Normal nuri 2 3 2010-01-27T13:53:00Z 2010-01-27T13:53:00Z 1 70933 404320 TBMM 3369 948 474305 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                                                    CİLT: 56                                              YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

36’ncı Birleşim

19 Aralık 2009 Cumartesi

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)

A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.- Sağlık Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir gölet yapımını üstlenen firmayla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10331)

2.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, yaz nüfusu artan belediyelerin ödenek sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/10416)

3.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye spor sahası yapımına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/10451)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10471)

5.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10475)

6.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, domuz gribine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10476)

7.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10478)

8.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı Yapraklı yolundaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/10491)

9.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Ankara Çankırı yolundaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/10493)

10.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/10496)

11.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, domuz gribine yönelik önlemlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10619)

12.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10620)

13.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, H1N1 virüsü aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10623)

14.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, H1N1 virüsü aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10624)

15.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı pancar üreticilerinin mağdur edilmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/10627)

16.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli’de yapılan ve yapılacak olan barajlar ve HES’lere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10663)

17.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, domuz gribine karşı okullarda alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10688)

18.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, domuz gribi aşısı yaptırmamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10719)

19.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, ÇED sürecindeki halk katılımı toplantılarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10736)

20.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10791)

21.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, domuz gribi aşısı alımına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10792)

22.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10797)

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) görüşmelerine devam edilerek;

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı,

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,

İçişleri Bakanlığı,

Emniyet Genel Müdürlüğü,

Jandarma Genel Komutanlığı,

Sahil Güvenlik Komutanlığı,

Dışişleri Bakanlığı,

2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, enerji üretimiyle ilgili yanıltıcı rakamlar verdiğine,

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Ankara Valiliğinin, Tekel işçilerinin eylemiyle ilgili müdahalesinde bazı milletvekillerinin maruz kaldığı durumdan üzüntü duyduğuna,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Alınan karar gereğince, 19 Aralık 2009 Cumartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 21.36’da son verildi.                              

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Gülşen ORHAN

 

Konya

 

Van

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

 

 

Burdur

 

 

 

Kâtip Üye

 

No.: 46

II.- GELEN KÂĞITLAR

19 Aralık 2009 Cumartesi

Tasarı

1.- Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/788) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Tarım, Orman ve Köyişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.12.2009)

Teklif

1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/549) (Plan ve Bütçe; Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2009)

Rapor

1.- Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili Recai Berber ve 5 Milletvekilinin; 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/762, 2/475) (S. Sayısı: 455) (Dağıtma tarihi: 19.12.2009) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Van eski Cumhuriyet Savcısının durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9266)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köprü ihalesine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/9290)

3.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı kamu görevlileri hakkında açılan bir soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9670)

4.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, bir gazeteye yönelik yasa dışı dinleme iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9927)

5.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Ergenekon Davasındaki yasa dışı dinleme iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9947)

6.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, bir gazetenin yasa dışı dinlendiği iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9948)

7.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, ateşli silah kullanılan şiddet olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10410)

8.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’de gümrük kapılarındaki tır kuyruklarına ve sel sonrası tarım arazilerinin temizlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10414)

9.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’daki işsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10415)

10.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, ülkemizde kaçak olarak bulunan Ermeni ve Azerilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10417)

11.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/10424)

12.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10426)

13.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, asker alma konusundaki bir konuşmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/10432)

14.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bazı ekonomik verilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10434)

15.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, KEY ödemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10435)

16.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, dış kaynak ve yabancı yatırım potansiyeline ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10436)

17.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/10439)

18.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, toplumsal olaylarda güvenlik güçlerinin aşırı güç kullandığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10444)

19.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, terör olaylarında yaralanan ve hayatını kaybedenlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10445)

20.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10446)

21.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Taksim’deki IMF protestosuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10447)

22.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, İstanbul’daki bina stokuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10448)

23.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, trafik cezalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10449)

24.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında adı geçen bir şahsın şirketlerinin aldığı ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10450)

25.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir mahallenin okul ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10454)

26.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, öğretmenlerin eş durumu atamalarındaki sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10455)

27.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, öğretmen açığına ve bir iddiaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10456)

28.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10457)

29.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, beden eğitimi derslerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10458)

30.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir okulun öğretmen ve laboratuar ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10459)

31.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, zorunlu eğitimin kademelendirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10460)

32.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, bölümsüz üniversite modeline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10461)

33.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Toplum Yararına Çalışma Programlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10462)

34.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gazi ve şehit yakınlarına yapılan ödemeler ile terör zararlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10463)

35.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10464)

36.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, çelik yelek tedarikine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10465)

37.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir mahallenin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10466)

38.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Kozdağı Devlet Hastanesi acil servisinin kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10467)

39.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, lisans tamamlama programlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10468)

40.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kızamıkçık aşısı uygulamasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10469)

41.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kayıp çocuklarla ilgili açıklamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10472)

42.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10473)

43.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Samsun’daki kızamıkçık aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10474)

44.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bazı ilaçların raporlamasına ve reçetelenmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10477)

45.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, pamuk primlerine ve ham pamuktaki KDV oranına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10479)

46.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tütün üretimi ile ithalat ve ihracatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10480)

47.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tütün alımına ve alternatif ürün uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10481)

48.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, pamuk üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10482)

49.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın tarım sektöründe kamu yatırımlarındaki payına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10483)

50.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, havuç üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10484)

51.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10485)

52.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, bal üretim desteğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10486)

53.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, helal gıda pazarına ve buğday ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10487)

54.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, ceviz üretimi ve ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10488)

55.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Çorlu-Tekirdağ yolunun bir kesimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10489)

56.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10490)

57.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, E-80 karayolunun Çankırı kesimindeki çalışmalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10492)

58.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, Ankara-İzmir otoyolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10494)

59.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, deniz taşımacılığındaki sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10495)

60.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10497)

61.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10498)

62.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10502)

63.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10504)

64.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, açık öğretimde tek ders sınav hakkı verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10507)

65.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da borcundan dolayı elektriği kesilecek köylerin su sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10510)

66.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, ABD’de Musevi kuruluşların temsilcileriyle görüşmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi(7/10511)

67.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta belediyeye devredilen kapalı spor salonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10512)

68.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Türkiye-Ermenistan milli maçına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10513)

69.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, varlık barışı uygulamasının sonuçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10514)

70.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, et fiyatlarının yükselmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10515)

71.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, bir toplantıda dağıtılan kitapçıktaki haritaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10518)

72.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bazı derneklerin araçlarının resmi plaka kullanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10520)

73.- İstanbul Milletvekili Atilla Kaya’nın, bölücü terör örgütü mensuplarının Türkiye’ye gelişine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10521)

74.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, aftan yararlanan Polis Meslek Yüksekokulları öğrencilerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10522)

75.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bir vakfa vergi muafiyeti tanınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10524)

76.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, emekli aylıklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10538)

77.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, bir şirketin çalışanlarını mağdur etmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10541)

78.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışı teşkilatına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10542)

79.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ekonomik krizin etkilerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10551)

80.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ekonomik krizin bazı etkilerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10552)

81.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, KKTC’nin tanınması konusunda Rus temsilcilerle görüşme iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10554)

82.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Ermenistan’la ilişkiler kapsamında kurulacak komisyona ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10555)

83.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki olaylara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10556)

84.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da İran sınırında meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10562)

85.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Çaldıran’da yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10563)

86.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, belediyelerin toplu taşım aracı alımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10564)

87.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, bölücü terör örgütü üyelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10565)

88.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bazı derneklerin taşınmaz tasarruflarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10566)

89.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, belediyelere yapılan devlet yardımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10567)

90.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, bir belediye yönetimiyle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10568)

91.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, bir belediyedeki soruşturmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10569)

92.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köydeki yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10570)

93.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün bazı ihtiyaçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10571)

94.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün içinden geçen yolun köy dışına alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10572)

95.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Karaman’da yapılmayan yatırım harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10573)

96.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyde kanalizasyon yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10574)

97.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Nilüfer Deresindeki kirliliğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10575)

98.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bazı ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10577)

99.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki uyuşturucu bağımlısı çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10578)

100.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında adı geçen bir kişinin ortağı olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10579)

101.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğlence vergisi oranlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10580)

102.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köydeki bazı evlere su verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10581)

103.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir fabrikanın çalıştırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10582)

104.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, iki okul polisiyle ilgili bir iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10583)

105.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, bir köyün kanalizasyonuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10584)

106.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, illerdeki protokol listesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10585)

107.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışı teşkilatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10589)

108.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, vergi yüküne ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10592)

109.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, idari ceza gelirlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10593)

110.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, varlık barışı uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10594)

111.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, vergi politikasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10595)

112.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, ders kitaplarına ve kırtasiye giderlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10596)

113.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı derslerin seçmeli hale getirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10597)

114.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki lise ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10598)

115.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da eğitimle ilgili bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10599)

116.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, okulların bakım, onarım ve tadilatına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10600)

117.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Roma Hukukunun anabilim statüsünden kaldırılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10601)

118.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, üniversite harçlarındaki artışlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10602)

119.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, okullarda sıcak yemek verilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10603)

120.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, toplum yararına çalışma programları kapsamındaki istihdama ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10604)

121.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, üniversitelerdeki boş kontenjanlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10605)

122.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışı teşkilatına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10606)

123.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı kent merkezindeki yeni lise ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10607)

124.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Doğubeyazıt’ın köylerinde yapımına başlanan okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10608)

125.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bazı eğitim kurumları yöneticileri hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10610)

126.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Üniversitesine ayrılan ödeneğe ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10611)

127.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, bazı derslerin seçmeli yapılması ve ders saatlerinin azaltılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10612)

128.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, bir okulda yapılan soruşturmaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10613)

129.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş’taki öğrenci yurdu ve öğretmenevi ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10614)

130.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, insansız hava aracı projesiyle ilgili basında çıkan iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10615)

131.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, uzman erbaşların yaş haddi sorununa ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10616)

132.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, insansız uçak alımına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10618)

133.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, bir okuldaki domuz gribi vakalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10621)

134.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, afet planı eğitimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10622)

135.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş’taki yeni sağlık kuruluşları ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10625)

136.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Gümrü-Nahcivan demiryolu hattına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10634)

137.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’daki bir yol çalışmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10635)

138.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, internetteki bir klibe ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10636)

139.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İzmir-İstanbul otoyolu projesinde Bursa’nın yerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10637)

140.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Eskişehir Gar Geçişi Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10638)

141.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı teşkilatına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10639)

142.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova Kalkınma Ajansının projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/10640)

143.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ruhsatsız kümeslere ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/10641)

144.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Çorlu’daki bir spor sahasının iyileştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10643)

19 Aralık 2009 Cumartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

Dokuzuncu turda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (x)

A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

                        

(x) 442 ve 443 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14/12/2009 tarihli 31 inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

F) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 03/12/2009 tarihli 26’ncı Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırıldı, sizlerin de malumlarınızdır. Söz talebinde bulunacak olan arkadaşlarımız sisteme girerek söz isteyebilirler.

Dokuzuncu turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar:

AK PARTİ Grubu adına: Fatoş Gürkan, Adana; Mehmet Sait Dilek, Isparta; Abdullah Çetinkaya, Konya; Nuri Uslu, Uşak; Durdu Mehmet Kastal, Osmaniye; Faruk Septioğlu, Elazığ; Dilek Yüksel, Tokat; Özlem Müftüoğlu, Gaziantep milletvekilleri.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Gürol Ergin, Muğla; Vahap Seçer, Mersin; Eşref Karaibrahim, Giresun; Nevingaye Erbatur, Adana milletvekilleri.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Zeki Ertugay, Erzurum; Süleyman Turan Çirkin, Hatay; Metin Çobanoğlu, Kırşehir; Ahmet Orhan, Manisa milletvekilleri.

Şahısları adına: Lehinde Mehmet Erdoğan, Adıyaman; aleyhinde Ramazan Kerim Özkan, Burdur milletvekilleri.

İlk söz AK PARTİ Grubu adına Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’a aittir.

Sayın Gürkan, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Gürkan, grubunuzun belirlediği süre beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2010 yılı mali bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere tarım sektörü ülkemiz için gerek ekonomik gerekse sosyal bakımdan en önemli sektörlerden birisidir. Bu, Ulu Önder Atatürk’ün 16 Mart 1923 tarihinde Adana’da çiftçileriyle yaptığı konuşmadaki aşağıdaki sözleriyle de ifade edilmiştir.

Atatürk “Arkadaşlar, dünyada zaferlerin iki vasıtası vardır; biri kılıç, diğeri saban. Hakiki zafer kılıçla değil, sabanla kazanılandır. Saban kılıç gibi değildir, o, kullanıldıkça kuvvetlenir. Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sabanı topraktan ayırmamıştır.” demiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımın en temel fonksiyonlarından birisi insan hayatının devamını mümkün kılan gıda maddelerinin üretimidir. Bu yönüyle tarım sadece üreticileri değil, tüketicileri de doğrudan ilgilendiren bir sektör durumundadır.

Tarım aslında iktisadi bir sektör olmasına rağmen geçmiş hükûmetler döneminde bir sosyal politika alanı olarak görülmüş ve yıllarca bu anlayışla destekleme politikaları uygulanmıştır. Bu uygulamalarda ağırlıklı olarak tabiri caiz ise günü kurtarmak ve oy almak düşüncesiyle yapıldığından sektöre verilen destekler çiftçilerimizi de memnun etmemiştir. Diğer yandan sağlanan destekler verimliliği, kaliteyi ve standart üretimi teşvik etmediğinden tarım sektörü de bir türlü istenilen rekabetçi düzeye getirilememiştir. Aslında uygulanan politikalardaki yanlışın başında “bütün köylüler çiftçi olur” düşüncesi yattığından, destekler sosyal yardım gibi yapılmıştır.

İkinci temel yanlış ise, tarımsal üretimin verimlilik esasına göre yapılması gerektiği hâlde buna dikkat edilmemesi olmuştur.

2002 yılı seçimlerini müteakip AK PARTİ’nin tek başına iktidara gelmesi sonucu ülkemiz, en çok ihtiyacı olan istikrar ortamına kavuşmuştur. Öncelikle önceki hükûmetler dönemindeki yanlış bakış açıları değiştirilmiş, tarım, iktisadi bir sektör olarak değerlendirilerek gelişmiş ülkelerde olduğu gibi rekabetçi bir yapıya kavuşturmak için hangi politikaların uygulanması gerektiği konusunda önemli çalışmalar yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, bana ayrılan kısa süre içerisinde Adana’ya yani kendi ilime yapılan olumlu gelişmeleri, tarım sektöründe yapılan önemli çalışmaları ve verilen destekleri içeren bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz üzere Adana, gerek tarımsal gerekse sanayi üretimi bakımından ülkemizin en önemli illeri arasında yer almaktadır. Adana, 15 ilçesi, 500’den fazla köyü, 550 bin hektar tarım arazisi ve 75 bin çiftçisiyle önemli tarımsal potansiyele sahip bir ildir. AK PARTİ İktidarıyla beraber, ülke genelinde olduğu gibi, Adana’ya tarım alanında sağlanan destekler ve ilde uygulanan birçok projeyle ildeki tarım canlandırılmıştır. Türkiye’deki mısır üretiminin yüzde 40’ı, buğday üretiminin yüzde 7’si, turunçgil üretiminin yaklaşık yüzde 30’u, karpuz üretiminin yüzde 12’si Adana’da yapılmaktadır.

AK PARTİ iktidara geldiğinde ilk olarak öncelikle üreticilerimizin üretime tekrar döndürülmeleri için uzun zamandır ödeyemedikleri borçları yeniden yapılandırılmıştır. Bu çerçevede Adana’da Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredisini ödeyemeyen çiftçilerimizin -10 bin çiftçimizin- 22,6 milyon TL’yi bulan borçları silinmiştir. Bununla birlikte, tarımsal kredi faizleri İktidarımız döneminde önemli oranda düşürüldüğünden çiftçilerimiz daha fazla kredi kullanma imkânı bulmuş, son altı yılda Adana çiftçisine kullandırılan kredi miktarı 8 kat artmıştır.

Ayrıca, ilimizde 2002 yılında toplam 59,6 milyon TL destek sağlanmış iken bu destek yaklaşık 3 kat artarak 2009 yılında 158 milyon TL’ye ulaşmıştır. 2003-2009 döneminde Adana’da çiftçi başına toplam 16.700 TL tarımsal destek verilmiştir, 2003-2009 döneminde ilimizde toplam 52,2 milyon TL mazot desteği, 32,5 milyon TL gübre desteği sağlanmıştır. 2002 yılında 14,7 milyon TL olan prim destekleri 7 kat artırılarak 123 milyon TL’ye çıkarılmış, böylece yağlı tohumlu bitkiler, mısır, soya gibi ürünler desteklenmiştir.

Son altı yılda hayvancılık destekleri 17 kat artırılarak 2002 yılında hayvancılığa yalnızca 617 bin TL destek verilirken bu rakam 2009 yılında 7,6 milyon TL’ye yükseltilmiştir.

Tarımsal kooperatif destekleri de önemli oranda artırılmıştır. 1999-2002 döneminde yalnızca 9 kooperatif desteklenirken 2003-2009 döneminde 28…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gürkan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Bitiriyorum efendim. Teşekkür ederim.

...kooperatif desteklenmiş ve bu kooperatiflere 25,7 milyon TL kredi kullandırılmıştır. Bu projelerde 2.200 kişiye iş imkânı sağlanmıştır. Bunun yanında yine çiftçilerimize ilk kez 2006 yılında Kırsal Kalkınma Destekleme Fonu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Fonu kaynaklarından, TİGEM işletmelerinden, il özel idare kaynaklarından çeşitli destekler sağlanmıştır. TARGEL Projesi kapsamında ise 21 ziraat mühendisi, 18 veteriner hekimin istihdamı sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti tarım sektörüne büyük önem vermiş, bu doğrultuda finansal kaynaklar ölçüsünde çiftçilerimiz desteklenmiştir. Tarım sektöründe İktidarımızın hedefi, yüzü daha da gülen çiftçiler, güvenli ve kaliteli gıda tüketen tüketicilerdir. Bu yöndeki çalışmalar artarak devam edecektir.

Sürem bitmek üzere. Ben, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre pek kısa bir söz talebim var.

BAŞKAN – Sayın İnce, şu görüşmeleri bir tamamlayalım, sonrasında bir bakalım, şu anda bütçe görüşmelerini yapıyoruz.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, bürokratlar Meclis içerisinde konuşamaz, ama bürokrat bürokratın elini öpüyor, baktım yaşça büyük değil, tarikat büyüğü mü, şeyh mi, onu öğrenmek istedim.

BAŞKAN – Peki, evet, teşekkür ediyorum Sayın İnce.

Evet buraya… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) - Muharrem Bey sana yakışmıyor!

BAŞKAN - Arkadaşlar lütfen, Sayın Özçelik… Arkadaşlar lütfen… Bir milletvekili arkadaşımız bir hususta bir görüş beyan etti, çıkar grup sözcüleri söyler. Lütfen tartışmayalım.

Evet, Isparta Milletvekili Mehmet Sait Dilek.

Sayın Dilek, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SAİT DİLEK (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2010 yılı bütçesinin görüşülmesi vesilesiyle AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere tarım sektörü, ülkemiz için gerek ekonomik gerekse sosyal bakımdan en önemli sektörlerden birisidir. Tarım sektöründe faaliyet gösteren üreticilerimizin tamamına yakını kırsal alanda yaşamaktadır. Bu bakımdan son yedi yılda kırsal kalkınmaya büyük önem verilmiştir. Başta KÖYDES, BELDES gibi kırsal alanlara hizmet götüren projelerimiz olmak üzere mikro ve makro düzeyde politikalar bu dönemde oluşturulmuştur. Kırsal alanlarda ekonominin geliştirilmesi ve iş imkânlarının artırılması, kırsal alan fiziki altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi ve yaşam kalitesinin artırılması, kırsal çevrenin korunması ve geliştirilmesi amacıyla hazırlanan Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi 2006 yılında Yüksek Planlama Kurulu kararı olarak yürürlüğe girmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizce 2006 yılında başlatılan Kırsal Kalkınma Yatırımlarını Destekleme Programı kapsamında 632 bitkisel ürün işleme ve paketleme tesisi, 322 hayvansal ürün işleme ve paketleme tesisi, 141 tarımsal ürün deposu, 85 alternatif enerjili sera, 85 soğuk hava deposu, 21 su ürünleri işleme tesisi, 421 altyapı sulama projesi olmak üzere toplam 1.707 proje tamamlanmış olup bu projelere 288,2 milyon lira hibe desteği verilmiş, 18 bin kişiye istihdam sağlanmıştır. Hâlen 715 proje devam etmektedir. Ayrıca, makine ve ekipman destekleri kapsamında 40.687 adet projeye 234 milyon lira hibe sağlanmıştır. Kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesine yönelik toplam 522 milyon lira hibe ödemesi yapılmıştır.

Bu dönemde kooperatifleşmeye büyük önem verilmiş, son yedi yılda 1.600 kooperatif projesine 1 milyar 260 milyon lira kredi tahsis edilmiş, bu projelerle 170 bin aile desteklenmiştir.

Yine, su kaynaklarının etkin kullanılması amacıyla, Hükûmetimiz döneminde, basınçlı sulama sistemleri yatırımı yapan çiftçilerimize beş yıl vadeli, sıfır faizli kredi desteği sağlanmıştır. 2009 yılı Kasım ayı itibarıyla 817 milyon lira kredi kullandırılmış ve yaklaşık 1 milyon 815 bin dekar alan basınçlı sulama sistemleri kurularak sulamaya açılmıştır.

Sayın milletvekilleri, diğer yandan Bakanlık, ulusal kaynaklarla beraber diğer uluslararası fonları da kullanarak kırsal kalkınma girişimlerini desteklemektedir.

Avrupa Birliği fonlarının kullanımını sağlamak üzere kırsal kalkınma programı hazırlanmış ve Avrupa Komisyonu tarafından 25 Şubat 2008 tarihinde onaylanmıştır. Bu programı uygulamaktan sorumlu Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurulu ve il koordinatörlükleri kurulmuştur. Kurumun Avrupa Komisyonu tarafından akredite edilmesi çalışmaları devam etmektedir. Isparta da dâhil olmak üzere ilk aşamada 20 ilimizde il koordinatörlükleri oluşturulmuştur, ikinci aşamada da 22 ilimiz daha bu programdan yararlanacaktır. Bu program çerçevesinde et, süt, meyve, sebze ve su ürünleri sektörleri desteklenecektir. Ayrıca, kırsal ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesiyle üretici gruplarının kurulması da bu çerçevede desteklenecektir.

Değerli milletvekilleri, ülke genelinde İktidarımız döneminde tarım sektörüne sağlanan desteklerdeki artış Göller Bölgesi ve Isparta’ya da yansımıştır. Bu desteklerin de etkisiyle bölge tarımında önemli dönüşüm yaşanmıştır. 2003-2009 yıllarında Isparta’ya toplam 144,8 milyon lira tarımsal destek verilmiştir.

Kırsal kalkınma yatırımları çerçevesinde 4. etap kapsamında yedi proje programa alınmış olup toplam hibe talebi yaklaşık 1 milyon 700 bin liradır.

Isparta’daki diğer tarımsal sorunların çözümünde de önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dilek, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET SAİT DİLEK (Devamla) – Örneğin, örgütlenme konusunda 111 tarımsal kalkınma, 70 sulama, 115 su ürünleri kooperatifi kurulmuştur. Isparta ilimizde 2002-2008 yılları arasında suni tohumlamada 3,3’lük bir artış, hayvancılık desteklerinde 18 katlık bir artış, prim ödemelerinde 9 katlık bir artış gerçekleşmiştir.

Hükûmetimize geçen sene elma ihracatçısına verdiği destekten dolayı teşekkür ediyoruz, bu sene de bu desteğin verilmesini diliyoruz.

Bu duygularla, 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun hayırlı olmasını temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dilek, teşekkür ediyorum.

Abdullah Çetinkaya Konya Milletvekili…

Sayın Çetinkaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULLAH ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakanlar Kurulu kararıyla uygulama alanı ilan edilen yerlerde mülkiyete ilişkin düzenlemeler ve tarımsal altyapı sorunlarını gidermeye yönelik görevler üstlenen Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, bu hizmetleri hâlen 9 bölge müdürlüğü vasıtasıyla 42 ilde 2.590 yerleşim biriminde yürütmektedir.

Türkiye’de işlenebilir arazilerin artmadığı göz önüne alındığında, nüfus artışına paralel olarak toprak üzerindeki nüfus baskısının giderek arttığı ve tarımsal işletme arazisinin devamlı parçalandığı açık bir şekilde görülmektedir. Tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önüne geçilmesi, parçalı arazilerin toplulaştırılması ve özellikle basınçlı sulamanın yaygınlaştırılması tarım sektörünün temel önceliklerindendir. Arazi toplulaştırması, dağınık, küçük parçalar hâlinde, sulama ve ulaşım ağından yoksun olan parsellerin tarımsal altyapı hizmetleriyle beraber bir araya getirilmesidir. Ülkemizde bugüne kadar yaklaşık 1,1 milyon hektar alanında arazi toplulaştırması yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin konuya verdiği önem çerçevesinde 2008-2012 GAP Eylem Planı’yla sulamaya açılacak alanlar öncelikli olmak üzere tüm GAP sahasında arazi toplulaştırma çalışmalarına hız verilmiştir. Bu kapsamda 2009 yılında 53 projeyle, toplam 625 köyde 1 milyon 178 bin hektarda proje ihaleleri yapılarak çalışmalara başlanmıştır. Ayrıca, yine GAP kapsamında 293 köyde 485 bin hektar alana ait toplulaştırma projeleri ihale safhasındadır. Böylece GAP alanında 2008-2012 döneminde yaklaşık bin köyde 1,8 milyon hektar alanın toplulaştırılması tamamlanmış olacaktır.

Diğer taraftan, Konya Ovası Projesi (KOP) ve Doğu Anadolu Projesi (DAP) alanlarında da yoğun çalışmalar devam etmektedir. Yaklaşık 250 bin hektarlık diğer alanlar da dikkate alındığında, toplam 1 milyon 428 bin hektar alanda toplulaştırma faaliyetleri sürdürülmektedir.

Ülkemizde arazi toplulaştırma çalışmalarına 1961 yılında başlanmış, 2002 yılı sonuna kadar 450 bin hektar alanın toplulaştırılması bitirilmişken, İktidarımız döneminde 562 bin hektar alan toplulaştırılmıştır. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce, toplulaştırma çalışmalarıyla birlikte köy içi yollar ve kanalizasyon gibi sosyal altyapı yatırımlarının rehabilitasyonuna yönelik çalışmalar da yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün görevleri arasında yer alan topraksız ve az topraklı çiftçilerin topraklandırılması çalışmalarında Hükûmetimizin konuya verdiği önem sonucu 1987 ile 2002 yılları arasında, on beş yılda, 5.555 çiftçi ailesine gerçekleştirilen 39 bin hektar toprak dağıtımına karşılık 2003-2009 yılları arasında, yedi yıllık süreçte, 45 köyde 6.726 topraksız çiftçi ailesine 42,6 bin hektar arazi dağıtılmıştır. Hâlen 54 köyde toplam 44 bin hektar hazine arazisinin dağıtım çalışmaları devam etmektedir. Ülkesel ve bölgesel planlamalara temel oluşturan ve su potansiyeli ile toprak haritalarını esas alarak uygun arazi kullanım şekillerini belirleyen arazi kullanım planlaması çalışmaları kapsamında Genel Müdürlükçe bugüne kadar yaklaşık 1,5 milyon hektar alanda çalışma tamamlanmıştır. Hâlen 12 projeyle toplam 332 bin hektar alanda çalışmalar sürdürülmektedir. Türk tarımının geleceği açısından bu kurumun her yönden desteklenmesi ve desteklenmeye devam edilmesi büyük önem arz etmektedir.

Bu bağlamda, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesinin genelinde geçen yıla göre yüzde 7 artış öngörülmüştür. Tarımsal altyapının geliştirilmesine yönelik başarılı çalışmalar sürdüren Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesinin tüm ülkemize ve çiftçilerimize hayırlar getirmesini diliyor, teşekkürlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetinkaya.

AK PARTİ Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Nuri Uslu.

Sayın Uslu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı Bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı, ülkemizin çevresel kalite değerlerini yükseltmek, insanımızın daha temiz ve sağlıklı bir çevrede hayatını sürdürebilmesini sağlamak ve refah seviyesini artırmak maksadıyla çalışmalar yapmaktadır. Bu itibarla, sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde çevrenin ve insan sağlığının korunarak hayat standartlarının bütün canlılar bakımından artırılması, çevrenin ve ormanların korunması, geliştirilmesi ve milletler arası kıstaslara uygun bir şekilde yönetim anlayışında yönetilmesidir. Bu doğrultuda var olan doğal kaynakların korunması ve alanların artırılması, biyolojik çeşitliliğin korunması sağlanmaya çalışılmaktadır. Buna karşılık dünya çevre meselelerinin giderek artması, özellikle küresel ısınma, iklim değişikliği ve tabii kaynakların azalması, nüfusun giderek artması toplumlar üzerinde de baskı yapmaya devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda gösterilen ve AB müktesebatında yer alan üç yüz direktifin millî mevzuatımıza uyarlanması kapsamında kırk bir adet yönetmelik tamamlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda hava yönetimi, endüstriyel kirlilik kontrolü, gürültü yönetimi, ozon tabakasını incelten maddelerin kontrolü, katı atık yönetimi konularında da projeler uygulamaya devam edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü’nü de 26 Ağustos 2009 tarihinde imzalamış ve bu doğrultuda, bu sözleşmelerde yer alan bütün kriterlere harfiyen uymaya çalışmaktadır.

Ülkemizdeki en önemli çevresel sorunlardan birisi de katı atık yönetimidir. Katı atık yönetimi konusunda mahallî idare birlikleri vasıtasıyla en geniş bölgenin faydalanabileceği şekilde katı atık bertaraf tesislerinin hayata geçirilmesi, katı atık meselesinin çözümünde en mühim husus olarak görülmektedir. Bu noktadan hareketle, birlikler, belediyelerle birlikler oluşturulmakta ve oluşturulan birliklere öncelik verilmek suretiyle çalışmalar sürdürülmektedir.

Ülke genelinde mevcut 41 adet katı atık düzenli depolama tesisi ile yaklaşık 581 belediyede 32 milyonluk nüfusa hizmet verilmektedir. Evsel katı atıkların yüzde 49’u düzenli depolama ve kompaslaştırma gibi mevzuata uygun usullerle bertaraf edilmektedir. 2008-2012 döneminde tesis sayısının 130’a çıkarılması planlanmış olup 1.130 belediye ve yaklaşık olarak 57,5 milyonluk nüfusa hizmet verilmesi hedeflenmiş, bu durumda evsel katı atıkların yüzde 77’sinin bertarafı mevzuata uygun bir şekilde gerçekleştirilmiş olacaktır.

Sayın milletvekilleri, diğer bir önemli çevre sorunu da su ve topraklarımızın korunmasıdır. Çevre yönetimi ve kirliliğin önlenmesi hususunda, hiç şüphesiz, en mühim konuların başında su ve toprak kaynaklarının muhafazası gelmektedir. Bugün ülkemizde Ergene havzası, Gediz havzası, Küçük ve Büyük Menderes havzası, GAP bölgesi ve Doğu Anadolu’da çevresel sorunlarda özellikle su ve toprakların kirlenmesi konusunda sorunlarımız vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çevre düzeni planları konusundaki çalışmalarla ilgili olarak da tabii kaynakların sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda kullanılması ve kalkınmanın fiziksel mekâna yansıtılmasını sağlayan en mühim araçlardan birisi üst ölçekli fiziksel çevre düzeni planlarıdır. Çevre düzeni planları ile sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde plansız kentleşmenin önüne geçilmiş olacaktır, tarım arazilerinin maksat dışı kullanılması engellenmiş olacaktır; ekonomik açıdan hassas alanların korunması, yatırımların doğru ve akılcı bir şekilde yönlendirilmesi, çevresel değerlerin ve kaynakların korunması böylece sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; meteorolojik açıdan da çalışmaları yapılmaktadır Çevre ve Orman Bakanlığının. Günümüzde meteorolojik hizmetler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uslu, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

Buyurun efendim.

NURİ USLU (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Meteorolojik konuda hizmetler verilmektedir. Bilimsel yöntemlerle ve milletlerarası iş birliği içerisinde yürütülen bu meteorolojik hizmetler: Bugün dünyada, yirmi dört saat sürekli çalışan on bin civarında kara istasyonu, açık denizlerde görev yapan altı binden fazla gözlem gemisi ve yüksek hava sondajları yapan binden fazla meteoroloji istasyonu vardır.

Türkiye sathında geniş bir meteoroloji gözlem şebekesine sahip olan Devlet Meteoroloji İşleri, yine aynı şekilde yirmi dört saat boyunca, tüm menfi hava şartlarının etkisini en aza indirmek için, hava olaylarının değişimiyle ilgili hava tahmin raporlarını Meteorolojinin Sesi Radyosu ve İnternet aracılığıyla halkımıza sunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanların korunması konusunda öncelikli faaliyetlerimizin en önemli konularından birisi ormanların korunmasını oluşturmaktadır. Ormanların korunması konusunda Çevre ve Orman Bakanlığı kanunsuz müdahaleleri çok yakından takip etmekte, özellikle arazi rantının

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURİ USLU (Devamla) – Bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına Osmaniye Milletvekili Sayın Durdu Mehmet Kastal.

Sayın Kastal, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsanoğlunun keşfettiği ve yararlanmaya koyulduğu doğal kaynakların başında ormanlar gelmektedir. Ülkemiz ormanlar yönünden zengin bir ülke değildir. Ülkemiz yüz ölçümünün yüzde 27’sini ormanlar kaplamaktadır, ancak bunun yüzde 50’sine varan bir bölümü bozuk orman niteliğindeki alanlardan oluşmaktadır. Küresel ısınmanın etkilerinin her geçen gün daha yakından hissedilmeye başlandığı çağımızda ormanlara olan ihtiyacımız her zamankinden daha fazladır. Ağaçlandırma faaliyetleriyle ormanların geliştirilmesi, ormancılık sorunlarının çözümünde ortak bilincin oluşturulması, ormancılığın siyaset üstü bir olgu olarak ele alınması hepimize düşen önemli bir sorumluluktur. Zira, insanlığın geleceği ile ormanların geleceği birbirine bağlı hâle gelmiştir.

Son yıllarda ormancılığın geliştirilmesi yönünde önemli mesafeler alınmıştır. Örneğin baltalık ormanların koruya tahvili, kent ormanları, bozuk orman alanlarının rehabilitasyonu, gençlik ve kültür alanlarının köy tüzel kişiliklerine protokol ile korutulması gibi çalışmalar bu alandaki ihtiyaçları büyük oranda gidermiştir. Hatta, orman-halk ilişkilerinin düzeltilmesi ormanlara halkımızın sahip çıkmasına katkı sağlamıştır. Bu faaliyetlerin sonuçları da alınmaya başlamıştır. Şöyle ki: Son yıllara ait orman suçları toplamına bakıldığında 2003 yılında 28 bin iken 2008 yılı sonu itibarıyla 15.500’e gerilediği görülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce ülkemiz ormanlarının yüzde 50’sinin bozuk nitelikli ormanlar olduğunu ifade etmiştim. Bu alanların süratle verimli hâle dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu anlamda da olumlu gelişmeler olduğunu görmekteyiz. Geçmiş yıllarda yıllık ortalama 5 bin hektar bozuk orman alanı rehabilitasyonu çalışması yapılırken günümüzde 300 bin hektarın üzerinde yıllık programlar yapılmakta ve fazlasıyla gerçekleştirilmektedir.

Ülkemiz ve ormancılığımızın en önemli problemlerinden biri de orman kadastrosudur. Uzun yıllardır tamamlanması planlanan ancak her yıl ortalama 250-300 bin hektarlık çalışmalarla bir türlü bitirilemeyen orman kadastrosunun bitirilmesi en önemli hedeflerimizden olmuştur.

2005 yılında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nda bir değişiklik yapılarak orman kadastro çalışmalarının genel kadastro çalışmalarıyla tek elden, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yapılması sağlanmıştır. Yıllardan beri konuşulup bir türlü yapılamayan bu düzenlemeyle ülkemizdeki bütün kadastro hizmetlerinin tek grupta toplanması sağlanmıştır. Bu sonuç, bu yönde bugüne kadar atılmış en önemli adım olmuştur. Böylece hem kaynak israfı hem de kurumlar arasındaki karışıklık önlenmiştir.

Bu konuda kendi bölgemden somut örnekler vermek istiyorum: Osmaniye ve civarındaki ormanlık alanlarda yapılan kadastro çalışmaları son dört yılda yüzde 60’lar seviyesinden yüzde 98 seviyesine çıkarılmıştır.

Değerli milletvekilleri, ormanlarımızın korunması ve işletilmesinde sıkı iş birliği içerisinde olacağımız kesim orman köylülerimizdir. Ormanlarımızın verimliliğinin artırılması paralelinde orman köylüsüne verilen destek ve katkılar da artırılmıştır. Bunu yerel bir örnekle açmak mümkündür: Osmaniye ilimizi de içine alan Adana Bölge Müdürlüğümüzde silvikültürel çalışmalar kapsamında 600 hektar defne dikimi, 2.500 hektar harnup dikimi ve 20 bin hektar sedir ekimi çalışmaları yapılmış olup, gerçekleştirilen diğer ekim, dikim ve koruma faaliyetleriyle son üç yılda yaklaşık 60 bin hektar rehabilitasyon çalışmaları yapılmıştır. 2009 yılında yine Adana Orman Bölge Müdürlüğü verilerine göre 152 bin kilogram keçiboynuzu, 3 milyon 600 bin kilogram defne yaprağı, 4 milyon 500 bin kilogram tali ürün üretimi yapılmış ve 310 bin TL gelir elde edilmiştir. Sadece 2009 yılı içerisinde 3 bin ton sedir kozalağı toplanmış olup ve diğer rehabilitasyon ve silvikültürel çalışmalar kapsamında orman köylüsüne 3 milyon TL olmak üzere toplam 5 milyon TL katkı sağlanmıştır. 2009 yılında Adana-Osmaniye bölgemizde orman ürünlerinin üretim çalışmaları için orman köylülerine 20 milyon TL ödeme yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanları tehdit eden en önemli sorunların başında orman yangınları gelmektedir. Ne kadar tedbir alınırsa alınsın, bu tür tabiat hadiseleriyle başa çıkmak bazen imkânsız hâle gelmektedir. Ancak bu konuda da yüz yetmiş yıllık tecrübesiyle Orman Genel Müdürlüğü teşkilatı her kademedeki çalışanıyla, teknik tesisatıyla elinden geleni yapmıştır. Ülkemizde orman yangınlarından zarar gören alanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kastal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

DURDU MEHMET KASTAL (Devamla) – …yedi yıllık ortalamaları alındığında gözle görülür bir azalma tespit edilmektedir. 2003-2009 yılları baz alındığında Akdeniz ülkeleri arasında ülkemizin orman yangınlarıyla mücadelede ne kadar başarılı olduğu daha da net görülmektedir.

Bu olumlu sonuçların alınmasında orman teşkilatının altyapısının iyileştirilmesiyle acil ve hızlı müdahale stratejilerinin geliştirilmesinin büyük payı olmuştur. Çıkan her yangın en üst düzeyde takip edilmiş ve gerekli görülen her yerde en hızlı bir şekilde mahalline gidilerek yangın yönetimine destek verilmiştir.

Netice olarak, yaşadığımız süreç ormancılığın küresel boyutunu ön plana çıkarmıştır. Çağımızda hızla tükenen doğal varlıklarımız içerisinde ormanların önemi her geçen gün daha da fark edilmiştir. Mevcut ormanları korumak hayati önemi haiz bir hâle gelmiştir.

Bir de bizim Çukurova halkının -yaylacılığın zorunlu olduğu bu bölgede- ve orman köylüsünün tek beklediği Türkiye Büyük Millet Meclisinden, birlik ve beraberlik içerisinde şu 2B probleminin çözülmesidir.

Bu bilinçle, kendisini yenileyerek kalite yönetim sistemine geçen Orman Genel Müdürlüğümüzün 2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kastal, teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına Elâzığ Milletvekili Faruk Septioğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FARUK SEPTİOĞLU (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2010 mali yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin su kaynaklarının geliştirilmesi, korunması konusunda görev üstlenen Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, tarım, enerji, içme suyu ve kırsal alan planlaması sektöründe faaliyetlerini sürdürmektedir. Yıllardır inşa ettiği barajları, hidroelektrik santralleri, gölet ve taşkın koruma tesisleri ile ülkemizin en önemli kuruluşlarından biri olmuştur. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından, üç tarafı denizlerle çevrili olan ve doğal su kaynakları bakımından oldukça zengin olan ülkemizde sulama, içme, kullanma ve sanayi suyu temini, hidroelektrik, enerji üretimi ve taşkın koruma maksadıyla 750 adet baraj ve çok sayıda gölet için fizibilite raporları hazırlanmıştır. 2009 yılı başı itibarıyla, 603 baraj, 53’ü gölet olmak üzere 656 adet su depolama tesisi inşa edilerek işletmeye açılmıştır. Büyük su işlerinden 55 adet, küçük su işlerinden 88 adet olmak üzere 143 adet barajın inşaatına devam edilmektedir.

Ülkemizde toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesinden sorumlu olan kamu kurum ve kuruluşlarının 2009 yılı başı itibarıyla geliştirdikleri projeler sonucu çeşitli maksatlara yönelik yıllık su tüketimi 40 milyar metreküpe ulaşmıştır. Bu suyun 30 milyar metreküpü sulama, 6 milyar metreküpü içme, kullanma suyu ve 4 milyar metreküpü de sanayi suyu ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmaktadır.

Ülkemizin toplam arazisinin 28 milyon hektarı ekilebilir tarım alanı arazisi olup yapılan araştırmalar sonucunda bu arazilerin 8,5 milyon hektarlık kısmının da ekonomik olarak sulanabilir alan olduğu tespit edilmiştir. AK PARTİ Hükûmeti döneminde hizmete alınan tesisler ile birlikte sulamaya açılan araziler toplamı 5,26 milyon hektara ulaşmış olup bu alan ekonomik olarak sulanabilir araziler toplamının yüzde 62’sine tekabül ediyor. Yapımı, inşası ve proje aşaması devam eden tesislerle birlikte, bu oranın artırılması konusunda Hükûmetimizce çalışmalar süratli bir şekilde devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardan beridir gereken önemin verilmediği hidroelektrik santrali yapımının projelerine yine İktidarımız döneminde hız verilmiştir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından son altı yılda on iki hidroelektrik santrali tamamlanarak yılda 6,2 milyar kilovatsaat üretim kapasitesi geliştirilmiştir. Şehirlerin uzun dönemli içme, kullanma ve sanayi suyu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak yılda 2,7 milyar metreküp su sağlanmıştır. AK PARTİ döneminde açılan tesislerle, toplam 26 milyon vatandaşımız kaliteli içme suyuna kavuşturulmuştur. Hâlen yirmi yedi şehrin içme, kullanma ve sanayi suyu projesi yatırım programında yer almakta olup inşaatı devam eden planlama ve kesin proje aşamasında olan projeler tamamlandığında, yılda toplam 3 milyar metreküp ilave su temin edilmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DSİ Genel Müdürlüğünün yürüttüğü büyük projelerden bir kısmı da seçim bölgem olan Elâzığ’dadır. Bunlardan bazıları: İnşaatı tamamlanan Sivrice Dedeyolu Göleti ve sulama tesisleri işletmeye alınarak 4.100 dönüm arazi sulamaya başlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Septioğlu, tamamlayınız konuşmanızı.

Buyurun efendim.

FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – İlimizin Kuzova sulamasının birinci kısmı tamamlanıp ikinci kısmının da 2010 yılında tamamlanmasıyla birlikte 48 bin dönüm arazinin, Kovancılar Kapıaçmaz Göleti’yle de 1.100 dönüm arazinin sulaması yapılacaktır.

2010 yılı yatırım programında yer alan Elâzığ şehir merkezinin içme suyu projesinin problemini 2050 yılına kadar çözecek olan Palu Hamzabey Barajı’nın yapımı önümüzdeki günlerde inşallah tamamlanacaktır.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce ihale edilen işler için tarım sektöründen 2 milyar 750 milyon, enerji sektöründen 1 milyar 360 milyon, hizmet sektöründen 700 milyon, kırsal alan planlaması sektöründen de 43 milyon TL ödenek tahsis edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Septioğlu, lütfen tamamlayınız.

Buyurun efendim.

FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

DSİ Genel Müdürlüğünün sermaye giderlerine toplam 5 milyar 260 milyon TL ödenek öngörülmüş olup bu miktarın 2 milyar 35 milyon TL’si ülkemizin ve dünyanın en büyük projelerinden olan ve 27 ilimizi kapsayan GAP, KOP ve DAP yatırımlarına ayrılmıştır. DSİ Genel Müdürlüğü 2010 yılında 19 adet baraj, 20 adet sulama tesisi, 18 adet içme suyu tesisi olmak üzere toplam 57 adet tesisin tamamlanmasını hedeflemiştir. Dalaman, Akköprü, Kılavuzlu, Manyas, Topçam hidroelektrik santrallerinin devreye alınarak yılda 700 milyon kilovatsaat enerji üretilmesi hedefleri arasındadır.

Yapılan bu çalışmalar, verilen bu hizmetler ülkemizin yıllardır özlemini çektiği ve hep ertelenen projelerinin AK PARTİ İktidarı ile birlikte hayata geçirilmesi sonucunda oluşmuş büyük atılımlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – Bu çalışmalarından dolayı başta Başbakanımız ve Bakanımız olmak üzere emeği geçen bütün DSİ çalışanlarını tebrik ediyor, hepsini kutluyor, 2010 yılı bütçemizin hayırlar getirmesi temennisi ile yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Septioğlu.

AK PARTİ Grubu adına Dilek Yüksel, Tokat Milletvekili.

Sayın Yüksel, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA DİLEK YÜKSEL (Tokat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tokat ili Reşadiye ilçemizde gerçekleştirilen hain terör saldırısını nefretle kınıyor ve lanetliyorum. Ülkesi ve milleti için canını feda eden, şehit düşen Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, kederli aileleri ile milletimize sabır ve metanet, yaralı gazi kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Yapılan o provokatif hain saldırı, Tokat ilimizdeki ve ülkemizdeki kardeşlik, birlik ve beraberlik ile milletimizin sağduyusunu bozamayacaktır. Oynanan kirli oyunlara hiçbir vatandaşımız kanmayacaktır. Ben, şehitlerimize gösterilen hassasiyetten dolayı, sağduyudan dolayı Tokatlı hemşehrilerime ve tüm milletimize teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin ve dünyamızın, son yıllarda özellikle iklim değişikliği, hava, su ve çevre konularında alışılmışlığın dışında olağanüstü durumlarla karşı karşıya kalması, çevre, meteorolojik gözlemler, hava tahmini ve iklim konularına daha ciddi bir şekilde eğilmemiz gerektiğini göstermektedir. Bu bağlamda, dünya ülkelerinde ve ülkemizde doğal afet risklerinin önceden tahmini ile maddi ve manevi zararların asgariye indirilmesi konusunda Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün önemi daha da belirginleşmiştir. Bütçesini görüştüğümüz Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, 10 Şubat 1937’de kabul edilen 3127 sayılı Kanun ile kurulan genel bütçeli bir kurumdur.

2000’li yılların başlarında, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, kaynakların etkin ve verimli kullanılması amacıyla gözlem sistemlerinde otomasyona geçmeyi hedeflemiştir. Bu amaçla, TEFER (Türkiye Acil Sel ve Deprem İyileştirme Projesi) kapsamında, Antalya-Sinop hattının batısında kalan 206 merkeze otomatik meteoroloji gözlem sistemi kurulmuş ve 2003 yılında hizmete alınmıştır. Hükûmetimizle birlikte hız kazanan teknolojik yatırımlar, 2009 yılında Antalya-Sinop hattının doğusunda kalan kısımda 150 otomatik meteoroloji gözlem sisteminin işletmeye alınmasıyla devam etmiştir. Gözlem ağının yaygınlaştırılması stratejisiyle planlama yapan kurum, 2010 yılında 200 adet daha otomatik meteoroloji gözlem istasyonu kuracak olup ülke genelinde toplam 550’ye yakın noktada gözlem yapacaktır.

Çağımızın en önemli modern sistemlerinden bir tanesi de meteoroloji radarlarıdır. Bu radarlar ile kuvvetli meteorolojik olaylar gözlemlenmekte ve bu gözlemler sonucunda kısa süreli hava tahmininde bulunularak bir bölgede meydana gelebilecek can ve mal kaybının önüne geçilebilmektedir. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2000 yılında kullanmaya başladığı Ankara radarına ilave olarak 2003 yılında, İstanbul, Zonguldak ve Balıkesir radarları kullanılmaya başlamıştır. Mevcut sisteme ek olarak 2008 yılında başlanan meteorolojik radar alma çalışmaları sonucunda bu yıl ihalenin tamamlanmasıyla birlikte Antalya, İzmir, Muğla, Adana, Hatay, Trabzon ve Samsun illerine kurulacak olan altı adet radarın kurulma çalışmaları devam etmekte olup 2010 yılının ilk aylarında İzmir ve Muğla radarları da işletmeye alınacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün önemli teknolojik yatırımlarından bir tanesi de yüksek performanslı süper bilgisayar sistemidir. Hizmete alınan yüksek performanslı süper bilgisayar sistemi, bölgemizin en yüksek kapasiteli sistemi olup benzer sayısal modellerin çalıştırıldığı Avrupa ölçeğinden bakıldığında büyüklük ve kapasite açısından Fransa’da kullanılan sistemden sonra ikinci sırada gelmektedir.

Bu bilgisayar sistemiyle hava tahmin ve erken uyarı sistemi modellerinin çalıştırılmasının yanı sıra küresel iklim değişikliğinin izlenmesine yönelik modeller çalıştırılmakta ve senaryolar üreterek hava kirliliği ve çevrenin korunması, orman yangınlarının önlenmesi, izlenmesi, şehirleşme, yenilenebilir enerji kaynakları, rüzgâr ve güneş enerjisi üretim tahminleri gibi pek çok konuda araştırma ve geliştirme yapma imkânı sağlayabilmektedir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yüzde 90’ları aşan hava tahmin tutarlılığı ve erken uyarıları ile başta silahlı kuvvetlerimiz olmak üzere, sağlık, tarım, şehircilik, turizm, enerji, çevre ve ormancılık gibi farklı sektörlere hizmet vermekte, dolayısıyla millî ekonomiye ve ülke savunmasına büyük faydalar sağlamaktadır. Meteoroloji alanında yapılan bir yatırımın etkisi en az 10 kat olmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

DİLEK YÜKSEL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2010 yılı bütçesinin önemli bir kısmını modernizasyon çalışmaları ve otomatik meteoroloji gözlem sistemlerinin yaygınlaştırılmasına harcayan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, ileri teknolojik büyük yatırımlar yapmaya devam ederek 2023 yılında kendi sahasında çalışma yapan uluslararası kurumlar arasında ilk 10’a girme gayesiyle çalışmalarını sürdürmektedir.

Bu hizmetlerin planlanmasında ve icrasında Sayın Çevre ve Orman Bakanımız ve değerli ekibini kutluyorum.

2010 yılı bütçesinin Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, emeği ve katkısı geçenlere teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına hepinizi selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Özlem Müftüoğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkelerin gelişme süreçleri içinde doğal zenginliklerin önemi her geçen gün artmaktadır. Dünyamızın doğal ve tabiat değerlerinin korunması, gelecek nesillere bozulmamış, zengin bir biyolojik varlık mirası ve yaşanabilir, temiz bir çevre bırakmakla mümkün olacaktır.

Dünya ekoturizminden yeterli pay alabilmek ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak çevreyi korumakla mümkün olacaktır. Ülkemizde bu görevi yerine getiren Kurum, Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı kuruluş olan Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığıdır.

Özel Çevre Koruma Kurumu, 1989 yılında özel bir yasayla Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş, ulusal veya uluslararası öneme sahip ancak bozulma veya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan doğal değerlerin korunması ve gelecek nesillere aktarımının sağlanması amacıyla gerekli tedbirleri almakla görevli olup Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen on dört adet bölgeyi kontrolü altında bulundurmaktadır.

Görevleri arasında, özel çevre koruma bölgelerinin imar planını ve yenileme imar planlarını yapmak, onaylamak ve kontrol etmenin yanı sıra, bölgedeki yapılaşmayı kontrol etmek, çevreyi ve doğal değerleri korumak bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biyolojik çeşitlilik gösteren özel çevre koruma alanları bu özelliğiyle önemli bir gen merkezi alanıdır. Kurum tarafından yapılan biyolojik çeşitlilik çalışmaları aynı zamanda bölgelerin ciddi bir zenginliğe sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Nesli tehdit ve tehlike altında bulunan on üç tür, Özel Çevre Koruma Kurumu tarafından sürekli olarak izlenmektedir. Doğal kaynakların kirlenmesinin ve tahribinin önlenmesi için kirlilik etkenlerini kontrol etmeye yönelik gereken önlemlerin alınması ve kaynaklara ilişkin çeşitli kullanım kararlarının oluşturulması amacıyla yaklaşık yüz on noktada su kalitesi izleme çalışmaları yapılmaktadır. Özel çevre koruma bölgelerinde yapılan çevre altyapı yatırımlarının işletme verimliliği izlenmekte, sağlıklı ve ekonomik olarak işletilmesi için gerekli izleme ve denetleme çalışmaları yapmaktadır. Bu çerçevede, özel çevre koruma bölgelerinin kara, kıyı ve deniz alanlarının biyolojik zenginlikleri ortaya çıkarılmakta, tehdit unsurları tespit edilerek tedbirler alınmaktadır. Kurum, ulusal kapsamda ilk olarak Deniz ve Kıyı Alanlarının Biyoçeşitlilik ve Taşıma Kapasitesi projelerini hayata geçirmiştir.

 Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel çevre koruma bölgeleri, insan-tabiat kaynaşmasının en canlı örneğini oluşturmaktadır. Bu husus, Dalyan kumsalına, korunan, Avrupa’nın En İyi Açık Alanı ödülünün verilmesiyle tescillenmiştir. Akyaka Plajı ise Uluslararası Çevre Eğitim Vakfının İspanya’daki toplantısında örnek plaj olarak tanıtılmıştır. Avrupa Birliği sürecinin hızlandığı son beş yılda kurum tarafından doğa koruma müktesebatının uygulanmasında ülkemiz adına somut pilot projeler gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de ilk kez Belek özel çevre koruma bölgesinde gerçekleştirilen biyotop haritalaması bu kapsamda eşleştirme projesi olarak yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurum, doğal değerlerin korunmasının yanı sıra doğal değerleri etkileyen alanların planlanması suretiyle insan faaliyetlerinin etkisini azaltmakta, bölgeye has mimariye uygun yapılaşma sağlamaktadır. Ayrıca, çevre altyapı yatırımları gerçekleştirerek çevre kirliliğini önlemektedir. 2002-2009 yılları arasında Kurum, ana faaliyetleri kapsamında toplam 2.107 adet proje gerçekleştirmiştir. Ayrıca uluslararası alanda Türkiye'nin de taraf olduğu Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi ve Eki Protokollerinin uygulanması amacıyla 1975 yılından bu yana bütün Akdeniz ülkeleri ve Avrupa topluluğu tarafından “Akdeniz Eylem Planı” adı altında ortak bir çalışma sürdürülmektedir. Bugüne kadar dokuz adet uluslararası proje gerçekleştirilmiş olup Avrupa Çevre Ajansı tarafından Biyoçeşitlilik Konu Merkezi Konsorsiyum üyesi olarak Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı görevlendirilmiştir. Kurum, Türkiye’de deniz ve kıyı alanlarının korunmasının geliştirilmesi konusunda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Küresel Çevre Fonu kaynaklarından desteklenen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Müftüoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

…Türkiye’nin Korunan Alanlar Veri Ağının Güçlendirilmesi, Deniz ve Kıyı Koruma Alanlarının Sürdürülebilirliğinin Kolaylaştırılması Projesi’ni yürütmekte olup aynı zamanda Avrupa Çevre Ajansının “Biyolojik Çeşitlilik Konu Merkezi” olarak konsorsiyum ortaklarından biridir. Gelir kaynaklarının artırılması, aynı zamanda küresel ölçekte başarılı olan yeni gelir getirici önlemlerin Türkiye koşullarına uyarlanmasıyla sağlanacaktır. Çevresel ekonomik prensipler planlama ve yönetimle bütünleşecektir.

Bu düşüncelerle, 2010 yılı bütçesinin Meclisimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Müftüoğlu.

Sayın milletvekilleri, AK PARTİ Grubu adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar yapılacaktır.

İlk konuşmacı Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ergin, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 yılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Atatürk, Türk köylüsü için, bizim düstur edindiğimiz ama AKP’nin hiç anlayamadığı şu sözleri söylüyordu: “Türkiye'nin sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. Türk köylüsünü efendi yerine getirmedikçe memleket ve millet yükselemez.” AKP iktidarları, yedi yıl boyunca maalesef köylüyü efendi yapma tasasını hiç taşımadı, Atatürk’ün söylediklerinin tam tersini yaptı.

“Çiftçiye verilen desteği artırıyorum.” diye kanun çıkardığı hâlde 2010 yılında çiftçiye 10 milyar 288 milyon lira destek vermesi gerekirken bütçeye 5 milyar 605 milyon lira destek parası koydu. Yani Hükûmet çiftçiye desteğin yarısını gasbetti. 2010 bütçesinde mazota verilecek destek 555 milyon lira. Çiftçi kullandığı mazota yalnızca vergi olarak 4 milyar 646 milyon lira vergi ödüyor. Bir yanda çiftçiden alınan 4 milyar 646 milyon lira vergi, diğer yanda çiftçiye verilen 555 milyon lira destek.

Tarım katma değeri tüm cumhuriyet döneminde olduğu gibi AKP döneminde de artmıştır. Ama artış abartıldığı gibi değildir. 88 baz fiyatlarıyla 2002 yılında 8 milyar 663 milyon lira olan tarım katma değeri altı yıllık AKP döneminde ortalama 8 milyar 946 milyon lira olmuştur. Başka bir ifadeyle, tarım katma değeri bu sürede ortalama olarak yüzde 0,9 oranında büyümüştür. Yüzde 1’in altındaki ortalama Türkiye için tarımda alarm zillerinin çaldığını göstermektedir.

AKP’nin çiftçiyi ne hâle getirdiği ürün ve girdi fiyatlarındaki artıştan net olarak görülmektedir. İktidarınız döneminde fiyat artışı ayçiçeğinde yüzde 45, mısırda yüzde 53, çeltikte yüzde 79, pamukta yüzde 86, buğdayda yüzde 130 olmuştur. Aynı dönemde fiyat artışları üst gübrede yüzde 385, şeker gübrede yüzde 395, DAP’ta yüzde 467, taban gübrede yüzde 509 olmuştur. Gücü yetmediği için çiftçi toprağına gübre atamamıştır. Mazottaki fiyat artışı ise yüzde 140’tır.

Hükûmet çiftçinin daha çok kredi kullanmasıyla övünüyor; bu, övünülecek değil, çiftçinin içine düştüğü yoksulluğu gözler önüne seren bir durumdur. Çiftçi yatırım için değil borcunu harcını kapamak için kredi kullanmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, 2004 yılında tarımsal kredilerin yüzde 98’i Ziraat Bankası tarafından karşılanırken, çiftçi bugün, kredi faizi yüzde 30’larda olan özel bankalara hem de tarlasını ipotek ederek borçlanmaya mahkûm edilmiştir. Bu durumu çiftçi “’Denize düşen yılana sarılır.’ hesabı özel bankalara sarıldık.” diyerek açıklamaktadır. Çiftçi, bankalara yaklaşık 14 milyar lira borçludur.

AKP döneminde çiftçi zarar ettikçe toprağını ekmemeye başlamıştır. 2002 yılında 26 milyon 579 bin hektar olan işlenen tarım alanı, 2007 sonunda 24 milyon 888 bin hektara inmiştir. Üretici geçinme gücünü yitirdikçe ya ektiği toprağı azaltmış ya da tarımdan vazgeçmiştir. Bu durum çiftçimizi giderek yoksullaştırmış, tarım sektöründe çalışanların yüzde 37,97’si yoksul hâle gelmiştir. Bu nedenle, AKP sürecinde tarımdan 2 milyon 442 bin kişi kopmuştur. Sanayi ve hizmet sektörleri tarımı bırakanları istihdam edecek durumda olsaydı, bu durumu normal, hatta gerekli bir gelişme olarak değerlendirebilirdik. Ancak, görüyoruz ki tarımdan kopan nüfus diğer sektörlerde istihdam edilemiyor.

Hükûmetin sürekli övündüğü bir konu, AKP döneminde traktör sayısının 2002 yılına göre artmış olduğudur. AKP döneminde traktör satışlarının en yüksek olduğu yıl 28.386 traktörün satıldığı 2006’dır. 1998 yılında -on bir yıl önce- satılan traktör sayısı 48.568’dir. Traktör satışları 2008’de 14.621’e düşmüştür ama 2009’da durum daha dramatiktir. 2009’un ilk on bir ayında satılan traktör sayısı yalnızca 6.575’tir. Diğer tarım alet ve makine satışları da o denli azalmıştır ki, Adana’nın Kozan ilçesinde yirmi beş yıldır tarım aletleri imal eden bir firma gazetelere verdiği beyanatta, son yıllarda ürettiği tarım aletlerini satamaz hâle geldiğini, satışlarının son derece azaldığını belirtmiş ve klimalı, şofbenli cenaze bekletme ve yıkama aracı imali yaparak sıkıntıdan kurtulmayı başardığını ifade etmiştir.

Tarımsal ham madde dış ticaretinde son yıllarda ithalat hep ihracatın üstündedir. 2008 yılı tarımsal ham maddede dış ticaret açığı 2 milyar 256 milyon dolarla cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırmıştır.

Kimi ürünlerin durumuna baktığımızda manzara şudur:

Buğdayda bu yılki üretim artışı üreticiyi sevindirmemiştir çünkü maliyeti 61 kuruş olan buğdaya 50 kuruş fiyat ve 5 kuruş prim verdiniz.

Çiftçi aynı düş kırıklığını arpada da yaşadı. Arpa üreten çiftçi bu yıl ürününü geçen yıldan ortalama yüzde 35 daha düşük fiyata verdi.

Mısır alım fiyatını 45 kuruş belirlediniz, oysa maliyeti 45 kuruştu. Çukurova’da tüccar birinci ürün mısırı 40, ikinci ürün mısırı 38 kuruştan almakta, verim geçen yıldan yüzde 30 düşük olduğundan çiftçi iki yönlü darbe yemektedir.

Şeker pancarı üreticisi tümden perişan. Daha önce pancar yetiştiren 200 bin çiftçi pancar ekemez hâle geldi. Şeker pancarı üretiminin kısıtlanmasından yalnızca üretici ve sanayi değil, taşıma sektörü, tarımsal ilaç, zirai alet ve makine üretim sektörleri ve hayvancılık sektörü de zarar görmektedir. Şimdi şeker fabrikalarını özelleştiriyorsunuz. İlk aşamada sattığınız fabrikalar düşük maliyetle üretim yapan fabrikalardır. Bu fabrikalar satıldıktan sonra, yüksek maliyetle üretim yapan, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki fabrikalar alıcı bulamayacağından ya devlet zararı göze alarak yüksek maliyetli fabrikalarda üretimi sürdürecek ya da yüksek maliyetli fabrikaların hepsi kapanacaktır. Sonuç, SEK fabrikalarının ve Tekel sigara fabrikalarının özelleştirilmesi sonucunda ortaya çıkan durumdan farklı olmayacak; olan Türk çiftçisine, Türk işçisine, Türk milletine olacaktır.

2002 yılında 405 bin çiftçi tütün üretiyordu, bugün 200 bin çiftçi ancak tütün üretebiliyor. 2002 yılında 160 bin ton olan tütün üretimi, bugün 85 bin ton.

Tütünde her yıl 70 bin ton yabancı tütün satın alarak 250 milyon doların üzerinde ithalat yapıyoruz.

İşsiz kalma korkusu Tekel işçilerini sokaklara döktü. On beş gün önce, Tekel işçileri karşısında, Sayın Başbakanın gösterdiği tavır son derece üzücü ve çirkindi. Ankara’da tütün işçilerine yaşattığınız dram tarihe geçecek. İktidarda hiç insaf, merhamet kalmadı mı? Nerede kaldı insanlık?

Maliyeti 1 liranın üzerinde olan ayçiçeği ancak 67-68 kuruştan satılıyor. Bu durumda ayçiçeği üretimi artıp da yağ açığı kapatılabilir mi?

2002 yılında 720 bin hektarda pamuk üretiliyordu, 2008’de 495 bin hektarda pamuk ekiliyor.

Biraz önce AKP sözcüsü, ilk sözcü arkadaşımız burada Adana’daki tarımdan söz etti, çok methiyeler düzdü. Şimdi, onun kulaklarını çınlatıyorum. Adana’da pamuk ne durumda? Pamuk eken kaldı mı? Bunu söylesin lütfen.

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Var, var.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Evet, var, tek tük var; doğru.

Zeytinyağında fiyat 2 lira 80 kuruşa kadar düştü. Üretici, zeytinyağına yeterli fiyat ve prim yanında, dane zeytine de prim verilmesini bekliyor.

Değerli arkadaşlarım, fındıkta uygulamaya çalışılan politika cehaletten kaynaklanmıyor ise kesinlikle fındık tüccarlarına, alivrecilere ucuz fındık sağlamayı hedefleyen bir politikadır. Üretimin 400 bin tonun altında kalmasına karşılık fiyatlar levant kalitede 4 lira 10 kuruş, Giresun kalitede 4 lira 40 kuruşu geçmemiştir.

Üretimin bu yıl olduğu gibi 400 bin tonun altında gerçekleştiği ama FİSKOBİRLİK’in görev yapabildiği yıllarda üretici fındığını 7,5 liradan satmıştır.

Siz, FİSKOBİRLİK’i bitirdikten sonra TMO’nun da fındık alımına son vererek üreticiyi tüccar karşısında tamamen savunmasız bıraktınız. Sizin yaptığınız Karadenizliye ihanet olduğu kadar hazinenin ihracat gelirini tırpanlamak yani devleti de zarara sokmaktır. Fındıkta çözüm, üretimi azaltmakta değil ihracatı artırmakta aranmalıdır.

Çayda maliyet 110 kuruş, verdiğiniz 79 kuruş. Üretici tepkisini ÇAYKUR Genel Müdürlüğünün önüne siyah çelenk bırakarak gösterdi.

Hayvancılık konusuna gelince: 2002 ile 2009 yılları arasında süt yemi fiyatları yüzde 180, süt fiyatı ise, son zamanlarda gösterdiği bir miktar artıştan sonra yüzde 70 ila 75 kadar arttı. AKP öncesi altı yılın ortalaması ile 2002 yılı sonrası ortalaması karşılaştırıldığında süt yemi fiyatındaki artış yüzde 330, süt fiyatındaki artış yüzde 208’dir. Önceki dönemde 1 kilo sütle 2,14 kilo yem alınırken sizin döneminizde 1 kilo sütle ancak 1,54 kilo yem alınabilmektedir.

Bu durum son zamanlarda et fiyatlarının niçin çok yükseldiğini de açıklamaktadır. Geçtiğimiz yıllarda süt fiyatlarının yerinde sayması birçok süt hayvanının kesime gitmesine neden olunca, bir yandan süt fiyatları yükselişe geçmiş, diğer yandan et fiyatlarında büyük bir sıçrama olmuştur. Fiyatlar artmıştır çünkü sorunlarla baş edemeyen besici elindeki hayvanı yok pahasına satarak selameti sektörü terk etmekte bulmuştur. Türkiye’de hayvan bulmak o denli zorlaşmıştır ki, Tarım Bakanlığının ekim ayından bu yana açtığı 70 dolayında ihalenin ancak 30 kadarı gerçekleştirilebilmiş, hayvan tedarik edemedikleri için 40 dolayındaki ihaleye hiçbir firma girmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ergin, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Son günlerin en tartışılan konularından biri GDO’dur; o konuya girmeyeceğim, çünkü o konuyu sonra açıklarız.

Yalnız, Sayın Bakanın kene ilacı ihalesinde yolsuzluk yapıldığına ilişkin soruşturmada takındığı tavır, çok üzülerek söylüyorum, hak ve adalete inanan insanlara yakışan bir tavır olmamıştır. Alınan sonuç, hakkında soruşturma açılanlar dışında kimseyi, belki de Sayın Bakanı da tatmin etmemiştir.

Sayın Bakan, iktidarınızda içine düşürdüğünüz sefalet köylülerimizi o denli perişan etmiştir ki, Afyonkarahisar’ın Kışlacık köyü insanlarından kimi çocuklarını evlendirmek, kimi icra borcunu kapamak, kimi çocuklarının borcunu, kimi de tefeci borcunu ödeyebilmek için böbreklerini satmak zorunda kalmıştır.

Sayın Başbakan “Analar ağlamasın.” diyor, ama “Anamızı ağlattın.” diyen köylü vatandaşın anasını sefalete düşürerek, ağlattığı yetmiyormuş gibi bir de hakaret ederek ağlatıyor.

Oysa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hocam, buyurun, tamamlayınız.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Hemen bir dakikada tamamlıyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…bakınız Atatürk ne diyor: “Saygıdeğer çiftçiler, sizler hepimizin babasısınız. Hepimizin efendisisiniz.” Bu sözlere lütfen kulak verin.

Ben milletimin efendisi önünde saygıyla eğiliyor, Sayın Başkan, sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ergin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Mersin Milletvekili Vahap Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Seçer, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Çevre ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, çevre ve orman gibi iki önemli konuyu bünyesinde barındıran bir bakanlık, görev alanı hem önemli hem oldukça geniş.

Tabii, son yıllarda özellikle iklim değişikliği neticesinde ortaya çıkan çevresel problemler, sanayideki hızlı gelişmeler, hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşmeler çevrenin insan yaşamındaki önemini bir kat daha artırdı ve öne çıkardı.

Değerli arkadaşlarım, orman ve orman köylüsü açısından da ülkemizin kendine münhasır şartlarının olduğunu biliyoruz. 21 milyon hektar bir orman alanına sahibiz, toplam yüz ölçümümüzün yüzde 20’sini ihtiva eden bir alan. Tabii, bu alanların da yüzde 99 gibi önemli bir kısmı devlet ormanları ve yüzde 93’lük kısmı da doğal ormanlar. Bu ormanlara mücavir köyler veya orman alanları içerisindeki köylerde de 7 milyon orman köylümüz yaşıyor. Hâl böyle olunca, Türkiye’deki ormancılık ve orman köylüsünün önemi ortaya çıkmış oluyor.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki, tarımda çalışanları ya da köylerde, kırsalda yaşayanları, çiftçilikle uğraşanları… Biliyorsunuz, Tarım Bakanlığının görüş açısı, bakış açısıyla, tarım iktisadi bir sektör olarak algılanıyor. Ancak, bunun bir sosyal yönünün olduğunu hep söylüyoruz. Bu, orman köylüsü için de geçerli. Bu meseleye iktisadi bir mesele olarak bakmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Burada, tabii ki, bu insanların orada orman ürünleriyle ya da ormanda çalışmak suretiyle elde ettikleri gelirle geçimlerini sağladıklarını, çocuklarının geçimini sağladıklarını düşündüğünüz zaman, mutlaka burada devlet elinin bu meseleye değmesi gerektiğini sizler de doğrulayacaksınız. Zaten, bu mesele, Anayasa’mızın 169 ve 170’inci maddelerinde, hem orman hem de orman köylüsü açısından, onların korunması açısından, orman varlığının artırılması, ormanlarımızın korunması açısından anayasal güvence altına almıştır.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz dönemde, 22’nci Dönemde bu konuda, orman köylülerinin yaşam şartlarının iyileştirilmesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşlarım Meclis araştırması önergesi verdi. Bu konuda bir komisyon kuruldu, araştırmalar yapıldı, raporlar sunuldu.

Sayın Çevre ve Orman Bakanına soruyorum: O günden bugüne kadar orman köylüsünün sorunlarının, şartlarının düzeltilmesi konusunda Hükûmetiniz ne yaptı? Bunu bize izah etmesini kendisinden talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, orman köylüsünün sorunları çoktur. Bu insanlar, eğer az önce de söylediğim gibi, devlet marifetiyle desteklenmezse, bu insanlar aç kalır, bulundukları, yaşadıkları orman köyünden göç eder ve kente akın etmek durumunda kalır. Son yıllarda da, maalesef, AKP İktidarının, işte, tarıma yönelik uygulamaları, orman köylüsüne yönelik uygulamaları onları doğduğu yerden etmiş, kente göç etmek durumunda bırakmıştır.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, Orman Genel Müdürlüğü vasıtasıyla orman köylülerimiz, orman işlerinde çalışmak üzere iş bulabiliyorlar. Ancak, burada işçilik ücretleri belirlenirken tek taraflı bir fiyat belirleme söz konusu. Oysaki, Orman Genel Müdürlüğü bu fiyatları belirlerken, mevcut yaşam koşulları, yaşam standartlarını da göz önüne alarak, orman köylüsünün görüşünü alarak, ayrıca, orman köylüsü adına hareket eden orman kooperatiflerinin de görüşünü alarak bu fiyat belirleme çalışmalarını yaparsa daha doğru olacağını düşünüyorum.

Ayrıca, mevsimlik işçi olarak çalışan orman köylülerimiz sosyal güvenlik güvencesinden yoksundur. Hükûmetin buna bir çözüm bulması gerekiyor.

Orman Genel Müdürlüğü, ormanlardan çıkartılacak ağaçları, dikili ağaç, dikili olarak özel sektöre ihale etmek yöntemiyle satışa çıkartıyor. Bundan bir an önce vazgeçmesi lazım. Nihayetinde amacımız, orman işini orman köylüsüne verip istihdam yaratmak, onlara gelir sağlamak. Ama siz bunu ihaleyle özel sektöre verirseniz, özel sektördür bu, işine gelir orman köylüsünü çalıştırır, işine gelmez dışarıdan işçi getirmek suretiyle işini görür. Bu da yasalara aykırı bir durum teşkil eder.

Değerli arkadaşlarım, “Ağaçlandırma faaliyetlerinde yapılan ihalelerde öncelik orman köylüsü ve kooperatiflerine verilmeli. Orman köylüsü ve kooperatiflere sağlanan kredi ve diğer destekler artırılmalı.” diyorum.

Sayın Bakan Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği (OR-KOOP)’un temmuz ayında yapılan 12’nci Genel Kuruluna katıldı, orada kendisi orman köylüsünün sorunlarını bizatihi kendilerinin ağzından dinledi ve orada bu sorunlara çözüm üreteceğine yönelik sözler de verdi. Ben o sözlerin arkasında olmasını Sayın Bakandan burada talep ediyorum orman köylüsü adına.

Değerli arkadaşlarım, ormanların en büyük belası orman yangınları. Bunun sebebi ne olursa olsun (anız yakma, sabotaj, enerji nakil hatlarında kıvılcım atması) bunları önlemek Orman Bakanlığının, dolayısıyla ona bağlı kuruluş olan Orman Genel Müdürlüğünün uhdesinde, sorumluluğunda.

Sayın Bakanın Plan-Bütçe konuşmasındaki sunumunu okudum, orada bazı tespitlerim var. Orada bir mukayese yapıyor Sayın Bakan, Türkiye'deki orman yangınları ile Akdeniz ülkelerindeki orman yangınlarını mukayese ediyor, ekolojik şartların, coğrafyanın birbirine uyum sağlaması vesilesiyle bu ülkeleri, Portekiz, İspanya, İtalya, Yunanistan, Fransa gibi Akdeniz ülkelerini bizimle mukayese ediyor ve şöyle bir netice ortaya çıkıyor: 2002-2009 yılları arasında Avrupa ülkelerinde, gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinde orman yangınlarının etkilediği alan, zarar verdiği alan toplam orman alanlarının yüzde 1’i ile 5’i arası ama bizde bu oran yüzde 0,32 yani binde 32; devasa bir gelişme. Enteresan bir çelişki: Orman yangınlarında bir düşüş yok, yedi yıl önce de yılda ortalama iki bin orman yangını çıkıyor, bugün, 2009’da da ortalama iki bin orman yangını çıkıyor ama ne hikmetse zarar gören alanlarda bir azalma var. Bu bir aldatmacadır; ya bürokratlar Sayın Bakanı aldatıyor, bunun bilincinde değil, ya Sayın Bakan bile bile bu rakamları kamuoyuna sunuyor.

Bakın, Gülnar yangını oldu, seçim bölgemde, Mersin’de; dediler ki: “Bin hektar alan yandı.” Gidin, bakın, en az 2 katı, 3 katı daha fazla alanın yandığını göreceksiniz. Aydıncık-Bozyazı’da aynı şekilde, orman yangını çıktı; gidin, kayıtlara bakın, oradaki zarar gören alanlara bakın. Milas Mumcular’da önce 200 hektar açıklandı, daha sonra 600 hektar açıklandı, en sonunda 3.500 hektar alanın yandığı ortaya çıktı. Antalya Serik Taşağıl’da 4.500 hektar orman alanı yandığı kayıtlara geçiyor ama gerçekte, gidiniz, bakınız, tespitler yapınız, 17 bin hektar alan Antalya’da yanmış durumda.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, araç ekipman konusunda oldukça mesafe katettiklerini, 26 helikopter -bunun 20 tanesi su atar helikopter, 6 tanesi de idari helikopter- 4 tane de uçak satın aldıklarını ya da kiraladıklarını söylüyor ve ben Sayın Bakana soruyorum: Önümüzdeki süreç içerisinde –hoş, şu anda yangın mevsimi bitti- tekrar bu konuda ihale açacak mısınız? O ihalede yine Rus uçaklarına, otuz beş-kırk yaşında Rus uçaklarına, Rus helikopterlerine mi meyledeceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Saat ücreti ne kadar?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Seçer, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Yoksa Türk Hava Kurumunun deneyiminden faydalanıp biraz da özünüze mi döneceksiniz? Bunu kendisine sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, alet, ekipman, edevat her şey yerinde ama kadrolar maalesef kötü durumda. Ben Gülnar’da yangın bölgesine gittiğimde bunu köylülerle konuştum. Burada, çok deneyimli, çok değerli mühendis arkadaşlarımız vardı, orman işletme şefleri vardı, orman muhafaza memurları vardı; hepsi yerinden edildi. “Bu iktidarın, bu Hükûmetin ‘kadrolaşma’ adına yaptığı bir kıyımdır.” dendi. Ben gerçekten, 21’inci yüzyılda, gelişen Türkiye’de, modern Türkiye’de bunu yadırgıyorum.

Bakın, Orman Genel Müdürüyle ilgili oldukça ilginç iddialar var, değişik meslek odalarından, sivil toplum örgütlerinden bana ulaşan iddialar var. Ben bu iddiaları burada Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Teknik Personel Atama Yönetmeliği’ni kaldırdınız. Daha sonra, yoğun tepki üzerine Danıştaya

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VAHAP SEÇER (Devamla) - Bitirebilir miyim? Bir dakika…

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, ben sizlere süre vermekten kaçınmıyorum ama çıkarken bu hususta daha dikkatli olursanız sevinirim.

Buyurun, lütfen tamamlayın konuşmanızı.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Peki Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum, hemen bitireceğim.

Bu konuda geri adım attınız ve şimdi de “teknik personel atama ve yer değiştirme uygulama esasları” adı altında bir çalışma başlattınız. Bunu niçin yaptınız? Orman işletme müdür ve müdür yardımcılıklarında, görevde yükselme yönetmeliği yok sayılarak kadrolaşma yapılmaktadır. Hülasa, on-on iki madde, önemli iddialar var burada.

Tabii, Sayın Başkanımın anlayışına sığınarak bir dakika daha ek süre aldım. Çok teşekkür ediyorum ve sözlerimi burada bitiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Devlet Su İşleri, Meteoroloji Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve yüce Türk milletini en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi geçen hafta Tokat ilinin Reşadiye ilçesinde 7 askerimizi şehit verdik. Askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Türk halkına başsağlığı diliyorum.

Bilindiği gibi bir de Giresun şehidimiz vardır, Giresun evladımız vardır. Cengiz Sarıbaş’a da Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.

Tabii, bu saldırının arkasından, gazetelerden okuduğumuz kadarıyla, PKK’nın Karadeniz açılımı, Karadeniz’e inme açılımından bahsedildi. Ben, buna Karadeniz halkının hiçbir zaman izin vermeyeceğini, çapulculara pabuç bırakmayacağını bir defa daha belirtiyor, tarihten bir örnek vermek istiyorum: Bilindiği gibi Osman Ağa, Topal Osman iki tane alayla –bunlar gönüllü alaylardır- Kurtuluş Savaşı’na katılmışlar ve düşmanı durdurarak Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir görev üstlenmişler, sonra da Atatürk’ün muhafız alaylığını yapmışlardır. Bunların torunları hiçbir zaman teröre imkân vermeyecektir. Karadeniz halkı açılıma karşıdır. Başbakan ve iktidarın bunu bilmesini istiyorum.

Bir örnek daha vermek istiyorum: Bilindiği gibi, biz fındık üreticisiyiz. Fındık toplama zamanı Doğu’dan, Güneydoğu’dan vatandaşlarımız fındık toplamak için gelirler. Biz onları misafir ederiz, aşımızı, işimizi paylaşırız, onları iyi ağırlarız, ocaktan -yani fındık ocağını- beraber toplarız. Hiçbir zaman da bir sorunun olduğunu görmedik. Ama bu açılımla kardeşliğimize gölge düşürülüyor diye düşünüyorum.

Tabii, fındık deyince birkaç kelime de etmek isterim. Fındık dediğimizde, bu Güneydoğu’dan gelen arkadaşlarımızı da artık misafir edemeyeceğiz çünkü fındıkta olumsuzluklar yaşıyoruz. Bu sene rekolte çok düşük olmasına rağmen, fındığın olmadığı bir yılda fındık 4 milyon liranın üzerine çıkmamaktadır. Şu anda da 4 milyonun altına inmeye başlamıştır. Nedendir bu sorun? Fındık serbest piyasaya bırakılmıştır. FİSKOBİRLİK kapatılmış -“Kapatılmış.” diyorum, fiilen açıktır ama ben onu kapatılmış olarak görüyorum- TMO da bölgeden çekilmiş, fındık serbest piyasaya bırakılmış. Peki, fındığın borsası var mı? Yok. Peki, biz, fındığı bir anda pazara indirmemek için, elimizde saklayıp da fiyatların yükselmesini sağlamak için bu fındığı elimizde saklayabiliyor muyuz? Yok. Peki, lisanslı depolarımız var mı? Yok. Peki, biz ne yapacağız, fındığı nerede saklayacağız, kime satacağız? 3-5 tane tüccarın eline bırakıldık. Büyük bir sorun yaşıyoruz. Gelecek sene bu sorunların daha da çok büyüyeceğini düşünüyorum.

Tabii, Devlet Su İşleri… İlk önce amacını okuduktan sonra Devlet Su İşleriyle ilgili de açıklamalarımı yapayım. Devlet Su İşleri nedir? Ben, tabii afet tarafına bakacağım bu Devlet Su İşlerinin ama ilk önce birkaç örnek vererek başlayalım.

Şu anda Türkiye'de beldelerimiz, ilçelerimiz, illerimiz su altında. Şu anda İstanbul, Antalya’da ilçelerimiz, geçtiğimiz zamanlarda görmüştük, Zonguldak, Bartın, İstanbul, Giresun… Giresun’da ben bilhassa yaşadım, biraz sonra da yaşadıklarımı sizlerle paylaşacağım.

Devlet Su İşleri, su kaynaklarımızın planlaması, yönetimi, geliştirilmesi ve işletilmesinde birinci derece sorumlu kuruluşumuzdur. Yer üstü ve yer altı sularının kullanılmasında, toprak erozyonunda ve taşkınlarında oluşacak zararların önlenmesinde yükümlü, sorumlu kılınmış bir kuruluşumuzdur.

Devlet Su İşleri, 2006 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından alınarak Çevre ve Orman Bakanlığına devredilmiş, fakat kurum daha etkin işlevsel hâle getirilememiştir.

2009 bütçesinden 5,2 milyar pay almış, bunun oranı yüzde 2’dir; bu seneki bütçeden de 6,75 milyar pay almaktadır ve yine aynı yüzdeye eşittir. Hâlbuki, 2001 yılında DSİ’nin genel bütçeden aldığı pay 4,2’dir.

Devlet Su İşleri gibi başarısını yatırımlarıyla gösterebilecek kurumlarımızın, daha iyi bütçelerle mevcut enerji ve su potansiyellerini kullanarak daha etkin hâle getirilebilir diye düşünüyorum. Özellikle ülkemizin tarımsal faaliyetleri açısından bunun önemini hatırlatmak isterim.

Şimdi, Devlet Su İşleri ile ilgili konuya gelelim. Neden devamlı sel altında kalıyoruz? Son bir yıldır, her yağan yağmurdan sonra, o ilçe, o il ya da o belde sular altında kalıyor. Bunların sebebi nedir? Hepimiz biliyoruz, Bakan da biliyor, bizler de biliyoruz; devletin, dere yataklarını yapıya açmasından, dere yataklarını küçültmesinden, dere yataklarını kanallara alarak işlevini kaybettirmesinden kaynaklandığını hepimiz biliyoruz.

Peki, benim ilimde ne oldu? Tabii, Bartın’da oldu, Zonguldak’ta oldu, ama benim ilimden örnek vererek bunu daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum.

Temmuz ayında ilk sel felaketini yaşadık. Sabaha karşı çok şiddetli bir yağmurla uyandık. Meteorolojinin bir bilgisi ulaşmamıştı elimize ve yüzlerce araç sular altında kaldı, evler sular altında kaldı, şehrimizin doğu yakası tamamen sular altında kaldı. İkinci yağmur bundan bir hafta sonra geldi; o da batı yakasını hızlı bir şekilde sel felaketine uğrattı. Ben Bayındırlık Bakanını hemen gece aradım, yardım istedim. Sel felaketinin olduğu bölgelere ulaşmakta zorluk çektik.

Ama burada bir şey oldu, ikinci yağmurda bir şey oldu ve -burada meteorolojiyi kutluyorum- meteoroloji dört saat önceden yağmurun yağacağını, hangi saatte yağacağını bize bildirdi. Biz de belediye olarak bütün vatandaşlarımızı bu konuda uyararak yağmurla ilgili can kaybını önledik ama mal kaybını önleyemedik tabii. Dere yataklarındaki evler su altında kaldı. Ben dere yataklarına gittiğimde, tabii zor ulaştık o mesafeye, 10 santim daha yağsaydı bütün şehir, bütün evler yıkılacaktı; o, 10 santimde dere durdu, yağmur durdu, şansımız ve Giresun kurtuldu diye düşünüyorum.

Tabii burada ne oldu? Bildiğiniz gibi Bayındırlık Bakanımız Giresun’a geldi. Hepinizin televizyonlardan ve gazetelerden izlediği konu meydana çıktı. Ne dedi Bakanımız? “Giresun afet bölgesidir.” dedi. Demedi mi? Dedi. Hepiniz de duydunuz. Sonra ne oldu? Rize’ye gitti Bakan, “Ben yanlış anlaşıldım.” dedi, “Giresun afet bölgesi değildir.” dedi, “Çise yağmış.” dedi. Biz “çise” deriz yağmurun ufağına. “Su birikintisi olmuş.” dedi. Bunları da gazetelerden okuduk. Bakan burada olmadığı için bunları açıklayamıyoruz tabii.

Peki, Giresun’da sel olmamış mıydı? Kendi gözleriyle gördü, evler yıkılmış, araçlar denize gitmiş; denizin içinde araçları gördü, Orman Bakanımız da oradaydı, kendi de gözleriyle gördü. “Afet bölgesi”nden, “Afet bölgesi olabilir.” kısma geçtik, yani “Bu ilde afet olabilir.” diyebildi Bakanımız. Tamam, ona da razıyız. Ne dedi Bakan? “Merak etmeyin, hiç sorun yok, bu bölgedeki bütün afetler karşılanacak.” Yani yapılan, ne kadar yaparsanız… Mesela şehrimizin içinden geçen dereyi “Biz yaptıracağız.” dediler, ama sonradan gördük ki, sadece Giresun’a gele gele; Giresun merkeze gele gele, belediyemize gele gele 200 bin lira geldi! 10 trilyon hasarımız var… Ama bundan sonra bir şey gördük, bazı beldelerimize ciddi paralar gitti, gitmesinde fayda var, oralarda da sel oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

EŞREF KARAİBRAHİM (Devamla) – Oralarda da sel olduğunu düşünüyoruz, oralarda da hasar var ama belde, belde, sadece 3 bin nüfusu var. O beldelere ciddi paralar, yardımlar yapıldı. Giresun Belediyesine gelen paranın çok üstünde bir para o beldelere gitti; buradan da hatırlatmak istiyorum.

Tabii, şu ana kadar bize, Giresun’a yardım olmadığı gibi, ben düşünüyorum ki Zonguldak’a da olmadı, Bartın’a da olmadı, hiçbir ilimize ya da beldemize, ilçemize de yardım gelmedi diye düşünüyorum.

Sürem herhâlde bitti. Ben herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Bu bütçenin hayırlı olmasını dilerim ama bu bütçenin bu paralarla hayırlı olması ne kadar gerçekleşir, onu bilmiyorum. Herhâlde Bakan şimdi çıkacak, kâğıt üzerinde Giresun’a ne kadar para gittiğini de açıklayacaktır ama ben Bakana bir şey hatırlatmak istiyorum: Kurban Bayramı’nda sel yeniden yaşandı Giresun’da, ilçelerinde. O yaptığınız dere yataklarındaki çalışmaların çoğu da dereye gitti diye düşünüyorum.

Herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

İyi günler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karaibrahim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna adına son konuşmacı Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur.

Sayın Erbatur, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özel Çevre Koruma Kurumu bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

İnsanlık, var oluşundan bu yana çevreyle yoğun bir ilişki içerisinde olmuştur. Bu ilişki uzun bir zaman tek taraflı yararlanma şeklinde devam ederken, yakın denebilecek bir geçmişte doğanın da tükenebilecek bir kaynak olduğu insanlık tarafından fark edilmiş ve buna yönelik gerek ulusal gerekse de uluslararası ya da hükûmetler üstü olmak üzere çeşitli önlemler alınmıştır. Alınan önlemlerden birisi de 1989 yılında Özel Çevre Koruma Kurumunun kurulmasıdır.

Kurum, günümüzde, Foça, Datça Bozburun, Köyceğiz-Dalyan, Fethiye Göcek, Gökova, Patara, Göksü Deltası, Belek, Kaş-Kekova, Gölbaşı, Pamukkale, Tuz Gölü, Ihlara Vadisi ve Uzungöl çevre koruma bölgeleri olmak üzere on dört bölgeyi korumakla yükümlüdür.

Kuruluş mevzuatında, koruma bölgelerinde mevcut çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planları ile revizyonlarının yapılması Kurumun yükümlülükleri altında belirtilmiştir. Ancak, düzenlemeye rağmen kuruluşundan bugüne dek Özel Çevre Koruma Kurumu koruma altında olan birçok önemli bölgede hâlen imar planlarını tamamlayamamıştır. İmar planlarının tamamlanamaması yöre halkını, vatandaşları mağdur etmektedir. Ortada bir plan olmadığı için özellikle yoğun turizm alanı olan bölgelerde vatandaşlar mülkiyet haklarını kullanamamaktadır. Marmaris Datça Yarımadası’nda bulunan pek çok belde ve köyün nazım ve uygulama imar planı hâlen tamamlanamadığı için, bu yerlerde yaşayan vatandaşlar büyük mağduriyet içindedir. Ülkemizin diğer köylerinde köy yerleşik alanları ve gelişme alanları içinde yeri olan köy sakinleri, İmar Yasası’nın 27’nci maddesinde belirtilen ve ruhsat alma zorunluluğu olmayan köy evi ile tarımsal amaçlı yapılarını rahatlıkla yapabilirken özel çevre koruma bölgesinde ikamet eden köylülere inşaat ruhsatı ve yapı kullanma izni alma zorunluluğu getirilmiştir. Köylü, kendi tarlasında ekim-dikim yapamaz hâle gelmiştir.

Özel çevre koruma bölgelerinde taşınmazı bulunan yurttaşlarımız, kadastro ve tapulama gibi çalışmalar, çevre düzeni planları ve çeşitli ölçekteki planlar kesinleşip, uygulamaya geçilmediğinden yirmi yıldır büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Kurum, temel görevleri arasında olan imar planlarını neden yirmi yıldır tamamlayamamıştır? Ayrıca, bölgelerde bulunan kimi kamu binalarının da ruhsatsız olduğu görüşü vatandaşlar arasında yaygındır. Bu genel kanı da vatandaşların Kurum çalışmalarına ön yargıyla yaklaşmasına sebep olmaktadır. Cezalar arasında da farklılıklar bulunmaktadır.

Ayrıca, bölge sınırlarının belirlenmesinde yerleşim alanlarının konumları tam irdelenmeden harita üzerindeki eş yükselti eğrilerinin belirlediği izafi noktaların birleştirilmesiyle bir sınır oluşturulması, aynı özellikteki bitişik yerlere farklı düzenlemeler yapılmasına yol açmaktadır. Örneğin Patara Özel Çevre Koruma Bölgesinde Yeşilköy ve Karadere beldelerinin bir bölümü koruma altındayken bir bölümü koruma dışı kalmaktadır. Bu durum, planların bir kısmının Özel Çevre Koruma Kurumu bir kısmının ise ilgili belediyelerce hazırlanıp onaylanması gereğine yol açmaktadır. Planlama süreci ve uygulama aşamasında ortaya çıkan iki başlılık yine vatandaşı mağdur etmekte ve aynı doğal flora ve faunaya sahip aynı belediye sınırları içerisinde iki bölgeden biri korunurken diğerinin korunmaması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Gölbaşı Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde Ankara yeşil kuşağı içerisinde bulunan bazı alanlarda konut veya rekreasyon merkezi yapımına ilişkin kimi başvurulara Kurum tarafından onay verilmesi ve yeşil kuşak olarak belirlenip korunması gereken alanların yapılaşmaya ve sanayi depolama faaliyetlerine açılması da bölgeyi olumsuz etkilemektedir.

Türkiye'nin göz bebeği olan Gökova Körfezi ve Göcek koylarının yapılaşmaya açılmak istenmesi bu bölgelerin korunmasına büyük zarar verecektir. Ayrıca, sanayi yapılaşmasından uzak tutulması gereken bu bölgelerde bulunan santral gibi doğal yaşamı tehdit eden alanların bulunması da bölgeyi tehdit etmektedir.

Çukurova Deltası’nda gerek ekonomik gerekse ekolojik önemleri bakımından çok da değerli habitatlar olan lagünler, batıdan doğuya Dipsiz Tuzla, Akyatan, Ağyatan, Yelkoma ve Yumurtalık lagün sistemleri olarak sıralanmaktadır. Bu lagünler Adana için doğal birer zenginlik kaynağı olmasının yanında yeşil kaplumbağalar gibi nesli tükenmekte olan birçok canlının da üreme, beslenme, korunma ve yaşam ortamı olması açısından da önem taşımaktadır. Adana’da bulunan bu lagünlerin de koruma altına alınması ve doğa harikası olan bu alanların gelecek kuşaklara aktarılması da sağlanmalıdır diye düşünüyorum.

Kazdağları gibi oksijen deposu bir bölgenin talanına göz yumulması, Fırtına Vadisi gibi tüm dünyanın görmek için can attığı bir doğa harikasına baraj yapmak istemek, Hasankeyf gibi geçmişle bugün arasında kopmaz bir bağ yaratan tarihî eserleri sular altında bırakabilmek, Antalya Göller Yöresi ve Ege Bölgesi’nde bulunan 65 gölün 35’inin kurumasına göz yummak, 2-B arazilerini ticaret konusu yapabilme isteği Hükûmetin doğal güzelliklere nasıl baktığını göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Kurum bütçesine baktığımızda bütçenin yüzde 63’ü Etüt Plan Proje Uygulama Dairesi Başkanlığı tarafından arıtma tesisi yapımı için kullanılacaktır.

Şimdi Sayın Bakana sormak istiyorum: Ülkenin ekolojik zenginliğinin korunmasında temel kuruluş vazifesi gören Özel Çevre Koruma Kurumunun görevlerini tam olarak başarıyla yerine getirebilmesi ve özel korumayı gerektiren alanların yağmalanmasını, tahrif edilmesini önlemek için eğitimli personel konusunda yaşadığı sıkıntıların giderilmesi, mali kaynak sorununun çözümü ve kurumun siyasi müdahalelerden uzak hâle getirilmesi nasıl yerine getirilecektir?

Ayrıca özel çevre koruma bölgelerindeki doğal, tarihî ve kültürel değerlerin kapsamlı bir envanterinin çıkarılması ve gelecekte özel çevre koruma kapsamına alınması söz konusu olabilecek alanların belirlenerek, bu tür alanlara özgü bir master planı hazırlanması için bir çalışma yapılması bu bütçe döneminde düşünülmekte midir?

Kurumun çevre koruma konusunda yöre halkının da desteğini almasını sağlayacak faaliyetlere hız verilmelidir. Yöre halkının mülkiyet hakkını kullanmasını kısıtlayan engelleri en aza indirecek imar planlarının yapımı ne zaman tamamlanacaktır?

Aynı doğal nitelikleri taşımasına karşın bölge kapsamına alınmayan, bu nedenle hızlı bir kirlenme ve yapılaşmaya maruz kalan yerlerin durumunun yeniden incelenmesi ve Özel Çevre Koruma Kurumunun yetki alanının genişletilmesi düşünülmekte midir?

Kuruma ilgili kanun hükmünde kararnameyle verilen ve çevre koruma açısından birincil önem taşıyan görevlerin gerçekleştirilmesi için öngörülen bütçe çok yetersizdir. Özel Çevre Koruma Kurumunun gerçekleştirmesi gereken görevlerini bu bütçeyle nasıl gerçekleştirmesi beklenmektedir?

Devlet Denetleme Kurulu tarafından en son 2002 yılında gerçekleştirilen incelemede, özel çevre koruma bölgelerinin valiliklerinden ve bölgede bulunan üniversitelerden görüş istenmiş ve Kurumun çalışmalarında yardımcı olacak çeşitli önerilere yer verilmiştir. Kurum tarafından bu önerilerden ve görüşlerden bugüne kadar ne şekilde yararlanılmıştır? Yararlanılmışsa, bunlarla ilgili yapılanlar nelerdir?

Valilikler ve üniversitelerce alınması gerekli görülen tedbirlerin hangileri hayata geçirilmiştir? Kurumun imar ağırlıklı bir hizmet anlayışı yerine, bilimsel koruma önlemlerini esas alan bir yapıya kavuşturulması için diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliği içerisinde çalışmalar yapılması için ne gibi girişimlerde bulunulacaktır?

Avrupa Birliğiyle müzakereler çerçevesinde “Çevre” faslının 21 Aralıkta açılacağını bekliyoruz. Ancak son ilerleme raporunda “Çevre” başlığında dile getirilenler hiç de iç açıçı şeyler değildir. Çevrenin korunması için Türkiye’nin atması gereken çok adım vardır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erbatur, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Teşekkür ederim.

…ve bu adımlardan özel çevre korumayla ilgili olanlar için Özel Çevre Koruma Kurumunun çalışma alanının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Kurumun kuruluşu yirmi yıl önce aceleyle çıkarılmış bir kanun hükmünde kararnameye dayanmaktadır ve Kuruma verilen görevlerin ve görev alanlarının birçoğu başka kurumların da ilgi alanına girmektedir. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmak ve kıyı kullanımına ilişkin ulusal politika ve planların topluma öncülük edecek biçimde tasarlanması, kıyı yönetimi açısından nesnel olmayan uygulamalara yol açan yasal ve yönetsel karmaşanın giderilmesi, yöre halkının planlama sürecine aktif katılımının sağlanması ve çevre korunması sürecinde uzman görüşüne başvurulması için de Kurum mevzuatının tekrar düzenlenmesi gerekmektedir. Ben Sayın Bakana yeniden soruyorum: Bu konuda bir çalışmaları var mıdır?

Bu nedenle, Kuruma yönelik bu tür çelişkileri ortadan kaldıracak ve özel çevre koruma bölgelerini de genişletecek yasama çalışmalarının derhâl yapılması, gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Önümüzdeki yıl dile getirdiğim sorunların çözülmesini diliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbatur.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar yapılacaktır.

İlk konuşmacı Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ertugay buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2010 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yüce Mecliste tarım sektörünün stratejik önemini, insanoğlu için vazgeçilmezliğini, özellikle de ülkemiz için var olan sosyal ve ekonomik değerini, yüksek üretim potansiyelini her vesileyle vurguladık. Tekrar, bununla ilgili detaya girmek istemiyorum ancak bu önem ve potansiyele rağmen ülkemiz için bugün temel problem tarımın yönetimidir, tarımın yönetimindeki tutarsızlık ve başarısızlıktır. Son yıllardaki uygulamalar, özellikle GDO’yla ilgili yaşanan son gelişmeler, kaos ve kargaşa göstermiştir ki Tarım Bakanlığı, kriz çözen değil kriz üreten bir anlayışla yönetilmektedir. Mevzuat çıkarmayı tek başına başarı sayan ve bununla övünen ancak kocaman sektörü uygulamalarıyla kaosa sürükleyen bir Tarım Bakanlığımız var. Daha da önemlisi, toprağını terk eden çiftçinin, köyünden, beldesinden kaçışını, yaşadığı çaresizliği hiç görmeyen ve hatta başarı sayan bir zihniyet iş başında.

Değerli milletvekilleri, gerçekten bugün Türkiye tarımının hâli perişan, üreticinin hâli içler acısı. Diğer yandan -çok önemli bir husus- bunca çeşitlilik ve üretim potansiyeline rağmen her geçen gün dışarıya bağımlılığı artan bir Türkiye manzarası var. Her yıl azalan bütçe rakamlarına baktığımızda, AKP iktidarlarının tarımı, tarım kesimini gözden çıkardığı ve bugünkü perişanlığın hiç de şaşırtıcı olmadığı açıkça görülmektedir. Bakanlığın bütçeden aldığı pay 2007 yılında yüzde 3,29 iken, 2010 bütçesinde yüzde 2,44’e düşmüştür.

Diğer yandan Bakanlık bütçesi içinde tarım desteklerine ayrılan pay da giderek azalmaktadır. 2007’de Bakanlık bütçesinin yüzde 75’i tarım desteklerine ayrılırken bu oran 2010’da yüzde 65’e düşmüştür. Kendi çıkardığı Tarım Kanunu’nda “Tarıma verilen destek miktarı gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’inden az olamayacaktır.” hükmüne rağmen, bu hüküm açıkça çiğnenerek her yıl verdiği desteği yüzde 1’in altında tutan 60’ıncı Hükûmetin Programı’nda tarımla ilgili taahhüt edilen hususların hiçbirisi doğru dürüst yerine getirilmemiştir. Bu Programda, “Tarıma verilen destekler artarak devam edecektir.” denilmiş, bırakın artırmayı, giderek azaltılmıştır!

Sayın Bakan, toplam istihdamdaki payı yüzde 26 olan bir sektörü yüzde 2,44 gibi komik bir bütçeyle ayakta tutmanız mümkün değildir. “İthalatta önemli bir yer tutan, yağlı tohumlar başta olmak üzere, arz açığı olan ürünlere üretimi artırıcı teşvikler verilecektir.” denilmiş, bırakın üretimi artırmayı, bu ürünler bakımından dışa bağımlılık her geçen gün daha da artmıştır. Yılda yaklaşık 2,4 milyon ton yağlı tohum üretilen ülkemizde, yıllık 1 milyon 800 bin ton yağ ihtiyacımızın üçte 2’si hâlâ ithalatla karşılanıyor ve her yıl, yaklaşık, 3 milyar dolar dövizimiz dışarıya gidiyor. Yani, Hükûmet, 2009 yılında da üreticisini değil yabancı ülke üreticilerini desteklemeye devam etmiştir.

Diğer yandan, yine Programda, tarım danışmanlarının sayısının artırılması, havza bazlı teşvikler, pazar garantili sözleşmeli üretim, bitki ve hayvan ıslahı konularındaki taahhütlerin tamamı da sözde kalmıştır.

Bu kısımda, özellikle iktidar partisi milletvekillerine seslenmek istiyorum: Değerli milletvekilleri, çiftçiyi yoksulluğa mahkûm eden iktidarınız yerel seçimler öncesi size “Destek Bizden Üretim Sizden” adlı bir kitapçık dağıttı. Bu kitapçıkta illerinize verilen destekler anlatıldı. Kendi ilinizin dışındaki diğer illere ne kadar destek verildiğini bildiğinizi zannetmiyorum. Kitapçığı iyi inceler ve diğer illere verilen desteklere bakarsanız, göreceksiniz ki, iktidarınız, kayıtlı yaklaşık 2 milyon çiftçiye bölge ve il bazında adaletli davranmamıştır ve büyük ölçüde ayrımcılık yapmıştır. Seksen bir ili size burada teker teker sayabilirim ama vaktim müsait değil, birkaç örnek sadece, müsaadenizle, vereyim: Antalya ilinde bir çiftçi altı yılda, tam altı yılda toplam 5.424 lirayla desteklenirken, Konya ilinde bu rakam 13.492 lira, Erzurum ilinde 8 bin lira, Ordu ilinde 2.717 lira -bunları sizin kitapçığınızdan aldım- ama Sayın Bakanın memleketi Diyarbakır’da 20 bin lira, üst düzey bürokratının memleketi Urfa’da 32 bin lira. Bu rakamların diğer illere verilen desteklerin en az 5-10 katı olduğunu yüce Meclisteki bütün milletvekillerinin takdirine bırakıyorum.

Sayın Bakan, Allah aşkına bu nasıl bir iş, bu nasıl bir adalet? Türkiye’nin tahıl ambarı olan Konya çiftçisinin; meyve, sebze deyince akla gelen Antalya çiftçisinin, Mersin çiftçisinin; hayvancılık yegâne geçim kaynağı olan ve çayır mera varlığı bakımından Türkiye’nin en önemli potansiyeli olan Erzurum çiftçisinin doğru dürüst bir desteklenmeye ihtiyacı yok da sadece kendi bölgenizin mi var? (MHP sıralarından alkışlar) Bunun hesabını burada, en azından hepimizi tatmin eden bir açıklamayı Sayın Bakan yapmak zorundadır. Elbette ki bu ülkenin her karış toprağı, her yöresi bizim için azizdir, kutsaldır, eşit ve adaletli davranmaya layık yörelerdir. Biz sadece bu konuda, isminde “Adalet” olan partinin adaletli davranmasını bekliyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Hükûmetleri döneminde çiftçiye daha çok kredi imkânı sağlandığını ve yüksek miktarlarda kredi kullandırıldığını her vesileyle söylemektedir ama tarım krediye borcu olan çiftçilerin, üreticilerin çektiği sıkıntılardan, ıstıraplardan, uygulamadaki yanlışlıklardan, ağırlıklardan ve çektiği çileden maalesef bahsetmiyor. Bir diğer husus, bu kredileri, çiftçiler, var olan işletmelerini büyütmek, üretimlerini artırmak için kullanamıyorlar, karınlarını doyurabilmek için kullanıyorlar. Zira uyguladığınız temel politikalarla çiftçi gerçekten fukaralaştı. Övündüğünüz kredi miktarının yüksekliği ise çiftçinin ne kadar büyük bir borç yükü altına girdiğini göstermektedir. Bugün borçlu, hacizli, icralık olmayan çiftçi hemen hemen kalmamıştır.

Çiftçinin yaşadığı bu trajedinin, acının, sıkıntının sonucu olarak bu ülkede toplam işlenen tarım alanı bu hükûmetler döneminde, AKP hükûmetleri döneminde her yıl azalmıştır. 2002 yılında yaklaşık 26,5 milyon hektar olan işlenen tarım arazisi 2007 yılı rakamları itibarıyla 24,5 milyon hektarlara inmiştir. Dünyanın en pahalı mazotunu, gübresini, ilacını kullandırdığınız, istikrarlı ve doğru bir destekleme politikası uygulayamadığınız Türk çiftçisi hemen hemen bütün temel ürünlerde üretemez ve rekabet edemez duruma düşürülmüştür. Zaman darlığından ürün girdi paritelerine girmiyorum. Şu kadarını ifade edeyim: Önceki yıllarda olduğu gibi 2009 yılı da çiftçi açısından kayıp bir yıl olmuştur ve fiyat girdi pariteleri üreticinin tamamen aleyhine seyretmiştir.

Değerli milletvekilleri, desteklemelerde sürekli değişikliğe gidildiği, destek miktarının düşürüldüğü bu dönemde hayvancılıkta tam bir gerileme yaşanmış, 2009 yılında zirve yaparak Türk hayvancılığı hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük bir darbe yemiştir. Bir taraftan tüketicinin yediği et ve süt fiyatları artarken diğer taraftan hayvan üreticisi ağır maliyetler altında ezilmiştir. Bütün bu problemlerin çözümü, çaresi vardır, bellidir. Çözüm, doğru tercihtir. Kaynakların doğru, yerinde, adaletli ve iyi bir şekilde, etkin bir şekilde kullanılmasıdır, iyi yönetimdir, adaletli yönetimdir.

Değerli milletvekilleri, fazla vaktim kalmadı, sürem yettiğince şu son günlerin önemli konusu GDO’yla ilgili bir iki hususu dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Bu konuda kamuoyunda tam bir kargaşa, kaos, bilgi kirliliği yaşanmıştır, hâlen de yaşanmaktadır. Bilgisizce yaşanan bu kargaşa ve kaosta basın-yayın organlarının, unvanlı, unvansız uzman geçinen birtakım kişilerin sorumsuz beyan ve açıklamalarının elbette rolü vardır ama hiç şüpheniz olmasın en büyük sorumluluk ve en büyük rol bu Hükûmetindir, bu Bakanlığındır. Bakanlık, Ekim 2009’da hiçbir görüş ve öneri almadan, yasal dayanağı olmayan, Avrupa Birliğinden tercüme bir yönetmeliği bir gece yarısı alelacele yayınladı ve kıyamet koptu. Sivil toplum kuruluşları, medya, gıda ve yem sanayicileri ayağa kalktı, kamuoyunda tam bir kargaşa yaşandı, hayvancılık sektörü ve yem sanayi bir anda krizin eşiğine sürüklendi. Nitekim bir müddet sonra, bu yönetmeliği ısrarla savunan, “Biz bu yönetmelikle GDO’lu ürünleri yasaklıyoruz.” diyen Bakanlık geri adım attı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ertugay.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Teşekkür ederim.

...yönetmeliği değiştirdi, yürürlük süresini uzattı, sonra da yanlış hesap Bağdat’tan döndü ve Danıştay yönetmeliğin yürütmesini durdurdu.

Peki, şimdi soruyorum: Yaşanan bu kargaşanın, kaosun, bilgi kirliliğinin, milyarlarca liralık zararın hesabını kim verecek?

Değerli milletvekilleri, genetiği değiştirilmiş organizmaların yüzde 100 güvenli olanları da dâhil bütün analiz, kontrol, denetim ve tarla denemeleri yapılmış, insan sağlığı ve çevre bakımından tamamen risksiz olduğu kanıtlanmış olanları da dâhil hepsinin zararlı görülmesinin, gösterilmesinin, halkın büyük bir endişeye sevk edilmesinin, yaşanan kargaşanın, milyarlarca liralık zararın sorumlusu da bu Hükûmettir, yedi yıllık iktidarında hiçbir emniyet tedbiri almadan, biyogüvenlik yasasını çıkarmadan, kontrolsüz bir şekilde ülkeye sokulan belki de ciddi sağlık riskleri oluşturan zararlı GDO’lu ürünlerin ülkeye girmesine sebep olan da bu Hükûmettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Hemen toparlıyorum Sayın Başkan, sabrınıza sığınarak.

Sayın Bakana soruyorum: Yaklaşık her yıl 1 milyon 600 bin ton soya, 1 milyon 700 bin ton mısır ve 650 bin ton pamuk ithal eden bu ülkenin Tarım Bakanı olarak “Ben GDO’lu ürün yemem.” deme hakkınız var mı? Varsa, o zaman tekrar soruyorum: Bu ürünler bu kadar zararlıydı ve sizin yemeyeceğiniz kadar riskliydiyse, yedi yıldır bu ürünlerin girişine niye müsaade ettin, 72 milyonun sağlığını göz göre göre niye tehlikeye attın? Yok, bu ürünlerde “Böyle bir risk yok.” diyorsanız, bu beyanatınız hangi bakan sorumluluğuyla bağdaştırılabilir?

Bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Danışma Kurulumuzun almış olduğu ve sizin de onaylamış olduğunuz öneri gereğince bu turdaki çalışma süremiz tamamlanmıştır sabah vaktinde.

Saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.00


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Süleyman Turan Çirkin’dedir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçe kanununun Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında görüşlerimi bildirmek üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesi üzerinde söz aldım ama bütçe rakamlarını incelediğimde bu bütçeyle reform yapmanın hayal olduğunu görüp daha gerçekçi bir durum olan, Türk tarımının ve Başbakanın hayallerinin çok gerisinde kalan çiftçilerimizin sorunlarını sizinle paylaşmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, son yıllarda gelir dağılımında durumu en çok bozulan kesim tarım kesimidir. Tarımsal ürünlerin satış fiyatları girdi fiyatlarının çok altında kalmıştır. Sadece mazot, gübre, zirai ilaç, sulama elektriği ve kaba yem fiyatlarındaki sürekli ve anormal artışlar sonucu çiftçi tarımdan çekilmeye başlamıştır ki 2002 yılından 2009’a geldiğimizde işlenen tarım arazisi miktarı 2 milyon hektar azalmıştır, beraberinde 1,5 milyon nüfus da köyünde geçinemediği için şehre göçmek zorunda kalmıştır. Ayrıca, üretimi ve verimliliği yüzde 40 oranında artırdığı bilinen kimyasal gübre fiyatlarının sürekli ve anormal bir şekilde artmasından dolayı 2008 senesinde gübre kullanımı yüzde 20 oranında azalmıştır. Bu arada, çok övündüğünüz traktör satışları da iki yıl içerisinde 24 binlerden 6 binlere gerilemiştir.

Bütün bunlara bağlı olarak başta pamuk olmak üzere, arpa, kırmızı mercimek, nohut, kuru fasulye, patates gibi ürünlerde rekolte düşmüş, diğer birçok üründe de yedi sene içinde üretim yerinde saymıştır.

Hayvancılıkta da durum pek iç açıcı değildir. Yem fiyatlarının yükselmesinden dolayı hayvan kesimleri artmış, hayvan üretimi düşmüştür. Bunun sonucu olarak et fiyatları anormal bir şekilde yükselmiştir, daha da yükselmesi kaçınılmazdır.

Değerli milletvekilleri, yine Hükûmetinizin övünç tablosunu tersine çevirecek ithalat ve ihracat rakamlarını da sizinle paylaşmak istiyorum. Cumhuriyet tarihinde ilk defa tarıma dayalı dış ticaretimiz 2008’de 2 milyar 250 milyon dolar, bu yılın ilk yedi ayında da 1,5 milyar dolar açık vermiştir. Yalnız hububat, yağlı tohum ve küspe ithalatına toplam 4 milyar 872 milyon dolar ödenmiştir yani Türk çiftçisi yerine başka ülkelerin çiftçileri desteklenmiştir. Bütün bunların sonucu olarak, tarım sektörünün gayrisafi millî hasıladan aldığı pay 2002’de yüzde 13,4 iken 2008 yılında yüzde 8’lere gerilemiştir.

Şimdi, gelelim çiftçinin durumuna: Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın rakamlarıyla 2009 yılı Ekim sonu itibarıyla çiftçi, Ziraat Bankasına 9 milyar, özel bankalara 3 milyar lira borçlanmıştır. Ayrıca, piyasaya ve icraya düşmüş sulama elektriği borçlarını da elimizde veri olmadığı için hesaplayamıyoruz. Bu dönem, cumhuriyet tarihinde Türk çiftçisinin tarlasını, traktörünü ipotek altına koyduğu en yüksek borçlanma dönemidir.

Çiftçinin geldiği bu durumu müşahhas bir örnekle de anlatmak isterim: Biz Amik Ovası şartlarında büyükçe sayılabilecek bir arazide 4 kardeş olarak modern ve sulu tarım yapmaktayız. Bu şartlarda yaptığımız tarımdan, 2002 senesinde ciromuz, masraflarımız içinde olmak kaydıyla, eski parayla 550 milyardı ki bu rakama devletten aldığımız prim ve doğrudan destek de dâhildi. Bu sene, yani 2009’a geldiğimizde ciromuz, yine masraflar içinde olmak şartıyla, primler dâhil, 400 milyar lirayı bulmadı. Peki, şimdi ne oldu da bu fark bizim aleyhimize gelişti? Anlatalım: Evvela, girdilerdeki maliyet korkunç boyutlara ulaştı, buna karşılık, ürettiğimiz ürünün fiyatları bu maliyetin çok gerisinde kaldı. Mesela 2002 senesinde pamuğun -o zamanki liradan söylüyorum- 900 ile 1 milyon arasında, buğdayı 380 liraya satarken, yedi senelik ortalamada bu fiyatlar pamukta prim hariç 700 lirayı bulmamıştır; buğdayda yine, eski parayla, 2008’de 600 liraya sattığımız buğdayı 2004’te 400 liraya sattık! İşte, bu nedenle tarlamızın üçte 1’ini kiraya verdik. Pamuk, soğan, kavun gibi iyi gelir getiren ürünlerden vazgeçip, daha az masraflı ama daha az gelir getiren buğday, ayçiçeği, mısır gibi kuru ziraatla yapılan ürünlere döndük. Beraberinde gelirimiz düştü, borçlarımızı ödeyemez, geçimimizi temin edemez hâle geldik. İşte canlı bir örnek ve çiftçinin geldiği durum bu.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın tarımın ve çiftçinin geldiği bu durumda söylediklerine bir bakalım ki bunları üç maddede toplamak mümkündür:

Birinci olarak, bütün bu sorumluluğun kaynağını 57’nci Hükûmete yüklüyor. Unutmayın ki 57’nci Hükûmet bir koalisyon hükûmetiydi ve üç buçuk yıl iktidarda kaldı, buna mukabil siz yedi senedir tek başına iktidardasınız. Kaldı ki 57’nci Hükûmet bu üç buçuk senelik iktidarı döneminde 3 milyon çiftçiyi kayıt altına almış, tarihinde ilk defa doğrudan gelir desteğini uygulamış, IMF’nin bütün dayatmalarına rağmen Türk çiftçisini fiyat politikalarıyla enflasyona ezdirmemiştir. Ayrıca, Dünya Ticaret Örgütünün bütün baskılarına rağmen 52 kalem ürünün Türkiye’ye girmesini zorlaştırmış, dolayısıyla Türk çiftçisinin ürününü değerlendirmiş, hayvancılığın gelişmesine, Mera Kanunu Yönetmeliği’ni çıkarıp kaba yem fiyatlarına teşvik vermiştir ve iktidardan ayrıldığımız 2002 senesinde, Türk çiftçisini gayri safi millî hasıladan aldığı yüzde 13-14’lük payla size emanet etmiş, sizin iktidarınız bu payı 2008’de yüzde 8’lere indirmiştir.

Gelelim ikinci fasla: Sayın Bakanım, sizin rakamlarınızla değerlendiriyorum. 2002 yılında 550 bin çiftçi 529 milyon Türk lirası kredi kullanmış. 2009 yılı Ekim ayı sonunda 1 milyon 121 bin çiftçi 9 milyar tarımsal kredi kullanmış. Özel bankalarla birlikte tarım sektörüne kullandırılan kredi miktarı 12 milyar lirayı aşmıştır. Bu nasıl bir çelişki ki 500 bin çiftçiyi 1 milyona, 529 milyon lirayı 12 milyara çıkararak çiftçiyi borçlandırdığınızı övünerek anlatmaktasınız. Şimdi, diyeceksiniz ki. “Ucuz kredi vermeyelim mi?” Verin, teşekkür ederiz ama emin olun ki ürünümüzün değerini verip, sübvansiyonları ve primi artırıp bizi borçlandırmasanız daha çok memnun olacağız.

Bir de destek primleri konusu var: İktidarınız döneminde destek primlerini 1 milyar 800 binden 4,5 milyara çıkarttığınızı söylüyorsunuz. Her ne kadar gayri safi millî hasılaya göre oransal olarak 57’nci Hükûmetin gerisinde kalsanız da prim desteğinizden dolayı teşekkür ederiz ama bu verdiğiniz primleri AB ülkelerindeki çiftçilerin aldığı primlerle karşılaştırdığımızda hâlâ Türk çiftçisinin bu ülkelerle rekabet edebilir bir seviyede olmadığını görmekteyiz. Kaldı ki çiftçinin kullandığı mazottan kazandığınız 4 milyarın üzerindeki vergi geliriyle, 1,5-2 milyar Ziraat Bankası faiz geliriyle, gübreden kazandığınız KDV’yle çiftçi zaten sizden alacaklı durumdadır ki üstelik primler zamanında da ödenmemektedir. Buğday çiftçisi sattığı buğdayın prim desteğini bugün hâlâ alamamıştır. Durum ortadadır ve dolayısıyla çöken Türk tarımının bu palyatif vitrin süslemesi tedbirlerle ayağa kalkmayacağı da ortadadır.

Değerli milletvekilleri, şimdi size sorumlu bir muhalefet anlayışı içerisinde, bir milletvekili ve aynı zamanda bu konuyu bilen, yaşayan bir çiftçi olarak Türk tarımını ayağa kaldıracak, Türk çiftçisini doğduğu yerde doyuracak, AB ülkelerinin çiftçileriyle yarıştıracak yapısal reformları sıralamak istiyorum.

Öncelikle, Türk çiftçisinin Ziraat Bankasına, tarım krediye ve elektrik kurumuna olan borçlarının faizlerini silerek, anaparasını uzun vadeye yayarak yeniden yapılandırın; yanı sıra, girdilerde sübvansiyonları artırın, ürün destek primlerini de Avrupa Birliği ülkeleri seviyesine çıkarın. Tabii ki şimdi diyeceksiniz ki: “Bunu nereden verelim?” Bu da sizin Hükûmetinizin becerisine kalmış. Yüzde 47 oy alıp buralarda övünmek kolay. Bunun sorumluluğunu alarak perişan ettiğiniz Türk çiftçisine borcunuzu ödeyin lütfen.

İkinci olarak: Kuru tarımdan sulu tarıma geçebilmek için baraj ve sulama kanallarının yapılanmasına hız verin. Ayrıca, yağmurlama ve damlama sulamasına geçmesi için çiftçiye uzun vadeli, düşük faizli krediyi hızlandırın.

Bunun yanı sıra, miras yoluyla küçülüp verimli işletme olmaktan çıkan arazileri toplulaştırmak için ivedilikle Miras Kanunu’nda değişikliğe gidin ve bu araziyi alacak mirasçıya ucuz ve uzun vadeli kredi temin edin.

Bunları yaparsanız geri kalanını fedakâr ve çalışkan Türk çiftçisi tamamlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Devamla) – Tamamlıyorum.

Bu arada, unutmadan söyleyeyim ki bu yapılanmadan sonra artan ürün fazlamızı değerlendirmek için, sayısı üç olan tarım dış ticaret ataşeliklerimizin sayısını da çoğaltın.

Bunları yapmazsanız, kayıtlı 3 milyon çiftçi, para kazanamadığından ve borçlarından dolayı, tarlalarını ellerinden çıkarıp, küresel sermayeye entegre olmuş 50 bin ile 100 bin büyük işletme sahibinin yanında köle gibi çalışmak durumunda kalacaktır. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ama biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu duruma müsaade etmeyeceğiz ve devri iktidarımızda, çiftçiyi doğduğu yerde doyurup onurlu ve insan haysiyetine yakışır bir hâlde yaşamasını sağlayacağız.

Sözlerime burada son verirken, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, 2010 yılı merkezî bütçe kanununun ülkemize yararlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Çevre ve Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyamızı çevre kirliliği, iklim değişikliği ve küresel ısınma çok ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Bunun en önemli nedeni de hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme, göç, sanayileşme ve dünya üzerindeki orman varlığının hızlı bir şekilde azalmasından kaynaklanmaktadır. Tabii, ne çevreyi ihmal etme şansımız var ne de kalkınmayı, sanayileşmeyi ihmal etme şansına sahibiz; ikisini dengeli bir şekilde sürdürmek durumundayız. Sürdürülebilir bir kalkınma, sürdürülebilir bir çevre ile mümkün olmalıdır; ne birini ihmal edebiliriz ne diğerini, ne birinden vazgeçebiliriz ne diğerinden. Geçtiğimiz yıllarda, geçtiğimiz dönemlerde ormanlarımız sadece bir odun, ham madde üretim kaynağı olarak görülmekte iken bugün çok farklı bir fonksiyon ifa etmeye başlamışlardır. Ormanlarımız özellikle toprak muhafazası, temiz su üretimi, karbon depolaması, temiz hava noktasından düşünecek olursak dünyanın geleceğiyle ilgili en önemli çevresel sıkıntıları önleyecek kaynaklarımız olarak ortaya çıkmaktadır.

Tabii, ülkemizde de 21,2 milyon hektar ve ülke genelinin yüzde 27’sini kaplayan bir orman varlığımız söz konusudur. Tabii, çevresel problemler, orman varlığımız bununla ilgili hepimize sorumluluklar, hepimize görevler düşmektedir ama genel itibarıyla ülke idaresi noktasında birinci derecede sorumluluk da tabii ki Çevre ve Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğünündür.

Değerli milletvekilleri, işte böyle hayati öneme haiz olan bir noktada Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğünde çalışan değerli teknik elamanlarımız, memurlarımız, işçilerimiz gerçekten kendi maaşlarıyla orantılanmayacak bir şekilde fedakârane çalışmalarını sürdürmektedirler. Her çıkan orman yangınından sonra bir ormancı olarak endişeyle bakıp “Acaba, bir meslektaşımızın başına bir sıkıntı gelecek mi, geldi mi?” diye endişeyle takip etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bugün Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğünde çalışan arkadaşlarımız arasında ciddi sıkıntılar yaşanmakta, idare açısından “Benim memurum, benim teknik elemanım, bana yakın, bana uzak” şeklinde, çalışanlar arasında iş barışını, sosyal barışı kaldıracak birtakım uygulamalar söz konusu olmaktadır.

Yine Orman Bakanlığında ve Orman Genel Müdürlüğünde faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri vardır, sendikalar vardır, işçi sendikaları vardır, memur sendikaları vardır. On yıl Orman Bakanlığında çalışmış bir orman mühendisi olarak şu an Orman Bakanlığında çalışan birçok arkadaşımızla zaman zaman bir araya geliyoruz, sıkıntılarını, problemlerini dinliyoruz. Çok objektif olarak söylüyorum, bir kere, idare açısından, çalışan herkes o idarenin memurudur, çalışanıdır, herkese eşit mesafede yaklaşılmak kanunlarımızın da insanlığın da gereğidir ama üzülerek söylüyorum, bazı sendikalar idare tarafından korunuyor, kollanıyor, bazıları dışlanıyor. Bu konuda da çok ciddi eleştiriler, çok ciddi bize gelen şikâyetler söz konusu. Bakın, bir sendika, 2002 yılında 500 üyeyle teşkilatlanmış, bugün 19 bin üyeye gelmiştir.

Yine bakıyorsunuz, atamalar yapılacak, yönetmelikler var ama o yönetmeliklere uygun atamalar yapılmıyor. İmtihanlar açılıyor, bazı yerlerin müdürlükleri bu imtihandan saklanıyor doluymuş gibi. Arkasından, oralara kimse müracaat etmeyince yönetmeliklere aykırı bir şekilde buralara atamaların yapıldığına şahit oluyoruz. Bunun hiç kimseye faydası yok. Sizin sendikanız, benim sendikam, onun sendikası diye bir yaklaşım, devlet idaresi noktasında doğru bir yaklaşım değildir, bunun kimseye de faydası yoktur. İşte, bir müddet sonra iktidardan gittiğinizde, baskılarla üye edilen insanlar, bir müddet sonra o sendikalardan ayrılacaklardır. Ne siyaseten ne insanlık adına böyle bir yaklaşımın doğru olmadığını görüyoruz, geçmiş tecrübelerimizden de biliyoruz.

Yine, işçilerle ilgili: Bir sendikaya üye, Türk-İş’e bağlı Orman-İş’e üye olan işçiler bir gecede istifa ettirilerek tamamı Hak-İş’e bağlı Özorman-İş’e geçirilmişlerdir. Bir iddia Sayın Bakanım, bunun özellikle araştırılmasını istiyorum. İşçilerin işletmelerden, idareden alacakları var. Bu alacakları için işletmelere gittiklerinde şöyle bir baskıyla karşı karşıya kalıyorlar, diyorlar ki: “Siz eğer bu alacaklarınızın bir kısmını üye olduğunuz, üye ettirilen sendikaya hibe ederseniz bu alacaklarınızı öderiz, yoksa gidin mahkemeye.” Bu konunun özellikle araştırılmasını da Sayın Bakandan rica ediyorum.

Yine, ülkemizdeki orman varlığının hızla büyütülmesi lazım. Bu, dünyanın geleceği için de ülkemizin geleceği için de. Bunun en önemli yolu da ağaçlandırmadır. Ağaçlandırmada çok ciddi ekonomik birtakım güce ihtiyaç vardır yani paraya ihtiyaç vardır. Ama bakıyorsunuz, İstanbul Orman Bölge Müdürlüğünde senede 10 milyon lira gelir getiren bir imkânı elimizin tersiyle itmişiz, İstanbul Belediyesine vermişiz. Şimdi buradan sormak istiyorum. Senede 10 milyon lira ile İstanbul’da çok ciddi bir ağaçlandırma, çok ciddi bir rehabilitasyon yapılabilecekken şimdi bundan vazgeçmişiz. Sebebini de anlamakta zorlanıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde ciddi bir ağaçlandırmaya, orman varlığının artırılmasına ihtiyaç olduğunu ifade ettim. Bu çok ciddi bir maliyet. Orman Bakanımız açıklamalarıyla 2008-2012 yılları arasında 2 milyon 300 bin hektarlık bir alanda ağaçlandırma yapılacağını bu kürsüden söyledi. Bir ormancı olarak, bu ülkenin bir yurttaşı olarak bundan memnun ve mutlu olmamamız mümkün değil ama bütçe rakamlarına baktığımızda bunun gerçekleştirilebilmesinin mümkün olmadığını da görüyoruz. Niye görüyoruz? Tabii, söylenen rakamlar… Bu beş yıllık periyot zarfında aşağı yukarı, ortalama, her yıl 450 bin hektarlık bir alanda ağaçlandırma yapılması lazım ama Ağaçlandırma Genel Müdürlüğünün bütçesine baktığımızda, 2009 yılında 30 bin hektarlık bir alan ağaçlandırılmak için bütçeye konmuş ama gerçekleştirilebilen rakam 5 bin hektar. 2010 yılı için 24 bin hektarlık bir alan tahminî bütçeye konmuş ama maalesef 30 bin hektarın 5 bin hektarını gerçekleştirebilen bütçe imkânları, 24 bin hektarın ne kadarını gerçekleştirebilecektir?

Değerli milletvekilleri, 450 bin hektarlık bir alan için, kabaca bir hesap yaptığımızda, şu karşımıza çıkıyor: 450 bin hektarı ağaçlandırabilmek için... 1 hektarına ortalama 2 bin liralık bir harcama yapmanız gerekiyor. 450 bini 2 bin lirayla çarptığımızda 900 milyon lira gibi bir rakamla karşı karşıya kalıyoruz her yıl için. Ama bakıyorsunuz, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü, 30 bin hektarlık bir alanı bile bütçe imkânlarıyla ağaçlandırma konusunda zorlanmakta ve 5 bin hektarını ancak ağaçlandırabilmektedir.

Yine, değerli milletvekilleri, bu 1 hektar orman alanını ağaçlandırabilmek için 1.300 civarında -ortalama rakamları söylüyorum- fidan dikmeniz gerekiyor. 450 bin ile 1.300’ü çarptığınızda 585 milyon fidana ihtiyacınız var. Ama böyle bir üretim yok. Bakıyorsunuz kapasite itibarıyla -orman fidanlıklarının çoğunu kapatmışız, çoğunu satmışız, bir kısmını başka kurumlara devretmişiz- 270 milyon fidan üretecek bütün imkânları zorlamanız noktasında ama sizin, tamamlamaları da koyacak olursanız, 600 milyonun üzerinde fidan üretmeye ihtiyacınız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çobanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Yine, yeni parayla yani bugünkü parayla senelik 900 milyon lira sırf 450 bin hektarı ağaçlandırmak üzere kaynağa ihtiyacınız var. Ne Orman Bakanlığının ne Ağaçlandırma Genel Müdürlüğünün ne Orman Genel Müdürlüğünün ayırdıkları bu bütçelerle bu ağaçlandırmaları gerçekleştirmeleri asla mümkün değildir. “Bunu yaptık.” demekle yapılmış olmuyor. Tabii ki gönlümüz bu ağaçlandırmaların yapılmasından yana. Kim arzu etmez beş yıl içerisinde 2 milyon 300 bin hektar alanın ağaçlandırılmasını, bu ülkenin buna da ihtiyacı var ama bizler gerçekçi olmak durumundayız; hesaplarımızı, bütçelerimizi gerçeklere göre, harcamalara göre hazırlayıp ona göre bu faaliyetlerimizi yapmamız gerekir diye düşünüyorum.

2010 bütçesinin hepimiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çobanoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Manisa Milletvekili Ahmet Orhan.

Sayın Orhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Çevre ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Türk Milletini ve aziz Meclisi hürmetle selamlıyorum.

Türkiye'nin, su kaynaklarını doğru ve etkin kullanması, ekonomik kalkınması ve geleceğiyle yakından ilgilidir. Su kaynaklarımız, sulama, enerji, endüstri ve artan nüfusumuzun ihtiyaçlarının karşılanması bakımından vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Suyun bu öneminin yanı sıra güvenlik boyutunun ne kadar hayati olduğu maalesef son yıllarda yaşadığımız tecrübeyle ortaya çıkmıştır. Milletimizin analarının ağlamasına sebep olan, 40 bini aşan canımıza mal olan PKK terörünün ortaya çıkış sebebi ve sürdürülmesindeki ana nedenlerden birinin su olduğu artık her insaf ve akıl sahibi tarafından kabul edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye sanıldığı gibi su zengini bir ülke değildir. Türkiye’deki kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1.753 metreküp, su potansiyeli ise 3.690 metreküp civarındadır. Günümüzde bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 10 bin metreküp civarında olması gerektiği göz önüne alınırsa kaynaklarımızın ne kadar sınırlı olduğu orta yerdedir. Buna karşılık nüfus artışı ve endüstrileşme gibi faktörlerin etkisiyle su ihtiyaçları süratle büyümektedir. Bu ihtiyaçları karşılamak için düşük maliyetli, teknik sorunları olmayan, kolaylıkla gerçekleştirilebilecek projeler öncelikle ele alınmalıdır. Ancak bunun yanı sıra, yurdumuzun sınırlı sayıda da olsa büyük projelere elverişli su kaynaklarını, nehirlerini sonuna kadar inatla değerlendirmek durumundayız. Bunu gerçekleştirirken çevre ve insan boyutunun da değerlendirilmesi göz ardı edilmemelidir. Başka hesaplar veya merkezlere hizmet etme veya paralellik kurma peşinde olmadan samimiyetle kaygılarını ortaya koyan vatandaşlarımız ve sivil toplum kuruluşlarının uyarıları dikkate alınarak gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

Yeri gelmişken burada bir hususu da dikkatlerinize sunmak isterim. Sayın Bakan komisyonda yaptığı konuşmasında, 2003-2008 yılları yani devri iktidarları döneminde kurulu hidroelektrik gücünü 6,2 milyar kilovatsaat artırdıklarını ifade etmektedir yani bu dönemde kurulu güç yüzde 10 mertebesinde artmıştır. Burada hidroelektrik potansiyelimizin değerlendirilmesi açısından tam bir fiyasko söz konusudur.

Türkiye'nin en önemli ithalatının enerji alanında olduğu dikkate alındığında, hiçbir mazeret aramadan, önceliğin baraj projelerine verilme mecburiyeti vardır. Fakat bu bakış açısını geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da bütçe rakamlarında maalesef görememekteyiz. 2001 yılında genel bütçeden yüzde 4,2 pay alan Devlet Su İşleri bütçesi, günümüzde azalarak yüzde 1,7 seviyesine kadar gerilemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri ve su kaynaklarımızı ele aldığımızda, Türk tarımının su ihtiyaçlarını ayrı bir parantez açarak değerlendirmek durumdayız. Tarım havzaları içinde Gediz Ovası’nın önemi büyüktür. Türkiye'nin ilk sulanan ovalarından biri olması nedeniyle açık kanal sistemi bu ovamızda yoğunluktadır. Bu eski ve ekonomik kayba, israfa sebebiyet veren sistemle sulama yapıldığından kullanılabilir suyun yarısına yakın bir bölümü buharlaşma yoluyla yok olmaktadır. Yapılacak olan revizyonla ekonomik kaybın önlenip bölgemizin ülke ekonomi ve tarımına katkısının daha fazla artırılabilmesi için bu sorunun çözüme kavuşturulması, onca sorunun yanı sıra sulamada kullanılan elektrik borcu nedeniyle de can çekişen çiftçimize katkı sağlanması gerekmektedir.

Yine, bu hususta ciddi bir tehlike söz konusudur. Kapalı ve basınçlı sulama sistemlerinin özel sektör eliyle yapılması planlanmaktadır. AKP İktidarının bugüne kadar gerçekleştirdiği özelleştirmelerin büyük çoğunluğu yabancılaştırma şeklinde olmuş ve milletimizin ekonomik değerleri bazılarının fahiş kârlarına sebebiyet vermiştir. Türk çiftçisinin yüksek kâr heveslilerinin beklentilerini karşılayacak gücü yoktur. Sadece kâr temelli bir yatırım anlayışı, can çekişmekte olan Türk çiftçisinin, bitmesinin ilanı olacaktır. Bu sorunun devletin temel görevi olan altyapı yatırımı olduğu gerçeği göz ardı edilmeden çözülmesine ihtiyaç vardır. Yapılacak kapalı sistem yatırımlar Devlet Su İşleriyle, sulama birlikleri eliyle ve çiftçilerin karşılayabileceği bedellerle yapılmalıdır. Gerekli finansman modelleri de yaratılmalıdır. Varsa kanuni düzenleme ihtiyacı karşılanarak mutlak suretle güçlü denetim mekanizmaları da kurulmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hava ve iklim değişiklikleri tüm zamanlarda olduğu gibi günümüzde de önemini artırarak sürdürmektedir. Hava hareketleri tarım, sanayi, ulaşım gibi her alanda önemli sonuçlar doğurmaktadır. Hatta bu yıl görmek zorunda kaldığımız gibi insanların can güvenliği üzerinde belirleyici de olmaktadır.

Yurdumuzda bu önem yıllar önce fark edilerek, Meteoroloji teşkilatı kurularak hizmet üretilmeye çalışılmaktadır. Yurdumuzda pek çok atmosferik süreç, iklim değişikliği, hava tahmini ve hava modifikasyonunun farklı açılımlarından beslenen gelişmiş bir anlayışa ihtiyaç duymaktadır. İyi planlanmış hava modifikasyonu deneyleriyle araştırma ve alan denemeleri daha önemli konuların belirlenmesini sağlayabilir ve sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunabilir.

Ülkemizin coğrafi konumu her alanda olduğu gibi meteorolojik açıdan da önem arz etmektedir. Türkiye, özellikle Asya, Avrupa, Afrika ülkelerinin kesişme noktasında yer aldığından kıtalar arası bir geçiş noktasıdır. Bu hareketliliği takip ve ekonomiye katkısının temini ve vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği için yeterli sayıda otomatik meteoroloji gözlem istasyonları, havaalanı otomatik meteoroloji gözlem ve raporlama sistemleri ve meteorolojik radar sistemlerinin ve meteorolojik radar sistemlerinin kurulması azami önem ihtiva etmektedir. Bu sistemlerin geliştirilmesi ve kurulması neticesinde sel gibi felaketler daha önceden tespit edilebileceğinden, İstanbul’daki sel felaketi gibi felaketler başta olmak üzere birçok felaketin önüne geçebilme imkânı doğacak, tarımsal don ve benzeri felaketler önceden belirlenip vatandaşlarımız uyarılmış olacaklar ve can, mal ve zaman kayıplarının önüne geçilebilinecektir. Bu da hayatımıza, ekonomimize katkı anlamına gelmektedir.

Diğer bir husus da değinmek istediğim, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçesidir. Çevre Koruma Başkanlığı yirmi bir yıllık faaliyetine rağmen, toplumda çevre koruma anlayışının gelişmesine katkıda bulunmak ve kalıcı davranış değişiklikleri sağlamak amacıyla toplumun her seviyesinde çevre koruma eğitimi yapmak, diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde bu faaliyetleri yürütmek amacı etrafında başarı kaydedememiştir.

Son yıllarda yaşanan iklim ve çevresel felaketler ve sıkıntılar sebebiyle dünya ve ülkemizdeki insanlar bu hususların önemini anlamışlardır. Çevre ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı daha fonksiyonel çalışmalara imza atmalıdır. Sürdürülebilir bir kalkınmanın temelinde çevre politikalarının önemi büyüktür. Çevresel koruma ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri paralel ilerleyen mekanizmalardır.

Ülkemizde atıkların imhası önemli sorunlar arasında yer almakta olup Türk milletinin sağlığını, yaşam ve gelecek nesillerin kalitesini etkilemekte ve ileride daha da olumsuz etkileyebilecek durumlar ile karşılaşabilinecektir.

AB mevzuatları çerçevesinde yürütülmeye çalışılan kırtasiye ve bürokratik çalışmalar ile zaman kaybedilmesi yerine, bu alanlarda yapılan uygulamaların bir an evvel yaşamsal katkıya geçirilmesi gerekmektedir. Örneğin, tıbbi atıklar kimi yerlerde toprağa gömülmekte ve bu atıklar su kaynaklarına, üzerinde yetiştirilmeye çalışılan bitki örtüsü ve bu bitkiden beslenen hayvanlara kadar, soframıza kadar gelerek hayatımızı tehdit etmektedir.

Zor şartlarda, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının teşkilatlarının personel bakımından desteklenmesi gerekmekte olup yıllardan beri süregelen özlük hakları sorunlarının ivedi çözülmesi gerekmektedir.

Huzurlarınızda AKP İktidarının keyfî uygulamalarıyla devlete hizmet etme fırsatı elinden alınmış bir milletvekili olarak ifade etmek isterim ki biraz önce bütçeleri üzerinde konuştuğumuz kurumlar teknik altyapı kuruluşları olup, yaygın olarak her kademede elemanın siyasi yaklaşımla değerlendirilip görevlendirilmesi çoğu kez kurumlar aleyhine sonuçlar doğurmaktadır.

Siyasi yapılanmanın kurumlarda büyük huzursuzluk yarattığına dair çok şikâyet almaktayız. Bunlardan derhâl vazgeçilmeli, görevlilerin liyakat esasına dayalı terfi etmeleri sağlanmalı ve objektif kriterlerle personelin sorunları ele alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Orhan, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

AHMET ORHAN (Devamla) – Hayhay, çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yeri gelmişken, bu bütçeyi vesile kılarak, geçtiğimiz günlerde yüce Meclisimizin kararıyla kurulması gündemde olan madenlerimizle ilgili araştırma komisyonu rapor hazırlayıncaya kadar, Turgutlu ve Ege Bölgesi’nde vatandaşlarımızın yakinen takip etmiş olduğu Çaldağı nikel maden işletmesiyle ilgili faaliyetlerin bu raporun sonuçlarına göre yeniden gözden geçirilmesine imkân tanımak üzere durdurulmasını Sayın Bakandan istirham ediyorum. Bunun, aynı zamanda yüce Meclise saygının da bir gereği olduğunu ifade ederek, yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, bu bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Orhan.

Sayın Orhan’ın konuşmasıyla birlikte gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahsı adına Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.

Sayın Erdoğan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı bütçeleri üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, İktidarımız boyunca tarımın ve çiftçimizin hep yanında olduk. Tarım politikaları ve destekler çiftçimizin üretim yapabilmesi ve gelirini artırması bakımından oldukça önemlidir. Tarımda yapısal reform niteliğinde on iki temel kanun çıkardık. Tarımsal desteklemeler üretimle irtibatlandırıldı. Kalite, sağlık, verimlilik ve kırsal kalkınmayı esas alan destekler uygulamaya konuldu. Bu kapsamda yirmi üç yeni destek verildi.

2002’de 1 milyar 868 milyon TL olan destekleme ödemesi, 2010 bütçesinde 5 milyar 600 milyon TL oldu. Bu yıl sonu itibarıyla çiftçilerimize AK PARTİ İktidarı döneminde toplam 30 milyar 800 milyon TL destekleme ödemesi tamamlanmış olacak.

2002’de 23,5 milyar dolar olan tarımsal gayrisafi yurt içi hasılamız, 2008 yılında 56,7 milyar dolara yükseldi.

Tarım ürünleri ihracatımız, 2002 yılındaki 4 milyar dolar seviyesinden, 2008 yılında 11,5 milyar dolara ulaştı. Bu yılın ilk on ayında bu oran tam 9 milyar dolardır.

Dünyanın tek çatı altında en çok tohumunu saklayabilen üçüncü büyük Gen Bankasının temelini Ankara’da attık.

Beş yıl vadeli sıfır faizli krediler ve yüzde 50 hibe destekleriyle 2 milyar 236 bin dekar alan basınçlı sulamaya kavuştu.

2002 yılında hayvancılık destekleri 83 milyon TL iken, 2009 Kasım sonu itibarıyla 900 milyon TL’dir.

2002 yılında 550 bin çiftçimize yüzde 59 faizle 529 milyon TL kredi kullandırılırken, 2009 Ekim ayı itibarıyla 1 milyon 121 bin çiftçimize yüzde 15, hatta bazı sübvanse edilen alanlarla yüzde 0-yüzde 11 aralığında tam 9 milyar tarımsal kredi kullandırıldı.

Muhalefet milletvekilleri söylediler “Hep bunu söylüyorsunuz.” diye. Değerli arkadaşlar, tabii ki söyleyeceğiz. O günlerde bankaların içi boşaltılırken, Ziraat Bankamız 500 bin çiftçimize, 500 milyon TL yüzde 59 faizle kredi kullandırırken görev zararı tam 12 katrilyondu. İşte, AK PARTİ farkı bugün burada bir kez daha tescillenmiş oluyor; 2002 bir milattır; 2002’den sonra Ziraat Bankasının kâr olarak açıkladığı tam 14 katrilyondur.

Tarım, hayvancılık, gıda konularında birçok yeniliklerle birlikte, havza bazlı ürün destekleme modeliyle tarımda yeni bir dönem başlatan Tarım Bakanımız Sayın Mehdi Eker ve ekibini yürekten kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çevre, ormancılık ve su konularında çevreyi ve insan sağlığını koruyan, hayat standardını yükseltmeyi hedef edinen Çevre ve Orman Bakanlığımız çok önemli hizmetlere imza atmıştır.

2003’ten sonra katı atık bertaraf tesisi sayısı artırılırken nüfusumuzun yüzde 67’sine atık su arıtma hizmeti verilmeye başlanmıştır. Ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberliği devam ederken en fazla ağaçlandırma yapan ilk on ülke arasındayız. DSİ’nin yaptığı çalışmalar milletin takdirine şayandır. Sayın Bakanımız Veysel Eroğlu ve ekibini takdir ediyoruz, yürekten tebrik ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün zamanımızı, kaynaklarımızı, enerjimizi suistimal ederek geleceğimizi kaybetmeyi göze alamayız. “O ne veriyorsa 2 katını veriyorum” diyenleri, “Çamurun üstüne oturmam.” diyenleri çok gördük, “Verdimse ben verdim.” diyenleri çok gördük. Türkiye’de artık kendi menfaatlerini, kendi siyasi menfaatlerini ülkenin menfaatlerinin üzerinde gören siyasetçilerin son kullanma tarihi geçmiştir.

Sizler AK PARTİ’nin başarılarını hazmedemiyorsunuz. Türkiye'nin ilerlemesi, kalkınması, büyümesinin önündeki engeller kalktıkça rahatsız oluyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gel, gel Tekel işçilerinin yanına gidelim, gel.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Gelin, muhalefet ediyorum diye millete muhalefet etmekten vazgeçin. AK PARTİ’ye muhalefet edeceğim diye Türkiye’ye muhalefet etmeyin. Demokrasiye, cumhuriyete, hukuka, güvene, istikrara, kardeşliğe muhalefet etmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Vay fitneciler vay!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Cevdet Paşa “Tarihi bilmeyen diplomat pusuladan anlamayan kaptana benzer. Her iki hâlde de karaya oturma tehlikesi yüksektir.” der. Ne kadar da haklı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz geçmişinizi unutarak siyaset yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun efendim.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – 3 Kasım 2002’ye gelinceye kadar siyasetçilerin karaya oturttuğu bir kayıkçı sandalı değil, koca devlet gemisidir. Bunların Türkiye'ye verdikleri zararları birlikte yaşadık. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

“İnsanı yücelt ki devlet yücelsin.” sözünden hareket ederek, gecesini gündüzüne katan…

OKTAY VURAL (İzmir) –Tabii, Tekel işçilerini çok güzel düzelttiniz, maşallah!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – …muhteşem bir sefere çıkan büyük Türkiye gemisinin kaptanına buradan şükranlarımızı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Tekel işçilerini copla, gazla düzelttiniz!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Tekeli özelleştirme kapsamına alan sizler değil misiniz? Onları mağdur eden o imzayı atan sizler değil misiniz? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, Genel Kurula hitap edin.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, müzakere ettiğimiz Çevre ve Orman Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçelerinin, 2010 mali yılı bütçesinin milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Tekel işçilerinin önünde konuş!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, dokuzuncu turda bütçenin lehinde konuşan Sayın Erdoğan’dan sonra, şimdi konuşma sırası Sayın Hükûmette.

Evet, Hükûmet adına ilk konuşmacı Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çevre ve Orman Bakanlığının 2010 yılı bütçe tasarısını sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.

Yoğun bir çalışma neticesinde Plan ve Bütçe Komisyonundan geçerek Genel Kurula sunulan tasarıya katkıları dolayısıyla Komisyonun Değerli Başkanı ve bütün üyelerine gönülden teşekkür ediyorum.

Muhterem milletvekilleri, ülkemizi, berrak akarsuları, temiz toprağı ve havası, masmavi deniz ve gölleri, zengin bitki ve hayvan türlerine sahip ormanları ve tabii güzellikleriyle, sağlıklı bir çevrede yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü gülen mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek için, bütün Çevre ve Orman Bakanlığı mensupları şevk ve heyecanla çalışıyoruz.

Bakanlık olarak misyonumuz, sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde, çevre, ormancılık, meteoroloji ve su konularında çevrenin ve insan sağlığının korunmasıdır.

Bütün canlıların hayat standartlarını artırmak gayesiyle, çevrenin ve ormanların bütün unsurlarını korumak, geliştirmek ve milletlerarası kıstaslara uygun bir yönetim anlayışını hâkim kılmaktır. Bu doğrultuda, tabii kaynakların yönetiminde mevcut kaynakların korunduğu ve artırıldığı, gelecek nesillerin temel ihtiyaçlarının sağlandığı, biyolojik çeşitliliğin korunduğu, tabii kaynakların sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı ile akılcı yönetildiği, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını gözeten bir anlayışla korunarak kullanmayı en önemli husus olarak kabul ediyoruz.

Dünyadaki çevre meselelerinin giderek artması toplumlar üzerinde baskılar oluşturmaya başlamıştır malumunuz üzere. Özellikle küresel ısınma, iklim değişikliği, artan nüfus ve tabii kaynakların azalması kurumlara daha fazla mesuliyet yüklemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çevre konuları AB üyelik sürecindeki müzakerelerin en mühim hususlarından birisidir. Mevzuat uyum çalışmalarımız yanında, uygulamaya yönelik gayretlerimiz ve saha üzerinde yürüttüğümüz görevlerimiz artarak sürdürülmektedir. Ormanların korunması, biyolojik çeşitlilik, özel korunan alanlar, erozyon ve çölleşmeyle mücadele, sulak alanlar, yaban hayatı, hava, su, toprak kirliliği ve atıkların bertaraf edilmesi konularında milletlerarası sözleşme, karar, direktif ve programlara etkin bir şekilde uyumlu olmaya azami dikkat edilmektedir.

Ormancılık yönetimi anlayışında köklü değişimler başlatılmıştır. Orman-halk ilişkilerinin iyileştirilmesine özel bir ehemmiyet gösterilmektedir. Halkımıza orman sevgisini aşılama yönünde tedbirler alınmaktadır. Orman varlığımızın nicelik ve nitelik olarak artırılmasına yönelik ağaçlandırma, erozyonla mücadele ve bozuk ormanların ıslahı çalışmaları 58 ve 59’uncu hükûmetler döneminden önceki on yılın ortalamasına göre 5 ila 6 kat artırılmıştır.

Sayın Başbakanımızın himayelerinde 2008-2012 dönemi için başlatılan ağaçlandırma seferberliğiyle alakalı çalışmalarımız artan bir hızla sürdürülmektedir. Tabii ki, fidan üretimi de bu faaliyetlere paralel olarak artırılmıştır. Özel ağaçlandırmanın önündeki engeller kaldırılmış, bu sahadaki çalışmalar teşvik edilmiş ve böylece, özel ağaçlandırma miktarı 5 kat artırılmıştır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Bakanlığımca yürütülen faaliyetleri konu başlıkları hâlinde sizlere kısaca arz etmek istiyorum efendim.

Önce, çevre yönetim faaliyetlerinden kısaca bahsedeceğim efendim. Çevrenin akılcı ve insan için daha yaşanabilir yönetiminin önemi hepimizin malumudur. AB üyelik müzakerelerinin de önemli bir ayağını teşkil eden çevre mevzuatı konusunda yapılan çalışmalarla, 41 yönetmeliğin yayın ve tadilatı gerçekleştirilmiş ve böylece, AB çevre müktesebatının önemli bir bölümü ulusal mevzuatımıza uyarlanmıştır.

Gayemiz, yapılan bu düzenlemelerle, ülkemizin çevresel kalite değerlerini yükseltmek, insanımızın daha temiz ve daha sağlıklı bir çevrede hayatını sürdürmesini sağlamak ve refah seviyesini yükseltmektir.

İnsanımızın temiz bir hava soluması için hava kirliliği ile mücadelede ülkemiz şartlarına uygun politikaların geliştirilmesi ve bu politikalara uygun tedbirlerin alınması, sağlıklı bir çevre için oldukça önemlidir.

Bakanlığımca, ısınmadan kaynaklanan hava kirliliğinin kontrolü için il ve ilçelerimiz hava kirliliği riskine göre gruplandırılarak, kullanılabilecek katı yakıtların özellikleri tespit edilmekte, katı yakıtların denetimi ve bunlara ilişkin özellikleri dikkate alınarak, mahallinde çözüme kavuşturulması için Bakanlığın il çevre ve orman müdürlükleri denetimlerini sürekli olarak yapmaktadırlar.

Buna ilave olarak, çevre denetim birimi kuran toplam yüz altmış iki belediye başkanlığına da bu hususta denetim yetkisi Bakanlığım tarafından devredilmiştir.

Esasen, pek çok şehrimizde doğal gaz kullanımına da geçilmesi hava kalitesinin korunmasına çok önemli katkı yapmaktadır.

Sanayiden kaynaklanan hava kirliliğinin kontrol altına alınması için sanayi tesislerine gerekli tedbirler aldırılarak emisyon izni verilmekte, izleme ve denetim altına alınmaktadır. Bugüne kadar 6 bin civarında tesise emisyon izni verilmiştir.

Hava kirliliğinin doğru bir şekilde ölçülmesi bu uygulamaların en mühim bir safhasıdır. Bu maksatla 2005 yılından beri yapılan çalışmalarla Türkiye genelinde yüz on altı istasyondan meydana gelen “Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı” oluşturulmuştur efendim. İnşallah bu ağı daha da artırmayı planlıyoruz.

Çevresel gürültünün kontrolü için de AB Çevresel Gürültü Direktifi’ne uyumlu olarak hazırlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği paralelinde 2009-2020 yıllarını kapsayan “Çevresel Gürültü Eylem Planı” hazırlanmıştır. Eylem Planı kapsamında yerleşim yerleri ile hava yolu, demir yolu ve kara yolu tesislerinin de gürültü haritalarının ve gürültü kontrolü eylem planlarının hazırlanması ve uygulanması suretiyle gürültü ile mücadelenin daha sağlıklı ve etkin yapılması için çalışmalar hızla sürdürülmektedir. Ayrıca, özellikle yaz aylarında eğlence yerlerinden kaynaklanan gürültünün önlenmesi için yoğun denetimler yapılarak vatandaşlarımızın huzur ve sükûnu korunmaya çalışılmaktadır.

Bakanlığım, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Ulusal Sekreterya ve odak noktası olarak iklim değişikliğiyle alakalı ulusal ve uluslararası faaliyetlerin koordinasyon görevini yürütmektedir. İklim değişikliğiyle ilgili çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdüren Bakanlığım, ülkemizin 26 Ağustos 2009 tarihinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi-Kyoto Protokolü’ne resmen taraf olduktan sonra bu çalışmaları daha da hızlandırmıştır.

Hükûmetimiz 7-18 Aralık 2009 tarihleri arasında Danimarka’nın Kopenhag şehrinde yapılan 15’inci Taraflar Konferansı’na ilgili kurumlarla birlikte gerekli ön hazırlıkları yapılarak aktif bir şekilde, geniş bir katılımla iştirak etmiştir. Konferansta Sayın Cumhurbaşkanımız bir konuşma yaparak Türkiye'nin özel şartlarını ifade etmiş, adil, tarafsız, şeffaf ve başarılabilir bir iklim rejiminde rol alacağımızı ifade buyurmuşlardır. Toplantıya ayrıca Çevre Komisyonu Başkanımız ve 4 milletvekilimiz de iştirak etmiştir efendim.

Özellikle katı atık bertaraf tesislerinin çok önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu maksatla “Katı Atık Eylem Planı” hazırlandığını ifade etmiştim. Hâlihazırda 41 adet katı atık bertaraf tesisleri ile 581 belediyede, yaklaşık 32 milyon nüfusa hizmet verilmektedir. Katı atık bertaraf tesislerinden faydalanma oranı, nüfus olarak yaklaşık yüzde 46’ya yükseltilmiştir. Bakanlığımca hazırlanan 2008-2012 dönemi için Atık Yönetimi Eylem Planı’nda özellikle bu katı atık bertaraf tesislerinin 2012 yılında 130’a yükseltilmesi planlanmıştır. Böylece, 1.130 belediyede yaklaşık 57,5 milyon nüfusa hizmet verilmesi hedeflenmektedir.

Hâlihazırda tehlikeli atık bertarafı için, 3 adet yakma, 1 adet gazlaştırma ve 3 adet düzenli depolama tesisi bulunmaktadır. Ayrıca, 145 firmaya geri kazanım lisansı verilmiştir. 26 çimento fabrikasına, atıkların ek yakıt olarak kullanılması konusunda da ayrıca lisans verilmiştir.

Ambalaj atıkları konusunda gerçekten büyük gayret gösterilmiştir. Şu anda 212 belediyede, 175 adet toplama ayırma tesisleriyle yaklaşık 23 milyon nüfusun atıklarını kaynağında ayrı toplayacak bir altyapı sistemi kurulmuştur.

Tabii bunların yanı sıra, tıbbi atıklar, bitkisel ve madeni atık yağlar, aküler, ömrü tamamlanmış lastikler gibi atıkların da toplanması planlanmaktadır.

Atık su arıtma tesisi sayısı açısından bir büyük gelişme var. 2008 yılı sonunda atık su arıtma tesislerinin sayısı 216’ya yükseltilmiş, 2009 yılında da 235’e ulaşması beklenmektedir. Şunu özellikle belirteyim: Atık su havzalarında bir öncelik planlaması yapılarak havza bazında bir planlamaya geçildiğini burada size ifade etmek istiyorum. Tabii, bunlarla alakalı -zamanım sınırlı olduğu için- çok detaylı bir kitapçık hazırladık, sizlerin dikkatlerinize sunuyoruz efendim. Onu da özellikle belirtmek istiyorum.

Ayrıca, gemilerden kaynaklanan atıkların alınması için, hâlihazırda 191 limanda atık kabul tesisi tamamlanmıştır ve bu sayede, bakın, önemli bir husus, 2008 yılında 258 adet mavi bayraklı plaj ve marina varken 2009 yılında bu sayı 300’e çıkmıştır. Bu gerçekten, sahillerimizin ne kadar temiz olduğunun bir göstergesidir. Ayrıca, çevre faslıyla ilgili çalışmalar tamamlandı. Bu konuda, açılış kriterlerinin sağlanması için gerekli düzenlemeler, belgeler sunuldu ve özellikle 21 Aralık 2009 tarihinde yani önümüzdeki pazartesi günü çevre faslının açılmasının kararlaştırıldığını buradan ifade etmek istiyorum.

Efendim, ayrıca çevre etki değerlendirmesi çok önemli. Ülkemizdeki 1/100.000’lik çevre düzenli planların tamamlanması için ciddi bir çalışma yapılmaktadır. Şu ana kadar yaklaşık olarak yüzde 58’i, ülkemizin 1/100.000’lik çevre düzeni planları tamamlanmıştır. 2004-2011 yıllarını kapsayan bu dönem zarfında yaklaşık olarak yüzde 77’sinin çevre düzeni planlarının tamamlanacağını ifade etmek istiyorum efendim.

Özel çevre koruma alanlarında -zaten ifade ettik- ciddi yatırımlar var.

Meteorolojik gözlem, hava tahmini ve teknoloji geliştirme faaliyetlerinden kısaca bahsedersem: Efendim, şu anda gerçekten meteoroloji tahminler oranlarında yüzde 90’lık bir değeri yakaladı. 2010 yılı içerisinde ülke genelinde ölçümlerimizi yaygınlaştırmak için tarım, turizm sektörünün yoğun olduğu yerlerde ve ilçe merkezlerinde 200’den fazla otomatik meteoroloji rasat istasyonu kurulacağını burada ifade etmek istiyorum. Ayrıca 4 yerde biliyorsunuz meteorolojik radarlar kuruldu, 6 yerde de şu anda kurulmaya başlandı. Böylece ülkemizde toplam 10 noktada meteorolojik radarlar kurulmuş olacaktır. Onu da özellikle belirtmek istiyorum.

Kısaca su kaynaklarından bahsetmek istiyorum efendim: Su kaynaklarının yönetiminde bildiğiniz gibi DSİ sorumlu. Gerçekte DSİ tarafından şu ana kadar 603’ü baraj ve 53’ü gölet olmak üzere 656 adet baraj ve gölet tamamlanarak hizmete alınmıştır. Büyük su işlerinden 55 adet, küçük su işlerinden 88 adet olmak üzere 147 adet baraj ve göletin inşaatına da devam edilmektedir.

Esasen burada şunu da ifade edeyim: Bazı değerli milletvekillerimizin ifade ettiği, hidroelektrik potansiyelin kullanılması açısından gerçekten çok büyük bir adım attık. Burada DSİ yatırımlarına devam ederken, özel sektörü de devreye soktuğumuzu ifade etmek istiyorum. Bakın, Aralık 2009 itibarıyla özel sektör 1.589 adet HES projesi geliştirmiş olup bunların kurulu gücü 24.400 megavattır. Bu gerçekten önemlidir, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Detayına girmeyeceğim ama sadece şunu ifade edeyim: Bakın, geçen sene -bazı milletvekillerimizin de katıldığı- 9 Temmuz 2008 tarihinde 61 adet HES’in temeli atıldı. Daha geçenlerde, 24 Kasım 2009 tarihinde de 75 adedin temeli atıldı. Böylece şu anda 136 adet HES inşaatı devam ediyor. Bunların toplam kurulu gücü 4.479 megavattır yani Atatürk Barajı’nın 2 katına denktir sadece temel atılanlar ve bu tesislerde yılda yaklaşık 15 milyar 281 milyon kilovatsaat elektrik üretilecektir. Bu 136 tesisin de yatırım maliyeti takriben 6 milyar dolardır.

Bakınız, şunu da ifade edeyim: Ben, tabii ki bu arada GAP, KOP’la ilgili çalışmaların devam ettiğini özellikle vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, tamamlama süreleri daha önce DSİ’de, tarımda kırk yıl gibi kabul edilmez değerlerdeyken biz şu ana kadar ciddi, gerçekten çok ciddi çalışmalar yaptık DSİ’de, şu anda, 2009 yılında, tarımdaki bu süreyi on dokuz yıla; enerjide on yedi yıldan on bir yıla; hizmet sektöründe de on bir yıldan yedi yıla düşürdük. Gerçekten çok önemli adımlara imza attık. 588 tesisi hizmete aldık. Bakın, bu 588 tesisin 147’si baraj ve gölet, 110’u sulama, 25’i içme suyu, 297’si ise taşkın koruma ve 9’u da diğer maksatlı tesislerdir. Bunları özellikle belirtmek istiyorum. İçme suyunda atılan adımlardan bahsetmeyeceğim.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Bakanım, Reyhanlı Sulama Barajı ne oldu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, sulamalar devam ediyor. Bakın, GAP, KOP ve Doğu Anadolu (DAP) projelerinde sulamalar çok hızlı bir şekilde devam ediyor. Onların detayı bu kitapçıkta var, ama şunu ifade edeyim: Şu ana kadar biz, açtığımız tesislerle yaklaşık 750 bin hektardan fazla alanı Hükûmetimiz döneminde sulamaya açtık. Şu anda da GAP’ta büyük devasa kanallar inşa ediliyor. Suruç gibi ve Mardin-Kızıltepe hattı ve diğer Diyarbakır’daki bütün projelerin devam ettiğini özellikle belirtmek istiyorum.

Ayrıca sizlere buradan bir davet yapmak istiyorum. Özellikle Sayın Başbakanımız, 27 Aralık Pazar günü İstanbul’da Haliç Kongre Merkezi’nde 55 tane dev tesisin açılışını yapacaktır. Bunların detayı kitapçıkta var. Gerçekten bu merasime sizleri de davet ediyorum.

Efendim, ben, bir de kısaca ormancılık faaliyetlerinden bahsetmek istiyorum. Hakikaten bu konuda Orman Genel Müdürlüğümüz ve Ağaçlandırma Genel Müdürlüğümüz gerçekten büyük hizmetler yapmıştır. Bilhassa yangına karşı çok büyük mücadele yapılmıştır. Burada bir yanlış anlaşılma var, o da şu: Bakın, burada rakam veriyorum, 2003-2009 döneminde 2.059 adet yangında toplam 9.738 -ortalama olarak- hektarlık alan zarar görmüştür. 15 Aralık 2009 tarihi itibarıyla, bugün itibarıyla 1.788 adet bu yıl yangın çıkmış, zarar gören alan bu yıl 4.677 hektardır. Yangın başına düşen ortalama yanan alan miktarıysa 2,6 hektardır, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Bir de, bir milletvekilimiz dedi ki: “Bu yanan alanlar küçük gösteriliyor.” Hayır efendim, küçük gösterilmiyor. Yangın ilk başladığı zaman miktar olarak biz bir rakam söylüyoruz, ama daha sonra bunlar tespit ediliyor, hatta İTÜ’yle bir anlaşma yaptık, uydudan tam rakamlar tespit ediliyor ve ona göre rakamlar konuluyor. Gerçekten, dünyada bu konuda en başarılı bir ülke olduğumuzu çok açık bir şekilde ifade etmek istiyorum. Bundan gurur duymamız lazım. Ben de hakikaten bütün orman teşkilatından gerçekten çok memnunum ve bundan büyük bir gurur duyuyorum ve onlarla gurur duyuyorum.

Ağaçlandırmaya gelince. Bir arkadaşımız dedi ki: “Ağaçlandırma faaliyetleri tam 2 milyon 300 bin hektar olmayacak.” Metin Bey söyledi tahmin ediyorum. Şimdi efendim, bu konuda biz her yıl için kesinlikle bir plan hazırladık. 2008 yılı için ben rakamı söylüyorum, tam rakamı, 420 bin hektardır. 420 bin hektar yerine 463 bin hektarı gerçekleştirdik. Bu sene de 500 bin hektarı tamamlayacağımıza ben inanıyorum. Yalnız tabii sadece ağaçlandırma değil, bu hedef Bakanlığıma bağlı bütün birimlerin hedefleridir. Yani özellikle Orman Genel Müdürlüğü, en büyük ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve bozuk ormanların ıslahını yapıyor, arkasından Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğü, arkasından DSİ ve sivil toplum kuruluşları, valilikler yapıyor. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Tabii buna paralel olarak da fidan dikim faaliyetleri artmıştır. Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Geçmişe göre fidan dikim kampanyası çerçevesinde özellikle bu konuda yaklaşık bu sene 500 milyon civarında bir fidanı üreteceğiz. Sayın Vekilim, 500 milyon adet fidan üreteceğiz, onu özellikle belirtmek istiyorum.

Ayrıca Doğa Koruma ve Millî Parklar gerçekten büyük bir çalışma yaptı. Müsaade ederseniz bir iki dakika içinde özetleyeyim efendim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, size bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayamazsanız devamını getireceğim.

Buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hemen tamamlıyorum efendim.

Doğa Koruma ve Millî Parklar olarak da şu anda millî park sayısını 45’e çıkardık, ayrıca 2003 yılına kadar 17 olan tabiat parkı sayısı da 39’a çıkmıştır. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Gerçekten bu konuda da çok büyük adım atılıyor, onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Netice olarak bir de şunu ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum efendim: Bütün vatandaşlarımızın hakkı olan temiz ve sağlıklı bir çevre sürdürülebilir kalkınmanın da temel taşıdır. Hızlı ve dinamik gelişme sürecinde çevre ile kalkınmayı bağdaştırma gayretlerindeki ülkemizde, çevre, su, ormancılık faaliyetlerinin önemi geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak kadar artmıştır. Bu alanlardaki faaliyetlerimizde bizi her zaman destekleyen Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, Hükûmetimiz üyelerine, siz değerli milletvekillerimize ve bütün vatandaşlarıma şükranlarımı arz ediyorum.

Alınan mesafe takdire şayandır ancak daha uzun bir yolumuz, yapılması gereken çok işimiz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayalden, önce hedefe, sonra gerçeğe dönüştürüp, akılcı bir plan dâhilinde çok çalışarak yapamayacağımız iş yoktur. Hedeflerimize ulaşmak için yüce Meclisimizin desteğinin bundan sonra da devam edeceğine inanıyor, bu münasebetle hepinize en derin saygılarımı arz ediyorum.

2010 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını gönülden temenni ediyorum.

Ayrıca, değerli milletvekillerimiz, sizler için, bütün milletvekillerimiz ve şimdiye kadar bu Mecliste, bu yüce Mecliste görev yapmış olan 11.731 milletvekilimiz için pazar günü saat 13.00’te Gölbaşı’na yakın bir alanda Türkiye Büyük Millet Meclisi 90’ıncı Yıl Ormanı kuruyoruz. Burada her milletvekilimize de bir fidan dikilecektir. Bu hepimizin ormanıdır. Geçmişte bu yüce Mecliste hizmet eden bütün milletvekillerimizden ebediyete irtihal edenlerin ruhları şad olsun. Onların adlarına da fidan dikilecektir. Bu merasime hepinizi davet ediyorum.

Tekrar saygılarımı arz ediyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, duyarlılığınız için biz de Divan olarak size teşekkür ediyoruz.

Hükûmet adına ikinci konuşmayı Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker yapacaklardır.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığımın 2010 yılı bütçesi vesilesiyle söz aldım. Sizlere tarım sektörü hakkında genel olarak ve yapılan tenkitlerle ilgili de düşüncelerimi ifade edeceğim.

Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Türkiye 2009 yılında dünyadaki küresel mali krizin olumsuz etkilerine rağmen tarım sektöründe yılın ilk dokuz ayında yüzde 3,3’lük bir büyüme gerçekleştirmiştir.

2008 yılında da, diğer sektörlerdeki küçülmeye rağmen yine yüzde 3,5’luk bir pozitif büyüme gerçekleştirildi tarım sektöründe.

On ay içerisinde, 2009 yılının on ayı içerisinde tarımsal ihracatımız 8,9 milyar dolar, tarımsal ithalatımız da 7,8 milyar dolardır. Dış ticaretimiz on ay içerisinde yaklaşık 1 milyar dolarlık fazla vermiştir.

Bu işsizliğin diğer sektörlerde geliştiği ortamda tarım sektörü bir tampon sektör görevi görmüştür ve istihdam da, tarımda, 2009 yılı itibarıyla yüzde 26,1 düzeyine çıkmıştır, tarım sektöründe.

Bunlar tarım sektöründeki makro –şu anda- dengemiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hangi ayın rakamı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Onuncu ay itibarıyla.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri, biz, Türkiye’de tarım sektörüyle ilgili olarak gündelik bakıştan stratejik planlamaya bir tutum, bir yol benimsedik. Tarımda günübirlik politikalar yerine bir stratejik yaklaşım benimsedik. İlk kez Hükûmetimiz döneminde bir tarım strateji belgesi hazırlandı. İlk kez tarım sektörüne yönelik olarak bir derinlik analizi, sektörel derinlik analizi çalışması yapıldı. 2008-2012 döneminde bir vizyon çalışması belgesi hazırlandı tarım sektörüyle ilgili ve 2014’e kadarki stratejik plan ile de Bakanlığın ve sektörün geleceği planlandı.

Havza bazlı üretim ve destekleme programı hazırlandı, ki bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tarım sektörüyle ilgili olarak yapılan en ciddi, en büyük ölçekli çalışmadır. Neden? Çünkü 527 milyon veri kullanıldı; Türkiye'nin iklim yapısına, toprak yapısına, ekolojik şartlarına, topografyasına ve ürün desenine göre elde edilmiş 527 milyon veri kullanılmak suretiyle Türkiye'nin her 2,5 dönümlük alanında hangi ürünlerin belirli bir verimlilik düzeyinin üzerinde yetiştirilebileceğine dair çalışma yapıldı.

Eskiden tarımla ilgili hep şu soru sorulurdu: “Türkiye'nin bir tarım envanteri yok.” deniyordu, “Türkiye'nin bir üretim planlaması yok.” deniyordu ve “Türkiye'nin bir tarım politikası yok.” deniyordu. Bu çalışma bu üç soruya da cevap veriyor, bu üç soruna da çözüm öneriyor. 2010 yılı itibarıyla da prim ödemesi gerçekleştirdiğimiz ürünler başta olmak üzere, bu plan, bu proje Türkiye sathında uygulamaya geçecektir. O nedenle Bakanlığımızın 2010 bütçesi bu açıdan çok önemli bir bütçedir ve çok önemli faaliyetlerin gerçekleştirileceği bir bütçe olacaktır.

Değerli milletvekilleri, biz yasal düzenlemeler yaptık, biz tarımsal desteklerde ciddi düzenlemeler yaptık -biraz sonra anlatacağım- finansman kredi mekanizmasında tarım sektörüyle ilgili düzenlemeler yaptık, bitkisel üretim, hayvansal üretim, sağlıklı gıda, güvenilir gıda, bitki ve hayvan sağlığı, kırsal kalkınma, tarımsal yatırımlar, çiftçilerin örgütlenmesi, arazi toplulaştırılması ve işletme ölçeği, tarımsal üretimde risk faktörünün minimize edilmesi -ki bunu da tarım sigortası yoluyla yaptık- bir de eğitim, yayın ve istihdam konularında ciddi çalışma alanları belirledik ve bu on üç alanla ilgili olarak da çok ayrıntılı, çok detaylı çalışmalar yaptık.

Demin arkadaşlarımız, milletvekillerimiz söylediler, bu dönemde on iki tane tarımla ilgili temel kanun çıktı, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine sunmuş bulunduğumuz iki tane kanunumuz var; bunlardan bir tanesi Su Ürünleri Kanunu, bir diğeri de biyogüvenlik kanunu. Bunun dışında Bakanlığımızın Teşkilat Kanunu, miras hukukunda değişiklik, ki Türkiye'nin giderek küçülmekte olan tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesi sebebiyle karşı karşıya kaldığımız sorunu kökten çözecek bir yasal düzenleme bu. Yine, veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine girmek üzeredir. Öyle zannediyorum ki en geç bir iki hafta içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilecek.

Burada bir hususu daha ifade etmek istiyorum: Avrupa Birliğiyle müzakere sürecinde üç tane başlıktan biri olan gıdayla ilgili, hayvan sağlığı, veterinerlik, bitki sağlığıyla ilgili başlığı da önümüzdeki yıl içerisinde İspanya’nın dönem başkanlığında müzakereye açacağız. Bununla ilgili şu anda çalışmalarımız devam ediyor.

Sayın milletvekilleri, şimdi tarımla ilgili şöyle bir problem yaşıyoruz. Genellikle insanlar şu tarafta otururken başka, bu tarafta otururken başka konuşurlar. Tarih… Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihinde geçmiş tutanaklara baktığımızda bunları çok sık görürüz. Tabii bunların bu şekilde olmaması lazım. Tarım sektörünü biz Türkiye'nin bütün nüfusu için son derecede önemli, beslenmesi için önemli, kalkınması için önemli, istihdamı ve ihracatı için önemli bir sektör olarak görüyoruz. Dolayısıyla, bu sektörü her türlü popülist yaklaşımdan uzak, rasyonel, gerçekçi ve bir iktisadi faaliyet olması hasebiyle de iktisat ilminin prensiplerine göre yönetmek durumundayız. İster bu tarafta oturalım ister şu tarafta oturalım, burada bir değişiklik olmaması lazım.

Şimdi, biz Türkiye'nin tarım desteklerini artırdık; 1,8 milyardan 5… Bu sene 2010 bütçemiz 5,6 milyar. Bu sene 5 milyar ödedik, 2008 yılında da 5,8 milyar lira ödeme gerçekleştirdik.

Bakın, biz geldiğimizde bu desteklerin yüzde 85’e yakını doğrudan gelir desteğinden oluşuyordu. Doğrudan gelir desteği neydi? Halk “Tarla parası.” diyordu buna. Yani tapusu olan, üretimle, verimlilikle hiçbir ilişkisi olmasa bile gidiyor, bunu gösteriyor, çiftçi kayıt sistemine giriyor ve denetlenmeden bu parayı alıyordu. Geriye sadece 272-280 milyon civarında bir yağlı tohum desteği, 80 milyon civarında hayvancılık desteği ve 30 milyon civarında da çay primi vardı, bunun dışında bir destek söz konusu değil. Yani o 1,8 milyar liranın 1,5 milyarı doğrudan gelir desteği olarak ödeniyordu. Biz bunu değiştirdik ve doğru yaptık. Niye? Üretimle, verimlilikle, kaliteyle, standartla bunu ilişkilendirdik ve onun için de Türkiye’de tarımsal üretimde verimlilik arttı, gayrisafi tarımsal üretim de o nedenle arttı hem cari fiyatlarla hem sabit fiyatlarla.

Bakın, biz devraldığımızda -demin söyleniyor, işte, IMF’den falan bahsediliyor- değerli arkadaşlarım, 2002 yılında biz geldiğimizde, kimyevi gübre desteği 1/1/2002 tarihinde kaldırılmış, 1/1/2002 tarihinde!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, 2005’ten alsak…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Zirai mücadele ve veteriner ilaç desteği fatura bedelinin yüzde 30’una kadar ödeniyordu, 1/1/2002’de kaldırılmış. Şeker pancarı ve tütünde 2001 yılı sonunda pazar fiyat desteği kaldırılmış. Tarımda kullanılan elektrik desteği 2002 yılında kaldırılmış.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Aralık ayında.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Çiftçilere 5254 sayılı Yasa ile, bir felaketle karşı karşıya kaldıklarında ödenen tohumluk desteği kaldırılmış. Şimdi, kredi faiz sübvansiyonu kaldırılmış. Bunlar ne zaman kaldırılmış? 2002, 2001 yılında. Biz geldiğimizde bunlar yoktu.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Elektrik desteğini sizin Hükûmet kaldırdı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, biz bunlara yenilerini ilave ettik –destekleri- yirmi üç tane yeni destek başlattık ve miktarını da artırdık.

Bakınız, bizim ödediğimiz desteklerin yüzde 25’i mazot, gübre ve tohumla ilgili. Yani 2009’u baz alırsak 5 milyar desteğin yüzde 25’i mazot, gübre ve tohuma gidiyor, çiftçiye girdi desteği veriyoruz. Yüzde 24’ü hayvancılık desteği, bu sadece yüzde 4’tü, dikkatinizi çekiyorum, hayvancılığa bütçeden verilen para yüzde 4 iken biz bunu yüzde 24’e çıkardık. Yüzde 20’si yağlı tohum primi, yüzde 20’ye çıkardık. Yüzde 14’ü hububat ve baklagil prim desteği, yüzde 17 de diğer destekler; bunun içinde kırsal kalkınma vesaire destekleri var, sigorta desteği var, diğer destekler var. Bütün bunları, biz, Türkiye daha iyi üretsin diye, daha çok üretsin diye ve üretilen daha verimli olsun, daha ekonomik olsun diye…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Tütünü mü daha çok üretiyor, pamuğu mu daha çok üretiyor? Hangisini daha çok üretiyor?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bir arkadaşımız çıktı, burada bir şey söyledi, dedi ki: “Hiç -aslında birinci kısmına son derecede katılıyorum- yağlı tohumlar Türkiye’de yeteri kadar destek görmüyor, yağlı tohumlara destek verilmesi lazım. İşte Türkiye şu kadar yağlı tohum ithal ediyor.” Doğru, katılıyorum ve yürekten destekliyorum. Biz de zaten onu yapıyoruz, işte ortada. Yani, 280 milyon lira veriliyor iken 2002 yılında, şu anda toplam desteğin yüzde 24’üne yakınını biz bu şekilde veriyoruz.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Çiftçi olarak daha alacaklıyız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, eğer biz bunu geliştireceksek, Türkiye’de hangi bölgede yağlı tohumlar üretiliyorsa, biz o bölgenin hatırı için değil, o üretimin hatırı için orayı destekliyoruz. Şimdi, diyorlar ki: “Efendim, falanca vilayet -Diyarbakır, Şanlıurfa- çok destek aldı, şu vilayet az destek aldı.” ve burada…Tabi, bu, son derecede, bize göre, doğru bir yaklaşım da değil ve tutarlı bir yaklaşım da değil. Neden? Çünkü, toplam yağlı tohum üretiminin yüzde 35’ini bu iki vilayet karşılıyor; Şanlıurfa ve Diyarbakır. Türkiye'nin pamuğunun yüzde 53’ünü de iki vilayet karşılıyor; Şanlıurfa ve Diyarbakır. Eğer, biz, yağlı tohumlara, değerli milletvekilimizin önerdiği gibi, daha çok destek vereceksek -çünkü arz açığımız olan bir ürün- biz bunu daha çok ön planda tutacaksak, o zaman bunun hangi vilayette üretildiğine değil, o ürünün üreticisine ve o ürünün üretimine bizim destek vermemiz doğaldır. Örneğin, Erzurum’da da yem bitkileri diğer vilayetlerle mukayese edildiğinde daha çok ödeniyor. 5,5 kat, bazı vilayetlere göre Erzurum’a da biz daha fazla yem bitkisi desteği ödüyoruz.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Ne kadar ödediniz Sayın Bakan, ne kadar ödediniz? Her bölgenin kendine göre özelliği var, üretim çapı var.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Dolayısıyla, şimdi bunu kalkıp da her bölgede yapılan, her bölgedeki ürüne göre biz bunu vermek durumundayız ve o ürünü, amacımız, Türkiye’nin makro tarım politikası açısından, makro üretim ölçeği açısından bunu geliştirmektir.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Üretimi ne kadar artırdınız, onu söyleyin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, tarımsal desteklerden bahsediliyor. Deniyor ki, işte, bütçenin yüzde şu kadarı veya millî gelirin yüzde bu kadarı ödeniyor.

Değerli arkadaşlar, bunu da bilginize arz etmek istiyorum. Bakın, tarımsal desteklemelerin finansmanı… Tarım Kanunu’nda 21’inci madde aynen şunu söylüyor, diyor ki: “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.” Tarımdaki destekleme programlarından bahsediyor. Sadece bizim çiftçiye nakit olarak ödediğimiz, Tarım Bakanlığının transfer bütçesindeki paradan ibaret değildir bu.

Bakın, burada bir liste var ve OECD diyor ki: “Türkiye millî gelirinin yüzde 2,17’sini tarım desteği olarak ödüyor.” ve onlar bizi bazı platformlara… Hatta bunu bizim aleyhimize kullanıyorlar, diyorlar ki: “Türkiye bu kadar para veriyor çiftçiye.” Niye? Çünkü bizim, yani Toprak Mahsulleri Ofisinin çiftçinin ürününü alırken karşı karşıya kaldığı görev zararı bu çiftçiye destek değil midir arkadaşlar? Sulama yatırımları çiftçiye destek değil midir? Kredi faiz sübvansiyonu çiftçiye destek değil midir? Şimdi, 900 milyon lira biz, iki buçuk yılda 900 milyon lira, Ziraat Bankasından sıfır faizli, sadece damla sulama yatırımları için kredi kullandık. Peki, bu 900 milyon lira ödediğimiz kredi faiz sübvansiyonu bu çiftçiye destek değil mi?

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Yetmiyor Sayın Bakan, yetmiyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Niye biz bunu hesaplamıyoruz? Bu sadece çiftçimizin cebine koyacağımız nakit destekten ibaret olarak değerlendirilmemesi lazım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; krediyle ilgili olarak diyorlar ki arkadaşlarımız: “Efendim, siz kredi vermekle övünüyorsunuz, bu çiftçiyi borçlandırmaktır.” Şimdi, arkadaşlar, eğer bir çiftçi işini büyütüyorsa…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Keşke büyütse!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - … üretim yapıyorsa ve belirli dönemlerde… İşini büyüttüğünü nereden anlıyoruz, Türkiye’nin tarımsal üretiminin büyüklüğünden anlıyoruz. Türkiye dünyanın 8’inci büyük tarımsal ekonomisi arkadaşlar, 8’inci büyük tarımsal ekonomisi. Genel ekonomide dünyanın 17’ncisi ama tarım ekonomisinde dünyanın 8’incisi.

Şimdi, eğer, biz bunu krediyle desteklemezsek vatandaş ihtiyaç hissettiği krediyi, alacağı girdiyi, başka bir harcamayı krediyle tedarik edemezse o zaman o üretimi sürdürülebilir hâle getiremez. Önemli olan şudur, şu soruya cevap verelim: Bakın, 2002 yılında Ziraat Bankasının ödediği kredinin yüzde 38’i geri geliyor arkadaşlar. Yani Türk çiftçisi Ziraat Bankasından aldığı kredinin sadece yüzde 38’ini geri ödüyor.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Perişan oldu!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Peki.

Bir dakika…

2009 yılında aynı Türk çiftçisi Ziraat Bankasından aldığı kredinin ne kadarını geri ödüyor? Yüzde 97,5.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Yoksa tarlasını alıyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Kimsenin tarlası alınmaz, hiç kimsenin tarlası alınmaz, hayır.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – O başarı BDDK’nın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tarım kredinin verdiği kredi yüzde 71’dir. Geri dönüş oranı tarım kredinin yüzde 71’dir 2002’de, bugün yüzde 90’dır arkadaşlar.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Bakan, o başarı BDDK’nın.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Faizleri de söyleyin Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, faizler yüzde 59. Çiftçi, bakın, biraz önce kredi, kaldırılanlardan bir tanesi, desteklerden bir tanesi de oydu. Eskiden, 2002’den önce, yani bizden önceki Hükûmet döneminde zirai kredi faizleri ticari kredi faiz seviyesine çıkarıldı. Yüzde 59’la Türk çiftçisi kredi alıyordu. Herhangi bir ticari kredi kullandığı gibi, aynı şekilde zirai kredi faizi ödüyordu.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Bakan, o zaman ürünü para ediyordu.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Biz bunları da indirdik. Bunu da, çiftçimiz de milletimiz de son derece iyi biliyor.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Ürünleri o zaman para ediyordu Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, sadece Ziraat Bankası değil tabii, Ziraat Bankası bunun yüzde 65’ini kullanıyor. 9,2 milyar Ziraat Bankası artı tarım kredi kooperatifleri Türk çiftçisine kredi kullandırdı ve bu, tamamı 12,7 milyar liradır. Bununla, değerli arkadaşlar, biz, bitkisel üretimde önemli hamleler yaptık. Bakınız, 2005’ten sonra 1 milyon dekar yeni meyve bahçesi tesis edildi destekle, bizim ödediğimiz destekle. Sebze tohumunda dışa bağımlılık azaltıldı çıkardığımız kanunla. O zaman burada arkadaşlarımız “İhanet ediyorsunuz Türkiye’ye.” diye bizi suçluyorlardı, isnatlarda bulunuyorlardı. O kanun sayesinde yüzde 10 olan hibrit sebze üretimindeki yerli üretim oranı bugün yüzde 30 düzeyini aştı ve 2012’de inşallah bu yüzde 55-60 olacak. Yani hem bir yandan tutup da “İşte, şu ülkenin tohumu, bu ülkenin tohumu.” diye konuşacağız hem de bunu desteklemeyeceğiz, olmaz.

ARGE’ye… TÜBİTAK’tan aldığımız projelerle Tarım Bakanlığı birçok proje yürütüyor. Bugün TÜBİTAK’ın en büyük müşterisi kamu kurumları içerisinde Tarım Bakanlığı. 26 projemiz kabul edildi. 52 milyon lira biz sadece TÜBİTAK’ın kaynaklarından alıp araştırma yapıyoruz, araştırma projesi yapıyoruz ve bunları hayata geçiriyoruz.

Hayvansal üretimle ilgili, değerli arkadaşlar, bakın, size bir rakam söyleyeceğim. Bu, Türkiye’de hayvancılığın nereden nereye geldiğini gösteriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum. Bir cümle söyleyeceğim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayvan kalmadı.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Kooperatiflere hayvan vermek… Hayvan bulamıyor. Kaç ihale yapılmadı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Vakit verin, hepsini söyleyeceğim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Niçin yapılamadı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Çok yapıldı, hepsi yapıldı.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hayvan yok! Hayvan yok!

BAŞKAN – Sayın Ergin, lütfen…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Söyleyeceğim… Söyleyeceğim…

BAŞKAN – Sayın Ergin, lütfen…

Sayın Bakan, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -Sayın milletvekilleri, 2002 yılında Türkiye’de yaklaşık 5 milyon civarındaki dişi –biz inek diyoruz- sığırın 943 bini, yani yüzde 19’u pedigrili veya ön soy kütüğüne kayıtlı, yüzde 19’u. Değerli arkadaşlar, bugün 4,5 milyonu pedigrili veya ön soy kütüğüne kayıtlı. Oran yüzde 82’ye çıktı.

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Üretim ne oldu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye’deki süt üretimi 8 milyon tondan 12 milyon tona çıktı. Bu, tek başına Türkiye’de hayvancılığın nereden nereye geldiğini göstermesi açısından son derecede önemli.

Sayın Başkan, vaktim olmadığı için ben tarımın tamamını anlatamıyorum.

GÜROL ERGİN (Muğla) – O firmalar niçin ihalelere giremedi, buna yanıt ver!

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Hayvancılığı öldürdünüz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Biraz sonra soru sorarsanız yanıtlarım orada, orada yanıt veririm. Soru sorun ben cevap vereyim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Cevap versene!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap edin.

Sayın Ergin, lütfen…

Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, daha süreniz var.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, sizi Tarsus’a davet ediyorum. Bir süt kooperatifine gideceğiz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hayhay.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına, bu turda bütçenin aleyhinde Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.

Sayın Özkan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP’li sözcüler, Sayın Bakan, tarıma bankaların, rakamların ve bakanların penceresinden baktı. Buna “Hoca hoca, okuyuşun çok güzel ama çocuk ölüyor.” deriz. Ben gerçek üreticinin, yetiştiricinin yani halkın penceresinden bakarak tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Türkiye’de tarım ve hayvancılık bu iktidar döneminde hak ettiği desteği alamamıştır. 2002 yılında gayrisafi millî hasılanın yüzde 0,53’ü verilirken bugün bu oran yüzde 0,47’ye düşmüştür. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bu oran en az yüzde 2 ve 3’tür.

Çiftçimiz dünyanın en pahalı elektriğini kullanmaktadır. Şu yeşil mazotu bir türlü veremediniz. En pahalı mazotu kullanıyoruz. Yeşil mazotu da veremediniz.

Çiftçimiz son yılda kullandığı tarımsal kredilere, özel ve devlet bankalarına -bu, Sayın Bakanımızın ifadeleri- 2 milyar Türk lirası, mazota ÖTV’si olarak yaklaşık 5 milyar Türk lirası ödemiştir. Ancak övündüğünüz mazot desteği yarım milyar civarındadır. Yani çiftçiye parmak kadar su verip kol kadar balık istiyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, parmak kadar suda kol kadar balık olmaz.

Tarım ve hayvancılığın çok iyi olduğu devamlı iktidar tarafından söyleniyor. Bu doğru ise çiftçinin 11 milyar Türk lirası bankalara borcu neyin nesi? Şu andaki borcu çiftçilerin 14 milyar Türk lirası. Borçlar ödenemediğinden yediemin depolarındaki biçerlere, traktörlere, tarım alet ve makinelerine ne diyeceksiniz? İllerde yediemin depoları ağzına kadar dolu.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Atıyorsun ha!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Türkiye’de işlenen tarım alanları her geçen yıl azalmaktadır. Artık çiftçi doğduğu topraklarda doyamamaktadır. Traktör satışlarında, tarım alet ve makineleri satışlarında aşırı düşüşler devam etmektedir. Pamuğu, soyayı, mısırı, buğdayı, soğanı, karpuzu, bademi, cevizi, susamı, ay çekirdeğini, kabak çekirdeğini yurt dışından almaya devam ediyorsunuz. Bu mu tarımın gelişmişliği?

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Hep aynı şeyler!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Dâhilde işleme rejimi adı altında asırlık un, makarna, irmik fabrikalarını kapattırdınız. Bu mu tarımın gelişmişliği? Elin buğdayı ile Türkiye dünyada un üretiminde ikinci oldu, elin buğdayıyla. Buna el üstünden kurban kesmek denir değerli arkadaşlarım? Milletin parasını çarçur ettiniz.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – İhracatta dünya birincisi.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – GDO ile ilgili bir yönetmelik çıkardınız, daha sonra uygulamadan kaldırıldı. Ancak biyogüvenlik kanunu çıkmadan atın önüne arabayı koştunuz. O arada, o yönetmelikle gıda üreticilerini, işverenleri, yem sanayicilerini, çikolata ve bisküvi üretenleri, bitkisel yağ imal edenleri, pastane ve fırın üretiminden hayatını kazananları, tarımsal üretim yapanları, çilekeş çiftçilerimizi, kültür balıkçılarımızı, tavuk üreticilerimizi perişan ettiniz. Soyanın, mısırın fiyatlarının ne kadar arttığını sizler benden daha iyi biliyorsunuz.

Ülkemizde çiftçi gelirleri ile giderleri arasındaki fark gittikçe artmaktadır. 2002-2008 arasında buğday fiyatları 2 kat, ayçiçeği 2 kat, mısır 1,8 kat, sığır eti 2 kat, inek sütü 1,7 kat, şeker pancarı 1,3 kat, pirinç 1,5 kat artmıştır. Aynı dönemde mazottaki artış 2,7, gübredeki artış 4,3, ilaç, tohum ve elektrikteki artışlar hakeza öyle.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – İlaçların fiyatı düştü, düştü.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Yani çiftçinin gelirleri 2 misli artarken giderleri 3,5-4 misli artmıştır. Gerçek budur değerli arkadaşım.

Yani, Hükûmet kaşıkla verip kepçeyle geri alıyor değerli arkadaşlarım. Böyle olunca da çiftçinin eli hamur, karnı açtır.

Destekler zamanında verilmediği için şu anda et, süt para etmeye başlamıştır ama geçen sene çekilen sıkıntılardan çiftçi, ineklerini, koyunlarını, danalarını kestirmiştir. Sizlere “Dişi kesimlerini yasaklayın.” dedik, duymazlıktan geldiniz.

Gelen mesajlardan biri, biraz önce geldi, Burdur ili Büğdüz kasabasından: “2006 yılında dört işletme 10’ar tane inek aldık. İlgili devlet bankasına üç işletme sahibi evlerini satarak borçlarını bitiremedi. Diğeri ise sallantıdadır.” İşte, kredilendirmenin gelinen noktası da bu değerli arkadaşlarım. Bayram Bey gitsin, Büğdüz’de bunu araştırsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Kurban Bayramından önce, Sayın Bakan tarafından, ödeneceği sözü verilen kilogram başına buğday, arpa desteklemeleri çok az kişiye ödenmiştir ancak birçok üretici icmalleri yapıldığı hâlde bugün itibarıyla paralarını alamamıştır. Sayın Bakan bu paraları ne zaman ödeyeceksiniz?

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da dokuz ilde verdiğiniz yüzde 40 hibe düve yardımını, hiç olmazsa, gerçek üretim yapan Türkiye’nin diğer illerine yüzde 20 oranında vermeyi düşünüyor musunuz? Gerçek üretim yapmak ne zaman suç olmaktan çıkacaktır?

Zümrüt ve yakutta KDV’yi sıfır yaptınız, tebrik ediyorum, çok güzel bir anlayış! Ancak çiftçinin zorunlu olarak kullandığı elektrikte, ilaçta, gübrede KDV’yi ne zaman yüzde 1’e düşüreceksiniz?

Kuraklık, sel ve doludan zarar çeken çiftçilerin borçlarını tespitler yapıldıktan sonra bir yıl ertelemeyi düşünür müsünüz?

Kültür mantarı üreticileri desteklenmelidir. Kültür mantarı kompostundaki yüzde 18 KDV yüzde 1’e düşürülmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Saman kullanıyor, gübre kullanıyor, dönüşümlü su kullanıyor. Bunun yüzde 1’e düşürülmesi gerekiyor.

Süt üreticileri suni fiyat artışlarıyla kaderlerine terk edilmemelidir. Okul sütü, memur sütü, asker sütü hayata geçirilmelidir. Sözde kalıyor bunlar değerli arkadaşlarım.

Aynı durum elma için de yapılmalıdır. Elma üreticisi şu anda perişandır, depo paralarını ödeyememektedir.

Hayvan hastalık ve zararlılarıyla mücadele için ayrılan kaynak yetersizdir. Bu yüzden etkin bir mücadele sağlanmalıdır. Bu nedenle bir hayvan hastalıkları mücadele fonu oluşturulmalıdır. Kuduz, şarbon, brusella, şap hastalığı Türkiye’de bir türlü söndürülemiyor. Koruyucu aşılamaya önem verilmelidir. Kuduz tazminatlı hastalıklar kapsamına alınmalıdır.

Veteriner hekim, veteriner sağlık teknisyeni ve teknikerlerin özlük hakları bir an önce iyileştirilmelidir, Bakanlıktaki istihdamları artırılmalıdır.

Bu bütçe rakamlarıyla çiftçilerimizin, üreticilerimizin rahat bir yaşam sağlayamayacağını gördüğümden dolayı bütçenin aleyhinde olduğumu belirtiyor, yüce heyeti tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkanım, size de sonsuz teşekkürler ediyorum süremden dolayı.

BAŞKAN – Sayın Özkan’a teşekkür ediyorum.

Dokuzuncu turdaki gruplar ve şahsı adına, lehte ve aleyhte konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Korkmaz, buyurun efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, sorum Tarım Bakanımıza: Son yedi yıldır yaklaşık 2 milyon çiftçi uyguladığınız yanlış tarım politikaları yüzünden sektörden ayrılmış, ekemez, biçemez, yetiştiremez hâle gelmiştir.

Çiftçimizin sektörden ayrıldıktan sonra şu anda ne yaptığı, nasıl geçindiğiyle ilgili olarak Bakanlığınızın bir araştırması var mıdır? Çiftçilikten ayrılmış insanlarımızın nafakasını temin için ne gibi projeler ürettiniz?

Şimdi de bu sorularımı Ordu Milletvekilimiz Rıdvan Yalçın Bey’le birlikte soruyoruz: İflasa terk ettiğiniz Fiskobirlik, eski AKP ilçe başkanı olan Başkanı marifetiyle tasfiye ediliyor. Ordu Yağ Sanayii ekspertiz raporlarında belirtilen fiyatın neredeyse yarısına şaibeli olarak satılıyor. Bu yağmayı nasıl önlemeyi düşünüyorsunuz?

İkinci sorumuz da: 2004’ten kalan don hasar paraları bu yıl başından itibaren ödenemez hâle geliyor. Fındık üreticisinin bu mağduriyetini nasıl gidereceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Birinci sorum Sayın Tarım Bakanına: Seçim bölgem Gaziantep’te çok gelişmiş Çaybaşı Organize Besi ve Sanayi Bölgesi var, devlet desteği olmadığı için yarım kapasite. Burada et kombinası projeniz var. Bunu gündeme alacak mısınız? Çiftçinin sulama elektrik borçları ne olacak? Bunun için tarla satan satana.

Sayın Çevre Bakanımıza: Meclisteki kavgaları siz koltukların rengine bağlayarak milletvekillerini birilerine mi benzetiyorsunuz, yoksa İktidarınızın gerilim yarattığını görmezlikten getirmeye mi çalışıyorsunuz kamuoyunda? Ayrıca, seçim bölgem Gaziantep’in çevre koruma planı ne oldu? Ardıl Barajı ve Kılavuzlu projeleri için bir çalışmanız var mı? Ayrıca, gazetelere yansıyan, üçüncü Boğaz köprüsünün çevre tahribatı yapmayacağını söylüyorsunuz ama tüm sivil kurumlar diyor ki “Milyonlarca metrekare orman burada talan olacak, telef olacak.” Sizin bu konuda Çevre Bakanı olarak duyarlı davranmanız gerekmiyor mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

Sayın Erbatur

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Çevre ve Orman Bakanına: İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılması istenen Çamlı Barajı 2009 yılı içinde Bakanlığınız tarafından hazırlanarak onaylanan Çevre Düzeni Planı’nda neden yer almamıştır? Acaba İzmir halkını cezalandırmaya mı çalışıyorsunuz?

Kütahya il sınırları içindeki toy kuşları yaban hayatı koruma alanının sınırları neden daraltıldı? Burada da bir rant hesabı mı var?

Bugüne kadar kaç tane ÇED raporu izni verildi tarafınızdan? ÇED raporu alıp da uygulamayan kaç işletme hakkında işlem yaptınız? Ayrıca, ÇED raporu verilirken bölge halkının görüşlerine yer veriliyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbatur.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorularım Sayın Eroğlu’na:

1) 2009 yılında yangın uçakları ve helikopterleri kiralama ihalesinde öngörülen ve gerçekleşen bedeller ne kadardır?

2) 2008’de uygulamaya konan keçi zararlarının azaltılması eylem planı kapsamında mağdur edilen binlerce kıl keçisi üreticisinin mağduriyetini nasıl giderebileceksiniz?

3) Kütahya Altıntaş ilçesi Beşkarış Barajı ve sulama projesi ne zaman tamamlanabilecektir?

4) Hatay Milletvekili Sayın Turan Çirkin adına: Reyhanlı Barajı ve sulama projesi ne aşamadadır?

Bundan sonraki sorularım Sayın Eker’e:

1) Her yıl 2.500 ziraat mühendisi ve veteriner hekimin işe alınması sözünü ne zaman gerçekleştirebileceksiniz?

2) Osmaniye Milletvekilimiz Sayın Hakan Coşkun adına: Yağlı tohumlu bitkiler prim desteklemesi kapsamında, Çukurova bölgesinde, 2007’de bazı şirketlerin hataları nedeniyle mahkemeye başvurmadığı için mağdur edilen yüzlerce çiftçinin mağduriyeti nasıl giderilebilecektir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, her arkadaşımız sadece bir soru veya iki soru sorarsa diğer arkadaşlara sıra gelir. Yani milletvekillerinin böyle sözcü olarak başkalarına vekâleten soru sorma usulü yok. Onun için, sorularınızı kısa sorun, diğer arkadaşlar da sorsun. Hatırlatıyorum.

Teşekkür ederim.

Sayın Koçal

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dünyanın bile ilgisini üzerinden eksiltmediği Kastamonu Bartın Küre Dağları Millî Parkı’na hidroelektrik santrali kurulması kabul edilebilir bir durum değildir. Acaba bu yanlıştan dönülmesi düşünülüyor mu?

2) Zonguldak Gökçebey ilçesi Hacımusa, Nebioğlu ve Karapınar beldelerinde meydana gelen sel felaketinin sonucu, söz verildiği gibi, yaralar sarılmamıştır. Bakanlığınız yapması gerekenleri bugüne kadar yapmamıştır. Bu konudaki taahhütlerinizi ne zaman yerine getirmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koçal.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Birinci sorum Veysel Bey’e: Sayın Bakanım, Bakanlığınızca belediyelere proje karşılığı yardım yapılmaktadır ancak bahse konu yardımların tamamına yakınından iktidar belediyeleri istifade etmektedir. Aksi görüşü savunuyorsanız projelerin dökümünü verir misiniz?

Tarım Bakanımıza: 2009 yılı hayvancılığı destekleme faslından süt, inek ve buzağı destekleme paraları ödenmemiştir. 2008 desteklemesi 2009 yılında ödenmiştir. 2009 yılı desteklemesi 2010 yılında mı ödenecektir?

İkinci sorum: Atatürk Orman Çiftliği arazisinde bulunan iki adet petrol istasyonunu 12 bin TL aylık kiraya verdiniz. Bu konudaki soruşturma kapatıldı. Kiraya verdiğiniz kişiler aylığı 36 bin TL’ye bir başkasına devrettiler. Sayın Bakan, bu konuda vicdanen rahat mısınız?

Üçüncü sorum: Tarımsal kalkınma kooperatifleri ve sulama birlikleri büyük bir ödeme güçlüğü içerisindedirler. Buradan hareketle yeniden bir yapılandırmayı planlıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Tarım Bakanına: Ülkemizde 2000’li yıllardan itibaren devamlı hâle getirilen prim desteklerinde tüm ürünlerde elde edilen ürüne destek verilirken sadece zeytinde zeytinyağına yani mamulüne destek verilmektedir. Zeytinyağındaki fiyat düşüşleri de dikkate alınarak zeytine, zeytin ürününün kendisine destek vermeyi düşünür müsünüz?

İki: Biraz önceki konuşmanızda da tarım desteklerinden bahsederken 2002 ile 2009’u rakam olarak kıyaslıyorsunuz. 2002 yılının tarım desteklerinin gayrisafi millî hasılaya oranı ile 2009 yılı gayrisafi millî hasılaya oranını oran olarak verebilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Çevre Bakanımıza soruyorum: Ege Bölgesi’nin özellikle Salihli, Ahmetli, Turgutlu ve Manisa ve tabii Menemen ovalarıyla doğrudan ilgili ve ilişkili olan Gediz Nehri’nin kirliliğinin önlenmesi noktasında bugüne kadar neler yaptınız? Biliyorum ki birtakım projeler gündemde. Bu konuda bilgi verirseniz memnun olurum.

Tarım Bakanımıza da bir sorum var: Tarım sektörü can çekişmektedir. Üretim için varını yoğunu harcayan çiftçimizin artık takati kesilmiştir. Arazisi, traktörü ipotek altında olmayan çiftçi yoktur. Borçlar boyunu aşmış, icralar kapıya dayanmıştır. Bu durumda sektörün kurtulması için gerekli olan çalışmaları ne zaman yapacaksınız?

Üretimde planlama ile beraber desteklemeleri artırmayı düşünüyor musunuz?

TEDAŞ, tarım kredi ve Ziraat Bankası borçlarını yeniden yapılandırmayı planlıyor musunuz?

Son olarak da biraz önce Tekel işçilerinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ekici…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Gaziantep’te, kuraklık nedeniyle ilçeler itibarıyla kaç çiftçimiz mağdur olmuştur? Kaç çiftçiye nakdî yardım yapıldı? Bunun miktarı nedir? Borçları ötelenen kişi sayısı nedir?

Barak Ovası ve Elbeyli’de yapılan kuraklık tespit çalışmalarında, Bakanlık tarafından, kuraklıktan etkilenenlere nakdî yardım yapmamak için, kuraklık hasarını, hasar tespitini yapanlara, yüzde 40’ın altında göstermeleriyle ilgili personele baskı yapıldığı iddiaları sık sık tarafıma ulaşmaktadır. Bu iddialar doğru mudur?

Gaziantep ilinin 200 bin kişinin geçimini sağladığı fıstık üreticisi, Tarım Bakanlığı tarafından üvey evlat olarak görülmektedir. Gaziantep’te fıstık üreticileri zor durumdadır. Bu dönem piyasa fiyatı beklenene yaklaşmış olmasına rağmen, ürünün tamamına yakını üreticinin elinden tüccarın eline geçmiştir. Bu konuda fıstık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Tarım Bakanına sormak istiyorum: Hükûmetinizce uygulanan yanlış politikalar sonucu, 2009 yılı pamuk üretimimiz 950 bin tondan 450 bin tona düşmüştür. Ülkemizin 1,5 milyon ton pamuğa ihtiyacı olduğu göz önüne alındığında, ihracat, istihdam ve sanayinin dinamosu durumundaki tekstil sektörümüz tamamen ithalata bağımlı hâle gelmeyecek midir?

Diğer sorum: Başta Adana ve Çukurova olmak üzere, pamuk üretimini artırmak için kilogram başına verilen teşvik priminin en az 60 kuruş olması ve 2010 yılı için bu prim miktarının ekim zamanı açıklanması hâlinde üretimin artabileceği çiftçilerimiz ve sanayicilerimizce ifade edilmektedir. Hükûmet olarak bu yönde bir çalışma yapmayı düşünmekte misiniz?

Son olarak: Pamukta biyolojik mücadele yeterli midir? Yeterli değilse aldığınız veya almayı düşündüğünüz tedbirler nelerdir, açıklayabilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben de kısaca cevap vermek istiyorum müsaadenizle.

Efendim, önce Sayın Gaziantep Milletvekili Ağyüz’ün sorusu vardı. Özellikle, önce Meclis koltuk renklerini sordu. Efendim, şu anda ben, Meclisin koltuk renkleriyle alakalı… Sadece dışarıda koltuklar konulmuştu, herkesin görüşü alınıyordu, ben de bu konuda “Koltuk renkleri şöyle olursa daha uygun olur.” diye bir görüşümü belirttim. Yani yoksa benim “Meclisin koltuklarının rengi değişsin.” diye herhangi bir talebim de olmadı. Onu özellikle belirteyim.

İkinci husus da: Gaziantep’e hakikaten biz çok büyük destek veriyoruz. Bakın, Orta Ceyhan-Menzelet İkinci Merhale Sulaması, Kılavuzlu Barajı ve ikmali. Bu tamamlandı, sulaması devam ediyor. Ayrıca, Kayacık Barajı sulaması hızla yürüyor. Biliyorsunuz, Kayacık Barajı’nı biz açmıştık. Ayrıca, Belkıs-Nizip Pompaj Sulaması için de yaklaşık 40 milyon TL para ayırdık. Bunun dışında özellikle Gaziantep il merkezi kuşaklama kanalı, Gaziantep, İslahiye ve Araban ilçe merkezi derelerinin ıslahı gibi, ayrıca Alleben Göleti sulaması, bunların tamamını dikkate alırsak sadece bu sene Gaziantep’e DSİ olarak 107 milyon 950 bin TL’lik bir yatırım yapmışız. Tabii, bu arada gerek Kılavuzlu sulaması gerek Barak Ovası’nın sulaması için çalışmaların devam ettiğini ben özellikle vurgulamak istiyorum. Yani bu konuda, biliyorsunuz, hatta biz Kılavuzlu sulamasını da GAP kapsamına aldık, geçen günkü kararla, önemli bir noktaya geldik. Onu belirteyim.

Boğaz köprüsü için de henüz bize intikal eden bir şey yok. Yani ben sadece şunu söyledim: Üçüncü boğaz köprüsü için Ulaştırma Bakanımızla gerekli görüşmeleri yaparak çevre tahribatını minimuma indirmek için gerekli çalışmaları birlikte yapacağımızı biz özellikle ifade ettik.

Bunun dışında, Kütahya Milletvekilimiz Sayın Işık’ın soruları vardı. Bu ihale bedellerini istedi, liste hâlinde vereceğiz. Müsaade ederseniz şu anda…

Keçi zararlarıyla ilgili… Efendim, biz, keçi zararları konusunda, yani Keçi Eylem Planı konusunda, keçi sahiplerinin zarar görmesini istemiyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama keçi kalmadı Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şöyle bir yanlış anlaşılma var, yani ben çok açık olarak söylüyorum buradan: Biz keçilere karşı değiliz yani keçilerin de yok olmasını isteyen bir anlayışta da değiliz…

ALİM IŞIK (Kütahya) – 6,5 milyon keçiyi 3 milyona indirmeyi bekliyorsunuz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – …ancak biz sadece keçilerin yeni dikilen orman alanlarında bir tahribat yapmamasını istiyoruz. Dediğimiz budur, onu özellikle belirteyim.

Tabii, şu anda, Beşkarış Barajı bitecek, önümüzdeki yıl Beşkarış Barajı’nı bitiriyoruz; onu ifade edeyim. Müteahhitle alakalı bir problem çıktı, daha önce bitecekti.

Şimdi, Reyhanlı Barajı’yla ilgili de şu müjdeyi vereyim: Reyhanlı Barajı ve sulamasının yapılması konusunda gerekli çalışmalar yapılıyor ve şu anda bu programa alındı, gerekli ödenek kondu. 25 Aralık 2009 tarihinde de ön yeterlilik ihalesinin yapılacağını ve de arkasından kesin ihalenin yapılacağını ben ifade etmek istiyorum.

Bunun dışında, Sayın Koçal’ın, Kastamonu, Zonguldak’taki sel felaketiyle ilgili birtakım talepleri vardı. Şimdi efendim, şunu ifade edeyim: Bu sel felaketi için, biz bir daha bu felaketlerin yaşanmaması için, özellikle 2010 yılını, Devlet Su İşleri olarak, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak, Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü de devreye girdi, bir seferberlik yılı ilan ettik. Hatta, bu anda çalışmaları başlıyor ve bunların planları, projeleri bitince hemen ihale edilecektir. Ben de notunuzu aldım, buna özellikle dikkat edeceğim, kendim de kontrol edeceğim. Onu özellikle belirteyim.

Sayın Erbatur’un, İzmir Milletvekilimizin sorusu vardı. Efendim, şimdi…

BAŞKAN – Adana Milletvekilimiz…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Özür dilerim, Adana Milletvekilimiz. İzmir’le ilgili sorduğu için…

Şimdi efendim, İzmir’le ilgili, Çamlı Barajı’yla ilgili şunu ifade edeyim: Bakın ben bunu defalarca söyledim. İzmir’in su meselesini köklü olarak çözmek için biz oturduk, büyük bir eylem planı hazırladık. İzmir Çamlı Barajı’nın kapasitesi çok düşük, kıymeti harbiyesi yok. Hatta biz “Geçmiş yıllara göre burada bir iklim değişikliği var, yeniden siz gerekli fizibilite çalışmasını yapın yapmak istiyorsanız, biz buna göre buna müsaade edeceğiz.” diye hem Büyükşehir Belediye Başkanına hem İZSU Genel Müdürüne -benim eski elemanımdır- ikisine de söyledik. Herhangi bir itirazımız yok.

Yalnız, tabii ki orada İzmirlilerin parasını boşa atmamak için yeniden bir fizibilite çalışması ve özellikle barajın kapasite çalışmasının yapılması şart, bunu söyledik. Kaldı ki İzmir’i cezalandırmak değil, neticede ben de o bölgenin insanı olarak, İzmir’de şu anda Gördes Barajı’nı bitirdik ve biz geçenlerde de İzmir’e su iletecek olan 2 metre çapındaki dev isale hattının temelini attık. Yaklaşık olarak 39,5 kilometrelik bu hattın inşaatını da dört yüz doksan dokuz gün zarfında bitirerek İzmir’i susuzluktan kurtaracağımıza da söz verdik. Burada 59 milyon metreküp su verilecek.

Bunun dışında sizin diğer sorularınız vardı. Efendim, toy kuşları, şimdi, şöyle: Toy kuşlarını -Kütahya’daki- bizzat ben kendim de inceledim, orada toy kuşlarıyla ilgili incelemeler yaptık. Neredeyse biz o alanı koruduk. Olmayan alandan, toy kuşuyla ilgili bir alandan bahsetmek söz konusu olmadığı için, bunu “daraltmak” değil, gerçekten toy kuşlarının yaşadığı alanı “korumak” manasında düşünmek gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, diğer Bakanımıza da söz hakkı kalacak.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ha, peki. Ben o zaman…

Diğer konular var, yalnız, özellikle bu çevre desteği konusunda biz burada adil davranıyoruz. Bakın, daha geçenlerde Gediz’le ilgili toplantı yaptık. Orada her partiden belediye başkanlarımız vardı. Biz hiçbirini ayırt etmeden Gediz’i birinci öncelikli olarak eylem planına aldığımız için, milletvekillerimiz de biliyor, hiçbirini ayırt etmeden bütün partilerin belediyelerine -arıtma tesisi yapacak olanlara- eşit bir şekilde destek vereceğimizi çok açık şekilde ifade ettik.

Diğer Sayın Bakanımıza da süre kalması için, müsaadenizle ben diğer soruları yazılı olarak cevaplandırayım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Bakanım, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Korkmaz dedi ki: “2 milyon çiftçi işinden ayrılmıştır.”

Değerli arkadaşlar, dünyanın her yerinde eğer bir ülke, bir ekonomi gelişmişse o ülkede tarımda çalışanların oranı giderek azalıyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yedi yılda bu kadar olabilir mi?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, Türkiye’de zaten tarımda çalışanların büyük bir kısmı, diğer ifadeyle -bütün iktisatçılar bunu bilir- bunlar gizli işsizdir. Dolayısıyla gizli işsiz… Bunlar ayrılmıştır ve tarımda verimlilik artmıştır. Şimdi, bunu dikkate alacağız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yedi yılda 2 milyon kişi… Normal mi?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Avrupa Birliğinde ortalama, çalışan 100 kişinin 4 tanesi tarımda çalışıyor, Amerika Birleşik Devletleri’nde 2 kişi tarımda çalışıyor ama onların ürettiği değer, onların ürettiği hasıla çok çok daha yüksektir. Burada aslolan verimliliktir, verimlilik artışıdır. Yoksa tarım sektöründe görünen, aslında gizli işsiz olan insanların sayısının azalması tarım sektörünün küçülmesi demek değildir. Asla, böyle bir şey yok. Aksine, Türkiye’de tarım sektörü, biraz önce de söylediğim gibi, giderek artıyor. Bunu özellikle söyleyelim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, o 2 milyon kişi ne yapıyor şu anda? Benim sorum bu.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yani yedi senede…

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Yine bir arkadaşımız FİSKOBİRLİK’in tasfiyesinden bahsetti.

Arkadaşlar, FİSKOBİRLİK bir tarım satış kooperatif birliğidir, yani ortakları çiftçilerdir. Dolayısıyla üreticilere, bankalara ve Toprak Mahsulleri Ofisine yaklaşık 140 milyon lira borcu bulunmaktadır. Dolayısıyla bu borcunu kapatmak için de ihaleyle gayrimenkullerini satışa çıkarmıştır. Bunda da şaşılacak bir şey yok. Yani bu eğer iyi yönetilmemişse, zamanında açılmışsa, hesap kitap yapmamışsa… Neticede bu bir işletmedir, bir iktisadi işletmedir. Dolayısıyla bunu da bu şekilde karşılamak lazım. Daha önceden de Hükûmet, bizim Hükûmetimiz dâhil birçok hükûmet FİSKOBİRLİK’e çok yardım etti, çok yardımcı oldu ama sonuçta bir işe yaramadı.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Kredi alamadı, kredi… FİSKOBİRLİK kredi alamadı. Kredi alamadığı için batırdınız. Kredi vermediniz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bankalara baskı yaptınız.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Kredi vermediniz, kredi…

GÜROL ERGİN (Muğla) – FİSKOBİRLİK’i bilerek batırdınız.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – ATV’ye, Sabah’a kredi buldunuz ama FİSKOBİRLİK’e bulamadınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Ağyüz’ün görüşü, bilgisi… 2008 yılında kuraklık nedeniyle 12.862 kişi 11 milyon lira kuraklık desteği almıştır. Hiç kimseye de bu konuda işte “Yüzde 40’ı aşağı indirin.” vesaire gibi bir baskı söz konusu değildir. Öyle bir şey olduğunda zaten biz gerekli teması, gerekli incelemeyi yaparız.

Sayın Taner dedi ki: “Hep mukayeseyi yapıyorsunuz. 2002 yılında işte şu kadar destek ödedik, 2008’de şu kadar ödedik. Bunun acaba millî gelir içerisindeki paylarını da mukayese eder misiniz?” Hayhay, mukayese edeyim: 2002 yılında Türkiye'nin millî geliri 350 milyar lira bugünün parasıyla, 350 milyar lira. Bunun yüzde 0,79’u tarım desteği olarak ödenmiş. Bunu da biraz önce kürsüde söyledim. Peki, 2008’de nedir? 2008’de Türkiye'nin millî geliri 950 milyar lira. 950 milyar liranın yüzde 0,88’i Türk çiftçisine nakit destek olarak ödenmiştir. Yani hem Türkiye'nin millî geliri birkaç kat artmış hem o artış içerisinde esasen oran da artmıştır, azalmamıştır. Bunu da ifade etmek istiyorum.

Sayın Paksoy’un bir sorusu oldu, birkaç kere onu sordu; biz yazılı olarak da cevap vermiştik. Bir kere de burada, yine yüce Meclisin huzurunda söyleyeyim: Benim elimde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının bir evrakı var. Bu konu -tamam mı- herkes tarafından incelendi, araştırıldı. Bu konuda bir kamu zararı oluşmadığına dair birçok kuruldan alınan raporlar var -birden fazla- ve sonuçta da Ankara Cumhuriyet Savcılığı da bu konuyla ilgili gerekli sözünü söyledi. Tahkikata gerek olmadığına dair elimizde bir belge var. Dolayısıyla, bu kadar çalışma yaptıktan sonra da eğer bir iş yapılmışsa benim de vicdanım elbette ki rahat olacaktır. Hiç o konuda sizin de endişeniz olmasın.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakan, don paraları ne oldu?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz dolalı epeyce oldu.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet. Peki, ben o zaman kalanlara da… Yalnız, Gürol Hocamın söylediği bir şey vardı ihalelerle ilgili.

Şimdi arkadaşlar, tabii ihale… Eskiden yılda 3-4 bin tane hayvan veriliyordu en fazla, 3-4 bin damızlık düve dağıtılıyordu. 2004 yılından itibaren, bizim Hükûmetimiz döneminde 168 bin…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hükûmeti bırak da…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Müsaade et bitireyim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ekim ayından bu yana 70 ihaleden 40’ına giren niye olmadı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bir dinle, bir dinle, bir dinle Sayın Ergin.

BAŞKAN – Evet, Sayın Ergin, lütfen…

Sayın Bakanım… Sayın Bakanım…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Ergin, konuşmaya gelince konuşuyorsun da dinlemeye gelince ne olur biraz dinle ya, hepten sağırlar diyaloğu olmasın yani.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, sorunuzu cevaplandıralım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –

Şimdi, değerli arkadaşlar, 168 bin damızlık düve dağıttık, 168 bin. Koyunculukta ise bu rakam bunun neredeyse 3 katı yani birkaç kat fazla. Şimdi, ihalelerde, bu sene içerisinde 364 tane ihale yapıldı, bunlardan 214’ü onaylandı, başarılı bir şekilde yapıldı, 150 tanesi değişik nedenlerle yapılmadı.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, sorum o değil. Ekim ayından bu yana 70 ihalenin 40’ına niye girmediler?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bunun da bir tek sebebi hayvan bulunmaması değildir. Zaten 100 başın üzerinde işletme kuranlara bizim tanıdığımız bir imkân var. Eğer Türkiye’de bunu bulamıyorlarsa, ticari olmamak kaydıyla, ticaretini yapmamak kaydıyla dışarıdan da getirebiliyorlar. Türkiye’de sağlıklı bir şekilde bu konu da gelişiyor.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yok, yok, Sayın Bakan, olmuyor, olmuyor!

CANAN ARITMAN (İzmir) – İnanmadık, inanmadık…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Bakana ve katkıda bulunan bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Soru-cevap işlemi tamamlandı.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

MUHARREM VARLI (Adana) – 60’a göre bir söz istiyorum efendim. 

BAŞKAN – Efendim?

MUHARREM VARLI (Adana) – 60’a göre bir dakikalık…

BAŞKAN – Ne konuyla ilgili efendim, soru mu soracaksınız?

MUHARREM VARLI (Adana) – İlave bir katkıda bulunacağım efendim.

BAŞKAN – Arkadaşlar, şimdi soru-cevap işlemini gerçekleştirdik.

MUHARREM VARLI (Adana) – Soru-cevap değil efendim.

BAŞKAN – Efendim, gerçekleştirdik de…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ben, ilave bir katkıda bulanacağım sadece. 

BAŞKAN - Bakınız, Sayın Varlı, şunu demek istiyorum: Şimdi herkes burada katkıda bulunmaya kalkışırsa biz bu işi nasıl yönetiriz efendim ya? Takdirinize sunuyorum yani.

MUHARREM VARLI (Adana) – Peki Sayın Başkan.

BAŞKAN - Lütfen… Lütfen…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Devam edin Başkan.

BAŞKAN - Evet, sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi sırasıyla dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                      Açıklama                                                                   (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                              70.064.415

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                         656.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                          2.620.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                 7.438.212.585

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Çevre Koruma Hizmetleri                                             3.800.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07               Sağlık Hizmetleri                                                        88.014.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09               Eğitim Hizmetleri                                                        26.700.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10               Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri           10.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   GENEL TOPLAM                                                7.640.067.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı            :        7.361.681.419,00

- Toplam Harcama                      :        7.277.834.218,59

- Ödenek Dışı Harcama              :                  115.098,95

- İptal Edilen Ödenek                 :             83.962.299,36

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek  :                    23.364,00

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17.91-  TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                       Açıklama                                                                  (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                                4.816.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                        491.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                    220.915.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   GENEL TOPLAM                                                   226.223.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                           (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı  :     51.852.850,00

- Toplam Harcama           :     44.223.941,76

- Ödenek Dışı Harcama   :              1.565,67

- İptal Edilen Ödenek       :       7.630.473,91

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                       Açıklama                                                                  (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                            712.584.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                        320.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                          1.140.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                    453.180.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Çevre Koruma Hizmetleri                                         267.187.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        

                   GENEL TOPLAM                                                1.434.411.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı             :   1.047.121.990,98

- Toplam Harcama                      :      987.046.146,39

- Ödenek Dışı Harcama              :             347.713,69

- İptal Edilen Ödenek                  :        60.263.562,67

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek   :             159.995,61

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.17 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Orman Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                         Açıklama                                                                (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                                5.652.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                         122.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                    944.648.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   GENEL TOPLAM                                                   950.422.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KOD                             Açıklama                                                            (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                249.550.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler             655.422.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                             35.440.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06               Sermaye Gelirleri                                                               10.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   TOPLAM                                                                 940.422.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :       773.093.000,00

- Toplam Harcama             :       743.498.778,69

- İptal Edilen Ödenek        :         29.594.221,31

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B- C E T V E L İ

                                                       (YTL)

- Bütçe Tahmini      :        608.625.000,00

- Yılı Net Tahsilat   :        732.739.279,19

BAŞKAN– Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

 

Orman Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                        Açıklama                                                                 (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                              27.859.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                        559.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                        15.500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                 5.835.198.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06               İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                          695.648.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07               Sağlık Hizmetleri                                                             288.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   GENEL TOPLAM                                                6.575.054.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                               (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı              :      5.252.118.583,13

- Toplam Harcama                        :      5.092.653.154,16

- İptal Edilen Ödenek                    :         155.407.819,63

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek     :         106.833.797,31

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kod                            Açıklama                                                               (TL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                            118.469.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                                        128.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                            850.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                Sağlık Hizmetleri                                                             249.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                    GENEL TOPLAM                                                  119.696.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı               :   120.234.717,19

- Toplam Harcama                         :     91.078.375,64

- Ödenek Dışı Harcama                 :              1.195,62

- İptal Edilen Ödenek                    :     29.157.537,17

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek     :     19.538.764,34

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.– Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kod                              Açıklama                                                             (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                                3.770.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Çevre Koruma Hizmetleri                                           26.377.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06               İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                              3.900.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   GENEL TOPLAM                                                     34.048.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KOD                            Açıklama                                                             (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                    3.460.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler               27.748.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                                  840.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                        

                   TOPLAM                                                                   32.048.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                          (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı  :   35.699.000,00

- Toplam Harcama            :   25.647.324,23

- İptal Edilen Ödenek       :   10.051.675,77

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B- CETVELİ

                                                     (YTL)

- Bütçe Tahmini       :       25.873.000,00

- Yılı Net Tahsilat    :       10.418.135,35

 

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, böylece, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının 2010 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Kurumlar ve milletimiz hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, dokuzuncu tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.16


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Şimdi, 10’uncu tur görüşmelere başlayacağız.

10’uncu turda, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

H) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.- Sağlık Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şu anda arkadaşlarımız sistemi açacaklar, soru sormak isteyen arkadaşlarımızın sisteme girmeleri için fırsat vereceklerdir.

Şimdi, 10’uncu turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın milletvekillerimizin isimlerini okuyorum:

Gruplar: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Muharrem İnce, Yalova; Çetin Soysal, İstanbul; Tekin Bingöl, Ankara; Sacid Yıldız, İstanbul milletvekilleri.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Metin Ergun, Muğla; Gürcan Dağdaş, Kars; Osman Durmuş, Kırıkkale; Hasan Çalış, Karaman milletvekilleri.

AK PARTİ Grubu adına: Feyzi İşbaşaran, Elâzığ; Kerem Altun, Van; İkram Dinçer, Van; Mehmet Şahin, Malatya; Medeni Yılmaz, Muş; Gönül Bekin Şahkulubey, Mardin; Kemalettin Aydın, Gümüşhane; Hüseyin Devecioğlu, Kilis milletvekilleri.

Şahsı adına: Lehinde Abdurrahman Arıcı, Antalya; aleyhinde, Abdulaziz Yazar, Hatay milletvekilleri.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yalova Milletvekili Muharrem İnce’ye aittir.

Sayın İnce, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, Silifke halkına yaşadıkları selden dolayı geçmiş olsun diyorum ve Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde öncelikli olarak söyleyeceklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kültür, bir toplumun tarihsel gelişim süreci içerisinde oluşturduğu değerler bütünüdür. Bir topluluğu ulus yapan ve ona sosyolojik kimlik kazandıran bir unsurdur. Temeli kültür olan cumhuriyetimizin kültür politikaları bu mantıkla oluşturulmuştur. Ne yazık ki, bu coğrafyada, Hacı Bektaş Veli’nin, Yunus Emre’nin, Mevlânâ’nın coğrafyasında “Öfke bir hitabet sanatıdır.” diyen yöneticilerimiz de olmuştur.

Türkiye’nin son zamanlarda tartıştığı bu ikili yapı, direngen yapı, karşılıklı itişip kakışmalar ancak bu ülkenin sağlıklı, etkin bir kültür ve eğitim politikalarıyla düzeltilebilir.

Kültür varlıklarımızı koruyacak, turizm politikamıza yön verecek Bakanlığın payı binde 39, 2001’de bu oran binde 48. Binde 39’luk bir payla bu politikalar geliştirilebilir mi, takdir yüce Meclisin olacaktır.

Gazanfer Özcan devlete borçlu ölüyor ama Kültür Bakanlığı Maliye Bakanlığından rüsum gelirlerinden dolayı 20 trilyonunu alamıyor. Sinema desteği kapsamında aldığı maddi katkıyla filmini zamanında teslim edemeyenlerin daha önce çektiği iki filmine haciz geliyor. Sinemaya Destek Yasası “sinemaya köstek yasası” hâline geliyor. Sinema Platformunun ve sinema sektörünün “Türkiye sinema kurumu” kurulması talebi görmezden geliniyor. Telif haklarının kurumsallaşması sağlanamıyor. Tüm dünyada telif harçları eser sahiplerine, icracılara pay edilirken bizde Bakanlık el koyuyor. Geçen yıl 40 kütüphane kapanmıştı, bu yıl kapalı olan kütüphane sayımız 62’ye çıkıyor. Önceden bu Mecliste Kültür Bakanlığı bütçeleri konuşulurken açılan kütüphanelerden söz edilirdi, bugün, kapatılan kütüphanelerden söz ediyoruz. 70’li yıllarda il halk kütüphanelerinin tabelasındaki “halk” sözcüğü sessiz sedasız indirilmişti, bugün de kütüphanelerimiz kapatılıyor. Eskiden öğretmenler müzelere bedava girerdi, şimdi Müzekart ile giriyorlar. Bu Bakanlıkta Kazılar Daire Başkanı edebiyat öğretmenidir, hayatında bir gün dahi kazı yapmamıştır, Avrupa Kültür Başkenti Ajansında edebiyat yönetmeni olarak görev yapan kişi ihale yasaklısıdır. Konservatuvar mezunları günlük 40 liraya çalışmaktadır. Yasalara göre müdür yardımcısı olamayan iç denetçiyi Sayın Bakan müdür yardımcısı yapıyor, sonra da o kişiyi Şam’a ataşe olarak atıyor ama bu icraatta Sayın Bakanın sorumluluğu ortadan kalkmaz. Adana ve Antalya belediyelerini AKP alamayınca bu belediyelerin festivallere olan desteğini Bakanlık azaltıyor.

Peki, neden böyle oluyor? Böyle olmasının bir tane nedeni var: Sayın Bakanın kafası karışık, Sayın Bakan net değil. Nereden çıkarıyorum bunu? TRT muhabirini azarlıyor, valiyi azarlıyor ama Anadolu Ajansı muhabirini bir yılbaşı gecesi Anadolu Ajansında ziyarete gidiyor.

Mesela Kültür Bakanı olduğunu unutuyor, Büyük Millet Meclisi salonuna diyor ki: “Sanki burası bir konser salonu.” Unuttuğu şey şu: Konser salonları dünyanın en prestijli salonlarıdır, en itibarlı salonlarıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu bir kültür bakanının bilmemesi yani Meclisi küçümsemek için konser salonuna benzetmesi herhâlde dünya kültür bakanlığı tarihinde bir ilktir diye düşünüyorum.

Bir bakıyorsunuz, kültür merkezleri konusunda konuşuyor Sayın Bakan, mimar, ders kitapları konusunda öğretmen, Kıbrıs konusunda diplomat, Ergenekon konusunda savcı…

KADİR URAL (Mersin) – Hâkim…

MUHARREM İNCE (Devamla) – …domuz gribinde doktor, polemiklerde taraf, her şeyden konuşuyor ama Bakanlığın hâli içler acısı.

Bakın, 2 Aralık 2009, “Başbakan Nobel’e aday gösterilmelidir.” diyor, Ordu Valiliğinde. Yine aynı Bakan, çok değil yedi yıl önce, 3/10/2002 tarihinde, “Milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmayan birisi -Tayyip Erdoğan- kendi partisinin 550 milletvekilinin belirlenmesinde etkili oldu. Böyle demokrasi olabilir mi?”

ALİ KOÇAL (Zonguldak) - Kim diyor onu?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Sayın Günay

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Güzel!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Orada, hukuk sistemini eleştiriyor.

KADİR URAL (Mersin) – Nereden nereye!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yine -bunların hepsi kitaplarda- bakın, tarih 22 Mayıs 1999, yer Atatürk Kapalı Spor Salonu, Cumhuriyet Halk Partisinin 9’uncu Olağanüstü Kurultayı, konuşmacı Sayın Ertuğrul Günay: “Birtakım arkadaşlarım ellerinde çiçeklerle her cumartesi günü Taksim’den Galatasaray’a kayıp yakınlarının acılarını paylaşmak için elbette yürüyecekler ama bütün Cumhuriyet Halk Partililer, Türkiye'nin dört bir tarafında, bu vatanın varlığı, bütünlüğü, özgürlüğü için canlarını feda eden çocuklarımızı, bayraklara sarılı köylü çocuklarımızı da aynı sevgiyle, aynı şefkatle kucaklayacaklar. Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, biz demokrasinin partisiyiz, biz sosyal demokrasinin partisiyiz ama bütün bunlardan önce, biz Kuvayımilliye’nin partisiyiz.”

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Öyle zannediyorsunuz!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Aradan zaman geçmiş, 2/12/2009 tarihinde…

SUAT KILIÇ (Samsun) – O zamanlar öyleydi demek ki.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Suat Kılıç, bana laf atma! Kayınpederin Başbakanlıkta Başdanışman, eşin İstanbul Belediyesinde yönetim kurulu üyesi…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Mahzuru mu var?

MUHARREM İNCE (Devamla) – …sen milletvekili. AKP sana çalışıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bana laf atma!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yanlış bilgi! Yanlış bilgi!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bana laf atma!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yanlış bilgi! Söylenemeyecek hiçbir şey yok!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ayıp ediyorsunuz Muharrem İnce. Gerçekten ayıp ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın İnce, Genel Kurula hitap edin.

MUHARREM İNCE (Devamla) – 2/12/2009, yer Ordu Valiliği, Sayın Günay konuşuyor…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle konuşma olmaz, ayıp!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz Bakanı mı konuşuyoruz, Bakanlığı mı?

MUHARREM İNCE (Devamla) – “Siyasilerimiz, hâlâ insanları ana dillerine, etnik kökenlerine, analarının babalarının inancına göre tasnif etmeye çalışıyor…”

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz Bakanı mı konuşuyoruz, Bakanlığı mı?

MUHARREM İNCE (Devamla) – “…Onlar hâlâ, çatışmalar olsun, bu çatışmalarda fakir fukaranın çocuğu ölsün, o çocuğun cenazesinin başında biz bağıralım, buradan da oy toplayalım hesabı yapıyor.”

LUTFİ ELVAN (Karaman) - Yanlıştan dönmüş! Yanlıştan dönmüş!

MUHARREM İNCE (Devamla) – İki konuşmayı art arda sizlere okudum. On yıl önce Recep Tayyip Erdoğan’a söylediklerini söyledim, bugün söylediklerini de söyledim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bütün sözlerimin arkasındayım.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Devam ediyorum. Ben size sadece şunu hatırlatmak istiyorum: (Sayın Bakan buradan ne dediğimi anlayacaktır.) Hasan Âli Yücel Millî Eğitim Bakanıyken oğlu yurt dışında bir sınava giriyor. Oğluyla Gazi Yaşargil yani Can Yücel ve Gazi Yaşargil aynı puanı alıyorlar. Hasan Âli Yücel kendi çocuğunu göndermiyor, Can Yücel’i göndermiyor; Gazi Yaşargil’i gönderiyor. Gazi Yaşargil de dünyanın tanıdığı bir doktor. Sayın Bakan, buradan ne demek istediğimi çok iyi anlamıştır.

Yine size… Ben bu Meclisin tutanaklarına biraz meraklıyım. Birleşim 17, oturum iki, yıl 1953.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Çok geriye gittin.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Her ikisi de rahmetli olmuş. Rahmetli Bölükbaşı’yla Bingöl Milletvekili Feridun Fikri Düşünsel arasındaki diyalogları kısaca özetleyeyim size: Cumhuriyet Halk Partisinden seçilir Feridun Fikri Düşünsel ve Demokrat Partiye geçer.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Bugüne gel, bugüne!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Demokrat Partiye geçtikten sonra o 1953’te, 14/12/1953’te Demokrat Parti bir kanun teklifi getirir Meclise. Cumhuriyet Halk Partisinin mallarına el koyulacaktır. Feridun Fikri Düşünsel de eski bir CHP’li olarak son gazla savunur bu kanunu “Evet, el koyulmalıdır. Doğrudur, yapılmalıdır bunlar.” der. Osman Bölükbaşı, CHP’de olmamasına rağmen kendisine laf atar “Ya, bu kadar da değil.” der. Oradan söylediği söz şudur: “Size kavuşmak için ben ne çok bekledim...” Demokrat Partililer bile Feridun Fikri Düşünsel’e tepki gösterince o da şöyle der: “Ben size kavuşmak için ne çok bekledim ve Allah beni bugünlere kadar niye yaşattı bilir misiniz? Ben, yıllarca Demokrat Partiye gelmek için can attım. Bunları bekledim. Bırakın içimdekileri söyleyeyim.”

Siyasi tarihimizde çok önemli bir figürdür bu rahmetli Milletvekilimiz ve işin ilginci, Meydan Larousse kendisine yirmi bir satır yer ayırmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tamam da burada hatıra bakanlığı konuşmuyoruz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yine, size birkaç örnek vermek istiyorum.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Bakanlığın bütçesine gel, Bakanlığın bütçesine…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hatıraları yâd etmiyorsunuz, Bakanlığı konuşuyorsunuz, bütçeyi…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) - Bakanı mı konuşuyoruz, Bakanlığı mı?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Yine, size birkaç örnek okumak istiyorum. Oysa…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Tarih dersi vermeye başladı!

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bence biraz tarih dersine ihtiyacınız var.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Bütçe konuşuyoruz.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bence tarih dersine ihtiyacınız var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bence var.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sizin bütçe dersine ihtiyacınız var.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bence var… Bence var…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bence cumhuriyet tarihi dersine ihtiyacınız var. (CHP sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sizin de bütçe dersine ihtiyacınız var.

BAŞKAN – Sayın İnce, Genel Kurula hitap edin.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Tarihten ders alsanız bu duruma düşmezdiniz!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Sayın Çalışkan, Sayın Kaynak, lütfen arkadaşlar…

Buyurun Sayın İnce, Genel Kurula hitap edin.

MUHARREM İNCE (Devamla) – Okuyayım efendim, okuyayım, bir başka kitap: “Yaklaşık son on beş yıldır, birçok senaryo Sayın Baykal’ın önünün kesilmesi için üretiliyor. Bu arkadaşımıza yöneltilmiş, onun liderliğini kabul edilemez kılacak ağır ve haklı bir eleştiri de göremiyorum. Söylenilen eğer kadroculuk ise bütün öbür lider ve lider adayları da aynı iddia ile maluldürler.”

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Kim diyor?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Ertuğrul Günay. (CHP sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Hangi Ertuğrul Günay o?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Bakan oldu, Bakan!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Evet, devam ediyorum: Yıl 2004…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Bütçeye gel…

MUHARREM İNCE (Devamla) – “Oysa AKP, ülke yönetimiyle ilgili birçok konuda hazırlıksız, dış politikada aceleci, kamu yönetiminde reformcu söylemine karşın saydamlık ve dürüstlük konularında ilkesiz bir partidir.” Tekrar edeyim mi?

“AKP, ülke yönetimiyle ilgili birçok konuda hazırlıksız, dış politikada aceleci, kamu yönetiminde reformcu söylemine karşın saydamlık ve dürüstlük konularında ilkesizdir.”

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Nobel’e aday, Nobel’e.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bunları ben söylemiyorum, altta imza var.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Kim demiş?

MUHARREM İNCE (Devamla) – Bakın arkadaşlar, Sayın Bakan biraz sonra bana cevap verirken büyük ihtimal şöyle diyecektir: (Ben biliyorum ne diyeceğini.) Sen de bu partide muhalefet ettiğin günler oldu, diyecektir. Doğru, ben muhalefet ettiğim günler oldu, gerekirse yine de ederim, ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnce, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Devamla) - …ben burada ikili sohbetlerden söz etmiyorum, yazılı metinlerden söz ediyorum. Yoksa, ikili sohbetlerimizi anlatacak olursak, AKP’nin açılımını nasıl yaptığımızı, nasıl ağabeylerimizin bize bunu öğrettiğini, onu burada söylemeye tabii ki terbiyemiz müsaade etmez. İkili sohbetleri söyleme yeri değil burası; burası, belgelerle, yazılı kaynaklarla konuşma yeri.

Bütün Kültür Bakanlığının bu tutarsızlığının gerekçesi Sayın Bakanın kafasının karışık olmasıdır.

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Net, net. Senin kafan karışık.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Onun için Kültür Bakanlığının sorunları çözülemiyor diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı İstanbul Milletvekili Çetin Soysal.

Sayın Soysal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Tabii, Kültür Bakanlığı üzerinde değerlendirme yaparken, çok doğal olarak zaman zaman Kültür Bakanının ifade ettiği şeyleri göz ardı edemiyoruz. Örneğin: “Cumhuriyeti, balo salonlarında kutlanan, bir avuç tuzu kurunun cumhuriyeti olmaktan çıkaracağız” diyor.

Değerli arkadaşlarım, “Cumhuriyeti balolardan çıkaracağız” diyorlar. Cumhuriyet… O “tuzu kuru insanlar” dedikleri kimler ise onu bilmem. Baloyu… Balo, Cumhurbaşkanlığının kutladığı balo ise ben oraya gitmedim, valiliklerin kutladığı balo ise oraya da gitmedim ama ben Beşiktaş Belediyesinin, Sarıyer Belediyesinin, Kadıköy Belediyesinin, Anadolu’daki Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin cadde, sokaklarda halkla beraber düzenledikleri cumhuriyet şölenlerine keyifle katıldım. Cumhuriyete orada sahip çıkmak, onu geliştirmek, yaşatmak adına bütün halkımızla bütünleşerek yaptık. Merak ediyorum, Kültür Bakanlığı bu konuda ne yaptı?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Çetin, anlamamışsın, Bakan da onu söylemek istiyor zaten.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Örneğin bu cumhuriyetin içerisinde gün geldi Çoban Sülü Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu. Kim yetiştirdi Süleyman Demirel’i?

Değerli arkadaşlarımız, Anadolu’nun değişik bölgelerinden, yörelerinden gelen insanlarımız gün geldi bir yerlere geldi ama o bir yerlere gelenler geldikleri yeri unuttular. Örneğin bu tuzu kurular var ya, aslında Tekel işçisini unuttu; bu tuzu kurular, sokaktaki, caddedeki, meydandaki açlığa, sefalete mahkûm olmuş insanları unuttular. Bugün insanlarımız biber gazına maruz kalıyor. Niye kalıyor? Hak aradığı için kalıyor. Hak aradığı için kalıyor. Niye kalıyor? Niye kalıyor? Batman’dan, Diyarbakır’dan, Muş’tan, Tokat’tan, Sivas’tan, İzmir’den, Ege’den hep bir arada İstiklal Marşı’nı söyleyerek insanca, hakça yaşam talebi için geliyorlar. Neye maruz kalıyorlar? Biber gazına. O biber gazı ki, o insanlara reva görülemez. O insanlar bizim insanlarımız, bizim gerçeğimizdir. İşte esas tuzu kurular varsa, ne yazık ki bu Mecliste ve bu Meclisin dışında birtakım insanlarda gördüğümü ifade etmek istiyorum o tuzu kuruları.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz anlamamışsınız gerçekten!

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Evet, anlatamamışsınız. Yetersiz olduğunuzu biliyordum zaten bu konuda.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Anlamamışsınız. Anlatım çok açık.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Bırak, bırak; bırak, bırak…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerçekten öyle.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Cumhuriyeti anlatacak en son insan sizsiniz, bırakın bunları.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – O senin kuruntun.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Benim midir değil midir, onu görürüz.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar.

Buyurun.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Kültür Bakanlığıyla ilgili örneğin 2010: Kültür Bakanlığı baypas edilmiş bir yönetim anlayışı olmuş; rezil, kepaze; İstanbul’u Avrupa’yla buluşturmayan böyle bir -burada konuştuk bunları- amacına, hedefine ulaşmayan ama bunun yanı sıra Türkiye’deki bütün araç kullanan vatandaşlarımızdan, enerji kullanan vatandaşlarımızdan, yani mazottan 1 kuruş, benzinden 1,5 kuruş alınıyor. Bunu ben söylemiyorum, 4 Temmuzda yapılan toplantıda… Toplam 750 milyona tekabül ediyor toplam üç yıl içinde. Yani 1 milyon 600 bin liralık bir bütçeyi ben söylemiyorum, yine 4 Temmuzdaki toplantıda söylüyorlar. Peki, bunun karşılığında yapılanlar ne? Baypas edilmiş bir Kültür Bakanlığı koordinasyonunda… Sayın Kültür Bakanı çok yakinen takip etmediğini bana bütçe görüşmeleri esnasında Bütçe Komisyonunda söylemişti ama orada da söyledim, burada da söylemeye devam edeceğim. Örneğin, kara surları. Bakın arkadaşlar, bu, tarihî, kültürel mirastır. Fotoğrafları burada. Bu, tarihî, kültürel mirasa nasıl ihanet edildiğinin resmidir. Surların dibine yapılanlar…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Bu tarafa göster, bu tarafa göster.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Hayır, Sayın Bakan özellikle görsün ve gereğini de yapması gerekiyor çünkü onun da yetki alanına giriyor. 2010 Ajansının yeteneksiz, beceriksiz yönetim anlayışı İstanbul surlarının dibine ışıklandırma yapıyor; aydınlatma yapılıyor. Her birinin altına 1 ton çimento dökülüyor, harç dökülüyor, toplam seksen üç tane. Bu suçtur. 50 metre mesafenin içerisine herhangi bir işlem yapmak, arkeolojik kazı yapmak -yasa diyor bunu- Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıyla olur. Burada kurum ve kuruluşların…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Surların hangi bölümünü gösteriyorsun? Hangi bölümünü gösteriyorsun resimlerde surların?

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Efendim?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hangi bölümünü gösteriyorsun surların?

BAŞKAN – Sayın Bahçekapılı, lütfen müdahale etmeyiniz.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Tamamını gösteriyorum. Burada yapılan kazı çalışmaları…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Neresi orası, neresi? Surların hangi bölümü?

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Kara surları kara; İstanbul’un tarihî yarımadasındaki kara surlarını söylüyorum.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Fatih mi, Edirnekapı’mı?

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Kara surları nerede kardeşim, tarihî yarımadada.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Çetin, zamanın doluyor, bırak.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Edirnekapı.

BAŞKAN - Sayın Soysal, Genel Kurul’a hitap edin.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Yahu, rahatsızım, sesim çıkmıyor. O yediğim biber gazları sonucu bu hâle geldim. Tabii, siz keyifle yerlerinizden bakabilirsiniz ama ben konuşmaya devam edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Burada, vatandaştan alınan 1 kuruş, 1,5 kuruşlarla, 80 milyon liraya bile mal olmayacak bir şeyi ayrıca 500 bin liraya yaptılar, bir de buraya 500 bin lira para harcadılar. Hangi para bu? 2010 kültür başkentiyle ilgili, vatandaşın, cebinden çıkan her litredeki benzinin, mazotun parasıdır ve üstelik de tarihe ihanet ediliyor ve bu ayrıca suçtur.

Peki, yine, buralarda biz… Bunun ben bir suç unsuru olarak kabul edilmesi için de çaba sarf edeceğim, bunun takipçisi olacağım.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Işıklandırılmadan önceki hâlini de biliyorsun değil mi oranın?

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Efendim?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Işıklandırılmadan önceki hâlini biliyorsun değil mi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, arkadaşlar…

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Ya, ışıklandırmayla ne alakası var? Ben orayı çok iyi biliyorum, ben oraların çocuğuyum kızım, sen bilmez misin? Olur mu öyle şey? Bana laf atma oradan. Bana laf atma oradan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sen devam et Çetin.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Bana laf atma oradan.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sen devam et kardeşim, onlar anlamaz sanattan manattan.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Söylemem gereken şeyler var. Bırakın beni öyle…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Karşılıklı konuşmayınız arkadaşlar.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Nasıl konuşuyorsun öyle!

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – O nasıl üslup öyle!

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkan “Kızım” diye hitap ediyor.

BAŞKAN – Hayır, birkaç dakikası var, Hatip konuşsun, sonra çıkıp cevap verirsiniz arkadaşlar. Lütfen…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Kabadayı mısın sen! Nasıl konuşuyorsun!

BAŞKAN - İstirham ediyorum.

Sayın Soysal, buyurun efendim.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Sırf zorlama yapmak için bırakın böyle ifadeleri, burada bir şey anlatmaya çalışıyorum, üstelik de ateşler içinde konuşuyorum, 40 derece ateşle buraya geldim, bir de sizin kalkıp da buradaki sataşmalarınıza tahammül edemem ama söylediğim bir şey var, ben burada belge gösteriyorum kardeşim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben de soruyorum.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Bu belgenin gereği yapılmalıdır. Örneğin…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Nasıl konuşuyorsun! “Kızım mızım, kardeşim” nasıl konuşuyorsun!

BAŞKAN – Sayın Çalışkan…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Boş ver onları ya!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Ya, sen hayatında bir kere kürsüye çıktın mı?

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen…

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Sen kimsin arkadaş?

BAŞKAN – Sayın Soysal…

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Ya, nedir, kardeşçe bir şey söylüyoruz. Kardeşçe bir şey söylemişsek fenalık değil.

BAŞKAN – Sayın Soysal, Genel Kurula hitap edin.

Buyurun efendim siz.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Bizim Grup Başkan Vekilimize kimse “Kızım” diyemez.

BAŞKAN - Sayın Çalışkan, lütfen efendim.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Grup Başkan Vekilinize bir şey söylemedim.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Kabadayı mısın sen!

BAŞKAN – Sayın Çalışkan…

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Ya, söylemedim, öyle bir şey söylemedim.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Nasıl söylemedin! Biraz önce söyledin.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Arkadaş milletvekili mi?

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Ya, söylediysem düzeltiyorum. Söylemedim.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – “Kızım” diye hitap ettin biraz önce.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Söylemedim.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Böyle üslup olmaz.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – “Kızım” diye hitap edemezsin.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) - Söylemedim diyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, Sayın Kılıç, lütfen arkadaşlar…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir kere kürsüde görmedim seni ya! Bir kürsüye çıksana arkadaş. Ben seni tanımıyorum daha, bir kürsüye çık da bir konuş. Çık kürsüye bir kere bir konuş! Siftahın var mı? Bir kere konuştun mu şu kürsüde ya! Konuştun mu bir kere?

BAŞKAN – Sayın İnce, lütfen… Sayın İnce… Sayın İnce…

Lütfen arkadaşlar…

Sayın Soysal, birkaç saniyenizi rica edeyim.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Meclise gelirsen görürsün!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Hiç görmedim daha seni kürsüde!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Gelirsen görürsün! Gelmiyorsun!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kim diyor yani!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Al bu konuşmayı sen yap!

BAŞKAN – Arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Çık şu kürsüye de konuş!

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, beş dakika süre verelim.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Sayın İnce, lütfen…

Sayın Küçük…

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, burada bir kısım milletvekili arkadaşlarımız kendi görüşlerini, düşüncelerini ifade ediyorlar, sizce doğru olabilir, yanlış olabilir, başka şey olabilir; arkasından grup olarak, iktidar grubunun da diğer grupların da söz hakkı vardır, çıkıp konuşup eleştirebilirsiniz ama sürekli olarak, yani konuşan bir arkadaşa…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – “Kızım” diye hitap ediyor!

BAŞKAN – Lütfen Sayın Çalışkan, istirham ediyorum efendim.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – “Kızım” diyebilir mi?

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – “Kızım” diyebilir mi?

BAŞKAN – Efendim?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – “Kızım” diyebilir mi?

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – “Kızım” dedi.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – “Kızım” dedi.

Sayın Başkan Vekilinden özür dileyin.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Bu AKP’li Grup Başkan Vekili laf atıyor devamlı!

BAŞKAN – Arkadaşlar, bakınız, şunu demek istiyorum: Bakınız, böyle bir durum varsa, böyle bir ifade varsa, yanlışsa, grup başkan vekilleri var burada, tashih edilir, düzeltilir, yapılır.

Evet…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben duymadım, öyleyse gereğini yaparsın değil mi?

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Düzeltiyorum. Ben, Grup Başkan Vekilinden…

BAŞKAN – Sayın Soysal, ben de zaman zaman sizin konuşmanıza müdahale ettim, bir kısım şeyler oldu, size iki dakikalık bir süre vereceğim, lütfen sürçülisan edilen bir husus varsa, diğer şeyler varsa onları da düzeltin, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, bana “Kızım” diye hitap etmiş, ben duymadım, eğer öyleyse gereğini yapacağına inanıyorum.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Tabii, tabii. Ben, onu size dönük söylemedim, eski dostluğum, eski arkadaşlığım var, ama müdahale etmenizin sonucunda böyle bir şey ağzımdan kaçmış ise özür diliyorum, yani bunu o anlamda söylemek istemedim.

BAŞKAN – Tamam, evet.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Ama tabii ki burada birbirimizi anlamayabiliriz, birbirimizden farklı düşünebiliriz ama ben, belge gösteriyorum burada, diyorum ki tarihî, kültürel miras. Bu miras benim mi? Bu bizim ülkemizin mirası. 2010 Ajansı, kimindi kardeşim? 2010 Ajansını burada konuşmadık mı?

Şimdi, Atatürk Kültür Merkezi, burada konuştuk, burada 2010’a yetişeceği ifade edildi, restorasyonla ilgili, tamam durduruldu, şimdi onunla ilgili restorasyon çalışması ne yazık ki durdu. Şimdi, Atatürk Kültür Merkezi, cumhuriyet tarihimizin en önemli eserlerinden birisi, ne yazık ki restorasyon yapılmadan beklemek durumunda kaldı.

Yine, Rami Kışlası, burada kararını aldık, burada aldık 2010’la ilgili kararı ve Rami Kışlası’yla ilgili yapılan hiçbir şey yok, sadece spekülatif birtakım konuşmaların ötesinde.

Yine Ayazağa Kültür ve Kongre Merkezi… Bunun çok maceralı bir süreci var. Tabii geçmişe gitmek istemiyorum ama burada Ayazağa Kültür Merkezi çok önemli bir yer, İstanbul’un önemli bölgelerinden bir yer, Maslak’a çok yakın. Şimdi burada düşününüz ki bir firmaya veriliyor, karşılığında arazisi de veriliyor yapım dâhil olmak üzere, elli iki gün Kültür Bakanlığı yararlanacak. Değerli arkadaşlarım, İstanbul 2010’la ilgili, İstanbul’u Avrupa’yla buluşturmaya dayalı o kadar gülünç, o kadar kötü projelere o kadar paralar aktarılıyor ki, bunları önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşacağız. Buraya kaynak aktarıp Kültür Bakanlığı kendi binasını yapamıyor. Bunlar eksiklik değil mi? Ben bu eksikliklerimizi…

Ve ne yazık ki esas konuşmamız gereken diğer konuları konuşmakta vaktimizin kısıtlılığı nedeniyle eksik kaldık. Ama şunu çok rahatlıkla söyleyeyim: Sırça köşkte oturanlar şu Tekel işçilerini bir görsünler!

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Soysal.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl.

Sayın Bingöl, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığının 2010 yılı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldikten sonra sağlık politikalarını “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında nitelendirerek uygulamaya soktu ve uygulamalarının birçoğunu bu proje kapsamında faaliyete geçirdiğini sıklıkla ifade etti. O dönemlerde özel sağlık kuruluşları teşvik edildi; özel sağlık kuruluşları Türkiye'nin birçok yerinde devlete, Hükûmete güvenerek çok ciddi yatırımlara başladılar. Ama gelin görün ki kısa bir süre sonra yayınlanan genelgelerle, maalesef büyük bir şevkle, heyecanla ülkeye hizmet etmeyi ilke edinmiş müteşebbisler hayal kırıklığı yaşayarak bu yatırımlardan sarfınazar ettiler. Âdeta çok ciddi bir yasakçı anlayış söz konusuydu o genelgede ve maalesef o genelge kapsamında yeni yatırım yapmak, ilave tesis yapmak, hekim istihdam etmek, tıbbi cihaz almak bile Bakanlığın iznine tabi tutulmuştu. Nihayet özel sağlık kuruluşları bu noktada geri adım attı ve maalesef çok ciddi bir şekilde, özellikle sağlık turizmi alanında ülkeye ciddi katkılar sunabilecek bu müteşebbisler, maalesef ciddi hayal kırıklığı yaşadılar.

Yine, o dönemde bir başka söylem sıklıkla dile getirildi, “Vatandaşlarımız yapılan anlaşmalar gereği özel sağlık kuruluşlarından da yararlanabilirler.” dendi, bu, vatandaşlarca iyi niyetle karşılandı ve olumlu bir girişim olarak nitelendirilerek özel sağlık kuruluşlarından yararlanma yoluna gidildi, ama gelin görün ki, daha sonra yayınlanan genelgelerle katkı payları gündeme geldi. Bugün için özel sağlık kuruluşlarından yararlanırken ödenen katkı payı yüzde 30. Nihayet son genelgeyle 1 Ocak tarihinden itibaren bu katkı payları yüzde 70 civarına yükseltildi. Soruyorum size değerli arkadaşlar: Yüzde 70 katkı payı ödeyerek özel sağlık kuruluşlarından yurttaşlarımızın yararlanmaları mümkün mü? Artık vatandaşlarımızın özel sağlık kuruluşlarından yararlanmaları âdeta hayal olmuştur.

Bir başka çok önemli konu -gerçekten ben de çok önemsemiştim- vatandaşlarımızın kurumlardan ücretsiz muayene olmaları. Bu da iyi niyetle karşılandı ve olumlu bir tepki aldı vatandaşlarımızdan. Bir süre sonra, birinci basamak sağlık hizmeti veren sağlık ocaklarından dahi muayene ücretleri alınmaya başlandı. Hadi bunu bir yere kadar tolere etmek mümkün. Değerli arkadaşlarım, hiçbir işi olmayan engelli kardeşlerimizden dahi bu muayene ücretleri alınıyor. Onu da bir yana bırakalım, anayasal bir hak olan sosyal devlet olmanın gereği, hiçbir sosyal güvenlik kurumuna dâhil olmayan, hiçbir geliri olmayan yeşil kartlı yurttaşlarımız dahi bu muayene ücretlerine tabi tutuldu, tedavi katkı paylarına tabi tutuldu. Ellerine sunulan reçetelerini gidip eczanelerden yapmak istediklerinde, o yeşil kartlı, hiçbir geliri olmayan, cebinde ekmek parası olmayan yurttaşlarımızdan ilaç katkı payı alınma yoluna gidildi. Bunu anlamak mümkün değil. Bu bir komedi midir, bu bir dram mıdır, varın siz düşünün. Vatandaşın yoksulluğuyla dahi alay ediliyor. Hiçbir sosyal güvencesi olmayana yeşil kart veriliyor ama tedavi olurken, ilaç alırken “Bir dakika! Sen ücret ödeyeceksin.” diyor. Devlet bu eliyle veriyor, bu eliyle alıyor. Bu anlaşılır gibi değil.

Değerli milletvekilleri, bir başka önemli husus: Yine bu dönüşüm programı kapsamında uygulamaya geçildi, büyük bir duyuru yapıldı “İsteyen vatandaş Türkiye’de istediği sağlık kuruluşundan hizmet alabilir.” dendi. Bu, rahmetli Nusret Fişek dönemindeki Sağlık Hizmetlerinin Sosyalizasyonu Programı’na tamamen ters düşen, çok önemli yatırımların yapıldığı ve Sayın Sağlık Bakanının da zaman zaman gündeme getirdiği, “Sayılarını artırdık.” dediği sağlık evlerinin, sağlık ocaklarının elini kolunu bağladı. Zira vatandaşlar basit rahatsızlıkları olmasına rağmen devlet hastanelerine, eğitim hastanelerine gider oldular ve o basamak tamamen ortadan kalktı. “Sevk zinciri” denen çok ideal bir uygulama, hastanelerin kendi komplike hastalarını muayene etme olanaklarını ortadan kaldıran sevk zinciri uygulamadan kaldırıldı. Geçen yıl dört ilde pilot uygulama başlatıldı ama birkaç gün sonra bu uygulamadan vazgeçildi.

Bunun çok temel bir gerekçesi olabilir değerli milletvekilleri. Onu da sizinle paylaşmak istiyorum. Performans kriterlerine göre çalışanların ücretleri artırılma yoluna gidiliyor. Ucube bir anlayış. Eğer bu zincir, sevk zinciri uygulaması hayata geçirilirse maalesef devlet hastanelerinde, eğitim hastanelerinde bu performans kriterleri düşeceği için, bu, göz önüne alınamadığı için bu uygulama maalesef hayata geçirilemiyor.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede hizmet veren sağlık çalışanları var; hekimler var, eczacılar var, diş hekimleri var, diğer yardımcı sağlık personeli var. Maalesef, bu iktidar döneminde sağlık çalışanlarının tamamı, ama tamamı sokaklarda bir hak arayışı içerisinde. Soruyorum size Allah aşkına: Bu çalışanların hepsi mi AKP karşıtı? Bunların hepsi mi AKP’ye düşman? Hekimler, Türkiye’de ilk defa, AKP İktidarı sayesinde, siyasi düşünceleri ne olursa olsun, hangi görüşe mensup olurlarsa olsunlar, bütün tabip odaları ve yetmiş beş uzman derneği bir araya gelerek ortak eylem kararı aldı, ortak tavır koydular.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de ilk kez diş hekimleri koltuklarını yakıp sokaklara döküldü. İki yıldan uzun bir süredir eczacıların hâli ortada. Bir baskıcı anlayış var, bir dayatmacı anlayış var. Sivil toplum örgütlerine karşı, meslek örgütlerine karşı acımasızca bir uygulama sergileniyor. Ama burada zararı gören halk.

Az önce bahsettiğim uygulamalarda bir temel politika izlendi. Muayene ücretleri alınmadan, sevk zinciri uygulanmadan, “İsteyen istediği hastaneye gider.” derken, sadece ve sadece popülizm yapıldı. Evet, kısa zamanda popülist politikalar o hizmet alanları için uygun olabilir, ama uzun vadede popülist politikaların zararını halk öder, zararı vatandaşlardan fatura edilir, tıpkı şimdi olduğu gibi. Bakınız, şu anda katkı payları alınıyorsa o popülist politikaların ürünüdür. Bugün, hekimlerin, diş hekimlerinin, eczacıların, hizmet verenlerle hizmet alanların mutsuz olduğu dönemin yaratılmasının sebebi popülist politikalardır.

Sevgili arkadaşlarım, bir ülkenin sağlık politikalarını değerlendirirken birtakım kriterler vardır, onlara da çok kısa bakmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, sağlık harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranıdır. Bu oran 2002 yılında 5,9 idi. Peki, şimdi? En son 2006 verisi var elimizde, ondan sonrası ne hikmetse yok. 2006 verileri 5,7; 2002’nin de gerisinde. Bu mudur sağlıktaki gelişme? Bu mudur sağlık politikalarındaki verimlilik? Bu mudur sağlık politikasında ekonomik davranılması?

Sizlere çok farklı bir şeyden bahsetmek istiyorum. Gündemi uzun süredir işgal eden bir konu var, malumunuz, domuz gribi. H1-N1 virüs pandemisi dünyanın bütün ülkelerinde sorun. O ülkelerde bu konu ciddi şekilde tartışıldı ama süre bir haftadan uzun bir süreyi almadı. Vatandaşlar bilgilendirildi, doğru yönlendirildi. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu vaka Türkiye gündemine oturduğu andan itibaren, Sayın Genel Başkanımız dâhil hiçbir milletvekilimiz, hiçbir parti yetkilimiz, bunu bir siyasi polemik hâline getirmedik, kesinlikle spekülasyon yapmadık çünkü bizim, ülkemize ve halkımıza karşı sorumluluğumuzun gereğiydi bu. Yetkililer açıklasın istedik. Bu işin sorumlusu Sağlık Bakanlığıdır dedik, Sayın Bakan açıklama yapsın dedik, Pandemi İzleme Kurulunun sorumluluğundadır dedik, uzmanlar konuşsun dedik ama bizim hassas davranmamıza rağmen gelin görün ki, polemik Sayın Başbakan ile Bakan arasında yaşandı.

Değerli milletvekilleri, şu anda 400’ün üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetti. Şimdilik diyorum maalesef, çünkü önümüzdeki günlerde bu rakam binlerle ifade edilecek. Bunu ben demiyorum, Bakanlığın yetkilileri, Pandemi İzleme Kurulunun üyeleri söylüyor. Peki, soruyorum size: Sayın Başbakan ile Bakan arasında o polemik yaşanmasaydı, vatandaşların kafasında aşıyla ilgili kuşkular yaratılmasaydı, şu anda hayatta olmayan insanlarımızın birçoğu belki aşı olacaktı ve aramızda olacaklardı. (CHP sıralarından alkışlar) Önümüzdeki günlerde hayatını kaybedeceklerin arasında da aşı olmayı düşünenler eğer aşı olmaktan vazgeçmişlerse, onlar da hayatını kaybedecek. Peki, bunların sorumlusu kim değerli arkadaşlar? Sayın Bakan bir konuşmasında “Bu konuda spekülasyon yapanlar hakkında, aşı hakkında uluorta konuşanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağım.” dedi. Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Geçen bu süre içerisinde Türkiye’de yurttaşlarımızın kafasını karıştırıp hayatlarına son verdiren bu gelişmelerin sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunacak mısınız? Böyle bireyler ya da birden çok insan varsa gereğini yapacak mısınız? Bu sizin vicdani sorumluluğunuzun gereği midir, değil midir Sayın Bakan? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bakınız, Türkiye’de bütçe açığı had safhada. Türkiye’de Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu çok girift hâldedir. Birbirlerini bütünleyici hizmetler sunarlar. 2009 yılında Sağlık Bakanlığının bütçe açığı 3 milyar Türk lirası, SGK’nın bütçe açığı 31 milyar Türk lirası, yani yüzde 460 bütçe açığının müsebbipleri Sağlık Bakanlığıyla Sosyal Güvenlik Kurumu. Hadi, buyurun vazgeçtik, bu yılı kayıp yıl olarak nitelendirelim. 2010 yılı içinde Sosyal Güvenlik Kurumunun açığı şimdiden 32 milyar Türk lirası olarak kayıtlara geçti. Bütün bu hazırlanan bütçeler maalesef geçtiğimiz yıldan itibaren…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bingöl, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

…hayalî hazırlanan bütçeler. Çok isterdim burada geçen bütçe görüşülürken var olan Sayın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın olmasını. Sayın Unakıtan, burada, şu sıralarda otururken, “Geçin, geçin. Bunların hesabını ben veririm, siz merak etmeyin. Bu bütçenin sorumlusu benim. Hiçbir açık da olmayacak, her şey, evvel Allah, dört dörtlük yürüyecek.” dedi. Şimdi nerede Sayın Unakıtan? Sayın Unakıtan, oğlunun kendine aldığı yüzlerce metrekarelik bürosunda keyif çatıyor. Ama inim inim inleyen… O, Sayın Unakıtan’ın yedi yıl bu ülkede halkın üzerine bir cendere gibi çöktürdüğü ekonomik politikaların yanlışlığı. Şimdi “tuzu kuru” diye nitelendirdi arkadaşlarımız. Tuzu kurular hiç etkilenmez, etkilenen yanlış sağlık politikalarıyla hayatını kaybeden, pandemi sırasında hayatını kaybeden insanlarımız. Etkilenen, bu saatten sonra özel sağlık kuruluşlarından hizmet alamayanlar. Etkilenen, eline tutuşturulan reçetesini gidip eczanelerden, parası olmadığı için boynu bükük geri dönenler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Son bir cümle efendim.

BAŞKAN – Sayın Bingöl, son cümlelerinizi alayım.

Buyurun efendim.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanlığıyla ilgili inanın söylenecek çok şey var ama zaman dar olduğu için birçok konuya girme şansım olamadı.

Konuşmama son verirken 2010 yılının ülkemizde barış ve mutluluğun hâkim olduğu bir yıl olmasını diliyorum. 2010 yılında şiddetin, kanın ve gözyaşının olmamasını diliyorum ve bir sağlık personeli olarak, bu konuda konuşan bir arkadaşınız olarak size ve tüm yurttaşlarımıza sağlıklı bir 2010 yılı diliyor, hepinize en derin saygılar sunuyorum.

Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bingöl.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 4’üncü ve son konuşmacı Sayın Sacid Yıldız, İstanbul Milletvekili.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve ekranları başında bizleri dinleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, 17 Aralık Perşembe günü polisin demokratik haklarını kullanan ve haklı eylemlerini gerçekleştiren Tekel emekçilerine ve destek için orada olan milletvekillerine uyguladığı faşizanca saldırıyı şiddetle kınıyor, İçişleri Bakanını gereğini yapmaya davet ediyorum. Üstelik bu saldırı, değerli milletvekilleri, Hazreti Mevlânâ’nın anma gününde yapılmıştır, hoşgörünün sembolü olan Hazreti Mevlânâ’nın anma gününe denk gelmiştir ve aynı gün Başbakan Konya’da hoşgörü üzerine konuşma yapmıştır.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay dün Bakanlığının bütçesi görüşülürken “Herkesin korkarak, çekinerek el atmadığı sorunlara et atıyoruz.” dedi. Geçtiğimiz günlerde iktidara yandaş bir gazetede, gene yandaş bir yazar bakınız bu konuda neler yazıyor: “Kendi hâline bıraksa bundan daha beter olmayacak durumlara el atıyor ve eline geçen her şey kül oluyor. Yanlışı yanlış ile örtmek AK PARTİ’nin vizyonu gibi oldu.” diyor bu yandaş yazar ve bu yazının başlığı da şöyle idi değerli milletvekilleri: “AK PARTİ’nin elinde neden bütün anlamlar hastalıklı hâle geliyor.”

Değerli milletvekilleri, sağlık ile ilgili bir kuruluşumuzun bütçesi üzerine söz aldım ama “sağlık” denildiği zaman hemen aklımıza aşı, hastalık gibi unsurlar gelmemelidir. Zira sağlık ekonomiyle doğrudan ilişki içerisindedir. Bu ilişki yalnızca bütçe kanalıyla olmamaktadır. Ekonomideki gelişmeler sosyal alanlara da doğrudan yansımakta ve sağlık, eğitim gibi alanlar doğrudan etkilenmektedir.

Bakınız, AKP İktidarı döneminde halka ait olan fabrikalar, bankalar, limanlar satıldı. Bu özelleştirmelerden 31 milyar dolar civarı gelir elde edildi. Buna rağmen 415 milyara yakın borç alındı. Bunun sonucunda ülkenin ekonomisi ve sağlığı düzeldi mi değerli arkadaşlar? Her doğan çocuk 10 bin lira borçla doğmaktadır. Bu sorunlar, temeli ekonomik, sonucu sağlık ve hatta sağlıksız olan sorunlardır.

Değerli milletvekilleri, sağlık, dünyada yaşanan küreselleşmeden en çok etkilenen alanların başında gelmektedir. Günümüzde sağlıkta yaşanan olumlu ya da olumsuz gelişmelerden bir diğer ülkenin kendini soyutlayabilmesi olanaksızdır. Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bu açıdan özel bir öneme sahiptir. Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, ülkemiz ve dünyada sağlığın korunmasına katkıda bulunmak amacıyla uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yetki ve gelirleri kullanarak Türk boğazlarıyla hudut ve sahillerde sağlık denetimleri yapmak, uluslararası geçerliliği olan sertifikaları düzenlemek, küresel yayılım gösteren bulaşıcı ve salgın hastalıkların ülkemize girmesini ve çıkmasını önlemek misyonuna sahiptir.

Değerli arkadaşlar, biraz evvel arkadaşımız Tekil Bingöl bahsetti, AKP Hükûmeti döneminde sağlık alanında yapılmaya çalışılanlar ve bunların sonuçları ortadır. “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” adı altında sağlığın nasıl özelleştirildiğini hep birlikte gördük. Seçimden önce vatandaşlarımıza sunulan vaatlerin hemen çoğu ve bu arada yeşil kartların 5 milyona yakını seçimden sonra geri alındı değerli arkadaşlar.

18 Eylül 2009’da yayınlanan Tedavi Katılım Payının Uygulanması Hakkında Tebliğ ile katılım payları birinci basamak sağlık kuruluşları ile aile hekimliği muayenelerinde 2 lira, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında 8, özel kurumlarda 15 lira oldu değerli arkadaşlar. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kez birinci basamak yani koruyucu hekimliğe ücret getirildi, 2 lira. Bunu arkadaşımız da söyledi, buna gerekli vurguyu tekrar yapıyorum.

Yine, 1 Ekim tarihinde yürürlüğe giren kararla 10 bin eczane kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Eczacılar, 4 Aralıkta, seslerini duyurabilmek için ülkenin her tarafında kepenklerini kapatarak tepkilerini dile getirmişlerdir. Çok düzenli olan bu eylemde acil hizmet verildiği gibi hiçbir hasta mağdur olmamıştır değerli arkadaşlar.

Sosyal Güvenlik Kurumu ise bir intikam alma, bir öç alma mantığıyla, bu kepenk kapatan eczanelerin sözleşmelerini iptal etmiştir. Bu tavır, Hükûmetin örgütlenme özgürlüğüne ne kadar tahammülsüz olduğunu ortaya koymuştur. Eğer SGK ile yapılan sözleşmede Türk Eczacılar Birliği devreden çıkarılacaksa meslek odalarına ya da örgütlenmeye neden ihtiyaç olsun? Hükûmet demokrasiden bahsedip duruyor ama haklarını arayanların boğazını sıkıyor. O zaman meslek örgütlerini kaldırın ve Hükûmet istediği gibi davransın.

Değerli arkadaşlar, bakınız, dün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer, Bakanlığının bütçesi görüşülürken ne diyordu: “Birilerinin eczanelerle aramıza girmesini istemiyoruz.” Dikkatinizi çekerim, “birileri” dediği Eczacılar Birliğine diyor. “Birilerinin eczanelerle aramıza girmesini istemiyoruz. Ayrıca bu işlemler için de aidat toplanmasından çok rahatsızız.”

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın “birileri” dediği eczacı odaları ve onların üst birliği olan Türkiye Eczacılar Birliği, yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiş, demokratik yollarla, yani seçimle göreve gelmektedirler. Türkiye’deki bütün meslek odaları gibi yine keyfî değil, belirlenen usullere göre yıllık aidatlarını toplamaktadırlar. Ben bir hekim olarak İstanbul Tabip Odasına aidatımı veriyorum, hekimlik yapmadığım hâlde. Bu, yasayla belirlenmiş bir şey. Bunlar da aidat veriyorlar, Bakan bundan rahatsız, bu aidat verilmesinden. Sayın Bakan, eczaneleri aradan çıkarıp “bizim” dediği şirketleri mi araya sokmak istiyor acaba, anlaşma için? Anlamak mümkün değil. Hiçbir hukuk devletinde böyle olaylar yaşanmaz. Demokrasinin olduğu yerlerde örgütlenme bu kadar baltalanmaz, hor görülmez.

Hükûmetin uygulamaları, eczanelere kepenk kapattıracaktır ama asıl önemli sorun görmezden gelinmemelidir. Eczacılarla birlikte mağduriyetin en önemli parçası hastalar olacaktır. Eczanelerin kapanmasıyla birlikte vatandaşların ilaca ulaşımı zorlaşacaktır. Birçok ilaç “tezgâh üstü” kapsama alınıp, “OTC” dedikleri tezgâh üstü kapsama alınıp geri ödeme listesinden çıkarılacaktır bu uygulamalar sonucunda değerli arkadaşlar. Bu ilaçları vatandaşlar ceplerinden alacaklardır. Tezgâh üstü ilaçlarda ücretler de fiyatlar da serbest olacak, ayrıca buna reklam da gelecektir. Acaba, asıl amaç, bazı ilaçların ücretini ödememek için tezgâh üstüne çıkarıp ilaç marketleri mi oluşturmaktır? Bütün eczacılar bundan kuşkuludur değerli arkadaşlarımız.

Çok yakın bir zamanda yapılan düzenleme ile gene özel hastaneler sınıflandırılmıştır değerli arkadaşlar, yani 8 Aralıkta çıkan yönetmeliğe göre özel hastaneler sınıflara ayrılmıştır. Hükûmet her hastaneyi birinci sınıf sağlık kuruluşu hâline getirmek yerine, özel hastaneleri tercih eden vatandaşlarımızdan aldığı fark ücretini artırmayı tercih etmektedir. Oysaki her vatandaş birinci sınıf sağlık hizmetine layıktır.

Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal’ın geçen yıl grup toplantısında, tam bir yıl önce grup toplantısında da belirttiği gibi, devletin görevi her vatandaşını “birinci sınıf” denilen sağlık hizmetlerine kavuşturmaktır. Sağlık kuruluşları arasında sınıflandırma yapmayı içine sindiren Hükûmet, vatandaşlar arasında sınıflandırma yapmayı içine sindirebilmiş demektir.

Bakınız, Hükûmetin başına buyruk tavırları nedeniyle ülkenin her yanında avukatlar, itfaiyeciler, 2 milyon civarında kamu emekçileri, sağlık emekçileri, hekimler, eczacılar, diş hekimleri, öğrenciler, demir yolları çalışanları, Tekel işçileri ayağa kalkmış, uygulamalardan duydukları rahatsızlıkları dile getirmişler ve getirmektedirler. Sözde yapılan demokratik açılım nedeniyle de ülkenin her yerinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun efendim.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

…son yirmi gün içinde altmışa yakın şiddet ve terör olayı olmuştur. Dün İstanbul Valisi açıkladı, sadece İstanbul’da son bir yıl içindeki eylemlerin, şiddet ve terör eylemlerinin yüzde 40’ı son bir ay içinde olmuştur değerli arkadaşlar. Ülke ne hâle gelmiş! Son bir ay içinde bir yılda olan şiddet eylemlerinin neredeyse yarısı olmuştur.

Sağlığın iyi yönetilmediği ülkenin de iyi yönetilmediğinden bellidir. Domuz gribi olayında bu yönetim zafiyetini apaçık bir şekilde hepimiz gördük değerli arkadaşlar. Arkadaşımız değindiği için daha fazla girmek istemiyorum.

Bir de şunu söylemek istiyorum: 12 Mart 2008’de şef, şef yardımcılığıyla ilgili yasa buradan geçti. Biz 2008 Nisanının başında Anayasa Mahkemesine gittik bu konuda. Anayasa Mahkemesi, neredeyse bir buçuk yılı geçti, bu konuda karar almadı. Geçenlerde Le Monde bir yazı yazdı “Anayasa Mahkemesi AKP’nin önde geleni.” gibi. Buradan Sayın Bakana söylüyorum: Anayasa Mahkemesi Başkanına bir söylese de bunu öne alsa. Biz haziran ayında da tekrar bir dilekçe verdik araya alın diye ama bu görüşülmedi. Bu arada şef, şef yardımcılığı atamaları yapılmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SACİD YILDIZ (Devamla) - Çok az kaldı Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu arada şef, şef yardımcılığı atamaları bir buçuk yıldır devam etmektedir.

Yine, geçtiğimiz yıllarda bu yasa iki kez Cumhurbaşkanından dönmüştü, bir kez Anayasa Mahkemesinden döndü, idari mahkemeden döndü. Anayasa Mahkemesinin karar almasıyla Resmî Gazete’de yayımlanması arasında geçen kırk bir günlük sürede 175 tane şef, şef yardımcısı atanmıştı, şimdi acaba bu süre içinde ne kadar atandı? Anayasa Mahkemesi Başkanından rica etse de -madem önde gelen- bunu bir öne alsa, görüşse.

Çok teşekkür ederim.

Saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Muğla Milletvekili Metin Ergun.

Metin Bey, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılarımı sunuyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Ben daha ziyade kültürden bahsetmeye gayret sarf edeceğim fakat birkaç cümleyle de olsa turizmden bahsetmek istiyorum.

Bu sene ülkemize gelen turist sayısında bir artış var ama garip bir şekilde ülkemizin turizm gelirinde bir azalma söz konusu. Sayın Bakan bunun matematiksel olarak artması gerekirdi. Bunun eksikliği üzerinde, niçin eksildiği, niçin azaldığı üzerinde ciddi bir araştırma gerekiyor.

İkincisi, Sayın Bakan, biz Muğla’da sıkıntıdayız. Topraklarımızın yüzde 64’ü orman, yüzde 17’si sit; doğal sit, özel çevre ve diğer sitler. Muğla’da insanlarımız ev yapacak yer bulamıyor. Özellikle bazı köylerin, sahilde sit alanındaki bazı köylerin mutlaka köy yerleşim alanlarının hazırlanması lazım. Bakanlık olarak bu konuda bir katkı sağlarsanız memnun oluruz.

Muhterem milletvekilleri, daha önceleri genel olarak Türkiye’de kültürel faaliyetleri koordine eden, Türk kültürünü yaşatmak, araştırmak ve korumak üzere faaliyet gösteren Kültür Bakanlığımız var idi. Günümüzde ise fiiliyatta Turizm Bakanlığının içinde kaybolan bir Kültür Bakanlığımız söz konusudur.

Bugün, bu iki sektör iç içe geçmiş şekilde çalışıyorsa da üretilme, yaşatılma ve korunma faaliyetleri birbirinden oldukça farklıdır. Turizm, kültürün daha ziyade maddi kültür kısmına kıymet vermektedir. Manevi kültür değerleri büyük oranda turizmin ilgi alanının dışında kalmaktadır ve Hükûmetçe de ihmal edilmektedir.

Biliyorsunuz, bütçe görüşmeleri sadece rakamsal değerlerin ifade ve müzakere edildiği görüşmeler değildir. Bunların yanında, aynı zamanda ilgili bakanlığın genel politikalarının ele alındığı ve değerlendirildiği bir süreçtir. Bu açıdan, ben Bakanlığın kültürle ilgili rakamsal değerleri üzerinde çok fazla durmayacağım. Kaldı ki, Bakanlığın rakamsal bütçesinin yetersiz olduğu her-kesçe malumdur. Bakanlık bütçesinden kültüre ayrılan pay ise oldukça azdır.

Üzerinde durmak istediğim asıl husus, Bakanlığın genel kültürel faaliyetleridir. Bugüne kadar Türk kültürüyle ilgili olarak ortaya koyduğu vizyon, bazı maddi kültür varlıklarımızın restorasyonunu yapmak ve somut olmayan birkaç kültürel mirasımızı tescilletmekten ibaret kalmıştır. Kültür politikalarında Türk millî kültürüyle ilgili genel vizyon eksikliği dikkat çekicidir.

Sayın milletvekilleri, Büyük Atatürk, kültürü, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” diyerek herhangi bir izaha gerek bırakmayacak şekilde cumhuriyetimizin temel direği olarak görmüştür. İşte, cumhuriyet bu şekilde yüksek bir kültür anlayışı ve misyonuyla kurulmuştur. Günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığının, turizm kısmının gölgesindeki bir Kültür Bakanlığı ile bu misyonu gerçekleştirmesi mümkün görülmemektedir.

İktidarın “millet” anlayışı ve son zamanlarda yürüttüğü “Kürt açılımı” adlı yıkım projesi millî varlığımızı ve millî kültürümüzü tehdit eder bir hâl almıştır. Özellikle bu dönemde yerli yersiz kullanılan bazı moda terimler kültürel dokumuzu zedelemeye başlamıştır. Bu terimlerden birincisi “etnisite”, “etniklik”tir. Başta Sayın Başbakan olmak üzere bütün iktidar mensupları gittikleri her yerde, gerekli gereksiz her zeminde, turizm toplantısından ekonomi toplantısına kadar ilgili ilgisiz her yerde bu kavramlara takılı kalmışlardır. Türkiye’de çeşitli etnik grupların varlığından söz etmektedirler. Bunlar milletimizi oluşturan unsurlar değilmiş gibi algılanmakta ve algılatılmaya çalışılmaktadır. Bu etnik gruplar sayılırken içine “Türk” terimi de sıkıştırılmaktadır yani Türk, etnisiteye indirgenmektedir. Hâlbuki cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinde Türk, etnisiteyi değil modern anlamda milleti ifade etmektedir. Bu anlayışın en bariz göstergesi, Büyük Atatürk’ün millî mücadeleyi başardıktan sonra söylediği “Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran halka Türk milleti denir.” ifadesidir. Bu ifade “Hangi etnik kökenden gelirse gelsin, hangi coğrafyadan göç etmiş olursa olsun ve hangi mezhep veya inançtan olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yer alan her birey Türk milletine vücut veren aziz birer varlıktır.” anlayışını ortaya koymaktadır. Bu anlayış, yine Büyük Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” şeklinde de ifadesini bulmuştur.

Cumhuriyet, bu anlayışı daha sonra “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.” şeklinde ifade etmiştir. Buradaki “Türk” ifadesi bir ırkı değil modern anlamda milleti tarif etmektedir.

Son zamanlarda söz konusu “etnisite” terimiyle biyolojik kökenin ötesinde ayrı ayrı kültürel yapılar ifade edilmeye çalışılmaktadır. Bu anlayış subjektif yani iradi millet varlığını inkâr etmek anlamına gelir. Bilindiği üzere, kimliklenmiş ve kültürleşmiş topluluklara ancak “millet” denilmektedir. Yani, milletin diğer bir vasfı kültürleşmedir. Kabile, oymak, aşiret ve benzeri sosyolojik aşamaları geçmiş ve kültürel değerler sistemi oluşmuş olan topluluklara ancak “millet” denilmektedir. Türkiye’de çok tartışılan, çok kullanılan ve bir o kadar da karıştırılan terimlerden biri, söz konusu “etnik” terimidir. Bu terim, lügat manasıyla bile yanlış anlaşılmışken, bugün her türlü etnik mülahazanın çok üzerinde, bir sosyal olguyu ifade eden, “millet” ve “milletleşme” kavramlarının karşılığında kullanılarak içinden çıkılmaz bir hâl almıştır. “Etnik” terimi biyolojik merkezlidir, biyolojik kökenle ilgilidir. “Milletleşme” ise belli bir biyolojik kökenin daha ötesinde, bir yaşama üslubu, mensubiyet duygusu, manevi bir mutabakat zeminini oluşturan ortak değerler sistemidir. Kısaca söylersek, “milletleşme” biyolojik değil, kültürel bir hadisedir; saf ırka veya etnik yapıya dayalı millet anlayışı Batı menşelidir ve hastalıklı bir ruh yapısını yansıtır. Biz, bu biyolojik ırkçılığın 1945’lerde sona erdiğini sanıyorduk ama yanılmışız.

Milletleşmenin ifadesi olan değerler sisteminin oluşması için asırlar geçmesi ve bu değerlerin oluşması için iyi veya kötü birçok olayın ortak olarak yaşanmış olması gerekir. Yaşanan bu olayların toplumun genelini derinden etkilemesi şarttır. Yaşanan bu olaylara “ortak tarih” denir. Ortak tarih olmadığı müddetçe, insan grupları ortak kimlik sahibi olamazlar. Kimlik sahibi olmak, sadece bir adlandırma değildir, bunun ötesinde, ortak değerler sistemidir. Ortak değerlere sahip olan insan grupları kimlik sahibi olabilirler, ancak ondan sonra milletleşme anlamında bir yapı oluşturabilirler.

Kalabalığı, güruhu kimliklendiren, milletleştiren bu değerler nedir diye baktığımız zaman, kısaca, bir grubu ötekinden ayıran, ötekini bu gruptan ayıran her şeydir. Buna “millî kültür” de denir. Bu açıdan baktığımız zaman, Türkiye’de yaşayan insanların anlamsız bir kalabalık olmadığını görürüz. Ortak değerler sistemi oluşmuş, sosyolojik anlamda kimlik kazanmış yani milletleşmişlerdir. Türkiye’de yaşayan insanlar bu değerleri masa başında, kâğıt kalemle yazarak elde etmemişlerdir. Değerlerini oluşturabilmek için ortak bir tarih yaşamışlardır. Asırlarca bu değerleri oluşturmak, yaşatmak ve korumak için birlikte mücadele etmişlerdir. Bu mücadelelerinde göz yaşını, acıyı, ıstırabı, keder ve sevinci birlikte paylaşmışlardır. Bu paylaşım, bu ortak yaşanmışlık onları bir potada kimliklendirmiştir. Bu kimliğe de “Türk milleti” demişlerdir. Acıları birdi adları bir oldu, bir nevi kederleri kaderleri oldu, kederleri kaderlerini tayin etti. Yani Hükûmetin dediği gibi değil. Bu topraklarda etnisite temelli bir ayrıştırma yapılamaz, buna millet asla ve asla izin vermez.

Türkiye’de bir kimlik sorunu yokken ortaya atılarak kullanılan ve Türkiye gerçeğine aykırı olarak kullanılan terimlerden biri de “Türkiyelilik” kavramıdır. Hemen şunu belirtelim ki “Türkiyeli” gibi kavramlar insanımızın ortak tarihini inkâr anlamına gelmektedir. Bu aynı zamanda insanımızın kültürel değerler sisteminin oluşmadığı, kimlik ve ortak üslup sahibi olmadığı anlamına gelir ki bu da milletimizin ortak yaşadıklarının inkârı anlamına gelir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

METİN ERGUN (Devamla) – “Türkiyelilik” bir nevi “milletsiz vatan” demektir, bundan uzak durmalıyız.

Muhterem arkadaşlarım, bu yanlış anlayışlara sahip olanların bilmesi gereken şey, yurdumuzun kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar Türkiye’de yaşayan ve hangi etnik kökenden, hangi mezhep ve inançtan, hangi dünya görüşünden ve hangi coğrafyadan göç etmiş olursa olsun bütün insanlarımızı bir arada tutan tek bir kültür vardır, o da Türk-İslam kültürüdür. İnsanımızın müştereği budur. Bu müşterek değerler bizi bir millet yapmıştır. Adını ne koyarsanız koyun bu millet ne mozaiktir ne de alt-üst kültürü vardır. Milletimiz ve kültürü bir bütündür, kimse bunu unutmasın. Özellikle de Kültür Bakanlığımız, her türlü icraatında bunu bir ilke olarak alsın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

METİN ERGUN (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkanım.

Kuruluş kanununda belirtilen görevlerinden biri millî kültürü korumak olan Kültür ve Turizm Bakanlığının bütçesinde bu görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ergun.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Kars Milletvekili Sayın Gürcan Dağdaş.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA GÜRCAN DAĞDAŞ (Kars) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakanı “İkinci Atatürk” diye ilan eden Sayın Bakana, tek ve gerçek ve Büyük Atatürk’ün söylemlerinden bir bölümü hatırlatmak isterim. Büyük Atatürk: “Dünyanın bize hürmet etmesini istiyorsak önce biz kendi benliğimize hürmet edelim, önce biz kendi benliğimize hürmet etmek zorundayız. Benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün ef’âl ve hareketimizle gösterelim. Bilelim ki millî benliği bulunmayan milletler, başka milletlerin şikârıdır. Millî harsını ihmal eden milletlerin atisi musibet, izmihlal olmuştur. Türkler her şeyden ziyade harsi millîlerinde çok kuvvetlidirler. Bu kuvvet sayesindedir ki asırların vurduğu darbeler karşısında mevcudiyetini müdafaaya muvaffak olmuştur. Türk ulusunun idaresinde ve korumasında ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz ülküsüdür.” Bu sözlerle, bugün içine sürüklendiğimiz buhranlı dönemden çıkış kapısını ve bütçesini irdelediğimiz kültür faaliyetimizin mihenk noktasını tarif ediyor.

“Kültür” ve “ulusal kültür” kavramları, son iki yüzyıl içinde sayısız biçimde tanımlanmaya çalışılan kavramlardır. Her ulusun sosyal bilimcileri, kültür bilimcileri bu tanımlamalara kendi açılarından katılmıştır. Bu tanımlar arasında büyük ayrılıklar olduğu gibi, kültür ve medeniyet ayrımcılıkları da göze çarpar. Aynı kavramlar üzerinde sayısız farklı tanımlar yapılması, sorunun sadece bir boyutlu olmadığını, tersine, çok boyutlu bir konu olduğunu gösterir.

Politik ve stratejik amaç ve hedefler doğrultusunda ortaya sürülen kimi teori ve tanımlamaları sadece bilimsel verilere dayalı açıklamalar gibi görmek ve onların büyüsüne kapılarak arkalarına takılmak, akılcı bir tutum ve yaklaşım olarak kabul edilemez. Çünkü sosyal ve beşerî bilimler aynı zamanda uluslararası politika ve stratejilerin en önemli unsurlarından biridir.

Bugün, Türk milleti için birtakım şer odakları ve menfaat çevreleri yeniden bir kimlik tartışması süreci açmaya çalışmaktadır. Binlerce yıllık kardeşliğimizi zedelemek için aranan fırsat, iktidarın “açılım” lakırdısı ile yakalanmıştır. Eşkıya sokağa inmiştir, devletin güçleri sindirilmiştir. Abuk sabuk, bir sürü olur olmaz söz, sanki gerçekmiş gibi, bir kimlikmiş gibi, şer odakları ve siyaset tacirleri tarafından utanmazcasına halkımıza sıralanıyor.

Atatürk “Biz kimiz?” sorusuna verdiği cevapla devletimizin ve ulusumuzun olması gereken istinatgâhını belirliyor. Bakın, ne diyor: “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin mesnedi Türk camiasıdır. Bu camianın efradı ne kadar Türk harsıyla meşbu olursa o camiaya istinat eden cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.

Türkiye Türklerindir. İşte milliyetperverlerin kuralı budur. Çünkü bu memleket tarihte Türk’tü, hâlen Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.” (MHP sıralarından alkışlar)

Değerli hazırun, bu sözlerin bir Türk için tartışılır yanı olamaz. İnsan, kimliğini tartışma konusu etmez. Bir ulusun kimliği ise asla tartışma konusu edilemez. Atatürk bu konunun önemini altını çizerek vurguluyor. “Hars” ve “kültür” tanımlarının ayrıştırılmasını doğru bulmuyor ve söz konusu “hars”tan, “kültür”den ne anladığını, ne anlaşılması gerektiğini ise şöyle açıklıyor: “Benim ‘hars’tan anladığım şudur: Bir devleti meydana getiren cemiyeti, yani milleti düşünün. Bir millette kaç türlü hayat tasavvur olunabilir? Devlet hayatı, fikir hayatı, iktisadi hayat değil mi? Her millet, devlet hayatında, fikir hayatında, iktisadi hayatında bir şeyler yapar. İşte bu üç hayatın toplamına ve sonuçlarına ‘hars’ denir. Bu üç şeklin hayattaki gelişme dereceleri birleştiği zaman ortaya o milletin harsı çıkar. Bazıları ‘hars’la “medeniyet’i ayırmazlar. Bundan maksat, devlet, fikir ve iktisadi hayattır ki bu, o milletin harsıdır.

Bilindiği üzere, her milletin kendisine mahsus bir harsı vardır. Hars, bu hassa ve karakterle ifade edilir. Bence de en ilmî olanı, harsla medeniyeti birleştirmektir. Bu millete gideceği yolu gösterirken, dünyanın her türlü ilminden, keşfiyyâtından, terakkiyâtından istifade edelim. Lakin unutmayalım ki asıl temeli kendi içimizden çıkarmak mecburiyetindeyiz.”

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde Kültür Bakanlığıyla ilgili düşüncelerimi ifade edeceğim: Sanat kurumları, Kültür Bakanlığının varlık ve etkinlik alanları arasında önemli bir yer tutar. Kültür Bakanlığı, kültürün asıl dinamiği olan insana yatırım yapmak gibi önemli ve yaşamsal bir sorumluluğu yüklenmiştir. Toplumun nitelikli ve aydın bireylerden oluşması yolunda insana yapılan yatırımın en önemli ve gerekli yatırım olduğu tartışılamaz. Bu anlamda Bakanlık bünyesindeki sanat kurumları iki açıdan önem ve değer kazanmaktadır: Birincisi, bu kurumların toplum karşısındaki görevleri bakımından durumları. İkincisi, toplum karşısındaki görevlerini yerine getirmek bakımından rasyonel örgütlenme, yönetim ve verimlilik durumları.

Devletin sanat kurumlarının toplum karşısındaki görevleri bakımından sanatın geniş kitlelere yayılması, nitelikli ve evrensel değeri olan sanat yapıtlarının sergilenmesi ve halk sanatlarının korunması ve geliştirilmesi gibi görevler üstlenir. Bu anlamda devletin kültür ve sanat politikasının önemli bir parçasını oluşturur. Türkiye’nin toplumsal gerçekleri içinde değerlendirildiğinde bugün için bu işlevi yerine getirebilecek örgütlülük ve yaygınlığa sahip tek kuruluş, bünyesindeki sanat kurumlarıyla Kültür Bakanlığıdır. Bu sanat kurumlarının eleştiri konusu yapılan hantallıkları, verimsizlikleri ve yozlaşmış durumları için dahi olsa ülkemizin kültür ve sanat yaşamının vazgeçilmez ögeleridirler.

Devletin sanat kurumlarının toplum karşısındaki görevlerini yerine getirmek bakımından rasyonel örgütlenme, yönetim ve verimlilik durumları, çağın hızına, hareketlerine uyum sağlayacak kıvraklıktan uzak görünüyor. Pek çoğunun ya yasası yok ya eski çağın gerisinde kalmış yasalara sahip ya da var olan yasaları bile gereğince uygulanamayan bir konumdadır.

Çalışanlar arasındaki statü farklılıkları ücretler arasındaki uçurumu oluşturmaktadır. Bu durum hizmetin bütünlüğü ilkesini zedelemekte, iş barışını ortadan kaldırmaktadır.

Meslek tanımlarının yapılması ve yasada yer alması, hizmetin bütünlüğü ilkesinin hukuken de oluşması ve bu ilkenin fiili koşullarının maddi karşılığının saptanabilmesi için gereklidir.

Devletin sanat kurumlarının çağın gerektirdiği hız, verimlilik ve kaliteye ulaşması için bir atılım şarttır. Bu atılımı yaparken en doğru tutumu geliştirmek adına çağdaş kültürün bilgi birikiminden yararlanmak akılcı bir yoldur. Ancak temel belirleyicisi ülkemizin toplumsal, ekonomik ve coğrafi yapısı ve Türk halkının sanat ve kültür gereksiniminin en üst düzeyde karşılanması olmalıdır. Kısıtlı bir bütçe imkânıyla ne kadar yol alınacağı sorusu ayrıca önümüzde durmaktadır. Kültür Bakanlığı ve ilgili kurumlarla ilgili söylenecek söz çok, maalesef vakit azdır.

Sayın Başkan, kıymetli hazırun; milletimiz emin olsun, bu buhranlı dönem kapanacaktır. Aydınlık yarınların şafağındayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Dağdaş.

GÜRCAN DAĞDAŞ (Devamla) – Fitneye fırsat vermeden, seçimde olayların müsebbibi olan iktidar, tarihin derinliklerine gidecektir. Bundan kimse kuşku duymasın. Yeter ki fitneye alet olmayalım.

Atatürk’ün cumhuriyetin 10’uncu yıl dönümü nedeniyle 29 Ekim 1933 yılında Türk milletine ünlü hitabında söylediği şu sözlerle konuşmamı tamamlıyorum. Görüştüğümüz bütçenin milletimize hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

“Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş olarak doğacaktır.” Buna inanarak hepinizi selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dağdaş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş.

Buyurun Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı 2010 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağlıkta dönüşüm gerçekte bir rant bölüşümüdür. 2007’de 26 milyar olan sağlık harcaması, 2010’da 39 milyar TL’yi aşıyor. Küresel paylaşım politikaları sosyal güvenlik kurumlarının kaynaklarını yağmalamış, açıklarını 4’e katlamıştır. Vatandaş, muayene için devlet hastanesine 8, özel hastaneye 15 lira vermezse muayene olamıyor. Vatandaş yoksul, yeşil kartlı. Eczaneden, ilacının yüzde 20’sini ödemesi isteniyor, veremediği için ilacını alamıyor, hastalığı kronikleşiyor; ateşli bir hastalık veya ciddi bir kalp hastalığı ise ölüyor. Eczacıların kâr payından kesinti yapılıyor. Konu başlıkları tarzında anlatıyorum, zamanım yok.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Senin zamanında ne vardı?

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Bu devasa açık, prim ve bütçe gelirleriyle kapanamıyor. Kayıt dışı ekonomiyi düzeltemeyen ve prim toplayamayan Hükûmet, 2010 yılı bütçe tasarısıyla halkımızın sağlığından 3 milyar TL kesinti yapmaya karar veriyor. Yoksul grip oluyor, beş gün hastanelere taşınıyor, 39-40 ateş ve ishalle beş gün sokakta kalıyor. Artık elektrolit sıvı bitmiş. Cuma günü lütfediyorlar, hastaneye alıyorlar, cumartesi hayata veda ediyor. Bakan seviniyor “Yaşasın, 1 kişi daha gripten öldü.” diyor. Aile feryat ediyor, “İdrar yolu enfeksiyonu.” diyor, “Sinüzit dediler.” diyor, “Bu domuz gribi lafı nereden çıktı?” diyor ve mezara gömüldükten sonra ortaya çıkıyor “domuz gribi” lafı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İnsanın ölümüne insan sevinir mi ya? Ayıp ya!

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Edepli olun, edepli… Edepli olun! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri….

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Amerika ve Çin’de ve Avrupa’nın birçok bölgesinde, değerli milletvekilleri, pandemi sona erdi sona, uyanın! Grip pandemisi Amerika’da, Çin’de ve Avrupa’nın büyük bölümünde sona erdi. Ankara’da ayrılan enfeksiyon yataklarının çoğu boş ve hastalık normal mevsimlerin altına düştü, muhtemelen ocak ayı içinde pandemi Türkiye’de de inecek.

Bir taraftan paket uygulaması, düşük fiyat ve yüksek kesintilerle özel ve resmî sağlık kurumları batırılıyor. 3 milyarlık kesintiyle Türk milletinin sağlığı tehdit altına giriyor, diğer taraftan, Bakan, bir korkutmalı senaryoya 2 milyar Türk lirası ödüyor.

Değerli milletvekilleri, AKP üç hükûmetle seksen altı aydır tek başına iktidarda. Mecburi hizmeti “çağ dışıdır” deyip kaldıranlar yirmi iki ay süreyle Anadolu’yu doktorsuz, aşısız bıraktılar, sonra tükürdüğünü yaladılar, kanunu tekrar çıkardılar. Gece yarılarına kadar vatandaşı uzman hekimin muayene ettiği vardiya sistemini yandaş özelleri kayırmak için kaldırdılar. Şimdi de hastaneleri otel standardına göre A, B, C diye sınıflandıracaklar, yandaşa daha fazla para aktaracaklar.

Kadro şişirmesine rağmen sağlık verilerine göre dünya klasmanında Türkiye 76’ncı sırada değerli milletvekilleri. Yandaşı düz memuru önce daire başkanı yapıyor, sonra sınavı atlatmak için sınavsız şube müdürlüğüne indiriyor. Hukuksuz, kanunsuz atamaları, yolsuzlukları ortaya çıkaran müfettişlerin raporlarını iptal ediyorlar, işlerine son veriyorlar. Mahkemeden dönenleri defalarca yeniden memuriyetten atıyorlar, 40 milyar tazminata mahkûm oluyorlar ve devlete ödettiriyorlar. Biat eden veya diğer kurumlardan getirdikleri müfettişlere yolsuzluklarını aklattırıyorlar. Yolsuzlukları aklayan müfettişleri daire başkanı, teftiş kurulu başkanı ve yardımcılıklarına getiriyorlar. 180 trilyonluk onarım yolsuzlukları, tamamlanmamış işlere tam paraların ödenmesi, bunu soran Sayın Kart’a yanlış bilgi verilmesi; 78 trilyonluk hastane ihaleleri, 350 trilyonluk aşı yolsuzlukları, 240 milyon euroluk grip aşısı soygunu, kene spreyleri soygunu ve buna onay vermeyen daire başkanlarının görevden alınması bu dönemin tipik özellikleri.

Yoksulun parasının hesabını Yüce Divanda verecekleri ve kendilerine rücu edileceği günler yakındır.

Hastaneleri, adına “Hastane Birlikleri” dedikleri projeyle, yandaş iş adamlarına ve odalara hastane yönetimini devrederek hastane bütçelerini kontrol ettirmek ve yandaş çıkarlarına teslim etmek istiyorlar.

Kamu hastanelerinin karşısına yakınlarının hastane zincirlerini ve zincir eczaneleri yerleştirmek istiyorlar.

Kamunun binbir güçlükle inşa ettiği elli ve yüz yataklı taşra hastanelerini sağlık ocağına çeviriyorlar ya da kapatıyorlar.

Sofrada gıda denetimini bütünüyle Tarım Bakanlığına devrettiler. Bu göreve 500 kadar sağlık ve çevre elemanı aldılar. Şimdi o elemanlar ortada, onlara denetim yaptırmıyorlar. Gıda denetimsiz kaldı.

AKP’li siyasilerin çocukları GDO’lu mısır ithal ediyor. Bardak dolusu size sunuyorlar. Afiyet olsun! Size bol GDO’lu günler dilerim sevgili halkım!

Kimliğine, kişiliğine ve sağlığına sahip çıkacak kadar bilgili ve kurallı olan halk milletleşmiş bir topluluktur diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz?

Tüketici olarak kendinizi koruyacak şekilde bilinçli davranabiliyor musunuz? Pancar şekeriyle tatlandırılan bisküvileri tercih ediyor musunuz?

İnsanları bulaşıcı hastalık etkenlerinden, beden bütünlüğünü bozan kazalardan, deterjan etkili ve kanserojen etkili kimyasallardan ve çevre kirleticilerden korumak devletin görevidir. Okulları, çevreyi kimyasallarla -üzülerek ifade ediyorum- AKP kirletiyor.

Aile hekimliği, yanlış sağlık uygulamaları ile insanımız 2002 yılında 5,2 milyar dolarlık ilaç kullanırken, 2009 yılında 15,6 milyar dolarlık ilaç kullanıyor. Bünyemize verilen zarar, karaciğer yağlanması, böbrek yetmezliği, işin tuzu biberi. Bütçemize verilen zarar 3 misli. İlaca fazladan verilen 10 milyar dolara 300 tane 500 yataklı Atatürk Hastanesi yaptırabilirdiniz. Dünya ilaç kartellerine AKP’ye destek olsunlar diye vergilerimiz aktarılıyor.

Yerli ilaç yüzde 30 indirimle alınırken, ithal ilaç yüzde 4 indirimle alınıyor. Yerli fabrikalar battı ya da el değiştiriyor ve kapanıyor.

Eczacılar “Yeni uygulamayla stoklarımız elimizden alınıyor.” diye ağlıyor, 7 bin eczanenin kapanacağını söylüyorlar.

Değerli milletvekilleri, Bakanlık, hastanelerinde toplu bebek ölümleri oluyor. Ölüm sebepleriyle ilgili Bakanlıktan inandırıcı bir açıklama yok. Çin “Mamalardaki melaminden bebekler öldü.” diye açıkladı, Türkiye'de çıt yok. Zekai Tahir Burak Hastanesinin yeni doğan kliniğini kapatarak, kendilerince her şeyi çözmüş oldular. Soruşturmalardan ne sonuç çıktı, ölen bebeklerin hakkı hukuku ne olacak bilemiyoruz.

Hastanede sık sık yangınlar çıkıyor. Hastalar, Bursa’da olduğu gibi kapalı devre solunum cihazlarına bağlı kaldıkları için, elektrik kesildiği için, 10’u birden havasızlıktan ölüyor. Cihazdan ayrılsa yaşayacak. Bakan huzur içinde koltuğunda oturuyor, ölü sayıcılığı yapıyor.

GlaxoSmith Kline firması 4 Kasımda aşıları Türkiye'ye getirdi -Buraya dikkatinizi çekiyorum- bunlar kobaylarda, farelerde denendi; aşılar, enjeksiyon yerinde kızarıklık, döküntü, iltihaplanma, kıl dökülmesi, karın zarında iltihap, karaciğer ve dalakta büyümeye sebep oldu. Deney hayvanlarının büyük bir bölümü 0,5 mililitre, yarım dizyemle öldü. Bozuk aşıları Hıfzıssıhha Başkanı iade edeceği yerde “Burada bilgi sızdıranlar var.” diye soruşturma başlattı.

Sayın Erdöl’e el altından söyledim, “Bu aşılar bozuk, söyleyin, reddetsinler.” dedim. Kamuoyu önünde söylemedim, gizlice söyledim. Akredite Laboratuvarı Başkanının görevi halk sağlığını düşünmektir, aşı firmasını değil, Bakanlık politikalarını savunmak değil. Ama, ne oldu dersiniz? 23 Kasımda aşıları incelemesi bitti, Hıfzıssıhha bozuk olduğunu söyledi, Başkan baskı yaptı, SmithKline’e baskı yaptı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Sayın Başkan, iki dakika rica edeceğim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – “Aşılarımızı yanlış metotla ölçüyorsunuz, bizimki farklıdır.” dediler ve sonunda, baktım ki aşı iptal edilmeyecek, bir haber gönderdim “Elimde bilgi, belge var, sizi rezil ederim.” dedim.

23 Kasım… Aralığın ilk haftasında bu bozuk aşılar Yenimahalle Belediye deposundan yüklendi Güneydoğu’ya gönderilmek üzere. Bozuk aşı Güneydoğu’ya gönderilmek üzere kamyona yüklendi ve çıktı yola, gitti. FOX tv’de konuşma yaptım, kamyon geri döndürüldü.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yazıklar olsun! Bu kadar mı olur?

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Şimdi soruyorum: Sayın Bakan, bozuk çıktığı hâlde, bu aşı kamyona niye yüklendi? Yüklenme tarihi, bozuk çıktığı rapordan sonradır. Güneydoğu Anadolu halkının sağlığı, hayatı sizce önemli değil mi? Ben “Açıklayacağım.” dediğim için mi bu kamyonu geri çevirdiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen konuşmanızı bitiriniz efendim.

Buyurun.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.

Allah’tan korkan, kuldan utanan ve insan olarak sorumluluk taşıyanlar bakanlık koltuğunda rahatça oturabilirler. Nasılsa siz istifa etmeyeceksiniz. Burada, bu kadar ayıplı iş yapan Hükûmetin başını, Recep Tayyip Erdoğan’ı istifaya çağırıyorum. İnsan hayatını hiçe sayan bu Bakanın icraatlarından dolayı Başbakanı istifaya çağırıyorum. Vatandaşı bozuk aşıyla öldürmeye teşebbüs… Cumhuriyet savcıları bu konuda ne yapacak? Doğrusu merak ediyorum. Belge, bilgi Hıfzıssıhha’da vardır. Bu bozuk aşıları imha etmeyecek misiniz? Unutturup kullanacak mısınız?

2002 yılında 22 milyon dolar veriyorduk, şimdi 350 milyon dolar veriliyor. Sadece bu aşıya 240 milyon euro verdiniz. Bu parayla yirmi tane Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi yapardınız. Her gün gripten kaç kişi öldüğünün reklamını Bakan olarak yapıyorsunuz. Kalp hastalıklarından her gün 150 kişi ölüyor, onlarca kişi böbrek yetmezliğinden, diyalizden ölüyor. Bunları önlemek için, organ naklini temin etmek için bunları saysanıza, halkı bilgilendirsenize. Böbrek yetmezliğini birlikte önlesek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, son cümlemi tamamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, iki dakikalık süre verdim efendim. Lütfen, beni mazur görünüz. Teşekkür edeyim sizlere.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Aşının rantı ne kadar geniş ilgi çekiyorsa, Hacettepe’nin Hocası Kanada’da okuttuğu çocukların finansmanını nereden sağlıyorsa bilmiyorum ama her gün üzerine düşeni de söylüyor, üzerine düşmeyeni de söylüyor. Kadın doğumcunun söyleyeceği işi çocukçu doktor diyor ki “Hamileler aşı olsun.” Bakan diyor ki “Olmayan ölür. Aşı olmayan ölür.” (AK PARTİ sıralarından “Sayın Başkan, kürsü işgal altında” sesleri)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, teşekkür ederim efendim. Konu anlaşıldı.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Bu bütçenin insanlar için hayırlı bir bütçe olacağına inanmıyorum. Yine de hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum, sağ olun.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış.

Sayın Çalış, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, sözlerime başlarken, bugün itibarıyla Silifke’de ve ülkemizin pek çok yerinde sel felaketinden zarar gören vatandaşlarımız var; şahsım, Mersin milletvekillerimiz, Grubum adına, sel felaketinden ülkemizin her tarafında zarar gören vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum.

Kıymetli arkadaşlar, Sayın Bakanın sunumunu inceledim, geçmiş yılların tutanaklarını da inceledim. Gördüm ki, geçmişte çok önemli görevler icra etmiş olan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne siyaset pek ilgi duymamış. Onun için müsaadeniz olursa ben birazcık bilgi vereyim istiyorum.

Kıymetli arkadaşlar, bazı enfeksiyon hastalıklarının bulaşıcı ve sınırlar ötesi, âdeta milletlerarası ortak mücadeleyi gerektiren bir vasfı vardır. Nitekim teknolojideki, bilimdeki, tıp ilmindeki gelişmelerle geçmişte çok önemli problemler arz eden hastalıklar gün geliyor önlenebiliyor kolerada, vebada, sarıhummada, vesair bakteriyel pek çok hastalıkta olduğu gibi ama maalesef son birkaç yılda yaşadığımız gibi kuş gribi, Çin gribi, işte en son domuz gribi gibi virüs kökenli salgın hastalıklarla her ülke gibi bizler de mücadele etmek zorunda kalıyoruz.

Kıymetli arkadaşlar, bulaşıcı hastalıklarla örgütlü mücadele aslında 1838’lere kadar gider, Yüksek Karantina Meclisinin ve Bürosunun kurulması bu tarihe rastlar; Karantina Talimatnamesi, karantina tüzüklerinin yayınlanması ve nihayet 1851’de Paris’te toplanan Mecliste karantina altına alınacak hastalıklar ve süreyle ilgili anlaşmalarla da uluslararası bir şekil alıyor. Bugün, cumhuriyet kurulduktan sonra 1924’te “Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü” hâline gelen Genel Müdürlük, Lozan Anlaşması’ndan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden ve yasalarımızdan aldığı yetkilere ve Dünya Sağlık Örgütünün kurallarına göre bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmekle yani kara, deniz, hava hudutlarımızdan, kısacası hudut ve sahillerimizden, gümrüklerimizden girecek bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmekle görevlidir.

Kıymetli arkadaşlar -tabii ki aslında, biraz sonra son yaşadığımız grip salgınına geleceğim ama- bu Genel Müdürlük âdeta unutulmuş gibi. Bu kampanyada da pek hissedemedik. Sanki boğazlardaki ve hudutlarımızdaki rutin işleri yapar hâle getirilmiştir. Bence bu, doğru değildir. Bugün, bilimdeki, teknolojideki, sanayideki, turizmdeki gelişmeler nedeniyle gerçekten yeni tehditler ve yeni fırsatlar önümüze gelmiştir. Yeni tehditler ve yeni fırsatlar doğrultusunda bu Genel Müdürlüğümüzün yeniden organize edilerek yeniden aktif hâle getirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Şöyle ki: Bugün sadece Batı Avrupa’da 5 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşıyor değerli dostlar. 20 milyonun üzerinde turist geliyor, ülkemizden dışarıya turist gönderiyoruz. Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Doğu’da, Türk cumhuriyetlerinde yaşayan soydaş ve akraba topluluklarından geliş gidişleri de göz önüne aldığımız zaman, gerçekten, deniz, kara ve hava hudutlarımızdan çok fazla bir insan sirkülasyonu, araç sirkülasyonu ve mal sirkülasyonu vardır. Buralarda da gerçekten insan sağlığını tehdit edebilecek yeni tehditler vardır. Yeni tehdit algılamasına göre yeni düzenlemeler yapmak gerektiğine inanıyoruz.

Kıymetli arkadaşlar, tabii ki sahillerimizin içine düştüğü durumu, bazı tehditleri irdelersek, bakınız arkadaşlar, bölgelerde yaşayan insanlarımız için önemli olan sahillerimiz belli mevsimlerde turizm için de çok önemli hâle geliyor. Bazen ülkemizin öyle yörelerine gidiyoruz ki biz, kendimiz o sahildeki güzelliklerden faydalanmaktan korkuyoruz.

Kıymetli arkadaşlar, zaman zaman sahillerimize yabancı gemilerin toksik atıklar bıraktığını, sanayi artıklarını bıraktıklarını, sahillerimizi, kara sularımızı kirlettiklerini görüyoruz. Aslında bunların hepsi, neticede bölgede yaşayan insanlarımızın sağlığını tehdit eden oluşumlar.

Şimdi, tabii ki bütçe cetvelini incelediğimiz zaman, bakıyoruz ki Genel Müdürlüğe gerçekten bu kadar önemli işlerin içerisinde mütevazı bir bütçe ayrılmış. Bu mütevazı bütçeyle, tabii ki sadece boğazlardaki rutin işlerini ve havaalanlarındaki veya kapılardaki rutin işleri yapar hâle gelecek değerli arkadaşlar. Biraz önce bahsettiğim örneklerde olduğu gibi gerçekten çevre koruma hizmetleri, bu Müdürlüğümüzün yapması gereken işler arasında ama ödeneklerin dağılmasına baktığımız zaman çevre koruma hizmetlerine sıfır ödenek ayrılmış. Teşkilat bünyesine baktığımız zaman çevre koruma ve turizmle ilgili, ilgili müdürlüğün, bünyedeki müdürlüğün de herhâlde faaliyetlerinde ciddi bir sıkıntı olacak demektir.

Kıymetli arkadaşlar, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak görüşümüz, yeni tehdit algılamalarına, yeni fırsatlara göre bu Genel Müdürlük yeniden organize edilmelidir çünkü biz turizmden en iyi şekilde faydalanmak istiyorsak, biz ekonomimizdeki gelişmelerimizi en iyi şekilde ihracatla, ithalatla taçlandırmak istiyorsak öncelikle hudutlarımızı, sahillerimizi ve ülkemizin tamamını sağlık açısından güvenli hâle getirmemiz gerekmektedir.

Kıymetli arkadaşlar, domuz gribiyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum ancak -grip salgını- böyle bir konuda dikkatli konuşmak gerekiyor. Bir milletvekili olarak benim dikkatli konuşmam gerekiyor, bir vatandaş olarak benim dikkatli konuşmam gerekiyor, siyasetçilerin dikkatli konuşması gerekiyor, hele hele böyle önemli bir salgını, sıkıntıyı atlatırken sorumluluk makamında oturanların, sorumluluğunun gerektirdiği gibi konuşması gerekiyor.

Kıymetli arkadaşlar, hafızalarımızı tazelemek adına söylüyorum, önce yurt dışında başlayan grip işte havaalanlarımızdan giriyor, havaalanından girerken sayıları döküyoruz, termal kameralar koyuyoruz, hastaneleri gösteriyoruz. Âdeta bir şov! Bu şovun sonunda ne oldu? Griple karşı karşıya geldiğimiz gün hastanelerimize ateşi çıkan herkes yüklendi. Yüklenince ne oldu? “Ya fazla endişelenmeyin, bu da sonuçta, neticede bir griptir, gidin evlerinize istirahat edin, dinlenin…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalış, buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Şimdi arkadaşlar, söylemek istediğim şu: Salgın hastalık üzerinden bir şeyler yaparken dikkatli olmak lazım. Hastalığı olduğu gibi bilenlerin, bilim adamlarının, vatandaşı, basın ve medyayı da rehabilite ederek doğru bilgilendirmesi lazım. Bunu söylemeye çalışıyorum.

Şimdi, Sağlık Bakanlığı canla başla çabalıyor, bir kampanya yürütüyor. Kampanyanın en üstündeki Başbakan, sağ olsun, bu kampanyayı âdeta dinamitliyor, “Ben aşı olmayacağım, çocuklarım da olmayacak, bizdeki aşılar da Amerika’dakine göre şöyle böyle…”

Arkadaşlar, şu kadarını söylüyorum: Eğer bu demagojiden dolayı mağdur olmuş, canını kaybetmiş insanlar varsa bunun mesulü, iki dünyada mesulü bunları yaratanlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalış, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.

HASAN ÇALIŞ (Devamla) – Bu salgın nedeniyle hayatını kaybeden insanlarımızın yakınlarına başsağlığı diliyorum ve bu kampanyada en tepeden en aşağıya kadar emek veren bütün sağlık çalışanlarına, bütün emek verenlere şahsım adına, partim adına teşekkürler ediyorum. Bu salgını da ülkemizin bir an önce en az zayiatla atlatmasını diliyorum.

Yüce heyetinize saygılarımı sunuyorum, bütçemizin ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Saygılar sunuyorum tekrar. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bir düzeltme yapmak istiyoruz, CHP Grubu da istiyor. Yenimahalle’deki depo Büyükşehir Belediye Başkanlığının deposudur, Yenimahalle Belediyesinin değildir. Kayıtlara düzgün geçmesi için onu düzeltiyorum.

BAŞKAN – Tamam efendim.

AK PARTİ Grubu adına Feyzi İşbaşaran, Elâzığ Milletvekili.

Sayın İşbaşaran, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZİ İŞBAŞARAN (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubumuz adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, üç gün önce aramızdan ayrılan değerli tiyatro-sinema sanatçısı, yönetmen, senarist Ali Taygun’a Allah’tan rahmet diliyorum; ailesine ve sanat camiasına, sinema ve tiyatro camiasına başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı tabii iki ayrı bakanlık ve zor ve çok kapasiteli bir bakanlık.

Aşağı yukarı 1 milyon yatak kapasitesiyle, 20 küsur milyar dolar gibi yıllık turizm geliriyle 25-26 milyon civarında turistin ziyaret ettiği bir ülke ve dünya turizmi içerisinde ilk 10 ülke içinde olan bir ülkeyiz.

Gerçekten, turizm, tabii ki çok hassas bir konu; dünyadaki en ufak bir gelişmeden, en ufak bir ekonomik krizden, en ufak yaygın bir hastalık sebebiyle de olsa, en çabuk etkilenen bir sektörümüzdür. Ama buna rağmen, 2009’da, bütün ülkelerde, bütün dünyada turizm gerilerken, eksi 4-5, hatta bazı ülkelerde eksi 10 gibi daralmalar söz konusu iken, Bakanlığımızın da iyi çalışması ve iyi bir tanıtımıyla biz bunu daha hafif atlattık ve tam tersine, içinde bulunduğumuz bu 10 ülke içerisinde, yüzde 2’de olsa, büyümeyi sağlayan tek ülke biz olduk. Ben bu konuda Sayın Bakanı da, Bakanlık çalışanlarını da, burada emeği geçen herkesi kutluyorum, teşekkür ediyorum.

Benim bu sene Paris’e bir iki ziyaretim oldu ve çok gururla söyleyebilirim ki Bakanlığımızın, Fransa’da “Türk Mevsimi” diye bir tanıtım kampanyası -bilmiyorum, içinizde gidip de gezip gören oldu mu, denk geldi mi size- gerçekten gurur verici bir şey. O Şanzelize caddesinde çok büyük dev ekranlar ve her tarafta Türk kahveleri, Türk misafirperverliği, muhteşem bir tanıtım ve bütün Paris, bütün Fransa Türkiye’yi konuşuyor ve bu devam ediyor.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – O kadar değil Feyzi.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) - Eğer yolunuz düşerse…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – O kadar değil yani o kadar değil, lütfen…

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Peki.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) - Ben iki sefer gittim, o kadar değil. Biraz vicdanlı söyle, o kadar da değil.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Müsaadenizle… Peki, o sizin düşünceniz. Peki.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – “Bütün Fransa” derken şimdi fazla söyledin.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Niye rahatsız oluyorsunuz canım? Dinleyin ya!

Gerçekten…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Ne kadar konuştuğunun kitabı var bende, vereyim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibi dinleyiniz.

Sayın İşbaşaran, buyurun efendim.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Ben size çok fazla dokunacak bir şey söylemedim. Niye rahatsız oluyorsunuz, bilmiyorum.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Yok, “tüm Fransa” dediniz de onun için.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Ama gerçekten önemli. Gidip görmenizi isterim ama. Gerçekten Turizm Bakanlığımız orada iyi bir tanıtım yapıyor ve bu sene Fransa’dan Türkiye’ye gelen turist sayısında yüzde 10 artış oldu. Bu rakamlar ortada. Bu tanıtımlar olmasa, bunlar nasıl olur? Tabii ki yapılıyor.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Niye yıldan mevsime indi, söyler misiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – İnsicamını bozmayın Feyzi’nin.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Yok, insicamım bozulmaz, ben rahatım, konuşabilir arkadaşlar, hiç önemli değil.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Zaten sataşılmıyor Sayın Başkan, katkı veriliyor.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Sağ olun, çok teşekkür ederim. Ben memnunum, katkınızdan da memnunum. Sağ olun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Konuşma süresine ilave etmek lazım.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Bu bakımdan çok kutluyorum Bakanlığı, gerçekten güzel işler yapıyorlar, çok tebrik ediyorum, çok dar bir bütçeyle. Sanıyorum bu sene 1 katrilyon 115 trilyon gibi -eski parayla söyleyeyim- öyle bir bütçeleri var. Tabii, bu bütçeyle hem turizm tanıtım işini hem de… Sayın Bakan kendisi bir kültür adamıdır, gerçekten gurur duyuyorum yani geçmişinde, bu Bakanlıkta olduğundan dolayı söylemiyorum, kendisi ciddi bir kültür insanıdır ve yer altı zenginliklerimizi adım adım izleyen ve kazı çalışmalarını bilfiil gezen ve bizim ilimize, Elazığ’a da geldiler. Bizim oradaki kazı çalışmalarını bizzat kendisi yerinde incelediler. Sağ olsunlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İşbaşaran, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Beş dakika bu kadar kısa mıydı?

BAŞKAN – Zaman hızlı geçiyor.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Müdahale olduğu için bir iki dakika verirseniz, biraz daha konuşmak isterim.

Evet, Devlet Tiyatrolarıyla ilgili bir şey söylemek istiyorum. 14 yeni kalıcı sahne kurdular, çok teşekkür ediyorum kendilerine. Bizim Elazığ’da da kalıcı bir tiyatro sahnemiz var artık. Çok teşekkür ediyorum. Sayın Lemi Bilgin Beyefendi’ye teşekkür ederim. Lemi Bilgin Bey burada mı bilmiyorum. Sayın Genel Müdür, teşekkür ediyorum sizlere.

Sayın Genel Müdürden bir isteğim daha var benim. O makamda oturan, o Genel Müdürlük makamında oturanlar mutlaka Kral Lear’ı oynarlar. Cüneyt Gökçer’den sonra Kral Lear’ı oynayan ben bir sanatçı göremedim. Sayın Genel Müdür, siz bu makamdayken -size yakışıyor- siz daha önce Kral Lear’da görev aldınız Cüneyt Gökçer hocanızla birlikte ama şimdi sizin bunu oynamanız lazım. Ben sizden bunu bekliyorum, inşallah yerine getirirsiniz; bu kadar işleriniz arasında zaman bulup Kral Lear’ı oynarsınız diye düşünüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim oynayacak, Bakan mı?

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Lemi Bilgin Bey, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü.

İstanbul, tabii bir kongre merkezi, Hükûmetimiz çok güzel bir kongre merkezi yaptı orada, 330 milyon gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İşbaşaran, lütfen tamamlayınız efendim.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Peki, tamamlayacağım. Teşekkür ederim, sağ olun.

İstanbul, tabii ciddi bir kongre merkezi, Hükûmetimiz orada iyi bir kongre, kültür merkezi yaptı, çok gurur verici bir şey bu ve insanlar, biz, Avrupa’ya giderken, gezerken… Hakikaten bir şehre damgasını vuran, bir şehre kişiliğini veren oranın kültür, kongre merkezleridirler. Siz hepiniz Avrupa’da gezmiş, bakmışsınızdır, oranın tiyatro, opera binaları muhteşemdirler, turistler o binaların önünde resimler çektirirler. Yani Berlin’e gidin, Paris’e gidin, Londra’ya gidin, Sidney’e gidin, orada göreceksiniz ki muhteşem binalar, hep çok güzel binalar vardır ama üzülerek söylüyorum ki hem Ankara’daki Atatürk Kültür Merkezi hem de İstanbul Atatürk Kültür Merkezi -benim şahsi görüşüm, katılanlar olur, katılmayabilirsiniz tabii ki ama- benim gördüğüm en çirkin binalardır. Ama özellikle Ankara’daki gerçekten bir sığınak gibi, bir kültür merkezine yakışmayacak bir binadır ama inşallah Hükûmetimiz döneminde hem İstanbul hem Ankara’ya yaraşır çok güzel kültür merkezleri yapılmasını diliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İşbaşaran, teşekkür ediyorum.

Arkadaşlar, bakınız, şimdi, benim bu hususta bir şeyim yok, sayın grup 8 kişiye söz veriyor, dolayısıyla 8 kişi kullanıyor.

Sayın İşbaşaran, lütfen… (CHP ve MHP sıralarından “Sayın İşbaşaran sözünü tamamlasın, sözünü biz kestik.” sesleri)

Hayır efendim, yani ben muhalefetin istemesiyle veya iktidarın istemesiyle kürsüyü açık tutacak olursam hiç bitiremeyiz Meclis çalışmalarını.

Teşekkür cümlenizi alayım Sayın İşbaşaran, lütfen.

Buyurun.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Tekrar, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin Bakanlık çalışanlarına, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu arada Sağlık Bakanlığımızın bütçesi de burada görüşülüyor. Sağlık Bakanlığının bütçesinin de hem Bakanlık çalışanlarına, sağlık camiasına ve Türkiye’ye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, konuşma metinleriniz belli, süreniz belli, gruplar tarafından belirtilmiş; bunu ben belirtmedim, gruplarınız belirtiyor. Dolayısıyla, şöyle de bir şey var: Bazı gruplar konuşmayı daha çok milletvekilleriyle kullanıyor, bazıları daha az kullanıyor, bunun serzenişleri de oluyor. Arkadaşlarımızın daha özenli olmasını istirham ediyorum.

Kerem Altun, Van Milletvekili.

Buyurun Sayın Altun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığımızın 2010 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığımızın görev ve sorumluluk alanları hem çok kapsamlı hem de çok çeşitli konulardan oluşmaktadır. Anadolu ve hinterlandında bize ait uygarlığın bıraktığı kültürel mirasın bütününü insanlık adına koruma sorumluluğu ve bilinciyle hareket eden Bakanlığımız, kutsal bir hak olan insanımızın maddi ve manevi varlığını çağdaş dünyanın evrensel değerleriyle uyumlu, barış, dayanışma ve hoşgörü anlayışıyla bütünleşmiş bir kültür politikasını geliştirme ve sürdürme çalışmalarını başarıyla yürütmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Kültür” denince, en geniş anlamda ilk insanla, el değmemiş doğa arasına insanoğlunun üretip koyduğu değerler toplamını anlıyoruz. İnsanı doğaya egemen ve toplumu düzenli kılan ana etken kültürdür. Hâliyle kültür, gelişme, ilerleme demektir; kültür, büyüme ve birikim demektir, olgunluk ve derinlik demektir. Öyleyse kültür, kalkınma ekonomisinin de itici gücüdür. Kültürel gelişmişlik ekonomik ve sosyal geriliği kabul edemez. Aynı şekilde kültürel gerilik de potansiyel servetleri bile heba eden, yok eden bir kara delik gibidir.

Kültürü gelişmeyen bir ülkenin kalkınma ve ilerlemesi düşünülemez. “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.” diyen Atatürk doğru bir öncelik saptamıştır. “Önce kültür” diyebilenler, aslında en önemli değere, insana yatırım yapalım demiş oluyorlar. “Önce insan” diyen bir anlayış ise adaleti, barışı ve refahı istemiş olmaktadır çünkü kültürün tek alıcısı ve tüketicisi insandır. Kültür de insan gibi canlıdır, onu besleyen ana damarlar güçlenirse millî kültür de canlanır, milletleşme de böyle sağlanır; dil, din, tarih, sanat, gelenekler bu damarlardandır.

Bakanlığımız, millî kültürümüzü küreselleşmenin getirdiği engellenemez kültürel yayılmalara maruz kaldığımız şu çağda kapanma değil açılım yanlısı, savunma değil rekabetçi bir anlayışla canlandırmaya çalışmaktadır. Konuşma ve yazı dilimiz, edebiyatımız, törelerimiz, ahlak ve hukukumuz, ekonomik anlayışımız, kadınlarımızın allı yeşilli giysileri, yayık ayranımız, kara yün çadırımız, kebabımız, halayımız, horonumuz, türkümüz, şiirimiz, şarkımız ve minyatürümüz bu boy ölçüşülmez zenginlikten nice kültürel değerlerimizi küresel çapta sunacak, tanıtacak çalışmalar yapıyoruz. Sanat eserlerine ve tarihin mirasına bakarken, Türkiye, siyasi coğrafyasının değil, siyasi tarihinin kendisine bıraktığı sahanın kültürel mirasını sahiplenmiştir.

Kültür durmaz, ya gelişir ya ölür. İhmal ettiğimiz her kültürel değer taşıyıcılarıyla birlikte tarih sahnesinden çekilmektedir. Memnuniyetle görüyoruz, Kültür ve Turizm Bakanlığımız kıtaların ve kültürlerin kesişme noktası olan ülkemizde yaşayan tüm kültürel değerlerin araştırılması, geliştirilmesi ve yaşatılmasını, bu değerlerin envanterini oluşturarak gerekli çalışmaları başarıyla gerçekleştirmektedir; geleneksel kültür ve sanat ürünlerimizin yanı sıra sinemada, tiyatroda ve görsel sanatın her alanında üretilen kültür ve sanat eserlerinin oluşumunu desteklemektedir. Şuna inanıyoruz: Millet varlığını koruyacak olan yegâne zırhımız millî kültürümüzdür. O donanımı bugün toplumca kuşanmamız elzemdir. Kültürel bağımızı perçinlemezsek, zenginin fakiri, güçlünün zayıfı ezdiği bir dünyanın insafına geleceğimizi terk etmiş olacağız. Ekonomi, maliye, bayındırlık hizmetlerimiz elbette refah için gereklidir fakat kültür politikalarına yatırım hayat memat davasıdır, varlık ve beka meselesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özünde sevgi, hoşgörü, tevazu, tolerans, incelik olan millî kültürümüz her dönemde tek biçimli insan yaratma, insanı fotokopileştirme girişimlerine engel olmuştur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altun, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

KEREM ALTUN (Devamla) - …çünkü “Tek biçimli yurttaş yaratma” anlayışı insanlara bir maske takar, herkes sessizce istenen oyunu oynar. Voltaire şöyle der: “Sessizlikte, suskunlukta görülen uyum aldatıcıdır çünkü bu, kürek çeken forsaların sessizliğidir.” Oysa günümüzde farklılık çağını yaşıyoruz, bu, özgünlük, özellik, çeşitlilik, değişikliktir. Hayat tek bir görüşe hapsedilemeyecek kadar çeşitlidir, zengindir. Bahçenin güzelliği çiçeklerin çeşitliliğiyle zenginleşmesine bağlıdır. Çiçek güzel olduğunu bilmeyebilir ama devlet her çiçeğin değerini, güzelini bilmek ve hakkını teslim etmek zorundadır. Devletin müşfik, kucaklayıcı ve güçlü, toplumun huzurlu, bireyin mutlu olduğu bir kültür politikası politikamızın esasıdır.

Kültür ve Turizm Bakanlığımız ile Sağlık Bakanlığımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Altun, teşekkür ederim.

İkram Dinçer, Van Milletvekili.

Sayın Dinçer, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz iktidara geldiği ilk günden beri, her sahada olduğu gibi kültür ve sanat alanında da önemli hizmetlere imza atmıştır. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya müdürlüklerinden sonra Samsun ve Ankara’da da müdürlükler açarak müdürlük sayısını altıya çıkarmıştır. Genel Müdürlüğümüz, İstanbul ve İzmir’de de düzenlediği yarışmalarla kültür ve müzik alanında Türkiye'nin tanıtımını dünyaya yapmaktadır. Örneğin, Kadir Okurer kardeşimiz Amerika Birleşik Devletleri’nde ve diğer ülkelerde yapılan yarışmalarda uluslararası başarılar elde etmiştir ve bizleri gururlandırmıştır.

Daha önce Bakanlar Kurulu kararıyla kararlaştırılan ve Resmî Gazete’de yayınlanan Van devlet opera ve balesi müdürlüğünün kurulmasını da Van Milletvekili olarak Sayın Bakanımızdan beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, büyük bir imparatorluğun mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti, zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Hükûmetimiz farklı kültür ve değerleri bir kazanç görmekte ve bunların korunmasını demokrasinin bir gereği olarak kabul etmektedir. Bu çerçevede, TRT Şeş’in açılmasına imkân vererek tarihî bir adım atmıştır. Bu girişimimiz toplumun büyük çoğunluğu tarafından da kabul görmüş ve Hükûmetimiz takdir toplamıştır.

Değerli arkadaşlarım, adına ister “Kürt sorunu” ister “Terör sorunu” isterseniz de “Şark sorunu” deyin, ortada suistimale müsait, terörize edilen ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Ülkemiz bu nedenle büyük kan kaybına uğramıştır. Bu kan kaybının önüne geçmek için, Hükûmetimiz, son günlerde sabote edilmeye çalışılan “millî birlik ve kardeşlik projesi”ni geliştirmiştir.

Değerli milletvekilleri, Malazgirt öncesiyle başlayan ve günümüze kadar gelen Kürt-Türk kardeşliğini bozmak isteyen çeşitli çevrelere en iyi cevabı bu Meclis çatısı altında birlikte hareket ederek verebiliriz. Bin yıllık kardeşliğimizin pekişmesi ve gelecek nesillere daha güçlü ve müreffeh bir Türkiye için ideolojimizi, etnik aidiyetimizi ve diğer farklılıklarımızı bir zenginlik unsuru olarak görüp konuya öyle yaklaşmalıyız.

Seksen dört yıllık cumhuriyet tarihimiz 60 Hükûmet, 11 Cumhurbaşkanı, 30’a yakın Başbakan gördü. İsmet Paşa’dan, Kâzım Karabekir Paşa’dan günümüze kadar konuyla ilgili onlarca rapor hazırlandı ve bizler sürekli, değişik isimler altında bu sorunları tartıştık ama bir arpa boyu yol alamadık. İşte şimdi tam zamanıdır; gelin, hep birlikte bu sorunu çözerek çocuklarımıza en güzel hediyeyi verelim. Gelin, ellerimizi birleştirerek gönül sofrasında hep birlikte, kardeşlik, barış ve huzur nimetinden faydalanalım.

Saygıdeğer milletvekilleri, onun için diyorum ki, gelin, önyargılarımızı bir tarafa bırakarak birlik ve beraberliğimizi dost düşman herkese gösterelim. Gelin, aramıza nifak tohumu ekmek isteyenlere fırsat vermeyelim. Gelin, anaların daha fazla ağlamasına engel olalım. Gelin, birbirimizin acılarına ortak olalım ve bir daha bu acıların yaşanmaması için uzattığımız bu elimizi tutun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dinçer, tamamlayın konuşmanızı efendim.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri ve bizleri televizyon ekranlarında izleyen aziz milletimiz; huzurlarınızda şunu haykırarak sözlerimi noktalamak istiyorum: Hiçbir nifak cephesi Kürtlerle Türkleri karşı karşıya getiremeyecektir. Bu bayrak çatısı altında bin yıldır beraber yaşayan halklar aynı şekilde kardeşçe yaşamaya devam edecektir. Düşmanlıklara asla izin vermeyeceğiz. Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh.” sözü ile merhum Alparslan Türkeş’in “Kürtçe konuşan kardeşlerimiz ne kadar Kürt’se biz de onlar kadar Kürt’üz. Biz ne kadar Türk’sek onlar da bizim kadar Türk’tür.” sözünü bu çerçevede çok anlamlı buluyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederiz, sağ olun.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Daha büyük acıların yaşanmaması için bir defa daha diyorum ki gelin, hep birlikte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dinçer, açtım mikrofonunuzu.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – …akan bu kanı durduralım.

ŞENOL BAL (İzmir) – O zaman açılımı durdurun.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Artık anaların, eşlerin, çocukların, hiç kimsenin gözyaşı akmasın. Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açalım, geleceğe daha umutla bakalım.

Bütçemizin hazırlanmasında emeği geçen Plan-Bütçe Komisyonumuzun saygıdeğer üyelerine, Kültür ve Turizm Bakanımıza ve onun saygıdeğer bürokratlarına teşekkür ediyor, bütçenin hayırlara vesile olması dileğiyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dinçer.

AK PARTİ Grubu adına dördüncü konuşmacı Malatya Milletvekili Mehmet Şahin.

Buyurunuz Sayın Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ŞAHİN (Malatya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 mali yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yıllar öncesi İstanbul’da yaşanmış trajikomik bir olayı huzurlarınıza getirerek sözlerime başlamak istiyorum.

Sovyetler Birliği’nin dağıldığı yıllarda İstanbul’da uluslararası bir sempozyum yapılıyor. Bu sempozyuma kardeş Azerbaycan akademisyenlerinden bir profesör de katılıyor. Herkes tebliğini sunuyor, sempozyum sonunda Türk ilim adamı Azeri profesörün yanına yaklaşıyor “Çok güzel Türkçe konuştunuz, sizi tebrik ediyorum fakat bir şey öğrenmek istiyorum.” diyor. Azeri profesör merakla başını kaldırıyor “Buyurun.” diyor. “Bu güzel Türkçeyi nereden öğrendiniz?” diyor. Azeri profesör kaşlarını çatıyor “Tabii ki anamdan.” diyor.

Evet, adı “Demirperde” olmasa bile kardeş Azerbaycan’da bile hangi dilin konuşulduğunu bilmeyen bir Türkiye. İçine kapanmış, dünyaya kapanmış bir Türkiye. Allah’a çok şükür ki AK PARTİ İktidarıyla artık o Türkiye çok gerilerde kaldı. Türkiye bugün dünyanın en çok konuşulan ülkelerinden biri ve Türkçe bugün dünyanın 4’üncü konuşulan dili. Her yerde Türkçe konuşuluyor ve birçok ülke resmî programlarda Türkçeyi almış durumda.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sormak istiyorum: Bu dünyaya açılım kimin eseri? Türkiye’nin dünyaya açılımını kıskananlar ne demek istiyorlar? Evet, medeniyetin, gelişmenin, kalkınmanın kriteri genellikle ekonomik rakamlarla ifade edilmeye çalışılır ama aslında gelişmişlik kriteri kültürel değerlerinizi dünyaya ne kadar taşıdığınızdır. Daha açık ifade etmek gerekirse kültürel değerleriniz kadar dünyada siz değerlisiniz. İşte, AK PARTİ İktidarı olarak, AK PARTİ hükûmetleri olarak biz bunun için sayısı 9 olan dünya kültür mirasındaki tarihî yerlerimizi Bakanlığımızın, Kültür Bakanlığımızın gayretleriyle 32’ye çıkartmaya çalışıyoruz. Kendilerine burada teşekkür ediyorum.

2010 Avrupa Kültür Başkenti olarak İstanbul’un seçilmesini tesadüf mü zannediyorsunuz? Evet, Türkiye Avrupa’ya ve dünyaya artık tarihî ve kültürel değerlerini büyük bir memnuniyetle taşımaya çalışıyor.

Türkiye genelinde 29 olan devlet tiyatrosu sayısını 2 katına, izleyici sayısını 2 milyonlara ve bütün sanat dallarına desteği sürdürerek sanatına, kültürüne sahip çıkıyor.

Türkiye tarihiyle, kültürüyle, değerler sistemiyle, başardığı kültürel sentezlerle dünyada bugün barış köprüsü ve bir cazibe merkezi hâline gelmiştir. İnsafla sormak istiyorum muhalefete: Bütün bunlar kimin eseri?

Bakın, Şebiarus kutlanıyor bugünlerde ve şu anda Konya’ya gelen bütün dünyadan sadece devlet adamları değil akademisyenler, sanatçılar, edebiyatçılar, musikişinaslar, her biri bir taraftan Mevlânâ’dan ilham almaya geliyor. Bizim sevgimizi, bizim hoşgörümüzü, bizim toleranslı havamızı teneffüs etmeye geliyor. Neden geliyor? Niçin Türkiye’ye geliyor? Niçin Konya’ya geliyor? Çünkü dünyada Mevlânâ’dan başka “Ne olursan gel.” diyen başka bir kültür adamı yoktur da ondan dolayı. İşte, biz, böyle bir felsefenin, böyle bir kültürün mensubuyuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şahin, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET ŞAHİN (Devamla) – Evet, mesele kendi farkımızı fark etmek, kendi hüviyetimizi, kendi değerlerimizi başkalarına göstermek. Bugün büyük bir gururla söylemeliyiz ki Türkiye, artık tarihî mirasını sadece Anadolu’da değil, sadece Balkanlarda ve Orta Doğu’da değil, Kafkasya’dan, Orta Asya’dan, Afrika’nın derinliklerinden Amerika’ya kadar elinin değdiği, yüreğinin götürdüğü her yerde, Hükûmetin hizmetleriyle, restorasyon çalışmalarıyla, eğitim ve kültür çalışmalarıyla devam ettiriyor.

AK PARTİ olarak, kültürümüzün ve dolayısıyla kültür politikamızın temelindeki sevgiyi ve hoşgörüyü dünyaya taşımaya çalışıyoruz. İşte bu yüzden, bu anlayış sayesinde, ekonomik krize rağmen turizm sektörümüz gelişmeye devam ediyor.

Ben bu duygularla, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

AK PARTİ Grubu adına Muş Milletvekili Medeni Yılmaz.

Sayın Yılmaz, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEDENİ YILMAZ (Muş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2010 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Grubum ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Hemen sözlerimin başında, geçmişten günümüze sağlık alanında hizmet etmiş, katkı sağlamış herkesi şükranla anıyorum. Ebediyete intikal etmiş olanlara Allah’tan rahmet diliyorum ve elbette 58, 59 ve 60’ıncı AK PARTİ hükûmetlerine, Sağlık Bakanımıza ve ekibine, sağlık alanında oluşturdukları vizyonla, geliştirdikleri yeni sistem ve çağdaş bakışla, sağladıkları değişim ve dönüşüm projeleriyle çok önemli reformlara imza attıkları için teşekkür etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yedi yıllık AK PARTİ İktidarı döneminde sağlık alanında neler yapıldı, bunları elbette beş dakikalık bir süre içerisinde anlatabilmek mümkün değil ancak sürem elverdiğince bazılarını başlıklar hâlinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Neler mi yapıldı:

Öncelikle kamuya ait bütün hastaneler Sağlık Bakanlığının çatısı altında birleştirilerek parçalı yapıya son verildi. Böylece sağlık hizmetlerinin sunumunda norm ve standart birliği sağlanarak hizmetin kalitesinin artırılmasının ilk adımı atıldı.

Aile hekimliği uygulamaları başlatılarak çağdaş bir sağlık hizmetinin adımları atıldı.

Verimliliğin ve hizmetin kalitesinin artırılması için performansa dayalı ek ödeme sistemlerinin uygulanması başlatıldı ve böylece sağlık personelinin ücretlerinde iyileştirmeler sağlandı.

Ayrıca, eleman temininde güçlük çekilen yerlerde özendirici tedbirler alınarak sözleşmeli statüde sağlık personeli çalıştırılmasına imkân sağlandı.

Özel sektör sistemin içine çekilerek hizmetin yaygınlaştırılması ve kalitenin yükseltilmesine katkı sağlandı.

Hastane donanımlarının güçlendirilmesinde hizmet alımları yöntemleri de kullanılarak, kamudan kaynak aktarılmadan hizmete erişim bu yolla kolaylaştırıldı.

Sağlıkta bilişim teknolojisi her anlamda yaygın olarak kullanılmaya başlandı.

Ayrıca, yurt içinde tedavisi mümkün olmayan hastalıklar için daha önceleri çok sınırlı olan imkânlar artık herkes için mümkün hâle getirildi.

Sağlıkta hizmet sunumu ve hizmete erişimde yurt sathında dengeli dağılımın sağlanmasında çok önemli mesafeler kaydedildi.

Hastanelerimizin gerek fiziki mekânları gerek donanım ve personel durumu iyileştirilirken, kırsalda hizmet veren kuruluşların sayıları artırıldı. Örneğin, sağlıkevi sayısı 1.572’den 5.268’e, sağlık ocağı ve aile hekimliği kuruluşlarının sayısı 5 binli rakamlardan 7 binli rakamlara ulaştı.

Tabii ki bu kuruluşların sayılarını artırmakla yetmiyor, bunların donanımı ve sağlık personeli bakımından yeterli hâle getirilmesi elbette önemli. Bu alanda yapılan düzenlemeler bir yandan sağlık personeli sayısı artırılarak diğer yandan dengeli dağılımı sağlanarak yapıldı. 169 bin yeni sağlık personeli istihdam edildi ve toplam 1.503 sağlık yatırımı tamamlandı.

Yine bir önemli konu, ağız ve diş sağlığı merkezlerinin sayıları daha önceleri 14 iken 123’e çıkarıldı. Bütün illerimizde ağız ve diş sağlığı merkezleri açıldı. Burada, bu alanda sağlık hizmetlerinin sunumuna gerçekten kalite getirildi.

Burada bir örnek vermek gerekirse, kendi ilimden örnek vermek isterim: Daha önceleri Muş Devlet Hastanesinde sadece 1 diş ünitesi vardı. 2 tane diş hekimi, sırayla burada hizmet yapıyorlardı ve günde sadece 20 tane hastaya çekim hizmeti verilebiliyordu. Şu anda, açılan modern ağız ve diş sağlığı merkezinde bu hizmet 13 tane ünitede, 13 tane diş hekimiyle, son derece kaliteli bir şekilde, nezih bir mekânda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, buyurun efendim.

MEDENİ YILMAZ (Devamla) - …günde 350-400 hastaya çekim, tedavi ve protez hizmetleri verilmekte.

Tabii, 112 acil sağlık istasyonlarının sayıları artırıldı, hizmetin kalitesi artırıldı, ambulansların sayıları ve nitelikleri artırıldı. Rakamlara giremeyeceğim, sürem kalmadı ama bu arada, 80 civarında kar üstü ambulans ve 15 tane merkezimizde hava ambulans hizmetleri ücretsiz olarak ülkemizde yaşayan insanlarımızın hizmetine girdi.

Değerli milletvekilleri, yine yoğun bakım ünitelerinde, hastanelerimizin sayılarında, kalitelerinde, kanser tarama merkezlerinde hizmet sunumu gerçekten Sağlık Bakanlığımızın yoğun çabalarıyla son derece etkin hâle getirildi.

Elbette söylenecek çok söz var, ama süremin yettiği kadarıyla bazı başlıklarla işaret etmeye çalıştım. Yapılanları aziz milletimiz görüyor ve takdir ediyor. Biz ne söylersek söyleyelim, hemen herkes yapılanları bizzat yaşayarak öğreniyor. Ben, milletimizin sağduyu ve kadirşinaslığıyla bunları çok iyi gördüğünü ve değerlendirdiğini düşünüyorum.

Tekrar, huzurlarınızda Hükûmetimize, Sayın Bakanımıza ve kıymetli ekibine teşekkürlerimi arz ediyor, bütçenin ülkemize, insanlarımıza, sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

AK PARTİ Grubu adına Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Çağımızda modern devletlerin en önemli görevlerinin başında sağlık hizmetlerinin artırılması ve bu hizmetlerden tüm vatandaşların eşit şekilde yararlandırılması ile sağlık hizmetlerine kolay erişimin sağlanması gelmektedir.

AK PARTİ, her alanda olduğu gibi “önce insan” felsefesiyle hizmet sunmaktadır. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” anlayışıyla Sayın Başbakanımızın himayelerinde ve Sağlık Bakanımızın öncülüğünde 2003 yılında uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Projesi bugün dünya ülkelerine model olma niteliğine kavuşmuştur.

Bu kapsamda kamu hastaneleri tek çatı altında birleştirildi. Böylece sağlık güvencesi açısından SSK, Emekli Sandığı ve BAĞ-KUR ayrımı kalktı. Yeşil kartlı vatandaşlarımızın tıpkı diğer sigortalılar gibi kamu sağlık hizmetlerinden faydalanması ve ayakta tedaviler için muayene, tetkik, tahlil, ilaç, diş çekimi ve protezi, gözlük ve acil tedavi giderlerinin karşılanması imkânı getirildi. Yeşil kartlıların ilaçlarını istedikleri eczaneden alabilmeleri sağlandı. Ayrıca, kişilerin klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre uygun ilaç, uygun süre ve dozda en düşük fiyatta ve kolayca alımını sağlayan akılcı ilaç uygulaması ilkesi geliştirilmeye çalışıldı. Bu uygulamayla, ilaç fiyatlarındaki düşüşlerle vatandaşlarımızın ödediği katkı payı miktarının da azalması sağlandı.

On sekiz yaşın altındaki tüm nüfus ve eğitim gören çocuklar sosyal güvence aranmaksızın genel sağlık sigortası kapsamına alındı. SSK’lı ve BAĞ-KUR’luların sağlık hizmeti alabilmeleri için doksan ile iki yüz kırk gün arasında prim ödemesi gerekirken bu rakam otuz güne indirildi. Yurt içinde tedavisi mümkün olmayan hastalıklarda tüm sigortalılar için yurt dışında tedavi olabilme imkânı getirildi.

Yoksul anne ve çocukların düzenli sağlık kontrollerini yaptırmaları ve anne adaylarına doğumlarını hastane ortamında gerçekleştirmelerini teşvik için şartlı nakit yardımı yapılmaya başlandı.

Elverişsiz hava ve yol şartları, maddi imkân yetersizliği gibi sebeplerle hastanelere uzak olan hamilelerden son bir ayına girenlerin daha güvenli merkezlerde konaklamaları ve doğumlarını hastane ortamında yapmalarını sağlamak üzere Misafir Anne Projesi başlatıldı. 2008-2009 kış döneminde 5.887 yüksek riskli anne adayı doğumlarını bu şekilde gerçekleştirdi. Bu uygulamalarla hastanede doğum oranı 2003’te yüzde 78 iken bu oran 2008’de yüzde 90’a yükseltildi.

Bebeklerimizin sağlığını ve zekâ gelişimini olumsuz etkileyen kansızlığı önlemek için 2004 yılı Mayıs ayından itibaren ücretsiz demir damlası dağıtılmaya başlandı. 2005 Kasım ayından itibaren de annelere altı ay gebelikte, üç ay lohusalıkta toplam dokuz ay ücretsiz demir desteği verilmekte. Bu şekilde hedef kitlenin yüzde 91’ine bu imkân sağlanmış oldu. Amacımız, bu rakamı 2010 yılında yüzde 95’lerin üzerine çıkarmaktır.

Ayrıca, 2005 yılının Mayıs ayından itibaren bebeklerimizin kemik sağlığı için bir yaşına kadar ücretsiz D vitamini verilmeye başlanmıştır. Böylece, D vitamini eksikliğine bağlı raşitizm görülme oranı ciddi anlamda düşürülmüştür.

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile anne ve bebek ölüm hızı aynı gelir grubu ülkelerle karşılaştırmayacak kadar iyileştirilmiştir. Gururla söylemek gerekirse OECD ülkelerinin yirmi yılda katettiği mesafeyi ülkemiz son altı yıla sığdırmaya başarmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağdaş devlet, birey mutluluğunu amaçlayan politikalar belirlemek ve uygulamak zorundadır. İktidarımız, attığı her adımda, uyguladığı her programda insan merkezli hizmet politikaları üretmektedir.

İlimiz Mardin ve ilçelerinde 1991 ve 1995’te atılan temeller, maalesef 2002 yılında daha yarılanamamıştı. AK PARTİ İktidarıyla birlikte, hastaneler tamamlanarak, 6 hastane, 4 sağlıkevi, 8 sağlık ocağı yapıldı. Mardin’de 112 hizmetlerinde 3 olan ambulans sayısı 13’e çıkarılırken, 77 olan uzman doktor sayısı 126’ya, 123 olan pratisyen hekim sayısı 266’ya, sadece 9 olan diyaliz cihazı 88’e çıkarıldı. Önümüzdeki yıl, 300 yataklı Mardin ve 150 yataklı Nusaybin devlet hastanelerinin temelleri atılacak, hâlen inşaatları devam etmekte olan Kızıltepe ve Midyat devlet hastaneleri de en kısa sürede bitirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesini sosyal devlet anlayışının vazgeçilmez unsurları arasında görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Devamla) – Etkin ve kaliteli bir sağlık sistemi nitelikli bir toplum için vazgeçilmezdir. Hükûmetimiz “İnsan sağlığına yapılan yatırımın bedeli ve hesabı olmaz.” anlayışıyla hareket ederek, sağlık politikamızdaki “önce insan, insan için de önce sağlık” düşüncesi gereği aynı kararlılıkla devam etmektedir.

Sözlerime son vermeden önce, deminden beri bizleri popülist yönetimle suçlayan arkadaşlarıma birkaç şey sormak istiyorum ve bunların değerlendirmesini de milletimizin vicdanına bırakmak istiyorum.

Türkiye, kızaklarla taşınan hastaları, hastanede rehin kalan hasta ve cenazeleri, ilaç kuyruklarında ölen insanları unutmadı. Demin, bir arkadaşımız “Yeşil kartlılar ilaçların yüzde 20’sini öderken zorlanıyorlar.” dedi. Onların döneminde yüzde 100’ünü ödemek zorunda kaldıklarında ne yapıyorlardı acaba, çok merak ediyorum.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Öyle bir şey yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Öyle bir şey olmadı.

GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle, Sağlık Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, başta Sağlık Bakanımız olmak üzere, Bakanlık çalışanlarının hepsini başarılı çalışmalarından dolayı tebrik ediyor, hayırlı, uğurlu olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahkulubey.

AK PARTİ Grubu adına Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Tüm yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu konuşmanın kısa süresi içerisinde yirmi iki yıllık tıp fakültesi mezunu olan aynı zamanda da iktisat mezunu bir kişi olarak, sadece sağlığı ve önce insanı benimseyen partimizin, sağlıkta, doktorluğu yaşadığım bütün bu süre içerisindeki pratiği konuşarak sözlerimi sürdürmek istiyorum. Konunun ekonomik bölümüyle ilgili kısımlarının, benden daha uzman olan arkadaşlar tarafından tartışılacağını düşünüyorum.

Uzmanlık alanım olan enfeksiyon hastalıkları ile yıllarca mücadele eden ve enfeksiyon hastalıklarının Türkiye'nin son 1990’dan itibaren ki sürecini -tarihi yazan ve tarihi okuyan bir kişi olarak- ülkemizdeki temel sağlık hizmetleri ve koruyucu sağlık hizmetlerinin nereden nereye geldiğini ve buna bağlı olarak da hastalıkların ve hastalıklara bağlı ölümlerin, yine bu ölümlere bağlı da maliyet analizlerinin iyi yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.

Koruyucu sağlık hizmetlerine İktidarımızdan önce 2 milyar Türk lirası harcanırken -ki eskale edilmiş paradır, bugünün parasıyla- bugün koruyucu temel sağlık hizmetlerine 4 milyar para harcanmaktadır. Aynı zamanda çocuk aşılamalarına 2002 yılında 30 milyon Türk lirası harcanırken bugün 326 milyon Türk lirası harcanmaktadır ki 11 kat yükselme söz konusu olmuştur. 11 kat yükselmenin olduğu bir yerde günümüzle de bağdaştırdığımız zaman günümüzün dünya pandemisi olduğunu kabul ettiğimiz, pandemi olduğunu kabul ettiğimiz domuz gribine de Hükûmetimiz gerekli olan tüm parayı ayırarak ülkenin sağlığını kontrol altına almak, dünya sağlığını kontrol altına almak için de vatandaşının domuz gribi nedeni ile devletin kamu kurumlarına müracaat ettiği zaman, aşılanmak istediğinde bir kişisinin dahi mağdur olmaması için gerekli bütün parayı ayırmış ve gerekli bütün girişimler yapılmıştır. Bunun bir eleştiri konusu olmasını, neden bu paraların ayrıldığını sağlıkla uğraşmış kişilerin söylemesini, koruyucu sağlık hizmetleriyle uğraşan bir kişi olarak anlamakta zorlanıyorum. Bu ülkede bir vatandaşı “önce sağlık” diyerek tüzüğünün ana konusu yapan partinin, her vatandaşının sağlık adına ne talebi varsa bunu yerine getirmek yükümlülüğü ve zorunluluğu vardır. Ben dilerim ki muhalefet sıralarındaki arkadaşlarımız, bunu yerine getirmediği zaman Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığını ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini eleştirsin ama görüyorum ki son üç aydır, sorumluluğunu yerine getiren ve sorumluluğu gereği ülkenin ne kadar parasını harcaması gerekliyse bunu yapan bir Bakanlık ve bir Hükûmet, gayribilimsel verilerle eleştirilmektedir ve gayribilimsel teorilerle, anekdotal bilgilerle, Türkiye’deki toplum sağlık açısından belirli bir paradoksa itilmektedir ki bunun da maalesef bugünlerde son sorunlarını görmekteyiz.

Şimdi, bu temel sağlığa harcanan paralarla, 2000’li yıllarda yaklaşık 30 bin kızamıklı vaka varken, geçtiğimiz yıl hiç yokken, bugün 5 kızamıklı vakaya inmiştir. Yine, 2000’li yıllarda 10 bin sıtmalı vaka varken bugün 39 vakaya inmiştir. Hepimizin bildiği ve televizyonlarda geçmiş Sağlık Bakanlarımızın çıkıp da “Bu kolera değil el tor” gibi böyle, bilgiden uzak cümlelerle yani kolerayı örtmeye çalıştığı dönemlerden, bugün suyla bulaşan enfeksiyonlardan olan tifo, 25 binden 209’lara inmiştir. Bunun gibi yine, bebek ölüm hızı, anne ölüm hızı, gelişmiş ülkeler düzeyine taşınmıştır.

Değerli konuşmacı arkadaşlarımızdan birisinin, özellikle domuz gribi aşılarının, bu Mecliste hiçbir zaman konuşulmaması gerekli olan bir tarzla, ülkemizin bir bölgesine gönderildiğini, kendi gayribilimsel ve gayriveriye dayanan bir şekilde söylemesi kınanacak bir durumdur.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bölgeyi söyle!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kamyon Güneydoğu’ya gitti sadece, Trabzon’a gitse onu da söylerdim.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) - Bu ülkenin hiçbir bölgesi ayrılmamıştır ve sadece gayribilgi

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Güneydoğu’ya siz gönderdiniz. Aracın plakasını, gününü, saatini verdim. Yalan konuşmam!

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) - Sadece Güneydoğu’ya dediyseniz o zaman söyleyeyim, ülkemizin beşinci ve altıncı bölgelerine nelerin gittiğini ben size şöyle söyleyeyim: Türkiye Cumhuriyeti’nde 2002 yılından bugüne baktığımız zaman…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kemalettin, kamyonun plakasını, gününü ve saatini verdim. Ben yalan konuşmam, yalan değil.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – …uzman hekim oranı yüzde 29 artmış iken, bu, beşinci ve altıncı bölgelerde yani Doğu ve Güneydoğu’da yüzde 150 oranında artmıştır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sizin Güneydoğu açılımını sen anlat!

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Eğer birkaç il vermemi isterseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Aydın, konuşmanızı tamamlayınız.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Teşekkür ederim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kamyon Güneydoğu’ya gidiyor Kemalettin. Trabzon’a gitseydi onu da söylerdim.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Gümüşhane’ye gitseydi onu da söylerdin!

2002 yılından bugüne uzman hekim sayısının yüzde 29 arttığı bir ülkede…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hadi canım!

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – …Şırnak’ta yüzde 457 oranında uzman sayısı artmıştır, Hakkâri’de yüzde 750, Gümüşhane’de yüzde 162 oranında artmıştır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kütahya’yı da söyle!

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Bu kadar bağırarak konuşulan yerde…

Gümüşhane’de 2002 yılında 17 uzman vardı, bugün Gümüşhane’de 55 uzman vardır ve benim hastanemde 1.400 hasta ameliyat edilirken 3.300 hasta ameliyat edilmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O günle bugüne baktığımız zaman, yüzde 29 oranında artış var uzman hekim sayısında. 20 bin uzman olduğu zaman Gümüşhane’ye neden 17 uzman gidiyordu, bugün 25 bin uzmana çıktığında neden 55 uzman gidiyor?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sekiz senede uzman sayısı arttı!

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Hemşiresi de öyle, sağlık çalışanları da öyle ve içimde olan bir şeyle…

OKTAY VURAL (İzmir) – Seçimlerde gördük, belediye seçimlerinde!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sekiz senede uzman sayısı arttı!

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Bereket versin, o arkadaşımız da layıkıyla yapar inşallah. Sizlerin böyle gayriihtiyari, gayriahlaki düşüncelerinizle…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Aydın, lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ahlaksız sensin Kemalettin!

BAŞKAN – Sayın Aydın… Sayın Aydın…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, gayriahlaki olan Sayın Hatiptir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sözünü geri alsın!

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika… Bir dakika…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sözünü geri alsın. Gayriahlaki olan o!

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Biz delilsiz konuşmuyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen oturur musunuz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sözünü geri alsın.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Niye bu kadar bağırıyorsun ya? Çiftliğin mi burası?

BAŞKAN – Sayın Aydın, cümleniz çıktı…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Hakarette bulunmadı, Sayın Başkan.

BAŞKAN - “Gayriahlaki” kelimesini tashih etti. Tamam, arkadaşımız sürçülisan ettiğini, aldığını söyledi.

Buyurun Sayın Aydın.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Doğrulara tahammül edin, yanlışlarınızı görün!

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

Sayın Durmuş, tashih etti cümleyi efendim.

Buyurun.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Cümlemin içerisindeki “gayriahlaki” kısmı maksadını aşmıştır ama bilimsel verilerle oynayarak toplumun sağlığının nerelere sürüklendiğinin de tanımlamasını topluma bırakıyorum.

Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Başbakana da söyle!

OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakana mıydı bu ifaden? Başbakana bu laflar söylenir mi Sayın Başkan yani?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Gel raporu sana göstereyim!

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Raporu vereceğim ben sana!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… İstirham ediyorum, sakin olalım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Raporu vereyim ben sana!

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Osman Bey, gerek yok.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Konuşan arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu akademisyen, unvanları var, bilgileri var. Bizim bir diyeceğimiz yok. Kendi aralarında konuşarak yardımcı olabilirler, Sağlık Bakanlığına yardımcı olabilirler.

Teşekkür ederim.

Son konuşmacı Kilis Milletvekili Hüseyin Devecioğlu.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Kilis) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Hudut ve Sahiller Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, dün ilimizin Musabeyli ilçesindeki taş ocağında meydana gelen kazada hayatını kaybeden hemşehrilerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yaralı hemşehrilerimize de acil şifalar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığına bağlı, özel bütçeli bir kuruluştur. Başlıca görevleri bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek temeline dayanan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, 1924 yılında bu adı almasına ve faaliyetlerini bu ad altında sürdürmesine rağmen, bulaşıcı hastalıkların önlenmesi konusunda ülkemizde yapılan mücadeleyle yaşıttır.

Bu mücadelenin başlangıcı ta 1800’lü yıllara gitmektedir. II. Mahmut'un emriyle karantina için meclis toplanarak 1838 yılında bu göreve başlanmıştır.

Genel Müdürlük, kuruluşundan itibaren birtakım görev ve isim değişikliklerini takiben, Lozan Anlaşması’ndan sonra “İstanbul Limanı ve Boğazları Sıhhiye Müdüriyeti” adını almıştır. 1924 yılında bu müdüriyetin adı “Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü” olarak değiştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin ve dünya sağlığının korunmasına katkıda bulunmak ve halk sağlığı risklerini önlemek amacıyla uluslararası anlaşmalar ile ulusal mevzuattan kaynaklanan yetki ve gelirleri kullanarak Türk boğazları ile hudut ve sahillerde sağlık denetlemelerini yapmak, kontrol ve önlemlerin alınmasını sağlamak ve uluslararası geçerliliği olan sertifikaları düzenlemek misyonuna sahip olan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün görev ve faaliyetlerini özetle şöyle sıralayabiliriz:

1) Ülkemize özellikle karantina hastalıklarının ve bulaşıcı hastalıkların girişini önlemek amacıyla, yurt dışından gelen gemilerin ülkemiz limanlarına girmelerinde ve kara ile temas etmelerinde herhangi bir sakınca olmadığını belirlemek ve gerekli iznin verilmesini sağlamak amacıyla sağlık denetiminin yapılmasını, 

2) Yabancı ülkelerden gelip Türk boğazlarını kullanarak başka bir yabancı ülkeye gidecek olan gemilere, Türkiye'nin Türk boğazlarındaki hükümranlık hakkını gösteren Montrö Boğazlar Sözleşmesi hükümlerine göre sağlık denetiminin yapılmasını,

3) Geminin mevcut mürettebatının taşıdığı, yolcuların ve hareket limanının sağlık durumlarını gösteren, gemide bulaşıcı ve salgın hastalık olmadığını bildiren, geminin uğradığı limanlarda uygulanan sağlık tedbirleriyle ilgili bilgileri kapsayan ve limandan ayrılmasında sağlık yönünden sakınca olmadığını gösteren patenta belgesinin düzenlenmesini,

4) Bulaşıcı hastalıkların yayılmasının önlemesi amacıyla deniz ve hava araçlarının sağlık denetiminin yapılması ve bu konuda belgelerin düzenlenmesini,

5) Uluslararası ve ulusal sefer yapan bu taşıtların sağlık şartlarını gösteren belgelerle buralarda görev yapan personelin sağlık şartlarını belirten ulusal ve uluslararası nitelikte belgelerin düzenlenmesi,

6) Yurt dışından hava limanlarına gelen uçaklardan sağlık deklarasyonunun alınması,

7) Türkiye genelinde yirmi yedi seyahat sağlığı merkezinde seyahat sağlığı hizmetinin verilmesi,

8) Uluslararası yaptırma zorunluluğu olan sarıhumma aşısı ve diğer bazı aşıların uygulanması, uluslararası aşı sertifikası düzenlenmesi,

9) Türk limanlarında Gemi Sağlık Resmi Kanunu kapsamına giren gemilerden her mali yıl başında yürürlüğe konan tarifeler üzerinden sağlık resmi alınması,

10) Yurda giriş yapan cenazelerin kontrollerinin yapılarak yurda giriş belgesinin düzenlenmesi ve izin verilmesi,

11) Avrupa Birliği müktesebatı uyum çalışmaları kapsamında kurulan Tele Sağlık Merkezi Baştabipliğince iletişim kanalları da kullanılarak yirmi dört saat kesintisiz olarak uluslararası düzeyde uzaktan sağlık danışmanlığı hizmetlerinin verilmesi,

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, ayrıca aşağıda sayacağım görevleri de koordinasyonu yürüterek hizmet etmektedir.

Bunlar;

1) Hudut Kapıları Bulaşıcı Hastalıklar Acil Eylem Planı’na ait politikaları belirlemek,

2) Sağlık denetleme merkezi koordinatör tabibi/sorumlu tabiplerinin acil duruma göre belirleyeceği ihtiyaçları -tıbbi araç gereç, sarf malzemeleri- temin ederek ilgili merkezlere dağıtımını yapmak,

3) Diğer bakanlıklar, ilgili kurum ve kuruluşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Devamla) - …tüzel ve özel kişiler, üniversiteler ve medya ile ilgili gerekli koordinasyonu sağlar.

4) Sağlık Bakanlığından acil durumlarda kullanmak üzere hastane tahsisinin veya bir bölümünün tahsisinin yapılmasını talep eder. Belirlenmiş olanları da kendi ilgili birimlerine bildirir.

5) Genel Müdürlüğünce hazırlanan Hudut Kapıları Bulaşıcı Hastalıklar Acil Eylem Planı’nı mülki idare amirliklerine bildirir ve uygulamasını sağlar.

6) Sağlık denetleme merkezi personelini Acil Eylem Planı konusunda eğitir.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının dışa açılan penceresi konumunda olan ve Uluslararası Sağlık Tüzüğü uygulamalarını Sağlık Bakanlığı adına yürüten Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün çok eski bir kurum olarak kendi teşkilat kanununa kavuşmasını ve böylece daha iyi hizmet edeceğini düşünüyorum.

Konuşmama son verirken 2010 yılı mali bütçesinin ülkemize, milletimize ve insanlarımıza hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Devecioğlu.

Evet, onuncu turda bütçenin lehinde şahsı adına Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 yılı bütçe kanunu görüşmelerinde Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2003’te Hükûmetimizin işbaşına gelmesiyle birlikte, hepinizin de bildiği gibi, Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı başlamıştır. Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir Türkiye modeli olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum.

Kamuya ait hastaneleri Sağlık Bakanlığının çatısı altında birleştirdik. O günleri hatırlarsanız, bunun birtakım sancıları da oldu ama bugün gerçekten çok iyi bir iş yaptığımızı hepimiz görmekteyiz.

Verimliliği sağlamak için performansa dayalı ek ödeme uygulamasına geçtik.

Aile hekimliği uygulamalarına başladık.

Eleman temininde güçlük çekilen yerlerde sözleşmeli sağlık personeli çalıştırmaya başladık.

Doktorlar için devlet hizmeti yükümlülükleri getirdik. Türkiye’deki sağlıkta çalışan insan gücünün dengeli dağılımını sağlayacak biçimde bir personel dağılım cetveli hazırladık, norm kadro uygulamasına geçtik.

Ayrıca sağlık hizmetlerinin yine dengeli dağılım için hem sağlık kuruluşu hem insan gücü hem de tıbbi cihaz planlamalarını sağlayan politikalar geliştirdik. Bu politikaları geliştirirken de özel sektörü bunun içine aldık.

Sağlık personeli hizmet puanlarına göre otomatik olarak bir yerden bir yere nakledilmeye başlandı. Çalışma yılları ve çalıştığı bölgelere göre hizmet puanları ve bunlara göre de yer değiştirmeleri mümkün oldu.

Tedavisi mümkün olmayan hastalıklar için yurt dışında tedavi olma imkânı herkes için getirildi.

Ayrıca bildiğiniz gibi memurlar ve diğer tüm sigortalılar özel hastanelerden, tıp merkezlerinden de hizmet almaya başladılar. Bu da Türkiye’deki kaynakların vatandaşa daha optimal biçimde iletilmesini sağladı.

Ağız ve diş sağlığı merkezi sayımız 99’da 8 iken, 2002’de 14, 2009’da ise 123’e ulaşmış durumdadır. Artık her şehrimizde bir merkez ve birçok şehrimizde de birden fazla merkezimiz var. Vatandaşlarımız özellikle ağız ve diş sağlığı açısından hizmetlere daha kolay ulaşmaya başladı.

112 istasyon, yani acil taşıma hizmetleri 94’lü yıllarda başlamış ve 2002’ye kadar önemli bir gelişme göstermişti; sayı 481 civarındaydı, bugün ise 112 istasyon sayımız 1.460’a ulaşmıştır. Bütün mevcut ambulanslarımız Avrupa kara ambulans standartlarına ulaştırılmış durumdadır. Bunun yanında hava ambulans merkezleri oluşturarak daha kısa sürede etkin bir şekilde hastaların merkezlere ulaştırılmaları sağlanmıştır.

Türkiye’de yeni doğan açısından da çok ciddi sıkıntılar yaşanmıştı. Sağlık Bakanlığındaki yoğun bakım yatak sayısı yeni doğanda 665 iken bugün 4.094’tür. Hedefimiz bu sayıyı 4.500’e çıkarmaktır. 869 olan normal yoğun bakım yatak sayısını 7.351’e çıkarmış durumdayız. Bu da çok önemlidir yani vatandaşlarımıza, artık, Türkiye’de, çok nadir durumlar dışında, yoğun bakım yatağı bulamama gibi bir sıkıntı oluşturmamaktadır.

Aralık 2002 ile Kasım 2009 yılları arasında 238 hastane tamamladık, 213 yeni ek bina yaptık. Ek binalarla birlikte aslında 400’ün üzerinde yeni hastane yaptık diyebiliriz. 900’e yakın yeni sağlık ocağı inşa ettik.

139 bin sağlık personeli istihdam ettik. Yani hastanelerde çalışan personel -sağlık çalışanı ve diğer personel- sayısı çok arttı. Bu da hizmetin kalitesini büyük ölçüde artıran sebeplerden birisidir.

Hizmet sunumu açısından bebek izleme oranlarını yüzde 95’lerin üzerine çıkardık. Hastanede yapılan doğum oranlarını yüzde 92’lere ve oradan da yüzde 98’lere kadar çıkarmak durumundayız. Bu da hedefimiz arasındadır.

2008’in sonlarında OECD’nin Sağlık Sistemlerini İnceleme Raporu’nda “Ulusal sağlık hesapları ve hane halkı bütçe araştırmasının elde edilen genel bilgiye dayanarak hem mutlak şartlar açısından hem de diğer ülkelere göre Türk sağlık sisteminin eşitlik ve mali koruma bakımlarından oldukça iyi işlediği görülmektedir.” denilmektedir.

Türkiye’de sağlık göstergeleri de iyiye gidiyor. Demek ki burada para iyi kullanılıyor, verimli kullanılıyor ve vatandaşın talebi karşılanıyor.

Hasta hakları birimleri kurarak, vatandaşın, hakkını arayabileceği medeni ortamlar oluşturduk.

Hastanelerimizde hekim seçme hakkı oluşturduk. Bugün tüm hastane ve ağız diş sağlığı merkezlerimizde hekim seçme hakları vardır.

Biraz önce söylediğimiz gibi, eskiden 10 hekimin çalıştığı bir yerde 1 veya 2 hekim poliklinik imkânı bulmakta ve çalışmaktayken şimdi tüm hekimlerimize poliklinik imkânı sağlamış durumdayız.

Artık, Türkiye’de bugün bir sistem değişmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Arıcı, konuşmanızı tamamlayınız.

ABDURRAHMAN ARICI (Devamla) – Sigara konusunda Dünya Sağlık Örgütünün yayınladığı 2009 Sağlık Raporu’nda, “Yaygın tütün kullanımının önüne geçme konusunda Türkiye önemli bir yol kat etmiştir. Bu süreç büyük ölçüde yüksek liderlik ve politik kararlılıkla başarılmıştır. Türkiye, kamuya açık ve kapalı alanlarda tütün kontrolüyle ilgili yasa değişikliği yapan dünyadaki altıncı ülke olmuştur.” denilmektedir.

Bugün 35 milyon SSK’lı, kamu hizmetlerini, sağlık hizmetlerini bütün hastanelerden, özel hastaneler dâhil alabilmektedir. Bütün vatandaşlarımız ilaçlarını eczanelerden, yeşil kartılar dâhil rahatça alabilmektedir.

Performansa dayalı ek ödemeyle hekimlerin tam gün çalışmaya başlaması sonucu vatandaşların özel muayenehanelere verdikleri paraların büyük ölçüde azalması sağlanmıştır.

Yeşil kartlı vatandaşlarımız sağlık hizmetlerinden daha fazla ve rahatça faydalanma imkânı kazanmıştır.

Acil ve yoğun bakım tedavileri bugün Türkiye’de kamu ve özel bütün hastanelerde ücretsiz bir şekilde yapılmaktadır.

Bütün bu yapılanlardan da anlaşılıyor ki ülkemiz sağlıkta büyük atılımlar yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Tüm sağlık çalışanlarını ve meslektaşlarımı yaptıkları özverili çalışmalar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH ARICI (Devamla) - Sağlık Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına ilk konuşmacı Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşan, değerli fikirlerini bizimle paylaşan bütün arkadaşlarıma çok teşekkür ederim. Bazıları önemli katkılar yaptılar, bazıları gazete haberleri üzerinden ayaküstü bir konuşma oluşturmaya çalıştılar. Bence kendilerine ayrılmış olan zamanı ziyan ettiler. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir bakanlığın bir yıllık bütçesi üzerinde konuşurken, sanıyorum ki her siyasi partinin o zamanı en iyi biçimde kullanması hem Meclise hem millete karşı saygının gereğidir.

Değerli arkadaşlarım, biz birkaç gün önce Hazreti Mevlânâ’nın ebediyete intikal edişinin 736’ncı yıl dönümünü idrak ettik biliyorsunuz. Aynı gün, ilginç bir rastlantı oldu, muharrem ayının da -hem evladı Kerbela için hem ehlibeyit için hem bütün âlemi İslam için özel bir gün olan muharremin de- birinci gününü idrak ettik. Özel bir gündeyiz, bu özel gün bize “İncinsen de incitme.” sözünü hatırlatıyor yeniden ya da “Dün de beraber geçti ne varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” sözünü hatırlatıyor. O yüzden, belki her söze, özellikle her kem söze cevap yetiştirmek bize uygun düşmez. Bizim bir anlayışımız var, “Ehli diller arasında çok aradım, kıldım talep./Her hüner makbul imiş, illa edep illa edep.” diyen bir anlayışımız var bizim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O yüzden ben, ayrıca kendimi milletimize karşı ve Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumlu sayıyorum, kişisel sataşmalara cevap vererek zamanı işgal etmeyi haksız bulurum ama şu kadarını söylemek istiyorum ki hayatımın hangi döneminde ne söylemişsem sözümün arkasındayım. Her söylediğim o konjonktürde fevkalade doğru ve haklıdır. Ben, mübarek 29 Mayıs gününde, fethin yıl dönümü olan 29 Mayıs gününde AK PARTİ kürsüsüne üç yıl önce ilk defa çıktığımda “Şimdiye kadar inandığım ve savunduğum her şeyi aynen inanmaya ve savunmaya devam ederek burada demokrasiyi savunmak için, demokrasiye karşı bir kalkışmaya karşı çıkmak için burada bulunuyorum.” dedim; o sözümün, o davranışımın arkasındayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Benim yazdıklarımın üç satırını okuyacak arkadaşlar, geri kalan üç yüz satırı okudukları zaman asıl neler söylediğimi sanıyorum yararlı biçimde öğrenirler.

Değerli arkadaşlarım, bir güzel küçük bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Biz, Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak, kültürümüze, hayatımıza, sanatımıza, yaşamımıza hizmet etmiş olan bir değerli sanat, kültür, bilim insanına her yıl bir armağan veriyoruz. Göreve başladığım yılda bunu tarihsel ve doğal çevreye gösterdiği katkıdan ötürü Profesör Sayın Metin Sözen’e vermiştik. Geçen yıl, Türkiye’de demokrasiyi savunma konusunda ağır bedeller ödeyerek bir çizgiyi sürdüregeldiği için sevgili Çetin Altan’a vermiştik. Bu yıl da Türk musikisine büyük hizmetler eden bir topluluğa, 2 kişilik bir topluluğa, kutbi nâyî, yani “neyzenlerin kutbu” diye bilinen sevgili, aziz Niyazi Sayın’a ve yine onun gibi kendi alanında, tambur alanında bir önemli virtüöz olan değerli Necdet Yaşar’a bu yıl bu ödülleri vermeyi kararlaştırdık ve ocak ayının içinde inşallah hepinizin teşrifiyle ve Sayın Başbakanın da katılımıyla bu töreni gerçekleştirmeye çalışacağız. Bakanlığımızın… Sadece bir değerli arkadaşım söyledi “Turizmin içinde bir ticari meta hâline getiriliyor kültür.”, öyle olmadığını anlatmak için, kültürümüze özel bir yer, özel bir değer, bizi biz yapan bir değer olduğu için kültürümüze özel bir değer verdiğimizi ifade etmek için bu bilgiyi sizinle paylaşarak sözlerimi başlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, turizm konusunda Türkiye… Biz tabii hani “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz,/ Kişinin görünür rütbei aklı eserinde.” diye bir söz var yine, ne yaptık bu yıl içinde, geçen yıldan bu yana, bunu anlatmak zorundayız, millete karşı borcumuz bu.

Bu yıl dünyada bir kriz yaşandı biliyorsunuz, 2008 ortalarından bu yana bir kriz yaşandı. Buna sağlıkla ilgili sıkıntılar da eklendi dünya çapında. Buna rağmen dünyanın ilk on turizm ülkesi içinde -ki Türkiye, Allah’a şükürler olsun, birkaç yıldan bu yana ilk on turizm ülkesi içinde istikrarlı biçimde yer alıyor- ilk on turizm ülkesi içinde, gelen turist sayısı itibarıyla geriye gitmeyen tek ülke olmayı başardık. Yüzde 8’ler, yüzde 7’ler, yüzde 10’lar civarında Amerika’dan Çin’e kadar dokuz ülke geride, bir tek Türkiye yüzde 2’nin üzerinde ileride.

“Gelirde geri bir parça.” dedi bir arkadaşım. Neden “Geri” dedi? Evet, çünkü kriz yılında kalış süreleri azaldı gelen ziyaretçilerin. Eskiden bir hafta kalıyorsa, beş gün, on gün kalıyorsa bir hafta kalmaya başladı ve daha ekonomik tercihler yapmaya başladılar. Ve yine bütün dünya rakamları gösteriyor, bu yıl gelirde azalış itibarıyla Türkiye yine dünya ortalamasına göre daha iyi bir durumda. Tabii bizim hedefimiz, gelen sayısını artırmak olduğu gibi, Türkiye’de kişi başına geliri de mutlaka artırmaya çalışmak. Türkiye henüz kişi başına gelirde dünya ortalamasının altında, bunu biliyoruz. O yüzden de Türkiye’yi sadece bir deniz kıyısı ülkesi, bir sıcak iklim ülkesi yapmayalım, aynı zamanda kültürüyle, tarihiyle, arkeolojisiyle, müzeleriyle, sanat yaşamıyla, damak tadıyla, mutfak zenginliğiyle, musiki zenginliğiyle bilinen ve marka değeri yükselen bir ülke hâline getirelim diye uğraşıyoruz. O nedenle -yadırgayabiliyor bazı arkadaşlarımız “Turizm ile kültür birbiriyle bağdaşır mı, iç içe mi?” diye- kültürü ne kadar içine katarsak turizmin, kültür ürünlerimizi ne kadar turizm sunumumuzun içine katarsak Türkiye turizminin marka değerinin o kadar artacağını, Türkiye turizminin o kadar dünyada farklılaşacağını, unutulmaz hâle geleceğini düşünüyoruz, inanıyoruz ve bu nedenle kültür altyapısını turizm altyapısı kadar önemsiyoruz.

Turizm altyapısını önemsiyoruz. Biz kaynaklarımızı artık büyük ölçüde turizm merkezlerinin altyapı ihtiyaçlarını gidermek konusunda… Mavi bayrakta Avrupa 3’üncüsü Türkiye, bu standardımızı yukarıya çıkarmaya çalışıyoruz, aşağıya çekmemeye çalışıyoruz. Yeni, mesela 2004 yılından bu yana ilk defa yeni arazi tahsisi, ilk defa bu yıl yaptık, kırk sekiz alanda. Termal master planımızı bitirdik, otuz ikisi termal olmak üzere kırk sekiz yeni alanda arazi tahsisine çıktık, ocak ayının başına kadar başvuranlara bu konuda yardım etmeye ve tahsis yapmaya hazırız. Bütün turizm bölgelerinde, siyasi parti ayrımı yapmaksızın -bunu çeşitli partilerden arkadaşlarım sanıyorum ki yakından biliyorlar- turizm altyapısı konusunda hangi bölgenin ihtiyacı varsa ve hangi bölgenin turizm konusunda potansiyeli varsa oraya ayrımsız yardım etmeye çalışıyoruz, çünkü bu gelen gelir gelen kişi, gelen gelir, gelen kişinin Türkiye’deki izlenimi bir bölgeye, bir belediyeye ait değildir, bütün Türkiye’ye aittir ve biz Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti olarak bütün Türkiye’den sorumluyuz, bu yaklaşımla bu alanda hizmet etmeye çalışıyoruz.

Şimdi, kültür konusunda… Ben Türkiye’de turizmin çok önemli bir sektör olduğuna inanıyorum, sadece bir ekonomik gelir kapısı olmadığına aynı zamanda bir sosyal dönüşüm vesilesi olduğuna, çok genç nüfusu olan Türkiye’de turizm alanında çalışan gençlerin önce başka şehir halkıyla, başka bölge halkıyla, sonra başka ülke halkıyla tanışarak çevreye ve dünyaya açıldıklarını; oturmayı, kalkmayı, davranmayı, temizlenmeyi, dil öğrenmeyi, kendi konuştukları dili daha iyi kullanmayı, el sanatlarını, bütün becerilerini geliştirmeyi öğrenmelerini göz önünde tutarak bir sosyal dönüşüm projesi sayıyorum ve o yüzden önümüzdeki dönemde belki tarımın fonksiyonu çok artacak Türkiye’de, öyle gözüküyor, yeniden ve turizm, Türkiye’nin, çok çekici, ileriye taşıyıcı unsurlarından, gelişme alanlarından birisi olacak. Bunu, turizmin kültür altyapısını geliştirerek dünyada çok saygıdeğer bir yere getirmeye çalışıyoruz. Bu konuda arkadaşlarımızın gayretleriyle oldukça iyi bir mesafe aldığımızı düşünüyorum.

Birkaç yıldan bu yana biz tanıtım ihaleleri yapıyoruz. Tanıtım ihalelerinde, biliyorsunuz, eski yıllarda bazı tartışmalar olageliyordu çünkü bürokrasi bunu kendisi kapalı kapılar arkasında kararlaştırıyordu. Artık biz Türkiye’de katılımı ve saydamcılığı bir ilke hâline getirdik. Bütün turizm sektörünün bileşenleri -bizim Bakanlığımızın çalışanlarından belki daha yüksek bir sayıda- bir araya geliyorlar, bütün süreci birlikte izliyorlar, bütün teklifleri beraber değerlendiriyorlar ve son kararı beraber veriyorlar. Otelciler, rehberler, yatırımcılar, seyahat acenteleri, Reklamcılar Derneği, hepsi ve Ankara ve İstanbul’dan bu konuda uzman 2 öğretim üyesi bütün süreci gözlüyor, katılıyor, değerlendiriyor ve sonucu beraber veriyorlar.

Biz bu sayede, mesela bu yıl Astana’da Dünya Turizm Kongresi’nde Avrupa çapında En İyi Reklam Ödülü’nü aldık, Amerika Birleşik Devletleri’nde En İyi Açıkhava Reklamı Ödülü aldık yine, İrlanda’da En İyi Açıkhava Reklamı Ödülü aldık, İngiltere’de En İyi Transit Reklamı Ödülü aldık. Türkiye'nin turizm konusunda yaptıkları, yaptıklarının marka değeri gittikçe artıyor.

Bizim, dünyaya deniz kıyılarının ötesinde tanıttığımız, kültürümüzden tanıttığımız önemli zenginliklerin başında dünya miras alanları geliyor. Dünya miras alanı olarak Türkiye’de 9 yerimiz var, 18 de dünya miras aday alanımız vardı.

Arkadaşlarım, 2000 yılından bu yana ilk defa -son sekiz dokuz yıl içinde ilk defa- geçen yıl dosya verdik, beş yeni dosya dünya miras alanı aday listesi için: Antalya’da Perge, Aydın’da Afrodisias, Burdur’da Sagalassos, Konya’da Çatalhöyük ve bütün Muğla’dan Antalya’ya kadar Likya kıyıları. Bu beş dosyamız kabul edildi, dünya miras alanı aday listesindeki 18 yerden 23 yere şu anda çıktık. Hedefimiz, aday listesindeki sayımızı çoğaltmak değil, kalıcı listede yerimizi çoğaltmak. Bunun için Edirne Selimiye çevresiyle ilgili çalışıyoruz, Efes’le ilgili çalışıyoruz -ne vahimdir ki Efes, yıllardır dünya miras alanı kalıcı listesine girememiş örneğin- Antalya Alanya için çalışıyoruz, tersaneler ve Kale için çalışıyoruz. Dünya mirasına katarak bu bölgeleri, şimdilik bunlar için çalışıyoruz ama benim bir vadede inancım odur ki Türkiye'nin dünya mirasında dokuz değil otuz yerinin olması lazım. Türkiye böyle bir ülke, Türkiye'nin böyle bir zenginliği var, böyle bir…

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Ihlara yazın.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Ihlara, elbette. Bunların hepsi aday listede var zaten, kalıcı listeye sokmak konusunda yoğun bir çaba gösteriyoruz.

Müzelere özel bir önem veriyoruz. Bakınız, Sivas Arkeoloji Müzesini tamamladık. Batman’da, Osmaniye’de, Bayburt’ta yeni müze müdürlükleri kurduk. Amasya Saraydüzü Kışlası tamamen yepyeni bir varlık olarak ayaklandı biliyorsunuz. Amasya Hazeranlar Konağı bitti. Aydın Afrodisyas Müzesini bir kültür girişimciliğiyle iş birliği yaparak son derece Avrupa standartlarında… Görmenizi çok isterim. Yani, Türkiye’de, gerçekten, değerli arkadaşlarım, hepimizin -ki ben bu konulara yıllardır meraklıydım, ama hâlâ ne kadar görmemiz gereken yer olduğunu yeni baştan öğreniyorum- görmesi gereken, dünyayla yarıştırabileceğimiz, dünyayla yarıştırmak için standartlarını yükseltmemiz gereken çok sayıda yerimiz var. Bu müzelerimizi tamamladık.

İstanbul’da, Ayasofya’da bir iskele vardı biliyorsunuz, onun mütemmim cüzü gibi yıllardır aynı yerde duruyordu. Onu Ayasofya içinde gezdirirken… Çok ilginç bir buluntu. Dört yüz yıldan beri üzeri kapalı bir… Şimdi geliyor bazı bakan arkadaşlar yurt dışından, özel izin alarak çıkıp onu görmeye çalışıyorlar. Dünya turizmine yeni birtakım katılımlar çıktı oradan. Ayasofya’da bir çalışmamız var. Ayasofya’nın girişinde Kanuni’den sonraki dönemde yapılmış bulunan padişah türbeleri vardır biliyorsunuz. Bunlar o Divanyolu üzerinde bildiğimiz türbelerden farklıdır. Kanuni’nin oğlu ll. Selim’in, onun oğlu lll. Murat’ın ve lll. Mehmet’in orada türbeleri vardı. Galiba kırk yıl, ben diyeyim, belki baştan beri kapalıydı. Onları şimdi bir türbe olarak değil, bir türbe müze olarak, yani Osmanlının türbe yapımındaki -birisi Mimar Sinan’ındır çünkü- maharetini ve zarafetini gösteren mekânlar olarak ilk defa açtık. 1935 yılında Ayasofya’nın girişine müştemilat olsun diye, müdür otursun, gişe olsun diye bir beton, tarihi dokuyla bağdaşmaz bir ekleme yapılmış, Allah’ın izniyle onu bu sene kaldırdık. Yani, tarihi dokuyu ortaya çıkarmak konusunda, Türkiye’de hiçbir ayrım yapmadan, medresedir, manastırdır, camidir, kilisedir, efendim, Roma’ya aittir, Osmanlıya aittir, Selçukluya aittir, pagan döneme aittir demeden, hepsi bize emanettir diyerek, hepsi insanlığın ve Yaradan’ın bize emanetidir diyerek hepsine sahip çıkmaya, hepsini Türkiye’nin kültür varlığı yapmaya, hepsini bizim insanımızla tanıştırmaya, barıştırmaya, hepsini dönüp dünyaya tanıtmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede geçen yıl, biliyorsunuz, bir müze kart çalışması başlatmıştık, fevkalade önemli bir yol aldık onda da.

Şimdi, İstanbul’da, Arkeoloji Müzesi’nde çalışma yapıyoruz. Arkeoloji Müzesi, Türkiye’de özel olarak, dünyada müze olarak yapılmış ilk binalardan birisidir, 1800’lerin ortalarında. Bir tür British Museum’u andırır ama onun tabii daha dar kapasitelisi ama inanılmaz bakımsızdı. Şimdi orada yeni bir çalışmaya başlıyoruz. Birkaç yıl içinde sanıyorum ki Arkeoloji Müzesi dünya çapında bir hâle tekrar kavuşturulmaya çalışılacak. Bunu iyi bir de tevafuk sayıyorum çünkü 2010 yılı UNESCO tarafından Osman Hamdi Bey Yılı, yani Osman Hamdi Bey’in de vefatının 100’üncü yıldönümü nedeniyle anılacağı bir yıl olarak ilan edildi. Osman Hamdi Bey’in isminin anılacağı, uluslararası çapta isminin anılacağı bir yılda bizim Arkeoloji Müzesi’ne sahip çıkmamız hoş bir tevafuk oldu bence diye düşünüyorum ama tabii, ondan ibaret değil yapmaya çalıştığımız. Topkapı’nın bütününde iyileştirme çalışmaları yapıyoruz.

Sanıyorum Komisyonda bahsetmiştim, arkadaşlar hatırlayacaklar. Ankara’ya bir yeni müze hayalimiz var, İzmir’de bir yeni müze hayalimiz var. Antalya Müzesi’nin mutlaka yenilenmesi gerekiyor. Gaziantep’te Büyükşehir Belediye Başkanlığının katkısıyla, Türkiye, dünyanın en fazla mozaiğini sergileyecek bir müzeyi Allah izin verirse bu sene açacak. Büyükşehirle iş birliği hâlinde yapıyoruz. Van Müzesi’ni geliştirmeye çalışıyoruz. Yani Türkiye’de çok sayıda müzemizi ayağa kaldırmaya çalışıyoruz bu dönem içinde.

Değerli arkadaşlarım, bizim koruma kurullarımız var biliyorsunuz Bakanlık olarak, rölöve müdürlüklerimiz var. Şimdiye kadar çok sınırlı sayıdaydı ve bir rölöve müdürlüğünün, bir koruma kurulunun çevresinde belki on il vardı; buna yetişmesi mümkün değil. Bizim Bakanlığımızın elemanları büyük emek sarf ediyorlar ama ne yazık ki düşük ücret alıyorlar. Yani ben bu kadar düşük ücretle bu arkadaşları on vilayete koşturmayı insafsızlık sayıyorum ve bunları çoğaltmaya çalıştık. Yeni kurullar kurmaya çalışıyoruz, yeni rölöve müdürlükleri kurmaya çalışıyoruz. Birkaç tanesi, Kütahya, Gaziantep, İstanbul’da yeni kurullar kuruldu, Gaziantep’te yeni Rölöve Müdürlüğü kuruldu; Samsun, Elazığ, Sivas, Kütahya, Edirne, Kocaeli, Van, Muğla, Karabük de -her türlü girişimi yaptık- sırada.

Bir cümleyle söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, kazılara 2001 yılında 1 trilyon civarında bir kaynak ayrılırken biz bu yılı 25 trilyonla kapattık. 2002 yılında ilk defa 2 trilyona ulaşmış kazı ödeneklerini bu yıl 25 trilyonla kapattık. 2007’de bu rakam 14’tü, bu yıl 25’e çıkardık. Son derece önem veriyoruz ve hızlandırmaya çalışıyoruz.

Kültür merkezleri, Sakarya, Adıyaman, Aksaray, Bitlis, Antalya Elmalı, Aydın, Karaman, Osmaniye Düziçi, Uşak Eşme bitti bu dönemde yani bizim görev yaptığımız dönemde, 58 yerde devam ediyor. Ne yazık ki geçmiş yıllarda biraz siyasi tercihlerle yani olması gereken yer ihmal edilerek, olması ertelenebilir yer öne konularak Türkiye bir yatırım mezarlığı hâline dönüştürülmüş. Bunları öncelik sırasına koyarak, önceki seviyeye ulaşmış olanı, daha yüksek bir gerçekleşme seviyesine ulaşmış olanı öne almaya çalışarak tamamlamaya çalışıyoruz.

Bu arada, İstanbul’da dünya çapında iftihar edeceğimiz iki merkez oluştu. Tabii sadece bizim Bakanlığımızın değil, doğrudan doğruya Başbakanın gözetimi, denetimi ve katkılarıyla Haliç’te, o eski bildiğiniz “Sütlüce Mezbahası” denilen alanda şu anda dünya çapında iftihar edeceğimiz bir dünya su kongresini bu yılın Martında toplayabildiğimiz bir Haliç Kongre ve Kültür Merkezi oluştu ve yine Harbiye Kongre Vadisi’nde dünya ekonomi kongresini Eylül ayında toplayabildiğimiz, on binlerce insanı başarıyla ağırlayabildiğimiz bir kongre merkezi oluştu. İstanbul’da Ayazağa yirmi yıllık bir hikâyeydi ve Ayazağa’yı… İnşallah bu sene kazma vuracağız. AKM ile ilgili sorun, tamamen biliyorsunuz bizden kaynaklanmıyor, bazı arkadaşlarımızın tutucu davranışları nedeniyle yargının ortaya çıkardığı bir sorun. Sizi yakında yine, tıpkı kültür sanat büyük ödülü törenine davet ettiğim gibi Ankara’da bir açılışa davet etmek istiyorum. Ankara’da on yıldan daha eski, projelendirilmişti ama uzun yıllar ihmal edilmiş, yarım kalmıştı. Eski demir yolları bakım istasyonları var Adliyenin yanında, 10 bin metre bir alan çıkıyor şu anda. İçinde küçük bir konser salonu, sergi salonları, müze alanları, çok önemli bir kitaplık, önceki yıl vefat eden sevgili ve rahmetli Metin And’ın bütün kitaplarının içinde yer aldığı bir sanat araştırma kitaplığı içinde olan “Cer Modern” adıyla Ankara Kültür Sanat Merkezi sanıyorum ki Ocak ayının 10’uyla 15’i arasındaki bir tarihte açılacak ve Parlamentonun çalıştığı bir gün olmasını istiyorum ki milletvekili arkadaşlarımız da görebilsinler diye.

Değerli arkadaşlarım, biz, kültür sanat alanında başka bir şeye çok önem veriyoruz. Bizim sanat topluluklarımız var, tiyatrolarımız var, korolarımız var, opera, balemiz var; Türk halk müziğinden devlet senfoniye kadar çeşitli sanat topluluklarımız var.

Arkadaşlarıma çok teşekkür ederim, çalışma arkadaşlarıma, bütün arkadaşlarıma, Sayın Müsteşarımız başta olmak üzere. Şöyle bir ilke koyduk: Mademki devlet kültür-sanata para ayırıyor, bu, sadece Ankara’nın, İstanbul’un her zaman bu kültür ve sanat ürünlerine ulaşanlarına değil, ulaşamayanlarına da ulaştırılmalıdır. Devletin görevi -mademki buraya kaynak ayrılıyor- mümkün olduğu kadar bu sanatları halklaştırmaktır, kitlelere ulaştırmaya çalışmaktır.

Bir küçük örnek vermek istiyorum: 2006 ya da 2007’de bizim opera- balemiz 7 civarında turne yapmış, bu yıl 43 civarında turne yaptı. Yani 7 kat, Anadolu’ya çıkışı biz bir birimimizde 7 kat artırdık. Bazı arkadaşlarımız dillerine pelesenk etmişler: “Türkiye, işte, kültürde, sanatta geriye gidiyor, sanat mekânları kayboluyor.” Size izin verirseniz saymak istiyorum: Şu görev aldığım dönem içinde İstanbul’da Beykoz Ahmet Mithat Efendi Sahnesi’ni –Feridun Karakaya ismiyle başlamıştı, böyle bir yeni isimle devam ediyor- Kartal Bülent Ecevit Sahnesi’ni, Üsküdar Tekel Sahnesi’ni, Üsküdar Stüdyo Sahnesi’ni, Küçükçekmece Sahnesi’ni ve Küçük Sahne ve Cevahir Sahnesi’ni devreye soktuk. Kenterler’le yaptığımız iş birliğiyle bu tiyatronun da devamını sağladık. Ankara’da Stüdyo Sahne ve 75’inci Yıl Sahnesi’ni devreye soktuk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan, tamamlayın.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

İzmir’de İl Halk Kütüphanesi Sahnesi’ni, Soyer Kültür Sanat Sahnesi’ni, Malatya Devlet Tiyatrosu, Elâzığ Devlet Tiyatrosu, Samsun Devlet Tiyatrosu, Çorum Devlet Tiyatrosu’nu şu ana kadar bu geride bıraktığımız süre içinde devreye soktuk. Bu yıl için de Zonguldak Devlet Tiyatrosu’nu açıyoruz, Kahramanmaraş Devlet Tiyatrosu’nu açıyoruz, Denizli Devlet Tiyatrosu’nu açıyoruz, Manisa Devlet Tiyatrosu’nu açıyoruz, 20’ye yakın.

İddiayla söylüyorum ki Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde bu kadar hızla kültür ve sanat etkinlikleri Anadolu’ya yayılmamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama başka bir şey daha yaptık. Bunlar devam edecek. Hedefimiz -60’ıncı yılına geliyoruz biz bu devlet tiyatrolarının- 60’ıncı yılda 60 tiyatroyu Anadolu’ya ulaştırmaktır. Tabii, istiyorum ki ben bütün illerde olabilsin keşke ama yıllardır ihmal edilmiş birçok şeyi yapmaya çalışıyoruz. Mesela biz bu yıl Ulusal Yayıncılık Kongresi’ni topladık Ankara’da, Aralığın başında. 1939’da toplanmış ilk kongre ve ilk kongre toplanırken denilmiş ki: “Her beş yılda bir bu kongre toplansın.” 5’incisini topladık. Aradan yirmi beş yıl geçmiş, on beş yıl geçmiş kongreler toplanmamış. On bir yıl aradan sonra bu yıl topladık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız lütfen efendim.

Buyurun.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sayın Başkanım, son…

Ve bundan sonra da bütün bu kültür ve sanat faaliyetlerini -ama bir kez daha söylüyorum- sadece bir elitin yararlanacağı bir iş değil, bütün halkın bileceği, öğreneceği ve paylaşacağı bir iş olsun istiyoruz.

Benim bu çalışma sürem içinde en tat aldığım etkinlik, bu yıl İzmir’in bir köyünde, tamamen köylülerin toplandığı ama İzmir Senfoni Orkestrasının konser verdiği bir etkinlikti. Orada inanılmaz bir coşkuyla, Türk müziği, Batı müziği, hepsine halk katıldı. Halk anlamaz diye bir şey yok. Halka iyiyi verin, halka iyiyi sunun, halka iyi anlatın halk sizi başının tacı yapar. Biz de zaten halkın dediğini yapmaya çalışıyoruz.

Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Evet, Hükûmet adına ikinci konuşmacı Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığımızın 2010 yılı bütçesinin Genel Kurulunuza sunumu için huzurunuzdayım.

Hepinizin bildiği gibi 58, 59 ve 60’ıncı cumhuriyet hükûmetleri olarak sağlıkta önemli ve kapsamlı bir Dönüşüm Programı yürütüyoruz. Cumhuriyetimiz döneminde sağlıkta önemli adımlar atıldı ancak son yedi yılda bir bütün olarak sistemi dönüştüren, dönüştürme gayreti içerisinde olan, yapısal ve fonksiyonel bir dönüştürme anlamına gelecek Dönüşüm Programı’yla halkımızın sağlık hizmetlerine çok daha kolay ulaşmasını, erişmesini sağlayan bir çabanın, gayretin içerisindeyiz.

Bu yeni sistemi oluştururken finansmandan organizasyona, yeni kurallar oluşturmaktan ödeme biçimlerine varıncaya kadar, çalışanların ve halkın sağlık konusundaki davranış biçimini değiştirmeye varıncaya kadar bir dizi alanda çalışmalar yapıyoruz. Yedi yılın sonucunda, hem topyekûn biçimde sağlık göstergelerimizde iyileşmeler oldu hem vatandaşımız sağlık hizmetleri ihtiyaçları açısından finansal koruma altına alındı hem de vatandaşımızın sağlık hizmetlerinden memnuniyeti ciddi ölçüde arttı. Yedi yıllık görev dönemimizde istikrar, kararlılık, ortak aklı kullanma, bilimsel ve pratik tecrübeye önem verme, ulaştığımız başarının altında yatan en önemli sebeplerdir.

Hükûmet olarak süreç boyunca, iktidar partisi olan AK PARTİ’mizden ve muhalefet partisi milletvekillerinden, ilgili bürokrasiden, sivil toplum kuruluşlarından, bilim insanlarımızdan, sektörden, hepsinden önemlisi halkımızdan çok büyük destek aldık ve dönüşümü, şükürler olsun, bugünlere kadar getirdik.

Sizlere bu sunumu yaparken bir kitapçık da dağıttık Sağlık Bakanlığı olarak. Bu kitapçık, yani bu sunum kitapçığı, aslında geçmiş yedi yılın performansını, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın performansını size sunan köklü bir çalışmanın eseridir. Eksiklerimizi yine elbette sizlerle birlikte tamamlayacağız ve ben konuşmamın başında, bugüne kadar verdiğiniz katkılar için şükranlarımızı arz ediyorum, bundan sonra da katkılarınızı beklediğimi özellikle ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, dünden bugüne sağlık politikalarına baktığımızda, çok partili dönemden önce Refik Saydam döneminde, çok partili dönemde Behçet Uz döneminde çok ciddi atılımların yapıldığını görüyoruz. Daha sonra 1960 ile 1980 döneminde de Sosyalizasyon Kanunu’yla önemli ilerlemeler oldu. 1980 ile 2000 yıllarına kadar geçen süre ise daha ziyade birtakım reformların yapılmasına niyetlenen, çalışmalar yapılan ama önemli adımların atılamadığı dönemlerdir. 2003’ten itibaren de hepinizin bildiği gibi Dönüşüm Programı’mızı yürütüyoruz.

Bu Programın temel bir mantığı var. Program, tamamen insan odaklı, birey odaklı, vatandaş odaklı olarak hazırlanmış bir programdır. Bizim hizmet anlayışımızın temelinde AK PARTİ olarak insan olduğu gibi, Sağlıkta Dönüşüm Programı’mızın etik temelinde de insan vardır. Sistemi biz insan üzerine bina ettik, insan üzerine, insanın sağlık hizmetlerine erişimi üzerine sistemi geliştirmeye çalıştık.

Kuşkusuz ki değerli arkadaşlar, böyle bir sistem geliştirirken durağan bir süreç içerisinde değilsinizdir. Sürekli bir değişim içindeyiz. Bazen bize şöyle eleştiriler yöneltildi: “Birtakım uygulamalar yaptınız, daha sonra bunlardan döndünüz.” Böylesine devasa, köklü bir dönüşüm programı yapılırken çok tabiidir ki zaman zaman değerlendirmeler yaparak kendinizi yenileyeceksiniz, bazı hususları düzelterek yolunuza devam edeceksiniz, başka türlü ilerleme olmaz. Ama temelde hedeflediğimiz noktadan hiç sapmıyoruz. Hedeflediğimiz nokta, insanımızın sağlık hizmetine rahat erişmesidir. Herkesin -yoksulu, zengini, işçisi, BAĞ-KUR’lusu, emeklisi, memuru- bu ülkenin onurlu insanları olarak, bir insanlık hakkı olan sağlık hizmetine ulaşması başından beri hedefimiz olmuştur.

Bizler Türkiye Cumhuriyeti olarak, 2008 yılında, “Tallin Sözleşmesi” diye bir sözleşme imzaladık Dünya Sağlık Örgütüyle birlikte. Bu Sözleşme, sağlık sistemlerinin performansının belli bir sistematik içinde değerlendirilmesini öngörüyor. Ben bu sunumu sizlere arz ederken, biraz önce bahsettiğim kitapçığı da hazırlarken bu Tallin Sözleşmesi’nin öngördüğü şekilde bir sistematik değerlendirme yapmayı öngördüm ve arkadaşlarımızla bunu hazırladık. Burada öncelikle sağlık sisteminin fonksiyonlarına bakıyoruz, ara hedeflerine bakıyoruz ve kuşkusuz ki sonuçta nereye geldik, ne elde ettik, bunlara bakıyoruz sistemimizi değerlendirirken.

Hepiniz biliyorsunuz, bunu benden önceki konuşmacı arkadaşlarım da ifade etti, bu yedi yılın içine çok şey sığdı gerçekten. Bundan birkaç sene önce Meksika Sağlık Bakanıyla -bir resmî ziyaret için Meksika’dayken- resmî bir yemek esnasında, yaptığımız işleri anlattım ve Değerli Bakanın ifadesi şu oldu: “Sayın Bakan, bu kadar işi üç sene içerisine nasıl sığdırdınız?” O zaman dönüşümün üçüncü senesi içerisindeydik. Neler oldu? Kamuya ait hastaneleri tek çatı altında birleştirdik. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hayaliydi. Her hükûmet bundan bahsetti ama bunu gerçekleştirmek AK PARTİ hükûmetlerine nasip oldu.

Performansa dayalı ek ödeme sistemine geçerek muayenehanelerin gönüllü olarak kapanmasını sağladık ve vatandaşlarımızın hizmet almak için muayenehane kapılarına gidip her seferinde önemli hastalıklarında para ödemek zorunda kalmasını, ameliyat paraları ödemesini tarihe gömdük.

Hizmet alımlarını kolaylaştırarak hastanelerimizdeki donanımı, biraz sonra vereceğim rakamlarda olduğu gibi, büyük ölçüde genişlettik.

Aile hekimliği uygulamalarına başlayarak aile hekimliği uygulamalarını kırk ilimize genişlettik.

Eleman temininde güçlük çekilen yerlere, Güneydoğu’ya, Doğu Anadolu’ya, Orta Anadolu’ya, Türkiye’nin kırsalındaki birçok yere çok sayıda personel istihdamı sağlayabildik ve personelin dengeli dağılımı için de çok ciddi bir çaba içerisindeyiz.

Sağlık Bakanlığının asli rolleri içinde olmayan gıda hizmetleri, sağlık meslek lisesi gibi hizmetleri ilgili bakanlıklara devrettik. Biraz önceki konuşmalarda da gıdanın devredilmesiyle ilgili hususlar söylendi.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetin kuruluşunda gıda mühendisliği diye bir alan yoktu, çevreyle ilgili bir alan yoktu. Dolayısıyla, buna benzer hizmetler tamamen sağlıkçıların üzerine, doktorların üzerine kalmıştı. Bugün bu işle ilgili spesifik, özel bakanlıklar olduğuna göre elbette bu hizmetleri onlara aktarmak durumundayız.

Sağlık bilgi sistemlerimizi, otomasyon sistemlerimizi geliştirdik.

Akılcı ilaç kullanımını geliştirdik ve gerçekten, ilaçta Türkiye’de çok farklı bir noktaya geldik.

Genel sağlık sigortası oluşturuldu.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, dikkat ediniz, yirmi dakikalık bir konuşma içerisine bu dönüşümün başlıklarını bile sığdırmak mümkün değil, böyle bir dönüşüm içerisindeyiz.

Genel sağlık sigortasıyla, öteden beri yoksul olduğu için hizmet alamayan veya alanlar açısından hizmet farklılaşmasından dolayı hizmeti düzgün alamayan vatandaşımızın sağlık hizmetlerini eşit biçimde almasının önünü açtık. Yeşil kartlı vatandaşlarımız da diğer vatandaşlarımızın haklarına kavuşmuş oldular.

Birkaç rakam vermek istiyorum. Önümde çok fazla rakam var, bunlarla sizi elbette yoracak değilim ama bakınız değerli arkadaşlarım, 1960’ta sosyalizasyon yapılmış, o zaman bir kanun yapılmış ve biz göreve geldiğimizde 12 bin sağlık evinden bahsediliyordu kâğıt üzerinde, oysa açık olan, çalışan, için-de ebesi olan sadece 1.572 sağlık evi vardı, bugün 5.268 sağlık evinde aktif olarak hizmet veriyoruz ve ihtiyaç da aşağı yukarı bu kadar. O 12 bin gibi rakamlar da artık Türkiye için gerekli değil çünkü 1960’larda kırsalda nüfusumuz çok fazlaydı, şimdi bu nüfus büyük ölçüde azaldı.

Bu arada, afet yönetimi açısından çok farklı bir uygulamayı geliştirdik. Bugün seksen bir ilimizde 2.643 gönüllü sağlık elemanı -Allah korusun hiçbir afet tabii istemiyoruz, onun için dua ediyoruz olmasın diye ama 2.643 sağlık elemanı- bugün Avrupa’nın en iyi eğitilmiş ve en büyük afet ekibi olarak hazırdır ve bu ekiplerin kullanabileceği imkânları da şu anda hazırlamış durumdayız. Afetlerde kullanmak üzere bütün Türkiye’de 30 adet mobil acil sağlık ünitemiz var ve bunları uygun illere dağıtmış durumdayız.

112 acil hizmetler açısından geldiğimiz noktayı hepiniz biliyorsunuz. Sayısı 618 olan kara ambulansı, bugün 2.250’ye ulaşmış durumdadır. 80 civarında kar üstü aracımız var ve 17 bölgede helikopter ambulanslarımız var. Bu ambulanslar, değerli arkadaşlarım, bütün Türkiye’de yediden yetmişe insanımızı sağlık hizmetini alabileceği yere taşıyorlar.

Şimdi, biraz önce konuşulurken Güneydoğu’ya bozuk aşı gönderildiğinden bahsedildi. Bu bilgi doğru bir bilgi değil. Net olarak ifade ediyorum, bu bilgi yanlış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Aslında bizim Güneydoğu’ya, Doğu’ya, Orta Anadolu’ya, neresi olursa olsun, bu ülkenin seksen bir vilayetini birbirinden ayırmadan, en uzak noktada, kırsalda yaşayan vatandaşımıza da nasıl bir sağlık anlayışı içinde yaklaştığımızın en önemli göstergelerinden biri, değerli arkadaşlarım, bu ambulans hava hizmetlerimizdir. Bugüne kadar toplam 2.234 vaka taşıdık son yıl içerisinde ve Mardin’deki bir mezradan kanamalı bir annemizi taşıdığımız gibi Tekirdağ’daki bir köyden bir bebeğimizi de taşıdık, Antalya’nın Toroslardaki bir köyünden kalp krizi geçiren bir vatandaşımızı da bu şekilde taşıdık. Bu ambulansların bir saatlik uçuşu 5 bin eurodur. Ortalama iki saat uçuş yapıldı. Henüz uçağımız olmadığı için şehirler arası uçuşları da bu ambulanslarla gerçekleştirdik. Helal olsun! Elbette vatandaşımıza sosyal bir devlet olarak vermemiz gereken hizmet buydu ve bunu vermekten dolayı da iftihar ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bugün böylesine bir dönüşümü eleştiren değerli arkadaşlarım acaba kendi devri iktidarlarında böyle bir şeyi niçin hayal dahi edemediler? Bakın, Türkiye bunları yıllarca bekledi. Türkiye, yıllarca AK PARTİ İktidarını ve bu hizmetleri bekledi.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hayallerinize hayranım Sayın Bakan ama doğru konuşmuyorsunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, milletimiz bu hizmetlere susamıştı. Bugün de hâlâ bazı eksiklerimiz var ama tekrar ifade ediyorum ki bütün bunları yapmak kararlı bir biçimde meselelerin üzerine gidebilen ve istikrar sağlamış AK PARTİ hükûmetleri sayesinde oldu. Bundan sonra da sağlıktaki gelişmeler bu kararlılık ve istikrar sayesinde gerçekleşecektir.

Yeni doğandan bahsedildi, yeni doğandan, yeni doğan bakım hizmetlerinden, yeni doğan ölümlerinden.

Değerli arkadaşlarım, 2002’de Türkiye’de yeni doğan yoğun bakım yatak sayısı 665’tir, bugün 4.094 yoğun bakım yatağımız var. Zannediyorum bu, aslında nereden nereye geldiğimizi ifade etmek için yeter. Peki, bugün 4.094 yatak bize yetmiyor, 4.500 yatağı hedeflemiş durumdayız. Dün bu bebeler 665 yatakla ne yapıyorlardı zannediyoruz?

MUHARREM İNCE (Yalova) – 3 çocuk olacağı için yatak sayısını…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bunların hiçbiri hastanelere ulaşma imkânına bile sahip değildi. Ben yıllarca çocuk hekimliği yaptım Doğu Anadolu’da, yirmi sene, yirmi sene boyunca ben o bölgede çalıştım. Kendi hastaneme, üniversite hastaneme gelen çilekeşleri çok iyi biliyorum. Biz bunları yıllarca yaşadık.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu konuyla ilgili bir yayınınız var mı Sayın Bakan?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – 665 yatakla Türkiye’de “Ben yeni doğan yoğun bakım hizmetlerini verdim.” zannedenlerin, bugün ne yeni doğan bakımından ne bebekten ne bebek ölümlerinden bahsetmeye hakkı yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Toplu ölümlere ne diyorsunuz Sayın Bakan? Niye bebekler ölüyor? Niye toplu ölümler oluyor? Bebekleri toplu öldürüyorsunuz, tek tek öldürmüyorsunuz, toplu…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yoğun bakım yatak sayısı 869’du Türkiye’de, geldiğimizde, bugün 7.351 yoğun bakım yatak sayımız var.

MUHARREM VARLI (Adana) – Aradan yedi yıl geçti!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yanıklı hastalar asla bir imkân bulamıyorlardı. Bugün, sadece Sağlık Bakanlığı hastanelerinde yanık yoğun bakım yatak sayısını 35’ten 321’e ulaştırdık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yoğun bakımda insanlar intihar…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Rakamlar o kadar çok ki değerli arkadaşlarım, bunları böyle 10 katına çıkardık, 9 katına çıkardık, 5 katına çıkardık demek ilk anda kolay görünüyor ama işte, bütün bunlar, yedi senelik bu emeğin, yedi senelik bu planlamanın, yedi senelik bu kararlılığın bir ürünüdür.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hasta ettiniz milleti, hasta!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Helal olsun size!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bugün, artık, Türkiye’de inşa edilen bütün hastanelerde hastalar mutlaka banyo ve tuvaleti olan yataklarda yatıyorlar.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İlk kim yaptı? Kimden örnek aldınız? Atatürk Hastanesi, Kırıkkale Hastanesi, Bağcılar Hastanesi… Kim yaptı? Ona da sahip çıkın!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada bir sayın milletvekili var…

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Burada bir sayın milletvekili var…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bizden öğreneceğiniz çok şey var.

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Aziz milletim, burada, şu anda, bana laf atan bir sayın milletvekili var.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, birkaç saniyenizi rica edebilir miyim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu sayın milletvekili, üzülerek ifade edeyim ki…

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Buyurun Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Birkaç saniyenizi rica edeyim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekilleri, burada bütün hatipler konuşuyor, sayın bakanlar da tabii ki kendi bütçeleridir, kendi bütçelerini anlatmak zorunda, takdim etmek zorunda. Sükunetle dinleyelim. Karşı taraf dinlendi, sayın bakanlar dinlenecek. İzleyenler var, milletimiz karar verecek. (Gürültüler)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Yanlış bilgi veriyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kamyon gitmedi mi? Kamyon gitti. Susurluk kamyonu, Susurluk! Kamyon gitti, aşı gitti. Doğru söylemiyor. Doğru söylemiyor.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, bakınız, daha önceki hatiplere de aynı şeyi söyledim. En azından, hatiplerin konuşmasına fırsat verelim.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkanım, az önce, Turizm Bakanını da dinledik, hiç kimseye bir şey söylemedi.

BAŞKAN - Sayın Yıldız, lütfen…

Buyurun Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu değerli milletvekili, kendi devri iktidarındaki başarısızlığını, bugün, bu kürsüden, her çıktığında…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Söylenmeyecek şekilde konuşursa biz de söylemeyiz.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, lütfen efendim…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bugün, bu kürsüye her çıktığında, çok ağır bir biçimde bu kürsüye, bu çatıya yakışmayan ifadelerde bulunarak ve daha sonra oturduğu yerde de yine aynı tavrı devam ettirerek ve buraya laf atarak sürdürüyor. Hâlbuki bilmiyor ki bu kürsü milletin kürsüsüdür. Siz laf atsanız da siz engellemeye çalışsanız da…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bu sıralar da milletin Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …biz gerçekleri burada milletimize elbette ifade edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bu sıralar da milletin, muhalefet de milletin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi burada Güneydoğu’dan bahsedenler, burada Doğu’dan bahsedenler rakamları söylediğim zaman utanırlar.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – O kürsüden doğru konuş, doğru, yalan konuşma.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakanım, siz Sağlık Bakanı olarak Başbakanı bile ikna edemediniz aşıda.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, göreve geldiğimizde Ağrı’da yalnızca 20 uzman hekim vardı.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakanım, aşı bozuk mu değil mi? (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Lütfen arkadaşlar…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlarım, şimdi devri iktidarlarında sağlık adına millete şöyle elle tutulur bir şey sunamayanlar, bir dönüşümü gerçekleştiremeyenler… Çok da görmüyorum, bir koalisyon hükûmetindeydiler, uyumsuzluklar vardı, istediklerini belki yapamadılar ama sonuç itibarıyla olana bakacağız.

MUHARREM VARLI (Adana) – Ha, bak bunu söyle işte! Bunu söyle, anlaşacağız seninle.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, buradan bu laf atan değerli milletvekilleri, Doğu’da, Güneydoğu’da kendi üç buçuk yıllık iktidar dönemlerinde açılmış ve hizmete sunulmuş bir tane hastane söylesinler burada, bir hastane istiyorum iki değil. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yalan konuşuyorsun! Ben söylerim, on tane söylerim: Urfa Hastanesi, Osmaniye Hastanesi. Ben sana söylerim: Ağrı Hastanesi, Iğdır Hastanesi.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, bu ülkede insanımız yıllarca ama yıllarca, değerli milletvekilleri, muayenehane kapılarında süründürülmüştür.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ben verdim o paraları. Sen ne anlarsın bu işlerden.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Lütfen arkadaşlar…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yıllarca muayenehane kapılarında süründürülmüştür.

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne kadar başarılı olduğunu açıkla!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu ülkede insanımızı…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Çeliker Hastanesi, Ürgüp Hastanesi. Ben sayayım sana. Ne zannediyorsun kendini!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen Genel Kurula hitap edin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, diyorlar ki değerli arkadaşlar “Hastaneye gidince 8 lira katkı parası veriliyor.” Özel hastaneye…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Üç buçuk ayda altı yüz on dört…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli Milletvekili, tekrar söylüyorum…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sen bir tane Atatürk Hastanesi söyle. Bir tane örnek göster.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şu laf atan Değerli Milletvekili, lütfen hazmedin ve oturun.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen Genel Kurula hitap edin lütfen.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ağzımızda olmayan, doğru olmayan şeyleri hazmedemeyiz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Söyle! Hazmediyoruz çünkü rahatız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Dinlemeyi öğrenin.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap edin lütfen.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sizde hazım bozukluğu var. Orada söylediklerime cevap ver.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, ben çok görmüyorum.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben hiç çok görmüyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sen ancak grubuna hazmettirirsin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu hazımsızlığı çok tabii buluyorum. Yıllar boyunca… Bakınız, millet hafızasını mı kaybetti zannediyorsunuz siz? Yıllar boyunca muayenehaneye gitmeden ameliyat olamayan, yıllar boyunca muayenehaneye gitmeden önemli bir hastalığını tedavi ettiremeyen…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gene aynı, gene aynı.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …yıllar boyunca SSK hastanelerinin izbe köşelerinde, bodrumlarında kuyruklarda ilaç için çile çeken, yıllar boyunca “Sen yeşil kartlısın, kusura bakma sana reçete veririz ama paranla alacaksın.” denen bir ülkeyi bu millet unuttu mu zannediyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Şimdi karşımıza çıkıp diyorsunuz ki “Yeşil kartlıya ilaç veriyorsunuz  –iyi- yüzde 20 katkı payı alıyorsunuz, yoksuldan katkı payı alınır mı?”

Değerli milletvekilleri, 2005 yılına kadar, bizim iktidar dönemimize kadar yeşil kartlıların, hiçbir zaman…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şu anda özürlülerden para alıyorsunuz, özürlülerden!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …ayakta aldıkları reçetelerin bedelleri kendilerine ödenmedi.

SAADETTİN AYDIN (Erzurum) – Unuttular!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bırak yaşlıları, özürlülerden para alıyorsunuz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sosyal Yardımlaşma Fonu ödedi Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – O insanlar, kaymakam kapılarında, vali kapılarında boyunlarını büktüler.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yataklı tedavide devlet ödedi, öbürünü de Sosyal Yardımlaşma ödedi.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Sosyal Yardımlaşma kayıtlarında var.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu sene, sadece yeşil kartlı vatandaşlarımızın, 10 milyon vatandaşımızın ilacı için devlet 1 milyar 700 milyon…

MUHARREM İNCE (Yalova) – 10 milyon insanı yeşil karta muhtaç etmişsiniz, daha bundan büyük itiraf olur mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …1 milyar 700 milyon Türk lirası ödeme yapıyor. Sonra da çıkıp buraya diyorsunuz ki “Sağlık harcamaları arttı.” Hadi oradan be! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Seçimlerden sonra niye iptal ettiniz yeşil kartları?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sağlık harcamaları…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Her 7 kişiden 1’isi yeşil kartlı demek ki bu memlekette!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bundan büyük itiraf olur mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Seçimlerden sonra niye iptal ettiniz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, “Sizin tuzunuz kuru.” dendi burada. Evet, sizin tuzunuz kuru, sizin tuzunuz hep kuru oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Seninki yaş mı?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bugüne kadar senin tuzun hep kuru oldu Sayın Milletvekili.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Benimki kuruysa seninki de kuru! Seninki yaş mı?

BAŞKAN - Sayın İnce… Sayın İnce…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ama, biz milletimizi düşünmek zorundayız. Biz elbette milletimizi düşüneceğiz, biz elbette yoksulu da düşüneceğiz, fakiri de düşüneceğiz, fukarayı da düşüneceğiz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Siz evvela kendinizi düşünüyorsunuz!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Deniz Fenerini düşünün!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Burası Türkiye Cumhuriyeti, burası bir sosyal devlet. Elbette AK PARTİ Hükûmeti bu sosyal devletin gereğini yapacak.

Değerli arkadaşlarım… (MHP sıralarından gürültüler)

MUHARREM VARLI (Adana) – Gazeteciler niçin eleştiriyorlar, ondan bahset!

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sadaka devleti!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yolsuzluklardan bahset!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugün, bakınız, bu süre, benim size Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı anlatmak… (Gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – “10 milyon yeşil kartlı var.” demek övünülecek bir şey değil, utanılacak bir şey!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Deniz Fenerini getirin, Deniz Fenerini!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Saygıdeğer arkadaşlar…

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Vatandaş “Allah razı olsun.” diyor.

BAŞKAN - Sayın Daniş

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Vatandaş “Allah razı olsun.” diyor, gerisi önemli değil, ne derlerle desinler! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Arkadaşlar, konuşmaların sonuna geldik…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri…

BAŞKAN - Sayın Bakanım, birkaç saniyenizi rica edeyim.

Bakınız, saygıdeğer arkadaşlarım, biraz sonra… (Gürültüler)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İki sene sonra göreceğiz, sen zaten gelemezsin Çanakkale’den.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

Sayın Yıldız… Sayın Yıldız, lütfen…

Bakınız, biraz sonra muhalefetten bir arkadaşımız son konuşmayı yapacak, görüşlerini beyan edecek.

Lütfen… Turun sonuna geldik, birbirimize karşı daha nazik olalım.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, 10 milyon yeşil kartlı varsa her 7 kişiden 1’isi yeşil kartlıdır. Bunun neresiyle övünüyor? Utanılacak bir durum, utanılacak bir durum!

BAŞKAN – Sayın İnce, biraz sonra arkadaş gelir, söyler, sen endişe etme.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bunların hepsinin hesabı sorulacaktır.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yazık bu memlekete!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Seçimden sonra niye iptal ettiniz?

BAŞKAN – Sayın İnce…

Sayın Bakanım, buyurun konuşmanızı tamamlayınız efendim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Seçimde bu millet onlara kırmızı kartı gösterir.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Ücretli hâle geldi Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, 2009’da çok yeni bir rapor var, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi bir rapor yayımladı.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şu aşının raporunu söyle, bozuk raporunu!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Anne ve çocuk sağlıyla ilgili olarak şunu söylüyor: Anne ve çocuk sağlığı konusundaki ilerleme, anne ölümlerini politik bir öncelik olarak belirlemek, buna finansman ayırmak, hizmet ve politikaları kültürel hassasiyetlere göre düzenlemekle sağlanmıştır. Bu hizmetler, hamileler için hastane yakınında doğum öncesi bakımevlerinin kurulmasını, uzman kadrolar tarafından sağlanan uygun ve kaliteli bakıma ulaşmak için ücretsiz kara ve hava ulaşımının sağlanmasını içerir.

Biz bunların özlemini çekiyorduk. Biz, OECD bir rapor yayımlarsa bizim sağlık sistemimiz için bir satır düzgün bir şey yazsın arzu ediyorduk. Biz, Dünya Sağlık Örgütü bizim için bir rapor yazarsa şurada da bir ilerleme sağlansın diye uğraşıyorduk.

Bugün, Allah’a şükürler olsun, Türkiye Cumhuriyeti sağlıkta geldiği noktada, bütün diğer…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayın.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli Başkanım, teşekkür ederek bitiriyorum.

…bütün diğer noktalarda olduğu gibi, Türk halkı “Ben bu milletin evladı olmaktan dolayı gurur duyuyorum, ben bu milletin evladı olmaktan dolayı iftihar ediyorum.” diyebileceği bir noktaya gelmiştir.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hangi milletin?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu, elbette -başta da söyledim- kararlılıkla, istikrarla, sabırla yürütülen çabaların bir sonucudur. Milletimiz de bunun karşılığını AK PARTİ iktidarlarımıza fazlasıyla verdi.

ŞENOL BAL (İzmir) – Bakan hayal görüyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşte o laf doğru, işte o laf doğru, fazla…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Fazla vermişler, biliyoruz, evet.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Biz milletimize şükran borçluyuz. Bugüne kadar yaptıklarımızı elbette yeterli görmüyoruz, eksiklerimiz var.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Fazla fazla verdiğini itiraf ediyorsunuz, doğru.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Eksiklerimizi önümüzdeki günlerde, önümüzdeki iktidar dönemlerimizde tamamlayacağız.

Ben bütün bu çabalara katkı veren değerli Meclisimize teşekkür ediyor, sizlere ve halkımıza saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Şahsı adına, 10’uncu turda, bütçenin aleyhinde Hatay Milletvekili Sayın Abdulaziz Yazar.

Sayın Yazar, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULAZİZ YAZAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve tüm vatandaşlarımızı Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde sağlık hizmetinde önemli sorunlara hâlen çözüm bulunmuş değildir. Birçok bölgemizde sağlık hizmetlerine erişmede sorunlar vardır. Hizmetin niteliğinde aksaklıklar yaşanmaktadır. Sistem daha çok tedavi ağırlıklıdır ve koruyucu sağlık hizmetleri ihmal edilmektedir. Tüm bunlar hizmetin pahalı olmasına neden olmaktadır.

Seçim bölgem Hatay ilinde, benzer sorunların yanı sıra, sağlık alanında önemli problemler vardır. İlimizde hastane sayısı yetersizdir. Nüfusu 350 bini geçen İskenderun ilçemizde hastane sayısı ihtiyacı karşılayamaz durumdadır. İskenderun’da on yedi yıldır yapımı süren ve bir türlü bitirilemeyen bir hastane inşaatı vardır. Bu hastanenin bir an önce bitirilmesi şarttır. Aynı zamanda İskenderun’a 30 kilometre mesafedeki Arsuz bölgemiz sekiz belde, yirmi köyle turistik bir bölge olup nüfusu yaz aylarında 5-6 katına çıkmaktadır. Yine bu bölgemizde acilen ortak bir hastaneye ihtiyaç vardır. Hastane sayısının yanı sıra, sağlık ocağı, doktor, hemşire, hastane eczacısı ve sağlık teknisyenine olan ihtiyaçlar giderilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlık alanında bir diğer önemli konu da güncelliğini yitirmeyen ilaç ve eczacılık konusudur. En son geçtiğimiz 4 Aralıkta yaşanan gelişmeler eczacılarımızı çıkmaz bir darboğazın içine itmiştir. Birçok ilaçta yapılan yeni düzenlemelerle birlikte eczacılarımız mağdur olmuştur. Zaten masrafını karşılayamaz durumda olan eczanelerimiz iflasın eşiğine gelmiş iken geçtiğimiz 16 Aralık günü Sosyal Güvenlik Kurumu, Türk Eczacıları Birliği ile imzaladığı İlaç Alım Protokolü’nü, aynı Protokol’ün 10-1’inci maddesine dayanarak 16 Ocak 2010 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde tek taraflı biçimde feshetmiştir.

16 Ocak 2010 tarihinden sonra sözleşmeler bittiğinde öncelikle vatandaşımız çok mağdur olacaktır. Bu mağduriyetin tek sorumlusu Sosyal Güvenlik Kurumu ve dolayısıyla AKP İktidarıdır.

Sosyal Güvenlik Kurumu, eczanelerimizin sözleşmelerini tek taraflı feshederek, hastalarımızı, eczanelerden bedelini peşin ödeyerek ilaç almaya zorlamaktadır. Bu durumda parası olmayan ilacını alamayacaktır. Sonuçta vatandaşımız, eczacılarımız ama en çok da hastalarımız cezalandırılmış olacaktır.

Biz eczacılar, ilaçta fiyat indirimine karşı değiliz, ilacın daha da ucuzlamasının yanındayız ancak fiyatı düşürülen ilaçların farkını ilaç firmalarının ödemesi gerekmektedir. Aksi takdirde, zor durumda olan eczacılar iflasın eşiğine gelecektir. Bir örnek verecek olursak: Eczanesinde 100 bin liralık ilaç bulunan bir eczanenin, bu fiyat indirimiyle birlikte sermayesi 70 bin liraya düşmüştür. Eczacı aradaki farkın karşılanmasını talep etmektedir. Eczacılar bunun için eylem yapmıştır.

Eczacılarımızı ve hastalarımızı sözleşme feshiyle cezalandıran Sosyal Güvenlik Kurumu, sorunlarımızın çözümüne, dolayısıyla eczanelerimizin yaşamasına yönelik en ufak bir adım dahi atmamıştır. 2010 yılının sonuna kadar yaklaşık 7 bin eczanenin kapanacağı belirtilmektedir. Bu kapacak eczanelerin sorumluluğu, sağlıkta uygulanan yanlış politikaları üretenlerin üzerinde olacaktır.

Sözleşmeleri ortadan kaldırarak eczaneleri cezalandırmaya çalışmaya hiç kimsenin hakkı yoktur, üstelik sağlığı korumakla görevli olan devlet kurumlarının hiç hakkı yoktur. AKP İktidarının amacı eczaneler zincirini kurmaktır. Bu da yapıldığında 24 bin eczane kapanacak ve çalışanlarıyla birlikte 100 bin kişi işsiz bırakılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdiye kadar yapılan uyarılara rağmen provizyon sisteminde tam bir düzenleme var mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yazar, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ABDULAZİZ YAZAR (Devamla) - Artık muayene ücretlerinin tahsilatı eczanede değil, kaynağında yani sağlık kuruluşlarında mı yapılmakta? Çoğu hastane eczanesinde eczacı istihdamı çoğaltıldı mı? Kaliteli bir ilaç hizmeti açısından yatak sayısı başına eczacı istihdamı zorunlu hâle mi getirildi? Kamu kurumlarında çalışan eczacıların durumları iyileştirilip bu alanda çalışma daha cazip hâle getirildi mi? Sosyal güvenlik kurumlarının geri ödeme süreleri kısaltıldı mı? Avans uygulamalarının önüne mi geçildi? Haksız kesintilere son mu verildi? Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde eczacılarımıza reçete başına ücret mi veriliyor?

AKP İktidarı şimdiye kadar bu sorunların hangisini giderdi? Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu, eczacı temsilcilerimizle bir araya gelip neden bu sorunları çözüme kavuşturmuyor? Halkımızın, eczacılarımızın ve bilhassa hastalarımızın bu mağduriyetinin giderilmesi için yetkili kurumların bir an evvel çözüm yolu bulması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ABDULAZİZ YAZAR (Devamla) – Evet, bitiriyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilaç ve eczacılık dâhil olmak üzere sağlık alanında yapılan yanlışlardan acilen dönülmesini temenni ediyor, halkımıza daha iyi bir sağlık hizmetinin verildiği günlerin gelmesi dileklerimle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yazar.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, onuncu turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık Bakanımıza sormak istiyorum: Trafik kazası geçiren insanların hastane masraflarını SGK ödemiyor, “Trafik sigortaları ödesin.” deniyor. Bunu hastaneler karşılasa da sigortadan kendileri tahsil etse nasıl olur? Bunu öğrenmek istiyorum.

MR, tomografi gibi çeşitli tetkikler özel sektöre yaptırılıp devlet ağır masraflar altında kalıyor. MR vesaire diğer tetkik araçlarını hastanelere kurmayı düşünüyor musunuz?

Sağlık kuruluşlarınca alınan hasta katkı paylarını vatandaş ödeyemiyor. Bunları önümüzdeki dönemler içerisinde kaldırmayı düşünüyor musunuz?

Turizm ve Kültür Bakanımıza sormak istiyorum:

Tokat ili Sulusaray’da Sebastapolis kenti, Erbaa ilçesi Horoz Tepesi, Niksar Kalesi arkeolojik çalışmaları ne zaman başlayacaktır?

Tokat Ballıca Mağarası’nı Turizm Bakanlığının bünyesine alıp dünyaya tanıtmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğru.

Sayın Ünsal…

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim.

Kültür Bakanına soruyorum: Gaziantep Koruma Bölge Kurulu Başkanlığına atadığınız bayan, Gaziosmanpaşa Belediyesinin AKP’li belediye meclis üyesidir. Neden görevden almıyorsunuz, koruyorsunuz?

İkinci soru: Amasya merkezde bulunan “Yalıboyu Evleri” diye adlandırılan tescilli yapılara verilecek katkı paylarını artırmayı düşünüyor musunuz? Geçen sene de sordum, bir cevap alamadım doğru dürüst.

Üçüncü soru: Amasya ili Taşova ilçesinde bulunan Borabay Gölü için bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Dördüncü soru: Amasya ili Yassıçal beldesinde bulunan Büyük Evliya Tepesi kurtarma kazıları Bakanlığınız bilgisi dâhilinde olmasına rağmen hâlâ yapılmamıştır. Bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünsal.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Turizm Bakanımıza soruyorum: Gaziantep’te birinci derecede arkeolojik sit alanı Batalhöyük, Adana Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu buraya müdahale etmeme kararı verdi. Şimdi, demin arkadaşımın sorduğu soruya göre sizin atadığınız siyasetçi bunu, bu kararı iptal etti. Bu çok yanlış bir karardır. Siz bu Kurul Başkanını hâlen görevde tutmayı düşünüyor musunuz?

Ayrıca Sağlık Bakanlığı olarak Gaziantep’te bölge hastanesi projesi vardı, o hangi aşamada?

Bir de bu domuz gribi aşıları hangi usulle alındı? Ne kadar para harcandı? Onu bilmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.

Sayın Sıvacıoğlu

Sayın Sıvacıoğlu burada mı efendim? Yok.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ülkemizde bugün itibarıyla 475 kişinin gripten öldüğü Bakanlığınızca da açıklanmaktadır. Ölümlerin olduğu bu şartlarda grip tedavisinde kullanılan “Tamiflu” adlı ilacın Ağustos 2005 üretim tarihi, son kullanma tarihi de 2009 Ağustosu iken Bakanlığınızın bu ilacın raf ömrünü bir etiketle iki yıl uzatmanızın insan sağlığıyla ilgili etkilerini izah eder misiniz? Kullanılamayan domuz gribi aşılarının raf ömrünü de uzatıp gelecek yıllarda da kullanılmasını sağlayacak mısınız?

Bakanlığınızın çalışmalarını az önceki anlattığınızda olduğu gibi, yine, sunumuzun 61’inci sayfasında kamuoyunu yanıltmaktasınız. Geçen sene yapmıştınız, bu sene de aynı şeyi yapmaktasınız.

Doktorlar Bakanlığınızdan memnun değil, hastalar memnun değil, biz hiç memnun değiliz. Gripten 475 kişiyi kaybettik. Yanlış uygulamalarınızdan da pek çok hastamızı kaybettik. Sizin istifa etmeniz için Türkiye’de kaç kişinin ölmesi gerekmektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Benim sorum Sayın Akdağ’a: Sayın Bakanım, eczanelerle, daha doğrusu, Eczacılar Birliği ile Hükûmet arasındaki anlaşmazlık, Hükûmetin Eczacılar Birliğiyle olan anlaşmayı feshetmesiyle yani bire bir anlaşma yolunu seçmesiyle sonuçlandı. Eczacılar Birliği de bunu engellemek, Birlikle anlaşılmasını istiyor. Bu sürtüşme sonunda, süre bitince anlaşma yapılamazsa halkın mağduriyeti söz konusu olacak. Bu konuda bir ara yol bulunabilecek mi?

Bir diğer sorum: Sayın Bakanım, aile hekimliği uygulanan yerlerde eskiden sağlık ocağı olup şu anda atıl duruma düşen yerler var. Bu binaları nasıl kullanacaksınız? Bu yerleşim birimlerinde oturan insanlar ayağında sağlık hizmeti almaya alışmıştı. Şu anda mağduriyetlerinden dolayı bayağı şikâyetçiler. Bu sıkıntıyı çözecek bir ara formülünüz var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Arslan.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Sayın Akdağ’a soru yöneltmek istiyorum.

Bitirilmesi yılan hikâyesine dönen bir Dalaman Devlet Hastanemiz var. Bu Dalaman Devlet Hastanesinin akıbeti ne durumdadır? Onu sormak istiyorum.

Bir de geçen yıl yatırım programına alınan ve Ortaca Belediyesince inşaat alanı hazırlanan Ortaca Devlet Hastanesinin 2010 yılı yatırım programından çıkarıldığı duyumlarını aldık. Doğru mudur bu duyum, doğruysa gerekçesi nedir?

Bir diğer sorum da Köyceğiz Devlet Hastanesinin iyileştirilmesi için bir çalışmanız var mıdır?

Şimdi bu üç ilçe Türkiye'nin önemli turizm ilçeleridir- tesadüf, yanınızda da Sayın Turizm Bakanı oturuyor- gerçekten Türkiye'nin dışa açılan penceresidir. Gerek nicelik ve gerek nitelik açısından da son derece yetersiz devlet hastaneleri vardır. Bu konuda daha duyarlı davranmanız mümkün müdür? Onu sormak istiyorum.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arslan.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Kültür ve Turizm Bakanına üç kısa sorum var.

Birinci sorum: Sayın Bakan, otelciler birliği yasasının çıkarılması konusunda bir çalışmanız var mı? Varsa ne zaman çıkarılacaktır?

İkinci sorum: Tanıtmaya ayrılan para yeterli mi? Yeterli değilse artırmak için bir çalışmanız olacak mı?

Üçüncü ve son sorum: Antalya Altın Portakal Film Festivaline geçen yıl belediye başkanı AKP’li iken Başbakanlık ve Turizm Bakanlığından 8,3 milyon TL verilirken bu yıl büyükşehir belediye başkanı CHP’li olunca Altın Portakal Film Festivaline verilen para 3 milyon TL’ye indirilmiştir. 2,5 milyonu sizin Bakanlığınızca verilmiştir, bu 1,3’ü de eski başkan zamanında verilmiştir.

Şimdi, Sayın Bakan, bu parayı neden azaltıyorsunuz? Sizin adalet anlayışınız bu mu? Sizin demokrasi anlayışınız bu mu? Gönderdiğiniz para devletin bütçesinden değil mi? Yoksa AKP’nin bütçesinden para gönderiyorsunuz da onun için mi AKP’li belediyelere fazla para gönderiyorsunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Kültür Bakanına sormak istiyorum. Fransa’da Türk sezonu adı altındaki etkinliklerin birisinde, 8 Ekim 2009 günü saat 12.30’da Paris Petit Palais adlı güzel sanatlar merkezinde bir de konser verilmiş. Türk ve Fransız müzisyenlerin katıldığı bu konserde İslamiyete ve Yüce Peygamberimize ağır hakaretler edildiği iddia edilmektedir. Bu konserde, Türkçe tercümesi “Ah Arap Muhammed ve onun halifesi Ali’ye lanet olsun, Mekke’yi toprak örtsün, Nebi’nin şehri Medine’nin altı üstüne dönsün.” şeklinde şiirin barok müzik bestesiyle İtalyanca okunduğu ve Fransız tercümesinin de el broşürü şeklinde dağıtıldığı iddia edilmektedir. Fransa’da böyle bir kültür etkinliği yapılmış mıdır? Yapılmış ise bu iddialar ve yaşananlar doğru mudur? Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayelerinde yapıldığı söylenen bu etkinlikten sonra Kültür Bakanı olarak sizin ve Sayın Cumhurbaşkanının bu konuda Fransız muhataplarınıza herhangi bir girişimi ve tepkisi olmuş mudur?

Son sorum: Adana’da her yıl düzenlenen Altın Koza Film Festivali’ne diğer yerlerdeki festivallerden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Atılgan…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İlk sorum Sayın Kültür Bakanına. Sayın Tankut’un sorusu eksik kaldı. 2009 yılı Bakanlığınızın bütçesinde film festivallerine ayrılan ödenekte bir azaltılma var mıydı? Yoksa, Adana Altın Koza Film Festivali’ne bir önceki yıl verilen 500 bin TL’nin yerine 250 bin TL verilmesinin gerekçesi nedir? Bu gerekçenizde Adana Belediyesini MHP adayının kazanmasının etkisi olmuş mudur?

Sağlık Bakanına soruyorum: Sayın Bakan, “Domuz gribi virüsü mutasyona uğrarsa yeni aşıyı yarım dolara alırım.” dediniz, basına böyle yansıdı. Madem yarım dolara alırdınız da eskisini neden altı euroya aldınız? Burada bir tutarsızlık yok mudur?

Ambulans helikopterlerine verdiğiniz şu ana kadar kira bedeli nedir?

Avrupa Birliğinde bin kişiye bebek ölüm oranı nedir, bizdeki oran nedir?

BAŞKAN – Son olarak, Sayın İnce, buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sağlık Bakanına sormak istiyorum. Sayın Bakan, aşı konusunda Sayın Başbakanı ikna edemediniz. Acaba Sayın Başbakan sizin bu konuda yeterince ehil olmadığınızı mı düşünüyor?

İkinci sorum Sayın Kültür Bakanına. Sayın Bakan bütün eski görüşlerinin arkasında olduğunu söyledi. Kitabının yüz elli dokuzuncu sayfasında AKP için şöyle diyor: “Çocuk yaştaki aile bireylerini kamu yoluyla zenginleştirdiler. Kayırmacılığın bütün arsızlığıyla yolsuzluk düzenini sürdürenlere karşı CHP yeterince muhalefet yapamadı, sessiz kaldı.” diyor. Bu görüşünün arkasında mı Sayın Bakan? Madem bütün görüşlerinin arkasında. Yani “AKP’deki çocuk yaştaki bireyler yolsuzluk yapıyor, CHP yeterince muhalefet yapamıyor.” demişsiniz. Az önce de AKP’li milletvekilleri sizi alkışlamıştı. Bu görüşünüzün arkasında mısınız hâlâ?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın bakanlarım, buyurun efendim, kim öncelik alacaksa.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Siz başlayın Sayın Bakanım.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, hızlıca cevap vermek istiyorum, süre sınırlı.

Gerek Tokat’a gerek Amasya’ya gerek Anadolu’da buna benzer turizm ve kültür potansiyeli yüksek olan yerlere mümkün olduğu kadar yakın ilgi gösteriyoruz. Ben arkadaşlarımızın saydığı bütün bu bölgeleri bizzat gezdim geçen süre içinde. Hem Ballıca Mağarası’na gittim, Niksar Kalesi, Sulusaray, Amasya’daki sayılan yerlerin hepsini biliyorum. Devletin imkânları, Bakanlığın imkânları içinde biz mümkün olduğu kadar azami yardımı yapıyoruz.

Kazıya, önceki yıllara göre 2 katına çıkan, son iki yıl içinde 2 katına çıkan bir kaynak ayırdığımızı söyledim. Tabii bir yeri kazmak yetmiyor, aynı zamanda onu korumak gerekiyor, aynı zamanda onu uygun şartlarda depolamak ve sergilemek gerekiyor. Bütün bunları birlikte değerlendiriyoruz. Tabii Türkiye'nin her tarafında kazı talepleri var, buna göre, bu imkânlara göre sıraya koymaya çalışıyoruz bu talepleri.

Gaziantep’teki bir kurul üyesi arkadaşımız… Daha sonra bir belediye meclis üyesi olduğuna ilişkin bir bilgi geldi, gereğini yaptık. Biz siyasi parti üyesi olmayı -bir dönem böyle bir uygulama yapıldı ama bunu demokratik bulmadık- Kurul üyeliğine engel bulmuyoruz. Üniversite öğretim üyesi de siyasi parti üyesi olabilir ama aktif görev almışsa, yönetim kurulu üyesi, belediye meclis üyesi vesaire gibi aktif görev almışsa bunu doğru bulmuyoruz ve arkadaşımıza Kurul üyeliğinden çekilmesini yazdık. Kurul üyesi değildir. Önümüzdeki hafta pazartesi gidin kayıtları kontrol edin, ben resmî yazısını yazdım. Herhangi bir yönetim kurulu üyesi, herhangi bir belediye meclis üyesi, herhangi bir il genel meclisi üyesi… Ben yazısını yazdım, siz pazartesi günü yeniden tahkik edin. Arkadaşımızın şu anda bir görevi yok, ben bu yazının altını imzaladım.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Bugün Kurul toplantısı yaptı ve Kurula da başkanlık etti.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bugün kurul toplantısına katılamaz, katılmışsa kararı inceleriz kardeşim. Ben yazıyı yazdım. Yazı ulaşmıştır, ulaşmamıştır; ben yazıyı yazdım. Yazdığım yazının tarihini size gönderirim, ondan sonra kararı dağıtmayız yani o yazılmış karar usule uygun değilse o kararı dağıtmayız.

Otelciler Birliği… Bütün turizmle ilgili bir yasa çalışması… Hazırlıyoruz elbette. Ne zaman çıkacak? Doğrusu ben de uygun bir vadede çıksın istiyorum ama bu konuda bazı farklı görüşler var yıllardır tartışıla gelmiş. Birdenbire herkesi bir çatı altında toplayacak bir formülasyonu, doğrusu, bulmak konusunda biraz daha zorlandığımızı itiraf ediyorum.

Dağıtmaya ayrılan para… Geçen yıl bütçe kısıtlı başlamıştı, yurt dışına ayrılan kaynaklar, döviz arttığı için, fakat biz döner sermaye kaynaklarımızdan ve ek ödeneklerden, DPT’den takviye ettik, bir önceki yıl ne kadar kaynak kullandıysak aynı kaynağı geçen yıl kullandık, bu yıl da aynı kaynağı kullanacağız.

Fransa’da Türk Mevsimiyle ilgili… Bunu gazetede duydum sayın milletvekilim. Tahkik ediyoruz yani bizim programımızda böyle bir etkinlik yok ama Fransa tarafından gerçekten bizim duygularımızı, bizim inançlarımızı rencide edecek bir şey olmuşsa bunun elbette gereken cevabını veririz. İsviçre’deki referanduma hangi cevabı vermişsem bunda da bu cevabı vermekte tereddüt etmeyeceğimin bilinmesini isterim.

Değerli arkadaşlarım, hayatımın her döneminde ben her sözümün arkasında durdum. Geçmiş dönemlerde basına çıkan haberler konusunda başka bir siyasi partinin üyesiyken veya başka bir siyasi oluşum oluşturmaya çalışırken elbette mensubu bulunmadığım bir siyasi partiyle ilgili toplumdaki birtakım yargılamalara dönük sözler sarf etmiş, eleştiriler yapmışımdır ama hiçbir zaman, mesela ben, bu soruyu soran arkadaşlarımın mensubu olduğu partiler gibi serbest bir avukatı başkalarının hakkını çiğneyerek müsteşar yardımcısı falan yapmadım, hiç kimsenin kendi bürokrasimde hakkını yemedim, yedirmedim veya kurumum denetlendiği zaman ikide bir “Vergiciler geliyor, beni denetletiyor, denetliyor.” diye Ankara’ya telefon açmak ihtiyacı hissetmedim. Hayatımın her döneminde her sözümün, her davranışımın, boğazımdan giren her lokmanın hesabını herkese vermeye hazırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bir dahaki rauntta görüşürüz, daha, tüm mermilerimi atmadım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.

Sayın Bakanım teşekkür ederim.

Sağlık Bakanımız…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sorumun cevabını alamadım Sayın Bakan.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Çok özür dilerim Sayın Bakanım.

Efendim, ekonomik kriz yılı olduğu için bu yıl belediye seçimlerinden önce kısıtlar yapılmıştı. Geçen belediye seçiminden önce Antalya’yla hangi anlaşma yapıldıysa o parayı aynen gönderdik biz. Belediye seçimi tarihi bizim kayıtlarımızdadır.

Altın Koza’da da bir indirim vardı, o indirimi abartılı bularak söylediğiniz rakama yüzde 40’ı civarında ekleme yaptım. Sayın Belediye Başkanı sizden daha doğrusunu biliyor.

Teşekkür ederim.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Bakan, sonradan 100 bin lira gönderdiniz ama 150 bin lira daha göndermeniz gerekiyor, eksik kaldı.

BAŞKAN – Evet.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – 150 bin daha gönderdim.

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sağ olun.

Trafik kazalarından sigortayla ilgili ödemelerin trafik sigorta şirketleri tarafından yapılması 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’yla ilgili.

Siz şunu soruyorsunuz: “Bu ödemeyi Sosyal Güvenlik yapıp sonradan trafik sigortalarından alamaz mı?” Mümkündür ancak şu anda da hastanelerimiz bunu trafik sigortalarından alma imkânına sahiptir. Bunu biz Sağlık Bakanlığı olarak büyük ölçüde çözdük ama özellikle özel hastanelerin böyle bir talebi var. Bu sigortalarla muhataplıklarında zorluklar çektiklerini ifade ediyorlar. Konuya Sosyal Güvenlik Bakanıyla beraber çalışıyoruz.

“MR ve tomografi konusunda özel sektöre vatandaş gönderiliyor ve bu ciddi masrafa yol açıyor.” dendi.

Değerli milletvekilleri, göreve geldiğimizde kamu hastanelerinde 18 MR cihazı vardı -çok detaya girmek istemiyorum vakit az olduğu için- bugün 234 MR cihazımız var. 18’den 234’e!

 Sizin bildiğiniz herhangi bir yerde bir eksiklik varsa -ki az da olsa Türkiye'nin bazı bölgelerinde hâlâ eksikliklerimiz var- bana bildirirseniz büyük bir zevkle o meseleyi de takip ederim.

“Hasta katkı paylarını kaldıracak mıyız?” Biliyorsunuz, hastanelerde özellikle reçete alınmışsa 8 lira, alınmamışsa 5 lira katkı payları var. Bunları çok yüksek rakamlar olarak görmüyoruz. Biraz önce de ifade ettim, muayenehaneye yönlenip de 100 lira, 200 lira, 500 lira vatandaşın ödemesinden onları kurtardıktan sonra hastanelere gidişi biraz daha düzenlemek, regüle etmek için bunun bir ihtiyaç olduğu düşünüldü. Bir müddet uygulayacağız, takip edeceğiz, daha sonra Sosyal Güvenlik Bakanımızla birlikte meseleyi değerlendireceğiz.

Gaziantep’te bir bölge hastanesi yapmayı düşünüyoruz. Arsa problemini çözemedik. Bir bölge hastanesi, bir kampüs için çok büyük bir arsaya ihtiyaç var. Bunu çözebildiğimiz an Gaziantep’e böyle bir hastane yapmayı çok arzu ediyoruz.

Domuz gribi aşıları şu usulle alındı değerli milletvekilleri: Konunun önemi ve aciliyetine binaen Kamu İhale Kanunu’nun 22/f maddesine göre üç üreticiyle doğrudan sözleşme yaptık. Aslında, biz, Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu işi, bu aşıyı temin edebilecek altı firmayla görüştük, bütün dünyaya temin eden altı firmayla görüştük. Bunların üçü bize olumlu cevap vererek görüşmelere geldiler, üçünden de aşı bağlantısı yaptık. Aşı alımını doğrudan üretici firmalarla yaptık, arada herhangi bir aracı firma yoktur. Ayrıca, firmalarla yaptığımız görüşmelerde fiyat unsuru ve aşıların erken teslimini de önceledik. Daha ucuz aşı veren firmadan daha fazla da aşı alma cihetine gittik.

Bununla hemen alakalı olarak ifade edeyim: Tamiflu kapsül, domuz gribinde, H1N1 gribinde kullanılan kapsülün raf ömrü beş yıldan yedi yıla çıkarıldı. Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa İlaç Ajansı -EMEA diye bilinen- Amerika İlaç ve Gıda İdaresi -FDA diye bilinen- bunların hepsi bu yedi yıllık ruhsatları verdiler, beş yılı yedi yıla çıkardılar, Dünya Sağlık Örgütünün önerileriyle. Kuşkusuz, ülkemizde de İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğümüzdeki ilgili bilimsel kurullar bu hususta bir karar verdiler ve bu karara göre de yedi yıla çıkarıldı. Yani, böyle, Bakanlıkta bir bürokratın yahut bakanın talimatıyla bunlar olmuyor değerli milletvekilleri. Bunlar tamamen bilimsel gerçekler ışığında yapılan işlerdir.

Bir arkadaşımız, doktorlar…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Üretilmiş bir ilacın raf ömrü iki yıldır Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Arkadaşlarım, bakın, bu işi bilenler ne ifade ettiğimi çok iyi anlıyorlar. Ben, size, Avrupa İlaç Ajansından bahsediyorum, Amerika İlaç Ajansından bahsediyorum…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Biz de sorduk Sayın Bakan, biz de sorduk bilenlere.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Eyvallah.

…Dünya Sağlık Örgütünden bahsediyorum…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Başbakan size sorsaydı aşı olurdu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünün ilgili komisyonlarından bahsediyorum…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Başbakan size sormuyor ki aşı olmuyor.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sanırım yeterli olmalı artık.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Başbakan inanmıyor, ben nasıl inanayım?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – “Doktorlar sizden memnun değil” diyorsunuz…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Başbakan da memnun değil.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – …doktorların büyük çoğunluğunun AK PARTİ İktidarından memnun olduğunu biliyoruz.

Eczacılar Birliği ve Hükûmet arasındaki şu andaki anlaşmazlığın sonuçta eczacılarımızla uzlaşmayla sonuçlanacağından ben eminim. Eğer Birlik de eczacılarımıza mahalle baskısı yapmak yerine gerçekten ilacı vatandaşa temin etme hususundaki sorumluluklarını yerine getirerek Sosyal Güvenlik Kurumumuzla, Değerli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızla görüşürse bu konu rahatça çözülür diye düşünüyorum.

Aile hekimliği açısından bir soru oldu. Sağlık ocağı olup da aile hekimliğinden dolayı sağlık ocağı olmaktan çıkarılan yerler aslında tamamen nüfusla alakalıdır. Yani o nüfusta bizim bir pratisyen hekim, bir aile hekimi gönderip de hizmet edebileceğimiz bir, o bölgede nüfus yok demektir çünkü aşağı yukarı 3 bin kişiye, kırsalda 2.500 kişiye bir hekim verebiliyoruz ama böyle bölgelere de biz şimdi mobil sağlık hizmetleriyle gidiyoruz.

Ortaca Devlet Hastanesi 2010 programındadır. Dalaman Devlet Hastanesinin tadilat projesi bitirilmektedir ve 2010 yılı ilk aylarda ihale edilecektir. Köyceğiz’de de mevcut hastanenin binasında 30 yataklı yeni bir hastane planımız var.

Domuz gribi virüsü mutasyona uğrarsa aşıyı yarım dolara alacağımı söylemedim. Sadece yarım euroya -dolar euro karıştırılmış herhalde- antijenin değiştirilebileceği şeklinde bir firmayla sözleşme yaptığımı söyledim ki bu doğrudur. Antijenin bir buçuk sene ömrü var, şu anda kullanılan H1N1’in, aşıda kullanılan, adjuvan dediğimiz yan maddenin de üç sene ömrü var. Bu arada bir şekilde virüs mutasyona uğrarsa, yaptığımız sözleşmeler çerçevesinde değiştirilebilecek bu antijeni yarım euroya değiştirmeyi firma bize taahhüt etmiştir. Takdir edersiniz ki, bir aşının alınması ayrı bir husus, daha ileride doğan bir ihtiyaçla onun antijeninin değiştirilmesi tamamen ayrı bir husustur.

Ambulans helikopterle…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Toplam ne kadar geldi şimdi?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Şöyle: 2 milyona yakın aşı kullandık. Aşı paralarını, değerli milletvekilleri, sipariş zamanında biz ödemedik. Ne kadar aşı kullanırsak onun parasını ödeyeceğiz. Yani aslında 43 milyon doz aşı sipariş edilmesi Türkiye için büyük bir sigorta anlamına gelmekteydi. Bu sigortanın ne kadarı gerekirse bunu kullanacağız. Bir miktar da stokumuzda, belki çok büyük bir miktar olmasa bile tutacağız ileride virüsün mutasyona uğraması riskine karşılık. Bu hususta herhangi bir tedirginliğe lüzum yok, harcadığımız, kullandığımız aşının parasını ödüyoruz. Bugüne kadar da 2 milyon doz civarında aşı kullandık.

Ambulans helikopterlere, rakam tam yok ama aşağı yukarı dört bin saatin üzerinde bir uçuş olduğu için bunu 5 bin euroyla çarparsanız ne kadar ödeme yaptığımız ortaya çıkar. Bu rakamları hesap ederek yazılı olarak da değerli arkadaşlarıma verebilirim.

Bebek ölümleri açısından şunu ifade etmemiz lazım: OECD ülkelerinin yirmi yılda geçtiği süreyi, değerli arkadaşlar, biz altı yılda geçtik. Şu anda 2009 itibarıyla bebek ölüm oranlarımız binde 13,6 civarında olacak diye düşünüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Burada, gelişmekte olan ülkelerde bu oran binde 51’dir. Tabii ki binde 10’un altına indirmek için de gayret ediyoruz.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sırasıyla onuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza arz edeceğim.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

21- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI

1.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                                (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                            275.342.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                     1.155.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                          7.694.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                    251.704.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07               Sağlık Hizmetleri                                                               65.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08               Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                         583.497.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                          

                   TOPLAM                                                              1.119.458.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı             :  1.017.759.354,05

- Toplam Harcama                      :     927.496.245,57

- İptal Edilen Ödenek                  :       90.263.108,48

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek   :       60.026.163,56

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.16- DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                               (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                              14.643.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                             550.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07               Sağlık Hizmetleri                                                          1.345.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08               Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                         123.446.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   TOPLAM                                                                 139.985.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KODU                      Açıklama                                                                (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                    1.720.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler             138.007.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                                  258.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   TOPLAM                                                                 139.985.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :   121.879.000,00

- Toplam Harcama             :   118.467.382,89

- Ödenek Dışı Harcama                  48.982,60

- İptal Edilen Ödenek         :       3.460.599,71

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                (YTL)

- Bütçe tahmini   :    119.489.000,00

- Yılı tahsilatı      :    119.150.184,95

 

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

40.15- DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                                (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                              16.818.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                          27.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                          1.390.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08               Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                           97.359.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                          

                   TOPLAM                                                                 115.595.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KODU                     Açıklama                                                                  (TL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                    4.840.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler             110.750.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                                      5.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   TOPLAM                                                                 115.595.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                             (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı  :   105.211.606,47

- Toplam Harcama            :     98.760.666,58

- İptal Edilen Ödenek       :       6.450.939,89

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B    C E T V E L İ

                                            (YTL)

- Bütçe tahmini  :    99.760.000,00

- Yılı tahsilatı     :    99.670.947,14

 

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

15- SAĞLIK BAKANLIĞI

1.– Sağlık Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                          Açıklama                                                                (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                              31.590.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                        371.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                          1.100.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07               Sağlık Hizmetleri                                                 13.908.737.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09               Eğitim Hizmetleri                                                             397.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   TOPLAM                                                            13.942.196.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                            (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı             :   12.303.256.780,95

- Toplam Harcama                       :   11.994.809.781,90

- Ödenek Dışı Harcama               :            7.978.046,13

- İptal Edilen Ödenek                  :        316.359.271,56

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek   :        248.507.839,52

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.19 - HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                        Açıklama                                                                  (TL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                                6.313.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                          16.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                          1.570.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07               Sağlık Hizmetleri                                                        99.198.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   TOPLAM                                                                 107.098.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KOD                        Açıklama                                                                  (TL)

01               Vergi Gelirleri                                                          119.554.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                       710.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                               4.736.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                         

                   TOPLAM                                                                 125.000.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                        (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı               :  136.925.297,46

- Toplam Harcama                        :    61.293.250,17

- İptal Edilen Ödenek                    :    75.632.047,29

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek     :    44.795.904,04

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

                                               (YTL)

- Bütçe tahmini    :     87.000.000,00

- Yılı tahsilatı      :   101.080.084,93

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, böylece Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 2010 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Kurumlarımız için ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, pazar günü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı Yıl Ormanı için, Gölbaşı’na giderken KG Kavşağı’nda, saat 13.00’te, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev yapan toplam 11.731 milletvekili arkadaşımız için birer adet fidan dikilecektir. Bütün arkadaşlarımız davetlidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 20 Aralık 2009 Pazar günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 20.48