DÖNEM: 23 CİLT:
56 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
36’ncı
Birleşim
19 Aralık 2009 Cumartesi
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/759) (S. Sayısı: 442)
2.- 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)
A)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B)
TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F)
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G)
ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
H)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve
Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
I)
DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ)
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J)
SAĞLIK BAKANLIĞI
1.- Sağlık
Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
IV.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir gölet yapımını
üstlenen firmayla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10331)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, yaz nüfusu artan
belediyelerin ödenek sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/10416)
3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye spor sahası yapımına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/10451)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, domuz gribi aşısına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/10471)
5.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/10475)
6.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, domuz gribine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/10476)
7.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, domuz gribi aşısına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/10478)
8.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı Yapraklı
yolundaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/10491)
9.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Ankara Çankırı yolundaki
çalışmalara ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (7/10493)
10.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/10496)
11.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, domuz gribine yönelik
önlemlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/10619)
12.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, domuz gribi aşısına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/10620)
13.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, H1N1 virüsü aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10623)
14.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
H1N1 virüsü aşısına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/10624)
15.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı pancar üreticilerinin mağdur edilmesine
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/10627)
16.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli’de yapılan ve yapılacak olan barajlar ve HES’lere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10663)
17.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, domuz gribine karşı okullarda alınan önlemlere
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/10688)
18.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, domuz gribi aşısı
yaptırmamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10719)
19.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, ÇED sürecindeki halk katılımı toplantılarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/10736)
20.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, domuz gribi aşısına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/10791)
21.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, domuz gribi aşısı alımına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10792)
22.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, domuz gribi aşısına ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/10797)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı.
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S.
Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)
görüşmelerine devam edilerek;
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı,
Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı,
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı,
Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu,
Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü,
Elektrik İşleri
Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,
Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu,
Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü,
Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü,
İçişleri
Bakanlığı,
Emniyet Genel
Müdürlüğü,
Jandarma Genel
Komutanlığı,
Sahil Güvenlik
Komutanlığı,
Dışişleri
Bakanlığı,
2010 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçeleri ve 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, enerji üretimiyle ilgili yanıltıcı rakamlar
verdiğine,
İçişleri Bakanı
Beşir Atalay, Ankara Valiliğinin, Tekel işçilerinin eylemiyle ilgili
müdahalesinde bazı milletvekillerinin maruz kaldığı durumdan üzüntü duyduğuna,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Alınan karar
gereğince, 19 Aralık 2009 Cumartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere
birleşime 21.36’da son verildi.
|
|
Meral AKŞENER |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Gülşen ORHAN |
|
Konya |
|
Van |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 46
II.-
GELEN KÂĞITLAR
19
Aralık 2009 Cumartesi
Tasarı
1.- Karayolları
Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/788)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.12.2009)
Teklif
1.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun; Türk Dünyası İşbirliği ve Koordinasyon Başkanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi (2/549) (Plan ve Bütçe; Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.11.2009)
Rapor
1.- Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Manisa Milletvekili
Recai Berber ve 5 Milletvekilinin; 2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporları (1/762,
2/475) (S. Sayısı: 455) (Dağıtma tarihi: 19.12.2009) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Van eski Cumhuriyet
Savcısının durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9266)
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köprü ihalesine
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9290)
3.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı kamu görevlileri hakkında açılan bir
soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9670)
4.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, bir gazeteye
yönelik yasa dışı dinleme iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/9927)
5.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Ergenekon
Davasındaki yasa dışı dinleme iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9947)
6.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, bir gazetenin yasa dışı
dinlendiği iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9948)
7.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, ateşli silah kullanılan şiddet olaylarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10410)
8.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’de gümrük kapılarındaki tır kuyruklarına
ve sel sonrası tarım arazilerinin temizlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10414)
9.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’daki işsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10415)
10.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, ülkemizde kaçak olarak bulunan Ermeni ve
Azerilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10417)
11.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10424)
12.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10426)
13.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, asker alma
konusundaki bir konuşmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/10432)
14.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bazı ekonomik verilere ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10434)
15.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, KEY ödemelerine ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/10435)
16.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, dış kaynak ve yabancı
yatırım potansiyeline ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/10436)
17.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı)
yazılı soru önergesi (7/10439)
18.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, toplumsal olaylarda
güvenlik güçlerinin aşırı güç kullandığı iddialarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10444)
19.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, terör olaylarında yaralanan ve hayatını
kaybedenlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10445)
20.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10446)
21.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Taksim’deki IMF
protestosuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10447)
22.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, İstanbul’daki bina
stokuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10448)
23.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, trafik cezalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10449)
24.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında
adı geçen bir şahsın şirketlerinin aldığı ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10450)
25.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
bir mahallenin okul ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10454)
26.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, öğretmenlerin eş
durumu atamalarındaki sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10455)
27.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, öğretmen açığına ve
bir iddiaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10456)
28.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10457)
29.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, beden eğitimi
derslerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10458)
30.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir okulun öğretmen ve laboratuar ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10459)
31.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, zorunlu eğitimin
kademelendirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10460)
32.- İstanbul
Milletvekili Fatma Nur Serter’in, bölümsüz üniversite
modeline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10461)
33.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, Toplum Yararına Çalışma
Programlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10462)
34.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gazi ve şehit yakınlarına
yapılan ödemeler ile terör zararlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10463)
35.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10464)
36.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, çelik yelek tedarikine ilişkin Milli
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10465)
37.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
bir mahallenin sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10466)
38.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Kozdağı
Devlet Hastanesi acil servisinin kapatılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10467)
39.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, lisans tamamlama
programlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10468)
40.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kızamıkçık aşısı
uygulamasıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10469)
41.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kayıp çocuklarla
ilgili açıklamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10472)
42.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10473)
43.- Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, Samsun’daki kızamıkçık aşısı uygulamasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10474)
44.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bazı ilaçların
raporlamasına ve reçetelenmesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10477)
45.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, pamuk primlerine ve ham pamuktaki KDV oranına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10479)
46.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tütün üretimi ile ithalat ve ihracatına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10480)
47.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tütün alımına ve alternatif ürün uygulamasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10481)
48.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, pamuk üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10482)
49.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’nın tarım sektöründe kamu yatırımlarındaki
payına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10483)
50.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, havuç üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10484)
51.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10485)
52.- Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, bal üretim
desteğine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10486)
53.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, helal gıda pazarına ve
buğday ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10487)
54.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, ceviz üretimi ve ithaline ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10488)
55.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Çorlu-Tekirdağ yolunun
bir kesimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10489)
56.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10490)
57.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, E-80 karayolunun Çankırı
kesimindeki çalışmalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10492)
58.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin,
Ankara-İzmir otoyolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10494)
59.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, deniz taşımacılığındaki
sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10495)
60.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10497)
61.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10498)
62.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik)
yazılı soru önergesi (7/10502)
63.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10504)
64.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, açık öğretimde tek
ders sınav hakkı verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10507)
65.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da borcundan dolayı elektriği kesilecek
köylerin su sorununa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10510)
66.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, ABD’de Musevi kuruluşların temsilcileriyle
görüşmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi(7/10511)
67.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta belediyeye devredilen kapalı spor
salonuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10512)
68.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Türkiye-Ermenistan
milli maçına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10513)
69.- Hatay Milletvekili
Süleyman Turan Çirkin’in, varlık barışı uygulamasının sonuçlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10514)
70.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, et fiyatlarının yükselmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10515)
71.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, bir toplantıda dağıtılan kitapçıktaki haritaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10518)
72.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bazı derneklerin
araçlarının resmi plaka kullanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10520)
73.- İstanbul
Milletvekili Atilla Kaya’nın, bölücü terör örgütü mensuplarının Türkiye’ye
gelişine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10521)
74.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, aftan yararlanan Polis
Meslek Yüksekokulları öğrencilerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10522)
75.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bir vakfa vergi
muafiyeti tanınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10524)
76.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, emekli aylıklarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10538)
77.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, bir şirketin çalışanlarını mağdur etmesine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10541)
78.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışı teşkilatına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10542)
79.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ekonomik krizin
etkilerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/10551)
80.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ekonomik krizin bazı
etkilerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/10552)
81.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, KKTC’nin tanınması konusunda Rus temsilcilerle
görüşme iddialarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10554)
82.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Ermenistan’la ilişkiler kapsamında kurulacak
komisyona ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10555)
83.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Sincan Uygur Özerk Bölgesindeki olaylara ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10556)
84.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da İran sınırında
meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10562)
85.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Çaldıran’da
yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10563)
86.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, belediyelerin toplu taşım
aracı alımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10564)
87.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, bölücü
terör örgütü üyelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10565)
88.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, bazı derneklerin
taşınmaz tasarruflarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10566)
89.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, belediyelere yapılan
devlet yardımlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10567)
90.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, bir belediye
yönetimiyle ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10568)
91.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, bir belediyedeki
soruşturmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10569)
92.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köydeki yol sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10570)
93.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün bazı ihtiyaçlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10571)
94.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün içinden geçen yolun köy dışına
alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10572)
95.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Karaman’da yapılmayan
yatırım harcamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10573)
96.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyde kanalizasyon yapımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10574)
97.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Nilüfer Deresindeki kirliliğe ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10575)
98.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bazı ölüm
olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10577)
99.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki uyuşturucu
bağımlısı çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10578)
100.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında
adı geçen bir kişinin ortağı olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10579)
101.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğlence vergisi
oranlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10580)
102.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köydeki bazı evlere
su verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10581)
103.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir fabrikanın
çalıştırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10582)
104.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, iki okul polisiyle ilgili bir iddiaya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10583)
105.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
bir köyün kanalizasyonuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10584)
106.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, illerdeki protokol listesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10585)
107.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışı teşkilatına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10589)
108.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, vergi yüküne ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10592)
109.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
idari ceza gelirlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10593)
110.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
varlık barışı uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10594)
111.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, vergi politikasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10595)
112.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, ders kitaplarına ve kırtasiye giderlerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10596)
113.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı derslerin seçmeli hale getirilmesine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10597)
114.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki lise ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10598)
115.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da eğitimle
ilgili bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10599)
116.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, okulların bakım, onarım ve tadilatına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10600)
117.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Roma Hukukunun anabilim statüsünden kaldırılmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10601)
118.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, üniversite harçlarındaki artışlara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10602)
119.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, okullarda sıcak yemek verilmesine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10603)
120.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, toplum yararına çalışma
programları kapsamındaki istihdama ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10604)
121.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, üniversitelerdeki boş kontenjanlara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10605)
122.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışı teşkilatına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10606)
123.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı kent merkezindeki
yeni lise ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10607)
124.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı-Doğubeyazıt’ın
köylerinde yapımına başlanan okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10608)
125.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki bazı eğitim
kurumları yöneticileri hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10610)
126.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Üniversitesine
ayrılan ödeneğe ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10611)
127.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, bazı derslerin
seçmeli yapılması ve ders saatlerinin azaltılmasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10612)
128.- Antalya
Milletvekili Atila Emek’in, bir okulda yapılan
soruşturmaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10613)
129.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş’taki öğrenci yurdu ve
öğretmenevi ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10614)
130.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, insansız hava aracı projesiyle ilgili
basında çıkan iddialara ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10615)
131.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, uzman erbaşların yaş haddi sorununa
ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10616)
132.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, insansız uçak
alımına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10618)
133.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, bir okuldaki domuz gribi vakalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10621)
134.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, afet planı eğitimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10622)
135.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş’taki yeni sağlık
kuruluşları ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10625)
136.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Gümrü-Nahcivan demiryolu hattına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10634)
137.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’daki bir yol
çalışmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10635)
138.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, internetteki bir klibe ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10636)
139.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, İzmir-İstanbul
otoyolu projesinde Bursa’nın yerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10637)
140.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Eskişehir Gar
Geçişi Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10638)
141.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri
Başkanlığının yurt dışı teşkilatına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik)
yazılı soru önergesi (7/10639)
142.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova Kalkınma
Ajansının projelerine ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru
önergesi (7/10640)
143.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ruhsatsız kümeslere
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10641)
144.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
Çorlu’daki bir spor sahasının iyileştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından
(Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10643)
19 Aralık 2009 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca
bugün iki tur görüşme yapacağız.
Dokuzuncu turda,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (x)
A) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
(x) 442 ve 443 S.
Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14/12/2009 tarihli 31 inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
F) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
G) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, 03/12/2009 tarihli 26’ncı Birleşimde,
bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırıldı, sizlerin de
malumlarınızdır. Söz talebinde bulunacak olan arkadaşlarımız sisteme girerek
söz isteyebilirler.
Dokuzuncu turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
AK PARTİ Grubu
adına: Fatoş Gürkan, Adana; Mehmet Sait Dilek,
Isparta; Abdullah Çetinkaya, Konya; Nuri Uslu, Uşak;
Durdu Mehmet Kastal, Osmaniye; Faruk Septioğlu, Elazığ; Dilek Yüksel, Tokat; Özlem Müftüoğlu, Gaziantep milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Gürol Ergin, Muğla; Vahap Seçer,
Mersin; Eşref Karaibrahim, Giresun; Nevingaye Erbatur, Adana
milletvekilleri.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Zeki Ertugay, Erzurum; Süleyman
Turan Çirkin, Hatay; Metin Çobanoğlu, Kırşehir; Ahmet Orhan, Manisa
milletvekilleri.
Şahısları adına:
Lehinde Mehmet Erdoğan, Adıyaman; aleyhinde Ramazan Kerim Özkan, Burdur
milletvekilleri.
İlk söz AK PARTİ
Grubu adına Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’a aittir.
Sayın Gürkan,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Gürkan,
grubunuzun belirlediği süre beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU
ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2010 yılı mali bütçesi üzerinde
grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere
tarım sektörü ülkemiz için gerek ekonomik gerekse sosyal bakımdan en önemli
sektörlerden birisidir. Bu, Ulu Önder Atatürk’ün 16 Mart 1923 tarihinde
Adana’da çiftçileriyle yaptığı konuşmadaki aşağıdaki sözleriyle de ifade
edilmiştir.
Atatürk
“Arkadaşlar, dünyada zaferlerin iki vasıtası vardır; biri kılıç, diğeri saban.
Hakiki zafer kılıçla değil, sabanla kazanılandır. Saban kılıç gibi değildir, o,
kullanıldıkça kuvvetlenir. Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer
elindeki sabanı topraktan ayırmamıştır.” demiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tarımın en temel fonksiyonlarından birisi insan hayatının
devamını mümkün kılan gıda maddelerinin üretimidir. Bu yönüyle tarım sadece
üreticileri değil, tüketicileri de doğrudan ilgilendiren bir sektör
durumundadır.
Tarım aslında
iktisadi bir sektör olmasına rağmen geçmiş hükûmetler
döneminde bir sosyal politika alanı olarak görülmüş ve yıllarca bu anlayışla
destekleme politikaları uygulanmıştır. Bu uygulamalarda ağırlıklı olarak tabiri
caiz ise günü kurtarmak ve oy almak düşüncesiyle yapıldığından sektöre verilen
destekler çiftçilerimizi de memnun etmemiştir. Diğer yandan sağlanan destekler
verimliliği, kaliteyi ve standart üretimi teşvik etmediğinden tarım sektörü de
bir türlü istenilen rekabetçi düzeye getirilememiştir. Aslında uygulanan
politikalardaki yanlışın başında “bütün köylüler çiftçi olur” düşüncesi
yattığından, destekler sosyal yardım gibi yapılmıştır.
İkinci temel
yanlış ise, tarımsal üretimin verimlilik esasına göre yapılması gerektiği hâlde
buna dikkat edilmemesi olmuştur.
2002 yılı
seçimlerini müteakip AK PARTİ’nin tek başına iktidara
gelmesi sonucu ülkemiz, en çok ihtiyacı olan istikrar ortamına kavuşmuştur.
Öncelikle önceki hükûmetler dönemindeki yanlış bakış
açıları değiştirilmiş, tarım, iktisadi bir sektör olarak değerlendirilerek
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi rekabetçi bir yapıya kavuşturmak için hangi
politikaların uygulanması gerektiği konusunda önemli çalışmalar yapılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben, bana ayrılan kısa süre içerisinde Adana’ya yani
kendi ilime yapılan olumlu gelişmeleri, tarım sektöründe yapılan önemli
çalışmaları ve verilen destekleri içeren bilgileri sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Bildiğiniz üzere
Adana, gerek tarımsal gerekse sanayi üretimi bakımından ülkemizin en önemli
illeri arasında yer almaktadır. Adana, 15 ilçesi, 500’den fazla köyü, 550 bin hektar
tarım arazisi ve 75 bin çiftçisiyle önemli tarımsal potansiyele sahip bir
ildir. AK PARTİ İktidarıyla beraber, ülke genelinde olduğu gibi, Adana’ya tarım
alanında sağlanan destekler ve ilde uygulanan birçok projeyle ildeki tarım
canlandırılmıştır. Türkiye’deki mısır üretiminin yüzde 40’ı, buğday üretiminin
yüzde 7’si, turunçgil üretiminin yaklaşık yüzde 30’u,
karpuz üretiminin yüzde 12’si Adana’da yapılmaktadır.
AK PARTİ iktidara
geldiğinde ilk olarak öncelikle üreticilerimizin üretime tekrar döndürülmeleri
için uzun zamandır ödeyemedikleri borçları yeniden yapılandırılmıştır. Bu
çerçevede Adana’da Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları
kredisini ödeyemeyen çiftçilerimizin -10 bin çiftçimizin- 22,6 milyon TL’yi
bulan borçları silinmiştir. Bununla birlikte, tarımsal kredi faizleri
İktidarımız döneminde önemli oranda düşürüldüğünden çiftçilerimiz daha fazla
kredi kullanma imkânı bulmuş, son altı yılda Adana çiftçisine kullandırılan
kredi miktarı 8 kat artmıştır.
Ayrıca, ilimizde
2002 yılında toplam 59,6 milyon TL destek sağlanmış iken bu destek yaklaşık 3
kat artarak 2009 yılında 158 milyon TL’ye ulaşmıştır. 2003-2009 döneminde
Adana’da çiftçi başına toplam 16.700 TL tarımsal destek verilmiştir, 2003-2009
döneminde ilimizde toplam 52,2 milyon TL mazot desteği, 32,5 milyon TL gübre
desteği sağlanmıştır. 2002 yılında 14,7 milyon TL olan prim destekleri 7 kat
artırılarak 123 milyon TL’ye çıkarılmış, böylece yağlı tohumlu bitkiler, mısır,
soya gibi ürünler desteklenmiştir.
Son altı yılda
hayvancılık destekleri 17 kat artırılarak 2002 yılında hayvancılığa yalnızca
617 bin TL destek verilirken bu rakam 2009 yılında 7,6 milyon TL’ye
yükseltilmiştir.
Tarımsal
kooperatif destekleri de önemli oranda artırılmıştır. 1999-2002 döneminde
yalnızca 9 kooperatif desteklenirken 2003-2009 döneminde 28…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Gürkan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Bitiriyorum efendim. Teşekkür ederim.
...kooperatif
desteklenmiş ve bu kooperatiflere 25,7 milyon TL kredi kullandırılmıştır. Bu
projelerde 2.200 kişiye iş imkânı sağlanmıştır. Bunun yanında yine
çiftçilerimize ilk kez 2006 yılında Kırsal Kalkınma Destekleme Fonu, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Fonu kaynaklarından, TİGEM işletmelerinden, il
özel idare kaynaklarından çeşitli destekler sağlanmıştır. TARGEL Projesi
kapsamında ise 21 ziraat mühendisi, 18 veteriner hekimin istihdamı
sağlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti tarım
sektörüne büyük önem vermiş, bu doğrultuda finansal kaynaklar ölçüsünde
çiftçilerimiz desteklenmiştir. Tarım sektöründe İktidarımızın hedefi, yüzü daha
da gülen çiftçiler, güvenli ve kaliteli gıda tüketen tüketicilerdir. Bu yöndeki
çalışmalar artarak devam edecektir.
Sürem bitmek üzere. Ben, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2010 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre pek kısa bir söz talebim var.
BAŞKAN – Sayın
İnce, şu görüşmeleri bir tamamlayalım, sonrasında bir bakalım, şu anda bütçe
görüşmelerini yapıyoruz.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, bürokratlar Meclis içerisinde konuşamaz, ama
bürokrat bürokratın elini öpüyor, baktım yaşça büyük değil, tarikat büyüğü mü,
şeyh mi, onu öğrenmek istedim.
BAŞKAN – Peki,
evet, teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Evet buraya… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) - Muharrem Bey sana yakışmıyor!
BAŞKAN -
Arkadaşlar lütfen, Sayın Özçelik… Arkadaşlar lütfen…
Bir milletvekili arkadaşımız bir hususta bir görüş beyan etti, çıkar grup
sözcüleri söyler. Lütfen tartışmayalım.
Evet, Isparta Milletvekili Mehmet Sait Dilek.
Sayın Dilek,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET SAİT DİLEK (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2010 yılı bütçesinin
görüşülmesi vesilesiyle AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere
tarım sektörü, ülkemiz için gerek ekonomik gerekse sosyal bakımdan en önemli
sektörlerden birisidir. Tarım sektöründe faaliyet gösteren üreticilerimizin
tamamına yakını kırsal alanda yaşamaktadır. Bu bakımdan son yedi yılda kırsal
kalkınmaya büyük önem verilmiştir. Başta KÖYDES, BELDES gibi kırsal alanlara
hizmet götüren projelerimiz olmak üzere mikro ve makro düzeyde politikalar bu
dönemde oluşturulmuştur. Kırsal alanlarda ekonominin geliştirilmesi ve iş
imkânlarının artırılması, kırsal alan fiziki altyapı hizmetlerinin
geliştirilmesi ve yaşam kalitesinin artırılması, kırsal çevrenin korunması ve
geliştirilmesi amacıyla hazırlanan Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi 2006
yılında Yüksek Planlama Kurulu kararı olarak yürürlüğe girmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizce
2006 yılında başlatılan Kırsal Kalkınma Yatırımlarını Destekleme Programı
kapsamında 632 bitkisel ürün işleme ve paketleme tesisi, 322 hayvansal ürün
işleme ve paketleme tesisi, 141 tarımsal ürün deposu, 85 alternatif enerjili
sera, 85 soğuk hava deposu, 21 su ürünleri işleme tesisi, 421 altyapı sulama
projesi olmak üzere toplam 1.707 proje tamamlanmış olup bu projelere 288,2
milyon lira hibe desteği verilmiş, 18 bin kişiye istihdam sağlanmıştır. Hâlen 715 proje devam etmektedir. Ayrıca, makine ve ekipman destekleri kapsamında 40.687 adet projeye 234 milyon
lira hibe sağlanmıştır. Kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesine yönelik
toplam 522 milyon lira hibe ödemesi yapılmıştır.
Bu dönemde
kooperatifleşmeye büyük önem verilmiş, son yedi yılda 1.600 kooperatif
projesine 1 milyar 260 milyon lira kredi tahsis edilmiş, bu projelerle 170 bin
aile desteklenmiştir.
Yine, su
kaynaklarının etkin kullanılması amacıyla, Hükûmetimiz
döneminde, basınçlı sulama sistemleri yatırımı yapan çiftçilerimize beş yıl
vadeli, sıfır faizli kredi desteği sağlanmıştır. 2009 yılı Kasım ayı itibarıyla
817 milyon lira kredi kullandırılmış ve yaklaşık 1 milyon 815 bin dekar alan
basınçlı sulama sistemleri kurularak sulamaya açılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, diğer yandan Bakanlık, ulusal kaynaklarla beraber diğer
uluslararası fonları da kullanarak kırsal kalkınma girişimlerini
desteklemektedir.
Avrupa Birliği
fonlarının kullanımını sağlamak üzere kırsal kalkınma programı hazırlanmış ve
Avrupa Komisyonu tarafından 25 Şubat 2008 tarihinde onaylanmıştır. Bu programı
uygulamaktan sorumlu Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurulu ve il
koordinatörlükleri kurulmuştur. Kurumun Avrupa Komisyonu tarafından akredite
edilmesi çalışmaları devam etmektedir. Isparta da dâhil olmak üzere ilk aşamada
20 ilimizde il koordinatörlükleri oluşturulmuştur, ikinci aşamada da 22 ilimiz
daha bu programdan yararlanacaktır. Bu program çerçevesinde et, süt, meyve,
sebze ve su ürünleri sektörleri desteklenecektir. Ayrıca, kırsal ekonomik
faaliyetlerin çeşitlendirilmesiyle üretici gruplarının kurulması da bu
çerçevede desteklenecektir.
Değerli
milletvekilleri, ülke genelinde İktidarımız döneminde tarım sektörüne sağlanan
desteklerdeki artış Göller Bölgesi ve Isparta’ya da yansımıştır. Bu desteklerin
de etkisiyle bölge tarımında önemli dönüşüm yaşanmıştır. 2003-2009 yıllarında
Isparta’ya toplam 144,8 milyon lira tarımsal destek verilmiştir.
Kırsal kalkınma
yatırımları çerçevesinde 4. etap kapsamında yedi proje programa alınmış olup
toplam hibe talebi yaklaşık 1 milyon 700 bin liradır.
Isparta’daki
diğer tarımsal sorunların çözümünde de önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Dilek, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET SAİT DİLEK
(Devamla) – Örneğin, örgütlenme konusunda 111 tarımsal kalkınma, 70 sulama, 115
su ürünleri kooperatifi kurulmuştur. Isparta ilimizde 2002-2008 yılları
arasında suni tohumlamada 3,3’lük bir artış, hayvancılık desteklerinde 18 katlık
bir artış, prim ödemelerinde 9 katlık bir artış gerçekleşmiştir.
Hükûmetimize geçen sene elma
ihracatçısına verdiği destekten dolayı teşekkür ediyoruz, bu sene de bu
desteğin verilmesini diliyoruz.
Bu duygularla,
2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun hayırlı olmasını temenni eder,
hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Dilek, teşekkür ediyorum.
Abdullah Çetinkaya Konya Milletvekili…
Sayın Çetinkaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDULLAH ÇETİNKAYA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı Tarım Reformu Genel
Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlar Kurulu
kararıyla uygulama alanı ilan edilen yerlerde mülkiyete ilişkin düzenlemeler ve
tarımsal altyapı sorunlarını gidermeye yönelik görevler üstlenen Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü, bu hizmetleri hâlen 9 bölge müdürlüğü vasıtasıyla 42 ilde
2.590 yerleşim biriminde yürütmektedir.
Türkiye’de
işlenebilir arazilerin artmadığı göz önüne alındığında, nüfus artışına paralel
olarak toprak üzerindeki nüfus baskısının giderek arttığı ve tarımsal işletme
arazisinin devamlı parçalandığı açık bir şekilde görülmektedir. Tarım
arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önüne geçilmesi, parçalı arazilerin
toplulaştırılması ve özellikle basınçlı sulamanın yaygınlaştırılması tarım
sektörünün temel önceliklerindendir. Arazi toplulaştırması, dağınık, küçük
parçalar hâlinde, sulama ve ulaşım ağından yoksun olan parsellerin tarımsal
altyapı hizmetleriyle beraber bir araya getirilmesidir. Ülkemizde bugüne kadar
yaklaşık 1,1 milyon hektar alanında arazi toplulaştırması yapılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin konuya verdiği
önem çerçevesinde 2008-2012 GAP Eylem Planı’yla sulamaya açılacak alanlar
öncelikli olmak üzere tüm GAP sahasında arazi toplulaştırma çalışmalarına hız
verilmiştir. Bu kapsamda 2009 yılında 53 projeyle, toplam 625 köyde 1 milyon
178 bin hektarda proje ihaleleri yapılarak çalışmalara başlanmıştır. Ayrıca,
yine GAP kapsamında 293 köyde 485 bin hektar alana ait toplulaştırma projeleri
ihale safhasındadır. Böylece GAP alanında 2008-2012 döneminde yaklaşık bin
köyde 1,8 milyon hektar alanın toplulaştırılması tamamlanmış olacaktır.
Diğer taraftan,
Konya Ovası Projesi (KOP) ve Doğu Anadolu Projesi (DAP) alanlarında da yoğun
çalışmalar devam etmektedir. Yaklaşık 250 bin hektarlık diğer alanlar da
dikkate alındığında, toplam 1 milyon 428 bin hektar alanda toplulaştırma
faaliyetleri sürdürülmektedir.
Ülkemizde arazi
toplulaştırma çalışmalarına 1961 yılında başlanmış, 2002 yılı sonuna kadar 450
bin hektar alanın toplulaştırılması bitirilmişken, İktidarımız döneminde 562
bin hektar alan toplulaştırılmıştır. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce,
toplulaştırma çalışmalarıyla birlikte köy içi yollar ve kanalizasyon gibi
sosyal altyapı yatırımlarının rehabilitasyonuna
yönelik çalışmalar da yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün
görevleri arasında yer alan topraksız ve az topraklı çiftçilerin
topraklandırılması çalışmalarında Hükûmetimizin
konuya verdiği önem sonucu 1987 ile 2002 yılları arasında, on beş yılda, 5.555
çiftçi ailesine gerçekleştirilen 39 bin hektar toprak dağıtımına karşılık
2003-2009 yılları arasında, yedi yıllık süreçte, 45 köyde 6.726 topraksız
çiftçi ailesine 42,6 bin hektar arazi dağıtılmıştır. Hâlen 54 köyde toplam 44 bin hektar hazine arazisinin dağıtım
çalışmaları devam etmektedir. Ülkesel ve bölgesel planlamalara temel oluşturan
ve su potansiyeli ile toprak haritalarını esas alarak uygun arazi kullanım
şekillerini belirleyen arazi kullanım planlaması çalışmaları kapsamında Genel
Müdürlükçe bugüne kadar yaklaşık 1,5 milyon hektar alanda çalışma
tamamlanmıştır. Hâlen 12 projeyle toplam 332 bin hektar alanda çalışmalar
sürdürülmektedir. Türk tarımının geleceği açısından bu kurumun her yönden
desteklenmesi ve desteklenmeye devam edilmesi büyük önem arz etmektedir.
Bu bağlamda,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesinin genelinde geçen yıla göre
yüzde 7 artış öngörülmüştür. Tarımsal altyapının geliştirilmesine yönelik
başarılı çalışmalar sürdüren Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2010 yılı
bütçesinin tüm ülkemize ve çiftçilerimize hayırlar getirmesini diliyor,
teşekkürlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çetinkaya.
AK PARTİ Grubu
adına Uşak Milletvekili Sayın Nuri Uslu.
Sayın Uslu,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı Bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı, ülkemizin çevresel kalite
değerlerini yükseltmek, insanımızın daha temiz ve sağlıklı bir çevrede hayatını
sürdürebilmesini sağlamak ve refah seviyesini artırmak maksadıyla çalışmalar
yapmaktadır. Bu itibarla, sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde çevrenin
ve insan sağlığının korunarak hayat standartlarının bütün canlılar bakımından
artırılması, çevrenin ve ormanların korunması, geliştirilmesi ve milletler
arası kıstaslara uygun bir şekilde yönetim anlayışında yönetilmesidir. Bu
doğrultuda var olan doğal kaynakların korunması ve alanların artırılması,
biyolojik çeşitliliğin korunması sağlanmaya çalışılmaktadır. Buna karşılık
dünya çevre meselelerinin giderek artması, özellikle küresel ısınma, iklim
değişikliği ve tabii kaynakların azalması, nüfusun giderek artması toplumlar
üzerinde de baskı yapmaya devam etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda gösterilen ve AB
müktesebatında yer alan üç yüz direktifin millî mevzuatımıza uyarlanması
kapsamında kırk bir adet yönetmelik tamamlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Bu
kapsamda hava yönetimi, endüstriyel kirlilik kontrolü, gürültü yönetimi, ozon
tabakasını incelten maddelerin kontrolü, katı atık yönetimi konularında da
projeler uygulamaya devam edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çevre
Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü’nü de 26 Ağustos 2009 tarihinde imzalamış ve bu
doğrultuda, bu sözleşmelerde yer alan bütün kriterlere
harfiyen uymaya çalışmaktadır.
Ülkemizdeki en
önemli çevresel sorunlardan birisi de katı atık yönetimidir. Katı atık yönetimi
konusunda mahallî idare birlikleri vasıtasıyla en geniş bölgenin
faydalanabileceği şekilde katı atık bertaraf tesislerinin hayata geçirilmesi,
katı atık meselesinin çözümünde en mühim husus olarak görülmektedir. Bu
noktadan hareketle, birlikler, belediyelerle birlikler oluşturulmakta ve
oluşturulan birliklere öncelik verilmek suretiyle çalışmalar sürdürülmektedir.
Ülke genelinde
mevcut 41 adet katı atık düzenli depolama tesisi ile yaklaşık 581 belediyede 32
milyonluk nüfusa hizmet verilmektedir. Evsel katı atıkların yüzde 49’u düzenli
depolama ve kompaslaştırma gibi mevzuata uygun usullerle bertaraf edilmektedir.
2008-2012 döneminde tesis sayısının 130’a çıkarılması planlanmış olup 1.130
belediye ve yaklaşık olarak 57,5 milyonluk nüfusa hizmet verilmesi hedeflenmiş,
bu durumda evsel katı atıkların yüzde 77’sinin bertarafı
mevzuata uygun bir şekilde gerçekleştirilmiş olacaktır.
Sayın
milletvekilleri, diğer bir önemli çevre sorunu da su ve topraklarımızın
korunmasıdır. Çevre yönetimi ve kirliliğin önlenmesi hususunda, hiç şüphesiz,
en mühim konuların başında su ve toprak kaynaklarının muhafazası gelmektedir.
Bugün ülkemizde Ergene havzası, Gediz havzası, Küçük ve Büyük Menderes havzası,
GAP bölgesi ve Doğu Anadolu’da çevresel sorunlarda özellikle su ve toprakların
kirlenmesi konusunda sorunlarımız vardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çevre düzeni planları konusundaki çalışmalarla ilgili
olarak da tabii kaynakların sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda
kullanılması ve kalkınmanın fiziksel mekâna yansıtılmasını sağlayan en mühim
araçlardan birisi üst ölçekli fiziksel çevre düzeni planlarıdır. Çevre düzeni
planları ile sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde plansız kentleşmenin
önüne geçilmiş olacaktır, tarım arazilerinin maksat dışı kullanılması
engellenmiş olacaktır; ekonomik açıdan hassas alanların korunması, yatırımların
doğru ve akılcı bir şekilde yönlendirilmesi, çevresel değerlerin ve kaynakların
korunması böylece sağlanacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; meteorolojik açıdan da çalışmaları yapılmaktadır Çevre
ve Orman Bakanlığının. Günümüzde meteorolojik hizmetler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Uslu, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
Buyurun efendim.
NURİ USLU
(Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Meteorolojik
konuda hizmetler verilmektedir. Bilimsel yöntemlerle ve milletlerarası iş
birliği içerisinde yürütülen bu meteorolojik hizmetler: Bugün dünyada, yirmi
dört saat sürekli çalışan on bin civarında kara istasyonu, açık denizlerde
görev yapan altı binden fazla gözlem gemisi ve yüksek hava sondajları yapan
binden fazla meteoroloji istasyonu vardır.
Türkiye sathında
geniş bir meteoroloji gözlem şebekesine sahip olan Devlet Meteoroloji İşleri,
yine aynı şekilde yirmi dört saat boyunca, tüm menfi hava şartlarının etkisini
en aza indirmek için, hava olaylarının değişimiyle ilgili hava tahmin
raporlarını Meteorolojinin Sesi Radyosu ve İnternet aracılığıyla halkımıza
sunmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ormanların korunması konusunda öncelikli
faaliyetlerimizin en önemli konularından birisi ormanların korunmasını
oluşturmaktadır. Ormanların korunması konusunda Çevre ve Orman Bakanlığı
kanunsuz müdahaleleri çok yakından takip etmekte, özellikle arazi rantının…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURİ USLU
(Devamla) – Bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Uslu, teşekkür ederim.
AK PARTİ Grubu
adına Osmaniye Milletvekili Sayın Durdu Mehmet Kastal.
Sayın Kastal, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Orman Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsanoğlunun
keşfettiği ve yararlanmaya koyulduğu doğal kaynakların başında ormanlar
gelmektedir. Ülkemiz ormanlar yönünden zengin bir ülke değildir. Ülkemiz yüz
ölçümünün yüzde 27’sini ormanlar kaplamaktadır, ancak bunun yüzde 50’sine varan
bir bölümü bozuk orman niteliğindeki alanlardan oluşmaktadır. Küresel ısınmanın
etkilerinin her geçen gün daha yakından hissedilmeye başlandığı çağımızda
ormanlara olan ihtiyacımız her zamankinden daha fazladır. Ağaçlandırma
faaliyetleriyle ormanların geliştirilmesi, ormancılık sorunlarının çözümünde
ortak bilincin oluşturulması, ormancılığın siyaset üstü bir olgu olarak ele
alınması hepimize düşen önemli bir sorumluluktur. Zira,
insanlığın geleceği ile ormanların geleceği birbirine bağlı hâle gelmiştir.
Son yıllarda
ormancılığın geliştirilmesi yönünde önemli mesafeler alınmıştır. Örneğin
baltalık ormanların koruya tahvili, kent ormanları, bozuk orman alanlarının rehabilitasyonu, gençlik ve kültür alanlarının köy tüzel
kişiliklerine protokol ile korutulması gibi çalışmalar bu alandaki ihtiyaçları
büyük oranda gidermiştir. Hatta, orman-halk
ilişkilerinin düzeltilmesi ormanlara halkımızın sahip çıkmasına katkı
sağlamıştır. Bu faaliyetlerin sonuçları da alınmaya başlamıştır. Şöyle ki: Son
yıllara ait orman suçları toplamına bakıldığında 2003 yılında 28 bin iken 2008
yılı sonu itibarıyla 15.500’e gerilediği görülecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce ülkemiz ormanlarının yüzde 50’sinin bozuk
nitelikli ormanlar olduğunu ifade etmiştim. Bu alanların süratle verimli hâle
dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu anlamda da olumlu gelişmeler olduğunu
görmekteyiz. Geçmiş yıllarda yıllık ortalama 5 bin hektar bozuk orman alanı rehabilitasyonu çalışması yapılırken günümüzde 300 bin
hektarın üzerinde yıllık programlar yapılmakta ve fazlasıyla
gerçekleştirilmektedir.
Ülkemiz ve
ormancılığımızın en önemli problemlerinden biri de orman kadastrosudur. Uzun
yıllardır tamamlanması planlanan ancak her yıl ortalama 250-300 bin hektarlık
çalışmalarla bir türlü bitirilemeyen orman kadastrosunun bitirilmesi en önemli
hedeflerimizden olmuştur.
2005 yılında 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nda bir değişiklik yapılarak orman kadastro çalışmalarının
genel kadastro çalışmalarıyla tek elden, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce
yapılması sağlanmıştır. Yıllardan beri konuşulup bir türlü yapılamayan bu
düzenlemeyle ülkemizdeki bütün kadastro hizmetlerinin tek grupta toplanması
sağlanmıştır. Bu sonuç, bu yönde bugüne kadar atılmış en önemli adım olmuştur.
Böylece hem kaynak israfı hem de kurumlar arasındaki karışıklık önlenmiştir.
Bu konuda kendi
bölgemden somut örnekler vermek istiyorum: Osmaniye ve civarındaki ormanlık
alanlarda yapılan kadastro çalışmaları son dört yılda yüzde 60’lar seviyesinden
yüzde 98 seviyesine çıkarılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, ormanlarımızın korunması ve işletilmesinde sıkı iş birliği
içerisinde olacağımız kesim orman köylülerimizdir. Ormanlarımızın
verimliliğinin artırılması paralelinde orman köylüsüne verilen destek ve
katkılar da artırılmıştır. Bunu yerel bir örnekle açmak mümkündür: Osmaniye
ilimizi de içine alan Adana Bölge Müdürlüğümüzde silvikültürel
çalışmalar kapsamında
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ormanları tehdit eden en önemli sorunların başında
orman yangınları gelmektedir. Ne kadar tedbir alınırsa alınsın, bu tür tabiat
hadiseleriyle başa çıkmak bazen imkânsız hâle gelmektedir. Ancak bu konuda da
yüz yetmiş yıllık tecrübesiyle Orman Genel Müdürlüğü teşkilatı her kademedeki
çalışanıyla, teknik tesisatıyla elinden geleni yapmıştır. Ülkemizde orman
yangınlarından zarar gören alanların…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kastal, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
DURDU MEHMET
KASTAL (Devamla) – …yedi yıllık ortalamaları alındığında gözle görülür bir
azalma tespit edilmektedir. 2003-2009 yılları baz
alındığında Akdeniz ülkeleri arasında ülkemizin orman yangınlarıyla mücadelede
ne kadar başarılı olduğu daha da net görülmektedir.
Bu olumlu
sonuçların alınmasında orman teşkilatının altyapısının iyileştirilmesiyle acil
ve hızlı müdahale stratejilerinin geliştirilmesinin büyük payı olmuştur. Çıkan
her yangın en üst düzeyde takip edilmiş ve gerekli görülen her yerde en hızlı
bir şekilde mahalline gidilerek yangın yönetimine destek verilmiştir.
Netice olarak,
yaşadığımız süreç ormancılığın küresel boyutunu ön plana çıkarmıştır. Çağımızda
hızla tükenen doğal varlıklarımız içerisinde ormanların önemi her geçen gün
daha da fark edilmiştir. Mevcut ormanları korumak hayati önemi haiz bir hâle
gelmiştir.
Bir de bizim
Çukurova halkının -yaylacılığın zorunlu olduğu bu bölgede- ve orman köylüsünün
tek beklediği Türkiye Büyük Millet Meclisinden, birlik ve beraberlik içerisinde
şu 2B probleminin çözülmesidir.
Bu bilinçle,
kendisini yenileyerek kalite yönetim sistemine geçen Orman Genel Müdürlüğümüzün
2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kastal, teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına Elâzığ Milletvekili Faruk Septioğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA FARUK SEPTİOĞLU (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğünün 2010 mali yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizin su
kaynaklarının geliştirilmesi, korunması konusunda görev üstlenen Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü, tarım, enerji, içme suyu ve kırsal alan planlaması
sektöründe faaliyetlerini sürdürmektedir. Yıllardır inşa ettiği barajları,
hidroelektrik santralleri, gölet ve taşkın koruma tesisleri ile ülkemizin en
önemli kuruluşlarından biri olmuştur. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından, üç tarafı denizlerle çevrili olan ve doğal su kaynakları bakımından
oldukça zengin olan ülkemizde sulama, içme, kullanma ve sanayi suyu temini,
hidroelektrik, enerji üretimi ve taşkın koruma maksadıyla 750 adet baraj ve çok
sayıda gölet için fizibilite raporları hazırlanmıştır. 2009 yılı başı
itibarıyla, 603 baraj, 53’ü gölet olmak üzere 656 adet su depolama tesisi inşa
edilerek işletmeye açılmıştır. Büyük su işlerinden 55 adet, küçük su işlerinden
88 adet olmak üzere 143 adet barajın inşaatına devam edilmektedir.
Ülkemizde toprak
ve su kaynaklarının geliştirilmesinden sorumlu olan kamu kurum ve
kuruluşlarının 2009 yılı başı itibarıyla geliştirdikleri projeler sonucu
çeşitli maksatlara yönelik yıllık su tüketimi 40 milyar metreküpe ulaşmıştır.
Bu suyun 30 milyar metreküpü sulama, 6 milyar metreküpü içme, kullanma suyu ve
4 milyar metreküpü de sanayi suyu ihtiyaçlarının karşılanmasında
kullanılmaktadır.
Ülkemizin toplam
arazisinin 28 milyon hektarı ekilebilir tarım alanı arazisi olup yapılan
araştırmalar sonucunda bu arazilerin 8,5 milyon hektarlık kısmının da ekonomik
olarak sulanabilir alan olduğu tespit edilmiştir. AK PARTİ Hükûmeti
döneminde hizmete alınan tesisler ile birlikte sulamaya açılan araziler toplamı
5,26 milyon hektara ulaşmış olup bu alan ekonomik olarak sulanabilir araziler
toplamının yüzde 62’sine tekabül ediyor. Yapımı, inşası ve proje aşaması devam
eden tesislerle birlikte, bu oranın artırılması konusunda Hükûmetimizce
çalışmalar süratli bir şekilde devam etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yıllardan beridir gereken önemin verilmediği
hidroelektrik santrali yapımının projelerine yine İktidarımız döneminde hız
verilmiştir. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından son altı yılda on iki
hidroelektrik santrali tamamlanarak yılda 6,2 milyar kilovatsaat
üretim kapasitesi geliştirilmiştir. Şehirlerin uzun dönemli içme, kullanma ve
sanayi suyu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak yılda 2,7 milyar metreküp
su sağlanmıştır. AK PARTİ döneminde açılan tesislerle, toplam 26 milyon
vatandaşımız kaliteli içme suyuna kavuşturulmuştur. Hâlen yirmi yedi şehrin
içme, kullanma ve sanayi suyu projesi yatırım programında yer almakta olup
inşaatı devam eden planlama ve kesin proje aşamasında olan projeler
tamamlandığında, yılda toplam 3 milyar metreküp ilave su temin edilmiş
olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; DSİ Genel Müdürlüğünün yürüttüğü büyük projelerden bir
kısmı da seçim bölgem olan Elâzığ’dadır. Bunlardan bazıları: İnşaatı tamamlanan
Sivrice Dedeyolu Göleti ve
sulama tesisleri işletmeye alınarak 4.100 dönüm arazi sulamaya başlanmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Septioğlu, tamamlayınız konuşmanızı.
Buyurun efendim.
FARUK SEPTİOĞLU
(Devamla) – İlimizin Kuzova sulamasının birinci kısmı
tamamlanıp ikinci kısmının da 2010 yılında tamamlanmasıyla birlikte 48 bin
dönüm arazinin, Kovancılar Kapıaçmaz Göleti’yle de 1.100 dönüm arazinin sulaması yapılacaktır.
2010 yılı yatırım
programında yer alan Elâzığ şehir merkezinin içme suyu projesinin problemini
2050 yılına kadar çözecek olan Palu Hamzabey
Barajı’nın yapımı önümüzdeki günlerde inşallah tamamlanacaktır.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğünce ihale edilen işler için tarım sektöründen 2 milyar 750
milyon, enerji sektöründen 1 milyar 360 milyon, hizmet sektöründen 700 milyon,
kırsal alan planlaması sektöründen de 43 milyon TL ödenek tahsis edilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Septioğlu, lütfen tamamlayınız.
Buyurun efendim.
FARUK SEPTİOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
DSİ Genel
Müdürlüğünün sermaye giderlerine toplam 5 milyar 260 milyon TL ödenek
öngörülmüş olup bu miktarın 2 milyar 35 milyon TL’si ülkemizin ve dünyanın en
büyük projelerinden olan ve 27 ilimizi kapsayan GAP, KOP ve DAP yatırımlarına
ayrılmıştır. DSİ Genel Müdürlüğü 2010 yılında 19 adet baraj, 20 adet sulama
tesisi, 18 adet içme suyu tesisi olmak üzere toplam 57 adet tesisin
tamamlanmasını hedeflemiştir. Dalaman, Akköprü,
Kılavuzlu, Manyas, Topçam hidroelektrik
santrallerinin devreye alınarak yılda 700 milyon kilovatsaat
enerji üretilmesi hedefleri arasındadır.
Yapılan bu
çalışmalar, verilen bu hizmetler ülkemizin yıllardır özlemini çektiği ve hep
ertelenen projelerinin AK PARTİ İktidarı ile birlikte hayata geçirilmesi
sonucunda oluşmuş büyük atılımlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK SEPTİOĞLU
(Devamla) – Bu çalışmalarından dolayı başta Başbakanımız ve Bakanımız olmak
üzere emeği geçen bütün DSİ çalışanlarını tebrik ediyor, hepsini kutluyor, 2010
yılı bütçemizin hayırlar getirmesi temennisi ile yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Septioğlu.
AK PARTİ Grubu
adına Dilek Yüksel, Tokat Milletvekili.
Sayın Yüksel,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA DİLEK YÜKSEL (Tokat) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tokat ili
Reşadiye ilçemizde gerçekleştirilen hain terör saldırısını nefretle kınıyor ve
lanetliyorum. Ülkesi ve milleti için canını feda eden, şehit düşen
Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, kederli aileleri ile milletimize sabır ve
metanet, yaralı gazi kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Yapılan o provokatif hain saldırı, Tokat ilimizdeki ve ülkemizdeki
kardeşlik, birlik ve beraberlik ile milletimizin sağduyusunu bozamayacaktır.
Oynanan kirli oyunlara hiçbir vatandaşımız kanmayacaktır. Ben, şehitlerimize
gösterilen hassasiyetten dolayı, sağduyudan dolayı Tokatlı hemşehrilerime
ve tüm milletimize teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin ve dünyamızın, son yıllarda özellikle iklim
değişikliği, hava, su ve çevre konularında alışılmışlığın dışında olağanüstü
durumlarla karşı karşıya kalması, çevre, meteorolojik gözlemler, hava tahmini
ve iklim konularına daha ciddi bir şekilde eğilmemiz gerektiğini
göstermektedir. Bu bağlamda, dünya ülkelerinde ve ülkemizde doğal afet
risklerinin önceden tahmini ile maddi ve manevi zararların asgariye indirilmesi
konusunda Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün önemi daha da
belirginleşmiştir. Bütçesini görüştüğümüz Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü, 10 Şubat 1937’de kabul edilen 3127 sayılı Kanun ile kurulan genel
bütçeli bir kurumdur.
2000’li yılların
başlarında, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, kaynakların etkin ve
verimli kullanılması amacıyla gözlem sistemlerinde otomasyona geçmeyi
hedeflemiştir. Bu amaçla, TEFER (Türkiye Acil Sel ve Deprem İyileştirme
Projesi) kapsamında, Antalya-Sinop hattının batısında kalan 206 merkeze
otomatik meteoroloji gözlem sistemi kurulmuş ve 2003 yılında hizmete
alınmıştır. Hükûmetimizle birlikte hız kazanan
teknolojik yatırımlar, 2009 yılında Antalya-Sinop hattının doğusunda kalan
kısımda 150 otomatik meteoroloji gözlem sisteminin işletmeye alınmasıyla devam
etmiştir. Gözlem ağının yaygınlaştırılması stratejisiyle planlama yapan kurum,
2010 yılında 200 adet daha otomatik meteoroloji gözlem istasyonu kuracak olup
ülke genelinde toplam 550’ye yakın noktada gözlem yapacaktır.
Çağımızın en
önemli modern sistemlerinden bir tanesi de meteoroloji radarlarıdır. Bu
radarlar ile kuvvetli meteorolojik olaylar gözlemlenmekte ve bu gözlemler
sonucunda kısa süreli hava tahmininde bulunularak bir bölgede meydana
gelebilecek can ve mal kaybının önüne geçilebilmektedir. Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünün 2000 yılında kullanmaya başladığı Ankara radarına
ilave olarak 2003 yılında, İstanbul, Zonguldak ve Balıkesir radarları
kullanılmaya başlamıştır. Mevcut sisteme ek olarak 2008 yılında başlanan
meteorolojik radar alma çalışmaları sonucunda bu yıl ihalenin tamamlanmasıyla
birlikte Antalya, İzmir, Muğla, Adana, Hatay, Trabzon ve Samsun illerine
kurulacak olan altı adet radarın kurulma çalışmaları devam etmekte olup 2010
yılının ilk aylarında İzmir ve Muğla radarları da işletmeye alınacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün önemli
teknolojik yatırımlarından bir tanesi de yüksek performanslı süper bilgisayar
sistemidir. Hizmete alınan yüksek performanslı süper bilgisayar sistemi,
bölgemizin en yüksek kapasiteli sistemi olup benzer sayısal modellerin
çalıştırıldığı Avrupa ölçeğinden bakıldığında büyüklük ve kapasite açısından
Fransa’da kullanılan sistemden sonra ikinci sırada gelmektedir.
Bu bilgisayar sistemiyle hava tahmin ve erken uyarı sistemi
modellerinin çalıştırılmasının yanı sıra küresel iklim değişikliğinin
izlenmesine yönelik modeller çalıştırılmakta ve senaryolar üreterek hava
kirliliği ve çevrenin korunması, orman yangınlarının önlenmesi, izlenmesi,
şehirleşme, yenilenebilir enerji kaynakları, rüzgâr ve güneş enerjisi üretim
tahminleri gibi pek çok konuda araştırma ve geliştirme yapma imkânı
sağlayabilmektedir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yüzde 90’ları aşan hava tahmin tutarlılığı
ve erken uyarıları ile başta silahlı kuvvetlerimiz olmak üzere, sağlık, tarım,
şehircilik, turizm, enerji, çevre ve ormancılık gibi farklı sektörlere hizmet
vermekte, dolayısıyla millî ekonomiye ve ülke savunmasına büyük faydalar
sağlamaktadır. Meteoroloji alanında yapılan bir yatırımın etkisi en az 10 kat
olmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
DİLEK YÜKSEL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2010 yılı
bütçesinin önemli bir kısmını modernizasyon çalışmaları ve otomatik meteoroloji
gözlem sistemlerinin yaygınlaştırılmasına harcayan Devlet Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü, ileri teknolojik büyük yatırımlar yapmaya devam ederek 2023
yılında kendi sahasında çalışma yapan uluslararası kurumlar arasında ilk 10’a
girme gayesiyle çalışmalarını sürdürmektedir.
Bu hizmetlerin
planlanmasında ve icrasında Sayın Çevre ve Orman Bakanımız ve değerli ekibini
kutluyorum.
2010 yılı
bütçesinin Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne ve ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, emeği ve katkısı geçenlere teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına hepinizi selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yüksel.
AK PARTİ Grubu
adına son konuşmacı Gaziantep Milletvekili Sayın Özlem Müftüoğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkelerin gelişme süreçleri içinde doğal zenginliklerin önemi
her geçen gün artmaktadır. Dünyamızın doğal ve tabiat değerlerinin korunması,
gelecek nesillere bozulmamış, zengin bir biyolojik varlık mirası ve
yaşanabilir, temiz bir çevre bırakmakla mümkün olacaktır.
Dünya ekoturizminden yeterli pay alabilmek ve sürdürülebilir
kalkınmayı sağlamak çevreyi korumakla mümkün olacaktır. Ülkemizde bu görevi
yerine getiren Kurum, Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı kuruluş olan Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığıdır.
Özel Çevre Koruma Kurumu, 1989 yılında özel bir yasayla Başbakanlığa
bağlı olarak kurulmuş, ulusal veya uluslararası öneme sahip ancak bozulma veya
yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan doğal değerlerin korunması ve gelecek
nesillere aktarımının sağlanması amacıyla gerekli tedbirleri almakla görevli
olup Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen on dört adet bölgeyi kontrolü
altında bulundurmaktadır.
Görevleri
arasında, özel çevre koruma bölgelerinin imar planını ve yenileme imar
planlarını yapmak, onaylamak ve kontrol etmenin yanı sıra, bölgedeki
yapılaşmayı kontrol etmek, çevreyi ve doğal değerleri korumak bulunmaktadır.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; biyolojik çeşitlilik gösteren özel çevre koruma alanları
bu özelliğiyle önemli bir gen merkezi alanıdır. Kurum tarafından yapılan
biyolojik çeşitlilik çalışmaları aynı zamanda bölgelerin ciddi bir zenginliğe
sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Nesli tehdit ve tehlike altında bulunan on
üç tür, Özel Çevre Koruma Kurumu tarafından sürekli olarak izlenmektedir. Doğal
kaynakların kirlenmesinin ve tahribinin önlenmesi için kirlilik etkenlerini
kontrol etmeye yönelik gereken önlemlerin alınması ve kaynaklara ilişkin
çeşitli kullanım kararlarının oluşturulması amacıyla yaklaşık yüz on noktada su
kalitesi izleme çalışmaları yapılmaktadır. Özel çevre koruma bölgelerinde yapılan
çevre altyapı yatırımlarının işletme verimliliği izlenmekte, sağlıklı ve
ekonomik olarak işletilmesi için gerekli izleme ve denetleme çalışmaları
yapmaktadır. Bu çerçevede, özel çevre koruma bölgelerinin kara, kıyı ve deniz
alanlarının biyolojik zenginlikleri ortaya çıkarılmakta, tehdit unsurları
tespit edilerek tedbirler alınmaktadır. Kurum, ulusal kapsamda ilk olarak Deniz
ve Kıyı Alanlarının Biyoçeşitlilik ve Taşıma
Kapasitesi projelerini hayata geçirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel
çevre koruma bölgeleri, insan-tabiat kaynaşmasının en canlı örneğini
oluşturmaktadır. Bu husus, Dalyan kumsalına, korunan, Avrupa’nın En İyi Açık
Alanı ödülünün verilmesiyle tescillenmiştir. Akyaka Plajı ise Uluslararası
Çevre Eğitim Vakfının İspanya’daki toplantısında örnek plaj olarak
tanıtılmıştır. Avrupa Birliği sürecinin hızlandığı son beş yılda kurum
tarafından doğa koruma müktesebatının uygulanmasında ülkemiz adına somut pilot
projeler gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de ilk kez Belek özel çevre koruma
bölgesinde gerçekleştirilen biyotop haritalaması bu
kapsamda eşleştirme projesi olarak yapılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kurum, doğal değerlerin korunmasının yanı sıra doğal
değerleri etkileyen alanların planlanması suretiyle insan faaliyetlerinin
etkisini azaltmakta, bölgeye has mimariye uygun yapılaşma sağlamaktadır.
Ayrıca, çevre altyapı yatırımları gerçekleştirerek çevre kirliliğini
önlemektedir. 2002-2009 yılları arasında Kurum, ana faaliyetleri kapsamında
toplam 2.107 adet proje gerçekleştirmiştir. Ayrıca uluslararası alanda
Türkiye'nin de taraf olduğu Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi ve
Eki Protokollerinin uygulanması amacıyla 1975 yılından bu yana bütün Akdeniz
ülkeleri ve Avrupa topluluğu tarafından “Akdeniz Eylem Planı” adı altında ortak
bir çalışma sürdürülmektedir. Bugüne kadar dokuz adet uluslararası proje
gerçekleştirilmiş olup Avrupa Çevre Ajansı tarafından Biyoçeşitlilik
Konu Merkezi Konsorsiyum üyesi olarak Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı
görevlendirilmiştir. Kurum, Türkiye’de deniz ve kıyı alanlarının korunmasının
geliştirilmesi konusunda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Küresel Çevre
Fonu kaynaklarından desteklenen…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Müftüoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
ÖZLEM MÜFTÜOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
…Türkiye’nin
Korunan Alanlar Veri Ağının Güçlendirilmesi, Deniz ve Kıyı Koruma Alanlarının
Sürdürülebilirliğinin Kolaylaştırılması Projesi’ni yürütmekte olup aynı zamanda
Avrupa Çevre Ajansının “Biyolojik Çeşitlilik Konu Merkezi” olarak konsorsiyum ortaklarından biridir. Gelir kaynaklarının
artırılması, aynı zamanda küresel ölçekte başarılı olan yeni gelir getirici
önlemlerin Türkiye koşullarına uyarlanmasıyla sağlanacaktır. Çevresel ekonomik
prensipler planlama ve yönetimle bütünleşecektir.
Bu düşüncelerle,
2010 yılı bütçesinin Meclisimize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Müftüoğlu.
Sayın
milletvekilleri, AK PARTİ Grubu adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına konuşmalar yapılacaktır.
İlk konuşmacı
Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ergin,
buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2010 yılı Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken Sayın Başkan sizi,
değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Atatürk, Türk köylüsü için, bizim düstur edindiğimiz ama
AKP’nin hiç anlayamadığı şu sözleri söylüyordu: “Türkiye'nin sahibi ve
efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. Türk köylüsünü efendi yerine
getirmedikçe memleket ve millet yükselemez.” AKP iktidarları, yedi yıl boyunca
maalesef köylüyü efendi yapma tasasını hiç taşımadı, Atatürk’ün söylediklerinin
tam tersini yaptı.
“Çiftçiye verilen
desteği artırıyorum.” diye kanun çıkardığı hâlde 2010 yılında çiftçiye 10
milyar 288 milyon lira destek vermesi gerekirken bütçeye 5 milyar 605 milyon
lira destek parası koydu. Yani Hükûmet çiftçiye
desteğin yarısını gasbetti. 2010 bütçesinde mazota
verilecek destek 555 milyon lira. Çiftçi kullandığı mazota yalnızca vergi
olarak 4 milyar 646 milyon lira vergi ödüyor. Bir yanda çiftçiden alınan 4
milyar 646 milyon lira vergi, diğer yanda çiftçiye verilen 555 milyon lira
destek.
Tarım katma
değeri tüm cumhuriyet döneminde olduğu gibi AKP döneminde de artmıştır. Ama
artış abartıldığı gibi değildir. 88 baz fiyatlarıyla
2002 yılında 8 milyar 663 milyon lira olan tarım katma değeri altı yıllık AKP
döneminde ortalama 8 milyar 946 milyon lira olmuştur. Başka bir ifadeyle, tarım
katma değeri bu sürede ortalama olarak yüzde 0,9 oranında büyümüştür. Yüzde
1’in altındaki ortalama Türkiye için tarımda alarm zillerinin çaldığını
göstermektedir.
AKP’nin çiftçiyi
ne hâle getirdiği ürün ve girdi fiyatlarındaki artıştan net olarak
görülmektedir. İktidarınız döneminde fiyat artışı ayçiçeğinde yüzde 45, mısırda
yüzde 53, çeltikte yüzde 79, pamukta yüzde 86, buğdayda yüzde 130 olmuştur.
Aynı dönemde fiyat artışları üst gübrede yüzde 385, şeker gübrede yüzde 395, DAP’ta yüzde 467, taban gübrede yüzde 509 olmuştur. Gücü
yetmediği için çiftçi toprağına gübre atamamıştır. Mazottaki fiyat artışı ise
yüzde 140’tır.
Hükûmet çiftçinin daha
çok kredi kullanmasıyla övünüyor; bu, övünülecek değil, çiftçinin içine düştüğü
yoksulluğu gözler önüne seren bir durumdur. Çiftçi yatırım için değil borcunu
harcını kapamak için kredi kullanmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, 2004 yılında
tarımsal kredilerin yüzde 98’i Ziraat Bankası tarafından karşılanırken, çiftçi
bugün, kredi faizi yüzde 30’larda olan özel bankalara hem de tarlasını ipotek
ederek borçlanmaya mahkûm edilmiştir. Bu durumu çiftçi “’Denize düşen yılana
sarılır.’ hesabı özel bankalara sarıldık.” diyerek açıklamaktadır. Çiftçi,
bankalara yaklaşık 14 milyar lira borçludur.
AKP döneminde
çiftçi zarar ettikçe toprağını ekmemeye başlamıştır. 2002 yılında 26 milyon 579
bin hektar olan işlenen tarım alanı, 2007 sonunda 24 milyon 888 bin hektara
inmiştir. Üretici geçinme gücünü yitirdikçe ya ektiği toprağı azaltmış ya da
tarımdan vazgeçmiştir. Bu durum çiftçimizi giderek yoksullaştırmış, tarım
sektöründe çalışanların yüzde 37,97’si yoksul hâle gelmiştir. Bu nedenle, AKP
sürecinde tarımdan 2 milyon 442 bin kişi kopmuştur. Sanayi ve hizmet sektörleri
tarımı bırakanları istihdam edecek durumda olsaydı, bu durumu normal, hatta
gerekli bir gelişme olarak değerlendirebilirdik. Ancak, görüyoruz ki tarımdan
kopan nüfus diğer sektörlerde istihdam edilemiyor.
Hükûmetin sürekli övündüğü
bir konu, AKP döneminde traktör sayısının 2002 yılına göre artmış olduğudur.
AKP döneminde traktör satışlarının en yüksek olduğu yıl 28.386 traktörün
satıldığı 2006’dır. 1998 yılında -on bir yıl önce- satılan traktör sayısı
48.568’dir. Traktör satışları 2008’de 14.621’e düşmüştür ama 2009’da durum daha
dramatiktir. 2009’un ilk on bir ayında satılan traktör sayısı yalnızca
6.575’tir. Diğer tarım alet ve makine satışları da o denli
azalmıştır ki, Adana’nın Kozan ilçesinde yirmi beş yıldır tarım aletleri imal
eden bir firma gazetelere verdiği beyanatta, son yıllarda ürettiği tarım
aletlerini satamaz hâle geldiğini, satışlarının son derece azaldığını belirtmiş
ve klimalı, şofbenli cenaze bekletme ve yıkama aracı imali yaparak sıkıntıdan
kurtulmayı başardığını ifade etmiştir.
Tarımsal ham
madde dış ticaretinde son yıllarda ithalat hep ihracatın üstündedir. 2008 yılı
tarımsal ham maddede dış ticaret açığı 2 milyar 256 milyon dolarla cumhuriyet
tarihimizin rekorunu kırmıştır.
Kimi ürünlerin
durumuna baktığımızda manzara şudur:
Buğdayda bu yılki
üretim artışı üreticiyi sevindirmemiştir çünkü maliyeti 61 kuruş olan buğdaya
50 kuruş fiyat ve 5 kuruş prim verdiniz.
Çiftçi aynı düş
kırıklığını arpada da yaşadı. Arpa üreten çiftçi bu yıl ürününü geçen yıldan
ortalama yüzde 35 daha düşük fiyata verdi.
Mısır alım
fiyatını 45 kuruş belirlediniz, oysa maliyeti 45 kuruştu. Çukurova’da tüccar
birinci ürün mısırı 40, ikinci ürün mısırı 38 kuruştan almakta, verim geçen
yıldan yüzde 30 düşük olduğundan çiftçi iki yönlü darbe yemektedir.
Şeker pancarı üreticisi tümden perişan. Daha önce pancar yetiştiren 200 bin çiftçi pancar ekemez hâle
geldi. Şeker pancarı üretiminin kısıtlanmasından yalnızca üretici ve sanayi
değil, taşıma sektörü, tarımsal ilaç, zirai alet ve makine üretim sektörleri ve
hayvancılık sektörü de zarar görmektedir. Şimdi şeker fabrikalarını
özelleştiriyorsunuz. İlk aşamada sattığınız fabrikalar düşük maliyetle üretim
yapan fabrikalardır. Bu fabrikalar satıldıktan sonra, yüksek maliyetle üretim
yapan, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki fabrikalar alıcı bulamayacağından
ya devlet zararı göze alarak yüksek maliyetli fabrikalarda üretimi sürdürecek
ya da yüksek maliyetli fabrikaların hepsi kapanacaktır. Sonuç, SEK
fabrikalarının ve Tekel sigara fabrikalarının özelleştirilmesi sonucunda ortaya
çıkan durumdan farklı olmayacak; olan Türk çiftçisine, Türk işçisine, Türk
milletine olacaktır.
2002 yılında 405
bin çiftçi tütün üretiyordu, bugün 200 bin çiftçi ancak tütün üretebiliyor.
2002 yılında 160 bin ton olan tütün üretimi, bugün 85 bin ton.
Tütünde her yıl
70 bin ton yabancı tütün satın alarak 250 milyon doların üzerinde ithalat
yapıyoruz.
İşsiz kalma
korkusu Tekel işçilerini sokaklara döktü. On beş gün önce, Tekel işçileri
karşısında, Sayın Başbakanın gösterdiği tavır son derece üzücü ve çirkindi.
Ankara’da tütün işçilerine yaşattığınız dram tarihe geçecek. İktidarda hiç
insaf, merhamet kalmadı mı? Nerede kaldı insanlık?
Maliyeti 1
liranın üzerinde olan ayçiçeği ancak 67-68 kuruştan satılıyor. Bu durumda
ayçiçeği üretimi artıp da yağ açığı kapatılabilir mi?
2002 yılında 720
bin hektarda pamuk üretiliyordu, 2008’de 495 bin hektarda pamuk ekiliyor.
Biraz önce AKP
sözcüsü, ilk sözcü arkadaşımız burada Adana’daki tarımdan söz etti, çok
methiyeler düzdü. Şimdi, onun kulaklarını çınlatıyorum. Adana’da pamuk ne
durumda? Pamuk eken kaldı mı? Bunu söylesin lütfen.
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Var, var.
GÜROL ERGİN
(Devamla) – Evet, var, tek tük var; doğru.
Zeytinyağında
fiyat 2 lira 80 kuruşa kadar düştü. Üretici, zeytinyağına yeterli fiyat ve prim
yanında, dane zeytine de prim verilmesini bekliyor.
Değerli
arkadaşlarım, fındıkta uygulamaya çalışılan politika cehaletten kaynaklanmıyor
ise kesinlikle fındık tüccarlarına, alivrecilere ucuz
fındık sağlamayı hedefleyen bir politikadır. Üretimin 400 bin tonun altında
kalmasına karşılık fiyatlar levant kalitede 4 lira 10
kuruş, Giresun kalitede 4 lira 40 kuruşu geçmemiştir.
Üretimin bu yıl
olduğu gibi 400 bin tonun altında gerçekleştiği ama FİSKOBİRLİK’in görev
yapabildiği yıllarda üretici fındığını 7,5 liradan satmıştır.
Siz, FİSKOBİRLİK’i
bitirdikten sonra TMO’nun da fındık alımına son vererek üreticiyi tüccar
karşısında tamamen savunmasız bıraktınız. Sizin yaptığınız Karadenizliye ihanet
olduğu kadar hazinenin ihracat gelirini tırpanlamak yani devleti de zarara
sokmaktır. Fındıkta çözüm, üretimi azaltmakta değil ihracatı artırmakta
aranmalıdır.
Çayda maliyet 110
kuruş, verdiğiniz 79 kuruş. Üretici tepkisini ÇAYKUR Genel Müdürlüğünün önüne
siyah çelenk bırakarak gösterdi.
Hayvancılık
konusuna gelince: 2002 ile 2009 yılları arasında süt yemi fiyatları yüzde 180,
süt fiyatı ise, son zamanlarda gösterdiği bir miktar artıştan sonra yüzde 70
ila 75 kadar arttı. AKP öncesi altı yılın ortalaması ile 2002 yılı sonrası
ortalaması karşılaştırıldığında süt yemi fiyatındaki artış yüzde 330, süt
fiyatındaki artış yüzde 208’dir. Önceki dönemde 1 kilo sütle 2,14 kilo yem
alınırken sizin döneminizde 1 kilo sütle ancak 1,54 kilo yem alınabilmektedir.
Bu durum son
zamanlarda et fiyatlarının niçin çok yükseldiğini de açıklamaktadır. Geçtiğimiz
yıllarda süt fiyatlarının yerinde sayması birçok süt hayvanının kesime
gitmesine neden olunca, bir yandan süt fiyatları yükselişe geçmiş, diğer yandan
et fiyatlarında büyük bir sıçrama olmuştur. Fiyatlar artmıştır çünkü sorunlarla
baş edemeyen besici elindeki hayvanı yok pahasına satarak selameti sektörü terk
etmekte bulmuştur. Türkiye’de hayvan bulmak o denli zorlaşmıştır ki, Tarım
Bakanlığının ekim ayından bu yana açtığı 70 dolayında ihalenin ancak 30 kadarı
gerçekleştirilebilmiş, hayvan tedarik edemedikleri için 40 dolayındaki ihaleye
hiçbir firma girmemiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ergin, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
GÜROL ERGİN
(Devamla) – Son günlerin en tartışılan konularından biri GDO’dur;
o konuya girmeyeceğim, çünkü o konuyu sonra açıklarız.
Yalnız, Sayın
Bakanın kene ilacı ihalesinde yolsuzluk yapıldığına ilişkin soruşturmada
takındığı tavır, çok üzülerek söylüyorum, hak ve adalete inanan insanlara
yakışan bir tavır olmamıştır. Alınan sonuç, hakkında soruşturma açılanlar
dışında kimseyi, belki de Sayın Bakanı da tatmin etmemiştir.
Sayın Bakan,
iktidarınızda içine düşürdüğünüz sefalet köylülerimizi o denli perişan etmiştir
ki, Afyonkarahisar’ın Kışlacık köyü insanlarından
kimi çocuklarını evlendirmek, kimi icra borcunu kapamak, kimi çocuklarının
borcunu, kimi de tefeci borcunu ödeyebilmek için böbreklerini satmak zorunda
kalmıştır.
Sayın Başbakan
“Analar ağlamasın.” diyor, ama “Anamızı ağlattın.” diyen köylü vatandaşın
anasını sefalete düşürerek, ağlattığı yetmiyormuş gibi bir de hakaret ederek
ağlatıyor.
Oysa…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Hocam, buyurun, tamamlayınız.
GÜROL ERGİN
(Devamla) – Hemen bir dakikada tamamlıyorum. Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…bakınız Atatürk
ne diyor: “Saygıdeğer çiftçiler, sizler hepimizin babasısınız. Hepimizin
efendisisiniz.” Bu sözlere lütfen kulak verin.
Ben milletimin
efendisi önünde saygıyla eğiliyor, Sayın Başkan, sizi, değerli
milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ergin.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Mersin Milletvekili Vahap
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Seçer,
buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Çevre ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel
Müdürlüğü bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Grubum Cumhuriyet Halk
Partisi adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, çevre ve orman gibi iki önemli konuyu bünyesinde barındıran bir
bakanlık, görev alanı hem önemli hem oldukça geniş.
Tabii, son
yıllarda özellikle iklim değişikliği neticesinde ortaya çıkan çevresel
problemler, sanayideki hızlı gelişmeler, hızlı nüfus artışı, çarpık
kentleşmeler çevrenin insan yaşamındaki önemini bir kat daha artırdı ve öne
çıkardı.
Değerli
arkadaşlarım, orman ve orman köylüsü açısından da ülkemizin kendine münhasır
şartlarının olduğunu biliyoruz. 21 milyon hektar bir orman alanına sahibiz,
toplam yüz ölçümümüzün yüzde 20’sini ihtiva eden bir alan. Tabii, bu alanların
da yüzde 99 gibi önemli bir kısmı devlet ormanları ve yüzde 93’lük kısmı da
doğal ormanlar. Bu ormanlara mücavir köyler veya orman alanları içerisindeki
köylerde de 7 milyon orman köylümüz yaşıyor. Hâl böyle olunca, Türkiye’deki
ormancılık ve orman köylüsünün önemi ortaya çıkmış oluyor.
Değerli
arkadaşlarım, tabii ki, tarımda çalışanları ya da köylerde, kırsalda
yaşayanları, çiftçilikle uğraşanları… Biliyorsunuz, Tarım Bakanlığının görüş
açısı, bakış açısıyla, tarım iktisadi bir sektör olarak algılanıyor. Ancak,
bunun bir sosyal yönünün olduğunu hep söylüyoruz. Bu, orman köylüsü için de
geçerli. Bu meseleye iktisadi bir mesele olarak bakmanın doğru olduğunu
düşünmüyorum. Burada, tabii ki, bu insanların orada orman ürünleriyle ya da
ormanda çalışmak suretiyle elde ettikleri gelirle geçimlerini sağladıklarını,
çocuklarının geçimini sağladıklarını düşündüğünüz zaman, mutlaka burada devlet
elinin bu meseleye değmesi gerektiğini sizler de doğrulayacaksınız. Zaten, bu
mesele, Anayasa’mızın 169 ve 170’inci maddelerinde, hem orman hem de orman
köylüsü açısından, onların korunması açısından, orman varlığının artırılması,
ormanlarımızın korunması açısından anayasal güvence altına almıştır.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz dönemde, 22’nci Dönemde bu konuda, orman köylülerinin
yaşam şartlarının iyileştirilmesi konusunda Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili arkadaşlarım Meclis araştırması önergesi verdi. Bu konuda bir
komisyon kuruldu, araştırmalar yapıldı, raporlar sunuldu.
Sayın Çevre ve
Orman Bakanına soruyorum: O günden bugüne kadar orman köylüsünün sorunlarının,
şartlarının düzeltilmesi konusunda Hükûmetiniz ne
yaptı? Bunu bize izah etmesini kendisinden talep ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, orman köylüsünün sorunları çoktur. Bu insanlar, eğer az önce de
söylediğim gibi, devlet marifetiyle desteklenmezse, bu insanlar aç kalır,
bulundukları, yaşadıkları orman köyünden göç eder ve kente akın etmek durumunda
kalır. Son yıllarda da, maalesef, AKP İktidarının, işte, tarıma yönelik
uygulamaları, orman köylüsüne yönelik uygulamaları onları doğduğu yerden etmiş,
kente göç etmek durumunda bırakmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, biliyorsunuz, Orman Genel Müdürlüğü vasıtasıyla orman
köylülerimiz, orman işlerinde çalışmak üzere iş bulabiliyorlar. Ancak, burada
işçilik ücretleri belirlenirken tek taraflı bir fiyat belirleme söz konusu. Oysaki, Orman Genel Müdürlüğü bu fiyatları belirlerken,
mevcut yaşam koşulları, yaşam standartlarını da göz önüne alarak, orman
köylüsünün görüşünü alarak, ayrıca, orman köylüsü adına hareket eden orman
kooperatiflerinin de görüşünü alarak bu fiyat belirleme çalışmalarını yaparsa
daha doğru olacağını düşünüyorum.
Ayrıca, mevsimlik
işçi olarak çalışan orman köylülerimiz sosyal güvenlik güvencesinden yoksundur.
Hükûmetin buna bir çözüm bulması gerekiyor.
Orman Genel
Müdürlüğü, ormanlardan çıkartılacak ağaçları, dikili ağaç, dikili olarak özel
sektöre ihale etmek yöntemiyle satışa çıkartıyor. Bundan bir an önce vazgeçmesi
lazım. Nihayetinde amacımız, orman işini orman köylüsüne verip istihdam
yaratmak, onlara gelir sağlamak. Ama siz bunu ihaleyle özel sektöre verirseniz,
özel sektördür bu, işine gelir orman köylüsünü çalıştırır, işine gelmez dışarıdan
işçi getirmek suretiyle işini görür. Bu da yasalara aykırı bir durum teşkil
eder.
Değerli
arkadaşlarım, “Ağaçlandırma faaliyetlerinde yapılan ihalelerde öncelik orman
köylüsü ve kooperatiflerine verilmeli. Orman köylüsü ve kooperatiflere sağlanan
kredi ve diğer destekler artırılmalı.” diyorum.
Sayın Bakan
Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği (OR-KOOP)’un temmuz ayında yapılan
12’nci Genel Kuruluna katıldı, orada kendisi orman köylüsünün sorunlarını
bizatihi kendilerinin ağzından dinledi ve orada bu sorunlara çözüm üreteceğine
yönelik sözler de verdi. Ben o sözlerin arkasında olmasını Sayın Bakandan
burada talep ediyorum orman köylüsü adına.
Değerli
arkadaşlarım, ormanların en büyük belası orman yangınları. Bunun sebebi ne
olursa olsun (anız yakma, sabotaj, enerji nakil hatlarında kıvılcım atması)
bunları önlemek Orman Bakanlığının, dolayısıyla ona bağlı kuruluş olan Orman
Genel Müdürlüğünün uhdesinde, sorumluluğunda.
Sayın Bakanın
Plan-Bütçe konuşmasındaki sunumunu okudum, orada bazı tespitlerim var. Orada
bir mukayese yapıyor Sayın Bakan, Türkiye'deki orman yangınları ile Akdeniz
ülkelerindeki orman yangınlarını mukayese ediyor, ekolojik
şartların, coğrafyanın birbirine uyum sağlaması vesilesiyle bu ülkeleri,
Portekiz, İspanya, İtalya, Yunanistan, Fransa gibi Akdeniz ülkelerini bizimle
mukayese ediyor ve şöyle bir netice ortaya çıkıyor: 2002-2009 yılları arasında
Avrupa ülkelerinde, gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinde orman yangınlarının
etkilediği alan, zarar verdiği alan toplam orman alanlarının yüzde 1’i ile 5’i
arası ama bizde bu oran yüzde 0,32 yani binde 32; devasa bir gelişme. Enteresan
bir çelişki: Orman yangınlarında bir düşüş yok, yedi yıl önce de yılda ortalama
iki bin orman yangını çıkıyor, bugün, 2009’da da ortalama iki bin orman yangını
çıkıyor ama ne hikmetse zarar gören alanlarda bir azalma var. Bu bir
aldatmacadır; ya bürokratlar Sayın Bakanı aldatıyor, bunun bilincinde değil, ya
Sayın Bakan bile bile bu rakamları kamuoyuna sunuyor.
Bakın, Gülnar
yangını oldu, seçim bölgemde, Mersin’de; dediler ki: “Bin hektar alan yandı.”
Gidin, bakın, en az 2 katı, 3 katı daha fazla alanın yandığını göreceksiniz.
Aydıncık-Bozyazı’da aynı şekilde, orman yangını çıktı; gidin, kayıtlara bakın,
oradaki zarar gören alanlara bakın. Milas Mumcular’da
önce
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakan, araç ekipman konusunda
oldukça mesafe katettiklerini, 26 helikopter -bunun
20 tanesi su atar helikopter, 6 tanesi de idari helikopter- 4 tane de uçak
satın aldıklarını ya da kiraladıklarını söylüyor ve ben Sayın Bakana soruyorum:
Önümüzdeki süreç içerisinde –hoş, şu anda yangın mevsimi bitti- tekrar bu
konuda ihale açacak mısınız? O ihalede yine Rus uçaklarına, otuz beş-kırk
yaşında Rus uçaklarına, Rus helikopterlerine mi meyledeceksiniz?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Saat ücreti ne kadar?
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Seçer, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Yoksa Türk Hava Kurumunun deneyiminden faydalanıp biraz da özünüze
mi döneceksiniz? Bunu kendisine sormak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, alet, ekipman, edevat her şey
yerinde ama kadrolar maalesef kötü durumda. Ben Gülnar’da yangın bölgesine
gittiğimde bunu köylülerle konuştum. Burada, çok deneyimli, çok değerli
mühendis arkadaşlarımız vardı, orman işletme şefleri vardı, orman muhafaza
memurları vardı; hepsi yerinden edildi. “Bu iktidarın, bu Hükûmetin
‘kadrolaşma’ adına yaptığı bir kıyımdır.” dendi. Ben gerçekten, 21’inci
yüzyılda, gelişen Türkiye’de, modern Türkiye’de bunu yadırgıyorum.
Bakın, Orman
Genel Müdürüyle ilgili oldukça ilginç iddialar var, değişik meslek odalarından,
sivil toplum örgütlerinden bana ulaşan iddialar var. Ben bu iddiaları burada
Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Teknik Personel Atama
Yönetmeliği’ni kaldırdınız. Daha sonra, yoğun tepki üzerine Danıştaya…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VAHAP SEÇER
(Devamla) - Bitirebilir miyim? Bir dakika…
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, ben sizlere süre vermekten kaçınmıyorum ama çıkarken
bu hususta daha dikkatli olursanız sevinirim.
Buyurun, lütfen
tamamlayın konuşmanızı.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Peki Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum, hemen bitireceğim.
Bu konuda geri
adım attınız ve şimdi de “teknik personel atama ve yer değiştirme uygulama
esasları” adı altında bir çalışma başlattınız. Bunu niçin yaptınız? Orman
işletme müdür ve müdür yardımcılıklarında, görevde yükselme yönetmeliği yok
sayılarak kadrolaşma yapılmaktadır. Hülasa, on-on iki madde, önemli iddialar
var burada.
Tabii, Sayın
Başkanımın anlayışına sığınarak bir dakika daha ek süre aldım. Çok teşekkür
ediyorum ve sözlerimi burada bitiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Seçer.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Devlet Su İşleri, Meteoroloji Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi ve yüce Türk milletini en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bilindiği gibi geçen hafta Tokat ilinin Reşadiye ilçesinde 7
askerimizi şehit verdik. Askerlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı
diliyorum. Türk halkına başsağlığı diliyorum.
Bilindiği gibi
bir de Giresun şehidimiz vardır, Giresun evladımız vardır. Cengiz Sarıbaş’a da Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı
diliyorum.
Tabii, bu
saldırının arkasından, gazetelerden okuduğumuz kadarıyla, PKK’nın Karadeniz
açılımı, Karadeniz’e inme açılımından bahsedildi. Ben, buna
Karadeniz halkının hiçbir zaman izin vermeyeceğini, çapulculara pabuç bırakmayacağını
bir defa daha belirtiyor, tarihten bir örnek vermek istiyorum: Bilindiği gibi
Osman Ağa, Topal Osman iki tane alayla –bunlar gönüllü alaylardır- Kurtuluş
Savaşı’na katılmışlar ve düşmanı durdurarak Kurtuluş Savaşı’nda önemli bir
görev üstlenmişler, sonra da Atatürk’ün muhafız alaylığını yapmışlardır. Bunların
torunları hiçbir zaman teröre imkân vermeyecektir. Karadeniz halkı açılıma
karşıdır. Başbakan ve iktidarın bunu bilmesini istiyorum.
Bir örnek daha
vermek istiyorum: Bilindiği gibi, biz fındık üreticisiyiz. Fındık toplama
zamanı Doğu’dan, Güneydoğu’dan vatandaşlarımız fındık toplamak için gelirler.
Biz onları misafir ederiz, aşımızı, işimizi paylaşırız, onları iyi ağırlarız,
ocaktan -yani fındık ocağını- beraber toplarız. Hiçbir zaman da bir sorunun
olduğunu görmedik. Ama bu açılımla kardeşliğimize gölge düşürülüyor diye
düşünüyorum.
Tabii, fındık
deyince birkaç kelime de etmek isterim. Fındık dediğimizde, bu Güneydoğu’dan
gelen arkadaşlarımızı da artık misafir edemeyeceğiz çünkü fındıkta olumsuzluklar
yaşıyoruz. Bu sene rekolte çok düşük olmasına rağmen,
fındığın olmadığı bir yılda fındık 4 milyon liranın üzerine çıkmamaktadır. Şu
anda da 4 milyonun altına inmeye başlamıştır. Nedendir bu sorun? Fındık serbest
piyasaya bırakılmıştır. FİSKOBİRLİK kapatılmış -“Kapatılmış.” diyorum, fiilen
açıktır ama ben onu kapatılmış olarak görüyorum- TMO da bölgeden çekilmiş,
fındık serbest piyasaya bırakılmış. Peki, fındığın borsası var mı? Yok. Peki,
biz, fındığı bir anda pazara indirmemek için, elimizde saklayıp da fiyatların
yükselmesini sağlamak için bu fındığı elimizde saklayabiliyor muyuz? Yok. Peki,
lisanslı depolarımız var mı? Yok. Peki, biz ne yapacağız, fındığı nerede
saklayacağız, kime satacağız? 3-5 tane tüccarın eline bırakıldık. Büyük bir sorun
yaşıyoruz. Gelecek sene bu sorunların daha da çok büyüyeceğini düşünüyorum.
Tabii, Devlet Su
İşleri… İlk önce amacını okuduktan sonra Devlet Su İşleriyle ilgili de
açıklamalarımı yapayım. Devlet Su İşleri nedir? Ben, tabii afet tarafına
bakacağım bu Devlet Su İşlerinin ama ilk önce birkaç örnek vererek başlayalım.
Şu anda
Türkiye'de beldelerimiz, ilçelerimiz, illerimiz su altında. Şu anda İstanbul,
Antalya’da ilçelerimiz, geçtiğimiz zamanlarda görmüştük, Zonguldak, Bartın,
İstanbul, Giresun… Giresun’da ben bilhassa yaşadım, biraz sonra da
yaşadıklarımı sizlerle paylaşacağım.
Devlet Su İşleri,
su kaynaklarımızın planlaması, yönetimi, geliştirilmesi ve işletilmesinde
birinci derece sorumlu kuruluşumuzdur. Yer üstü ve yer altı sularının
kullanılmasında, toprak erozyonunda ve taşkınlarında oluşacak zararların
önlenmesinde yükümlü, sorumlu kılınmış bir kuruluşumuzdur.
Devlet Su İşleri,
2006 yılında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından alınarak Çevre ve Orman
Bakanlığına devredilmiş, fakat kurum daha etkin işlevsel hâle getirilememiştir.
2009 bütçesinden
5,2 milyar pay almış, bunun oranı yüzde 2’dir; bu seneki bütçeden de 6,75
milyar pay almaktadır ve yine aynı yüzdeye eşittir. Hâlbuki,
2001 yılında DSİ’nin genel bütçeden aldığı pay
4,2’dir.
Devlet Su İşleri
gibi başarısını yatırımlarıyla gösterebilecek kurumlarımızın, daha iyi
bütçelerle mevcut enerji ve su potansiyellerini kullanarak daha etkin hâle
getirilebilir diye düşünüyorum. Özellikle ülkemizin tarımsal faaliyetleri
açısından bunun önemini hatırlatmak isterim.
Şimdi, Devlet Su
İşleri ile ilgili konuya gelelim. Neden devamlı sel altında kalıyoruz? Son bir
yıldır, her yağan yağmurdan sonra, o ilçe, o il ya da o belde sular altında
kalıyor. Bunların sebebi nedir? Hepimiz biliyoruz, Bakan da biliyor, bizler de
biliyoruz; devletin, dere yataklarını yapıya açmasından, dere yataklarını
küçültmesinden, dere yataklarını kanallara alarak işlevini kaybettirmesinden
kaynaklandığını hepimiz biliyoruz.
Peki, benim
ilimde ne oldu? Tabii, Bartın’da oldu, Zonguldak’ta oldu, ama benim ilimden
örnek vererek bunu daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum.
Temmuz ayında ilk
sel felaketini yaşadık. Sabaha karşı çok şiddetli bir yağmurla uyandık.
Meteorolojinin bir bilgisi ulaşmamıştı elimize ve yüzlerce araç sular altında
kaldı, evler sular altında kaldı, şehrimizin doğu yakası tamamen sular altında
kaldı. İkinci yağmur bundan bir hafta sonra geldi; o da batı yakasını hızlı bir
şekilde sel felaketine uğrattı. Ben Bayındırlık Bakanını hemen gece aradım,
yardım istedim. Sel felaketinin olduğu bölgelere ulaşmakta zorluk çektik.
Ama burada bir
şey oldu, ikinci yağmurda bir şey oldu ve -burada meteorolojiyi kutluyorum-
meteoroloji dört saat önceden yağmurun yağacağını, hangi saatte yağacağını bize
bildirdi. Biz de belediye olarak bütün vatandaşlarımızı bu konuda uyararak
yağmurla ilgili can kaybını önledik ama mal kaybını önleyemedik tabii. Dere
yataklarındaki evler su altında kaldı. Ben dere yataklarına gittiğimde, tabii
zor ulaştık o mesafeye, 10 santim daha yağsaydı bütün şehir, bütün evler
yıkılacaktı; o, 10 santimde dere durdu, yağmur durdu, şansımız ve Giresun
kurtuldu diye düşünüyorum.
Tabii burada ne
oldu? Bildiğiniz gibi Bayındırlık Bakanımız Giresun’a geldi. Hepinizin
televizyonlardan ve gazetelerden izlediği konu meydana çıktı. Ne dedi
Bakanımız? “Giresun afet bölgesidir.” dedi. Demedi mi? Dedi. Hepiniz de
duydunuz. Sonra ne oldu? Rize’ye gitti Bakan, “Ben yanlış anlaşıldım.” dedi,
“Giresun afet bölgesi değildir.” dedi, “Çise yağmış.” dedi. Biz “çise” deriz
yağmurun ufağına. “Su birikintisi olmuş.” dedi. Bunları da gazetelerden okuduk.
Bakan burada olmadığı için bunları açıklayamıyoruz tabii.
Peki, Giresun’da
sel olmamış mıydı? Kendi gözleriyle gördü, evler yıkılmış, araçlar denize
gitmiş; denizin içinde araçları gördü, Orman Bakanımız da oradaydı, kendi de
gözleriyle gördü. “Afet bölgesi”nden, “Afet bölgesi
olabilir.” kısma geçtik, yani “Bu ilde afet olabilir.” diyebildi Bakanımız.
Tamam, ona da razıyız. Ne dedi Bakan? “Merak etmeyin, hiç sorun yok, bu
bölgedeki bütün afetler karşılanacak.” Yani yapılan, ne kadar yaparsanız…
Mesela şehrimizin içinden geçen dereyi “Biz yaptıracağız.” dediler, ama
sonradan gördük ki, sadece Giresun’a gele gele;
Giresun merkeze gele gele, belediyemize gele gele 200 bin lira geldi! 10 trilyon hasarımız var… Ama
bundan sonra bir şey gördük, bazı beldelerimize ciddi paralar gitti, gitmesinde
fayda var, oralarda da sel oldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Devamla) – Oralarda da sel olduğunu düşünüyoruz, oralarda da hasar var ama
belde, belde, sadece 3 bin nüfusu var. O beldelere ciddi paralar, yardımlar
yapıldı. Giresun Belediyesine gelen paranın çok üstünde bir para o beldelere
gitti; buradan da hatırlatmak istiyorum.
Tabii, şu ana
kadar bize, Giresun’a yardım olmadığı gibi, ben düşünüyorum ki Zonguldak’a da
olmadı, Bartın’a da olmadı, hiçbir ilimize ya da beldemize, ilçemize de yardım
gelmedi diye düşünüyorum.
Sürem herhâlde
bitti. Ben herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bu bütçenin
hayırlı olmasını dilerim ama bu bütçenin bu paralarla hayırlı olması ne kadar
gerçekleşir, onu bilmiyorum. Herhâlde Bakan şimdi çıkacak, kâğıt üzerinde
Giresun’a ne kadar para gittiğini de açıklayacaktır ama ben Bakana bir şey hatırlatmak
istiyorum: Kurban Bayramı’nda sel yeniden yaşandı Giresun’da, ilçelerinde. O
yaptığınız dere yataklarındaki çalışmaların çoğu da dereye gitti diye
düşünüyorum.
Herkesi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
İyi günler
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Karaibrahim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubuna adına son konuşmacı Adana Milletvekili Nevingaye
Erbatur.
Sayın Erbatur, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özel Çevre
Koruma Kurumu bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
İnsanlık, var
oluşundan bu yana çevreyle yoğun bir ilişki içerisinde olmuştur. Bu ilişki uzun
bir zaman tek taraflı yararlanma şeklinde devam ederken, yakın denebilecek bir
geçmişte doğanın da tükenebilecek bir kaynak olduğu insanlık tarafından fark
edilmiş ve buna yönelik gerek ulusal gerekse de uluslararası ya da hükûmetler üstü olmak üzere çeşitli önlemler alınmıştır.
Alınan önlemlerden birisi de 1989 yılında Özel Çevre Koruma Kurumunun
kurulmasıdır.
Kurum, günümüzde,
Foça, Datça Bozburun, Köyceğiz-Dalyan, Fethiye Göcek, Gökova, Patara, Göksü Deltası, Belek, Kaş-Kekova,
Gölbaşı, Pamukkale, Tuz Gölü, Ihlara Vadisi ve Uzungöl
çevre koruma bölgeleri olmak üzere on dört bölgeyi korumakla yükümlüdür.
Kuruluş
mevzuatında, koruma bölgelerinde mevcut çevre düzeni, nazım ve uygulama imar
planları ile revizyonlarının yapılması Kurumun
yükümlülükleri altında belirtilmiştir. Ancak, düzenlemeye rağmen kuruluşundan
bugüne dek Özel Çevre Koruma Kurumu koruma altında olan birçok önemli bölgede
hâlen imar planlarını tamamlayamamıştır. İmar planlarının tamamlanamaması yöre
halkını, vatandaşları mağdur etmektedir. Ortada bir plan olmadığı için
özellikle yoğun turizm alanı olan bölgelerde vatandaşlar mülkiyet haklarını
kullanamamaktadır. Marmaris Datça Yarımadası’nda bulunan pek çok belde ve köyün
nazım ve uygulama imar planı hâlen tamamlanamadığı için, bu yerlerde yaşayan
vatandaşlar büyük mağduriyet içindedir. Ülkemizin diğer köylerinde köy yerleşik
alanları ve gelişme alanları içinde yeri olan köy sakinleri, İmar Yasası’nın
27’nci maddesinde belirtilen ve ruhsat alma zorunluluğu olmayan köy evi ile
tarımsal amaçlı yapılarını rahatlıkla yapabilirken özel çevre koruma bölgesinde
ikamet eden köylülere inşaat ruhsatı ve yapı kullanma izni alma zorunluluğu
getirilmiştir. Köylü, kendi tarlasında ekim-dikim yapamaz hâle gelmiştir.
Özel çevre koruma
bölgelerinde taşınmazı bulunan yurttaşlarımız, kadastro ve tapulama gibi
çalışmalar, çevre düzeni planları ve çeşitli ölçekteki planlar kesinleşip,
uygulamaya geçilmediğinden yirmi yıldır büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Kurum,
temel görevleri arasında olan imar planlarını neden yirmi yıldır
tamamlayamamıştır? Ayrıca, bölgelerde bulunan kimi kamu binalarının da
ruhsatsız olduğu görüşü vatandaşlar arasında yaygındır. Bu genel kanı da
vatandaşların Kurum çalışmalarına ön yargıyla yaklaşmasına sebep olmaktadır.
Cezalar arasında da farklılıklar bulunmaktadır.
Ayrıca, bölge
sınırlarının belirlenmesinde yerleşim alanlarının konumları tam irdelenmeden
harita üzerindeki eş yükselti eğrilerinin belirlediği izafi noktaların
birleştirilmesiyle bir sınır oluşturulması, aynı özellikteki bitişik yerlere
farklı düzenlemeler yapılmasına yol açmaktadır. Örneğin Patara Özel Çevre
Koruma Bölgesinde Yeşilköy ve Karadere beldelerinin
bir bölümü koruma altındayken bir bölümü koruma dışı kalmaktadır. Bu durum,
planların bir kısmının Özel Çevre Koruma Kurumu bir kısmının ise ilgili
belediyelerce hazırlanıp onaylanması gereğine yol açmaktadır. Planlama süreci
ve uygulama aşamasında ortaya çıkan iki başlılık yine vatandaşı mağdur etmekte
ve aynı doğal flora ve faunaya sahip aynı belediye
sınırları içerisinde iki bölgeden biri korunurken diğerinin korunmaması gibi
bir durum ortaya çıkmaktadır. Gölbaşı Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde Ankara
yeşil kuşağı içerisinde bulunan bazı alanlarda konut veya rekreasyon
merkezi yapımına ilişkin kimi başvurulara Kurum tarafından onay verilmesi ve
yeşil kuşak olarak belirlenip korunması gereken alanların yapılaşmaya ve sanayi
depolama faaliyetlerine açılması da bölgeyi olumsuz etkilemektedir.
Türkiye'nin göz
bebeği olan Gökova Körfezi ve Göcek koylarının
yapılaşmaya açılmak istenmesi bu bölgelerin korunmasına büyük zarar verecektir.
Ayrıca, sanayi yapılaşmasından uzak tutulması gereken bu bölgelerde bulunan
santral gibi doğal yaşamı tehdit eden alanların bulunması da bölgeyi tehdit
etmektedir.
Çukurova
Deltası’nda gerek ekonomik gerekse ekolojik önemleri
bakımından çok da değerli habitatlar olan lagünler, batıdan doğuya Dipsiz
Tuzla, Akyatan, Ağyatan, Yelkoma
ve Yumurtalık lagün sistemleri olarak sıralanmaktadır. Bu lagünler Adana için
doğal birer zenginlik kaynağı olmasının yanında yeşil kaplumbağalar gibi nesli
tükenmekte olan birçok canlının da üreme, beslenme, korunma ve yaşam ortamı
olması açısından da önem taşımaktadır. Adana’da bulunan bu lagünlerin de koruma
altına alınması ve doğa harikası olan bu alanların gelecek kuşaklara
aktarılması da sağlanmalıdır diye düşünüyorum.
Kazdağları gibi oksijen deposu bir bölgenin talanına göz yumulması, Fırtına
Vadisi gibi tüm dünyanın görmek için can attığı bir doğa harikasına baraj
yapmak istemek, Hasankeyf gibi geçmişle bugün arasında kopmaz bir bağ yaratan
tarihî eserleri sular altında bırakabilmek, Antalya Göller Yöresi ve Ege
Bölgesi’nde bulunan 65 gölün 35’inin kurumasına göz yummak, 2-B arazilerini
ticaret konusu yapabilme isteği Hükûmetin doğal
güzelliklere nasıl baktığını göstermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2009 yılı Kurum bütçesine baktığımızda bütçenin yüzde
63’ü Etüt Plan Proje Uygulama Dairesi Başkanlığı tarafından arıtma tesisi
yapımı için kullanılacaktır.
Şimdi Sayın
Bakana sormak istiyorum: Ülkenin ekolojik
zenginliğinin korunmasında temel kuruluş vazifesi gören Özel Çevre Koruma
Kurumunun görevlerini tam olarak başarıyla yerine getirebilmesi ve özel
korumayı gerektiren alanların yağmalanmasını, tahrif edilmesini önlemek için
eğitimli personel konusunda yaşadığı sıkıntıların giderilmesi, mali kaynak
sorununun çözümü ve kurumun siyasi müdahalelerden uzak hâle getirilmesi nasıl
yerine getirilecektir?
Ayrıca özel çevre
koruma bölgelerindeki doğal, tarihî ve kültürel değerlerin kapsamlı bir envanterinin çıkarılması ve gelecekte özel çevre koruma
kapsamına alınması söz konusu olabilecek alanların belirlenerek, bu tür
alanlara özgü bir master planı hazırlanması için bir
çalışma yapılması bu bütçe döneminde düşünülmekte midir?
Kurumun çevre
koruma konusunda yöre halkının da desteğini almasını sağlayacak faaliyetlere
hız verilmelidir. Yöre halkının mülkiyet hakkını kullanmasını kısıtlayan
engelleri en aza indirecek imar planlarının yapımı ne zaman tamamlanacaktır?
Aynı doğal
nitelikleri taşımasına karşın bölge kapsamına alınmayan, bu nedenle hızlı bir
kirlenme ve yapılaşmaya maruz kalan yerlerin durumunun yeniden incelenmesi ve
Özel Çevre Koruma Kurumunun yetki alanının genişletilmesi düşünülmekte midir?
Kuruma ilgili
kanun hükmünde kararnameyle verilen ve çevre koruma açısından birincil önem
taşıyan görevlerin gerçekleştirilmesi için öngörülen bütçe çok yetersizdir.
Özel Çevre Koruma Kurumunun gerçekleştirmesi gereken görevlerini bu bütçeyle
nasıl gerçekleştirmesi beklenmektedir?
Devlet Denetleme
Kurulu tarafından en son 2002 yılında gerçekleştirilen incelemede, özel çevre
koruma bölgelerinin valiliklerinden ve bölgede bulunan üniversitelerden görüş
istenmiş ve Kurumun çalışmalarında yardımcı olacak çeşitli önerilere yer
verilmiştir. Kurum tarafından bu önerilerden ve görüşlerden bugüne kadar ne
şekilde yararlanılmıştır? Yararlanılmışsa, bunlarla ilgili yapılanlar nelerdir?
Valilikler ve
üniversitelerce alınması gerekli görülen tedbirlerin hangileri hayata
geçirilmiştir? Kurumun imar ağırlıklı bir hizmet anlayışı yerine, bilimsel
koruma önlemlerini esas alan bir yapıya kavuşturulması için diğer kurum ve
kuruluşlarla iş birliği içerisinde çalışmalar yapılması için ne gibi
girişimlerde bulunulacaktır?
Avrupa Birliğiyle
müzakereler çerçevesinde “Çevre” faslının 21 Aralıkta açılacağını bekliyoruz.
Ancak son ilerleme raporunda “Çevre” başlığında dile getirilenler hiç de iç açıçı şeyler değildir. Çevrenin korunması için Türkiye’nin
atması gereken çok adım vardır…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erbatur, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
NEVİNGAYE ERBATUR
(Devamla) – Teşekkür ederim.
…ve bu adımlardan
özel çevre korumayla ilgili olanlar için Özel Çevre Koruma Kurumunun çalışma
alanının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Kurumun kuruluşu
yirmi yıl önce aceleyle çıkarılmış bir kanun hükmünde kararnameye dayanmaktadır
ve Kuruma verilen görevlerin ve görev alanlarının birçoğu başka kurumların da
ilgi alanına girmektedir. Bu çelişkiyi ortadan kaldırmak ve
kıyı kullanımına ilişkin ulusal politika ve planların topluma öncülük edecek
biçimde tasarlanması, kıyı yönetimi açısından nesnel olmayan uygulamalara yol
açan yasal ve yönetsel karmaşanın giderilmesi, yöre halkının planlama sürecine
aktif katılımının sağlanması ve çevre korunması sürecinde uzman görüşüne
başvurulması için de Kurum mevzuatının tekrar düzenlenmesi gerekmektedir. Ben
Sayın Bakana yeniden soruyorum: Bu konuda bir çalışmaları var mıdır?
Bu nedenle,
Kuruma yönelik bu tür çelişkileri ortadan kaldıracak ve özel çevre koruma
bölgelerini de genişletecek yasama çalışmalarının derhâl yapılması,
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Önümüzdeki yıl
dile getirdiğim sorunların çözülmesini diliyor, hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erbatur.
Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar yapılacaktır.
İlk konuşmacı
Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay. (MHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Ertugay buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2010 yılı bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu yüce Mecliste tarım sektörünün stratejik önemini, insanoğlu
için vazgeçilmezliğini, özellikle de ülkemiz için var olan sosyal ve ekonomik değerini,
yüksek üretim potansiyelini her vesileyle vurguladık. Tekrar, bununla ilgili
detaya girmek istemiyorum ancak bu önem ve potansiyele rağmen ülkemiz için
bugün temel problem tarımın yönetimidir, tarımın yönetimindeki tutarsızlık ve
başarısızlıktır. Son yıllardaki uygulamalar, özellikle GDO’yla
ilgili yaşanan son gelişmeler, kaos ve kargaşa
göstermiştir ki Tarım Bakanlığı, kriz çözen değil kriz üreten bir anlayışla
yönetilmektedir. Mevzuat çıkarmayı tek başına başarı sayan ve bununla övünen
ancak kocaman sektörü uygulamalarıyla kaosa sürükleyen
bir Tarım Bakanlığımız var. Daha da önemlisi, toprağını terk
eden çiftçinin, köyünden, beldesinden kaçışını, yaşadığı çaresizliği hiç
görmeyen ve hatta başarı sayan bir zihniyet iş başında.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten bugün Türkiye tarımının hâli perişan, üreticinin
hâli içler acısı. Diğer yandan -çok önemli bir husus- bunca çeşitlilik ve
üretim potansiyeline rağmen her geçen gün dışarıya bağımlılığı artan bir
Türkiye manzarası var. Her yıl azalan bütçe rakamlarına baktığımızda, AKP
iktidarlarının tarımı, tarım kesimini gözden çıkardığı ve bugünkü perişanlığın
hiç de şaşırtıcı olmadığı açıkça görülmektedir. Bakanlığın bütçeden aldığı pay
2007 yılında yüzde 3,29 iken, 2010 bütçesinde yüzde 2,44’e düşmüştür.
Diğer yandan
Bakanlık bütçesi içinde tarım desteklerine ayrılan pay da giderek azalmaktadır.
2007’de Bakanlık bütçesinin yüzde 75’i tarım desteklerine ayrılırken bu oran
2010’da yüzde 65’e düşmüştür. Kendi çıkardığı Tarım Kanunu’nda “Tarıma verilen
destek miktarı gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde
1’inden az olamayacaktır.” hükmüne rağmen, bu hüküm açıkça çiğnenerek her yıl
verdiği desteği yüzde 1’in altında tutan 60’ıncı Hükûmetin
Programı’nda tarımla ilgili taahhüt edilen hususların hiçbirisi doğru dürüst
yerine getirilmemiştir. Bu Programda, “Tarıma verilen destekler artarak devam
edecektir.” denilmiş, bırakın artırmayı, giderek azaltılmıştır!
Sayın Bakan,
toplam istihdamdaki payı yüzde 26 olan bir sektörü yüzde 2,44 gibi komik bir
bütçeyle ayakta tutmanız mümkün değildir. “İthalatta önemli bir yer tutan,
yağlı tohumlar başta olmak üzere, arz açığı olan ürünlere üretimi artırıcı
teşvikler verilecektir.” denilmiş, bırakın üretimi artırmayı, bu ürünler
bakımından dışa bağımlılık her geçen gün daha da artmıştır. Yılda yaklaşık 2,4
milyon ton yağlı tohum üretilen ülkemizde, yıllık 1 milyon 800 bin ton yağ
ihtiyacımızın üçte 2’si hâlâ ithalatla karşılanıyor ve her yıl, yaklaşık, 3
milyar dolar dövizimiz dışarıya gidiyor. Yani, Hükûmet,
2009 yılında da üreticisini değil yabancı ülke üreticilerini desteklemeye devam
etmiştir.
Diğer yandan,
yine Programda, tarım danışmanlarının sayısının artırılması, havza bazlı teşvikler, pazar garantili sözleşmeli üretim, bitki ve
hayvan ıslahı konularındaki taahhütlerin tamamı da sözde kalmıştır.
Bu kısımda,
özellikle iktidar partisi milletvekillerine seslenmek istiyorum: Değerli
milletvekilleri, çiftçiyi yoksulluğa mahkûm eden iktidarınız yerel seçimler
öncesi size “Destek Bizden Üretim Sizden” adlı bir kitapçık dağıttı. Bu
kitapçıkta illerinize verilen destekler anlatıldı. Kendi ilinizin dışındaki
diğer illere ne kadar destek verildiğini bildiğinizi zannetmiyorum. Kitapçığı
iyi inceler ve diğer illere verilen desteklere bakarsanız, göreceksiniz ki,
iktidarınız, kayıtlı yaklaşık 2 milyon çiftçiye bölge ve il bazında adaletli
davranmamıştır ve büyük ölçüde ayrımcılık yapmıştır. Seksen
bir ili size burada teker teker sayabilirim ama
vaktim müsait değil, birkaç örnek sadece, müsaadenizle, vereyim: Antalya ilinde
bir çiftçi altı yılda, tam altı yılda toplam 5.424 lirayla desteklenirken,
Konya ilinde bu rakam 13.492 lira, Erzurum ilinde 8 bin lira, Ordu ilinde 2.717
lira -bunları sizin kitapçığınızdan aldım- ama Sayın Bakanın memleketi
Diyarbakır’da 20 bin lira, üst düzey bürokratının memleketi Urfa’da 32 bin
lira. Bu rakamların diğer illere verilen desteklerin en az 5-10 katı
olduğunu yüce Meclisteki bütün milletvekillerinin takdirine bırakıyorum.
Sayın Bakan,
Allah aşkına bu nasıl bir iş, bu nasıl bir adalet? Türkiye’nin tahıl ambarı
olan Konya çiftçisinin; meyve, sebze deyince akla gelen Antalya çiftçisinin,
Mersin çiftçisinin; hayvancılık yegâne geçim kaynağı olan ve çayır mera varlığı
bakımından Türkiye’nin en önemli potansiyeli olan Erzurum çiftçisinin doğru
dürüst bir desteklenmeye ihtiyacı yok da sadece kendi bölgenizin mi var? (MHP
sıralarından alkışlar) Bunun hesabını burada, en azından hepimizi tatmin eden
bir açıklamayı Sayın Bakan yapmak zorundadır. Elbette ki bu ülkenin her karış
toprağı, her yöresi bizim için azizdir, kutsaldır, eşit ve adaletli davranmaya
layık yörelerdir. Biz sadece bu konuda, isminde “Adalet” olan partinin adaletli
davranmasını bekliyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan, Hükûmetleri döneminde
çiftçiye daha çok kredi imkânı sağlandığını ve yüksek miktarlarda kredi
kullandırıldığını her vesileyle söylemektedir ama tarım krediye borcu olan
çiftçilerin, üreticilerin çektiği sıkıntılardan, ıstıraplardan, uygulamadaki
yanlışlıklardan, ağırlıklardan ve çektiği çileden maalesef bahsetmiyor. Bir
diğer husus, bu kredileri, çiftçiler, var olan işletmelerini büyütmek,
üretimlerini artırmak için kullanamıyorlar, karınlarını doyurabilmek için
kullanıyorlar. Zira uyguladığınız temel politikalarla çiftçi gerçekten
fukaralaştı. Övündüğünüz kredi miktarının yüksekliği ise çiftçinin ne kadar
büyük bir borç yükü altına girdiğini göstermektedir. Bugün borçlu, hacizli,
icralık olmayan çiftçi hemen hemen kalmamıştır.
Çiftçinin
yaşadığı bu trajedinin, acının, sıkıntının sonucu olarak bu ülkede toplam
işlenen tarım alanı bu hükûmetler döneminde, AKP hükûmetleri döneminde her yıl azalmıştır. 2002 yılında
yaklaşık 26,5 milyon hektar olan işlenen tarım arazisi 2007 yılı rakamları
itibarıyla 24,5 milyon hektarlara inmiştir. Dünyanın en pahalı mazotunu,
gübresini, ilacını kullandırdığınız, istikrarlı ve doğru bir destekleme
politikası uygulayamadığınız Türk çiftçisi hemen hemen
bütün temel ürünlerde üretemez ve rekabet edemez duruma düşürülmüştür. Zaman
darlığından ürün girdi paritelerine girmiyorum. Şu
kadarını ifade edeyim: Önceki yıllarda olduğu gibi 2009 yılı da çiftçi
açısından kayıp bir yıl olmuştur ve fiyat girdi pariteleri
üreticinin tamamen aleyhine seyretmiştir.
Değerli
milletvekilleri, desteklemelerde sürekli değişikliğe gidildiği, destek miktarının
düşürüldüğü bu dönemde hayvancılıkta tam bir gerileme yaşanmış, 2009 yılında
zirve yaparak Türk hayvancılığı hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük bir darbe
yemiştir. Bir taraftan tüketicinin yediği et ve süt fiyatları artarken diğer
taraftan hayvan üreticisi ağır maliyetler altında ezilmiştir. Bütün bu
problemlerin çözümü, çaresi vardır, bellidir. Çözüm, doğru tercihtir.
Kaynakların doğru, yerinde, adaletli ve iyi bir şekilde, etkin bir şekilde
kullanılmasıdır, iyi yönetimdir, adaletli yönetimdir.
Değerli
milletvekilleri, fazla vaktim kalmadı, sürem yettiğince şu son günlerin önemli
konusu GDO’yla ilgili bir iki hususu dikkatlerinize
arz etmek istiyorum. Bu konuda kamuoyunda tam bir kargaşa, kaos,
bilgi kirliliği yaşanmıştır, hâlen de yaşanmaktadır. Bilgisizce yaşanan bu
kargaşa ve kaosta basın-yayın organlarının, unvanlı,
unvansız uzman geçinen birtakım kişilerin sorumsuz beyan ve açıklamalarının
elbette rolü vardır ama hiç şüpheniz olmasın en büyük sorumluluk ve en büyük
rol bu Hükûmetindir, bu Bakanlığındır. Bakanlık, Ekim
2009’da hiçbir görüş ve öneri almadan, yasal dayanağı olmayan, Avrupa
Birliğinden tercüme bir yönetmeliği bir gece yarısı alelacele yayınladı ve
kıyamet koptu. Sivil toplum kuruluşları, medya, gıda ve yem sanayicileri ayağa
kalktı, kamuoyunda tam bir kargaşa yaşandı, hayvancılık sektörü ve yem sanayi
bir anda krizin eşiğine sürüklendi. Nitekim bir müddet sonra, bu yönetmeliği
ısrarla savunan, “Biz bu yönetmelikle GDO’lu ürünleri
yasaklıyoruz.” diyen Bakanlık geri adım attı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ertugay.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Teşekkür ederim.
...yönetmeliği
değiştirdi, yürürlük süresini uzattı, sonra da yanlış hesap Bağdat’tan döndü ve
Danıştay yönetmeliğin yürütmesini durdurdu.
Peki, şimdi
soruyorum: Yaşanan bu kargaşanın, kaosun, bilgi
kirliliğinin, milyarlarca liralık zararın hesabını kim verecek?
Değerli milletvekilleri, genetiği değiştirilmiş organizmaların
yüzde 100 güvenli olanları da dâhil bütün analiz, kontrol, denetim ve tarla
denemeleri yapılmış, insan sağlığı ve çevre bakımından tamamen risksiz olduğu
kanıtlanmış olanları da dâhil hepsinin zararlı görülmesinin, gösterilmesinin,
halkın büyük bir endişeye sevk edilmesinin, yaşanan kargaşanın, milyarlarca
liralık zararın sorumlusu da bu Hükûmettir, yedi
yıllık iktidarında hiçbir emniyet tedbiri almadan, biyogüvenlik
yasasını çıkarmadan, kontrolsüz bir şekilde ülkeye sokulan belki de ciddi
sağlık riskleri oluşturan zararlı GDO’lu ürünlerin
ülkeye girmesine sebep olan da bu Hükûmettir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ertugay, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Hemen toparlıyorum Sayın Başkan, sabrınıza sığınarak.
Sayın Bakana
soruyorum: Yaklaşık her yıl 1 milyon 600 bin ton soya, 1 milyon 700 bin ton
mısır ve 650 bin ton pamuk ithal eden bu ülkenin Tarım Bakanı olarak “Ben GDO’lu ürün yemem.” deme hakkınız var mı? Varsa, o zaman
tekrar soruyorum: Bu ürünler bu kadar zararlıydı ve sizin yemeyeceğiniz kadar
riskliydiyse, yedi yıldır bu ürünlerin girişine niye müsaade ettin, 72 milyonun
sağlığını göz göre göre niye tehlikeye attın? Yok, bu
ürünlerde “Böyle bir risk yok.” diyorsanız, bu beyanatınız hangi bakan
sorumluluğuyla bağdaştırılabilir?
Bütçenin hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ertugay.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Danışma Kurulumuzun almış olduğu ve sizin de
onaylamış olduğunuz öneri gereğince bu turdaki çalışma süremiz tamamlanmıştır
sabah vaktinde.
Saat 14.00’te
toplanmak üzere birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.00
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Süleyman Turan
Çirkin’dedir.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010
yılı bütçe kanununun Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında görüşlerimi
bildirmek üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesi üzerinde
söz aldım ama bütçe rakamlarını incelediğimde bu bütçeyle reform yapmanın hayal
olduğunu görüp daha gerçekçi bir durum olan, Türk tarımının ve Başbakanın
hayallerinin çok gerisinde kalan çiftçilerimizin sorunlarını sizinle paylaşmak
istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, son yıllarda gelir dağılımında durumu en çok bozulan kesim
tarım kesimidir. Tarımsal ürünlerin satış fiyatları girdi fiyatlarının çok
altında kalmıştır. Sadece mazot, gübre, zirai ilaç, sulama elektriği ve kaba
yem fiyatlarındaki sürekli ve anormal artışlar sonucu çiftçi tarımdan çekilmeye
başlamıştır ki 2002 yılından 2009’a geldiğimizde işlenen tarım arazisi miktarı
2 milyon hektar azalmıştır, beraberinde 1,5 milyon nüfus da köyünde
geçinemediği için şehre göçmek zorunda kalmıştır. Ayrıca, üretimi ve
verimliliği yüzde 40 oranında artırdığı bilinen kimyasal gübre fiyatlarının
sürekli ve anormal bir şekilde artmasından dolayı 2008 senesinde gübre
kullanımı yüzde 20 oranında azalmıştır. Bu arada, çok övündüğünüz traktör
satışları da iki yıl içerisinde 24 binlerden 6 binlere gerilemiştir.
Bütün bunlara
bağlı olarak başta pamuk olmak üzere, arpa, kırmızı mercimek, nohut, kuru
fasulye, patates gibi ürünlerde rekolte düşmüş, diğer
birçok üründe de yedi sene içinde üretim yerinde saymıştır.
Hayvancılıkta da
durum pek iç açıcı değildir. Yem fiyatlarının yükselmesinden dolayı hayvan
kesimleri artmış, hayvan üretimi düşmüştür. Bunun sonucu olarak et fiyatları
anormal bir şekilde yükselmiştir, daha da yükselmesi kaçınılmazdır.
Değerli
milletvekilleri, yine Hükûmetinizin övünç tablosunu
tersine çevirecek ithalat ve ihracat rakamlarını da sizinle paylaşmak
istiyorum. Cumhuriyet tarihinde ilk defa tarıma dayalı dış ticaretimiz 2008’de
2 milyar 250 milyon dolar, bu yılın ilk yedi ayında da 1,5 milyar dolar açık
vermiştir. Yalnız hububat, yağlı tohum ve küspe ithalatına toplam 4 milyar 872
milyon dolar ödenmiştir yani Türk çiftçisi yerine başka ülkelerin çiftçileri
desteklenmiştir. Bütün bunların sonucu olarak, tarım sektörünün gayrisafi millî
hasıladan aldığı pay 2002’de yüzde 13,4 iken 2008
yılında yüzde 8’lere gerilemiştir.
Şimdi, gelelim
çiftçinin durumuna: Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın rakamlarıyla 2009 yılı
Ekim sonu itibarıyla çiftçi, Ziraat Bankasına 9 milyar, özel bankalara 3 milyar
lira borçlanmıştır. Ayrıca, piyasaya ve icraya düşmüş sulama elektriği
borçlarını da elimizde veri olmadığı için hesaplayamıyoruz. Bu dönem,
cumhuriyet tarihinde Türk çiftçisinin tarlasını, traktörünü ipotek altına
koyduğu en yüksek borçlanma dönemidir.
Çiftçinin geldiği
bu durumu müşahhas bir örnekle de anlatmak isterim: Biz Amik Ovası şartlarında
büyükçe sayılabilecek bir arazide 4 kardeş olarak modern ve sulu tarım
yapmaktayız. Bu şartlarda yaptığımız tarımdan, 2002 senesinde ciromuz,
masraflarımız içinde olmak kaydıyla, eski parayla 550 milyardı ki bu rakama
devletten aldığımız prim ve doğrudan destek de dâhildi. Bu sene, yani 2009’a
geldiğimizde ciromuz, yine masraflar içinde olmak şartıyla, primler dâhil, 400
milyar lirayı bulmadı. Peki, şimdi ne oldu da bu fark bizim aleyhimize gelişti?
Anlatalım: Evvela, girdilerdeki maliyet korkunç boyutlara ulaştı, buna
karşılık, ürettiğimiz ürünün fiyatları bu maliyetin çok gerisinde kaldı. Mesela
2002 senesinde pamuğun -o zamanki liradan söylüyorum- 900 ile 1 milyon
arasında, buğdayı 380 liraya satarken, yedi senelik ortalamada bu fiyatlar
pamukta prim hariç 700 lirayı bulmamıştır; buğdayda yine, eski parayla, 2008’de
600 liraya sattığımız buğdayı 2004’te 400 liraya sattık! İşte, bu nedenle tarlamızın
üçte 1’ini kiraya verdik. Pamuk, soğan, kavun gibi iyi gelir getiren ürünlerden
vazgeçip, daha az masraflı ama daha az gelir getiren buğday, ayçiçeği, mısır
gibi kuru ziraatla yapılan ürünlere döndük. Beraberinde gelirimiz düştü,
borçlarımızı ödeyemez, geçimimizi temin edemez hâle geldik. İşte
canlı bir örnek ve çiftçinin geldiği durum bu.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanın tarımın ve çiftçinin geldiği bu durumda
söylediklerine bir bakalım ki bunları üç maddede toplamak mümkündür:
Birinci olarak,
bütün bu sorumluluğun kaynağını 57’nci Hükûmete
yüklüyor. Unutmayın ki 57’nci Hükûmet bir koalisyon hükûmetiydi ve üç buçuk yıl iktidarda kaldı, buna mukabil
siz yedi senedir tek başına iktidardasınız. Kaldı ki 57’nci Hükûmet
bu üç buçuk senelik iktidarı döneminde 3 milyon çiftçiyi kayıt altına almış,
tarihinde ilk defa doğrudan gelir desteğini uygulamış, IMF’nin bütün
dayatmalarına rağmen Türk çiftçisini fiyat politikalarıyla enflasyona
ezdirmemiştir. Ayrıca, Dünya Ticaret Örgütünün bütün baskılarına rağmen 52
kalem ürünün Türkiye’ye girmesini zorlaştırmış, dolayısıyla Türk çiftçisinin
ürününü değerlendirmiş, hayvancılığın gelişmesine, Mera Kanunu Yönetmeliği’ni
çıkarıp kaba yem fiyatlarına teşvik vermiştir ve iktidardan ayrıldığımız 2002
senesinde, Türk çiftçisini gayri safi millî hasıladan
aldığı yüzde 13-14’lük payla size emanet etmiş, sizin iktidarınız bu payı
2008’de yüzde 8’lere indirmiştir.
Gelelim ikinci
fasla: Sayın Bakanım, sizin rakamlarınızla değerlendiriyorum. 2002 yılında 550
bin çiftçi 529 milyon Türk lirası kredi kullanmış. 2009 yılı Ekim ayı sonunda 1
milyon 121 bin çiftçi 9 milyar tarımsal kredi kullanmış. Özel bankalarla
birlikte tarım sektörüne kullandırılan kredi miktarı 12 milyar lirayı aşmıştır.
Bu nasıl bir çelişki ki 500 bin çiftçiyi 1 milyona, 529 milyon lirayı 12
milyara çıkararak çiftçiyi borçlandırdığınızı övünerek anlatmaktasınız. Şimdi,
diyeceksiniz ki. “Ucuz kredi vermeyelim mi?” Verin, teşekkür ederiz ama emin
olun ki ürünümüzün değerini verip, sübvansiyonları ve primi artırıp bizi
borçlandırmasanız daha çok memnun olacağız.
Bir de destek
primleri konusu var: İktidarınız döneminde destek primlerini 1 milyar 800
binden 4,5 milyara çıkarttığınızı söylüyorsunuz. Her ne kadar gayri safi millî hasılaya göre oransal olarak 57’nci Hükûmetin
gerisinde kalsanız da prim desteğinizden dolayı teşekkür ederiz ama bu
verdiğiniz primleri AB ülkelerindeki çiftçilerin aldığı primlerle
karşılaştırdığımızda hâlâ Türk çiftçisinin bu ülkelerle rekabet edebilir bir
seviyede olmadığını görmekteyiz. Kaldı ki çiftçinin kullandığı mazottan
kazandığınız 4 milyarın üzerindeki vergi geliriyle, 1,5-2 milyar Ziraat Bankası
faiz geliriyle, gübreden kazandığınız KDV’yle çiftçi zaten sizden alacaklı
durumdadır ki üstelik primler zamanında da ödenmemektedir. Buğday çiftçisi
sattığı buğdayın prim desteğini bugün hâlâ alamamıştır. Durum ortadadır ve
dolayısıyla çöken Türk tarımının bu palyatif vitrin
süslemesi tedbirlerle ayağa kalkmayacağı da ortadadır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi size sorumlu bir muhalefet anlayışı içerisinde, bir
milletvekili ve aynı zamanda bu konuyu bilen, yaşayan bir çiftçi olarak Türk
tarımını ayağa kaldıracak, Türk çiftçisini doğduğu yerde doyuracak, AB
ülkelerinin çiftçileriyle yarıştıracak yapısal reformları sıralamak istiyorum.
Öncelikle, Türk
çiftçisinin Ziraat Bankasına, tarım krediye ve elektrik kurumuna olan
borçlarının faizlerini silerek, anaparasını uzun vadeye yayarak yeniden
yapılandırın; yanı sıra, girdilerde sübvansiyonları artırın, ürün destek
primlerini de Avrupa Birliği ülkeleri seviyesine çıkarın. Tabii ki şimdi
diyeceksiniz ki: “Bunu nereden verelim?” Bu da sizin Hükûmetinizin
becerisine kalmış. Yüzde 47 oy alıp buralarda övünmek kolay. Bunun
sorumluluğunu alarak perişan ettiğiniz Türk çiftçisine borcunuzu ödeyin lütfen.
İkinci olarak:
Kuru tarımdan sulu tarıma geçebilmek için baraj ve sulama kanallarının
yapılanmasına hız verin. Ayrıca, yağmurlama ve damlama sulamasına geçmesi için
çiftçiye uzun vadeli, düşük faizli krediyi hızlandırın.
Bunun yanı sıra,
miras yoluyla küçülüp verimli işletme olmaktan çıkan arazileri toplulaştırmak
için ivedilikle Miras Kanunu’nda değişikliğe gidin ve bu araziyi alacak
mirasçıya ucuz ve uzun vadeli kredi temin edin.
Bunları
yaparsanız geri kalanını fedakâr ve çalışkan Türk çiftçisi tamamlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Devamla) – Tamamlıyorum.
Bu arada,
unutmadan söyleyeyim ki bu yapılanmadan sonra artan ürün fazlamızı
değerlendirmek için, sayısı üç olan tarım dış ticaret ataşeliklerimizin
sayısını da çoğaltın.
Bunları
yapmazsanız, kayıtlı 3 milyon çiftçi, para kazanamadığından ve borçlarından
dolayı, tarlalarını ellerinden çıkarıp, küresel sermayeye entegre
olmuş 50 bin ile 100 bin büyük işletme sahibinin yanında köle gibi çalışmak
durumunda kalacaktır. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ama biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu duruma müsaade etmeyeceğiz ve devri
iktidarımızda, çiftçiyi doğduğu yerde doyurup onurlu ve insan haysiyetine
yakışır bir hâlde yaşamasını sağlayacağız.
Sözlerime burada
son verirken, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, 2010 yılı merkezî bütçe
kanununun ülkemize yararlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Kırşehir Milletvekili Sayın Metin
Çobanoğlu.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı
Çevre ve Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünyamızı çevre kirliliği, iklim değişikliği ve küresel ısınma
çok ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Bunun en önemli nedeni de hızlı nüfus
artışı, çarpık kentleşme, göç, sanayileşme ve dünya üzerindeki orman varlığının
hızlı bir şekilde azalmasından kaynaklanmaktadır. Tabii, ne çevreyi ihmal etme
şansımız var ne de kalkınmayı, sanayileşmeyi ihmal etme şansına sahibiz;
ikisini dengeli bir şekilde sürdürmek durumundayız. Sürdürülebilir bir
kalkınma, sürdürülebilir bir çevre ile mümkün olmalıdır; ne birini ihmal
edebiliriz ne diğerini, ne birinden vazgeçebiliriz ne diğerinden. Geçtiğimiz
yıllarda, geçtiğimiz dönemlerde ormanlarımız sadece bir odun, ham madde üretim
kaynağı olarak görülmekte iken bugün çok farklı bir fonksiyon ifa etmeye
başlamışlardır. Ormanlarımız özellikle toprak muhafazası, temiz su üretimi,
karbon depolaması, temiz hava noktasından düşünecek olursak dünyanın
geleceğiyle ilgili en önemli çevresel sıkıntıları önleyecek kaynaklarımız
olarak ortaya çıkmaktadır.
Tabii, ülkemizde
de 21,2 milyon hektar ve ülke genelinin yüzde 27’sini kaplayan bir orman
varlığımız söz konusudur. Tabii, çevresel problemler, orman varlığımız bununla
ilgili hepimize sorumluluklar, hepimize görevler düşmektedir ama genel
itibarıyla ülke idaresi noktasında birinci derecede sorumluluk da tabii ki
Çevre ve Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğünündür.
Değerli
milletvekilleri, işte böyle hayati öneme haiz olan bir noktada Orman Bakanlığı
ve Orman Genel Müdürlüğünde çalışan değerli teknik elamanlarımız, memurlarımız,
işçilerimiz gerçekten kendi maaşlarıyla orantılanmayacak bir şekilde fedakârane çalışmalarını sürdürmektedirler. Her çıkan orman
yangınından sonra bir ormancı olarak endişeyle bakıp “Acaba, bir
meslektaşımızın başına bir sıkıntı gelecek mi, geldi mi?” diye endişeyle takip
etmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, bugün Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğünde çalışan
arkadaşlarımız arasında ciddi sıkıntılar yaşanmakta, idare açısından “Benim
memurum, benim teknik elemanım, bana yakın, bana uzak” şeklinde, çalışanlar
arasında iş barışını, sosyal barışı kaldıracak birtakım uygulamalar söz konusu
olmaktadır.
Yine Orman
Bakanlığında ve Orman Genel Müdürlüğünde faaliyet gösteren sivil toplum
örgütleri vardır, sendikalar vardır, işçi sendikaları vardır, memur sendikaları
vardır. On yıl Orman Bakanlığında çalışmış bir orman mühendisi olarak şu an
Orman Bakanlığında çalışan birçok arkadaşımızla zaman zaman
bir araya geliyoruz, sıkıntılarını, problemlerini dinliyoruz. Çok objektif
olarak söylüyorum, bir kere, idare açısından, çalışan herkes o idarenin
memurudur, çalışanıdır, herkese eşit mesafede yaklaşılmak kanunlarımızın da
insanlığın da gereğidir ama üzülerek söylüyorum, bazı sendikalar idare
tarafından korunuyor, kollanıyor, bazıları dışlanıyor. Bu konuda da çok ciddi
eleştiriler, çok ciddi bize gelen şikâyetler söz konusu. Bakın, bir sendika, 2002
yılında 500 üyeyle teşkilatlanmış, bugün 19 bin üyeye gelmiştir.
Yine
bakıyorsunuz, atamalar yapılacak, yönetmelikler var ama o yönetmeliklere uygun
atamalar yapılmıyor. İmtihanlar açılıyor, bazı yerlerin müdürlükleri bu
imtihandan saklanıyor doluymuş gibi. Arkasından, oralara kimse müracaat
etmeyince yönetmeliklere aykırı bir şekilde buralara atamaların yapıldığına
şahit oluyoruz. Bunun hiç kimseye faydası yok. Sizin sendikanız, benim
sendikam, onun sendikası diye bir yaklaşım, devlet idaresi noktasında doğru bir
yaklaşım değildir, bunun kimseye de faydası yoktur. İşte, bir müddet sonra
iktidardan gittiğinizde, baskılarla üye edilen insanlar, bir müddet sonra o
sendikalardan ayrılacaklardır. Ne siyaseten ne insanlık adına böyle bir
yaklaşımın doğru olmadığını görüyoruz, geçmiş tecrübelerimizden de biliyoruz.
Yine, işçilerle
ilgili: Bir sendikaya üye, Türk-İş’e bağlı Orman-İş’e üye olan işçiler bir
gecede istifa ettirilerek tamamı Hak-İş’e bağlı Özorman-İş’e
geçirilmişlerdir. Bir iddia Sayın Bakanım, bunun özellikle araştırılmasını
istiyorum. İşçilerin işletmelerden, idareden alacakları var. Bu alacakları için
işletmelere gittiklerinde şöyle bir baskıyla karşı karşıya kalıyorlar, diyorlar
ki: “Siz eğer bu alacaklarınızın bir kısmını üye olduğunuz, üye ettirilen
sendikaya hibe ederseniz bu alacaklarınızı öderiz, yoksa gidin mahkemeye.” Bu
konunun özellikle araştırılmasını da Sayın Bakandan rica ediyorum.
Yine, ülkemizdeki
orman varlığının hızla büyütülmesi lazım. Bu, dünyanın geleceği için de
ülkemizin geleceği için de. Bunun en önemli yolu da ağaçlandırmadır.
Ağaçlandırmada çok ciddi ekonomik birtakım güce ihtiyaç vardır yani paraya
ihtiyaç vardır. Ama bakıyorsunuz, İstanbul Orman Bölge Müdürlüğünde senede 10
milyon lira gelir getiren bir imkânı elimizin tersiyle itmişiz, İstanbul
Belediyesine vermişiz. Şimdi buradan sormak istiyorum. Senede 10 milyon lira
ile İstanbul’da çok ciddi bir ağaçlandırma, çok ciddi bir rehabilitasyon
yapılabilecekken şimdi bundan vazgeçmişiz. Sebebini de anlamakta zorlanıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde ciddi bir ağaçlandırmaya, orman varlığının
artırılmasına ihtiyaç olduğunu ifade ettim. Bu çok ciddi bir
maliyet. Orman Bakanımız açıklamalarıyla 2008-2012 yılları arasında 2
milyon 300 bin hektarlık bir alanda ağaçlandırma yapılacağını bu kürsüden
söyledi. Bir ormancı olarak, bu ülkenin bir yurttaşı olarak bundan memnun ve
mutlu olmamamız mümkün değil ama bütçe rakamlarına baktığımızda bunun
gerçekleştirilebilmesinin mümkün olmadığını da görüyoruz. Niye görüyoruz?
Tabii, söylenen rakamlar… Bu beş yıllık periyot
zarfında aşağı yukarı, ortalama, her yıl 450 bin hektarlık bir alanda
ağaçlandırma yapılması lazım ama Ağaçlandırma Genel Müdürlüğünün bütçesine
baktığımızda, 2009 yılında 30 bin hektarlık bir alan ağaçlandırılmak için
bütçeye konmuş ama gerçekleştirilebilen rakam 5 bin hektar. 2010 yılı için 24
bin hektarlık bir alan tahminî bütçeye konmuş ama maalesef 30 bin hektarın 5
bin hektarını gerçekleştirebilen bütçe imkânları, 24 bin hektarın ne kadarını
gerçekleştirebilecektir?
Değerli
milletvekilleri, 450 bin hektarlık bir alan için, kabaca bir hesap
yaptığımızda, şu karşımıza çıkıyor: 450 bin hektarı ağaçlandırabilmek için... 1
hektarına ortalama 2 bin liralık bir harcama yapmanız gerekiyor. 450 bini 2 bin
lirayla çarptığımızda 900 milyon lira gibi bir rakamla karşı karşıya kalıyoruz
her yıl için. Ama bakıyorsunuz, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü, 30 bin hektarlık
bir alanı bile bütçe imkânlarıyla ağaçlandırma konusunda zorlanmakta ve 5 bin
hektarını ancak ağaçlandırabilmektedir.
Yine, değerli
milletvekilleri, bu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çobanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – Yine, yeni parayla yani bugünkü parayla senelik 900 milyon lira
sırf 450 bin hektarı ağaçlandırmak üzere kaynağa ihtiyacınız var. Ne Orman
Bakanlığının ne Ağaçlandırma Genel Müdürlüğünün ne Orman Genel Müdürlüğünün
ayırdıkları bu bütçelerle bu ağaçlandırmaları gerçekleştirmeleri asla mümkün
değildir. “Bunu yaptık.” demekle yapılmış olmuyor. Tabii ki gönlümüz bu
ağaçlandırmaların yapılmasından yana. Kim arzu etmez beş yıl içerisinde 2
milyon 300 bin hektar alanın ağaçlandırılmasını, bu ülkenin buna da ihtiyacı
var ama bizler gerçekçi olmak durumundayız; hesaplarımızı, bütçelerimizi gerçeklere
göre, harcamalara göre hazırlayıp ona göre bu faaliyetlerimizi yapmamız gerekir
diye düşünüyorum.
2010 bütçesinin
hepimiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çobanoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan.
Sayın Orhan,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Çevre
ve Orman Bakanlığı, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Türk Milletini ve aziz Meclisi hürmetle selamlıyorum.
Türkiye'nin, su
kaynaklarını doğru ve etkin kullanması, ekonomik kalkınması ve geleceğiyle
yakından ilgilidir. Su kaynaklarımız, sulama, enerji, endüstri ve artan
nüfusumuzun ihtiyaçlarının karşılanması bakımından vazgeçilmez bir öneme
sahiptir. Suyun bu öneminin yanı sıra güvenlik boyutunun ne kadar hayati olduğu
maalesef son yıllarda yaşadığımız tecrübeyle ortaya çıkmıştır. Milletimizin
analarının ağlamasına sebep olan, 40 bini aşan canımıza mal olan PKK terörünün ortaya
çıkış sebebi ve sürdürülmesindeki ana nedenlerden birinin su olduğu artık her
insaf ve akıl sahibi tarafından kabul edilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye sanıldığı gibi su zengini bir ülke değildir.
Türkiye’deki kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı
Yeri gelmişken
burada bir hususu da dikkatlerinize sunmak isterim. Sayın Bakan komisyonda
yaptığı konuşmasında, 2003-2008 yılları yani devri iktidarları döneminde kurulu
hidroelektrik gücünü 6,2 milyar kilovatsaat
artırdıklarını ifade etmektedir yani bu dönemde kurulu güç yüzde 10
mertebesinde artmıştır. Burada hidroelektrik potansiyelimizin değerlendirilmesi
açısından tam bir fiyasko söz konusudur.
Türkiye'nin en
önemli ithalatının enerji alanında olduğu dikkate alındığında, hiçbir mazeret
aramadan, önceliğin baraj projelerine verilme mecburiyeti vardır. Fakat bu
bakış açısını geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da bütçe rakamlarında
maalesef görememekteyiz. 2001 yılında genel bütçeden yüzde 4,2 pay alan Devlet
Su İşleri bütçesi, günümüzde azalarak yüzde 1,7 seviyesine kadar gerilemiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri ve su kaynaklarımızı ele aldığımızda,
Türk tarımının su ihtiyaçlarını ayrı bir parantez açarak değerlendirmek
durumdayız. Tarım havzaları içinde Gediz Ovası’nın önemi büyüktür. Türkiye'nin
ilk sulanan ovalarından biri olması nedeniyle açık kanal sistemi bu ovamızda
yoğunluktadır. Bu eski ve ekonomik kayba, israfa sebebiyet veren sistemle
sulama yapıldığından kullanılabilir suyun yarısına yakın bir bölümü buharlaşma
yoluyla yok olmaktadır. Yapılacak olan revizyonla
ekonomik kaybın önlenip bölgemizin ülke ekonomi ve tarımına katkısının daha
fazla artırılabilmesi için bu sorunun çözüme kavuşturulması, onca sorunun yanı
sıra sulamada kullanılan elektrik borcu nedeniyle de can çekişen çiftçimize
katkı sağlanması gerekmektedir.
Yine, bu hususta
ciddi bir tehlike söz konusudur. Kapalı ve basınçlı sulama sistemlerinin özel
sektör eliyle yapılması planlanmaktadır. AKP İktidarının bugüne kadar
gerçekleştirdiği özelleştirmelerin büyük çoğunluğu yabancılaştırma şeklinde
olmuş ve milletimizin ekonomik değerleri bazılarının fahiş kârlarına sebebiyet
vermiştir. Türk çiftçisinin yüksek kâr heveslilerinin beklentilerini
karşılayacak gücü yoktur. Sadece kâr temelli bir yatırım anlayışı, can
çekişmekte olan Türk çiftçisinin, bitmesinin ilanı olacaktır. Bu sorunun
devletin temel görevi olan altyapı yatırımı olduğu gerçeği göz ardı edilmeden
çözülmesine ihtiyaç vardır. Yapılacak kapalı sistem yatırımlar Devlet Su
İşleriyle, sulama birlikleri eliyle ve çiftçilerin karşılayabileceği bedellerle
yapılmalıdır. Gerekli finansman modelleri de yaratılmalıdır. Varsa kanuni
düzenleme ihtiyacı karşılanarak mutlak suretle güçlü denetim mekanizmaları da
kurulmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hava ve iklim değişiklikleri tüm zamanlarda olduğu
gibi günümüzde de önemini artırarak sürdürmektedir. Hava hareketleri tarım,
sanayi, ulaşım gibi her alanda önemli sonuçlar doğurmaktadır. Hatta bu yıl
görmek zorunda kaldığımız gibi insanların can güvenliği üzerinde belirleyici de
olmaktadır.
Yurdumuzda bu
önem yıllar önce fark edilerek, Meteoroloji teşkilatı kurularak hizmet
üretilmeye çalışılmaktadır. Yurdumuzda pek çok atmosferik süreç, iklim
değişikliği, hava tahmini ve hava modifikasyonunun farklı açılımlarından
beslenen gelişmiş bir anlayışa ihtiyaç duymaktadır. İyi planlanmış hava
modifikasyonu deneyleriyle araştırma ve alan denemeleri daha önemli konuların
belirlenmesini sağlayabilir ve sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunabilir.
Ülkemizin coğrafi
konumu her alanda olduğu gibi meteorolojik açıdan da önem arz etmektedir.
Türkiye, özellikle Asya, Avrupa, Afrika ülkelerinin kesişme noktasında yer
aldığından kıtalar arası bir geçiş noktasıdır. Bu hareketliliği takip ve
ekonomiye katkısının temini ve vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği için
yeterli sayıda otomatik meteoroloji gözlem istasyonları, havaalanı otomatik
meteoroloji gözlem ve raporlama sistemleri ve meteorolojik radar sistemlerinin
ve meteorolojik radar sistemlerinin kurulması azami önem ihtiva etmektedir. Bu
sistemlerin geliştirilmesi ve kurulması neticesinde sel gibi felaketler daha
önceden tespit edilebileceğinden, İstanbul’daki sel felaketi gibi felaketler
başta olmak üzere birçok felaketin önüne geçebilme imkânı doğacak, tarımsal don
ve benzeri felaketler önceden belirlenip vatandaşlarımız uyarılmış olacaklar ve
can, mal ve zaman kayıplarının önüne geçilebilinecektir. Bu da hayatımıza,
ekonomimize katkı anlamına gelmektedir.
Diğer bir husus
da değinmek istediğim, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçesidir. Çevre
Koruma Başkanlığı yirmi bir yıllık faaliyetine rağmen, toplumda çevre koruma
anlayışının gelişmesine katkıda bulunmak ve kalıcı davranış değişiklikleri
sağlamak amacıyla toplumun her seviyesinde çevre koruma eğitimi yapmak, diğer
kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde bu faaliyetleri yürütmek amacı
etrafında başarı kaydedememiştir.
Son yıllarda
yaşanan iklim ve çevresel felaketler ve sıkıntılar sebebiyle dünya ve
ülkemizdeki insanlar bu hususların önemini anlamışlardır. Çevre ve Orman
Bakanlığı başta olmak üzere, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı daha
fonksiyonel çalışmalara imza atmalıdır. Sürdürülebilir bir kalkınmanın
temelinde çevre politikalarının önemi büyüktür. Çevresel koruma ve
sürdürülebilir kalkınma hedefleri paralel ilerleyen mekanizmalardır.
Ülkemizde
atıkların imhası önemli sorunlar arasında yer almakta olup Türk milletinin
sağlığını, yaşam ve gelecek nesillerin kalitesini etkilemekte ve ileride daha
da olumsuz etkileyebilecek durumlar ile karşılaşabilinecektir.
AB mevzuatları
çerçevesinde yürütülmeye çalışılan kırtasiye ve bürokratik çalışmalar ile zaman
kaybedilmesi yerine, bu alanlarda yapılan uygulamaların bir an evvel yaşamsal
katkıya geçirilmesi gerekmektedir. Örneğin, tıbbi atıklar kimi yerlerde toprağa
gömülmekte ve bu atıklar su kaynaklarına, üzerinde yetiştirilmeye çalışılan
bitki örtüsü ve bu bitkiden beslenen hayvanlara kadar, soframıza kadar gelerek
hayatımızı tehdit etmektedir.
Zor şartlarda,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının teşkilatlarının personel bakımından
desteklenmesi gerekmekte olup yıllardan beri süregelen özlük hakları
sorunlarının ivedi çözülmesi gerekmektedir.
Huzurlarınızda
AKP İktidarının keyfî uygulamalarıyla devlete hizmet etme fırsatı elinden
alınmış bir milletvekili olarak ifade etmek isterim ki biraz önce bütçeleri
üzerinde konuştuğumuz kurumlar teknik altyapı kuruluşları olup, yaygın olarak
her kademede elemanın siyasi yaklaşımla değerlendirilip görevlendirilmesi çoğu
kez kurumlar aleyhine sonuçlar doğurmaktadır.
Siyasi
yapılanmanın kurumlarda büyük huzursuzluk yarattığına dair çok şikâyet
almaktayız. Bunlardan derhâl vazgeçilmeli, görevlilerin liyakat esasına dayalı
terfi etmeleri sağlanmalı ve objektif kriterlerle
personelin sorunları ele alınmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Orhan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
AHMET ORHAN
(Devamla) – Hayhay, çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yeri gelmişken, bu bütçeyi vesile kılarak, geçtiğimiz günlerde
yüce Meclisimizin kararıyla kurulması gündemde olan madenlerimizle ilgili
araştırma komisyonu rapor hazırlayıncaya kadar, Turgutlu ve Ege Bölgesi’nde
vatandaşlarımızın yakinen takip etmiş olduğu Çaldağı
nikel maden işletmesiyle ilgili faaliyetlerin bu raporun sonuçlarına göre
yeniden gözden geçirilmesine imkân tanımak üzere durdurulmasını Sayın Bakandan
istirham ediyorum. Bunun, aynı
zamanda yüce Meclise saygının da bir gereği olduğunu ifade ederek, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyor, bu bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Orhan.
Sayın Orhan’ın
konuşmasıyla birlikte gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahsı
adına Adıyaman Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan.
Sayın Erdoğan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı bütçeleri üzerine söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, İktidarımız boyunca tarımın ve çiftçimizin hep yanında olduk.
Tarım politikaları ve destekler çiftçimizin üretim yapabilmesi ve gelirini
artırması bakımından oldukça önemlidir. Tarımda yapısal reform niteliğinde on
iki temel kanun çıkardık. Tarımsal desteklemeler üretimle irtibatlandırıldı.
Kalite, sağlık, verimlilik ve kırsal kalkınmayı esas alan destekler uygulamaya
konuldu. Bu kapsamda yirmi üç yeni destek verildi.
2002’de 1 milyar
868 milyon TL olan destekleme ödemesi, 2010 bütçesinde 5 milyar 600 milyon TL
oldu. Bu yıl sonu itibarıyla çiftçilerimize AK PARTİ
İktidarı döneminde toplam 30 milyar 800 milyon TL destekleme ödemesi
tamamlanmış olacak.
2002’de 23,5
milyar dolar olan tarımsal gayrisafi yurt içi hasılamız,
2008 yılında 56,7 milyar dolara yükseldi.
Tarım ürünleri
ihracatımız, 2002 yılındaki 4 milyar dolar seviyesinden, 2008 yılında 11,5
milyar dolara ulaştı. Bu yılın ilk on ayında bu oran tam 9 milyar dolardır.
Dünyanın tek çatı
altında en çok tohumunu saklayabilen üçüncü büyük Gen Bankasının temelini
Ankara’da attık.
Beş yıl vadeli
sıfır faizli krediler ve yüzde 50 hibe destekleriyle 2 milyar 236 bin dekar
alan basınçlı sulamaya kavuştu.
2002 yılında
hayvancılık destekleri 83 milyon TL iken, 2009 Kasım sonu itibarıyla 900 milyon
TL’dir.
2002 yılında 550
bin çiftçimize yüzde 59 faizle 529 milyon TL kredi kullandırılırken, 2009 Ekim
ayı itibarıyla 1 milyon 121 bin çiftçimize yüzde 15, hatta bazı sübvanse edilen
alanlarla yüzde 0-yüzde 11 aralığında tam 9 milyar
tarımsal kredi kullandırıldı.
Muhalefet
milletvekilleri söylediler “Hep bunu söylüyorsunuz.” diye. Değerli arkadaşlar,
tabii ki söyleyeceğiz. O günlerde bankaların içi boşaltılırken, Ziraat Bankamız
500 bin çiftçimize, 500 milyon TL yüzde 59 faizle kredi kullandırırken görev
zararı tam 12 katrilyondu. İşte, AK PARTİ farkı bugün burada bir kez daha
tescillenmiş oluyor; 2002 bir milattır; 2002’den sonra Ziraat Bankasının kâr
olarak açıkladığı tam 14 katrilyondur.
Tarım, hayvancılık,
gıda konularında birçok yeniliklerle birlikte, havza bazlı
ürün destekleme modeliyle tarımda yeni bir dönem başlatan Tarım Bakanımız Sayın
Mehdi Eker ve ekibini yürekten kutluyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çevre, ormancılık ve su konularında çevreyi ve insan
sağlığını koruyan, hayat standardını yükseltmeyi hedef edinen Çevre ve Orman
Bakanlığımız çok önemli hizmetlere imza atmıştır.
2003’ten sonra
katı atık bertaraf tesisi sayısı artırılırken nüfusumuzun yüzde 67’sine atık su
arıtma hizmeti verilmeye başlanmıştır. Ağaçlandırma ve erozyon kontrolü
seferberliği devam ederken en fazla ağaçlandırma yapan ilk on ülke arasındayız.
DSİ’nin yaptığı çalışmalar milletin takdirine
şayandır. Sayın Bakanımız Veysel Eroğlu ve ekibini
takdir ediyoruz, yürekten tebrik ediyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün zamanımızı, kaynaklarımızı, enerjimizi suistimal ederek geleceğimizi kaybetmeyi göze alamayız. “O
ne veriyorsa 2 katını veriyorum” diyenleri, “Çamurun üstüne oturmam.” diyenleri
çok gördük, “Verdimse ben verdim.” diyenleri çok gördük. Türkiye’de artık kendi
menfaatlerini, kendi siyasi menfaatlerini ülkenin menfaatlerinin üzerinde gören
siyasetçilerin son kullanma tarihi geçmiştir.
Sizler AK PARTİ’nin başarılarını hazmedemiyorsunuz. Türkiye'nin
ilerlemesi, kalkınması, büyümesinin önündeki engeller kalktıkça rahatsız
oluyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gel, gel Tekel işçilerinin yanına gidelim, gel.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Gelin, muhalefet ediyorum diye millete muhalefet etmekten vazgeçin.
AK PARTİ’ye muhalefet edeceğim diye Türkiye’ye
muhalefet etmeyin. Demokrasiye, cumhuriyete, hukuka, güvene, istikrara,
kardeşliğe muhalefet etmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Vay fitneciler vay!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Cevdet Paşa “Tarihi bilmeyen diplomat pusuladan anlamayan kaptana
benzer. Her iki hâlde de karaya oturma tehlikesi yüksektir.” der. Ne kadar da haklı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz geçmişinizi unutarak siyaset yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun efendim.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – 3 Kasım 2002’ye gelinceye kadar siyasetçilerin karaya oturttuğu bir
kayıkçı sandalı değil, koca devlet gemisidir. Bunların Türkiye'ye verdikleri
zararları birlikte yaşadık. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
“İnsanı yücelt ki
devlet yücelsin.” sözünden hareket ederek, gecesini gündüzüne katan…
OKTAY VURAL
(İzmir) –Tabii, Tekel işçilerini çok güzel düzelttiniz, maşallah!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – …muhteşem bir sefere çıkan büyük Türkiye gemisinin kaptanına
buradan şükranlarımızı arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tekel işçilerini copla, gazla düzelttiniz!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Tekeli özelleştirme kapsamına alan sizler değil misiniz? Onları
mağdur eden o imzayı atan sizler değil misiniz? (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Erdoğan, Genel Kurula hitap edin.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, müzakere ettiğimiz Çevre ve Orman
Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
bütçelerinin, 2010 mali yılı bütçesinin milletimize, ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Tekel işçilerinin önünde konuş!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, dokuzuncu turda bütçenin lehinde konuşan Sayın Erdoğan’dan
sonra, şimdi konuşma sırası Sayın Hükûmette.
Evet, Hükûmet adına ilk konuşmacı Çevre ve Orman Bakanı Sayın
Veysel Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Bakanım,
buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çevre ve Orman
Bakanlığının 2010 yılı bütçe tasarısını sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Yoğun bir çalışma
neticesinde Plan ve Bütçe Komisyonundan geçerek Genel Kurula sunulan tasarıya
katkıları dolayısıyla Komisyonun Değerli Başkanı ve bütün üyelerine gönülden
teşekkür ediyorum.
Muhterem
milletvekilleri, ülkemizi, berrak akarsuları, temiz toprağı ve havası, masmavi
deniz ve gölleri, zengin bitki ve hayvan türlerine sahip ormanları ve tabii
güzellikleriyle, sağlıklı bir çevrede yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü
gülen mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek için, bütün Çevre ve Orman
Bakanlığı mensupları şevk ve heyecanla çalışıyoruz.
Bakanlık olarak misyonumuz, sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde,
çevre, ormancılık, meteoroloji ve su konularında çevrenin ve insan sağlığının
korunmasıdır.
Bütün canlıların
hayat standartlarını artırmak gayesiyle, çevrenin ve ormanların bütün
unsurlarını korumak, geliştirmek ve milletlerarası kıstaslara uygun bir yönetim
anlayışını hâkim kılmaktır. Bu doğrultuda, tabii kaynakların yönetiminde mevcut
kaynakların korunduğu ve artırıldığı, gelecek nesillerin temel ihtiyaçlarının
sağlandığı, biyolojik çeşitliliğin korunduğu, tabii kaynakların sürdürülebilir
kalkınma yaklaşımı ile akılcı yönetildiği, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını
gözeten bir anlayışla korunarak kullanmayı en önemli husus olarak kabul
ediyoruz.
Dünyadaki çevre
meselelerinin giderek artması toplumlar üzerinde baskılar oluşturmaya
başlamıştır malumunuz üzere. Özellikle küresel ısınma, iklim değişikliği, artan
nüfus ve tabii kaynakların azalması kurumlara daha fazla mesuliyet yüklemiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çevre konuları AB üyelik sürecindeki müzakerelerin en mühim
hususlarından birisidir. Mevzuat uyum çalışmalarımız yanında, uygulamaya
yönelik gayretlerimiz ve saha üzerinde yürüttüğümüz görevlerimiz artarak
sürdürülmektedir. Ormanların korunması, biyolojik çeşitlilik, özel korunan
alanlar, erozyon ve çölleşmeyle mücadele, sulak alanlar, yaban hayatı, hava,
su, toprak kirliliği ve atıkların bertaraf edilmesi konularında milletlerarası
sözleşme, karar, direktif ve programlara etkin bir şekilde uyumlu olmaya azami
dikkat edilmektedir.
Ormancılık
yönetimi anlayışında köklü değişimler başlatılmıştır. Orman-halk ilişkilerinin
iyileştirilmesine özel bir ehemmiyet gösterilmektedir. Halkımıza orman
sevgisini aşılama yönünde tedbirler alınmaktadır. Orman varlığımızın nicelik ve
nitelik olarak artırılmasına yönelik ağaçlandırma, erozyonla mücadele ve bozuk
ormanların ıslahı çalışmaları 58 ve 59’uncu hükûmetler
döneminden önceki on yılın ortalamasına göre 5 ila 6 kat artırılmıştır.
Sayın Başbakanımızın
himayelerinde 2008-2012 dönemi için başlatılan ağaçlandırma seferberliğiyle
alakalı çalışmalarımız artan bir hızla sürdürülmektedir. Tabii ki, fidan
üretimi de bu faaliyetlere paralel olarak artırılmıştır. Özel ağaçlandırmanın
önündeki engeller kaldırılmış, bu sahadaki çalışmalar teşvik edilmiş ve
böylece, özel ağaçlandırma miktarı 5 kat artırılmıştır.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Bakanlığımca yürütülen faaliyetleri konu başlıkları
hâlinde sizlere kısaca arz etmek istiyorum efendim.
Önce, çevre
yönetim faaliyetlerinden kısaca bahsedeceğim efendim. Çevrenin akılcı ve insan
için daha yaşanabilir yönetiminin önemi hepimizin malumudur. AB üyelik
müzakerelerinin de önemli bir ayağını teşkil eden çevre mevzuatı konusunda
yapılan çalışmalarla, 41 yönetmeliğin yayın ve tadilatı gerçekleştirilmiş ve
böylece, AB çevre müktesebatının önemli bir bölümü ulusal mevzuatımıza
uyarlanmıştır.
Gayemiz, yapılan
bu düzenlemelerle, ülkemizin çevresel kalite değerlerini yükseltmek,
insanımızın daha temiz ve daha sağlıklı bir çevrede hayatını sürdürmesini
sağlamak ve refah seviyesini yükseltmektir.
İnsanımızın temiz
bir hava soluması için hava kirliliği ile mücadelede ülkemiz şartlarına uygun
politikaların geliştirilmesi ve bu politikalara uygun tedbirlerin alınması,
sağlıklı bir çevre için oldukça önemlidir.
Bakanlığımca,
ısınmadan kaynaklanan hava kirliliğinin kontrolü için il ve ilçelerimiz hava
kirliliği riskine göre gruplandırılarak, kullanılabilecek katı yakıtların
özellikleri tespit edilmekte, katı yakıtların denetimi ve bunlara ilişkin
özellikleri dikkate alınarak, mahallinde çözüme kavuşturulması için Bakanlığın
il çevre ve orman müdürlükleri denetimlerini sürekli olarak yapmaktadırlar.
Buna ilave
olarak, çevre denetim birimi kuran toplam yüz altmış iki belediye başkanlığına
da bu hususta denetim yetkisi Bakanlığım tarafından devredilmiştir.
Esasen, pek çok
şehrimizde doğal gaz kullanımına da geçilmesi hava kalitesinin korunmasına çok
önemli katkı yapmaktadır.
Sanayiden
kaynaklanan hava kirliliğinin kontrol altına alınması için sanayi tesislerine
gerekli tedbirler aldırılarak emisyon izni verilmekte,
izleme ve denetim altına alınmaktadır. Bugüne kadar 6 bin civarında tesise emisyon izni verilmiştir.
Hava kirliliğinin
doğru bir şekilde ölçülmesi bu uygulamaların en mühim bir safhasıdır. Bu
maksatla 2005 yılından beri yapılan çalışmalarla Türkiye genelinde yüz on altı
istasyondan meydana gelen “Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı” oluşturulmuştur
efendim. İnşallah bu ağı daha da artırmayı planlıyoruz.
Çevresel
gürültünün kontrolü için de AB Çevresel Gürültü Direktifi’ne uyumlu olarak
hazırlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği
paralelinde 2009-2020 yıllarını kapsayan “Çevresel Gürültü Eylem Planı”
hazırlanmıştır. Eylem Planı kapsamında yerleşim yerleri ile hava yolu, demir
yolu ve kara yolu tesislerinin de gürültü haritalarının ve gürültü kontrolü
eylem planlarının hazırlanması ve uygulanması suretiyle gürültü ile mücadelenin
daha sağlıklı ve etkin yapılması için çalışmalar hızla sürdürülmektedir.
Ayrıca, özellikle yaz aylarında eğlence yerlerinden kaynaklanan gürültünün
önlenmesi için yoğun denetimler yapılarak vatandaşlarımızın huzur ve sükûnu
korunmaya çalışılmaktadır.
Bakanlığım,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Ulusal Sekreterya ve odak noktası olarak iklim değişikliğiyle
alakalı ulusal ve uluslararası faaliyetlerin koordinasyon görevini
yürütmektedir. İklim değişikliğiyle ilgili çalışmalarını yoğun bir şekilde
sürdüren Bakanlığım, ülkemizin 26 Ağustos 2009 tarihinde Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi-Kyoto Protokolü’ne resmen taraf olduktan
sonra bu çalışmaları daha da hızlandırmıştır.
Hükûmetimiz 7-18 Aralık 2009
tarihleri arasında Danimarka’nın Kopenhag şehrinde yapılan 15’inci Taraflar
Konferansı’na ilgili kurumlarla birlikte gerekli ön hazırlıkları yapılarak
aktif bir şekilde, geniş bir katılımla iştirak etmiştir. Konferansta Sayın
Cumhurbaşkanımız bir konuşma yaparak Türkiye'nin özel şartlarını ifade etmiş,
adil, tarafsız, şeffaf ve başarılabilir bir iklim rejiminde rol alacağımızı
ifade buyurmuşlardır. Toplantıya ayrıca Çevre Komisyonu Başkanımız ve 4
milletvekilimiz de iştirak etmiştir efendim.
Özellikle katı
atık bertaraf tesislerinin çok önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu
maksatla “Katı Atık Eylem Planı” hazırlandığını ifade etmiştim. Hâlihazırda 41
adet katı atık bertaraf tesisleri ile 581 belediyede, yaklaşık 32 milyon nüfusa
hizmet verilmektedir. Katı atık bertaraf tesislerinden faydalanma oranı, nüfus
olarak yaklaşık yüzde 46’ya yükseltilmiştir. Bakanlığımca hazırlanan 2008-2012
dönemi için Atık Yönetimi Eylem Planı’nda özellikle bu katı atık bertaraf
tesislerinin 2012 yılında 130’a yükseltilmesi planlanmıştır. Böylece, 1.130
belediyede yaklaşık 57,5 milyon nüfusa hizmet verilmesi hedeflenmektedir.
Hâlihazırda
tehlikeli atık bertarafı için, 3 adet yakma, 1 adet
gazlaştırma ve 3 adet düzenli depolama tesisi bulunmaktadır. Ayrıca, 145
firmaya geri kazanım lisansı verilmiştir. 26 çimento fabrikasına, atıkların ek
yakıt olarak kullanılması konusunda da ayrıca lisans verilmiştir.
Ambalaj atıkları
konusunda gerçekten büyük gayret gösterilmiştir. Şu anda 212 belediyede, 175
adet toplama ayırma tesisleriyle yaklaşık 23 milyon nüfusun atıklarını
kaynağında ayrı toplayacak bir altyapı sistemi kurulmuştur.
Tabii bunların
yanı sıra, tıbbi atıklar, bitkisel ve madeni atık yağlar, aküler, ömrü
tamamlanmış lastikler gibi atıkların da toplanması planlanmaktadır.
Atık su arıtma
tesisi sayısı açısından bir büyük gelişme var. 2008 yılı sonunda atık su arıtma
tesislerinin sayısı 216’ya yükseltilmiş, 2009 yılında da 235’e ulaşması
beklenmektedir. Şunu özellikle belirteyim: Atık su havzalarında bir öncelik
planlaması yapılarak havza bazında bir planlamaya geçildiğini burada size ifade
etmek istiyorum. Tabii, bunlarla alakalı -zamanım sınırlı olduğu için- çok
detaylı bir kitapçık hazırladık, sizlerin dikkatlerinize sunuyoruz efendim. Onu
da özellikle belirtmek istiyorum.
Ayrıca,
gemilerden kaynaklanan atıkların alınması için, hâlihazırda 191 limanda atık
kabul tesisi tamamlanmıştır ve bu sayede, bakın, önemli bir husus, 2008 yılında
258 adet mavi bayraklı plaj ve marina varken 2009 yılında bu sayı 300’e
çıkmıştır. Bu gerçekten, sahillerimizin ne kadar temiz olduğunun bir
göstergesidir. Ayrıca, çevre faslıyla ilgili çalışmalar tamamlandı. Bu konuda,
açılış kriterlerinin sağlanması için gerekli
düzenlemeler, belgeler sunuldu ve özellikle 21 Aralık 2009 tarihinde yani
önümüzdeki pazartesi günü çevre faslının açılmasının kararlaştırıldığını buradan
ifade etmek istiyorum.
Efendim, ayrıca
çevre etki değerlendirmesi çok önemli. Ülkemizdeki 1/100.000’lik çevre düzenli
planların tamamlanması için ciddi bir çalışma yapılmaktadır. Şu ana kadar
yaklaşık olarak yüzde 58’i, ülkemizin 1/100.000’lik çevre düzeni planları
tamamlanmıştır. 2004-2011 yıllarını kapsayan bu dönem zarfında yaklaşık olarak
yüzde 77’sinin çevre düzeni planlarının tamamlanacağını ifade etmek istiyorum
efendim.
Özel çevre koruma
alanlarında -zaten ifade ettik- ciddi yatırımlar var.
Meteorolojik
gözlem, hava tahmini ve teknoloji geliştirme faaliyetlerinden kısaca
bahsedersem: Efendim, şu anda gerçekten meteoroloji tahminler oranlarında yüzde
90’lık bir değeri yakaladı. 2010 yılı içerisinde ülke genelinde ölçümlerimizi
yaygınlaştırmak için tarım, turizm sektörünün yoğun olduğu yerlerde ve ilçe
merkezlerinde 200’den fazla otomatik meteoroloji rasat istasyonu kurulacağını
burada ifade etmek istiyorum. Ayrıca 4 yerde biliyorsunuz meteorolojik radarlar
kuruldu, 6 yerde de şu anda kurulmaya başlandı. Böylece ülkemizde toplam 10
noktada meteorolojik radarlar kurulmuş olacaktır. Onu da özellikle belirtmek
istiyorum.
Kısaca su
kaynaklarından bahsetmek istiyorum efendim: Su kaynaklarının yönetiminde
bildiğiniz gibi DSİ sorumlu. Gerçekte DSİ tarafından şu ana kadar 603’ü baraj
ve 53’ü gölet olmak üzere 656 adet baraj ve gölet tamamlanarak hizmete
alınmıştır. Büyük su işlerinden 55 adet, küçük su işlerinden 88 adet olmak
üzere 147 adet baraj ve göletin inşaatına da devam
edilmektedir.
Esasen burada şunu
da ifade edeyim: Bazı değerli milletvekillerimizin ifade ettiği, hidroelektrik
potansiyelin kullanılması açısından gerçekten çok büyük bir adım attık. Burada
DSİ yatırımlarına devam ederken, özel sektörü de devreye soktuğumuzu ifade
etmek istiyorum. Bakın, Aralık 2009 itibarıyla özel sektör 1.589 adet HES
projesi geliştirmiş olup bunların kurulu gücü 24.400 megavattır. Bu gerçekten
önemlidir, bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Detayına
girmeyeceğim ama sadece şunu ifade edeyim: Bakın, geçen sene -bazı milletvekillerimizin
de katıldığı- 9 Temmuz 2008 tarihinde 61 adet HES’in
temeli atıldı. Daha geçenlerde, 24 Kasım 2009 tarihinde de 75 adedin temeli
atıldı. Böylece şu anda 136 adet HES inşaatı devam ediyor. Bunların toplam
kurulu gücü 4.479 megavattır yani Atatürk Barajı’nın 2 katına denktir sadece
temel atılanlar ve bu tesislerde yılda yaklaşık 15 milyar 281 milyon kilovatsaat elektrik üretilecektir. Bu 136 tesisin de
yatırım maliyeti takriben 6 milyar dolardır.
Bakınız, şunu da
ifade edeyim: Ben, tabii ki bu arada GAP, KOP’la
ilgili çalışmaların devam ettiğini özellikle vurgulamak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, tamamlama süreleri
daha önce DSİ’de, tarımda kırk yıl gibi kabul edilmez
değerlerdeyken biz şu ana kadar ciddi, gerçekten çok ciddi çalışmalar yaptık DSİ’de, şu anda, 2009 yılında, tarımdaki bu süreyi on dokuz
yıla; enerjide on yedi yıldan on bir yıla; hizmet sektöründe de on bir yıldan
yedi yıla düşürdük. Gerçekten çok
önemli adımlara imza attık. 588 tesisi hizmete aldık. Bakın, bu 588 tesisin
147’si baraj ve gölet, 110’u sulama, 25’i içme suyu, 297’si ise taşkın koruma
ve 9’u da diğer maksatlı tesislerdir. Bunları özellikle belirtmek istiyorum.
İçme suyunda atılan adımlardan bahsetmeyeceğim.
SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Bakanım, Reyhanlı Sulama Barajı ne oldu?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, sulamalar devam ediyor. Bakın, GAP,
KOP ve Doğu Anadolu (DAP) projelerinde sulamalar çok hızlı bir şekilde devam
ediyor. Onların detayı bu kitapçıkta var, ama şunu ifade edeyim: Şu ana kadar
biz, açtığımız tesislerle yaklaşık 750 bin hektardan fazla alanı Hükûmetimiz döneminde sulamaya açtık. Şu anda da GAP’ta
büyük devasa kanallar inşa ediliyor. Suruç gibi ve Mardin-Kızıltepe hattı ve
diğer Diyarbakır’daki bütün projelerin devam ettiğini özellikle belirtmek
istiyorum.
Ayrıca sizlere
buradan bir davet yapmak istiyorum. Özellikle Sayın Başbakanımız, 27 Aralık
Pazar günü İstanbul’da Haliç Kongre Merkezi’nde 55 tane dev tesisin açılışını
yapacaktır. Bunların detayı kitapçıkta var. Gerçekten bu merasime sizleri de
davet ediyorum.
Efendim, ben, bir
de kısaca ormancılık faaliyetlerinden bahsetmek istiyorum. Hakikaten bu konuda
Orman Genel Müdürlüğümüz ve Ağaçlandırma Genel Müdürlüğümüz gerçekten büyük hizmetler
yapmıştır. Bilhassa yangına karşı çok büyük mücadele yapılmıştır. Burada bir
yanlış anlaşılma var, o da şu: Bakın, burada rakam veriyorum, 2003-2009
döneminde 2.059 adet yangında toplam 9.738 -ortalama olarak- hektarlık alan
zarar görmüştür. 15 Aralık 2009 tarihi itibarıyla, bugün itibarıyla 1.788 adet
bu yıl yangın çıkmış, zarar gören alan bu yıl 4.677 hektardır. Yangın başına
düşen ortalama yanan alan miktarıysa 2,6 hektardır, bunu özellikle vurgulamak
istiyorum.
Bir de, bir
milletvekilimiz dedi ki: “Bu yanan alanlar küçük gösteriliyor.” Hayır efendim, küçük gösterilmiyor. Yangın ilk başladığı
zaman miktar olarak biz bir rakam söylüyoruz, ama daha sonra bunlar tespit
ediliyor, hatta İTÜ’yle bir anlaşma yaptık, uydudan tam rakamlar tespit
ediliyor ve ona göre rakamlar konuluyor. Gerçekten, dünyada bu konuda en
başarılı bir ülke olduğumuzu çok açık bir şekilde ifade etmek istiyorum. Bundan
gurur duymamız lazım. Ben de hakikaten bütün orman teşkilatından gerçekten çok
memnunum ve bundan büyük bir gurur duyuyorum ve onlarla gurur duyuyorum.
Ağaçlandırmaya
gelince. Bir arkadaşımız dedi ki: “Ağaçlandırma faaliyetleri tam 2 milyon 300
bin hektar olmayacak.” Metin Bey söyledi tahmin ediyorum. Şimdi efendim, bu
konuda biz her yıl için kesinlikle bir plan hazırladık. 2008 yılı için ben
rakamı söylüyorum, tam rakamı, 420 bin hektardır. 420 bin hektar yerine 463 bin
hektarı gerçekleştirdik. Bu sene de 500 bin hektarı tamamlayacağımıza ben
inanıyorum. Yalnız tabii sadece ağaçlandırma değil, bu hedef Bakanlığıma bağlı
bütün birimlerin hedefleridir. Yani özellikle Orman Genel Müdürlüğü, en büyük
ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve bozuk ormanların ıslahını yapıyor, arkasından
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğü, arkasından DSİ ve sivil toplum
kuruluşları, valilikler yapıyor. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Tabii buna
paralel olarak da fidan dikim faaliyetleri artmıştır. Bunu özellikle belirtmek
istiyorum. Geçmişe göre fidan dikim kampanyası çerçevesinde özellikle bu konuda
yaklaşık bu sene 500 milyon civarında bir fidanı üreteceğiz. Sayın Vekilim, 500
milyon adet fidan üreteceğiz, onu özellikle belirtmek istiyorum.
Ayrıca Doğa
Koruma ve Millî Parklar gerçekten büyük bir çalışma yaptı. Müsaade ederseniz
bir iki dakika içinde özetleyeyim efendim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, size bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayamazsanız devamını
getireceğim.
Buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hemen tamamlıyorum efendim.
Doğa Koruma ve
Millî Parklar olarak da şu anda millî park sayısını 45’e çıkardık, ayrıca 2003
yılına kadar 17 olan tabiat parkı sayısı da 39’a çıkmıştır. Bunu özellikle
vurgulamak istiyorum. Gerçekten bu konuda da çok büyük adım atılıyor, onu
özellikle vurgulamak istiyorum.
Netice olarak bir
de şunu ifade ederek sözlerimi tamamlamak istiyorum efendim: Bütün
vatandaşlarımızın hakkı olan temiz ve sağlıklı bir çevre sürdürülebilir
kalkınmanın da temel taşıdır. Hızlı ve dinamik gelişme sürecinde çevre ile
kalkınmayı bağdaştırma gayretlerindeki ülkemizde, çevre, su, ormancılık
faaliyetlerinin önemi geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak kadar artmıştır. Bu
alanlardaki faaliyetlerimizde bizi her zaman destekleyen Sayın Başbakanımız
başta olmak üzere, Hükûmetimiz üyelerine, siz değerli
milletvekillerimize ve bütün vatandaşlarıma şükranlarımı arz ediyorum.
Alınan mesafe
takdire şayandır ancak daha uzun bir yolumuz, yapılması gereken çok işimiz var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayalden, önce hedefe, sonra gerçeğe
dönüştürüp, akılcı bir plan dâhilinde çok çalışarak yapamayacağımız iş yoktur.
Hedeflerimize ulaşmak için yüce Meclisimizin desteğinin bundan sonra da devam
edeceğine inanıyor, bu münasebetle hepinize en derin saygılarımı arz ediyorum.
2010 yılı
bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını gönülden temenni ediyorum.
Ayrıca, değerli
milletvekillerimiz, sizler için, bütün milletvekillerimiz ve şimdiye kadar bu
Mecliste, bu yüce Mecliste görev yapmış olan 11.731 milletvekilimiz için pazar
günü saat 13.00’te Gölbaşı’na yakın bir alanda Türkiye Büyük Millet Meclisi
90’ıncı Yıl Ormanı kuruyoruz. Burada her milletvekilimize de bir fidan
dikilecektir. Bu hepimizin ormanıdır. Geçmişte bu yüce Mecliste hizmet eden
bütün milletvekillerimizden ebediyete irtihal edenlerin ruhları şad olsun.
Onların adlarına da fidan dikilecektir. Bu merasime hepinizi davet ediyorum.
Tekrar
saygılarımı arz ediyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, duyarlılığınız için biz de Divan olarak size teşekkür ediyoruz.
Hükûmet adına ikinci
konuşmayı Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet
Mehdi Eker yapacaklardır.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığımın 2010
yılı bütçesi vesilesiyle söz aldım. Sizlere tarım sektörü hakkında genel olarak
ve yapılan tenkitlerle ilgili de düşüncelerimi ifade edeceğim.
Sayın Başkan,
yüce Meclisin değerli üyeleri; Türkiye 2009 yılında dünyadaki küresel mali
krizin olumsuz etkilerine rağmen tarım sektöründe yılın ilk dokuz ayında yüzde
3,3’lük bir büyüme gerçekleştirmiştir.
2008 yılında da,
diğer sektörlerdeki küçülmeye rağmen yine yüzde 3,5’luk bir pozitif büyüme
gerçekleştirildi tarım sektöründe.
On ay içerisinde,
2009 yılının on ayı içerisinde tarımsal ihracatımız 8,9 milyar dolar, tarımsal
ithalatımız da 7,8 milyar dolardır. Dış ticaretimiz on ay içerisinde yaklaşık 1
milyar dolarlık fazla vermiştir.
Bu işsizliğin
diğer sektörlerde geliştiği ortamda tarım sektörü bir tampon sektör görevi
görmüştür ve istihdam da, tarımda, 2009 yılı itibarıyla yüzde 26,1 düzeyine
çıkmıştır, tarım sektöründe.
Bunlar tarım
sektöründeki makro –şu anda- dengemiz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Hangi ayın rakamı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Onuncu ay itibarıyla.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ya!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri,
biz, Türkiye’de tarım sektörüyle ilgili olarak gündelik bakıştan stratejik
planlamaya bir tutum, bir yol benimsedik. Tarımda günübirlik politikalar yerine
bir stratejik yaklaşım benimsedik. İlk kez Hükûmetimiz
döneminde bir tarım strateji belgesi hazırlandı. İlk kez tarım sektörüne
yönelik olarak bir derinlik analizi, sektörel
derinlik analizi çalışması yapıldı. 2008-2012 döneminde bir vizyon
çalışması belgesi hazırlandı tarım sektörüyle ilgili ve 2014’e kadarki
stratejik plan ile de Bakanlığın ve sektörün geleceği planlandı.
Havza bazlı
üretim ve destekleme programı hazırlandı, ki bu,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tarım sektörüyle ilgili olarak yapılan en ciddi,
en büyük ölçekli çalışmadır. Neden? Çünkü 527 milyon veri kullanıldı; Türkiye'nin
iklim yapısına, toprak yapısına, ekolojik şartlarına,
topografyasına ve ürün desenine göre elde edilmiş 527 milyon veri kullanılmak
suretiyle Türkiye'nin her 2,5 dönümlük alanında hangi ürünlerin belirli bir
verimlilik düzeyinin üzerinde yetiştirilebileceğine dair çalışma yapıldı.
Eskiden tarımla
ilgili hep şu soru sorulurdu: “Türkiye'nin bir tarım envanteri
yok.” deniyordu, “Türkiye'nin bir üretim planlaması yok.” deniyordu ve
“Türkiye'nin bir tarım politikası yok.” deniyordu. Bu çalışma bu üç soruya da
cevap veriyor, bu üç soruna da çözüm öneriyor. 2010 yılı itibarıyla da prim
ödemesi gerçekleştirdiğimiz ürünler başta olmak üzere, bu plan, bu proje
Türkiye sathında uygulamaya geçecektir. O nedenle Bakanlığımızın 2010 bütçesi
bu açıdan çok önemli bir bütçedir ve çok önemli faaliyetlerin
gerçekleştirileceği bir bütçe olacaktır.
Değerli milletvekilleri, biz yasal düzenlemeler yaptık, biz
tarımsal desteklerde ciddi düzenlemeler yaptık -biraz sonra anlatacağım-
finansman kredi mekanizmasında tarım sektörüyle ilgili düzenlemeler yaptık,
bitkisel üretim, hayvansal üretim, sağlıklı gıda, güvenilir gıda, bitki ve
hayvan sağlığı, kırsal kalkınma, tarımsal yatırımlar, çiftçilerin örgütlenmesi,
arazi toplulaştırılması ve işletme ölçeği, tarımsal üretimde risk faktörünün
minimize edilmesi -ki bunu da tarım sigortası yoluyla yaptık- bir de eğitim,
yayın ve istihdam konularında ciddi çalışma alanları belirledik ve bu on üç
alanla ilgili olarak da çok ayrıntılı, çok detaylı çalışmalar yaptık.
Demin
arkadaşlarımız, milletvekillerimiz söylediler, bu dönemde on iki tane tarımla
ilgili temel kanun çıktı, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine sunmuş
bulunduğumuz iki tane kanunumuz var; bunlardan bir tanesi Su Ürünleri Kanunu,
bir diğeri de biyogüvenlik kanunu. Bunun dışında
Bakanlığımızın Teşkilat Kanunu, miras hukukunda değişiklik,
ki Türkiye'nin giderek küçülmekte olan tarım arazilerinin miras yoluyla
bölünmesi sebebiyle karşı karşıya kaldığımız sorunu kökten çözecek bir yasal
düzenleme bu. Yine, veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem kanunu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine girmek üzeredir. Öyle zannediyorum ki
en geç bir iki hafta içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilecek.
Burada bir hususu
daha ifade etmek istiyorum: Avrupa Birliğiyle müzakere sürecinde üç tane
başlıktan biri olan gıdayla ilgili, hayvan sağlığı, veterinerlik, bitki
sağlığıyla ilgili başlığı da önümüzdeki yıl içerisinde İspanya’nın dönem
başkanlığında müzakereye açacağız. Bununla ilgili şu anda çalışmalarımız devam
ediyor.
Sayın
milletvekilleri, şimdi tarımla ilgili şöyle bir problem yaşıyoruz. Genellikle
insanlar şu tarafta otururken başka, bu tarafta otururken başka konuşurlar.
Tarih… Türkiye Büyük Millet Meclisinin tarihinde geçmiş tutanaklara
baktığımızda bunları çok sık görürüz. Tabii bunların bu
şekilde olmaması lazım. Tarım sektörünü biz Türkiye'nin bütün nüfusu
için son derecede önemli, beslenmesi için önemli, kalkınması için önemli,
istihdamı ve ihracatı için önemli bir sektör olarak görüyoruz. Dolayısıyla, bu
sektörü her türlü popülist yaklaşımdan uzak, rasyonel,
gerçekçi ve bir iktisadi faaliyet olması hasebiyle de iktisat ilminin
prensiplerine göre yönetmek durumundayız. İster bu tarafta oturalım ister şu
tarafta oturalım, burada bir değişiklik olmaması lazım.
Şimdi, biz
Türkiye'nin tarım desteklerini artırdık; 1,8 milyardan 5… Bu sene 2010 bütçemiz
5,6 milyar. Bu sene 5 milyar ödedik, 2008 yılında da 5,8 milyar lira ödeme
gerçekleştirdik.
Bakın, biz
geldiğimizde bu desteklerin yüzde 85’e yakını doğrudan gelir desteğinden
oluşuyordu. Doğrudan gelir desteği neydi? Halk “Tarla parası.” diyordu buna.
Yani tapusu olan, üretimle, verimlilikle hiçbir ilişkisi olmasa bile gidiyor,
bunu gösteriyor, çiftçi kayıt sistemine giriyor ve denetlenmeden bu parayı alıyordu.
Geriye sadece 272-280 milyon civarında bir yağlı tohum desteği, 80 milyon
civarında hayvancılık desteği ve 30 milyon civarında da çay primi vardı, bunun
dışında bir destek söz konusu değil. Yani o 1,8 milyar liranın 1,5 milyarı
doğrudan gelir desteği olarak ödeniyordu. Biz bunu değiştirdik ve doğru yaptık.
Niye? Üretimle, verimlilikle, kaliteyle, standartla bunu ilişkilendirdik ve
onun için de Türkiye’de tarımsal üretimde verimlilik arttı, gayrisafi tarımsal
üretim de o nedenle arttı hem cari fiyatlarla hem sabit fiyatlarla.
Bakın, biz
devraldığımızda -demin söyleniyor, işte, IMF’den falan bahsediliyor- değerli
arkadaşlarım, 2002 yılında biz geldiğimizde, kimyevi gübre desteği 1/1/2002 tarihinde kaldırılmış, 1/1/2002 tarihinde!
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakan, 2005’ten alsak…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Zirai mücadele ve veteriner ilaç
desteği fatura bedelinin yüzde 30’una kadar ödeniyordu, 1/1/2002’de
kaldırılmış. Şeker pancarı ve tütünde 2001 yılı sonunda pazar fiyat desteği
kaldırılmış. Tarımda kullanılan elektrik desteği 2002 yılında kaldırılmış.
SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Aralık ayında.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Çiftçilere 5254 sayılı Yasa ile, bir felaketle karşı karşıya kaldıklarında ödenen
tohumluk desteği kaldırılmış. Şimdi, kredi faiz sübvansiyonu kaldırılmış.
Bunlar ne zaman kaldırılmış? 2002, 2001 yılında. Biz geldiğimizde bunlar yoktu.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Elektrik desteğini sizin Hükûmet kaldırdı.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, biz
bunlara yenilerini ilave ettik –destekleri- yirmi üç tane yeni destek başlattık
ve miktarını da artırdık.
Bakınız, bizim
ödediğimiz desteklerin yüzde 25’i mazot, gübre ve tohumla ilgili. Yani 2009’u baz alırsak 5 milyar desteğin yüzde 25’i mazot, gübre ve
tohuma gidiyor, çiftçiye girdi desteği veriyoruz. Yüzde 24’ü hayvancılık
desteği, bu sadece yüzde 4’tü, dikkatinizi çekiyorum, hayvancılığa bütçeden
verilen para yüzde 4 iken biz bunu yüzde 24’e çıkardık. Yüzde 20’si yağlı tohum
primi, yüzde 20’ye çıkardık. Yüzde 14’ü hububat ve baklagil
prim desteği, yüzde 17 de diğer destekler; bunun içinde kırsal kalkınma vesaire
destekleri var, sigorta desteği var, diğer destekler var. Bütün bunları, biz,
Türkiye daha iyi üretsin diye, daha çok üretsin diye ve üretilen daha verimli
olsun, daha ekonomik olsun diye…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Tütünü mü daha çok üretiyor, pamuğu mu daha çok üretiyor? Hangisini
daha çok üretiyor?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bir arkadaşımız çıktı,
burada bir şey söyledi, dedi ki: “Hiç -aslında birinci kısmına son derecede
katılıyorum- yağlı tohumlar Türkiye’de yeteri kadar destek görmüyor, yağlı
tohumlara destek verilmesi lazım. İşte Türkiye şu kadar yağlı tohum ithal
ediyor.” Doğru, katılıyorum ve yürekten destekliyorum. Biz de zaten onu
yapıyoruz, işte ortada. Yani, 280 milyon lira veriliyor iken 2002 yılında, şu
anda toplam desteğin yüzde 24’üne yakınını biz bu şekilde veriyoruz.
SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Hatay) – Çiftçi olarak daha alacaklıyız.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, eğer biz bunu
geliştireceksek, Türkiye’de hangi bölgede yağlı tohumlar üretiliyorsa, biz o
bölgenin hatırı için değil, o üretimin hatırı için orayı destekliyoruz. Şimdi,
diyorlar ki: “Efendim, falanca vilayet -Diyarbakır, Şanlıurfa- çok destek aldı,
şu vilayet az destek aldı.” ve burada…Tabi, bu, son
derecede, bize göre, doğru bir yaklaşım da değil ve tutarlı bir yaklaşım da
değil. Neden? Çünkü, toplam yağlı tohum üretiminin
yüzde 35’ini bu iki vilayet karşılıyor; Şanlıurfa ve Diyarbakır. Türkiye'nin
pamuğunun yüzde 53’ünü de iki vilayet karşılıyor; Şanlıurfa ve Diyarbakır.
Eğer, biz, yağlı tohumlara, değerli milletvekilimizin önerdiği gibi, daha çok destek
vereceksek -çünkü arz açığımız olan bir ürün- biz bunu daha çok ön planda
tutacaksak, o zaman bunun hangi vilayette üretildiğine değil, o ürünün
üreticisine ve o ürünün üretimine bizim destek vermemiz doğaldır. Örneğin,
Erzurum’da da yem bitkileri diğer vilayetlerle mukayese edildiğinde daha çok
ödeniyor. 5,5 kat, bazı vilayetlere göre Erzurum’a da biz daha fazla yem
bitkisi desteği ödüyoruz.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Ne kadar ödediniz Sayın Bakan, ne kadar ödediniz? Her bölgenin
kendine göre özelliği var, üretim çapı var.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Dolayısıyla, şimdi bunu kalkıp
da her bölgede yapılan, her bölgedeki ürüne göre biz bunu vermek durumundayız
ve o ürünü, amacımız, Türkiye’nin makro tarım politikası açısından, makro
üretim ölçeği açısından bunu geliştirmektir.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Üretimi ne kadar artırdınız, onu söyleyin.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, tarımsal desteklerden
bahsediliyor. Deniyor ki, işte, bütçenin yüzde şu kadarı veya millî gelirin
yüzde bu kadarı ödeniyor.
Değerli
arkadaşlar, bunu da bilginize arz etmek istiyorum. Bakın, tarımsal
desteklemelerin finansmanı… Tarım Kanunu’nda 21’inci madde aynen şunu söylüyor,
diyor ki: “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından
ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz.” Tarımdaki destekleme
programlarından bahsediyor. Sadece bizim çiftçiye nakit olarak ödediğimiz,
Tarım Bakanlığının transfer bütçesindeki paradan ibaret değildir bu.
Bakın, burada bir
liste var ve OECD diyor ki: “Türkiye millî gelirinin yüzde 2,17’sini tarım
desteği olarak ödüyor.” ve onlar bizi bazı platformlara… Hatta bunu bizim
aleyhimize kullanıyorlar, diyorlar ki: “Türkiye bu kadar para veriyor
çiftçiye.” Niye? Çünkü bizim, yani Toprak Mahsulleri Ofisinin çiftçinin ürününü
alırken karşı karşıya kaldığı görev zararı bu çiftçiye destek değil midir
arkadaşlar? Sulama yatırımları çiftçiye destek değil midir? Kredi faiz sübvansiyonu
çiftçiye destek değil midir? Şimdi, 900 milyon lira biz, iki buçuk yılda 900
milyon lira, Ziraat Bankasından sıfır faizli, sadece damla sulama yatırımları
için kredi kullandık. Peki, bu 900 milyon lira ödediğimiz kredi faiz
sübvansiyonu bu çiftçiye destek değil mi?
SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Hatay) – Yetmiyor Sayın Bakan, yetmiyor.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Niye biz bunu hesaplamıyoruz? Bu
sadece çiftçimizin cebine koyacağımız nakit destekten ibaret olarak
değerlendirilmemesi lazım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; krediyle ilgili olarak diyorlar ki arkadaşlarımız:
“Efendim, siz kredi vermekle övünüyorsunuz, bu çiftçiyi borçlandırmaktır.”
Şimdi, arkadaşlar, eğer bir çiftçi işini büyütüyorsa…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Keşke büyütse!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - … üretim
yapıyorsa ve belirli dönemlerde… İşini büyüttüğünü nereden anlıyoruz,
Türkiye’nin tarımsal üretiminin büyüklüğünden anlıyoruz. Türkiye dünyanın
8’inci büyük tarımsal ekonomisi arkadaşlar, 8’inci büyük tarımsal ekonomisi.
Genel ekonomide dünyanın 17’ncisi ama tarım ekonomisinde dünyanın 8’incisi.
Şimdi, eğer, biz
bunu krediyle desteklemezsek vatandaş ihtiyaç hissettiği krediyi, alacağı
girdiyi, başka bir harcamayı krediyle tedarik edemezse o zaman o üretimi
sürdürülebilir hâle getiremez. Önemli olan şudur, şu soruya cevap verelim:
Bakın, 2002 yılında Ziraat Bankasının ödediği kredinin yüzde 38’i geri geliyor
arkadaşlar. Yani Türk çiftçisi Ziraat Bankasından aldığı kredinin sadece yüzde
38’ini geri ödüyor.
ALİ ARSLAN
(Muğla) – Perişan oldu!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Peki.
Bir dakika…
2009 yılında aynı
Türk çiftçisi Ziraat Bankasından aldığı kredinin ne kadarını geri ödüyor? Yüzde
97,5.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Yoksa tarlasını alıyorsunuz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Kimsenin tarlası alınmaz, hiç
kimsenin tarlası alınmaz, hayır.
SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Hatay) – O başarı BDDK’nın.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tarım kredinin verdiği kredi
yüzde 71’dir. Geri dönüş oranı tarım kredinin yüzde 71’dir 2002’de, bugün yüzde
90’dır arkadaşlar.
SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Bakan, o başarı BDDK’nın.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Faizleri de söyleyin Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, faizler yüzde 59. Çiftçi,
bakın, biraz önce kredi, kaldırılanlardan bir tanesi, desteklerden bir tanesi
de oydu. Eskiden, 2002’den önce, yani bizden önceki Hükûmet
döneminde zirai kredi faizleri ticari kredi faiz seviyesine çıkarıldı. Yüzde
59’
SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Bakan, o zaman ürünü para ediyordu.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Biz bunları da indirdik. Bunu
da, çiftçimiz de milletimiz de son derece iyi biliyor.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Ürünleri o zaman para ediyordu Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım,
sadece Ziraat Bankası değil tabii, Ziraat Bankası bunun yüzde 65’ini
kullanıyor. 9,2 milyar Ziraat Bankası artı tarım kredi kooperatifleri Türk
çiftçisine kredi kullandırdı ve bu, tamamı 12,7 milyar liradır. Bununla, değerli
arkadaşlar, biz, bitkisel üretimde önemli hamleler yaptık. Bakınız, 2005’ten
sonra 1 milyon dekar yeni meyve bahçesi tesis edildi destekle, bizim ödediğimiz
destekle. Sebze tohumunda dışa bağımlılık azaltıldı çıkardığımız kanunla. O
zaman burada arkadaşlarımız “İhanet ediyorsunuz Türkiye’ye.” diye bizi
suçluyorlardı, isnatlarda bulunuyorlardı. O kanun sayesinde yüzde 10 olan hibrit sebze üretimindeki yerli üretim oranı bugün yüzde 30
düzeyini aştı ve 2012’de inşallah bu yüzde 55-60 olacak. Yani hem bir yandan
tutup da “İşte, şu ülkenin tohumu, bu ülkenin tohumu.” diye konuşacağız hem de
bunu desteklemeyeceğiz, olmaz.
ARGE’ye… TÜBİTAK’tan
aldığımız projelerle Tarım Bakanlığı birçok proje yürütüyor. Bugün TÜBİTAK’ın
en büyük müşterisi kamu kurumları içerisinde Tarım Bakanlığı. 26 projemiz kabul
edildi. 52 milyon lira biz sadece TÜBİTAK’ın kaynaklarından alıp araştırma
yapıyoruz, araştırma projesi yapıyoruz ve bunları hayata geçiriyoruz.
Hayvansal
üretimle ilgili, değerli arkadaşlar, bakın, size bir rakam söyleyeceğim. Bu,
Türkiye’de hayvancılığın nereden nereye geldiğini gösteriyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum. Bir cümle
söyleyeceğim.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Hayvan kalmadı.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Kooperatiflere hayvan vermek… Hayvan bulamıyor. Kaç ihale yapılmadı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Vakit verin, hepsini
söyleyeceğim.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Niçin yapılamadı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Çok yapıldı, hepsi yapıldı.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Hayvan yok! Hayvan yok!
BAŞKAN – Sayın
Ergin, lütfen…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Söyleyeceğim… Söyleyeceğim…
BAŞKAN – Sayın
Ergin, lütfen…
Sayın Bakan,
buyurun.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -Sayın milletvekilleri, 2002
yılında Türkiye’de yaklaşık 5 milyon civarındaki dişi –biz inek diyoruz-
sığırın 943 bini, yani yüzde 19’u pedigrili veya ön
soy kütüğüne kayıtlı, yüzde 19’u. Değerli arkadaşlar, bugün 4,5 milyonu pedigrili veya ön soy kütüğüne kayıtlı. Oran yüzde 82’ye
çıktı.
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Üretim ne oldu?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye’deki süt üretimi 8
milyon tondan 12 milyon tona çıktı. Bu, tek başına Türkiye’de
hayvancılığın nereden nereye geldiğini göstermesi açısından son derecede
önemli.
Sayın Başkan,
vaktim olmadığı için ben tarımın tamamını anlatamıyorum.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – O firmalar niçin ihalelere giremedi, buna yanıt ver!
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Hayvancılığı öldürdünüz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Biraz sonra soru sorarsanız
yanıtlarım orada, orada yanıt veririm. Soru sorun ben cevap vereyim.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Cevap versene!
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, Genel Kurula hitap edin.
Sayın Ergin,
lütfen…
Sayın Bakanım,
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakan, daha süreniz var.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakan, sizi Tarsus’a davet ediyorum. Bir süt kooperatifine
gideceğiz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hayhay.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Hükûmet adına konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şahsı adına, bu
turda bütçenin aleyhinde Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
Sayın Özkan,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
AKP’li sözcüler,
Sayın Bakan, tarıma bankaların, rakamların ve bakanların penceresinden baktı.
Buna “Hoca hoca, okuyuşun çok güzel ama çocuk
ölüyor.” deriz. Ben gerçek üreticinin, yetiştiricinin yani halkın penceresinden
bakarak tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Türkiye’de tarım
ve hayvancılık bu iktidar döneminde hak ettiği desteği alamamıştır. 2002 yılında
gayrisafi millî hasılanın yüzde 0,53’ü verilirken
bugün bu oran yüzde 0,47’ye düşmüştür. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bu oran
en az yüzde 2 ve 3’tür.
Çiftçimiz
dünyanın en pahalı elektriğini kullanmaktadır. Şu yeşil mazotu bir türlü
veremediniz. En pahalı mazotu kullanıyoruz. Yeşil mazotu da veremediniz.
Çiftçimiz son
yılda kullandığı tarımsal kredilere, özel ve devlet bankalarına -bu, Sayın
Bakanımızın ifadeleri- 2 milyar Türk lirası, mazota ÖTV’si
olarak yaklaşık 5 milyar Türk lirası ödemiştir. Ancak övündüğünüz mazot desteği
yarım milyar civarındadır. Yani çiftçiye parmak kadar su verip kol kadar balık
istiyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, parmak kadar suda kol kadar balık olmaz.
Tarım ve
hayvancılığın çok iyi olduğu devamlı iktidar tarafından söyleniyor. Bu doğru
ise çiftçinin 11 milyar Türk lirası bankalara borcu neyin nesi? Şu andaki borcu
çiftçilerin 14 milyar Türk lirası. Borçlar ödenemediğinden yediemin
depolarındaki biçerlere, traktörlere, tarım alet ve makinelerine ne
diyeceksiniz? İllerde yediemin depoları ağzına kadar dolu.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Atıyorsun ha!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Türkiye’de işlenen tarım alanları her geçen yıl azalmaktadır.
Artık çiftçi doğduğu topraklarda doyamamaktadır. Traktör satışlarında, tarım
alet ve makineleri satışlarında aşırı düşüşler devam etmektedir. Pamuğu,
soyayı, mısırı, buğdayı, soğanı, karpuzu, bademi, cevizi, susamı, ay
çekirdeğini, kabak çekirdeğini yurt dışından almaya devam ediyorsunuz. Bu mu
tarımın gelişmişliği?
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Hep aynı şeyler!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Dâhilde işleme rejimi adı altında asırlık un, makarna, irmik
fabrikalarını kapattırdınız. Bu mu tarımın gelişmişliği? Elin buğdayı ile
Türkiye dünyada un üretiminde ikinci oldu, elin buğdayıyla. Buna el üstünden
kurban kesmek denir değerli arkadaşlarım? Milletin parasını çarçur ettiniz.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – İhracatta dünya birincisi.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – GDO ile ilgili bir yönetmelik çıkardınız, daha sonra
uygulamadan kaldırıldı. Ancak biyogüvenlik kanunu
çıkmadan atın önüne arabayı koştunuz. O arada, o yönetmelikle gıda
üreticilerini, işverenleri, yem sanayicilerini, çikolata ve bisküvi üretenleri,
bitkisel yağ imal edenleri, pastane ve fırın üretiminden hayatını kazananları,
tarımsal üretim yapanları, çilekeş çiftçilerimizi, kültür balıkçılarımızı,
tavuk üreticilerimizi perişan ettiniz. Soyanın, mısırın fiyatlarının ne kadar
arttığını sizler benden daha iyi biliyorsunuz.
Ülkemizde çiftçi
gelirleri ile giderleri arasındaki fark gittikçe artmaktadır. 2002-2008
arasında buğday fiyatları 2 kat, ayçiçeği 2 kat, mısır 1,8 kat, sığır eti 2
kat, inek sütü 1,7 kat, şeker pancarı 1,3 kat, pirinç 1,5 kat artmıştır. Aynı
dönemde mazottaki artış 2,7, gübredeki artış 4,3, ilaç, tohum ve elektrikteki artışlar
hakeza öyle.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – İlaçların fiyatı düştü, düştü.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Yani çiftçinin gelirleri 2 misli artarken giderleri 3,5-4
misli artmıştır. Gerçek budur değerli arkadaşım.
Yani, Hükûmet kaşıkla verip kepçeyle geri alıyor değerli
arkadaşlarım. Böyle olunca da çiftçinin eli hamur, karnı açtır.
Destekler
zamanında verilmediği için şu anda et, süt para etmeye başlamıştır ama geçen
sene çekilen sıkıntılardan çiftçi, ineklerini, koyunlarını, danalarını
kestirmiştir. Sizlere “Dişi kesimlerini yasaklayın.” dedik, duymazlıktan
geldiniz.
Gelen mesajlardan
biri, biraz önce geldi, Burdur ili Büğdüz
kasabasından: “2006 yılında dört işletme 10’ar tane inek aldık. İlgili devlet
bankasına üç işletme sahibi evlerini satarak borçlarını bitiremedi. Diğeri ise
sallantıdadır.” İşte, kredilendirmenin gelinen noktası da bu değerli
arkadaşlarım. Bayram Bey gitsin, Büğdüz’de bunu
araştırsın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özkan, buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Kurban
Bayramından önce, Sayın Bakan tarafından, ödeneceği sözü verilen kilogram
başına buğday, arpa desteklemeleri çok az kişiye ödenmiştir ancak birçok
üretici icmalleri yapıldığı hâlde bugün itibarıyla paralarını alamamıştır.
Sayın Bakan bu paraları ne zaman ödeyeceksiniz?
Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da dokuz ilde verdiğiniz yüzde 40 hibe düve yardımını, hiç olmazsa,
gerçek üretim yapan Türkiye’nin diğer illerine yüzde 20 oranında vermeyi düşünüyor
musunuz? Gerçek üretim yapmak ne zaman suç olmaktan çıkacaktır?
Zümrüt ve yakutta
KDV’yi sıfır yaptınız, tebrik ediyorum, çok güzel bir anlayış! Ancak çiftçinin
zorunlu olarak kullandığı elektrikte, ilaçta, gübrede KDV’yi ne zaman yüzde 1’e
düşüreceksiniz?
Kuraklık, sel ve
doludan zarar çeken çiftçilerin borçlarını tespitler yapıldıktan sonra bir yıl
ertelemeyi düşünür müsünüz?
Kültür mantarı
üreticileri desteklenmelidir. Kültür mantarı kompostundaki
yüzde 18 KDV yüzde 1’e düşürülmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - Saman kullanıyor, gübre kullanıyor, dönüşümlü su kullanıyor.
Bunun yüzde 1’e düşürülmesi gerekiyor.
Süt üreticileri
suni fiyat artışlarıyla kaderlerine terk edilmemelidir. Okul sütü, memur sütü,
asker sütü hayata geçirilmelidir. Sözde kalıyor bunlar değerli arkadaşlarım.
Aynı durum elma
için de yapılmalıdır. Elma üreticisi şu anda perişandır, depo paralarını
ödeyememektedir.
Hayvan hastalık
ve zararlılarıyla mücadele için ayrılan kaynak yetersizdir. Bu yüzden etkin bir
mücadele sağlanmalıdır. Bu nedenle bir hayvan hastalıkları mücadele fonu
oluşturulmalıdır. Kuduz, şarbon, brusella, şap
hastalığı Türkiye’de bir türlü söndürülemiyor. Koruyucu aşılamaya önem
verilmelidir. Kuduz tazminatlı hastalıklar kapsamına alınmalıdır.
Veteriner hekim,
veteriner sağlık teknisyeni ve teknikerlerin özlük hakları bir an önce
iyileştirilmelidir, Bakanlıktaki istihdamları artırılmalıdır.
Bu bütçe
rakamlarıyla çiftçilerimizin, üreticilerimizin rahat bir yaşam
sağlayamayacağını gördüğümden dolayı bütçenin aleyhinde olduğumu belirtiyor,
yüce heyeti tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Başkanım,
size de sonsuz teşekkürler ediyorum süremden dolayı.
BAŞKAN – Sayın
Özkan’a teşekkür ediyorum.
Dokuzuncu turdaki
gruplar ve şahsı adına, lehte ve aleyhte konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın Korkmaz,
buyurun efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, sorum Tarım Bakanımıza: Son yedi yıldır yaklaşık 2
milyon çiftçi uyguladığınız yanlış tarım politikaları yüzünden sektörden
ayrılmış, ekemez, biçemez, yetiştiremez hâle gelmiştir.
Çiftçimizin
sektörden ayrıldıktan sonra şu anda ne yaptığı, nasıl geçindiğiyle ilgili
olarak Bakanlığınızın bir araştırması var mıdır? Çiftçilikten ayrılmış
insanlarımızın nafakasını temin için ne gibi projeler ürettiniz?
Şimdi de bu
sorularımı Ordu Milletvekilimiz Rıdvan Yalçın Bey’le birlikte soruyoruz: İflasa
terk ettiğiniz Fiskobirlik, eski AKP ilçe başkanı olan Başkanı marifetiyle
tasfiye ediliyor. Ordu Yağ Sanayii ekspertiz
raporlarında belirtilen fiyatın neredeyse yarısına şaibeli olarak satılıyor. Bu
yağmayı nasıl önlemeyi düşünüyorsunuz?
İkinci sorumuz
da: 2004’ten kalan don hasar paraları bu yıl başından
itibaren ödenemez hâle geliyor. Fındık üreticisinin bu mağduriyetini nasıl
gidereceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Birinci sorum
Sayın Tarım Bakanına: Seçim bölgem Gaziantep’te çok gelişmiş Çaybaşı Organize
Besi ve Sanayi Bölgesi var, devlet desteği olmadığı için yarım kapasite. Burada
et kombinası projeniz var. Bunu gündeme alacak mısınız? Çiftçinin sulama
elektrik borçları ne olacak? Bunun için tarla satan satana.
Sayın Çevre
Bakanımıza: Meclisteki kavgaları siz koltukların rengine bağlayarak
milletvekillerini birilerine mi benzetiyorsunuz, yoksa İktidarınızın gerilim
yarattığını görmezlikten getirmeye mi çalışıyorsunuz kamuoyunda? Ayrıca, seçim
bölgem Gaziantep’in çevre koruma planı ne oldu? Ardıl Barajı ve Kılavuzlu
projeleri için bir çalışmanız var mı? Ayrıca, gazetelere yansıyan, üçüncü Boğaz
köprüsünün çevre tahribatı yapmayacağını söylüyorsunuz ama tüm sivil kurumlar
diyor ki “Milyonlarca metrekare orman burada talan olacak, telef olacak.” Sizin
bu konuda Çevre Bakanı olarak duyarlı davranmanız gerekmiyor mu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Ağyüz.
Sayın Erbatur…
NEVİNGAYE ERBATUR
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sorum Çevre ve
Orman Bakanına: İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılması istenen Çamlı
Barajı 2009 yılı içinde Bakanlığınız tarafından hazırlanarak onaylanan Çevre
Düzeni Planı’nda neden yer almamıştır? Acaba İzmir halkını cezalandırmaya mı
çalışıyorsunuz?
Kütahya il
sınırları içindeki toy kuşları yaban hayatı koruma alanının sınırları neden
daraltıldı? Burada da bir rant hesabı mı var?
Bugüne kadar kaç
tane ÇED raporu izni verildi tarafınızdan? ÇED raporu alıp da uygulamayan kaç
işletme hakkında işlem yaptınız? Ayrıca, ÇED raporu verilirken bölge halkının
görüşlerine yer veriliyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erbatur.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorularım
Sayın Eroğlu’na:
1) 2009 yılında
yangın uçakları ve helikopterleri kiralama ihalesinde öngörülen ve gerçekleşen
bedeller ne kadardır?
2) 2008’de
uygulamaya konan keçi zararlarının azaltılması eylem planı kapsamında mağdur
edilen binlerce kıl keçisi üreticisinin mağduriyetini nasıl giderebileceksiniz?
3) Kütahya
Altıntaş ilçesi Beşkarış Barajı ve sulama projesi ne
zaman tamamlanabilecektir?
4) Hatay
Milletvekili Sayın Turan Çirkin adına: Reyhanlı Barajı ve sulama projesi ne
aşamadadır?
Bundan sonraki
sorularım Sayın Eker’e:
1) Her yıl 2.500
ziraat mühendisi ve veteriner hekimin işe alınması sözünü ne zaman
gerçekleştirebileceksiniz?
2) Osmaniye
Milletvekilimiz Sayın Hakan Coşkun adına: Yağlı tohumlu bitkiler prim
desteklemesi kapsamında, Çukurova bölgesinde, 2007’de bazı şirketlerin hataları
nedeniyle mahkemeye başvurmadığı için mağdur edilen yüzlerce çiftçinin
mağduriyeti nasıl giderilebilecektir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, her arkadaşımız sadece bir soru veya iki soru sorarsa
diğer arkadaşlara sıra gelir. Yani milletvekillerinin böyle sözcü olarak
başkalarına vekâleten soru sorma usulü yok. Onun için, sorularınızı kısa sorun,
diğer arkadaşlar da sorsun. Hatırlatıyorum.
Teşekkür ederim.
Sayın Koçal…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dünyanın bile
ilgisini üzerinden eksiltmediği Kastamonu Bartın Küre Dağları Millî Parkı’na
hidroelektrik santrali kurulması kabul edilebilir bir durum değildir. Acaba bu
yanlıştan dönülmesi düşünülüyor mu?
2) Zonguldak
Gökçebey ilçesi Hacımusa, Nebioğlu
ve Karapınar beldelerinde meydana gelen sel felaketinin sonucu, söz verildiği
gibi, yaralar sarılmamıştır. Bakanlığınız yapması gerekenleri bugüne kadar
yapmamıştır. Bu konudaki taahhütlerinizi ne zaman yerine getirmeyi
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Koçal.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Birinci sorum
Veysel Bey’e: Sayın Bakanım, Bakanlığınızca belediyelere proje karşılığı yardım
yapılmaktadır ancak bahse konu yardımların tamamına yakınından iktidar
belediyeleri istifade etmektedir. Aksi görüşü savunuyorsanız projelerin
dökümünü verir misiniz?
Tarım Bakanımıza:
2009 yılı hayvancılığı destekleme faslından süt, inek ve buzağı destekleme
paraları ödenmemiştir. 2008 desteklemesi 2009 yılında ödenmiştir. 2009 yılı
desteklemesi 2010 yılında mı ödenecektir?
İkinci sorum:
Atatürk Orman Çiftliği arazisinde bulunan iki adet petrol istasyonunu 12 bin TL
aylık kiraya verdiniz. Bu konudaki soruşturma kapatıldı. Kiraya verdiğiniz
kişiler aylığı 36 bin TL’ye bir başkasına devrettiler. Sayın Bakan, bu konuda
vicdanen rahat mısınız?
Üçüncü sorum:
Tarımsal kalkınma kooperatifleri ve sulama birlikleri büyük bir ödeme güçlüğü
içerisindedirler. Buradan hareketle yeniden bir yapılandırmayı planlıyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Paksoy.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Tarım Bakanına: Ülkemizde 2000’li yıllardan itibaren devamlı hâle
getirilen prim desteklerinde tüm ürünlerde elde edilen ürüne destek verilirken
sadece zeytinde zeytinyağına yani mamulüne destek verilmektedir.
Zeytinyağındaki fiyat düşüşleri de dikkate alınarak zeytine, zeytin ürününün
kendisine destek vermeyi düşünür müsünüz?
İki: Biraz önceki
konuşmanızda da tarım desteklerinden bahsederken 2002 ile 2009’u rakam olarak
kıyaslıyorsunuz. 2002 yılının tarım desteklerinin gayrisafi millî hasılaya oranı ile 2009 yılı gayrisafi millî hasılaya
oranını oran olarak verebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Çevre
Bakanımıza soruyorum: Ege Bölgesi’nin özellikle Salihli, Ahmetli, Turgutlu ve
Manisa ve tabii Menemen ovalarıyla doğrudan ilgili ve ilişkili olan Gediz
Nehri’nin kirliliğinin önlenmesi noktasında bugüne kadar neler yaptınız?
Biliyorum ki birtakım projeler gündemde. Bu konuda bilgi verirseniz memnun
olurum.
Tarım Bakanımıza
da bir sorum var: Tarım sektörü can çekişmektedir. Üretim için varını yoğunu
harcayan çiftçimizin artık takati kesilmiştir. Arazisi, traktörü ipotek altında
olmayan çiftçi yoktur. Borçlar boyunu aşmış, icralar kapıya dayanmıştır. Bu
durumda sektörün kurtulması için gerekli olan çalışmaları ne zaman yapacaksınız?
Üretimde planlama
ile beraber desteklemeleri artırmayı düşünüyor musunuz?
TEDAŞ, tarım
kredi ve Ziraat Bankası borçlarını yeniden yapılandırmayı planlıyor musunuz?
Son olarak da
biraz önce Tekel işçilerinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Ekici…
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Gaziantep’te, kuraklık nedeniyle ilçeler itibarıyla kaç çiftçimiz
mağdur olmuştur? Kaç çiftçiye nakdî yardım yapıldı? Bunun miktarı nedir?
Borçları ötelenen kişi sayısı nedir?
Barak Ovası ve
Elbeyli’de yapılan kuraklık tespit çalışmalarında, Bakanlık tarafından,
kuraklıktan etkilenenlere nakdî yardım yapmamak için, kuraklık hasarını, hasar
tespitini yapanlara, yüzde 40’ın altında göstermeleriyle ilgili personele baskı
yapıldığı iddiaları sık sık tarafıma ulaşmaktadır. Bu
iddialar doğru mudur?
Gaziantep ilinin
200 bin kişinin geçimini sağladığı fıstık üreticisi, Tarım Bakanlığı tarafından
üvey evlat olarak görülmektedir. Gaziantep’te fıstık üreticileri zor
durumdadır. Bu dönem piyasa fiyatı beklenene yaklaşmış olmasına rağmen, ürünün
tamamına yakını üreticinin elinden tüccarın eline geçmiştir. Bu konuda fıstık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Tarım
Bakanına sormak istiyorum: Hükûmetinizce uygulanan
yanlış politikalar sonucu, 2009 yılı pamuk üretimimiz 950 bin tondan 450 bin
tona düşmüştür. Ülkemizin 1,5 milyon ton pamuğa ihtiyacı olduğu göz önüne
alındığında, ihracat, istihdam ve sanayinin dinamosu durumundaki tekstil
sektörümüz tamamen ithalata bağımlı hâle gelmeyecek midir?
Diğer sorum:
Başta Adana ve Çukurova olmak üzere, pamuk üretimini artırmak için kilogram
başına verilen teşvik priminin en az 60 kuruş olması ve 2010 yılı için bu prim
miktarının ekim zamanı açıklanması hâlinde üretimin artabileceği çiftçilerimiz
ve sanayicilerimizce ifade edilmektedir. Hükûmet
olarak bu yönde bir çalışma yapmayı düşünmekte misiniz?
Son olarak:
Pamukta biyolojik mücadele yeterli midir? Yeterli değilse aldığınız veya almayı
düşündüğünüz tedbirler nelerdir, açıklayabilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım,
buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; ben de kısaca cevap vermek istiyorum müsaadenizle.
Efendim, önce
Sayın Gaziantep Milletvekili Ağyüz’ün sorusu vardı.
Özellikle, önce Meclis koltuk renklerini sordu. Efendim, şu anda ben, Meclisin
koltuk renkleriyle alakalı… Sadece dışarıda koltuklar konulmuştu, herkesin
görüşü alınıyordu, ben de bu konuda “Koltuk renkleri şöyle olursa daha uygun
olur.” diye bir görüşümü belirttim. Yani yoksa benim “Meclisin koltuklarının
rengi değişsin.” diye herhangi bir talebim de olmadı. Onu özellikle belirteyim.
İkinci husus da:
Gaziantep’e hakikaten biz çok büyük destek veriyoruz. Bakın, Orta Ceyhan-Menzelet İkinci Merhale Sulaması, Kılavuzlu Barajı ve
ikmali. Bu tamamlandı, sulaması devam ediyor. Ayrıca, Kayacık Barajı sulaması
hızla yürüyor. Biliyorsunuz, Kayacık Barajı’nı biz açmıştık. Ayrıca,
Belkıs-Nizip Pompaj Sulaması için de yaklaşık 40 milyon TL para ayırdık. Bunun
dışında özellikle Gaziantep il merkezi kuşaklama kanalı, Gaziantep, İslahiye ve Araban ilçe merkezi derelerinin ıslahı gibi,
ayrıca Alleben Göleti
sulaması, bunların tamamını dikkate alırsak sadece bu sene Gaziantep’e DSİ
olarak 107 milyon 950 bin TL’lik bir yatırım yapmışız. Tabii, bu arada gerek
Kılavuzlu sulaması gerek Barak Ovası’nın sulaması için çalışmaların devam
ettiğini ben özellikle vurgulamak istiyorum. Yani bu konuda, biliyorsunuz,
hatta biz Kılavuzlu sulamasını da GAP kapsamına aldık, geçen günkü kararla,
önemli bir noktaya geldik. Onu belirteyim.
Boğaz köprüsü
için de henüz bize intikal eden bir şey yok. Yani ben sadece şunu söyledim:
Üçüncü boğaz köprüsü için Ulaştırma Bakanımızla gerekli görüşmeleri yaparak
çevre tahribatını minimuma indirmek için gerekli çalışmaları birlikte
yapacağımızı biz özellikle ifade ettik.
Bunun dışında,
Kütahya Milletvekilimiz Sayın Işık’ın soruları vardı. Bu ihale bedellerini
istedi, liste hâlinde vereceğiz. Müsaade ederseniz şu anda…
Keçi zararlarıyla
ilgili… Efendim, biz, keçi zararları konusunda, yani Keçi Eylem Planı
konusunda, keçi sahiplerinin zarar görmesini istemiyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Ama keçi kalmadı Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şöyle bir
yanlış anlaşılma var, yani ben çok açık olarak söylüyorum buradan: Biz keçilere
karşı değiliz yani keçilerin de yok olmasını isteyen bir anlayışta da değiliz…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
6,5 milyon keçiyi 3 milyona indirmeyi bekliyorsunuz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – …ancak biz
sadece keçilerin yeni dikilen orman alanlarında bir tahribat yapmamasını
istiyoruz. Dediğimiz budur, onu özellikle belirteyim.
Tabii, şu anda, Beşkarış Barajı bitecek, önümüzdeki yıl Beşkarış
Barajı’nı bitiriyoruz; onu ifade edeyim. Müteahhitle alakalı bir problem çıktı,
daha önce bitecekti.
Şimdi, Reyhanlı
Barajı’yla ilgili de şu müjdeyi vereyim: Reyhanlı Barajı ve sulamasının
yapılması konusunda gerekli çalışmalar yapılıyor ve şu anda bu programa alındı,
gerekli ödenek kondu. 25 Aralık 2009 tarihinde de ön yeterlilik ihalesinin
yapılacağını ve de arkasından kesin ihalenin yapılacağını ben ifade etmek
istiyorum.
Bunun dışında,
Sayın Koçal’ın, Kastamonu, Zonguldak’taki sel
felaketiyle ilgili birtakım talepleri vardı. Şimdi efendim, şunu ifade edeyim:
Bu sel felaketi için, biz bir daha bu felaketlerin yaşanmaması için, özellikle
2010 yılını, Devlet Su İşleri olarak, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak,
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü de
devreye girdi, bir seferberlik yılı ilan ettik. Hatta,
bu anda çalışmaları başlıyor ve bunların planları, projeleri bitince hemen
ihale edilecektir. Ben de notunuzu aldım, buna özellikle dikkat edeceğim,
kendim de kontrol edeceğim. Onu özellikle belirteyim.
Sayın Erbatur’un, İzmir Milletvekilimizin sorusu vardı. Efendim,
şimdi…
BAŞKAN – Adana
Milletvekilimiz…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Özür dilerim,
Adana Milletvekilimiz. İzmir’le ilgili sorduğu için…
Şimdi efendim,
İzmir’le ilgili, Çamlı Barajı’yla ilgili şunu ifade edeyim: Bakın ben bunu
defalarca söyledim. İzmir’in su meselesini köklü olarak çözmek için biz
oturduk, büyük bir eylem planı hazırladık. İzmir Çamlı Barajı’nın kapasitesi
çok düşük, kıymeti harbiyesi yok. Hatta biz “Geçmiş
yıllara göre burada bir iklim değişikliği var, yeniden siz gerekli fizibilite
çalışmasını yapın yapmak istiyorsanız, biz buna göre buna müsaade edeceğiz.”
diye hem Büyükşehir Belediye Başkanına hem İZSU Genel Müdürüne -benim eski
elemanımdır- ikisine de söyledik. Herhangi bir itirazımız yok.
Yalnız, tabii ki
orada İzmirlilerin parasını boşa atmamak için yeniden bir fizibilite çalışması
ve özellikle barajın kapasite çalışmasının yapılması şart, bunu söyledik. Kaldı
ki İzmir’i cezalandırmak değil, neticede ben de o bölgenin insanı olarak,
İzmir’de şu anda Gördes Barajı’nı bitirdik ve biz geçenlerde de İzmir’e su
iletecek olan
Bunun dışında
sizin diğer sorularınız vardı. Efendim, toy kuşları, şimdi, şöyle: Toy
kuşlarını -Kütahya’daki- bizzat ben kendim de inceledim, orada toy kuşlarıyla
ilgili incelemeler yaptık. Neredeyse biz o alanı koruduk. Olmayan alandan, toy
kuşuyla ilgili bir alandan bahsetmek söz konusu olmadığı için, bunu “daraltmak”
değil, gerçekten toy kuşlarının yaşadığı alanı “korumak” manasında düşünmek
gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, diğer Bakanımıza da söz hakkı kalacak.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ha, peki. Ben
o zaman…
Diğer konular
var, yalnız, özellikle bu çevre desteği konusunda biz burada adil davranıyoruz.
Bakın, daha geçenlerde Gediz’le ilgili toplantı yaptık. Orada her partiden
belediye başkanlarımız vardı. Biz hiçbirini ayırt etmeden Gediz’i birinci
öncelikli olarak eylem planına aldığımız için, milletvekillerimiz de biliyor,
hiçbirini ayırt etmeden bütün partilerin belediyelerine -arıtma tesisi yapacak
olanlara- eşit bir şekilde destek vereceğimizi çok açık şekilde ifade ettik.
Diğer Sayın
Bakanımıza da süre kalması için, müsaadenizle ben diğer soruları yazılı olarak
cevaplandırayım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Sayın Bakanım,
buyurun.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Korkmaz
dedi ki: “2 milyon çiftçi işinden ayrılmıştır.”
Değerli
arkadaşlar, dünyanın her yerinde eğer bir ülke, bir ekonomi gelişmişse o ülkede
tarımda çalışanların oranı giderek azalıyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yedi yılda bu kadar olabilir mi?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, Türkiye’de zaten
tarımda çalışanların büyük bir kısmı, diğer ifadeyle -bütün iktisatçılar bunu
bilir- bunlar gizli işsizdir. Dolayısıyla gizli işsiz… Bunlar ayrılmıştır ve
tarımda verimlilik artmıştır. Şimdi, bunu dikkate alacağız.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yedi yılda 2 milyon kişi… Normal mi?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Avrupa Birliğinde ortalama,
çalışan 100 kişinin 4 tanesi tarımda çalışıyor, Amerika Birleşik Devletleri’nde
2 kişi tarımda çalışıyor ama onların ürettiği değer, onların ürettiği hasıla çok çok daha yüksektir.
Burada aslolan verimliliktir, verimlilik artışıdır.
Yoksa tarım sektöründe görünen, aslında gizli işsiz olan insanların sayısının
azalması tarım sektörünün küçülmesi demek değildir. Asla, böyle bir şey yok.
Aksine, Türkiye’de tarım sektörü, biraz önce de söylediğim gibi, giderek
artıyor. Bunu özellikle söyleyelim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakan, o 2 milyon kişi ne yapıyor şu anda? Benim sorum bu.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Yani yedi senede…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Yine bir arkadaşımız
FİSKOBİRLİK’in tasfiyesinden bahsetti.
Arkadaşlar,
FİSKOBİRLİK bir tarım satış kooperatif birliğidir, yani ortakları çiftçilerdir.
Dolayısıyla üreticilere, bankalara ve Toprak Mahsulleri Ofisine yaklaşık 140
milyon lira borcu bulunmaktadır. Dolayısıyla bu borcunu kapatmak için de
ihaleyle gayrimenkullerini satışa çıkarmıştır. Bunda da şaşılacak bir şey yok.
Yani bu eğer iyi yönetilmemişse, zamanında açılmışsa, hesap kitap yapmamışsa…
Neticede bu bir işletmedir, bir iktisadi işletmedir. Dolayısıyla
bunu da bu şekilde karşılamak lazım. Daha önceden de Hükûmet,
bizim Hükûmetimiz dâhil birçok hükûmet
FİSKOBİRLİK’e çok yardım etti, çok yardımcı oldu ama sonuçta bir işe yaramadı.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Kredi alamadı, kredi… FİSKOBİRLİK kredi alamadı. Kredi alamadığı
için batırdınız. Kredi vermediniz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bankalara baskı yaptınız.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Kredi vermediniz, kredi…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – FİSKOBİRLİK’i bilerek batırdınız.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – ATV’ye, Sabah’a kredi buldunuz ama
FİSKOBİRLİK’e bulamadınız.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Şimdi, değerli arkadaşlar,
Sayın Ağyüz’ün görüşü, bilgisi… 2008 yılında kuraklık
nedeniyle 12.862 kişi 11 milyon lira kuraklık desteği almıştır. Hiç kimseye de
bu konuda işte “Yüzde 40’ı aşağı indirin.” vesaire gibi bir baskı söz konusu
değildir. Öyle bir şey olduğunda zaten biz gerekli teması, gerekli incelemeyi
yaparız.
Sayın Taner dedi
ki: “Hep mukayeseyi yapıyorsunuz. 2002 yılında işte şu kadar destek ödedik,
2008’de şu kadar ödedik. Bunun acaba millî gelir içerisindeki paylarını da
mukayese eder misiniz?” Hayhay, mukayese edeyim: 2002 yılında Türkiye'nin millî
geliri 350 milyar lira bugünün parasıyla, 350 milyar lira. Bunun yüzde 0,79’u
tarım desteği olarak ödenmiş. Bunu da biraz önce kürsüde söyledim. Peki, 2008’de
nedir? 2008’de Türkiye'nin millî geliri 950 milyar lira. 950 milyar liranın
yüzde 0,88’i Türk çiftçisine nakit destek olarak ödenmiştir. Yani hem
Türkiye'nin millî geliri birkaç kat artmış hem o artış içerisinde esasen oran
da artmıştır, azalmamıştır. Bunu da ifade etmek istiyorum.
Sayın Paksoy’un bir sorusu oldu, birkaç kere onu sordu; biz
yazılı olarak da cevap vermiştik. Bir kere de burada, yine yüce Meclisin
huzurunda söyleyeyim: Benim elimde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının bir evrakı
var. Bu konu -tamam mı- herkes tarafından incelendi, araştırıldı. Bu konuda bir
kamu zararı oluşmadığına dair birçok kuruldan alınan raporlar var -birden
fazla- ve sonuçta da Ankara Cumhuriyet Savcılığı da bu konuyla ilgili gerekli
sözünü söyledi. Tahkikata gerek olmadığına dair elimizde bir belge var.
Dolayısıyla, bu kadar çalışma yaptıktan sonra da eğer bir iş yapılmışsa benim
de vicdanım elbette ki rahat olacaktır. Hiç o konuda sizin de endişeniz
olmasın.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Sayın Bakan, don paraları ne oldu?
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süremiz dolalı epeyce oldu.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet. Peki, ben o zaman
kalanlara da… Yalnız, Gürol Hocamın söylediği bir şey vardı ihalelerle ilgili.
Şimdi arkadaşlar,
tabii ihale… Eskiden yılda 3-4 bin tane hayvan veriliyordu en fazla, 3-4 bin
damızlık düve dağıtılıyordu. 2004 yılından itibaren, bizim Hükûmetimiz
döneminde 168 bin…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Hükûmeti bırak da…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Müsaade et bitireyim.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ekim ayından bu yana 70 ihaleden 40’ına giren niye olmadı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bir dinle, bir dinle, bir
dinle Sayın Ergin.
BAŞKAN – Evet,
Sayın Ergin, lütfen…
Sayın Bakanım…
Sayın Bakanım…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Ergin, konuşmaya
gelince konuşuyorsun da dinlemeye gelince ne olur biraz dinle ya, hepten
sağırlar diyaloğu olmasın yani.
BAŞKAN - Sayın
Bakanım, sorunuzu cevaplandıralım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Şimdi, değerli
arkadaşlar, 168 bin damızlık düve dağıttık, 168 bin. Koyunculukta ise bu rakam
bunun neredeyse 3 katı yani birkaç kat fazla. Şimdi, ihalelerde, bu sene
içerisinde 364 tane ihale yapıldı, bunlardan 214’ü onaylandı, başarılı bir
şekilde yapıldı, 150 tanesi değişik nedenlerle yapılmadı.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Sayın Bakan, sorum o değil. Ekim ayından bu yana 70 ihalenin 40’ına
niye girmediler?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bunun da bir tek sebebi
hayvan bulunmaması değildir. Zaten 100 başın üzerinde işletme kuranlara bizim
tanıdığımız bir imkân var. Eğer Türkiye’de bunu bulamıyorlarsa, ticari olmamak
kaydıyla, ticaretini yapmamak kaydıyla dışarıdan da getirebiliyorlar.
Türkiye’de sağlıklı bir şekilde bu konu da gelişiyor.
Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Yok, yok, Sayın Bakan, olmuyor, olmuyor!
CANAN ARITMAN
(İzmir) – İnanmadık, inanmadık…
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Sayın Bakana ve katkıda bulunan bütün milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi
tamamlandı.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
MUHARREM VARLI
(Adana) – 60’a göre bir söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Efendim?
MUHARREM VARLI
(Adana) – 60’a göre bir dakikalık…
BAŞKAN – Ne
konuyla ilgili efendim, soru mu soracaksınız?
MUHARREM VARLI
(Adana) – İlave bir katkıda bulunacağım efendim.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, şimdi soru-cevap işlemini gerçekleştirdik.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Soru-cevap değil efendim.
BAŞKAN – Efendim,
gerçekleştirdik de…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Ben, ilave bir katkıda bulanacağım sadece.
BAŞKAN - Bakınız,
Sayın Varlı, şunu demek istiyorum: Şimdi herkes burada katkıda bulunmaya
kalkışırsa biz bu işi nasıl yönetiriz efendim ya? Takdirinize sunuyorum yani.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Peki Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen…
Lütfen…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Devam edin Başkan.
BAŞKAN - Evet,
sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi sırasıyla
dokuzuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve
bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
17- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 70.064.415
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 656.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.620.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 7.438.212.585
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre Koruma
Hizmetleri 3.800.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 88.014.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 26.700.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 10.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 7.640.067.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 7.361.681.419,00
- Toplam Harcama : 7.277.834.218,59
- Ödenek Dışı Harcama : 115.098,95
- İptal Edilen Ödenek : 83.962.299,36
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 23.364,00
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin
hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
17.91- TARIM REFORMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.816.100
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 491.300
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 220.915.600
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 226.223.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 51.852.850,00
- Toplam Harcama : 44.223.941,76
- Ödenek Dışı Harcama : 1.565,67
- İptal Edilen Ödenek : 7.630.473,91
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 712.584.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 320.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.140.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 453.180.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre Koruma
Hizmetleri 267.187.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 1.434.411.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.047.121.990,98
- Toplam Harcama : 987.046.146,39
- Ödenek Dışı Harcama : 347.713,69
- İptal Edilen Ödenek : 60.263.562,67
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 159.995,61
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman
Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.17 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Orman Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.652.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 122.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 944.648.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 950.422.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 249.550.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 655.422.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 35.440.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 10.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 940.422.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 773.093.000,00
- Toplam Harcama : 743.498.778,69
- İptal Edilen Ödenek : 29.594.221,31
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum:
B- C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 608.625.000,00
- Yılı Net Tahsilat : 732.739.279,19
BAŞKAN– Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Orman Genel
Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 27.859.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 559.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 15.500.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 5.835.198.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 695.648.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 288.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 6.575.054.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 5.252.118.583,13
- Toplam Harcama : 5.092.653.154,16
- İptal Edilen Ödenek : 155.407.819,63
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 106.833.797,31
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kod Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 118.469.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 128.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 850.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 249.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 119.696.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 120.234.717,19
- Toplam Harcama : 91.078.375,64
- Ödenek Dışı Harcama : 1.195,62
- İptal Edilen Ödenek : 29.157.537,17
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 19.538.764,34
BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.– Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kod Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.770.200
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Çevre Koruma
Hizmetleri 26.377.800
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 3.900.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GENEL
TOPLAM 34.048.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 3.460.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 27.748.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 840.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 32.048.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 35.699.000,00
- Toplam Harcama : 25.647.324,23
- İptal Edilen Ödenek : 10.051.675,77
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 25.873.000,00
- Yılı Net Tahsilat : 10.418.135,35
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel
Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının 2010 yılı merkezî yönetim
bütçeleri ile 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.
Kurumlar ve milletimiz hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, dokuzuncu tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Şimdi, 10’uncu
tur görüşmelere başlayacağız.
10’uncu turda,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)
H) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
I) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
İ) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
J) SAĞLIK BAKANLIĞI
1.- Sağlık Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şu anda arkadaşlarımız sistemi açacaklar, soru
sormak isteyen arkadaşlarımızın sisteme girmeleri için fırsat vereceklerdir.
Şimdi, 10’uncu
turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın milletvekillerimizin
isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Muharrem İnce, Yalova; Çetin Soysal,
İstanbul; Tekin Bingöl, Ankara; Sacid Yıldız,
İstanbul milletvekilleri.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Metin Ergun, Muğla;
Gürcan Dağdaş, Kars; Osman Durmuş, Kırıkkale; Hasan
Çalış, Karaman milletvekilleri.
AK PARTİ Grubu
adına: Feyzi İşbaşaran, Elâzığ; Kerem Altun, Van; İkram Dinçer, Van;
Mehmet Şahin, Malatya; Medeni Yılmaz, Muş; Gönül Bekin Şahkulubey,
Mardin; Kemalettin Aydın, Gümüşhane; Hüseyin Devecioğlu, Kilis milletvekilleri.
Şahsı adına:
Lehinde Abdurrahman Arıcı, Antalya; aleyhinde, Abdulaziz Yazar, Hatay milletvekilleri.
İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Yalova Milletvekili Muharrem İnce’ye
aittir.
Sayın İnce,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, Silifke halkına yaşadıkları selden dolayı geçmiş olsun diyorum
ve Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde öncelikli olarak söyleyeceklerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Kültür, bir
toplumun tarihsel gelişim süreci içerisinde oluşturduğu değerler bütünüdür. Bir
topluluğu ulus yapan ve ona sosyolojik kimlik kazandıran bir unsurdur. Temeli
kültür olan cumhuriyetimizin kültür politikaları bu mantıkla oluşturulmuştur.
Ne yazık ki, bu coğrafyada, Hacı Bektaş Veli’nin,
Yunus Emre’nin, Mevlânâ’nın coğrafyasında “Öfke bir
hitabet sanatıdır.” diyen yöneticilerimiz de olmuştur.
Türkiye’nin son
zamanlarda tartıştığı bu ikili yapı, direngen yapı, karşılıklı itişip
kakışmalar ancak bu ülkenin sağlıklı, etkin bir kültür ve eğitim
politikalarıyla düzeltilebilir.
Kültür
varlıklarımızı koruyacak, turizm politikamıza yön verecek Bakanlığın payı binde
39, 2001’de bu oran binde 48. Binde 39’luk bir payla bu politikalar
geliştirilebilir mi, takdir yüce Meclisin olacaktır.
Gazanfer Özcan
devlete borçlu ölüyor ama Kültür Bakanlığı Maliye Bakanlığından rüsum
gelirlerinden dolayı 20 trilyonunu alamıyor. Sinema desteği kapsamında aldığı
maddi katkıyla filmini zamanında teslim edemeyenlerin daha önce çektiği iki
filmine haciz geliyor. Sinemaya Destek Yasası “sinemaya köstek yasası” hâline
geliyor. Sinema Platformunun ve sinema sektörünün “Türkiye sinema kurumu”
kurulması talebi görmezden geliniyor. Telif haklarının kurumsallaşması
sağlanamıyor. Tüm dünyada telif harçları eser sahiplerine, icracılara pay
edilirken bizde Bakanlık el koyuyor. Geçen yıl 40 kütüphane kapanmıştı, bu yıl
kapalı olan kütüphane sayımız 62’ye çıkıyor. Önceden bu Mecliste Kültür
Bakanlığı bütçeleri konuşulurken açılan kütüphanelerden söz edilirdi, bugün,
kapatılan kütüphanelerden söz ediyoruz. 70’li yıllarda il halk kütüphanelerinin
tabelasındaki “halk” sözcüğü sessiz sedasız indirilmişti, bugün de
kütüphanelerimiz kapatılıyor. Eskiden öğretmenler müzelere bedava girerdi,
şimdi Müzekart ile giriyorlar. Bu Bakanlıkta Kazılar
Daire Başkanı edebiyat öğretmenidir, hayatında bir gün dahi kazı yapmamıştır,
Avrupa Kültür Başkenti Ajansında edebiyat yönetmeni olarak görev yapan kişi
ihale yasaklısıdır. Konservatuvar mezunları günlük 40
liraya çalışmaktadır. Yasalara göre müdür yardımcısı olamayan iç denetçiyi
Sayın Bakan müdür yardımcısı yapıyor, sonra da o kişiyi Şam’a ataşe olarak
atıyor ama bu icraatta Sayın Bakanın sorumluluğu ortadan kalkmaz. Adana ve
Antalya belediyelerini AKP alamayınca bu belediyelerin festivallere olan
desteğini Bakanlık azaltıyor.
Peki, neden böyle
oluyor? Böyle olmasının bir tane nedeni var: Sayın Bakanın kafası karışık,
Sayın Bakan net değil. Nereden çıkarıyorum bunu? TRT muhabirini azarlıyor,
valiyi azarlıyor ama Anadolu Ajansı muhabirini bir yılbaşı gecesi Anadolu
Ajansında ziyarete gidiyor.
Mesela Kültür
Bakanı olduğunu unutuyor, Büyük Millet Meclisi salonuna diyor ki: “Sanki burası
bir konser salonu.” Unuttuğu şey şu: Konser salonları dünyanın en prestijli salonlarıdır, en itibarlı salonlarıdır. (CHP
sıralarından alkışlar) Bunu bir kültür bakanının bilmemesi yani Meclisi
küçümsemek için konser salonuna benzetmesi herhâlde dünya kültür bakanlığı
tarihinde bir ilktir diye düşünüyorum.
Bir bakıyorsunuz,
kültür merkezleri konusunda konuşuyor Sayın Bakan, mimar, ders kitapları
konusunda öğretmen, Kıbrıs konusunda diplomat, Ergenekon konusunda savcı…
KADİR URAL
(Mersin) – Hâkim…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – …domuz gribinde doktor, polemiklerde
taraf, her şeyden konuşuyor ama Bakanlığın hâli içler acısı.
Bakın, 2 Aralık
2009, “Başbakan Nobel’e aday gösterilmelidir.” diyor, Ordu Valiliğinde. Yine
aynı Bakan, çok değil yedi yıl önce, 3/10/2002
tarihinde, “Milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmayan birisi -Tayyip
Erdoğan- kendi partisinin 550 milletvekilinin belirlenmesinde etkili oldu.
Böyle demokrasi olabilir mi?”
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) - Kim diyor onu?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Sayın Günay…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Güzel!
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Orada, hukuk sistemini eleştiriyor.
KADİR URAL
(Mersin) – Nereden nereye!
MUHARREM İNCE (Devamla) – Yine -bunların hepsi kitaplarda- bakın,
tarih 22 Mayıs 1999, yer Atatürk Kapalı Spor Salonu, Cumhuriyet Halk Partisinin
9’uncu Olağanüstü Kurultayı, konuşmacı Sayın Ertuğrul Günay:
“Birtakım arkadaşlarım ellerinde çiçeklerle her cumartesi günü Taksim’den
Galatasaray’a kayıp yakınlarının acılarını paylaşmak için elbette yürüyecekler
ama bütün Cumhuriyet Halk Partililer, Türkiye'nin dört bir tarafında, bu
vatanın varlığı, bütünlüğü, özgürlüğü için canlarını feda eden çocuklarımızı,
bayraklara sarılı köylü çocuklarımızı da aynı sevgiyle, aynı şefkatle
kucaklayacaklar. Biz Cumhuriyet
Halk Partisiyiz, biz demokrasinin partisiyiz, biz sosyal demokrasinin
partisiyiz ama bütün bunlardan önce, biz Kuvayımilliye’nin
partisiyiz.”
RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Öyle zannediyorsunuz!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Aradan zaman geçmiş, 2/12/2009 tarihinde…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – O zamanlar öyleydi demek ki.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Suat Kılıç, bana laf atma! Kayınpederin Başbakanlıkta Başdanışman,
eşin İstanbul Belediyesinde yönetim kurulu üyesi…
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Mahzuru mu var?
MUHARREM İNCE (Devamla) – …sen milletvekili. AKP sana çalışıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bana laf atma!
SUAT KILIÇ (Samsun)
– Yanlış bilgi! Yanlış bilgi!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bana laf atma!
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Yanlış bilgi! Söylenemeyecek hiçbir şey yok!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ayıp ediyorsunuz Muharrem İnce. Gerçekten ayıp
ediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Sayın İnce, Genel
Kurula hitap edin.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – 2/12/2009, yer Ordu Valiliği, Sayın Günay konuşuyor…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Böyle konuşma olmaz, ayıp!
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Biz Bakanı mı konuşuyoruz, Bakanlığı mı?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Siyasilerimiz, hâlâ insanları ana dillerine, etnik kökenlerine,
analarının babalarının inancına göre tasnif etmeye çalışıyor…”
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Biz Bakanı mı konuşuyoruz, Bakanlığı mı?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “…Onlar hâlâ, çatışmalar olsun, bu çatışmalarda fakir fukaranın
çocuğu ölsün, o çocuğun cenazesinin başında biz bağıralım, buradan da oy
toplayalım hesabı yapıyor.”
LUTFİ ELVAN
(Karaman) - Yanlıştan dönmüş! Yanlıştan dönmüş!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – İki konuşmayı art arda sizlere okudum. On yıl önce Recep Tayyip
Erdoğan’a söylediklerini söyledim, bugün söylediklerini de söyledim.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bütün sözlerimin arkasındayım.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Devam ediyorum. Ben size sadece şunu hatırlatmak istiyorum: (Sayın
Bakan buradan ne dediğimi anlayacaktır.) Hasan Âli Yücel Millî Eğitim
Bakanıyken oğlu yurt dışında bir sınava giriyor. Oğluyla Gazi Yaşargil yani Can Yücel ve Gazi Yaşargil
aynı puanı alıyorlar. Hasan Âli Yücel kendi çocuğunu göndermiyor, Can Yücel’i
göndermiyor; Gazi Yaşargil’i gönderiyor. Gazi Yaşargil de dünyanın tanıdığı bir doktor. Sayın Bakan,
buradan ne demek istediğimi çok iyi anlamıştır.
Yine size… Ben bu
Meclisin tutanaklarına biraz meraklıyım. Birleşim 17, oturum iki, yıl 1953.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - Çok geriye gittin.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Her ikisi de rahmetli olmuş. Rahmetli Bölükbaşı’yla Bingöl
Milletvekili Feridun Fikri Düşünsel arasındaki diyalogları kısaca özetleyeyim
size: Cumhuriyet Halk Partisinden seçilir Feridun Fikri Düşünsel ve Demokrat
Partiye geçer.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Bugüne gel, bugüne!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Demokrat Partiye geçtikten sonra o 1953’te, 14/12/1953’te
Demokrat Parti bir kanun teklifi getirir Meclise. Cumhuriyet Halk Partisinin
mallarına el koyulacaktır. Feridun Fikri Düşünsel de eski bir CHP’li olarak son
gazla savunur bu kanunu “Evet, el koyulmalıdır. Doğrudur, yapılmalıdır bunlar.”
der. Osman Bölükbaşı, CHP’de olmamasına rağmen kendisine laf atar “Ya, bu kadar
da değil.” der. Oradan söylediği söz şudur: “Size kavuşmak için ben ne çok
bekledim...” Demokrat Partililer bile Feridun Fikri Düşünsel’e
tepki gösterince o da şöyle der: “Ben size kavuşmak için ne çok bekledim ve
Allah beni bugünlere kadar niye yaşattı bilir misiniz? Ben, yıllarca Demokrat
Partiye gelmek için can attım. Bunları bekledim. Bırakın içimdekileri
söyleyeyim.”
Siyasi
tarihimizde çok önemli bir figürdür bu rahmetli Milletvekilimiz ve işin
ilginci, Meydan Larousse kendisine yirmi bir satır
yer ayırmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tamam da burada hatıra bakanlığı konuşmuyoruz.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Yine, size birkaç örnek vermek istiyorum.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) - Bakanlığın bütçesine gel, Bakanlığın bütçesine…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hatıraları yâd etmiyorsunuz, Bakanlığı konuşuyorsunuz,
bütçeyi…
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) - Bakanı mı konuşuyoruz, Bakanlığı mı?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Yine, size birkaç örnek okumak istiyorum. Oysa…
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Tarih dersi vermeye başladı!
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bence biraz tarih dersine ihtiyacınız var.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Bütçe konuşuyoruz.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bence tarih dersine ihtiyacınız var. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bence var.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Sizin bütçe dersine ihtiyacınız var.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bence var… Bence var…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bence cumhuriyet tarihi dersine ihtiyacınız var. (CHP sıralarından
alkışlar)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Sizin de bütçe dersine ihtiyacınız var.
BAŞKAN – Sayın
İnce, Genel Kurula hitap edin.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Tarihten ders alsanız bu duruma düşmezdiniz!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Sayın Çalışkan, Sayın Kaynak, lütfen arkadaşlar…
Buyurun Sayın
İnce, Genel Kurula hitap edin.
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Okuyayım efendim, okuyayım, bir başka kitap: “Yaklaşık son on beş
yıldır, birçok senaryo Sayın Baykal’ın önünün kesilmesi için üretiliyor. Bu
arkadaşımıza yöneltilmiş, onun liderliğini kabul edilemez kılacak ağır ve haklı
bir eleştiri de göremiyorum. Söylenilen eğer kadroculuk ise bütün öbür lider ve
lider adayları da aynı iddia ile maluldürler.”
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Kim diyor?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Ertuğrul Günay. (CHP sıralarından
alkışlar)
KADİR URAL
(Mersin) – Hangi Ertuğrul Günay o?
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Bakan oldu, Bakan!
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Evet, devam ediyorum: Yıl 2004…
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Bütçeye gel…
MUHARREM İNCE
(Devamla) – “Oysa AKP, ülke yönetimiyle ilgili birçok konuda hazırlıksız, dış
politikada aceleci, kamu yönetiminde reformcu söylemine karşın saydamlık ve
dürüstlük konularında ilkesiz bir partidir.” Tekrar edeyim mi?
“AKP, ülke
yönetimiyle ilgili birçok konuda hazırlıksız, dış politikada aceleci, kamu
yönetiminde reformcu söylemine karşın saydamlık ve dürüstlük konularında
ilkesizdir.”
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Nobel’e aday, Nobel’e.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Bunları ben söylemiyorum, altta imza var.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Kim demiş?
MUHARREM İNCE
(Devamla) – Bakın arkadaşlar, Sayın Bakan biraz sonra bana cevap verirken büyük
ihtimal şöyle diyecektir: (Ben biliyorum ne diyeceğini.) Sen de bu partide
muhalefet ettiğin günler oldu, diyecektir. Doğru, ben muhalefet ettiğim günler
oldu, gerekirse yine de ederim, ama…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İnce, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - …ben burada ikili sohbetlerden söz etmiyorum, yazılı metinlerden
söz ediyorum. Yoksa, ikili sohbetlerimizi anlatacak
olursak, AKP’nin açılımını nasıl yaptığımızı, nasıl ağabeylerimizin bize bunu
öğrettiğini, onu burada söylemeye tabii ki terbiyemiz müsaade etmez. İkili sohbetleri
söyleme yeri değil burası; burası, belgelerle, yazılı kaynaklarla konuşma yeri.
Bütün Kültür
Bakanlığının bu tutarsızlığının gerekçesi Sayın Bakanın kafasının karışık
olmasıdır.
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Net, net. Senin kafan karışık.
MUHARREM İNCE
(Devamla) - Onun için Kültür Bakanlığının sorunları çözülemiyor diyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal.
Sayın Soysal,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Tabii, Kültür
Bakanlığı üzerinde değerlendirme yaparken, çok doğal olarak zaman zaman Kültür Bakanının ifade ettiği şeyleri göz ardı
edemiyoruz. Örneğin: “Cumhuriyeti, balo salonlarında kutlanan, bir avuç tuzu
kurunun cumhuriyeti olmaktan çıkaracağız” diyor.
Değerli
arkadaşlarım, “Cumhuriyeti balolardan çıkaracağız” diyorlar. Cumhuriyet… O
“tuzu kuru insanlar” dedikleri kimler ise onu bilmem. Baloyu… Balo,
Cumhurbaşkanlığının kutladığı balo ise ben oraya gitmedim, valiliklerin
kutladığı balo ise oraya da gitmedim ama ben Beşiktaş Belediyesinin, Sarıyer
Belediyesinin, Kadıköy Belediyesinin, Anadolu’daki Cumhuriyet Halk Partili
belediyelerin cadde, sokaklarda halkla beraber düzenledikleri cumhuriyet
şölenlerine keyifle katıldım. Cumhuriyete orada sahip çıkmak, onu geliştirmek,
yaşatmak adına bütün halkımızla bütünleşerek yaptık. Merak ediyorum, Kültür
Bakanlığı bu konuda ne yaptı?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Çetin, anlamamışsın, Bakan da onu söylemek istiyor
zaten.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Örneğin bu cumhuriyetin içerisinde gün geldi Çoban Sülü Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu. Kim yetiştirdi
Süleyman Demirel’i?
Değerli
arkadaşlarımız, Anadolu’nun değişik bölgelerinden, yörelerinden gelen
insanlarımız gün geldi bir yerlere geldi ama o bir yerlere gelenler geldikleri
yeri unuttular. Örneğin bu tuzu kurular var ya, aslında Tekel işçisini unuttu;
bu tuzu kurular, sokaktaki, caddedeki, meydandaki açlığa, sefalete mahkûm olmuş
insanları unuttular. Bugün insanlarımız biber gazına maruz kalıyor. Niye
kalıyor? Hak aradığı için kalıyor. Hak aradığı için kalıyor. Niye kalıyor? Niye
kalıyor? Batman’dan, Diyarbakır’dan, Muş’tan, Tokat’tan, Sivas’tan, İzmir’den,
Ege’den hep bir arada İstiklal Marşı’nı söyleyerek insanca, hakça yaşam talebi
için geliyorlar. Neye maruz kalıyorlar? Biber gazına. O biber gazı ki, o
insanlara reva görülemez. O insanlar bizim insanlarımız, bizim gerçeğimizdir.
İşte esas tuzu kurular varsa, ne yazık ki bu Mecliste ve bu Meclisin dışında
birtakım insanlarda gördüğümü ifade etmek istiyorum o tuzu kuruları.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz anlamamışsınız gerçekten!
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Evet, anlatamamışsınız. Yetersiz olduğunuzu biliyordum zaten bu
konuda.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Anlamamışsınız. Anlatım çok açık.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Bırak, bırak; bırak, bırak…
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerçekten öyle.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Cumhuriyeti anlatacak en son insan sizsiniz, bırakın bunları.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – O senin kuruntun.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Benim midir değil midir, onu görürüz.
BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayalım arkadaşlar.
Buyurun.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Kültür Bakanlığıyla
ilgili örneğin 2010: Kültür Bakanlığı baypas edilmiş bir yönetim anlayışı
olmuş; rezil, kepaze; İstanbul’u Avrupa’yla buluşturmayan böyle bir -burada
konuştuk bunları- amacına, hedefine ulaşmayan ama bunun yanı sıra Türkiye’deki
bütün araç kullanan vatandaşlarımızdan, enerji kullanan vatandaşlarımızdan,
yani mazottan 1 kuruş, benzinden 1,5 kuruş alınıyor. Bunu ben söylemiyorum, 4 Temmuzda yapılan toplantıda… Toplam 750
milyona tekabül ediyor toplam üç yıl içinde. Yani 1 milyon 600 bin liralık bir
bütçeyi ben söylemiyorum, yine 4 Temmuzdaki toplantıda söylüyorlar. Peki, bunun
karşılığında yapılanlar ne? Baypas edilmiş bir Kültür Bakanlığı
koordinasyonunda… Sayın Kültür Bakanı çok yakinen takip etmediğini bana bütçe
görüşmeleri esnasında Bütçe Komisyonunda söylemişti ama orada da söyledim,
burada da söylemeye devam edeceğim. Örneğin, kara surları. Bakın arkadaşlar,
bu, tarihî, kültürel mirastır. Fotoğrafları burada. Bu, tarihî, kültürel mirasa
nasıl ihanet edildiğinin resmidir. Surların dibine yapılanlar…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Bu tarafa göster, bu tarafa göster.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Hayır, Sayın Bakan özellikle görsün ve gereğini de yapması
gerekiyor çünkü onun da yetki alanına giriyor. 2010 Ajansının yeteneksiz,
beceriksiz yönetim anlayışı İstanbul surlarının dibine ışıklandırma yapıyor;
aydınlatma yapılıyor. Her birinin altına 1 ton çimento dökülüyor, harç
dökülüyor, toplam seksen üç tane. Bu suçtur.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Surların hangi bölümünü gösteriyorsun? Hangi bölümünü
gösteriyorsun resimlerde surların?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Efendim?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hangi bölümünü gösteriyorsun surların?
BAŞKAN – Sayın
Bahçekapılı, lütfen müdahale etmeyiniz.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Tamamını gösteriyorum. Burada yapılan kazı çalışmaları…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Neresi orası, neresi? Surların hangi bölümü?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Kara surları kara; İstanbul’un tarihî yarımadasındaki kara
surlarını söylüyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Fatih mi, Edirnekapı’mı?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Kara surları nerede kardeşim, tarihî yarımadada.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Çetin, zamanın doluyor, bırak.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Edirnekapı.
BAŞKAN - Sayın
Soysal, Genel Kurul’a hitap edin.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Yahu, rahatsızım, sesim çıkmıyor. O yediğim biber gazları sonucu bu
hâle geldim. Tabii, siz keyifle yerlerinizden bakabilirsiniz ama ben konuşmaya
devam edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Burada, vatandaştan alınan 1 kuruş, 1,5 kuruşlarla, 80 milyon
liraya bile mal olmayacak bir şeyi ayrıca 500 bin liraya yaptılar, bir de
buraya 500 bin lira para harcadılar. Hangi para bu? 2010 kültür başkentiyle
ilgili, vatandaşın, cebinden çıkan her litredeki benzinin, mazotun parasıdır ve
üstelik de tarihe ihanet ediliyor ve bu ayrıca suçtur.
Peki, yine,
buralarda biz… Bunun ben bir suç unsuru olarak kabul edilmesi için de çaba sarf
edeceğim, bunun takipçisi olacağım.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Işıklandırılmadan önceki hâlini de biliyorsun değil mi
oranın?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Efendim?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Işıklandırılmadan önceki hâlini biliyorsun değil mi?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, arkadaşlar…
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Ya, ışıklandırmayla ne alakası var? Ben orayı çok iyi biliyorum,
ben oraların çocuğuyum kızım, sen bilmez misin? Olur
mu öyle şey? Bana laf atma oradan. Bana laf atma oradan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sen devam et Çetin.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Bana laf atma oradan.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sen devam et kardeşim, onlar anlamaz sanattan manattan.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Söylemem gereken şeyler var. Bırakın beni öyle…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Karşılıklı konuşmayınız arkadaşlar.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Nasıl konuşuyorsun öyle!
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) – O nasıl üslup öyle!
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen…
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkan “Kızım” diye hitap ediyor.
BAŞKAN – Hayır,
birkaç dakikası var, Hatip konuşsun, sonra çıkıp cevap verirsiniz arkadaşlar.
Lütfen…
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Kabadayı mısın sen! Nasıl konuşuyorsun!
BAŞKAN - İstirham
ediyorum.
Sayın Soysal,
buyurun efendim.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Sırf zorlama yapmak için bırakın böyle ifadeleri, burada bir şey
anlatmaya çalışıyorum, üstelik de ateşler içinde konuşuyorum, 40 derece ateşle
buraya geldim, bir de sizin kalkıp da buradaki sataşmalarınıza tahammül edemem
ama söylediğim bir şey var, ben burada belge gösteriyorum kardeşim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben de soruyorum.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Bu belgenin gereği yapılmalıdır. Örneğin…
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Nasıl konuşuyorsun! “Kızım mızım,
kardeşim” nasıl konuşuyorsun!
BAŞKAN – Sayın
Çalışkan…
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Boş ver onları ya!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Ya, sen hayatında bir kere kürsüye çıktın mı?
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen…
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Sen kimsin arkadaş?
BAŞKAN – Sayın
Soysal…
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Ya, nedir, kardeşçe bir şey söylüyoruz. Kardeşçe bir şey
söylemişsek fenalık değil.
BAŞKAN – Sayın
Soysal, Genel Kurula hitap edin.
Buyurun efendim
siz.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Bizim Grup Başkan Vekilimize kimse “Kızım” diyemez.
BAŞKAN - Sayın
Çalışkan, lütfen efendim.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Grup Başkan Vekilinize bir şey söylemedim.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Kabadayı mısın sen!
BAŞKAN – Sayın
Çalışkan…
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Ya, söylemedim, öyle bir şey söylemedim.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Nasıl söylemedin! Biraz önce söyledin.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Arkadaş milletvekili mi?
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Ya, söylediysem düzeltiyorum. Söylemedim.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – “Kızım” diye hitap ettin biraz önce.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Söylemedim.
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) – Böyle üslup olmaz.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – “Kızım” diye hitap edemezsin.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - Söylemedim diyorum.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Çalışkan, Sayın Kılıç, lütfen arkadaşlar…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bir kere kürsüde görmedim seni ya! Bir kürsüye
çıksana arkadaş. Ben seni tanımıyorum daha, bir kürsüye çık da bir
konuş. Çık kürsüye bir kere bir konuş! Siftahın var mı? Bir kere konuştun mu şu
kürsüde ya! Konuştun mu bir kere?
BAŞKAN – Sayın
İnce, lütfen… Sayın İnce… Sayın İnce…
Lütfen
arkadaşlar…
Sayın Soysal,
birkaç saniyenizi rica edeyim.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Meclise gelirsen görürsün!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Hiç görmedim daha seni kürsüde!
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Gelirsen görürsün! Gelmiyorsun!
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Kim diyor yani!
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Al bu konuşmayı sen yap!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Çık şu kürsüye de konuş!
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Sayın Başkan, beş dakika süre verelim.
BAŞKAN – Arkadaşlar,
lütfen…
Sayın İnce,
lütfen…
Sayın Küçük…
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, burada bir kısım milletvekili arkadaşlarımız kendi
görüşlerini, düşüncelerini ifade ediyorlar, sizce doğru olabilir, yanlış
olabilir, başka şey olabilir; arkasından grup olarak, iktidar grubunun da diğer
grupların da söz hakkı vardır, çıkıp konuşup eleştirebilirsiniz ama sürekli
olarak, yani konuşan bir arkadaşa…
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – “Kızım” diye hitap ediyor!
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Çalışkan, istirham ediyorum efendim.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – “Kızım” diyebilir mi?
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – “Kızım” diyebilir mi?
BAŞKAN – Efendim?
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – “Kızım” diyebilir mi?
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) – “Kızım” dedi.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – “Kızım” dedi.
Sayın Başkan
Vekilinden özür dileyin.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Bu AKP’li Grup Başkan Vekili laf atıyor devamlı!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bakınız, şunu demek istiyorum: Bakınız, böyle bir durum varsa,
böyle bir ifade varsa, yanlışsa, grup başkan vekilleri var burada, tashih
edilir, düzeltilir, yapılır.
Evet…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben duymadım, öyleyse gereğini yaparsın değil mi?
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Düzeltiyorum. Ben, Grup Başkan Vekilinden…
BAŞKAN – Sayın
Soysal, ben de zaman zaman sizin konuşmanıza müdahale
ettim, bir kısım şeyler oldu, size iki dakikalık bir süre vereceğim, lütfen
sürçülisan edilen bir husus varsa, diğer şeyler varsa onları da düzeltin,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, bana “Kızım” diye hitap etmiş, ben duymadım,
eğer öyleyse gereğini yapacağına inanıyorum.
ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Tabii, tabii. Ben, onu size dönük söylemedim, eski dostluğum, eski arkadaşlığım
var, ama müdahale etmenizin sonucunda böyle bir şey ağzımdan kaçmış ise özür
diliyorum, yani bunu o anlamda söylemek istemedim.
BAŞKAN – Tamam, evet.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Ama tabii ki burada birbirimizi anlamayabiliriz, birbirimizden
farklı düşünebiliriz ama ben, belge gösteriyorum burada, diyorum ki tarihî,
kültürel miras. Bu miras benim mi? Bu bizim ülkemizin mirası. 2010 Ajansı,
kimindi kardeşim? 2010 Ajansını burada konuşmadık mı?
Şimdi, Atatürk
Kültür Merkezi, burada konuştuk, burada 2010’a yetişeceği ifade edildi,
restorasyonla ilgili, tamam durduruldu, şimdi onunla ilgili restorasyon
çalışması ne yazık ki durdu. Şimdi, Atatürk Kültür Merkezi, cumhuriyet
tarihimizin en önemli eserlerinden birisi, ne yazık ki restorasyon
yapılmadan beklemek durumunda kaldı.
Yine, Rami
Kışlası, burada kararını aldık, burada aldık 2010’la ilgili kararı ve Rami
Kışlası’yla ilgili yapılan hiçbir şey yok, sadece spekülatif
birtakım konuşmaların ötesinde.
Yine Ayazağa Kültür ve Kongre Merkezi… Bunun çok maceralı bir
süreci var. Tabii geçmişe gitmek istemiyorum ama burada Ayazağa
Kültür Merkezi çok önemli bir yer, İstanbul’un önemli bölgelerinden bir yer,
Maslak’a çok yakın. Şimdi burada düşününüz ki bir firmaya veriliyor,
karşılığında arazisi de veriliyor yapım dâhil olmak üzere, elli iki gün Kültür
Bakanlığı yararlanacak. Değerli arkadaşlarım, İstanbul 2010’la ilgili,
İstanbul’u Avrupa’yla buluşturmaya dayalı o kadar gülünç, o kadar kötü
projelere o kadar paralar aktarılıyor ki, bunları önümüzdeki günlerde
kamuoyuyla paylaşacağız. Buraya kaynak aktarıp Kültür Bakanlığı kendi binasını
yapamıyor. Bunlar eksiklik değil mi? Ben bu eksikliklerimizi…
Ve ne yazık ki
esas konuşmamız gereken diğer konuları konuşmakta vaktimizin kısıtlılığı
nedeniyle eksik kaldık. Ama şunu çok rahatlıkla söyleyeyim: Sırça köşkte
oturanlar şu Tekel işçilerini bir görsünler!
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Soysal.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl.
Sayın Bingöl,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığının 2010 yılı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Adalet ve
Kalkınma Partisi, iktidara geldikten sonra sağlık politikalarını “Sağlıkta
Dönüşüm Programı” adı altında nitelendirerek uygulamaya soktu ve
uygulamalarının birçoğunu bu proje kapsamında faaliyete geçirdiğini sıklıkla
ifade etti. O dönemlerde özel sağlık kuruluşları teşvik edildi; özel sağlık
kuruluşları Türkiye'nin birçok yerinde devlete, Hükûmete
güvenerek çok ciddi yatırımlara başladılar. Ama gelin görün ki kısa bir süre
sonra yayınlanan genelgelerle, maalesef büyük bir şevkle, heyecanla ülkeye
hizmet etmeyi ilke edinmiş müteşebbisler hayal kırıklığı yaşayarak bu
yatırımlardan sarfınazar ettiler. Âdeta çok ciddi bir yasakçı anlayış söz
konusuydu o genelgede ve maalesef o genelge kapsamında yeni yatırım yapmak,
ilave tesis yapmak, hekim istihdam etmek, tıbbi cihaz almak bile Bakanlığın iznine
tabi tutulmuştu. Nihayet özel sağlık kuruluşları bu noktada geri adım attı ve
maalesef çok ciddi bir şekilde, özellikle sağlık turizmi alanında ülkeye ciddi
katkılar sunabilecek bu müteşebbisler, maalesef ciddi hayal kırıklığı
yaşadılar.
Yine, o dönemde
bir başka söylem sıklıkla dile getirildi, “Vatandaşlarımız yapılan anlaşmalar
gereği özel sağlık kuruluşlarından da yararlanabilirler.” dendi, bu,
vatandaşlarca iyi niyetle karşılandı ve olumlu bir girişim olarak
nitelendirilerek özel sağlık kuruluşlarından yararlanma yoluna gidildi, ama
gelin görün ki, daha sonra yayınlanan genelgelerle katkı payları gündeme geldi.
Bugün için özel sağlık kuruluşlarından yararlanırken ödenen katkı payı yüzde
30. Nihayet son genelgeyle 1 Ocak tarihinden itibaren bu katkı payları yüzde 70
civarına yükseltildi. Soruyorum size değerli arkadaşlar: Yüzde 70 katkı payı
ödeyerek özel sağlık kuruluşlarından yurttaşlarımızın yararlanmaları mümkün mü?
Artık vatandaşlarımızın özel sağlık kuruluşlarından yararlanmaları âdeta hayal
olmuştur.
Bir başka çok
önemli konu -gerçekten ben de çok önemsemiştim- vatandaşlarımızın kurumlardan
ücretsiz muayene olmaları. Bu da iyi niyetle karşılandı ve olumlu bir tepki
aldı vatandaşlarımızdan. Bir süre sonra, birinci basamak sağlık hizmeti veren
sağlık ocaklarından dahi muayene ücretleri alınmaya başlandı. Hadi bunu bir
yere kadar tolere etmek mümkün. Değerli arkadaşlarım,
hiçbir işi olmayan engelli kardeşlerimizden dahi bu muayene ücretleri alınıyor.
Onu da bir yana bırakalım, anayasal bir hak olan sosyal devlet olmanın gereği,
hiçbir sosyal güvenlik kurumuna dâhil olmayan, hiçbir geliri olmayan yeşil
kartlı yurttaşlarımız dahi bu muayene ücretlerine tabi tutuldu, tedavi katkı
paylarına tabi tutuldu. Ellerine sunulan reçetelerini gidip eczanelerden yapmak
istediklerinde, o yeşil kartlı, hiçbir geliri olmayan, cebinde ekmek parası
olmayan yurttaşlarımızdan ilaç katkı payı alınma yoluna gidildi. Bunu anlamak
mümkün değil. Bu bir komedi midir, bu bir dram mıdır, varın siz düşünün.
Vatandaşın yoksulluğuyla dahi alay ediliyor. Hiçbir sosyal güvencesi olmayana
yeşil kart veriliyor ama tedavi olurken, ilaç alırken “Bir dakika! Sen ücret
ödeyeceksin.” diyor. Devlet bu eliyle veriyor, bu eliyle alıyor. Bu anlaşılır
gibi değil.
Değerli
milletvekilleri, bir başka önemli husus: Yine bu dönüşüm programı kapsamında
uygulamaya geçildi, büyük bir duyuru yapıldı “İsteyen vatandaş Türkiye’de
istediği sağlık kuruluşundan hizmet alabilir.” dendi. Bu, rahmetli Nusret Fişek dönemindeki Sağlık Hizmetlerinin
Sosyalizasyonu Programı’na tamamen ters düşen, çok önemli yatırımların
yapıldığı ve Sayın Sağlık Bakanının da zaman zaman
gündeme getirdiği, “Sayılarını artırdık.” dediği sağlık evlerinin, sağlık
ocaklarının elini kolunu bağladı. Zira vatandaşlar basit rahatsızlıkları olmasına
rağmen devlet hastanelerine, eğitim hastanelerine gider oldular ve o basamak
tamamen ortadan kalktı. “Sevk zinciri” denen çok ideal bir uygulama,
hastanelerin kendi komplike hastalarını muayene etme
olanaklarını ortadan kaldıran sevk zinciri uygulamadan kaldırıldı. Geçen yıl
dört ilde pilot uygulama başlatıldı ama birkaç gün sonra bu uygulamadan
vazgeçildi.
Bunun çok temel
bir gerekçesi olabilir değerli milletvekilleri. Onu da sizinle paylaşmak
istiyorum. Performans kriterlerine göre çalışanların
ücretleri artırılma yoluna gidiliyor. Ucube bir anlayış. Eğer
bu zincir, sevk zinciri uygulaması hayata geçirilirse maalesef devlet
hastanelerinde, eğitim hastanelerinde bu performans kriterleri
düşeceği için, bu, göz önüne alınamadığı için bu uygulama maalesef hayata
geçirilemiyor.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkede hizmet veren sağlık çalışanları var; hekimler var,
eczacılar var, diş hekimleri var, diğer yardımcı sağlık personeli var. Maalesef, bu iktidar döneminde sağlık çalışanlarının tamamı, ama
tamamı sokaklarda bir hak arayışı içerisinde. Soruyorum size Allah
aşkına: Bu çalışanların hepsi mi AKP karşıtı? Bunların hepsi mi AKP’ye düşman?
Hekimler, Türkiye’de ilk defa, AKP İktidarı sayesinde, siyasi düşünceleri ne
olursa olsun, hangi görüşe mensup olurlarsa olsunlar, bütün tabip odaları ve
yetmiş beş uzman derneği bir araya gelerek ortak eylem kararı aldı, ortak tavır
koydular.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de ilk kez diş hekimleri koltuklarını yakıp sokaklara
döküldü. İki yıldan uzun bir süredir eczacıların hâli ortada. Bir baskıcı
anlayış var, bir dayatmacı anlayış var. Sivil toplum örgütlerine karşı, meslek
örgütlerine karşı acımasızca bir uygulama sergileniyor. Ama
burada zararı gören halk.
Az önce
bahsettiğim uygulamalarda bir temel politika izlendi. Muayene ücretleri
alınmadan, sevk zinciri uygulanmadan, “İsteyen istediği hastaneye gider.”
derken, sadece ve sadece popülizm yapıldı. Evet, kısa
zamanda popülist politikalar o hizmet alanları için
uygun olabilir, ama uzun vadede popülist politikaların zararını halk öder,
zararı vatandaşlardan fatura edilir, tıpkı şimdi olduğu gibi. Bakınız, şu anda
katkı payları alınıyorsa o popülist politikaların
ürünüdür. Bugün, hekimlerin, diş hekimlerinin, eczacıların, hizmet verenlerle
hizmet alanların mutsuz olduğu dönemin yaratılmasının sebebi popülist
politikalardır.
Sevgili
arkadaşlarım, bir ülkenin sağlık politikalarını değerlendirirken birtakım kriterler vardır, onlara da çok kısa bakmak istiyorum.
Bunlardan bir tanesi, sağlık harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranıdır. Bu oran 2002 yılında 5,9 idi. Peki,
şimdi? En son 2006 verisi var elimizde, ondan sonrası ne hikmetse yok. 2006
verileri 5,7; 2002’nin de gerisinde. Bu mudur sağlıktaki gelişme? Bu mudur
sağlık politikalarındaki verimlilik? Bu mudur sağlık politikasında ekonomik
davranılması?
Sizlere çok
farklı bir şeyden bahsetmek istiyorum. Gündemi uzun süredir işgal eden bir konu
var, malumunuz, domuz gribi. H1-N1 virüs pandemisi
dünyanın bütün ülkelerinde sorun. O ülkelerde bu konu ciddi şekilde tartışıldı
ama süre bir haftadan uzun bir süreyi almadı. Vatandaşlar bilgilendirildi,
doğru yönlendirildi. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu vaka Türkiye
gündemine oturduğu andan itibaren, Sayın Genel Başkanımız dâhil hiçbir
milletvekilimiz, hiçbir parti yetkilimiz, bunu bir siyasi polemik
hâline getirmedik, kesinlikle spekülasyon yapmadık çünkü bizim, ülkemize ve
halkımıza karşı sorumluluğumuzun gereğiydi bu. Yetkililer açıklasın istedik. Bu
işin sorumlusu Sağlık Bakanlığıdır dedik, Sayın Bakan açıklama yapsın dedik, Pandemi İzleme Kurulunun sorumluluğundadır dedik, uzmanlar
konuşsun dedik ama bizim hassas davranmamıza rağmen gelin görün ki, polemik Sayın Başbakan ile Bakan arasında yaşandı.
Değerli
milletvekilleri, şu anda 400’ün üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetti.
Şimdilik diyorum maalesef, çünkü önümüzdeki günlerde bu rakam binlerle ifade
edilecek. Bunu ben demiyorum, Bakanlığın yetkilileri, Pandemi
İzleme Kurulunun üyeleri söylüyor. Peki, soruyorum size: Sayın Başbakan ile
Bakan arasında o polemik yaşanmasaydı, vatandaşların
kafasında aşıyla ilgili kuşkular yaratılmasaydı, şu anda hayatta olmayan
insanlarımızın birçoğu belki aşı olacaktı ve aramızda olacaklardı. (CHP
sıralarından alkışlar) Önümüzdeki günlerde hayatını kaybedeceklerin arasında da
aşı olmayı düşünenler eğer aşı olmaktan vazgeçmişlerse, onlar da hayatını
kaybedecek. Peki, bunların sorumlusu kim değerli arkadaşlar? Sayın Bakan bir
konuşmasında “Bu konuda spekülasyon yapanlar hakkında,
aşı hakkında uluorta konuşanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağım.” dedi.
Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Geçen bu süre içerisinde Türkiye’de
yurttaşlarımızın kafasını karıştırıp hayatlarına son verdiren bu gelişmelerin
sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunacak mısınız? Böyle bireyler ya da
birden çok insan varsa gereğini yapacak mısınız? Bu sizin vicdani
sorumluluğunuzun gereği midir, değil midir Sayın Bakan? (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bakınız, Türkiye’de bütçe açığı had safhada. Türkiye’de Sağlık
Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Kurumu çok girift hâldedir. Birbirlerini
bütünleyici hizmetler sunarlar. 2009 yılında Sağlık Bakanlığının bütçe açığı 3
milyar Türk lirası, SGK’nın bütçe açığı 31 milyar
Türk lirası, yani yüzde 460 bütçe açığının müsebbipleri Sağlık Bakanlığıyla
Sosyal Güvenlik Kurumu. Hadi, buyurun vazgeçtik, bu yılı kayıp yıl olarak
nitelendirelim. 2010 yılı içinde Sosyal Güvenlik Kurumunun açığı şimdiden 32
milyar Türk lirası olarak kayıtlara geçti. Bütün bu hazırlanan bütçeler
maalesef geçtiğimiz yıldan itibaren…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bingöl, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
TEKİN BİNGÖL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
…hayalî
hazırlanan bütçeler. Çok isterdim burada geçen bütçe görüşülürken var olan
Sayın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın olmasını. Sayın
Unakıtan, burada, şu sıralarda otururken, “Geçin,
geçin. Bunların hesabını ben veririm, siz merak etmeyin. Bu bütçenin sorumlusu
benim. Hiçbir açık da olmayacak, her şey, evvel Allah, dört dörtlük yürüyecek.”
dedi. Şimdi nerede Sayın Unakıtan? Sayın Unakıtan, oğlunun kendine aldığı yüzlerce metrekarelik
bürosunda keyif çatıyor. Ama inim inim inleyen… O,
Sayın Unakıtan’ın yedi yıl bu ülkede halkın üzerine
bir cendere gibi çöktürdüğü ekonomik politikaların yanlışlığı. Şimdi “tuzu
kuru” diye nitelendirdi arkadaşlarımız. Tuzu kurular hiç etkilenmez, etkilenen
yanlış sağlık politikalarıyla hayatını kaybeden, pandemi
sırasında hayatını kaybeden insanlarımız. Etkilenen, bu saatten sonra özel
sağlık kuruluşlarından hizmet alamayanlar. Etkilenen, eline tutuşturulan
reçetesini gidip eczanelerden, parası olmadığı için boynu bükük geri dönenler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TEKİN BİNGÖL
(Devamla) – Son bir cümle efendim.
BAŞKAN – Sayın
Bingöl, son cümlelerinizi alayım.
Buyurun efendim.
TEKİN BİNGÖL
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanlığıyla ilgili inanın söylenecek
çok şey var ama zaman dar olduğu için birçok konuya girme şansım olamadı.
Konuşmama son
verirken 2010 yılının ülkemizde barış ve mutluluğun hâkim olduğu bir yıl
olmasını diliyorum. 2010 yılında şiddetin, kanın ve gözyaşının olmamasını
diliyorum ve bir sağlık personeli olarak, bu konuda konuşan bir arkadaşınız
olarak size ve tüm yurttaşlarımıza sağlıklı bir 2010 yılı diliyor, hepinize en
derin saygılar sunuyorum.
Sayın Başkanım,
teşekkür ederim. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bingöl.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına 4’üncü ve son konuşmacı Sayın Sacid
Yıldız, İstanbul Milletvekili.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve ekranları başında bizleri
dinleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, 17 Aralık Perşembe günü polisin demokratik haklarını kullanan
ve haklı eylemlerini gerçekleştiren Tekel emekçilerine ve destek için orada
olan milletvekillerine uyguladığı faşizanca saldırıyı şiddetle kınıyor,
İçişleri Bakanını gereğini yapmaya davet ediyorum. Üstelik bu saldırı, değerli
milletvekilleri, Hazreti Mevlânâ’nın anma gününde
yapılmıştır, hoşgörünün sembolü olan Hazreti Mevlânâ’nın
anma gününe denk gelmiştir ve aynı gün Başbakan Konya’da hoşgörü üzerine
konuşma yapmıştır.
Değerli
milletvekilleri, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay dün Bakanlığının bütçesi
görüşülürken “Herkesin korkarak, çekinerek el atmadığı sorunlara et atıyoruz.”
dedi. Geçtiğimiz günlerde iktidara yandaş bir gazetede, gene yandaş bir yazar
bakınız bu konuda neler yazıyor: “Kendi hâline bıraksa bundan daha beter
olmayacak durumlara el atıyor ve eline geçen her şey kül oluyor. Yanlışı yanlış
ile örtmek AK PARTİ’nin vizyonu
gibi oldu.” diyor bu yandaş yazar ve bu yazının başlığı da şöyle idi değerli
milletvekilleri: “AK PARTİ’nin elinde neden bütün
anlamlar hastalıklı hâle geliyor.”
Değerli
milletvekilleri, sağlık ile ilgili bir kuruluşumuzun bütçesi üzerine söz aldım
ama “sağlık” denildiği zaman hemen aklımıza aşı, hastalık gibi unsurlar
gelmemelidir. Zira sağlık ekonomiyle doğrudan ilişki içerisindedir. Bu ilişki
yalnızca bütçe kanalıyla olmamaktadır. Ekonomideki gelişmeler sosyal alanlara
da doğrudan yansımakta ve sağlık, eğitim gibi alanlar doğrudan etkilenmektedir.
Bakınız, AKP
İktidarı döneminde halka ait olan fabrikalar, bankalar, limanlar satıldı. Bu
özelleştirmelerden 31 milyar dolar civarı gelir elde edildi. Buna rağmen 415
milyara yakın borç alındı. Bunun sonucunda ülkenin ekonomisi ve sağlığı düzeldi
mi değerli arkadaşlar? Her doğan çocuk 10 bin lira borçla doğmaktadır. Bu
sorunlar, temeli ekonomik, sonucu sağlık ve hatta sağlıksız olan sorunlardır.
Değerli
milletvekilleri, sağlık, dünyada yaşanan küreselleşmeden en çok etkilenen alanların
başında gelmektedir. Günümüzde sağlıkta yaşanan olumlu ya da olumsuz
gelişmelerden bir diğer ülkenin kendini soyutlayabilmesi olanaksızdır. Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bu açıdan özel bir öneme sahiptir. Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, ülkemiz ve dünyada sağlığın korunmasına
katkıda bulunmak amacıyla uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yetki ve
gelirleri kullanarak Türk boğazlarıyla hudut ve sahillerde sağlık denetimleri
yapmak, uluslararası geçerliliği olan sertifikaları düzenlemek, küresel yayılım
gösteren bulaşıcı ve salgın hastalıkların ülkemize girmesini ve çıkmasını
önlemek misyonuna sahiptir.
Değerli
arkadaşlar, biraz evvel arkadaşımız Tekil Bingöl bahsetti, AKP Hükûmeti döneminde sağlık alanında yapılmaya çalışılanlar
ve bunların sonuçları ortadır. “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” adı altında sağlığın
nasıl özelleştirildiğini hep birlikte gördük. Seçimden önce vatandaşlarımıza
sunulan vaatlerin hemen çoğu ve bu arada yeşil kartların 5 milyona yakını
seçimden sonra geri alındı değerli arkadaşlar.
18 Eylül 2009’da
yayınlanan Tedavi Katılım Payının Uygulanması Hakkında Tebliğ ile katılım
payları birinci basamak sağlık kuruluşları ile aile hekimliği muayenelerinde 2
lira, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında 8, özel kurumlarda 15 lira
oldu değerli arkadaşlar. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kez birinci basamak
yani koruyucu hekimliğe ücret getirildi, 2 lira. Bunu arkadaşımız da söyledi,
buna gerekli vurguyu tekrar yapıyorum.
Yine, 1 Ekim
tarihinde yürürlüğe giren kararla 10 bin eczane kapanma tehlikesiyle karşı
karşıya kalmıştır. Eczacılar, 4 Aralıkta, seslerini duyurabilmek için ülkenin
her tarafında kepenklerini kapatarak tepkilerini dile getirmişlerdir. Çok
düzenli olan bu eylemde acil hizmet verildiği gibi hiçbir hasta mağdur
olmamıştır değerli arkadaşlar.
Sosyal Güvenlik
Kurumu ise bir intikam alma, bir öç alma mantığıyla, bu kepenk kapatan
eczanelerin sözleşmelerini iptal etmiştir. Bu tavır, Hükûmetin
örgütlenme özgürlüğüne ne kadar tahammülsüz olduğunu ortaya koymuştur. Eğer SGK
ile yapılan sözleşmede Türk Eczacılar Birliği devreden çıkarılacaksa meslek
odalarına ya da örgütlenmeye neden ihtiyaç olsun? Hükûmet
demokrasiden bahsedip duruyor ama haklarını arayanların boğazını sıkıyor. O
zaman meslek örgütlerini kaldırın ve Hükûmet istediği
gibi davransın.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, dün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer, Bakanlığının bütçesi görüşülürken ne diyordu:
“Birilerinin eczanelerle aramıza girmesini istemiyoruz.” Dikkatinizi çekerim,
“birileri” dediği Eczacılar Birliğine diyor. “Birilerinin eczanelerle aramıza
girmesini istemiyoruz. Ayrıca bu işlemler için de aidat toplanmasından çok
rahatsızız.”
Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanın “birileri” dediği eczacı odaları ve onların üst
birliği olan Türkiye Eczacılar Birliği, yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiş,
demokratik yollarla, yani seçimle göreve gelmektedirler. Türkiye’deki bütün
meslek odaları gibi yine keyfî değil, belirlenen usullere göre yıllık
aidatlarını toplamaktadırlar. Ben bir hekim olarak İstanbul Tabip Odasına
aidatımı veriyorum, hekimlik yapmadığım hâlde. Bu, yasayla belirlenmiş bir şey.
Bunlar da aidat veriyorlar, Bakan bundan rahatsız, bu aidat verilmesinden.
Sayın Bakan, eczaneleri aradan çıkarıp “bizim” dediği şirketleri mi araya
sokmak istiyor acaba, anlaşma için? Anlamak mümkün değil. Hiçbir hukuk
devletinde böyle olaylar yaşanmaz. Demokrasinin olduğu yerlerde örgütlenme bu
kadar baltalanmaz, hor görülmez.
Hükûmetin uygulamaları,
eczanelere kepenk kapattıracaktır ama asıl önemli sorun görmezden
gelinmemelidir. Eczacılarla birlikte mağduriyetin en önemli parçası hastalar
olacaktır. Eczanelerin kapanmasıyla birlikte vatandaşların ilaca ulaşımı
zorlaşacaktır. Birçok ilaç “tezgâh üstü” kapsama alınıp, “OTC” dedikleri tezgâh
üstü kapsama alınıp geri ödeme listesinden çıkarılacaktır bu uygulamalar
sonucunda değerli arkadaşlar. Bu ilaçları vatandaşlar ceplerinden alacaklardır.
Tezgâh üstü ilaçlarda ücretler de fiyatlar da serbest olacak, ayrıca buna
reklam da gelecektir. Acaba, asıl amaç, bazı ilaçların ücretini ödememek için
tezgâh üstüne çıkarıp ilaç marketleri mi oluşturmaktır? Bütün eczacılar bundan
kuşkuludur değerli arkadaşlarımız.
Çok yakın bir
zamanda yapılan düzenleme ile gene özel hastaneler sınıflandırılmıştır değerli
arkadaşlar, yani 8 Aralıkta çıkan yönetmeliğe göre özel hastaneler sınıflara
ayrılmıştır. Hükûmet her hastaneyi birinci sınıf
sağlık kuruluşu hâline getirmek yerine, özel hastaneleri tercih eden
vatandaşlarımızdan aldığı fark ücretini artırmayı tercih etmektedir. Oysaki her
vatandaş birinci sınıf sağlık hizmetine layıktır.
Genel Başkanımız
Sayın Deniz Baykal’ın geçen yıl grup toplantısında, tam bir yıl önce grup
toplantısında da belirttiği gibi, devletin görevi her vatandaşını “birinci
sınıf” denilen sağlık hizmetlerine kavuşturmaktır. Sağlık kuruluşları arasında
sınıflandırma yapmayı içine sindiren Hükûmet,
vatandaşlar arasında sınıflandırma yapmayı içine sindirebilmiş demektir.
Bakınız, Hükûmetin başına buyruk tavırları nedeniyle ülkenin her
yanında avukatlar, itfaiyeciler, 2 milyon civarında kamu emekçileri, sağlık
emekçileri, hekimler, eczacılar, diş hekimleri, öğrenciler, demir yolları
çalışanları, Tekel işçileri ayağa kalkmış, uygulamalardan duydukları
rahatsızlıkları dile getirmişler ve getirmektedirler. Sözde yapılan demokratik
açılım nedeniyle de ülkenin her yerinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun efendim.
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Teşekkür ederim.
…son yirmi gün
içinde altmışa yakın şiddet ve terör olayı olmuştur. Dün İstanbul Valisi
açıkladı, sadece İstanbul’da son bir yıl içindeki eylemlerin, şiddet ve terör
eylemlerinin yüzde 40’ı son bir ay içinde olmuştur değerli arkadaşlar. Ülke ne
hâle gelmiş! Son bir ay içinde bir yılda olan şiddet eylemlerinin neredeyse
yarısı olmuştur.
Sağlığın iyi
yönetilmediği ülkenin de iyi yönetilmediğinden bellidir. Domuz gribi olayında
bu yönetim zafiyetini apaçık bir şekilde hepimiz gördük değerli arkadaşlar.
Arkadaşımız değindiği için daha fazla girmek istemiyorum.
Bir de şunu
söylemek istiyorum: 12 Mart 2008’de şef, şef yardımcılığıyla ilgili yasa
buradan geçti. Biz 2008 Nisanının başında Anayasa Mahkemesine gittik bu konuda.
Anayasa Mahkemesi, neredeyse bir buçuk yılı geçti, bu konuda karar almadı.
Geçenlerde Le Monde bir
yazı yazdı “Anayasa Mahkemesi AKP’nin önde geleni.” gibi. Buradan Sayın Bakana
söylüyorum: Anayasa Mahkemesi Başkanına bir söylese de bunu öne alsa. Biz
haziran ayında da tekrar bir dilekçe verdik araya alın diye ama bu görüşülmedi.
Bu arada şef, şef yardımcılığı atamaları yapılmak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SACİD YILDIZ
(Devamla) - Çok az kaldı Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Bu arada şef, şef
yardımcılığı atamaları bir buçuk yıldır devam etmektedir.
Yine, geçtiğimiz
yıllarda bu yasa iki kez Cumhurbaşkanından dönmüştü, bir kez Anayasa
Mahkemesinden döndü, idari mahkemeden döndü. Anayasa Mahkemesinin karar
almasıyla Resmî Gazete’de yayımlanması arasında geçen kırk bir günlük sürede
175 tane şef, şef yardımcısı atanmıştı, şimdi acaba bu süre içinde ne kadar
atandı? Anayasa Mahkemesi Başkanından rica etse de -madem önde gelen- bunu bir
öne alsa, görüşse.
Çok teşekkür
ederim.
Saygılarımı
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Muğla Milletvekili Metin Ergun.
Metin Bey,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
METİN ERGUN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize
saygılarımı sunuyorum.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Ben daha ziyade kültürden
bahsetmeye gayret sarf edeceğim fakat birkaç cümleyle de olsa turizmden
bahsetmek istiyorum.
Bu sene ülkemize
gelen turist sayısında bir artış var ama garip bir şekilde ülkemizin turizm
gelirinde bir azalma söz konusu. Sayın Bakan bunun matematiksel olarak artması
gerekirdi. Bunun eksikliği üzerinde, niçin eksildiği, niçin azaldığı üzerinde
ciddi bir araştırma gerekiyor.
İkincisi, Sayın
Bakan, biz Muğla’da sıkıntıdayız. Topraklarımızın yüzde 64’ü orman, yüzde 17’si
sit; doğal sit, özel çevre ve diğer sitler. Muğla’da insanlarımız ev yapacak
yer bulamıyor. Özellikle bazı köylerin, sahilde sit
alanındaki bazı köylerin mutlaka köy yerleşim alanlarının hazırlanması lazım. Bakanlık
olarak bu konuda bir katkı sağlarsanız memnun oluruz.
Muhterem
milletvekilleri, daha önceleri genel olarak Türkiye’de kültürel faaliyetleri
koordine eden, Türk kültürünü yaşatmak, araştırmak ve korumak üzere faaliyet
gösteren Kültür Bakanlığımız var idi. Günümüzde ise fiiliyatta Turizm
Bakanlığının içinde kaybolan bir Kültür Bakanlığımız söz konusudur.
Bugün, bu iki
sektör iç içe geçmiş şekilde çalışıyorsa da üretilme, yaşatılma ve korunma
faaliyetleri birbirinden oldukça farklıdır. Turizm, kültürün daha ziyade maddi
kültür kısmına kıymet vermektedir. Manevi kültür değerleri büyük oranda
turizmin ilgi alanının dışında kalmaktadır ve Hükûmetçe
de ihmal edilmektedir.
Biliyorsunuz,
bütçe görüşmeleri sadece rakamsal değerlerin ifade ve müzakere edildiği
görüşmeler değildir. Bunların yanında, aynı zamanda ilgili bakanlığın genel
politikalarının ele alındığı ve değerlendirildiği bir süreçtir. Bu açıdan, ben
Bakanlığın kültürle ilgili rakamsal değerleri üzerinde çok fazla durmayacağım.
Kaldı ki, Bakanlığın rakamsal bütçesinin yetersiz olduğu her-kesçe malumdur.
Bakanlık bütçesinden kültüre ayrılan pay ise oldukça azdır.
Üzerinde durmak
istediğim asıl husus, Bakanlığın genel kültürel faaliyetleridir. Bugüne kadar
Türk kültürüyle ilgili olarak ortaya koyduğu vizyon,
bazı maddi kültür varlıklarımızın restorasyonunu yapmak ve somut olmayan birkaç
kültürel mirasımızı tescilletmekten ibaret kalmıştır. Kültür politikalarında
Türk millî kültürüyle ilgili genel vizyon eksikliği
dikkat çekicidir.
Sayın
milletvekilleri, Büyük Atatürk, kültürü, “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli
kültürdür.” diyerek herhangi bir izaha gerek bırakmayacak şekilde
cumhuriyetimizin temel direği olarak görmüştür. İşte, cumhuriyet bu şekilde
yüksek bir kültür anlayışı ve misyonuyla kurulmuştur.
Günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığının, turizm kısmının gölgesindeki bir
Kültür Bakanlığı ile bu misyonu gerçekleştirmesi
mümkün görülmemektedir.
İktidarın
“millet” anlayışı ve son zamanlarda yürüttüğü “Kürt açılımı” adlı yıkım projesi
millî varlığımızı ve millî kültürümüzü tehdit eder bir hâl almıştır. Özellikle
bu dönemde yerli yersiz kullanılan bazı moda terimler kültürel dokumuzu
zedelemeye başlamıştır. Bu terimlerden birincisi “etnisite”,
“etniklik”tir. Başta Sayın Başbakan olmak üzere bütün
iktidar mensupları gittikleri her yerde, gerekli gereksiz her zeminde, turizm
toplantısından ekonomi toplantısına kadar ilgili ilgisiz her yerde bu
kavramlara takılı kalmışlardır. Türkiye’de çeşitli etnik grupların varlığından
söz etmektedirler. Bunlar milletimizi oluşturan unsurlar değilmiş gibi
algılanmakta ve algılatılmaya çalışılmaktadır. Bu etnik gruplar sayılırken
içine “Türk” terimi de sıkıştırılmaktadır yani Türk, etnisiteye
indirgenmektedir. Hâlbuki cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinde Türk, etnisiteyi değil modern anlamda milleti ifade etmektedir.
Bu anlayışın en bariz göstergesi, Büyük Atatürk’ün millî mücadeleyi başardıktan
sonra söylediği “Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran halka Türk milleti denir.”
ifadesidir. Bu ifade “Hangi etnik kökenden gelirse gelsin, hangi coğrafyadan
göç etmiş olursa olsun ve hangi mezhep veya inançtan olursa olsun Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yer alan her birey Türk milletine vücut veren aziz
birer varlıktır.” anlayışını ortaya koymaktadır. Bu anlayış, yine Büyük
Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene!” şeklinde de ifadesini bulmuştur.
Cumhuriyet, bu
anlayışı daha sonra “Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı
olan herkes Türktür.” şeklinde ifade etmiştir.
Buradaki “Türk” ifadesi bir ırkı değil modern anlamda milleti tarif etmektedir.
Son zamanlarda
söz konusu “etnisite” terimiyle biyolojik kökenin
ötesinde ayrı ayrı kültürel yapılar ifade edilmeye
çalışılmaktadır. Bu anlayış subjektif yani iradi
millet varlığını inkâr etmek anlamına gelir. Bilindiği üzere, kimliklenmiş ve kültürleşmiş topluluklara ancak “millet”
denilmektedir. Yani, milletin diğer bir vasfı kültürleşmedir. Kabile, oymak,
aşiret ve benzeri sosyolojik aşamaları geçmiş ve kültürel değerler sistemi
oluşmuş olan topluluklara ancak “millet” denilmektedir. Türkiye’de çok
tartışılan, çok kullanılan ve bir o kadar da karıştırılan terimlerden biri, söz
konusu “etnik” terimidir. Bu terim, lügat manasıyla bile yanlış anlaşılmışken,
bugün her türlü etnik mülahazanın çok üzerinde, bir sosyal olguyu ifade eden,
“millet” ve “milletleşme” kavramlarının karşılığında kullanılarak içinden
çıkılmaz bir hâl almıştır. “Etnik” terimi biyolojik merkezlidir, biyolojik
kökenle ilgilidir. “Milletleşme” ise belli bir biyolojik kökenin daha ötesinde,
bir yaşama üslubu, mensubiyet duygusu, manevi bir mutabakat zeminini oluşturan
ortak değerler sistemidir. Kısaca söylersek, “milletleşme” biyolojik değil,
kültürel bir hadisedir; saf ırka veya etnik yapıya dayalı millet anlayışı Batı
menşelidir ve hastalıklı bir ruh yapısını yansıtır. Biz, bu biyolojik
ırkçılığın 1945’lerde sona erdiğini sanıyorduk ama yanılmışız.
Milletleşmenin
ifadesi olan değerler sisteminin oluşması için asırlar geçmesi ve bu değerlerin
oluşması için iyi veya kötü birçok olayın ortak olarak yaşanmış olması gerekir.
Yaşanan bu olayların toplumun genelini derinden etkilemesi şarttır. Yaşanan bu
olaylara “ortak tarih” denir. Ortak tarih olmadığı müddetçe, insan grupları
ortak kimlik sahibi olamazlar. Kimlik sahibi olmak, sadece bir adlandırma
değildir, bunun ötesinde, ortak değerler sistemidir. Ortak değerlere sahip olan
insan grupları kimlik sahibi olabilirler, ancak ondan sonra milletleşme
anlamında bir yapı oluşturabilirler.
Kalabalığı,
güruhu kimliklendiren, milletleştiren bu değerler
nedir diye baktığımız zaman, kısaca, bir grubu ötekinden ayıran, ötekini bu
gruptan ayıran her şeydir. Buna “millî kültür” de denir. Bu açıdan baktığımız
zaman, Türkiye’de yaşayan insanların anlamsız bir kalabalık olmadığını görürüz.
Ortak değerler sistemi oluşmuş, sosyolojik anlamda kimlik kazanmış yani
milletleşmişlerdir. Türkiye’de yaşayan insanlar bu değerleri masa başında,
kâğıt kalemle yazarak elde etmemişlerdir. Değerlerini oluşturabilmek için ortak
bir tarih yaşamışlardır. Asırlarca bu değerleri oluşturmak, yaşatmak ve korumak
için birlikte mücadele etmişlerdir. Bu mücadelelerinde göz
yaşını, acıyı, ıstırabı, keder ve sevinci birlikte paylaşmışlardır. Bu
paylaşım, bu ortak yaşanmışlık onları bir potada kimliklendirmiştir.
Bu kimliğe de “Türk milleti” demişlerdir. Acıları birdi adları bir oldu, bir
nevi kederleri kaderleri oldu, kederleri kaderlerini tayin etti. Yani Hükûmetin dediği gibi değil. Bu topraklarda etnisite temelli bir ayrıştırma yapılamaz, buna millet asla
ve asla izin vermez.
Türkiye’de bir
kimlik sorunu yokken ortaya atılarak kullanılan ve Türkiye gerçeğine aykırı
olarak kullanılan terimlerden biri de “Türkiyelilik” kavramıdır. Hemen şunu
belirtelim ki “Türkiyeli” gibi kavramlar insanımızın ortak tarihini inkâr
anlamına gelmektedir. Bu aynı zamanda insanımızın kültürel değerler sisteminin
oluşmadığı, kimlik ve ortak üslup sahibi olmadığı anlamına gelir ki bu da
milletimizin ortak yaşadıklarının inkârı anlamına gelir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
METİN ERGUN
(Devamla) – “Türkiyelilik” bir nevi “milletsiz vatan” demektir, bundan uzak
durmalıyız.
Muhterem arkadaşlarım, bu yanlış anlayışlara sahip olanların
bilmesi gereken şey, yurdumuzun kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar
Türkiye’de yaşayan ve hangi etnik kökenden, hangi mezhep ve inançtan, hangi
dünya görüşünden ve hangi coğrafyadan göç etmiş olursa olsun bütün
insanlarımızı bir arada tutan tek bir kültür vardır, o da Türk-İslam
kültürüdür. İnsanımızın müştereği
budur. Bu müşterek değerler bizi bir millet yapmıştır. Adını ne koyarsanız
koyun bu millet ne mozaiktir ne de alt-üst kültürü vardır. Milletimiz ve
kültürü bir bütündür, kimse bunu unutmasın. Özellikle de Kültür Bakanlığımız,
her türlü icraatında bunu bir ilke olarak alsın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
METİN ERGUN
(Devamla) – Son cümlem Sayın Başkanım.
Kuruluş kanununda
belirtilen görevlerinden biri millî kültürü korumak olan Kültür ve Turizm Bakanlığının
bütçesinde bu görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ergun.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Kars Milletvekili Sayın Gürcan Dağdaş.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
GÜRCAN DAĞDAŞ (Kars) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 yılı Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakanı “İkinci Atatürk” diye ilan eden Sayın Bakana,
tek ve gerçek ve Büyük Atatürk’ün söylemlerinden bir bölümü hatırlatmak isterim.
Büyük Atatürk: “Dünyanın bize hürmet etmesini istiyorsak önce biz kendi
benliğimize hürmet edelim, önce biz kendi benliğimize hürmet etmek zorundayız.
Benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün ef’âl ve hareketimizle gösterelim. Bilelim ki millî benliği
bulunmayan milletler, başka milletlerin şikârıdır. Millî harsını ihmal eden
milletlerin atisi musibet, izmihlal olmuştur. Türkler her şeyden ziyade harsi millîlerinde çok kuvvetlidirler. Bu kuvvet
sayesindedir ki asırların vurduğu darbeler karşısında mevcudiyetini müdafaaya
muvaffak olmuştur. Türk ulusunun idaresinde ve korumasında ulusal birlik,
ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz ülküsüdür.” Bu sözlerle,
bugün içine sürüklendiğimiz buhranlı dönemden çıkış kapısını ve bütçesini
irdelediğimiz kültür faaliyetimizin mihenk noktasını tarif ediyor.
“Kültür” ve
“ulusal kültür” kavramları, son iki yüzyıl içinde sayısız biçimde tanımlanmaya
çalışılan kavramlardır. Her ulusun sosyal bilimcileri, kültür bilimcileri bu
tanımlamalara kendi açılarından katılmıştır. Bu tanımlar arasında büyük
ayrılıklar olduğu gibi, kültür ve medeniyet ayrımcılıkları da göze çarpar. Aynı
kavramlar üzerinde sayısız farklı tanımlar yapılması, sorunun sadece bir
boyutlu olmadığını, tersine, çok boyutlu bir konu olduğunu gösterir.
Politik ve
stratejik amaç ve hedefler doğrultusunda ortaya sürülen kimi teori ve
tanımlamaları sadece bilimsel verilere dayalı açıklamalar gibi görmek ve
onların büyüsüne kapılarak arkalarına takılmak, akılcı bir tutum ve yaklaşım
olarak kabul edilemez. Çünkü sosyal ve beşerî bilimler aynı zamanda
uluslararası politika ve stratejilerin en önemli unsurlarından biridir.
Bugün, Türk
milleti için birtakım şer odakları ve menfaat çevreleri yeniden bir kimlik
tartışması süreci açmaya çalışmaktadır. Binlerce yıllık kardeşliğimizi
zedelemek için aranan fırsat, iktidarın “açılım” lakırdısı ile yakalanmıştır.
Eşkıya sokağa inmiştir, devletin güçleri sindirilmiştir. Abuk sabuk, bir sürü
olur olmaz söz, sanki gerçekmiş gibi, bir kimlikmiş gibi, şer odakları ve
siyaset tacirleri tarafından utanmazcasına halkımıza sıralanıyor.
Atatürk “Biz
kimiz?” sorusuna verdiği cevapla devletimizin ve ulusumuzun olması gereken
istinatgâhını belirliyor. Bakın, ne diyor: “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz
ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin mesnedi Türk camiasıdır. Bu camianın
efradı ne kadar Türk harsıyla meşbu olursa o camiaya istinat eden cumhuriyet de
o kadar kuvvetli olur.
Türkiye
Türklerindir. İşte milliyetperverlerin kuralı budur. Çünkü bu memleket tarihte
Türk’tü, hâlen Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.” (MHP
sıralarından alkışlar)
Değerli hazırun, bu sözlerin bir Türk için tartışılır yanı olamaz.
İnsan, kimliğini tartışma konusu etmez. Bir ulusun kimliği ise asla tartışma
konusu edilemez. Atatürk bu konunun önemini altını çizerek vurguluyor. “Hars”
ve “kültür” tanımlarının ayrıştırılmasını doğru bulmuyor ve söz konusu
“hars”tan, “kültür”den ne anladığını, ne anlaşılması gerektiğini ise şöyle
açıklıyor: “Benim ‘hars’tan anladığım şudur: Bir devleti meydana getiren
cemiyeti, yani milleti düşünün. Bir millette kaç türlü hayat tasavvur
olunabilir? Devlet hayatı, fikir hayatı, iktisadi hayat değil mi? Her millet,
devlet hayatında, fikir hayatında, iktisadi hayatında bir şeyler yapar. İşte bu
üç hayatın toplamına ve sonuçlarına ‘hars’ denir. Bu üç şeklin hayattaki
gelişme dereceleri birleştiği zaman ortaya o milletin harsı çıkar. Bazıları
‘hars’la “medeniyet’i ayırmazlar. Bundan maksat, devlet, fikir ve iktisadi
hayattır ki bu, o milletin harsıdır.
Bilindiği üzere,
her milletin kendisine mahsus bir harsı vardır. Hars, bu hassa ve karakterle
ifade edilir. Bence de en ilmî olanı, harsla medeniyeti birleştirmektir. Bu
millete gideceği yolu gösterirken, dünyanın her türlü ilminden, keşfiyyâtından, terakkiyâtından
istifade edelim. Lakin unutmayalım ki asıl temeli kendi içimizden çıkarmak
mecburiyetindeyiz.”
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde Kültür Bakanlığıyla ilgili
düşüncelerimi ifade edeceğim: Sanat kurumları, Kültür Bakanlığının varlık ve
etkinlik alanları arasında önemli bir yer tutar. Kültür Bakanlığı, kültürün
asıl dinamiği olan insana yatırım yapmak gibi önemli ve yaşamsal bir
sorumluluğu yüklenmiştir. Toplumun nitelikli ve aydın bireylerden oluşması yolunda
insana yapılan yatırımın en önemli ve gerekli yatırım olduğu tartışılamaz. Bu
anlamda Bakanlık bünyesindeki sanat kurumları iki açıdan önem ve değer
kazanmaktadır: Birincisi, bu kurumların toplum karşısındaki görevleri
bakımından durumları. İkincisi, toplum karşısındaki görevlerini yerine getirmek
bakımından rasyonel örgütlenme, yönetim ve verimlilik durumları.
Devletin sanat
kurumlarının toplum karşısındaki görevleri bakımından sanatın geniş kitlelere
yayılması, nitelikli ve evrensel değeri olan sanat yapıtlarının sergilenmesi ve
halk sanatlarının korunması ve geliştirilmesi gibi görevler üstlenir. Bu
anlamda devletin kültür ve sanat politikasının önemli bir parçasını oluşturur.
Türkiye’nin toplumsal gerçekleri içinde değerlendirildiğinde bugün için bu işlevi
yerine getirebilecek örgütlülük ve yaygınlığa sahip tek kuruluş, bünyesindeki
sanat kurumlarıyla Kültür Bakanlığıdır. Bu sanat kurumlarının eleştiri konusu
yapılan hantallıkları, verimsizlikleri ve yozlaşmış durumları için dahi olsa
ülkemizin kültür ve sanat yaşamının vazgeçilmez ögeleridirler.
Devletin sanat
kurumlarının toplum karşısındaki görevlerini yerine getirmek bakımından
rasyonel örgütlenme, yönetim ve verimlilik durumları, çağın hızına,
hareketlerine uyum sağlayacak kıvraklıktan uzak görünüyor. Pek çoğunun ya
yasası yok ya eski çağın gerisinde kalmış yasalara sahip ya da var olan
yasaları bile gereğince uygulanamayan bir konumdadır.
Çalışanlar
arasındaki statü farklılıkları ücretler arasındaki uçurumu oluşturmaktadır. Bu
durum hizmetin bütünlüğü ilkesini zedelemekte, iş barışını ortadan
kaldırmaktadır.
Meslek
tanımlarının yapılması ve yasada yer alması, hizmetin bütünlüğü ilkesinin
hukuken de oluşması ve bu ilkenin fiili koşullarının maddi karşılığının
saptanabilmesi için gereklidir.
Devletin sanat
kurumlarının çağın gerektirdiği hız, verimlilik ve kaliteye ulaşması için bir
atılım şarttır. Bu atılımı yaparken en doğru tutumu geliştirmek adına çağdaş
kültürün bilgi birikiminden yararlanmak akılcı bir yoldur. Ancak temel
belirleyicisi ülkemizin toplumsal, ekonomik ve coğrafi yapısı ve Türk halkının
sanat ve kültür gereksiniminin en üst düzeyde karşılanması olmalıdır. Kısıtlı
bir bütçe imkânıyla ne kadar yol alınacağı sorusu ayrıca önümüzde durmaktadır.
Kültür Bakanlığı ve ilgili kurumlarla ilgili söylenecek söz çok, maalesef vakit
azdır.
Sayın Başkan,
kıymetli hazırun; milletimiz emin olsun, bu buhranlı
dönem kapanacaktır. Aydınlık yarınların şafağındayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Dağdaş.
GÜRCAN DAĞDAŞ
(Devamla) – Fitneye fırsat vermeden, seçimde olayların müsebbibi olan iktidar,
tarihin derinliklerine gidecektir. Bundan kimse kuşku duymasın. Yeter ki
fitneye alet olmayalım.
Atatürk’ün
cumhuriyetin 10’uncu yıl dönümü nedeniyle 29 Ekim 1933 yılında Türk milletine
ünlü hitabında söylediği şu sözlerle konuşmamı tamamlıyorum. Görüştüğümüz
bütçenin milletimize hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
“Az zamanda çok
büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek
Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün
unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki
inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş olarak doğacaktır.”
Buna inanarak hepinizi selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dağdaş.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman
Durmuş.
Buyurun Sayın
Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığı 2010 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sağlıkta dönüşüm
gerçekte bir rant bölüşümüdür. 2007’de 26 milyar olan
sağlık harcaması, 2010’da 39 milyar TL’yi aşıyor. Küresel paylaşım politikaları
sosyal güvenlik kurumlarının kaynaklarını yağmalamış, açıklarını 4’e
katlamıştır. Vatandaş, muayene için devlet hastanesine 8, özel hastaneye 15
lira vermezse muayene olamıyor. Vatandaş yoksul, yeşil kartlı. Eczaneden,
ilacının yüzde 20’sini ödemesi isteniyor, veremediği için ilacını alamıyor,
hastalığı kronikleşiyor; ateşli bir hastalık veya ciddi bir kalp hastalığı ise
ölüyor. Eczacıların kâr payından kesinti yapılıyor. Konu başlıkları tarzında
anlatıyorum, zamanım yok.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Senin zamanında ne vardı?
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Bu devasa açık, prim ve bütçe gelirleriyle kapanamıyor. Kayıt dışı
ekonomiyi düzeltemeyen ve prim toplayamayan Hükûmet,
2010 yılı bütçe tasarısıyla halkımızın sağlığından 3 milyar TL kesinti yapmaya
karar veriyor. Yoksul grip oluyor, beş gün hastanelere taşınıyor, 39-40 ateş ve
ishalle beş gün sokakta kalıyor. Artık elektrolit sıvı bitmiş. Cuma günü
lütfediyorlar, hastaneye alıyorlar, cumartesi hayata veda ediyor. Bakan
seviniyor “Yaşasın, 1 kişi daha gripten öldü.” diyor. Aile feryat ediyor,
“İdrar yolu enfeksiyonu.” diyor, “Sinüzit dediler.”
diyor, “Bu domuz gribi lafı nereden çıktı?” diyor ve mezara gömüldükten sonra
ortaya çıkıyor “domuz gribi” lafı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – İnsanın ölümüne insan sevinir mi ya? Ayıp ya!
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Edepli olun, edepli… Edepli olun! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri….
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Amerika ve Çin’de ve Avrupa’nın birçok bölgesinde, değerli
milletvekilleri, pandemi sona erdi sona, uyanın! Grip
pandemisi Amerika’da, Çin’de ve Avrupa’nın büyük
bölümünde sona erdi. Ankara’da ayrılan enfeksiyon
yataklarının çoğu boş ve hastalık normal mevsimlerin altına düştü, muhtemelen
ocak ayı içinde pandemi Türkiye’de de inecek.
Bir taraftan
paket uygulaması, düşük fiyat ve yüksek kesintilerle özel ve resmî sağlık
kurumları batırılıyor. 3 milyarlık kesintiyle Türk milletinin sağlığı tehdit
altına giriyor, diğer taraftan, Bakan, bir korkutmalı senaryoya 2 milyar Türk
lirası ödüyor.
Değerli
milletvekilleri, AKP üç hükûmetle seksen altı aydır
tek başına iktidarda. Mecburi hizmeti “çağ dışıdır” deyip kaldıranlar yirmi iki
ay süreyle Anadolu’yu doktorsuz, aşısız bıraktılar, sonra tükürdüğünü
yaladılar, kanunu tekrar çıkardılar. Gece yarılarına kadar vatandaşı uzman
hekimin muayene ettiği vardiya sistemini yandaş özelleri kayırmak için
kaldırdılar. Şimdi de hastaneleri otel standardına göre A, B, C diye
sınıflandıracaklar, yandaşa daha fazla para aktaracaklar.
Kadro şişirmesine
rağmen sağlık verilerine göre dünya klasmanında Türkiye 76’ncı sırada değerli
milletvekilleri. Yandaşı düz memuru önce daire başkanı yapıyor, sonra sınavı
atlatmak için sınavsız şube müdürlüğüne indiriyor. Hukuksuz, kanunsuz
atamaları, yolsuzlukları ortaya çıkaran müfettişlerin raporlarını iptal
ediyorlar, işlerine son veriyorlar. Mahkemeden dönenleri defalarca yeniden
memuriyetten atıyorlar, 40 milyar tazminata mahkûm oluyorlar ve devlete
ödettiriyorlar. Biat eden veya diğer kurumlardan getirdikleri müfettişlere
yolsuzluklarını aklattırıyorlar. Yolsuzlukları aklayan müfettişleri daire
başkanı, teftiş kurulu başkanı ve yardımcılıklarına getiriyorlar. 180
trilyonluk onarım yolsuzlukları, tamamlanmamış işlere tam paraların ödenmesi,
bunu soran Sayın Kart’a yanlış bilgi verilmesi; 78 trilyonluk hastane
ihaleleri, 350 trilyonluk aşı yolsuzlukları, 240 milyon euroluk
grip aşısı soygunu, kene spreyleri soygunu ve buna onay vermeyen daire
başkanlarının görevden alınması bu dönemin tipik özellikleri.
Yoksulun
parasının hesabını Yüce Divanda verecekleri ve kendilerine rücu
edileceği günler yakındır.
Hastaneleri,
adına “Hastane Birlikleri” dedikleri projeyle, yandaş iş adamlarına ve odalara
hastane yönetimini devrederek hastane bütçelerini kontrol ettirmek ve yandaş
çıkarlarına teslim etmek istiyorlar.
Kamu
hastanelerinin karşısına yakınlarının hastane zincirlerini ve zincir eczaneleri
yerleştirmek istiyorlar.
Kamunun binbir güçlükle inşa ettiği elli ve yüz yataklı taşra
hastanelerini sağlık ocağına çeviriyorlar ya da kapatıyorlar.
Sofrada gıda
denetimini bütünüyle Tarım Bakanlığına devrettiler. Bu göreve 500 kadar sağlık
ve çevre elemanı aldılar. Şimdi o elemanlar ortada, onlara denetim
yaptırmıyorlar. Gıda denetimsiz kaldı.
AKP’li
siyasilerin çocukları GDO’lu mısır ithal ediyor.
Bardak dolusu size sunuyorlar. Afiyet olsun! Size bol GDO’lu
günler dilerim sevgili halkım!
Kimliğine,
kişiliğine ve sağlığına sahip çıkacak kadar bilgili ve kurallı olan halk
milletleşmiş bir topluluktur diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
Tüketici olarak
kendinizi koruyacak şekilde bilinçli davranabiliyor musunuz? Pancar şekeriyle
tatlandırılan bisküvileri tercih ediyor musunuz?
İnsanları
bulaşıcı hastalık etkenlerinden, beden bütünlüğünü bozan kazalardan, deterjan
etkili ve kanserojen etkili kimyasallardan ve çevre kirleticilerden korumak
devletin görevidir. Okulları, çevreyi kimyasallarla -üzülerek ifade ediyorum-
AKP kirletiyor.
Aile hekimliği,
yanlış sağlık uygulamaları ile insanımız 2002 yılında 5,2 milyar dolarlık ilaç
kullanırken, 2009 yılında 15,6 milyar dolarlık ilaç kullanıyor. Bünyemize
verilen zarar, karaciğer yağlanması, böbrek yetmezliği, işin tuzu biberi.
Bütçemize verilen zarar 3 misli. İlaca fazladan verilen 10 milyar dolara 300
tane 500 yataklı Atatürk Hastanesi yaptırabilirdiniz. Dünya ilaç kartellerine
AKP’ye destek olsunlar diye vergilerimiz aktarılıyor.
Yerli ilaç yüzde
30 indirimle alınırken, ithal ilaç yüzde 4 indirimle alınıyor. Yerli fabrikalar
battı ya da el değiştiriyor ve kapanıyor.
Eczacılar “Yeni
uygulamayla stoklarımız elimizden alınıyor.” diye ağlıyor, 7 bin eczanenin
kapanacağını söylüyorlar.
Değerli milletvekilleri,
Bakanlık, hastanelerinde toplu bebek ölümleri oluyor. Ölüm sebepleriyle ilgili
Bakanlıktan inandırıcı bir açıklama yok. Çin “Mamalardaki melaminden
bebekler öldü.” diye açıkladı, Türkiye'de çıt yok. Zekai
Tahir Burak Hastanesinin yeni doğan kliniğini kapatarak, kendilerince her şeyi
çözmüş oldular. Soruşturmalardan ne sonuç çıktı, ölen bebeklerin hakkı hukuku
ne olacak bilemiyoruz.
Hastanede sık sık yangınlar çıkıyor. Hastalar, Bursa’da olduğu gibi
kapalı devre solunum cihazlarına bağlı kaldıkları için, elektrik kesildiği
için, 10’u birden havasızlıktan ölüyor. Cihazdan ayrılsa yaşayacak. Bakan huzur
içinde koltuğunda oturuyor, ölü sayıcılığı yapıyor.
GlaxoSmith Kline firması 4 Kasımda aşıları Türkiye'ye getirdi -Buraya
dikkatinizi çekiyorum- bunlar kobaylarda, farelerde denendi; aşılar, enjeksiyon yerinde kızarıklık, döküntü, iltihaplanma, kıl
dökülmesi, karın zarında iltihap, karaciğer ve dalakta büyümeye sebep oldu.
Deney hayvanlarının büyük bir bölümü 0,5 mililitre, yarım dizyemle öldü. Bozuk
aşıları Hıfzıssıhha Başkanı iade edeceği yerde “Burada bilgi sızdıranlar var.”
diye soruşturma başlattı.
Sayın Erdöl’e el altından söyledim, “Bu aşılar bozuk, söyleyin,
reddetsinler.” dedim. Kamuoyu önünde söylemedim, gizlice söyledim. Akredite Laboratuvarı Başkanının görevi halk sağlığını düşünmektir,
aşı firmasını değil, Bakanlık politikalarını savunmak değil. Ama,
ne oldu dersiniz? 23 Kasımda aşıları incelemesi bitti, Hıfzıssıhha bozuk
olduğunu söyledi, Başkan baskı yaptı, SmithKline’e
baskı yaptı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, iki dakika rica edeceğim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – “Aşılarımızı yanlış metotla ölçüyorsunuz, bizimki farklıdır.”
dediler ve sonunda, baktım ki aşı iptal edilmeyecek, bir haber gönderdim
“Elimde bilgi, belge var, sizi rezil ederim.” dedim.
23 Kasım…
Aralığın ilk haftasında bu bozuk aşılar Yenimahalle Belediye deposundan
yüklendi Güneydoğu’ya gönderilmek üzere. Bozuk aşı Güneydoğu’ya gönderilmek
üzere kamyona yüklendi ve çıktı yola, gitti. FOX tv’de
konuşma yaptım, kamyon geri döndürüldü.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yazıklar olsun! Bu kadar mı olur?
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Şimdi soruyorum: Sayın Bakan, bozuk çıktığı hâlde, bu aşı kamyona
niye yüklendi? Yüklenme tarihi, bozuk çıktığı rapordan sonradır. Güneydoğu
Anadolu halkının sağlığı, hayatı sizce önemli değil mi? Ben “Açıklayacağım.”
dediğim için mi bu kamyonu geri çevirdiniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, lütfen konuşmanızı bitiriniz efendim.
Buyurun.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
Allah’tan korkan,
kuldan utanan ve insan olarak sorumluluk taşıyanlar bakanlık koltuğunda rahatça
oturabilirler. Nasılsa siz istifa etmeyeceksiniz. Burada, bu kadar ayıplı iş
yapan Hükûmetin başını, Recep Tayyip Erdoğan’ı
istifaya çağırıyorum. İnsan hayatını hiçe sayan bu Bakanın icraatlarından
dolayı Başbakanı istifaya çağırıyorum. Vatandaşı bozuk aşıyla öldürmeye
teşebbüs… Cumhuriyet savcıları bu konuda ne yapacak? Doğrusu merak ediyorum.
Belge, bilgi Hıfzıssıhha’da vardır. Bu bozuk aşıları imha etmeyecek misiniz?
Unutturup kullanacak mısınız?
2002 yılında 22
milyon dolar veriyorduk, şimdi 350 milyon dolar veriliyor. Sadece bu aşıya 240
milyon euro verdiniz. Bu parayla yirmi tane Kırıkkale
Yüksek İhtisas Hastanesi yapardınız. Her gün gripten kaç kişi öldüğünün
reklamını Bakan olarak yapıyorsunuz. Kalp hastalıklarından her gün 150 kişi
ölüyor, onlarca kişi böbrek yetmezliğinden, diyalizden ölüyor. Bunları önlemek
için, organ naklini temin etmek için bunları saysanıza, halkı
bilgilendirsenize. Böbrek yetmezliğini birlikte önlesek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Sayın Başkanım, son cümlemi tamamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, iki dakikalık süre verdim efendim. Lütfen, beni mazur görünüz. Teşekkür
edeyim sizlere.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Aşının rantı ne kadar geniş ilgi
çekiyorsa, Hacettepe’nin Hocası Kanada’da okuttuğu çocukların finansmanını
nereden sağlıyorsa bilmiyorum ama her gün üzerine düşeni de söylüyor, üzerine
düşmeyeni de söylüyor. Kadın doğumcunun söyleyeceği işi çocukçu doktor diyor ki
“Hamileler aşı olsun.” Bakan diyor ki “Olmayan ölür. Aşı olmayan ölür.” (AK
PARTİ sıralarından “Sayın Başkan, kürsü işgal altında” sesleri)
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, teşekkür ederim efendim. Konu anlaşıldı.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Bu bütçenin insanlar için hayırlı bir bütçe olacağına inanmıyorum.
Yine de hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum, sağ olun.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Karaman Milletvekili Sayın
Hasan Çalış.
Sayın Çalış,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, sözlerime başlarken, bugün itibarıyla Silifke’de ve ülkemizin pek
çok yerinde sel felaketinden zarar gören vatandaşlarımız var; şahsım, Mersin
milletvekillerimiz, Grubum adına, sel felaketinden ülkemizin her tarafında
zarar gören vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, Sayın Bakanın sunumunu inceledim, geçmiş yılların tutanaklarını da
inceledim. Gördüm ki, geçmişte çok önemli görevler icra etmiş olan Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğüne siyaset pek ilgi duymamış. Onun için
müsaadeniz olursa ben birazcık bilgi vereyim istiyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, bazı enfeksiyon hastalıklarının bulaşıcı
ve sınırlar ötesi, âdeta milletlerarası ortak mücadeleyi gerektiren bir vasfı
vardır. Nitekim teknolojideki, bilimdeki, tıp ilmindeki
gelişmelerle geçmişte çok önemli problemler arz eden hastalıklar gün geliyor
önlenebiliyor kolerada, vebada, sarıhummada, vesair
bakteriyel pek çok hastalıkta olduğu gibi ama maalesef son birkaç yılda
yaşadığımız gibi kuş gribi, Çin gribi, işte en son domuz gribi gibi virüs
kökenli salgın hastalıklarla her ülke gibi bizler de mücadele etmek zorunda
kalıyoruz.
Kıymetli
arkadaşlar, bulaşıcı hastalıklarla örgütlü mücadele aslında 1838’lere kadar
gider, Yüksek Karantina Meclisinin ve Bürosunun kurulması bu tarihe rastlar;
Karantina Talimatnamesi, karantina tüzüklerinin yayınlanması ve nihayet 1851’de
Paris’te toplanan Mecliste karantina altına alınacak hastalıklar ve süreyle
ilgili anlaşmalarla da uluslararası bir şekil alıyor. Bugün,
cumhuriyet kurulduktan sonra 1924’te “Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü”
hâline gelen Genel Müdürlük, Lozan Anlaşması’ndan Montrö Boğazlar
Sözleşmesi’nden ve yasalarımızdan aldığı yetkilere ve Dünya Sağlık Örgütünün
kurallarına göre bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmekle yani kara, deniz, hava
hudutlarımızdan, kısacası hudut ve sahillerimizden, gümrüklerimizden girecek
bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmekle görevlidir.
Kıymetli
arkadaşlar -tabii ki aslında, biraz sonra son yaşadığımız grip salgınına
geleceğim ama- bu Genel Müdürlük âdeta unutulmuş gibi. Bu kampanyada da pek
hissedemedik. Sanki boğazlardaki ve hudutlarımızdaki rutin işleri yapar hâle
getirilmiştir. Bence bu, doğru değildir. Bugün, bilimdeki, teknolojideki,
sanayideki, turizmdeki gelişmeler nedeniyle gerçekten yeni tehditler ve yeni
fırsatlar önümüze gelmiştir. Yeni tehditler ve yeni fırsatlar doğrultusunda bu
Genel Müdürlüğümüzün yeniden organize edilerek yeniden aktif hâle getirilmesi gerektiğine
inanıyoruz.
Şöyle ki: Bugün
sadece Batı Avrupa’da 5 milyona yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yaşıyor
değerli dostlar. 20 milyonun üzerinde turist geliyor, ülkemizden dışarıya
turist gönderiyoruz. Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Doğu’da, Türk
cumhuriyetlerinde yaşayan soydaş ve akraba topluluklarından geliş gidişleri de
göz önüne aldığımız zaman, gerçekten, deniz, kara ve hava hudutlarımızdan çok
fazla bir insan sirkülasyonu, araç sirkülasyonu ve mal
sirkülasyonu vardır. Buralarda da gerçekten insan sağlığını tehdit edebilecek
yeni tehditler vardır. Yeni tehdit algılamasına göre yeni düzenlemeler yapmak
gerektiğine inanıyoruz.
Kıymetli
arkadaşlar, tabii ki sahillerimizin içine düştüğü durumu, bazı tehditleri
irdelersek, bakınız arkadaşlar, bölgelerde yaşayan insanlarımız için önemli
olan sahillerimiz belli mevsimlerde turizm için de çok önemli hâle geliyor.
Bazen ülkemizin öyle yörelerine gidiyoruz ki biz, kendimiz o sahildeki
güzelliklerden faydalanmaktan korkuyoruz.
Kıymetli
arkadaşlar, zaman zaman sahillerimize yabancı
gemilerin toksik atıklar bıraktığını, sanayi
artıklarını bıraktıklarını, sahillerimizi, kara sularımızı kirlettiklerini
görüyoruz. Aslında bunların hepsi, neticede bölgede yaşayan insanlarımızın
sağlığını tehdit eden oluşumlar.
Şimdi, tabii ki
bütçe cetvelini incelediğimiz zaman, bakıyoruz ki Genel Müdürlüğe gerçekten bu
kadar önemli işlerin içerisinde mütevazı bir bütçe ayrılmış. Bu mütevazı
bütçeyle, tabii ki sadece boğazlardaki rutin işlerini ve havaalanlarındaki veya
kapılardaki rutin işleri yapar hâle gelecek değerli arkadaşlar. Biraz önce
bahsettiğim örneklerde olduğu gibi gerçekten çevre koruma hizmetleri, bu
Müdürlüğümüzün yapması gereken işler arasında ama ödeneklerin dağılmasına
baktığımız zaman çevre koruma hizmetlerine sıfır ödenek ayrılmış. Teşkilat
bünyesine baktığımız zaman çevre koruma ve turizmle ilgili, ilgili müdürlüğün,
bünyedeki müdürlüğün de herhâlde faaliyetlerinde ciddi bir sıkıntı olacak
demektir.
Kıymetli arkadaşlar, bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak
görüşümüz, yeni tehdit algılamalarına, yeni fırsatlara göre bu Genel Müdürlük
yeniden organize edilmelidir çünkü biz turizmden en iyi şekilde faydalanmak
istiyorsak, biz ekonomimizdeki gelişmelerimizi en iyi şekilde ihracatla,
ithalatla taçlandırmak istiyorsak öncelikle hudutlarımızı, sahillerimizi ve
ülkemizin tamamını sağlık açısından güvenli hâle getirmemiz gerekmektedir.
Kıymetli
arkadaşlar, domuz gribiyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum ancak -grip
salgını- böyle bir konuda dikkatli konuşmak gerekiyor. Bir milletvekili olarak
benim dikkatli konuşmam gerekiyor, bir vatandaş olarak benim dikkatli konuşmam
gerekiyor, siyasetçilerin dikkatli konuşması gerekiyor, hele hele böyle önemli bir salgını, sıkıntıyı atlatırken
sorumluluk makamında oturanların, sorumluluğunun gerektirdiği gibi konuşması
gerekiyor.
Kıymetli
arkadaşlar, hafızalarımızı tazelemek adına söylüyorum, önce yurt dışında
başlayan grip işte havaalanlarımızdan giriyor, havaalanından girerken sayıları
döküyoruz, termal kameralar koyuyoruz, hastaneleri gösteriyoruz. Âdeta bir şov!
Bu şovun sonunda ne oldu? Griple karşı karşıya geldiğimiz gün hastanelerimize
ateşi çıkan herkes yüklendi. Yüklenince ne oldu? “Ya fazla endişelenmeyin, bu
da sonuçta, neticede bir griptir, gidin evlerinize istirahat edin, dinlenin…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çalış, buyurun, konuşmanızı tamamlayın efendim.
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) – Şimdi arkadaşlar, söylemek istediğim şu: Salgın hastalık üzerinden
bir şeyler yaparken dikkatli olmak lazım. Hastalığı olduğu gibi bilenlerin,
bilim adamlarının, vatandaşı, basın ve medyayı da rehabilite
ederek doğru bilgilendirmesi lazım. Bunu söylemeye çalışıyorum.
Şimdi, Sağlık
Bakanlığı canla başla çabalıyor, bir kampanya yürütüyor. Kampanyanın en üstündeki
Başbakan, sağ olsun, bu kampanyayı âdeta dinamitliyor, “Ben aşı olmayacağım,
çocuklarım da olmayacak, bizdeki aşılar da Amerika’dakine göre şöyle böyle…”
Arkadaşlar, şu
kadarını söylüyorum: Eğer bu demagojiden dolayı mağdur
olmuş, canını kaybetmiş insanlar varsa bunun mesulü, iki dünyada mesulü bunları
yaratanlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çalış, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.
HASAN ÇALIŞ
(Devamla) – Bu salgın nedeniyle hayatını kaybeden insanlarımızın yakınlarına
başsağlığı diliyorum ve bu kampanyada en tepeden en aşağıya kadar emek veren
bütün sağlık çalışanlarına, bütün emek verenlere şahsım adına, partim adına
teşekkürler ediyorum. Bu salgını da ülkemizin bir an önce en az zayiatla
atlatmasını diliyorum.
Yüce heyetinize
saygılarımı sunuyorum, bütçemizin ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum tekrar. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim efendim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bir düzeltme yapmak istiyoruz, CHP Grubu da istiyor.
Yenimahalle’deki depo Büyükşehir Belediye Başkanlığının deposudur, Yenimahalle
Belediyesinin değildir. Kayıtlara düzgün geçmesi için onu düzeltiyorum.
BAŞKAN – Tamam
efendim.
AK PARTİ Grubu
adına Feyzi İşbaşaran, Elâzığ Milletvekili.
Sayın İşbaşaran, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA FEYZİ İŞBAŞARAN (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür
ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubumuz
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, üç gün önce aramızdan ayrılan değerli tiyatro-sinema sanatçısı,
yönetmen, senarist Ali Taygun’a Allah’tan rahmet
diliyorum; ailesine ve sanat camiasına, sinema ve tiyatro camiasına başsağlığı
diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı tabii iki ayrı bakanlık ve zor ve çok
kapasiteli bir bakanlık.
Aşağı yukarı 1
milyon yatak kapasitesiyle, 20 küsur milyar dolar gibi yıllık turizm geliriyle
25-26 milyon civarında turistin ziyaret ettiği bir ülke ve dünya turizmi
içerisinde ilk 10 ülke içinde olan bir ülkeyiz.
Gerçekten,
turizm, tabii ki çok hassas bir konu; dünyadaki en ufak bir gelişmeden, en ufak
bir ekonomik krizden, en ufak yaygın bir hastalık sebebiyle de olsa, en çabuk
etkilenen bir sektörümüzdür. Ama buna rağmen, 2009’da, bütün
ülkelerde, bütün dünyada turizm gerilerken, eksi 4-5, hatta bazı ülkelerde eksi
10 gibi daralmalar söz konusu iken, Bakanlığımızın da iyi çalışması ve iyi bir
tanıtımıyla biz bunu daha hafif atlattık ve tam tersine, içinde bulunduğumuz bu
10 ülke içerisinde, yüzde 2’de olsa, büyümeyi sağlayan tek ülke biz olduk. Ben
bu konuda Sayın Bakanı da, Bakanlık çalışanlarını da, burada emeği geçen
herkesi kutluyorum, teşekkür ediyorum.
Benim bu sene
Paris’e bir iki ziyaretim oldu ve çok gururla söyleyebilirim ki Bakanlığımızın,
Fransa’da “Türk Mevsimi” diye bir tanıtım kampanyası -bilmiyorum, içinizde
gidip de gezip gören oldu mu, denk geldi mi size- gerçekten gurur verici bir
şey. O Şanzelize caddesinde çok büyük dev ekranlar ve
her tarafta Türk kahveleri, Türk misafirperverliği, muhteşem bir tanıtım ve
bütün Paris, bütün Fransa Türkiye’yi konuşuyor ve bu devam ediyor.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – O kadar değil Feyzi.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) - Eğer yolunuz düşerse…
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – O kadar değil yani o kadar değil, lütfen…
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Peki.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) - Ben iki sefer gittim, o kadar değil. Biraz vicdanlı söyle, o kadar da
değil.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Müsaadenizle… Peki, o sizin düşünceniz. Peki.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – “Bütün Fransa” derken şimdi fazla söyledin.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Niye rahatsız oluyorsunuz canım? Dinleyin ya!
Gerçekten…
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Ne kadar konuştuğunun kitabı var bende, vereyim.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen Hatibi dinleyiniz.
Sayın İşbaşaran, buyurun efendim.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Ben size çok fazla dokunacak bir şey söylemedim. Niye rahatsız
oluyorsunuz, bilmiyorum.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Yok, “tüm Fransa” dediniz de onun için.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Ama gerçekten önemli. Gidip görmenizi isterim ama. Gerçekten Turizm
Bakanlığımız orada iyi bir tanıtım yapıyor ve bu sene Fransa’dan Türkiye’ye
gelen turist sayısında yüzde 10 artış oldu. Bu rakamlar ortada. Bu tanıtımlar
olmasa, bunlar nasıl olur? Tabii ki yapılıyor.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Niye yıldan mevsime indi, söyler misiniz?
OKTAY VURAL
(İzmir) – İnsicamını bozmayın Feyzi’nin.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Yok, insicamım bozulmaz, ben rahatım, konuşabilir arkadaşlar, hiç
önemli değil.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Zaten sataşılmıyor Sayın Başkan, katkı veriliyor.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Sağ olun, çok teşekkür ederim. Ben memnunum, katkınızdan da
memnunum. Sağ olun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Konuşma süresine ilave etmek lazım.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Bu bakımdan çok kutluyorum Bakanlığı, gerçekten güzel işler
yapıyorlar, çok tebrik ediyorum, çok dar bir bütçeyle. Sanıyorum bu sene 1
katrilyon 115 trilyon gibi -eski parayla söyleyeyim- öyle bir bütçeleri var.
Tabii, bu bütçeyle hem turizm tanıtım işini hem de… Sayın Bakan kendisi bir
kültür adamıdır, gerçekten gurur duyuyorum yani geçmişinde, bu Bakanlıkta
olduğundan dolayı söylemiyorum, kendisi ciddi bir kültür insanıdır ve yer altı
zenginliklerimizi adım adım izleyen ve kazı
çalışmalarını bilfiil gezen ve bizim ilimize, Elazığ’a da geldiler. Bizim
oradaki kazı çalışmalarını bizzat kendisi yerinde incelediler. Sağ olsunlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İşbaşaran, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Beş dakika bu kadar kısa mıydı?
BAŞKAN – Zaman
hızlı geçiyor.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Müdahale olduğu için bir iki dakika verirseniz, biraz daha konuşmak
isterim.
Evet, Devlet
Tiyatrolarıyla ilgili bir şey söylemek istiyorum. 14 yeni kalıcı sahne
kurdular, çok teşekkür ediyorum kendilerine. Bizim Elazığ’da da kalıcı bir
tiyatro sahnemiz var artık. Çok teşekkür ediyorum. Sayın Lemi Bilgin
Beyefendi’ye teşekkür ederim. Lemi Bilgin Bey burada mı bilmiyorum. Sayın Genel
Müdür, teşekkür ediyorum sizlere.
Sayın Genel
Müdürden bir isteğim daha var benim. O makamda oturan, o Genel Müdürlük
makamında oturanlar mutlaka Kral Lear’ı oynarlar.
Cüneyt Gökçer’den sonra Kral Lear’ı
oynayan ben bir sanatçı göremedim. Sayın Genel Müdür, siz bu makamdayken -size
yakışıyor- siz daha önce Kral Lear’da görev aldınız
Cüneyt Gökçer hocanızla birlikte ama şimdi sizin bunu
oynamanız lazım. Ben sizden bunu bekliyorum, inşallah yerine getirirsiniz; bu
kadar işleriniz arasında zaman bulup Kral Lear’ı
oynarsınız diye düşünüyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kim oynayacak, Bakan mı?
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Lemi Bilgin Bey, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü.
İstanbul, tabii
bir kongre merkezi, Hükûmetimiz çok güzel bir kongre
merkezi yaptı orada, 330 milyon gibi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İşbaşaran, lütfen tamamlayınız efendim.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Peki, tamamlayacağım. Teşekkür ederim, sağ olun.
İstanbul, tabii
ciddi bir kongre merkezi, Hükûmetimiz orada iyi bir
kongre, kültür merkezi yaptı, çok gurur verici bir şey bu ve insanlar, biz,
Avrupa’ya giderken, gezerken… Hakikaten bir şehre damgasını vuran, bir şehre
kişiliğini veren oranın kültür, kongre merkezleridirler. Siz hepiniz Avrupa’da
gezmiş, bakmışsınızdır, oranın tiyatro, opera binaları muhteşemdirler,
turistler o binaların önünde resimler çektirirler. Yani Berlin’e gidin, Paris’e
gidin, Londra’ya gidin, Sidney’e gidin, orada
göreceksiniz ki muhteşem binalar, hep çok güzel binalar vardır ama üzülerek
söylüyorum ki hem Ankara’daki Atatürk Kültür Merkezi hem de İstanbul Atatürk
Kültür Merkezi -benim şahsi görüşüm, katılanlar olur, katılmayabilirsiniz tabii
ki ama- benim gördüğüm en çirkin binalardır. Ama özellikle Ankara’daki
gerçekten bir sığınak gibi, bir kültür merkezine yakışmayacak bir binadır ama
inşallah Hükûmetimiz döneminde hem İstanbul hem
Ankara’ya yaraşır çok güzel kültür merkezleri yapılmasını diliyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İşbaşaran, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar,
bakınız, şimdi, benim bu hususta bir şeyim yok, sayın grup 8 kişiye söz
veriyor, dolayısıyla 8 kişi kullanıyor.
Sayın İşbaşaran, lütfen… (CHP ve MHP sıralarından “Sayın İşbaşaran sözünü tamamlasın, sözünü biz kestik.” sesleri)
Hayır efendim, yani
ben muhalefetin istemesiyle veya iktidarın istemesiyle kürsüyü açık tutacak
olursam hiç bitiremeyiz Meclis çalışmalarını.
Teşekkür
cümlenizi alayım Sayın İşbaşaran, lütfen.
Buyurun.
FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Çok teşekkür ederim.
Beni dinlediğiniz
için teşekkür ediyorum.
Tekrar, Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesinin Bakanlık çalışanlarına, ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum. Bu arada Sağlık Bakanlığımızın bütçesi de burada görüşülüyor. Sağlık
Bakanlığının bütçesinin de hem Bakanlık çalışanlarına, sağlık camiasına ve
Türkiye’ye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, konuşma metinleriniz belli, süreniz belli, gruplar
tarafından belirtilmiş; bunu ben belirtmedim, gruplarınız belirtiyor.
Dolayısıyla, şöyle de bir şey var: Bazı gruplar konuşmayı daha çok
milletvekilleriyle kullanıyor, bazıları daha az kullanıyor, bunun serzenişleri
de oluyor. Arkadaşlarımızın daha özenli olmasını istirham ediyorum.
Kerem Altun, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Altun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA KEREM ALTUN (Van) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Kültür ve
Turizm Bakanlığımızın 2010 yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Kültür ve Turizm
Bakanlığımızın görev ve sorumluluk alanları hem çok kapsamlı hem de çok çeşitli
konulardan oluşmaktadır. Anadolu ve hinterlandında bize ait uygarlığın
bıraktığı kültürel mirasın bütününü insanlık adına koruma sorumluluğu ve
bilinciyle hareket eden Bakanlığımız, kutsal bir hak olan insanımızın maddi ve
manevi varlığını çağdaş dünyanın evrensel değerleriyle uyumlu, barış, dayanışma
ve hoşgörü anlayışıyla bütünleşmiş bir kültür politikasını geliştirme ve
sürdürme çalışmalarını başarıyla yürütmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; “Kültür” denince, en geniş anlamda ilk insanla, el
değmemiş doğa arasına insanoğlunun üretip koyduğu değerler toplamını anlıyoruz.
İnsanı doğaya egemen ve toplumu düzenli kılan ana etken kültürdür. Hâliyle
kültür, gelişme, ilerleme demektir; kültür, büyüme ve birikim demektir,
olgunluk ve derinlik demektir. Öyleyse kültür, kalkınma ekonomisinin de itici
gücüdür. Kültürel gelişmişlik ekonomik ve sosyal geriliği kabul edemez. Aynı
şekilde kültürel gerilik de potansiyel servetleri bile heba eden, yok eden bir
kara delik gibidir.
Kültürü gelişmeyen
bir ülkenin kalkınma ve ilerlemesi düşünülemez. “Türkiye Cumhuriyetinin temeli
kültürdür.” diyen Atatürk doğru bir öncelik saptamıştır. “Önce kültür”
diyebilenler, aslında en önemli değere, insana yatırım yapalım demiş oluyorlar.
“Önce insan” diyen bir anlayış ise adaleti, barışı ve refahı istemiş olmaktadır
çünkü kültürün tek alıcısı ve tüketicisi insandır. Kültür de insan gibi
canlıdır, onu besleyen ana damarlar güçlenirse millî kültür de canlanır,
milletleşme de böyle sağlanır; dil, din, tarih, sanat, gelenekler bu
damarlardandır.
Bakanlığımız,
millî kültürümüzü küreselleşmenin getirdiği engellenemez kültürel yayılmalara
maruz kaldığımız şu çağda kapanma değil açılım yanlısı, savunma değil rekabetçi
bir anlayışla canlandırmaya çalışmaktadır. Konuşma ve yazı dilimiz,
edebiyatımız, törelerimiz, ahlak ve hukukumuz, ekonomik anlayışımız,
kadınlarımızın allı yeşilli giysileri, yayık ayranımız, kara yün çadırımız,
kebabımız, halayımız, horonumuz, türkümüz, şiirimiz, şarkımız ve minyatürümüz
bu boy ölçüşülmez zenginlikten nice kültürel değerlerimizi küresel çapta
sunacak, tanıtacak çalışmalar yapıyoruz. Sanat eserlerine ve tarihin mirasına
bakarken, Türkiye, siyasi coğrafyasının değil, siyasi tarihinin kendisine
bıraktığı sahanın kültürel mirasını sahiplenmiştir.
Kültür durmaz, ya
gelişir ya ölür. İhmal ettiğimiz her kültürel değer taşıyıcılarıyla birlikte
tarih sahnesinden çekilmektedir. Memnuniyetle görüyoruz, Kültür ve Turizm
Bakanlığımız kıtaların ve kültürlerin kesişme noktası olan ülkemizde yaşayan tüm
kültürel değerlerin araştırılması, geliştirilmesi ve yaşatılmasını, bu
değerlerin envanterini oluşturarak gerekli çalışmaları
başarıyla gerçekleştirmektedir; geleneksel kültür ve sanat ürünlerimizin yanı
sıra sinemada, tiyatroda ve görsel sanatın her alanında üretilen kültür ve
sanat eserlerinin oluşumunu desteklemektedir. Şuna inanıyoruz: Millet varlığını
koruyacak olan yegâne zırhımız millî kültürümüzdür. O donanımı bugün toplumca
kuşanmamız elzemdir. Kültürel bağımızı perçinlemezsek, zenginin fakiri,
güçlünün zayıfı ezdiği bir dünyanın insafına geleceğimizi terk etmiş olacağız.
Ekonomi, maliye, bayındırlık hizmetlerimiz elbette refah için gereklidir fakat
kültür politikalarına yatırım hayat memat davasıdır, varlık ve beka
meselesidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özünde sevgi, hoşgörü, tevazu, tolerans, incelik olan millî
kültürümüz her dönemde tek biçimli insan yaratma, insanı fotokopileştirme
girişimlerine engel olmuştur…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Altun, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
KEREM ALTUN
(Devamla) - …çünkü “Tek biçimli yurttaş yaratma” anlayışı insanlara bir maske
takar, herkes sessizce istenen oyunu oynar. Voltaire
şöyle der: “Sessizlikte, suskunlukta görülen uyum aldatıcıdır çünkü bu, kürek
çeken forsaların sessizliğidir.” Oysa günümüzde farklılık çağını yaşıyoruz, bu,
özgünlük, özellik, çeşitlilik, değişikliktir. Hayat tek bir görüşe
hapsedilemeyecek kadar çeşitlidir, zengindir. Bahçenin güzelliği çiçeklerin
çeşitliliğiyle zenginleşmesine bağlıdır. Çiçek güzel olduğunu bilmeyebilir ama
devlet her çiçeğin değerini, güzelini bilmek ve hakkını teslim etmek
zorundadır. Devletin müşfik, kucaklayıcı ve güçlü, toplumun huzurlu, bireyin
mutlu olduğu bir kültür politikası politikamızın esasıdır.
Kültür ve Turizm
Bakanlığımız ile Sağlık Bakanlığımızın bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Altun, teşekkür ederim.
İkram Dinçer, Van Milletvekili.
Sayın Dinçer, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetimiz iktidara geldiği ilk
günden beri, her sahada olduğu gibi kültür ve sanat alanında da önemli
hizmetlere imza atmıştır. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, İstanbul,
İzmir, Mersin, Antalya müdürlüklerinden sonra Samsun ve Ankara’da da
müdürlükler açarak müdürlük sayısını altıya çıkarmıştır. Genel Müdürlüğümüz,
İstanbul ve İzmir’de de düzenlediği yarışmalarla kültür ve müzik alanında
Türkiye'nin tanıtımını dünyaya yapmaktadır. Örneğin, Kadir Okurer
kardeşimiz Amerika Birleşik Devletleri’nde ve diğer ülkelerde yapılan
yarışmalarda uluslararası başarılar elde etmiştir ve bizleri gururlandırmıştır.
Daha önce
Bakanlar Kurulu kararıyla kararlaştırılan ve Resmî Gazete’de yayınlanan Van
devlet opera ve balesi müdürlüğünün kurulmasını da Van Milletvekili olarak
Sayın Bakanımızdan beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, büyük bir imparatorluğun mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti
devleti, zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Hükûmetimiz
farklı kültür ve değerleri bir kazanç görmekte ve bunların korunmasını
demokrasinin bir gereği olarak kabul etmektedir. Bu çerçevede, TRT Şeş’in
açılmasına imkân vererek tarihî bir adım atmıştır. Bu girişimimiz toplumun
büyük çoğunluğu tarafından da kabul görmüş ve Hükûmetimiz
takdir toplamıştır.
Değerli
arkadaşlarım, adına ister “Kürt sorunu” ister “Terör sorunu” isterseniz de
“Şark sorunu” deyin, ortada suistimale müsait, terörize edilen ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Ülkemiz
bu nedenle büyük kan kaybına uğramıştır. Bu kan kaybının önüne geçmek için, Hükûmetimiz, son günlerde sabote edilmeye çalışılan “millî
birlik ve kardeşlik projesi”ni geliştirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, Malazgirt öncesiyle başlayan ve günümüze kadar gelen Kürt-Türk
kardeşliğini bozmak isteyen çeşitli çevrelere en iyi cevabı bu Meclis çatısı
altında birlikte hareket ederek verebiliriz. Bin yıllık kardeşliğimizin
pekişmesi ve gelecek nesillere daha güçlü ve müreffeh bir Türkiye için
ideolojimizi, etnik aidiyetimizi ve diğer farklılıklarımızı bir zenginlik
unsuru olarak görüp konuya öyle yaklaşmalıyız.
Seksen dört
yıllık cumhuriyet tarihimiz 60 Hükûmet, 11
Cumhurbaşkanı, 30’a yakın Başbakan gördü. İsmet Paşa’dan, Kâzım Karabekir
Paşa’dan günümüze kadar konuyla ilgili onlarca rapor hazırlandı ve bizler
sürekli, değişik isimler altında bu sorunları tartıştık ama bir arpa boyu yol
alamadık. İşte şimdi tam zamanıdır; gelin, hep birlikte bu sorunu çözerek
çocuklarımıza en güzel hediyeyi verelim. Gelin, ellerimizi birleştirerek gönül
sofrasında hep birlikte, kardeşlik, barış ve huzur nimetinden faydalanalım.
Saygıdeğer
milletvekilleri, onun için diyorum ki, gelin, önyargılarımızı bir tarafa
bırakarak birlik ve beraberliğimizi dost düşman herkese gösterelim. Gelin,
aramıza nifak tohumu ekmek isteyenlere fırsat vermeyelim. Gelin, anaların daha
fazla ağlamasına engel olalım. Gelin, birbirimizin acılarına ortak olalım ve
bir daha bu acıların yaşanmaması için uzattığımız bu elimizi tutun.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Dinçer, tamamlayın konuşmanızı efendim.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri ve bizleri televizyon ekranlarında izleyen aziz milletimiz;
huzurlarınızda şunu haykırarak sözlerimi noktalamak istiyorum: Hiçbir nifak
cephesi Kürtlerle Türkleri karşı karşıya getiremeyecektir. Bu bayrak çatısı
altında bin yıldır beraber yaşayan halklar aynı şekilde kardeşçe yaşamaya devam
edecektir. Düşmanlıklara asla izin vermeyeceğiz. Atatürk’ün “Yurtta sulh,
cihanda sulh.” sözü ile merhum Alparslan Türkeş’in “Kürtçe konuşan
kardeşlerimiz ne kadar Kürt’se biz de onlar kadar Kürt’üz. Biz ne kadar
Türk’sek onlar da bizim kadar Türk’tür.” sözünü bu çerçevede çok anlamlı
buluyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Teşekkür ederiz, sağ olun.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Daha büyük acıların yaşanmaması için bir defa daha diyorum ki
gelin, hep birlikte…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Dinçer, açtım mikrofonunuzu.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – …akan bu kanı durduralım.
ŞENOL BAL (İzmir)
– O zaman açılımı durdurun.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Artık anaların, eşlerin, çocukların, hiç kimsenin gözyaşı akmasın.
Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açalım, geleceğe daha umutla bakalım.
Bütçemizin
hazırlanmasında emeği geçen Plan-Bütçe Komisyonumuzun saygıdeğer üyelerine,
Kültür ve Turizm Bakanımıza ve onun saygıdeğer bürokratlarına teşekkür ediyor,
bütçenin hayırlara vesile olması dileğiyle hepinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dinçer.
AK PARTİ Grubu
adına dördüncü konuşmacı Malatya Milletvekili Mehmet Şahin.
Buyurunuz Sayın
Şahin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ŞAHİN (Malatya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2010 mali yılı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yıllar öncesi
İstanbul’da yaşanmış trajikomik bir olayı huzurlarınıza getirerek sözlerime
başlamak istiyorum.
Sovyetler
Birliği’nin dağıldığı yıllarda İstanbul’da uluslararası bir sempozyum
yapılıyor. Bu sempozyuma kardeş Azerbaycan
akademisyenlerinden bir profesör de katılıyor. Herkes tebliğini sunuyor, sempozyum sonunda Türk ilim adamı Azeri profesörün yanına
yaklaşıyor “Çok güzel Türkçe konuştunuz, sizi tebrik ediyorum fakat bir şey
öğrenmek istiyorum.” diyor. Azeri profesör merakla başını kaldırıyor “Buyurun.”
diyor. “Bu güzel Türkçeyi nereden öğrendiniz?” diyor. Azeri profesör kaşlarını
çatıyor “Tabii ki anamdan.” diyor.
Evet, adı
“Demirperde” olmasa bile kardeş Azerbaycan’da bile hangi dilin konuşulduğunu
bilmeyen bir Türkiye. İçine kapanmış, dünyaya kapanmış bir Türkiye. Allah’a çok
şükür ki AK PARTİ İktidarıyla artık o Türkiye çok gerilerde kaldı. Türkiye
bugün dünyanın en çok konuşulan ülkelerinden biri ve Türkçe bugün dünyanın
4’üncü konuşulan dili. Her yerde Türkçe konuşuluyor ve birçok ülke resmî
programlarda Türkçeyi almış durumda.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi sormak istiyorum: Bu dünyaya açılım kimin eseri?
Türkiye’nin dünyaya açılımını kıskananlar ne demek istiyorlar? Evet,
medeniyetin, gelişmenin, kalkınmanın kriteri
genellikle ekonomik rakamlarla ifade edilmeye çalışılır ama aslında gelişmişlik
kriteri kültürel değerlerinizi dünyaya ne kadar taşıdığınızdır. Daha açık ifade
etmek gerekirse kültürel değerleriniz kadar dünyada siz değerlisiniz. İşte, AK
PARTİ İktidarı olarak, AK PARTİ hükûmetleri olarak
biz bunun için sayısı 9 olan dünya kültür mirasındaki tarihî yerlerimizi
Bakanlığımızın, Kültür Bakanlığımızın gayretleriyle 32’ye çıkartmaya
çalışıyoruz. Kendilerine burada teşekkür ediyorum.
2010 Avrupa
Kültür Başkenti olarak İstanbul’un seçilmesini tesadüf mü zannediyorsunuz?
Evet, Türkiye Avrupa’ya ve dünyaya artık tarihî ve kültürel değerlerini büyük
bir memnuniyetle taşımaya çalışıyor.
Türkiye genelinde
29 olan devlet tiyatrosu sayısını 2 katına, izleyici sayısını 2 milyonlara ve
bütün sanat dallarına desteği sürdürerek sanatına, kültürüne sahip çıkıyor.
Türkiye
tarihiyle, kültürüyle, değerler sistemiyle, başardığı kültürel sentezlerle
dünyada bugün barış köprüsü ve bir cazibe merkezi hâline gelmiştir. İnsafla
sormak istiyorum muhalefete: Bütün bunlar kimin eseri?
Bakın, Şebiarus kutlanıyor
bugünlerde ve şu anda Konya’ya gelen bütün dünyadan sadece devlet adamları
değil akademisyenler, sanatçılar, edebiyatçılar, musikişinaslar, her biri bir
taraftan Mevlânâ’dan ilham almaya geliyor. Bizim
sevgimizi, bizim hoşgörümüzü, bizim toleranslı havamızı teneffüs etmeye
geliyor. Neden geliyor? Niçin Türkiye’ye geliyor? Niçin Konya’ya geliyor? Çünkü
dünyada Mevlânâ’dan başka “Ne olursan gel.” diyen
başka bir kültür adamı yoktur da ondan dolayı. İşte, biz, böyle bir felsefenin,
böyle bir kültürün mensubuyuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şahin, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET ŞAHİN (Devamla) – Evet, mesele kendi farkımızı fark etmek,
kendi hüviyetimizi, kendi değerlerimizi başkalarına göstermek. Bugün büyük bir gururla söylemeliyiz ki Türkiye, artık tarihî
mirasını sadece Anadolu’da değil, sadece Balkanlarda ve Orta Doğu’da değil,
Kafkasya’dan, Orta Asya’dan, Afrika’nın derinliklerinden Amerika’ya kadar
elinin değdiği, yüreğinin götürdüğü her yerde, Hükûmetin
hizmetleriyle, restorasyon çalışmalarıyla, eğitim ve
kültür çalışmalarıyla devam ettiriyor.
AK PARTİ olarak,
kültürümüzün ve dolayısıyla kültür politikamızın temelindeki sevgiyi ve
hoşgörüyü dünyaya taşımaya çalışıyoruz. İşte bu yüzden, bu anlayış sayesinde,
ekonomik krize rağmen turizm sektörümüz gelişmeye devam ediyor.
Ben bu
duygularla, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şahin.
AK PARTİ Grubu
adına Muş Milletvekili Medeni Yılmaz.
Sayın Yılmaz,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEDENİ YILMAZ (Muş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2010
yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Grubum
ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Hemen sözlerimin
başında, geçmişten günümüze sağlık alanında hizmet etmiş, katkı sağlamış
herkesi şükranla anıyorum. Ebediyete intikal etmiş olanlara Allah’tan rahmet
diliyorum ve elbette 58, 59 ve 60’ıncı AK PARTİ hükûmetlerine,
Sağlık Bakanımıza ve ekibine, sağlık alanında oluşturdukları vizyonla,
geliştirdikleri yeni sistem ve çağdaş bakışla, sağladıkları değişim ve dönüşüm
projeleriyle çok önemli reformlara imza attıkları için teşekkür etmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, yedi yıllık AK PARTİ İktidarı döneminde sağlık alanında neler
yapıldı, bunları elbette beş dakikalık bir süre içerisinde anlatabilmek mümkün
değil ancak sürem elverdiğince bazılarını başlıklar hâlinde sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Neler mi yapıldı:
Öncelikle kamuya
ait bütün hastaneler Sağlık Bakanlığının çatısı altında birleştirilerek parçalı
yapıya son verildi. Böylece sağlık hizmetlerinin sunumunda norm ve standart
birliği sağlanarak hizmetin kalitesinin artırılmasının ilk adımı atıldı.
Aile hekimliği
uygulamaları başlatılarak çağdaş bir sağlık hizmetinin adımları atıldı.
Verimliliğin ve
hizmetin kalitesinin artırılması için performansa dayalı ek ödeme sistemlerinin
uygulanması başlatıldı ve böylece sağlık personelinin ücretlerinde
iyileştirmeler sağlandı.
Ayrıca, eleman
temininde güçlük çekilen yerlerde özendirici tedbirler alınarak sözleşmeli
statüde sağlık personeli çalıştırılmasına imkân sağlandı.
Özel sektör
sistemin içine çekilerek hizmetin yaygınlaştırılması ve kalitenin yükseltilmesine
katkı sağlandı.
Hastane
donanımlarının güçlendirilmesinde hizmet alımları yöntemleri de kullanılarak,
kamudan kaynak aktarılmadan hizmete erişim bu yolla kolaylaştırıldı.
Sağlıkta bilişim
teknolojisi her anlamda yaygın olarak kullanılmaya başlandı.
Ayrıca, yurt
içinde tedavisi mümkün olmayan hastalıklar için daha önceleri çok sınırlı olan
imkânlar artık herkes için mümkün hâle getirildi.
Sağlıkta hizmet
sunumu ve hizmete erişimde yurt sathında dengeli dağılımın sağlanmasında çok
önemli mesafeler kaydedildi.
Hastanelerimizin
gerek fiziki mekânları gerek donanım ve personel durumu iyileştirilirken,
kırsalda hizmet veren kuruluşların sayıları artırıldı. Örneğin, sağlıkevi sayısı 1.572’den 5.268’e, sağlık ocağı ve aile
hekimliği kuruluşlarının sayısı 5 binli rakamlardan 7 binli rakamlara ulaştı.
Tabii ki bu
kuruluşların sayılarını artırmakla yetmiyor, bunların donanımı ve sağlık
personeli bakımından yeterli hâle getirilmesi elbette önemli. Bu alanda yapılan
düzenlemeler bir yandan sağlık personeli sayısı artırılarak diğer yandan
dengeli dağılımı sağlanarak yapıldı. 169 bin yeni sağlık personeli istihdam
edildi ve toplam 1.503 sağlık yatırımı tamamlandı.
Yine bir önemli
konu, ağız ve diş sağlığı merkezlerinin sayıları daha önceleri 14 iken 123’e
çıkarıldı. Bütün illerimizde ağız ve diş sağlığı merkezleri açıldı. Burada, bu
alanda sağlık hizmetlerinin sunumuna gerçekten kalite getirildi.
Burada bir örnek
vermek gerekirse, kendi ilimden örnek vermek isterim: Daha önceleri Muş Devlet
Hastanesinde sadece 1 diş ünitesi vardı. 2 tane diş hekimi, sırayla burada
hizmet yapıyorlardı ve günde sadece 20 tane hastaya çekim hizmeti
verilebiliyordu. Şu anda, açılan modern ağız ve diş sağlığı merkezinde bu
hizmet 13 tane ünitede, 13 tane diş hekimiyle, son derece kaliteli bir şekilde,
nezih bir mekânda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, buyurun efendim.
MEDENİ YILMAZ
(Devamla) - …günde 350-400 hastaya çekim, tedavi ve protez
hizmetleri verilmekte.
Tabii, 112 acil
sağlık istasyonlarının sayıları artırıldı, hizmetin kalitesi artırıldı,
ambulansların sayıları ve nitelikleri artırıldı. Rakamlara giremeyeceğim, sürem
kalmadı ama bu arada, 80 civarında kar üstü ambulans ve 15 tane merkezimizde
hava ambulans hizmetleri ücretsiz olarak ülkemizde yaşayan insanlarımızın
hizmetine girdi.
Değerli
milletvekilleri, yine yoğun bakım ünitelerinde, hastanelerimizin sayılarında,
kalitelerinde, kanser tarama merkezlerinde hizmet sunumu gerçekten Sağlık
Bakanlığımızın yoğun çabalarıyla son derece etkin hâle getirildi.
Elbette
söylenecek çok söz var, ama süremin yettiği kadarıyla bazı başlıklarla işaret
etmeye çalıştım. Yapılanları aziz milletimiz görüyor ve takdir ediyor. Biz ne
söylersek söyleyelim, hemen herkes yapılanları bizzat yaşayarak öğreniyor. Ben,
milletimizin sağduyu ve kadirşinaslığıyla bunları çok iyi gördüğünü ve
değerlendirdiğini düşünüyorum.
Tekrar,
huzurlarınızda Hükûmetimize, Sayın Bakanımıza ve
kıymetli ekibine teşekkürlerimi arz ediyor, bütçenin ülkemize, insanlarımıza,
sağlık çalışanlarına hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yılmaz.
AK PARTİ Grubu
adına Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU
ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Sağlık Bakanlığı
bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Çağımızda modern
devletlerin en önemli görevlerinin başında sağlık hizmetlerinin artırılması ve
bu hizmetlerden tüm vatandaşların eşit şekilde yararlandırılması ile sağlık
hizmetlerine kolay erişimin sağlanması gelmektedir.
AK PARTİ, her
alanda olduğu gibi “önce insan” felsefesiyle hizmet sunmaktadır. “İnsanı yaşat
ki devlet yaşasın.” anlayışıyla Sayın Başbakanımızın himayelerinde ve Sağlık
Bakanımızın öncülüğünde 2003 yılında uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm
Projesi bugün dünya ülkelerine model olma niteliğine kavuşmuştur.
Bu kapsamda kamu
hastaneleri tek çatı altında birleştirildi. Böylece sağlık güvencesi açısından
SSK, Emekli Sandığı ve BAĞ-KUR ayrımı kalktı. Yeşil kartlı vatandaşlarımızın
tıpkı diğer sigortalılar gibi kamu sağlık hizmetlerinden faydalanması ve ayakta
tedaviler için muayene, tetkik, tahlil, ilaç, diş çekimi ve protezi,
gözlük ve acil tedavi giderlerinin karşılanması imkânı getirildi. Yeşil
kartlıların ilaçlarını istedikleri eczaneden alabilmeleri sağlandı. Ayrıca,
kişilerin klinik bulgularına ve bireysel özelliklerine göre uygun ilaç, uygun
süre ve dozda en düşük fiyatta ve kolayca alımını sağlayan akılcı ilaç
uygulaması ilkesi geliştirilmeye çalışıldı. Bu uygulamayla, ilaç fiyatlarındaki
düşüşlerle vatandaşlarımızın ödediği katkı payı miktarının da azalması
sağlandı.
On sekiz yaşın
altındaki tüm nüfus ve eğitim gören çocuklar sosyal güvence aranmaksızın genel
sağlık sigortası kapsamına alındı. SSK’lı ve BAĞ-KUR’luların
sağlık hizmeti alabilmeleri için doksan ile iki yüz kırk gün arasında prim
ödemesi gerekirken bu rakam otuz güne indirildi. Yurt içinde tedavisi mümkün
olmayan hastalıklarda tüm sigortalılar için yurt dışında tedavi olabilme imkânı
getirildi.
Yoksul anne ve
çocukların düzenli sağlık kontrollerini yaptırmaları ve anne adaylarına
doğumlarını hastane ortamında gerçekleştirmelerini teşvik için şartlı nakit
yardımı yapılmaya başlandı.
Elverişsiz hava
ve yol şartları, maddi imkân yetersizliği gibi sebeplerle hastanelere uzak olan
hamilelerden son bir ayına girenlerin daha güvenli merkezlerde konaklamaları ve
doğumlarını hastane ortamında yapmalarını sağlamak üzere Misafir Anne Projesi
başlatıldı. 2008-2009 kış döneminde 5.887 yüksek riskli anne adayı doğumlarını
bu şekilde gerçekleştirdi. Bu uygulamalarla hastanede doğum oranı 2003’te yüzde
78 iken bu oran 2008’de yüzde 90’a yükseltildi.
Bebeklerimizin
sağlığını ve zekâ gelişimini olumsuz etkileyen kansızlığı önlemek için 2004
yılı Mayıs ayından itibaren ücretsiz demir damlası dağıtılmaya başlandı. 2005
Kasım ayından itibaren de annelere altı ay gebelikte, üç ay lohusalıkta toplam
dokuz ay ücretsiz demir desteği verilmekte. Bu şekilde hedef kitlenin yüzde
91’ine bu imkân sağlanmış oldu. Amacımız, bu rakamı 2010 yılında yüzde 95’lerin
üzerine çıkarmaktır.
Ayrıca, 2005
yılının Mayıs ayından itibaren bebeklerimizin kemik sağlığı için bir yaşına
kadar ücretsiz D vitamini verilmeye başlanmıştır. Böylece, D vitamini
eksikliğine bağlı raşitizm görülme oranı ciddi anlamda düşürülmüştür.
Sağlıkta Dönüşüm
Programı ile anne ve bebek ölüm hızı aynı gelir grubu ülkelerle
karşılaştırmayacak kadar iyileştirilmiştir. Gururla söylemek gerekirse OECD
ülkelerinin yirmi yılda katettiği mesafeyi ülkemiz
son altı yıla sığdırmaya başarmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çağdaş devlet, birey mutluluğunu amaçlayan politikalar
belirlemek ve uygulamak zorundadır. İktidarımız, attığı her adımda, uyguladığı
her programda insan merkezli hizmet politikaları üretmektedir.
İlimiz Mardin ve
ilçelerinde 1991 ve 1995’te atılan temeller, maalesef 2002 yılında daha
yarılanamamıştı. AK PARTİ İktidarıyla birlikte, hastaneler tamamlanarak, 6
hastane, 4 sağlıkevi, 8 sağlık ocağı yapıldı.
Mardin’de 112 hizmetlerinde 3 olan ambulans sayısı 13’e çıkarılırken, 77 olan
uzman doktor sayısı 126’ya, 123 olan pratisyen hekim sayısı 266’ya, sadece 9
olan diyaliz cihazı 88’e çıkarıldı. Önümüzdeki yıl, 300 yataklı Mardin ve 150
yataklı Nusaybin devlet hastanelerinin temelleri atılacak, hâlen inşaatları
devam etmekte olan Kızıltepe ve Midyat devlet hastaneleri de en kısa sürede
bitirilecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesini sosyal
devlet anlayışının vazgeçilmez unsurları arasında görüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
GÖNÜL BEKİN
ŞAHKULUBEY (Devamla) – Etkin ve kaliteli bir sağlık sistemi nitelikli bir
toplum için vazgeçilmezdir. Hükûmetimiz “İnsan
sağlığına yapılan yatırımın bedeli ve hesabı olmaz.” anlayışıyla hareket ederek,
sağlık politikamızdaki “önce insan, insan için de önce sağlık” düşüncesi gereği
aynı kararlılıkla devam etmektedir.
Sözlerime son
vermeden önce, deminden beri bizleri popülist
yönetimle suçlayan arkadaşlarıma birkaç şey sormak istiyorum ve bunların
değerlendirmesini de milletimizin vicdanına bırakmak istiyorum.
Türkiye,
kızaklarla taşınan hastaları, hastanede rehin kalan hasta ve cenazeleri, ilaç
kuyruklarında ölen insanları unutmadı. Demin, bir arkadaşımız “Yeşil kartlılar
ilaçların yüzde 20’sini öderken zorlanıyorlar.” dedi. Onların döneminde yüzde
100’ünü ödemek zorunda kaldıklarında ne yapıyorlardı acaba, çok merak ediyorum.
TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Öyle bir şey yok.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Öyle bir şey olmadı.
GÖNÜL BEKİN
ŞAHKULUBEY (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle, Sağlık Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, başta Sağlık Bakanımız olmak üzere, Bakanlık
çalışanlarının hepsini başarılı çalışmalarından dolayı tebrik ediyor, hayırlı,
uğurlu olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şahkulubey.
AK PARTİ Grubu
adına Gümüşhane Milletvekili Sayın Kemalettin Aydın.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2010 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum.
Tüm yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu konuşmanın
kısa süresi içerisinde yirmi iki yıllık tıp fakültesi mezunu olan aynı zamanda
da iktisat mezunu bir kişi olarak, sadece sağlığı ve önce insanı benimseyen
partimizin, sağlıkta, doktorluğu yaşadığım bütün bu süre içerisindeki pratiği
konuşarak sözlerimi sürdürmek istiyorum. Konunun ekonomik bölümüyle ilgili
kısımlarının, benden daha uzman olan arkadaşlar tarafından tartışılacağını
düşünüyorum.
Uzmanlık alanım
olan enfeksiyon hastalıkları ile yıllarca mücadele
eden ve enfeksiyon hastalıklarının Türkiye'nin son 1990’dan itibaren ki
sürecini -tarihi yazan ve tarihi okuyan bir kişi olarak- ülkemizdeki temel sağlık
hizmetleri ve koruyucu sağlık hizmetlerinin nereden nereye geldiğini ve buna
bağlı olarak da hastalıkların ve hastalıklara bağlı ölümlerin, yine bu ölümlere
bağlı da maliyet analizlerinin iyi yapılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
Koruyucu sağlık
hizmetlerine İktidarımızdan önce 2 milyar Türk lirası harcanırken -ki eskale edilmiş paradır, bugünün parasıyla- bugün koruyucu
temel sağlık hizmetlerine 4 milyar para harcanmaktadır. Aynı zamanda çocuk
aşılamalarına 2002 yılında 30 milyon Türk lirası harcanırken bugün 326 milyon
Türk lirası harcanmaktadır ki 11 kat yükselme söz konusu olmuştur. 11 kat yükselmenin olduğu bir yerde günümüzle de bağdaştırdığımız
zaman günümüzün dünya pandemisi olduğunu kabul
ettiğimiz, pandemi olduğunu kabul ettiğimiz domuz
gribine de Hükûmetimiz gerekli olan tüm parayı
ayırarak ülkenin sağlığını kontrol altına almak, dünya sağlığını kontrol altına
almak için de vatandaşının domuz gribi nedeni ile devletin kamu kurumlarına
müracaat ettiği zaman, aşılanmak istediğinde bir kişisinin dahi mağdur olmaması
için gerekli bütün parayı ayırmış ve gerekli bütün girişimler yapılmıştır. Bunun
bir eleştiri konusu olmasını, neden bu paraların ayrıldığını sağlıkla uğraşmış
kişilerin söylemesini, koruyucu sağlık hizmetleriyle uğraşan bir kişi olarak
anlamakta zorlanıyorum. Bu ülkede bir vatandaşı “önce sağlık” diyerek tüzüğünün
ana konusu yapan partinin, her vatandaşının sağlık adına ne talebi varsa bunu
yerine getirmek yükümlülüğü ve zorunluluğu vardır. Ben
dilerim ki muhalefet sıralarındaki arkadaşlarımız, bunu yerine getirmediği
zaman Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığını ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini eleştirsin ama görüyorum ki son üç aydır,
sorumluluğunu yerine getiren ve sorumluluğu gereği ülkenin ne kadar parasını
harcaması gerekliyse bunu yapan bir Bakanlık ve bir Hükûmet,
gayribilimsel verilerle eleştirilmektedir ve gayribilimsel teorilerle, anekdotal
bilgilerle, Türkiye’deki toplum sağlık açısından belirli bir paradoksa
itilmektedir ki bunun da maalesef bugünlerde son sorunlarını görmekteyiz.
Şimdi, bu temel
sağlığa harcanan paralarla, 2000’li yıllarda yaklaşık 30 bin kızamıklı vaka
varken, geçtiğimiz yıl hiç yokken, bugün 5 kızamıklı vakaya inmiştir. Yine,
2000’li yıllarda 10 bin sıtmalı vaka varken bugün 39 vakaya inmiştir. Hepimizin
bildiği ve televizyonlarda geçmiş Sağlık Bakanlarımızın çıkıp da “Bu kolera
değil el tor” gibi böyle, bilgiden uzak cümlelerle yani kolerayı örtmeye
çalıştığı dönemlerden, bugün suyla bulaşan enfeksiyonlardan
olan tifo, 25 binden 209’lara inmiştir. Bunun gibi yine, bebek ölüm hızı, anne
ölüm hızı, gelişmiş ülkeler düzeyine taşınmıştır.
Değerli konuşmacı
arkadaşlarımızdan birisinin, özellikle domuz gribi aşılarının, bu Mecliste
hiçbir zaman konuşulmaması gerekli olan bir tarzla, ülkemizin bir bölgesine
gönderildiğini, kendi gayribilimsel ve gayriveriye dayanan bir şekilde söylemesi kınanacak bir
durumdur.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Bölgeyi söyle!
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kamyon Güneydoğu’ya gitti sadece, Trabzon’a gitse onu da
söylerdim.
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) - Bu ülkenin hiçbir bölgesi ayrılmamıştır ve sadece gayribilgi…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Güneydoğu’ya siz gönderdiniz. Aracın plakasını, gününü, saatini
verdim. Yalan konuşmam!
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) - Sadece Güneydoğu’ya dediyseniz o zaman söyleyeyim, ülkemizin
beşinci ve altıncı bölgelerine nelerin gittiğini ben size şöyle söyleyeyim:
Türkiye Cumhuriyeti’nde 2002 yılından bugüne baktığımız zaman…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kemalettin, kamyonun plakasını, gününü
ve saatini verdim. Ben yalan konuşmam, yalan değil.
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – …uzman hekim oranı yüzde 29 artmış iken, bu, beşinci ve altıncı
bölgelerde yani Doğu ve Güneydoğu’da yüzde 150 oranında artmıştır.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sizin Güneydoğu açılımını sen anlat!
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – Eğer birkaç il vermemi isterseniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın
Aydın, konuşmanızı tamamlayınız.
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – Teşekkür ederim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kamyon Güneydoğu’ya gidiyor Kemalettin.
Trabzon’a gitseydi onu da söylerdim.
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – Gümüşhane’ye gitseydi onu da söylerdin!
2002 yılından
bugüne uzman hekim sayısının yüzde 29 arttığı bir ülkede…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hadi canım!
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – …Şırnak’ta yüzde 457 oranında uzman sayısı artmıştır, Hakkâri’de
yüzde 750, Gümüşhane’de yüzde 162 oranında artmıştır.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Kütahya’yı da söyle!
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – Bu kadar bağırarak konuşulan yerde…
Gümüşhane’de 2002
yılında 17 uzman vardı, bugün Gümüşhane’de 55 uzman vardır ve benim hastanemde
1.400 hasta ameliyat edilirken 3.300 hasta ameliyat edilmektedir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) O günle bugüne baktığımız zaman, yüzde 29 oranında artış
var uzman hekim sayısında. 20 bin uzman olduğu zaman Gümüşhane’ye neden 17
uzman gidiyordu, bugün 25 bin uzmana çıktığında neden 55 uzman gidiyor?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sekiz senede uzman sayısı arttı!
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – Hemşiresi de öyle, sağlık çalışanları da öyle ve içimde olan bir
şeyle…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Seçimlerde gördük, belediye seçimlerinde!
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sekiz senede uzman sayısı arttı!
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – Bereket versin, o arkadaşımız da layıkıyla yapar inşallah. Sizlerin
böyle gayriihtiyari, gayriahlaki düşüncelerinizle…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Sayın Aydın, lütfen…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ahlaksız sensin Kemalettin!
BAŞKAN – Sayın
Aydın… Sayın Aydın…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, gayriahlaki olan Sayın
Hatiptir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sözünü geri alsın!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bir dakika… Bir dakika…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sözünü geri alsın. Gayriahlaki olan o!
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, lütfen…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Biz delilsiz konuşmuyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, lütfen oturur musunuz efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sözünü geri alsın.
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – Niye bu kadar bağırıyorsun ya? Çiftliğin mi burası?
BAŞKAN – Sayın
Aydın, cümleniz çıktı…
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Hakarette bulunmadı, Sayın Başkan.
BAŞKAN - “Gayriahlaki” kelimesini tashih etti. Tamam, arkadaşımız
sürçülisan ettiğini, aldığını söyledi.
Buyurun Sayın
Aydın.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Doğrulara tahammül edin, yanlışlarınızı görün!
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
Sayın Durmuş,
tashih etti cümleyi efendim.
Buyurun.
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – Cümlemin içerisindeki “gayriahlaki” kısmı
maksadını aşmıştır ama bilimsel verilerle oynayarak toplumun sağlığının
nerelere sürüklendiğinin de tanımlamasını topluma bırakıyorum.
Saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Başbakana da söyle!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Başbakana mıydı bu ifaden? Başbakana bu laflar söylenir mi Sayın Başkan
yani?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Gel raporu sana göstereyim!
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Raporu vereceğim ben sana!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… İstirham ediyorum, sakin olalım.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Raporu vereyim ben sana!
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Osman Bey, gerek yok.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
Konuşan
arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu akademisyen, unvanları var, bilgileri var.
Bizim bir diyeceğimiz yok. Kendi aralarında konuşarak yardımcı olabilirler,
Sağlık Bakanlığına yardımcı olabilirler.
Teşekkür ederim.
Son konuşmacı
Kilis Milletvekili Hüseyin Devecioğlu.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Kilis) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Hudut ve
Sahiller Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan
önce, dün ilimizin Musabeyli ilçesindeki taş ocağında meydana gelen kazada
hayatını kaybeden hemşehrilerimize Allah’tan rahmet
diliyorum, yaralı hemşehrilerimize de acil şifalar
diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığına
bağlı, özel bütçeli bir kuruluştur. Başlıca görevleri bulaşıcı hastalıkların
yayılmasını önlemek temeline dayanan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
1924 yılında bu adı almasına ve faaliyetlerini bu ad altında sürdürmesine
rağmen, bulaşıcı hastalıkların önlenmesi konusunda ülkemizde yapılan
mücadeleyle yaşıttır.
Bu mücadelenin
başlangıcı ta 1800’lü yıllara gitmektedir. II. Mahmut'un emriyle karantina için
meclis toplanarak 1838 yılında bu göreve başlanmıştır.
Genel Müdürlük,
kuruluşundan itibaren birtakım görev ve isim değişikliklerini takiben, Lozan
Anlaşması’ndan sonra “İstanbul Limanı ve Boğazları Sıhhiye Müdüriyeti” adını
almıştır. 1924 yılında bu müdüriyetin adı “Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü” olarak değiştirilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin ve dünya sağlığının korunmasına katkıda
bulunmak ve halk sağlığı risklerini önlemek amacıyla uluslararası anlaşmalar
ile ulusal mevzuattan kaynaklanan yetki ve gelirleri kullanarak Türk boğazları
ile hudut ve sahillerde sağlık denetlemelerini yapmak, kontrol ve önlemlerin
alınmasını sağlamak ve uluslararası geçerliliği olan sertifikaları düzenlemek misyonuna sahip olan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğünün görev ve faaliyetlerini özetle şöyle sıralayabiliriz:
1) Ülkemize
özellikle karantina hastalıklarının ve bulaşıcı hastalıkların girişini önlemek
amacıyla, yurt dışından gelen gemilerin ülkemiz limanlarına girmelerinde ve
kara ile temas etmelerinde herhangi bir sakınca olmadığını belirlemek ve
gerekli iznin verilmesini sağlamak amacıyla sağlık denetiminin
yapılmasını,
2) Yabancı
ülkelerden gelip Türk boğazlarını kullanarak başka bir yabancı ülkeye gidecek
olan gemilere, Türkiye'nin Türk boğazlarındaki hükümranlık hakkını gösteren
Montrö Boğazlar Sözleşmesi hükümlerine göre sağlık denetiminin yapılmasını,
3) Geminin mevcut
mürettebatının taşıdığı, yolcuların ve hareket limanının sağlık durumlarını
gösteren, gemide bulaşıcı ve salgın hastalık olmadığını bildiren, geminin
uğradığı limanlarda uygulanan sağlık tedbirleriyle ilgili bilgileri kapsayan ve
limandan ayrılmasında sağlık yönünden sakınca olmadığını gösteren patenta belgesinin düzenlenmesini,
4) Bulaşıcı
hastalıkların yayılmasının önlemesi amacıyla deniz ve hava araçlarının sağlık
denetiminin yapılması ve bu konuda belgelerin düzenlenmesini,
5) Uluslararası
ve ulusal sefer yapan bu taşıtların sağlık şartlarını gösteren belgelerle
buralarda görev yapan personelin sağlık şartlarını belirten ulusal ve
uluslararası nitelikte belgelerin düzenlenmesi,
6) Yurt dışından
hava limanlarına gelen uçaklardan sağlık deklarasyonunun
alınması,
7) Türkiye
genelinde yirmi yedi seyahat sağlığı merkezinde seyahat sağlığı hizmetinin
verilmesi,
8) Uluslararası
yaptırma zorunluluğu olan sarıhumma aşısı ve diğer bazı aşıların uygulanması,
uluslararası aşı sertifikası düzenlenmesi,
9) Türk
limanlarında Gemi Sağlık Resmi Kanunu kapsamına giren gemilerden her mali yıl başında yürürlüğe konan tarifeler üzerinden sağlık resmi
alınması,
10) Yurda giriş
yapan cenazelerin kontrollerinin yapılarak yurda giriş belgesinin düzenlenmesi
ve izin verilmesi,
11) Avrupa
Birliği müktesebatı uyum çalışmaları kapsamında kurulan Tele Sağlık Merkezi
Baştabipliğince iletişim kanalları da kullanılarak yirmi dört saat kesintisiz
olarak uluslararası düzeyde uzaktan sağlık danışmanlığı hizmetlerinin
verilmesi,
Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, ayrıca
aşağıda sayacağım görevleri de koordinasyonu yürüterek hizmet etmektedir.
Bunlar;
1) Hudut Kapıları
Bulaşıcı Hastalıklar Acil Eylem Planı’na ait politikaları belirlemek,
2) Sağlık
denetleme merkezi koordinatör tabibi/sorumlu tabiplerinin acil duruma göre
belirleyeceği ihtiyaçları -tıbbi araç gereç, sarf malzemeleri- temin ederek
ilgili merkezlere dağıtımını yapmak,
3) Diğer
bakanlıklar, ilgili kurum ve kuruluşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Devamla) - …tüzel ve özel kişiler, üniversiteler ve medya ile ilgili
gerekli koordinasyonu sağlar.
4) Sağlık
Bakanlığından acil durumlarda kullanmak üzere hastane tahsisinin veya bir
bölümünün tahsisinin yapılmasını talep eder. Belirlenmiş olanları da kendi
ilgili birimlerine bildirir.
5) Genel
Müdürlüğünce hazırlanan Hudut Kapıları Bulaşıcı Hastalıklar Acil Eylem Planı’nı
mülki idare amirliklerine bildirir ve uygulamasını sağlar.
6) Sağlık
denetleme merkezi personelini Acil Eylem Planı konusunda eğitir.
Değerli
milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının dışa açılan penceresi konumunda olan ve
Uluslararası Sağlık Tüzüğü uygulamalarını Sağlık Bakanlığı adına yürüten Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün çok eski bir kurum olarak kendi teşkilat
kanununa kavuşmasını ve böylece daha iyi hizmet edeceğini düşünüyorum.
Konuşmama son
verirken 2010 yılı mali bütçesinin ülkemize, milletimize ve insanlarımıza
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Devecioğlu.
Evet, onuncu
turda bütçenin lehinde şahsı adına Abdurrahman Arıcı,
Antalya Milletvekili.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2010 yılı bütçe kanunu
görüşmelerinde Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında şahsım adına lehte söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2003’te Hükûmetimizin işbaşına gelmesiyle birlikte, hepinizin de
bildiği gibi, Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı başlamıştır. Sağlıkta
Dönüşüm Programı’nın bir Türkiye modeli olduğunu özellikle ifade etmek
istiyorum.
Kamuya ait
hastaneleri Sağlık Bakanlığının çatısı altında birleştirdik. O günleri
hatırlarsanız, bunun birtakım sancıları da oldu ama bugün gerçekten çok iyi bir
iş yaptığımızı hepimiz görmekteyiz.
Verimliliği
sağlamak için performansa dayalı ek ödeme uygulamasına geçtik.
Aile hekimliği
uygulamalarına başladık.
Eleman temininde
güçlük çekilen yerlerde sözleşmeli sağlık personeli çalıştırmaya başladık.
Doktorlar için
devlet hizmeti yükümlülükleri getirdik. Türkiye’deki sağlıkta çalışan insan
gücünün dengeli dağılımını sağlayacak biçimde bir personel dağılım cetveli
hazırladık, norm kadro uygulamasına geçtik.
Ayrıca sağlık
hizmetlerinin yine dengeli dağılım için hem sağlık kuruluşu hem insan gücü hem
de tıbbi cihaz planlamalarını sağlayan politikalar geliştirdik. Bu politikaları
geliştirirken de özel sektörü bunun içine aldık.
Sağlık personeli
hizmet puanlarına göre otomatik olarak bir yerden bir yere nakledilmeye
başlandı. Çalışma yılları ve çalıştığı bölgelere göre hizmet puanları ve
bunlara göre de yer değiştirmeleri mümkün oldu.
Tedavisi mümkün
olmayan hastalıklar için yurt dışında tedavi olma imkânı herkes için getirildi.
Ayrıca bildiğiniz
gibi memurlar ve diğer tüm sigortalılar özel hastanelerden, tıp merkezlerinden de
hizmet almaya başladılar. Bu da Türkiye’deki kaynakların vatandaşa daha optimal biçimde iletilmesini sağladı.
Ağız ve diş
sağlığı merkezi sayımız 99’da 8 iken, 2002’de 14, 2009’da ise 123’e ulaşmış
durumdadır. Artık her şehrimizde bir merkez ve birçok şehrimizde de birden
fazla merkezimiz var. Vatandaşlarımız özellikle ağız ve diş sağlığı açısından
hizmetlere daha kolay ulaşmaya başladı.
112 istasyon,
yani acil taşıma hizmetleri 94’lü yıllarda başlamış ve 2002’ye kadar önemli bir
gelişme göstermişti; sayı 481 civarındaydı, bugün ise 112 istasyon sayımız
1.460’a ulaşmıştır. Bütün mevcut ambulanslarımız Avrupa kara ambulans
standartlarına ulaştırılmış durumdadır. Bunun yanında hava ambulans merkezleri
oluşturarak daha kısa sürede etkin bir şekilde hastaların merkezlere
ulaştırılmaları sağlanmıştır.
Türkiye’de yeni
doğan açısından da çok ciddi sıkıntılar yaşanmıştı. Sağlık Bakanlığındaki yoğun
bakım yatak sayısı yeni doğanda 665 iken bugün 4.094’tür. Hedefimiz bu sayıyı
4.500’e çıkarmaktır. 869 olan normal yoğun bakım yatak sayısını 7.351’e
çıkarmış durumdayız. Bu da çok önemlidir yani vatandaşlarımıza, artık,
Türkiye’de, çok nadir durumlar dışında, yoğun bakım yatağı bulamama gibi bir
sıkıntı oluşturmamaktadır.
Aralık 2002 ile
Kasım 2009 yılları arasında 238 hastane tamamladık, 213 yeni ek bina yaptık. Ek
binalarla birlikte aslında 400’ün üzerinde yeni hastane yaptık diyebiliriz.
900’e yakın yeni sağlık ocağı inşa ettik.
139 bin sağlık
personeli istihdam ettik. Yani hastanelerde çalışan personel -sağlık çalışanı
ve diğer personel- sayısı çok arttı. Bu da hizmetin kalitesini büyük ölçüde
artıran sebeplerden birisidir.
Hizmet sunumu
açısından bebek izleme oranlarını yüzde 95’lerin üzerine çıkardık. Hastanede
yapılan doğum oranlarını yüzde 92’lere ve oradan da yüzde 98’lere kadar
çıkarmak durumundayız. Bu da hedefimiz arasındadır.
2008’in
sonlarında OECD’nin Sağlık Sistemlerini İnceleme Raporu’nda “Ulusal sağlık
hesapları ve hane halkı bütçe araştırmasının elde edilen genel bilgiye
dayanarak hem mutlak şartlar açısından hem de diğer ülkelere göre Türk sağlık
sisteminin eşitlik ve mali koruma bakımlarından oldukça iyi işlediği
görülmektedir.” denilmektedir.
Türkiye’de sağlık
göstergeleri de iyiye gidiyor. Demek ki burada para iyi kullanılıyor, verimli
kullanılıyor ve vatandaşın talebi karşılanıyor.
Hasta hakları
birimleri kurarak, vatandaşın, hakkını arayabileceği medeni ortamlar
oluşturduk.
Hastanelerimizde
hekim seçme hakkı oluşturduk. Bugün tüm hastane ve ağız diş sağlığı
merkezlerimizde hekim seçme hakları vardır.
Biraz önce
söylediğimiz gibi, eskiden 10 hekimin çalıştığı bir yerde 1 veya 2 hekim
poliklinik imkânı bulmakta ve çalışmaktayken şimdi tüm hekimlerimize poliklinik
imkânı sağlamış durumdayız.
Artık, Türkiye’de
bugün bir sistem değişmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Arıcı, konuşmanızı tamamlayınız.
ABDURRAHMAN ARICI
(Devamla) – Sigara konusunda Dünya Sağlık Örgütünün yayınladığı 2009 Sağlık
Raporu’nda, “Yaygın tütün kullanımının önüne geçme konusunda Türkiye önemli bir
yol kat etmiştir. Bu süreç büyük ölçüde yüksek liderlik ve politik kararlılıkla
başarılmıştır. Türkiye, kamuya açık ve kapalı alanlarda tütün kontrolüyle
ilgili yasa değişikliği yapan dünyadaki altıncı ülke olmuştur.” denilmektedir.
Bugün 35 milyon
SSK’lı, kamu hizmetlerini, sağlık hizmetlerini bütün hastanelerden, özel
hastaneler dâhil alabilmektedir. Bütün vatandaşlarımız ilaçlarını eczanelerden,
yeşil kartılar dâhil rahatça alabilmektedir.
Performansa
dayalı ek ödemeyle hekimlerin tam gün çalışmaya başlaması sonucu vatandaşların
özel muayenehanelere verdikleri paraların büyük ölçüde azalması sağlanmıştır.
Yeşil kartlı
vatandaşlarımız sağlık hizmetlerinden daha fazla ve rahatça faydalanma imkânı
kazanmıştır.
Acil ve yoğun
bakım tedavileri bugün Türkiye’de kamu ve özel bütün hastanelerde ücretsiz bir
şekilde yapılmaktadır.
Bütün bu
yapılanlardan da anlaşılıyor ki ülkemiz sağlıkta büyük atılımlar yaptı ve
yapmaya da devam ediyor. Tüm sağlık çalışanlarını ve meslektaşlarımı yaptıkları
özverili çalışmalar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH ARICI
(Devamla) - Sağlık Bakanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olması dileklerimle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet adına ilk konuşmacı Kültür
ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay.
Sayın Bakan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlarım; Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşan,
değerli fikirlerini bizimle paylaşan bütün arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.
Bazıları önemli katkılar yaptılar, bazıları gazete haberleri üzerinden ayaküstü
bir konuşma oluşturmaya çalıştılar. Bence kendilerine ayrılmış olan zamanı
ziyan ettiler. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir bakanlığın bir yıllık
bütçesi üzerinde konuşurken, sanıyorum ki her siyasi partinin o zamanı en iyi
biçimde kullanması hem Meclise hem millete karşı saygının gereğidir.
Değerli
arkadaşlarım, biz birkaç gün önce Hazreti Mevlânâ’nın
ebediyete intikal edişinin 736’ncı yıl dönümünü idrak ettik biliyorsunuz. Aynı
gün, ilginç bir rastlantı oldu, muharrem ayının da -hem evladı Kerbela için hem ehlibeyit için hem
bütün âlemi İslam için özel bir gün olan muharremin de- birinci gününü idrak
ettik. Özel bir gündeyiz, bu özel gün bize “İncinsen de incitme.” sözünü
hatırlatıyor yeniden ya da “Dün de beraber geçti ne varsa düne ait, şimdi yeni
şeyler söylemek lazım.” sözünü hatırlatıyor. O yüzden, belki her söze,
özellikle her kem söze cevap yetiştirmek bize uygun düşmez. Bizim bir
anlayışımız var, “Ehli diller arasında çok aradım, kıldım talep./Her hüner
makbul imiş, illa edep illa edep.” diyen bir anlayışımız var bizim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) O yüzden ben, ayrıca kendimi milletimize karşı ve
Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumlu sayıyorum, kişisel sataşmalara
cevap vererek zamanı işgal etmeyi haksız bulurum ama şu kadarını söylemek
istiyorum ki hayatımın hangi döneminde ne söylemişsem sözümün arkasındayım. Her
söylediğim o konjonktürde fevkalade doğru ve haklıdır.
Ben, mübarek 29 Mayıs gününde, fethin yıl dönümü olan 29
Mayıs gününde AK PARTİ kürsüsüne üç yıl önce ilk defa çıktığımda “Şimdiye kadar
inandığım ve savunduğum her şeyi aynen inanmaya ve savunmaya devam ederek
burada demokrasiyi savunmak için, demokrasiye karşı bir kalkışmaya karşı çıkmak
için burada bulunuyorum.” dedim; o sözümün, o davranışımın arkasındayım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar) Benim yazdıklarımın üç satırını okuyacak
arkadaşlar, geri kalan üç yüz satırı okudukları zaman asıl neler söylediğimi
sanıyorum yararlı biçimde öğrenirler.
Değerli
arkadaşlarım, bir güzel küçük bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Biz, Kültür
ve Turizm Bakanlığı olarak, kültürümüze, hayatımıza, sanatımıza, yaşamımıza
hizmet etmiş olan bir değerli sanat, kültür, bilim insanına her yıl bir armağan
veriyoruz. Göreve başladığım yılda bunu tarihsel ve doğal çevreye gösterdiği
katkıdan ötürü Profesör Sayın Metin Sözen’e vermiştik. Geçen yıl, Türkiye’de
demokrasiyi savunma konusunda ağır bedeller ödeyerek bir çizgiyi sürdüregeldiği için sevgili Çetin Altan’a vermiştik. Bu yıl da Türk musikisine büyük hizmetler eden bir topluluğa, 2
kişilik bir topluluğa, kutbi nâyî,
yani “neyzenlerin kutbu” diye bilinen sevgili, aziz Niyazi Sayın’a ve yine onun
gibi kendi alanında, tambur alanında bir önemli virtüöz olan değerli Necdet
Yaşar’a bu yıl bu ödülleri vermeyi kararlaştırdık ve ocak ayının içinde
inşallah hepinizin teşrifiyle ve Sayın Başbakanın da katılımıyla bu töreni
gerçekleştirmeye çalışacağız. Bakanlığımızın… Sadece bir değerli
arkadaşım söyledi “Turizmin içinde bir ticari meta hâline getiriliyor kültür.”,
öyle olmadığını anlatmak için, kültürümüze özel bir yer, özel bir değer, bizi
biz yapan bir değer olduğu için kültürümüze özel bir değer verdiğimizi ifade
etmek için bu bilgiyi sizinle paylaşarak sözlerimi başlatmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, turizm konusunda Türkiye… Biz tabii hani “Ayinesi
iştir kişinin lafa bakılmaz,/ Kişinin görünür rütbei
aklı eserinde.” diye bir söz var yine, ne yaptık bu yıl içinde, geçen yıldan bu
yana, bunu anlatmak zorundayız, millete karşı borcumuz bu.
Bu yıl dünyada
bir kriz yaşandı biliyorsunuz, 2008 ortalarından bu yana bir kriz yaşandı. Buna
sağlıkla ilgili sıkıntılar da eklendi dünya çapında. Buna rağmen dünyanın ilk
on turizm ülkesi içinde -ki Türkiye, Allah’a şükürler olsun, birkaç yıldan bu
yana ilk on turizm ülkesi içinde istikrarlı biçimde yer alıyor- ilk on turizm
ülkesi içinde, gelen turist sayısı itibarıyla geriye gitmeyen tek ülke olmayı
başardık. Yüzde 8’ler, yüzde 7’ler, yüzde 10’lar civarında Amerika’dan Çin’e
kadar dokuz ülke geride, bir tek Türkiye yüzde 2’nin üzerinde ileride.
“Gelirde geri bir
parça.” dedi bir arkadaşım. Neden “Geri” dedi? Evet, çünkü kriz yılında kalış
süreleri azaldı gelen ziyaretçilerin. Eskiden bir hafta kalıyorsa, beş gün, on
gün kalıyorsa bir hafta kalmaya başladı ve daha ekonomik tercihler yapmaya
başladılar. Ve yine bütün dünya rakamları gösteriyor, bu yıl gelirde azalış
itibarıyla Türkiye yine dünya ortalamasına göre daha iyi bir durumda. Tabii
bizim hedefimiz, gelen sayısını artırmak olduğu gibi, Türkiye’de kişi başına
geliri de mutlaka artırmaya çalışmak. Türkiye henüz kişi başına gelirde dünya
ortalamasının altında, bunu biliyoruz. O yüzden de Türkiye’yi sadece bir deniz
kıyısı ülkesi, bir sıcak iklim ülkesi yapmayalım, aynı zamanda kültürüyle,
tarihiyle, arkeolojisiyle, müzeleriyle, sanat yaşamıyla, damak tadıyla, mutfak
zenginliğiyle, musiki zenginliğiyle bilinen ve marka değeri yükselen bir ülke
hâline getirelim diye uğraşıyoruz. O nedenle
-yadırgayabiliyor bazı arkadaşlarımız “Turizm ile kültür birbiriyle bağdaşır
mı, iç içe mi?” diye- kültürü ne kadar içine katarsak turizmin, kültür
ürünlerimizi ne kadar turizm sunumumuzun içine katarsak Türkiye turizminin
marka değerinin o kadar artacağını, Türkiye turizminin o kadar dünyada
farklılaşacağını, unutulmaz hâle geleceğini düşünüyoruz, inanıyoruz ve bu
nedenle kültür altyapısını turizm altyapısı kadar önemsiyoruz.
Turizm
altyapısını önemsiyoruz. Biz kaynaklarımızı artık büyük ölçüde turizm
merkezlerinin altyapı ihtiyaçlarını gidermek konusunda… Mavi bayrakta Avrupa
3’üncüsü Türkiye, bu standardımızı yukarıya çıkarmaya çalışıyoruz, aşağıya
çekmemeye çalışıyoruz. Yeni, mesela 2004 yılından bu yana ilk defa yeni arazi
tahsisi, ilk defa bu yıl yaptık, kırk sekiz alanda. Termal master
planımızı bitirdik, otuz ikisi termal olmak üzere kırk sekiz yeni alanda arazi
tahsisine çıktık, ocak ayının başına kadar başvuranlara bu konuda yardım etmeye
ve tahsis yapmaya hazırız. Bütün turizm bölgelerinde, siyasi
parti ayrımı yapmaksızın -bunu çeşitli partilerden arkadaşlarım sanıyorum ki
yakından biliyorlar- turizm altyapısı konusunda hangi bölgenin ihtiyacı varsa
ve hangi bölgenin turizm konusunda potansiyeli varsa oraya ayrımsız yardım
etmeye çalışıyoruz, çünkü bu gelen gelir gelen kişi, gelen gelir, gelen kişinin
Türkiye’deki izlenimi bir bölgeye, bir belediyeye ait değildir, bütün
Türkiye’ye aittir ve biz Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
olarak bütün Türkiye’den sorumluyuz, bu yaklaşımla bu alanda hizmet etmeye
çalışıyoruz.
Şimdi, kültür
konusunda… Ben Türkiye’de turizmin çok önemli bir sektör
olduğuna inanıyorum, sadece bir ekonomik gelir kapısı olmadığına aynı zamanda
bir sosyal dönüşüm vesilesi olduğuna, çok genç nüfusu olan Türkiye’de turizm
alanında çalışan gençlerin önce başka şehir halkıyla, başka bölge halkıyla,
sonra başka ülke halkıyla tanışarak çevreye ve dünyaya açıldıklarını; oturmayı,
kalkmayı, davranmayı, temizlenmeyi, dil öğrenmeyi, kendi konuştukları dili daha
iyi kullanmayı, el sanatlarını, bütün becerilerini geliştirmeyi öğrenmelerini
göz önünde tutarak bir sosyal dönüşüm projesi sayıyorum ve o yüzden önümüzdeki
dönemde belki tarımın fonksiyonu çok artacak Türkiye’de, öyle gözüküyor,
yeniden ve turizm, Türkiye’nin, çok çekici, ileriye taşıyıcı unsurlarından,
gelişme alanlarından birisi olacak. Bunu, turizmin kültür altyapısını
geliştirerek dünyada çok saygıdeğer bir yere getirmeye çalışıyoruz. Bu konuda
arkadaşlarımızın gayretleriyle oldukça iyi bir mesafe aldığımızı düşünüyorum.
Birkaç yıldan bu
yana biz tanıtım ihaleleri yapıyoruz. Tanıtım ihalelerinde, biliyorsunuz, eski
yıllarda bazı tartışmalar olageliyordu çünkü bürokrasi bunu kendisi kapalı
kapılar arkasında kararlaştırıyordu. Artık biz Türkiye’de katılımı ve
saydamcılığı bir ilke hâline getirdik. Bütün turizm sektörünün bileşenleri
-bizim Bakanlığımızın çalışanlarından belki daha yüksek bir sayıda- bir araya
geliyorlar, bütün süreci birlikte izliyorlar, bütün teklifleri beraber
değerlendiriyorlar ve son kararı beraber veriyorlar. Otelciler, rehberler,
yatırımcılar, seyahat acenteleri, Reklamcılar Derneği, hepsi ve Ankara ve
İstanbul’dan bu konuda uzman 2 öğretim üyesi bütün süreci gözlüyor, katılıyor,
değerlendiriyor ve sonucu beraber veriyorlar.
Biz bu sayede,
mesela bu yıl Astana’da Dünya Turizm Kongresi’nde Avrupa çapında En İyi Reklam
Ödülü’nü aldık, Amerika Birleşik Devletleri’nde En İyi Açıkhava Reklamı Ödülü
aldık yine, İrlanda’da En İyi Açıkhava Reklamı Ödülü aldık, İngiltere’de En İyi
Transit Reklamı Ödülü aldık. Türkiye'nin turizm konusunda yaptıkları,
yaptıklarının marka değeri gittikçe artıyor.
Bizim, dünyaya
deniz kıyılarının ötesinde tanıttığımız, kültürümüzden tanıttığımız önemli
zenginliklerin başında dünya miras alanları geliyor. Dünya miras alanı olarak
Türkiye’de 9 yerimiz var, 18 de dünya miras aday alanımız vardı.
Arkadaşlarım,
2000 yılından bu yana ilk defa -son sekiz dokuz yıl içinde ilk defa- geçen yıl
dosya verdik, beş yeni dosya dünya miras alanı aday listesi için: Antalya’da
Perge, Aydın’da Afrodisias, Burdur’da Sagalassos,
Konya’da Çatalhöyük ve bütün Muğla’dan Antalya’ya kadar Likya kıyıları. Bu beş
dosyamız kabul edildi, dünya miras alanı aday listesindeki 18 yerden 23 yere şu
anda çıktık. Hedefimiz, aday listesindeki sayımızı çoğaltmak değil, kalıcı
listede yerimizi çoğaltmak. Bunun için Edirne Selimiye çevresiyle ilgili
çalışıyoruz, Efes’le ilgili çalışıyoruz -ne vahimdir ki Efes, yıllardır dünya
miras alanı kalıcı listesine girememiş örneğin- Antalya Alanya için
çalışıyoruz, tersaneler ve Kale için çalışıyoruz. Dünya mirasına katarak bu
bölgeleri, şimdilik bunlar için çalışıyoruz ama benim bir vadede inancım odur
ki Türkiye'nin dünya mirasında dokuz değil otuz yerinin olması lazım. Türkiye
böyle bir ülke, Türkiye'nin böyle bir zenginliği var, böyle bir…
ALİ RIZA ALABOYUN
(Aksaray) – Ihlara yazın.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Ihlara, elbette. Bunların hepsi aday listede
var zaten, kalıcı listeye sokmak konusunda yoğun bir çaba gösteriyoruz.
Müzelere özel bir
önem veriyoruz. Bakınız, Sivas Arkeoloji Müzesini tamamladık. Batman’da,
Osmaniye’de, Bayburt’ta yeni müze müdürlükleri kurduk. Amasya Saraydüzü Kışlası
tamamen yepyeni bir varlık olarak ayaklandı biliyorsunuz. Amasya Hazeranlar
Konağı bitti. Aydın Afrodisyas Müzesini bir kültür
girişimciliğiyle iş birliği yaparak son derece Avrupa standartlarında…
Görmenizi çok isterim. Yani, Türkiye’de, gerçekten, değerli arkadaşlarım,
hepimizin -ki ben bu konulara yıllardır meraklıydım, ama hâlâ ne kadar görmemiz
gereken yer olduğunu yeni baştan öğreniyorum- görmesi gereken, dünyayla
yarıştırabileceğimiz, dünyayla yarıştırmak için standartlarını yükseltmemiz
gereken çok sayıda yerimiz var. Bu müzelerimizi tamamladık.
İstanbul’da,
Ayasofya’da bir iskele vardı biliyorsunuz, onun mütemmim cüzü gibi yıllardır
aynı yerde duruyordu. Onu Ayasofya içinde gezdirirken… Çok
ilginç bir buluntu. Dört yüz yıldan beri üzeri kapalı bir… Şimdi geliyor
bazı bakan arkadaşlar yurt dışından, özel izin alarak çıkıp onu görmeye
çalışıyorlar. Dünya turizmine yeni birtakım katılımlar çıktı oradan.
Ayasofya’da bir çalışmamız var. Ayasofya’nın girişinde Kanuni’den sonraki
dönemde yapılmış bulunan padişah türbeleri vardır biliyorsunuz. Bunlar o Divanyolu üzerinde bildiğimiz türbelerden farklıdır.
Kanuni’nin oğlu ll. Selim’in, onun oğlu lll. Murat’ın ve lll. Mehmet’in
orada türbeleri vardı. Galiba kırk yıl, ben diyeyim, belki baştan beri
kapalıydı. Onları şimdi bir türbe olarak değil, bir türbe müze olarak, yani
Osmanlının türbe yapımındaki -birisi Mimar Sinan’ındır çünkü- maharetini ve
zarafetini gösteren mekânlar olarak ilk defa açtık. 1935 yılında Ayasofya’nın
girişine müştemilat olsun diye, müdür otursun, gişe olsun diye bir beton,
tarihi dokuyla bağdaşmaz bir ekleme yapılmış, Allah’ın izniyle onu bu sene
kaldırdık. Yani, tarihi dokuyu ortaya çıkarmak konusunda,
Türkiye’de hiçbir ayrım yapmadan, medresedir, manastırdır, camidir, kilisedir,
efendim, Roma’ya aittir, Osmanlıya aittir, Selçukluya aittir, pagan döneme
aittir demeden, hepsi bize emanettir diyerek, hepsi insanlığın ve Yaradan’ın
bize emanetidir diyerek hepsine sahip çıkmaya, hepsini Türkiye’nin kültür
varlığı yapmaya, hepsini bizim insanımızla tanıştırmaya, barıştırmaya, hepsini
dönüp dünyaya tanıtmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede geçen yıl,
biliyorsunuz, bir müze kart çalışması başlatmıştık, fevkalade önemli bir yol
aldık onda da.
Şimdi,
İstanbul’da, Arkeoloji Müzesi’nde çalışma yapıyoruz. Arkeoloji Müzesi,
Türkiye’de özel olarak, dünyada müze olarak yapılmış ilk binalardan birisidir,
1800’lerin ortalarında. Bir tür British Museum’u andırır ama onun tabii daha dar kapasitelisi ama
inanılmaz bakımsızdı. Şimdi orada yeni bir çalışmaya başlıyoruz. Birkaç yıl
içinde sanıyorum ki Arkeoloji Müzesi dünya çapında bir hâle tekrar
kavuşturulmaya çalışılacak. Bunu iyi bir de tevafuk sayıyorum çünkü 2010 yılı
UNESCO tarafından Osman Hamdi Bey Yılı, yani Osman Hamdi Bey’in de vefatının
100’üncü yıldönümü nedeniyle anılacağı bir yıl olarak ilan edildi. Osman Hamdi
Bey’in isminin anılacağı, uluslararası çapta isminin anılacağı bir yılda bizim
Arkeoloji Müzesi’ne sahip çıkmamız hoş bir tevafuk oldu bence diye düşünüyorum
ama tabii, ondan ibaret değil yapmaya çalıştığımız. Topkapı’nın bütününde
iyileştirme çalışmaları yapıyoruz.
Sanıyorum
Komisyonda bahsetmiştim, arkadaşlar hatırlayacaklar. Ankara’ya bir yeni müze
hayalimiz var, İzmir’de bir yeni müze hayalimiz var. Antalya Müzesi’nin mutlaka
yenilenmesi gerekiyor. Gaziantep’te Büyükşehir Belediye Başkanlığının
katkısıyla, Türkiye, dünyanın en fazla mozaiğini sergileyecek bir müzeyi Allah
izin verirse bu sene açacak. Büyükşehirle iş birliği hâlinde yapıyoruz. Van
Müzesi’ni geliştirmeye çalışıyoruz. Yani Türkiye’de çok sayıda müzemizi ayağa
kaldırmaya çalışıyoruz bu dönem içinde.
Değerli
arkadaşlarım, bizim koruma kurullarımız var biliyorsunuz Bakanlık olarak, rölöve müdürlüklerimiz var. Şimdiye kadar çok sınırlı
sayıdaydı ve bir rölöve müdürlüğünün, bir koruma
kurulunun çevresinde belki on il vardı; buna yetişmesi mümkün değil. Bizim
Bakanlığımızın elemanları büyük emek sarf ediyorlar ama ne yazık ki düşük ücret
alıyorlar. Yani ben bu kadar düşük ücretle bu arkadaşları on vilayete
koşturmayı insafsızlık sayıyorum ve bunları çoğaltmaya çalıştık. Yeni kurullar
kurmaya çalışıyoruz, yeni rölöve müdürlükleri kurmaya
çalışıyoruz. Birkaç tanesi, Kütahya, Gaziantep, İstanbul’da yeni kurullar
kuruldu, Gaziantep’te yeni Rölöve Müdürlüğü kuruldu;
Samsun, Elazığ, Sivas, Kütahya, Edirne, Kocaeli, Van, Muğla, Karabük de -her
türlü girişimi yaptık- sırada.
Bir cümleyle
söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, kazılara 2001 yılında 1 trilyon
civarında bir kaynak ayrılırken biz bu yılı 25 trilyonla kapattık. 2002 yılında
ilk defa 2 trilyona ulaşmış kazı ödeneklerini bu yıl 25 trilyonla kapattık.
2007’de bu rakam 14’tü, bu yıl 25’e çıkardık. Son derece önem veriyoruz ve
hızlandırmaya çalışıyoruz.
Kültür
merkezleri, Sakarya, Adıyaman, Aksaray, Bitlis, Antalya Elmalı, Aydın, Karaman,
Osmaniye Düziçi, Uşak Eşme bitti bu dönemde yani bizim görev yaptığımız
dönemde, 58 yerde devam ediyor. Ne yazık ki geçmiş yıllarda biraz siyasi
tercihlerle yani olması gereken yer ihmal edilerek, olması ertelenebilir yer
öne konularak Türkiye bir yatırım mezarlığı hâline dönüştürülmüş. Bunları
öncelik sırasına koyarak, önceki seviyeye ulaşmış olanı, daha yüksek bir
gerçekleşme seviyesine ulaşmış olanı öne almaya çalışarak tamamlamaya
çalışıyoruz.
Bu arada,
İstanbul’da dünya çapında iftihar edeceğimiz iki merkez oluştu. Tabii sadece bizim Bakanlığımızın değil, doğrudan doğruya
Başbakanın gözetimi, denetimi ve katkılarıyla Haliç’te, o eski bildiğiniz
“Sütlüce Mezbahası” denilen alanda şu anda dünya çapında iftihar edeceğimiz bir
dünya su kongresini bu yılın Martında toplayabildiğimiz bir Haliç Kongre ve
Kültür Merkezi oluştu ve yine Harbiye Kongre Vadisi’nde dünya ekonomi
kongresini Eylül ayında toplayabildiğimiz, on binlerce insanı başarıyla
ağırlayabildiğimiz bir kongre merkezi oluştu. İstanbul’da Ayazağa yirmi yıllık bir hikâyeydi ve Ayazağa’yı…
İnşallah bu sene kazma vuracağız. AKM ile ilgili sorun, tamamen biliyorsunuz
bizden kaynaklanmıyor, bazı arkadaşlarımızın tutucu davranışları nedeniyle
yargının ortaya çıkardığı bir sorun. Sizi yakında yine, tıpkı kültür sanat
büyük ödülü törenine davet ettiğim gibi Ankara’da bir açılışa davet etmek
istiyorum. Ankara’da on yıldan daha eski, projelendirilmişti ama uzun yıllar
ihmal edilmiş, yarım kalmıştı. Eski demir yolları bakım istasyonları var
Adliyenin yanında, 10 bin metre bir alan çıkıyor şu anda. İçinde
küçük bir konser salonu, sergi salonları, müze alanları, çok önemli bir
kitaplık, önceki yıl vefat eden sevgili ve rahmetli Metin And’ın
bütün kitaplarının içinde yer aldığı bir sanat araştırma kitaplığı içinde olan
“Cer Modern” adıyla Ankara Kültür Sanat Merkezi sanıyorum ki Ocak ayının
10’uyla 15’i arasındaki bir tarihte açılacak ve Parlamentonun çalıştığı bir gün
olmasını istiyorum ki milletvekili arkadaşlarımız da görebilsinler diye.
Değerli
arkadaşlarım, biz, kültür sanat alanında başka bir şeye çok önem veriyoruz.
Bizim sanat topluluklarımız var, tiyatrolarımız var, korolarımız var, opera,
balemiz var; Türk halk müziğinden devlet senfoniye kadar çeşitli sanat
topluluklarımız var.
Arkadaşlarıma çok
teşekkür ederim, çalışma arkadaşlarıma, bütün arkadaşlarıma, Sayın Müsteşarımız
başta olmak üzere. Şöyle bir ilke koyduk: Mademki devlet kültür-sanata para
ayırıyor, bu, sadece Ankara’nın, İstanbul’un her zaman bu kültür ve sanat
ürünlerine ulaşanlarına değil, ulaşamayanlarına da ulaştırılmalıdır. Devletin
görevi -mademki buraya kaynak ayrılıyor- mümkün olduğu kadar bu sanatları
halklaştırmaktır, kitlelere ulaştırmaya çalışmaktır.
Bir küçük örnek
vermek istiyorum: 2006 ya da 2007’de bizim opera- balemiz 7 civarında turne
yapmış, bu yıl 43 civarında turne yaptı. Yani 7 kat, Anadolu’ya çıkışı biz bir
birimimizde 7 kat artırdık. Bazı arkadaşlarımız dillerine pelesenk etmişler:
“Türkiye, işte, kültürde, sanatta geriye gidiyor, sanat mekânları kayboluyor.”
Size izin verirseniz saymak istiyorum: Şu görev aldığım dönem içinde
İstanbul’da Beykoz Ahmet Mithat Efendi Sahnesi’ni –Feridun Karakaya
ismiyle başlamıştı, böyle bir yeni isimle devam ediyor- Kartal Bülent Ecevit
Sahnesi’ni, Üsküdar Tekel Sahnesi’ni, Üsküdar Stüdyo Sahnesi’ni, Küçükçekmece
Sahnesi’ni ve Küçük Sahne ve Cevahir Sahnesi’ni devreye soktuk. Kenterler’le yaptığımız iş birliğiyle bu tiyatronun da
devamını sağladık. Ankara’da Stüdyo Sahne ve 75’inci Yıl Sahnesi’ni devreye
soktuk.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan, tamamlayın.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
İzmir’de İl Halk
Kütüphanesi Sahnesi’ni, Soyer Kültür Sanat
Sahnesi’ni, Malatya Devlet Tiyatrosu, Elâzığ Devlet Tiyatrosu, Samsun Devlet
Tiyatrosu, Çorum Devlet Tiyatrosu’nu şu ana kadar bu geride bıraktığımız süre
içinde devreye soktuk. Bu yıl için de Zonguldak Devlet Tiyatrosu’nu açıyoruz,
Kahramanmaraş Devlet Tiyatrosu’nu açıyoruz, Denizli Devlet Tiyatrosu’nu
açıyoruz, Manisa Devlet Tiyatrosu’nu açıyoruz, 20’ye yakın.
İddiayla
söylüyorum ki Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde bu kadar hızla
kültür ve sanat etkinlikleri Anadolu’ya yayılmamıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama başka bir şey daha yaptık. Bunlar devam edecek. Hedefimiz
-60’ıncı yılına geliyoruz biz bu devlet tiyatrolarının- 60’ıncı yılda 60
tiyatroyu Anadolu’ya ulaştırmaktır. Tabii, istiyorum ki ben bütün illerde
olabilsin keşke ama yıllardır ihmal edilmiş birçok şeyi yapmaya çalışıyoruz.
Mesela biz bu yıl Ulusal Yayıncılık Kongresi’ni topladık Ankara’da, Aralığın
başında. 1939’da toplanmış ilk kongre ve ilk kongre toplanırken denilmiş ki:
“Her beş yılda bir bu kongre toplansın.” 5’incisini topladık. Aradan yirmi beş
yıl geçmiş, on beş yıl geçmiş kongreler toplanmamış. On bir yıl aradan sonra bu
yıl topladık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız lütfen efendim.
Buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (Devamla) – Sayın Başkanım, son…
Ve bundan sonra
da bütün bu kültür ve sanat faaliyetlerini -ama bir kez daha söylüyorum- sadece
bir elitin yararlanacağı bir iş değil, bütün halkın
bileceği, öğreneceği ve paylaşacağı bir iş olsun istiyoruz.
Benim bu çalışma
sürem içinde en tat aldığım etkinlik, bu yıl İzmir’in bir köyünde, tamamen
köylülerin toplandığı ama İzmir Senfoni Orkestrasının konser verdiği bir
etkinlikti. Orada inanılmaz bir coşkuyla, Türk müziği, Batı müziği, hepsine
halk katıldı. Halk anlamaz diye bir şey yok. Halka iyiyi verin, halka iyiyi
sunun, halka iyi anlatın halk sizi başının tacı yapar. Biz de zaten halkın
dediğini yapmaya çalışıyoruz.
Hepinizi sevgiyle
ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Evet, Hükûmet adına ikinci konuşmacı Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığımızın 2010 yılı bütçesinin Genel Kurulunuza sunumu için huzurunuzdayım.
Hepinizin bildiği
gibi 58, 59 ve 60’ıncı cumhuriyet hükûmetleri olarak
sağlıkta önemli ve kapsamlı bir Dönüşüm Programı yürütüyoruz. Cumhuriyetimiz
döneminde sağlıkta önemli adımlar atıldı ancak son yedi yılda bir bütün olarak
sistemi dönüştüren, dönüştürme gayreti içerisinde olan, yapısal ve fonksiyonel
bir dönüştürme anlamına gelecek Dönüşüm Programı’yla halkımızın sağlık
hizmetlerine çok daha kolay ulaşmasını, erişmesini sağlayan bir çabanın,
gayretin içerisindeyiz.
Bu yeni sistemi
oluştururken finansmandan organizasyona, yeni kurallar oluşturmaktan ödeme
biçimlerine varıncaya kadar, çalışanların ve halkın sağlık konusundaki davranış
biçimini değiştirmeye varıncaya kadar bir dizi alanda çalışmalar yapıyoruz.
Yedi yılın sonucunda, hem topyekûn biçimde sağlık göstergelerimizde iyileşmeler
oldu hem vatandaşımız sağlık hizmetleri ihtiyaçları açısından finansal koruma
altına alındı hem de vatandaşımızın sağlık hizmetlerinden memnuniyeti ciddi
ölçüde arttı. Yedi yıllık görev dönemimizde istikrar, kararlılık, ortak aklı
kullanma, bilimsel ve pratik tecrübeye önem verme, ulaştığımız başarının
altında yatan en önemli sebeplerdir.
Hükûmet olarak süreç
boyunca, iktidar partisi olan AK PARTİ’mizden ve
muhalefet partisi milletvekillerinden, ilgili bürokrasiden, sivil toplum
kuruluşlarından, bilim insanlarımızdan, sektörden, hepsinden önemlisi
halkımızdan çok büyük destek aldık ve dönüşümü, şükürler olsun, bugünlere kadar
getirdik.
Sizlere bu sunumu
yaparken bir kitapçık da dağıttık Sağlık Bakanlığı olarak. Bu kitapçık, yani bu
sunum kitapçığı, aslında geçmiş yedi yılın performansını, Sağlıkta Dönüşüm
Programı’nın performansını size sunan köklü bir çalışmanın eseridir.
Eksiklerimizi yine elbette sizlerle birlikte tamamlayacağız ve ben konuşmamın
başında, bugüne kadar verdiğiniz katkılar için şükranlarımızı arz ediyorum,
bundan sonra da katkılarınızı beklediğimi özellikle ifade ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, dünden bugüne sağlık politikalarına baktığımızda, çok partili
dönemden önce Refik Saydam döneminde, çok partili dönemde Behçet Uz döneminde
çok ciddi atılımların yapıldığını görüyoruz. Daha sonra 1960 ile 1980 döneminde
de Sosyalizasyon Kanunu’yla önemli ilerlemeler oldu. 1980 ile 2000 yıllarına
kadar geçen süre ise daha ziyade birtakım reformların yapılmasına niyetlenen,
çalışmalar yapılan ama önemli adımların atılamadığı dönemlerdir. 2003’ten
itibaren de hepinizin bildiği gibi Dönüşüm Programı’mızı
yürütüyoruz.
Bu Programın
temel bir mantığı var. Program, tamamen insan odaklı, birey odaklı, vatandaş
odaklı olarak hazırlanmış bir programdır. Bizim hizmet anlayışımızın temelinde
AK PARTİ olarak insan olduğu gibi, Sağlıkta Dönüşüm Programı’mızın
etik temelinde de insan vardır. Sistemi biz insan üzerine bina ettik, insan
üzerine, insanın sağlık hizmetlerine erişimi üzerine sistemi geliştirmeye
çalıştık.
Kuşkusuz ki
değerli arkadaşlar, böyle bir sistem geliştirirken durağan bir süreç içerisinde
değilsinizdir. Sürekli bir değişim içindeyiz. Bazen bize şöyle eleştiriler
yöneltildi: “Birtakım uygulamalar yaptınız, daha sonra bunlardan döndünüz.”
Böylesine devasa, köklü bir dönüşüm programı yapılırken çok tabiidir ki zaman zaman değerlendirmeler yaparak kendinizi yenileyeceksiniz,
bazı hususları düzelterek yolunuza devam edeceksiniz, başka türlü ilerleme
olmaz. Ama temelde hedeflediğimiz noktadan hiç sapmıyoruz. Hedeflediğimiz
nokta, insanımızın sağlık hizmetine rahat erişmesidir. Herkesin -yoksulu,
zengini, işçisi, BAĞ-KUR’lusu, emeklisi, memuru- bu
ülkenin onurlu insanları olarak, bir insanlık hakkı olan sağlık hizmetine
ulaşması başından beri hedefimiz olmuştur.
Bizler Türkiye
Cumhuriyeti olarak, 2008 yılında, “Tallin Sözleşmesi”
diye bir sözleşme imzaladık Dünya Sağlık Örgütüyle birlikte. Bu Sözleşme,
sağlık sistemlerinin performansının belli bir sistematik içinde
değerlendirilmesini öngörüyor. Ben bu sunumu sizlere arz ederken, biraz önce
bahsettiğim kitapçığı da hazırlarken bu Tallin
Sözleşmesi’nin öngördüğü şekilde bir sistematik değerlendirme yapmayı öngördüm
ve arkadaşlarımızla bunu hazırladık. Burada öncelikle sağlık sisteminin
fonksiyonlarına bakıyoruz, ara hedeflerine bakıyoruz ve kuşkusuz ki sonuçta
nereye geldik, ne elde ettik, bunlara bakıyoruz sistemimizi değerlendirirken.
Hepiniz
biliyorsunuz, bunu benden önceki konuşmacı arkadaşlarım da ifade etti, bu yedi
yılın içine çok şey sığdı gerçekten. Bundan birkaç sene önce Meksika Sağlık
Bakanıyla -bir resmî ziyaret için Meksika’dayken- resmî bir yemek esnasında,
yaptığımız işleri anlattım ve Değerli Bakanın ifadesi şu oldu: “Sayın Bakan, bu
kadar işi üç sene içerisine nasıl sığdırdınız?” O zaman dönüşümün üçüncü senesi
içerisindeydik. Neler oldu? Kamuya ait hastaneleri tek çatı altında
birleştirdik. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hayaliydi. Her hükûmet bundan bahsetti ama bunu gerçekleştirmek AK PARTİ hükûmetlerine nasip oldu.
Performansa
dayalı ek ödeme sistemine geçerek muayenehanelerin gönüllü olarak kapanmasını
sağladık ve vatandaşlarımızın hizmet almak için muayenehane kapılarına gidip
her seferinde önemli hastalıklarında para ödemek zorunda kalmasını, ameliyat
paraları ödemesini tarihe gömdük.
Hizmet alımlarını
kolaylaştırarak hastanelerimizdeki donanımı, biraz sonra vereceğim rakamlarda
olduğu gibi, büyük ölçüde genişlettik.
Aile hekimliği
uygulamalarına başlayarak aile hekimliği uygulamalarını kırk ilimize
genişlettik.
Eleman temininde
güçlük çekilen yerlere, Güneydoğu’ya, Doğu Anadolu’ya, Orta Anadolu’ya,
Türkiye’nin kırsalındaki birçok yere çok sayıda personel istihdamı
sağlayabildik ve personelin dengeli dağılımı için de çok ciddi bir çaba içerisindeyiz.
Sağlık
Bakanlığının asli rolleri içinde olmayan gıda hizmetleri, sağlık meslek lisesi
gibi hizmetleri ilgili bakanlıklara devrettik. Biraz önceki konuşmalarda da
gıdanın devredilmesiyle ilgili hususlar söylendi.
Değerli
arkadaşlarım, cumhuriyetin kuruluşunda gıda mühendisliği diye bir alan yoktu,
çevreyle ilgili bir alan yoktu. Dolayısıyla, buna benzer hizmetler tamamen
sağlıkçıların üzerine, doktorların üzerine kalmıştı. Bugün bu işle ilgili spesifik, özel bakanlıklar olduğuna göre elbette bu hizmetleri
onlara aktarmak durumundayız.
Sağlık bilgi
sistemlerimizi, otomasyon sistemlerimizi geliştirdik.
Akılcı ilaç
kullanımını geliştirdik ve gerçekten, ilaçta Türkiye’de çok farklı bir noktaya
geldik.
Genel sağlık
sigortası oluşturuldu.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, dikkat ediniz, yirmi dakikalık bir konuşma içerisine bu dönüşümün
başlıklarını bile sığdırmak mümkün değil, böyle bir dönüşüm içerisindeyiz.
Genel sağlık
sigortasıyla, öteden beri yoksul olduğu için hizmet alamayan veya alanlar açısından
hizmet farklılaşmasından dolayı hizmeti düzgün alamayan vatandaşımızın sağlık
hizmetlerini eşit biçimde almasının önünü açtık. Yeşil kartlı vatandaşlarımız
da diğer vatandaşlarımızın haklarına kavuşmuş oldular.
Birkaç rakam
vermek istiyorum. Önümde çok fazla rakam var, bunlarla sizi
elbette yoracak değilim ama bakınız değerli arkadaşlarım, 1960’ta sosyalizasyon
yapılmış, o zaman bir kanun yapılmış ve biz göreve geldiğimizde 12 bin sağlık
evinden bahsediliyordu kâğıt üzerinde, oysa açık olan, çalışan, için-de ebesi
olan sadece 1.572 sağlık evi vardı, bugün 5.268 sağlık evinde aktif olarak
hizmet veriyoruz ve ihtiyaç da aşağı yukarı bu kadar. O 12 bin gibi
rakamlar da artık Türkiye için gerekli değil çünkü 1960’larda kırsalda
nüfusumuz çok fazlaydı, şimdi bu nüfus büyük ölçüde azaldı.
Bu arada, afet
yönetimi açısından çok farklı bir uygulamayı geliştirdik. Bugün seksen bir
ilimizde 2.643 gönüllü sağlık elemanı -Allah korusun hiçbir afet tabii
istemiyoruz, onun için dua ediyoruz olmasın diye ama 2.643 sağlık elemanı-
bugün Avrupa’nın en iyi eğitilmiş ve en büyük afet ekibi olarak hazırdır ve bu
ekiplerin kullanabileceği imkânları da şu anda hazırlamış durumdayız. Afetlerde
kullanmak üzere bütün Türkiye’de 30 adet mobil acil sağlık ünitemiz var ve
bunları uygun illere dağıtmış durumdayız.
112 acil
hizmetler açısından geldiğimiz noktayı hepiniz biliyorsunuz. Sayısı 618 olan
kara ambulansı, bugün 2.250’ye ulaşmış durumdadır. 80 civarında kar üstü
aracımız var ve 17 bölgede helikopter ambulanslarımız var. Bu ambulanslar,
değerli arkadaşlarım, bütün Türkiye’de yediden yetmişe insanımızı sağlık
hizmetini alabileceği yere taşıyorlar.
Şimdi, biraz önce
konuşulurken Güneydoğu’ya bozuk aşı gönderildiğinden bahsedildi. Bu bilgi doğru
bir bilgi değil. Net olarak ifade ediyorum, bu bilgi yanlış. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Aslında bizim Güneydoğu’ya, Doğu’ya, Orta Anadolu’ya,
neresi olursa olsun, bu ülkenin seksen bir vilayetini birbirinden ayırmadan, en
uzak noktada, kırsalda yaşayan vatandaşımıza da nasıl bir sağlık anlayışı
içinde yaklaştığımızın en önemli göstergelerinden biri, değerli arkadaşlarım,
bu ambulans hava hizmetlerimizdir. Bugüne kadar toplam 2.234 vaka taşıdık son
yıl içerisinde ve Mardin’deki bir mezradan kanamalı bir annemizi taşıdığımız
gibi Tekirdağ’daki bir köyden bir bebeğimizi de taşıdık, Antalya’nın Toroslardaki bir köyünden kalp krizi geçiren bir
vatandaşımızı da bu şekilde taşıdık. Bu ambulansların bir saatlik uçuşu 5 bin eurodur. Ortalama iki saat uçuş yapıldı. Henüz uçağımız
olmadığı için şehirler arası uçuşları da bu
ambulanslarla gerçekleştirdik. Helal olsun! Elbette vatandaşımıza sosyal bir
devlet olarak vermemiz gereken hizmet buydu ve bunu vermekten dolayı da iftihar
ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bugün böylesine
bir dönüşümü eleştiren değerli arkadaşlarım acaba kendi devri iktidarlarında
böyle bir şeyi niçin hayal dahi edemediler? Bakın, Türkiye bunları yıllarca
bekledi. Türkiye, yıllarca AK PARTİ İktidarını ve bu hizmetleri bekledi.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hayallerinize hayranım Sayın Bakan ama doğru konuşmuyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, milletimiz bu hizmetlere
susamıştı. Bugün de hâlâ bazı eksiklerimiz var ama tekrar ifade ediyorum ki
bütün bunları yapmak kararlı bir biçimde meselelerin üzerine gidebilen ve
istikrar sağlamış AK PARTİ hükûmetleri sayesinde
oldu. Bundan sonra da sağlıktaki gelişmeler bu kararlılık ve istikrar sayesinde
gerçekleşecektir.
Yeni doğandan
bahsedildi, yeni doğandan, yeni doğan bakım hizmetlerinden, yeni doğan
ölümlerinden.
Değerli
arkadaşlarım, 2002’de Türkiye’de yeni doğan yoğun bakım yatak sayısı 665’tir,
bugün 4.094 yoğun bakım yatağımız var. Zannediyorum bu, aslında nereden nereye
geldiğimizi ifade etmek için yeter. Peki, bugün 4.094 yatak bize yetmiyor,
4.500 yatağı hedeflemiş durumdayız. Dün bu bebeler 665 yatakla ne yapıyorlardı
zannediyoruz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – 3 çocuk olacağı için yatak sayısını…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bunların hiçbiri hastanelere ulaşma
imkânına bile sahip değildi. Ben yıllarca çocuk hekimliği yaptım Doğu
Anadolu’da, yirmi sene, yirmi sene boyunca ben o bölgede çalıştım. Kendi
hastaneme, üniversite hastaneme gelen çilekeşleri çok iyi biliyorum. Biz
bunları yıllarca yaşadık.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Bu konuyla ilgili bir yayınınız var mı Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – 665 yatakla Türkiye’de “Ben yeni doğan yoğun bakım
hizmetlerini verdim.” zannedenlerin, bugün ne yeni doğan bakımından ne bebekten
ne bebek ölümlerinden bahsetmeye hakkı yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Toplu ölümlere ne diyorsunuz Sayın Bakan? Niye bebekler ölüyor?
Niye toplu ölümler oluyor? Bebekleri toplu öldürüyorsunuz, tek tek öldürmüyorsunuz, toplu…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yoğun bakım yatak sayısı 869’du
Türkiye’de, geldiğimizde, bugün 7.351 yoğun bakım yatak sayımız var.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Aradan yedi yıl geçti!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yanıklı hastalar asla bir imkân bulamıyorlardı. Bugün,
sadece Sağlık Bakanlığı hastanelerinde yanık yoğun bakım yatak sayısını 35’ten
321’e ulaştırdık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yoğun bakımda insanlar intihar…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Rakamlar o kadar çok ki değerli arkadaşlarım, bunları
böyle 10 katına çıkardık, 9 katına çıkardık, 5 katına çıkardık demek ilk anda
kolay görünüyor ama işte, bütün bunlar, yedi senelik bu emeğin, yedi senelik bu
planlamanın, yedi senelik bu kararlılığın bir ürünüdür.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Hasta ettiniz milleti, hasta!
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Helal olsun size!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bugün, artık, Türkiye’de inşa edilen bütün hastanelerde
hastalar mutlaka banyo ve tuvaleti olan yataklarda yatıyorlar.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – İlk kim yaptı? Kimden örnek aldınız? Atatürk Hastanesi, Kırıkkale
Hastanesi, Bağcılar Hastanesi… Kim yaptı? Ona da sahip çıkın!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada bir sayın
milletvekili var…
BAŞKAN – Sayın
Bakanım…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Burada bir sayın milletvekili var…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bizden öğreneceğiniz çok şey var.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Aziz milletim, burada, şu anda, bana laf atan bir sayın
milletvekili var.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, birkaç saniyenizi rica edebilir miyim.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu sayın milletvekili, üzülerek ifade edeyim ki…
BAŞKAN – Sayın
Bakanım…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Buyurun Değerli Başkanım.
BAŞKAN – Birkaç
saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, saygıdeğer milletvekilleri, burada bütün hatipler konuşuyor,
sayın bakanlar da tabii ki kendi bütçeleridir, kendi bütçelerini anlatmak zorunda,
takdim etmek zorunda. Sükunetle dinleyelim. Karşı
taraf dinlendi, sayın bakanlar dinlenecek. İzleyenler var, milletimiz karar
verecek. (Gürültüler)
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Yanlış bilgi veriyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kamyon gitmedi mi? Kamyon gitti. Susurluk kamyonu, Susurluk!
Kamyon gitti, aşı gitti. Doğru söylemiyor. Doğru söylemiyor.
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen, bakınız, daha önceki hatiplere de aynı şeyi söyledim. En
azından, hatiplerin konuşmasına fırsat verelim.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Başkanım, az önce, Turizm Bakanını da dinledik, hiç kimseye
bir şey söylemedi.
BAŞKAN - Sayın
Yıldız, lütfen…
Buyurun Sayın
Bakanım.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu değerli milletvekili, kendi devri iktidarındaki
başarısızlığını, bugün, bu kürsüden, her çıktığında…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) - Söylenmeyecek şekilde konuşursa biz de söylemeyiz.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız, lütfen efendim…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bugün, bu kürsüye her çıktığında, çok ağır bir biçimde
bu kürsüye, bu çatıya yakışmayan ifadelerde bulunarak ve daha sonra oturduğu
yerde de yine aynı tavrı devam ettirerek ve buraya laf atarak sürdürüyor.
Hâlbuki bilmiyor ki bu kürsü milletin kürsüsüdür. Siz laf atsanız da siz
engellemeye çalışsanız da…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bu sıralar da milletin Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – …biz gerçekleri burada milletimize elbette ifade
edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bu sıralar da milletin, muhalefet de milletin.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi burada Güneydoğu’dan bahsedenler, burada Doğu’dan
bahsedenler rakamları söylediğim zaman utanırlar.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – O kürsüden doğru konuş, doğru, yalan konuşma.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakanım, siz Sağlık Bakanı olarak Başbakanı bile ikna
edemediniz aşıda.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, göreve geldiğimizde Ağrı’da
yalnızca 20 uzman hekim vardı.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakanım, aşı bozuk mu değil mi? (MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Lütfen arkadaşlar…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlarım, şimdi devri
iktidarlarında sağlık adına millete şöyle elle tutulur bir şey sunamayanlar,
bir dönüşümü gerçekleştiremeyenler… Çok da görmüyorum, bir koalisyon hükûmetindeydiler, uyumsuzluklar vardı, istediklerini belki
yapamadılar ama sonuç itibarıyla olana bakacağız.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Ha, bak bunu söyle işte! Bunu söyle, anlaşacağız seninle.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, buradan bu laf atan değerli milletvekilleri,
Doğu’da, Güneydoğu’da kendi üç buçuk yıllık iktidar dönemlerinde açılmış ve
hizmete sunulmuş bir tane hastane söylesinler burada, bir hastane istiyorum iki
değil. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yalan konuşuyorsun! Ben söylerim, on tane söylerim: Urfa
Hastanesi, Osmaniye Hastanesi. Ben sana söylerim: Ağrı Hastanesi, Iğdır
Hastanesi.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, bu ülkede insanımız
yıllarca ama yıllarca, değerli milletvekilleri, muayenehane kapılarında
süründürülmüştür.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ben verdim o paraları. Sen ne anlarsın bu işlerden.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Lütfen arkadaşlar…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yıllarca muayenehane kapılarında süründürülmüştür.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Ne kadar başarılı olduğunu açıkla!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu ülkede insanımızı…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Çeliker Hastanesi, Ürgüp Hastanesi. Ben
sayayım sana. Ne zannediyorsun kendini!
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen Genel Kurula hitap edin.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, diyorlar ki değerli arkadaşlar “Hastaneye
gidince 8 lira katkı parası veriliyor.” Özel hastaneye…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Üç buçuk ayda altı yüz on dört…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli Milletvekili, tekrar söylüyorum…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sen bir tane Atatürk Hastanesi söyle. Bir tane örnek göster.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şu laf atan Değerli Milletvekili, lütfen hazmedin ve
oturun.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen Genel Kurula hitap edin lütfen.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ağzımızda olmayan, doğru olmayan şeyleri hazmedemeyiz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Söyle! Hazmediyoruz çünkü rahatız.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Dinlemeyi öğrenin.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, Genel Kurula hitap edin lütfen.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sizde hazım bozukluğu var. Orada söylediklerime cevap ver.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, ben çok görmüyorum.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben hiç çok görmüyorum.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sen ancak grubuna hazmettirirsin.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bu hazımsızlığı çok tabii
buluyorum. Yıllar boyunca… Bakınız, millet hafızasını mı kaybetti
zannediyorsunuz siz? Yıllar boyunca muayenehaneye gitmeden ameliyat olamayan,
yıllar boyunca muayenehaneye gitmeden önemli bir hastalığını tedavi
ettiremeyen…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Gene aynı, gene aynı.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – …yıllar boyunca SSK hastanelerinin izbe köşelerinde,
bodrumlarında kuyruklarda ilaç için çile çeken, yıllar boyunca “Sen yeşil
kartlısın, kusura bakma sana reçete veririz ama paranla alacaksın.” denen bir
ülkeyi bu millet unuttu mu zannediyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Şimdi karşımıza çıkıp diyorsunuz ki “Yeşil kartlıya ilaç
veriyorsunuz –iyi- yüzde 20 katkı payı
alıyorsunuz, yoksuldan katkı payı alınır mı?”
Değerli
milletvekilleri, 2005 yılına kadar, bizim iktidar dönemimize kadar yeşil
kartlıların, hiçbir zaman…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Şu anda özürlülerden para alıyorsunuz, özürlülerden!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – …ayakta aldıkları reçetelerin bedelleri kendilerine
ödenmedi.
SAADETTİN AYDIN
(Erzurum) – Unuttular!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bırak yaşlıları, özürlülerden para alıyorsunuz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sosyal Yardımlaşma Fonu ödedi Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – O insanlar, kaymakam kapılarında, vali kapılarında
boyunlarını büktüler.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yataklı tedavide devlet ödedi, öbürünü de Sosyal Yardımlaşma
ödedi.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - Sosyal Yardımlaşma kayıtlarında var.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu sene, sadece yeşil kartlı
vatandaşlarımızın, 10 milyon vatandaşımızın ilacı için devlet 1 milyar 700
milyon…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – 10 milyon insanı yeşil karta muhtaç etmişsiniz, daha bundan büyük
itiraf olur mu?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – …1 milyar 700 milyon Türk lirası ödeme yapıyor. Sonra
da çıkıp buraya diyorsunuz ki “Sağlık harcamaları arttı.” Hadi oradan be! (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Seçimlerden sonra niye iptal ettiniz yeşil kartları?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sağlık harcamaları…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Her 7 kişiden 1’isi yeşil kartlı demek ki bu memlekette!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bundan büyük itiraf olur mu?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Seçimlerden sonra niye iptal ettiniz?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, “Sizin tuzunuz kuru.” dendi burada.
Evet, sizin tuzunuz kuru, sizin tuzunuz hep kuru oldu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Seninki yaş mı?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bugüne kadar senin tuzun hep kuru oldu Sayın
Milletvekili.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Benimki kuruysa seninki de kuru! Seninki yaş mı?
BAŞKAN - Sayın
İnce… Sayın İnce…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ama, biz milletimizi düşünmek
zorundayız. Biz elbette milletimizi düşüneceğiz, biz elbette yoksulu da
düşüneceğiz, fakiri de düşüneceğiz, fukarayı da düşüneceğiz.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Siz evvela kendinizi düşünüyorsunuz!
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Deniz Fenerini düşünün!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Burası Türkiye Cumhuriyeti, burası bir sosyal devlet.
Elbette AK PARTİ Hükûmeti bu sosyal devletin gereğini
yapacak.
Değerli
arkadaşlarım… (MHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Gazeteciler niçin eleştiriyorlar, ondan bahset!
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sadaka devleti!
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yolsuzluklardan bahset!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bugün, bakınız, bu süre, benim
size Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı anlatmak… (Gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – “10 milyon yeşil kartlı var.” demek övünülecek bir şey değil,
utanılacak bir şey!
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Deniz Fenerini getirin, Deniz Fenerini!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Saygıdeğer arkadaşlar…
MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Vatandaş “Allah razı olsun.” diyor.
BAŞKAN - Sayın Daniş…
MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Vatandaş “Allah razı olsun.” diyor, gerisi önemli değil, ne
derlerle desinler! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Arkadaşlar, konuşmaların sonuna geldik…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri…
BAŞKAN - Sayın
Bakanım, birkaç saniyenizi rica edeyim.
Bakınız,
saygıdeğer arkadaşlarım, biraz sonra… (Gürültüler)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – İki sene sonra göreceğiz, sen zaten gelemezsin Çanakkale’den.
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
Sayın Yıldız…
Sayın Yıldız, lütfen…
Bakınız, biraz
sonra muhalefetten bir arkadaşımız son konuşmayı yapacak, görüşlerini beyan
edecek.
Lütfen… Turun
sonuna geldik, birbirimize karşı daha nazik olalım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, 10 milyon yeşil kartlı varsa her 7 kişiden 1’isi
yeşil kartlıdır. Bunun neresiyle övünüyor? Utanılacak bir durum, utanılacak bir
durum!
BAŞKAN – Sayın
İnce, biraz sonra arkadaş gelir, söyler, sen endişe etme.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bunların hepsinin hesabı sorulacaktır.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yazık bu memlekete!
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Seçimden sonra niye iptal ettiniz?
BAŞKAN – Sayın
İnce…
Sayın Bakanım,
buyurun konuşmanızı tamamlayınız efendim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Seçimde bu millet onlara kırmızı kartı gösterir.
SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Ücretli hâle geldi Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, 2009’da çok yeni bir rapor
var, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi bir rapor yayımladı.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Şu aşının raporunu söyle, bozuk raporunu!
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Anne ve çocuk sağlıyla ilgili olarak şunu söylüyor:
Anne ve çocuk sağlığı konusundaki ilerleme, anne ölümlerini politik bir öncelik
olarak belirlemek, buna finansman ayırmak, hizmet ve politikaları kültürel
hassasiyetlere göre düzenlemekle sağlanmıştır. Bu hizmetler, hamileler için
hastane yakınında doğum öncesi bakımevlerinin kurulmasını, uzman kadrolar
tarafından sağlanan uygun ve kaliteli bakıma ulaşmak için ücretsiz kara ve hava
ulaşımının sağlanmasını içerir.
Biz bunların
özlemini çekiyorduk. Biz, OECD bir rapor yayımlarsa bizim sağlık sistemimiz
için bir satır düzgün bir şey yazsın arzu ediyorduk. Biz, Dünya Sağlık Örgütü
bizim için bir rapor yazarsa şurada da bir ilerleme sağlansın diye
uğraşıyorduk.
Bugün, Allah’a
şükürler olsun, Türkiye Cumhuriyeti sağlıkta geldiği noktada, bütün diğer…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayın.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli Başkanım, teşekkür ederek bitiriyorum.
…bütün diğer
noktalarda olduğu gibi, Türk halkı “Ben bu milletin evladı olmaktan dolayı
gurur duyuyorum, ben bu milletin evladı olmaktan dolayı iftihar ediyorum.”
diyebileceği bir noktaya gelmiştir.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Hangi milletin?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu, elbette -başta da söyledim- kararlılıkla,
istikrarla, sabırla yürütülen çabaların bir sonucudur. Milletimiz de bunun
karşılığını AK PARTİ iktidarlarımıza fazlasıyla verdi.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Bakan hayal görüyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İşte o laf doğru, işte o laf doğru, fazla…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Fazla vermişler, biliyoruz, evet.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Biz milletimize şükran borçluyuz. Bugüne kadar
yaptıklarımızı elbette yeterli görmüyoruz, eksiklerimiz var.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Fazla fazla verdiğini itiraf ediyorsunuz,
doğru.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Eksiklerimizi önümüzdeki günlerde, önümüzdeki iktidar
dönemlerimizde tamamlayacağız.
Ben bütün bu
çabalara katkı veren değerli Meclisimize teşekkür ediyor, sizlere ve halkımıza
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Şahsı adına,
10’uncu turda, bütçenin aleyhinde Hatay Milletvekili Sayın Abdulaziz
Yazar.
Sayın Yazar,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ABDULAZİZ YAZAR
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hudut ve Sahiller Sağlık Genel
Müdürlüğü 2010 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve tüm
vatandaşlarımızı Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde sağlık hizmetinde önemli sorunlara hâlen
çözüm bulunmuş değildir. Birçok bölgemizde sağlık hizmetlerine erişmede
sorunlar vardır. Hizmetin niteliğinde aksaklıklar yaşanmaktadır. Sistem daha
çok tedavi ağırlıklıdır ve koruyucu sağlık hizmetleri ihmal edilmektedir. Tüm
bunlar hizmetin pahalı olmasına neden olmaktadır.
Seçim bölgem
Hatay ilinde, benzer sorunların yanı sıra, sağlık alanında önemli problemler
vardır. İlimizde hastane sayısı yetersizdir. Nüfusu 350 bini geçen İskenderun
ilçemizde hastane sayısı ihtiyacı karşılayamaz durumdadır. İskenderun’da on
yedi yıldır yapımı süren ve bir türlü bitirilemeyen bir hastane inşaatı vardır.
Bu hastanenin bir an önce bitirilmesi şarttır. Aynı zamanda İskenderun’a
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sağlık alanında bir diğer önemli konu da güncelliğini
yitirmeyen ilaç ve eczacılık konusudur. En son geçtiğimiz 4 Aralıkta yaşanan
gelişmeler eczacılarımızı çıkmaz bir darboğazın içine itmiştir. Birçok ilaçta
yapılan yeni düzenlemelerle birlikte eczacılarımız mağdur olmuştur. Zaten
masrafını karşılayamaz durumda olan eczanelerimiz iflasın eşiğine gelmiş iken
geçtiğimiz 16 Aralık günü Sosyal Güvenlik Kurumu, Türk Eczacıları Birliği ile
imzaladığı İlaç Alım Protokolü’nü, aynı Protokol’ün 10-1’inci maddesine
dayanarak 16 Ocak 2010 tarihinden itibaren geçerli olacak şekilde tek taraflı
biçimde feshetmiştir.
16 Ocak 2010
tarihinden sonra sözleşmeler bittiğinde öncelikle vatandaşımız çok mağdur
olacaktır. Bu mağduriyetin tek sorumlusu Sosyal Güvenlik Kurumu ve dolayısıyla
AKP İktidarıdır.
Sosyal Güvenlik
Kurumu, eczanelerimizin sözleşmelerini tek taraflı feshederek, hastalarımızı,
eczanelerden bedelini peşin ödeyerek ilaç almaya zorlamaktadır. Bu durumda
parası olmayan ilacını alamayacaktır. Sonuçta vatandaşımız, eczacılarımız ama
en çok da hastalarımız cezalandırılmış olacaktır.
Biz eczacılar,
ilaçta fiyat indirimine karşı değiliz, ilacın daha da ucuzlamasının yanındayız
ancak fiyatı düşürülen ilaçların farkını ilaç firmalarının ödemesi
gerekmektedir. Aksi takdirde, zor durumda olan eczacılar iflasın eşiğine
gelecektir. Bir örnek verecek olursak: Eczanesinde 100 bin liralık ilaç bulunan
bir eczanenin, bu fiyat indirimiyle birlikte sermayesi 70 bin liraya düşmüştür.
Eczacı aradaki farkın karşılanmasını talep etmektedir. Eczacılar bunun için
eylem yapmıştır.
Eczacılarımızı ve
hastalarımızı sözleşme feshiyle cezalandıran Sosyal Güvenlik Kurumu,
sorunlarımızın çözümüne, dolayısıyla eczanelerimizin yaşamasına yönelik en ufak
bir adım dahi atmamıştır. 2010 yılının sonuna kadar yaklaşık 7 bin eczanenin
kapanacağı belirtilmektedir. Bu kapacak eczanelerin sorumluluğu, sağlıkta
uygulanan yanlış politikaları üretenlerin üzerinde olacaktır.
Sözleşmeleri
ortadan kaldırarak eczaneleri cezalandırmaya çalışmaya hiç kimsenin hakkı
yoktur, üstelik sağlığı korumakla görevli olan devlet kurumlarının hiç hakkı
yoktur. AKP İktidarının amacı eczaneler zincirini kurmaktır. Bu da yapıldığında
24 bin eczane kapanacak ve çalışanlarıyla birlikte 100 bin kişi işsiz
bırakılacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdiye kadar yapılan uyarılara rağmen provizyon sisteminde tam bir düzenleme var mıdır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Yazar, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
ABDULAZİZ YAZAR
(Devamla) - Artık muayene ücretlerinin tahsilatı
eczanede değil, kaynağında yani sağlık kuruluşlarında mı yapılmakta? Çoğu
hastane eczanesinde eczacı istihdamı çoğaltıldı mı? Kaliteli bir ilaç hizmeti
açısından yatak sayısı başına eczacı istihdamı zorunlu hâle mi getirildi? Kamu
kurumlarında çalışan eczacıların durumları iyileştirilip bu alanda çalışma daha
cazip hâle getirildi mi? Sosyal güvenlik kurumlarının geri ödeme süreleri
kısaltıldı mı? Avans uygulamalarının önüne mi geçildi? Haksız kesintilere son
mu verildi? Avrupa ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde eczacılarımıza reçete
başına ücret mi veriliyor?
AKP İktidarı
şimdiye kadar bu sorunların hangisini giderdi? Sağlık Bakanlığı ve Sosyal
Güvenlik Kurumu, eczacı temsilcilerimizle bir araya gelip neden bu sorunları
çözüme kavuşturmuyor? Halkımızın, eczacılarımızın ve bilhassa hastalarımızın bu
mağduriyetinin giderilmesi için yetkili kurumların bir an evvel çözüm yolu
bulması gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
ABDULAZİZ YAZAR
(Devamla) – Evet, bitiriyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ilaç ve eczacılık dâhil olmak üzere sağlık alanında
yapılan yanlışlardan acilen dönülmesini temenni ediyor, halkımıza daha iyi bir
sağlık hizmetinin verildiği günlerin gelmesi dileklerimle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yazar.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, onuncu turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sağlık Bakanımıza
sormak istiyorum: Trafik kazası geçiren insanların hastane masraflarını SGK
ödemiyor, “Trafik sigortaları ödesin.” deniyor. Bunu hastaneler karşılasa da
sigortadan kendileri tahsil etse nasıl olur? Bunu öğrenmek istiyorum.
MR, tomografi gibi çeşitli tetkikler özel sektöre yaptırılıp
devlet ağır masraflar altında kalıyor. MR vesaire diğer tetkik araçlarını
hastanelere kurmayı düşünüyor musunuz?
Sağlık
kuruluşlarınca alınan hasta katkı paylarını vatandaş ödeyemiyor. Bunları
önümüzdeki dönemler içerisinde kaldırmayı düşünüyor musunuz?
Turizm ve Kültür
Bakanımıza sormak istiyorum:
Tokat ili
Sulusaray’da Sebastapolis kenti, Erbaa ilçesi Horoz Tepesi, Niksar Kalesi
arkeolojik çalışmaları ne zaman başlayacaktır?
Tokat Ballıca
Mağarası’nı Turizm Bakanlığının bünyesine alıp dünyaya tanıtmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Doğru.
Sayın Ünsal…
HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Teşekkür ederim.
Kültür Bakanına
soruyorum: Gaziantep Koruma Bölge Kurulu Başkanlığına atadığınız bayan, Gaziosmanpaşa Belediyesinin AKP’li belediye meclis
üyesidir. Neden görevden almıyorsunuz, koruyorsunuz?
İkinci soru:
Amasya merkezde bulunan “Yalıboyu Evleri” diye
adlandırılan tescilli yapılara verilecek katkı paylarını artırmayı düşünüyor
musunuz? Geçen sene de sordum, bir cevap alamadım doğru dürüst.
Üçüncü soru:
Amasya ili Taşova ilçesinde bulunan Borabay Gölü için
bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Dördüncü soru:
Amasya ili Yassıçal beldesinde bulunan Büyük Evliya
Tepesi kurtarma kazıları Bakanlığınız bilgisi dâhilinde olmasına rağmen hâlâ
yapılmamıştır. Bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ünsal.
Sayın Ağyüz…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
Turizm Bakanımıza soruyorum: Gaziantep’te birinci derecede arkeolojik sit alanı
Batalhöyük, Adana Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma
Kurulu buraya müdahale etmeme kararı verdi. Şimdi, demin arkadaşımın sorduğu
soruya göre sizin atadığınız siyasetçi bunu, bu kararı iptal etti. Bu çok
yanlış bir karardır. Siz bu Kurul Başkanını hâlen görevde tutmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca Sağlık
Bakanlığı olarak Gaziantep’te bölge hastanesi projesi vardı, o hangi aşamada?
Bir de bu domuz
gribi aşıları hangi usulle alındı? Ne kadar para harcandı? Onu bilmek
istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ağyüz.
Sayın Sıvacıoğlu…
Sayın Sıvacıoğlu burada mı efendim? Yok.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ülkemizde bugün
itibarıyla 475 kişinin gripten öldüğü Bakanlığınızca da açıklanmaktadır.
Ölümlerin olduğu bu şartlarda grip tedavisinde kullanılan “Tamiflu”
adlı ilacın Ağustos 2005 üretim tarihi, son kullanma tarihi de 2009 Ağustosu
iken Bakanlığınızın bu ilacın raf ömrünü bir etiketle iki yıl uzatmanızın insan
sağlığıyla ilgili etkilerini izah eder misiniz? Kullanılamayan domuz gribi
aşılarının raf ömrünü de uzatıp gelecek yıllarda da kullanılmasını sağlayacak
mısınız?
Bakanlığınızın
çalışmalarını az önceki anlattığınızda olduğu gibi, yine, sunumuzun 61’inci
sayfasında kamuoyunu yanıltmaktasınız. Geçen sene yapmıştınız, bu sene de aynı
şeyi yapmaktasınız.
Doktorlar
Bakanlığınızdan memnun değil, hastalar memnun değil, biz hiç memnun değiliz.
Gripten 475 kişiyi kaybettik. Yanlış uygulamalarınızdan da pek çok hastamızı
kaybettik. Sizin istifa etmeniz için Türkiye’de kaç kişinin ölmesi
gerekmektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Benim sorum Sayın
Akdağ’a: Sayın Bakanım, eczanelerle, daha doğrusu,
Eczacılar Birliği ile Hükûmet arasındaki anlaşmazlık,
Hükûmetin Eczacılar Birliğiyle olan anlaşmayı
feshetmesiyle yani bire bir anlaşma yolunu seçmesiyle sonuçlandı. Eczacılar
Birliği de bunu engellemek, Birlikle anlaşılmasını istiyor. Bu sürtüşme
sonunda, süre bitince anlaşma yapılamazsa halkın mağduriyeti söz konusu olacak.
Bu konuda bir ara yol bulunabilecek mi?
Bir diğer sorum:
Sayın Bakanım, aile hekimliği uygulanan yerlerde eskiden sağlık ocağı olup şu
anda atıl duruma düşen yerler var. Bu binaları nasıl kullanacaksınız? Bu
yerleşim birimlerinde oturan insanlar ayağında sağlık hizmeti almaya alışmıştı.
Şu anda mağduriyetlerinden dolayı bayağı şikâyetçiler. Bu sıkıntıyı çözecek bir
ara formülünüz var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Arslan.
ALİ ARSLAN
(Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Sayın Akdağ’a soru yöneltmek istiyorum.
Bitirilmesi yılan
hikâyesine dönen bir Dalaman Devlet Hastanemiz var. Bu Dalaman Devlet
Hastanesinin akıbeti ne durumdadır? Onu sormak istiyorum.
Bir de geçen yıl
yatırım programına alınan ve Ortaca Belediyesince inşaat alanı hazırlanan
Ortaca Devlet Hastanesinin 2010 yılı yatırım programından çıkarıldığı
duyumlarını aldık. Doğru mudur bu duyum, doğruysa gerekçesi nedir?
Bir diğer sorum
da Köyceğiz Devlet Hastanesinin iyileştirilmesi için bir çalışmanız var mıdır?
Şimdi bu üç ilçe
Türkiye'nin önemli turizm ilçeleridir- tesadüf, yanınızda da Sayın Turizm
Bakanı oturuyor- gerçekten Türkiye'nin dışa açılan penceresidir. Gerek nicelik
ve gerek nitelik açısından da son derece yetersiz devlet hastaneleri vardır. Bu
konuda daha duyarlı davranmanız mümkün müdür? Onu sormak istiyorum.
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Arslan.
Sayın Kaptan…
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Kültür ve
Turizm Bakanına üç kısa sorum var.
Birinci sorum:
Sayın Bakan, otelciler birliği yasasının çıkarılması konusunda bir çalışmanız
var mı? Varsa ne zaman çıkarılacaktır?
İkinci sorum:
Tanıtmaya ayrılan para yeterli mi? Yeterli değilse artırmak için bir çalışmanız
olacak mı?
Üçüncü ve son
sorum: Antalya Altın Portakal Film Festivaline geçen yıl belediye başkanı
AKP’li iken Başbakanlık ve Turizm Bakanlığından 8,3 milyon TL verilirken bu yıl
büyükşehir belediye başkanı CHP’li olunca Altın Portakal Film Festivaline
verilen para 3 milyon TL’ye indirilmiştir. 2,5 milyonu sizin Bakanlığınızca
verilmiştir, bu 1,3’ü de eski başkan zamanında verilmiştir.
Şimdi, Sayın
Bakan, bu parayı neden azaltıyorsunuz? Sizin adalet anlayışınız bu mu? Sizin
demokrasi anlayışınız bu mu? Gönderdiğiniz para devletin bütçesinden değil mi?
Yoksa AKP’nin bütçesinden para gönderiyorsunuz da onun için mi AKP’li
belediyelere fazla para gönderiyorsunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Kültür
Bakanına sormak istiyorum. Fransa’da Türk sezonu adı altındaki etkinliklerin
birisinde, 8 Ekim 2009 günü saat 12.30’da Paris Petit
Palais adlı güzel sanatlar merkezinde bir de konser
verilmiş. Türk ve Fransız müzisyenlerin katıldığı bu konserde İslamiyete ve Yüce Peygamberimize ağır hakaretler edildiği
iddia edilmektedir. Bu konserde, Türkçe tercümesi “Ah Arap Muhammed ve onun
halifesi Ali’ye lanet olsun, Mekke’yi toprak örtsün, Nebi’nin şehri Medine’nin
altı üstüne dönsün.” şeklinde şiirin barok müzik bestesiyle İtalyanca okunduğu
ve Fransız tercümesinin de el broşürü şeklinde dağıtıldığı iddia edilmektedir.
Fransa’da böyle bir kültür etkinliği yapılmış mıdır? Yapılmış ise bu iddialar
ve yaşananlar doğru mudur? Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayelerinde
yapıldığı söylenen bu etkinlikten sonra Kültür Bakanı olarak sizin ve Sayın
Cumhurbaşkanının bu konuda Fransız muhataplarınıza herhangi bir girişimi ve
tepkisi olmuş mudur?
Son sorum:
Adana’da her yıl düzenlenen Altın Koza Film Festivali’ne diğer yerlerdeki
festivallerden…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Atılgan…
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İlk sorum Sayın
Kültür Bakanına. Sayın Tankut’un sorusu eksik kaldı.
2009 yılı Bakanlığınızın bütçesinde film festivallerine ayrılan ödenekte bir
azaltılma var mıydı? Yoksa, Adana Altın Koza Film
Festivali’ne bir önceki yıl verilen 500 bin TL’nin yerine 250 bin TL
verilmesinin gerekçesi nedir? Bu gerekçenizde Adana Belediyesini MHP adayının
kazanmasının etkisi olmuş mudur?
Sağlık Bakanına
soruyorum: Sayın Bakan, “Domuz gribi virüsü mutasyona uğrarsa yeni aşıyı yarım
dolara alırım.” dediniz, basına böyle yansıdı. Madem yarım dolara alırdınız da
eskisini neden altı euroya aldınız? Burada bir
tutarsızlık yok mudur?
Ambulans
helikopterlerine verdiğiniz şu ana kadar kira bedeli nedir?
Avrupa Birliğinde
bin kişiye bebek ölüm oranı nedir, bizdeki oran nedir?
BAŞKAN – Son
olarak, Sayın İnce, buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sağlık Bakanına
sormak istiyorum. Sayın Bakan, aşı konusunda Sayın Başbakanı ikna edemediniz.
Acaba Sayın Başbakan sizin bu konuda yeterince ehil olmadığınızı mı düşünüyor?
İkinci sorum
Sayın Kültür Bakanına. Sayın Bakan bütün eski görüşlerinin arkasında olduğunu
söyledi. Kitabının yüz elli dokuzuncu sayfasında AKP için şöyle diyor: “Çocuk
yaştaki aile bireylerini kamu yoluyla zenginleştirdiler. Kayırmacılığın bütün
arsızlığıyla yolsuzluk düzenini sürdürenlere karşı CHP yeterince muhalefet
yapamadı, sessiz kaldı.” diyor. Bu görüşünün arkasında mı Sayın Bakan? Madem bütün görüşlerinin arkasında. Yani “AKP’deki çocuk
yaştaki bireyler yolsuzluk yapıyor, CHP yeterince muhalefet yapamıyor.”
demişsiniz. Az önce de AKP’li milletvekilleri sizi alkışlamıştı. Bu görüşünüzün
arkasında mısınız hâlâ?
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın bakanlarım,
buyurun efendim, kim öncelik alacaksa.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Siz başlayın Sayın Bakanım.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, hızlıca cevap vermek
istiyorum, süre sınırlı.
Gerek Tokat’a
gerek Amasya’ya gerek Anadolu’da buna benzer turizm ve kültür potansiyeli
yüksek olan yerlere mümkün olduğu kadar yakın ilgi gösteriyoruz. Ben
arkadaşlarımızın saydığı bütün bu bölgeleri bizzat gezdim geçen süre içinde.
Hem Ballıca Mağarası’na gittim, Niksar Kalesi, Sulusaray, Amasya’daki sayılan
yerlerin hepsini biliyorum. Devletin imkânları, Bakanlığın imkânları içinde biz
mümkün olduğu kadar azami yardımı yapıyoruz.
Kazıya, önceki
yıllara göre 2 katına çıkan, son iki yıl içinde 2 katına çıkan bir kaynak
ayırdığımızı söyledim. Tabii bir yeri kazmak yetmiyor, aynı zamanda onu korumak
gerekiyor, aynı zamanda onu uygun şartlarda depolamak ve sergilemek gerekiyor.
Bütün bunları birlikte değerlendiriyoruz. Tabii Türkiye'nin her tarafında kazı
talepleri var, buna göre, bu imkânlara göre sıraya koymaya çalışıyoruz bu
talepleri.
Gaziantep’teki
bir kurul üyesi arkadaşımız… Daha sonra bir belediye meclis üyesi olduğuna
ilişkin bir bilgi geldi, gereğini yaptık. Biz siyasi parti üyesi olmayı -bir
dönem böyle bir uygulama yapıldı ama bunu demokratik bulmadık- Kurul üyeliğine
engel bulmuyoruz. Üniversite öğretim üyesi de siyasi parti üyesi olabilir ama aktif
görev almışsa, yönetim kurulu üyesi, belediye meclis üyesi vesaire gibi aktif
görev almışsa bunu doğru bulmuyoruz ve arkadaşımıza Kurul üyeliğinden
çekilmesini yazdık. Kurul üyesi değildir. Önümüzdeki hafta pazartesi gidin
kayıtları kontrol edin, ben resmî yazısını yazdım. Herhangi bir yönetim kurulu
üyesi, herhangi bir belediye meclis üyesi, herhangi bir il genel meclisi üyesi…
Ben yazısını yazdım, siz pazartesi günü yeniden tahkik edin. Arkadaşımızın şu
anda bir görevi yok, ben bu yazının altını imzaladım.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Bugün Kurul toplantısı yaptı ve Kurula da başkanlık etti.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Bugün kurul toplantısına katılamaz,
katılmışsa kararı inceleriz kardeşim. Ben yazıyı yazdım. Yazı ulaşmıştır, ulaşmamıştır;
ben yazıyı yazdım. Yazdığım yazının tarihini size gönderirim, ondan sonra
kararı dağıtmayız yani o yazılmış karar usule uygun değilse o kararı
dağıtmayız.
Otelciler
Birliği… Bütün turizmle ilgili bir yasa çalışması… Hazırlıyoruz elbette. Ne zaman
çıkacak? Doğrusu ben de uygun bir vadede çıksın istiyorum ama bu konuda bazı
farklı görüşler var yıllardır tartışıla gelmiş. Birdenbire herkesi bir çatı
altında toplayacak bir formülasyonu, doğrusu, bulmak
konusunda biraz daha zorlandığımızı itiraf ediyorum.
Dağıtmaya ayrılan
para… Geçen yıl bütçe kısıtlı başlamıştı, yurt dışına ayrılan kaynaklar, döviz
arttığı için, fakat biz döner sermaye kaynaklarımızdan ve ek ödeneklerden,
DPT’den takviye ettik, bir önceki yıl ne kadar kaynak kullandıysak aynı kaynağı
geçen yıl kullandık, bu yıl da aynı kaynağı kullanacağız.
Fransa’da Türk
Mevsimiyle ilgili… Bunu gazetede duydum sayın milletvekilim. Tahkik ediyoruz
yani bizim programımızda böyle bir etkinlik yok ama Fransa tarafından gerçekten
bizim duygularımızı, bizim inançlarımızı rencide edecek bir şey olmuşsa bunun
elbette gereken cevabını veririz. İsviçre’deki referanduma hangi cevabı
vermişsem bunda da bu cevabı vermekte tereddüt etmeyeceğimin bilinmesini
isterim.
Değerli
arkadaşlarım, hayatımın her döneminde ben her sözümün arkasında durdum. Geçmiş dönemlerde basına çıkan haberler konusunda başka bir siyasi
partinin üyesiyken veya başka bir siyasi oluşum oluşturmaya çalışırken elbette
mensubu bulunmadığım bir siyasi partiyle ilgili toplumdaki birtakım yargılamalara
dönük sözler sarf etmiş, eleştiriler yapmışımdır ama hiçbir zaman, mesela ben,
bu soruyu soran arkadaşlarımın mensubu olduğu partiler gibi serbest bir avukatı
başkalarının hakkını çiğneyerek müsteşar yardımcısı falan yapmadım, hiç
kimsenin kendi bürokrasimde hakkını yemedim, yedirmedim veya kurumum
denetlendiği zaman ikide bir “Vergiciler geliyor, beni denetletiyor,
denetliyor.” diye Ankara’ya telefon açmak ihtiyacı hissetmedim. Hayatımın
her döneminde her sözümün, her davranışımın, boğazımdan giren her lokmanın
hesabını herkese vermeye hazırım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Bir dahaki rauntta görüşürüz, daha, tüm mermilerimi atmadım.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, buyurun.
Sayın Bakanım
teşekkür ederim.
Sağlık Bakanımız…
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Sorumun cevabını alamadım Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Çok özür dilerim Sayın Bakanım.
Efendim, ekonomik
kriz yılı olduğu için bu yıl belediye seçimlerinden önce kısıtlar yapılmıştı.
Geçen belediye seçiminden önce Antalya’yla hangi anlaşma yapıldıysa o parayı
aynen gönderdik biz. Belediye seçimi tarihi bizim kayıtlarımızdadır.
Altın Koza’da da
bir indirim vardı, o indirimi abartılı bularak söylediğiniz rakama yüzde 40’ı
civarında ekleme yaptım. Sayın Belediye Başkanı sizden daha doğrusunu biliyor.
Teşekkür ederim.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Sayın Bakan, sonradan 100 bin lira gönderdiniz ama 150 bin lira daha
göndermeniz gerekiyor, eksik kaldı.
BAŞKAN – Evet.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – 150 bin daha gönderdim.
BAŞKAN – Peki,
buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sağ olun.
Trafik
kazalarından sigortayla ilgili ödemelerin trafik sigorta şirketleri tarafından
yapılması 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’yla ilgili.
Siz şunu
soruyorsunuz: “Bu ödemeyi Sosyal Güvenlik yapıp sonradan trafik sigortalarından
alamaz mı?” Mümkündür ancak şu anda da hastanelerimiz bunu trafik sigortalarından
alma imkânına sahiptir. Bunu biz Sağlık Bakanlığı olarak büyük ölçüde çözdük
ama özellikle özel hastanelerin böyle bir talebi var. Bu sigortalarla
muhataplıklarında zorluklar çektiklerini ifade ediyorlar. Konuya Sosyal
Güvenlik Bakanıyla beraber çalışıyoruz.
“MR ve tomografi konusunda özel sektöre vatandaş gönderiliyor ve bu
ciddi masrafa yol açıyor.” dendi.
Değerli
milletvekilleri, göreve geldiğimizde kamu hastanelerinde 18 MR cihazı vardı
-çok detaya girmek istemiyorum vakit az olduğu için- bugün 234 MR cihazımız
var. 18’den 234’e!
Sizin bildiğiniz herhangi bir yerde bir
eksiklik varsa -ki az da olsa Türkiye'nin bazı bölgelerinde hâlâ
eksikliklerimiz var- bana bildirirseniz büyük bir zevkle o meseleyi de takip
ederim.
“Hasta katkı
paylarını kaldıracak mıyız?” Biliyorsunuz, hastanelerde özellikle reçete
alınmışsa 8 lira, alınmamışsa 5 lira katkı payları var. Bunları çok yüksek
rakamlar olarak görmüyoruz. Biraz önce de ifade ettim, muayenehaneye yönlenip
de 100 lira, 200 lira, 500 lira vatandaşın ödemesinden onları kurtardıktan
sonra hastanelere gidişi biraz daha düzenlemek, regüle
etmek için bunun bir ihtiyaç olduğu düşünüldü. Bir müddet uygulayacağız, takip
edeceğiz, daha sonra Sosyal Güvenlik Bakanımızla birlikte meseleyi
değerlendireceğiz.
Gaziantep’te bir
bölge hastanesi yapmayı düşünüyoruz. Arsa problemini çözemedik. Bir bölge
hastanesi, bir kampüs için çok büyük bir arsaya
ihtiyaç var. Bunu çözebildiğimiz an Gaziantep’e böyle bir hastane yapmayı çok
arzu ediyoruz.
Domuz gribi
aşıları şu usulle alındı değerli milletvekilleri: Konunun önemi ve aciliyetine binaen Kamu İhale Kanunu’nun 22/f maddesine
göre üç üreticiyle doğrudan sözleşme yaptık. Aslında, biz, Dünya Sağlık Örgütü
tarafından bu işi, bu aşıyı temin edebilecek altı firmayla görüştük, bütün
dünyaya temin eden altı firmayla görüştük. Bunların üçü bize olumlu cevap
vererek görüşmelere geldiler, üçünden de aşı bağlantısı yaptık. Aşı alımını
doğrudan üretici firmalarla yaptık, arada herhangi bir aracı firma yoktur.
Ayrıca, firmalarla yaptığımız görüşmelerde fiyat unsuru ve aşıların erken
teslimini de önceledik. Daha ucuz aşı veren firmadan daha fazla da aşı alma
cihetine gittik.
Bununla hemen
alakalı olarak ifade edeyim: Tamiflu kapsül, domuz
gribinde, H1N1 gribinde kullanılan kapsülün raf ömrü beş yıldan yedi yıla
çıkarıldı. Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa İlaç Ajansı -EMEA diye bilinen- Amerika
İlaç ve Gıda İdaresi -FDA diye bilinen- bunların hepsi bu yedi yıllık
ruhsatları verdiler, beş yılı yedi yıla çıkardılar, Dünya Sağlık Örgütünün önerileriyle.
Kuşkusuz, ülkemizde de İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğümüzdeki ilgili bilimsel
kurullar bu hususta bir karar verdiler ve bu karara göre de yedi yıla
çıkarıldı. Yani, böyle, Bakanlıkta bir bürokratın yahut bakanın talimatıyla
bunlar olmuyor değerli milletvekilleri. Bunlar tamamen bilimsel gerçekler
ışığında yapılan işlerdir.
Bir arkadaşımız,
doktorlar…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Üretilmiş bir ilacın raf ömrü iki yıldır Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Arkadaşlarım, bakın, bu işi bilenler ne ifade ettiğimi
çok iyi anlıyorlar. Ben, size, Avrupa İlaç Ajansından bahsediyorum, Amerika
İlaç Ajansından bahsediyorum…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Biz de sorduk Sayın Bakan, biz de sorduk bilenlere.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Eyvallah.
…Dünya Sağlık
Örgütünden bahsediyorum…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Başbakan size sorsaydı aşı olurdu.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünün ilgili
komisyonlarından bahsediyorum…
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Başbakan size sormuyor ki aşı olmuyor.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sanırım yeterli olmalı artık.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Başbakan inanmıyor, ben nasıl inanayım?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – “Doktorlar sizden memnun değil” diyorsunuz…
MUHARREM İNCE (Yalova)
– Başbakan da memnun değil.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – …doktorların büyük çoğunluğunun AK PARTİ İktidarından
memnun olduğunu biliyoruz.
Eczacılar Birliği
ve Hükûmet arasındaki şu andaki anlaşmazlığın sonuçta
eczacılarımızla uzlaşmayla sonuçlanacağından ben eminim. Eğer Birlik de
eczacılarımıza mahalle baskısı yapmak yerine gerçekten ilacı vatandaşa temin
etme hususundaki sorumluluklarını yerine getirerek Sosyal Güvenlik Kurumumuzla,
Değerli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızla görüşürse bu konu rahatça
çözülür diye düşünüyorum.
Aile hekimliği
açısından bir soru oldu. Sağlık ocağı olup da aile hekimliğinden dolayı sağlık
ocağı olmaktan çıkarılan yerler aslında tamamen nüfusla alakalıdır. Yani o
nüfusta bizim bir pratisyen hekim, bir aile hekimi gönderip de hizmet
edebileceğimiz bir, o bölgede nüfus yok demektir çünkü aşağı yukarı 3 bin
kişiye, kırsalda 2.500 kişiye bir hekim verebiliyoruz ama böyle bölgelere de
biz şimdi mobil sağlık hizmetleriyle gidiyoruz.
Ortaca Devlet
Hastanesi 2010 programındadır. Dalaman Devlet Hastanesinin tadilat projesi
bitirilmektedir ve 2010 yılı ilk aylarda ihale edilecektir. Köyceğiz’de de
mevcut hastanenin binasında 30 yataklı yeni bir hastane planımız var.
Domuz gribi
virüsü mutasyona uğrarsa aşıyı yarım dolara alacağımı söylemedim. Sadece yarım euroya -dolar euro karıştırılmış
herhalde- antijenin değiştirilebileceği şeklinde bir firmayla sözleşme
yaptığımı söyledim ki bu doğrudur. Antijenin bir buçuk sene ömrü var, şu anda
kullanılan H1N1’in, aşıda kullanılan, adjuvan
dediğimiz yan maddenin de üç sene ömrü var. Bu arada bir şekilde virüs
mutasyona uğrarsa, yaptığımız sözleşmeler çerçevesinde değiştirilebilecek bu
antijeni yarım euroya değiştirmeyi firma bize taahhüt
etmiştir. Takdir edersiniz ki, bir aşının alınması ayrı bir husus, daha ileride
doğan bir ihtiyaçla onun antijeninin değiştirilmesi tamamen ayrı bir husustur.
Ambulans
helikopterle…
SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Toplam ne kadar geldi şimdi?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Şöyle: 2 milyona yakın aşı kullandık. Aşı paralarını,
değerli milletvekilleri, sipariş zamanında biz ödemedik. Ne kadar aşı
kullanırsak onun parasını ödeyeceğiz. Yani aslında 43 milyon doz aşı sipariş
edilmesi Türkiye için büyük bir sigorta anlamına gelmekteydi. Bu sigortanın ne
kadarı gerekirse bunu kullanacağız. Bir miktar da stokumuzda, belki çok büyük
bir miktar olmasa bile tutacağız ileride virüsün mutasyona uğraması riskine
karşılık. Bu hususta herhangi bir tedirginliğe lüzum yok, harcadığımız,
kullandığımız aşının parasını ödüyoruz. Bugüne kadar da 2 milyon doz civarında
aşı kullandık.
Ambulans
helikopterlere, rakam tam yok ama aşağı yukarı dört bin saatin üzerinde bir
uçuş olduğu için bunu 5 bin euroyla çarparsanız ne
kadar ödeme yaptığımız ortaya çıkar. Bu rakamları hesap ederek yazılı olarak da
değerli arkadaşlarıma verebilirim.
Bebek ölümleri
açısından şunu ifade etmemiz lazım: OECD ülkelerinin yirmi yılda geçtiği
süreyi, değerli arkadaşlar, biz altı yılda geçtik. Şu anda 2009 itibarıyla
bebek ölüm oranlarımız binde 13,6 civarında olacak diye düşünüyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süreniz…
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Burada, gelişmekte olan ülkelerde bu oran binde 51’dir.
Tabii ki binde 10’un altına indirmek için de gayret ediyoruz.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, sırasıyla onuncu turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı
okutup oylarınıza arz edeceğim.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
21- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 275.342.300
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 1.155.700
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 7.694.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 251.704.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 65.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 583.497.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.119.458.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.017.759.354,05
- Toplam Harcama : 927.496.245,57
- İptal Edilen Ödenek : 90.263.108,48
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 60.026.163,56
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.16- DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 14.643.600
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 550.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 1.345.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 123.446.400
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 139.985.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 1.720.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 138.007.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 258.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 139.985.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 121.879.000,00
- Toplam Harcama : 118.467.382,89
- Ödenek Dışı Harcama 48.982,60
- İptal Edilen Ödenek : 3.460.599,71
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 119.489.000,00
- Yılı tahsilatı : 119.150.184,95
BAŞKAN– (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.15- DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 16.818.700
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 27.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.390.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 97.359.300
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 115.595.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 4.840.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 110.750.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 5.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 115.595.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 105.211.606,47
- Toplam Harcama : 98.760.666,58
- İptal Edilen Ödenek : 6.450.939,89
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 99.760.000,00
- Yılı tahsilatı : 99.670.947,14
BAŞKAN– (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı
2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
15- SAĞLIK BAKANLIĞI
1.– Sağlık Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 31.590.100
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 371.700
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.100.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 13.908.737.100
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 397.100
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.942.196.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı
2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı
2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 12.303.256.780,95
- Toplam Harcama : 11.994.809.781,90
- Ödenek Dışı Harcama : 7.978.046,13
- İptal Edilen Ödenek : 316.359.271,56
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 248.507.839,52
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı
2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.19 - HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 6.313.100
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 16.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 1.570.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 99.198.900
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 107.098.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD
Açıklama
(TL)
01 Vergi
Gelirleri 119.554.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 710.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 4.736.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 125.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 136.925.297,46
- Toplam Harcama : 61.293.250,17
- İptal Edilen Ödenek : 75.632.047,29
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 44.795.904,04
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 87.000.000,00
- Yılı tahsilatı : 101.080.084,93
BAŞKAN– (B) cetvelini Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğünün 2010 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2008
yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Kurumlarımız için ve
milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, pazar günü, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı
Yıl Ormanı için, Gölbaşı’na giderken KG Kavşağı’nda, saat 13.00’te,
cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde görev
yapan toplam 11.731 milletvekili arkadaşımız için birer adet fidan
dikilecektir. Bütün arkadaşlarımız davetlidir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için, 20 Aralık 2009 Pazar günü saat 11.00’de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve
bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.