Normal 44161 3 26 2010-01-27T14:35:00Z 2010-01-27T14:37:00Z 1 66294 377878 TBMM 3148 886 443286 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 56                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

35’inci Birleşim

18 Aralık 2009 Cuma

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)

A) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI

1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

1.- İçişleri Bakanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, enerji üretimiyle ilgili yanıltıcı rakamlar verdiğine ilişkin açıklaması

2.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Ankara Valiliğinin, Tekel işçilerinin eylemiyle ilgili müdahalesinde bazı milletvekillerinin maruz kaldığı durumdan üzüntü duyduğuna ilişkin açıklaması

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

- Gösteri ve Protestolar

1.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ile Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Komisyon sıralarında oturan İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın önüne birer limon bırakması

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı.

 

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) görüşmelerine devam edilerek;

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü,

Dış Ticaret Müsteşarlığı,

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi,

Gümrük Müsteşarlığı,

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü,

Devlet Personel Başkanlığı,

Millî Savunma Bakanlığı,

Savunma Sanayii Müsteşarlığı,

Adalet Bakanlığı,

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu,

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı,

Yargıtay,

Danıştay,

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

 

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, AK PARTİ Grubu Başkanına,

Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, CHP Grubu Başkanına,

Konya Milletvekili Faruk Bal, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, mensubu bulunduğu Hükûmete,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,

Abdi İpekçi Parkı’nda sorunlarını dile getirmeye çalışan Tekel işçilerine ve onların sorunlarını dinlemek için orada bulunan bazı milletvekillerine güvenlik güçleri tarafından aşırı güç kullanılmasını kınadıklarına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Tekel işçilerinin aç ve açıkta olmadığına, onları tahrik ederek yasa dışı eylem yapmaları yönünde teşvik eden insanları kınadığına ve orantısız güç kullananlar varsa onların da bu şekilde davranmalarını tasvip etmediğine,

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Abdi İpekçi Parkı’nda yaşanan olayların yasal platformda olup olmadığının ayrı bir tartışma konusu olduğuna ancak milletvekillerinin maruz kaldığı muamelenin tasvip edilemeyeceğine,

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, bütçenin bu programa göre müzakeresini öngören bu sistemi protesto ettiğine ve yarından itibaren de bütçe müzakerelerine katılmayacağına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Abdi İpekçi Parkı’nda yaşanan olaylarla ilgili konuşmalar sırasında bir milletvekilinin kullandığı söz nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinden özür dilemesi gerektiğine,

Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş’ın, incelenmemiş, ham tutanakları dayanak yaparak K. Kemal Anadol’un ifadesini bir bütünlük dışında ifade ettiğine ve ham tutanak ile incelenmiş tutanak arasında farklılıklar bulunduğuna, tutanağın yeniden incelenmesi gerektiğine,

İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, ellerindeki tutanağa göre konuştuklarına,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, karşılıklı konuşmalar sırasında meselenin başka yönlere çekildiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Alınan karar gereğince, 18 Aralık 2009 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 23.21’de son verildi.

 

 

 

                         

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatih METİN

 

Murat ÖZKAN

 

Bolu

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

 

 

Burdur

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

                                                                                                                                                 No.:  45

II.- GELEN KÂĞITLAR

18 Aralık 2009 Cuma

Tasarılar

1.- Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasının Ana Sözleşmesinde Değişikliğin Onaylan-masının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/786) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.12.2009)

2.- Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu Tasarısı (1/787) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2009)

Teklifler

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/546) (İçişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)

2.- Mersin Milletvekili Ali Oksal’ın; Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/547) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2009)

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin; 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/548) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2009)

Tezkereler

1.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1028) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)

2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1029) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)

3.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1030) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)

4.- Sakarya Milletvekili Şaban Dişli’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1031) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2009)

 

18 Aralık 2009 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre, 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

Yedinci turda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (x)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (x)

A) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI

1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

                                   

(x) 442 ve 443 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14/12/2009 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

E) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 03/12/2009 tarihli 26’ncı Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Yedinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Kocaeli Milletvekili Sayın Cevdet Selvi, İstanbul Milletvekili Sayın Bayram Ali Meral, Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü, Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan, Artvin Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Ekici, Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy, Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut, Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına: Gaziantep Milletvekili Sayın Fatma Şahin, Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp Ayar, Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Nil Hıdır, Ordu Milletvekili Sayın Ayhan Yılmaz, Zonguldak Milletvekili Sayın Polat Türkmen, İzmir Milletvekili Sayın İsmail Katmerci, Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür, Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Erdem.

Şahıslar adına: Lehinde, Siirt Milletvekili Sayın Afif Demirkıran; aleyhinde, İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.

Cumhuriyet Halk Partisi adına ilk söz Kocaeli Milletvekili Sayın Cevdet Selvi’de.

Buyurun Sayın Selvi. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere huzurunuzdayım. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de belirsizliğin, sorumsuzluğun hatta Türkiye'nin yangın alanına çevrildiği bir ortamda, 58, 59, 60’ıncı Hükûmetin sekizinci bütçesini görüşüyoruz. Ne yazık ki bu sekiz yıl, üç hükûmetin Türkiye’yi getirdiği bu acı durum açıkça ortada. Bunların nüvesinde de çalışma hayatı, endüstriyel ilişkiler yatmakta. Sorunlar olağanüstü, rahatsızlıklar olağanüstü boyutlara ulaşmış durumda.

AKP iktidara gelirken verdiği sözlerin hiçbirini maalesef yerine getirmemiş, halkın, oy aldığı yurttaşların taleplerini, güncel sorunlarını, yakıcı hâle gelen sorunlarını ise göz ardı ederek -ciddi gerçekleri saptırma, olayları saklama, çevreyi suçlama, geçmişi suçlama, sosyal grupları suçlama- kamu birimlerini suçlayarak vakti geçirmeye devam etmiştir.

İşsizlikte havlu atmıştır ve işsizlik ciddi bir bunalım hâline gelmiş, her aileyi güç durumda bırakmıştır ve orta vadeli planda da 6-6,5 milyon işsizin 2012 yılına kadar devam edeceği bakanlıklar tarafından belirtilmiştir. Rakamlarla oynanmış ve bütün inceleme, değerleme düzeni değiştirilerek halk yanıltılmıştır.

Ancak, bunlar son derece rahatsız edici olaylar olmakla beraber ekonomi çökeltilmiş; yoksulluk, işsizlik, toplumsal hayatımızda bunalım yaşanır hâle gelmiştir. Demokrasi, özgürlük, insan hakları ve özellikle uzlaşma, diyalog hiçbir zaman dilden bırakılmamış, demokrasiden söz etmek mümkün olmayan hâle gelmiş, özgürlükler kendine göre, kendi ideolojisinden yana olanlara kısmen bırakılmış, insan hakları da iktidar tarafından ihlal edilmiştir.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Somut bir şey söyle.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmemiş ve özellikle, fedakârca, umutla yedi yıl büyük samimiyetle, özveriyle bekleyen yurttaşlarımızın sabrı tüketilir hâle gelmiştir. İşçiler, çalışanlar ücretlerinden kaybetmişlerdir, çalışma şartları kötüleşmiştir; fedakârlık etmişlerdir, canına kastedilecek noktaya gelinmiştir.

İş kazaları ve meslek hastalıkları: En son Bursa Kemalpaşa’da 19 işçimizin vefatı… Ondan önce 2003, 2004, 2005, 2006 yıllarında Anayasa’nın Hükûmete verdiği, Çalışma Bakanlığına verdiği hiçbir görev yerine getirilmemiş, 4857 sayılı Yasa’nın 91’inci maddesi Çalışma Bakanlığına bu görevi verdiği hâlde kesinlikle denetlenmemiş, sadece orada sorumlu olanlar -kömürün çıktığı değil- valileri, kaymakamları şoför mahallinde oy devşirmeye göndermiş ama oradaki insanların ölümüne, 600 lirayla açlık, yoksulluk içinde ölümüne neden olmuşlardır. Raporlar ortadadır, hepsi aynıdır. 83 kişinin bu göz göre göre -iş kazası değil- cinayetini, her seferinde Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri Meclise getirmişler, sorular sormuşlar, Meclis araştırması vermişler, dönüp bakılmamış. Bütçe Komisyonunda Sayın Bakan “500 küsur müfettişimiz var, denetleme imkânımız yok. Gelişmiş ülkelerde bunun 10 katından fazla.” demiş, sekizinci yılına giren bu Hükûmet tarafından…

Şimdi, bu, uzmanlar tarafından, sivil toplum örgütleri tarafından yıllarca bu Meclise getirilip “Onu araştırıp çözümünü beraber bulalım.” dememize rağmen oy çokluğu nedeniyle reddedilmiştir. İşte, böyle bu kanın üstünde bakanlık yapılmaktadır. Hatta 2006 yılında Türkiye’de ruhsatsız kömür madeni ancak işçi öldükten sonra çıkmıştır.

Hepsi, bunlar Hükûmetin vebali, Hükûmetin sorumsuzluğu, Hükûmetin insana, emeğe, insan onuruna, insan sağlığına dönüp bakmamasının sonucudur. Bu iş cinayeti, önlenebilir cinayetler nedeniyle -dullar, yetimler- sadece bakanların zamanında görevlerini yapmamaları nedeniyle, 5 bin lira verilip vicdanlarını rahatlatmak gibi hafiflik içerisine girmiştir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kan üzerinden siyaset yapmayın.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Bu cinayetlerden AKP Hükûmeti -belgeler ortadadır, Meclistedir; tek tek veririz- sorumludur. Burada rahat oturmanın, bu ihmalin sonucunda böylesine bakanlık yapmanın ne kadar hafiflik ne kadar insanlık dışı bir anlayış olduğu açıkça görülmektedir.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – 1 tanesi cenazede yoktu.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Bu cinayetlerden sorumlu olan, maalesef, Hükûmet ve Bakanlık bu yetimlerin, dulların, çocukların hesabını veremeyecek, öbür dünyada da hesabını veremeyecek noktadadır. Yasalar ortadadır, yapılanlar ortadadır.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ben Kemalpaşa’ya gittim. Aile “Bizim üzerimizden siyaset yapmayın.” dedi.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – İkinci olay: Sendikalar etkisiz, yetkisiz bırakılmış; işçiler çaresiz hâlde bırakılmış. Önce kötü şartlarda, önce çeşitli yerlerde iş kazaları katlanarak büyümüştür. Çalışma Bakanlığının rakamları ortadadır ve maddi kayıp da 2006 yılına göre 21 katrilyon liradır, önlenmediği için, önlenemediği için. 1 milyar dolara imza atan Türkiye'nin satışına bu Hükûmet, bu önlemleri almadığı için maalesef 21 milyar  -Çalışma Bakanlığında bu rakamlar vardır- 2006 yılında Türkiye hazinesini zarara sokmuşlardır.

Değerli arkadaşlarım, ne demokrasiden bahsedilip…

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – O rakamları söyle.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Bakanlık biliyor, Bakanlığın rakamlarını söylüyorum.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Söyle o rakamları da millet de duysun.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Dünkü olay ise vahameti açıkça göstermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Selvi, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Bugüne kadar bütün eylemlerde bu şiddet, bu saldırı görülmemiştir.

Ekonomik hakları, demokratik hakları ellerinden alınanlar bu sıkıntıları anlatmaya çıktığı zaman karşısına polis dikilmiş, kasıtlı olarak sendikalar içeri alınmış, işçiler içeri alınmış, milletvekilleriyle beraber bu şiddet maalesef bu kutsal çatı altında ilk defa görülmüştür. Bu Meclisin itibarı, halkın oyuyla gelen milletvekillerinin saygınlığı ortadan kalkmıştır. Bu, bu dönemin utanç verici bir olayıdır, bu utanç da Hükûmete aittir.

Değerli arkadaşlarım, sokağa çıktı herkes. Şimdiye kadar iyi niyetle bekleyen Devlet Demiryolları çalışanları, kamu çalışanları söz verildiği hâlde o ekonomik ve demokratik hakları yerine getirilmemiş, yasalar hatırlatılmış ve şimdi 56 kişi, bu insanların demokratik hakları, yıllardır uğraşıp Hükûmet programında yer almış olmasına rağmen, yerine getirilmeyip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – …sokağa taşmaları nedeniyle şimdi de cezalandırılır hâle gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, eczacılarla uzlaşılamamış, itfaiyeciler sokakta… (AK PARTİ sıralarından “süre bitti” sesleri, gürültüler)

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Ve Tekel işçilerinin tetiğini basan Sayın Başbakandır. İstanbul’da Tekel işçileri “Sayın Başbakandan müjde bekliyoruz.” diye gittiğinde provokatörlükle suçlanmış, kendilerine saldırılmasını sağlamış ve o yıllardır bekleyen tütün üreticisini ekmeğinden eden, tütün işçisine verilmeyen haklar şimdi…

BAŞKAN – Sayın Selvi, teşekkür ederim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Hemen bitiriyorum.

BAŞKAN – Ama bir dakika verdim. Bakın, bütçe konuşması…

Teşekkür ederim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Hepimizi üzecek, sizi utandıracak bu faşizan gidişe ne yazık ki, ortak olmanın utancını tarihte de göreceksiniz.

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Faşist sizsiniz!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kürsüyü de işgal ediyorsunuz!

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Diktatörlükler böyle gelir. İşte, bu sonuç budur. Bu Hükûmet Türkiye’yi allak bullak etmiştir.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Aynı zorbalığı kürsüde gösteriyorsun!

 M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Teslimiyetin sonucu budur. Utanacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Bayram Ali Meral.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli AK PARTİ’liler, ülkenin her zamankinden daha fazla birliğe, bütünlüğe, huzura ihtiyacı var. Lütfen, huzur bozucu, huzur kaçırıcı olaylardan… Sorumluluklardan kaçmayınız.

Değerli arkadaşlarım, elli yıldır onurlu bir maziye sahip Türk-İş’in tarihinde ilk defa bir genel sekreter göz altına alınmıştır.

Muhterem arkadaşlarım, şimdi, bakınız, devletin önemli, güvenilir müesseseleri vardır:

 Bu yargıdır; bugün yargıyı güvenilmez bir hâle getirdiniz.

Bu Türk Silahlı Kuvvetleridir; akla, mantığa alınmayacak yorumlarda bulundunuz, incittiniz. Bu, Avrupa’yı sevindirdi ama hepimizi üzdü.

Onun ötesinde Türk polisi vardır; Türk polisi işçinin çocuğudur, memurun çocuğudur, köylünün çocuğudur. Sen onu babasıyla karşı karşıya getiriyorsun, kardeşiyle karşı karşıya getiriyorsun, onu da sevimsiz bir hâle getiriyorsun.

Soruyorum size: Hudutta üniformalı teröristleri karşılattınız; müsteşarınız gitti, savcınız gitti, hâkiminiz gitti. Türk işçisi Genel Merkezînizin önüne geldi, onlar sizin vatandaşınız, inip de bir derdini sorma, onların sizden bunu bekleme hakkı yok muydu? Yani üniforma mı istiyordunuz, oraya gelsin de çıkıp da karşılayasınız? Ne istiyor Tekel işçisi sizden?

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bazı müesseseler vardır özelleştirilmiştir, bazı müesseseler vardır kapatılmıştır, bunları birbirinden ayırmak lazım. Kapatılan müesseselerde işçi müktesep hakkıyla yeni iş yerine gitmiştir. Neresi kapatılmıştır? Köy Hizmetleri kapatılmıştır, biliyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Köy Hizmetleri nasıl kapandı!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – SEKA kapatılmıştır, Sümer Holding kapatılmıştır, HAVAŞ kapatılmıştır, birçok müessese -saymakla bitmez- kapatılmış; buradaki çalışan işçi kazanılmış haklarıyla bu müesseselere gitmiştir.

Tekel işçisi demiyor ki: “Ben gitmem.” Diyor ki: “Tamam, aldığınız karara eyvallah, ama benim aldığım müktesep, kazandığım haklarımla birlikte beni bu müesseselere gönderin.” Konu budur değerli arkadaşlarım.

Belki bakanlara yanlış bilgi veriliyor, belki siz yanlış bilgilendiriyorsunuz. Tekel işçisi “Ben dağıtıma karşıyım.” demiyor, “Gitmiyorum.” demiyor, “Kazanılmış haklarımla beni yeni müesseseye gönderin.” diyor.

Bu, bunun doğal hakkı değil midir Allah aşkına? Ne istiyor bu işçi sizden? Yakışıyor mu? Sayın Valiye yakışıyor mu, Sayın Bakana yakışıyor mu, o işçileri o hâle getirip…

Bakınız değerli arkadaşlarım, yargıyı bu hâle getirdiniz, önemli müesseseleri bu hâle getirdiniz, şu Meclisin onurunu koruyun. Milletvekilinizin gözüne neredeyse parmağını sokturuyorsunuz. Ha onun gözüne sokmuş ha sizin gözünüze sokulmuş o parmak. Ne farkı var? Konuşsanız ya bunu. Onurunu koruyun bu Meclisin, onurunu! Ayaklar altına aldırdınız! Güveni kalmadı kimsenin.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Size mi kaldı onurunu korumak?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir tek bu mu? Nerede örgütlü toplumlar varsa teker teker makaslamaya başladınız.

Peki, ne oldu şimdi Tekel işçileri dışında? İhaleye veriyorsunuz dostlarınıza, yakınlarınıza. Ya, itfaiyeciler ne oldu? Onlara ne oldu? Ya, bunlar Türkiye'nin sorunu değerli arkadaşlarım. Yani, kargaşa yaratmanın… Şimdi ülke ateş içinde, bundan huzur mu duyuyoruz? O gitti, şimdi eczacılara sıra geldi. Örgütlü toplumu ortadan kaldırmak, “teker teker yapacağım…” Niye baştan yaptınız? Eski başkan burada, ben onun yerinde olsam istifa ederim.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Eczacılara ne olmuş?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Devlet Demiryollarındaki arkadaşlar… Ya, bunlar hiç hakkını aramayacak mı değerli arkadaşlarım? Yani, yasalar bunlara bu hakkı vermiş. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Laf atıp durma ya! Yeter be! Dinle!

SONER AKSOY (Kütahya) – Ne biçim bağırıyorsun?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) Bunlar hakkını aradı diye babası yaşındaki bir adamın polisler kollarına girip -aynı Filistin’de olduğu gibi- kafasını betona dayayarak sürüklemesine gönlünüz razı oluyor mu değerli arkadaşlarım? Ayıp değil mi? Bu, Türk polisine yakışır mı, Türk memuruna yakışır mı, Türk halkına yakışır mı? Bunları yakıştırıyorsunuz. Yapmayınız bunu değerli arkadaşlarım.

Söylüyoruz: Tedbir alın, insan sağlığına önem verin. Ne oldu? 19 tane maden işçisi, 19 tane yuva yıkıldı. Ondan sonra, sağ olsun, sayın bakanlar gitti cenaze namazını kıldı, üç beş kuruş da ellerine verdiniz. Patron nerede?

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Patron Nerede?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Patron nerede değerli arkadaşlarım, tamam da patron nerede? Yok. Ne oldu peki? Mutlaka patronu biri saklıyor, biri gizliyor. Kim bulacak bunu? Ben şimdi soruyorum: Evet, kim bulacak? O işçiyi göle sokan polis gitsin bulsun, ben bulacak değilim; ona gücün yetiyor, kafasını suya sokuyor işçinin, gitsin bulsun onu, arasın bulsun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ona yetmez! Yetmez!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Savcı bulsun. Habur Kapısı’na giden savcı oraya gitsin, gitsin orada bulsun. Oraya gönderiyorsunuz savcıyı, oraya da gönderin.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ver talimatı gitsin!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ülkeyi ne hâle getirdiniz farkında mısınız? Gülünecek hâliniz var. Ülke ne hâle geldi arkadaşlar, bir oturup düşünün. Hiç düşünmüyor musunuz? Ben bazen düşünüyorum, uykum kaçıyor. Yani şu gün Güneydoğu Anadolu’ya, babayiğit iseniz, elinizi kolunuzu sallayarak gidin. Var mı yüreğiniz? Gidin bakayım.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Biz gidiyoruz, siz de gidin. Buyurun beraber gidelim.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Kim orası… Kim gidiyor?

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Gidiyoruz, gidiyoruz; zaten her gün gidiyoruz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Biliyorum da 8 tane, 15 tane de polisle. Yalnız git yalnız, yüreğin varsa! Ülke bu hâle geldi.

Ben gidemediğimden dert yanıyorum, gidemediğimden; ben kendi köyümde bir akşam kalamayacağımdan dert yanıyorum.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Biz senin köyüne gidiyoruz hiç merak etme!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Aklınızı başınıza toplayın. Bunu ben anlatıyorum. Ben kendi köyümde bir gece gidip yalnız başıma kalamayacağımın derdini anlatıyorum size. Uyanın, uyanın! Uyanın! Ülkeyi ne hâle getirdiniz?

Siz, oturun işçiyle uğraşın, fakir fukaranın ekmeğiyle uğraşın, cuma günü de olduğu zaman camiye gidin, namaz kılın. Allah kabul edecek mi bunu?  Bunu Allah kabul edecek mi? Fakirin hakkını verin, hakkını. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri lütfen… Sayın milletvekilleri…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sayın bakanlarınız gitti.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sen de git!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Hatay’a gitti Adalet Bakanınız. Hatay’daki işçiler bana telefon ediyor “Bize geldi söz verdi…” Ne ölçüde söz verdiğini söylemiyorum. “Tekel işçisi, hiç merak etmeyin, kazanılmış haklarınızla birlikte sizi koruyacağız.” Hani kazanılmış haklar, değerli arkadaşlarım?

Ayrıca, Adıyaman’a gitti Sayın Fırat, söz verdi orada da işçiye: “Hiç 1 kuruşluk zararınız olmayacak.” Ne oldu şimdi değerli arkadaşlarım?

OKTAY VURAL (İzmir) – Aldatma, kandırma!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Tekel işçisi diyor ki: “Beni nereye gönderirse göndersinler, bu ülke benim ülkem, gider çalışırım ama kazanılmış hakkımla göndersinler.” Bunu yapın, bunu istiyorum sizden değerli milletvekilleri, bunu istiyoruz. Dağıtın, gitsin tamam ama aldığı ücretle gitsin, aldığı haklarla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Bu sendikaların gözünü seveyim, genel kurullara gelir saatlerce konuşurdu siyasiler, burada bir dakikayla, iki dakikayla derdimizi anlatamıyoruz. İşte orada da demokrasi çalışıyor, kusura bakmayın, burada da çalışıyor; ne yapayım?

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız, ben “Emekliye şunu verdiniz, memura şunu verdiniz, şunu mağdur ettiniz, şu yakınlarınıza yeni ihaleler çıkardınız, iş verdiniz.” onları tartışmıyorum sizle. Onlara şöyle biraz oturuyor, kendi kafanızı yoruyorsunuz, rahatsız oluyorsunuz ama ne yapayım, gücünüz yetmiyor; bunları da tartışmıyorum.

Şimdi, burada, çalışanların mağduriyeti söz konusu. Biz şimdi bunu tartışıyoruz. Bu adamlar hakkını kullanıyor, siz de devletin güvenlik güçlerini işçilerin üzerine sürüyorsunuz ve orada kargaşa oluyor. Şimdi, aklıma şu geldi: Siz bu Ergenekon’u iyi bellediniz, acaba demir yolu işçilerini, Tekel işçilerini de Ergenokoncular örgütlemesin değerli arkadaşlarım, onlar da örgütlemiş olabilir. Siz bunu iyi tutturdunuz, hep bunu konuşuyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şunu bir kez daha söylüyorum: Bu işçiler gitmek istiyor, çalışmak istiyor. Sizden istekleri… “Benim kazanılmış haklarımla birlikte istedikleri yere gideyim.” diyor, “Gitmiyorum.” demiyor. Lütfen Hükûmetinizle konuşun, bakanlarınızla konuşun, bu sorunu çözün.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Meral.

Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2010 yılı bütçesini görüşmek üzere CHP Grubu adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Doğaldır ki sekiz dakika içerisinde enerjinin tümü üzerinde konuşmak mümkün değil. Bu nedenle birkaç konunun altını çizerek sizleri bilgilendirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, enerjide, özellikle elektrik enerjisinde hangi noktadayız, önce onu bir irdeleyelim. Aslında Ekim ayında yapılan yüzde 10’luk zam bizim hangi noktada olduğumuzu çok iyi göstermektedir. Türkiye kaynaklarını heba eden, sanayicisinin, çiftçisinin, vatandaşının faturasını kabartan bir politikayı AKP eliyle yedi yıldır sürdürmektedir. Talebi düşen bir malın fiyatı da düşmesi gerekmektedir. Ama, ülkemizde ne olmakta: Enerji talebinde tarihî düşüşler yaşanırken vatandaşın elektrik faturası zamlanmaktadır. Bunu anlamak mümkün değildir. Doğal gazın, kömürün fiyatında ciddi bir artış mı var? Hayır, yok. Barajlar boş, orada bir sorun mu var? Hayır, barajlar da dolu. Talep düşüyor, maliyetlerde bir artış yok ama zam yapılıyor çünkü sistem Türk vatandaşı için işlemiyor değerli arkadaşlar.

Elektrik üretiminde geçen yıla göre yüzde 4,8’lik bir daralma yaşanırken daha ucuza yapan kamu santrallerinin üretim düşüşü yüzde 11’i buluyor değerli arkadaşlar, yüzde 11’i. Bunun anlamı şudur: Kamu kendi elindeki santralleri durduruyor ama alım garantileri, al ya da öde yükümlülükleri nedeniyle özel santraller tam gaz çalışıyor. Sudan ucuz doğal gaz üretmek, ucuz elektrik üretmek yerine doğal gaz yakıp üretim yaptığımız için de maliyetleri bir türlü dengeleyemiyor ve bu kriz ortamında, sanayicimize, çiftçimize, vatandaşımıza yüzde 10’luk zam yükleniyor. Durum bu kadar açıktır.

Zammın gerekçesini geçenlerde Sayın Bakana sormuştum. Sayın Bakan diyor ki: “Fiyatlandırma yapılırken sadece maliyete bakılmaz.” E neye bakılır? “Özel sektörümüz kâr etsin ki yatırım yapsın, sonra arz açığı olur.” Bunun garantisi ne Sayın Bakan? Ya yapmazlarsa? Yedi yılda ne oldu? Ya “Bu da yetmez.” deyip 2006 yılında olduğu gibi şalterleri indirmeye kalkarlarsa? Bu anlayışla bir yere varılması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, AKP yedi yıldır iktidardadır ve bu süre içerisinde bu tablonun değişmesi yönünde bir adım atabilmiş değildir. “Serbest piyasa her şeyi çözer.” anlayışının çözüm olmadığı ortadadır. Ne olacaktı: Özel sektör yatırım yapacak, arz talep dengesi içinde fiyatlar oluşacak, ortalık güllük gülistanlık olacaktı. Peki, böyle oldu mu? Hayır. Düşük senaryoya göre bile yılda 2000 - 2.500 megavatlık yatırım yapılması gerekirken yedi yılda toplam 6.500 megavat yatırım yapıldı sadece, yıllık ortalaması bin megavatın bile altında. Bunun sonunda yedek kapasite de tükendi. Arzda sorunlar ortaya çıkınca da neredeyse bir karaborsa oluştu.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan Komisyonda 2020-2023 yılına kadar 120 milyar dolarlık yatırım yapılması gerektiğini söylüyor, söylüyor da bu nasıl olacak? Yedi yıldır bu konuda ne yapıldı ki bunu başaracağız?

Yenilenebilir Enerji Kanunu çıkarılırken “Devrim yapıyoruz.” dendi ama ne oldu? Geçen yıl bir kanun teklifi daha geldi yine devrimden söz edildi. Aradan dört yıl geçmiş yine “Bir devrim yapılacak.” dedik ama olmadı. Teklif Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine geldi ve görüşüleceği gün geri çekildi. E, bu arada devrimci arkadaşlar yani Sayın Bakan ve Komisyon Başkanı da görevinden ayrıldı. Ha, bu arada dedikoduları da arkadan geldi, doğal gaz lobisi baskı yapmış, Yenilenebilir Enerji Yasası o yüzden geri çekilmiş diye. Her şey olur bu yönetimde arkadaşlar. Ne demişler: “Ateş olmayan yerden duman çıkmazmış.” Türkiye, kendi yerli ve yenilenebilir kaynaklarına teşvik vermedi ama İran’a, Rusya’ya alamadığımız doğal gazın parasını veriyoruz. Enerji tiplerinin finansmanı için altı yılda 1,4 katrilyon lirayı faize veriyoruz ama yatırıma veremiyoruz. Kendi kaynaklarımıza teşvik veremiyoruz ama elektrik karaborsasında oluşan fiyatlar nedeniyle milyarlarca lirayı fazladan ödeyebiliyoruz. Bu zihniyet değişmediği sürece de ödemeye devam edeceğiz değerli arkadaşlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi bir de dağıtım özelleştirmelerinde yaşanan birkaç dikkat çekici noktaya değinmek istiyorum. Şu sıra dağıtım özelleştirmelerinde, ilginçtir, tesadüfler zinciri hâlinde dikkat çekici gelişmeler yaşanmakta. Biliyorsunuz, elektrik dağıtım özelleştirmeleri Başbakan Erdoğan’ın “Şimdi bunlar zam yaparlar, faturası da bize çıkar.” sözleri üzerine ertelenmişti. Ama şimdi ise özelleştirmeler tam gaz gidiyor. İhalelerde genellikle AKP İktidarına yakın firmalar yarışıyor ve onlar ihaleleri kazanıyorlar. Osmangazi bölgesi, Çoruh bölgesi, Aras bölgesi hep aynı ihaleler, Yeşilırmak bölgesini de malum, Çalık Grubu alıyor. Çalık Grubunu hepimiz çok yakından tanıyoruz, kamu bankalarından sağladığı kredilerle Sabah-ATV Grubunu da almıştı. Bu özelleştirmelerde hep tanıdık, bildik isimler var her nedense.

Bakın, Meram bölgesi için de ihale yapılıyor. İhalede üçüncü en yüksek teklifi veren firma ihaleyi kazanana daha sonra ortak oluyor. Kim bu üçüncü sıradaki firma? Seydişehir Eti Alüminyumu alan ve kendisine bonus olarak da Oymapınar Barajı verilen, yani “Fabrikayı alana baraj bedava.” uygulamasından yararlanan şirket. Ne oluyorsa oluyor, bu firma ihalede kaybettiğini sonradan kazanıyor. Tesadüfler zinciri diyorum ya birisi de bu.

Şimdi Sayın Bakana sormak istiyorum: Oymapınar’ın yüzde 20 olan elektrik satma oranı artırıldı mı? Oymapınar, dağıtım şirketine istediği kadar satış yapabilecek mi? Ayrıca, Seydişehir Eti Alüminyum ve Oymapınar Barajı’yla ilgili Danıştayın 2006’da yürütmeyi durdurma, 2008’de de iptal kararı var. Bu kararlarla ilgili bugüne kadar ne yapıldı? Bu kararlardan sonra Oymapınar, sisteme ne kadar elektrik sattı ve ne kadar gelir sağladı?

Arkadaşlar, bakın, Danıştay “Bu barajı bedava veremezsiniz, özelleştirme işlemi iptal edilsin.” diyor ama bu karar uygulanmıyor. Bu arada, aslında kamunun olan santral karaborsa sistemi üzerinden devlete elektrik satıyor, faturayı da biz ödüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu tesadüfler bitmiş değil, bir örnek daha vereyim: İki dağıtım bölgesi, on-on beş yıl önceki ihalelere göre devrediliyor. Ne oluyor da on yıl öncesine göre işlem yapılıyor? Bir bakıyorsunuz yeni ortaklar devreye giriyor, ortak olacak firma ile ilgili Rekabet Kurulunun karar verdiği gün Özelleştirme Yüksek Kurulu da bir karar veriyor. Ağır, hantal denilen bürokrasi iki kararı aynı güne denk getiriyor! Tesadüfe bakın ki bu da oluyor. Peki, kim bu ortaklar? İstanbul Büyükşehir Belediyesinden yüklüce ihale alanlar. Kim bunlar? Hani bu Deniz Feneri soruşturması var ya, orada adı geçenlerle RTÜK’ümüzün meşhur eski Başkanı Zahid Akman bu şirketler zincirinde birlikte çalışmışlar, ortak olmuşlar, birbirlerine hisse devretmişler. Uzayıp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Devamla) – Zamanım olmadığı için de ayrıntılara giremiyorum ama Elektrik Mühendisleri Odasının sayfasında, kim kiminle, nerede, ne yapıyormuş, hepsini ayrıntısıyla orada bulabilirsiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Resmî Gazetede, BOTAŞ ile ilgili bir yönetmelik değişikliği yayınlandı. Bu yönetmelik değişikliğine göre, BOTAŞ’a alınacak genel müdür veya genel müdür yardımcısı dışarıdan atanabilecek. Bunu neden yaptınız Sayın Bakan? BOTAŞ’ta kimse kalmadı da, genel müdürü, genel müdür yardımcısını dışarıdan alacaksınız. Kadrolaşmanın en kötü örneklerinden birini daha yaşıyoruz. Biri atanacak ama mevzuata uymuyor, o zaman mevzuatı kişiye uydururuz; yaklaşım, anlayış budur değerli arkadaşlar.

Evet, bunca hayırsız ve düşündürücü gelişmeye rağmen, ben yine de iyimserliğimi kaybetmek istemiyor ve bu bütçenin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çöllü.

Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika. Buyurun.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Enerji Bakanlığı ve bağlı kurumlar bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle şu Bursa’daki kazaya ben de değinmek istiyorum çünkü bunun vicdanlarda kaza olduğunu söylemek çok zor, çünkü öyle büyük ihmaller var ki.

Değerli arkadaşlar, iki mühendise fatura çıkarılarak kamu vicdanı rahatlatılamaz. Bakın, oradaki kazanın asli nedeni grizu birikmesi. Grizuda oran yüzde 2’dir, yüzde 10’a geldi mi patlar, bunu bütün teknik elemanlar bilir. Buna göre havalandırmanın, içeriye oksijen tahliye etmenin gerekli olduğunu herkes bilir. Ama bakın, Maden Mühendisleri Odası, 2009’un başında Türkiye’yi araştırıyor, grizu konusunda tehlikeli bölgeleri tespit ediyor, bu patlamanın olduğu ocağı da en riskli bölgelerden ilan ediyor. İlgili raporu da 2009’un başında Enerji Bakanı Hilmi Güler’e veriyor. Sayın Güler de, bu raporun, dün, kendisine verildiğini teyit etti. Rapor veriliyor. Peki, Enerji Bakanlığı denetime sizce ne zaman gitmiş? En son 2007 yılında. Çalışma Bakanlığı ne zaman gitmiş? 2009 yılı Mayıs ayında ve Çalışma Bakanlığı da on ikinci aya kadar süre veriyor, eksikleri görüyor ve süre veriyor. Neye rağmen? Maden Mühendisleri Odasının grizu açısından riskli bölge ilan etmesine rağmen.

Arkadaşlar, böyle bir ihmale kaza diyemezsiniz. Yapacağınız iş çok kolay: Bir sistem kurarsınız, oradaki grizu ölçümlerini Denetim Dairesine, MİGEM’de bir yere entegre edersiniz, günlük, ocaklarda grizu ölçümlerini siz merkezden takip edersiniz, bu kazaları önlersiniz. İnsanları ölçüme zorlarsınız. Kaldı ki ilgili ocakta manuel olarak ölçülüyor, elektronik bir grizu ölçme sistemi de yok. Böyle büyük eksiklikler hâlâ ocaklarımızda var. Arkadaşlar, beş yıldır Enerji Bakanlığının gitmediği ocak var Türkiye’de.

Değerli arkadaşlarım, ikinci eksiklik şu: Buradaki denetim elemanlarının yetersizliği. Denetim elemanları dışında değerli arkadaşlar, teknik denetmenlerin maaşını işveren veriyor. İşverenin maaş verdiği bir denetmenin denetimde mükemmeliyetinden söz edilebilir mi? Hem yetersiz hem maaşını işveren veriyor. Atamayı kim yapıyor? MİGEM. Böyle bir denetim aşamasıyla kazalar önümüzdeki yıllarda daha çok görülecektir.

Geliyorum TAEK’e. Değerli arkadaşlar, TAEK’te bir sıkıntı var, bir hızlandırıcı ihalesi sıkıntısı var. Enerji Bakanlığında, maalesef, hep yolsuzlukları aklımıza getirecek şeyler oluyor. Ben hızlandırıcıyı çok önemsiyorum. Hızlandırıcının diğer ülkelerde, Cern’de birtakım çalışmaları yapılıyor, ülkemizde de yapılsın ama 2001’de 8 milyon dolara ihale edilen bir hızlandırıcının şimdi 35 trilyon maliyete geldiğini görüyorum. Bunu açıklamak çok zor, çok zor. İlgili kurumların “Bu ihaleyi ayrıştırmayın, inşaat ile makineleri ayrıştırmayın.” demesine rağmen, ayrıştırıyorsunuz, 11,6 milyon avroya sadece malzemeleri ihale ediyorsunuz. Bu benim vicdanımı çok sızlatıyor.

İkincisi arkadaşlar, TAEK’teki atamalar. Sayın Bakanın göreve geldiğinde daha dikkatli olmasını beklerdim. Bir kere, TAEK’in başındaki kişiyi atayan kişi Sayın Bakan ama ilgili kanunlar ve mahkeme kararları var “Bu kişi Başbakan tarafından atanır.” diyor. Atamadan tam altı ay sonra Başkan Atom Enerjisi Komisyonunu toplamaya çalışıyor, Komisyon diyor ki: “Biz toplanmayız, sizin atamanız Başbakan tarafından yapılmalı.” Toplanamıyor. İşte tam altı ay sonra Sayın Başkanın ataması vekâleten Başbakan tarafından yapılıyor. Peki, altı ay içerisinde Kurum bütçesini kullandınız, anlaşma ve sözleşmelere imza attınız, lisanslama faaliyetlerini gerçekleştirdiniz, görevlendirmeler yaptınız. Bu dönem içerisinde usulsüz atamanın sorumluluğunu kim üstlenecek? Kim bu bedeli ödeyecek?

Kaldı ki, sadece Başkandan ibaret değil. Şimdi Nükleer Güvenlik Daire Başkanı da o görevi yapıyor, Teknik Daire Başkanı da aynı görevde Bakanın atamasıyla, müdür yardımcıları ve bölüm başkanları da hâlâ Bakanın atamalarıyla görev yapıyor. Bu atamaları Başbakan yapmadığı sürece ne meşrudur ne hukukidir; bunun bedelini herkes öder.

Kaldı ki Sayın Bakanın, ihalenin, nükleer santral ihalesinin iptali için bir mahkeme kararını beklemesine, arkasına sığınmasına gerek yoktu. İhale yapılmıştır, 23,7’ydi, daha aşağıya çekildi. Bu, TETAŞ tarafından fazla bulundu. Bulunduğu anda ihale bitmiştir, size düşen iptal etmekti, bir mahkeme kararı beklemek değildi. Altı ay Sayın Hilmi Güler bekledi, altı ay Sayın Yıldız bekledi. Değerli arkadaşlar, ihaleye zaten tek firmanın girmiş olması, yüksek bir fiyat vermiş olması dahi, geçmişteki ihalelerle karşılaştırılırsa, yeni yapılan yöntemin, adına yarışma denen yöntemin ne kadar hukuksuz ne kadar amaca uygun olmayan bir yöntem olduğunu açığa koyuyor.

Değerli arkadaşlar, hızla geçmek istiyorum. Enerjide durum, tablo çok kötü. Sayın Bakan Enerji Bakanlığı bütçesindeki sorularıma cevap vermiş, ne kadar kötü yönetildiğini ülkenin, kendisi söylemiş. Bana verdiği -soru önergesine- cevapta diyor ki: “İki temel nokta var; birisi yerli kaynak kullanımı 2002’de yüzde 50,1’di, 2008’de 40,14’e düşmüştür.” diyor,  yani “İthal kaynak artmıştır.” diyor ve “Doğal gazın payı 2002’de yüzde 40,5’ti, bizim dönemimizde, 2008’de ise 48,5’e çıkmıştır.” diyor. Yani önemli olan yerli kaynak dengelemesini yapamadığını soru önergesiyle Sayın Bakan cevaplıyor. Bu kötü bir enerji yönetimidir.

Arkadaşlar, bakın, Lisanslama Yönetmeliği’miz berbat, yenilenebilir enerjide verimli olmayan lisanslar veriyoruz. Havza planlaması yapılmadan dereler üzerine yedi sekiz tane ruhsat veriyoruz, burada can suyu dahi bırakmıyoruz. Nükleer santral ihalesi değil ama hidrolik santraller de diğer santraller de denetlenmiyor, denetim yapılmıyor çünkü bu ülkenin yedi yıllık iktidarı var, tek başına iktidarı var ama hâlâ bir denetleme kanunu yok. Bunu izah edebilmek çok zor. İnsanlar neyle uğraşıyor? Kendilerini nemalandırmakla.

Bakın, Eti Bor kendi içerisinde birtakım çalışmalar yapıyor, Enstitüyü kurduk, burada bir şeyler olsun diye; mutlaka bir şeyler yapıyorlar, yaptıkları şeyi de inceledim ama şu ana kadar sanayiye devredilmiş bir tek patent yok beş yılda. Önemli olan içe yönelmektir değerli arkadaşlar.

Bakın, Eti Bor için yapılan çalışmalarda elde edilen Eti Bor Enstitüsünün dışında birtakım veriler var. Bu elde edilen verilerde de şunu görüyoruz değerli arkadaşlar: Buradaki personellerimiz maalesef ülke yerine kendi çıkarlarını düşünmeye çalışıyorlar. Buradaki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Hemen tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bakın arkadaşlar, Eti Borda tinkali buluyorlar, tinkalden sonra buluculuk hakkı istiyorlar. Ben sordum: Patent başvurusu var mı? “Hayır.” dediler, ama buluculuk hakkı var. Orada çalışan, kurumun kaynağını kullanan, kurumun bütçesini kullanan, malzemesini kullanan, devletten maaş alan kişi yedi göbek torununa dahi buluculuk hakkı istiyor. Orada Genel Müdürümüz -kendisi de burada- KİT Komisyonunda “Ben bu buluculuk hakkını almayacağım.” dedi ama devletin kendine verdiği ikramiyeyi kabul etmediğine, buluculuk hakkından feragat etmediğine dair kendisinin bir yazısı var değerli arkadaşlar. Böyle bir şey olmaz. Kamu kurumlarınızı yarıştırınız, verimli kılınız ama kamu kurumlarını birinin cebini dolduracak kaynak hâline getirmeyiniz. Lütfen, Enerji Bakanlığını yolsuzluk Merkezî olmaktan çıkarınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seyhan.

Artvin Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu… (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2010 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Günümüz dünyasında enerji politikaları çevre bilinciyle birlikte dikkate alınmakta ve ulusal çıkarlar göz önüne alınarak belirlenmektedir. Bu bağlamda, siyasi tercihlerle ani kararlar vererek günlük ve değişken politikalar üretmek yerine mevcut kaynaklarımızı ve tüketim taleplerimizi çok iyi tespit edip, bunları daha gerçekçi değerlendirmek suretiyle yeni bir ulusal enerji politikası oluşturmak gerekmektedir.

Güvenilir enerji demek öncelikle yerli enerji kaynakları demektir. Bu kaynaklar işletilmediği müddetçe güvenilir enerjiden bahsetmek ve kalkınmak mümkün değildir. Türkiye hâlen petrolde yüzde 85, doğal gazda yüzde 100 ve genel enerjide yüzde 60 düzeyinde dışa bağımlıdır. Uygulamada olan politikalar ve hızla artmakta olan iç talep nedenleriyle bu bağımlılığın yakın gelecekte daha da artacağı aşikârdır.

Enerji, hem insan hayatının tamamı hem de ekonomik kalkınmanın temel taşlarından biridir. Günümüzde fosil kaynaklı enerji kaynaklarının bir gün tükeneceği muhakkaktır.

Yenilenebilir enerji kaynakları, bilindiği gibi su -yani buna hidrolik enerji diyoruz- güneş, rüzgâr ve jeotermal enerjidir. Yenilenebilir enerjilerden ülkemizde en yaygın kullanılanı bildiğiniz gibi hidrolik enerjidir. Ülkemizin hidrolik potansiyeli 433 milyar kilovat saat/yıldır ancak ekonomik ve teknik değerlendirilebilir enerji potansiyelimiz 125 milyar kilovat saat/yıl olarak ifade edilmektedir. Bu rakam kırk elli yıl önce o günün teknolojisi içinde hesaplanan rakamdır. 1999 ve 2000 yıllarında akademisyenlere ve bu işin uzmanlarına konuyu aktardık. Bu işin uzmanları bu konu üzerinde çalıştılar ve bize bildirdikleri rakam Türkiye’nin kullanılabilir ekonomik hidrolik potansiyelinin 175 milyar kilovat saat olduğunu belirttiler. Enerji Bakanlığı bu konunun üzerine eğilmeli ve ülkenin ekonomik kullanılabilir hidrolik potansiyelinin bugünün şartları ve teknolojisine göre yeniden hesaplamalıdır. Bu hesaplamalar yapılınca ekonomik kullanılabilir hidrolik potansiyelin yaklaşık 175 milyar kilovat saat/yıl olduğu görülecektir Sayın Bakan. Ben bunu çok önemsiyorum, lütfen bu hesaplamaların yeniden yapılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; inşaat hâlindeki bütün barajların bir an için tamamlandığını düşünelim. Bütün barajlar elektrik üretse dahi nehirlerden istifade edilen miktar yüzde 29, yüzde 30’dur. Neye göre? Yeniye göre. 175 milyara göre nehirlerden istifade edilen miktar bütün barajların elektrik ürettiğini kabul edersek yüzde 29, yüzde 30 düzeyindedir. Peki, ne yapıyoruz? Yüzde 70’ini boşa akıtıyoruz. Hidrolikte gelinen durum budur.

2009 bütçesinde öngörülen açık 6 kat büyümüştür. 2010 yılında hedeflenen bütçe açığını bu yıl olduğu gibi 6 kat artırma becerisine ulaşırsanız, bu ülkeye yazık edersiniz ve bütçe açığınız 300 milyarın üstüne çıkar. Bütçe disiplinine bağlı kalmazsanız, keyfî bir yönetim anlayışını hâkim kılacaksanız halkın beklentilerine cevap veremezsiniz. Keyfî yönetim anlayışı var mı dır yok mudur; konuşmamın ilerleyen bölümlerinde bu konuya örnekleriyle değineceğim.

Ülkemizin önemli enerji havzalarından biri de Çoruh havzasıdır. Artvin Çoruh havzası üzerinde on adet baraj projelendirilmiştir. Bunlar depolamalı büyük barajlardır. Borçka ve Muratlı barajlarında enerji üretimi başlamıştır. Deriner Barajı’nın ise inşaatı devam etmektedir. 2011 yılı ortalarında Deriner Barajı’nın üretime geçmesi beklenmektedir.

Şimdi AKP İktidarının keyfî uygulamalarına geliyorum. Değerli milletvekilleri, 2006 yılının ortalarında Artvin Yusufeli Barajı’na, Yusufeli Su Kavuşumu Barajı’na başlanmıştır. Baraj şantiyesi kurulmuştur -biliyorsunuz, baraj şantiyesi dev bir şantiyedir- iş makineleriyle, her şeyiyle dev bir şantiye kuruldu ve buradaki ilgili firma işe başladı, Çoruh üzerine iki adet köprü yaptı. Derivasyon tüneli inşaatlarına başlayacakken 2007’nin Nisan veya Mayısında inşaat durdu. 22 Temmuzdan sonra Sayın Bakanla temas kurup inşaatın neden durduğunu öğrendik. Kredi görüşmelerinde bir tıkanma olmuş ve 2008’in ortalarında başlanacağı söylendi. 2008’in ortalarında tekrar bir önerge verdik ve Bakanlar Kurulu kararıyla bu inşaatın durduğu bize ifade edildi.

Şimdi ben buradan soruyorum: Yusufeli Su Kavuşumu Barajı’na hangi hukukla başlandı, hangi hukukla durduruldu? Baraj eksenine yakın kamulaştırmalar yapıldı mı? Yapıldı. Ocaklarla ilgili kamulaştırmalar yapıldı mı? Yapıldı. Bunların hepsi doğruydu. Doğru kararla doğru projeye başlanıldı fakat keyfî bir kararla durduruldu. Bu konuda Sayın Bakandan önemli açıklamalar bekliyorum. Kim bilir, Türkiye genelinde böyle, hukuk tanımayan işleriniz nice vardır.

Doğal akışlı hidrolik santraller: Bunlara halk arasında “ırmak tipi santraller” de deniyor. Ülkemizde iki bine yaklaşan nehir tipi HES projesi mevcuttur. Artvin ilinde EPDK’dan ruhsat alan yüz altı HES projesinin olduğu bilinmektedir. Bu projelerden çok az kısmına başlanmıştır, ancak büyük bir kısmında sorunlar yaşanmaktadır. Esas sorun yerel halkın ihtiyaçlarının dikkate alınmamasıdır. Genelde nehir tipi santrallerin biri bitiyor hemen bir diğeri başlıyor. Dolayısıyla, nehir üzerinde bir boşluk söz konusu olmuyor. Nehir üzerinde bulunan yerleşim alanlarının ihtiyaçları ve balık üretim tesislerinin durumlarından dolayı yerel halkla HES firmaları arasında gerginlik yaşanmaktadır. Yerel halk jandarma ile sindirilmeye çalışılmaktadır. Lütfen bu uygulamalardan vazgeçiniz. Silopi’de PKK’ya gösterilen sevgi neden burada yaşayanlara gösterilmiyor? (CHP sıralarından alkışlar)

Yerleşim alanlarında bulunan HES projeleri iptal edilmelidir. Nehir tipi santrallerin yapılacağı havzalarda esaslı analize dayalı planlama yapılmadan, müracaatta bulunan herkese veya her firmaya ruhsat verilmiştir. Bölgenin hassasiyetleri dikkate alınmamıştır. Ayrıca, inşaata başlayan HES’ler için gerekli kontrol yapılamamaktadır. Bu konuda yeterli teknik eleman bulunmamaktadır. Bu nedenle, inşaatı devam eden HES’lerde hafriyatlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

…yamaçlardan atılmakta ve asıl korunması gereken dere vadisi doldurulup, tahrip edilmektedir. Böylece, feyezanların zararları olmasına davetiye çıkarılmaktadır.

Küçük HES’lerle ilgili bölge insanının endişeleri şunlardır: Havzanın ekonomik dengesi bozulacaktır. Köyler için gerekli mevsimsel su ihtiyacı karşılanmayacaktır. Doğa tahrip edilecek ve erozyon hızlanacaktır. Sel ve heyelan gibi afetlerle karşılaşma riski artacaktır.

Şavşat ve Ardanuç ilçelerini Artvin merkeze bağlayan yolun baraj gölü üstünden devam etmesi beklenmektedir. Bu nedenle, Berta Viyadüğü’nden sonra baraj gölünü takip eden yeni güzergâhla Şavşat ve Ardanuç suyunun Çoruh’la birleştiği noktaya viyadük yapılarak yeni yapılan Artvin-Erzurum yoluna bağlantı beklenmektedir.

Ayrıca, önceki adıyla Bertay, yeni adıyla Ortaköy yolu mutlaka projede yapılmasını beklemektedir.

Bu projenin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arifağaoğlu.

Birleşime 12.30’a kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 11.55

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.31

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap  Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Ekici’de.

Buyurun Sayın Ekici. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizi kasıp kavurmakta olan kriz en çok dar gelirli ve sabit gelirlilerin canını yakmaktadır. Partimiz başta olmak üzere sendikalar ve sivil toplum kuruluşları 2006 yılından beri ülkemizin bir krize doğru sürüklendiğini ve  olası kriz etkilerinin en aza indirilmesi için acil tedbirler alınması gerektiğini her fırsatta dile getirmiştir. Ancak bugün üzerinde konuştuğumuz bütçeyi yani Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 3146 sayılı Kanun’un 2’nci maddesinde sayılan görevlerine dikkat ederseniz, bu görevlerin ağırlığını dikkate alırsanız, sayılan görevleri yerine getirmek için Bakanlığın, bir bakanlığın faaliyetlerinin çok ötesinde bir vizyon, politik ve stratejik bir derinlik ve alan gerektirdiğini kabul edersiniz ama bu stratejik vizyonun bugün ortaya konulup konulmadığını ve Hükûmet politikalarının özellikle istihdam ve işsizlik politikaları noktasında doğru politikalar olup olmadığını irdelersek, bugün işsizliğin geldiği nokta ve istihdamdaki müthiş azalmayı da dikkate alırsanız yanlış bir yolda ilerlediğimizi mutlaka görürüz.

İşsizlik rakamlarını vererek konuşmayı şişirmek istemiyorum ancak Hükûmet de kabul ediyor ki gittikçe genişleyen ve büyüyen bir işsizlik karabasan gibi ülkemizi sarıyor. İşsizliğin azaltılması için ekonomik krizin etkilerinin azaltılması, vatandaşlarımızın bu krizden en az zararla çıkması için sosyal devlet ilkesi temelinde tüm ekonomi politikalarının ve özelleştirme uygulamalarının gözden geçirildiği yeni bir programa ihtiyaç olduğu aşikârdır.

Üretim anlayışımızda istihdam yaratmayan ve refah artışı sağlamayan bir büyüme anlayışının hâkim olduğu gerçeğini dikkate alarak rekabetçi olmayan bir kur politikanız da varsa  ve ithalata dayalı üretim yapısı âdeta teşvik ediliyorsa, Avrupa Sosyal Şartı’nın tanımladığı “saygın iş” kavramı yerine ücretlerin düştüğü, iş güvencesinin zayıfladığı esnek istihdamın ikame edildiği, işten çıkarmaların kolaylaştırıldığı bir çalışma hayatıyla düzenleme yaparsak tam istihdam düzeyine ulaşmamız elbette hayal olur.

Değerli milletvekilleri, işsizlikle mücadelede kurumlar, sektörler ve hatta partiler arasında bir konsensüsün sağlanması gerektiğinin hepimiz farkındayız ve bu konsensüs sağlanmadan Türkiye’deki işsizliğin ve istihdam sorunlarının düzeltilmesi, çalışma hayatımızın barış ve huzur dolu bir hayat hâline getirilmesinin mümkün olmadığını biliyoruz ancak sekiz yıllık AKP Hükûmeti döneminde siz de bu işsizlik problemlerinin farkında olduğunuz hâlde hiçbir tedbir almadan ilerliyorsunuz. Bunu birkaç örnekle açıklamak istiyorum.

Sayın Bakanın Plan Bütçede yaptığı konuşmaları dikkatle takip ettim, tutanaklardan da okudum. Öncelikle bir teşhis problemi olduğu kanaatindeyim. Yani Sayın Bakan diyor ki, geleneksel sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişin Türkiye’deki işsizliği artıran en önemli sebep veya sebeplerden biri olduğunu ifade eden bir konuşma özeti var. “Türkiye henüz sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçmiş midir, Türkiye tam bir sanayi toplumu olmuş mudur?”u tartışmak durumundayken bilgi toplumu problemleri olarak işsizliği öngörmek bize göre bir öngörüsüzlüktür.

Şimdi, burada, tabii bazı sorular da aklımıza geliyor. Hükûmetin uyguladığı sosyoekonomik politikaların bilgi toplumu politikaları olduğunu Hükûmet üyeleri içtenlikle bize söyleyebilir mi? Türkiye’nin tam anlamıyla bir bilgi toplumu hüviyetine kavuştuğunu ifade etmek bugün için mümkün müdür? Uyguladığınız sözde sosyal politikalar, örneğin erzak ve kömür dağıtımını sosyal devletin gereği olarak gören bir toplum ve yönetim anlayışının bilgi toplumuna uygun bir yönetim anlayışı olduğunu söyleyebilir miyiz? Tabii, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının görev alanında görevini ifa edebilmesi için öncelikle Hükûmet politikalarının, öncelikle çalışma politikalarının ve özelleştirme politikalarının doğru olması gerekir.

Şimdi, üç örnekle bu konudaki yanlışlığı ortaya koymak istiyorum. Sayın Bakan da işsizlikten yakınıyor. Yozgat’ta bir bira fabrikası vardı, şuursuz bir şekilde özelleştirildi. Bu iktidar döneminde özelleştirilen fabrika… Yani özelleştirme niçin yapılır? Yüksek istihdam sağlamak, yüksek verimlilik için yapılır. Bütün dünyada özelleştirmenin temel ilkesi budur. Şimdi, Yozgat bira fabrikasının yerine Yozgatlı bir iş adamı bina inşa ediyor, konut yapıyor.

Bugün Telekom özelleştirmesine bakın. Telekom’un özelleştirilirken ilgili firmanın Telekom’a verdiği fizibilite etüdünde üç yıl içerisinde işçi sayısının 45 binlerin üstüne çıkacağı vaadi var. Bugün, Telekom’da kaç kişi çalışıyor Sayın Bakan, biliyor musunuz ve giderek düşen bir işçi grafiğinin olduğu yerde, yani çalışanın işini kaybettiği bir yerde siz yeni istihdamı nasıl meydana getirebilirsiniz? Mevcut ekonomik potansiyeli de dikkate alarak söylüyorum.

Bir başka dram da üç gündür Ankara’da yaşanıyor. O, Tekel işçilerinin dramıdır. Tekel özelleştirmeleri de aynı şuursuzluk, aynı şuursuz özelleştirme eylemlerinin sonucudur. Bugün, 4-5 bin kişi üç gündür parklarda yatıyor. Sayın Bakan, siz neredesiniz? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, bu işçilerin taleplerini almak için, yirmi dört saat sokakta olan, polis marifetiyle de gaza boğulan bu işçiler hakkında ne işlem yaptınız? Onları 4/C gibi çok ilkel, bugün uygulamada olan ilkel bir personel yönetimi olan 4/C’ye mahkûm ederek kazanılmış özlük haklarından mahrum ettiğinizin farkında mısınız? Yeri geldiğinde birçok sendikayı ILO sözleşmelerine ve AB standartlarına uymamakla da suçluyorsunuz. Acaba, bugün, Tekel işçilerine reva gördüğünüz statü, Avrupa Birliği ve ILO normlarının gerektirdiği saygın iş kavramıyla örtüşüyor mu? Hiç olmazsa Bakan olarak devletin şefkat yüzünü, merhamet yüzünü -ki merhamet ve şefkat, aynı, devletin iktidar gücü kadar önemlidir- onlara göstermek için kendiniz gitmiyorsunuz. Kendiniz başka işi de yapmıyorsunuz çünkü ilgili memur sendikalarıyla bile görüşmek zahmetine katlanmıyorsunuz, onu anlıyoruz. Bari Müsteşarınızı, Çalışma Genel Müdürünüzü gönderin de bu insanların ne istediğini tespit edin.

Aynı sıkıntı, bakın, aynı yanlış özelleştirme münasebetiyle şeker işçilerinin başına gelecek, göreceksiniz. Bir yanlış özelleştirme yaptı Hükûmet, Türkiye’deki şeker fabrikalarının birçoğu kapatılacak. Oradan da büyük bir işsizlik açığı çıkacak, nasıl baş edeceksiniz? Bu Hükûmet politikalarıyla doğru bir istihdam politikası meydana getirmeniz zaten mümkün değildir.

Bir başka sıkıntı da demir yolları işinde yaşanıyor. Bakanlığınız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı sosyal taraflarla uyum içinde çalışması gereken bir bakanlıktır. ILO normlarına uygun bir şekilde bir uyarı eylemi yapıldı. Cevabınız ve karşılığınız şiddet oldu. Bir soruşturmayı bahane ederek 50’ye yakın insanın ekmeğiyle oynayan bir anlayışın hadim devlet anlayışıyla, şefkat devleti anlayışıyla bağdaşması mümkün müdür?

Yine soruyorum size: Acaba o demir yolunda uyarı grevine giden, arkadaşlarının ekmeğini kurtarmak için giden arkadaşların, işçilerin, memurların yanına bir tane görevlinizi gönderip de, onları tehdit etmenin dışında, onların üzerine polis göndermenin dışında bir tane çalışma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Bir daha bütçelerde konuşmayacağım, süre yetmiyor.

…birini gönderdiniz mi?

Şimdi diyalogdan bahsediyorsunuz. Bütün konuşmalarınızı okudum. Ekonomik ve Sosyal Konseyi bile çalıştırmıyorsunuz. Ekonomik ve Sosyal Konseyin yapısını değiştiriyorsunuz. Yandaş kuruluşları da Konseye dâhil ederek güya Konseyde Hükûmet taraflısı bir yapı oluşturmaya gayret ediyorsunuz. Lütfen bunlara dikkat edelim.

Biz sizi ILO sözleşmelerini hayata geçirmiş, Avrupa Birliği müktesebatını çalışma hayatına yerleştirmiş bir bakan olarak anmak istiyoruz. Biz sizi işçi ve memuruna zulmeden bir bakan olarak anmak istemiyoruz. İşçi ve memurları ziyarete gittiğimizde bize şunu sordular: “Başkanım, bizi polisle muhatap ediyorlar. Habur’dan gelseydik aynı muameleyi görecek meydik?” diye o insanlar şimdi çırpınıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Lütfen, şahsen bir şefkatiniz olmasa bile hakkını arayan işçilere sahip çıkın ve devletin şefkat yüzünü gösterin diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekici.

Bursa Milletvekili Sayın Necati Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Öncelikle Bursa Kemalpaşa Alpağut köyünde meydana gelen elim kaza sonucu hayatını kaybeden 19 vatandaşımıza Allah’tan rahmet ve ailelerine başsağlığı diliyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi mensupları olarak, 3 milletvekili olarak olay yerine gittiğimizde Sayın Çalışma Bakanımız oradaydı, bir gündür uykusuz olduğunu gördük. Daha sonra Sayın Enerji Bakanı oraya geldiler ve defin işlemleri bitene kadar orada oldular. Arkasından açıklama yaptılar, ailelere beşer bin lira yardım sözü verdiler.

Bütün bunları biz takdirle karşılıyoruz ancak bütün bunlar 19 canı geri getirmeyeceği gibi, geride kalan 40 yetimin de bundan sonraki hayatlarını babasız geçirecekleri gerçeğini değiştirmeyecektir.

Sayın Bakanın ve Bakanlık yetkililerinin, kazadan önce tespit edilen ihmal ve eksiklikler neticesinde çalışmayı durdurarak, eksiklikler tamamlandıktan sonra çalışma izni vermeleri gerekirdi. Bursa milletvekilleri olarak verdiğimiz araştırma önergesinin de dikkate aınlarak sorumluların tespit edilmesi ve gereken cezaların verilmesini talep ediyoruz. Bu elim kazadan ders çıkarılarak, bundan sonra bu tür kazaların olmamasını temenni ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmetleri döneminde enerji piyasası tam rekabete dayalı, şeffaf, katılımcı, denetlenebilir ve millî bir enerji politikasının oluşturulabilmesine imkân verebilecek biçimde düzenlenememiştir. Gelişmişlik göstergelerinden biri kabul edilen kişi başına düşen enerji tüketimi ülkemizde arzu edilen seviyede bulunmamaktadır. Enerji tüketiminin gelişmiş ülkeler seviyesine yükseltilebilmesi, iç kaynakların kullanılabilmesi, yüksek teknolojiyle üretim potansiyelinin artırılmasından geçmektedir. Hükûmet, enerjinin vergilendirilmesinde adalet sağlayamamakta, kaçakla yeterli mücadeleyi yapamamakta ve öz kaynak kullanımını teşvik etmemektedir. Doğal gaz, sıvılaştırılmış doğal gaz ve petrol piyasasında uygulanan yanlış vergilendirme politikası kaçakçılığa yol açmıştır.

22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce elektrik ve doğal gaz fiyatlarını sürekli baskı altında tutan Hükûmet, seçimden sonra kısa aralıklarla yaptığı zamlarla yüzde yüze varan artışlara sebep olmuş, bu durum vatandaşın bütçesini ve üretimde elektrik enerjisi kullanan sanayicinin rekabet gücünü fevkalade olumsuz  bir şekilde etkilemiştir.

Bütün bu politikaların sonucunda enerji KİT’leri arasında 30 milyar TL civarında borç-alacak ilişkisi ortaya çıkmış, bunun sonucunda KİT’ler bankalardan kredi kullanmak suretiyle bankalara milyarlarca lira faiz ödemektedir. Bütün bu borç-alacak ilişkisi sadeleştirildiğinde ortaya tam 12 milyar liralık Hazinenin ödemesi gereken görev zararı çıkmaktadır. 2007 sonrasında elektrik ve doğal gaz fiyatları maliyet esaslı belirlendiğinden KİT’lerin borç-alacak ilişkisinden dolayı ödedikleri faizler maliyetler içerisine alınarak vatandaşa ve uzunca zamandır krizde olan sanayiciye ödetilmektedir. Hazine, oluşan bu zararı bir an önce ödemezse KİT’ler batma noktasına gelecektir.

Elektrik iletim ve dağıtımında kaçak kayıp oranı dünya ortalaması yüzde 5 ila 9 oranındayken bu oran ülkemizde yüzde 14,5’tur. Türkiye’nin bölgeler arasındaki elektrik iletim ve dağıtım kayıp kaçakları önemli farklılıklar göstermektedir. Ayrıca, TEDAŞ’ın tahakkuk tahsilat oranı da yüzde 91 seviyesindedir. AKP bu kayıp kaçakların önlenerek, enerji verimliliğini artırmak adına bir çaba sarf etmemekte, herhangi bir proje üretmemekte; dürüst vatandaşlarımızın bu haksızlıktan dolayı ödediği yaklaşık 2 milyar liralık haksızlığa göz yumulmaktadır. Hükûmetin uygulamalarına esas teşkil eden enerji politikası, millî olmayan sermayenin tam tahakkümüne açık, denetimden uzak ve verimsiz bir çizgidedir.

Enerji üretiminin geleceğini doğal gaza bağlayan AKP Hükûmeti, yaptığı uygulamalarla, son derece önemli olan enerji güvenliği konusunu riske atmıştır. 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu ile BOTAŞ’ın, 2009 yılına kadar, ulusal tüketimin yüzde 20’sine düşünceye kadar yeni gaz anlaşması yapmayarak elindeki kontratları devretmesi hüküm altına alınmıştır. Ancak bugüne kadar sadece yüzde 15’ine tekabül eden 4 milyar 750 milyon metreküplük devir söz konusu olup bunların da tamamına yakını Gazprom’un da ortağı olduğu şirketlere devredilmiştir.

Yine, BOTAŞ’la ilgili Yüksek Denetleme Kurulunun 2007 yılı raporu 55’inci sayfasındaki paragrafı aynen aktarıyorum: “1 Kasım 2003 tarihinde uygulamaya konulan yeni Mavi Akım Anlaşması sonucunda diğer anlaşmalar da yenilenmiştir. Mavi Akım Anlaşması’nın bitiş tarihi 1 Ocak 2026’dır. 1 Kasım 2003 tarihinden önce uygulanan fiyat formülü arasındaki farklılık nedeniyle 2007 yılı itibarıyla BOTAŞ aleyhine tam 526 milyon 443 bin 968 ABD doları fark oluşmuştur. 2009’a kadar oluşan zararlar, raporlar bitmediğinden belirlenememiştir.”

Yılda 31 milyar metreküp doğal gaz naklini öngören, yapımına 2011’de başlanması planlanan Nabucco Projesi, Avrupa doğal gaz açığının bir kısmının ülkemiz üzerinden geçecek boru hatlarıyla karşılanması amacıyla yürütülen ve Bulgaristan üzerinden Romanya ve Macaristan’ı izleyerek Avusturya’ya ulaşacak bir doğal gaz boru hattı kurulmasını öngörmektedir. Gazetelere manşet attırdığınız, televizyonlarda flaş haber olarak verilen anlaşmayla ilgili doğal gaz temininin nereden yapılacağı, BOTAŞ’ın yeni anlaşma yetkisinin olmadığından dolayı Türkiye adına bu anlaşmaların nasıl yapılacağı sorularına maalesef BOTAŞ tarafından cevap verilmediğini de belirtmek isterim.

Hükûmetin su, rüzgâr, güneş gibi yeni ve yenilenebilir alternatif enerji kaynaklarına gereken önemi ve önceliği vermemesinden dolayı enerjide dışa bağımlılığımız giderek artmaktadır.

EPDK tarafından verilen lisansların bire bir yatırıma ve üretime dönüştürülmediği anlaşılmakta olup, bu durum lisansların yatırım gücüne sahip gerçek yatırımcılara değil rant temin etmek maksadıyla yandaşlara verildiğini göstermektedir. Nitekim, lisansı elinde bulunduran birçok şahıs ve şirketin bu lisansları yüksek rakamlarla devretmek suretiyle önemli ölçüde rant elde ettikleri bilinmektedir. Son günlerde, EPDK’nın RES’lerle ilgili lisans çalışmalarını sıfırlayarak başa almasının yine yandaşlara yer açma maksadı taşıdığı söylenmektedir.

EPDK’nın yaptığı yanlış uygulamalardan biri de özel elektrik üreticilerinin kapasitelerinin yüzde 25’ini serbest piyasada verme haklarını yüzde 50’ye çıkarmasıdır. Bütün dünyada elektrik alımlarının yüzde 90-95’i ikili anlaşmalarla gerçekleşirken son yıllarda Türkiye’de bu rakam yüzde 76 seviyesine düşmüştür, geri kalan yüzde 24’lük kısım TEİAŞ bünyesinde PMUM yani Piyasa Mali Uzlaştırma Merkezî vasıtasıyla gerçekleşmektedir; bu rakam aylık ortalama 1 milyar 350 milyon mertebelerine ulaşmaktadır. Bu sistemde marjinal maliyet uygulaması yapıldığından dolayı fiyatlar kilovat saat başına 20 kuruşun üzerine kadar çıkmaktadır. Yani sisteme giren en yüksek rakam üzerinden, bütün o sisteme elektrik verenlere de aynı fiyat uygulanarak bu sistem uygulanmaktadır. Burada alınıp satılan elektriğin büyük kısmı direkt TETAŞ’a ve TETAŞ vasıtasıyla TEDAŞ’a ulaştırıldığından, elektrik satış maliyetlerinin de yükselmesine sebep olmaktadır. PMUM uygulamalarının bir an önce gözden geçirilerek, sistemdeki yanlışlıkların bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Türkiye’deki elektrik fiyatları OECD ülkelerinin ortalamasının çok yukarısındadır.

Türkiye elektriğinin 2005’te 10,6; 2006’da 10; 2007’de 10,9; 2008’de 13,2 sent olduğu görülmektedir; OECD’de ise sırayla 6,8; 7,3; 7,9; 8,8 sent olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, Türkiye elektriği OECD ortalamasının yaklaşık yüzde 50 üzerindedir.

AKP hükûmetleri, geçmişten devraldığı mirası en hoyratça enerji alanında harcamışlardır, 2001 yılında çıkarılan Doğal Gaz ve Elektrik Piyasası Kanunlarının ruhunu anlayamamış, özel sektörün önünü gerektiği gibi açamamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Özel sektör, enerji alanında AKP yandaşı olmadıkça yatırım yapmaktan ürkmekte ve bizlere bunu açıkça ifade etmektedir.

Türkiye'nin geleceği yenilenebilir enerji kaynakları ve hidrojen teknolojisindedir. Yenilenebilir kaynaklarla ilgili yasalar bir an önce çıkmalı, Türkiye'nin güneş haritaları sağlıklı bir şekilde çıkartılmalıdır. Hidrojen teknolojisiyle ilgili ARGE çalışmaları yoğunlaştırılmalı, bütçe artırılmalıdır.

Türkiye'nin acilen millî enerji politikalarına ihtiyacı vardır. Verilen araştırma önergeleri de dikkate alınarak yüce Meclisin bu konuya katkı sağlaması bir an önce gerçekleşmeli, Türkiye'nin geleceği daha güvenli bir şekilde oluşturulmalıdır.

Bütçenin hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN–Teşekkür ederim Sayın Özensoy.

Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut.

Sayın Tankut konuşmasına başlamadan evvel… Saat 12.55, on dakikalık bir konuşma yapacak. Alınan karar da saat 13.00’te ara verilmesini gerektiriyordu. Hatibin konuşmasını bitirinceye kadar çalışmaların uzatılmasını Genel Kurulun oylarına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Tankut. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün dünyamızdaki bütün gelişmiş ülkeler toplumlarına refah düzeyi yüksek bir yaşantı sağlamayı amaç edinmişlerdir. Bu amaç doğrultusunda söz konusu ülkelerin hemen hepsi enerji ihtiyaçlarını kesintisiz ve uzun yıllar karşılayabilecek şekilde temin etmeyi öncelikli hedefleri olarak belirlemişlerdir. İşte bu çerçevede ülkemizin enerji ihtiyacının kesintisiz ve yeterli bir şekilde kaynak çeşitliliği sağlanarak temin edilmesi toplumumuzun refahı ve Türk milletinin bekası için bir mecburiyet olarak karşımızda durmaktadır. Şu an bütçelerini görüşmekte olduğumuz Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ülkemizin enerji ihtiyaçlarının karşılanması için araştırma yapan, kıstaslar belirleyen, denetimler yapan ve yüksek teknolojilere dayalı üretimleri esas alan çok önemli ve köklü kuruluşlarımızdır.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü Türkiye ve dünyada bor ürün ve teknolojilerinin kullanımı ve bor konularında değişik bilimsel araştırmaların yapılması, yaptırılması, koordine edilmesi ve bu araştırmalara katkı sağlanması amacıyla 4865 sayılı Kanun’la 2003 yılında Ankara’da kurulmuştur. Bor konusunda çok önemli bir görevi üstlenen Enstitü bor madeni rezervlerine ne yazık ki 300 ila 500 kilometre gibi bir uzaklıkta kurulmuştur. Dünyada ham madde kaynağına veya rezervine bu kadar uzakta kurulmuş bir enstitü örneğini bulmak herhâlde pek mümkün değildir. Ne yazık ki AKP İktidarı her konuda olduğu gibi bilimsel öngörü ve esaslardan uzak bir şekilde, sırf siyasi ve değişik talepler doğrultusunda enstitü yerinin tespitinde bile partizanlık yaparak kendisinden bekleneni yapmaktan da çekinmemiştir. Bor Enstitüsü, şu an, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün onuncu katında, 650 metrekarelik mütevazı bir yerde, Başkan dâhil 28 personel ile faaliyet göstermektedir. Dünyada rezerv bakımından en fazlasına sahip olduğumuz ve hemen her sektöre hitap eden bor madeninin ülkemizde mamul hâle getirilerek ekonomi ve enerji ihtiyacımıza katkı sağlaması için çalışma ve araştırma yapan böyle bir Enstitüde bu manzara hiçbir şekilde, değerli arkadaşlar, Türkiye’ye yakışmamaktadır.

Diğer taraftan, böylesine önemli bir Enstitü için 2010 mali yılı bütçesi olarak belirlenen 9 milyon 365 bin TL’lik miktarın da çok yetersiz olduğunu, bu bütçeyle kendisinden beklenen çalışmaları sağlıklı ve düzgün bir şekilde yapmasının mümkün olmadığını da huzurlarınızda hatırlatmak istiyorum. Önümüzdeki yıllarda bu bütçenin mutlaka kurumun önemine istinaden revize edilerek önemli ölçülerde yükseltilmesinin gerekli olduğunu buradan belirtmek istiyorum. Ancak, yedi yılı aşkın bir zamandır tek başına iktidar olan AKP zihniyetinin ülkeyi kaosa sürükleyen sözde açılım ve saçılımlarla meşgul olmasından dolayı, bu tip önemli araştırma ve üretimlere destek vermesinin bir hayal olacağını bildiğimizi ifade ederek kısıtlı imkânlara ve AKP’nin vizyonsuzluğuna rağmen kısa sürede önemli projelere destek veren Enstitü çalışanlarına ve araştırmacılarına da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, 14/6/1935 tarihinde 2819 sayılı Yasa’yla kurulmuş, ülkemiz elektrik enerjisi üretim imkânları ile ilgili mühendislik hizmetlerini yürüten, özel hukuk hükümlerine tabi, kamu tüzel kişiliğine sahip çok önemli yatırımcı bir kamu kuruluşudur. Kuruluş görevleri arasında, elektrik enerjisi üretimine elverişli olan bütün kaynakları değerlendirip etüt etmenin yanı sıra yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili araştırma ve tespit çalışmaları da bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, günümüzde, yenilenebilir enerji kaynakları gün geçtikçe önem kazanmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, büyük miktarlarda paralarla çeşitli yatırımlar yapmaya ve enerji ihtiyaçlarının önemli bir bölümünü güneşten, rüzgârdan, dalgalardan veya jeotermal kaynaklardan elde etmeye başlamışlardır. Ancak, bugün ülkemizde bu konuda yeterli ve tatmin edici bir çalışmanın yapıldığını söyleyebilmemiz maalesef pek mümkün değildir. AKP İktidarının milletimizi içi boş ve sloganvari söylemlerle oyalama ve aldatma anlayışına uygun bir şekilde ne yazık ki enerji çeşitliliği sağlanamamış, özellikle de var olan kendi öz potansiyelimizi kullanarak elde edebileceğimiz yenilenebilir enerji kaynak ve araçları bir türlü devreye sokulamamıştır.

Şahıslarına saygı duyduğum ancak geleneksel olarak ülkemizin enerji ihtiyaçlarının temininde hayalî ve boş söylemlerden bir türlü vazgeçemeyen önceki ve şimdiki enerji bakanlarımız bu zamana kadar Türkiye'nin enerji konusunda dışa bağımlılığını azaltıcı ve ülke kaynaklarını rasyonel olarak değerlendirici hiçbir somut yatırım ve projeye de imza atamamışlardır.

Sayın milletvekilleri, enerjide dışa bağımlılığımızın azaltılması için arz güvenliği ve enerji çeşitliliğini sağlayacak en önemli yollardan birisi de hiç şüphesiz nükleer teknolojiyi kullanarak elektrik başta olmak üzere, çevre ve insan sağlığına duyarlı enerji yatırımlarının yapılmasıdır.

İşte bu amaca hizmet etmek için kurulmuş bulunan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, kısaltılmış ismiyle TAEK, yarım asırlık geçmişe sahip köklü kuruluşlarımızdan birisidir. Ancak bugüne kadar ülkemizin nükleer teknoloji konusunda önemli bir hamle yapmasına dönük ihtiyaçları karşılayamadığı gözüken Kurumun, içinde bulunduğumuz dünya gerçeğinde yeni bir perspektifle nükleer enerji ve nükleer teknoloji alanlarında bir atılım içerisine girmesini sağlayacak önlemleri mutlaka almalıyız.

Bu manada bu Kurumun varlığını önemli gördüğümüzü, yine bu Kuruma gerekli imkânların sağlanmasının ve mutlaka gerçekleştirilmesinin lazım geldiğini belirtmek istiyorum.

Ancak yeniden ifade etmek gerekirse bugünkü konumuyla TAEK’in misyon ve vizyonuna paralel olarak gerekli fonksiyonlarını yerine getirdiğini söylemek maalesef çok mümkün değildir. Böylesine stratejik bir Kurumda konusunda uzman olmayan personelin istihdam edildiği, işe göre adam değil, adama göre iş anlayışıyla ve tamamen siyasi taassupla hareket edildiği iddiaları özellikle AKP Hükûmetinin göreve başlamasından itibaren ayyuka çıkmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu Kurumun nasıl bir anlayış ve partizanlıkla yönetildiğine dair bazı iddia ve hususları burada belirtecek olursak TAEK’in yakın zamanda emekli olarak Kurumdan ayrılmış olan ve daha önce bir Amerikan firmasının Türkiye müdürlüğünü yapan Başkanı, 24 Eylül 2008 tarihinde sessiz sedasız gerçekleştirilen nükleer santral yapım yarışmasının sonucunu, aradan ancak üç ay geçtikten sonra, 19 Aralık 2008’de açıklayabilmiştir. Keza, benzer şekilde Enerji Bakanlığı da bir yıldır “İhalenin sonucunu bugün yarın açıklayacağız.” diye milleti oyalarken imdada Danıştay yetişerek 10 Kasım 2009’da ihalenin bazı maddelerini iptal etmiş ve belki de Türkiye’yi bu konuda Rus enerji bağımlılığından şimdilik kurtarmıştır.

İhale dosyası alan 13 firmadan 7’si ihaleye hiç katılmamış, 5’i teşekkür etmiş, bir tek Rus firması katılmıştır. TAEK’ten üç ay ilave süre isteyen firmalara bu süreyi vermeyen Bakanlık ve Kurum yönetimi, on beş ay geçmesine rağmen ihalenin değerlendirmesini yapamamış ve ihalenin altında kalmıştır. Ve şimdi soruyorum: Peki, bunun adı beceriksizlik değil de nedir?

Nükleer ihalenin en önemli ayağı olan TAEK hakkında bu kürsüde defalarca sıkıntıları ve Başkanı hakkındaki sorunları dile getirmiş olmamıza rağmen, maalesef bu ikazlarımızın hiçbirisi dikkate alınmamış ve dönemin Enerji Bakanı Sayın Güler TAEK yönetimine sonuna kadar kefil olduğunu müteaddit defalar söylemişti.

Değerli arkadaşlar, Enerji Bakanlığı, sözde, nükleer santral kurma sürecindedir ama maalesef, bu sürecin en önemli ayağı olan TAEK’in yedi aydır Başkanı yoktur. 2690 sayılı Kanun’a göre TAEK Başkanının  nükleer alanda ihtisas sahibi olması gerekmektedir ancak hem emekli olarak Kurumdan ayrılan Başkanın hem de şu an Başkanlığı vekâleten yürüten arkadaşımızın nükleer alanda ihtisas sahibi olmadığı herkes tarafından bilinmektedir.

Yeni Enerji Bakanı Sayın Yıldız’ın ilk atamalarından birisi olan Başkan Yardımcısı arkadaşımız vekâleten Başkanlık görevini yürütmektedir ancak vekâleten TAEK Başkanlığını yürüten bu arkadaşımız hakkında da liyakatten istismara, Kurum içerisindeki yönetim anlayışından Kurum imkân ve araçlarını kendi şahsı ve ailesi için kullanmaktan çekinmeyişine kadar pek çok itham ve iddianın olduğunu da buradan Sayın Bakana hatırlatmak istiyorum.

Netice olarak nükleer santral kurulmasına dair ihalede bu Kurumun üzerine düşen süreci iyi yönetemediği bilinen bir gerçektir ve bundan da elbette, böylesine bilimsel ve teknoloji ağırlıklı bir kurumu ülkenin diğer bütün kurumlarında olduğu gibi siyasallaştıran AKP İktidarı sorumludur.

Değerli arkadaşlar, nükleer enerji kırk yıldır Türkiye'nin gündemindedir ve hep tartışılmış ve tartışmanın ötesine de bir türlü geçilememiştir. Şimdiye kadar üç kez ihaleye çıkılmış, kararlı konuşmalar yapılmış ama ne olduysa olmuş çeşitli bahanelerle, çıkılan üç ihaleden de sonuç alınamamıştır.

Sonuç olarak: Türkiye, dünyada nükleer santrale sahip olmayıp fakat onu en çok tartışan tek ülke olarak tarihe geçmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak bütün ülkeler için vazgeçilmez stratejik öneme sahip enerji politikalarını Türkiye'nin çok iyi belirlemesi ve uygulaması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YILMAZ TANKUT (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu bağlamda petrolden kömüre, su kaynaklarından rüzgâra kadar var olan kaynaklarımız, çevre ve insan hassasiyetleri üst seviyede dikkate alınarak en verimli şekilde değerlendirilmelidir. Nükleer enerji ise risklerine rağmen temiz enerji kaynağı olarak bilinmektedir ve bu alanda ülkemizin yeterli bir ivme kazanamaması, yeterli teknolojik birikime sahip olmaması kabul edilebilir bir durum değildir. Bugün nükleer güce sahip ülkelerin başında gelişmiş ülkeler bulunmaktadır. Ekonomik ve sosyal bakımdan birinci sınıf ülkeler gibi gelişmiş olmamakla birlikte nükleer gücü elinde bulunduran ülkelerin siyasi ve askerî güç bakımlarından caydırıcı oldukları da bir gerçektir.

Gelişmekte olan ülkeler konumunda bulunan Türkiye'nin de nükleer enerji konusuna yoğunlaşmasının Hükûmetin önem vermesi gereken hususlardan birisi olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu alanda atılacak her somut adım ülkemizin dışarıya olan enerji bağımlılığından da uzaklaşması demektir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu stratejiye uygun atılan bütün adımlara destek vermeye hazır olduğumuzu belirtiyor, bu duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 13.07

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi, söz sırası, Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’da.

Buyurun Sayın İnan.(MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı kuruluşlar olan Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü ile Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Ekonomi yönetimleri tarafından hazırlanan bütçeler gelecek için devletin amaçlarına, hedeflerine ve politikalarına uygun olarak gerçekleştirilecek faaliyetleri ve sonuçları gösterir. Hedeflenen durum ile gerçekleşen durum arasındaki sapmalar ve nedenleri tespit edilip gerekli tedbirler alınarak ileriye yönelik daha akılcı ve sağlıklı politikalar geliştirilir.

2009 bütçesi görüşülürken, şahsım da dâhil olmak üzere, birçok milletvekili arkadaşımız hedeflenen yüzde 4’lük ekonomik büyümenin gerçekleşmeyeceğini, yine bütçe açığının 10,4 milyar TL’nin çok üstünde gerçekleşeceğini, bu bütçenin ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durumla alakasının olmadığını; plansız, programsız bütçeyle hiçbir yere varılamayacağını, böyle hayalî bir ekonomi yönetiminin acısını vatandaşların çekeceğini ifade etmiştim. Maalesef, 2010 yılı bütçesinin de hazırlanırken, 2009 bütçesi gibi ülkenin içinde bulunduğu ekonomik gerçeklere göre hazırlanmadığını görmekteyiz.

Her ne kadar Sayın Başbakan, inatla krizin ülkemize etkisiyle ilgili geometrik terimler kullanmaya devam etse de vatandaşın durumunun hangi geometrik şekle uyduğu pek belli değildir. “Dünya krizden inim inim inliyor, bizde kriz yok.” diyenlere, örnek verenlere, geçen gün milletvekili arkadaşımız Hüseyin Yıldız çok güzel bir cevap verdi: “Keşke Sayın Başbakanımız arkadaşı Sayın Obama’ya bunları anlatsa da Amerika da dünya da krizden kurtulsa, biz de kurtulsak.” Sayın Başbakan ısrarla “Kriz yok.” dese de Sayın Maliye Bakanı 2010 bütçesinin krizden çıkış bütçesi olacağını ifade etmektedir. Biz de hangisine inanacağımıza milletvekilleri olarak şaşırmış durumdayız. Takdiri sizlere bırakıyorum değerli arkadaşlar.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bütçenin geneline baktığımızda, karşı karşıya olduğumuz sorunları Hükûmetin dünyadaki ekonomik krize bağladığını yani sıkıntıların dış dinamiklerden kaynaklandığını ve bunları kabul ettiğini görüyoruz. Eğer gerçek böyle olsaydı ülkemizde yaşanan küçülme krizin kaynağı olan ülkelerden daha fazla gerçekleşir miydi? İşsizlik oranlarımız bu ülkelerdeki işsizlik oranlarından çok daha yüksek olur muydu? Dünya ekonomisinde yüzde 1,1 küçülme gerçekleşirken Türkiye ekonomisinin yüzde 6’nın üzerinde küçülmesi gerçekleşir miydi? Aradaki bu 6 katlık sapma ülke ekonomisinin ve gelişen ekonomik krizin kötü yönetildiğinin ve bu sebeple Türkiye ekonomisinin kırılgan hâle geldiğinin çok açık bir göstergesidir.

Bütçe hazırlanırken krizin ülke ekonomisinde yarattığı çöküntünün görmezden gelindiği anlaşılmaktadır. Küresel ekonomik krizin olumsuz etkilerinin bir iki yılda düzelmesi ve küresel göstergelerdeki gelişmelerin hemen yansıması mümkün değildir. Bu bütçede yüzde 3,5 büyüme öngörülmüş ve bütçedeki gelir kalemleri bu öngörünün gerçekleşeceği hatta çok fazla aşılacağı üzerine bina edilmiştir. 2010 yılında vergi gelirlerinde yüzde 18 civarında bir artış beklenmektedir. Acaba Hükûmet almayı öngördüğü bu vergileri siftah yapmadan dükkân kapatan esnaftan mı, fabrikasında üretime son veren sanayiciden mi yoksa zorunlu tüketim ihtiyaçlarını bile karşılayamayan tüketicilerden mi almayı planlamaktadır?

Bütçede her zamanki emekliler, çalışanlar, köylüler, çiftçiler ve esnaflar unutulmuştur. Öngörülen zamlarla emekliler ve memurlar yoksulluk ve açlık sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmektedir. Tarım kesimine ayrılan destek ise gayrisafi millî hasılanın yüzde yarımından bile daha aşağıdadır. Bu bütçede görülüyor ki Hükûmet, çiftçiyi de köylüyü de tamamen gözden çıkarmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizin maden ve ham madde kaynaklarını kuruluş kanununa uygun olarak araştırmak ve ekonomiye kazandırmak görevini sürdüren MTA Genel Müdürlüğü, madencilik sektörünün gelişmesi için gerekli her türlü bilgiyi üreten ve altyapı hizmetlerini de sunan araştırmacı bir kuruluştur. Bu kuruluşumuza bütçeden geçen yıl yaklaşık 228 milyon TL ayrılmışken bu yıl yüzde 1,5 artışla 231 milyon TL ödenek ayrılmaktadır. Kurum bu kadar bütçeyle personel maaşlarını mı yoksa cari giderlerini mi karşılayacaktır yoksa yukarıda belirttiğimiz görevlerini mi yerine getirecektir?

Yine, ülkemizin petrol ve doğal gaz kaynaklarının hızlı ve etkin, güvenli bir şekilde aranması, üretilmesi ve ekonomiye kazandırılması konularında sorumlulukları bulunan Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2009 yılı bütçesi 5,6 milyon TL iken bu yıl kesinti yapılarak 5,5 milyon TL’ye düşürülmüştür. Dolayısıyla, hiçbir görev yapmayıp kendi hâlinde idare etmeye bırakıldığı apaçık bir gerçektir. Anlaşılan Hükûmet devleti bu alandan bertaraf edip bu sektörleri de tamamen özele bırakmak istemektedir.

Bu dönemde ülkemizde maden konusu ne rezervler ne ruhsatlar ne de ülke ekonomisine katkısı açısından gerçekçi sonuçları olan bir şekilde ele alınmamaktadır. İzin verilirken maden aramalarıyla ilgili çevre konusundaki ilkeler, sağlıklı olarak ortaya konulmadığı için elinde izin olan madenciler, kimi zaman Çevre Bakanlığı ve kamudaki diğer kurumlarla karşı karşıya geliyor, kimi zaman da çevreci kuruluşlar ve yöre halkıyla sorunlar yaşıyor. Oysa belge ve arama ruhsatları, bütün sorunları ele alıp bertaraf edecek şekilde madencileri başka kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarıyla karşı karşıya getirmeyecek biçimde düzenlenmelidir.

İşletilen maden sahalarının işçi sağlığı ve çevresel etkileri açısından denetimlerinin çok daha ciddiyetle yapılarak son günlerde hepimizin içini acıtan Bursa Mustafakemalpaşa ilçesindeki gibi faciaların önüne geçilmesi gerekmektedir.

Dünyada ve Orta Doğu’daki bütün olayların arkasında petrol paylaşımının ve kavgalarının olduğu bilinen bir gerçektir ama maalesef Hükûmet bu konuda petrol işlerini de bir tarafa bırakmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihini neredeyse AKP’nin kuruluşuna indirgemeye çalışan arkadaşlara bazı konuları hatırlatmak ve soru sormak istiyorum.

İktidara gelir gelmez bir yabancı bankanın milyar dolarlık vergi cezasını sıfırlamak ülke kaynaklarını heba etmek değil midir?

2002 yılı sonu itibarıyla 57 hükûmetin seksen yılda yaptığı borç stoku 222 milyar dolar, 2008 yılı sonu itibarıyla borç stoku 480 milyar dolar, aradaki fark 258 milyar dolar. AKP İktidarı ülkeyi seksen yıllık hükûmetlerin tamamının 2 katından fazla borçlandırmıştır. Düşük kur yüksek faiz politikasıyla yaptığımız bu borçlanma ve ülkeyi ithal cenneti hâline getirmek, ülke kaynaklarını heba edip ülkeyi soydurmak değil midir? İç borç seksen yılda 91,7 milyar dolar, bugün 2 katına çıkarak 181 milyar dolar. İktidarda kim var arkadaşlar?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – AKP.

MÜMİN İNAN (Devamla) – AKP.

Özel sektörün borç yükü 2002 sonunda 43 milyar dolar, 2008 sonu 4 katının üzerine çıkarak 185 milyar dolar.

2002 yılında kişi başına düşen borç miktarı 3.200 dolar iken 2008 sonunda ne kadar? 6.800 dolar. İktidarda kim var?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – AKP.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Ekonominin büyümesi 2002 sonunda yüzde 7,5; bugün eksi yüzde 6’nın üzerinde.

Kapasite kullanım oranları 2002’de yüzde 85’lerin üzerindeyken bugün yüzde 70’lerde.

İşsizlik oranı 2002’de 10,7; bugün 13,5. Tarım dışı işsizlik ise yüzde 20’lerde. İktidarda kim var?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – AKP.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Evet.

Değerli arkadaşlar, 1923-2002 arası 250 milyar dolar dış ticaret açığı veren Türkiye, 2002-2009 yılları arasında 300 milyar doların üzerinde dış ticaret açığı vermiştir. İktidarda yine kimin olduğunu biliyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bu tersine rekor listesini çok daha fazla uzatmak mümkündür. Hatta Offerlere kadar uzanabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yukarıda bahsettiğimiz konular ve olumsuzluklar ülkemizde ne kadar ağır darbeler vursa da bunların üstesinden gelmek mümkündür.

Bugün, karşı karşıya kaldığımız en büyük tehlike bölücülüğün almış olduğu mesafedir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İktidarda kim var?

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – AK PARTİ.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Hükûmet birçok konuda gerçekleri görmediği gibi, Türkiye'nin geleceğini doğrudan ilgilendiren devlet ve millet için bir beka sorununa dönüşen terörü ve bölücülüğü, onun iç ve dış yapılanmalarını taleplerinde doğru okuyamamakta ya da okumamaktadır.

Bugün, yaşadığımız terör olaylarının arkasında yatan bağımsız Kürt devleti taleplerinin yeri olmayıp yüz yıla yakın bir geçmişe sahip olduğu bilinmektedir.

PKK’nın ve Kürt etnisitesinin üzerinden politika yapanların nihai hedefinin, topraklarımız üzerinde bağımsız devlet kurma hayali olduğu asla unutulmamalıdır. PKK ve yandaşları bu hedeflerini şimdilik dondurarak ülkemizin bir bölgesinde özerklik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…Türkçeyi tek resmî dil olmaktan çıkarma, Kürtçenin de resmî eğitim dili olarak kabul edilmesi, Anayasa’da “Türk milleti” kavramını kaldırarak, siyasal haklar elde etme adına etnik bölünmeyi Anayasa’ya yazdırıp, katil Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılmasını ve siyaset yapmasını istemektedirler.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Formül arıyor.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Hükûmet bu taleplere “evet” diyecek midir, Meclis diyecek midir?

Her yerde bir “demokratik açılım” safsatası konuşulmakta fakat bunun içeriğini kimse bilmemektedir ve herkes birbirine bu soruyu sormaktadır. PKK ya da etnik kökene dayalı politika yapanlar, ister silahlı ister silahsız, kendi açılarından yukarıda belirttiğimiz sonuçları almak istiyorlar ama sonucu ne olursa olsun bu topraklarda bin yıldır kardeşçe yaşayan milletimizin hiçbir ferdi bu bölücü taleplere asla müsaade etmeyecektir.

Bu vesileyle 2010 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk söz, Gaziantep Milletvekili Sayın Fatma Şahin’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Şahin, süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA FATMA ŞAHİN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçe görüşmeleri üzerine, Çalışma Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinize saygılar sunuyorum ve bütçemizin milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 2010 yılı bütçesine baktığımız zaman sosyal yönü güçlü, dünya ve ülke gerçekleriyle örtüşen bir bütçe hazırlanmıştır ve 2010 yılı bütçesinin, küresel mali krizden çıkış ve tesirlerini tamir edecek bir bütçe olduğu görülmektedir.

Büyük bir küreselleşmeyi yaşadığımız ve dünyanın küçük bir köy olduğu bir ortama baktığımız zaman ve Uluslararası Çalışma Örgütünün bize verdiği verilere baktığımız zaman değerli arkadaşlarım, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en büyük küçülmeyi 2009 yılında yaşadık. Bu, hepimizin büyük bir gerçeğidir ve biz, bu mali krizde yüzde 1,5’lik küçülmeyi yönetebilmek için, küresel krizde dünyadaki işsizlik oranının yüzde 5’ten yüzde 7,5’e çıktığı bir dünya düzeninde kendi ülkemizde daha az zararla çıkabilmek için 5763, 5838 ve 5921 numaralı kanunları bu Parlamentoda hep beraber yasalaştırdık.

Bu Parlamentoda 5763 sayılı Kanun’da -ilk istihdam paketidir- çok önemli, çalışma hayatını düzenleyen çalışmaların altyapısı oluşturuldu.

Birincisi, sigorta primlerinden yüzde 5 oranında indirim yapıldı; ikincisi, genç ve kadın istihdamındaki pozitif ayrımcılığı gözeterek istihdam hayatındaki oranlarını iyileştirecek çok önemli bir düzenleme yapıldı. İşveren payının Hazine tarafından karşılanacağı bir oran, beş yıllık kademeli bir oran verildi ve bunun 2009 itibarıyla çalışma hayatında gençlerde ve kadın istihdamında iyileşmeye başladığının görüldüğü altyapısı bu Kanun’un bu maddesiyle oluşturuldu. İşsizlik ödeneği yüzde 12 civarında artırıldı, kayıt dışı istihdamla mücadele etmek için kurumlar arası veri paylaşımı sağlandı. İşsizlik Sigortası Fonu’ndan İŞKUR kaynağı aktarıldı ve mesleki eğitim kursları, girişimcilik, sosyal güvenlik gelir desteği sağlandı.

İkinci İstihdam Paketi dediğimiz 5838’de de kısa çalışma ödeneği üç aydan altı aya yükseltildi ve yüzde 50 gibi bir oranda bu miktar artırıldı.

Değerli arkadaşlarım, 5921’de de 2009 Nisan ayı itibarıyla ilave yapılacak her istihdam için işsizlik sigortasından, işveren payını işsizlik sigortasından ödeyecek şekilde bir düzenleme yapıldı.

GAP, Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında, eğer ekonomiyi ve sosyal hayatı iyileştirecek projeler varsa buradan kaynak aktarılacak şekilde düzenlemeler yapıldı.

Sektörel bazda iş hayatına baktığımız zaman, özellikle tarım sektöründe yüzde 29’dan yüzde 23,7’ye düşen bir gerilemeyi, köyden kente göçü görürken hizmet sektöründe ve sanayi sektöründe iyileşmenin olduğunu sektörel bazda da inceleyebiliyoruz.

İŞKUR ve E-İstihdam Projesi tamamlandı ve en önemli kısım dediğimiz, özellikle işsizliğin arkasına baktığımız zaman mesleksizliğin yattığını ve “Her işi yaparım ağabey” diyen bir grubun olduğunu gördüğümüzden dolayı, İŞKUR kapasitesi genişletilerek mesleki eğitimlere öncülük verildi.

Bu manada değerli milletvekilleri, 2009-2010 yılı hedefiyle 200 bin kişi eğitim programına alındı. 120 bin kişinin toplum yararına çalışacak programlarda eğitilmesi sağlanacak, 100 bin kişi staj programında eğitilecek ve 10 bin kişi de girişim programında eğitilecektir. Toplamda 430 bin kişinin aktif iş gücü piyasasına eğitim alarak katılması öngörülmektedir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İş bulacak mı?

FATMA ŞAHİN (Devamla) –  Ve burada bilişim sektöründe, turizm, tekstil, evde bakım hizmetleri gibi meslek kurslarına daha çok başvuru olduğu gözükmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FATMA ŞAHİN (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, pasif istihdam politikasına baktığımız zaman işsizlik sigortası, Ücret Garanti Fonu, kısa çalışma ödeneği ve genel sağlık sigortası prim ödemesiyle beraber işsizlik sigortasından 1,7 milyon kişi faydalanmıştır, 2,8 milyar TL ödeme yapılmıştır. Kısa çalışma ödeneğinden 3 bin firma faydalanmıştır, 168 bin kişi bu ödenekten yararlanmıştır ve karşılığında 138 küsur milyar TL ödeme yapılmıştır. Güneydoğu Anadolu Projesi’nde transfer edilen faiz oranlarının yükseltilmesiyle 4,9 milyar TL hazineye aktarılmıştır ve Avrupa Birliği Mali İşbirliği Programı çerçevesinde kadın ve gençlerimizin istihdamına yönelik eğitim programında beş proje onaylanmış ve 215 milyon TL uygulamaya başlanmıştır. Kadın istihdamında, özellikle çıkarılan yasadan sonra…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

FATMA ŞAHİN (Devamla) – …iş gücüne katılım oranı, değerli arkadaşlarım, yüzde 23’ten yüzde 27,5’a yükseltilmiştir.

Ben bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyor ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp Ayar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2010 bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce Türkiye'nin gündeminde olan Tekel işçilerinin eylemleriyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Bakınız, özelleştirme 1980’li yıllardan beri yapılmaktadır ve doğrudur da Türkiye'nin özelleştirmeye ihtiyacı vardır. 2001 yılında Tekelin özelleştirilmesiyle ilgili, o günkü Hükûmet bir karar almış, doğrudur ve yine, 2002 yılının ikinci ayında yine Hükûmetin almış olduğu bir karar ki altında bunların o günkü Başbakan, Başbakan Yardımcısının da imzaları vardır. Bu Tekelin özelleştirilmesinin üç yıl içerisinde bitirileceğine dair de bir karar alınmıştır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Fabrikaların kapanması değil ama!

EYÜP AYAR (Devamla) – Biz iktidara geldiğimizde, bakınız, şöyle bir tabloyla karşılaştık: 10 binlerce insan özelleştirme mağduru çünkü özelleştirilen fabrikalardaki işçiler kıdem ve ihbar tazminatları verilerek kapının önüne bırakılıyordu. Bu konuda 10 binlerce mağdur işçilerimiz, insanlarımız vardı. AK PARTİ İktidarı bunlarla ilgili bir  düzenleme yaptı, 2004 yılında. “4/C kapsamı” dediğimiz ve 650 ile 850 bin lira arasında net maaş vererek, yılda on ay çalıştırarak -kıdem ve ihbar tazminatlarını aldıkları hâlde- bu insanlarımızın mağdur olmaması için, en azından emekli olana kadar çalışmaları için böyle bir kolaylık gösterildi ve bu kapsamda şu an 21 bin kişi çalışmaktadır. Çıkarmış olduğumuz kanunla beraber, 1992 yılından sonraki özelleştirme mağdurları da bu kapsam içerisine alındı ki bunların da sayısı 14 bindir.

Değerli arkadaşlar, Tekelin Samsun ve Tokat’taki fabrikalarını alan firmanın da -bildiğim kadarıyla- bir teklifi var -ki oradaki çalışanlar zaten bu işlerde uzman olduklarından dolayı- 850 kişiye teklifte bulunmuş: “Maaşlarınıza yüzde 10 artış vererek ve diğer sosyal imkânlarla beraber çalışmalarınıza üç yıl garanti veriyorum, devam edin.” dediği hâlde buraya 150 civarında bir müracaatın olduğu da bilinmektedir.

Gelelim, Sosyal Güvenlik Kurumu meselesine ki bu, Çalışma Bakanlığının ve Türkiye'nin en önemli kurumu ama maalesef bugün durumu pek de iç açıcı değil çünkü Türkiye’de maalesef -yine “maalesef” diyorum- geçmişteki yanlış uygulamalar, popülist politikalar sosyal güvenlik sistemini çökertme noktasına getirmiştir. Avrupa’daki insanlar altmış-altmış beş yaşlarında emekli olurken Türkiye’de otuz beş-kırk yaşlarında insanlar emekli edildi. Üstelik de geçmişe yönelik değişik borçlanmalarla, değişik aflarla emekli sayısı Türkiye’de iyice yükseltildi.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Onlar yanlış ama bugün yaptıklarınız 4 katı. Mahvettiniz ya!

EYÜP AYAR (Devamla) – Bugünkü tabloya kısaca, rakamlarla bir bakalım: Şimdi, 2010 yılı bütçesi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumunun tüm gelirleri 86,9 milyar TL, tüm giderleri 118,7 milyar TL, açık 31,8 milyar.

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Tekel işçilerini anlatsana burada!

EYÜP AYAR (Devamla) – Buna diğer ödemeleri ve sağlık harcamalarını da kattığımız zaman bu rakam 57,7 milyar TL’ye ulaşıyor. Bu açık, geçmiş yıllarda da 30, 40, 50, 60 böyle devam edip gidiyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 7 milyardı, 7 milyar!

EYÜP AYAR (Devamla) – Bu, sürdürülebilir bir tablo, sürdürülebilir bir durum değildir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 7 milyardı bütçe açığı, 39 milyara çıkardınız, 2002’de 7 milyardı!

EYÜP AYAR (Devamla) – AK PARTİ İktidarı Türkiye'nin her problemine, her meselesine hiçbir şekilde popülist politikalar üretmeden yaklaşarak Türkiye'nin sorunlarına tek tek çözüm arıyor ve bunlardan bir tanesi de Sosyal Güvenlik Reformu Yasası’dır.

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – İşçileri anlat burada, işçileri anlat!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 39 milyar bütçe açığın var!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

EYÜP AYAR (Devamla) – Bu, Türkiye için çok önemliydi. Türkiye'nin geleceği için çok önemliydi.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Popülizmin en âlâsını siz yapıyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

EYÜP AYAR (Devamla) – Zaten beş dakika konuşmam var. Onu da hemen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tokat Sigara Fabrikasındaki yolsuzluğu söylemiyorsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tokat Sigara Fabrikasındaki yolsuzluğu söylesene!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

EYÜP AYAR (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, AK PARTİ almış olduğu kararla beraber, müktesep haklara da dokunmadığından dolayı sosyal güvenlikteki dengeler belki on beş-yirmi yıl sonra ancak dengeye oturabilecektir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tokat Sigara Fabrikasındaki vurgunu anlat!

EYÜP AYAR (Devamla) – Bakınız, aktüeryal dengeler iyice bozulmuştur. 1 emekliye normal 4 çalışan gerekirken bu, Türkiye’de 1,8’in de altına düşmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Tamamlayın lütfen.

EYÜP AYAR (Devamla) – Yine Türkiye’de 9 milyonun üzerinde emekli var ve 15 bin civarında da çalışan var. Bütün bu tabloya rağmen biz emekli maaşlarında… Burada rakamlarla vermeye sürem de yetmeyecektir. Bütün -bakınız tablolar burada- emeklilerin hangi statüde olursa olsun almış olduğu maaşlarındaki iyileştirmeler enflasyonun çok çok üzerindedir, reel artışları çok çok fazladır. Bütün bunlara rağmen biz yine de işveren üzerindeki yükleri kaldırıyoruz…

AHMET BUKAN (Çankırı) – 2002’de ne kadar şimdi ne kadar? Onu söyle!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 1,8 zam yaptınız!

EYÜP AYAR (Devamla) – …ve işveren hissesindeki yüzde 5 primi kaldırdık ve yine yapmış olduğunuz vergi kanunlarındaki değişiklikle beraber bu yükü azalttık, OECD ülkeleri içerisinde daha iyi bir konuma geldik.

Değerli arkadaşlar, sağlıkla ilgili de SSK’nın vermiş olduğu çok önemli hizmetler var.

Sözlerimi burada bitiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayar.

Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır.

Buyurun Sayın Hıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçe görüşmeleri üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün muhalefet mensubu arkadaşlarımızın yaptığı konuşmaları dinleyince, doğrusu, “Acaba bu biz miyiz?” diye kendi kendime bakmaktan kendimi alamadım. Bizi öyle kelimelerle suçladılar ki…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ayna al ayna, aynadan bak!

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Evet, bizi öyle kelimelerle suçladılar ki, bu suçlamalarını, doğrusu, geçmiş yıllarda kendilerinin yaptıkları faaliyetler ve icraatlardan, belki, duydukları eziklik içerisinde yapmış olduklarını anlıyorum.

Bir arkadaşımız “AK PARTİ’nin vizyonsuzluğu…” dedi. Henüz Genel Başkanımız Başbakan bile olmadan önce, ziyaret ettiği kırk bir ülkede devlet başkanı protokolüyle karşılanmışsa sizce bu mudur vizyonsuzluk?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez!

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Türkiye'nin yıllar boyu etrafındaki komşularıyla kavgalı, sınırları kapalı hâldeyken bugün bütün komşularıyla barış içerisinde, vizenin kaldırıldığı ve yıl boyunca, bir yılda 5 milyar dolarlık ihracat, ithalat potansiyelinin yakalandığı bir ülke konumuna gelmişsek bu  mudur sizce vizyonsuzluk?

Türkiye'nin 70 sente muhtaç olduğu yıllardan bu yana dünya bankalarındaki ve IMF nezdindeki kredibilitesinin artmış olması mıdır vizyonsuzluk?

Klasik Davos toplantılarında, zengin ülkelerin haklarının devam ettirilmesi konusunda yapılan görüşmelerden netice alınamazken, Filistin’deki, Gazze’deki henüz kundağında olan çocukların üzerine yağdırılan fosfor bombalarının hakkını savunmak mı vizyonsuzluk? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Irak’takiler ne olacak, Irak’takilere niye susuyorsunuz?

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Şimdi bakınız, dün Türkiye’de, Londra’dan çıkıp, 67 araçlık konvoyla İstanbul’a gelen ve dün Ankara’ya gelen, Meclis Başkanımızı, Dışişleri Komisyonumuzu, İnsan Haklarını ziyaret eden “Filistin Yolu Açık” konvoyunu Türkiye’den 250’nin üzerinde aracın desteklemesi ve bu araçla birlikte Gazze’nin ambargosunun kırılması mı sizce vizyonsuzluk?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Senin ne duhulün var burada, o 250 araç senin aracın mı?

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Evet arkadaşlar, bir başka arkadaşımız dedi ki… Zannediyorum 1970’li yıllardaki sendikal hareketlere takılıp…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz Habur’u düşünün, Habur’u!

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – …kalmış olan bu arkadaşımız bizi faşistlikle suçladı.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Habur’da ne yaptığınıza bakın!

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Öyle zannediyorum ki, şu anda muhalefette birbirlerini destekledikleri için “Faşist” kelimesini yakıştıramadıkları bu arkadaşlarımız, bize faşizmi uygun görüyorlar.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz bu Meclisin elemanlarına göz yaşartıcı gaz sıktınız.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Bakınız, eğer bu arkadaşlarımıza kalsaydık, biz, Habur’da toplanan 25 bin kişinin tamamını, 1 Mayıs 1970’li yıllardaki gibi kurşuna dizmemiz gerekirdi, (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) tankların tekerlerinin altında, paletlerinin altında ezmemiz gerekirdi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Vizyonun da bu kadar!

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Sizin demokrasi anlayışınız bunu gerektiriyordu.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Senin vizyonun da bu kadar işte!

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Ama bugün, değerli arkadaşlarım…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Senin bilgin, senin hayal gücün de bu kadar!

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – …biz, ne doğudaki insanımıza ne batıdaki insanımıza hiçbir şekilde baskıcı politikalar üretmiyoruz, düşünce ve özgürlükleri sonuna kadar kullanmalarını temin ediyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sokaklar kaynıyor!

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Biz, hiçbir savcıya ve hâkime, ne Habur’daki yurt dışından gelen, ama hiçbir suç işlememiş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Allah Allah!

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) –  …Türkiye vatandaşlarını…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nereden biliyorsun, mahkemeden geçirdin mi?

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – …sorgulamak üzere talimat veriyoruz ne de Bursa’da 19 maden şehidimizin…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Onların avukatı mısın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – …sorgulanması konusunda hukukçularımızı yönlendiriyoruz. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye’de hukuk bağımsızdır. Türkiye’de hukuk adamlarını töhmet altında tutmayınız. Buna hiçbirimizin hakkı yok.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Anayasa Mahkemesinde dava görülürken ne diye bağırıyorsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Ve yine, değerli arkadaşlarım, biz, 4/C’li 21 bin insanımızın, çalışanımızın hakkını hakkıyla yerine veriyoruz, eline veriyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onun için mi sokaklar işçilerle dolu?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Göz yaşartıcı gazla mı, biber gazıyla mı?

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…Sayın milletvekilleri…

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Arkadaşlarımız 12 bin tane Tekel işçisinden bahsediyorlar. İyi incelesinler, 12 bin değil, 6 bin tane Tekel işçisinin 4/C kadrolarına intikal ettirildiğini görecekler ve bu 6 bin işçimiz, kıdem tazminatını, ihbar tazminatını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…ve iş kaybı tazminatını almak suretiyle, tercih ettiği üç vilayetten ilk tercihine gönderilmek suretiyle hakları eline verilmiş.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Yani, biber gazı sıkmayı haklı görüyorsunuz?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Suya bastırdınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Kapının önünde duran 9,5 milyon işsiz insanımız varken, biz, bu arkadaşlarımızın emeklilik haklarını korumuşuz.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Bir tanesiyle konuştunuz mu? Bir tanesine sordunuz mu?

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – 4/C kadrolarında istihdam etmişiz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Copladınız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Madem çok iyi biliyordu değerli arkadaşlarımız, neden geçmişte 4/C benzeri bir yasayı çıkartmak suretiyle özelleştirmeden kaynaklanan arkadaşlarımızın hakkını vermediler?

Değerli arkadaşlarım, bu kürsüden söylenecek söz çok ama bütçe görüşmeleri yapıyoruz, milletimiz bizi izliyor ve milletimizin hassas terazisi muhalefeti de, bizi de izliyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Göreceksiniz yakında.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Ben hiç endişe etmiyorum ki, milletimiz yiğidin hakkını yiğide verecektir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Doğru! Doğru!

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hıdır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen de seçim bölgenden hakkını alacaksın.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İşçiyi havuza basan yiğit!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Ordu Milletvekili Sayın Ayhan Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA AYHAN YILMAZ (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Enerji Bakanlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Siz saygıdeğer milletvekili arkadaşlarımı ve ekranları başından bizleri izleyen aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetleri her konuda olduğu gibi enerji konusunda da almış olduğu kararlar, uyguladığı politikalarla ülkenin önünü açmasını bilebilmiş, ülkeyi içine düştüğü enerji bunalımından kurtarmasını başarabilmiş bir politika uygulamıştır. Bu politikalarla Türkiye'nin önünde bulunduğu enerji darboğazı 2002 yılından sonra bir bir aşılmış ki, o zamanları hepimiz biliyoruz, 2000, 2001 krizleriyle ülke alabildiğine bir sıkıntıya girmiş, sanayiciler fabrikalarını bir bir kapatmışlar, esnaf kepenklerini kapatmış, büyüme eksinin altlarında seyretmiş.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şimdi söylediklerin Asrı Saadet dönemi yaşıyor, doğru!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Böyle bir dönemde enerji satın alan, Bulgaristan’dan enerji satın alan bir ülke, altı yıl üst üste yüzde 6,5-7 arasında büyüme gösteren, sanayisi gelişmiş, dünya ekonomisinde 26’ncı sıradan 17’nci sıraya gelmiş bir ülkede, Allah’a şükürler olsun, daha bir günlük enerji kesintisi dahi olmamıştır.

Dün, yedi yıl önce enerji satın alan Türkiye, bugün komşularına elektrik satan ülke olmuştur. İşte Suriye, işte Kuzey Irak, işte Gürcistan bunların birer birer örneğidir. Aynı zamanda bunlarla kalınmamış, “yolsuzluk” teriminin ayyuka çıktığı dönemler, Allah’a şükürler olsun, bu İktidar dönemiyle de siyaset literatüründen silinmiştir. Çünkü biliyorsunuz enerjide de yolsuzluk had safhada.

AHMET BUKAN (Çankırı) – Doğru!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Deniz Fenerini unuttun galiba!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bir saniye, rica ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Enerjimizi ve barajlarımızı ipotek altına alan Uzan Grubu, bunlar unutuluyor tabii.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen de inanmıyorsun, söylediğine sen de inanmıyorsun!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Hiçbir siyasi güç, iktidar, devri iktidarınızda dahi olmak üzere hiçbir siyasi güç bu haksızlıklara el uzatamazken, şükürler olsun, bu Hükûmetin işte Uzan Grubunu ne hâle getirdiğini bu aziz millet, hepimiz biliyoruz. Hortumlarını kestik, hatta hortum boğazında bu yurt dışına kaçmak zorunda kaldı.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Çalık’ı ne hâle getirdiniz! Çalık’ı niye söylemiyorsun? Çalık ne hâle geldi, Çalık!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Evet değerli arkadaşlar, biz, her konuda -şükürler olsun alnımız ak- her şeyi dört dörtlük yaptık diye iddia etmiyoruz ama şunu biliyoruz ki samimiyetle, gayretle, azimle, aşkla çalışıyoruz. Çünkü Ferhat’ı Ferhat yapanın Şirin’i olduğunu biliyoruz. Bizim Şirin’imiz bu aziz millettir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Aranıza dağlar mı koydunuz!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bu aziz milletimizin neyi eksikse onu yerine getirmek iktidar olarak, Hükûmet olarak bizim görevimizdir.

Enerji konusunda da tıpkı…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Milletle aranıza dağlar mı koydunuz, Ferhat-Şirin benzetmesi yapıyorsunuz!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Evet, hiç dağlar yok milletle aramızda.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Dağlar mı koydunuz!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Üç dört seçimi gördük, Allah’ın izniyle, dört seçimde de aramızda güller olduğunu, kimin aralarında dağlar olduğunu bu millet göstermiştir. Hiç merak etmeyin, sabırsızlanmayın!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sabırla bekliyoruz! Biz bekliyoruz!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – 2011 geliyor, hiç meraklanmayın, 2011’de de bu millet kendi arasında dağlar ile güllerin kimlerin arasında olduğunu takdir edecektir!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hadi sandığa gidelim, hadi!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tabii, Enerji Bakanlığı yirmiden fazla genel müdürlüğü içinde bulunduran bir kuruluş. Tabii bunların içerisinde doğal gaz… Bir düşünün Allah aşkına, bir düşünün, kaç kilometre doğal gaz hattı döşemiş bu Hükûmet. Keşke bir imkân olsa uzaydan şu Türkiye'nin bir röntgeni çekilse de kılcal damarlar gibi altmış beş vilayete toprağın altında nasıl o borular gitmiş bir gösterebilsek. Ama biz bunları…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Yolsuzluk görülür, her tarafta yolsuzluk görülür, hadi!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Yolsuzluk olsa altmış beş vilayete doğal gaz gitmezdi. Evet, dokuz vilayetten aldık altmış beş vilayete götürdük.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Giresun ne oldu, Giresun!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Şükürler olsun, Giresun’a, Ordu’ya kim derdi “Doğal gaz gelecek.” diye?

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Giresun ne oldu! Hâlâ dağda duruyor bu borular.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Ama gelmiştir, dağları aşarak gelmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Giresun ne oldu! Ordu’ya geldi, Giresun ne oldu!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Onun için ben hem o Hükûmete hem o bakana hem o bürokrata teşekkür ediyorum, hepimizin de teşekkür borcu vardır değerli arkadaşlar.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Dağda borular duruyor hâlâ. İhalesi yapılmadı, ihalesi!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Evet “Al ya da öde.” diye imzaları atanlar… Sayın Başbakanımız burada, eski başbakanlardan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Evet, Sayın Başbakanımız buraya çıktı dedi ki: “Biz bu anlaşmaları yaptık, Mavi Akımı yaptık.” Evet, yaptınız ama dokuz tane vilayette doğal gaz yanıyor! İnanın şu Hükûmet gelmeseydi bugün doğal gaza vereceğimiz paralarla biz iflas ederdik. Ama şükürler olsun altmış beş vilayete çıktı.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Şükür, iflas ettik, bir şey kalmadı zaten, her şey bitti!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Ve onunla beraber, arkadaşlar, bakın bir Kömür İşletmeleri…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – BOTAŞ’ı iflas ettirdiniz, BOTAŞ’ı! BOTAŞ iflas etti, BOTAŞ! BOTAŞ kalmadı, iflas etti!

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Toprağın altında unutulmuş, toprağın altında kalmış, insanları dışarıda işsiz kalmış bu kurumu hareketlendirdi, 1 milyon 700 bin insana, aileye her yıl kömür dağıttı. Toplam 8,5 milyon ton kömür dağıttı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hazırı dağıtmak kolay, iş verseydiniz, iş.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bunun ne olduğunu bilir misiniz? Size göre o bir şey değildir, ömrü hayat…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)  – İşsizlik yüzde 25.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Siz hiç uzun ve soğuk kış gecelerinde yanmayan sobanın karşısında titreyerek uyumanın ne olduğunu bilir misiniz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Biliriz.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Evet, işte onu bilen insanlara biz kömür dağıtıyoruz. Bu İktidar, yanmayan sobalarda kömür, kaynamayan tencerelerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN YILMAZ (Devamla) – …aş, okul masalarının üzerinde kitap olmuş… (AK PARTİ sıralarından ”Bravo” sesleri,  alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta)  – Nerede iş? İş nerede?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Fakirleştirdiniz.

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen de konuştuklarına inanmadın ama ne yapalım!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Zonguldak Milletvekili Sayın Polat Türkmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) – Çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi adına Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun 2010 yılı bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Geçtiğimiz günlerde Bursa’da şehit olan madenci kardeşlerime ve maden şehitlerimize Cenabıhak’tan rahmet diliyorum.

Sizlerin de çok yakından bildiğiniz gibi, Hükûmetimiz döneminde ülkemiz enerji sektöründe rekabete dayalı, işleyen piyasaların oluşturulmasına yönelik önemli adımlar atılmıştır. Bu amaçla sektörde faaliyet gösteren kamu kuruluşları yeniden yapılandırılmış, serbestleşme temin edilecek kurallar uygulamaya başlanmıştır. Bu kapsamda dört temel piyasa kanunu çerçevesinde piyasa işleyişiyle ilgili EPDK görevlendirilmiştir.

EPDK, bağımsız bir düzenleyici kurum olarak yıllık ekonomik büyüklüğü yaklaşık 120 milyar lira olan elektrik, doğal gaz, petrol, sıvılaştırılmış petrol gazları piyasasındaki faaliyetleri düzenlemekte ve denetlemektedir.

Elektrik piyasasına yönelik Kurumun 2009 yılı faaliyetlerinin önemli bir bölümünü özel sektörün yatırım başvuruları ve lisanslandırma çalışmaları oluşturmaktadır. AK PARTİ Hükûmeti ve Enerji Bakanlığımız her geçen yıl hızla artan enerji ihtiyacımızı azami ölçüde millî kaynaklarla karşılamayı temel bir hedef hâline getirmiştir. Bu enerji politikası çerçevesinde EPDK, özellikle yerli ve yenilenebilir kaynaklarımızın enerjiye dönüştürülmesi konusuna ağırlık vermektedir. Bu yıl itibarıyla EPDK tarafından lisans verilen özel sektör yatırımlarının adedi 800’e, kurulu gücümüz ise 36 bin megavat seviyesine ulaşmıştır.

Rüzgâr enerjisine dayalı lisans başvurularıyla, yeni rüzgâr santrallerinin devreye alınması konusunda 2009 yılında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Yenilenebilir enerjiyle ilgili kanunun 2005 yılında yasalaşmasından sonra yaklaşık 3 bin megavat gücünde 80 adet yeni rüzgâr projesine lisans verilmiştir. Bu projelerden toplam bin megavat kurulu güce ulaşacak olan santrallerin yapımı devam etmektedir. 2002 yılında neredeyse yok sayılacak düzeyde olan rüzgâr enerjisi kurulu gücü bugün 738 megavata ulaşmıştır. 2012 yılında ise 2.200 megavata ulaşacağı görülmektedir. Elbette, yapılacak daha çok iş vardır çünkü ülkemizin enerji sektörü çok büyük bir hızla gelişmektedir.

Ülkemiz dünyada, 2000 yılından bu yana elektrik ve doğal gazda Çin’den sonra en fazla talep artışına sahip ikinci büyük ekonomi olmuştur. Bu hızlı talep artışının karşılanması için elektrik sektöründe arz güvenliği ve sistemin geleceği açısından en önem verilen konu, üretim yatırımlarının gerçekleşmesidir. 2009 yılında işletmeye alınan özel sektör elektrik üretim yatırımlarında son yedi yılın en iyi dönemi olmuştur. Bu yılın sonu itibarıyla tüm işlemleri tamamlanarak geçici kabulü yapılmış özel sektör üretim tesislerinin toplam kurulu gücü 2.800 megavata ulaşmış bulunmaktadır. Bu rakam, son üç yılda elektrik üretim tesisi olarak tamamlanmış özel sektör yatırımlarının toplamından daha fazladır. Bu gelişmeler, siyasi istikrarın ve doğru ekonomi politikalarımızın ülkemiz enerji sektörüne ne kadar olumlu tesir ettiğinin de bir göstergesidir.

Dünya çapındaki ekonomik krizin etkileri sürerken, ülkemizde 2008 yılında enerji sektöründe 6,6 milyar dolarlık birleşme, satın alma işlemleri gerçekleştirilmiş olması dikkat çekicidir. Ağırlıkla bu yıl elektrik dağıtım bölgelerine yönelik 3,5 milyar dolarlık bir özelleştirme işleminin gerçekleştirilmesi de yerli ve yabancı özel sektörün Hükûmetimizin enerji politikalarına ne kadar güvendiğinin en somut bir göstergesidir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, EPDK’nın bir diğer önemli faaliyeti de, şehirlerde ve sanayide doğal gaz kullanımının yaygınlaştırılmasına yöneliktir. AK PARTİ iktidarlarından önce 6 şehrimiz doğal gaz kullanırken, bu rakam, AK PARTİ hükûmetleri döneminde 11 kat artarak 67 ile ulaşmıştır. Böylece, Sayın Başbakanımızın çok isabetli bir şekilde tespit ettiği gibi, Anadolu’daki Ayşe Ninemiz de artık bu medeni hizmetten yararlanmaktadır. Bugüne kadar sürdürülen çalışmaların sonucunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

POLAT TÜRKMEN (Devamla) – …doğal gaz lisans ihalesi yapılmayan sadece on üç şehrimiz kalmıştır. 2010 yılı içerisinde, özellikle Zonguldak ve Bartın şehirlerimizde doğal gaz dağıtım ihalesi yapılacaktır.

Bir diğer husus da, EPDK tarafından petrol piyasasının düzenlenmesi ve denetlenmesine yönelik kapsamlı çalışmalardır. Bu kapsamda, son dört yılda petrol ve LPG piyasalarının tüm sektör oyuncuları sürekli denetlenmekte, bu denetlemeler sırasında ihbar geldiği zaman da süratle bu yerine getirilmektedir. EPDK’nın karar ve uygulamalarında, tüketici hakları, çevrenin korunması anlayışına önem verilmektedir. Piyasanın büyüklüğü, geliştirilmesi, şeffaflaştırılması bu konuda çok önemli kararlardan bir tanesidir. Bu anlayış ile EPDK tüm karar ve uygulamalarında, rekabetçi piyasaların düzenlenmesi ve denetlenmesinin yanında, tüketici haklarının ve çevrenin korunması anlayışını dikkate almakta, bu hizmetleri yaparken bütçesini ve insan kaynaklarını en verimli şekilde kullanmaktadır.

Ben, bu duygular içerisinde, 2010 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkmen.

İzmir Milletvekili Sayın İsmail Katmerci… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KATMERCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2010 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bor denildiği zaman, hepimizi titreten bir madenimiz olduğunu hep hatırlarız ama bu madenin nasıl işlendiği, nerelerde işlendiği, ne yapılması gerektiği hakkında fazla bir bilgimiz olmaz ama bu madenin varlığı, yeryüzündeki bu bor madeninin ülkemizde yüzde 72’sinin olması bizi hep gururlandırmıştır ama bir çalışma yapılmamıştır. Bunun yanında, bor piyasasının da yüzde 32’si Türkiye’dedir. Yani bor piyasasının belirleyici ülkesi ülkemizdir.

Değerli arkadaşlarım, 2003 yılı Haziran ayında çıkardığımız yasayla Ulusal Bor Enstitüsünü kurduk. Ulusal Bor Enstitüsünde bu madenin nasıl işleneceği, nasıl ekonomiye katkı sağlayacağı hakkında daha detaylı bilgi olması için, daha ciddi çalışmalar yapmak için bu Enstitü kuruldu. Bu Enstitümüze bugüne kadar, 1 Aralığa kadar 265 adet araştırma projesi geldi. Bu araştırma projelerinin 49 tanesi hayata geçmek üzere, 25 proje üzerinde de çalışmalar yapılmakta.

Değerli arkadaşlarım, bu çalışmaları şöyle kısaca özetleyecek olursak, bu, Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği kanalıyla, onların vasıtasıyla önce çimento sanayisinde kullanılmış, Borlu çimento üretiminin çalışmaları yapılmış, bu konularda sanayiyle de iş birliğine gidilmiştir. Borlu çimentonun faydası nedir? Bize moral vermesi açısından söylüyorum, diğer asfaltla yapılan yol çalışmaları yerine borlu çimentoyla yapılan yolların kullanım süresi yaklaşık ötekine göre 10 kat daha fazladır.

Bu arada, sodyum bor hidrür üretimine başlanılmış, bu tesis 100 vatlık pil üretmiştir. Bu da bu konuda önemli adımlardan bir tanesidir.

Değerli arkadaşlarım, bunun yanında bitkilerde, tarımda borlu gübre kullanılması -borun tarıma da dayalı yerlerimizde- çalışmaları yapılmış, borlu gübre ile yapılan üretimin yüzde 5 ila yüzde 70 oranında verimliliğinin arttığı görülmüştür. Bu arada, aynı zamanda yumurtacılıkta kullanılmaya başlanmış, tavuklara verilen yemlerinin içerisine bor katkısı sağlanarak yumurtanın kolesterol etkileri azaltılmıştır. Seramikte sır yapımında kullanılan bor kimyasalının sektörde kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla yapılan bu projede porselen karo bünyesine bor ilave edilmiş, çalışma sonunda pişirme sıcaklığının düştüğü, buna bağlı olarak üretimin de hızının arttığı, mukavemetinin önemli ölçüde iyileştiği görülmüştür. Bor nitrür üretimine yönelik endüstriyel uygulama desteği verilmiş, bor nitrür üretim ve ticaretleştirilmesi 2008 yılı içerisinde gerçekleştirilmiştir. Yine bor nitrürün motor yağı ve yüzey kaplama gibi değişik uygulamalarda kullanımına yönelik projeler hâlâ yürütülmektedir. Enstitü tarafından desteklenen bu projede ise çinko borat sentezi yapılmış ve pilot ölçekte üretimi başarıyla gerçekleştirilmiştir. Çinko boratın aleve dayanıklı boya ve ahşap levha üretimine yönelik farklı çalışmaları devam etmektedir. Bor Araştırma Enstitüsü, kuruluşundan bu yana geçen altı yıllık süre içerisinde öncelikle bor ve bor ürünlerinin tanıtımının sağlanması, mevcut bor ürünlerimize yeni kullanım alanlarının araştırılması, ülke için yeni istihdam ve katma değer yaratma amaçlı yeni bor ürünlerinin üretim ve  uygulama alanlarının araştırılması konularında çalışmalar yapmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İSMAİL KATMERCİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bilindiği gibi, bor mineralleri bileşikleri çeşitli endüstri dallarında farklı malzeme ve ürünlerin üretiminde kullanılmaktadır. Cam, nükleer, seramik, elektrik, elektronik, bilgisayar, otomobil, ilaç ve kozmetik, kimya sanayisi, temizleme, beyazlatma, kâğıt sanayisi bor minerallerinin kullanıldığı başlıca sahalardır. Bunun dışında, bor mineralleri günümüzde inşaat, çimento sektöründe, enerji sektöründe, tekstil sektöründe, tarım sektöründe de sıkça kullanılagelmektedir. Yani Türkiye, dünya bor pazarında piyasa belirleyicisidir.

Avrupa Birliğinin bu kararından sonra ülke olarak yaptığımız girişimler şöyledir: AB nezdinde yürütmeyi durdurma kararı alınması için Bor Enstitüsü Avrupa’daki şirketlerimiz kanalıyla 5 Aralık 2008 tarihinde mahkemeye başvurmuştur.

Vaktim dolduğu için, Başkanın da bana verdiği bir dakika…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSMAİL KATMERCİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Katmerci.

Giresun Milletvekili Sayın Ali Temür.

Süreniz beş dakika.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ TEMÜR (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçesi Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu “Atom Enerjisi Komisyonu Genel Sekreterliği” adı altında 1956 yılında 6821 sayılı Yasa’yla kurulmuş, 1982 yılında 2690 sayılı Yasa ile Türkiye Atom Enerjisi Kurumu adıyla yeniden yapılanmıştır.

Kuruluş amacı, Türkiye’de barışçıl amaçlarla nükleer teknolojiden yararlanılmasını temin etmek, nükleer ve radyolojik konulara ilişkin düzenleme, denetleme, araştırma geliştirme faaliyetlerinde bulunmaktır. Ülkemizin nükleer güç reaktörleri vasıtasıyla üretilecek enerjiden yararlanmasına yönelik olarak nükleer güç reaktörü kurulması düşünülen yerlerin jeolojik etütleri, hidrolojik etütleri, metroloji ölçüm programı, çevresel izleme faaliyetleri, deniz hidrolojisi çalışmaları, flora ve fauna tespiti çalışmaları, jeofizik etütler, taşkın, tsunami çalışmaları ve insan kaynaklı dış olaylara ilişkin çalışmaları yürütmektedir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, 2009 yılında önemli projeleri uygulamaya geçirmiştir. Ülkemizin ilk elektron hızlandırıcı tesisi kurulum çalışmaları tamamlanmış ve tesis işletmeye açılmıştır. Uluslararası gümrük kapılarına radyasyon erken uyarı sistemi kurulmuştur. Nükleer elektronik geliştirme üretim laboratuvarlarında ülkemizin ihtiyacına yönelik radyasyon ölçer cihazlar üretilmiştir. Nükleer teknikler ve radyoizotoplar kullanılarak tarım ve hayvancılıkta üretimin, kalitenin artırılmasına yönelik projeler geliştirilmiş ve bu çalışmalar hâlen devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, nükleer teknolojinin takibi ve ülkemizde dünya standartlarında kullanılması konusunda çalışmalarını sürdüren Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, aynı konuda çalışmalar yapan uluslararası kuruluşlarla iş birliğini geliştirmeye devam etmektedir. Ülkemizin üyelik başvurusu yaptığı Avrupa Nükleer Araştırma Merkezînde yapılan çalışmaların koordine ve teşvik edilmesi, desteklenmesi çerçevesinde, üniversitenin bu alandaki projelerine etkin katılım ve katkı sağlanmaktadır.

Nükleer ve radyasyon güvenliği alanlarında düzenleyici ve denetleyici kurum olması yanında, kendine tahsis edilen bütçe olanakları çerçevesinde nükleer bilimler ve teknoloji alanında araştırma, eğitim faaliyetlerini yürütmekte olan Atom Enerjisi Kurumu, ülkemizin nükleer teknolojide kendine yeter duruma gelmesini sağlayacak projeler üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.

Değerli milletvekilleri, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 1935 yılında kurulmuştur. Ülkemizin elektrik enerjisi üretim imkânlarıyla ilgili mühendislik hizmetlerini yürüten, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı, özel hukuk hükümlerine tabi ve ticari usullere göre yönetilen, kamu tüzel kişiliğine sahip, yatırımcı bir kamu kuruluşu olan Genel Müdürlüğün önemli çalışma alanları mevcuttur:

Ülkemizin hidrolik, rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlenmesine yönelik olarak araştırma, ölçüm, modelleme ve proje çalışmaları ile enerji potansiyellerini belirlemek ve gelecek tahminleri yapmak.

Yurt dışındaki teknolojileri takip etmek, ARGE projelerini planlamak ve gelişimini yönlendirmek.

Elektrik üretim tesislerinin lisanslanması ve kurulması sürecinde teknik değerlendirme, standartlar ve bunlara bağlı ölçümler, proje ve tesis denetimleriyle ilgili çalışmalar yapmak.

Sanayi, konut ve hizmet sektörlerinin enerji yönetimini, enerji etüdü ve verimlilik artırıcı proje faaliyetleri için uygulamalı eğitim hizmetleri vermek.

Üniversiteleri, meslek odalarını ve enerji verimliliği danışmanlık şirketlerini eğitim, etüt ve proje hizmetleri verebilmeleri için yetkilendirmek ve denetlemek.

Toplumdaki enerji kültürü ve verimlilik bilincini geliştirici uygulamaları özendirici faaliyetlerde bulunmak.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü pek çok yeni proje hazırlamış ve uygulamaya koymuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ TEMÜR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Toplam 600 megavatlık 197 HES projesi, 14.400 megavatlık 17 adet pompajlı HES projesi, 3,5 megavatlık 110 adet mikro HES projesi üretilmiştir.

2008 yılında başlatılan “Ulusal Enerji Verimliliği Hareketi” doğrultusunda bakanlıklarımız, valiliklerimiz, belediyelerimizle iş birliği ortamları ile halkın bilinçlendirilmesine ve özendirilmesine yönelik çalışmalar geliştirilmiştir.

Ayrıca yatırımcıları yönlendirmek için rüzgâr, güneş ve biyokütle enerjisi potansiyel atlasları geliştirilmiş, yurt dışındaki teknolojik gelişmeler ışığında enerji tesisleriyle ilgili analizler yapılmıştır. Türkiye’nin biyoyakıt üterim potansiyeli belirlenmiş, üretim fizibiliteleri hazırlanmış ve biyodizel konusunda tanıtım amaçlı pilot tesisler kurulmuştur.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2010-2012 döneminde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ TEMÜR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Temür.

Aydın Milletvekili Sayın Mehmet Erdem.

Süreniz beş dakikadır, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDEM (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında konuşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

MTA Genel Müdürlüğü, ülkemizde yer bilimlerinin gelişmesi ve buna bağlı olarak da yer altı kaynaklarımızın değerlendirilmesi hususunda öncülük etmiş, bu konuda önemli bir misyon üstlenmiş tek kurumdur.

Kurum ülkemizin jeolojik yapısını araştırarak pek çok maden ve enerji kaynaklarını ülke ekonomisine kazandırmış ve kazandırmaya devam etmektedir.

Varlığı belirlenen yeni maden sahaları, bilimsel ve teknik bilgiler ilgililerin hizmetine sunulmaktadır. Özellikle ülkemizde maden kaynaklarıyla ilgili bölgesel jeolojik verilerin toplanması ve yorumlanması suretiyle yatırımcıların ilgisini daha fazla çekmek üzere maden aramadaki risk en aza indirilmeye çalışılmaktadır. Bu bağlamda madencilik bilgi altyapısının hazırlanması çalışmaları da MTA Genel Müdürlüğünün üstlendiği önemli bir görevdir.

Ülkemiz ham madde ihtiyacının yerli kaynaklarımızdan karşılanması amacıyla MTA Genel Müdürlüğü, arama-araştırma, çalışmalarında özellikle 2003 yılından sonra havza bazında çalışmalara yönelmiştir.

AK PARTİ Hükûmeti döneminde, diğer bütün kurumlarımızda olduğu gibi MTA’da da çok başarılı bir dönem yaşanmıştır. Bu bağlamda 2003 yılında 32 bin metrede olan sondajlı aramalar 2009 yılında yaklaşık 8 kat artışla 250 bin metreye yükselmiştir. 2009 yılında yatırım bütçesi 2003 yılına göre yüzde 500 artarak 102 milyon TL olmuştur. Artan bu bütçeden hareketle MTA Genel Müdürlüğünün can damarı olan sondaj makine parkının yenilenmesi çalışması başlatılmış, son üç yılda 18 adet yeni sondaj makinesi alınmıştır.

MTA Genel Müdürlüğü tarafından 2005 yılından bugüne kadar yapılan yaklaşık 704 bin metre sondajlı arama sonucunda ülkemiz maden ve enerji ham madde kaynakları rezervlerinin artırılmasına yönelik yeni keşifler elde edilmiştir. Bu kapsamda 2003 yılında 50 olan MTA Genel Müdürlüğüne ait arama ruhsatı sayısı, 2009 yılında 632’ye yükselmiş, arama-araştırma faaliyeti tamamlanan 40 adet ruhsat sahası da ihale edilmek üzere Maden İşleri Genel Müdürlüğüne devredilmiştir.

2005-2009 yılları arasında 400 bin metre kömür amaçlı sondajlı arama tamamlanmış ve toplam 4,2 milyon ton yeni kömür rezervi bulunmuş, Türkiye kömür rezervi yüzde 50,6 artmıştır. Böylelikle, ülkemiz linyit rezervleri 8 milyar 300 milyon tondan 12 milyar 500 milyon tona yükselmiştir. Bulunan yeni kömür rezervleri bin megavatlık 5 yeni termik santralini besleyebilecektir.

Metalik maden ve endüstriyel ham madde aramalarına yönelik yapılan çalışmalar soncunda, bilinen bor rezervleri yüzde 50 oranında artmış, 2 milyar tondan 3 milyar tona ulaşmıştır. 300 bin ton bakır, 45 ton altın, 4,5 milyar ton dolomit, 2,4 milyar ton kalsit, 40 milyon ton seramik ham madde rezerv artışı sağlanmıştır.

1990 yılından bu yana durma noktasına gelen jeotermal enerji çalışmaları, yine, MTA tarafından hızlandırılmış, sondajlı aramalar 2 bin metrelerden 30 bin metreye çıkarılmıştır. MTA tarafından 5 tanesi elektrik üretimine, diğerleri ısıtma ve termal turizme uygun olmak üzere 16 adet yeni jeotermal alan keşfedilerek jeotermal saha sayısı 172’den 188’e çıkarılmıştır. Bu başarılı hizmetleri gördüğümüzde, Sayın Başbakanımızın “Nereden nereye” sözünü bir kez daha hatırlıyoruz.

Seçim bölgem olan Aydın, incirin, zeytinin, kestanenin, pamuğun Merkezî olduğu gibi jeotermal enerjinin de Türkiye’deki en zengin kaynaklara sahip olduğu bir ilimizdir. Bu önemli kaynakların keşfinde ve bu sondajların yapılmasında MTA Genel Müdürlüğümüzün bu dönemde çok önemli hizmetleri olmuştur; kendilerine, hem Genel Müdürlüğümüze ve hem Enerji Bakanlığımıza teşekkür ediyoruz.

Temiz ve yerli enerji kaynağı olan jeotermal enerji, enerji üretiminde, konut ısıtma soğutmasında, seracılıkta, sağlık turizmi gibi birçok alanda kullanılabilmektedir. Uzun yıllar boyu yararlanamadığımız ve “Türkiye petrolü” olarak mütalaa ettiğimiz jeotermal enerji kaynaklarımız, AK PARTİ İktidarı döneminde, 2007 yılında çıkan Jeotermal Enerji Yasası’yla beraber harekete geçmiş ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET ERDEM (Devamla) – …Türkiye'de özellikle Aydın ili başta olmak üzere JEST dediğimiz jeotermal elektrik santralleri kurulmuştur. Bunlardan Aydın ili Germencik ilçesinde, 47,4 megavat kurulu güce sahip, 225 milyon TL’ye mal olan ve yine Aydın ilinde, 8,5 megavat kurulu güce sahip, 20 milyon TL’ye mal olan JEST (jeotermal enerji santrali) kurulmuştur ve bu konuda geçen dönem hizmet veren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Hilmi Güler’e ve yine bu dönem hizmet veren, verecek olan Sayın Bakanımıza teşekkür ediyoruz Aydınlılar adına, ülkemiz adına çünkü yerli enerji, kendimizin enerjisi bu şekilde devreye girmiştir.

Yine, Yenilenebilir Enerji Kaynakları Yasası geçen dönem çıkarılmış, Aydın’da, Didim Akbük’te 31,5 megavat, 90 milyon TL’ye rüzgâr enerjisi santrali kurulmuş, hizmete girmiştir ve yine akan su kaynakları üzerinde Akçay ve Sırma’da 2 tane HES kurulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ERDEM (Devamla) – Bu konuda Sayın Bakanlarımıza teşekkür ediyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdem.

Şahıslar adına, lehinde Siirt Milletvekili Sayın Afif Demirkıran.

Buyurun Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Enerji Bakanlığı bütçesi münasebetiyle sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemiz, jeopolitik konumu itibarıyla üst düzeyde stratejik bir önemi haiz olup enerji zengini ülkeler ile yüksek miktarda enerji tüketen pazarlar arasında tabii bir köprü oluşturmaktadır. Ülkemiz bu konumu ile arz kaynaklarının ve taşıma güzergâhlarının çeşitlendirilmesi bağlamında, başta Avrupa Birliği olmak üzere dünya enerji arz güvenliğinde etkin bir rol oynamaktadır. Bir başka ifadeyle, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişme noktasında yer alan Türkiye, dünya petrol ve doğal gaz rezervlerinin yüzde 72’sine sahip olan Orta Doğu, Hazar ve Orta Asya bölgeleriyle Batı’nın enerji tüketen ülkeleri arasında bir enerji koridoru ve terminali olma rolünü üstlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü kısa konuşmamda, ülkemizin Avrasya enerji eksenindeki rolüne, her gün biraz daha artacak ve bölgenin enerji arz güvenliğine tartışmasız bir şekilde katkı sağlayacak olan, tamamlanmış ve yapımı devam eden önemli boru hattı projelerine kısaca değinmek istiyorum ve ben bunları ifade ettikten sonra, vizyonumuz var mı, yok mu, çok daha rahat anlaşılabilecektir.

Değerli arkadaşlar, Hükûmetimiz, Doğu-Batı enerji koridorunun en önemli bileşenini oluşturan, günlük 1 milyon varil kapasiteli Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi ile yıllık 20 milyar metreküp kapasiteli Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’ni tamamlamış bulunmaktadır. 2007 yılı sonunda işletmeye alınan Türkiye-Yunanistan doğal gaz boru hattı ile de yılda 12 milyar metreküp kapasiteli Güney Avrupa Gaz Ringi Projesi’nin ilk ayağı tamamlanmış olup böylelikle, ulusal doğal gaz iletim şebekemizin komşu ülkelerin altyapısıyla enterkoneksiyonu gerçekleştirilmiş ve ülkemiz, doğal gazda köprü tedarikçi konumuna gelmiştir.

Güney Avrupa gaz ringinin bir sonraki aşamasını ise Türkiye-Yunanistan doğal gaz boru hattının Adriyatik Denizi’nden geçecek bir boru hattıyla İtalya’ya uzanması oluşturmaktadır ve bu projenin 2013 yılında tamamlanması planlanmıştır.

Avrupa’ya bir diğer gaz rotası ise yıllık 31 milyar metreküp kapasiteli ve Nabucco Projesi olarak bilinen Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Macaristan-Avusturya doğal gaz boru hattıdır. Hükûmetler arası anlaşması 13 Temmuz 2009 tarihinde imzalanan Nabucco Projesi’nin 2014 yılında tamamlanması öngörülmektedir.

Hükûmetimiz, Irak doğal gaz rezervlerinin geliştirilmesi hususuna da özel bir ilgi göstermektedir. Irak doğal gazı, mevcut Kerkük-Ceyhan petrol boru hattına paralel bir boru hattıyla ulusal şebekemize bağlanabilecektir. Geçen hafta içinde yapılan ihalede de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının, Irak’ta bir petrol sahasını bir konsorsiyumun ortağı olarak geliştireceğini memnuniyetle öğrenmiş bulunuyoruz.

Mısır gazının Ürdün ve Suriye üzerinden ülkemize ve ülkemiz üzerinden de Avrupa’ya ulaştırılmasını hedefleyen Arap Doğal Gaz Boru Hattı Projesi de Bakanlığımızın geliştirmeye büyük önem verdiği bir başka projedir.

Hükûmetimizin bir diğer önemli teşebbüsü de, yüksek miktarda doğal gaz rezervlerine sahip olan Katar ile sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alımına yönelik olarak imzalanmış olan mutabakat zaptıdır. Ayrıca, Suudi Arabistan-Ürdün ve Suriye üzerinden Türkiye’ye ulaşması planlanan bir boru hattının inşasına yönelik olarak da Katar ile ikili görüşmeler devam etmektedir.

Türkiye-Rusya gaz protokolü ile de Rus gazının Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden diğer pazarlara ulaştırılabilmesi amaçlanmış olup, mevcut boru hatlarının genişletilmesi ve yeni boru hatlarının inşa edilmesine yönelik fizibilite çalışmalarının yapılması öngörülmektedir.

Kısa bir süre önce, İran ile imzalanan bir anlaşma ile de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, İran’ın Güney Pars Bölgesi’nde bazı sahalarda ihale şartı olmaksızın doğal gaz arayabilecektir. Ayrıca, İran doğal gazı ülkemiz üzerinden Avrupa’ya, Türkmen doğal gazı ise İran üzerinden Türkiye’ye taşınabilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyadaki günlük petrol tüketiminin yaklaşık yüzde 3,7’sinin boğazlarımızın üzerinden taşınıyor olması nedeniyle enerji güvenliği açısından boğazlarımızın ayrı bir önemi vardır. İstanbul Boğazı’ndan 1996 yılında sadece 60 milyon ton petrol ve türevleri taşınıyor iken bu yük bugün itibarıyla 150 milyon ton olup gelecek yıllarda 200 milyon tona kadar çıkacağı varsayılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Boğazlarda her geçen gün artan bu tehlikeli yük trafiğini azaltmak için geliştirilen Samsun-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi aynı zamanda kuzey-güney enerji koridorunun da ana ögesini oluşturacaktır. Böylece inşa edilmiş ve edilecek Kerkük-Ceyhan, Bakü-Tiflis-Ceyhan, Samsun-Ceyhan petrol boru hatları ile birlikte Ceyhan önemli bir enerji dağıtım Merkezî ve Doğu Akdeniz’in en büyük petrol satış terminali olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu gelişmeler ülkemizin, dünyanın ekonomik merkezleri ve enerji kaynakları arasında önemli bir geçiş yolu olduğunu doğrulamakta ve artan stratejik önemini vurgulamaktadır. AK PARTİ İktidarının enerji arz güvenliği hususunda yurt içinde ve yurt dışında aldığı tedbirler ve yaptığı teşebbüsler takdire şayandır. Bu münasebetle Sayın Başbakanımıza ve Hükûmetimize şükranlarımı arz ediyor ve sözlerime son verirken Enerji Bakanlığının 2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.

Hükûmet adına ilk söz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer’e aittir.

Buyurun Sayın Dinçer. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2010 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşülmesi dolayısıyla Bakanlığımın bütçesi, çalışmaları ve projeleri hakkında bilgiler sunmak üzere huzurundayım.

Sözlerime başlarken öncelikle, Bursa’da meydana gelen maden kazasıyla ilgili bilgileri arz ederek devam edeceğim. Her şeyden önce, bu elim kaza neticesinde hayatını kaybetmiş olan işçilerimize tekrar buradan rahmet diliyorum ve ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Ayrıca, bugün maalesef, Kilis’te bir taş ocağında meydana gelen patlamada 3 işçimizi kaybettik. O işçilerimize de yine Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine başsağlığı diliyorum. Bu Kilis’teki taş ocağında meydana gelen patlamada, maalesef, zemin düzenlemesi yapan bir buldozerin sebebiyet verdiği kazada 3 işçimiz hayatını kaybetti, 2 işçimiz de şu anda yaralı. Ailelerine sabır ve başsağlığı temenni ediyorum.

Çok değerli arkadaşlar, maalesef, bizim ülkemizin en temel sorunlarından, en müzminleşmiş sorunlarından bir tanesi, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili sorunlardır. Bu, bizim toplumsal bir mesele olarak ele almamızı gerektiren ve çözüm üretirken de yine toplumun bütün aktörlerinin birlikte çalışmasını ve iş birliğini zorlayan bir sorunumuzdur. Bu sorunla ilgili, belki de olayın vahametini söyleyebilmek için, açıklayabilmek için şöyle bir rakamlandırma yapmak mümkün: Türkiye, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili kazalarda yılda yaklaşık olarak 4 milyar liraya yakın bir zarara uğramaktadır. Bu tabii, daha önceden belirtildiği gibi 21 milyar lira civarında bir rakam değildir. Ayrıca, işin daha da vahim veya üzücü tarafı ise, aslında bunun çok cüzi bir oranla, yani yüzde 2’lik bir kısmıyla alacağımız tedbirlerle bu sorunu önleyebilecek olmamızdır.

İşte, Bursa’da meydana gelen kazayı da yine buna benzer bir kaza olarak değerlendirmek mümkün. Bu kazanın oluş şekliyle ilgili sahip olduğumuz bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum.

Bu firma, aslında 1987 yılından itibaren çalışan bir firma. O zamandan itibaren o alanda maden çıkarmış, kömür çıkarmış ve faaliyette bulunmuş. Yirmi yıllık işletme süresi bittikten sonra, 2006 yılının sonunda tekrar işletme hakkını elde edebilmek için ruhsatının süresinin uzatılmasını talep etmiş. 2006 yılı sonundaki bu uzatma talebinde hem Enerji Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü hem de bizim Bakanlığımız değişik safhalarda denetimde bulunmuş. Enerji Bakanlığına verilen projede özellikle tahkimat ve havalandırmayla ilgili sorunların olduğu görülmüş ve Bakanlık bu konuda düzeltme yapmasını talep etmiş ve firma 2007 yılındaki ruhsatın uzatılması sürecinde proje üzerinde değişiklikler yaparak gerekli tedbirleri aldığını beyan etmiş ve ruhsatını almış. Biz ise 2009 yılı Haziran ayının başlarında, Mayıs ayının sonlarında bir denetim yapmışız.

Bu denetimin mahiyeti hakkında biraz bilgi vermek istiyorum: Bu denetim, bizim bildiğimiz, aslında müfettiş göndererek yaptığımız bir denetim değil. Yine müfettiş gönderiyoruz ama Türkiye’de özellikle son bir yıldır teftiş sistemindeki yaklaşım tarzlarımızın değişmesinden kaynaklanan bir uygulamanın, bir örnek olayın uzantısı.

Biz şöyle bir çalışma yaptık: Bizim ülkemizde özellikle iş kazaları, iş kazalarının sebebiyet verdiği ölümler ve meslek hastalıkları analiz edildi. Bu analizler neticesinde, en riskli sektörler neler, tespiti yapıldı ve riskli sektörlerin içerisinden de her bir sektörün temel olarak ölüme, meslek hastalığına ve kazaya sebebiyet veren faktörleri tespit edildi. İşte, bizim riskli olarak belirlediğimiz sektörlerden birisi maden sektörüydü ve maden sektörüyle ilgili çok geniş kapsamlı bir proje çalışması başlatılmıştı. Aslında benden önce konuşan milletvekillerimizin bahsettikleri, Maden Mühendisleri Odasının belirttiği çalışma veya işçi sendikalarının belirttiği çalışma, işte bizim bu proje çalışmamızın uzantılarıdır.

Bu çalışmaya Maden Mühendisleri Odası, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, işçi sendikaları, Maden-İş Sendikası, işçi konfederasyonları, işveren sendikalarının temsilcileri, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili bizim bürokratik birimlerin temsilcileri ve konuyla ilgili söz söyleyebilecek bütün aktörler bir arada konuyu tartıştılar ve bununla ilgili tespit ettikleri iki ana husus vardı: Birincisi genellikle maden ocaklarındaki kazanın önemli bir sebebi, önemli faktörü tahkimat unsurlarının yapılmayışında eksiklikler veya yapılmayışıyla ilgili yetersizlikler, ikincisi ise havalandırmayla ilgili yetersizliklerdi, nihayet, daha az bir faktör olarak da gaz ölçümüyle ilgili teknolojik faktörlerdi.

Bu proje ortaya konulduktan sonra bizim mühendislerimiz ve iş teftişindeki konuyla ilgili uzman arkadaşlarımız Türkiye’deki bütün maden ocaklarını istisnasız dolaştılar ve her birisini bu belirlenen perspektiften ve ortaya konulan stratejilerden hareketle denetlediler.

İşte, mayıs ayının sonunda, haziran ayı başında bizim yaptığımız bu madenle ilgili denetim de bu kapsamda yürütülmüş bir denetimdi. O madende yine tahkimatla ilgili sorunların olduğu görüldü, havalandırmayla ilgili sorunların olduğu görüldü. Kapatılmadı çünkü hazırlık safhasındaydı. 2007 yılından sonra yeniden süreyi uzattığı için… Yeni bir alanda üretim yapmaya başlıyordu ve bununla ilgili galerilerini açıyordu, tünellerini oluşturuyordu. Hazırlık safhasında görülen bu tip eksiklikler sebebiyle -konunun uzmanları durumu biliyorlar, olayı anlayabilecek vaziyetteler- maden ocakları kapatılmaz. Üretime geçmeden önce eğer bunları tamamlamadığı fark edilirse, o zaman üretime geçmesine izin verilmez.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Eksiklikler varsa kapatılır Sayın Bakan, yapmayın.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Nitekim, şimdi de yine bu eksiklikler olmasına rağmen, üretim alanına geçmeden önce, bu eksiklikleri tamamlamadan üretimine izin verilmeyecek. Bu açıdan bakıldığında, eksikliklerin neler olduğunun tespiti yapıldı ve kendileri uyarıldı. İş yeri -biz yaptığımız tespitlerde çok açıklıkla bunu kamuoyuyla paylaştık iki gün önce Enerji Bakanlığıyla birlikte- maalesef iki vahim hatayı yaptı:  Birincisi hazırlık safhasında kendisinin bu süreci tamamlamadan üretime geçmesi başlamasıydı, ikincisi ise yine bu süreçte gerekli tedbirleri almamış olmasıydı. Nitekim, gördüğümüz temel şey, havalandırmaların, özellikle üretimin yapıldığı alanda nefesliğe doğru havalandırmaların hiç olmadığı şeklindedir; hadise bu.

Aslında sorumlularının…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Havalandırma eksikken patlayacağı belli Sayın Bakan. Havalandırma eksikse infilakın olacağı belli. Orada gazın birikeceği belli. Bunu hangi teknik adama sorsanız söyler.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Şimdi arkadaşlar, hazırlık safhasında…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Siz bunu hangi mantıkla izah edebilirsiniz Sayın Bakan?

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Altı ay süre vermişsiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Arkadaşlar, bu, bu konunun uzmanlarının bileceği ve takip edeceği bir şey. Hazırlık safhasının teknik olarak ne anlama geldiğini bu olayı bilenler benden duyduğu zaman bunu anlıyor. Bu, mantık yürüteceğimiz bir hadise değil çünkü.

Burada bahsetmem gereken başka bir husus var aslında. Esas durmak istediğim mesele, hadisenin nasıl meydana geldiği meselesi değil.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Durmasan daha iyi olur!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Esas mesele, aslında burada 19 insanımızın ölmüş olması meselesidir. İster 1 kişi, ister 19 kişi… Bizim ülkemizin bu temel sorununu biz objektif ve rasyonel bir şekilde görerek çözmeye birlikte ve iş birliği içinde çalışmazsak eğer bu sorunu aşamayacağımız anlamına geliyor. İddia edildiği gibi, son yıllarda Türkiye’de iş kazaları artıyor değil, son yıllarda ölümlü kazalar da artıyor değil. Burada benim elimde istatistikler var, bunları sizinle bütün ayrıntısıyla ve uzun uzun paylaşmayı isterim.

2000’li yıllarda yaklaşık yılda 100 bine yakın iş kazası oluyorken 2008’de iş kazası 72 bine düştü. Yine 2000’li yılların başında 2 binden fazla insan ölüyorken iş kazalarımızda 2008 yılında 866 kişi öldü ama hiç önemli değil, çünkü bir insan hayatı istatistiki bir şey değildir. 1 kişinin bile ölmesi bizim için büyük bir sorun teşkil etmeli, beraberce çözmeliyiz.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – İş kazalarında düşüş olmadı ki Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Şimdi, bu sorunlarla ilgili olarak aslında herkesin kaza olduktan sonra ortaya çıkıp böyle birtakım işaretler yapıyor olmasının da ciddi bir sorun olduğunu algılamalıyız. Hep beraber… Aslında bu sorunun  önlenmesi için pek çok hukuki düzenleme yapılmış. İş yerinde müfettişler gidiyor denetimler yapıyorlar. İş yerinde işçilerimiz ve sendikalar var. İş yerinde teknik  nezaretçiler var. Bunların tamamı, işveren de dâhil olmak üzere iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almakla sorumlu insanlardır.

Şimdi, hep beraber şunu sormalıyız: Aslında bugün çıkıp konuşan maden ocağı temsilcileri, yine bugün çıkıp konuşan maden mühendisleri odaları, bugün çıkıp konuşan işveren sendikaları, bugün çıkıp konuşan işçi sendikaları, biz hep beraber aslında bir adres göstermek yerine -ben şunu teklif ediyorum- başımızı öne eğelim, sadece bir dakika, aslında kimin neyi yapmadığını değil, kendimizin neyi yapmadığını, o 19 işçinin ölümünden önce aslında biz neyi yapsaydık hep beraber o insanların hayatını kaybetmeyeceklerini ve şimdi bu kaza olduktan sonra neyi yaparsak bu kazayla bir daha karşılaşmayacağımızı düşünmeliyiz.

Maden Mühendisleri Odası oradaki teknik nezaretçiyi eğitip eğitmediğini ve inisiyatif kullanıp kullanmadığını sorsun. İşçi sendikaları oradaki işçilerin vurdumduymazlıklarıyla ilgili hangi tür bilinçlendirme çalışmasını yapıp yapmadığını sorsun. İşveren sendikaları almadığı tedbirlerin maliyetini ve sebep olduğu insanların canına dair tedbirleri düşünsün. Biz de politik olarak bunu yapalım, lütfen. Bunu aslında bir siyaset meselesi yapmaktan çıkaralım, iktidarıyla muhalefetiyle, ilgili bütün aktörleriyle başımızı önümüze koyalım ve bir dakika düşünelim “Ben ne yapsaydım bu kaza olmazdı?” diye.

Üzerinde duracağım ikinci konu… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Yedi yıldır iktidardasınız Sayın Bakan.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bunları söyleyesiniz diye iktidar olmadınız, bunlara çözüm bulacak sizsiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Üzerinde durmak istediğim ikinci konu eczaneler meselesi.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – 2006 yılında Meclis araştırması istenmiş Sayın Bakan, defalarca, kabul edilmemiş. Yani bunlar laftan ibaret.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Üniversite hocası olarak konuşmuyorsunuz.

AHMET ORHAN (Manisa) – Bu, muhalefetin sorunu değil Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Arkadaşlar, diğer sorularınızı ben…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Madenci yandaş olunca, müfettiş de maaş alınca, olmaz.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Yani göz göre göre

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, bunları siz öngöreceksiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – İkinci soru veya üzerinde durmak istediğim ikinci mesele eczanelerle ilgili mesele.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Meclis araştırması veriliyor, kabul etmiyorsunuz; buraya da gelin çözüm arayalım!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Çok değerli arkadaşlar, aslında özellikle son yıllarda yapılan sosyal güvenlik ve genel sağlık alanında yaptığımız reformlar, Türkiye’de vatandaşımızın ilaca erişimini, tedaviye erişimini çok kolaylaştırdı, sigorta kapsamını çok genişletti ve insanlarımız bu alanda çok ciddi bir rahatlamaya sahip oldular. Tabii, bu bizim için cesaretle atılmış ve övünülecek bir adım. Ama bu rahatlığın, erişimin kolaylaştırılmasının, kapsamın genişletilmesinin bize bir maliyeti var. Bu, beraberinde yüksek bir şekilde maliyetlerimizin artışına sebebiyet verdi. Tabii, bu maliyetlerle ilgili olarak kurumun gelir-giderlerine baktığımızda, birtakım temel, belki de bazı radikal tedbirleri almamız gerekti. Bu açıdan hareketle şunu söyleyebiliriz: Mesela, bu masrafların boyutuyla ilgili veya harcamaların artışıyla ilgili birkaç rakam da vermek, sizinle paylaşmak isterim doğrusu.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Grip aşısına 2 milyar dolar verdiniz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Mesela tedavide, 2008 yılında 217 milyon adet olan tedavi 2009 yılında yüzde 14, yüzde 15 arttı, 249-250 milyon sayısına ulaştı. Reçete sayımız 240 milyondan 280 milyona çıktı.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Aile hekimliği…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Reçete harcamalarımızsa 11 milyardan 15,7 milyara yükseldi. Hâlbuki, özellikle ilaç harcamalarımız daha 2002 yılı sonunda 4,5 milyar lira civarındaydı.

Şimdi, bu masrafların artışına dikkat ettiğimizde, sürdürülebilir bir genel sağlık sigortası oluşturmak ve sosyal güvenlik sistemini de sürdürülebilir hâlde tutmak için birtakım tedbirler almamız gerekiyordu. Nitekim, biz bu tedbirleri alabilmek maksadıyla bazı stratejiler geliştirmiştik. Bunlardan birincisi, global bütçelemeye dair stratejilerimizdi. Biz hem Sağlık Bakanlığı, ilaç sanayisi, özel hastaneler ve üniversite hastaneleri olmak üzere her birisiyle görüşerek global bütçelemeye geçmeye teşebbüs ettik. Global bütçelemenin anlamı şu: Biz, kamu olarak yapabileceğimiz maksimum harcamaları belirliyor ve bu harcamaların üstüne çıkmamak için ilgili sektörle pazarlıklar ediyorduk. Nitekim, ilaç sanayisiyle ilgili yaptığımız çalışmalar başlangıçta olumsuzlukla neticelendi, çünkü bizim tekliflerimizi kabul etmemişlerdi. Biz bazı tedbirler aldık, sonra da anlaşmak mümkün oldu. Global bütçeyle ilgili olarak, biz önümüzdeki üç yıl sağlık harcamalarında ilaçlar için ne kadar para harcayacağımızın tespitini yaptık. Sizin de bildiğiniz gibi bu seneki bütçemizde 14,6 milyar liralık bir harcama öngörüyoruz. Bunu ilaç sanayisi kabul etti ve ilaç sanayisiyle ilgili yaptığımız görüşmelerde yaklaşık olarak, ortalama yüzde 25 ila yüzde 30 arasında ilaçlarımızın fiyatlarında düşüş temin ettik. Bugün vatandaşlarımıza ve kamu harcamalarına yönelik olarak baktığımızda bunun iki tür yansıması olacak: Kamu harcamaları itibarıyla baktığımızda bu tedbirle kamuya maliyetinde 2,5 milyar liraya yakın bir tasarruf sağlayacağımızı tahmin ediyoruz. Vatandaşlarımız açısından bakıldığında ise yüzde 25’lik, yüzde 30’luk bir indirim, onların ilaç alırken sunacakları katkı paylarında da yine yüzde 25’lik, yüzde 30’luk bir azalma anlamına geliyor. Bu açıdan bakıldığında hem kamunun hem de vatandaşlarımızın lehine olan bir durumla karşı karşıyayız.

Yönetimin temel kurallarından birisidir: Yönetimin temel kuralı, genel çıkarların özel çıkarlara üstünlüğü olarak tanımlanabilir. Burada vatandaşların lehine olan bir sebep, çıkar sebebiyle biz doğrusu bunun üzerine kararlılıkla gidiyor ve uygulamak niyetimizi ifade ediyoruz.

Şimdi, eczanelerimizin buna itirazları muhakkak ki aslında yapılan indirimlerden dolayı değil. Eczanelerimizin konuya yönelik itirazları iki tür sebepten dolayı ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi raflarındaki veya stoklarındaki ilaçların fiyatlarının düşmesinden kaynaklanan zararlarıyla alakalıydı. Biz, aslında hiç görevimiz olmadığı hâlde, yine eczanelerin talebiyle, ilaç sanayisiyle görüşmelerimizde bunu konu hâline getirdik ve onlardan bu zararın telafi edileceğine dair, hem de geçmişe yönelik bir aylık süreyle ve nakit olarak telafi edileceğine dair söz aldık, hem şifahi söz hem de yazılı söz aldık.

İkincisi ise indirim oranlarından kaynaklanan kârlarındaki belirli bir düşüştü. Bu yaklaşık olarak onların kârlarında yüzde 1,5 civarında bir azalmaya sebebiyet verecekti. Biz doğrusu, krizden geçen bir ülke olmamız sebebiyle, eczanelerimizden ve eczaneleri temsil eden Eczacılar Birliğinden bu konuda bizi anlayışla karşılamalarını ve taşın altına birazcık da kendi ellerini sokmalarını talep ettik. Bizim talebimiz aslında çok da büyük ve onlardan çok önemli bir fedakârlığı yapmalarını beklemek değildi. Buna, bu kriz içerisinde açık veren ve sürdürülebilir olmak için çaba sarf eden bir kurumda alıcı olan birisinin belki de talebiyle ilgili olarak bakılması ve bunun anlayışla karşılanması gerekiyordu, maalesef bu anlayışı göremedik, dolayısıyla da biz kendimiz birtakım tedbirler almak zorunda kaldık.

Bu açıdan bakıldığında, biz şundan dolayı da üzüntümüzü ifade etmeyi burada belki bir gerek olarak görüyoruz: Eczacılar Birliği belki de çoğu kere kendi çıkarlarından daha çok, belki de genel kurula gidiyorken kendi içlerindeki iktidar mücadeleleriyle ilgili olarak bu meseleyi kullandı diye varsayıyoruz. Ama daha da önemlisi, aslında biz son aldığımız kararla biz hiç kimseye yönelik bir tavır içerisinde olmadık. Sadece daha etkin ve daha verimli bir çabayı ortaya koyabilmek için eczacılarımızla karşılıklı olarak bir sözleşme yapmayı düşünüyoruz çünkü onlar bizimle görüşmelerindeki bütün gerekçelerinde maliyetlerinin yüksekliğinden bahsediyorlardı. Bu verdiğimiz kararla üç konuda maliyetlerinin ortadan kaldırılmasına sebebiyet veriyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, tek tek anlaşma olmaz, kurumsal yapın.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Birincisi, artık eczaneler, Eczacılar Birliğinden 500 milyon lira vererek sözleşme satın almayacaklar.

İkincisi, bana verilen maliyet tablosuna göre -bunun altını çiziyorum- Eczacılar Birliğinin bana verdiği maliyet tablosuna göre her ay 75 lira aidat da ödemeyecekler.

Yine, üçüncüsü de temininde güçlük çekilen ve yüksek volümlü ilaçların, pahalı ilaçların temininde bazı odaların aldığı -bütün odalar almıyor onu biliyorum- binde 8 ila yüzde 1 arasındaki komisyonu da ödemeyecekler ve böylece hiç maliyetsiz, eczanelerimizden hizmet satın almaya açık ve hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Kurumları yok ederek olmaz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Dördüncüsü, Tekel işçileriyle ilgili konularda kısa bir açıklama yapmak istiyorum…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Eczaneleri tekelleştirmek istiyorsunuz, niyetiniz bu!

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bunu açık söyle bari.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Tekel işçileriyle ilgili olarak şunu söylemeliyim:

Aslında, benden önce konuşan arkadaşlarım konuyla ilgili süreci kısaca bilgilendirdiler. Buna göre 2001 yılında özelleştirme kapsamına alınan Tekel daha sonraki dönemde çok sayıda işçisini kapının önüne koydu. Hatta 1992 yılından beri -ondan önceki yılları kastetmiyorum- yaklaşık 14 bin insan kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve iş kaybıyla ilgili ek tazminatlarını alarak kapının önüne konuldu.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Niye o zaman eylem yapıldı efendim?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – 2001 yılında da yine, Sayın Bahçeli’nin de altında imzası olduğu bir kararnameyle Tekel firmaları özelleştirme kapsamına alındılar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne zaman özelleştirilecek?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – 2004 yılına kadar bu özelleştirmeler yapıldı ve insanların hiçbirisi aslında hak hukuk denilmeden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – 2004’e kadar Tekelin özelleştirilmesi olmadı Sayın Bakan. Armut ile elmayı karıştırıyorsunuz. 2007’de siz programa aldınız.

BAŞKAN – Sayın Dinçer, size iki dakika tekrar veriyorum. Sayın Taner Yıldız’dan keseceğim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım. Teşekkür ediyorum.

2004 yılına kadar yaklaşık 14 bin insan kapının önüne konulmuşken, yine bugün burada bizi eleştiren işçi sendikalarımızın eski başkanlarının haleflerinin talebiyle -ben o zaman Başbakanlık Müsteşarıydım- çok yoğun talepleriyle âdeta Başbakanlığı abluka altına alarak bu arkadaşlarımız için çözüm talep ettiler.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – 2004’te de Başbakanlık Müsteşarıydınız.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Ve 2004 yılında çıkarılmış bir kararla 4/C’yi biz Türk-İş’in teklifiyle kararlaştırdık ve Bakanlar Kurulu kararı olarak çıktı.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – “Siz yapmadınız, biz de yapmıyoruz” mu diyorsunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Ve onun arkasından bu arkadaşlarımızın hiçbirisi kapının önüne konulmamaya başlandı.

Şimdi, şunu soruyorum: Bu, hak arama mıdır?

OKTAY VURAL (İzmir) – Düzeltin, haklarını verin, haklarını.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Eğer hakkı biz yanlış tarif edersek o zaman gerçek hakkı bulmakta zorlanırız.  Bu açıdan bakıldığında ortaya konulan hususlar için… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Özlük haklarını istiyorlar, başka bir şey istemiyorlar.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Özlük hakları da veriliyor arkadaşlara, hiç endişe etmeyin, özlük hakları da veriliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Verilmiyor. Bilmiyorsunuz Sayın Bakan.

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Özelleştirme meselesi değil bu, özlük hakları meselesi.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (Devamla) – Ben ayrıca, aslında sizlere bugün küresel krizin Türkiye’deki istihdam üzerine etkilerini, işsizlik meselemizi, istihdama yönelik aldığımız tedbirleri anlatmayı arzu ediyordum. Bununla ilgili çok ayrıntılı analitik bir de konuşma metni hazırlamıştım ama fırsatım olmadı, onu görüyorum. Metni size dağıttım. Umarım beni affedersiniz.

Sizlere teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, size de teşekkür ediyorum anlayışınız için.

Ayrıca, katkısıyla, eleştirisiyle bizi yönlendirmeye çalışan bütün milletvekili arkadaşlarıma tek tek teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dinçer.

Hükûmet adına ikinci söz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız’da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

On sekiz dakikanız var.

Buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Bakanlığımın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2010 yılı bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Öncelikle, iktidardan, muhalefetten bütün, katkı yapan milletvekili arkadaşlarımı tebrik ediyorum ve teşekkür ediyorum.

Bunların arasında bilgi kirliliğinden kaynaklanan yanlış teşhisler de var, bir kısım doğruların altının çizilmesi de var, bunlara vaktimin elverdiği kadar değinmeye çalışacağım.

Ben de tabii ki Mustafakemalpaşa’daki maden ocağında hayatını kaybeden 19 tane işçi kardeşimizi rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum, hem milletimize hem de yakınlarına taziyelerimi bir kez daha belirtiyorum.

Değerli arkadaşlar, can üzerinden siyaset yapılmaz. Özellikle bu konuda, maden işlerinde olduğu gibi nasıl biz bir Meclis araştırma komisyonu kurmuşsak, aynen Meclis araştırma komisyonunda bütün iktidardan ve muhalefetten arkadaşlarımızın bulunduğu ortamda, bu konu birleştirilerek zaten konuşulacaktır. Orası, ne fotoğraf çektirme yeridir ne kameralar karşısında görüntü aldırma yeridir, orada iş yapmak lazım.

Biz haber aldıktan sonra Değerli Çalışma Bakanımızla beraber gittiğimizde bir tane hedefimiz vardı: Özellikle göçüklerde veya grizu patlamalarında oradaki işçi kardeşimizi kaç günde çıkaracağınız bile belli olmaz, yeri gelir yedi ila on gün civarında süre alır. Sebepleri, sonuçları, hangi gerekçelerle yapılmış olursa olsun, biz öncelikle o işçi kardeşlerimizi çıkarmakla ilgilendik ve oradaki beyanatımda da var, son işçi kardeşimiz çıkarılıncaya kadar da maden ocağında kalacağımızı söyledim. Hamdolsun, yaklaşık elli sekiz-altmış saat civarında da onların hepsi çıkarılmış oldu ve ailelerine teslim edilmiş oldu.

Şimdi, siyaset yapılıyor. Değerli arkadaşlar, işte “ 5 bin TL dağıttınız, canını mı tekrar iade aldınız?” Yani, hiç dağıtmadan, bununla alakalı ilk ihtiyaçlarını karşılamak üzere verilen ve…

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Vicdanın rahatladı mı? Halloldu mu 5 bin liraya?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, vicdanımla alakalı konulara değineceğim ama şunu söylemek isterim: Bu, vicdan rahatlatmayla alakalı konu değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu tür iş kazalarının, Sayın Selvi siz bunları çok iyi bilirsiniz, bir tane sebebi yoktur, müteselsilen bir zincirdir bu.

Şimdi ben, “Hepsi var kayıtlarımda, bütün siyasi partilerin olduğu zamanlardaki maden kazalarında şu kadar işçi ölmüştür ve bunun müsebbibi o partilerdir.” desem doğru olur mu? Doğru olmaz. O yüzden, olaya tam teşhis koyacaksınız. Buradaki teşhis nedir?

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Denetimsizliktir.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Denetimsizliğin payı varsa o da değerlendirilecektir, biz bunu baştan söyledik.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Değerlendir. Sekiz yıl oldu. Kendi belgelerinizi okumadan geliyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, biz bunu söyledik. Kamunun, özel sektörün, patronun, işçinin hepsinin müteselsilen görev alacağı bir zincirdir bu.

Niçin peki oraya, kapıya “Burada oluşabilecek iş kazalarıyla alakalı sizin hiçbir sorumluluğunuz yoktur, sorumluluk Hükûmete aittir.” diye yazmazlar? Her kesimin kendine has sorumluluğu vardır. Mesela, bir işçi kardeşimle konuştum “Güzel kardeşim, ocağa giriyorsun, niçin elinde sigara var?” dedim “Hangi gün sigarasız olacağız abi?” dedi. Bakın, doğru mu bu? Grizu patlaması, metan gazının bulunduğu ortamda yaklaşık yüzde 2’lere çıkması hâlinde patlayabilecek.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Acemi işçi de ondan, ucuz işçi de ondan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, eğitimlerle alakalı kısma da geleceğim. Tekraren söylüyorum: Bu tür işlerde, özellikle maden ocaklarının çalıştırılmasında kamunun üzerine düşen görevler vardır, onu yapması lazımdır; özel sektörün üzerine düşen görevler vardır, onu yapması lazımdır; işçi kardeşlerimizin üzerine düşen görevler vardır, onu yapması lazımdır.

Şimdi, bunlarla alakalı neler yapıyoruz? O görev bölümünü nasıl değerlendiriyoruz? Önemli olan burada, işçi kardeşimizin 1 tanesinin, bırakın 19 tanesini, 1 tanesinin bile canıyla değiştirilmeyecek olan işletmedir. Biz hedeflerimizi ortaya koymuşuz.

Bakın, gayet güzel konuştu arkadaşlarımız: “İthalata bağımlı bu ülke.” dedi. Doğru. İthalata bağımlılığı bir an önce gidermemiz lazım. Nerelerde ithalata bağımlı? Doğal gazda, petrolde, kömürde. Dışarıdan alıyoruz. Rakamlarını birazdan vereceğim.

Bu rakamları düşürebilmenin yolu, sağlıklı, sıhhatli ve sistematiği kurulmuş bu tür iş yerlerini açmaktır. Bunun çözümü “Maden ocaklarında sıfır iş kazası olsun. Biz bundan sonra hiç kaza yapmayalım.” diye kapatmak değildir. O yüzden, doğru bir teşhis koymamız lazım.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) –  “Kapatın” demiyoruz kardeşim. Önlem al!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, adım adım geliyorum. Ben, dikkatle ve gerçekten ciddiye alarak dinledim ve gayet de güzel şeyler de söylendi.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Yani ciddiye almadan dinleyenler de mi var?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bir kısmı bunun bilgi kirliliğinden kaynaklanıyor. Siz bir maden ocağında eksiklik gördüğünüz zaman, orası bir iş yerinin mühürlenmesi, kapatılması gibi, kepengi indirilip, oraya anahtar vurulacak hâlde değildir o. Ona, eksikleri giderebilmesi açısından bir mühlet verirseniz, o mühlet içerisinde de eksiklerini, üretim yapmaksızın…

Bakın, Çalışma Bakanlığımız ile yaptığımız toplantıdan sonra çıkarttığımız rapordan iki tane cümle okuyacağım: “Kaza sonrası yapılan incelemelerde -ki, son cesedimizi çıkarttıktan yaklaşık üç saat sonra,  oraya,  TTK, MTA, Maden İşleri Genel Müdürlüğü, Soma Linyit İşletmesi, Tunçbilek ve Dursunbey’den aldığımız bu işle alakalı arkadaşlarımızdan 14 kişilik bir ekip oluşturduk ve raporlarını yazdılar. Çalışma Bakanımıza anlattılar. İşletmenin 2009  yılında ruhsatlandırılmış projeden farklı bir alanda üretim faaliyetlerine girerek proje dışına çıktığı anlaşılmıştır ve yine proje dışında, denetimlere rağmen üretime yönelik hazırlık çalışmalarını tamamlamadan ve havalandırmayla ilgili gerekli tedbirleri yeterince almadan üretime başlanmıştır.” Siz şimdi diyorsunuz ki: “Kardeşim, ben burada denetim yaptım; üretim yapmadan şu eksikliklerini gider, cebrî borularını düzenle, havalandırmanı yap, nefes almalıklara doğru yürü.” Nefes almaya giderken işletme eğer siz “12,5 metre oradan maden çıkaracağım, kömür çıkaracağım.” derseniz bunun müsebbibi başkası olamaz. Oradaki işçi kardeşimiz de değil, tedbirlerini almış, söylemiş.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Çalışma Bakanlığı yapmış Sayın Bakan, bu denetimi siz yapmamışsınız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Sayın Seyhan, diyor ki: “Altı ay içerisinde bu eksiklikleri gidereceksiniz.”

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Evet, ama Çalışma Bakanlığı diyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bunu siyaset olsun diye söylemiyorum, eksik bilginiz varsa lütfen düzeltin diye söylüyorum.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Anladım efendim. Siz yapmamışsınız, siz en son 2007’de gitmişsiniz Sayın Bakan, bunu Çalışma Bakanlığı yapmış. Sizin denetimleriniz neden yapılmamış?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, ben dinledim, lütfen…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Siz 2007’den sonra hiç gitmemişsiniz.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Ruhsatsız maden ocağını…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ben bu Hükûmetin bir bakanı olarak ne denetimini aksatan bir arkadaşa taviz veririm ne özel şirkete taviz veririm ne de oradaki başka sorumluya. Bu konuyla alakalı bizim seçme hakkımız yok değerli arkadaşlar, sorumlusu kimse o hesabını verecek, bunu baştan söylüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – 2007’den sonra gittiniz mi?

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Dört yıl sonra…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Maden ocaklarında iki tane temel unsur vardır -en fazla kaza- istatistikler bunu söylüyor: Bir tanesi, grizu patlamalarına karşılık yapılacak önlemler, tedbirler; ikincisi de tahkimattır. En fazla kazanın olduğu bölüm budur ve özellikle…

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Havalandırma?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –  “Havalandırma” dediğim bu, yani grizu patlamalarına karşılık alınacak tedbirler havalandırmadan geçer, en önemli tedbir bu.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Ölçüm?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bununla alakalı biz kısa, orta ve uzun vadede şu anda bir kısım tedbirlerimizi almış oluyoruz. “Tuh, vah!” diyerek bu işi geçiştirecek değiliz, biz sorumluluğumuzun farkındayız.

Bugün, 1986 yılından bu tarafa oluşan iş kazalarında hem sayıları itibarıyla hem de ölümlü vaka itibarıyla çok ciddi bir düşüş sağlanmıştır. Bunda şimdiye kadar bütün hükûmetlerin katkısı vardır. Bakın, 1986 yılından bu tarafa, eğri sürekli düşmektedir. Son 1 işçimize kadar bunu yeterli görmeyiz değerli arkadaşlar, son 1 işçimize kadar. Ancak, işçi kardeşlerimizin yanlış uygulamalarından kaynaklanan veya özel sektörün veya kamunun veya patronun veya işin başındaki mühendis arkadaşın eksiklerinden kaynaklanan yanlışlıklar varsa bunun da üzerine gideceğimizi söylüyorum.

Bakınız, ben size birkaç rakam daha vereyim: Ülkemizde 2008 yılı itibarıyla 104 milyon ton kömür tüketildi. Bu kömürlerin 23 milyon tonu değişik ülkelerden geldi; Çin, Rusya, Güney Afrika, Polonya, Vietnam… Hiçbirimiz buna sıcak bakmıyoruz değil mi? Yani, yerli kaynaklarımızın kullanılması, sürdürülebilir ve yenilenebilir kaynaklarımızın kullanılmasıyla alakalı elimizdeki bütün rezervlerin tespit edilmesi lazım ve bununla alakalı araştırma fonlarının artırılması lazım. AK PARTİ hükûmetlerinin hepsinde, istisnasız, 12-13 katına çıkan arama faaliyetlerinin artırılmasıyla alakalı, hem MTA’da hem TKİ’de hem de Maden İşlerinde bütçelendirilmiştir, aynen bu yıl da olduğu gibi, TPAO’da da olduğu gibi. Bakın, 8,5-9 katına çıkartıldı. Sırf bu yıl, Karadeniz’de arayacağımız, Petrobras’la beraber yapacağımız 450 milyon dolarlık yatırımın haricinde, 1,1 milyar TL, TPAO’da, arama faaliyetlerine ödenek ayrılmıştır. Bu, işte, asıl yerli kaynağımızı artırmak ve ithalatı kesmek açısından çok önemlidir. Bu, lafla sözle olmuyor, yapacağınız icraatlarla beraber olacak.

Eğer, petrolün ve doğal gazın Türkiye’de olabildiğince araştırılıp tespit edilip bulunmasıyla beraber, onların da yerli kaynaklar olduğunu düşünürsek… Türkiye’de özellikle sırf doğal gaz ve petrolden kaynaklanan ithalat 2008 yılında 34 milyar dolar olmuştur, türevleriyle beraber geldiğimiz nokta ise 48,4 milyar dolara çıkmıştır. Yani enerjinin bütün girdileriyle baktığımızda çok ciddi bir rakamdır. O yüzden, biz şu anda kömürle alakalı kısmını konuşuyoruz.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – İthalat oranımız nedir Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, ithal edilen 23 milyon ton kömüre 3,5 milyar dolar ödemişiz bizim çıkardığımız 81 milyon tonun içerisinde. Özellikle enerji sektöründe elektrik üretiminde kullanılan miktarlar ve bunların detayları hep mevcuttur.

Şimdi, bakın, kısa vadede, özellikle bunların özel sektör dâhil 450 tane kömür maden ocağı var. Bunların her birinin otomatik sensörlemeyle alakalı, donatılmasıyla alakalı çalışmaları için arkadaşlarımıza talimat verdik. Orta vadede, işçilerimizin de şu anda eğitilmesi ve mutlaka sevkiyle alakalı üniversitelerle beraber yapacağımız iş birliği var. Uzun vadede ise TÜBİTAK’la önceki gün yaptığımız toplantıda… Yine ben teşekkür ediyorum, Değerli Bakanımız, Enerji Bakanımız bu konuyla alakalı çalışmaları başlattılar. Bunların drene edilmesiyle alakalı gerek linyitlerde gerekse taş kömüründe, -özellikle taş kömüründe çok ciddi miktarlara çıkıyor- 1 ton kömürün içerisinde 32-35 metreküpe varan metan gazı, var. Bunların drene edilmesi, çekilmesi lazım. Bırakın oradan elde ettiğiniz gazın enerjiyle alakalı üretimde kullanılmasını, yalnızca drene edilmesi bile bu iş kazalarının önlenmesinde önemli bir tedbir olacaktır ve bu çalışmaların hızlandırılmasıyla alakalı da arkadaşlarımıza tekrar talimat verdik.

Değerli arkadaşlarım, kamu artı özel, Türkiye’de 450 tane maden ocağı var ve bu maden ocaklarıyla alakalı yaklaşık 88 milyon tonluk bir üretim var ve ithalatımız da 3,5 milyar dolarlara doğru gittikçe tırmanıyor. Bunun tek çözümü var: Sağlıklı bir şekilde bu iş yerlerindeki üretimi artırmak.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – İşçi alacaksın, işçi! İşçi alacaksın üretimi artırmak için!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, dediğim gibi bununla alakalı eğitimlerin, özellikle Tunçbilek’te, Soma’da ve Zonguldak’taki eğitim merkezlerimizde özel sektörün de burada eğitim görmeleriyle alakalı hazırlıklarımız var. Özel sektöre yalnızca sorumluluğunu bırakmayacağız, aynı zamanda bunu icbar edeceğiz. Ben, şu ana kadar dağıtılan kömürleri, fakir fukaraya ulaştırılan kömürleri falan saymayacağım, ama denetlemeyle alakalı -5.769 tane saha denetlendi bütün maden işlerinde- 5.769 sahanın denetlenmesi sonucunda -217 kişiyle denetlendi- 2.059 tane işletmenin işletme ruhsat sahasıyla alakalı faaliyetleri durduruldu. Faaliyetleri durdurulduktan sonra bundan pek haberimiz olmuyor ama durduruldu, yerine getirmediği için. Türkiye'de toplam 44.380 tane ister kömür ister diğer madenler isterse kıymetli madenlerle alakalı açılan ocakların denetlenmesi söz konusu ve Türkiye'deki maden ruhsatlarının, özellikle kömürle alakalı kısımlar da dâhil olmak üzere, hepsiyle alakalı tedbirimizi alıyoruz.

Değerli arkadaşlar, ben, bu konu yeterince anlaşıldığı kanaatiyle, diğer konulara da zaman ayırmak açısından bu konuyu geçiyorum.

Şimdi, gaz miktarlarıyla alakalı, doğal gaz miktarlarıyla alakalı ne yapmamız lazım? Türkiye, özellikle AK PARTİ İktidarıyla beraber büyümeye karar verdi. Büyümezseniz bir problem yok.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bundan önce büyüme yok muydu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bakın, lütfen, bunun altını çizerek söylüyorum. OECD ülkeleri arasında -otuz tane ülke vardır, elektrikle alakalı ve enerjiyle alakalı doneleri veren yirmi üç tane ülke arasından söylüyorum- en büyük büyüme miktarına sahip Türkiye’dir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hangi yıllar Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Son yedi yıl itibarıyla Çin birinci büyüyen ülkedir, ikinci sırada Türkiye gelmektedir.

Bunun enerjiye yansımaları şudur: En fazla ilgilendirdiği sektörlerden ve somut-sonuç odaklarını almak açısından da enerji sektörü en fazla etkilenen sektördür. Nedir bu? 90 yılından bu tarafa ülke enerjide yüzde 4,4 büyümüş, son yedi yılda 6,8 büyümüş. Bunu karşılayacak, öncelikle yerli ve yenilenebilir kaynaklar, daha sonra da enerjisiz bırakmamak açısından ne buluyorsanız onu kullanmanız lazım ve bununla alakalı ithal doğal gaz da bunlardan bir tanesidir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yüzde 6,8 nominal büyüme mi Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Ama görüyorum ki ithal doğal gazla alakalı bir kısım bilgi eksikleri ve yanlışlıkları var. Sürem yettiği kadar bunların hepsini aktaracağım, yoksa soru-cevap kısmına bırakacağım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Büyüme nominal mi Sayın Bakan, söylemediniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 2001 ve 2009 yıllarını karşılaştırdığımızda, on bir aylık rakamlarla karşılaştırdığımızda, aldığımız doğal gazın kırkta 1’ini kendimiz üretiyoruz, kırkta 39’unu ithal ediyoruz.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Bu büyüme nominal bir değer mi, cevap vermediniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, yüzde 68,6’sını her yılın büyüme rakamları içerisinde değerlendirmeniz lazım. 2001 yılında aldığımız 100 metreküp doğal gazın yüzde 68,6’sı elektrik üretiminde kullanılıyordu, şu andaysa 55,8’i; daha da düşürmemiz lazım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 2002’yi niye vermiyorsunuz, 2001’e niye gidiyorsunuz Sayın Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – 2001 yılındaki konutlarda kullanım oranı yüzde 17,8; yüzde 22,2.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Oran değişmemiş ki, oranınız artmış mı?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, doğal gazın, özellikle ithalatla alakalı doğal gazın kullanım oranının…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Elektrikte artmış.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – …yüzde 30’lara kadar indirilmesiyle alakalı bizim strateji belgemizde bir hedefimiz var: 2030 yılına kadar yüzde 30 civarında doğal gazın enerji üretimindeki payını düşürmemiz lazım. Bu, doğru bir hedeftir. Bunu, tedricen, yerine yerli kaynakları ikame ettiğiniz kadar yapmanız lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bakan, 2001’le ilgili verdiğiniz rakam yanlış.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Yoksa, muhalefetin sevineceği şekilde…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 2001’le ilgili söylediğiniz rakam yanlış Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, “Kusura bakmayın, biz yerli kaynaklarımızı kullandık. Yerli kaynaklarımız 90 birimdi, ama şu anda elektrik ihtiyacımız 100 birim. O yüzden 10 birimi elektriksiz kullanıyoruz, günde 2,5 saat elektrik keseceğiz.” desek, siz tabii ki sevinirsiniz, ama biz bunu yapmayacağız.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Yanlış rakam veriyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Biz, elektriği, enerjiyi sürekli, sürdürülebilir…

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Yanlış rakam veriyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Aynen veririm!

…bir şekilde kullanmanız lazım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 2001 yılında yüzde 40, düzeltin onu.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 2001 yılında yüzde 40 Sayın Bakan, düzeltin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, doğal gazla alakalı yerli üretim kaynaklarının kullanılması ve harekete geçirilmesiyle alakalı yaptığımız çalışmaları ayrı bir bapta anlatırım.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Rakamlar burada.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Petrolle alakalı yaptığımız çalışmaları da anlatırım, onları da kullanırım…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Bakan, sözünüzü geri alın lütfen.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – …ama, ben, soru-cevap kısmına bırakalım.

Sözlerimi bitiriyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Aleyhte şahsı adına söz isteyen Trabzon Milletvekili Sayın Süleyman Latif Yunusoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika, buyurun.

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer, Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanlığının bütçesini sunmaya başlarken kullandığı ilk söz “Ülkemizdeki sosyal sorunları sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.” olmuştur. Sayın Bakanın da ifade ve itiraf ettiği gibi sosyal sorunları olan, çalışma ve istihdam sorunları olan bir ülkeyiz ancak bu bütçe AKP Hükûmetinin 8’inci bütçesidir, Sayın Bakan da AKP Hükûmetlerinin 3’üncü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıdır. Yedi yıldır iktidarda olan bir partinin 3’üncü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Hükûmetin 8’inci bütçesinin görüşülmesinde Bakanlığının bütçesini sunmaya başlarken “Sosyal sorunları paylaşacağım.” demesi, AKP İktidarının sorunları çözmekte başarısız olduğunun göstergesidir. 2002 yılında devraldığınız işsizlik tablosundan daha vahim bir işsizlik tablosuyla maalesef karşı karşıyayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye ekonomisi 2003-2008 döneminde ortalama yüzde 6 büyümüş olmasına rağmen büyümeyle orantılı bir istihdam artışı sağlanamamıştır. 2002 yılında iş gücüne katılma oranı yüzde 49,6 iken, bu oran 2008 yılı sonunda yüzde 46,9 olmuştur. 2002 yılı sonunda işsizlik oranı yüzde 10,3 iken, 2008 yılının sonunda bu oran yüzde 11 olmuştur. 2009 yılı içinde işsizlik oranları yüzde 18’lere kadar ulaşmıştır. Orta Vadeli Mali Program’a göre işsizlik oranının 2009 yılında 14,8; 2010 yılı sonunda 14,6; 2011 yılı sonunda 14,2 ve 2012 yılı sonunda 13,6 olacağı öngörülmektedir. Yani siz iktidarı bıraktığınızda işsizlik daha da artmış olacaktır. AKP’nin iktidarı devraldığı 2002 yılından on yıl sonra 2012 Türkiye’si için halka vadettiği tablo on yıl öncesinden daha da kötüdür. Sayın Başbakan, önceleri, işsizlik oranındaki küçük iyileşmeleri “İşsizlikle mücadelede başarılı olduk.” diye anlatırdı, şimdi “İspanya’da da işsizlik var.” gerekçesinin arkasına sığınılıyor.

5544 sayılı Yasa’yla Mesleki Yeterlilik Kurumu kurulmuştur. Bu kurumun kurulmasına ilişkin kanun tasarısının genel gerekçesinde, iş gücünün iş yaşamında geçerli olan mesleki beceri belgelerine sahip olmasını ve dolayısıyla iş gücü hareketliliği ve üretkenliğinin artırılarak istihdam ile eğitim arasında sağlam ilişki kurulmasının amaçlandığı ifade edilmiştir. Türkiye, genç nüfusuna yeterli eğitim ve iş imkânı sağlayamayan bir ülkedir. Mesleki Yeterlilik Kurumunun bu eksikliği gidereceği düşünülmüşse de genç nüfusumuz arasında işsizlik hâlâ yaygındır, istihdam ile iş gücü piyasaları arasında ciddi bir iş kopukluğu mevcuttur.

Türkiye, maalesef, planlama yapamayan bir ülkedir. Planlama yapılması, mesleki öğretim, ön lisans ve lisans programlarının iş gücü ihtiyacına göre belirlenmesi gerekmektedir. Sayın Bakan bu konuda meslek liselerini sanayi bölgelerine taşıyacak bir projeleri olduğunu ifade etmiş olmasına rağmen, henüz ortada ne bir proje ne de bir uygulama vardır. Bu planlama eksikliğinin bir an önce giderilmesi gerekmektedir.

Diğer bir konu: Türkiye’de, şu anda, maalesef, emeklilerimiz insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdüremiyor çünkü emeklilerimiz, özellikle BAĞ-KUR ve SSK emeklileri yoksulluk sınırının altında, hatta açlık sınırının altında maaş almaktadırlar. Sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimiz gerek aldıkları ücret gerekse devletin sağladığı diğer sosyal imkânlar bakımından, çağdaş dünya ülkelerinin emeklilerine sağladığı hayat standartlarının çok gerisindedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Emeklilerimiz alacakları aylıkların bir an önce iyileştirilmelerini beklemekte ve intibak yasalarının çıkartılmasını beklemektedirler.

Biraz önce, Sayın Enerji Bakanımız, Mustafakemalpaşa’da 19 işçimizin orada iş kazası sebebiyle öldüğünden dolayı üzüntülerini belirtti, bizler de üzüntülerimizi belirttik, millet olarak büyük üzüntü duyuyoruz. Ancak, o ocaklarda, maden sektöründe de, diğer sektörlerde de iş güvenliğini sağlamak sizin görevinizdir Sayın Bakan, Hükûmetin görevidir. Yedi yıldan beri iş güvenliğini bu sektörlerde sağlayamayan Hükûmetin, burada, konuşmacıları vasıtasıyla, üzüntülerini belirtmesinin hiçbir anlamı yoktur. Bu millet, iş güvenliğinin sağlanmasını ve bir daha bu türlü kazaları yaşamamayı arzu etmektedir.

Bunun yanında, üç günden beri Tekel işçilerimiz Sögütözü’nde bir eylem gerçekleştiriyor. Muhalefet milletvekillerinin destek amacıyla burada bulunmalarına rağmen, hiçbir iktidar yetkilisini orada göremedik.

SONER AKSOY (Kütahya) – Muhalefet var ya!

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Devamla) – 2010 bütçesinin milletimize hayırlara vesile olması temennisiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yunusoğlu.

İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre bir söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Hamzaçebi.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, enerji üretimiyle ilgili yanıltıcı rakamlar verdiğine ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız, biraz önce, enerji üretimiyle ilgili vermiş olduğu rakamlarda Parlamentoyu yanıltıcı rakamlar vermiştir. Bu nedenle söz aldım.

Sayın Bakanın imzası olan 2010 Yılı Programı’nda rakamlar bütün çıplaklığıyla görülmektedir. Elektrik enerjisi üretiminde doğal gazın 2001 yılı payını Sayın Bakan yüzde 55 gibi bir oranla verdi, 2001 yılı yüzde 40,4’tür. Kaldı ki esas alınması gereken yıl 2002’dir, o da yüzde 40,6’dır. 2010 yılı için Hükûmetin öngörmüş olduğu hedef yüzde 49,1’dir.

Ayrıca, AKP hükûmetleri döneminde enerji yatırımlarında reel bir artış söz konusu değildir. Sayın Bakanın vermiş olduğu yüzde 6,8’lik artış nominal artıştır. Enerji yatırımı kesinlikle olmamıştır. Eğer ekonomik kriz olmasaydı Türkiye bir enerji kriziyle karşı karşıyaydı.

Bilgilerinize sunuyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, düzeltmek istiyorum, yanlış şeyler söyledi.

BAŞKAN – Şimdi soru-cevaba geçelim, o zaman soru-cevapta düzeltirsiniz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

A) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI (Devam)

1.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, SGK’nın eczanelerle olan sözleşmesini hangi gerekçeyle feshettiniz? Bu bir 4 Aralık intikamı mıdır?

TEB’i aradan çıkarmayı demokratik bir tavır olarak görüyor musunuz? Acaba bu durumda meslek odalarına ne ihtiyaç kalacaktır? Yoksa bir süre sonra meslek odalarını kapatmayı mı düşünüyorsunuz? Bunu öğrenmek istiyorum.

İkinci sorum: Isparta ve Denizli’de borlu çimento denemesi yaparak bunlar, Ankara’da ve eski Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler’in milletvekili olduğu Ordu’da belediye seçimleri öncesi beton yol yaparak ARGE denemesinde kullanılmıştır. Bu kadar çimento nasıl taşındı? Ne kadar ödeme yapıldı? Başka yerde deneme yapılamaz mıydı? Bu yolları hangi taşeron firma yapmıştır?

Son sorum: Ulusal Bor Enstitüsü Başkanı Erk İnger’in, Bor Enstitüsüne Başkan olmadan önce bor konusunda hiçbir çalışması var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sizin de Genel Müdürlüğünü yaptığınız Kayseri ve Civarı Elektrik Anonim Şirketi ile ilgili olarak pek çok yolsuzluk söylentileri dolaşmaktadır. Bu yolsuzluk söylentileri ile ilgili bir soruşturma ya da dava açtırdınız mı? Hakkınızda genel müdürlüğünüz dönemiyle ilgili açılmış bir dava var mıdır? Varsa ne aşamadadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Enerji Bakanına sormak istiyorum: TEDAŞ ve Genel Müdürü hakkında çeşitli isnat ve iddialar mevcuttur. Örneğin Genel Müdürün yedi yıllık görevi süresince yüzün üzerinde resmî ve resmî olmayan yurt dışı seyahatlerinden bahsedilmektedir. Bu doğru mudur? Doğruysa bu geziler hangi ülkelere, kimlerle, hangi amaçlar için yapılmıştır?

Yine TEDAŞ Genel Müdürü hakkında 2007 yılında Yüksek Denetleme ve Maliye Bakanlığı tarafından eski parayla 265 milyar zimmet çıkartıldığı, fakat bunun Teftiş Kurulu tarafından örtbas edildiği iddiaları doğru mudur?

Diğer sorum: Başbakanın korumasının kardeşinin ilişkili olduğu bir şirkete Diyarbakır ilinin kayıp kaçak taahhüt hizmet işi verilmiş midir? Diyarbakır’da kayıp kaçak hizmet ihalesini alan firmanın ismi nedir? Bu firma kayıp kaçak ihalesini aldıktan sonra bu ilimizde kayıp kaçak oranı yüzde 60-65’ten yüzde 75-80’e çıkmış mıdır? Şu an bölgeler itibarıyla kayıp kaçak oranlarının bölgesel dağılımları ne şekildedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Birinci etaptaki sorularım Sayın Çalışma Bakanına: Bugün bütçeniz Mecliste görüşüleceği için Gaziantep’ten, Aydın Germencik’ten arayan sayısız emekli vatandaşımız son günlerde söylediğiniz intibak yasasını merakla bekliyor. Bu konuda çalışmanız var mı?

Ayrıca, TÜFE farklarını ödemeyi düşünüyor musunuz?

Eczacılarla olan sorununuz acaba onların kepenk kapatmasına karşı cezalandırmak mıdır? Siz tek başına bu kararı TEB’in yetkisi varken nasıl ortadan kaldırıyorsunuz?

Ayrıca, intihal suçlamalarına karşı açtığınız on iki davayı kaybettiniz. Siz Mecliste bu davaları kazandığınızı söylemiştiniz. Şimdi yeni duruma göre öğretim üyeliğiniz, unvanınız ve Bakanlığınızı yeniden gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Özelleştirme İdaresi Başkanını Enerji Bakanlığına müsteşar yaptınız. Bor madenlerini özelleştirmeyi mi düşünüyorsunuz?

Ayrıca, Sayın Enerji Bakanı, İtalya’da imza atılırken, sözleşme yapılırken sizin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İlk sorum Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına: Sayın Bakan, Hazine Kontrolörleri Kurulunun raporuna göre, fakir vatandaşlarımıza dağıtılmak üzere TKİ’nin kendi kaynaklarından temin etmek yerine özel firmalardan kömür alarak devleti 2008 yılında yaklaşık 20 milyon TL zarara uğrattığı yönündeki haberler ulusal basında ve medyada da yer almıştır. Bu raporla ilgili olarak Bakanlığınız nasıl bir işlem yapmıştır?

2003-2009 döneminde bu uygulamayla devletin toplam zararı ne kadar olmuştur? Bu zarardan GLİ ve SLİ işletmelerine düşen pay ne kadardır?

Bundan sonraki sorularım Sayın Çalışma Bakanımıza:

Sayın Bakan, emeklilerle ilgili olarak önceki yıllarda sağlanan yapılandırmalardan ekonomik sorunlar başta olmak üzere değişik nedenlerle yararlanamayan vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi yönünde bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, önce Enerji Bakanımıza sorum: TEİAŞ özel elektrik üreticilerinden ve EÜAŞ’tan elektrik alarak bunun iletimini sağlamaktadır. TEİAŞ özel sektöre ödemelerini üç ay geriden yapmaktadır ve özel sektör üreticileriyle EÜAŞ’a 2,3 katrilyon lira borcu bulunmaktadır. Ödemelerin yapılamamasından dolayı özel elektrik üreticileri de doğal gaz aldıkları BOTAŞ’a ödeme yapamamakta, kredi kullandıkları için maliyetleri artmaktadır. Özel elektrik üreticisi şalter kapatma noktasına gelmiştir. Bakanlık TEİAŞ’ı borç batağından nasıl kurtaracaktır?

İkinci sorum Sayın Çalışma Bakanına: Emekli maaşları arasındaki uyumsuzlukları gidermek üzere bir çalışma yaptığınız basına yansıdı. Hemen akabinde bu işin kolay olmadığı, zaman alacağı yine tarafınızdan belirtildi.

Bir: Tüm emeklilerimizi umutlandıran bu iyileştirme ne zaman yapılacaktır?

İki: Bu tür umut dağıtılan demeçler işin gerçekleştirilme ihtimali araştırıldıktan sonra yapılsa ve böylece istismar edilmese emeklilerimiz daha iyi olmaz mıydı?

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Çalışma Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakan, bakıma muhtaç özürlülerin tespiti ve bakım hizmeti esaslarının belirlenmesine ilişkin yönetmelik kapsamında bakım aylığı bağlanan kişilerin 2022 sayılı Kanun kapsamında aldıkları malullük aylıkları Sosyal Güvenlik Kurumunca gelir kriterinden dolayı kesilmektedir. Bakım aylığını özürlü değil özürlüye bakan yakını almaktadır. Bu kapsamda bakım aylığı özürlünün geliri midir? Kesilen aylıkların tekrar bağlanması için SGK nezdinde bir girişiminiz olacak mıdır?

İkinci sorum: Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürü Sayın Hasan Çağıl’ın, Kurumda 15 eczacının görev yaptığı toplantı salonunu makam odası yaptırdığı doğru mudur? Şayet doğruysa, makam odasının maliyetinin 50 bin TL’ye mal olacağı söyleniyor. Sayın Bakan, doğu toplumu olmaktan ne zaman kurtulacağız? Sağlık harcamalarını kısmak için vatandaştan 5 ile 12 TL muayene katılım payı alınırken böyle bir makam odası yapılmasına gerek var mı?

BAŞKAN  – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Çalışanların çalışma ortamını, sosyal haklarını ve güvenliğini koruması gereken, onlar adına Bakanlık koltuğunda oturan Sayın Bakan çalışanlarını suçluyor verimsiz olması nedeniyle, çalışanlarınız kapı dışarı ediliyor. Demokratik haklarını arayan çalışanlar insanlık dışı muamele görürken, pis su ve biber gazı sıkılırken, şiddete maruz bırakılırken onlar adına nasıl Bakanlık yaptığınızı düşünüyorsunuz?

Siz hiç biber gazı yediniz mi? Üzerinize pis su sıkıldı mı? Kış günü termal havuz dışında soğuk havuza girdiniz mi?

Bir de Enerji Bakanına soruyorum: Her yıl ayrılan bütçenin belli bir kısmını geri ödemektesiniz. BOREN’e bütçeden ayrılan payı yeterli görüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Enerji Bakanına: 2003 yılında Mavi Akım’dan alınan doğal gazın metreküp fiyatı nedir? Mavi Akım’dan alınan gazla ilgili olarak 2004 yılında tarafınızca gaz alımı formülü değiştirildikten sonraki fiyat nedir? 2007 yılı itibarıyla bu fiyat formülü değişikliği nedeniyle BOTAŞ aleyhine 526 milyon dolarlık fark oluştuğuna göre, bu soygunun hesabını kim, nasıl soracak, bu hesabı kim verecek?

İkinci sorum Sayın Çalışma Bakanına: Memurların toplu sözleşmesi ve grevi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu yönde bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın bakanlara sorularım:

Genelkurmay tarafından hazırlanarak Millî Savunma Bakanlığına gönderilen uzman jandarmaların sorunlarını içeren ve sizlerin görüşüne gönderilen tasarıya neden olumlu cevap vermediniz, bunun sebebi nedir?

Yüzde 45,5 kaçak istihdamı nasıl değerlendiriyoruz? Yine Türkiye’de yüzde 14’lere varan işsizliğin ne anlama geldiğini açıklar mısınız?

Enerji Bakanına: Ankara Büyükşehir Belediyesinin BOTAŞ’a olan borcu ne kadardır? Buna dair nasıl bir ödeme planı uygulamayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel…Yok.

Sayın Atay… Sayın Atay da yok.

Sayın Behiç Çelik…

Sayın Hasan Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Emeklilerin intibakları ve maaşlarının iyileştirilmesiyle ilgili bir çalışmanız var mıdır? Bilhassa polis emeklileri son derece perişandır ve maaşlarının ancak üçte 1’ini almaktadırlar. Bizlere binlerce bu konuda faks gelmektedir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanlar, önce hanginiz cevap vereceksiniz?

Buyurun Sayın Dinçer.

On dakikanız var; beş beş paylaşabilirsiniz, farklı paylaşabilirsiniz, size kalmış.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Köse’nin sorusu: Eczanelerle ilgili doğrudan sözleşme yapmamızın gerekçesini sordu. Ben en temel gerekçemizi söyleyeyim: Vatandaşın hakkını korumak, vatandaşın ilaca erişiminde herhangi bir aksaklığa meydan vermeden etkin bir hizmet sunmak. Şayet herhangi bir kurum kendi iç çekişmeleri ve iktidar mücadeleleri sebebiyle vatandaşımıza hizmet sunmaktan imtina ederse, Bakanın görevi bununla ilgili tedbir almaktır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Daha önceki Sayın Bakanın sorumluluğu yok muydu Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Bizim sözleşmelerimizden kaynaklanan bir hakkımız vardır. TEB’le Bakanlığın yaptığı, kendi arasında yaptığı sözleşmede, bu sözleşmeyi her iki tarafın da karşılıklı olarak bir ay önceden birbirlerine bildirmek şartıyla iptal edebileceklerine dair hüküm vardır, biz o hakkımızı kullanıyoruz. Bu hakkımızı…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Gerekçe ne?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Söylediğim gerekçe vatandaş gerekçesidir, daha büyük gerekçe mi olabilir?

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Şimdiye kadar vatandaşı düşünmüyor muydunuz? Sekiz senedir vatandaşı düşünmüyor muydunuz? 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şimdiye kadar korumuyor muydunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru sordunuz cevabını almak istiyorsanız lütfen sakince dinleyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – İkincisi: Vatandaşın dışında eczanelerimizin de hakkını korumak istiyoruz. Birilerinin araya girip eczanelerimizden bizimle yaptığı sözleşmeyi parayla satmasına mâni olmak, ayrıca bu işlemleri yaptığı için de aidat toplamasından çok rahatsız olduğumu da ifade etmek istiyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Daha önceki bakanlar niye göz yumuyordu Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Onu onlara sormalısınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Böyle bir şey var mı!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Ve nihayet üçüncü gerekçem de, Bakanlığımızın, Sosyal Güvenlik Kurumunun haklarını korumaktır. Bu açıdan bakıldığında, üç temel gerekçem: Vatandaşa etkin hizmet ve haklarını korumak, eczanelerimizin hakkını korumak ve Sosyal Güvenlik Kurumunun hakkını korumak üzere bu kararı verdik.

İkincisi, emeklilerimizle ilgili olan… Emeklilerimizle ilgili olarak bana yöneltilen sorulara ortak bir cevap vermek istiyorum vakit sınırlılığı sebebiyle. Onunla ilgili söylediğiniz konularda size hak veriyorum ve konuyla ilgili Bakan olarak da bu konuyla ilgili elimden gelen neyse onu yapacağıma dair size burada bilgi arz ediyorum. Konuyla ilgili çalışmalarımızı tamamladık aslında büyük bir oranda. Eğer sizler de uygun görürseniz, yüce Meclisimiz kabul eder, uygun görürse, bütçe görüşmelerinden sonra konuyla ilgili bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Kaynak bulmayla ilgili çalışmalarımızı tamamladığımız andan itibaren sizinle paylaşacağız.

Bununla ilgili, yalnız, teknik bir ayrıntıyı burada altını çizerek belirtmek istiyorum: Emeklilerin intibak meselesi diye bahsedildiğinde, intibak ayrı bir kavram ve maalesef intibak bütün emeklilerimizi kapsayan bir kavram değil, sadece sanayi işçilerinin arasındaki sorunları ifade eden bir kavramdır. Hâlbuki BAĞ-KUR emeklilerimizin, sanayi işçisi olmayan diğer SSK’lı işçilerimizin de haklarının ve ücretlerinin, maaşların iyileştirilmesiyle ilgili sorunlarımız vardır. Bu açıdan, intibak kelimesinden daha farklı olarak, emeklilerimizin maaşlarının veya gelir durumlarının iyileştirilmesi varsayımından hareketle bir çalışma yürütüyoruz. Onu bilgilerinize arz ediyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne kadar sürecek?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Bütçe görüşmelerinden sonra uygun görürseniz getireceğiz, Meclise arz edeceğiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sizce uygunsa, bizce uygun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Bunun dışında, doğrusu, jandarma tasarısıyla alakalı konu çok teknik bir konu olarak geldi bana. Bunu yazılı olarak cevaplandırmak istiyorum.

Sayın Aydoğan’ın dile getirdiği mevzuyla ilgili şunu söylemek istiyorum: Sayın Aydoğan, eğer bu soruları biz iyi niyetle soruyorsak birbirimize ve cevabının ne olduğunu merak ediyorsak, o zaman ben size şunu söyleyeyim: Herhangi bir soruna doğru bir çözüm üretebilmek için önce doğru bir teşhis yapmak gerekir. Ben Türkiye’nin insan kaynakları, işçiliği, iş gücünün verimliliği, işverenin ve çalışma şartlarının ve çalışma hayatının kalitesinin ne olduğu konusunda çözüm üretmesi gereken bir Bakanım. Bunun için de zaman zaman konuyla ilgili teşhisler yapabilir, analizleri sizlerle paylaşabilirim. Bunun neresi mahzurlu olabilir? Aslında bu işçilerimizin veya diğer çalışanlarımızın suçlanması anlamından çok içinde bulunduğumuz durumun bir tespiti olarak algılanırsa bence çok daha iyi olur ve birlikte çözüm üretme şansına sahip oluruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Onun dışında bir de ifade etmek istediğim husus…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakan, ikinci soruya niye cevap vermiyorsunuz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – İkinci sorunuz hangisiydi?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Çok net soru sordum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Neydi o?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yani demokratik hakkını arayan  kişilere… Şiddete maruz kaldınız mı? Siz çalışanları, bakanlıkta çalışanları suçluyorsunuz, resmen suçluyorsunuz.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Evet.

Peki, bir diğer konu, GSS Genel Müdürlüğüyle ilgili olarak…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Bakan, makam odasıyla ilgili sorum…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – O makam odası konusu doğrusu şimdi sizin sormanız karşısında sahip olduğum bir şey.

Şimdi…

BAŞKAN – Beş dakikanız doldu.

 ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Son bilgi: Arkadaşlar, doğru, Hasan Çağıl’ın makam odası yapılıyor ama sizin bahsettiğiniz gerekçeyle yapılmıyor. Orada toplantılarda karar verecek ve toplantı yapacak salon olmadığı için toplantı salonu yapılıyor ve Hasan Bey o yüzden odasından taşınmak zorunda kalıyor ve eczacıların boşaltılması diye bir durum söz konusu değil ve bahsettiğiniz maliyetler de söz konusu değil. Sadece boya, badana ve düzenlemeden ibaret bir uygulama var. Zannediyorum abartılmış ve yanlış bir bilgi sunulmuş.

Süre bitti. Ben geri kalan soruları cevaplandıramadığım için affınızı talep ediyorum, onları yazılı cevaplandıracağım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Yıldız…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Evet Sayın Bakanım, yine cevap vermediniz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu soru-cevap kısmıyla alakalı bir kısım rakamları…

Sayın Başkanım, ben lütfen iki dakika daha ek süre istiyorum, mümkünse efendim.

BAŞKAN – Siz konuşun, bakarız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Soru-cevap kısmıyla alakalı Bakanlığımıza ait bir rakam takdim etmek istiyorum: Bugün, 18 Aralığa kadar, ister soru önergeleriyle isterse Plan ve Bütçe Komisyonundaki sorulan sorularla alakalı Bakanlığımızın cevaplamadığı hiçbir soru kalmamıştır. Buradaki sorular da aynı şekilde cevaplanacaktır. Bundan emin olmanızı isterim. 17 tane milletvekili arkadaşımız Plan ve Bütçe Komisyonunda 122 tane soru sordu, bugüne kadar hepsi cevaplandı. 76 tane milletvekilimiz de 215 tane soru önergesi verdiler ve onlar da cevaplandı, toplam 337 tane. Buradaki sorulan sorular da dikkatle not alındı ve onlar da cevaplandırılacak.

Sayın Hamzaçebi’yle alakalı bir şey söylemek istiyorum. Ben, onun itham ettiği gibi, iddia ettiği gibi kamuoyunu yanıltmak maksadıyla bu cevap hakkını aldığını zannetmiyorum ama bir şeyi aceleyle yanlış anladığı kanaatindeyim. İki tane kavram var: Bir, toplam doğal gazın içindeki elektrik üretiminde kullanılan oranla toplam elektrik üretimindeki doğal gazın payı farklı farklı konulardır, farklı farklı şeylerdir. Şimdi, bu kadar acele edip de, bu kadar yanlış anlayıp da, kamuoyunu yanıltmak gibi bir ithamda bulunmak… Ben doğrusu yakıştıramadım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, ikinci bir konuya daha geleceğim. Yatırım oranındaki yüzdeyle büyüme hızındaki oranlar yine ayrı konulardır, bunlar ayrı ayrı başlıklardır. Ben,  bunun da, dediğim gibi, Sayın Hamzaçebi’nin kamuoyunu yanıltmak maksadıyla yapmadığı ama çok acele ettiği, acele ettiğinden dolayı da yanlış anladığı kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, burada birçok iddiadan bahsediliyor. Deniyor ki: “Bir kişi 100 defa dışarı çıkmış.” TEDAŞ’ın Genel Müdürü.

Değerli arkadaşlar, kimin ne yanlışı varsa, milletimin huzurunda ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda söylüyorum, hiç kimsenin yanlışına göz yummam ancak bu, atılan iftiraların da karşılıksız kalmayacağı anlamına gelmemesi lazım. Bakın “100 defa çıktı.” dediğiniz arkadaş toplam yedi yılda 14 defa yurt dışına çıkıyor ve bunun 7 tanesi de işveren sendikası başkanı olarak çıkıyor. Yani vebal denen bir şey yok mudur, günah denen bir şey yok mudur? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Söylüyorsunuz, bu kadar rahatlıkla anlatıyorsunuz. Yazıktır, günahtır! Ondan sonra bürokrasi eskidi diyorsunuz, yıprandı diyorsunuz. Dürüst çalışan arkadaşların hakkını her zaman savunacağız değerli arkadaşlar. Burada yalnızca iktidar değil, muhalefet de aynı şekilde yapması lazım. Ha, yanlışı varsa yanlışının da üzerine gideriz. Bu konuda hiçbir şekilde taviz vereceğimizi beklemeyin. (CHP sıralarından gürültüler)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Ne biçim cevap veriyorsun?

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sakin ol!

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Çocuğunu mu azarlıyorsun?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Değerli arkadaşlar, şimdi ben size birkaç tane şey söylemek isterim…

Bir dakika, ne bağırıyorsunuz?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Siz niye bağırıyorsunuz? Bağıran sizsiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bir dakika… Ne bağırıyorsunuz kardeşim? Açıkça söylüyoruz. (CHP sıralarından gürültüler)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sakin ol Sayın Bakan, sakin.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sakin ol…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şimdi, Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; burada yaklaşık otuza yakın soru soruldu.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Elbette sorulacak.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ben bunlarla alakalı bir tanesini dahi eksik bırakmaksızın, nasıl 337 tane sorunun cevabı alınmışsa, bunlarla alakalı cevaplar da alınacaktır.

Ben, bütün bu duygu ve düşünceler içerisinde, 2010 yılı bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, yedinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, sırasıyla…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Bakan bana atfen bir sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Sataşmada bulunmadı. Dikkatle izledim. Dedi ki: “Milletimizi yanıltmak amacıyla konuşmadı, aceleye geldi.” O da cevaplandırdı. Yani size sataşmaya yönelik bir söz sarf edilmedi burada.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Tespit yanlış.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkanım, yani doğru rakamı yine vermedi çünkü benim verdiğim rakamlar doğru efendim. Doğru rakamı verebilmiş değil Sayın Bakan. Bu konuyu açıklamak için söz istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, netice hasıl oldu Sayın Akif Hamzaçebi.

Şimdi, sırasıyla yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

18 - ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                               Açıklama                                                        (TL)

                                                                                                                               

01                          Genel Kamu Hizmetleri                                                 26.469.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                          Savunma Hizmetleri                                                           645.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                            1.388.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04                          Ekonomik İşler ve Hizmetler                                       236.001.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

09                          Eğitim Hizmetleri                                                               174.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

10                          Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri      35.877.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                

                              TOPLAM                                                              36.141.679.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2010  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008  yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezî Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

                                                                                      

- Genel Ödenek Toplamı                 :        26.029.224.000,00

- Toplam Harcama                          :        26.024.322.463,80

- İptal Edilen Ödenek                      :                 4.901.536,20

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlğı 2010  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.50- MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.– Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                            Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                                

01                            Genel Kamu Hizmetleri                                               3.942.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                            Ekonomik İşler ve Hizmetler                                       2.940.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                                TOPLAM

                        6.883.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KOD                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                               

03                           Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                         509.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                           Diğer Gelirler                                                                 6.775.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                       7.284.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2010  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu  Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.–  Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

            (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                 :                 5.378.000,00

- Toplam Harcama                          :                 1.544.235,86

- İptal Edilen Ödenek                      :                 3.833.764,14

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B- CETVELİ

                                                                                    (YTL)

- Bütçe Tahmini                              :                 5.255.000,00

- Yılı Tahsilatı                                 :                 2.294.089,50

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu  Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20- ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                           Açıklama                                                                           (TL)

                                                                                                                              

01                           Genel Kamu Hizmetleri                                            335.641.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                           Savunma Hizmetleri                                                          98.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                           Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                             330.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Ekonomik İşler ve Hizmetler                                    112.264.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                 448.334.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                                 (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                  :         423.470.090,00

- Toplam Harcama                           :         304.798.551,41

- Ödenek Dışı Harcama                   :                  40.734,89

- İptal Edilen Ödenek                       :         118.712.273,48

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.05- ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                              Açıklama                                                       (TL)

                                                                                                                                

01                           Genel Kamu Hizmetleri                                                6.521.100

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                           Savunma Hizmetleri                                                        410.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                           Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                             750.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04                           Ekonomik İşler ve Hizmetler                                      90.958.900

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                 

                               TOPLAM                                                                   98.640.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KOD                                              Açıklama                                                        (TL)

                                                                                                                                

03                           Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                    91.929.400

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                           Diğer Gelirler                                                                 7.850.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                           Red ve İadeler (-)                                                          -1.139.400

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                

                               TOPLAM                                                                    98.640.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                  :            108.488.000,00

- Toplam Harcama                           :              69.962.129,57

- İptal Edilen Ödenek                       :              38.525.870,43

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Bütçe tahmini                                 :           102.988.000,00

- Yılı tahsilatı                                   :             97.499.186,03

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2010 yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.26- ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                              

04                          Ekonomik İşler ve Hizmetler                                           9.365.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                              TOPLAM

                       9.365.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KOD                                               Açıklama                                                      (TL)

                                                                                                                              

04                           Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                 7.558.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                           Diğer Gelirler                                                               1.507.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                    9.065.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2010 yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2008 yılı kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                 :                8.093.000,00

- Toplam Harcama                          :                6.232.962,08

- Ödenek Dışı Harcama                  :                   141.518,07

- İptal Edilen Ödenek                      :                2.001.555,99

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Bütçe tahmini                                 :               7.753.000,00

- Yılı tahsilatı                                   :               5.983.037,55

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2008 yılı kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.39- ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                               Açıklama                                                       (TL)

                                                                                                                                

01                           Genel Kamu Hizmetleri                                                9.361.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                           Savunma Hizmetleri                                                        365.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Ekonomik İşler ve Hizmetler                                      40.211.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                  

                               TOPLAM                                                                   49.937.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                               

03                           Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                      7.145.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                 42.437.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                           Diğer Gelirler                                                                    355.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                     49.937.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2008 yılı kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                  :              48.703.000,00

- Toplam Harcama                           :              41.531.010,47

- İptal Edilen Ödenek                       :                7.171.989,53

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Bütçe tahmini                                 :             34.403.000,00

- Yılı tahsilatı                                   :             42.150.550,20

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğünün 2008 yılı kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2010 yılı Merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.27- TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                              

01                           Genel Kamu Hizmetleri                                                  9.409.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                           Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                               315.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04                           Ekonomik İşler ve Hizmetler                                        74.833.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

07                           Sağlık Hizmetleri                                                               178.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                     84.736.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KOD                                              Açıklama                                                       (TL)

                                                                                                                                

03                           Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                    9.411.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler               75.106.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                           Diğer Gelirler                                                                  219.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                   84.736.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                     :           82.140.159,34

- Toplam Harcama                              :           60.534.315,78

- İptal Edilen Ödenek                          :           21.605.843,56

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek           :           12.693.699,25

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Bütçe tahmini                                 :             65.139.000,00

- Yılı tahsilatı                                   :             55.468.296,37

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.40- MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                               

01                           Genel Kamu Hizmetleri                                                58.752.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                           Savunma Hizmetleri                                                          154.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                           Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                               800.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Ekonomik İşler ve Hizmetler                                      171.365.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                               TOPLAM                                                                   231.071.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

 

B – C E T V E L İ

KOD                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                                

03                           Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                    21.957.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler               201.071.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                           Diğer Gelirler                                                                 8.043.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                   231.071.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                    :         259.509.317,54

- Toplam Harcama                              :         187.630.311,46

- İptal Edilen Ödenek                         :           71.879.006,08

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek          :           36.161.542,09

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Bütçe tahmini                                 :           213.575.000,00

- Yılı tahsilatı                                   :           249.946.409,79

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kod                        Açıklama                                                                               (TL)

                                                                                                                               

01                           Genel Kamu Hizmetleri                                                1.304.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                           Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                             200.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Ekonomik İşler ve Hizmetler                                        4.026.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                     5.531,000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A – C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                  :                4.718.000,00

- Toplam Harcama                           :                4.086.852,02

- İptal Edilen Ödenek                       :                   631.147,98

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçeleri ile 2008 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir, hayırlı olmalarını temenni ederim.

Sayın milletvekilleri, yedinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, sekizinci tur görüşmelere başlayacağız.

Sekizinci turda, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Dışişleri Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır…

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Başkan, siz ara mı verdiniz? Siz konuşurken nedir bu? Başkana bu hakaret yani.

BAŞKAN – Her kafadan bir ses çıkmasın.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Siz konuşurken bu görüntü normal mi? (CHP sıralarından “Ara mı verdiniz?” sesleri)

BAŞKAN – Ara mı vereyim?

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Hayır, şu manzara nedir, ara mı verdiniz? Bakın, kutlamalar yapılıyor.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ara verin.

BAŞKAN – Sayın bakanlar, diğer tura geçiyoruz. Ara verdiğimi zannettiniz, ara vermedim devam ediyorum. Siz orayı boşaltırsanız…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, pazar yeri mi burası?

BAŞKAN – Ben onu anladım ama söylenenin ne olduğunu anlamadım.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.49

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

İ) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

1.- İçişleri Bakanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon burada.

Hükûmet burada.

Şimdi sekizinci tur görüşmelerine başlayacağız.

Sekizinci turda İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Dışişleri Bakanlığı bütçeleri yer almaktadır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Soru sorma işlemiyle ilgili açıklamalar daha önceleri de yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri konuşmaların bitimine kadar yerlerinden soru için giriş yapabilirler.

Soru sorma işlemini başlatıyorum, bilgilerinize sunulur.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Önce Bakan özür dilesin, sonra görüşmelere başlayalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Önce, dün milletvekillerine yapılanlar için İçişleri Bakanı özür dilesin.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Özür dilemeyi düşünüyor musunuz Sayın Bakan?

BAŞKAN – Sayın Bakan 60’ıncı maddeye göre pek kısa söz talebinde bulundu.

Buyurun Sayın Bakan.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Ankara Valiliğinin, Tekel işçilerinin eylemiyle ilgili müdahalesinde bazı milletvekillerinin maruz kaldığı durumdan üzüntü duyduğuna ilişkin açıklaması

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, bütçemizin görüşülmesine başlamadan önce, dün Ankara Valiliğinin, işçilerin eylemiyle ilgili müdahalesinde bazı milletvekillerimizin de maruz kaldığı durumdan duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum.

Olaydan sonra bilgimiz oldu ama dün hemen 2 tane müfettiş görevlendirdim. Bu niye olmuş, bütün ayrıntısıyla da -milletvekillerimizle ilgili boyutunu özellikle- araştırtıyorum. Genel olarak, Ankara Valiliğini de çağırdım, bilgi aldım kendilerinden.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Çeşitli İşler

- Gösteri ve Protestolar

1.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ile Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Komisyon sıralarında oturan İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın önüne birer limon bırakması

(İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ile Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan, Komisyon sıralarında oturan İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın sırasına birer limon bıraktılar)

BAŞKAN – İdare amirlerine… Lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ben o konudaki üzüntümü…

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen… Sayın Soysal…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hediye etmek istiyorum, belki ileride lazım olur size.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, Ankara Valiliğinin, Tekel işçilerinin eylemiyle ilgili müdahalesinde bazı milletvekillerinin maruz kaldığı durumdan üzüntü duyduğuna ilişkin açıklaması (Devam)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – …o konudaki üzüntümü tekrar yüce Meclisle ve milletvekilleriyle paylaşmak istedim.

Tekrar saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

İ) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI (Devam)

1.- İçişleri Bakanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)

1.- Dışişleri Bakanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Sekizinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına:

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Ankara Milletvekili Sayın Bekir Aksoy, Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir, İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi, Ankara Milletvekili Sayın Ahmet Deniz Bölükbaşı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına:  Eskişehir Milletvekili Sayın Hasan Murat Mercan, Antalya Milletvekili Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, Düzce Milletvekili Sayın Yaşar Yakış, İstanbul Milletvekili Sayın Feyzullah Kıyıklık, Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen, Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya, Çankırı Milletvekili Sayın Nurettin Akman, Niğde Milletvekili Sayın İsmail Göksel.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Bartın Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya, Mersin Milletvekili Sayın Ali Oksal, Adana Milletvekili Sayın Hulusi Güvel, Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner, İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Mustafa Elekdağ.

Şahıslar adına: Lehte Mardin Milletvekili Sayın Cüneyt Yüksel, aleyhte İstanbul Milletvekili Sayın Çetin Soysal.

Gruplar adına ilk söz Ankara Milletvekili Sayın Bekir Aksoy’da.

Buyurun Sayın Aksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakika.

MHP GRUBU ADINA BEKİR AKSOY (Ankara) – Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Sizleri selamlıyorum.

Bugün Hükûmetin “açılım” dediği projeyi konuşacağız. Bizlerin ve Türk milletinin hafızaları tazelensin, ne oluyor ne bitiyor,  hafızalara nakşedilsin istedik.

Nedir bu açılım? Başkan Obama nisan ayında Mecliste bir konuşma yaptı, açılımın kodlarını verdi. Daha sonra devletin yüksek kademeleri tarafından “Meselenin adına ister ‘Kürt meselesi’ ister ‘Güneydoğu meselesi’ deyin, bu, Türkiye'nin en önemli meselesidir. Bunun çözümünde devletin bütün kurumları mutabıktır ve bu yıl tarihî bir fırsattır.” denildi ve düğmeye basıldı. Adına “Kürt açılımı” denildi ve İçişleri Bakanı Kürt açılımının da koordinatörü olarak görevlendirildi.

Sayın İçişleri Bakanı da ilk Kürt Çalıştayını terörle mücadelede taraf olan kahraman Türk polis teşkilatının haremi ismeti olan Polis Akademisinde yaptı. Bu çalıştaya kimler katıldı? Bu çalıştaya kendisini aydın ilan eden fakat toplumda karşılığı olmayan numaralı cumhuriyetçiler katıldı. Bu toplantıya Türk devleti, Türk milleti ve millî kavramlarıyla kavgalı bazı kişiler katıldı. Bu çalıştaya mütareke döneminin İngiliz Muhipler Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti üyelerinin fikrî torunları katıldı. Bu toplantıya, fikrî ve siyasi grafiği çizildiğinde karikatür olacak kişiler katıldı ve nihayet bu toplantıya Soros beslemeleri katıldı. Bu çalıştaydan öneriler çıktı. Neymiş bu öneriler? Şarkıcı Şivan geri getirilecekmiş, gerçek ateşkes ilan edilecekmiş, cami ve eğitim açılımı yapılacak, burada Kürtçe eğitim yapılacakmış, Apo silahsızlandırmada kullanılacakmış. Mahmur’dan gelenlere iş verilecekmiş, Kürtçe Anayasa’ya girecekmiş. Bu önerilere karşı ciddi devletin, ciddi Hükûmetin tek diyeceği bir şey vardır, o da amiyane tabiriyle “Başka sıkıntın var mı canım?”

Başlangıçta devletin bütün kurumlarının Kürt meselesinin çözümünde mutabık olduğunu söylemişlerdi. Eşkıyanın Habur’dan girişinde devletin kurumlarının nede mutabık olduğunu gördük. Nede mutabıkmış? Eşkıyayı Apo’nun elçisi olarak kabulde mutabıkmış, eşkıyanın Apo’nun taleplerini otobüsün üstünde okumasına müsamahada mutabıkmış, eşkıyaya mobil savcı, mobil mahkeme göndermekte mutabıkmış, bütün bunlar suç iken eşkıyanın durumunu 221’inci maddeye sokmakta mutabıkmış, eşkıyanın serbest bırakıldıktan sonra basın toplantısı yaparak “Muhatap İmralı’dır.” demelerinde mutabıkmış ve nihayet, Habur’dan giren eşkıyanın il ve ilçelerde dolaşarak halkı kışkırtmalarına müsamahada mutabıkmış.

Bütün bu hareketler Türk devletini, Türk milletini PKK’nın psikolojik harekâtına teslim etmiştir. Eşkıyanın Habur’dan girişinde olabilecekleri tahmin etmekte âcizlik gösteren ve gerekli tedbirleri almayanlarla, eşkıyaya mobil mahkeme gönderenlerle bu milletin hesabı vardır, bu hesap sorulacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

Şimdi gelelim Hükûmetin açılımda ne yapmak istediğine. Önce “Kürt açılımı” denildi, aşırı tepki gelince “demokratik açılım” denildi, sonra da “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” denildi. Bu bağlamda yapılması düşünülen işler neymiş? Şunlarmış: Yerleşim yerlerinin adları değiştirilecekmiş, üniversitelerde Kürt dili eğitimi veren bölümler açılacakmış, cezaevlerinde Kürtçe görüş serbest bırakılacak, okullarda Kürtçe seçmeli ders olacak, özel televizyonlarda Kürtçe serbest olacak, “köy korucularının ıslahı” adı altında bu teşkilat lağvedilecek, “Ne mutlu Türk'üm diyene!” yazılarının yenilenmemesi sağlanacak, İlköğretim Andı’nın toplu okunmasının kaldırılması sağlanacak, kara yolları levhalarında Kürtçe kullanılması gerekecek. Bunları yapmakla eşkıyayı tatmin edeceğinizi zannediyorsanız, hemen bunun yanında bazı bakanların, bazı toplantılarda iki cümle Kürtçe konuşup, gözyaşı döküp, şirinlik yaparak bu eşkıyayı tatmin edeceklerini zannediyorlarsa ya çok safsınız ya da millete açıklamadığınız “hazmettirme” lafının gerisinde gizli ajandanızda bir şeyler var.

Bunu neden söylüyorum: Çünkü eşkıyanın talebi bellidir. Ne diyorlar? “Güneydoğu’nun sorunu geri kalmışlık sorunu değildir. Güneydoğu’nun sorunu Kürt iradesinin Anayasa’da hâkim kılınmayışıdır.” Bunun manası nedir? Anayasa değiştirilecek, “Türkiye, Türk ve Kürtlerden oluşan federal bir devlettir.” denecek. Bu talep onların stratejik hedefidir. Bu hedefi en az iktidar partisi de bizler kadar biliyor ve bildiklerine de inanıyoruz. Bu nedenle saf olduğuna inanmıyorum.

İkinci şık olarak, “hazmettirme” lafından hareketle, millete açıklamadığınız bazı ileri düşünceler olduğuna inanıyoruz. Niye inanıyoruz? Çünkü bunun işaretleri var. Nedir işaretler? Bir iktidar partisinin genel başkan yardımcısı çıkıyor, diyor ki: “’Türk milleti’ kavramı Anayasa’dan çıkartılabilir.” “Ne mutlu Türk’üm diyene!” deyiminden alınıyorsunuz, bir daha yazılmaması kararı alıyorsunuz. İlköğretim Andı’nı tartışmaya açtınız. “Şehitler ölmez, vatan bölünmez.” deyimi milletin hançeresinden çıkan acı bir feryattır, bundan alınıyorsunuz. Millî bir vasfı olan düşüncenin, millî bir vasfı olan vicdanın bundan rahatsız olması beklenemez. İşaretler, ileri düşüncelerinizin olduğu kanaatini oluşturuyor.

Sizin açılımınızda üçüncü ihtimal de “Dur bakalım ne olacak.” mantığıdır. Hükûmetin önce Kürt açılımı, sonra da Millî Birlik, Kardeşlik Projesi’nin beş aylık özetine baktığımızda kaos var, ayaklanma provaları var. İstanbul, Adana, Mersin, Diyarbakır, Hakkâri, Van, Ağrı, Muş, Elâzığ, Malatya, Iğdır, Antalya, İzmir, daha pek çok yerde güvenlik güçlerimiz şehit ediliyor, karakollar basılıyor; Türk Bayrağı takan evler, Türk Bayrağı takan arabalar taşlanıyor, yakılıyor; otobüsler yakılıyor, kızlarımız otobüs içerisinde yakılıyor. Aynı mahalledeki insanlar birbirlerinin kimliklerini sorguluyor. Hükûmet de kalkıyor “Bunlar lokal asayiş olaylarıdır.” diyor. Bu, asayiş olayı değildir, ayaklanma provasıdır. Sayın İçişleri Bakanı da bir beyanatında “Teröre boyun eğmeyeceğiz.” diyor. Sayın Bakan, bu söz mağdur lafıdır, bu söz savunma lafıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı “Teröre boyun eğmeyeceğiz.” demez, o “Terörü, teröristi ininde boğacağız, imha edeceğiz.” der. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Ayaklanma provalarını lokal asayiş olayları olarak gören zihniyet terörle mücadele edemez. Düğmeye basanı da provokasyon yapanı da başka yerde aramayın, düğmeye basan da provokasyon yapan da bu sizin açılım projenizin içindedir.

Bugün itibarıyla Millî Birlik ve Kardeşlik Projeniz çözülme, anarşi, milleti birbirine düşman etme projesi hâline dönüşmüştür. Türk milleti arasında duygu kayması yarattınız. Ülkenin her sokağı bir Kandil Dağı hâline geldi. Bin yıllık kardeşliğin, bin yıllık müsamahanın temeline dinamit koydunuz. Benim Kürt gelinimin, benim Kürt dayımın, benim Kürt eniştemin, benim Kürt yeğenimin ve milyonlarca, devletine, ülkesine, bayrağına sadakatle bağlı Kürt kökenli Türk vatandaşımın temsilcisi olarak eşkıyayı öne çıkardınız. Kürtçülük meselesini Kürt meselesi hâline getirdiniz, adına da “Demokratik açılım ve barış” dediniz. Barış düşmanla olur, bu sınırlar içerisinde benim düşmanım yok; benim birliğime, dirliğime, bütünlüğüme göz diken, kanunlara karşı gelen eşkıya ve onun siyasi uzantıları var. Devletin görevi de bunlarla müzakere değil mücadele etmektir. Bu vebalin hesabını millet size ilk seçimde soracak, sonra da Türk adaleti soracak.

Çare nedir? Bu açılım gibi fantezileri bir kere bırakın. Türk devletinin, Türk milletinin ortak paydasını ilan edin. Ortak payda nedir? Tek bayrak, tek devlet, tek millet, tek başkent, tek dil, tek vatan. Bunu deklare ettikten sonra da “Demokrasilerde hürriyetler bireyseldir. Her kim bireysel hürriyetler bağlamında talepte bulunursa bunun çaresi aranacak ve gereği yapılacaktır.” deyip her kim ki bireysel hürriyetleri etnik bağlamda kolektif kimlik oluşturma yoluna girerse onun da demokrasinin zırhına çarpacağı deklare edilmelidir.

Hemen bunun arkasından terörün dört unsuruyla amansızca mücadeleye girişilmelidir. Dört unsuru nedir? Dağdaki terörist, bunların şehir ve köylerdeki uzantıları, teröre mali kaynak temin eden, adlarını “iş adamı” koyan uyuşturucu kaçakçıları, insan kaçakçıları, petrol kaçakçıları, bunların fikrî ve siyasi zemindeki destekleyicileri. Bu dört unsurla mücadele edilir.

Barzani, Talabani’nin ipleri elde tutulmalıdır. Diyeceksiniz ki: “Yirmi dört senedir olmadı.” Oldu, yirmi dört senedir oldu. 2002’de sıfır terörle teslim edildi bu memleket sizlere, oradan buraya getirdiniz.

Sonuç olarak arkadaşlar: “Yaşamak ne güzel şey be kardeşim. Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.” Bu ormanın içinde çam vardır, kavak vardır, meşe vardır, ladin vardır, kuş vardır. Adı ormandır, kardeşçe yaşarlar. Bizim ormanımızın adı da “Türk devleti, Türk milleti”dir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne güzel söylüyorsun. Aynısını söylüyoruz.

BEKİR AKSOY (Devamla) - Her kim ki bu ormanın içinde özel koruluk oluşturmaya kalkarsa onunla hesabımız var. Her kim ki bu özel koruluğu oluşturmaya çalışanlara çanak tutarsa, onlara mecra açarsa onlarla da hesabımız var.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksoy.

Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakika.

MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, mensubu olmaktan gurur duyduğum emniyet teşkilatımız kurulduğu 1845 yılından günümüze kadar büyük aşamalar kaydetmiş, sahip olduğu teknoloji ve yetişmiş personeliyle dünya standartlarında bir teşkilat hâline gelmiştir ve yüz altmış dört yıllık mazisinde takdire şayan hizmetler sunmuştur ancak AKP hükûmetlerinin yanlış güvenlik politikaları sonucunda ülkemizin bugün geldiği noktada yaşanan tüm olumsuzlukların yükü en çok emniyet teşkilatımızın üzerine yıkılmıştır.

Şöyle ki, kısaca baktığımız zaman, asayiş olaylarında 2007 yılına göre 2008 yılında asayiş olayları yüzde 8,28 artarken, 2009’da 2008’e göre yüzde 12,21 artmıştır. 2007’ye göre 2008 yılında kaçakçılık suçları yüzde 24,35 azalırken, 2009’da 2008’e göre yüzde 49,52 artmıştır. Yine, 2007 yılına göre 2008 yılında terör suçları yüzde 13,02 artarken, 2009’dan 2008’e yüzde 36 arttığını görüyoruz. 2007 yılına göre 2008 yılında toplumsal olaylar yüzde 74,83 azalırken, 2009’da 2008’e göre yüzde 21 arttığını görüyoruz.

Ve bugün önümüzde vizyonu, misyonu olan gerek eğitimli personeli gerek teknolojik yenilikleri kullanarak sunduğu hizmetlerde sağladığı kamu yararı, ulusal ve uluslararası başarılarıyla iftiharla bahsedeceğimiz bir emniyet teşkilatımız vardır ancak AKP Hükûmetinin ülkemizi sürüklediği ağır ekonomik buhran, işsizlik, etnik ayrımcılık, güvensizlik ve kaos, suç işleme oranlarını işte bu şekilde artırdığını ve bütün yükün yine emniyet teşkilatımızın sırtına yüklendiğini görüyoruz.

Bu durumda emniyet teşkilatımıza maddi ve manevi her alanda destek olmak gerekir. Daha kaliteli, etkin ve verimli güvenlik hizmetleri sunmak adına polisimizin görev, yetki ve sorumlulukları ile özlük haklarını düzenleyen mevzuatta ihtiyaçlar doğrultusunda acil düzenlemeler gerekmektedir. Acilen polisin yalnızca asli görevini yapma imkânı sağlayan düzenlemeler yapılmalı, polis bina ve kişi koruma, tebligat gibi işlerden acilen kurtarılmalıdır.

Uluslararası Çalışma Örgütünün aylık standardı, çalışma süresi 160 saat iken polisimiz 288 saat çalışmaktadır. Polisin de etten kemikten olduğu unutulmamalı ve mesaisi ISO standartlarına hemen getirilmelidir.

Üniversite mezunu polislerimiz yirmi altı-yirmi yedi yaş ortalamasına göre göreve başlamaktadırlar. Görevde yükselme sınavlarına girebilmek için otuz beş yaş sınırı ve altı sene fiilî hizmet süresinin düşürülmesi, polisimizin motivasyonu için şarttır.

İçişleri Bakanlığı bütçesinin Komisyon görüşmelerinde, polisin askerlik sorununu gündeme getirmiştim. Sayın Bakan, Komisyonda önerilerimiz doğrultusunda çalışmalar yapıldığını ifade etti. Bu konu basında da yer aldı. Yüzlerce polisimiz düzenlemenin bir an evvel hayata geçirilmesini Sayın Bakandan beklemektedir. Sayın Bakandan, çalışmaların ne aşamada olduğunu, ne zaman sonuçlanabileceği konusunda bugün polisimizi rahatlatabilecek bir açıklama bekliyoruz.

Makam tazminatının kimlere ne şekilde ödeneceğini düzenleyen Emekli Sandığının ek 68’inci maddesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığında altı ay çalışma ve birinci sınıf emniyet müdürü rütbesiyle yirmi dört ay çalışma şartı vardır. Yirmi dört aylık süreyi doldurmadan vefat edenlerin dul ve yetimlerine yapılacak ödemelerde bu şart aranmamaktadır. 1’inci derecenin 4’üncü kademesindeki 3 bin ek göstergesi olan tüm emniyet müdürlerine makam tazminatı verilmelidir, sadece il emniyet müdürlerine verilmektedir.

Polisimiz, standart mesaisi olan memura göre yüzde 60 daha fazla çalışmaktadır. Bugün, örneğin il cumhuriyet başsavcıları 5.066, birinci sınıf mülki amir 4.280, il jandarma komutanı 4.134, il emniyet müdürü 3.106 lira maaş almaktadır.

TÜİK’in 2008 verilerine göre, 71 milyon 500 bini aşan ülke nüfusunun yüzde 75’i il ve ilçe merkezlerinde, yani polis sorumluluk bölgesinde yaşamaktadırlar. İl emniyet müdürü, benzer konumda görev yapan diğer meslek gruplarına göre 974 lira daha az maaş almaktadır. Bunun adil olduğunu söyleyebilir misiniz?

Öte yandan, polisimiz emekli olduğunda da maaşında ortalama bin lira düşüş olmaktadır. Polis maaşının büyük bir bölümü tazminat ve fazla mesailerden oluşmaktadır. Tazminat ve fazla mesai ücretleri emekli maaşına yansımadığından, emekliye ayrılan personelimiz gerçekten çok mağdur ve yokluk içinde bulunmaktadır.

Emniyet teşkilatının en alt kademesinden başlayarak, İzmir, Ankara, İstanbul gibi üç büyük ilin emniyet müdürlüğünü yapan ve vali unvanıyla ödüllendirilen bir kamu görevlisi olarak çok iyi bilmekteyim ki düzensiz çalışma şartları, meslekteki riski ve stresli olması, ağır ekonomik ve mesai şartları, bırakın çalışma azmini, polisimizin yaşama azmini dahi kırmakta ve bu durum intihar vakalarına kadar gitmektedir.

Bakın, 2005-2007 yılları arasına baktığımız zaman, ruhi bunalımdan 21, maddi sıkıntıdan 12, ailevi sebepten 10 ve sebebi bilinmeyen 21 yani 64 personelimiz intihar etmiştir.

Değerli milletvekilleri, hiçbir meslekte bu kadar intihar olayı yoktur. Bunun mutlaka araştırılması gerekmektedir.

Yine şunu da belirtmemizde yarar var: Sayın Başbakan 2007 yılı genel seçimlerinden önce sözü de ve… Kendisi polislere maaşlarında belirli artma olacağını her yerde söz vermiştir. Polisimiz bunu gerçekten beklemektedir.

Sayın milletvekilleri, polis camiasında çok bilindik bir söz vardır: “Herkesin vicdanı kendi polisidir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Bugün, bu kürsüde Sayın Bakanımızdan polis ve emeklileri için tazminatlarına değil, maaşlarına iyileştirme sağlayacak müjdeli zam bekliyoruz.

Polis, devlet memurunun dışında, devletin silahlı bir gücüdür, diğer devlet memurlarının maaşıyla orantılı maaş verilmemelidir. Gelişmiş dünya devletleri incelendiği zaman, oralarda polisin ne kadar maaş aldığı görülecektir.

İşte bu duygu ve düşüncelerle, 2010 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, yüce heyetinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakika, buyurun.

MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz aldım. Size ve yüce Meclise saygılar sunarım.

Jandarma, Türk coğrafyasının yüzde 92’sinde güvenliği sağlayan, en ücra yurt köşelerinde ve en zor sınırlarda asil Türk milletinin namus ve şerefini koruyan, Atatürk’ün tanımıyla “Yurt, ulus ve cumhuriyete aşk ve sadakatle bağlı bir kanun ordusudur.”

Bir jandarma çocuğu olarak ve bünyesinde görev yapmakla onur duyduğum teşkilatın mensuplarını saygıyla, sevgiyle selamlıyor, şehitlerini rahmetle anıyorum.

1982 yılında 2682 sayılı Yasa’yla kurulan, 8.333 kilometrelik sahil ve kara sularımızın bekçisi Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarına en iyi dileklerimi sunuyorum.

Bölücü terörde 5 binin üzerinde Mehmetçik, 200’den fazla polis, 1.300’den fazla kahraman korucu şehit oldu. Binden fazla, organ kaybı olan gazi var. Binlerce masum, bebek, yaşlı, kadın katledildi.

Şimdi, onların katilleri aklanmaya, İmralı’daki paklanmaya, Obama’ya yaranılmaya ve bütün bunlar millete yutturulmaya çalışılıyor. Teslimiyetin adı “açılım” ver kurtulun adı “çözüm.”

“Yıkım sürecinin ucu açık.” deniliyor, uçlarının Washington’a, Brüksel’e, Erbil’e, Kandil’e, İmralı’ya uzandığı saklanmaya çalışılıyor. Millî birliği yok etme, kardeşi kardeşe kırdırma projesi, millî birlik ve kardeşlik maskesiyle gizlenmeye çalışılıyor.

Şehitleri hatırlıyorum, Bahtiyar Aydın’ı, Lütfü Tekelioğlu’nu, Ercan Şahin’i, kollarımda son nefesini veren astsubay Hayati Bilgin’i, onlarca Mehmetçiği, Cizre’de parçalanmış polis kardeşlerimi. Irak sınırında, Altınyayla’da “Mehmetçik evlatlarım zor durumda.” deyip yardıma koşan, birkaç metre önümde şehit düşen geçici köy korucusu, altmış yaşın üzerinde, ak sakallı Hurşit Babat’ı hatırlıyorum.

Evet, korucular; boğaz tokluğuna mahkûm, emekli olunca yaşlılık aylığından daha az alan “çalışıyorsun” diye yeşil kartı toplanan, tazminatları çok görülen, kendileri 1.300’den, aileleri 5 binden fazla şehit veren korucular, şimdi de, PKK aklanırsa ne olacağız?” endişesi taşıyan korucular.

Bir AKP milletvekili açılımı aklayıp, geçmişi çamurlamak için “1999-2002 döneminde 1.500 şehit verildi, terör bitmemişti.” dedi. Sonra da iftira tutmayınca çark etmişti.

1999-2002 yılları arasında toplam şehit sayısı 225, sadece MHP dönemi ay olarak alındığında toplam 200’den az, hükûmet olunduğu yıl 99’da 203, AKP’ye devredilen 2002’de 10. Şehitlere “kelle” diyen AKP zihniyetinde anlaşılan, şehit sayısı 250 olmuş, 1.500 olmuş fark etmiyor.

MHP döneminde 200’den az şehide mukabil, etkisiz hâle getirilen terörist sayısı 2.500’e yakın, yurt içinde neredeyse terörist kalmamış, teröristlerin en yoğun olduğu bir bölgede, örnek olarak Lice-Kulp bölgesinde, 98’de terörist sayısı 298, 2000 yılında sadece 12; terörist inisiyatifinde olay kalmamış, terör gündemden düşmüş, bitti bitecek. İşte devraldığınız Türkiye ve şimdi yangın yerine dönmüş, isyan provaları yapılan Türkiye, İktidar döneminizde 735 şehit veren Türkiye. Nereden nereye.

Tokat’ta 7 askeri şehit eden PKK’yı aklamaya çalışanlar oldu. 93’te Bingöl’deki 33 Mehmetçiğin katledilmesini bilmem ne terör örgütüne neredeyse devlete, orduya mal etmeye çalışanlar var. Uyarıyorum onları: Eğer millî eğitimden nasiplerini aldılarsa, okuma yazmaları varsa ve eğer PKK yandaşı değillerse Bingöl olayının mahkeme dosyasını okusunlar, aklamaya çalıştıkları katil PKK’yı okusunlar.

“Provokasyon” deniliyor. Sayın Bakan, provokasyonu garip Tekel işçilerine, demir yolu işçilerine o da yetmedi milletvekillerine sıkılan biber gazlarında arayın. Siz bu provokasyonun neresindensiniz?

Açılıma destek için fason şehit ailesi derneklerine açılım destek primi dağıtılmaya kalkıldı ama gerçek şehit anaları, bacıları gözleri yaşlı, bir ellerinde çocuklarının resmi, öteki elleri bayraklı, Tandoğan’da inadına bizle beraber oldular.

Eylül ayında, babası “açılım karşıtı” diye bir şehit astsubayımızın mezarı Kırıkkale’de açılımcılarca tahrip edildi, taşı kırıldı. Şehit Deniz Piyade Astsubay 94’te benim emrimde Şırnak-Maden’de şehit düşmüştü. Ve Sayın Bakan, siz Kırıkkale’nin neresindensiniz?

Bu yüz karası olay ilgililerce saklanmaya çalışıldı. Ben Meclise soru önergesi verdim, Meclis Başkanı “İç Tüzük’ün 97’nci maddesi”, “istişare” falan diyerek iade etti, bu rezillik “açılım zedelenmesin” diye millet gözünden kaçırılmaya çalışıldı. Ben de inadına, şimdi 72 milyona ilan ediyorum.

 “Açılım” diyenleri rahmetli Osman Bölükbaşı büyüğümüzün zarif benzetmesiyle andığımızı daha önce ifade etmiştim. Biz ihanet açılımından bahsedince rahatsız olup yanındakilere bir şeyler mırıldananları görünce biz de bir şeyler söylüyoruz. Mustafa Kemal’in 29 Ağustos 1922’de Yunan ordusunun vahim durumunu haritada görüp Trikopis için söylediklerini, onu da biz söylüyoruz: Sayın Bakan, ülkenin her yanı yangın yeri. Ayaklanma provaları başladı. Açılım ayrışmayı, o çatışmayı getirdi. Bunun sonu, Allah korusun, ya bölünmeye ya kardeş kavgasına döner. Bu vebali taşıyamazsınız. Herhâlde Damat Ferit’in İçişleri Bakanı Ali Kemal gibi hatırlanmak istemezsiniz, biz de istemeyiz. İhaneti ya siz susturun yahut da millet sandıkta sizi susturup ardından hesap soracak. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak size rağmen ve inadına, ayrılmadan, ayrışmadan, nifaklara karışmadan, “Tek bir millet, tek bir vatan, sonsuza kadar var ol Türkiye!” demeye devam edeceğiz ve bunun mücadelesini vermeye devam edeceğiz.

Bütçe hayırlı olsun.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.

Ankara Milletvekili Sayın Ahmet Deniz Bölükbaşı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerindeki görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanının bütçe görüşmelerindeki açılış ve takdim konuşmalarında AKP’nin dış politikası “ön alıcı”, “gündem belirleyici”, “düzen ve oyun kurucu” gibi çok iddialı sıfatlarla tanımlanmıştır. Bana ayrılan süre içinde, bu sanal tanımlamaların gerçeklerle ne ölçüde bağdaştığını, Hükûmetin dış politikasının turnusol kâğıdı olan iki konuyu ele alarak değerlendirmek ve görüşlerimizi yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum. Bu kapsamda üzerinde duracağım iki husus Hükûmetin her yönüyle fiyasko olan Erivan ve Erbil açılımlarıdır.

Değerli milletvekilleri, Ermenistan ve Irak’la ilişkiler konularında izlenen basiretsiz politikalar, AKP Hükûmetinin vizyonsuz ve pusulasız dış politika anlayışının çok çarpıcı örnekleridir. Hükûmetin Erivan açılımı ve Ermenistan’la imzalanan protokoller, dış baskıların yönlendirdiği teslimiyetçi dış politikanın şahikası olmuştur. Türkiye'nin toprak bütünlüğünü sorgulayan, soykırım yalanını millî dava olarak benimseyen işgalci Ermenistan, uluslararası hukuka aykırı tutumunu değiştirmeden bu ülkeyle hiçbir ön şarta bağlı olmaksızın sınırın açılması ve diplomatik ilişki kurulmasını öngören protokollerin imzalanması en hafif tabiriyle bir gaflettir.

Sayın Dışişleri Bakanının bunu savunmak için bugüne kadar söyledikleri, kusura bakmasınlar, akademik hüviyetiyle pek bağdaşmayan nafile çabalardır. Bu vesileyle üç temel konuyu dikkatlerinize getirmek isterim. Protokollerde 1921 Kars Anlaşması’ndan kaynaklanan yükümlülüklerin geçerliliğinin açıkça teyit edilmemesi bu protokolleri temelden sakat kılmıştır. Uluslararası anlaşmalar ve halefiyet hukuku konusunda Sayın Bakanla pek anlaşamıyoruz. Sayın Bakanın, Başbakanlığın güdümlü hukukçularının ayar verilmiş mütalaalarına güvenmesi kendisinin bileceği bir husustur. Hayrını görmeleri temennisiyle bu konuda bir tartışmaya girmeyeceğiz, sadece şu hususları hatırlatmakla yetineceğiz: Sayın Bakan, sınırlar egemenlik alanlarını belirler. Uluslararası hukukta “sınırın zımni tanınması” gibi bir kavram yoktur. 1921 Kars Anlaşması, sadece sınırı belirleyen ikili bir sınır anlaşması değildir, bunun ötesinde âkit taraflara ahdî hak ve yükümlülükler getiren çok taraflı bir dostluk anlaşmasıdır. Anlaşma’nın sınırı belirleyen 4’üncü maddesinin dışında 5 ve 15’inci maddeleri Türkiye için hayati önem taşımaktadır. 5’inci madde, Nahcivan’ın Azerbaycan’ın koruması altında ve Türkiye'nin garantörlüğünde otonom bölge olduğunu hükme bağlamıştır. Bu madde, Nahcivan’ın tapusudur. 15’inci madde ise 1915 olaylarını da kapsayan dönemde yaşananlar için genel af yükümlülüğü getirmiştir. Bu hüküm, Ermenistan’ın sözde soykırım iddialarının siyasi ve hukuki temelini ortadan kaldırmaktadır.

İmzalanan protokollerde, Kars Anlaşması’nın bir bütün olarak tahmil ettiği yükümlülükler teyit edilmemiştir. Kars Anlaşması’nın 5 ve 15’inci maddelerinin geçerli olduğunu, doğrudan veya dolaylı olarak, açık veya zımni şekilde gösteren herhangi bir hüküm yoktur. Başbakanlığın güdümlü hukuki mütalaaları bile bunun aksini iddia edemeyecektir.

Protokollerin bu şekliyle imzalanması, Türkiye'nin bu konulardaki hak ve yükümlülüklerinin geçerli olduğunu ileride dermeyan etmesi imkânını da ortadan kaldırmıştır. Bu bakımdan, Sayın Dışişleri Bakanının Lozan Antlaşması’nın tahkim edildiği, sözleri kara bir mizah örneği olarak hatırlanacaktır.

Ermenistan Anayasası’nda ve Anayasa hükmü hâline getirilen Bağımsızlık Bildirisi’nde Doğu Anadolu topraklarının batı Ermenistan olduğu iddia edilmekte, Ağrı Dağı da millî amblem olarak kabul edilmektedir.

Ermenistan Anayasası ortadayken, Erivan bu hükümleri gözden geçirerek düzelteceğine ilişkin hiçbir yükümlülük altına girmemişken bu protokollerin imzalanmasının siyasi, hukuki ve ahlaki meşruiyetinin savunulması mümkün değildir.

Protokollerin onay süreci de bir komediye ve çelişkiler yumağına dönüştürülmüştür. Sayın Dışişleri Bakanı protokolleri imzalayarak Türkiye'nin bunlara bağlanma iradesini ortaya koymuştur. Türkiye ve Ermenistan, 31 Ağustos 2009’da yaptıkları ortak açıklamada, ikili ilişkilerin makul bir zaman diliminde normalleştirilmesi ve onay işlemlerinin zamanlıca ilerletilmesini sağlamak konularında yükümlülük altına girmişlerdir. Bu aşamada Dağlık Karabağ şartı Türkiye tarafından gündeme getirilmemiş, uluslararası hukuka göre Türkiye'nin bu irade beyanları, hiçbir ön şarta bağlı olmayan yükümlülük tahmil etmiştir.

AKP Hükûmeti, imza sonrası tepkiler karşısında, Sayın Başbakanın ağzından, Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden ve Ermeni işgali sona ermeden protokollerin Meclis tarafından onaylanmayacağını açıklamak zorunda kalmıştır. Sayın Başbakanın onay için dile getirdiği ön şartların anlamı çok açıktır. Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden onay işlemi başlatılmayacak, protokoller komisyonda bekletilecektir.

Sayın Başbakan, tevil ve ricat kapısı olmayan çok açık bir taahhüt altına girmiştir. Bu ön şarta yorum ve esneklik getirilmesi, Ermenistan’ın birkaç reyondan çekilmesinin bu şartı karşıladığının söylenmesi mümkün değildir. Bu, aynı zamanda siyasi ahlak açısından da savunulabilir değildir.

Dağlık Karabağ sorununun çözümü için yürütülen görüşmelerde, Ermenistan’ın uzlaşmaz tutumu nedeniyle bugüne kadar hiçbir ilerleme kaydedilememiştir. Protokollerin imzalanması sonrası Ermenistan tutumunu daha da sertleştirmiştir. Bu durumda yakın bir gelecekte sorunun çözümünü hiç kimse beklememektedir.

Değerli milletvekilleri, karşımızdaki tablo budur. Türkiye, tam bir çıkmazın içine sokulmuştur. Başkan Obama’nın 1915 olayları hakkında geleneksel anma günü mesajı yayınlayacağı 24 Nisan 2010 tarihi yaklaştıkça, Hükûmet 24 Nisan sendromuyla hareket edecektir, “Protokolleri onaylayın, aksi takdirde Obama soykırımı tanıyacaktır.” baskılarıyla karşılaşacaktır. Ermeni lobileri de bunu soykırım yasa tasarısının ABD Kongresinde ilerletilmesi için kullanacaktır.

Başkan Obama, Amerika Ermeni Asamblesi Başkanına 20 Kasım 2009’da gönderdiği mektupta Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşme sürecinin ön şartsız ilerletilmesi ve makul bir zaman dilimi içinde sonuçlandırılması gerektiğini açıkça belirtmiştir.

Sayın Başbakanın Obama ile son görüşmesi sonrası Sarkisyan’ı arayan ABD Dışişleri Bakanı da bu anlayışı teyit etmiştir. Bu durumda AKP Hükûmetinin manevra alanı kalmamaktadır. Türkiye, ya bu protokolleri Meclis Genel Kuruluna indirerek onay işlemlerini başlatacak ya da bu konudaki ahdî yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçlanacak, büyük baskılar altında kalacaktır. AKP Hükûmetinin bu durumda ne yapacağı merak konusudur.

Amerika’nın soykırımı kabul etmesini geciktirmek için acemice bu protokolleri imzalayan Hükûmetin, bunu yapmakla aslında bertaraf etmeye çalıştığı sonucu tacil etmiş olup olmadığı o zaman daha iyi anlaşılacaktır. Bu durumda Ermeni açılımı AKP Hükûmetinin basiretsiz ve teslimiyetçi dış politika anlayışının ibret verici bir örneği olarak siyasi tarihimize geçecektir. Bu bakımdan Sayın Bakana samimi tavsiyemiz, protokollerin şimdiden Genel Kurula getirilmesi ve Meclisin iradesiyle bunların onaylanmayarak Türkiye'nin içine sokulduğu bu darboğazdan çıkarılmasıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin Irak politikaları da bir hezimet tablosudur. Bunun satır başları şunlardır: Amerika’nın yönlendirmesiyle Barzani odaklı bir stratejinin peşinden sürüklenen Hükûmet, Irak Türkmenlerini kaderlerine terk etmiş ve Barzani’nin Kerkük üzerindeki emellerinin gerçekleştirilmesine yardımcı olacak süreçlere angaje olmuştur. PKK’ya desteği süren Barzani’nin bu düşmanlık politikasını terk etmesi sağlanamamıştır. Bunun yerine Barzani meşru siyasi muhatap olarak kabul edilmiş ve siyasi koruma altına alınmış, Barzani’nin savunduğu “Türkiye’de siyasi çözüm süreci” Sayın Başbakan tarafından siyasi gündeme taşınmıştır.

Barzani, Sayın Başbakanın PKK açılımının önemli bir aktörü, kilit oyuncusu konumundadır. Hükûmet, Barzani aracılığıyla Kandil’deki terör çeteleriyle siyasi af karşılığı dağdan inme pazarlığı başlatmış, Mahmur Kampı’nın Türkiye’ye terörist transferi ara istasyonu olarak kullanılması düzenlemelerini Barzani’ye havale etmiştir. Kuzeydeki bölgesel yönetimin eski Başbakanı Neçirvan Barzani Habur ve Silopi rezaletlerine sahne olan “Eve Dönüş Projesi”ni AKP Hükûmeti ve MİT Müsteşarı ile birlikte geliştirdiklerini 2 Kasım 2009 günü açıklamıştır. Hükûmetin Irak’la imzaladığı terörle mücadele anlaşmasında da Türkiye'nin terör saldırılarına mukabele ve sınır ötesi harekât hakkı yer almamış, Barzani’nin bu konudaki itirazına boyun eğilmiştir.

Başkan Obama’nın Sayın Başbakanla 7 Aralık’ta Beyaz Saray’da yaptığı görüşmeden sonra PKK ile bağlantılı olarak yaptığı şu açıklama ibret vericidir: “Irak’taki Kürt nüfusun Bağdat’taki merkezî hükûmette etkili biçimde temsil edildiklerini hissetmesine ve Kerkük gibi sorunların çözümüne bağlı olarak Kürtler, kendi çıkarlarının askerî faaliyetleri desteklemekte değil, ihtilafların siyasi çözümü için çalışmakta yattığını daha iyi anlayacaklardır. Biz böyle bir süreci destekliyoruz.” Obama’nın sözlerinin anlamı açıktır: Barzani, Bağdat’ta siyasi temsil ve Kerkük sorununa ilişkin beklentilerinin karşılanması hâlinde PKK’ya desteğini kesecek ve Başbakanın PKK açılımını daha faal olarak destekleyecektir. Bu beyan, Amerika Birleşik Devletleri ve Barzani’nin PKK açılımındaki rolü ve konumuna ışık tutmuştur.

AKP, maalesef, önüne konulan bu denklemi kabul etmiş ve Türkiye'nin etnik temelde ayrışmasını, çatışmasını ve bölünmesini amaçlayan bir süreci başlatmıştır. Bu süreçte Türkiye'nin bölünme modelleri arayışlarının iç ve dış koordinasyonuyla görevli 2 Sayın Bakanın bütçesinin bugün bir arada görüşülmesi ilginç bir tesadüf olmuştur. Hükûmetin izlediği dış politikanın laboratuvarı niteliğindeki bu iki konuda Türkiye'nin geldiği noktanın özeti ve özü budur. Bu politikanın vizyon odaklı, gündem belirleyici, oyun ve düzen kurucu etkili dış politika olduğunu iddia etmek ve Türkiye'nin sözü dinlenir, itibarlı bir ülke hâline geldiğini söylemek, Türk milletinin aklı ve idrakiyle alay etmektir.

Değerli milletvekilleri, dış politikanın yürütülmesinde Türkiye’nin millî çıkarlarını ve itibarını zedeleyen adımlar atan AKP Hükûmetinin devlet gelenekleriyle ve ciddiyetiyle bağdaşmayan anlayışının Dışişleri Bakanlığı ve mensuplarına bakış açısına da yansıdığı üzüntüyle görülmektedir. Washington Büyükelçimizin Sayın Başbakanın ziyareti sırasında yaşananlar nedeniyle merkeze dönmek istemesi bunun son tezahürü olmuştur. Bu konuda çok spekülasyon yapılmış, ancak olayın baş aktörü Sayın Dışişleri Bakanı bugüne kadar suskunluğunu korumuştur. Büyükelçi Nabi Şensoy da devlet terbiyesinin gereği olarak konuşmamıştır. Olayın Erdoğan ile Obama arasında yapılan baş başa görüşmeye giremeyen Dışişleri Bakanının buna tepki göstermesi ve Büyükelçiyi haksız yere kırmasından kaynaklandığı basına yansımıştır. Gerçek neden bu ise Sayın Başbakan Türkiye’ye dönüşünde Dışişleri Bakanının bu görüşmeye mutlaka katılması yönünde bir kural olmadığını söyleyerek, Dışişleri Bakanının haksız olduğunu ortaya koymuştur. Bu bakımdan, Sayın Bakanın Büyükelçiye hangi konuda tepki gösterdiğini açıklaması, bu husustaki spekülasyonları, kuşkuları ve senaryoları bertaraf etmek bakımından yararlı olacaktır.

Obama ile heyetler arası görüşmelere hiç alakası olmamasına rağmen bir AKP Genel Başkan Yardımcısı girerken Müsteşarının dışarıda beklemesine tepki göstermeyen, görüşmenin resmî tutanağının tutulmamasını dert edinmeyen Dışişleri Bakanının neye ve niye tepki gösterdiğini bilmek isteriz. Sayın Bakanın suskunluğunu sürdürmesi hâlinde, bunun, haksızlığın ikrarı ve bir mahcubiyet ifadesi olduğu kabul edilecektir.

Dışişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı olması temennisiyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bölükbaşı.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk söz Eskişehir Milletvekili Sayın Hasan Murat Mercan’da.

Buyurun Sayın Mercan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Dışişleri Bakanlığının 2010 yılı bütçesinin Genel Kurulumuza sunulması vesilesiyle söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bin yıllık tarihimize baktığımızda milletimizin engin bir barış ve hoşgörü medeniyetine beşiklik ettiğini ve bu bağlamda dünyaya örnek olduğunu görürüz. Biz, tarih boyunca dışa açık, dünyadaki gelişmelere duyarlı bir dış politika izledik. Kurtuluş Savaşı’nın en zor şartlarında dahi Afganistan’a asker gönderen Mustafa Kemal Atatürk, sanırım bu hassasiyeti en iyi biçimde ortaya koymuştur.

Coğrafyası itibarıyla dünyanın en sorunlu bölgesinde bir istikrar ve huzur adası konumundaki Türkiye, tarih ve kültürel birikimi, Batı ile Doğu arasındaki konumuyla dünyada esnek gücü en iyi kullanabilecek bir ülkedir. Bu özellik ülkemize büyük sorumluluklar yüklemektedir.

Bu dinamik gelişmeler ışığında, ülkemizin önünde, vizyon sahibi, çok boyutlu ve ön alıcı bir dış politika izlemekten başka seçenek bulunmamaktadır. AK PARTİ hükûmetlerinin izlediği dış politikaya bu çerçeveden bakılması gerektiğine inanıyorum.

Değerli üyeler, belirttiğim hususları somut örnekleriyle tahlil etmek için gelin, en sorunlu bölgelerden birine, Orta Doğu’ya bakalım. Türkiye, bölge ülkelerinin güvenine mazhar bir ülke olarak Filistin sorununun hakkaniyetle çözülmesi ve taraflar arasında iyi ilişkilerin kurulmasına çaba harcamaktadır. Kaynaklarını silahlanma ve silahlı mücadele için değil, bölge halklarının bekası, refahı ve mutluluğu için harcayan bir Orta Doğu en büyük temennimizdir. Keza Türkiye, önemli sorunlarla boğuşmak zorunda kalan dost ve kardeş Afganistan’a en büyük desteği vermektedir. Afganistan’daki en büyük yardım ve en büyük takdir, muhakkak ki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinedir.

Güneydoğu komşumuz İran ile iyi komşuluk bağlarımızın korunması ve ilişkilerimizin karşılıklı fayda esasında geliştirilmesi önemlidir. Uluslararası normlara uygun ve barışçıl olması koşuluyla İran’ın nükleer enerjiden yararlanma hakkı tüm ülkeler gibi vardır. Biz, İran’ın uluslararası toplumda endişe yaratan nükleer programı konusunda daha şeffaf ve iş birliğine açık bir yaklaşım benimsemesi için cesaretlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ayrıca, bölgemizdeki tüm ülkelerin de nükleer silahlardan arındırılmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.

Sayın milletvekilleri, Ermenistan’la imzaladığımız protokollerin bir yandan bu ülkeyle ilişkilerimizin karşılıklı çıkarlarımıza dayalı bir anlayışla normalleşmesine, diğer yandan da Minsk Grubu ülkelerini de harekete geçirerek başta Dağlık Karabağ ve işgal altındaki Azerbaycan topraklarından kaynaklanan sorunlar olmak üzere, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlıkların çözümüne katkıda bulunacağına inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsıma ayrılan kısa süre içinde elbette ki Hükûmetimizin izlediği dış politikayı anlatmak mümkün değildir. Burada kısaca şunu belirtmek istiyorum: Hükûmetimizin Latin Amerika’dan Afrika’ya uzanan yeni açılımlarını destekliyoruz. Balkanlarda, Bosna-Hersek’te, Kosova’da, Makedonya’da, Sırbistan’da, Karadağ’da izlenen şahsiyetli politikalarını destekliyoruz. Kafkaslarda izlediği kapsamlı çözüm stratejisinin bölgede barış ve istikrarı getireceğine inanıyoruz. Hükûmetimizin komşularımızla sürdürmekte olduğu sıfır sorun politikasının ve ekonomik entegrasyon modelinin bölgemizin istikrarına ve kalkınmasına büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz.

Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkilerimizde Hükûmetimizin izlediği model ortaklık ruhuna uygun iş birliğinin ekonomik, ticari, kültürel, akademik, teknolojik ve askerî alanlarda somut adımlarla daha da derinleştirilmesini hedefleyen politikasını destekliyoruz.

Hükûmetimizin Irak’ta harcamakta olduğu çabaları takdire şayan bulduğumuzu ifade etmek isterim.

Enerji güvenliği ve istikrarı için Hükûmetimizin aldığı önlemleri ve izlediği politikayı destekliyoruz.

Dış politikamızın yönelimi ve uygulamaları günümüzün hızla değişen koşullarına uygun ve akılcıdır. İzlenen proaktif tutum ulusal çıkarlarımızı hayata geçirecek, Ulu Önder Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh.” düsturunu uygulamada gerçekleştirecek tek yoldur.

Kısaca, izlenen dış politikanın ülkemizin ağırlığıyla mütenasip ve milletimize yakışan bir politika olduğuna inanıyoruz. Bu vesileyle, başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Sayın Dışişleri Bakanımıza ve Bakanlığın tüm personeline AK PARTİ Grubu adına şükranlarımızı sunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HASAN MURAT MERCAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken dış politikamızın felsefesi ve uygulamalarına desteğimizi bir kez daha teyit ediyor, Dışişleri Bakanlığımız bütçesinin gelecek yıllarda bu vizyona, bu hedeflere uygun bir şekilde beklenen görevleri layıkıyla yerine getirebilmesine imkân verecek bir seviyeye yükseltilmesini arzu ediyor ve yüce heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Özellikle Avrupa Birliği ve diğer konularda benden sonraki arkadaşlarım söz alacaklardır.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mercan.

Mardin Milletvekili Sayın Cüneyt Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı 2010 mali yılı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, kısıtlı zamanımda sizlerle, derin bir değişim sürecinden geçen küresel sistem, Türkiye'nin yeni bir yıldaki dış politika vizyonu ve öncelikleri hakkında değerlendirmelerimi paylaşmak istiyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye hem iç politikada hem de dış politikada yeni bir süreçten geçiyor. Bununla beraber, uluslararası sistem de derin bir değişim sürecinin içinden geçiyor. Bir tarafta insanlığın refahına katkıda bulunacak gelişmeler, diğer tarafta da karmaşık sorunlar ve belirsizlikler bulunmakta terörizmden çevre sorunlarına kadar.

Bu konjonktürde uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması için uluslararası organizasyonlar ve örgütlerde “tam etkinlik” ilkemiz çerçevesinde, başta Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Konseyi, AGİT, İslam Konferansı Örgütü gibi kuruluşlarda aktif bir şekilde katılımı sağlıyoruz. En son olarak ülkemiz, Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci’nin de dönem başkanı olmuştur.

Türkiye, dış politikasında yöntem ve uygulamalarıyla ilkeli hareket etmektedir. Biz, dış politikamızı bütüncül olarak ele alıyoruz. Mesela, Ermenistan’la normalleşme sürecimizi sadece Türkiye-Ermenistan ikili ilişkileri olarak değil, bölge olarak ele alıyoruz. Biz biliyoruz ki bölgenizde barış yoksa ülkenizde de olmaz, ülkenizde barış yoksa dünyada da barış olmaz. Dolayısıyla, yurtta sulh, bölgede sulh, cihanda sulh diyoruz.

Biz, vizyonu olan bir dış politika izliyoruz. Kriz yaratan, sorun yaratan değil çözüm üreten politikalar izliyoruz. Biz Avrupa Birliğinden bahsederken 2057’deki 100’üncü yılını kutlayacak olan Avrupa Birliğini düşünüyoruz, Türkiye’den bahsederken 2023’te cumhuriyetin 100’üncü yılındaki Türkiye’yi düşünüyoruz. Bizim dış politikada vizyonumuz, amacımız ve kararlılığımız son derece açıktır: Ulusal, bölgesel ve küresel barışa hizmet etmek.

Son dönemde çeşitli çevrelerce, maalesef, kasıtlı da olarak dile getirilen Türk dış politikasında bir eksen kayması yaşandığı yönündeki iddialar tamamen gerçek dışı ve haksız iddialardır. Bizim Irak’la, İran’la, Suriye’yle, Gürcistan’la, Ermenistan’la iletişim ve iş birliği içinde olmamızdan daha doğal ne olabilir? Aynı şekilde, bizim, İsrail’le, Filistin’le, Mısır’la iletişim ve iş birliği içinde olmamızdan daha tabii ne olabilir?

Türkiye, çevre havzalarında uyguladığı proaktif politikasıyla Kafkaslarda, Balkanlarda, Orta Doğu’da düzen kurucu bir ülke konumuna gelmiştir; bölgesel güç olmaktan küresel güç olma yolunda emin adımlarla ilerlemekte olan bir ülkedir. Bunlar, Türkiye'nin dış politikasında bir eksen kaymasının değil, Türkiye'nin küresel barış için önemli bir imkân hâline geldiğinin işaretleridir.

Bakınız, Irak ile Suriye ile ilişkilerin nereden nereye geldiği ortadadır. Suriye ile ilişkilerde savaşın eşiğinden vizelerin kaldırılmasına, yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyi ve âdeta “iki devlet, tek heyet” şeklindeki çalışmaya dek göz kamaştırıcı bir gelişme söz konusudur. Bizim temel amacımız ekonomik karşılıklılık ilkesi çerçevesinde ekonomik bağımlılıkları artırmak ve ilişkilerimizi en üst seviyeye çıkarmaktır.

Bizim ülkemizin dış politikası “komşularla sıfır sorun” ilkesine dayanmaktadır. Bu ilkenin temelinde de maksimum iş birliği yani tam entegrasyon bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere bu noktada bir soru sormak istiyorum: Avrupa Birliğinin komşuluk stratejisi nedir? Bakınız, Avrupa Birliğinin komşuluk politikası kapsamında hedeflediği amaçlar üç başlık hâlinde şu şekilde sıralanıyor:

Birincisi: Ortak değerler ve çıkarlar çerçevesinde siyasi iş birliğini geliştirerek özgürlük ve demokrasinin yayılması.

İkincisi: Önemli boyutta ekonomik bütünleşme sağlamak ve ekonomik reform süreçlerini desteklemek yoluyla komşu ülkelerde refah düzeyini artırmak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Üçüncüsü: Avrupa güvenlik stratejisiyle de paralel olarak komşu ülkelerle kalkınma, çevre, silahsızlanma ve terörizm konularında ortak çalışmalar yürüterek istikrar ve güvenliğin artırılması.

İşte, Orta Doğu’ya yönelik stratejik yaklaşımın parametrelerini yukarıdaki hususlar doğrultusunda belirleyen Avrupa Birliğinin Türkiye’yle örtüşen çıkar ve hedeflere sahip olduğu da açıkça görülmektedir.

Türkiye’nin, Avrupa Birliği, ABD, Rusya gibi küresel aktörlerle ilişkileri dış politikasında büyük önem taşımaktadır. ABD ile ilişkilerimizi stratejik ortaklığın da ötesine geçiren model ortaklığa taşıdık. Enerji arz güvenliğinden terörle mücadeleye varan geniş bir yelpazede ilişkilerimiz devam etmektedir.

Burada şunu unutmamamız gerekiyor: Barış ve adaleti savunmak, savaşmaktan çok daha güçlü bir yürek ister. İçeride adalet ve kalkınma için demokratik açılımı, dışarıda barışçıl ve proaktif politikayı destekleyenlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – …yani bizde bu güçlü yürek var diyorum, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

Düzce Milletvekili Sayın Yaşar Yakış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesi konusunda AK PARTİ Grubunun görüşlerini sizinle paylaşmak için huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Grup adına konuşma yapacak arkadaşlarımızla yaptığımız iş bölümüne göre ben bu konuşmamda, esas itibarıyla, Avrupa Birliğiyle ilgili gelişmeler hakkında görüşlerimi sizinle paylaşacağım. İzninizle, geçen haftaki gelişmelerden başlayacağım çünkü daha önceki gelişmeler hepimizin malumudur.

10 ve 11 Aralık günlerinde Avrupa Birliği Zirvesi yapıldı. Zirve’de Türkiye’yle ilgili olarak alınan karar bizi yüzde 100 tatmin etmedi ama bazı çevrelerin çizdiği felaket senaryosu da gerçekleşmedi. Hatırlarsınız, 2006 yılında alınan bir zirve kararında Türkiye kendi limanlarını Kıbrıs Rum gemilerine açmazsa 2009 sonunda durumun yeniden değerlendirileceği belirtiliyordu. 2009 sonu geldi, Türkiye limanlarını Kıbrıs Rum gemilerine açmadı fakat Türkiye’nin katılım sürecinde de herhangi bir duraklama olmadı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliğinin bu tutumu bence şöyle değerlendirmelidir: Birliğin beklentisini yerine getirmemiş olmasına rağmen Türkiye hâlen vazgeçilemeyecek bir ortak olma özelliğini korumaktadır. Türkiye son yıllarda bölgesinde çok önemli adımlar atmıştır. Bu adımların Avrupa Birliğine katılma sürecimize zarar vereceğini söyleyenler de olmuştur. Şimdi, Zirve sonuçlarından da görüyoruz ki bu yaptıklarımız Avrupa Birliği tarafından da soğukkanlılıkla değerlendirilmiş ve Türkiye’deki bazı çevrelerin karamsar öngörüleri gerçekleşmemiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7-8 Aralık tarihlerindeki Avrupa Birliği Genel İşler Konseyi Toplantısından sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Dışişleri Bakanı Kipriyanu, Türkiye üzerinde baskı kuracağını zannederek bazı yeni fasılların açılmasını engelleyebileceği yolunda bir açıklama yapmıştır. Türkiye, Kipriyanu’nun bu beyanına takılıp kalacak değildir çünkü Türkiye’nin muhatabı Avrupa Birliğinin münferit üyeleri değildir; o ülkelerdeki, o münferit üyelerdeki bazı politikacılar hiç değildir. Türkiye’nin muhatabı Avrupa Birliğinin kurumlarıdır. O kurumlar da Türkiye ile müzakerelerin tam üyelik için yapılmakta olduğunu söylüyorlar. Bizim için esas olan budur. Bu nedenle Türkiye, 2006 yılında bloke edilen sekiz başlıkta da Fransa tarafından bloke edilen beş başlıkta da Kıbrıs Rum kesiminin bloke edebileceği ilave fasıllarda da reformlarını sürdürecektir ve Hükûmetimizin yayınladığı yol haritasına göre 2013 yılının sonunda da söz konusu reformlar tamamlandığı zaman Türkiye Avrupa Birliği müktesebatıyla yüzde yüz uyum sağlamış bir ülke hâline gelecektir. İşte, bu nedenlerle Hükûmetimiz, Avrupa’daki bazı siyasi liderlerin Türkiye hakkında neler söylediklerine takılıp kalmadan yoluna devam etmektedir. Böylelikle, Türkiye, temel hak ve hürriyetlerin genişlediği, demokratik kurumların ve pazar ekonomisinin güçlendiği bir ülke hâline gelecektir. O zaman göreceğiz ki Türkiye’nin üyeliği yalnız Türkiye için değil, Avrupa Birliği için de önemli bir hedef hâline gelecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son vermeden önce  otuz dokuz yıl süreyle, gururla ve zevkle hizmet ettiğim Dışişleri Bakanlığı hakkında da birkaç cümle söylemek istiyorum.

Türkiye, son zamanlarda, dış politika alanında arka arkaya önemli açılımlar ve girişimler başlatmıştır. Bu açılımlar uluslararası camia tarafından da takdirle karşılanmaktadır. Bu zorlu politikayı arazide uygulayan neferler olarak Dışişleri Bakanlığının değerli mensuplarını buradan takdirle, sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Dışişleri Bakanımızın isabetle ve dirayetle ortaya koyduğu dış politika açılımlarını yıllık bütçeden aldığı pay sürekli olarak düşen bir bakanlıkla gerçekleştirmek zordur. Bu sınırlı imkânlar böyle kaldığı sürece ister istemez gelecekte bir tıkanmaya varacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

YAŞAR YAKIŞ (Devamla) – Teşekkürler.

Bu güzide Bakanlığın sorunlarına çözüm ararken bu Bakanlığı Türkiye’deki öteki kurumlarla mukayese etmek yanlıştır. Dışişleri Bakanlığımızın mukayese edeceği kuruluşlar öteki ülkelerin dışişleri bakanlıklarıdır. Bu kuruluşumuzun maddi imkânlarını bizim emsalimiz ülkelerin dışişleri bakanlıklarının maddi imkânları düzeyine getirmek zorundayız. Bu amacı gerçekleştirmek için Hükûmetimizin atacağı her adımı desteklememiz gerektiğine inanıyorum. Şimdi görüşmekte olduğumuz bütçe o imkânları yeteri ölçüde sağlamadığı hâlde biz AK PARTİ olarak bu bütçeye olumlu oy vereceğiz.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yakış.

İstanbul Milletvekili Sayın Feyzullah Kıyıklık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; İçişleri Bakanlığımızın 2010 mali yılı bütçe görüşmeleri sebebiyle AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

İçişleri Bakanlığı ülkemizin her karış toprağına hizmet götürmek ve bütün vatandaşlarımızı kucaklamak üzere örgütlenmiştir. Bakanlığımızın görevi, Anayasa ve yasalarımıza uygun olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, güvenlik ve asayişi, kamu düzenini ve genel ahlakı, Anayasa’mızda yazılı hak ve hürriyetleri korumak, suç işlenmesini önlemek ve suçluları takip edip yakalamak, her türlü terörle, kaçakçılıkla ve organize suçlarla mücadele etmektir; illerin genel idare alanındaki hizmet esaslarının belirlenmesi, mahallî idarelerin bütünlüğü ilkesi çerçevesinde verimli ve etkin bir biçimde hizmet yürütülebilmesi amacıyla standartlar oluşturmak ve onlara yol göstermek, dernekler, sivil savunma, nüfus ve vatandaşlık hizmetlerini yürütmektir; belediyeler, il özel idareleri, mahallî idare birlikleri ve köy muhtarlıkları ile ilgili olarak mevzuatla verilen vesayet yetkisini kullanmak ve bu mahallî idarelerin merkezî idareyle ilişkilerini düzenlemektir; mahallin en büyük mülki idare amiri olan vali ve kaymakamlar aracılığıyla ilçelerdeki kamu kurum ve kuruluşlarının koordinasyon içinde çalışmalarını sağlamaktır. AK PARTİ döneminde, İçişleri Bakanlığı, yürüttüğü tüm faaliyetlerde, hukukun üstünlüğü, açıklık, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve katılımcılık gibi evrensel değerleri esas alan bir hizmet anlayışıyla halkımıza hizmet vermektedir.

Sayın Başkan ve değerli üyeler; AK PARTİ olarak bizler, demokrasinin yerelden başladığına inanıyoruz. Bu sebeple yerel yönetimlerin güçlendirilmesine büyük önem verdik ve birçok reformlar yaptık. Büyükşehir Belediye Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu, Mahalli İdare Birlikleri Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, İl Özel İdaresine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun. Bu kanunlar çıkarılarak yürürlüğe konmuş ve yerel yönetimlerin kaynaklarının artırılması, Hükûmetimizin kurulduğu günden bu yana önde gelen hedeflerinden olduğu için, bu konuda çıkarılan kanunlarla yerel yönetimlerin mali kapasiteleri önemli oranda artırılmıştır. Buna kısa bir örnek vermek istiyorum. 2002 yılında bugünkü TL değeriyle 4,17 milyar TL yerel yönetimlere aktarılırken 2008 yılında 15 milyar 800 milyon TL kaynak aktarılmıştır ki bu da 4 katı bir kaynak aktarımıdır. Tabii, bu, halkımıza hizmet olarak geri dönmüştür. Belediyelere bu hizmetler verilirken asla parti ayrımı yapılmamıştır ve belediyeler hak ettiği mali desteği almışlardır.

KÖYDES, Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve en önemli kırsal kalkınma projelerinden birisidir ve bu projeyle 2005-2009 döneminde 5,2 milyar para harcanarak yirmi sekiz binin üzerinde yerleşim merkezîmize su, içme suyu götürülmüş, bir o kadar köye asfalt ve stabilize yapılmış ve parke taşı döşenmiştir. Bu projeler aslında asrımıza göre çok basit gibi görünse de kırsal kesimde yaşayan vatandaşlarımızın ilk defa gördüğü çalışma ve durumdur ki ilk defa köyünde asfaltı görmüştür, ilk defa stabilizeyi ve maalesef, diğer hizmetleri görmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) –  Teşekkür ederim.

Aslında, niçin bu köylerin bütün yolları bugüne kadar bekletildi, bunu da anlamakta gerçekten ben çok zorluk çektim.

BELDES… Sayın Başkan ve değerli üyeler; ben belediye başkanlığından gelen bir insanım. Maalesef, 2002’den önceki dönemlerde belediyeler çok ayrımcılığa tabi tutulmuş ve istenen belediyelere paralar aktarılmış, bazı belediyeler ise bundan hiç faydalanmamış hatta mevcut gelirleri bile düşürülmüştür ama Hükûmetimiz, partimiz 2007-2008 yılları arasında, hiçbir ayrım yapmadan bütün belediyelere 634 milyona yakın yüklü bir parayı eşit olarak göndermiş nüfusları oranında ve acil ve hayati önemdeki birçok proje oralarda gerçekleştirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FEYZULLAH KIYIKLIK (Devamla) –  Bunlardan su da vardır, o beldelerin su ihtiyaçları da onunla karşılanmıştır.

Hepinizi hürmet ve sevgiyle selamlıyor ve 2010 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kıyıklık.

Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demokratik, özgürlükçü, sivil ve çoğulcu bir anlayışla devleti yöneten ve dönüştüren partimiz, bu çalışmaları demokratik açılım süreciyle taçlandırmak istemiştir.

Nihai hedefi, sivil, çağdaş ve demokratik bir anayasa olan bu sürecin hedef kitlesi, her bir vatandaşımız; referansı, evrensel insan hakları ve hukuk devleti anlayışı; muhatabı aziz milletimiz; kırmızı çizgileri de demokratik, sosyal, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’mizin birliği ve bütünlüğüdür.

Sürecin hedefi, terörü bitirmek; vatandaşlarımızın etnik, dinsel, sosyal hak ve özgürlüklerini teminat altına alarak vatandaşlık bağının ve aidiyet duygusunun güçlendirilmesidir.

Sorunun kaynağı, çağın gerisinde kalmış, bir proje olarak başarısız olmuş tek tip vatandaş oluşturma arzusu ve bu doğrultuda yapılmış yönetim hatalarıdır. Şüphesiz ki bu anlayışın tek mağduru Kürtler değildir. Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Müslim-gayrimüslim, dindar-dinsiz, milliyetçi-liberal, sağcı-solcu her kesimden insanımız bu mağduriyeti yaşamıştır.

Türkiye’de siyasetçiler, devlet aygıtını ele geçirmeyi veya ayrı bir devlet kurmayı hedeflemek yerine, devleti, etnik, dinî ve sınıfsal açıdan körleştirmeyi hedeflemiş olsalardı bugün bu noktada mı olurduk acaba?

İşte tam da burada AK PARTİ, devleti ele geçirerek veya kendine benzeterek değil, devleti herkesin devleti yapmayı hedefleyerek yüz yıllık kısır döngüden kurtulmayı hedeflemektedir.

Devletin körlüğü, farklılıkları görmeyerek değil, görerek ve teminat altına aldığında anlam ve meşruiyet kazanır. Devlet, bir siyasi düşüncenin değil, milletin devletidir; milleti tüm zenginliğiyle odağına alarak, koruyarak devlet olabilir. Devlet, tüm farklılıklara karşı eşit bir mesafede durduğu; devlet, gücünün ve farklılıkların birbiri üzerinde baskı unsuru olmasını engelleyebildiği ölçüde herkesin devletidir.

Ortalama bir Kürt vatandaşımızın talebi, demokratik bir yönetim, iyi bir yaşam kalitesi ve başta dil olmak üzere farklılıklarını özel ve kamusal alanda yaşama hakkı ve bunların hukuki teminat altına alınmasıdır, sayısız saha araştırması da bu yöndedir. Bu basit ama insani talepleri hangi siyasi anlayış görmezden gelebilir ve bu taleplerin hangisi güvenlik ve beka sorunu yaratabilir?

Değerli arkadaşlar, sorun çözerken, bir sorunla ilgilenirken empati de yapabilmeliyiz. Resmî rakamlara göre hayatını kaybetmiş en az 50 bin insanımız, yerinden edilmiş milyonlarca vatandaşımız var. Tek bir can kaybının kaç kişinin duygu dünyasında fırtınalar kopardığını, kaç kişinin zihninde kırılmalara, bölünmelere yol açtığını, bu kişilerin tepkilerini, bu tepkilerin zaman zaman kimlerin değirmenine su taşıdığını düşündük mü? İnsan olmanın gereği, onurlu ve sağlıklı bir yaşamdır. Yerinden edilmiş, köyünde iki hayvan, bir dönüm araziyle onurlu bir yaşam sürdüren milyonların bazen bir çadırda, bazen bir gecekonduda ama çoğu zaman bir ekmeğe muhtaç yaşadıkları yılların getirdiği tahribatı hiç düşündük mü?

Şimdi soluklanıp düşünme vaktidir. Bu olayı AK PARTİ’den kurtulmanın bir vesilesi olarak değil, bin yıllık kardeşliğimizi, bin yıllık geleceği taşımanın, cumhuriyetimizi sonsuz kılmanın vesilesi olarak görme zamanıdır. Her bir cümlemizin, kendi kıyametini yaşamış insanlarca nasıl algılandığını, hangi duygusal ve düşünsel patlamalara sebebiyet verdiğini iyi düşünmemiz gerekir. Sözlerimizin, insanımızın komşusuna, hemşehrisine bakış açısını değiştirdiğini, sokak çatışmalarını körüklediğini görmüyor muyuz? Yürüttüğümüz politikaları yanlış veya yetersiz görenler ülkemizin geleceği adına görüşlerini halkla paylaşmalıdırlar. Sadece bir reddiye çözüm müdür? Yaptığımız ve yapacaklarımızı değil, korkularımızı paylaşmak çözüm müdür? Bu konuda raporlar yazan Sayın Baykal ve CHP…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – …güncel bir çalışma ile çözüm için ne önerdiğini ortaya koymalıdır.

Ülkücü gençliği sokaklardan çekerek Türk demokrasisine tarihî bir katkı yapan, “anayasal vatandaşlık” ifadesini kullanan Sayın Bahçeli ve MHP, tırnak içinde söylüyorum, Kürtçe konuşan vatandaşlarımız için politikalarınız ve önerileriniz nedir?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Okursan görürsün.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – DTP’li siyasetçiler, Kürtlerin doğal ve insani hakları, bu ülkenin geleceği muhataplık tartışmasına mı feda edilecek? Konu 17 santimlik bir tartışma mıdır yoksa barış ve kardeşlik midir? Açılıma ilişkin varsa eksiklerinizi ve kendi özgün düşüncelerinizi ne zaman ifade edeceksiniz?

Tüm muhalefetin, bizi suçlamak yerine, kendi politikalarını ifade ederek halkımızın ve devletimizin daha güzel günlere kavuşması için katkı yapma zamanıdır.

Bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Adresini versin de Mehmet, görüşlerimizi gönderelim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekmen.

Ardahan Milletvekili Sayın Saffet Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA SAFFET KAYA (Ardahan) – Değerli Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarımız; Emniyet Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesi üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Bugün, gerçekten, burada, çilekeş, fedakâr ve özverili bir teşkilat bütçesini konuşuyoruz, polislerimizi konuşuyoruz. Polislerimiz, vatanın her sathında gerçekten canhıraş bir çalışmayla vatana ve millete hizmet etmekte ve bu şiarlarıyla -üzülerek de söylüyoruz, hepimizin de yüreğinde gerçekten vicdani bir yaradır- son yirmi beş-otuz yılın terör bilançosunda da 500’e yakın polisimiz şehit olmuştur, 4 bine yakın polisimiz de maalesef gazi, maalesef yaralı hâle gelmiştir. Elbette ki bunlar istediğimiz bir tablo değildir. Elbette ki Türkiye’nin tablosu, otuz yıldan beri terörle gerçekten boğuşan, kısmi bir örtülü savaşla Türkiye'nin maddi imkânlarını seferber ettiği bir süreç olmamalıdır hiç şüphesiz. İşte, onun için biz AK PARTİ olarak, AK PARTİ Hükûmeti olarak her zaman diyoruz ki: “Bu savaşın söndürülmesi, bu yangına benzin dökmek yerine bu yangına su dökerek hiç şüphesiz ki Türkiye’yi huzura kavuşturmaktır.” Bu anlamda, emniyet güçlerimize her zamankinden daha çok mutlaka sorumluluk düşmektedir, biz hükûmetlere sorumluluk düşmektedir. İçişleri Bakanlığımız son dönemde özellikle polis teşkilatı kadrolarında -hepimizin çok yakinen takip ettiği şekliyle- eğitim noktasında nitelikli ve nicelikli polis sürecini çok net bir şekilde enforme etmiştir. Yaklaşık olarak her yıl 100 bine yakın polisimizi iki yüz elli eğitsel ölçüden geçirerek gerçekten toplumda daha etkin ve hukukun üstünlüğüne saygılı bir polis yapabilme adına İçişleri Bakanlığımızın çok ciddi gayretleri vardır.

Dünya ölçeklerinde ve Avrupa ölçeklerinde de çok net olarak bilindiği gibi, Türkiye’de 500 kişiye 1 polis düşerken Avrupa’da -bu oran- 250 kişiye 1 polis düşmektedir ama son zamanlarda 120 bin polis kadrosunu 210 bine, 220 bine çıkaran Hükûmetimiz daha da etkili olmak adına 350 vatandaşımıza 1 polisin düşmesi anlamında katkı sağlamıştır, katkı sunmuştur. Bu, Hükûmetimizin -çok önemli bir şekilde- Emniyet Genel Müdürlüğümüze verdiği çok ciddi bir desteğin örneğidir. Bu, rakamlarla ortadadır ve İçişleri Bakanlığımızın bu konudaki katkılarını da özellikle ben burada kutlamak ve tebrik etmek istiyorum. Yalnızca polisimizin özlük haklarıyla ilgili de bana göre 657’ye tabi olup da bu anlamda, pozitif ayrım anlamında katkı sunulan en öncelikli memurumuz polisimiz olmuştur. AK PARTİ Hükûmetimizin ve Sayın Başbakanımızın bu anlamdaki hassasiyetiyle memur farklılığında polisimize ayrıcalıklı bir imkân sunulmuştur. Bu anlamda da Sayın Başbakanımıza polisimize gösterdiği bu önemden dolayı da yüce Parlamento huzurunda teşekkürlerimi bir borç biliyorum.

Yalnızca polisimizle ilgili özlük haklarının düzeltilmesi değil, onun dışında da lojman taleplerini, fiziki şartlarını daha iyi bir noktaya taşıyabilmek için, bu anlamda, 6 bine yakın polisimiz lojmanlardan istifade etmekte ve bu rakamın da 10 binlere çıkabilmesi adına da çok ciddi bir çalışma, ilk defa Hükûmetimiz döneminde ve AK PARTİ Hükûmeti döneminde polisimize gösterilen hassasiyetin bir örneği olarak ortaya konmuştur.

Bunlar gerçekler. Bu gerçekleri görmeyebilirsiniz. Her zaman söylenildiği gibi, hiç kimse görmek istemeyecek kadar kör olamaz ama ortada bir gerçek var ki o gerçek de, polisimize her zaman önem vererek, değer vererek o polisimizi hak ettiği noktaya taşımaktır. Bu çok nettir ki özellikle, yine Hükûmetimiz döneminde -altını çizmek istiyorum- polisimizin 2003 yılında veya daha ötesinde yüzde 20’si üniversite mezunu iken, şimdi yeni bir vizyonla, Hükûmetimizin aldığı karar, Bakanlığımızın uygulamasıyla birlikte yaklaşık yüzde 75’i üniversite eğitimi görmüş bir noktaya getirilmiştir. Bu da hiç şüphesiz, AK PARTİ Hükûmetinin çok ciddi bir şekilde farkıdır, ayrıcalığıdır. O bakımdan, AK PARTİ Hükûmetine, her zaman, dört seçimde olduğu gibi, halkımızın çok büyük bir teveccühü vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Polisimizin bu anlamda desteği vardır, hiç şüphesiz böyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

SAFFET KAYA (Devamla) – Dolayısıyla, değerli milletvekili arkadaşlarım, şunu çok iyi biliyoruz ki terörle mücadele eden ve dünyanın hiçbir yerinde örneğine rastlanmayan Türk polisimize, mesai mefhumunu gözetmeden, her noktada canıyla bu vatana hizmet edebilme şuuruyla var olan teşkilatımıza ben özellikle minnettarlığımı ifade etmek istiyorum. Bir Almanya -iki yüz elli maddesi vardır işte kendiyle övünülecek- polisiyle övünür. Biz de vatanımız ve milletimiz için gerçekten hukukun üstünlüğü noktasında hayatını esirgemeden koyan polisimize minnettarlığımızı, şükran borcumuzu ifade etmek istiyoruz. Biliyoruz ki onlar hukukun üstünlüğü çerçevesinde varlar. Biliyoruz ki onlar can güvenliğine, mal güvenliğine ve huzura çok ciddi bir şekilde katkı sağlıyorlar. Onun içindir ki onları alkışlamak, onları tebrik etmek bizim her zamankinden daha çok hakkımızdır ve tüm İçişleri Bakanlığı teşkilatımıza, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün kadrosuna, Bakanımıza ve onun tüm kadrolarına, polislerimize gerçekten yürekten tebriklerimi yüce Parlamento huzurunda arz etmek istiyorum. İnşallah terörün bittiği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFFET KAYA (Devamla) – Başkan, teşekkürümü sunayım mı, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Verdim ben size, bitti.

SAFFET KAYA (Devamla) – Peki, yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum, hürmetlerimi arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun Sayın Kaya.

Çankırı Milletvekili Sayın Nurettin Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile ilgili olarak Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle en son Tokat Reşadiye’de olmak üzere ülkemizin emniyet ve asayişini, toplumun huzur ve güvenliğini sağlarken şehit olan vatan evlatlarına Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, her zaman ihtiyaç duyduğumuz en önemli şey huzur olmuştur. Güvenliğin olmadığı, asayişin bozulduğu, kargaşanın hâkim olduğu yerde demokrasiden, özgürlükten bahsetmek mümkün değildir. Anayasa’mızın 2’nci maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerini ifade ederken toplumun huzurunu birinci öncelikle esas altına almış, 5’inci maddesinde ise toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.

Ülkenin emniyet ve asayişi ne kadar iyi seviyede ise toplumun huzuru, refahı ne kadar emin ve güvence altında ise devletin ekonomisi ve dış siyaseti de o derece güçlü hâle gelir. İşte dönemimizde sağlanan güven ve istikrarla ülkemiz dünyada gündem tayin eden bir ülke hâline gelmiş, dünya ülkeleri arasında da 17’nci büyük ekonomi olmuştur. İnşallah Barış ve Kardeşlik Projesi hayata geçtiğinde, terör bittiğinde dünyada ilk 10’a gireceğimiz günler yakındır diyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz sınırları içerisinde emniyet ve asayişin sağlanması görevi İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Emniyet Teşkilatı Kanunu’na göre İçişleri Bakanlığının sorumluluğuna verilmiştir. Bakanımız, yürütme araçları olarak bu görevi, şehir merkezlerinde polis, kırsal kesimde jandarma marifetiyle yerine getirmektedir.

Jandarma Genel Komutanlığının görev, yetki ve sorumlulukları, bağlılık ve ilişkileri, kendi teşkilat kanununda, 2803 sayılı Jandarma Kanunu’nda düzenlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti jandarması, emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan, diğer kanun ve yönetmeliklerin verdiği görevleri yerine getiren silahlı, askerî güvenlik kolluk kuvvetidir. Jandarmamız, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası olup eğitim öğrenim ile askerî kanun ve nizamların kendisine verdiği görevler yönünden Genelkurmay Başkanlığına, emniyet ve asayiş işleriyle diğer görevler ve hizmetlerin icrası yönünden de İçişleri Bakanlığına bağlıdır.

Jandarmamız, sorumluluk alanında, mülki, adli ve askerî görevler ile yasaların kendisine verdiği görevleri yerine getirmektedir. Karargâh ve bağlı birlikleriyle, iç güvenlik birlikleri, sınır ve eğitim birlikleri, jandarma okulları, idari, lojistik ve destek birliklerinden oluşmaktadır jandarmamız. Personel yapısı ise subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş, er ve sivil memurlar ile işçilerden oluşmaktadır. Subay ve astsubayların eğitim ve yetiştirilmeleri, terfi, izin, sicil işlemleri, 926 sayılı Askerî Personel Kanunu’na göre yürütülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, jandarma sorumluluk bölgesinde meydana gelen emniyet ve asayiş olaylarının yüzde 96’sı aydınlatılmıştır, olayların faillerinin yüzde 99’u yakalanarak adli makamlara teslim edilmiştir. Jandarmamız, İkili Askerî İlişkiler Uygulama Planı kapsamında, dost ve müttefik ülkeler jandarma teşkilatlarıyla 2009 yılı içerisinde, 15’i Türkiye’de olmak üzere 15’i de diğer ülkelerde, 30 faaliyete imza atmıştır. Avrupa Kriminal Laboratuvarları Organizasyonu Yıllık Genel Kurul Toplantısı, Jandarma Genel Komutanlığımızın ev sahipliğinde ilk defa Türkiye’de yapılmıştır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde meydana gelen ve yirmi beş yıldır devam eden bölücü terör örgütünün başlangıcından bu yana jandarmamız fedakârane görevler ifa etmiş, şehitler vermiştir. Devletimiz bu mücadelede her türlü imkânı jandarmamızın emrine  vermek suretiyle ihtiyaç duyulan teknik donanıma kavuşmasını sağlamıştır.

Bu yılki bütçemizde ayrılan ödenek miktarı 3 milyar 898 milyon 531 Türk lirasıdır. Sağlanan bu ödeneklerle ülke genelinde iç güvenliğin sağlanması konusunda jandarma personelinin profesyonel hâle getirilmesi, emniyet ve asayiş hizmetlerinin gerektirdiği yeni birliklerin kurulması, jandarmamızın araç ve gereç yönünden takviye edilmesi, kırsal kesimdeki emniyet ve asayiş hizmetlerinde teknolojiden azami derecede istifade edilmesi amacıyla gerekli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

NURETTİN AKMAN (Devamla) – …muhabere sistemlerinin hayata geçirilmesi, böylece bilgiye süratli ve zamanında ulaşmak suretiyle emniyet ve asayiş hizmetlerinin aksatılmadan etkin bir şekilde yürütülmesi sağlanmış olacaktır. Bu dönemde elde bulunan 87 projeden 52 proje hayata geçecektir.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan ve emekli olan astsubaylarımızın 1’inci derece 4’üncü kademeye getirilmesi ve durumlarının iyileştirilmesiyle ilgili olarak vermiş olduğum yasa teklifiyle uzman çavuş ve uzman erbaşların özlük haklarının iyileştirilmesiyle alakalı teklifin bir an önce kanunlaşması için Meclise getirilmesini diliyorum.

Memleketimizin en ücra köşesinde çok zor şartlar altında hizmet eden jandarma personelimize başarılı hizmetlerinin devamını diliyor, şükranlarımı sunuyor, şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi ve emekli personelimizi de minnetle anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akman.

Niğde Milletvekili Sayın İsmail Göksel.

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL GÖKSEL (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın bünyesinde olan Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Devletin ilk görevi, güvenliği sağlamaktır. Denizlere hâkim olan, ülkeye hâkim olur.

Sayın milletvekilleri, günümüzde denizler, canlı kaynakları, deniz dibi ekonomik varlıkları ve kolay ulaşım imkânlarıyla ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamaktadır.

Son yıllarda enerji ve su ihtiyaçlarının karşılanması için denizlerde yapılan araştırmalar artmış, bu enerjinin elde edilmesinde ve ihtiyaç duyulan yerlere gerek boru hatlarıyla gerekse gemilerle ulaştırılmasında denizler artan oranda kullanılmaya başlanmıştır. Bu maksatla, özellikle hükümranlık alanlarımız olan deniz yetki alanlarımızda enerji kaynaklarının tespiti, bu enerji kaynaklarından istifade edilmesi çalışmalarında ve sonrasında denizlerde yeterli güvenliğin tesisi, denetleme ve kontrollerin gerçekleştirilmesi, denizlerdeki sahildar ülkelerle karşılıklı bilgi alışverişi başta olmak üzere denizlerin kullanımında gerekli iş birliğinin tesisi önemli hâle gelmiştir.

Ulusal ve uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde “mavi vatan” olarak adlandırdığımız ve Türkiye yüz ölçümünün yaklaşık yarısına eşit büyüklükteki deniz yetki alanlarımızda kendine tevdi edilen görevleri icra ederken can ve mal güvenliğini ön planda tutan Sahil Güvenlik Komutanlığı, Hopa'dan İğneada'ya, Enez'den Çevlik'e kadar 65 üs liman ve yerleşim yerinde konuşlanmış muhtelif büyüklükte sahil güvenlik botu, mobil radar, helikopter ve uçaklara sahiptir.

Sahil Güvenlik Komutanlığımızca 2009 yılında on bir aylık dönemde icra edilen faaliyetleri bazı rakamlarla size açıklamak istiyorum.

382 adet arama ve kurtarma olayında 3.461 vatandaşımızın hayatı kurtarılmış ve yine 46 teknenin zayiatı önlenmiş, 41.044 adet gemi kontrol edilerek bunlardan yasa dışı olaylara karışan 5.121 gemi ve personeli haklarında işlem yapılmak üzere yetkili savcılıklara gönderilmiştir.

Deniz kirliliğinin önlenmesi, deniz çevresinin korunması faaliyetleri kapsamında deniz kirliliğine neden olan 80 adet deniz aracına 394.425 TL idari para cezası uygulanmıştır ve tespit edilen 115 adet deniz kirliliği ise elde edilen delillerle birlikte yetkili makamlara tevdi edilmiştir.

Yasa dışı su ürünleri avcılığı yapan 2.035 adet tekne ve kişiye yaklaşık 3 milyon 568 bin TL idari para cezası uygulanmıştır. 3.469 yasa dışı göçmen, 55 organizatör, 2.952 ton akaryakıt, muhtelif cins ve miktarlarda kaçak malzeme ve sigara yakalanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sahil Güvenlik Komutanlığımızın genç bir komutanlık olması sebebiyle ihtiyaçları da çoktur. Ödeneğin büyük bir kısmı altyapıyı tamamlamak için kullanılmaktadır.

Müsaadenizle burada komutanlığın hâlen devam etmekte olan ve önem arz eden bazı projelerinden bahsetmek istiyorum: Ağır deniz ve hava şartlarında görev yapabilecek, helikopterli 1.700 tonluk sahil güvenlik arama kurtarma gemilerinden ilkinin inşasına ülkemiz tersanelerinde başlanmaktadır. 190 tonluk sahil güvenlik botu inşa çalışmaları da Deniz Kuvvetleri tersanelerinde devam etmektedir. Özellikle daha ağır hava şartlarında arama kurtarma görevi icra edebilecek ve mevcutlardan daha güçlü olacak orta sınıf helikopter tedarik çalışması başlatılmış, CASA CN 235 tipi sahil güvenlik uçaklarına sahil güvenlik görevlilerine yönelik cihaz ve sistem entegrasyonuna devam edilmektedir. Ayrıca, deniz güvenliğinin sürekli ve etkin  bir şekilde  tesisi için 2010 yılında Sahil Gözetleme Radar Sistemi (SGRS) Projesi başlatılmıştır.

Hâlen Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün sahilleri, karasuları ve ekonomik bölgelerinde erbaşlar dâhil yaklaşık 5 bin civarında personelle görev yapmaya gayret eden Sahil Güvenlik Komutanlığımızın bütçedeki yeri İçişleri Bakanlığı bütçesinin sadece yüzde 2’sidir. Bu, yeterli değil ve başta hukuk, bilgisayar gibi alanlarda sivil memur ihtiyaçları, çevre mühendisleri, modern gemi, helikopter ve keşif gözetleme sistemleri, istihbarat sistemleriyle birlikte personel lojman ihtiyaçları da vardır.

Milletimize denizciliği sevdirmeye çalışan, deniz yetki alanlarımızda güven ortamını tesis etmek amacıyla gayret sarf eden ve denize çıkan herkesin ihtiyacı hâlinde yardımına koşarak yüksek derecede bir mesuliyeti, böyle bir sorumluluğu üstlenen, güzel vatanımıza, yüce milletimize hizmet etmeyi kendisine şiar edinen, denizlerimizi koruyan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

İSMAİL  GÖKSEL (Devamla) – …sorumluluğunu layıkıyla yerine getiren tüm sahil güvenlik görevlilerimizi kutluyor ve tebrik ediyorum.

Bu uğurda şehit olan ve rahmete kavuşan tüm şehitlerimizin ve bu arada Tokat’ta şehit olan askerlerimizin ailelerine başsağlığı diliyor ve yüce Türk milletinin başı sağ olsun diyorum. Zira şehitlerimiz millete mal olmuşlardır.

2010 yılı bütçesinin ülkemize ve büyük Türk milletine hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Göksel.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Sayın Muhammet Rıza Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika, buyurun.

CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; İçişleri Bakanlığı bütçesiyle ilgili konuşmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuşmama başlamadan önce, dün Sıhhiye Abdi İpekçi Parkı’nda haklarını arama mücadelesi yapan Tekel işçileriyle onları ziyarete giden milletvekillerimize emniyet güçlerinin orantısız güç kullanarak acımasızca saldırmalarına müsamaha gösteren, yol açan Sayın İçişleri Bakanını kınıyor, siyasi sorumluluğunun gereğini yapmaya davet ediyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sayın Bakan, Tekel işçilerine, Demiryolu işçilerine, itfaiye çalışanlarına zulmederek adaleti gerçekleştiremezsiniz. Şimdi, soruyorum size: Zulmettiğiniz bu insanlar ne yapmış? Tekele ait fabrikalarda çalışan bu işçi kardeşlerimiz, iş yerlerinin özelleştirme kapsamı içerisinde birilerine peşkeş çekilerek satılması nedeniyle çalışma şartlarının değişmesi ve aldıkları ücretlerin çok aşağıya düşürüleceği endişesiyle yakında sıkıntıya gireceklerinden korkarak Ankara’da hak arama mücadelesi yapıyorlar; üstelik demokratik bir şekilde, hiç kimseye zarar vermeden, kırıp dökmeden, kimsenin canını yakmadan; karşı karşıya kaldıkları haksızlıkları kamuoyuna duyurmak, Hükûmet yetkililerine isteklerini iletmek için. Bu kadar masumane davranış karşısında sizin yaptığınız, bu insanların üzerine dondurucu soğukta su sıkmak, gözlerine biber gazı püskürtmek. Bu mu sizin demokrasi anlayışınız? Bu mu insanlık? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor, rahatsızlık duymuyorsunuz? (CHP sıralarından alkışlar)

Bu insanlar işleri için, aşları için, çocuklarının geleceği için ülkemizin değişik yerlerinden geldiler, demokratik bir biçimde haklarını arıyorlar. Bu insanlara, onları ziyarete giden milletvekillerimize ve görevleri gereği orada olan basın mensuplarına terörist muamelesi yapıyor, acımasızca saldırıyorsunuz ama Habur’dan girenleri karşılamak için müsteşarınızı, genel müdürünüzü, valinizi, kaymakamınızı, savcınızı, hâkiminizi gönderip gelenleri törenlerle, kahramanlar gibi karşılattırıyorsunuz.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Yazıklar olsun!

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) – Onları baş tacı yapıyorsunuz fakat bu görüntülere tahammül edemeyerek sizleri protesto eden şehit ailelerini, Ankara’da haklarını arayan işçilerimizi, mağduriyetlerini dile getirmek için seslerini yükselten emeklilerimizi, üniversite harçlarını protesto eden gençlerimizi coplatıyorsunuz. Bu mu sizin adaletiniz?

Dün akşam Sayın Genel Başkanımla birlikte Konya’da Hazreti Mevlânâ’yı anma törenlerindeydik. Sayın Başbakan orada yaptığı konuşmada “Biz ülkemizde hak ve adaletin sesini yükselteceğiz.” dedi. Gariban Tekel işçisine biber gazı sıkarak, basınçlı su tutarak hak ve adaletin sesi nasıl yükselebilir? Dün Abdi İpekçi’de duyulan sesler hak ve adaletin sesi değil, sadece ve sadece oradakilerin acı ve öfkelerinden doğan seslerdi.

Gene Başbakan konuşmasının içerisinde “Hiddet ve şiddet bizim işimiz değil.” diyor. Şimdi, Başbakana soruyorum: Sizin İçişleri Bakanınız tarafından verilen talimatla Tekel işçilerine ve milletvekillerine yapılan neydi acaba?

Başbakan, konuşmasının bir yerinde de “Başkalarına zulmederek adaleti gerçekleştiremezsiniz.” diyor ama siz Sayın Bakan, kabinenin bir bakanı olarak Başbakanınızın -samimi olmasa da- söylemine ters  düşerek haklarını arayan masum insanlara zulmediyorsunuz. Siz, zalime kuzu, mazluma aslan kesiliyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

AKP İktidarı olarak bu ülkeye ve onun güzel insanlarına karşı öylesine büyük günahlar işliyorsunuz ki o insanların her gün ahını alıyorsunuz ve günah işlemekten de hiç korkmuyorsunuz ama aslında korkmanız lazım. Allah, kul hakkı yiyenlerin, kul hakkı yiyerek günah işleyenlerin tövbelerini kabul etmez. Dolayısıyla, siz de affedilmeyen bu günahlarla yaşayacağınızdan belki bu dünyada değil ama öbür dünyada asla rahat edemeyecek, sürekli bu aldığınız ahların vebalini çekeceksizin. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bu dünyada da hesabı sorulacak. Öyle şey yok.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü, yurdumuzun iç güvenliğini ve asayişi, kamu düzeniyle genel ahlakı korumakla görevli Bakanlığımız, maalesef hukuki dayanağı olmayan, toplumun huzurunu bozmaktan öteye gitmeyen ve ülkeyi yangın yerine çeviren Kürt Açılımı Projesi’ni Polis Akademisinden başlatarak, kamu düzeninin tesisine değil, tam tersi, bozulmasına katkı sağlayan bir projenin aracısı olmuştur.

Son günlerde yurdun çeşitli bölgelerinde yeniden tırmanmaya başlayan, vatandaşlarımızın mal ve can güvenliğinin yok edildiği ve en son teröristler tarafından Tokat’ta 7 askerimizin şehit edilerek 3 askerimizin de yaralandığı olaylar bu açılımın sonucudur. Buradan tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Bu düşüncelerimle İçişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Öbür dünyaya bırakmayacağız, bu dünyada da hesabı göreceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçınkaya.

Mersin Milletvekili Sayın Ali Oksal. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ OKSAL (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Emniyet teşkilatı, gücünü yasalardan, desteğini halktan alan, ülkede dirlik ve düzenin sürekli kılınması için gece gündüz demeden tüm gücüyle çalışan, köklü geçmişiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin temel kurumlarındandır.

Huzurun, güvenliğin bulunmadığı ortamda demokrasinin yerleşmesi, devlet otoritesine saygı duyulması, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması beklenemez.

Değerli milletvekilleri, günümüzün en önemli konusu olan terör, artık sınır boylarından kentlere, kasabalara inmiştir. İç güvenlikten sorumlu İçişleri Bakanlığımız, bundan dört buçuk ay önce “Kürt açılımı” adı altında, kimilerine göre “demokratik açılım”, kimilerine göre de “Millî Birlik Projesi” adı altında bu konuyu kamuoyunun gündemine taşımış ve içeriği belli olmayan bu açılımın ilk adımını, bazı gazetecilerle birlikte basına kapalı olarak Polis Akademisinde başlatmıştır.

Daha sonra, sivil toplum örgütleri, akademisyenler, sendikalar ve Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi dışında bazı siyasi parti temsilcileriyle görüşülmüş, fakat içeriğiyle ilgili ne İçişleri Bakanı ne de Başbakan herhangi bir açıklama yapmamıştır. Ancak Cumhurbaşkanı “Bu tarihî bir fırsattır, bunu değerlendirmemiz gerekir. Hiçbir bedel ödemeden, kan dökülmeden terörü bitireceğiz ve eğer biz bu sorunu çözmezsek başkaları gelir sorunu çözer.” diye beyanatta bulunmuştur. Bu ne demektir değerli arkadaşlar?

Demokratik açılımla ilgili olarak AKP DTP’yle el ele vermiş, ancak DTP daha ilk görüşmeden itibaren İmralı’yı, yani terörist başı Öcalan’ı adres göstermiştir. Silah bırakmadan, terörden vazgeçtiklerini beyan etmeden, âdeta PKK ile mücadeleden vazgeçilip kapalı kapılar ardında müzakere başlatılmıştır. Gazetelerden kamuoyuna yansıyan istekleri, Kürt etnik yapısının önündeki siyasal engellerin kaldırılması, yerel parlamentoların kurulması, ana dilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, dolayısıyla da Türkiye'nin belli bir coğrafyasında özerklik tanınması gibi ulus devlet yapısıyla bağdaşmayan talepler de bulunuyordu. Bu taleplerin yerine getirilmesi için yeni bir demokratik anayasanın yapılması ve içindeki “Türk Milleti” sözünün etnik ayrıştırmayı çağrıştırdığı gerekçesiyle Anayasa’dan çıkarılması ve birtakım hakların bu yeni anayasada yer alması isteniyordu.

Öcalan’ın çizdiği yol haritasıyla ilgili plan uygulamaya konuldu. Öcalan’ın talimatıyla Kandil ve Mahmur kampından gelen ve kendilerini barış elçileri olarak adlandıran teröristler, zafer kazanmış gibi, Habur sınır kapısında, üzerlerinde gerilla elbiseleri, davullu zurnalı, PKK bayraklarıyla ve büyük bir törenle karşılandılar. Bu karşılamada İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, MİT Müsteşarı, Emniyetin üst düzey yetkilileri, valiler ve kaymakamlar hazır bulundu. Devletin savcısı ve hâkimi de oraya getirtilerek seyyar mahkeme kuruldu ve görülmemiş bir yargılama yöntemiyle hukuk çiğnenmiş oldu. Yapılan sorgulamada Pişmanlık Yasası olarak adlandırılan TCK’nın 221’inci maddesinden yararlanmak istememelerine rağmen, bu Yasa’dan yararlandırılıp serbest bırakıldılar.

Aldığınız bu açılım kararı ve Hükûmetin bu tavizkâr tutumu, PKK’nın kuruluş yıl dönümünü ve teröristbaşı Öcalan’ın hücresini bahane edenleri cesaretlendirmiş, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Mersin ve Adana gibi büyük illerimizde düzenledikleri mitinglerde halk tahrik edilerek âdeta ayrışmanın fitili ateşlenmiş ve karakol baskınları had safhaya varmıştır. Yüzyıllardır beraber yaşadığımız kardeşlerimiz arasında etnisite farklılıkları tartışılır hâle getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, işte, açılımın getirdikleri bu.

Değinmek istediğim diğer bir konu da, AKP Hükûmetinin çıkmaza düştüğü, köşeye sıkıştığı zamanlarda bir can simidi gibi yetişen Ergenekon gözaltıları.

Terörle Mücadele Yasası kapsamında yapılan sorgulamalarda, suçu sabit olmayan insanların gece yarılarında evlerinden alınmaları, Emniyet tarafından hazırlanan fezlekelerin savcılıkça doğrudan iddianame hâline getirilmesi, bazen de aylarca, yıllarca iddianame hazırlanmaması ve yandaş medyaya sızdırılan haberlerle bu insanların kamuoyuna suçlu gibi gösterilerek hapse atılması kamu vicdanında derin bir yara açmıştır. Bunun en büyük göstergesi, yargılama öncesi fezlekeyi tutan polis ve Ergenekon savcılarının bir akşam yemeğinde aynı masada görüntülenmesidir.

Dinlenmenin, izlenmenin, baskının korkusuyla sinmiş bilinçli kitleler; kısacası, tepetaklak bir Türkiye manzarası.

Değerli milletvekilleri, eleştirilerimizin yanı sıra, zor koşullarda görev yapan ve güvenliğimizi sağlayan emniyet güçlerimizin tereddütlerini, dertlerini giderecek şekilde çalışma saatlerinin düzenlenmesi, çalışırken ve emekli olduklarında ücret ve özlük haklarının iyileştirilmesi için Cumhuriyet Halk Partisi olarak üzerimize düşen her türlü göreve hazırız.

Ancak, emeğin yanında olan biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, emeğiyle geçinen ve özelleştirme mağduru Tekel işçilerinin dünkü hak arama eylemlerine destek vermek isterken, polisin orantısız güç kullanarak biber gazı ve tazyikli su sıkması neticesinde birçok vatandaşımız ve milletvekillerimiz mağdur olmuştur. Bu davranış kabul edilemez. Yetkililer “Provokasyon yapılacaktı.” söyleminin arkasına da sığınamazlar. Kandil ve Mahmur Kampı’ndan gelenlere gösterilen müsamahanın yüzde 1’i dahi emeğiyle geçinen ve ekmeğini kaybetmek istemeyen Tekel işçilerine gösterilmemiştir.

Sayın İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürüne sesleniyorum: Bu olayın sorumlularını bulup, gereğini yapınız ve görevinizi yerine getiriniz.

Değerli milletvekilleri, güvenliğimizi sağlayacak olan bu kurumun halka karşı tavırlarında siyasi fikirleri olmamalıdır. İçişleri Bakanlığı son dönemde çok önemli bir tartışmanın odağı hâline gelmiştir. Konu, devlet yönetiminde giderek egemen hâle gelen cemaat yapılanmasının Emniyetteki varlığının artık gizlenemeyecek kadar belirgin hâle gelmesidir. Polis teşkilatında yıllardır yürütülen sistemli dönüştürme harekâtı tüm çıplaklığıyla su yüzüne çıkmıştır. Emniyet içinde “F tipi yapılanma” diye bilinen bu etkin cemaat kadrolarının ülkenin en stratejik kurumlarının başına getirildiği artık belgelerle sabittir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ALİ OKSAL (Devamla) – Kadrolaşmayla ilgili olarak Polis Akademisi sınav sorularının cemaat yapılanmasının adresi olan Işık Dershanesine verilmiş olması bunun en büyük göstergesidir. Buradaki amaç Işık Dershanesine bir yönlendirme yapıp yandaş kazanmak mı ya da “Cemaatten olmayan polis olamaz.” düşüncesini yerleştirmek mi? Neyse ki bu sınav iptal edildi ama Sayın Bakanım, “Sınavı ÖSYM yaptı, bizimle bir ilgisi yok.” demek sorunu çözmüyor.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bütün bu karanlık tablonun altında bize yine de umut veren, demokratik ve laik cumhuriyetimizin, tüm olumsuzlukların üstesinden geleceğine olan inancımızla, ay yıldızlı bayrağımızın aydınlattığı bu ülkede hiçbir vatandaşımızı ayırmadan, bir bütün olarak yaşamaya devam edeceğimizi biliyor, İçişleri Bakanlığı bütçesinin tüm halkımıza hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisin üyelerini saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oksal.

Adana Milletvekili Sayın Hulusi Güvel.

Süreniz yedi dakika, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığına bağlı Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, konuşmama başlamadan önce, dün Ankara Abdi İpekçi Parkı’nda demokratik haklarını kullanmaktan başka hiçbir suçu olmayan işçilerimize ve alanda bulunan milletvekillerimize ölçüsüz şiddet uygulanmasını kınıyorum. Tekel işçilerimizin haklı mücadelelerinde yanlarında olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Hükûmet, demokrasiyi ne kadar içine sindirdiğini, haklarını arayanlara gösterdiği şiddetle ortaya koymuştur.

Değerli arkadaşlar, Jandarma Genel Komutanlığı, 14 bölge komutanlığı, her ilde 1 il jandarma komutanlığı, 922 ilçede jandarma komutanlığı ile 24 bini uzman jandarma olmak üzere 195 binden fazla personelle hizmet vermektedir. Jandarmanın sorumluluk alanı Türkiye yüzölçümünün yüzde 92’sini kapsamaktadır. Jandarma, il ve ilçe belediye sınırları dışında kalan yerler, polis teşkilatı bulunmayan yerler ile sınırlarımızda kendisine 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yasası gereğince verilen görevleri yerine getiren askerî bir güvenlik ve kolluk kuvvetidir.

Jandarma Genel Komutanlığı, terörle mücadelenin yanı sıra halkla ilişkiler ve toplumsal gelişime destek faaliyetleri kapsamında, sağlık ve eğitim alanlarında da katkı vermektedir. Bu kapsamda, okullar inşa etmekte, kurslar verilmekte, sağlık taramaları yapılmakta, aile planlaması, tarım ve hayvancılık konularında halka bilgi verilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, terörle mücadelenin en önemli unsurunu oluşturan ve bu mücadele sırasında binlerce şehit ve yaralı veren jandarma, son dönemlerde bir yıpratma ve karalama kampanyasıyla karşı karşıyadır. Son yıllarda jandarmaya karşı medya eliyle yürütülen kirli bir savaş vardır. Bazı malum medya organları, jandarmayı ve Türk Silahlı Kuvvetlerini hedef alan çirkin karalama kampanyaları yürütmektedir. Ergenekon soruşturmaları bahane edilerek jandarma kurumu ve Türk Silahlı Kuvvetleri yıpratılmak istenmektedir. Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde 195 binden fazla sayıda personel görev yapmaktadır. Bunlar arasında suç işleyenler olabilir. Elbette suç işleyen varsa ceza verilmelidir. Ancak suçun kişiselliği ve suçsuzluk karinesi yok sayılarak, bir kurum toptan suçlanarak peşin hükümlerle hareket edilmemelidir. Bu durum, hem adalet mekanizmasını hem de devlete olan güveni zedelemektedir. Yüz yetmiş yıldır ülkemizin güvenliği ve ulusal bütünlüğümüzün korunması konusunda önemli rol üstlenen jandarmanın yıpratılmasına seyirci kalmamalıyız. Bu konuda azami özeni göstermeliyiz.

Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığı geçtiğimiz yıl polis ve Millî İstihbarat Teşkilatının ülke genelinde dinleme yapmasına itiraz etmezken jandarmanın ülke genelinde dinleme yapmasına itiraz etmiştir. Elbette herhangi bir güvenlik kurumuna iletişimi toptan izleme yetkisi verilmesi doğru değildir. Ancak devlet yönetme sorumluluğu, devletin kurumları arasında eşitlik sağlanmasını gerektirir. Jandarma, bu Hükûmet açısından üvey evlat gibi algılanmaktadır. Çünkü istenilen kadrolaşma bu kurum içinde yapılamamıştır. Bu nedenle, jandarma pasifleştirilmek istenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yıllardır her türlü olumsuzluğa karşın büyük bir özveriyle görev yapan güvenlik kuvvetlerimizi terör karşısında zaafa uğratmak büyük bir yanlışın parçası olmaktadır. Etnik, dinsel veya ideolojik terör karşısında zaafa düşmemek gerekmektedir. Ancak son bir yılda Hükûmet “açılım” adı altında tam bir zafiyet sergilemekten öteye gidememiştir. Terörün ve teröristin muhatap alınarak bir yere varılmasının mümkün olmadığı Hükûmet tarafından ısrarla görmezlikten gelinmiştir. Bu süreçte yandaş basın tarafından sanki terörle mücadele suçmuş ve Türk Silahlı Kuvvetleri de bu suçu işlemiş gibi bir izlenim yaratılmak istenmektedir. Hükûmet, bu duruma seyirci kalmış, belirsizliği ortadan kaldırmak yerine iyiden iyiye beslemiştir. Halkımızı acı içinde bırakan bu sürece muhalefet partileri de ortak edilmek istenmiştir. Bu durumu kabul edilemez bulan, Türkiye'yi bölünmeye götürecek bu projeye ortak olmak istemeyen herkes “demokrasi düşmanı” ilan edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, hangi ülke silahını bırakmamış teröristi muhatap almıştır? Hangi hükûmet binlerce şehit vermiş güvenlik kuvvetlerinin basınla yıpratılmasına göz yummuştur? Hangi devlet pişman olmadığını ısrarla söyleyen teröristin ayağına mahkeme götürmüştür? Bu soruları sorduğunuz zaman “Demokrasiden nasibini almamış.” diye nitelendiriliyorsunuz.

Etnik temeller üzerine siyaset inşa etmenin son derece tehlikeli olduğunu, bin yıllardır beraber yaşayan insanları birbirine düşürmek anlamına geleceğini, ayrışmaları körüklemenin etkilerini yıllarca sürdürecek tehlikelere yol açacağını defalarca söyledik. Sayın Başbakan bu durumu bir hazım sorununa indirgedi.

Geldiğimiz noktaya dönüp baktığımızda, ortada basiretsizce yönetilen bir süreç ve bunun şimdiden acılara neden olan sonuçlarından başka bir şey görememekteyiz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; geçmişte terörle mücadele edilirken yanlışlar yapılmış, güvenlik ve temel hak ve özgürlükler arasında denge zaman zaman bozulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Güneydoğu’da yaşayan yurttaşlarımız bu süreçte çok sıkıntı yaşamışlardır ancak bunların ortadan kaldırılmasının yolu etnik ayrımcılığın güçlendirilmesi değildir. Teröre neden olan sosyal adaletsizlik, işsizlik, dışlanmışlık sorunlarını ortadan kaldırmanın yolunun terörle pazarlık etmek olmadığının altını ısrarla çizmek isterim.

Terörle mücadele sırasında şehit olan vatan evlatlarını rahmetle, şükranla, gazilerimizi minnetle anıyorum.

2010 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güvel.

Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakika.

CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 2010 Yılı Bütçe Kanunu  Tasarısı’nın İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, burada, dünden beri konuşmalar var. Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu, Türkiye’nin yargı bağımsızlığı olduğunu ve hukuk devleti içinde, İçişleri Bakanlığının, kanun çerçevesinde bütün sorunları çözümlediği şeklinde çok iyimser konuşmalar yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, İçişleri Bakanlığının iki yüzü vardır: Bir yüzü, gerçekten, terörle ilişkiler; terörle nasıl anlaşılır… Teröre verilen yol haritasının birisinin Abdullah Öcalan’da, birisinin Kandil’de, birisi de kendi cebinde. Diyor ki: Bunu nasıl uygularız, bunu nasıl yaparız?

Bu, teröre karşı mücadele veren, teröre karşı canını veren çocuklarımız vurulduğu zaman, terörün kurşunlarına kurban gittiği zaman, buna komplo teorileri hazırlanıyor. Buna karşı deniyor ki, burada Ergenekon var. Hangi Ergenekon var değerli arkadaşlarım! Eğer, terör, ben yaptım demese… Bugün, 7 şehidimizin arkasında terörün varlığı araştırılıyor, burada bir komplo olduğu anlaşılıyor.

Devletin en yüce mevkisinde bulunan kişilerin söyledikleri bunlar değerli arkadaşlarım ve öyle bir yorum yapılıyor ki, Türkiye’nin üniter yapısı, Türkiye’nin Misakımillî hudutları, Türkiye’nin rejimi her gün tartışılıyor.

Bugün yandaş medyaya gidin, yandaşların tartışmalarını görün; değerli arkadaşlarım, beş dakika sabredemezsiniz. O kadar ihanet içindeler ki, “Türkiye Cumhuriyeti nasıl yıkılır, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Anayasa’nın bugün teminatı olan, Türkiye Cumhuriyeti rejiminin teminatı olan birçok kurumlar nasıl yıpratılır, nasıl halkın gözünün önünde düşürülür?” şeklinde tartışmalar yapılıyor değerli arkadaşlarım.

Şimdi İçişleri Bakanı diyor ki: “Ben demokratik açılıma inadına devam edeceğim, Başbakanla beraber.”

Değerli arkadaşlarım, demokratik açılım nedir, öğrendiniz mi? Ben öğrenemedim. Hâlâ demokratik açılımın içeriği belli değil. Çiçek bahçelerinden bahsediyorlar, çiçeklerden bahsediyorlar ama Öcalan’ın bulunduğu yeri çiçek bahçesi yapmışlar; ondan bahsetsinler.

Değerli arkadaşlarım, bugün Anadolu’ya gidin, köylere gidin, her mezarlıkta üç dört tane Türk Bayrağı dalgalanıyor. Bu çocuklarımız ne için ölüyor? Sayın İçişleri Bakanı bunun hesabını ver? Bunu söyle Sayın İçişleri Bakanı. “Demokratik açılım” deyip de Kandil’e gidip, Kandil’e mesaj vermek, Öcalan’a mesaj vermek sorunu çözmez. Türk milleti hiçbir zaman terörle uzlaşmaya gitmemiştir, teröristle müzakereye gitmemiştir. Türk milleti terörün üzerine mücadeleyle gitmiştir. Örneğini söylemek istiyorum değerli arkadaşlarım: Bakın, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı biz halkla beraber yapmadık mı? Avrupa emperyalizmine, dünya emperyalizmine kucak mı açtık, yalvardık mı değerli arkadaşlarım? Biz onlara karşı mücadelemizi verdik.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan; lütfen, geçen bu kürsüde yine söyledim, bu sevimsiz konuşmalarından, Türk halkından özür dileyin ve şunu söylüyorum: Bu yapılan komplolara karşı çıkan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanından özür dileyin diye söyledim; bunu ben söyledim; yine tekrar ediyorum değerli arkadaşlarım.

Şimdi, deniyor ki… Bir yüzü daha var İçişleri Bakanının, kendi halkına saygıları yok. Bunu açıkça söylemek istiyorum. Nerede 1 Mayıstaki o işçilere yapılan işkenceler? Nerede kamu kesiminde yüzde 2,5 maaşına zam yapıp, “Çocuğumu nasıl geçindireceğim, ben nasıl yaşayacağım?” diyen kamu kesiminde çalışanlara yapılan muameleler değerli arkadaşlarım. En son örneğini gördük, yaşadık. Tekel işçileri ne istedi sizden? Sayın Bakan, ne istedi bu işçiler? İşçiler “Ekmeğimiz yok, geleceğimiz karamsar, çocuklarımız aç; bize imkân sağlayın, bize iş verin; işimiz kötüye gidiyor; biz ne yapacağız?” dediler, kapılarınıza dayandı. Siz ne yaptınız? Karşısına, özel olarak yetiştirilmiş, özel olarak bunları dövmesi için, özür dilerim ama, gurka gibi polisi çıkarttınız. Yapmadınız mı değerli arkadaşlar? Neden bu polis halkını dövüyor? Neden bu polis milletini dövüyor? (CHP sıralarından alkışlar) Buna emri kim veriyor? İşte, orada Emniyet Genel Müdürü var, orada Ankara Valisi var. Neden bunlar emri veriyorlar?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Ne bağırıyorsun! Bağırmadan konuş!

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Otur oturduğun yerde, laf atma, laf atma! Utanılacak şeye laf atma!

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Ne diyorsun?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sağır mı var!

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Hiç kimseye zararı olmayan, çoluğu çocuğunu geçindirmek için iş arayan, Abdi İpekçi Parkı’nda toplanmış, kimseye zararı yok, kimseye bir şey demiyor ve onlara karşı lağım suları, kokulu sular ve değerli arkadaşlarım, onlara karşı gaz kullanılmak suretiyle sokaklarda süründürdüler, havuzlarda süründürdüler; onlara yazık değil mi?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Saçmalıyorsun!

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – İşçiyi dövdürmeye utanmıyor musunuz!

RAHMİ GÜNER (Devamla) –  İçlerinde anneler vardı onların, içlerinde babalar vardı onların; bunları görmediniz mi? Vicdanınız sızlamadı mı değerli arkadaşlarım? Sayın İçişleri Bakanı, vicdanın sızlamadı mı televizyon izlediğin zaman? Sayın Vali, vicdanınız sızlamadı mı? Sayın emniyetçiler, vicdanınız sızlamadı mı onlara vurduğunuz zaman? (CHP sıralarından alkışlar) Niye vuruyorsunuz? Halkınızı dövüyorsunuz, halkınızı!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Bağırmadan konuş!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne bağırıyorsun?

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Halk dövülmez, halk sevilir ama siz bunu yapmıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Çıkıyor, Ankara Valisi diyor ki: “Provokasyon var.” Ne provokasyonu arkadaş? Kim yapacak bunlara provokasyonu?

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Siz provoke ediyorsunuz?

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Kim bunlara işkence yapacak? Açıklasınlar bunu. Açıklama yok. Bir durum da yok. Yazık değil mi bu halka?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Neden eziyorsunuz halkımı değerli arkadaşlarım? Ne yaptı bu halk? Askerlik görevini yapar, vergi görevini yapar, İş verirsen çalışır; var mı bunun başka şeyi? Devletine saygılıdır ama siz üniter devleti yıkmaya, Türkiye'nin Misakımillî hudutlarını bölmek isteyen ve bu uğurda şehit olan askerlerimize, güvenlik görevlilerimize bile saygılı değilsiniz. Onlara “kelle” diyen siz değil misiniz değerli arkadaşlarım? İşte, bakın, siz, 30-40 bin kişinin ölümüne sebebiyet veren Sayın Öcalan’a “Sayın Öcalan” demediniz mi, Öcalan’a değerli arkadaşlarım? (AK PARTİ sıralarından “Sen diyorsun” sesleri, gürültüler)

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sen diyorsun!

RAHMİ GÜNER (Devamla) – “Sayın Öcalan” demediniz mi değerli arkadaşlarım siz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sen dedin!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen söyledin.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Hayır, yanlış anlamayın, “Sayın Öcalan” demediniz mi ve bundan ceza yemedi mi adamınız değerli arkadaşlarım? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kendin söyledin, kendin.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Şimdi, çıkıp, bağırmayın…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi tutanakları göreceğiz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Sizin yerinizde olsam, yüzüm kızarır, sizin yerinizde olsam çıkıp şu kürsüden konuşmam. Siz Atatürk’ün şu Büyük Millet Meclisini…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hadi canım, hadi oradan!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Özür dile!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Sayın Bakanın, Sayın Başbakanın derhâl istifa etmesi lazım, çekilmesi lazım. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Ben, Türkiye'nin bu iktidar giderse başarılı olacağı görüşündeyim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, şimdi Hatip konuşurken hitabının bir yerinde teröristbaşıyla ilgili “Sayın” ifadesini kullanmıştır, tutanaklardan çıkarılmasını ya da düzeltilmesini istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – O yanlış, dili sürçtü.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Milletin Meclisinde, milletin kürsüsünde teröristbaşına “Sayın” hiç kimse diyemez.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Başbakanın diyor, Başbakanın.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Vekil lütfen sözünü geri alsın.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Bir dil sürçmesini dahi kullanacak kadar aşağılara düştünüz.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Benim baştan beri savunduğum, baştan beri söylediğim… Sayın İçişleri Bakanının Abdullah Öcalan’la özel ve gizli görüşmelerine karşı çıkıyorum.

BAŞKAN – Tamam, tutanaklara geçti.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Ona “Sayın Öcalan” dememin imkânı yok. (AK PARTİ sıralarından “dedin, dedin” sesleri)

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Dedin.

BAŞKAN – Sayın Güner, anladım, tutanaklara da geçti.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Öcalan “Sayın” değildir!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Böyle hata yapamaz!

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Otur yerine!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Dil sürçmesi!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Hata oldu yani!

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Böyle hata olmaz!

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Hata oldu.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Ne diyorsun! Yani şu olayı büyütecek misin! (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – On beş dakika birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.23

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi söz sırası İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Mustafa Elekdağ’da.

Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakika.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Dışişleri Bakanlığı bütçesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, yararlanabileceğim çok kısa süre Hükûmetin dış politikası hakkında asgari kapsamda dahi bir değerlendirme yapmama imkân vermiyor. Bu nedenle, Sayın Dışişleri Bakanına, yanıtlanması ricasıyla sorular yönelteceğim.

Birinci sorum Sayın Başbakanın 7 Aralık tarihinde Washington’da Başkan Obama ile yapmış olduğu görüşme hakkında olacak.

7 Aralık zirvesinin Türkiye açısından hayati olan yönü kuşkusuz Irak’ın kuzeyinde konuşlanmış bulunan PKK unsurlarının tasfiyesiydi. Başbakan Erdoğan da Washington yolunda uçakta bulunan gazetecilere, Obama ile yapacağı görüşmenin ana gündemini PKK’yı tasfiye planının teşkil ettiğini, bu bağlamda PKK’ya karşı Kandil ve Mahmur’u da kapsayacak bir ortak strateji oluşturulacağını açıklamıştı. Oysa ortak basın toplantısında Başkan Obama yaptığı açıklamayla, PKK’nın tasfiyesi ve Kandil’in temizlenmesi hususunda Türkiye’ye hiçbir destek vermeyeceğini kesin bir şekilde ortaya koymuştur. Yani Başbakan Erdoğan PKK’yı tasfiye planı üzerinde Obama’nın desteğini almak için Washington’a gitmiş ve eli boş dönmüştür. Beni mazur görün ama Başbakanın Amerika ziyaretinin bilançosu “Sıfıra sıfır, elde var sıfır”dır. (CHP sıralarından alkışlar)

Türkiye bir NATO üyesi olarak, değerli arkadaşlarım, Afganistan savaşına kapsamlı ve boyutları takdir edilen katkıda bulunmaktadır. Türkiye Kabil’in komutasını üstlenmiş ve buranın korunması için 1.700 askerini göndererek Amerika’yla omuz omuza teröre karşı mücadele vermektedir.

Sayın Bakan, buna rağmen neden Türkiye'nin PKK’yı tasfiye planına Amerika’nın destek vermesini sağlayamıyorsunuz? Bana lütfen burada “Amerika’nın Türkiye’ye anlık istihbarat verdiği ve Irak hava sahasını Türkiye’ye açtığı” hikâyesini anlatmayın çünkü Amerika’dan alınan kısıtlı istihbarat karşılığında Hükûmetiniz, Amerika’nın izni olmadan Türkiye'nin Kuzey Irak’ta harekât yapmayacağı yükümlülüğü altına girmiştir. Yani Türkiye kutsal bir hak olan meşru savunma hakkından ve uluslararası hukuktan doğan müdahale hakkından feragat etmiştir. Bu, Türkiye'nin tarihine, maalesef siyasi tarihine bir kara leke olarak geçmiştir. Bu gerçeği kimse inkâr edemez.

Amerika’nın iki yıldır Türkiye’ye verdiği istihbarat bir şeye yarasaydı Hükûmetiniz bugün karşısında, arkasını Barzani’ye dayayarak Türkiye’ye meydan okuyan ve siyasi müzakere şartlarını dayatmayı öngören bir PKK bulmazdı. Türkiye'nin bu konuda beklediği yardım, Amerika’nın fiilen PKK’yla mücadeleye girişmesi değildir. Türkiye'nin beklediği, Amerika’nın Türkiye'nin Kuzey Irak’ta kendi özgür iradesiyle kara ve hava operasyonları yapmasına getirdiği kısıtlamaları kaldırmasıdır.

Sayın Bakan, Türkiye'nin size sağladığı, siyasi, stratejik ve jeopolitik kozları cesaretle ve dirayetle kullanarak “stratejik müttefikimiz” diye tanımladığınız Amerika’yı, PKK terörüyle mücadelede Türkiye'nin uluslararası hukuktan doğan haklarına koyduğu kısıtlamaları kaldırmaya ikna etmeniz gerekir. Bu beceriyi, bu yeteneği gösteremezseniz Sayın Bakan, bu kürsüden istediğiniz kadar “Türkiye’yi bölgesel güç yaptık düzen kurucu ülke yaptık küresel oyuncu hâline getirdik” teranesini okuyun, bunlar, maalesef, boş ve kof böbürlenmeler olmaktan ileri gitmez.

İkinci sorum, Washington’da cereyan eden talihsiz bir olay hakkındadır: 7 Aralık Washington zirvesinin ardından yapılan ortak basın toplantısındaki açıklamalar, Sayın Başbakanın, Türkiye'nin İran’la Amerika arasında arabuluculuk yapması hâlinde sorunun diplomatik yolla çözülmesine katkı yapabileceği görüşünü savunduğunu ve Obama’nın bu öneriye sıcak baktığını ortaya koyuyor. Ne var ki, ertesi gün İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ramin Mihmanperest, İran’ın Türkiye'nin arabuluculuğuna ihtiyacı olmadığını vurgulayan bir açıklama yapmıştır. Şok etkisi yapan bu açıklamanın Sayın Başbakanı Amerikan yönetimi karşısında ne denli bir müşkül duruma düşürdüğü tahmin olunabilir.

Sayın Bakan, böyle bir skandalı önleyecek önlemleri alamaz mıydınız? Bu olayın Türk dış politikasının itibar ve inandırıcılığını zedelemediğini iddia edebilir misiniz? Şu ağzınızdan düşürmediğiniz proaktif dış politikanız Washington’da prokomik bir hâle dönüşmedi mi? Bu skandaldan birkaç gün sonra İran’lı yetkililer ağız değiştirdiler, ama Washington’da olan oldu: “Bade harabül Basra.”

Üçüncü sorum, Ermenistan’la imzalanan protokollerin akıbeti hakkında: Başkan Obama, 7 Aralık zirvesinde, bu konuda tüm ağırlığını Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’dan yana koyarak Başbakan Erdoğan’a şu mesajı verdi: “Protokolleri gecikmeden Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirerek onaylayın ve bu suretle Ermenistan’la diplomatik ilişkileri kurun ve sınırı açın. Onay işlemi ile Karabağ sorununun çözümü arasında bağ kurmanıza karşıyız. Protokolleri onaylamadığınız takdirde, nisan ayında Amerikan Kongresinde soykırım tasarısını durdurmak çok zor olur.” Verdiği mesaj bu Obama’nın. Başbakan Erdoğan Obama’ya verdiği cevapta ise “Protokoller hakkındaki son karar Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verilecektir.” dedi. Oysa, Sayın Başbakan 13 Mayısta Azerbaycan Parlamentosunda Azeri halkına şeref sözü vermiş ve “Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgali sona ermeden sınır kapısı açılmaz.” demişti. Başbakanın Washington’da ve Bakü’de yaptığı açıklamalar birbiriyle çelişkilidir. Bunların hangisinin doğru olduğunu bilmek hakkımızdır değerli arkadaşlarım.

Sayın Bakan, şimdi sizden kaçamaksız ve dürüst bir yanıt rica ediyorum: Ermenistan’a sınır kapısını Başbakanımızın şerefiyle garanti ettiği üzere Karabağ’ın işgali son bulunca mı açacaksınız, yoksa Başbakanın Obama’ya söylediği gibi, protokolleri Türkiye Büyük Millet Meclisine getirecek ve eğer Meclis protokollere onay verirse sınırı Karabağ’ın işgali son bulmadan mı açacaksınız?

Dördüncü sorum yine protokollerle ilgili: Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan yaptığı açıklamalarla Türkiye’nin protokolleri ön şart koymadan imzaladığını, bu nedenle protokollerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmasının Karabağ sorununa bağlanmayacağını vurguluyor ve protokoller uygulanıp sınır açılmazsa anlaşmadan çekilme tehdidini savuruyor, Sayın Bakan, siz ise ön şartlı imzaladığınızı söylüyorsunuz fakat bunu kanıtlayamıyorsunuz. Ermeni tarafının ise eli kuvvetli. Ermeni tarafı onay işlemlerinin yerine getirilmesinden itibaren iki ay sonra sınırın açılacağını, ilişkilerin geliştirilmesi hakkındaki protokole kaydettirmek suretiyle tutumunu güvence altına almış.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz Ermenistan’ı mı savunuyorsunuz, Türkiye’yi mi savunuyorsunuz?

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Siz ise onay işlemlerinin Yukarı Karabağ sorununun hâlline bağlı olduğunu protokole kaydettirememişsiniz. Sayın Bakan, insan bu kadar kolay tongaya düşer mi? Türkiye’yi yıldız gibi parlayan ve küresel roller üstlenen bir bölgesel güç yapma hayali peşindeki zatıalinizin bu oyuna gelerek protokollere imza atması bana Ziya Paşa’nın şu beytini anımsatıyor:

“Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim,

Gaflet ile görmez kuyuyu rehgüzerinde.”

Beşinci sorum Irak’la ilişkilerimiz hakkında: Irak’la kırk sekiz anlaşma yaptık diye böbürleniyoruz ama en yaşamsal anlaşmayı yapamadık, yapamadınız. Irak Merkezî Hükûmeti ile Türkiye arasında 2007’de imzalanan Terörle Mücadele Anlaşması 4’üncü maddesinde öngörülen sıcak takip hakkı Barzani’nin karşı çıkması nedeniyle onaylanamadı. Anımsayacaksınız, Hükûmetiniz tarafından 2008 yılı başında Barzani’ye gönderilen talep listesinde Türkiye’nin şu dört meşru talebi yer alıyordu:

1) PKK’nın terör örgütü olarak ilan edilmesi.

2) Örgütün elebaşlarının Türkiye’ye teslim edilmesi.

3) PKK örgütünün siyasi bürolarının kapatılması ve kamplarının tecrit edilmesi.

4) PKK’ya lojistik desteğin kesilmesi.

Barzani bugüne kadar bu taleplerin hiç birini yerine getirmedi. PKK’nın Türkiye’ye yönelik kanlı terör eylemlerine destek vermeyi sürdürdü ama buna rağmen siz gene Barzani önünde yalvar yakar olmaya devam ettiniz ve en sonunda siz…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Biz siz değiliz. Onu siz yaparsınız.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – …Türkiye’nin Dışişleri Bakanı olarak “Diyarbakır’daki Kürt halkını ayağa kaldırırım.” diye Türkiye’yi tehdit eden, PKK’ya destek veren ve bağımsızlık için gün sayan Barzani’nin ayağına, Erbil’e gittiniz. Barzani’ye iletilen dört talep yerine getirilmeden  Erbil’e ayak atmamalıydınız Sayın Bakan. Ben bu yaptığınızı Türkiye için bir zül olarak görüyorum. Gururunuzu bu kadar esneterek ne elde ettiniz? Hiçbir şey!

Altıncı ve son sorum terörle mücadele stratejisi hakkında: Sayın Bakan, Hükûmetiniz tarafından başlatılan ve önce “Kürt açılımı” sonra “demokratik açılım” ve nihayet “Millî Birlik Projesi” ismi verilen ve hâlâ ana unsurları belli olmayan girişim esas itibarıyla terör odağını muhatap almayı ve uzlaşmayı hedeflemektedir. Terörle mücadeleyi terk edip, terörle mücadeleye yönelen bu strateji şu üç nedenle yanlıştır:

1) Eğer Obama yönetiminin 2011’de kuvvetlerini Irak’tan çektiği zaman arkasında nispeten istikrarlı, Amerikan yörüngesinden kaymayan ve bütünlüğünü koruyan bir Irak bırakmayı ve Kuzey Irak’ı Sünni ve Şii Arapların hışmından korumak için Türkiye’yi emanet etmeyi öngören bir planı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – …varsa -ki var olduğu anlaşılıyor- o zaman Obama yönetiminin Türkiye’nin Kuzey Irak’taki PKK unsurlarını tamamen tasfiye etmesi için gerekli şartları yaratması gerekir. Obama yönetimi eninde sonunda bu gerçeği anlayacaktır.

2) Bölgesel siyasi dinamikler PKK’yı yalnızlığa iten ve güç aldığı kaynakları kurutan bir doğrultuda oluşmaktadır.

3) Bugün Türk Silahlı Kuvvetlerinin dış tehdit algılaması Türkiye’nin acil ve ciddi bir dış tehditle karşılaşmadığını ortaya koyuyor. Yani bugünün ortamında Türk Silahlı Kuvvetleri tam gücünü enerjisini PKK terörüne odaklamak imkânına sahiptir.

Son yirmi beş yıl zarfında Türkiye PKK’yla mücadelede hiçbir zaman bu kadar olumlu koşullardan yararlanmamıştır değerli arkadaşlarım. Bu durumda Hükûmet Kuzey Irak’taki PKK unsurlarının silah bırakmasını istiyorsa stratejisini terörle uzlaşmaya değil terörü tasfiyeye odaklamalıdır.

Bu bakımdan, izlediğiniz strateji yanlıştır Sayın Bakan. Yanlış strateji yanlış ilaç gibidir, öldürür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.

Şahıslar adına lehte konuşmak üzere Karabük Milletvekili Sayın Mehmet Ceylan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu turda şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle şahsınızı ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Türkiye, AK PARTİ İktidarı döneminde dış politikada yıllardır sürdürülen statükocu, korumacı bir politika yerine yapıcı, aktif ve etkin bir dış politika izlemektedir. Bu dönemde, bölgesinde ve dünyadaki gelişmelere duyarsız kalan, “Bana ne” diyen, dört tarafı düşman gören bir anlayış artık terk edilmiş, aksine, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de ifade ettiği gibi “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi, prensibi çerçevesinde bölgemizin ve dünyanın sorunlarına duyarlı olan, bu sorunlara çözüm üretmeye çalışan, birçok donmuş ihtilafta ara bulucu rol üstelenen, bunun neticesinde de dünyada gerçekten takdir toplayan bir politika izlemektedir.

Değerli arkadaşlarım, ifade ettiğim gibi bu dönemde Türkiye’nin dış politikada izlemiş olduğu politika neticesinde gerçekten komşularımızla olan ilişkilerde ve bölgemizdeki gelişmelerde çok önemli katkılarda bulunmuş ve önemli sonuçlar elde edilmiş bulunmaktadır. Bu sonuçları yakın komşularımızla olan ilişkilerimizde, Orta Doğu’da, Kafkaslarda, Balkanlarda, Akdeniz’de çok açık bir şekilde görebilmekteyiz.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Azerbaycan’da da!

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Azerbaycan’da da öyle efendim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sınır komşularımız olan Suriye’yle ilişkilerimize bakın, Irak ile ilişkilerimize, İran ile ilişkilerimize bakın; Gürcistan, Rusya ile ilişkilerimize bakın; Yunanistan, Bulgaristan, Romanya’yla ilişkilerimize bakın; hatta Ermenistan ve Kıbrıs Rum Yönetimiyle ilişkilerimize, Azerbaycan’la ilişkilerimize bakın. Bütün bu konularda gerçekten geçmişe göre çok önemli ilerlemeler sağlanmış bulunmaktadır. Komşu ve dost ülkelerle vizeler bir bir kalkmaya başlamış ve dış ticaret rakamları bunun neticesinde çok önemli gelişmeler ifade etmektedir.

Uzlaşmacı ama onurlu bir dış politika izliyoruz değerli arkadaşlarım. Tabii ki, uzlaşmacı olmakla birlikte ülkemizin menfaatini koruyan, mazlumları koruyan bir dış politika izlemekteyiz. Haksızlıklara da yeri geldiğinde hiç kimseden çekinmeden karşı koymaktayız. Bilindiği üzere, Filistin’de akan kana, haksızlığa, işgalci ve yayılmacı İsrail’e karşı en sert tepkiyi koyan ülkelerin başında Türkiye ve Sayın Başbakanımız gelmektedir. Sayın Başbakanımız Davos’ta olduğu gibi, her platformda cesaretle İsrail’in bu saldırgan, bu acımasız tutumunu eleştirmekte ve kendilerini barışa davet etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, tabii ara bulucu faaliyetlerine de önem vermektedir. Bakın, Suriye ile İsrail ilişkilerinde bir ara bulucu rol üstlenmektedir. Yine İsrail ile Ürdün sorununda, diğer taraftan Filistin sorununda her seviyede etkin rol oynuyoruz. Daha iki gün önce Mısır Devlet Başkanı ile Sayın Cumhurbaşkanımız görüştü. Mısır Devlet Başkanı Sayın Hüsnü Mübarek ülkemizi ziyaret etti ve bugün de Sayın Cumhurbaşkanımız Danimarka’da İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le bu konuları görüştü. Geçen yıl Rusya’nın Gürcistan’la, Abhazya ve Güney Osetya’ya saldırısı neticesinde ortaya çıkan anlaşmazlığın çözüm noktasında yine Türkiye devreye girmiş ve ara bulucu rol oynamıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Ermenistan ile ilişkilerimizi de normalleştirmeye çalışıyoruz. Bu konuda tabii ki protokoller imzalandı ve Meclisimize geldi. Şunu burada açık yüreklilikle ifade etmem gerekir ki, Azerbaycanlı kardeşlerimizi, soydaşlarımızı, dostlarımızı incitecek hiçbir karar, benim de görev yaptığım Dışişleri Komisyonundan ve bu Meclisten asla geçmez ve geçmeyecektir. Bundan bütün milletimizin emin olmasını, Azerbaycanlı kardeşlerimizin emin olmasını bekleriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayınız lütfen.

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Kıbrıs konusunda da gerçekten bu dönemde çok önemli, olumlu gelişmeler kaydedilmiş bulunmaktadır. Geçmiş yıllara kıyasla, bundan önceki dönemlere kıyasla gerçekten artık Kıbrıs’ta elimiz çok güçlü, müzakere konumumuz çok güçlü bulunmaktadır. Daha düne kadar Avrupa Konseyi binasına giremeyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkilileri, şimdi gözlemci statüsüyle orada bulunmakta ve büroları bulunmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin İslam Konferansı Örgütünde temsilcisi bulunmakta ve gözlemci olarak katılmaktadır. On yedi ülkede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin resmî temsilcisi bulunmaktadır.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; tüm bunlar göstermektedir ki Türkiye, gerçekten, artık hem bölgesinde hem dünyada barış üreten, istikrar üreten bir politika izlemekte ve onurlu bir konuma gelmiş bulunmaktadır. Bu açıdan da bu politikayı gerçekten ülkemizin bölgemizde ve dünyada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Cümlemi bitireyim.

BAŞKAN – Cümleleri öyle bitiriyorsunuz.

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, hepinize teşekkür ediyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ceylan.

Hükûmet adına ilk söz, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay’a aittir.

Buyurun Sayın Atalay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika, bir dakika da ek süre veriyoruz, yirmi bir dakika.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığım ve bağlı kuruluşlarının bütçesinin görüşülmesi vesilesiyle yüce heyetinizi şahsım ve Bakanlığım adına en içten duygularımla selamlıyorum. Bakanlığım bütçesi üzerinde söz alan değerli milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Dile getirilen eleştiri ve tavsiyelerden faydalanacağımızı umuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce şunu ifade edeyim -tabii oturuma başlarken de bugün ifade ettim- dün Ankara Valiliğinin işçilerin gösterisine müdahale ederken milletvekillerimizin maruz kaldığı durumdan üzüntümü tekrar ifade ediyorum. Burada ifadeler oldu, yanlış ifadeler. Keşke her şey konuşulsun ama doğru konuşulsun yani yanlış ve yalan bilgi verilmesin. Burası tabii, Meclistir. Benim talimatım falan olmamıştır. Bunları herkes bilir, valiliklerin görev alanıdır. Ben de Ankara Valiliğinden bu konuda bilgi aldım ve ne yaptığımı da söyledim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve ilgili diğer mevzuatla İçişleri Bakanlığına, güvenlik, asayiş ve trafik hizmetlerinden sınır, kıyı ve kara sularımızın muhafaza ve emniyetinin sağlanmasıyla her türlü kaçakçılığın men ve takibine, il ve ilçelerin genel idaresinden mahallî idareler ve bunların merkezî idareyle olan alaka ve münasebetlerinin düzenlenmesine kadar çok önemli görevler verilmiştir.

Bakanlığımız, kendisine tevdi edilen bu görevleri merkezde, 6 ana birimi, 7 danışma ve denetim birimi, 4 yardımcı hizmet birimi, 3 sürekli kurul ile 3 bağlı kuruluşu; taşrada ise, 81 il valiliği ve 892 ilçe kaymakamlığı ve bunlara bağlı alt birimleri vasıtasıyla yürütmektedir.

Bakanlığımız, başta vali ve kaymakamlar olmak üzere, her kademedeki görevlileri, polis, jandarma ve sahil güvenlik personeli vasıtasıyla hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan ve mesai mefhumu gözetmeden ülke çapında, ülkemizin her köşesinde görevlerini titizlikle yerine getirmektedir.

Güvenlik hizmetleri, Bakanlığımızın bağlı kuruluşları olan Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı vasıtasıyla yürütülmektedir. Ben bu vesileyle, bu üç güvenlik kuruluşumuzda gece gündüz, mesai mefhumu dinlemeden fedakârca çalışan bütün mensuplarımızı buradan selamlıyorum, hepsine teşekkür ediyorum. İçlerinde hayatını kaybeden, şehit olan bütün arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Gazilerimizi saygıyla selamlıyorum ve çalışmalarında bütün arkadaşlarıma başarılar diliyorum.

Bugün itibarıyla, değerli milletvekilleri, Emniyet Genel Müdürlüğünde 212.127, Jandarma Genel Komutanlığında 193.068 ve Sahil Güvenlik Komutanlığında 5.051 personel görev yapmaktadır.

İçişleri Bakanlığı olarak, temel görevlerimizden biri olan güvenlik hizmetlerini sunarken, hukukun üstünlüğü, açıklık, şeffaflık ve hesap verebilirlik gibi evrensel değerleri kapsayan ve vatandaş memnuniyetini esas alan bir anlayışı temel alıyoruz.

Bu yaklaşım çerçevesinde, 2002 yılından bu yana, güvenliğin yasal altyapısının oluşturulmasına, zihniyet dönüşümünün sağlanmasına ve güvenlik güçlerinin etkinliğinin artırılmasına yönelik çok önemli adımlar atıldı.

Ben bunlardan bir kısmını ana başlıklarıyla, izninizle burada sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Her şeyden önce güvenlik güçlerimizin kalitesinin, niteliğinin, niceliğinin artırılması yönünde önemli çaba gösteriyoruz. Bunların bina, araç gereç ve diğer ihtiyaçlarının karşılanmasında, Hükûmet olarak bütün imkânlarımızı öncelikle kullanıyoruz ve özellikle de personelin eğitiminde ve yetişmesinde gerçekten çok farklı kararlar ve uygulamalar söz konusu olmuştur bu yedi yılda.

2009 yılına kadar polis meslek yüksekokullarının sayısı otuza çıkarılmıştır ve şu anda, hem polis meslek yüksekokullarımızda hem de altı aylık eğitim veren polis mesleki eğitim merkezlerinde eğitimler devam etmektedir. Biliyorsunuz, üniversite mezunlarının ilk defa polisliğe alınması 2005 yılında başlamış ve devam etmektedir.

Şöyle sayıları da verebilirim: Sadece 2009 yılı içinde 17.750 polis teşkilatımıza katılmıştır. Bunlardan bir kısmı, 6.500 civarı polis meslek yüksekokullarımızın mezunudur, diğer kısmı ise üniversite mezunlarının merkezî sınavla polislik mesleğine kazandırılması ve bunlara altı ay çok hızlı bir eğitim verilmesidir ve 2010 yılında da yaklaşık 16 bin polis memuru teşkilatımıza kazandırılacaktır. Bu çabalarımız sonucunda, iktidara geldiğimizde emniyet teşkilatında yüzde 20 civarında olan üniversite mezunu polis oranı şu anda yüzde 80’lere yaklaşmıştır.

Jandarma teşkilatımızda da benzer çalışmalarımızı sürdürüyoruz ve özellikle profesyonelliğin sağlanması için erlerin yerine uzman nitelikli personelin görev yapmasını sağlamak amacıyla 24.094 uzman jandarma teşkilata kazandırılmıştır. Jandarma meslek eğitimi ön lisans programından da bugüne kadar 15.552 personel mezun olmuştur.

Güvenlik personelimizin hizmet içi eğitimine de ayrı bir önem verilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; emniyet teşkilatımız içinde özellikle vatandaşlarımızla daha yakın irtibat ve yardımlaşma temin etmesi için Toplum Destekli Polislik Projesi 81 ilimize yaygınlaştırılmıştır. Projeli çalışmalarımızdan özellikle Polisin Asayiş Suçlarıyla Mücadele Stratejisinin Geliştirilmesi ve Güçlendirilmesi Projesi, Güven Timleri ve Yıldırım Ekipleriyle ülke genelinde etkili şekilde yürütülmektedir. Özellikle asayişe ilişkin suçlarda her yıl biraz daha düşme ve azalma olmaktadır; bazıları, kapkaç gibi tarihe karışmıştır, hırsızlık gibi suçlarda da etkin mücadeleyle ciddi azalmalar söz konusudur.

Eğitim kurumlarımızda, ilk ve orta öğretimde, üç yıldır dikkatinizi çekiyordur, bizleri üzecek hiçbir olay meydana gelmemiştir, basına yansıyan önemli bir olay olmamıştır, Güvenli Okul Güvenli Eğitim Projemiz Millî Eğitim Bakanlığı ve Bakanlığımızın iş birliğiyle çok verimli şekilde yürümektedir.

Kent Güvenlik Yönetim Sistemi (MOBESE) bütün illerimizde tamamlanmak üzeredir, yaklaşık otuz ilçemizde de turizm ağırlıklı büyük ilçelerimizde tamamlanmıştır.

Jandarma’nın buna benzer JEMUS (Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemi) Projesi de  bütün illerimizde uygulamaya geçirilmiştir.

Kriminal laboratuvarlarımızın sayısı, niteliği ve kalitesi çok artırılmıştır.

Polis merkezlerinde özel bir çalışma yapılmıştır. 2009 yılı Polis Merkezleri Yılı ilan edilmiş, bütün polis merkezleri ve jandarmada bütün karakollar standart hâle getiriliyor, yenileniyor ve hepsi de kameralı hâle getiriliyor. Bu yılın sonuna kadar da bunlar tamamlanmış olacaktır.

Burada, çetelerle ve organize suçlarla mücadelemizin ne kadar öncelikli olduğunu tekrar ifade etmek isterim. Bu konuda, gerçekten Hükûmetimiz döneminde büyük başarılar elde edilmiştir. 2009 yılının ilk on bir ayında düzenlenen 421 operasyonda 6.691 şüpheli yakalanmış ve toplumsal huzuru derinden etkileyerek bozan bu suç örgütleri bertaraf edilmiştir.

Ayrıca, uyuşturucuyla mücadelede de yine çok ciddi şekilde yakalamalar ve cezalandırmalar olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle tekrar ifade etmek istiyorum, “işkenceye sıfır tolerans” uygulamamız bütün titizliğiyle sürdürülmektedir. Hem hükûmetlerimiz döneminde, bilindiği gibi, Türk Ceza Kanunu’nda bu yönde değişiklik yapılmış, bu cezaların ertelenmesi ve paraya çevrilmeyeceği hükmü getirilmiştir hem de bütün diğer mekanizmalar ciddi şekilde çalışmaktadır.

Trafikte gerçekten ağırlıklı olarak bu 2010 yılında tekrar yeni bir ivme kazandıracağız ama bir boyutu özellikle sizlere bilgi olarak sunmak istiyorum: Özellikle büyük şehirlerde, yoğun zamanlarda meydana gelen sadece hasarlı kazalarda vatandaşlarımızın kendi arasında form doldurarak oradan ayrılmaları ve sigorta kanalıyla bütün işlemlerin tamamlanması uygulaması başarılı olmuştur. Şu anda benim elimdeki veriye göre yüzde 77’ye ulaşmıştır kazalarda bu şekilde uygulama. 1 Nisan 2008 tarihinden bu yana yani on dokuz aylık dönemde 1 milyon 424 bin 755 maddi hasarlı trafik kazasından 1 milyon 95 bin 892’si bu şekilde çözümlenmiştir. Bu şekilde hem trafik polisinden tasarruf edilmiş hem de gerçekten o caddelerin tıkanması artık önlenmiştir.

Trafik kazalarının, otoyollarda özellikle ölümlü kazaların artması sebebiyle otoyol büro amirlikleri kurulmuş ve otoyollarda yeni bir otoyol polisi uygulaması başlatılmıştır. Bunları da bu süreçte biz önemli görüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarı olarak millî birlik ve beraberliğimizin, ülkemizin bölünmez bütünlüğünün, devletimizin bekasının ve üniter yapımızın korunması en önemli önceliğimizdir. Bu anlayışla hükûmetlerimiz döneminde terörle mücadelemiz bütün boyutlarıyla ve kararlılıkla devam etmekte, konu tüm boyutlarıyla değerlendirilerek alınması gereken tedbirler gözden geçirilmekte ve uygulamaya konulmaktadır. Irak’ın kuzeyinden kaynaklanan terör saldırılarına engel olmak amacıyla yüce Meclisimizce sınır ötesi operasyon yapma yetkisi verilmiş olup bu yetki ihtiyaç olduğunda kullanılmaktadır. Terörün istismar ettiği ekonomik kalkınma ve kırsal altyapı ihtiyacının karşılanmasına yönelik çalışmalar hızla yapılmaktadır. Terörün dış desteğinin kesilmesi amacıyla her düzeyde diplomatik girişimlere ağırlık verilmektedir.

Bu çerçevede, tabii burada bugün üzerinde durulan konuya da birkaç cümleyle doğrusu değinmek istiyorum, millî birlik ve kardeşlik projemiz, demokratik açılım sürecimizle ilgili: Ben bu projeye, koordinatörlüğünü üstlendiğim ve ilk basın toplantımızı yaptığım andan itibaren “demokratik açılım projesi” dedim ve biz daima bunu kullandık, bunu ifade ediyorum.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Başkası yapsın Sayın Bakan, yani İçişleri Bakanına düşmez bu, İçişleri Bakanının görevi değil bu.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Başbakan başka türlü söylüyor, herkes başka bir şey söylüyor.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – “Millî birlik ve kardeşlik” bunun içeriğidir ve değerli milletvekilleri, daha çok kısa süre önce burada iki tam gün biz bu konuyu burada, Mecliste görüştük.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Mehmet Aydın’a verin o yapsın, İçişleri Bakanının görevi değil bu. Şehitlerin olduğu bir Bakanlık bu, yazık oluyor!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – İki tam gün hem biz Hükûmet olarak hem bütün parti gruplarımız düşüncelerini dile getirdiler ve hâlen “İçeriğini bilmiyorum.” diyen arkadaşlarımız var, çok üzülüyorum ve…

ŞENOL BAL (İzmir) – Bitti mi Sayın Bakan, konu bitti mi?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – O günkü tutanaklar okunabilir, yani biz içeriği o gün burada tek tek tek ifade ettik, onun dışında da bir şey yok arkadaşlar; biz her şeyi çok açık yürütüyoruz, gizli kapaklı bir şey yok. Yani insanların hâlen “Biz içeriğini bilmiyoruz.” demesi ve Mecliste iki gün oturum yapılmasına rağmen ve bütün konu bu olmasına rağmen, insan üzülüyor doğrusu.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – İmralı’yla görüşüyor musunuz?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada amaç şudur: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; amacımız ikidir, tekrar ediyoruz: Son günlerde “tasfiye” kavramı da kullanıyor, doğrudur, terörün tasfiyesidir, birinci amacımız budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Terörün ve şiddetin tasfiyesidir. İkinci amacımız, Türk demokrasisinin güçlendirilmesidir, derinleştirilmesidir, genişletilmesidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bizim iki amacımız vardır.

ŞENOL BAL (İzmir) – Demokrasiyi katleden sizsiniz!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) –  Siyasi çalışmalar olsun, düşünce olsun, her düşünce kendisini özgür ortamda gerektiği kadar ifade edebilsin ama şiddet ve terör olmasın.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – PKK yapıyor bunu!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şiddet ve terörün olmadığı…

ŞENOL BAL (İzmir) – Çelişkidesiniz Sayın Bakan, çelişkidesiniz!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) –  …kardeşlik içinde yaşanan bir Türkiye’dir. Bizim hedefimiz budur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – PKK gayet güzel anlatıyor sayenizde!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …ve şunu burada ifade etmek istiyorum: AK PARTİ…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – PKK açılımı yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Niye karşısındasınız böyle?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – AK PARTİ ve AK PARTİ hükûmetleri

ŞENOL BAL (İzmir) – Başkan vekiliniz…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Terörün devam etmesini mi istiyorsunuz?

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Siz istiyorsunuz bunu, siz!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …Türkiye'nin, ülkemizin, Türk milletinin…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Daha başınıza taş yağacak!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) –  …kardeşliğimizin, bütünlüğümüzün teminatıdır. AK PARTİ bu ülkenin ayrışmasının değil, bütünlüğünün teminatıdır, kardeşliğinin teminatıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Manzara ortada! Manzara ortada!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – AK PARTİ Türkiye'nin tamamında vardır… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Bunu siz söylüyorsunuz, siz!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) –  …ve ülkemizin, vatandaşımızın, her kesimimizi temsil ediyoruz biz. Burada, biz sürekli şunu diyoruz: Biz sürekli, “kardeşlik” diyoruz, “birlik” diyoruz, “bütünlük” diyoruz ama ne hikmetse muhalefet sürekli “ayrışma” ve “bölünme” diyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Milleti bölüyorsunuz!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz, değerli arkadaşlar…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – 36 etnik…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) –  Değerli arkadaşlar, biz bugüne kadar, bu çalışmanın tek amacının ülkemizde…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Ayrıştıran sizsiniz, sonra birleştirmeye çalışıyorsunuz. Kardeşliği isteyen biziz. “Bin yıllık kardeşliği yaşa ve yaşat…”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – …kardeşliği sağlamak, birliği sağlamak, bütünlüğü sağlamak olduğunu, kardeşliği derinleştirmek olduğunu söylüyoruz ve şunu…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bölücülük yapıyorsunuz Sayın Bakan!

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Allah ıslah etsin sizi!

BAŞKAN – Sayın Çelik… Sayın Çelik…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, samimiyetle, bütün inancımla şunu söylüyorum: Bakın, bizim çabamız, ülkemizde kardeşliği zedelenir hâle getirilmiş…

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayenizde, sayenizde!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Eğer bugün bu kardeşlik pekiştirilmezse gelecekte daha büyük sorunların olmasını önlemektir… Açıkça bunu ifade ediyorum ben burada.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Allah ıslah etsin sizi!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Zamanında bunlara el atılmadığı için, bu konular zamanında böyle derinlemesine çalışılmadığı için bunlar derinleşmiş…

ŞENOL BAL (İzmir) – Vah, vah, vah!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – … derinleşmiş, birileri ihmal etmiş.

ŞENOL BAL (İzmir) – Yazıklar olsun!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz bugüne kadar yapılan ihmali gidermeye çalışıyoruz. Görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Terörle müzakere ederek mi?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sorun odaklı değil, çözüm odaklı. AK PARTİ hükûmetlerinin bir özelliği vardır.

ŞENOL BAL (İzmir) – Var, doğru, cumhuriyete karşı olmak!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Biz, bu ülkenin kronikleşmiş, herkesin korkarak, çekinerek el atmadığı sorunlarına el atıyoruz ve Türkiye'nin geleceği giderek daha güçleniyor. Korkmayın, konuşmaktan korkmayın.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ülkede ayaklanma provaları yapılıyor Sayın Bakan! Ülkede ayaklanma provaları yapılıyor!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Terörden korkun, şiddetten korkun. Konuşmaktan korkmayalım. Her şeyi konuşalım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Asayişi sağlayın, asayişi!

BAŞKAN – Sayın Akçay…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Daha fazla demokrasiden korkmayalım.

ERGÜN AYDOĞAN (Bursa) – Hangi demokrasi, hangi demokrasi?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ve inşallah, AK PARTİ…

ŞENOL BAL (İzmir) – Türkiye’de demokrasiyi katlettiniz!

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Demokrasi nerelerde geçerli Sayın Bakan? Nerelerde demokrasi geçerli?

M. FATİH ATAY (Aydın) – Dün gördük demokrasiden korkup korkmadığınızı. Dün gördük işçilere yaptığınız muameleyi. Ne kadar demokratik olduğunuzu gördük dün.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada konuşmasından da üzüntü duyduğum, hiç kendisinden beklemediğim bir değerli arkadaşın “ortak paylar” dediği o paydaların garantisi biziz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye'nin o bakın…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ortak paydaları parçalıyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Türkiye'nin, milletimizin, tek devletin, tek milletin, tek bayrağın, tek dilin garantisi AK PARTİ, AK PARTİ ve AK PARTİ hükûmetleri. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Adını söyle! Bayrağın adını söyle, devletin adını söyle, milletin adını söyle!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Anayasa’dan “Türk milleti” kelimesini çıkarmakla mı oluyor?

BAŞKAN – Sayın Güner

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Millet biliyor Sayın Bakanım, konuş!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

ERGÜN AYDOĞAN (Bursa) – Sayın Bakan, PKK bayrakları meydanlarda! PKK bayraklarını görmüyor musunuz?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben tabii, sizlerin, bir kısım arkadaşların hakaret içeren şeylerini bile dinledim ama bizim üslubumuz onlara gitmiyor.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Hepsi gerçek, neresi hakaret?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ben sadece burada düşünceler ifade ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakan, siz konuşmaya başlarken “Doğruları söyleyeceğim.” demiştiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şehit ailelerimiz…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi doğrulardan bahsettiniz?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şehit ailelerimiz ve gazilerimizin her türlü sorunlarıyla Bakanlık olarak yakından ilgileniyoruz. Bakanlığımız bünyesinde Şehit ve Gaziler Bürosu, illerimizde de iş ve işlemleri takip etmek amacıyla irtibat büroları oluşturulmuştur.

Bakanlığımız mensubu veya köy korucusu olup da terörle mücadelede şehit olanların yakınlarıyla yaralananlara nakdî tazminat ödenmekte; öte yandan, terör nedeni ve etkisiyle şehit veya çalışamayacak derecede malul olan kamu görevlileri, er ve erbaşlar ile geçici ve gönüllü köy korucularının eş, çocuk veya kardeşlerinden birisi ile çalışabilecek durumdaki malullere kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam imkânı sağlanmaktadır. Bugüne kadar 10.104 şehit ve malul yakını ile çalışabilir durumda malul kamu kurumlarına yerleştirilmiştir.

MUHARREM VARLI (Adana) – PKK’lılara da veriyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Varlı…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ayrıca, Bakanlığımızın sorumluluğunu yürüttüğü…

O sözler sizlere aittir, sizlere iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, burada kanun çıkardınız.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ayrıca, bu alanda MERNİS projesi çerçevesinde kimlik paylaşım sistemi ve adres kayıt sistemimiz başarıyla yürütülmektedir. Bu konuda, Hükûmetimiz döneminde devrim çapında bir değişim olmuştur. Nüfus sayımları kalkmış, nüfusun, artık sürekli olarak izlenebildiği çağdaş bir sistem kurulmuştur ve Bakanlığımız bunu da bütün kapsamıyla başarıyla yürütmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada ifade etmem gereken hususlar var ama vaktim de bitti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yeterince boş konuştun! Yeterince boş konuştun! Yeter!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkanımız eğer bir dakika verirse…

BAŞKAN – Bir dakika veriyoruz zaten…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sivil savunma nereye gitti Sayın Bakan, sivil savunma? O da gitti.

BAŞKAN – Bir dakika…

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Tamam, sağ olun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımızın 2009 yılı içerisinde yapmış olduğu ve önümüzdeki yıllarda yapacağı çalışmaları çok özet olarak, burada bazılarını ifade ettim.

Bakanlığımızın bütçesinde yüzde 16,65’lik bir artış vardır. Toplam 15 milyar 226 milyon 374 bin TL ödenek ayrılması öngörülmektedir.

Yüce heyetinizin tasviplerine mazhar olduğu takdirde Bakanlığımıza tahsis edilecek olan bu ödeneğin etkin, verimli ve hizmet gereklerine en uygun biçimde kullanılması yönünde her tür gayret gösterilecektir.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Tekrar, bütçemize ilginiz için, katkılarınız için, bütün konuşmalar için teşekkür ediyor, şahsım ve Bakanlığım adına hepinize saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Hükûmet adına ikinci söz, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’na ait.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın yüce Meclisin onayına sunulması vesilesiyle huzurunuzda bulunmaktayım.

Her şeyden önce, daha önce Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığımız görüşmelerde değerli katkılarını bizden esirgemeyen Komisyon üyelerine teşekkürü bir borç biliyorum. Gerçekten çok verimli, çok istifade ettiğimiz görüşmeler söz konusu oldu.

Şimdi de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu, takip ettiğimiz dış politikanın temel esasları ve uygulaması konusunda bilgilendirmek suretiyle, yüce Meclisimizin her zaman saygı duyduğumuz nihai meşruiyet makamı olma özelliğini bir kez daha yerine getirmek istiyoruz.

Her şeyden önce, dış politikamız hangi uluslararası konjonktür içinde seyretmektedir, kısaca bunu sizlere arz etmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, soğuk savaş sonrası dönemde uluslararası sistemde çok ciddi belirsizlik alanları ortaya çıktı. Her şeyden önce, uluslararası siyasi düzen, Orta Avrupa’dan Çin’e kadar uzanan çok geniş bir alanda jeopolitik boşluk alanlarıyla karşı karşıya kaldı. Ülkemizi de yakından ilgilendiren bu jeopolitik boşluk alanları yeterince ve zamanlıca doldurulamadığı için birçok ateşkes bölgeleri ortaya çıktı -Balkanlarda, Saraybosna’da, Kosova’da, Kafkaslarda, Karabağ’da ve birçok alanda jeopolitik boşluk alanlarının ortaya çıktığı- geçici düzenlemeler söz konusu oldu.

Yine küresel siyasal düzende Birleşmiş Milletler reformu ele alınmaya çalışıldı ama tamamlanamadı. Bunun ortaya çıkardığı bir belirsizlik söz konusu oldu. 90’lı yıllarda bölgesel krizler gündeme gelirken, 2000’li yıllarda, 11 Eylülün hemen sonrasında küresel siyasal sistemde ciddi çalkalanmalar yaşandı.

İkinci olarak, küresel ekonomik alanda, küresel ekonomik düzende ciddi problemlerle karşı karşıya kalındı. 90’lı yıllarda Rusya - Asya krizleriyle belli bölgelere münhasır olan ekonomik krizler 2000’li yıllarda küresel kriz niteliğine dönüştü.

Küresel kültürel düzene baktığımızda ise yine 90’lı yıllarda özellikle kimlik çatışmaları çerçevesinde yaşanan krizler, belli bölgelerde odaklaşan krizler 11 Eylül sonrasında, “medeniyetler çatışması” tezinin de tetiklemesiyle, küresel çatışma alanlarına dönüştü. Son olarak İsviçre’deki minare krizini buna bir örnek olarak verebiliriz. Bütün bölgelere yayılan küresel karşılaşmalar söz konusu oldu.

Bugün baktığımızda ülkemiz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olarak siyasal krizlere, G20 üyesi olarak ekonomik krizlere, medeniyetler ittifakının yürütücüsü olarak kültürel krizlere doğrudan müdahil konumdadır ve bu konuda elinden geleni yapmaya devam edecektir.

Böyle bir uluslararası konjonktürde Türkiye gibi Afroavrasya’nın tam da Merkezînde yer alan bir ülkenin karşı karşıya kaldığı çok ciddi riskler ama aynı zamanda bu coğrafyayı ve sahip olduğu tarihî birikimi kullandığında çok büyük avantajlar söz konusudur. Çok büyük riskler vardır çünkü bütün çevremiz, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ciddi krizlerle karşı karşıyadır. Ancak, bu krizlere yönelik tavrımız eğer bu krizleri çözme noktasında ciddi katkı sağlamaya yönelik olursa -ki olmaktadır- bu krizler bir avantaja da dönüştürülebilir.

Nedir Türkiye'nin o büyük coğrafyası? Bir kere biz Afroavrasya’nın tam Merkezîndeyiz, en optimum noktasındayız; Asya ve Avrupa kıtalarında topraklarımız var, Afrika’ya komşu hâldeyiz.

Yine tek bir bölgeyle izah edilmeyecek, tek bir kıtayla izah edilmeyecek bir coğrafi etki alanımız var; Avrupa ülkesiyiz, Asya ülkesiyiz, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu, Karadeniz, Akdeniz, Körfez, Hazar ülkesiyiz. Dolayısıyla, Türk dış politikası bütün bu bölgeleri kuşatan bir stratejiye dayanmak zorundadır.

Bu da yetmez, ikinci sabit parametresi her toplumun tarihtir. Çok güçlü tarihî birikimimizle ta Çin sınırlarından Orta Asya, Asya’ya, Somali’ye kadar uzanan bütün kuşaklarda akrabalık bağlarıyla, çok yoğun tarihî bağlarla irtibat hâlinde olduğumuz topluluklarla birlikte yaşıyoruz ve bu topluluklar Türkiye’den çok ciddi beklentiler içinde. Ülkeler bazında, topluluklar bazında Türkiye üzerine düşeni yapmak zorunda. Her an dikkatimizi bütün bu bölgelere yoğunlaştırmak zorundayız.

O zaman, nasıl bir Türkiye hedefliyoruz bu uluslararası konjonktürde bu coğrafya ve tarihi kullanarak?

Her şeyden önce, AB üyeliği kesinleşmiş ve çağdaş standartlarda demokrasiye kavuşmuş, yerleşik bir AB üyesi olarak etkin, Avrupa Birliğinde etkin çevre ülkesi değil etkin bir merkez ülkesi olarak Avrupa Birliği içinde yer almak.

Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, bütün küresel güçlerle sağlıklı ve onurlu bir iş birliği alanı oluşturmak. Komşu ülkelerle her alanda bütünleşmek; hiçbir alanı sınırlamaksızın, siyasi, kültürel, ekonomik alanda bütünleşmek. Komşu havzalarda, bölgelerde istikrar ve düzen kurucu bir aktör olarak öne çıkmak ve bunu yürütmek.

Uluslararası örgütlerde etkinliği artan bir Türkiye; dünyanın her köşesinde temsil edilen, Afrika’nın her köşesinde, Latin Amerika’da, Pasifiklerde temsil edilen bir ülke; dünyanın en büyük ekonomisine, ilk on ekonomisine sahip ülkelerden biri olan, enerji, ulaştırma, ticaret hatlarıyla bütün küresel, ekonomik, politik alanda etkisini gösteren bir Türkiye ve nihayet, sahip olduğu bu etki gücüyle biraz önce bahsettiğim küresel, siyasi, ekonomik, kültürel krizlere müdahil olabilen, bu krizlerde etkin bir rol alabilen bir Türkiye. Çünkü biz bu krizlerde etkin rol almayı sadece prestijimiz için yapmıyoruz. Eğer bu krizlerde etkin rol almazsak ve bunları da yönlendirici bir şekilde bunların çözümüne katkıda bulunmazsak Türkiye'nin millî bekası da tehlike altına girer çünkü bütün bu kriz alanları doğrudan bizim bölgelerimize ve sınır hatlarımıza uzanmaktadır.

Uyguladığımız yöntem nedir? Uyguladığımız yöntem, bunu başarabilmek için, kriz odaklı değil vizyon odaklı bir yaklaşım ve her alanda, Avrupa Birliğinin geleceğiyle ilgili bir Türk vizyonu olmalıdır. Bu, sadece Avrupalılara has, ayrıcalıklı bir durum değildir. Türkiye, Avrupa’nın geleceğini belirleyecek en önemli ülkelerden biridir. Orta Doğu’nun vizyonu, geleceği bizim vizyonumuzla şekillenmelidir. Kafkaslarda, Balkanlarda etkin bir vizyon sahibi olmalıyız. Çıkan krizlere tepki veren değil, bu krizlerin ortaya çıkmasını engelleyen bir vizyonla yaklaşmalıyız. Reaktif değil, proaktif, etkin olmalıyız, ön almalıyız, beklememeliyiz. Çarpıcı bir misal olsun diye söylemek bakımından Suriye ile Irak arasında, iki dost ve komşu ülke arasında bir kriz yaşandığında iki tarafın dışişleri bakanlarının ilk müracaat ettiği ülke Türkiye’ydi ve hemen devreye giren ülke de Türkiye’ydi. Bu şekilde, çevremizdeki kardeş ve dost ülkelerin arasındaki problemleri çözen, bu ilişkiye sahip olmadığımız ülkelerle dahi, doğrudan komşumuz olmayan ülkelerle dahi ön alıcı tedbirlerle buna katkıda bulunan bir ülke olmak. Öylesine bu konudaki konumumuz pekişmiştir ki Filipinler Hükûmeti ve oradaki bir grup, Mindanao’da yaşanan gerilimlerde her iki taraf da Türkiye'nin katkıda bulunması için resmen talepte bulunmuşlardır.

Parçacı değil, bütüncül bir yaklaşımı benimsemek zorundayız, bütüncül ve sistematik bir yaklaşım. Bu eksen tartışmalarının, lütfen, hangi dönemde çıktığına dikkat ediniz. Ne zaman Türkiye etkin bir politika takip etmişse böyle bir eksen tartışması başlatılmıştır. Türkiye'nin ekseni Ankara’dır, Ankara ve Anadolu topraklarıdır ve böyle olmaya devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bütün diğer alanlar bu eksen etrafında şekillenecek, bütün bu bölgelerde geçmişte etkin olmuş bu aziz millet, geleceğinde de etkili olacak.

Bundan sonra çok boyutlu dış politikayla her bir ilgili konuya aynı ölçüde ilgi göstermeye devam edeceğiz. Türkiye, Balkanlarda,  ki bu hafta başı Saraybosna’daydım ve Bosna-Hersek’te yoğunlaşan bir krize müdahil olma durumumuz söz konusu, birçok mekanizma başlattık, bunları arz etmeye çalışacağım. Balkanlarda bulunduğumuz anda kulağımız Afganistan’daydı, Afganistan’da bulunduğumuzda kulağımız takip ettiğimiz ve Dışişleri Bakanlığımızın son derece tecrübeli diplomatlarıyla her yerde takip ettiğimiz şekilde bir anda kulağımız Balkanlarda ya da Karadeniz’de. Hiçbir bölgeyi ihmal edemeyiz. Bir an bile ihmal, ileride çok onarılmaz sonuçlar doğurabilir.

Biraz daha bu konulara girmek gerekirse biz, bütüncül bir stratejiyle bütün bu unsurları birleştiren, bakıldığında güzel ve ahenkli bir resim oluşturan bir dış politika ve diplomasi takip etmek istiyoruz. Bugün, Türkiye'nin uluslararası basında yer alışına bakarsanız, dünyanın her  köşesindeki basında, sadece Batı ve Orta Doğu basınında değil, Uzak Doğu’da, Afrika’da, Latin Amerika’da -ki Meksika’da bize bunun örneklerini gösterdiler- herkes bu etkinliğin, bu ahengin takibi içindedir. Kimisi eleştirecektir, normaldir, iş yaptığınızda mutlaka eleştirenler çıkacaktır ama kimse Türkiye'nin şu anda etkin olmadığını, Türkiye'nin takip ettiği dış politikanın bölgede ve küresel alanda barışa katkı sağlamadığını iddia edemez.

Biraz daha dış politika konularına çok spesifik olarak girersek, öncelikle Avrupa Birliği üyeliğimiz: Avrupa Birliği üyeliği Türkiye için stratejik bir hedeftir ve bu hedef Türkiye'nin Avrupa içinde etkinliğini, gelecekteki belirleyici kudretini göstermesi kadar, Türkiye'nin iç reformlarla daha sağlıklı bir yapıya kavuşması… Bundan kastettiğim sadece siyasal reform değil, mesela önümüzdeki pazartesi günü çevre faslını açacağız. Türkiye'nin çevre alanında problemi olmadığını söyleyebilir miyiz? Bütün müktesebatımızı gözden geçirdik. Çevre faslını açarken Türk halkının hak ettiği çevre şartlarına kavuşması için bunu bir fırsat olarak telakki ediyoruz. Bütün alanlarda böylesi bir reform faaliyetinin içinde olacağız. Son dönemde, bir yıl içinde -vaktimiz olmadığı için detaylı giremeyeceğim ama- çok ciddi reform faaliyetleri söz konusu oldu, yarın da Reform İzleme Grubunu tekrar toplayacağız 4 bakan arkadaşımızla birlikte ve bütün bu gelişmeleri takip edeceğiz.

Lizbon Anlaşması’yla Avrupa Birliği yeni bir yapıya dönüşmüştür. Bunu yakından takip ediyoruz. Avrupa’da olan her gelişme bizi ilgilendirir ve bu açıdan da yakından takip etmeye devam edeceğiz ve Avrupa Birliğinin yayılması sürecinde, özellikle Balkanlardaki yayılması sürecinde de etkin olmaya devam edeceğiz.

Avrupa Birliğinde şu anda önümüze iki ana noktada negatif etki yapan gelişmeler söz konusu olmaktadır. Birincisi, Avrupa Birliği içindeki siyasal gelişmeler ve maalesef bazı ülkelerin, büyük devlet stratejisi uygulamasını beklediğimiz bazı ülkelerin küçük, günlük hesaplarla Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini tartışma konusu etmeleri söz konusudur.

Biz sürekli olarak uyarıyoruz, Türkiye'nin büyüklüğünü fark etmeleri lazım. Türkiye’siz bir Avrupa Birliği, içe kapanık, ekonomik olarak statik, geleceği olmayan kıtasal bir güçtür. Türkiyeli bir Avrupa Birliği ise ekonomik olarak dinamik, kültürel olarak kuşatıcı, geleceği olan bir küresel güçtür. Çin, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri yükselirken, Afrika’da, Latin Amerika’da yeni güçler ortaya çıkarken eğer Avrupa Birliği, bir gün kendi içine kapalı bir kıtasal güç olarak kalmayacaksa, Türkiye'nin bu büyük gücünün farkına varmak zorundadır. Küçük siyasal hesapların bu ilişkiyi, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerini etkilememesini istiyoruz, diliyoruz ve bunu Avrupalı liderlere de söylüyoruz.

İkinci, tabii, önemli konu -ki bu başlı başına bizim için stratejik bir konudur- Kıbrıs konusu. Kıbrıs, bizim için, hem Kıbrıs Türk halkının, soydaşlarımızın refah ve esenliği için hem de Türkiye'nin Doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarları için temel konulardan biridir. Bu iki konuda da taviz vermemiz söz konusu olamaz. Türkiye'nin Doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarları korunacaktır ve her bir ferdiyle Kıbrıs Türk halkının geleceği garanti altına alınacaktır. Hiçbir başka gerekçe bizim bu iki önemli stratejik hedefin dışında kalmamıza sebep olamaz.

Şimdi takip edilen müzakere yöntemi de ve şu anda Kıbrıs konusunda yürütülen müzakerelerde de Birleşmiş Milletlerdeki temel parametreleri -ki bunlar Türkiye'nin vazgeçmeyeceği ilkelerdir- iki kesimlilik, iki topluluk, iki toplumluluk, iki kurucu devlet esasına dayalı siyasal eşitlik ve Türkiye'nin etkin ve fiilî garantileri herhangi bir çözümün ana unsurları olmaya devam edecek. Takip ettiğimiz bu etkin diplomasi suretiyledir ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yurt dışı temsilciliklerinin sayısı son yıllarda on sekize yükselmiştir ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Talat’ın birçok ülke tarafından, doğrudan görüşülerek, tanınması noktasında, yani bir lider olarak temas kurmaları noktasında da ciddi mesafeler alınmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri’yle kurduğumuz ilişkiler yeni bir çerçeveye oturmak zorundadır. Çünkü Soğuk Savaş döneminin parametreleri değişmiştir, Türk-Amerikan ilişkileri de her iki tarafın çıkarlarına uygun ve biraz önce bahsettiğim Türkiye'nin stratejik vizyonuna uygun bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu sebepledir ki, Sayın Obama’nın yönetime geldikten sonra daha kendi iç görüşmeleri sürerken ilk gezisini Türkiye’ye yapmış olması ve burada kullandığı “Model ortaklık” kavramını biz bu perspektifte değerlendiriyoruz. Burada iki taraf vardır ve iki tarafın stratejik çıkarları söz konusudur. Evet, bir tarafta küresel güç olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin bütün dünya sathında yürüttüğü diplomasi var ama öbür tarafta da Amerika Birleşik Devletleri’nin ilgilendiği her alanda etkin olan, her konuda çok ciddi katkılar yapabilecek olan küresel düzene, bir Türkiye vardır.

Sayın Başbakanımızın yeni Amerika Birleşik Devletleri ziyareti esnasında Sayın Obama’yla yaptığı görüşmelerde şu ana kadar süren siyasi ve askerî iş birliği alanları dışında bu model ortaklığın da muhteva olarak içermesi gerektiğini düşündüğümüz için ciddi bir ekonomik iş birliği alanı da tespit edilmiştir ve bu konuda Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan başkanlığında ve ekonomik ilişkilerde Amerika Birleşik Devletleri’yle ilgili olarak atacağımız yeni adımlar ele alınacaktır. Biz bundan sonra da Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkilerimizi bu eksende yürüteceğiz. Bu vesileyle şunu vurgulamak isterim ki: Gerek resmî görüşmelerde gerekse basında yapılan açıklamalarda Sayın Obama Türkiye’nin teröre karşı verdiği mücadeleye olan desteğini net bir şekilde ifade etmiştir. Bu konuda tereddüt yoktur, tereddüt olması zaten iki müttefik ülkenin ilişkisinin mantığına sığmaz, teröre karşı mücadelede tereddüt gösterilen bir ittifak ilişkisi olmaz.

Üçüncü, bu temel ilkeler etrafındaki önemli bir başka unsur, takip ettiğimiz komşu ülkeler stratejisidir. “Sıfır problem ilişkisi” diye başladık, şimdi yeni bir kavramla karşı karşıyayız: “Maksimum entegrasyon.” Bütün komşu ülkelerle maksimum entegrasyon gerçekleştirmek istiyoruz. Yeni mekanizmalar oluşturuyoruz, daha önce denenmemiş mekanizmalar. Yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyleriyle komşu ülkelerle ortak kabine toplantıları yapıyoruz. Bu, bölgemizde bir ilktir ve ilk toplantıyı Sayın Başbakanımızın Irak seyahatinde gerçekleştirdik ve bildiğiniz gibi sağlıktan enerjiye, ulaştırmadan tarıma kırk sekiz ayrı anlaşmayla Türk-Irak ilişkilerini yeni bir yapıya kavuşturduk ve bu çerçevede benzer bir toplantı için önümüzdeki hafta Suriye’ye gideceğiz, yine bütün bu alanları kapsayan ortak kabine toplantısı sonrasında çok kapsamlı anlaşmalar imzalayacağız. Bu yüksek düzeyli stratejik iş birliği mekanizmasını Rusya ve Yunanistan’a teklif ettik, Rusya kabul etti, Rusya’yla da başlatacağız, Ürdün’le de başlatacağız. Yakın dönemde ziyaret ettiğimiz Libya’yla da yine buna yakın bir model üzerinde yürüteceğiz. Sadece Doğulu ülkelerle değil, benzer bir modeli İspanya ve İtalya’yla da yürütüyoruz, Türk-İtalyan, Türk-İspanyol zirveleriyle bu çalışmaları gerçekleştiriyoruz.

Yine, komşu ülkelerle vizelerin kaldırılmasına dayalı bir politika takip ediyoruz. İnsan, mal ve kültür akışını artıracak şekilde vizeleri kaldırıyoruz. Serbest ticaret anlaşmaları imzalıyoruz ve hiçbir ülkeyi bunun dışında tutmuyoruz. Nitekim, Ermenistan’la olan ilişkilerimizde de yine komşu ülkeler stratejisinin, bu tespit ettiğimiz vizyonun önemli bir etkisi vardır ancak bunu bölge vizyonuyla da bütünleştiriyoruz. Bizim Ermenistan’la başlattığımız normalleşme ilişkisini, her zeminde söylediğimiz gibi, ancak ve ancak Kafkaslardan kapsamlı bir normalleşme gerçekleşmesi hâlinde sürdürülebilir olacağını söylüyoruz. Kapsamlı bir normalleşme olmaksızın yani işgal altındaki Azeri topraklarında işgal bitmeksizin, Azeri-Ermeni ihtilafı sona erdirilmeksizin tek ayaklı normalleşmenin yürüyemeyeceğini her yerde söylüyoruz, söyledik, söylemeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Başbakan “Karabağ” dedi Sayın Bakan…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Protokollerin imza töreninde eş başkanların, Minsk Grubu eş başkanlarının yani Karabağ ihtilafıyla ilgili sorumlu olan Minsk Grubu eş başkanlarının bulunması da bunun işaretidir. Bu iki süreç birlikte yürüyecek. Son sekiz ayda Ermenistan ve Azerbaycan cumhurbaşkanlarının 6 kez bir araya gelmeleri, son AGİT toplantısında çok ciddi ilerleme kaydedilmiş olması, daha dün Sayın Başbakanımızın Sayın Aliyev’le… Ki, Sayın Başbakanımız Sayın Aliyev’le, ben Sayın Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov’la hemen hemen her hafta görüşüyoruz, gerektiğinde her gün görüşüyoruz, birkaç kere görüşüyoruz. Onlar eğer Türkiye'nin iyi niyetinden ve bu konudaki kararlılığından şüphe etmiyorlarsa bu yüce Meclisin üyelerinin hiç şüphe etmemesi gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Bakan, çelişki var. Yani Sayın Başbakanın Washington’da söylediğiyle Bakü’de söylediği çelişiyor birbiriyle.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Daha önce burada Ermenistan’la normalleşmeyle ilgili süreci sizlere arz etme imkânı bulmuştum. O sebeple tekrar etmek istemiyorum ancak sadece Başbakanlığımızın değil Dışişleri Bakanlığımızın Hukuk Müşavirlerinin -ki Dışişleri Bakanlığımızın, Sayın Bölükbaşı çok iyi bileceklerdir, çok sağlam bir hukuk altyapısı vardır- onların mütalaaları da aynı doğrultudadır. İsterseniz size gönderebiliriz.

Uluslararası mütalaaları da aldık ve burada bir keresinde daha arz etmiştim; Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 62’nci maddesinin ikinci fıkrası, sınır oluşturan anlaşmaların değişmeyeceğini işaret eder. Viyana Sözleşmesi’nin 34’üncü maddesi “ardıllık” prensibini ortaya koyar. Bütün bunlar, Kars Anlaşması’nın bundan sonra ve ebediyete kadar geçerli olacağını teyit eder.

Hiç kimsenin, hiçbir ülkenin Türkiye'nin topraklarında gözü olamaz. Böyle bir şeyin gelişmesi hâlinde de alacağı cevap açıktır ve bu konuda da herhangi bir Meclis üyesinin şüphe ve tereddüt göstermemesi gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Nahcivan’ın garantörlüğü konusunda zaaf göstermemiz beklenebilir mi? (AK PARTİ sıralarından “Asla” sesleri)

Yine, “Komşu ülkeler stratejisi”nde bütün bu çevrede, sadece bu konularla ilgili değil bütün ülkelerle ilişkilerimizi geliştireceğiz. Komşu havzalarda etkin bir diplomasi takip ediyoruz. Evet, Balkanlar’daki her toprak oynaması, her hareket bizi ilgilendirir, nerede olursa olsun; ister Bosna Hersek’te ister Romanya’da, ister Makedonya’da, ister Batı Trakya’da, ister Bulgaristan’da. Ya da Orta Doğu’daki her yer; Yemen’den Suriye’ye, Irak’tan Mısır’a, Fas’a kadar. Daha net bir ifadeyle söylüyorum: Her yaptığım yurt dışı ziyarette mutlaka 1 kişi bile olsa 1 şehidimiz varsa orayı ziyaret ederim. Bu her protokolde var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Atina’ya Korfu’ya AGİT toplantısı için gittiğimizde birkaç Türk şehidinin -vaktinde orada esir düşmüş, hastalıktan vefat etmiş Türk şehidinin- mezarı olduğunu tespit etmiş arkadaşlar -orada şehitliğimiz var- toplantıyı kesip… Şunu net söylüyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Anlattıklarınız doğruysa sizin AKP’de ne işiniz var? 

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Toparlayacağım.

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – O zaman biraz seri şekilde gidiyorum.

Şehitliğimizin olduğu, bayrağımızın geçmişte bir dakika bile dalgalandığı her toprakta Türkiye etkin diplomasiyi takip etmeye devam edecek. Onun için, bugün detaya girme imkânım yok ama Bosna’da, Bosna Hersek-Türkiye-Sırbistan, Bosna Hersek-Türkiye-Hırvatistan gibi üçlü mekanizmalar dışında bütün taraflarla ilişkilerimizi sürdürüyoruz.

Uluslararası örgütlerde etkinlik sağlıyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesiyiz, G20 üyesiyiz, Medeniyetler İttifakını başlattık, İKO Genel Sekreteri Türkiye’den, NATO’da bir dönem sivil yönetim başkanlığı bizde, Birleşmiş Milletlerde etkin konumlara geldik, Kimyasal Silahların Yayılmasının Önlenmesi Örgütünün başına bir Türk diplomat geliyor, en önemlisi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin Başkanı da bu yüce Meclisin üyelerinden biri olacak yakın zamanda. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Nahcivan’da ekim ayında Türk zirvesini gerçekleştirdik. Arap Birliğiyle daha iki gün önce Türk-Arap zirvesi yaptık, Türk-Arap Forumu kurduk.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakan, 1 tane teröristi iade ettirebildiniz mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Körfez İşbirliği Konseyi stratejik diyalog mekanizması kurduk. Afrika Birliğiyle, gözlemci üyelik statümüz var. Sayın Başbakanımızın Meksika seyahatinde, Sayın Başbakanımızın Amerika zirvesine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakan 1 tane teröristi iade ettirebildiniz mi? Anlamı var mı bunların? 

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum hemen.

BAŞKAN – Bir dakikayı da verdim Sayın Bakan.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Toparlayıp bitireyim.

BAŞKAN – Ama bizim usulümüz böyle.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Teşekkür edeyim.

BAŞKAN – Gerçekten öyle, sizin için özel bir şey yapamam.

Sağ olun.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU (Devamla) – Bakanlığımızın bütçesine desteğinizi bekliyoruz.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Bakan, zatıalinize altı sual yönelttim, hiçbirine cevap vermediniz. Aynı şeyi Plan ve Bütçe Komisyonunda da yaptınız. Her zaman benim sorularıma cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan, âdet hâline getirdiniz bunu.

BAŞKAN – Aleyhinde, şahıslar adına İstanbul Milletvekili Sayın Çetin Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bugün aleyhte söz aldım.

Sesim kesik ama burada gerçekten, İçişleri Bakanlığıyla ilgili bir görüşmede, Sayın İçişleri Bakanına baktığımda şiddeti görüyorum, biber gazını görüyorum, limonu görüyorum… (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Bakma, bakma, sen bu tarafa bak ağabeyciğim.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – …ve gerçekten, suya atlamak zorunda kalan işçi kardeşlerimi görüyorum. Bu yaklaşım kabul edilemez. Bu bir devlet terörüdür, bu bir faşizan yaklaşımdır.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Ne işin vardı senin orada?

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Bu yaklaşımı kabul etmek mümkün müdür? Düşününüz ki…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Orada ne işin vardı senin? Burada yasa çıkarıyoruz.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Neden oradayım biliyor musun ben? Oradaki feryadı duymak için oradayım, oradaki işçinin sesini duymak için oradayım. Sen neredesin? Sırça köşklerinde oturuyorsun! (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Burada bütçe yapıyoruz, sen ne geziyorsun orada?

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Orada bir feryat var, orada yükselen bir ses var, orada vatandaş var.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Seni niye seçtiler?

BAŞKAN – Sayın Çalışkan, lütfen… Sayın Çalışkan…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Şırnak’tan gelmiş, Muş’tan gelmiş, Tokat’tan gelmiş…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Seni niye seçti millet? Oralarda dolaş diye mi seçti?

BAŞKAN – Sayın Çalışkan…

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – …Batman’dan gelmiş, Manisa’dan gelmiş. İstiklal Marşı’nı okurken o gür sesleriyle, ezilmişliğin, işsizliğin, açlığın, sefaletin o seslerini, feryatlarını duyurmak için çaba sarf ederken, o insanları bu Meclis anlamayacak da neresi anlayacak be kardeşim? Neresi anlayacak? Onlar insandır, onlar candır, onlar Anadolu’dur ve sen çıkacaksın, diyeceksin ki, onlar işsiz kalsın. Kalmayacak, kalmamalı. Şayet bir damlacık insanlığınız varsa, bir damlacık vicdanınız varsa, 3 çocuk, 5 çocuk, 7 çocuk sahibi o insanlara sahip çıkmak bu Meclisin boynunun borcu olmalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

Peki biz neyi reva gördük? Şiddeti reva gördük, 1 Mayıs’ta da gördük.

Değerli arkadaşlarım, bu kabul edilebilir bir anlayış mıdır? Buralarda oturmak kolay. Esas sokağa kulağınızı verin, caddelere kulağınızı verin, orada neler oluyor!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – 4/C, 4/C

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Bırak 4/C. Zulümdür, zalimliktir 4/C. İnsan hakkı ihlalidir 4/C.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Kavaslar da 4/C.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Ve ne yazık ki, görüyoruz ki “3 çocuk yap.” diyen Sayın Başbakan duysun, 3 çocuk, 5 çocuk, 7 çocuk sahibi bu insanlar, çoluğunu çocuğunu bırakıp gelmiş bu insanlar ve bu insanların karşılaştığı hak değildir, adalet değildir. Çünkü siz ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? Aç bırakarak, ağlasın diyorsunuz, cahil bırakarak, yalvarsın diyorsunuz. Sizin anlayışınız sadaka kültürü. Hâlbuki bu insanlar alın teri döküyor, emek veriyor, emeğinin karşılığını almak istiyor. Ne yaptınız? Özelleştirdiniz. Sadaka kültürünüz sizin olsun, sadakalarınız sizin olsun. Oradaki insanlara sahip çıkmak… (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Gülme… Sırça köşklerde oturmak kolay. Gidin de eksi 10 derecelerde mücadele edin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

HALİL MAZICIOĞLU (Gaziantep) – Sen kendini tarif et…

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Size Ahmed Arif’in dediği bir şeyi söyleyeyim, madem öyle dediniz:

“Sen doğdun üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana Adiloş Bebe

Hasta düşmeyesin diye, töremiz böyle diye

Saldır şimdi memeye saldır da büyü.

Bunlar engerektir, bunlar çıyandır,

Bunlar ekmeğimize göz koyanlardır.

Tanı bunları tanı da büyü.”

Ve diyorum ki, 19 maden işçimiz öldü. Maden işçilerimizin çocukları, tanı bunları, tanı da büyü. Kara yolu işçilerimizin çocukları, tanı bunları, tanı da büyü. Demir yolu işçilerimizin çocukları, tanı bunları, tanı da büyü. Yine, Tekel işçilerimizin çocukları, tanı bunları, tanı da büyü. Tanı da büyü… Tanı da büyü… Tanı da büyü… (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Hatip konuşurken okuduğu şiir içerisinde grubumuza dönük olarak “Yılandır, çıyandır.” ifadelerini kullanıp grubumuza hakaret etmiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yahu, grubun adını söyledi mi?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben 69’a göre kısa bir söz istiyorum Sayın Başkan.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Niye üstünüze alınıyorsunuz ki?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, şiir okumuştur.

BAŞKAN – Evet.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Başbakan da şiir okumuştur.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Konuşmasında okurken şiiri “Bunlar yılandır, çıyandır.” diyerek…

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Şiirini söyledi yahu!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –  …grubumuza dönük olarak hitapta bulunmuş, hakarette bulunmuştur.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Böyle alınganlık… Olur mu öyle?

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

Sayın Soysal, neredesiniz?

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Buradayım.

BAŞKAN – Peki, siz bu “Yılansınız, çıyansınız…”

Bir dakika… Bir dakika…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır, açıklayayım mikrofonda.

BAŞKAN – Hayır, hayır…

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Ek bir dakikasını kullanmamıştı.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 20.49

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın Soysal… Lütfen buraya gelmeyin. Bakın giderim… Öyle durun.

Önce ben bir sorayım soruyu: Sayın Bozdağ’ın, kendi gruplarını kastederek “yılan, çıyan” dediğinize dair bir ifadesi var. Siz okuduğunuz şiirde, Ahmed Arif’in şiirinde “yılan, çıyan” diye Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna böyle bir ithafta bulundunuz mu?

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır bulunmadım. O Ahmed Arif’in şiiridir. Çok etkilendiğim, güzel bir şiirdir.

BAŞKAN – Tamam. Teşekkür ederim.

Sayın Bozdağ, Sayın Soysal “Sadece Ahmed Arif’in şiirini okudum, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunu kastetmedim.” diyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Peki, ben de katılıyorum. Kendisini kastetmiştir o zaman. Anlaşılmıştır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Kendimi de kastetmedim. Böyle bir şey olması söz konusu bile olamaz.

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Ağyüz… Yok.

Sayın Karaibrahim

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Evet, buradayım.

Sayın Başkan, İçişleri Bakanına soruyorum: Bugün Ahmet Türk’ün açıklamasında teröristbaşının emirleri doğrultusunda milletvekilliğinden istifa etmeyeceklerini açıkladılar. Bildiğimiz kadarıyla, basından öğrendiğimiz kadarıyla siz de Ahmet Türk’le görüşmeler yapıyorsunuz. Yeni bir yol haritanız mı var diye… Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Dün Abdi İpekçi Parkı’nda milletvekillerimize ve işçilerimize gaz, cop ve su sıktınız. Bildiğim kadarıyla, Gösteri ve Yürüyüş Yasası’na göre, bir milletvekilimiz ya da milletvekillerimiz parkta, bahçede, çay bahçelerinde, kahvelerde toplantılar yapabilirler. Bu toplantılara polisin müdahale etmesi bence Gösteri ve Yürüyüş Yasası’na göre suçtur. Siz emir vermediğinize göre bu suçu kim işlemiştir, bunun hakkında ne gibi bir işlem yapmak istiyorsunuz?

Herhâlde sürem var, bir de şunu sorayım: Su sıktınız. Bu işçilerimiz hep başka illerden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, “Sular steril miydi?” diye soruyor.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünde hâlen 3 adet genel müdür yardımcısı kadrosu olduğu hâlde şu anda fiilen 5 adet genel müdür yardımcısı görev yapmaktadır. Yerel yönetimler üzerinde Anayasa’mız gereğince hukukilik denetimi yapan bir bakanlığın en önemli birimi olan Mahallî İdareler Genel Müdürlüğündeki hukuka uygun olmayan bu durumu izah eder misiniz?

İki: Yine, Türkiye Belediyeler Birliğinin üst yönetici kadrolarına, Mahalli İdare Birlikleri Kanunu’nun 17’nci maddesi gereğince görevlendirilen Bakanlık bürokratlarınızın başkan ve yöneticisi olduğu bir dernekten, Türkiye Belediyeler Birliğince kitap ve eğitim faaliyetleri satın alınmaktadır. Bu satın alma hizmetleri etik midir, yasal mıdır? Mevzuata uygun diyorsanız yasal dayanağı nedir? 

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İçişleri Bakanına sormak istiyorum: Başbakanın seçimlerden önce polislere seyyanen vereceğini söylediği ilave 200 Türk lirasını ne zaman vermeyi düşünüyorsunuz?

Açılım programınız kapsamında gündeme gelen bazı yerleşim yerlerinin isimlerinin değiştirilmesiyle ilgili olarak herhangi bir çalışmanız var mıdır? Varsa, ülke genelinde kaç yerleşim yerinin ismini değiştirmeyi düşünüyorsunuz? Şayet düşünülmekte ise, isimleri değiştirilen yerlerde doğan vatandaşlarımızın nüfus cüzdanlarındaki doğum yerlerinin isimleri de değişecek midir? Bu durumda tahmini kaç vatandaşımızın nüfus cüzdanlarında değişiklik yapılacaktır?

Diğer sorum Sayın Dışişleri Bakanına: Suudi Arabistan yönetimi Kâbe’de bulunan Osmanlı revaklarını yılbaşında yıkacağını bildirdi. Bu konudan da Türk Dışişlerinin bilgisi olduğu söylenmektedir. Ecdat yadigârı revakların yıkımını önlemek için herhangi bir teşebbüsünüz mevcut mudur? Söz konusu revakların dünya kültür mirasına alınması için Hükûmet olarak bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, Komisyonda cevaplandırmadığınız sualimi tekrarlamak istiyorum, ümit ederim, inşallah bugün cevabımı alırım.

Siz binlerce şehit vermiş, gazileri olan bir bakanlığın en üst amirisiniz. Terörle mücadele, huzur ve güvenliği tesis etme gibi görev ve sorumluluğu olan kolluk güçlerimizin siyasi sorumluluğunu taşıyan bir makamda oturuyorsunuz. Polis, jandarma ve hatta mülki amir şehitlerimizin geride bıraktığı emanetleri ve gaziler üzüntüyle sizleri izliyor. Adına “yıkım projesi” dediğimiz açılımın kapı kapı dolaşarak kamuoyuna anlatılması ve bunun savunulmasının İçişleri Bakanlığına verilmesini içinize sindirebiliyor musunuz? Yoksa “Benim bu meselede şehit ve gazilerim var, dolayısıyla tarafım. Bu görevi başkaları yapsın.” diye iade etmeyi düşünüyor musunuz?

Son sorum: Gelecekte terörle yiğitçe mücadele etmiş Bakan olarak değil de terörle müzakere etmiş Bakan olarak anılma endişesini taşıyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Bal…

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Davutoğlu’na sormak istiyorum: Sayın Bakan, Emir İzzet Erbilli ismini duydunuz mu? Emir İzzet Erbilli Irak Türkmen Cephesi Güvenlik Dairesi Başkanı iken peşmergeler tarafından 10 Şubat 2003’te, Kurban Bayramı’nda arkadaşlarıyla alınmış ve sözde mahkemelerde yargılanarak sonu meçhul bir mahkûmiyete maruz kalmıştır ve bunun gibi daha binlerce Kerküklü Türkmen cezaevindedir. Siz peşmerge reisleriyle Kürdistan bayrağı altında kucaklaşırken aklınıza bu Türkmen kardeşlerimiz geldi mi? Bu haksızlığın giderilmesi için ne yaptınız? Sayın Bakan, bu konuda hiçbir sorumluluk duyuyor musunuz, duymuyor musunuz?

Yedi yıldır iktidarda bulunduğunuz dönemde Türkmenler yok sayıldı, tapuları yakıldı, 750 bin peşmerge Kerkük’e yerleştirildi. Şu konuşma metninizde dahi Türkmenler yok Sayın Bakan. Türkmenlerle ilgili, Türkmenlerin varlığıyla ilgili hiçbir şey yok bu konuşma metninizde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın İçişleri Bakanına soruyorum: “Demokratik açılım” dediğiniz sürecin başlangıcından bugüne kadar kaç terör olayı meydana gelmiştir? Bu olaylardaki şehit sayımız ne kadardır?

Sizce “açılım” dediğiniz ama içeriği bir türlü belli olmayan projenin aslında ülkemizin bölünmesi senaryolarının bir parçası olduğunu artık görmüyor musunuz?

Ülkemiz ve milletimiz adım adım bölünmeye gidiyor, kardeş kavgaları -Allah korusun- tetiklenmek isteniyor. Bu durumda, gerçek anlamda devlet adamlığı vasfıyla hareket edip, ülkenin terörden arındırılıp, ekonomik problemlerinin çözülerek vatandaşlarımızı gerçek anlamda millî birlik zemininde buluşturmayı düşünmüyor musunuz?

Sayın Dışişleri Bakanına soruyorum: Karabağ’daki Ermenilere ABD tarafından 8 milyon dolar yardım kararı alındı. Bu durum, Azerbaycan tarafından notayla protesto edildi. Bu konuda görüşleriniz nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın İçişleri Bakanına… Sayın Bakan, 30 kilometrelik ilçeleri dahi büyükşehir kapsamı içine alıp ve nüfusu 350 bin olan bir büyükşehire yılda 160 milyonla 200 milyon para verip, nüfusu 600 bin olan bir il belediyesine yılda 60 milyon para vermek hak, hukuk, adalet açısından vicdanınıza sığıyor mu?

İki: Sulama birliklerini daha ne kadar tutacaksınız? Sulama birlikleri acaba trafik memurluğu mu yapıyor, yoksa DSİ’ye devredecek misiniz?

Üç: Muhtarlıkların özlük hakları başka bir bahara mı kalıyor?

Dört: Bakanlığınızca intihar ettiği belirtilen Özel Harekât Dairesi Başkanı Sayın Behçet Oktay’ın ailesinin, intihar etmediğine dair emareleri var, bu konuda ipuçları var. Bu konuyu bir daha değerlendirecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık... Yok

AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Ödül alıyor da gelemedi.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Birinci sorum Sayın İçişleri Bakanımıza: Sayın Bakanım, nüfusu 2 binin altına düşen beldelerde mahkemeye itiraz edenler seçimlere girdi. Bu belediyelerden mahkemesi neticelenenler var mı? Bunlarla ilgili ne uygulama yapacaksınız?

Diğer sorum Sayın Dışişleri Bakanımıza: Sayın Bakanım, Kıbrıs politikanızda devam eden sürecin sonunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devam edecek mi?

İkinci sorum: Konuşmanızda AB üyeliği kesinleşmiş bir Türkiye'den bahsettiniz. Bu bir temenni değilse bizler de memnun oluruz. Türkiye'nin AB’ye giriş takvimi nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, Uğur Mumcu Vakfına polis kılığında baskın yapılması konusunda yapılan soruşturma ne aşamadadır? Failleri niye hâlâ yakalanmamıştır? Birileri koruyor mu?

İkinci sorum: Sayın Bakan, muhtarların durumu gün geçtikçe kötüleşiyor. Özellikle BAĞ-KUR konusunda sıkıntı yaşanmakta. Bu konuyla ilgili Bakanlığınızca hangi önlemler alınmaktadır?

Son sorum: Sayın Bakan, işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Bakanlığınıza kaç şikâyet gelmiş, kaç inceleme ve soruşturma yapılmış, sonucunda kaç güvenlik görevlisi işkence ve kötü muamele nedeniyle cezalandırılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın İçişleri Bakanına… DTP’lilerle ilgili 13 Aralıktaki açıklamanıza 16 Aralıkta İmralı’dan cevap geldi ve basına yansıdı. Avukatlarla görüşmediğine göre, görüşme kimler arasında yapılmıştır?

İki: Son bir yıl içinde kaç belediye başkanına soruşturma izni verdiniz? Bunların partilere göre dağılımı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, dünkü yapılan gösterilerle ilgili, Türk Bayrağı ve İstiklal Marşı’yla hak arama mücadelesi veren meydandaki Tekel işçileri Millî Birlik Kardeşlik Projesi kapsamı dışında mıdır?

Onların orada bölücübaşının posterlerini açmaması ve PKK bayrağı açmaması, bu eylem yapmasına engel midir?

Yine dünkü olayla ilgili talimat vermediğinizi ve talimat dışı uygulamaların yaşandığını söylediniz. İnsanlık dışı bu uygulamayı yapanlarla ilgili işlem yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Önce beş dakikalık süre içerisinde Sayın İçişleri Bakanı cevap verecek.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Çabuk çabuk cevaplamaya çalışacağım.

Bu, Ağyüz’ün sorusu, birinci soru, Ahmet Türk’le görüşme… Ahmet Türk’le görüşmem benim, Bakanlığa davet ettim geçen pazar ve sadece bir “Geçmiş olsun.” görüşmesiydi. Onun dışında diğer hiçbir konuyu görüşmedik.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şehit aileleri…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – İşçilere, milletvekillerine su sıkmayla ilgili, burada ifade ettim arkadaşlar, bunlar valiliklerle ilgilidir. Ankara Valiliği, üç gün sonra işçilerden artık dağılmalarını istiyor ve onları dağıtmak için bazı şeyler yapıyor. Milletvekillerimizle ilgili olanlara da hepsine üzüldüm, yani bizim yöntemimiz bu değil tabii. Yalnız, arkadaşlarımız üç gün -bana not da gönderdiler- yani akşamları, geceleri üşümesinler diye işçilerimizi kapalı yerlere, spor salonlarına bizzat valilik arabasıyla falan taşımışlar. Valimiz, dün kendisi de açıklama yaptı. Ankara Valiliği muhataptır, ben de özellikle milletvekillerimizle ilgili boyutuyla ilgili teftiş görevlendirdiğimi ifade ettim.

Sayın Köse’nin… Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünde 3 tane genel müdür yardımcılığımız vardır, doğrudur. 2 arkadaşımızın kadrosu hukuk müşaviridir. Orada bir yanlış haber alma var herhâlde.

Sayın Tankut’un, isim değiştirmeyle ilgili… Şu ana kadar bana bu konuda bir teklif gelmedi. İçişleri Bakanlığı, zaten bu konuda sürekli işlem yapar arkadaşlar. Yani, bu illa böyle özel şeylerde değil, her zaman, eğer bir köy kendisi çoğunlukla karar verirse ve bunu da ilçe ve il kanalıyla Bakanlığa iletirse biz ismimizin şöyle olmasını istiyoruz diye, o konuda İçişleri Bakanlığı onay verdiğinde köyün ismi değişir. Zaten ilçe ve illerin isimleri Meclise gelir, ancak kanunla değişir. Bana da bu süreçte, bu manada hiç isim değişikliği teklifi yerelden gelmedi. Ben, zaten ilk açıklamamda da hep öyle dedim, yerelden teklif geldiğinde Bakanlık olarak değerlendiririz.

Sayın Korkmaz’ın, tabii kendisine göre bir soru, “İçinize sindiriyor musunuz?”

Değerli arkadaşlar, sadece bu soruyu soran arkadaşa değil, şunu söyleyeyim: Binlerce şehitten… Evet, bizim güvenlik birimlerimizden binlerce şehit, binlerce, on binlerce vatandaş canını kaybetmiş. İşte bizim bütün çabamız bunlar olmasın diye, şehitler gelmesin diye, ölüler olmasın diye.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Siz tarafsınız Sayın Bakan!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Biz, onun için de içimize sindiriyoruz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Siz tarafsınız Sayın Bakan!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – İçimize sindiriyoruz. Sindirerek çalışıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İnşallah Türkiye’yi bu belalardan kurtaracağız ve kardeşlik ve refah içinde, huzur içinde, Türkiye güçlenerek yoluna devam edecek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve biz terörle yiğitçe mücadele ediyoruz. Hükûmetimiz boyunca da Bakanlığım süresince de yiğitçe mücadele ettik, yiğitçe mücadelemizi de sürdürüyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Enöz “Demokratik açılımın içeriği belli değil.” diyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Tarih yazacak!

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Tarih hepsini yazacak. Çok önemli bunlar. Tarih daha iyi değerlendirecek bunları, bugün sizler iyi değerlendirmeseniz de. Tarih bunları, inşallah, biz o hayırlı sonuçlara ulaşacağız ve tarih de “Bunlar çözülmüş, bu büyük problemler AK PARTİ döneminde çözülmüş.” diye yazacak.

Hâlen, bir sayın milletvekilimiz “Demokratik açılımın içeriği belli değil.” diyor. Ben ona cevabımı verdim. Burada 12 Kasımdaki görüşmelerimizin tutanaklarını alıp okurlarsa mesele hallolur. Zaten, millî birlik, bizim de bütün hedefimiz millî birliği sağlamak, güçlendirmek.

Sayın Aslanoğlu… Büyükşehir, Malatya derdi, biliyorum. Bir şey demiyorum ona, haklısınız diyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Urfa, Urfa.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Haklısınız diyorum, Urfa da, tamam.

Sadece Özel Harekât Dairesi Başkanı ile ilgili sorunuza… O, yargıda devam ediyor. Bizim bir şey söylememiz veya şu anda bizim bir şey yapmamız söz konusu değil. Yani o olay yargının elinde.

Sayın Çalış’ın sorusuyla ilgili tam şey yapamadım, yazılı olarak cevabını vereceğiz.

Sayın Güvel’in sorusuyla ilgili, Uğur Mumcu Vakfına birilerinin gitmesiyle ilgili, kendisini belli şekilde tanıtan… O konu da savcılıkta. Savcılık işlemi yürütüyor.

İşkence ve kötü muameleyle ilgili son yıllarda davamız yok ama son on yılın dökümünü ben Sayın Güvel’e göndereceğim. O konuda, kötü muamele ve işkenceden davası olan, ceza alan, görevden atılan şeylerini daha sonra göndereceğim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, zamanınız doldu.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ben teşekkür ediyorum.

Dışişleri Bakanımızın hakkını yemeyeyim, burada bir iki soru var ama onları da artık yazılı cevaplayacağım.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, polislere vereceğiniz 200 lira seyyanen zam konusunda cevap vermediniz.

BAŞKAN – Sayın Davutoğlu, buyurun.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Tankut, Suudi Arabistan’daki revaklarla ilgili bir soru tevdi ettiler. Şu ana kadar Suudi makamlarından resmî alınmış herhangi bir karar yok bu hususta ama yakinen takip ediyoruz ve bu gelişmelere göre… Tabii Türkiye'nin, yurt dışındaki kültür miraslarını koruma konusunda gösterdiği çabalar herkesçe malumdur. Bu yönde de Suudi Arabistan’daki konuyu da yakinen takip ediyoruz.

Sayın Bal, Kerkük ve Türkmenler konusunun sunduğumuz kitapçıkta yer almadığını ifade ettiler. 38’inci sayfada…

ŞENOL BAL (İzmir) – Ben gördüm onu ama bu “yer almak” demek değil. Burada, Türkmenlerin yok olduğunun ifadesi bu. Okudum.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Hayır, o sizin yorumunuz. O zaman müsaade edin ben okuyayım.

ŞENOL BAL (İzmir) – Evet, yani…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – O sizin yorumunuz. “Türkiye Kerkük’ün özel statülü bir bölge olarak ilan edilmesinin sorunun çözümü için en ideal yol olduğu yönündeki görüşünü korumaktadır.” “Kerkük’ün özel statülü bölge olması” ne demektir? “Kerkük’ün Bağdat’a bağlı, özel statülü bir bölge olması” demektir. “Başka herhangi bir bölgeye bağlı olması” demek değil.

ŞENOL BAL (İzmir) – Efendim, yapmayın Allah aşkına, Türkmenlerden bahsediyorum, okuduğumu anlarım.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Türkiye'nin yıllardır takip ettiği resmî devlet politikası da budur. Yine okuyorum, uzun olduğu için hepsini okumayacağım: “Türkiye Irak’ı oluşturan tüm nüfus kesimlerine olduğu gibi Türkmen kardeşlerine desteğini önümüzdeki dönemde de sürdürecektir.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Tüm nüfus kesimlerinde olduğu gibi…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Bütün devlet politikasının bir kitapçıkta ifade edilmesini beklemezsiniz. Türkmenlere ne yaptığımızı, nasıl destek verdiğimizi en iyi Türkmen kardeşlerimiz bilir.

ŞENOL BAL (İzmir) – Efendim, ben size bir soru sordum.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – En iyi Türkmen kardeşlerimiz bilir. Lütfen, muhatabı olan Türkmen kardeşlerimize bunu sorun: Telafer’de Türkiye ne yaptı? Kerkük’te ne yaptı? Diyala’daki Türkmenlere ne yaptı? Bunların hepsini sorun, hepsi bilinir. Lütfen istismar etmeyin.

ŞENOL BAL (İzmir) – Yok saydınız, yok! Şu anda 2,5 milyonluk Kerküklü yok, Türkmen yok!

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU – Karabağ’a yardım konusunda ise biz bunu doğru bir yol ve yöntem olarak görmüyoruz ve bunu da takip edeceğiz.

Sayın Işık, Kıbrıs konusunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle ilgili sorusu: Konuşmamda da vurguladığım gibi herhangi bir çözümün biz eşit kurucu iki devlete dayalı olmasını benimsiyoruz. Bu, Kıbrıs’taki Türk halkının nihai siyasi iradesinin süreceği anlamına gelir.

Avrupa Birliğiyle ilgili tarih konusu ise, bu tabii tek taraflı olarak Türkiye'nin değil, Avrupa Birliği tarafıyla yürütülecek müzakerelerle ortaya çıkacak bir süreçtir ama biz en kısa zamanda bunun gerçekleşmesi için elimizden gelen her türlü çabayı göstermeye devam edeceğiz.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – İçişleri Bakanı cevap verecek.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu, Tekel işçileriyle ilgili Sayın Aydoğan’ın sorduğu bir soru var. Tabii o konuda ben açıklama yaptım arkadaşlar. “2 tane de müfettiş görevlendirdim.” dedim. Onun ötesinde tabii burada daha fazla söyleyecek bir şey yok.

Burada bir soru daha şey yapılmış…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Polis zamlarıyla ilgili  de bir…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Kormaz’ın sorusuyla ilgili, burada bir şey daha ilave edeyim bu vesileyle. Bu görevler  -bu Bakanlığın eski mensubudur bu arkadaşımız- eğer İçişleri Bakanlığına verilmeseydi, o zaman, esas şunu demeniz lazımdı: “İç güvenlikten sorumlu olan İçişleri Bakanlığıdır.” Bütün bu konular, terörle mücadele ve iç güvenlik, İçişleri Bakanlığının konusudur, görev alanıdır ve şu anda İçişleri Bakanlığı kendi görev alanıyla ilgili bir çalışmayı yapıyor. Eğer başka bir bakanlığa falan verilseydi, başta siz, o Bakanlıktan gelen -pek orayla şeyiniz yok şu anda biliyorum, sadece eleştiriyorsunuz da, ilginiz yok- o Bakanlıktan gelenler, üzülmeniz lazımdı yani İçişleri Bakanlığının görevleri başka yere veriliyor diye.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizden çok daha fazla ilgim var Sayın Bakan. Benim hatıralarım var, siz de dinlersiniz.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ayrıca, bu sulama birlikleriyle ilgili Aslanoğlu’nun sorusu önemli bir soru. Şu anda, aynı kanaatteyiz biz yani bütün sulamayla ilgili işlerin Devlet Su İşleri bünyesinde toplanmasını ve oradan yürütülmesini biz de savunuyoruz ve Sayın Bakanla da bu konuda görüşmelerim var. Bu vesileyle bunu da ifade etmiş olayım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, sırasıyla sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

İçişleri Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10- İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– İçişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                               

01                           Genel Kamu Hizmetleri                                           1.603.526.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                           Savunma Hizmetleri                                                     83.592.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                           Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                            1.348.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                           Ekonomik İşler ve Hizmetler                                        75.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                           İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                            700.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                  

                               TOPLAM                                                                2.463.466.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                  :         1.712.059.227,00

- Toplam Harcama                           :         1.650.072.837,00

- Ödenek Dışı Harcama                   :                1.206.970,89

- İptal Edilen Ödenek                       :              63.193.360,89

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum:

10.82- EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                               

01                           Genel Kamu Hizmetleri                                              185.901.240

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                           Savunma Hizmetleri                                                          350.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                           Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                     8.137.183.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                           Sağlık Hizmetleri                                                            3.187.120

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

09                           Eğitim Hizmetleri                                                        261.773.640

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                8.588.395.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                      :    6.363.254.200,88

- Toplam Harcama                                :    6.886.083.402,09

- Ödenek Dışı Harcama                        :       568.981.784,20

- İptal Edilen Ödenek                           :         46.097.812,81

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek            :           7.741.280,24

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.81- JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.– Jandarma Genel Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                               

03                           Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                     3.898.531.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                3.898.531.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                       :   3.635.932.815,07

- Toplam Harcama                                 :   3.233.137.278,55

- İptal Edilen Ödenek                            :      401.712.592,21

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek             :      373.501.952,54

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.83- SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.– Sahil Güvenlik Komutanlığı 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

Kodu                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                                

03                           Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                        275.982.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                   275.982.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A – C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                        :     223.743.747,29

- Toplam Harcama                                  :     191.171.776,39

- İptal Edilen Ödenek                             :       32.221.000,43

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek              :       31.390.726,60

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

 

11- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– Dışişleri Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                               Açıklama                                                         (TL)

                                                                                                                               

01                           Genel Kamu Hizmetleri                                              781.542.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                           Savunma Hizmetleri                                                          115.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                           Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                            3.500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                           Sağlık Hizmetleri                                                            1.210.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                           Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                             50.250.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                           Eğitim Hizmetleri                                                          72.180.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                           Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri            11.340.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                 

                               TOPLAM                                                                   920.137.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                        :     728.919.108,75

- Toplam Harcama                                  :     670.365.442,76

- İptal Edilen Ödenek                             :       52.392.446,55

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek              :         6.161.219,44

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Dışişleri Bakanlığının 2010 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir; hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 19 Aralık 2009 Cumartesi günü saat 11’00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 21.36