Normal 26011 2 7 2010-01-08T15:55:00Z 2010-01-08T15:55:00Z 1 60281 343608 TBMM 2863 806 403083 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 4

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 56

32’nci Birleşim

15 Aralık 2009 Salı

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile

konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak

yazılmıştır)

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI

1.- Cumhurbaşkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Cumhurbaşkanlığı   2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Sayıştay Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sayıştay Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU

1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ

1.- Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

K) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

 

IV.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Bakanlık Müsteşarına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/10408)

2.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, TRT’deki bazı haberlere ve yayın politikasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10523)

3.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, TRT’nin bandrol gelirlerinin kapsamının genişletilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10525)

4.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, TRT’de yayınlanan bir diziye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10547)

5.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin bandrol gelirleriyle ilgili değişikliğe ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10548)

6.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, TRT’nin gelir ve giderlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10650)

7.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, RTÜK üyelerine yapılan kira yardımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10665)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TRT programlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10668)

9.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, RTÜK üyelerine yapılan kira yardımına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10669)

10.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, TRT’de yayınlanan bir programa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10738)

11.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, TRT’de yayınlanan bir programa ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10740)

12.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, sosyal güvenlik kurumlarının sağlık harcamalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10858)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.03’te açılarak iki oturum yaptı.

 

Anayasa Mahkemesi, 11/12/2009 günlü Esas: 2007/1 ve Karar: 2009/4 sayılı Kararı’yla Demokratik Toplum Partisinin kapatılmasına ve kapatma kararının verildiği tarihte parti tüzel kişiliğinin sona ermesine karar verdiğinden, bu karar gereğince, Demokratik Toplum Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün faaliyetlerinin sona erdiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442) ve 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1’inci maddeleri okundu.

 

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, şahsına,

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, grubuna,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Genel Kurulun, 14/12/2009 Pazartesi günü, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer alan 442 sıra sayılı 2010 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerindeki görüşmelerin tamamlanmasından sonra, gündemin “Oylaması Yapılacak İşler” kısmında yer alan 445 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı’nın tümünün oylanmasının tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

11/12/2009 tarihli 30’uncu Birleşimde görüşmeleri tamamlandıktan sonra tümü üzerinde elektronik cihazla yapılan her iki açık oylamada da toplantı yeter sayısı bulunamayan, Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710) (S. Sayısı: 445) elektronik cihazla tekrar açık oya sunularak kabul edildi.

 

15 Aralık 2009 Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 19.48’de son verildi.

 

 

 

Mehmet Ali ŞAHİN

 

 

 

Başkan

 

 

Murat ÖZKAN

 

Gülşen ORHAN

 

Giresun

 

Van

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

15 Aralık 2009 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca, bugün iki tur görüşme yapacağız.

Birinci turda, Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Sayıştay bütçeleri yer almaktadır.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (x)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI

1.- Cumhurbaşkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Cumhurbaşkanlığı   2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

                           

(x) 442 ve 443 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 14/12/2009 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

E) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Sayıştay Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sayıştay Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Saygıdeğer milletvekilleri, 03/12/2009 tarihli 26’ncı Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, konuşmaların bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.

Tur üzerindeki konuşmalar bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize arz ediyorum.

Birinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili; Nesrin Baytok, Ankara Milletvekili; İsa Gök, Mersin Milletvekili; Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: İsmet Büyükataman, Bursa Milletvekili; Murat Özkan, Giresun Milletvekili; Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili; Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.

AK PARTİ Grubu adına: Alaattin Büyükkaya, İstanbul Milletvekili; Ahmet Öksüzkaya, Kayseri Milletvekili; Haydar Kemal Kurt, Isparta Milletvekili; Ayşe Türkmenoğlu, Konya Milletvekili; Fatih Öztürk, Samsun Milletvekili; Cumhur Ünal, Karabük Milletvekili; Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili; Abdulkerim Aydemir, Ağrı Milletvekili.

Şahısları adına: Lehinde Mehmet Daniş, Çanakkale Milletvekili; aleyhinde Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, hatipler konuşmalarını tamamlayamadığı takdirde hatipler için sadece bir dakika ek süre vereceğim. Bu bir dakikanın dışında kimsenin herhangi bir talepte bulunmamasını özellikle istirham ediyorum çünkü o bir dakikanın dışında süre vermeyeceğim, çalışma sürelerimiz çok uzun. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum.

Evet, gruplar adına ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Halil Ünlütepe, Afyonkarahisar Milletvekili.

Sayın Ünlütepe… Yok.

Sayın Baytok… Yok.

Sayın İsa Gök… Burada.

Buyurun İsa Bey sizden başlayalım, sonra diğer arkadaşlarımız gelirler. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Gök, Grubunuzun bildirdiği süreniz dokuz dakikadır.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Arkadaşlar, konuya girmeden önce, dün Mecliste konuşma yapan Sayın Başbakanın konuşma üslubuna değinmek istiyorum. Dün, hakikaten, âdeta saldırırcasına bir konuşma izledik. Dehşetle izledim. Çalışma bittikten sonra Başbakanın…

AHMET YENİ (Samsun) – Önce bir Meclisi selamlayın.

İSA GÖK (Devamla) – Selamladım beyefendi, iyi dinlemediniz siz, zabıtlara bakınız.

Başbakanın konuşma kitapçığı daha sonra dağıtıldı. Bu kitapçığı okudum akşamleyin. Acaba Başbakan doğaçlama, o anda gelen laflardan dolayı mı sinirlendi, spontane bir olay mı diye incelemek istedim. Enteresan bir durumdu.

Arkadaşlar, kitapçığa bakarsanız, kitapçığı kim hazırladıysa, hangi ekip hazırladıysa, Başbakanın prompter’dan yaptığı konuşmalarda da aynı üslup var, doğrudan saldırı, doğrudan, açıktan hakaretler var. Bu bir defa Meclis kürsüsünden yapılan konuşmaların adabına aykırı. Doğrudan “vampir” kelimesi geçiyor. Kitapçıkta da var. Arkadaşlar, burası Meclis kürsüsü. Konuşan Başbakan. Konuşan Başbakan.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – “Hıyanet” ne oluyor?

İSA GÖK (Devamla) - Başbakan diyor ki, Başbakan: “Grubuna hâkim olamıyorsan, biz hâkim olmasını biliriz!” Bak sen! Meclis Başkanına “Sen mi susturacaksın, yoksa biz mi susturalım?” bunu söylüyor. Yani ne olacak? Dövecek misiniz? Gelip gruba sıra dayağı mı çekeceksiniz? Bu nasıl bir üslup? Ha varsa teklifiniz, biz teklife geliriz. Bu şekilde…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Başbakanın konuşmasını değerlendirmek senin işin değil, sen kendi konuşmanı yap.

İSA GÖK (Devamla) – Saldırabilirsiniz, Grup Başkan Vekili saldırabilirsiniz.

…Meclis Başkanını doğrudan zaten Başbakanın azarlaması bir âdetten oldu.

AHMET YENİ (Samsun) - O görevi kim verdi size, değerlendirme görevini kim verdi size?

İSA GÖK (Devamla) - Bu garip bir psikolojik hâletiruhiye. Enteresan bir şey. Yetmiyormuş gibi grupları tehdit ediyor, hakaretler ediyor. Bir Başbakana bu yakışmıyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Konuya gel konuya, vaktin doldu.

İSA GÖK (Devamla) - Eğer ki Meclis Başkanlığı görevini yapsa, bu denli, affedersiniz ama, rezalet bir durum ortaya çıkmaz. Meclis Başkanlığı görevini sıradan milletvekillerini uyararak yapıyor ama burada yalnızca bir milletvekili olan Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi’ye karşı hiçbir uyarıda bulunamıyor. Mütemadiyen azarlanıyor Meclis Başkanı.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - İsa Bey, beş dakikanız doldu, konuya gelin isterseniz. Bütçeyi görüşüyoruz İsa Bey.

İSA GÖK (Devamla) - Arkadaşlar, anlaşılan Meclisteki sistem değişiyor. Benim Meclis Başkanına önerim: Sürekli azar yiyor, sürekli fırça yiyor. Ya istifa etsin, ya görevini İç Tüzük hükümlerine göre layıkıyla yapsın. Yapmayacaksa da o kırmızı plaka var ya, kırmızı plaka numarasını AKP Grup Başkan Vekilinin numarasından sonraya değiştirsin. Meclis Başkanlığının onurlu bir yeri vardır, azar yeri değildir. Artı, Meclis Başkanlığı hukuk kuralları içerisinde herkese eşit uygulama yapmak zorunda ama nerede eşit uygulama!

AHMET YENİ (Samsun) – Vaktiniz doldu, vaktiniz.

İSA GÖK (Devamla) - İhaleye fesat karıştırmaktan, kalpazanlıktan başka insanlar cezaevine girerken, birileri buradan konuşabilme özgürlüğüne kavuşuyorsa ve kimse bir şey diyemiyorsa adaletten bahsedilemez zaten. Böyle bir şey olamaz.

Arkadaşlar, dün, hakikaten, bu konuşma üslubu tüyleri diken diken etti.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Baykal’ın Atatürk’le ilgili yaptığı alıntıyı bir hatırlasana.

İSA GÖK (Devamla) - Anayasa yargısının önemine hiç gelmeye gerek yok. Bülent Arınç Beyefendi zaten bir ara kapatmaktan bahsetmişti ama -1803 tarihinde Amerika Federal Yüksek Mahkemesi yasaların mahkemelerce Anayasaya uygunluğunun denetlenebileceğine karar vermişti- birilerinin hukuk mantığı, 1803 Amerikası mantığına dahi gelmemiş bir mantık, Orta Çağ’da kalmış. O yüzden, Anayasa Mahkemesinin önemine hiç girmeyeceğim.

AHMET YENİ (Samsun) – Bütçeyle ilgili yok mu sözünüz?

İSA GÖK (Devamla) - Bütçeyle ilgili.

Dün Sayın Genel Başkanınızın bütçeyle ilgili yaptığı konuşma süresi kadar konuşmamı yaparım; imam-cemaat meselesi, bunu bilirsiniz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz, Genel Başkanınızın dün yaptığı konuşmaya bakın.

İSA GÖK (Devamla) - Dün Genel Başkanınız burada hiç de hoş olmayan, tam bir saldırı, hakaret…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sen, kendi Genel Başkanının yaptığı konuşmaya bak. Bu üslup doğru değil.

İSA GÖK (Devamla) - Sayın Suat Kılıç, ben sizi muhatap dahi almam bu konuda.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bu üslup doğru değil, bu üslupla konuşma olmaz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Gök, Genel Kurula hitap ediniz.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Baykal’ın dün söylediği sözü…

BAŞKAN - Sayın Aydın…

İSA GÖK (Devamla) – Bütçe konusuna…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu üslupla konuşma olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

İSA GÖK (Devamla) – Sayın Başkan, keşke bu uyarıyı dün Başbakana yapabilseydiniz, bana yaptınız. Bana yapmayın.

BAŞKAN – Arkadaşlara da söyledim.

İSA GÖK (Devamla) – Önce burada dün bu olayı başlatan Başbakana uyarıda bulunsaydınız. Ona uyarıda bulunmadınız.

Anayasa Mahkemesine gelirsek arkadaşlar, bakınız, Anayasa Mahkemesinde bekleyen kimi davalar var: Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Tanık Koruma Kanunu -hani, Ergenekon davasından önce çıkartıldı da gizli tanıklar ortaya çıkartıldı ya, gizli tanıklar- bu kanunu Anayasa Mahkemesi hâlâ incelemeye almıyor, hâlâ -hâkim ve savcı stajyer adaylarının alınmasındaki Adalet Bakanlığının bürokratlara etkisini düzenleyen Kanun- dava açtık, hâlâ bunları Mahkeme incelemeye almıyor. Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik… Bu, Sağlık Bakanlığı eğitim araştırma hastanelerinde klinik şefi, şef yardımcı kadrolarına doğrudan atama. Bunların davasını açtık, hâlâ bunları Mahkeme ele almıyor. Arkadaşlar, 2006 yılında açılan davalar var.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Herhâlde atamalar bittikten sonra alınacak.

İSA GÖK (Devamla) – Herhâlde.

Çevre Kanunu var, Tohumculuk Kanunu var, bunları Mahkeme ele almıyor.

Peki, ele almıyor da başka neler yapıyor? Arkadaşlar, ele almadığı gibi ama Raportör Ali Rıza Aydın var, YARSAV üyesi. Başkan Haşim Kılıç, “nasıl olur da bu raportörden kurtulurum” diye Sayıştaya rotasyon adı altında göndermeye kalkıyor, istifasını istiyor. Mahkemenin kararlarına hiçbir şey demiyorum. Mahkeme, önüne gelen dosyaları cansiparane çalışıyor ama bir Başkan var ki ve Mahkeme yapılanması gereği gündemi Başkan belirliyor, Haşim Bey gündeme asla bu önemli kanunları getirmiyor.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İsa Bey, Başkanı kim seçti?

İSA GÖK (Devamla) – Bu yetmiyormuş gibi, kanunlar iptal oluyor, gerekçeli karar yayınlanmıyor.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İsa Bey, Başkanı kim seçti?

İSA GÖK (Devamla) - Bu arada Hükûmet haftalarca atamalarını bitiriyor. Böyle yapılanma olmaz!

Haşim Bey’in…

AHMET YENİ (Samsun) – Bütçeyle ilgili bir sözün yok mu?

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen, müdahale etmeyiniz efendim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biraz da Başkan Vekilinden bahset İsa Bey.

İSA GÖK (Devamla) – Efendim, TRT Kanunu’nun Anayasa Mahkemesinde görüşülmesi sürecek, bir türlü gündeme gelmiyor.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biraz da Başkan Vekilinden bahset İsa Bey.

İSA GÖK (Devamla) - Yakışıyor mu Ayşe Nur, yakışıyor mu şu saldırganlık?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sana nasıl yakışıyorsa bana da öyle yakışıyor.

İSA GÖK (Devamla) - Yakışıyor mu? Hatibe karşı…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sana nasıl yakışıyorsa bana da öyle yakışıyor.

İSA GÖK (Devamla) - Yapma, herkes kendi üslubunda…

AHMET YENİ (Samsun) – Sabah sabah Meclisi germenin gereği yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale etmeyiniz efendim.

İSA GÖK (Devamla) – Haşim Kılıç’ın oğlunun düğününde TRT’nin imkânları kullanılıyor. TRT Kanunu’nu görüşüyor Anayasa Mahkemesi ama Haşim Bey gündeme bunu almıyor kesinlikle.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Başkanı biz mi atadık İsa Bey?

İSA GÖK (Devamla) - Telefon Dinleme Kanunu: Bakın, bu TİB Kanunu üç buçuk yıl gündeme gelmedi, üç buçuk yıl. Bu arada, dinlemeler, istihbari dinlemeler oldu. Ne oluyor? AKP ile Anayasa Mahkemesinin tepesinde -mahkeme olarak demiyorum- Haşim Bey arasında bir bağlantı mı var? Bunu çözmek lazım arkadaşlar.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Başkan Vekilinin kiminle bağlantısı var?

İSA GÖK (Devamla) - Yabancılara mülk satışı gelmiyor, 2B arazilerinin satışı gelmiyor…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Başkan Vekilinin eşinin kiminle bağlantısı var? Bundan da bahset biraz.

İSA GÖK (Devamla) - Askere sivil yargı gelmiyor. Arkadaşlar…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Hangi davanın sanığı?

AHMET YENİ (Samsun) – Sizin bağlantınız kiminle?

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen müdahale etmeyiniz efendim. Çıkıp cevap verirsiniz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Başkan Vekilinin eşi hangi davayla bağlantılı, ondan bahset.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen…

İSA GÖK (Devamla) – Bunlar zapta geçsin, daha sonra görüşürüz.

Bakın, arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi üzerinde…

AHMET YENİ (Samsun) – Her hafta Silivri’de ne yapıyorsun, her hafta?

İSA GÖK (Devamla) - …AKP’nin birtakım çalışmaları olduğunu biliyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Silivri’de ne yapıyorsun?

İSA GÖK (Devamla) - Üye yapısını değiştirme, mevzuatı değiştirme gibi bir çalışmaları olduğunu biliyoruz ki bunların tümü hukuk devletiyle, hukukun üstünlüğüyle asla bağdaşmayan çalışmalar.

AHMET YENİ (Samsun) – Silivri de dâhil mi?

İSA GÖK (Devamla) - Ama düşünün öyle bir noktaya geldik ki Danıştayın verdiği bir karara itiraz için YÖK Başkanı, hukukçularla görüşmüyor, Başbakandan mütalaa alıyor, Cumhurbaşkanından mütalaa alıyor. Türkiye öyle bir noktaya geldi. Türkiye, siyasallaşmanın, her özerk kurumda -              yargı dâhil- had safhasını yaşamaya başladı. Bunun önüne geçmek için itirazlarda bulunuyoruz, görülen tek şey Başbakanın saldırısı, başka hiçbir şey değil, hem de vicdana sığmaz bir şekilde saldırısı, hakaretlere varan cümlelerle saldırısı.

Bunun önüne geçmenin yolu, arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

İSA GÖK (Devamla) – …dün Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal dedi ki: “Milletvekilliği militanlığının dışında vicdana sığınmak, önce ülkeye karşı borçlu olduğunuzu hatırlamak, ülkeyi germemek; dili, dini, ırkı, cinsiyeti, mezhebi ne olursa olsun 72 milyon insanımızın kardeşçe Anadolu toprakları üzerinde bir arada yaşamasını savunmak, ayrıştırmak değil; hukuku üstün kılmak, hukuk devletini amaç edinmek; insanı sevmek, insanlara saldırmak değil, kışkırtmak değil, kavga etmek değil; Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Türkmen’iyle, herkesin bir arada yaşama mantığını savunmak yani kardeşliği savunmak.”

AHMET YENİ (Samsun) – İşte, biz onu savunuyoruz.

İSA GÖK (Devamla) - Bunu yapmayıp saldırı, bunu yapmayıp kavga, bunu yapmayıp hukuk kurumlarını yok etmeye çalışma.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Onu siz yapıyorsunuz.

İSA GÖK (Devamla) - Arkadaşlar, eğer ki bunları Hükûmet yapmaya başlarsa Türkiye'nin geleceği karanlık demektir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 11.17

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’ye aittir.

Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz, grubunuzun bildirdiği şekilde on üç dakika.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Sözlerimin başlangıcında Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dün bütçenin tümü üzerindeki görüşmeleri tamamladık. Bugün de bütçenin ilk günkü müzakerelerini yapıyoruz. İktidar partisinin sekizinci bütçesini görüştük. Sekiz bütçedir milletvekili olarak bu sıralardan bütçe görüşmelerini izliyorum. Onun öncesinde bürokrasi döneminde de belki sekiz bütçe hükûmet sıralarında bürokrat olarak oturdum, bütçeleri izledim. Sekiz bütçedir gördüğüm şudur değerli arkadaşlar: Bütçe görüşmeleri, özellikle Sayın Başbakanın konuşmalarında bir gergin atmosfere kavuşuyor, bir gergin atmosferin sahne olduğu bütçe görüşmelerini izliyoruz. Başbakanlar, benim bürokrasi dönemimde izlediğim dönemdeki görüşmelerde ufuk açan, tartışmalardan uzak, Meclisin tansiyonunu düşüren konuşmalar yapardı. Ancak, dünkü görüşmelerde Sayın Başbakanın özellikle tansiyonu yükselttiği, memleketin daha huzura, sükûnete ihtiyacı olduğu bir dönemde Sayın Başbakanın sükûnet sağlaması gereken bir ortamda maalesef gerginliğe neden olan konuşmaları oldu. Bunun üzüntüsünü yaşadığımı ifade etmek istiyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun bütçeye ilişkin olarak vermiş olduğu karşı oy yazısında buğday fiyatına ilişkin olarak  bir yanlış rakamın yer aldığını da ifade ettiler. Dün söz aldım ama, aynı oturumda olmadığı için söz hakkını Sayın Başkan bana vermedi. O rakam Devlet Planlama Teşkilatının 2008 yılında yayınlamış olduğu ve hâlen bu kurumun web  sayfasında yer alan bir rakamdır. Sayın Elitaş’a ben Devlet Planlama Teşkilatının web sayfasına girerek doğru rakamı görmesini öneriyorum. Bizim muhalefet şerhimizde bütün rakamlar ayrıntısıyla gözden geçirilmiş, tartılmış, oraya yazılmıştır. Sayın Elitaş gibi tecrübeli bir siyasetçinin bunu fark etmiş olması gerekirdi, onun adına üzüldüğümü ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı seçim sistemi, hepinizin bildiği gibi 2007 yılında yapılan bir yasa değişikliğiyle değiştirildi. Daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa’da gösterilen usullerle seçilmekte olan Cumhurbaşkanı, artık değişiklikten sonra, önümüzdeki ilk seçimden itibaren halk tarafından seçilecek. Bu, Türkiye’nin parlamenter sisteminde çok önemli bir değişikliği ifade etmektedir. Ancak bu değişikliğin yeterince tartışıldığını ve belli bir mantıksal temele oturduğunu söylemek mümkün değildir.

Demokrasiler iki gruba ayrılır; birinci grubu başkanlık sistemleri oluşturur, ikinci grubu parlamenter sistem oluşturur. Parlamenter sistemde yürütme organının yetkileri daha çok hükûmettedir, Cumhurbaşkanı da vardır veya devlet başkanı vardır, ancak onun yetkileri sembolik düzeyde tutulmuş olan yetkilerdir. 61 Anayasası’nın Türkiye’ye getirmiş olduğu model bu modeldi. Başkanlık sistemlerinde ise güçlü bir başkan vardır, yetkiler hükûmet ve devlet başkanı arasında bölüşülür. Cumhurbaşkanının veya devlet başkanının yetkileri sembolik değildir başkanlık sistemlerinde.

Türkiye'nin 82 Anayasası’yla gelmiş olduğu model ise ne başkanlık sistemine uyan ne de parlamenter demokrasiye uyan bir modeldir.

Şimdi, yapılan değişiklik, 82 Anayasası’nın o zamanki devlet başkanına yönelik, nevi münhasır diyebileceğimiz bir düzenlemesini esas alıp bunun üstüne halk tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanını monte ediyor. Halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı, parlamenter demokrasilerde daha güçlü Cumhurbaşkanı demektir, Meclisin seçtiği Cumhurbaşkanına kıyasla ancak yine de bu yeni modelin başkanlık sistemine eş olduğunu söylemek mümkün değildir. 82 Anayasası’nın modeli aynen duruyor. 82 Anayasası’na göre Cumhurbaşkanı tarafsızdır, seçildiği zaman partisiyle ilişiği kesilir. Yine 82 Anayasası’na göre, Cumhurbaşkanı devlet kurumlarının ve organlarının yürütülmesinde koordinasyon mevkisidir. Yani bu organlar arasında herhangi bir uyumsuzluk çıkarsa bu uyumsuzluğu giderme konusunda Cumhurbaşkanının görevi vardır. Oysa yeni sistemin Türkiye’ye getirdiği model halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı olacağı için, artık “Cumhurbaşkanının tarafsızlığı” olarak Anayasa’da yer alan ilkenin ihlal edildiği bir model olacaktır.

Halk seçimlerde bir taraf ister. Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanı adayının bir şeyi vadetmesi gerekir topluma. Oysa 82 Anayasası’na göre, Cumhurbaşkanının halka vadedebileceği, geniş toplum kesimlerini ilgilendiren bir görevi yoktur; “Daha iyi bir ekonomi politikası uygulayacağım.” diyemez, böyle bir görevi yoktur; “Türkiye’yi Avrupa Birliğine taşıyacağım.” diyemez, böyle bir görevi yoktur; “Türkiye’yi her yıl yüzde 7 büyüme ortamına kavuşturacağım.” diyemez, böyle bir görevi yoktur. Görevi nedir? Rektör atamalarıdır, üçlü kararnameyle atanan kamu görevlilerinin kararnamelerinin imzalanmasıdır, yargı organlarına üyelerin atanmasıdır. Görevleri bundan ibarettir, bu görevlerden ibaret bir cumhurbaşkanını halka seçtirdiğimiz zaman, halka vadedebileceği bu görevleri daha iyi yapma dışında bir görevi yoktur değerli arkadaşlar. Ya tutarlı olmak için 82 Anayasası’nın modelini değiştirip başkanlık sistemine geçeceksiniz -ki, bunu önermiyorum ama yaptığınızın tutarlı olabilmesi için bu modele gitmeniz gerekirdi. Bunu yapmıyorsanız 82 Anayasası’ndaki Cumhurbaşkanı yetkilerini 61 Anayasası’ndaki gibi sembolik bir modele, konuma indirgeyip, o modeli sahiplenmekti.- ya da mevcut sistemi aynen devam ettirecektiniz. Şimdi, gittiğimiz yol, vardığımız nokta bununla tutarlı değildir, hiçbir şeye benzemeyen bir tepki modelinden başka bir şey değildir.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanı, Anayasa’mıza göre tarafsız olmak zorundadır, Anayasa’nın 101’inci maddesi, 104’üncü maddesi bunları düzenlemektedir. Nitekim, 82 Anayasası’nda olsun, 61 Anayasası’nda olsun Cumhurbaşkanının ilk iki turda belli bir ağırlık, belli bir oy çoğunluğuyla seçilmesini öngören düzenlemeleri, Cumhurbaşkanının tarafsızlığını sağlamaya yöneliktir.

Yine, Cumhurbaşkanı, kanunların gerektiğinde incelenmesini sağlamak üzere, yeniden incelenmesini sağlamak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderme görev ve yetkisine sahiptir.

Önceki Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer, bu yetkisini sadece Anayasa’ya aykırılık çerçevesinde ele almış, o çerçevede kullanmıştır. Yani, Anayasa’ya aykırı gördüğü kanunları bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade etmiştir. Oysa, Cumhurbaşkanı onunla sınırlı değildir. Eğer kabul edilmesi hâlinde toplumda ciddi sorun yaratacak bir yasa gelmişse Cumhurbaşkanının önüne, Cumhurbaşkanı bunu da geri gönderme yetkisine sahiptir ancak şimdiki Cumhurbaşkanımıza baktığımızda, kanunların Anayasa’ya aykırılığı çerçevesinde herhangi bir değerlendirme yapılmadığını görüyoruz. Oysa, Sayın Cumhurbaşkanının kabul ettiği yasaların çok önemli bir kısmında Anayasa’ya aykırılıklar vardır. Bu, Sayın Cumhurbaşkanının takdiridir, olabilir. Anayasa’ya aykırılık yönünde mutlaka değerlendirme yapacaktır diye… Yapmalıdır demiyorum ama 2007 yılından bu yana Parlamentonun çıkarmış olduğu bunca yasa içerisinde Cumhurbaşkanının geri gönderdiği yasa sayısının bir ikiyle sınırlı olması, Cumhurbaşkanının, bu yetkisini objektif bir şekilde kullanmadığını gösterir. Cumhurbaşkanlığı, yasaların tasdik edilme mercisi değildir, Cumhurbaşkanlığı bu yasaların gerektiğinde geri gönderildiği yerlerdir. Cumhurbaşkanlığı önceki dönemde imzalanmayan kamu görevlilerinin kararnamelerinin imzalandığı yer değildir. Şimdi bakıyoruz, önceki dönemde Sayın Ahmet Necdet Sezer’in imzalamadığı kararnamelerin hemen hepsinin şimdiki Cumhurbaşkanı tarafından imzalandığını görüyoruz. Bu, Cumhurbaşkanlığı makamını yıpratmaktadır.

Rektör atamalarında önceden de yapılan hatalar vardı, şimdi de hata yapılıyor. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü seçiminde en yüksek oyu alan rektör adayı YÖK tarafından ikinci sıraya getirilmiş, ikinci sırada oy alan kişi YÖK tarafından birinci sıraya getirilmiş ve birinci sıraya getirilen kişi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Rektör olarak atanmıştır. Evet, o kişiye “Sen ilk üçe gir gerisine karışma.” denildiği İstanbul Üniversitesinde hâlâ konuşulmaktadır. Böylesi bir garantiyle yola çıkan bir kişi. Kişinin şahsına yönelik herhangi bir değerlendirmem doğal olarak yok, kendisini tanımıyorum ama bu garantiyle yola çıkılan bir rektörlük seçiminin objektif ve tarafsız bir şekilde yapıldığını söylemek mümkün değildir. Daha çok yeni bazı rektör atamaları oldu. En düşük oyu alan bir kişi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak atanmıştır. Demokrasiye inananların önce üniversitedeki demokrasiye saygı göstermesi gerekir. Önceki Cumhurbaşkanını “Rektör atamalarında demokratik değildir.” diye eleştirenlerin, “seçimlerde az oy aldı” diye, “atama yaptı” diye eleştirenlerin kendilerinin aynı yola gitmemesi gerekirdi. Bütün sistem altüst edilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki rektör atamalarında arada bir birtakım sıralamalara uyulan atamalar yapılmaktadır ama genel olarak tarafgir davranılmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanının bu tutumu demokrasiye büyük bir darbe vurmaktadır. Üniversitenin sesine kulak vermemektedir Sayın Cumhurbaşkanı.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda hâlâ önümüzde fırsat olduğunu düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Parlamenter sisteme uygun bir Cumhurbaşkanı seçim modelini yine yaratabiliriz, yine kurabiliriz. Cumhurbaşkanı, mevcut modelde, mevcut anayasal sistemde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmelidir, sistem ona göre yazılmıştır. Bu, bambaşka bir sistemdir. Halk tarafından seçilen ama halka karşı hiçbir sorumluluğu olmayan, Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı çünkü işlemlerinden dolayı sorumsuzdur. Hem halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanı olacak hem de bütün işlemlerinden dolayı sorumsuz olacak. Evet, dokunulmazlığı kaldırmayan iktidar partisinin burada da halka seçtireceği Cumhurbaşkanına yine işlemlerinden dolayı yeni bir dokunulmazlık zırhı verilmektedir. Bunun değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Sözlerimi bitirirken hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öztürk, grubunuzun belirlediği süre dokuz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayıştay bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk  Partisinin görüşlerini aktarıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayıştayın görevi, bilindiği üzere, denetim ve yargılama faaliyetlerini yerine getirmektir. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapmaktadır ama ne yürütme organına ne de Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlıdır. Sayıştay, özünde kamu ve toplum adına denetim yapar. Yurttaşların kamu hizmetlerinin karşılanması için ödedikleri vergi ve benzeri yükümlülüklerin amacına uygun olarak harcanıp harcanmadığını gene toplum adına denetlemesini yapar.

Toplum adına denetleme modern demokrasilerin en belirleyici ve tarihsel özelliğidir. Dolayısıyla Sayıştayın bağımsızlığının gözetilmesi sadece siyasilerin değil tüm yurttaşların hassasiyet göstermesi gereken bir konudur. Ancak Sayıştayın bağımsızlığına 12 Eylül 1980 darbesinden sonra sürekli darbeler indirilmiş, kurum siyasi hesapların hedefi hâline getirilmiştir. Bu hesaplaşmalar AKP döneminde daha da fazla bir boyut kazanmıştır. Bunların en somut örneği, üye seçimlerinin ve başkan seçiminin siyasi hesaplaşmayı yansıtan en önemli göstergelerdir.

Yine, bu en son yapılan üye seçimleri tamamen ibretliktir. 832 sayılı Kanun’un değişik 8’inci maddesi uyarınca açık bulunan 5 üyelik için Sayıştay üyelik seçim duyurusunu yaptıktan sonra ilk ilan 31/3/2009 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanıyor fakat başvuru süresinin üzerinden bir ay geçmesine rağmen, Sayıştay Genel Kurulu iktidar partisinin baskısı üzerine bir türlü seçimleri gerçekleştiremiyor. 6/5/2009 tarihinde turlar başlıyor ve 15/6/2009 tarihine kadar bunlar devam ediyor. 832 sayılı Kanun’un 17’nci maddesinin değişik üçüncü fıkrasında öngörülen toplantı nisabı sağlanamadığı için Genel Kurul bir türlü toplanamıyor. 6/5/2009 tarihinden, seçimin yapılması gereken son gün olan 15/6/2009 tarihine kadar hiçbir aday adayı seçilmek için yeterli oyu alamıyor ve 832 sayılı Kanun’un değişik 6’ncı maddesinde belirtilen otuz iş günlük süre içerisinde seçim yapılamıyor. Bunun üzerine seçimin tamamlanmadığı Sayıştay Başkanlığınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bildiriliyor ve bilindiği üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, 31/3/2009 tarihinde Resmî Gazete’de ilan edilmek suretiyle başlatılan seçim sürecinin 15/6/2009 tarihine kadar sonuçlandırılamamış olması son derece manidardır. Nitelik tespiti için geçen süreyi bir kenara bıraktığımızda, neredeyse bir buçuk asırlık Sayıştayımız, başvuru süresinin bitimi olan 30/4/2009 tarihinden itibaren otuz iş günü içerisinde, başka bir deyişle 15/6/2009 tarihine kadar bir seçimin üstesinden gelememiştir. Bu uzun süre içerisinde Sayıştay Genel Kurulu seçim için ne yazık ki sadece 7 kez toplanabilmiştir.

Kanun’un 21’inci maddesine göre, Genel Kurulun başkanı olan, Sayıştayın en büyük amiri olup kurumun genel işleyişinden sorumlu olan birinci başkan Sayıştaya düşen bütün ödevlerin iyi yapılmasından, iç yönetimin düzenli yürütülmesinden de sorumludur. Oysa zamanın başkanı Sayıştaya düşen işleri iyi yapmak bir yana, gerekli dikkat ve özeni göstererek seçimin yapılmasını sağlayamamıştır. Kanun koyucunun seçimin otuz iş günü içinde sonuçlandırılmasını amaçlamasına rağmen, bu amaç hiç dikkate alınmamıştır, seçim yapılan günlerde de göstermelik bir iki tur hâlinde yapılmıştır. Gündeme alınıp da nisabın sağlanmadığı için Sayıştay Genel Kurulunun toplanmaması işi hiç anlaşılır değildir.

832 sayılı Kanun’a göre azlolunamayan, aylık ve başka hakları elinden alınamayan, kendileri istemedikçe altmış beş yaşından önce emekli edilemeyen, Anayasa’mıza göre görevleriyle ilgili suçlarından dolayı ancak Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince yargılanabilen yüksek yargıç konumundaki Sayıştay üyelerinin genel kurula katılmak gibi asli görevlerini ihmal edebileceklerini düşünmek dahi gereksizdir. Bu durumu, 832 sayılı Kanun’un 95’inci maddesinin ifadesiyle Sayıştay daire başkanları ve üyelerinin görevlerini vakar ve şerefi ile bağdaştırmak mümkün olmasa gerektir.

Diğer bir siyasi hesaplaşmanın başka bir somut örneği, denetçi atanmasındaki sınavlara ilişkindir değerli arkadaşlarım. Bilindiği üzere bu son darbenin görünürdeki gerekçesi, Sayıştay tarafından yapılan denetçi yardımcılığı sözlü sınavının ve bu sınava göre yapılan atamaların Danıştay tarafından yürürlüğünün durdurulması üzerine bu sınava göre atanması yapılan denetçi yardımcılarının uğradıkları mağduriyetin giderilmesidir ancak gerçek neden bu değildir. Gerçek neden, Sayıştaydaki insan kaynağı temin sistemini kökünden değiştirmek olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarının en çok korktuğu, kurum denetimdir, denetçilikten korkmaktadır. Sayıştayın görevi asıl olarak denetim yapmaktır. AKP İktidarı da kendisini denetleyecek böyle bir kurumu kendi etki ve baskısı altına almaktan hiçbir zaman çekinmemiştir.

Kişilerin, kurumların, idarenin yasa ve hukuk kurallarına uygun hareket etmesini sağlamada en etkin yol denetimdir. Açık, saydam ve temiz toplumun insanları denetimden korkmazlar; keza temiz, açık ve aydınlık yönetimler denetlenmekten korkmazlar.

Denetimden kaçmak, sayısal çoğunluğa ya da başkaca bir güce dayanarak yönetimin ayıplarını, kusurlarını, kötü işleyişini örtmek, saklamak demokratik hukuk devletinde kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin parlamentosu ise sayısal çoğunluğa dayanarak denetim yollarını tıkamaz, yürütmenin, idarenin, hatta kendi eylem ve işlemlerinin denetlenmesinin yollarını açar ve bu denetlenmenin koşullarını yaratır. Demokratik hukuk devletinde hiçbir iş denetimden daha acil ve daha önemli olamaz. Acil ve önemli işler bulunduğu gerekçesiyle denetim hakkından vazgeçilemez. Denetim görevi ertelenemez. Denetim hakkını kullanmak isteyenler de işleri yavaşlatmakla, tıkamakla suçlanamaz. Denetim hakkını kullananlar ayıplanamaz. Denetim organları baskı altına alınamaz. Denetim organları özgür, bağımsız ve yansız olup göstermelik Meclis seçimleriyle Hükûmetin şubesi hâline dönüştürülemez.

Sonuç olarak, Meclisi yalnız kendilerinin oluşturduğunu sanan AKP, tıpkı bağımsız yargıyı kendisinin yapmak istemesi gibi Meclis adına denetimin de yalnız kendisinin olmasını istemektedir. Halktan toplanan kaynaklar, kamu hizmeti olarak halka dönmesi gerekirken parti çıkarı için kullanılmakta, yatırım yapmak yerine rant aktaran bir bütçe de buna hizmet etmektedir.

Dolaylı vergilere ve borca dayanan bir gelir yapısı, gelir dağılımını bozarken, harcama yapısı da buna hizmet etmektedir. İhalelerde tek ölçü yandaşlık olmuştur. Yolsuzlukla mücadele de sadece kâğıtta kalmıştır. Herhâlde ekonomik krizi toplumsal krizle bütünleştirmekten, kamu kaynaklarını peşkeş çekmekten kaçınmayan iktidarın bu süreçte ihtiyacı olan en önemli şey denetimsizliktir. Sayıştay gibi bir toplumsal denetim kurumunun denetleyen yerine, yapılanları onaylayarak temize çıkaran bir kurum hâline getirilmesine ulusun temsilcileri olarak ortak olmadığımız gibi, izin de vermeyeceğimizi söylemek istiyorum. Çünkü, AKP İktidarı döneminde Sayıştay yüksek yargı bölümünde yer alan ve denetleyen bir kurum olmaktan çıkmıştır, kendisi iktidar  tarafından âdeta denetlenen bir kurum olmuştur, iktidarın sevk ve güdümünde olan kurumları aklayan bir kurum hâline gelmiştir. Bugüne kadar, Sayıştay âdeta iktidara bağlı belediyeleri ve il özel idareleri, KÖYDES ve BELDES projelerini âdeta aklamıştır.

Bütün dünyada Sayıştaylar demokratik yapan önemli kurumlar arasında sayılmaktaysa… Sayıştaylar yaptıklarıyla olduğu kadar, rejim içindeki istikrar ve denge unsuru olmalarıyla saygın kurumlar olarak görülmektedir. Unutulmamalıdır ki, Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan anayasal bir organdır. Sadece iktidar partisine değil, tüm Meclise ve Türkiye Cumhuriyetinin tüm yurttaşlarına tarafsız ve objektif hizmet vermesi gereken bir kurumdur. Üzülerek belirtmeliyim ki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …Sayıştay bu konumdan hızla uzaklaşmıştır. Yeni Sayıştay Başkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan bir kurumun başkanlığının gerektirdiği objektif ve tarafsız bir anlayışla, bireysellikten uzak, ülke menfaatlerine öncelik veren bir yönetim sergilemesi, ülkenin ve ulusumuzun yararına olacaktır diye düşünmekteyim.

Değerli milletvekilleri, Sayıştayla ilgili kanunların görüşülmesi sırasında, Sayıştay Kanunu’nun 19’uncu maddesi uyarınca, Sayıştay Genel Kurulunun toplanması ve görüş bildirmesi gerekmektedir. Bundan önce, AKP milletvekilli tarafından getirilen Sayıştay denetçilerinin sınavıyla ilişkin yasada, acaba Sayıştay Genel Kurulu bu Yasa’nın 19’uncu maddesi uyarınca toplanıp Türkiye Büyük Millet Meclisine görüş bildirmiş midir? Bu konunun açıklığa kavuşması gerekmektedir. Artık, bugün, Sayıştay gerçekten Hükûmetin emir ve talimatı altından çıkamaz hâle gelmiştir, bu son derece üzücü bir durumdur. Türkiye’deki tüm hukuksuzluklar bu kuruma da bulaşmıştır, bunun bir an önce yeni Başkan tarafından giderilmesi ulusumuzun ve ülkemizin yararına olacaktır diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Nesrin Baytok. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Baytok, buyurun.

Süreniz dokuz dakika.

CHP GRUBU ADINA NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında bir görevi yerine getirmeliyim: Geçen hafta Bursa’da grizu patlamasında hayatını kaybeden 19 madencimizi ve Tokat’ta şehit verdiğimiz 7 askerimizi rahmetle anıyor, aileleri başta olmak üzere bütün milletimize başsağlığı ve sabır diliyorum.

Sayın milletvekilleri, öyle bir dönemden geçiyoruz ki bu kürsüde millete iyi şeyler söyleyebilmeye hasret kaldık. Acaba, Türkiye bunca demokrasi iddiasına rağmen neden bunca siyasi problem yaşıyor ve Türkiye neden daha az özgür? Telefon dinlemeleri başta olmak üzere, yargıya acaba neden baskı yapılıyor? Medya neden baskı altında? Basın özgürlüğü neden kısıtlanıyor? RTÜK, baştan sona sizlerin ellerinde şekillenmiş bir kuruluş olarak neden bir türlü saygınlık yaratamıyor? Sizleri bir parça bu sorular etrafında düşünmeye davet ediyorum. Ülkemizde birileri neden kendilerini yoğun baskı altında hissediyor? Bu duyguları insanlar sadece darbe dönemlerinde yaşarlardı, şimdi sivil bir iktidar döneminde yaşıyor.

Bakın, bir köşe yazarı, Yeni Şafak gazetesinden Fatma Barbarosoğlu, daha cuma günü ne yazdı: “Hastalık bulaşıyor anlamlarımıza.” diyor yazısında ve devam ediyor: “AK PARTİ ‘anlamlarımızı’ anlamlı kılamıyor. Kendi hâlinde bıraksa bundan daha beter olmayacak durumlara el atıyor. El atıyor ve eline değen he şey kül oluyor. Anlamları, isimleri, imajları yönetemiyor AK PARTİ. Kifayetsiz muhterisler korosundan kadro kuran AK PARTİ, başına gelenlerin önemli bir kısmını liyakatsiz kişilere baş tacı yaptığı için yaşıyor. Yanlışı yanlış ile örtmek AK PARTİ'nin yeni vizyonu gibi oldu.” Böyle diyor Yeni Şafak gazetesi yazarı.

Sayın milletvekilleri, şu RTÜK’te görevlendirilen AKP kadrosuna bir bakın. Önceki RTÜK Başkanı Zahid Akman, Almanya’da görülen Deniz Feneri davasında aylarca Alman yargısının ithamları altında başkanlık yaptı, şimdi de 4 bin liralık kira yardımı alarak RTÜK üyeliğine devam ediyor. Bu nasıl iş? İnsanlar 4 bin lira maaş alamıyor, değil kira yardımı… Ardından seçilen yeni RTÜK Başkanı, “Toplumun millî, manevi değerleriyle Etiler’de oturanların değerleri aynı mı?” diyor. Arkadaşımız Etiler’de oturanları nasıl insanlar görüyor acaba, ahlaksız mı görüyor? Onlar aydan mı geldiler? Bu toplumun bir parçası değiller mi? Ahlaksızlığın daha âlâsı, en âlâsı “Deniz Feneri” diye Almanya’da dernek kurup, yardım toplayıp, vatandaşların fitre, zekât ve kurban paralarını Kanal 7 televizyonuna aktarmak, gemiler almak değil mi? Nedir ahlaksızlığın tanımı? Bu işin içinde yer alan bir RTÜK başkanıyla aylarca görev yapıp sonra onunla halef selef olmak ne demek oluyor? Bir kere tarafsız olamayan bir RTÜK’ten hiç kimseye hayır gelmez. Daha 2007 seçimlerinde, iktidar yandaşı medyayı korumak üzere, İzleme Değerlendirme Dairesinden gelen raporları geciktirdiği için mahkemede yargılanmış bir kuruldan bahsediyoruz. Bazı radyo ve televizyon kanallarını özel olarak koruyan bir kuruldan bahsediyoruz. Mahkeme kararlarına rağmen, cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasını engelleyen bir kuruldan bahsediyoruz. Böyle yaparak saygın kuruluş olunabilir mi?

Peki, bu RTÜK yönetimi sırtını kime dayamış? Kimdir bu pervasızca yönetimin arkasındaki anlayış? Önceki Başkan Zahid Akman, şimdiki Başkan Davut Dursun kime dayanarak bildiğini okumaktadır? Elbette Sayın Başbakana. O Başbakan ki son Amerika Birleşik Devletleri gezisinde, Türkiye’de basının özgür olup olmadığı soruları karşısında “Basın, Türkiye’de Amerika Birleşik Devletleri’nden çok daha özgürdür.” diyebilmiştir. Bu sözlere kendisinin inanıp inanmadığını bilemem ama Türkiye’de kimseyi inandıramadığı gibi, kendisine de bir parça güldürmüştür. Damadın başında bulunduğu Sabah-ATV Grubunun nasıl ele geçirildiği ortadadır. Başbakan, bizzat kendisi medyayı kontrol etmektedir. Bir yandan iktidara bağlı yayın yapan, iktidarın yayın organı niteliğinde gazete ve televizyonlar, medya grupları, öte yandan tam da emrine girmemiş olduğunu düşündüğü bir medya grubuna dönük 3 milyar doların üzerinde vergi cezası uygulaması. Hiç kimsenin kuşkusu yok ki bu ceza Deniz Feneri haberlerini yazmalarının bir sonucudur, siyasi bir cezadır. Başbakanın hoşuna gitmeyecek haberler hiç yayınlanmamalıymış! Defalarca bunu söyledi. Medya gruplarını defalarca tehdit etti. Şu sözler, yine Sayın Başbakana ait: “Bu gazeteleri evlerinize sokmayın. Bu kadar açık konuşuyorum.” Hangi demokratik anlayışla açıklayabiliriz bu sözleri? “Hangi dilden anlarsanız, o dilden konuşacağız.” Bu sözler de Başbakana ait. Başbakan haberlerin verilişine karışıyordu, en sonunda köşe yazarlarının yorumlarına da karışmaya başladı; daha geçenlerde şöyle söyledi: “Siz köşe yazarları, ne kadar az yazarsanız ülke o kadar huzur bulur.” Bu nasıl bir anlayıştır sayın milletvekilleri? Bakınız, Deniz Feneri haberlerinin Başbakanın canını çok sıktığı günlerde AKP milletvekilleri şöyle demişti: “Doğan Medyanın sahibi bir sabah evinden saat altıda alınıp elleri kelepçeli olarak karakola götürülürse buna hiç şaşırmam.” Tüyler ürpertici sözler. Daha sonra, karakola götürmek yerine mallarına el koymayı mı seçtiniz?

Bakın, çok deneyimli bir gazeteci, köşe yazarı, Milliyet gazetesinin birkaç ay öncesine kadar Genel Yayın Yönetmeni olan Sedat Ergin, Başbakanın Türkiye’de basının özgür olduğunu iddia etmesi üzerine daha geçen hafta Sayın Başbakana hitaben ne yazdı: “Türkiye’de kendimi eskisi kadar özgür hissetmiyorum. Üstelik, askerî yönetim döneminde gazetecilik yapmış, bu tür baskı dönemlerinin gazeteciliği ne kadar sıkıntıya soktuğunu tecrübe ederek yaşamış biriyim. Böyle bir duyguyu sivil bir yönetim döneminde hissediyor olmamı, meslek hayatımın dramatik bir tecrübesi olarak not ediyorum. Yanlış anlamayın, bu duygum çalışmakta olduğum Doğan Grubuna vergi cezasının kesilmesinden çok önce bende yer etmişti. Eleştiriyi genelde hoş karşılamamanız, basın karşısında sıkça azarlayıcı bir üslup kullanmanız, gazeteleri boykot kampanyaları yürütmeniz gibi pek çok davranışınızın uzun bir listesini çıkarabilirim. Vatandaşların bireysel özgürlüklerinin ihlal edildiği uygulamaları, telefon dinleme skandallarını, insanların özel hayatlarının dokunulmazlığının ihlal edilmesi gibi otoriterliğe kayma eğilimlerini de unutmamak gerekiyor.” Sedat Ergin “Doğrusunu söylemem gerekirse artık geleceğimi göremiyorum.” diyerek devam ediyor yazısına. Bu sözler, bu endişeler deneyimli bir gazeteciye ait ancak onunla sınırlı değil. Milyonlarca kişiye ait bu endişeler, ülkesi için bu dertlenmeler.

Sayın milletvekilleri, sizleri bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. Bu anlayışla ülke nereye varacak? RTÜK de ülkemiz de maalesef iyi yönetilmiyor.

Yeniden özgür günlere kavuşacağımız zamanın geleceği umuduyla yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Baytok, teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Büyükataman, grubunuzun belirlediği süre on dakikadır efendim.

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2010 mali yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin birliğini temsil etmektedir. Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir ve göreve başlarken şöyle yemin eder: “Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

Sayın Cumhurbaşkanımız Gül de bu yemini Mecliste yapmış ve görevine başlamışlardır. Yemin metninde de belirtildiği gibi, hem yemini yapan Sayın Cumhurbaşkanımız hem de onun şahsında Cumhurbaşkanlığı makamı, tarafsız olmak mecburiyetindedir. Cumhurbaşkanının Anayasa’ya göre görevi, anayasal kurumlar arasında uyumu ve eş güdümü sağlamaktır.

Sayın milletvekilleri, bize göre, Cumhurbaşkanlığı, bir siyasi partinin iradesinin ve hükûmet olma meselesinin dışında ve üstünde, bütün Türkiye’yi temsil eden en yüksek ve önemli bir makamdır. Ülkemizin ve milletimizin birliğinin ve bölünmez bütünlüğünün temsil edildiği en önemli kurumlarımızın başında gelmektedir. Bu makam, partilerin küçük hesaplarının ve siyasi ihtiraslarının sergilendiği değil, demokratik kültür ve siyaset ahlakının öne çıkmasını sağlayacak bir uzlaşma zemininin oluştuğu yer olmalıdır. Cumhurbaşkanlığı makamı, hükûmetin sayısal çoğunluğu ile Meclisten geçirdiği bütün yasaları, daha önce söz konusu hükûmetin veya partinin üyesi dahi olsa, iktidar partisinin bir noteri görüntüsüyle anında onaylayan bir makam da olmamalıdır.

Genel Kurulda kanun maddelerinin görüşülmesi esnasında muhalefet partileri haklı gerekçelerle zaman zaman itiraz edebilmekte, milletimiz adına hassasiyetlerini ortaya koyarak, çıkarılacak bu kanunların Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtmektedirler. Ancak milletimizin menfaatine uygun olmadığına inandığımız, Türklüğe hakarete imkân sağlayan yasada, Vakıflar Yasası’nda, Mayın Yasası ve benzeri yasalarda olduğu gibi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu Mecliste sayısal üstünlüğüne güvenerek bu yasaları Meclisten geçirebilmiştir. Böyle yasaları dahi Sayın Cumhurbaşkanının eli titremeden imzalaması, milletimizin vicdanını rencide etmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanı bu zamana kadar kendisine gönderilen 242 yasanın 239’unu kabul etmiş, sadece 3’ünü yeniden görüşmek üzere iade etmiştir. Rektör atamaları konusunda da geçmişteki hassasiyetleriyle çelişen, liyakat yerine “benden olan” ölçüsüne göre yapılan atamalar, çifte standart anlayışlarına en güzel örnek olsa gerektir.

Sayın Cumhurbaşkanının Türkiye-Ermenistan maçında ise kardeş Azerbaycan bayraklarının stada sokulmaması hususunda bir dahlinin olduğu, hatta Bursaspor amigolarını çağırtarak birtakım telkinlerde bulunduğu basında yer almış ve kamuoyunda konuşulmuş, maalesef bu davranış da kamu vicdanında o makamın güvenilirliğine gölge düşürmüştür.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının Meclisimizin Dördüncü Yasama Yılının açılış konuşmasında, konuşmasının tamamına yakını ayrılıklar ve farklılıklar üzerine olmuş, milletin birliği ve bütünlüğüne yönelik çağrışımlar, farklılıklar üzerine oturtulmuştur. Yine Anayasa’da adı konulmuş ve tanımlanmış olan “Türk milleti” kavramı Sayın Cumhurbaşkanının lügatinde yer almamıştır. Milletin birliğini sağlamak için önce ayırıp sonra birleştirmek gibi şahsına münhasır bir anlayış ortaya çıkmış, farklılıkların tahrik edildiği bir süreçte tek milletin nasıl sağlanacağı ise konuşmasında anlaşılamamıştır.

Öte yandan, 6 Mart 2009 tarihinde İran gezisine çıkan Sayın Cumhurbaşkanı, gazetecilere, “Kürt meselesi” başlığı altında “2009 yılında çok güzel şeyler olacak.” diye beyanat vermiştir. Ardından, Hükûmetin sırasıyla “Kürt açılımı”, “demokratik açılım”, “millî birlik projesi” isimlerini verdiği, bize göre ise milletimizi ayrıştırmayı ve ardından bölmeyi hedef alan bu tehlikeli proje rezaleti karşımıza çıkmıştır. AKP Hükûmetinin göreve gelmesiyle cesaretlenen ve kanlı eylemlerine yeniden başlama cesareti ve gücü bulan PKK terör örgütü bu süreçten beslenmiştir ve beslenmeye devam etmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız ise bu süreçte AKP’nin bir bakanı gibi hareket etmektedir. Açılım sürecinin başladığı günden bu yana vermiş olduğumuz 55 şehit Sayın Başbakanı çağırıp hesap sormak için yeterli bir sebep değil midir acaba? Bu meyanda, Sayın Cumhurbaşkanına, millî birlik ve beraberliğimizi, bin yıllık kardeşliğimizi sağlama ve muhafaza hususunda görevini yeniden hatırlatmakta fayda görüyorum.

Cumhurbaşkanı, hangi siyasi düşünce veya oluşumdan gelirse gelsin, seçildikten sonra kendisini desteklemeyenlerin de Cumhurbaşkanı olduğunu unutmamalıdır. Aksi hâlde, birliğimizin temsilcisi konumunda olan bu makamı da  siyasallaştırmış olur ki doğabilecek sıkıntılar ve gelişmeler üniter yapımızı ve cumhuriyetimizi telafisi imkânsız bir şekilde zedelemiş olur.

Saygıdeğer milletvekilleri, devletler, geleneklerine, kurallarına saygı duydukça büyürler. Geçmiş bütün cumhurbaşkanları bu geleneklere, bu kurallara uymuştur. Şimdi öyle anlaşılıyor ki farklı bir Cumhurbaşkanıyla karşı karşıyayız. Türkiye'nin pek çok kuralı, pek çok geleneği değişeceğe benziyor.

Yine bu çerçevede, bugüne kadar bütün cumhurbaşkanları yurt dışından gelen devlet adamlarıyla Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde görüşmüşlerdir. Ancak Sayın Gül, Başbakanımızla birlikte Suudi Arabistan Kralının ayağına gitmiş, onunla otelinde görüşmüş ve tuhaf görüntüler oluşturan pozlar vermiştir, maalesef bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Sayın Cumhurbaşkanı devletin yerleşmiş geleneklerini tersine çevirmiş, onlara uymak yerine kuralları kendisine uydurmaya başlamıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2005 yılından itibaren Cumhurbaşkanlığı için bütçeden ayrılan ödenekler bir önceki yıllara göre ortalama yüzde 4 ve yüzde 6 arasında artırılmıştır. Ancak 2007’den sonra bu oran çok fazla yükselmiştir, örneğin 2008 yılı için bütçeden ayrılan ödenek yüzde 64’e yakın bir oranda artırılarak 55 milyon 561 bin TL olarak  belirlenmiş ve Plan Bütçede de kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığının 2010 yılı bütçesi de 72 milyon 500 bin lira olarak öngörülmüştür.

Cumhurbaşkanlığı bütçe giderlerinin önemli bir kısmını temsil ve ağırlama giderleri oluşturmaktadır. Bu makamın hizmetlerinin Türkiye Cumhuriyeti devletinin ağırlığına yakışır bir şekilde icra edilmesi ve Türk milletinin uluslararası planda en iyi şekilde temsil edilmesinin büyük önem arz ettiğini hepimiz bilmekteyiz fakat topluma örnek olmak için tasarrufu öncelikle kendisinin yapması gereken bir kurumun ve bu kurumda devletimizi temsil edenlerin harcamalarının birdenbire bu kadar yüksek oranda artırılması kamu vicdanını yaralamıştır. Cumhurbaşkanlığı bütçesinin geçen yıllara göre bu kadar yüksek olması, bizce hiç de örnek alınacak ve örnek olunacak bir durum değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Büyükataman.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Sağ olun Başkan.

Cumhurbaşkanlığı makamı örnek gösterilen bir makam olmalıdır, mütevazılığı elden bırakmadan yokluk ve yoksullukla boğuşan aziz milletimizi de incitmemelidir. Cumhurbaşkanları, başbakanlar, milletvekilleri, millete örnek olması gereken kişilerdir. Eğer Cumhurbaşkanı, başbakan, tutumlu davranmazsa, devletin parasını hesaplı harcamazsa topluma, millete maalesef kötü örnek olurlar.

Bu ülke, fakir insanların, yoksul insanların, Sayın Başbakanın deyimiyle garip gurebanın da yaşadığı bir ülkedir. Bu ülkede Cumhurbaşkanının devletin parasıyla gösterişe ve şatafata kaçması asla doğru değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyor, bütçemizin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Büyükataman.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Giresin Milletvekili Sayın Murat Özkan.

Sayın Özkan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Özkan, süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, sizleri en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin en önemli sorunu gelişigüzel hazırlanmış olmasıdır. 2010 bütçesi, 2009 yılı bütçesi ve 2008 yılı kesin hesabı üzerinden belli oranda artışlar yapılarak hazırlanmıştır. Birimlerin hedefleri net değildir ya da hiç yoktur. Bazı kalemler 2008 ve 2009 yıllarında gerçekleşme oranlarının çok düşük olmasına rağmen 2010 bütçesinde de aynı oranda yer almıştır.

Bütçeleme mantığı, konulan ödeneklerin yıl içerisinde rantabl olarak harcanmasını gerektirmektedir. Bütçeye konulan ödeneklerin harcanmaması tasarruf anlayışını ortaya koymaz; beceriksizliğin, öngörüsüzlüğün olduğunu ortaya koyar değerli arkadaşlar. Örneğin 2010 bütçesinde “yangından korunma malzemeleri alımları” diye bir kalemimiz var. 2008 yılında 600 bin YTL ödenek konulmuş, bu kalemden 19 bin YTL harcanmıştır. 2009 yılında 316 bin TL ödenek konulmuş, 70 bin TL harcanmıştır. 2010 bütçesinde ise 750 bin TL ödenek daha konulmuştur. Yangın hizmetiyle ilgili alamadığımız nedir? Bütçeye bu kadar ödenek koyuyorsunuz, 2008, 2009 bütçenizde de ödenek olmasına rağmen niye almadığınız hususu ise izaha muhtaç görülmektedir. Örnekleri daha da artırmak mümkündür. Bu durum bize bütçenin afaki olarak hazırlandığını göstermekte, işaret etmektedir sayın milletvekilleri.

Değerli milletvekilleri, bir de Meclisimizin kanayan yarası, 4/C’lilerin durumu. Bunlar Mecliste verilen hizmetlerin temel taşlarıdır ancak aldıkları maaşlar kadrolulara göre son derece düşüktür. En azından yüksekokulu bitirmiş olanlar kadrolu hâle getirilebilirler.

Kamu hizmeti niteliğinde birçok işler ise hizmet alımı yoluyla yapılmaktadır. Hizmet alımı, çağdaş köle uygulamasının bir şeklidir değerli milletvekilleri, kamu hizmetine girişte uygulanması gereken eşitlik ilkesine de aykırıdır. Hizmet alımına gerekçe olarak kadrolu personeli çalıştıramamak gösterilmektedir. Bu durum yöneticilerin basiretsizliğinin açıkça itirafı olarak algılanmalıdır.

Sayın milletvekilleri, son dönemlerde yasama-yürütme ilişkilerinde “kuvvetler ayrılığı” ilkesi açık ve net olarak ihlal edilmektedir. Meclis çoğunluğuna sahip olmak, hiç kimseye Meclisi tahakküm altına alma yetkisini vermez. Başbakan, çoğu kez, Türkiye Büyük Millet Meclisine talimat verir şekilde konuşmaktadır. Dün bu kürsüden, Başbakan Erdoğan Meclis Başkanına dönerek “Sayın Başkan, siz mi susturursunuz, ben mi susturayım.” deme gafletinde ne yazık ki bulunmuştur. Sayın milletvekilleri, Başbakanın bu tavrını şiddetle reddediyorum, bunu açık olarak ifade etmek zorundayım. Bir milletvekili olarak, Türk milletinden, Türk halkından almış olduğum yetkiyi kullanarak şiddetle kınıyor ve bu tavrı reddediyorum.

Değerli milletvekilleri, milleti yönetenler, güçlerinin sınırsız ve denetimsiz olduklarını hissederlerse şayet, demokratik yollara değil tiranlık yoluna sapabilirler. Bu tehlikenin sigortası sizlersiniz. Milletvekilleri halktan aldığı yetkiyi hiç kimseden çekinmeden kullanmalı, hiç kimseden korkmadan, doğru, milleti için bildiğini söylemekten imtina etmemelidir. Aksi takdirde, Türk demokrasisi geleceğe yönelik ciddi tehlikeler altına girecektir ve ne yazık ki bunun müsebbibi başta siz ve biz olacağız. Milletvekilinin, milletin Parlamentoda temsili noktasında konuşmasını, tavrını ve biraz önce belirttiğim gibi, Başbakanın kalkıp “Siz susturamayacaksanız ben susturayım.” Nasıl susturacaksınız? Burası, değerli arkadaşlar, Parlamento. Parlamento… Herhâlde Başbakanın tabii, “parle” kelimesinin, parlamentonun ne olduğunu bilmediği kanaatindeyim, çünkü parlamento konuşulan yer. Gerekirse burada milletvekilleri laf da atabilir ama bir Başbakan milletvekillerine bu şekilde tavır alamaz, davranışta bulunamaz, bu onun tirani eğilimlerinin, despotik eğilimlerinin ve ruh hâlinin antidemokratik olduğunun da açık, net bir göstergesidir.

Değerli arkadaşlar, Anayasa’mıza göre…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen her türlü  hakareti yapacaksın...

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Hakaret yapmıyorum güzel dostum, anlayamadın herhâlde, bir psikoloji tespitinde bulunuyorum. Ben hakaret etmiyorum, hakaret ettiğimi iddia ediyorsanız başka yollara yapabilirsiniz. Hakaret falan etmiyorum. Ben kimseyi…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – “Onlar hakaret etti, sen hakarete cevap verdin” diyor.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Benim kişiliğim hakaret etmeye müsait değildir. Lütfen sen dinlemeyi öğren bir. Sen benim sözümü keserek Başbakanının tavırlarını gösteriyorsun.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sana “Hakaret ettin.” diyen yok.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Tabii ki liderin neyse senin de tavrın o, seni de kınıyorum. (MHP ve CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hıdır…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Anayasa’mıza göre Meclis ortak bir yönetime sahiptir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Kes sesini!

BAŞKAN – Sayın Özkan…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Başkanlık Divanı…

Sayın Başkanım, lütfen susturun o zaman.

BAŞKAN – Sayın Özkan, siz daha özenle konuşun.

Arkadaşlarımız da lütfen müdahale etmesinler ama…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sen Başkana talimat veriyorsun ya! Bir de eleştiriyor. Başkana nasıl talimat verirsin “sustur” diye?

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Başkanlık Divanı Meclisin yönetim organıdır.

Ben susturmuyorum. Ben…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Aynı şey. Başkana “susturun” diyorsun. Az önce eleştirdin, aynısını yaptın.

BAŞKAN – Sayın Poyraz…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Ben “sustururum” demiyorum, Başbakana diyorum. Sayın Başkana diyorum.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Hayır, talimat veriyorsun Başkana. “Susturun” dedin, tutanaklarda var. Talimat veriyorsun Başkana. Hayret bir şey ya! Sen yaptığın zaman oluyor demek ki.

BAŞKAN – Sayın Poyraz, lütfen…

Sayın Özkan, Genel Kurula hitap edin efendim.

Buyurun.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Meclis yönetimiyle ilgili kararların bu Divanda görüşülmesi ve alınması gerekir ancak personel atamaları Meclis Başkanının inisiyatifinde yapılmaktadır.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Tirani bir davranış!

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Personelin neredeyse tamamının istisnai kadro olması, keyfî yönetimi destekler mahiyettedir.

Türkiye'nin en iyi okullarını başarıyla bitiren, Mecliste çalışan kariyer meslek mensupları bir kenarda dururken üst yönetime partizanca atamalar yapılmıştır, yapılmaktadır. Bu insanların birçoğu atandıkları görevin gereği olan kariyere ve liyakate maalesef sahip değillerdir.

Sayın milletvekilleri, iktidar mensuplarının eş ve çocukları ile emekliliği gelen yandaşlarının yakınları ulufe dağıtır gibi Meclis kadrolarına atanmakta ve bu atamalar gazete manşetlerinde yer almaktadır.

Yine, AKP döneminde, politikacı yakınları hatta bakan eşleri, çocukları açıktan naklen Meclis kadrolarına atanmıştır, atanmaktadır. Yıllarını Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş başarılı yöneticiler makama çağrılarak görevden ayrılması, dava açmamaları hatta açtıkları davalardan vazgeçmesi istenmektedir. Bu istek kabul edilmeyince bu yöneticiler hakkında disiplin kovuşturması açılarak özel talimatlarla cezalandırılmaktadırlar. İcraatlarından dolayı ceza alan kişiler yönetici olunca alt yöneticiler de disiplin suçu işlemekten çekinmemektedir. Meclis yönetimince yapılan bu uygulamaları tanımlama açısından, sayın milletvekilleri, “nepotizm” kelimesi kifayetsiz kalmaktadır. Meclis kadrolarına yapılan atamalarda kariyer ve liyakat aranmayınca yerini yalakalık kültürü almaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu kötü yönetimin bir sonucu olarak Meclis, medyanın gündemine skandallarla gelmeye başlamıştır. Bu konuda birkaç örnek vermek gerekirse, işte “bisiklet hırsızlığı” olarak medyada yer alan hadise.

Sayın milletvekilleri, samimi olarak ellerinizi vicdanlarınıza koyun. Devlet memuru, hele bu memur TBMM’de çalışan üst düzey nitelikli insanlarsa hibe kabul edebilirler mi, hediye alabilirler mi? Nerede kaldı TBMM’nin etik ilkeleri, etik komisyonu, memurların yapmış olduğu etik yeminleri? Bisikleti alan bu utanmazlar hakkında herhangi bir işlem de yapılmamıştır sayın milletvekilleri. Başkanlıkça, hibeye muhtaç bu sözde yöneticilerin isimleri açıklanmalı, masum şahıslar zan altında bırakılmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, bunlara ilaveten parti toplantılarına katılan görevliler, işe gelmeyen bankamatik memuru eski vekil eşleri, iç denetim raporlarında zimmet çıkan personel hakkında işlem yapılmaması hemen akla gelen kötü yönetim örnekleridir.

Sayın milletvekilleri, Meclisin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen konuşmanızı…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkanım, yalnız aradaki kesilen şeyi lütfen eklerseniz memnun olacağım.

BAŞKAN – Efendim, şöyle: Şu ana kadarki, baştan da ifade ettiğim gibi, bir dakikalık süreyi aşmayacağım. Onun için konuşurken dikkat edeceksin.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Ancak benim sözlerimi kestiler.

BAŞKAN – Olabilir.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Ama ben burada milletvekili olarak hitap ediyorum, Başbakan olarak değil. O kuvvetler ayrılığı ilkesindeki prensibi arkadaşlar algılayamadılar.

BAŞKAN – Lütfen, lütfen…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sana hiçbir şey demedik…

BAŞKAN – Arkadaşlar… Sayın Hıdır, lütfen…

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Ben sizlerden biriyim, fazla…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kendi kendine orada gelin güveyi oluyorsun. Ne sana bir laf söyledik…

BAŞKAN – Sayın Hıdır, Sayın Özkan, karşılıklı konuşmayınız.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sadece arkadaşımız bir tespit yaptı.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen… Sayın milletvekilleri…

Sayın Özkan, bir dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Buyurun efendim.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Bütün bu olaylar, değerli arkadaşlar, Meclisin kötü yönetildiğinin en önemli kanıtı olarak önümüzde görmektedir.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Zatıaliniz Başkanlık Divanı üyesi değil mi?

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Ayrıca, Meclis, milletvekillerinin denetim görevini yapmasına da engel olmaktadır. Bazı soru önergelerimiz kişisel görüş niteliği taşıdığı gerekçesiyle iade edilmekte ve kendi kişisel görüşleriyle bizim kişisel görüş taşıdığımızı düşünmektedirler, ancak bakanlıktan gelen, milletvekilini ve Meclisi rencide eden, hatta istihza eden, sorularımıza gelen cevaplar da Meclis Başkanlığı tarafından iade edilmeksizin bize gönderilmektedir.

Sayın milletvekilleri, son olarak, bu dönemde yasama organı ile idare arasında, bu göstergeler de ifade ediyor ki açık ve net bir şekilde, güçler ayrılığı ilkesi ihlal edilmiştir. Sınırlandırılmamış bir güce sahip olan herkes, halkın özgürlüğü için tehdit oluşturmaktadır, velev ki Başbakan olsun, Meclis Başkanı olsun.

Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyor, başarılı, iyi bir çalışma diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Isparta Milletvekili Sayın Süleyman Nevzat Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2010 yılı bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi adına görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demokrasi denen rejimin temelini çeşitli fikirlerin dile getirildiği, alternatif bakış açısı ve önerileri içinde barındıran çoğulculuk oluşturmaktadır. Çoğulculuk asla bir kaos ve karmaşa değildir, hele hele milleti bir arada tutan değerleri hedef alması düşünülemez bile.

Anayasa’mızda zikredilen temel hak ve hürriyetlerin -ki en önemlilerinden biri düşünce ve kanaatleri yayma hürriyetidir- bir hududu olduğu yine anayasal bir gerçekliktir. Bu hudut hükûmet uygulamalarıyla hayat bulur. Bugün, AKP İktidarının tek sesli, baskıcı yönetiminin bu alandaki hürriyetleri ne kadar zorladığı da herkesçe bilinmektedir. Medyadaki tek seslilik ve tekelleşme, kamu yayıncılığının sesi olması gereken TRT’nin maalesef Hükûmetin borazanı hâline gelmesi, siyasi gücü eline geçirmiş AKP İktidarının kendisinden olmayan televizyon kanallarına ve gazetelere âdeta devlet gücüyle baskı ve dayatmacı bir politika izlemesi hürriyetleri kullanılamaz hâle getirmiştir. Bu demokrasi dışı tutum, her konuda kendisine referans gösterdiği Avrupa Birliğinin bile sabrını taşırır hâle gelmiştir.

Unutulmamalıdır ki, rüzgâr ekenler fırtına biçerler. Baskı ve engellemelerle kontrole çalıştığınız yahut kamu kaynaklarını peşkeş çekerek beslediğiniz medyanın yarın muhalefete düştüğünüzde yanınızda olacağını mı sanıyorsunuz? Hep siz söylersiniz Sayın Başbakan “Sermayenin siyasi görüşü olmaz.” diye. Biliyorsunuz, geçmişte bunu yaptınız “kartel medya” deyip sürekli ağladınız. Şimdi güç elinize geçmiş, beş beterini yapıyorsunuz. TRT’yi, devletin kanallarını bile parti propagandasının aracı hâline getirmekte hiçbir beis görmüyorsunuz. Bugün, bu haklı eleştirilere kulaklarınızı tıkıyor, sizin tabirinizle kulağınız var duymuyor, gözünüz var görmüyorsunuz. Yarın şikâyet hakkınızın olmayacağını da buradan hatırlatmak istiyorum.

Fütursuzca uyguladığınız, seksen beş yıllık cumhuriyetimizin tüm dengelerini altüst eden, toplumdaki huzur ve güvenden eser bırakmayan, bin yıllık kardeşleri, kurumları birbirine düşüren uygulamalarınız göstermektedir ki, gayeniz çoğulculuk falan değil, çoğunluğunuzun hâkimiyetini ebedî kılmaktır. Bu yüzden denetlenmekten hoşlanmıyorsunuz. Her alanda denetim kurumlarını felç ettiniz. Bunlardan biri de basın ve medya alanında ilke ve kurallar koyan, bu ilkelere uygun yayın politikası oluşturmaya çalışan RTÜK’tür. Hükûmet ettiğiniz son yedi yıl içerisinde, RTÜK’ün toplam 9 üyesinden 6’sını atayarak kurumu bürokrasisiyle birlikte ele geçirdiniz. Ortaya çıkan manzara milletimiz adına gerçekten kaygı vericidir. Namı diğer Deniz Fenerci ve Armadacınız Zahid Akman’dan tutun kurumu babasının çiftliği gibi gören, kendisini oralara getiren partinin hamiliğine soyunan ve parti yandaşlarına mevki, makam temin eden, tüysüz yetim hakkı demeden kendilerini her fırsatta yurt dışına atan bazı üyelere kadar tüm kurum, maalesef, kötü yönetilmektedir. Kurum harcamalarını incelerseniz, şatafat ve israfın kurumun bünyesini bir hastalık gibi sardığını göreceksiniz.

Değerli milletvekilleri, kurum harcamaları neredeyse 3 katını aşmıştır. Bazı üyelerin yine neredeyse yılın altı ayını yurt dışında geçirmekte olduğunu söylersek abartmış sayılmayız.

Hükûmetin kurum üzerinde baskısı çalışanları ciddi şekilde tedirgin etmektedir. Zaten özlük haklarıyla ilgili olarak sürekli adaletsiz uygulamalar ile karşı karşıya kalan personel tarafsızlığı konusunda hiçbir inandırıcılığı kalmamış Başkan ve yandaş ekibi tarafından parti baskısı ve siyasi kayırmacılık ile yüz yüze bırakılmıştır.

Değerli  milletvekilleri, bildiğiniz üzere, Sayın Başbakanın ve ekibinin maalesef Türklük kavramına karşı sebebini açıklayamadığımız bir alerjisi var. Her türlü uyarıya rağmen, sokaklarda kardeş kavgasının başlamış olmasına rağmen üst kimlik, alt kimlik ayrımı yapmaya devam ediyor. Kendilerini hangi alt kimliğe mensup hissederlerse hissetsinler kendi bilecekleri iş. Ancak, neredeyse her yasal metinden “Türk” ve “Türklük” kelimelerini çıkarmak gibi bir görevi kendilerine görev edinmişler, vazife edinmişler.

Kurumun Hükûmetin isteğiyle hazırladığı bir yasa tasarısı var. Yakında Genel Kurula gelecek. 3984 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi, yayın ilkeleriyle ilgili giriş bölümünde yer alan, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapabileceği, ancak bu yayının cumhuriyetin temel niteliklerine, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olamayacağı hükmü tasarıyla Yasa’dan çıkarılmaktadır.

Ayrıca 4’üncü maddenin (c) fıkrasında yer alan yayınların toplumun millî ve manevi değerlerine ve Türk aile yapısına aykırı olamayacağı hükmünden “Türk” kelimesi çıkarılmaktadır. (g) fıkrasında yer alan “Türk millî eğitiminin genel amaçlarının, temel ilkelerinin ve millî kültürün geliştirilmesi” cümlesi yine çıkarılmaktadır.

Sormak boynumuzun borcu: Nedir bu husumet, tahammülsüzlük? Nedir bu alıp veremediğin milletimizle? Orada bulunan “Türk” kelimesi sizi ne diye rahatsız ediyor ya da değerli AKP milletvekilleri, bu kelimelerin ayıklanması bizi rahatsız ederken sizi neden rahatsız etmiyor?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Demagoji yapma!

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – “Brüksel’den, Washington’dan, Erbil’den verilen ev ödevlerini alelacele yapıyorsunuz da örneğin yayın karmaşasını giderecek Türkiye'nin frekans haritasını neden çıkarmıyorsunuz? Kültür emperyalizminin yarattığı yayın kirliliğiyle neden mücadele etmiyorsunuz? Yayınlardaki küfür seviyesindeki argoyu neden sonlandırmıyorsunuz?” diye sormak istiyorum. Ancak Genel Kurulda dudak okuması ile suçüstü yakalanan Başbakan mı bunu düzeltecek diye de ümitsizliğe kapılmıyor değilim.

Ne buyuruyordu Sayın Başbakan bu kürsüden: “Ey aileler, Sayın Bahçeli televizyonlara çıktığında çocuklarınızı televizyona yaklaştırmayın.” Sayın Erdoğan, sizi de Sayın Genel Başkanımızı da herkes biliyor. Bu Mecliste bu yakıştırmaya muhatap olacak en son kişi Sayın Genel Başkanımızdır. Hele hele bu yakıştırmayı yapacak en son kişi de sizsiniz Sayın Başbakan. (MHP sıralarından alkışlar)

Bu alanda düzenleyici işlev görmesi gereken RTÜK, çıkarılan yönetmeliklerle yasaksavar bir denetim yapar hâle getirilmiştir. Konular, güzel dilimiz ve millî ve manevi değerlerin muhafazası açısından kurumun refleksleri zayıflatılmıştır. Verilen cezalar keyfî, ilkesiz ve adaletsizdir. Kurum açıklamaları yanıltıcı ve Hükûmete yaranma kaygısı taşımaktadır. Yayın kuruluşlarının hiçbirisi, TRT hariç, yasal kuruluş işlemlerini tamamlayamamışlardır; öyle ki bazı kuruluşların adresleri bulunup tebligat bile yapılamamaktadır. Kuruma yönelik eleştirileri cevaplandırmak ya da belirli kişilerin talepleri üzerine “sipariş” diye adlandırabileceğimiz raporlar hazırlanmaktadır. Kurum, kurumsal hafıza konusunda son derece zayıftır, arşivleri, içinden çıkılamayacak kadar karmaşık ve düzensizdir. Uzman raporları çoğu zaman işlem görmemekte, takip ve denetim yapılamamaktadır.

Peki, tüm bunlar kader midir? Yapılacak bir şey yok mudur? Olmaz olur mu. “At, sahibine göre kişner.” diye bir atasözümüz var. Kurum kim tarafından yönetiliyor, kimlere karşı sorumlu, buna bakmak lazım. Perde arkasında Zahid Akman ve RTÜK’ün bağlı olduğu Sayın Bülent Arınç desem herhâlde meramımı iyi anlatmış olurum. Zahid Akman ciddi toplumsal tepki alıyor. Deniz Fenerinin -tüm inkârlarına rağmen- faillerinden biri olduğu ortaya çıkıyor. Milyon dolarlık Armada hissesini önce inkâr ediyor sonra kabul ediyor. Mal varlığına mahkemece tedbir konuyor. Partili partisiz, herkes infial içerisinde. Sayın Arınç da Başbakan Yardımcısı olur olmaz tepki veriyor -Allah’ı var, dürüstlüğü konusunda aleyhinde söylenecek hiçbir söz yok, en azından ben böyle bir şey duymadım- seviniyoruz. Herkes ümitleniyor yapanın yanına kâr kalmayacak diye. Sayın Arınç, “İstifasını istedim Akman’ın.” diyor, Deniz Fenerci Başkan da “Kimse benden istifa istemedi.” diyor bu cevabıyla Başbakandan başka bir kişiden gelecek mesajı kabul etmeyeceğini de ima etmiş oluyor. Sayın Arınç cevaben buyuruyor: “Hayretle ve utanarak izliyorum. Akman, kendisine yakışanı yapmalıdır.” diyor. Üzerinden aylar geçiyor. Sayın Arınç’ı utandıran şahıs Üst Kurul Üyesi olarak makamı işgale devam ediyor, Arınç da sanki hiç bu sözleri söylememiş gibi sessizliğe gömülüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sizce olup bitenleri nasıl yorumlayalım? Sayın Arınç’ın Başbakan Yardımcısı olduğunda verdiği demecine “Yenidir, daha Akman’ı tanımıyor.” mu diyelim yoksa dürüstlüğünden şüphe etmek istemediğimiz Sayın Arınç’a “Olsun, söyleyeceğini söyledin, bundan sonra rahat uyu. Ayrıca, utanılacak bir şeyler varsa başkaları utansın.” mı diyelim? “Birkaç gün sonra ne Danıştay kalacak ne Arınç kalacak.” diyen Sayın Arınç, birkaç gün sonra “Merak etsinler diye söylemiştim.” deme kıvraklığı ile mi bunları söyledi? Sayın Arınç, işte sizi utandıranlar kurumda oturuyor. Ne değişti, ikna mı oldunuz yoksa Sayın Başbakanın hazmettirme politikasının ilk kurbanlarından biri siz misiniz? Kamuoyu bunları bir bilmek istiyor. Sayın Arınç, bu işin gereğini yapmamış olmak yakanıza yapışmıştır. “Ne yapayım, onu Meclis seçti, ben görevden alamam.” sözü de sizi kurtaramayacaktır. Eğer bu şahıs yanlış ise, sizi utandırmış ise orada Üst Kurul üyesi olarak oturması sizi rahatsız etmiyor mu? Milliyetçi Hareket Partisi olarak Mecliste ve RTÜK kurulunda her türlü desteği vermeye hazırız. Gelin, bu utançtan sizi kurtaralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, teşekkür ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Evet, değerli milletvekilleri, saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı Sayın Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.

Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçesinin Anayasa Mahkemesi ve Sayıştaya ilişkin bölümleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi hürmetlerimle selamlıyorum.

1961 Anayasası ile anayasal bir organ olarak yerini alan ve 1962 yılında kuruluşu tamamlanan Anayasa Mahkemesi kısmi değişikliklerle 1982 Anayasası’nın 146’ncı maddesiyle de yerini korumuştur. Burada, özellikle Anayasa Mahkemesi hakkında birkaç söz etmek isterim. Bilinmelidir ki Anayasa Mahkemesi Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstünde değildir. Kanunların Anayasa’ya uygunluğunun denetimi sağlanırken zorlama yorumlarla kanun koyucunun yerine geçme teşebbüsleri bizatihi millet nezdinde yargı erkini maşerî vicdan mahkûm etmekte ve mahkemeye olan güven duygusu da bu suretle sarsılmaktadır. Bu sebeple, özellikle Anayasa değişikliklerinin esas yönünden ele alınarak hüküm verilmesi yine Anayasa’nın 148’inci maddesine açıkça aykırıdır. Bu hususa dikkat edilmelidir.

Diğer bir husus, başkan ve üyelerin seçimlerinde görevi hakkıyla yapacak bilgi, birikim, liyakat ve olgunlukta olmaları gereğidir. Temel hukuk nosyonundan yoksun olan kişilerin üyeliğe seçilmeleri Mahkemenin yıpranmasının temel nedenlerinden birini teşkil etmektedir. Önyargılar, siyasal düşünceler, güncel gelişmelerden etkilenmeyecek sağlam idrak ve iradeye sahip olmaları da şarttır. Yüksek Mahkemenin Değerli Başkan ve üyeleri özel hayatlarına dikkat etmek zorundadırlar. Bulundukları ortam, diyalog kurdukları şahıslar ve çevreler Mahkemeye bakışı doğal olarak etkileyecektir.

Şimdi, bakınız, Kurban Bayramı münasebetiyle Sayın Başkan, 3 üyesiyle birlikte, yanlarında Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la birlikte Hatay’a gidiyorlar. Hatay Ottoman Otel’de, yanılmıyorsam iki gün kalıyorlar. Konu İnternet’e düşüyor, gazeteler yazıyor. Böyle bir tablonun sonunda spekülasyon yapılmaması mümkün mü? Ne işiniz var sizin iktidar partisinin adamlarıyla? Diğer yandan, geçen yıl yaşanan Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’ün dinlenme olayı kamuoyunu günlerce meşgul etti ama ortam dinlemesi yapabilen bir araçla dinleme yapıldığı meydanda iken bu da gündemden düşürüldü. Bu araçlardan on üç adet olduğu, teknik donanımlarının yüksek olduğu, doğrudan Başbakana bağlı olarak servis yaptıkları ifade ediliyor. Anayasa Mahkemesi üzerine bir karabasan gibi abanan iktidara karşı kendi itibar ve şerefini korumak öncelikle Anayasa Mahkemesinin değerli üyelerine düşmektedir. Yoksa, otellerde iktidarın bakanlarıyla iyi niyetli dahi olsa görüntü vermek, öyle zannediyorum ki sonuçta Anayasa hukukunun katli olarak algılanacaktır, mahkeme başkan ve üyeleri üzerinde de kuşkular artacaktır.

Değerli milletvekilleri, hazır, dinleme ya da telekulak demişken Anayasa’nın 20, 21, 22’nci maddelerinin çizdiği çerçeve içerisinde, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun belirttiği suçlarla ilgili dinleme veya izleme yapılabileceği açıktır. Bu hukuki sınır her zaman aşılıyor. Siyasi ve ekonomik dinlemeler yapılıyor, muhalifleri sindirme amaçlı dinlemeler yapılıyor, sermayenin el değiştirmesine yönelik dinlemeler yapılıyor, ekonomik sömürgeleştirme, medyada karartma amaçlı dinlemeler yapılıyor ve mağduriyet edebiyatının gittikçe yerleştirilmesi amaçlı dinlemeler yapılıyor ve bunu besleyen inanç hortumculuğu takviyesiyle marazi bir ruh hâli birleşiyor ve korku diktatörlüğüne Türkiye götürülüyor. Şu anda Türkiye’nin içinde bulunduğu durum ne yazık ki böyledir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, anayasal organları hedef alan taciz kampanyalarıyla, gayrimeşru yollarla yaratılan baskı ortamlarıyla ve devletin bazı birimlerindeki kadrolaşmanın çeteleşmeye dönüşmesiyle devleti ve toplumu kuşatma altına alarak siyasi iktidarını sürdürme gafletine düşen AKP, Türkiye’yi bir kaos ortamına sürüklemiştir diyoruz. Nitekim bu açıklamalardan sonra, Yargıtayın dinlenmesi, bazı hâkim ve savcıların dinlenmesi korku diktatörlüğüne giden yolda mesafe alındığını kanıtlamaktadır. Üstelik tüm dinleme faaliyetlerinin tek bir merciye inhisar ettiği yönünde kuşkular ifade edilmektedir. Bu durum Hükûmetçe aydınlatılmalıdır. Dinlemeler hakkında Adalet Bakanlığına yönelttiğim soru önergesine neredeyse iki ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ cevap verilmemiştir. Demek ki Anayasa Mahkemesi kendini her ortamda töhmet altına alacak fiil ve davranışlardan, özellikle AKP’nin yarattığı kaotik ortamdan daha fazla kaçınmak zorundadır diyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1864 yılında Divanı Muhasebat olarak ilk defa Türk kamu yönetimi içinde tebarüz eden Sayıştay, yüz kırk beş yıllık geçmişiyle bugün yüksek mali yargı mercisi olarak ve anayasal bir kurum olarak mevcudiyetini devam ettirmektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi adına mali denetim ve kesin hüküm mercisi olan Sayıştay, görevlerini hakkıyla yerine getirememektedir. Somut örnekler verebileceğimiz gibi, denetimlerde personel eksikliği nedeniyle uzun süreli gecikmeler yaşanmakta, zaman aşımına yol açılmaktadır. AKP, kamu mali denetimini denetimsizliğe dönüştürmüş, bakanlıkların teftiş kurullarına alenen savaş açmıştır. Hâlbuki Sayıştaya en büyük destek teftiş kurulları idi. Kalifiye denetim elemanları yetkisizleştirilmiş, Sayıştay Kanunu da 5018’e uyumlu hâlde çıkarılmamıştır. Denetimsizlikler nedeniyle kamuda art niyetlilere âdeta gün doğmuştur. Bu boşluk derhâl giderilmeli, kamu mali yönetimi zapturapt altına alınmalıdır.

Sayıştay Birinci Başkanı ile Başkan ve üyeleri hakkında da, yine Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri hakkında ifade etmiş olduğum görüşlerimi tekrar burada ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce dinlemeden söz etmişken bir hususu burada belirtmekte fayda görüyorum: MİT, Sincan Ağır Ceza Mahkemesinin Telekomünikasyon İletişim Başkanlığındaki dinleme kayıtlarına el koyma kararına itiraz ederek Ağır Ceza Mahkemesini ziyarete gitmelerinin ardından bu ziyaretin baskı anlamı taşıdığını Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının açıklamasından sonra zor durumda kalmıştır. Ardından, Erzincan MİT Bölge Müdürü ve bir elemanının Erzurum’da tutuklanması da bu rahatsızlığı daha fazla artırmıştır. Bu da gösteriyor ki ciddi devlet kurumları -sadece yargı değil- örtülü bir savaşın içindedir. İktidar, acaba bu savaşın neresindedir? Tabloya bakınız: Yargı, polis, MİT vesaire. Hepsini saymaya gerek yok. Devletin bu saygın kurumlarını derhâl hukuki zemine oturtmak gerektiği aşikârdır. Aksi hâlde, toz duman içinde kavgalarla, gerilimlerle kimin başına ne geleceği belli olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MİT’in, yargının ve devletin etkin kurumlarının birbirine düşürülerek, korku diktatörlüğü yaratılarak ve bir kaos ortamı ortaya çıkarılarak Türkiye’yi yönetmek mümkün değildir. Türk milleti AKP’ye gereken cevabı mutlaka verecektir.

Bu itibarla, dün Sayın Başbakanın çocuklardan kaçınmasını söylediği Sayın Genel Başkanımızla ilgili sözünü şiddetle reddediyorum. Bu cibilliyet meselesidir, bu terbiye meselesidir, bu ahlak meselesidir, bu ananı al gitme meselesidir. Bunu söyleyen kişinin en azından bunu konuşmaya hiç hakkının olmaması gerekir.

Bu duygularla, ben her iki kurumun bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Genel Başkanınızın konuşmalarını da dinleyin.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Dinliyoruz. Size öğreteceğiz onları, öğreteceğiz.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) - Bizim konuşmalarımızı da dinleyin.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Yakın, bir yıl sonra dinleteceğiz.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Öğrenirsiniz.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Çok öğreteceğiz size.

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, konuşmalarınızda daha özenli, daha hürmetkâr bir üslup takınmanızı istirham ediyorum. Birbirimizi lütfen incitmeyelim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz konuşmacı bir konuda bir yanlışlık yaptı, onu arz etmek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Şimdi, Sayın Konuşmacı Anayasa Mahkemesi bütçesi üzerinde sanıyorum konuşurken benim de bayram tatilini Hatay’da geçirdiğimi ifade etti. Bu yanlıştır. Biraz önceki konuşmacı sıkça ismimden bahsettiği için herhâlde belleğinde benim ismim yer etmiş. Ben, Kurban Bayramı’nı, bayram namazını Kocatepe’de, dört günü de Ankara’da, Çukurambar’da geçirdim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Evet, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

AK PARTİ Grubu adına Fatih Öztürk, Samsun Milletvekili.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Öztürk, grubunuzun belirlediği süre beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi üzerine grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 1994 yılında 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği olarak kurulmuştur. RTÜK misyonu tartışma kabul etmez çünkü Millî Eğitim Bakanlığı ile Kültür Bakanlığının dışında neredeyse bir düğme kadar bize yakın olan radyo ve televizyonların hayatımızın büyük bir parçasını işgal ettiğini hepimiz biliyoruz.

Üst Kurulun gelirleri, özel radyo ve televizyon kuruluşlarının yıllık brüt reklam gelirlerinden yüzde 5 oranında ayrılan paylardan oluşmaktadır. Üst Kurulun her ay elde ettiği reklam gelirleri payının yüzde 15’i, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’na aktarılmaktadır.

Ülkemizde radyo ve televizyon yayınları karasal, uydu ve kablo ortamlarında yapılmaktadır. Yine, ülkemizde 22 ulusal, 15 bölgesel ve 210 yerel olmak üzere 247 televizyon kuruluşu, 35 ulusal, 98 bölgesel ve 934 yerel olmak üzere 1.067 radyo kuruluşu bulunmaktadır.

3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun son on dört yılda birçok değişikliklerle günün şartlarına uyarlanmak istenmişse de yayın teknolojisindeki hızlı değişim ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gibi nedenlerle yasal çerçevenin yeniden düzenlenmesi zorunluluk hâline gelmiştir. Bu nedenle yeni bir kanun taslağı hazırlanmıştır. Bu taslak daha sonra AB müktesebatına uyum çerçevesinde yeniden gözden geçirilmiş olup kanun taslağı, hem mevcut kanunlardaki boşlukları tamamlamakta hem de yıllardır yaşanmakta olan frekans karmaşasına çözüm getirmektedir. Taslak hazırlanırken ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınmış, demokratik katılım ilkesinden taviz verilmemiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, düzenleyici ve denetleyici kamu otoritesi olarak önemli hizmetlere imza atmaktadır. Üst Kurul tarafından yapılan kamuoyu araştırmalarına göre ülkemizde izleyiciler günde ortalama dört saat televizyon izlemektedirler. İzleyici kitlesinin yüzde 18’inin günlük televizyon izleme süresi de on saati bulmaktadır. Bu rakamlar da televizyonun ülkemizde ve tüm dünyada toplumu etkileyen en yaygın ve en etkin kitli iletişim aracı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun faaliyetleri toplumsal açıdan hayati bir öneme sahiptir.

Ülkemizde yayıncılığın teknik yönden geliştirilmesi kadar içerik kalitesinin artırılması da önemli bir hedeftir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun girişimleriyle bu yönde de önemli adımlar atılmaktadır. Bunlardan biri de yayıncılık etik ilkeleridir. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Televizyon Yayıncıları Derneği tarafından Türkiye’de televizyon yayıncılığı alanında yaşanan sorunlar karşısında yayın kuruluşlarının etrafında uzlaşacakları ortak bir etik davranış zemini oluşturulması amacıyla yürütülen çalışmalar sonucunda on iki maddelik yayıncılık etik ilkeleri hazırlanmıştır. Tüm ulusal televizyon kanalları, meslek birlikleri ve kamu yayıncısı bu sözleşmeyi imzalayarak etik ilkelerine uymayı taahhüt etmişlerdir. Aileler ve çocukların aynı zamanda izlediği ve aynı zamanda eğitim aldığı, zaman zaman eğlence, zaman zaman bilgi edinme, zaman zaman da siyaseti yakından izleme fırsatı buldukları ekranlarda çocuklarımız ve ailelerimiz içinde en büyük dezavantajlı grubu çocuklarımız oluşturmaktadır.

Büyük şehirlerde ulaşım zorluğundan, küçük şehirlerdeki imkânsızlıklardan dolayı televizyon ve radyolar hayatımızın vazgeçilmez birer unsuru olmuştur.

Radyo-televizyon programları konusunda yayın kuruluşları ve izleyicilerinin de RTÜK kadar sorumluluk taşımaları gerektiğini düşünmekteyim. Çünkü şikâyet edilen ve bilhassa çocuklar için zararlı programlar aynı zamanda en çok izlenen programlardır. Bu nedenle, izleyicilerde seçicilik yaratılması, bilinç oluşturulması çok önemlidir.

Televizyon yayınları konusunda en korunmasız kesim, yine söylediğimiz gibi, çocuklarımızdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

FATİH ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Çocuklarımızın televizyonların olumsuz etkilerinden korunması ve yayınlanan programlardan en iyi şekilde yararlanması için Millî Eğitim Bakanlığı ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun ortak çalışması sonucunda medya okuryazarlığı dersi öğretimi 6, 7 ve 8’inci sınıf müfredatına konulmuştur.

Ülke olarak ve iktidarın bir üyesi olarak halkımızın refah düzeyini yükseltmek, demokrasiyi geliştirmek, halkımızın hak ettiği özgürlükleri genişletmek, toplumsal dayanışmayı sağlamak en büyük hedefimizdir. Basın-yayın kuruluşlarının, yapımcılarının, izleyicilerinin bu bilinçle hareket etmesi özlemiyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2010 yılı mali bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi de saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Danışma Kurulumuzun almış olduğu ve Genel Kurulun onaylamış olduğu öneri gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 12.57

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki birinci tur görüşmelere devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

AK PARTİ Grubunda kalmıştık. Şimdi söz sırası AK PARTİ Grubu adına İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya’da.

Sayın Büyükkaya, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Grubunuzun belirlediği süre beş dakika Sayın Büyükkaya.

Buyurun efendim.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Cumhurbaşkanlığı bütçesi ile ilgili olarak AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı, Türk milletinin varlığını, birliğini, Türkiye Cumhuriyeti’ni en üst düzeyde temsil eden devletin en yüce makamıdır. Devletimizin şerefi ve itibarının da temsil edildiği bu makam, her türlü tartışmanın dışında tutulmalıdır. Buna hepimiz mecburuz ve bu makamı korumalıyız.

Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren ilk Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ilk Cumhurbaşkanımızdır. Daha sonra bu yüce makama İsmet İnönü, Celal Bayar, Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer ve son olarak da Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilmişler ve görev yapmaktadırlar.

Görev yapan ilk 5 Cumhurbaşkanımız 1800’lü yıllarda doğmuştur. Bundan sonraki 4 Cumhurbaşkanımız ise 1900’lü yılların ilk çeyreğinde doğmuştur. Son 2 Cumhurbaşkanımız ise 1900’lü yılların son iki çeyreğinde doğmuştur, 1941 ve 1950. Yani cumhuriyetin nesillerine uygun Cumhurbaşkanlarımız artık görev yapmaktadır.

Gene, Atatürk’ten Kenan Evren’e kadarki 7 Cumhurbaşkanımız asker kökenli, son 4 Cumhurbaşkanımız ise sivil hayattan gelmektedir, kamu görevi yapmış olmalarına rağmen.

Diğer taraftan, Cumhurbaşkanlığı makamı, Ankara’da Çankaya yerleşkesi, İstanbul’da Tarabya yerleşkesi ve Marmaris Otluk Koyu Devlet Konukevi’ni kullanmaktadır.

Bu yüce makamın hizmetlerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin şanına ve mehabetine yakışır tarzda icra edilmesi ve milletimizin uluslararası planda en iyi şekilde temsil edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu sebeple, Cumhurbaşkanımızın en iyi şekilde düzenlenmesi, her türlü ihtiyacının anında ve iyi şekilde karşılanması mutlak bir gereklilik ve zarurettir.

Biz imparatorluk mirasından geliyoruz. Ayrıca, egemenliğimizin sembolü olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi uhdesinde olan saraylarımızın, yalılarımızın, sanat eserlerimizin Cumhurbaşkanlığımızın kullanımına da sunulması bir gerekliliktir. Unutmayalım ki Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Fransa Kraliyet tarihinin simgesi olan Elize Sarayı’nda konuklarını ağırlarken bizim Cumhurbaşkanımız özellikle İstanbul’daki kabullerini otel odalarında ağırlamamalıdır, bu sarayları mutlaka kullanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgemizde ve küresel alanda yaşanan önemli gelişmeler, Türkiye Cumhuriyetini yöneten kişilerin sürekli dinamik ve girişimci bir ruhla hareket etmelerinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu cümleden olmak üzere, 11’inci Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, gerçekten, devletimizin bu yapısına uygun, gurur duyacağımız bir şekilde görev yapmaktadır. Nitekim, iki yılı aşkın bir süre içerisinde Sayın Cumhurbaşkanımız ülkemizin itibarını daha üst seviyelere yükseltecek, ekonomimizin gelişmesine katkı sağlayacak yurt dışı ziyaretlerinde bulunmuştur; bu çerçevede, elli bir ülkeyi ziyaret etmiş ve bu ziyaretlerde resmî erkânın dışında 1.200’ün üzerindeki iş adamı da bu ziyaretlere katılmıştır. Sadece bir mukayese olsun diye söylüyorum: Sayın Ahmet Necdet Sezer, yedi yıllık döneminde sadece 58 yurt dışı gezisi yapmıştır. Aynı şekilde gene Cumhurbaşkanımız 32 ülkeden resmî ziyaret, 10’u da çalışma ziyareti olmak üzere 42 yabancı devlet başkanını ağırlamıştır. Ayrıca yurt dışı temasları dışında, Sayın Cumhurbaşkanımız, Türk milletinin moralinin yüksek tutulması ve sorunların yerinde görülmesi amacıyla 71 ayrı yurt içi ziyareti gerçekleştirmiştir. İlave olarak hemen hemen her hafta sonu da Cumhurbaşkanımız, muhtelif illerden gelen grupları kabul etmekte ve onların sorunlarını dinlemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (Devamla) – Bütün bu çalışmalar dışında, Cumhurbaşkanımız, birçok konuda, kültürel ve sosyal konuda da himayesi altında bu olayları da yürütmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette ki bu yoğun iç ve dış temaslar Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada etkin, barışçı bir rol oynamasının sonucunu da doğurmuştur. Artık Avrupa Birliğine tam üyelik yanında, bölgesel ve küresel güç olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye gerçeği tüm dünyada kabul edilmiştir. Takdir edersiniz ki Sayın Cumhurbaşkanımızın yürüttüğü bu çalışmalar sadece siyasi getiri sağlamayıp iş adamı ve müteşebbislerimize de ekonomik ve ticari ilişkilerinde önemli avantajlar sağlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu faaliyetlerin dışında bu dönemin en önemli özelliği, kamu kuruluşları arasındaki koordinasyon ve uyumdur. Geçmişi hatırlayalım; çatışma, uyum ve koordinasyona dönüşmüştür. Bu da ülkemizin kalkınmasında önemli bir gelişme sağlamıştır.

Cumhurbaşkanlığı bütçemizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Büyükkaya.

AK PARTİ Grubu adına Kayseri Milletvekili Ahmet Öksüzkaya.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2010 yılı bütçe görüşmelerinde Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti devletinin başıdır, Cumhurbaşkanlığı ise Türkiye’yi ve Türk milletini en yüksek düzeyde temsil eden yüce bir makamdır. Bu temsilin her yönüyle devletimizin mehabetine yakışır tarzda ve düzeyde icra edilmesi çok önem arz etmektedir.

Cumhurbaşkanlığının ifa ettiği fonksiyonlarla ekonomik bütçesi de paralellik arz etmektedir. Eğer Cumhurbaşkanı kendi içine kapanık, ülke içi ve dışıyla irtibatı sadece ihtiyaç duyulduğu zamanlarda sağlanan bir temsil anlayışı benimserse bütçe ve giderler buna göre şekillenebilir. Eğer aktif, gündem belirleyen, bütün iç ve dış meselelere duyarlı, etkin bir yönetim sergileniyorsa bu yönetim tarzının da ekonomik boyutu buna paralel olacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın göreve geldiği günden beri yürüttüğü yönetim tarzına bakıldığında çok dinamik ve aktif bir Cumhurbaşkanlığı yaptığı açıkça görülmektedir.

2010 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi için öngörülen 72 milyon 500 bin liralık ödenek bu politikanın yürütülmesinde ancak ekonomik olarak destek sağlayabilir. Bu bütçenin yaklaşık yarıya yakın kısmı personel ve sosyal güvenlik giderlerine, 16 milyon liralık kısmı mal ve hizmet alımlarına, 24 milyon liralık kısmı ise sermaye giderlerine ayrılmıştır.

Türkiye’nin AK PARTİ İktidarıyla yakaladığı siyasi ve ekonomik istikrar sayesinde son yıllarda dış politikada artan önemi bu temsilin çıtasını daha da yükseltmiştir. Görevini ifa ederken bu bilinçle ve Hükûmetin dış politikasıyla paralellik arz eden bir anlayışla hareket eden Sayın Cumhurbaşkanımız ülkemizin itibarını dünyada daha da üst seviyelere yükselten, Türkiye’nin kalkınmasına büyük katkılar sağlayan, yurt içi ve yurt dışında çok önemli temaslar yapmaktadır. Bu çalışmalar tüm dünyada takdirle takip edilmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliği konusunda da çok aktif görevler üstlendiği herkesçe malumdur. Samimi, içten, etkin, gerçekçi ve sonuç odaklı dış politika yaklaşımıyla yurt dışına çok sayıda iş adamı, gazeteci ve ilim adamları ile giderek ülkemize siyasi faydalar yanında diğer pek çok faydalar da sağlanmaktadır. Yapılan yeni projeler ve aktivitelerle de yurt içinde Köşk’le halk bütünleşmesi gerçekleştirdiği gözlenmektedir.

Cumhurbaşkanlığımızın ülkemizde demokratikleşme yönünde gayretleri yanında birlik, beraberlik, kardeşlik ve dayanışmanın da perçinleşmesi istikametindeki çalışmaları da takdirle karşılanmaktadır. Devletin şefkat elinin vatandaşların sıcak eliyle buluştuğu müşahede edilmektedir. Bu kapsamda yeniden canlandırılan “Çankaya Sofrası” programları, şehit aileleri, gaziler, sendikalar, meslek kuruluşları temsilcileri, sanatçılar, gazeteciler, ilim adamları, iş dünyası, medya ve spor dünyası gibi toplumun pek çok kesimiyle beraber olunduğu da görülüyor.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü üzere Cumhurbaşkanımızın göreve gelmesiyle Köşk’te yapılan faaliyetler de çok çeşitlenmiştir. Dış ve iç temasların yanında kültür, sanat ve toplumsal çalışmalar, siyasi parti liderleriyle ülkemizin sorunlarına çözüm endeksli zirveler, siyasetçilerden yargı mensuplarına, sanatçılardan gazeteciler ve bürokratlara kadar toplumun her kesimiyle görüş alışverişi toplantıları yapılmaya başlanmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu çalışmaları ve hızlı temposu, ülkemizin bölgemizde etkin konumunun ve dünyada itibarının artmasına, Türkiye’nin “küresel barış ve sınırlarda sıfır problem” anlayışı çerçevesinde bölgesinde barış ve güven kuşağı oluşturan bir ülke hâline gelmesinde önemli katkılar sağlamaktadır.

Yine Sayın Cumhurbaşkanımız ile pek çok ilkler gerçekleşmiştir; Avrupa Komisyonuna Cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilk defa ziyaret gerçekleşmiş, bağlantısızlar hareketine yine Cumhurbaşkanlığı düzeyinde ilk defa katılım olmuş ve Rusya, Tataristan ve Japonya resmî ziyaretleri ilk defa Cumhurbaşkanımız tarafından yapılmıştır. Ülkemizi dış politikada güçlendirmiş ve tüm dünyanın takdirini de bu vesileyle toplamıştır.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öksüzkaya, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AHMET ÖKSÜZKAYA (Devamla) - …görüldüğü üzere Cumhurbaşkanlığımız bütçesi Türkiye’mizin gerek dünyada ve gerekse içeride en yüksek düzeyde temsilini sağlayan faaliyetlere, bu temsili gerçek manada yerine getirecek mecburi giderlere ayrılmıştır. Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığımızın 2010 mali yılı bütçesi için öngörülen 72 milyon 500 bin TL’lik miktar bu yüce makamın hizmetlerinin ihtiyaçlara cevap verecek şekilde aksatılmadan ve ülkemizin bütünlüğüne yakışır tarzda, temsil makamına layık bir şekilde devam ettirilmesi için çok önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhurbaşkanlığımızın bütçesinin kabul edilmesi temennisiyle konuşmamı tamamlarken 2010 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öksüzkaya.

AK PARTİ Grubu adına Isparta Milletvekili Haydar Kemal Kurt.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 2010 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisine ilişkin bölümü üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tokat Reşadiye’de kalleşçe şehit edilen 7 evladımıza, Bursa Mustafakemalpaşa’da madende grizu patlaması neticesinde hayatlarını kaybeden 19 işçimize Allah’tan rahmet, milletimize ve kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1920’de işgal altındaki vatanımızın Kurtuluş Savaşı’nı yürütmüş, ilk başkanlığını Büyük Atatürk’ün yaptığı, cumhuriyetimizi kuran, egemenliğin kayıtsız, şartsız milletin olduğu ilkesiyle çalışan, dünyada emsali olmayan gazi bir Meclistir. Bu kurumun iradesi milletin iradesi olup onuru ve saygınlığı milletimizin en mukaddes değerlerindendir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, kuvvetler ayrılığı prensibini benimsemiş olan devletimizin yasama erkini ve bazı alanlarda denetim görevini üstlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasama faaliyetlerinin, başka bir deyişle Genel Kurul çalışmalarının ve grup toplantılarının Meclis televizyonunda naklen yayın yapılması demokrasi kültürünün yerleşmesi ve bir nevi milletimizin denetimine tabi olmamız açısından çok önemli ve faydalı bir uygulamadır.

Bilindiği gibi yoğun Genel Kurul ve Meclis çalışmalarını 10 metrekareyi geçmeyen odalarda yürüten siz değerli milletvekili arkadaşlarımızı her gün yurdun dört bir tarafından gelen 5-6 bin kişi ziyaret etmektedir. Bu yoğun tempodaki çalışmaları kolaylaştırmak için Başkanlığımız çok önemli projelere imza atmaktadır. Şöyle ki: METSİS projesi kapsamında tüm İnternet altyapı ve telefon santralleri de yenilenmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm kampus alanına ve giriş kapılarına güvenlik kameraları yerleştirilmekte, plaka tanıma, şüpheli nesne algılama gibi uygulamalar da bu proje kapsamındadır.

Bir başka önemli proje ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu Tutanaklarına Erişim Projesi’dir. Meclisimizin kurulduğu günden beri tutulan tüm tutanaklara elektronik ortamda hızlı ve etkin bir şekilde ulaşmayı sağlayan proje için Meclis arşivinde bulunan toplam 1.500 ciltten oluşan 1 milyon 200 bin sayfa doküman tek tek taranmıştır. Oluşturulan yeni erişim sistemiyle tüm tutanaklar üzerinde milletvekili adı, seçim bölgesi, konusu, yasama dönemi gibi bazı anahtar kelimelerle sorgulama yapabilmek mümkün hâle getirilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivinde bulunan 11 milyon 300 bin sayfadan oluşan arşiv evrakının tamamı elektronik ortama alınmış olup devam eden kontrol ve indeksleme işlemlerinin ardından İntranet ortamında en kısa sürede milletvekillerinin hizmetine açılacaktır. Proje şu anda yerel ağ ortamında milletvekillerine ve Meclis çalışanlarımızın hizmetine sunulmuştur.

Genel Sekreterlik teşkilatında değişik statü ve unvanlarda bugün itibarıyla toplam 5.083 personel çalışmaktadır. Bu rakama milletvekili danışmanları ve geçici görevli personel de dâhildir. Yine, personel giderleri bütçenin yaklaşık yarısını teşkil etmekte olup bu kapsamda milletvekili ödenekleri ile yollukları, tedavi giderleri, personel maaş, tedavi ve sosyal güvenlik primi gibi kalemler yer almaktadır.

Bütçe harcamalarında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tasarrufa azami ölçüde riayet ettiğini memnuniyetle müşahede etmekteyiz.

Sayın milletvekilleri, sözlerime başlarken Meclisimizin, Kurtuluş Savaşı’mızı gerçekleştirdiğini ve devletimizin kuruluşunu gerçekleştirdiğini belirtmiştim. Bu Meclis, kuruluşta kendi inhisarındaki yürütme görevinden kendi iradesiyle vazgeçmiş, kuvvetler ayrılığı ilkesini benimseyerek milletimiz için daha iyi ve çağdaş yönetim tarzını benimsemiştir. Bu devletin kurucu iradesi olan Meclisimiz, aynı zamanda milletimizin yani hâkimiyetin gerçek ve tek sahibi milletin iradesidir. Bu bakımdan, bu iradenin tam bir açıklık ve şeffaflıkla, hiçbir şüpheye ve şekke gerek kalmadan ortaya çıkması için yapılması gerekenler vardır.

Bunların başında, bu Meclis iradesiyle çağdaş ve demokratik bir anayasanın bir an önce yapılarak darbe zihniyetinin ürünü olan 1982 Anayasası’nın millet iradesine getirdiği kısıtlamalardan bir an evvel kurtulunması gerekmektedir.

Aynı zamanda Meclisimizin çalışmasını düzenleyen İç Tüzük, acilen daha etkin ve pratik çalışma usulleriyle, demokratik, katılımcı ve çözümcü bir çalışma tarzını oluşturmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kurt, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Diğer taraftan, gelişen toplum şartlarına göre sorumluluk ve ilgi alanı genişleyen sayın vekillerimizin hâlen mevcut 1 sekreter ve 1 danışmandan oluşan çalışma ekibinin artırılması şarttır. Çalışma şartları, milletvekilinden beklenenleri vermekte yetersiz kalmaktadır. Çalışma ofislerinin yetersizliği, seçim bölgelerine ulaşım, oradaki çalışma şartlarının her vekilin kendi imkânlarına kalmış olması, millî iradeyi tecelli etmesi beklenen ve her vesile toplum önünde her olumsuzluğun müsebbibi olarak konulan milletvekilleri, tüm dünyaya açılan ve ilişkilerini genişleten devlet ve vatandaşın gelişimine ayak uyduracak çalışma şartlarını elde etmelidir. Meclise ve milletvekiline sağlanacak bu imkânlar, millet iradesinin bilgiye dayalı ve kolay elde edilirliği yanında siyaset üzerindeki birçok spekülasyonun da sonunu getirecektir.

Sözlerime son verirken Türkiye Büyük Millet Meclisi ve 2010 merkezî idare bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu.

Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2010 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde konuşmadan önce tüm ülke ekonomilerini ve bütçelerini etkileyen dünya ekonomik krizinden kısaca bahsetmek istiyorum.

Bilindiği gibi 2007 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki konut piyasasında başlayan ciddi sorunlar sonucunda ortaya çıkan ekonomik kriz, bu ülkede iç talepte daralmaya neden olmuş, önemli yatırım bankalarının bilançolarında ciddi bozulmalara yol açmıştır. Küresel ekonomik ve finansal entegrasyonun yüksek düzeylere ulaştığı bir dönemde bu gelişmeler 2008 yılından itibaren tüm dünya ekonomilerini hızla etkilemeye başlamıştır. Gelişmiş ülkelerdeki finans piyasalarında ortaya çıkan ve zamanla gelişmekte olan ülkelere yayılan istikrarsızlık 2008 yılının ikinci yarısından itibaren çok ciddi boyutlara ulaşmış ve küresel ölçekte bir ekonomik krize dönüşmüştür.

Küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlandırmak amacıyla 2008 yılı ortalarından itibaren bir dizi harcama ve gelir tedbiri uygulamaya konmuştur. Ayrıca, Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Sermaye Piyasası Kurulunun aldığı tedbirlerin yanı sıra, bütçe dengesi üzerinde doğrudan veya hemen etkisi olmayan kredi ve garanti hacmini artırıcı önlemler de hayata geçirilmiştir. Alınan bu önlemlerle mal piyasalarındaki işlem miktarını ve dolayısıyla mal ve para akışını artırarak kriz ortamı nedeniyle baskı altında olan ekonomik aktivitenin rahatlatılması, krizin potansiyel üretim üzerindeki etkilerini sınırlandırarak büyümeye geçiş sürecinin desteklenmesi ile istihdam ve üretim seviyesinin korunması sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletimiz adına yasama, denetim ve temsil görevini yerine getirmekte olan Türkiye Büyük Millet Meclisi dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de Türkiye’nin kalkınması, demokrasinin güçlenmesi konusunda yeni yasal düzenlemeler yapmaya azim ve kararlılıkla devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi 2010 yılı bütçesi 460,7 milyon Türk lirası olarak öngörülmektedir. Böylece, 2010 yılı bütçesi Meclisin 2009 yılı bütçesine göre yüzde 10,3 artışla önerilmiştir.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi Meclisimizin geçen yılki yani 2009 bütçesi 436,5 milyon Türk lirası olarak kanunlaşmış, yıl içinde toplam 17,2 milyon Türk lirası özel ödenek aktarılmasıyla bu rakam 453,7 milyon Türk lirası olmuştur. Ancak bu ödeneklerden parlamenter çalışma birimleri hizmet binası kompleksi için ayrılan 29 milyon Türk lirası kullanılamayacağının anlaşılması üzerine Maliyeye iade edilmiştir. 2009 yılı sonu itibarıyla bütçenin gerçekleşme oranının yüzde 86,6’ya ulaşması beklenmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2009 yılı bütçesinde olduğu gibi, Meclisimizin 2010 yılı bütçesinin önemli bir bölümü Meclisin bilgi ve teknoloji altyapısını güçlendirmek için ayrılmaktadır. Bilişim ve iletişim altyapısını güçlendirmeye yönelik kısa adı METSİS olan Meclis Enformasyon ve Telekomünikasyon Sistemleri Projesi’yle Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm ses, veri ve görüntü iletişimi tek bir merkezde toplanmaktadır. Bu amaçla tüm kablo altyapısı yenilenmiştir. Her yıl binlerce vatandaşımızın ziyarette bulunduğu Meclisimizin ana giriş kapıları, çevre güvenliği, araç alt tarama, plaka tanımlama, şüpheli paket algılama gibi konularda güvenlik sistemi kurulma çalışmaları da devam etmektedir.

Ayrıca, Meclis Başkanlığımızca 2010 yılında hayata geçirilecek olan yeni bir sistem üzerinde de çalışılmaktadır. Bu sistemle vatandaşlarımız İnternet üzerinden milletvekillerimizden “e-devlet” sistemiyle randevu alabileceklerdir.

Bir diğer husus, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1998 yılından beri kullanılmakta olan ve sık sık teknik sıkıntılar yaşanmasına neden olan Genel Kurul elektronik sisteminin yenilenmesi amacıyla çalışmalar yapılmakta ve sıkıntıların giderilmesine çalışılmaktadır. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonu tarafından kullanılmakta olan cihaz ve ekipmanların teknolojiye uygun olarak değişimiyle de sayısal arşiv sistemi, dijital kurgu ve video sunucu sistemi gibi ihtiyaçların karşılanması da planlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi 22’nci Dönemden beri milletvekilleri çalışma odaları ve şartlarıyla ilgili Meclisimizin yürütmekte olduğu çalışmalar bulunmaktadır. Geçtiğimiz yıl, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanımız, bu konuyla ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

…mevcut projenin tadil edilerek yeni yasama yılında ihale safhasına geçirilmesi hususunda çalışmalar yapmakta, ardından da inşaat aşamasına ulaşılması yönünde karar alınmıştır. Meclis Başkanımız Sayın Mehmet Ali Şahin 2010 yılı içinde bu projenin inşaatını başlatmayı hedef aldıklarını belirtmiştir. 520 milletvekilimizin çalışma şartları bakımından büyük önem taşıyan ve teknolojinin imkânlarından en iyi şekilde yararlanmak üzere içinde çalışma ofisleri, toplantı salonları, sosyal donatı alanları da bulunan parlamenterler çalışma birimleri binasının bu bakımdan, özellikle parlamenter sistemi açısından ve demokrasimiz açısından çok önemli olduğunu düşünmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere 2010 yılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90’ıncı kuruluş yıl dönümüdür. Bu bütçe içinde de bu kuruluş yıl dönümü etkinlikleriyle ilgili harcamalar da öngörülmektedir.

Ben, 2010 yılı bütçemizin Meclis açımızdan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün kurumları açısından hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına Karabük Milletvekili Sayın Cumhur Ünal.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CUMHUR ÜNAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (Düzenleme ve Denetleme Kurulu) bütçesi hakkında AK PARTİ milletvekili olarak şahsım adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 1994 yılında 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği olarak kurulmuştur.

Ülkemizde radyo ve televizyon yayınlarının denetlenmesinden ve düzenlenmesinden sorumlu olan Üst Kurul, Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçmiş olduğu 9 üyeden oluşmaktadır. Üst Kurulun gelirlerini, özel radyo ve televizyon kuruluşlarının yıllık brüt reklam gelirlerinden yüzde 5 oranında ayrılacak paylar oluşturmaktadır. Üst Kurulun her ay elde ettiği reklam gelirleri payının yüzde 15’i yıl içerisinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’na aktarılmaktadır.

Radyo ve televizyon yayıncılığı sektörü açısından baktığımızda, ülkemizde 22 ulusal, 15 bölgesel ve 210 yerel olmak üzere 247 televizyon kuruluşu; 35 ulusal, 98 bölgesel ve 934 yerel olmak üzere 1.067 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Bunların dışında uydudan, kablodan ve dijital platformlar üzerinden yapılan radyo ve televizyon yayınları da vardır.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun faaliyetlerini değerlendirdiğimizde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu düzenleyici ve denetleyici kamu otoritesi olarak önemli hizmetlere imza atmaktadır. Üst Kurul tarafından yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, ülkemizde izleyiciler günde ortalama dört saat televizyon izlemektedirler. İzleyici kitlesinin yüzde 18’inin günlük televizyon izleme süresi on saati bulmaktadır. Bu rakamlar da televizyonun ülkemizde ve dünyada toplumu etkileyen en yaygın ve etkin kitle iletişim aracı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun faaliyetleri toplumsal açıdan hayati bir öneme sahiptir.

Avrupa ülkelerinin tamamında analog radyo-TV yayıncılığı terk edilmekte olup yargı kararları ve ilgili mevzuatta yapılan değişiklikler çerçevesinde, ülkemizde de ITU kriterleri ve Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde analog yayıncılıktan sayısal yayıncılığa geçiş çalışmaları başlatılmıştır.

Yeni yayın teknolojilerinin transferini sağlamak için 3984 sayılı Yasa çerçevesinde yayıncılık sektörünün düzenlenmesi amacıyla Test ve Deneme Yayınları Tebliği yayımlanmıştır. Hâlen bu Tebliğ kapsamında, bir kuruluşa taşınabilir cihazlara yönelik televizyon yayını (DVB-H) için bir yıl geçici süre deneme yayını yapma izni, bir kuruluşa da İnternet protokollü televizyon yayını için geçici süreli deneme yayını yapma izni verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyu araştırmalarına önem veren Radyo Televizyon Üst Kuruluna 3984 sayılı Kanun’la verilen görevlerden biri de radyo ve televizyon yayınlarıyla ilgili olarak kamuoyunun tepki, beğeni ve hassasiyetlerini izlemek ve bu amaçla kamuoyu araştırmalarını yapmaktır. Bu amaçla, gerek ilköğretim çağı çocuklarının gerek özürlü vatandaşların gerek kadınların haber izlenme oranlarının, diğer taraftan televizyon haberleri izlenme oranlarının ve spor haberlerinin izlenme oranlarının eğilim araştırmaları yapılmaktadır. Tüm araştırmaların sonuçları, ilgili kuruluşlar başta olmak üzere, kamuoyuyla da ayrıca paylaşılmaktadır.

Uluslararası alanda çalışmalar yapan Radyo Televizyon Üst Kurulu pek çok uluslararası zeminde ülkemizi temsil etmektedir. Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada artan gücüne paralel olarak RTÜK de yayıncılık alanında uluslararası çatı kuruluşlar oluşturulmasına öncülük etmektedir. Avrupa Birliği müzakereleri çerçevesinde de 35 fasıldan oluşan toplantıların 8 tanesinde de tanıtıcı ve ayrıntılı tarama toplantılarına katılarak bu süreçte aktif bir rol almış ve bu amaçla yerini almıştır.

Diğer taraftan, yerel ve bölgesel yayıncılığa önem veren ve bu açıdan seminerlere önem veren Radyo Televizyon Üst Kurulu, 2009 yılında, diğer bir kısım illerde yayın kuruluşlarına yönelik üç eğitim toplantısı düzenlemiştir.

Çocukların bilinçlenmesine yönelik çalışmalar da yapan Radyo Televizyon Üst Kurulunun düzenlediği “Televizyona Mektup Yarışması” ilköğretim okullarında okuyan öğrencilerin televizyonla ilgili duygu, düşünce ve beklentilerine ilişkin değerlendirmelerini ve bunu bir mektup aracılığıyla ifade etmelerini hedeflemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünal, konuşmanızı tamamlayınız.

CUMHUR ÜNAL (Devamla) – Yetmiş millî eğitim müdürlüğü tarafından, gönderilen beş yüz dokuz mektup değerlendirilmiş ve seçici kurul tarafından, dereceye girenlere 30 Nisan 2009 tarihinde törenle belgeleri verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bu duygu ve düşüncelerle, 2010 yılı bütçesinin, ekonomimizin güçlenerek çıkacağı bir yıla ilişkin önemli bir ekonomik ve mali bir öngörü olduğunu ve geçmiş başarılardan hareketle bunu da millet olarak, devlet olarak azimli ve inançlı çalışmalarımızla gerçekleştireceğimize olan inancımı belirtir, 2010 bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı bütçesinin Anayasa Mahkemesi bölümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Hukukun üstünlüğünü esas alan devlet, vatandaşlarının özgürlük ve haklarının teminatıdır. Dolayısıyla, hukukun hâkim olmadığı bir toplumda demokratik rejimden bahsedilemez. Devletin hukuka bağlılığının güvence altına alınması, anayasa, yasalar ve bağımsız bir yargıyla mümkündür. Hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve hukuk devleti ilkelerini tüm kurum ve kurallarıyla toplumda egemen kılmak amacıyla demokratik rejimlerde anayasa yargısına yer verilmiştir. Ülkemizde de Anayasa Mahkemesi, ilk kez 1961 Anayasası’yla kurulmuş, bazı değişikliklerle birlikte 1982 Anayasası’nca da korunmuştur. Anayasa Mahkemesinin hukukun üstünlüğünü koruması, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin bekçiliğini yapabilmesi için, öncelikle bağlı olduğu anayasanın demokratik bir anayasa olması gerekir. Ülkemizde büyük çoğunluk, 1982 Anayasası’nın değiştirilerek sivil, demokratik, çağın gereklerine uygun yeni bir anayasa yapılmasında birleşmektedir.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ, özgürlükçü, tüm toplumun ihtiyaçlarına cevap veren, demokratik hukuk devleti ilkesine uygun, cumhuriyetin temel niteliklerini koruyarak halkın iradesini ve taleplerini demokratik temelde devlet yapısına yansıtacak, toplum ile devlet arasında yeni bir toplum sözleşmesi kurmayı hedefleyen, tümüyle yeni bir anayasanın yapılmasından yanadır. “Devletin hukuku” yerine “hukuk devleti” anlayışını esas alacak, Türkiye’yi uluslararası camiada çok daha saygın bir konuma getirecek yepyeni bir anayasa için Türkiye Büyük Millet Meclisinde partiler arası uzlaşma sağlanmalı, bu milletten demokratik anayasa esirgenmemelidir.

Değerli milletvekilleri, anayasa ve yasaların metinleri kadar, onları yorumlayacak yargı organlarının da önemi büyüktür. Bu anlamda, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı önemlidir. Her türlü dış etkinin ortadan kaldırılmasının yanında, yargı içinden de hâkimlerin kararlarına yön verebilecek müdahaleleri engelleyecek bir sistemin oluşturulması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamanın bir gereğidir.

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına gölge düşüren tutum ve davranışlar içerisine giren yargı mensupları olduğu gibi, bazı emekli yargı mensupları da görülmekte olan davalarla ilgili sorumsuzca beyanatlar verebilmektedirler. Bazı siyasilerimiz bazen yargı bağımsızlığından dem vurmakta, işlerine gelmediği zaman ise görülmekte olan bazı davalarda avukatlık yapmaktan geri durmamaktadırlar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Başbakan savcı oluyor ama.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Deniz Fenerini mi kastediyorsunuz?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Tüm bu olumsuzlukların ortadan kaldırılması için herkesin üzerine düşeni yapması gerekir.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkememiz vermiş olduğu bazı kararlarda eleştirilmiştir. Millet adına kullanılan yargı yetkisinin adalet duygularını tatmin edebilmesi için kararların tartışılabilmesi gerekir. Yargı kararlarının eleştirilemediği yerde yargının kendisini geliştirmesi mümkün değildir.

Anayasa Mahkemesinin milletin vicdanını rahatsız eden kararları olmuştur: Cumhurbaşkanlığı seçiminde alınan 367 kararı, Anayasa’nın 10 ve 42’nci maddelerinin değiştirilmesiyle ilgili iptal kararları ve AK PARTİ’ye verilen ihtar kararı. Özellikle bu üç kararda Anayasa Mahkemesi kendi anayasal yetkilerini aşmış, demokratik hukuk devleti standartlarıyla uyumlu davranmamıştır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hani hukuka saygı? Hani hukuka saygı?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu kararların bundan sonra da tekrarlanmaması, adalet duygularının incinmemesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.

Anayasa Mahkemesinin eski başkanları döneminde hazırlanan, mevcut Başkan tarafından da desteklenen Anayasa Mahkemesinin yapısal değişiklik taslağının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gündeme alınması gerekir. Bu taslakta anayasal hakları kamu gücü tarafından ihlal edilen kişilere bireysel başvuru hakkının tanınması önerilmekte, böylece, Anayasa Mahkemesinin, asli görevi olan bireyin temel hak ve özgürlüklerini devlete karşı koruyan bir yapıya kavuşması amaçlanmaktadır. Aynı taslakta Anayasa Mahkemesinin yapısıyla ilgili önemli değişiklikler önerilmekte. Türk milleti adına karar veren Anayasa Mahkemesine Türkiye Büyük Millet Meclisince de üye seçilmesi sağlanarak Mahkemenin demokratik meşruiyeti bu şekilde sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tunç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ülkemiz ve Rusya dışında hemen hemen dünyada bütün demokratik ülkeler millî meclisleri tarafından mahkemeye üye seçmektedirler.

Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin fiziki şartları, bina yetersizliği yıllardır dile getirilmesine rağmen, diğer konularda olduğu gibi bu sorun da AK PARTİ İktidarıyla çözülmüştür. Anayasa Mahkememiz yeni ve modern bir binaya kavuşmuştur. Mahkemenin fiziki imkânları artırılmıştır. 2010 yılı bütçesiyle de Anayasa Mahkememize gerekli ve yeterli bütçenin ayrıldığını görmekteyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle 2010 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize, Anayasa Mahkememize ve diğer kurumlarımıza hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Ağrı Milletvekili Abdulkerim Aydemir.

Buyurun Sayın Aydemir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı merkezî yönetim bütçesi görüşmeleri kapsamında anayasal yüksek denetleme ve yargı organımız olan Sayıştay bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu  vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayımız, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na göre kurulmuş olup Anayasa gereğince devletimizin gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleyen, sorumlularının hesap ve işlemlerini yargılama yoluyla kesin hükme bağlayan ve denetim sonuçlarını Parlamentoya raporlamak suretiyle devletin mali yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve verimli işlemesine katkıda bulunan yüksek denetim ve yargı görevini üstlenmiş anayasal tek kurumdur. Bu amaçlar doğrultusunda Sayıştay, kamu mali sistemimizin temelini oluşturan saydamlık, hesap verme sorumluluğu, kamu kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanımı gibi temel ilkelerin hayata geçirilmesini hedeflemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokratik yönetim sistemimizin stratejik unsuru olarak kabul edilen yüksek denetim, kamu yönetiminde şeffaflığın ve kamu görevlilerinin hesap verme sorumluluklarının güçlendirilmesinde kilit bir faktör konumundadır. Ayrıca yüksek denetim, hata bulma ve sorumluları cezalandırmanın çok ötesine geçerek denetlenen kurumlara yol gösterme, rehberlik yapma ve genel olarak yönetime değer katma amacına odaklanmaktadır. Günümüzde tüm dünyayla birlikte ülkemizde de kamu yönetimi alanında önemli bir değişim yaşanmakta olup, özellikle kamu mali yönetim sistemimizde kapsamlı dönüşüm süreci devam etmektedir. Bunun başarıya ulaşması, mali yönetim sistemimizin sağlıklı bir yapı ve etkin bir işleyişe kavuşturulması için Sayıştaya büyük görevler düştüğü malumlarınızdır.

Öncelikle yukarıda bahsettiğim nedenle Sayıştay, kurumsal yapısını güçlendirmek, denetim ve yargı işlevlerini geliştirmek için kapsamlı çalışmalarıyla metodoloji geliştirme ve eğitim faaliyetlerine hız kazandırmıştır. Bu şekilde dünyada ve ülkemizde gerçekleşen değişime uyum sağlanarak kurumlarımızın değişim yönetimini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmeleri için çaba harcanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu gereğince her ne kadar Sayıştayın görev alanı özellikle dış denetim açısından önem arz etmekte ise de ancak bunun yeterli olmadığı ve Sayıştay Kanunu’nda bazı değişikliklerin yapılması da gerekmektedir. Yeni Sayıştay Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle, sadece Sayıştayın değil, kamu mali yönetim sistemimizin sağlıklı şekilde yapılandırılması ve işlemesi için de hayati bir öneme sahip olacaktır ve bu düzenlemelere paralellik sağlanacaktır. Makro mali disiplinin sağlanması, dağıtılan kaynakların verimli ve etkili kullanımı, etkin bir hesap verme sorumluluğu sisteminin kurulmasıyla bir bütün denetim sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Sayıştay, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na 4179 sayılı Yasa’yla eklenen 10’uncu maddesiyle 1996 yılından bu yana performans denetimi yapmaktadır. Dünyadaki klasik denetimin yanında çağdaş bir denetim türü olarak uygulanan performans denetimine ilişkin çalışmalar yapan Sayıştayımız, bu yetki kapsamında bugüne kadar on beş adet performans denetimini yapmış olup iki pilot çalışma haricindeki çalışmalarını da yüce Parlamentoya arz etmiştir.

Sayıştayın denetimine tabi kamu idarelerinin bünyesindeki hesap sayısı bu yıl itibarıyla 7.114’tür. Bu sene bunlardan 1.811 tanesi çalışma programına alınmış, bunların bütçe büyüklükleri ise toplam bütçe içerisinde yüzde 81’dir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sözümü fazla uzatmayacağım ama sonuç olarak söylemek istediğim önemli bir konu da demokratik sistemlerin gelişmesinde ve geliştirilmesinde en önemli olan husus, hesap verilebilirliğin ve millet adına görev yapan milletvekillerinin ve parlamentoların mali sistemlerini denetleyebilmesidir. Bu anlamda sayıştaylara önemli yükümlülükler düşmektedir.

Bu dilek ve düşüncelerle, 2010 yılı merkezî yönetim bütçemizin öncelikle Sayıştayımıza, diğer kamu kurum ve kuruluşlarımıza ve memleketimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Parlamentoyu bir kez daha en derin saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına lehinde Mehmet Daniş, Çanakkale Milletvekili.

Sayın Daniş, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010 bütçe kanunu birinci tur üzerinde şahsım adına lehte söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerime, benden önce konuşan bazı muhalefet sözcüsü arkadaşlarımın, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin parlamenter rejim açısından çok uygun olmadığı yönündeki ifadelerine değinerek başlamak istiyorum. Şahsen, seçilmiş biri olarak, bir milletvekili olarak, halkın oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanının parlamenter rejim açısından sorun olabileceğini anlamakta gerçekten zorlanıyorum ve bunun itirazı kabil bir şey olmadığını düşünüyorum. Çünkü yakın siyasi tarihimizi gözden geçirdiğimiz zaman, Cumhurbaşkanının ülkemiz için, rejimimiz için ne kadar önemli olduğunu, yaptığı hareketlerin ne kadar önemli sonuçlar doğurduğunu görmemiz de mümkündür diye düşünüyorum.

Yine, değerli arkadaşlarımız, bu dönemde Cumhurbaşkanımızın anayasal denetim yapmadığını, daha önceki dönemdeki iade edilen kanunların sayıları karşılaştırıldığında burada bir eksiklik gördüklerini ifade ettiler. Oysa bakın, bu yasaları yapan bizleriz, bu Parlamento, bu Meclis ve bu taslaklar önce çok uzman ekipler tarafından hazırlanıyor, ihtisas komisyonlarında günlerce görüşülüyor, alt komisyonlar oluşturuluyor, Parlamentoya, Genel Kurula iniyor, Genel Kurulda üzerinde müzakereler ediliyor, önergelerle değiştiriliyor, zaman zaman geri çekiliyor, tekrar geliyor. Böyle bir süreçten sonra bu kadar yaygın geri göndermenin çok sağlıklı olmadığını, geri göndermenin çok olduğu dönemi daha çok eleştirmek ve irdelemek gerektiğini düşünüyorum.

Yine, rektör atamalarıyla ilgili itirazların da önceki dönemle kıyaslandığında çok da farklı olmadığını göreceğimizi düşünüyorum.

Yine, bu dönemde Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül tarafından aydınlarımızın, sanatçılarımızın, sivil toplum örgütlerimizin Köşk’e davet edilmesiyle gerçekten çok önemli bir dönemin başladığını düşünüyorum.

Yine, Sayın Cumhurbaşkanımızın yurt genelinde yaptığı gezilerin ülke insanımızın, milletimizin moral motivasyonunu artırdığını düşünüyorum ki bunun en yakın örneği belki Tunceli gezisidir. Çok güzel yansımalarının olduğunu, hep beraber bunu da müşahede etmiş bulunuyoruz.

Biraz da Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi hakkında konuşmak istiyorum. 2002 3 Kasımından bugüne yani şahsen benim de görev yapmaktan şeref duyduğum bu dönemle ilgili birkaç söz etmek istiyorum.

O dönemde, Meclis Başkanlık Divanında, Sayın Meclis Başkanımız Bülent Arınç’la beraber görev yapma şerefine ben de nail olmuştum. O dönemde başlayan bir kurumsal kimlik çalışması vardı ve Sayın Köksal Toptan’la ve bu dönemde de Sayın Mehmet Ali Şahin’le devam ettiğini görmek gerçekten sevindirici.

Meclisimiz halka açılmıştı o dönemde ve bu devam ediyor. 29 Ekim coşkusu, Cumhuriyet Bayramı coşkusu, Mecliste halkımızla beraber konserlerle, etkinliklerle kutlanması gerçekten önemliydi.

Yine üstün hizmet ödülü ve onur ödüllerinin Parlamento tarafından ülkemize, milletimize hizmet edenlere verilmesinin hem o kişiler açısından hem milletimiz açısından hem de Parlamentomuzun prestiji açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Yine e-devlete ilk geçen kurumun Meclis olması, Millî Sarayların elden geçirilmesi, depolardaki eserlerin gün yüzüne çıkarılması, saraylarımızın birer sergi alanı hâline getirilmesi, sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapması da gerçekten önemlidir diye düşünüyorum.

Yine bu dönemde ziyaretçi kabul salonunun yapılması ve beraberinde Parlamentomuzun diplomasi atağının da gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum.

Yalnız burada şunu da ifade etmek istiyorum: Daha önceki dönemde projelendirilmesi tamamlanmış olan halkla ilişkiler binalarımızın yani milletvekilleri yeni odalarımızın, hizmet alanlarımızın artık yapılması gerektiğini düşünüyorum ki muhalefetiyle iktidarıyla bütün milletvekillerimiz gecesini gündüzüne katıp milletimizin yüzünü güldürmek için çalışırken, gerçekten olumsuz odalarda çalışmak zorunda kaldığımızı da ifade etmek istiyorum. İnşallah, bu dönemde bunun da yenileneceğini, yeni odalarımıza kavuşabileceğimizi temenni ediyorum.

Yine, biraz da Anayasa Mahkemesiyle ilgili bazı tartışmalara değinmek istiyorum. Malumunuz, Anayasa Mahkememizin hem yapısı hem de işleyişi çokça tartışılmaktadır. Belki bunu bir yargı reformuyla beraber tartışmak mümkündür ama kısaca ifade etmem gerekirse, Anayasa Mahkemesinin yapısındaki değişiklikteki arayışımızda istikametimiz Avrupa Birliği ülkeleri olmalıdır diye düşünüyorum. Yani karma sistemin Parlamento, yargı, Hükûmet ve Devlet Başkanı tarafından oluşturulması gerektiğini ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Daniş, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET DANİŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…Anayasa Mahkemesi üyelerinin de görev sürelerinin sekiz on yıl veya makul bir süreyle sınırlandırılması gerektiği görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu dönemde Anayasa Mahkemesinin yeni hizmet binasında göreve başlamış olması önemlidir diye düşünüyorum.

Anayasa’ya şahsi başvuruların önünün açılması, yine ciddi anlamda ülkemizdeki bireysel başvuruların önünü açması hukuk sistemimizi rahatlatacaktır diye düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle 2010 bütçe kanununun, bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, tekrar yüce heyetinizi selamlıyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Daniş.

Evet, Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi çalışmalar diliyorum.

Birinci tur üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Hükûmeti temsilen ama sadece beş altı dakikanızı almak suretiyle birkaç açıklama yapmak istiyorum.

Öncelikle, konular üzerinde görüşlerini ifade eden tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Bütün bu eleştiriler bizim için yararlıdır, bunlardan faydalanacağız ve öneriler ışığında da kendi üzerimize düşen sorumlulukları yerine getireceğiz.

Ben hem Hükûmeti temsilen sırada oturuyorum hem de kendimle ilgili kuruluşlar var. Bunlara atfedilen bazı eleştirileri -ki çok haklı ve yerinde buluyorum- cevaplandırmak isterim.

Öncelikle, RTÜK üzerinde, yani Radyo Televizyon Üst Kurulu üzerinde gerek Sayın Nesrin Baytok Hanımefendi gerekse Sayın Nevzat Korkmaz arkadaşımız eleştirilerde bulundular. Bu eleştirileri belki sorular içerisinde de olabilirdi, cevaplandıracaktım ancak bu fırsatı kullanmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, bakanlıklarımızın uhdesinde bağlı kuruluşlar ve ilgili kuruluşlar var. Bağlı kuruluşlar, görev alanına giren hizmetlerin yürütülmesiyle ilgili doğrudan bize yetki ve sorumluluk veren kuruluşlardır. Benim uhdemde bağlı kuruluş olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Basın Yayın Genel Müdürlüğü bulunmaktadır. Bunun dışında ilgili kuruluş olarak da Anadolu Ajansı, TRT ve Radyo Televizyon Üst Kurulu bulunmaktadır. İşin kötüsü bir de ilişkili kuruluşlar var, onları saymayacağım. Maalesef kamu yönetiminde, bağlı kuruluşlar, ilgili kuruluşlar, ilişkili kuruluşlar derken yetki ve sorumluluklarımızın hiç noktasında olduğu birtakım kurullarla da ilgili olarak bir bakan sorumluluğu taşıyorum.

Sayın Korkmaz arkadaşımız, mülki amirlik yapmış, CV’sini de biraz önce, biyografisini de gördüm, mülki amir olarak ve Mülkiyeden de Kamu Yönetiminden mezun bir arkadaşımız olarak sık sık kürsüye de çıkıyor, çok yararlı şeyler de konuşuyor ancak Radyo Televizyon Üst Kuruluyla ilgili olarak benim sorumluluğumun ve yetkimin nerede başlayıp nerede bittiğini bilmesi gerekir. Bundan şikâyetçi olan birisi olarak söylüyorum çünkü haklı serzenişlere muhatap olduğumda “niçin benim bu konuda yetkim yok ve söylediğimi yerine getiremiyorum” diye gerçekten üzülüyorum.

Bakınız, Radyo Televizyon Üst Kurulu, 3984 sayılı Kanun’la birlikte, 5’inci maddesinde belirtildiği üzere, radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek amacıyla kurulmuş, özerk ve tarafsız bir kamu tüzel kişiliği niteliğini haiz, Bakanlığımla ilgili bir kuruluştur. Bütün üst kurullarda olduğu gibi -bu kelimeleri hatırlayacaksınız- özerk bir kuruluş olmasının gereği olarak da Kanun’un 9’uncu maddesinde Üst Kurul üyeleriyle ilgili yasaklar belirlenmiş olup bu yasaklara aykırı davrananların görevlerinden çekilmiş sayılacağı ve bu hususun Üst Kurul tarafından resen veya yapılacak müracaatın değerlendirilmesi sonunda karara bağlanacağı da kabul edilmiştir.

Diğer yandan, bu Kanun’un 10’uncu maddesinde, Üst Kurul üyelerinin, seçildikleri görev süresince Kuruldaki görevlerinden ve seçilerek geldikleri görevlerinden alınamayacakları da açıkça ortaya konulmuştur. Dolayısıyla, Üst Kurul üyelerinin görevden alınması konusunda, maalesef ki Bakanlığımın bir yetkisi bulunmamaktadır.

Bütün bunları bildiğimiz hâlde veya bilmemiz gerektiği hâlde tekrar tekrar aynı konuya dönmek, zaman doldurmanın ötesinde yararlı bir eleştiri sayılabilir mi, onu takdirlerinize sunuyorum. Ancak konuşulduğu için tekrar…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye istifa istediniz madem yetkiniz yoktu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Onu söyleyeceğim, tam oraya gelmiştim Sayın Korkmaz, ama önce bunun bilinmesi gerekir. Yani 3984 sayılı Kanun, kendi içerisinde, bir Üst Kurul olarak nedir, Bakanın bununla ilişkisi nedir?

Ben bir televizyon kanalında açıkça söylediğim için bunu tekrarlayacağım. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun o tarihteki Başkanı olan Sayın Zahid Akman’la ilgili olarak, radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde pek çok şey yazıldı. Deniz Feneriyle bağlantısı olduğu iddia edildi, mal varlığındaki artmalar, eksilmeler gündeme geldi, hatta kendi iç bünyesinde, 9’uncu maddeye uygun olarak da Üst Kurul üyeleri görevden alınma konusunda bir toplantı yaptı. O toplantı reddedildi, böyle bir talebin uygun olmayacağı düşünüldü -benim dışımda cereyan eden bir konudur- sonra 3 arkadaş, yani Üst Kurul üyelerinden 3’ü -onları da ismen tanıyorsunuz- idare mahkemesine gittiler; idare mahkemesi ve Danıştay talebi reddetti, yapılan işlemin usule uygun olduğuna karar verdi.

Benim yöneticilik anlayışım, sorumluluk anlayışım gereği, bu kadar yazılıp çizilen, hakkında inceleme ve soruşturma başlatılan bir kişinin görevinde bulunması yanlıştır.

Ben kendisine açıkça ifade ettim: “Bu tavrınız kuruma açıkça zarar veriyor, şahsınıza da zarar veriyor, kuruma da zarar veriyor, ben sizin görevden ayrılmanızı istiyorum.” dedim. Kendisi de bana “Ben zaten sürenin sonunda tekrar aday olmayacağım, şurada bir ay kaldı, bir ay sonra ayrılacağım.” dedi.

Bu yetkilerimin ve sorumluluklarımın içinde kendisini doğrudan görevden alma imkânım olmadığına göre, bu beyanın dışında acaba ne yapabilirdim? Ben de zaten bununla iktifa ettim. Haklısınız, kendisi daha sonra böyle bir şey olmadığını söyledi. Ben de o tarihlerde yurt dışındaydım, hemen anında cevap verdim, “Hayır, siz böyle dediniz, kendinize yakışanı yapın; ahlaklı, haysiyetli bir insan nasıl davranması gerekiyorsa öyle yapsın.” dedim. Kendine düşen tekrar aday olmamak ise bunu gerçekleştirdi, yeni bir başkan seçildi.

Sayın Korkmaz, iddia etmeye, bunu tekrarlamaya gerek yok. Size açıkça söylüyorum: Eğer yetki ve sorumluluğum içerisinde olsaydı böyle bir başkanın görevde bulunmasına asla izin vermezdim. Bu benim için açıktır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, hukuki sorumluluktan bahsetmiyorum, siyasi sorumluluktan bahsediyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşım, ben sizinle karşılıklı konuşmayacağım.

Bir mülki amirin, bağlı kuruluş, ilgili kuruluş ne demektir; bunu bilmesi lazım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bunları çok iyi biliyorum. Siyasi sorumluluktan bahsediyorum.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen müdahale etmeyin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ikinci konuya geleyim.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve diğer üst kurullarla ilgili olarak eğer Hükûmetimizin ve bakanlarımızın yetki ve sorumluluklarını artırma noktasında bir düşünceniz varsa, kanun teklifi verirseniz, ayrıca memnun da olurum ve bunu da desteklerim.

Değerli arkadaşlar…

RECAİ YILDIRIM (Adana) – Kendiniz niye getirmiyorsunuz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Hayır, siz iddia ediyorsunuz, siz getireceksiniz canım. Ben yetki ve sorumluluğumun ne olduğunu söylüyorum.

RECAİ YILDIRIM (Adana) – Siz şikâyet ediyorsunuz efendim. Getirin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir konuya da şuradan temas edip ondan sonra bir cümleyle bitireceğim.

Anayasa Mahkemesiyle ilgili olarak da -tabii onların burada konuşma imkânı yok, ancak, hepinizin dikkatini çekmiştir- Sayın İsa Gök tarafından bazı eleştiriler getirilmişti. Sayın Genel Sekreter burada. Aldığım bir iki bilgiyi, sizin de ilgileneceğiniz umuduyla sizlere sunmak istiyorum:

Sayın Başkanın oğlunun Bilkent Otel’deki düğününde TRT imkânlarının kullanıldığı vesaire gibi eleştiri yapılmıştı. Bizzat gelen cevabı okuyorum:

“Bilkent Otel’de 23 Ekim 2009 tarihinde yapılan düğünde tüm harcamalar Sayın Başkan tarafından karşılanmıştır. Bu çerçevede, ses ve ışık düzeni ile müzisyenlerin ücreti de Sayın Başkan tarafından ilgililerine ödenmiştir.”

Değerli arkadaşlar, bazı konuların Anayasa Mahkemesince hâlâ görüşülmediği ve gündeme alınmadığı noktasında eleştiriler vardı. Bana gelen listeden, sadece bilgilendirmek amacıyla söylüyorum: Bir tanesi, Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’a, Sayın Ali Topuz ve Sayın Kemal Anadol’la birlikte 128 milletvekili dava açmışlar, 15/06/2006’da. Bunun yürürlüğünün durdurulması isteminin koşulları oluşmadığından tümüyle reddine karar verilmiş, 08/07/2009 tarihinde.

Yine, ana muhalefet partimiz Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Hakkı Suha Okay, Anadol ve Sayın Kılıçdaroğlu tarafından 5276 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun ilgili maddelerinin iptali istenmiş. Bunun da esas raporu hazır, gündemde sırasını beklemekteymiş.

Yine, Cumhuriyet Halk Partisi adına Sayın Okay ve Kılıçdaroğlu’nun, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un… Bunun da esas raporu hazır olup, gündemde sırasını beklemekteymiş.

Yine, Sayın Okay ve Kılıçdaroğlu ile birlikte 110 milletvekili, 01/12/2007 günlü Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un ilgili maddelerinin iptalini istemişler. Bunun da esas incelemesi bitmek üzereymiş.

Dolayısıyla, 1 tanesi karara bağlanmış,  3 tanesi de gündemde sırasını beklemektedir diye bir açıklama notu aldım. Bunu da takdirlerinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün aslında en önemli konuşma, bir gün önce Sayın Başbakan tarafından Hükûmet adına burada konuşma yapılırken üslubunun yakışıksız olduğu konusunda eleştirilerdir.

Biraz evvel bütün arkadaşlarımı dinledim. Özellikle Cumhuriyet Halk Partili ve Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlarımız Sayın Başbakanın dünkü üslubundan şikâyetçi olduklarını, rahatsız olduklarını ifade ediyorlar.

Arkadaşlar, bu, dünkü konuşması itibarıyla Sayın Başbakan için söylenebilir, bir gün önceki konuşması itibarıyla başkası için söylenebilir, bir başka günkü konuşması itibarıyla da maalesef, bir başkası için söylenebilir. Şöyle sağımıza solumuza baktığımızda, herkesin birbirinin çirkin, yakışıksız, küçültücü üslubundan şikâyetçi olduğunu görmek mümkün. Özellikle, bunu, son zamanlarda biraz da fazlaca görüyoruz. Dolayısıyla, burada düne ait bir hata varsa bunu kabullenip, onun dışındakileri reddetmek durumunda kalırsak konuşmalar amacına ulaşmamış sayılır. Aslında bu, hepimizi ilgilendiriyor. Hepimizin bu konuda çok daha fazla özen göstermesi lazım, birbirimize saygılı olmamız lazım. Bugün CHP ve MHP’li arkadaşlarımız bundan haklı olarak şikâyet ediyorlar, eminim biraz sonra kürsüye AK PARTİ’li arkadaşlar gelse veya bağımsız bir arkadaşımız gelse o da çok örnekler vererek başkalarının konuşmasından şikâyet edecekler.

Bizim Anayasa’mız var, hepimiz ona uymakla yükümlüyüz ama milletvekilleri olarak ikinci bir anayasa gibi temel belgemiz var, o da İç Tüzük’ümüzdür. İç Tüzük’ün açık hükümlerine maalesef bugüne kadar çok fazla riayet edilmediğini görüyoruz. Riayet etmeyenler için de genişçe bir yol açılınca başkaları da bu yoldan yürümeye başlıyor.

Değerli arkadaşlarım, aslında birbirimize hep müsamahalı, hoşgörülü olmak mecburiyetindeyiz. Bakın, burada Hükûmet sırasında otururken birkaç şeye tanık oldum, bunlar her zaman tanık olduğumuz şeyler. Saat on birde gündemde konuşmalar başladı, ben oturuyorum yerimde. İlk sıra Cumhuriyet Halk Partisinin, Cumhuriyet Halk Partisinin 4 konuşmacısı da salonda yok. Sayın İsa Gök hazır bulundu, konuşmasını yaptı. Bekliyoruz, 3 konuşmacısı da yok. Hâliyle Sayın Kılıçdaroğu telaşlandı, Sayın Başkandan rica etti ve henüz yeni başlamışken görüşmelere biz ara vermek zorunda kaldık. Sayın Kılıçdaroğlu’nun ricası da Sayın Başkanın bunu kabul etmesi de fevkalade doğrudur. Bugün CHP’nin başına gelen bu durum AK PARTİ’nin de bir başka partinin de başına gelebilir. Hiç birimiz ses çıkarmadık, bu çok doğru, çok haklı, çok yerinde bir şey ama bir arkadaşımız kalkıp da “Sayın Başkan, ne diye ara veriyorsun canım, yoksa yok, o parti konuşmamış sayılır.” diyebilirdi. Bu anlayışı gösteriyoruz, bu anlayışa sonuna kadar bağlı kalmaya mecburuz. Bu, İç Tüzük’te Sayın Başkanın takdir hakkı içerisine girer. Bu takdir hakkını bu şekilde kullanmıştır ve mesele halledilmiştir, kimseye de “sen şöyle yaptın, böyle yaptın” deme imkânımız veyahut da gücümüz kalmamıştır. Ama bunun tam aksi bir gelişme yaşadık.

Çok Sevgili Arkadaşım Murat Özkan bir konuşma yaptılar, Başkanlık Divanı Üyesi Sayın Özkan. Ben bu Mecliste naçizane beş yıl Başkanlık yaptım, İç Tüzük’ü de biraz bildiğimi söyleyebilirim. Meclisin bütçesi, Meclis idare amirlerinin imzasıyla Başkanlık Divanına gelir, Başkanlık Divanının onayıyla da Meclis bütçesi gerçekleşir. O Başkanlık Divanı içerisinde de Sayın Özkan var, muhalefet şerhi de yok; bu bütçeyi kabul etmiş ve imzalamış. Hâl böyleyken nasıl olur da kalkar, burada bütçenin aleyhinde konuşabilir? Söyledikleri yüzde yüz doğru olabilir ama bunları bir başkasının söylemesi lazım. Başkanlık Divanı üyesi kalkıp da burada kendi bütçesini eleştirecek olursa, söylediği ne kadar doğru olursa olsun, haklılık payı olmaz. Değerli arkadaşlar, bunlara ne kadar dikkat edebilirsek o kadar iyi olacağını düşünüyorum.

Şimdi burada Sayın Güldal Mumcu olsaydı veya Sayın Meral Akşener olsaydı, içimizden birisi şunu söyleyebilirdi: “Şu İç Tüzük’ün 56’ncı maddesi var kardeşim. Bu 56’ncı  maddeye göre senin kıyafetin uymuyor.” 56’ncı madde ne demiş, hepiniz biliyorsunuz; diyor ki: Başkanlar -bayan erkek ayırt etmeden- işte, frak giyecek, şunu giyecek, bunu giyecek. 2 hanımefendi de frak giymiyorlar, bence de çok iyi yapıyorlar. Frak giyseler gülünç olacaklardı ama bugünkü kıyafetleri çok daha iyi, çok daha kendilerine yakışıyor ama biz değiştirmedik İç Tüzük’ün maddesini, sizin müsamahanızla, sizin hoşgörünüzle. Aslında bir günde yapılabilecek bir şey de ama biz bunu devam ettiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ben İç Tüzük’ümüzün temiz dille konuşma konusunda milletvekillerimize yüklediği bir sorumluluğun olduğuna inanıyorum. Bunu önce kendi açımdan irdelemek istiyorum: Değerli arkadaşlar, hepimiz insanız. Hiçbirimiz çelikten, alüminyumdan müteşekkil bir varlık değil. Hepimizin sinirleri var, hepimizin duygusu var. Bu, bazen nefrete dönüşebilir, bazen gülümsetebilir, bazen ağlatabilir, bazen farklı davranışlar içerisinde olabiliriz. Öyle bir hadiseyle karşılaşırsınız ki, spontane, kendiliğinden, hiç de kontrol altında olmayan bir davranışta bulunursunuz, zaman zaman ağzımızdan kaçırdıklarımız gibi. O, bizim normal düşündüğümüz veya söylemek istediğimiz değildir ama çok ısrar edilmiştir, yüzünüze karşı ağır konuşulmuştur, siz de kendiliğinizden buna bir cevap vermek ihtiyacını duyarsınız, ölçüye, hesaba, kiloya gelmeyen bir şey söyleyebilirsiniz. Bu, sizin için de geçerli, benim için de geçerli, arkadaşlarım için de geçerli. Ama kötü olan şudur: Hani bizim eski Ceza Kanunu’nda taammüt vardı ya, bilerek ve işleyerek, kasıtla bu iş yapılırsa o çok yanlış olur. “Yani, öyle bir hakaret edeyim ki altından kalkamasın, nasıl olsa da prim yapıyor. Böyle bir şey ne kadar iyi olur.” diye düşünenler varsa onları vazgeçirmek zorundayız. “Önce kendin vazgeç.” Başüstüne. Önce taşı kendime atmak istiyorum. Zaten eskiden bunun için güzel bir örnek verirler: Yani, recim cezası var, taşlayarak öldürecekler. Ama birisi ortaya çıkar ve der ki: “İlk taşı hiç günahı olmayan atsın.” Hiçbirimiz masum değiliz ama hepimiz kendimize bunu telkin edebiliriz. “Ben arkadaşım için kötü bir şey söylemeyeceğim. Ben onun için ağır bir laf konuşmayacağım. Onun için incitici bir davranışta bulunmayacağım.” dersek -ben kendim için şahsen bunu bir sorumluluk olarak görüyorum- birbirimizi üzmeyiz. Hâlbuki, hangi kelimeler uçuşuyor ortalıkta, hangi ağır sözlerle birbirimizi küçültmeye çalışıyoruz! Oysa dışarıya çıktığımızda yine “sayın milletvekilim, sayın bakanım, sayın başkanım…” Oturuyoruz, çay içiyoruz, konuşuyoruz. Burada niye kavga ediyoruz o zaman? (AK PARTİ sıralarından “Televizyon.” sesleri)

Arkadaşlar, “Televizyon.” dediler. Bakın, Meclis Başkanlığına geldim. O zamanki yayın kurulunun kararına göre grup toplantıları, iktidar için yirmi dakika, sanıyorum muhalefet için on dakika banttan yayındı. Yılmaz Ateş arkadaşım, burada yok ama kulaklarını çınlatıyorum. Kendisini davet ettim. Benimle birlikte Başkan Vekili olarak çalıştı. “Yılmaz kardeşim, iki partiyiz Mecliste. Bir partinin de grup toplantısı o kadar önemli ki, Türkiye bunu takip ediyor. İktidar partisinin grup toplantısını başka televizyonlar verebilir naklen ama muhalefet partisinin böyle bir şansı da olmaz.” dedim. Yılmaz Bey bu sözlerimin şahididir. “Ben istiyorum ki, ana muhalefet partisinin de grup toplantısı sonuna kadar naklen yayınlansın.” Karar aldık ve buna başladık. Arkadan rahmetli Ali Dinçer Bey’le birlikteydik, onunla da bunu devam ettirdik. Bizim grup toplantılarını canlı olarak naklen yayınlamamız, bize göre demokrasinin bir gereğiydi. Yani çoğulculuk içerisinde, herkes fikirlerini rahatlıkla söylemeliydi ama bu televizyon yayınları, sonunda öyle bir noktaya geldi ki, bir taraftan gerginlik artıyor, bir taraftan da bindirilmiş kıtalar -kendi partimi de içerisine dâhil ederek söylüyorum- otobüslerle getiriliyor, grup toplantı salonları miting meydanı gibi “Yaşa!”, “Var ol!” bu alkışlar gidiyor. Daha kötüsü oldu: Birisi kürsüye sarımsak çıkarmaya başladı, öbürü kavun-karpuz hediye etmeye başladı, öbürü Edirne’den süpürge getirdi, beriki bilmem ne oldu. Arkadaşlar, grup toplantı salonunda bu gösterilerin, bu görüntülerin Türkiye'ye iyi bir görüntü olmayacağını düşündüm, yazı yazdım bütün gruplara. Böyle şey olmaz. Grup toplantıları bir partinin en önemli toplantısıdır. Basına açık, basına kapalı… Sonradan oldu. Eskiden tamamen basına kapalı, milletvekillerinin kendi içerisinde değerlendirme yaptığı bir toplantıydı. Ama ben Meclise gelmeden evvel, 91’li yıllarda bu, seyirciye açık, halka açık noktaya getirilmiş; değiştirme imkânımız da olmadı. Ama en azından zapturapt altına alınabilir. Bu alkışlar nedir, bu hengâme nedir, bu nümayiş nedir? “Bir mecliste, bir partinin grubunda böylesine gösteriler doğru oluyor mu?”  diye şahsen ben bunu sorguladım, yazdığım yazılar da ortadadır.

Şimdi, herkes diyor ki: Yirmi dört saat televizyon yayınlarının acaba faydası mı var, zararı mı var? Bunları, bir taraftan çoğulculuk ve demokrasinin kuralları, bir taraftan da Meclisin çalışması ve işleyişi bakımından tekrar değerlendirmemiz lazım.

Sözümü şununla toparlıyorum: Üslup konusu fevkalade önemlidir. Hepimiz üslubumuza dikkat etmeliyiz. Kişisel ilişkilerimizde birbirimize saygı ifade ederken, siyasi içerikli mesaj verirken ağza alınmayacak sözler kullanmak, doğrusu hiçbirimize, başta şahsım olmak üzere, yakışmıyor.

Bugün Sayın Başbakandan şikâyet edenlerin yarın bir başkasından şikâyet etmeleri mukadderdir. Dolayısıyla, iyi bir üsluba, temiz bir dile, saygıyı elden bırakmamaya ihtiyacımız var. Bu konuda, bilerek ve isteyerek aksini yapmak isteyenlere, başta grup başkan vekilleri, sonra genel başkanlar, en sonunda da hiç olmazsa yanında oturan arkadaşın “Yaşa!”, “Var ol!” diyeceğine, “Yanlış yaptın arkadaşım, keşke bunu konuşmasaydın.” diyebilmesi lazım.

Eleştirileriniz için tekrar hepinize teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Evet, bu bölüm üzerinde son söz, aleyhinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’e aittir.

Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce Hükûmet adına epey vaiz dinledik, teşekkür ediyoruz.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Vaiz değil; vaaz, vaaz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu kadar önemli bir bütçe ve hiçbir şey söylenmedi.

Dün burada ben yoktum, Tayyip Bey burada bir laf sarf etmiş. Diyor ki: “2001 yılında Merkez Bankasından 4 milyar 163 milyon dolar kaçırıldı bir günde.” Hâlbuki, bak Başbakan, 4 milyar 163 milyon değil, 5 milyar 163 milyon dolar. Bunu kimin getirdiği belli. En büyük payı da, sizin bir kalemde Merkez Uzlaşma Kurulunda 3,5 milyar dolarlık vergi borcunu affettiğiniz banka getirdi. Peki, ben soruyorum Tayyip Bey’e; Sayın Tayyip Bey, sen, sekiz senedir iktidardasın; niye sen 2003’te o zaman bir günde 2,5 milyar dolar kazanan bu kişileri vergilendirmedin? Senin hakkın var mı burada şeye?

Şimdi, değerli milletvekilleri, altı tane kuruluşun bütçesi burada. Ben bunlarda ne söyleyeyim; hepsi başlı başına üzerinde kitap yazılacak bütçeler. Şimdi, bir Cumhurbaşkanlığı bütçesi… Abdullah Bey Çankaya’ya gelince hemen 40 trilyonun üzerinde inşaata başladı, bütün Atatürk’ün o duvarlarını yıktı Köşk’te kaldığı zaman, bir 12 trilyon lira da mobilya aldı koydu, hâlâ da orada oturmuyor, Dışişleri konutunda oturuyor. Dışişleri Bakanı için de kendi hemşehrisinin bir köşkünü tuttu, oraya senede 240 bin dolar veriyor. Şimdi, ayrıca Abdullah Bey oraya geldiği zaman, o makamın gerektirdiği… Bekledik hani, hakikaten tarafsızlığını gösterecek mi, oraya tarafsız bir atama yapabilecek mi? Kesin atadıkları ortada, laik Türkiye Cumhuriyeti devletini rayından çıkarmak için her türlü tasarrufu yapıyor. Çankaya Köşkü’nde takkelilerle, rahibeler kıyafetiyle dolaşmalar mı demezsiniz… Türkiye o kadar rayından çıkarılıyor ki, yaptığı atamalarla Türkiye o kadar bir kötü duruma -laiklik rejimi, eğitimde medrese eğitimine- gitti ki. Bir YÖK Başkanını getirmiş, atadılar, kendisiyle Tayyip Bey ne konuştuysa, “Aman” dedi… Kendisi ağzından kaçırdı, “Bana Tayyip Bey ile Abdullah Bey sakın ha bunları ağzından kaçırma, bizim ipimizi çekecekler.” dedi. Nitekim hangi şeyleri telkin ettiği de ortada.

Abdullah Bey ikide bir Arap ülkelerine gidiyor. Her gidişinde yüz binlerce dolar hediye devlet kesesinden alınıyor ama onların verdikleri hediye de cebe gidiyor. Şimdi, böyle bir anlayış olmaz sayın milletvekilleri.

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hâlâ Suudi Arabistan Kralından hangi hediyeleri aldığı bilinmiyor ve niye bunları gizliyorsunuz?

Sayın milletvekilleri, inanınız ki bu Türkiye böyle yönetilmez. İşte, Meclis Başkanı her gün yurt dışında, Başbakan her gün yurt dışında, Abdullah Gül her gün yurt dışında, bakanlarınız, milletvekilleriniz yurt dışında. Yahu, bu memlekette insanlar açlıktan kırılıyor değerli milletvekilleri, açlıktan ama maalesef bu sizin için önemli değil.

Biraz önce Bülent Bey burada diyor ki: “Ben RTÜK üyelerini görevden alamam.” RTÜK üyelerini görevden alamazsın ama soruşturma izni verirsin. Niye soruşturma izni vermiyorsunuz? Deniz Fenerinde bu kadar hakkında söylenti olan, suistimallere karışan RTÜK üyeleri hakkında niye soruşturma vermiyorsunuz? Kimse size görevden alın demiyor ki. Zaten ona mahkeme karar verecek.

Tabii, değerli milletvekilleri, bugün Le Monde gazetesi bir yerde bir haber yazmış, Anayasa Mahkemesi Başkanına AKP’nin ileri gelen bir yöneticisi diye bahsetmiş. İşte, kurumları ne hâle getirdiğiniz belli. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, sizin bu tarz, bu cumhuriyeti bu kadar rayından saptırmaya yönelik işlemlerinizle bir yere gelmesi mümkün değil.

Şimdi, Meclis Başkanının Meclisi yönetimi ortada. Bir bakıyorsunuz on beş dakika, yirmi dakika Meclis geç açılıyor, bir bakıyorsunuz beş dakika ara veriliyor kırk beş dakika, bir saat ara gidiyor. Böyle pespaye bir yönetim olur mu? Bu Meclis çok saygıdeğer bir kurumdur.

Bülent Bey burada konuşuyor. Keşke zamanım olsa da sizin Meclis Başkanlığınız zamanında burada neler yaptığınızı anlataydım tek tek. Keşke anlatsaydım ama zamanımız yok. Burayı bir çiftlik gibi yönettiniz. Nerede Atatürk düşmanları varsa getirdiniz buralara yönetici atadınız. İşte, Atatürk’ten “bir kocaoğlan” diye bahseden kişileri getirdiniz buraya bir yerlere atadınız. İhaleler… Her tarafı şantiye hâline çevirdiniz de bunlar… Kime, nasıl bir ihale verdiğiniz ortada belli değil. Devlette denetim olmayınca biz neyi, nasıl öğreneceğiz?

AHMET YENİ (Samsun) – Sizin oğlunuz nerede çalışıyor?

KAMER GENÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bir Sayıştay denetimi var. Sayıştayın geçen gün bir kanunu geçti. Ben sordum, dedim ki: Ankara, İstanbul belediyeleriyle ilgili denetim yapıyor musunuz? Bu denetim raporları nedir? Bana Sayıştay Başkanı bugün bir yazı yazmış, diyor ki: “İşte, İstanbul ve Ankara belediyelerinin denetçilerimizle mevzuata uygun bulunmayarak ilgili belediyeler nezdinde yapılan incelemede…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Kamer Bey, oğlun nerede çalışıyor?

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, İstanbul Belediyesinde 2007 yılında 1 katrilyon 151 trilyon 919 bin liralık usulsüz ödeme var, usulsüz ödeme arkadaşlar, 1 katrilyon, İstanbul Belediyesinde.

AHMET YENİ (Samsun) – Oğlunuz ne zaman işe girdi, oğlunuz?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yine, Ankara Belediyesinde… Bir tane yılı söylüyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Oğlunuz ne zaman işe girdi?

KAMER GENÇ (Devamla) - 2007 yılında Ankara Belediyesinde 847 trilyon 77 milyar 609 bin usulsüz ödeme var. Nedir bunlar? Yahu, devlet talan edilmiş beyler, talan edilmiş. Talan edilen bir devlette denetim kalkarsa…

Burada da bütçede… Allah’ınızı severseniz, şimdi konuşuldu, Hükûmet bu bütçelere cevap verdi. Bir sürü suistimal var, bir sürü yolsuzluklar var. Bunların hesabı millete verilmedikten sonra… Bunları kapatın.

Şimdi, Bülent Bey Türkiye Büyük Millet Meclisinin yayınlarının televizyonda verilmesinden çok şikâyetçi. Tabii, Tayyip Bey’i, affedersiniz, tuvalete gidince bile televizyonlar veriyor ama muhalefetin de sesi kısılıyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp! Ağzına yakışıyor mu?

KAMER GENÇ (Devamla) - Böyle bir şey olur mu? Sayın milletvekilleri, böyle…

AHMET YENİ (Samsun) – Yakışıyor mu sana?

KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için, istiyorlar ki burada… Muhalefetin sesini burada da kısalım diyorlar. Bu kadar korkmayın, zaten yakında seçime gidilecek, halk size tezkereyi verecek. Bu kesin ama bunun sonunda da çok büyük hesap vereceksiniz. Ben inanıyorum, bu halk size çok güvendi ama bu halkı perişan ettiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Hadi, hadi işine! Yürü!

KAMER GENÇ (Devamla) - Bu bütçede bir şey görmediğim için aleyhinde oy vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Kamer Bey, oğlun nerede çalışıyor, Mecliste mi çalışıyor oğlun?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, sen gel de oğlumun nerede çalıştığını sana göstereyim!

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Ne zaman girdi?

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özkan.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – 69’a göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Ne oldu efendim?

MURAT ÖZKAN (Giresun) - İleri sürmüş olduğum görüşlerden farklı bir açıklamada bulundu Sayın Bakan. Bir izahatta bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Yerinizden olmak üzere buyurunuz Sayın Özkan.

III.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi hakkında yapmış olduğum konuşma, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan Milliyetçi Hareket Partisini temsilen yapılmıştır, bir.

İkincisi, bu bütçe hakkında grubumuzun yeterince açık, net ve uzun da sayılabilecek muhalefet şerhi vardır.

Diğer bir husus, kendileri de takdir ederler ki Sayın Bakanımızın, Meclis Başkanlığı yapmıştır, Divana çok kısa bir sürede, hatta bir an için getirilen bir Meclis bütçesini yeterince inceleme fırsatını bulmamız mümkün değildir. Burada asıl sorgulanması gereken bir husus da, Divanın çalışma prensipleri ya da çalıştırılamaması söz konusudur. Bunu da Genel Kurulun bilgilerine sunmak istiyorum.

Çok teşekkür ediyorum bana da söz verdiğiniz için.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Sayın Özkan, Sayın Arınç konuşması sırasında, yani, sizin Başkanlık Divanı Üyesi olarak bir şerhinizin olup olmadığından bahsetmişti. Evet, grubunuzun tabii ki şerhi olabilir, Plan ve Bütçe Komisyonundaki… Sayın Arınç’ın konuşmasından ben onu anlamıştım. Siz de bir tavzihte bulundunuz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önce, daha önce Millet Meclisi Başkanlığı yapmış olan Sayın Arınç’ın ifade ettiği hususlar konusunda, birbirimize olan saygı ve sevgimiz konusunda, birbirimize saygılı olmamız konusundaki, grup başkan vekillerine, Meclis Başkanlık Divanına hitap ettiği konuşmaya ben de şahsen katılıyorum. Evet, böyle olması lazımdı ama bu konuşmadan hemen sonra, bir milletvekili arkadaşımızın, Sayın Başbakanın durumuyla ilgili olarak, filan bir mahalle gitse gösteriliyor gibi ifadesi, doğrusu bu konuşmadan sonra yakışık aldı mı, almadı mı; onu sizin takdirlerinize bırakıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tuvalete gitse gösteriyorlar. Yani, faaliyetlerini o kadar gösteriyorlar.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlar, Başbakan hepimizin Başbakanımızdır, eleştirebiliriz, yapabiliriz. Bakınız, burada siyasi partiler de… İşte, Cumhurbaşkanı da hepimizin Cumhurbaşkanı, burada ana muhalefet partisi genel başkanı Türkiye’mizin ana muhalefet partisi genel başkanı, Milliyetçi Hareket Partisinin Genel Başkanı bir muhalefet partisi olarak bütün Türkiye’mizin bir partisinin Genel Başkanı, birbirimizin bu husustaki hukukuna azami ölçüde saygı duyalım. Yani, buradaki konuşmalarımızı sonradan dinliyor muyuz, dinlemiyor muyuz bilmiyorum ama tutanaklardan bir de takip edelim.

Evet, katkısı olan bütün arkadaşlarımıza, başta grup başkan vekillerimiz olmak üzere teşekkürlerimi, şükranlarımı ifade ediyorum.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

A) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Cumhurbaşkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Cumhurbaşkanlığı   2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) ANAYASA MAHKEMESİ  BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Sayıştay Başkanlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sayıştay Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz saygıdeğer arkadaşlar.

Sisteme giren arkadaşlarımız var, onlara…

Evet, Sayın Öğüt, buyurun efendim. Süre bittiğinde otomatik kesilecektir, ona göre davranınız.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben Sayın Bülent Arınç’a soracağım. 2008 Haziran ayında Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal, Diyarbakır, Şanlıurfa, Adıyaman, Mardin bölgesine gidip parti çalışması yaptıktan sonra da Damal’a geldi, Atatürk silüetini izledi. Ancak Bülent Arınç Bey, Diyarbakır’da “Niye Diyarbakır’a gelmiyorsunuz da Atatürk silüetini izlemeye gidiyorsunuz, Allah size akıl fikir versin.” gibi bir alaylı söz söyledi ve ortamı gerdi. Bunu niçin söylediğini açıklamasını talep ediyorum.

İkincisi: İnsan eliyle yapılamayacak kadar mükemmel bir Atatürk silüeti her yıl üç ay Ardahan’ın Damal dağlarında çıkıyor, güneş batarken Atatürk çıkıyor. Oranın ve turizmin gelişmesi için ve devletimizin kurucusu Atatürk’ün silüetini izlemek için herhangi bir sosyal tesis yapacak mısınız?

BAŞKAN – Sayın Süner, buyurun efendim.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, Türk Bayrağı üzerine Cumhurbaşkanlığı arması işlenmiştir. Ay yıldız olmaksızın ya da Türk Bayrağı üzerine işlemeksizin yalnızca güneş ve çevresindeki on altı yıldızdan oluşan bölüme Cumhurbaşkanlığı arması denilmektedir. Cumhurbaşkanlığı forsunun değiştirileceğine dair basında haberler çıkmaktadır. Forsun tabanının rengini değiştirmek için bir çalışmanız var mıdır? Eğer varsa, Kurtuluş Savaşı’nda verdiğimiz şehitlerimizin kanı olarak oraya konulan kırmızı renk değişecek midir? Modernleşme ve değişim adına Türk Bayrağı’nın da rengi ve şekli sizce değiştirilebilir mi? Bu ülkenin temel değerleriyle oynamak sizce ne kadar doğrudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Süner.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birinci sorum: Sayın Cumhurbaşkanı Dışişleri Bakanlığı konutunu şimdiye kadar niçin boşaltmıyor? Dışişleri Bakanına ayrı bir konut niçin kiralanıyor?

İkinci sorum: Eski Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından imzalanmayıp Hükûmete iade edilen kaç tane üst düzey yönetici kararnamesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmıştır?

Ve üçüncü soru: Sayın Cumhurbaşkanına imza için Hükûmet tarafından kaç tane üçlü kararname gönderilmiştir? Bunun kaçı iade edilmiştir, kaçı imzalanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bülent Arınç Beyefendi’ye sormak istiyorum: Sayın Arınç, bir kamu yöneticisi olarak bağlı, ilgili, ilişkili kuruluşlar nedir, yetkileriniz nerede başlar, nerede biter, bunları gayet iyi biliyorum. Ancak, benim burada kastetmiş olduğum hukuki sorumluluk değil siyasi sorumluluk. Şayet sizler burada kendinizi bir tarafa çekip “Yetkim yok, o hâlde sorumluluğum da olmaz.” der iseniz millet adına biz muhalefet olarak kime hesap soracağız?

Ayrıca, Sayın Bakan, Akman ile ilgili olarak bizim gibi düşündüğünü ifade etti. Sayın Akman için örneğin bir soruşturma yaptırdınız mı yahut yapılan bir soruşturmaya, düzenlenen bir fezlekeye soruşturma izni verdiniz mi? Şu anda orada Üst Kurul Üyesi olarak oturmaya devam ediyor. Başkan olarak kullandığı gibi şimdi Üst Kurul Üyesi olarak da kamu gücü, kamu yetkisi kullanmaya devam ediyor. Bu ne kadar içinize siniyor?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan Sayıştay tarafından 2008 yılında denetimi yapılan mahallî idarelerden kaçı hakkında yolsuzluk yapıldığına ilişkin rapor verilmiş ve kaç tanesi için yargıya başvurulmuştur?

Ayrıca, Sayıştay tarafından İktidarınız döneminde kaç adet denetim yapılmıştır? Bunların kaçında yolsuzluk veya usulsüzlük tespit edilmiştir?

Üçüncü sorum: TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin tarafından, göreve geldiğinden beri kaç yeni personel işe başlatılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akgün…

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Benim sorum Meclis Başkanlığına. Öncelikle Meclisin saygınlığını artırmak için bizim Meclise daha fazla özen göstermemiz gerekiyor. Bu anlamda milletvekili arkadaşların odalarına bakımın yeterli olmadığını, Halkla İlişkiler binaları konusunda gerekli titizliğin gösterilmediğini görüyoruz. Bu anlamda yeni Halkla İlişkiler Binası ne zaman yapılacak?

Bir de, Anayasa’ya göre çıkarılması gereken, milletvekillerinin özlük haklarını düzenleyen bir kanunun çıkması lazım, bu konuda Meclis Başkanlığının herhangi bir çalışması var mı? Bunu sormak istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayıştayın 1 Ekim 2009’da yayınladığı 2008 yılı hazine işlemleri raporunda 2008 yılında gerçekleştirilen ve yaklaşık 113,9 milyar TL’ye ulaşan hazine iç borçlanma ihalelerinde ihaleye katılan bankalara gereğinden fazla rekabetçi olmayan teklif hakkı tanındığı, müsteşarlığın ihaleler öncesi borçlanacağı tutarı belirtmediği, ihalelere anlaşarak giren bankalar için gerekli tedbirlerin alınmadığı, ihale sonuçlarının ve karar gerekçelerinin belgelenerek piyasalara ve kamuoyuna açıklanmadığı… Önemlilerini sayabildiğim Sayıştayın tespit ettiği 2008 yılındaki eksiklikler 2009 yılında yapılan ihalelerde düzeltilmiş midir? Düzeltilmediyse düzeltilmeyişinin nedenleri nelerdir?

İkinci sorum da Meclis Başkanlığına. Mecliste çalışan 4/C kapsamındaki personelin durumunu düzeltmeyi düşünüyor musunuz?

Çalışma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül göreve geldiğinden bu yana kaç ülkeye seyahat etmiştir? Buna mukabil kaç ülke yetkilisini kabul etmiştir? Ayrıca Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan için dış görevlerde bir koordinasyon var mıdır?

Ayrıca bir soru sormak istiyorum: Bugün 10 bin Tekel işçisi ülkemizin dört bir yanından Ankara’ya gelmiş, AKP Genel Merkezi önünde seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Bu mağdur insanların sorunlarını çözecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim sorum RTÜK’le ilgili Sayın Bakana.

RTÜK bir yönetmelikle, Türkiye’de yirmi sekiz farklı dil ve lehçenin konuşulduğu gerekçesiyle bölgesel bazda farklı dillerde radyo yayınına izin verdiğini açıkladı ve yayın haritası belirledi. Örnek verecek olursak, Trabzon’da Pontusça, Rumca ve Yunanca radyo yayını yapılabilecek. RTÜK Yönetmeliği’nde Trabzon’un Pontusça, Rumca ve Yunanca konuşulan bir il olarak gösterilmesine önce Trabzonlulardan ve radyoculardan yoğun tepkiler geldi.

Pontusça, Yunanca, Rumca veya bir başka dilin konuşulmadığı yerlerde bu dillerde radyo yayınına izin verilmesi ve yayın haritası üretilmesinin, Trabzon ve ülkemizin diğer yerlerinde, ülkemiz üzerinde bazı sinsi ve bölücü emellere ve faaliyetlere kolaylık sağladığını düşünüyor musunuz? Trabzon’da Pontusça ve Yunanca radyo izniyle ne amaçlanıyor? AKP Hükûmeti

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; Sayın Cumhurbaşkanı yurda dönüşlerinden birisinde, ancak malum açılımdan önce “İyi şeyler olacak.” demişti. Bundan ne kastetmişti? Bugün ülkemizin, Hükûmetin sadece seyrettiği, terör ve şiddetin kol gezdiği, otobüslerin, otomobillerin ve insanların molotofla yakıldığı, karakollara saldırının sıradan bir olay hâline geldiği ortamı kastetmiş olamaz. Bunlar değilse, “iyi şeyler”den kasıt nedir, açıklayabilir misiniz?

İkincisi: Sayın Başbakan dünkü konuşmaları sırasında, 18’inci sayfanın ikinci paragrafında “Destekten vazgeçtik, muhalefet köstek oluyor, takoz oluyor.” diye bir cümle kullandı. Burada “köstek”le “takoz” ayrı ayrı şeyler. “Takoz” patinaj yapan arabalar geriye kaçmasın diye kullanılan bir araçtır. Dolayısıyla, Başbakanımız doğru söylemiş gibime geliyor! Hükûmet

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başbakan Yardımcımıza sormak istiyorum, Bülent Arınç Bey’e, Hükûmet adına.

Dün Sayın Başbakan tarafından, özellikle 57’nci Hükûmet döneminde bankaların döviz kurları üzerinden dolandırıldığını -Merkez Bankasının- ve o gün görevde olanların nasıl bir milliyetçilik anlayışı içerisinde buna “dur” demedikleri söylendi. Eğer bunlar gerçekse, kısa süre içerisinde Hükûmete gelen Sayın Abdullah Gül dönemi ve Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan döneminde ihmali olanlar hakkında neden soruşturma açılmamıştır, ilgililer hakkında neden mahkemelere başvurulmamıştır ve yedi sene sonra neden gündeme getirilmiştir?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın inan.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben sadece konumla ilgili olanlara cevap vereyim, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz ve Sayın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri sanıyorum o konulara temas edecektir.

Birincisi: Sayın Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekilimiz, Damal’la ilgili olarak -daha önce de bir vesileyle konuşmasını tekrarladılar- Damal’da senenin belli bir gününde dağa vuran Atatürk silüetiyle ilgili bir soru sordu veya konuşma yaptı. Ben bu konuya girmiştim, şu açıdan girmiştim: -sanıyorum 10 Kasım veya 11 Kasımdaydı- 10 Kasımda Mecliste görüşmelerin yapılıp yapılmayacağı konusunda “Büyük Atatürk’ün vefatı gününde böyle bir toplantı yapılmasın.” düşüncesi vardı. Ben de, Meclisin açık olduğunu, gündemine hâkim olduğunu, bu konunun görüşülebileceğini söylemiştim ve “Atatürk’ün ölüm yıl dönümüyle ilgili olarak bunlar yapılıyorsa, peki, şu Damal’daki olay neyin nesidir?” diye söylemiştim. Benim bildiğim kadarıyla -bu sene Sayın Baykal da ziyaret ettiler- bir tabiat hadisesi oluyor. Güneş batarken dağda bir akis var, o aksin Büyük Atatürk’e benzediği söyleniyor. Bu bir tören hâline geldi. Bu bir tabiat olayıdır bildiğim kadarıyla, kutsanacak bir yönü yoktur. Sayın Ensar Öğüt bunu kutsal bir olay gibi görebilir. Ama bir sözü dikkatimi çekti, “Güneş batarken Atatürk çıkıyor.” dedi. Atatürk’ün çıkmasını güneşin batışına bağlamayınız, bunu da sizden rica ediyorum.

Nevzat Korkmaz arkadaşımız RTÜK’le ilgili olarak sordu. Sanıyorum fazlasıyla ona cevap verdim.

Sayın Mehmet Akif Paksoy arkadaşımız, “TRT Genel Müdürü, kendi, döneminde kaç yeni personel işe başladı?” dedi. İşin vahim tarafı da şudur: Burada TRT bütçesi görüşülmüyor ve TRT de biraz önce saydığım ilgili kuruluşlardan birisi. İki yıl önce çıkan Kanun’uyla tamamen özerk bir yapıya büründü ama KİT Komisyonunda her yıl hesabını veriyor.

Üçüncü soru Sayın Mümin İnan arkadaşımızın: Dünkü Sayın Başbakanın konuşmasıyla ilgili olarak Merkez Bankasının dolandırılmasıyla ilgili neden soruşturma açılamadığı söylendi. Daha geniş bir açıklama da yapılabilir ama dün sanıyorum bunun cevabı verilmişti. 2000-2001 yıllarında çıkarılan ve halk arasında, parlamenterler arasında da “Rahşan affı” diye bilinen bir kanun bu konuda bildiğim kadarıyla -yine de araştıracağım- soruşturma yapılmasını engellemişti. Farklı düşünceniz olabilir. Basın bürosuna gidip orada bir basın toplantısıyla bunun gerçek yönünü açıklayabilirsiniz.

Sayın Erkan Akçay RTÜK’ün yeni yönetmeliğinin bazı dillere izin verdiğini söyledi. İşin başlangıcında şu vardır: Sizin Hükûmetiniz döneminde de yani 1999-2002 arasında da günlük, halkın yaşantısında kullandığı geleneksel diller kapsamında bu yönetmelik değişikliği yapıldı. Halkın günlük, geleneksel dil olarak kullandığı dillerin içerisinde Pontusca, Yunanca ve Rumca yok.

Teşekkür ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, soruşturma izni verdiniz mi RTÜK’le ilgili bugüne kadar?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLET ARINÇ (Manisa) – Gerekli cevabı verdim.

BAŞKAN – Sayın Yakut, buyurun efendim.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, öncelikle Sayın Akgül’ün yeni halkla ilişkiler binasıyla ilgili sorduğu soruya cevap vermek istiyorum. Yeni halkla ilişkiler binamızın projesi bir yarışma projesi olup müellif ile proje değişikliği sözleşmesi imzalanmıştır. Fore kazık ve hafriyat projeleri tamamlanmak üzere, yıl sonuna kadar ihalesine başlanılacaktır. 2010 yılının ilk aylarında yıkım işlerine ve fore kazık temel çalışmalarına da başlanacaktır. Ana bina yapım inşaat projesi çalışmalarına da devam edilmektedir.

Diğer taraftan, Sayın Akgül’ün milletvekillerinin özlük haklarıyla ilgili bir sorusu vardı. Bu konuyla ilgili bir yasal çalışma başlatıldı, yasal bir düzenleme yapılacak ama buradan şu anlaşılmaması gerekir yani milletvekillerinin maaşlarıyla ilgili artırma yapılacak şeklinde bir yorum yapılmaması gerekir.

Diğer taraftan, Sayın Asil’in sorduğu Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan 4/C statüsündeki çalışanların özlük haklarıyla ilgili bir düzenleme yapılıp yapılmadığı…

Öncelikle 2008 Mart ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi Personeli Giyecek Yardımı Yönetmeliği’yle sağlanan haklardan yararlandırılmışlardır. Yine, Kasım 2008’de kurumda devlet memuru olarak görev yapan personelin yararlandığı yüzde 12 oranındaki 200-250 TL ücret artışından da yararlandırılmışlardır. Yine Kasım 2008’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Doktorluğunca sunulan tedavi hizmetlerinden yararlanmaları sağlanmıştır. Ocak 2009’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Personeli Yiyecek Yardımı Yönetmeliği’yle sağlanan haklardan da yararlandırılmışlardır. Mayıs 2009’da 657 sayılı Kanun’la devlet memurlarına tanınan ücretli-ücretsiz izin haklarından da yararlandırılmışlardır.

Ben soruların haricinde sayın hatiplerin konuşmaları sırasındaki sordukları sorularla da ilgili…

“Yangından korumayla ilgili bütçeler niçin kullanılmamıştır?” denmişti. 2009 yılı için Türkiye Büyük Millet Meclisi binalarında yangınla ilgili kısmi tedbir alınması kararlaştırılmıştır ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Yangın Danışmanı Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç’ın tavsiye ve raporları doğrultusunda bütün binaların kapsama alınması kararlaştırılmıştır. Bu nedenle de bu doğrultuda hazırlanan proje 2009 Aralık ayı itibarıyla tamamlanmıştır. İşin yapım ihalesi 2010 bütçesi kapsamında yapılacaktır.

Diğer taraftan, basında çıkan bisiklet hırsızlığıyla ilgili bir soru vardı. 90’ıncı Yıl Bisiklet Turnuvası’nda Bisiklet Federasyonu 20 civarında bisikleti sponsor firmayla beraber Meclise getirmişlerdir. Törenin sonunda amatör olarak bisiklete binenlere bisiklet sporunu teşvik amacıyla bisikletler hediye edilmiştir. Gazete haberinden sonra Federasyon bu tür etkinliklerde bisikletlerin katılımcılara kura yoluyla hediye edildiğini, burada fazla katılımcı olmadığından bisikletleri katılımcılara hediye ettiğini açıklamıştır. Gazete Genel Yayın Yönetmeni de bir gün sonra bu haberden dolayı özür dilemişlerdir.

Yine bir konuşmacının Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan üst düzey atamaların tamamen liyakatten uzak olduğu iddiasına karşılık Türkiye Büyük Millet Meclisinde son dönemlerde yapılan tüm üst düzey atamalarda kariyer ve liyakat özellikle ön planda tutulmuştur. Son iki atama; Genel Sekreter (teknik) Yardımcılığına yirmi üç yıl tecrübeli, Orta Doğu Teknik Üniversitesi mezunu, yüksek mühendis, üstelik Savunma Sanayii Müsteşarlığında hassas görevlerde bulunmuş, uzmanlık ve proje müdürlüğü yapmış, son olarak da Bayındırlık Bakanlığında altı buçuk yıl müsteşar yardımcılığı görevi yürüten birisi atanmıştır. Genel Sekreter (idari) Yardımcılığına ise Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığında kariyer uzmanı olarak uzun yıllar görev yapmış, daire başkanlığı yapmış daha sonra Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü Yardımcılığı görevinde bulunmuş on sekiz yıllık kamu görevlisi bir bürokrat tayin edilmiştir.

Diğer kurumlarla ilgili sorulara da ayrıca yazılı cevap verilecektir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri arkadaşlarım, şu anda iki dakikadan az bir süre var. Bir arkadaşımıza soru hakkı verebilirim.

Sayın Işık var. Tekrar ona da cevap verebilir arkadaşımız.

Sayın Işık, buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İlk sorularım Meclis Başkanlığına: Bugün yüce Meclisi gazi yapan Büyük Taarruz’un çok önemli bir ayağını oluşturan Dumlupınar Meydan Muharebelerinin yapıldığı alanda kutlamalara, protokolde yeri belirtilmesine rağmen niçin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bir temsilci görevlendirilmemektedir?

İki: Türkiye Büyük Millet Meclisi personel servislerinin 2003 yılından bu yana kaldırılmasının sebebi nedir? Makam araçlarında olduğu gibi personel servisi olarak kullanılmak üzere servis araçlarının da kiralanması düşünülmekte midir?

Üç: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına dokunulmazlıklarının kaldırılması talebiyle 23’üncü Dönemde kaç milletvekili için fezleke gelmiştir? Bunların partilere göre dağılımı nasıldır? Bu fezlekeler içerisinde ne kadarı yolsuzlukla ilgilidir?

Son sorum da Sayın Bakana: Anayasa Mahkemesi bütçesinin, diğer bütün kurumlarda artırılmasına rağmen 2010 yılı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Kütahya) - …içinde yüzde 18 oranında düşürülmesinin sebebi nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Bu sorularla ilgili Sayın Yakut veya Sayın Bakanın bir açıklaması olacak mı?

Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Alim Işık Bey’in sorusu tam bitmedi herhâlde, anlayamadım.

BAŞKAN – Anayasa Mahkemesinin bütçesinin…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bütçesinin kısılmasının sebebi nedir? Diğer tüm kurumlarda bütçe artırılmış ama Anayasa Mahkemesinin bütçesi düşürülmüştür.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Doğrusu çok önemli bir soru. Buna yazılı cevap vermem lazım.

BAŞKAN – Evet.

Sayın Yakut…

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Evet, 30 Ağustosla ilgili, benim bildiğim kadarıyla, her yıl bir başkan vekili 30 Ağustos törenlerine katılmakta…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Afyon’a katılıyor…

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) –  …ama araştırıp sorunuza yazılı olarak cevap vereceğim Sayın Işık.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum  Sayın Yakut.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç’in karar yeter sayısı isteğini dikkate alacağım.

Cumhurbaşkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Bölümleri okutuyorum:

01 - CUMHURBAŞKANLIĞI

1.– Cumhurbaşkanlığı 2010 Yılı Merkezi  Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU

Açıklama

(TL)

                                                                                          

 

 

01

Genel Kamu Hizmetleri

72.500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                               

 

 

 

TOPLAM

72.500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Cumhurbaşkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

 

 

    (YTL)

                                                                             

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

67.247.249,00

- Toplam Harcama

:

64.540.418,41

- İptal Edilen Ödenek

:

2.706.830,59

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI

1.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                       (TL)

                                                                                                   

01

Genel Kamu Hizmetleri

467.888.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

02

Savunma Hizmetleri

2.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

03

Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri

100.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

 

 

07

Sağlık Hizmetleri

743.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

 

                                                                                               

 

 

 

TOPLAM

468.733.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

414.286.258,99

- Toplam Harcama

:

329.110.986,72

- İptal Edilen Ödenek

:

69.951.803,00

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

15.223.469,27

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.01 – RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU

1.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                  (TL)

                                                                                                                

01                 Genel Kamu Hizmetleri                                       80.164.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                 Savunma Hizmetleri                                             1.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                    28.836.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                            

                     TOPLAM                                                            110.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                        (TL)

                                                                                                                          

03                 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                     150.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                 Diğer Gelirler                                                         109.850.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                              

                     TOPLAM                                                              110.000.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

150.877.000,00

- Toplam Harcama

:

77.844.435,51

- İptal Edilen Ödenek

:

73.032.564,49

 

 

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

B    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Bütçe geliri tahmini

:

150.877.000,00

- Yılı tahsilatı

:

80.596.032,75

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

3984 sayılı Kanunun 12’nci maddesine göre Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2010 yılı için merkez ve taşra teşkilatına ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe Komisyonunda karara bağlanmıştır.

Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun merkez teşkilatında 580, taşra teşkilatında 90 olmak üzere, toplam 670 kadroyla ilgili kadro cetvellerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri ile kadro cetvelleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

03 -  ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI

1.– Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                        (TL)

                                                                                                                         

01                 Genel Kamu Hizmetleri                                           3.549.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                   12.619.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                              

                     TOPLAM                                                              16.168.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

6.622.000,00

- Toplam Harcama

:

6.440.761,00

- İptal Edilen Ödenek

:

181.239,00

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Sayıştay Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

06-  SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.– Sayıştay Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                                   (TL)

                                                                                                                              

01                 Genel Kamu Hizmetleri                                                15.111.400

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                 Savunma Hizmetleri                                                            15.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                        103.376.210

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                 Eğitim Hizmetleri                                                            1.870.000

                                                                                                                                       

                     TOPLAM                                                                   120.372.610

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayıştay Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sayıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

91.032.536,93

- Toplam Harcama

:

76.204.471,57

- İptal Edilen Ödenek

:

14.813.791,21

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

14.274,15

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayıştay Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, böylece, Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştayın 2010 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir.

Milletimiz ve kurumlarımız için hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.56

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

İkinci tur görüşmelere başlayacağız.

Sayın milletvekilleri, ikinci turda Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta-doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

II.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/759) (S. Sayısı: 442) (Devam)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Devam)

F) BAŞBAKANLIK

1.- Başbakanlık 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI

1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU

1.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ

1.- Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

K) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Saygıdeğer milletvekilleri, 03/12/2009 tarihli 26’ncı Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakika olarak kararlaştırıldığı sizlerin malumlarıdır. Önlerindeki sisteme girerek söz isteyecek olan milletvekili arkadaşlarımıza sırasıyla söz vereceğimi sizlere bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Şimdi, ikinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini arz ediyorum:

Gruplar adına: İlk grup Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya; Hamit Homriş, Bursa; Şenol Bal, İzmir; Recai Yıldırım, Adana milletvekilleri.

AK PARTİ Grubu adına: Mustafa Ataş, İstanbul; Tevfik Ziyaeddin Akbulut, Tekirdağ; Saadettin Aydın, Erzurum; Abdülhadi Kahya, Hatay; Cafer Tatlıbal, Kahramanmaraş; Orhan Erdem, Konya; Birnur Şahinoğlu, Samsun; Öznur Çalık, Malatya milletvekilleri.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Osman Kaptan, Antalya; Rasim Çakır, Edirne; Selçuk Ayhan, İzmir; Canan Arıtman, İzmir milletvekilleri.

Şahısları adına: Lehinde Ahmet Aydoğmuş, Çorum; aleyhinde Tayfun İçli, Eskişehir milletvekilleri.

Şimdi, ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’ya aittir.

Sayın Kalaycı, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kalaycı, grubunuz için belirlenen süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi ile Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ben de dün Sayın Başbakanın konuşma üslubunu yadırgadığımı, tasvip etmediğimizi belirterek başlamak istiyorum. Özellikle “Sayın Başkan siz mi susturacaksınız, ben mi susturacağım?” ifadesinin ne demokrasi anlayışıyla ne de devlet adamlığıyla bağdaşmadığını altını çizerek söylemek istiyorum.

Başbakanlığın temel görevi bakanlıklar arası uyum, koordinasyon ve iş birliğinin sağlanması, devlet teşkilatının düzenli ve etkin işlemesi için gerekli sistem ve prensiplerin geliştirilmesi ve uygulanmasının temini ile hazırlanan düzenlemelerin mevzuata, kalkınma plan ve programına uygunluğunun sağlanmasıdır ancak Başbakanlık koordinasyon görevini yeterli etkinlikte yerine getirememektedir. Uygulamada görülmektedir ki aynı konuda yapılan düzenlemeler arasında bile uyumsuzluk bulunmaktadır. Bir yandan mali disiplinden söz edilirken diğer yandan rant dağıtan kurumlar bütçe kanunu ve İhale Kanunu kapsamı dışına çıkarılmıştır. Eş güdüm bir yana, hukuk sistemi tam bir kargaşaya sahne olmaktadır. Yapılan düzenlemeler kamu yönetiminin iyileştirilmesi ve kaynak israfının önlenmesine yönelik olmak yerine “Kamu arazileri ve malları nasıl pazarlanır, kadrolaşma nasıl sağlanabilir, ihale mevzuatı ve bütçe dışına nasıl çıkılabilir, denetim ve yargıdan nasıl kaçınılabilir ve devletle kavgalı olanlar nasıl affedilebilir?”e hizmet eden düzenlemeler olmuştur.

Kamu kurumlarına müdahale edilerek kamu yönetimi geleneği yok edilmiş, kamu yönetimi kurum, kural ve çalışanlar bakımından her yönüyle tahrip edilmiştir. Bugüne kadar kamu yönetimi alanında yapılan, kamu yönetiminde birlik ve bütünlük ilkesinden tamamen uzak, temel dengeleri tahrip eden, eşitliği zedeleyen, adaletsizliğe yol açan düzenlemelerdir.

Yedi yıldır Hükûmet, bir yandan kamu yönetimindeki dengesizlik, verimsizlik ve kalitesizlikten, bürokratik oligarşiden şikâyet etmiş, bir yandan da bu düzensizlikleri gidermek yerine kullanmak, bu yolla kayırmacılık yapmak tercih edilmiştir. Kamu hizmetine girişte liyakati ve hakkaniyeti temin maksadıyla çıkarılan merkezî sınav ve görevde yükselme uygulaması subjektif değerlendirmelere açık hâle getirilmiş, ana sistemden uzaklaşılarak sözleşmeli ve geçici istihdam yöntemleri, amacı dışında, istenilen kişiyi işe yerleştirme aracı olarak kullanılmaktadır.

Kamu yönetimindeki yolsuzluk ve yozlaşma büyük boyutlara ulaşmış, işler çoğu zaman meşru zeminde yürür olmuştur. Hükûmetin vücut dilinden anlamayan personeli taciz edilmiş, yıldırma politikası uygulanmıştır. Terfilerde kayırma esas olmuş, hizmet ihtiyacına bağlı olmaksızın çok sayıda yeni personel alınmış ve idari görevler siyasi yandaşlarla doldurulmuştur, siyasi kadrolaşma anlayışı hâkim olmuştur.

Türkiye’de idari reform çalışmaları hemen her dönem gündeme gelmiş, bu çerçevede kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasında yüksek denetime ilişkin, mevcut Sayıştay ve Yüksek Denetleme Kuruluna ilişkin öngörüler de daima gündeme getirilmiştir.

Günümüzde “tek yüksek denetim kurumu” öngörüsü gerek siyasi partiler gerek ilgili kamuoyu gerekse uluslararası kuruluşlar tarafından benimsenmekte ve uygulanması istenmektedir. Gelinen nokta itibarıyla, gerek Sayıştay gerekse Yüksek Denetleme Kurulu çevreleri de iki ayrı yüksek denetim kurumunun tek çatı altında toplanması gereği ve ihtiyacını benimsemiş görünmektedir. Sayıştay ve Yüksek Denetleme Kurulunun tek çatı altında toplanması tüm çevreler tarafından kabul edilmesine, öngörülmesine karşılık, tek çatı altında yüksek denetim kurulu öngörüsüne yönelik bugüne kadar bir düzenleme yapılmamıştır.

10 Aralık 2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, kamu idarelerinde denetim konusunda ciddi bir dönüşüm öngörmüştür. Anılan Kanun’la, kamudaki denetimin hem yapısı hem de metodolojisi değiştirilmiştir. Yeni kamu mali yönetimi ve kontrol sistemi iki tür denetimi ihtiva etmektedir: Birincisi, idarelerin üst yöneticilerinin hesap verme sorumluluğu kapsamında görev yürüten iç denetim; ikincisi de, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yürüten dış denetim yani Sayıştay denetimidir. 5018 sayılı Kanun’un kabul edildiği tarihten itibaren altı yıl geçmiş olmasına rağmen, bu Kanun’un dış denetimle ilgili hükümleri yerine getirilmemiş, iç denetim konusunda ise yaşanan sorunlara çözüm getirecek düzenlemeler yapılmamış, etkin bir yapı oluşturulmamıştır.

Değerli milletvekilleri, dün de gördük ki Sayın Başbakan başta olmak üzere, AKP ve Hükûmet sözcüleri, ülkemizde yaşanmakta olan ekonomik krizi küresel kriz ile izah ederek sorumluluktan özenle kaçmaya çalışmaktadır. Ekonomik bozgunun faturasını saklayacak kılıf arayışlarına hız verildiği görülmektedir. Türkiye ekonomisinin sorunlu yapısı, önceki yıllarda sürekli kriz işaretleri vermiştir. Bu hastalıklı ekonomik yapı, dış kaynaklı etkilere maruz kalmadan önce ekonomik kriz ortamının şartlarını kendi bünyesi içerisinde üretmiştir. Ekonomideki büyüme daha önceden yavaşlamaya başlamış, 2007 ve 2008 yıllarında keskin düşüşler yaşayarak önce 4,7’ye, sonra yüzde 0,9’a inmiştir; 2009 yılı dokuz ayında da yüzde 8,4 küçülme yaşanmıştır. 2002 yılı üçüncü çeyrek dönemi itibarıyla yüzde 9,6 olan işsizlik oranları, iş gücüne katılma oranlarındaki düşüşe rağmen, 2007 yılı Eylül ayında yüzde 9,9’a, 2008 yılı Eylül ayında yüzde 10,7’ye, bugün açıklanan verilere göre de 2009 yılı Eylül ayında yüzde 13,4’e yükselmiştir. 2002 yılında iş gücüne katılma oranı yüzde 49,6; işsizlik oranı yüzde 10,3; 2008 yılında iş gücüne katılma oranı yüzde 46,9; işsizlik oranıysa yüzde 11’dir.

Değerli milletvekilleri, AKP vurdumduymaz tavırlarıyla ülkemizi bir sosyal facianın eşiğine getirmiştir. Geleceği planlamaktan aciz ve çaresiz olan Başbakan, müflis tüccarın eski defterlerini karıştırması gibi sıkıştığı her an ve durumda -dün de bir örneği görüldüğü üzere- geçmişten kendisine dayanaklar bulma gayreti içerisine girmiştir. Bugün ağır bir şekilde yaşanan ekonomik ve sosyal krize mazeretler arayan Sayın Başbakan, çöken ekonomiyi, dünü hatırlatarak ayağa kaldıracağını zannetmektedir. Devlet iç borçlanma faiz oranı ve enflasyon seviyesini kıyaslayarak arada oluşan farkın insanımızın cebinde kaldığını iddia etmekte, gerçekleri saptırmakta ve milletimizin gelirlerini gerçekte kimlerin faize teslim ettiğini karıştırmaktadır. Son yedi yıllık süreçte AKP Hükûmeti 225 milyar dolar faiz ödemesi yapmıştır. Peki, faize giden bu devasa paralar kimin cebinden çıkmıştır, kimin cebine girmiştir? Yabancı fonların, finans kuruluşlarının, hatta Japon ev hanımlarının dahi yüksek faizden dolayı oturdukları yerden anormal faiz gelirleri elde ettikleri hepinizin malumudur. Bu süreç bugün dahi işlemekte, faiz oranları birçok ülkeye kıyasla hâlâ yüksek olan Türkiye'nin dışarı varlık transferi hızla devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Başbakan içine girdiği bataklıkta çırpındıkça geçmişin ipine sarılarak düzlüğe çıkacağını zannetmektedir. Sayın Başbakan dünkü konuşmasında, 20 Şubat 2001 tarihinde bazı bankaların Merkez Bankasından döviz alımı yaptıklarını, yüksek kâr elde ettiklerini, teftiş kurullarınca aynı dönemde bununla ilgili ne yazık ki “Uygulamalar yasalara uygundur.” dendiğini söylemiştir. Dikkat edin, Sayın Başbakan da konuşmasında dayanağını “gazeteler” olarak açıklamıştır. Başbakana sormak istiyorum: Kendine bağlı Teftiş Kurulunu niye suçluyorsun, niye zan altında bırakıyorsun? Başbakan olduğunda aynı Teftiş Kurulu emrine geçti, yedi yıldır emrinde. Madem bir yolsuzluk olduğunu düşünüyordun, neden yeniden inceletmedin, neden hesap sormadın? O gün döviz alımı yaparak 1,6 katrilyon lira kâr elde ettiğini söylediğiniz dokuz bankadan, gazetelerde yazılanlara göre en fazla alım yapanlardan biri olduğu belirtilen bir yabancı bankanın 3 milyar dolar olduğu yazılan vergi borçlarını kim sildi? Neden bunu anlatmıyorsunuz? 3 Kasım 2002 seçimlerinden hemen bir buçuk ay sonra, Maliye Bakanınızın 20 Aralık 2002 tarihli oluru ile hangi yabancı bankanın vergi borcunu terkin ettiniz? Neden bunları söylemiyorsunuz?

Sayın Başbakan, sürekli 2001 krizinden ve yirmi bir bankanın battığından, milletin kaynaklarının hortumlandığından söz etmekte, 57’nci Hükûmeti suçlamaktadır. Bir defa, bu bankalardan birisi kendi dönemlerinde, üçü de 57’nci Hükûmetten önce batan bankalardır. Sayın Başbakan, kamuoyunu doğru bilgilendirmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kalaycı, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Krizin ve bankaların batmasına ilişkin nedenleri tam öğrenmesi için birçok kaynak söylenebilir. Sayın Başbakanın sadece, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun 2001, 2002, hatta 2003 ve sonraki yıllık raporlarını okumasını istiyorum. Eğer incelerse sorunların hangi yıllardan devredildiğini, batan bankalara kuruluş izninin kimlerin döneminde verildiğini görecektir. Eğer dikkatle incelerse o dönemlerde görev yapan birçok kişinin, şimdi kendi partisinin yöneticisi, milletvekili, hatta bakanı olarak yol arkadaşı olduğunu anlayacaktır. O nedenle, Sayın Başbakanın kuru iftira atmaktan sakınmasını istiyorum. Eğer gerçekten birilerinin yolsuzluk yaptığına inanıyorsa kendisine gereğini yapmak düşer. Hükûmet sizsiniz, Başbakan sizsiniz, devletin bütün arşivleri elinizde.

Bütçelerimizin hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Hamit Homriş.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA H. HAMİT HOMRİŞ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, Tokat’ta şehit düşen 7 askerimize ve Bursa’daki maden kazasında hayatlarını kaybeden 19 evladımıza Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.

Bursa’daki maden kazasıyla ilgili olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Bursa milletvekilleri olarak, bugün Meclis araştırma önergesi verdiğimizi de buradan ifade ediyorum.

Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ülkelerin birbirlerine yönelik siyasal, sosyal, ekonomik ve askerî faaliyetleriyle beklentilerinin önceden saptanması ihtiyacının zaman içerisinde giderek artması ve haber almaya dönük yapılanmaların varlığını zorunlu kılması nedeniyle sistemli ve organize nitelikli istihbarat örgütü kurma girişimleri başlamıştır.

17 Kasım 1913 tarihinde, Enver Paşa tarafından, siyasi birliğin korunması, ayrılıkçı hareketlerin önlenmesi ve özellikle yabancı devletlerin Orta Doğu üzerinde odaklaşan faaliyetlerinin izlenebilmesi için, bireysel ve sınırlı istihbarat çalışmalarının bir merkezden ve organize biçimde yürütülmesi amacıyla “Teşkilatı Mahsusa” isimli istihbarat örgütü kurulmuştur.

Daha sonra Atatürk, 1925 yılı sonunda, gelişmiş devletlerdeki istihbarat kuruluşlarına benzer çağdaş bir örgütün kurulması talimatını vermiştir. Bunun üzerine Avrupa ülkelerinde eğitilen kadroların da katılımıyla Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın 6 Ocak 1926 tarihli emri doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk istihbarat kuruluşu olan Millî Âmâle Hizmet (MAH) kurulmuş ve şeklen İçişleri Bakanlığına bağlanmıştır. MAH, Millî İstihbarat Teşkilatı mensupları için bir simge olarak önemini korumakta ve MİT’in tarihî kökleri ile gelecek arasında kuvvetli bir bağ oluşturmaktadır.

İç ve dış tehditlere karşı ülkemizin güvenliğini sağlamak amacıyla günümüze kadar farklı isimler altında çalışmalarını sürdürmüş olan Teşkilatın ismi, 22 Temmuz 1965 tarihinde 644 sayılı Kanun ile devletin millî güvenlik politikasının hazırlanmasıyla ilgili her konuda istihbaratın tek elde toplanması amacıyla “Millî İstihbarat Teşkilatı”, kısaltılmış şekliyle “MİT” olarak değiştirilmiştir. Kanun ile MİT’in bir müsteşar tarafından yönetilmesi ve bu müsteşarın Kanun ile belirtilen görevlerini yerine getirmesinde sadece başbakana karşı sorumlu olması öngörülmüştür.

Ülkemiz üzerinde hesapları olan dış güçler, cephede kahraman Türk milletinden alamadıklarını zaman içerisinde diplomasi yoluyla elde etmeye çalışmakta, hatta bu amaç uğruna her türlü oyunu oynamaktan çekinmemekte, ülkemizde faaliyette bulunan bütün iş birlikçileri ile bütün organizasyonları, milletimiz üzerinde uyguladığı psikolojik harekât ve propaganda savaşında, kitle iletişim araçlarıyla milletimizi menfi propagandaya maruz bırakmaktadırlar. Özellikle de terör, yıkıcı faaliyetler yoluyla ülkemizin içten çökertilmeye çalışıldığı günümüzde, masum halkın duygularıyla oynayarak, bin yıllık kardeşliğimizi ayrıştırarak ülkemizde kaos ortamı oluşturmak suretiyle millî birliğimizi zedelemek isteyen kötü zihniyetlere karşı Türk milletinin birliği ve beraberliği için Millî İstihbarat Teşkilatının önemi daha da belirgin hâle gelmiştir. Ancak, iç istihbarat konusunda, bu konuyla ilgili kurumlar arasında bir yetki kargaşası ve koordinasyon zafiyeti mevcuttur.

Her devlette olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti devleti de ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlayarak vatandaşların huzurunu, mal ve can emniyetlerini tesis etmek ve iç ve dış kaynaklı tehdit unsurları hakkında gerekli bilgiyi sağlamak amacıyla istihbarat faaliyetleri düzenlemek zorundadır.

Burada bir noktayı dikkatinize sunmak istiyorum: Geçtiğimiz günlerde Erzincan Millî İstihbarat Teşkilatı Müdürü ve 2 mensubu tutuklanmıştır. 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun “Cezai Takibat İzni” başlıklı 26’ncı maddesine göre böyle bir işlem yapılabilmesi için Başbakanın müsaadesinin alınması gerektiğini ve bu müsaadenin alınmadığını bizzat Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı açıklamıştır. Bu konunun açıklığa kavuşturulmasını bekliyoruz.

Millî İstihbarat Teşkilatının 2009 yılı bütçesi 459 milyon 396 bin 600 Türk lirasıdır. 2010 yılı bütçesi ise yüzde 14’lük artışla 523 milyon 479 bin Türk lirası olmuştur ki umarım bu ayrılan bütçe MİT’in teknolojik gelişmelere ayak uydurmasında ve harcamalarında yeterli olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile ilgili değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Tüm gelişmiş devletlerde olduğu gibi bizde de farklı yapı ve statüde de olsa Millî Güvenlik Kurulu günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. 1920 yılından beri çeşitli isimler altında varlığını sürdüren bu kurum, 1961 Anayasası’yla bugünkü şeklini almış ve 1982 Anayasası’ndan sonra da etkin bir rol üstlenmiştir. Kararları  bağlayıcı ve tavsiye niteliğinde iken 4709 sayılı Kanun değişikliğiyle tavsiye kararları alma ve gerekli koordinasyonun sağlanması için görüş tespit etme ve bu tavsiye kararlarını ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirmek ile yetkilendirilmiştir.

Dünyanın en çok psikolojik harekâtına hedef olan ülkemizde “psikolojik harekât” birimi maalesef kaldırılmıştır. Bu mantığı anlamakta da zorluk çekiyoruz. Devletimizin bekası, milletimizin güven, huzur ve mutluluğu için devlet yapılanması içerisinde Millî Güvenlik Kurulunun etkinliğini muhafaza ederek çalışmalarına devam etmesi gerekmektedir. Kurulun, bölücü terör ve irtica konusuna değindiği gözlemlenmektedir.

Terör konusunda Türkiye'nin ne noktaya geldiğini hepimiz biliyoruz. AKP sıfır terörle Türkiye’yi devraldı ama bugün sokaklar bile gezilemez hâle geldi. Açılım denilerek maalesef kardeş kavgasının önü açılmıştır. İnsanlarımız kendilerinin dinlendiği şüphesiyle panik hâlinde yaşamaktadırlar. Kurumların, ülkenin ileri gelen aydınlarının, bürokratların, kısaca kimsenin birbirine güveni kalmamıştır. Bu durum, hukuk devleti açısından son derece çelişkilidir ve üzüntü vericidir.

Özünde ülkenin millî menfaatlerini zedelemeyen fakat değişikliklere ve gelişmelere açık ve ona göre şekillendirilmiş bir millî güvenlik siyasetinin belirlenmesi akılcı bir yöntemle yapılmalıdır. “Komşularla sıfır sorun” denilerek millî güvenlik tehlikeye, riske ve maceraya atılmamalıdır. Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları tarafından Millî Güvenlik Kurulunun etkisinin azaltılmaya çalışıldığı da görülmektedir. Bu yetki azaltımında içeride ve dışarıda hangi çevreler etkili olmaktadır, bu bilinmelidir. Yıkıcı iç ve dış güçlere karşı devlet organlarının ve özellikle de devletin güvenliğinin korunmasına yönelik çalışmalarda bulunan Millî Güvenlik Kurulunun etkin bir şekilde varlığını sürdürmesi ülke menfaatleri açısından daha doğru olacaktır.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 2009 yılı bütçesi 12 milyon 126 bin 100 Türk lirası, 2010 yılı bütçesi ise yüzde 2,5 artışla 12 milyon 423 bin Türk lirasıdır.

Sayın milletvekilleri, sözlerime son vermeden önce hem Millî İstihbarat Teşkilatına hem Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine müştereken bir soru sormak istiyorum. Sayın Başbakan, bu Kürt açılımı projesinin bir devlet projesi olduğunu söylemektedir. Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu bir yıkım projesi olarak kabul ettiğimizi de herkes bilmektedir. Benim sorum şudur bu iki güzide kuruluşumuza: Bu projenin, bu iki güzide kuruluşumuz içinde midirler, yanında mıdırlar, karşısında mıdırlar, neresindedirler; bunun açıklanmasını bekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Homriş, konuşmanızı tamamlayınız.

H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Sözlerime son verirken sayın milletvekillerimi ve bütün değerli Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Homriş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Özürlüler İdaresi Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce Sayın Başbakanın dünkü bütçe konuşması sırasında yaptığı, tamamen, eskilerin tabiriyle “mugalata” dediği laf kalabalığından ibaret konuşmasının çok tehlikeli ve vahim bulduğum bir noktasına temas etmeden geçemeyeceğim. Bu milletin oylarıyla yedi yıldır Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlığını yapan Recep Tayyip Erdoğan’a hatırlatmak isterim ki: Türkiye Cumhuriyeti devleti 29 Ekim 1923 tarihinde kurulmuş bir devlettir ve nitelikleri 20 Nisan 1924 tarihli, o zamanki ismiyle Teşkilatı Esasiye Kanunu olan Anayasa ile belirlenmiştir.

Sayın Başbakana soruyorum: Siz bu cumhuriyete sahip çıkıyor musunuz, çıkmıyor musunuz? Bu sorunun cevabını vermelisiniz. Sayın Başbakan, “anasırı İslamiye” diye nitelendirilen kurum ise bilindiği üzere, 23 Nisan 1920’de kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Siz ya iki kuruluş olayını birbirine karıştırıyorsunuz ya da kastınız var ki bence kastınız var. Bakınız, 29 Ekim 1923’te cumhuriyeti ilan eden Meclis aynı gazi Meclis yani Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Devam edersek, 20 Nisan 1924 Anayasası’nı kabul eden de yine aynı gazi Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Siz neyi sorguluyorsunuz diye sormak istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 Ekim 1923 ve 20 Nisan 1924 tarihli kararlarını kabul etmediğinizi mi ifade etmek istiyorsunuz? Bunu açıkça ortaya koymalısınız. Türk milletinin bu konudaki gerçek düşüncenizi bilmeye hakkı var. Hemen belirtmeliyim ki, Meclisimizin 29 Ekim 1923 ve 20 Nisan 1924 tarihli kararlarına harfiyen sahip çıkıyoruz. Bu kararlarla ortaya konulan varlığı, cumhuriyetin ilkelerini ve felsefesini sonuna kadar siz ve sizin gibilere karşı korumaya kararlı olduğumuzu da buradan duyuruyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, ekonomideki kötü gidişat, gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderek artması, işsizlik ve yoksulluk oranlarının giderek yükselmesi, kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasal yozlaşmanın toplumun büyük bir kesimine sirayet etmesi, her türlü şiddetin sokaklara hâkim olması, bunlara bağlı olarak aile değerlerimizin çözülmeye başlaması, muhtaç aile, kadın, çocuk, engelli, yaşlı olan dezavantajlı gruplara hizmet götüren kurumlarımızın işlerini daha zorlaştırıyor. Bir yandan bu konularda çalışmalar sürerken, problem çeşitleri ve sayılarının artması içinden çıkılmaz bir sorun yumağı hâlinde karşımıza çıkıyor. Bu bir kötü yönetimin sonucudur.

Özürlüler İdaresi Başkanlığının ve özellikle Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürk’ümüzün kurduğu SHÇEK’in geçmişten gelen tecrübeleri ve fedakârca çalışan kurum elemanlarının özverili çalışmaları sayesinde, yeterli olmasa da toplumsal bu problemlere çare-çözüm çalışmaları sürdürülüyor. Her iki kurumun hitap ettiği dezavantajlı gruplar genellikle yoksulluğun yol açtığı durum olarak ortaya çıkıyor.

Sayın milletvekilleri, kamusal sosyal yardım, sosyal hizmet, sosyal koruma ve sosyal önleme programlarının birbirinden bağımsız olması ve yeterli koordinasyona sahip olunamaması hem kaynak israfı hem de suistimallere yol açıyor.

Yine, ülkemiz için detaylı, anlamlı bir sosyal risk haritasının oluşması mümkün olmuyor. Dezavantajlı grupları özelliklerine göre değerlendirebilecek ve programlar geliştirebilecek sağlıklı istatistiki bilgiler bir yerde toparlanamıyor.

Yardıma muhtaç, yaşlı, kimsesiz, güçsüz, engelli ve özel ilgiye muhtaç vatandaşlara yönelik olarak hâlen farklı bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar tarafından yardımlar yapılıyor. Bu yardımlar bir merkezden yürütülmediği için -son seçimlerde de örneğini gördüğümüz gibi- iktidar tarafından devlet imkânları seçim yatırımına dönüştürülerek oya tahvil edilmiş ve bunlardan da hiç rahatsızlık duyulmamıştır.

Sosyal yardım ve sosyal hizmet programlarının bir an önce çağdaş ve entegre bir sistem olarak tek çatı altında yeniden yapılandırılması gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, “korunmaya muhtaç çocuk” tanımı yeniden ele alınmalı, ekonomik yoksunluk bir çocuğun korunma ve bakım altına alınması için sebep olmaktan çıkarılmalıdır.

Yuvalardaki çocukların korunma altına alınmasında ilk sırayı yüzde 75 ekonomik ve sosyal yoksunluk teşkil ediyor. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bu konuda yeni bir proje geliştirdi. 25 bin çocuğun ailelerine destek sağlanarak, aileye dönüşler sağlanıyor ama en son bütçeye baktığımızda artan yoksulluk nedeniyle bu projeden yararlanmak isteyenlerin sayısında artışlar olduğunda bu bütçeyle nasıl bir tedbir geliştirilir, sormak istiyorum, normal 25 bin çocuğun ailelerine yetmeyen bir bütçeyle?

Koruyucu aile, profesyonel koruyucu aile projesine dönüştürülmek üzere bu konuda denetim mekanizmalarının da oluşturulması gerektiğini, yine evlat edinme işlerinde denetim mekanizmalarının çok iyi bir şekilde işlemesi gerektiğini de ifade etmek istiyorum.

Sevgi evleri, çocuk evleri gibi, çocukların, korunmaya muhtaç çocukların toplumla bütünleşmesini sağlayabilecek, şartlarını iyileştirebilecek projelerin de yürütüldüğünü biliyoruz ama burada tekrar sormadan geçemiyorum: Sevgi evleri, Çocuk Esirgeme Kurumuna ait olan birçok arazinin, çok değerli arazilerin TOKİ vasıtasıyla bir yerlere verilerek, sevgi evleri karşılığında verilerek Ankara’da örneği olduğu gibi, Keçiören’de Saray Rehabilitasyon Merkezinin veya Saray’da yapılacak sevgi evlerinin hâlen tamamlanmamış olmasını da burada sorgulamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, her yıl en az 500 bebek sokağa terk ediliyor. Genellikle, bu bebekler evlilik dışı ilişkilerden ve ekonomik sıkıntılardan terk ediliyor. Büyük şehirlerde terk olaylarının çok daha fazla olduğunu görüyoruz; ne gibi tedbirler geliştiriliyor Sayın Bakan?

Yine, sokak çocukları, sokakta çalışan çocuklar ülkemiz için çok önemli bir sorun. Bu çocuklara ve ailelerine yönelik sosyal hizmetler çok yetersiz. Konumuz çocuk olduğu için, yine son yıllarda evden kaçan, kaçırılan kayıp çocuk sayısı da giderek artıyor. 2009 yılının ilk dokuz ayında 6.161 çocuk kayıp.

Yine, aile içinde ve dışında çocuk istismarı giderek artıyor. Bu konu hepimizin çözüm araması gereken çok önemli bir konu. Cezai müeyyidelerin yeterli olmadığı ortada. Bu konuda caydırıcılık gerekiyorsa ve tedavi yöntemleri gerekiyorsa ve toplumdan uzak tutulacak, cezai yaptırımları artıracak kanun tekliflerinin hâlen komisyonlara dahi gelmediği göz önüne alınırsa bu konuyu tekrar ele almamızın önemini bir kere daha vurguluyorum.

Bugün, Türk ailesi çok yönlü tehdit altında: Fakirlik, işsizlik, eğitimsizlik, aile içi şiddet, istismar, taciz ve kayıp çocuklar bu ülkenin en temel meselesi.

Yine, Çocuk Esirgeme Kurumu personeli açısından sıkıntılar yaşanıyor. Personel sayısının yetersizliği, çalışma saatlerinin fazlalığı, çalışma şartlarının ağırlığı, ücret yetersizliği ve ücret dengesizliği gibi konular ve bu kurumlarda kurum yapısına ve anlayışına uymayan siyasi atamalar sıkıntı yaratıyor ve çalışma barışını bozuyor.

Sayın milletvekilleri, engelli vatandaşlarımızın devlet kurumlarının çıkarılan yasalara uygun hareket etmemesinden şikâyetleri var. 2005 yılında çıkarılan Özürlüler Yasası ve 3 Aralık 2008’de yürürlüğe giren Engellilerin Haklarına İlişkin Uluslararası Sözleşme’yle engelli bireylere sağlanan hakların maalesef tam olarak yerine getirilmediği görülüyor, yani yasal mevzuatın olması, uluslararası sözleşmelere imza atmak meseleyi çözmüyor.

Ülkemizde özürlülerin dünya standartlarına göre daha yüksek oranda olması, bu sayıya her gün yeni insanlarımızın katılmış olması -trafik kazaları, terör, doğal afetler, akraba evlilikleri, yanlış sağlık uygulamaları gibi sebeplerle- bu sorunun ciddi ele alınmasını ve hem maddi hem manevi açıdan toplumun bütününü ilgilendiriyor. Engelliler için henüz eğitim, rehabilitasyon, iş ve meslek analizleri yapılmadığından, engelliler iş yaşamının içinde yeterince yer almıyor, alamıyorlar.

Sayın milletvekilleri, engellilerin sosyal hayata katılmalarının önündeki engellerin kaldırılması için 1 Temmuz 2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Kanun, resmî yapılar, yol, kaldırım, yaya geçidi, yeşil alanlar, spor alanları, sosyal ve kültürel alanlar, belediyelerin toplu taşıma hizmetleri konusunda engellilerin erişebilirliğine uygun hâle getirilmesini 2012’ye kadar öngörüyordu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ŞENOL BAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…ama bir müeyyide hâlen yok. Bunun için ne gerekiyorsa Milliyetçi Hareket Partisi olarak katkıya hazırız.

Yine, ortopedik özürlülerin yaşamını kolaylaştıran ortez, protez, tekerlekli sandalye, işitme cihazı gibi araçların yapılan ödemelerinin geri çekilmesi ve katkı payı alınması, engelli vatandaşlarımızı zora sokmuştur, ayrıca, tekrar alım için beş yıl kullanım süresi konulmuştur. Terör mağduru gazilerimizin bile bu konuda çok rahatsız olduğunu, beş yıl için verilen bu tekerlekli sandalyelerin kalitesinin beş yıl kullanmaya müsait olmadığını da buradan ifade etmek istiyorum.

Yine, engellilerin özürlerinin tanımlanmasında Dünya Sağlık Örgütünün kriterleri mutlaka dikkate alınmalıdır ve engelli vatandaşlarımız için gerekli personelin yetiştirileceği programların hemen çok kısa zamanda yapılmasının önemini vurgulamak istiyorum.

Sözlerime son verirken, bu iki kurumumuz için 2010 bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Milliyetçi Hareket Partisi adına bu turda son söz, Adana Milletvekili Recai Yıldırım’a aittir.

Sayın Yıldırım, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RECAİ YILDIRIM (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi selamlıyorum.

20’nci yüzyılda sanayileşme ve kentleşme sürecinde başlayıp 21’inci yüzyılın son yıllarında uygulanan hatalı tarım politikalarıyla hızlanan ve altyapısı oluşturulmadan yaşanan köyden kente göç hareketliliği, aile ve toplum hayatımızda geleneksel rollerin değişmesine ve köklü değişikliklere yol açmıştır. Bu yeni ekonomik sorumluluk, kadınlarımızın geleneksel rollerini değiştirerek aile bütçesine katkıda bulunmaya ve kendilerine iş gücü yaratma arayışına zorlamıştır. Anayasa’mızda da belirtildiği gibi aile, Türk toplumunun temeli, kültürel kimliğin ve tarihî sürekliliğin aktarıcısıdır. Oluşan kentleşme ve göç sorunu ailenin temelini oluşturan kadınlarımızın annelik görevlerini ve gündelik hayatını zorlaştırmış ve yükünü artırmıştır. Daha önce aile içerisinde çözülebilen sorunlar, kentleşmenin getirdiği ilave yük, zaman yönetimi konusunda hem iş hem de aile hayatını dengeleyemeyen kadınlarımızın yuvalarında huzursuzluğa sebep olmuştur.

Yıllardır kentleşme ve göç sorunuyla ortaya çıkan sıkıntılar azalacağı yerde çoğalmış, kadınlarımız kendi sorunlarında dahi karar alma mekanizmalarının dışında tutulmuştur. “Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlar işletmiştir.” diyen Ulu Önder Atatürk’ün kadınlarımıza 1934 yılında verdiği seçme ve seçilme hakkının üzerinden geçen yetmiş beş yıllık süreçte kadınlarımızın temsil edilme oranının hâlâ 1934 yılının gerisinde olmasının sebeplerinin de araştırılması gerekmektedir.

Bugün hâlâ kadınlarımız çalışma hayatında ucuz iş gücü olarak görülüyor ve son yıllarda oranı kat kat artarak töre cinayetlerine kurban ediliyorsa, bunun üzerinde de düşünmemiz ve kadınlarımızla birlikte karar alma mekanizmalarını oluşturmamız gerekmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığı ile ilgili alınan kararda insan hakları, demokrasi kültürü, vatandaşlık ve temel hukuk bilgilerinin daha etkili bir şekilde müfredatta yer almasına yönelik Millî Eğitim Bakanlığına öneride bulunulması kararı alınmıştır.

İnsan Hakları Heyeti Ulusal Komitesi Başkanlığının isteği doğrultusunda, Soros Vakıflar Ağı’nın bir parçası olan Açık Toplum Enstitüsü koordinatörlüğünde ve İngiltere Hükûmetinin British Council aracılığıyla finanse edilen, Millî Eğitim Bakanlığının da projede gözlemci olarak bulanarak hazırlanmış bir çalışmadan Devlet Bakanımız Selma Aliye Kavaf’ın haberdar edilmediği izlenimi oluşmaktadır.

Ne garip tesadüftür ki, bu projenin de adı “İnsan Haklarına Duyarlı Vatandaşlık ve Temel Hukuk Bilgilerinin Yer Alacağı Ders Kitaplarının Taranması ve Hazırlanması”dır.

Ezber bozma adına, bu çalışmalarda, tüm ders kitaplarındaki Atatürk, devlet, millet, milliyetçilik, kültür, din, dil sorgulaması yapılarak, bu kavramlar “buyurgan bir ideolojik dayatma” olarak kabul edilip, eğitim müfredatını tamamen değiştirmek için hazırlanan ders kitaplarından haber edilmediğiniz anlaşılmaktadır.

“Buyurgan bir ideolojik dayatma” olarak sunulan, ders kitaplarındaki “Atatürk, devlet, millet, milliyetçilik, kültür, din, dil” kavramlarının, bin yıllık kardeşliğimizi yaşayan ve yaşatan bu değerleri aktaran öğretmen ve kadınlarımızda bırakacağı tahribatı araştırdınız mı?

Bu çalışmaların, kadınlarımızın hak ve özgürlüklerinden yana mı, yoksa -“açılım” adını verdiğiniz- çocuklarımızı topluma hazırlayan, kendi inanç ve hayat tecrübesini aktaran kadınlarımızı kültürel değerlerinden yoksun, “açılım projesi” adını verdiğiniz sosyal yıkım projelerine ortak etme çabası mı olduğunu önümüzdeki günlerde inceleyerek hep beraber göreceğiz.

Bugün, bilerek ya da çok izlenme uğruna aile içinde televizyon kanallarıyla en fazla iç içe olan kadınlarımız üzerinden kültür misyonerliği yapılmaktadır. Toplumsal ve kültürel değerlerin aşağılanarak şefkat ve fedakârlığı ile ailenin vazgeçilmez rol sahibi kadınlarımız bu yayınların hemen hepsindeki ortak benzerlik ve ortak yönlendirmelerle aile bağlarını zedeleyici, aldatma ve vahşete dayalı hadiseler gündeme getirilerek yönlendirilmeye çalışılmaktadır. Dün olduğu gibi, ne ekranlarda hüzünlendiğinde ağlayacakları bir film ne de yemek tarifinde Türk mutfağı kaldı.

Kültürel mirasımızın aktarıcı rolünü üstlenen kadınlarımıza yönelik projelerin Türk kadınının sorunlarını çözecek nitelikte ve aile yapısını korumaya yönelik olması gerekmektedir. Bu hedef doğrultusunda medya, basın-yayın kuruluşlarıyla iş birliği yapılarak bu amaca yönelik programlarda, dizilerde “aile” kavramına yer vermeleri; ailenin ekonomik yetersizlikler nedeniyle göçe zorlanmasının önüne geçmek, aile kurumlarının parçalanmasına engel olmak için ikamet ettiği mekânda iş sahibi yapacak projelerin öncelikli olarak ele alınması gerekmektedir.

Sayın Bakanım, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2010 yılı yatırım bütçesi 1,5 milyon lira olarak belirlenmiş olup bunun 1 milyon 341 bin lirası araştırma projeleri için, 109 bin lirası basılı yayın yapımı için, 50 bin lirası ise proje müşavirlik hizmetleri için ayrılmıştır. Zihin ve vicdanlarımızın süreklilik içinde yönlendirmelerle değişebildiğini bilen vicdan sahibi yöneticilerin öncelikli işlerinin sağlıklı toplum, sağlıklı aileler oluşturmak için devletin topluma, aileye, özellikle kadınlarımıza sunduğu imkânların gözden geçirilmesi gerekmektedir. Gelin, bu kısıtlı bütçeyi doğru kullanarak hazırlanacak projelerin bireyler arasında bağlılığı ve aile bütünlüğünü koruyucu çalışmalara altyapı oluşturması için kullanalım. Yedi yıllık AKP hükûmetlerinin bakanlıklarca yürütülen proje çalışmalarında, kendilerine rehber olan sivil toplum kuruluşlarının ortak noktası, toplumsal çözülmeyi hızlandıracak çalışmalar yapmalarıdır. Türk kadınının sosyal hayat içinde takip edeceği gündem ve çözüm arayışlarını maksatlı olarak başka yöne kaydırmamanızı diliyorum.

Söylemlerinizin ülkemizi ve insanımızı yine bir dağınıklığa, başıbozukluğa, ciddiyetsizliğe ve neticesinde de kurtulması gittikçe zorlaşan bir girdaba sürüklendiğinin farkında mısınız? Yaklaşık iki asırlık siyasi tarihimize göz atmanızda fayda görmekteyim. “Demokrasi, insan hakları ve halklara özgürlük” adı altında, bu toplumu meydana getiren fertler üzerinde acımasız bir ideolojik baskı kuran sivil toplum kuruluşlarının zihniyet ve niyetlerini araştırma gereğinde bulunup bulunmadığınızı merak etmekteyim.

Bir sonraki yıl bütçesi konuşulurken bu proje çalışmaları sonucu kadınlarımızın kendilerine karşı yapılan aile içi ve dışı, fiziksel, psikolojik ve ekonomik baskıların olmaması, bakmakta oldukları çocuk ve yaşlılar için iş saatleri dâhilinde, az bir ücretle istifade edebilecekleri kreş, yaşlı bakımı, ev hizmetleri alabilmeleri, okuryazarlık düzeyinin ve iş gücüne katılım oranlarının yükseltilebilmesi ve istihdama yönelik meslek kursları için projeler hazırlanması ve hayata geçirilmesi doğrultusunda çalışmaların tamamlanmış olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 2010 yılı bütçesinin hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

AK PARTİ Grubu adına ikinci turda ilk konuşmacı İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş.

Sayın Ataş, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Ataş, süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ATAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 2010 mali yılı bütçe kanunu görüşmelerinin ülkemize ve aziz milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

Daha önceki yedi bütçemizde olduğu gibi, 2010 yılı bütçesi de Türkiye'nin potansiyellerini milletimizin hizmetine sunan bir bütçe olarak hazırlanmıştır. Allah’a şükürler olsun ki, bu millet bizlere yedi bütçe hazırlama şerefini vermiştir. Bunun nedenlerini doğru okumak ve iyi analiz etmek gerekiyor. Öncelikle, Türkiye, ilk kez “Bizden öncekilerden enkaz devraldık.” demeyen bir Hükûmet tarafından yedi yıldır yönetiliyor. Şimdiye kadar başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, hiçbir Hükûmet yetkilisinin ağzından “Bizden öncekilerden enkaz devraldık.” cümlesini bu ülke duymadı. Biz, bizden önce yapılan hataların hepsini not ederek bu millete zarar veren, kanını emen, enerjisini tüketen, kaynaklarını kemiren habis urları iyi teşhis ederek vatandaşımıza hizmet için burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görevimizi layıkıyla yerine getirmeye çalışıyoruz.

3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında iktidarı devraldığımızda, tüm meselelere, yaptığımız doğru teşhislerle yaklaştık. AK PARTİ, Türkiye’yi topyekûn ayağa kaldırmanın öncelikle vatandaşla birlik, bütünlük olduğuna inanan bir iktidar oldu. Vatandaşı ile arasında duvarlar ören, barikatlar kuran hükûmetlerden olmadık. Vatandaşımızla her fırsatta kucaklaştık, sorunlarını dinledik, sorunlarına çözüm yolu ürettik. Çok fazla geriye gitmeye gerek yok; hatırlayınız, 57’nci Hükûmet döneminde ardı ardına yaşanan eylem ve protestolar nedeniyle, iktidar, çareyi vatandaşla arasına duvar çekip bariyerler kurmakta bulmuştu. O günlerde meydana gelen olaylar hâlen hafızalarda tazeliğini koruyor. Esnaf Başbakana yazar kasa fırlatıyor, vatandaş kendisini ya yakıyor ya eşi ve çocukları ile demirlere zincirliyordu. İktidar ise 2 milyon lira, o zamanın parası 2 trilyon harcayarak Başbakanlığa giden yola turnikeler yaptırıp kamera kurdurtuyordu.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Şimdi 100 tane korumayla korunuyor.

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) – Peki, biz ne yaptık? İlk Bakanlar Kurulu toplantımızda bu bariyerleri ve turnikeleri kaldırdık. Biz, bizi buralara getiren vatandaşımızdan uzak olamazdık çünkü. 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yedi yıldır iktidardayız ve bu dönemde Türkiye'yi her alanda ileriye taşıyacak, insanımızın refahını, huzurunu artıracak birçok hizmete imza attık, bundan sonra da atmaya devam edeceğiz.

Türkiye, iktidarda olduğumuz süre içerisinde, sadece kendi coğrafyasında değil, parçası olduğu coğrafyada da söz sahibi oldu, ağabeylik rolü üstlendi. Türkiye'nin, 192 üye ülkeden 151’inin oyuyla kırk sekiz yıl aradan sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmesi bu söz sahipliğinin bir göstergesidir. Bu oylar, Türkiye'nin sadece Orta Doğu’da değil, Latin Amerika’dan Pasifik’e, Güney Afrika’dan Baltık sahillerine kadar güven duyulan bir ülke olduğunu açıkça teyit ediyor. Sayın Başbakan geçen yıl Gazze’de yaşanan trajediye ahlaki sorumluluğumuzun gereği olarak koyduğu tepkiyle, AK PARTİ İktidarındaki Türkiye'nin Başbakanının aynı zamanda bir dünya lideri olduğunu da gösterdi. Ankara’ya sıkışıp kalmadan dünyaya açılan bir başbakanın Türkiye'ye neler kazandırdığını da bu millet çok iyi görüyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Vatandaştan kaçıyor…

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) – İşte Suriye, Ürdün, Arnavutluk, Libya ve Tacikistan ile kaldırılan vize uygulaması bile Türkiye'nin ne kadar önemli bir noktaya geldiğini gösteren bir tablodur.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – İngiltere’yi kaldırmıyor mu?

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) – Türkiye'nin  bölgesinde daha da güçlü bir hâle gelmesi için elimizden gelen tüm adımları atmaya devam edeceğiz. Bunun için de yaptığımız yatırımların ardı arkası kesilmeyecektir. İşte GAP projesi. İktidara geldiğimiz ilk günden beri yatırımları hiç esirgemediğimiz proje için 2010 yılı bütçesinden yaklaşık 4 milyar TL ayrılmıştır. Diğer bölgesel projeler için ayırdığımız kaynak ise 2 milyar Türk lirası. 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinde ARGE harcamaları için toplam 2 milyar 25 milyon Türk lirası kaynak ayrılmıştır. Miktar olarak en büyük transferler, yükseköğrenim öğrencilerinin çağdaş ve güvenilir barınma, beslenme, kredi, burs hizmetleriyle öğrenimlerine, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerle kişisel gelişimlerine destek olmak amacıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ataş, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) - …ve sosyal devletin yaklaşımıyla hareket eden Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne ayrılan 1 trilyon 761 milyon 851 bin Türk lirasıyla, bilimsel ve teknik araştırmalara destek vermek amacıyla TÜBİTAK’a ayrılan 1 trilyon 127 milyon 251 bin Türk lirasıdır. Bu da, eğitim ve öğretime, bu ülkenin gençlerine verdiğimiz önemin en açık göstergelerinden birisidir.

2010 yılı bütçesiyle eğitime ve sağlığa daha fazla kaynak ayırıyor, sosyal destekleri sürdürüyor, ARGE’yi destekliyor ve bölgesel gelişmeye yönelik adımlar atıyoruz.

Değerli milletvekilleri, vaktimin darlığı münasebetiyle belki hazırladığım metnin tamamını sizlerle burada paylaşma imkân ve fırsatını bulamadım, ancak 2002 yılından sonra, AK PARTİ’nin, Türkiye’de yaşanan dört tane büyük seçimde tek başına görevde ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ATAŞ (Devamla) - …genelde iktidar olması, AK PARTİ’ye bu milletin teveccühünü ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, inanıyorum ki, önümüzdeki süreçte AK PARTİ İktidarı yeniden milletle buluşacak ve AK PARTİ İktidarında hizmetler devam edecektir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2010 yılı mali bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ataş.

AK PARTİ Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçeleri üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile Millî İstihbarat Teşkilatı ülkemiz açısından yasaları kapsamında önemli yetki ve görevlerle donatılmış, çok önemli fonksiyon gören güvenlik kurumlarımızdandır.

Hemen her ülkede Millî Güvenlik Kurulu muadili ya da benzeri nitelikte kuruluşlar bulunmaktadır ancak gerek Amerika Birleşik Devletleri gerekse Avrupa Birliği ülkelerindeki millî güvenlik kurulları Türkiye’deki Millî Güvenlik Kurulundan oldukça farklı olup salt danışma işlevi gören kuruluşlardır.

59’uncu AK PARTİ Hükûmeti ve 22’nci Dönem Parlamentosu sivil-asker ilişkilerini Avrupa Birliği üyesi devletlerindeki uygulamaya yakınlaştırmak ve demokratik bir açılım sağlamak amacıyla Millî Güvenlik Kurulu Yasası’nda köklü değişiklikler yapmıştır. Bu değişikliklerle Başbakan Yardımcıları ve Adalet Bakanı Millî Güvenlik Kurulunun tabii üyeleri arasına dâhil edilmiş, böylelikle Kurulda Başkan hariç 5 asker, 7 sivil üye yer almış bulunmaktadır. Millî Güvenlik Kurulunun ayda bir toplanma yerine iki ayda bir toplanacağı hükme bağlanmıştır. Aynı amaçla Cumhurbaşkanı veya Başbakanın talebiyle de Kurulun toplanabilmesi imkânı getirilmiş bulunmaktadır. Genel Sekreterin orgeneral, oramiral rütbesinde silahlı kuvvetler mensupları arasından atanacağı yönündeki hüküm değiştirilerek sivil Genel Sekreter atanmasına olanak sağlanmış bulunmaktadır.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin görev ve yetkileri de yeniden tanımlanmıştır. Millî Güvenlik Kurulu kararlarının takibi yetkisi Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinden alınmış ve Başbakanın Millî Güvenlik Kurulu kararlarının Bakanlar Kuruluna sunulması ve Bakanlar Kurulunca görüşülüp kabul edilen kararların takip ve koordinasyonu konusunda bir Başbakan Yardımcısını görevlendirebileceği belirtilmiştir. Bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları ile özel hukuk tüzel kişilerinin Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine her türlü bilgi ve belgeyi verme zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. Devlet çapında psikolojik harekât ile ilgili görevleri kaldırılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi biraz da Millî İstihbarat Teşkilatından bahsetmek istiyorum. Ülkemizde istihbarat örgütleri kurma girişimleri Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde başlamış ve 1913 tarihinde “Teşkilatı Mahsusa” isimli istihbarat örgütü kurulmuştur.

1965 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 644 sayılı Kanun kabul edilmiş ve bu Kanun’la kuruluşun adı “Millî İstihbarat Teşkilatı” olarak değiştirilmiştir. Yine, en son, 1983 tarihinde kurumla ilgili 2937 sayılı Kanun çıkarılmıştır.

MİT, kurulduğu günden bu yana, ülkemizin güvenliği ve menfaatleri için özverili çalışmalar yapmaktadır. Ülkemize içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında oluşturmak ve bu istihbaratı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile gerekli kuruluşlara ulaştırmak Millî İstihbarat Teşkilatımızın en önemli görevlerindendir.

MİT, tarihinde ilk defa, 2006 yılı bütçesini açıklayarak şeffaflaşma konusunda bir adım atmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her iki güvenlik kurumu da, mahiyeti gereği, yasalarla belirlenen kapsama bağlı olarak gizli sürdürülen görevlere sahiptirler. Özellikle 2937 sayılı MİT Yasası’nda görev ve faaliyetlerine ilişkin her türlü bilginin gizli olduğu zaten ifade edilmektedir. Tam olmasa da bu durum Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bakımından da geçerliliğini korumaktadır. Ancak buna rağmen, kapsayıcı güvenlik ve hesap verebilirlik anlayışları noktasından baktığımızda, bu güvenlik kurumlarının yapmaya çalıştığı gibi, demokratikleşme anlayışlarına uygun biçimde yapısal ve fonksiyonel değişim ve dönüşümlere gitmeleri isabetli olacaktır.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ve MİT hakkında çok farklı değerlendirmeler yapılabilir ancak memnuniyetle görüyoruz ki Türkiye'nin son yıllarda yaşadığı demokratikleşme ve AB uyum süreçleri, hatta demokratik açılım politikası, söz konusu kuruluşları bir değişim sürecine sokmuştur. Türkiye, elbette, bu değişimi sürdürecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 mali yılı için Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine 12 milyon 423 bin TL, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına 2010 yılı bütçe ödeneği olarak toplam 523 milyon 479 bin TL ödenek verilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akbulut, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Devamla) - Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile Millî İstihbarat Teşkilatının 2010 mali yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını diler, yüce heyetinizi tekrar saygılarla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akbulut.

AK PARTİ Grubu adına Erzurum Milletvekili Saadettin Aydın.

Sayın Aydın, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SAADETTİN AYDIN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Denetleme Kurulunun 2010 yılı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Devlet teşebbüslerinin ekonomik hayatta daha etkin görevler üstlenmesi, bu kuruluşların çalışma usul ve esaslarıyla, denetimlerinin kanunla düzenlenmesini bir ihtiyaç olarak gündeme getirmiştir.

Türkiye’de bütün kamu kurum ve kuruluşları üzerindeki Parlamento adına denetim görev ve yetkisi, 1938 yılından itibaren, Sayıştay ve Yüksek Denetleme Kurulu arasında paylaştırılmıştır.

Türkiye’de söz konusu iki yüksek denetim kurumu tercihi günümüze kadar gelmiştir. Yürürlükteki 1982 Anayasası’nın 165’inci maddesinde, sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenme esaslarının kanunla düzenleneceği kuralı getirilmiştir.

Anayasa’nın 165’inci maddesinin gerekçesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu denetimi, Yüksek Denetleme Kurulu aracılığıyla yapması öngörülmüştür. Buna dayanılarak çıkarılan 2 Nisan 1987 tarih ve 3346 sayılı Kanun’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunun, bu kurumları, Yüksek Denetleme Kurulu raporlarını esas alarak denetleyeceğine ilişkin hükümlere de yer verilmiştir.

Ekonomik denetim, mali tablolar, uygunluk ve performans denetimlerinin birlikte yürütüldüğü ve raporlandığı bir denetim türüdür. Ekonomik denetimle bir taraftan kuruluşun faaliyetlerinin yürürlükteki mevzuata uygun olarak yapılıp yapılmadığı, diğer taraftan finansal tablolarının yürürlükteki mali mevzuat ve genel kabul görmüş muhasebe standartlarına uygunluğu ortaya konulmakta, öte yandan kuruluşa tahsis edilen kaynakların tüm işletme fonksiyonları dikkate alınarak rasyonel esaslara göre etkinlik, verimlilik, kârlılık ve tutumluluk ilkeleri doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığı incelenerek önerilerde bulunulmaktadır.

Yüksek Denetleme Kurulu tarafından düzenlenen yıllık denetim raporu, denetlenen kuruluşa, kuruluşun ilgili olduğu bakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Devlet Planlama Teşkilatına ve Hazine Müsteşarlığına Başbakanlık aracılığıyla gönderilmektedir. Yüksek Denetleme Kurulu raporları kuruluşların hazırladığı cevaplarla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunda görüşülür. Bu suretle denetlenen kuruluş yetkililerinin Parlamentoya hesap vermeleri ve denetim neticesinde ibra edilmeleri sağlanmaktadır.

Son dönemde hız kazanan özelleştirme uygulamaları ve Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi kuruluşlardan bir kısmının Sayıştayın denetimi kapsamına alınması ile Yüksek Denetleme Kurulunun denetim alanı daralmış, buna bağlı olarak Kurulun geleceğiyle ilgili tasarruflar da gündeme gelmiştir. Muhtemel tasarrufların başında, gelişmiş ülkelerdekine paralel olarak ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde dış denetimin tek çatı altında toplanması amacıyla Sayıştay ile Yüksek Denetleme Kurulunun birleştirilmesi bulunmaktadır. Gelinen bu noktada, Türkiye’de, Parlamento adına yapılan dış denetim alanında ikili yapının  terk edilerek Sayıştay ile Yüksek Denetleme Kurulunun birleştirilmesi konusunda ortak bir kanaat oluştuğunu söylemek mümkündür.

Kamusal dış denetimin temelinde hesap verme sorumluluğu yer almaktadır. Kaynaklarını vergi gelirleriyle sağlayıp bütçeler ile tahsis olunan kaynakları kuruluş amaçları doğrultusunda harcayan kurumlar ile piyasa koşullarında faaliyet gösteren kurumların hesap verme sorumluluk ve usullerinin farklı olması faaliyetlerinin doğasından kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede, Yüksek Denetleme Kurulunun Sayıştay ile birleştirilmesi durumunda uyguladığı denetim modelinin işletmeci kuruluşlara yönelik olarak geliştirilerek devam ettirilmesi de büyük önem arz etmektedir. Netice itibarıyla, dış denetimin yeniden düzenlenmesi çalışmaları kapsamında Yüksek Denetleme Kurulu Sayıştay ile birleştirilerek dış denetimin tek çatı altında toplanması, bu kapsamda Yüksek Denetleme Kurulunun KİT’ler için uyguladığı ekonomik denetim modelinin geliştirilerek sürdürülmesi sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

SAADETTİN AYDIN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 72 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye göre Yüksek Denetleme Kurulu, Başbakanlığa bağlı, tüzel kişiliğe sahip yüksek bir denetleme organıdır. Yüksek Denetleme Kurulunda hâlen 1 başkan, 17 üye, 86 başdenetçi, 19 denetçi olmak üzere toplam 123 meslek mensubu ile 48 idari personel çalışmakta olup, toplam personel sayısı 171 kişidir. Bu denetim kadrosuyla Yüksek Denetleme Kurulu 2008 yılında 98, 2009 yılında da 100 kuruluşun denetimini yürütmüştür.

2006 yılı başından itibaren 5018 sayılı Kanun kapsamına giren Yüksek Denetleme Kurulunun 2010 yılı bütçesi, 2009 yılı bütçesine göre yüzde 7,33 artarak 14 milyon 866 bin TL olarak düzenlenmiştir.

Bütçenin Yüksek Denetleme Kuruluna ve ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

AK PARTİ Grubu adına Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya, Hatay Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkan, çok muhterem milletvekilleri; 2010 Mali Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nda AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçesi üzerinde görüşlerimi beyan edeceğim. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Söz konusu Enstitü, Türkiye Cumhuriyeti ile Birleşmiş Milletler arasındaki 1952 tarihli bir anlaşmaya dayalı olarak kurulmuştur. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü elli yedi yıldan bu yana bir yandan yürütmekte olduğu yüksek lisans düzeyindeki yönetici yetiştirme programı, öte yandan da kurum ve kuruluşların ihtiyaç duydukları yönetim alanlarına yönelik çok sayıda kısa süreli kurs, seminer ve benzeri eğitim etkinlikleri ile uzun dönemde kazanmış olduğu birikim ve tecrübelerini de sürece katarak, yönetimde verimliliği ve hizmetin niteliğini artırma çabalarına destek olmayı amaçlamaktadır.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü kurumsallaşarak, kurumsal olarak toplumsal etkileme alanı ve gücü bakımından çoğu zaman Türk kamu yönetimi hayatına önemli katkılarda bulunmuştur, AK PARTİ hükûmetleri döneminde, insanın gelişimi için temel unsur olan eğitim alanında ciddi atılımlar gerçekleştirmiştir. Bu çerçevede Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünde de birçok eğitim faaliyetleri yürütülmektedir. Bu faaliyetler dört kategoriye ayrılmıştır. Bunlar, kamu yönetimi yüksek lisans programları, ikinci öğretim programları, doktora programları ve kısa süreli eğitim programlarıdır.

Enstitü, 2008 yılı sonlarında yapmış olduğu eğitim ve öğretim kalitesini tescillemek, uluslararası nitelik arz ettiğini belirtmek amacıyla Avrupa Kamu Yönetimi Akreditasyon Birliğine başvurmuştur. 2 Eylül 2009 tarihli alınan kararla da Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün vereceği yüksek lisans diplomaları 2016 yılına kadar akredite edilmiştir. Bu, bu dönemde atılan önemli adımlardan bir tanesidir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi eğitim faaliyetlerinin yanı sıra araştırma faaliyetleri, derleme ve yayım faaliyetleri ve bilimsel toplantılar da gerçekleştirmektedir. Bu kapsamda, kısaca “MEHTAP” olarak anılan Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi Yönetim Kurulu Raporu’yla, yine “KAYA” olarak adlandırılan Kamu Yönetimi Araştırma Projesi Raporu’nda Enstitünün önemli katkıları bulunmaktadır.

Yine aynı şekilde, Enstitünün bugüne kadar yayınladığı eserlerin de yüzde 35’i -yaklaşık olarak- 2002 sonrasında yayınlanmıştır.

Kamu Etiği Sempozyumu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü tarafından tertip edilmiş ve kamu kesiminde yaşanan etik sorunlar bilimsel çerçevede ortaya konulmuştur.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bünyesinde, yine, Yerel Yönetimler Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ulusal Yerel Yönetimler Sempozyumunu yakın bir zamanda gerçekleştirerek bu alanda da önemli bir hizmete imza atmıştır.

İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi yine bu kurumumuz bünyesinde önemli hizmetler ve konferanslar gerçekleştirmektedir. Sürekli Eğitim Merkezi ise, bugüne kadar yaklaşık olarak 36 bin kamu görevlisine eğitim ve 4.404 öğrenciye de lisansüstü eğitim vermiştir.

Yine, Kamu Diplomasisi Eğitim Programı da 2006 yılından beri uygulamaya devam etmektedir. Bu, daha önceden Millî Güvenlik Kurulu Teşkilatı bünyesinde gerçekleştirilmekteydi. Ama son yıllarda yine bu Enstitümüz çerçevesinde bu eğitim de verilmiş ve bundan birçok bürokratlar, üst düzey yöneticiler yararlanmıştır.

Anayasamızın öngördüğü üst düzey bürokrat ve kamu çalışanlarının özellikle bu konuda eğitimini sürdürdüğü gibi, Enstitümüz, Orta Doğu ülke bürokratlarının eğitimini de Dışişleri Bakanlığımız aracılığıyla gerçekleştirmekte, bu çerçevede de, yakın bir zamanda, Orta Doğu ülkelerinden gelecek olan bir grup üst düzey yöneticiye yine eğitim verilecektir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün yapmış olduğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kahya, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

ABDÜLHADİ KAHYA (Devamla) – Peki Sayın Başkanım.

…yayınların içerisinde, şüphesiz ki dergiler ve süreli yayın eserleri de bulunmaktadır. Bunların içerisinde en önemlilerinden birisi Amme İdaresi Dergisi artık bu dönemde uluslararası dergi statüsünü kazanmış ve yabancı kaynaklar gibi yine değerli kaynaklardan birisi olmuştur.

Ben de bu çerçevede, bu inanç ve hissiyatla Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi bütçesinin hazırlanmasında emeği geçen arkadaşlara, başta başındaki Sayın Hocamıza teşekkür ediyor, yüce heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlarken cumhuriyet ve milletimizin önemli değerleri üzerinde de milletin bu kürsüsünde ucuz politikalar yapılmamasını temenni ediyor, durumu kamuoyunun takdirlerine sunuyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kahya.

AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Cafer Tatlıbal.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CAFER TATLIBAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. SHÇEK ile ilgili, grubun değerlendirmelerini size anlatacağım.

Yaşadığımız dünyada her gün binlerce çocuk önlenebilir hastalıklardan dolayı yaşamını yitirmektedir. Milyonlarca çocuk yeterli ve sağlıklı beslenmemekte, kısaca çocuklar gerektiği gibi korunamamaktadır. Bu yüzden dünyanın birçok yerinde milyonlarca çocuk yoksulluğun, istismarın, savaşların ve şiddetin tam ortasında yaşamaktadır. Barış ve sevgi dolu gelecek yarınlar için bütün insanlık adına çalışmak zorundayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce milletimiz en zor zamanlarda bile çocuklarımızı korumayı düşünmüş ve bunu öncelikli olarak gerçekleştirmiştir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun kuruluşu Kurtuluş Savaşı yıllarına dayanmakta ve o zamanki ismi de Himayei Etfal Cemiyeti idi. O zor koşullarda kimsesiz kalmış çocuklarımızı şefkatle kucaklamış olan Çocuk Esirgeme Kurumumuz bugün de bu misyonunu yaşatan sosyal hizmetleri bünyesinde toplayan bir kuruluş olarak görev yapmaktadır. 2010 yılı bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; rakamsal verilere değinmeyeceğim. Sanıyorum Sayın Bakanımız bu konuda gerekli bilgiyi vereceklerdir.

Bir toplumun çocuk haklarına duyduğu saygı ve çocuklara yaklaşımı insani gelişmişlik düzeyini ve geleceğe nasıl baktığını da ortaya koymaktadır. Bu noktada Türkiye’de çocukların sahip oldukları hakları kullanabilmelerini sağlamak amacıyla son yıllarda önemli adımlar atılmıştır.

SHÇEK Genel Müdürlüğünün yukarıda belirtilen genel yaklaşım çerçevesinde yürütmekte olduğu çalışmaları memnuniyetle izlemekteyiz. 2005 yılında çıkarılan 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve 5378 sayılı Özürlüler Kanunu önemli gelişmeler sağlamıştır. Söz konusu kanunlar koruma sistemindeki sorumlu kurumların koordineli çalışmalarını teşvik etmektedir.

SHÇEK’in hizmet sunumunda aileyi odak alan yaklaşımının önemi inkâr edilemez. Bu yaklaşımda çocukların, özürlülerin ve yaşlılarımızın öncelikle aile yakınlarıyla birlikte yaşamalarının sağlanması amaçlanmıştır. Bu çerçevede Hükûmetimiz tarafından, evde bakım hizmeti olarak bakıma muhtaç kişilere ücret ödenmektedir. Bu ücretler de SHÇEK bütçesinin büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Ailesi yanında bakımlarının sağlanamadığı durumlarda ise koruma altına alınarak hizmet verilmektedir. Bu hizmetlerin verildiği, aile ortamını aratmayacak çocuk evleri, engelsiz yaşam merkezleri, yaşlı bakım merkezleri vesaire kuruluşlar buna örnek olarak gösterilebilir.

Ayrıca, sokakta yaşayan, çalışan çocuklar ciddi bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkmakta ve bu çocukların sayıları hayli artmaktadır. Bu çocuklarımızın bir kısmı da madde bağımlısı olup Sağlık Bakanlığına bağlı UMATEM ve AMATEM merkezleri gibi yerlerde tedavi sonrasında SHÇEK tarafından rehabilite edilerek topluma kazandırılmaktadır.

İktidarımız döneminde Çocuk Hakları Beyannamesi’ne uygun olarak çocuk mahkemeleri ve çocuk karakolları çok önem arz eder bir nitelikte titizlikle uygulanmaktadır. Bu hizmetler için SHÇEK’e Hükûmetimiz tarafından ayrılan bütçe imkânı ve diğer maddi destekler önem arz etmektedir. Bütçenin artması, çalışan personel sayısının artması, hizmetlerden yararlanan kişilerin de memnuniyetini artırmaktadır. Böylece, kutsal saydığımız bu hizmetleri verirken bütçenin yeterli olması sorunların daha az olmasına sebep olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğu anlayışı ile çalışmalarını sürdüren SHÇEK’in tüm çalışanlarına şükranlarımı sunarım. Ayrıca hayırseverlerimize bugüne kadar vermiş oldukları gönülden destekler için AK PARTİ Grubu ve şahsım adına teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tatlıbal, teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına Konya Milletvekili Orhan Erdem.

Sayın Erdem, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde, Özürlüler İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi ve televizyonları başında bütçeyi izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ Hükûmeti özürlülere bakış açısından çok değişik bir politika geliştirdi. 2002 Kasımına kadar çok konuşulmayan, çok bütçesi olmayan ve dışarı dahi çıkamayan özürlüler AK PARTİ İktidarıyla birlikte, onuruna, eğitimine, sağlığına, istihdamdaki kolaylıklarına, birçok yeni talep ve isteklerine kavuşmuş oldular.

AK PARTİ İktidarıyla birlikte 2005 yılı Temmuzunda Türkiye Büyük Millet Meclisi çok önemli bir yasa çıkardı. 5378 sayılı Özürlüler Kanunu’yla, artık AK PARTİ’yle birlikte özürlü konusu bir devlet politikası oldu. Bu çok önemlidir. Hükûmetlerin, bakanlıkların, başkanlıkların iradelerine göre değil, bir devlet politikası oldu. Bundan sonraki gelecek her hükûmet bu gelişimlerin üzerinde çaba sarf edecektir.

Ne yaptı AK PARTİ İktidarı? Konuşmacılarımız da değindi başlıklar altında. Bugün 200 bin civarındaki özürlümüze yakınının bakması karşılığında evde bakım ücreti, bir asgari ücret bağladı. Bugün 200 bini aştı. 16 bin civarında eğitim alan engelli kardeşlerimizin her alanda, daha önce SSK’lı ve Emekli Sandığı çalışanlarının çocukları engelliyse eğitim alabiliyorken tüm kesimleri aştı, yeşil kartlıları aştı, bugün 206 bine ulaştı. Bu konuda her ay 1.770’e ulaşan kurumlara paraları ödenmekte.

İstihdama dönük kotada işveren payını hazinenin karşılamasını sağladı ve en son Özürlüler İdaresi Başkanlığımızın 4’üncü Özürlüler Şûrasında, “İstihdam” başlıklı şûrasında -Başbakanımız, Değerli Bakanımız katıldılar- yine önemli bir şeye imza attılar, 38 bin civarındaki, yüzde 3 devlet kadrolarındaki kotanın doldurulmasını 2010 bütçesine koydular.

Bu bizim AK PARTİ olarak anlayışımızı göstermekte. Arkadaşlarımız eleştiriler yapıyorlar, yapabilirler. Daha  çok şeye ihtiyaç var ama geçmişle kıyaslanacak AK PARTİ İktidarının yaptıkları o kadar çok şey var ki oranları 13 kat, 20 kat, 10 kat diye ifade ediliyor. Maaşlarda da öyle. 2002 yılında, 2002 yılı öncesinde yüzde 40 ve yüzde 69 özrü olan gruplar 67 TL aylık alırken AK PARTİ’yle birlikte 189 TL’ye, yüzde 70’in üzeri de 284 TL’ye çıktı. Bunların her biri önemli gelişmelerdir. Yeterli değildir, imkânlar ölçüsünde tabii ki daha artırılmalıdır.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 yılında da engellilerin ulaşımını sağlama noktasında, istihdamına dönük, eğitimine dönük, evde bakımdaki eksiklerin giderilmesine dönük, Avrupa Birliğiyle sivil toplum kuruluşlarının daha etkin çalışmasına dönük, engellilere veri tabanının tam oluşturulabilmesi noktasındaki çalışmalara dönük birçok çalışmayı da başlatacak, bu konuda yeni gelişmeleri sağlayacaktır.

Ben, 2002 Kasımından bu yana hepimizin çok hassas olduğu bir konuda Hükûmetimizin, başta Başbakanımızın, bu konuda görev yapan tüm bakanlarımızın ve en son Değerli Aliye Hanım’ın, Değerli Bakanımızın ve daire başkanlığımızın, diğer kurumlarının hepsinin takdire şayan olduklarını, hepsinin defalarca…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdem, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

ORHAN ERDEM (Devamla) – …teşekkür etsek az olacak şahıslar olduğunu tekrar belirtmek istiyorum.

Hepimizin hassas olduğu bu konuda AK PARTİ İktidarı önemli sorunları çözmüştür, çözmeye devam edecektir. Beş dakika değil, bu konuyu biz saatlerce anlatabilecek hizmetlere sahibiz.

Ben, 2010 yılı bütçemizin özürlülerimizin hayatını daha kolaylaştıracak, engellerini aşacak bir yıl olması, yılların gelmesi noktasında hayırlı olmasını diliyorum. Özürlüler İdaresi Başkanlığına bu konudaki hizmetlerinde başarılar diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.

AK PARTİ Grubu adına Samsun Milletvekili Birnur Şahinoğlu.

Buyurun Sayın Şahinoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BİRNUR ŞAHİNOĞLU (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2010 Mali Yılı Bütçe Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına görüşlerimi belirtmek için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana en ilkel toplumdan bugüne kadar değişik yapıda da olsa aile kurumu, her zaman diliminde var olagelmiştir ve sosyal hayatın kaynağını ve temelini oluşturmuş, alternatifi olmayan bir yapı olarak önemini koruyarak günümüze kadar gelinmiştir. Milletlerin uygarlık tarihi içerisindeki yükselişi ve çöküşüyle sahip oldukları aile değerleri arasında doğrudan bir ilişki olduğunu görürüz. Kültürümüzde aile, derin ve kuşatıcı bir kurum olarak kabul görmüştür. Türk toplumu tarih boyunca aile değerlerine verdiği önemle gelişmesini sürdürmüş ve kültürel kimliğini korumayı başarmıştır.

Bilindiği gibi ülkemizde çözüm bekleyen pek çok sorun alanı arasına girmiş temel konulardan birisi de ailedir. Çünkü aile yapısı, sanayileşme ve kentleşmeden doğrudan etkilenerek toplumsal yaşamın biçimlenmesini sağlamaktadır. Ülkemizde de sanayileşmenin ve köyden kente göçün yaşanmasıyla aile yapısında ve toplumsal yaşamda köklü değişiklikler görülmeye başlanmıştır. Bu nedenle de her konuya olduğu gibi bu konuya da büyük bir önemle eğilen Hükûmetimiz, aile merkezli politikalara öncelik vereceğini başından beri ilan etmiş ve bunun gereğini yapmaya başlamıştır, çalışmalarına devam etmektedir.

Sosyal politikaların bilimsel verilere dayalı, rasyonel, verimli olarak yürütülmesi için sahadaki sorunların nesnel bir şekilde tespit edilmesi ve uygun çözüm yollarının hızla üretilmesi gerekmektedir. Devlet Bakanlığımıza bağlı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, bu alanda hizmet vermek üzere kurulmuştur. Anayasa’nın 41’inci maddesine dayanılarak ailenin korunması, 2004 yılında 5256 sayılı Kanun’la Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş. Daha önce, 1989 yılında Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı idi.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün amacı, ülkemizdeki sosyal sorunların tespiti ve çözümü ile Türk ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek, desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak ve aileye yönelik millî bir politikanın oluşmasına yardımcı olmaktır.

Türk toplumunun temelini oluşturan aile kurumunun güçlendirilmesi ve korunması amacına yönelik projeler geliştiren, araştırmalar yapan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, 2009 yılında gerçekleştirmeyi planladığı ve yatırım programında yer alan tüm araştırma projelerini sözleşmeye bağlamıştır. Bu bağlamda, 2009 yılında Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye’de Ailelerin Eğitim İhtiyaçları Araştırması, Türkiye’de Aile Değerleri Araştırması, Aile Eğitiminde Müfredat ve Materyal Geliştirme veya Web Sayfası Alan Artırma Projelerinde son aşamaya gelinmiştir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçesine, 1,5 milyon TL yatırımlara tahsis edilmek üzere, genel bütçeden 5 milyon 929 bin TL toplam ödenek ayrılmıştır. Hükûmetimizin aile konusuna verdiği önemin bir gereği ve göstergesi olarak Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2010 yılı yatırım bütçesi yüzde 20 artırılarak 1,5 milyon TL’ye çıkarılmıştır. Sermaye giderlerinin 1 milyon 341 bin TL’si araştırma projeleri için, 109 bin TL’si basılı yayın yapımları için, 50 bin TL’si ise proje müşavirlik hizmeti için ayrılmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu çerçevede geliştirilecek olan yatırım projelerinden bahsetmek istiyorum. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü tarafından 2010 yılında gerçekleştirilecek olan Ülkemizde Yaşlılık Dönemine İlişkin Beklentiler Projesi ile sağlık hizmetlerinin etkinliği ve yaygınlığının artması sonucu uzayan insan ömrüne bağlı olarak artan yaşlı nüfusun bireysel ve toplumsal ihtiyaçları incelenmektedir. Bu araştırmanın önem ve amacı, sosyal bir problem olan yaşlı bakımının, yaşlı bireylerin yaşam kalitesinin, yaşlılığa ilişkin politikaların tartışılarak ülkemizde gerek akademisyenlere gerek uygulayıcılara gerekli veri tabanının ortaya konulacak olmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şahinoğlu, buyurun efendim.

BİRNUR ŞAHİNOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Aynı şekilde, 2009 yılında yine çalışmaya başlanılmış olan Aile Eğitiminde Müfredat ve Materyal Geliştirme Projesi, yine Tek Ebeveynli Aileler Araştırma Projesi, Türkiye’de Ailelerin Refah Düzeyi Araştırması Projesi gibi projeler hayata geçirilmeye çalışılmış ve bu konular üzerinde oldukça değerli çalışmalar yapılmıştır.

Ayrıca aile ve sosyal araştırmalar alanında kapsamlı bir veri tabanı oluşturularak bu alandaki açığı kapatmak ve ihtiyaçları gidermek amacıyla Sosyal Araştırmalar Elektronik Veri Tabanı Oluşturulması Projesi oluşturulacaktır.

Kurumumuzca bu doğrultuda yapılması hedeflenen diğer çalışmaları da dikkate alırsak, 2010 yılında içinde bulunduğumuz dönemden çok daha etkin ve aktif olarak faaliyette bulunulması beklenilmektedir.

Başta Bakanım olmak üzere değerli kurum çalışanlarına yapmış oldukları çalışmalardan dolayı teşekkürlerimi iletiyor ve 2010 yılında yapılacak çalışmalarda başarılar diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şahinoğlu.

AK PARTİ Grubu adına son konuşmacı Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kadının toplumdaki yeriyle ilgili hususları ele alırken sadece siyasetteki kadın temsilinden veya kadının ekonomik faaliyetler içerisindeki statüsünden bahsetmiyoruz, eğitim hakkından, sosyal kazanımlarından, aile içerisindeki konumundan, kültürel faaliyetlerden ve akla gelen tüm alanlardaki var olmaktaki eşitlikten bahsediyoruz. Cumhuriyet tarihimize baktığımızda, bugüne kadar, Batı medeniyetlerinden de evvel kadınlarımıza haklar tanımış bir devlet olarak bu öncülüğümüzü hâlen sürdürme gayretindeyiz. Bu doğrultuda, 2002 yılından bu yana gerçekleştirdiğimiz düzenleme ve yürürlüğe koyduğumuz yeni kanunlarla, her geçen gün, kadınının toplumdaki yerine ilişkin kazanımlarda daha makul oranlara ulaşıyoruz, arzu ettiğimiz temsil biçimine hızla yaklaşıyoruz. Şayet bu kazanımlar olmasaydı, AK PARTİ gibi kadınlarımızı her alanda teşvik eden, cesaret veren, destek sağlayan bir iktidar olmasaydı, üzülerek ifade etmek istiyorum ki kadınların 1930’lardan başlayan hak mücadelesi belki kesintiye uğrayacaktı. Biraz evvel, muhalefet partisi vekilimizin -MHP Milletvekilimizin- söylediği gibi, 1934’ün gerisinde, Milliyetçi Hareket Partisindeki kadın temsil oranı şu an 2,8 ama bizim, AK PARTİ’nin Meclisteki temsil oranı yüzde 9,4. Dolayısıyla 1934’ün üzerine çıkmanın memnuniyetini yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti medeniyet yolunda yürüdükçe, bu yolda geri adım atmadıkça kadının maruz kaldığı bütün haksızlıklar er geç bertaraf edilecektir. Millî birlik ve bütünlük projesi nasıl milletimizin bütünlüğünü esas alan bir siyaset ise, kadına karşı ayrımcılığın son bulması için attığımız adımlar da insanı en üstün değer olarak gören siyasetimizin gereği olmuştur.

Değerli milletvekilleri, peki, neler yaptık? Neden 2002’den bu yana AK PARTİ İktidarı dönemindeki icraatları kadının statüsü açısından bu derece önemsiyoruz? Kısa başlıklar hâlinde, kadınlarımıza yönelik yürürlüğe koyduğumuz kanunlar ve uygulamaları sizlerle paylaşmak istiyorum.

2004 yılında Anayasa’nın 10’uncu maddesine “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” hükmü eklenmiştir. Yine, Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde, milletlerarası anlaşmalar ulusal düzenlemeler karşısında üstün konuma getirilmiştir.

Başbakanlığa bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün teşkilat yasası 2004 yılında çıkartılarak yürürlüğe girmiştir. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün, daha verimli ve daha etkin çalışma yapabilmesi adına, AK PARTİ İktidarı döneminde bütçesi 7 kattan fazla artırılmıştır. Genel Müdürlüğün 2002 yılı bütçesi 660 bin TL iken 2009 yılı bütçesinde bu rakam 4 milyon 309 bin 800 TL’ye, 2010 yılı bütçesinde ise 4 milyon 700 bin TL’ye yükseltilmiştir. Bu rakamlar da İktidarımızın konuya verdiği önemi net bir şekilde göstermektedir.

2003 tarihinde yürürlüğe giren yeni İş Kanunu’nun getirdiği en önemli ilerleme, işveren-işçi ilişkisinde cinsiyet dâhil hiçbir nedenle temel insan hakları bakımından ayrım yapılamayacağıdır. 2005 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nda cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler yapılmıştır. 5257 sayılı Belediyeler Kanunu ile büyükşehir ve nüfusu 50 bini geçen belediyelere kadın ve çocuklar için koruma evleri açma yükümlülüğü getirilmiştir. “Personel temininde eşitlik ilkesine uygun hareket edilmesi” konulu Başbakanlık Genelgesi 2004 yılında yayımlanmıştır. İş Kanunu’nda değişiklik yapılmıştır. Yine, 5840 sayılı Kanun’la Türkiye’de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmuştur.

AK PARTİ İktidarı, sosyal devlet ilkesini tam olarak hayata geçirmek için azami özen gösteren bir iktidardır. Bu amaçla toplumun tüm kesimlerini kucaklamış bulunuyor, herkesin sosyal devlet ilkesini hissetmesi için azami gayreti gösteriyoruz. Bugüne kadar kadınlarımızın siyasi, ekonomik ve sosyal hayata daha fazla katılmaları için gösterdiğimiz gayreti önümüzdeki dönemde de daha ileriye taşıyacağız. Şüphesiz, hiçbir toplumsal mesele, hiçbir toplumsal sorun yalnızca o sorunu yaşayanlar ile çözülemez. Dolayısıyla toplumsal sorunların çözümü toplumun bütün kesimlerinin katkısına, duyarlılığına, yardımına, desteğine muhtaçtır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalık, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Kadının haklarına tam kavuşması esasen bireyin mutluluğu, ailenin huzuru, toplumun düzeni açısından hayati öneme sahip olduğu gibi devlet-toplum ilişkisinin, toplumsal düzenin de esasıdır. Bu konuda kadınların her zaman yalnız olmadıklarını bilmeye ihtiyaçları vardır. Annelik duygusu nasıl bir şefkat ve merhamet duygusuysa, annelerin, kadınların gösterdikleri sevgiye, şefkate, merhamete karşılık beklemek hakları da onlardan esirgenemez. Biz, aile hukuku alanında, iş hukuku alanında, eğitimde tam bir fırsat eşitliği, tüm bireyler arasında bir fırsat eşitliği sağlayamazsak kadın toplumun gerisinde kalacaktır. Kadının erkeğin gerisinde kaldığı bir toplum ilerleme yolunda mesafe alamaz. Türkiye Cumhuriyeti medeniyet yolunda yürüdükçe, bu yolda geri adım atmadıkça kadının maruz kaldığı tüm haksızlıklar er geç bertaraf edilecektir.

Sözlerime burada son verirken, 2010 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çalık, teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Çakır, grubunuzun belirlediği süre dokuz dakika.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Dokuz mu, on üç mü?

BAŞKAN – On üç dakika Osman Bey’e ait.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’yla ilgili Başbakanlık Denetleme Kurulu, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçeleriyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Kopenhag’da iklim orucuna yatan, dili, dini, ırkı ne olursa olsun küresel iklim değişikliğiyle ilgili bu tavrı koyan insanlara Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden destek mesajlarımı göndermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, 10 Kasım günü açılımla ilgili burada yapmış olduğumuz görüşmede sizlere yapmış olduğum konuşmada, Hükûmetinizin ve Sayın Başbakanın demokrasi anlayışını ve sözde demokratikleşme sürecini değerlendirmiş, siyasi iktidarınızı koruma içgüdüsüyle yaratmaya çalıştığınız korku imparatorluğu ve uygulamadaki faşizan davranışlarınızı eleştirerek sizleri uyarmaya gayret etmiştim. Maalesef, o günden bugüne, daha dün Edirne Belediyesinde bir sorumlu müdürün odasında bir izleme ve dinleme cihazı belediyenin çalışanları tarafından bulunuyor, o anda Edirne Organize ve Kaçakçılık Şube Müdürü Belediye Başkan Yardımcısını arıyor “Sizde bir demirbaşımız var, onu lütfen bize iade edin.” diyor. Belediye Başkan Yardımcımız “Hayır, resmî yazıyla isteyin, öyle vereyim.” diye itiraz edince hiddetleniyor ve daha sonra savcıyla da yapılan görüşmenin neticesinde bir tutanakla bu demirbaş, emniyete ait olan bu demirbaş ilgililere teslim ediliyor ve anlaşılıyor ki yapılan dinleme mahkeme kararı olmaksızın yapılıyor.

Şimdi, sevgili arkadaşlarım, soruyorum: Bu mu sizin Türkiye’yi getirmek istediğiniz nokta? Bu mu demokrasi anlayışı? Söyler misiniz bana, bu anlayışla, bu korkuyla Edirne Belediyesinin çalışanları nasıl Edirne’ye hizmet eder? Bakanları, müsteşarları, genel müdürleri, il müdürleri bu endişeyle nasıl bu ülke için kararlar alır, altına imza atar? Dinlenme endişesiyle yaşayan bir milletvekili nasıl başarılı olur, nasıl bu ülke için yüreklice yüreğini ortaya koyabilir?

Değerli arkadaşlarım, bu, 2009 Türkiyesi’nin demokrasisinin hak ettiği bir durum değildir ve bu durumu çözmek sorumluluğu da sizlere düşüyor, sizlerle beraber bize düşüyor.

Değerli arkadaşlarım, bugün de 10 Kasımdaki konuşmamın bir uzantısı olarak sizlere, ortaya koyduğunuz her türlü açılım politikalarıyla ülkemizi nasıl bir kaos ortamına ve geri dönülmez bir yola sokmaya çalıştığınızı dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

Toplumun demokrasi talepleri ve demokratikleşme tarihsel süreç içerisinde hiç bitmeyen, sürekli gelişen ve her an değişen bir olgudur. Demokratikleşme ve barış projesi iki temel olgunun neticesinde ortaya çıkar: Bunlardan birincisi, ekonomik refahın arttığı her düzeyde yeni demokratik hak ve özgürlük taleplerinin oluşması ve yerine getirilmesi ki bu doğal bir süreçtir. İkincisi, ekonomik kalkınmışlık ile demokratikleşme doğru orantılıdır. Hırsızlığın hiç olmadığı bir toplumda ceza kanununda hırsızlığı suç sayan ve ceza öngören bir maddenin olması mümkün değildir ve doğru da değildir. İkincisi ise toplumsal çatışmanın üst düzeyde olduğu bir sürecin sonucudur ama bunun da ön koşulları vardır. Bir tarafta gözü hedefte, eli tetikte, beyni bölünmede olan bir terörist grubunun olduğu noktada, ciddi hiçbir devlet bu terörist grubunu ve onun sivil uzantılarını muhatap alarak bir siyasal uzlaşma arayışı içerisine girmez.

Değerli arkadaşlarım, terörist sudaki balık gibidir. Teröristi, balığı sudan çıkarmadan etkisiz hâle getiremezsiniz. Bir tarafta, askerî ve polisiye tedbirlerle teröristin üzerinde devletin gücünü hissettirecek, diğer taraftan da halkın her türlü ekonomik, sosyal ve siyasal taleplerine olağanüstü sevgi, hoşgörü ve saygıyla destek olunması gerekir. Teröristi ve onun sivil uzantılarını muhatap alarak veya alıyormuş görüntüsü vererek çözüm üretmeye çalışmak, devlet otoritesini zayıflatmaktan başka bir işe yaramaz. Bu da terör örgütü yandaşlarına moral ve cesaret verir. Bu süreçte sizin yaptığınız, ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunan ve korumakla yükümlü olanların, laik demokratik cumhuriyetin savunucularının ellerini kollarını bağlamak, diğer taraftan bölücülerin ve cumhuriyeti dönüştürmeye çalışan radikal dincilerin diledikleri her şeyi yapma özgürlüklerinin olduğu bir ortamı yaratmaya gayret ediyorsunuz. Sokakların bugünkü durumunun sorumlusu sizsiniz. Sizin uygulamaya çalıştığınız politikaların sonucu sokaklar bu hâle geldi. Türkiye Cumhuriyeti devletini AKP devletine dönüştürme gayretlerinin sonucu yaratılan psikolojik ortam, teröriste ve teröristlerin yandaşlarına moral ve destek veren bir iklimin yaratılması sonucunu getirir değerli arkadaşlarım.

İstanbul’da İETT otobüsünde yanan Serap’ın hazin ölümünün sorumlusu bu sözde demokratik açılım politikalarının sonucudur ve o ölümün arkasından döktüğünüz gözyaşları da timsah gözyaşlarıdır.

İktidarın görevi, sadece, göçük altında kalan ve ölen işçilerin arkasından ağıt yakmak değildir. İktidarın görevi, yer altı madenlerinde emniyetli bir biçimde işçilerimizin çalışması ortamını sağlamaktır. Bugün, siz, Türkiye’deki madenlerde kaç tane işçi sigortasız, kaç tane işçi sendikasız, sendikal hakları olmadan çalışıyor, bunu biliyor musunuz değerli arkadaşlarım?

Sizin gündeminizde emeğin özgürlüğü açılımı var mı sevgili arkadaşlarım? Tayyip Erdoğan’ın gündeminde emeğin özgürlüğü açılımı var mı? Köylünün özgürlüğü açılımı var mı? Köylünün demokratikleşmesi açılımı var mı? Üniversitenin, üniversite öğrencisinin demokratikleşmesi açılımı var mı? Emeklinin, dul ve yetimin özgürlüğü açılımı var mı? Böyle bir açılımınız var mı değerli arkadaşlarım?

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Var, var, hepsi var, merak etme. Sen takip edememişsin.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Ülkemizin içine düşürüldüğü bugünkü kaostan Hükûmet olarak bir çıkış yolu arıyorsanız her başınız sıkıştığında ABD’ye, Obama’nın dizinin dibine değil, Anıtkabir’e gidin değerli arkadaşlarım. Bu ülkenin sorunları vardır, bu sorunların hepsinin de çözüm yolu vardır ama bütün sorunların çözümü Kemalizmi görmek, Nutuk’u okumak, laik cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmak ve laik cumhuriyeti çok daha üst noktalarda geliştirmektir değerli arkadaşlarım.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Baykal’ın dünkü söylediğini, tutanaklardakini düzeltin.

SUAT BİNİCİ (Samsun) – “Sayın Baykal” diyeceksin.

BAŞKAN – Sayın Aydın… Sayın Aydın, Sayın Küçük, karşılıklı konuşmayalım.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Barış dolu, çağdaşlık dolu, refah dolu, kalkınmış bir Türkiye'nin yapması gereken iş, Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalizmdir. Bu sorunların aşılmasındaki, kapıların açılmasındaki altın anahtar da oradadır değerli arkadaşlarım.

Ben sizlerden çok daha fazla bu siyasi tespitlerimde haksız çıkmayı ümit ediyorum, sizlerden çok daha fazla. Keşke ben haksız çıksam! Ama lütfen sizler de ana muhalefet partisi sözcüsünün bu ciddi siyasal eleştirilerini dikkate alın değerli arkadaşlarım.

Dün burada Sayın Başbakan sizi çok mutlu etti. Hamaset dolu, hücum eden, saldıran, maddi temelden yoksun, tamamen popülist, demagojiye dayanan bir konuşma yaptı  ve sizler de coşkuyla alkışladınız.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Kendinize gelememişsiniz daha galiba.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Dün dünde kaldı, yeni bir şey söyleyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çakır, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Ama değerli arkadaşlarım, unutmayın ki Sayın Başbakanın yaptığı o konuşmadan sonra Türkiye’de gerçekler değişmedi, gerçekleri yaşamaya devam ediyoruz. Benim yaptığım bu siyasi tespitlerden sonra da gerçekler değişmeyecek. Onun için…

Dün Sayın Başbakan burada “Bir türlü ‘Kürt kardeşim’ diyemiyorsunuz.” diye döndü ve bize söyledi. Bu ülkede yaşayan Kürt, Laz, Pomak, Çingene, Roman, hepsi kardeştir, hem de öz kardeştir değerli arkadaşlarım. Biz kız aldık, kız verdik, çocuklarımız oldu, torunlarımız oldu.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Demek ki istifade etmişler.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Kavramışsınız, anlamışsınız demokratik açılımı. Öğrenmişsiniz demokratik açılımı.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Hepsi birbirinin öz kardeşidir ama Sayın Başbakandan biz şunu duyamıyoruz: Büyük Önder Atatürk 10. Yıl Nutku’na başlarken “büyük Türk milleti” diyor. İşte, Sayın Başbakan bir kerecik olsun şu kürsüye çıkıp da “büyük Türk milleti” diyemiyor sevgili arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Romanlar, Kürtler, Türkler, Pomaklar, hepsi büyük Türk milletinin özbeöz evlatlarıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Çakır, teşekkür ediyorum.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Kulağınız var, duymuyorsunuz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biraz öğrenmişler.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Kaptan, Antalya Milletvekili.

Sayın Kaptan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2010 yılı Başbakanlık ve MİT bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, Başbakanlığın 2010 yılı bütçesi 2009’a göre yüzde 51, MİT bütçesi de yüzde 14 artırılmıştır. Başbakanlığın 2009 yılı bütçesine mal ve hizmet alımı için konulan ödenekten ağustos sonu itibarıyla yaklaşık yüzde 50 daha fazla harcama yapılmıştır.

Yine, yatırım giderleri arasında yer alan mamul mal alımı için 2009 bütçesine konulan ödenekten ağustos sonu itibarıyla 15 kat daha fazla ödenek üstü harcama yapılmıştır.

Bu örnekler de gösteriyor ki Başbakanlık bütçesinin rakamsal olarak üzerinde durmaya hiç gerek yoktur çünkü bütçeye konulan paralara, rakamlara uyulmamaktadır.

Sayın arkadaşlar, Başbakanlık kurumu bu görevi yapan başbakanlarla özdeşleşmiş gibidir. Başbakanlığın tarihi gerçek anlamda bu görevi yapmış kişilerin tarihidir. Bir başbakanın liderliği, bilgisi, becerisi, kişisel özellikleri, onun hükûmet etme, hizmet yürütme anlayışı aynen hizmete yansımaktadır. Bu nedenle Başbakanın söylem ve uygulamaları daha bir anlam kazanmakta, daha bir önem kazanmaktadır.

Sayın Tayyip Erdoğan Başbakan olmadan önce, AKP’nin ilk  grup toplantısında “Milletvekilleri el kaldırma makineleri değildir. Milletvekillerinin otomatik olarak ‘evet’ ve ‘hayır’ dediği bir Meclis olmayacak AKP İktidarında.” demiştir. Sayın arkadaşlarım, yoksa şimdi AKP İktidarda değil mi? AKP iktidarda ise Meclis “evet”, “hayır” otomatiğine niye bağlanmıştır?

Sayın Erdoğan Başbakan olunca yine bir AKP grup toplantısında “Bizim sevk ettiğimiz kanunları birtakım önergelerle değiştirmeye çalışıyorsunuz, biz bunları okuyarak hazırlamıyor muyuz?” diyerek virgülünün dahi değiştirilmesini istemiyor. Hele dünkü, Meclis Başkanına “Bunları siz mi susturacaksınız yoksa ben mi susturacağım?” demesi, bu yasama organına yürütmenin müdahalesi değil de nedir?

Sayın arkadaşlarım, Sayın Başbakan “Türkiye, asla bir korku krallığı olmayacaktır.” diyor. Eğer bizatihi Sayın Başbakanın kendisinin bile telefonu dinlenir hâle gelmişse, kurumlar ve kişiler arasında güven diye bir duygu kalmamışsa, eğer Başbakan bütün güçleri elinde toplamaya çalışıyorsa, AKP’nin ve Başbakanın hoşuna gitmeyen kararlar veren hâkim ve savcılara soruşturma açılıyorsa, iktidara destek vermeyen köşe yazarları ve muhabirler Başbakanın uçağına alınmıyorsa, Başbakanlık binasına girmeleri yasaklanıyorsa, onlara “Az yazın.” deniyorsa, Başbakanın damadının çalıştığı firmaya devletin parasıyla devletin gazete ve televizyonu satın aldırılıp lehte yayın yapmaları sağlanıyorsa korku imparatorluğu kurulmamıştır denebilir mi?

Dünyada yüz yirmi ülkenin üyesi olduğu Dünya Gazeteciler ve Yayıncılar Birliği, Doğan medya grubuna kesilen 3,8 milyar dolarlık vergi cezasının siyasi, kasıtlı ve susturmayı amaçladığını belirtiyorsa, eğer İkinci Dünya Savaşı’nda Amerika’da ünlü bilgin Einstein’ı bile sorgulayan McCarthy’cilerin yaptığı gibi AKP’ye karşı olanlar susturulmaya, korkutulmaya çalışılıyorsa korku imparatorluğu kurulmamıştır denebilir mi? Maalesef AKP İktidarında korku imparatorluğu kurulmuştur. 

Sayın arkadaşlarım, Sayın Başbakan bir de “AKP’ye ‘AK’ deyin, demeyenler edepsizdir” diyor. AKP’ye ak denilmekle ak olunmaz ki. AKP’ye ak denmesi için dokunulmazlıkların kaldırılması, Deniz Fenerine, Zahid Akman’a korumacılık yapılmaması, yolsuzluklardan ve Ali Dibolardan uzak durulması lazımdır yoksa AKP ak değildir, AKP diyen hiç kimse de edepsiz değildir.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan 12 Nisan 2005’te Norveç’te “Türkiye’de Kürt sorunu yoktur.” diyor. Dört ay sonra 12 Ağustos 2005’te aynı Başbakan Diyarbakır’da “Kürt sorunu vardır, benim sorunumdur.” diyor. 3 Kasım 2008’de ise Sayın Başbakan Hakkâri’de halka seslenirken “Tek devlet, tek bayrak, tek millet; karşı çıkanlar çekip gitsin.” diyor. Yine “DTP ile ‘PKK terör örgütüdür.’ demezse görüşmem.” diyen Sayın Başbakan sonradan görüşmüştür. Ne değişti? PKK mı değişti, DTP mi değişti, AKP mi değişti yoksa Başbakanın kendisi mi değişti? Başbakan Norveç’te mi doğru söylüyor, Diyarbakır’da mı doğru söylüyor yoksa Hakkâri’de mi doğru söylüyor?

Değerli milletvekilleri, 19 Ekim 2009’da Kandil’den PKK üniformasıyla Habur’a gelen terör örgütü mensupları kahramanlar gibi karşılanırken şehit aileleri, ellerinde Türk bayraklarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi kapısından içeri alınmamışlardır. Sayın Başbakan 20 Ekim 2009’daki AKP Grubunda “Dün Habur’da yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Türkiye’de bir şeyler oluyor; iyi, güzel şeyler oluyor.” diyordu. Aynı Başbakan bu konuşmadan üç gün sonra toplumun tepkisi karşısında birden ani dönüş yapıyor, “İlk kafiledeki görüntüleri tekrar görmek istemiyoruz, gerekirse sil baştan yaparız.” diyordu. Sayın Başbakan, Habur’da çadır mahkemesi kurulurken mi güzel şeyler oluyor yoksa PKK aklanırken mi güzel şeyler oluyor?

Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan işine geldiği gibi Danıştayın katsayı kararına “İdeolojik.” diyor ama Ergenekon olunca “Adalete güvenmemiz lazım.” diyor. Bu çifte standart değil mi?

Değerli arkadaşlar, Habur’da terör örgütü mensubu oldukları dünya âlemce bilinenler Silopi’de serbest bırakılırken terör örgütü üyesi oldukları kesin olmayanlar ve teröre karşı olanlar, kaçma ve delilleri karartma ihtimali, olasılığı olmayanlar, Mehmet Haberallar, Mustafa Balbaylar, rektörler aylardır Silivri’de hapishanede tutuklu olarak tutulmaktadırlar. Hukuk Silopi’de başka, Silivri’de başka, Deniz Fenerinde başka mı uygulanmaktadır yoksa “Bu davanın savcısı benim.” diyen Başbakanın adalet anlayışı bu mudur?

Sayın milletvekilleri, bir de Başbakan ve Hükûmet “Durmak yok, yola devam.” diyor. Sayın Başbakanın dünyada ayak basmadığı yer kalmadığı gibi Türkiye’de de ayağı yere basmıyor, onun için “Kriz teğet geçti.” diyor. Obama bile kriz var diye ikinci uçağın alımını iptal ederken bizim Başbakan, iki uçağı, bir helikopteri varken 62 milyon dolara üçüncü uçağı alıyor, “Durmak yok, yola devam.” diyor.

Denebilir ki Sayın Başbakan gittiği ülkelerde ilişkilerimizi geliştiriyor. Peki, sayın arkadaşlar, EXPO 2015’in İzmir’de yapılması için Katar, Malezya, Özbekistan bize niye oy vermedi? Yoksa bu gidişler, gelişler boşuna mı, faydası yok mu?

Türkiye’de 300 milletvekili, 3 bin yargı mensubu, 613 gazeteci dâhil telefonu dinlenen kişilerin sayısı son üç yılda 113 bini geçerken Hükûmet hâlâ “Durmak yok, yola devam.” diyor.

Sayın arkadaşlar, herkes dinleniyor da “Açız.” diyen işsizler, işçiler, emekliler dinlenmiyor. “Ektiğim, biçtiğim tarlada kalıyor, para yetmiyor, açılım bize de yok mu?” diyen çiftçimiz, köylümüz dinlenmiyor. Açılım isteyen turizmciler dinlenmiyor. “Çekimi, senedimi ödeyemedim.” diyen esnaf dinlenmiyor. Atama bekleyen 250 bin öğretmen adayı dinlenmiyor. Grevli, toplu sözleşmeli sendikal hak isteyen öğretmenler, kamu görevlileri dinlenmiyor. “Doğu ve  Güneydoğu’daki şeker fabrikalarını satmayın, kapatmayın.” diyen bölge halkının sesini dinleyen olmuyor. Kamu çalışanları uyarı grevi yaparak “Erdoğan Başvekil, işçi, memur aç, sefil.” derken yasa dışı ilan ediliyor, dinlenmiyor.

Sayın arkadaşlarım, İsviçre minareleri yasaklarken bizim Başbakan “One minute.” diyemiyor. “Komşularımızla sıfır sorun.” derken Ermeni açılımıyla Azerbaycan’la ilişkilerimiz sıfır sorundan sıfır itibara dönüşmüşken Hükûmet “Durmak yok, yola devam.” diyor.

Sayın arkadaşlarım, siyasal iktidar “Durmak yok, yola devam.” diye diye, bakın Türkiye'yi nereden nereye getirdi:

Ulusal Kurtuluş Savaşı verilerek yoktan var edilen Türkiye'den, vardan yok edilme, bölünme sürecine sokulan bir Türkiye'ye gelinmiştir.

Türkiye'de laik cumhuriyeti kuran siyasal iktidarlardan, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan, cumhuriyetin altını oyan bir siyasal iktidarın yönettiği Türkiye'ye gelinmiştir.

Tarımda kendi kendine yeten Türkiye'den, buğdayı Balkanlardan, GDO’lu mısırı, pirinci Amerika’dan, pamuğu Yunanistan’dan, karpuzu İran’dan alan Türkiye'ye gelinmiştir.

Ekonomik işletmeler, fabrikalar yapan Türkiye'den, bunları tek tek satan Türkiye'ye gelinmiştir.

Osmanlıdan kalan borçlar bile son kuruşuna kadar ödenirken gırtlağına kadar borca sokulmuş Türkiye'ye gelinmiştir.

Kuvvetler ayrılığı ilkesinden kuvvetler birliği ilkesine, hukuk devletinden hükûmet devletine, parti devletine, AKP devletine dönüştürülmek istenen bir Türkiye'ye gelinmiştir.

Terörle mücadeleden terörle müzakere eden bir Türkiye'ye gelinmiştir.

Dağına, taşına, okuluna, araçlarına “Ne mutlu Türk’üm.” diye yazılan Türkiye'den, bu sözlerin silindiği Türkiye'ye gelinmiştir.

Anayasa’daki “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” maddesinden “Türk’tür” sözü çıkarılmak istenen bir Türkiye'ye gelinmiştir.

Sayın arkadaşlarım, son günlerde ülke yangın yerine, sokaklar savaş alanına dönmüşken İçişleri Bakanının, Tokat’ta 7 şehit verdiğimiz gün bile açılımla ilgili olarak hâlen “Durmak yok, yola devam.” demesini hayretle karşılıyoruz. Gidilen bu yol yol değildir, yanlış yoldur, tehlikeli yoldur; Hükûmeti bu yoldan dönmeye davet ediyoruz.

Ünlü yönetmenimizin “Yalnız ve güzel ülkem” dediği gibi, Hükûmeti bu yalnız ve güzel ülkemizin insanlarına havale ediyoruz.

Ve Başbakan Yardımcısı Plan ve Bütçe konuşmasında söyledi “Söylemler eyleme geçecek 2010’da.” dedi.

Soruyorum arkadaşlar eyleme geçmesi için:

1) AKP İktidarında örtülü ödeneğe konan paraların miktarı nedir? Nerelere harcanmıştır?

2) Başbakanın yurt içi gezilerinde dağıttığı hediyelerin parası devletten mi, örtülü ödenekten mi yoksa cebinden mi karşılanmaktadır?

3) Başbakan bugüne kadar kaç ülkeye gitmiştir? Devletten kaç lira yolluk almıştır?

Bu sorularımın cevabının bu kürsüden verilmesini istiyorum.

Bir de son olarak şunu söylemek istiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaptan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

OSMAN KAPTAN (Devamla) – Dün Sayın Başbakan dedi ki: “Siz kendinizi hiçbir şehit ailesinin, bir şehit babasının, evladını yitirmiş ananın yerine koydunuz mu?” Çok doğru soruyor Sayın Başbakan. Biz onların, o şehit ailelerinin yerine kendimizi koyuyoruz, ancak Sayın Başbakana da şunu sormak istiyoruz:

Şehitlere “kelle” diyen, Abdullah Öcalan’a “sayın” diyen Sayın Başbakanın kendisi değil mi?

Bu kararı veren ve bu mahkeme kararıyla üç kuruşluk tazminata mahkûm eden hâkime de soruşturma açtıran yine Sayın Başbakan değil mi?

Çocuklarının birine askerlik yaptırmayan -raporlu olduğu için- öbürüne de yirmi bir gün vali gözetiminde askerlik yaptıran Sayın Başbakan değil mi? Onu da soruyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Selçuk Ayhan, İzmir Milletvekili.

Sayın Ayhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Görüştüğümüz bütçenin hedef kitlesi yoksul, çaresiz, kimsesiz çocuklar, yaşlılar ve engellilerdir. Anayasa’nın 41’inci maddesine göre de devlet, ailenin huzuru ve refahı, annenin ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri ve önlemleri almakla görevli ve yetkili kılınmıştır.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumumuz, son dönemde ne yazık ki yaptıkları hizmetlerden çok kurum yurtlarında çocuklara uygulanan şiddet, işkence ve baskılarla anılmaya başlanmıştır. Malatya örneğinden sonra en son Bakırköy Rehabilitasyon Merkezi’ndeki skandal da bunun son örneğidir.

Bunlar, sosyal devlet anlayışını kömür, makarna, bulgur, zaman zaman ipin ucunu kaçırıp buzdolabı dağıtmak olarak algılamanın, çocuk yurtlarını bile yetersiz, bilgisiz, asgari ücretli personel çalıştıran taşeronlara havale etmenin bir sonucudur.

Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumumuzun 103 çocuk yuvası ve çocukevi bulunuyor. Bunların toplam kapasitesi 8.843. Bu kuruluşlarda fiilen kalan çocuk sayısı 5.916, yurtta kalmakta iken ailesi tarafından desteklenen çocuk sayısı da 2.236.

Kurumun personel yapısına baktığımızda, personel eksikliğini, yetersizliğini ve önemli ölçüde kadro boşluğunun olduğunu görüyoruz.

Atatürk “Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir.” demişti.

Ama Türkiye, Hükûmetin sunduğu ve dün Sayın Başbakanın şov yaparak anlattığı gibi güllük gülistanlık bir ülke değil arkadaşlar. Biraz kendimizi vatandaşın içine sokma cesareti bulursak hepimiz bunun böyle olduğunu çok iyi göreceğiz, çok iyi anlayacağız.

Bugün Türkiye’de 30 bine yakın çocuk sokaklarda yaşıyor. Kızılay’a gitsen orada bile görürsün.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Vatandaşın içersindeyiz biz her zaman.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Beni taciz etmek istiyorsan da şuraya otur, benim kulağım duymaz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Öyle mi? O zaman kirlidir, kulaklarını temizlet!

BAŞKAN – Sayın Üstün, lütfen…

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre 2009 yılının ilk dokuz ayında kayıp çocuk sayısı 1.078 ve ne yazık ki bunun 210 tanesi Ege Bölgesi’nde ve önemli bir bölümü de bizim milletvekili olduğumuz İzmir’de ve bunların da çoğu kız çocuğu.

Adalet Bakanlığı verilerine göre 2002-2007 arasında yaklaşık 400 bin çocuk hırsızlıktan, 9.500 çocuk adam öldürme suçlarından mahkeme önüne çıkarılmıştır -bunlar resmî rakamlar- diğer suçlardan mahkeme önüne çıkan çocuklar bu kayıtların, sayıların dışındadır.

Yine araştırma sonuçlarına göre Türkiye madde bağımlısı çocuk sayısında dünya 4’üncüsüdür, bu sayı da 38 bindir değerli arkadaşlarım. Çocuğa yönelik cinsel istismar olaylarında artış olduğu, bunun yüzde 90’ının adli makamlara yansımadığı da hepimiz tarafından biliniyor. Kurumda bakılan çocukların koruma altına alınmasında en büyük neden ekonomik ve sosyal yoksulluk, yüzde 68; terk nedeniyle koruma altına alınanların oranı ise yüzde 19,2.

12 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ülkede millî gelirin beşte 1’i ise nüfusun yirmide 1’i tarafından kullanılıyor, nüfusun yirmide 1’i tarafından kullanılıyor. Sayın Başbakanın dünkü konuşmasında “Bankalarda hortumlanan paraları biz milletin kursağına soktuk.” derken bahsettiği kesim yirmide 1; demek ki Sayın Başbakanın “millet” kavramı 1 bölü 20’lik kesimi kapsamakta.

Çocuklarla ilgili verdiğimiz verileri yukarıdaki rakamlarla da sınırlı tutamayız; rakama girmeyen çocuklar var, sokaklarda ayakkabı boyayan çocuklar, sokaklarda mendil satan çocuklar, küçük sanayi sitelerinde çıraklık yapan çocuklar, babası hamdolsun, bize bir şey olmadığı için işsiz kaldığından evine ekmek götüremediği için yeterli beslenemeyen çocuklar bu değerlendirmenin içinde değil değerli arkadaşlarım.

“Çocuk sevgisi” demek, gittiğiniz her yerde onlara Çin malı oyuncak dağıtarak şov yapmak değil. “Çocuklara sahip çıkmak” demek, onları eğitimsiz bırakmak adına, onları aç bırakmak adına, onları potansiyel suçlu yapmak adına, her gittiğiniz yerde “En az 3 çocuk doğurun.” demek değildir. Siyasi çıkarlarınız bu çocukları büyüdüklerinde potansiyel bir oy deposu olarak görmeyi uygun görebilir ancak sorumlu bir başbakana yakışan “Besleyebileceğiniz kadar, sağlıklı büyütebileceğiniz kadar, iyi bir eğitim verebileceğiniz kadar çocuk yapın.” demektir. Şimdi, belki “çocuk” deyince… Şimdi, arkadaşlar, hepimiz kendi çocuklarımızı severiz ama, eğer burada görev yapıyorsak bu ülkenin her çocuğunu sevmek zorundayız; hepsi bizim çocuğumuz. Belki bizim çocuktan anladığımız, pırlanta ticareti, gemicik, kamu ihaleleri olabilir ama bu, yüce Meclisin iradesine yakışan bir yaklaşım değildir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sosyal devletin güvencesine gereksinim duyan kesimlerden birisi de engellilerimizdir. Engelli yurttaşlarımız ısrarla “Biz özürlü değiliz.” deseler de biz hâlâ Özürlüler İdaresi Başkanlığının ismini bile değiştirmemekte ısrar ediyoruz, gerek duymuyoruz. Bugün Türkiye nüfusunun yüzde 12,29’unu engelli yurttaşlarımız oluşturuyor, 8,5 milyon insan; 30 milyon insanı da doğrudan ilgilendiriyor yani bu toplumdaki her iki kişiden birisi şu veya bu şekilde engellilerin sorunlarıyla iç içe.

Gerek İş Kanunu gerek Devlet Memurları Kanunu çalıştırılması zorunlu engelli oranını belirlediği hâlde bugün kamu ve özel sektörde 23 bine yakın engelli kadrosu açık bulunmaktadır. “Engellilerin işe ihtiyacı yok.” diye düşünebiliriz ancak İŞKUR verileri, ülkemizde 111.052 engellinin iş için sıra beklediğini göstermektedir.

Bir başka sorun, çalışamaz durumdaki engellilere verilen 181-200 lira aylığın bu yurttaşların yaşamlarını insan onuruna uygun bir şekilde sürdürmelerine olanak vermemesidir. Engelliler sağlık desteğine en fazla gereksinim duyan yurttaşlarımız olduğu hâlde ilaçtan, ameliyattan, hastanedeki yataktan muayeneye kadar bunlardan katkı payı alınmasının nedenini anlamak mümkün değildir.

İmar Yasası’nda 1997’de yapılan değişiklikle, yapıların engellilerin yaşamına uygun şekilde düzenlenmesine dönük kanun çıkmış iken hâlâ bunun yeterince uygulanmadığını görmekten hicap duyuyoruz. Kent yaşamındaki alt, üst geçitler, otobüsler saymakla bitmez.

Sayın Başbakanın dünkü konuşmasında muhalefete hitaben “Siz sevgiyi, kardeşliği, millî birlik ve bütünlüğü ne bilirsiniz!” ithamına sadece bir tane örnek vereceğim çünkü örneklemeye kalkarsam sabah başlayan bu oturumun son saati bile yetmez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, konuşmanızı tamamlayınız.

SELÇUK AYHAN (Devamla) – Tamam Başkanım.

16 Kasım’da Bilkent’te düzenlenen 4. Özürlüler Şûrasında Engelliler Konfederasyonu Genel Başkanı Sayın Turhan İçli’nin susturulmasına, tartaklanmasına, karga tulumba salondan uzaklaştırılıp ayrı bir odaya kapatılmasına Sayın Başbakanın seyirci kalmakla yetinmeyip “Susturun şu bağıranı, neredeyse bir orduya bedel.” demesi, bilinç altındaki “bizden olanlar-olmayanlar” ayrımcılığının bir göstergesi midir? Sizden olmayana tahammülsüzlüğünüz olduğunun bir göstergesi midir? Sadece bunu örnek olarak veriyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerek Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun gerek Özürlüler İdaresinin gerek çocukların, yaşlıların, engellilerin sorunlarıyla ilgili söyleyebileceğimiz çok şey var ancak zamanımız kısıtlı.

Temel sorun kafadadır. Eğer biz sorunlara sosyal devlet anlayışı içinde bakamıyorsak bütçeye ne koyarsak koyalım, bu sorunların çözülmesi mümkün değildir. Kamunun görevlerini taşeronlara ya da cemaat derneklerine terk etmeye devam ederseniz bu sorunların çözülmesi de mümkün değildir.

Sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Canan Arıtman.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Arıtman, süreniz dokuz dakika.

CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüyle Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2010 yılı bütçeleri üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

AKP’nin yedi yıllık iktidarında kadınlarımız, cumhuriyet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar çok ağladılar, ağlatıldılar. Anaları AKP ağlattı. Sıfır terör teslim aldınız. Bugün ülkeyi getirdiğiniz nokta: Kanı yerde bırakılmış yüzlerce şehit, yangın yerine dönmüş kentler, belediye otobüslerinde cayır cayır yanan gencecik bedenler. Teröristler Anadolu’nun ortasında evlatlarımızı şehit ederken siz hâlâ PKK’yı aklamaya çabalıyorsunuz. Siz, anaların şehit olan evlatlarına “kelle”, onları katleden caniye “sayın” deyip, yurdun her yerinde PKK paçavralarının bayrak diye dolaştırılmasına göz yumup şehit analarının ellerinden Türk bayraklarını zorla aldınız. Şehidim 120 liralık asker maaşının 100 lirasını garip anasına yollarken sizin çocuklarınız gemicikler aldı, kuyumcu dükkânları açtı.

İktidarınızda binlerce kadın ağlayamadı bile çünkü öldürüldüler. Aile içi şiddet nedeniyle öldürülen kadın oranı İktidarınızda yüzde 1.400 arttı. 2002’de yılda 66 kadın öldürülürken bu sayı 2009’un ilk yedi ayında 953 oldu. “Bizim parti politikamızda yok.” diyerek yapmadığınız yasal düzenlemeler yüzünden kadınlar öldürülüyor. Kadınların da insan hakkı olan yaşam hakkı bile korunmamaktadır. “Kadına yönelik şiddetle mücadele ediyoruz.” lafları hep göz boyamadır. Rakamlar ortada, OECD ülkeleri arasında kadına yönelik şiddetin en yüksek olduğu ülke biziz. Ülkemizde yüzde 39’luk oranla, neredeyse her 2 kadından 1’i şiddet mağdurudur. Neden? Çünkü kadın, güçsüz, eğitimsiz, işsiz, ekonomik gücü yok, karar mekanizmalarında, siyasette yok, kadını koruyacak yasal ve kurumsal mekanizmalar yok. Güçsüz ve korumasız konumdaki kadın şiddete daha çok maruz kalıyor.

Kadınları güçsüz bırakmak sizin parti politikanız. Başbakan, kadın haklarını türbana indirgeyip her fırsatta “En az 3 çocuk doğurun.” diyor. Yani, “Haydi kadınlar, marş marş eve, geleneksel cinsiyetçi role, otur evinde, iş isteme, okul isteme, öyle siyasete falan katılmaya hiç yeltenme, çocuk doğur, erkeğe mecbur ve mahkûm kal, her Allah’ın günü dayak ye. Öyle dayak yiyince gidecek sığınmaevi falan da isteme.

Bakın, bu kadar kadın nüfusa, AB normlarına göre 1.500 sığınmaevi yapmak lazım. Hâlbuki ben o paralarla uçak alacağım, evimin önüne helikopter pisti yaptıracağım, bakanlarımın da en az üçer tane makam arabası olacak. Öyle sığınmaevlerine para falan yok. Dayak mı yedin, kocan kulağını mı kesti; alırsın kesik kulağını, çocuklarını da haydi kocanın evine. Eh artık canını da sen kendin koruyuver.” AKP zihniyeti, AKP’nin kadına bakış açısı budur işte.

Eylem Pesen diye bir kızımız var, Vanlı. Daha lise 2’nci sınıftaydı; babası okuldan alıp zorla imam nikahıyla bir adama verdi. Her gün koca dayağı yiyen Eylem, daha evliliğinin yedinci ayında, hem de beş aylık gebeyken, baba ocağına sığındı ama geri gönderdiler. Çaresizdi, sığınabileceği hiçbir yeri yoktu. Zalim koca önce onu bıçakladı, sonra arabasıyla ezdi. Toprağa girdiğinde on yedisine yeni basmıştı.

Yine Van’da, imam nikahlı Neriman’ı, kocası önce tandırda yaktı, ölmedi. Devlet onu korumadığı için hastaneden çıkartılıp kocaya verildi. Adam onu başından vurup öldürdü.

Daha bunun gibi binlerce dram. İşte bizim kadınlarımız; devleti, iktidarı onu korumadığı, görevini yapmadığı için, sözde, namus, töre adına estirilen terörle, sözde, kaza, intihar denilen cinayetlerle, her yıl teröre kurban verdiğimiz canlardan çok daha fazla sayıda öldürülüyorlar.

Şimdi Başbakana soruyorum: Hiç sizin kız evladınız töre cinayetinde öldürüldü mü, kulağı kesildi mi, burnu kesildi mi, tandırlarda yakıldı mı acaba?

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak cinsiyete duyarlı bütçelendirme istediğimizde, Bakan Mehmet Şimşek “Bu bizim parti politikamızda yok.” dedi.

Bırakın devlet bütçesinin kadınları da düşünerek yapılmasını, AKP İktidarı kadınların kendi bütçelerine bile göz dikti. Hemen bir örnek: Türkiye’de üye sayısı 14 bine ulaşan altmış tane kadın kooperatifi var. Kadıncağızlar kooperatif üyesi olarak aile bütçelerine birazcık katkıda bulunmaya çalışıyorlar. Ne oldu? Kalkınmanın da önemli bir aracı olan bu kadın kooperatiflerinin ortaklık payı Bakanlar Kurulu kararıyla 1 liradan 100 liraya çıkarıldı. Kadınlar bunu ödeyemedikleri için o kooperatifler kapanıyor.

Eskiden evlenmemiş kız çocukları hangi yaşta olurlarsa olsunlar ana babalarının sigortalarından yararlanıp tedavi olurlardı. AKP ne yaptı? “Yok öyle iş, ancak on sekiz yaşına kadar.” dedi.

Emzirme ve cenaze yardımlarını bile düşürdünüz. Eskiden ölen sigortalının dul eşine maaşının yüzde 75’i bağlanırdı. Siz ne yaptınız? Yüzde 50’ye indirdiniz. Kız çocuklarının, emzikli ve dul kadınların üç kuruşuna bile göz diktiniz ve o kadınları ağlattınız.

Bakan Babacan “Kadınların çalışmasına gerek yok, biz kocalarına iş veriyoruz.” diyordu. Ne oldu? 2,5 milyon insan işini kaybetti, 7 milyondan fazla yoksul var. Bugün ülkemizde milyonlarca çocuk yatağa aç giriyor, onların da anasını ağlattınız.

Ülkemizde erken yaşta zorla evlendirmeler çok yaygın. Kız çocukları okuldan alınıp bir mal gibi bir iki davar parasına imam nikâhıyla zorla kocaya veriliyor. Üç evlilikten biri erken yaş evliliği. Güneydoğu’da ise her 2 kadından 1’i böyle evleniyor. Çocuğun eğitim hakkı, çalışma hakkı, medeni nikâhla kazanacağı tüm haklar elinden alınıyor. Erken yaş evlilikleri bir çocuk hakkı ihlalidir, çocuk istismarıdır. Bu evliliklerde aile içi şiddet, cinsel şiddet, intihar oranları yüksektir; kadın hakları ihlalidir, kadının statüsünü düşürür. Bu çocuk evlilikleri tıpta riskli gebelikler dediğimiz ana-bebek ölüm oranlarını artıran erken yaş gebeliklerine neden olur ve bir halk sağlığı sorunudur. Çocuklarımızın yaşamını elinden alan bu çocuk evlilikleri ne yazık ki her iki genel müdürlüğümüzün gündeminde bile yoktur. Aile Araştırmaları Genel Müdürlüğü henüz Türkiye'nin gündeminde olmayan konuları “laf ola beri gele” araştırırken bu yakıcı sorunu görmezden gelir. Devletin bütçesinden bu Genel Müdürlüğe ayrılan paraları helal etmiyoruz çünkü o çocuk gelinleri ve analarını ağlattınız.

AKP İktidarında kadınlar geriye götürülmüştür. Tüm uluslararası belgeler, Türkiye’de kadının bu geriye götürülüşünü belgeler. Hem Birleşmiş Milletler hem Dünya Ekonomik Forumunun cinsiyet eşitliği raporlarında, Türk kadını, AKP İktidarında sürekli bir düşüş göstererek Pakistan gibi ülkelerin bile gerisinde kalıp listelerin sonuna düştü. Bizden sonra Arap Emirlikleri, Yemen gibi ülkeler var.

Türk kadını ilk kez yetmiş beş yıl önce Parlamentoya girdiğinde kadın parlamenter oranıyla dünyada 2’nci sıradaydı; bugün, Malezya’yla birlikte 134’üncü sıradayız, Avrupa parlamentolarında sonuncuyuz.

Siyasette ve yaşamın her alanında kadınların yaşadığı eşitsizlikleri giderecek, kadını güçlendirecek Anayasa değişikliğine, bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz yasa teklifine AKP olarak şiddetle karşı çıktınız çünkü kadınların eğitimli, ekonomik özgürlüğü olan, karar noktalarında yer alan özgür bireyler, güçlü bireyler olmasından yana değilsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arıtman, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

CANAN ARITMAN (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Kadınlar evde oturup ha bire çocuk doğursunlar ki çok çocuk, çok işsiz, çok yoksul olsun ve erzak ve kömür torbalarıyla oylar devşirilsin, iktidarda kalınsın.

Kadınların yaşadığı ağır insan hakkı ihlalleri, maruz kaldıkları ayrımcılık, demokrasiyi araç olarak görenlerin umurunda değildir. Eğer gerçekten demokrasi hedefleniyorsa açılımların kadınlara yapılması gereklidir. Kadınları hedeflemeyen, kapsamayan açılımların demokrasiyle hiçbir ilgisi yoktur. Zaten “Ananı da al git.” dediğiniz o kadınlar sizin açılımınızın ne olduğunu çok iyi anladı ve ilk fırsatta gereğini yapıp AKP’yi siyaset sahnesinden süpürecekler. İşte, ancak o zaman kadınların ve anaların gözyaşları dinmiş olacak.

Teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Aydoğmuş.

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık 2010 mali yılı merkezî yönetim bütçesinin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, 5251 sayılı Yasa’nın 1’inci maddesi hükmü gereğince, kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak, kadınların sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamdaki konumlarını güçlendirmek, hak, fırsat ve imkânlardan eşit biçimde yararlanmalarını sağlamak üzere Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuş bir kurumdur.

Türkiye'nin demokrasi sınavında, Türkiye'nin kalkınma yarışında, dün olduğu gibi bugün de Türk kadınının eli vardır. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle “Şuna inanmak lazımdır ki, dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” İşte, o yüzden diyoruz ki, kadınsız siyaset, kadınsız demokrasi, kadınsız yönetim sadece kadınlar için değil, tüm toplum için eksiktir, hem de büyük bir adaletsizlik ve haksızlıktır.

Kadının, eğitimden, endüstriden, iş gücünden, toplumdan, adaletten ve siyasetten dışlanması; kadının, toplumsal süreçlerin, demokratik mekanizmaların dışında tutulması toplumun yarısını yok saymak anlamına gelmektedir.

Ülkemizde kadın-erkek eşitliğinin sağlanması amacıyla kadın haklarının korunması ve gerçekleştirilmesine yönelik çalışmalar yapıldı; kadınların, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamlarındaki konumları güçlendirildi; fırsat ve imkânlardan eşit biçimde yararlanmaları için yasal zeminler ve evrensel normlarda haklara sahip olmaları sağlandı.

Hükûmete geldiğimizde, 2002 yılından günümüze kadar, toplumu doğuran ve yetiştiren, ailenin temeli, geleceğin teminatı olan kadınlara yönelik yapılan temel yasal düzenlemelere kısa kısa değinmek istiyorum:

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat Yasası’nın 2004 yılında çıkarılarak yürürlüğe girmesi sağlandı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde Töre ve Namus Cinayetleri Araştırma Komisyonu kuruldu.

Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu’nda cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda çağdaş düzenlemeler yapıldı. “Aile içi şiddet”, “Evlilikte cinsel saldırı fiili”, “Töre ve namus cinayeti” gibi kavramlar ve bu nedenlerle işlenmiş suçlar nitelikli adam öldürme suçları kapsamına alındı.

Yine, çıkarılan İş Kanunu’nda “Eşit işe eşit ücret.” anlayışı kanunlaştırıldı, doğum izinleri artırıldı, aile mahkemeleri kuruldu.

5257 sayılı Belediyeler Kanunu ile büyükşehir ve nüfusu 50 bini geçen belediyelere kadın ve çocuklar için korunmaevleri açma yükümlülüğü getirildi.

Gelir Vergisi Kanunu’nda 2007 yılında yapılan değişiklikle bazı ürünleri iş yeri açmaksızın satanlara gelir vergisi muafiyeti getirildi. Söz konusu Yasa, ev hanımlarını meslek sahibi yapmaya, belli bir gelire kavuşturmaya, ülkemizde giderek yükselmekte olan kadın istihdamına da olumlu katkı sağlamıştır. Kadınların il özel idare kaynaklarından mikro krediler kullanmaları sağlanmıştır.

KOSGEB tarafından 2008 yılında uygulanan imalatçı esnaf ve sanatkârlara yönelik sıfır faizli, ilk altı ayı ödemesiz, on sekiz ay vadeli can suyu destek kredisi kapsamında esnaf ve sanatkârlara 25 bin TL’ye kadar, kadın imalatçı esnaf ve sanatkârlara yönelik pozitif uygulama ile 30 bin TL’ye kadar kredi kullandırıldı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Kurulmasına İlişkin Kanun 24 Mart 2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Sosyal güvenlik reformu kapsamında da kadınlarımız için birçok düzenlemeler yapılmıştır. Emzirme yardımından BAĞ-KUR’lular da faydalandırıldı. Çeyiz parasından, vefat eden BAĞ-KUR’lunun kız çocukları da yararlandırıldı. Kadın sigortalıların doğum nedeniyle çalışamadıkları süreleri borçlanmaları sağlandı. Engelli çocuğu olan kadınlara erken emekli olabilme imkânı getirildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydoğmuş, konuşmanızı tamamlar mısınız.

Buyurun.

AHMET AYDOĞMUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Şehit ve gazilerin çocuklarına her yıl için ödenen eğitim ve öğretim yardımları yüzde 25 oranında artırıldı. Ev kadınlarına isteğe bağlı sigortalı olmak kolaylaştırıldı. On yıldan az çalışması olup vefat eden memurların ailelerine maaş bağlanma imkânı getirildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bu yapılanlar, cennet ayakları altında olan anneler, kadınlar içindir. Ve yine Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” sözüyle, AK PARTİ İktidarında kadının sosyal yaşamında hak ettiği yeri almasına en büyük katkıyı vermiştir. Yani bugüne kadar seksen yılda yapılamayanlar sekiz yılda yapılmıştır.

Bütün kadınlarımızın hak ettikleri yeri almaları dileğiyle lehte oy kullanacağımı belirtir, 2010 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğmuş.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Hükûmet adına konuşmayı iki bakan eşit süre içerisinde kullanacaklardır.

İlk konuşmayı Devlet Bakanı Sayın Selma Aliye Kavaf yapacaklardır.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, süreniz yirmi dakika.

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimize 2010 mali yılı bütçe görüşmeleri çerçevesinde Bakanlığıma bağlı kuruluşların görev ve faaliyetleri ile 2010 yılı hedefleri hakkında bilgi vermek amacıyla söz almış bulunmaktayım. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Görev alanıma giren kurumlarımızda kimsesiz çocuklar, kadınlar, özürlüler, yaşlılar gibi toplumun en dezavantajlı kesimlerine hizmet vermekteyiz. Bu nedenle, verdiğimiz veya vereceğimiz hizmetlerin her gün yeniden gözden geçirilmesi ve yenilenmesi büyük önem taşıyor. Bu çerçevede Bakanlığıma bağlı kuruluşların bütçeleri ve faaliyetleri konusunda söz alarak önerilerini ve eleştirilerini dile getiren milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Gösterilen hassasiyet, meselenin takibi ve hizmetlerin daha iyi yapılması konusunda bize önemli katkılar sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet olarak sosyal hizmet politikalarımızı toplumun her kesiminin beklentilerini karşılamak üzere ve dünyadaki gelişmelere uygun olarak, insanı ve insan haklarını temel alan bir anlayışla sürdürmekteyiz. Sunulan hizmetlerin halk tarafından denetlenmesine imkân veren ve sadece ulaşana değil tüm ihtiyaç sahiplerine hizmeti öngören bir yaklaşımla çalışmaktayız. Kimsesizlerimize, yaşlılarımıza ve özürlülerimize hiçbir dönemde olmadığı kadar Hükûmetimiz zamanında sahip çıkılmış, hizmetler geliştirilmiştir. Bunları yaparken yapılan yatırımları ve düzenlemeleri de hak olarak gördük.

Ülkemizde sosyal hizmet alanında temel politikaları oluşturan, en kapsamlı uygulamaları gerçekleştiren ve merkezî rol oynayan kurum Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğümüzdür. Kurumumuzun bütçesinde önceki yıllara oranla önemli artışlar sağlanmıştır. 2002 yılında 121 milyon 589 bin Türk lirası olan Kurum bütçesi, 2010 yılında 18,5 kat artırılarak 2 milyar 374 milyon 302 bin Türk lirasına çıkartılmıştır. Bu da AK PARTİ hükûmetlerinin sosyal hizmet alanına verdiği önemi ve yapılan çalışmaları açıkça ortaya koymaktadır.

Ülkemizde korunmaya, bakıma ve yardıma muhtaç aile, çocuk, kadın, özürlü ve yaşlılarımıza hizmet sunan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunda, 2009 Ekim ayı itibarıyla, 588 kuruluşta, 23.957 çocuk, genç, kadın, yaşlı ve özürlülere yatılı, 241.933 kişiye de fiilen gündüzlü hizmet verilmektedir. 2006 yılında uygulaması başlayan evde bakım hizmetlerinden, 2009 Kasım ayı itibarıyla 204.652 özürlü vatandaşımız yararlanmaktadır. Bu hizmetle, evde bakım hizmeti sunan ailesine ya da yakınına aylık 477,18 lira ödenmektedir. Aralık ayı sonu itibarıyla özürlü bakımını üstlenen kişilere ödenecek miktar yaklaşık 950 milyon Türk lirası olacaktır. 2010 yılında ise, 297 bin özürlü ailesine ulaşılması hedeflenmekte olup, 1 milyar 474 milyon Türk lirası ödenek tahsis edilmesi uygun görülmüştür. 2009 yılı Ekim ayı itibarıyla 3.967 özürlüye kuruluşlarımızda yatılı hizmet sunulmakta olup, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’na 2006 yılında eklenen ek 7’nci madde ile bakıma muhtaç özürlülere ikametgâhlarında, özel veya resmî bakım merkezlerinde hizmet verilmeye başlanmıştır. 2009 Ekim ayı itibarıyla 1.506 özürlünün özel bakım merkezlerinden hizmet almaları sağlanmış olup, 1 özürlü için özel bakım merkezlerine 1.072 lira ücret ödenmektedir. Bunun dışında ihtiyaç sahiplerine de ayni, nakdî olarak sosyal yardım yapılmaktadır. 2002 yılında bu yardım 5 milyon 233 bin 236 Türk lirası iken 2010 yılında 17 katlık bir artış ile 87 milyon Türk lirası olmuştur. Böylelikle, SHÇEK sadece Kuruma ulaşana hizmet götürmüyor, tespit ettiği ihtiyaç sahiplerine bizzat ulaşarak hizmet vermeye devam ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm hizmet alanlarımızda kurum bakımı yerine aile yanında bakıma öncelik vermekteyiz. Hizmetteki bu yeni anlayışa yönelik uygulamalarımızla çocuk ve gençlerimizin sosyal yaşama uyumlarını daha iyi sağlamayı hedefliyoruz. Amacımız, kişisel gelişimleri sağlıklı, öz güvenleri yüksek bireyler yetiştirmektir. Bu noktadan hareketle, Kurumumuz bakımı altında olan çocuk ve gençlerimizin aile ortamında bakım ve yetişmelerini sağlamak için öncelikli olarak aileye dönüş, koruyucu aile ve evlat edindirme hizmet modellerinin uygulanmasına bu dönemde de devam edilecektir.

Çocuklarımızın kendi aileleriyle yaşamlarını sürdürmeleri Kurumun her zaman öncelikli politikası olmuştur. Bunun yaşama geçirilmesi ayrılan ödenek miktarlarının artırılmasıyla gerçekleşebilmiştir. Bu bağlamda 2002 yılında 268 çocuğumuz Kurum bakımı yerine ailesi yanında sosyal yardımlarla desteklenirken, 2005 yılında başlatılan aileye dönüş projesiyle 6.319 çocuğumuz aileleri yanına döndürülmüştür. 2002 yılında bir çocuk için ayrılan sosyal destek miktarı 79 Türk lirası iken, bugün eğitim, giyim, harçlık da eklendiğinde ortalama 380 Türk lirasına ulaşmıştır. Sosyal inceleme sonucunda korunma kararı alınmadan ailesi yanında desteklenerek bakılması uygun görülen 20.559 çocuğumuza ve diğer yetişkin bireylerle birlikte toplam 29.782 vatandaşımıza ulaşılmıştır. Aile yanında bakıma verdiğimiz destek sonunda bugün itibarıyla 1.131 çocuğumuz da koruyucu aile yanına yerleştirilmiştir. Ülkemizde koruyucu aile sayısını artırmak için sivil toplum kuruluşlarımızın ve kamuoyunun vereceği destek çocuklarımız için son derece önemlidir. Ayrıca bu yeni dönemde koruyucu ailede hedefimiz, ulaştığımız rakamların sayısını hızla artırmaktır.

Kurum bakımında olan çocuklarımızın yaşamlarını daha sağlıklı ortamda sürdürebilmeleri için en fazla 12 çocuğumuzun barınacağı sevgievleri projesine de hız verilmiştir. Bu kapsamda valilikler, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve hayırseverlerle iş birliği yapılarak 13 sevgievi sitesinde 105 villa tipi evde hizmet verilmektedir. Hâlen 978 çocuğumuz bu aile sıcaklığındaki evlerde yaşamlarını sürdürmektedirler. 2010 yılında 11 sevgievi sitesini daha hizmete açmayı planlıyoruz.

Çocuklarımızın sosyal hayatta daha etkin olarak yer alan, üretken, aktif ve katılımcı birer vatandaş olmalarını sağlamak amacıyla çocukevleri modelini de yaygınlaştırmaktayız. Bugün itibarıyla hizmet veren 118 çocukevimizde 708 çocuğumuz yaşamaktadır. 2010 yılında 80 yeni çocukevinin daha açılması programımız dâhilindedir.

Hâlen hizmet vermekte olan yurt ve yuvalarımızın fiziki şartları da iyileştirilmiştir. Yurtlarımızın tamamına yakınında koğuş tipinden müstakil oda sistemine geçilmiştir. Çocuk yuvalarında 2002 yılında temizlik ve bakım hizmetlerinin toplamında 20-25 çocuk için 1 bakıcı anne istihdam edilirken, 2005 yılında bakım ve temizlik hizmetleri birbirinden ayrılarak bugün itibarıyla 8 çocuğa 1 bakıcı anne, 6 özürlü çocuğumuza da 1 bakıcı uygulaması başlatılmıştır.

2002 yılında üniversite sınavlarında gençlerimizin başarı oranı yüzde 31 iken, bu sene başarı oranımız yüzde 77’ye yükselmiştir.

Çocuklarımızın akademik alanda olduğu gibi spor ve sanat dallarında da gösterdikleri başarılar bizleri gururlandırmaktadır ve onların başarıları uyguladığımız bu yeni hizmet modellerinin olumlu sonuçlarının en güzel kanıtıdır. Kurum bakımı altındaki çocuklarımızı zararlı alışkanlıklardan korumak için önleyici ve vazgeçirici özel uygulamalar yapmaktayız. Çocukların aktif spor yaşamına katılımlarını sağlamak üzere SHÇEK bünyesinde bir spor kulübümüz faaliyet göstermekte, diğer kulüplerle birlikte 3 bine yakın çocuğumuz çeşitli dallarda lisanslı sporcu olarak yer almaktadır. Yine çeşitli sanat dallarında çocuklarımızı eğitmek amacıyla Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı ve sivil toplum kuruluşlarıyla da iş birliği içindeyiz. Ayrıca bu yıl Galatasaray ve Beşiktaş’ın futbol alt yapısına kurumlarımızda yetişen 2 çocuğumuzun transfer olması da bizim için sevindirici. Çocuklarımızın iyi birer insan olarak yetişmeleri için sporun onların kişisel gelişimlerine en büyük katkıyı sağladığı inancındayız. Ayrıca Kurumumuzun koruması ve bakımı altındaki gençlerimize iş hayatına hazırlayıcı sorumluluklar kazandırmak üzere mesleki eğitim kursları da verilmektedir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi bireyi on sekiz yaşına kadar çocuk olarak tanımlamıştır ancak kuruluşlarımızda on sekiz yaşına kadar kalan çocuklarımızın bu yaş bitiminde hemen ilişiği kesilmemektedir. Yasa, ortaöğretime devam eden çocuklarımız için yirmi, üniversiteye devam eden çocuklarımız içinse yirmi beş yaşına kadar korunması kararını hükme bağlamıştır. Diğer çocuklarımız ise mesleki eğitime yönlendirilmektedir. Ayrıca kimsesi olmayan ve henüz işe yerleşmemiş kız çocuklarımız için himaye kararı da alınmaktadır. Aynı şekilde ihtiyacı olan çocuklarımız Kurum bakımı sonrası yaşama uyumları için sosyal yardımlarla da desteklenmekte ve izlenmektedir. 3413 sayılı Yasa gereği korunma altında bulunan ve on sekiz yaşını tamamlayan 30.896 gencimiz Ekim 2009 itibarıyla kamu kurum ve kuruluşlarında işe yerleştirilmiştir. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında, suça sürüklenen ve suç mağduru çocuklara ilişkin Kurumumuza yeni yükümlülükler getirilmiştir. Bu kapsamda 6 koruma ve  bakım rehabilitasyon merkezi ile 13 bakım ve sosyal rehabilitasyon merkezi açılmıştır. 2010 yılında 7 bakım ve sosyal rehabilitasyon merkezi ile 3 koruma ve bakım rehabilitasyon merkezinin daha açılması planlanmaktadır.

84 toplum merkezimizde, açılışlarından bugüne kadar 657.673 birey ile görüşülmüş ve eğitim programlarından yararlandırılmıştır. Toplam 14 sivil toplum kuruluşu ile iş birliği yapılmış ve çalışmaları desteklenmiştir. 44 aile danışma merkezimizde, açılışlarından bugüne kadar 74.558 birey ile görüşülmüş ve eğitim programlarından yararlandırılmıştır. Toplam 4 sivil toplum kuruluşu ile de bu alanda çalışmalar yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurum bakımındaki yaşlı ve özürlü bireylerin sosyal hayatın içinde olmaları ve bireysel gelişimlerini sürdürmelerine büyük önem veriyoruz. Huzurevlerimizde bugün itibarıyla 7.050 yaşlımıza yatılı bakım hizmeti vermekteyiz. 2002’de bu rakam 4.952 idi. Yaşlı hizmet merkezlerimizde ise üye olan yaklaşık bin yaşlımıza gündüzlü bakım hizmeti verilmektedir. Yatılı bakım hizmeti veren huzurevleri ve yaşlı bakım ve rehabilitasyon merkezlerinin fiziki koşulları ve hizmet standartları AK PARTİ hükûmetleri dönemlerinde iyileştirilmiş olup hâlen 81 olan kuruluş sayısı 2010 yılında toplam 90’a ulaştırılacaktır. Ayrıca yapılan yeni bir düzenleme sonucunda gündüzlü bakım ve evde bakım hizmetlerinin yürütüleceği yaşlı hizmet merkezleri açılmaktadır. 2009’da hizmet vermeye başlayan 5 merkezimiz aracılığı ile huzurevi bakımını tercih etmeyen yaşlılarımıza evlerinde bağımsız olarak yaşayabilme imkânı sağlanmıştır. Amacımız, yaşlıların yaşam kalitesini artırmak ve onlara ruhsal ve sosyal yönden destek vermektir.

Sosyal devlet olmanın gereği vatandaşa hizmet götürmektir. Bunu yaparken de her alanda nitelikli personele ihtiyaç vardır. Bu amaç ve ihtiyaca yönelik YÖK ve üniversiteler nezdinde yapılan girişimlerimiz sonucu sosyal hizmet bölümlerinin sayısı 13’e çıkartılmıştır sosyal hizmet uzmanlarının sayısını artırmak için. Korunmaya ve bakıma muhtaç bireye götürülen hizmetin niteliği personel sayısı ile de doğru orantılıdır çünkü sosyal hizmet vatandaşa sunulan mesleki çalışmanın yanında öz bakım ihtiyaçlarını karşılamayı da gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda Kurumda personel sayısının 2002 yılında 12.644 iken, 2009 yılına gelindiğinde 20.523’e ulaştığını özellikle vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumumuzun daha planlı ve sistemli çalışmasını sağlayacak stratejik planlama çalışmaları tamamlanmıştır. 2010 yılından itibaren uygulanacak olan Kurum Stratejik Planı’nda hizmet önceliği, koruyucu ve önleyici çalışmaları artırmak yönündedir. Bu amaç doğrultusunda ulusal düzeyde erken uyarı sisteminin kurulması için her ilde “sosyal hizmet ve rehabilitasyon merkezi” adında yeni bir hizmet kuruluşu yaşama geçirilecektir. 6 ilde pilot uygulaması yapılan merkezin 2010’da 51; 2011’de 81 ile yaygınlaştırılması öngörülmektedir. Bu merkezler sayesinde sosyal hizmete ihtiyaç duyan bireyler belirlenmiş olacaktır. Ayrıca, insan kaynağını teknoloji ile desteklemek amacıyla e-devlet kapsamında SHÇEK bilişim sistemi tüm birimlerimize kadar yaygınlaştırılacaktır.

Özürlü kardeşlerimizin ayrımcılığa maruz kalmadan fırsat eşitliği içinde toplumsal hayatta üretken birer vatandaş olarak yer almalarını sağlamak amacıyla Hükûmetimiz döneminde yeni çalışmalara imza attık. Bakanlık olarak özürlülerin istihdama katılmaları ve bu yolla da refah düzeylerinin yükseltilmesi amacıyla bu yıl 4’üncüsünü düzenlediğimiz Özürlüler Şûrasının ana teması “istihdam” idi. 16-20 Kasım 2009’da gerçekleştirdiğimiz ve Sayın Başbakanımızın açılış konuşmalarıyla onurlandırdığı Şûra sonrasında çabalarımızın bir neticesi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda özürlülerimiz için devrim sayılabilecek bir karara imza attık. Kamuda ilk defa işe alınacak özürlülerle ilgili istisnai düzenlemeye gidildi. 1 Ocak 2010 tarihinde yürürlüğe girecek söz konusu düzenleme ile kamudaki özürlü istihdamı kadro sınırlamasının dışında bırakıldı. Bu şekilde, Kanun gereğince dolu kadro sayılarının yüzde 3’ü oranında özürlü çalıştırmak zorunda bulunan ancak bu yükümlülüklerini kadro sınırlaması ve diğer nedenlerle yerine getiremeyen kamu kurum ve kuruluşları 2010 yılı içerisinde özürlü kontenjanlarının tamamını doldurabileceklerdir. Böylece doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yetenekleri bakımından özel durumuna göre tüm vücut fonksiyon kaybı oranı yüzde 40 ve üzerinde olan özürlülerimiz boş olan kadrolara atanabileceklerdir. 2010 yılı, özürlü kardeşlerimizin aktif istihdamı bakımından altın yıl olacaktır. Bu vesileyle, böylesi önemli bir karara imza atan Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan Bütçe Komisyonu üyesi milletvekili arkadaşlarıma ve Sayın Maliye Bakanımıza ve tabii ki Sayın Başbakanımıza bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.

Ülkemizde istihdamı sağlanmış özürlülerin çoğunun özür oranlarının yüzde 40 ile 60 arasında yığıldığı tespit edilmiştir. Özür oranı yüzde 60’ın üzerinde olanlar işveren tarafından tercih edilmemektedir. Bu sorunu ortadan kaldırabilmek için ağır özürlü çalıştıran iş yerlerine “korumalı iş yeri” statüsü verilecek ve devletçe desteklenecektir. İş Kanunu’nda yapılan değişiklikle kontenjan kapsamında çalıştırılan özürlüler ile korumalı iş yerlerinde çalıştırılan özürlülerin sigorta primine ait işveren hisselerinin tamamı, kontenjan fazlası özürlü çalıştıran işveren hisselerinin ise yüzde 50’sinin hazinece karşılanması sağlanmış olacaktır.

Ayrıca, sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası ile isteğe bağlı erken emeklilik uygulaması bütün sigortalılar için standart hâle getirilmiş ve ilk defa kendi hesabına çalışan özürlüler ve bakıma muhtaç çocuğa sahip kadın çalışanlar için erken emeklilik hakkı sağlanmıştır.

Özürlülerin istihdamının sağlanabilmesi için Türkiye İş Kurumu tarafından 2004 yılında düzenlenen 20 mesleki eğitim projesinden 302 kişi yararlanmış iken 2009 yılı Ekim ayına kadar toplam 760 projeden 23.274 kişi yararlanmıştır.

2002 yılında özel eğitim desteği alan özürlü öğrencimiz sadece 19 bin iken bugün itibarıyla bu kapsamda yaklaşık 206 bin özürlü öğrencimize ayda 422 Türk lirası eğitim desteği verilmektedir.

Ücretsiz Taşıma Projesi kapsamında ise yaklaşık 30 bin özürlü öğrencimizi eğitim kurumlarına ücretsiz taşıyoruz. Bu projenin uygulanmasıyla, özürlü öğrencilerin okula devamlarında yüzde 85 oranında artış sağlanmıştır.

Özürlüler Kanunu ile özürlülere bağlanan aylıklar Hükûmetimiz döneminde yüzde 200 ile 300 oranında artırılmıştır. Özürlü kardeşlerimize özür oranlarına göre 181 Türk lirası ile 272 Türk lirası arasında aylık ödenmektedir. Bundan bugüne kadar yaklaşık 407 bin özürlü vatandaşımız yararlanmaktadır. İlk kez, on sekiz yaşından küçük özürlü çocuğu olan muhtaç ailelere ve her ikisi de özürlü olan çiftlerin her birine özürleri oranında maaş bağlanmıştır.

31 Eylül 2009 tarihi itibarıyla 407 bin özürlüye de aylık ödemesi gerçekleştirilmiştir. Bakım desteği, özürlü aylıkları ve özel eğitim desteği olmak üzere sadece bu üç alanda yapılacak harcamalar için 2010 mali yılı bütçesine 4 milyar 611 milyon liralık bir kaynak aktarılmıştır. Türkiye bütçesi içerisinde özürlülerimize evde bakım için yaptığımız yardım oranı geçen yıla göre yüzde 49,5 oranında, eğitim yardımı ise yüzde 7,5 oranında artırılmıştır.

Özürlü bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde 2002 yılında 21 merkezde 3.908 özürlümüze hizmet verilirken, 2009 Kasım ayı itibarıyla bu sayı 61 merkezde 4.524 olmuştur.

2010 yılı önemli projelerin de hayata geçirildiği bir yıl olacaktır. Türkiye’de Özürlülüğe Dayalı Ayrımcılıkla Mücadele Projesi ile Özürlülerin Toplumsal Entegrasyonunun Geliştirilmesi Projesi kapsamında 8,5 milyon Türk liralık kaynak bu alana aktarılmış olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakikalık ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanlığı ile karşılıklı olarak imzaladığımız Aile İçi Şiddet Mağdurlarına ve Mağdur Çocuklara Yönelik Verilen Kurumsal Hizmet Kapasitesinin Artırılması ve İş Birliğinin Geliştirilmesi Protokolü’nden de bir cümleyle bahsedeyim. Bu protokol çerçevesinde ülke genelindeki tüm polis merkezlerine aile içi şiddet olayları kayıt formu dağıtılacaktır. Böylece aile içi şiddet olaylarına ilişkin verilerin sağlıklı bir şekilde toplanması ve analizlerinin yapılması da mümkün olacaktır.

2002 yılında 8 olan kadın konukevi sayımız, 2009 yılı itibarıyla sayıları 54’e çıkmıştır.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Bakanlığa ait 29 efendim, gerisi özel sektör.

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Devamla) - Konuşmamın diğer kısmıyla ilgili açıklamaları soru-cevap kısmında fırsat olduğunca belirteceğim.

2010 mali yılı bütçesinin ülkemize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sizin yapmadıklarınızı hesaba katmayın Sayın Bakan. Size ait olmayanları hesaba katmayın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Evet, Hükûmet adına konuşmanın kalan süresini Devlet Bakanı…

İSA GÖK (Mersin) – Kalan süre kaç dakika Sayın Başkan?

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, kırk dakikalık süre var, yirmi dakika süre verdim, yirmi dakikayı diğer bakan arkadaşımız kullanacak -burada görevimizi yapıyoruz- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek kullanacaklardır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 2010 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize ve müzakeresini yaptığımız kuruluşlara hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

Bütçenin hazırlanmasında emeği geçen herkese ve burada benden evvel görüşlerini serdeden değerli milletvekillerimize de katkılarından dolayı ayrıca teşekkür ediyorum.

Üzerinde duracağımız kuruluşlar: Bunların başında Başbakanlık merkez teşkilatı, ikincisi Başbakana doğrudan bağlı kuruluşlar, Yüksek Denetleme Kurulu ve TODAİE olmak üzere bu kuruluşlarla ilgili birkaç hususu sizlerin bilgisine sunmak istiyorum.

Devlet örgütü içerisinde Millî İstihbarat Teşkilatı ile Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği başbakanlığa doğrudan bağlı kuruluşlardır, bunların Başbakana doğrudan bağlı olması önemleri itibarıyladır. Dolayısıyla, bu iki kuruluşun görev alanına giren hususlar, en üst düzeyde gözetilmesi, denetlenmesi, talimatlandırılması, varsa ihtiyaçlarının en üst düzeyde giderilmesi gereken kuruluşlar.

Hiç şüphesiz günümüz dünyasında istihbarat teşkilatlarının önemi her geçen gün artmaktadır. Ülkemize yönelik iç ve dış tehditlerin ve bununla ilgili bilgilerin önceden bilinmesi, alacağınız kararların altyapısını oluşturmaktadır. Bu alanda ne kadar doğru bilgi elde edebilirseniz, bu bilgileri ne kadar önceden elde edebilirseniz, muhtemel tehditleri bertaraf etme imkânınız da o nispette ortadan kaldırılmış olacaktır. Onun için, istihbarat teşkilatları bir ülkenin, bir devletin gözüdür, kulağıdır, bu mesabede hayati görevler ifa etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti de baştan beri bu hizmeti “Millî İstihbarat Teşkilatı” olarak en son ismiyle, millî istihbarat teşkilatı olan bir millî kuruluşumuz vasıtasıyla gerçekleştirmektedir. Tabiatıyla, bunun dışında esas istihbaratın koordinasyonu, değerlendirilmesi, teşkilat yasasında Millî İstihbarat Teşkilatına verilmiştir, ancak bunun dışında jandarma teşkilatımızın, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün ve Genelkurmay Başkanlığımızın da bu alanda faaliyet gösteren birimleri var. Bu birimlerin hiçbirisi diğerinin alternatifi ya da Millî İstihbarat Teşkilatının alternatifi değil, olsa olsa onu tamamlayan, ona destek veren ve birlikte ülkemizi iç ve dış tehditlere karşı koruma noktasında özverili çaba ve gayret gösteren kuruluşlar olarak değerlendirilmesinde fayda vardır.

Tabiatıyla, burada biraz evvel dile getirilen bir husus var. İstihbarat teşkilatlarının birden fazla olması, bir koordinasyonu ve uyumu da beraberinde getirmektedir. Memnuniyetle ifade ediyoruz ki, bugün, hangi kuruluşumuza bağlı olursa olsun, tam bir uyum içerisinde, karşılıklı bilgi alışverişinde bulunarak, değerlendirmeler yaparak, bunu da büyük bir vatanseverlik duygusu içerisinde gerçekleştirerek ülkemizi iç ve dış tehditlere karşı koruma noktasında uyarı görevini, bilgi toplama, değerlendirme ve ilgili kuruluşlara, kurumlara bildirme görevini yerine getirmektedir. Ancak, bu noktadaki başarının ucu açıktır. Bulunduğumuz noktayı hiçbir zaman yeterli göremeyiz. İstihbarat teşkilatları ne kadar çalışırsa çalışsın, bilgi toplayacağı başka türlü unsurlar da o nispette çalışmaktadır. Onun için, katkılarından dolayı bu kuruluşlarımıza, MİT teşkilatında çalışan arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz, ama kendilerinden de beklentimizin o nispette yüksek olduğunu da burada sizler huzurunda ifade etmek istiyorum.

Bugüne kadar yaptığımız görüşmelerde bu teşkilatımızın görevlerini en iyi şekilde yapabilmesi bakımından ihtiyaç duyduğu ne varsa bunu karşılayacağımızı burada ifade etmek istedik. Eğer personel yetersizliği varsa personel alımı, bir maddi imkânsızlık söz konusuysa bunların her zaman karşılanacağını ifade ettik. Bu çerçevede, bu kurumun değerlendirilmesinde fayda olduğunu belirtmek istiyorum.

Yine, başında “millî” sıfatını taşıyan Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği teşkilatımız da Başbakana doğrudan bağlı, önemli hizmetler yapan, millî güvenlik siyasetinin belirlenmesinde, tayininde, tespitinde ve gerektiğinde Hükûmete tavsiye kararlarının alınmasında sekreterlik görevini yapan bir anayasal kuruluştur. Dolayısıyla, o da, ifade etmeye çalıştığım hususlar açısından fevkalade önemli görevleri yapmakta, bu işin sekretaryasını kanunlar çerçevesinde sürdürmekte. İki ayda bir yaptığımız, gerektiğinde ise daha erken de toplanma imkânı olan Millî Güvenlik Kurulunda hazırlanan raporlar, ortaya çıkan görüşler değerlendirilmekte, böylece millî güvenliğin tesisi, sağlanması açısından bu teşkilatımız da gerçekten önemli bir görevi ifa etmektedir.

Tabiatıyla, esas üzerinde duracağımız bir başka konu Başbakanlık merkez teşkilatıdır. Türkiye, bir tercih olarak parlamenter sistemi tercih etmiştir, kıta Avrupası’na uygun olarak. Kıta Avrupası’ndaki yapılanmaya uygun olarak temel tercihi parlamenter sistemden yanadır.

Dolayısıyla, parlamenter sistem içerisinde de yürütmede en önemli görev başbakana ve başbakanlık teşkilatına düşmektedir. Bir taraftan, genel siyasetin sürdürülmesinde, öbür taraftan da, kurumlar arası iş birliğinin ve koordinasyonun sağlanmasında, devletin etkin ve verimli bir şekilde çalışmasını temin etmede başbakan ve başbakanlık teşkilatı gerçekten hayati bir rol oynamaktadır.

Bizim sistemimiz parlamenter sistem. Esas itibarıyla, bunu 61 Anayasası’nda daha net olarak görmek mümkün. Cumhurbaşkanlığı makamı 61 Anayasası’nda sembolik, ama bütün yetki ve sorumluluk büyük ölçüde başbakanın üzerinde. Aradan geçen süre içerisinde, yaşanan bir kısım olaylar sebebiyle, 82 Anayasası Başbakana ait bir kısım yetkileri Cumhurbaşkanına vermiştir.

104’üncü maddeye baktığımızda, en az 20’den fazla yetki Cumhurbaşkanına verilmiş oluyor. Bu hâliyle, parlamenter sistemden biraz daha kayarak yarı başkanlık sistemine geçmiş bir durumla bugün karşı karşıyayız. Özellikle, Cumhurbaşkanını halkın seçmesinden sonra, Fransa’daki başkanlık sisteminden bir eksiği var, o da Cumhurbaşkanının sorumlu veya sorumsuz olması.

Dolayısıyla, bugün Türkiye’de Başbakanlık, kıta Avrupa’sında daha çok Fransa’ya benzeyen bir sistemle, bir anlayışla yürütmedeki görevini ifa etmeye çalışmaktadır.

Arz ettiğim gibi, Başbakanın görevi, tabiatıyla, genel siyasetin sürdürülmesi, devlet kurumları arasındaki iş birliğinin ve koordinasyonun sağlanması, devletle vatandaş arasındaki iş birliğinin tesis edilmesi; ayrıca, yürütmenin kendi siyasetini yürütürken bir yasal düzenlemeye ihtiyaç varsa bu düzenlemelerin Başbakanlıktan geçerek, orada gerekli inceleme ve değerlendirmeler yapıldıktan sonra, son şekli Bakanlar Kuruluna gelip, oradan alınan karar çerçevesinde yasama faaliyetinin bir anlamda başladığı yer de Başbakanlık olmaktadır, oradan gelen yasa tasarılarıyla genelde bu siyaset sürdürülmektedir. Onun için Türkiye'nin mevzuat düzenlemeleri açısından, ister birincil ister ikincil mevzuat düzenlemeleri açısından da Başbakanlık merkez teşkilatı önemli bir sorumluluk ve görev ifa etmektedir.

Böylesine önemli ve sorumlu bir görevi ifa ederken Başbakanlıkta çalışan kişilerin bu nitelikleri taşıyacak kişiler olması lazım. Son zamanlarda yaptığımız önemli düzenlemelerle, yönetmelik değişiklikleriyle gerçekten Başbakanlıkta kaliteye daha fazla önem vermeye çalışıyoruz; bir taraftan sayı azaltılırken öbür taraftan gerçekten, burada görev yapan kişilerin en üst düzeyde eğitim almış, yurt dışı tecrübesi de olan, dünyadaki gelişmeleri de yakinen takip ederek yaptığı işin görevi ve bilinci içerisinde, sorumluluğu içerisinde olan insanların olmasına azami gayret ediyoruz. 2002 yılında Başbakanlık merkez teşkilatlarında 1.700 kişi çalışıyor iken bugün çalışan 1.400 kişidir, demek ki 300 kişi daha azaltılmış olmaktadır.

Başbakanlık merkez teşkilatı kendisine bağlı birimlerle beraber yirmi iki birimden oluşuyor, bu yirmi iki birimle kendisine yüklenen görevleri yerine getirmeye çalışıyor. Bunların içerisinde Resmî Gazete faaliyetleri var, millî arşiv hizmetleri var; “BİMER” dediğimiz Başbakanlık İletişim Merkezi, vatandaşın ihtiyaçlarını, taleplerini karşılayan, bunları ilgili makamlara ileten, aldığı cevapları vatandaşa tekrar döndürmek suretiyle devlet-vatandaş arasında köprü görevini görmek gibi de bir önemli görevi burada ifa etmektedir. Diğer birimlerle ilgili zaten arkadaşlarımız yeri geldiğinde bu konulara kendi bütçeleri görüşülürken temas edecek. Bu teknik, kısa bilgileri verdikten sonra bir iki hususa daha temas etmek istiyorum.

Burada arkadaşlarımızın dile getirdiği, bazen Başbakana yönelik, Başbakanlığa yönelik, bazen de genel politikaya yönelik tenkitler oldu, değerlendirmeler oldu. Bunların hepsini saygıyla karşılıyoruz; bunlar bizim için önemlidir, üzerinde durulması gereken hususlardır. Ancak, bunların her birisine ayrı ayrı cevap verme -şurada dokuz dakikalık bir zaman kaldı- bu dokuz dakikalık süre içerisinde cevap verme imkânımız yok. Ancak, şu kadarını ifade edeyim: Bu kürsüde dile getirilen hususların bir kısmı yazılı ya da sözlü soru önergelerinde dile getirilmiştir ya da başka vesilelerle bu kürsüde konuşulmuş, imkân ölçüsünde de cevaplandırılmaya çalışılmıştır.

Ama, bir hususu -gelin- birlikte bir karara bağlamamızda fayda var: Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devleti, Anayasa’sı olan bir anayasal devlet. Bu Anayasa’nın ilk üç maddesi hepimizin ortak paydasıdır, hepimizin. Bu ülkede ne yapılacaksa, “reform” adına, “açılım” adına veya adına ne diyorsak, ne yapılıyorsa, ne yapılacaksa bu ilk üç madde çerçevesinde yapılacaktır, bu üç madde dikkate alınarak yapılacaktır. Bunu ilk defa söylüyor değiliz, müteaddit defalar söyledik, ben yüzlerce defa söyledim. Hepimiz beraber…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Arkasından dolanma var mı Sayın Bakan? Arkasından dolanarak mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Şimdi, ne var o üç maddede: Bu milletin ortak paydası. Belki programlarımız farklı, düşüncelerimiz farklı, dünya görüşlerimiz farklı, iktidara geldiğimizde uygulayacağımız politikalar farklı olsa bile, bu ilk üç maddede yazılan husus bu ülkenin ortak paydasıdır. Bunları tartışmayız, bunları tartışmaya da açmayız.

ŞENOL BAL (İzmir) – Başbakan 1920’de kalmış Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ben, Başbakan adına konuşuyorum burada. Neticede, Başbakan adına konuşuyoruz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Başbakan 1920’den bahsediyor, 1920’de kalmış.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bakınız, şimdi, bu polemiklere gerek yok. Ben burada Cemil Çiçek olarak değil Başbakan Yardımcısı ve Hükûmetim adına konuşuyorum, ilk defa da konuşmuyorum. En az yüzlerce defa, ben bu konuyu açık oturumlarda, basın toplantılarında, Hükûmet adına yaptığımız açıklamalarda hep ifade etmeye çalıştım. Bir defa daha ifade ediyoruz ki ikide bir bunu tartışma konusu yapmayalım çünkü bu ülkenin bir cumhuriyet olduğunda hiç tereddüt yok. Yaptığımız iş, cumhuriyeti daha kökleştirmek, daha derinleştirmek. Bu, milletin en önemli kazanımıdır. Bunu vurgulamaya çalışıyoruz.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Ama, yıkılıyor cumhuriyet, cumhuriyet yıkılıyor!

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sizin grup başkan vekilleriniz söylüyor efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu devletin, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu açıkça ifade ediyoruz.

Hayır, şimdi, bu arkadaşlarım zamanında bir şey söylediyse, bir yanlış anlama varsa her gün başımıza… Siz de siyaset yapıyorsunuz, bir şey söylüyorsunuz, bazen eksik anlaşılıyor, bazen yanlış anlaşılıyor. Uzun süre siyaset yapıp da “Ben öyle demek istememiştim.” demeyen başka arkadaşımız yoktur.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Demedi ama, öyle bir şey demedi, “Ben böyle demedim.”demedi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sizler de yaparsınız. Bir yanlış anlaşılma varsa, bir eksik anlaşılma varsa bunlar ifade edilmiştir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – “Ben öyle demedim.” demedi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Hatibi dinleyelim efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Konuyu kişileştirirseniz bir yere varamayız.

ŞENOL BAL (İzmir) – Başbakanın dün konuşmasından yanlış anlamadığımızı öğrendik.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu devletin dili Türkçedir, bu devletin bayrağı Anayasası’nda yazıldığı gibidir, İstiklal Marşı millî marşımızdır, Ankara da başkentidir bu devletin. Bunda tereddüdümüz yok. Gelin, bunları tartışma dışı bırakalım.

ŞENOL BAL (İzmir) – Hazmettire hazmettire Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Eğer ortaya atılan projelerde, ortaya atılan görüşlerde, ortaya atılan fikirlerde bunlara aykırı bir şey varsa, bunu şu veya bu şekilde değerlendirme konusu yapabiliriz. Ama “Biz bunlara inanıyoruz, iktidar partisi bunlara inanmıyor.” tarzında bir şey söylerseniz, bu çok doğru olmaz. Bu bühtan olur, bu suçlama olur. E, suçlamalarla da bir yere varamayız. Ben burada bir şey söylüyorum, Hükûmetim adına söylüyorum, siz hâlen bunun arkasında önünde bir şey arıyorsanız, o zaman bu güven nasıl tesis edilecek? O zaman ben sizden, siz benden eğer bu güveni esirgeyecek olursak o zaman bu konuşmaların da çok fazla bir anlamı kalmaz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sizin sözlerinizi de sizin partinizin milletvekilleri bile…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bir şey daha söyleyeyim. Biz, hepimiz, bakınız, görüşlerimizin farklı olmasını değerlendirme konusu yapabiliriz. Ama hiçbirimiz, diğerimizden daha vatansever olduğunu tartışma konusu yapmayalım, bir vatanseverlik meselesine işi götürmeyelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz ülkemizi seviyoruz, devletimizi seviyoruz, buradaki değerleri seviyoruz. Böyle bir millete mensup olmaktan dolayı da bin defa, yüz bin defa, ebediyete kadar da gurur duyuyoruz; daha bunun ötesinde ne istiyorsunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Başbakan “Türk milleti” bile demiyor Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Kimin, kimsenin vatanseverliğinin kantarı olacak ki? Bunun bir kantarı mı var yani “Ben az seviyorum, siz fazla seviyorsunuz.” diye?

CANAN ARITMAN (İzmir) – Siz vatansever olabilirsiniz ama…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Geliniz, tartışmaları bu noktaya götürmeyelim, bunlar çok doğru şeyler değil. Bunun dışında her görüşü tartışabiliriz, her fikri tartışabiliriz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – “Türk milleti” demiyor bu ülkenin Başbakanı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bunları tartışacağız, sonra, vatandaş da dinliyor, vatandaş da bakacak sonuçta bir karar verecek. Söylemek istediğim bir konu budur. Kısa sürede buna ancak bu şekilde cevap verebilirim.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Siz Türkiyelisiniz, biz Türk’üz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) - İkinci arz edeceğim husus şudur: Burada dile getirilen hususların önemli bir kısmı -ben geçmiş AK PARTİ İktidarı döneminde demiyorum, Mecliste bulunduğum süre içerisinde- genellikle Başbakanlık bütçesinde ya da genel bütçede konuşulan hususlar olur. Şimdi, bir başbakanın uçak alması geçmişte de çok tenkit konusu oldu. Eğer bir başbakan bunu devlet hizmeti dışında kullanıyorsa, yasaların dışında kullanıyorsa, amacı dışında kullanıyorsa bu tenkit konusu olabilir. Bir başbakan geziyor. E, turistik geziye gitmiyor ki değerli arkadaşlarım.

OKTAY VURAL (İzmir) – İlçe kongrelerine gidiyor Sayın Bakan.

ŞENOL BAL (İzmir) – Biraz da ülkede otursun da ülkeyi yönetsin!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – İşi niye böyle vulgarize ederek, avamileştirerek veya böyle bir mecraya sokarak konuyu değerlendirmeye çalışıyoruz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, mitinge gitti, mitinge.

OKTAY VURAL (İzmir) – İlçe kongrelerine, mitinglere gidiyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bakınız, daha evvel de buradan ifade ettim, bir şey söyleyeceğim. Bizim dış politikadaki en haklı davalarımızın başında Kıbrıs davası gelir. Elli beşe yakın İslam ülkesi var, şu kadar ittifak içerisinde olduğumuz ülkeler var, işte, ortaklıklarımız var vesairlerimiz var. Ne zaman Birleşmiş Milletlere gitse Kıbrıs konusu altı oydan daha fazla alamadık, altı oy; en fazla aldığımız oy, en haklı davamızda altı oydu. Biz derdimizi hiçbir ülkeye, demek ki, o zaman anlatamamışız. Ama bakınız, geçtiğimiz sene yapılan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi oylamasında biz yüz elli bir oy aldık. E, nasıl oldu? Yani, bir yere gitmezseniz, konuşmazsanız, kendinizi tanıtmazsanız, iyi ilişkiler kurmazsanız… (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bakınız, gezen tilki yatan aslandan kârlıdır.  Şimdi, yattığınız yerde size hiç kimse bir şey getirmez; gezeceksiniz, gideceksiniz, konuşacaksınız, tartışacaksınız. Mühim olan, ülkenizin bundan neler kazandığıdır. Eğer gitmezseniz… Bizim petrol gelirimiz yok, bizim böyle avantadan bütçemize aktaracağımız kaynaklar yok; iğneyle kuyu kazacaksınız, vatandaşınızın üretimini dış dünyada pazarlayacaksınız ki devletin çarkını döndürebilesiniz. E, siz Afrika’ya gitmezseniz, Güney Amerika’ya gitmezseniz…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Mitinge gitti, mitinge!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – …hatta, yanı başımızdaki komşularımıza gitmezsek o zaman Türkiye'nin çarkını nasıl döndüreceğiz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Mitinglere… Mitinglere…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Gelin, bunları böyle değil de spesifik bir geziyi ele alın…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Mitinge… Mitinge…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – …yani, Başbakan niye gidiyor, Hükûmet niye gidiyor? Yahu, hepiniz, sizler de değerli arkadaşlarım, yurt dışı seyahatler yapıyorsunuz; hava alanından alırlar, götürürler bir otele, alt katta toplantı, üst katta yatar, ertesi gün çıkar gelirsiniz. Yani, sizi, eli cebinizde o sokakta, bu sokakta dolaştırmazlar. Sizi dinleyen vatandaşlarımız da yanlış anlar. Yani, bu ziyaretler, bu görüşmelerin tamamı, devletin, ülkenin menfaati içindir. Hangi ülke bu ziyaretleri yapmıyor? Bazı ülkeler var ki, ayağının tozuyla bugün seçiliyor, ertesi gün bir başka ülkeye kendi ülkesinin menfaatini korumaya gidiyor. Bir başbakan kendi ülkesinin menfaatini korumayacak mı? Bunun için çaba göstermeyecek mi, gayret etmeyecek mi? Türkiye başka türlü nasıl tanıtılacak? Türkiye’ye bugün 25-26 milyon turist geliyorsa, tanıtmazsanız, gitmezseniz, kendinizi ifade etmezseniz, sizin imajınızı başkaları orta yere koyar, sizi başkaları tanımlar ya da sizin aleyhinize olup bitenleri tespit edemezsiniz. Onun için de, konuları, gelin biraz daha sağlıklı bir zeminde tartışalım, doğru bir zeminde tartışalım.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Obama bile bizi Arap ülkesi sanıyor!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Boş kavramlar ya da içini yanlış doldurduğumuz kavramlarla ya da görüntülerle veya ifadelerle belli bir yere getirmeye çalışırsak, bundan ülkemiz de zarar görür, hepimiz de zarar görürüz, en fazla da siyaset kurumu zarar görür. Ben geçmişte de gördüm bunları. Bir Başbakanlık bütçesinde başbakana yönelik olarak benzer ifadeler söylendi, sonra kendileri iktidara geldiklerinde ondan 5 mislini daha fazla yaptılar. Yani, bunları bir şey konusu… İnşallah, gün olur, vatandaşla gönül bağını kurarsınız… Bunları söylemek istemiyorum, vatandaş bizi de getirdi, sizi de getirme ihtimali olabilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizi nereye getirdi vatandaş? Bizi buraya getirmedi mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – O zaman siz geldiğinizde göreceksiniz, bunları sizler de yapacaksınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizi millet buraya getirmedi mi? Niye aşağı görüyorsunuz bize verilen oyları?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Hayır, iktidara diyorum ben.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, bu vatandaşın bize verdiği oy kutsal değil mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Oktay Bey, size yakışmıyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Bakanım… Sayın Bakanım…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizi kim getirdi buraya?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – İktidara diyorum, iktidara.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bizi kim getirdi buraya? Millet getirdi bizi buraya.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Meclisi konuşmuyoruz, iktidarı konuşuyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – İktidara diyorum, iktidara.

OKTAY VURAL (İzmir) – Beni buraya da millet getirdi, sadece iktidara götürmez, buraya da getirir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Meclisi konuşmuyoruz, iktidarı konuşuyoruz. Sen anlamak istemiyorsun, ben ne yapayım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

OKTAY VURAL (İzmir) – Küçük mü görüyorsun? Bize oy verenleri küçük mü görüyorsunuz? Milleti küçük görmeyin, hakir görmeyin. Göbeğini kaşıyan adam mı olarak görüyorsunuz partimize verilen oyları.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Hayır, hayır; bakın, ben, hiç kimseyi hakir görmek gibi bir şeyim yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hakir görüyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Hiç, sümme haşa, benim böyle bir anlayışım da yok, böyle bir saygısızlığı hiç kimseye de yapmam. Beni tanıyan tanır, en evvel de sizin tanımış olmanız lazım, ama bir grup başkan vekili olarak sözün önünü arkasını dinlemeden… “İktidar” diyorum, getirin tutanakları bakın, Meclisi kastetmiyoruz Konuştuğumuz iktidarın bütçesi ve Başbakanlığı konuşuyoruz. Bunun itiraz edilecek neresi var Sayın Vural yani?

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz burada milleti temsil ediyoruz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Her defasında yanlış bir çıkışla olduğunuz yerden laf atıyorsunuz. Bu çok doğru bir şey de değil.

Hep beraber millete gideceğiz, millet kimi getirirse. Orada da olabiliriz, burada olabiliriz. Bunda yadırganacak bir şey yok. Demokrasinin özelliği de bu, güzelliği de bu.

Ama bugün tenkit ettiğimiz duruma hep beraber sonra düşersek burada siyaset kurumu kaybediyor, onu ifade etmeye çalışıyoruz.

Hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Bakan, o zaman da başka partiye geçersiniz!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Evet, bu turda son olarak, son konuşmacı, aleyhte, Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.

Sayın İçli, buyurun efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün ve bugün Hükûmet sözcülerini dinledik, AKP sözcülerini dinledik. Bende oluşan kanaat şu: Halka doğruyu söylemiyorsunuz. Sayın Kamer Genç’in ifadesiyle masal ve hikâye anlatıyorsunuz. Her şey o kadar iyi gidiyorsa, seksen yıllık cumhuriyetin borcu 200 milyar dolarsa, yedi yıllık AKP İktidarında neden 600 milyar dolara çıktı iç ve dış borcumuz?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – O rakam yanlış.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yuvarlak hesap söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Lütfen müdahale etmeyin arkadaşlar.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu neden buraya çıktı?

Şimdi, bir aileyi geçindiren bir baba dahi, eğer sizin borcunuz 600 milyar dolarsa, bu borcu nasıl çevireceksiniz ve hangi gelirle giderlerinizi denkleyeceksiniz? Bir aile bütçesi bile böyle.

Bakın, 2009 yılında… Ne demişti Sayın Bakan? “10 milyar bütçe açığı” demişti. Ne gerçekleşti arkadaşlar? Kendi bakanınızın ifadesiyle 62,8 milyar TL. 6 kat. Yine Sayın Bakanın ifadesiyle, diyor ki: “2010 yılı bütçesi 50 milyar TL -bugünün parasıyla- açık verecek.” diyor. Birçok ekonomi uzmanının söylemine göre o öyle değil; 70 milyar, 100 milyar TL’yi bulacağı söyleniyor. Nereden karşılayacaksınız bunu? Babalar gibi borç isteyeceksiniz. Babalar gibi vatan topraklarını, sanayi kuruluşlarını satmakla değil, babalar gibi borç isteyeceksiniz. Başka? Halka babalar gibi zam yapacaksınız, vergiye zam yapacaksınız. Onun için, ne olur doğruyu söyleyin, doğruyu söyleyin, samimi olun, halk da bunları şey yapsın.

Değerli arkadaşlar, şimdi, doğruyu söylemiyorsunuz derken dün söylenen bir olaya gelmek istiyorum. Sayın Başbakan -ki bu kitapçıkta konuşması var- 20 Şubat 2001 tarihinde bir gecede 5 milyar doların nasıl hortumlandığını anlattı burada. Gerçi bu kitapta…

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Yanlış mı?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Yanlışı söyleyeceğim, dinleme şeyini gösterirseniz.

Ve dedi ki: “Rahşan affından kurtuldu.” Bu kitapta yok o. Ve bugün Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da bir soru üzerine dedi ki: “Sayın Başbakan söyledi, aftan kurtuldu diye bir laf söyledi.”

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Raporlarda var, raporlarda.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bakın, dinlerseniz ben size söyleyeyim. Değerli arkadaşım, dinlerseniz söyleyeyim, sürekli laf atmayın.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Raporlarında var.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen, Hatibe müdahale etmeyin.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, Rahşan affı denilen yasa, 4616 sayılı Kanun’dur.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kaç defa çıkardınız bu kanunu?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bu Kanun’un adı nedir biliyor musunuz? 23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenen suçlarla ilgili suçların ertelenmesi. Bu Kanun ne zaman yasalaşmış? 21/12/2000 tarihinde, 2000. Sayın Başbakan, 20 Şubat 2001 tarihli olayı “Rahşan affından yararlandı.” diye üfürüyor. Bakın, üfürmeyecek, halka doğruyu söyleyecek. Bir Başbakanın hataya düşme hakkı yoktur. Bir kitap basıp dağıtıyorsa, buradaki olayları konuşuyorsa… Bunu sıradan bir vatandaş söyleyebilir ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı bunu söylemez. Sizler de bana oradan laf atmayın; bakın, geliyorum. Sayın Başbakan, “Merkez Bankasını bu yolla âdeta yağmaladılar.” diyor, doğru mu? “Akşam karanlığında Merkez Bankası soyulurken milliyetçiliğiniz neredeydi?” diyor ve diyor ki: “Burada isimlerini veremeyeceğim bazı bankalar, uluslararası bankalar…” Neden isimleri veremiyorsun Sayın Başbakan? Bütün gazetelerde yazılmadı mı bu? Bir Amerikan bankası, bir Alman bankası… 1 milyar dolar dediği Amerikan bankası…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Türk bankası yok mu?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Türk bankası da var, Türk bankası da var ve orada diyor ki Sayın Başbakan: “İsmini veremem.”

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - O paraları siz vermediniz mi?

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bir dinleyin lütfen. Arkadaşlar, lütfen…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İsmini neden veremiyor ben size söyleyeyim. İsmini şunun için veremiyor: Şimdi AKP ne zaman kuruldu? 14 Ağustos 2001. Kriz ne zaman oldu? 20 Şubat 2001. Kemal Derviş ne demişti: “Yeni bir senaryoya gereksinimimiz var.” İşte, AKP yeni bir senaryonun gereği olarak kuruldu.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kemal Derviş’i Amerika’dan niye getirdiniz?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Onun için de AKP, Amerika’dan, Almanya’dan, sizi ayakta alkışlayanlardan hesap soramıyor. Ben size söyleyeyim, o 1 milyar 63 milyon doları bir Amerikan bankası hortumladı.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ekonomiyi yönetemediniz, Amerika’dan adam getirdiniz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Peki, siz burada iktidarda değil misiniz kardeşler? Siz burada niçin oturuyorsunuz? Sayın Başbakan niye karnından konuşuyor? Bakın, Sayın Başbakan aslında suç işliyor.

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Siz niye soydurdunuz?

SONER AKSOY (Kütahya) – Muhalefet nerede?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, öfkeleniyorsunuz.

Sayın Başbakan suç işliyor; Suç işleyen bankaların gidip yakasına yapıştı mı, o siyasilerin yakasına yapıştı mı? Bürokratların yakasına yapıştı mı? Cezalarını zaman aşımına uğratıyor. Onu yapmadı, başka ne yaptı? Bu bankaların vergilerini affettiniz, vergilerini.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Burada naylon faturayı suç olmaktan çıkaran yasayı çıkarttınız. O bankaların, yabancı bankaların vergi borcunu affettiniz. Yedi yıldır -sekizinci yıla girdiniz- niye yakalarına yapışmadınız? Niye? Başbakanın ifadesiyle “Akşam karanlığında Merkez Bankasını soyanları…” 2002’de iktidara geldiniz, neredeydiniz?

SONER AKSOY (Kütahya) – Muhalefet neredeydi?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Başbakan suç işliyor, suç! Bunlar zaman aşımına uğrarsa, biz sizlerden Yüce Divana göndermek suretiyle bunun hesabını soracağız.

Onun için, hiç karnınızdan konuşmayacaksınız, hiç gerçekleri saptırmayacaksınız ve saptırdığınız gerçekleri Başbakanlık adına bastırılan bu broşürlere de koymayacaksınız, mahcup olursunuz, utanırsınız.

Onun için, burada belirli arkadaşlar… Bakın, Başbakan dün ne demişti: “Sayın Baykal grubunuza hâkim olun, hâkim olmazsanız ben hâkim olurum.” Bir de Meclis Başkanına dönüp ne demişti: “Ya sen sustur ya ben susturayım.” Siz Başbakanınızı dinleyin, Genel Başkanınızı dinleyin. Benim seviyem Sayın Başbakanın seviyesi değil, o üslubu kullanmam. Onun için, ben size… Bu söylemlerinden yeterince yanıtı aldınız.

Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, sayın milletvekilleri, ikinci turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Köse, buyurun efendim.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Ülkemizde 2009 yılı içerisinde 5378 sayılı Kanun’da öngörülen ve özürlü yurttaşlarımıza verilen mesleki rehabilitasyon hizmetlerinden kaç kişi yararlanmıştır? Adıyaman’da bu rakam kaçtır?

İkinci sorum: Ülkemizde belirtilen mesleki rehabilitasyona ilişkin kaç tane merkez vardır ve bu merkezlerden Adıyaman’da var mıdır? Var ise sayısı kaçtır?

Üçüncü ve son sorum: Yaşanan ekonomik kriz ile birlikte artan aile içi şiddet, boşanma, çocukların esirgeme kurumlarına verilmesi gibi konularda yakın zamanda herhangi bir çalışma yapılmış mıdır? 2010 yılı içerisinde özel olarak böyle bir çalışma yapılması düşünülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanlara ve Hükûmete sormak istiyorum: Sigara fabrikalarının satılmasıyla burada çalışan işçiler Yaprak Tütün İşletmelerine aktarıldılar. Bu işçilere 2007-2009 seçimleri esnasında “Hakkınızı vereceğiz, kadroya alacağız.” denmiş olmasına rağmen maalesef hakları verilmedi. Şimdi de işletmeler kapatılarak 4/C kapsamına alınmakta ve işlerine son verilmektedir. 12 bin civarındaki bu insanlar ağır kış şartlarında Tokat’tan, Diyarbakır’dan, Samsun’dan, Adıyaman’dan, Hatay’dan, Batman’dan, Bitlis’ten, Manisa’dan, İzmir’den, Trabzon’dan, Konya’dan Ankara’ya AK PARTİ Genel Merkezi önüne haklarını aramak için geldiler. Buz gibi soğukta eylem yapan bu insanların ekmek mücadelesinin sesini duyacak mıyız, özlük haklarını verecek miyiz? Daha önceki özelleştirmelerin sonunda işçilere devlet memurluğu hakkı ve özlük hakları verilmişti, bu insanlar da bu soğukta bunu bekliyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarında birçok olumsuzluklar yaşanıyor. Çocuklara bakıcılar tarafından dayak ve tacizler yapılıyor. Bunlara sebep olanlar hakkında bugüne kadar neler yaptınız?

Ayrıca, sokaklarda yatıp kalkan, çeşitli suçlara karışan sokak çocukları da bir gerçek ve ne yazık ki gittikçe vahim bir hâl alıyor. Bu çocuklarımızın kurtarılması ve topluma kazandırılması için bir projeniz var mı? Varsa açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; Sayın Başbakan 2001 yılı ile içinde bulunduğumuz yılın problemlerini sık sık mukayese ediyor ve 2001’de vatandaşın büyük sıkıntıları olduğunu, bugün ise bu sıkıntılardan kurtulduğunu belirtiyor. Son bir yılda doğal gaza yüzde 53, akaryakıta yüzde 45, elektriğe yüzde 63 zam yapıldı; işçi, memur ve emekli maaşlarına yapılan zam ise yüzde 2,5 ila 1,8 arasındadır. Bu durumda vatandaşın ekonomik durumu nasıl iyi olabilir, açıklar mısınız?

İki: Sayın Başbakan işsizlik rakamlarını istatistiki olarak açıklamış ve “Yüzde 10,3’ten yüzde 13,4’e çıktık.” diyerek küçümsemiştir. Sayın Başbakan, aradaki fark 2 milyon 250 bin kişidir, yani işsizler ordusuna 2 milyon 250 bin kişi eklenmiştir. Bu rakamı küçümsüyor musunuz? Aileleriyle birlikte bunların 10 milyon kişi olabileceğini biliyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Güvel...

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre ülkemiz kadın hakları konusunda 134 ülke arasında 129’uncu sıradadır. Benzer tespitler Avrupa Birliği raporlarına da yansımaktadır. Yeterli mevzuat olmasına rağmen uygulamadan kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılması için Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve Bakanlığınızca yapılan çalışmalar nelerdir? Bu raporu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkinci sorum: Sayın Bakan, Adana ilimizde kadın istihdamının artırılması amacıyla Bakanlığınıza bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünce 2002-2009 yılları itibarıyla kaç proje geliştirilmiş veya kaç proje desteklenmiştir? Bu projelerle kaç kadın istihdamı sağlanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başbakan yurt içi ve yurt dışı gezilerinde hediyeler dağıtmaktadır. Bu hediyelerin bedelini cebinden mi ödemektedir? Bütçe kalemlerinde böyle bir ödenek kalemi görünmemektedir. Bu hediyelerin toplam değeri nedir?

Başbakanın emrinde kaç uçak, kaç helikopter, kaç otobüs, kaç binek otomobili vardır?

Başbakanın koruma sayısı kaçtır? Bunların toplam gideri nedir?

Başbakanlık bütçesinden hangi vakıf, dernek ve benzeri tüzel kişiliklere ne kadar ödeme yardımı yapılmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Önce Sayın Çiçek’e soruyorum: Hâlen MİT bünyesinde kaç istihbarat elemanı görev yapmaktadır? Bu elemanların belirlenmesinde ve işe alınmasında ne tür objektif kriterler kullanılmaktadır? Son dönemde istihbarat elemanlarının seçiminde de siyasi ayrım yapıldığı iddialarını ne derece doğru buluyorsunuz?

İki: İzinsiz, halka arz yoluyla yurt dışı ve içinde çok sayıda insanımızı dolandıran holdingler ve İhlas Finans kurumu mağdurlarının mağduriyetinin giderilmesiyle ilgili olarak Başbakanlık ne tür tedbirleri almıştır? Bu konuda ne kadar vatandaşımızın mağdur olduğu ileri sürülmektedir?

Bundan sonraki sorularım da Sayın Kavaf’a: Ülkemiz genelinde 2008 ve 2009 yıllarında toplam kaç çocuk kaybolmuştur? Bunların kaçı bulunabilmiştir? Çocuklarımızın kaybolmasının başlıca sebepleri nelerdir? Bu konuda Bakanlığınızca herhangi bir çalışma yapılmış ya da yaptırılmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, en çok kurum değiştirme talebi Sosyal Hizmetler  Çocuk Esirgeme Kurumu personelinden gelmektedir. Bunun nedeni de devlet şefkatinin temsilcisi olan çalışanların mali ve sosyal açıdan son derece kısıtlı imkânlarda hizmet vermeye çalışmalarıdır.

Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu çalışanlarının mali ve sosyal haklarını geliştirmeyi düşünüyor musunuz? Kurumda nitelikli personel istihdamı yoluyla personel eksikliğini giderme yönünde bir çalışmanız var mıdır?

Sayın Başbakan Yardımcımıza da bir sorum var. İmralı’ya arkadaş gönderme projesine Başbakanlık örtülü ödeneğinden kaynak gönderilmiş midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Cemil Çiçek’e sormak istiyorum: Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı, vatandaşlarımızın huzuru ve güvenliği için canla başla görev yapmaktadırlar, muhtemel olayları önceden tespit edip önlem alınmasına vesile olmaktadırlar. Son zamanlarda artan terör olaylarında birçok vatandaşımız, askerimiz hayatını kaybetmektedir. Bu olayların önceden istihbaratı neden yapılamamaktadır? Teknoloji ve diğer imkânlar neden kâfi gelmemektedir? Sizce eksik olan nedir?

Bir diğer sorum: Sayın Başbakan, Kürt sorununun bir devlet projesi olduğunu ifade etmişti. Buradan hareketle, Kürt sorunu meselesi Millî Güvenlik Kurulunda görüşülmüş ve bir karar alınmış mıdır? Alınmış ise ne zamandır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Nalcı…

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Şimdi, dört tane yatırım bakanlığının -Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının- toplam bütçeden almış olduğu pay 3,6 milyar TL. Ama baktığımız zaman, Başbakanlığın bütçeden almış olduğu pay 4 milyar TL; artışına da baktığımız zaman yüzde 118 gibi bir artış gösteriliyor. Yani 2009’daki bütçe 1.837 iken 2010’a konan bütçe 4 milyarın üstünde bir rakam. Şimdi, enflasyonun tek haneli olduğu bir durumda bu yüzde 117’lik artışın nedeni nedir? Bu paranın ne gibi bir yatırım veya hizmet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akçay, son olarak buyurun efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizde özürlülerle ilgili kapsamlı bir araştırma en son hangi tarihte yapılmıştır? Yeni bir araştırma yaptırmayı düşünüyor musunuz? Özürlülerin iş gücüne dâhil olma durumu nedir? Bakıma muhtaç özürlülere yönelik sosyal bakım hizmetleri yeterli midir? Evde bakım hizmeti müracaatı sayısı nedir ve kaç vatandaşımıza evde bakım hizmeti verilmektedir?

Son olarak 5378 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesi uyarınca özürlülere sosyal ve mesleki rehabilitasyon hizmetleri için belediyeleri bütçe yoluyla desteklemeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanlarım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Adıyaman ilimizde 2.103 özürlümüz için evde bakım ücreti ödüyoruz. Ayrıca Adıyaman’da kaç tane rehabilitasyon merkezimizin olduğu ve mesleki eğitim anlamında kaç kişinin faydalandığından da yazılı olarak vekilimize cevap vereceğiz.

Kayıp çocuklar konusu soruldu. 2007 yılı itibarıyla bildirilen kayıp çocuk sayısı 7.183, bulunan kayıp çocuk sayısı 6.350, aranan kayıp çocuk sayısı ise 833; 2008 yılı itibarıyla da 1.446 tane çocuk kayıp, emniyetin bildirdiği verilere göre.

“Sosyal Hizmetlerde çocuk ve yaşlılara, özürlülere kötü muamele yapanlara karşı işlem yapılıyor mu?” diye bir soru soruldu. Gerekli incelemelerden sonra elde edilen bulgulara göre suçlu bulananların işine son verilerek daha sonra da hukuki kısmı için yargıya intikal ediliyor kötü muamelede bulunan kişiyle alakalı olarak. Bu yüzden de kurumlarımızda şiddet ve istismar olabildiğince en aza indirgenmiştir. Bu konuda titizlikle takiplerimiz ve incelemelerimiz devam etmektedir.

“Kadının statüsü, kadının istihdamıyla ilgili proje ve çalışma yapıyor mu?” diye sorulmuş. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğümüz kadın istihdamını artırmak, kadının sosyal hayata ve ekonomik hayata kazandırılması konusunda öncelikle yasal mevzuatla ilgili düzenlemelerle birlikte Hükûmetimizin yapmış olduğu, bu konuda sivil toplum kuruluşlarıyla beraber başlatmış olduğu projeler var, bunların devamını yapıyoruz. Ayrıca, kadın istihdamını artırmaya yönelik, Sosyal Güvenlik Kanunu’nda yapmış olduğumuz bir düzenleme var. On sekiz ile yirmi altı yaş arasındaki genç ve kadınları işe alan işverenlerin sosyal güvenlik primini beş yıl süreyle kademeli olarak devlet ödemektedir her yıl yüzde 20 azaltmak kaydıyla. Kadınlarımızın doğum öncesi ve sonrası izinleri sekizerden on altı haftaya çıkarılmıştır, daha önce yapılan bir düzenlemeyle. Ayrıca doğum sonrasında da bir yıl ücretsiz izin alma hakkı getirilmiştir, kolaylaştırılmıştır bu anlamda. Ayrıca yasalarda da işe alınmada cinsiyet ayrımcılığı yapılmayacağına dair kesin bir hüküm belirtilmiştir.

“Özürlülerle ilgili araştırma yapılıyor mu?” diye bir soru soruldu. TÜİK’le birlikte özürlülerle ilgili bir özürlülük veri tabanı araştırması yapılması başlatılmıştır Türkiye genelinde. Ne kadar özürlümüz var, özürlülüğün cinsi ve ağırlık derecesini belirleyen ve bu anlamda özürlülerimize yapılacak sosyal yardımlarımızın daha sağlıklı bir şekilde ulaştırılması noktasında bir özürlülük veri tabanı çalışması Özürlüler İdaresi ve TÜİK tarafından başlanmıştır. Ayrıca bu konuda da en son 2002 yılında yapılmış başka bir araştırma da var TÜİK tarafından.

Soruların diğer kısmını yazılı olarak cevaplayacağım.

Teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tespit edebildiğim kadarıyla sorulara cevap vermeye çalışacağım. Eğer eksik bir husus varsa özür dilerim, onları tekrar tutanaklardan çıkarır yazılı da cevaplandırabiliriz.

Evvela aklımda kalanlardan bir tanesi, Başbakanlık bütçesindeki artıştır. Bu artış doğrudur ancak bunun sebebi şudur: Bunlardan bir tanesi transfer yapılan yeni kuruluşlar var. Bunların başında Yüksek Öğrenim Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü geliyor. Eskiden başka bir bakanlığa bağlıyken Başbakanlığa bağlandı, birincisi budur. Yine Atatürk Tarih Kültür Merkezi gibi kuruluşların bütçeleri -bunlar özel bütçe- gelirleri giderlerini karşılamadığı takdirde mecburen Başbakanlık bütçesinden bunlara aktarma yapılıyor.

İkincisi, Başbakanlığın kendi bütçesindeki artışın en önemli sebebi de İstanbul’da yapılan Millî Arşiv Binası’dır. Bu, son derece önemlidir. Zannediyorum bu konuda hepinizin desteği önem arz ediyor. Çünkü arşivlerimiz bizim hafızamızdır. Yani bu toplantılardaki varlığımızın en önemli belgeleri, kanıtları, tarihimiz burada. Ama çok dağınık yerlerde, eski vakıflara ait kimi medreselerde. Çok da doğru şartlarda bunlar muhafaza edilemiyor. Onun için günün şartlarına uygun, bunları gelecek nesillere de aktaracak tarzda bir arşiv binasının yapılmasına ihtiyaç var. Bu bina yapılacak, onun için de Başbakanlık bütçesine bir artış getirilmiştir. Bunun dışında barışı destekleme ve koruma harekâtları konsepti çerçevesinde bütçeye konulan bir ödenek var. O ödenek yetmediğinde de Başbakanlık bütçesinden artış yapılıyor.

İkincisi; “Başbakanlığa bağlı kaç tane uçak var?” diye bir arkadaşımızın sorusu var. Başbakanlıkta şu an 3 tane uçak var. Bu bir havuz sistemidir. Bunu Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ihtiyaç hâlinde de diğer bakanlar veya devletin diğer birimlerinde kullanılmaktadır ama Başbakanlığın havuzunda gözüküyor. Sayın Cumhurbaşkanının, yeri gelir Dışişleri Bakanının veya ilgili bakanların ihtiyaç hâlinde kullandığı uçak sayısı 3’tür.

Bir başka husus “Başbakanlık bütçesinden herhangi bir vakıf veya derneğe yardım yapılıyor mu?” diyor. Hayır. Başbakanlık bütçesinden bu manada yapılmış herhangi bir vakıf ya da derneğe yardım söz konusu değildir.

Devlet politikası olarak ifade edilen hususlarla ilgili şunu açıkça ifade edeyim: Millî Güvenlik Kuruluna katılmış içinizde arkadaşlarımız olabilir geçmişte. Millî Güvenlik Kurulu çalışmaları bir önceki aydan, bir önceki toplantıdan tespit ediliyor. Toplantının gündemini Sayın Cumhurbaşkanı belirliyor Genelkurmay Başkanımızın ve Başbakanımızın görüşleri alındıktan sonra. Bir taslak metin hazırlanır gündemdeki konularla ilgili olarak; tartışılır, konuşulur, karara varılan hususlar da Millî Güvenlik Kurulu bildirisiyle kamuoyunun dikkatine ve bilgisine sunulur. Bunlar da zaten toplantının hemen akabinde radyolarda, televizyonlarda, basında değerlendirme konusu olarak yapılmaktadır. Dolayısıyla biz “Bir konu Millî Güvenlik Kurulunda konuşuldu.” diyor isek konuşulmuştur ve bununla ilgili de zaten açıklama bu bildirilerle yapılmış demektir.

Ayrıca, son zamanlarda yapıldığı iddia edilen doğal gaz, akaryakıt vesaire gibi hususlar. Değerli arkadaşlarım, bunların fiyatlarını Hükûmet belirlemiyor. Bunlar, dışarıdan aldığımız hususlar. Bunların bir fiyat belirleme mekanizması var. Sadece bizim dönemimizde değil, geçmişte de buna göre… Eskiden ekmeğin fiyatına varıncaya kadar Bakanlar Kurulu veya belli kuruluşlar belirliyordu. Şimdi böyle bir durum söz konusu değil, uluslararası piyasalara göre… Dövizle aldığınız bir şeyin fiyatında artış varsa, ister istemez içeride de olacaktır. Bunu belli bir süre sübvanse edersiniz ama ilanihaye bunu devam ettirme imkânınız yok. Uluslararası piyasalardaki fiyatlar neye göre teşekkül ediyorsa ona göre teşekkül ediliyor. Vatandaşa da biz yeri geldi dört sene zam yapmadığımız zaman oldu, beş sene zam yapmadığımız zaman oldu. Vatandaşımız şunu çok iyi biliyor ve bilecektir: Biz, keyfî olarak zam yapan bir Hükûmet olmadık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Allah, Allah!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - İhtiyaç yoksa, zaruret yoksa, malın fiyatı, dış piyasa böyle bir fiyat ayarlamasını gerektirmiyorsa fiyat ayarlaması yapılmamıştır. Beş sene elektriğe zam yapılmadığı dönemler de oldu. Demek ki ihtiyaç yoktu. Sonra ihtiyaç hasıl oldu, zam yapıldı. Aynı şey diğer kuruluşlar için, diğer fiyat ayarlamaları içerisinde geçerli. Bunun böyle bilinmesinde fayda vardır diye düşünüyorum.

Onun dışında, bir kısım sorular var. Holdinglerle ilgili durum vesaire… Bunlar bir kısmı yargıya intikal etmiş konular, bir kısmı özel hukuk hükümlerine tabi konular yani. Özel hukuk hükümlerine göre insanlar alışveriş yapıyorlarsa, ortak oluyorlarsa, devletin daha evvel bu konuda bir kefaleti, bir taahhüdü de söz konusu değilse, herhangi bir ödeme yapmıyor. Bunun en açık örneği bankadaki mevduat garantileridir. Onun dışında, iki kişi ortak olmuş, bir ticari şirkete ortak olmuş. Buradan kâr da edebilir, zarar da edebilir. Zarar ederse devlet ödesin, kâr ederse… Bunlar çok doğru yaklaşımlar değil. Bu ilk defa olan bir husus da değil. Ben burada devletin taahhüdü olan bir husus varsa onu cevaplarım, yoksa kişiler arasındaki kâr-zarar ilişkilerinin faturasını devlete yüklemek de bence çok doğru olmaz diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi, sırasıyla ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Başbakanlık 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07 -  BAŞBAKANLIK

1.– Başbakanlık 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                                   (TL)

                                                                                                                             

01                    Genel Kamu Hizmetleri                                       3.892.560.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                    Savunma Hizmetleri                                                  22.037.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                        3.213.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                    Ekonomik İşler ve Hizmetler                                    61.233.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                    Sağlık Hizmetleri                                                           730.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                         23.976.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                        TOPLAM                                                            4.003.750.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Başbakanlık 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

1.916.525.286,00

- Toplam Harcama

:

1.858.202.037,14

- İptal Edilen Ödenek

:

58.323.248,86

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.75- MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜŞTEŞARLIĞI

1.– Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                               (TL)

                                                                                                                           

03                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                  523.479.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                        TOPLAM                                                             523.479.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Millî İstihbarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

417.631.758,83

- Toplam Harcama

:

415.626.144,11

- İptal Edilen Ödenek

:

2.005.614,72

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

902.633,00

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî İstibarat Teşkilatı Müşteşarlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.76- MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ

1.– Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                                    (TL)

                                                                                                                             

01                    Genel Kamu Hizmetleri                                          12.423.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                        TOPLAM                                                               12.423.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabil etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

10.708.000,00

- Toplam Harcama

:

10.235.314,63

- İptal Edilen Ödenek

:

472.685,37

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.79 - BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU

1.–  Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                                 (TL)

                                                                                                                           

01                    Genel Kamu Hizmetleri                                           14.766.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                          100.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                        TOPLAM                                                                14.866.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

10.362.000,00

- Toplam Harcama

  :

9.418.176,34

- İptal Edilen Ödenek

:

943.823,66

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.07- TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ

1.– Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                           (TL)

                                                                                                                         

01                    Genel Kamu Hizmetleri                                           5.109.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                       332.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                    Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                          260.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                    Eğitim Hizmetleri                                                    2.041.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                        TOPLAM                                                               7.743.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                          Açıklama                                                                 (TL)

                                                                                                                           

03                    Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                  770.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                    Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler            6.823.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

 

                        TOPLAM                                                                7.593.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2008 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

5.938.331,73

- Toplam Harcama

  :

5.768.524,38

- İptal Edilen Ödenek

:

169.807,35

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Bütçe tahmini

:

4.967.000,00

- Yılı tahsilatı

:

5.663.632,27

 

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2008 yılı merkezî yönetim  kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.93 - SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                                         (TL)

                                                                                                                                   

01                   Genel Kamu Hizmetleri                                                    11.324.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                              17.281.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                   Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri           2.345.695.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                    

                       TOPLAM                                                                    2.374.302.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2010  yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN–  (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

1.090.135.525,40

- Toplam Harcama

:

1.075.111.518,36

- Ödenek Dışı Harcama

:

19.981,04

- İptal Edilen Ödenek

:

13.726.347,43

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

1.317.640,65

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.87 - ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                                    (TL)

                                                                                                                              

01                    Genel Kamu Hizmetleri                                             1.415.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                    Savunma Hizmetleri                                                         2.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                         210.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                    Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri         4.025.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                        TOPLAM                                                                 5.653.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Özürlüler İdaresi  Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

4.395.000,00

- Toplam Harcama

:

4.128.865,76

- İptal Edilen Ödenek

:

266.134,24

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının  bölümleri kabul edilmiştir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.88 - AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                                 (TL)

                                                                                                                              

01                    Genel Kamu Hizmetleri                                               5.929.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                        TOPLAM                                                                    5.929.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

4.920.000,00

- Toplam Harcama

:

4.417.169,05

- İptal Edilen Ödenek

:

502.830,95

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Aile ve Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının  bölümleri kabul edilmiştir.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.89 - KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

KODU                       Açıklama                                                                 (TL)

                                                                                                                              

01                    Genel Kamu Hizmetleri                                              4.700.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                             

                        TOPLAM                                                                   4.700.000

 

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A    C E T V E L İ

 

 

                         (YTL)

                                                                                         

 

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

3.832.000,00

- Toplam Harcama

:

3.582.064,87

- İptal Edilen Ödenek

:

249.935,13

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, böylece Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 2010 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2008 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir. Kurumlarımız ve milletimiz için hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için 16 Aralık 2009 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.08