Normal 25794 2 2 2010-01-27T13:52:00Z 2010-01-27T13:52:00Z 1 70874 403988 TBMM 3366 947 473915 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 56                    YASAMA YILI: 4

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

34’üncü Birleşim

17 Aralık 2009 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)

 

A) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1.- Devlet Personel Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Personel Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1.- Millî Savunma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Savunma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI

1.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) ADALET BAKANLIĞI

1.- Adalet Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) YARGITAY

1.- Yargıtay 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DANIŞTAY

1.- Danıştay 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in AK PARTİ Grubu Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın CHP Grubu Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, mensubu bulunduğu Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Abdi İpekçi Parkı’nda sorunlarını dile getirmeye çalışan Tekel işçilerine ve onların sorunlarını dinlemek için orada bulunan bazı milletvekillerine, güvenlik güçleri tarafından aşırı güç kullanılmasını kınadığına ilişkin açıklaması

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Abdi İpekçi Parkı’nda sorunlarını dile getirmeye çalışan Tekel işçilerine ve onların sorunlarını dinlemek için orada bulunan bazı milletvekillerine, güvenlik güçleri tarafından aşırı güç kullanılmasını kınadığına ilişkin açıklaması

3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tekel işçilerinin aç ve açıkta olmadığına, onları tahrik ederek yasa dışı eylem yapmaları yönünde teşvik eden insanları kınadığına ve orantısız güç kullananlar varsa onların da bu şekilde davranmalarını tasvip etmediğine ilişkin açıklaması

4.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Abdi İpekçi Parkı’nda yaşanan olayların yasal platformda olup olmadığının ayrı bir tartışma konusu olduğuna ancak milletvekillerinin maruz kaldığı muamelenin tasvip edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Abdi İpekçi Parkı’nda yaşanan olaylarla ilgili konuşmalar sırasında bir milletvekilinin kullandığı söz nedeniyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinden özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bütçenin bu programa göre müzakeresini öngören bu sistemi protesto ettiğine ve yarından itibaren de bütçe müzakerelerine katılmayacağına ilişkin açıklaması

7.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş’ın incelenmemiş ham tutanakları dayanak yaparak, K. Kemal Anadol’un ifadesini bir bütünlük dışında ifade ettiğine ve ham tutanak ile incelenmiş tutanak arasında farklılıklar bulunduğuna, tutanağın yeniden incelenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

8.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, ellerindeki tutanağa göre konuştuklarına ilişkin açıklaması

9.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, karşılıklı konuşmalar sırasında meselenin başka yönlere çekildiğine ilişkin açıklaması

 

VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Van eski Cumhuriyet Savcısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/7431) (Ek cevap)

2.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10437)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, faiz oranlarına ve İMKB’ye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10549)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TMSF tarafından el konulan şirketlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10550)

5.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, TMSF’nin bir taşınmaz satışı ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10553)

6.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, bazı fabrikaların satılmasına veya kapatılmasına,

- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumuna yapılan proje başvurularına,

- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, TMO yönetimi ile ilgili iddialara,

- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, et fiyatlarındaki artışa,

- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, armut ürünündeki ilaç kalıntısına,

- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, Eğirdir’deki elma yetiştiricilerinin zararlarının giderilmesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/10628), (7/10629), (7/10630), (7/10631), (7/10632), (7/10633)

7.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, SGK’ya borcu olan yerel yönetimlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı ( 7/10661)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, seracılıkta kullanılan elektriğin fiyatlandırılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10678)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, varlık barışı uygulamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10681)

10.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, bir medya grubunun satış ihalelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10713)

11.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, TMSF’nin bir medya grubunun satışı ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10724)

12.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, merkezî trafo sistemi uygulanan yerlerdeki sorunlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10767)

13.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman-İzmir uçak seferleri konulup konulmayacağına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10771)

14.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı köylerde elektrik direkleri çukurlarının kapatılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10772)

15.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki köylülerin elektrik ve banka kredisi borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10774)

16.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel hareketlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10958)

17.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kayıt dışı istihdama ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/11085)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak beş oturum yaptı.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) görüşmelerine devam edilerek;

Vakıflar Genel Müdürlüğü,

Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu,

Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı,

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı,

Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı,

Diyanet İşleri Başkanlığı,

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği,

Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu,

Hazine Müsteşarlığı,

Sermaye Piyasası Kurulu,

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,

Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,

Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı,

GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı,

2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları;

Atatürk Araştırma Merkezi,

Atatürk Kültür Merkezi,

Türk Dil Kurumu,

Türk Tarih Kurumu,

2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri;

Kabul edildi.

Van Milletvekili İkram Dinçer, Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, şahsına,

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, AK PARTİ Grubu Başkanına,

Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, CHP Grubu Başkanına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

17 Aralık 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 21.13’te son verildi.

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Murat ÖZKAN

 

Burdur

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Gülşen ORHAN

 

 

 

Van

 

 

 

Kâtip Üye

 

No.: 44

II.- GELEN KÂĞITLAR

17 Aralık 2009 Perşembe

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, bir milli maçta Azerbaycan bayrağının alınmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10324)                                              

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Ermenistan ile imzalanan protokollere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10325)                                              

3.- Kayseri Milletvekili Sebahattin Çakmakoğlu’nun, gazi ve şehit aileleri derneklerinin törenlerdeki yerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10326)                                               

4.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, çocuk işçiliğine ve kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10328)                                              

5.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Ermenistan ile imzalanan protokollere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10330)                                              

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, sendika ve konfederasyonlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10342)

7.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, baraj projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10346)                                              

8.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Ermenistan politikasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10349)                                              

9.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ermenistan ile imzalanan protokollere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10350)                                              

10.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Aydın, Denizli ve Muğla illeri elektrik dağıtım hizmetinin özelleştirilmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10352)                                               

11.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Aydın, Denizli ve Muğla illeri elektrik dağıtım hizmetinin devrine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10353)                                               

12.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, bir köyün içme suyu sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10355)                                              

13.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, bir köyün köprü ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10356)                                              

14.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, kayıp kişilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10357)                                               

15.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, İstanbul Emniyet Müdürünün bir kabulüne ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10358)                                              

16.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, terörle mücadeledeki “karma tim” uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10359)                                              

17.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Merkez Polis Evi projesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10360)                                              

18.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, bir milli maçta Azerbaycan bayrağının stada alınmamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10361)                                               

19.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’daki bir imar planı değişikliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10362)                                              

20.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, bir milli maçta Azerbaycan bayrağının stada alınmamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10363)                                              

21.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir işletmenin belediyeye yapması gereken ödemeyi yapmamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10364)                                              

22.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Tapu ve Kadastro Müdürlüğündeki pisuarların kaldırıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10365)                                              

23.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, belediyelerin borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10366)                                              

24.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, ek sınav düzenlemesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10371)                                              

25.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki eğitim yatırımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10373)                                              

26.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Gördes Genel Lisesi projesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10376)                                               

27.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa Merkez Ortaöğretim Pansiyonu projesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10378)                                              

28.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Osmancalı Kız Meslek Lisesi projesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10379)                                              

29.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Öğretmen ve Öğrenci Veli Rehabilitasyon Merkezi inşaatına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10380)                                              

30.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10381)                                              

31.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, terör olaylarına ve terörle mücadeleye ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10383)                                               

32.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Sinop’taki insansız hava aracı deneme uçuşlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10384)                                              

33.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, balistik koruyucu yelek ihalesine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10385)                                              

34.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, tıp hatalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10386)                                              

35.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, domuz gribi aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10387)                                              

36.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Akhisar Devlet Hastanesi ek hizmet binası inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10388)                                              

37.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki sağlık yatırımlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10389)                                              

38.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, domuz gribi aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10390)                                               

39.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, personel alımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10391)                                              

40.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, domuz gribi aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10392)                                              

41.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, domuz gribi aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10393)                                              

42.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, domuz gribi aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10394)                                              

43.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, domuz gribi aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10395)                                              

44.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, D-400 karayolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10403)                                              

45.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bazı taşınmaz tasarruflarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10404)


17 Aralık 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Gündemimize göre 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.

Beşinci turda, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, Gümrük Müsteşarlığı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (x)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (x)

A) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

                                  

(x) 442 ve 443 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14/12/2009 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

D) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1.- Devlet Personel Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Personel Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerindedir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 3/12/2009 tarihli 26’ncı Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır. Bunun için soru sormak isteyenlerin sisteme girmesini rica edeceğiz.

Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi de on dakika içerisinde bitecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Şimdi, beşinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini sırasıyla okuyorum:

Gruplar:

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Muharrem Varlı, Adana; Emin Haluk Ayhan, Denizli; Cumali Durmuş, Kocaeli; Mustafa Enöz, Manisa.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına: Fikri Işık, Kocaeli; Kâzım Ataoğlu, Bingöl; Mehmet Hanifi Alır, Ağrı; Mehmet Yüksel, Denizli; Mahmut Dede, Nevşehir; Canan Kalsın, İstanbul; Ahmet Koca, Afyonkarahisar; Ali Osman Sali, Balıkesir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Mehmet Sevigen, İstanbul; Birgen Keleş, İstanbul; Orhan Ziya Diren, Tokat; Zekeriya Akıncı, Ankara; Fuat Çay, Hatay.

Şahısları adına: Lehinde Mehmet Sekmen, İstanbul; aleyhinde Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul.

Şimdi ilk olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan başlıyoruz.

Adana Milletvekili Muharrem Varlı, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır efendim.

MHP GRUBU ADINA MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu bütçeleri hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, teşkilat, tesis, sporcu ve gençlik konularında plansız, düzensiz, hedefsiz ve başarısız bir kurum hâline gelmiştir. AKP İktidarı döneminde bu kurumun Genel Müdürlüğü, spor ile ilgili hiçbir eğitimi olmamasına rağmen tek özelliğinin yandaş medyada genel müdürlük ve köşe yazarlığı yapmak olan ve en az Bakan kadar yetki gücü olan, Başbakan torpilli birisi tarafından yönetilmektedir. Sadece Genel Müdürlüğü değil, il müdürlükleri de spor ile ilgisi olmayan kişiler tarafından yönetilmektedir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü kendi vazifesi olmamasına rağmen federasyon seçimlerine müdahale etmektedir. AKP Hükûmetiyle ne yazık ki siyaset spora da bulaştırılmıştır. Kendi istedikleri yönetimlerin seçilmesi durumunda o federasyona her türlü maddi destek sağlanmış, kendilerinden olmayan federasyonlara ise âdeta zulmeder gibi her türlü imkândan mahrum bırakılmış, maddi destek sağlanmamıştır.

Yine bu konuda şunu da belirtmeliyim ki yurt dışı yarışmalara sporculardan çok yöneticiler katılmaktadır. Örneğin 9 sporcu gidiyorsa 20 tane yönetici bu 9 sporcuyla birlikte yarışmalara, müsabakalara gitmektedir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü de bu konuda yeterli denetim yapmamaktadır.

Az önce de söylediğimiz gibi spora siyaset sokuldu demiştik. Bunun en güzel örneği Antalya’da yaşanmıştır. Şehir merkezinde Sheraton Otelinin yanında 250 bin metrekare alan Geçlik ve Spor Genel Müdürlüğüne aitken geçmiş dönemde Büyükşehir Belediyesine bırakılmış, onların da bu alanı nasıl kullanmak istedikleri hepimiz tarafından gözlenmiştir. Bu çok kıymetli arazi karşılığında da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü vakıflara ait bir arazinin on beş yıllığına kullanım hakkını almıştır. Bu çok kıymetli arazi heba edilmek istenmişken mahkeme tarafından bozulmuştur.

Değerli milletvekilleri, buradan Hükûmete sormak istiyorum: İddaa bayiliklerinin 30 bin TL’ye satıldığı iddiaları doğru mudur?

Erzurum Kış Oyunları’nın 300 milyon TL’ye bitmesi beklenirken 1 milyar TL harcandığı doğru mudur? Doğru ise bu paralar nerelere harcanmıştır?

Sayın Genel Müdürün bu Kış Oyunları Düzenleme Koordinatörü olarak aylık 7.500 dolar aldığı doğru mudur?

Ankara 19 Mayıs Stadyumunun tabii çimleri 900 bin euro harcanarak suni halı yapılmışken bir yıl sonra suni halı sökülerek yeniden çim ekilmiş midir? Bu harcanan parada tüyü bitmemiş yetimin hakkı yok mudur?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlik oranın resmî rakamlara göre yüzde 14 olduğu ülkemizde gençlik işsiz, kahvehane köşelerinde kumar ve uyuşturucu batağına düşürülürken Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün görevi siyaset yapmak mı yoksa gençliğe yeni spor alanları, tesisleri kazandırıp onları kötü ortamlardan kurtarmak ve toplumun değerli bireyleri hâline getirmek midir?

Uyuşturucu yaşının ortaöğretime, hatta ilköğretime kadar indiği günümüzde elbette ki Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne çok büyük sorumluluklar düşmektedir.

Tabii ki burada şunları da söylemeden geçemeyeceğim: Sporda, iktidara geldiğiniz günden bu yana başarılı sayılabileceğimiz hiçbir müsabaka yaşanmamıştır. Geçmişte UEFA şampiyonluğunu kazanan Galatasaray, Millî Takımımızın dünya üçüncülüğü, halterde Naim Süleymanoğlu gibi bir dünya devi, güreşte Hamza Yerlikaya -Sayın Yerlikaya da şu anda aramızda, milletvekilidir- ve Şeref Eroğlu gibi, atletizmde Süreyya Ayhan gibi başarılı sporcuları mumla arar hâle geldik. Ne yazık ki son dönemde böyle başarılı sporcular, başarılı müsabakalar ortaya koyamaz hâle geldik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu kısmında da Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, Kredi ve Yurtlar Kurumu, Türkiye genelinde 81 il ve 92 ilçe olmak üzere 243 adet yurt binasıyla hizmet vermektedir. Toplam yatak sayısı 223 bin 675’tir. Bu yıl başvuru sayısı 204 bin 478’dir. Bunların sadece 62 bin tanesi yerleştirilebilmiştir. Tabii, toplam üniversite öğrencisi sayısına bakıldığında yeterli bir sayı değildir. Onun için birçok öğrenci dışarıda kalmakta, birçok öğrenci de öğrenimini terk edip evine dönmektedir.

Kredi ve Yurtlar Kurumu ülkemizde dar gelirli vatandaşlarımızın eğitim-öğretimini tamamlayabilmeleri için çok önemli bir kurumdur. Hem onların barınma problemlerini hem de vermiş olduğu nakdi yardımlarla harçlıklarını çıkarmalarına yardımcı olan bir kurumdur. Ben de üniversite yıllarında bir yıl Kredi ve Yurtlar Kurumunda kalmış bir arkadaşınızım. O yıllarda yerleşme konusunda böyle problem yoktu. Öğrenci sayısıyla orantılı olarak yurt sayıları da artırılıyordu ama AKP İktidarında her şey siyaset uğruna feda edildiği için, bu kurum da ne yazık ki torpilin had safhaya çıkarıldığı bir kurum hâline geldi.

Böylesine önemli görevleri ifa eden Kredi ve Yurtlar Kurumu, hem yatak sayısını artırmalı hem de verilen burs ücretini arttırmalıdır. Tabii burada sorumluluk yine Hükûmetindir. Siz her ile üniversite açarken güzel bir iş yaptınız, biz de destekledik ancak aynı oranda yurt sayısını arttıramadınız, onun için de birçok öğrenci açıkta kaldı. Sizin bu açığınızı, gönüllü olarak bu işi yapan kurumlar ile yüksek kârlar elde eden yandaş özel yurt sahipleri bile karşılayamadı. Her şeye tüccar kafasıyla baktığınız gibi bu çok önemli kurumda bile ne yazık ki tüccar gibi düşünmekten kendinizi alamadınız.

Değerli milletvekilleri, Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürü burada mı bilemiyorum çünkü kendisiyle tanışma fırsatını bulamadık. Randevu aldığım hâlde Sayın Genel Müdürle görüşemedim. Yurtlara kayıt başladığı dönemlerde, iktidar milletvekillerini bilemiyorum ama muhalefet milletvekillerinin ne yazık ki telefonuna bile çıkılmamaktadır. Bunu yaparken, Hükûmet kendisine yeterli desteği verip yurtlar konusunda yeterli yatırımı yapmamasından mı yoksa arkasındaki siyasi desteğe güvenerek muhalefeti hiçe saymasından mı, tam olarak anlamış değilim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞU (Malatya) – Biraz haksızlık yapma.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Muhalefet karşı çıkıyor.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Ama şunu unutmayın ki bizler, milletimizin tertemiz oyları ile seçilmiş, buraya gelmiş ve milletimizin problemlerini çözmek için uğraş veren milletvekilleriyiz; dar kadro ve imkânlarla insanlarımıza hizmet vermeye çalışıyoruz. Tabii bunları söylerken Sayın Genel Müdürü köşeye sıkıştırmak, rencide etmek niyetinde değilim ama bürokrat, devletin bürokratıdır; muhalefetini de iktidarını da dikkate almak zorundadır. Eğer siz muhalefeti duymaz ve görmezden gelmeye çalışırsanız görevinizi yapmış olamazsınız. Netice itibarıyla, bize gelen talepler de milletimizin talepleridir. Unutmayınız ki sizler de bizler de o insanların ödediği vergilerle maaşlarımızı alıyoruz. Lütfen, yapacağımız işlerde onlara layık olmaya çalışalım çünkü bizim insanımız her şeyin en iyisine layıktır.

Tabii, zamanımız çok kısa, söylenecek, sorulacak çok şeyler var ama bir şeyin daha altını çizmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dün hem Tekel işçilerini hem de Demiryolunda iş bırakan işçilerimizi ziyaret ettik.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – İtfaiyeler.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Bakınız, bunlar -elde etmek istedikleri şeyler- çocuklarının rızıklarını, evlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için haklı mücadelelerini sürdürüyorlar ama 16 tanesi açığa alınmıştı, dün duyduğumuz son habere göre 26 tanesi daha açığa alındı. Şimdi, kimlere, nasıl, ne mesaj verilmek isteniyor bilemiyorum ama haklı taleplerini elde etmek uğruna mücadele veren insanlara hepimizin destek vermesi lazım. Gidin, o Tekel işçilerini -Abdi İpekçi Parkı’ndalar- bir ziyaret edin. O soğukta…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

MUHARREM VARLI (Devamla) – …yağmurun, çamurun içerisinde birçoğu ölüm orucuna başlamış ve birçoğu Diyarbakır’dan gelmiş, Adana’dan gelmiş, İzmir’den gelmiş.

Ben özellikle iktidar milletvekillerine sesleniyorum: Burada tekellerin özelleştirilmesinde bizler Sayın Bakana sorduğumuzda, Sayın Başbakana yöneltilen sorularda Tekel işçilerine hiçbir şey olmayacağını, her haklarını alacaklarını söylemiştiniz ama şu anda o insanlar mağdur ediliyorlar. Yani birilerinin haklarını arayabilmeleri için Kandil’den veya Mahmur Kampından mı gelmesi lazım, ona mı destek verilmesi lazım? Onun için, lütfen gidin, o işçilerimizle bir görüşün, hakları nedir, ne istiyorlar, bunu temin etmeye çalışın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ayhan.

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İGEME bütçeleri üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Yaşanan küresel kriz bize bu modelin düşüşünü gösterdi. Finans piyasalarının yönlendirdiği ekonomik büyüme modeli, yerini bilgiye, yüksek verimliliğe ve teknolojik rekabete dayalı büyüme modeline bırakıyor. Dünyada yeni iş bölümleri oluşuyor. Küresel ısınma, bilişim teknolojileri ve yüksek teknolojiye geçiş uluslararası iş bölümünü değiştiriyor. Yanlış yapısal politikalar geliştiren ülkeler, uluslararası iş bölümüne uyum sağlayamayacaktır.

Bu nedenlerle, Türkiye ihracatı için yapısal politikalarınız, Türkiye ihracatını yeniden şekillenen uluslararası iş bölümünün neresinde gördüğünüz konularını açmak istiyorum. Sermaye yoğun sanayiler ile kalite ve fiyat rekabetinde mi, teknoloji yoğun ürünleri üreten, satan bir ülke olarak mı, bilgi yoğun ileri sanayi sektörlerinde söz sahibi ülke olarak mı? İleri teknoloji ürünleri ihracatına ilişkin açıklamalarınız var. Ancak “ileri teknoloji ürünleri” dediğinizde neleri kastediyorsunuz, bunlardan bahsetmek istiyorum.

Örneğin, Çin’in dünyanın yeni üretim üssü hâline gelmesi, gelişmiş ülkeleri üretim maliyetlerine bağlı rekabetçilikten kaçınmak için “manufuture planlaması” olarak tanımlanan bir stratejiye götürüyor. Buradan hareketle, uluslararası iş bölümüne uyum sağlamak için, dünyada olduğu gibi, ülkemizde de dış ticaretin yapısal bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunu sadece biz söylemiyoruz, Merkez Bankası tarafından yapılan “Türkiye İmalat Sanayisinin İthalat Yapısı” konulu araştırma, üretimin içindeki ham madde, malzeme ve makine teçhizatının payının yüzde 67’sinin ithal edildiğini söylüyor. Bu çok yüksek bir oran. Bu oranın bu kadar yüksek olmasının nedeni ise yurt içi üretim yetersizliği, ithal girdilerin ucuzluğu, küresel üretim zincirlerinin etkisi ve yurt içi kalite yetersizliği olarak sıralanmakta. Yine aynı raporda, ülkemiz, gelişmekte olan ülkeler arasında imalat sanayisi genelinde ihracat miktarı başına ithal ara malı oranı en yüksek ülke olarak ifade ediliyor. Bu tespitin karşısında, Çin’in de dünyanın en önemli ikinci ihracatçı ülkesi olmasına karşın, önemli bir ithalatçı olduğu savı geliştiriliyor. Evet, Çin, aynı zamanda önemli bir ithalatçı ancak ihracat miktarı başına ithal ara malı kullanımının oranı en düşük ülke. Diğer taraftan, ülkemizdeki yüksek enerji ve iş gücü maliyetleri nedeniyle, diğer ülkelerin ucuz ürünleriyle rekabet etmenin mümkün olmadığını ifade ediyorsunuz. Bunun için de fiyat-kalite rekabeti üzerinde yoğunlaştığınızı ifade ediyorsunuz. Elbette pazarın yapısına, alım gücüne bağlı olarak uygun maliyette üretim yapacağınız ve fiyat rekabetine gireceğiniz pazarlar var ancak bunu tüm Türkiye ihracatı için bir politika olarak benimsemeniz yanlış. Günümüzde dış ticarette söz sahibi ülkeler maliyet-kalite odaklı stratejiler dönemini geride bırakmış, teknoloji yoğun ve daha ötesi bilgi yoğun ileri sanayi sektörlerine kaymışlar. Yani dünya ticaretine yön veren ülkeler ihracatlarını dış talebin şekillendirmesine izin vermiyorlar, talebi şekillendirmek yoluna gidiyorlar. İşte bu nedenlerle alternatif stratejiler geliştirmek gerekiyor ve yapısal dönüşüm ihtiyacı burada ortaya çıkıyor ancak Komisyonda bu konulara ilişkin sorduğumuz sorulara aldığımız cevaplar alternatif stratejiler geliştirme ve yapısal dönüşüm ihtiyaçlarına ilişkin uzun soluklu politikalarınızın maalesef olmadığını gösteriyor. Ülke masaları stratejisi ile hedef pazarların yeniden yapılandırılması amacı taşıdığınızı ifade ediyorsunuz. Hedef pazarları mı, üretimi mi yeniden yapılandırmak gerekiyor? Mevcut ürün yelpazeniz ve üretim yapınız ile pazarları yeniden nasıl yapılandıracaksınız ancak talebi şekillendirebilirsiniz, bunun için de üretim senaryolarını katma değerli ileri teknoloji ürünleri üzerinde yoğunlaştırmak lazım, teknoloji senaryoları geliştirmek lazım. Bugün dünyada teknoloji senaryoları konuşulduğunda elektrik-elektronik, makine ve imalat ve bilişim gibi teknolojilerin kendisinden bahsedilmiyor. Her sektörün katma değer ve yenilik yaratacak teknolojiyi bünyesine katması kastediliyor, bu çalışmalar destekleniyor, üretimi geliştirme destekleniyor. Hâlen sermaye yoğun sektörler ile yoluna devam eden sanayimizin, bilimsel, mühendislik içeriği ile teknoloji ürünleri safhasına ne zaman ve nasıl geçirileceği konusunda proje ve projeksiyonlarınızı da öğrenmek isterim. Eğer politikanız mevcut ürünler ile yeni pazarlara girmek ise bunu kısa dönemde yapabilirsiniz ancak çok kısa dönemde bu pazarlarda rakipleriniz yerinizi alacaktır. Kalıcı küresel rekabet gücü için uzun vadeli bir bakış açısına ihtiyaç olduğunu kabul etmek gerekiyor. Kalıcı küresel rekabet gücü için üretim ve ihracatın yapısal sorunlarının çözülmesi gerekmektedir. Üretim ithalata, dolayısıyla ihracat ithalata bağımlı hâle gelmiştir. İhracatın yaklaşık yüzde 40’ı büyük ölçekli ihracatçı firmalar eliyle gerçekleştirilmektedir. Bu, on yıl önce de böyleydi, beş yıl önce de böyleydi, bugün de. Hâlen, firma bazında tek pazar bağımlılığı var. İhracatın yüzde 80’i yirmi ülkeye yönelmiş. Enerji maliyetleri çok yüksek. İhracatın teknolojik altyapısı maalesef yetersiz. ARGE çalışmalarını desteklemekle beraber ÜRGE çalışmaları desteklenmemektedir.

Bu sorunlar çözülmeden, Türkiye'nin ihracat artışı istatistiksel verilerin ötesine geçemeyecektir. Bu durum, bugüne kadar yürütülen ve “ihracat stratejisi” olarak adlandırılan stratejilerin strateji olmadığını göstermiştir. Strateji olarak ifade edilen unsurlar aslında ihracat destekleridir. Bu yapısal sorunları aşacak projeleri ortaya koymadan, stratejiler geliştirmeden, maalesef, Türkiye ihracatını bir yere taşımanız mümkün olmaz.

Diğer taraftan, krizden etkilenen sektörlerin yeniden canlandırılması için yapılacakların planlanması önem arz etmektedir. Bu sektörleri nasıl canlandıracaksınız? Bu politikaları da krizin etkisinden geçtikten sonra mı belirlemeyi düşünüyorsunuz? Buna ilişkin bir çalışmanızı ve politika önerinizi maalesef işitmedik. Uzun dönemde krizden etkilenen sektörlerin yeniden canlandırılması, yeni rekabet stratejileri geliştirilmesi ve tarife dışı engellere hazırlık yapılması gerekmektedir.

Sonuç olarak Türkiye dış ticareti, kriz öncesinde de kriz döneminde de üretim, ihracat, ithalat karmaşası içindedir, kriz sonrasında da böyle olacaktır. Geleceğe yönelik olarak sadece bir istatistiksel hedef vardır, hedef: 500 milyar dolar. 500 milyar dolar ihracat hedefi, istatistiksel bir hedeftir. İstatistiksel bir hedef değil, sonuç olmalıdır. “Bu hedefe nasıl ulaşılacaktır?” sorusunun cevabı “Fiyat rekabetiyle sağlanacaktır, destek araçlarıyla sağlanacaktır veya yeni pazarlara girilecektir.” değildir. Bu sorunun cevabına, arka koltuk yolcusu olarak ulaşamazsınız, ön koltuğa geçmek lazım. Şimdiye kadar arka koltukta oturup ön koltukta gidiyormuş havası verildi. Bunun gerçekleşmesi mümkün değil; böylece dış ticaretin, ihracatın bir yere gitmesi mümkün değil.

Şimdi ifade etmek istediğim birkaç husus var. Gerçekten biz geçen yıl birtakım şeyleri ifade etmek istedik; gerek burada gerek Komisyonda krizin geldiğini, krizin başladığını ifade ettik. Ne söyledik o zaman? AKP Hükûmeti gerçekten ne yaptı?

Şimdi, geçen yıl, makroekonomik veriler ve dış ticarete ilişkin verilere baktığımız zaman bunların yanlış olduğunu ifade ettik. Burada bu görüşmelerin yapılması esnasında o günkü Sayın Bakan da buraya getirdikleri rakamların, ithalatın yüzde 25, ihracatın yüzde 17 daha -ne yaptı- düşük olarak gerçekleşeceğini açıkladı.

Yani yamaca bir temel attınız, temelin aslı esası yok, onun üzerine yamuk yumuk, demiri eksik, çimentosu eksik kolonlar çıktınız. Hedefler nazari olarak kitaplarda aynı kaldı. Hedeflere inanmadığınızı burada sizler de beyan ettiniz. Şimdi -bugünkü hedefler- o yamaçtaki temelsiz, isnatsız temelin üzerine çıkılan, demiri, çimentosu eksik kolonun üzerine yine demiri, çimentosu eksik bir -ne atıyorsunuz- kat betonu atıyorsunuz.

Şimdi, bu sonuçlarla, bu ekonomik verilerle bir yere gitmek mümkün mü? Bunların gerçekçi olmadığını sizler de çok iyi biliyorsunuz. İşin gerçekten -ne var- statiğinin düzgün olması lazım. Diğer taraftan bakıyoruz, siz 300 milyar dolarlara ulaşan dış ticaret hacmi için tedbirler getirmiyorsunuz, serbest bölgeler için, 1 milyon dolar etkileyecek üreticiler için tedbirler getiriyorsunuz. Bu işler gerçekten gayriciddi.

Geçen, tasarı olarak geldiğini düşündüğümüz -üzerinde tasarı olarak- serbest bölgelerle ilgili bir mevzuat değişikliği geldi. Kısa bir dönem önce yapılmıştı fakat herhâlde yetişmesi gerekiyordu, bunu gerçekleştiremediler. Fakat tasarının daksille silindiğini, üzerine el yazısıyla teklif yazıldığını gördük.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu, işin ne kadar gayriciddi ele alındığını gösteriyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dikkatinizi ölçmek için yaptık.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, bu teklif olarak geldikten sonra biz hayli düşündük. Bize muhalefet şerhimizin çok acele olarak yetiştirilmesi gerektiğini söylediler, yetiştirdik de nitekim fakat yukarıda bekliyor. Sorduk: “Bu hangi firmaya, ülkenin hangi sektörüne hitap ediyor?” Gerçekten hitap etseydi, bizler de bilseydik, bir katkı sağlamaya çalışacaktık. İktidar kanadı, teklifi veren arkadaşlar veya önceden tasarı şeklinde geldiyse onun sahibi Hükûmet, bize bunun hangi firmaya, hangi sektöre ait olduğunu söylemekten imtina etti. Gerçekten, arkadaşlar, biz bilseydik -biz oralarda hizmet ettik- daha çok faydalı olabilirdik.

Buna benzer birtakım hadiseler var. Buralarda AKP’nin iktidara geldiğinden bu yana yaptığı faaliyetlerde, makroekonomik faaliyetlerde, dış ticarete yönelik faaliyetlerde ülkeyi nereye götürdüğü çok açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dikkat konusundaki notunuz 100 üzerinden 100.

BAŞKAN – Kocaeli Milletvekili Cumali Durmuş.

Buyurunuz Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CUMALİ DURMUŞ (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, teşkilat yapısı merkez ve taşra teşkilatından oluşan kurumun görevi, gümrük ve gümrük muhafaza hizmetlerini düzenlemek, yürütmek, kaçakçılık fiil ve teşebbüsleriyle mücadele etmektir.

Ülkemiz, ekonomik, ticari ve siyasi yapıları farklı ülkelerle komşu, 2.949 kilometre kara, 8.333 kilometre deniz sınırına sahip, dünyanın en önemli kavşak noktasındadır.

Gümrükler, vatandaşlarımızın sağlığının ve güvenliğinin korunmasıyla görevli olmalarının yanı sıra, tehditlerle mücadelede ve gelir toplanmasında da önemli görevler üstlenmişlerdir. Gümrük Müsteşarlığı, bütçeden aldığı çok az kaynaklarla görevini yerine getirmektedir. Dünya ülkeleriyle sağlam bir rekabet gücüne sahip olabilmemiz için ilk önce yasal ticaretin hızlanması, yasa dışı ticaretin önüne geçilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, kaçakçılık, insanlık tarihi boyunca süregelen ve toplumları büyük zararlara uğratan, kanun ve nizamlara uymayanlara, devletin ekonomisine, zaman zaman insan sağlığına ve çevreye büyük zararlar veren önemli bir toplum sorunudur. Özellikle yasal ticaretin önünü açmak için kaçakçılıkla etkin mücadele gerekmektedir. Kaçakçılık fiilleri, cezaların artırılması, gümrüklerde ve sınırlarda olağanüstü önlemler alınmasıyla önlenemez. Eğer Türkiye’de ekonomi kayıt altına alınabilirse kaçakçılığa hareket alanı kalmayacaktır. Kaçakçılık fiili, hudut çizgisinde ve gümrük kapılarında değil tüm yurt sathında denetlenmelidir. Bunun tek yolu ekonominin kayıt altına alınması ve piyasa denetiminin kurulmasıdır. Eşyanın gümrükte bekleme süresinin asgariye indirilmesi, zaman kayıplarının ve gereksiz harcamaların önüne geçilmesi suretiyle ticarette gümrük işlemlerinden kaynaklanan maliyetin düşürülmesi ve özellikle sanayi için girdi niteliğindeki eşyanın kısa zamanda ekonomiye kazandırılması gerekmektedir. Zamanı daha etkin kullanım amacıyla elektronik ortama geçilmesi göründüğü kadar sorunları çözmemiştir. Sıkıntıların başında veri tabanı ve hataları, kullanılan sistemlerin çökmesi nedeniyle gecikmeler firmalara ek maliyet ve zararlara sebebiyet vermektedir. Gümrük işlemleri, şirketlerimizin rekabet gücü üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir. Dış ticaretin önündeki hukuki engellerin kaldırılması yönünde somut adımlar atılmalıdır. Sektör çalışanları tecrübeli bürokratlar ve uzmanlar ile Hükûmet yetkililerinin ortaklaşa çalışarak gerekli yasal düzenlemeleri yapmaları şarttır. Genel anlamda baktığınızda işleyiş, bürokrasi olarak hantallaşan ve kendi yandaşlarıyla kurumlarda deneyimsiz elemanlarla hizmet vermesi, hizmet alanı da vereni de rahatsız etmektedir.

4458 sayılı Gümrük Kanunu içerisinde ek ve değişiklikler yapan 5911 sayılı Kanun 7/10/2009 tarihinde yürürlüğe girdi. Bahsi geçen Gümrük Kanunu’nun 225’inci maddesinde yapılan eklemeler sonucunda hızlı kargo taşımacılığı yapan şirketlere ve posta idarelerine “dolaylı temsilci” sıfatı verildi. Gümrük işlemlerini takip etme ve sonuçlandırma yetkisi tanınmaktadır. Sözde buradaki amaç, ticarette süratin artırılması ve maliyetin düşürülmesi, kıymeti düşük malların daha az işleme tabi tutularak gümrük işlemlerinin hafifletilmesidir.

Dolaylı temsil yetkisi, düzenleme yapılmadan önce Gümrük Kanunu içerisinde açıkça yalnız gümrük müşavirlerine verildiği hâlde yeni düzenlemeyle gümrük mevzuat bilgisine sahip olmayan kişi ve kurumlara yetki tanınmaktadır. 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun geçici 6’ncı maddesinde belirtilen, gümrük müşavirleri kamu kurum niteliğindeki meslek kuruluşu olma özelliğine bir an önce kavuşturulmalıdır.

Dış ticaretin yüzde 85’inde etkili olan gümrük müşavirliklerinin özellikle beş bölgede, İstanbul, İzmir, Mersin, Bursa ve Ankara’da oda olmaları sağlanmalıdır. Odalar Birliği, Gümrük Müsteşarlığına yap-işlet-devret konusunda nasıl destek oluyorsa gümrük müşavirleri derneklerinin beş bölgeden sonra Ankara’da odalar birliği oluşturmasına engel olmamalıdır. Bu anlamda Kanun’un uygulanması konusunda keyfî davranılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bütün problemler bir yana, çözülmesi konusunda “Ben yaptım, oldu.” değil, öncelikle bakanlıklarla yazışmaların azaltılması ve kolaylaştırılması için birbiriyle bağlantılı olan olmazsa olmaz bakanlıkların ve kurumların birleştirilmesidir. Yani Maliye Bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Devlet Planlama Teşkilatı, bunları tek çatı altında topladığımız zaman hem devletteki hantallığı kaldırır, işleyişi hızlandırır ve bunun sonucunda ekonomiye daha çok getiri sağlamış oluruz. İhracatçı ve ithalatçılarımızın önünde sorun teşkil eden, çözüm üreten, hızlı, bürokratik engellerin minimize edildiği bir yapılanma mutlaka gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hazırlık aşamasında bulunan Gümrük Müsteşarlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı’yla yapılacak değişiklikle, kurumun başına belası varsayılan rüşvet ve kaçakçılığın önleneceği düşünülüyor. Bu bağlamda AKP’nin genel manada zihniyeti, teşkilatı ve personeli korumak ve kollamak değildir. Bizleri dehşete düşüren, kurumun denetlenmesi konusunda en güvenilir birim olan Teftiş Kurulu Başkanlığının kaldırılma düşüncesidir. Gerçekten de aslında bütün kurumlara baktığınızda, teftiş kurullarının “kızak” diye tabir edilen noktada olduğu bilinen bir gerçektir. Kurumlardaki bu birimi kaldırdığınız zaman, adli vakaları nasıl yargıya ve kolluk güçlerine aktarmada hızlı davranacaksınız, bu konuda nasıl şeffaf davranacaksınız? Ya da soruyu net soralım: Bu yapılanlarla hangi yandaşlarınızı koruyup kollayacaksınız? Yapılacak düzenlemeler, kurumun iyileştirilmesi, israfın önlenmesi ve kurumun koordinasyon içinde hareket etmesine yönelik olmak yerine, kadrolaşma nasıl sağlanabilir, denetimden ve yargıdan nasıl kaçınılabilir olmamalıdır.

Saygıdeğer arkadaşlar, AKP Hükûmetinin yaptığı her icraatın sonunda her şeyi nasıl eline yüzüne bulaştırdığını görmekteyiz. Yavaş yavaş değil, “Ben yaptım, oldu” sonucu, ülke menfaati değil, ticaretimizin canlanması değil, bütçeye gelir sağlamak değil, kendi yandaşlarını, daha doğrusu kendi menfaatlerini korumaktır.

Gelişen teknolojinin nimetlerini planlı, modern bir şekilde, yüzünüzü sadece AB ve ABD’ye dönerek onların istediği doğrultuda değil kendi ülkemizin ve milletimizin menfaatleri gözetilerek teknik donanımların gümrük teşkilatının eş zamanlı olarak bütün birimlerinde işleyişe geçirilmesi, yani kara, demir yolu, askerî hava hudut kapılarında, bütün merkez ve taşra teşkilatıyla aynı zamanda uygulanmasıdır.

Türk markalarının dünya çapında duyurulması, en azından ihracatı konusunda önüne engeller koymak yerine işleyişi hızlandırıp işletmelere destek olmaktır.

Kaçakçılıkla etkin mücadele edilmemesi, ülkemizde ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel her alanda onarılmaz yaralar açmaktadır. Bu kapsamda gümrük kolluk kuvveti olan muhafaza sınıfı personelinin yetki ve donanım olarak kaçakçılıkla mücadelede etkinliği artırılmalı, genel idare hizmetleri sınıfı yerine diğer kolluk kuvvetlerinin sahip olduğu mali, sosyal haklara sahip olmalıdır. Bununla birlikte kurum çalışanlarının motivasyonu için çalışma ortamlarının fiziki ve teknik donanımları iyileştirilmeli, modernleştirilmeli, sosyal ve mali haklara mutlaka kavuşturulmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

CUMALİ DURMUŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ülkemizden ve üzerinden kaçakçılığı yapılan eşya, akaryakıt, alkol, sigara ve uyuşturucu gibi iktisadi hayatımızı son derece olumsuz etkileyen kaçakçılık türlerine ilaveten birçok başka kaçakçılık türü gelişmiştir. Sözde, Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde ve sınır komşusu ülkelerde yaşayan halk düşünülerek giriş-çıkış, muafiyet hakkından yararlanılmasıyla yeni bir zafiyet ortaya çıkmıştır. “Günübirlikçi” olarak adlandırılan, gümrükte çalışan herkesin her anlamda görev yetkisini zorlaştıran ve yığılmalara neden olan bu sistem başlı başına bir sorundur, kaçakçılığın farklı bir boyut kazanmasına neden olmuştur.

Kaçakçılıkla mücadelenin sadece sınır kapılarından eşyanın yasa dışı geçişinin önlenmesi olarak tanımlanmasının dar kapsamlı olduğu düşünülmemeli, kaçakçılık fiilinin planlanması, yaşa dışı eşyanın üretilmesi, özellikle uyuşturucu maddeler gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Durmuş…

CUMALİ DURMUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye devletini oluşturan kurumların içinde önemli bir yer işgal eden Gümrük Müsteşar-lığımızın 2010 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Durmuş.

Manisa Milletvekili Mustafa Enöz.

Buyurunuz Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sağ olun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Anayasa’mızın 2’nci maddesinde yer alan sosyal devlet ilkesi, devletin çalışanlara insanlık onuruna uygun bir hayat düzeyi sağlanmasını öngörmektedir.

Anayasa’mızın 5’inci maddesi de devletin temel amaç ve görevlerinin, kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak olduğunu beyan etmektedir.

Özellikle 49’uncu madde de devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik ortam oluşturmak için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünün olduğunu belirtmektedir. Ancak Hükûmet, Anayasa’mızın öngördüğü sosyal devlet ilkesini görmezden gelerek memuru ve çalışanı ezmekte ve ona köle olarak bakmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Kamu-Sen’in “Gelir Dağılımının İyileştirilmesi Sorunu ve Politikalar” adıyla yaptığı araştırmaya göre Türkiye, OECD ülkeleri arasında gelir dağılımının en bozuk olduğu 2’nci ülke, yoksulluk oranında ise en yüksek 3’üncü ülke konumunda bulunmaktadır. Türkiye’de hâlen en düşük gelire sahip 14 milyon fert toplam gelirin yalnızca yüzde 6,1’ini alırken en yüksek gelirli 14 milyon fert ise toplam gelirin yüzde 44,4’ünü almaktadır. Ülkemizde en düşük gelirli grup ile en yüksek gelirli grup arasında yaklaşık 7,3 kat fark bulunmaktadır. Uluslararası bilim çevrelerine göre bu fark 8 kat olduğunda ülkede sosyal patlamalar meydana gelmektedir. Buna göre ülkemiz 7,3 kat farkla son derece kritik bir bölgede bulunmaktadır.

Hükûmetin Türkiye’de gelir dağılımı konusuna daha fazla önem vermesi ve konunun farklı boyutlarını dikkate alması gerektiği inancındayız. Toplumda ortaya çıkan ve kimi zaman çatışmaya dönüşen, birçoğunda da çatışmaya dönüşme potansiyeli taşıyan sorunların çözümü için atılacak ilk adım, uygulanan ekonomi politikalarındaki tercihlerin dar ve sabit gelirlilerin öncelikli talepleri doğrultusunda değiştirilerek gelir dağılımı yapısının daha fazla geç kalınmadan düzeltilmesidir.

Sayın milletvekilleri, şunu özellikle belirtmek istiyorum: AKP hükûmetleri döneminde kamu personel reformunun mutlaka yapılacağı belirtiliyordu ancak maalesef bu, bugüne kadar yapılmadı. Mutlaka çıkartılması gereken kamu personel yasası bir an önce çıkartılmalıdır. Bunun yerine AKP hükûmetleri döneminde akıl almaz şekilde memur kıyımına gidilmiş, kendileri gibi düşünmeyen veya kendi yandaşı sendikaya üye olmayan memurlar sürgün edilmişler, yetkileri elinden alınmış veya yerleri değiştirilmiştir.

AKP hükûmetlerinin siyasi olarak çok planlı bir şekilde yapmış olduğu memur atamalarını sizinle burada bir kez daha paylaşmak istiyorum: Kendi yandaşları olan partili insanların dediklerini yerine getirmek amacıyla, kendi yandaşı memurları hiç hak etmedikleri ve liyakatleri tutmadığı hâlde sadece ve sadece yüksek ücret alsın ve yüksek ücretle emekli aylığı kazansın diye üst kadrolara atama yapmaktadırlar. Yapılan bu atamalarla, kendi yandaşı olan ve o makamı asla hak etmeyen insanlar en üst dereceden emekli olabilmektedirler.

Sayın milletvekilleri, yurt genelinde Tekel bünyesindeki Yaprak Tütün işletme müdürlüklerinde çalışmakta olan 12 bin işçinin -ki en yenisi on üç yıllık çalışma süresine sahiptirler- kamuoyunda 4/C uygulama, adıyla bilinen, özelleştirme uygulamaları sonucunda işsiz kalan ve bilahare işsiz kalacak olan işçilerin, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında geçici personel statüsünde istihdam edilmelerine dair Bakanlar Kurulu kararı doğrultusunda değişik kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilmeleri söz konusudur.

Bu işçiler, şu anda, Ankara’da, Hükûmete seslerini duyurabilmek için yağmur ve soğuk dinlemeden mücadele vermektedirler. Bu işçilerin tek hedefi, insanca yaşam koşullarını kaybetmeden ailesinin, çoluğunun çocuğunun nafakasını temin etmektir. Bu haklı talepler karşısında Hükûmet ne yazık ki bugüne kadar hiçbir olumlu cevap vermemiştir.

Ben, buradan Hükûmeti uyarıyorum ve diyorum ki: 12 bin işçinin sesini duyun ve bunların hakkını gasp etmeyin.

4/C kapsamında çalışanlar, sosyal haklar açısından büyük haksızlığa uğramaktadırlar. Ne işçi ne de memur statüsünde kabul edilmeyen 4/C’liler, işçi sendikalarına mı yoksa memur sendikalarına mı üye olabilecekleri belirtilmediği için sendikal haklarını da kullanamamaktadırlar.

Ayrıca, bir yıldan az süreyle çalışmaları öngörüldüğü için ücret ve sosyal haklarını en fazla on ay süreyle alabilmekte, geriye kalan iki aylık sürede ne sosyal güvenceleri ne de ücret hakları bulunmamaktadır.

Dört ayda iki günden fazla sağlık raporu alamayan ve mazeret izni kullanamayan 4/C’lilerin hasta olmaya dahi hakları yoktur.

Geçmişte kullanılan çalışanları vahşi kapitalizmin kucağına itmek politikasını AKP Hükûmetinin çok iyi başardığını burada özellikle belirtmek istiyorum. AKP Hükûmeti, ülkemizde uygulamakta olduğu çalışma politikasıyla, çalışanları iş güvencesinden yoksun bırakarak çalıştığı şirketin kölesi hâline getirmekte, denetleyicilikten yoksun bir devlet anlayışı içerisinde sosyal devlet ilkesinden uzaklaşarak çalışanların sömürülmesine göz yummaktadır.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesinden bahsetmek istiyorum.

Gücünü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmünden alan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, 14/6/1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’yla kurulmuştur.

Genel Müdürlüğün yapması gerekenlere baktığımızda, adil bir gelir dağılımının sağlanmasına katkıda bulunmak, yoksullukla mücadele kapsamında kaynakların etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamak, temel ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun nüfusun en yoksul diliminde yer alan vatandaşlarımızı sosyal yardımlarla desteklemek, üretim ve istihdama yönelik projeleri sürekli kılarak vatandaşların toplumsal hayata entegre olmalarını sağlamak, kamu kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, vatandaşlar ve diğer paydaşlar ile eş güdüm içerisinde çalışarak sosyal yardımların etkin bir biçimde dağılmasını sağlamak ve bu doğrultuda sosyal yardım politikaları geliştirmektir.

Sayın milletvekilleri, Genel Müdürlüğün yapması gerekenleri yukarıda sıraladım, ancak AKP hükûmetleri döneminde bu görevler maalesef siyasi ve yandaş gruplara yapılmaktadır. Amaçları nüfusun en yoksul diliminde yer alan vatandaşlarımızı sosyal yardımlarla desteklemek olan Genel Müdürlük AKP’li yandaşları desteklemekte, oy avcılığı için bu yardımları kullanmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde, yoksulluk içerisinde bulunan insanlarımıza çeşitli yardımlar yapılarak oylarına ambargo konulmaktadır. Hâlbuki, hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve sosyal bir devlet olduğunu ifade ediyoruz ve bu, Anayasa’mızda da yer almaktadır. O zaman, devlet, yoksul vatandaşlarının insanca yaşamaları için gerekli gayreti göstermek zorundadır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında biriken paraların özellikle siyasi rant aracı olarak kullanılması kabul edilebilir bir politika olamaz.

Sayın milletvekilleri, hükûmette kaldığı süre boyunca her türlü hak gaspının altına imza atan ve çalma çırpma konusunda her zaman “Yola devam” diyen AKP, halkımızın vergisiyle oluşturulan fondan kendisi için yatırımlar yapmaktadır.

AKP’nin sosyal devlet anlayışı tamamen aldatmacadır. Ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğu açlık ve yoksulluk sınırında yaşamaktadır. AKP Hükûmetinin tutarsız politikalarıyla halkımız yoksullaşmıştır. AKP, muhtaç hâle düşürdüğü insanlarımıza özellikle seçim döneminde yardımlar gerçekleştirerek onları etki altına almıştır. Devletin resmî kurumları, özellikle seçim döneminde AKP bürosu gibi hareket etmektedirler.

Sayın milletvekilleri, Genel Müdürlük, illerde vakıflara yapmış olduğu ödenek dağıtımında illerin sosyoekonomik yapıları ve gelişmişlik derecelerini dikkate almamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Sosyal Yardımlaşma Vakfınca vatandaşlarımıza yapılan yardımlar, daha önceki yıllarda devlet tarafından yapılan yardım olarak bilinirdi. Ancak AKP hükûmetleri döneminde bu yardımlar o kadar dejenere edildi ki, vatandaşlarımız sanki bu yardımların AKP tarafından yapılmakta olduğunu zannetmektedir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün bütçesi çok önemlidir. Çünkü sosyal devlet olmanın gereği olarak, yoksullara yardım yapmak gereği vardır. Bu, sadece bizim ülkemizde değil, refah seviyesi yüksek devletlerde çeşitli adlar altında bulunmaktadır.

Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir. Çağdaş devlet anlayışı da bunu gerektirmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Enöz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık.

Süreniz beş dakikadır.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesile ile yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çağımızın en önemli değerinin bilgi olduğu düşünüldüğünde, bir ülkenin de en önemli zenginliğinin iyi yetişmiş, bilgili, nitelikli, donanımlı ve erdemli insan kaynağı olduğu açıktır. Nüfusu gittikçe yaşlanan Avrupa ile yarışan ülkemizin bu noktadaki en önemli ve en büyük gücü gençliğidir. Gençlik ülkenin sadece zenginliği değil, aynı zamanda dinamizminin ve değişim potansiyelinin de kaynağıdır. Dolayısıyla genç nüfusa sahip olmak Türkiye için çok büyük bir imkândır. Bu bilinçle toplumun gençlere, gençlerin de Türkiye'ye güvenini sağlamayı en önemli öncelikleri arasına alan İktidarımız, partimiz iktidara geldiği günden bugüne kadar parti programında belirttiği pek çok hedefi hayata geçirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarı döneminde gençlerimizin daha iyi ve kaliteli bir eğitim alması için tüm imkânlar seferber edilmiş, cumhuriyet tarihinde ilk defa eğitim bütçesi savunma bütçesini geçmiş, hatta 2 katına çıkmıştır. Daha çok gencimizin üniversite eğitimi alabilmesi için bir taraftan tüm illerimize yeni üniversiteler açılmış, diğer taraftan üniversitelerin kontenjanları artırılmıştır. Türkiye'nin her tarafına modern yurtlar yapılmış, her isteyen öğrenciye burs veya kredi verilmiş, bu miktarlar ise devraldığımız döneme göre tam 4 kat artırılmıştır.

Öte yandan, yeterli düzeyde eğitim alamamış, mesleği olmayan gençlerimize İŞKUR’un önderliğinde diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla, hatta sivil toplum örgütleriyle iş birliği içinde meslek edindirme programları düzenlenmiş, pek çok gencimiz önce meslek, sonra iş sahibi yapılmıştır. Gençlerimizin meslek sahibi olmasına yönelik bu çalışmalar tüm hızıyla sürdürülmektedir. Amacımız tüm gençlerimizin meslek ve iş sahibi olmasını sağlamaktır.

Aynı zamanda gençlerimizin siyasal hayata katılımını sağlayan başta Anayasa değişikliği olmak üzere pek çok düzenleme ve çalışma yapılmış, gençlerimizin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik adımlar atılmıştır. Bu bağlamda, seksen bir ilimizde ve büyük ilçelerimizde gençlik merkezleri kurulmuş, gençlik kulüplerine mali destek sağlanmış, gençlere ücretsiz kültür hizmetleri sunulmuş, gençlerin birbirini daha yakından tanımaları ve kaynaşmaları amacıyla kamplar düzenlenmiş, gençlerimizin tarihini ve kültürünü daha yakından tanıması için pek çok gezi ve etkinlik gerçekleştirilmiştir.

Avrupa Komisyonuyla ortak çalışmalar yapılmış, pek çok ülkeyle gençlik değişim programları düzenlenmiş, Türkiye'nin dünyanın en önemli merkezlerinden biri olduğu gerçeğinden hareketle dünya gençliğinin Ankara’da toplanması sağlanmıştır.

Genç girişimcilere kendi işlerini kurma ve geliştirme noktasında çok önemli destekler verilmiş, yirmi dokuz yaş altındaki gençlerimizin ilave istihdamı hâlinde sigorta primleri devlet tarafından üstlenilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyanın ve Türkiye'nin değişen ve gelişen şartları dikkate alınarak yeni bir spor politikası oluşturulmuş, spor hizmetlerinin verilmesinde yerel yönetimlerin ağırlığı artırılmış, çıkarılan yasayla sponsorluk hizmetleri özendirilmiş, bunun sonucunda spora ayrılan kaynaklar önemli ölçüde artmıştır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz, il özel idarelerimiz, sponsorlarımız ve özellikle belediyelerimizin etkin iş birliğiyle tesisleşmede tarihî başarılar elde edilmiştir.

Tüm bu çalışmaların sonucunda, 2003 yılında 405 bin olan lisanslı sporcu sayısı 2009 sonunda 1 milyon 600 bini geçmiştir. Millî Eğitim Bakanlığının ve Futbol Federasyonunun verdiği lisanslar da bu işe dâhil edildiğinde tam 2 milyon 432 bin 25 lisanslı sporcumuz vardır. Ancak, bu sayıyı biz kesinlikle yeterli görmüyor, bu noktada Avrupa Birliği hedefini yakalamayı kendimize en önemli hedef olarak koyuyoruz.

Değerli milletvekilleri, şunu öncelikle ifade etmek istiyorum: Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün ağırlıklı olarak spora yönelmesi dolayısıyla gençlik hizmetlerinin çok arzu ettiğimiz etkinlikte ve verimlilikte yürümediği açıktır. Bundan dolayı, Genel Müdürlük tarafından Başbakanlık talimatıyla yapılan çalışmayı, başlatılan çalışmayı destekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

FİKRİ IŞIK (Devamla) – Gençlerimize daha fazla zaman, imkân ve kaynak aktarılabilmesi amacıyla gençliğin ve sporun iki ayrı genel müdürlük hâlinde yeniden organize edilmesini faydalı ve gerekli buluyoruz. Bu konuda yapılan çalışmaları destekliyoruz.

Her açıdan başarılarla dolu bir yıl geçirmek dilek ve temennisiyle 2010 yılı bütçesinin şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, bu vesileyle yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Bingöl Milletvekili Kâzım Ataoğlu.

Buyurunuz Sayın Ataoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA KÂZIM ATAOĞLU (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu Kurumun amacı, yükseköğrenim gören öğrencilere kredi vermek, yurtlar yaptırmak ve yurtların işletilmesini sağlamak suretiyle gençlerin yükseköğrenimlerini tamamlamalarına yardımcı olmaktır. Bu amaçla, 1962 yılından itibaren yurt ve öğrenim kredisi veren Kredi Yurtlar Kurumu, 1985 yılından bu yana katkı kredisi, 2004 yılından itibaren de burs hizmetleri vermeye başlamıştır.

AK PARTİ hükûmetleri döneminde Anayasa’mızın sosyal devlet ilkesi ve partimizin adalet anlayışı doğrultusunda zaman zaman çıkarılan yasalarla Genel Müdürlüğümüzün üniversite gençliğine yönelik yapacağı çalışmalara yardımcı olunmuş, üniversite gençliği için burs, kredi ve yurt hizmetleri konularında çeşitli iyileştirmeler yapılmıştır. Bu çerçevede, 2004 tarihinde 5102 sayılı Yasa’yla öğrencilere verilmekte olan burs ve krediler güvence altına alınmış, ayrıca başarısızlıkları nedeniyle bursu kesilen öğrencilere, bursu kesildiği tarihten itibaren, talep etmeleri hâlinde öğrenim kredisi verilmesi sağlanmıştır.

Ayrıca, daha önce üçer aylık dönemler hâlinde ödenen burs ve öğrenim kredilerinin 2005 yılından itibaren aylık olarak ödenmesi hükmü getirilmek suretiyle öğrencilere kolaylık sağlanmıştır.

Yine ayrıca 5505 sayılı Yasa’yla, Kurumdan öğrenim ve katkı kredisi alan borçluların borçları ertelenmek suretiyle bir rahatlama getirilmiştir. Bu Kanun kapsamında toplam 31.700 borçlu öğrencinin borçları ertelenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılı sonu itibarıyla aylık burs ve kredi miktarı 45 TL iken AK PARTİ hükûmetleri döneminde yüzde 300 artırılmak suretiyle 180 TL’ye çıkarılmıştır. Yüksek lisans öğrencileri için aylık burs ve kredi miktarı 90 TL’den 360 TL’ye, doktora öğrencileri için ise 135 TL’den 540 TL’ye çıkarılmıştır.

Burs ve yurt hizmetlerinde şehit, gazi yakınlarına, terör mağdurlarına, anne-babası vefat edenlere, yetiştirme yurdu mezunlarına, Darüşşafaka Lisesinden mezun olan öğrencilere ve özürlü öğrencilere kayıtsız şartsız burs ve yurt hizmeti verilmektedir.

2002 yılında yurtlarımızda yatak kapasitesi 188 bin iken 2009 yılı itibarıyla bu rakam 228 bine çıkarılmıştır. Yine 2002 yılında burs ve öğrenim kredisi alan öğrencilerimizin sayısı 451 bin iken 2009 yılı itibarıyla 817.700 kişiye çıkarılmıştır bu rakam.

AK PARTİ’nin iktidara geldiği 2003 yılından bugüne kadar, müracaatta bulunan öğrencilerin tamamına burs, öğrenim kredisi ya da katkı kredilerinden mutlaka biri verilmiştir.

2003 yılından bu yana, 49 bin kapasiteli 124 adet yurt hizmete açılmıştır. Ranza sistemi kaldırılmak suretiyle, öğrencilerin daha konforlu şartlar altında barınmaları sağlanmıştır.

Kredi ve Yurtlar Kurumu 2009 yılı yatırım programında, 65 bin yatak kapasiteli 85 adet yurt projesi bulunmaktadır. Bu projelerden hizmete giren 6 bin yatak kapasiteli 10 adet yurt tamamlanarak hizmete sunulmuştur. 17 bin yatak kapasiteli 21 adet inşaatı devam eden yurt bulunmakta olup, 17.650 yatak kapasiteli 18 adet yurdun inşaatı ihale aşamasında, 24.300 yatak kapasiteli 36 adet yurdun proje çalışmaları devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız; buyurunuz.

KÂZIM ATAOĞLU (Devamla) – Hiç şüphesiz, değerli arkadaşlar, bu çalışmaları takdir ediyoruz. Bu hizmetlerin artarak ve tüm hızıyla devam etmesi gerekmektedir.

Yeni üniversitelerin kurulması, üniversitelerde kontenjanların artırılması, Kredi ve Yurtlar Kurumumuzun yükünü az da olsa ağırlaştırmaktadır. Özellikle yeni üniversitelerimizin devreye girdiği illerimizde yurt ihtiyaçlarının bir an önce giderilmesi gerekmektedir.

Ayrıca bu meyanda, doğu ve güneydoğu illerinde yurt yapımına biraz daha önem verilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ hükûmetleri döneminde yaşanan, yukarıda ifade etmeye çalıştığım tüm bu olumlu gelişmelere ilaveten, bu kurumumuza hep beraber sahip çıkıp, destek vermek durumundayız, çünkü hedef kitlesi üniversite gençliği olan bu kurumumuzun başarısı gerçekte ülkemizin başarısı olacaktır.

Bu duygularla, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Müdürlüğünün bütçesinin hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ataoğlu.

Ağrı Milletvekili Mehmet Hanifi Alır.

Buyurunuz Sayın Alır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET HANİFİ ALIR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir ülkenin kalkınmasında, bir ülkenin gelişmesinde, bir ülkenin ilerlemesinde, dünya standartlarını yakalamasında, hatta vatandaşların hayat standartlarının, yaşam standartlarının yükselmesinde, hatta ve hatta toplumda hoşgörü ve toleransı tesis etmede eğitimin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz, hepimiz bunun idraki içindeyiz.

Bu çerçevede maalesef eğitim konusunda yıllardan beri ülkemizde eğitim şartlarının, eğitim imkânlarının, gerek eğitimi görme imkânları ve gerekse eğitimi sürdürme imkânları açısından hepimizin aynı imkânlara sahip olduğunu söylemek maalesef zor ve ben okulunu yarım bırakan, eğitimini sürdüremeyen, imkânsızlıklardan eğitimini sürdüremeyen insanları, arkadaşlarımı biliyorum. İşte bunun için devlete düşen en büyük görev bu açığı kapatmaktır. Bunun için Kredi Yurtlar Kurumu vardır, Kredi Yurtlar Kurumunun anlamı budur.

Peki, Kredi ve Yurtlar Kurumunun AK PARTİ döneminden önceki durumu neydi, son yedi yılda durum nedir? İsterseniz, gelin, bunu beraber bir düşünelim, bir bakalım.

2002-2009 yılları arasında AK PARTİ döneminde, biz, eğitim kredisi açısından, yurtlar açısından beş temel alanda hizmet veriyoruz: Birincisi, ihtiyacı olan başarılı öğrencilere burs vermek. İkincisi, bütün öğrencilere öğrenim kredisi vermek. Üçüncüsü, katkı kredisini isteyen öğrencilere vermek. Dördüncüsü, akşam ve sabah yemek yardımlarını vermek. Beşincisi, barınma ve otelcilik hizmetleri.

Peki, bunlar daha önce nasıldı? Bakın, değerli arkadaşlar, 2002 yılında bir öğrencinin almış olduğu kredi veya burs miktarı 45 YTL idi. 2009 yılında bu 180 YTL. Yani artış ne kadar? Yüzde 300. Peki, Türkiye’de enflasyonun bu kadar düştüğünü, paradan rakamların atıldığını hesaba katarsanız bunun ne kadar önemli olduğunu görürsünüz.

Aynı zamanda, 2002 yılında öğrencilere sadece ve sadece akşam yemeği yardımı olarak 0,50 YTL veriliyordu. 2006’dan beri hem sabah kahvaltısı yardımını veriyoruz, 1.50 TL; hem akşam yemeği yardımını veriyoruz, 2,10 TL; toplam 3,6 TL. Yani 2002’de siz bir öğrenciye yemek yardımı için 0,50 TL veriyorsunuz ama 2009 yılında 3,6 TL veriyoruz. Peki, bunun farkı ne kadar? Yüzde 620. Yani, bir düşünün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – …kredi verirken yüzde 300, yemek yardımı yaparken yüzde 620 farkla biz hizmet veriyoruz. İşte AK PARTİ’nin farkı budur. Bunun yanında, öğrenci sayısı ne kadar? 2002’de 451 bin iken 2009 yılında 817 bin; yüzde 81. Yüzde 81 öğrenci sayısı artmış ama biz yüzde 300, yüzde 620 gene fark atmışız.

Değerli arkadaşlar, sözlerime son vermeden önce, her zamandan daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde, barıştan yana, kardeşlikten yana, bu ülkede huzurdan yana, gelin, hepimiz yüreğimizi ortaya koyalım, 2010 yılı için, barış için, kardeşlik için, ülkemizde huzur için ne gerekiyorsa bunu yapalım.

2010 yılı bütçesinin ülkemize, insanlarımıza hayırlara vesile olmasını diler, barış dolu günler dilerim.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Alır.

Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yüksel.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010 bütçe görüşmeleri içerisinde Dış Ticaret Müsteşarlığımızın bütçesi hakkında görüşlerimi bildirmek üzere grup adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 1990’lı yıllarda koalisyon hükûmetleri döneminde uygulanan mali ve para politikalarına bağlı olarak makroekonomik yapıda kırılganlığımız artmış ve Türkiye ekonomisi istikrarlı büyüme sürecinden uzaklaşmıştır. Bu dönemde, istikrarsız büyümenin yanı sıra, kronikleşen yüksek enflasyon, artan kamu açıkları, yüksek iç borç stoku ve verimsizlik gibi ekonominin temel sorunlarını hepimiz acıyla tecrübe ettik. Bu yapısal sorunlar en sonunda siyasi kırılganlıklarla birleşince 2001 krizinin kaçınılmaz hâle geldiğini biliyoruz. Daha sonraki dönemde, AK PARTİ İktidarında ülkemizde sağlanan siyasi istikrar ve mali disiplin sayesinde 2001 yılı krizinin sarsıntıları mümkün olabilecek en az zararla ve hızla aşılmıştır.

Ülke olarak son altı yılda önemli mesafeler aldık. Türkiye ekonomisinin uzun yıllar mücadele ettiği ve enflasyon gibi diğer birçok sorunun kaynağı olan bütçe açığı konusunda da çok önemli gelişmeler sağlanmıştır. Azalan bütçe açığına paralel olarak devletimizin borçlanma gereği de düşmüş, bu durumda faiz oranları da enflasyonda olduğu gibi uzun bir aradan sonra tek haneli rakamlara inmiştir.

Sürdürmekte olduğumuz başarılı ekonomi politikalarımızın vazgeçilmez bir parçası olan dış ticaretimizde de 2002 yılından bu yana sayısız başarılara imza atılmıştır. Bu dönemde dış ticaretimizin hacmi 4 kat artarak 88 milyar dolardan 334 milyar dolara yükselmiştir. 2002 yılı sonunda 36 milyar dolar olan ihracatımız 2008 yılı sonunda 132 milyar dolara ulaşmıştır. 2003-2008 döneminde dünyada yıllık ortalama ihracat artışı yüzde 15, Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 13 olurken Türkiye’de bu oran yüzde 24’ün üzerinde gerçekleşmiştir.

Ayrıca, 2002-2008 yılları arasında ülkemiz, son yedi yılda ortalama yüzde 23’lük artış oranıyla dünyanın en büyük 22’nci ihracatçısı konumuna gelmiştir. 2002 yılından bu yana sadece ihracatımız değil, hem firma hem de il olarak ihracatçımız katlanarak artmıştır. Burada büyük bir gururla ifade etmek isterim ki ihracat yapmayan ilimiz kalmamıştır. Dış ticaret bilinci ülke genelinde paylaştığımız bir olgu hâline gelmiştir.

2008 yılında ihracat yapan firma sayısı 48.143’e, 1 milyon doların üzerinde ihracat yapan firma sayısı ise 9.414’e yükselmiştir. Türk ihraç ürünleri dünyanın dört bir yanına yayılmaktadır. 2008 yılına gelindiğinde dünyada ihracat yapmadığımız ülke kalmamıştır.

Türkiye'nin komşu ülkelerle olan ticaretine baktığımızda 2002 yılı öncesi oldukça zor bir dönemden geçmiş ve komşu ülkelerimizle ticaret en alt seviyelerde seyretmiştir. Oluşturulan Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi 2003 yılında genişletilerek çevremizdeki ülkelerle olan ticaretimiz üst seviyeye taşınmıştır. Bu ülkelerle olan ihracatımız 2000 yılında 6,9 milyar dolar seviyesinden 56,7 milyar dolara yükselmiştir. İthalatımız ise 13 milyar dolardan 73,5 milyar dolara ulaşmıştır. Bölge ülkelerinin toplam ihracatımız içindeki payı ise 2002 ve 2008 döneminde yüzde 24,7’den yüzde 43,3’e yükselmiştir.

Yine, bilindiği gibi, Türk müteahhitlik sektörü de dünyaya adını duyurmayı başarmıştır. Türk müteahhitlik sektörü ilk defa 1972 yılında Libya’yla yurt dışına açılım hamlesi başlatmış, 2002 yılından sonra da bu hamlesini 72 ülkede toplam 142 milyar dolarlık iş hacmine ulaşarak ortaya koymuştur.

Bir de bir yıl içerisinde üstlenilen projelerin toplam bedeli üzerinden her yıl belirlenen dünyanın en büyük 225 müteahhidini gösteren listede 2008 yılında 23 firmayla Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra üçüncü sırada yerini almış, 2009 yılında ise 31 müteahhitlik firmasıyla Çin’in ardından dünyada 2’nci sırada yerini almıştır.

Sayın Bakanımız Zafer Çağlayan ve Dış Ticaret Müsteşarlığı yetkililerinden edindiğim bu rakamlar, girişimci, cesur ve dinamik ihracatçılarımızın son yıllardaki başarılarının somut olarak bir göstergesidir.

Bir de teşekkürümüz olacak burada. İhracatımızın göstermiş olduğu bu başarılı performans için, türlü zorluklara rağmen büyük fedakârlıklarla arı gibi çalışan ihracatçılarımızı huzurlarınızda tebrik ediyorum. Bu başarı öyküsünün diğer bir mimarı ise, nitelikli kadrosuyla ihracatçılarımızla kol kola çalışan Dış Ticaret Müsteşarlığımızdır.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2008 yılı son çeyreğinden itibaren tüm dünya ekonomisini etkisi altına alan küresel kriz dünya toplam dış ticaretini de olumsuz bir biçimde etkilediği gibi, ülkemizi de olumsuz biçimde etkilemiştir ve ihracatımız geçtiğimiz yıllara göre yüzde 27,6’lık bir daralma göstermiş ve 83,2 milyar dolara gerilemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ancak, son iki aydan beri, ekim ve kasım aylarında başlayan artışlardan dolayı da yıl sonu itibarıyla 100 milyar dolarları bulacağımızı tahmin etmekteyiz. Artık bu daralan ekonomik piyasada hepimize büyük görevler düşmekte, dünya piyasasındaki bu daralma karşısında dış ticaret yöntemimiz ve ihracatçılarımızla birlikte bizlere de, hepimize büyük görevler düşmektedir. Bunlardan en önemlisi de bütün milletvekillerimizle birlikte bulunduğumuz seçim bölgelerimizde sanayicilerimizi yüreklendirmek, onları yönlendirmek ve hemen hemen bütün firmalarımızı ihracat noktasında harekete geçirmek en büyük görevimizdir, çünkü artık bundan sonra ihracata dayalı büyümeyle ülkeler ayağa kalkabilecektir, Türkiye’nin önü bu konuda açıktır, geniş bir iş potansiyeli vardır ve bu potansiyeli en iyi değerlendirmek bizim hakkımızdır diye düşünüyorum ve hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yüksel.

Nevşehir Milletvekili Mahmut Dede. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Dede.

AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT DEDE (Nevşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın bugünkü görüşmelerinde yer alan İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor ve bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünya ekonomisinde giderek keskinleşen rekabet şartları, yeni rakipler ve beklenmeyen riskler ve sürekli değişen ticaret yapma şekilleri, küresel ticarette ülkelerin alacağı payı doğrudan etkilemektedir. Nitekim, önce gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında başlayan ve giderek gelişmekte olan ülkeleri de içine alarak reel sektörü ciddi bir şekilde etkileyen küresel kriz ortamında iş dünyasının, girişimcilerimizin ve ihracatçılarımızın devlet tarafından çeşitli projeler ve faaliyetler ile desteklenmeleri daha da önem kazanmaktadır.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bir kamu kuruluşu olarak kırk dokuz yıldır, değişen dünya pazarlarına, ihracatın artırılması ve sanayicimizin, girişimcimizin ve ihracatçımızın bu küresel rekabetin getirdiği zorlu ortam karşısında kendilerini hazırlayabilmeleri ve gelişmelere ayak uydurabilmeleri için çeşitli faaliyetler ile hizmet vermektedir. İhracat potansiyeli olan, ihracata başlamak isteyen veya hâlihazırda ihracat yapmakta olan iş dünyasının yanındadır. Onlara profesyonelce ve dünya standartlarında hizmet sunmaktadır.

Özellikle, yaşanmakta olan küresel kriz ortamında Türkiye’deki işletmelerin yüzde 95’ini oluşturan KOBİ’lerimizin ihracata hazırlanmalarında ve uluslararası pazarlara açılmalarında İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin misyonu daha da önem kazanmıştır, hatta, KOBİ’ler için hayati bir yol arkadaşı hâline gelmiştir. Yalnızca Türk ihracatçısına değil Türkiye’yle iş yapmak isteyen yabancı ülke iş adamlarına da çeşitli hizmetler sunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, sadece yurt içine yönelik değil yurt dışına da yönelik çalışmalar yapmaktadır. Yurt dışındaki ithalatçı firmalara Türk ihraç ürünleri ve firmalarının tanıtılması amacıyla yabancı dillerde yayınlar hazırlamakta, uluslararası fuar ve sergilere millî katılımı organize etmekte, uluslararası projelerle, yerli ihracatçıyla yabancı ithalatçı arasında doğrudan temas imkânları sunmaktadır.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, firmalara bilgi vermenin yanı sıra aynı zamanda onları eğitmektedir de. Bakınız, girişimcilere ihracat kültürü kazandırmak ve dış ticaret eğitimini ülke çapında yaygınlaştırmak amacıyla 2009 yılında çeşitli illerimizde gerçekleştirdiği 104 eğitim programıyla yaklaşık 5 bin katılımcıya dış ticaret konularında eğitim hizmeti vermiştir. Bu eğitim programlarıyla ihracatçı firma sayımızı, dolayısıyla, ihracatçımızı daha yüksek rakamlara çıkarmak ve Hükûmetimizin ana hedeflerinden olan cumhuriyetimizin 100’üncü yılı olan 2023 yılında 500 milyar dolarlık ihracat hedefimizi gerçekleştirmek istiyoruz ve bunu da inşallah gerçekleştireceğiz.

Rekabetçi bir ihracat stratejisinin önemli sacayaklarından birisi de sağlıklı işleyen ihracat destekleridir. Bu kapsamda, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi finansal açıdan da KOBİ’lerimizin yanındadır. İhracatçı firmalarımızın ve ihraç ürünlerimizin tanıtımı amacıyla 2009 yılında yurt dışında çeşitli uluslararası fuarlara yüz yirmi dört ihracatçı firmayı götürmüş ve bu fuarlarda tanıtım yapmaları sağlanmıştır. Ayrıca, yurt dışında ve yurt içinde çeşitli uluslararası fuarlara bilgilendirme standıyla katılmış olup, yabancı dillerde hazırlanmış ve yayınlanmış olan Türkiye'nin ihracat potansiyelini tanıtıcı yayınların yabancı alıcılara ulaşması sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ihracatta bugün geldiğimiz nokta bir tesadüf değildir. Hükûmetimizce belirlenen hedeflere giden yolda yürürlüğe konulan faaliyet ve projeler çerçevesinde, ihracatçılarımızla karşılıklı güven ve koordinasyon içerisinde gerçekleştirilen yoğun çalışmaların bunlar birer sonucudur. Bu çalışmalarda İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin yeri hep vardır ve artarak da devam edecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

MAHMUT DEDE (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin sürdürülebilir ekonomik istikrarı için ihracatın güçlü konumunu korumak durumundayız. Bu nedenle, ihracatın düzeyli olarak artışının sağlanarak çeşitlenmesi, daha teknolojik ve katma değeri yüksek bir kompozisyona ulaştırılması yönündeki çabaların devamı çok önemlidir.

Bu çerçevede, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezinin 2010 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyor, bu vesileyle, tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dede.

İstanbul Milletvekili Canan Kalsın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kalsın.

AK PARTİ GRUBU ADINA CANAN KALSIN (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2010 yılı Gümrük Müsteşarlığı bütçesi üzerinde grubumun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Sözlerimin başlangıcında Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ekonomik, ticari ve siyasi yapıları farklı ülkelerle komşu, 2.949 kilometre kara sınırı, 8.333 kilometre deniz sınırına sahip, dünyanın kavşak noktasında, AB’ye tam üyelik sürecinde, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı trafiği üzerinde, her bakımdan sıcak bölgede hizmet vermektedir. Gümrük işlemlerini, 128 ayrı mevzuata göre toplam 8.973 personel ile 20 kara, 7 demir yolu, 4’ü askerî, 39 hava ve 50 hudut kapısını da kapsayan 146 gümrük müdürlüğünde, bütçeden aldığı binde 1 pay ile yapmaktadır. Genel bütçeli idarelerin yıllık toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 19-20’si Gümrük Müsteşarlığı tarafından toplanırken Müsteşarlık bütçesinin genel bütçe içerisindeki payı 2008 itibarıyla sadece binde 1’ler düzeyindedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; dış ticaret hacmimizin artmasına paralel olarak yeni pazar arayışları da gündeme gelmekte ve bu bağlamda aynı coğrafyayı paylaştığımız, ortak tarihî ve kültürel değerlere sahip olduğumuz ülkelerle ticari ve ekonomik ilişkilerimizin çok yönlü olarak geliştirilmesini öngören Komşu ve Çevre Ülkeler Stratejisi AK PARTİ hükûmetleri döneminde uygulamaya konulmuştur. Bu stratejinin ilk aşamasında Irak, İran ve Suriye başta olmak üzere Orta Doğu ülkelerine odaklanılmış ve bu ülkeler ile ticari ve ekonomik ilişkilerimizin özel program ve projelerle desteklenmesi sağlanmıştır. Bu stratejinin ikinci aşamasında ise Orta Asya ve Kafkas ülkeleri, Balkan ülkeleri, Kuzey Afrika ülkeleri, Rusya ve Ukrayna’ya yönelik alt programlar oluşturulmuş ve uygulamaya başlanmıştır. Bu stratejinin en temel hedefi olan bölge ülkeleriyle ülkemiz arasında serbest ticaret alanı oluşturulması hedefine yönelik olarak kısa sürede önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu kapsamda Mısır, Fas, Tunus, Filistin, Suriye, İsrail, Makedonya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Gürcistan ve Arnavutluk ile serbest ticaret anlaşması imzalanmıştır. Komşu ve çevre ülkeler stratejisinin kapsamında kalan diğer tüm ülkelerle ikili ya da bölgesel bazda tercihli ticaret anlaşması imzalanması yönünde çalışmalar sürdürülmektedir. Bu strateji kapsamındaki ülkelerin tamamına yakını ile yatırım, ticaret, gümrük, ulaştırma, çifte vergilendirmenin önlenmesi ve yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması gibi alanlarda temel anlaşmaların imzalanması suretiyle ekonomik ilişkilerin hukuki altyapısı günümüz koşullarına uygun bir çerçeveye kavuşturulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin dünyaya açılan yüzü olan kara gümrük kapılarının günümüz koşullarına ve hizmet anlayışına göre yeniden düzenlenerek çağdaş bir yapıya kavuşturulması için yoğun çaba harcanmaktadır. Gümrük ve ulaştırma olmak üzere ülkemiz ekonomik ve mevzuat altyapısının uyumlaştırılması ile sürdürülen bu çalışmalarda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu çerçevede Gürcistan’dan başlayarak, İran, Irak, Suriye, Bulgaristan ve Yunanistan ile mevcut gümrük kapılarımızın modernizasyonu ve genişletilmesi çalışmaları tamamlanılmış, yeni gümrük kapıları ve bağlantı noktalarının önemli bir bölümü bitirilmiştir. Ülkemiz dış ticaretinde yaşanan bu hızlı artış nedeniyle Sayın Bakanımız Zafer Çağlayan’a teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Uluslararası kara yolu taşımacılarının sınır geçişlerinde harcadıkları sürenin azaltılması ve kapılarda verilen hizmet standardının yükseltilmesi de çok daha önemli hâle gelmiştir. Nitekim kara sınır kapılarının idari, teknik ve hizmet altyapılarının durumu uluslararası ulaşım koridorları açısından önemli bir kriter hâline gelmiştir. Türkiye olarak dünya ulaşım koridorları üzerinde bir güzergâh ülke olmayı hedefliyoruz. Bu alanda sahip olduğumuz altyapının durumu son derece belirleyicidir. Bu anlamda sınır kapılarımızın etkin yapısı en belirleyici özellik taşımaktadır. Gümrük kapılarının modernizasyonu ile birlikte Kapıkule Sınır Kapısı’nın araç geçiş kapasitesi 1,2 milyon adetten 4 milyona; modernizasyonla birlikte gümrük kapılarında bekleme süresi ise otuz dakikadan on dakikaya inmiştir. Diğer yandan Dereköy, Nusaybin ve Akçakale gümrük kapılarında modernizasyon çalışmalarına devam edilmektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye’de e-devlet projesi kapsamında kurumlar arası elektronik veri değişimini ilk başlatan kurum olmuştur. Nitekim dün gümrük kapılarının otomasyona geçişi sağlanarak işlemlerinin yüzde 100’ünün elektronik ortamda yürütülmesi sağlanmıştır. Yasa dışı ticareti engellemeye yönelik geliştirilen GÜMSİS Projesi ile de kaçakçılıkla etkin mücadele sağlanmıştır. Bu mücadele kapsamında bütün gümrük kapılarımıza televizyon sistemleri, plaka okuma sistemleri yerleştirilmiş, tüm kapılar Ankara merkezde kurulan Kontrol Kumanda Merkezi ile izlenir hâle gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

CANAN KALSIN (Devamla) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; gümrük mevzuatının Avrupa Birliği ile uyumlu hâle getirilmesi ve uygulamalardan kaynaklanan sorunların giderilmesi amacıyla yeniden düzenlenen Gümrük Kanunu’yla gümrükteki işlemleri hızlandırmayı, ekonomiye katma değer yaratmayı, yasa dışı işlemleri önlemeyi öngörmektedir. Kanunun getirdiği en önemli değişikliklerden bir tanesi de özet beyanın eşyanın gelişinden önce verilmesini öngörerek risk değerlendirilmesi süreci öne çekilmiştir. Böylece, gümrük işlemlerinin daha çabuk yapılması, kâğıt evrakının ortadan kaldırılması hedeflenmiştir. Böylece, AB hedefine daha da yakınlaşmış bulunmaktayız.

2010 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni eder, saygılarımı sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kalsın.

Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet Koca…

Buyurunuz Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu itibarla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği gibi Kimsesizlerin kimi olmak için yola çıktık. Yoksula, garip gurebaya, yakacak kömürü bulunmayan, yiyecek ekmeği bulunmayan vatandaşlara umut kapısı olduk. Yapılan bu yardımlar sosyal devlet anlayışımızın vazgeçilmez bir gerçeğidir. Bu, sadece bizim sorunumuz olmayıp çok gelişmiş ülkelerde bile rastlanan küresel boyutta temel bir problem hâlini almış, gelir dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesine ve yoksul kesimlerin desteklenmesine yönelik sosyal politikalar, toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi ve sosyal barışın korunması açısından da büyük önem arz etmektedir. Büyük ve güçlü Türkiye ancak sosyal devlet anlayışının tam anlamıyla yerleşmesiyle mümkündür. Devletin şefkat eli her zaman milletimizin yanında yer alacak. Devlet ana işte bunun için vardır.

Hükûmetimiz bu sorunlardan yola çıkarak sosyal politikalar, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa Sosyal Şartı gibi uluslararası belgelerde yer alan insanların yoksulluğa mahkûm edilmeme gibi evrensel haklarıyla birlikte sosyal adalete öncelik veren insan merkezli bir kalkınma anlayışıyla hareket etmiştir. Bu anlayış içerisinde talep edene değil, gerçekten muhtaç olana yardım edilen, sosyal kısıtlılık altında bulunan tüm kesimlere ulaşan modern, sosyal bir yardım mekanizmasının oluşturulmasına öncelik verilmiştir.

Ekonomik ve sosyal yönden güçsüz olanlar lehine toplumsal eşitsizlikleri ve sorunları giderici etkin ve yaygın sosyal politikalar uygulanmak suretiyle bu alandaki kaynakların toplumun en yoksul kesimlerine ulaşılması sağlanmıştır. Aynı zamanda, sosyal yardım alanında faaliyet gösteren kuruluşlarla iş birliği en üst seviyeye çıkarılarak katılımcı bir yaklaşımla yoksulluğun azaltılması için kalıcı programlar geliştirilmiştir.

Hükûmetimizden önce Fon kaynaklarından önemli bir kısmı bütçeye aktarılıyordu. 2003’ten itibaren bu süreç tersine dönmüş, Fon’un bir kuruşunun bile başka bir amaçla kullanılmasına izin verilmemiştir. Hatta bütçeden bu Fon’a önemli miktarda kaynak aktarılmış ve Fon’un kaynak yapısı güçlendirilmiştir.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – İşsizlik Sigortası Fonları ne oldu Sayın Vekilim?

AHMET KOCA (Devamla) – Son yedi yıldaki Fon gelirleri önceki dönemlerle kıyaslanmayacak kadar büyük artışlar göstermiş, 2 milyar TL’ye ulaşan Fon gelirleriyle vatandaşımıza önemli bir kaynak artışı sağlanmıştır.

Bu rakamları, yapılan işleri küçümsemek elbette mümkün değil. Olayı sadece basit bir odun kömür yardımıyla nitelendirmek büyük bir haksızlıktır çünkü bunlar birer sosyal projedir. Bu projeler kalıcı ve etkin çözümler üretmek için vardır. Bizden önce çıkartılan bu kanun üzerine, Fon üzerine bundan önceki hükûmetler zamanında hep uygulanagelmiştir. Dolayısıyla bu uygulamayı yapan valilerimizi ve kaymakamlarımızı da töhmet altında bırakmak büyük vebaldir, günahtır diye söylüyorum.

Sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı ilke edinen Hükûmetimiz göreve geldiği andan itibaren köklü reformlar yapmış, fonlar oluşturmuş ve bu fonların etkinliği artırılmıştır. Hastane kapılarında aç açıkta, sokakta kimseyi bırakmamak adına azami gayret sarf edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere ülkemizde yoksullukla mücadeleye yönelik sosyal yardım faaliyetleri için 1986 yılında kurulan Fon, kaymakamlarımız, valilerimiz ve dayanışma vakıflarımız tarafından uygulanmaktadır. Sosyal yapıyı canlandırmak, dayanışma bilincini artırmak adına yapılan bu yardımlar, eğitim, sağlık ve istihdam alanında kapsamlı bir şekilde devam etmektedir. Nüfusun en yoksul kesimindeki ailelerin çocuklarının temel eğitim hizmetlerine tam olarak erişimini hedef alan sosyal yardım ağı oluşturulmuştur. “Şartlı nakit transferleri” adıyla yürütülen bu programla, eğitim gören çocuklarımızın annelerine -altını çizerek dikkatlerinizi çekiyorum, annelerine- okula devam etmeleri şartıyla aylık eğitim yardımı yapılmaktadır. Bu bağlamda 2009 yılı Ekim ayı itibarıyla 2 milyon öğrencimize 270 milyon TL ödenmiştir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

Buyurunuz.

AHMET KOCA (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sağlık alanında bu kapsamda, yoksul aile çocuklarını sağlıklı bireyler olarak geleceğe hazırlamak hedefiyle 2003 yılında başlatılan yine şartlı nakil transferleri uygulamasıyla 0-6 yaş grubundaki çocuklarımıza sağlık hizmeti verilmiş ve 2009 itibarıyla 788 bin çocuğumuza sağlık hizmeti 112 milyon TL kullandırılmıştır.

İstihdam alanında çalışabilir, üretebilir durumlarda yoksul vatandaşlarımızın, işsizlerimizin toplum hayatına aktif katılmaları için ağırlıklı bir politika uygulanmıştır. Gelir getirici, istihdam artırıcı projeler oluşturulmuştur.

Sonuç olarak, insan odaklı bir hizmet anlayışıyla milletimizin problemlerini çözmeye çalışıyoruz. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturuyla milletimiz için biz her türlü fedakârlığı yapıyoruz. Başta bu projeyi gerçekleştiren Bakanımız Hayati Yazıcı Beyefendi’ye, Genel Müdürlüğümüze ve onun tüm çalışanlarına teşekkürü bir borç bilirim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KOCA (Devamla) – Bu itibarla 2010 yılı mali yılı bütçesinin ülkemize, milletimize, hayırlar getirmesini temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koca.

Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali, buyurunuz efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Devlet Personel Başkanlığı bütçesiyle alakalı olarak AK PARTİ Grubu adına huzurunuzdayım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Devlet Personel Başkanlığının kurumsal yapısına girmeden önce kamu personel sisteminin belli başlı birkaç sorununa değinmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu alandaki en önemli sorun, farklı kamu kurum ve kuruluşlarında benzer statüde görev yapmakta olanların mali haklarının birbirinden farklı olmasıdır. Farklı kurumlarda çalışıyor olmaları sebebiyle aynı işi yapanlara farklı ücretlerin ödenmesi söz konusudur. Ülkemizde tek kanuna dayalı bir ücret rejimi maalesef uygulanamamaktadır. Son yıllarda çıkarılan teşkilat kanunlarında ve personelle ilgili düzenlemelerde ücretle ilgili özel hükümlere yer verilmesi kurum ve kuruluşlar arasında eşitsizliklere yol açmıştır. Kurum ve kuruluşlar arasındaki ücret eşitsizliğini gidermek amacıyla ek ödeme uygulamasına, hepinizin bildiği ve hatırladığı üzere, 2006 yılında başlanmıştır. Son olarak da, Bakanlar Kuruluna, kurumsal ek ödemesi olmayan memurlara en yüksek devlet memuru aylığının yüzde 200’üne kadar ek ödeme yapma yetkisi verilmiş ve 2008 yılı Ağustos ayı itibarıyla yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararı ile de, kurumsal ek ödemesi olmayan memurlara genel olarak ek ödeme verilmesi öngörülmüş, kamudaki ücret adaletsizliğinin giderilmesi yönünde önemli bir adım atılmıştır. Kurumlar arasındaki ücret dengesizliği, söz konusu genel ek ödeme oranlarının kademe kademe ve bütçe imkânları çerçevesinde, kurumsal ek ödeme oranlarına eşitlenmesi suretiyle giderilebilecektir. Sistem kurulmuştur, zaman içinde problemin çözümü yoluna girilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bir başka önemli sorunumuz bu alanda, ödeme kalemlerinin çokluğudur. Maaş ödeme kalemleri inanılmaz sayıdadır. Birkaç örnek: “Gösterge aylığı”, “ek gösterge aylığı”, “taban aylık”, “kıdem aylığı”, “iş güçlüğü”, “iş riski tazminatı”, “özel hizmet tazminatı”, “denetim tazminatı”, “görev tazminatı”, “makam tazminatı”, “fazla çalışma ücreti”, “ek çalışma tazminatı”, “eğitim-öğretim ücreti”, “ek ödeme…” Yani liste yüzlere doğru yaklaşmaktadır ve sayıyı da doğru dürüst tespit etmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, bu ödeme kalemlerini topluca değerlendirdiğimizde üçe indirmenin mümkün olduğunu görüyoruz. Birincisi personelin şahsıyla ilgili olan ödemeler, ikincisi unvanıyla ilgili ödemeler, üçüncüsü de iş ve işin görüldüğü yerle ilgili ödemeler. Bu yöndeki bir çalışma zaman geçirilmeden yapılmalıdır.

Diğer bir problem iller arasındaki personel dağılımındaki dengesizliktir. Bazı kurumlarımız kurdukları atama sistemleriyle iller arasındaki dağılım problemini ciddi şekilde çözmüştür. Millî Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bu kurumlarımıza örnektir. Esasen iller ve alt bölgelerinde belirlenecek ilave ödemelerle bu sorun çözülebilecektir. Örneğin büyük “şehir tazminatı”, “kırsal alan tazminatı” gibi tazminatlarla personelin iller arasındaki nakil taleplerini azaltmak mümkündür.

Değerli arkadaşlar, bir başka konu liyakatle alakalıdır. Liyakat konusu da hepinizin bildiği üzere ciddi şekilde çözülmüştür. Merkezî sınav ve merkezî atama sistemi liyakatin temelini oluşturmaktadır. Diğer yandan, şube müdürlüğüne kadar olan alt görevlerde de sınavlı atamalar söz konusudur. Demek ki liyakatle alakalı problemimiz daire başkanı ve üstü görevlerle alakalıdır.

Değerli arkadaşlar, 1982 Anayasası’nda üst düzey yöneticilerin yetiştirilme usul ve esaslarının kanunla düzenleneceği belirtilmiş ancak günümüze kadar bu yönde bir yasal düzenleme yapılamamıştır. Daha doğrusu yapılmıştır ama Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir. Bu problemi çözme açısından bu düzenleme derhâl yapılmalı ve kadrolaşma iddiaları, tartışmaları ebediyen sona erdirilmelidir.

Değerli arkadaşlar, Devlet Personel Başkanlığımız Türk kamu personel yönetiminde öncü ve köklü değişimleri gerçekleştirmeyi amaçlayan bir başkanlığımızdır. Devlet personel rejiminin temel ilke ve politikasını, kurum ve kuruluşların teşkilat, görev ve yetkilerini, kamu görevlilerinin tabi olacakları personel rejimlerini ülke şartlarına en uygun olacak şekilde düzenlemek, belirlenen personel politikalarını uygulamak, revize etmek, uygulamayı takip etmek ve denetlemek, personel rejimleri arasında uyum, denge ve koordinasyonu sağlamak göreviyle çalışmaktadır.

“Devletli” kuruluşlarımızdandır. 1960’lardan kalma bir kuruluşumuzdur. Benzer örnekleri de vardır, Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet İstatistik Enstitüsü, değişti daha doğrusu.

Değerli arkadaşlar, bu Başkanlığımız 12 milyon bütçesiyle, 237 personeliyle nicelik olarak devletimizin en küçük kurumlarındandır ve faaliyetlerini fedakârca arkadaşlarımız yürütmektedirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ OSMAN SALİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bütçenin hayırlı olması temennisiyle yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sali.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Sevigen.

CHP GRUBU ADINA MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşmama başlamadan önce hem milletvekili olarak uzun süredir aranızdayım, bir de insan olarak, Sayın Başbakanın bütçe konuşmalarında yaptığı konuşmayı kınadığımı, Meclis Başkanı konumunda olan Meclis Başkanımızı tam bir şamar oğlanı gibi, Ali kıran baş kesen gibi azarlamasını içime sindiremediğimi, bir milletvekili olarak içime sindiremediğimi burada sizlere arz etmek istiyorum. Yani, Meclis Başkanına siz saygı göstermezseniz, kim gösterecek?

CANAN KALSIN (İstanbul) – Başbakana da saygı göstermek lazım!

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Toplumda yeri var, Türkiye’nin ikinci adamı. Eğer, siz burada her gün azarlarsanız, her konuşmaya başladığınızda, dünyada da yeri olmaz toplumda da yer olmaz. Ben, terbiyeye davet ediyorum, her Meclis Başkanı konumunda olan bir insana karşı yapılacak saygıya.

Ve bu arada, Tekel işçileri sokaklara dökülmüş perişanlık içerisindeler. Onlara da buradan Allah’tan yardım edilmesini diliyorum. Çünkü, sizden gelecek bir yardım yok onlara. İnsanlar açlık içinde, perişanlık içinde dayak yiyor, sopa yiyor. İlkin buzlu su attınız, şimdi de gaz attınız. Şimdi gazların, buzlu suların içinde işkence görüyor insanlar orada da.

Ama bu işkenceyi biz daha önce yaşadık. Sayın Bakanımız, bizim Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde gerçekten çok değer verdiğimiz bir insan. Sporun içinden gelen bir insan. Pırıl pırıl bir adam. Bir şeyler söylediğimiz zaman sakın üzülmesin diye söylüyorum.

“İşkence” deyince aklıma geldi, hatırlarsınız Manisa’da öğrenciler vardı. Manisa’da genç öğrenciler vardı afiş ve pankart asmışlardı, DHKP-C’li. Öğrenciler yargılandı. Bu öğrencilere işkence yapıldığı tespit edildi. İşkence yapan polis, şimdi bu öğrencilerin başında, belediyemizde spor direktörlüğünün başında görev yapıyor! Öğrencilere işkence eden polis, yüz aya mahkûm olan polis, yargılanmış bir polis, görevli, gelip öğrencilere… Sevgili Bakanım, nasıl müdahale edersiniz bilemiyorum, bu da Spor Bakanlığı içinde bir olay diye düşünüyorum.

“Gençlik Spor Bakanlığı” deyince aklımıza çok şeyler geliyor. O kadar çok konuşulacak şeyler var ki ama gençliğe sahip çıkmak, spor adamları yetiştirmek, sporcu faaliyetlerini programlamak, tesis yapmak, sporcu sağlığını korumak, spor müsabakaları düzenlemek, başarılı sporcuları ödüllendirmek… Ödüllendirmekte de nasıl biliyor musunuz bu uygulamada arkadaşlarım? Erkekler farklı, kadınlar farklı, özürlüler farklı. Avrupa’ya gidiyorsunuz, yarışmalar yapıyorsunuz, erkeklere 1.000 altın veriyorsanız kadınlara 500 altın, öbürlerine de özürlülere de üçte 1 altın veriyorsunuz. Bu ödül yasasının acilen Sayın Bakanım düzeltilmesi gerekiyor.

Bunun yanında, sevgili arkadaşlarım, biz Türkiye'de kendi çocuklarımıza sahip çıkamıyoruz. Amatörlerimiz almış başını gidiyor, sahipsiz, çaresiz, perişan, kahve odalarında… Kiralarını ödeyemedikleri için kulüplerimiz kapatılıyor. Devlet belediye yerlerini onlara tahsis etmediği için çocuklarımız kahve köşelerinde, uyuşturucuların elinde perişan olup gidiyorlar.

Türkiye'de yetmiş beş yıllık bir spor kulübümüz vardır, Yüzme İhtisas, İstanbul’da. Bilir misiniz sevgili milletvekilleri? İstanbullu olanlar bilir, diğerleri de bilir. Bu yetmiş beş yıllık Yüzme İhtisas Kulübü yüzlerce sporcu yetiştiriyordu, Avrupa şampiyonları çıkartıyordu buralardan, maalesef burasını satmak istediler. Söz verdi Sayın Vali “Başka bir yere götüreceğim.” diye, Bakanlığımız o dönemde söz verdiler; satmak istediler, satamadılar. Ondan sonra, geldiler, burasını Türk Hava Yollarının ikram bölümüne yirmi beş yıllığına kiraladılar. Yani yüzlerce sporcunun yetiştiği okul, şimdi, Türk Hava Yollarında ikram etmek için kurulan -onun yeri mi yok ikram etmek için kurulan yerlere?- bir müessese konumuna geliyor.

Üç tarafı denizle çevrili olan bir ülkeyiz biz. İstanbul’da her tarafımız deniz. Maalesef, bir Kısa Kulvar Dünya Şampiyonası yapıldı. Kısa Kulvar Dünya Şampiyonası’nda, Abdi İpekçi Spor Salonu Sayın Bakanım, gittik, yüzmeye bir havuz getirdik oraya. Yani havuzlarımıza sahip çıkmıyoruz, kapatıyoruz biz; ithal olarak, 5 milyon dolar para harcıyorsun, 500 milyon, 5 milyar para harcıyorsun, elinde bulunan spor tesisini bozuyorsun, havuz getiriyorsun ve dünya şampiyonasını burada yapmaya çalışıyorsun. Rezillik almış başını, diz boyu sevgili arkadaşlarım. Ondan sonra, şimdi, orada, Avrupa voleybolu yapılacak 2010’da, basketbol turnuvası düzenlenecek, onu bozacaksınız tekrar, tekrar bir 500 milyon, 1 milyar, ne kadar tutuyorsa, bir daha masraf edeceksiniz ve tekrar, o masrafın yerine 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nı burada oynatmak için 5 trilyon daha devletin cebinden para gidecek. Daha belli değil…

Burada gerçekten merak ediyorum: İstanbul’da Avni Akyol Yüzme Havuzu vardı Sayın Bakanım, dört yıldır bitirilmedi, neden bitirilmez burası? Neden biz böyle… Taşıma suyla değirmen döner mi? Yüzme havuzlarıyla, şişme havuzlarla bu işler yapılır mı?

“Derya Büyükuncu” diye otuz üç yaşında bir sporcu arkadaşımız var. Bu çocuk kendi imkânlarıyla orada, bu yarışmada dünya beşincisi oldu. Çocuk Amerika’da kendisini yetiştiriyor, sponsorunu kendisini buluyor, parasını kendisini buluyor, imkânlarını kendisi buluyor; geliyor, burada yarışıyor ve dünya beşincisi oluyor.

Şimdi, bizim burada, amatörlerimize önem verme şansımız yok, devşirme sporcularla götürüyoruz işi. Olimpiyata gittiler sevgili arkadaşlarım, olimpiyatlara 68 tane sporcu götürdüler. 68 tane sporcunun içerisinde 20 tane Türk yok biliyor musunuz! Mesela, uçakla geliyorlar, parayı veriyoruz, götürüyorlar… İşte, Ukraynalı, Çin, Japon… Yani masa tenisinde yirmi dokuzuncu oluyorlar, bizim çocuklarımıza sahip çıksanız beşinci olsun, yüzüncü olsun... Kendi çocuklarımıza sahip çıkın Sayın Bakanım. Devşirme sporcularla bu iş gider mi? Bu işler yapılır mı?

Mesela, güreşte olimpiyat şampiyonu olan bir arkadaş vardı. İstiklal Marşı’mız çalındığı zaman… İstiklal Marşı’mızı bilmiyor, garip, çünkü niye? Bir Rus olduğu ortaya çıktı sonradan! İstiklal Marşı’nı bilmeyen…

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan dinlemiyor.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Olabilir, dinlemeyebilir… Sayın Bakanım dinliyordur, not alıyordur, çünkü ben inanıyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Kuzu meşgul ediyor. Bakan dinliyor da Sayın Kuzu rahat vermiyor.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Şimdi mesele… Ben buradan gerçekten söylüyorum: Bu şampiyonada Ahmet Ayıklara, Yaşar Doğulara, içimizde bulunan Hamza Yerlikayalara ayıp oluyor. Kendi içimizden gelmiş aslan gibi insanlarımız bunlar. Bunları biz yetiştirdik, bizim insanlarımız bunlar, ama maalesef biz bunlara sahip çıkma şansını elde edemiyoruz. Yani hangi ülkenin, Rusya’nın, Fransa’nın, Brezilya’nın, hangi ülkenin ulusal takımlarında Çinli, Ukraynalı, Brezilyalı var Allah aşkına Sayın Bakanım? Ama maalesef bizim ulusal takımımızda aklınıza kim geliyorsa, hangi ülke geliyorsa her ülkenin sporcusu var.

Üniversitelerin kesinlikle yoksul öğrencilere sahip çıkması gerekir diye düşünüyorum. Bu basketbol, voleybol konusunda bizim sporcularımız çok yetenekli. Bunlara sıfır burs verip, yani sıfır öğretim maliyetiyle ciddi burslar verilerek bu öğrencilere sahip çıkılması gerekir diye düşünüyorum. Bu amatörlerimizi İddaa’ya koymak gerekir diye düşünüyorum Sayın Bakanım. Daha önce, Mehmet Atalay arkadaşım, bir gazetede okumuştum “Amatörlerde şike yapılıyor…” Şikenin amatörü, profesyoneli olur mu? Amatör insanlara, kulüplere… Her hafta bir iki tane amatör spor kulübünü eğer İddaa’nın içine koyarsanız, federasyonlardan ciddi bir gelir alır, onlar da kimseye muhtaç olmadan yollarına devam ederler çünkü şikenin profesyoneli, amatörü olmaz diye düşünüyorum.

Mesela, bu belediyeler… Allah aşkına, belediyelerin futbolla, sporla ne alakaları var! Yani bu Ankara Belediye Başkanımız, işte Ankarasporu bıraktı, şimdi Ankaragücü… Tamam, yardım edebilir… İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı… Bu spordan biraz… İnsanlar onlara, belediyelere, ellerine imkânlar veriyor; yol için, su için, elektrik için para veriyor, onlar spor kulüplerine harcıyorlar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor Kulübünün maçına bir gelin görün, Allah aşkına! Olimpiyat stadında yapılıyor, kaç kişi gidiyor? Ya 20 kişi ya 50 kişi! Yöneticiler seyircilerden daha fazla. Günah değil mi bu imkânlar… “Fakir fukara, garip gureba” diyordu ya arkadaşım, “kimsesizlerin kimsesi, sahibiyiz” diye. Kimsesizlerin sahibi cumhuriyettir, cumhuriyet, Tayyip Erdoğan değil. Tayyip Erdoğan, kimsesizlerin kimsesi olsaydı, şu sokakta bekleyen işçilere giderdi, elini uzatırdı, “Gelin, ben size söz verdim.” derdi -Dengir Mir Fırat’ın burada sözü var- bu insanlara sahip çıkardı sevgili arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Sevigen.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

O kadar çok konuşulacak şey var ama son olarak da Sayın Bakanın bilgisi dâhilinde olsun diye söylüyorum.

Sevgili arkadaşlarım, İstanbul’da bir arsa vardı. Bu arsayı, Allah rahmet eylesin, Hasan Doğan, Federasyon Başkanı; Cihan Kamer, Başbakanın oğlunun ve gelinin ortak olduğu; bir de Sayit Kavurmacı, Kadir Topbaş’ın damadı, üç ortak aldılar. Bu arsa ortak alındı, toplandı. Sonra “Bu arsaya, biz Adalet ve Kalkınma Partisinin il binasını yapacağız.” dediler. “Peki” dedik. CHP’liler de “Mademki il binası, kamu kuruluşudur. Lütfen, gidin, siz buraya il binasını yapın.” dediler. Bir imar değişikliği yapıldı. İmar değişikliği yapıldıktan sonra, bu ayyuka çıktı. Buraya ticaret alanı yapıldı, kendilerine kalıyormuş gibi. Adalet ve Kalkınma Partisinin il binası olmaktan çıkıp ticaret alanına çevrildi. Sonra, bu, gazetelerde, Hürriyet’te, diğer gazetelerin çoğunda, Milliyet’te, hatta Star’da filan böyle, büyük manşetlerle çıkınca gazetelerde, bunlar değiştirdiler “Biz, bu arsayı federasyona hibe edeceğiz.” dediler. Çünkü ciddi bir imar artışı oldu, büyük rant kazanıldı. “Federasyona hibe edeceğiz, oraya tesis yapılsın diye.” dediler. Belli bir süre geçti, daha federasyon bir çivi çakmadı. Belli bir süre sonra, burası gerçek sahiplerine -imar değişikliği yapıldıktan sonra- tekrar geri verilecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sevigen, lütfen, cümlenizi tamamlayınız. Fazla süre veremeyeceğim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bitiriyorum. Cümlemi bitiriyorum.

Bilgi sahibi olsun, takip etsin diye Sayın Bakanıma…

Bu arsa, o sahiplerine, imar değişikliğinden sonra devredilecek ve ben buradan Sayın Bakandan bu konuyu takip etmesini istiyorum. Orası eğer gerçekten -Federasyon kendisine bir yer kiraladı İstinye’de- kendisine yetmiyorsa, bu gerçekten böyle bir oyalama taktiğiyse, Federasyon burayı kendine göre, spora göre uygulamayacaksa amatör spora lütfen hibe etsinler. Sayın Bakanım, el koyun oraya. Orası çünkü Federasyona hibe edilmiş bir arsa ve büyük milyon dolarlar kazanılıyor, büyük bir rant elde edildi orada. Biz “AKP” diye geçti, CHP’liler yardımcı oldu, ticaret alanına döndü. Şimdi, rahmetlinin de anılarına saygı duymak lazım diye düşünüyorum. Eğer mesela… Hasan Doğan öldü, gitti Federasyon Başkanımız. Onun anısına inşallah saygı duyarlar ve burayı da sporculara, gerçek sahiplerine verirler diye düşünüyorum.

Konuşacak çok şeyimiz var, önerilerimiz var. Ben, Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürüne teşekkür ediyorum kendi adıma. Bizim gönderdiğimiz öğrencileri kabul ediyor, şikâyetçi olan arkadaşlarım da var ama gerçekten bu öğrencilere sahip çıkıyorsunuz, çıkmaya da devam edin, yurt yaptırmaya devam edin. Yurt çok önemli. Tarikatların ellerine düşmesin çocuklarımız. Türkiye’de devlet sahip çıkamadığı zaman, işte görüyorsunuz, siz iş, aş veremediğiniz zaman onlar ellerine taş veriyorlar, kavgalar çıkıyor, dövüşler çıkıyor. Çocuklarımıza sahip çıktığınız müddetçe biz de sizlere teşekkür etmeye devam ederiz Sayın Genel Müdürüm.

Bütçenin milletimize, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sevigen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Hatip kürsüde konuşmasına başlarken, Sayın Başbakanımızı herhâlde amacını aşan bir şekilde tazir etti diye düşünüyorum. Müsaade ederseniz o konuya bir açıklık getirmek istiyorum.

BAŞKAN – Böyle bir şey ben duymadım Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, bakınız, Sayın Başbakanı terbiyeye davet etmek bir milletvekiline yakışan…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – “Terbiye” demedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Terbiyeye davet ediyorum.” dedi, farkında değil.

SONER AKSOY (Kütahya) – Evet, aynen öyle dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Amacını aşan bir ifade kullandı. İzin verirseniz düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, buyurun.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Meclis Başkanına saygı duyarlarsa iyi olur yani.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın vekillerini de oturdukları yerden daha edepli davranmalarını uyarırsanız…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen edepli olmayı öğren bir defa, sen edepli olmayı öğren.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Meclis Başkanına da saygı göstermek lazım Elitaş.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hiçbir hareketinde edep yok senin.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, bu Genel Kurulda bu kürsüyü kullanan herkesin edepli davranması gerekir, bunu herkesin de içine sindirmesi gerekir.

Buyurunuz, bir dakika süre veriyorum.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sen edepli olmayı öğren. Hiçbir hareketinde edep yok senin.

BAŞKAN – Lütfen…

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Bu kürsüye her çıkanın illa Başbakana yağcılık yapması mı gerekiyor? Eleştiren de olacak Sayın Başkan.

SONER AKSOY (Kütahya) – Eleştirmek başka, saygıya davet etmek başka.

BAŞKAN – Buyurunuz, bir dakika süreniz var.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in AK PARTİ Grubu Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Sevigen, burada konuşurken “Türkiye Cumhuriyeti’nin 2’nci sırasında olan Sayın Meclis Başkanına saygı gösterilmesi gerekir.” dedi, amenna. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına, devletin temsilcisi Cumhurbaşkanına herkes saygı göstermek zorundadır, Meclis Başkanına herkes saygı göstermek zorundadır, Başbakanına da herkes saygı göstermek zorundadır.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Başbakan da Meclis Başkanına saygı göstermek zorundadır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Başbakanı terbiyeye davet edip ona karşı yapılan saygısızlığa da dikkat etmek gerekir.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Başbakan da Meclise saygılı olmalıdır. Başbakan da Meclise saygılı olmalıdır, saygı duymayı öğrenmelidir.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, buradaki Sayın Başkan, biraz önce bir uyarı yaptı “Kürsüde konuşana saygılı olun.” dedi “Hazımlı olun.” dedi.

BAŞKAN – Kürsüde konuşan da dâhil buna efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakınız, o gün, Sayın Ana Muhalefet Partisi Başkanı orada oturuyor, sağında grup başkan vekilinin birisi, solunda grup başkan vekilinin birisi, ha bire laf atıyorlar. Grup Başkanı, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı, eğer grup başkan vekillerinin laf atmalarına “dur” diyemiyorsa ya umursamıyorlar grup başkan vekilleri Muhalefet Partisi Genel Başkanını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …ya da acziyetlerinden bir şey yapmıyor olabilirler. Eğer acziyet değilse açıkça tahrik vardır.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, teşekkür ediyoruz. Açıklamanızdan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ana Muhalefet Partisi Grup Başkanının, Genel Başkanının davranışlarını kontrol etmesi gerekir.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Elitaş, sizin bu söyleminizden sonra burada kim laf atarsa ona göre davranış görecek o zaman, herkes grubuna sahip olsun.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım, Genel Başkanımız hakkında acziyetten bahsettiler. Sataşma nedeniyle söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun, size de bir dakika süre veriyorum.

Buyurunuz efendim.

2.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın CHP Grubu Başkanına sataşması nedeniyle konuşması

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün de bu polemik yaşandı. Anlaşılan, bu polemik devam edecek. Önce, herkes birbirine saygılı olacak. Saygının ön koşulu da insan olmaktır. Ama, devletin kimi kurumları var ki bu kurumlara herkes biraz daha hassas davranacak. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını azarlamayı alışkanlık hâline getiren bir Başbakan varsa…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kürsüyü işgal etmedik biz hiçbir zaman.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Onu da ayrıca tartışırız Sevgili Elitaş.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – O, ona cevap değil ki.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Azarlamayı alışkanlık hâline getiren bir Başbakan varsa…

SONER AKSOY (Kütahya) – Azarlama yok.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – …ve o Başbakan hem Hükûmeti hem Meclisi yönetmeye kalkarsa, e, çok doğaldır ki o Başbakana görevi hatırlatılır. Bunu da hatırlatanlar Parlamento adına, Meclis adına, Meclis saygınlığı adına yapar ve o Başbakan bu kürsüde muhalefet partilerini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – …özel kelimeler seçerek tahrik ederse ve bu tahrikte de ısrarcı olursa çok doğal ki biraz evvel Sayın Elitaş’a laf atıldığı gibi, daha sonra da laf atılacağı gibi, herkes hak ettiği cevabı alacaktır ve bundan sonra da bu böyle devam edecektir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.

Sayın milletvekilleri -öğlen- çalışma süremiz dolmuştur. Saat 14.00’e kadar ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 12.58

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

A) GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim  Bütçesi

2.- Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim          Kesin Hesabı

C) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi (Devam)

2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)

1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Gümrük Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Devlet Personel Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Personel Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Birgen Keleş’e ait.

Buyurunuz Sayın Keleş.

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dış Ticaret Müsteşarlığı üzerinde CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Dış ticaret, bir ülkenin ekonomik ve sosyal yaşamını doğrudan etkileyen ve hükûmetin uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalardan da doğrudan etkilenen bir sektördür. O nedenle de bu alandaki sorunların köklü çözümü sadece kur politikasıyla ve ihracatçının teşvik edilmesiyle gerçekleştirilemez.

Türkiye'nin ciddi bir kalkınma stratejisi ve planı, bir sanayileşme stratejisi ve bunu destekleyecek bir teknoloji politikası yoktur. İç tasarrufları arttırmak için de özel bir çaba gösterilmemiştir. Nitekim, 2000’li yılların başında yüzde 24’ü bulan yurt içi tasarrufların millî gelire oranı 2008 yılında yüzde 17’ye düştü. Bu dönemde dış tasarrufları çekmek için yüksek faiz politikası uygulandı. Dünyada olağanüstü likiditenin varlığı ve verilen yüksek reel faiz Türkiye’ye sermaye girişlerini artırdı ve Türk lirası aşırı değerli hâle geldi. Bu ise ithalatı çekici hâle getirerek, bir yandan yurt dışından borçlanmayı teşvik etti, öte yandan da üretimin ve ihracatın ithalata olan bağımlılığını artırdı.

Sağlıklı bir ekonomi açısından son derece önemli olan vergi reformunun yapılmaması, faiz dışı fazlanın kamu harcamalarının kısılarak gerçekleştirilmesi, kamu harcamaları içinde de en çok kısıntı yapılan kalemin yatırım harcamaları olması kamu yatırımlarını inanılmaz boyutlara indirdi ve kamunun üretimi ve yatırımı yönlendirme kapasitesini tümüyle ortadan kaldırdı. Gelişmiş ülkeler kriz sonrasında kamu sektörünün müdahalesine olanak sağlayacak değişiklikler gerçekleştirip üretim ve yatırımı arttırmak amacıyla bütçede kaynak ayırdı. Türkiye’de ise iktidar, üretim ve yatırımı artırmakla pek ilgilenmedi; kriz nedeniyle talebini erteleyenler, ÖTV ve KDV indirimi gibi önlemlerle tüketime teşvik edildi; üretimin arttırılması ve çeşitlendirilmesi değil, stokların eritilmesi hedef alındı; alım gücü olmayanlar için ise hemen hiçbir önlem düşünülmedi. Üstelik, yabancılar tarafından üretilen araba gibi mallar da desteklendiğinden alınan önlemler yerli değil yabancı üreticilerin desteklenmesi sonucunu da yarattı.

Bugün ihracatın ithalata bağımlılığı, dış ticaretteki önemli sorunların başında gelmektedir. Buna katkı yapan unsurların başında da izlenen kur politikası ve dâhilde işleme rejimi vardır.

İthalata bağımlılık sadece fiyatlardan değil, kaliteli ürün eksikliğinden veya pek çok ürünün ülkede üretilmemesinden de kaynaklanmaktadır. Ancak bağımlılığın hızla artmasında “ne pahasına olursa olsun özelleştirme” anlayışıyla hareket edilmesinin ve cumhuriyet döneminde kurulan ve Türkiye sanayisine girdi sağlayan bazı tesislerin özelleştirilmesinin de etkisi vardır. Özelleştirme gelirleri ise yatırımlarda değil, bütçe açıklarının kapatılmasında kullanılmaktadır.

Söz konusu tesislerin üretimden çekilmesi veya üretimin azaltılarak sembolik hâle getirilmesi ve ekonomide ihtiyaç duyulan ara mallarının üretiminde de bu tesislerden yararlanılmaması dışa bağımlılığı hızla artırmıştır. Ancak, yatırım mallarında dışa bağımlılık ara mallarındaki kadar yüksek olmamıştır. Çünkü son yıllarda kaynak yetersizliği gerekçesiyle kamu yatırımları neredeyse sıfırlanmış, özel sektör yatırımları ise özel sektörün kârlı bulduğu konut ve iş yeri inşaatı gibi alanlara yönelmiştir.

Kalkınma ve dış ticaret açısından büyük önem taşıyan imalat sanayisinin üretim ve ihracat yapısına baktığımız zaman görülmektedir ki teknoloji yoğunluğu yüksek olan ürünlerin oranı 2008 üretiminde sadece yüzde 4,1; ihracatta ise yüzde 3,1’dir ve 2002-2008 yılları arasında bu, her iki kalemde azalan bir trend göstermektedir.

Sayın milletvekilleri, dış ticaretin yapısı, sorunları, dış ticaret açığının ve cari işlemler açığının gerçek boyutları ve bu alandaki sorunların çözümü için neler yapılabileceğinin kapsamlı bir şekilde belirlenmesi için kullanılacak yöntem, bizim “girdi çıktı” dediğimiz “input output” tablolarıdır. Ancak söz konusu tabloların yapıldığı son tarih 1998 yılıdır. Oysa bu tablolar ciddi bir planlama içinde çok yaşamsal önemdedir.

Bu eksikliğe rağmen, bazı ciddi bilim insanları 1998 yılı tablolarını kullanarak çalışmalar yaptılar. Bu çalışmalar Türkiye'nin ihracatının emek yoğun sektörlere dayandığını sergilemektedir. Ham madde yoğun sektörlerdeki ihracat oranları da eklendiğinde görülmektedir ki, Türkiye ihracatında emek yoğun ve ham madde yoğun sektörler hemen hemen ihracatın tümünü kapsamaktadır.

Türkiye’nin ihracatında dış ticaret ve cari işlemler dengesine olumlu katkıda bulunan sektörlerin de geleneksel sektörler olduğu çok net olarak görülmektedir.

Otomobil sanayisi gibi ihracatta önde giden bir sektörde görülen ise üretim için yapılan ithalatın ihracat boyutuna yaklaşmasıdır. Elektrikli makine ve cihazlar ile parçalarının üretiminde de yüksek teknoloji gerektiren girdiler ithal edildiğinden, ihracattan çok ithalat gerçekleştirilmektedir.

Türkiye, değerli arkadaşlarım, bazı temel sanayiler ve tüketim malı sanayileri ile başlattığı sanayileşme sürecini tam olarak tamamlayamadan Avrupa Birliğiyle tamamlayıcı protokol yaptı ve sanayi ürünleri ithalatındaki vergileri ve miktar kısıtlamalarını öngörülen takvime göre kaldırdı. Hemen arkasından küreselleşme ve gümrük birliği uygulamaları başladığından dış ticarette serbestleştirme rüzgârları esti ve Türkiye serbestleştirmeyi pek çok ülkeden daha fazla benimseyerek kendi ürünlerinin rekabet gücünü ortadan kaldıracak şekilde uyguladı. Bu nedenle, Türkiye’de ithal edilen ürünlerin yerli olarak üretilmesi ve bu kanalla dış ticaret açığının ve dolayısıyla cari işlemler açığının hafifletilmesi yaşama geçirilmedi.

İşin ilginç yanı, gelişmiş ülke hükûmetlerinden farklı olarak AKP İktidarı ithalattaki hızlı artışa karşı öyle duyarsız davrandı ki geleneksel sektörlerde de, sadece yüksek teknoloji kullanan sektörlerde değil geleneksel sektörlerde de ithal girdi oranı giderek arttı. İhracat artışları yatırım yaparak, yeni ürünler üreterek, teknoloji yoğun ürün oranlarını artırarak, daha yüksek katma değer gerçekleştirerek sağlanmadığı için dış ticaret açığı ve cari açık hızla yükseldi. Borç ve faiz ödemelerinin yüksek boyutlara ulaşması ve hızla artan kâr transferleri Türkiye’de gelecekte daha büyük sıkıntılara yol açacaktır çünkü yabancı sermaye, yatırımlara ve döviz kazandıran, ihracatı artıran üretime yönlendirilmedi.

Bugün karşımızda olan gerçek, ekonomideki tasarruf açığını ve dış ticaret açığını kapatabilmek için en az ödediği borç kadar borçlanan, diğer bir deyişle borcu borçla ödeyen bir Türkiye’dir. Bunun anlamı şudur: AKP’nin uyguladığı yanlış politikanın bedelini sizler değil bu kuşağın çocukları ve torunları ödeyecektir. Bu büyük bir haksızlıktır ve bu duruma yol açmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.

Pazar arayışları ve olmayacak tavizler vererek ithalatı azaltmak, ihracatı uzun süreli ve istikrarlı bir şekilde artırmak mümkün değildir. Eğer Avrupa Birliğine tam üyeliği hedef alıyorsanız Türkiye'nin tek başına çeşitli ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmalarının da uzun dönemde sonuç vermesi beklenemez çünkü gümrük birliği tam üyelerin üçüncü ülkelere karşı aynı dış ticaret rejimini uygulamalarını ve benzer ticaret anlaşmaları yapmalarını öngörmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Dış ticaretteki sorunları çözmenin, krizi en kısa sürede aşmanın, işsizliği azaltmanın, kalkınmayı hızlandırmanın ve sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşmanın yolu üretimden, yatırımdan, sanayileşmekten ve ciddi bir kalkınma stratejisi ve planı uygulamaktan geçmektedir. AKP İktidarı yedi yıldır bu gerçeği anlamamakta ısrar ediyor ve yabancıların önerilerine uyarak ters yönde politikalar uyguluyor.

Yabancı ülkelerin ve uluslararası kuruluşların Türkiye'nin yararlarını değil, kendi çıkarlarını koruduklarını bir kez daha hatırlatıyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Keleş.

Sayın milletvekilleri, sistemde bir arıza oluştuğu için, şimdi soru-cevap için sırasıyla okuduğum isimlerin tekrar sisteme girmelerini rica ediyorum: Sayın Işık, Sayın Özdemir, Sayın Uslu, Sayın Süner, Sayın Yıldız, Sayın Aslanoğlu, Sayın Çelik, Sayın Doğru, Sayın Güvel, Sayın Akçay, Sayın Asil, Sayın Enöz, Sayın Akkuş, Sayın Ağyüz, Sayın Ekici, Sayın Çalık, Sayın Genç, Sayın Korkmaz, Sayın Yıldız, Sayın İnan, Sayın Köse, Sayın Soysal ve Sayın Kaptan.

Sözü de bu ilk baştan okuduğum şekilde vereceğim, ona göre dikkate almanızı rica ediyorum.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren.

Buyurunuz Sayın Diren (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi ve Gümrük Müsteşarlığının 2010 mali yılı bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, İGEME, ülkemiz ihracatını artırmak ve sağlıklı bir yapıya kavuşturmak amacıyla 1960 yılında 118 sayılı Yasa ile kurulmuş bir kamu kuruluşudur.

Bu kuruluş, ihracatçı firmalarımıza yeni pazarlar bulunması, ihracat ürünlerinin ve firmalarının tanıtılması amacıyla yayınlar hazırlamak, uluslararası fuarlara millî katılımlar organize etmek, ülkemizdeki ve dünyadaki ekonomik gelişmeler ve mevzuatlar hakkında ihracatçımıza ve üreticimize ve ihracata yeni başlayacak firmalarımıza gerekli bilgilerin aktarılması, dış ticarette ilgili kamu kuruluşları arasında koordinasyon sağlamak gibi çok önemli faaliyetleri yürütmektedir.

Bu noktada, yapmış olduğu bu faydalı hizmetleri ülkenin ekonomi ve dış ticaret politikalarının içinde değerlendirmekte fayda vardır. Yaşanmakta olan ekonomik sıkıntıları sadece küresel ekonomik krize bağlamak çok doğru olmaz. Türkiye, yedi yıllık AKP İktidarının uygulamış olduğu yanlış ekonomi politikaları sonucu 2002 yılında dünya ülkelerinin hızlı büyümelerindeki çok uygun uluslararası ekonomik koşulları yeterince değerlendirememiştir. Ülkemiz, bu dönemde, G20’ler içerisinde en hızlı büyüyen 3’üncü ekonomiyken henüz küresel krizin başlamadığı dönemde, 2007’de 9’uncu; 2009’da da 17’nci sıraya gerilemiştir. Bu süreçte ülkede işsizlik ve yoksulluk artmış, iktidarın bu yanlış politikası ithalatı, işsizliği ve borçlanmayı körüklemiştir.

Sayın milletvekilleri, bu noktada Türkiye'nin günü kurtarmak amacıyla sürdürülen politikalar yerine, istikrar içerisinde büyüyen, geliri daha adil paylaşan, üretime dayalı dış rekabet ve ihracat gücü yüksek ulusal sanayisini sahiplenen politikalara ihtiyaç vardır.

Uygulanmakta olan yüksek faiz, düşük kur politikası, sanayicimiz ve ihracatçımızı zorlamakta; ara mal üreten, ihracat yapan, ekonomimizin hayat damarı KOBİ’lerimize en büyük zararı vermektedir. 6 milyona yakın işsizin olduğu ülkemizde işsizlik sorunu çözülüp üretkenlik yaratıldığında ihracat kabiliyetimiz de artacaktır. İhracatta 100 milyarlıklar kulübüne girmiş olmamız elbette ki çok önemlidir ancak ihracat 2009’un ilk on ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 30 gerilemiştir. Burada dikkat çeken ara malı ithalatının patlamasıdır. Bu yapısal bir sorundur. Döviz kurunun olması gereken reel seviyeye çekilmesi durumunda ihracatçı bu ara malları iç piyasadan temin edecektir ve bu sayede cari açığın temel sebebi olan dış ticaret açığının da düşmesi olası olacaktır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye İhracatçılar Meclisinin önerdiği, ticari ilişkimizin bulunduğu her ülkede ticaret noktaları ve ticaret temsilcisi bulundurma önerisi ile Sayın Bakanın göreve geldiğinde öne sürdüğü ülke masaları uygulamaları bir an önce hayata geçirilmelidir. Bu sayede Avrupa pazarlarıyla sınırlı kalmayıp çeşitli ülkelerde yeni pazarların araştırılması sağlanacaktır çünkü pazar araştırması hususunda ticari ataşeliklerimiz yetersiz kalmaktadır.

İlki nisan ayında Sofya’da açılan ticaret merkezimizin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu merkezlerde “Tik-Tak” adı verilen dış ticaret konusunda donanımlı personel istihdam edilecektir. Bu oluşum ihracatın arttırılması ve Türk iş adamlarının dünyaya açılmasının kolaylaştırılması açısından çok önemlidir. Devlet ve özel sektörün bir arada çalışacağı bu ticaret merkezlerinde bürokrasi ortadan kalkacak, ihracatçı iş adamlarımız işleri belirli boyuta gelene kadar buradaki ofis ve hizmetlerinden, iletişim hizmetlerinden faydalanabilecek ve gerekli toplantılarını yapabileceklerdir. Bu uygulamalar ihracatı artırmanın en etkin yolları olarak görülmektedir. Ancak kurum için ayrılan bütçeye baktığımızda geçen yıla oranla yaklaşık yüzde 6’lık bir artışla bu projelerin gerçekleşmesi pek olası gözükmemektedir.

Sayın milletvekilleri, konuşmama Gümrük Müsteşarlığıyla devam etmek istiyorum: Gümrük, sınırlayıcı, koruyucu, ülkelerin kendi ekonomik çıkarlarının başka ülkelerin çıkarlarıyla ithal, ihraç, transit malları aracılığıyla zaman zaman değişen hükümlere göre dengelendiği uygulama alanıdır. Bugün, bütün ülkeler gümrüklerle ilgili çeşitli ekonomik politikalar uygulamak zorundadır. Böylece gümrüğe gelen çeşitli mallar kanunda gösterilen vergi, harç ve resimler ödendikten sonra ülkeye girmekte, bu muamelelerden hem devlet gelir elde etmekte hem de ülkede üretilen malların diğer ülkelerde imal edilen benzeri mallar karşısında korunması sağlanmaktadır.

Bugün itibarıyla gümrükler vergi tahsilatı yapan kurum hüviyetinden çok farklı alanlara ilişkin politikaların uygulayıcısı ve denetleyicisi konumuna getirilmiştir. Fikrî ve sınai mülkiyet haklarının korunması, insan ve toplum sağlığının korunması, haksız rekabetin engellenmesi, kültürel mirasın korunması gibi çeşitli alanlarda görev üstlenen gümrük idareleri, bir bakıma ulusal politikaların tümünün uluslararası ticaret boyutunun da uygulayıcısı durumundadır.

Gümrüğe ilişkin olumlu politikalar uluslararası ticareti artıracaktır. Bu politikalar serbest piyasa ekonomisi gereklerine göre seyir izlemeli, ulusal ekonomik politikalara ters düşmemelidir.

Gümrük işlemleri, şirketlerimizin rekabet güçleri açısından doğrudan bir etkiye sahiptir. Yasal ticaretin hızlandırılıp yasa dışı ticaretin önüne geçilmesiyle rekabet gücümüzün artacağı da açıktır.

Gümrükler, gelişen dünya ticaretinde birer engelleyici unsur olmaktan çıkmıştır ve Türkiye'de de çıkmak zorundadır. Hâlen gümrüklerdeki bürokratik zorluklarla ve ticareti engelleyici hususlarla karşılaşıyor olmamız, dünya ticaretinden daha fazla pay almak isteyen Türkiye için büyük bir eksikliktir. Elbette ki 1996’da yapılan Gümrük Birliği Sözleşmesi’nden günümüze kadar yapılan iyileştirmeler inkâr edilemez ancak bu iyileştirmeler istenen, özlenen seviyeye gelmemiz için yeterli değildir.

Gümrükler, vergi daireleri ve bankalar arasında ortak bir veri tabanı oluşturulmalı ve bilgi akışı on-line olarak sağlanmalıdır. Veri tabanı, ihracatçı birlikleri ve Dış Ticaret Müsteşarlığı gibi kurum ve kuruluşlarla da uyum içinde olmalıdır. Bu sayede oluşan veri tabanıyla mükellefin omzundan ciddi bir evrak takip yükü kalkmış olacaktır.

Sayın milletvekilleri, önemli sorunlardan biri de kaçakçılık ve yolsuzluk olarak görülmektedir. Kaçakçılık, akaryakıt, şeker ve canlı hayvan kaçakçılığı başta olmak üzere çok ciddi boyutlarda yaşanmakta ve ülke ekonomisine önemli oranda zarar vermektedir.

Ankara Ticaret Odası verilerine göre, bu ülke içinde tüketilen akaryakıtın beşte 1’i kaçaktır ve parasal değeri yaklaşık 4,5 milyar dolardır. Yılda yaklaşık 1 milyon ton şeker kaçakçılığı sebebiyle stoklar artmakta olup, bu gerekçeyle pancara konan kotalardan dolayı da 2 milyon dekar arazide pancar tarımı yapılamamaktadır; bu da tarımda 1 milyon 600 bin, sanayide ise 260 bin olmak üzere, toplam 1 milyon 860 bin işsiz insan demektir. Keza çay, içki, canlı hayvan, et ve et ürünleri ile insan kaçakçılığının boyutları da çok büyüktür.

Ayrıca, ülkemiz üzerinden Batı’ya yapılan uyuşturucu kaçakçılığı Türkiye’mizin imajını zedelemektedir. “Sınırlarımız ve gümrük kapılarımız yolgeçen hanı mıdır? “ diye bir soru geliyor akla. Güvenlik güçlerimizle koordineli bir şekilde bu gidişata “Dur.” denilmesi gerekmektedir. Bazı gümrük kapılarımızın Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği iş birliğiyle yenilenmiş olması olumlu bir gelişmedir. Ancak gümrüklerin fiziksel ve kimyasal analizlerin yapılabileceği laboratuvar olanaklarının, özellikle şu meşhur GDO’lu ürün trafiğinin denetlenmesi noktasında yetersiz olduğu görülmektedir. Personele Avrupa Birliği standardında teorik ve pratik eğitim imkânı sağlanmalı, sosyal ve mali haklara kavuşturulmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu arada TÜRMOB çatısı altında örgütlenmiş mali müşavirlerimiz gibi gümrük müşavirlerinin de odalarını kurup meslekleriyle ilgili örgütlerine kavuşmaları mutlaka sağlanmalıdır. Zira onlar hem gümrük bürokratlarımızın ve hem de gümrükle işi olan vatandaşlarımızın üzerinden önemli bir yükü kaldırmaktadırlar.

Sayın milletvekilleri, 2010 bütçesinde vergi dışı gelirlerdeki artışın büyük ölçüde zamlarla karşılanacağı anlaşılmaktadır. Elektriğe, doğal gaza, köprülere ve paralı yollara zam yapılması kaçınılmazdır. Dış ticarete konu mal üreten sektörleri dikkate alan bir büyüme stratejisi izlemek zorundayız. Kamu ve özel kesim iş birliği içinde en yüksek verimliliği sağlayacak bir iş ortamı geliştirilmeli, yenilikçi çalışmalar sürekli desteklenmeli, teşvik sistemi etkin hâle getirilmelidir. KOBİ’lerimizin krediye ulaşmalarını kolaylaştıracak kredi garanti sistemi derhâl düzenlenmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2010 yılı bütçemizin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Diren.

Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı.

Buyurunuz Sayın Akıncı. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Halkımızın “Fak Fuk Fonu” diye tanıdığı bu tür dayanışma mekanizmaları bizce de toplumun muhtaç ve yoksul kesimlerini korumak, toplumsal dengeyi bir parça olsun sağlayacak kısmi çözümler üretmek amacıyla oluşturulmuş olabilirler. Ama görünen odur ki, gördüğümüz odur ki, bu dönemde Hükûmet, alınması gereken köklü önlemleri ve kalıcı politikaları bir yana bırakmış, işi sadece bu kurumlara havale etmiştir. Anayasa’nın en temel ilkelerinden birisi olan sosyal devlet olma özelliği unutulmuş, milyonlarca yurttaşımıza sadaka gibi verilen yakacak, gıda ve benzeri yardımlarla, arada bir de kanepe ve buzdolabı takviyesiyle bu sorunların çözülebileceği düşünülmüştür. Üretimi, istihdamı, sanayileşmeyi unutup daha fazla yardım yapmakla övünenler, aslında bunun, giderek daha çok yoksullaştığımızı göstermiş olduğunun farkına varamamışlardır.

Başkentimiz Ankara, bu anlayışın ve açmazın tipik bir örneğini sergilemiştir. Dağıtılan yardımların şeffaflığı bu kadar tartışmalı olsa bile, devletin parasını babasının parasını dağıtıyormuş gibi dağıtıp caka satanlar, on beş yıllık yönetimlerinde yardım dağıtılan aile sayısını 90 binden 400 bine çıkarmakla övünenler, aslında bunun, o kenti ve ülkeyi yönetenler için bir övünç değil, utanç tablosu olması gerektiğini mutlaka öğrenmeliler.

Değerli arkadaşlarım, hiçbir avunma ve avutma çabası ülkemizde yaşanan acı gerçekleri görmemize engel olamaz, olmamalıdır. Size de, sizin için de bu engel olmamalıdır. Niye söylüyorum bunu? Bakınız, ülkemiz, yaşadığı ekonomik krizi daha da büyüten ve derinleştiren bir uluslararası krizi de yaşadı, yaşamaya devam ediyor. Bu krizin kuşkusuz en önemli sonucu, işsizliğin ve yoksulluğun artması olmuştur. Yapılması gereken, kendimizi ve halkımızı, krizin bizi teğet geçtiğini, söyleyerek aldatmak değil, avutmak değil, gerçekçi ve akılcı önlemlerle krizin yükünü azaltmak olmalıydı. Ama Hükûmetimiz, bunları hiç tartışmak istemedi, yapılan uyarı ve önerilere hep kulaklarını tıkadı; rakam cambazlığıyla kişi başına düşen millî gelirin 10 bin dolara çıktığıyla övündü ama ülkede 10 milyon insanımızın yeşil kartlı olduğunu unutuverdi.

Güneydoğu bölgemiz dâhil olmak üzere yapılan bütün kamuoyu yoklamalarında, insanlarımız en önemli sorunlarının işsizlik ve yoksulluk olduğunu açıkça ifade etmişlerdir. Hükûmet ise bu gerçeği görmezden gelip her birini eline yüzüne bulaştırdığı, ülkemiz için hayırlı sonuçlar getirmeyeceği de ta başından belli olan ve Türkiye'yi allak bullak eden envaiçeşit açılımla uğraşmayı tercih etmiştir.

Değerli arkadaşlarım, kriz üzerine birçok değerlendirmeler yapıldı, yapılıyor. En son, sanki kendisini teğet geçmemiş de Maliye eski Bakanı Kemal Unakıtan krizin Başbakan ve çevresini teğet geçtiğini söylüyordu. Kimilerine göre ise yapılması gereken, krizi fırsata dönüştürmekti. Fakir fukara, garip gureba krizi nasıl fırsata dönüştüreceğine kafa yorarken Başbakanımızın, bakanlarımızın, hatta Cumhurbaşkanımızın çocukları sihirli formülü çoktan bulmuştu bile, halka hizmet etmenin aracı olması gereken siyasi iktidarı hızla zenginleşmelerinin aracına dönüştürüvermişlerdi.

Peki, Tekel işçilerine “Yatarak para kazanma devri geçti.” diyen Başbakan kendi çevresindekilere “Bu kadar sürede, bu kadar parayı nasıl kazanıyorsunuz?” diye neden sormuyor sevgili arkadaşım? Başbakan sormuyorsa siz niye sormuyorsunuz ey milletin AKP’li milletvekilleri, siz niye sormuyorsunuz?

Oysa bu ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan milyonlarca insanın gerçekleri bambaşka. Terörle mücadelede canını esirgemeyen bir Mehmetçik 120 lira olan asker aylığının 20 lirasıyla yetinip 100 lirasını da memleketteki yoksul ailesine gönderiyor; bir Kore gazisi aç susuz ölmek üzereyken bir barakada, tesadüfen kurtarılıyordu. 80 liralık yardım için Urfa’da insanlar birbirini eziyor; gazetelerde her gün, yoksullaşmanın acısına dayanamayıp intihar eden insanlarımızın haberleri yayınlanıyor. Kasım 2009 rakamlarıyla yoksulluk sınırı 2.533, açlık sınırı 778 lira iken kimi çaresiz insanlar her şeyi göze alarak ilkel maden ocaklarında 600 lira aylıkla çalışmaya razı olabiliyor. Ölümün kol gezdiğini bile bile insanlar hiçbir ciddi önlemin alınmadığı tersanelerde sessiz sedasız ekmek peşinde koşmaya devam ediyorlar. 50-100 kişinin alınacağı iş yerlerinde sınavlara binlerce genç umutsuzca başvuru yapıyor, bir şirkette temizlik işçisi olabilmek için on binlerce genç her gün Meclis koridorlarında milletvekili ve bakan torpili arıyor. Örnekler çoğaltılabilir, çok söz söylenebilir ama esas olan, “Bunlar her zaman olmuştur, olabilir.” diye geçiştirmek değil, bunları çözmek ve ortadan kaldırmak üzere işbaşına gelmiş olan iktidarınızın çaresizliğidir ve esas olan, yurttaşlarımızın devlete güveninin kaybolmamasıdır, eşitlik ve adalet duygusunun yok olmamasıdır. Ama, eğer ülkemizde milyonlarca çiftçi, esnaf, sanayici, iş adamı krizin yükü altında inim inim inlerken, ülke kaynaklarından hak ettiği payı alamazken, “can suyu” kampanyalarıyla avutulurken, şalterler inerken, kepenkler kapanırken eğer Sayın Başbakanın talimatıyla devlet bankalarından damadının yönetici olduğu holdinge Hükûmeti destekleyecek bir medya grubu satın alma uğruna 750 milyon dolar aktarılabiliyorsa, ülkemizde ne eşitlik ne adalet kalır ne de kalkınma olur.

Eğer, ülkemizde temel ihtiyaç ürünlerine sürekli zam yapılırken, sadece mutfak harcamalarındaki bir aylık artış yüzde 2,76 iken “İmkânlarımız bu kadar.” bahanesiyle siz, kamu çalışanına 2,5+2,5, emekliye 1,83’lük artışı reva görürseniz, üstelik bıçak kemiğe dayandığı için açlık grevine giden emekliye sırtınızı dönerseniz, insanca yaşamak için meydanlara inen milyonlarca kamu çalışanını tehdit ve baskıyla engellemeye çalışırsanız, eczacıları duymaz, şeker fabrikalarından yükselen feryatlara, AKP Genel Merkezine dayanan binlerce Tekel işçisinin sloganlarına kulak vermezseniz, demiryolculara, itfaiyecilere ters ters bakarsanız, yetmez gaz sıkarsanız, panzer sürerseniz, bunun adı “sosyal hukuk devleti” değil, “faşist devlet” olur.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, yoksulluğun en önemli nedenlerinden birisinin yolsuzluk olduğunu siz de biz de biliyoruz ama eğer siz, yolsuzlukların kaynağındaki siyasetçi-iş adamı-bürokrat çarkını kıramıyor, herkesin hesap verebilmesinin önünü açmak için, söz vermenize rağmen, yedi yıldır dokunulmazlıkları kaldırmak için hiçbir şey yapmıyorsanız, sizin iyi niyetinizden şüphe edilir. Bir Deniz Feneri dosyasının bile -sağır sultan duydu ya- ucu size dokunabilir korkusuyla üstüne gidemiyorsanız, sizin ne yoksullukla ne de yolsuzlukla mücadelede samimiyetinize inanmak mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Sevgili arkadaşlarım, başka bir yalın gerçeği daha hatırlatmak istiyorum: Yapılan bütün araştırmalar, hane halkı sayısı arttıkça yoksulluğun da arttığını gösterirken ve biz daha mevcut çocuk ve gençlerimizin hiçbir sorununu köklü bir biçimde çözememişken, eğer Sayın Başbakanımız hâlâ her gittiği yerde, hatta Meksika’daki bir Türk ailesine bile “En az 3 çocuk yapın.” demeye devam ediyorsa, bunu “Yaradan rızkını verir.” diye de geçiştirmek mümkün değildir. Yaradan rızkını verir vermesine de, ben merak ediyorum, niye hep sizin rızkınıza villalar, gemiler, inşaatlar, televizyonlar, gazeteler, enerji boru hatları, mısır ticareti, pırlanta mağazaları düşüyor da size oy verip iktidar yapan milyonlarca yurttaşımızın rızkına Fak Fuk Fonu yardımları, iftar çadırları, açlık, yoksulluk, işsizlik düşüyor? Bunu hiç vicdanlarınızda sorgulamayacak mısınız? (CHP sıralarından alkışlar) Ama üzülerek görüyorum ki buna niyetiniz yok. Siz çoktan bu çarkın bir parçası olmuşsunuz artık. Yoksulları, yoksulluğun ne demek olduğunu, onun acısını çoktan unutmuşsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü bağlayınız.

ZEKERİYA AKINCI (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.

Bize de kulak vermeyeceksiniz ama umudum, yüzlerce yıl öncesinden seslenen Karacaoğlan’ın o güzel deyişini biliyorsunuz “Üç derdim var birbirinden seçilmez /Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm” diyerek ölümle yoksulluk arasında bir fark olmadığını anlatan dizelerine kulak verin hiç olmazsa. İnşallah, bütün bu adaletsizliklerin ve çarpıklıkların hesabı ilk seçimlerde sandıkta sorulacaktır.

Bu umutla hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Umudum olmasa da bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akıncı.

Hatay Milletvekili Fuat Çay.

Buyurunuz Sayın Çay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FUAT ÇAY (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi ve televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada umut verici temennilerde bulunmak isterdim. Ne yazık ki bugünkü koşullar ve gelişmeler kaygı ve üzüntü verici bir tablo olarak karşımıza çıkmıştır. Yüreğimiz derinden yaralanmıştır. Ne yazık ki uygulanan sözde politikalar neticesinde toplum tehlikeli bir ayrışmaya doğru sürüklenmiş ve terör, geleceğe dönük güven ortamını ortadan kaldırmıştır. İnsanlar birbirlerine kuşkuyla bakar hâle gelmiş, barış ve hoşgörü içinde yaşamak neredeyse imkânsızlaşmıştır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, işsizlik ve yoksulluğun hangi boyutlarda olduğundan söz etmeme bile gerek yok sanırım. Çalışanların durumu da ayrı bir vakıa.

Ülkede bu kadar olumsuz tablo varken hangi hükûmet bütün bu yaşananları pembe gözlüklerle görebilir ve kendilerine olumlu bir sonuç çıkarabilir ki? “Ak kadrolar” olarak ortaya çıkanlar karanlıkları aydınlatmak yerine ülkeyi daha kötü karanlığa sürüklüyorlar.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin ciddi sorunlarında biri de ekonomideki daralmadır. Bundan en çok etkilenen kesim ise çalışanlarımız, memur ve emeklilerimizdir. Memurlar kasım ayında “uyarı grevi” olarak işi bırakma eylemi yaptı. Bu eylem Hükûmete ciddi bir uyarı niteliğindedir. Memurun ailesine bakacak gücü kalmamış, alım gücü ortadan kalkmış, geçinemez hâle düşmüştür. AKP dönemindeki işsizlik oranı cumhuriyet tarihinin en üst seviyelerine yükselmiştir. Ülkemizde gelir dağılımındaki adaletsizlik ve işsizlik suç işleme oranlarını artırmıştır. Hapishaneler dolmuş, bunların çoğunluğunu gençler oluşturmaktadır. Hapishanelerde mevcut 117 bin tutuklu ve hükümlünün 83 bini genç nüfustandır.

Bütün bu olumsuzluklar bir yana, AKP Hükûmetinin uygulamalarıyla devlet memurları arasındaki adaletsizlik de sürekli büyümektedir.

Ülkemizde kurumlar arasındaki eşitsizlik bugüne kadar giderilememiştir. Kamu personeliyle ilgili ortaya atılan taslaklar, sorunun çözümünden çok yandaş memurlara avantaj sağlama, Hükûmetin politik kadrolaşmasının önünü açma amacı taşımaktadır.

Ülkemizde, aynı işi yapıyor olmalarına karşın aldıkları ücretlerde büyük farklılıkların bulunduğu kadrolar mevcut. Bütün kamu kurumlarında bu adaletsizlik vardır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre çalışan devlet memurları, bu Kanun’un 4/B maddesine tabi sözleşmeli personel ve 4/C maddesine tabi geçici personel… Fazla uzağa gitmeye de gerek yok, bu saydığım kadroların tamamı Meclis çatısı altında da mevcut. Yirmi yıldır geçici görevle çalışan personel var Mecliste. Aynı işi yapmalarına karşın farklı ücretler verilmektedir. Bu adil midir gerçekten?

Sözleşmeli personel uygulamasıyla kamu görevlileri ikiye bölünmektedir. Yargının, bu statüdeki personelin de memurlar gibi aynı haklara sahip olduğu yönündeki kararlarına rağmen, bu kişilerin hakları tam manasıyla verilmemiştir. Aynı işi yapan kadrolu memur ile sözleşmeli memurun mali hakları eşitlenmemiştir.

AKP İktidarından sonra memurların açmış olduğu davalarda büyük artış meydana gelmiştir. Bu artış, Hükûmetin memurlar üzerindeki keyfî atamalarından ve işlemlerinden kaynaklanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, şimdi de bir moda çıktı; “Kendi ekibimle çalışırım”, “Kendi takımımı kurarım.” şeklindeki açık ifadeler, özellikle AKP Hükûmeti döneminde göreve gelen kadrolar, üst kadrolar, müsteşarıyla, genel müdürleriyle ve daha alt düzeydeki kadrolar dâhil olmak üzere böyle diyor. Bu modanın neticesinde memurların görevden ayrılmaları için baskı uygulanıyor. Baskılara boyun eğmeyen memurlar disiplin soruşturmasıyla tehdit ediliyor. Teftiş kurulları ve soruşturmacılar âdeta tetikçilik yapıyor. Meclis yönetiminde de, bakanlıklarda da bu örnekler yaşanıyor. AKP yandaşı olmayan, arkasında tarikat, cemaat desteği olmayan yöneticiler hakkında hep aynı oyun oynanıyor. Bu desteğe sahip memurlar ise haklarında hapis cezası, disiplin cezası da olsa üst görevlere atanabiliyor, terfi olabiliyor. Öğrenim şartı bile tutmayan kişiler üst göreve getirilebiliyor. Ne yazık ki bu uygulamaların başını da Meclis çekiyor. Yani balık baştan kokuyor. Hükûmet ve yöneticiler Danıştay kararlarını zoraki uyguluyor, etkisizleştiriyor. Yasayı dolanacağını açıklayan yöneticiler hukuk devletini ortadan kaldırıyor. Hükûmetin bakanı ulu orta “Ortada Danıştay kalmayacak.” şeklinde açıklamalar yapabiliyor. Bu türden keyfî uygulamalar bugün iktidarın hukuk devletini içine sindirmediğinin bir kanıtıdır.

Değerli milletvekilleri, devlet personel rejiminin temel ilke ve politikası, kurum ve kuruluşların teşkilat, görev ve yetkilerini, kamu görevlilerinin tabi olacakları personel rejimlerini ülke şartlarına en uygun olacak şekilde düzenlemek, belirlenen personel politikasını uygulamak, revize etmek, uygulamayı takip etmek ve denetlemek, personel rejimleri arasında uyum, denge ve koordinasyonu sağlamak Devlet Personel Başkanlığının temel görevleri arasındadır. Ne yazık ki bu önemli görevlerle donatılmış böylesi bir kurum, siyasi iradenin otoritesi altında ezilmekte ve görevini yapamaz, çözüm üretemez hâle getirilmiştir.

Türkiye’de devlet merkezî zihniyetle bürokratik engeller yaratarak iş ve işlemlerin süratle yapılmasını engellemekte, kırtasiyeciliği artırmaktadır. İnsanlar işlerini takip etmek ve çözmek için başkente akın etmektedirler. Devletin, yerinden yönetim ve yerel yönetimlerin hareket alanlarını sınırlayarak kontrol altına alma çabası ne yazık ki hâlen devam etmektedir. Yerinde kısa sürede çözülmesi gereken küçük bir iş dahi Ankara’nın onayına sunulmaktadır. Bu da devlet-vatandaş açısından ek masraf ve zaman kaybı demektir. Taşradaki memur merkezî idarenin emir ve direktiflerini uygulamaktan kendisini geliştirememekte, karar verememekte ve fikir dahi üretemez hâle gelmektedir. Merkeziyetçi zihniyet nedeniyle bürokrat ve milletvekili asli işlerini yapamaz hâle gelmiştir. Bütün bunların sonucunda iş takipçiliği meslek hâline gelerek haksız kazancın yolu açılmıştır.

Değerli milletvekilleri, mevcut olumsuzluklar yeniden ele alınarak sistem yeniden yapılandırılmalı, görev ve hizmetlerin yeniden düzenlenmesini sağlayacak bir düzenlemeye vakit kaybedilmeden geçilmelidir. Bir an önce merkezî idarenin takdir yetkisine gerek duyulmayan iş ve işlemlerle ilgili yetkilerin yerel yöneticilere devri yapılmalıdır.

Ayrıca, merkezî idarenin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FUAT ÇAY (Devamla) – Ayrıca, memurlar arasındaki adaletsiz yapıya son verilerek eşit işe eşit ücret politikası yürürlüğe konulmalıdır. Performansa dayalı hukuk ve mali bir yapılanma esas alınmalıdır. Kamu personel rejimiyle ilgili çağdaş bir yapılanmaya gidilerek liyakat ve kariyer ilkesi dışında atama ve yükselmenin önüne geçilmelidir.

Kısaca, çağdaş, devamlı olarak kendini geliştiren, yenileyen, kaliteli, rekabetçi, sistemli, hizmeti eşit veren, adam kayırmayan, siyasi otoritenin baskısı altında ezilmeyen ve dinamik bir personel yapısına sahip güçlü bir yönetim sistemi geliştirilmelidir.

Bu düşüncelerle, bütçenin ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çay.

Şahsı adına, lehinde İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen.

Buyurunuz Sayın Sekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET SEKMEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçe görüşmelerinde Gençlik ve Spor ve Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlük bütçeleri üzerinde şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Spor, kişisel olarak veya toplu yarışlar biçiminde yapılan, bazı kurallara göre uygulanan beden hareketlerinin tümü şeklinde tanımlanır. Günümüzde spor, dili, dini, ırkı farklı insanları birleştiren önemli bir araçtır. Spor, gerek yarışma gerek sağlıklı yaşam gerekse izleyici bazında dünya kültürünün bir parçasıdır. Spor, giderek daha çok kişi tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak ilgi görmeye başlamış, daha organize hâle gelmiş, uluslararası bir saygınlık ve prestij göstergesi olarak ulusları sevince ya da yasa sürükler hâle gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genç ve dinamik bir nüfusa sahip ülkemizin bu potansiyelini iyi değerlendirmesi her açıdan çok önemlidir. Ülkemizin sağlam bir spor altyapısı oluşturması, spor kültürünü geliştirmesi, eğitimini yaygınlaştırması, her branşta sporcu yetiştirmesi, tüm vatandaşlarımıza spor imkânları sunması hepimizin temel amacı olup, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün üstlendiği büyük bir sorumluluktur.

Ayrıca, bu Genel Müdürlüğümüzün bünyesinde yer alan Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığı, Türkiye çapında kurulmuş yüz elli bir gençlik merkezi kurarak gençlere eğitici konferanslar, seminerler verilerek kötü alışkanlıklardan korumaya yönelik çalışmalar yapmaktadır. Bu merkezlerde spor dallarıyla ilgili verilen bilgilerin yanında çeşitli kurslar da verilerek gençlerimiz eğitilmektedir.

Ayrıca, 2009 yılı içerisinde spor tesisi yatırımları için 451 milyon 169 bin TL’lik ödenek kullanılmıştır. Kullanılan bu ödenekle toplam yedi yüz altmış proje yürütülmüştür. Son yıllarda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün üstün çaba ve desteğiyle sporda elde edilen başarılar sonucu kulüp ve lisanslı sporcu sayısında büyük bir artış gözlenmektedir. Bugün dünya sporunun en büyük turnuvalarına ev sahipliği yapmak bizlere gurur vermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın ikinci bölümünde ülkemizde çok önemli bir görevi yerine getirdiğine inandığım Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğümüz, ülke genelinde gıda, yakacak, barınma yardımları ile öğrencilerimize yönelik eğitim, barınma yardımı, yükseköğrenim bursları, özürlü öğrencilerin okula ücretsiz taşınması, anne ve çocuk sağlığı için şartlı nakit transferi gibi sağlık ve tedaviye yönelik çeşitli yardımlar yapmaktadır. Bunlar sosyal devlet olmanın gereğidir.

Değerli milletvekilleri, yoksulluk, daha doğru bir deyişle, kaynak ve imkânların eşitsiz dağılımı belki de dünyamızın en önemli sorunudur. Yaşanan krizler hem gelir dağılımındaki adaletsizliği hem de yoksul sayısını artırmaktadır. Ülkemizde gelir dağılımı adaletsizliğini gidermek için 58, 59 ve 60’ıncı cumhuriyet hükûmetleri döneminde önemli adımlar atılmış olup, bu yöndeki çalışmalar devam etmektedir.

Gelir dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesi ve yoksul kesimlerin desteklenmesine yönelik uyguladığımız sosyal politikalar insan merkezli kalkınma anlayışımızın sonucudur. Bu yardımlar, toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi ve sosyal barışın korunması açısından da büyük önem taşımaktadır.

İhtiyaç sahibi ailelerimize gıda ve giyim gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması için 2008 yılının Haziran ayından itibaren gıda yardımları üçer aylık periyotlarla yılda 4 kez yapılmaya başlanmıştır. 2009 yılı Ekim ayı itibarıyla 2 milyon 66 bin 869 öğrencimize 261 milyon Türk liralık eğitim yardımı ödenmiştir. Ayrıca 27.205 özürlü çocuğumuz okuluna ücretsiz olarak götürülmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET SEKMEN (Devamla) – Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğümüzün yaptığı önemli bir çalışma da, gelir artırıcı ve istihdamı artırıcı projeleri hayata geçirerek 5.486 vatandaşımızın bu projeden yararlanması sağlanmıştır.

Hükûmet olarak yoksullukla mücadelemiz devam edecektir. Her vatandaşımızın onurlu, huzurlu ve yüksek yaşam standardına ulaşması amacıyla sözlerime son verirken, 2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sekmen.

Şimdi Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Yazıcı, süreniz on beş dakika.

Buyurunuz.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İzninizle, konuşmamın başında, geçen dönem Üsküdar’da Belediye Başkanlığı yapmış başarıyla, çok yakın dostum, kardeşim dün gece vefat etti, bugün de onun şu anda cenazesi var, ama görevim sebebiyle iştirak edemedim ama müsamahanıza sığınarak buradan kendisine rahmet, ailesine ve dostlarına başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, benim konuşmam Gümrük Müsteşarlığına ilişkin, Sosyal Yardımlaşmaya ilişkin ve Devlet Personel Başkanlığına ilişkin olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır.

Bildiğiniz gibi, gümrük idareleri bütün ülkeler için son derece önemli, kamu idareleri ama Türkiye’yi şöyle dikkate aldığımızda, bulunduğu coğrafyayı göz önüne getirdiğimizde, gerçekten Türkiye’nin gümrük idaresinin ne denli önem taşıdığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Gerçekten de Hükûmetimiz, gümrük idaresini bu önemli işlevine uygun olarak her yönden hem görsel olarak hem altyapı ihtiyaçlarını giderme bağlamında ve hem de teknolojik imkânları gümrüğe kazandırmak suretiyle, gümrükte iş ve işlem icra eden ticaret erbabımızın en rahat bir şekilde, en güvenli bir şekilde, en etkin bir şekilde faaliyetlerini sürdürmesinin altyapısını oluşturmuş ve bu gayretini sürdüregelmektedir.

Bu anlamda, gerçekten kapılarımız modernize edilmeye başlanmıştır. İşte, son olarak modernize ederek hizmete açtığımız Kapıkule Gümrük Kapısı dünyada ikinci, Avrupa ülkeleri arasında da bir numaralı büyüklükte ve güzellikte, donanımda olan bir gümrük kapımızdır ve böylece, on sekiz kara gümrük kapımızı peş peşe, inşallah, bir plan dâhilinde, yap-işlet-devret modeliyle, öz kaynaklardan hiç para aktarmaksızın… Elbette ki yap-işlet-devret bedava değil, karşılığında mutlaka kullanım hakkı da verilmek suretiyle ama o dengeleri gözetme noktasında çok sıkı bir pazarlık yapmak suretiyle, Odalar Borsalar Birliğinin şirketiyle uzlaşarak kapılarımızı modernize ediyoruz.

Burada konuşmada ifade ettikleri gibi arkadaşlarımın, gümrük idarelerinin diğer kamu idareleriyle elektronik ortamda entegrasyona girmeleri yönündeki önerilerini tabii ki bilgi edinmedeki eksikleri olarak niteliyorum çünkü Türkiye’de gerçekten gümrük idareleri, hem Maliyeyle, bankalarla, TİM’le ve bu alanda işlem icra eden bütün kamu idareleriyle elektronik ortamda ilk entegrasyonunu tamamlayan kamu idarelerinden bir tanesidir. İnşallah, Nisan 2010 tarihinden itibaren Türk gümrüklerinde bütün işlemler kâğıtsız, İnternet ortamında gerçekleşir hâle gelecektir ve bugün de çok belli oranda -bazı alanlarda yüzde 100’e varan oranlarda- gümrük faaliyetlerimiz gerçekten elektronik ortamda ve ofislerinden, gümrük müşavirlerimizin işlemlerini yürütecek şekilde icra edebilmelerine imkân sağlayacak donanıma kavuşturulmuştur.

Gümrüğümüzün yasal mevzuatı çerçevesinde var olan eksiklileri, yüce Meclisin de burada yoğun bir çalışması sonucu Meclis ara vermeden önce giderilmiştir. Bir kez daha yüce Meclise bu anlamda teşekkür ediyorum. Gerçekten, 5911 sayılı Kanun’la Gümrük Kanunu’nun önemli eksikleri giderilmiş ve kanun çıktıktan sonra yürürlük tarihi itibarıyla 790 maddeden ibaret Gümrük Yönetmeliği 560 maddeye indirilerek yeniden düzenlenmiş, yayınlanmış ve gümrükte kanunun öngördüğü Bakanlar Kurulu kararnameleri -üç kararname- birleştirilmiş, tek kararname hâlinde yayınlanmak suretiyle, ticaret erbabımızın iş ve işlemlerinin kolaylaştırılmasının yolu açılmıştır.

Değerli milletvekilleri, kanunda yapılan yeni düzenlemeyle gümrüklerde hızlı kargo ve posta vasıtasıyla işlemlerin yapılıyor olmasının gümrük müşavirlerinin aleyhine olacağına ilişkin bir değerlendirme oldu, ki bu doğru değil. Yeni çıkarttığımız kanunda, hatırlayacaksınız, bu şekilde işlem yapacak olan kargo şirketleri ve posta idareleri faaliyetlerini yürütürken gümrük müşaviri istihdam etmek zorunda. Ama, bu, çağdaş bir uygulamadır. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin veya devletinin e-devlet uygulaması konusunda süregetirdiği yapılanmanın dış ticaret açısından en özgün örneğini de gene gümrük idaresi gerçekleştirmiş ve yılbaşı itibarıyla devreye girecektir. Bunun da devreye girmesiyle, Anadolu’nun herhangi bir yerinde küçük ve orta ölçekli KOBİ’ler 1.500 lirayı aşmayan değerdeki ürünlerini hızlı kargo ve posta vasıtasıyla İnternet ortamından yararlanmak suretiyle pazarlama imkânına kavuşacaklardır. Yani, Patnos’taki bir vatandaş, beğenilen bir ürünü varsa ürününü tanıtmak suretiyle Chicago’ya pazarlama imkânına da kavuşacak. Bunu nasıl yapacak? İşte bu hızlı kargo ve posta aracılığıyla yapacak ve hiçbir şekilde gümrük idaresiyle muhatap olmayacaktır. Tamamen işlemler hızlı kargo ve posta idareleri vasıtasıyla yürütülecek ama yanlış anlaşılmasın, bütün bunların gümrük kontrolleri ülkeye giriş kapılarında, gümrük alanlarında yapılacaktır. Böyle bir uygulamayı da hayata sokmak üzere olduğumuzu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öte yandan, gümrük alanında ihtiyaç duyulan laboratuvarları modernize ettik. Yirmi üç yerde bulunan laboratuvarları altı bölgede bölge laboratuvarı olarak yeniden düzenledik, bunlardan bir tanesi de İstanbul’da. GDO’lu ürünlerin kontrolünü yasa gereği Tarım Bakanlığı yapmaktadır. Bizim laboratuvarlarımızda GTİP standartları açısından gerekli inceleme ve tahlil faaliyeti yürütülmektedir.

Gümrük teşkilatımızın bina olarak ihtiyaç duyduğu Eskişehir yolu üzerinde sağlanmış bir arsa ihalesi ayın 4’ünde yapıldı. Sanırım ocak ayında inşallah gümrük teşkilatının hizmet binasının temelini atacak ve bir aksaklık olmazsa çok kısa zamanda tamamlayacağız.

Zaman tabii hızla akıp gidiyor, saate bakıyorum. Şimdi de sosyal yardım faaliyetlerimize ilişkin sizlerle birkaç konuyu paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten dünyada 1990’lı yıllardan sonra artan işsizlik, yaşanan krizler dolayısıyla meydana gelen sosyal sonuçlar ve ülkemizde de kırsal alanda tarım kesiminde yaşanan sorunlar kırsal kesimin kente göçüne yol açmış ve kentte vasıfsız insan gücünün sosyal sorunlarının artmasına neden olmuştu. İşte, Hükûmetimiz bu olgudan hareketle halkımız arasındaki, sosyal kategoriler arasındaki farklılaşmayı giderme noktasında güçlü projeler geliştirmiş, öte yandan da sosyal güvenceden yoksun vatandaşlarımızın gerek ekonomik gerekse sosyal açıdan imkâna kavuşmaları noktasında projelerini somut olarak hayata geçirmiştir.

Bu faaliyetlerimizi “sadaka” olarak nitelemek bana göre biraz küçümseme anlamına geliyor ama “sadaka” sözcüğü de bizim kültürümüzün bir parçası. Sadaka nedir, tarifini iyi bilmek lazım. Sadaka, gezerken, dolaşırken sizden talepte bulunan ya da bulunmayana gönlünüzden koptuğu oranda katkıda bulunmaktır. Ölçüsü size aittir ama sosyal yardım faaliyetlerinin ölçüsü var, bir plan dâhilinde yapılıyor. Öznesi belli, yüklemi belli, standartları bellidir. Bu bir projedir. Projeyi -dolayısıyla- küçümseyecek anlamda nitelemenin bir dil sürçmesi olduğunu düşünüyorum. Ama Hükûmetimiz gerçekten “Yoksullukla, yolsuzlukla, yasaklarla mücadele edeceğiz.” şeklindeki taahhüdü çerçevesinde, bütün uygulamalarını, bütün politikalarını yoksulluğun giderilmesi, gerçekten, kimsesizlerin kimi olma bağlamında somut projelerle uygulamalarını hayata geçirmekte ve buna devam etmektedir.

Birkaç örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. Mesela, değerli milletvekilleri, her eğitim-öğretim yılı başında, yedi yıldır, 13 milyon öğrencinin kitapları masalar üzerinde teslim edilmektedir. Bu bir sosyal projedir ve bu projenin kaynağı Sosyal Yardımlaşma Fonundan karşılanmaktadır ve 2009 yılında bu faaliyet için tahsis ettiğimiz kaynak 235 milyon TL’dir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü aylık periyodik ödemelerini gerçekten objektif kriterlere göre, nüfus kriteri, sosyal gelişmişlik ölçütü, Devlet İstatistik Enstitüsünün ölçütünü dikkate almak suretiyle yaptığı bir hesaplama sonucu Türkiye genelinde faaliyet yürüten 973 vakfa her ay muntazam şekilde göndermektedir. Bunların kime verileceği, yardımların nasıl yapılacağı belirlenmiş ölçütlere göre vakıf mütevelli heyetleri tarafından takdir edilmekte ve ihtiyaç sahiplerine erişimi sağlanmaktadır. Sadece, biz, vatandaşlarımıza yardım etmiyoruz, maddi imkânsızlık içerisinde, sosyal güvenceden yoksun vatandaşlarımızın iş kurmalarını teminen proje destekleri de veriyoruz. Böylece yoksul vatandaşlarımız işlerini kurmak suretiyle geleceğe yönelik, sosyal yardımlaşmanın yükü olmaktan da kendilerini kurtarmış oluyor. Böylece ekonomik bir boyutu da bulunmaktadır.

Bir şeyden daha söz edip diğer konuya geçmek istiyorum. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü gerçekten e-devlet uygulaması kapsamında “SOYBİS” ismini verdiğimiz sosyal yardım bilgi sistemini devreye sokmuş bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, masa başından hizmette, tek tuşla hizmet edebilmenin yolunu bu projelerle sağlamış bulunuyoruz. Vatandaş bugüne kadar 12 ayrı kamu idaresinden 24 sorunun cevabını toplayarak yardım alabiliyordu. Sosyal güvenceden yoksun vatandaşlar âdeta fakirliklerini, yoksulluklarını ispat etme külfetiyle karşı karşıya bırakılıyordu. Bugün o yükü onların üzerinden almış Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü ve vakıflarla entegre olmak suretiyle vakıf mütevelli heyetleri bu yükü yüklenmekte ve sağlamaktadırlar. Vatandaş sadece geliyor, kimlik bilgilerini veriyor “Bana ait bilgilerin sosyal yardım amaçlı olarak kullanılmasına, değerlenmesine izin veriyorum, müsaade ediyorum.” beyanında bulunuyor, imzalıyor. Yedi saniye içerisinde o kişinin vergi mükellefi olup olmadığı, sosyal güvenlik kurumundan herhangi birisinden ücret alıp almadığı, Tarım Bakanlığından tarım desteği alıp almadığı, Vakıflar Genel Müdürlüğünden yardım alıp almadığı, Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünden ŞNT vesaire ismi altında yardım alıp almadığı, araç sahibi olup olmadığı, künyesi ortaya çıkıyor ve vatandaş yönlendirilerek yardımına erişmiş oluyor. Bu projeyi de sağlayan arkadaşlarıma huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum.

Son olarak, Devlet Personel Başkanlığının faaliyetlerinden kısaca söz etmek istiyorum. Gerçekten, Devlet Personel Başkanlığı kuruluş kanununa baktığımız zaman işlevi son derece önemli, son derece geniş alanda faaliyet göstermesi gereken bir kamu idaresi. 1960 yılında kurulmuş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ama maalesef şu veya bu sebeple fonksiyonunu, bugüne kadar yeterince, beklenen oranda icra edememiş. Ama çok yoğun bir çalışma içerisindeyiz, gerçekten yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Burada özellikle Sali Kardeşim çok güzel tespitlerde bulundu, kendisine teşekkür ediyorum. Onun tespitlerine aynen katılıyorum. Gerçekten Türkiye’de kamu personel rejimine şiddetle ihtiyaç var ama bunu birlikte yapacağız. Aynı eğitimi almış, aynı derecede ama farklı kamu idarelerinde çalışan kamu görevlilerinin çok farklı ücret aldığını görüyoruz. Ama bunu gidermek için bir kararname çıkardık, ek ücret kararnamesi. Yeterli değil, çalışmamız sürüyor ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda hazırladığımız kanun değişikliğini de yakında Hükûmete ve oradan da yüce Meclise getireceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz şunu da söyleyeyim:

O kanunla alakalı olarak şunu size ifade etmek isterim ki biz memur sendikalarıyla yaptığımız görüşmelerde yapmayı taahhüt ettiğimiz pek çok konuyu bu kanun tasarısıyla gidermeye, karşılamaya çalışıyoruz. Memurlarla ilgili doldurulmakta olan sicilleri kaldırıyoruz. Hiçbir işe yaramayan, her yıl 2 milyon 500 bin dolayında memurla ilgili doldurulan sicillere son veriyoruz. Yerine, disiplin kurallarının egemen olacağı yeni bir sistem, yeni bir düzenleme getiriyoruz.

Biz hiç kimseyi aç, açık bırakmayız. Tütün işçilerini de terk etmiş durumda değiliz. Onlara ilişkin de hukuki düzenleme mevcut, diyalog kanallarımız açık.

Bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tekel işçileriyle gidin konuşun. Millet karın altında, orada insanlar perişan vaziyette.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yazıcı.

Devlet Bakanı Zafer Çağlayan.

Süreniz on beş dakikadır Sayın Çağlayan.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Saygıdeğer milletvekilleri, yüce heyetinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

Ben de Bakanlığıma bağlı Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İGM, İhracatı Geliştirme Merkezi bütçesi üzerindeki görüşlerimi ifade edeceğim. Ama öncelikle şu ana kadar konuşma yapan, gerek eleştiren gerek öneri getiren gerek, sağ olsunlar, memnuniyetini belirten tüm milletvekillerine özellikle teşekkür etmek istiyorum ve gerek yapılan eleştirilerden gerek gündeme getirilen önerilerden en azami şekilde faydalanacağımızı da ifade etmek istiyorum.

Evet, aslında çok önemli bir konu, Türk sanayisinin ihracat motoru olma özelliğine sahip bir yapı. Ben de tabii bunu yirmi yedi sene fiilen üretmiş, yatırım yapmış ve ihracat yapmış, dış ticaret yapmış biri olarak, önemini hem sanayici olarak yaşamış, ihracatçı olarak yaşamış hem de bugün sorumluluğum altındaki bu çalışmayla ihracatımızın daha fazla artırılması ve ithalatımızın bu oranda daha fazla azaltılması ve iç üretimin, ara malı üretiminin özellikle ülkemizde artırılması, özellikle 2008 yılında daha fazla etkisi görülmeye başlanan ve 2009’da devam eden bu küresel kriz ortamında dünya piyasasında elde etmiş olduğumuz piyasaları kaybetmemek noktasında çok önemli çalışmalar yaptığımızı ifade etmek istiyorum.

Evet, hep ifade ettim, yine aynı şekilde de ifade ediyorum, tabii ki bu kriz, Türkiye'nin çıkartmış olduğu, Türkiye'nin sebep olduğu bir kriz değildi. Amerika’da çıkan ve her ülkenin küresel ekonomiye entegre olduğu oranda bu krizden etkilendiği bir krizle karşı karşıyayız. Türkiye, 132 milyar dolar geçen yıl ihracat yapan ve yapmış olduğu ihracatının yüzde 90’ından fazlası sanayi mamullerinden oluşan, 200’den fazla ülkeye 20 binden fazla ürün çeşidi ihracatı yapan bir ihracat kapasitesine ve kabiliyetine sahip olmuştur. Bu değerle geçen yıl, toplam dünyadaki 16 trilyon dolarlık dünya mal ihracatında Türkiye yaklaşık yüzde 1’e yakın bir pay elde ederek, ihracatta, Avrupa Birliğini tek blok sayarsak 22’nci, ama Avrupa bloku ülkelerini tek tek sayacak olursak dünya 32’ncisi konuma gelmiştir. Gerçekten Türkiye'nin 2008 yılı itibarıyla gelmiş olduğu ihracat değeri, ihracat performansı son derece önem arz ediyor; miktar açısından, değer açısından ve her şeyden önemlisi özellikle yüzde 90’ının sanayi mamullerinden oluşması açısından.

Bu çerçevede, geçen yıl 16 trilyon dolarlık dünya mal ihracatı küresel krizle beraber, hepimizin bildiği gibi, 12 trilyon dolara düşecektir yani dünyadaki mal ihracatının 16 trilyon dolardan 12 trilyon dolara düşmesi son derece önemli bir rakam. Zannediyorum ki bu gidişle dünya ekonomileri 2008’de yakalamış olduğu bu 16 trilyon dolarlık toplam dünya mal ihracatı rakamını herhâlde 2012’den önce de yakalayamayacaktır.

Böylesine bir küresel krizin yaşandığı, özellikle ihracatımızı en fazla yapmış olduğumuz pazarların böylesi bir ortamda, en fazla küresel ekonomiden etkilendiği bir ortamda bütün gayretimizi, bütün çalışmamızı ihracatımızı 100 milyar doların altına düşürmemek noktasında sarf ediyoruz. Niye? 100 rakamı hem psikolojiktir hem de Türkiye şükürler olsun ki ihracat konusunda 100’ler Kulübünün bir üyesi olmuştur. Bu noktada size rakamları da özellikle vereyim, sonra neden bu rakamlara düştüğünü ve bundan sonra, özellikle sayın milletvekillerimizin belirttiği gibi, gerek içeride bir sanayi stratejisiyle gerek girdi maliyetleriyle gerek yeni pazar ve teknolojik ürünlerle nasıl bir ihracat yapısı yapacağımızı belirtmek istiyorum.

TÜİK’in yapmış olduğu ilk on aylık ihracat açıklamaları ve ihracatçı birliklerinin yapmış olduğu kasım ayı ihracatıyla beraber şu anda on bir aylık ihracatımız yaklaşık 93 milyar dolar seviyesine gelmiştir. Bugün itibarıyla baktığımız zaman, 1-16 Aralık itibarıyla ihracatımız şu anda 4,5 milyar dolardır. Yani bu şekilde devam ederse, demek ki yıl sonuna kadar, aralık ayı itibarıyla 9 milyar dolarlık bir ihracat daha gerçekleştirilecek ve dolayısıyla Türkiye 101-102 milyar dolarlık bir ihracat hedefini yakalamış olacaktır. İtiraf etmeliyim ki, orta vadeli programda koymuş olduğumuz, revize etmiş olduğumuz hedefimiz 98,5 milyar dolardı.

Peki, Türkiye acaba ihracatındaki bu düşüşü yaşarken Türk ihracatçısı rekabet gücünün zorlanmasından dolayı mı kaybetti, yoksa Türkiye’nin ihracat yapmış olduğu pazarların daralmasının ortaya çıkarmış olduğu bir sonuçmudur? Bunu bir kere çok net görmek lazım. Burada gözüken, 132 milyar dolarlık bir ihracatın 100 milyar dolar seviyesine düşeceği yani Türkiye geçen yıla göre yaklaşık 30 milyar dolar civarında bir ihracat kaybı yaşayacak.

Değerli arkadaşlar, özellikle şunun altını çizmek isterim ki, şu anda baktığımız zaman ihracatımızın değer bazındaki azalması 27 milyar dolardır. Ama ihracata sadece değer bazında bakmak son derece yanlış bir bakış açısı olur, eksik bir bakış açısı olur, ihracatın aynı zamanda miktar bazında da değerlendirilmesi gerekir. Miktar bazında değerlendirme yaptığımız zaman, Türkiye’nin 2009 yılı ihracatındaki miktar azalmasının 2008’e göre sadece yüzde 9 olduğunu görüyoruz.

Bunun iki tane sebebi var:

1) Euro/dolar paritesindeki değişmeler,

2) Dünyadaki emtia fiyatlarının düşmesinin ortaya çıkarmış olduğu bir sonuçtur.

Yani şunu söylemek istiyorum: Geçen yıl Türk ihracatçısı şu gözlükten 100 tane ihraç ediyordu ve bunun tanesini 1 dolara satıyordu, dolayısıyla 100 dolarlık bir ihracat geliri elde ediyordu. Bu sene değer bazında ihracattaki azalma, ihracatçı bu gözlükten 91 tane ihraç etti ama buna karşılık 74 dolar gelir elde edebildi. Yani tekrar ifade ediyorum: Miktar bazındaki artış yüzde 9’dur. Yani, 100 ton demir-çelik ihraç etmişse Türkiye, bu yıl 91 ton ihraç etti. Sadece yüzde 9’luk bir kayıp var ama değer bazında bahsetmiş olduğum gerek euro/dolar paritesindeki değişmeler, gerek dünya emtia fiyatlarının düşmesinden dolayı miktar bazındaki, değer bazındaki azalışımız daha azdır.

Bunun yanı sıra tabii, meseleye şöyle bakmak lazım: Türkiye, geçen sene 132 milyar dolarlık ihracatını nereye yaptı? Hangi bölgelere, hangi ülkelere yaptı? Buna baktığımız zaman, Türkiye geçen yılki toplam 132 milyar dolar ihracatının -ki bunu övünerek ifade ediyorum, geçmişte ciddi sanayicilik yapmış, bu işin içinde bir oyuncu olmuş, biri olarak ve katkısı olmuş, buradan pay almış biri olarak söylüyorum- 75 milyar dolardan fazlasını Avrupa Birliğine, Avrupa ülkelerine yapmıştır, tüm Avrupa Kıtası’na yapmıştır ve yapmış olduğu bu ihracatı da demir-çelik, otomotiv, tekstil konfeksiyon, makine teçhizat sektörü başta olmak üzere bu sektörlerde gerçekleştirmiştir.

Bu çerçevede Avrupa ile olan ihracatımıza bir göz atacak olur isek, bakın geçen yıl, 2008’in ilk on ayında Avrupa’ya bizim yapmış olduğumuz toplam ihracatımız 69 milyar 276 milyon dolar, ilk on ayda; 2009 ilk on ayında ise bu ihracat miktarı 47 milyar 559 milyon dolara düşmüş. Yani, sadece bizim Avrupa’ya yapmış olduğumuz ihracatımız değerli arkadaşlar, 22,5 milyar dolarlık bir değer kaybıyla karşı karşıya kalmıştır. Ve bakın, sadece Avrupa olarak size söylüyorum ve bu kayıp tabii ki Türkiye’nin Avrupa’daki ihracat pazarlarını kaybetmesinin ortaya çıkardığı bir sonuç değil, bunun rakamlarını da sizinle paylaşacağım çünkü, bu kayıp tamamıyla Avrupa’daki talebin azalması, Avrupa’daki ithalat talebinin ortaya çıkarmış olduğu azalmadır. Bakın, bunu da özellikle size belirtecek olur isem, Avrupa Kıtası’nın 2008’in ilk dokuz ayında -veriler ilk dokuz ayda olduğu için söylüyorum- yapmış olduğu toplam ithalatı yaklaşık 5,5 trilyon dolarken, aynı Avrupa Kıtası 2009’un ilk dokuz ayında yani bu yıl 3,7 trilyon dolarlık bir ithalat yapmıştır. Yani, Avrupa’nın ithalatında yüzde 31,7’lik bir azalma var. Dolayısıyla, bu, bizim Avrupa’daki ihracatımızın neden azaldığının çok net bir göstergesi. Aynı şekilde Amerika Birleşik Devletleri, aynı şekilde Rusya pazarı, aynı şekilde Rusya pazarı, aynı şekilde Birleşik Arap Emirlikleri. Geçen yıl 7,3 milyar dolar yapmış olduğumuz Birleşik Arap Emirlikleri’ne bu yıl yapmış olduğumuz ihracatımız 2,5 milyar dolardır. Bunun, tekrar ifade ediyorum, tamamıyla küresel krizin ortaya çıkartmış olduğu talep daralmasının bir sonucu olarak ortaya konması lazım ve bu çerçevede baktığımız zaman, sadece Avrupa, yaklaşık şu anda 22,5 milyar dolarlık bir azalma dersek, demek ki yıl sonunda, kümülatif bir değerlendirme yaparsak, yaklaşık 26-27 milyar dolarlık Avrupa’ya ihracatımızda bir azalma olacak. Aynı şekilde Amerika Kıtası’nı, Amerika’nın kendisini, aynı şekilde Birleşik Arap Emirlikleri’ni koyduğumuz zaman, zaten bu üç ülke, Rusya’yı da dâhil edersek, 34-35 milyar dolarlık bir ihracat kaybını Türkiye’ye getirmiş oluyor.

Ne yaptık? Evet, bu çerçevede, ihracatımızın hem pazar çeşitlendirmesini yaptık hem ülke çeşitlendirmesini yaptık hem de sektör ve ürün çeşitlendirmesini yaptık. Bu noktada Türk ihracatçısı oturmadı. Bu noktada, benim başkanlığımda, bugüne kadar, göreve geleli altı buçuk ay oldu, altı buçuk ay içinde tam yirmi sekiz ülkeye -dünyanın etrafını tam beş kez dönecek- birçok milletvekilimizle beraber 200 bin kilometreden fazla yol yaptık. Dün gece sabaha karşı saat üçte de Hollanda’dan geldik ve yapmış olduğumuz bu temasların hepsinden de çok somut sonuçlar aldık. Bunları yaparken de çok net ifade edeyim ki böyle oturup haritadan, dünya atlasından kendimize ülke seçmedik, hepsini belli bir strateji çerçevesinde yaptık. Neydi stratejimiz? Özellikle Hükûmetimizin, özellikle Sayın Başbakanımızın ısrarla üzerinde durmuş olduğu bir komşu ve çevre ülkeler stratejisi, yine bununla beraber Amerika stratejisi, Latin Amerika, Güney Amerika stratejisi ve Afrika stratejisinin bir parçasını uygulamaya koyarak bunları gerçekleştirdik.

Bakın, değerli arkadaşlar, bugün, özellikle bu komşu ve çevre ülkelere yapmış olduğumuz ihracatımız son altı yılda ortalama 7 kat artmıştır ve ticaret dengemiz oldukça yükselmeye başlamıştır. Bugün, Mısır’a yapmış olduğumuz ihracat, geçen yılın aynı dönemine göre tam yüzde 104’lük bir artış sağlamıştır, sadece Mısır olarak size söylüyorum. Aynı şekilde, Türkiye’nin Irak’a yapmış olduğu ihracatta -yine aynı dönemden bahsediyorum- ocak-kasım dönemi itibarıyla yüzde 33’lük bir artış gerçekleşmiştir, Libya’ya, yüzde 63’lük bir artış gerçekleşmiştir, Türkmenistan’a yüzde 40’lık bir artış gerçekleşmiş ve aynı şekilde yine, Suriye’ye yaklaşık yüzde 30 civarında bir artış gerçekleşmiştir.

Bir taraftan Afrika’yla ticaretimizi artırırken, bir taraftan komşu ve çevre ülkelerle ihracatımızı, dış ticaretimizi artırırken -Afrika’da da bundan önceki yıllarda- Afrika’ya yapılan toplam ihracat bizim ihracatımız içinde 2003 yılında yüzde 4’lük paya sahipken -ki o günkü ihracat rakamıyla söylüyorum- bugün şükürler olsun Afrika’ya yapılan ihracat bugünkü ihracat rakamlarımız içinde yüzde 11 seviyesine gelmiştir. Bu nokta, tekrar ifade ediyorum ki pazar çeşitlendirmesinin, ürün çeşitlendirmesinin ortaya çıkartmış olduğu bir sonuç. Bunun için şöyle bir çalışma yaptık: Öncelikle oraya ihracat stratejimizi bir bütün, komple bir parça olarak görürsek, bunun bir parçası olarak ülke masaları stratejisi, diğer bir parçası olarak Dış Ticaret web sitelerimizin, müşavirliklerimizin yeniden yapılandırılması ve diğerleri de tespit etmiş olduğumuz hedef ülkeler ve öncelikli ülkeleri önceden belirleyerek bu pazarlarda tutunmaya ve yeni pazarlara girmeye çalışıyoruz.

Ve yapmış olduğumuz şeyi de özellikle ifade etmek isterim ki… Biraz evvel çok değerli bir konuşmacı ifade ettiler. Ben rakamları, tabii özellikle sektörü de çok yakın bildiğim için ve sektörün içinden de gelen biri olduğum için şunu çok net ifade edeyim ki: Geçen yıl otomotiv sektörü tam 5,5 milyar dolar net ihracat fazlası vermiştir, net ihracatçı olmuştur.

Bakın, tekrar ifade ediyorum: TÜİK’in kayıtlarına girdiğiniz zaman göreceksiniz ki geçen yıl Türkiye, otomotiv ihracatında 18 milyar dolarlık -küsuratlarını söylemiyorum- bir ihracat yaparken, yapmış olduğu ithalat yüzde 70’dir. Eskiden ihracatın ithalatı karşılama oranı söylenirdi, şimdi ben ithalat-ihracat dengesini söylüyorum ve burada 5,5 milyar dolarlık bir ihracat fazlası vardır, bunun da mutlaka bu şekilde bilgi alınmasında fayda var. Ve yine bu yıl için de söylüyorum: Bu yıl da yine ilk dokuz ayda otomotiv sektöründeki ihracatımız 2,5 milyar dolarlık net ihracatçı pozisyonuna gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, şunu ifade edeyim: Oturduk, ülkeleri tek tek analiz etmeye başladık. Özellikle biz dış ticaret açığımızın yüzde 40’ından fazlasını Uzak Doğu’dan veriyorduk. Japonya, Çin ve bununla beraber özellikle oradaki ülkelerden yüzde 40 dış ticaret eksiğimizi vermekteydik. Bunun üzerine otuz üç tane ülkeyle ilgili bünyemizde ülke masası kurduk. Ülke masalarında hem dış ticaret Müsteşarlığının çok uzman kadrosu ve hakikaten altyapısı son derece donanımlı bir Müsteşarlıkta -çalışan elemanlarımla hakikaten iftihar ediyorum- son derece donanımlı arkadaşlarımın olması... Diğer taraftan, ihracatçı birliklerini devreye soktuk. Yine Bakanlığıma bağlı ve son derece başarılı çalışmalar yapan İGEME’yi de oyunun içine katarak tam otuz üç ülkede, her bir masa için minimum 4 görevliden oluşan bir masa oluşacak. Bu masa ne yapacak? Bu masayı, sizlere, ben özellikle sadece bir ülke örneğinde verecek olursam, biraz evvel ifade edildi, evet Çin. Çin, bugüne kadar, maalesef, zaman zaman bir öcü, bir korku, bir dehşet olarak gösterildi ve her zaman için bir tehdit olarak gündeme getirildi. Oysa iyi hesaplarsak, iyi değerlendirirsek, Çin bizim için ciddi bir fırsat olabilecek bir ülke. Bunu söylerken şuna dayanarak söylüyorum: Çin, geçen yıl 1,4 trilyon dolar ihracat yapıp ama buna karşılık da 1,2 trilyon dolar ithalat yapan dünyanın 3’üncü büyük ithalatçı ülkesidir ve Çin’in bu ithalatının içindeki bizim payımız, maalesef sadece 1,5 milyar dolardır. Şimdi, oturup bunları etüt ettik. 1,2 trilyon dolar ithalatta biz 1,5 milyar dolar yaparken, peki, bu Çin 1 trilyon 198,5 milyar dolarlık ithalatı kimlerden yapıyor ve niye yapamamışız biz ihracatımızı? Psikolojik baskı, ikili anlaşmalar, navlun bedelleri veya sektörel bazda o ülkeyi tanıyamamak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bakın, değerli arkadaşlar, Japonya, geçen yıl 700 milyar dolarlık ithalat yapıp bunun 60 milyar doları sadece gıda ithalatına bağlı bir ekonomiye sahiptir ve Türkiye bu konuda iddialıdır.

Şimdi, bu ülke masaları çerçevesinde, perspektifinde oturup ülkeleri tek tek analiz ediyoruz. Hangi sektörlerde hangi ülkeyle baş edebiliriz, hangi sektörde hangi ülkeye gidebiliriz, tek tek bunları tespit ediyoruz. Tabii, bu yeni başlamış olan bir çalışma ve tüm hedefimiz, 2023 yılında, Büyük Atatürk’ün dediği gibi, Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine sokacak ilk 10 ekonomi içine sokmak, 500 milyar dolarlık ihracatı gerçekleştirmek ve bu çerçevede de 500 milyar dolar ihracatı nasıl yapacağız, ihracatçı birliklerimiz, İhracatçı Meclisimiz ve yirmi üç sektördeki ihracatçı birlikleriyle ve Müsteşarlığımızla beraber, şu anda onların çalışmalarını yapıyoruz. Ümit ediyorum ki çok kısa bir süre içinde, benim de katıldığım toplantılarla hangi sektörlerde, 2023 yılına kadar nasıl 500 milyar doları yakalayacağız, bunu tespit edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen…

Buyurunuz.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

Çok teşekkür ederim.

İnanıyorum ki işin içinden gelmiş biri olarak tekrar tekrar bunu söylüyorum, Türkiye, inşallah, stratejisini ve içerideki özellikli üretimini, üretim miktarını ve bu üretim kapasitesini ve kurmuş olduğumuz bu stratejiyle ilgili çalışmalarımızı gerçekleştirdiğimiz zaman –bu, kayıtlara geçsin diye söylüyorum, o günü tabii görür müyüm görmez miyim, onu yüce Mevla’m bilir, ben bilemiyorum ama- Türkiye, inşallah, 2023’ten evvel de 500 milyar dolarlık ihracatı yakalayabilecek bir kapasiteye sahip. Bakın, dört saatlik uçuş mesafesinde 54 ülke var, dünyanın nüfusunun dörtte 1’i yaşıyor ve dünya ekonomisinin dörtte 1’inden oluşan bir coğrafyaya sahibiz. Gittiğimiz her yerde de itibarımız son derece yüksektir, ihracatçımız, girişimcimiz son derece morallidir ama dediğim gibi, bütün hadise, bunları bir strateji çerçevesinde geliştirmek istiyoruz.

Son olarak da İGEME’yle ilgili üç kelime, sürem içinde hemen ifade edeyim. Evet, son derece başarılı çalışmalar yapıyor, ihracat stratejisinin ortağı, 22 ülkede 32 tane fuar desteği almıştır, son derece geniş kadrosu var. Ben özellikle bu ihracatla ilgili çalışmalarda, ithalatla ilgili çalışmalarda, çalışmalarımızın sürekli devam edip gideceğini, bu konuda en ufak bir tavizimizin olmayacağını ifade etmek istiyorum. Tabii ki benim Müsteşarlığım, sadece ihracat yapan bir müsteşarlık değil, ithalat da benim sorumluluğum altında. Bu noktada da gerek Türk tüketicisinin gerek Türk sanayicisinin korunması noktasında, Dünya Ticaret Örgütünün bize vermiş olduğu haklar çerçevesinde her türlü gözetim, denetim sorgulamasını da yapıyoruz ve bu konuda dünyanın 3’üncüsüyüz. Bakın tekrar altını çiziyorum, dünyanın 3’üncü ülkesiyiz en fazla denetim ve sorgulama yapan. 113 ürüne karşı şu anda toplam gözetim ve denetim alınmıştır, Türk üreticimizin bu konudan mağdur olmaması için. Aynı şekilde, gerek Avrupa Birliği gerek Dış Ticarette Standardizasyon Genel Müdürlüğü çerçevesinde çok önemli çalışmalar yapıyoruz.

Ben tekrar, verilmiş olan bilgileri en iyi şekilde değerlendireceğimizi, yapılan eleştirileri iyi bir şekilde alıp değerlendireceğimizi ifade etmek istiyorum.

En son, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir söz vermiştim. Bana sorulan soruları vakit darlığından dolayı cevaplayamamıştım ama tüm milletvekillerimize, Plan Bütçenin tüm üyelerine, bütün soruları her biri sanki sormuş gibi cevaplarıyla beraber sizlere de bunu da gönderdim.

Yine, her zaman, görüş ve eleştirilerinize, önerilerinize açık olduğumuzu ifade ediyorum çünkü şunu söylemek istiyorum ki, ihracat, ne benim ne başkasının, ihracat sadece Türkiye'nin meselesi, dış ticaret Türkiye'nin meselesi. Herkesin mutlaka taşın altına elini koyması gereken bir konudur.

Ben, hepinizi, yüce heyetinizi tekrar sevgi, saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çağlayan.

Devlet Bakanı Faruk Özak, buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de Bakanlığımla ilgili sizlere bilgi vermek üzere huzurlarınızdayım.

Evvela, müsaadenizle, YURTKUR’la ilgili bilgi vermek istiyorum.

Yükseköğrenim öğrencilerinin çağdaş ve güvenilir barınma, beslenme, kredi, burs hizmetleriyle öğrenimlerine, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerle kişisel gelişimlerine sosyal devlet yaklaşımı ile katkıda bulunmak üzere kurulan Genel Müdürlüğümüz gerçekten bir başarı öyküsünü tamamlamıştır. Değerli milletvekillerimize teşekkür ederim iltifatlarından dolayı, gerek Plan Bütçede gerek burada.

Özellikle, neler yaptık, bunu sizinle paylaşmak istiyorum. Bütün müracaat eden öğrencilerimize mutlaka kredi veriyoruz. Başarılı ve ihtiyaç sahibi öğrencilere burs veriyoruz. Her öğrenciye katkı kredisi veriyoruz. 2002 yılında bu rakam 45 TL iken, 2009’da 180 TL’ye yükseltildi. Geçmişte üç ayda bir veriliyordu, şimdi her ay veriliyor. Yüksek lisans öğrencilerimize aylık burs, kredi miktarının 2 katı, 360 TL ödüyoruz; doktora öğrencilerine 3 katı olan 540’ı ödüyoruz. Ayrıca ÖSS’de ilk 100’e giren öğrencilerle amatör millî sporcu olan öğrencilere 3 katı olan 540 TL burs vermekteyiz.

5102 sayılı Kanun’la çok önemli kararlar aldı yüce Meclis, teşekkür ediyorum. Öğrencilere verilmekte olan burs ve kredilerin haczedilmesi önlendi. Öğrencilerimizin noterde tanzim ve tasdik ettirmek zorunda oldukları taahhüt senetlerinden dolayı vergi, resim, harç işlemlerinden muafiyet sağlandı. Dokuz ay verilmekteydi bu burs ve kredi, daha sonra bu on iki aya çıkarıldı. Başarısızlığı nedeniyle bursu kesilen öğrencilerimize hemen kredi verildi.

Burs kontenjanlarıyla ilgili şunu söylemem lazım: Üniversiteler kontenjanı, Millî Eğitim Bakanlığı kontenjanı, ilk 100’e giren öğrenciler, amatör millî sporcularla ilgili toplam 154 bin talebemize burs verdik.

Yine, öncelikli olarak burs verilen öğrencilerimiz var. Özürlü öğrenciler, anne babası vefat edenler, Darüşşafaka Lisesi mezunları, gazi çocuğu, şehit çocuğu vesaire. 10.260 tane çocuğumuza böylelikle burs veriyoruz.

Öğrenim ve katkı kredisi tahsilatlarını maalesef iyi yapamıyorduk. Yani eskiden bu oran, bu kredi tahsilatlarının öğrenim ve katkı kredisini karşılama oranı yüzde 4,4’tü, şu anda bunu yüzde 40’a çıkarabildik ki daha fazla ödeyebilelim ve bu tahsilatla ilgili problemler ortadan kalksın.

Şimdi, yine başka bir konu vardı. Şöyle: Kurumdan öğrenim ve/veya katkı kredisi alan borçluların Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR veya sosyal güvenlik kuruluşu niteliğinde başka kuruluşlarla ilk defa ilişkilendirildiğinin tespitine kadar, yani işe girene kadar bu öğrencilerimizden geri para istemiyoruz. Böylelikle 31.702 borçlunun borçlarını ertelettik. Bu da son derece önemliydi çünkü maaş almadan biz o gencimizden geri ödeme istiyorduk. Bu doğru değildi.

Yine, 10 Temmuz 2009 tarihinde yayınlanan 5917 sayılı Kanun’la ne yaptık? On iki, yirmi dört ve otuz dört aya varan vade seçenekleriyle kredi almış ve takipte olan öğrencilerimizle ilgili bir rahatlama getirdik. 290 bin kişi başvurdu, 579 milyon TL olan borçlarından 96 milyon terkin edildi ve 483 milyon TL yeniden yapılandırıldı. Bunların 130’u -yakın rakamı- alındı, geri kalan devam ediyor, alınmak istiyor. Böylelikle büyük kolaylıklar sağlandı.

Çok değerli milletvekillerimiz, özellikle şu tablodan da size bilgi vermek istiyorum. 2002 yılında 73 üniversitemiz vardı, şu anda 140 üniversitemiz var. Öğrenci sayımız 1,810’a çıktı, yurt sayımız 250’ye çıktı, yatak kapasitemiz 230 bine çıktı ama bu da yetersiz. Biraz evvel burada değerli arkadaşların dediği gibi, madem seksen bir ilimizde üniversite var, o hâlde yurt sayımızı artırmamız gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, şu anda, 2009 yılı yatırım programında 85 adet 65 bin yatak kapasiteli yurt projesi bulunmakta. Bunların bir an önce hayata geçirilmesi için hızla çalışmaktayız. Kiralama, satın alma yöntemiyle de eksik olan illerimizde yurt sorunumuzu ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Bir de tabii bu arada yaptığımız bir işlem var: Koğuş sisteminden, ikili, üçlü, tekli odalara geçtiğimiz için yurt kapasitemizde bir düşüş de oluyor ama tabii çağdaş yurtlar yapmaya çalışıyoruz. Onu da sizinle paylaşmak istiyorum.

Barınma ücretiyle ilgili şöyle bir misal vereyim: 84 lira aylık ücret alıyoruz ama bunun 79’unu, beslenmeden, sabah kahvaltısı ve akşam yemeğine yaptığımız sübvanseden geri veriyoruz. Bazı yurtlarımızdan 96 alıyoruz, bazı yurtlarımızdan da 165 alıyoruz ama her öğrencimize mutlaka beslenme katkısında bulunuyoruz. Bunun şu andaki güncel olarak değeri 3,60 TL. Bunu da belirtmek istiyorum.

Ayrıca, ücretsiz barınma… Kimleri ücretsiz barındırıyoruz? Hükûmet burslusu yabancı uyruklu öğrenciler, Türk cumhuriyetleri, Türk topluluğuna mensup öğrencilerden yurt ücreti ve depozito alınmamakta. Ayrıca, maddi yetersizlik içerisinde bulunan ve yurt ücretini ödemekte zorluk çeken 5.766 öğrenci de ücretsiz olarak barınmakta. Şehit, gazi çocukları; toplam 12.112.

Şimdi, özellikle bu yurtla ilgili ihtiyacı giderebilmek için yeni finansman modelleri oluşturmamız lazım. Belki özel sektöre yurt yapıp işletirken belli teşvikler getirmemiz lazım. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor, onu sizinle paylaşmak istiyorum. Ayrıca, diğer modeller üzerinde de çalışmalar devam ediyor. Bunu evvela tabii ki komisyonlara getireceğiz, sonra sizlere, hizmetinize sunmak istiyorum.

Evet, sporla ilgili şunu söylemem lazım. Ha şunu da söyleyeyim, unutmayalım: Eleştiriler oldu ama çok az eleştiriler oldu. Biz özellikle bu dönemde, yurt taleplerinin karşılanması döneminde bilhassa ben değerli milletvekillerimizden… Hangi partiden olursa olsun, bu yurtlar Türk milletine aittir, A partiye B partiye ait değildir. Gerek genel müdürümüz gerek bizler elimizden gelen gayreti göstererek sizlerin, siz saygıdeğer milletvekillerimizin taleplerini yerlerine getirmeye çalıştık. Burada sakın şu düşünülmesin: İşte, Bakan ve YURTKUR Genel Müdürü iktidara… Hayır, değil. Sizden gelen talepler bizim için önceliklidir, bunu bilmenizi isterim. Eksik kalan da varsa bunu da -tekrar huzurlarınızda söylüyorum- hemen halledelim. Onu söylemek istiyorum.

Diğer taraftan, Spor Toto’yla ilgili konuşmak istiyorum, belki spora zamanımız kalmayacak. Şimdi, bu bir başarı öyküsü değerli milletvekili arkadaşlarım. Bakın, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009’da 10,5 milyarlık bir hasılat elde etmişiz. Bunun tam 2 milyarını şans oyunları vergisi ve katma değer vergisi olarak devletimize vermişiz, ikramiye dağıtmışız, isim haklarından kulüplerimize vermişiz. Geçmişte -ben de kulüp yönettim, siz de yönettiniz, biliyorsunuz- gerek Üçüncü Lig kulüplerimiz gerek İkinci Lig kulüplerimiz gerek Bank Asya ve gerek Süper Lig’de buradan, İddaa’dan para gitmiyordu. Şu anda, beş yılda giden para 744 milyon TL. Bir Üçüncü Lig kulübü bununla geçinebiliyor, eğer İkinci Lig kulübü akıllı olursa bununla geçinebiliyor, Bank Asya’ya gerçekten çok önemli katkıları olabiliyor.

Onun dışında bakın neler yaptık: 60 tane spor salonu yaptık, 6 tane atletizm pisti yaptık, 10 tane kamp eğitim merkezi yaptık, 7 tane yüzme havuzu yaptık, 1 tane motor sporlar pisti yaptık, 1 adet su sporları merkezi yaptık, 150 tane spor tesisi ayrıca -basketbol, voleybol, futbol, tenis kortu- 235 adet spor tesisi kazandırdık ve yine, 200’ün üzerinde tesiste bakım onarım yaptık. Şu anda on beş ilimizde kayak tesisleri yapıyoruz. Bunları da Spor Toto Genel Müdürlüğümüzün bu İddaa’dan gelen paralarla yapmaya çalışıyoruz ve 63 tane federasyonumuz var. Sadece 2009’da 109 milyon TL federasyonlarımıza katkıda bulunduk ve toplam olarak da 202 milyon katkıda bulunmuşuz.

Biraz evvel değerli bir arkadaşımız eleştiri yaptı federasyonlarla ilgili. Bir iktidar düşünün, federasyon başkanlarını kendi atayabilirken huzurunuza sporda demokrasiyi getirdi ve burada hep beraber… Federasyonlar seçimle gelebiliyorlar. Bizim onlara karışma şansımız yok. Denetimleri zaten onların Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüz tarafından yapılabiliyor. O bakımdan biz sporda demokrasiyi destekliyoruz. Sponsorluk Yasası’yla beraber onları desteklemeye çalışıyoruz.

Yalnız, şunu söylemek lazım: Toto İdaresi yani bu 2000’li yıllarda, 31 milyon TL vergi borcunu, SSK borcunu ödeyemezken, maaşlarını üç ay sonra ödeyemezken buraya gelmesini gerçekten ben takdir ediyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Bu, tabii, sizlerin katkılarıyla oldu.

Yine şunu söylemek lazım: Türkiye çok genç nüfusa sahip bir ülke. Yirmi sekiz yaş altı nüfus nüfusumuzun yarısı, bunu hep beraber biliyoruz. O hâlde neden başarılı olamıyoruz olimpiyatlarda, uluslararası organizasyonlarda? Tabii ki bu konuda federasyonların önlerini açmamız lazım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım.

…daha fazla onlara tesis konusunda destek vermemiz lazım, eğitici konusunda destek vermemiz lazım. Çünkü sporun önemini hep beraber biliyoruz. Spor, gerçekten gelişmişliğin bir göstergesi. Uluslararası ilişkilerde çok önemli katkısı olan, turizme, tanıtmaya, istihdama çok katkısı olan bir sosyolojik olgu ve toplumsal hareket.

Şunu söylemek lazım: Türkiye çok büyük organizasyonlara imza atıyor. İşte daha dün kurası çekilen -Van kedisi bizim sembolümüz- 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası. Yine 2005’te yaptığımız “Universiade”, 2007’de “Karadeniz Oyunları”, 2011’de Erzurum’da yapacak olduğumuz ve yaklaşık 500 milyon liraya çıkacak olan ve Erzurum’u çok büyük bir destinasyon yapacak olan “Erzurum Kış Oyunları” ve yine 2011’de Trabzon’da yapılacak olan “Karadeniz Gençlik Oyunları.” Bütün bunlar gerçekten ülkemizin gurur vesileleri. Ayrıca dünya tenis organizasyonunu 2011, 2012, 2013’te yapıyoruz. İnanılmaz dünya şampiyonaları yapıyoruz, eskriminden halterine kadar. İşte Avrupa’yla ilgili, Avrupa seviyesinde ve dünya şampiyonları seviyesinde her kategoride bunları yapmaya çalışıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız Sayın Özak.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

En son ayın 23’ünde Futbol Federasyonumuzla “2016 Avrupa Futbol Şampiyonası”na talip olacağız. İnşallah bunu başarırız. Türkiye bunu başaracak güçtedir. 2012 “Accord” denen bir organizasyon var, çok büyük bir organizasyon ama esas hedefimiz, tabii ki gelişmişliğin göstergesi olarak 2020’de İstanbul’da olimpiyat yapabilmek. Türkiye bunu yapabilir mi? Yapabilir. Bu irade bu Türk milletinde var, bu Mecliste var, bu gençlikte var, bu özel sektörde var, ben buna inanıyorum.

Bu duygularla hepinize teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özak.

Aleyhinde, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş.

Buyurunuz Sayın Ağırbaş. (DSP sıralarından alkışlar)

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin beşinci turunda aleyhte söz almış bulunuyorum. Sizleri şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.

Bütçe, bir sene içerisinde elde edilecek gelirleri ve bu gelirlerin harcama biçimini ortaya koyan, ülkenin geleceğini şekillendiren bir karar tasarısıdır. Bu nedenle bütçe tasarısı ortaya konduğu zaman toplumda bir heyecan, bir beklenti oluşurdu, toplum kesimleri bütçede kendileri için bir kaynak yaratılmış olacağını umarlardı, ülkenin kalkınmasını sağlayacak bir perspektif içerisinde hazırlandığı duygusu herkese hâkim olurdu. Ancak bugün haklarını aramak için Ankara’ya gelen binlerce Tekel işçisini ve onlara yönelik insan hakkı ihlallerini, işten el çektirilen Devlet Demiryollarındaki arkadaşlarına destek olabilmek için iş bırakan emekçileri, 4 Aralıkta kepenk kapatan, sözleşmeleri feshedilen, örgütlendiği için cezalandırılan eczacıları, İstanbul sokaklarında haklarını arayan itfaiyecileri görüyoruz.

AKP dönemindeki bütçeler sorunlara çözüm üretmekten, toplumun beklentilerini karşılamaktan uzak şekilde hazırlanmıştır. Getirilen bütçeler sorunları çözmek yerine, kısa vadeli suni büyümelerden başka bir işe maalesef ki yaramamıştır. Geçen sene görüşmelerini yaptığımız 2009 yılı bütçesi yüzde 4’lük büyüme hedefine dayalı olarak oluşturulmuştu. Dünyada kriz yaşandığını, bu nedenle bütçenin revize edilmesi gerektiğini bu kürsüden defaatle söyledik. 2009 yılının yarısı dolmadan AKP 10 milyarlık borçlanma yetkisini, diğer yarıda da 75 milyar liraya çıkaran yasal düzenlemeyi Meclise getirdi. Bugün 2009’un yüzde eksi 6’yla, yani yüzde 6 küçülmeyle kapatılması öngörülmektedir. Yanlış şekillendirilen bütçe, sorunlara kalıcı çözüm üretecek politikaların oluşturulmasına, uygulanmasına engel olur.

Değerli milletvekilleri, dünyada ekonomik kriz ortaya çıkmadan önce ülkenin ekonomisi pek iç açıcı değildi. Bu kürsüden uyarılarda bulunduk. “İşçiler, memurlar, çiftçiler dertli; sanayici, tüccar, esnaf ve sanatkâr kan ağlıyor.” dedik. Her alanda gerilemelerle karşı karşıya kaldık. Bütün bunların sorumlusu çözümü hedeflemeyen, kaynakları etkin kullanamayan ve sadece pembe tablolarla süslenmiş bir bütçe koyan iktidardır.

Demokratik Sol Partinin içinde bulunduğu Hükûmet tarafından 1992-2002 yılında alınan ekonomik tedbirlerin meyvesini yiyen AKP, ekonomideki iyileşmeyi sürdürecek yeni bir politika ortaya koyamamıştır. 1999 yılında izlenen gerçekçi ekonomi politikaları, 2002 yılının sonuna doğru sonuç vermeye başlamıştı. Enflasyonda düşüş, faizlerde gerileme söz konusuydu. Yani iktidar, 2002 yılında iktidar olduğunda zaten ekonomik göstergeler iyileşmeyi gösteriyordu. 2001 krizinde 57’nci Hükûmet tarafından alınmış olan yapısal ve radikal önlemler sayesinde bugün küresel kriz ortamında Türk bankacılık sistemi ve ekonomisi ayakta kalabilmiştir.

2010 yılına girdiğimizde ekonomik verilere bakıyoruz: 374 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının, 11 milyon 933 kişi ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmiştir. Tarımsal desteklerde geçen yıla göre yüzde 129 düşüş yaşanarak çiftçiler kaderine terk edilmiştir.

Ortaya konulan bütçenin bu durumu tersine çevirecek, sorunlara neşter vuracak bütçe olması gerekmektedir ancak bütçede öngörülen kalemlerdeki artışların toplumun hiçbir sorununa çözüm getirmediğini görüyoruz.

Ekimde yüzde 20 artırılan elektriğe 2010 yılında yüzde 6 zam öngörülürken doğal gaza Hükûmetin 2010 yılında yüzde 50 zam yapacağı söylentileri kamuoyuna yansımış durumda. Toplumun en sıkıntılı kesimi olan emeklilerin aylıklarına 12 ila 20 liralık zam öngörülmektedir. Bütçe, memurun, çiftçinin, emekçinin, sanayicinin yani vatandaşın sorunlarını çözmek amacıyla onları refaha kavuşturmak için hazırlanmış bir bütçe değildir.

Aynı anlayışın beşinci turdaki kuruluşlara tahsis edilen bütçelerde de hâkim olduğunu görmekteyiz. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, öngörülen bütçeyle gençleri spora teşvik edecek, başarılı sporcular yetiştirecek çalışmalara nasıl imza atacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu, bu bütçeyle artan öğrenci sayısına paralel yurt sayısını, yatak sayısını arttırabilecek mi? İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, öngörülen yetersiz bütçeyle KOBİ’leri nasıl ihracata yönlendirecek?

Değerli milletvekilleri, beşinci turda yer alan kuruluşlar için öngörülen bütçeler, kuruluşların işleyişindeki aksaklıkları giderici ve yeni projeler ortaya koymalarına imkân verecek büyüklükte değildir.

2010 yılı bütçesinin topluma hiçbir hizmet taşıma umudu vermeyen, halkın beklentilerine cevap vermekten çok uzak bir bütçe olduğunu düşünmekle birlikte hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağırbaş.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Süremiz yirmi dakika. On dakikasını soruya ayıracağım ve bir dakika süre vereceğim.

İlk söz Sayın Işık’a ait.

Buyurunuz Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sorularım ilgili bakanlaradır.

Sayın bakanlar, ülkemizde 2003-2009 yıllarında hangi firmalar tarafından ne kadar GDO’lu mısır ve şeker ithalatı yapılmıştır? Bu mısırın ne kadarı nişasta bazlı şeker üretiminde kullanılmıştır? Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinde ve kotaların düşürülmesinde uluslararası mısır kartellerinin etkisinin olduğu iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne bağlı yurtlarda kalmak için Ekim ayından bu yana sıra bekleyen öğrencilerin ve ailelerinin dramının bitirilmesi için Bakanlığınızca hangi tedbirler alınmış ya da alınmaktadır?

Milletvekilleri aracılığıyla Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne iletilen yazılı ya da sözlü taleplere karşın yetkililerinin kayıtsız kalmasıyla ilgili olarak Bakanlığınızın bir talimatı var mıdır? Yoksa bu konuda başka etkili insanlar mı bulunmaktadır?

Son sorum: 2007-2008 sezonunda Türkiye Futbol Federasyonu tarafından Aydınspora verilen 3 puan silme cezasının geç uygulanmasıyla, Kütahyaspor haksız olarak ligden düşürülmüştür. Bu konuda verdiğim bir buçuk yıldır hâlâ cevap verilmeyen önergeme cevap vermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Özdemir.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Gaziantep ilimiz son yıllarda büyük göç alan ve eğitimde geri kalmış büyük illerimizden birisidir. Son yedi yılda il merkezinde yüzde 25 göçten artış vardır. Basına intikal eden haberlere göre, halkımızda, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının yaptığı yardımların büyük bir bölümünün AKP’ye oy kazandırma gayesiyle yapıldığı kanaati hasıl olmuştur. Eğitimdeki geri kalmışlıkta, AKP’nin yanlış eğitim politikasıyla birlikte göçün de büyük etkisi vardır.

Soru 1: Yedi yıllık iktidarınız döneminde Vakıftan Gaziantep eğitimine ne kadar yardım yaptınız?

Soru 2: Kırsal bölgeden gelen dar gelirli öğrencilerin kalacağı yeni yurtlar yapmayı düşünüyor musunuz?

Soru 3: Eğitim konusunda vakıf yardımlarını artırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.

Sayın Uslu.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum sayın bakanlara: Bilindiği üzere 2009-2010 iş yılı ayçiçeği üretim döneminde, ayçiçeği üretiminin piyasalarda gereği gibi alıcı bulmasını sağlamak, üretici ve tüketicinin haklarını yeterince korumak bakımından, bizzat işlenmesi kaydıyla firmalara 15 Aralık 2009 tarihi baz alınarak, toplamda 650 bin ton düşük vergili ithalat imkânı tanınmış idi. Bu uygulama amacına ulaşmış mıdır?

Ağustos ayından bugüne ayçiçeği ve ham yağı iç ve dış piyasaları nasıl bir değişim göstermiştir? Bu uygulamayla ayçiçeği üreticisinin kazancı ne olmuştur? Bu yolla devletin vazgeçtiği gümrük vergisi miktarı ne kadardır?

Bir diğer sorum: Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü tarafından Edirne ilinde kaç aileye ne kadar yardım yapılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uslu.

Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri 1923-2000 döneminde yetmiş beş yılda 250 milyar dolarlık dış ticaret açığı verirken AKP İktidarı döneminde yedi yılda ülkemiz 314 milyar dolar dış ticaret açığı vermiştir. Bu durumda sizce dış ticarette başarı sağlanmış mıdır?

İkinci sorum: İki sene önce kaçak akaryakıt konulu soru önergemin yanıtında ülkemizde solvent ve baz yağı gibi kimyasalların karıştırılıp motorin yapıldığı söylenmişti. Solvent ve baz yağı gibi maddelerin ithalatını sınırlandırma konusunda çalışmalar yaptınız mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, yurtlarda yatak sayısının artış oranı öğrenci sayısının artış oranını karşılamıyor, her yıl açıkta kalan öğrenci sayısı artıyor. Bu, öğrencileri tarikat yurtlarının kucağına itmek demektir. Yurt ve yatak açığının kapatılmasına ilişkin bir planlama mevcut mudur? Öğrenci sayısındaki artış dikkate alındığında devlete ait yurt ve yatak sayılarındaki açık ne kadardır?

İkinci sorum: Sayın Bakan, öğrenci katkı paylarına yapılan zam insaf sınırlarını aşmıştır. Artışın bu denli yüksek oluşunun nedeni nedir?

Üçüncü sorum: Sayın Bakan, Adana’da bin öğrenci kapasiteli yurt binası projesi yer aldığı konusunu da Plan ve Bütçe Komisyonunda söylediniz. “Üç ay içerisinde inşaat ihalesi yapılacak.” diyorsunuz. Bu, müjdeli bir haber. Adana Milletvekili olarak teşekkür ediyorum.

Ne zaman…

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güvel.

Sayın Yıldız, buyurunuz efendim.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Üç sayın bakana da ayrı ayrı soruyorum: Yedi yıllık tek başınıza iktidarınız döneminde, bakanlıklarınızda “Artık bu konu da Türkiye’de sorun olmaktan çıkmıştır.” diyebileceğiniz hangi temel sorun çözülmüştür?

İkinci sorum: Dış ticaret açığı yurt dışına kaynak transferi demektir. 1923-2002, yani yetmiş dokuz yıllık 57 hükûmet döneminde 250 milyar dolarlık dış ticaret açığı verilmiştir. 2003-2009 yılları arasında, yani yedi yıllık AKP hükûmetleri döneminde 327 milyar dolarlık dış ticaret açığı verilmiştir.

Bu anlamda, dış ticaret politikanızı başarılı buluyor musunuz? Açıklar mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Sayın Aslanoğlu...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, İnönü Üniversitesi Rektörlüğü YURTKUR Genel Müdürlüğüne 100 dönümlük arsayı tahsis ederek orada yeni bir yurt inşaatımız devam etmektedir. Tekrar yeni bir karar alarak 100 dönümlük bir arsa daha tahsisini yapmaya hazır olduğunu YURTKUR Genel Müdürüne iletmiştir ve 2011 yılında da yurt konusunda çok mağdur olan bugüne kadar İnönü Üniversitesinin projesinin, yeni bir projeyle yeni bir yurdun yapılmasını hepimiz istemekteyiz.

Ayrıca, Arapgir Meslek Yüksekokulunun ihtiyacı olan, acil ihtiyacı olan 500 öğrencilik yurt binasının da 2010 yılında projeye alınacağını… Zannediyorum ki alacaksınız. Ben bu konuda duyarlı olan YURTKUR’un tüm yetkililerine teşekkür ediyorum.

Ayrıca, bir sorum da gümrükle ilgili.

Sayın Bakanım, gümrük komisyon yardımcılarına yalan söyledik. Meclisten, bir gümrük komisyoncusu olmak kaydıyla, gümrük komisyon yardımcıları şirkete ortak olabilecekti. Fakat yönetmelikte öyle olmadı, “2 tane gümrük komisyoncusu” şeklinde geçti. Biz onlara yalan söyledik Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyoruz.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Çağlayan’a sorumu yöneltmek istiyorum. Türkiye'de en sorunlu serbest bölge Mersin Serbest Bölgesi’dir. Tapu, doğal gaz, dâhilde işleme rejimi avantajlarından yararlanma ve tüketim ve ara malı girişinde kolaylıklar sağlanması konusunda sorunlar içermektedir. Yıllardır bu dile getiriliyor ancak henüz bir çözüme kavuşmuş değil. Bunu sormak istiyorum.

Bir de esnaf ve sanayici Türkiye'de kan ağlıyor. Mersin’de binlerce iş yeri kapandı, bazı fabrikalar AKP politikaları sonucu Mısır’a taşındı, on binlerce işsiz oluştu. Yine Ankara Siteler’de 40 bin esnaf var ve 16 bini kapısına kilit vurdu. Bu doğrultuda Mersin Serbest Bölge ve esnaf ve sanayiciyi destekleyici icraatlar düşünüyor musunuz? Nasıl icraatlar geliştireceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başbakanım.

Sayın bakanlara ve Hükûmete soruyorum. Yaklaşık olarak üç günden beri her bakana da sorduk aşağı yukarı. Tekel işçileri Sıhhıye Meydanı’nda özlük haklarıyla ilgili bir mücadele veriyorlar fakat sormamıza rağmen, bir türlü, en küçük bir cevabı da alamadık. Bu insanlarla ilgili verilmiş bir karar var mıdır yahut da polisler tarafından dağıtılmasını mı istiyorsunuz?

İkinci sorum: ABD Kongresi Ermeniler tarafından işgal altında bulunan Yukarı Karabağ’a 8 milyon dolar civarında yardım yapmıştır. Hükûmet olarak bunlara bir tepki gösterecek misiniz?

Diğer sorum: Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne teşekkürlerimi arz ediyorum, hakikaten güzel çalışmaları vardır ancak Tokat ilinde kız öğrencilerle ilgili büyük bir eksiklik vardır. Kız öğrenci yurdu yapmayı düşünüyor musunuz?

Diğer sorum olarak: Uyuşturucuyla ilgili mücadelede gümrük kapılarında araçların geçmiş olduğu yerlerde, yüklerini gösterir x-ray cihazları hangi gümrük kapılarında vardır? 2008 ve 2009 yılları içerisinde acaba gümrük kapılarında uyuşturucu maddeyle ilgili ne miktar madde yakalanmıştır? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Aldığımız son soru efendim.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum Sayın Yazıcı’ya. 24 Kasımda yani 3 Aralık Özürlüler Günü öncesinde Çalışma Bakanı Sayın Ömer Dinçer tarafından, kamu kurum ve kuruluşlarına 38 bin özürlü personel alınacağına yönelik, kamuoyuna açıklama yapılmıştır. Özürlüler İdaresine özürlü personel alımıyla ilgili bir çalışma olup olmadığını sorduğumuzda, bu konunun Devlet Personel Başkanlığını ilgilendirdiği ifade edilerek cevaplanmıştır. Devlet Personel Başkanlığınca 38 bin özürlünün istihdamıyla ilgili herhangi bir çalışma var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, benim ismimi de okumuştunuz ama…

BAŞKAN – Sisteme daha önce girmiş olan milletvekillerimizin giriş sırasına göre verdim…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Benim ismimi okumuştunuz ama…

BAŞKAN – Ama ilk 10’un içinde olamadığınız için, on dakika soru-cevap için…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Söz verecektiniz...

BAŞKAN – Süre yeterse vereceğim efendim.

İlk önce kim cevap verecek efendim?

Sayın Yazıcı, buyurunuz efendim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Sayın Özdemir’in dile getirdiği konulara ilişkin olarak “Tabii ki AK PARTİ, oy kazanmak amacıyla bu yardımları yapıyor.” şeklindeki değerlendirmesi nesnellikten uzak bir yaklaşım. Yani, kendisi nasıl algılar bilmem ama vatandaşlarımız gerçekten Hükûmetin sosyal devlet olgusu olma doğrultusunda yaptığı uygulamaları son derece memnuniyetle karşılıyor. Ha, bundan şunu ifade etmek istiyorsanız, “Vatandaş bu yardımlar karşısında, işte, AK PARTİ hükûmetlerine teşekkür ediyor.” demek istiyorsanız, biz, yardım yapılan vatandaşın, kime, nasıl teşekkür edeceğine karışmayız. O, vatandaşın takdiridir, nasıl istiyorsa teşekkürünü öyle yapacak.

Yeni yurtlar yapacak mısınız? Tabii ki onu arkadaşım cevaplandıracak. Bizim görev sahamızda değil.

İşte, eğitimde yardım, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü olarak eğitim alanında da son derece özgün projeleri uyguluyoruz. Bunlardan bir tanesi ŞNT (Şartlı Nakit Transferi) eğitim yardımıdır. Bu yardımlardan 2 milyon 26 bin aile faydalanmaktadır. Dolayısıyla bu çalışmamızı sürdürüyoruz.

Yine eğitimle dolaylı olarak da alakalıdır, sıfır-altı yaş grubuna yaptığımız katkılar. Özürlü öğrencilerin taşınması, sosyal güvenceden yoksun vatandaşların okullarına taşınması, onlara yemek servisleri, bu kapsamda. Bunları ifade etmek istedim.

“Edirne’de kaç aileye verildi?” Değerli arkadaşlar, ben, her yıl sonunda yani ocak ayı içerisinde bir önceki yıl hangi ile, hangi fasıldan, ne kadar yardım yaptığımıza ilişkin kitapçıkları bütün milletvekili arkadaşlarıma gönderiyorum. Yani Edirne’yle ilgili olanları Edirne milletvekili arkadaşlara gönderiyorum. İnşallah, ocak ayında göndereceğim. Onu, o kitapçıkları dikkatle okumanızı, özellikle istirham ediyorum. Çünkü ben hep şunu gördüm: Ben iki yıldır bu kitapçıkları dağıtmama rağmen, geriye dönüş olmadı, bundan ötürü bir eleştiri almadım. Bunu memnuniyet olarak telakki ediyorum. Bunun için de ayrıca teşekkür ediyorum.

Kaçak akaryakıtla ilgili veyahut da sınırlarımızda kaçak ürünlerle ilgili mücadele konusundaki sorular noktasında şunu ifade edeyim: 2009 yılında akaryakıt ve diğer kaçak ürünler dâhil olmak üzere elde edilen ürünlerin ekonomik değeri 391 milyon TL dolayında. Dolayısıyla etkin bir mücadelemiz var, devam ediyoruz. Akaryakıt benzeri, solvent gibi ürünlerle alakalı olarak da Akaryakıt Komisyonu var. O, benim Başkanlığımda yürütülüyor. İnşallah, 30 Aralıkta da tekrar toplantı yapacağız. Elde ettiğimiz bilgileri sizlerle paylaşacağız.

Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim ama şunu da ifade edeyim: Özürlülerle ilgili olarak bizim Personel Dairesi Başkanlığının çalışması var. Onu da sizlerle daha sonra paylaşacağım.

Bu Tekel işçileriyle ilgili olarak da konuşmamda sözle ifade etmeye çalıştım, kısaca ifade etmeye çalıştım. Zaten onların statüleri bellidir. Elbette ki o statünün değişmesi konusunda talepleri var ama bunlar değerlendirilecek. Ekonomik imkânla alakalıdır, Türkiye'nin genel durumuyla alakalıdır.

Diğer sorulara da yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yazıcı.

Sayın Çağlayan, buyurunuz.

DEVLET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle teşekkür ediyorum. Sayın Özak’a bir cevap verme süresi bırakacak şekilde ben de çok kısa birkaç cevap verip sonra geri kalanlara elbette ben de yazılı cevap vereceğim.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Şeker ithalatı yok. Şeker ithalatına zaten izin verilmiyor. Ayçiçeğinde yapmış olduğumuz desteklemeyle beraber ayçiçeği üreticileri ürünlerini 500 liradan 750 liraya kadar çıkartacak bir fiyata kavuştular ve bu konuda ayçiçeği üreticileri bize müteşekkir olduklarını hem kendileri gelerek hem de yapmış olduğumuz tüm görüşmelerde kendileri ifade ettiler.

Mersin Serbest Bölgesiyle ilgili… Tüm serbest bölgelerle ilgili şu anda bir yoğun çalışma içindeyiz. Tabii ki son derece önemli bir serbest bölge olmakla beraber, yeniden bazı düzenlemeler üzerinde çalışmalar yapıyoruz, yönetmeliği hazırlamak üzereyiz. Serbest bölgelerimizi, yeniden, günün şartlarına uygun, daha iyi, fazla ticaret yapacak bir hacme kavuşturmak için de çok kısa bir süre içinde, zannediyorum yılbaşına kadar, inşallah önümüzdeki bir hafta, on gün içinde daha iyi çalışacak bir hâle getireceğiz.

Efendim burada, özellikle, tabii, iç piyasayla ilgili çok destekler verildi, bunlara girmeyeceğim.

Solvent ithalatı soruldu. Bu konu da EPDK iznine bağlı ve bunu da kontrollü bir şekilde yaptığımızı ifade etmek isterim.

Ama bunun yanı sıra, özellikle, bana, bu yedi yıl içindeki dış ticaret açığından bahsedildi. Tabii, bu yedi yılın beş yılında ben de sanayiciydim yani benim belki de en iyi cevaplayabileceğim sorulardan biri bu. Tabii, yedi yıl önce Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasılası 230 milyar dolardı, 2008’de Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasılası 742 milyar dolara çıktı. Dolayısıyla, borç rakamlarını, açıkları, vesaireyi yaparken mutlaka ekonominin büyümesini dikkate alarak yapmak gerekir.

Bakın, size şu kadar ifade edeyim: 2002 yılında ithalat ve ihracat dengesine baktığımızda, o zaman ihracatın ithalatı karşılama oranı ile daha sonraki yıllarda gelmiş olduğumuz oranlar devamlı ihracatın lehine olarak artmıştır ve Türkiye sadece geçen yıl 48 milyar dolar enerji ithalatına para ödemiştir. Bakın, 2008:48; 2007:33… Şuradan kısa toplayacak olsam: 9, 20, 35, 66, 90, 120… Sadece 170 milyar dolar -bahsetmiş olduğunuz dış ticaret açığına cevap olsun diye söylüyorum- enerji ithalatına Türkiye para ödemiştir. Çünkü 2002 yılında Türkiye'nin kullanmış olduğu enerji tüketimi… 2008’de piyasanın büyümesi, işlerin büyümesi, ihracatın büyümesi, Türkiye’nin gayrisafi hasılasının büyümesinden dolayı enerji tüketimi ve bütün girdiler aynı şekilde artmıştır. Ama, tekrar ifade ediyorum: Bu açığın temel sebebi, enerji ve enerji fiyatlarının yükselmesidir. Bu yıl ise şu an itibarıyla enerji açığı ve enerjiye ödenen ithalat bedeli 27 milyar dolardır. Yani, bu çerçevede baktığımız zaman, asıl aradaki açık, enerji ithalatına, enerji bedeline ödenen paradır. Ne yapalım, Allah da Türkiye’ye enerji vermedi.

Bu noktada şunu çok net ifade ediyorum ki: Evet, Türkiye, ihracatta 2002-2009 arasında bir rekor kırmıştır. 132 milyar dolar ihracat yapmış ve dünyanın en başarılı ihracatçıları arasına girmiştir. Ben buradan da bu vesileyle tüm ihracatçılarımızı gönülden kutluyorum, teşekkür ediyorum ve Müsteşarlığa mensup tüm arkadaşlara teşekkür etmek istiyorum.

Sağ olun efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çağlayan.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – İthalat ne durumda Sayın Bakanım, ondan niye bahsetmiyorsun?

BAŞKAN – Sayın Özak, size bir iki dakika ek süre vereceğim, buyurun.

DEVLET BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, ben de bu müddette cevaplamaya çalışayım.

2009 yılı yatırım programında 85 adet 65 bin yatak kapasiteli yurt projesi bulunmakta. Bunların bir kısmı ihale ediliyor, bir kısmı proje aşamasında, bir kısmının arsa tahsisi yapıldı. Bunları realize ettiğimiz zaman, yaklaşık 65 bin kapasitemiz artacak, 300 bine yaklaşacak. Doğrudur, tüm şehirlerimizde üniversiteler açtık, 139’a çıktı sayı. Buralardaki eksikliği biliyoruz. Özel sektöre, biraz evvel de söylediğim gibi, belli bölgelerde özel sektöre yurt yapanlara ve işletenlere bazı muafiyetler tanımak için çalışıyoruz. Ayrıca başka modeller geliştirmeye çalışıyoruz.

Bu arada özel sorular var. Malatya’da 1.000 kişilik yurt projesi; 30/10/2009’da sözleşmesi imzalandı.

Diğer konuya inşallah Mevlüt Beyle beraber bakacağız.

Adana 1.000 kişilik yurt projesi; üç ay içerisinde ihalesi yapılacak.

Gaziantep 1.300 kişilik yurt projesi; 2010 yılının ilk üç ayı içerisinde yapılacak.

Gaziantep Nizip 500 kişilik yurt projesi; bu da 300 kişilikti, 500’e çıkardık ve inşallah bu da ihale aşamasında, bu da yine üç ay içerisinde inşallah olur.

Yine baz sorular var, özellikle onlara cevap vermek istiyorum.

Bu, Aydınsporun konusu, Türk Futbol Federasyonuyla ilgili bir konu. Bunu ben, ilgili kuruluş olarak arkadaşlardan öğrenip değerli milletvekilimize bilgi verebiliriz.

Katkı payı söylendi; katkı payı, YÖK tarafından Bakanlar Kuruluna önerilir ve Bakanlar Kurulu burada makul bir oranı kabul eder. Son iki yılda bu biliyorsunuz yüzde 8 olarak artmıştı.

Yine burada biraz evvel sorulan belki cevaplamam gereken konular var. Mesela biz özellikle il müdürlerimizi nasıl, hangi kriterlere göre tayin ediyoruz? Bakın, millî sporcular Adana, Niğde, güreşçi, Avrupa şampiyonu; Bolu jimnastik Avrupa şampiyonu; Aydın, güreş, millî sporcu; Kırıkkale, Antep, İstanbul, Rize, Ordu, Osmaniye, güreşçi, millî. Velhasıl kriterlerimiz bunlar. Bunlar sporun da içinden gelenler ve bu konuda ehliyetli kişilerden yapmak istiyoruz.

Yine Sayın Sevigen sormuştu, 68 sporcuyla biz Pekin Olimpiyatlarına katıldık. Bunlardan yalnız 8 tanesi Türk vatandaşlığına geçirilen. Bu konu tartışılabilir ama bunların eğer biz birikimlerinden, tecrübelerinden faydalanabiliyorsak ve kendi sporcularımıza örnek yapabiliyorsak bunun faydası var ama tabii sayı çok fazla olmamak şartıyla.

Yine dendi ki: “Siz erkek, kadın ve engellilere neden farklı ödül veriyorsunuz?” Hayır. Biz ödülleri erkek, kadın ve engelli olmasına göre değil; olimpik branşı olup olmamasına göre değişkenlik gösteriyor. Bunu yapıyoruz.

Yine Ankaragücü ile Gençlerbirliğinin kullanmış olduğu 19 Mayıs sahasında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü olarak biz 1 lira harcamadık. Bu iki kulübümüz buradaki suni çimi yaptı, sonra pişman oldu ve değiştirdi. Bunu da bilginize sunmak istiyorum.

Diğer sorularda eksiklik kalmışsa ben de onları yazılı olarak vereceğim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özak.

Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla 5’inci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.14 - GENÇLİK VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                           Açıklama                                                       (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                   22.139.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                                   Savunma Hizmetleri                                              151.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                  375.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                                   Sağlık Hizmetleri                                               1.549.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                                   Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri              456.624.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       GENEL TOPLAM                                        480.840.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                                           Açıklama                                                       (TL)

03                                                   Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                          9.100.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                                   Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler  439.340.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                                   Diğer Gelirler                                                   32.400.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       TOPLAM                                                      480.840.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :   493.231.728,00

- Toplam Harcama             :   470.445.373,78

- İptal Edilen Ödenek         :     22.786.354,22

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Bütçe tahmini                  :   403.275.000,00

- Yılı tahsilatı                     :   398.901.956,23

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.13 – YÜKSEK ÖĞRENİM KREDİ VE YURTLAR KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

Kodu                                                           Açıklama                                                       (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                   29.745.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                                   Savunma Hizmetleri                                              334.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             16.450.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                                   Eğitim Hizmetleri                                        2.700.321.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       GENEL TOPLAM                                     2.746.851.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                                           Açıklama                                                       (TL)

03                                                   Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                      207.315.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                                   Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1.761.851.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                                   Diğer Gelirler                                                 269.685.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                                   Alacaklardan Tahsilatı                                    473.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       TOPLAM                                                   2.711.851.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   : 2.225.031.635,00

- Toplam Harcama             : 2.204.227.634,68

- İptal Edilen Ödenek         :     20.804.000,32

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Bütçe tahmini                  : 1.994.372.000,00

- Yılı tahsilatı                     : 2.259.065.589,55

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.83 - DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI

1.– Dış Ticaret Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

KODU                                                           Açıklama                                                      (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                   49.731.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                                   Savunma Hizmetleri                                              294.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                                   Ekonomik İşler ve Hizmetler                           74.953.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       GENEL TOPLAM                                        124.979.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :   102.840.000,00

- Toplam Harcama             :     95.624.326,66

- İptal Edilen Ödenek         :       7.215.673,34

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dış Ticaret Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabı bölümleri kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.31 - İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ

1.– İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

KODU                                                           Açıklama                                                      (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                     3.528.485

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                    85.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                                   Ekonomik İşler ve Hizmetler                           11.766.015

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       GENEL TOPLAM                                          15.379.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KODU                                                           Açıklama                                                      (TL)

03                                                   Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                             200.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                                   Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler    13.409.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                                   Diğer Gelirler                                                     1.770.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       TOPLAM                                                        15.379.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2010 yılı merkezİ yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :     13.436.000,00

- Toplam Harcama             :     11.415.295,42

- İptal Edilen Ödenek         :       2.020.704,58

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Bütçe tahmini                  :     13.436.000,00

- Yılı tahsilatı                     :     11.897.506,26

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.84 - GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI

1.– Gümrük Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

KODU                                                           Açıklama                                                      (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                 275.631.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                                   Savunma Hizmetleri                                                  2.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             10.953.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       GENEL TOPLAM                                        286.587.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Gümrük Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :   232.481.703,00

- Toplam Harcama             :   202.873.168,80

- İptal Edilen Ödenek         :     29.608.534,20

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gümrük Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.90 - SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

Kodu                                                           Açıklama                                                       (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                     1.157.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                  300.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                                                   Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 10.475.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       GENEL TOPLAM                                          11.933.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabı bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :       3.939.520,00

- Toplam Harcama             :       3.433.899,07

- İptal Edilen Ödenek         :          505.620,93

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabın bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.78 - DEVLET PERSONEL BAŞKANLIĞI

1.– Devlet Personel Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

Kodu                                                           Açıklama                                                       (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                   12.149.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                                   Savunma Hizmetleri                                                51.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       GENEL TOPLAM                                          12.201.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Personel Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :       9.578.000,00

- Toplam Harcama             :       8.984.465,50

- İptal Edilen Ödenek         :          593.534,50

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Personel Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Gümrük Müsteşarlığı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığının 2010 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.

Böylece 5’inci tur görüşmeleri de tamamlanmıştır.

On beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, 60’ıncı maddeye göre yerimden kısa bir söz istirham ediyorum.

BAŞKAN – Tabii, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Abdi İpekçi Parkı’nda sorunlarını dile getirmeye çalışan Tekel işçilerine ve onların sorunlarını dinlemek için orada bulunan bazı milletvekillerine, güvenlik güçleri tarafından aşırı güç kullanılmasını kınadığına ilişkin açıklaması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Teşekkür ederim efendim.

Sayın Başkan, şunun için istirhamda bulundum: Türkiye’nin dört bir tarafından gelen Tekel işçileri, salı günü, çarşamba ve bugün (perşembe günü) Ankara’da Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezi önünde, daha sonra Abdi İpekçi Parkı önünde sorunlarını dile getirmek için üç gündür uğraşıyorlar. Herhangi bir iktidar mensubu veya bakan, iktidara mensup bir milletvekili gitmedi. Bugün, muhalefet partisinden milletvekilleri işçilerle beraber oldular. Dertlerini dinlemek üzere, milletin vekili olarak onların arasını katıldılar ama Habur’da terör örgütünün kıyafetleriyle “Biz pişman olmadık, İmralı’daki önderin barış elçisiyiz.” diye gelenleri rahatlıkla sınırdan içeri sokan ve çadır mahkemeleri kuran İktidarın güvenlik güçleri orantısız güç kullanarak bütün işçilere âdeta terör uyguladı.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Gündem dışı konuşma mı?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Milletvekilleri de dâhil hepsine, tamamına su sıkarak, biber gazı kullanarak terör uyguladı.

Burada milletin bütçesi konuşuluyor. Bu milletin bütçesi konuşulurken bu milletin mensuplarına ve işçilerimize… (AK PARTİ sıralarından “Konuş, konuş” sesi)

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Konuşma lan! (CHP sıralarından ayağa kalkmalar, gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz, Sayın Anadol’u dinleyiniz.

İdare amirleri, lütfen… (CHP sıralarından gürültüler)

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Ne bağırıyorsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturunuz.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Niye bağırıyorsun? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bağırmadan… Yerlerinize oturunuz lütfen.

Sayın milletvekilleri, lütfen yerlerinize oturunuz.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Bağırarak ne elde edeceksin, ne bağırıyorsunuz! Ne diyorsun ya, ne diyorsun!

GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sen ne diyorsun! Sen niye bağırıyorsun!

BAŞKAN – Karşılıklı atışmayınız, lütfen yerinize oturunuz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Nasıl milletin vekilisin sen!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturunuz. (Gürültüler)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Şu hâlimize bak. Ayıp ya…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, burası konuşma yeri, bağrışma yeri değil. Lütfen yerlerinize oturunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Anadol, devam ediniz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İstanbul) – Gürültü bitmeden konuşmam mümkün değil. (Gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen…

MUHARREM VARLI (Adana) –Ne bağırıyorsun…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Her gün bağırıyorsunuz siz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen yerinize oturunuz ve sakin olunuz. Herkes yerine otursun lütfen, bağırmayınız.

Buyurunuz.

K. KEMAL ANADOL (İstanbul) – Şu anda olay yerinden gelen milletvekilleri de kıyafetlerinden belli. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Selvi burada, üstleri başları biber gazı ve basınçlı suyla ıslatılmış durumda. Ben diyorum ki Habur’da gösterilen müsamahanın binde 1’ini alın teriyle ekmek parası kazanmak isteyen Tekel işçilerine de göstermek zorundadır İktidar. Onun için İktidarı göreve davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Anadol.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, aynı konuda Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini de ifade etmek için söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Şandır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İçişleri Bakanını istifaya davet ediyoruz arkadaşlar. İçişleri Bakanı kapı kapı dolaşıp açılım sahterkârlığı yapacaklarına gelsinler orada polisin müdahalelerini görsünler...(AK PARTİ sıralarında “Otur yerine!” sesleri) Ortada Bakan yok. Ne Bakana ulaşabiliyoruz ne Emniyet Müdürüne ulaşabiliyoruz. Orada insanlar perişan.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ne arıyorsun orada?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ortada bakan yok, ortada İçişleri Bakanı yok, ortada Hükûmet yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen yerinize oturunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Burası şov yapma yeri mi?

BAŞKAN – Sayın Şandır konuşacak, onu dinleyelim.

Buyurunuz.

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Abdi İpekçi Parkı’nda sorunlarını dile getirmeye çalışan Tekel işçilerine ve onların sorunlarını dinlemek için orada bulunan bazı milletvekillerine, güvenlik güçleri tarafından aşırı güç kullanılmasını kınadığına ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz, burada 2010 yılı bütçesini görüşürken maalesef Hükûmetin talimatıyla Tekel işçilerine Sıhhıye Meydanı’nda zulüm uygulanmaktadır. Buna duyarsız kalamayız. Bu insanlar bizim insanlarımızdır ve kaybettiklerini kazanmak için, aramak için, hak aramak için buradalar.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Biz onları kurtardık…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Devletin, milletin, Meclisin merhametine sığınmış durumdalar. Ekmeklerini istiyorlar, haklarını istiyorlar. Siyaset…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ya, ne…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sus yahu!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ya, ne diyorsun?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya, dinle bir dakika!

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Ya, dinle!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bu sabırsızlık niye?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani Tekel işçilerine su sıkarak, biber gazı sıkarak…(AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sopa yemiş adamlar. Milletvekilini döven polis var bu memlekette.

M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Susma! Sustukça sıra size gelir kardeşim!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – …panzerlerle havuza yükleyerek, düşürerek, ıslatarak neyi ispat etmek istiyorsunuz? İktidarınızın gücü size sığınan, size emanet emeğe mi yetiyor, Tekel işçilerine mi yetiyor? Şimdi, burada buna gösterilen tepkiye gösterdiğiniz tepkiyi de kınıyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak milletin bütçesinin görüşüldüğü şu saatlerde aralarında milletvekillerinin olmasına rağmen, milletvekili “Ben milletvekiliyim, su sıkmayın.” demesine rağmen, polisin gösterdiği, İçişleri Bakanının veya Hükûmetin talimatıyla polisin gösterdiği bu aşırı güç kullanımını kabul etmemiz mümkün değil. Bütçe görüşülmeden önce sayın bakanlarımız önce bu duruma bir açıklık getirmeliler ve bu zulüm durdurulmalıdır. Aksi takdirde burada milletin bütçesini görüşmenin hiçbir anlamı kalmayacaktır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne alakası var?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Milliyetçi Hareket Partisi olarak Tekel işçisine gösterilen bu zulmü şiddetle kınıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Sayın Elitaş, buyurunuz efendim.

3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tekel işçilerinin aç ve açıkta olmadığına, onları tahrik ederek yasa dışı eylem yapmaları yönünde teşvik eden insanları kınadığına ve orantısız güç kullananlar varsa onların da bu şekilde davranmalarını tasvip etmediğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşlarımızın biraz önce bahsettiği konuyla ilgili bilgi sahibi değiliz. Muhakkak ki İçişleri Bakanı bu konuda bilgi verecek.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bakanın da bilgisi yok.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sus, dinle! Demin aynı şeyi sen söylüyordun oradan!

BAŞKAN – Dinleyiniz lütfen…. Dinleyiniz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, özelleştirmeyle ilgili düzenleme 1983’lü yıllardan bu tarafa Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin kabul ettiği bir süreçtir. 2001 yılında… (MHP sıralarından “Özelleştirmeyi tartışmıyoruz, copu tartışıyoruz” sesi)

BAŞKAN – Dinleyiniz lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 2001 yılında Tekel idaresinin Özelleştirme İdaresine devriyle birlikte başlayan süreç, 3 Ocak 2002 tarihinde gerçekleştirilen 4733 sayılı Kanun’un yürürlüğe konması. Bakınız, 2004 yılına kadar, 2002 yılından önce, AK PARTİ iktidarlarından önce 16.228 kişi özelleştirilmeden dolayı aç ve açıkta kalmıştır. Şimdi, bu… (MHP sıralarından “Su sıkılmış diyorlar” sesi; CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biber gazı, basınçlı su sıkıyorlar.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Niye rahatsız oluyorsunuz? Dinleyin!

BAŞKAN – Sakin olalım…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşlar, sizin yaptığınız tahrikle ilgili konuşmaya bizim milletvekillerimizin gösterdiği tepkiye sabredemeyen… Doğrusunu açıklarken o sabırsızlığı lütfen göstermeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 16.228 kişiyi, aç ve açıkta duranların…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Biber gazı, biber gazı, ondan bahset! Bırak özelleştirmeyi!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) …bırakanların sorumluluklarını, hiçbir şeyi ortaya koymadan “yavuz hırsız ev sahibini kovar” misali, biz 2004 yılında… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hırsız sizsiniz!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne hırsızı? Sayın Başkan, ne demek istiyor?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – ...2004 yılında özelleştirmeden dolayı… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Özelleştirmeden dolayı 2004 yılında…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Söylediğimiz şey, şu anda gaz ve su sıkılıyor işçilerin üzerine. Budur durum. Özelleştirmeyi konuşmuyoruz. Hikâye anlatıyor.

BAŞKAN – Evet.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Özelleştirmeden dolayı 2004 yılına kadar aç ve açıkta bulunan insanları 4/C kapsamına alarak piyasada iş bulma imkânı olmayan insanlara biz iş vermişiz, aş vermişiz…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Burada özelleştirme yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bugüne kadar sendikaların bu konuyla ilgili getirdikleri bize teşekkür plaketleri vardır ama şu anda Tekel işçileri aç ve açıkta kalmayacaklar.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Masal okuma burada. İşçilere anlat o zaman!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bizim 4733 sayılı Yasa, 57’nci Hükûmet döneminde çıkarılan yasa çerçevesinde özelleştirme kapsamına gelen işçilerin 2004 yılındaki düzenlememizle birlikte kamu sektörlerinde çalışıp iş imkânlarına devam edebilmeleri, evlerine aş ve ekmek götürebilmelerine imkân sağlamış. Ama şunu ifade ediyorum…

BAŞKAN – Siz de bu olayı kınıyor musunuz Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Olayın ne olduğu konusunda bir… Ama şunu söylüyorum… (Gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ya, olaydan bahsediyoruz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Özelleştirme kapsamının içerisinde olan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Elitaş, biber gazı, basınçlı su…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Tekel işçilerine anlat.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – …Tekel işçilerini tahrik ederek o insanların yasa dışı eylem yapmaları yönünde teşvik eden insanları da kınıyorum. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Elitaş

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Eğer bu konuyla ilgili bir şey varsa, orada demokratik bir şekilde yaptıkları eylemi farklı bir şekilde, orantısız güç kullananlar varsa onların da bu şekilde davranmamalarını tavsiye ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İnsanlara su sıkıyorlar, gaz bombası atıyorlar.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal. (Gürültüler)

Sakin olunuz lütfen. Talebi anlayamıyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Alkışlamayın arkadaşlar ya, o yalan söylüyor zaten! (Gürültüler)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Hatip benim de Bakan bulunduğum dönemle ilgili “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” ifadesinde bulunmakla sataşmada bulunmuştur.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Gitmeseydin. (Gürültüler)

FARUK BAL (Konya) – Açıklama yapmak üzere söz talep ediyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gitmeseydin mi? Ayıp ya! Siz niye duruyorsunuz? Hadi siz de gidin.

BAŞKAN – Lütfen, tekrar sataşmaya yol açmayacak şekilde buyurunuz Sayın Bal…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, niçin…

BAŞKAN – Usulü öğrenecek değilim sizden Sayın Vekilim.

Buyurunuz Sayın Bal.

IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

3.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, mensubu bulunduğu Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Burası keyfî yönetim makamı değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, Sayın Bal’a ne adına söz verdiniz? (MHP sıralarından “Dinle, dinle!” sesleri)

BAŞKAN – Bir dinleyiniz lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, ne diye verdiniz?

BAŞKAN – Sataşma olduğunu söylüyor.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bal 57’nci Hükûmetin temsilcisi değil. (MHP sıralarından “Dinle!” sesleri, gürültüler)

FARUK BAL (Devamla) – 57’nci Hükûmet döneminde ben Bakanım beyefendi.

KEMALATTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Keyfî yönetilmez orası.

BAŞKAN – Doğrudur efendim. Siz de öyle keyfî bağıramazsınız!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ne sataşması?

FARUK BAL (Devamla) – “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” derken siz sataştınız Beyefendi.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Doğru söyledi.

FARUK BAL (Devamla) – Ona cevap vereceğim, Beyefendi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hırsızlık mı yaptınız?

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Kim kime sataştı?

BAŞKAN – Dinleyin o zaman.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, bu sataşma nedeniyle süremi kullanamadım.

BAŞKAN – Lütfen buyurunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Niye söylüyorsunuz?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Niye gocunuyorsunuz ki!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye gocunacağız ya arkadaşlar!

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Ortalığa konuşunca…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Peki, şerefsizler var bu Mecliste! Gocunan gocunsun!

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Kimse söyle, kimse söyle.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Kim şerefsizse, çıksın söylesin.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gocunan gocunsun! Niye gocunuyorsun?

BAŞKAN – Sakin olun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Niye gocunuyorsun o zaman? Aynı mantık.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Biz gocunmuyoruz.

BAŞKAN – Sakin olunuz.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Kim? Kim, söyle. Koskocaman adamsın. Beş altı dönem milletvekilliği yaptın.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kim yavuz hırsız? Yavuz hırsız kim? Yavuz hırsız kim?

BAŞKAN – Lütfen…

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Kime “Şerefsiz” diyorsa şerefsiz odur. (Gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yavuz hırsız kim? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen konuşmacıyı dinleyin.

Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Süremi başlatır mısınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aynı mantık! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Her zaman böyle yapıyorsun. Yaşından başından utan!

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Ulan babandır! Ulan babandır! “Ulan” diye hitap etme!

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, ben hiç konuşmadım, sürem yarıyı geçti.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Haydi! Haydi!

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Ulan babandır! “Ulan” diye hitap etme milletvekiline!

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Haydi! Otur yerine!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, görüşmeye devam edemiyorum.

On beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.03

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Sayın Faruk Bal’ı konuşmasını tamamlamak üzere kürsüye davet ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Bal, size iki dakika süre veriyorum ve lütfen, yeni bir sataşmaya mahal vermemenizi rica ediyorum.

Buyurunuz efendim.

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; oturum kapanmadan önce çıkan tartışmadan son derece üzüntü duyduğumu paylaşmak istiyorum. Bugün binlerce Tekel işçisi 4/C mağduru olarak hak aramak için, ekmek aramak için gösteri yapmaktadırlar ve Sıhhiye’de bulunmaktadırlar. Bu işçilerin üzerine, aralarında Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri de bulunmasına rağmen, İçişleri Bakanlığının siyasi sorumluluk üstlendiği emniyet güçleri tarafından biber gazı ve su sıkılmak suretiyle dağıtılmıştır. Tartışmanın konusu “Kandil’den elçi olarak geldim. Mektup getirdim. Pişman değilim.” diyen teröriste devletin müsteşarını, devletin valisini, devletin hâkimini, devletin savcısını gönderip karşılayan, hâkime avukatlık yaptıran zihniyetin niçin bu işçilere orantısız güç kullandığını sorgulamaktır. Sayın Elitaş’ın burada bu konu üzerinde konuşması gerekirken, benim de üyesi bulunduğum 57’nci Hükûmete “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” şeklinde hakaret etmesini kendisinin şahsiyetiyle bağdaştıramıyorum ancak ben buraya gelirken “Sen hırsız mısın?” şeklindeki bir sataşması daha olmuştur ki bunu aynen kendisine iade ediyorum! (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Hırsızın kim olduğunu herkes bilmektedir, milletimiz bilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, tartışmanın konusunun dışına çıkarak, dilimizdeki bir sözü kendi partilerine siyasi bir jargon olarak benimseyip “Bir dirhem et…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN – Lütfen, çok kısa Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Dilimizdeki “Bir dirhem et bin ayıp örter.” güzel lafını AKP kendisine çevirmiş “57’nci Hükûmetin bir kararı AKP’nin bin peşkeşini örter.” şekline çevirmişler ve bu şekilde bir siyaset yapmaktadırlar, bu siyaseti de şahsiyetli bir politika anlayışına yakıştıramıyorum ve biz burada milletin temsilcisiyiz, manevi şahsiyetleri rencide etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Hele hele ilkeli, seviyeli ve dürüst siyasetiyle ülkeye büyük hizmet vermiş 57’nci Hükûmetteki Milliyetçi Hareket Partisini ilzam etmeye hiç kimsenin hakkı da yoktur, haddi de yoktur.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Sayın milletvekilleri, bugün, az önce, Abdi İpekçi Parkı’nda Tekel işçilerinin eylemi sırasında meydana gelen üzüntü verici olaylar hakkında Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin bir açıklama yapacaktır.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkanım, önce orada yaşanan olaylar hakkında eğer izin verirseniz olayları yaşayan milletvekilleri konuşsun, Sayın Bakan ondan sonra açıklama yapsın.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Abdi İpekçi Parkı’nda yaşanan olayların yasal platformda olup olmadığının ayrı bir tartışma konusu olduğuna ancak milletvekillerinin maruz kaldığı muamelenin tasvip edilemeyeceğine ilişkin açıklaması

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yani, yaşadıklarımızı orada bir anlatalım, Sayın Bakan ondan sonra konuşsun. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen, Bakanın açıklamasını dinleyiniz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …burada oturumun başlamasıyla beraber -bütçe görüşmeleri esnasında- grup başkan vekillerimizin gündeme getirdiği ve Sıhhiye Meydanı’nda yaşanan olaylara ilişkin anlatılanlar bizim burada muttali olduğumuz konular. Bunları duyduktan sonra İçişleri Bakanımızdan bilgi talep ettik. Bununla ilgili bir bilgi notu hazırlığı var ve İçişleri Bakanlığımız da konuyu araştırmakta, şu anda üzerine gitmektedir. Tabii oradaki hadiselerin, yaşanan olayların yasal platformda olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur ancak milletvekillerimizin maruz kaldığı muameleyi kabul edebilmemiz, bunu tasvip edebilmemiz mümkün değildir.

Ben arkadaşlarıma geçmiş olsun dileğimi iletiyorum ve üzüntülerimi ifade ediyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

Sayın milletvekilleri, şimdi, altıncı tur görüşmelerine başlayacağız.

Altıncı turda, Millî Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay, Danıştay bütçeleri yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

H) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1.- Millî Savunma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Savunma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI

1.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) ADALET BAKANLIĞI

1.- Adalet Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) YARGITAY

1.- Yargıtay 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DANIŞTAY

1.- Danıştay 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerindedir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına ilk söz Bursa Milletvekili Canan Candemir Çelik’e aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Çelik.

AK PARTİ GRUBU ADINA CANAN CANDEMİR ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2010 mali yılı Danıştay Başkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesindeki maden ocağında meydana gelen grizu patlaması sonucu yaşamını yitiren işçilerimize Allah’tan rahmet, ülkemize ve kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.

Konu, medyanın gündeminden düşmüş olmasına rağmen bizler konunun takipçisiyiz. Bu kapsamda 100 bin lirası Başbakanlık Acil Yardım Fonu’ndan, 100 bin lirası Bursa Valiliğinden olmak üzere toplam 200 bin lira yaşamını kaybeden 19 işçimizin ailelerine dağıtıldı. Aynı zamanda, vefat eden işçilerimizin emeklilik işlemleri tamamlanarak emekli maaşlarının bağlanması sağlandı. Bunun yanı sıra, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızca altı ay süre ile kapatılan maden ocağında çalışan 180 işçimize işsizlik ödeneği ödenmesi ile ilgili çalışmalar da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir. Ayrıca, madencilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis araştırma komisyonu, 3 Aralık 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda oylanarak kuruldu. Bu komisyonun yapacağı çalışmaların da sorunların tespitinde ve çözümünde katkı sağlayacağı kanaatindeyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ilk defa 1868 yılında kurulan ve o zamanki adı Şûrayı Devlet olan Danıştayın faaliyeti, İmparatorluk döneminde elli dört yıl görev yaptıktan sonra, 4 Kasım 1922 tarihinde, İstanbul’daki bütün merkez kuruluşlarının Türkiye Büyük Meclisi Hükûmetinin idaresine geçtiği sırada sona ermiştir.

Cumhuriyet döneminde, Yüce Önder Atatürk’ün, Danıştayın ülkenin idari ve ekonomik yaşamıyla ilgili önemli bir kurum olması nedeniyle, gün geçtikçe artan bir ihtiyacı gidermek amacıyla bir an önce kurulması yolundaki dileği üzerine, 669 sayılı Kanun’la 6 Temmuz 1927 tarihinde yeniden kurulmuştur.

Danıştay, gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerekse cumhuriyet döneminde hukuk devleti adına önemli görevleri yerine getirmek üzere kurulmuştur. Önemli bir yargı organımız olan Danıştay, idari yargının en tepesinde bulunmaktadır.

Anayasa’da öngörülen yüksek mahkemelerden biri olan Danıştay, Anayasa’nın 155’inci maddesine göre, yürütme organına yardımcı bir inceleme, danışma ve karar organı olmanın yanı sıra, yönetimin yargı yoluyla denetlenmesiyle de görevlidir.

İdari yargının en üst birimi olan Danıştayın her koşul ve şartta yalnızca hukukun üstünlüğünü düşünmesi ve ona göre karar vermesi gerekmektedir. Bu konumu nedeniyle Danıştay, hukuk devletinin korunması ve etkinlik alanının genişletilmesinde çok önemli bir yer almaktadır. Biz de, AK PARTİ İktidarı olarak, yargı bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü her şeyin önünde tutmaktayız.

Değerli milletvekilleri, Danıştayın şu anda hizmet verdiği binasının yetersiz ve elverişsiz olduğu kanısıyla, üst yargı organımızın mensuplarına daha huzurlu bir çalışma zemini oluşturmak için, Hükûmetimiz, Eskişehir Yolu’nda, hizmete elverişli yeni bina için gerekli çalışmaları başlatmış ve bütçe görüşmelerine başladığımız gün olan 14 Aralıkta yeni hizmet binasının temeli atılmıştır. Bina inşaat maliyeti, 2008 yılı fiyatları ile 112 milyon 500 bin liradır. Hizmet binası için 2009 yılında 11 milyon 250 bin lira ödenek verilmiş, 2010 yılı için de bütçeden 38 milyon 200 bin lira ödenek ayrılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genel bütçe kapsamında bu yıl Danıştaya ayrılan pay 2009 yılına oranla yüzde 59,40 oranında artırılmıştır. Danıştayın toplam bütçesi 83 milyon 725 bin liradır. 2010 Danıştay toplam bütçesi ekonomik sınıflandırmada, personel giderleri 34 milyon 913 bin, sosyal güvenlik devlet primi giderleri 4 milyon 696 bin, cari transfer 232 bin, sermaye giderleri 40 milyondur. Fonksiyonel sınıflandırmada ise genel kamu hizmetleri 6 milyon 866 bin, kamu düzeni ve güvenlik hizmetleri 76 milyon 756 bin 600, eğitim giderleri 101.800 lira olarak belirlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlarken 2010 mali yılı bütçesinin Danıştay camiasına ve ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Düzce Milletvekili Celal Erbay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Erbay.

AK PARTİ GRUBU ADINA CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Adalet kavramı, devletimizin varlığı ve devamlılığı açısından vazgeçilemez ve ihmal edilemez nitelikte bir değerdir. Toplumun huzur ve barış içinde yaşayabilmesi, sosyal ve kültürel gelişmesini sürdürebilmesi ancak eksiksiz ve zamanında işleyen, çağın ihtiyaçlarını karşılayan, toplumun yargıya güven duygusunu sağlayan bir adalet sistemiyle mümkündür. Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmenin temel şartı adalettir. Bu nedenle, adalet sisteminin alternatifsiz temelini oluşturan yargı tarafsızlığının geliştirilmesi, adalet hizmetlerinin çağdaş bir çalışma ortamında yerine getirilmesi, kaliteli bir yargı hizmetinin sunulabilmesi için gerekli her türlü önlemi almak devletin temel amaçları ve asli görevleri arasındadır. Demokratik bir hukuk devleti olmamızın gereği olarak demokratik ülkelerde kabul edilen standartlarda, birey odaklı, adaletli bir hukuk düzenini oluşturup toplumumuza her alanda tarafsız, etkin, verimli yargı ve adalet hizmetini sunmaya yönelik olan amacımız doğrultusunda Hükûmetimizin çalışmaları hızla devam etmektedir. Bu nedenledir ki AK PARTİ hükûmetleri döneminde, cumhuriyet tarihi boyunca en fazla ihmal edilen adalet kurumunun olması gereken konuma yükseltilebilmesi amacıyla, her birini ayrı ayrı köklü reform olarak niteleyebileceğimiz bir dizi iyileştirmeler yapılmıştır.

Yargı reformunun bel kemiğini, hukuk sistemimizin toplumsal ihtiyaçlara cevap vermesi amacıyla yapılan mevzuat değişiklikleri oluşturmaktadır. Özellikle son yıllarda teknolojinin, bilimin hızla ilerlemesi sonucunda ortaya çıkan sorunlara çözüm üretebilmesi amacıyla, mevzuatımız tüm yönleriyle gözden geçirilerek gerektiğinde yeni müesseseler ihdası ya da bazı müesseselerin revizyonuna büyük önem verilmiştir. Bu mevzuat değişiklikleri yapılırken devletin hukuku yerine hukuk devleti anlayışı esas alınmış, kanunları hukuka, hukuku evrensel adalet ilkelerine dayandırma hedefi gözetilmiştir.

Ancak, bütün bu çalışmalara rağmen, ülkemizde adalet kurumunun en zayıf noktası, milletimizin adalet sistemine duyduğu güven bunalımıdır. Güven bunalımının birçok nedeni vardır. Bunların başında, adalet mekanizmasının hantal bir yapıya sahip olması gelmektedir. Yargılama sonucunda hakkaniyete uygun kararlar verilse, bile geciken adaletin adalet olmaması nedeniyle bu durumun insanları bir hoşnutsuzluğa sürüklediği aşikârdır. Bu hoşnutsuzluğu giderme yolunda, adalet mensuplarının çalışmalarındaki verimliliği artırmak ve hizmet içi eğitimlerini tamamlamak gayesiyle Adalet Akademisi kurulmuş ve e-adalet sistemine geçilmiştir. Nitekim bu çalışmalar sonucu adalet çalışanlarının verimlilik açısından her geçen gün gözle görülür şekilde iyileşme göstermesi oldukça sevindiricidir. Yine, yargının verimli ve güvenilir şekilde çalışabilmesi için bilgi ve haberleşme teknolojileriyle entegre bir yapı içinde dinamik, bilgi tabanlı çözümlerden azami oranda yararlanma amacıyla geliştirilen Ulusal Yargı Ağı Projesi UYAP oldukça başarılı olmuştur.

Adalet mekanizmasının ağır aksak bir görünüme sahip olmasının diğer bir nedeni de adalet hizmetinin verildiği adliye binalarının yetersizlikleriydi. Keza bundan önce, yedi sene öncesine kadar hükûmet konaklarının alt katlarına sıkıştırılan adliyelerimiz isimlerine yakışır şekilde “adliye sarayları”na dönüştürülmeye başlanmıştır. Nitekim 2003 yılından itibaren çağın gelişmelerine, yargının saygınlık ve ciddiyetine uygun, modern ve özgün Türk mimarisini yansıtan görkemli 113 adalet hizmet binasının inşaatı tamamlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

CELAL ERBAY (Devamla) – Hâlen 24’ü inşaat, 62’si de proje aşamasındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk milletinin layık olduğu evrensel standartlarda bir yargı mekanizması için bugüne kadar yapılan UYAP, e-adalet uygulamaları ile adalet sarayları, Adalet Akademisi yanında, bunlardan daha önemlisi, metinleri yorumlayacak yargı organlarının varlığına sahip olmaktır. Bu nedenle yüksek mahkeme üyelerinin belirlenmesi usulü, mahkemelerin bağımsızlığı ve tarafsızlığı, mesleki kriterler ve seçim yapacak organların demokratik ülke deneyimlerine dikkat etmek kaydıyla yeniden düzenlenmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu sayede tam tarafsız, etkin ve güvenli bir yargı sistemine sahip olabilmemiz mümkün olacaktır, çünkü her şey insan içindir, her şeyin başı insandır.

Bütçenin hayırlı olması dileklerimle birlikte yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erbay.

Gümüşhane Milletvekili Yahya Doğan.

Buyurunuz Sayın Doğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2010 yılı bütçesiyle ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, bugüne kadar vatan müdafaasında şehit düşen her kademedeki silahlı kuvvetler mensuplarımıza Allah’tan rahmet dilerken gazilerimizi de minnet ve şükranla anıyorum.

Türk ordusu, yüzyıllardır, içinden çıktığı milletimizin dünya üzerinde var olması için üzerine düşen görevleri en iyi şekilde yapmıştır. Milletimizin tarihi yazılırken ordumuzun kahramanlıkları da bunun içinde yer almaktadır. Orta Asya’dan Avrupa içlerine kadar, yüzyıllardır, ordumuz, milletimizin gücünün sembolü olmuş ve zaferden zafere koşmuştur. Son yüzyıl içinde Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda kazandığımız zaferler ordumuza her zaman güven duymamız gerektiğini bizlere hatırlatmıştır.

Ordumuz milletimizin içinden çıkmıştır ve milletimizin hizmetindedir. Yüzyıllardır dünya tarihinde yer alan, çağ açıp çağ kapatan bir milletin mensubuyuz. Bütün bu dönemlerde ordumuz zorlu görevler üstlenmiş ve bunları da başarıyla yerine getirmiştir.

Bugün yaşadığımız zorlu coğrafyada da ordumuzun gücü çok önemlidir. NATO içindeki ikinci büyük orduya sahibiz. Yine, ordumuz, göz bebeğimiz olarak bölgemizdeki en güçlü ordulardan biridir. Bölgenin huzuru, barışı için üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getirmektedir. Ayrıca, güçlü ordu caydırıcı özelliğiyle de barışa hizmet etmektedir.

En eski kurumlarımızdan olan ordumuzun yıpratılması hiç kimseye fayda sağlamaz. Günlük tartışmalara ve siyasete orduyu çekmemek lazımdır. Bizim devlet olarak varlığımızı sürdürmemizi sağlayan kurumlarımıza özenle sahip çıkmamız gerekmektedir. Her kurum kendi sorumluluk alanında üzerine düşen görevleri en iyi şekilde yapmak için çalışmaktadır.

Dünyanın zor bir coğrafyasında yaşamaktayız. Bu zor coğrafyada ayakta kalmak için zaman zaman dış politikamızı daha güçlü olarak yürütebilmek için güçlü bir ordumuzun olması gerekir. Türk ordusu, her gün daha da artan imkân ve kabiliyetleriyle millet için övünç kaynağıdır. Türk ordusu, savunma sanayimizdeki gelişmelerle birlikte birçok ihtiyacını yurt içinden karşılamaktadır. Bizler Millî Savunma Bakanlığımızın ihtiyaçları hususunda ayrı bir hassasiyet göstermekteyiz. Bu ihtiyaçların süratle karşılanması için Hükûmetimiz bugüne kadar üzerine düşeni yapmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Silahlı Kuvvetleri bugün sadece ülkemizin güvenliğini sağlamakla kalmamakta aynı zamanda dünyanın çeşitli bölgelerinde de barışa katkıda bulunmaktadır. Bulundukları her yerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin her kademedeki mensubu milletimizi ve devletimizi en iyi şekilde temsil etmekte, oranın halkından da kabul ve takdir görmektedir. Bosna-Hersek’te, Kosova’da, Aden’de, Afganistan’da, dünyanın her tarafında barışa yaptığımız katkılar azımsanamayacak düzeydedir. Ayrıca, silahlı kuvvetlerimiz dost ve kardeş ülkelerin ordularının eğitimine de katkı sağlamaktadır. Böylelikle oralarda da âdeta milletimizin temsilcisi olarak görev yapmaktadır.

Bilindiği gibi ülkemiz bölücü terörle yıllardır mücadele etmektedir. Teröristlerin amaçlarına ulaşması mümkün değildir. Güvenlik güçlerimiz bundan önce olduğu gibi bundan sonra da terörle mücadelesini sürdürecektir. Akan kanı durdurmak için çok iyi niyetlerle başlatılmış olan demokratik açılım sürecini kasıtlı olarak çarpıtmak ve sabote etmek isteyenlerin tahrikleri neticesinde vuku bulması muhtemel terör olaylarına karşı hepimiz dikkatli olmalıyız. Bu ülke hepimizindir. Herkesin aklını başına alıp “terör” denen illetten medet ummayı bir an önce bırakması gerekir. Büyük Türk milleti birlik ve beraberliğini korumasını her zaman bilmiştir. (MHP sıralarından alkışlar)

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Büyük Türk milleti… Bravo!

YAHYA DOĞAN (Devamla) – Arkadaşlar, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bu milletin adı “Türk milleti” devletin adı da “Türkiye Cumhuriyeti devleti”dir, nesine şaşırıyorsunuz?

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Büyük Türk milleti…

KADİR URAL (Mersin) – Tebrik ediyoruz sizi!

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Başbakanın diyemediği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAHYA DOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sözlerimi tamamlarken, ülkemizin güvenliğinin ve milletimizin bağımsızlığının teminatı silahlı kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının karşılanması için bundan sonra da üzerimize düşen görevi yerine getireceğimizi belirtmek istiyor ve Millî Savunma Bakanlığımızın bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını dilerken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğan.

Siirt Milletvekili Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu.

Buyurunuz Sayın Helvacıoğlu.

AK PARTİ GRUBU ADINA M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayi Müsteşarlığının 2010 yılı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinize saygılar sunarım.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernizasyon ihtiyaçlarını karşılamak ve modern savunma sanayimizi geliştirmek, ülkemizin stratejik savunma ve güvenlik ihtiyaçlarına teknolojik gelişmeler doğrultusunda yurt içi çözümler sunan, uluslararası pazara entegre ve savunma sanayisine yön veren uzman tedarik kurumu olma konusunda çalışmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002 yılından bu yana büyük bir hızla gelişen savunma sanayimiz, 2002 yılında 240 milyon dolar seviyesinde olan ihracatı, 2009 yılında 800 milyon dolar seviyesine çıkartmıştır. 2002 yılından beri kaydedilen istikrarlı ve sürdürülebilir büyümenin tesadüfi olmadığı, Hükûmetimizin güçlü bir savunma sanayisinin dışa bağımlılığının azaltılmasının ordumuzun caydırıcılığının artırılmasındaki rolünün bilinciyle Savunma Sanayi Müsteşarlığı eliyle kararlı bir şekilde gerçekleştirdiğini görmekteyiz.

Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranı yedi yıl içerisinde yüzde 25 seviyesinden yüzde 44,2 seviyesine ulaşmıştır. Savunma ihtiyaçlarının yüzde 50 oranında yurt içinden karşılanmasıyla birlikte 1 milyar dolar savunma hizmeti ihracatı hedeflerinin yakalanacağına olan inancımız sonsuzdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı içinde Birleşik Arap Emirlikleri’ne 34 adet sahil güvenlik botu ile Güney Kore Cumhuriyeti’ne elektronik harp eğitim merkezi satışı gerçekleşmiştir. Pakistan ile F-16, Suudi Arabistan ile roket sistemleri gibi önemli projelere imza atılmıştır. Hâlen taahhüdü alınmış olan yaklaşık 4,2 milyar dolarlık offset yükümlülüğünün önümüzdeki yıllarda savunma sanayisinin büyümesinin sürdürülebilirliği açısından önemli bir işlevi yerine getireceği inancındayız.

2009 yılı içinde Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından KOBİ’lerin artan bir oranda yer alabilmesi ve katılımının en az yüzde 20 düzeyinde olması fiilen hedeflenmiş bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2002-2009 dönemi içerisinde savunma sistem projelerinde Türk Silahlı Kuvvetleri modernizasyon ihtiyaçlarının Türk sanayisi tarafından tasarlanan ve geliştirilen ürünlerle karşılanması amaçlanmaktadır. Bu temel yaklaşım çerçevesinde millî imkânlarla modern tank geliştirilmesi, silah, malzeme ve personelin emniyetli ve süratli taşınması amacıyla mayına karşı zırh korumalı personel aracı sözleşmesi Otokar firmasıyla birlikte imzalanmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin taarruz, taktik, keşif helikopteri ihtiyacının karşılanması amacıyla 2004 yılında ATAK Projesi Sözleşmesi imzalanmıştır. TAI firması ana yükleniciliğinde ASELSAN ve AgustaWestland firmalarıyla birlikte Türkiye’de üretilecektir. Tamamen millî tasarım olan güçlendirilmiş ilk helikopter uçuşu 2009 yılında icra edilmiştir.

Korvet sınıfında bir savaş gemisinin ülkemizde millî tasarımı ve üretimini öngören ilk gemi olan Heybeli Ada Gemisi, Preveze Deniz Zaferi’nin yıl dönümünde denize indirilmiştir.

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı denizaltıların tedarikine yönelik sözleşmeyi Gölcük Tersanesinde inşa edilmesi planlanarak imzalamıştır.

Jet uçağı özellikleri olan gelişmiş çift pilotlu uçağın tasarımı 2008 yılında TUSAŞ tarafından tamamlanmıştır.

Özel sektör şirketlerimiz eliyle tamamen millî imkânlarla geliştirilen 76 insansız hava aracı 2008 yılı içinde Kara Kuvvetleri Komutanlığına teslim edilmiştir.

TUSAŞ tarafından modernize edilen yarasa helikopterlerinin teslimatlarına başlanmıştır.

F-16 uçaklarının modernizasyonu ASELSAN ve MİKES firmalarınca geliştirilen elektronik harp sistemleri F-16’lara entegre edilecektir.

Yeni nesil savaş uçağı F-35 Projesi’nde dokuz ülkenin yer aldığı konsorsiyumla yapılacak harcamanın en az yüzde 50’sine tekabül eden bedelin ülkemiz tarafından üstlenilmesi hedeflenmiştir.

Türk Hava Kuvvetlerinin ihtiyacına binaen 30 adet ilave F-16 uçağı üretimi TAI tarafından Ankara’da gerçekleştirilecektir.

Toplam 42 adet F-110 motorunun üretim ve montajı da TUSAŞ fabrikalarında yapılacaktır.

A-400 M modern ulaştırma uçağının tamamının imalatından TAI sorumlu olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz devam ediniz lütfen.

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Devamla) – HAVELSAN ana yükleniciliğinde yürütülen helikopter simülatörleri pilotların Sikorsky helikopterlerine intibak ve harbe hazırlık eğitimleri yapılacaktır.

2004 yılında başlatılan ve özel sektör tersanelerimizde inşa edilecek ilk muharip gemi olan sahil güvenlik arama kurtarma gemisiyle yeni tip karakol botunun 2008 yılında yapımına başlanmıştır.

İnsansız hava araçları askerî gemiler ve elektronik sistemler başta olmak üzere 2010 yılından itibaren silahlı kuvvetlerimizin envanterine girmeye başlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 yılında başlatılan ve ülkemizde bir ilki gerçekleştirmiş olan modern tanksavar füzelerinin ROKETSAN tarafından 2011 yılında yapılması hedeflenmiştir.

Türk savunma sanayisi sektör ciromuzun 2010 yılında 3 milyar ABD Doları seviyesine, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma payının 2010 yılına kadar yüzde 50’ye çıkartılması hedeflenmiştir.

Sözlerime burada son verirken 2010 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Helvacıoğlu.

Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Akgün.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, adalet, kısaca, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi olarak ifade edilmektedir. Haklıyla haksızın ayırt edilmesi ancak adaletle sağlanır. Adalet, aynı zamanda toplumsal düzenin barış içerisinde sürdürülebilmesinin temel şartıdır. Bu sebeple, modern devlet anlayışının ortaya koyduğu en temel hizmetlerden birisi kuşkusuz adalet hizmetidir.

Cumhuriyetimiz, kuruluş felsefesi olarak modern demokrasinin kurulmasını hedeflemiştir. Bu amaçla, döneminin en iyi uygulamalarını araştırarak yeni bir hukuk sistemini kurmuştur.

AK PARTİ iktidarları döneminde bu kuruluş felsefesini güçlendirmek ve insan haklarına dayalı hukuk devleti anlayışını hâkim kılmak amacıyla, adalet hizmetlerinde reform niteliğinde faaliyetler gerçekleştirilmiştir.

Kısaca bahsedersek, öncelikle güven veren bir adalet sistemine ulaşmak amacıyla temel kanunlar yenilenmiştir. Başta Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu, Ceza Usul Kanunu, Kabahatler Kanunu olmak üzere yasalaşan birçok kanun ve Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu gibi Meclisimizin gündeminde olan kanunlarla hukuk sistemimize yeni kurumlar kazandırılmış, sistemimiz zenginleştirilmiştir.

Ayrıca, insan odaklı yeni bir ceza sistemine geçilmesi, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması, toplumsal düzenin ve güvenliğin sağlanması, yargının adil ve hızlı çalışması amaçlanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, adli yargı sistemine ilişkin olarak, ikinci derece yargılama mercisi olan istinaf yargılamasına ilişkin yasal altyapı çalışmaları İktidarımız döneminde tamamlanmıştır. İstinaf mahkemelerinin kurulmasıyla birlikte daha etkili bir kanun yolu denetimi sağlanmış olacaktır. Adalet Bakanlığımız bölge adliye mahkemelerinin 2010 yılında faaliyete geçirilmesi için gerekli çalışmaları büyük oranda tamamlamıştır.

Diğer yandan, uluslararası toplumun adalet sistemleri konusunda ulaştığı noktayı ve öncelikli hedefleri gösteren Yargı Reformu Strateji Belgesi ilgili tüm tarafların katılımıyla hazırlanmıştır. Bu belgeyle, Türk yargısının temel hak ve özgürlüklerin korunmasına dayalı olarak bağımsızlık, tarafsızlık ve etkinliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. Özellikle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı kurulum, objektiflik, tarafsızlık ve şeffaflık temelinde yeniden yapılandırılmasını öngörmektedir. Uluslararası belgelerin ışığında, geniş tabanlı temsil esasına göre yapılandırılacak olan Kurulun kararlarına karşı etkili bir itiraz sistemi de bu strateji belgesinde öngörülmüştür ve Kurulun kararlarına karşı yargı yolu mutlaka açılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa ülkelerinde bir hâkimin bakacağı yıllık iş sayısı 200 civarındadır, hâlbuki bu rakam ülkemizde hâkim başına yıllık 1.078 dosya, cumhuriyet savcıları için de 1.417 hazırlık dosyasını bulmaktadır. Bu rakamlar bize yargının iş yükü altında ezildiğini göstermektedir. Bu nedenle, boş bulunan hâkim ve savcı kadrolarına süratle atama yapılmalıdır.

İktidarımız döneminde yargı mensuplarının özlük ve sosyal haklarında yapılan iyileştirmeler bugün için mesleği daha cazip hâle getirmiştir. Ancak, belirtmek gerekir ki, özveri içerisinde görev yapan adalet personelinin mali imkânları tatmin edici seviyeye mutlaka çıkarılmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, yargının hızlı, etkin, verimli ve güvenilir biçimde çalışabilmesi için bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanmak gerekmektedir.Bu amaçla adliyelerimizin teknolojik altyapısı güçlendirilmiştir. Ülkemizin e-dönüşüm stratejisinin önemli ayaklarından birisi olan, adalet hizmetlerine ilişkin olarak geliştirilen Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bu dönemde hayata geçirilmiştir. Bu Proje birçok ülke tarafından da örnek proje olarak gösterilmektedir.

Adalet Bakanlığı bütçesi görüşülürken en önemli takdirlerden birisi kuşkusuz, adalet sarayları konusunda gösterilen başarıya olmalıdır. Adalet hizmetlerinin sunulduğu binaların devletimizin kökünü tarihten alan azametine yakışır olması gerekmektedir. 2003 yılından beri Bakanlık, emsali görülmemiş bir gayretle toplam 113 adet adalet hizmet binasının inşaatını tamamlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEVLÜT AKGÜN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Böylelikle, adalet hizmetlerinin sağlıklı ve etkin yürütülebilmesi için adliye binaları izbe apartman köşelerinden kurtarılmış ve adalet saraylarına taşınmıştır. Öyle ki, metrekare olarak yapılan yapılar 2002 yılına kadar yapılan toplamın metrekaresinden daha fazladır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin tam demokratik bir hukuk devleti olması dileğiyle, başarılı adalet hizmetleri nedeniyle Hükûmetimize, Adalet Bakanımıza ve emeği geçen tüm çalışanlarına teşekkür ediyor ve bütçenin hayırlar getirmesini temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akgün.

Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak.

Buyurunuz Sayın Tunçak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sizleri saygıyla selamlıyorum. Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, üç kavramdan bahsetmek isterim: Birincisi, devletin egemenlik hakkının en önemli göstergelerinden biri olan cezalandırma yetkisinden ve bu cezalandırma yetkisinin kullanılması neticesinde oluşan hükümlü ve tutukluların devlete emanet olmasından ve son olarak, işte bu hükümlü ve tutukluların devlet adına en yakın irtibatta olduğu kişilerden, yani infaz koruma memurları ve genel olarak da kurum personelinden.

Değerli milletvekilleri, hâlihazırda 117.718 tutuklu ve hükümlü ve hükümözlünün mevcut olduğu cezaevlerimizde bu sayının fazlalığı ve özellikle geçtiğimiz üç yıl içerisinde her geçen gün daha fazla olmasının en önemli üç tane sebebinden burada kısaca bahsetmek istiyorum: 01/6/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun ile şartlı tahliye oranının ortalama yüzde 40’tan yüzde 67’e yükselmesi; mevzuatta yapılan düzenlemelerle cezaların miktarının artırılması; örneğin kapkaç suçlarında olduğu gibi; suçla mücadelede daha etkin yöntemlerin devreye konulmuş olması, MOBESE gibi.

Değerli milletvekilleri, ayrıca ceza infaz kurumlarımızda 369 bina mevcut, hâlihazır ceza infaz kurumu sayımız 369. Gerek standartlara uygun yenilerinin yapılması gerekse standartlara uygun olmayanların kapanmasıyla yoğun bir süreç yaşadık gerek 2010’da ve ondan sonraki süreçte de standardizasyonun, kalitenin yükseltilmesinin, Avrupa ve dünya standartlarına daha hızla ulaşımı için büyük bir mücadele de sarf edilmekte.

Ceza infaz kurumlarımızda, özellikle, 28.846 personel bulunuyor. Bunlar infaz koruma memurları, başmemurları, öğretmenler, sosyal çalışmacılar, psikologlar, veterinerler, mühendisler, müdürler. Ayrıca denetimli serbestlik ve yardım merkezlerinde de 1.297 personelimiz bulunuyor.

Burada, personelden bahsetmişken altını özellikle çizmek istediğim bir husus var. Burada özellikle vefakâr ve fedakârca görev yapan, devletin en önemli kişilerinden, devletin yüzünü en önemli şekilde temsil eden kişilerden olan Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu personeline çok teşekkür ediyoruz, başta Genel Müdürlerine çok teşekkür ediyoruz. Özellikle de fazla mesai ve özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda önemli gayretlerin sarf edildiğini buradan ifade etmek istiyorum. Bu konuda Sayın Bakanımızın hassasiyetine fevkalade teşekkür ediyorum. En azından bir polis ya da bir uzman çavuş mertebesinde özlük haklarının oluşturulmasının fevkalade önemli olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca, hâlihazırdaki hükümlü ve tutuklu mevcudunun düşürülebilmesiyle ilgili alınacak diğer tedbirlerin yanında, kanuni anlamda yapılabilecek üç önemli değişikliği de sizlerle paylaşarak sözlerime son vereceğim. Ceza Muhakemesi Kanunu madde 109’da adli kontrol tedbirleri yani tutuklama yerine gerçekleştirilecek adli kontrol tedbirleri için gereken üst sınırın daha genişletilmesi, konuttan çıkamama gibi kontrol tedbirlerinin eklenmesi hükümlü ve tutuklu mevcudunu azaltacaktır diye düşünüyoruz. Yine ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun 50’nci maddesinde -hâlihazır yürürlükte bulunan- kısa süreli hapis cezalarının kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya çevrilmesini gönüllülük koşuluna bağlamadan karar verilebilmesi hususunun önemli olduğunu düşünüyoruz ve son olarak da yine Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 105’inci maddesinde, kamu yararına çalışma, mahkûmiyet üst sınırının tekrar düzenlenebileceğini düşünüyoruz.

Cezaevleri, gerçekten, birçok konuda, birçok filmde, birçok şiirde çok kez yer almış, büyük dertlerin, acıların yaşandığı yerler ve her geçen gün daha iyileşen, daha medenileşen yerler. Özellikle AK PARTİ Hükûmeti döneminde ve Sayın Bakanımızın da üstün gayretleriyle gerçekleşen bu büyük çabadan dolayı, ülkemizin kazandığı, Avrupa Birliği çerçevesinde ve dünya insan hakları örgütleri nezdinde kazandığı önemli artıların da altını çiziyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET TUNÇAK (Devamla) – Tüm personele, başta Genel Müdür olmak üzere teşekkür ediyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tunçak.

Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan.

Buyurunuz Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı bütçesiyle ilgili AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı temelinde, yargının adil ve tarafsız gerçekleşmesi için hâkim ve savcılarımıza evrensel hukuk anlayışını da kazandırmayı hedefleyen eğitim hizmetlerini bilimsel yöntem ve uygulamaların ışığında sunmak üzere 2003 yılında Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı Yasası çıkarılmış ve Adalet Akademisi kurulmuştur. 2003 yılından bu yana da hâkim ve savcılarımızın gerek meslek öncesi eğitimleri ve gerekse meslek içi eğitimleri bağımsız, bilimsel, idari ve mali özerkliği bulunan Adalet Akademisi Başkanlığı tarafından yerine getirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Adalet Akademisinin görevi, sadece hâkim ve savcılarımızın eğitimi değildir. Bunun yanında, hukuk ve adalet alanlarını ilgilendiren konularda inceleme ve araştırmalar yapmak, seminerler, sempozyumlar düzenlemek, konferans ve benzeri etkinlikler düzenlemek, yayınlar yapmak ve bu gibi çalışmaları desteklemek ve adalet hizmetinde sorumluluk alanlara yönelik olarak yabancı dil eğitim merkezi kurmak gibi görev ve sorumlulukları da bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz çağ, hiç şüphesiz teknoloji ve bilgi çağıdır. Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler, bir taraftan hayatımızda büyük kolaylıklar sağlarken, diğer taraftan da yeni yeni istek ve talepleri karşımıza getirmektedir. Toplumsal hayatta yaşanan bu değişim ve gelişmelerin hukuk ve adalet alanına yansımaması mümkün değildir. Hukuk, her gün değişen ve gelişen koşullara uyum sağlamak ve toplum ihtiyaçlarına cevap vermek durumundadır. Dünyanın ciddi bir ekonomik, teknolojik, sosyal ve politik değişim yaşadığı günümüzde adaletin varlığını güven içinde sürdürebilmesi için toplumdaki bu değişimi yakalaması, hatta bunun da ötesinde değişimi yaratabilmesi zorunluluk hâline gelmektedir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ hükûmetleri döneminde -58, 59 ve 60’ıncı hükûmetlerimiz zamanında- hukuk devletine bağlılığın gereği olarak yargının daha verimli ve etkin işlemesi, bireyin hak ve özgürlüklerinin korunması ile toplum düzeni ve güvenliğinin sağlanması arasındaki hassas denge de gözetilerek çok önemli faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Bu yüce Mecliste de çok önemli yasal değişiklikler yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, adalete başvuru ve adil yargılama hakkı demokratik toplumun temel ilkelerindendir. Herkes yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkemede, davasının makul bir süre içinde ve hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. Adil, etkin ve herkese açık yargı sistemleri oluşturmadan demokrasinin temelini oluşturan hukuk devletinin gerçekleştirilemeyeceği de aşikârdır.

Değerli milletvekilleri, diğer bir konu: Vatandaşların bugün yargıdan beklentileri yalnızca ticari, medeni veya idari uyuşmazlıkların mahkemelerden çözümünden ibaret değildir. İhtilafların veya davaların mümkün olduğu kadar en hızlı ve en etkin bir şekilde ve en güven verici biçimde sunulması yargıdan faydalananlar açısından gittikçe artan bir öneme sahiptir. Yargının, gerek siyasi iktidar karşısında gerek diğer toplumsal güçler karşısında bağımsız ve tarafsız olması ve kararlarını sadece hukuk ve adaleti düşünerek serbestçe verebilmesi gerekmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sadece adaletin yerine getirilmesinin yetmeyeceğini, yerine getirildiğinin de gösterilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hâkimin ve verdiği kararların doğruluğu konusunda makul düşünen insanlarda şüphe varsa veya hâkimin tutarlı olmadığı yolunda bir kanı oluşmuşsa, maddi anlamda adalet tecelli etse bile kamu vicdanında tereddütler oluşacak ve adaletin tecelli etmediği düşüncesi yaygınlaşacaktır.

Hukuk devletine, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye ve oradan da barışa giden yolda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız sözlerinizi; buyurunuz.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – …hâkim, her zaman doğru ve tutarlı bir çizgi izleyerek hiç tereddüde yer vermeyecek bir tutum, hak arayanlara güven veren tarafsız bir görünüme sahip olmak zorundadır.

İşte Adalet Akademisi, böyle bir hukuk sisteminin yapı taşları olan hukukçularımızın, hâkim ve savcılarımızın yetişmesine katkı veren önemli bir kuruluşumuzdur. Bu kuruluşumuzun, bu kurumumuzun 2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.

Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü…

Buyurunuz Sayın Köylü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay bütçesiyle ilgili olarak Grubumuz adına konuşmadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yüksek mahkeme, 1868 yılında kurulmuş ve bugün, hâlen 11 ceza, 21 hukuk dairesiyle görev yapmaya devam etmektedir. İş sayısı çoğaldıkça Yargıtaydaki daire adedi de devamlı artmıştır.

Dünyada, 250 üyesi olan ve 32 dairesi bulunan başka bir Yargıtay örneği görmek mümkün değildir. Yargıtayın işi, ülkemizdeki artan nüfus, ekonomik ve sosyal sebepler ve diğer sebeplere bağlı olarak artan dava sayısıyla orantılı olarak devamlı artmıştır. Bunun yanında, bu arada yeni çıkan temel kanunlar dolayısıyla da, gerek Yargıtayın gerekse bidayet mahkemelerinin işleri tekrar artmıştır.

Önceki yıllara hiç bakmazsak, 2009 yılını ele aldığımız zaman, hukuk dairelerine 346 bin iş gelmiş ve bunun 308 bini karara bağlanmış; ceza dairelerine 266 bin iş gelmiş, 209 bini karara bağlanmış, gene bu yıl da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına da 283 bin iş gelmiş, 217 bini çıkmıştır.

Bu rakamlar bir temyiz mahkemesi için görevin yapılabilmesinin çok çok üzerinde rakamlardır. İşte bu sebeple adil yargılamayı sağlamak ve daha süratli bir yargılama yapmak için bölge adliye mahkemelerinin kurulmasına ihtiyaç duyulmuş ve bölge adliye mahkemeleri resmen kurulmuştur ancak altyapısı henüz tamamlanamadığı için faaliyete geçilememiştir.

Asli görevi hukuki denetim yapmak ve içtihat üretmek olan yüksek mahkeme, ikinci derece mahkemeleri olmadığı için vaka denetimi de yapmak zorunda kalmış ve bu sebepten dolayı da asli görevini yapmakta zorlanmıştır.

Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçtiği zaman ilk derece mahkemelerinden verilen kararlar istinaf incelemesi için ilk derece istinaf mahkemesine gelecek ve bölge adliye mahkemeleri gerektiğinde duruşma yapacak, keşif yapacak, tanığı dinleyecek, sanığı dinleyecek ve daha doğru bir karar verecek, delilleri daha doğru değerlendirecektir.

Ayrıca bölge adliye mahkemelerinden verilen beş yıl ve altındaki hapis cezalarıyla bidayet mahkemelerinden, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl ve altındaki kararların onanmasına dair kararlar ve para cezasına ilişkin kararlar kesin olacak. Keza on yıl ve daha az hapis cezasını gerektiren suçlarla ilgili olarak yapılan yargılama sonunda verilen beraat kararlarında kesin olacak. Ayrıca sulh ceza mahkemelerinin kararlarının incelenmesi sonucunda verilen kararlar da kesin olacaktır. Bu, şu demektir, bu demektir ki: Bölge adliye mahkemeleri kurulup göreve başladığı zaman Yargıtaya gelen işlerin en az üçte 2’si düşecektir. Dolayısıyla bu takdirde yüksek mahkeme asli görevini rahatlıkla yapabilecektir.

Yalnız bir hususu gözden uzak tutmamak gerekir. Alınan bir karara göre veya düşünceye göre Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa, Konya, Diyarbakır, Erzurum ve Samsun illerinde, dokuz ilde bölge adliye mahkemesi kurulması gündeme gelmiştir. Şayet böyle olacak olursa bizim beklediğimiz daha adil yargılama, daha iyi adalet ve daha sürat bir tarafa, belki de yargıda tıkanıklık hatta eziyet söz konusu olabilecektir. İşte bu sebepledir ki, en az otuz ilde bölge adliye mahkemesi kurulması zaruridir ve bu kurulduğu takdirde bölge adliye mahkemeleri rahat çalışacak, dolayısıyla, Yargıtay da görevini rahat yapabilecektir. Bunun için, şu anda bulunan 4 bin açık hâkim kadrosuna, her yıl en az bin hâkim almak suretiyle bu kadro tamamlanmalıdır. Hatta, daha gerçekçi olursak, bugün Türkiye’deki hâkim, savcı sayısı 2 katına çıkarılırsa ancak Türkiye’de rahat bir adalet sağlamak mümkün olacaktır.

Yıllardır zorluklar içerisinde çalışan, zor şartlarda görev yapan Yargıtay hâlen üç ayrı yerde görev yapmaktadır ve şu anda yüksek mahkeme için Ahlatlıbel’de gümrüklere ait bir arsa tahsis edilmiş, projesi bitirilmiş. Ümit ediyorum ki, iki yıl içerisinde mahkeme binası yapılacak ve yüksek mahkeme daha rahat bir çalışma imkânına kavuşacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Ben, yüksek mahkemenin çok zor şartlarda görev yapan, bu kadar yoğun işle boğuşan bütün görevlilerine, yetkililerine, çalışanlarına bu görevlerinden dolayı başarılar diliyorum. Ayrıca, Yargıtayımızın bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüksek heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köylü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Hacaloğlu.

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Millî Savunma Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle herkesi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, bölücü terör örgütüyle yirmi beş yıllık mücadele süreci içinde kahraman şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, gazilerimize minnet duygularımızı iletiyorum.

Bütçe üzerinde devam etmeden evvel, bugün burada kısaca tartışılan konu üzerinde bir cümleyle görüşlerimi belirtmek istiyorum. İşlerine, aşlarına AKP İktidarı tarafından el konulan Tekel emekçilerine ve onlarla dayanışma için aralarında olan 15 Cumhuriyet Halk Partisi milletvekiline polisin bugün yaptığı tazyikli su ve biber gazı saldırısı bir vahşettir, bir insanlık suçudur. Olayı CHP Grubu olarak şiddetle kınıyoruz. Sayın Adalet Bakanı iki kelimeyle milletvekilleri için özür diledi; yetmez, asıl özür o meydanda üstlerine bu vahşet saldırısı yapılan binlerce emekçiye, onların gasbedilen hak ve hukukları geri verilerek o özür dilenmelidir.

Değerli arkadaşlarım, Millî Savunma Bakanlığı 2010 yılı bütçe ödeneği 15 milyar 118 milyon liradır. Bu miktar reel olarak 2009 yılı bütçesinden yüzde 2 oranında daha azdır. Terörle mücadeleye 15 milyar, faize ve rantiye kesimine ise bunun tam 4 katı; terör yaygınlaşıyor, savunma bütçesi ise geriliyor. Oysa Silahlı Kuvvetlerin daha esnek vurucu güce ve caydırıcılık vasfı daha yüksek bir yapılanmaya ihtiyacı var. AKP İktidarının bu gafını anlayışla karşılayabilmek hiç mümkün değil arkadaşlarım. Bu nedenle 2010 yılı bütçesi bir hizmet ve barış bütçesi değil, bir faiz, bir teslimiyet bütçesidir.

Değerli arkadaşlarım, Orgeneral Başbuğ, bundan iki buçuk yıl evvel “2008’den itibaren komando tugaylarında yedek subaylar görev almayacak, 2009’dan itibaren er ve erbaşların yerlerini uzman çavuşlar alacaktır.” demişti. Silahlı Kuvvetlerimizden terörle mücadeleye etkinlik kazandıracak bu yapılanmayı hızla gerçekleştirmesini bekliyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; son zamanlarda Silahlı Kuvvetlere karşı sistematik bir muhalefet cephesi açılmıştır. Bu cepheleşmenin kaynağı AKP İktidarı, uygulayıcısı ise bizzat Başbakan ve ona doğrudan bağlı birimlerdir. Bu durum devlet kurumları arasında onarılmaz uçurumlar yaratmaktadır. Bu akıl ve sağduyudan yoksun uygulama derhâl durdurulmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, halkımız Türk Silahlı Kuvvetleriyle kuşkusuz onur duymaktadır. Ancak, yine halkımız Başbakanlığa bağlı karargâhtan yürütülen, telefon dinlemeleriyle destekli, Ergenekon davasında yer alan Genelkurmay Karargâhında tertip, entrika, ıslak veya kuru imzalı kaos kurguları iddialarını, Kara Kuvvetlerinde tarlalara, arsalara bomba gömme eylemleri iddialarını, Hava Kuvvetlerinde karargâh evleri iddialarını, Deniz Kuvvetlerinde gayrimüslimlere cinayet hazırlıkları, “Kafes eylem planları” iddialarını hiç anlamamaktadır. Bağımsız yargımızdan, ülkemizin üzerine çökertilen bu karabasanı en kısa zamanda aydınlığa dönüştürmesini bekliyoruz. Toplumumuzda korku, baskı ve bıkkınlık yaratan karabulutların yargımızın adil kararlarıyla dağıtılmasını istiyoruz.

Ne Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi ne de hukukumuzun hiçbir maddesi, koşullar ne olursa olsun, kimseye darbe yapma yetkisi vermemektedir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin demokratik rejime olan bağlılığından hiçbir kuşku duymuyoruz. Darbeler dönemi artık geride kalmıştır, geçmişte kalmıştır. Geçmişte darbelere karşı en kararlı karşı duruşu sergilemiş olan Cumhuriyet Halk Partisi, bugün de, yarın da darbelere karşı demokrasimizin güvencesidir.

Değerli arkadaşlar, 12 Eylül askerî darbesi demokrasimize derin yaralar açtı, Türkiye’yi tarikatların kucağına taşıdı. Yıllar geçti, 12 Eylül, hukuksuzlukları ve yolsuzluklarıyla anılır hâle geldi. Dönemin sorgulanmasının önüne duvar çeken Anayasa’nın geçici 15’inci maddesi ise AKP İktidarının koruması altında. Sık sık demokrasi havarisi rolüne soyunan AKP, kendini önce bu büyük ayıptan arındırmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bölücü terör örgütü 1984’ten günümüze 392’si çocuk, 371’i kadın olmak üzere toplam 5.669 sivil vatandaşımızın ölümüne neden olmuştur. Bu vahşet, iç barışımızda bu insanlık dışı kanama bu çerçeve içinde kesinlikle devam edemez. Kimsenin şüphesi olmasın, Türk Silahlı Kuvvetleri yurt içinde ve dışında terörü tasfiye edecek güce sahiptir, ancak bunu sağlayacak siyasi irade ne yazık ki ülkeyi yönetmekte olan iktidarda gözükmemektedir, aksine AKP İktidarı günümüzde terör örgütünü, hatta dolaylı olarak İmralı’yı muhatap alır hâle gelmiştir; bu durumu şiddetle kınıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir konuyu da hiç anlayamıyoruz. Genelkurmay Başkanı iki yıl evvel “PKK yerleşim yerleri ve hareketlerini BBG evi gibi izliyoruz.” demişti. Eğer gerçekten izleyebiliyorsa, Aktütün, Dağlarca, Reşadiye gibi katliamlar nasıl olabiliyor? PKK karargâhları nasıl tasfiye edilemiyor? Yoksa büyük bir zafiyet içinde olan kendi istihbarat birimlerimizin yerini alan dış odaklar bizi kandırıyor, bize sanal filmler mi izlettiriyor?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi Sayın Başbakan Washington’a “Kandil ve Mahmur sorunlarını çözeceğim.” diyerek gitti ama Obama’yla görüşmesinde ne PKK ne de Kandil’den söz açıldı. Halkımız şimdi bu görüşmeyle ilgili gerçekleri öğrenmek istiyor. Başbakan, Obama’dan Kandil’e lojistik desteğin kesilmesini, PKK’ya uluslararası finansman ve silah desteğinin kesilmesini ne diye isteyemedi? ABD tarafından uyuşturucu kaçakçısı ilan edilen 3 PKK yöneticisinin Türkiye’ye teslim edilmesini ne diye kotaramadı? PKK’yla mücadelemize etkinlik kazandıracak, çift motorlu whiskey tipi silahlı helikopterlerden, şöyle beş on tanesinin Türkiye’ye verilmesini ne diye sağlayamadı? PKK’ya karşı daha etkin istihbarat desteğini ne diye isteyemedi?

Başbakan Erdoğan, Obama’dan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1373 sayılı Kararı’nın Irak Hükûmeti ve Irak’ı işgal etmiş olan Amerikan Hükûmetine yüklemiş olduğu sorumlulukların gereğini yapmasını ne diye isteyemedi?

“Model partner”, “stratejik ortak” olarak tanımladığı Türkiye’ye yönelik ABD’nin iki yüzlü politikasına karşı ne diye sesini çıkaramadı? Ne diye “one minute” diye haykıramadı? (CHP sıralarından alkışlar)

Dün, Hikmetyar’ın önünde diz çökmeyi içine sindiren Tayyip Erdoğan’ın bugün Obama karşısında suspus kalmasına herhâlde hiç şaşırmamak gerekir.

Değerli arkadaşlar, AKP İktidarıyla, Türkiye hızla kendi içinde etnik ayrışmaya sürüklenmektedir. AKP’nin açılım safsatası tam bir komediye dönüştü. İçeriği boş olan sözde açılım, Habur şarlatanlığıyla İmralı’yla müzakere zemini oluşturmanın arayışına dönüştü.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu kadar raporda imzanız var.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Hükûmeti bu kürsüden uyarıyorum: ABD’nin değil halkın sağduyulu sesine kulak veriniz. Biliniz ki PKK’yla müzakere masasına oturtmayı öngören ABD dayatması Türkiye’yi selamete değil ancak felakete götürür. Eğer açılım yapacaksanız PKK açılımı değil, etnik duyarlılıklara demokratik açılım, çözüm açılımı yapın, gerçek anlamda Kürt açılımı yapın.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; evet, biz bundan daha otuz yıl evvel “Ulus devlet ve üniter devlet” dedik, “Devlet etnik kördür, devletin ırkı ve dini olmaz.” dedik, “Kimlik herkesin şerefidir, bireysel, kültürel haklar temeldir.” dedik, “Herkes ana dilini özgürce konuşabilmeli, kendi kültürünü yaşayabilmeli, herkes özel alanda kendi ana dilini öğrenebilmeli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – …ana dilinde yazılı, sözlü ve görsel yayında bulunabilmeli.” dedik, “Herkes için hukuk devleti, herkese insan hakları” dedik, “Eşitlik, özgürlük” dedik, “Herkes için sosyal devlet, kadınlarımıza vatandaşlık hakkı ödemesi, çocuklarımıza en kaliteli bedelsiz eğitim ve herkese sosyal adalet” dedik, “Kamu öncülüğünde bölgesel kalkınma -bölgedeki geçici istihdam projeleri- boşaltılan köylere ve meralara devlet desteği altında güvenli ve gönüllü geri dönüş” dedik.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Raporda imzan var mı?

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Siz, bu konuya, ülkemizin kırmızı çizgilerini, kuruluş değerlerini umursamadan sadece ABD talep etti diye, sadece bu konudan siyasi rant bağlarız diye balıklama daldınız. Biliniz ki, bu ilkesiz, sorumsuz davranışla ülkemize en büyük kötülüğü yaptınız.

Sayın Başkan…

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Acaba, o raporların altında imzan var mı?

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bütün raporların şahıs olarak arkasındayım, onurumla arkasındayım. 92’den beri milletvekiliyim. Siz “Türkiye milleti” lafını Anayasa’dan çıkartmaya nasıl cüret ediyorsunuz?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu duygularla Millî Savunma Bakanlığı bütçesinin silahlı kuvvetlerimize ve ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hacaloğlu.

Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe…(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi dakikadır.

Buyurunuz.

CHP GRUBU ADINA EROL TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Savunma Sanayi Müsteşarlığı bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayi Müsteşarlığı, Türkiye Cumhuriyetinin sivil yapılı askerî tedarik ve ulusal savunma endüstrisini güçlendirme kuruluşudur.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye, dünyanın en çok silah ithal eden ülkeleri arasında en üst sıralarda yer almaktadır. Ülkemizin silah ithalatına baktığımızda, sistemlerin yüzde 80’i yurt dışından sağlanmakta olup bu oran hava kuvvetlerinde yüzde 90’lara ulaşmaktadır. Türkiye, yerli üretim konusunda Makine Kimya Endüstrisi Kurumu, TUSAŞ, ASELSAN, ROKETSAN ve HAVELSAN gibi istisnalar dışında genelde savunma sanayisi ihtiyacını anahtar teslimi şartıyla ithalat yaparak gerçekleştirmektedir.

Türkiye, vergi gelirlerinin yaklaşık beşte 1’ini savunma sanayisi giderlerine harcamaktadır. Ülkemizin coğrafi konumu, komşularıyla arasındaki tarihten gelen sorunlar ve terörle yaptığı mücadele savunma sanayisi harcamalarının yüksek olmasını zorunlu kılmaktadır.

Ülkemizin jeopolitik konumu gereği en son teknolojiyle donanmış bir savunma sistemi oluşturması bir zorunluluktur. Hükûmetin, Bakanlığın 2010 yılı bütçesi ödeneklerinde öngördüğü artış miktarındaki düşüklükten de anlaşılacağı üzere fedakârlığı Millî Savunma Bakanlığından beklediği görülmektedir. Buna göre Savunma Bakanlığının mal ve hizmet alımı için öngörülen ödenekler 1,9 oranında azalmıştır. Ülkemiz açısından, barışın ve caydırıcılığın korunmasından, savunma sanayisinin ileri teknoloji ürünlerini üretebilir durumda olmasına bağlı olduğu bir gerçektir. Türkiye’de savunma sanayisi ürünlerinden yerli oranı ortalama yüzde 40’lar düzeyindedir. İsrail’de bu oran yüzde 90, İtalya’da yüzde 70, diğer gelişmiş ülkelerde ise bu oran yüzde 90’lar civarındadır. Yerli üretimi ciddi ölçülerde olan Fransa son yıllarda yaptığı atılımlarla, Avrupa’nın en önemli ordularından birisine sahip olan İspanya teknolojik olarak büyük atılımlar içerisindedirler.

Değerli arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah, mühimmat ve hava kuvvetleri konusunda dışa bağımlı olmaması için yerli ağır sanayimizi ve teknolojimizi geliştirmemiz gerekmektedir. Teknolojiye sahip olma süreci uzun ve zahmetli bir süreçtir. Bu süreci nedeni ne olursa olsun kısa vadeli ve özel çıkarlara feda etmek ülkeye yarar getirmeyecektir. Ülkemizin gereksiz yere harcanacak bir tek kuruşu yoktur. Tüm projeler gerçekçi bir biçimde, uzun vadeli hedeflerimizin gerçekleştirilmesine katkı sağlayacak şekilde ele alınmalıdır. Yıllardır ABD ve İsrail’in dayatmaları sonucu kullanamayacağımız sistemlere ve geciken teslimatlar nedeniyle eskiyen teknolojilere milyarlarca dolar para ödedik, Awacs tanker uçakları ve CASA uçakları gibi. CASA uçakları 2002 yılında alınmasına rağmen cihazlarının uçaklara entegre edilip görev uçağı olarak kullanılmaya başlanması 2010’lu yıllarda olacağı öngörülmektedir. Bir uçağın ömrünün otuz yıl olduğunu düşünürsek, üçte 1’lik ömrü zaten gitmiş olacaktır. Bu cihazlar uçağa monte edilip kullanılmaya başlandığında eskimiş bir teknolojiyi kullanmış olacağız.

Savunma sanayisinde sistemler çok çabuk gelişmektedir. Ülke olarak bu gelişmelere ayak uydurmak zorundayız. Son olarak uzun menzilli bölge hava ve füze savunma sistemi üzerinde çalışmalar yürütülmektedir, on yıllık tedarik planı çerçevesinde gerçekleştirileceği söylenmektedir. ABD ve İsrail kendi silah sanayilerini ayakta tutmak için bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin savunma sistemlerini kendilerine bağımlı hâle getirmek suretiyle diğer ülkelerin savunma sistemlerinin gelişmesini engellemeye çalışmaktadırlar. Bundan birkaç yıl önce ASELSAN’da önemli bir projede çalışan dört mühendisin arka arkaya şüpheli ölümleri de bir tesadüf müdür sormak lazım.

Değerli arkadaşlarım, özellikle Başbakanın yerel siyasete mesaj vermek amacıyla her fırsatta İsrail’e yönelik çıkışlarının aksine, savunma sanayisi ihaleleri ve buna bağlı olarak ülkeler arası yapılan anlaşmalara baktığımızda bunların büyük bir bölümünün İsrail ile gerçekleştirildiği görülmektedir. Hâlâ tamamlanamayan M-60 tank modernizasyonu, Manavgat suyu karşılığı silah alımı, savunma sistemleri ve bir muammaya dönen Heron insansız savaş uçakları alımı gibi.

Değerli arkadaşlarım, AKP yöneticileri her kürsüye çıkışlarında İsrail’e veryansın ediyorlar ama aynı Türkiye, Orta Doğu’da İsrail’in en yakın müttefiki konumundadır. Hem “one minute” diyeceksiniz hem de gizli gizli anlaşmalar yapacaksınız! Bu, şovdan başka bir şey değil değerli arkadaşlarım.

Son sekiz yılda sürekli artış kaydeden Türk-İsrail ekonomik ilişkileri 2008’de 3 milyar dolar, 2009’da ise 4 milyar dolar civarında bir ticaret hacmine sahip olacağı öngörülmektedir. Başta savunma sanayisi olmak üzere birçok sektörde ticaret anlaşmaları bulunan İsrail ile 2008 yılındaki toplam ithalat ise 1,9 milyar dolar civarında olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz yıllardır teröre karşı mücadele etmiş ve bu mücadelede 35 bin insanımız hayatını kaybetmiştir. Terörün bu kadar uzun sürmesi emperyalist ülkelerin teröre desteğinin bir sonucudur. Terörle mücadele ederken eğer silahlı mücadelenin yanında ekonomik, psikolojik, sosyokültürel, siyasi ve diplomatik alanda uluslararası ilişkiler boyutlarını görmezden gelirseniz ve bunları eş güdüm içerisinde, dayanışma içerisinde yürütmüyorsanız o zaman silahlı mücadeledeki başarılarınız sonuçsuz kalacaktır.

Millî Savunma Bakanı yaptığı açıklamada Türkiye’nin güvenliğine yönelik en önemli tehdidin bugün için PKK terörü olduğunu belirtmiştir. Gelin görün ki Hükûmet en önemli tehdit olarak nitelediği örgüt ile pazarlık masasına oturmuş, daha da ileri giderek geçenlerde Tokat’ta şehit düşen 7 askerin pusuya düşürülmesini bile Ergenekon’a ve gizli güç odaklarına mal etmeye çalışmışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

EROL TINASTEPE (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmeti toplumu açılımlarla germekten başka bir şey yapmamaktadır. Bugün gelinen noktada ülke etnik ayrıştırmaya doğru sürüklenmekte ve bunun bir sonucu olarak yaşanan gerilim toplumu kutuplaştırmaktadır. Bu kutuplaşmanın sokaklara çatışma olarak yansıması hepimizi derin endişeye sürüklemektedir. AKP’nin yaptığı açılımlar, AKP’nin ülkenin gerçek sorunlarını unutturup gündem değiştirerek oyalama ve zaman kazanma taktiğinden başka bir şey olmadığını göstermiştir.

Sözlerime son verirken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tınastepe.

Konya Milletvekili Atilla Kart.

Süreniz dokuz dakikadır.

Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında maden işçilerine, tersane işçilerine, tarım işçilerine, itfaiye çalışanlarına, 4/C mağdurlarına saygı ve desteğimizi beyan ediyor, insanları köleleştiren sömürü ve soygun düzeninden hesap sorulacağını kararlılıkla ifade ediyoruz. Keza, hak arama mücadelesini çok ağır şartlar altında sürdüren Tekel işçileri ve demir yolu çalışanlarına da saygı ve desteğimizi ve takdir duygularımızı önemle ifade ediyoruz. Demokratik haklarını, Anayasal haklarını, meşru haklarını kullanan işçilere ve onları destekleyen milletvekili arkadaşlarımıza yönelik olarak devlet terörü yoluyla, husumet duygularıyla ve talimatla yaratılan şiddeti lanetliyoruz, kınıyoruz.

Bu aşamada Sayın Adalet Bakanının milletvekillerine yönelik saldırı için özür dilemiş olmasını olgun bir davranış olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum ama aynı olgun tavrı demokratik haklarını kullanan işçilere karşı da göstermesi gerektiğini hemen yeri gelmişken ifade ediyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet Bakanlığı bütçesinin teknik, soyut ve akademik değerlendirmesini yapmayacağım. Bu türlü söylemlerle vakit kaybetmek istemiyorum, zamanımı dikkatli kullanmak istiyorum. Bu çerçevede de altı somut olayla ilgili olarak değerlendirme yapıp Adalet Bakanının hamaset yapmadan, demagojiye tenezzül etmeden, karartma yapmadan bu sorularımıza somut cevaplar vermesini talep ediyoruz.

Birinci olay şu: Kamuoyu gündemini meşgul eden Ergenekon soruşturması. Bakıyoruz, burada 931 suç duyurusu yapılmış. Neyle ilgili yapılmış? Soruşturmanın gizliliğini ihlalden dolayı. Son derece ciddi suç duyuruları. Öyle ki 516’sı hakkında kamu davası açılmış.

Bakın değerli arkadaşlarım, üç beş ihlalden söz etmiyorum, yüzlerce ihlalden söz ediyorum. Peki, bu ihlallerin o sorumluluk mevkisinde olan savcılık makamının bilgi ve himayesi olmadan olması mümkün mü? Üç beş ihlalden söz etmiyoruz. Siz, orada o ihaleli yapacak Adalet personeline yönelik olarak, kolluk gücüne yönelik olarak disiplin işlemlerini uygulamıyorsanız, onlar hakkında adli süreci başlatmıyorsanız, siz o zaman savcılık makamı olarak orada o servisleri, o ihlalleri himaye ediyorsunuz demektir.

Siz, burada Adalet Bakanı olarak, Adalet Bakanlığı olarak o savcılık makamı hakkında yapılan suç duyurularını neden engelliyorsunuz, neden soruşturma izni vermiyorsunuz? Neden böylesine bir organik ve kurumsal himaye içine giriyorsunuz? Siz Adalet Bakanı olarak, o mahkeme üyelerinden birisi, hâlen görev yapan bir savcıyla birlikte icra dosyalarının satışına girip kendisi adına, doğrudan ya da dolaylı olarak gayrimenkul satışı aldığı hâlde ve bu durum Hâkimler Savcılar Kanunu anlamında, 68’inci madde anlamında çok açık bir ihlal olduğu hâlde nasıl olur da böylesine ciddi bir suçlama hakkında soruşturma izni vermezsiniz?

Bu söylediğim olayların takdir yetkisi kavramıyla izahı mümkün mü değerli arkadaşlarım? Bunlar hakkında mutlaka soruşturma izni verilmeli, inceleme yapılmalı, inceleme ve soruşturmanın sonucuna göre de yasal prosedür tamamlanmalı.

Devam ediyorum. İkinci olayımız şu: Bakıyoruz değerli arkadaşlarım, 22’nci Yasama Döneminde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi kökenli Kahramanmaraş, İstanbul, Sivas milletvekilleri; bunlar hakkında fezlekeler var. Geçen dönem el sürülemedi, bu dönem de dokunulmazlıkları kaldırılamadığına göre bu dosyalara el sürülmemesi gerekir. Ama neyi görüyoruz? Eyüp Savcısının, Anayasa’nın 83’üncü maddesini ayaklar altına alarak, 5 Ekim 2007 tarihinde bu dosyaları ortadan kaldırdığını görüyoruz. Efendim, 2006/100 sayılı Genelge, Adalet Bakanlığı genelgesi ne diyormuş? “Kamu davası açılmasını gerektiren yeterli şüphenin bulunmaması hâlinde savcılık takipsizlik kararı verebilirmiş.” Ortada yargılama aşamasına gelen zimmet suçlaması var, trilyonlara ulaşan kamu zararı var. Siz Adalet Bakanı olarak bunların tahkikini, bu yargılamayı nasıl engellersiniz? Bu, gerçekten izahı mümkün olmayan bir kurumsal himayedir. Dosyalar ortadan kaldırılıyor, dosyalar yok ediliyor, Adalet Bakanı o savcıyı himaye ediyor, o pervasızlığı yapan, o cüretkârlığı yapan savcıyı himaye ediyor.

Devam ediyoruz. Son derece somut olaylardan söz ediyorum. Bakın değerli arkadaşlarım, üçüncü olay şu: Cumhurbaşkanıyla ilgili kayıp trilyon dosyası. Ne oldu bu dosya? Altı ay akıbetini öğrenemedik, hangi kurumda bulunduğunu öğrenemedik. Sonra ne çıktı ortaya? Adalet Bakanlığında sümen altı edildiği ortaya çıktı.

Devam ediyoruz. Sayın Başbakanla ilgili, şehitlerimize “kelle” dediği, terör örgütü liderine “Sayın Öcalan” dediği fezleke. Kaç ay sümen altı edildi biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? On altı ay boyunca Başbakanlıkta sümen altı edildi. Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, siz siyasi otorite olarak, müsteşar düzeyinde, kanunsuz emir veriyorsunuz, onlar da suç işliyorlar ve bunları himaye etmeye devam ediyorsunuz. Bunu hangi takdir yetkisiyle izah edebilirsiniz? Bu müsteşarlar hakkında, bu bürokratlar hakkında yasal süreci nasıl engellersiniz, hangi takdir yetkisiyle engellersiniz?

Devam ediyorum. 25 yargıç hakkında, biliyoruz, yasa dışı, yasaya aykırı bir dinleme kararı verildi. Nasıl verildi? Bakıyorsunuz, orada dinleme kararı verilen yargıçların ismi yok. Hangi suç isnadıyla o dinleme yapılıyor, bu belli değil. Kim talep ediyor bunu? Adalet müfettişi talep ediyor. Kim veriyor bu kararı? İstanbul ilgili Sulh Ceza Mahkemesi hâkimi veriyor? Peki, o hâkim, o adalet müfettişi bu türlü verilen bir dinleme kararının yasaya aykırı olduğunu bilmeyecek kadar hukuk kültüründen uzak mı? Bu mümkün değil, bu mümkün değil.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hâkim bağımsız…

ATİLLA KART (Devamla) – Hâkim bağımsız ama hâkim görev ve yetkisini kötüye kullandığı zaman, bu olayda olduğu gibi, Adalet Bakanı ne yapar? Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne talimatını verir, soruşturma izni verilmesini sağlar. Bunu sorguluyoruz değerli arkadaşım.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hepsinin cevabı verildi.

ATİLLA KART (Devamla) – “Adalet Bakanı olarak suç ilişkisi bu kadar açık olmasına rağmen neden soruşturma izni vermiyorsun?” diyoruz. Bunun açıklanması gerekiyor.

Ve siz bir milletvekili olarak böylesine açık olan suç ilişkilerine rağmen bu davranışın olağan olduğunu ifade ediyorsunuz. Bu gerçekten üzüntü verici bir tablodur.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Onların hepsinin cevabı verildi, Genel Kurulda olsaydın bunların cevabını duyardın.

ATİLLA KART (Devamla) – Bu gerçekten üzüntü verici bir tablodur.

Deniz Feneri olayına geliyoruz: Sayın Bakan, önergeye verdiğiniz cevapta “Deniz Feneri e.V. Türkiye’deki Deniz Feneri Yardımlaşma Derneğine yardım yapmıştır.” demek zorunda kalıyorsunuz, müteaddit önergelerden sonra.

Soruyoruz Sayın Bakana: Sayın Bakan, o yapılan yardımların ayni tutarı nedir, nakdî tutarı nedir? Neden bunları açıklamıyorsunuz? Neden himaye etmeye devam ediyorsunuz?

Sayın Bakana soruyoruz, diyoruz ki… Bu HükûmetKEY’leri tasfiye ettik.” diye ahkâm kesiyor. Ama bakıyoruz aynı Hükûmet ne yapıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız sözünüzü.

Buyurunuz.

ATİLLA KART (Devamla) – Bu Hükûmet ne yapıyor? Adli emanet paralarını kanunsuz bir şekilde, faizsiz olarak nereye aktarıyor? Vakıfbank’a aktarıyor. Niye? Vakıfbank’ın mevduat dengeleri bozulmuş. Niye mevduat dengeleri bozulmuş? Çünkü Sabah-ATV’ye verdiği usulsüz kredi sebebiyle, yolsuzluk ilişkileri içeren kredi sebebiyle mevduat dengeleri bozulmuş.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hayal bunlar!

ATİLLA KART (Devamla) – O mevduat dengelerinin bozulması üzerine ne yapıyoruz? Yeni bir yolsuzluk yapmak pahasına kanunun açık hükümlerini ihlal ediyoruz, bu şekilde bir aktarım yapıyoruz.

Yolluk tazminatlarında aynı şey söz konusu.

Değerli arkadaşlarım, ortaya çıkan tablo şudur: Bu altı olay birlikte değerlendirildiği zaman Türkiye’nin yaşamakta olduğu bu kritik dönemde Adalet Bakanlığının Başbakanlık ile birlikte adaletsizliklerin odağı ve karargâhı hâline geldiğini görüyoruz. Bu değerlendirmeyi yaparken, elbette görev sorumluluğu içinde çalışan Adalet Bakanlığı bürokratlarını tenzih ediyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, lütfen sözünüzü bitiriniz.

ATİLLA KART (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…hukuk devletini, bağımsız yargıyı inşa etmekle birinci derecede sorumlu olan Adalet Bakanlığı, artık tuzun koktuğu yer hâline gelmiştir. “1 kişinin ölümü trajik, 1 milyon kişinin ölümü istatistiktir.” sözüne eleştirel olarak atıfta bulunan Başbakan, aslında Türkiye’de Stalinleşmeyi kurumsal hâle getirme noktasında ciddi bir mesafe almış durumdadır.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Başbakan, Stalin değil; onu tek parti döneminin diktatörüne sor!

ATİLLA KART (Devamla) – Bu süreçte AKP Grubunun tarihî bir sorumluluğu olduğunu hatırlatıyor ve bu sorumluluğun gereğini yapmaya davet ediyorum. Unutulmamalıdır ki, “Hukuku dolanacağız.” diyenlerin, hukuku ve demokrasiyi araç olarak kullananların ve onlara sahip çıkanların hukukun ve demokrasinin altında, ayaklar altında kalmaları kaçınılmazdır. Türkiye inanıyoruz ki, bu kritik süreci demokrasi, hukuk ve siyaset içinde aşacaktır değerli arkadaşlarım.

Bu düşüncelerle, bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00’ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.04

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda kalmıştı.

Sayın Şahin Mengü, Manisa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, orada oturan milletvekili Komisyon yetkilisi değil.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Mengü.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, rapora bakar mısınız.

CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçe tasarısının Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ve Türkiye Adalet Akademisi bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini grubum adına arz etmek üzere huzurlarınızdayım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Komisyon yok orada.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Komisyon oluşmadı.

BAŞKAN – Komisyon vekili oturmadı mı?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Grup başkan vekilleri bilmiyor mu?

BAŞKAN – Evet, vekili oturdu, tamam.

Buyurunuz Sayın Mengü.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevleri, bilindiği üzere hürriyeti bağlayıcı ceza almış hükümlülerin ve daha hakkındaki karar kesinleşmemiş tutukluların devlet nezaretinde hürriyetlerinden alıkonuldukları ancak buraya gelen hükümlü ve tutukluların devletin koruma ve denetimi altında bulunduğu kurumlardır yani adaletin tecellisinin hükümlü ve tutuklu hakkındaki son noktasıdır. Ancak buraya girip kendini devletin emniyetine, devletin korumasına teslim etmiş olan insanların yaşamlarına baktığınız takdirde, Türkiye’de maalesef bu işlerin dünyadaki standartlarına uygun olmadığı, kişiye, cemaate, gruba göre değişik infaz davranışları içinde bulunulduğu görülür. Örneğin, bir hoşlanılmayan grubun davasında -ismini de vereyim, Ergenekon davasında- bu teşkilatın kasası diye nitelendirilen ama akabinde ölüme tahliye edilen bir şahsın sonradan devletin belediyesi tarafından Fakir Fukara Fonu’ndan cenazesinin kaldırıldığını görürsünüz ancak gene aynı cezaevlerinde bir başka uygulama yapılır: İmralı katiline dilediği şekilde, hoşlandığı şekilde, talep ettiği şekilde cezaevi yapılır. Bununla da yetinilmez. Demokratik Toplum Partisi kapatıldığı gün, zatı muhterem ne diyecektir, ne buyuracaktır diye -basına intikal ettiği kadarıyla ve yalanlanmadığı için söylüyorum- avukatlarına özel görüşme hakkı tanınır. Bu nasıl bir ceza infaz kurumudur? Kişiye göre, cemaate göre ayrı infaz sistemi uygulanmaktadır. Dünyanın neresinde 40 bin kişinin katiline herhangi bir tutukludan, herhangi bir hükümlüden farklı davranıldığı… Ve bu farklılığın, hiç utanılmadan, bu ülkede söylenebildiği bir toplumda yaşıyoruz. Bu nasıl bir infaz kurumudur? Bu nasıl bir ceza adaleti anlayışıdır? Bunu anlamak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, 2005 yılından bu tarafa baktığınız zaman, Türkiye’deki tutuklu sayısındaki, hükümlü sayısındaki korkunç artışı görürsünüz. 2005 yılında, devletin rakamlarıdır, hükümlü sayısı 55 bin, 2007 yılında 70 bin, 2009 yılında 117 bin kişi. Yani şu anda devletin koruması altında, tasarrufu altında, hürriyetlerinden mahrum edilmiş insan sayısı 117 bindir. 2005’ten bu tarafa artış yüzde 100’den fazladır. Suçlunun ve suçun arttığı ortamları incelediğiniz zaman, ya sosyal ya siyasal ya ekonomik büyük çalkantıların sonunda olur. İnsanlar doğuştan suçlu değildir. Büyük ceza hukukçusu rahmetli Faruk Erem’in deyimiyle “Her kazıdığınız suçlunun altından insan çıkar.” Şimdi, bütün bunlar ortadayken, hümanist ceza hukuku açısından bakın, hangi perspektiften bakarsanız bakın, eğer bir ülkede, dört senede suçlu, hükümlü sayısı yüzde 115’ler civarında artıyorsa, bu dönemde ülkeyi yönetenlerin dönüp kendilerine bakmaları gerekir.

Şu anda içeride bulunan bu hükümlü, tutuklu insanların büyük bir çoğunluğunun “çek mağduru” dediğimiz yani ekonomik modelin sonucu olarak içeride bulunduğu da hepimizin bildiği bir gerçektir. Olayları doğru koyup doğru teşhis etmek mecburiyetindeyiz. Maalesef, belki bu, AKP Grubundaki arkadaşların hoşuna gitmeyecek ama uygulanan ekonomi politikalarının sonucu cezaevleri kapasitelerinin üstünde bir konuma gelmiştir. Onun içindir ki maalesef Türkiye’de af kanunları cezaevleri dolduğu zaman o cezaevlerini boşaltmak için uygulanan, maalesef yanlış uygulamalardır. Bu cezaevlerinin doluluğu, bu kötü idaresi hepsi bir tarafa, cezaevlerinde insanların, devlete teslim edilen insanların sağlık sorunları da vardır.

Bakın, değerli arkadaşlarım, 2005’ten 2009’a kadar cezaevlerinde hastalıktan ölen tutuklu, hükümlü sayısı 2005’te 9 kişi, 2009’da 89 kişi. İntihar sayısı 2005’te bir miktar yüksek 63 kişi, 2006’da gene yükselmiş 68 kişi, 2007’de düşmüş 26 kişi, 2008’de tekrar yükselme trendine girmiş 36 kişi, 2009’da 38 kişi olmuş. Cezaevlerinde toplam ölüm sayısına baktığınız zaman, 2005’te 84 kişi, 2009’da 162 kişi. Elbette burada eceliyle ölenler vardır, elbette burada herhangi bir hastalıktan ölenler vardır ama çok acı bir şey var, elimde liste var, isimler var. Bu tutukluların hangi cemaatten, hangi gruptan, hangi terör örgütünden olduğunu hakikaten bilmiyorum, bilmek de istemiyorum ama bunlar insan. Bunlar, insan haklarından istifade etmek açısından sizden, benden hiçbir farkı olmayan insan. Bir hasta Ankara Sincan’da yatıyor 2 no.lu’da, kanser hastası, kan kanseri. Bir tane, bir başkasının 30’a yakın tıbbi müdahale geçirdiği belirtiliyor. Bir tanesi belden aşağı felçli, iyileşme şansının olmadığı belirtiliyor. Biri kemik kanseri. Aradan atlayarak okuyorum, böyle tesadüfi. Adli Tıp Kurumu raporu vermediği için, kanser olmasına rağmen, tahliye edilemeyen bir vatandaş. Bu nasıl bir anlayıştır? Kansere yakalanmış bu insanları tabutla mı tahliye edeceksiniz? O dejenere ettiğiniz Adli Tıp Kurumu ciddi kurum olsa, bir kanser hastasının cezaevinde tutulamayacağını veya bir üniversite rektörüne, eski bir üniversite rektörüne, sırf Ergenekon davasından tutuklu diye, hiç utanmadan, hiç sıkılmadan, kanser hastası bir profesöre “Cezaevinde tedavi olur.” diye rapor veremez.

Sayın Bakan, bunlara müdahale etmek lazım. Adli Tıp Kurumunun hiçbir özerkliği kalmamış, tek taraflı yönetiyorsunuz. İşine geldiği zaman bir yaşlı sapığa lehte rapor verebiliyor. Bir genç kızın ölümü, cesedi üstünde… Yanlış raporuyla, ölmüş bir insanı toplum nezdinde mahvediyor. Bu, döneminizdeki cezaevleri durumudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Hemen bağlıyorum Sayın Başkan.

Eğer Türkiye’de bağımsız bir yargı istiyorsanız, hâkimin niteliği çok önemlidir. O bakımdan, Adalet Akademisini gerçek bir bilimsel akademi hâline getirmek durumundasınız. O Adalet Akademisini, Bakanlığın tasarrufundan çıkartıp üniversiteye bağlamak durumundayız. Orada, Akademide, hakikaten bilim yapılsın. Bilim yapılsın ki nitelikli hâkim yetiştirelim. Nitelikli hâkim yetiştirelim ki herhangi bir makama geleceğim diye mahkeme kararı vermesin. Evvela hâkim olsun ama hâkim gibi hâkim olsun; ben kararını okurken büyük bir zevk alayım, lehime veya aleyhime olsun. Ama maalesef, yıllardır Türkiye’de nitelikli hâkim yetiştirmiyoruz. Benden evvel konuşan arkadaşımın verdiği örneklere baktığınız zaman, yargının niteliksiz hâkim nedeniyle hangi hâle geldiğini açıkça görürsünüz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Mengü, lütfen sözünüzü bağlayınız.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım, bağlıyorum.

Adalet Akademisinin, süratle bilimsel bir akademi hâline getirilerek üniversitelere bağlanması gerekmektedir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü.

Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk.

Buyurunuz Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay ve Danıştay bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, emek mücadelesi veren, işine ve aşına sahip çıkmaya çalışan Tekel işçilerimize, demir yolu işçilerimize ve İstanbul Belediyesinin itfaiye çalışanlarına gösterilen tavrı ve muameleyi bu kürsüden şiddetle kınıyorum.

Yasa dışılığı Habur’da değil, demokratik işçi eylemlerinde arayan, işçilerimize, emekçilerimize hiç de hak etmediği gaz bombalı, su tazyikli, coplu saldırıları reva gören anlayışı, öncelikle ulusal emeğimize ve demokratik toplum yapısının gereklerine saygılı olmaya davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, Danıştay ve Yargıtay, Anayasa’mızın 154 ve 155’inci maddelerinde düzenlenen yüksek mahkemelerimizdir ve yine hepimiz biliyoruz ki laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’nın başlangıç kısmında ifadesini bulan “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin temeli üzerinde yükselmekte ve bu ilke demokratik rejimin, hukuk devletinin olmazsa olmaz bir koşulu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ancak bugün parmak çoğunluğuyla yasama faaliyetlerine egemen olan yürütme, bağımsız yargıya da egemen olma çabalarını sınır tanımaz bir şekilde göstermekte, bağımsız yargı erkinin en üstünde yer alan yüksek mahkemelerimize âdeta sürekli, kararlı ve sistematik bir baskı uygulamaktadır. Dolayısıyla yüksek mahkemelerimiz bir taraftan meslek içi sorunlarla boğuşurken diğer taraftan siyasal iktidara karşı yargı bağımsızlığını koruma ve yargıya olan güveni sağlama mücadele süreciyle karşı karşıya bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, mesleki sorunlar açısından baktığımızda, Yargıtay ve diğer yüksek mahkememiz Danıştay çok ağır bir iş yükü altında âdeta ezilmektedir. 01/12/2009 tarihi itibarıyla baktığımızda, Yargıtaya gelen dosya sayısı 1 milyon 593 bin 528’dir.

Yargıtay bu kadar ağır bir iş yükü altında ezilirken maalesef Adalet Bakanlığı tam tersine bir çaba içerisine girmiş, Yargıtay Kanunu Tasarısı’nı Adalet Komisyonuna sevk ederek öncelikle Yargıtaydaki üye ve daire sayısını azaltmaya çalışmış, bunda başarılı olamayınca, tıpkı Sayın Çiçek döneminde olduğu gibi bu dönemde de Adalet Bakanının ve Sayın Müsteşarın engellemesiyle bu hedefini fiilen gerçekleştirmeye çalışmış, Yargıtay üye seçimini engelleyerek bu amacına ulaşmaya çalışmıştır.

Değerli milletvekilleri, Yargıtay Kanunu’nun 29’uncu maddesine baktığımızda, Yargıtay üyeliklerinde, 10’uncu üyenin boşalmasından itibaren iki ay içerisinde üye seçimi yapılması zorunludur. Ancak, bugün, 33 üyeliğin boşalmasına rağmen, yine az önce ifade ettiğim gibi, Sayın Adalet Bakanı ve Müsteşarın engellemesiyle Yargıtaya üye seçimi yapılamamakta, gündeme dahi alınamamaktadır. Bu durum, Adalet Bakanlığının yüksek yargıyı baskılama yöntemlerinden birisidir.

Diğer bir baskılama yöntemi, bundan kısa bir süre önce Yargıtayın telefon santralinin dinlenmesi olayıyla karşımıza çıkmıştır. Kabul edilemez, demokratik bir ülkede, daha doğrusu, demokrasiyi benimsemiş bütün ülkelerde siyasal iktidarı önüne katıp süpürecek kadar, adalet bakanının görevden ayrılmasını gerektirecek kadar ağır bir skandaldır.

Ben burada Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum: Sayın Bakan, Yargıtay telefon santralinin Birinci Başkanlık Kurulunun onayı olmaksızın dinlenmesiyle, Anayasa’daki en temel hak ve özgürlüklerin askıya alınmasıyla gerçekleşen siyasal iktidarınızın hukuk tanımaz ve yasa tanımaz anlayışı bir Adalet Bakanı olarak sizi hiç rahatsız etmiyor mu? Kendinizi hiç sorumlu hissetmiyor musunuz?

Yine burada, Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum: Sayın Bakan, hukuk devletimizin en temel güvencelerinden olan Yargıtay büyük bir iş yükü altında ezilirken Yargıtay Kanunu’nun 29’uncu maddesinin açık hükmüne rağmen Yargıtaya üye seçimini engelleyerek, kilitleyerek neyi hedefliyorsunuz? Nereye varmak istiyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, Yargıtaya karşı yapılan baskılardan diğer yüksek mahkememiz Danıştay da nasibini en ağır bir şekilde almaktadır. Hatırlayacağımız üzere Ankara 10. İdare Mahkemesince iptal edilen ve temyiz başvurusu Danıştayda reddedilen TÜPRAŞ’ın özelleştirme ihalesi, Danıştayın gerekçe ve eleştirileri doğrultusunda yeniden ihaleye çıkılmış, birinci ihalede yüzde 65,76’sı 1 milyar 302 milyon dolara yapılan satış, ikinci ihalede yüzde 51’i 4 milyar 147 milyon dolar olarak gerçekleşmiş ve aradaki tam 4,5 katrilyonluk kazancın birilerinin cebine aktarılması yani kısa tabiriyle hortumlanması Danıştay tarafından engellenmişti.

İşte bu örnekte ve benzer örneklerde görüldüğü gibi, gerek yağmayı engelleyen kararları gerekse cumhuriyetin temel niteliklerini koruyan, arkasında dimdik duran kararları nedeniyle Danıştay siyasal iktidarın, çıkar gruplarının ve yandaş basın organlarının açık hedefi hâline gelmişti.

Geçmiş süreçte “Ulemaya danışmak lazım.” diyen Sayın Başbakanın, “Danıştayda birçok…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – …engelle karşı karşıyayız. Ya engelleri aşacağız ya da bizi anlayanla yürüyeceğiz.” şeklindeki demeçleri, Sayın Cemil Çiçek ve diğer iktidar sözcülerinin eleştiri sınırlarını aşan açıklamaları, içinden geçtiğimiz süreçte diğer iktidar sözcülerince dozunu artırarak devam etmektedir.

YÖK’ün katsayı düzenlemesinin iptaline yönelik olarak kararı, Sayın Başbakanın “ideolojik bir karar” olarak itham etmesi, Sayın Bülent Arınç’ın “Bayramdan sonra ne Danıştay kalır ne ben.” şeklindeki açıklamaları ve düzeltme beyanında dahi “Danıştay gitsin kalsın diyemem, kötü bir niyetim yok. Yani çok sevdiğimden aklıma ‘Danıştay’ kelimesi gelmiş demek ki.” şeklindeki yaklaşımları, devleti yönetme sorumluluğu ve devlet adamı ciddiyetiyle bağdaşamaz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bülent Arınç’ın önümüzdeki süreçte olmamasına herhangi bir itirazımız yok ancak çok uzun yıllardır var olan, her türlü saldırılara karşın dimdik ayakta kalan Danıştay, bundan sonraki süreçte de laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti ile sonsuza kadar var olacaktır, sonsuza kadar yaşayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Bağlıyorum.

Bu nedenle, sonuç olarak, siyasal iktidar ve Sayın Başbakan yargıyı kuşatma anlayışından vazgeçmeli ve yüksek mahkemelerimizden elini ve kulağını çekmelidir. Sayın Adalet Bakanı da bağımsız yargıya yapılan sistematik saldırı ve kuşatmaların hukuk devletinin norm ve ölçütleriyle bağdaşmadığının bilincine vararak, bir an önce görev ve sorumluluklarının gereğini yapmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köktürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlu.

Buyurunuz Sayın Çakmakoğlu.(MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarımız; 2010 yılı Millî Savunma Bakanlığı ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı bütçeleri ve 2008 yılı kesin hesap kanun tasarıları üzerinde, bize ayrılan sürenin sınırlarını da dikkate alarak bir seçim yapmak suretiyle, Milliyetçi Hareket Partisi adına görüş ve düşüncelerimi özetlemek istiyorum. Sizleri saygılarla selamlıyorum.

Bu bütçe, bilindiği gibi Türkiye'nin savunma bütçesidir. Savunma, geleneksel bir yapımızı ifade eder. Bu bütçe, aynı zamanda silahlı kuvvetlerimizin de bütçesi demektir.

Öncelikle bütçeyle ilgili, demin söylemeye çalıştığım ama genel anlamda bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bütçeyle devletin uygulamak istediği savunma politikalarını, siyasi ve askerî değerlere nasıl bakıldığını da anlamamız mümkündür. Bize göre de savunma politikamızda Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” daima geçerli temel ilkemizdir.

Silahlı kuvvetlerimizin dünya gerçekleri karşısında gelişerek etkinleşen, harekât kabiliyeti yüksek, ateş gücü üstün bir güce ulaşmış olması bir temel ilkemiz olmaya devam eder niteliktedir diyebiliriz. Tarihî geçmişimiz, coğrafi konumumuz itibarıyla silahlı kuvvetlerimizi yalnız cephe savaşlarına hazırlamak değil, onunla birlikte günümüzün “asimetrik” denilen çok değişik görevlerine göre de hazırlıklı olunmalıdır. Bu hâl caydırıcı güç olmamızı sağlamak demektir.

Savunmamızda etrafımızda geliştirilen kitle imha silahlarını, füze menzillerinin artırılma çabalarını, nükleer silahlardaki etkileyici, bizi de etkileyici gelişmelerden doğabilecek tehditleri de dikkate almalıyız. Üç tarafı denizlerle çevrilmiş, çok komşulu, aynı zamanda dört mevsimi birlikte yaşadığımız ülkemizin zenginliklerini koruyan, kara sınırlarımızı ve deniz sınırlarımızın ifadesi olan kara sularımızın güvenliğini artık güçlendirmeliyiz.

Uluslararası hukuka dayalı meşru müdafaa haklarımızı kullanmanın gereği olan sıcak takipleri ve sınır ötesi harekâtı en aza indirecek, korunması daha kolay şartlarda mümkün olacak Irak gibi sınırlarımızda çalışmalar yapılması düşünülmelidir. Böylece gerektiğinde sınır güvenlik kuşakları ya da tampon bölgeler oluşturulmasının neden gerekli olduğu, bunu sorgulamak isteyen etrafa da anlatılmış olacaktır.

Millî Savunma bütçesi görüşülürken ilgisi olan bazı konulara da kısaca temas etmek istiyorum. Şehit ve gazilerimizi, onların yakınlarını tanımlayan, yapılacak yardımları, sağlanacak imkânları belirleyici temel ilkeleri düzenleyen, mevcut dağınıklığı giderici, halkımızın “şehit, gazi” diye bildiklerinin bütün kesimlerini kucaklayıcı bir şehitler ve gaziler temel kanunu çıkarılması yararlı bir hizmet olacaktır kanaatindeyim.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörle mücadelede sınır ötesi, sıcak takip gibi harekâtta başlıca görev aldıklarını hepimiz biliyoruz. Bu konularda polis bölgesi, jandarma bölgesi, köy korucuları ve kırsal alan gibi farklı anlayış ve uygulamaları giderici, mücadeleyi bütünleştirici, onları âdeta tek bir güç hâline getirmenin sağlanması faydalı bir hizmet olacaktır düşüncesindeyim.

Sayın milletvekilleri, teröristlerle mücadelede görevlilerin bu alanda eğitilerek yetiştirilmiş, bu hizmeti meslek edinmiş, uzmanlık kazanmış daimî güç oluşturmalarının yerinde bir düzenleme olduğunu belirtiyorum. Bu durumun halkımıza zaman içinde yeterince duyurulmasının da gerektiğini söylemek istiyorum. Tabii, terörle mücadele edilirken, teröristlerce ve terör eğilimlerince âdeta maksatlarına göre yorumlanarak kullanılan istismar edici hâl ve hareketleri giderici, ülkemize ve milletimize bin yıllık birlikte oluşumuzu vurgulayan ve insanlarımızın tamamını kucaklayıcı, onlara doğruları gösteren çok yönlü, koordineli bir çalışmayı, devlet ve millet hizmeti olarak, etkin, yoğun ve netice alıcı anlamında sağlamayı, bir ve beraber oluşumuzu süratle güçlendirmeyi gerçekleştirmeliyiz diyorum. Bu hâl, eğitim, kültür, sosyal, psikolojik, ekonomik gibi benzeri çalışmaları içine almalıdır.

Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmalarından edinilen bilgilere göre, silahlarımızı iyileştirme, geliştirme ve yenileme ile modernizasyon çalışmalarının ilave projelerle savunma sanayisinde devam ettiriliyor olunmasının, ele güne muhtaç olmayı en aza indirme yönünde bir çalışma olduğunun da altını çizerek belirtmek istiyorum.

Askerlik, milletimiz için, Anayasa’mızın 72’nci maddesinde ayrıca belirtildiği üzere, inançlarımızın da gereği bir vatan hizmetidir. Burada askerlik yapma ihtiyacı dışında kalabilecek olanları, vatan hizmetlerinin Anayasa gereği neler olduğunun belirlenmesinin yerinde bir hizmet olacağını da düşünmekteyim.

Türkiye’mizde, sıkça, doğal afetler dediğimiz umumi hayata müessir afetler ve felaketler olmakta, maalesef yaşanılmaktadır.

Sayın milletvekilleri, silahlı kuvvetlerin yardım ve iştiraklerini, 1999 depremlerinin felaketlerinde yaşananları hepimiz yakından biliyoruz.

Kısa adı DAK olan birliklerin, uygun bölgelerde, konularında eğitimli, disiplinli, her an hizmete hazır bir çare olarak yaygınlaştırılmasını, bunların vatan hizmetine dâhil edilmesini düşünülmeye değer görüyorum.

Dövizle askerlik yapma imkânları tanıdığımız, yurt dışında yaşayan, Avustralya, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri gibi özellikle bizden uzaktaki ülkelerdeki vatandaşlarımızın, zaten kısa süreli askerliklerini yapmak için geliş ve dönüşlerinde fazlaca görülen yol harcamalarının kısmen ya da tamamen devlete ödedikleri dövizlerden karşılanması dâhil kolaylaştırıcı bir çare aranmalıdır. Mesela, o ülkelerle anlaşılarak onların askerî birliklerinde, mecburi askerlikleri şayet yok ise mütevazı bir askerî eğitim birliğimiz zaman içerisinde fasılalarla oralara gönderilmek suretiyle bu hizmeti sağlamak yolu düşünülebilir. Bu iyileştirmeyle uzak ülkelerde yaşamak zorunda olan insanlarımızın vatan ve millet sevgilerini, ona bağlılıklarını gururlanarak güçlendireceğine de inanıyorum.

Sözlerimi tamamlarken şunları da müsaadelerinizle ilave etmek istiyorum: Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe görüşmelerinde Milliyetçi Hareket Partisinin bu alanda çalışan uzmanlaşmış üye milletvekili arkadaşlarımızın da tespitleriyle oluşan muhalefet şerhlerinde belirtilen görüşlerin savunma bütçelerinde veya kesin hesap çalışmalarında başta olmak üzere ilgililerce dikkate alınmasının uygun, teknik ve hukuken isabetli olacağını da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; tekrar sizleri sevgilerle, saygılarla, içten duygularla selamlıyorum. Bu bütçelerin, Savunma Sanayii bütçesi, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi, esas kuruluş, bağlı kuruluş, ilgili ve ilişkili kuruluşların bütününe hayır ve başarılar getirmesini, bunun dışında da genelde Türk milletinin ve Türk milletinin devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği bakımından bu bütçelerin hayırlara vesile olmasını sevgi ve saygılarımla tekrarlıyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çakmakoğlu.

Konya Milletvekili Faruk Bal.

Süreniz on sekiz dakika.

Buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığı, Yargıtay ve Danıştay bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, adalete hizmeti şerefli bir hayat tarzı olarak benimsemiş yüksek mahkemelerimizin değerli başkanlarını, üyelerini, hâkimlerimizi, savcılarımızı, yazı işleri müdürlerimizi, kâtiplerimizi, infaz koruma memurlarımızı, mübaşirlerimizi saygıyla selamlıyor, zor şartlar altında görev yapan yargı çalışanlarına sağlık ve mutluluklar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, parlamenter demokrasi ile idare edilmektedir. Parlamenter demokrasinin temel özelliği kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanır. Yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında hassas bir denge ve denetim mekanizması vardır. Kuvvetler arasındaki denge bağımsız kurullar ve anayasal organlar tarafından sağlanır. Yasama ve yürütmenin denetlenmesi ise yargı organları tarafından yerine getirilir.

Yasama gücü Anayasa Mahkemesi tarafından yasama faaliyetlerinin Anayasa’ya uygunluk denetimine tabidir. Yürütme gücü ise Danıştay ve idare mahkemeleri tarafından iktidarın iş ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun denetimine tabidir.

Yasama ve yürütme organına karşı yargının en önemli güvencesi hâkim teminatıdır, yargı bağımsızlığıdır. Çünkü hukuk devletinin temel ilkesi budur ve hukukun üstünlüğünün gereği de budur.

Bu sebeple, Milliyetçi Hareket Partisi, Adalet Bakanlığı, Yargıtay ve Danıştay bütçe görüşmelerine büyük önem vermekte ve yargı ile ilgili görüşlerini yüce heyete açık bir şekilde sunarak içinde bulunduğumuz sorunlara çare aramak gayreti içerisindedir.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanlığının 2008 yılında 2 milyar 847 milyon 927 bin lira olan bütçesi 2009 yılında 3 milyar 413 milyon 306 bin liraya, 2010 yılı bütçesinde ise 3 milyar 783 milyon 866 bin liraya çıkarılmıştır. Orta ve kısa vadeli bütçe programına göre Adalet Bakanlığı bütçesi 2011 yılında 3 milyar 939 milyon 939 bin lira olması beklenmektedir. Buna göre Adalet Bakanlığının bütçesi uzun yıllar ortalamasına göre her ne kadar 2010 yılında 10,86 oranında bir artış göstereceği fark edilmekte ise de 2011 yılında 2010 yılına göre de 4,12’lik bir artış sağlayacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu bütçe rakamlarıyla yargının karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümlenmesi mümkün değildir.

Yargıtay bütçesine baktığımızda, 2008 yılında 47 milyon, 2009 yılında 55 milyon, 2010 yılında 68 milyon lira bütçeden pay ayrılmıştır. Orta ve kısa vadeli bütçe programına göre 2011 yılında 86 milyon, 2012 yılında ise 95 milyon olarak öngörülmektedir. Yargıtayın biraz sonra sizlerle paylaşacağım sorunlarını dikkate aldığımızda bu bütçe büyüklükleriyle Yargıtayın Yargıtaya has sorunlarını halletmek mümkün görünmemektedir.

Danıştay bütçesine baktığımızda -yaklaşık rakamlarla ifade ediyorum- 2008 yılında 40 milyon, 2009 yılında 55 milyon, 2010 yılında 83 milyon; orta ve kısa vadeli bütçe programına göre 2011 yılında 86 milyon, 2012 yılında 89 milyon olarak öngörülmektedir. Bu da yürütme görevini denetleyen bir makam olarak Danıştayın içinde bulunduğu sorunlara cevap verebilecek ve o yargı sorunlarını çözebilecek bir bütçe büyüklüğü değildir.

Değerli arkadaşlarım, yargının içinde bulunduğu sorunları sizlerle 2008 ve 2009 bütçe konuşmalarında paylaşmıştım. Şimdi bir kez daha paylaşmak istiyorum. Genel olarak Yargıtayın temel sorunları:

1) Adalet mensuplarına siyasi baskı, telefon dinlemeleri, müfettiş tahakkümü gibi sebeplerle ortaya çıkan motivasyon eksikliği. Bu, en az fark edilen ve günümüzde en çok hissedilen bir sorun olarak karşımıza çıkmaya başlamıştır.

2) Adalet hizmetlerinde araç gereç yetersizliği ve teknolojik destekten yoksunluk.

3) Dokümantasyon eksikliği.

4) Standardizasyon eksikliği.

5) Reorganizasyon eksikliği.

6) Suç ve hukuki ihtilaf doğuran sebeplerin asgariye indirilememesi.

7) Bazı suç ve hukuki ihtilafların yargı önüne gitmeden sonuçlandırılamaması.

8) Yargıda usul hatalarını, insani ve maddi hataları asgariye indirecek bir düzenleme yapılamayışı.

9) İnsan hakları ihlali iddiaları. Adil yargılanma hakkının ihlali. Davaların makul sürede bitirilememesi.

10) Hâkim ve savcı açığının giderilememesi. Personel açığının giderilememesi.

11) Kapatılan adliyeler nedeniyle 136 küçük ilçede adalet hizmetine erişimin sağlanamaması. Bu arada, Konya’nın Çeltik, Tuzlukçu, Emirgazi, Akören, Güneysınır, Taşkent, Ahırlı, Derebucak ve Yalıhüyük gibi ilçelerinde yaşayan vatandaşların adalet hizmetlerini komşu ilçelerden alması gibi sorunlar bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra, bina sorunu birtakım gayretlere rağmen kökünden çözülememiştir. Birtakım gayretlere rağmen cezaevi sorunu, bina anlamında çözülememiştir. Personel sorunu ise bütün haşmetiyle karşımızda bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yazı işleri müdürü, icra müdürü, cezaevi müdürü, seçim müdürü, kâtip, mübaşir, infaz koruma memuru ve adli sicil memurluğu kadrolarında bulunan adalet personeli hâllerinden şikâyetçidir. Bu personel aldıkları maaşın yetersizliğinden şikâyetçidir. Bu personel eşit işe eşit ücret ödenmemesinden şikâyetçidir. Bu personel nöbet tuttukları hâlde nöbet ücreti alamamaktan şikâyetçidir. Fazla mesai ücreti alamamaktan şikayetçidir. Yargı ödeneği, iş riski tazminatı, adalet hizmeti tazminatı, ek gösterge, teknik destek tazminatı, kreş, servis, yiyecek ve giyecek yardımlarını yeterince alamamaktan şikâyetteler. Adliyelerde 4/B ve 4/C kapsamında çalışanlar bu sorunun çözümlenmesi için hâllerinden şikâyetçidir. Bütün bunları Adalet ve Kalkınma Partisi yedi yıllık tek başına iktidarında çözememiştir ve yedi yıllık iktidarını, tek başına, tek partili bir iktidarı bu sorunları çözmek için harcamamış, onun yerine yargıyla yarışa, yargıyla kavgaya işi dönüştürmüştür.

Değerli arkadaşlarım, iş gücü ve iş yükü yargının temel sorunlarının en başında gelmektedir. Yargının 2002 yılından bu yana tüm kademelerinde sürekli bir biçimde iş yükü artmıştır. Rakamları uzatmamak için sadece Yargıtay ve Danıştay ile ilgili bilgileri sizlerle paylaşacağım. Ama alt derecedeki mahkemelerde de aynı oranlarda iş yükünün arttığını görmekteyiz. Yargıtay ceza dairelerine 2002 yılında gelen iş miktarı 244.223 adettir. Bu dairelere, yedi yıllık AKP İktidarı süresince, 2009 yılında gelen iş miktarı 543.232’dir. 2002 ile 2009 arasındaki Yargıtayın ceza dairelerindeki iş yükü artış oranı yüzde 222’dir. Yargıtay hukuk dairelerine 2002 yılında gelen iş adedi 320.547’dir, 2009 yılında gelen iş adedi ise 494.836’dır. Yedi yıllık AKP İktidarında hukuk dairelerine gelen iş yükünde artış oranı yüzde 154’tür. Yargıtay Başsavcılığına 2002 yılında gelen iş adedi 317.481’dir, 2009 yılında gelen iş adedi ise 700.325’tir. Yargıtay Başsavcılığına ulaşan işlerdeki artış oranı ise yüzde 221’dir.

Değerli arkadaşlarım, Danıştayda da durum farklı değildir. 2002 yılında Danıştaya gelen iş adedi 59.952; 2009 yılında ise 149.856’dır; artış oranı yüzde 249’dur.

Bu rakamlar bir şey ifade ediyor değerli milletvekilleri. Bu rakamlar, yedi yıllık AKP İktidarında ekonomik ve sosyal hayatın nasıl bozulduğunu ortaya koyuyor. Hukuki ihtilaf ve suç oranındaki artışın toplumun ekonomik ve sosyal çalkantı içerisine sürüklenmesi neticesi ortaya çıktığını ifade ediyor.

Değerli arkadaşlarım, iş yükü, AKP’nin yedi yıllık devri iktidarında yarattığı ekonomik ve sosyal çalkantısının neticesinde, hırsızlığın, gaspın, yağmanın, kapkaçın, yani mal aleyhine işlenen suçlardaki bir patlamanın ifadesidir. AKP Hükûmetinin hukuka aykırı eylem ve işlemlerine karşı devlet hizmetlerinden yararlanan vatandaşın şikâyetinin patlamasıdır.

Değerli arkadaşlarım, AKP’nin yedi yıllık devri iktidarında fakirleşen insanların elektrik, su, telefon, doğal gaz faturasını ödeyememelerinden doğan ihtilaflardır bunlar ve AKP’nin yine yedi yıllık iktidarında alevlenen terör, çete, insan kaçakçılığı gibi suçlardaki patlamadır. AKP’nin yedi yıllık iktidarında perişan olan esnafın, tüccarın ödenmeyen çeki, bonosudur bu davaların ifade ettiği rakam. AKP’nin yedi yıllık devri iktidarında mecalsiz kalan çiftçinin mazot, gübre, elektrik, banka borcudur bu davalar. AKP’nin yedi yıllık devri iktidarında fakirleşen memurun, SSK’lının, BAĞ-KUR’lunun, emeklinin kredi borcu, kira borcundan doğan davalardır bu davalar. En önemlisi ise, AKP’nin devri iktidarında yarattığı hukuk hafızasının kaybı ile ilgili yeni Ceza Kanunu’nun, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ve Kabahatler Kanunu’nun defalarca bir dosyayı yargı önüne getirmesinin ifadesidir.

Değerli arkadaşlarım, AKP, bu yedi yıllık süreç içerisinde bu sorunları çözmek için uğraşmamış, aksine yargı ile kavgaya tutuşmuştur. Yasama ve yürütmeyi denetleyecek yüksek yargıya yandaş yargıç yaratmak için sistemin genetiğini değiştirmeye çalışmıştır.

AKP Hükûmeti, Yargıtay Başkanının, Danıştay Başkanının, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanının uyarılarına kulak tıkamıştır. Bu uyarılarda hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı ilkesi ve yargının denge ve denetim mekanizmasındaki yeri anlatılıyordu. AKP, yargının bu figanına bigâne kalmıştır. Tarih 10 Mayıs 2009, Danıştay Başkanı feryat ediyor: “Hukuk devleti kurallarına uyun, mahkeme kararlarını uygulayın, hukukun üstünlüğünün gereğini yerine getirin.” diyor. Tarih 27 Eylül 2008, Yargıtayın Sayın Başkanı feryat ediyor: “Suça battık.” Tarih 7 Eylül 2009, Yargıtay Sayın Başkanı tekrar feryat ediyor: “Yandaş yargıç yaratmayın.”

Değerli arkadaşlarım, AKP bu feryatları duymuyor ya da duysa bile bir kulağından giriyor, öbür kulağından çıkıyor. AKP, yüksek yargıdan gelen bu “hukukun üstünlüğü” kavramına dikkat etmesi, onun gereğini yerine getirmesi gerekirken, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu yaratmaya çalışıyor. Kılı kırk yarması gereken yargı, Ümraniye Davası’nda kurunun yanında yaşı da yakıyor, Adalet Bakanlığının Teftiş Kurulundan ses çıkmıyor. Gizlilik kararı verilen davada, yandaş yayın organları, pehlivan tefrikası gibi, her gün, her saat başı, kimin, ne zaman, hangi saatte içeri alınacağını, tutuklanacağını haftalarca önce haber veriyor ve Adalet Bakanlığının Teftiş Kurulundan ses çıkmıyor. Milletvekillerinin, hâkimlerin, savcıların, hatta Yargıtayın telefonu dinleniyor, özel hayatın gizliliği, haberleşme hürriyeti ihlal ediliyor, Adalet Bakanlığının Teftiş Kurulundan ses çıkmıyor. Devlet gücüyle hâkim baskı altına alınıyor, Adalet Bakanlığının Teftiş Kurulundan ses çıkmıyor. “Ben İmralı’nın emriyle geldim. Elçiyim, mektup getirdim. Örgütün emrindeyim, pişman değilim.” diyen bölücüye sahra mahkemesi kuruluyor. Silopi’de kurulan bu mahkemede hâkim teröriste sanki avukatlık yapar gibi yol gösteriyor, ifadesine yardımcı oluyor, Adalet Bakanlığının müfettişlerinden ses çıkmıyor. Son on beş gündür Türkiye kan revan içerisindedir. Hakkâri’de, Iğdır’da, Mersin’de, Adana’da, İstanbul’da evler yakılıyor, otomobiller yakılıyor, dükkânlar yakılıyor, kepenkler kapatılıyor, polis taşlanıyor, molotofkokteyli atılıyor, polis arabaları yakılıyor, Adalet Bakanlığından ses çıkmıyor. Pardon, buradan iki tane ses çıkıyor. Birinci ses, bu vahşi terör olaylarına karşı devletin gücü olarak ortaya çıkan polis sadece su sıkıyor, çıkan ses suyun sesi. İkinci ses ise değerli milletvekilleri, yandaş basından gelen ses. Onlar da diyor ki: “Göstericiler polisle çatıştıktan sonra arka sokaklara dağılarak kayboldular.” Şimdi, Sayın Bakan bu söze cevap verin: Türkiye Cumhuriyeti kanunları ana caddelerde uygulanır da arka sokaklarda uygulanmaz mı? Ya da, değerli arkadaşlarım, hukukun üstünlüğü yerine yarattığınız üstünler hukukuna göre teröristi yargılamaya Türk makamları yetkili değil mi? Türk polisi yetkili değil mi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FARUK BAL (Devamla) – Fotoğraf bu değerli arkadaşlarım.

Epeyce var konuşacağım ama sanıyorum zaman yetmeyecek. Bunun yanı sıra, değerli arkadaşlarım, hâkimler ve adalet personeli üzerine uygulanan siyasi baskı, müfettiş tahakkümü, telefon dinlemeleri, yasal gayri yasal, bir korku yaratmıştır. Yargı korkmuştur. Yargı, hiç korkmaması gereken makam olarak, korkutulduğunu Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla basına duyurmuştur.

Sayın Bakan, sizin yaratmak istediğiniz bu hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku sisteminin çatısında bir de korku imparatorluğu mu var? Bu korku imparatorluğu, Sayın Bakanım, adaletin tecelli etmesinin önünde en büyük engeldir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen.

FARUK BAL (Devamla) – Bu korkuyla ilgili çok şey söyleyeceğim ama bir Osmanlı valisinin bir Osmanlı hâkimine yazdığı şiiri ya da tehdidi okuyarak sözlerime son vermek istiyorum.

Osmanlı valisi korkutmak istediği Osmanlı hâkimine hitaben yazar:

“Silivri naibi,

Şeriat haini,

İlamını okudum,

Kahkaha ile güldüm.

Meali hezeyan,

Ve hilafı Kur’an,

Mührü müeyyidemi basarım,

Gelir seni mahkeme kapısına asarım.”

Sayın Bakan, Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde yargı böyle korkutulmuştu ve Osmanlı İmparatorluğu bu gibi nedenlerle -diğerleriyle birlikte- yıkılmıştı. Yıkılacaktı, çünkü adalet mülkün temeliydi, o temel korkuya dayandırıldığı zaman mutlaka kayacaktı.

Şimdi, yeni bir Adalet Bakanlığı bütçesi, yargı bütçesi, Yargıtay bütçesi ve Danıştay bütçesiyle karşı karşıyayız. Bu bütçenin adaletin gerçekten mülkün temeli olması temennisiyle ülkemize hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yalçın.

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ile İş Yurtları ve Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubunun görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce Meclisin değerli üyelerini saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk parlamento geleneğinde bütçe görüşmeleri, her zaman en ilgi çekici Meclis faaliyeti olagelmiştir. Hesap sormanın, hesap vermenin bütüncül örnekleri sergilenen bütçe görüşmelerinde AKP iktidarlarına kadar genellikle ciddiyet, zarafet, letafet hâkim olmuştur. Ne yazık ki, bu önemli Meclis faaliyeti, haklı eleştirilere bile tahammülün olmadığı, Meclis Başkanı ve milletvekillerinin nezaket dışı sözlere maruz kaldığı, entelektüel derinliği sıfıra yakın cevapların verildiği hazin bir tabloya dönüşmüştür. Yeni bir yıla sayılı günler kala, özlenen, beklenen tablo elbette bu olmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, bu görüşmeleri milletçe elimizin yüreğimizde olduğu karamsarlık iklimi içerisinde gerçekleştiriyoruz. Sayın Genel Başkanımızın, iktidarın adını koymakta zorlandığı süreci aylar önce “yıkım projesi” olarak nitelendirip, bu sürecin bin yıllık kardeşliği bozacağı, milletimizin arasına husumet tohumları ekeceği, milletimizi etnik temelde ayrışmaya, ayrışmanın çatışmaya, çatışmanın bölünmeye dönecek sonuçlara ilişkin uyarıları iktidarca dikkate alınmamış, üzülerek ifade ediyorum ki bugün milletimiz bu gerçeklerle yüzleşir hâle gelmiştir. Temennimiz odur ki iktidarın daha fazla zaman kaybetmeden, geri dönmenin herkes için anlamını yitirmediği bir zaman aralığı içinde bu tehlikeli inattan vazgeçmesi, kaybolmuş kanun hâkimiyeti ve toplumsal huzuru tekrar temin edebilmesidir.

Sayın milletvekilleri, bütçesi üzerinde konuştuğum ceza infaz kurumları birçok açıdan, sanıldığından daha önemli bulunmaktadır. Uzun bir süre, cezaevleri, devlet otoritesinin bulunmadığı, âdeta terör örgütleri ve organize suç örgütlerinin yeni üye devşirip eğitim verdikleri, hukuk kurallarından ziyade kendine özgü kuralların geçerli olduğu yerler olarak varlığını sürdürmekteyken, 57’nci Hükûmetin cesur çaba ve çalışmaları sonunda önemli ölçüde rehabilite edilmişlerdir. Ceza infaz kurumlarında, tutuklu ya da hükümlüler gözüyle bakıldığında, alınan bütün önlemlere, oluşturulan sosyal bilince rağmen hâlen sonu ölümle bitebilen kötü muamele örneklerine rastlanabilmektedir, bu durum asla kabul edilemez. Bu uygulamaları yapan personel, er geç, yaptığının hukuki karşılığını göreceğini, memur olduğu kuruma hükümlü olarak geleceğini ve işini kaybedeceğini aklından çıkarmamalıdır. Hem vicdanları yaralayan ve hem ülkemizin onurunu zedeleyen bu uygulamaların tekrar etmemesini diliyorum.

Değerli milletvekilleri, ceza infaz kurumlarında yaşanan bir diğer önemli sorun ise kapasitenin bir hayli aşılmış olması gerçeğidir. Sayın Bakanın Komisyonda verdiği rakamlar esas alınsa bile, on binlerce insanın insanlık onuruyla bağdaşmayacak şartlarda bulunduğu saklanamaz bir gerçektir. Ne kadar dilesek de suç ve suçlu olmayan bir dünya tasavvur edilemeyeceğine göre devlet, yeterli sayıda, modern gereklere uygun, yalnızca yaptığını ödetme mantığıyla değil, aynı zamanda bir terapi ve tekrar topluma kazandırma fonksiyonları da olan infaz kurumları yapmalıdır. Bu çerçevede, anneleriyle birlikte infaz kurumlarında kalan masum yavrularımız için ileriki yaşlarında etkileri en aza inecek şartlar oluşturulmalı ve hatta çocukları belli bir yaşa gelecekleri zamana kadar bu durumdaki kadınların cezalarının ertelenmesini mümkün kılacak düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, farklı suçlardan birçok insanımız kötü şartlarda cezalarını çekmekteyken zaman zaman bazı terör örgütü liderleriyle suç örgütü liderlerinin ayrıcalıklı, lüks şartlar içinde bulunmaları kamu vicdanını yaralamaktadır. Vatandaşımız “Nasıl olur da devlet bu insanların cezaevlerinden çetelerini ve örgütlerini yönetmelerine müsaade eder? Devletin üst düzey bürokratları nasıl bunların ayağına gidip bu propagandanın parçası olur?” sorularını sormakta ve doğrusu bu durumu anlamakta zorlanmaktadır. Bunlar yetmiyormuş gibi, şimdi, basındaki haberler doğruysa Avrupa Birliğinden bir heyet inceleme için ülkemize Dışişleri Bakanlığınca davet edilmiştir. Bu nasıl bir komplekstir, bu kadar küçülme ne uğruna yapılmaktadır, doğrusu anlamak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, ceza infaz kurumlarında çalışmakta olan kurum müdüründen idare memuruna, infaz koruma memurundan hizmetlisine kadar tüm çalışanlar çok zor şartlar altında ve stresli bir ortamda görev yapmaktadırlar. Bu noktada en büyük sıkıntıyı çeken de resmî ve dinî bayramlar dâhil yedi gün yirmi dört saat sistemiyle haftalık çalışma saatlerini aşarak çalışan, kapalı ve stresli ortamın getirdiği sıkıntıların yanında türlü saldırılara ve tehditlere maruz kalan infaz koruma memurlarıdır. Yaptıkları görev bakımından benzer görevleri yapan kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve güvenlik hizmetleri sınıfında olmaları gerekirken idari hizmetler sınıfına dâhil edilen infaz koruma memurları, bu nedenle, benzer görevleri yaptıkları sınıfların sahip oldukları fiilî hizmet zammı, yıpranma tazminatı, nöbet ücreti, emekli olduktan sonra silah taşıma ruhsatı gibi özlük ve sosyal haklardan mahrum bırakılmışlardır. Özlük haklarına gelince genel idari hizmetler sınıfından sayılan infaz koruma memurları, sendikal haklara gelince ilgili yasalar gereği güvenlik ve asayiş hizmeti verenlerle eş kılınarak sendika kurma hakkından mahrum bırakılmışlardır. Bu durum, her şeyden evvel “eşit işe eşit hak” ölçüsüne aykırı olduğu gibi Anayasa’mıza da aykırı bulunmaktadır.

Daha önce de bir vesileyle belirttiğim gibi, infaz koruma memurları, mevcut düzenlemeyle, emekli olduktan sonra silah ruhsatı almak için normal vatandaşlar gibi harç ödemektedir. Bir emekli memur için oldukça yüksek olan bu harçtan infaz koruma memurları mutlaka muaf tutulmalıdır. Bir infaz koruma memurunun silah taşımasına esas ihtiyacı emekli olduktan sonra başlamasına karşın, kendilerinden harç istenmesi yaptıkları işi ciddiye almamak, mesleğin risklerini önemsememek olarak değerlendirilmektedir. Bu konuda, yakın zaman içinde Meclise geleceğini tahmin ettiğim ateşli silahlara ilişkin yasa bir çözüm zemini olur diye temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, dikkat çeken bir başka durum ise son zamanlarda ceza infaz kurumlarında çalışan personel arasında intihar edenlerin sayısında önemli bir artışın olmasıdır. Basından takip ettiğimize göre, son bir yılda değişik il ve cezaevlerinde görev yapan 7 personel intihar etmiştir. Bu, çok üzücü olduğu kadar, sayı bakımından da oldukça düşündürücüdür. Bakanlığın böyle bir çalışması var mıdır bilemiyorum ama bir an evvel konuyu araştırıp önlem almasını Bakanlığa tavsiye etmekteyim.

Sayın milletvekilleri, AKP iktidarları, suç patlamasının yaşandığı, hükümlü ve tutuklu sayısında rekorlar kırılan bir dönem olmuştur. 2002 yılında hükümlü ve tutuklu sayısı 59 binlerdeyken bugünlerde 120 binlere ulaşmış bulunmaktadır. Ceza infaz kurumlarındaki aşırı yığılmalar, pek söylenmese de, her zaman bir af gerekçesi olmuştur. Modern devletlerin hiçbir zaman başvurmadığı bu yöntemin defalarca denendiği ülkemizde umulan sonuçların aksine, çıkan insanların bir çoğunun başka insanlara daha büyük zararlar vererek geri dönüşüne tanıklık ettik. Bu nedenle, affın bir çözüm olarak düşünülmesi yerine suç ve ceza politikalarının gözden geçirilmesi, ekonomik suçlara ekonomik cezaların düşünülmesi ve en önemlisi belli sınıra kadar olan cezaların kamuya yararlı işlerde çalışma ya da benzer yöntemlerle infazının daha yaygın kullanımının düşünülmesi hem devletimiz ve hem vatandaşlarımız için daha hayırlı olacaktır diye düşünmekteyim.

Sayın milletvekilleri, toplam sayıya göre çok az hükümlünün faydalanabildiği iş yurtları önemli bir işleve sahiptir. Hükümlülerin hem meslek öğrenip hem kazanç sağladığı ve ayrıca sosyal güvenliklerinin temin edildiği bu sistem şartları daha iyileştirilerek yaygınlaştırılırsa hükümlülerin cezalarını tamamladıktan sonraki yaşamlarına uyumları çok daha kolay olacaktır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, kalan zamanımı Adalet Akademisi Başkanlığı bütçesi üzerinde kullanmak istiyorum. Temelde hukuk uygulayıcılarının eğitimleri için kurulmuş olan Adalet Akademisinin kuruluş yasasında bilimsel, idari ve mali özerkliği bulunduğu belirtilmektedir. Ne var ki Akademinin kanunda belirtilen diğer üyeleri yanında Adalet Bakanının, Bakanlık Müsteşarının, Ceza İşleri Genel Müdürünün, Hukuk İşleri Genel Müdürünün, Kanunlar Genel Müdürünün, Avrupa Birliği Genel Müdürünün, Personel Genel Müdürü ile Eğitim Dairesi Başkanlarının da Akademinin Genel Kurul üyesi olarak belirlenmiş olmaları karşısında bu özerkliğin aslında bir anlamının olmadığı da ortaya çıkmaktadır. Bu sakat mantıkla oluşturulmuş akademinin hâkim-savcılar için verdiği son eğitimden sonra mesleğe kabul için sınav yaptığı, hâkim-savcı adaylığına kabulde 2 üyesiyle komisyonda bulunduğu gözetildiğinde kuvvetler ayrılığı prensibi ile ne ölçüde tezat içerisinde olduğu daha iyi anlaşılacaktır sanıyorum. Ülkemizde mesleğe kabule kadar yani hâkim-savcı adaylığı döneminde hâkim-savcı adaylarının yargı erkinin değil, yürütme erkinin bir unsuru olarak genel idari hizmetler sınıfında sayılıyor olmaları, hâkim-savcı adaylarının yetişmelerindeki bu en önemli evrede klasik memur refleksleriyle şekillenmesine neden olmaktadır.

Her zaman göze batmayan, hukuka, erkler ayrılığına saygılı yönetimler döneminde çok fark edilmeyen bu hususlar, yüksek yargı organlarının dinlenildiği, en önemli soruşturmaları yürüten başsavcıların dinlenildiği, yargının kurumsal olarak topyekûn baskı altına alınmaya çalışıldığı dönemlerde daha da çarpıcı hâle gelmektedir. Gerek Meclis eliyle gerek yargı eliyle gerek basın ve sivil toplum kuruluşları eliyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

…denetlenmeyi kabullenmeyen, demokrasiyi içselleştirememiş iktidar mensupları, geçmişte de dönemleri bittikten sonra hukuka en çok ihtiyacı olan insanlar olmuşlardır.

Hukukun herkese bir gün lazım olacağını hatırlatıyor, bütçenin kurumlarımıza ve milletimize hayırlı olması dileklerimle yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın.

Şahsı adına lehinde Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

Buyurunuz Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Adalet ve Millî Savunma Bakanlıklarının 2010 yılı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken millî iradenin tecelligâhı olan yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, adalet mülkün temelidir. Adalet, aynı zamanda devletin de temelidir. Adalet, insanların bir arada barış ve huzur içinde yaşamaları için asla vazgeçilemeyecek bir unsurdur. O sebeple, bizim partimizin adı da Adalet ve Kalkınma Partisidir. Çünkü bu ülkenin kalkınması gerektiğine, bu kalkınmanın da “devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” ilkesi çerçevesinde, hiçbir bölgesini ve hiçbir ferdini birbirinden ayırmadan yani adaletle olması gerektiğine olan inancımızdan dolayı bizim partimizin adı “Adalet ve Kalkınma Partisi”dir ve biz inanıyoruz ki ülkemiz muasır medeniyet seviyesinin de ötesine adalet ve kalkınma alanında alacağı mesafeyle geçecek ve Atatürk’ün koyduğu hedefe ancak böylece ulaşabilecektir.

Sayın milletvekilleri, adalet gibi ulvi ve mukaddes bir görevi yüklenen Adalet Bakanlığının asli görevi, adalet hizmetinin vatandaşa götürülmesidir. Diğer bütün görevler adalet hizmetinin yerine getirilmesi için bir araçtır.

Anayasa’mızın 2’nci maddesinde ifade edilen nitelikleriyle Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Hukuk devleti ise tüm vatandaşların hukuki güvenliğinin sağlandığı ve devletin bütün organlarının ve bütün faaliyetlerinin hukuka uygun olduğu bir devlettir. Hukuk devleti, sadece kanunu olan değil, hukukun üstünlüğüne dayanan ve evrensel standartlarla uyumlu hukukun egemen olduğu bir devlettir. Hukuk devleti, kurallara uymak bakımından devlet ile vatandaş arasında bir fark olmayan, hukuka uymanın devlet için de bir zorunluluk olduğu bir devlettir.

Demokratik rejimlerde temel hak ve özgürlüklerin etkin bir şekilde korunması, bağımsız ve tarafsız bir yargıyla mümkündür. Yasama ve yürütme organlarının yargıya müdahalesi, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı prensibini ortadan kaldıracağı gibi, yargının da yasama ve yürütmenin yerine geçerek karar vermesi, demokrasi ve hukuk devletini ortadan kaldırır ve hâkimler devletine yol açar.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; arz ettiğim bu temel ilkeler ve Avrupa Birliği hedefimiz doğrultusunda Adalet Bakanlığımızın üzerinde büyük bir yük bulunmaktadır. Bu Bakanlığın önem ve değerini bilen AK PARTİ hükûmetleri bu Bakanlığa adliye koridorlarından gelen sayın bakanları görevlendirmiş ve bu şekilde, AK PARTİ hükûmetleri döneminde bu Bakanlık çok başarılı hizmetler vermiştir.

Bu bağlamda mevzuat alanında önemli değişiklikler yüce Meclisimizde yapılırken motor görevini Adalet Bakanlığı üstlenmiştir. Bu değişiklikler çerçevesinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvenceler artırılmış, düşünce ve ifade özgürlüğünün alanı genişletilmiştir. İşkenceyle mücadelede sıfır tolerans esası benimsenmiş, ceza infaz sistemi etkin hâle getirilmiş, Avrupa Birliği uyum sürecinde önemli yasal düzenlemeler yapılmış ve bir kısmı da Meclis gündemine getirilmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; adalet hizmetinin vatandaşa ulaşması için, Adalet Bakanlığı, mahkemelerin kurulması ve faaliyete geçmesinde de etkin bir görev yapmaktadır. Ülkemizde hâlen 5.425 adet adli yargıda, 163 adet idari yargıda mahkeme kurulmuş ve görev yapmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Saygıdeğer milletvekilleri, avukatlık mesleğinden gelen bir milletvekili olarak benim de yıllarca görev yaptığım adliye binaları, AK PARTİ iktidarları döneminde, küflü, nemli bodrum katlarından, gerçekten ismine ve yüceliğine layık adalet saraylarına kavuşmaktadır. Bu bağlamda 2003 yılından beri 113 adet adliye binası tamamlanmış, 24 adedinin ise yapımı hızla sürdürülmektedir. Bu çerçevede, benim seçim bölgem olan Kahramanmaraş’ta Pazarcık, Afşin ve Göksun adliye sarayları hizmete girmiş, Kahramanmaraş adliye sarayı inşaatı da hızla devam etmektedir. Fiilen çok zor şartlar altında iki ayrı binada biri kiralık olmak üzere 5 bin metrekarede hizmet veren Kahramanmaraş Adliyesi şehrimizin en güzel arsasında 25 bin metrekare olarak ve gerçekten mimarisiyle bir saray olarak inşa edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Ayrıca, Kahramanmaraş’taki hâkim ve savcılarımızın konumlarına uygun bir mekânda oturabilmeleri için de Bakanımız ve Bakanlığımızla yaptığımız lojman çalışmalarının hızla neticelenmesi temennimizdir.

Saygıdeğer milletvekilleri, sürem bittiği için sözlerimi burada tamamlıyorum. 2010 yılı bütçesinin Adalet Bakanlığımıza ve Millî Savunma Bakanlığımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaynak.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Saat 17.00’deki yaptığımız görüşmeler sırasında hepimizi üzen olumsuz hadiseler gerçekleşti, tansiyon biraz yükseldi fakat o ortam içerisinde bir siyasi partimizin temsilcisi…

BAŞKAN – Duyamıyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yerimden açıklamama izin verir misiniz?

BAŞKAN – Hayır, ne için istediniz? Duyamıyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, tutanakları incelediğimizde o sataşmalar esnasında bir sayın milletvekillinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine hitaben “Bu Mecliste şerefsizler var.” sözünü kullanmasının açıkçası kastını aşan bir söz olduğunu düşünüyorum.

BAŞKAN – Evet.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Abdi İpekçi Parkı’nda yaşanan olaylarla ilgili konuşmalar sırasında bir milletvekilinin kullandığı söz nedeniyle, Türkiye Büyük Millet Meclisinden özür dilemesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran bir meclistir. Bu milletvekillerinin, hakkını hukukunu korumak Meclis Başkanlığına düşer. Meclis Başkanlığı olarak sizin tutanakları ki haberlere de geçmiş. Sayın Milletvekilinin kastını aştığını ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden özür dilemesi gerektiğini ifade ediyorum.

BAŞKAN – Evet, kastını aştığını düşünüyorum ben de ama Sayın Milletvekili burada yok.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama Sayın Milletvekilinin kendisinin bu şekilde kastını aştığını ve milletvekillerimizden, Parlamentodan, Meclisten özür dilemesi gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Grup Başkan Vekilimize onu söyledim, kastını aşan bir ifade kullandığını -Sayın Grup Başkan Vekili Kemal Anadol Bey’i buraya çağırın- Parlamentodan, bu devleti kuran yüce Meclisten özür dilemesi gerektiğini ifade ettim ama herhâlde ulaşamadılar diye tahmin ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Kimseyi suçlamadı ki…

BAŞKAN – Evet, o zaman böylece tutanaklara geçmiş oldu. Milletvekilimiz de burada yok olduğuna göre, olmadığına göre…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, suçlayıp suçlamamak diye bir ifade kullanmıyorum. Söylenen sözün... (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Anladım Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşlarım buradan ifade ediyorlar da, söylenen söz bütün milletvekillerini itham altında bırakan bir sözdür. Ben, AK PARTİ Grup Başkan Vekili olarak, bütün milletvekillerinin hakkını ve hukukunu burada koruma amaçlı bir şey söylüyorum. Şunu da ifade ediyorum… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Elitaş, tutanağa baktık.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bakınız -değerli milletvekili arkadaşlarım laf atmasınlar -ben bu Parlamentodaki temsilciler adına konuşuyorum ama şunu diyorlarsa “Ben grubumun şerefi konusunda kefilim…”

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Mesele yok o zaman.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Herkes kendi grubuna kefil olsun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Muhakkak.

Kayıtlara geçmiştir. Bu sözü sarf eden Sayın Milletvekilimiz de şu anda olmadığına göre ve kastını aştığına ben de kaniyim. Böylece konu kapanmıştır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ama yarın özür dilemesi gerekir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, Millî Savunma Bakanı Vecdi Gönül, buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, siz o şahsın adına değil, o şahsın kendisinin burada beyan etmesi gerekir.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Şahıs yok burada. Şahıs mı var?

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz on beş dakika.

Buyurunuz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

H) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1.- Millî Savunma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Savunma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1.- Adalet Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) YARGITAY (Devam)

1.- Yargıtay 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DANIŞTAY (Devam)

1.- Danıştay 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın başında tenkit ve ifadeleriyle büyük katkıda bulunan konuşmacıların hepsine teşekkür ediyor, şahsım ve mesai arkadaşlarım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Millî Savunma Bakanlığının 2010 yılı bütçesiyle ilgili rakamlara geçmeden evvel bazı hususlara değinmek istiyorum.

20’nci Yüzyılın sonunda Berlin duvarının yıkılışı ve 21’inci Yüzyılın hemen başında 11 Eylül İkiz Kuleler saldırısı, uluslararası ilişkileri, ittifakları, stratejik düşünceleri tehdit ve bu bağlamda güvenlik gibi kavramları temelden etkilemiştir. Bahse konu olayların ortaya çıkardığı sonuçlar dünya konjonktürüne derinden tesir ederek yeni bölgesel ve uluslararası dengelerin doğmasına yol açmıştır.

Ülkemizin güvenliğine yönelik en önemli tehdit bugün için PKK terörüdür. Bilindiği üzere PKK terör örgütünün varlığı, sınır ötesi de dâhil olmak üzere güvenlik güçlerimizin yapmış olduğu operasyonlar ve kararlılıkla uygulamakta olduğu tedbirler neticesinde son derece kritik bir sürece girmiştir. Terör örgütünün insanlık dışı eylemlerine karşı başta silahlı kuvvetlerimiz olmak üzere tüm güvenlik güçlerimizin, Hükûmetimizin ve konuyla ilgili tüm kurumlarımızın kararlı tutumunun sonuna kadar devam edeceğini özellikle burada belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye altmış dört yıldır Birleşmiş Milletler, elli yedi yıldır NATO üyesidir. Hâlen Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında Lübnan, Sudan, NATO şemsiyesi altında Kosova ve Afganistan, Avrupa Birliği şemsiyesi altında Bosna-Hersek'te yürütülen barışı destekleme görevlerine katılmaktadır. Ayrıca Aden Körfezi ve Somali açıklarında yoğunlaşan deniz haydutluğu ve korsanlık faaliyetlerine karşı yürütülen faaliyetlere katkımız devam etmektedir.

Türkiye, Lübnan'daki Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü UNIFIL Deniz Görev Gücü’ne bir helikopterli fırkateynle katılmaktadır. Sur şehrinin yakınındaki Eş Şadiye kasabasında 261 personeliyle istihkâm-inşaat birliğimiz konuşlanmıştır.

Türkiye Afganistan’da Kabil Bölge Komutanlığı liderliğini Fransa’dan sonra 1 Kasım 2009'dan itibaren üstlenmiştir. Bugün Afganistan’daki askerî varlığımız 1.750’ye ulaşmıştır. Türkiye tarafından Afganistan'da teşkil edilen Vardak Bölgesel İmar Ekibi 20 Kasım 2006 tarihinde faaliyete başlamış olup 28 sivil ve 77 askerî personelden oluşmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Afganistan’a yapılan yardımlar Ekim 2009 tarih itibarıyla toplam 60 milyon ABD dolarıdır.

Benzer şekilde Kosova Harekâtında Güney Bölge Çokuluslu Görev Kuvvetine takviyeli bir manevra taburu ve destek birlikleriyle katkıda bulunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Avrupa Birliğinin, Bosna-Hersek’te 2004 yılında NATO’dan devraldığı, NATO imkân ve yeteneklerini kullanarak başlattığı EUROFOR ALTHEA Harekâtına 269 personelle katkıda bulunmaktadır.

Sovyetler Birliği ve Yugoslavya’nın dağılmasının ardından Orta Asya, Kafkasya ve Balkanlar’da bağımsızlığını kazanan çoğuyla tarih ve kültür birliğimiz olan dost ve müttefik ülkelere 1992 yılından itibaren yardım faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz.

1992-2008 yılları arasında yapılan yardımların personel ve ulaştırma giderleri de dâhil olmak üzere toplam tutarı yaklaşık 497 milyon ABD tutarındadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii Müsteşarlığı hâlihazırda Türk Silahlı Kuvvetlerinin öncelikli modernizasyon projeleri arasında yer alan iki yüz kırk savunma sanayisi projesini başarıyla yürütmektedir.

Bilindiği üzere, Savunma Sanayii Müsteşarlığı tarafından yürütülen savunma projeleri, 3238 sayılı Kanun çerçevesinde Savunma Sanayii Destekleme Fonu’ndan finanse edilmektedir. 5018 sayılı Kanun gereği Fon giderleri bütçe dışında olup muhasebe yönüyle denetimi –burayı özellikle belirtmek istiyorum- Sayıştay Başkanlığı tarafından yerine getirilmektedir.

Savunma Sanayii Müsteşarlığı için 2010 bütçe yılına ilişkin olarak teklif edilen özel idari bütçe tutarı 29 milyon 250 bin TL’dir. Teklif edilen bütçenin büyük bölümü Müsteşarlığın personel giderleriyle yönetim faaliyetleri için gerekli malzeme ve hizmet alımlarını karşılamaya yöneliktir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı sonu itibarıyla Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu 560 milyon olarak gerçekleştirdiği satışları sonucunda İstanbul Sanayi Odasının organize ettiği “ISO 500” şirketleri içinde yapılan sıralamada 120’inci sıradan 98’inci sıraya yükselmiştir.

Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunda alınan tedbirler sonucu, üretiminde kaliteyi ve verimliliği artırmış, ürün maliyetini düşürmüş, bu suretle yarattığı rekabet gücüyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin taleplerini karşıladığı gibi dünyaya yaptığı ihracat imkânlarını artırmıştır. Bu doğrultuda, 2005 yılı öncesinde ortalama yılda 2,5 milyon dolar seviyesinde olan ihracat, alınan tedbirler, yapılan çalışmalar sonucu 2008 yılı sonu itibarıyla 33,5 milyon dolar olarak gerçekleşmiş olup Ekim 2009 sonu itibarıyla bağlantılarıyla birlikte 92 milyon dolar seviyesine yükselmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı inşaat yatırım programında 247 yeni inşaat projesi yer almaktadır. 2008 yılından devam eden 64 adet inşaat projesi de bulunmaktadır.

Diğer bir husus mayın temizlemesiyle ilgilidir. NATO Bakım ve İkmal Merkezi (NAMSA) ile yürütülen ve sizin iradeniz sonucu çıkan kanuna uygun olarak mesele çözülmek üzeredir. Bu doğrultuda koordineli çalışmalara devam edilmekte, NAMSA’ya niyet mektubu gönderilmiş, NAMSA’nın teklifleri beklenmektedir.

Ayrıca, Millî Savunma Bakanlığında oluşturulan bir çalışma grubuyla ulusal ve uluslararası yasal mevzuat uygulamalarının incelenmesi, arazi keşif ve projelendirme çalışmaları devam etmektedir.

Kamuoyunu yakından ilgilendiren askere alma işlemleri konusunda, 6 Temmuz 2009 tarihinden itibaren yeni Millî Savunma Bakanlığı Bilgi Sistemi devreye girmiş ve merkezi tabanı uygulanmasına başlanmıştır. Bu sistem sayesinde askerlik şubelerinden bilgi ya da belge almak ihtiyacında olan vatandaşlarımız, yerli askerlik şubelerine gitmeden herhangi bir askerlik şubesine başvurarak işlerini süratli bir şekilde yaptırabilmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin silah, mühimmat, teçhizat ve diğer ihtiyaçları, kamu ve özel sektör firmalarından ihale mevzuatı çerçevesinde serbest rekabete açık bir şekilde karşılanmaktadır.

2009 yılı Ekim ayı başına kadar yapılan -buraya dikkatinizi çekmek istiyorum- 5.961 ihaleden 46 adet için aynı kuruma şikâyet başvurusunda bulunulmuş, bu kurumun incelemesi neticesinde sadece 1 adet ihale iptal edilmiştir.

Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere, Millî Savunma Bakanlığı tarafından yapılan ihaleler son derece açık, şeffaf ve mevzuata uygun olarak yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçe teklifimiz, azami tasarruf ve kaynakların etkin kullanımı ilke olarak temel alınmış ve buna göre hazırlanmıştır.

Millî Savunma Bakanlığı 2010 bütçe teklifi 15 milyar 118 milyon lira olarak huzurunuza getirilmiştir, teferruatını arz etmek istemiyorum.

Değerli milletvekilleri, sayın konuşmacıların konuşmaları sırasında temas ettikleri bazı hususları aydınlatmak bakımından sizlere arz etmek istiyorum. Sayın Algan Hacaloğlu profesyonelleşmenin yetersiz olduğunu söylemiştir. Profesyonelleşmedeki durumu arz etmek istiyorum: Bugün için 37.507 kadromuz vardır, bunun 35.922’si doldurulmuştur.

Komando tugayında ise 2.747 erbaşın ataması yapılmış, hâlen 644 uzman erbaşın eğitimi devam etmektedir. Ayrıca, faaliyetine başlanan 992 uzman erbaşın Mart 2010’da birliklerine katılması öngörülmektedir. Böylece, komandodaki profesyonel uzman erbaş sayısı 4.383 olacaktır.

Diğer bir husus, terörle mücadelede siyasi irade konusu gündeme getirilmiştir sayın konuşmacı tarafından. Siyasi irade, her seferinde açıkça beyan edilmektedir ve bu iradenin tezahürü olarak yüzlerce sorti yapılmış ve onlarca defa hudut ötesi harekât düzenlenmiştir. Bunlardan birisi de bildiğiniz gibi, çok başarılı bir şekilde kara harekâtı düzenlenmiştir. Bugün, hiçbir şekilde teröre taviz verilmesi söz konusu değildir. Zaten, Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, demokratikleşmede muhatap millettir ve terör ile demokratikleşme arasındaki ilişki yanlış yorumlanmamak gerekir. Çünkü, terör bir millî felaket olarak elbette itlaf edilecektir.

Sayın Erol Tınastepe’nin temas ettiği anahtar teslimi ithal yapılmakta ve alımlarda yüzde 80 -eğer doğru tespit ettiysem- diye bir yüzde vermektedir. Yedi sene içerisinde büyük sistemlerden hiçbir tanesi anahtar teslimi alınmamıştır. Bütün bu sistemlerde ofset uygulanmıştır, beraber üretim uygulanmıştır. Binaenaleyh, anahtar teslimi bugün için hiçbir ihalede söz konusu değildir.

Savunma üretimlerinin yalnız devlet ve vakıf kurumları tarafından yapıldığı sayın konuşmacı tarafından ifade edildi. Sizlere şu projelerimizi arz etmek istiyorum: MİLGEM Projesi, 44 firmanın yapımıyla bir büyük savaş gemisi, 100 metrelik bir savaş gemisi cumhuriyet tarihinde ilk defa suya indirilmiştir, 44 firmanın katkısıyla, özel sektörün.

Ayrıca, karakol botları, kurtarma gemileri, zırhlı taşıyıcılar, zırhlı teknik araçlar ve elektronik ürünler özel sektör tarafından yapılmaktadır.

Biraz evvel, bir sayın konuşmacı tarafından ifade edildiği gibi, bu ürünler vakıflara verildiği takdirde de yüzde 20’sinin özel sektöre verilmesi ortalama olarak şart koşulmaktadır. Mesela, Genesis gibi çok ileri teknoloji bir projede dışarı verilmesi, out force edilmesi şart konulan miktar yüzde 70’tir. “Yüzde 70’i dışarı yaptırılacak.” diye şart konmuştur ihaleye.

Ayrıca “İhaleler gizlilik içerisinde yapılıyor.” deniyor. Hiçbir ihalemiz gizli değildir. İhaleler, gerek Savunma Bakanlığının gerek Savunma Sanayi Müsteşarlığının ihaleleri İnternet’te ilan edilmektedir. Sonuçları da İnternet’te ilan edilmektedir. Bu bakımdan hangi ihale gizli deniyorsa belgelerini de kendilerine, ihale belgelerini de kendilere vermeye amadeyiz.

M60 tanklarıyla ilgili belirsizlik olduğu ifade edildi Sayın Tınaztepe tarafından. M60 tankları İsrail’e bizden önce, bizim Hükûmetimizden önce ihale edilerek verilmiştir ancak, devlette devamlılık vardır ve biz bu ihalenin sonuçlarını almak için büyük gayret sarf ettik. Bugün için 156 tank Kayseri’de modernize edilerek hizmete verilmiştir. Geriye kalan 14 tank da yılbaşında, modernizasyonu yine Kayseri’de tamamlanarak hizmete verilecektir.

Şunu ifade etmek istiyorum: Savunma sanayisinde, eğer bir mukayese yapılmak isteniyorsa, yedi senede nereden nereye geldiğimize bakmakta fayda vardır. Biz göreve geldiğimizde yüzde 22’lerde olan yerli katkı bugün yüzde 44’lere çıkmıştır. Ancak bu oran maddi bakımdan değildir, para bakımındandır. Fiziki gerçekleşmeye bakarsanız bunun yüzde 80’lere, yüzde 90’lara çıktığını görürsünüz. Özellikle Kara Kuvvetlerinin ihtiyaçları, Fırtına, obüs, hele havadan taşınan 105 milimetrelik toplar gibi hiç bundan önce tahayyül edilemeyecek hususlar gerçekleştirilmektedir. Ayrıca pek az ülkenin yapabildiği görev bilgisayarı 150 mühendisimizin beş sene gece gündüz çalışmasıyla “mission computer” dedikleri source code’lar olarak çok hassasiyetle üzerinde durduğunuz konuyu çözecek görev bilgisayarı gene zamanımızda yapılmıştır. Ayrıca ilk defa sıfırdan, Türkiye'de bir uçak üretilmiştir “Hürkuş” ismiyle. Bunun yanında, insansız hava araçlarının onlarcası şu anda havada ve Türk askerinin hizmetindedir.

Sayın Çakmakoğlu’nun profesyonel askerlikle ilgili hususunu biraz evvel arz etmiştim rakamlarıyla. Dövizli askerlik mükelleflerinin mobil eğitim timleriyle yapılmasını dikkatle not aldık. Bunu inceleyelim, eğer altyapı faaliyetleri anlaşmalarla çözülebilirse yani yabancı ülkede vereceğimiz eğitim faaliyetleri çözülebilirse gerçekten mükelleflerimize büyük hizmet olacaktır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; sözlerime son verirken vatan savunmasında hayatlarını feda ederek en yüksek rütbeye yükselen şehitlerimizi rahmetle, benzer fedakârlığı yapan gazilerimizi minnetle yâd ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

Buyurunuz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Savunma alanındaki ihtiyaçlarımızı büyük fedakârlıklara katlanarak karşılayan ve askerine “Mehmetçik” ismini vererek askerliği kendisiyle özdeştiren büyük Türk milletinin temsilcileri olan sizlerin Bakanlığımız bütçe teklifini tasvip edeceğinize inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin.

Buyurunuz Sayın Ergin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz 25 dakika.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce, sözlerime başlamadan, Bakanlığımızın bütçesi üzerinde değerli görüşleriyle bütçemize katkı sunmaya çalışan milletvekillerimize teşekkür ediyorum.

Bakanlığımızın 2010 yılı bütçesini yüce Meclisimize arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Faaliyetlerimizle ilgili bilgileri geniş ve ayrıntılı olarak sunma ve değerli görüş ve önerilerinizi alma imkânına kavuşmamız münasebetiyle hepinizi şahsım ve Bakanlığım adına saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere toplumun huzur ve barış içinde yaşayabilmesi, sosyal ve kültürel gelişmesini sürdürebilmesi, eksiksiz ve zamanında işleyen ve çağın ihtiyaçlarını karşılayacak, toplumun yargıya güven duymasını sağlayan bir adalet sistemiyle mümkündür. Büyük düşünür İbni Haldun’un “Adalet ancak hakikatten, saadet ancak adaletten doğabilir.” sözü de bu gerçeği ifade etmektedir. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk’ün işaret ettiği, tam demokrasi, dünya medeniyeti ailesinden kopmama ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedeflerini yakalayabilmemiz için adalet sistemimizin de sürekli değişmesi ve gelişmesi gerekmektedir.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – İnanarak mı söylüyorsunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk devleti, tüm vatandaşların hukuki güvenliğinin sağlandığı, bütün faaliyetlerinin hukuka bağlı olduğu devlettir. Hukuk devletinde kurallara uyma bakımından devlet ile vatandaş arasında bir fark yoktur. Hukuka uymak yalnızca vatandaş için değil, yasama, yürütme ve yargı için de bir zorunluluktur.

Hukuk devletinin ön koşulu ve adil yargılamanın teminatı yargı bağımsızlığıdır. Yargı bağımsızlığı, yargı üzerinde devlet kurumlarından ve her türlü baskı gruplarından gelen müdahaleleri oluşturan dış etkiden ve yargının kendi içerisinden gelen müdahaleleri oluşturan iç etkilerden korunmasıyla ancak mümkündür. Güven veren bir adalet sisteminin tesisi, başta yargı olmak üzere tüm kurumlarımızın görevidir. Yargıya güveni etkileyen olumsuz tutum ve davranışlardan herkesin kaçınması gerekmektedir.

Demokratik hukuk devletinin gereklerinden biri de kuvvetler ayrılığıdır. Bu ilkenin gereği olarak Anayasa’mızda egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğu ve milletin egemenliğini Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanacağı belirtilmiştir. Esasen devlette gerçek kuvvet tektir ve o da millet yani millî iradedir. Egemenliğin kaynağı olan millet, aynı zamanda bütün kuvvetlerin dayanağını oluşturmaktadır. Günümüz demokrasi anlayışında kuvvetler ayrılığı ilkesi kuvvetlerin birbirinden sert ve mutlak şekilde ayrı kalmaları anlamına gelmemekte, aksine, kuvvetler arasında iş birliği ve dengeyi öngören bir anlayış benimsenmektedir.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin tam olarak benimsenmediği ve hukuk devleti ilkesinin yerleşmediği sistemlerde totaliter, oligarşik ve jüristokrasinin egemen olduğu yönetimler görülmektedir. Oysa hukukun üstünlüğüne dayalı ve kuvvetler ayrılığı sistemini benimseyen devletlerin amacı, vatandaşların ve devlet kurumlarının evrensel ilkeler ışığında oluşturulan hukuk kurallarına uymasını sağlamaktır. Böyle bir sistemde hukuk kurallarının uygulanmasında herhangi bir kişi veya kuruma ayrıcalık tanınmayacak, kurallar hukukun üstünlüğüne göre yorumlanacaktır. Unutulmamalıdır ki hukukun üstünlüğü hukukçunun üstünlüğü anlamına gelmemektedir. Üstün hukuk kuralları hukukçular için de bağlayıcıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargıda kamuoyu tarafından çeşitli zamanlarda ifade edilen yargıya ait sorunların çözümü yolunda 2003 yılından itibaren reform nitelikli faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Yargı, yılların ihmalinin telafisi amacıyla hükûmetlerimiz döneminde diğer kamu kurumlarına göre pozitif ayrımcılığa tabi tutulmuştur.

Adalet hizmetlerinin hükûmet konaklarının alt katlarında veya kiralık iş hanlarında, son derece olumsuz fiziki şartlarda görülmeye çalışıldığı, daktilo temininde bile güçlük çekildiği, belediyelerden temin edilen personel ile hizmetin yürütülmeye çalışıldığı, mahkeme tutanaklarını düzenlemek için standart kâğıtların bulunmadığı, seçmen listelerinin arka taraflarının tutanak kâğıdı olarak kullanıldığı hâlen hafızalarımızdadır.

Yapılan çalışmalar neticesinde, değiştirilmesi gerektiği sürekli ifade edilen temel kanunlar yenilenmiş ve bu kanunlarla hukuk sistemimize yeni kurumlar kazandırılarak sistemimiz zenginleştirilmiştir.

Bugün gelinen noktada, ülkemizin kaynakları göz önünde bulundurularak hâkim ve cumhuriyet savcılarımızın mali konumları mesleğin saygınlığına yakışır hâle getirilmiştir.

Ayrıca, 2003 yılından itibaren 1’i adli tıp hizmet binası olmak üzere 119 adalet hizmet binası tamamlanmıştır. Hâlen 84 hizmet binasının inşaat ve inşaat öncesi işlemleri devam etmektedir.

Ülkemizde hizmet veren adalet saraylarının kapalı alanlarının toplamı 569 bin metrekare iken -buraya dikkatinizi çekiyorum- son yedi yılda yapılan 1 milyon 142 bin metrekare kapalı alanla birlikte bugün bu miktar 1 milyon 711 bin metrekareye ulaşmıştır. Devam eden inşaatlarla birlikte 2 milyon 500 bin metrekareyi aşacaktır bu rakam. Bir diğer ifadeyle, son yedi yılda yapılan ve hâlen devam eden adalet sarayı metrekare miktarı 2002 yılında mevcut olan miktarın 4 katını aşmaktadır. 2003 yılından itibaren devlet bütçesinden 1 milyar 600 milyon TL yani 1,6 katrilyon adliye ve cezaevi inşaatı için harcama yapılmıştır.

Ayrıca, yürütülen çalışmalarla bütün adliyelerin bilgisayar teknolojisiyle donatılmasıyla kalınmamış, yargı mensuplarımıza, kişisel olarak da kullanabilecekleri dizüstü bilgisayarlar verilmiştir.

E-devlet alanında Hükûmetimizin yaptığı en büyük yatırım adalet hizmetlerine yönelik uluslararası alanda sürekli ödüller alan “Ulusal Yargı Ağı Projesi” dediğimiz UYAP’tır.

Öte yandan, bugün itibarıyla adliyelerin zabıt kâtibi ihtiyacı büyük oranda karşılanmıştır. Bu kapsamda 2009 yılında 12 bin sözleşmeli personel alınmasına karar verilmiş, bunların 6 bininin ataması yapılmıştır.

Bu dönemde Anayasa Mahkemesinin yeni hizmet binası tamamlanmış, Yargıtayımıza hizmet binası için arsa tahsisi yapılmış, Danıştayımızın hizmet binası temel atma töreni gerçekleştirilmiştir. Türkiye Adalet Akademisi kurulmuş, ayrıca hâkim ve cumhuriyet savcılarımızın hizmet içi ve hizmet sonrası yurt dışı dil eğitimlerine büyük önem verilmiştir.

Bu kısa izahtan da anlaşılacağı üzere 2003-2009 yılları arasında yargı hizmetlerine yönelik geçmiş dönemlerle mukayese edilemeyecek nitelikte çalışmalar yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılında, 35 fasıl çerçevesinde, Avrupa Birliğine katılım müzakerelerine tarama süreci ile başlanmış ve ilk olarak mevzuatımızın Avrupa Birliğine uyum derecesi tespit edilmeye çalışılmıştır. Müzakere çalışmaları doğrultusunda, sürecin önemli bir bölümünü oluşturan Kopenhag Siyasi Kriterleri’nin yerine getirilmesinde kritik öneme sahip “Yargı ve temel haklar” başlıklı 23’üncü fasıl ile ilgili tarama süreci Bakanlığımızca gerçekleştirilmiştir. Bu fasıl ile ilgili olarak ülkemizin, yargının tarafsızlığı, bağımsızlığı ve etkililiğinin güçlendirilmesine yönelik bir yargı reformu stratejisini komisyona sunması gereği belirlenmiştir.

Bu strateji belgesi oluşturulurken en fazla önem verdiğimiz husus, katılımcılık sürecidir. Bu nedenle, Bakanlık bünyesindeki komisyonca hazırlanan ön taslak İnternet üzerinden yayımlanarak kamuoyunun bilgisine sunulmuş ve gelen görüşler incelenmiştir. Aynı zamanda tüm yargı paydaşlarına bu taslak gönderilmiştir. Gelen görüşler, şeffaflığı sağlamak üzere bu amaçla oluşturulmuş bir İnternet sitesinde yayımlanmış ve tartışmaya açılmıştır.

Tüm bunların yanında, 8-10 Haziran 2009 tarihlerinde Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare Mahkemesi, Millî Savunma Bakanlığı, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Noterler Birliği ve Yüksek Öğretim Kurumu temsilcilerimizin katılımıyla bir çalıştay düzenlenerek taslak tartışılmış ve ilkeler üzerinde mutabakata varılmış ve mutabakat zaptı imzalanmıştır.

Katılımcılık sürecinde paydaşlarımızın eleştirileri dikkate alınarak taslakta gerekli değişiklikler yapılmış ve Bakanlar Kuruluna sunularak Yargı Reformu Stratejisi bugünkü şeklini almıştır.

Değerli Başkan, kıymetli milletvekillerimiz; Strateji Belgesi’nde, savunmanın etkinliğinin artırılmasından hukuk eğitimi ve öğretiminin etkin hâle getirilmesine, yargı sistemi yönetiminin kurumsal yapısının yargı bağımsızlığı çerçevesinde geliştirilmesinden ceza infaz sisteminin güçlendirilmesine, mesleki yetkinliğin artırılmasından adalete erişim olanaklarının geliştirilmesine, bilirkişilik ve icra iflas sisteminin geliştirilmesinden alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin yaygınlaştırılmasına kadar birçok alan bulunmaktadır.

Yargı Reformu Stratejisi, birçok boyutu bulunmakla birlikte, kamuoyunda yoğun biçimde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına ilişkin düzenlemeleri ile gündeme gelmiştir.

Yargı Reformu Stratejisi’nde HSYK’nın yapısına ilişkin tüm paydaşların üzerinde mutabakata vardıkları iki hedef bulunmaktadır. Bunlardan ilki, HSYK’nın objektiflik, tarafsızlık ve şeffaflık temelinde, uluslararası belgeler ışığında, geniş tabanlı temsil esasına göre yeniden yapılandırılması, kararlarına karşı etkili bir itiraz sisteminin getirilmesi ve yargı yolunun açılması üzerinde mutabakata varılan birinci ilkedir. İkincisi ise, HSYK’nın yeniden yapılandırılmasına paralel olarak Kurulun sekreteryasının ve denetim sisteminin yeniden düzenlenmesidir. Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı’nda ise hedeflerin ne şekilde gerçekleştirileceğine dair Bakanlığımızca hazırlanan faaliyetler gösterilmiştir.

Buna göre, HSYK’nın geniş tabanlı temsil esasına göre oluşturulması, HSYK’nın iki veya üç daire şeklinde yapılandırılması, HSYK kararlarına karşı etkili bir başvuru yolu getirilmesi, sekreterya hizmetlerinin Kurul bünyesinde olması, iddia ve karar makamı tek elde birleşmeyecek şekilde hâkim ve savcıların denetiminin Kurul bünyesinde gerçekleştirilmesi, hâkim ve savcıların disiplin inceleme ve soruşturma işlemlerinin Kurul bünyesinde yapılması, HSYK’nın müstakil binasının bulunması ve HSYK’nın bağımsız bütçe kullanmasının sağlanması öngörülmüştür.

Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; söz konusu hedef ve ilkeler dikkatlice incelendiğinde, hedeflerin gerçekleşmesi hâlinde, ülkemizde yargı bağımsızlığının daha da güçleneceği açıktır.

HSYK’nın sekreterya hizmetlerinin Kurul bünyesinde gerçekleştirilmesi yani Personel Genel Müdürlüğü faaliyetlerinin Kurul bünyesine alınması, bağımsız bütçeye sahip olması, yargı teşkilatının yani hâkim ve savcılarımızın denetimine dair işlemlerin Kurul tarafından yapılması adımlarından her biri ayrı bir değer ifade etmektedir.

Hepimizin bildiği gibi bu faaliyetler şu anki düzenlemede Bakanlığımız tarafından yerine getirilmektedir. Oysaki öngördüğümüz değişiklikler gerçekleştirildiğinde Adalet Bakanlığının önemli yetkilerini devredeceği açıktır. Bu durum da bizim çalışmalarımızı günlük kaygılarla değil, yargının geleceğini planlayarak ve kişiye bağlı olmadan geleceği şekillendirme yönünde attığımızı gösteren en önemli adımdır.

Öte yandan, 1982 Anayasası’nın kabul ettiği sistemde HSYK kararlarına karşı yargı yolu kapalıdır. Kararlara karşı yapılan itiraz yine aynı Kurulca sonuçlandırılmaktadır. Bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava konusu olmuş ve Mahkeme, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarına karşı etkin bir başvuru yolunun bulunmamasının adil yargılanma hakkına aykırı olduğu gerekçesiyle ihlal kararı vermiştir. Strateji Belgesi’nde etkin bir başvuru yolu oluşturulması öngörülerek bu eksikliğin de giderilmesi amaçlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, milletvekillerimizin konuşmalarında değindikleri hususlara zaman ayırabilmek açısından bundan sonraki bölümü metinden değil ama benden önce konuşan değerli milletvekillerimizin sormuş oldukları suallere ve değindikleri konulara ayırmak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi Konya Milletvekilimiz Sayın Atilla Kart’ın sorularıdır ki bunlara kısaca değinmek istiyorum. Sorulardan bir tanesi, “Ergenekon soruşturmasında gizliliğin ihlaliyle ilgili işlemlerde Bakanlık, hâkim ve savcıların soruşturulmasına neden müsaade etmiyor ya da bu konuyla ilgili olarak niçin yargıyı ve savcıları harekete geçirmiyor, Teftiş Kuruluna niçin inceleme yaptırmıyor?” sorusudur. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında görevli savcılarla ilgili olarak yapılmış olan şikâyetler Bakanlık bünyesinde değerlendirilmiş, bunlarla ilgili incelemeler yaptırılmış, bunlardan 15 dosya hâlen derdest, bu incelemelerin bir kısmıyla ilgili olarak da doğrulanamaması gerekçesiyle “işlem yapılmasına yer olmadığı” kararları verilmiştir. Ancak, soruşturmanın gizliliğini ihlal gerekçesiyle şu anda içerisinde kamu görevlilerinin de olduğu 4.139 ayrı soruşturma açılmıştır; bu soruşturmalardan şu anda devam edenleri vardır, dava açılmış olanları vardır, 1.270 adet kovuşturmaya geçilen dosya vardır. Şu ana kadar 487 derdest dosya var, şu anda 17 mahkûmiyet çıkmıştır, diğer dosyalar devam ediyor.

ATİLLA KART (Konya) – Bu kadar çok ihlal olması normal mi Sayın Bakan?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Elbette ki bu yargılama faaliyetlerine bunun ötesinde bizim müdahale etme imkânımız bulunmamaktadır.

Yine, şu anda, bu birinci etap gelen şikâyetlerden sonra yeni şikâyetler gelmiştir. Bakanlığımızca geçtiğimiz aylarda yeni bir görevlendirme yapılmıştır. Şu anda 2 tane başmüfettişimiz İstanbul’da bu soruşturmalara devam etmektedir.

Onun dışında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Üye Hâkimi hakkında ihale yolsuzluğu yaptığına ilişkin iddia konusunda Komisyon Başkanı tarafından yani daha kıdemli bir hâkim eliyle yapılan inceleme, söz konusu iddia doğrulanmadığı gerekçesiyle 25/8/2009 tarihli olurla “işlem yapılmasına yer olmadığı” şeklinde sonuçlandırılmıştır.

“Cumhurbaşkanımız hakkındaki ‘kayıp trilyon’ dosyası, Adalet Bakanlığında altı ay sumen altı edildi.” iddiası gündeme getirildi bu kürsüden. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca verilen karar 10 Haziran 2009 tarihinde Adalet Bakanlığına tebliğ edilmiş, Bakanlığımız 28/8/2009 tarihli yazıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bu dosyayı göndermiştir. Dosya öyle altı ay Bakanlığımızda beklemiş değildir.

ATİLLA KART (Konya) – Altı ay boyunca hiç işlem yapılmamış Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Onun dışında…

Sayın Kart malumunuz, benim, yürütmenin başında birisi olarak savcılıklarda bulunan dosyalara müdahale etme imkânım yok. Dosyalarla ilgili Bakanlığımıza gelen süreler beni ilgilendiriyor ama savcıya talimat verme yetkim yok. 2004 yılından beri, Ceza Usul Yasası’nda yapılan değişikliklerle, Adalet Bakanının cumhuriyet savcılarını bu şekilde murakabe etme imkânı yoktur.

Onun dışında, 25 yargıç hakkında isimleri yazılmadan dinleme kararı alınmasıyla ilgili bir eleştiri yaptı Sayın Kart. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında elde edilen ve hangi hâkime ait olduğu anlaşılamayan ses kayıtlarının ve telefon numaralarının hangi hâkime ait olduğunun anlaşılması amacıyla sadece HTS raporlarının istenmesi söz konusudur, dinleme kararı yoktur. Teknik olarak bilgisayar üzerinden, şu numaralarla görüşme yapan numaraların tespitine ilişkin bir karar verildiği elimizdeki bilgilerde mevcuttur.

ATİLLA KART (Konya) – İsnat edilen suç belli değil Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Gene, “Bazı milletvekilleri hakkında takipsizlik kararı veren Eyüp cumhuriyet savcıları hakkında ne yaptınız?” diye bir soru sorulmuştur.

ATİLLA KART (Konya) – Dosya ortadan kaldırılıyor Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu konuyla ilgili olarak 2007 yılında aynı şikâyete ilişkin kıdemli savcı eliyle yapılan incelemede, bunun savcının takdir yetkisi içerisinde olduğu ve bu yetkinin tartışılmayacağı gerekçesiyle karar verilmiştir.

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan, yargılama aşamasındaki bir dosyadan söz ediyorsunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – 2009 yılında, yeni yapılan aynı konuya ilişkin müracaat da bu gerekçeyle sonuçlandırılmıştır.

ATİLLA KART (Konya) – Yargılama aşamasındaki bir dosya Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Gene, emanet paralarının Vakıflar Bankasında değerlendirilmesine ilişkin bir sual ve eleştiri getirilmiştir. Bu bankayla Bakanlığın çalışması yeni değildir. Esasen, 2006 yılına kadar Vakıflar Bankasıyla zaten Bakanlık çalışmıştır…

ATİLLA KART (Konya ) – Ama faiz almıştır Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …ama buna ilişkin, geçmiş yıllarda değişik bankalarla çalışmıştır Bakanlık. 2006-2008 arası bir başka bankayla çalışılmıştır ama 2008’de yeni bir kararla tekrar Vakıflar Bankasıyla çalışılmaya başlanmıştır. Bu, idarenin takdirindedir.

ATİLLA KART (Konya) – Yasayı genelgeyle nasıl kaldırırsınız Sayın Bakan?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Burada alınan hizmetin takdiri idareye ait bir husustur. İlk defa Vakıflar Bankasıyla çalışmıyor Bakanlık, uzun yıllar bu bankayla zaten çalışmıştır. Burada da herhangi bir olumsuz durum söz konusu değildir.

ATİLLA KART (Konya) – Faizi neden almıyorsunuz Sayın Bakan? Faizi neden almıyorsunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Milletvekillerimizden Sayın Şahin Mengü’nün değerlendirmelerine hemen… Sürem çok süratle ilerliyor.

DTP’nin kapatıldığı gün İmralı’da avukatlara özel görüşme izni verilmiştir.” dedi Sayın Mengü. Böyle bir bilgi yanlış bir bilgidir Sayın Mengü.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Basında yayınlandı, yalanlanmadı.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yanlış bir bilgi. Avukatlar çarşamba günleri mutat görüşme yapıyorlar. Bunun dışında bir görüşme bizim kayıtlarımızda söz konusu değil.

Gene, cezaevlerinde bulunan 118 bine yakın hükümlü ve tutuklunun önemli bir kısmının çek mağdurlarından oluştuğuna dair bir tespitte bulundu Sayın Mengü. Bu tespit de doğru bir tespit değil değerli arkadaşlar.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Yüzde 47’si, resmî rakam.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – 2.100 küsur kişi şu anda karşılıksız çekten dolayı cezaevlerinde bulunuyor.

Gene, 2005’ten bu yana suçlu ve hükümlü sayısı yüzde 115 artmıştır gibi bir tespit yaptı Sayın Mengü.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Evet, bu doğru.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şu tablo yaklaşık 2000 yılından sonraki tutuklu ve hükümlülerin artış oranını gösteren bir grafik. Bu grafiğe baktığımızda, mesela 2000 yılında, 73.748 hükümlü, tutuklu var yani 2005’te rakam 55 bine düşmüş ama bunun düşüş sebebi Türk Ceza Yasası’nda yapılan değişiklik esnasında hüküm özlü dosyalarda Yargıtayın salıvermelerinden kaynaklı cezaevlerinde bir hükümlü azalması olmuş.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bir nevi aftan ötürü.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ayrıca, yine 2000 yılında 4616 sayılı Kanun’la çıkan aftan dolayı keskin bir düşüşle hükümlü, tutuklu sayısı azalmış ama tekrar eski hâlini toparlamaya başlamış yani kanunlarda yapılan değişiklik ya da af yasalarıyla cezaevlerindeki azalma kısa sürede tekrar kendini eski konumuna getirmektedir.

Yine, 2005’te bizim yapmış olduğumuz Ceza İnfaz Yasası’ndaki değişiklikler, Ceza Kanunu’ndaki asayişi bozucu hareketlere verilecek cezaların artırılması hükümlü ve tutuklu sayısının artmasına neden olmuştur. Bu infaz miktarı yüzde 40’tan yüzde 67’ye çıkartılmıştır. Bundan kaynaklı hükümlü, tutuklu sayısında bir artış doğrudur ama bu, Türkiye’de huzurun ve asayişin sağlanması için yapılması gereken bir değişiklikti.

Biz, 2014 sonu projeksiyonumuza göre 158 bin kapasiteye ulaşacak bir yatırım programı hazırlamış durumdayız. 2010 yılında, değerli milletvekillerimiz, elli iki yeni cezaevi inşasıyla ilgili hazırlıklarımız tamam. İnşallah, bunların 2010 yılı içerisinde ihalesini yapmak suretiyle inşaata başlayacağız. Şu anda on beşin üzerinde cezaevi inşaatımız devam etmektedir.

Gene, değerli milletvekillerimizden Ali İhsan Köktürk Beyefendi Yargıtay üye sayısını 150’ye indirmek için niye uğraşıyorsunuz gibi bir tespit yaptı.

Sayın Köktürk, bizim, 2004 yılında çıkartılan 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Kanunu’ndan sonra, Yargıtay Birinci Başkanlığı, Adalet Bakanlığına müracaat ederek Yargıtay Kanunu’nun değiştirilmesini talep etmiştir…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, o değişti. Geçen gün görüştüm Yargıtay Başkanıyla. Lütfen, kullanmayın onu.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – … ve Yargıtay Başkanlığının gönderdiği teklif içerisinde, Yargıtay üye sayısının 150’ye indirilmesi öngörülmüştür.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Tasarıda var, daha yeni gelen tasarıda Başkanlığın görüşü var. Lütfen… Adalet Komisyonu Başkanı burada…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bakanlığımızın hazırlamış olduğu tasarı, Yargıtay Başkanlığının gönderdiği görüş doğrultusunda hazırlanmış, Parlamentoya sevk edilmiştir. Parlamento komisyonlarında…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Adalet Komisyonu Başkanı burada, Yargıtayın görüşü belli.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Beni dinlerseniz Sayın Köktürk, anlayacaksınız.

Yargıtayın görüşü doğrultusunda hazırlanan tasarı Parlamentoya sevk edilmiş, komisyonda iken yeni seçilen Yargıtay Başkanımız süre istemiş ve inceledikten sonra, yakın tarihte Adalet Komisyonu Başkanlığına ve Bakanlığımıza yeni görüşlerini göndermişlerdir. Bu yeni görüşte, bu sayının şimdi indirilmesinin sakıncalı olacağını ifade etmiştir Yargıtay. Biraz sabretseydiniz bunu da söyleyecektim. Dolayısıyla, bizim, Parlamentoya göndermiş olduğumuz Yargıtay Yasası, gene Yargıtay 1. Başkanlığının talebi doğrultusunda tanzim edilmiş bir yasa tasarısıdır. Kendi yanımızdan, Yargıtaya dönük kasıtlı herhangi bir çalışma ürünü değildir.

Onun dışında, değerli arkadaşlar, çok önemli bir konu var, ona zaman yetiştiremiyorum ama Sayın Başkan beni birazcık tolere ederse birkaç konu var onlara da değinmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Gene Sayın Atilla Kart’ın sorularından bir tanesi, Deniz Feneri davasıyla ilgili ki bu kürsüden çokça kullanıldı, eleştirildi. “Adalet Bakanlığı niçin bu süreçte üzerine düşeni yapmıyor, olayı geciktirmek, savsaklamak için elinden geleni yapıyor?” gibi hiç de haklı olmayan bir ithamla karşı karşıyayız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yayın yasağı niye konuldu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, buradan ilan ediyorum, Deniz Feneri davasıyla ilgili, Türkiye’de, Ankara Adliyesinde iki tane dosya var. Bir tanesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü bir soruşturma, biri de Frankfurt Bölge Mahkemesi Savcılığının yürüttüğü bir soruşturma. Frankfurt Savcılığının yürüttüğü soruşturmayla ilgili Türk makamlarından adli yardım talebi vardır, Ankara Başsavcılığının yürüttüğü dosyayla ilgili Ankara Başsavcılığının Alman makamlarından adli yardım talebi vardır. Zaman zaman bu ikisi birbirine karıştırılıyor. Şimdi, bakınız, Ankara Başsavcılığının yürüttüğü soruşturmada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ergin, lütfen tamamlayınız, süre veriyorum biraz daha.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Hemen toparlıyorum Sayın Başkanım.

…25 Eylül 2008 tarihinde adli yardım talebi Bakanlığımıza ulaşıyor. 26 Eylül 2008 tarihi, bir gün sonra, Adalet Bakanlığı bunu hemen muhataplarına gönderiyor. Almanya yetkili makamlarına iletilmek üzere Frankfurt Başkonsolosluğuna gönderiyoruz. 16/10/2008 tarihinde Almanya Federal Adalet Bakanlığına ulaşıyor. Bundan sonra Türk Adalet Bakanlığı 2008 yılı içerisinde 2 defa tekit yazısı yazıyor Alman makamlarına “Dosyayı geciktiriyorsunuz, bunu hızlandırın.” diye. Böyle bir mecburiyeti yok Bakanlığın ama bunu yapıyor. Bunlardan bir tanesi 20 Ekim 2008 tarihinde, bir tanesi 30 Ekim 2008 tarihinde. 24 Şubat 2009 günü Alman makamlarınca yerine getirilen evrakın tamamının Bakanlığımıza ulaştırılması sağlanıyor, 24 Şubat 2009. Bakanlığımıza geldiği gün, Ankara Başsavcılığına bu evrakları gönderiyor Bakanlık. Burada, Bakanlığın Ankara Başsavcılığına giderek evrakları kendisinin takip etmesi, işlemlerin kendisi tarafından yapılması gibi bir usul yok. Bakanlık burada, adli yardım mevzuatı çerçevesinde üzerine düşen görevi yapmaktadır.

Gene aynı şekilde, Alman makamlarından Alman Frankfurt Savcılığında yürütülen soruşturmayla ilgili gelen yazışmalar, bir ila dört iş günü gibi kısa sürelerle Bakanlığımız tarafından talepler karşılanmış ve ilgili yargı organlarına dosyalar gönderilmiş. Bizim dahlimiz bundan ibarettir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yargıya müdahale ettiniz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bunun ötesindeki hususlar, tamamen o savcılıkların tasarrufunda olup tarafımızdan müdahale imkânı bulunmamaktadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oldu oldu, yayın yasağını siz koydunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bununla ilgili, bu konu çok istismar edildiği için, Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Cuntz şöyle bir açıklama yapmak zorunda kalmıştır: “Süreç gayet normal işliyor. Türk ve Alman makamları arasında bu konuda çok iyi bir iş birliği var. Konuyu politikaya alet etmenin hiçbir anlamı ve getirisi yok.” Cuntz, iki ayrı dosya olduğunu, birinin Almanya’nın Türkiye’den, diğerinin ise Türkiye'nin Almanya’dan adli yardım talebiyle Ankara’ya gönderildiğini söyledi.

Değerli arkadaşlar, süremi daha fazla istismar etmek istemiyorum, Sayın Başkanın hoşgörüsünü. Bundan sonraki bölümlerde de inşallah soru-cevap bölümünde değinmeye çalışacağım.

2010 yılı bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

Sayın milletvekilleri, şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Aleyhte Sayın Sipahi konuşacak efendim.

BAŞKAN – Çok pardon, aleyhte var söz hakkı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, 60’ıncı maddeye göre yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun, yapın.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bütçenin bu programa göre müzakeresini öngören bu sistemi protesto ettiğine ve yarından itibaren de bütçe müzakerelerine katılmayacağına ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bütçe müzakerelerini başladığı günden beri burada takip ediyorum. Maalesef, konuşma hakkımız yok, soru sorma hakkımız yok. Memleketimizin çok büyük sorunları var, ilimizin işte köprü sorunu var, kar her tarafı kaplamış, Munzur Nehri’nde baraj yapılmaması sorunu var, belediyeler yirmi aydır maaş, ücret vermiyor.

Bunlar bir tarafa, burada AKP’li bakanların birçoğu bakanlıklarında yapılan talan ve soygunun dile getirilmesini önlüyorlar.

Ayrıca, bugün Abdi İpekçi Parkı’nda işçilere reva görülen o saldırı, o insanlara reva görülen muameleden dolayı bu Hükûmetin hemen istifa etmesi lazım. İnsanların gözüne getirip de öyle gaz sıkan bir siyasi iktidarın, zihniyetin Türkiye’de artık demokrasiden bahsetmesi mümkün değildir.

Ben bütçenin bu programa göre müzakeresini öngören bu sistemi protesto ediyorum. Yarından itibaren de katılmam bu müzakerelere. [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)] Sizin hoşunuza gidiyor tabii.

Böyle bir müzakere sistemini, Sayın Başkanım, Meclis Başkanlığının önlemesi lazım. Çünkü çok soygun var, çok vurgun var. Bakın, çok şeyler dile getirmiyoruz. Keşke imkânımız olsa…

Bakın, burada bakanlar hep çıkıp yalan söylüyorlar. Dün Ali Babacan İmar Bankasında o kadar yanlış bilgi verdi ki.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Yeter artık, yeter!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onun zamanında İmar Bankasından Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 2 üyesinin bir ay geç atanması nedeniyle 8 katrilyon götürüldü. Burada çıktı, başka şeyler söyledi.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, süresi yok mu acaba konuşmasının?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, biz, milletvekili olarak bunları dile getirmezsek nerede dile getireceğiz? Bu Hükûmet de çıkıyor, soygunlarını maalesef -hepsini- burada, sanki büyük bir marifetmiş gibi anlatıyor. Meclis Başkanlığının buna müdahale etmesi lazım.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Basın toplantısı yap, basın toplantısı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada bütçelerin enine boyuna tartışılması lazım. Böyle bir sistem olmaz. Akşama kadar, geliyoruz, burada hep yalanları, hep boşu boşuna kandırmacaları dinliyoruz efendim.

FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Ne biçim idare bu!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onun için ben yarından itibaren…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, süresi yok mu efendim. Ne kadar daha konuşacak acaba?

BAŞKAN – Teşekkürler ediyoruz Sayın Genç.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, yerimden kısa bir açıklama için söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Kısa bir açıklama için söz talebim var Sayın Başkan.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Neye dayanarak?

BAŞKAN – Hangi konuda?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Tutanaklarla ilgili.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Soru-cevaba geçtik efendim. Neye dayanarak?

BAŞKAN – Peki, buyurunuz Sayın Okay.

7.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş’ın incelenmemiş ham tutanakları dayanak yaparak, K. Kemal Anadol’un ifadesini bir bütünlük dışında ifade ettiğine ve ham tutanak ile incelenmiş tutanak arasında farklılıklar bulunduğuna, tutanağın yeniden incelenmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım, sayın bakanların söz talebi öncesi, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Elitaş incelenmemiş ham tutanakları dayanak yaparak bir açıklamada bulundu. Bu konuda Sayın Kemal Anadol’un ifadesini bir bütünlük dışında ifade ettiler. Ancak, tabii, söz sahibi Sayın Anadol olduğu için, çok doğaldır ki Sayın Anadol bu konuda açıklama yapacaktır. Ancak, biraz evvel elimdeki incelenmemiş tutanaklarla incelenen tutanakları karşılaştırdığımda, eğer böyleyse, çok vahim bir tahrifat görüyorum.

Sayın Başkanım, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hatiplerin konuşması buradaki stenograflar tarafından not ediliyor ama şu meydandaki mikrofonlar da bu sesleri en ince ayrıntısına kadar alıyor.

Şimdi, elimdekinde, yani incelenmemiş tutanakta: “Kemalettin Göktaş (Trabzon) – Kim ‘şerefsiz’ diyorsa şerefsiz odur!” Bu incelenmiş hâli, bu incelenmiş hâli, son hâli: “Kemalettin Göktaş (Trabzon) – Kime ‘şerefsiz’ diyorsa şerefsiz odur!” Yani “kim” kelimesinin arkasına bir “e” harfi eklenerek eğer bu cümlenin tamamen anlamı değiştiriliyorsa çok ciddi bir sorun vardır. Bu hususu kayıtlara geçmesi için ifade ediyorum ve bu tutanakta eğer bir farklılık yaratıldıysa bunun yeniden incelenmesini talep ediyorum.

Bu hususu Meclis Genel Kurulunda sizlerle paylaşmak istedim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ben de açıklama yapmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bahçekapılı.

8.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, ellerindeki tutanağa göre konuştuklarına ilişkin açıklaması

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Arkadaşımız, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş’ın açıklaması üzerine bir görüş bildirmek istedi ve gizli kapaklı olarak veya da açık olarak Mustafa Elitaş’ın tutanaklardan okuduğu şeyin “tahrifat” olduğunu söyledi.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Kesinlikle öyle bir şey söylemedim, iki tutanak elimde.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Ee bizim de elimizde bir tutanak var. Bu tutanakta…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – İki tutanak var. İki tutanak var.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Müsaade eder misiniz lütfen. Lütfen, müsaade eder misiniz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ama tahrif etme benim söylediğimi!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Mustafa Elitaş’ın tutanakları tahrif ederek bilgi verdiğini söyledi. Tahrife yönelik beyanlarda bulundu. Oysa bizim elimizdeki tutanakta Sayın Kemal Anadol’un

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Kendi çarpıtıyor…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – …bu Mecliste “Peki, şerefsizler var bu Mecliste!” şeklinde bir cümlesi var. Bu cümlesi üzerine Kemalettin Göktaş’ın “Kim şerefsizse, çıkın söyleyin!” beyanı var.

Şimdi hâl böyle iken bu söylemi tahrif ederek, bizim, olmayan bir şeyden dolayı, bu şerefsizlik konusunda yüce Meclise hakaret konusunu gündeme getirmemizi eleştirmelerini ben AK PARTİ Grup Başkan Vekili olarak grup adına şiddetle eleştiriyorum.

Biz elimizdeki tutanağa göre konuştuk, kendilerinin de bilgilerine sunuyorum. Bu konu çok açıktır. Hepimiz buradaydık. Tutanaklar delildir. Hepimiz burada duyduk. Ben dâhil olmak üzere Sayın Anadol’un bu şekilde konuştuğunu duyduk. Kayıtlara geçmesi adına teşekkür ederek, bilginize sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bahçekapılı.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Okay.

Bu tutanaklar konusunu ben de inceledim. Tutanakların incelenmemiş bölümünde bazı eksik sözcükler var. Bunun üzerine biz tekrar bunun detayını istedik. Yeniden gözden geçirilmişte, bazı harf -incelenmiş olanlarda- bazılarında harf eksikliği, bazılarında da sözcük eksiklikleri vardı, onları düzelttikten sonraki, Sayın Okay’ın elindekiler herhâlde en son olan tutanaklar olsa gerek.

Bu konuda sizin bu tarz bir şey söylemiş ya da söylemediğiniz anlamında söylemedi Okay. Benim anladığım, tutanakların düzgün tutulması konusunda bir uyarıda bulundu. Bunun da yerine getirileceğini ve düzgün tutulacağının gözetileceğini herkesin bilmesini istiyorum.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yalnız “şerefsizler” konusunda böyle bir beyanın olmadığını söyledi. Efendim, biz de buradaydık, böyle bir şey olmuştur. Mustafa Elitaş da, Grup Başkan Vekilimiz de grubumuz adına cevap vermiştir.

BAŞKAN – Böyle bir şeyin olmuş olduğu tutanaklarda var fakat tutanaklar eksik efendim. Bu eksikliği dile getirdiler. Bu eksikliği de biz gözettiğimizi ve bunların düzgün tutulması konusunda Divan olarak gerekli hassasiyeti gösterdiğimizi Genel Kurula tekrar bildirmek isterim.

Bu konu da kapanmıştır, teşekkür ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bir açıklama da ben yapabilir miyim?

BAŞKAN – Hangi konuda Sayın Şandır?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, birlikte şahit olduğumuz olayın ulaştığı nokta beni rahatsız etti, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak. Aslında, bizim konuşmamız gereken bir başka husus var, müsaade ederseniz onu arz edeyim.

BAŞKAN – Buyurunuz, siz de yerinizden söyleyiniz.

9.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, karşılıklı konuşmalar sırasında meselenin başka yönlere çekildiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Anadol, Sayın Elitaş’ın “Yavuz hırsız ev sahibini kovar.” misaline misal olarak kalkıp, ayağa kalkarak “Bu Genel Kurulda şerefsizler var dersem doğru olur mu?” anlamında sözler söyledi ve mesele başka yerlere çekildi. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar[!])

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Yapmayın!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Müsaade ediniz… Müsaade ediniz…

Şimdi, arkadaşlar…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Başka bir kelime bulabilirdi Sayın Şandır.

BAŞKAN – Sayın Şandır, devam ediniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Size çok yakıştı!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Müsaade ederseniz tamamlayayım.

Şimdi, Sayın Anadol’un söylediği, Sayın Elitaş’ın sözünün yanlışlığına izafeten böyle bir şey söyledi. Ama burada grup başkan vekilleri olarak bizlerin bu meseleyi şöyle bağlaması gerekir, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak ben şöyle diyorum: Bu Mecliste, bu milletin seçtiği milletvekillerinin Meclisinde asla şerefsiz olmaz, bunu kabul edemeyiz. Bu millet şerefsizleri seçmez, bu Mecliste şerefsiz olmaz. Sayın Anadol da bunu böyle kastetmemiştir zaten.

BAŞKAN – Evet.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Öyleyse çıksın, söylesin.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İşin özü budur. Bunu başka yerlere çekmek başka bir tartışmayı başlatır ki, bu, bu Meclise yakışmaz.

Teşekkür ederim.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Gelsin burada söylesin, kendi burada konuşsun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Konu netliğe kavuşmuştur.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

H) MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1.- Millî Savunma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Savunma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1.- Adalet Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) YARGITAY (Devam)

1.- Yargıtay 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DANIŞTAY (Devam)

1.- Danıştay 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Aleyhte, İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi.

Buyurunuz Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Bu vesileyle, zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan şanlı ordumuzun mensuplarına en iyi dileklerimi sunuyor, şehitlerini rahmetle anıyorum.

Sürenin kısalığı nedeniyle konuşmamı, Hükûmet adına Sayın Bakana yönelteceğim sorularla sürdüreceğim:

1) Millî Savunma bütçesinin genel bütçeye oranı AKP döneminde sürekli düşmüş, 2002’de yüzde 8,9 olan oran 2009’da yüzde 5,6; 2010’da ise 5,26’dır. Soruyorum: Sizin döneminizde Türkiye'nin güvenlik ihtiyacı devamlı azalmakta mıdır? Azalıyorsa isim özürlü yıkım açılımıyla yangın yerine dönen Türkiye'nin izahı nedir?

2) Türk Silahlı Kuvvetleri personel yapısı karmakarışık hâle gelmiş, insicamı kaybolmuştur. Tek tip askerlik projesi nerededir? Belirli görevlerin profesyonel hâle gelmesine evet, ama yükümlü askerlik yapısının daha genç, demokratik ve disiplinli bir ordu olduğunu da hatırlatırım.

3) Ordunun görevdekileri ve özellikle emeklileri gittikçe fakruzaruret içine düşmekte, artık birçoğu fakirlik değil, açlık sınırında bulunmaktadır. Emekliler için vaat edilen 100 liralık seyyanen zam ne oldu? Astsubaylarımızın derece, kademe ilerlemeleri -ki, Meclisimizin kendilerine borcudur- tazminatlardan yararlanma işi, yüksekokul bitirenlerin kademe ilerlemesi nerede? Bunlar sorunların bir kısmı.

Uzman jandarmaların lise mezunu olarak göreve başlayıp ortaokul mezunu gibi emekli olmaları sorunu, askerî eğitimlerinin emekliğe sayılması işi, yüksek tahsil yapanlarının derece, kademe ilerlemeleri konuları ne oldu? Onlarla ilgili gönderilen tasarıya aylardır neden cevap verilmiyor?

Uzman erbaşların hangi sorununu giderdiniz? Kırk beş yaşından gün aldıkları için kaç uzman erbaş çoluk çocuğuyla sokağa atıldı? Bu yılbaşında kaç tanesi daha aynı kadere mahkûm olacak farkında mısınız? Makul sürelerde derece, kademe ilerlemeleri almaları ne oldu? Ek gösterge konusunu unuttunuz mu? “Ekonomik kriz var.” demeyin, bu konuda verilen sözleri hatırlatırız. Sahte vaatlerle bu arkadaşlarımın yeniden kandırılması için müteakip seçim dönemi mi beklenmektedir? Onlara “Biz istiyoruz ama Genelkurmay istemiyor.” yalanlarını kim ve neden söylemektedir?

Uzman erbaşlarla ilgili düzenlemeler için Maliye Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı geçen hafta olumsuz görüş verdi. Bu yiğit Anadolu çocuklarıyla AKP’nin alıp veremediği nedir?

Ordu mensupları ve emeklilerinden esirgenen imkânlar Kandil’den gelecek katiller için mi ayrılmıştır?

4) Övünülen TOKİ 3 Ekim 2008 Aktütün olayı sonrası protokolle yapacağı elli dört sınır karakolu ve iki sınır taburu inşaatı işinden on dört ayda neden sadece on bir karakolun inşaatına başlayabilmiştir?

Yandaşlara peşkeş çekilen konutlar Mehmetçik için yapılacak karakoldan daha mı önemlidir?

5) Dünyanın en büyük asimetrik tehdidine maruz ülkemizde savunma projeleri içinde hemen hemen hiç asimetrik tehdidi karşılayacak proje bulunmaması tenakuzu nasıl izah edilebilir?

6) Hükûmetin aklamaya çalıştığı PKK terörüyle mücadele için ATAK Projesi’ni üç dört yıl daha eldeki viski tipi kobrayla beklemek doğru mu?

Yılan hikâyesine dönen İHA Projesi ne oldu? Bu projenin gerçekleşmesine kadar kaç Mehmetçiğin hayatı riske atılacak? Yoksa PKK’yla açılım koduyla müzakere mütareke sürecinden mi medet umulmaktadır?

7) “Güçlü ordu, güçlü Türkiye” sözünden rahatsız olanlar hangi sapık zihniyetin sözcüleridir?

8) 6 Ekim İstanbul’un kurtuluşunda “Ordumuza şükran borçluyuz.” mahyasından rahatsız olanlar hangi yabancı güce şükran borçludurlar?

9) Gece yarısı oyunuyla, askerler, siyaset ve cemaat ilişkisi bulaştırılan, çadıra sokulan sivil yargının önüne atıldı. Kimse suç ve suçlu korunsun demiyor. İktidar yönlü telefon dinlemeleri, şüpheli itirafçı ifadeleri, kerameti Hükûmetten menkul gizli tanıklarla önüne gelen sivil yargı askerî personelle uğraşırsa, bu orduda emir-komuta, disiplin nasıl sağlanır?

Sayın Bakan, sizin bu gece yarısı oyunundan haberiniz var mıydı?

10) AKP’nin oynak merkezli dış politikası, bizzat millî güvenliğe yönelik en ciddi tehlike hâline geldi, çünkü merkez o kadar oynadı ki Washington’a, Brüksel’e, Erbil’e, Erivan’a kadar uzandı, farkında mısınız?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Senin söylediklerini kulakların duyuyor mu?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – 11) Bölücü teröre karşı canını ortaya koyarak mücadele eden kahramanlardan kimin namına hesap sorulmaktadır? PKK adına mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

12) Son Millî Güvenlik Kurulunun gündemi, Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik asimetrik, psikolojik harekâttı. Hükûmetiniz, kendi ordusuna yönelen bu ciddi asimetrik, psikolojik tehdidin hangi tarafında? Hoş göreni mi, yüz vereni mi, yol göstereni mi, teşvikçisi mi, tahrikçisi mi, iş birlikçisi mi, planlayıcısı mı, icracısı mı?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Hiçbiri değil!

AHMET YENİ (Samsun) – Emekli subayın laflarına bak!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Bu konudaki gayretler hangi dış güçlerin emelleriyle tevlit edilmektedir?

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp ayıp! Çok ayıp! Bir milletvekili olarak bunları konuşuyorsun!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Efendim, sözüm kesiliyor, lütfen…

Ancak millet bu soruları da bilmektedir, cevaplarını da bilmektedir. Millî uyanış başlamıştır ve Tandoğan’da 13 Aralıkta ispatlanmıştır.

Ben bu vesileyle sözlerime son veriyorum. Bütçe hayırlı olsun der, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.22

 


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.43

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Soru-cevap işleminde kalmıştık.

Süremiz yirmi dakika.

Önce isimleri okuyacağım, ilk 10 kişiye söz vereceğim. “Bulunanlar-bulunmayanlar” şeklinde bakacağım ve on dakikalık süre yeterse tekrar söz verebileceğim.

Sayın Korkmaz, Sayın Özdemir, Sayın Yıldız, Sayın Işık, Sayın Tankut, Sayın İnan, Sayın Çelik, Sayın Tunç, Sayın Akçay, Sayın Genç, Sayın Köse, Sayın Kaptan, Sayın Çalış, Sayın Ağyüz, Sayın Atılgan, Sayın Ertuğrul, Sayın Arıcı, Sayın Helvacıoğlu, Sayın Taner.

20 tanesini okudum.

Şimdi, sırayla başlıyorum.

Sayın Korkmaz, buyurunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, önce Sayın Millî Savunma Bakanımıza iki tane sorum olacak.

1) Uzman jandarmaların sorunlarının çözümüne ilişkin taslak tasarı Bakanlığınızca 8 Nisanda kurum görüşlerine gönderildiği hâlde, bazı kurumların cevap vermemesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesi mümkün olmamaktadır.

İmzanıza sahip çıkarak bu tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisine sevkini ne zaman sağlayacaksınız? Aileleriyle birlikte yaklaşık 100 bin kişiyi ilgilendiren bu mağduriyeti ne zaman gidereceksiniz?

2) Uzman erbaşlar kırk beş yaşında sözleşmeleri yenilenmeyerek, âdeta o güne kadar yaptıkları hizmet inkâr edilerek sokağa atılmaktadır. Çoluk çocuklarının nafakasını temin için bu arkadaşlarımızın kamu kurumlarında işe alınmaları gerektiği hâlde başvurularına ya ret cevabı verilmekte ya da hiç cevap verilmemektedir. Gençliğini vatana adamış bu memleket evlatlarının bu hayati problemini ne zaman çözeceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

Sayın Özdemir...

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Adalet Bakanına soruyorum:

Ülkemiz yedi yıllık AKP iktidarları döneminde âdeta bir korku imparatorluğuna dönüşmüştür. İnsanlar telefonla eş ve çocuklarını, dostlarını bile arayamamakta, sohbet ederken de izleniyor izlenimine kapılmaktadır. Döneminizde Ankara, İstanbul cumhuriyet başsavcıları ile Yargıtay telefonları bile dinlenebilmiştir.

Hâl böyleyken, Hükûmetiniz Silopi’de “açılım” adı altında eli kanlı teröristlerin ayağına savcıları gönderip, Türk devletinin tarihinde hiç görülmemiş şekilde seyyar mahkeme kurdurmuştur. “Biz elçiyiz. Pişman değiliz.” demelerine rağmen PKK’lılar serbest bırakılmıştır.

AKP Hükûmetinin bu zafiyetini gören PKK’lılar, şehir eşkıyaları Güneydoğu Anadolu ve büyük şehirlerimizi âdeta savaş alanına döndürmüştür. Olay vahimdir ve ciddidir. Generaller, savcılar, aydınlar dinlenirken Hükûmetimiz

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Adalet Bakanına ve Sayın Millî Savunma Bakanına soruyorum: Yedi yılı aşan iktidarınız döneminde bakanlıklarınızda “Artık bu konu Türkiye’de sorun olmaktan çıkmıştır.” diyebileceğiniz hangi temel sorun çözülmüştür?

İkinci sorum: Sayın Bakan, AKP, bir gece yarısı değişiklik önergesiyle askerî personelin sivil yargıya sevkinin yolunu açmıştır. Bu değişikliği, askerî yargıya Hükûmetin güveni olmadığı için mi getirdiniz? Bakanlığınız askerî yargı mensuplarına güvenmiyor mu? Hukuk askerî yargı için de sivil yargı için de aynı hukuk değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Millî Savunma Bakanına soruyorum:

1) Geçen hafta Sayın Kemal Anadol ve Sayın Sayın Bekir Bozdağ’ın katıldıkları bir televizyon programında, AKP Grup Başkan Vekili terörle mücadelede 1999-2002 yılları arasında verilen şehit sayısının 1.500 olduğunu iddia etmiştir; doğru mudur bu iddia? Diğer yandan, 1999-2002 ve 2003-2009 dönemlerinde verilen şehit sayıları nedir?

2) Astsubaylarımızın derece ve kademe ilerlemesi konusunda Komisyonda kabul edilip sonra Hükûmetinizce geri çekilen tasarının akıbeti ne olmuştur?

Sayın Adalet Bakanına soruyorum: İki yıl önce kapatılan Kütahya Tekel Başmüdürlüğü binalarının Bakanlığınıza devrine ilişkin girişiminiz ne aşamadadır? Bu binaların nasıl değerlendirilmesi düşünülmektedir?

Diğer sorum: Emekli infaz koruma memurlarının silah ruhsatı harçlarının düşürülmesi ya da muaf tutulması konusunda bir çalışmanız var mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sorum Sayın Millî Savunma Bakanına olacaktır. Sayın Genelkurmay Başkanı bugün yaptığı basın toplantısında Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı psikolojik harekât yürütenlerin olduğuna dikkat çekerek “Bulunduğunuz yer doğru değildir.” demiştir. Yine Orgeneral Başbuğ “Bizi en çok üzen ve yaralayan noktalardan biri TSK içinde bizlere canları emanet edilen Mehmetçikler üzerinden kanlı hesaplar yapabilenlerin olduğunun düşünülmesi, ileri sürülmesi konusudur.” demiştir.

Millî Savunma Bakanı olarak siz, TSK’ya karşı psikolojik harekât yapanların varlığına inanıyor musunuz? TSK’ya karşı psikolojik harekâtı kimler yapmaktadır? Bu konuda Hükûmet olarak bir tespitiniz var mıdır? Sayın Genelkurmay Başkanının bu açıklama ve şikâyetlerine katılıyor musunuz? Bu konudaki değerlendirmeleriniz nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tankut.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Öncelikle Sayın Adalet Bakanımıza sormak istiyorum.

Birinci sorum: Niğde’ye kapasitesinin 2 katı üzerinde mahkûm barındıran yeni bir cezaevi yapmayı düşünüyor musunuz?

İkincisi: 2010 yılında Niğde’ye yeni bir adliye binası projesi var mıdır?

Üçüncüsü: Son zamanlarda, kapatılan DTP’nin milletvekilleriyle Hükûmetin görüşme hâlinde olduğu ve DTP’li milletvekillerinin birtakım şartları olduğu öne sürülmektedir. Bu şartların içerisinde Abdullah Öcalan’ın ev hapsi çekmesi talepleri var mıdır?

İmralı-Mudanya arasında, Adalet Bakanlığının, kullanmak üzere bir hızlı feribot siparişi var mıdır? Varsa hangi amaçla kullanacaktır?

Döneminizde ya da daha önce dinlenen milletvekili var mıdır? Varsa bu milletvekillerinin isimleri… Kimdir?

Diğer sorum Sayın Savunma Bakanımıza: Hükûmetin bir türlü adını koyamadığı açılım projesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de yine Adalet Bakanına yöneltiyorum sorumu: Malum bu dinleme hadiseleri daha önce Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Sayın Paksüt üzerinden kamuoyuna yansımıştı. Daha sonra Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı ve İstanbul, Konya, Adana, Ankara Cumhuriyet Başsavcılarının dinlendiği ve yüzlerce hâkim ve savcının dinlendiği anlaşıldı ve nihayet Yargıtayın sabit telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı. İktidarın buradan beklediği, acaba, yandaş yargı oluşturma faaliyeti mi?

Ve diğer bir husus da ıslak imza yargılaması. Yine, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturması yürütülmekte. Acaba, niçin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bu konuda yetkilendiril-memekte ya da Başsavcılığa bir baskı mı yapılmakta bu soruşturmayı yürütmemesi için?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tunç…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Adalet Bakanımıza soruyorum: Sayın Bakanım, yedi yıllık AK PARTİ İktidarında, her alanda olduğu gibi, adalette de çok önemli mesafelerin alındığını görmekteyiz. Yüz yirmiden fazla adliye binasının yapılarak adaletin bodrumlardan saraylara taşınması, mevzuatımızın önemli bir bölümünün çağın gereklerine uyacak şekilde yenilenmiş olması, ülkemizin geleceğine, demokratik hukuk devletine yönelik kirli planları yapanların adalete teslim edilmiş olması önemli gelişmelerdir ancak alınacak daha çok mesafe vardır. Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda da ifade edilen, Bakanlığınızca da yayımlanan Yargı Reformu Stratejisi Taslağı’yla ilgili çalışmaları yüce Meclisin gündemine ne zaman getirmeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tunç.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sorum, Sayın iki bakana. AKP İktidarı tarafından Habur’da İçişleri Müsteşarı, Vali, Kaymakam, hâkim ve savcılar sınırda, terör örgütünün sembolleri altında dağdan inen teröristleri karşılamaya gönderilmişlerdir. Gelen PKK’lı grup “Biz pişman değiliz. Pişmanlık Yasası’ndan da yararlanmak istemiyoruz. Biz teslim olmaya değil, uzlaşmaya geldik. Biz liderimiz Öcalan’ın talimatıyla mektuplarını getirdik ve bunu Hükûmet yetkililerine vereceğiz. “ demişler ve “mektup” dedikleri zarfı da oradaki Vali Yardımcısı teslim almıştır ve akabinde göstermelik ifadeleri alınarak serbest bırakılmışlardır.

Şimdi soruyorum, bu yapılanlar terör örgütü ve terörist başı ile muhatap olmak değil de nedir? Durum böyle iken Hükûmetin muhalefete, muhalefet milletvekillerine ve hak arayan mazlum işçilere zalimce davranmasına karşılık, terörist ve terör olayları karşısında teslimiyetçi ve aciz bir durumda olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Son olarak Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, burada bize verilen bilgilerin aşağı yukarı yüzde 90’ı yanlış. Biraz önce, Adalet Bakanı burada bazı bilgiler verdi. AKP’yle beraber Adalet Bakanlığı, yargı ve savcılar üzerinde örfi idare kumandanları gibi hareket etmektedir.

Şimdi, Anayasa’nın 144’üncü maddesine göre hâkim ve savcıların denetimi müfettişler kanalıyla da yapılabilir ama o konuda daha kıdemli hâkim ve savcı da belirleyebilir. Ama bugüne kadar AKP iktidarları bir defa bu yolu, ikinci yolu seçmişler midir? Yani hâkim ve savcının denetimini müfettişler yoluyla değil de daha kıdemli tetkik hâkimi ve savcıya yaptırmışlar mıdır? Yaptırdıklarını zannetmiyorum. Niye bu yolu tercih etmiyorlar? Çünkü hâkim ve savcıları çok baskı altında tutmaktadırlar.

Ayrıca genelkurmay başkanları zaman zaman konuşma yapmaktadır. Bu, AKP’ye büyük bir –kamuoyunda- güç kazandırmaktadır. 27 Nisan, 28 Şubat bunun misalidir. Ama yani yine Sayın Genelkurmay Başkanı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Önce kim cevap verecek acaba?

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Ben cevap vereyim müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Gönül.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, ilk soru, belki sorular cümlesi, Sayın Erdal Sipahi’nin son konuşmasında yer aldı, on iki tane soru sordu.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Evet.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Fakat üslubunu üzüntüyle karşıladığımı ifade etmeliyim. Kendisinden de beklemiyordum böyle bir üslubu ve bunları soru değil Hükûmetin ithamı olarak telakki ediyorum. Tabii, teknik soruların dışında mütalaa ediyorum.

Sayın Korkmaz’ın temas ettiği husus fevkalade önemli. Gerçekten bizi de cidden yerine göre üzen, yerine göre “Neler yapabiliriz?” diye çok gayret sarf ettiğimiz bir konu, uzman çavuşlar.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Uzman jandarma ve uzman erbaş…

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Yalnız iki şeyi ayırmak lazım: Uzman jandarma başka, diğer uzmanlar ayrı. Uzman jandarma daha yerine oturmuştur.

Şimdi, Maliye Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik Bakanlığı -açıkça söylüyorum- teklifimize menfi cevap verdi, cevap verilmemiş değil, menfi cevap verildi. Şimdi karşılıklı görüşmelerle mutabakat sağlamaya çalışıyoruz.

Kırk beş yaşından daha fazlaları için Başbakanlık bir genelge yayınladı -zaten kanunda da var- “KPS vesair aranmaksızın iş verilecektir.” diye. Bunun da görevi İçişleri Bakanlığına ait ama Bakanlık hem şehit yakınlarına hem de bu görevlilere iş vermekle mükellef olduğu için sıkıntı var. Şimdi, Genelkurmayda bir çalışma yapılıyor: “Kendi bünyemizde acaba bir görev verebilir miyiz?” diye.

Yani temas ettiğiniz konu, yani hanginiz temas etseniz fevkalade önemli ve mutlaka çare bulmamız lazım. Size de temas ettiğiniz için teşekkür ediyorum.

Diğer bir soru: “Yedi yılda hangi işleri yaptınız?” Ben saatlerce anlatırım şimdi, vaktinizi almayayım.

Türk Ceza Kanunu ile ilgili tasarruf Bakanlığımızın tasarrufu değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tasarrufudur ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin tasarrufuna biz icra olarak ancak saygı duyarız.

Sayın Işık 1999-2002 arasındaki zayiatı 1.500 diyor. Yanlış bir şey söylememek için ben kendisine yazılı cevap vereceğim.

Astsubayların terfileriyle ilgili Başbakanlığa, aradaki maddi farkı kapatalım diye, askerî hiyerarşiyi bozmadan maddi farkı kapatalım diye bir teklifte bulunduk. Onu takip ediyoruz.

Sayın Başbuğ’un ifadeleri, tabii, bir asker gözüyle meselelerin aydınlatılmasıdır, halkın aydınlatılmasıdır. Psikolojik harbe gelince: Yalnız Genelkurmay değil, bütün kurumlar psikolojik harbin muhatabıdır. İçinde yaşadığımız şu Mecliste nasıl bir psikolojik harp yapıldığını, buna karşın nasıl yapıldığını sizler benden daha iyi takdir edersiniz.

Saygılar sunarım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakanın cevaplarının hiçbirini yeterli bulmadığımızı ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Ergin.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben, hemen Sayın Genç’in sorusundan başlayayım, en son sordu. Anayasa’nın 144’üncü maddesine göre, müfettiş eliyle yapılabilecek soruşturma ve incelemelerin daha kıdemli bir savcı ve hâkim eliyle yapılabileceği yazılıyor. Ben 2009 yılını örnek veriyorum sadece. 2009 yılında 2.431 dosya incelenmiş, 2.431 dosyanın sadece 202 tanesi müfettiş eliyle yapılmış, 2.229 adedi daha kıdemli bir hâkim ve savcı eliyle yapılmış. Dolayısıyla Bakanlık, ağırlıklı olarak, adliyelerdeki hâkim ve savcılarımız tedirgin olmasın, dışarıdan gelen bir müfettiş adliyede çalışıyor izlenimiyle kendi çalışan personeline karşı, kâtibine karşı, mübaşirine karşı ve diğer hâkimlere karşı sıkıntıya girmesin diye, sessiz sedasız, o adliyede daha kıdemli bir hâkim, savcı eliyle bu incelemeler yapılmaktadır. Bu konuda çok da titiz davranılmaktadır.

Bu konuyla ilgili olarak başka sorular da var. Şunu ifade etmem lazım: Değerli arkadaşlar, “yürütme yargıyı baskı altına almaya çalışıyor” iddiaları, bu dönem için oldukça haksız bir iddia. Çünkü Anayasa’nın 144’üncü maddesi, Hâkimler, Savcılar Yasamız’ın 82 ve devamı maddeleri, 1982 Anayasası’yla ve 1983’te yapılan Hâkimler Savcılar Kanunu’yla oluşturulmuş bir mevzuattır. Bu mevzuatın hiçbir tanesi son yedi yıllık dönemde çıkartılmış değildir. Yıllardan beri uygulanan, 1982’den beri yargıda uygulanan bu yöntem 2002 Kasımından sonra da aynen devam ettirilmiştir. Devam ettirilen bu yönteme baktığınız zaman, 2003’ten sonra, AK PARTİ iktidarları döneminde hâkim ve savcılar üzerinde yapılan şikâyetlerin çok daha azının incelendiği, ondan önce, çok fazla, hâkim ve savcıları tedirgin edecek isimsiz, imzasız birtakım ihbar dilekçeleriyle hâkim ve savcıların rahatsız edildiği gerçeği ortadaydı. Bunun üzerine 2006 yılında yapılan bir değişiklikle, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 98’inci maddesinde yapılan bir değişiklikle bu tür şikâyetlerin işleme alınmayacağı, mutlaka şikâyetçinin belli olması, konunun belli olması, soyut şikâyetlerin işleme konulmayacağı hüküm altına alındı. Bundan itibaren de, hâkim ve savcılarımızla ilgili yapılan şikâyetlerin çok azı işleme alınmaya başlandı. Bununla ilgili bir sayı vermem gerekirse, bakınız, 1999 yılında yapılan şikâyetlerin sadece yüzde 4’ü işleme alınmamış, yüzde 96’sı işleme konulmuş. Bu oran 2002 sonuna kadar yüzde 6’ya çıkmış, yani gelen 100 şikâyetten 6 tanesi işleme alınmamış, yüzde 94’ü işleme alınmış. 2003’te yüzde 7 olmuş, 2004’te yüzde 15’e çıkmış bu oran. Mevzuat değişikliğinden sonra, asılsız, mesnetsiz, somut bilgi ve belgeye, görgüye dayanmayan iddiaların dikkate alınmaması açısından yapılan değişiklikten sonra, bugün itibarıyla yapılan şikâyetlerin yüzde 46’sı işleme geçilmeden, evrak üzerinden işlemsiz bırakılıyor Kanun’un 98’inci maddesi gereğince. Bu da hâkim ve savcılarımızın gereksiz, lüzumsuz, kötü niyetli şikâyetlerden korunmasını amaçlayan, onların çalışma barışını korumaya dönük bir düzenleme.

Ancak, gene ortak sorular içerisinde “Türkiye’de bir korku imparatorluğu oluşturuldu. Dinlemelerle hâkim ve savcılar üzerinde bir baskı kuruldu.” gibi bir soru var.

Değerli arkadaşlar, bunu defaatle açıkladık, Bakanlığımızın İnternet sitesinde bu konuya ilişkin geniş bilgiler sunduk ve bunu kitapçık olarak da aslında birçok yere dağıttık. Adalet Bakanlığında 11 binin üzerinde hâkim, savcı var şu anda. Bu 11 binin üzerindeki hâkim ve savcıdan son beş yıl içerisinde dinlenen toplam 69 hâkim, savcıdır; bunu defaatle ifade ettik. Bunun dışında sanki bütün hâkim, savcılar üzerinde bir dinleme işlemi yapılıyormuş gibi bir enformasyonun yapılması doğru değildir. Kaldı ki Adalet Bakanlığı dinlemeyle ilgili herhangi bir tasarruf yapma hakkına sahip değil yine Anayasa’nın 144’üncü maddesi ve Hâkimler Savcılar Kanunu’nun 82 ve devamı maddeleri gereğince. Yine Kanun’un 101’inci maddesi savcılara bu görevi veriyor. Müfettişler burada aslında savcıdan daha ötede bir yetki kullanıyor.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Ankara Başsavcısı dinlendi mi, dinlenmedi mi?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, müfettişler yaptığı inceleme sonucunda, ihtiyaç duyması hâlinde ilgili mahkemeden, ilgili hâkimden karar almak suretiyle bu tedbire müracaat edebiliyor. Yani idari bir tasarrufla yapılabilecek bir işlem değil, tamamen yargı kontrolü altında yapılan bir faaliyettir. Bu da çok istisnai bir uygulamadır, yaygın bir uygulama değildir.

Kaldı ki Adalet Bakanlığı dinlemelerle ilgili genel işleyişi düzenleyen bir bakanlık değildir. Biz sadece hâkim ve savcıların incelenmesinden kaynaklı bu konuda müfettişlerin yaptığı faaliyetlerden dolayı bu sorulara cevap veriyoruz. Onun dışındaki dinlemeler tamamen savcıların, hâkimlerin süzgecinden geçerek Telekomünikasyon Başkanlığıyla yapılan faaliyetlerdir, Bakanlığımızla hiçbir alakası, ilgisi söz konusu değildir.

Bunun dışında, şu anda mevcut Anayasa’daki bu yetkiler Adalet Bakanlığına verilmiştir hâkim, savcıların denetimine ilişkin. Biz bunu yapmadığımız anda bunu yapacak başka bir birim yoktur. Anayasa bunu Bakanlığa vermiş. Hâkimler ve Savcılar Kanunu bunu…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakan, benim sorum sadece bu değil. Benim sorum şu: Bunlar gayet rahat dinlenirken, şehir eşkıyası PKK’lılar her tarafı savaş alanına döndürürken bunlar niye önlenemiyor? Benim sorum bu.

BAŞKAN – Sayın Özdemir… Sayın Özdemir…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Müsaade ederseniz Sayın Özdemir, sadece sizin sorunuza değil, diğer sorulara da cevap veriyorum. Dolayısıyla bu yapılan dinlemeleri ya da hâkim, savcıların denetimi faaliyeti Anayasa’nın Bakanlığımıza verdiği görev nedeniyle yapılmaktadır. Kaldı ki, bizim huzurlarınıza getirdiğimiz yargı reformu stratejisinde biz bu yetkilerin Adalet Bakanlığından alınıp kurula verilmesini kendimiz teklif ettik, kimse istemeden. Onun için biz bu konuda samimiyiz. Getirmiş olduğumuz yargı reformunu tamamlayalım, bu konuda hâkim ve savcıların denetimi oluşacak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna tevdi edilsin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun özerkliği, bağımsız bütçesi temin edilsin, geniş tabanlı temsil esasıyla oluşturulsun ve bu tür tartışmalar da sona ersin diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Kurulu ele geçirdikten sonra mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, diğer sorular ne olacak?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Yazılı olarak cevap vereceğiz değerli arkadaşlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O zaman bir konuya da açıklık getireyim: Türkiye’de bir korku imparatorluğu oluşturdunuz. Milliyetçi Hareket Partililerin sizden korktuğunu falan sakın düşünmeyin.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.

Soru-cevap işlemi sona ermiştir.

Şimdi, sırasıyla altıncı turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Millî Savunma Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

09- MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1.– Millî Savunma Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

Kodu                                                           Açıklama                                                       (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                 108.051.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                                   Savunma Hizmetleri                                  14.995.145.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                                                   Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 15.038.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                    

                                                       TOPLAM                                                 15.118.234.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Millî Savunma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   : 19.297.912.420,07

- Toplam Harcama             : 12.889.677.942,35

- Ödenek Dışı Harcama     :       1.283.739,74

- İptal Edilen Ödenek         : 6.400.507.166,05

- Ertesi Yıla Devreden

  Ödenek                            : 6.249.085.284,11

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.28- SAVUNMA SANAYİ MÜSTEŞARLIĞI

1.– Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

Kodu                                                           Açıklama                                                       (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                     5.810.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                                   Savunma Hizmetleri                                         23.081.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                  359.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                                   Sağlık Hizmetleri                                                      1.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                                     

                                                       TOPLAM                                                        29.252.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B    C E T V E L İ

KOD                                                           Açıklama                                                        (TL)

03                                                   Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                          3.560.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                                   Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler             5.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

05                                                   Diğer Gelirler                                                   25.686.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                                                   Alacaklardan Tahsilatı                                               1.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       TOPLAM                                                        29.252.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :     32.364.000,00

- Toplam Harcama             :     22.070.987,55

- İptal Edilen Ödenek         :     10.293.012,45

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Bütçe tahmini                  :     27.416.000,00

- Yılı tahsilatı                     :     22.692.493,96

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

08- ADALET BAKANLIĞI

1.– Adalet Bakanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

Kodu                                                           Açıklama                                                       (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                 815.615.325

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                                   Savunma Hizmetleri                                           3.811.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri        2.964.439.675

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir                                                     

                                                       TOPLAM                                                   3.783.866.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Adalet Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Adalet Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   : 2.881.898.076,00

- Toplam Harcama             : 2.852.724.636,24

- Ödenek Dışı Harcama     :       2.913.111,26

- İptal Edilen Ödenek         :     32.086.551,02

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.41 - CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

Kodu                                                           Açıklama                                                       (TL)

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri           729.332.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                    

                                                       TOPLAM                                                      729.332.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B    C E T V E L İ

KOD                                                           Açıklama                                                        (TL)

01                                                   Vergi Gelirleri                                                  93.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                                   Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                      206.119.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                                   Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler  399.405.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                                   Diğer Gelirler                                                   30.658.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                                   Sermaye Gelirleri                                                  605.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                                   Ret ve İadeler (-)                                                  -455.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                    

                                                       TOPLAM                                                      729.332.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :   981.703.000,00

- Toplam Harcama             :   718.525.230,14

- İptal Edilen Ödenek         :   263.177.769,86

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Bütçe tahmini                  :   713.503.000,00

- Yılı tahsilatı                     :   805.982.581,21

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumları 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.10 - TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

Kod                                                           Açıklama                                                        (TL)

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             10.723.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       TOPLAM                                                        10.723.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B    C E T V E L İ

KOD                                                           Açıklama                                                        (TL)

03                                                   Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                             333.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                                   Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler    10.140.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                                   Diğer Gelirler                                                        150.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       TOPLAM                                                        10.623.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :       9.180.000,00

- Toplam Harcama             :       5.474.515,14

- İptal Edilen Ödenek         :       3.705.484,86

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Bütçe tahmini                  :       8.557.000,00

- Yılı tahsilatı                     :       6.390.763,48

BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

04- YARGITAY

1.– Yargıtay 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

Kodu                                                           Açıklama                                                       (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                   14.447.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             53.898.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       TOPLAM                                                        68.346.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Yargıtay 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :     46.877.000,00

- Toplam Harcama             :     45.505.086,40

- İptal Edilen Ödenek         :       1.371.913,60

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

05 - DANIŞTAY

1.– Danıştay 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A    C E T V E L İ

Kodu                                                           Açıklama                                                       (TL)

01                                                   Genel Kamu Hizmetleri                                     6.866.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri             76.756.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                                                   Eğitim Hizmetleri                                                  101.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                                     

                                                       TOPLAM                                                        83.725.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Danıştay 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı   :     37.772.000,00

- Toplam Harcama             :     36.551.906,06

- İptal Edilen Ödenek         :       1.220.093,94

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Millî Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Adalet Bakanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay ve Danıştayın 2010 yılı merkezî yönetim bütçeleriyle 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 18 Aralık 2009 Cuma günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.21