DÖNEM: 23 CİLT: 56 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
33’üncü
Birleşim
16 Aralık 2009 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/759) (S. Sayısı: 442)
2.- 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)
A) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
B) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
D) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1.- Atatürk
Araştırma Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
G) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1.- Atatürk
Kültür Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
H) TÜRK DİL KURUMU
1.- Türk Dil
Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
I) TÜRK TARİH KURUMU
1.- Türk Tarih
Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet
İşleri Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
L) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine Müsteşarlığı 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
N) SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2010
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye
Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
O) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.- Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
Ö) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
P) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
R) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van
Milletvekili İkram Dinçer’in, Amasya Milletvekili
Hüseyin Ünsal’ın, şahsına, sataşması nedeniyle konuşması
2.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, AK PARTİ Grubu Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, CHP Grubu
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
V.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Deniz Feneri
davasına ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in
cevabı (7/8327) (Ek cevap)
2.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, tarımda kullanılan elektrik ve mazot
fiyatlarında indirim yapılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/10333)
3.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Soma Termik Santraline
yönelik bir projeye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/10351)
4.- Antalya
Milletvekili Atila Emek’in, bazı yaylalara elektrik
verilmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/10354)
5.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, eğitim-öğretim hazırlık ödeneği ödemelerine
ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10370)
6.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Alaşehir Atatürk Lisesi
Projesi’ne ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/10374)
7.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Demirci Ortaöğretim Pansiyonu
Projesi’ne ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/10375)
8.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Akhisar’da Anadolu
Öğretmen Lisesi Projesi’ne ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10377)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, alternatif enerji
projelerine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/10441)
10.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/10442)
11.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, TKİ’nin kömür
dağıtımına ve mali durumuna ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/10443)
12.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta kok kömürü
satışına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/10557)
13.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, madencilikteki belediye payına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/10558)
14.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, dağıtılan kömürlerin
alımıyla ilgili iddialara ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/10559)
15.- Hatay
Milletvekili Fuat Çay’ın, Hatay’da yapılacak termik santrallerin çevreye
etkilerine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/10560)
16.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, bazı kömür işletmelerinin
yöneticilerinin hediye aldıkları iddialarına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/10561)
17.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, İstanbul-Kağıthane’deki
arşiv binası inşasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10586)
18.- Eskişehir
Milletvekili F. Murat Sönmez’in, Frigya
Vadisi ve Yazılıkaya
Anıtı’nın korunmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10588)
19.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Alparslan II Barajı’na ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/10751)
20.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, elektrik dağıtım ihalesi alan bir şirkete ilişkin
sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/10752)
21.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, YDK’nın
bir işletmeye yönelik raporuna ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/10870)
22.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Bakanlığa tahsis edilen
taşınmazların kullanımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/10961)
23.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, Hatay’da termik
santral yapılıp yapılmayacağına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/11012)
24.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, nükleer güç
santralleriyle ilgili yönetmeliğe ve ihaleye ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/11014)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak dört oturum yaptı.
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S.
Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)
görüşmelerine devam edilerek;
Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük
Millet Meclisi,
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu,
Anayasa
Mahkemesi,
Sayıştay,
Başbakanlık,
Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği,
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu,
Türkiye ve Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü,
Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
Özürlüler İdaresi
Başkanlığı,
Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü,
Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü,
2010 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçeleri ve 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.
Giresun
Milletvekili Murat Özkan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesi nedeniyle bir konuşma yaptı.
16 Aralık 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime
20.08’de son verildi.
Nevzat
PAKDİL |
|
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Yaşar
TÜZÜN |
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Bilecik |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 43
II.- GELEN KÂĞITLAR
16 Aralık 2009 Çarşamba
Rapor
1.- Belediye İmar Planlarında Okul Alanı Olarak Ayrılan
Gayrimenkuller Hakkında İlgili İdari Makamlar Tarafından Yasal Süresinde
Kamulaştırma veya İmar Planında Revizyon İşlemi Yapılmadığı İçin Mülkiyet
Haklarının Anayasaya Aykırı Olarak Sınırlandığı İddiasını İçeren Dilekçelere
İlişkin Dilekçe Komisyonu Genel Kurulu Raporu (5/1) (S. Sayısı: 448) (Dağıtma
tarihi: 16.12.2009) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, ABD’li bir görevlinin ilaç politikasıyla ilgili
tavsiyelerde bulunduğuna yönelik habere ilişkin Dışişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1661) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
2.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, burs ve öğrenim kredileri ile ücretsiz barınmaya
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) sözlü
soru önergesi (6/1662) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
3.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli’de kanalizasyon yapımına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1663) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
4.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli-Elazığ karayolunun güzergahına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1664) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, kamudaki işçi kadrolarına
öncelikli atanma konusundaki karara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11248) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ÖSYM’nin PMYO sınavını iptaline
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11249) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/12/2009)
3.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, tedavi katılım payı uygulamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11250) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
4.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, engellilere yönelik
hizmetlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11251) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2009)
5.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, özürlülerin istihdamına ve özürlülerle ilgili
yasalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11252) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2009)
6.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, yabancı bir ülkede
domuz gribi aşısı yaptırdığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/11253) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
7.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, eczanelerin karşı karşıya olduğu sorunlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11254) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, iş bırakma eylemine
katılan kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11255)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
9.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, enerji dağıtım
bölgelerinin özelleştirilmesindeki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/11256) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
10.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Gagauz
Türklerinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11257)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
11.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, bir askeri tatbikata
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11258) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
12.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, erişimi yasaklanan bir internet sitesine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11259) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
13.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, terör örgütü başının
ve mensuplarının AİHM’ye yaptıkları başvurulara
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11260) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2009)
14.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, bir derenin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11261) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
15.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, DSİ’deki sendikal baskı
iddialarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11262)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
16.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Türkiye Kalkınma
Bankası yönetimine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/11263) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, TMSF’ye
devredilen bankalara ve TMSF’nin faaliyetlerine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/11264) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
18.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yeni teşvik
uygulamalarının tanıtımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/11265) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
19.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Türkiye Kalkınma
Bankasındaki personel yönetimine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/11266) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2009)
20.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, cemaat vakıflarının
taşınmazlarına ve yeni kurulan vakıflara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/11267) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
21.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/11268) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
22.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT’nin reyting ölçümü ihalesine ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/11269) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
23.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, kadına karşı şiddetin önlenmesine ilişkin Devlet
Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11270) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/12/2009)
24.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, kamudaki özürlü
istihdamına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/11271) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
25.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, SHÇEK çocuk yurtlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11272) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
26.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kadına yönelik aile
içi şiddetin önlenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı
soru önergesi (7/11273) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
27.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İsviçre’deki minare referandumuna ilişkin
Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11274) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
28.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, sığınma talebinde bulunan
bir İranlıya ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11275)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
29.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Borçka-Muratlı
sınır kapısının açılmasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11276) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
30.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, cezaevlerinde
yapıldığı iddia edilen bazı uygulamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11277) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/12/2009)
31.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, İstanbul’da bazı
mahallelerde yaşandığı iddia edilen olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11278) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/12/2009)
32.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, polis alımına ve
Emniyet Teşkilatının bazı ihtiyaçlarının karşılanma şekline ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11279) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
33.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, İstanbul’da konut
önlerine park edilen araçlardan ücret alınması uygulamasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11280) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
34.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye kanalizasyon şebekesi yapımına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11281) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
35.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, bireysel
silahlanmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11282)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
36.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, haklarında terör suçlarından dolayı tutuklama ve
yakalama kararı bulunanlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11283) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
37.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Düzce Valisi hakkındaki işlemlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11284) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
38.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, MKE’nin
tabanca ithaline ve bireysel silahlanmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11285) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
39.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’daki bir yol yapımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11286) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
40.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, İstanbul’daki bir silahlı çatışmaya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11287) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
41.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, şüpheli olduğu iddia edilen asker ölümlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11288) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/12/2009)
42.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Çatalzeytin’de
yaşanan sel felaketi sonrası su şebekelerinin durumuna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11289) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
43.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, terör örgütü
yandaşlarının gösterilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11290) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
44.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri davasında
adı geçen bir kişinin ilişkili olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11291) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
45.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye kanalizasyon şebekesi yapımına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11292) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
46.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye kanalizasyon şebekesi yapımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11293) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
47.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, bireysel silahlanmaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11294) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
48.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, Şırnak İl Emniyet
Müdürlüğünde yapıldığı iddia edilen bir uygulamaya ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11295) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
49.- Sivas
Milletvekili Malik Ecder Özdemir’in, Sivas Kongre
Müzesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11296)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
50.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Topkapı Sarayı arsasındaki bazı yapılara ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11297) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/12/2009)
51.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, özelleştirilme
uygulamalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11298)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
52.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11299) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
53.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, KEY ödemelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11300) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
54.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, çiftçilerin elektrik borçlarına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11301) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
55.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, bir köyün okul ihtiyacına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11302) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2009)
56.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11303) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2009)
57.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, müfettişlik mülakatlarının yenilenmesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11304) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/12/2009)
58.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir eğitim kampanyasının denetimine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11305) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2009)
59.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir okulun adının
değiştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11306)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
60.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, otopark olarak kiralanan okul bahçelerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11307) (Başkanlığa geliş
tarihi: 03/12/2009)
61.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İbrahim Müteferrika Matbaacılık Meslek Lisesinin
kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11308)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
62.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, diyabetli çocukların
eğitim sorunlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11309) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
63.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bir okulun adının değiştirilmesine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11310) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
64.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, İLKSAN kesintilerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11311) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
65.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’da görev yapan öğretmenlere ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11312) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/12/2009)
66.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, domuz gribi aşısına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11313) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/12/2009)
67.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, kirlilikten etkilenen
deniz ürünlerinin insan sağlığına etkilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11314) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
68.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, bir
açıklamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11315)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
69.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 aşısı
uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11316)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
70.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, küçük eczanelerin
kapanacağı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11317)
(Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
71.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun Adli Tıp Grup Başkanlığına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11318) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
72.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, diyabet hemşiresi açığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11319) (Başkanlığa geliş
tarihi: 04/12/2009)
73.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, GDO’lu
ürünlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11320) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
74.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Doğu Anadolu’daki illerin bir
destekleme kapsamına alınmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11321) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
75.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, GDO’lu ürünlerle ilgili yönetmelikten önce kontrol belgesi
alan ürün ve firmalara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11322) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
76.- Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu’nun, Doğanyurt ilçesinin fındık
ekim alanı kapsamına alınmamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11323) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
77.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türk Telekom’un gayrimenkullerine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11324) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/12/2009)
78.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11325) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
79.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, bazı yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11326)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
80.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin’deki bir
yol çalışmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11327)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
81.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Akyaka PTT Müdürlüğü
hizmetlerinin yeterliliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11328) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
82.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bazı beldelerdeki PTT şubelerinin kapatılacağı
iddiasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11329)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
83.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, hızlı tren
hattının bakım ve onarım hizmetlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11330) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
84.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, nikah kıyan din
görevlilerine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi
(7/11331) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/12/2009)
85.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, sosyal güvenlik destek primi kesintisine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11332)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
86.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, şeker ithalat ve ihracatına ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11333) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2009)
87.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, el konulan ÇEAŞ ve
Kepez elektrik şirketlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11334) (Başkanlığa geliş tarihi: 03/12/2009)
88.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, su politikasıyla
ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Egemen Bağış) yazılı soru
önergesi (7/11335) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/12/2009)
16 Aralık 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Üçüncü turda, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı, Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi, Türk Dil Kurumu,
Türk Tarih Kurumu, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Diyanet
İşleri Başkanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçeleri yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (x)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (x)
A) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
(x)
442 ve 443 S.
Sayılı Basmayazılar ve
Ödenek Cetvelleri 14/12/2009
tarihli 31’inci Birleşim Tutanağına eklidir.
D) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
F) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1.- Atatürk
Araştırma Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
G) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1.- Atatürk Kültür
Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
H) TÜRK DİL KURUMU
1.- Türk Dil Kurumu
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
I) TÜRK TARİH KURUMU
1.- Türk Tarih
Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Türk İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türk İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
K) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, 03/12/2009 tarihli 26’ncı Birleşimde
bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda
yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların
bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki
söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları
yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş
olacaktır.
Tur üzerindeki
konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır.
Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan
önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz
verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
Üçüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum.
AK PARTİ Grubu
adına: Akif Gülle, Amasya Milletvekili; İrfan Gündüz, İstanbul Milletvekili;
Osman Coşkun, Yozgat Milletvekili; Mehmet Domaç,
İstanbul Milletvekili, İbrahim Kavaz, Erzurum
Milletvekili; Mustafa Kabakcı, Konya Milletvekili; Abdurrahman Dodurgalı, Sinop Milletvekili; Abdullah
Çalışkan, Kırşehir Milletvekili.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Bülent Baratalı, İzmir Milletvekili; Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili; Hüseyin Ünsal, Amasya
Milletvekili; Atila Emek, Antalya Milletvekili; Onur Öymen, Bursa Milletvekili.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale Milletvekili; Alim Işık, Kütahya Milletvekili; Atila
Kaya, İstanbul Milletvekili; Osman Çakır, Samsun Milletvekili.
Şahısları adına:
Lehinde olmak üzere, Bayram Özçelik, Burdur
Milletvekili; aleyhinde olmak üzere, Hüseyin Pazarcı, Balıkesir Milletvekili.
Şimdi söz sırası,
AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Akif Gülle, Amasya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Gülle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AKİF GÜLLE (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihin ta
derinliklerinden ecdadımızın adım adım ve nefes nefes varlığını ve manevi değerlerini ifade eden
vakıflarımızdan sorumlu Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, güzel Anadolu’muzun her bir köşesinde dimdik ayakta duran,
yaklaştığımızda ve baktığımızda ruh dünyasıyla aydınlatan, coşturan, elbette
derinden, hoşça düşündüren vakıf eserlerimizin mimarlarını, yaptıranlarını ve
taş üstüne taş koyanlarını rahmetle anıyoruz. Allah hepsine rahmet etsin.
Sayın
milletvekilleri, vakıf eserlerimize ait ilk yazılı belge 1048 yılına aittir.
İftihar kaynağımız Selçuklular döneminde, bu döneme ait camiler, çeşmeler,
medreseler bizi iftiharla düşündürüyor ve de sevindiriyor. Osmanlılarla ilgili
dönemde bu anlayışın yanında, sağlıktan eğitime, çevreden sosyal hizmetlere
kadar bütün alanlar vakıflarca, vakıflar aracılığıyla ilgileniliyor ve de
yürütülüyor. Bu icraat, bize, bizim geçmişle olan bağlarımızı sağlamlaştırıp,
geleceğe güvenle bakmayı da bize temin ediyor ve de sağlıyor çünkü vakıf
kavramı, yaşadığımız hayatın her anlamında etkisini ve varlığını gösteren bir
yardımlaşma biçiminin kurumsallaştırılmış en güzel bir hâlidir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, vakıf eserlerimizin dünü kadar bugünü de elbette
hepimiz için oldukça önemlidir. Korunması ve amacına uygun kullanılması da
elbette bizlere aittir. Bugün bu sorumluluğu, 1924 yılında kurulan Vakıflar
Umum Müdürlüğü yürütmektedir.
Değerli
arkadaşlar, iktidar dönemimizde bu kurum iftihar kaynaklarımızdan bir
tanesidir. Görev alan sayın bakanlarımızın, Genel Müdürlüğümüzün merkez ve
taşrada çalışan tüm mensuplarının samimi ve gayretli çalışmaları yüzümüzü
ağartmaktadır.
Bakınız, 2002
yılı itibarıyla tespit ve tescili yapılan eser sayısı 9.483 iken, bugün bu
rakam 19.825’e ulaşmıştır. Yani, 10 bine yakın vakıf eseri ortaya çıkmış,
kaybolmuş, unutulmuş, altın değerlerimiz de yeniden aramıza gelmiştir.
1998-2002 yılları
arasında 46 eser onarılırken, bugüne kadar 3.383 adet eser onarılmıştır. Onarılan bu eserlerin; 2003 yılında 94 adedi, 2004 yılında 400
adedi, 2005 yılında 519 adedi, 2006 yılında 750 adedi, 2007 yılında 750 adedi,
2008 yılında 750 adedi onarımı gerçekleştirilmiş ve onarılan eserlerin yaklaşık
2.105 adedi cami, 165 adedi hamam, 331 adedi türbe, 26 adedi kervansaray, 89
adedi medrese, 75 adedi han, 24 adedi bedesten, 21 adedi imaret, 3 adedi
Mevlevihane, 1 adedi darüşşifa, 1 adedi bimarhane, 9
adedi çeşme, 30 adedi kümbet 210 adedi zaviye ve mezarlıklardan meydana
gelmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bu hizmetler bizlerin iftihar kaynaklarıdır. Ne var ki bütün
milletimizin vakıf eserlerimize gözünün içi gibi bakmaları unutulmamalıdır.
Bize en büyük emanetlerden başta gelenlerden bir tanesi de hiç şüphesiz vakıf
eserlerimizdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Gülle, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
AKİF GÜLLE
(Devamla) – Şunu da unutmayalım ki bu güzel hizmetleri devletimiz yürütürken
vatandaşlarımızın içerisinden de vakıf eserlerimize sahip çıkan, onarılmasını
tamamlayan ve güzel bu tarihî abideleri halkımızın hizmetine sunan şahsiyetler
vardır. Bu şahsiyetleri de huzurlarınızda saygıyla anıyorum. Allah sayılarını
artırsın diyorum, hepinizi en içten duygularla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Söz sırası İrfan Gündüz, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Gündüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar
Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve bizleri televizyonları başında izleyen aziz
milletimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Geçmişimizi geleceğe taşıyan göz bebeği kurumlarımızdan biri olan
Vakıflar Genel Müdürlüğü 41.720 adet mazbut, 287 adet mülhak, 4.498 adet yeni
ve 161 cemaat vakfının iş ve işlemleri ile denetimini ecdat yadigârı 19.980
adet tarihî eserin bakımı, onarımı ve yaşatılmasını merkez ve taşra
teşkilatında toplam 2.769 personelle yerine getirmektedir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğünün bütçe grafiğindeki yükseliş trendi bu gözde kurumumuzun başarı
performansının en güzel göstergesidir. 2003 yılı bütçesi 44 milyon TL iken 2009
yılı bütçesi 443 milyon TL olarak gerçekleşmiş, 2010 yılı bütçesi de 460 milyon
TL olarak hazırlanmıştır.
Bütçe
gelirlerinin tamamı Genel Müdürlüğün öz kaynaklarından karşılanmakta ve genel
bütçeye yük olmadan kendi ayakları üstünde duran bir özellik arz etmektedir.
Hiçbir sosyal
güvencesi olmayan, gerekli şartları taşıyan muhtaç, özürlü, engelli ve
yetimlere sosyal yardımlar yapılmaktadır. Bu fasıldan 2002 yılında 1.200
vatandaşımız yararlanırken 2009 yılında bu sayı 5 bine çıkarılmış ve her birine
aylık yaklaşık 300 TL ödeme yapılmıştır.
2006-2007 öğretim
yılında başlatılan Millî Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim
kurumlarında öğrenim gören şehit çocuklarına, öksüz ve yetim öğrencilerden 10
binine 2009 yılı itibarıyla aylık 50 TL burs verilmesi sağlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; 2002 yılında 23 imarette 14 bin kişiye sıcak yemek
dağıtımı yapılırken 2009 yılında bu rakam 81 ilde açılan imaretler aracılığıyla
78.450 muhtaç vatandaşımıza sefer taslarıyla evlerine kadar teslim edilmek
üzere sıcak aş dağıtımı gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, 794 ilçede 58.650 aileye
her ay 10 kalemden oluşan kuru gıda yardımı yapılmaktadır.
Vakıflar Genel
Müdürlüğünce mazbut vakıfların vakfiyelerinde yer alan eğitim şartının yerine
getirilmesi amacıyla 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 52’nci maddesi gereği,
toplumun ihtiyaç duyduğu uluslararası bilimsel çalışmaları yakından takip
edecek insanlar yetiştirmek üzere Bezmi Âlem Vakıf
Üniversitesi kurulması çalışmaları ile ilgili yasal prosedür
tamamlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.
Ayrıca, teknik
konularda duyulan ihtiyacı karşılamak üzere İstanbul’da “Fatih Sultan Mehmet
Vakıf Üniversitesi” adıyla, bünyesinde mimarlık, mühendislik, güzel sanatlar
fakülte ve meslek yüksekokullarının yer alacağı bir üniversite kurulması
çalışması başlatılarak Yükseköğretim Kuruluna sunulmuştur.
Vakıf kültür
varlıklarının bakım, onarım ve restorasyonu Genel
Müdürlükçe büyük bir itinayla yürütülmektedir. 2002 yılı itibarıyla tespit ve
tescili yapılan eser sayısı 9.483 iken bugün bu rakam 19.825’e ulaşmıştır.
1998-2002 yılları arasında 46 eser onarılmış iken 2003 yılından bugüne kadar
toplam 3.383 adet eserin onarımı gerçekleştirilmiştir. 2010 yılında da 750 eserin
daha proje ve onarımının yapılması planlanmıştır.
Ayrıca, coğrafi
bilgi sistemi, yine, vakıf taşınmazlarına ait her türlü gelirin takibini
dijital ortamda sağlayacak vakıf taşınmazları yönetim sistemi 2010 yılında
hayata geçirilecektir.
2003 yılından bugüne kadar yapılan çalışmalarla 290 adet
gayrimenkul kat karşılığı modeli, 109 adet gayrimenkul yap-işlet-devret modeli,
95 adet tarihî eser de restore et-işlet-devret modeliyle değerlendirilerek 1
milyar 750 milyon TL’lik yatırım gerçekleştirilmiş ve bunların hiçbirisi, ne
genel bütçeye ne de Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesine yük olmadan hayata
geçirilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Vakıflar Genel Müdürlüğümüz personeline, başta Sayın Genel
Müdürümüz olmak üzere, bütün çalışanlarına, bu başarıyı yakaladıklarından
dolayı teşekkür ediyor, 2010 yılı bütçesinin ülkemize, Genel Müdürlüğümüze ve
aziz milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Osman Coşkun, Yozgat Milletvekili.
Buyurun Sayın
Coşkun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı
bütçe görüşmelerinde Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Meclisimizi ve
halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin kuruluşuyla eş zamanlı, yaşıt bir kuruluşumuzdur. Kurtuluş
Savaşı’ndan beri önemli fonksiyonlar icra etmiş, yurt içinde ve dışında
enformasyon alanında ülkemizin en köklü kurumlarından biri hâline gelmiştir.
1984 tarihinde “Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü” adıyla yeniden
yapılandırılmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Genel Müdürlük, kendisine verilen yetki ve
sorumluluklar çerçevesinde ilgili makamlar ile kamuoyuna zamanında doğru,
tanıtıcı, aydınlatıcı bilgi akışını sağlamak ve aydınlatma faaliyetlerine
katılmakla yükümlüdür. Bunun yanı sıra, devletin açık enformasyonunun en önemli
kaynağını oluşturan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne bu amaca
yönelik olarak günde yaklaşık 5 bin haber ulaşmaktadır. Bu haberlerin
toplanabilmesi için her gün Türkçe ve diğer dillerde yayın yapan yabancı
radyoların yaklaşık 41 yayını kaydedilmekte ve dinlenmekte, 4 yerli, 20 yabancı
haber ajansı ve İnternet aracılığıyla elde edilen haberler sürekli takip
edilmektedir. 16 yabancı televizyon kanalının günlük yayınları izlenmektedir.
Yurt dışı basın müşavirlikleri, görev bölgelerinde basın ve yayın organlarında
yayınlanan Türkiye’yi doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren haber ve
yorumların çevirilerini Genel Müdürlüğe intikal ettirmektedirler.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye’de İnternet sayfası oluşturan ilk kamu
kuruluşlarındandır. Türkçe ve İngilizce sayfasında, ülkemizi tanıtmaya yönelik
çeşitli bilgilerin yanında güncel olaylara ilişkin bilgiler de yer almaktadır.
Aylık ortalama 750 bin kişi kurumun İnternet sayfasına erişmekte ve yaklaşık 160
bin dosyaya ulaşabilmektedir.
Genel Müdürlük,
basın yayın hizmetleri kapsamında iç kamuoyunun sesini yansıtan, yerli basın
mensuplarımızın çalışmalarını kolaylaştıracak ve özellikle çok sesliliğin
gereği olan yerel basını güçlendirecek tedbirler almaktadır. Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü bu çerçevede ülkemizin değişik illerinde yerel
medya eğitim seminerleri düzenlemektedir. Medya mensuplarına haber, fotoğraf,
yayın ve eğitim desteği vermektedir. Yerel medyayı teşvik etmek amacıyla her
yıl Anadolu basınını özendirme yarışmaları düzenleyen Genel Müdürlük, ayrıca
yerel medya mensuplarının ihtiyaç duyduğu konularda yerel olarak meslekleriyle
ilgili bilgilendirme toplantıları düzenlemektedir.
Genel Müdürlük,
enformasyon hizmetleri kapsamında, ülkemizde görev yapan yabancı medya
mensuplarının mesleki çalışmalarına yardımcı olmakta, ülkemizin tanıtılmasına
katkı sağlamaktadır.
Ülkemizde
yerleşik ve geçici olarak görevlendirilen yabancı basın mensubu sayısında ve
ülkemizde kendi imkânlarıyla veya Genel Müdürlüğün davetiyle gelen yabancı
basın-yayın mensuplarının sayısında önemli bir artış olmaktadır. Ülkemizde
faaliyet gösteren mevcut yerleşik yabancı basın mensubu 2000’li yıllarda 30-40
kişi iken, 2009 yılında bu rakam 265’i bulmuş olup, 2010 yılında 300 olması
beklenmektedir. Davet edilen ve kendi imkânlarıyla ülkemize gelip mesleki
çalışmalar yapmak isteyen yabancı basın mensupları sayısında sürekli bir artış
gözlenmektedir.
Genel Müdürlük,
ülkemizin iller bazında tanıtımını da sağlamak amacıyla yabancı basın
mensuplarıyla çeşitli programlar yapmaktadır. Genel Müdürlük, ayrıca dost ve
komşu ülkelerde medyayla ilgili konferanslar ve toplantılar düzenlemekte, komşu
ülke basın-yayın mensuplarına da eğitim vermektedir.
Genel
Müdürlüğümüz, devletin iletişim ihtiyacını karşılayan sayılı kurumlardan
birisidir. Bu niteliğiyle Genel Müdürlük AB’ye üye ülkelerin kamu iletişim
kurumlarının oluşturduğu danışma ve istişare platformu olan Venedik Kulübünde
2004 yılında üyelik statüsünü elde etmiştir. Bu yönüyle Genel Müdürlük basının
ilgi odağı olmaktadır.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçe tasarısı, ekonomik sınıflandırmaya
göre toplam olarak 67 milyon 175 bin TL şeklindedir. Ekonomik sınıflandırmaya
göre Genel Müdürlük hizmetlerinden en fazla ödenek kullanan haber
hizmetleridir. Yatırım ödeneğiyle devlet enformasyon takip sistemi, matbaa
birimi ve elektronik arşiv projeleri gerçekleştirilecektir. Ayrıca, Genel
Müdürlüğün bir kısım demirbaşları yenilenecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
bütçesinin kabul edilmesi temennisiyle konuşmamı tamamlarken, 2010 yılı
bütçesinin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyor, Meclisimizi ve halkımızı
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkun.
Mehmet Domaç, İstanbul Milletvekili; buyurun. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı ve Türkiye Bilimler
Akademisi 2010 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
TÜBİTAK, toplumda
bilim, teknoloji ve yenilik kültürünün oluşması için çalışan özerk bir kamu
kurumudur; ülkemizde ARGE politikalarının oluşumuna katkı sağlar, üniversite,
kamu ve özel sektörün bilimsel araştırmalarını, bilim insanlarını destekler,
enstitülerinde kritik alanda araştırmalar yürütür. TÜBİTAK’ın etkinliğinin
artırılması amacına yönelik olarak son yedi yılda sağlanan kaynak, kuruluşundan
bu yana sağlanan kaynağın üzerindedir.
Sayın
milletvekilleri, yoğun bir küresel rekabetin yaşandığı dünyamızda hızla değişen
pazar ihtiyaçlarına kısa sürede yanıt verebilen, ileri teknoloji geliştiren ve
ekonomik ürünlere dönüştürebilen inovatif firmalar
ayakta kalabilecektir. İnovasyonun temeli bilgiye,
ARGE faaliyetlerine dayanır, ülkemizin kalkınmasının da bilgiye dayalı olması
kaçınılmazdır. Ekonomik ve sosyal refahın artması, özel sektörün ARGE ve
yenilikçilik yeteneğinin geliştirilmesinden geçmektedir. TÜBİTAK bu amaca
yönelik özel sektörü de desteklemektedir.
Değerli
milletvekilleri, yatırım ve istihdamı artırmak, katma değeri yüksek ürünleri
teşvik etmek için 2008 yılında kanunlaşan Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ülkemizdeki ARGE çalışmalarına hız
kazandırmıştır. Hükûmetimiz tarafından altmışın
üzerinde firmaya ARGE merkezi kurması için izin verilmiştir. TÜBİTAK’ın ARGE
destek programlarına özel sektör kuruluşlarınca 2000 yılında 260 proje
başvurusu yapılmışken, 2009’da bu rakam 1.645’e yükselmiştir. Tüm işletmelerin
yüzde 98 kısmını oluşturan KOBİ’lerin ARGE
projeleriyle verimliliklerinin artırılmasını teşvik amacıyla 2007’de KOBİ ARGE
Başlangıç Destek Programı başlatılmıştır.
Savunma
sanayimizin ihtiyacı olan ARGE projeleri de TÜBİTAK tarafından desteklenmeye
başlanmış, Göktürk-2 Uydu Projesi kapsamında geliştirilecek yer gözlem amaçlı
uydu, ilk Türk tasarımı ve üretimi uydu olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ulusal ve uluslararası iş birliklerini desteklemek
amacıyla katıldığımız Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı’ndaki proje katılımı,
6. Çerçeve Programı’na göre yüzde 35 artış göstermiştir. Avrupa Birliği
Komisyonunun yayınladığı 2008 Türkiye İlerleme Raporu’nda, ülkemizin Avrupa
araştırma alanına entegrasyonunda iyi bir konumda
olduğu vurgulanmıştır.
TÜBİTAK son
derece önemli ve değerli akademik yayınlar, popüler bilim kitapları ve dergiler
yayınlamakta, çeşitli organizasyon ve etkinliklerle toplumun bilime olan ilgi
ve merakının artmasını sağlamaktadır. Teknolojiyi geliştirme düşüncesinin
toplumun tüm kesimlerince benimsenmesi için çalışma yapmaktadır. Bilim Çocuk dergisi aylık 100 bin civarındaki
tirajıyla Türkiye'nin tüm kategorilerinde en çok satan
dergidir. Bilim ve Teknik dergisi, aylık tirajı 65 bin
civarında olup Türkiye’de en çok satan beş dergi arasında bulunmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, ARGE’ye en fazla kaynak ayıran
ülkeler arasında olmayı, daha güçlü bir ülkenin vatandaşları olmak için
başarmalıyız. 2003-2007 yıllarında ARGE harcamalarında özel sektörün payı yüzde
23’ten yüzde 41’e yükseldi. Özel sektörün ARGE’ye
ayırdığı kaynağın daha da artması ülkemizin gelişimi için vazgeçilmezdir.
ARGE’de finansal
kaynaklardan da önemlisi insan kaynağıdır. Ülkemiz son yıllarda araştırmacı
sayısını en hızlı artıran ülkeler arasındadır.
Sayın milletvekilleri,
ülkelerin bilim ve teknoloji alanındaki ölçütlerinden biri de bilimsel
yayınlardır; TÜBİTAK bu yayınları teşvik etmektedir. 2009 yılında 21.170
uluslararası yayına teşvik verilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Bilimler Akademisi geleceğin bilgi toplumuna
Türk toplumunu hazırlamakla görevlidir. Bilim eğitimi ile çocuklarımızı ve
gençlerimizi hedeflerken, halk eğitimi programlarıyla da tüm toplumu
kapsamaktadır. TÜBA, bilimsel etkinliklerin uluslararası kuruluşlarla beraber
geliştirilmesi, ülkemizin bilim camiasında temsili amacıyla yabancı bilim
akademileriyle yirmi iki adet iş birliği protokolü imzalamıştır. Türkiye
Bilimler Akademisi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Domaç, lütfen tamamlayınız.
MEHMET DOMAÇ
(Devamla) – …2010 yılı bütçesi 9 milyon 980 bin Türk lirası olarak
öngörülmüştür. Bu bütçenin büyük bir bölümü de bilim insanlarımızın
desteklenmesinde bilimsel toplantılara ve bilim insanı değişim programlarının
düzenlenmesinde ve araştırma programında kullanılacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilim, teknoloji ve yenilik, refah demek, rekabet gücü
demek, bilgi toplumu demek, gelişmişlik, kalkınma demektir. Dünyanın en güçlü
on ekonomisinden biri olma hedefimize ulaşmak, ancak bilimsel ve teknolojik
ilerlemeyle, eğitime, ARGE’ye ve inovatif
çalışmalara yapılan yatırımlarla olanaklıdır.
2010 yılında
TÜBİTAK ve TÜBA’ya ayrılan ödeneğin en verimli
kullanılması, ülkemizin bilim ve teknoloji alanlarındaki başarılarının artması
dileğiyle, 2010 mali yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinizi saygı ve
sevgilerle selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Domaç.
İbrahim Kavaz, Erzurum Milletvekili...
Buyurun Sayın Kavaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İBRAHİM KAVAZ (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010
yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kapsamında Atatürk Kültür Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerine, AK PARTİ Grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Anayasamızın 134’üncü maddesi gereği 2876 sayılı Kanun’
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yüksek Kurum ve bağlı kuruluşlar yukarıda değindiğim
esaslar çerçevesinde 2009 yılında şu faaliyetleri yürütmüştür: Atatürk
Araştırma Merkezi tarafından 15 adet bilimsel eser yayımlanmış, 23 adet eser
basım için ihale edilmiştir. 16 adet bilimsel konferans, 7 adet panel ve 6 tane
sempozyum düzenlenmiştir. Türk Dil Kurumu tarafından
12 süreli yayın ile 37 kitap yayımlanmış olup baskı aşamasındaki kitapların da
yayımlanmasıyla yıl sonunda basılan toplam kitap
sayısı 58 tane olacaktır. Türk diliyle ilgili olarak 20 ulusal, 5 uluslararası
toplantı gerçekleştirilmiş, yurt genelinde 33 konferans verilmiş ve bu
toplantılara konuşmacı olarak 345 bilim adamı katılmıştır. Türk dili alanında
lisans ve lisansüstü düzeylerde öğrenim gören 77 öğrenciye burs verilmiştir.
Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Sesli Türkçe Sözlük, Terimler Sözlüğü, Kişi
Adları Sözlüğü gibi Türk dilinin temel başvuru kaynaklarını sanal ortama
aktarıp ücretsiz olarak halkımızın kullanımına açmıştır.
Kurum yeni bir
çalışma daha başlatmış, Türkçenin zengin söz varlığına dayalı Güzel Türkçe
Bulmaca Dizisini hazırlamış; bulmacalar, yaygın, bölgesel ve yerel basın
kuruluşlarına Türk Dil Kurumu tarafından ücretsiz olarak 1 Ocak 2010 tarihinden
itibaren gönderilecek ve güzel Türkçe bulmacalar gazetelerimizde yayımlanmaya
başlayacaktır. Böylece bir taraftan basın kuruluşlarımıza destek sağlanırken
diğer taraftan da bulmaca çözerek kişilerin söz varlıklarını geliştirmeleri
sağlanacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Tarih Kurumu tarafından toplam 25 bin adet, 1
tanesi altı cilt, 1 tanesi iki cilt, 4 tanesi birer cilt olmak üzere, ayrıca 6
yeni kitap hazırlanmış ve ayrıca 2 adet süreli yayın yayımlanmıştır. Yine bu
yıl 18 bin adet, 2.800 sayfalık Anadolu, Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar -ki,
1453-1650 yıllarını kapsamaktadır- kitabının basımı gerçekleştirilmiştir.
3 adet
uluslararası, 1 adet ulusal olmak üzere 4 adet bilimsel sempozyum
ve panel düzenlenmiştir. 31 adet kazı çalışmasına 151 bin TL destek
sağlanmıştır. 12 lisans öğrencisi, 5 yüksek lisans ve 5 doktora öğrencisi olmak
üzere toplam 22 öğrenciye karşılıksız burs verilmiştir.
Atatürk Kültür
Merkezi 2009 yılında 32 adet bilimsel eser yayımlamıştır. Türk kültür kongrelerinin
yedincisi 5-10 Ekim tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirilmiştir. Bunların
dışında, kültürel konularla ilgili 5 panel düzenlenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
ve bağlı kuruluşlarca 2010 yılı içerisinde Atatürk Araştırma Merkezi tarafından
20 adet konferans, 5 adet sempozyum, 1 adet çalıştay düzenlenmesi öngörülmüştür. 3 adet dergi ve 20
adet bilimsel yayınla birlikte Atatürk Ansiklopedisi ve Cumhurbaşkanlarımızın
söylev ve demeçlerinden oluşan eserlerin basımı gerçekleştirilecektir. Türk Dil
Kurumu tarafından Büyük Türkçe Sözlük, 600 bine ulaşan söz varlığıyla 2010
yılında yayımlanacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kavaz, lütfen tamamlayınız.
İBRAHİM KAVAZ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Türkçe Sözlük’ün ve Yazım Kılavuzu’nun gerçekleştirilmiş yeni
baskıları 2010 yılında yayımlanacaktır.
Türk dünyasına
yönelik bilgisayar destekli dil bilimi araştırmaları gerçekleştirmek amacıyla
Türk Dil Kurumu tarafından oluşturulan çalışma grubunda ortak kültür
değerlerimizin sanal ortama aktarılması ve veri tabanına dönüştürülerek
öncelikle Türkiye Türkçesinin daha sonra da Türk lehçelerinin en büyük veri
tabanının hazırlanması çalışmaları yürütülmektedir. Türk Dil Kurumunun Türk
dünyasının ortak kültür değerlerine yönelik önemli çalışması, Türk dünyası
destanlarının tespiti ve Türkiye Türkçesine aktarılması,
ki değerli milletvekilleri, Almanya 1930’da bunu tamamlamıştır, bu çalışma
projesi tamamlanmış, başlangıçtan bugüne bu projede yayımlanan eser sayısı
33’tür, tamamı 100’e yakın destan, kültür ve bilim dünyamıza kazandırılmış
olacaktır ki çok önemli bir çalışma olarak ilgilileri kutluyorum bu manada.
Yıllarca ihmal edilen hatta yasaklanan Türk işaret dilinin oluşturulması,
sözlüğün ve dil bilgisi kitaplarının hazırlanması da…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM KAVAZ
(Devamla) - …bu çerçevede ele alınacak değerler, çalışmalar arasındadır.
Asılsız Soykırım İddiaları ile Mücadele Koordinasyon Kurulu alt çalışma
gruplarıyla beraber ilmî araştırmalarına 2010’da da devam edecek diyor, bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kavaz.
Mustafa Kabakcı, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kabakcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA KABAKCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının 2010 mali yılı bütçesi üzerine
grubum adına konuşma almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve Genel Kurulumuzu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, insanlık tarihinde önemli bir kırılmanın
ve dönüşümün yaşandığı, Doğu Bloku’nun dağıldığı,
1990’lı yılların başında kurulan TİKA’nın kuruluş
amacı; başta Türk dilinin konuşulduğu ülkeler ve Türkiye’ye komşu ülkeler olmak
üzere gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle
ekonomik, ticari, teknik, sosyal,
kültürel ve eğitim alanında iş birliği projeleri ve programlar
aracılığıyla geliştirmektir. Hükûmetimiz 2002 yılından
bugüne kadar dış politikada tüm dünyayı kuşatan bir politika benimsemiştir.
Benimsemiş olduğumuz dış politikaya paralel olarak TİKA da faaliyet gösterdiği
coğrafyayı genişletmiştir.
Önemli bir dış
politika aracı olan kalkınma yardımları alanında ülkemiz ciddi atılımlar
gerçekleştirmiş ve yükselen değerimiz ülkeler arasında anılmaya başlamıştır. Bu
yardımların gerçekleşmesinde Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının
rolü büyüktür. Kalkınma yardımları küresel iş birliğine katılan ülkelerdeki
problem alanlarının iyileştirilmesi yoluyla dünyanın güvenlik, istikrar, barış
ve refahına önemli katkılarda bulunur. Başta Balkanlar olmak üzere, kültürel
havzamız, tarihî ve kültürel derinliğimiz ve beşerî bağlarımız bize büyük
avantajlar sağladığı kadar büyük sorumluluklar da yüklemektedir. Balkan, Orta
Asya ve Kafkas orijinli milyonlarca vatandaşımız ülkemizde yaşadığından hâlâ sıkı ve yakın akrabalık bağları,
canlı bir etkileşim, sosyal ve ticari ilişkiler -bu bölgelerle- bulunmaktadır.
Ülkemiz bu ilişkilere bakarken askerî, siyasi ve ekonomik çıkarı belirleyici
bir parametre olarak görmemekte, kardeş, akraba ve dost devlet ve topluluklar
ile ilişkilerini her türlü ölçülebilir menfaatin üstünde tarihsel bir
sorumluluk olarak görmektedir. Yapılan yardımların etkinliğinin artırılması ve sinerji sağlanması her şeyden önce kurumlar arasında eş
güdümün tesisini ve iyi ilişkilerin kurulmasını ve geliştirilmesini
gerektirmektedir.
TİKA 20 ülkede 23
ofisiyle teknik ve kalkınma iş birliğini ve acil insani yardımları, program ve
proje faaliyetleriyle etkin bir biçimde artırarak devam etmektedir. Yeni
dönemde Pakistan, Suriye, Irak ve ağırlıklı olarak Sancak bölgesinde faaliyet
göstermek üzere Sırbistan’da TİKA ofislerinin açılması planlanmaktadır. Ayrıca,
ofisi olmayan ülkelerde merkezden planlanan proje ve faaliyetler, sivil toplum
örgütleri ve bu ülkelere en yakın program koordinasyon ofisleri, Türk
büyükelçilikleri ve konsolosluklarıyla merkez birimlerince uygulanmaktadır.
Tarihî ve kültürel mirasın canlanması, TİKA faaliyetleri arasında oldukça önemli
bir yer tutmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; doğrudur, rüyalar kurgulanmamalıdır ama sadece
yaşayanların rüya gördüğü de unutulmamalıdır. Yaşayan tarihî bir hafıza,
kültürel miras, aynı dili konuşmayan ama aynı hatıraları, aynı duyguları taşıyan
mazlumlar dünyası, Türkiye’yi, Türkiye Büyük Millet Meclisini yakından takip
ediyor.
Hiçbir
siyasetçimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir geniş coğrafya tarafından
takip edildiğini unutmamalıdır. Kongo’da, Demokratik Kongo
Cumhuriyeti’nde beyazların girmediği 3 milyon kişinin yaşadığı bir şehirde
“Beyazları buraya sokmayız ama siz Türkler başkasınız.” diyen zenci
kardeşlerimizi, Bekaa Vadisi’nde “Bizi siz buralara
bıraktınız.” diyen Türkmenleri, Kudüs Çarşısı’nda Osmanlı nüfus cüzdanıyla
arkamızdan koşup Osmanlı nüfus cüzdanını övünerek gösteren Arap kardeşimizi, “1
milyon dolarlık yatırım yapsam acaba Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı alabilir
miyim?” diyen Erbil’deki Kürt kardeşimizi,
Azerbaycan’da seyyar tezgâhına Türkiye ve Azerbaycan bayrakları asan
“Şehitlerinize, şehitlerimize ağladık.” diyen Azerbaycanlı Türk kardeşimizi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kabakcı.
MUSTAFA KABAKCI
(Devamla) - …Arnavutluk’ta cüzdanından özenle katlanmış Türk Bayrağı çıkarıp öpüp
başına koyan Arnavut kardeşimizi unutmaya hakkımızın olmadığını biliyoruz.
Türkiye’de oluşan
oy merkezli dar siyaset havuzunun duvarlarını Azerbaycanlı şair Bahtiyar Vahapzade’nin “yıkın çeperleri” çığlığıyla yıkmalıyız ve
artık mazlumlar dünyasının sorumluluğunu Meclis olarak hissetmeliyiz.
Siyasetçimizle, bürokratımızla, sivil ve askerimizle geleceğe doğru
yürümeliyiz.
Yaptığı güzel
çalışmalardan dolayı başta TİKA Başkanımız olmak üzere tüm çalışanları tebrik
ediyor, Başkanlığın 2010 yılı bütçesinin ülkemize ve yüce Türk milletine
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kabakcı.
Abdurrahman Dodurgalı, Sinop
Milletvekili… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesiyle
ilgili olarak grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Hızlı bir
değişimi yaşadığımız ve beraberinde yeni bir zihniyet dünyasıyla karşı karşıya
olduğumuz modern çağda, geleneksel bakış açıları da dâhil mevcut bütün hayat
tarzları, yönelim ve tercihler fazlasıyla sorgulanır olmuş, daha bir
açıklanmaya muhtaç hâle gelmiştir. İçinde yaşadığımız dünyayı
“modernlik”, “postmodernlik” ve “küreselleşme”
kavramları etrafında açıklayan yaklaşımların dine edilgen
bir rol yükleme konusunda bildik kabullerinden vazgeçmemiş oldukları ve buna
bağlı olarak dinin hâlâ ya eski ve köhnemiş bir geleneğin parçası ya da sadece
hakikat iddiası taşıyan tezlerden bir tez olarak değerlendirilebildiği müşahede
edilse de, asla kabul edilemez olan bu tarz değerlendirmelerin sıhhatli ve
geçerli olmadığı, aksine dinin, öneminden hiçbir şey kaybetmeyerek, dün olduğu
gibi bugün de birey ve toplum hayatında en önemli belirleyicilerden biri olmaya
ve toplumdaki merkezî konumunu sürdürmeye devam ettiği görülmektedir.
Dünyanın her
tarafında din sosyal hayatı etkilediği gibi sosyal hayattan da etkilenmektedir.
Bu bağlamda dinin, özellikle İslam dininin doğru anlaşılmasının, bütün insanlık
için rahmet olan boyutlarıyla hayatımıza yön vermesinin ne kadar önemli olduğu
açıklamaya bile ihtiyaç hissettirmemektedir.
Kabul etmek
gerekir ki, son iki yüz yıldır toplumsal hayata hâkim olan anlayışların
ürettiği tezlere karşılık, Müslüman dünyanın yerinde ve zamanında cevaplar ve
çözümler üretmesi kolay olmamıştır. Geçici sayılabilecek bu sendeleme ve
şaşkınlık İslam’ın çağlar üstü ruhunun kavranamamasından ve yüce dinimizin
evrensel mesajının insani yönünün ve insanlık için aydınlık aracı olarak
okunmasının ihmal edilmesinden kaynaklanan arızi bir durumdur. İnsanlığa rahmet
olarak gönderilen İslam’ın günümüz dünyasında bilinen birtakım amaçlarla
küresel ölçekte bir sorun kaynağı olarak gösterilmeye çalışılması Müslümanlar
üzerinde psikolojik baskı sayılabilecek rencide edici bir etki de
yaratmaktadır. Bugün dinî hayatın yeniden canlanması,
İslam’ın özünün ve temel sabitelerinin gerçek anlamıyla açığa çıkarılması,
belli başlı sorunların ele alınmasında dini referans olarak gören yaklaşımların
çoğalması ve bu çerçevede ortaya konulan çabalar, mevcut açıkların kapatılması
ve kayıpların telafi edilmesi konusunda her birimize çok önemli imkânlar
sunmakta ve aynı zamanda birtakım sorumluluklar da yüklemektedir.
Sosyal bir
gerçeklik olarak dinin laiklik bağlamında devlet ve siyaset gereklilikleri
içinde ele alınması kaçınılmaz olmakla birlikte, başta ülkemizde olmak üzere,
dinselliğin alanı, temsil ve görünürlüğü konusundaki tartışmalara yansıyan
üslup ve yöntemin verimli olmadığı da açıktır.
İslam dini, inanç
olduğu kadar ibadet, bir o kadar da bireysel ve sosyal ilişki ağlarına uzanan
dinamik bir ahlaki tutumlar bütünüdür. Dini bu bütünlüklü ve kuşatıcı
davetinden yalıtılmış kimi form ve ögelerle yaşamaya
mahkûm eden bir dindarlık algısını ve retoriğini İslam’la özdeşleştirmek
imkânsızdır. İslam, gündelik hayatı huzur, dindarlığı özgüven üzerine kurmayı,
insanı kendisiyle ve çevresiyle barıştırmayı hedeflemiş ve bunun için de inanç,
ibadet ve ahlak ilkelerini bir bütün olarak insanlığa sunmuştur.
Evrensel bir
gerçeklik teziyle gelen, insanın varoluşunun nihai
anlamını, hayata bütüncül ve kapsamlı bir şekilde bakabilmeyi öğreten İslam’ın
kendini bireysel ve toplumsal sorunların uzağında veya kıyısında tutması
düşünülemez. Din, her zaman sosyal hayatın içindedir ve onun katkısı,
kendisinin inananları tarafından esaslı bir referans ögesi
olarak kabulüyle birlikte hayatiyet bulur.
İşte böyle bir anlayış ortamında, devletimiz tarafından, 3 Mart
1924 tarihinden bu yana, kendisine, toplumu, inanç, ibadet ve ahlak konularında
aydınlatmak, bu konularla ilgili işleri yürütmek ve ibadet yerlerini yönetmek
görevi verilen Diyanet İşleri Başkanlığımız, bu görevlerini laiklik ilkesi
doğrultusunda tüm siyasi görüş ve düşünüşlerin tamamen dışında ve üstünde
kalarak, milletçe bütünleşme ve dayanışma amacını gözeterek yerine getirmeye
çalışmaktadır.
Toplumu din
konusunda aydınlatırken, dinin iki temel kaynağı olan Kur’an
ve sünnete dayalı sağlam bilgiyi esas almakta…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dodurgalı, lütfen tamamlayınız.
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Devamla) – …on dört asırdır yaşanan dinî hayat tecrübesini daima göz
önünde bulundurmakta, modern hayatı ve insanlığın ortak birikimini ve bu
konularda gelinen noktayı göz ardı etmemektedir.
Diyanet İşleri
Başkanlığımız, bugün 100 bine yakın camide 85 bin görevliyle ibadet ve din
hizmetlerini yürütmekte, camileri yönetmektedir. Cuma günlerinde yaklaşık 16
bin camide yüz yüze, 40 bin camide merkezî sistemle vaaz ve irşat çalışmaları
yapmaktadır. Ayrıca, özel olarak kadınların din hizmetlerinden yeterince
istifade edebilmesi için onlara yönelik çalışmalar yapmakta, kadın hakları, kız
çocuklarının eğitimi, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık, töre ve namus
cinayetleri ve zorla evlendirmeler gibi konularda toplumsal bilinç oluşturma
hedefini gütmektedir. Engelli, kimsesiz, yaşlı, yoksul, tutuklu gibi ilgi ve
desteğe muhtaç vatandaşlarımızın yanında olmakta, onlara kendi şartları içinde
hizmetler sunmaktadır.
Yurt içinde ve
yurt dışında birçok önemli hizmete imza atan Başkanlığımızın bu çalışmaları
dünya platformlarında tavsiye edilmekte…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Devamla) - …güçlü teşkilat yapısıyla Diyanet İşleri Başkanlığımız,
Türk dünyasına, İslam coğrafyasına, Endonezya, Singapur, Pakistan gibi ülkelere
model bir kurum olarak vazifesini yürütmektedir.
Son olarak, sayın
değerli arkadaşlarım, şu anda Başbakanlıkta bekleyen Diyanet İşleri Teşkilatı
yasamız mevcuttur. Bu yasa, Diyanet İşleri Başkanlığının çok önemli sorunlarını
çözecektir ve birçok konuda da bu yönetmelik için elde edilen tecrübenin hayata
geçmesini sağlayacaktır. Bu konuda da hepinizin yardımlarını bekliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Dodurgalı.
Abdullah Çalışkan, Kırşehir Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2010 mali yılı bütçesi içinde yer alan Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ İktidarının uyguladığı kararlı ve tutarlı dış
politika ile Türkiye'nin küresel ölçekte saygınlığa sahip ve diplomasisine
büyük değer verilen bir ülke hâline gelmiş olduğu inkâr edilemez bir gerçektir.
Dış politikamızın temelinde, krizden çözüme giden bir yaklaşım değil bir vizyon ortaya koymak suretiyle olası krizlerin önüne
geçilmesini ve mevcut sorunların çözüm süreçlerinin de bu anlayışta
kolaylaştırılıp hızlandırılmasını sağlamak yatmaktadır. Komşularıyla
sorunlarını çözme yönünde önemli adımlar atan Türkiye, bölgesel bir güç hâline
gelerek küresel ölçekte de daha etkin bir konuma yükselmeye başlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, bölgesinde güven ve istikrar unsuru olan Türkiye, Avrupa
Birliğine tam üyelik yönünde tam bir kararlılık içindedir. 1959 yılında Avrupa
Ekonomik Topluluğuna yaptığımız ortaklık başvurusuyla başlayan bu süreç, AK
PARTİ İktidarının ortaya koyduğu güçlü siyasi irade ve gösterdiği yüksek
performans ile hız kazanmıştır. Türkiye, 3 Ekim 2005’te Avrupa Birliği ile
üyelik müzakerelerine başlayarak Avrupa Birliğine katılım yönünde önemli ve
ciddi bir adım atmıştır. 20 Ekim 2005-13 Ekim 2006 tarihleri arasında, bir yıl
gibi kısa bir sürede toplam 33 faslın tarama toplantıları başarıyla
tamamlanmıştır. Katılım sürecinde bugüne kadar 11 fasıl müzakerelere açılmış ve
Avrupa Birliği mevzuatına uyum amacıyla yaklaşık 225 adet kanun ve 1.100 adet
ikincil düzenleme yayımlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Avrupa Birliğine tam üyelik yolunda her zaman
ilerleme hâlindedir. Avrupa Birliğine üyelik sürecinde çok mesafeler aldığımıza
inanıyoruz. Hedefimiz tam üyeliktir ve başka bir seçeneği kabul etmemiz
kesinlikle mümkün değildir. Türkiye bu süreçte üzerine düşen sorumlulukları
yerine getirirken, Avrupa Birliği tarafının da vermiş olduğu sözlere ve atılan
imzalara sadık kalmasını ve çelişkili ifadeler ile kamuoyumuzun tereddüt içinde
bırakılmamasını beklememiz en doğal hakkımızdır. Avrupa Birliğinin karar alma
mekanizmalarını daha da etkinleştirecek olan Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe
girmesiyle tam üyeliğimiz önündeki engellerin ve kurumsal belirsizliğin ortadan
kalkacağına inanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliğine tam üye olmak, iktidarıyla muhalefetiyle,
hepimizin ortak amacı, ortak niyetidir. Biz, AK PARTİ olarak, aslında sonuçtan
ziyade süreci önemsiyoruz. Avrupa Birliğine üyelik sürecinde
gerçekleştirdiğimiz reformlarla, ülkemizin her alanda daha çağdaş standartlara
ulaşacağına inanıyoruz. Biz üzerimize düşen çalışmaları yaptıktan sonra, Avrupa
Birliği tarafının Türkiye’yle ilgili vereceği karar, bizden çok Avrupa
Birliğini ilgilendirmektedir. Avrupa Birliği küresel bir aktör olmak istiyorsa,
dünyadaki ekonomik, siyasi ve sosyal gelişmelerde daha etkin olmak istiyorsa
ülkemize ihtiyacı vardır. Avrupa Birliğinin çeşitli nedenlerle kendisini yapay,
coğrafi ve düşünsel sınırlar içine kapatması, kendisi için ciddi sorunlara yol
açabilecek stratejik bir hata olacaktır. Biz, temel hak ve özgürlüklerin
kapsamını genişleten çok sayıda yasal düzenlemeyi hayata geçirmek ve hazırladığımız
ulusal programdaki taahhütlerimizi yerine getirmek suretiyle reform sürecini
hız kesmeden sürdürmek konusunda kararlıyız. Türkiye, karşılıklı kazanç ilkesi
çerçevesinde, müzakere sürecini başarıya ulaştıracak güç, birikim, heyecan ve
iradeye sahiptir. Zaman ne gösterecek, bu süreçte Avrupa Birliğinde hangi
liderler gelip geçecek, gelişmeler nasıl olacak, bunu hep birlikte göreceğiz.
Sayın Başbakanımızın da dediği gibi, biz, Kopenhag Kriterleri’ne “Ankara kriterleri” diyerek, yolumuza devam edecek potansiyele ve
iradeye potansiyele ve iradeye sahip bir ülkeyiz.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Söylediklerine sen inanıyor musun?
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Devamla) - Ümit ediyoruz ki Avrupa Birliği de Türkiye'nin ne kadar büyük ve
önemli bir ülke olduğunu göz önüne alarak müzakere sürecinin siyasi
istismarlardan ve suni engellemelerden uzak bir şekilde hızla tamamlanmasına
katkı sağlayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çalışkan, lütfen tamamlayınız.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz açısından
en önemli kurumlarımızdan biri de Avrupa Birliği Genel Sekreterliğidir. 4
Temmuz 2000’de kurulan kurum, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üyelik sürecini
koordine etmektedir. Bu yılın temmuz ayında yürürlüğe giren teşkilat kanunu ile
kurumun müzakere sürecini daha etkin bir şekilde yürütebilmesinin önü
açılmıştır.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin 2010 bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çalışkan.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bülent
Baratalı, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Baratalı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
BÜLENT BARATALI (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel
Müdürlüğü ve Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, vakıflar Türkiye’de modern anlamda belediye
hizmetleri başlamadan önce bin yıllık bir tarihî süreç içinde bu hizmetleri
yapan çok önemli bir kurumumuzdur. Nitekim, Ulu Önder
Atatürk, 1 Mart 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisini açış nutkunda vakıflarla
ilgili konulara gelince “Bilinmektedir ki vakıflar memleketimizin mühim bir
servetini teşkil eder.” diyerek kuruma ne kadar önem verdiğini ifade etmiştir.
Tarihimizin ve kültürümüzün bir parçası olan vakıf eserlerinin korunması ve
gelecek nesillere taşınması yalnızca bir kurumun ve kuruluşun değil, merkezî ve
yerel bütün yönetim ve yöneticilerin ortak sorumluluğudur. Bu bağlamda,
taşınmaz tarihî eserlere ilişkin tasarruflarda ilgili kurum ve kuruluşlar
arasında eş güdüm önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Öte yandan,
taşınır ve taşınmaz tüm tarihî eserlerin tespitinin tam ve sağlıklı olması için
teknolojik araçlardan yeterince yararlanılmadığı, Sayıştayın
yaptığı önemli eleştiriler arasındadır. Yine, onarım ve restorasyon
konularındaki denetim ve güvenliğe yeterince önem verilmesi, harcamaların açık
ve şeffaf olması, yardımların hakkaniyet ölçülerinde dengeli ve eşit yapılması,
üstlenilen sorumluluk, misyon ve vizyon açısından önemli olduğu kadar kamu
vicdanı açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda, önemli çalışmalar
yaptığına inandığım Sayın Genel Müdürün bu konularda da gereğini yapacağını
düşünüyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; devletin tanıtım ve enformasyon hizmetleriyle Hükûmetin uygulayacağı stratejiler ve basınla ilişkileri
düzenlemek gibi görev ve sorumluluklarla yetkilendirilmiş olan Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü, geçmişte olduğu gibi bugün de önemli hizmetler
yapmaya çalışmaktadır. Ancak, bu görevleri layıkıyla yapıp yapmadığı konusunda
önemli kuşkular bulunmaktadır. Bu kuşkuları yalnız Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bizim grubuz değil AKP Grubu da taşıyor olmalı ki yedi yıl boyunca
kendine yandaş medya oluşturma çabası içinde her yolu mübah
sayan bir görünüm arz etmektedir.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hiç kuşkumuz yok bizim.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) – Bunları dinleyin, kuşku sizde de olacaktır Sayın Milletvekili.
Öte yandan,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün kiralamış olduğu binayla ilgili
kuşkular hâlâ dağıtılamamıştır. Geçen yıl bu kürsüden konuyu dile getiren
milletvekili arkadaşımızın sorularına ne yazık ki bugüne kadar aydınlatıcı bir
yanıt verilememiştir, ortada çok pis kokular vardır. Bu binadan, yolsuzluğu
aşan kokular yayılmaktadır. Bu konunun üzerine niçin gidilmiyor? Kimden
korkuluyor? Kim korunuyor? Sayın Bakan, Sayın Genel Müdür bu konuda ne yaptı?
Eğer bir suistimal veya bir ihmal varsa bunu yapanlar
kadar Sayın Genel Müdürün, Sayın Bakanın da bunda sorumluluğu vardır.
Ayrıca, personel
konusunda bugüne kadar kurumda çalışan personelle belediyeden ve Deniz Feneri
Derneğinden gelen personel arasında, son gelenlere yönelik ayrımcılık burada huzursuzluk
yaratmaya başlamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çağdaş demokrasiler üç temel üzerine oturur: Yargı,
yürütme ve yasama. Basın da buna dördüncü kuvvet olarak eklenir. Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü de basınla ilişkileri düzenlemek ve geliştirmek
gibi bir sorumluluğa sahiptir. Ancak görünen odur ki bu kurum sadece rutin
işleri yapmaktadır. Bu kurum yerine Sayın Başbakan bu kurumun diğer işlerini
yapmaktadır. Özgür basın ise değerli arkadaşlar, bugünkinin
aksine, hukukun üstünlüğüne dayalı, laik ve demokratik bir düzende varlığını
sürdürür.
Yedi yıllık AKP
İktidarının görüntüsü şudur: Yürütme önce sayısal üstünlüğe dayanarak yasamayı,
sonra da kendi oluşturduğu medyayı kullanarak baskı, tehdit ve şantajlarla
yargıyı devre dışı bırakmıştır. Bugün ne yasamanın gücünden ne de yargı
bağımsızlığından söz etmek mümkün değildir.
Hitler Almanyası’ndaki uygulamaları
aratmayacak şekilde istihbarat ve dinleme faaliyetlerinde bulunan, bütün
aydınları ve düşünürleri sadece söz ve düşüncelerinden dolayı Ergenekon çorbası
içinde eritmeye kalkan, tarikat ve cemaatleri soruşturan savcıları yine kendi
meslektaşlarına boğduran, hak ve özgürlüğü sadece kendine meşru sayan tek tip
medya yaratarak herkesi susturmaya kalkan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu zihniyet, bütçenin birinci gününde bu değerli Meclisi ve
muhalefeti de burada susturmaya çalıştı ve görevini yapmadığından dolayı ikinci
defa Sayın Meclis Başkanını, Cumhurbaşkanı Vekilini burada fırçaladı.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde sessiz sedasız bir sivil darbe süreci yaşanmaktadır.
Darbeyi yapanlar “Darbelere karşıyız.” diyerek kamuoyunun karşısına
çıkmaktadır. Asıl hedef cumhuriyettir. Şu anda seksen altı yıllık bir
hesaplaşma görülmektedir. Bunların içinde, padişahlık dönemine özlem
duyanlardan liboşlara, numaracı cumhuriyetçilerden ümmetçilere, patronlardan kalemşorlara kadar
her renkten, her kesimden insan vardır, bunların sınırlarımız dışında da önemli
temsilcileri bulunmaktadır. İşin en acı yanı da bu sivil darbenin lojistik
desteğini ise besleme ve yandaş medya sağlamaktadır.
Sayın Başbakan,
İstanbul’da kendisinden müjde bekleyen Tekel işçilerine “Bunlar ‘Devlet malı
deniz, yemeyen domuz.’ dediler.” diyerek suçlamada bulundu.
Sayın Başbakan,
buradan soruyorum: Vakıfbank ile Halkbank’tan
kullandırdığınız 750 milyon doları ne çabuk unuttunuz? Yandaş medya yaratmak
için kullanılan bu 750 milyon dolar kimin malı? Bu krediyi kim aldı, kim
kullandı? Bununla neler yapılabilirdi, istihdam nasıl sağlanabilirdi, hiç
düşündünüz mü? Ama bunu düşünmediniz, siz ancak kendi dibinize, Sayın Başbakan,
kendi dibinize çalışıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de “Devlet malı denizdir.” anlayışı kapanmıştır, Türkiye çöl olmuştur
çünkü bu anlayış, bu zihniyet, her şeyi mübah sayan,
her yolu serbest sayan, hukuku, ahlakı tanımayan, tam bir Makyavelist
zihniyettir. Tek tip medya yaratmıştır, yaptıkları bütün bu olumsuzlukları da
bununla örtülemeye ve örtmeye çalışmaktadırlar.
Değerli arkadaşlar, Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal’ın daha
önce dediği gibi, dokunulmazlık zırhının arkasına saklanan başbakanlar,
bakanlar, milletvekilleri demokrasilerde yoktur, kendi suçları için af çıkaran
bakanlar, milletvekilleri demokrasilerde yoktur, iktidar baskısıyla devlet
bankalarını kullanarak yakınlarınıza yandaş medya satın almak demokrasilerde
yoktur, cumhuriyeti yok etmeye çalışmak demokrasilerde yoktur ama AKP tipi
demokrasilerde bunların hepsi vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Baratalı, lütfen tamamlayınız.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütün bunlara karşı çıktığı için, balkonlarda,
camlarda Atatürklü Türk Bayrağı’nı sallandırdığı için İzmir’e “faşist”
yakıştırmasını, “gâvur İzmir” yakıştırmasını yapanları
burada esefle kınıyorum! Asıl faşistler bizlere bugünü yaşatanlardır ve buna
alkış tutanlardır.
Her ne pahasına
olursa olsun bu kirli oyuna dur diyecek ve Cumhuriyet Halk Partisi ve
yurtseverler, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bölünmesine, parçalanmasına
seyirci kalmayacaktır.
Bu düşüncelerle,
her iki kurumumuza da bütçelerinin iyilikler getirmesini diliyorum, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Baratalı.
Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile Türkiye
Bilimler Akademisi bütçelerini görüşürken bu iki önemli kurumun çalışmalarını
da gözden geçirmemiz gerekiyor.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumunun kuruluş yasasının ilk cümlesini okuyorum:
“Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikalarının saptanmasında Hükümete yardımcı
olmak…” diye başlıyor.
Yine, TÜBİTAK’ın
-kendi web sitesinde yayınladığı- misyonu: “Ülkemizin
rekabet gücünü ve refahını artırmak...” diye başlıyor.
O zaman bu
anahtar kelimeleri tekrar söylüyorum: Türkiye'nin bilim, teknoloji
politikaları, rekabet gücü, yenilikçilik. Yenilikçilik üstüne
inşa edilen rekabet gücü.
Peki, Türkiye'nin
durumu nedir? Buna bakarsak: Küresel rekabet raporu, Davos’taki
Dünya Ekonomik Forumu’nun yayınladığı 2009-2010 raporunda rekabet gücünde
Türkiye 133 ülke içerisinde 61’inci sırada. 17’nci büyük ekonomi olmakla
övünen, Kafkasların, Orta Doğu’nun ve Balkanların en güçlüsü olduğuyla övünen Hükûmetimizin yönetiminde Türkiye 61’inci sıradadır 133
ülke içerisinde. Üstümüzdeki ülkelerin birkaçını sayayım: Panama bizden daha
ileride, Azerbaycan, Endonezya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Slovenya, Tunus,
Ürdün. Bunlar rekabet gücü olarak Türkiye'nin önünde. İnovasyonda
58’inci sıradayız ve biraz önce saydığım ülkeler yine Türkiye'nin önündedir.
Şimdi, Sayın
Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe sunumunda TÜBİTAK’a sağlanan olanakları
bir bir ve büyük bir övünçle saydı. Ben bunların
birkaç tanesini söyleyeyim: Kuruluşundan 2004 yılına kadar yirmi yılda sadece 9
kere toplanan Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu, son beş yılda 10 kez toplanmıştır,
10 kez. TÜBİTAK’a son beş yılda sağlanan kaynak kırk yılda sağlanan kaynağın da
üstündedir, vesaire. Peki, bütün bu harcamalar, kaynaklar, toplantılar, önemli
çalışmaların sonucu rekabet gücünde 61’inci sırada, inovasyonda
58’inci sıradayız.
Daha da kötüsü,
zaman üzerindeki dağılıma bakarsak en geçerli - bütün tablolar, istatistiklere
itibar etmek mümkün olmayabilir fakat - Avrupa Birliğinin her yıl yayınladığı
Avrupa İnovasyon Karnesi vardır. Bu karneye göre 2004’te
Türkiye sondan 2’nci, üye ve aday ülkeler arasında. Altımızda bir tek
Bulgaristan var 2004’te. 2005’te yine aynı. Notumuz bu
arada Avrupa Birliği 27 (AB 27) ortalamasının yarısından daha düşük. 2006’da
yine en sonda Bulgaristan, onun üstünde Türkiye. 2007’de Bulgaristan’
Bunun nedenleri
elbette incelenmeli ve gereği yapılmalı. Bir kere, teknoloji politikası diye
bir şey yoktur, bunun mutlaka hazırlanması gerekir. Türkiye’nin bu inovasyonda ve rekabet gücündeki başarısız performansının
tek sorumlusu elbette ki Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
değildir. Hükûmetin teşvik politikaları da aynı
şekilde, yanlış teşvik politikaları, ulufe dağıtır anlayışıyla herhangi bir
hedef, öncelik ve izlemeden yoksun teşvik politikaları da önde gelen
sorunlardan birisidir.
Fakat, değerli
milletvekilleri, Türkiye Bilimsel Teknik Araştırma Kurumu derken bilim ile
inancı da karıştırmamanın gerektiğini tekrar vurgulamak isterim. Sayın Bakan,
bilim insanı olmak demek, bir alanda veya bir konuda çok fazla bilgi sahibi
olmak demek değildir. Bilim insanı olmak, belli bir kültür, belli bir anlayış,
belli bir zihniyet gerektirir, sadece bilgiyi üst üste yığarak olunmaz. Bunu
sizin de takdir etmenizi ve Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun
inançla bilimi birbirine karıştıran, bilimi âdeta
inancın esiri durumuna
getiren uygulamalarından
vazgeçmesini sağlamak zorundasınız.
Bütün dünyada Darwin’i tanımamak, Darwin’i
sansür etmek, Darwin’i küçük düşürmüyor, bunu
yapanları küçük düşürüyor.
Şimdi, bilim
kültürü ve bilim anlayışından bahsedince elbette ki Türkiye Bilimler
Akademisinden de söz etmemiz gerekir. Türkiye Bilimler Akademisi, Türkiye’de
bilim kültürünü geliştirmek ve yaymak için 10 milyon Türk lirası altındaki
sınırlı bütçesiyle ve bir binasının bile henüz olmamasına karşın, bu sınırlı
olanaklar içerisinde çalışmalarını sürdürüyor. En önemlisi bir bilim dilimizin
olmamış olmasıdır. Bu konuda çalışmaların başladığını memnuniyetle öğrendim.
Bu arada, TÜBA
Başkanı Hocamızın kolunda -bilmiyorum göremedim burada mı- Hindistan Başbakanının
hediye ettiği bir saat vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, lütfen tamamlayınız.
OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Benzer bir şekilde Türkiye’de de bilim insanımıza saygı
gösterilmesi, değer verilmesi ve bilim kültürünü yayması çabalarında Türkiye
Bilimler Akademisine gereken desteğin verilmesini Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına diler, bu bütçenin Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumuna ve TÜBA’ya, Türkiye Bilimler Akademisine, hayırlı olmasını
diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Hüseyin Ünsal, Amasya Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bir tespitimle
sözlerime başlamak istiyorum.
Sayın Başkan,
burada AKP Grubundaki milletvekili sayısı bürokratlardan az. Dolayısıyla, ben zımni
olarak acaba bütçeyi protesto mu ediyorlar diye de düşünmeye başladım.
Sayın Bakan, bir
konuyla ilgili ayrıntıdan söz ederek, Türk Tarih Kurumuyla ilgili bir konudan
söz ederek sözlerime başlamak istiyorum. Sizin de hassasiyetinizi bildiğimiz
için bu konuyu dile getirmek istedim.
Bu da: Türk Tarih
Kurumunun satın almış olduğu bina için bina alım işine ait bir teknik şartname
hazırlanmış. Bu teknik şartnamede Ziya Gökalp, Mithatpaşa
ve Atatürk Bulvarı; okuyucuların kolay ulaşabileceği şart. Bir de “Alınan
binada kiracı bulunmayacak. Bina boş bir hâlde Türk Tarih Kurumuna teslim
edilecek.” diyerek bir şartname hazırlanmış ve bir bina satın alınmış. Bu bina,
bir kere yer tarif edilmiş. Dolayısıyla, alınacak bina önceden belirlenmiş.
Bunun da ayrıntılarını şimdi tekrar sizlere söylemek istiyorum:
Bina, Ankara
Çankaya ilçesinde, Cumhuriyet Mahallesi’nde satın alınıyor -yani Kızılay’ın
göbeğinde bir yer- alınan binanın değeri de 2,5 trilyon lira ama binanın satın
alınmasıyla ilgili yapılan işlemler tamamen hukuka ve usule aykırı olarak
gözükmüş, sonradan da izah edeceğim bir konu nedeniyle de bir AKP klasiği hâline
gelmiş çünkü bu binanın satın alınmasında yine bir AKP nüfuzu kullanılarak bina
yüksek değeriyle satın alınmıştır.
Her şeyden
önemlisi bir belge elimde var: Binanın satın alma komisyon karar tutanağı. Bu
kararda “bina satın alınsın” denmiyor, ”bina satın alınmasın” deniyor. Bu
binanın yüksek fiyatla satın alındığı resmen dile getirilmiş. 5 kişilik
komisyondan 4 tanesi binanın değerini yüksek bulduğu hâlde, Tarih Kurumunun
Başkanı bir yazıyla bütün mesuliyeti üstüne almış ve binayı satın almıştır. Bu
tamamen hukuka aykırı bir konudur.
Peki, niye bu
kadar ısrarlıca satın alınmıştır? Ve evraklar bina satın alındıktan sonra
tamamlanmıştır. Bütün tutanaklar, satın alma belgelerinin hepsi daha sonra
tamamlanmış ve bu konuyla ilgili direnen devlet memurlarına da evraklar ve
baskılar yolu açık tutulmuştur. 15/6 tarihinde alınan binadan daha sonra 16/6/2009 tarihinden itibaren 26/6/2009 tarihine kadar,
Tarih Kurumu Başkanlığı tarafından evrakların sonradan tamamlanmasıyla ilgili
bir baskı yapılmış fakat memurlar, bu konuyla ilgili bürokratlar epeyce
direnmişler, fiyatın yüksek olduğunu, buranın en fazla 1 trilyon 750 milyar
lira edeceğini ifade etmişlerdir.
Sayın Bakan, işin
ilginç tarafı, binanın bulunduğu yerde ben de dün gittim, bu konuyla ilgili
konuşma yapacağım için bir araştırma yaptım ve araştırma yaptıktan sonra aynı
bölgede ben de bir yer buldum. Alınan bina
Dolayısıyla, eğer
bu fiyat, sizin aldığınız fiyat göz önüne alındığında, bu binanın 15 trilyon
lira olması gerekiyor. Netice itibarıyla bina çok yüksek bir fiyata alınmış ve
üstelik de içerdeki memurların tüm direnmelerine rağmen, karşı çıkmalarına
rağmen. Sadece bir personel bu konuyla ilgili imza atmış, 4 tanesi de satın
alma komisyon kararına itiraz etmişlerdir. Israrlıca, belgelerle bu personele
ve bu bürokrata baskılar kurulmuş, satın alınmıştır.
Peki, sebebi
nedir bu kadar baskı kurulmasının? Bunun sebebini araştırdığımızda işin daha da
ilginç bir yanı ortaya çıkıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu binanın sahibinin vekâleti 7333 sayılı yevmiye numarasıyla
Ankara 28. Noterliğinde Mehmet Akın Dinçer adına bir
vatandaşa veriliyor. Bu vatandaş da bir AKP milletvekilinin oğlu ve bu
vatandaşı araştırdım, acaba emlakçı mı dedim, kendisi
emlakçı da değil, Çukurambar’da
restoran işletiyor, yani özel bir yanı yok. Dolayısıyla, bu baskılar buradan
ileri geliyor ve netice itibarıyla da aradaki ciddi farkın nerelere gittiği,
nüfuzunu ne şekilde kullandığı da ortaya çıkıyor.
Sayın Bakan,
sizin bu konudaki hassasiyetinizi biliyorum. Muhtemelen bir soruşturma açma
gereği duymuşsunuzdur, bunu lütfen araştırın.
Niye biz bu
konuya bu kadar hassasız? Bu konuya hassas olmamızın içinde sadece bir bütçe
anlayışı gelmiyor. Bu bütçe anlayışının dışında, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal
Paşa’nın Cumhuriyet Halk Partisine bıraktığı bir miras var. Bu mirasın 6’ncı
maddesinde de bu paraların, kalan paranın Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu
Başkanlığına verilmesi, yani Türk Dil Kurumuna ve Türk Tarih Kurumu
Başkanlığına paylaştırılması vasiyetinde geçmiş. Dolayısıyla, bizim sadece
bütçe anlayışı içerisinde bir muhalefet anlayışımızdan değil Atatürk’ün
Cumhuriyet Halk Partisine bırakmış olduğu bu mirasın nasıl kullanıldığına dair
hassasiyetimizin de ortada olmasındandır. Dolayısıyla, bu hassasiyetimizin de
lütfen ciddiye alınmasını istiyoruz.
Dolayısıyla,
alınan binayla ilgili bizler gereğini yapmaya çalıştık. Çünkü,
her konuşmada “Savcılığa duyurun, savcılığa suç duyurusunda bulunun.” deniyor.
Biz bu konuyla ilgili gerekli çalışmaları yaptık. Bina alım işine ait teknik
şartnamenin olumsuz olduğu ve kanuna ve hukuka aykırı olduğu ortada. Bina alım
öncesi kurum tarafından piyasa araştırması yapılmış ama usule uygun yapılmamış,
sonradan usule uygun olarak getirilme noktasındadır. Yani istimi
arkasından gelmiştir. Dolayısıyla, bina için 2,5 trilyon liralık ücret çok
yüksek bir ücrettir. Bina için en fazla verilecek para, bütün emlakçilerin
ortak kararı 1,5 trilyon ila 1 trilyon 600 milyar Lira arasındadır. Dolayısıyla
arada 1 trilyon liraya yakın bir fark kimlerin eline ne şekilde gitmiştir?
Bunun mutlaka araştırılması gerekmektedir.
Binayla ilgili
daha önce basına yansıyan konular oldu. Sayın Grup Başkan Vekilimiz Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu konuyla ilgili açıklamaları oldu ve bir
miktar basına yansıdığı hâlde, gerekli çalışmaların ne zaman yapıldığı
konusunda hâlâ merakımız gidiyor. En son da Plan ve Bütçe Komisyonunda bu
konunun yine bizim Plan ve Bütçe Komisyonu üyemiz tarafından, Sayın Akif Hamzaçebi tarafından dile getirildiğini görmekteyiz.
Binayla ilgili
tüm belgeleri topladık. Bu belgede bir konuyu okuyarak sözlerime devam etmek
istiyorum. Personelden bir tanesi, bürokratlardan bir tanesi: “Piyasa araştırma
dosyasında bulunan emlakçilerden alınan fiyatlar arasında farklar nedeniyle 2,5
milyon liraya alınmasını uygun görmüyorum.” diyor. Diğeri ise “Dükkânın
kiracılar tarafından boşaltıldıktan sonra, satış taahhüdü sözleşmesi
yapıldıktan sonra maliyet cetvelinde belirtilen 1 milyon 750 bin liradan yüksek
alınması uygun
değildir ama 1 trilyon 750 milyar liraya alınması uygundur. Bunun üstü yüksek
bir fiyattır.” deniliyor. Bir personel hiç imza atmamış, hiç üzerine almamış.
Diğer bir personel de binanın fiyatı muhammen bedelin çok üzerinde olduğundan
alınmasının uygun olmadığını söylüyor.
Resmen
“alınmasın” denilen bir binayla ilgili bu kadar gayret gösterilmesinin, acaba,
bu araya giren siyasi nüfuzun mu içinde olduğunu merak edip duruyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ünsal, lütfen tamamlayınız.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) - Dolayısıyla, burada, aynı bölgede çok daha ucuza ve daha fazla
kullanım alanı olan bina alınması gerekirken Türk Tarih Kurumunda yapılan bu
usulsüzlüğün, hukuksuzluğun mutlaka çözülmesi gerekir.
Bunun bir kez
daha Meclis kayıtlarına geçirilmesi anlamında söz aldım.
Sözlerime
hepinize saygılar sunarak son veriyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ünsal.
Atila Emek, Antalya
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Emek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyanet İşleri
Başkanlığının 2010 yılı bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, konuşmama geçmeden sizlerle bir konuyu paylaşmak istiyorum:
Sayın Başbakanın iki gün önce bu kürsüden yaptığı sert konuşma ve kullandığı
üslup toplumda tepki yaratmıştır. Sayın Başbakan ne bir han ne bir sultandır.
Milletimiz Türkiye Cumhuriyeti devletinin özgür yurttaşlarıdır. Bizler de büyük
Türk milletinin vekilleriyiz. Milletin bir vekili olarak yapılan bu konuşmayı
ve üslubu milletimiz adına yadırgadığımı milletin kürsüsünden ifade ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı, demokratik, laik cumhuriyetin en
önemli alt kurumlarından biridir. Temel işlevi toplumumuzu din konusunda
bilgilendirmek, aydınlatmak ve din hizmetlerini vermektir. Takdir edileceği
üzere bu çok zor ve hassas bir görevdir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı bu hizmetleri verirken Anayasa’nın 136’ncı maddesine bağlı kalmak
durumundadır. Bu bağlamda her siyasi görüş ve inanç sahibi yurttaşımızın bu
hizmetlerden eşit olarak yararlanması gerekir. Hizmet veren din görevlilerimiz
de bu türlü siyasi görüş ve düşüncenin dışında bir anlayışla yansız ve tarafsız
bu hizmetleri vermelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yürürlükteki Anayasa’mızın 136’ncı maddesinde ifade
edildiği üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda
milletimizin dayanışma ve bütünleşmesini amaç edinerek bütün siyasi görüş ve
düşüncelerin dışında kalmak koşuluyla hizmetlerini yürütmelidir.
Değerli
arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığının yayınları bu hizmetlerin
verilmesinde önemli bir etkendir. Özellikle genç kuşaklarımızın bu yayınlardan
daha çok yararlanması için kullanılan dilin sade ve günümüz Türkçesine uygun
olması gerekmektedir. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığımızın gereken
duyarlılığı ve özeni göstermesini öneriyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının bu
konularla ilgili olarak tasarı ve tekliflerin bir an önce Hükûmetçe
Meclise getirilip Parlamentomuzda tüm milletvekillerimizin desteğiyle
yasalaşmasını bekliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinden yapılan harcamaların
nerede ise tamamına yakını toplumun bir inanç kesimine verilen hizmetlere
ayrılırken toplumun önemli bir inanç kesimi bu hizmetlerden gerektiği gibi pay
alamamaktadır. Geçmişte olduğu gibi bu yasama döneminde de Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekilleri bu eşitsizlik ve haksızlığın giderilmesi yönünde
Türkiye Büyük Millet Meclisine defalarca kanun teklifleri verdiler. Bütün
bunlara AKP çoğunluğu karşı çıktı ve çıkmaya da devam ediyor. Bütçeden cemevlerine ve Alevi derneklerine ayrılan pay AKP’nin iktidara
gelmesiyle kesildi.
Değerli
milletvekilleri, toplumumuzun nüfus itibarıyla önemli bir kesimini teşkil eden
Alevi inancına bağlı yurttaşlarımızın bu ülkenin asli unsurları olarak
demokratik, laik cumhuriyete, Atatürk düşüncesine, vatanın bölünmez bütünlüğüne,
ulus devlet ve üniter yapıya bütün varlıklarıyla
bağlı, aydın düşünceli insanlar olarak inançlarını her yurttaş gibi özgürce
yaşamak haklarıdır. Esasen, büyük bir imparatorluğun içinden çıkmış ve Türkiye
Cumhuriyeti ulus devletini kurmuş bir millet olarak bu ülkede yaşayan her
yurttaşımızın inancını güven içinde, huzur içinde, özgürce yaşama hakkı
cumhuriyet tarafından teminat altına alınmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi, laik, demokratik cumhuriyetin sağladığı
bu hakkın yurttaşlarımız tarafından kullanılmasının güvencesi olmaya devam
edecektir. Bu alan, siyasetin girmeyeceği, taassup ve hurafenin inanca etki
etmeyeceği bir alandır. Açık ifadesiyle, din ve inanç üzerinde siyaset
yapılmamalı, hurafenin ve yobazlığın etkisinden yüce dinimiz her zaman
korunmalıdır. Bu bağlamda, inançlara dışarıdan müdahale edilmemeli, Alevi
yurttaşlarımızın kendi inançlarını özgürce yaşamaları sağlanmalı, onları
rencide eden ve istismar eden her türlü beyan ve açıklama ve siyasi çıkar
sağlamaya yönelik girişimler son bulmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP İktidarı Alevi inancına sahip yurttaşlarımızın
sorunlarına çözüm getireceğine, göstermelik çalıştaylarla,
matem oruçlarında lüks otellerin salonlarında iftar açarak zaman harcamaktadır.
Oysa sorunlar belli, çözümler açıktır.
Değerli
milletvekilleri, nedir Alevi inancına sahip yurttaşlarımızın talepleri?
Öncelikle cemevlerinin ibadethane olması için yasal
düzenleme yapılması, acısını yüreklerimizde taşıdığımız, canların yakıldığı
Sivas Madımak Oteli’nin müze olması, kitaplarda, yayınlarda, Alevi toplumuna
hakaret anlamına gelen ifadelere son verilmesi. Bunların çözümü çalıştaylarla, lüks otellerin salonlarında iftar açmakla
değil, Parlamentoda yasal düzenlemeyle gerçekleştirilebilir. Bu konuda,
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin verdiği kanun teklifleri gündeme
alınıp AKP çoğunluğunun ve diğer milletvekillerimizin desteğiyle
yasalaştırıldığı zaman çözümler gerçekleştirilmiş olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP, göstermelik çalıştaylarla
toplumun diğer alanlarında yaptığı kuşatma ve yarattığı ayrıştırmanın bir
örneğini de Alevi inancına sahip yurttaşlar üzerinde sürdürmektedir. Günümüzde
hepimize ve özellikle AKP İktidarına düşen görev, bu inanç kesimiyle ilgili çözüm
üretmektir.
Değerli
milletvekilleri, Alevi yurttaşlarımızın sorunlarının çözümü yerine, kelime
oyunlarıyla ve zaman kaybına neden olan çalıştaylarla
siyasi çıkar amaçlı istismarı Cumhuriyet Halk Partisi olarak kabul etmiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu kadar önemli ve hassas bir konuda hizmet verme sorumluluğu
taşıyan Diyanet İşleri Başkanlığının, yürürlükteki Anayasa’nın geçici 8’inci
maddesinde belirtildiği şekilde, kuruluş ve görevleri hakkında yasal düzenleme
yapılmış değildir. Bu konuda yasal boşluk devam etmektedir.
BAŞKAN – Sayın
Emek, lütfen tamamlayınız.
ATİLA EMEK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak hangi inançtan olursa
olsun yurttaşlarımızın demokratik, laik cumhuriyetin teminatı altında
inançlarını özgürce yaşamalarının milletimizin birlik, dayanışma ve kardeşlik
duygularını pekiştireceğine inanıyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce
Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Emek.
Onur Öymen, Bursa Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle belirtmek isterim ki Cumhuriyet Halk Partisi, başından
beri Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini samimiyetle desteklemektedir, bunu
bir millî mesele olarak görmektedir ve iç politika tartışmalarının malzemesi
yapılmaması gerektiği görüşündedir.
Ne yazık ki 2004
yılının sonundan beri bir taraftan Avrupa’dan kaynaklanan bazı olumsuz
yaklaşımlar, bir taraftan da Hükûmetin yaptığı bazı
stratejik yanlışlıklar üyelik sürecimizi zorlaştırmıştır. 1999 yılında Helsinki
Zirvesi’nde Türkiye'ye resmen adaylık statüsünün tanınması umutlarımızı
artırmıştı fakat 2004 yılından itibaren Avrupa Birliğinin tutumunda bir
değişiklik ortaya çıktı. Bizi üzen budur. Bir taraftan Kıbrıs meselesini
Türkiye'nin üyeliğinin bir parçası hâline getirdiler ve Güney Kıbrıs’ı resmen
tanımamıza yol açabilecek ek protokolün imzalanmasını bir ön şart olarak
dayattılar. Bu konudaki tepkimizi biliyorsunuz, Sayın Genel Başkanımızın
görüşlerini biliyorsunuz. Buna rağmen Hükûmet,
maalesef, o zirvede bunu kabul etti ve 2005 yılının 29 Temmuzunda da bu ek
protokolü imzaladı ama bunun ne kadar yanlış bir iş olduğunu kendisi de idrak
etmiş olacak ki aradan dört seneden fazla zaman geçmiş olmasına rağmen onay
için Meclise getirmemiştir. Türkiye'nin şartlarının Avrupa Birliği tarafından
yerine getirilmediğini söylemiştir fakat bunun ötesinde, herhâlde, halkımızın
tepkisini de dikkate almıştır.
Değerli
arkadaşlarım, 2004 yılından beri, Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin ucu açık
olacağı söyleniyor. Bizden başka kime söylendi bu? Ucu açık müzakereler
dedikten hemen sonra da Türkiye'nin tam üye olamayabileceği yazılıdır 2004
yılında kabul edilen metinlerde. Bizi üzen taraf budur.
Daha da ileri gittiler; o tarihteki bir değerlendirme belgesinde,
Dicle ve Fırat sularının İsrail ve Arap ülkeleri için stratejik önem
taşıdığını, Türkiye üye olursa bunların uluslararası yönetime sokulabileceğini
söylediler, hatta geçenlerde, basında, bunun, çevre başlığının açılması için ön
şart olduğu söylendi ama bereket, Hükûmet bir
açıklama yaptı ve bunun doğru olmadığını ilan etti. Bu konularda çok dikkatli olmak zorundayız.
Değerli
arkadaşlarım, maalesef, sıkıntılar bundan ibaret değil. Bazı ülkelerden gelen
tepkiler, Türkiye’nin üyeliğinin ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor. Fransa
Cumhurbaşkanı Sarkozy, açıkça çıktı defalarca dedi
ki: “Türkiye hiçbir zaman üye olmamalıdır çünkü Türkiye bir Avrupa ülkesi
değildir, bir Asya ülkesidir.” Bu sözün altında kalmamız mümkün değildir.
Türkiye altmış yıldan beri Avrupa Konseyinin üyesidir. O zaman niçin bize
demediniz, gidin Asya konseyine üye olun diye. Öyle bir konsey de yok aslında.
Ama o zamandan beri bizim üyeliğimizi kabul ediyorsunuz, Avrupa’ya mensubiyetimizi
kabul ediyorsunuz, 63 ortaklık anlaşmasında tam üyelik hedefini kabul
ediyorsunuz; aynı ülkelerin bazıları şimdi çıkıyor diyor ki: “Siz hiçbir zaman
üye olamazsınız çünkü Avrupalı değilsiniz.”
Evvelce
üyeliğimizi destekleyen bazı Avrupalı yöneticiler, Fransız devlet adamları,
şimdi çıkıyorlar geri adım atıyorlar. Fransız Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, 7 Nisan 2009
tarihinde yaptığı bir konuşmada “Türkiye’nin daha az laik bir yöne doğru
gitmesi beni endişelendiriyor, onun için Türkiye’ye desteğimi geri çekiyorum”
diyor.
Fransa’nın Avrupa
Bakanı Pierre Lellouche
şimdiye kadar üyeliğimizi destekliyordu, o da desteğini geri çekti; “Türkiye
ancak Avrupa’nın yanında yer alabilir, içinde yer alamaz” diyor.
Değerli
arkadaşlarım, Almanya Başbakanı Merkel aynı şekilde
“Türkiye’ye ancak özel statü verebiliriz” diyor, bu konuda partisinin grubunda
karar alıyor. Bunlara karşı ne tepki gösteriyoruz?
Değerli
arkadaşlarım, milletimizi bu kadar incitici sözler söyleyenlere yeterli tepkiyi
Hükûmetin bugüne kadar gösterdiği kanısında değiliz.
Daha güçlü bir tepki göstermemiz gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, kısa bir süre önce Lizbon Antlaşması yürürlüğe girdi, Avrupa
Birliğine bir Başkan seçildi iki buçuk yıllığına, Herman
Van Rompuy, Belçika’nın eski Başbakanı. Ne diyor
Türkiye konusunda biliyor musunuz? Aynen şunu söylüyor: “Türkiye Avrupa’nın
parçası değildir ve hiçbir zaman da olmayacaktır. Hristiyanlığın
da temellerini oluşturan Avrupa’da geçerli, evrensel değerler Türkiye gibi
büyük bir İslam ülkesinin kabulü durumunda gücünü kaybedecektir.”
Değerli
arkadaşlarım, bu düşüncedeki bir insan şu anda Avrupa Birliğinin Başkanıdır.
Nerede buna tepkiniz? Nerede buna tepkiniz? Bunlara güçlü tepki göstermemiz
gerekiyor.
Çok değerli
milletvekilleri, Türkiye 3 Ekim 2005 tarihinde Hırvatistan’la aynı gün üyelik
müzakerelerine başladı. Geçenlerde yayınlanan Strateji Belgesi’nde, Avrupa
Birliğinin, deniliyor ki: “Hırvatistan, müzakereleri bitirmek üzere, 2010
yılında bitirecek, muhtemelen 2012 yılında üye olacak.”
Türkiye ne
durumda? 35 müzakere başlığının sadece 11’ini müzakereye açabildik, 1 tanesini
de açıp kapayabildik. Hiçbirini kapatamadık, 1 tanesi hariç olmak üzere.
Bunun ötesinde,
değerli arkadaşlar, bütün üyelik müzakerelerine başlayan ülkelerin vatandaşlarına
Avrupa Birliğine vizesiz seyahat hakkı tanınmışken bu hak Türkiye’ye tanınmadı.
Strateji raporunu açıyorsunuz, Sırbistan, Karadağ, Makedonya vatandaşları 2010
yılından itibaren vizesiz girebilecekler Avrupa Birliği ülkelerine, yılın
ortasından itibaren Bosna-Hersek ve Arnavutluk. Türkiye? Türkiye'nin adından
bile bahis yok.
Değerli
arkadaşlarım, iktidarın sürekli olarak övündüğü başarılı diplomasi bu mudur? Bu
başarı mıdır, Türkiye hesabına başarı mıdır?
Değerli
arkadaşlarım, Avrupa Birliği bizden ne istiyor? Komisyonun ilerleme raporuna
bakıyorsunuz, “Milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırın, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun üyeliğinden Adalet Bakanlığı Müsteşarını çıkarın,
Başkanlığından Adalet Bakanlığını çıkarın, Adalet müfettişlerini oraya
bağlayın.” diyor. Biz de aynı şeyleri söylüyoruz. Biz de aynı şeyleri
söylüyoruz. “Ergenekon davasında usullere uyun.” diyor. Biz de aynı şeyi
söylüyoruz. “Yolsuzluklarla daha iyi mücadele edin.” diyor. Biz de aynı şeyi
söylüyoruz. Bunun dışında, “Basın özgürlüğüne saygı gösterin.” diyor, “Basına
boykot çağrısı yapmayın.” diyor, “Aşırı para cezaları vermeyin.” diyor. Biz de
aynı şeyi söylüyoruz. Onun dışında, “Sendikalar yasasını çıkarın.” diyor. Biz
de aynı şeyi söylüyoruz. Bu konularda aramızda farklılık yok ama bazı öyle
konular var ki raporda, bizim kabul etmemiz mümkün değil. Öyle bir ifade var ki
sanki siyaseti askerler yönlendiriyor. Şimdi size soruyorum arkadaşlar: Yüce
Mecliste herhangi biriniz bir tek kere askerlerin telkiniyle oy kullandınız mı?
O zaman bu Meclise bir saygısızlık değil midir “Türkiye’de siyaseti askerler
yönlendiriyor.” demek? Bu konulara karşı çok duyarlı olmak zorundayız.
“Heybeliada Ruhban Okulunu açın.” diyor, Anayasa’mıza aykırı. Bunu söylemek lazım. Onun dışında, Atatürk’e karşı suçları,
düşünce özgürlüğünü engelleyen hususlar arasında söylüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öymen, lütfen tamamlayınız.
ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Tamamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bunlara tepki göstereceksiniz, itiraz edeceksiniz.
Ne diyor ilgili
Bakanımız? “Bu, olumlu ve dengeli bir rapordur, bugüne kadar yayınlanan en
objektif raporlardan biridir.” diyor, içinde söylediğim unsurlar olan raporu.
Şimdi, bütün
mesele şu: Bizim, Avrupa ile aramızdaki ortak değerlere sahip çıkmak lazım.
Nedir bunlar? Demokrasi, insan hakları, laiklik, kadın-erkek eşitliği, hukukun
üstünlüğü, basın özgürlüğü vesaire. Bütün bu alanlarda, maalesef, Türkiye
gerilemektedir. Yargı bağımsızlığında dünyada 64’üncü sıradayız, basın özgürlüğünde
106’ncı sıradayız, kadın-erkek eşitliğinde 123’üncü sıradayız.
Değerli
arkadaşlarım, bu tabloya bakarak Türkiye'nin Avrupa’ya yaklaştığını söylemek
mümkün müdür? İşte, biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak bu
eksen kaymasını durdurmak ve Türkiye'nin Avrupa değerlerine bağlı biçimde
cumhuriyetin koyduğu temel ilkeleri mutlaka başarıya götürmek için çalışmaya
devam edeceğiz ve bu vesileyle Türkiye'nin Batı medeniyeti içinde yer aldığını
da bir kere daha vurguluyoruz; medeniyetler ittifakı müzakerelerinde de Batı
medeniyetinin karşısında değil, Batı medeniyetinin içinde yer aldığını
düşünüyoruz.
Yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öymen.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Çakır,
Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çakır. (MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakika.
MHP GRUBU ADINA
OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği bütçesi hakkında konuşmak istiyorum.
Hepimizin bildiği
gibi, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz yaklaşık elli yıl önce, 1960 yılında
Ankara Anlaşması’yla başladı. 1999 yılında 57’nci Hükûmet
döneminde Helsinki Zirvesi’nde Türkiye adaylık statüsü aldı. Türkiye'nin diğer
ülkelerle eşit şartlarla ve gecikmeksizin müzakerelere başlanacağı taahhüt
edildi ancak 3 Ekim 2005’e kadar müzakere süreci başlatılamadı. Gerek 17 Aralık
2004 zirve kararlarında ve strateji belgesinde ve gerekse ilerleme raporlarının
hemen hemen tümünde, Türkiye’ye tam üyelik değil,
ikinci bir sınıf ilişki statüsünde veya imtiyazlı bir ortaklık adı altında
daima bağlı tutulan bir pozisyon belirlendi. Bu temel belgelerle, bir taraftan
Türkiye AB’ye tam üyelikten dışlanırken diğer taraftan da ülkemizi Avrupa
yapılarına sıkıca bağlamayı ve özel bir statüye oturtmayı öngören bir
müktesebat, bir hukuki zemin oluşturulmaya çalışıldı.
Bugüne kadar bu
35 müzakere faslı
içerisinden 1 fasıl, bilim ve araştırma faslı geçici olarak
kapatıldı. Bu fasılla birlikte 11 fasılda müzakereler açılmış ve devam
etmektedir. 2006’dan bu yana dondurulmuş 8 fasıl var. AB, Ankara Anlaşması’na
dayalı ek protokolü tam olarak Türkiye'nin uygulamaya koymadığını belirterek
toplam 8 fasılda müzakerelerin açılmaması ve hiçbir faslın da geçici olarak
kapatılmamasına karar vermiştir. Böylece, 8 fasıl askıya alınmış, 5 fasıl bloke
edilmiş, 9 fasıl da şu anda Konseyde beklemektedir.
AB’ye tam üyelik
müzakereleri 14 Aralık 2007 Liderler Zirvesi’nden sonra yayınlanan bildirgede
“tam üyelik” ibareleri çıkarılmış, bundan sonra da her türlü Avrupa belgesinde
bu ibarelerden kaçınılmaya çalışıldığı izlenilmiştir. AB için şimdi gerçekte
tek amaç Türkiye’yi yapay sorunlarla bunaltmak ve köprülerin atılacağı bir
gerilim yaratmadan en uygun ortamda bize özel bir statü kabul ettirmektir. AB
mevcut tutumunu değiştirmedikçe Türkiye'nin AB’ye üyeliği sanal bir hedef
olmaya mecbur kalacaktır.
Bu durumda şu
sorunun yanıtını verme zamanı gelmiş ve geçmektedir: Türkiye Kopenhag ve Maastricht Kriterleri’ni eksiksiz ve harfiyen yerine
getirmiş olsa bile diğer aday ülkeler gibi AB’ye tam üye olabilecek midir? Bu
sorunun cevabını maalesef Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği yetkilileri
bile bilmemektedir çünkü Türkiye için hiçbir şey belli değildir, olması gereken
şekilde de değildir ve ortada bir samimiyet de yoktur.
Üyelikten Sayın
Başbakan da umudunu kesmiş olacak ki “Biz de Kopenhag Kriterleri’ni Ankara, Maastricht kriterlerini de
İstanbul kriterleri olarak kabul eder, yolumuza devam ederiz.” diyor. Acaba,
Sayın Başbakan, bu konuda bakanları ne yapıyor, Avrupa Birliği konusunda
bakanları ne ediyor diye bakıyor mu? Bakanlıkların Avrupa Birliği kriterlerini gerçekleştirmede ne ölçüde gayret
gösterdiklerini ve uyum sağlamada ne ölçüde başarı sağlayıp sağlamadıklarını
takip ediyor mu? Eğer ediyorsa Avrupa Birliği kriterlerinin
kendi bakanlarının hiç de umurunda olmadığını Sayın Başbakan çok yakından
görecektir. Bu konuda bakanlarının hiçbir gayretleri olmadığını, sadece durumu
idare ettiklerini ve gerçekte hiçbir şey yapmayıp ancak yapar gibi
göründüklerini de çok açıkça fark edecektir. AB üyeliği hedefinde olduğu gibi
Ankara ve İstanbul kriterlerini gerçekleştirmede de
bakanlar fevkalade hayal kırıklığı yaratmaktadır. Zaten gidişat da kendisini
ortaya koymaktadır.
AB üyeliğine
inanmayan sadece Başbakan ve bakanları değildir. 1999 yılında Türkiye, Helsinki
Zirvesi’nde adaylık statüsü aldığında AB’ye olan yüzde 75 destek, bugün
halkımızda, 2009 yılında yüzde 30’lara kadar düşmüştür. Bugün gazeteler de
yüzde 40 civarında bir rakam vermiş ama gerçek rakamlar bu civarda ifade
ediliyor.
AB’ye olan inancı
ve beklentisi de artık milletimizin kalmamıştır. AB bütün işlemlerinde
Türkiye’ye haksızlık yapmaya devam etmektedir. Türkiye’yle aynı tarihte
müzakerelere başlayan Hırvatistan bugün 33 fasıldan 22’sini açmış, 10 tanesini
de kapatmıştır. Hırvatistan toplam 18 fasılda görüşmeleri yürütmektedir ve 2012
yılında da tam üyeliğe kabulü planlanmaktadır. Genişleme belgelerinde
Türkiye'nin yol haritası belirsiz ve ucu açık ifadelerle yer almaktadır. Başka
ülkelerin yol haritaları belirli, tarihli ve takvimlidir. Haziran ayında
Sırbistan için dahi vizeyi kaldıran AB, Türkiye'nin hukuki haklarını bile
vermeye direnmektedir. AB, Adalet Divanının kararlarını bile görmezlikten
gelmektedir. Gümrük birliğinden dolayı uğradığımız maddi zararlar telafi edilmemektedir.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Fransa, özellikle Sarkozy
döneminde Türkiye'nin AB’ye katılım sürecine karşı çıkmıştır ve Türkiye’yi
farklı statülere yönlendirmeye çalışmış ve Fransa döneminde açılması planlanan
fasıllar da açılamamıştır.
AB, Kıbrıs konusunda
da Türkiye’ye haksızlık yapmaktadır. Türkiye'nin iç meselelerini kendince
tanzim etmeye kalkışan AB, bağımsızlığımızı yok saymakta; ayrımcılığı,
bölücülüğü haklı göstermeye çalışmakta ve bunları “Fikir özgürlüğü” başlığı
altında Türkiye’ye dayatmaktadır.
İşgal altındaki Karabağ’da işgalci Ermenistan’ın bu topraklardan çıkmasını
sağlamak yerine Azerbaycan ve Türkiye’yi çözüm için taviz vermesi gereken taraf
hâline getirerek işgali haklı çıkarma görüntüsü vermektedir ve Ermenistan’la
olan sınırlarımızı açmayı öncelikle öngörmektedir.
Avrupa Birliğinin
ve Parlamentosunun bütün raporlarında yer alan haksız, adaletsiz dayatmalar, AB
yetkililerinin ve ülkelerinin beyanları, açılamayan fasıllar, çözülemeyen
sorunlar, bitmeyen kriterler gösteriyor ki AB Türkiye’yi
oyalamaya devam etmektedir. Bu süreçte de dişine uygun gördüğü bir iktidar
vasıtasıyla alabildiği kadar çok taviz alıp Türkiye'nin birliğini sarsarak
bölücülere imkân ve fırsat oluşturmak, bölemezse de Türkiye’yi zayıflatmak
arzusundadır. AB, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerini, üniter yapısını, Lozan’ı görmezlikten gelmekte,
yetkililerimiz de buna rıza göstermektedir. Bugün İsviçre’de minareler
yasaklanırken Fener Rum Patriğine ekümenik sıfatı
vermek, apartman bodrumlarına kadar kiliseler kurdurmak, ruhban okulları açmak
nedense bizim hükûmetlerimizin asli görevi hâline
gelmiştir. AB Komisyonunun Türkiye’yle ilgili Etki Raporu, AB Konseyi ve
Parlamentosu için bir aday ülkeye özel olarak hazırlanmıştır. Bu, Türkiye’ye
çifte standart uygulandığının, Türkiye’nin dışlandığının kanıtıdır. Avrupa
Birliğinin amacı, yüksek stratejik öneme sahip Türkiye’yi kontrol altında
tutmaktır; Türkiye’yi âdeta teslim alarak AB’den uzak bir konumda ama kontrol
altında bulundurmak istemektedir.
Müzakereler başlayalı
dört yıl oldu. Geçen sene kasım ayında AB Komisyonu tarafından yayınlanan
İlerleme Raporu’nda on bir müzakere başlığının açıklanmamasının sebebi olarak
Türkiye’nin gerekli ön hazırlıkları yapmaması olarak gösteriliyor. Devlet
Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Bakan, Hükûmet bakanı olarak göreve geldiğinde en büyük
hedeflerinin AB olduğunu belirterek “Yarım asırdır gel-gitlerle
dolu olan AB sürecini gerçek ve varılabilir bir hedef hâline getirdik.” diyor
ve ekliyor “Türkiye’yi AB sürecinden dışlamaya kimsenin gücü yetmez.” Sayın
Bakan neye güveniyor, neye dayanıyor, hangi olumlu sinyaller alıyor bilemiyorum
ama AB’nin kararlarına baktığımız zaman aynı cesareti ben bulamıyorum ve orada
da ben böyle bir olumlu hava ve tavır göremiyorum.
Sayın Bakanın işe
başlamasıyla 5916 sayılı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bütün üst
kadroları tamamen tasfiye edildi. Bu görevlere hangi kriterlere
göre yapıldığı belli olmayan yeni atamalar yapıldı ve yıllardır AB ile ilgili
çalışmalarda bulunmuş uzmanlar işinden ayrılmak zorunda kaldı. Sayın Bakan bu Kanun’un gereği olduğunu söyleyecek ama bu Kanun
yeni uzmanlara ihtiyaç duymuş, yeni bir giriş sınavı açmayı zorunlu hâle
getirmiştir ancak yazılı sınavı kazananların listesinin ilan edildikten sonra
neden değiştiğini, ikinci bir sınavın neden gerekli görüldüğü ikinci bir
listenin neden asıldığı ve iki liste arasındaki farklar da izah edilmediğinden
bir kargaşa ve skandal ortadadır. Bünyesinde uzman alımında bile objektif, saydam ve AB ölçülerine göre bir seçim
yapamayan Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin AB’ye ne derece uyum sağlayacağı
ve müzakere çalışmalarında bu hâliyle ne kadar başarılı olacağı da ortadadır.
AB’ye diğer
ülkelerle eşit şartlarda onurlu bir tam üyelik esas olmalıdır. Adaylık statüsü
alışımızın onuncu yılında AB’yle müzakere sürecinde bir sıçrama mutlaka
gerçekleştirilmeliydi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çakır, lütfen tamamlayınız.
OSMAN ÇAKIR
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, AB tarafından aday
ülke ilan edilmiş. Kıbrıs meselesi o zaman bunun ön şartı değildi. Adaylık
süreciyle ilgili belgede en önemli nokta, Türkiye'nin diğer bütün aday
ülkelerle eşit statüde bir aday ülke olduğu beyan edilmişti. Daha
sonraki zirve kararları gözden geçirildiğinde, Türkiye’ye aynı politikalar
yerine ayrımcı, dışlayıcı bir yol haritası verildi ve Türkiye için çok vahim
sonuçlar ortaya koyan zirve kararları alındı ve bu haritalara göre ucu açık,
ekonomik destekten yoksun, serbest dolaşımda kalıcı kısıtlamalara sahip,
sonucu, süreci ve nasıl biteceği belli olmayan bir süreç ortaya konuldu. AB
zirve kararlarının tümünde bunu bulmak ve bunları hissetmek mümkündür ve bugüne
kadar geçen süreçte Avrupa Birliğinin Türkiye'yi oyalaması, dışlaması ve
haysiyetiyle oynaması, Türkiye’yi üye olarak kabul etmek istememesinin “Bir Hristiyan projesinde Türk ve Müslüman Türkiye’ye yer
bulunmadığının” ifadeleri ortadadır.
Avrupa Birliği
Türkiye’de zorla millî azınlık yaratmak sevdasındadır. Etnik temelde bir ayrışma yaratmak ve AB
politikalarıyla aynı zamanda bireysel farklılıkları da kaşımak AB’nin temel
görevi hâline gelmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
Sayın Dinçer, “Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Amasya
Milletvekili Sayın Hüseyin Ünsal, oğlumun ismini kullanarak şahsıma sataşmış ve
ayrıca bir konuyu gerçek dışı bir biçimde anlatmıştır. Bu nedenle, İç Tüzük
madde 69’a göre söz talep ederim.” diyerek bir dilekçeniz var. Buna göre
tutanakları incelettim.
Buyurun.
Üç dakika söz
veriyorum ancak yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
İKRAM DİNÇER
(Van) – Vermem Sayın Başkan.
BAŞKAN - İç
Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili İkram Dinçer’in,
Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, şahsına, sataşması nedeniyle konuşması
İKRAM DİNÇER
(Van) – Sayın Başkanım, böyle bir olanağı tanıdığınız için size teşekkür
ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Amasya Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Ünsal Bey, demin bu kürsüde,
oğlumun da ismini vermek suretiyle bir alımdan bahsettiler. Şimdi bu konuyla
ilgili gerçek bilgileri size sunmak üzere söz aldım.
Değerli
arkadaşlarım, Türk Tarih Kurumu, daha önce satın almak istediği bir iş yeri
için bir kısım emlakçılarla konuşmuş ve yer
göstermiş, “Kızılay semtimizin falanca sokaklarında kitaplık, kütüphane olarak
bir yer istiyoruz, böyle bir yer bulursanız haber verin.” diye bir kısım emlakçılara haber vermiş. Şimdi -Allah aşkına, lütfen
dikkatlice bir dinleyin- bir dükkân düşünün üzerinde “satılık” veya “kiralık”
iş yeri levhası var ve o dükkânın o levhasının üzerinde de bir kısım
telefonlar. Şimdi, benim oğlum, dükkân sahibiyle birlikte çalışan bir insan.
Türk Tarih Kurumu oradaki telefonları almak suretiyle, bu dükkânı satın almak
istediğini ifade etmiş değerli arkadaşlarım. Sonra bir kısım görüşmeler olmuş,
görüşmeler yapılmış, Türk Tarih Kurumu Başkanımız ya da oradaki ilgili
arkadaşlarımızla bir kısım konuşmalar olmuş, belli bir rakam üzerinde
anlaşılmış. Sonra, iş yerinin gerçek sahibi yani tapusu adına kayıtlı olan
arkadaşımız İngiltere’ye gidiyor ve diyor ki benim oğluma: “Ben yurt dışına
çıkıyorum, tapu işlemlerini yürütmek üzere sana vekâlet bırakıyorum ve lütfen
bu zahmete katlanır mısın?”
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, orada bir sınır konmuş, alt ve üst sınır konmuş ve Türk Tarih
Kurumunun yetkilileri ile mülk sahibi bir kere belli bir rakamda anlaşmışlar.
Bir gazetemiz -ismini vermeye gerek yok- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan
Vekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir açıklaması
üzerine haber yapıyor bunu.
Sonra, bir
sonraki gün, bir sonraki sayısında aynı gazete diyor ki: “Bu mülk gerçek
değerinin altında satılmış.” Aynen haber bu. Kaynak
olarak da Ankara Emlakçılar Odası, Millî Emlak
Müdürlüğü, İl Bayındırlık Müdürlüklerinin belgelerini de aynı gazete yayınlıyor
değerli arkadaşlar.
Şimdi, burada
Sayın Milletvekilimiz, işte, binanın şu kadar olduğu, bu kadar olduğunu
söyledi. Keşke biraz daha sağlıklı inceleme imkânı olsaydı. Bina, dört katlı
bir bina…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Sayın Başkan, konunun ehemmiyetine binaen bir dakika daha süre
istiyorum.
BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız, bir dakika süre veriyorum, buyurun.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Vekil, oğlunuz ne iş yapıyor, onu da belirtirseniz…
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya)- Lokantacı.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Tabii… Oğlum tüccardır.
BAŞKAN – Siz
konuşmanızı tamamlayınız, lütfen Sayın Vekil.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Şimdi, bina dört katlı bir yer, bir kere, tek katlı falan değil.
Değerli
arkadaşlarım, Saygıdeğer Milletvekilimiz Hamzaçebi de
Plan-Bütçede bu konuyu bir kez daha irdelemişti. Ben hem Sayın Kılıçdaroğlu’na hem Sayın Hamzaçebi’ye
dostane ziyaretlerde bulundum ve dikkatlerinize bir şey -istemeyerek
söyleyeyim- sunayım: Sayın Hamzaçebi’nin ilinde, on
yıldır orada ticaret yapıyorum ve son on yıldır, değerli arkadaşlarım,
Trabzon’da vergi ödeyenler sıralamasında mutlaka ilk 10’dayız. Şimdi, bizi
böyle bir şeyle ilişkilendirmelerini doğrusu çok doğru bulmuyorum ve üzüldüğümü
burada ifade etmek istiyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, esasen konunun özü nedir biliyor musunuz? Onu da söyledikten
sonra huzurlarınızı fazla işgal etmeyeceğim. Türk Tarih Kurumu içerisinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Dinçer, lütfen… Teşekkür ediyorum, konu anlaşılmıştır.
Teşekkür ediyorum Sayın Dinçer.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Her ne kadar…
BAŞKAN - Lütfen
Sayın Dinçer… Teşekkür ediyorum Sayın Dinçer.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Bunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Arkadaşlar, Türk
Tarih Kurumu içerisinde Sayın Başkana, yeni Başkana, burdaki
personel, burdaki yetkili arkadaşlarımızın bir
ideolojik sıkıntıları var. Bütün meselenin özü budur. Bunu buralara taşıyıp, AK
PARTİ’yle, AK PARTİ milletvekilinin oğluyla, AK PARTİ
milletvekiliyle
ilişkilendirmek doğru değildir.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Olan şey anlatıldı yani bir şey olmuş, o olan şey burada
anlatıldı, açıklandı.
BAŞKAN – Sayın Dinçer, teşekkür ediyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – İkram Bey düzgün adamdır.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Ben düşüncelerimi burada ifade ettim…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Karalama yok yani ne olmuşsa o anlatıldı yani karalamayla alakası
yok bunun.
BAŞKAN – Sayın Dinçer…
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Sayın Başkan size ve yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dinçer.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 14.00’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.00
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728,
3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)
A) VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
B) BASIN–YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
C) TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU (Devam)
1.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2010
Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu 2008
Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
D) TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim
2.- Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
E) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
F) ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ (Devam)
1.- Atatürk Araştırma Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
G) ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ (Devam)
1.- Atatürk Kültür Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
H) TÜRK DİL KURUMU (Devam)
1.- Türk Dil Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
I) TÜRK TARİH KURUMU (Devam)
1.- Türk Tarih Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
İ) TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
K) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, üçüncü tur üzerinde söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale Milletvekili.
Buyurun Sayın
Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu içinde yer alan Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; “vakıf” denince, yardımlaşmayı ve dayanışmayı esas
alan köklü bir geçmişe sahip vakıf müessesesi İslam anlayışı ve inancıyla
şekillenmiş, Türk medeniyeti ve Türk kültürüyle de kurumsal bir yapıya
kavuşmuştur.
Türk milletinin
hasletlerinden biri de sahip olduğu hayır anlayışıdır. Bu
hayır ve vakıf anlayışı Anadolu Türk devletleriyle, özellikle Selçuklu
beylikler ve Osmanlı İmparatorluğu’yla üç kıtaya ilahî kelimeyi tevdi eden ve
şairin “Hani ardında çil çil kubbeler serpen ordu?”
dediği büyük ecdat, üç kıtaya çil çil medeniyet ve
sanat eserlerini serpmiş, vakıf müesseselerini, vakıf ve hayır anlayışını üç
kıtaya taşımıştır.
Çok geniş bir
coğrafyadan miras aldığımız vakıf eserlerimize ne kadar sahip çıkabildiğimiz,
ne kadar koruyabildiğimiz, ne kadarını yaşatabildiğimiz ve ne kadarını gelecek
nesillere teslim edebildiğimiz meçhul olmaya hâlen devam etmektedir.
Vakıf sistemi
Osmanlı Devleti’nde oldukça önem kazanmış, Osmanlının hayat tarzına damgasını
vurmuş; devleti ayakta tutan, milletin birliğini, dirliğini ve sosyal
yardımlaşma ve dayanışmayı ve bütünleşmeyi sağlayan vakıf sistemi, başka
devletlerin ve milletlerin de esin kaynağı olmuştur.
Bugün bütçesini
görüştüğümüz Vakıflar Genel Müdürlüğünün temel görevleri, hayrı ve sosyal
hizmetleri toplumun tüm muhtaç kesimlerine sunmak, mevcut vakıf eserlerini
korumak, kollamak, bir kültür mirası olan bu eserleri gelecek nesillere
ulaştırmaktır. Aynı zamanda vakıf mallarını ekonomik bir şekilde işletmek,
tarihî değere sahip eserleri onartmak, muhafaza etmek, gayelerine göre
yaşatmak, geçmiş ve gelecekteki vakıf kültür ve medeniyetlerinin devamlılığını
sağlamaktır.
Ulu Önder Mustafa
Kemal Atatürk 1 Mart 1922 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde açılış
konuşmasında vakıfla ilgili şu kelimeleri ifade etmektedir: “Bilinmektedir ki vakıflar memleketimizin
mühim bir servetini teşkil eder. Bu servetten millet ve memleketin gerektiği
şekilde istifade edebilmesi için Şer'iyye Vekâletiyle
beraber bütün Bakanlar Kurulunun ve hatta Yüce Meclisin bu hususu ehemmiyetle
tetkik ile bu büyük müessesenin haraplıktan korunmasını ve memlekete faydalı
bir hale konulmasını temenni eylerim.”
Ata’mızın bu
mesajı doğrultusunda baktığımızda, vakıfların varoluş
esprisi göz önüne alınınca, bunun, dinî müesseseler ile beraber hizmet ve
sosyal yardımlaşmayı hedeflediği anlaşılmaktadır. Atatürk’ün de önemini
vurguladığı vakıfların, bugün, günümüzde layık olduğu şekilde yönetildiğine
inanmamaktayız. Genel Müdürlükten bölge müdürlüklerine kadar kulağımıza gelen
usulsüz işler ve şaibeli ihaleler, dualı vakıf malları üzerinde oluşturulan rant mücadelesi, vakıf mallarının peşkeş çekilmesi, ecdat
yadigârı bu müesseselerdeki şayialar vicdanlarımızı sızlatmaktadır ve bizleri
üzmektedir. Şunu hatırlatmak isterim, vakıf malını keriz
malı görenlerin abat olması mümkün değildir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anadolu’muz, cennet vatanımız açık hava müzesi gibi
ecdat eserleriyle bezelidir. Bugün, sanat tarihi bölümünü bitirmiş gençler
işsiz gezerken, vakıf vakfiyeleri, vakıf taşınır eserleri, vakıf taşınmaz
eserlerinin hâlen envanter çalışmasının yapılmamış
olması manidardır. Vakıfların, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde üst
kademelerinde ve alt kademelerinde sanat tarihçi ve sanat tarihçileri
-bünyesinde- kullanmayan ve Genel Müdürlük içinde oluşturulan ihalelerde bu
arkadaşlara görev vermeyen ve bu gibi ihalelerin teknik ve uzmanlar tarafından
takip edilmediği de tarafımızdan bilinmektedir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü, taşınmaz kültür varlıklarının birçoğunun daha tespitini ve tescilini
yapmamış ve envanter çalışmalarını tamamlayamamıştır.
Envantere alınmış eserlerden restorasyona ihtiyaç
olanların 2008 yılında 188 tanesinin restore edildiği görülürken, 2009 yılında
bu sayı aşağıya düşmüş ve restore edilmeyi bekleyen yüzlerce taşınmaz kültür
varlığı sırasını beklemektedir. Ecdat yadigârı olan bu eserlerin bir an önce
koruma altına alınması, aslına uygun restorasyonun
yapılması, acil ve önceliği olanların ise tamamlanıp bakımının bir an önce
bitirilmesi gerekmektedir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğünün, “Yaşa ve yaşat.” ilkesi doğrultusunda, toplumun vakıf geleneğini
sevdirme, vakıf bilincini artırma yönündeki çalışmaları yetersizdir. Kurum
sadece Vakıf Haftası süresince etkinlik yapmak yerine, sürekli sunumlar,
paneller, konferanslar tertip etmeli, görsel veya yazılı medyada yazılı vakıf
eserlerini ve envanter çalışmasında yer alan
çalışmalarını halkıyla paylaşmalı, basımını yapmalı ve bunların da dağıtımını
gerçekleştirmelidir.
2008 yılında
açılan müze sayımız 6 iken, 2009 yılında ise açılan müze sayımız sıfırdır.
Özellikle vakıf eserlerinin restoresi yapıldıktan sonra vakıf müzeciliğinin ön
plana çıkarılmasının ve taşınır vakıf eserlerinin de halkla buluşturulmasının,
ziyaretlere açılmasının ve halkın bu vakıf müzeciliği noktasında da bilinçlendirilmesinin
sağlanması gerektiğine inanıyoruz.
Aynı zamanda
vakıfların temel amaçlarından biri de, yoksullara, kimsesizlere, çaresizlere,
muhtaçlara sahip çıkmasıdır. Bu da imarethaneler, hastaneler, muhtaç aylığı ve
burs şeklinde gerçekleştirilmektedir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2008 yılında yüz sekiz imarethaneden 77.280 kişiye sıcak yemek
verirken, 2009 yılında bu rakam 78.450’ye ancak ulaşabilmiş, neredeyse bu
konuda yerinde saymıştır. Vakıflar sosyal yardım taleplerinin ancak yüzde
56’sına cevap verebilmektedir. Günde 229 kuruşun üzerinde geliri olanları aç,
639 kuruşun üzerinde olanları yoksul saymayan TÜİK verilerine göre ülkemizde,
en iyimser rakamlara göre, yarım milyon kişinin açlık, 12 milyon kişinin de
yoksulluk sınırının altında yaşadığını düşünürsek, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
sosyal yardımlar noktasında yetersiz kaldığını, ihtiyaca cevap veremediğini
görmekteyiz.
Vakıflar Genel
Müdürlüğümüzce Vakıf Arşiv Yönetimi Sistemi (VAYS) projesi ihale edilmiştir. Bu
ihaleyi alan firmanın bu ihale sonucunda VAYS projesini gerçekleştiremediği ve
daha sonra bu ihalenin iptal edildiği, iptal edildikten sonra yeniden açılan
ihalede yine aynı firmaya bu projenin verilmesi de bizce manidar görülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi bu Mecliste bir yıl önce Vakıflar Kanunu’nu
çıkardık. Bu Vakıflar Kanunu’yla birlikte vakıflarımız gerçekten denetimden
uzak kaldı ve iç denetime yönelik yapılanmayla birlikte vakıflarımızda ve
özellikle vakıf teşekküllerinde oluşan yolsuzlukların Genel Müdürlüğümüz tarafından
yeterince denetlenmediği ve bunların takibinin gerçekleştirilmediği ortaya
konulmuştur.
Sayın
Başbakanımızın özellikle ülke dışında restorasyonlar
ve onarımların yapıldığını ifade ettiği buradaki konuşmasına rağmen, özellikle
Batı Trakya’da ve Balkanlarda birçok ecdat yadigârı eserin hâlen depo olarak
kullanıldığını, özellikle camilerin Batı Trakya’da ahır olarak kullanılmaya
devam edildiğini ve özellikle bu bölgedeki halkımızın ibadet etme noktasındaki
ibadet mekânlarının da bu şekilde elinden alındığını görmekteyiz.
Çıkardığımız
Vakıflar Kanunu’nda mütekabiliyet hesabının, karşılıklılık anlayışının
yerleşmemesi nedeniyle, bu noktada bizim özellikle Batı Trakya’daki vakıf
eserlerimize yönelik restorasyon çalışması, tespit ve
envanter çalışmalarımızı yapamadığımız aşikârdır.
Bu bağlamda,
özellikle son günlerde Fener Rum Patrikhanesiyle ilgili konulara baktığımızda
hem Rum Patrikhanesinin Başpatriğinin kendisini “Ekümenik” olarak addetmesi hem de birçok yazışmalarda
İstanbul’un Konstantinapol…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Cengiz, lütfen, tamamlayınız.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
…Konstantinapol olarak geçmesi de, bu Vakıflar Kanunu’ndan
sonra özellikle cemaat vakıflarının elde etmiş olduğu haklar doğrultusunda
birçok cemaat vakfının yeni hakların peşinde koştuğu ve gayrimenkullerini geri
istedikleri noktası da dikkatlerimizden kaçmamakta ve bu Kanun’la birlikte yeni
yaptırımları da beraberinde kazanmışlardır. Özellikle Ruhban Okulunun onarıma
girdiği şu günlerde, Ruhban Okulunun açılmasıyla ilgili de çalışmalar devam
etmekte ve Obama da bu konuda isteklerini Başbakanımıza iletmiştir. Bu konular
bizleri üzmekte ve gelecekle ilgili konularda tedirginliğimiz artmaktadır.
Özellikle vakıflarımızın bize ecdat yadigârı emanetler olduğunu, bunları
gelecek nesillere iletmemiz gerektiğini ifade ediyoruz.
Vakıflar Genel
Müdürlüğümüzün bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni eder, hepinize
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Cengiz.
Alim Işık, Kütahya
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2010 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye Bilimsel ve
Teknolojik Araştırma Kurumu yani TÜBİTAK, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) ve
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bütçeleri üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi
ve bizleri izleyen aziz milletimizi saygılarımla selamlıyorum.
Bu kurumlar,
şüphesiz ki ülkemizin bilimsel, tarihî ve kültürel faaliyetlerinin düzenlendiği
ve milletimizi millet yapan bu ortak değerlerimizin gerek ulusal gerekse
uluslararası arenada yayımlanarak tanıtımının yapıldığı çok önemli
kurumlarımızdır. Bu nedenle, kurulduklarından bu yana ülkemizin gelişmesine ve
Türk kültürünün tanıtımına katkı sağlayan bu kurumlarımızda görev yapan tüm
çalışanlara milletimiz adına teşekkür ediyor, daha nice başarılı çalışmalarla
ülkemizin “lider ülke olma” ülküsüne en kısa sürede ulaşmasını diliyorum.
Adı geçen
kurumların faaliyetleri ve bütçeleri hakkında da kısa kısa
sizlerle görüşlerimizi paylaşmak istiyorum.
Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü yüce Meclisimizle aynı yaşta olup 7 Haziran 1920’de Mustafa
Kemal Atatürk tarafından kurulmuş, kuruluşundan bugüne önemli görevler
yapmıştır. 1984 yılında 231 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bugünkü adıyla
yeniden yapılandırılmış olan, kendi İnternet sitesinde de detaylı faaliyetleri
verilen kurumda değişik alanlarda yurt içinde ve dışında çok önemli faaliyetler
gerçekleştirilmektedir. Bu kurumun yaptığı birçok güzel iş yanında yapamadığı
ve mutlaka yapması gereken en önemli işlerden birisi de Türkiye’de basın
özgürlüğünün geliştirilmesi ve bunun uygulanmasına katkı sağlamaktır. Bu konuda
özellikle AKP hükûmetleri döneminde gelinen nokta
hepimizin malumudur ve maalesef hiç de iyi değildir. Kurumun 2010 yılı bütçesi
bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 4 oranında artırılarak 67 milyon 175 bin TL
olarak belirlenmiş ancak bu bütçe 2008 bütçesinin yüzde 1’i oranında daha düşük
kalmıştır, dolayısıyla bütçenin yeterli olduğu söylenemez.
TÜBİTAK,
Türkiye'nin rekabet gücünü ve refahını artırmak ve sürekli kılmak için toplumun
her kesimi ve ilgili kurumlarla iş birliği içinde her türlü bilimsel faaliyeti
desteklemek ve öncülük yapmak amacıyla kurulmuş, Başbakanlıkla ilgili bir
kurumdur. Kurumun 1963 yılında çıkarılmış 278 sayılı Yasa’sında bilime destek
amaçlı, “bilimsellik” kavramını esas alan yapısının çok net bir şekilde
vurgulandığı görülürken, değişik iktidarlar döneminde yapılan çeşitli
değişikliklerle ne yazık ki bu güzide kurum da özerk olmaktan çıkartılarak
âdeta herhangi bir genel müdürlük konumuna getirilmiş durumdadır.
TÜBİTAK’ta
oynanan oyunu ve AKP döneminde gelinen son noktayı iyi anlamak için geçmiş
dönemlerde yapılan değişikliklere kısaca bakmak gerekir. 1987 yılında çıkarılan
294 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye göre TÜBİTAK, bir yönetim kuruluyla
yönetilir hâle getirilmiştir. 1993 yılında çıkarılan 498 sayılı Kanun Hükmünde Kararnam’eyle, yeniden Bilim Kuruluna geçilmiş ve açılacak
üyelikler için, Kurul tarafından, gizli oyla ve üye tam sayısının çoğunluğuyla
seçim yapılacağı hükmü getirilmiştir. 2003 yılında çıkarılan
5016 sayılı Kanun ile boş bulunan Bilim Kurulu üyeliklerine bir defaya mahsus
olmak üzere Başbakan tarafından atama yapılması ve Başkanın bir defaya mahsus
olmak üzere, Başbakanın teklifi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanması hükme
bağlanmış ancak AKP’nin yaptığı bu çok önemli değişiklik, dönemin Cumhurbaşkanı
tarafından veto edilmiş, Anayasa Mahkemesi tarafından da önce yürürlüğü
durdurulmuş ve ardından da iptal edilmiştir. Ancak AKP yine durmamış, 1 Eylül
2008’de yürürlüğe giren 5798 sayılı son Yasa’da ise özetle, 12 üye ile
Başkandan oluşan Bilim Kurulu üyelerinin ilgili birimlerin göstereceği adaylar
arasından Başbakan tarafından seçileceği hükme bağlanmış, Yasa’nın geçici 7’nci
maddesiyle, Kurum Başkanının 2 Başkan adayı arasından Başbakan tarafından
seçilerek, bu adayın Cumhurbaşkanı tarafından dört yıllık bir süre için Başkan
olarak atanması sağlanmıştır. Böylece, AKP döneminde beş yıla yakın
süredir vekâletle yönetilen kurum, nihayet asil Başkanına kavuşabilmiştir.
Doğrudan
TÜBİTAK’ın yönetimini ele geçirmeyi; amaçlayan AKP’nin yaptığı bu
değişikliklerle, ne acıdır ki akla ve evrensel normlara dayalı bilimsel
çalışmaların lokomotif gücü olan TÜBİTAK’ın özerk yapısı yok edilerek, tüm
unsurlarıyla birlikte siyasi amaçlara hizmet eden bir kuruma dönüştürülmesi
sağlanmıştır. Gerek ilgili bakanın gerekse iktidar partisi milletvekillerinin
değişik ortamlarda TÜBİTAK’ın performansının iktidarları döneminde katlanarak
artırıldığı yönündeki beyanları sayısal olarak kısmen doğru olabilir. Bu konuda
katkısı bulunan herkese teşekkür ederiz. Ancak bilindiği gibi, ülkelerin ARGE
ve bilimsel düzeylerinin uluslararası rekabette geldiği nokta çok daha önemli
bir göstergedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, ülkemizin konumunu şu birkaç
son istatistikle sizlerle paylaşmak istiyorum:
Ülkemizde, ARGE
harcamalarına ayrılacak payın millî gelirimizin yüzde 2’sine çıkarılması
hedeflenmesine rağmen, daha yüzde 1’ine bile ulaşamadığımız bir gerçektir. 2007
yılı verileri bu oranın binde 7 dolayında olduğunu göstermektedir. Sayın Osman Coşkunoğlu’nun Plan ve Bütçe Komisyonu tutanaklarında da
yer alan ifadeleri ile ülkemiz, Dünya Ekonomik Forumu’nun 2009-2010 Küresel
Rekabet Raporu verilerine göre rekabet gücünde 130’dan fazla ülke arasında
Azerbaycan, Malta, Litvanya ve benzeri gibi ülkelerin
gerisinde ve 61’inci sırada yer almaktadır. Aynı forumun inovasyon
kapasitesine ilişkin değerlendirmesine göre ise ülkemiz 46’ncı sırada ve birçok
ülkeye göre daha iyi durumda iken, bilimsel araştırma kurumlarının kalitesi
açısından Malta, Gana, Uganda, Vietnam gibi ülkelerin gerisinde ve 71’inci
sırada kalmaktadır. Şirketlerin ARGE’ye ayırdıkları
harcama bütçelerinin bir göstergesi olarak değerlendirilen ARGE yoğunluğu
açısından ise ülkemiz 76’ncı sıradadır. Yine Avrupa Birliğinin “Avrupa İnovasyon Karnesi” adıyla Ocak 2009’da yayınladığı raporuna
göre ise AB ülkeleri ve aday ülkeler arasında 2004’te 192 puanla Bulgaristan’ın
önünde sondan 2’nci sırada yer alan ülkemiz, 2007’de 206 puanla Bulgaristan’la
aynı düzeye inmiş, nihayet 2008’de 205 puanla 221 puanlı Bulgaristan’ın altına
düşerek son sıraya gerilemiştir. Yani ülkemiz son beş yılda diğer ülkelere göre
göreceli olarak sürekli geriye gitmiştir.
Bu göstergelere
göre bir değerlendirme yapıldığında, ülkemizin bilimsel düzeyinin ve rekabet
gücünün artırılabilmesi için Hükûmetin bu kurumumuza
ayırdığı bütçenin yeterli olduğunu ve ayrılan kaynakların etkin kullanıldığını
söylemek mümkün görünmemektedir. Bu amaçla, geçen yıl çıkardığımız ARGE Teşvik
Yasası’nın uygulanabilir hâle getirilmesi sağlanmalı ve TÜBİTAK tarafından 2023
vizyon çalışmasına benzer şekilde yeni bir 2053 vizyon
çalışması zaman geçirilmeden gerçekleştirilmeli, mutlaka ülkenin bir bilim,
teknoloji politikası ve yol haritası hazırlanmalıdır. 2010 yılı için öngörülen
1,3 milyar TL’lik kurum bütçesinin gelecek yıllarda daha da artırılarak mutlaka
üst değerlere çıkartılması kaçınılmaz görünmektedir.
Türkiye Bilimler
Akademisi (TÜBA), bilimsel etkinliklerin uluslararası düzeyde geliştirilmesi
amacıyla yabancı kurum ve kuruluşlarla ilişkilerini sürdüren ve genç bilim
adamlarının yetiştirilmesi için çalışan bir kurum olup, şimdiye kadar
desteklediği toplam 200 dolayındaki genç bilim adamı sayısının daha da
artırılması mutlaka gerekmektedir. Kurumun 2010 yılı bütçesinde öngörülen 9
milyon 980 bin TL’lik ödeneğin, kurumun yukarıda sayılan amaçlarını
gerçekleştirmesine yetmeyeceği açıktır ve mutlaka artırılması gerekir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Anayasa’mızın 134’üncü maddesi gereği
2876 sayılı Kanun’la, Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını,
Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak,
tanıtmak, yaymak ve yayınlar yapmak amacıyla kurulmuş olup, Atatürk Araştırma
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezi olmak
üzere 4 adet bağlı kuruluştan oluşmaktadır. Şimdiye kadar ortak bütçeyle
kendilerine ayrılan ödenekler ölçüsünde ellerinden geldiğince en iyi şekilde bu
ödeneklerini değerlendirerek çalışmalar yapmakta olan bu kuruluşlarımız, ilk
kez bu yıl, bu bütçeyle ayrı ödeneklere kavuşmaktadırlar. Bu kuruluşlarımızın
yaptıkları çok değerli çalışmalar, kendi İnternet siteleri başta olmak üzere
birçok yazılı basında da ve yaptıkları yazılı eserlerde de tarafımızdan ve
hepimizce yakından izlenmektedir. O nedenle, bunların ayrı ayrı
faaliyetlerine zaman yetersizliği nedeniyle değinmek istemiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Işık, lütfen tamamlayınız.
ALİM IŞIK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Fakat, bu vesileyle,
Türk Tarih Kurumuyla ilgili olarak Plan ve Bütçe Komisyonu çalışmaları
esnasında Sayın Hamzaçebi tarafından, 2009 yılında
yapılan bir ihaleyle 2,5 milyon TL’ye bir gayrimenkul alımıyla ilgili olarak
tutanaklara geçirilen yolsuzluk iddialarının mutlaka açıklanması ve sorumlular
hakkında gerekli işlemlerin yapılması gerekmektedir. Ayrıca, kurum Başkanlığından
hiç de etik olmayan şekilde uzaklaştırılan değerli bilim adamı Sayın Halaçoğlu’nun, son günlerde Hükûmet
tarafından gündeme getirilen Ermenistan açılımıyla bir ilgisinin olup
olmadığının da bu vesileyle tekrar sorgulanması gerektiği inancındayım.
Atatürk Araştırma
Merkezi ve Atatürk Kültür Merkezi çok kısıtlı bütçelerle faaliyetlerini
sürdürmektedirler ve bunların kendilerine ait binaları dahi yoktur. 2876 sayılı
Kanun’un 519 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen bazı hükümlerinin
Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi üzerine bu kurumlarımız, 2002 yılından beri
ilgili kurullarına atamalar yapamamakta, faaliyetlerini
gerçekleştirememektedirler.
Bu düzenlemenin
mutlaka Meclisimiz tarafından bir an önce yapılması dileğiyle 2010 yılı merkezî
bütçesinin kurumlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Şimdi söz sırası
İstanbul Milletvekili Atila Kaya’da.
MHP GRUBU ADINA
ATİLA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısa adı TİKA
olan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi ile Diyanet İşleri Başkanlığı bütçeleri
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini anlatmak için söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi, Sovyetler Birliği’nin
dağılmasının hemen akabinde, 4668 sayılı Yasa gereğince, 1992 yılında, Türk
dilinin konuşulduğu ülkeler ve topluluklar öncelikli olmak üzere gelişmekte
olan diğer ülkelere yardım etmek, teknik yardım vermek ve öncelikli ülkelerle
iş birliği ortamını geliştirmek amacıyla kurulmuştur.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, esasen 1930’lu yılların ortalarında Gazi Mustafa
Kemal Atatürk tarafından, bir gün Sovyetler Birliği’nin dağılması ihtimali göz
önüne alınarak Sovyetler Birliği sınırları içerisinde yaşayan ve dil, din ve
soy birliği içerisinde olduğumuz kardeşlerimize o gün geldiğinde yardım etmek
amacıyla, o hususta hazırlıklı olmak amacıyla yapılmış olan ikazlara rağmen,
daha sonraki yönetimler maalesef bu uzak görüşlü öneriyi dikkate almayarak,
Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla hazırlıksız bir şekilde bu sürece
yakalanmışlardır ve zaman içerisinde birtakım olumlu adımlar atılmış olmasına
rağmen, hâlen devam etmekte olan birtakım yanlışlıklar, işte bu hazırlıksız olmanın getirdiği bir sonuç olarak, bu hazırlıksızlığın bir
doğal neticesi olarak karşımıza çıkmış bulunmaktadır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı son
derece önemli ve stratejik öneme sahip olan bir kuruluşumuzdur. Çünkü, bugün içinden geçmekte olduğumuz ve genel bir kabul
olarak adına “küreselleşme” denilen, birtakım yan unsurları olmakla beraber
esas itibarıyla Amerikan kapitalizminin, Amerikan hayat tarzının ve
değerlerinin yerküre çapında hâkim kılınmasını ve yaygınlaştırılmasını öngören
bir sürecin yanında, son yıllarda, özellikle bölgesel siyasi ve ekonomik güç
merkezlerinin oluşmaya başladığı yeni bir dünyaya doğru bir gidiş vardır. Dolayısıyla, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresinin ilgi alanına
giren ve işlevleri bakımından hitap ettiği coğrafyayı dikkate aldığımızda, Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, yürütmekte olduğu çalışmaları düzgün,
doğru ve belli prensip ve esaslar çerçevesinde yürütmesi hâlinde, Türkiye
Cumhuriyeti devletine, bölgesel bir güç olmanın ötesinde, küresel bir güç olma
noktasında önemli katkılar sağlayabilecek olan bir kuruluşumuzdur. Bunun
için TİKA’nın çalışmalarında tespit etmiş olduğumuz
birtakım eksiklikleri ve yapılması gereken hususları zamanın kısıtlılığını da
göz önüne alarak sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle, TİKA’nın kuruluşunda, ilk
kuruluşta ortaya konulan öncelikli ülkeler -yani burada kastedilen Türk
cumhuriyetleri ve henüz devlet hâline gelememiş Türk toplulukları- konusu
öncelik olmaktan çıkarılmış ve çok daha geniş bir coğrafyaya yayılmıştır.
Elbette ki buna belki ihtiyaç vardır ancak bu öncelik hiçbir zaman gözden
kaçırılmamalıdır.
Diğer önemli bir
husus: TİKA’nın faaliyetleri yürütülürken, teknik
yardım ve yardım yapılan ülkelerin kalkınmalarının yanı sıra ülkemizin tanıtımı
ve iş birliği için zemin hazırlanması da dikkate alınmalıdır. Aynı zamanda bu
dış yardım ve destekler uzmanlık isteyen konulardır. Bu sebeple TİKA personeli
seçilirken bu hususlar özellikle dikkate alınmalıdır ve dikkat edilmelidir.
Yine, TİKA’nın yirmi civarında ülkede koordinatörlüğü
bulunmaktadır. Bu koordinatörlüklere atanan elamanlar, bulunduğu ülkenin diline
ve kültürüne vâkıf olmalı, ayrıca bu dış görevlendirmelerde zaman zaman medyaya yansıyan ve bazı cemaatlere yakın olmak gibi
nesnel olmayan birtakım ölçütler uygulanmamalıdır.
Yine, bir diğer
önemli mesele olarak TİKA’nın, değerli arkadaşlar,
Türkçenin kullanımı, yaygınlaştırılması konusunda bir eksiklik görülmektedir.
Aynı zamanda yurt dışında Türk kültür merkezleri kurulması da keza yeterince
önem verilmeyen konular arasındadır. Aslında Türk dünyasına ve çevremize
yönelik bu faaliyetlerin esaslarının belirlenmesi noktasında, 20’nci asrın
başlarında Türk aydınlanmasının sembol isimlerinden İsmail Gaspıralı’nın
ortaya koyduğu prensipler bugün için de geçerliliğini korumaktadır. Bu prensip,
hepinizin bildiği gibi “Dilde birlik, işte birlik ve fikirde birlik.”
prensibidir. Dolayısıyla -daha başka, TİKA’yla ilgili
hususlar var ama zaman darlığını dikkate alarak- bütün bu esaslara dikkat
edilerek TİKA’nın faaliyetlerini yürütmesi
gerektiğini bir kere daha dikkatlerinize sunuyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün karşı karşıya kaldığımız önemli sorunlardan
birisi millî ve manevi değerlerimizin toplumsal çatışma alanına dönüştürülmesi
ve Türkiye'nin inanç ve mezhep temelinde çok tehlikeli bir ayrışma ve
cepheleşme sürecine çekilmek istenmesidir. Toplumsal huzursuzluk ve gerginlik alanları
her geçen gün derinleşmektedir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu bakımdan, Diyanet İşleri, son derece önemli; çok
büyük bir bütçeye, muazzam bir kadroya sahip kuruluşumuz olması bakımından
önemlidir.
Öncelikle Diyanet
İşleri Başkanlığının ilgi alanına giren, yani toplumda din hizmetleri, doğru
bir din anlayışının topluma ulaştırılması, sosyal dayanışma ve yardımlaşma gibi
hususlarda Diyanet İşleri Başkanlığının yapması gereken önemli hizmetler
vardır.
Ancak, biraz önce
ifade ettiğim gibi, bugün Diyanet İşleri Başkanlığının yapısı tartışılan bir
husus hâlindedir. Çünkü bugün Türkiye’de bizim millî birliğimizin, millî
bütünlüğümüzün ve kültürümüzün ayrılmaz ve kopmaz bir parçası olan Alevi İslam
inancına mensup olan kardeşlerimiz vardır ve bunların zaman zaman
dile getirilen çeşitli sorunları vardır ki, bunların bu sorunlarına yönelik
birtakım çalışmalar yapılmaktadır. Ben özellikle bunun yanında aynı şekilde
Caferi inancına mensup vatandaşlarımızın da birtakım sorunları olduğunu
biliyorum ve bunlar hususunda da bunlar hakkında da birtakım çalışmaların
yapılması gerektiğine olan inancımı sizlerle paylaşıyorum.
Ancak, değerli
arkadaşlar, bütün bu çalışmaları yürütürken, özellikle bu çalışmaları yürüten
iktidar partisinin dikkat etmesi gereken bir tespitte bulunmak istiyorum.
Öncelikle bir milletin içinde yaşayan fertlerin tek tek
sosyal ya da siyasal kimlikleri, şu ya da bu mezhebe ya da herhangi bir etnik
gruba mensup olmakla, mensubiyetle belirleniyorsa, o ülkede millî birliği,
millî bütünlüğü sağlamak son derece zor olur.
Ancak, değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu tür kimliklerden önce ve bu tür kimliklerin
üzerinde “aynı millete mensup olma” şeklinde temel bir kimlik şuuruna
ulaştığımız, sosyal ve kültürel yapımızın da böyle bir gelişme safhasına vasıl
olduğu toplumlarda bu alt kimlikler ve bu alt kültürler bir çatışma ve bölünme
sebebi olmuyor.
Dolayısıyla bu
tespitler bize millî birliğin, ulusal bütünlüğün sosyolojik temellerinin sosyal
bütünleşme ve millî
kültür olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla yapılacak bütün bu çalışmalarda
-gerek Alevi çalıştayı olsun gerekse diğer
çalışmalarda- esas dikkat edilmesi gereken husus, aynı millete mensup olma
şeklinde bilincin güçlendirilmesidir ve bu bilincin asla ve asla zaafa
uğratılmaması gerçeğidir. Dolayısıyla bu cümleden olmak üzere geçtiğimiz
günlerde Alevi kardeşlerimizin sorunlarıyla ilgili Genel Başkanımızın grup
toplantımızda, bir çerçeve olması ve yapılan çalışmalara bir katkı olması
bakımından dile getirdiği hususları burada bir kere daha sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Birinci olarak,
Aleviliğin öncelikle nitelikli eğitim ve nitelikli kadro ihtiyacını
karşılayacak “Türkiye Alevilik araştırmaları merkezi” devlet desteğinde
kurulmalıdır. Bu merkez, genel bütçeden ayrılacak ödenekle desteklenmeli ve
idari bakımdan özerk olmalıdır.
Alevi inanç
önderlerinin akademik seviyede eğitilmesi için ilahiyat fakültelerinde tasavvuf
ilimleri bölümü kurulmalıdır. Millî Eğitim Bakanlığınca din derslerinin
müfredatına, doğrudan Alevi toplumunun katılımıyla şekillenmiş doğru, objektif
ve bilimsel bilgiler girmelidir. Bu kapsamda olmak üzere, Alevi İslam inancı
önderlerinden, konusunda uzman ilahiyatçılardan ve akademisyenlerden oluşan
özel ihtisas komisyonu kurulmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Kaya, lütfen tamamlayınız.
ATİLA KAYA
(Devamla) – Kültür Bakanlığı ve ilgili kuruluşların iş birliğiyle Alevi İslam
inancının ve tarihî, kültürel şahsiyetlerinin envanteri
ve külliyatı çıkarılmalı, varsa yabancı dilde olanlar Türkçeye çevrilmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, ortaya çıkacak külliyatın orijinallerine sadık
kalarak yayınlanmasında istişare ve iş birliği içinde olmalıdır. Alevi İslam
inancını da bünyesinde temsil edecek şekilde Diyanet İşleri Başkanlığında
yapısal düzenlemeye gidilmelidir.
Alevi toplumunun
hayatında çok önemli yeri olan cemevi gerçeği, siyasi
kaygılardan uzak, cami-cemevi karşıtlığına
dönüştürülmeden kabul edilmelidir. İnanç ve kültür hayatımızın bir unsuru olan cemevlerine devlet yardım etmeli, genel bütçeden ödenek
tahsis edilmelidir.
Konunun beklemeye
tahammülü kalmamıştır. AKP elinde daha fazla tahrik edilip daha fazla
kaşınmadan acilen çözüme muhtaçtır. Geçmişin acılarını ve hatta varsa
hatalarını tahrik ederek ulaşacağımız bir sonuç da yoktur.
Bu duygu ve
düşünceler içerisinde bütçenin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaya.
Şimdi, şahsı
adına, lehinde olmak üzere söz isteyen Bayram Özçelik,
Burdur Milletvekili.
Buyurun Sayın Özçelik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçe
görüşmelerinde şahsım adına lehte söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Vakıflarımız
bizim medeniyetimizin hangi düzeyde insanlığa hizmet edildiğini göstermesi
açısından bir mihengimizdir. O medeniyet ki tarihimizdeki altın sayfaları
oluştururken geleceğimize hangi pencereden bakacağımızı, aydınlık geleceğe
umutla yürüyebileceğimizi göstermektedir.
Vakıflar,
kültürümüzü, şuurumuzu geliştirici, paylaşmayı ve katılımcılığı
yaygınlaştırmaktadır. Sağlıktan eğitime, çevreden sosyal hizmetlere her alanda
vakıf hizmetleri bulunmakta ve öncülük etmektedir. Önemli olan hayatımızın
içerisindeki o kültürü, hizmetleri yaşatmak ve devamını sağlamaktır.
Her gün gelip
geçtiğimiz mekânlardaki eserler bizlerden bir bakım ve onarım beklemektedir.
Yaşatma şuurunda olan insanlar vasıtasıyla, amel defterlerini kapatmayacak
vakıf insanları tarafından bunlar ele alınmaktadır. Vakıf insanı ve vakıf
insanlarının sayılarını artırmak ve teşvik etmek hepimizin görevidir.
Bilgi ve
teknoloji olan çağımızda, sosyal ve bireysel buhranların anaforunda oradan
oraya savrulan insanlığın manevi dinamiklerine kavuşması için vakıf dava
adamlarına çok büyük ihtiyaç duyulmaktadır.
AK PARTİ hükûmetlerimizin medarıiftiharı olan, eğitimde, sağlıkta,
ulaşımda, TOKİ’de yapılanlar kadar Vakıflar Genel
Müdürlüğü, vakıf eserlerimizde yaptıkları, TİKA’nın,
da Türk ve İslam dünyasında yaptıkları gururumuzdur, onurumuzdur.
“İş bilenin kılıç
kuşananındır.” sözü, öyle inanıyorum ki Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün ve TİKA’nın, AK PARTİ hükûmetlerinin
programı çerçevesinde yaptığı çalışmalar için kullanılsa yeridir.
Vakıf eserlerinin
ve vakıflara ait mülklerin art niyetli kişiler tarafından suistimal
edilerek kullanılmalarına hükûmetlerimiz döneminde son
verilmiştir. Hukuk çerçevesinde her türlü tedbirler alınmış, bir daha suistimallerin önü kapatılmıştır.
Antalya Vakıflar
Bölge Müdürlüğü tarafından Burdur ilimizde de vakıf eserlerimizin bakım ve
onarımı için 2 milyon TL ödenek harcanmıştır. Burdur merkezde Ulu Cami, Saden Hatipoğlu Camisi, Dökmecikızı
Camisi, Şeyh Sinan Camisi, Tefenni Hüseyinoğlu
Camisi, Çavdır Dengere Köyü Camisi ve benzeri restorasyonlar yapılmıştır.
Vakıflar Genel
Müdürümüzle Burdur’umuzdaki vakıf eserlerini yerinde görerek neler yapılacağını
değerlendirdik. Özellikle, Burdur şehir merkezine prestijli
bir eser kazandırılacağını büyük bir ümitle bekliyoruz. Bucak ilçemizdeki Susuz
Han Kervansarayı “restore et-işlet-devret” modeliyle restore eden As
Çimento’ya, Âdem Sak’a buradan teşekkür ediyoruz. Aynı şekilde, Bucak’taki büyük bir kısmı ayakta kalan İncirhan da restore edilmek için beklemektedir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü, hüzünlü, ağlayan, harabe görüntüdeki eserleri restore ettikten sonra
gülen vakıf eserlerini toplumumuzun hizmetine sunmaktadır. Ağlayan vakıf
eserleri arasında yer alan Burdur şehir merkezindeki Hoca Bali
Hamamı ve Derviş Mehmet Kütüphanesi bir an önce gülen vakıf eserleri arasına
girmeyi beklemektedir.
Geçmişimize sahip
çıkmadan geleceğimize yön veremeyeceğimizin bilincinde olarak hiçbir kısıntıya
gitmeden ihtiyaç duyulan ödenekleri anında temin ve talimat veren, başta
Başbakanımız olmak üzere ilgili bakanlarımıza, Vakıflar Genel Müdürümüze, TİKA
Başkanımıza ve diğer kurum başkanlarımıza ve çalışanlara, emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; iki gündür muhalefet milletvekilleri, bütçe görüşmelerinde
Başbakanımızın tümü üzerindeki görüşmelerindeki üstün performansını akıllarınca
karalamak için ağır ithamda bulunmaktadırlar.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Hop, hop! Konuyla ilgili konuş.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Devamla) – Onların ruh hâlini anlıyorum çünkü kendi Genel Başkanları önceki
günkü konuşmalarında bütçeye yakışır konuşma yapmadılar ve kendi parti
tabanlarını bile tatmin etmeyen, “Böyle de pasif konuşma yapılır mı?”
dediklerini duyduk.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Kendi akıl eksikliğinden!
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Bayram, sana ne bizim parti tabanından? Sen kendi partinin işine
bak! Benim parti tabanım gayet memnun bu üsluptan. Sen kendi partine bak! Senin
Genel Başkanın özrü kitap hâline getirmiş. Bırak bu işleri!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Burada Tekelcilerin kanlı şapkası var!
BAYRAM ÖZÇELİK
(Devamla) – Aslında siyasetin birtakım ilkeleri var. Bu ilkelerden birisi de,
genel başkanlar birbirlerine karşı hitap edebilirler, karşılıklı atışmalarda
genel başkanlar birbirlerine söz söyleyebilirler…
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sen söylüyorsun şimdi!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sen söylüyorsun! Sen geriyorsun Meclisi! Tahrik etme
Meclisi! Allah Allah!
BAYRAM ÖZÇELİK
(Devamla) – …ama gel gör ki muhalefet milletvekillerinin her sözünde
Başbakanımıza galiz hakaretler yapma…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özçelik, lütfen tamamlayınız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu tablodan, buradaki tablodan utanın! AKP Genel Merkezinin önünde şu
anda 10 bin tane Tekel işçisi bekliyor. Ayıp ya! Ne konuştunuz? Ne vaat ettiniz
yalandan başka?
BAYRAM ÖZÇELİK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, lütfen, Türkiye hassas bir süreçten geçerken…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Fitneci seni!
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Senin gibi konuşmacılar
Türkiye'yi tahrik ediyor! Parlamentoyu tahrik ediyor!
BAYRAM ÖZÇELİK
(Devamla) – …bizleri de, liderlerinizle ilgili kamuoyunda bilinen olumsuz
sözleri söyletmeye itmeyin.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Seni gidi fitneci! Kan üzerinden siyaset yapıyorsunuz!
BAYRAM ÖZÇELİK
(Devamla) – 2010 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özçelik.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Bayram, sana yakışmıyor! Ağzına yakışmıyor ağzına!
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Bir de geçip orada oturma bari!
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Meclis Başkanını azarlayan Başbakana sözün yok mu Sayın Vekil?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sen de o Divandasın!
BAŞKAN – Şimdi,
söz sırası Hükûmet adına söz isteyen Devlet Bakanı
Mehmet Aydın’da.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ayıp ya! Bayram, bir de gülüyorsun ya!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Burada böyle konuştuktan sonra Divana çıkıyorsun, bir de
gülüyorsun!
ATİLA EMEK
(Antalya) – Milletvekilisin bir de!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir de gülüyorsun orada, çok maharetli bir iş yapmış gibi!
BAŞKAN – Sayın
Aydın, süreniz on üç dakikadır.
Buyurun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu, AKP Genel Merkezinin önünde dövülen Tekel işçilerinin kanlı
şapkası. Onlara bütün milletvekilleri söz verdi, “hepsine kadro vereceğiz,
mağdur etmeyeceğiz.” dedi.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çok kısa bir
konuşma yapacağım, çünkü soru-cevap kısmına geçtiğimiz zaman, soru soran
arkadaşlarımızın bir anlamda hakkını yememek için, eleştirilen ve soru olarak
öne sürülen birkaç konuya temas edip zamanımızı iyi kullanmayı düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bilim ve teknoloji konusu -hepimizin bildiği cümleleri tekrar
etmeme izin verin- günümüzün en kritik konularından biridir. Yani gerçekten de
bir ülkenin şimdisi, geleceği, bekası önemli ölçüde bilim ve teknoloji
alanında, özellikle yenilik alanında yapacağı çalışmalara ve kat- edeceği
mesafeye bağlıdır.
Bugün öyle bir dönemde, öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, ekonomi
bilime dayanmak zorundadır, bilim eksenli olmak zorundadır; siyaset, gerek iç
siyaset gerek dış siyaset, uluslararası ilişkiler bilime dayanmak zorundadır;
kültür konuları uzak gibi görünüyor ama yine de bilim temelli bir açılıma,
bilim temelli bir yükselişe her zaman ihtiyaç göstermiştir, ama günümüzde çok
daha fazla bu ihtiyacı hissediyoruz. Eğer bir ülke
kendi kültür değerlerini, bir ülke kendi iç dinamizmini yeterince bilmiyorsa,
güvenilir bilgiye bu konuda sahip değilse pek çok alanda başarılı olması da
mümkün değildir. Hatta günümüzde tartıştığımız, konuştuğumuz konularda dahi
-Türkiye'nin içine yönelik olarak söylüyorum- bizim gerçekten, ilaç kadar,
herhangi bir rahatsızlığımız varsa, ülkemizle ilgili güvenilir, dayanılır,
sağlam bilimsel bilgiye ihtiyacımız vardır. Yoksa,
konuşmaların önemli bir kısmı hakikaten yanlış olur, yerine oturmaz ve zaten
böyle bilgiler üzerine de siyaseti veya ekonomik hayatı inşa etmeye çalışırsak
başarılı olmamız mümkün değildir. Ben, sadece bu konuda iki cümle söyleyeceğim,
çünkü asıl konumun birazcık dışında kalıyor ama hemen hemen
bütün arkadaşlarımın benimle hemfikir olacağını düşünerek söylüyorum.
Mesela, günümüzde
farklılıklardan bahsetmenin çok cazip bir tarafı var. Aslında bu, insan tarihi
boyunca hep öyle olmuştur. Farklılıklar benzerliklere, aynılıklara nazaran çok
daha dikkat çekici olmuştur. Çünkü farklı olduğu için zaten dikkat çekiyor ama
kabul etmek lazım, farklılıklar üzerine dayanan söylemler de karşı karşıya
kalınan problemlerin başında gelmektedir. Dolayısıyla, her zaman aynılıklardan
ve benzerliklerden bahsederken, gerçekten de farklılıkların ne kadar farklı
olduğu sorusunu sormamız lazımdır. Çünkü, sanki
birbiriyle bağdaşmayacak boyutta birtakım farklılıklar varmış gibi bir izlenim
ortaya çıkarsa sorunlar daha gittikçe büyür. Bu konuda, esasında bugün,
kalkınmış olan dünyada gelinmiş olan nokta bellidir, insan hakları bellidir.
Temel insan haklarının ne olduğunu biliyoruz. Temel değerler bellidir, temel
etik değerleri bellidir. Bunlar, zaten evrenseldir. Şu veya bu şekilde yorum
farkı olabilir. Ama temelde bunlar üzerinde de kognitif,
bilgisel, bilişsel bir anlaşma vardır, yorumlar farklı olsa bile ve bir de
bizim farklılıklarımız vardır.
Soru, en azından
entelektüel açıdan bakıldığında, gayet kolay görünüyor, yola koyulmak için
kolay görünüyor. Sorunları çözmek babında söylemiyorum bunu.
Nedir o? Eğer
farklılıklar -adına ne dersek diyelim; kültürel olabilir, töresel olabilir,
başka türden olabilir- insan haklarına aykırı ise, eğer farklılıklar politik
değerlere, pek çok anayasada yer bulan temel değerlere aykırı ise, o
farklılıkların değiştirilmesi lazım. Hangi yolla? Silah yoluyla değil, savaş
yoluyla değil; eğitimle değiştirilmesi lazım onların, geniş soluklu plan ve
programlarla değiştirilmesi lazım ve bir birlik ve beraberlik içinde
değiştirilmesi lazım. Yok eğer değilse, eğer değilse,
o farklılıklar temel insan haklarıyla ve paylaşılan değerlerle çatışmıyorsa, o
zaman, ister yurt içinde olsun, ister Avrupa Birliği bağlamında olsun, ister
uluslararası ilişkilerde ve siyasette olsun, bunların zenginlik sayılması
lazım. Bunlara tolere edelim demek bile, esasında
etik bakımından sorunlu bir cümledir. Kim kime tolere
ediyor?
Eğer Türkiye
birtakım kültürel farklılıklara sahip ise, Avrupa Birliğinden herhangi birinin
kalkıp “Bunu tolere edelim.” demesi doğru değildir.
Tekrar ediyorum, eğer o temel değerlerle çatışmıyorsa, o zaman bunun cevabı
bellidir. Bunlar zenginliktir. “Tolere edelim.” demek
doğru değildir. Aslında bunların desteklenmesi lazım.
Bunların daha da zenginleşmesi ve güçlenmesi lazım.
Dolayısıyla,
günümüzde Türkiye içinde de, Türkiye’de Türkiye hakkında konuşurken, hakikaten
millî tarihten, millî tarihî tecrübeden, millî kültürden kaynaklanan
ortaklıklar vardır, aynılıklar vardır, benzerlikler vardır. Millet olmanın
zaten temelini de bu zemin oluşturmuştur. O zemin bu milleti, bu ülkeyi, bu
vatanı daha binlerce yıl -ama gelin “Sonsuza değin.” diyelim- birlikte
yaşatabilecek güce sahiptir.
Tekrar ediyorum,
bunlarla çatışmayan farklılıklar zenginliklerimizdir ama Türkiye bugüne kadar
nasıl bir ortak tarih, ortak kültür, ortak tarihî tecrübe ve bir tek siyasi
sistem ve bir tek hukuk sistemi çerçevesinde bugüne kadar gelmişse onu,
Türkiye'yi ebediyete taşıyacak kadar da güçlü olduğuna inanıyorum, götüreceğine
inanıyorum. Dediğim gibi bu bir yan konuydu.
Gelelim TÜBİTAK
meselesine: Eleştiren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum; gerçekten bu konuda ne
kadar yaparsak azdır, ne kadar bütçemiz artarsa memnun oluruz, minnettar oluruz
çünkü yapacak iş çok, bilim ve teknoloji alanı Türkiye'de ihmal edilmiş bir
alandır. Arkadaşlarımız haklı olarak “Şuradan şuraya gelemediniz.” diyorlar ama
hep 2004’ten, 2005’ten başlayarak bunu söylüyorlar. Biraz geriye gidilirse
acaba ne yapıldı, yani ARGE’de ne kadar bütçemiz
vardı, nereden nereye kadar geldik? Bunların hesabı yapılmadan, hemen
birdenbire bir kesitten yola çıkıp değerlendirme yaparsak haksızlık olur.
Ben sadece birkaç
rakam vererek konuyu bağlamak istiyorum. Evvela, hakikaten gayrisafi yurt içi hasılada bugün bizim ARGE için harcadığımız para -gerçi ben
bunların bir kısmını Komisyonda söyledim ama 2007 rakamlarını söyledim çünkü
TÜİK hâlâ o gün açıklamadığı için 2008 rakamlarını söyleyememiştik- 2008’e göre
söylüyorum: 6,9 milyar TL. Bu, yüzde 0,73. Dolayısıyla eğer Avrupa Birliğinin
ortalamasıyla mukayese edersek iftihar edebileceğimiz bir oran değil. Hele bir
de kendimize bir hedef koymuşsak, “Yüzde 2’ye çıkaracağız.” demişsek gerçekten
de bu konuya hiç aralık vermeden, hiç nefes almadan her türlü desteği vermemiz
lazım ki -tekrar ediyorum- bilgi eksenli, ekonomik, siyasi, kültürel hayatımız
mümkün olsun ama yine de yapılanları da hakikaten görmemiz lazım. Mesela ilk
defa, memnuniyetle ifade edelim ki özel sektör önemli bir konuma geldi; özel
sektör kamu sektörünü 2008’de geçti, yüzde 44 küsuruyla kamu sektöründen bir
bakıma daha öne çıktı. Bu bizim için hayati önem arz ediyor
çünkü eğer kamu sektörü temel bilimlere daha fazla zaman, daha fazla para,
enerji ayıracaksa -ki bilimsel zihniyet, Osman Bey bu konuya temas etti, “bilim
kültürü ve bilim zihniyeti” dedi- bilimsel kültürün ve bilim zihniyetinin gelişmesi
için, laboratuvardan pazara giden o alan o kadar
fazla etkili değildir, onu söyleyeyim. Önemlidir, aslında ülkenin
kapasitesi bakımından önemlidir fakat yine de kabul etmek lazım ki bilimsel
zihniyet, esasında, temel bilimlerde bizim mesafe almamızla doğru orantılıdır.
Eğer özel teşebbüs yüzde 60’lara gelirse, bizim ilk hedefimiz yüzde 50’dir, ama
yüzde 50’yi de geçer yüzde 60’a gelirse, o zaman zaten üniversitelere de
kamunun yaptığı katkıda belli ölçüde bir azalma olacak. Çünkü,
zaten üniversite ve sanayi iş birliği neticesinde projelerin geliş gidişi büyük
ölçüde özel sektör ile üniversitelerimiz arasında olacak ve oradan da bir
bakıma kamu alanı bir tasarrufa gidecek ama bu, onun oradan alınıp başka
alanlarda harcanması için değil, doğrudan doğruya, hakikaten temel bilimlere
yani fiziktir, kimyadır, astronomidir… O alanlarda başarılı olamayan bir ülke
bilimde başarılı olmuş sayılmaz ve o alanlarda sağlam duramayan bir ülkenin
teknolojisi de uzun soluklu olamaz. Dolayısıyla pek çok gayret var.
TÜBİTAK’ın yanı
sıra, şükranla bahsetmek istiyorum ki Millî Eğitim Bakanlığının bu, her sene
bin öğrenciyi yurt dışına gönderme projesi gerçekten övünülecek bir projedir ve
Millî Eğitim Bakanlığımıza teşekkür borçluyuz. Ayrıca, Dış Ticaret
Müsteşarlığının büyük ölçüde, Planlamanın büyük ölçüde katkısı var. Bunların
bir kısmı hakikaten binlerce bilim adamının yetişmesine katkı sağlayan
kurumlarımız.
Dolayısıyla,
arkadaşlarımız, her iki arkadaşımız da bir bakıma bu inovasyon
konusunda konuştular. Doğrudur yani, o konuda, inovasyon
konusunda da yine dediğim gibi, bir dört sene öncesinden başlayalım, bir de
şimdi başlayalım. İnovasyon konusunda yapacak işimiz
çok ama şunu da lütfen hatırlatmama izin veriniz: Bu inovasyon
konusunda, özellikle endekslerin hazırlanmasında ciddi sorunlar var. Evvela,
hakikaten eski verileri değerlendiriyorlar. Artık Türkiye’de bizim
değerlendirmediğimiz veriler değerlendiriliyor. Bazılarını değerlendiriyorlar,
bazılarını değerlendirmiyorlar. Güya bu endeksleri hazırlamak için geliyorlar,
diyelim ki 93 firmaya soruyorlar, 93 firmadan aldıkları 93 cevabı sanki
Türkiye'nin genel perspektifini açıklıyormuş gibi kullanabiliyorlar. O konuda
ciddi sıkıntılar var. Ama tekrar ediyorum, inovasyon
konusunda, yenilik konusunda bizim yapacağımız çok iş var ve o konuda
alacağımız çok mesafe var. Ama madem Avrupa Birliğine atıfta bulunularak bu
söyleniyor, lütfen Avrupa Birliğinin aynı zamanda son iki ilerleme raporunda
bilim ve teknolojiyle ilgili söylenenlere de lütfedip bir bakarsanız -İnternet
ortamında zaten var- orada, gerek bir önceki ilerleme raporu gerek bu sene
yayınlanan ilerleme raporu açıkça Türkiye’de TARAL’ın,
yani Türkiye Araştırma Alanı’nın Avrupa Araştırma Alanı’yla rahat çalışabilecek
bir konuma geldiğini, aralarında uyum olduğunu, entegrasyon
sağlandığını açıkça söylüyor ve her iki raporda da zaten Türkiye'nin bu yaptığı
çabalar övgüyle anılıyor.
Tam zaman…Vaktim kaldıysa Sayın Başkan, ondan da sadece iki üç
rakam vereyim. Mesele ARGE personeli 67 bine çıktı. Bizim hedefimiz 2010’da 50
bindi. 67 bini zaten bulduk. 67 bine ulaştığımız için de şimdi hedefimizi 150
bine göre ayarladık. Ayrıca, tam zaman eş değer araştırma sayısı 52 bin, hatta
53 bin, 52.819’a çıktı. Yurt dışından geniş bir -hakikaten- araştırıcı kitlesi
Türkiye’yle ilgilenmeye çalışıyor. Orada başarılı olan Türk bilim adamları var,
onlar ülkelerine dönmek istiyorlar. Her türlü kolaylığı sağladık, her türlü
engeli ortadan kaldırdık ve hakikaten o konuda da çok büyük bir alan açılması
oldu. TÜBİTAK için bu kadar yeter.
İki konu, mutlaka
temas etmem gereken konu arasında. Bunlardan bir tanesi, Sayın Hamzaçebi’nin… Bazen ağzımdan “Çelebi” çıkıyor, hoşuna
gidiyor. Sayın Hamzaçebi’nin zaten Komisyonda sorduğu
soru olarak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen tamamlayınız.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) – Tamam, bir dakikada bitiriyorum efendim.
Sayın Hamzaçebi’nin Komisyonda hatırlattığı konu, yani bu Türk
Tarih Kurumunun aldığı bina konusu, şu anda Başbakanlık Teftiş Kurulunda
süreçte. Komisyonda söylediğimi burada da söyleyeyim: Oradaki sonucu alacağız
ve o sonuca göre hareket edeceğiz, sizi ve kamuoyunu da bilgilendireceğiz. O
konuda hiçbir arkadaşımın herhangi bir tereddüdü olmasın lütfen. Ne varsa o
ortaya çıkacak, ne varsa ona göre de muamele edilecek ama şu anda ortada henüz
daha gelinen bir -durumun açıklık kazanması bakımından- durum söz konusu
olmadığı için üzerinde durmuyorum.
“Yusuf Halaçoğlu Bey uzaklaştırıldı.” tabirini kullandı. Keşke
kullanmasaydınız bu tabiri çünkü her yaptığı görevi bırakıp asli görevine
dönen… Bu arkadaşlarımız üniversiteden geliyorlar zaten, bunların kadroları üniversitede,
geliyorlar, bir süre hizmet ediyorlar. Ayrılmalarının gerek idare tarafından
gerek kendileri tarafından bir uzaklaştırılma şeklinde anlaşılması doğru
değildir.
Bir konuyu daha
söyleyeyim: Ben bu ülkede hiçbir Türk insanının…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (Devamla) - ... altını çiziyorum, hiçbir
Türk insanının bu ülkenin büyük menfaatleri konusunda, Ermeni meselesi
konusunda öbür insandan daha hassas, daha duyarlı olduğunu söyleyemem. Ben de
en az Halaçoğlu kadar, hâlihazırda görev yapan
arkadaşımız da en az Halaçoğlu kadar… Hepimiz
öyleyiz, davalarımız konusunda hepimizin heyecanı, fikri, her şeyi aynıdır.
Çok teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Hükûmet adına ikinci söz talebi, Faruk Çelik, Devlet
Bakanı.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on üç
dakika.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığıma bağlı
Diyanet İşleri Başkanlığı ile Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi TİKA’nın bütçeleriyle ilgili siz değerli milletvekili
arkadaşlarımın yaptıkları değerlendirme ve eleştirilere, katkılara teşekkür
ediyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Temel görev alanı
din hizmetlerini yürütmek ve toplumu din konusunda aydınlatmak olan Diyanet
İşleri Başkanlığı cumhuriyetimizle yaşıt en önemli kurumlarımızdan bir
tanesidir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı asli görevlerini yerine getirirken, bununla birlikte, çocuk ve
gençlik sorunları, kadın hakları, doğal afetler, engelli ve yaşlılara yönelik
yeni yaklaşımlar, çevre sorunları ve ekolojik dengenin
korunması, aile yapısının korunması, uyuşturucu ve bağımlılık meydana getiren
maddelere karşı duyarlı olunması, hükümlü ve tutukluların rehabilite
edilerek topluma kazandırılmaları, SHÇEK’e bağlı
sosyal hizmetler kurumlarındaki hizmetler gibi pek çok alanda toplumun
bilinçlendirilmesi amaçları çerçevesinde çalışmalarını yürütmektedir.
Diyanet İşleri
Başkanlığının asli görevlerinden birisi de hac ve umre organizasyonları
gerçekleştirmektir. Bakanlık, hac organizasyonunu şeffaf ve objektif ölçüler
içerisinde otuz yıldır başarıyla sürdürmektedir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı, Anayasa’nın ve yasaların kendisine tanımış olduğu sınırlar
çerçevesinde eğitim merkezleri, Kur’an kursları ve
yaz Kur’an kurslarıyla, yaygın din eğitimi
hizmetlerini sürdürmektedir.
Başkanlık, din
görevlilerinin mesleki yeterliliklerini daha da geliştirmek amacıyla mesleki
eğitime büyük önem vermektedir. Bugün din görevlilerinin en az üçte 1’i ön
lisans ve lisans mezunudur.
Ayrıca,
personelimiz, mütevazı maaşlarından tasarrufta bulunarak ilköğretim okulları
yaptırmış, kız çocuklarının okullaşması kampanyası çerçevesinde örgün eğitim ve
öğretime katkıda bulunmuşlardır.
Bakanlık, eğitim,
kültür faaliyetleri çerçevesinde ailelere, çocuklara, gençlere, kadınlara,
aydınlara yönelik olarak bilimsel eserler yayınlamakta, çeşitli toplantılar
düzenlemekte; bu sayede herkesin bilgi sahibi olarak toplumsal barış ve huzura
katkı sağlamalarına destek olunmaktadır.
Diyanet İşleri
Başkanlığımız, toplumumuzda sosyal bir olgu olarak var olan farklı inanç
grupları, mezhepler ve oluşumların hepsini kuşatıcı bir hizmet yürütmektedir.
Bu kapsamda, geçtiğimiz dönemde on kitap hâlinde basılan ve basımına hâlen
devam edilen Alevi Bektaşi klasiklerinin sadeleştirilerek yayımlanması
halkımızdan büyük ilgi görmüştür.
Ayrıca,
vatandaşlarımızın dinî bilgi ihtiyaçlarını karşılamak üzere Şafii ve Caferi
ilmihalleri çalışmaları da tamamlanmak üzeredir. Diyanet İşleri Başkanlığı
toplam otuz beş ülkede bulunan vatandaş, soydaş ve dindaşlarımıza yönelik
olarak bilgilendirme ve din hizmetleri açısından rehberlik yapma faaliyetlerini
sürdürmektedir. Başkanlık, yurt dışı hizmet ve çalışmalarını koordine etmek
üzere hâlen 22 ülkede büyükelçilerimizin bünyesinde din hizmetleri müşavirliği
ve 24 başkonsolosluğumuz bünyesinde de din hizmetleri ataşeliği bulunmaktadır.
Ayrıca müşavirlik ve ataşeliklerin emrinde sınavla seçilmiş ve altı ay süreyle
yabancı dil ağırlıklı yurt dışı hizmete hazırlık eğitimine tabi tutulmuş 1.315
din görevlisi görev yapmaktadır. Başkanlığımız özellikle Avrupa’da görev
yapacak din görevlilerini mahallinden yetiştirmek için “Uluslararası İlahiyat
Projesi” geliştirmiş; bu program çerçevesinde ülkemizde dokuz farklı Batılı
ülkeden gelmiş 225 lisans öğrencisine eğitim verilmektedir. Türk
cumhuriyetleri, Balkan, Kafkas ülkeleri Türk ve Müslüman topluluklarına yönelik
hizmetler de çeşitli düzeylerde devam etmektedir. Bu ülkelerden 2009-2010
öğretim yılında 180 lisans, 55 yüksek lisans ve 16 doktora öğrencisi ülkemize
getirilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizle yaşıt Diyanet İşleri Başkanlığı
küreselleşen dünyamızda ülke sınırlarımızı da aşarak çok geniş bir coğrafyada
insanlığa hizmet veren bir kurum hâlini almıştır. Bu köklü kuruluşumuzun
hizmetleri hâlâ kırk dört yıl önce çıkarılmış bir Kanun, 633 sayılı Kanun’la
yürütülmektedir. Bu çerçevede Hükûmet olarak Diyanet
Teşkilat Yasası’yla ilgili çalışmalarımızı neticelendirmiş bulunuyoruz.
Önümüzdeki hafta içerisinde Diyanet Teşkilat Yasası’nı Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk edeceğiz ve kısa süre içerisinde de umuyorum ki -otuz yılı aşkın
süredir- bir boşluğu dolduracak olan bu yasayı yüce Meclis kabul edecek ve
yürürlüğe koyacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlığıma bağlı kuruluşlardan bir tanesi de Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığıdır. TİKA’nın
kuruluş amacı, başta Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler, akraba
toplulukları ile Türkiye’ye komşu ülkeler olmak üzere kalkınma yolundaki
ülkeler ve diğer ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmaktır. TİKA’nın çalışmaları ülkemizin prestijine,
lobi ve tanıtım gücüne büyük katkı sağlamaktadır.
TİKA’nın projeleri
arasında yurt dışındaki kültür varlıklarımızın restorasyonu
önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Bu çalışmalarla bir yandan ecdat yadigârı
eserler gelecek nesillere korunarak devredilmekte, diğer yandan da bu eserlerin
bekçiliğini yapan soydaş ve akraba topluluklarımızın kültürel benlikleri
pekişmekte ve öz güvenleri artmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Balkanlar, Doğu Avrupa, Kafkasya, Orta Asya, Orta Doğu,
Afrika’da bulunan 21 ülkede 24 Program Koordinasyon Ofisiyle -acil insani yardımlar ile teknik ve
kalkınma iş birliğini- hazırlanan program, proje ve faaliyetlerle yürüten TİKA,
proje seçiminde uygulamaların yerel sahiplenmesi, sürdürülebilirlik ve ülkemize
geri dönüşüm kriterlerini dikkate almaktadır.
On yedi yıllık
kurumsal kültür ve tecrübesiyle TİKA, her yıl giderek artan proje ve
faaliyetleri ve genişleyen faaliyet coğrafyasıyla ülkemizin dış politikasında Hükûmetimizin önemli enstrümanlarından
biri hâline gelmiştir. Bu anlamda, TİKA, Türk dış politikasının ilke ve
ihtiyaçları doğrultusunda açılım göstererek büyümektedir. Yeni dönemde,
Pakistan, Suriye, Irak ve Sırbistan yeni açılım alanını oluşturacak, Afrika’da
yeni açılan büyükelçiliklerimiz geliştirilecek ve kalkınma projeleriyle daha
desteklenerek ülkemizin gönüllülüğüne katkı sağlanacaktır.
TİKA’nın 1992-2000 yani
kurulduğu tarih ile 2002 yılları arasında toplam 2.241 proje gerçekleştirmiş
iken 2005-2008 yılları arasında toplam 5.084 proje ve faaliyeti
gerçekleştirmiştir. Gerçekten bu faaliyetlerin tümü takdire şayan
faaliyetlerdir. 2008 yılında gerçekleştirdiği faaliyetleri 111 ülkede
gerçekleştirmiş, yıllar itibarıyla da yaklaşık 100-150 milyon dolar arasında bu
ülkelere yatırımlarını, kalkınma hamlelerini TİKA sürdürmektedir.
Değerli
milletvekilleri, burada Bakanlığımın bütçesiyle ilgili değerlendirmeler yapan
arkadaşlarımız bazı hususlara temas ettiler, kısaca onlara da değinmek
istiyorum.
Bunlardan biri…
Tabii ki cumhuriyet ve cumhuriyetin kazanımları belli bir kesimin değil, bütün
vatandaşlarımızındır. Bu konuda, bu süreç içerisinde, bulunduğumuz şu nazik
dönem içerisinde yeni yeni tasnifler yapmanın doğru
olmayacağı kanaatindeyim. 72 milyon vatandaşımız cumhuriyeti ve cumhuriyetin
kazanımlarını özümsemiştir.
Bir diğer
değerlendirilmesi yapılan konu Alevi çalıştaylarıyla
ilgili; işte göstermelik çalıştaylar ve zaman kaybına
neden olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır. Doğrusu bunlara da
katılmak mümkün değil. “Göstermelik” diye ifade edilen bu çalıştaylarla
ilgili olarak şu cümleyi söylemem herhâlde yeterli olacaktır: Devlet, ilk kez
tüm Alevi kesimleriyle bir araya geliyor ve devlet, Alevi kesimlerini dinliyor
ve tüm bu çalıştaylarda konuşulanları da arşivine dercedecek. Bunu önemsiz gibi görmeyi takdirlerinize
sunuyorum, nasıl önemsiz olabilir? Yıllarca ihmaller neticesinde yaşadığımız
sosyal sorunlardan biri olan bu konunun, bugün Hükûmetimiz
tarafından derli toplu bir şekilde alınıp, bu düzeyde bu çalışmaların
gerçekleştirilmesini göstermelik şeklinde değerlendirmeyi çok yerinde bir
değerlendirme olarak en azından görmediğimi ifade etmek istiyorum.
“Zaman kaybı”
ifade ediliyor. Bildiğiniz gibi bu konu tarihsel derinliği olan bir konu. 3
Haziranda biz çalıştayları başlattık. Başlattığımız
zaman da net bir şekilde ifade ettik, dedik ki: “Biz bunu 7 çalıştayda
bitireceğiz.” Yarın gerçekleştireceğimiz çalıştay
6’ncı çalıştaydır. Bugüne kadar devlette bulunmuş
veya aktif olarak şu anda siyasette bulunan değerli siyasetçilerle bu
değerlendirmeyi yarın gerçekleştireceğiz ve son çalıştayımızı
da büyük ihtimalle ocak ayında gerçekleştirip bir yol haritasını ortaya
çıkarmış olacağız. Yani altı aylık bir süre içerisinde toplumun tüm
katmanlarını bir masa etrafında buluşturup, bütün tonları, bütün renkleri,
bütün çiçekleri içine katacak şekilde bu konunun ele alınmasını ve belli bir
düzeyde bu konunun götürülmesini ve altı aya sığdırılmasını “Zaman kaybıdır.”
diye değerlendirmek takdirlerinize yine arz edilecek ikinci konudur diye
düşünüyorum. Umuyorum ki yeni yılla birlikte, ocak ayı sonu itibarıyla bu çalıştaylarımız tamamlanmış olacak ve yol haritası konusunda da değerli milletvekillerine söyleyeceğimiz çok önemli
konular olacağı inancındayım.
Bir diğer
değerlendirilmesi yapılan konu ise “TİKA’nın
kaynaklarının amacına uygun kullanılıp kullanılmadığı” şeklindeki bir
değerlendirme. TİKA’nın kaynakları kuruluş amacına
uygun kullanılmaktadır ve özellikle Türk cumhuriyetleri ve soydaşlarımızın
yaşadıkları bölge ve devletlere dönük olarak yüzde 50’nin üzerinde bir kaynağın
kullanıldığını burada belirtmem gerekiyor.
Ayrıca, “Türk
diliyle ilgili bir şey yapılmıyor.” tarzında bir eleştiri de oldu. Tabii, bu
eleştirilere saygımız var ama cevap da verilmesi gerekiyor. Yirmi beş ülkede
otuz beş üniversitede Türkoloji Projesi’ni yürütüyoruz ve her yıl 3.500 öğrenci
buradan mezun olmaktadır. İnanıyorum ki bu da bu soruya cevap teşkil etmiştir.
Ayrıca, Yunus Emre Vakfının da faaliyetlere başladığını hepiniz biliyorsunuz.
Söylenmesi
gereken çok şey olmasına rağmen, bu iki güzide kurum, gerek Diyanet İşleri
Başkanlığı gerekse TİKA, üzerinde çok politik değerlendirmelerin yapılmaması
gereken… Gerçekten yurt dışında gerek TİKA’nın
gerekse Diyanet İşleri Başkanlığının çok çok önemli
hizmetleri var. Yurt içinde de politik değerlendirmelerden uzak, hizmet amaçlı
bu iki kurumumuza verdiğiniz önem ve yaptığınız sağlıklı değerlendirmelerden
dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma, bütün gruplara teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar sunarken, bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum; sağ
olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Hükûmet adına üçüncü
konuşmacı Egemen Bağış, Devlet Bakanı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz on dört
dakika Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2010 yılı
bütçesiyle ilgili olarak huzurlarınıza çıkmış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin çalışmaları hakkında burada söz alan gerek iktidar
partisinin gerek muhalefet partilerimizin milletvekillerine, katkıları için,
yapıcı eleştirileri için sözlerime teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Sayın Başbakanımızın tabiriyle cumhuriyetimizin ilanından sonraki
en önemli çağdaşlaşma projemiz olan Avrupa Birliği sürecimizin
koordinasyonundan sorumlu olan Avrupa Birliği Genel Sek-reterliği
bu yüce Meclisin katkılarıyla geçtiğimiz yıl içerisinde yeni bir teşkilat
yasasına kavuştu ve yeni teşkilat yasamızın bizlere sağladığı yeni imkânlarla
daha aktif, daha dinamik bir performans sergilemeye başladık. Bu performansın burada da takdir edilmiş olması, sizlerin
övgülerine layık olmuş olması bizler için en önemli ödüldür. Ben hepinize
teşekkür ediyorum.
Biliyorsunuz
Türkiye'nin Avrupa Birliği süreci yeni bir süreç değil. Rahmetli Menderes’in
1959 yılında ilk başvuruyu yapması, rahmetli İnönü’nün 1963 yılında Ankara
Anlaşması’nı imzalamasından bu yana, 99’da Helsinki’de adaylığımızın tescil
edilmesi ve 2004 yılının 17 Aralığında kırk beş yıllık bir aradan sonra ilk
defa Türkiye'nin müzakere tarihi almasıyla çok önemli bir süreç başlamıştır. Bu
süreçte müzakerelerin başlaması çok önemlidir. Çünkü müzakereye başlayıp da
bitiremeyen bir ülke yoktur. Zor olan, Türkiye trenini AB rayına
oturtmak. Onu burada 2002 ve 2004 yılları arasında hep birlikte
gerçekleştirdiğimiz yasal değişiklikler, anayasa değişiklikleri ve Türkiye'nin
ortaya koyduğu kararlılıkla hep beraber gerçekleştirdik.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Bitiremeyenlerin ilk örneği olmayalım Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Milletvekilim, isterseniz bir dinleyin, biraz
öğrenmeye çalışın, eğer öğrenmekte bir sorun yaşarsanız ben daha sonra size
biraz daha öğretme konusunda da çabada bulunurum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi 2002’den bu
yana bu Mecliste 225 adet kanun, 1.100 adet ikincil düzenleme gerçekleştirildi
ve bu değişikliklerin neticesinde Türkiye daha demokratik, daha müreffeh, daha
zengin, daha şeffaf, daha çağdaş bir ülke konumuna geldi. O çerçevede, bu sene
başında yayınlanan, daha doğrusu birkaç hafta evvel yayınlanan Avrupa
Birliğinin İlerleme Raporu çok önemli vurgular yapmaktadır. Geçmişte maalesef
yayınlanan ilerleme raporlarında Türkiye’deki işkencelerden, insan hakları
ihlallerinden, faili meçhullerden bahsedilirken, bu sene ülkemizin reform
konusunda yaptığı gelişmeler Avrupa Birliği tarafından da desteklenip, onlar
tarafından da takdir edilmiş olması ülkemiz adına, iktidar-muhalefet hiçbir
ayrım yapmadan bu Meclisin bütün üyeleri adına çok önemli bir gelişmedir. Bu,
rapordaki her şeye katıldığımız anlamında değildir, ama geçmişte devamlı
ülkemizi başımızı öne eğmeye sevk edecek sebeplerden dolayı eleştirenlerin
artık o konularda ağızlarını açamamış olmaları, kalemlerini oynatamamış olmaları
ülkemiz adına bir gelişmedir. Bu seneki raporda ülkemizin bir
Ulusal Program’ı hazırlayıp yayınlamış olması, ilk defa sadece AB süreciye
ilgilenen bir bakanlığın istihdam edilmiş olması ve koordinasyonun kurumlar
arasında artmış olduğunun vurgulanmış olması, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin yapısının güçlendirilmiş olması ve eskiden yılda bir,
bilemediniz iki kere toplanan Reform İzleme Grubunun artık yılda altı kere, iki
ayda bir farklı illerimizde de toplanıyor olması ve bunun raporda da vurgulanmış
olması çok önemlidir. Bugün ülkemizde, raporda da bahsedildiği gibi,
tabular artık geçmişte kalmıştır. Bugün ülkemizde Alevi açılımı gibi,
gayrimüslim azınlıklarla sürdürülen diyalog gibi, Ermenistan’la imzalanan
protokoller gibi, bölgemizde birbirleriyle ihtilaf içerisinde olan ülkeler
arasındaki arabuluculuk gibi çalışmalarımız, dış politikadaki aktif sürecimiz,
ekonomide oynadığımız önemli rol Avrupa Birliği tarafından da teyit
edilmektedir, tescil edilmektedir. Eskiden ülkemizin hep eleştirilmesine sebep
olan 301’de yapılan, bu Mecliste sizlerin katkılarıyla yapılan değişikliklerin
neticesinde bu sene sadece sekiz davanın Adalet Bakanımızın iznine tabi olarak
açılmış olması Türkiye’nin nereden nereye geldiğinin önemli bir göstergesidir.
Bu çerçevede, raporda bahsedilen bazı eleştirilerin bir kısmı Reform İzleme
Grubumuzda ve artık Reform İzleme Grubumuzun altında çalışmaya başlayan siyasi
komitede ele alınmış ve kararları alınmış birçok konudur. Bu Mecliste gündemde
bekleyen birçok yasa bu konularda da önemli gelişmeleri hep birlikte
gerçekleştirecektir.
Şu anda, sayın
milletvekilleri, siyasi reformlar ve ilerleme raporunda, Türkiye’de demokrasi
ve hukukun üstünlüğü alanlarında yapılan çalışmalar, siyasi reformlar,
Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecindeki önemli kazanımlarını göstermektedir.
Artık siyasi kriterlere uyum devam edilen bir süreç
içerisindeyiz. Bu çerçevede, diğer konularda da -ekonomide olsun, sosyal alanda
olsun, kültürel konularda da olsun- yeni reformların önü bu siyasi reformlarla
hep birlikte açılmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye on yıl öncesine nazaran çok
daha demokrattır, çok daha özgürdür, çok daha zengindir, çok daha
istikrarlıdır, müreffehtir ve itibarlıdır.
O çerçevede,
müzakereler ve müktesebat uyumu konusunda da çok önemli gelişmeler
yapılmaktadır. Bizim yaptığımız reformlar sadece siyasi konularda değil aynı
zamanda teknik konulardadır. Örneğin, şu anda üzerinde çalıştığımız “çevre
faslı”nı açabilmek için bin beş yüz sayfalık bir çevre strateji belgesi
hazırlanmıştır. Bizim vatandaşlarımızın, bizim çocuklarımızın daha temiz bir
havayı teneffüs edebilmeleri için kırsalda kullanılması gereken motorinin şehir
merkezlerinde kullanılmamasına imkân verecek yönetmelikler hazırlanmıştır. Yani
biz Avrupa Birliği sürecinde birtakım teknik detaylarla uğraşırken, aslında,
başından beri söylediğimiz gibi kendi insanımızın, bizlerin burada temsil etme
onurunu taşıdığımız halkımızın yaşam standardını yükseltme konusunda da çok
önemli adımları hep birlikte atıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, bu çerçevede, Türkiye'nin burada da dile getirilen önemli
eksikliklerinden bir tanesi iletişim konusuydu. Biz yetiştirilirken “Ağır ol,
‘molla’ desinler.” , “Aman evladım kendini övme, bırak başkaları övsün.”
kültürüyle yetiştirilmiş insanlar olduğumuz için, millet olarak kendimizi fazla
övmekte zorlandığımız için, belki de burada yaptığımız tarihî reformları
anlatmakta, Avrupalıların dikkatine getirmekte sıkıntı yaşadığımız dönemler
oldu. Bazen ülkemizde de Avrupa Birliğinin ülkemize olası katkılarını anlatmakta
sıkıntılarımız oldu. O çerçevede, yine sizlerin desteğiyle burada
gerçekleştirilen teşkilat yasamızda yeni bir birim oluşturduk, “İletişim, Sivil
Toplum ve Kültür Başkanlığı” ve bu birimimiz, yeni bir sivil toplum ve iletişim
stratejisi hazırladı. Bunun hazırlanmasında Türkiye’deki bütün kamu
kurumlarımızın, yurt dışındaki bütün temsilciliklerimizin, sivil toplum
kuruluşlarımızın, akademisyenlerimizin ve ilgi duyan bütün kesimlerin desteği
alındı ve bu iletişim stratejisi artık her geçen gün yeni katkılara, yeni
fikirlere açık şekilde planlandı. Sizlerin de bu konuda fikirlerini her zaman
alma konusunda hazır olduğumuzu özellikle vurgulamak istiyorum. Ve bu
stratejimiz çerçevesinde, inşallah, 2010 yılında, gerek Türkiye'miz içerisinde
Avrupa Birliğini daha iyi anlatmak gerekse AB üyesi ülkelerde Türkiye'mizin
Avrupa Birliğine olası katkılarını anlatmak için önemli ve yoğun bir çaba
içerisine gireceğiz. Bu çalışmalarımızda da Meclisimizin desteğini
beklediğimizi özellikle vurgulamak istiyorum.
Her zaman
söylüyoruz, Avrupa Birliği süreci Türkiye'nin bir devlet politikasıdır. Sadece
iktidar partisinin değil aynı zamanda muhalefet partilerinin de seçim
beyannamelerinde, parti programlarında yer alan bir konudur. O çerçevede, 2010
yılında, Türkiye’de, hep beraber bu Mecliste el ele vererek gerekli reform
yasalarını, AB yasalarını da birlikte geçirebileceğimizi ümit ediyorum.
2010 yılı
seçimsiz bir yıl olacaktır. Türkiye’deki bazı apartman yöneticiliklerinin veya
odaların seçimleri olabilir ama Türkiye’de bir genel seçim söz konusu değildir.
O çerçevede,
buradan, bu vesileyle, muhalefet partilerimize de seslenmek istiyorum: Gelin,
2010 yılını, bu seçimsiz yılı iyi değerlendirelim; gelin, burada, hepimizin
ortak paydası olan, Türkiye'nin, daha demokratik, daha hür, daha çağdaş, daha
şeffaf bir ülke olması için AB yasalarımızı hep birlikte gerçekleştirelim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Çıkartın.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) - O çerçevede, bugüne kadar verdiğiniz desteği devam
ettirmenizi özellikle rica ediyorum ve AB projelerinde çok -ben sizleri
detaylarla boğmak istemiyorum ama- önemli işler yapılıyor. Türkiye’de, artık,
Avrupa Birliği süreci, sadece beş yıldızlı otellerin toplantı salonlarında
konuşulan bir süreç değil, Türkiye'nin her ilinde, her ilçesinde, her
beldesinde, farklı AB fonlarıyla yapılan altyapı çalışmalarıyla, farklı sivil
toplum diyaloğu projeleriyle, farklı işbirlikleriyle
Türkiye’de her köşede, her kesim vatandaşımızın hissettiği bir proje hâline
gelmiştir.
O çerçevede,
birlikte yapabileceğimiz çok önemli işler vardır ve biz bu yıl içerisinde yeni
kurduğumuz ekibimizle birlikte önemli adımları hep birlikte atmak istiyoruz ve
dört ana platform üzerinde çalışmalarımızı sürdürmek istiyoruz. Bu dört
platformlu stratejimizin birinci platformu, tabii ki, Avrupa Birliği müzakere
sürecinin resmî platformlarda devamının sağlanmasıdır. İkinci platformumuz,
ulusal programımız ve müktesebat uyum programı, esasında, Türkiye’nin yapması
gereken yasal değişiklikleri, yönetmelik değişikliklerini yerine getirmektir.
Yani Avrupa Birliği üyesi birtakım üyeler Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili farklı
düşüncelere sahip olsalar bile, biz, ülkemizin AB standartlarına gelmesi için
yapılması gereken yasal değişiklikleri yapmak için burada hep birlikte çalışmak
durumundayız.
Üçüncü platform
ise siyasi kriterlerdir. Bugün Türkiye bundan sadece
elli değil, otuz değil, on yıl değil, iki yıl öncesine nazaran bile çok daha
demokratik bir ülke olabildiyse burada birlikte gerçekleştirdiğimiz siyasi
reformlarla gerçekleşmiştir. Onların devamı son derece önemlidir.
Dördüncü platform
ise biraz evvel sizlerle paylaştığım iletişim stratejimizdir. O çerçevede de
Türkiye’yi Avrupa’da daha iyi anlatmak, Avrupa’yı da Türkiye’de daha iyi
anlatmak için çalışmalarımızı birlikte sürdürmek arzusundayız.
Biz, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin, 60 kadrodan oluşan bir kurumun yeni teşkilat
yasamızla 340 kadroya kavuşmasını ve 6 başkanlığı 14 başkanlığa çıkarmayı
sağladık. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum, üst düzey 16 yöneticimizin 9’u
bayandır, 14 başkanımızın 8’i bayandır; çalışanlarımızın yüzde 52’si,
yöneticilerimizin yüzde 65’i bayandır. Bu çerçevede, bayan milletvekillerimizin
desteğini özellikle beklediğimizi de vurgulamak istiyorum.
İlk defa
cumhuriyet tarihinde yeni teşkilatımızda Avrupa Birliği Hukuk Başkanlığı
kurulmuştur, ilk defa Sivil Toplum ve İletişim Başkanlığı kurulmuştur, ilk defa
yüz on bin sayfalık müktesebatın dilimize çevrilmesi ve ilerleme raporu gibi
hepimizin yakından takip etmesi gereken belgelerin Türkçemize çevrilebilmesi
için bir Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı kurulmuştur. İlerleme raporu bütün
milletvekillerimize tercümesi yapıldıktan sonra ulaştırılmıştır. Eminim, sizler
de bundan faydalanmışsınızdır.
Bu çerçevede,
Ankara’daki büromuzun daha da genişlemesi için yanımızdaki binadan yeni yerler
kiraladık. İstanbul’da, Ortaköy’de, bizim tarihî zenginliğimizi gösteren bir
mekânda, bir caminin, bir havranın, bir kilisenin çok yakın bir mesafesi
içerisinde, insanlığa huzur verdiği bir semtimizde Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğimize yeni bir İstanbul irtibat bürosu kurduk. Yakında Brüksel’de
bir çalışma imkânına kavuşacağız. Yeni, sizlerin desteğiyle geçen teşkilat
yasamız çerçevesinde 6 arkadaşımızı da Brüksel’deki Avrupa Birliği Daimi Temsilciliğimizde
görevlendireceğiz.
Biliyorsunuz, logomuzu değiştirdik. Eski logomuzda
Avrupa Birliği yıldızlarının üzerinde Türkiye’nin ay yıldızı sanki yamanmış
gibi duruyordu. Hâlbuki biz Türkiye’nin AB sürecinin en az Türkiye kadar Avrupa
Birliğinin de etkileneceği bir süreç olacağı düşüncesiyle, Avrupa Birliğinin
yıldızlarını hilalleştirerek bu karşılıklı etkileşimi göstermek için yeni bir logomuzu da sizlerin dikkatine sunduk ve kamuoyunun da çok
beğenisini kazandığını özellikle sizlere vurgulamak istiyorum.
Bu çerçevede
ülkemiz Avrupa’nın birçok konusunda çözümün parçasıdır. Türkiye sorunların
değil, çözümün parçasıdır. Gerek yasa dışı göçle mücadelede gerek dış
politikada gerek ekonomik konularda gerek enerji konusunda gerek genç ve
dinamik nüfusuyla, Avrupa Birliği Türkiye’siz
sorunlarına çözüm bulamayacaktır; bunun Avrupa Birliği de farkındadır. Yeni
kabul edilen Lizbon Anlaşması’yla Avrupa Birliğinin önündeki artık kavram
kargaşaları da son bulmuştur. Artık, Avrupa Birliği de kendi yönünü daha net
görmektedir. O çerçevede Türkiye’nin önü açılmıştır.
Bu çerçevede, saygıdeğer milletvekilleri, biz yepyeni bir
heyecanla, yepyeni bir ekiple, yepyeni bir kadroyla sizlerin güvenine,
desteğine layık olmak için, burada onaylayacağınız bütçeyle 2010 yılında da azimli
çalışmalarımızı ortaya koymak istiyoruz ama burada bir kez daha vurgulamak
istiyorum: Avrupa Birliği süreci Türkiye’de belirli bir kesimin veya iktidarın
veya belirli bir grubun projesi değildir, hepimizin ortak projesidir, hepimizin
ortak paydasıdır. O yüzden 2010
yılında sizlerle birlikte sorunlarımızı aşmaya, Türkiye’mizi daha demokratik,
daha çağdaş, daha hukukun üstünlüğünü benimsemiş, daha zengin ve şeffaf bir
ülke hâline getirmek için birlikte çalışmak istediğimizi özellikle vurgulamak
istiyorum.
Sayın Öymen Dicle ve Fırat konusunda basında yer alan birtakım
iddialarla ilgili konuları gündeme getirdi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Bakan, lütfen tamamlayınız.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Arkadaşlar, onu biz basında da düzelttik, Sayın Öymen de onu burada vurguladı, açıklama yaptığımızı. Şunu
özellikle vurgulamak istiyorum: Böyle bir konu hiçbir müzakere pozisyon
belgesinde veya herhangi bir toplantıda gündeme dahi gelmemiştir. Fırat ve
Dicle’nin yönü nasıl değiştirilemezse, Türkiye’nin egemenlik hakları,
Türkiye’nin çıkarları, bölgesel ve küresel bir güç oluşu hiçbir kimse
tarafından da değiştirilemez. O çerçevede, müsterih olunuz, biraz evvel çok
değerli Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Aydın’ın söylediği gibi, bizim ulusal
politikalarımızda, devlet politikalarımızda, her bir milletvekilimizin
hassasiyeti bir diğerinden fazla veya eksik değildir. Bu konuda hepimiz,
eminim, bu ülkenin eşit hizmetkârları olarak Türkiye’mizin haklarını hep
birlikte savunacağız.
Ben burada
hepinize gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ediyorum, bütçemizin hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Şahsı adına aleyhinde söz isteyen Hüseyin Pazarcı, Balıkesir Milletvekili.
Buyurunuz Sayın
Pazarcı. (DSP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 3’üncü turu çerçevesinde Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
bütçesine ilişkin olarak şahsi söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Demokratik Sol
Parti adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bana ayrılan sürenin darlığını göz
önünde tutarak, konuşmamı, AB - Türkiye ilişkilerinde en önemli sorunların
başında gelen Kıbrıs sorunu ile sınırlı tutacağım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime Kıbrıs sorununa ilişkin gelişmelerden ciddi
endişe duyduğumuzu belirterek başlamak istiyorum. AB’nin Güney Kıbrıs Rum
Yönetimini “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında tüm Kıbrıs adasının temsilcisi
olarak tam üye kabul etmesi yanlışlığının sonuçları giderek kendini daha fazla
göstermektedir. Bugün AB çerçevesinde karşılaştığımız durum şudur: AB bir
yandan Birleşmiş Milletler bünyesindeki Kıbrıs görüşmelerinin olumlu
sonuçlanması yönünde Türkiye üzerinde baskı kurmaktadır, öte yandan ise
Türkiye’nin -tırnak içinde- Kıbrıs Cumhuriyeti’yle ilişkilerini
normalleştirmesini ve hukukileştirmesini beklemektedir. Yine AB, Türkiye’nin
hâlen yürürlükte olan ortaklık ilişkilerini Rumlara da genişletmesini ve
limanlarımız ila havaalanlarımızı Rumlara da açmamızı istemektedir. Türkiye’nin
bütün bunlara yanaşmaması durumunda ise AB, Türkiye’yi zaten hâlen birtakım
kısıtlamalara tabi tutulan katılma görüşmelerini askıya almakla tehdit
etmektedir. Bu gelişmeler çerçevesinde endişemizin kaynağı, özellikle Kıbrıslı
Türkler ve Rumlar arasındaki görüşmelerde Türk tarafının AB baskılarına boyun
eğerek Kıbrıs sorununda ödün vermeleri olasılığıdır. Her ne kadar AB son 10-11
Aralık 2009 zirvesinde bu tehditlerini yaşama geçirmemişse de baskılarını hâlen
sürdürmektedir. Bu baskılar karşısında Türk Hükûmetinin
ve KKTC Cumhurbaşkanının bazı açıklamaları ödün verilmeyeceği yönündedir.
Bununla birlikte, basında yer alan ve yalanlanmayan bazı veriler Türk
yetkililerin açıklamalarıyla bağdaşmamaktadır. Örneğin, Türk ve KKTC’li
yetkililer Kıbrıs’ta iki eşit devlete dayanan yeni bir ortaklık devletinin
kurulmasını savunurken taraflar arasındaki görüşmelerde ortaklar arasında tek
halk, tek devlet ve tek egemenlik üzerinde anlaşmaya varıldığı açıklamaları
yapılmaktadır. Oysa Kıbrıs’ta eşit yetkilere sahip iki devlet anlayışı kabul
edilmediği ve yeni bir devlet oluşturulmasına gidilmediği sürece getirilecek
bir çözümün, sorunun kalıcı olarak ortadan kalkmasını sağlaması olanağı çok
zayıftır.
Yine, Sayın
Mehmet Ali Talat’ın basında yer alan Kıbrıs’ın askersizleştirilmesi konusunda
tarafların karara vardığı biçimindeki sözleri Türkiye’nin Kıbrıs’taki
askerlerini çekeceği ve hatta garanti ve ittifak anlaşmaları uyarınca Kıbrıs’ta
bulundurulması kabul edilen askerlerinin durumunu da değiştireceği görüş ve
yorumlarına meydan vermektedir. Oysa, Kıbrıslı iki
halkın ve Türkiye, Yunanistan, İngiltere garantör devletlerinin birlikte
oluşturduğu bu anlaşmalar, uluslararası hukuk uyarınca bütün taraflarca
birlikte değiştirilmeden ve Türkiye bakımından, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
uygun bulunmadan Kıbrıslı iki taraf liderinin görüşüyle değiştirilemez. Öte
yandan, bazı çevrelerde, Birleşmiş Milletler çerçevesindeki taraflar arası
görüşmelerde ilkbahara kadar bir sonuca varılamadığı takdirde tarafların görüş
birliğine vardığı noktalar üzerindeki mutabakatı içeren bir ara belgenin kabul
edilmesinin uygun olacağından söz edilmektedir. Böyle bir ara belgenin kabulü
tüm sonucu görmeden kabul edilecek birtakım ilkelerin sonradan Türk tarafının
beklentilerini karşılayamaması tehlikesini taşımaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Pazarcı, lütfen tamamlayınız.
HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – Önümüzü iyice görmeden kabul edilecek açılımların bir başka konuda
nerelere gidebileceğini maalesef gördüğümüz bugünlerde bir başka hata
yapmamızın ülkemize maliyeti çok büyük olacaktır. Bu nedenlerle, bütün bu tür
endişelerin giderilmesi için, Türk Hükûmetinin,
Birleşmiş Milletler ve AB çerçevesinde Kıbrıs’ın geleceğine ilişkin olarak,
Kıbrıs’ta var olan gerçek durumdan kalkarak görüşme parametrelerinin Kıbrıslı
Türkler lehine değiştirilmesine uğraşması gerekmektedir. Aksi takdirde, bugünkü
AB müktesebatı ve Birleşmiş Milletler parametrelerinin Batılılarca yorumlandığı
biçimiyle yürütülen görüşmelerden Türk tarafının kazançlı çıkması
beklenmemelidir.
Bütçenin hayırlı
olmasını, hepinize saygılarımı sınarak ifade etmek istiyorum. (DSP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Pazarcı.
Sayın milletvekilleri,
üçüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap
işlemine geçeceğiz ancak ondan önce birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 15.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.51
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN
(Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi soru-cevap
işlemine başlıyoruz.
Soru ve cevap
işlemi için yirmi dakika süre vardır.
18 sayın
milletvekili soru sormak istemektedirler, onun için her sayın milletvekiline
otuz saniye süre vereceğiz.
Sayın Aslanoğlu, Sayın Çalış, Sayın Kaptan, Sayın Doğru, Sayın Akçay, Sayın Asil, Sayın Güvel,
Sayın Süner, Sayın Korkmaz, Sayın Genç, Sayın
Özdemir, Sayın Işık, Sayın Enöz, Sayın Cengiz, Sayın
Akkuş, Sayın Ekici, Sayın Coşkunoğlu ve Sayın Köse
söz istemişlerdir.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, otuz saniye verecekseniz sormuyoruz, sorularımızı
çekiyoruz. Otuz saniyede soru sorulmaz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Otuz saniyede soru sorulmaz Sayın Başkan.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sorularımızı çekiyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Soruları çekiyoruz. Otuz saniyede… 50 kişi girse beş saniye mi
vereceksiniz, on saniye mi?
BAŞKAN – Sayın
Vural, ne yapalım, siz söyleyin ona göre yapalım, buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Otuz saniyede soru sorulmaz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Şu
anlamda: Çözüm bulmak için soruyorum, ne yapalım yani ne yapmamız gerekir?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Otuz saniyede ne sorulacak ki?
BAŞKAN – O zaman
birer dakika veriyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Verin birer dakika, eğer…
BAŞKAN – Bu
benimle ilgili değil ki, soru soran milletvekili arkadaşlarımızla ilgili.
Herkese soru sorma hakkı tanınsın diye. Yani bunda sayın grup başkan
vekillerimizin problem yapacağı bir şey yok. Siz söyleyin, çözüm bulalım, sizin
söylediklerinizi yapalım.
Yalnız, Kâtip Üye
Arkadaşlarımız uyardılar, ilk önce giren 12 arkadaşı okuyorum: Sayın Aslanoğlu, Sayın Çalış, Sayın Kaptan, Sayın Doğru, Sayın
Köse, Sayın Akçay, Sayın Asil, Sayın Güvel, Sayın Süner, Sayın
Korkmaz, Sayın Paksoy ve Sayın Varlı.
O zaman birer
dakika süre veriyorum.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, yol haritanızda acaba -2010 yılında bir
harita çiziyorsunuz ya- 2010 yılı Diyanet İşleri bütçesine cemevlerinin
tamir, tadilat, su, elektrik bütçelerini kapsayan ödenek koydunuz mu,
koymadınız mı?
Yine, kamu kurum
ve kuruluşlarının sınavını kazanan ama mülakatta elenen Alevi vatandaşlarımızın
çocuklarında, haritanızda acaba kafalar değişecek mi?
İki: Sayın basın
- yayın kurumuyla ilgili soruyorum: Türkiye’deki tüm yerel televizyonlardan
yüzde 10 vergi alınıyor yani en ünlü televizyonlardan da Hakkâri’deki
televizyonumuzdan da, reklam üzerinden. Sayın Bakanım,
burada verilen beyannameler. Bu adil midir? RTÜK payı adı altında en ünlü, en
çok reklam geliri elde eden televizyon da yüzde 10
veriyor, Hakkâri’deki ayda bin lira…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam, hakkıma razıyım.
BAŞKAN – Sayın
Çalış, buyurun.
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Vakıflarla ilgili Sayın Bakanımıza soruyum: Sayın Bakanım, Vakıflar
Genel Müdürlüğü sorumluluğunda restorasyon bekleyen
çok fazla tarihî eserimiz ve kültürel mirasımız vardır ancak restorasyonların
normal bir bina gibi mevcut İhale Kanunu’yla ihale edildiğine, ihale ve
denetimlerde yeterli sayı ve vasıfta uzman görevlendirilmediğine, aslına uygun
restore edilmediğine, kültürel mirasın zarar gördüğüne dair eleştiriler vardır.
Bu konularda ne diyorsunuz?
Bir diğer sorum:
Tarihî mekânları uzman denetiminde aslına uygun olarak restore etmek için özel
şartnameyle ihale yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda ne gibi çalışmalarınız
vardır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Kaptan…
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birinci sorumu
vakıflardan sorumlu Sayın Bakana soruyorum: Ankara ve bazı illerde kurulan
vakıflar müzesi önemlidir. Antalya, tarihî, kültürel vakıf eserleri zenginliği
açısıyla ve turistik özellikleriyle vakıflar müzesini fazlasıyla hak
etmektedir. Sayın Bakan, Antalya’ya vakıflar müzesi kurulmasını sağlayacak
mısınız? Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
İkinci sorum
basın-yayından sorumlu Sayın Bakana: Sayın Bakan, Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü belediyelerden ve Deniz Feneri Derneğinden kaç kişi almıştır?
Bunların meslekleri ve eğitimleri nelerdir? Atamaları mevzuata ve personel
yönetmeliğine uygun mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Vakıflar Genel
Müdürlüğünün ülkemizin her tarafında ve Tokat ilinde yapmış olduğu vakıf
eserlerinin restorasyon çalışmalarından dolayı
teşekkürlerimi sunuyorum.
Tokat ilinde
Yazmacılar Hanı çok kötü durumdadır. Bu, tarihî bir handır. Bununla ilgili bir çalışma yapılacak mıdır? Ayrıca Deveciler Hanı ve Arastalı
Bedesten Han’ıyla ilgili de çalışmalar var mıdır?
İkinci sorum
olarak: Türk Dil Kurumu çok önemli çalışmalar yapıyor. Özellikle Türkçenin
işyeri isimlerinde kullanılmasıyla ilgili Belediye Kanunu’nda bir değişiklik
yapılacak mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Üçüncü sorum
olarak: Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü işçileri şu anda AKP önünde ve Sıhhiye
Meydanı’nda hak arıyorlar. Soğukta, karda, kışta kıyamette çocuklarını
bırakarak buraya gelmiş, ekmeklerine sahip çıkmak, haklarına sahip çıkmakla
ilgili büyük mücadele veriyorlar. 2 kere soru sormuş olmamıza rağmen, bir türlü
Hükûmet tarafından cevap verilmedi. Bu işçilerimizin
hakları ne olacak? Bunlarla ilgili bir çalışma yapmayı düşünmüyor musunuz? Çünkü, kendileri şu anda coplarla biber gazları altında şu
anda eylemlerini yapmaya çalışıyorlar. Bununla ilgili Hükûmetten
bilgi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Vakıflar Genel Müdürlüğü 2009 yılını “Sağlık Yılı” olarak ilan
etmesine rağmen kendi hizmet binalarını ve lojmanlarını kanserojen etkisi
bilinmesine rağmen gelir getirmek için baz istasyonlarına
ihaleyle kiraya vermiştir. Sağlık Bakanlığınca onaylanmayan bu baz istasyonlarının vakıfların “Sağlık Yılı” ilan ettiği bir
dönemde kurum tesislerine yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İkinci sorum:
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün görevlerinden birisi de
Türkiye’nin yurt dışı tanıtımını yapmaktır. Türkiye’nin yurt dışı tanıtım
sorunlarından en önemlisi, tanıtım yapan resmî kurumların birbirleriyle ve özel
sektör kuruluşlarıyla koordinasyon eksikliğidir. Bu koordinasyon eksikliğini
gidermeye yönelik bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Hükûmet, Alevi çalıştayları
yapmaya devam ediyor.
1) Bu çalıştayların sonucunda ortaya çıkan öneriler nasıl
değerlendirilecek? Bu sonuçlarla ilgili hukuki bir düzenleme yapacak mısınız?
Örneğin, çalıştaylardan Aleviliğin mezhep sayılması
kararı çıktı. Bunun üzerine Aleviliği mezhep olarak görmeyen Diyanet İşleri
Başkanlığı, Aleviliği bir gecede mezhep olarak görecek mi? Cemevlerinin
ibadethane sayılması için yasa teklifi verdik, AKP’nin oylarıyla reddedildi. Cemevleri yasal statüye kavuşturulacak mı?
2) Alevi çalıştayları yapan İktidarınız Sivas’ta insan yakanları
affetmiştir. Açılım kapsamında bu kişilerin tekrar yargılanmasının yolu
açılacak mı?
Son sorum: Sayın
Bakan, burada yüz yüzeyken sormak istiyorum: Ülkemizde üst düzey bürok-ratlar içinde Alevilerin
olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durumu hakkaniyete uygun buluyor musunuz?
Bu bir ayrımcılık değil midir, açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Suudi Hükûmeti tarafından Kâbe’deki Osmanlı revaklarının
yılbaşından sonra yıkım kararı alınmıştır. Ülke olarak bu konuda bir
girişimimiz olmuş mudur?
İkinci sorum:
Ülkemizin pek çok yerinde olduğu gibi Eskişehir’in Çifteler ilçesinde de tarım
yapılan arazilerin yüzde 50’si vakıfların mülkiyetindedir. Çiftçiler, vakıflar
idaresine işgaliyelerini ödemek suretiyle dededen oğla kullanıyorlar ancak
çiftçi kayıt sistemine bu arazileri kaydettiremedikleri için hiçbir destekten
faydalanamadıkları gibi sigortalarını da yaptıramamaktadırlar. Bu da millî
servet kaybına ve çiftçilerimizin mağduriyetine neden olmaktadır. Bu
mağduriyetleri çözme konusunda bir çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
geçtiğimiz aylarda, Diyanet İşleri Başkanlığı, kurumu ve İslam’ı tehdit eden
unsurların listesini çıkardı. Diyanetin tehdit listesinde, “kimi çevrelerce
zorunlu din öğretiminin kaldırılması taleplerinin olması” maddesi de yer
almaktadır. Bu listeyi ve listedeki bu maddeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Zorunlu din dersinin kaldırılması, Alevi vatandaşlarımızın talepleri arasında
yer almaktadır. Başkanlık, Alevi vatandaşlarımızın bu talebini bir tehdit
unsuru olarak mı görmektedir?
İkinci sorum:
Sayın Bakan, yaklaşık otuz yıldır zaman zaman gündeme
gelen Diyanet Teşkilat Yasası konusunda gelinen nokta nedir? Yıllardır yaşanan
statü ve yapı karmaşasını ortadan kaldıracak çalışmalar yapılmakta mıdır? Sivil
toplum kuruluşlarının Diyanet İşleri Başkanlığı hakkındaki eleştirileri yasa
çalışmaları sırasında dikkate alınmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
57’nci Hükûmet döneminde programa alınıp üzerinde
çalışılan Vizyon 2023 Projesi ne aşamadadır? Rafa kaldırıldığı söyleniyor, bu
konuda bilgi verir misiniz?
İkinci sorum:
TÜBİTAK’ta yeni başkan döneminde “kurum içi rotasyon uygulaması” adı altında
kaç kişinin yeri değiştirilmiştir? Ayrıca, yeni yönetimce kaç kişi işe
alınmıştır?
Üçüncü sorum:
Sayın Bakan, Kâbe’de değişik dillerden Kurban Bayramı kutlandığı hâlde Türkçe
yayınla kutlama yapılmamıştır. İngilizce bile yayın yapıldığı hâlde en çok hacı
gönderen ülkemizin insanının bayramının kutlanmaması devletimizin bir zaafı
mıdır sizce?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Süner…
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun
işlerliğini devam ettirebilmesi için nitelikli elemana ihtiyacı olduğu bilinen
bir gerçektir. Kurumda çalışan bir uzman 800-900 TL maaş almaktadır, bu
maaşlarla bu işin yapılabilmesi güçtür. Özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum:
Türk Dil Kurumunun -Mustafa Kemal Atatürk’ün 1936 yılında belirttiği üzere-
bugünkü adıyla Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun ulusal akademiye
dönüştürülmesi düşüncesi hâlâ gerçekleştirilememiştir. Kurumu ulusal akademiye
dönüştürmek için yeni bir yasal düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun; soru sorma süresi tamamlanmıştır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Efendim, 12 kişiye birer dakika verecektiniz Sayın Başkanım,
okudunuz.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, on dakika soru sorma süresi. 10 kişi tamamlandı, yapabileceğimizi
söyleyin de yapalım yani.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Efendim, 12 kişiyi okuttunuz ve ilan ettiniz, ona göre suallerimizi
hazırladık. Ne olur birer kişiye daha söz verseniz?
BAŞKAN – Anladım
da ben yapmıyorum ki Sayın Korkmaz, Tüzük’te böyle, yani on dakikalık… Baştan
açıklamasını yaptım, “otuzar saniye” dedim, grup başkan vekiliniz itiraz etti.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ama Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Her soru
soran arkadaşa soru sorma imkânı vermek için…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bakın, Sayın Başkanım, milletvekilinin emeğine saygı göstermek
mecburiyetindesiniz.
BAŞKAN – Hayır,
Sayın Korkmaz, bunu sizin söyleme hakkınız yok bana.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sabahtan beri bekliyoruz soru sormak için.
BAŞKAN – Bana
söyleme hakkınız yok bunu.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Yapmayın efendim.
BAŞKAN - “Otuz
saniye verelim.” dedik, grup başkan vekiliniz itiraz etti.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – 12 kişiyi okudunuz…
OKTAY VURAL
(İzmir) – 12 kişiye söz vereceğinizi siz söylediniz. Söyleyen kim oldu, yanınızdaki
mi? Siz söylediniz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – O 12 kişinin adını siz okutmadınız mı?
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, on dakikalık süreyi sırasıyla, birer dakikayla verdim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – 12’ye bölelim…
BAŞKAN - Bunda
itiraz edilecek, tartışılacak hiçbir konu yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani otuz saniyeye bölerseniz…
BAŞKAN - Hem
Sayın Genel Kurulun bilgilerine hem de tüm kamuoyuna ilan ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu 12 kişiyi siz okutmadınız mı Sayın Başkanım?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir buçuk dakika geçti zaten.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ne olurdu birer dakika feragat etselerdi Sayın Bakanlar?
BAŞKAN – Sayın
Bakana söyleyin o zaman.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Siz söyleyin efendim, siz yönetiyorsunuz Meclisi.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Alıştık, Başbakan yönetiyor, bakan yönetiyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Evet, Sayın Bakan, bir dakika feragat istiyorum sizden. Madem
Meclis Başkanımız söylemiyor, bir dakika efendim…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biz, Muharrem Varlı’yla çekiyoruz…
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Saygıdeğer milletvekilleri, bize bir soru gelmediği
için hepinize teşekkür ediyorum.
Sözü Sayın Bakana
devrediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Egemen Bey’in cevap verme süresini ekleyin sorulara, biter gider.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Ben de soru soran bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Diyanet
bütçesinde cemevleriyle ilgili bir ödeneğin olup
olmadığını sordu Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yol haritası…
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Böyle bir ödenek faslının olmadığını ifade ediyorum.
İkincisi,
mülakatlarda bir ayrımın yapıldığı şeklinde bir ifade kullandınız. Bunu böyle
genel geçer değil de müşahhas hâle getirirseniz biz de memnun oluruz. Böyle bir
şey söz konusu değildir. Çok ciddi bir ithamdır, bunu kabullenmek mümkün değil.
Sınavlar nasıl
yapılacak, bunlar yasalarımızda, mevzuatımızda belli, bunlara kimin gireceği
bellidir. Müşahhas bir örneğiniz varsa da bunu lütfen ilgili yerlere, bizlere
iletmenizi istirham ediyoruz.
Diğer bir soru:
Din dersleriyle ilgili bir ifade kullanıldı. Aslında, Anayasa’nın 24’üncü
maddesi bunu çok sarih bir şekilde düzenlemiş. Bir yönüyle sağlıklı
değerlendirilirse, bütün ihtilafları, bütün anlaşmazlıkları çözecek bir
düzenlemedir de denebilir. Bahse konu “din dersi” diye bir şey söz konusu
değil. Din kültürü ahlak bilgisi öğretimi Anayasa’da zorunlu kılınmış ama din
eğitimiyle ilgili ise burada bir zorunluluk söz konusu değil, kanuni
temsilcilere bu verilmiş bulunuyor. Dolayısıyla, bu, Anayasa 24 aslında bir
anlamda bu sorunuza cevap teşkil edecek bir düzenlemedir. Türkiye’de uygulama
bu istikamettedir.
Sayın Köse, çalıştaylarla ilgili… Yedinci çalıştayımızı
ocak ayında yapacağımızı söyledim. Buradan bir yol haritası çıkacak ama bu yol
haritasını biz siyasiler çıkarmayacağız. Bu yol haritasını, yine gerek Alevi
klasikleri konusunda gerek diğer tüm mezhebî konularda
bilgi sahibi olan, derinliği olan ve bu sürece katkı sağlayacak olan
arkadaşlar, çalıştaylarda zaten öne çıkmış olan
arkadaşlardır. Ayrıca, ilave edilmesi gereken şahıslar da yani bir heyet
yedinci çalıştay için belirlenecek ve ciddi bilimsel
verilere dayalı bir şekilde çalışmalarını tamamlayacak ve bir yol haritasını
çıkaracak. Şimdi, burada gerek Büyük Millet Meclisinde ifade edilen bazı
kavramlar gerekse Meclisin dışında ifade edilen bazı değerlendirmeler yüzeysel
değerlendirmelerdir. Siz işte “Alevilik bir mezhebe oturtulursa” diye kendiniz
söylediniz, bir başkası başka türlü bir değerlendirme yapıyor, cemevleriyle ilgili de aynen bu şekilde. Bunlar çok böyle
siyasi mekânlarda, mercilerde konuşulacak konular değil. Bunun bir bilimsel
temeli mutlaka var, o şekilde temellendirilmeli ve yol haritası da buna göre
çizilmeli. Çıkan o netice ne ise sizin gibi ben de merak ediyorum çünkü onu
belirleyecek olan siyasi irade olmayacak, bunu net söylüyorum. Çalıştaylara katılan vatandaşlar da değerli katılımcılar da
bu çalışmalarda bu işlerin nasıl yürütüldüğünü çok iyi bilmektedirler. Bundan
dolayı bir endişeniz olmasın. Çalıştay neticesinde
çıkacak olan yol haritası bilimsel verilere dayalı olacak ve o çerçevede de
sizlerle bu neticeleri paylaşmış olacağız.
Şu anda başka bir
boyutu kaldı mı bilemiyorum, benim not alabildiğim bunlardı.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Büyük bürokratlar arasında bir Alevinin olmaması sizi düşündürüyor
mu?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, böyle bir istatistiki
bilgi bizde yok.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Bakın, bakın…
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani, şimdi bunun karşıtını da söyleyenler var.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Bir tane vali olamaz mı efendim, emniyet müdürü olamaz mı?
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Diyanet için mi söylüyorsunuz?
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Evet.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
DEVLET BAKANI
FARUK ÇELİK (Bursa) – Şimdi, şunu ifade edeyim: Diyanet İşleri Başkanlığına
bazı Alevi kesimlerinin bakışını biliyoruz. Bu çalıştayların
bir katkısı da şu oldu: Aslında, gerek Diyanet gerek ilahiyat fakülteleri
gerekse Alevi kesimi arasında böyle bir uçurumun olmadığı da ortaya çıktı. Bu çalıştayların neticesinde çıkacak olan değerlendirmeleri
aldığınızda, okuduğunuzda göreceksiniz ki çok objektif değerlendirmeler
yapılıyor. Dün belki vardı bilemiyorum, geçmiş itibarıyla, ama bugün, gerçekten
objektif değerlendirmeler yapılıyor ve ciddi bir yumuşama var, bakış açılarında
da yumuşama var, uygulamada da inanıyorum ki bu gidişatın yansımaları olacak ve
bu huzursuzluğun önüne hep beraber geçmiş olacağız.
Ben, iyi giden ve
neticesinin de iyi olacağına inandığım bu çalıştaylara
katkı sağlayan herkese çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aydın.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Üç soru
yöneltildi, soru içinde soru da var ama üç soru olarak ben onları
cevaplandırmaya çalışacağım.
Birincisi, Yüksek
Kurumla ilgili “Özlük hakları konusunda bir çalışma, faaliyet var mı?” diye
soruldu? Evet, bir teşkilat yasası üzerinde, aslında geçen dönem de bir tasarı
üzerinde çalışıldı ama bu geçen süre içerisinde oradaki birtakım eksiklikleri
gördük. Genel Kurula gelmemişti zaten, komisyona da gelmemişti. Şimdi yeniden
tekrar ele aldık, çok kısa bir süre içinde bitireceğiz o teşkilat yasasını ve
orada zaten özlük haklarıyla ilgili maddeler de olacak.
Yine, “Yüksek
Kurumla ilgili bir ulusal akademiye dönüşme fikri vardı, bu hâlâ devam ediyor
mu?” Evet, devam ediyor. Yalnız, bunun için Yüksek Kuruma bağlı bazı
kurumların, Türk Dil Kurumunun ve Tarih Kurumunun özellikle isimleri ve
durumları Anayasa’da belirlendiği için Anayasa değişikliğine ihtiyaç var. Ama
üzerinde çalıştığımız bir konu. Eminim Anayasa değişikliği konusu bile Genel
Kurula geldiği zaman büyük bir ihtimalle bir görüş birliği olacak ve o konuda
da öyle bir değişikliği… Şu anda üzerinde çalıştığımız bir konu.
Bizim de
gönlümüzde yatan, gerçekten, hem Türkiye’ye hem de -özellikle- Ankara’ya,
başkentimize, cumhuriyetin başkentine yakışan, binasıyla, altyapısıyla mükemmel
bir bilim akademisidir. Zaten Yüksek Kurum da bir bilim kurumudur. Onunla
ilgili şu sıralarda bir arsa üzerinde çalışıyoruz. Bütün
kurumlarımızı, üniversitelerimize yakın olan bir bölgede bir araya getireceğiz
ve tekrar ediyorum, hem mimari yönüyle hem işlevsel yönüyle Türkiye’ye,
Ankara’ya yakışır bir altyapıyı oluşturacağız ve ümit ediyorum bunu, kısa bir
sürede binayı ve altyapıyı tamamlayacağız ve o zaman zaten bu yasal
değişiklikler de bitmiş olur; yakışan da odur hem -dediğim gibi- Türkiye’ye hem
başkente.
Bir diğer konu, iş yerleri adlarıyla ilgili. Mevzuatta maalesef boşluklar var ve bu boşluklardan da istifade
edilerek… Zaten çok çarpıcı bir durum var. Pek çok kurumun, iş yerinin ticari
adı ayrı, levhadaki adı ayrı. Yani ticari adı Türkçe ama levha adı…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Yabancı isimler var, yabancı isimlerin değiştirilmesini istiyoruz.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Onun için diyorum. Aslında, söylediğiniz zaman, size
resmî olarak verdiği cevap “Türkçe.” ama bir bakıyorsunuz, iş yeri üzerine
koyduğu levha Türkçe değil, İngilizce, Fransızca, bilmem ne. Ama doğrudur yani,
onun üzerinde çalışıyoruz. Bir de zaten Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir
araştırma komisyonu kuruldu. Onların çözüm önerileri var. Daha çok kurumlar
arası bir iş birliği ile bu sorunun, bu önemli sorunun, hakikaten… Resimseldir
ama hayatidir, sizinle hemfikirim. Bazen insanın, hakikaten, gördüğü zaman
morali bozuluyor. Koca bir caddede üç tane, dört tane ya Türkçe isim var ya
yok, gerisi sanki biz başka ülkedeymişiz gibi. O bakımdan, üzerinde durduğumuz
bir konu. Bu Komisyonun da…
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süreniz tamamlanmıştır.
DEVLET BAKANI
MEHMET AYDIN (İzmir) – Teşekkür ederim. Geri kalan sorulara yazılı olarak cevap
vereceğim.
BAŞKAN – Ben
teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, bütçesi görüşülürken bir konuyu aracılığınızla
iletmek istiyorum Sayın Bakanın dikkatine.
Bu, Diyanet İşleri Başkanlığının takvimi, Ankara’yla ilgili. Bütün ilçelerle ilgili namaz vakitleri yazılmış ama Gölbaşı ve Etimesgut yok. Gölbaşı ve Etimesgut
da Milliyetçi Hareket Partisinin belediye başkanlıklarını kazandıkları yerler.
O bakımdan, bunun düzeltilmesi gereğini ben istirham ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından gülüşmeler)
Bunda gülünecek
bir şey yok!
BAŞKAN – Sayın
Vural, teşekkür ediyorum.
AYHAN YILMAZ
(Ordu) – Beypazarı var. Bir kasıt yok Sayın Grup Başkan Vekili.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi sırasıyla
üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümleri
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.18 - VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–Vakıflar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
18.595.200 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri |
2.985.500 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
40.146.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
280.284.800 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
10 |
Sosyal Güvenlik
ve Sosyal Yardım Hizmetleri |
118.153.500 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
460.165.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelini
okutuyorum: |
|
|
B – C E T V E L
İ |
|
|
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri |
314.500.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler |
4.700.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
05 |
Diğer Gelirleri |
83.100.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
06 |
Sermaye
Gelirleri |
106.700.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
509.000.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. |
|
|
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
2.– Vakıflar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı |
|
|
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: |
|
|
A – C
E T V E L İ |
|
|
|
(YTL) |
|
- Genel Ödenek
Toplamı |
: |
637.995.491,12 |
- Toplam
Harcama |
: |
477.811.014,11 |
- İptal Edilen
Ödenek |
: |
159.618.679,60 |
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek |
: |
565.797,41 |
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: |
|
|
B – C
E T V E L İ |
|
|
|
|
(YTL) |
- Bütçe tahmini |
: |
414.537.000,00 |
- Yılı tahsilatı |
: |
422.658.734,28 |
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylariniza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler…Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.77 – BASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
6.274.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma
Hizmetleri |
56.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetler |
60.845.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir |
|
|
|
TOPLAM |
67.175.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 68.991.000,00
- Toplam Harcama : 67.768.920,36
- İptal Edilen
Ödenek : 1.222.079,64
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.08- TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU
BAŞKANLIĞI
1.– Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
1.252.193.800 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri |
520.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
375.200 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim
Hizmetleri |
54.162.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
1.307.251.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelini
okutuyorum: |
|
|
B – C E T V E L
İ |
|
|
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri |
130.105.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler |
1.129.251.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
47.855.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
08 |
Alacaklardan Tahsilat |
40.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
1.307.251.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2008 yılı merkezi yönetim kesin
hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.261.379.260,59
- Toplam Harcama : 1.075.268.557,48
- İptal Edilen Ödenek : 186.110.703,11
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 6.526.253,91
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 989.923.000,00
- Yılı Tahsilat : 1.157.374.756,82
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.09- TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.– Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
9.908.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
9.908.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelini
okutuyorum: |
|
|
|
|
|
B – C E T V E L
İ |
|
|
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri |
75.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler |
9.773.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
10.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
TOPLAM 9.858.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 9.097.706,01
- Toplam Harcama : 8.014.704,80
- İptal Edilen
Ödenek : 1.083.001,21
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 6.575.000,00
- Yılı Tahsilat : 7.907.138,44
BAŞKAN – (B) cetvelinini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.02- ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
BAŞKANLIĞI
1.– Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
|
|
|
|
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
3.635.000 |
|
|
|
|
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.. |
|
|
|
|
|
|
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
918.000 |
|
|
|
|
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
4.553.000 |
|
|
|
|
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
(B) cetvelini
okutuyorum: |
|
|
|
|
|
|
B – C E T V E L
İ |
|
|
|
|
|
|
KOD |
Açıklama |
(TL) |
|
|
|
|
04 |
Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler |
|
4.553.000 |
|
|
|
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|
TOPLAM |
|
|
|
|
4.553.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 33.770.501,73
- Toplam Harcama : 18.896.888,19
- İptal Edilen
Ödenek : 14.873.613,54
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B- CETVELİ
(YTL)
- Bütçe Tahmini : 21.665.000,00
- Yılı Tahsilat : 225.998.999,75
BAŞKAN – (B) cetvelinini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma
Merkezi 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.03- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
1.– Atatürk Araştırma Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri |
117.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.. |
|
|
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
2.272.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
2.389.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelini
okutuyorum: |
|
|
B – C E T V E L
İ |
|
|
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri |
160.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler |
2.229.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
2.389.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Araştırma
Merkezi 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür
Merkezi 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.04- ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
1.– Atatürk Kültür Merkezi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
3.504.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir... |
|
|
|
TOPLAM |
3.504.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelini
okutuyorum: |
|
|
B – C E T V E L
İ |
|
|
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri |
150.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler |
3.354.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
3.504.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Atatürk Kültür Merkezi 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu
2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.05- TÜRK DİL KURUMU
1.– Türk Dil Kurumu
2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri |
142.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.. |
|
|
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
11.601.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
11.743.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelini
okutuyorum: |
|
|
B – C E T V E L
İ |
|
|
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri |
86.890.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
30.110.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
117.000.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu
2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu
2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.06- TÜRK TARİH KURUMU
1.– Türk Tarih Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri |
102.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.. |
|
|
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
6.706.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
6.808.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
(B) cetvelini
okutuyorum: |
|
|
B – C E T V E L
İ |
|
|
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri |
80.827.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler |
256.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
41.917.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
123.000.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Tarih Kurumu
2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.32 - TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.– Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
64.138.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri |
213.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
64.351.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KOD |
Açıklama |
(TL) |
03 |
Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri |
100.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
04 |
Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler |
64.251.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
TOPLAM 64.351.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlğı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 48.481.620,27
- Toplam Harcama : 39.672.537,36
- İptal Edilen Ödenek :
7.368.303,91
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek :
1.440.779,00
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini :
44.966.000,00
- Yılı tahsilatı : 37.012.183,34
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanılğı 2008 yılı merkezi yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.86 - DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.– Diyanet İşleri Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
19.240.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
02 |
Savunma
Hizmetleri |
182.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri |
1.970.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
07 |
Sağlık
Hizmetleri |
392.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
08 |
Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri |
2.628.360.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
09 |
Eğitim
Hizmetleri |
386.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
2.650.530.000 |
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Diyanet İşleri Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 2.148.033.777,00
- Toplam Harcama : 2.099.603.805,11
- Ödenek Dışı Harcama : 4.159.270,90
- İptal Edilen Ödenek : 52.589.242,79
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri
Başkanlığı 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir
Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.95– AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu |
Açıklama |
(TL) |
01 |
Genel Kamu
Hizmetleri |
20.956.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri |
500.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. |
|
|
|
TOPLAM |
21.456.000 |
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 5.866.700,00
- Toplam Harcama : 5.219.985,80
- İptal Edilen Ödenek : 646.714,20
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği 2008 yılı merkezi yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Böylece Vakıflar Genel Müdürlüğü, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı,
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğinin 2010 yılı merkezi yönetim bütçeleri ve 2008 yılı
merkezi yönetim kesin hesapları ile Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk Kültür
Merkezi, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun 2010 yılı merkezi yönetim
bütçeleri kabul edilmiştir. Hayırlı uğurlu
olmasını temenni ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, üçüncü tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.39
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Şimdi, dördüncü
tur görüşmelerine başlayacağız.
Dördüncü turda,
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Hazine Müsteşarlığı, Sermaye Piyasası
Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728,
3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)
L) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
N) SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
O) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
Ö) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
P) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
R) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız. Soru sorma işlemiyle ilgili
açıklamalar daha öncelerde yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri
görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden soru için giriş yapabilirler.
Bilgilerinize
sunulur.
Dördüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Faik Öztrak, Bihlun
Tamaylıgil, Enis Tütüncü, Akif Ekici.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Mehmet Günal, Münir Kutluata, Mustafa Cihan Paçacı, İzzetin Yılmaz.
AK PARTİ Grubu
adına: İbrahim Yiğit, Ruhi Açıkgöz, Cahit Bağcı, Ahmet Yeni, Mehmet Ceylan,
Zeki Karabayır, Kutbettin Arzu, Zülfükar
İzol.
Şahısları adına:
Lehinde, Halil Mazıcıoğlu; aleyhinde Faik Öztrak.
Şimdi, ilk söz Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Faik Öztrak,
Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki
dakika Sayın Öztrak.
CHP GRUBU ADINA
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu ve Hazine Müsteşarlığının bütçeleri üzerinde grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinize saygılarımı
sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, seçimlerin 2011 yılında yapılacağını dikkate alırsak 2010 yılı
bütçesi bu iktidarın hazırlayıp bir yıl boyunca uygulayacağı son bütçedir. Bu
nedenle de bu bütçe müzakerelerinde iktidarın tüm icraat döneminin, hem iktidar
hem de muhalefet partileri tarafından ele alınması beklenir. Oysa Sayın
Başbakan bütçe müzakerelerinin ilk gününde kendi icraat dönemini teğet geçmiş,
1990’lı yıllarla 2000’li yılların başına kadar olan dönemi ele almış ve çeşitli
senaryolardan bahsetmiştir. Bunlar arasında ülkenin soydurulmasına dair bir
değerlendirme dikkatimi çekti. Aslında Sayın Başbakanın o kadar geriye
gitmesine gerek yoktu. Kendi iktidarında ülkeyi soydurma olarak nitelenebilecek
buna benzer çok daha taze, üzerinde dumanı tüten birçok olay var. Bunlardan en
taze olanını sizlerin ve milletimizin dikkatine sunmak isterim. Bu örnek aynı
zamanda ekonominin hangi maliyetlerle finanse edildiğini göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, krizin başladığı geçen yılın ekim ayından bu yılın mart ayına
kadar İstanbul Menkul Kıymetler Borsası benzer borsalar içinde en sert düşüşü
yaşamıştır. Buna yol açan ve “Teğet geçti.” yaklaşımı olarak özetlenebilecek
yanlış politikalara burada zamanım olmadığı için girmeyeceğim. Başlangıçtaki bu
hızlı düşüşün etkisiyle İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının bu yılın mart
ayındaki ortalama değeriyle aralık ayının ilk on günündeki ortalama değeri
arasında yüzde 103’lük bir artış olmuştur.
Şimdi bir hesap
yapalım: Mart ayında Türkiye’ye 1 milyon dolar getiren bir yabancının parası
aralık ayında 2 milyon 327 bin 859 dolar oldu. Bu yabancı bu parayı aldı ve
ülkesine gitti. Yani yabancı yatırımcı dokuz ayda 1 milyon 327 bin 859 dolar
kazandı, günde ise 4.676 dolar kazandı. Bunun yaklaşık 300 bin doları TL’deki
değerlenmeden yani kur
politikasından geliyor. Dolar cinsinden kazanç dokuz ayda yüzde 133.
Değerli
arkadaşlar, dünyanın hangi ülkesi ekonomisinin böyle soyulmasına kayıtsız
kalır? Hükûmetin izlediği ve artık tüm dünyada yanlış
olduğu kabul edilen politikaların bizi getirdiği nokta budur.
Yabancı
yatırımcının cebine her gün 4.676 dolar koyan AKP İktidarı, kendi memuruna,
emeklisine, çiftçisine ne vermektedir? Bu soruyu sormak milletin hakkı değil
midir? AKP İktidarı 2010 yılının ilk yarısı için memur ve hizmetli maaşına
aylık 32 lira, öğretmen maaşına 43 lira, hemşire maaşına 36 lira, teknisyen
maaşına 37 lira zam veriyor. Peki, yabancı yatırımcıya ne veriyor? Günde 4.676
dolar.
Sayın milletvekilleri,
AKP İktidarı 2009 yılının ikinci yarısında bir SSK emeklisinin aylık maaşına 11
lira, BAĞ-KUR emeklisinin maaşınaysa sadece 6 lira zam veriyor, yani 12 simit
parası. AKP, yabancı yatırımcıya ne veriyor? Günde 4.676 dolar.
Sayın
milletvekilleri, 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Meclisimize
geldiğinde, 2009 için öngörülen tarımsal destekleme tutarı 5,5 milyar liraydı. Hükûmet, bütçenin yasalaşma sürecinde bunu 4,9 milyar
liraya indirdi. Bu yetmedi, 2009 yılı sonunda tarıma verilen desteklerin 4,5
milyar liraya düşeceği ortaya çıktı. Hükûmet, 2009
yılındaki krizin faturasının neredeyse tamamını çiftçiye yıktı.
Sayın
milletvekilleri, bu mu adalet anlayışı, bu mu kalkınma anlayışı?
Sayın Başbakan ve
AKP sözcüleri, bütçe görüşmelerinin ilk gününde, krizi IMF’siz yönettiklerini,
kendi yağımızla kavrulduğumuzu ifade ettiler. Dilerseniz, Hükûmetin
bu ülkeyi kavurduğu yağa bir yakından bakalım.
AKP İktidarında
doğal gaz fiyatları, 2002-2009 Şubat arasında yüzde 151 oranında arttı.
2002’yle 2009 yılının Aralık ayı arasında kurşunsuz benzinin litre fiyatı yüzde
103 oranında arttı. AB ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye en pahalı benzini
tüketiyor. Yine benzinde en yüksek ÖTV de Türkiye’de. 2008 yılı başında 36 lira
olan bir ailenin ortalama elektrik faturası, yapılan zamlarla bugün 62 liraya
yükseldi.
Hükûmet bunlarla da
yetinmedi, daha önce ücret alınmayan sağlık ocakları ve aile hekimlerinin
muayenesinden artık 2 lira alıyor. Resmî sağlık kurumlarından 3 lira,
üniversite hastanelerinde 6 lira olan katılım payları 8 liraya çıkarıldı. 10
lira olan özel hastane muayene ücretleri, yüzde 50 artırılarak 15 liraya
çıkarıldı.
Değerli
milletvekilleri, Sezar’ın hakkını Sezar’a, AKP’nin hakkını AKP’ye teslim etmek
gerekir. Hükûmet, icraatlarıyla IMF’yi bile mumla
aratmıştır. Zaten Hükûmet, IMF’siz yürüdüğü
izlenimini piyasalara vermekten hep kaçınmıştır. Bu süreçte IMF’yi hep anlaşma
yapacakmış gibi yanında taşımıştır. Daha geçtiğimiz hafta, ekonomiden sorumlu
Başbakan Yardımcısı, Dubai ve Yunanistan’da işler karışınca IMF Başkanıyla
görüştüğünü basına sızdırdı. Bu ne biçim IMF’siz yürümedir, bunun takdirini
sizlere bırakıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir ekonomi yönetiminin başarısı vatandaşına iş yaratması, aş
vermesiyle ölçülür. İşsizlik verilerinin yayımlanmaya başladığı 1988 ile
AKP’nin iktidarı aldığı 2002 yılları arasında ortalama işsizlik oranı yüzde
8’di. İlk iktidar dönemi olan 2003-2007 döneminde işsizlik oranını yüzde 10,5’e
çıkardı. Kriz döneminde ise, 2008-2009 yıllarında ortalama işsizlik oranı yüzde
12,9’a yükseldi. Sadece 2009 yılında, Hükûmet,
işsizliğin yüzde 14,8 olacağını açıkladı. 2010-2012 dönemini kapsayan ve
bütçeye dayanak teşkil eden orta vadeli programda ortalama işsizlik oranı yüzde
14. Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatının, yani OECD’nin tahminlerine
göre ise 2010-2011 döneminde işsizlik oranı yüzde 15’e çıkacak. Bütün bu
rakamlar Hükûmetin huzurunuza getirdiği orta vadeli
programın ve 2010 bütçesinin vatandaşın derdine deva olmayacağını açıkça ortaya
koymaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan ve iktidar sözcüleri burada mali sistemimizin
sağlamlığıyla övündüler ve Türkiye’de bir finans krizi yaşanmadığını dile
getirdiler. Bu durumda bizim de şu soruyu Hükûmete
sormak hakkımız: 2009’da finansal kriz yaşamayan Türkiye’de neden işsizlikteki
artış krizin merkez üssündeki ülkelerin pek çoğunun üzerindedir? Bunu öğrenmek
vatandaşın hakkıdır. Türkiye’de 2009 yılının üçüncü üç aylık döneminde bir yıl
öncesine göre işsizler ordusuna 927 bin kişi katıldı. Aynı dönemde sanayi
sektöründe 369 bin kişi işini yitirdi.
Bu rakamlar Sayın
Başbakana başka bir soruyu sorma hakkını da doğuruyor: Sizin hiç oğlunuz,
yavrunuz işsiz kaldı mı? Siz hiç evladı işsiz kalmış bir anne, babanın yerine
kendinizi koydunuz mu? (CHP sıralarından alkışlar) Aslında, evet, bir kez daha
iddia ediyorum, “Kriz Türkiye’yi teğet geçti, geçiyor.” diyerek bu sorunun
cevabını bütçenin açılış konuşmasında verdiniz; işsiz kalmış, evine aş,
çocuğuna ekmek götüremez bir baba, bir evlat, bir anneyle nasıl duygudaşlık
kurabildiğinizi bir kez daha vatandaşlarımız huzurunda gösterdiniz.
Bütçenin açılış
oturumunda Stalin’in “1 kişinin ölümü trajik, 1 milyon kişinin ölümü ise
istatistiktir.” sözlerini dile getirdiniz. Yoksa bu ülkedeki milyonlarca işsiz
de sizin için yalnızca bir istatistik midir? (CHP sıralarından alkışlar)
Aslında, işsizlerin sizin için bir istatistik olduğunu son olarak Tekel
işçilerine reva gördüğünüz zulümle gösterdiniz. Size daha önce oy veren Tekel
işçileri şimdi partinizin binası önünde bileklerini kesmeye kalkışıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, özelleştirme, ekonomide etkinliği, verimliliği ve istihdam
olanaklarını artırmak için yapılır, işsizliği artırmak için değil ama Tekelde
öyle bir özelleştirme yaptınız ki 31 Ocak 2010 tarihinde 12 bin işçiyi
fabrikalarının kapısına koyuyorsunuz. Bu, Tekelde çalışan 12 bin işçinin
buharlaşması ve Sayın Başbakanın istatistiklerinde bir rakam olması demektir.
Bu mudur adalet anlayışınız, bu mudur kalkınma anlayışınız?
Değerli
milletvekilleri, iktidarın sadece bir istatistik olarak gördüğünü düşündüğüm
bir diğer rakamı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu yılın üçüncü üç aylık
döneminde tüketici kredisi ve kredi kartı borcunu ödeyemeyen vatandaşlarımızın
sayısı 2007 yılına göre 1 milyon 12 bin 390 kişi artarak 1 milyon 664 bin 301
kişiye çıkmış. Bu vatandaşlarımızın yüzüne bakarak bu krizin teğet geçtiğini
söyleyebilir misiniz?
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet ve iktidar sözcüleri, borç
yükünün AKP İktidarı döneminde düştüğünü, bunun bir AKP başarısı olduğunu
huzurlarınızda ifade ettiler. Dünyada küresel ekonomik iklimin son derece
olumlu olduğu, yüksek büyümelerin kaydedildiği, faizlerin düştüğü bir ortamda
borç yükü zaten kendiliğinden düşer. Nitekim, bize
benzeyen birçok ekonomi bu konuda bizden çok daha iyi performans göstermiştir.
Ancak asıl olan bu düşüşün kalıcı olup olmadığıdır. Yani, bu olumlu koşullar
kaybolunca borç yükünün nereye doğru gittiğidir. Nitekim,
küresel krizle birlikte Türkiye’de borç dinamikleri hızla bozulmaya
başlamıştır.
AKP sözcüleri
bütçe görüşmelerinin başından itibaren yaşanan krizin Türkiye'nin değil,
dünyanın krizi olduğunu iddia ediyorlar. İddia bu olduğuna göre, yine millet
adına şu soruyu sormamız gerekiyor: Kriz dünya krizi olduğuna göre,
uluslararası kuruluşların rakamlarına göre 2007-2010 döneminde Arjantin’in,
Endonezya’nın, Brezilya’nın borç yükü düşerken neden benim ülkem G-20 liginde
bana benzeyen ülkelere göre borç yükü en hızlı artan ülke oluyor?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztrak, lütfen tamamlayınız.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) - Hele Türkiye’de bir bankacılık krizi yaşanmadığı da dikkate
alındığında, borç dinamiklerindeki bu hızlı bozulma neyi gösteriyor, Hükûmetin üstün kriz yönetme becerisini mi?
Şimdi, değerli
milletvekilleri, dikkatinizi çekmek istediğim bir başka husus, Hükûmetin ve sözcülerinin, krizden çıkış sürecinin özel
kesim öncülüğünde gerçekleşeceğini ifade etmesidir ama bu bütçedeki
borçlanmaya, son iki yılda borç stokuna ilave edilen 90 milyardan fazla iç
borca baktığımızda, borç çevirme oranlarına baktığımızda;
1) Özel kesimin
bu dönemde talebini artırmak için, yatırım talebini arttırmak için
kullanabileceği kredi imkânları son derece sınırlıdır.
2) Biraz önce
anlattım. Memura, emekliye, çiftçiye, esnafa hiçbir şey vermediniz ki. Ne
aldılar da ne ile tüketecekler?
Şimdi, bu
çerçevede sayın milletvekilleri, geçen yıl 2009 bütçesinde gördük, AKP
İktidarının ortaya koyduğu hayalî manzara daha dört ay geçmeden dağıldı. Bence,
2010 bütçe büyüklükleri de ve sürdürülmeye çalışılan stratejileri de bu dönemde
çok hızlı iflas edecektir.
Sözlerimi
tamamlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öztrak, teşekkür ediyorum.
Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on
dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurulunun 2010 yılı bütçeleri üzerine CHP Grubu adına söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bugün bir
bütçe görüşmesi yaparken ve o bütçenin kalemleri ve o bütçenin muhatabı en
büyük güç olan halkımızın içinde bulunduğu sorun ve başlıkları değerlendirirken
bugün karşı karşıya olduğumuz ve fiilî olarak uygulanan bir tavrı da protesto
ederek sözlerime başlamak istiyorum. Bugün, sadece niyeti hak aramak olan,
hakkını alabilmek için bir çağrı, bir çığlık ortaya koymaya çalışan Tekel
işçilerimiz gaz bombalarıyla karşı karşıya bırakılmıştır. Ben, bu eylemi onlara
reva görenleri ve onun karşısında sessiz kalanları kınıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Emekçinin hakkını ve o hakkı için mücadeleyi böyle görenlere de bu
bir yakışan tablo olsun diyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün konumuz SPK ve BDDK. BDDK’ya
baktığımızda ve bankacılık sektörüne baktığımızda, bankacılık, “Dünya bir kriz
yaşadı, ne mutlu bizde bir kriz yaşanmadı.” sevincini beraberce paylaşıyoruz.
Peki, bu paylaşımı ortaya koyarken, bu değerlendirmeleri yaparken nerelerde
haklıyız, nerelerde haksızız, bu haksızlığımızı veya değerlendirmeleri
geçmişten günümüze bakarak önümüzdeki vizyon
içerisinde nasıl görmeliyizi kısaca bir
değerlendirmenin şart olduğunu düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle bu dönemde bankalar açısından baktığınızda önemli bir
kriz yansımasının olmamasını Sayın Bakanımız bir uçak seyahatinde, “Biz
yöneticilere mali varlıklarıyla yükümlülük getirdik, o yüzden bu krizi hafif
atlatıyoruz, etkilemiyor.” diyor. Peki, bu ülkede BDDK, onun aldığı kararlar,
yıllardır yapılan uygulamalar değil midir? Yani bir düzenleme yok mudur? Yani
yapılan bir faaliyet yok mudur da… Hani bir 5411 sayılı
Bankacılık Yasası çıkarttığımızda -ve o yasayı da tepki yasası çıkartıyorsunuz-
batan bankalar, o batan bankalar için çıkarılan tedbir kararları, tepki
kararları, bir de BDDK ve TMSF’nin örgüt organizasyon
yapısını oluşturuyorsunuz dediğimizde ve içerisinde, bakınız, bu aldığınız mali
yükümlülük noktasındaki sürecin bankacılık ve reel sektör açısından neler
yaşatabileceğini de bir sorgulayın dediğimizde biraz düşünme ihtiyacı vardır.
Bugün bakıyoruz,
bankacılık sisteminin tek başına iyi olması veya bir noktada dengeyi bulması ve
oransal iyileşmeleri sağlaması, bankacılığın tarafları olan reel sektörün bu
derece daraldığı, bu derece sermaye eksikliği çektiği ve bu derece zarar
noktasında rakamların realize olduğu bir dönemde ne
derece sevinilir! Yani zamanında bir Millî Eğitim Bakanı demiş ki: “Ya şu
okullar olmasa ben bu Bakanlığı çok iyi idare ederim!” Yani bu ülkede reel
sektör, sanayi gelişmediği, bu kadar sıkıntı yaşadığı bir dönemde “Canım,
bankalarımız işte şu kadar rasyolarda iyileşme
yaşıyor…” Ve bu iyileşmeyi yaşarken de
bankalar neden kredi veremiyor? Yani bunu bir sorgulayalım. Neden veremiyor mu,
vermiyor mu, verememenin altındaki sebepler ne? Acaba bu ülkede uygulanan
ekonomi politikaları ve onların getirdiği sonuçlar bu verememe sürecini hangi
noktada etkiliyor?
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’deki beş yüz sanayi kuruluşunun bilançolarına
2008 yılı itibarıyla bakın, yüzde 47’ye yakın bir kârdan zarara gidiş var. Merkez
Bankasının yaptığı araştırmalara bakın, en önemlisi -SPK Başkanı da burada-
İMKB’nin altı aylık bilançolarına bakın, yüzde 80 geri
gidişler var. Şimdi, bu bankacılık sistemini işletirken mekanizmaya ve sürece
kaynak sağlayacak, güvenirliği ve katkıyı uygulayacak yöntemlerde ne yaptık?
Evet, bir Kredi Güvence Fonu ortaya çıktı ki 2008 yılının Ekim ayında bunu biz
dile getirmiştik. O zaman “Teğet geçti, kriz yok.” söylemleriyle Hükûmetin idare ettiği dönemlerdi ve hatta o zaman bir
Maliye Bakanımız vardı, kendisi şimdi emekli oldu bakanlıktan ve o zaman “Teğet
geçti.” denilene dedi ki: “Teğet meğet geçmedi, teğet
belki Başbakan ve çevresine geçti ama bizi yürekten vurdu.” Şimdi bakınız, o
dönemlerle beraber değerlendirdiğinizde ne oldu Kredi Güvence Fonu? Ne
yapılıyor? Sonuna geldi mi, bir çalışma yapılıyor mu? Şu anda ne yazık ki bunu
göremiyoruz. Diğer taraftan, bu Hükûmetimiz döneminde
bir söylem var bankacılıkla ilgili: “Bizim dönemimizde hiçbir bankaya hiçbir
şey olmadı.”
Değerli
arkadaşlar, bunu geçen gün Plan ve Bütçe Komisyonunda Bakanımız da söylemiş.
Yani bankaların yeterlilik rasyoları arttı ama
anlıyorum ki hafıza yeterlilik rasyosunda birtakım
problemler var. O da ne? 2003’ün Haziran ayında bu ülkede BDDK’nın
üyeleri yetersiz kaldı, karar alamadı ve karar alamadığı için İmar Bankasının
el koyma süreci üç hafta gecikti. Niye gecikti? “Bizden olsun, bize uygun
olsun.” denilerek. Peki ne oldu? 2003’ün Temmuzunda el
konuldu. O zaman iktidar kimdi? Adalet ve Kalkınma Partisi. Biraz
bu konuda insaflı davranmak lazım.
Bakın, BDDK’yla ilgili bir iki şey daha söylemek istiyorum. PTT Bank
konusunda… Yani para veriyor, para alma imkânı tanındığı söyleniyor ve kredi
kartı işlemi var. O noktada ne yapıyorsunuz? “Fatura ödeme noktaları” diye bir
sistem oluştu. Siz bu konuda ne yapıyorsunuz? Bakınız, dünkü basında da vardı
“Gayrimenkul çöplüğü hâline geldi bankalar.” deniyor. Bu konuda gayrimenkul
yatırım ortaklığına dönüş noktasındaki bazı eylemler var. Özellikle tarım
kredilerinde alınan teminat arsaları, arazileri bu tür bir el değiştirme
sürecinde nasıl içeride değerlendirilecek? Bunları takip ediyor musunuz?
SPK’ya geldiğimizde, SPK’nın gelişmesi ve SPK’nın o
güzel, Türkiye'nin en büyük kaynak aldığı dönemlerde neler yapıldığına
bakıldığında, hiçbir şey. Neden hiçbir şey? Düşünün, bir KOBİ borsası... Bildim
bileli bir KOBİ borsası kurulacak. Bugün baktığınızda, bankaların kredileri
açısından kredi ödeme noktasındaki problem ve takibe dönüşüm oranında en yüksek
oran KOBİ’lerde.
Peki, o kadar
büyük kaynağın olduğu dönemde neden bunları daha sağlıklı ve hazırlayacak
yönteme götürecek sermaye piyasası tabanı, altyapısı hazırlanmadı? Ne
beklenildi? Ama o zaman, çünkü para geldiği zaman kullanım alanları farklıydı.
Peki, yine
soruyorum ve tekrar Sermaye Piyasası Kurulu açısından değerlendirdiğinizde,
bakınız, bu piyasayı geliştirmenin altındaki temel güç, güven ve istikrardır.
Şimdi, SPK bir karar alıyor. Sermaye piyasası nedir? Halka
açıklık oranının yüksek olduğu ve sermayenin tabana yayıldığı bir piyasa. Ne
yapılmıştır? Şimdi bir çağrı yöntemi vardır “Hisseler el değiştiğinde bu hisse
oranlarının yüzde 25’i aştığında küçük yatırımcının hakkı korunacak.” diye, SPK
bunu yüzde 50’ye çıkarmıştır. Hani, “Avrupa Birliğine uyum.” diyordu biraz önce
ilgili Bakan. Dünyanın neresinde vardır, hangi ülkesinde vardır? Küçük
yatırımcı mı korunmuştur, buraya kaynak mı girmiştir? Varsa yoksa ters repo,
repo işlemleri.
Bakın, yine
uyarıyorum: Forex işlemleri yapılıyor. Forex işlemlerinin denetim altına alınması lazım. “Vadeli
işlemler borsası” diyorsunuz, bunun gelişmesi için ne yapılıyor ve hangi
noktada forex işlemleriyle ilgili gerekli tedbirleri
alıyorsunuz?
Diğer taraftan, altın borsası. Altın borsası ve rafineri konusunda, dünyada altın bu kadar değer
kazanırken Türkiye’de rafineri ve borsanın verimliliği ve etkinliği açısından
hangi noktadayız, nereye geldik?
Diğer taraftan,
baktığınızda, kurumlar arası bir koordinasyonda büyük kopukluklar yaşıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, şimdi son geleceğim konu, Sermaye Piyasası Kurulu Başkanından
bizzat ve özellikle bu konuda ne yaptığını öğrenmek istediğim bir konu.
Bakınız, 2003 yılından itibaren, bu kürsüden, bazı şirketlerin adı “İslami
holding” olarak değerlendirilip ve ondan sonra da halkın dinî ve millî değerlerini
kullanıp büyük bir dolandırıcılığı organize etmiş şirketlerin ilgili sürecini
ortaya koyan bir komisyon kurduk, rapor çıkarttık. Kanun çıkacaktı, ne
yaptınız? Hiçbir şey.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen tamamlayınız.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Yine, aynı grup
ve özellikle Almanya’da takip eden Deniz Feneri e.V. davasında, burada adı
suçlu olarak geçen, Türkiye’de aranması ve bu konuda hukuki işlemin yapılması
için değerlendirme sunulan Kanal 7’yle ilgili olarak SPK eski Başkanı döneminde
bir rapor hazırlanmıştı. Burada zamanım yetmiyor, soru önergelerinin
cevaplarını veremiyorum. O rapor dâhilinde, bu şirketin incelendiği, yeterli
bir delilin bulunamadığı söylenmişti. Şimdi bu yargı kararı çıktı, Türkiye’de
de devam ediyor. Siz bu konuyla ilgili ne yaptınız? O zaman o rapor sümen altına itilmişti. Şimdi o sümen
altına itilen rapor ve alınan kararı bir daha gözden geçirmeyi düşünüyor
musunuz?
“Sermaye
piyasasına güven” diyorsunuz. Bu ülkede inanan insanlar belli bir noktada o
inançlarını kullananlara belki parasını emanet etmiş ama o emanet sonrasında
onların hakkını arayacak olan sizler -gerekli olan Hükûmet
veya gerekli olan kurullar- ne yapmaktasınız? Hiçbir şey. Bu da sizin için
önemli bir başarı olarak kalsın.
Aynı zamanda şunu
da söylüyorum…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tamaylıgil.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(Devamla) - İhlas Finans Kurumuna -arkadaşlar
hatırlamaz- burada bir gecede değiştirdiniz kanunu, burada çıkacak noktadayken.
“2016’da paranızı ödeyeceğiz.” diyorlar. Buna da vicdanınız ne derece uygun
gidiyor, sizlerin takdirine bırakıyorum.
Size saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tamaylıgil.
Enis Tütüncü,
Tekirdağ Milletvekili.(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ile Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
2010 yılı bütçesi
ve Orta Vadeli Programla ilgili iki önemli tespitimizi sizlerle paylaşmak
istiyorum öncelikle. Birinci tespitimiz: AKP Türkiye’deki krizin nasıl çifte
bir kriz olduğunun hâlâ farkına varamamış ne yazık ki. İkinci tespitimiz: Orta
Vadeli Program ile 2010 yılı bütçesinde IMF anlaşması için sanki zemin
hazırlanmış.
Neden çifte kriz
diyoruz? Şu gerçek artık kabul edilmelidir: Dünya ekonomik krize girmeden önce
AKP Türkiye’nin kendi içsel krizini yaratmıştı ve AKP bu krizi yaratma
basiretsizliğini, görememe basiretsizliğini sürdürürken dünya küresel krizi
patlak verdi ve hep birlikte gözledik, arkasından “Teğet geçecek.”
muhabbetlerine tanık olduk. Şimdi ne görüyoruz? Sayın Maliye Bakanını Plan ve
Bütçe Komisyonunda izledik, burada izledik. Sayın Maliye Bakanı ve Hükûmet krizle yatıyor, krizle kalkıyor, Türkiye’deki tüm
ekonomik ve toplumsal sorunların tek müsebbibini küresel kriz olarak görüyor.
Bize göre yine yanlış yapılıyor. Neden? Böyle bir anlayışla Türkiye’nin kendi
içsel krizini yaratan yapısal sorunların önemli ölçüde gözden kaçırıldığı
görülüyor. Örneğin yurt içi tasarrufların ne kadar düşük olduğu, yüzde 15’ler
düzeyinde düşük olduğu gözden kaçırılıyor. Kalkınmış ülkeler yüzde 30’ların
üzerinde, hatta gelişmekte olan ülkeler yüzde 35’lerin üzerinde yurt içi tasarruflarla
yürüyorlar. Bu göz ardı ediliyor. Kamu sabit sermaye yatırımlarındaki endişe
verici düşüklük, yetersizlik göz ardı ediliyor. Türkiye’nin sanayi üretimi
teknoloji yoğunluğu açısından düşük ve orta düşük bir yapıdadır, yüzde 70’i böyle.
Bu yapı teknoloji temelli bir üretim yapısına nasıl dönüştürülebilir? Burada
yeni bir kamu girişimciliği modeline ihtiyaç yok mu? Kamu sektörü ile özel
sektör ve hatta yabancı sermaye ortaklıkları nasıl oluşturulabilir? Türkiye’nin
bunu düşünmeye ihtiyacı yok mu? Bu da es geçiliyor.
İşsizlik sorunu
göz ardı ediliyor. Bugün Tekel işçilerine Ankara’da göz yaşartıcı bombayla
karşılık verildi, hak arayan emekçilere. Gerçek işsizlik yüzde 20’nin üzerine
çıktı, 5 milyon 250 bin kişi. Gençlerde ise işsizlik yüzde 30’lara tırmanıyor.
Kentli gençlerde, yani çoğunlukta okumuş olan gençlerde ise gerçek işsizlik
yüzde 35’lerin üzerine çıktı. İşsizlik gelecek yıllarda da tırmanacak ama hem
bütçede hem orta vadeli programda es geçiliyor.
Tarıma
bakıyorsunuz, can çekişiyor. Çiftçi komada ama es geçiliyor. Buğday ile DAP
gübresi arasında bir karşılaştırma yaptık:
Değerli
milletvekilleri, yoksulluk ve gelir dağılımındaki adaletsizlik endişe verici
boyutlarda artıyor. Bakıyoruz, hem Orta Vadeli Program’da hem de bütçede es
geçilmiş. Asgari ücret 546,5 lira, Türk-İş’in açlık sınırı kasım ayı itibarıyla
778 Türk lirası. Şimdi buradan ben çalışanlara sesleniyorum: Ücret ve gelirleri
800 liranın üzerinde olanlar içinizde çoğunlukta mı, azınlıkta mı? Bugün asgari
ücret ortalama ücret oldu. Ortalama ücret oldu asgari ücret hatta asgari
ücretin altında insanlar fabrika kuyruklarında kayıt dışı bir şekilde çalışma
için ne yazık ki büyük bir çaba içindeler. BAĞ-KUR emeklilerine bakıyorsunuz
BAĞ-KUR emeklilerinin yüzde 99’unun maaşı açlık sınırının altında, işçi
emeklilerine bakıyorsunuz yaklaşık yüzde 82’sinin maaşı açlık sınırının
altında, Emekli Sandığının emeklilerinin de yüzde 29’u açlık sınırının altına
gelmiş. Şimdi, bakıyorsunuz sosyal güvenlikte kazanılmış olan haklar gasbediliyor. Sağlık hizmetini artan oranda paralı hâle
getiriyorsunuz ve -kısa kesiyorum- bu manzara neyi gösteriyor Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri? Krizin etkisi, krizin faturası yine garibana çıkıyor.
Vur abalıya! Zengin daha zengin; gariban, yoksul daha fazla ezilmiş.
Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan Yardımcısı, Sayın Babacan Orta
Vadeli Program ile Türkiye’nin gelecek üç yılını kaybedeceğini şahsen itiraf
etmiş durumdadır. Ancak Türkiye üç yılını değil, en az beş yılını kaybediyor.
Doğru hesabı kişi başına sabit Türk lirası ile yapmak gerekiyor. Sayın Bakana
ben, şu 2010 yılı programının 13’üncü sayfasındaki o tabloya bakıp oradan hesap
yapmasını öneriyorum. Bu durumda yurttaşlarımız 2007’nin satın alma gücüne
kavuşması için en az beş yıl çalışacaklar, her şey Hükûmetin
öngördüğü şekilde giderse en az beş yıl. Yazık değil mi, günah değil mi? Yani
böyle bir duruma nasıl Türkiye düşürülebilir? İşte, size yıllardır Türkiye’nin
alın terini, emeğini dışarıya akıtan, peşkeş çeken, yurt içinde ise üreteni
cezalandıran, çalışanı cezalandıran AKP
İktidarının ekonomik faturasının bir bölümü. IMF ile anlaşma zemini nasıl
hazırlanmış? Bütçe tasarısı ekonominin işleyişiyle tutarsızlık içinde Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri.
Bakınız, hazine
borçlanma programı geçen hafta açıklandı. İç borç çevirme oranı 2010 yılı için
yüzde 99,5 öngörülüyor. Bütçenin gelir ayağı sakattır. Öngörülen gelirlere
ulaşılması imkânsızdır. Ne olacak? Ek vergilere yükleneceksiniz. Vatandaş evine
ekmek götürmekte zorlanıyor, ek vergiyi nasıl ödeyecek? Bu ek vergiyi
toplamanız mümkün değil.
Bakınız, AKP
döneminde ailelerin borcu yüzde 946 artmış. Bu, bir
cumhuriyet rekoru. 13 milyar lirayken 2003’te 140 milyar liraya çıkmış. Bu durumda ne
yapacaksınız? Ya bütçeyi ve borçlanma programını yıl içinde revize edeceksiniz
ve büyüme hedefini düşüreceksiniz ya da IMF ile anlaşacaksınız.
Esasen, bunun da
zeminini hazırlamışsınız. Şimdi bu kürsüde Sayın Necmettin Erbakan olmuş
olsaydı size şöyle seslenirdi: “Hımm, sizi gidi
IMF’ciler! Sizi gidi IMF’ciler!” diye seslenirdi ustanız. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; DPT’nin ismi var cismi yok. Burada da DPT’den gelmiş
bir Değerli Bakanımız oturuyor. “DPT’nin işlevi neredeyse kamu kurum ve
kuruluşları arasındaki koordinasyona indirgenmiş. Öte yandan, plan amaçlarının
gerçekleştirilmesinde kalkınma ajansları temel araç olarak kabul ediliyor.”
Plan Bütçedeki Sayın Bakanın konuşmasından aldım. Buna göre, Kalkınma Ajansları
ekonomik kalkınmayı sağlama açısından Devlet Planlama Teşkilatının yerine ikame
ediliyor, ayrıca bu ajanslar ülkede sanki bir eyalet sisteminin altyapısını
oluşturacak şekilde çalıştırılıyor. Bu yanlışlardan dönülmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Tütüncü, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
Devlet Planlama
Teşkilatı temel görevi ve sorumluluğunu bilmelidir. Kalkınma Ajanslarının
işlevleri yeniden tanımlanmalıdır. Kalkınma Ajansları uygulaması üniter yapıyı daha da güçlendirecek bir şekilde yeniden
tanımlanmalıdır.
Türkiye’de her
zamankinden daha fazla planlamaya ihtiyaç var, ama nasıl planlamaya? Eski
planlama uygulaması ve modeli, anlayışı artık tarihe gömüldü. Yeni planlama
anlayışı. Yıllardan beri bunu savunmaya çalışıyoruz. Yeni planlama anlayışı,
strateji ve politika planlaması anlayışı. Bu hâlâ stratejik planlarla
karıştırılıyor. Yeni planlama anlayışıyla yeni bir sanayileşme yol haritası
hazırlanmalıdır. Bu haritaya göre yatırım, üretim, ihracat ve istihdamda ciddi
bir atılım başlatılmalıdır. Ayrıca tarım ve hayvancılığı gelişmiş ülkeler
düzeyine çıkaracak bir ana plan yapılmalıdır. TÜİK de daha gerçekçi birtakım
veriler üretecek şekilde yeniden düşünülmelidir, yapılandırılmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Ve bu duygularla, düşüncelerle bu bütçenin ülkeye hayırlı olmasını
diliyorum.
Hepinizi tekrar
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tütüncü.
Akif Ekici, Gaziantep Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığının bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinize saygılarımı sunarım.
Sözlerime
başlamadan önce, özelleştirme adı altında iş yerleri peşkeş çekilen, bugün de demok-ratik haklarını aramak için
Türkiye’nin değişik noktalarından Ankara’ya gelen işçilere reva görülen gaz
bombalarını atma talimatını verenleri esefle izliyorum, kınıyorum, ayıplıyorum
onları. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, önemli ekonomik fırsatlar sunan ve yaklaşık otuz beş yıl önce
başlayan bu proje 75 bin kilometrekarelik bir alanı ve dokuz ili kapsamaktadır.
Başlangıçta Dicle ve Fırat nehirlerinden sulama ve hidroelektrik amaçlı
projeler yapmakla planlanan GAP, 1980 yıllarının sonunda sulama, hidroelektrik,
enerji, tarım, kırsal ve kentsel altyapı, ormancılık, eğitim ve sağlık gibi
alanları kapsayan çok sektörlü sosyoekonomik bir bölgesel kalkınma programına
dönüştürülmüştür.
GAP’ın en önemli
bileşenlerinden biri olan GAP Toprak ve Su Geliştirme Programı kapsamında 22
baraj, 19 hidroelektrik santrali ve 1,8 milyon hektar alanı sulayacak sulama
sistemlerinin yapımı öngörülmekteydi. Sulanması
hedeflenilen 1,8 milyon hektar arazinin 2008 yılı sonuna kadar ancak 287 bin
hektarı sulanabilmiştir. Bu 287 bin hektar sulanan bölgenin 63,9 bin hektarı
ancak yedi yıllık AKP döneminde gerçekleştirilebilmiştir. Şimdiye kadar
işletmeye açılan sulama alanı planının ancak yüzde 15’i
gerçekleştirilebilmiştir, planlananın ancak yüzde 15’i olarak
gerçekleştirilmiştir. Bu, çok düşük bir orandır. Küresel ısınma, ülkenin
ekonomik durumu, bölgenin şartlarını göz önünde bulundurduğumuzda projenin bu
kadar yavaş ilerlemesi kabul edilebilen bir durum değildir.
Değerli
milletvekilleri, özellikle AKP’nin ilk beş yıllık döneminde GAP’a yapılanlara
bakacak olursak kocaman bir sıfır görürüz. Bu süreç içerisinde projeye
aktarılan kaynak her yıl bir önceki yıla göre azalmıştır. Bölge için önemi çok
büyük olan sulama projelerinin ihale edilmesinden kaçınılmış, önceki hükûmetler döneminde ihale edilen sulama kaynaklarının
sulama işlemlerine kaynak aktarımı azaltılarak kesintiye uğratılmıştır. Bu
süreçte GAP âdeta kapanma sürecine girmiştir.
GAP’ın itici gücü
olan sulama projelerinin gerçekleşme oranı AKP iktidarları boyunca yüzde 3
düzeyinde gerçekleştirilmiştir. Bu başarısızlıkta en büyük pay AKP’nin iş
başına gelir gelmez DSİ’de yapmış olduğu kıyımdır. DSİ’de yapılan üst düzey kıyımlarla içi boş, işlevsiz hâle
getirilmiş bir DSİ ile karşı karşıya kalmışız.
Bakınız, 2002
yılı sonuna kadar GAP bölgesinde sulamaya açılan 223 bin hektar idi, 2003
yılında 13 bin hektar sulamaya açıldı, 2004’te 12 bin, 2005’te
Değerli
arkadaşlar, tabii bu sulama projeleriyle ilgili iş bilmezlik, vurdumduymazlık
bununla da bitmiyor. Benim seçim bölgem olan Gaziantep’te 1996 yılında Birecik
Barajı’nın gövde temel inşaatı ile birlikte Hancağız besleme kanalı ve Barak Ovası sulama kanalı
inşaatına başlanmıştır. 2001 yılında inşaatı biten Hancağız Barajı besleme
kanalının yüzde 95’i tamamlanmış olmasına, Barak sulama kanalının ise yüzde
2’lik kısmının tamamlanmasına rağmen yüzde 95’i tamamlanan Hancağız besleme
kanalına 2008 yılına kadar su verilememiştir. Bu süre içerisinde, dökülmüş olan
betonlar çürümüş ve işlevsiz hâle gelmiştir. 2008 yılında verilen suyun da yüzde 50’si
çatlayan bu beton kaçaklarından kaybolmuştur. Oysaki bitmiş olan Hancağız
besleme kanalına su verilmezse bu kanallar yine çürümeye devam edecektir. Bu,
israf edilmiş bir harcamadır.
Değerli arkadaşlar,
bu da -net bir şekilde gösteriyor ki- AKP’nin tarım ve sanayiyi bu ülkede
çökertmek için ne kadar kararlı olduğunun bir göstergesidir. Kanallara suyun ne
zaman verileceği, nasıl verileceği belirsizliğini korumaktadır. Barak Ovası’na
Değerli
arkadaşlar, tabii bu har vurup harman savurmanın nedenlerini şöyle
değerlendiriyorum: Bugün hakkında onlarca suç dosyası olan bir Başbakanla karşı
karşıyayız: Evrakta sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık suçları… Sayın
Başbakanın dosyası raflarda beklemektedir.
Bunun içerisinde
bir şaşkınlık ve heyecan içerisine girmiş bir Başbakanı üzülerek… İki gün
önceki Mecliste bir Başbakan izledik ki ruh hâli bozulmuş, hırçınlaşmış…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen temiz bir dille konuşmaya davet edin.
AKİF EKİCİ
(Devamla) -…acilen tedaviye ihtiyacı olan bir Başbakanı gördük. (CHP
sıralarından alkışlar)
Evet değerli
arkadaşlar, ne diyor Sayın Başbakan…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, ağzını yıkayıp gelsin buraya!
AHMET YENİ
(Samsun) – Ayıp oluyor ama!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Ne diyor Başbakan? Meclis Başkanına tahakküm ediyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – Çok ayıp, çok ayıp!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Sana ayıp oluyor!
AHMET YENİ
(Samsun) – Çok ayıp ediyorsun!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Sana ayıp oluyor! Oturduğun yerden konuşma oradan!
BAŞKAN – Sayın
Ekici, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, ağzını yıkasın gelsin buraya!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Sana ayıp oluyor, oturduğun yerden konuşma oradan. Ben gördüğüm
gerçekleri söylüyorum, utanarak izlediğim bir tabloyu izah ediyorum buradan.
Meclis Başkanına dönüyor, talimat veriyor. Nereden geliyor bu talimat? Bu
talimat içindeki duyguyu açık ve net bir şekilde ortaya vuruyor Başbakan.
AHMET YENİ
(Samsun) – Şimdi duygu okumaya mı başladın?
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Geçtiğimiz dönem içerisinde de yaptı, “Çıkar şunları dışarıya.”
dedi, “Çıkar şunları dışarıya.”, “Şu grubu dışarıya çıkar.” dedi Meclis
Başkanına.
AHMET YENİ
(Samsun) – Şimdi duygu okuyorsun!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Ne demek “Şunları dışarıya çıkar.” demek? Bu diktatör ve zalim bir
zihniyetin tezahürüdür ve işaretidir değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – O sende var, sende gözüküyor o! O sende gözüküyor, aynısı sende
gözüküyor!
BAŞKAN – Sayın
Ekici, lütfen…
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Evet, Başbakan…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Git aynaya bak! Ayna getireyim sana bir tane…
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Başbakan… Başbakan…
BAŞKAN – Sayın
Ekici…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ayna getireyim bir tane, bak sen oraya!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Oturduğun yerden konuşma oradan! Grup başkanlık görevini bil! Grup
başkanı gibi davran! Oturduğun yerde görevini bil!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ben grup başkan vekili gibi davranıyorum, sen milletvekili ol!
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Ekici…
AKİF EKİCİ (Devamla)
– Başbakan bu Meclisi kendinin tahakküm edebileceği…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Milletvekili gibi davran sen!
AKİF EKİCİ
(Devamla) –…kendinin yönlendirebileceği bir yapı içerisinde görmüştür. Ama
sizleri görebilir, bizi göremez değerli arkadaşlar.
BAŞKAN – Sayın
Ekici, lütfen…
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Tabii ki Meclis Başkanı ve Meclis başkan vekilleri seçilirken “Şu
başkan vekili seçilsin, şu başkan vekili seçilmesin.” diye talimat veren bir
Başbakan bu hakkı da kendinde görür. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Sizde kim veriyor!
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Sizi de millet görüyor!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sen Tüzük’ün ne olduğunu bilmeden konuşuyorsun burada!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – “Cumhurbaşkanlığına kardeşim Abdullah’ı uygun gördüm.” diyen bir
Başbakan.
BAŞKAN – Sayın
Ekici, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Tüzük’ten haberin bile yok senin!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – “Kardeşim Abdullah’ı uygun gördüm.” diyen bir Başbakan tabii ki bu
Meclisi böyle görür, ama halktan o tokadı yiyecektir, o cevabı alacaktır Sayın
Başbakan.
AHMET YENİ
(Samsun) – Duygu okumaya başladın, duygu!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, halktan o tokadı yiyecek, o cevabı, o konuştuğu
lafların cevabını alacaktır. Ne demek, “Kardeşim Abdullah’ı uygun gördüm.”
Kimsin sen! “Kardeşim Abdullah’ı Cumhurbaşkanlığı için uygun gördüm.” (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DİLEK YÜKSEL
(Tokat) – Tabii ki kardeşini uygun görecek, seni mi uygun görecekti!
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sen kimsin be!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sen kimsin, senin cirmin ne!
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Haddini bilmeyen bir adamsın sen!
BAŞKAN – Sayın
Ekici, lütfen tamamlayınız.
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Ben düzgün, inandığını, bildiğini söyleyen bir milletvekiliyim,
milletten oy alarak gelmiş bir milletvekiliyim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – O kim, 16,5 milyon oy almış bir partinin genel başkanı.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sen haddini bilmiyorsun be!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Bunları ben söylemek
mecburiyetindeyim değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlar, evet, tablo bu çerçeve içerisinde. Bugün, ülkemizde yoksulluk
sınırı altında 17 milyon insan, açlık sınırı altında aç yatıp aç kalkan 2
milyon insan varken biz, her gün Başbakanın ortaya çıkarmış olduğu yeni
safsatalarla oyalanmaktayız değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Safsata sensin be!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Her gün “açılım” adı altında, “saçılım” adı altında yeni yeni bir şeyler ortaya koymaktadır değerli arkadaşlar.
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Siz demokrasiden ne anlarsınız!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Bir şey mi diyorsun? Sizin demokrasi anlayışınız bu! Sizin
demokrasi anlayışınız bu! Sizin demokrasi anlayışınız teslimiyettir,
teslimiyet! (CHP sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Sizinki tek parti anlayışı, tek parti!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Teslimiyettir. Konuşma özgürlüğünü teslim etmiş bir grupla karşı
karşıyayız. Konuşma özgürlüğünü bir tek kişiye teslim etmiş bir grupla karşı
karşıyayız değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar) Yazık oluyor bu
ülkeye!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ
(Samsun)- Tahrik etmeyin Meclisi, tahrik etmeyin.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Sen safsata bir adamsın, başka bir şey değilsin!
BAŞKAN – Sayın
Ekici, teşekkür ediyorum.
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Tarımı göçürdünüz, sanayiyi göçürdünüz, ekonomiyi göçürdünüz!..
AHMET YENİ
(Samsun)- Hadi tamam, konuşma süren bitti.
BAŞKAN - Sayın
Ekici, lütfen… Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.
DİLEK YÜKSEL (Tokat)
- Senin o dediklerinin hepsi suçtur!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Bakın, burada da görülüyor değerli arkadaşlar: “Emekliler intibak
yasası istiyor, sokaktaki Tekel işçileri dayak yiyor! (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Otur yerine, otur!
AHMET YENİ
(Samsun) – Ben de konuşacağım biraz sonra. Germeyin ortalığı!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan…
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Oyun kadar konuş!
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Dik durmayı öğrenin, dik durmayı!
AHMET YENİ
(Samsun) - Hadi oradan be!
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Gözüne girdin Baykal’ın!
BAŞKAN – Sayın Ekici, lütfen oturur musun!
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Hakaret etmeyeceksin, adam gibi konuşacaksın! Oyun kadar konuş o
zaman!
BAŞKAN - Sayın
Kafkas…
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Boyu var, kilosu var…
AKİF EKİCİ
(Devamla) – Kim onu diyen? Benim boyum da var, kilom da var senin gibi! (AK
PARTİ sıralarından “Otur yerine!” sesleri)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Kabadayı mısın!
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, hakaret…
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ağzınla kulağın arasındaki mesafeyi ayarla, yoksa ayarlarlar!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, biraz önce konuşan Hatip, Grubumuzun Başkanını ağza
alınmayacak sözlerle itham ettiler. Lütfen, o konuda düzeltmeleri yapmama izin
verin.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, nedir o ağza alınmayacak şeyler?
BAŞKAN – Soracağız,
bir müsaade edin, soracağız. Lütfen Sayın Okay…
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Safsatadan bahsetti, yolsuzluktan bahsetti…
BAŞKAN – Ne diye
sataştı Sayın Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, birincisi, demokratik olmayan bir şekilde idare
ettiğini, Meclis Başkan Vekillerinin nasıl seçildiğini, nasıl talimat
verdiğini, öbür taraftan da Cumhurbaşkanıyla ilgili nasıl talimat verdiğini ve
burada Sayın Başbakanın, safsataların…
BAŞKAN – Sayın Elitaş, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, üç dakikalık
süre veriyorum İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
KADİR URAL
(Mersin) – Tutanaklara bakmanız gerekmiyor mu Sayın Başkan?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Tutanaklara bakın.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Tutanaklara bak Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Talimat yüksek yerden!
BAŞKAN – Hiçbir
sayın milletvekiline soracak değilim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Dün öyle demiyordun!
KADİR URAL
(Mersin) – Tutanağa bakmıyor musunuz?
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, AK PARTİ Grubu
Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Dün öyle demiyordun!
BAŞKAN – Otur
yerine Sayın …
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Azarlar gibi konuşuyorsunuz. Size yakışıyor mu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri..
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – On dakika sonra bile vermediniz!
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Sana mı soracak? Tüzük’e göre yapacak!
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – “Tutanakları getirteceğim.” dediniz, tutanaklara bile bakmadınız.
Açıklayın, hadi buyurun! (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Dinleyelim arkadaşlar!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, ben İç Tüzük’e göre söz veriyorum.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – İç Tüzük’e göre getirttiniz, olmadı…
BAŞKAN –
Oturduğunuz yerde istediğiniz kadar gürültü yapabilirsiniz! (CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
Buyurun Sayın
Başkan.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Nasıl bir hitap bu?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletvekillerine hitap ederken saygılı davranın! Milletvekillerine
saygılı davranmayı öğrenin! Milletvekilleri senin memurun değil! (CHP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Dün vermediniz, tutanakları getirttiniz… İç Tüzük’e göre
vermediniz. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler; MHP
sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı arkadaşlar burada
konuşmalarını yaparken, şu anda, herhâlde kendilerinin karşısında ayna varmış
gibi hissediyorum. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
AKİF EKİCİ (Gaziantep)
– Seni görüyorum karşımda. Seni görüyorum, aynaya gerek yok.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Az önce, Sayın Başbakanın, burada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
içerisinde bulunan… (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
…hem grup başkan vekillerinin hem de aynı sırada bulunan milletvekillerinin…
(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) …Sayın Başbakan burada
konuşurken attıkları lafa, bir siyasi partinin genel başkanının, grup
başkanının orada müstehzi bir şekilde izlemesini esefle izledik ve kınıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler) Buradan kalkıp da Sayın Başbakanın Meclis Başkanını, buradaki
arkadaşlarımızı ve Sayın Başbakanın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına
“Grubunuza hâkim olun.” şeklindeki ifadelerini… (CHP sıralarından sıra
kapaklarına vurmalar, gürültüler) …“Grubunuza hâkim olun.” şeklindeki sözlerini
Meclis Başkanına talimat vermek diye algılayan muhalefetin şu anda size
davranışlarıyla, o günkü, Sayın Başbakanın söylediklerini aynı şekilde
milletimizin değerlendirmelerine sunuyorum. (CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
Bakınız, Sayın
Başkan, İç Tüzük 67’nci madde -dün Sayın Başbakan Yardımcımız da ifade
ettiler-…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… (CHP ve MHP sıralarından “Tutanağa bakın.” sesleri)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - ...aynen okuyorum: “Genel Kurulda kaba ve yaralayıcı sözler
söyleyen kimseyi Başkan derhâl, temiz bir dille konuşmaya…
HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Başbakanı niye uyarmadı, Başbakanı!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …buna rağmen temiz bir dil kullanmamakta ısrar ederse kürsüden
ayrılmaya davet eder.” (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Başbakanı niye ikaz etmediniz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Milletten 16,5 milyon oy almış ve dört seçimde de ibra olmuş bir
siyasi partinin genel başkanını, uluslararası camiada dik yürüyen bir ülkenin
Başbakanını bu şekilde hakaret ederek, iftiralarla ortaya koyup, onları
aşağılamaya çalışmak temiz bir dil değildir. Burada konuşan insanların önce
ağzını yıkayıp ondan sonra bu kürsüye gelmeleri gerekir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar; CHP ve MHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Elitaş.
KADİR URAL
(Mersin) – Başbakana söyle onu, Başbakana!
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkanım, sataşma nedeniyle, Grup Başkanımıza sataşma
nedeniyle…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Okay…
KADİR URAL
(Mersin) – Başbakan da ağzını yıkasın gelsin bu Meclise!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, sussunlar, bir saniye…
KADİR URAL
(Mersin) – Başbakana söyle onu!
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkanım, 69’uncu madde uyarınca, Grup Başkanımıza sataşma
nedeniyle söz talebinde bulunuyorum.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Şimdi tutanağa mı bakacaksınız?
BAŞKAN – Sayın Okay, anlaşılmıyor, tekrarlar
mısınız.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Grup Başkanımıza söylediğinin dışında atıfta bulunarak ve sataşma
nedeniyle…
BAŞKAN – Ne diye
söylediğinin dışında atıfta bulundu Sayın Okay?
AKİF EKİCİ
(Gaziantep)- Tutanaklara bakın!
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Efendim, biraz evvel… Sayın Elitaş’ın
ifadeleri ortada ama Elitaş’ı niye bu kadar merak
etmediniz de bizi merak ediyorsunuz, onu da anlamakta zorluk çekiyorum.
Sayın Başkan,
Grup Başkanımıza sataşma vardır, söz talebinde bulunuyorum. Açıkçası Grup
Başkanımızın söylemediklerini söylemiş olarak, Sayın Başbakanın da
söylediklerini eksik olarak ifade etmişlerdir.
BAŞKAN – Sayın Okay, ben Tüzük gereği sormak zorundayım, bunu
biliyorsunuz, bir. İkincisi, “Tutanakları getirtin.” diyen sayın
milletvekilleri var.
AKİF EKİCİ
(Gaziantep)- Tutanağa bakacak!
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Demin niye getirtmedin tutanakları?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, tutanakları siz getirtip okuyabilirsiniz.
Buyurun Sayın Okay.
Yeni bir
sataşmaya mahal vermeden Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre söz veriyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep)- Çok demokratiksin Sayın Başkan, kutlarım sizi!
3.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay’ın, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, CHP Grubu Başkanına sataşması nedeniyle
konuşması
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada tüm kamuoyunun gözünün
önünde yaşananları AKP’nin Değerli Grup Başkan Vekili gelip, yarısını
söylemeyip yarısını yutarak tahrif etmeye çalıştı.
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Vakti yetmedi, vakti yetmedi.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Şimdi, burada, tüm kamuoyunun gözü önünde bir şey cereyan etti.
Başbakan Sayın Meclis Başkanına döndü “Bunları sen mi susturacaksın, ben mi
susturacağım?” dedi. “Ben mi susturayım?” dedi.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Doğru söyledi…
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Sayın Başbakan CHP Grup Başkanına, Sayın Genel Başkanımıza dönerek
“Grubunuza hâkim ol yoksa ben hâkim olacağım.” dedi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Çok doğru…
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Şimdi, Elitaş, çok güzel diyorsun. O
zaman sen de grubuna hâkim ol yoksa ben senin grubuna hâkim olacağım. (CHP
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ben grubuma hâkimim, sen grubuna hâkim ol.
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Bu lafı beğeniyor musun? Hoşuna gidiyor mu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Grubumdan laf atan var mı sana?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yalan dolan... Her şey…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gruptan laf atan var mı sana?
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Buraya çıkacaksın, yarısını yutacaksın, yarısını saklayacaksın…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yalan dolan…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Yalan dolan” diyor, bunları yazıyorsunuz değil mi tutanaklara?
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Burada, herkes temiz bir dil kullanacak, kamuoyunu yanıltmayacak,
gerçekleri tahrif etmeyecek. Eğer…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Yalan dolan” diyor, yazın bunları tutanaklara.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yalan dolan…
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sen bu kürsünün vicdanını…
HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Sen de bir kere… Sus, sen otur yerine…
Herkes de haddini
bilecek. Böylesine tartışmalara sebebiyet verenler, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubundan her süreçte de istedikleri, hak ettikleri cevabı alacaktır.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)
L) TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)
1.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
M) HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Hazine Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Hazine Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
N) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
O) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
Ö) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
P) TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
R) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – Şimdi,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Günal,
Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Günal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, önceki hafta, KEY ödemelerini konuşurken ben sizlere burada yine
üslupla ilgili bir şey söylemiştim. Bazı arkadaşlarım kızıp “Bize ders mi
veriyorsun Hoca?” demişti ama görüyorum ki pek ders alınmamış.
Böyle bir
durumda…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Senden ders almaya ihtiyacımız yok.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bir başlayayım… Bir müsaade edin de başlayayım.
En başta…
MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Yaz bunları, yaz!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir başlayayım, itirazınız varsa söylersiniz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen, Hatibe müdahale etmeyin.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Burada, yine, maalesef aynı uyarıyı yapmak durumundayım. Bir
taraftan hem böyle söyleyeceksiniz öbür taraftan da kalkıp herkesi
azarlayacaksınız. Ben bunu anlayamıyorum. Biraz muhalefete tahammül edin.
Mademki “Demokraside muhalefet olmadan olmaz.” diyorsunuz, bırakın, önce bir
dinleyin, itirazınız varsa yine kızın, söyleyin. Bu üslup…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hepsi olsa siz ne yapardınız acaba?
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Biz, sizin söylediklerinizde bazen çok hakaretamiz laflar da olsa
ancak itiraz edip Başkan söz hakkı verirse, o da uygun görürse gelip
itirazımızı dile getiriyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, özellikle son zamanlarda gündemdeki konularda destekler azalmaya
başlayınca, başta Başbakan olmak üzere, bütün AKP yetkilileri, öncelikle MHP’ye
ve muhalefetin geneline saldırmaya başladı. Düşünüyorum, ben de anlamaya
çalışıyorum -size söyledim ama- ben de ders almaya çalışıyorum “Neden böyle
oluyor? Bunun psikolojik nedenleri neler olabilir? Neden böyle bir davranış
içerisine girilebilir?” diye. Bakıyorum, tabii, diğer alanlarda sıkıntı olunca
ve bugün konuştuğumuz ekonomik kurumların uygulamalarıyla ilgili sıkıntı olunca
doğal olarak tepki biraz daha farklı olmaya başlıyor, alınganlık artmaya
başlıyor diye düşünüyorum. Tabii ki önceki gün Sayın Başbakanın konuşması bu
fitilin ateşleyicisi oldu. Ben, biraz daha tansiyonu düşürerek bütün konularda,
baş olmaya yakışır bir şekilde, Edebali’nin Orhan
Gazi’ye nasihati gibi biraz daha sakinleştirici, atmosferi düşürücü bir konuşma
bekliyordum ama tabii ki içinde bulunduğumuz ekonomik tabloyu savunamayınca ne
yapacağız? Geçmişi karalayarak, bugün için pembe tablolar çizerek ve yandaş
medyanın da katkısını alarak halkın gözünden bu durumu kaçırmaya çalışacağız
ama ben gerçekten bu gidişata rağmen AKP yetkilileri… Bu sefer Sayın Unakıtan bakan değil, geçen sefer kendisine şapka
çıkardığımı söylemiştim, buradan hocam da itiraz etmişti “Hangi şapkanı?” diye,
bu sefer Sayın Başbakana şapka çıkarıyorum ama ben görüyorum ki Sayın Başbakan
işçilerin şapkalarını çıkarttırmış dün ve burada… (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Senin şovmen olduğunu pek bilmiyordum.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - …kan bulaşmış bir şapka, arkadaşlarımız destek olmak üzere
gittikleri zaman oradan alıp getirmişler, çamurlu bir şekilde… Diyor ki “Bu,
artık, mızrak çuvala sığmaz hâle gelmiş.”
Değerli
arkadaşlarım, bakın ne diyor: “AKP’ye oy verdiği için bileğini kesti. Tekel
işçileri AKP Genel Merkezinin önünde kamp kurdu.”
OKTAY VURAL
(İzmir)- İki damla gözyaşı da onlar için döker.
MEHMET GÜNAL
(Devamla)- Şimdi, değerli arkadaşlar, burada bunları ajitasyon
yapmak için söylemiyorum. Burada arkadaşlarımız sürekli olarak hassasiyetlerini
dile getiriyorlar, ekonominin içine düştüğü durumu söylemek için. Burada,
sendikacı arkadaşlarımız var. Deminden beri, Sayın Kafkas kızıyor, Sayın Tanrıverdi bakıyor. Türk Ulaşım-Sen mensupları da dün de
yine bugün de yine diğer sendikaların mensupları protestolarına devam
ediyorlar. Demek ki bir huzursuzluk var, bütün kesimler ayakta. Çiftçisi,
esnafı, emeklisi, memuru, bir şekilde neden acaba huzursuzlar? Bu ortadaki
gerilimci, çatışmacı yaklaşımdan mı yoksa gerçekten ekonomik olarak da
durumları sıkıntıya girmeye mi başladı?
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakanın ve bakanların konuşmasında, yedi yıldır ekonomik
olarak yapısal önlem alınmadığı için, bugün karşılaştığımız tabloda, daha önce
kabul etmedikleri krizi günah keçisi olarak ilan ettiklerini görüyoruz. Hani önce
Sayın Başbakanın “Yok.” dediği, sonra “Teğet geçer.” dediği, sonra “Krizi
fırsata çevirebiliriz.” dediği kriz var ya, onu bugün için sizler artık günah
keçisi olarak ilan etmiş görünüyorsunuz. Ne varsa hepsi küresel krizden
kaynaklanıyor demeye başladınız. Yavaş yavaş, kimseye
teğet geçmemiş. Bakın, bir araştırma yapılmış: “Kriz yüzde 95’i delip geçti.”
diyor, sadece yüzde 5’ini etkilememiş. Bütün hepsini yapılan araştırmalara
dayanarak söylüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burada, Sayın Başbakan, önce kabul etmediği krizin kendisi için
çok iyi bir şey olduğunu bir anda fark etti ve ondan sonra her şeyi krize
yüklemeye başladı ve bütün AKP’li yetkililer de krizi günah keçisi ilan
ettiler. Şimdi, burada kafa karışıklıkları devam ediyor. Birçok defa, Sayın Başbakan
-senelerdir uyarıyoruz- aynı şeyleri, yanlışları, eksikleri tekrarlamaya devam
ediyor. Bunlardan bir tanesi, bankacılıkla ilgili söyledikleriydi.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bakanların konuşma metinlerinde var: “Bankacılık
sektörümüzdeki yapısal önlemler nedeniyle krizden az etkilendik.” mealinde
sözler söylüyorlar. Ben size bir iki kısa hatırlatma yapayım: 57’nci Hükûmet döneminde hazırladığımız 4389 sayılı Bankalar
Kanunu, arkasından, bugün burada oturan Sayın Başkanımızın temsil ettiği
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun kurulması, durumu kötü olan
bankaların rehabilitasyonu, tasfiyesi, kamu
bankalarının görev zararlarının tasfiyesi ve yeniden yapılandırılmaları,
tamamı, sizin karalamaya çalıştığınız 57’nci Hükûmet
döneminde gerçekleştirilmiş.
Bir de -Sayın
Başkan burada, Sayın Bakanımız burada- merak ediyorum, sürekli olarak, Sayın
Bakanım, bu tasfiyenin maliyetinden bahsediliyor. Bir de Sayın Başkanımız
buradayken BDDK rakamlarına baktık, 18,5 milyar dolar tahsil edildiğini,
önümüzdeki yıllarda da 3 milyar daha tahsil edileceğini söylüyor. Ekonomik
zararları, kur farkı, onları istemiyorum. Toplam maliyeti gerçekten nedir?
Hepimizi bir aydınlatabilirseniz… Çünkü Sayın Başbakan bir “
Şimdi, diğer bir
iş, değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan Şubat 2001 krizinde döviz alan
bankalarla ilgili bir değerlendirmede bulunarak “Siz milliyetçiydiniz,
memleketin soyulmasına göz yumdunuz.” mealinde -mealen söylüyorum- sataşmalarda
bulundu.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuda, sizin iktidara geldiğiniz dönemde yani sonraki dönem
Meclisinde, Sayın Salih Kapusuz’un önergesiyle bir
araştırma komisyonu kurulmuş, rapor görüşülmüş, karara bağlanmış ve onunla
ilgili sonuca sizin devam etmeniz gerekiyordu. Bunun başında kendisi listeyi
göstermedi ama isterseniz sizlere takdim edebilirim. Basında yer aldı, artı,
raporun içinde de -liste kısmında yer almasa da raporun bir yerinde- en fazla
alan bankanın Citibank olduğu yazıyor. İsteyenlere o
listeyi de sonra verebilirim. Basında yer aldığı için değerlendiriyorum.
Raporun içinde de bir yerinde -unutmuşsunuz, orada duruyor- en fazla yüzde
20’sini -beşte 1’ini- o bankanın aldığını yazmışsınız.
Ben size kısa bir
hatırlatma yapmak istiyorum değerli arkadaşlarım: Sizin bunu takip etmeniz
lazımdı, arkasından sonuçlandırmanız lazımdı ve cezalandırmanız lazımdı. Bunu yapması
gereken Hükûmet ne yapmış? Çok kısa bir süre sonra,
değerli arkadaşlar, sadece bir ay sonra -20/12/2002-
Gelir İdaresi Başkan Vekili Osman Arıoğlu’nun
teklifiyle ve Sayın Unakıtan’ın oluruyla, miktarını
bilemediğimiz, 2 ve 3 milyar dolar arası olduğu söylenen vergi borcunun ve
cezasının silinmesini gerçekleştirmiş. Bir ay içerisinde, taze, gelir gelmez.
Bu Citibank’la ilgili. Miktarını bize Bakanlık
açıklarsa…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 3 milyar dolar silmişler.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Biz onu bilemiyoruz. Basında yer alan iddiaların miktarını
söylüyorum ama olay gerçek. Yazının bir nüshası bendedir, isteyenlere
verebilirim.
Değerli
arkadaşlarım, peki, bunu söyleyen Sayın Başbakan başka ne yaptı bankalarla
ilgili? Şimdi, bize bunu söylerken, bankaların soyulduğunu söyleyen Sayın
Başbakan, kamu bankaları aracılığıyla, damadının başında bulunduğu Çalık
Grubuna, 750 milyon dolar, teminat almadan kredi veriyor. Üstüne üstlük, geri
kalan kısmını da, bu kurumu alması için 1,1 milyarın geri kalan kısmını da temin
etmesi için Sayın Cumhurbaşkanı ve 8 bakan dâhil Başbakan defalarca Katar’a
gidip geliyorlar Katar Emiriyle ortaklık kursun diye.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Dönmeyen kredi var mı?
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada sonuç olarak ne denmiş? Bir
milletvekili arkadaşımız sormuş. “Ticari sırdır, söyleyemeyiz ne kadar, kaçtan
verdiğimizi.” denmiş. Onu da söyleyeyim,
tekrar siz cevap olarak bana dönmeyin.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakanın bir de uluslararası ziyaretlerle ilgili Sayın
Genel Başkanımıza sataşmaları vardı. Bizim yaptığımız bütün ziyaretler,
devletin yetkilileriyle birlikte, Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle birlikte
olur, tutanak altına alınır, kriptolarda
bulabilirsiniz. Sayın Başbakanın yaptığı gibi kapalı kapılar arkasında olmaz ve
hepsi de tutanaklıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen tamamlayınız.
ALİ RIZA ALABOYUN
(Aksaray) – Başbakanın görüşmeleri de tutanaklıdır.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Sayın Başbakan kendi Dışişleri Bakanını dahi içeri aldırmamış,
kendi başına görüşmüş. Tutanaklarını bize açıklarsanız biz de öğreniriz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Siz devlette uzun süre çalıştınız. Bunları söylemek size yakışmıyor
Sayın Günal!
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada IMF’yle ilgili Sayın Başbakanın
sözleri var. Efendim, diyor ki: “Burada 23,5 milyar devraldık, 8 milyara düşürdük.”
“IMF’ye ‘evet’ demedik.” diye de altında söylüyor. Zamanım kısa olduğu için
hızlı geçiyorum.
Sayın Başbakan,
2005 yılındaki programı siz imzalamadınız mı? 11 Mayıs 2005. Süre otuz altı ay,
beklenen para 10 milyar dolar, kullanılan 4,5-5’e yakın. 6,7 milyar SDR -3,6
milyar o anda kullanılmıştı, belki bu senekilerle daha da arttı- bunu kim
imzaladı?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Islak imza mı?
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Kim imzaladı ben anlamadım. Burada yazıyor, 2005 Mayıs değerli
arkadaşlarım. Lütfen… Lütfen…
KADİR URAL
(Mersin) – İmzaya bak, ıslak imza mı?
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Bir de son olarak hazinenin borç yönetimiyle ilgili bir şey
söyleyeceğim: Değerli arkadaşlar, üç yıldır söylüyorum, 2008’de biraz daha
iyiydi -Sayın Şimşek vardı- 2009 bütçesinde biraz zayıfladı, 2010 bütçesinde
borçla ilgili doğru dürüst bir şey yok, Sayın Bakanıma söyledim, isterlerse
tekrar tek tek beraber bakabiliriz. Bir tek hazine
garantili kısımlar vardır…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Günal.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Toparlamaya vaktin kalmadı.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Toparlama süresi bitti.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)
– Toparlayamadın Hocam, toparlayamadın.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Çok dağıttın, toparlayamadınız.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Saygımızı sunalım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Verdim
sürenizi Sayın Günal.
Teşekkür
ediyorum.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Nasılsa daha on dakikamız var. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – İkinci
konuşmacı Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet
Planlama Teşkilatı ve Türkiye İstatistik Kurumu bütçeleri vesilesiyle 2010 yılı
merkezî yönetim bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Devlet Planlama Teşkilatı ve Türkiye İstatistik Kurumu, devlet
yönetimimiz ve tabii ekonomi yönetimi için de fevkalade önemli iki
kurumumuzdur. TÜİK, ülkenin mevcut durumunu öğrenmek ve gidişini takip etmek
isteyen herkes için önemli ve saygın bir kuruluştur. Ekonomi yönetiminin ise
gözü, kulağı ve sinir uçları durumundadır. Eğer TÜİK hükûmetler
elinde oyuncak olur, hükûmetler için sonuçlar
üretmeye başlarsa çöküntü başlamış demektir. O bakımdan bu kurumun itibarının
korunmasında kurum ve ülke yöneticileri gerekli hassasiyeti göstermelidirler.
Diğer taraftan
kaynakları isabetli kullanmanın önemini bilen, önünde ciddi hedefleri olan
ülkeler ve hükûmetler için Devlet Planlama Teşkilatı
gibi bir kurum, bu kurumun sahip olduğu birikim önemli bir imkân verir, önemli
bir kazançtır. Böyle iki önemli kurum elinde olan bir hükûmetin
planları tutmuyorsa, bütçeleri güven vermiyorsa, hedefleri her ay revize
ediliyorsa kabahati kurumlarda değil iktidarda aramak lazım gelir.
Bütçenin
değerlendirilmesi genellikle yeterliliği veya yetersizliği üzerine olur; ülkenin
ihtiyaçlarını karşılayacak özelliklere sahip mi, hangi kesime ne getiriyor,
neleri ihmal etmiş, bunlara bakmak gerekir. Ama biz, bütçenin yeterliliğinden
önce güvenilirliğini sorgulamak zorundayız. Neden böyle bir zorunluluk var? Çünkü, bundan önce yapılan 2008 ve 2009 yılı bütçelerinin
hedef ve sonuçları arasında çok büyük farklar ortaya çıkmış durumda. 2010 yılı
bütçesi, Meclisin 23’üncü Dönemde yaptığı üçüncü bütçe olmaktadır. Bari bunda
dikkatli davranılsın deme hakkımız var zannediyorum.
2008 yılı
bütçesinin büyüme hedefi yüzde 5,5 olmasına rağmen gerçekleşme yüzde 0,9’da
kalmıştır. Ortada kriz yokken 2007 sonunda hazırlanan 2008 yılı bütçesinin
sonucu ortada: Yüzde 5,5’tan yüzde 0,9’a. Diğer taraftan 2009 yılı bütçesine
yani iki hafta sonra bitecek olan bu yılın bütçesine gelince, öngörülen büyüme
oranı yüzde 4, gerçekleşen büyüme yok, küçülme yüzde 6, aradaki fark 10 puan.
Yüzde 4 büyüme
hedefi geçen yılın aralık ayında bugünlerde burada ısrarla savunulmuştu.
Hâlbuki o tarihte, yani 2009’un son çeyreğinde ekonomi yüzde 6,5 küçülme
içindeydi. Ocak ayından itibaren gelen üç ayda da küçülme yüzde 14,7 olarak
gerçekleşti. Ülkenin kendi krizi yüzünden tutturulamamış 2008 bütçesi, ardından
dünya krizi içerisinde ikazlar dikkate alınmadan hazırlanmış bulunan ve yüzde
10 sapma gösteren -büyüme konusunda- 2009 yılı bütçelerinin sonunda bu yılın
bütçesinin güvenilirliğini irdelemekte haklıyız diye düşünüyorum.
Geçen yıl bu
kürsüde dönemin Maliye Bakanından, Hükûmetin denk
bütçe hazırlama konusundaki uzmanlıklarını, başarısını dinledik. O Bakanın
öngördüğü 10,3 milyar liralık açık, bildiğiniz gibi, 62 milyar lira olarak
revize edildi. Bugünün Maliye Bakanı “60 milyarın altında kalırsak bunu iyiye
işaret sayacağız.” demek durumunda kaldı.
Bakın, o günlerin
Maliye Bakanı “Herkes bir resesyon tutturmuş gidiyor.
Türkiye resesyonda değil, ABD, Japonya resesyon
içinde.” diyordu ancak onu söylerken Türkiye resesyona girmişti. Bakan iki
dönem net küçülme bekliyordu. O tarihte küçülme 6,5’tu; arkadan 17 olarak
gerçekleşti. Şu anda 4 küçülme çeyreği yaşamış bulunuyoruz. Biz, Bakana yine o
gün bu kürsülerden. “Altı ay beklemek için mazeret yapmayın; Türkiye küçülüyor,
tedbirlerinizi alın.” demiştik. Tedbirler alınmadı, bugünlere gelindi.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin oluşturduğu kriz takip
komisyonunun tavsiyelerinin hiçbiri de dikkate alınmadı ve bugünlere gelindi.
Şimdi, bu
bütçenin güven vermemesinin yanında yetersizlikleri de ortadadır. Bütçenin
gelirleri de harcama kalemleri de bunu açıkça gösteriyor. Bunları birçok
zeminde söylüyoruz, söyleyip geliyoruz.
Ben burada,
bütçenin güvenilir ve yeterli olmadığının herkesin gözü önünde cereyan eden
diğer delillerine, işaretlerine temas etmek istiyorum. Sözünü ettiğim deliller,
kanıtlar, bütçeden, ekonomiden ve ülke yönetiminden sorumlu olanların
yaptıkları açıklamalar ve sergiledikleri tavırlardır.
Değerli
milletvekilleri, 2010 yılı bütçesinin, 14 Aralık günü, yani iki gün önce
Türkiye Büyük Millet Meclisinde geneli üzerinde yapılan görüşmelerde, Genel
Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli münhasıran bütçeyi değerlendirmiştir.
Bu bütçenin
fakirleştirilmiş, çaresizlik içine itilmiş toplum kesimlerinin ihtiyaçlarına
cevap vermeyeceğini ortaya koymuş ve Hükûmetin,
milletimize problemlerini nasıl çözeceğini açıklaması için bir kapı aralamış ve
yol göstermiştir.
Ne var ki daha
sonra söz alan Sayın Başbakan, bütçenin, ne güvenilirliği ne de yeterliliği
konusunda hiçbir şey söyleyememiştir.
Sayın Başbakan,
konuşmasında, işsizliğin çözümü için bütçede var olan bir tedbirden
bahsetmemiştir, bahsedemezdi, çünkü yoktur. Çünkü ülkeyi kasıp kavuran işsizlik
için 2012 yılından önce hiçbir şey beklenmemesi gerektiğini ilgili bakanlar
söylemektedir.
Sayın Başbakan,
konuşmasında, bütçenin çiftçi için getirdiği tedbirlerden de bahsedemedi,
bahsedemezdi, çünkü yoktu. Köylüye ektiğinin para edeceğine dair bir ümit verme
şansı yoktu; Başbakanın, fındık üreticisinin, buğday üreticisinin, meyve sebze
üreticisinin tekrar mutlu günlere döneceğine dair hiçbir müjdesi de yoktu.
Konuşmada,
esnafla ilgili bir kelam, bir ümit, bir ışık yoktu, çünkü bu bütçeye bu konuda
konulmuş bir kaynak da yoktu.
Sayın Başbakanın
konuşmasında, üretici kesimin önünü görmesini sağlayacak bir ifade yoktu, çünkü
bu İktidar döneminde üretim birimleri bir bir
devreden çıkmış, sanayiciye rantiye olmanın yolu
gösterilmişti.
Bütçe, bugünden
öngörülen 51 milyarın üzerindeki açıkla, piyasada iş âlemine kullanabileceği
bir para bırakmayacağını ilan ediyordu.
Sayın Başbakan,
ne kredi borçları altında ezilen toplum kesimlerine ne itibarıyla oynanır hâle
düşürülmüş emeklilerimize ne de çaresizlik içindeki aile reislerine ümit verici
bir şey söyleyebilmiştir.
Söyleyebildiği,
varsa yoksa PKK açılımıdır; Ermeniler, Rumlar, Barzani ve benzerleri nazarında
kazandıkları itibardır. Sayın Devlet Bahçeli kendisine “Milletin fakirliğine çare
bulun, destek olalım.” demiş, Sayın Başbakan sadece yıkım projesine destek
istemeye devam etmiştir.
Herkes Sayın
Başbakanın üslubuna takıldı, bu üslubu kınadı, ayıpladı. Lütfen düşününüz,
evine ekmek götüremeyen aile reisine, kahveye çıkamayan köylüye, iş ümidini
yitiren gence, tarlaları yabancı bankaların ipoteği altındaki çiftçiye,
fabrikası kapanan iş adamına bütçe görüşmeleri sırasında derdine çare diye Kürt
açılımı sunmak durumuna gelmiş bir başbakandan üslup hassasiyeti beklemek
yerinde midir? Bunu sizin takdirlerinize bırakıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
2010 yılı
bütçesinin işsizliğe hiçbir çare getirmediğini söylemiştik. Size yine Sayın
Başbakanın ifadesiyle işin vahametini vurgulamak ve nasıl tedbir alınmadığını
tekrar dikkatlerinize sunmak istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kutluata, lütfen tamamlayınız.
MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, hatırlayacaksınız, kriz sözleri çıktığı
dönemde, Sayın Başbakan, Odalar ve Borsalar Birliği yöneticilerine “1 milyon
300 bin üyeniz var, birer kişi işe alsanız işsizlik meselesi çözülür.” demişti.
Biz de o zaman hiçbir iş erbabının, hiçbir işletmenin gerekmediği zaman işçi
alamayacağını, dolayısıyla bu işin bir tavsiyeden ibaret kalacağını, ama Sayın
Başbakan mademki bu ifadeyi ve rakamı kullandı, kendisinin düşünmesi
gerektiğini söylemiştik. “Bu 1 milyon 300 bin iş sahibi birer işçiyi çıkarmak
mecburiyetinde kalırsa Türkiye ne hâle gelir?” demiştik. Nitekim,
o tarihten beri maalesef bu oranda insanımız işsiz kalmış durumdadır.
Bu bakımdan, işin
vahametini yine tedbiri almayan yetkililerimizin ağzıyla ifade ediyor, bütün
yetersizliklerine rağmen 2010 yılı bütçemizin millete hayırlar getirmesini
diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kutluata.
Üçüncü konuşmacı Mustafa Cihan Paçacı, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın
Paçacı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA CİHAN PAÇACI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye
Piyasası Kurulu ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bütçeleri üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu bütçe
görüşmelerini, ülkemizin risk ve tehditlerle dolu bir darboğazdan geçtiği, içte
ve dışta ağır sorunların yaşandığı bir ortamda gerçekleştiriyoruz. Dışa
bağımlılığın arttığı, halkın yoksullukla boğuştuğu, millî kardeşlik
duygularının sarsıldığı, etnik farklılıkların kaşınarak husumet aracı hâline
getirildiği, toplumsal huzursuzluk, gerginlik ve kutuplaşma sürecinin her geçen
gün arttığı, millî ve manevi değerlerimizin siyasi ve toplumsal çatışma alanı
hâline getirildiği sancılı bir süreci hep birlikte yaşıyoruz.
Gençlerimiz işsiz
ve umutsuz. Toplum karamsar ve geleceğinden endişeli. Yıllarca
bu ülkeye şerefle hizmet eden emeklilerimiz bugün yarı aç yarı tok yaşar
hâldedir. Memurlarımızın yüzde 90’ı yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Geçmişte milletin efendisi olan çiftçi, azarlanan, hor görülen ve düştüğü borç
batağından kurtulmaya çalışan bir kitleye dönüşmüştür. Esnafımız ve sanayicimiz
her geçen gün erimekte, kapanan fabrikaların sayısı her geçen gün artmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bütçe görüşmeleri, esas itibarıyla, ülkeyi yöneten iktidarın
bir yıllık ekonomik faaliyetlerinin analiz edildiği görüşmelerdir. Bir yılın
başarılı olup olmadığının ölçüsü ise bir önceki yıl ile kıyaslanarak tespit
edilir. Ancak AKP, her bütçe görüşmesinde, bir önceki yılla kıyas yapmaktan
kaçınmakta ve sürekli 2002 ve öncesiyle kıyaslama yoluna gitmektedir. Böylece
ekonomideki başarısızlığın üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Özellikle Sayın
Başbakan her konuşmasında, kendi dönemini değerlendirmek yerine 2002 ve
öncesine atıfta bulunarak o dönemi eleştirmekte, böylece kendi döneminin
başarılı olduğu imajını vermeye çalışmaktadır. Bu değerlendirme gerçekleri
saptırmaya yönelik oportünist bir yaklaşımdır.
Sayın Başbakan
iki gün önce, Milliyetçi Hareket Partisinin ortağı olduğu 57’nci cumhuriyet Hükûmeti döneminde Merkez Bankasından bazı yabancı
bankaların bir gecede 4 milyar dolar civarında döviz satın aldığını ve bu
işlemlerden de önemli ölçüde kâr sağladıklarını ifade etti. Yapılan bu
işlemlerden dolayı da o dönemde ekonomi yönetimi ve ilgili bakanlıklar
Milliyetçi Hareket Partisine bağlı olmadığı hâlde Milliyetçi Hareket Partisine
yönelik haksız eleştirilerini sürdürdü.
Değerli
arkadaşlar, bugünün teknolojisiyle milyarlarca dolarlık bir meblağın herhangi
bir yere aktarılması veya herhangi bir işlem yapılması tek bir tuşla ve bir
saniyede gerçekleşebilmektedir. Şu anda, Merkez Bankasında kim ne kadar para
yatırıyor veya kim ne kadar para çekiyor, bunu Sayın Başbakan bilebilir mi?
Bunu ilgili Bakan bilebilir mi? Hiçbirinin bilmesi mümkün değildir, ancak
işlemler gerçekleştirildikten sonra bilgi sahibi olunur. Kaldı ki o tarihte bu
paralar bir gecede neden çekilmiştir? Kim veya kimler pimi çekmiştir? Niçin bu
pim çekilmiştir? Kimler, neden MHP’siz bir hükûmet
modeli arayışına girmiştir? Esas irdelenmesi gereken bu sorulardır. Hâl böyle
iken bir başbakanın bu konuyu siyasetinin temel argümanı
hâline getirerek sürekli bu Mecliste dile getirmesi ya bilgi eksikliğiyle ya da
art niyetle açıklanabilir.
Şayet “yolsuzluk
ve usulsüzlük” diyorsanız AKP hükûmetlerinin
bulunduğu son yedi yıla bakmak daha gerçekçi olacaktır. Şöyle birkaç soru
sormak istiyorum:
Balıkesir SEKA
Kâğıt Fabrikası, kime, kaça satılmıştır ve satın alan kişi kimin yakınıdır?
TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76’lık
hissesini yüzde 10 iskontoyla, temettü çıktıktan
sonra, 388 milyon dolara satın alan Ofer ile kim özel
uçakla yurt dışına giderek görüşme yapmıştır ve kim gece yarısı 02.00’de
pazarlık masasına oturmuştur? Altı ayda Ofer’in bu
işlemden dolayı kârı yani 388 milyon dolara aldığı hissenin altı ay sonraki
değeri, TÜPRAŞ’ın satış bedeli esas alındığında 1
milyar 200 milyon dolara çıkmıştır. Diğer bir deyimle Ofer
altı ayda 388 milyon dolar yatırımından 812 milyon dolar kazanç sağlamış ve
para yurt dışına transfer edilmiştir.
Her yıl
milyarlarca dolar hazineye gelir temin eden Telekom, kime, hangi şartlarda
satılmıştır ve satın alan grup kimin yakın aile dostudur? Her yıl, bu satıştan
dolayı yurt dışına, bugün, ne kadar kâr transferi yapılmaktadır?
Telsim’in satışında neler
olmuştur? Hangi miktarlar, kimlere ve nerelere transfer edilmiştir?
Sabah ve ATV’nin satışı nasıl gerçekleştirilmiştir? Kamu bankaları
bu satışta nasıl kullanılmıştır?
Bu, Sayın
Başbakanın deyimiyle “liste” uzayıp gidiyor. Ancak, bu işler böyle gelip böyle
gitmeyecektir. Unutulmasın ki Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında bu
yapılanların, bu soruların cevabı mutlaka bulunacak ve müsebbiplerinden de
mutlaka hesabı sorulacaktır.
Değerli
milletvekilleri, dünyada yaşanan küresel krizden, Türk ekonomisi, en fazla
olumsuz etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Bu dönemde Türkiye, üretimdeki
düşüşte, işsizlik artışında, fakirleşmede dünya sıralamasında ilk beş içine
girmiştir. Üretimdeki düşüş bir taraftan bütçe dengesini bozmuş, diğer taraftan
işsizliğin önemli ölçüde artmasına sebep olmuştur. Bugün genç nüfustaki
işsizlik oranı yüzde 25’e çıkmıştır. Yani her 4 gençten 1’i işsizdir. Vahim
olanı ise bu probleme Hükûmetin herhangi bir
çözümünün olmayışıdır.
Ekonomik krizden
en az etkilenen sektör ise finans sektörü olmuştur. Bütçe açılış konuşmasında
Sayın Başbakanın haksız ve mesnetsiz eleştirdiği, Sayın Maliye Bakanının ise
kerhen de olsa teşekkür ettiği 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti
döneminde alınan tedbirler, finans sektörünü krizden en az etkilenir konumda
tutmuştur. Finansal sistemimizin yüzde 80’ini oluşturan Türk bankacılık
sektörünün etkin bir tarzda çalışmasında şüphesiz Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumunun büyük rolü ve katkısı vardır. Bankacılık sistemimizdeki en
önemli problem, sektör içindeki yabancı payının artıyor olmasıdır. Halk Bankası
ve Ziraat Bankasının özelleştirme kapsamına alınması ve yabancılara satılması
hâlinde bankacılık sektörü tamamen yabancıların kontrolü altına girmiş
olacaktır ki, bu, telafisi mümkün olmayan bir hata demektir. Buradan Hükûmeti ikaz ediyorum, bankacılık sektöründeki yabancı
payını yükseltecek hiçbir girişimde bulunulmamalıdır.
Bankacılık
sektöründeki diğer bir problem ise toplanan fonların reel sektöre gerektiği
ölçüde aktarılamamasıdır. Bugün bankacılık sektörü, sadece her geçen gün
fakirleşen halkımıza yüksek faizlerle bireysel kredi vererek fonlama yolunu seçmiştir. Esas olan, asıl olan, bankaların
reel sektöre üretimi ve ihracatı artırıcı tarzda kaynak aktarmasıdır. Bugün bu
işlem yapılmamaktadır. Bankacılık sektörü yüksek kârlar açıklarken reel
sektörde her gün onlarca fabrika kapısına kilit vurmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Sermaye Piyasası Kurulu ise bugün tüm vaktini manipülasyon dosyalarına ve sermaye artırım başvurularını
cevaplamaya ayıran bir kurul hâline gelmiştir. Gerek yurt içinde gerekse yurt
dışında pek çok vatandaşımızın dolandırılmalarına neden olan izinsiz halka arz
faaliyetlerinin engellenebilmesi ve borsada gerçekten manipülatif
işlemlerin engellenebilmesi için, Sermaye Piyasası Kurulunun piyasaları
düzenleyebilmesi için, bağımsızlığına dokunulmadan uzmanların görevlerini etkin
bir şekilde yerine getirmelerine imkân sağlanması son derece önem arz
etmektedir. Ancak bugün işbaşında bulunan Hükûmet,
yaptığımız bu eleştiri ve önerilerimizi değerlendirmek yerine, ülkenin
bölünmesine yol açan yıkım projesiyle halkı ayırmaya, ayrıştırmaya maalesef
devam etmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Paçacı, lütfen tamamlayınız.
MUSTAFA CİHAN
PAÇACI (Devamla) – İnanıyorum ki bugün yaşanan bütün bu olumsuzluklar ilk genel
seçimlerde son bulacak ve ülkenin tahrip edilen bütün değerleri ve bozulan
bütün dengeleri Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı ile yeniden
düzeltilecektir.
Bu düşüncelerle
yüce Meclise saygılarımı sunuyor, 2010 yılı bütçesinin milletimize hayırlara
vesile olmasını arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Dördüncü
konuşmacı, İzzettin Yılmaz, Hatay Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
İZZETTİN YILMAZ (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Güneydoğu
Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ile Tütün ve Alkol Piyasası
Düzenleme Kurumu 2010 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Partim ve şahsım adına yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi,
büyük tartışmalarla özelleştirilen Tekel, planlanmadan, “Biz yaptık oldu.”
mantığıyla özelleştirme sürecine girdiği için sonuçları iyi
değerlendirilmemiştir ve bunun sonucu olarak da çok büyük sıkıntılar ortaya
çıkmıştır. Bir zamanlar, yarattığı artı değer, sağladığı istihdam ile
Türkiye'nin övünç kaynağı olan Tekel, bugünün Hükûmet
adına sorunu, yarının ise keşkelerle hatırlanacak
pişmanlığı olacaktır. 2002’den günümüze kadar 4 milyar dolar civarında ihracat
gelirlerine sahip Tekelin gözden çıkartılması ne kadar akılcıdır? Yüz kırk yedi
yıllık tarihi olan bir kurumun bir gecelik kararla özelleştirilmesi, hatalar
dizisinin başlangıcı olmuştur. Bu süreçte, tütün üreticisinden çalışanına kadar
herkes mağdur edilmiştir. Tekelin özelleştirilmesiyle beraber 12 bin işçi bugün
yalnızlığa itilmiştir. Bugün Tekel işçilerine “Ya bizim dediğimizi kabul edin
ya da başınızın çaresine bakın” denilmektedir. Özelleştirme sürecinden sonra
diğer kamu kurumlarına 4/C’li olarak nakledilecek
işçiler, birçok özlük haklarını da kaybetmektedirler.
Değerli
milletvekilleri, son olarak, Sayın Başbakanın, bu soruna bir çözüm bulmak
yerine “Artık yatarak para kazanma dönemi bitti” şeklindeki konuşmaları, Tekel
işçilerimizi derinden yaralamıştır. Bu işçilerimiz, Sayın Başbakanın dediği
gibi “Devlet deniz, yemeyen domuz” şeklindeki benzetmelerine kesinlikle muhatap
olmamalıdırlar. Bu sorun artık sosyal bir sorun olmuştur. Sayın Başbakana
soruyoruz, kendi çocukları acaba hiç işsiz kaldı mı?
İki gündür AKP
Genel Merkezi önünde eylem yapan Tekel işçilerinin feryadının duyulması gerekmektedir.
Bu sorunun, öyle oldu bittiyle üzerinin
kapatılamayacağı anlaşılmıştır. Tekel işçileri, ekmeklerinin peşinde iki gündür
sokaklarda perişan olmuşlardır. İşçiler, Abdi İpekçi Parkı’nda suya girerek
kendilerini gaz bombasından korumaya çalışmışlardır. Konu tekrardan gözden
geçirilip, işçilerin hak kaybına uğramaları engellenmelidir.
Bu konunun çözümü
olarak; ya bu işçilerin statüleri korunarak diğer kurumlara geçişi
sağlanmalıdır ya da 4/C’lilerin statülerinde
iyileştirme yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri,
tütün piyasasında 51 firma faaliyette olup, tütün ihracatımız 2008 yılında 152
milyon kilogram olarak gerçekleşmiştir. Bunun ekonomiye katkısı 428 milyon
dolardır. Ülkemiz, belki artık bir daha hiçbir zaman bu tütün ihracat
rakamlarını göremeyecektir. Bunun yanında, Hükûmet,
ihracata destek olsun diye bir musluk açıyor, bunun yanında on musluğun
kapatamayacağı delik yaratıyor.
Ayrıca, bölücü
terör örgütünün önemli gelir kaynaklarından biri olan kaçak tütün ve sigara
kaçakçılığının önlenmesi ulusal güvenliğimiz açısından oldukça önemlidir.
Tekelin özelleştirilmesinden sonra önemli ölçüde bir denetim sorunu
yaşanmaktadır.
Kıymetli
milletvekilleri, tütün üreticiliği yapan başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi olmak üzere Trakya, Ege, Marmara, Karadeniz bölgelerinde toplam 750 bin
kişi bulunmaktadır.
Tütün alımına son
verilmesiyle birlikte tütün ekicilerinin ne yapacağını sorduğumuzda alternatif
ürünlerden bahsedilmekteydi.
Bu toprakların
yapısı gereği başka ürünlere hazır olmadığını dile getirsek de tatmin edici bir
cevap alamadık.
Tütün ekicimizin,
köylümüzün üstüne bu kadar gitmenin ne anlamı var? Tarlaların boş, köylülerin
işsiz kalması kime yarar sağlar?
Türkiye'nin en
önemli sorunlarından biri olan işsizliğin önüne geçmek gerekirken, tütün ekilen
toprakların boş kalmasıyla beraber işsizler ordusuna yüz binlerce kişi
eklenecektir.
Bunlar sorunun
sadece dorudan etkileri. Sorun o kadar büyük ki yaratacağı dolaylı etkiler
değerlendirilememiştir bile.
Tütün ekiminin
yasaklanmasıyla birlikte ekim yapılan bölgelerde ekonomik bir düşüş
yaşanmıştır. Bu ekonomik daralma bölge esnafını da etkilemiştir. Yani sorun
bölgenin hepsini olumsuz yönde etkilemektedir.
Gelinen noktada sonuç tam bir fiyasko. Özetle Hükûmet, tütün ekicisini tarlada
yalnız, işçiyi çaresiz, dükkânında siftah yapamayan esnafı da parasız
bırakmıştır.
Hatay, Adıyaman,
Muş, Bitlis başta olmak üzere diğer birçok bölgede özel sektör sözleşmeli
deneme ekim çalışması yapmaktadır.
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu kontrolünde yaprak tütün işletme müdürlükleri, bir
süre daha, bölgeyi daha iyi tanıması sebebiyle tütün ekicisi ile özel sektör
arasında koordinasyonu sağlamalıdır. Hiç değilse bu sayede çiftçimizin
korunması sağlanmış olur.
Değerli
milletvekilleri, Maliye Bakanlığına aktarılan Tütün Fonu Hükûmetin
garabetlerinden bir başkasıdır. Hükûmet bu fonu
Maliye Bakanlığına aktarmakla çiftçinin hakkını gasbetmektedir.
Hâlen tütün ve tütün mamullerinin ithalatında 3 bin dolar/ton ve paket başına
0,40 sentlik “Mülga Tütün Fonu” kesintisi yapılmaktadır. 2008 yılında bu
rakamın 243 milyon ABD doları civarında gerçekleştiği bilinmektedir.
Şimdi, hiç
değilse, bu fonda biriken paraların, mağduriyetin bir nebze de olsa giderilmesi
amacıyla, tütün ekicisine, Tekel çalışanlarına dağıtılması gerekmez mi? Bu
sayede insanların biraz da olsun soluk alması sağlanabilirdi. Bu sorunu Hükûmete soru önergesiyle sorduğumuzda aldığım cevap hayal
kırıklığı yaratmıştır.
Ayrıca, fonun,
tütün ekicisinin yeni üretim alanlarına teşvikini desteklemek için kullanılmasını
önerdiğimizde, bürokrasi bahane edilerek önerimiz reddedilmiştir. Fonda biriken
para tütün üreticisine anasının ak sütü gibi helaldir. Bu paranın Maliye
Bakanlığına devredilmesi tütün ekicisine ihanettir.
Gelinen noktada,
hem tütün ekicisi hem de Tekel işçileri yapılacak yeni bir düzenlemeyle hak
kaybına uğramaları engellenerek korunmalıdır.
Kıymetli
milletvekilleri, otuz yıllık tarihi olan Güneydoğu Anadolu Projesi, bölge
halkının gelir seviyesini yükseltmek, gelişmesini sağlamak ve bu sayede hem
bölgesel kalkınma hem de millî ekonomiye destek amaçlarını gütmektedir ama
gereken önem bir türlü verilemediği için Güneydoğu Anadolu Projesi, hedeflerine
hiçbir zaman ulaşamamıştır.
GAP projesinin
sağlıklı yürütülebilmesi için 1989 yılında bir master
plan yapılmış, ancak 2009 yılı itibarıyla bu planın yarısı bile
gerçekleştirilememiştir.
Güneydoğu Anadolu
Projesi’nin ekonomik yönünün yanı sıra bir de sosyal yönü vardır. İşsizlik
sorununu önemli ölçüde bitirmesi beklenen projeye gereken önem verilirse sosyal
istikrar da sağlanmış olur. Bu projeyle 4 milyon insana istihdam sağlanması
beklenirken bugün gelinen noktada da tam bir fiyasko yaşanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ekonomisi tarıma dayanmaktadır
ve bu bölgede sulama çok önemli bir sorundur. Sulamayla ilgili projeler bir
türlü bitirilemediği için çiftçi tarlasını kuyu suyuyla sulamak zorunda
kalmıştır. Çözüm amacıyla kuyu sularına mahkûm edilen köylümüzün tarlalarında çoraklanma sorunu yaşanmaktadır. Bu soruna çözüm için acil
olarak damla sulama sistemi yaygınlaştırılmalıdır. Çiftçimize yeterli madde
destek sağlanarak sorunun çözüme kavuşturulması sağlanmalıdır.
Güneydoğu Anadolu
Projesi’nin tamamlanması için toplam kamu kaynaklarından yüzde 10’luk bir payın
ayrılması gerekmektedir. Bunun yanında, kamu kaynaklarından ayrılan payın etkin
kullanılmasını sağlamak çok önemlidir. Kaynakların etkin kullanılmaması hem
Güneydoğu Anadolu Projesi’nin aksamasına hem de millî servetin uçup gitmesine
neden olmaktadır. Artık, GAP’ta hataya tahammül yoktur. Projenin hızlandırılıp,
kaynakların verimli kullanılması sağlanmalıdır. Aksi takdirde, bu proje, yarım
kalan projeler içerisinde yer alacaktır.
Bölgede işsizlik
had safhadadır. Sorun; kömür, erzak, yeşil kart dağıtmakla halledilecek kadar
basit bir iş değildir. Bölgedeki şehir merkezleri yoğun miktarda göç
almaktadır. Şehirler suç merkezlerine dönüşmüştür. Bölgenin ekonomik ve sosyal
sorunlarının bitirilmesinde bu projenin başarılı olması hayati önem
taşımaktadır.
Kıymetli
arkadaşlarım, GAP sorunu Hükûmetçe hayalî önlemlerle
ötelenmektedir. En son, projelerin etkinliğinin artırılması amacıyla GAP İdare
Merkezinin Ankara’dan Şanlıurfa’ya taşınması çözüm olarak sunulmuştur. Ama bu
değişiklik, çözüme yönelik hiçbir ilerleme sağlamamıştır. Bu sorunun çözümü,
projelerin yatırım programlarında öncelikle yer almasıyla sağlanacaktır.
Güneydoğu Anadolu
Projesi, günlük çözümlerle geçiştirilecek kadar basit değildir. Konu, gerçekçi
çözümlerle tekrardan ele alınmalıdır. Bölgenin ve Türkiye'nin bundan başka
çıkış yolu yoktur.
Bu yönde
yapılacak her türlü olumlu çalışmanın sonuna kadar destekçisi ve takipçisi
olacağımızı beyan eder, bu duygu ve düşüncelerle grubum ve şahsım adına 2010
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına birinci konuşmacı İbrahim Yiğit, İstanbul Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş
dakikadır Sayın Yiğit.
AK PARTİ GRUBU
ADINA İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün
ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2010 merkezî bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi ben
beklerdim ki, gerçekten, bu bütçe görüşmelerinde yapıcı eleştiriler gelsin,
bütçe konuşulsun fakat bakıyoruz, muhalefetteki arkadaşlarımız bütçenin dışına
çıkmaya başladılar. Bir arkadaşımız, Bakanımız biraz önce Alevi çalıştayıyla ilgili bilgilendirdi Genel Kurulu, orada
altıncı çalıştayın yarın devam edeceğini, yedinci çalıştayla bu işin noktalanacağını söylemişti, fakat
enteresan bir soru soruyor, diyor ki Bakanımıza: “Zorunlu din dersleri ne
olacak?” Çok güzel bir soru, gerçekten kutluyorum o arkadaşımızı.
Arkadaşlar,
geçenlerde burada konuştum, yine aynı cümleleri tekrarlayacağım. Tarihin en
karanlık, en acı dönemini yaşatan bir 12 Eylül yaşadı bu ülke ve bunun
getirdiği 82 Anayasası var; toplumun gerisinde kalmış, demokrasiyle
bağdaşmayan, vesayet altında çıkmış, özgürlüklerin önünü kapatmış bir Anayasa
var. İşte, bu zorunlu din derslerini 82 Anayasası getirdi, Anayasa’nın 24’üncü
maddesi. Arkadaşlarımızın bunları okumaları, Anayasa’yı iyice bir ezberlemeleri
gerekir.
Şimdi, gerçekten
de soruyorlar: “Çalıştay neden geç kaldı?” Gerçekten,
tarihî derinliği olan Alevi sorunları iyi tanımlanıp içselleştirilirse çözümün
de ne kadar kolay olacağını yakında göreceğiz. Onun için Alevilerin gerçekten
bu Alevilik sorunlarından, insan hakları sorunları var, tasavvuf felsefesine
dayanan kültürel sorunları var, inanç sorunları var. Hep biz demokrasiden
bahsediyoruz; demokraside düşünce açıklama özgürlüğü var, inanç özgürlüğü var
fakat nedense bizim ülkemizde şimdiye kadar demokrasi tam olarak anlatılamamış
ve gerçekten de tam rayına oturmamış. Şimdi, demokrasiyi tanımlarken diyoruz
ki: Değişik düşüncelerin aynı platformda açıklıkla, uygarca tartışıldığı,
insanın insana saygı duyduğu bir rejimdir. Peki, bu rejimde düşünce açıklama
özgürlüğü var da, inanç özgürlüğü de var. O zaman gelin, bu soruna hep beraber,
muhalefet, iktidar olarak çözüm getirelim.
Değerli
arkadaşlarım, tabii ki AK PARTİ olarak, 60’ıncı Hükûmet
olarak bu ülkede refah düzeyini biz yükselteceğiz, demokrasiyi biz
geliştireceğiz, toplumsal barışı biz sağlayacağız; kardeşlik ve barış devam
edecektir. Bu proje sonuna kadar da gidecektir. Sayın Başbakanımız dedi, bu konuda da dönmek
yok, çünkü bu ülkeye barış lazım, bu ülkeye kardeşlik lazım, bu ülkeye
demokrasi lazım, bu ülkenin özgürlüklerinin önünü açmak lazım.
Değerli
arkadaşlarım, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, 4733 sayılı Kanun’la
2002 yılında tütün ve alkol piyasalarında devlet tekelinin sona ermesiyle bu
piyasaları liberalize etmek, düzenlemek ve denetlemek
üzere kurulmuştur. Kurumun yetki alanındaki sektörler, tabi oldukları ÖTV
nedeniyle, kaçakçılık, izinsiz üretim, sahte ve kayıt dışı ürün arzı gibi yasa
dışı faaliyetlerin diğer sektörlere oranla daha yoğun yaşandığı sektörlerdir.
Gerek illegaliteyle mücadele gerekse bu ürünlerin
halk sağlığıyla doğrudan ilişkili olması nedeniyle, sektörde yasa dışı
faaliyetlerin önlenmesine yönelik özel piyasa düzenlemelerine ihtiyaç
duyulmaktadır. İşte bu sebeple, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi,
ülkemizde de tütün ve alkol piyasası ayrı bir kamu idaresi eliyle ve özel
olarak izlenmektedir.
Özel düzenlemeye konu olan sektörler yaklaşık
27 milyar TL ekonomik büyüklüğü bulunan tütün ve alkol piyasalarından
oluşmaktadır. 2008 yılında tütün ihracatımız 152.033 ton olup, bunun ekonomiye
katkısı 428 milyon 442 bin dolardır. 2009 yılı Eylül ayı sonu itibarıyla ise
tütün ihracatımız 70.711 ton olup, bunun ekonomiye katkısı da 361 milyon 767
bin dolardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’de altı coğrafi bölgede tütün üretimi
yapılmaktadır. Ülkemiz Şark tipi tütün üretimi ve ihracatında dünya liderliğini
sürdürmektedir. Tütün üretiminde Tekelin özelleştirilmesiyle başlayan süreçte
tütün ekiminin azalmasının en büyük nedeni, serbest piyasa koşullarında talep
olmayan tütün menşelerine ihtiyaç duyulmamasıdır. Tütün ekim alanlarında
alternatif ürünlerin yetiştirilmesinin desteklenmesi konusunda da Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın çalışmaları devam etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, tütün mamulleri piyasasına baktığımızda, 2009 yılının ilk
dokuz ayında 96 milyar adet sigara üretimi, 80 milyar adet tüketimi
gerçekleşmiş, 14,9 milyar TL tutarındaki satış hasılatından
yaklaşık 10,9 milyar TL vergi geliri tahsil edilmiştir. 2009 yılının ilk dokuz
ayında 15,9 milyar adet sigara yaklaşık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yiğit, lütfen tamamlayınız.
İBRAHİM YİĞİT
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; halk sağlığını doğrudan etkileyen, devlet ekonomisine
büyük oranda gelir sağlayan ürünlerin denetlenmesi görevini üstlenen Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun 2010 yılı bütçesinin hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
İkinci konuşmacı Ruhi Açıkgöz, Aksaray Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA RUHİ AÇIKGÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ
Grubu adına Hazine Müsteşarlığı bütçesi üzerine görüşlerimi paylaşacağım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde AK PARTİ İktidarının sürdürdüğü mali disiplin ve kararlı
ekonomi politikaları sayesinde toplam kamu açığına ilişkin Maastricht
Kriterleri tutturulmuş, AB tanımlı brüt kamu borç yükü AB üye ülkeleri
ortalamalarının altına çekilmiş, net kamu borç stoku hem millî gelire oran
olarak hem de mutlak değer olarak azaltılmış, faiz harcamalarının vergi
gelirine oranı düşürülmüş, borcun vade ve döviz bileşiminde önemli iyileşmeler
sağlanmıştır. Aynı dönemde, hazinenin
borçlanmasında risk yönetimi anlayışının geliştirilmesine ilişkin olarak hukuki
ve kurumsal alanlardaki gerekli adımlar atılmış, borç portföyünün
maruz kaldığı maliyetlerin yanı sıra borç maliyetini etkileyen çeşitli riskler
de göz önüne alınmıştır. Bu alanda uygulanan politikalar piyasalarda güven
ortamı sağlamış, borçların sürdürülebilirliği tartışma konusu olmaktan çıkmış,
bu durum borçlanma faizlerinin hızla gerilemesine yol açarak kamu borçlanma
gereğini daha da azaltmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı yürüttüğü borçlanma
politikalarının oluşturulmasında uluslararası en iyi örnekler arasında yer alan
gelişmiş sayısal modeller kullanmakta, senaryo analizleri vasıtasıyla çeşitli
borçlanma stratejilerini farklı makro ekonomik senaryolar altında deneyerek
riskler ve maliyetler açısından en etkin borçlanma yöntemini belirlemektedir.
Diğer taraftan, 2003 yılından bu yana yürütülen borç ve risk yönetimi uygulamalarında
hazine oldukça şeffaf ve hesap verebilir bir usul izlemektedir.
Borç yönetimi
alanında atılan bu adımların bir sonucu olarak 2003-2009 yılları arasında
uygulanan stratejiler ve sağlanan makroekonomik istikrarın katkısıyla hazine
borç stokunun likidite faiz oranı ve döviz kuru risklerine karşı hassasiyeti
önemli ölçüde azalmıştır.
Bu çerçevede,
2003 yılı başında yüzde 58 seviyesinde olan döviz cinsi borcun merkezî yönetim
borç stoku içerisindeki payı 2009 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla yüzde 30
seviyesine gerilmiştir. Diğer taraftan, dövize endeksli borçlar ise 2000 yılı
itibarıyla sıfırlanmıştır.
Faizi bir yıl
içerisinde yenilenecek borcun TL cinsi borç stoku içindeki payı ise 2003 yılı
başında yüzde 94 seviyesindeyken, 2009 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla yüzde 74
olarak gerçekleşmiştir.
Öte yandan,
vadesi bir yıl içerisinde dolacak iç borcun toplam iç borç stoku içindeki payı
2003 yılı başında yüzde 42 seviyesindeyken, 2009 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla
yüzde 36 olarak gerçekleşmiştir.
Uygulanmakta olan
güçlü nakit rezervi tutma politikaları da piyasalar açısından önemli bir güven
unsuru olmuş, bu sayede, kamu borçlanmasına yönelik likidite riski etkin
şekilde yönetilebilmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tüm bu gelişmeler sayesinde, 2002 yılında 285 gün olan
nakit borçlanmanın ortalama vadesi, 2009 Aralık ayı itibarıyla üç yıla
yaklaşmıştır. Buna ilaveten, aynı dönemde iç borçlanma maliyetlerinde düzenli
bir düşüş kaydedilmiştir. 2002 yılında Aralık ayında yüzde 49,8 olan iskontolu borçlanma maliyeti, 2009 yılının Ağustos ayından
itibaren tek haneli seviyelere düşmüş ve 2009 Aralık ayında yüzde 9 olarak
gerçekleşmiştir.
Son yıllarda
borçlanma maliyetlerinin en önemli unsurlarından biri olan risk primi sürekli
azalmaktadır. 2002 yılından itibaren uygulanan sıkı maliye politikalarıyla
birlikte etkin borç yönetimi stratejileri çerçevesinde piyasaların ekonomi
yönetimine duyduğu güven artmış ve buna paralel olarak borçlanmalardaki risk
primi ve reel faizler ciddi ölçüde azalmıştır.
Bunların
sonucunda, 2003 yılında yüzde 11,9 seviyelerinde olan iç borç stokunun reel faizi
2008 yılı sonunda yüzde 6,5 seviyesine, Eylül 2009 itibarıyla da yüzde 4,87
seviyesine kadar gerilemiş ve milletimizin kaynakları daha doğru kullanılır
olmuştur.
Hazine
Müsteşarlığımız, aynı zamanda, ülkemizdeki teşvik uygulamalarını yöneten ve
yönlendiren kurumumuzdur. Hepinizin bildiği gibi, 5084 sayılı İstihdamı Teşvik
Kanunu bu yıl sonunda süresini dolduracaktır. Bir yıl
uzatmaya tabi tuttuğumuz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Açıkgöz, lütfen tamamlayınız.
RUHİ AÇIKGÖZ
(Devamla) - Bir yıl uzatılmıştır. Tüm milletvekillerimize, bölgelerinden, bu
konuda -5084 sayılı Teşvik Kanunu’nun bir yıl daha uzatılmasıyla ilgili,
özellikle kriz ortamının etkileriyle daha faydalı olacağı düşünülmektedir- bize
bu yönde talepler gelmektedir. Bu konunun sayın bakanlarımız tarafından
incelenmesinde yarar görüyorum.
Bir diğer konu:
Burada muhalefetten arkadaşlar tütün fabrikalarındaki özelleştirmelerle ilgili
bizi kınayan açıklamalar yapmıştır. Biliyorsunuz, biz geldiğimizde “4/C” diye
bir uygulama yoktu arkadaşlar. Özelleştirmeler sonucu insanların sokağa
bırakılması âdettendi. Biz geldiğimizde, bu konuyla ilgili, on aya kadar
yeniden istihdamı sağlayan bir kanun çıkarttık. Umut edilir ki -bakanlarımız-
eğer bu konuda bu sürenin on bir aya, on iki aya çıkarılması mümkün olabilirse,
bunu talep etmekte fayda görüyorum işçiler adına. Kınamakla, vesaireyle işçilerin sorunlarının önlenemeyeceğini
düşünüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Açıkgöz.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Gaz bombası atıldı diye…
RUHİ AÇIKGÖZ
(Devamla) – Bu vesileyle, Hazine Müsteşarlığı bütçesinin hayırlara vesile
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Üçüncü
konuşmacı, Cahit Bağcı, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bağcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA CAHİT BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye
Piyasası Kurulunun bütçesi hakkında, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sermaye Piyasası Kurulu, tasarrufların
menkul kıymetlere yatırılarak halkın iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın bir
şekilde katılmasını sağlamak ve sermaye piyasasının güven, açıklık ve
kararlılık içinde çalışmasını, tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının
korunmasını düzenlemek ve denetlemek amacıyla 1981 yılında çıkarılan 2499
sayılı Kanun’la kurulan, bağımsız, düzenleyici ve denetleyici ilk kamu
kurumumuzdur. Esas amaç, yatırımcılar için en
güvenli ortamda ülkemiz sermaye birikimini hızlandırmaktır. Düzenleyici
otoritelerin, piyasaları ve gelişmeleri izleyen değil, olacakları önceden
sezinleyen, hisseden ve öngören proaktif bir yapıda
şekillenmeleri son derece önemlidir. Bu nedenle, düzenleyici otoriteler
piyasaların nabzını iyi ölçmeli, onlarla birlikte hareket etmeli ve piyasalara
ufuk açan bir yapıya dönüşmelidirler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sermaye Piyasası Kurulunun temel fonksiyonlarından
birisi düzenlemedir. Kurul, kanunla kendisine verilen yetki çerçevesinde
sermaye piyasası kurumlarını, araçlarını, piyasayı ve yatırımcıları korumaya
yönelik, emeklilik yatırım fonlarına, vadeli işlem ve opsiyon
borsalarına, tahvil ve bono piyasalarına ve aracı kuruluşların rollerine
ilişkin pek çok düzenleme yapmıştır. İhraç ve halka arz olunacak sermaye
piyasası araçlarının Kurula kaydı ise zorunludur. Bu çerçevede, hisse senedi
katılma payları, emeklilik yatırım fonu payları, finans bonosu, tahvil
başvuruları incelenerek sonuçlandırılmaktadır. Ayrıca, aracı kuruluşlara
yönelik izinler ve gerekli koşullar SPK tarafından belirlenmektedir. Bu
çerçevede, aracılık, portföy yöneticiliği, yatırım
danışmanlığı ve kredili menkul kıymet, açığa satış ve menkul kıymetlerin ödünç
alma ve verme işlemlerine ilişkin başvuru ve izinleri sonuçlandırmaktadır.
Sermaye piyasasında gözetim faaliyetleri, yatırımcıların korunması, piyasaların
adil, etkin ve şeffaf bir biçimde işlemesinin güvence altına alınması ve
sistematik riskin azaltılması amacına yönelik önemli bir görevi yerine
getirmektedir.
SPK’nın düzenleme kadar
önemli bir diğer görevi de denetimdir; sermaye piyasalarının güven, açıklık
içinde çalışmasını ve tarafların hak ve yararlarının korunmasını engelleyen
ihmal, ihlal, suistimal ve benzeri her tür yasal
olmayan fiil ve eylemlerin önlenmesidir. Bu amaçla, halka açık şirketler, aracı
kuruluşlar, yatırım fonları, emeklilik yatırım fonları, yatırım ortaklıkları, portföy yönetim şirketleri, bağımsız denetim şirketleri,
derecelendirme kuruluşları, borsalar ve teşkilatlanmış diğer piyasalar ile
sermaye piyasasında faaliyet gösteren kurumların faaliyetleri, SPK Kanunu ve
Kanun uyarınca çıkarılmış yönetmelik, tebliğ ve diğer mevzuat uyarınca
denetlenmektedir.
Değerli
arkadaşlar, hem komisyon müzakerelerinde hem de zaman zaman
Genel Kurulda İMKB’de işlem gören şirketlerin, dolayısıyla sermayelerin
yabancıların portföyünde olması bir olumsuzluk olarak
sunuldu ve eleştiri konusu yapıldı. Ancak bu durumu, sermaye piyasalarına
ilişkin düzenlemeler sayesinde ülkemiz sermaye yapılarının küresel risklere ve
dalgalanmalara ve krizlere karşı dirençli hâle geldiğinin ve ülkemiz
ekonomisine ve sermayelerine bir güvenin göstergesi olarak da değerlendirmek
gerekmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimi tamamlarken şunu ifade etmek istiyorum: İyi
düzenlenmiş bir piyasanın ne kadar önemli olduğunu küresel kriz döneminde
gördük.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bağcı, lütfen tamamlayınız.
CAHİT BAĞCI
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Gerek
tasarrufların sermaye oluşumlarına katkısı ve gerekse ülkemizdeki sermayelere
olan güven, yirmi yedi çeyrek büyüme gerçekleştirmiş Türkiye ekonomisinin
tekrar istikrarlı bir büyüme sürecine geçmesinde önemli olacaktır diyor, 2010
yılı bütçemizin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ederek yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bağcı.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.55
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2010 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası, 4’üncü konuşmacı olarak Ahmet Yeni, Samsun
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Mali
Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun
bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2002 yılından bu yana hazırlayıp getirdiğimiz tüm
bütçelerin kararlılıkla uygulandığını ve başarıyla sonuçlandırıldığını tekrar
hatırlatmak istiyorum. Bugüne kadar yapılan tüm eleştirileri, haksız ve yersiz,
tüm muhalefete rağmen, AK PARTİ İktidarımızın yaptığı tüm bütçeler ekonomideki
uygulamalarımızla birlikte milletimiz nazarında kabul görmektedir. Bunun
neticesi olarak da yedi yıldır yaptığımız bütçe çalışmalarından AK PARTİ hükûmetleri olarak ve girdiğimiz dört seçimden aldığımız
sonuçlardan da anlaşılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, 2010 mali yılı bütçesi iktidarımızın getirdiği 8’inci
bütçedir. Bizim esas gayemiz ve çalışmalarımız güçlü bütçelerle birlikte
ülkemizin ekonomik ve siyasi istikrarını sürdürmek, ülkemizi uluslararası
arenada da en yüksek seviyeye getirmek içindir, muasır medeniyeti yakalamak
içindir.
Bankacılık
alanında da yine aynı amaç ve anlayışla çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.
Bankacılıkta düzenleme, denetleme ve uygulamalardaki başarı bizim dönemimizde
başlamıştır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarla sektörün gerçek ihtiyaçları
karşılanmış, özellikle hantal durumda olan kamu bankalarının işlerliği
hızlandırılmıştır. Sektörün bir başka güçlü ayağı olan özel bankalar ve finans
kuruluşları için de bazı düzenlemeler getirilerek bankacılıkta işlerlik
artırılmıştır.
İktidarımız
öncesi dönemde yönetimden kaynaklanan ve sayısı yirmiyi aşan birçok banka
Tasarruf Sigorta Fonu’na devredilerek bankacılık sektöründe yaşanan kuralsızlık
ve olumsuzluklarla birlikte bizim dönemimizde buna son verilmiştir. Özellikle
bu sektörü etkileyen ve düzenleyen başta Bankacılık Kanunu’nda, Kredi Kartları
ve Banka Kartları Kanunu’nda, en son görüştüğümüz Çek Kanunu’nda da yapısal ve
uygulamalara ilişkin birçok yeni değişiklikler getirilerek sektör ciddi anlamda
denetim altına alınmıştır.
Reel
sektörümüzün, KOBİ’lerimizin, esnaf ve tüccarların
özellikle kamu bankalarıyla entegrasyonu sağlanarak
mali kredi olanakları artırılmıştır. İşte, bugün, Halk Bankası, esnaf bankası
olmakla birlikte yeni dönemde KOBİ’lerin en önemli
finans kaynağı hâline gelmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ayrıca en köklü bankalarımızdan Ziraat Bankası 2002
yılı aktifleri arasında bulunan kredi arzı payı yüzde 11 iken, bugün yüzde 20
seviyesine ulaşmıştır. Muhakkak ki bunlar düzenleme, denetim ve etkin bir
uygulamayla sağlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tüm dünyayı etkisi altına alan küresel mali krizle
ABD’de yüz elli sekiz banka batarken Türkiye’de hiçbir bankanın batmaması ve
Fon’a devredilmemesi ciddi anlamda bizim istikrarlı bir ekonomi yönetimimizden
kaynaklanmaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; DSP-MHP-ANAP döneminde batan bankaların nasıl
batırıldığı, nasıl, niçin soydurulduğu, buna niçin, nasıl göz yumulduğu
üniversitelerde örnek ders kitabı olarak okutulacaktır. İşte, bu kitaplar bugün
burada hazırlanmıştır. DSP-MHP-ANAP döneminde 50 bin bankacının işsiz kaldığını
hiç düşündünüz mü? Ne yaptınız? O zaman ne yaptınız? İşte, o zaman bırakıp
kaçtınız, gittiniz.
Değerli
milletvekilleri, Tekel işçileriyle ilgili geçmişte 4/C’yi
biz icat ettik ve onlarla ilgilendik. Şimdiden sonra da bunların problemini
yine Adalet ve Kalkınma Partisi olarak bizler çözeceğiz.
KEMAL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Suriye’ye git de gör!
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Suriye’de seni bekliyorlar Ahmet Bey.
AHMET YENİ
(Devamla) - Türk bankacılığının aktif büyüklüğü Aralık 2008’de 738 milyar TL
iken, bu rakam Eylül 2009’da 798 milyar TL’ye ulaşmıştır. 2008-2009 Eylül döneminde
yüzde 17, eylülden günümüze kadar olan süreçte de
yüzde 9 oranında artış gösterilmiştir. Ekim 2009 sonu itibarıyla aktifteki
kalemlerden toplam kredilerin miktarı 376 milyar TL iken menkul değerlerin miktarı
241 milyar TL düzeyinde seyretmiştir. Gelinen durum itibarıyla Eylül 2009
sonunda 376 milyar TL olan toplam kredinin yüzde 22’si KOBİ kredisi olarak,
yüzde 33’ü bireysel kredi olarak, yüzde 45’i ise ticari, kurumsal kredi olarak
kullanılmıştır. Gelişen rakamlarla birlikte bankalardaki bu ilerleyiş
Türkiye’yi eskiye göre daha çok ileri götürecektir. Birçok ülkede bankacılık
sektöründe çöküşler yaşanmasına rağmen, Türkiye’de bankacılık sektöründe
yapılan çalışmalarla sektörün ayakta kalması sağlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye, 2002 yılı öncesi ekonominin dağıldığı,
bankaların battığı, ticaret ve sanayinin âdeta yok olduğu dönemleri geride
bırakarak geçmişle kıyaslanamayacak ölçüde ilerlemeler kaydetmiştir. Günümüzde
bankacılık sektörü sermaye yeterliliği açısından da birçok yönden daha ileri
seviyelere gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yeni, lütfen tamamlayınız.
AHMET YENİ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarımız döneminin en
önemli gerçeklerinden biri de bankacılık sektörünün aktif kalitesinin yüksek
tutulması ve sermaye yapısının güçlü kılınmasıdır. Bu anlayışla birlikte
bankalarımız kârlılıklarını sürekli artırmış, geçmişe göre başarılı bir
yükseliş kaydetmiştir. Baştan beri gösterdiğimiz istikrarlı ilerleme, ekonomide
artan yükselişimiz, ülkemizin uluslararası itibarını da artırmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; söylenecek çok şey var ancak ben vücut diliyle değil,
şu kitaplarla konuşmak istiyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – O kitaplar ne anlatıyor!
AHMET YENİ (Devamla) – İşte, Türkiye’nin gerçekleri burada.
Türkiye’nin kitapları burada. Hangi birini
okuyayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kitap hâline dönmüş. Ülkeyi
batıranlar nerede? O gün bırakıp kaçtılar.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Tek tek göster, tek tek.
AHMET YENİ
(Devamla) – İşte, biz lafla değil, kitaplarla izah ediyoruz. DSP’den de
arkadaşlarımız var, MHP zaten burada. Hangi birini okuyayım size? Şu kitaplara
bakın, şuna. Dünyada ders kitabı okutulacak “2002 öncesi banka soygunu.” İşte
ben kitapla konuşuyorum, afaki konuşmuyorum.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ne yazıyor içinde? Ahmet Bey, içinde ne var?
AHMET YENİ
(Devamla) – Bu bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın
Yeni.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ahmet Bey, bravo, bravo!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kitap gibi konuştun be!
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ahmet Bey, bunlar ne kitapları?
AHMET YENİ (Samsun) – Bankaların soygun kitapları.
BAŞKAN – Sayın
Yeni, teşekkür ediyorum.
Beşinci konuşmacı, Mehmet Ceylan, Karabük Milletvekili.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ver onlara, ver de okusunlar.
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kitap gibi konuştun, bravo!
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ceylan.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Hangi matbaaya bastırdın Ahmet Bey?
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Devlet
Planlama Teşkilatının bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım…
Sayın Başkanım,
uğultu var biliyorsunuz, konuşamıyorum.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
MEHMET CEYLAN
(Devamla) – Bir de ilave süre verirseniz memnun olurum.
BAŞKAN – Hayır
Sayın Ceylan.
Buyurun.
MEHMET CEYLAN
(Devamla) – Bir dakikamı aldılar.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi Türkiye, cumhuriyet döneminden itibaren gelişme
ve kalkınmasını belli bir plan anlayışı içinde sürdürmeye çalışmış…
KADİR URAL
(Mersin) – Ahmet Bey, ver şu kitaplardan.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Ahmet Bey, gönder de okuyalım.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEHMET CEYLAN
(Devamla) – … bu maksatla, çeşitli dönemleri kapsayan
kalkınma planları hazırlanmıştır… (Gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, işgal var.
KADİR URAL
(Mersin) – Yok, yok. Kitapları alıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Ceylan, lütfen siz devam eder misiniz.
MEHMET CEYLAN
(Devamla) – Ancak, Türkiye esas plan ve kalkınma sürecini 1960 yılında Devlet
Planlama Teşkilatının kuruluşu ile başlatmış bulunmaktadır. (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
idare amirleri…
MEHMET CEYLAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Ceylan.
O kitapları
kaldırır mısınız lütfen…
Buyurun Sayın
Ceylan.
MEHMET CEYLAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bilindiği üzere, ülkemizin gelişmesi ve
kalkınmasında çok önemli bir rol üstlenen Devlet Planlama Teşkilatı 1960
yılında kurulmuş ve bugüne kadar çok önemli hizmetlerde bulunmuştur. Gelecek
yıl yani 2010 yılında Devlet Planlama Teşkilatının 50’nci kuruluş yıldönümünü kutlamış
olacağız. Ben şimdiden kurum yetkililerini ve çalışanlarını kutluyorum,
ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Bilindiği üzere,
Devlet Planlama Teşkilatı, kuruluş kanunu gereği, ülkemizin kalkınması, hızlı
bir şekilde kalkınması için kısa, orta ve uzun vadeli kalkınma plan ve
programlarını hazırlayarak bugüne kadar yürürlüğe sokmuş bulunmaktadır. İşte
hazırlanan bu kalkınma plan ve programları içinde ilk sekizi beş yıllık,
sonuncusu yedi yıllık olmak üzere dokuz adet uzun vadeli kalkınma planı ve
bunlara ait programlar ile yatırımcı kamu kuruluşlarının yıllık yatırım
programları en temel planlama çalışmalarını oluşturmaktadır.
Diğer taraftan,
uzun vadeli kalkınma planı ve programlara ek olarak Avrupa Birliğine üyelik
süreci ve mali reform çalışmaları kapsamında her yıl katılım öncesi ekonomik
program, ulusal kalkınma planı ve üç yıllık orta vadeli program gibi plan ve
programları başarıyla hazırlayıp yetkili kurumlara sunmaktadır. (Gürültüler)
Sayın Başkanım,
lütfen…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MEHMET CEYLAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Devlet Planlama Teşkilatı, kalkınma plan ve
program çalışmalarının yanında, bilindiği üzere, bölgesel kalkınma alanında da
GAP gibi, DAP gibi, DOKAP gibi, KOP gibi Zonguldak-Bartın-Karabük ve Yeşilırmak
Havza Gelişim Projeleri gibi bölgesel kalkınma projelerini başarıyla
geliştirmiş ve geliştirmeye devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, tabii ki ekonomik ve sosyal açıdan hızla gelişen ve küreselleşen
dünyaya paralel olarak ülkemizde de planlama anlayışı ve uygulaması zaman
içinde değişiklik göstermiş, Devlet Planlama Teşkilatı da bu yeni planlama
anlayışını başarıyla hayata geçirmiştir. Bunun en somut örneğini, en son
hazırlanan ve 2007-2013 yıllarını kapsayan yedi yıllık Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda
görmekteyiz.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; işte Hükûmetimizin bu yeni
kalkınma vizyonu perspektifinde bölgelerimizin rekabet
gücünün artırılması ve bölgeler arası gelişmişlik farklarının azaltılması için
yerelde en etkili kalkınma araçlarından birisi de Kalkınma Ajansları olmuştur.
Kalkınma Ajansları bu amaca yönelik yerel kuruluşların da desteğini alan
gerçekten devrim niteliğinde bir uygulama olacaktır.
Bilindiği üzere,
Kalkınma Ajanslarının kuruluşuyla ilgili 5449 sayılı Kanun Şubat 2006 tarihinde
değerli oylarınızla kabul edilerek yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Cumhuriyet Halk
Partisinden değerli konuşmacı Sayın Tütüncü’nün de
eleştirdiği şekilde Cumhuriyet Halk Partisi, Kalkınma Ajanslarının yeni bir
idari yapılanma nedeniyle “üniter yapıyı bozuyor”
gerekçesiyle, maalesef, Anayasa Mahkemesine başvurmuş bulunmaktaydı. Bu başvuru
neticesinde bu kuruluşların kurulmaları bir miktar gecikti. Fakat,
Anayasa Mahkemesinin olumlu kararı neticesinde yeniden bu kuruluşların
çalışmalarına hız verilmiş bulunmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ceylan lütfen tamamlayınız.
MEHMET CEYLAN
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün itibarıyla 26 adet
düzey-2 seviyesinde kalkınma ajansı tamamıyla kurulmuş bulunmakta, 18 tane
genel sekreter ataması gerçekleştirilmiş ve diğer uzman ve personel atamaları
da gerçekleştirilmektedir. Kalkınma Ajanslarına genel
bütçeden ve yerel katkıların da ilavesiyle 2009 yılında 260 milyon, 2010
yılında da 600 milyon TL bir kaynak oluşturulacaktır. Bu kaynak tabii ki,
yerelde, bölgelerde geliştirilecek projelerde kullanılabilecektir.
Bu projeyi
başlatan ve hayata geçiren başta Hükûmetimize, DPT
yetkililerine, yerel yöneticilere teşekkür ediyor, Kalkınma Ajanslarının ve
2010 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ceylan.
Altıncı
konuşmacı, Zeki Karabayır, Kars milletvekili.
Buyurun Sayın Karabayır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde Grubum adına söz aldım, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi,
ekonomik ve toplumsal gelişme hedeflerinin belirlenmesinde ve bu hedeflere
ulaşılmasında güncel ve güvenilir veriler hayati derecede önem taşımaktadır. Bu
verileri temin eden TÜİK’in yaptığı hizmetleri beş
dakikalık kısa bir sürede anlatmam mümkün olmadığından, şu ana kadar yapı-lan ve kısa sürede yapılması hedeflenen birkaç önemli hususa
değinmek istiyorum.
5429 sayılı
Türkiye İstatistik Kanunu’na istinaden, ülkemizin resmî istatistiklerinin
üreticisi ve koordinatörü olarak görev yapan Kurum, kurulduğu 1926’dan bugüne
kadar geçen sürede yürüttüğü tüm araştırmaların yöntemlerini son yıllarda
uluslararası standartlara paralel hâle getirmeyi başarmıştır. Bu doğrultuda,
Kurumun stratejik amaçları içerisinde yer alan idari kayıt ve bilgi
sistemlerinin geliştirilmesi, yeni yöntemlerin belirlenmesi, yeni istatistik ve
göstergelerin üretilmesi, araştırmaların içeriğinin geliştirilmesi, veri
çeşitliliğinin artırılması, verilerin zamanında yayınlanması konularında önemli
çalışmalar gerçekleştirmiştir.
Kurum tarafından
2005 yılında geliştirilen Resmî İstatistik Programı dört yıldır başarılı bir
şekilde yürütülmüş, program kapsamında öngörülen çalışmaların büyük bir kısmı
gerçekleştirilmiştir.
2007 ve 2008
yıllarında sonuçları açıklanan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’yle hem
kurumsal bazda hem de güncel nüfus bilgileri açısından
önemli bir çalışma yapılmıştır. Adrese Dayalı Nüfus Sistemi’yle, daha önce elde
edilmesi mümkün olmayan medeni durum, iç göç ve eğitim durumu gibi ayrıntılı
bilgilerin rahatlıkla elde edilmesi sağlanmıştır.
Ayrıca, Kurum,
Hükûmetimiz döneminde, Birleşmiş Milletler,
OECD ve Eurostat gibi uluslararası kuruluşlar ile
sürekli veri ve bilgi alışverişi içerisinde olmuş, ürettiği verilerin
uluslararası standartlara uygun olmasını sağlamıştır.
Değerli
milletvekilleri, illerimiz ve bölgelerimiz hakkında sağlıklı karar alabilmemiz,
doğru ve yerinde yatırım yapabilmemiz için il ve bölgeler hakkında sağlıklı ve
güncel verilere ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, AK PARTİ Hükûmetleri
döneminde önem verilen ve üzerinde titizlikle durulan bir konu da verilerin il
ve bölge düzeyinde alınmasıdır. Bu konuda, Kurum, hâlihazırda ülke geneli için
üretilen birçok veriyi bölgesel düzeyde, bölgesel düzeyde üretilen birçok
veriyi de il düzeyinde üretmek için yoğun bir şekilde çalışmaktadır. Şu an
sadece Türkiye geneli için üretilen millî gelir rakamları, yirmi altı istatistiki bölge bazında 31 Aralık 2009 tarihinde
açıklanacaktır, 2010 yılı sonlarına doğru da il bazında millî gelir
rakamlarının açıklanması planlanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, başarı çıtasını daha yukarıya çekmek için uğraşan Kurum, gelişen
ihtiyaçlar doğrultusunda veri üretim yelpazesini genişletme ve verileri
detaylandırma çalışmalarını sürdürmektedir. Bu bağlamda, 2011 yılında birçok
ülkeyle eş zamanlı olarak nüfus ve konut araştırması ülkemizde de yapılacaktır.
Bu araştırmayla ülkemizdeki konutların kullanım alanları ve oda sayısı, mülkiyet
durumu, metrekareye düşen kişi sayısı, su temin sistemi, ısınma türü, aile
yapısı, yapılan iş, özürlülük durumu gibi verileri ağırlıklı olarak elde
edecektir. TÜİK, tüm toplumu ilgilendiren çalışmalar yaptığından, 2007-2011
dönemini kapsayan Resmî İstatistik Programı’nda, sorumluluğu bulunan bütün
kurum ve kuruluşlarla yakın iş birliği içerisinde olmaya devam edecektir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığıyla birlikte 2010 yılında özürlülerin sorunları ve
beklentileri araştırması yapılacak olup orta vadede özürlüler konusunda bir
veri tabanı oluşturarak bu alanda daha kapsamlı ve güncel verilere sahip
olunması sağlanacaktır. Ayrıca, 2010 yılı içerisinde tarım ile ilgili güncel ve
sağlıklı bilgilerin elde edilmesi için büyük bir çalışma yapacaktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karabayır, lütfen tamamlayınız.
ZEKİ KARABAYIR
(Devamla) - Son olarak şu hususu özellikle vurgulamak isterim ki, TÜİK’in yaptığı başarılı çalışmalar Avrupa Komisyonu
tarafından da takdir edilmiş ve 14 Ekim 2009 tarihinde Komisyon tarafından
yayımlanan İlerleme Raporu’nda istatistik faslının iyi düzeyde ilerleme
kaydettiği belirtilmiştir.
TÜİK’in yaptığı bu
çalışmalarda emeği geçenleri kutluyor ve bütçesinin hayırlı olması dileğiyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Karabayır.
Yedinci konuşmacı, Kutbettin Arzu, Diyarbakır Milletvekili.
Sayın Arzu,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA KUTBETTİN ARZU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 1966 yılında Keban Projesi’nin temelinin
atılmasıyla başlayan GAP, 1980 yılında Dicle ve Fırat havzası birleştirilerek
GAP Bölge Kalkınma Planı olarak hayata geçirilmeye çalışılmış ve o günden
bugüne, 2000 yılında bitirilmesi gerekirken, 1998 yılında bakılmış ki projenin
daha yüzde 50’sine gelinmiş ama esas, bölgenin kaderini tayin edecek sulamada
daha yüzde 7-8’lerde. Onun üzerine,
proje revize edilerek 2008 yılında bitirilmesi planlanmış ama 2002 yılına
geldiğimizde, bölgenin kaderini değiştirecek olan sulamada sulanabilecek 1
milyon 800 bin hektar arazinin daha 198 binine gelindiği görülmüş. Yani
sulanabilecek arazinin ancak kırk iki yılda yüzde 11’ini sulayabilmişiz.
Değerli
milletvekilleri, maalesef, kırk iki yılda yapılan bu. AK PARTİ iktidara
geldikten sonra, bu konuda çok ciddi çalışmalara başlamış ve Sayın Başbakanımız
tarafından 2008 yılında Diyarbakır’da açıklanan GAP Eylem Planı’yla, bölgeler
arası gelişmişlik farkını bir an önce ortadan kaldırabilmek için yapılan…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – 2008’e kadar ne yapılmış, onu söyle.
KUTBETTİN ARZU
(Devamla) - … ek ödeneklerle 2012 yılına kadar 1
milyon 58 bin hektar arazinin sulanması gündeme alınmış, 2008’e kadar 98 bin
hektar daha arazi sulanabilmiş. Yani kırk iki yılda yapılanın
yarısı kadar da beş yılda yapılmış ama esas bu süre içerisinde planlama
çalışmaları yapılmış ve proje yeniden gözden geçirilmiş, projenin kısa süre
içerisinde nasıl hayata geçirileceği planlanmış ve gerçekten ilk defa
cumhuriyet tarihinde bir proje bütçesiyle beraber, eylem planıyla beraber
gündeme geçirilmiş ve takip edilmiş, ciddi bir şekilde ihaleler yapılmış,
ödenekler aktarılmış ve sulama projelerine başlanmış. Yine cumhuriyet
tarihi boyunca yapılmış olan arazi toplulaştırmaları kadar arazi toplulaştırması
bu dönemde ihale edilmiş ve bu arazi toplulaştırma projelerine başlanmış.
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü gibi ülkemizin en büyük kalkınma, hidroelektrik ve
sulama projesi zamanında yapılmış olsaydı bölgeler arası gelişmişlik farkı bu
kadar büyümemiş ve işsizlik yüzünden bölgede bu kadar göç yaşanmamış olacaktı. Hükûmetimiz,
bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasına verdiği önemin yanında yine
Türkiye'nin önemli bir sorunu olan Millî Birlik, Beraberlik ve Demokratikleşme
Projesi ile geçmişte bölgede yaşanan köy boşaltmaları, faili meçhul cinayetler,
hak ihlalleri, işkence ve çetelerle mücadele ederek, bölge halkının Kürt
kimliğini tanıyarak ve vatandaşımızın bu konudaki hak taleplerini kısa, orta ve
uzun vadede çözmeyi gündeme getirmiş ve bu konuda başta TRT Şeş olmak üzere
uygulamaya koymuştur. Bütün tahrik ve suçlamalara karşı Sayın
Başbakanımız her neye mal olursa olsun bu kardeşlik projesini devam ettirmeye
kararlıdır.
Değerli
milletvekilleri, çünkü bu sorun 40 binin üzerinde insanımızın can kaybı ve 100
milyonlarca dolar maddi ve manevi kayba sebep olmuştur. Bu sorunun şiddetle
çözülmeyeceği konusunda herkes hemfikirdir. Hem can ve mal kaybına sebep
olmamak ve annelerin, eşlerin, çocukların ağlamaması için, Türkiye'nin
kardeşlik projesi olan bu projeye, iktidarı ve muhalefetiyle tüm partilerin,
siyasi kaygıları bir yana bırakarak sahip çıkması gerekir.
Yine, Parlamento
dışındaki siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri,
sendikalar, asker ve sivil bürokrasi, yargı, üniversite ve basının bu sorunu
barış ve demokrasi içinde çözme konusunda destek vermesi gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Arzu, lütfen tamamlayınız.
KUTBETTİN ARZU
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, çünkü, başka
Türkiye yok. Bin yıllık kardeşliği yaşayıp yaşatmak istiyorsak kardeşimizin ne
gibi haklarının olduğunu bilip bu konuda onunla konuşmamız gerekir. Yine, bu
konuda geçmişte yazdığımız raporlara sahip çıkıp o raporların gereğini yapmamız
gerekir.
Değerli
milletvekilleri, hassas bir süreçten geçiyoruz. Daha önce çok seyrettiğimiz bu
filmi birileri yeniden sahneye koyuyor. Bu kötü filmi oynatanlara hep birlikte
“dur” demeliyiz. O yüzden, hepinizi barışın ve demokrasinin dilini kullanmaya
davet ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Arzu.
Sekizinci
konuşmacı, Zülfükar İzol,
Şanlıurfa Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; cumhuriyet döneminin en büyük yatırımlarından biri
olan Güneydoğu Anadolu Projesi, bu bölgemizin sahip olduğu kaynakları
değerlendirerek bu yörede yaşayan insanlarımızın gelir düzeyini, refahını ve
yaşam kalitesini yükseltmeyi, bölgeler arası farklılıkları gidermeyi ve ulusal
düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal istikrar hedeflerine katkıda bulunmayı
amaçlamaktadır.
GAP projesi hızlı
bir şekilde ilerliyor. Bölgeye kamu yatırımları devam ediyor; eğitimde,
sağlıkta, adalet ve güvenlik noktasında AK PARTİ Hükûmetimizin
yatırımları, teşvikleri devam ediyor. Bölgenin çehresi hızla değişiyor ve
değişmeye de devam edecektir.
Güneydoğu Anadolu
Projesi kapsamında 22 baraj ve 19 hidroelektrik santrali ile sulama
şebekelerinin yapımını öngören GAP’ın tamamlanmasıyla 1,82 milyon hektar alan
sulamaya açılacak, yılda 27 milyar kilovatsaat
hidroelektrik enerji üretimi sağlanacak, kişi başına gelir yüzde 209 oranında
artacak, 3,8 milyon kişiye iş olanağı sağlanacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu hedeflere ulaşmak için gereken kamu yatırımları
finansman ihtiyacı 2008 yılı fiyatlarıyla toplam 41 milyar 271 milyon 361 Türk
lirasıdır. 2008 yılı başında GAP yatırımları için 1 milyar 63 milyon Türk
lirası kaynak tahsis edilmiştir.
2008 sonu
itibarıyla GAP’a tahminî olarak toplam 27,3 milyar Türk lirası harcanmıştır;
böylece GAP’ta genel nakdi gerçekleştirme oranı yüzde 66’ya ulaşmıştır.
Diğer taraftan,
GAP enerji yatırımlarında ise yüzde 74 oranında fiziki gerçekleşme
sağlanmıştır. Bu yatırımlarla Türkiye’de 2008 yılında üretilen hidroelektrik
enerjisi içinde GAP’ın payı yüzde 47,7’dir.
GAP bölgesinde
2008 yılı itibarıyla Fırat ve Dicle havzalarında toplam 290 bin hektar alan
sulamaya açılmış bulunmaktadır. Bugüne kadar GAP kapsamında toplam 15 baraj
tamamlanmış, 1 milyon hektar alanı sulayacak su depolanmıştır. Fiziki
gerçekleşme açısından sulama projelerinin yüzde 15'i işletmede, yüzde 5'i
inşaat halinde, yüzde 80'i ise planlama aşamasındadır.
Son yıllarda GAP
bölgesinden yapılan ihracat düzeyinde de önemli oranda artış olmuş, 2002
yılında 699 milyon dolar olan ihracat tutarı 2009 yılının ilk dokuz ayında 3
milyar 126 milyon dolara ulaşmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK Parti Hükûmetimiz bu
önemli projenin bir an önce tamamlanması ve gerekli finansmanın sağlanması için
2008-2012 dönemini kapsayan GAP Eylem Planı'nı hazırlamış ve uygulamaya
koymuştur. Yerel öncelikler dikkate alınarak katılımcı bir yaklaşımla
hazırlanan bu eylem planı yetmiş üç ana eylem altında üç yüzden fazla projeden
oluşmaktadır.
2009 yılında GAP
Eylem Planı kapsamındaki proje ve faaliyetlere toplam 2,7 milyar Türk lirası
tahsis edilmiş, bunun yüzde 37'si sulama projelerine, yüzde 25'i ise eğitim,
sağlık, sosyal hizmetler ve yardım, kültür, sanat, spor eylemlerinin
gerçekleştirileceği sosyal projelere ayrılmıştır.
Bu yatırımlarla
birlikte GAP bölgesindeki bütün yatırımlar için kamu kaynaklarından 2009
yılında ayrılan ödenek tutarı 3,1 milyar Türk lirası olmuştur. Böylece GAP
genel yatırımlarının kamu yatırımlarından aldığı pay 1990-2007 döneminde
ortalama yüzde 7 iken 2009 yılında bu oran yüzde 14'e kadar yükselmiştir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İzol, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
ZÜLFÜKAR İZOL
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bölgenin büyümesinde, kalkınmasında önemli önemli bir rol oynayacak kalkınma ajansları Diyarbakır,
Gaziantep ve Mardin illerinde kurulmuştur.
AK Parti Hükûmetimiz sadece devlet eliyle refah üretmeyi ve
artırmayı değil, aynı zamanda refah üretenleri de desteklemek amacıyla yeni
teşvik sistemi geliştirerek uygulamaya koymuştur.
Sulama alanında
Önemli sulama
projelerinden biri olan GAP Şanlıurfa Hilvan Siverek Projesi, 158.053 hektarlık
tarım arazisini sulayacak proje alanında 4 ilçe ve Şanlıurfa merkez ilçeye bağlı
127 yerleşim yeri bulunmaktadır. Projenin proje yapım ihalesi yapılmıştır,
inşaatının yapımı ise ihale aşamasındadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜLFÜKAR İZOL
(Devamla) – Sayın Başkan… (“Bir dakika daha verin.”sesleri,alkışlar)
(“Bir dakika daha verin.” sesleri)
BAŞKAN – Genel
istek üzerine buyurun Sayın İzol, bir dakika daha
veriyorum.
ZÜLFÜKAR İZOL
(Devamla) – Sağ olun.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın İzol.
ZÜLFÜKAR İZOL
(Devamla) – Ben bütün gruplara teşekkür ediyorum. MHP’ye, CHP’ye, AK PARTi’ye,
bütün gruplara sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, çok sağ olun. (AK PARTİ, CHP ve
MHP sıralarından alkışlar)
Adıyaman-Çamgazi sulamasının 2009 yılında bitirilmesi
planlanmaktadır. 13.455 hektarlık Yukarı Harran Ovası sulamasının 2009 yılı
sonuna kadar tamamlanması planlanmaktadır.
Yukarı Harran
Ovası sulaması altıncı kısmı 2009 yılında tamamlanacaktır. Belkıs-Nizip
sulamasının 5.680 hektarlık alanı 2009 yılı sonuna kadar işletmeye de
açılacaktır.
Bozova pompaj
sulaması ana kanal inşaatları, Suruç Ovası
pompaj sulaması ana kanal inşaatları, Suruç Ovası pompaj sulaması kapsamındaki Taşbasan depolaması inşaatının ihalesi yapılmış, hızlı bir
şekilde inşaat çalışmaları devam etmektedir.
Batman Silvan
Projesi kapsamındaki Pamukçay Barajı inşaatının…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Başkanım bir dakika daha… Bir dakika daha…
BAŞKAN – Lütfen
Sayın İzol… Teşekkür edin Sayın İzol,
lütfen.
ZÜLFÜKAR İZOL
(Devamla) – Batman Havaalanı terminali…
BAŞKAN – Teşekkür
edin Sayın İzol, buyurun.
ZÜLFÜKAR İZOL
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 bütçesinin milletimize,
ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını Cenabı Allah’tan diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın İzol.
Şahsı adına
lehinde söz isteyen Halil Mazıcıoğlu, Gaziantep
Milletvekili.
Buyurun Sayın Mazıcıoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HALİL MAZICIOĞLU
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçe
tasarısı görüşmelerinin 4’üncü turunda şahsım adına lehte söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Öncelikle, 2010
mali bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye Bakanımıza,
bakanlarımıza ve bürokratlarına, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkan ve üyelerine ve
tüm kamu bürokrasisine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, küresel finansal piyasalar, son iki yıldır dünyayı hem mali hem de
sosyoekonomik açıdan ağır şekilde sarsan ciddi bir kriz ile karşı karşıya
bırakmıştır. Hatırlarsanız bu kriz, IMF tarafından 1929 bunalımından sonraki en
büyük, Birleşmiş Milletler tarafından ise yüz yılın en büyük ekonomik krizi
olarak görülmüştür.
Küresel ekonomide
likidite şartları olumsuz bir çizgiye girmiş ve risk algılamaları bozulmuştur.
Risk algısında meydana gelen bu bozulma, doğal olarak kredi piyasalarında ciddi
bir daralma yaşanmasına sebep olmuştur. Ancak, ülkemiz, sağlanan siyasi
istikrar ve yaratılan güven ortamının yanı sıra Hükûmetimizin
ve ilgili kurumların gerekli önlemleri almış olması ve almaya devam etmesi
sayesinde bu krizden en az düzeyde etkilenmektedir. Krizin iktisadi faaliyet
üzerindeki daraltıcı etkisini sınırlandırmak amacıyla uygulanan dengeleyici
mali tedbirler bütçe açıklarındaki artışı da hâliyle hızlandırmış ve bütçe
açıklarındaki bu artış borç dinamiklerinin sürdürülebilirliliği sorununu da
beraberinde getirmektedir. Ancak, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında
ülkemizde kamu kesimi borçlanma oranları krize karşı mali politikaların daha
etkin bir şekilde uygulanmasına imkân sağlamıştır. Bu itibarla küresel düzeyde
meydana gelen bir krizin dâhildeki tahribatının gerçek değerini anlamak için
dış piyasalardaki savrulma seviyesini de göz önünde bulundurmak gerekir. Böyle
bir perspektif hem doğru siyaset üretimine vesile olucu bir misyon
üstlenir ve hem de ekonominin psikolojik cephesini destekler.
Değerli
arkadaşlar, yaşadığımız kriz uzun vadede semeresi alınacak hayırlı ilhamlar
vermiş ve küresel ekonominin yeniden yapılanması gerekliliğinin altını çizerek
son derece anlamlı mesajlar ortaya koymuştur. Nitekim bu krizin ilham ettiği
yeni düzen fikirleri, gelişmiş ülkelerin yanı sıra gelişmekte olan ülkelerin de
dünya ekonomisinde söz sahibi olabileceği bir döneme işaret etmektedir. Ben
şahsen bu gelişmelerin ülkemiz açısından çok hayırlı sonuçlar doğuracağına ve
devletler muvazenesindeki haklı yerini alma yolundaki önemli adımlara vesile
olacağına inanıyorum. Şu anda küresel çapta tesirleri süren krizden çıkış
emareleri güçlenmektedir. TÜİK ve Merkez Bankası tüketici güven endeksi ve
Merkez Bankasının reel kesim güven endeksinde önemli bir toparlanma
yaşanmaktadır. Bunda enflasyonda sağlanan kalıcı düşüş ve hükûmet
politikalarının kredibilitesi önemli bir rol
oynamıştır. Küresel kriz sebebiyle dünyanın birçok ülkesinde bankacılık
sektöründe ciddi çöküşler yaşanmasına rağmen Türkiye’de bankacılık sektörü
güçlü kalmıştır. Bu dönemde bankacılık sektörüne kaynak aktarmayan nadir
ülkelerden birisi Türkiye’dir. Bu cihetten vatandaşlarımızın sırtına yeni bir
yük konulmaması da ayrıca bir başarıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yedi senelik AK PARTİ iktidarları döneminde tesis
edilen güven, inşa edilen istikrar, büyük azim ve gayretlerle elde edilen
demokratik itibar ülkemizin tüm meselelerini cesaretle çözme iradesini gösteren
bir siyasetin eseridir. Demokrasimizin saygınlığı da, cumhuriyetimizin
yükselişi de, hukuk devletimizin işleyişi de, vatandaşlarımızın mutluluğu da
siyasi iradenin ne kadar sağlam olduğuna bağlıdır.
Ülkemizde bugün
itibarıyla bir demokratik düzen kökleşmeye başlamışsa, ekonomimiz dünyanın en
istikrarlı büyüyen ekonomileri arasında yer aldıysa, belirsizlikler geride
kalmış gelecek vizyonumuz sağlam adımlarla
netleşmişse, gelişme ve büyüme için uygun ortam sağlanmışsa, adalet ve
kalkınmanın çıtası yükselmişse, bu başarının ana dinamiği, hiç şüphesiz, millet
adına, milletle beraber ortaya konan ak siyasettir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Mazıcıoğlu, lütfen tamamlayınız.
HALİL MAZICIOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Hazine
Müsteşarlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu, Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye İstatistik Kurumu ve GAP Bölge
İdaresi ülkemizin en güzide kurumları arasındadır. Bu kurumlar iyi
yönetilmeleri ve doğru bir şekilde yönlendirilmeleri hâlinde ülkemizin refah ve
huzuruna çok önemli katkılar yapabilecek, özellikle bilgi ve sinerji
üretiminde ciddi fonksiyonları oluşturabilecek teşkilatlardır. Dolayısıyla,
bugün yaptığımız bütçe görüşmeleri ülkemizin gelecek yılını büyük ölçüde
ilgilendiren bir içeriğe sahiptir.
Bu vesileyle, söz
konusu kurumların 2010 yılı bütçelerinin hayırlara vesile olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Mazıcıoğlu.
Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı ve Devlet Bakanı Ali Babacan söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın
Babacan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi
dakika Sayın Babacan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2010 yılı bütçesi için yapmakta olduğumuz görüşmeler
vesilesiyle dünya ekonomisi ve Türkiye ekonomisi hakkında bazı bilgileri ve
ekonomi politikalarımız hakkında bazı hususları sizlerle paylaşmak üzere söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin malumu,
dünya gerçekten modern ekonomi tarihinin içinden geçtiği en derin krizle karşı
karşıya. Her ne kadar son aylarda dünya genelinde toparlanma sinyalleri alsak
da yine de bu toparlanmanın riskler içeren, yavaş ve kademeli bir toparlanma
olacağı konusunda da geniş bir mutabakat var.
Pek çok açıdan
baktığımızda -gerek finans kesimi gerek ekonomideki yavaşlama gerek ticaret rakamlarındaki
gerçekleşmeler- bu krizin boyutları, gerçekten, son seksen yıldır, son yüz
yıldır görülmemiş boyutlarda.
Türkiye bu krizden sınırlı ölçüde etkilenen ülkelerden birisi. Sınırlı ölçüde diyorum çünkü pek çok ülke üzerinde gerçekten çok
derin etkileri oldu bu krizin, pek çok ülke ekonomisinde ciddi daralmalar
yaşadı ve finans sistemiyle ilgili özellikle çok ciddi problemler yaşadı.
Sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde 158 tane bankanın iflas ettiğini
düşünürseniz, dünyanın ve Avrupa’nın en büyük bankalarına şimdiye kadar
görülmemiş boyutlarda kamu kaynağı aktarıldığını da düşünecek olursanız, bu
krizin aslında boyutlarının nerelere vardığı kolayca belki anlaşılacak.
Türkiye G20
platformunda küresel krizle ilgili çalışmalara çok etkin katkıda bulundu. G20
bizim en başından beri içinde olduğumuz ve çok faal bir şekilde katkı
verdiğimiz bir platform çünkü G20’de alınan bütün kararlar konsensüsle
yani tam bir mutabakatla alınıyor. Herhangi bir G20 ülkesinin istemediği hiçbir
cümle, kelime hatta nokta, virgül kararlara giremiyor. Dolayısıyla, Türkiye'nin
bugüne kadar alınan tüm G20 kararlarının oluşumuna çok etkin katkısı oldu.
Pek çok kararlar
alındı G20’lerde ve G20 ülkelerinin artık bundan sonra küresel ekonomik
hususlarla alakalı, küresel finans hususlarıyla alakalı yegâne platform
olmasına karar verildi. Yani bundan sonra G7, G8’den öte artık G20’de
tartışılacak küresel ekonomik hususlar.
Son alınan
kararları şöyle bir gözden geçirecek olursak, G20 ülkeleri önderliğinde güçlü,
sürdürülebilir ve dengeli bir küresel büyümenin tesis edilmesi ve bununla
ilgili de tüm ülkelerin ortak hareket etmesi kararı alındı. Krize karşı alınan
olağanüstü tedbirlerin -ki bu tedbirler, biliyorsunuz olağanüstü bankacılık
tedbirleri var, olağanüstü para politikası tedbirleri var, olağanüstü maliye
politikası tedbirleri var- bu tedbirlerin koordineli bir şekilde ve iş
birliğiyle geri çekilmesi, normalleşme kararı alındı. Uluslararası finansal
düzenleme çerçevesinin güçlendirilmesi kararı alındı. Finansal
İstikrar Kurulu oluşturuldu biliyorsunuz ve o Kurulda artık Türkiye üye oldu;
daha önce bizim üye olmadığımız bir Kuruldu ve Türkiye'nin artık bundan sonra o
Kurulda da bir sandalyesi var ve finansal kesimle alakalı küresel düzeyde
alınacak kararlarda da yine Türkiye'nin bundan sonraki dönemde orada etkin bir
şekilde sesi olacak.
Türkiye'nin de
dâhil olduğu pek çok ülkenin, özellikle gelişmekte olan ülkelerin uluslararası
kuruluşlardaki söz hakkının hissesinin artmasıyla ilgili kararlar alındı ve
bunların da uygulama safhasına yakında geçilecek.
Yine, ticaretle
ilgili, istihdamla ilgili, uluslararası ticarette korumacılığın önlenmesiyle
ilgili de önemli kararlar alındı.
G20 Zirvesi’nden
hemen sonra İstanbul çok önemli bir organizasyona ev sahipliği yaptı, Dünya
Bankası - IMF Grubunun 2009 yıllık toplantıları İstanbul’da yapıldı ve yüz
seksen altı ülkeden bakan ve merkez bankası başkanı seviyesinde bu toplantılara
katılım oldu. Yüzlerce sivil toplum kuruluşu bu toplantıları takip etti ve
“İstanbul Kararları” adı altında dünya ekonomi tarihine işlenecek derecede
önemli kararlar kayda geçirildi.
Türkiye, bu
küresel krizin ülkemize olan etkilerini sadece en aza indirmek için çalışmadı,
aynı zamanda küresel krize karşı küresel önlemlerin belirlenmesinde de önemli
katkı sağlayan bir ülke oldu. Türkiye, G20’nin aktif bir üyesi olarak, bölgesel
ve küresel bir güç olarak krize karşı ortak çözüm çabalarının önemli bir
parçası oldu.
Aslında şöyle bir 2001 kriziyle mukayese
edecek olursak, 2001 krizi biliyorsunuz o dönem Türkiye’ye özel bir krizdi.
Türkiye’deki o dönemin yönetiminin bir bakıma çıkarttığı ve yönetemediği bir
krizken, Türkiye bu krizi hem kendi sistemini, finansal sistemini sapasağlam bu
krizden geçirirken hem de küresel krizin çözümüne faal katkı veren bir ülke
oldu.
Türkiye sınırlı
ölçüde etkilendi bu krizden, dedim; özellikle ticaret kanalından ve finansman
kanalından bizi etkiledi. Yarıdan fazla ihracatımız biliyorsunuz Avrupa Birliği
ülkelerine. Avrupa Birliğinin ekonomisi çok ciddi bir sıkıntıyla şu anda karşı
karşıya ve o ülkelere olan ihracatımızdaki azalmanın getirdiği bizde de üretim
azalması ve millî gelirde daralma meydana geldi. Aynı zamanda finansman kanalları
da normal dönemler gibi kuşkusuz rahat çalışmadı.
Büyüme
rakamlarına bakacak olursak: Türkiye 2010 yılı için bu krizden en hızlı çıkacak
ülkeler arasında gösteriliyor dünya genelinde, Avrupa’da da bir numaralı
gösteriliyor. Yani bugün Avrupa Birliğinin yaptığı açıklamalara bakacak
olursanız, yayınladığı raporlara bakacak olursanız, OECD’nin yayınladığı
raporlara bakacak olursanız, IMF’nin, Dünya Bankasının yayınladığı raporlara
bakacak olursanız “Avrupa’da gelecek sene 2010’da en hızlı büyüyecek ülke
hangisi?” diye listelere göz attığınızda görüyorsunuz ki Türkiye o listelerin
en başında yer alıyor.
Enflasyon hem iç
talepteki daralma hem de enerji fiyatlarının gerilemesiyle beraber Türkiye’de
oldukça düşük seviyelere indi, son kırk yılın rekor seviyelerine indi ve bu
Merkez Bankamızın para politikaları için çok geniş bir hareket alanı sağladı.
Merkez Bankamız yüzde 10,25 kadar politika faizlerini aşağı indirdi bu dönemde
ve hem Hazinenin borçlanma politikalarına hem Merkez Bankasının para politikalarına
bakacak olursanız krizin en akut döneminde gerçekten zamanında ve akıllı atılan
adımlarla bu krizin Türkiye ekonomisindeki etkileri en az düzeyde tutulabildi.
Cari açıkla
alakalı gelişmeler de yine hem enerji fiyatlarının düşmesi hem ithalatımızın
azalmasıyla beraber bu sene yüzde 1,8’e kadar cari açığımız gerilemiş olacak.
Bütçeye bakacak
olursak: Biliyorsunuz bu sene bütçe için hedeflediğimiz millî gelirin yüzde 6,6
oranında bir açık var. Bu açık nereden meydana geldi diye
bakacak olursak, ağırlıklı olarak ekonomideki yavaşlamayla beraber bütçe
gelirlerinin azalması bu açığa sebep oldu yoksa bizim politika kararlarıyla
bazı harcamalarda, diyelim ki yatırım harcamalarında artışa gidişimiz ya da
bazı sosyal konularda, istihdamla ilgili ilave harcamalar yapışımız aslında bu
bütçe açığının bu kadar artmasına sebep olacak büyüklükte rakamlar değil. Bu
6,6 açığın çok önemli bir kısmı konjonktürel ve
ekonomik daralmayla beraber gelen bir açık. Dolayısıyla, gelecek sene için,
daha doğrusu 2010 yılı için hedeflediğimiz yüzde 4,9 açık, onun için gayet
gerçekçi bir açık rakamı. Ekonomideki toparlanmayla beraber ve ilave aldığımız
ve alacağımız tedbirlerle beraber gelecek yılki bütçe hedeflerimizi biz gayet
ulaşılabilir, gerçekçi hedefler olarak görüyoruz. Bunu sadece biz
değerlendirmiyoruz, Türkiye’yi içeriden ya da dışarıdan izleyen pek çok kurum
ve analist de bunu teyit ediyor.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakan, ekonomi iyi ise bütçe gelirleri niye azaldı?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) -
Türkiye’nin bütçe açığını başka ülkelerle mukayese ettiğinizde aradaki fark
gerçekten çok büyük. Bakıyorsunuz,
bugün Amerika Birleşik Devletleri’nin gelecek yıl için beklenen açığı yüzde 10
civarında, İngiltere’nin yüzde 13 civarında. O ülkeler bankacılık sektöründen
de maliyetler üstlendiği için, bu bankacılık sektörüne de büyük miktarlarda
kaynak aktarmak zorunda kaldıkları için oralardan gelen ilave yükleri var ki,
bu yükler sadece 2009 için değil, sadece 2010 için değil bazı ülkelerde
yıllarca devam edecek yükler ve özellikle Avrupa Birliğinde kamu borç stoku
bundan sonraki yıllarda çok çok yüksek seyredecek yani ortalamalara
baktığınızda Türkiye’nin rahat bir 2 misli kamu borç stoku Avrupa Birliği
ülkelerinde bundan sonraki dönemde göreceksiniz.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) - Çin’de de var mı; Japonya’da, Çin’de Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Bizim bu dönemde, bu krizin diğer
krizlerden belki en önemli farklarından bir tanesi de faizler ve enflasyon.
Türkiye’de tarihî olarak krizler faizlerdeki ve enflasyondaki yükselmeyle
beraber anılır. Kriz olduğu zaman Türkiye’de faizler alır başını gider,
enflasyon alır başını gider. Oysa bu krizle, tam tersine, hem enflasyonda hem
faizde Türkiye Cumhuriyeti’nin rekor düşük seviyelerini gördük. Yani Türkiye bu
krizi iyi yönettiği için, risklerini iyi yönettiği için ve zamanında doğru tedbirleri
aldığı için bu krizi mümkün olan en az hasarla, en az etkiyle atlattı,
atlatıyor.
Burada ben
özellikle bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum ki, o da bizim özellikle
2004, 2005, 2006 yıllarında almış olduğumuz tedbirler. Biz o dönemlerde –ki
hatırlayacak olursanız, Türkiye'nin çok hızlı büyüdüğü dönemler; yüzde 6, 8, 9
gibi oranları o dönemde görüyorduk- çok ciddi tedbirler aldık. Bütçe açığımızın
kontrol altına alınması, kamu borç stokunun düşmesi, kamu borç stokunun
kompozisyonunun risklerden daha korunaklı hâle gelmesi son derece önemliydi.
Biz düşük bir borç stokuyla değil, yüzde 39’luk bir borç stokuyla değil de 2001
krizinde olduğu gibi yüzde 70, yüzde 80 gibi bir borç stoku ile eğer bu krize
girseydik, onun Türkiye üzerindeki maliyeti çok çok daha
farklı olurdu, çok çok daha yüksek olurdu.
Sonra, borcun
kompozisyonu kur risklerine karşı daha korunaklı hâle geldi. Bu da yine bu kriz
döneminde bize son derece faydalı oldu. Biliyorsunuz, Hazine Müsteşarlığı
içerisinde biz bir orta ofis kurduk. Bu orta ofisin sadece ve
sadece görevi kamu borcunun risklerden korunaklı bir yapıya büründürmek. Sadece
borcun miktarı, büyüklüğü değil, riskler karşısında o borç nasıl davranacak,
faizler değiştiğinde borç stoku ne olacak, kur haddi değiştiğinde borç stoku ne
olacak ve bunlara karşı borç stokunu biz nasıl daha dayanıklı, korunaklı hâle
getiririz, nasıl bir bakıma sigortalı ederiz… Bu çalışmaları zamanında yaptık
ve 2002’de kamu net dış borç stoku millî gelire oranla yüzde 35 iken bugün
itibarıyla bu sadece yüzde 3 gibi bir rakama düştü. Yani bugün artık kamu
sektöründe Türkiye'nin döviz varlıklarıyla döviz borcu hemen hemen dengeli.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Kamu yatırım yapmıyor, nereden borçlanıyor Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Dolayısıyla, kur inse de çıksa da
kamu borç stoku artık bundan etkilenmiyor. Bu da bizim bu krizde elimizi çok
güçlendiren unsurlardan bir tanesi oldu.
Yine o dönemde
biz bankalarımız üzerinde stres testleri yaptık. Tek tek
bankaları, ekonominin en iyi olduğu dönemlerde, enflasyonun hızla düştüğü ve
hızlı büyüdüğümüz dönemlerde kötü senaryoya karşı bankacılık sistemimizi
hazırladık.
Biliyorsunuz,
sermaye yeterlilik rasyosu kanunen yüzde 8’ken fiilen
yüzde 12’ye çıktı. Likidite konusunda bankaların rasyoları
zorlandı ve likidite konusunda da daha yüksek, hem Türk lirası hem döviz
likidite mecburiyetleri getirildi. Bankaların yönetim ve
sahipliğiyle alakalı çok ciddi tedbirler alındı ve düşünebiliyor musunuz ki,
OECD ülkeleri içinde -ki bütün zengin ülkelerin içinde olduğu Türkiye artı pek
çok daha ülkenin de içinde olduğu bir grup- tek ülke Türkiye’dir ki
bankalarıyla ilgili bir sorun yaşamasın ve bankalarına tek bir kuruş dahi
kaynak aktarmak zorunda kalmasın. Hatta, bırakın kaynak aktarmayı, bazı
ülkeler garanti sistemini de değiştirdiler, yani “Ben bankalarıma kefilim.”
dediler, “Bankalardaki bütün mevduata ben kefilim.” dedi bütün ülkeler. Biz
bunu da demedik. 5 Temmuz 2004’te garanti sistemiyle ilgili ne getirdiysek,
bütün bu kriz boyunca o garanti sistemimizi dahi değiştirmek zorunda kalmadık.
Bu da bizim, özellikle krizden çıkış döneminde en önemli, güçlü noktalarımızdan
bir tanesi olacak. Yani, kontrol altına alınmış bir bütçe
açığı, düşük bir kamu borç stoku ve güçlü bir finans sistemi, Türkiye'nin
krizden çıkış sürecinde en önemli dayanaklarından birisi olacaktır ve zaten,
eğer, bütün uluslararası kuruluşlar “Avrupa’da en hızlı büyüyecek olan ülke
Türkiye.” diyorsa 2010 için, bunların altında yatan sebepler de bu saydığım
konulardır.
Zaten,
biliyorsunuz, bizim Orta Vadeli Programı’mızı ortaya
koymamız da, yine, pek çok ülke arasında bir ilktir. Yani, dünyada şu anda dahi
çok az ülke çıkış stratejisini açıklamıştır. Oysa biz 16 Eylül 2009 tarihinde
çıkış stratejimizi açıkladık, üç yıllık bir program ortaya koyduk hedefleriyle,
projeksiyonlarıyla ve Türkiye’yi içeriden ve dışarıdan
takip eden pek çok çevre bu programın ayağı yere basan, gerçekçi,
uygulanabilir, tutarlı bir program olduğunu da teyit etti. Programı
açıklamamızdan hemen bir gün, iki gün sonra kredi derecelendirme
kuruluşlarımızın kredi görünümünü Türkiye'nin bir derece yukarı çıkartması;
arkasından Plan ve Bütçe Komisyonumuzdan 2010 yılının bütçesi çıktıktan hemen
birkaç gün sonra Fitch’in iki kademe birden
Türkiye'nin notunu artırması, ki biliyorsunuz (BB-)’den (BB)’ye, (BB+)’ya çıktı… Bu da dünyada tektir, onu da
ben burada söyleyeyim. Bu kriz döneminde yaklaşık 13-14 ülkenin kredi notu
artmıştır. 80 küsur tane kredi düşümü yapılmıştır pek çok ülkeyle alakalı. Ancak kredi notu iki
kademe birden yükseltilen tek ülke de yine Türkiye’dir. Bizim Orta Vadeli Programı’mızı ortaya koymamız ve onunla tutarlı bir bütçeyi
Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Plan ve Bütçe Komisyonunun kabul etmiş olması
da bu kredi notu artışındaki en önemli faktörlerden bir tanesidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekonomi yönetiminin temelinde güven ve istikrar var,
bunu sağladığınızda her şey kolaylaşıyor. Güven ve istikrarı sağlayamadığınız
zaman da mümkün değil. Ne kadar elinizde birikmiş kaynağınız olsa, ne kadar
petrolünüz olsa, maden yatağınız olsa güven ve istikrarı sağlayamadığınız
sürece ekonomide başarı mümkün değil. Türkiye’yi düşünün ki enerji konusunda,
petrol ve doğal gaz konusunda dışarıya çok çok bağlı
bir ülke. Bizim kendi ürettiğimiz petrol, ihtiyacımızın çok çok
küçük bir miktarını karşılıyor. Doğal gaz şu an için hiç üretmiyoruz, tamamen
dışarıya bağlıyız. Petrol fiyatlarının 20 dolardan 150 doları bulduğu, daha
sonra da çok ciddi şekilde dalgalandığı bir dönemde, Türkiye, enerji ithal eden
bir ülke olarak arka arkaya büyüme rekorları kırmıştır. Oysa bazı ülkeler,
özellikle petrol ve doğal gaz üreten ülkeler ne yapıyorlar diye baktığınızda,
bunların bir kısmı sadece ve sadece petrol fiyatlarının yükselmesini seyredip
“işte bizim ekonomimiz büyüdü.” diye ortaya koyuyorlar bunu. Hâlbuki,
Türkiye, bir bakıma ekmeğini taştan çıkaran bir ülke ve tamamen dışarıdan ithal
ettiği enerjiyle ve hammaddeyle üretip satan bir ülke ve bu şekilde ekonomisini
büyüten bir ülke. O açıdan da zaten son derece Türkiye takdir topluyor ve
ekonomimizin sıhhatli bir kompozisyona sahip olması da Türkiye’yi bu krizden
hızlı çıkaracak en önemli faktörler arasında kabul ediliyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önümüzdeki dönemde üzerinde çalıştığımız önemli
konulardan bir tanesi mali kural. Bunu inşallah bu bütçe görüşmeleri
tamamlandıktan sonra daha geniş bir şekilde işleyeceğiz, üzerinde çalışacağız
ve inşallah Türkiye Büyük Millet Meclisine de getireceğiz. Bu da Türkiye’nin
uzun vadeli istikrarı için, Türkiye’deki mevduatın, kredilerin ve tüm finans
sisteminin kısa, orta vadeden gerçek anlamda uzun vadeye kendini bir bakıma
götürmesi için son derece önemli bir konu. Türkiye’nin maliye politikalarıyla
ilgili kendi üreteceğimiz ve son derece güvenilir olacak bir çapa. Bununla
ilgili de önümüzdeki dönemde yüce Meclise düzenlememizi getireceğiz ve inşallah
hep beraber üzerinde çalışacağız.
Ben sözlerime son
vermeden önce, buraya, kürsüye, bizden önce söz alan konuşmacılar değerli
katkılarda bulundular, eleştirilerde bulundular; farklı konular açıldı ama ben
fazla uzatmadan, sadece birkaç rakam vereceğim geçmiş dönemlerle alakalı ve
daha sonra bunun takdirini de size bırakacağım.
20 Kasım 1991’den
6 Mart 1996’ya kadar iş başında olan Hükûmet… Kimler
var? DYP-SHP-CHP koalisyonu. Hani, borçlardan falan
bahsediliyor, Kasım 1991’de devraldıkları borç, merkezî yönetimin toplam borcu
215 milyon, Şubat 1996’da devrettikleri borç 3 milyar 996 milyon, 20 kat.
Borçlanma faizi Kasım 1991’de yüzde 87, Şubat 1996’da yüzde 146. O dönemdeki
toplam bileşik enflasyon yüzde 1.231; süre elli iki ay, yüzde 1.231 bileşik
enflasyon. İş başında kim var? CHP var, SHP var, DYP var.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Hangi yıl Sayın Bakan, hangi yıl?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - 1991-1996.
Bir başka dönem,
28 Mayıs 1999 - 18 Kasım 2002; MHP-DSP-ANAP… Devraldıkları borç 29 milyar,
devrettikleri borç 235 milyar; artış yüzde 700.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sizin son borcunuz ne şu anda?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Bizimki
enflasyondaki artışın dahi altında.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ne kadar? Oranı boş ver, ne kadar, rakam ne?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Enflasyon kadar bile artmamış.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakan, rakam ne?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Onu, geçen, Başbakanımız anlattı,
siz buradaydınız, dinlemişsinizdir.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) - Söyleyin de duyalım bir
ağzınızdan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Bakın, kitapçıklar dağıttık,
rakamlar var. Enflasyondaki artışın dahi altında.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Rakamı ağzınızdan bir duyalım Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Bu rakamlar çok çarpıcı. Anlıyorum,
sıkıntınızı anlıyorum ama sabırla dinleyin, ben bitireceğim hemen.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Dinliyoruz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Bir başka ölçü…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – İşine gelmedi.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) - Dolar kuru: Mayıs 1999’da koalisyon
hükûmetinin devraldığı dolar kuru 395 bin, devrettiği
1 milyon 646 bin, Türk lirasındaki değer kaybı yüzde 300. Bir başka rakam:
gayrisafi yurt içi hasıla; 99’da 262 milyar, Mayıs
99’da, Ekim 2002’de 215 milyar. 262
milyarla Gayrisafi yurt içi hasılayı devralıyorsunuz
215 milyar olarak bir sonraki hükûmete, bizim Hükûmetimize devrediyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sanayide küçülme nasıl Sayın Bakan?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Çeklerde niye düzenleme yapıyorsunuz, kredi kartlarında niye
düzenleme yapıyorsunuz ekonomi bu kadar iyi de Sayın Bakan? İşler yolunda da
niye bunlarla uğraşıyorsunuz madem? Zevkinizden mi yapıyorsunuz bunları?
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Gerçeklere dönelim, işçiler sokaklarda.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Şimdi, tabii bu eleştirileri biz
sabırla dinliyoruz. Önemli bir kısmını da haksız buluyoruz ama özellikle
ekonomiyle alakalı…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ama doğruları söylemiyorsunuz Sayın Bakan, doğruları söyleseniz
ağzımızı açmayacağız.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Yani bizi eleştirirken aman dikkat
edin, aman dikkat edin çünkü 99, 2001’le alakalı (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) 2001 kriziyle alakalı öyle rakamlar var ki…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Milletle alay etmeyin Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – … yani
ekonomiyle ilgili özellikle MHP-DSP-ANAP dönemiyle alakalı hiç konuşmamak sizin
hayrınıza diyorum ve hepinizi tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yolsuzluklar yok, milletin açlığı yok, çek problemi yok, her şey
yolunda Sayın Bakanım!
BAŞKAN - Hükûmet adına ikinci konuşmacı Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz.
Buyurun Sayın
Yılmaz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı
bütçesi kapsamında görüşlerimi paylaşmak üzere huzurunuza çıkmış bulunmaktayım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2002 sonrası dönemde Türkiye ölçek değiştirmiştir. Neresinden
bakarsanız bakın, millî gelir rakamından da baksanız, kişi başına gelire de
baksanız, duble yol uzunluğuna, üniversite sayısına da
baksanız, ARGE harcamalarını da dikkate alsanız, dış ilişkilerde nereye
gelindiğine de baksanız, temel hak ve hürriyetler, demokrasi noktasında alınan
mesafeye de baksanız, sosyal harcamalarda nerelere geldiğimize de baksanız,
neresinden bakarsanız bakın, gerçekten, Türkiye, 2002 sonrası ölçek
değiştirmiştir.
KADİR URAL
(Mersin) – Tekel işçileri de aynı şeyi söylüyor Sayın Bakan. Tekel işçileri
sabahtan beri aynı şeyi söylüyor. Yanlarına gidin, anlatın onlara.
BAŞKAN – Sayın
milletvekili, lütfen…
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Sadece sayısal anlamda değil nitelik anlamında da
farklı bir kategoriye geçmiştir Türkiye. Bugün dünyada yaşanan krize gösterdiği
farklı tepki aslında bünyevi anlamda değişiminin de
en açık göstergesidir. Artık Türkiye eski Türkiye değil, Türkiye gerçekten
yepyeni bir Türkiye.
Bu nasıl elde
edildi? Gerçekten, bu, hem sayısal hem de nitelik anlamındaki başarı nasıl elde
edildi? Buraya baktığımız zaman, bana göre en önemli unsurlardan bir tanesi çok
hızlı karar alabilen, hızlı uygulama yapabilen, liderliğe ve öz güvene sahip
tek başına bir hükûmetin bu ülkeyi yönetmesi son
derece etkili olmuştur. Geçmişte koalisyon dönemlerinde hâlimizin ne olduğunu
az önce Sayın Bakanımız rakamlarla ortaya koydu. Bunlar yorum olsa farklı
şeyler söyleyebiliriz, bunlar rakam, farklı şeyler söyleyemeyiz.
Çatışmacı değil
uzlaşmacı bir yaklaşımı benimsedi AK PARTİ. Gerçekten, popülizmi
değil, orta ve uzun vadeli politikaları esas aldı. Halka kısa vadede şirin
görünmeyi, sloganik, yüzeysel söylemlerle siyaset
yapmayı değil, analizlere dayalı, rakamlara dayalı, esaslı politikalara dayalı
bir yönetim sergiledi. Bunu ilk ilan ettiğimiz Acil Eylem Planı’nda da çok net
bir şekilde görmeniz mümkün.
Acil Eylem
Planı’na, ilk Hükûmetimiz geldiğinde, ilan ettiği
plana baktığınız zaman dört tane ana başlık görürsünüz: Ekonomik politikalar,
sosyal politikalar, dış ilişkiler, demokrasi ve hukuk. Bu dört alan, bu dört
temel eksen bizim genel politikalarımızın omurgasını oluşturmuştur ve biz
bunları birbiriyle ilişkili alanlar olarak hep gördük. Ekonominin etrafını
duvarlarla çevirebilir misiniz? Bir ülkede koalisyon varsa, siyasi
istikrarsızlık varsa, bir ülkede şiddet, terör üst seviyelere tırmanıyorsa, bir
ülkede her gün siyasi kavgalar yaşanıyorsa o ülkenin ekonomisi düzgün gidebilir
mi? Ekonomi siyasetten etkilenir. Bunu da, işte, Başbakanımızın konuşmasında da
ifade ettiği gibi, bir risk birimi olarak da bu vatandaş maalesef bunun
bedelini öder. Dolayısıyla, biz ekonomi politikalarımızı hiçbir zaman
demokrasiden, hukuktan, sosyal politikalardan ve dış politikadan bağımsız
düşünmedik ve başarımızın en önemli sırlarından bir tanesi de budur. Diğer
partilere de biz bunu tavsiye ederiz. Bütün ülkemizin değerli partilerine de
tavsiye ederiz. Keşke ülkemizin geleceğine ilişkin çok
bütüncül bir çerçeve ortaya koysalar, bütün değişik unsurları itibarıyla da
bunu halkımızla, herkesle paylaşsalar.
Bu sayededir ki
değerli arkadaşlar, gerçekten çok güçlü bir performans gösterdik. Büyümede
özelikle bunu çok net bir şekilde görüyoruz. Yüzdelerle değil, katlarla ifade
edilen büyümeler gösterdik.
Burada Devlet
Planlama Teşkilatı, bugün bütçesini konuştuğumuz Devlet Planlama Teşkilatının
da kurul olarak önemli katkıları olduğunun ben altını çizmek istiyorum, Acil
Eylem Planı’nın koordinasyonundan başlamak üzere. İlk defa belki Acil Eylem
Planı’yla çok güçlü bir planlama yapılmış ve takvim konarak, hangi kurumunun
neyi, ne zaman yapacağı ortaya konarak bir planlama yapılmış ve uygulanmıştır.
Geçmişte yapılan ve hayata geçirilemeyen birçok planı biliyoruz. Burada çok
değerli değişik partilerden Planlama kökenli arkadaşlarımız var. Kâğıt üzerinde
plan yapmak önemli değil, bunu herkes yapabilir. Dünyanın en iyi
akademisyenlerini getirirsiniz en güzel planları hazırlayabilirler size. Önemli
olan bu planları uygulama iradesini gösterebilmektir.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Neyi uyguladınız Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Biz, bunları, Acil Eylem Planı’nı hayata geçirdik ve
onun sonuçlarını da vatandaşımız hayatında yaşıyor. Aldığı buzdolabı sayısıyla,
otomobil sayısıyla, gittiği üniversite sayısıyla, konut sayısıyla, neresinden
bakarsanız bakın vatandaşımız bunu yaşıyor. Yaşamasa zaten bugün biz burada
iktidara devam ediyor olmazdık. Vatandaşımızın sağduyusu her şeyin üzerindedir.
Devlet Planlama
Teşkilatı olarak, yine cazibe merkezleri politikasından Güneydoğu’da
uyguladığımız sosyal destek programına, Kalkınma Ajanslarından Suriye gibi
komşu ülkelerle sınır ötesi iş birliği programlarına, Avrupa Birliği ulusal
gençlik programları merkezi faaliyetlerine kadar çok çeşitli uygulama araçları
da bu dönemde gelişti. Gerçekten bu da bu dönemin önemli bir
farklılığı. Eskiden sektörel politikalar
vazedilirdi fakat bunlar bir eylem planına dönüştürülüp uygulama mekanizmaları
güçlü bir şekilde ortaya konmazdı. Oysa bu dönemde, İŞKUR politikalarına bakın,
KOSGEB’in politikalarına bakın, Tarım Bakanlığının özellikle kırsal kalkınmaya
dönük proje bazlı politikalarına bakın, Devlet
Planlama Teşkilatının SODES’ine bakın, bütün bunlarda
proje bazlı bir şekilde uygulama mekanizması ortaya konmuş, rekabetçi bir şekilde
projeleri alan, yarıştıran ve uygun projeleri destekleyen uygulamalar
görürsünüz. Bu da ülkemizde aslında planlamada, programlamada ve bunları hayata
geçirmede çok farklı bir düzeye geldiğimizin açık bir göstergesidir.
Bu anlamda,
Devlet Planlama Teşkilatımızın tüm çalışanlarına ben Hükûmetimiz
adına teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Önümüzdeki
dönemde de tabii Türkiye büyümeye devam edecek. Bu yıl, 2009 yılında dünyada
yaşanan krizin etkisiyle Türkiye’de bir küçülme olacağı ortada. Orta Vadeli Program’ımızda
da bunu ilan ettik biz, yüzde 6 civarında bir küçülme bekliyoruz. Fakat bu konjonktürel bir etkilenme değerli arkadaşlar, yapısal bir
tahribat değil. Bunun altını çizmek istiyorum. Burada yapısal bir tahribat yok,
konjonktürel bir etkilenme var. Bankacılık sistemi
batan, büyük büyük firmaları batan ülkeler görüyoruz,
bunlara kendi kaynaklarından, kamu bütçesinden destekler veriyorlar. Peki, bu
desteklerin bedelini kim ödeyecek o ülkelerde? O ülkelerin vatandaşları
ödeyecek ve önümüzdeki yıllarda bu bedeli ödeyecekler. Önümüzdeki birkaç yıllık
dönemde Amerika’nın vatandaşları, Avrupa’da birçok ülke vatandaşları bu
bankalara aktarılan fonların ve birtakım firmalara aktarılan kaynakların
bedelini, faturasını ödeyecekler, ödemek zorunda kalacaklar.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Obama’ya da anlatsaydınız, arkadaşınız
değil mi, onları da aktarsaydınız. Çok biliyor sizin Başbakan, onlar arkadaşı
değil mi?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bakın, siz ülkenize güvenin yani Amerika’yı böyle çok
üstün bir ülke olarak görmeyin. Bakın, Amerika’da başladı bu kriz.
KADİR URAL
(Mersin) – Biz zaten güveniyoruz, onun için “Obama’ya
anlatın.” diyoruz. Obama da yapsın aynı şeyleri!
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Evet, nasıl bir üslupla söylediğinizi duyuyoruz
burada tabii, vatandaşlarımız da duyuyorlar.
KADİR URAL
(Mersin) – Obama’ya anlatın siz, Obama’ya.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
KADİR URAL
(Mersin) – Obama da kurtarsın Amerika’yı.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Neyse, biz vatandaşa hitap edelim.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, bizim şu an yapmamız gereken, bütün partiler olarak
aslında, bütün sivil toplum kuruluşları olarak, kriz sonrası dünyayı çok iyi
algılamak ve ülkemizi buna göre konumlandırmak durumundayız. Yeni bir dünya,
yeni bir ortam oluşuyor. Artık, dünyanın iyi yönetilmediğini herkes görüyor.
Dünyadaki dengesizlikleri, yoksulla zengin arasındaki dengesizliği, düzenleme
eksikliklerini bütün dünya görüyor, algılıyor. Dünya iyi idare edilmedi ve
dünya bugünkü noktaya geldi. Bundan sonraki süreçte, G20’nin üyesi olan bir
ülke olarak, dünyanın yeniden şekillenmesinde biz de tabii ki katkımızı sunmak
durumundayız. Bu anlamda, gereksiz tartışmaları bir tarafa bırakıp gerçekten
anlamlı tartışmalarla, önümüzdeki beş yıllık, on yıllık, yirmi yıllık süreçte
nereye gidecek dünya ve biz ülke olarak ülkemizi nasıl konumlandıracağız, bu
konuda hep birlikte kafa yormak zorundayız.
Bu anlamda, yine
çok önemli bir süreç, bir eğilim, onu da
paylaşmak istiyorum saygıdeğer milletvekilleriyle. “Küresel ısınma” dediğimiz
süreç, işte post-Kyoto, Kyoto
sonrası dönem. Bu da yine geleceğe dönük büyüme politikalarımızda çok dikkatli
bir şekilde değerlendirmemiz gereken, gerçekten hepimizin kafa yorması gereken
bir husus. Bunu nasıl kendi lehimize dönüştürebiliriz, çevre politikalarımızı,
sanayi politikalarımızı, enerji politikalarımızı bu küresel ısınma sürecinde
nasıl yeniden ayarlayabiliriz, çevre teknolojilerini ve çevreye dönük
üretimimizi nasıl geliştiririz, bu konular da mutlaka tartışmamız gereken
hususlar arasında.
Nihayet, geleceğe
dönük uzun vadeli perspektifimizi çizerken Avrupa Birliğinin Lizbon
Stratejisi’ni yenilediğini de dikkatle izlememiz gerekiyor. Avrupa Birliğinin,
biliyorsunuz 2010 yılında Lizbon Stratejisi sona erecek, Avrupa Birliğinin
büyüme stratejisi. Şu anda 2020 yılıyla ilgili tartışmalar yapılıyor Avrupa’da,
Avrupa’nın 2020 yılında nereye gideceğine ilişkin tartışmalar. Bu tartışmaları
da çok dikkatli bir şekilde izlememiz gerekiyor. Müzakere sürecinde olan bir
ülke olarak ve yine ekonomik anlamda Avrupa’yla çok entegre
bir bölge olarak, ülke olarak mutlaka bu tartışmaları izlememiz gerekiyor.
Bu çerçevede
özellikle Avrupa Birliğinin tartışmalarında yenilik stratejilerinin çok ön
plana çıktığını görüyoruz. Burada da yerel düzeyin giderek çok daha fazla
vurgulandığına şahit oluyoruz. Yani artık sadece makro politikalarla rekabet
gücü sağlamanız mümkün değil. O olmazsa olmaz, makro politikalarınız mutlaka
olacak, siyasi istikrar olacak, güven olacak, makro ekonomik istikrarınız
olacak fakat rekabetçi bir dünyada yenilik yapmak istiyorsanız yerel düzeye
inmek durumundasınız. Yerel düzeye inmeden yenilik olmaz. Sadece belli bir
merkezde, dar bir kadroyla yenilik olmaz. Ülkenin bütün potansiyelini harekete
geçirmeden üniversitesiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, özel sektörüyle
yenilik yapamazsınız. Bu kapsamda Avrupa Birliği giderek bu anlamda bölgesel
politikaların önemini daha fazla ön palana çıkarıyor. Muhtemelen 2020 stratejilerinde
bu çok temel bir vurgu olacak.
Aslında biz bu
konuda son yıllarda çok önemli atılımlar sağladık, gerek GAP Eylem Planı’yla
gerekse Kalkınma Ajansları projemizle ve yeni üniversitelerimizle bu anlamda
çok önemli bir adım attık. Bakın, üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı. Yenilik
anlamında eğer biz bu yeni üniversiteleri, devletin altyapı projelerini, yeni
üniversitelerin bilgi birikimlerini, Kalkınma Ajanslarının oluşturacağı
platform, oluşturacağı sentezle birlikte bunları birbirleriyle de
ilişkilendirerek götürebilirsek, önümüzdeki dönemlerde Anadolu’nun
potansiyelini gerçekten hayata geçirebiliriz, gerçekten çok daha canlı hâle
getirebiliriz. Bunun gayreti içindeyiz.
Az önce değerli
arkadaşlarımız bilgi verdiler ajanslarla ilgili. Bu ajans-lardan
gerçekten çok şey bekliyoruz. Nitelikli, bulunduğu bölgenin potansiyellerini
ortaya çıkaran, gerçekten artı yönlerini, mukayeseli avantajlarını ortaya
çıkaran bir kadro oluşturuyoruz. Pırıl pırıl
hakikaten uzmanlardan oluşan kadrolar. Bunlar, içinde bulundukları yörenin bir
anlamda aklı olacaklar, o bölgenin potansiyellerini tespit edecekler. Bundan
sonra özel sektöre yol gösterme anlamında, kamu projelerinin daha rasyonel hâle
gelmesi anlamında, son derece, izleme değerlendirme sistemlerimizin rasyonalize hâle gelmesi anlamında çok değerli hizmetler
yapacaklar. Bölgenin tanıtımı, potansiyellerinin tanıtımı anlamında da önemli
çabaları, hizmetleri olacak. Biz oraya alacağımız genç, dinamik, gerçekten
nitelikli uzmanlarımızla yöredeki iş dünyasının ve kamunun ortaklaşa
hareketiyle, üniversitelerin de sisteme dâhil olmasıyla çok önemli bir gelişme
sağlayacağımıza inanıyoruz.
Bununla ilgili
yersiz endişeleri de gerçekten anlamakta güçlük çekiyoruz. Elli yıldır, belki
daha fazladır birçok ülkede yapılan değişik uygulamalar var. Bunlar federal
ülkeler değil değerli arkadaşlar, bir kısmı federal ülke, bir kısmı üniter ülke, fakat hepsinde baktığınız zaman bu modeli
görüyorsunuz. Bunun hiçbir şekilde üniter yapımıza en
ufak zarar getirmeyeceğini çok açık bir şekilde söyleyebiliriz. Anayasa
Mahkememiz de bu yönde yapılan itirazları zaten sonuçlandırmış durumdadır.
Dolayısıyla, benim istirhamım bu tartışmaları bir tarafa bırakıp gerçekten
kalkınma sürecinde biz bu enstrümanlarımızı nasıl daha
etkili kullanırız; rakip ülkeler karşısında ülkemizi ve ülkemizin yörelerini
nasıl daha avantajlı konuma yükseltiriz, bunu hep birlikte tartışmamız lazım ve
bu anlamda herkesin fikrine, bütün sivil toplum kuruluşlarının, bütün
partilerin, meslek kuruluşlarının fikirlerine, katkılarına ihtiyacımız var.
GAP Eylem
Planı’nı -yine son derece önemli bir yenilik oldu- 2008 yılında Başbakanımız
Diyarbakır’da ilan etti biliyorsunuz ve o tarihten bu yana GAP projesi çok
önemli bir ivme kazandı. Şimdi, burada bazı eleştiriler oldu, orada da şunu
söylemek isterim: Bakın, 1991 yılında GAP’ın toplam yatırımlar içindeki payı
yüzde 8,5’muş, 95 yılında yüzde 7,2’ye gelmiş. Yani o dönemde, CHP, SHP-DYP
koalisyonlarının olduğu dönem 8,5’la alınmış GAP, 7,2’yle hatta 1996’da 6,9’la
devredilmiş, kamu yatırımları içindeki payı itibarıyla söylüyorum. Yine,
MHP-DSP-ANAP döneminde 6,7’yle alınmış GAP -toplam yatırımlar içindeki payı-
devrederken 5,9’la devredilmiş. Bizim dönemimizde bununla devralmışız, 5,9’la
devralmışız ve GAP Eylem Planı’na kadar aşağı yukarı 7’ler civarında gitmiş,
Eylem Planı’ndan sonra, 2008 yılında toplam yatırımlar içindeki payı yüzde
12’ye çıkmış, 2009 yılında yani içinde bulunduğumuz yıl ise tahsisatlardaki
payı yüzde 14’ü aşmış. Dolayısıyla, burada rakamsal olarak kimin GAP’a daha
fazla önem verdiği, değer verdiği çok açık bir şekilde ortada.
GAP’ta gerçekten
çok güzel çalışmalar yapılıyor. 3 adet ana kanal ihale edildi biliyorsunuz, 400
kilometreye yakın bir ana kanal inşa ediliyor. Bu, GAP’ın sulama sisteminin
omurgasını oluşturuyor. Bunu bitirdiğimiz zaman, bu ana kanallar bittiği zaman…
Mardin-Suruç-Kralkızı Dicle olmak üzere üç ana
doğrultuda yürüyor. 16 adet sulama şebekesinin yapımını ihale ettik.
1 milyon 178 bin
hektar alanda toplulaştırma ihalesi yaptık. Bütün geçmişinde ülkemizin,1 milyon
civarında bir toplulaştırma yapılmış olduğunu düşünürseniz kümülatif
olarak bu yapılan ihalenin büyüklüğünü de daha iyi takdir edersiniz. Burada
tarla içi geliştirme, drenaj, çok çeşitli faaliyetler yürütülüyor. Bu
toplulaştırma, ölçeği büyüttüğü için hem yatırımlarımızı daha rasyonel, daha
ucuz hâle getiriyor hem de işletme döneminde daha ucuz, daha uygun maliyetlerle
çiftçilerimizin üretim yapmasına katkıda bulunuyor.
İşte, otoyolları
tamamlıyoruz, duble yollar yapıyoruz.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresini Urfa’ya taşıdık. Ayrıca üç tane kalkınma ajansı kurduk GAP
bölgesinde.
Yine, derslikler,
hastaneler, bölgedeki dokuz üniversiteye sağladığımız önemli artışlar.
Diyarbakır’da
uyguladığımız Cazibe Merkezi Programı. Organize sanayi ve küçük sanayi
sitelerinde yapılanlar.
Gaziantep
Üniversitesinde teknopark kurduk yine Eylem Planı kapsamında, Urfa ve
Diyarbakır’da da kurma çalışmalarımız devam ediyor.
Eski eserler
onarılıyor. Dört ilimizi turizm cazibe merkezi ilan ettik; Gaziantep,
Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin illerimizi. Buralarda Turizm Bakanlığımızın
yoğun çalışmaları var.
SODES dediğimiz
Sosyal Destek Programı’nı uyguluyoruz yani KÖYDES’in
sosyal versiyonu bir anlamda. Bu kapsamda, 2008
yılında 398 adet projeye destek verdik, 2009 yılında ise 778 adet projenin
finansmanını sağlayacağız; toplam 1.176 adet projeyi destekliyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen tamamlayınız.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Devamla) – Çünkü biz GAP’ı sadece fiziki altyapı olarak
görmüyoruz, sosyal boyutunu, ekonomik boyutunu çok önemsiyoruz. Bölgede, ülkemizde, huzur ve güven ortamının da pekişmesiyle bu
kamu yatırımlarını özel sektör yatırımlarıyla da destekleyerek -mutlaka özel
sektör yatırımlarına ihtiyacımız var bölgede- bunu da canlandırarak, kalkınma
ajanslarıyla, yeni ilan ettiğimiz teşvik mekanizmalarıyla bunları da
destekleyerek, yeni komşuluk politikalarımızla ticareti de canlandırarak o
bölgeyi inşallah çok farklı bir noktaya taşıyacağız.
Ben bu vesileyle
bütün -vakit kalmadığı için TÜİK’le ilgili maalesef
konuşamadım ama- Devlet Planlama Teşkilatının, Türkiye İstatistik Kurumunun ve
GAP Bölge Kalkınma İdaremizin bütçelerinin ülkemize, milletimize hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Şahsı adına
aleyhte söz isteyen Faik Öztrak, Tekirdağ
Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztrak. (CHP sıralarından alkışlar)
FAİK ÖZTRAK
(Tekirdağ) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Görüşülmekte olan
bütçelerin aleyhinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce sayın
bakanların açıklamalarını dinledim ve gerçekten, sayın bakanların açıklamaları
içinde çizmiş oldukları Türkiye resmi bu Türkiye midir, benim Türkiye’m midir,
benim insanlarımın çektikleri sıkıntı karşısında şaşkınlık içinde kaldım.
Şimdi, sayın
bakanlar diyorlar ki: “Bu kriz bizi çok az etkiledi. Aslında bu iş konjonktüreldi.” Bir bakalım hep beraber: “İşte, Amerika
Birleşik Devletleri’nde şu kadar banka iflas etti, bizde banka iflas etmedi.”
Bir kere, Türkiye’de banka iflas etmediyse, şunu açıkça ifade etmek lazım ki
bu, bu İktidarın yapmış olduğu reformlardan dolayı değil. Türkiye, bankacılık
sisteminde çok büyük bir yenilenme operasyonunu, maliyeti de çok yüksek olan
bir yenilenme operasyonunu 2001 krizinde yapmıştır. (MHP sıralarından alkışlar)
Ve bu İktidarın, işbaşına geldiğinde, 2002 yılında, ilk sıkıntı duyduğu
bağımsız kuruluş Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu olmuştur. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Kendi zamanında yapsaydı…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Ondan sonra, bugün çıkıyoruz diyoruz ki: “Türkiye’de bankacılık
krizi yaşanmadı.” Doğru, yaşanmadı. Türkiye, o bedeli 2001 yılında ödedi. 2001
yılında borçlar niye arttı? O nedenle arttı. Şimdi neredeyiz? Böyle bir kriz
yok. Sizin, 2002 yılında AKP’nin iktidarı devraldığı dönemde dünyada müthiş bir
bolluk havası başlamış, müthiş olumlu bir küresel konjonktürde
AKP iş başına gelmiş ve bunların hepsini bir yana bırakalım, 2002 yılında
dünyadaki son derece olumsuz şartlara rağmen, AKP’ye devredilen Türk ekonomisi
149 tane gelişmekte olan ülke içinde 29’uncu sırada. Orada, AKP iktidarda
değil.
ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) - Şu an kaç?
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) - Geleceğim, geleceğim, şimdi oraya geliyorum. İyi ki sordunuz.
2007 yılına
geldiğimizde Türk ekonomisi büyüme bakımından bu 149 ülke arasında 100’üncü
sıraya düşmüş. İktidarda kim var arkadaşlar? AKP.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 2003’ü söyle.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Yine, bugün değerli milletvekilimiz sordu, “2009 yılında, şu anda
neredeyiz?” dedi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 2003’te kaçıncı sıradayız?
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) - 149 ülke arasında 136’ncı sıradayız, yani sondan
13’üncüyüz değerli arkadaşlar.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – 2003 ne, 2003?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo, güzel bir izah.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) - 2009 yılındaki durumumuz bu.
Şimdi, bazı
iktidar sözcüsü arkadaşlarım burada, geliyorlar diyorlar ki: “Efendim, bizi
gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırmayın.” Hay hay
sizi mi kıracağız! Nedir bizim ligimiz? G20, öyle değil mi? Gelin, bu
karşılaştırmayı G20 ülkeleri için yapalım. AKP iktidarı devraldığında Türkiye,
G20 ülkeleri içinde büyüme bakımından 3’üncü.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – G20’de değildi ama.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) - Hah, bu çok önemli, Sayın Bakan da açıklamayı bu şekilde yaptı.
Türkiye 1999 yılında yani siz gelmeden çok önce G20 üyesiydi arkadaşlar, bunu
milletin de bilmesi lazım. Sanki Türkiye’yi G20’ye siz sokmuşsunuz gibi
konuşuyorsunuz. Yapmayın, G20 içinde, 1999 yılında Türkiye G20 üyesiydi.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Onun için mi yirmi tane banka battı?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) - Şimdi, bu da açıklığa kavuştuktan sonra şu hususu dikkatlerinize
sunmak isterim:
RUHİ AÇIKGÖZ
(Aksaray) – Yirmi yedi çeyrektir…
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) - Siz iktidarı aldığınızda size G20 içinde büyüme bakımından 3’üncü
sırada olan bir ekonomi devredildi.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Onun için mi duvara toslandı?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – 2007 yılına geldiğimizde, Türk ekonomisi 9’uncu sıraya düştü.
Neden? Kim vardı iktidarda? Siz vardınız arkadaşlar. 2009 yılına geldiğimiz
zaman da G20 içinde 17’nci sıraya düştük büyüme bakımından. Yani, bakın, ben
size bir nereden nereye hikâyesi söyleyeyim: Baştan 3’üncü olan, ligde baştan
3’üncü olan bir ekonomiyi aldınız, sondan 3’üncü yaptınız. Ondan sonra da
burada diyorsunuz ki: “Bu kriz bizi hafif etkiledi.” (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bu kriz bizi
diğer ülkelerden çok daha fazla etkiledi büyüme ve istihdam bakımından. Ama, görüyorum ki sizler için büyümenin, insanlara iş
vermenin, insanları iş sahibi yapmanın, yeni iş imkânları açmanın bir önemi
yok. Sizin için önemli olan, faiz, döviz.
Arkadaşlar, bir
şey daha söyleyeyim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztrak, lütfen tamamlayınız.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
Arkadaşlar, son
bir noktanın daha altını çizmek isterim. Bu kriz, diğer krizlerden farklıdır.
Bütün yükselen piyasa ekonomilerinde, bundan önceki krizlerden farklı olarak
faiz ve döviz oynamamıştır, çok az oynamıştır.
Şimdi “Küresel
büyümeyle istihdam küresel kriz nedeniyle düştü ama enflasyonu biz düşürdük.”
Bu da doğru değil arkadaşlar. Bakın, bugün, bu yıl itibarıyla…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Biz yönettik, siz düşürdünüz!
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Hayır efendim, hayır efendim. Dünyadaki olumlu konjonktür
nedeniyle düştü. Siz bir şey yapmadınız, seyrettiniz ve yeni kırılganlıklar yarattınız.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Yok canım!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – 2002’de millet ne dedi?
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Çok açık söyleyeyim ve buradan, bakın, buradan defalarca Cumhuriyet
Halk Partisi sözcüleri sizleri uyardı: “İstihdam yaratmayan bir büyümeye doğru
gidiyorsunuz.” dedi “Bu işsizlik bu ülkenin başına bela olacak.” dedi,
dinlemediniz.
LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – İktidardayken
kaç kilometre yol
yaptınız, onu söyleyin siz,
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Yani, şimdi bakın, şunu çok açıkça söyleyeyim: Aslında sürem de
tamamlandı, daha çok söylenecek şey var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztrak, lütfen tamamlayınız.
FAİK ÖZTRAK
(Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum, bu rakamları dikkate almanızı rica
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Koalisyonun diğer ortağı CHP miydi?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztrak.
Sayın
milletvekilleri, dördüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
On dakika süreyle
soru sorulacaktır. Her sayın milletvekiline bir dakika süre tanıyoruz.
Sayın Yıldız,
buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başbakan
konuşmasında “Biz IMF’den emir almayız, kredisini de kullanmıyoruz.” dedi. 21/5/2005 tarihli 19’uncu stand-by’la 4,748 milyar dolar dilimini kullanmıştır.
Yine, 2009 yılı bütçesi görüşmeleri esnasında bakanlarımız ve
diğer AKP’li milletvekilleri bu bütçenin ne başarılı bir bütçe olduğunu
anlatırken bütçenin son gününde IMF’nin Başbakana verdiği emri Başbakan da
Sayın Ahmet Yeni’ye verdi ve vermiş oldukları ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinde ilk defa yapılan bir değişiklikle de geçen yılki bütçeden 3,061
milyar TL indirim yapıldı.
Hani siz IMF’ten emir almıyordunuz, IMF’in
kredilerini kullanmıyordunuz? Bu teklifi de Sayın Ahmet Yeni getirmişti. Az
önce kitap getiriyordu, onu da bilmesini kendisine arz ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
AHMET YENİ
(Samsun) – Biz hesap adamıyız, hesap adamı. Hesap yaptık.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık,
buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorularım sayın
ilgili bakanlaradır.
Bir: İki gündür
AKP Genel Merkezi önünde hak arama mücadelesi veren ve şu anda Abdi İpekçi
Parkı’nda kış soğuğunda bekleyen Tekel işçilerinin mağduriyetlerinin
giderilmesiyle ilgili olarak Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır? Varsa bu
konudaki çözüm öneriniz nedir?
İki: Hâlen
hazinenin ve özel sektörün iç ve dış borç stoklarına vatandaşlarımızın tüketici
kredisi, kredi kartı, vergi, Sosyal Güvenlik Kurumu prim borçları ve benzeri
gibi kişisel borçları da eklendiğinde kişi başına ortalama ne kadar borç yükü
düşmektedir?
Üç: TÜİK
tarafından dün yayımlanan verilere göre işsizlik oranı yüzde 13,4, işsiz sayısı
ise 3 milyon 396 bin kişi olarak belirtilmiştir. İş aramaktan vazgeçenlerle
birlikte oranın yüzde 21’e, sayının ise 6 milyona yaklaştığı iddiaları ve OECD
ülkeleri içerisinde ilk sıraya yükseldiğimiz konusunda düşünceniz nedir? Bu
veriler doğruysa TÜİK niçin bu verileri işsizlik rakamlarına eklemeden
yayınlamaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Bakan, malumunuz olduğu üzere, 2 Mart 2009
tarihinden itibaren GAP İdaresi Başkanlığı Şanlıurfa’da faaliyete geçmiştir.
Plan-Bütçe Komisyonunda da gündeme gelen personelin ailelerinin bölüneceği
konusu maalesef gerçekleşmiştir. Konuyla ilgili olarak zamanın GAP İdaresinden
sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısının tutanaklara da geçen, konuyla
ilgili çözüm bulunacağı ve ailelerin parçalanmasının önüne geçileceği sözü
havada mı kalmıştır? Konuyla ilgili herhangi bir çalışma Hükûmetinizce
yapılmakta mıdır?
İki: GAP Eylem
Planı kapsamında tahsis edilen 2009 yılı ödeneğinin genel olarak tenkis edilen
ödenek miktarı nedir, yüzdesini verir misiniz?
GAP bölgesinde
kullanılmadığı için başka bölgelere ve projelere aktarılan ödenek var mıdır?
Miktarları nedir ve nereleredir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum. Sorum ilgili bakanlara.
Bütün
konuşmalarda 57’nci Hükûmet dönemi ile daha sonraki
AKP hükûmetleri kıyaslandı. 57’nci Hükûmet döneminde Bankalar Kanunu çıkarılmasaydı, BDDK
kurulmasaydı, kamu bankaları ve özel bankalar yeniden yapılandırılmasaydı,
Merkez Bankası bağımsız hâle getirilmeseydi acaba bugün çok övündükleri “Banka
sektöründe kriz olmadı.” konusu olur muydu, olmaz mıydı?
İkincisi: Benim
saymış olduğum dört tane maddenin üzerine AKP hükûmetleri
döneminde özellikle bankacılıkla ve finans sektörüyle ilgili sadece üç tane
yapısal bir değişikliği sayın bakanlar söyleyebilir mi?
Üçüncüsü: Şu anda
Türkiye’deki bankacılık sistemi içerisinde kaç tane banka yabancılara
satılmıştır ve millî bankanın oranları nedir?
Dördüncü sorum:
Çalık Grubunun devlet bankalarından almış olduğu kredilerin geri ödenip
ödenmediği sorulduğunda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ekonominin
tahminen ne kadarı kayıt dışıdır? Kayıt dışılığın önlenebilmesi için vergi
oranlarını düşürmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci sorum
olarak: Tekel Yaprak Tütün İşletmelerinin işçileri şu anda eylem içerisindeler.
Yaklaşık olarak iki günden beri buraya oturan sayın bakanlara hep bu soruyu
soruyoruz ve o insanların kendileri ve aileleri -Türkiye'nin birçok yerinden
geldiler onlar çünkü- hep
beraber bu sorunun cevabını bekliyorlar. Bu insanları ne
yapacağız? Bu insanlar burada hasta mı olsunlar, ölsünler mi? Yani bununla
ilgili Hükûmet olarak bir çalışma yapmayı düşünmüyor
musunuz? Hatta şöyle bir teklifte bulunalım isterseniz: Bu görüşmeler bittikten
sonra siz bakanlarla beraber, milletvekili arkadaşlarla beraber gelin şu anda
soğukta titreyen bu insanları ziyaret edelim. Bakalım onlar ne söyleyecekler?
Hep beraber bunları duyalım diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, ekonomiden sorumlu Sayın Bakanımızı biraz önce
dinledik, bütçeyi de inceledik ancak bu bütçede, bu konuşmalarda maalesef biz,
sanayicinin, işçinin, esnafın, memurun sıkıntılarının çözüldüğünü göremedik.
İşçinin yanında, köylünün, çiftçinin sıkıntılarına da bir çözüm göremedik.
Sayın Bakanım, 4/C’lilerin sıkıntılarını çözmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Bu
bütçenin içerisinde yatırımlara ayırdığınız toplam ödenek ne kadardır? Faiz
giderleri için ayırdığınız ödenek ne kadardır? İşsizlikte dünya şampiyonluğuna
koşan Türkiye'nin işsizlik problemlerine bu yatırım ödeneğiyle ne kadar çözüm
getireceksiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana
soruyorum: Gaziantep, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında
değerlendirilen illerimizden birisidir. Projenin en önemli etkisi sulanabilir
alanların artırılmasında görülmektedir. Barak Ovası Sulama Projesi Gaziantep
ekonomisi için büyük bir önem arz etmektedir. Bu projeyle, Nizip, Karkamış,
Oğuzeli ve Kilis’e kadar olan geniş bir alan sulanacaktır. Ancak, Sayın
Başbakanın, Mayıs 2008’de Diyarbakır’da “Finansman kaynağımızı belirledik,
yapılacak işleri somut bir takvime bağladık.” açıklamasının ardından yaklaşık
bir buçuk sene geçmiştir. Ancak, bu bir buçuk sene geçmesine rağmen Barak Ovası
Sulama Projesi’nde herhangi bir gelişme olmamıştır. Barak Ovası Sulama Projesi
ne durumdadır? Projeyi ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın bakanlar,
biraz önce arkadaşlarımızla birlikte Sıhhiye’den, Tekel işçilerinin oradan
geliyoruz. Yağmur ve soğuk altında bekleyen işçiler bize sordular “Bizim
durumumuz ne olacak?” diye. Ben de sayın bakanlara soruyorum; Tekel işçilerinin
sorunu ne olacak?
İkinci sorum:
Sayın Bakan, bankacılık sektöründe yabancı sermaye oranı nedir? 2002 yılından
bu yana bu orandaki değişim nasıl olmuştur? 2002 yılından bu yana ne kadar
banka kârı yurt dışına transfer edilmiştir?
Üçüncü sorum:
Sayın Bakan, iktidara geldiğiniz dönemde Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, Devlet
Planlama Teşkilatı yatırım programında olup da iktidarınız süresince
yapılmayan, yapımı durdurulan, ertelenen ve plandan çıkarılan fabrika sayısı
kaçtır? Bu fabrikalarla kaç kişiye istihdam sağlanacaktı? Bunların durdurulma
nedenleri nelerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İki sorum var.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın tasarruflarını hortumlayarak bünyesine
aktaran İslami finans kuruluşları hakkında SPK herhangi bir işlem yapıp
soruşturma açtı mı, sonuçları nelerdir?
İkinci sorum:
Sanayi ve Ticaret Bakanı, Bakanlık bütçesinin sunuş konuşmasında, yeni bir
finansman sistemi uygulamaya konulana kadar tarım satış kooperatifleri ve
birlikleri üzerinde bulunan 844,1 milyon TL DFİF kredisinin vadesinin 31/12/2009 tarihine kadar uzatıldığını söylemiştir.
Bilinmektedir ki bu krediye vade uzatılarak faiz yürütülmektedir ve birlikler
yeni bir borç yükü altına sokulmaktadır. Önemli olan ve birliklerce beklenen bu
kredi borcunun affedilmesi ve silinmesidir. Buna dair düşünceniz nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Akcan…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aracılığınızla sormak istiyorum.
Sayın Başbakanın
bütçe görüşmelerine başlarken yaptığı konuşmada “2001-2000 dönemindeki krizler yaşanırken
bir gecede hazine özel bankalara hortumlatıldı…” 4 milyarın üzerinde bir rakam
ifade etti Sayın Başbakan. Bu noktadan hareketle,
Bir: Sayın
Başbakanın söylediği doğru mudur?
İki: Eğer
doğruysa, yolsuzlukların üzerine gideceği taahhüdüyle iş başına gelen Hükûmetin Sayın Başkanı gerekli soruşturmayı bugüne kadar
açtırmayarak görevini kötüye kullanmış olmamakta mıdır?
Üç: Gerekli
soruşturma bugüne kadar açılmadığı gibi, AKP’nin iktidara gelişinden bir ay
sonra, yani 20 Aralık 2002 tarihli bir bakan oluruyla Sayın Başbakanın
kastettiği bankaların 3 milyarın üzerinde vergi borçlarını tahsil etmekten
vazgeçilmiştir. Bu vazgeçişle AKP’nin iktidara gelişinin desteklenmesi arasında
bir ilişki var mıdır?
Son olarak, Sayın
hazineden sorumlu Bakan istikrarlı ve isabetli tahminler yaptıklarını
söylüyorlar. Bütçe açığını 2009’da 10 milyar olarak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akcan.
Evet, soru sorma
süresi tamamlanmıştır.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; faiz ödemelerinin bütçedeki payı soruldu. 2002
yılındaki bütçeye baktığımız zaman faiz ödemelerinin bütçedeki payı yüzde 43,2.
Geçen yıl yüzde 22,4’e iniyor rakam. 2010 bütçesinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde şu anda görüşülmekte olan bütçede ise yüzde 19,8. Yani
devraldığımızda bütçenin yüzde 43’ü faizken, 2010 bütçesinde bu yüzde 20’nin de
altına çekilmiş durumda.
Bankacılıkla
ilgili “Yapısal anlamda neler yapıldı?” diye soruldu. Aslında ben konuşmamda
bunların bir kısmına değindim ama biliyorsunuz, biz, öncelikle TMSF Yasası’nı
çıkarttık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Biliyorsunuz, biz, TMSF Yasası
çıkarttık, meşhur 5020. Ondan biraz önce bahsedildi bankalar şöyle böyle diye.
Bu bankaların hangi dönemde battığını, hangi dönemde bu devletin, bu milletin
milyarca dolar bankalar yüzünden borç altına sokulduğunu da unutmamak
gerektiğini düşünüyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İmar Bankasına 15 katrilyon para çektiren siz değil misiniz?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – İmar Bankası… Güzel bir noktaya
değindiniz. Biliyorsunuz, burada İmar Bankasıyla ilgili özel bir yasa çıkarttık
biz. 6,5 milyar lira mevduat toplayıp defterlerine sadece 500 milyon dolar
işlerken, 6 milyar doları hortumlarken İmar Bankası bu ülkede hükûmet kimdi? Onu sormak lazım. Biz
bunu ortaya çıkarttık. Bizim dönemimizde bu ortaya çıktı, iktidara geldikten üç
dört ay sonra. Yıllardır bu devleti, bu milleti hortumlayan bu İmar Bankasına,
6 milyar doları alıp kayıtlarına işlemeyen İmar Bankasına… Ki kayıtlarda da
var, bu denetimde de ortaya çıkmış, denetimlerde zaman zaman
bunlar ortaya çıkmış fakat üstü… (MHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sizin döneminizde yapıldı, sizin döneminizde. AKP vardı o dönemde.
BAŞKAN – Buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Dolayısıyla İmar Bankasından
bahsedenlerin bu bankanın hangi dönemde yolsuzluk yaptığını, hangi dönemde
hortumlama yaptığını iyi düşünmeleri gerekir. O dönemde iktidarda kimler vardı?
Onu düşünmeleri gerekir. Bunu ortaya çıkaran biziz, çözen biziz yani. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Şimdi tutup da “İmar Bankası kimin döneminde battı?”
derken, o paraları göz göre göre bunlar hortumlarken
kimler iktidardaydı? Onlar kendilerini biliyor, onun için… Diyorum ki, bakın,
ekonomik konularda çok dikkatli konuşun, hangi noktada konuşsanız başınıza iş
açarsanız. Dolayısıyla hiç bunları gündeme getirmeyin, kendiniz zor durumda
kalırsınız. (MHP sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakan, ondan sonra, Hükûmettiniz,
niye üzerinize düşeni yapmadınız? Kim hortumladıysa çıkartsaydınız ortaya.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Başka neler yaptık? Biliyorsunuz,
Bankacılık Yasası çıkarttık, 5411 sayılı Bankacılık Yasası. Çok önemli bir
reformdur.
Kredi Kartları
Yasası çıkarttık. Bugün, bakıyorsunuz, gelişmiş ülkelerde yeni yeni kredi kartları yasaları çıkarılıyor. Hatta büyük bir
ülkenin, bakın, kredi kartı yasası, madde madde,
bizim, zamanında çıkarttığımız yasanın hemen hemen aynısıdır,
5464 sayılı Kredi Kartı Yasası.
Yine, Mortgage Yasası çıkarttık buradan biliyorsunuz. Sınırlı
mevduat güvencesi getirdik. Dolayısıyla, bütün bunlar Türkiye’deki bankacılıkta
yapılan köklü işler. Dolayısıyla, bankalardan bahsederken çok çok aman dikkatli olalım, şu dönemde oldu, bu dönemde oldu…
O dönemde ne oldu? Bankalar battı. Bankaların battığı bir döneme… İşte
“Bankalar battı, bu iş iyi oldu.” gibi anlattı biraz önce Sayın Öztrak, kendisi Hazine Müsteşarlığı da yapmıştır, yani,
bankaların battığı bir döneme “O dönemde iyi ki bankalar battı, şimdi onun için
bir şey olmuyor.” diye savunmaya çalışmak DPT kültürüne ve DPT formasyonuna da pek yakışmıyor, ben ona da açıkçası burada
vurgu yapmak istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, son beş
dakikada, Sayın Başkan, Devlet Bakanı Sayın Yılmaz sorulara cevap verecek.
BAŞKAN – Tabii ki
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Ben, son olarak da bu 4/C’ye değinmek istiyorum. Şimdi 4/C’den
bahsediliyor. Bakın, 4/C bizim İktidarımızın getirdiği bir uygulamadır. Daha
önceki dönemlerde, bizden önceki dönemlerde özelleştirmelerden sonra işsiz
kalanların tekrar rahatlanmalarına imkân veren bir uygulamadır. MHP- CHP- DSP
döneminde işten çıkarılanlara tekrar imkân sunan bir uygulamadır.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakan, siyaseti siyasete girdikten sonra mı öğrendin? Böyle
bir hükûmet yok.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Şimdi siz 4/C’yi
gündeme getirirken aman dikkat edin, aman dikkat edin.
Ben sözü Sayın
Yılmaz’a bırakıyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Yılmaz.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de hızlı bir
şekilde sorulan sorulara cevap vermeye çalışacağım.
Sayın Işık TÜİK’le ilgili bir soru sormuştu işsizlik rakamları
konusunda. TÜİK tamamen uluslararası standartlarda ve karşılaştırılabilir
nitelikte bu verileri hesaplamaktadır. Ümidi kırık işsizleri hesaplayıp
yayınlayan da yine TÜİK’tir, bu verileri de
yayınlamaktadır fakat şu anda TÜİK, tamamen, dediğim gibi, işsiz rakamını
uluslararası tanım ne ise, Avrupa’nın tanımı ne ise aynı tanım üzerinden
üretmekte ve mukayese edilebilir bir şekilde kullanmaktadır.
OECD’deki
işsizlikle ilgili bir şey sordunuz. 2008-2009 arasına
baktığınız zaman Çek Cumhuriyeti -mesela- 4,4’müş, OECD üyesi, 6,9’a çıkmış
işsizlik; Danimarka’da 3,3’ten 5,9’a çıkmış, yüzde 79 artmış; İzlanda’da 3’ten
7,1’e, İrlanda’da 6’dan 11,9’a, işte Meksika’da 3,5’tan 5,7’ye, böyle gidiyor;
İspanya’da 11,3’ten 18,1’e, yüzde 60 bir artış, Türkiye’de de 10,7’den-
OECD’nin mukayeseli verilerinde- 14,6’ya, yüzde 36; OECD ortalaması ise sadece
yüzde 39. Yani Türkiye, OECD ortalamasının altında ama maalesef ta geçmişten
gelen işsiz stokumuz yüksek olduğu için o hâlen yüksek düzeyini korumaya devam
ediyor. İnşallah önümüzdeki yıllarda tedricen azalacak.
Sayın Paksoy’un GAP’la ilgili, tenkis edilen ödeneklerle ilgili
sorusu vardı. Şimdi, bazı kuruluşlarda, doğru, tenkis ediliyor, bazılarına
ilaveler yapılıyor, daha çok bu toplulaştırma ve ihale süreçlerinden
kaynaklanan bazı proje bazlı gecikmeler olabiliyor.
Eğer uygun görürseniz daha dikkatli bir cevap açısından yazılı bir cevap
verelim bu sorunuza.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Personelin durumu ne?
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Personelin durumu… Bu karar artık alındı yani biz, her
türlü kararı tartışmaya açarsak bu ülkede hiçbir iş yapamayız. O bölgede
çalışmasına karar verildi bu kurumun. Belli fedakârlıklara hepimiz katlanacağız
bu kararlar için ama çok sıkıntılı durumlarda da tabii ki özel durumlara bakmak
gerekir.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Fedasını halk yapacak, kârını siz yapacaksınız Sayın Bakan; olur mu
öyle şey!
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – “Kayıt dışılık oranı nedir?” diye sordu bir değerli
milletvekilimiz. İstihdam açısından söyleyebilirim, yüzde 45 civarında. Tarım
sektöründe maalesef çok yüksek, yüzde 90’lara yakın, yüzde 87-88, işte diğer
tarım dışı alanlarda yüzde 30 civarında. Toplam ortalama olarak baktığınızda
yüzde 45 civarında bir kayıt dışılık söz konusu. Fakat bizim İstatistik
Enstitümüz işsizliği veya istihdamı tespit ederken kayıt dışını da tespit
ediyor, yani orada sadece kayıtlıya bakmıyoruz, kayıtlısı, kayıt dışı olanı,
tamamını kapsayan bir hesaplama söz konusu.
Yatırımlara ne
kadar ödenek ayırdığımızı sordunuz. 2010 yılında mahallî idare yatırımları da
dâhil edildiğinde yaklaşık 41 milyar TL bir ödenek söz konusu. 2009 yılında
yine aynı bazda 35,7 milyar TL’ydi yani 35,7’den
40,975’e çıktı. Artış oranına baktığınızda, programa göre, nominal
olarak yüzde 14,7 artış, reel olarak ise 9,2. Yani kamu yatırımlarında biz bu
süreçte makul bir düzeyde yatırım yapmaya devam ediyoruz. Keşke imkânımız olsa
daha fazla altyapı yatırımı yapabilsek tabii. Çünkü bu süreçte çok daha ucuza
mal ediyoruz aynı zamanda yatırımlarımızı düşen fiyatlardan dolayı.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süre tamamlanmıştır.
DEVLET BAKANI
CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Süre tamamlandı. Diğer sorulara, müsaadenizle yazılı
cevap verelim.
Çok teşekkür
ediyorum.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Bakan, Tekel işçilerini ziyarete gidecek misiniz? Çaylarını
içeriz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, şimdi sırasıyla…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine.”
sesleri)
BAŞKAN -
…dördüncü turda yer alan…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN -
…bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – On binlerce Tekel işçisi dışarıda bekliyor. Bakın burada soruldu.
Niye cevap vermiyorsunuz?Sizde izan yok mu?
BAŞKAN – Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2010 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, burada milletvekili konuşuyor, beni dinler misiniz?
BAŞKAN – Sayın
Genç… Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Abdi İpekçi Parkı’nda şu anda on binlerce işçi soğukta bekliyor.
BAŞKAN – Sayın
Genç, kaba gürültüyle kimseyi korkutamazsınız burada. Tüzük
gereği oylama yapılıyor burada, lütfen oturur musunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Oylama yapıyorsunuz ama ben milletvekiliyim, bana cevap
verecek. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Doğru canım, adam bir şey soruyor. Dinle, cevabını ver ya!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu memleketin evlatları şu anda soğukta, karda, parkta eziyet
çekerken size sorulan sorulara niye cevap getirmiyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, siz oylamaya geçtiniz, devam edin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye cevap vermiyorsunuz?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, “Tekel işçileri Sıhhiye’de eylem yapıyor.”
diyor, “Sayın Bakan cevap vermedi.” diyor, siz duymuyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – On binlerce işçi dışarıda bekliyor. Böyle Meclis olur mu?
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen oturun.
Bölümleri
okutuyorum:
42.09 – TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU
1.– Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 29.228.082
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 19.473.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 48.701.082
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 44.691.082
BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 4.010.000
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Genç, tamam.
Kabul edenler...Kabul etmeyenler... Karar
yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan nerede var, saymadınız.
BAŞKAN – Toplamı okutuyorum:
TOPLAM 48.701.082
BAŞKAN– Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumunun 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Tütün, Tütün
Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayacaksınız, saymıyorsunuz efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Neyi sayacak, buradaki kalabalığı görmüyor musun?
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Genç… Şurada oylama yapıyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Ama saymadan diyorsunuz
BAŞKAN – E, Sayın
Genç, kâtip üyeler burada ve iki farklı partiden.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Saydılar mı?
BAŞKAN – Evet.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Sayın Başkan, siz devam edin.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen… Burayı siz idare etmeyeceksiniz. Burada iki farklı partiden, biri
muhalefetten olmak üzere kâtip üye var. (Gürültüler)
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Burada 100
küsur kişi var.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, lüften… Olmuyor.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Arkadaşlar, lütfen… Sayın Başkan gerekeni yapıyor.
BAŞKAN - Genel
toplamları okutuyorum:
2.– Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası
Düzenleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 42.068.924,00
- Toplam Harcama : 29.621.469,10
- İptal Edilen Ödenek : 12.447.454,90
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 42.068.924,00
- Yılı tahsilatı : 29.306.550,89
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Tütün, Tütün
Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 yılı merkezî yönetim
kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.82 - HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI
1.– Hazine Müsteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 59.661.862.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 340.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 7.447.882.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 705.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 1.106.793.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 68.921.877.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Hazine Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı :
63.751.930.900,00
- Toplam Harcama :
57.910.318.668,99
- İptal Edilen
Ödenek : 5.841.612.231,01
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.03 - SERMAYE PİYASASI KURULU
1.– Sermaye Piyasası Kurulu 2010 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 26.028.360
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 6.379.760
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 37.017.880
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 69.426.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 57.104.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 12.322.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 69.426.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Sermaye Piyasası Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 63.514.867,00
- Toplam Harcama : 53.511.661,88
- İptal Edilen
Ödenek : 10.003.205,12
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 52.810.000,00
- Yılı tahsilatı : 57.089.235,50
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası
Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.04 - BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURULU
1.– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 8.041.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 81.959.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 90.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
05 Diğer
Gelirler 90.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 90.000.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 105.000.000,00
- Toplam Harcama :
55.499.587,23
- İptal Edilen
Ödenek : 49.500.412,77
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 105.000.000,00
- Yılı tahsilatı : 87.723.371,45
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.81 - DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.– Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 841.395.900
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma
Hizmetleri 124.100
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 250.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 170.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim
Hizmetleri 27.600.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 869.540.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 289.958.800,00
- Toplam Harcama : 225.853.344,18
- İptal Edilen
Ödenek :
63.946.655,82
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 158.800,00
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.85 – TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.– Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 112.143.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 659.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetler 11.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 112.813.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 101.511.000,00
- Toplam Harcama :
85.439.672,30
- İptal Edilen
Ödenek : 16.071.327,70
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.34 - GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.– GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.325.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 56.550.500
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 59.876.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama (TL)
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 59.876.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 59.876.000
BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
2.– GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E
T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 31.238.000,00
- Toplam Harcama : 28.050.550,48
- İptal Edilen
Ödenek : 3.187.449,52
BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E
T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 24.330.000,00
- Yılı tahsilatı :
29.876.072,78
BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Böylece, Tütün ve
Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu, Hazine Müsteşarlığı, Sermaye Piyasası Kurulu,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı ve GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığının 2010 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2008 yılı merkezî
yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni ediyoruz.
Sayın
milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için, 17 Aralık 2009 Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati : 21.13