DÖNEM: 23 CİLT:
54 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
29’uncu
Birleşim
10 Aralık 2009 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve şekerde
kotaların düşürülmesine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 61’inci yıl dönümü ve 10 Aralık Dünya
İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
3.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, Birleşmiş Milletler
Genel Kurulunca İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 61’inci yıl
dönümü ve 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 61’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 milletvekilinin, emniyet teşkilatı mensuplarının
çalışma şartlarında ve özlük haklarındaki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/489)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 19 milletvekilinin,
mülteci ve kaçak göçmenler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/490)
3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 22 milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/491)
B) Önergeler
1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1571, 6/1573) esas numaralı sözlü sorularını
geri aldığına ilişkin önergesi (4/167)
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Çek Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710) (S. Sayısı: 445)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Samsun Milletvekili
Ahmet Yeni’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun bir üyesine ilişkin sorusu ve Kültür
ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10186)
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, eşitlik ilkesine aykırı askerlik
uygulamalarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi
Gönül’ün cevabı (7/10382)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’ın teşvik uygulamasındaki yerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın
cevabı (7/10418)
4.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Çin mallarının ekonomiye etkisine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/10655)
5.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, İzmir Kalkınma Ajansının
faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
(7/10957)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Niğde
Milletvekili Muharrem Selamoğlu, ilaç fiyatlarında
yapılan düzenleme nedeniyle eczanelerin bir zararı söz konusu değilken boykot
yapmalarının yanlışlığına ve eczanelerin sorunlarına,
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, Danıştayın
yürütmesini durdurduğu Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar hakkındaki
yönetmeliğe,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Afganistan’a asker gönderilmesine,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 milletvekilinin,
lisanslı depoculuk faaliyetlerinin yaygınlaşmamasının nedenlerinin
araştırılarak (10/486),
Adana Milletvekili
Yılmaz Tankut ve 24 milletvekilinin, şeker
fabrikalarının özelleştirilmesinin yol açacağı sorunların araştırılarak
(10/487),
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 21 milletvekilinin, geçici köy korucularının
sorunlarının araştırılarak daha sağlıklı çalışabilmesi için (10/488),
Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan:
(10/107, 10/207,
10/322) esas numaralı, şeker fabrikalarının özelleştirilmesindeki
usulsüzlüklerin ve yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 09/12/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
(10/139, 10/155,
10/171, 10/172, 10/173, 10/181, 10/183, 10/197, 10/369) esas numaralı Meclis
araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 09/12/2009
Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Demokratik
Toplum Partisini kapatma davasıyla AK PARTİ Hükûmeti
arasında direkt bir bağlantı kurarak Hükûmete
sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
4’üncü sırasında
bulunan, Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/710) (S. Sayısı:
445),
5’inci sırasında
bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),
6’ncı sırasında
bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı:
383),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında
bulunan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/713) (S. Sayısı: 397 ve 397’ye 1 inci Ek)
görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.
10 Aralık 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
19.14’te son verildi.
|
|
Sadık YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Fatih METİN |
|
Gülşen ORHAN |
|
Bolu |
|
Van |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
|
|
Bingöl |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 40
II.-
GELEN KÂĞITLAR
10
Aralık 2009 Perşembe
Teklifler
1.- Kırşehir
Milletvekili Metin Çobanoğlu ve 2 Milletvekilinin; 5393 Sayılı Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/542) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2.12.2009)
2.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın; Yardım Toplama Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/543) (Adalet ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2.12.2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in; 492 Sayılı Harçlar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/544) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2009)
4.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/545) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2009)
Raporlar
1.- 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/759) (S. Sayısı: 442) (Dağıtma tarihi: 10.12.2009) (GÜNDEME)
2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728,
3/934) (S. Sayısı: 443) (Dağıtma tarihi: 10.12.2009) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, özelleştirilen kuruluşlardan üretimde bulunanlara
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1640) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
2.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, kaybolan çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/1641) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
3.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, Mut ilçesi köylerinin sulama sorununa ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1642) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
4.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Sami Ofer’le yapılan
görüşmeye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1643) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/11/2009)
5.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Eskil Ulu Camiinin restorasyonuna ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
sözlü soru önergesi (6/1644) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
6.- Eskişehir Milletvekili
Beytullah Asil’in, terör olaylarının faillerine
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1645) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2009)
7.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, iletişimin dinlenmesi kararlarına ilişkin Adalet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1646) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
8.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, farklı şartlarda çalışan Emniyet Teşkilatı
çalışanlarının özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/1647) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2009)
9.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Adli Tıp Kurumunun bir belge incelemesine
ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1648) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/11/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, emeklilere yönelik çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11062) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
2.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, diyabetli
çocukların eğitimindeki sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11063)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
3.- Sinop
Milletvekili Engin Altay’ın, Boyabat Barajı kapsamındaki kamulaştırmalara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11064) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, atıl durumdaki bazı işçilere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11065) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
5.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kotalı internet
kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11066) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/11/2009)
6.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Yaprak Tütün İşletmelerindeki işçilerin durumuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11067) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, uyuşturucu kaçakçılığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11068) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/11/2009)
8.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, iletişimin dinlenmesinde görevli bir yetkiliyi
ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11069) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/11/2009)
9.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, TOKİ’nin iş verdiği bazı şirketlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11070) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
10.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/11071) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
11.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, yerleşim yerlerine eski isimlerinin
verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11072) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/11/2009)
12.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, lastik atıklarının geri kazanımına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11073) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
13.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, kamu işçilerinin ücretlerindeki
vergilendirmeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11074) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/11/2009)
14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, KPSS ile atanan memurlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11075) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
15.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, sağlık hizmeti alımındaki bazı sorunlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11076) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
16.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Sarıkeçili Yörüklerini mağdur eden bir uygulamaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11077) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
17.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkenti Ajansıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/11078) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2009)
18.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, tutuklu ve
hükümlülere verilen sağlık hizmetlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11079) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
19.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türkiye’ye gelen terör örgütü
mensuplarının durumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11080)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
20.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir hakim hakkındaki
şikayet üzerine yapılan işlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11081) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
21.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, çocuk işçiliğine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11082)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
22.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun Hafif Raylı Sistem inşaatına işçi teminine
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11083)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
23.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kamu çalışanlarıyla
ilgili bir açıklamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11084) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
24.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kayıt dışı istihdama
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11085)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
25.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, isteğe bağlı sigortalılıkta oluşturulan mağduriyete
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11086)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
26.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Kopenhag’da
yapılacak bir konferansa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11087) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
27.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, turizm amaçlı tahsis
edilen ormanlık alanlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11088) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
28.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Akdağ Kayak Merkezi
projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11089)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
29.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, su kaynaklarının yönetimine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11090) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/11/2009)
30.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bir köydeki ağaç kesimine ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11091) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
31.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Tuzla’da ikinci
kademe arıtma tesisinin hizmete girmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11092) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
32.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’de
verilen maden ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11093) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
33.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, bazı
illerde lisans verilen enerji santralleri projelerine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11094) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
34.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri Gaz
A.Ş.’nin abonelere yapması gereken geri ödemelere
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11095)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
35.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, ilişiği kesilen TSK
personelinin atanmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11096) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
36.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, petrol ve petrol ürünleri ithalatına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11097) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/11/2009)
37.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, doğalgaz ve elektrik fiyatlarına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11098) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/11/2009)
38.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel atamalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11099) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
39.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Florya Atatürk
Ormanının imara açılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11100) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
40.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin STK’lara yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11101) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
41.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin STK’lara yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11102) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
42.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, İstanbul Ümraniye’de gaz
zehirlenmesinden hayatını kaybedenlerin defnine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11103) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
43.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Kırıkkale Polis Meslek
Yüksek Okuluna şehit ismi verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11104) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
44.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi zabıtasının bazı
denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11105)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
45.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, İstanbul Florya Atatürk Ormanının imara açılıp
açılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11106)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
46.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Ankara’daki metro
projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11107)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
47.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Ankara’da şehit aileleri ve gazilere yapılan
polis müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11108)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
48.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11109) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
49.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon şebekesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11110) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
50.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye düğün salonu yapımına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11111) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
51.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Denizli’de Cumhuriyet
Bayramı yürüyüşündeki bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11112) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
52.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’de Cumhuriyet
Bayramı kutlamalarında yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11113) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
53.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, metrobüs
zammına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11114) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/11/2009)
54.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İSKİ’nin
suya yaptığı zamma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11115)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
55.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri davasında
adı geçen bir kişinin ilişkili olduğu şirketlerin aldığı ihalelere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11116) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
56.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediye
Meclisinin bazı üyelerinin kıyafetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11117) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
57.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün su şebekesine ve sulama borularına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11118) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/11/2009)
58.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon şebekesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11119) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
59.- İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahi’nin, Varlık Barışı uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11120) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
60.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, aydınlatma direği alımıyla
ilgili iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11121)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
61.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, ilişiği kesilen TSK
personelinin atanmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11122) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
62.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta satılan TEKEL
binalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11123) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/11/2009)
63.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, özel eğitim okullarına idareci atamalarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11124) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/11/2009)
64.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki okulların
kaloriferci sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11125) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
65.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir köydeki öğrencilerin
okul değişikliği nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11126) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
66.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, KOSGEB’in kredi
için işletmelerde aradığı şartlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11127) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
67.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, esnaf kredi kooperatiflerindeki ortaklık
payına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11128)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
68.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, su bedelini ödeyemeyen okullara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11129) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
69.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bazı tıp fakültelerine yatay geçiş yapan
öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11130)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
70.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, eğitim ataşesi kadrolarına atama yapılmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11131) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20/11/2009)
71.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, özel öğrenci yurtlarının
denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11132)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
72.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir İl Milli
Eğitim Müdürlüğündeki bazı yöneticiler hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11133) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
73.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, otistik çocuklar eğitim merkezlerine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11134) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/11/2009)
74.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir öğrencinin
başka bir okula gönderilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11135) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2009)
75.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, bir olaya acil sağlık ekibinin intikaline
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11136) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/11/2009)
76.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 virüsü
aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11137) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/11/2009)
77.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 virüsü
aşısı alımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11138)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
78.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, domuz gribi
virüsünün domuz ve hindilerdeki kuluçka evresine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11139) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
79.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11140) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
80.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Urla Devlet
Hastanesinin yeni bina inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11141) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
81.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ankara’da bir
hastanede temizlik işçilerine aşı hakkı tanınmadığı iddiasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11142) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
82.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, H1N1 virüsü testine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11143) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/11/2009)
83.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, domuz gribi tedavisinde kullanılan bir ilaçla
ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11144)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
84.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki sağlık
ocaklarının durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11145)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
85.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, yapılan
alımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11146) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/11/2009)
86.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, biyobenzer ve jenerik ilaçların
ruhsatlandırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11147)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
87.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Bursa’daki bir
hastanenin hizmete açılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11148) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
88.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kanser vakaları ve tedavisi ile tıbbi cihazlara
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11149) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20/11/2009)
89.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, grip
salgınlarında telef edilen hayvanlara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11150) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
90.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
pamuk sektöründeki sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11151) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
91.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, muz ve narenciye ihracatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11152)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
92.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Bodrum’da bir burunda marina yapılacağı
haberlerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11153)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
93.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, pamuk
üretiminin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11154) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
94.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, GDO’lu ürünlerle ilgili
düzenlemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11155) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2009)
95.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı personeline
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11156) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/11/2009)
96.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bölünmüş yol yapımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11157) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
97.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara-İstanbul hızlı tren projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11158) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
98.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Alanya-Karaman yolunun yapımına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11159) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
99.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da havaalanı
bölgesindeki bir mahallenin durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11160) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
100.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel atamalarına ilişkin Milli Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11161) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
101.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin bir izleyici ölçüm firmasına yaptığı
ödemelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/11162) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/11/2009)
102.- Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Doğu
Karadeniz’deki afet zararlarının tazminine ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11163) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
103.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Kırıkkale Sosyal
Hizmetler İl Müdürlüğünün ihtiyaçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye
Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11164) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)
104.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta sporun
desteklenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak)
yazılı soru önergesi (7/11165) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
105.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul 2010 Avrupa
Kültür Başkenti Ajansı yönetimine ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı)
yazılı soru önergesi (7/11166) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)
106.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Dış Ticaret
Müsteşarlığının bazı grup başkanlıklarını kapatmasına ilişkin Devlet Bakanından
(Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/11167) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
107.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Devlet Bakanından
(Egemen Bağış) yazılı soru önergesi (7/11168) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
108.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/11169)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
109.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/11170) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
110.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, TBMM telefonlarının
dinlenip dinlenmediğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/11171) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
111.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, TBMM telefonlarının dinlenip dinlenmediğine ilişikin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/11172) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
112.- Ordu
Milletvekili Rahimi Güner’in,
Bakanlar Kurulu üyelerinin korumalarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/11173) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 Milletvekilinin, Emniyet Teşkilatı
mensuplarının çalışma şartlarında ve özlük haklarındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/489) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2009)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 19 Milletvekilinin,
mülteci ve kaçak göçmenler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/490)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2009)
3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 22 Milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/491) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2009)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’de SİT ve askeri bölge kapsamındaki koylarda
kurulan balık çiftliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9254)
2.- Mersin Milletvekili
İsa Gök’ün, Adli Tıp Kurumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9272)
3.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/9273)
4.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, HSYK çerçevesindeki tartışmalara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9274)
5.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, ekonomik krizin doğurduğu ödeme güçlüğü sorununa
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9280)
6.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Erzincan ve Erzurum Başsavcılıklarının bir
soruşturmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9283)
7.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısının bir
soruşturmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9284)
8.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir tutuklunun ölümüyle ilgili soruşturma izni
verilmemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9647)
9.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Hükümet üyelerinin
gazeteci ve yazarlar aleyhine açtıkları davalara ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9700)
10.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ergenekon Davası savcı ve hakimleri
hakkındaki şikayetlerin incelenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/9702)
11.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, hakim
ve savcıların değerlendirilmesine yönelik bazı iddialara ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/9704)
12.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın yönetici
sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9706)
13.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Ergenekon Davası
iddianamesinde bazı bilgilere yer verilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/9710)
14.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, yargı reformu stratejisine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/9712)
15.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Ergenekon Davası kapsamındaki bazı dinlemelere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9716)
16.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, ABD ziyaretindeki bazı görüşmelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10027)
17.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, kırtasiye ürünlerinin denetimine ve okul servis
araçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10028)
18.- Muğla Milletvekili
Fevzi Topuz’un, EPDK’nın kiraladığı binalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10029)
19.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı TMO yöneticileri
hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10030)
20.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10031)
21.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
Lice’deki bir patlama olayıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10033)
22.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, KEY ödemelerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10034)
23.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10035)
24.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, yabancı bir artistin açılımı desteklediği
yönündeki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10036)
25.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ADSL hizmeti
ücretlerine ve sabit hat zorunluluğuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10037)
26.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, bazı belediyelerin
sosyal denge tazminatı ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10038)
27.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, E-Devlet
uygulamalarında kullanılan internet tarayıcılarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10039)
28.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10040)
29.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, iç borçlanma sistemindeki sorunlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10043)
30.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, intihar veya kaza
sonucu olduğu belirtilen asker ölümlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10046)
31.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10063)
32.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, KEY ödemelerine ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/10064)
33.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, cami önlerine araç park edilmesine ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10066)
34.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10068)
35.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’deki yükseköğretim öğrencilerinin
barınma sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak)
yazılı soru önergesi (7/10069)
36.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de öğrenci
yurdu yapımına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak)
yazılı soru önergesi (7/10070)
37.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı KİT’lerde
yöneticilerin kayırmacılık yaparak personel aldığı iddialarına ilişkin Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10073)
38.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10074)
39.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, nükleer santral
ihalesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10075)
40.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, enerji hatlarına ve
yer altı kaynaklarını arama ve işletme izinlerine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10076)
41.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal’ın, BOTAŞ’ın borç ve
alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10077)
42.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Rusya ve İran ile
yapılan doğalgaz anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10078)
43.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Tuzla’daki bazı kaçak yapılara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10079)
44.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10080)
45.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, polisin bir şahsa
şiddet uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10081)
46.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, belediyelerin memurlara yaptığı bazı ödemelerden
dolayı zimmet çıkarılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10082)
47.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’te yaşanan bir
olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10083)
48.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, kayıp çocuklara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10084)
49.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında
adı geçen bir şahsın ortak olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10085)
50.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Edirne’deki köy yollarının yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10086)
51.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının
iptaline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10087)
52.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Polis Meslek
Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10088)
53.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’da öğrenci pasolarının vize işlemlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10089)
54.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, köye dönüş projesinden
yararlananlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10090)
55.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, terör zararlarının
tazminine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10091)
56.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Edirnekapı Şehitliğinde basın açıklaması yapılmasının
yasaklanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10092)
57.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Gençlik Parkı’nın yenilenmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10093)
58.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Manisa’da bir düğüne
yapılan polis müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10094)
59.- Muğla Milletvekili
Fevzi Topuz’un, düzenli vergi veren mükelleflerle ilgi konuşmasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10099)
60.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, vergi borçlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10100)
61.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kayıt dışı ekonomiyle
mücadeleye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10101)
62.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, iptal edilen Polis Meslek Yüksekokulları giriş
sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10107)
63.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Mersin Üniversitesinin işgal ettiği iddia
edilen bir binaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10108)
64.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir ilçe milli eğitim
şube müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10110)
65.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Polis
Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10111)
66.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Devlet Hastanesindeki uzman doktor açığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10114)
67.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10115)
68.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Şişli Etfal Hastanesinde bir virüsün yayıldığı haberlerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10116)
69.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de yapılacak
sağlık kuruluşlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10117)
70.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10122)
71.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Yenişehir-İnegöl yolunun trafiğe açılmayan
kısmına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10123)
72.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir-İstanbul ve
İzmir-Ankara otoyol projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10124)
73.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir çevre yolunun
uzatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10125)
74.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de yapılan viyadüklere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10126)
75.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Alsancak
Limanı özelleştirme sürecine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10127)
76.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir-Ankara
demiryolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10128)
77.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de Çandarlı ve Kruvaziyer limanları
ile tersane yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10129)
78.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Cihanbeyli ilçesi
girişindeki kavşağa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10130)
79.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, bir köprü ve yol yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10131)
80.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10133)
81.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı
soru önergesi (7/10138)
82.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, krizin
etkilerinin azaltılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10144)
83.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10145)
84.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, bir emekli orgeneralin bazı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10146)
85.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, uyuşturucuyla mücadeleye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10147)
86.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, bazı göstericilere
yapılan müdahalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10149)
87.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, diplomatik pasaporta
vize uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10152)
88.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, 1996’da Ağrı’da meydana gelen bir olaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10154)
89.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının
iptaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10156)
90.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bölgesel kalkınma
çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/10165)
91.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinin kalkındırılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10166)
92.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güney Doğu
Anadolu’daki illerin geliştirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10167)
93.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik zammına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10173)
94.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
kamulaştırmalardan etkilenen bir köye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10174)
95.- Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman’ın, 1996 yılında Ağrı’da meydana gelen bir olaya ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10175)
96.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, polisin bir kişiye
şiddet uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10176)
97.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Gevaş ilçesindeki
bazı uygulamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10177)
98.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki yolların
bakım ve onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10178)
99.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir caddedeki
trafik güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10179)
100.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, okul polisi uygulamasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru Önergesi (7/10180)
101.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Yozgat-Yerköy’de
bazı alanların işgal edildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10181)
102.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, polisin bir kişiye
şiddet uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10182)
103.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, polislerin
karıştıkları iddia edilen bazı olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10183)
104.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da bazı kamu
görevlilerine baskı yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10184)
105.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, kaçırılan ve kaybolan çocuklara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10185)
106.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Gelir İdaresi
Başkanlığı personelinin açtığı idari davalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10192)
107.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tedavi katılım payı zammına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10196)
108.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerde eğitime
açılamayan okullar ile sınıf mevcutları ve öğretmen açıklarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10198)
109.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kalabalık sınıflara ve
öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10200)
110.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, engellilerin eğitimine
yönelik çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10201)
111.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğitim yatırımlarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10202)
112.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğitimdeki bazı sorunlara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10203)
113.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, öğretmen
maaşlarına ve öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10205)
114.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, okullardaki
kalabalık sınıf mevcudiyetine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10206)
115.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Barbaros Hayrettin Paşa Denizcilik Meslek
Lisesinin kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10210)
116.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki eğitim
yöneticilerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10211)
117.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki okulların
yetersizliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10212)
118.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının
iptaline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10213)
119.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta Sağlık Merkez
Müdürlüğü kurulmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10214)
120.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık
hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10215)
121.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, AMATEM’lerin
kapasitesine ve oda paylaşımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10216)
122.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Demirci Devlet
Hastanesinin yetersizliğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10217)
123.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, sigara
yasağının işletmelere etkisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10218)
124.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, bir hastanenin ikiye
ayrılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10219)
125.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı insanların
böbreklerini sattığına yönelik haberlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10220)
126.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
Pazarcık’taki sağlık altyapısına ve personel eksikliklerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10221)
127.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, baz
istasyonlarının denetimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10230)
128.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Afet İşleri Genel
Müdürlüğünün faaliyet raporuna ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10232)
129.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, futbol maçlarındaki olayların önlenmesine
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı
soru önergesi (7/10234)
130.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, AB üyelik sürecinde
yapılması gerekenlere ilişkin Devlet Bakanından (Egemen Bağış) yazılı soru
önergesi (7/10235)
131.- İstanbul Milletvekili
Süleyman Yağız’ın, İstanbul Üniversitesi önünde stant açan polislerin bildiri
dağıttığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10237)
132.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, ekonomik krizin vatandaşa etkilerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10238)
133.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, erişimi engellenen
internet sitelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10239)
134.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, özel güvenlik
elemanlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10240)
135.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ayni ve nakdi
yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10241)
136.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, işsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10242)
137.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, İstanbul’da camilerde asılan mahyaların
kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10243)
138.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, CHP Genel Merkezinin
iletişiminin izlenip izlenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10244)
139.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, il özel idarelerindeki
işçilerin özlük haklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10245)
140.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları kapsamında
alınan İstanbul Kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10246)
141.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kuzey Irak’ın Akdeniz bağlantısının sağlanmasına
yönelik iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10247)
142.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, ekonomik krizin organ
satışına yol açtığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10249)
143.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’da meydana
gelen sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10250)
144.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, İstanbul’da camilere
asılan mahyaların kaldırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı
soru önergesi (7/10253)
145.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yaz Kur’an
kurslarındaki kısıtlamaların kaldırılacağına yönelik beyanına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10254)
146.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Ermenistan
politikasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10257)
147.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Hollanda ziyaretindeki
görüşmelerine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10258)
148.- Afyon
Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, trafiğe kayıtlı
araçların yaşlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10259)
149.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Çaldıran’da
yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10260)
150.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, yerleşim yerlerindeki
yer isimlendirmelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10261)
151.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
yabancılar misafirhaneleri ve mülteci merkezlerindeki duruma ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10262)
152.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, mağdur durumdaki bir
şahsa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10263)
153.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ülkemizdeki etnik
gruplara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10264)
154.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün bazı
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10265)
155.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Samsat ilçesinin sorunlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10266)
156.- Çorum
Milletvekili Derviş Günday’ın, korsan taksiciliğe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10267)
157.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında
adı geçen bir şahsa verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10268)
158.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, bir lisenin
kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10271)
159.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, eğitim kurumlarına
yönetici atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10273)
160.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bir müşavir atamasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10274)
161.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, Adıyaman’da sınav kazanan öğretmenlerin müdür yardımcısı
olarak atanmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10275)
162.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, beden eğitimi
derslerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10276)
163.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, bazı illerdeki
kızamıkçık aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10277)
164.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bazı illerdeki
kızamıkçık aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10278)
165.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, araç muayene ücretlerine ve gelir paylaşımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10282)
166.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kütahya’nın Burdur-Afyon
ve Antalya çevre yolu projesi kapsamına alınmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10283)
167.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Salihli-Gölmarmara-Akhisar yol çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10284)
168.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa-Akhisar-Balıkesir yol çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10285)
169.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Uşak-Kula ayrımı-Selendi yol çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10286)
170.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kula-Salihli yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10287)
171.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Sındırgı-Simav ayrımı-Demirci-Salihli yol çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10288)
172.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bornova-Turgutlu-Salihli yol çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10289)
173.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Menemen-Manisa yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10290)
174.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü onarımı projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10291)
175.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa çevre yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10292)
176.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bergama-Soma-Akhisar yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10293)
177.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Selendi Geçişi yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10294)
178.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10295)
179.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa-İzmir-Turgutlu yol çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10296)
180.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10297)
181.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kırkağaç-Gelenbe yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10298)
182.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10299)
183.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10300)
184.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir alt geçit projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10301)
185.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10302)
186.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10303)
187.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10304)
188.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10305)
189.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10306)
190.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10307)
191.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü onarımı projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10308)
192.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10309)
193.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10310)
194.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki yol ve köprü projelerine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10311)
195.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu Anadolu Bölgesinde
ekonominin gelişmesine yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10313)
196.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, doğalgaz alım
anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10316)
197.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, yaşanan doğal afetlere ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/10319)
10 Aralık 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi hakkında söz isteyen Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, şeker
fabrikalarının özelleştirilmesi ve şekerde kotaların düşürülmesine ilişkin
gündem dışı konuşması
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya)
– Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi, şekerde kotaların düşürülmesiyle alakalı olarak söz almış
bulunuyorum. Hepinize, sözlerime başlarken saygılarımı sunuyorum. Ayrıca, İnsan
Hakları Haftası’nın da tüm insanlığa sevgi, barış, dostluk getirmesini
dileyerek sözlerime devam etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, şeker fabrikalarıyla ilgili, şeker sektörüyle ilgili dün MHP’nin
grup önerisi üzerine burada bir müzakere yapıldı. Bu müzakereler sonucunda
epeyce şeyler söylendi ama bizim de Meclis tutanaklarına geçmesini istediğimiz
bu konuyla ilgili özellikle şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, kotalarla
ilgili ve son günlerde nişasta bazlı şekerin Türk
piyasasına girmesiyle ilgili söyleyeceğimiz sözlerin de tutanaklara geçmesi
anlamında söz almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde şeker pancarı üretimini sona erdirmek ve sektörü
ortadan kaldırmaya yönelik olarak son zamanlarda olağanüstü çalışmaların
yapıldığı, bu çalışmalara başta İktidar olmak üzere, uluslararası şeker
lobileriyle iş birliğinin gerçekleştiğini görmekten büyük üzüntü duymaktayız.
Özellikle son günlerde nişasta bazlı şeker üreticisi
firmaların, birtakım medya kuruluşlarının, Fransa’nın parfüm özü üretilen,
parfümün ham maddesinin yüzde 60’ının özünün üretildiği bir şehirde, Grasse kentinde şeker fiyatlarının yüksekliğiyle ilgili
çalışmalar yapması ve Türkiye’de bu konuyla ilgili kamuoyu oluşturması
dikkatlerden kaçmamaktadır. Şeker fiyatlarının yüksekliğini iddia edenler,
Fransa’daki şeker fiyatlarını, üstelik “Fransa’da şeker fiyatı yüksek.”
Diyenler… Türkiye’deki şeker fiyatlarıyla ilgili… Fransa’daki şeker fiyatının
1.91 dolar/kilogram olduğunu, Japonya’da 1.81 dolar/kilogram olduğunu,
Finlandiya’da 1.83, Norveç’te 1,75, Türkiye’de ise 1,53 dolar/kilogram olduğunu
bir ifade etmek istedim. Yani Türkiye’de şeker pahalı bir şekilde
tüketilmemektedir, bu iddialar yanlıştır. Hâlbuki şeker pancarı üretimi Türk
çiftçisinin en önemli üretimidir. Türkiye’nin de stratejik önemi olan, katma değer
yaratan bir ürünüdür. Bu ürün sadece şeker üretmekle kalmaz, bununla birlikte
yan sektörler harekete geçer. Özellikle Türkiye’nin hayvancılık sektörü şeker
fabrikalarının melasından, küspesinden ve atıklarından faydalanmaktadır. Bunun
dışında, ulaşım sektörü gelişmektedir. Bununla birlikte melas önemli bir
mayanın ham maddesidir. Dolayısıyla, geniş bir üretim alanı olan bir yapıdır.
2000’li yıllarda,
şeker pancarı üreten 500 bin çiftçi ailesinin 200 bine düşmesi, 2 milyon dekar
sulu arazide artık pancar ekilememesi Türkiye’de şeker sanayisinin yüzde 40
daralmasına neden olmuştur. Dolayısıyla, bu konu, Türk çiftçisine de önemli bir
dert ve sıkıntı meydana getirmiştir. Salı günü şeker fabrikaları özelleşmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, 6 tane fabrika özelleşmiştir. Bu özelleşmeyle birlikte, burada
özellikle Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımıza seslenmek
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu özelleştirmeyle birlikte, maalesef ve maalesef, yakında,
Elâzığ, Erzincan, Elbistan, Malatya, Ağrı, Erciş, Erzurum, Kars ve Muş
Fabrikaları da özelleştirilecektir. Bunlar artık özelleşmekle kalmayacak, şeker
maliyetleri yüksek diye kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Günümüzde, Adalet ve Kalkınma Partisinin en önemli başarılarından birisi de işsizlikte
dünya 1’incisi olmamızdır. Bu fabrikaların kapatılması, özellikle Doğu’da ve
Güneydoğu’da tekrar bir işsizliğe neden olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, terörün önlenmesiyle ilgili günümüzde yaşadığımız gayretleri göz
önüne aldığımızda, buradaki işsizlikten doğacak teröre katkı sunmayacak
mısınız? Bu konuyu çok dikkatle ele almanız gerekir. Bu fabrikaların
özelleştirilmesi değil, bu fabrikaların burada bulunan pancar ekicileri
kooperatiflerince ellerine vererek çalıştırmasını sağlamalıyız. Gerekirse, zarar
ediyorsa zararlarının da devlet tarafından desteklenmesini sağlamalıyız.
Maalesef, salı günü yapılan özelleştirmede, 2 tane pancar ekicisi kooperatifi
kuruluşumuz bu ihalelere girmiş ama ihaleleri alamamıştır, ihaleleri bir inşaat
firması almıştır. Şekerle ilgisi olmayan, şeker üretimiyle ilgisi olmayan bir
inşaat firmasının 6 tane fabrikayı alması manidardır. Acaba, bu alan insanlar
inşaat şirketi olunca bu fabrikalara mı talip yoksa şehrin göbeğinde kalan bu
fabrikaların arsalarına mı talip olduğu şüphesi aklımıza gelmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ünsal, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Teşekkür ederim efendim.
Değerli
arkadaşlarım, bu fabrikaların kapanması tehlikesi ortadadır. Bu fabrikaların
arsaları satın alınmıştır ve bu fabrikalar, 6 tane fabrika, 606 milyon dolara
satılarak çok ucuza gitmiştir. Bu fabrikaların bu şekilde özelleştirilmesinin
önüne geçmemiz gerekmektedir. Bu fabrikaların özelleştirilmesinin önüne geçmemizin
dışında da şeker pancarı üretimini daha da destekleyerek, şekerin fiyatının
yüksekliğini bahane eden NBŞ sektörünün -yani nişasta bazlı
sektörün- Türkiye’de yaratmak istediği kaostan bir an evvel kurtulmamız
gerekmektedir.
Bu sözlerimi,
kayıtlara geçmesi anlamında tekrar dile getirmek, ifade etmek istiyorum ve
sizleri saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ünsal.
Gündem dışı
ikinci söz, İnsan Hakları Günü münasebetiyle söz isteyen Kırklareli Milletvekili
Ahmet Gökhan Sarıçam’a aittir.
Buyurun Sayın
Sarıçam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.- Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’ın,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin
kabulünün 61’inci yıl dönümü ve 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin
kabulünün altmış birinci yılını kutlamaktayız. Bu altmış bir yıl içinde, bu
bildirgeye ilk imza atan Türkiye Cumhuriyeti devletinde, birçok Birleşmiş
Milletler sözleşmesine bundan sonraki süreçte de taraf olarak, insan haklarının
ülkemizde güvence altına alınması ve hak ihlallerinin önlenmesi noktasında
önemli bir noktaya gelinmiştir.
Son olarak Avrupa
Konseyi ve Avrupa Birliği üyesi kimi ülkelerin bile henüz onaylamadığı
Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’ye Ek İhtiyari Protokol Hükûmet tarafından Parlamentoya sevk edilmiş ve inşallah
önümüzdeki süreçte bütün milletvekili arkadaşlarımızın da bu konuya destek
vermesiyle onaylanmış olacak. Böylece ülkemiz, insan haklarının güvenceye
alınması ve hak ihlallerinin önlenmesi noktasında çok daha önemli bir noktaya
bizler tarafından getirilmiş olacak.
Bu altmış bir yıl
içinde, biraz önce de belirttiğim gibi, ülkemizde insan haklarının güvenceye
alınması ve hak ihlallerinin önlenmesi noktasında çok önemli çalışmalar
yapıldı. Özellikle 1999 yılındaki Helsinki Zirvesi’nden sonra “AB’ye uyum” adı
altında yapılan dokuz uyum paketindeki reformlarla ülkemizde insan haklarının
ihlalinin önlenmesi, demokratikleşmesi ve insan hak ve özgürlüklerinin
güvenceye alınması noktasında çok önemli düzenlemeler yapıldı.
2008, 10 Aralık
İnsan Hakları Günü’nden 2009, 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne kadar, bu bir
yıllık süreçte de Parlamentomuzda bu konuyla ilgili çok önemli düzenlemeler
yapıldı. Ben kısaca bunları da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Geçtiğimiz bir
yılda ülkemizde Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme
onaylanarak 18 Aralık 2008’de yürürlüğe girdi ve bu Sözleşme’nin ihtiyari
protokolü de Eylül 2009’da imzalandı.
Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne yönelik olarak Kyoto
Protokolü, yine, 2009 yılı içinde onaylanarak yürürlüğe girdi.
25 Şubat 2009
tarihinde kabul edilen 5840 sayılı Kanun ile Türkiye Büyük Millet Meclisi
bünyesinde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu ve ülkemizde kadının
insan haklarının korunması, geliştirilmesi, erkeklerle eşit hak ve imkânlara,
fırsatlara ulaşabilmeleri bakımından önemli bir adım atılmış oldu.
22 Nisan 2009
tarihinde 5892 sayılı Kanun ile her yıl 1 Mayıs tarihi “Emek ve Dayanışma Günü”
adıyla tatil ilan edildi, böylece 1 Mayıs işçi ve emekçinin dayanışma gününe
dönüştürülerek haklarının hep bir ağızdan ifade edilebilmesine imkân sağlanan
bir gün hâline getirildi.
26 Haziran
2009’da 5918 sayılı Kanun ile Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler sayesinde
asker kişilerin barış zamanında yargılanması konusu yeniden düzenlendi ve
Türkiye’deki uygulama AB ile uyumlu hâle getirilerek sivilleşme adına önemli
bir adım atılmış oldu.
15 Haziran
2009’da yapılan ceza ve tevkif kurumlarındaki tüzük düzenlemesiyle de ceza
infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerin önceden bildirdikleri kişilerle
Türkçe dışındaki bir dilde konuşmasına izin verildi.
Türkiye’de insan hakları ve demokratikleşme alanında kararlılıkla
ve samimi bir şekilde bu adımlar atılırken insan haklarının ulusal düzeyde
korunması amacına uygun olarak kurulan ilk ulusal insan haklarını koruma
mekanizması olan Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu da bu bir yıl içinde çok önemli görevleri Komisyon üyesi
arkadaşlarımızla beraber yerine getirdi. Geçtiğimiz yıl boyunca 13 adet Komisyon toplantısı
gerçekleştirildi. Yerinde inceleme yapmak üzere 11 adet geçici nitelikte alt
komisyon oluşturuldu ve bu komisyonların hazırladığı 14 adet rapor da
Komisyonumuzca kabul edildi. Yıl içinde 3 binin üzerinde bireysel başvuru
işleme alındı ve gereğinin yapılması için ilgili kurumlara yönlendirildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Devamla) – Sayın Başkanım, konunun önemine binaen…
BAŞKAN – Sayın
Sarıçam, lütfen tamamlayınız.
AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Devamla) – Ülkemizde insan odaklı bir anlayışın sonucu olarak
kararlılıkla yürütülen insan haklarına ilişkin düzenlemeler önümüzdeki süreçte
de devam edecek ve ülkemiz insan hakları alanında eksiksiz bir denetim
sistemine muhakkak kavuşturulacaktır. Geçen bir yılın gelişmeleri de bunu
açıkça göstermektedir.
Sorunlarımızın
çözümünün ülkemizde demokrasi ve insan hakları standartlarının yükseltilmesiyle
gerçekleşebileceği inancıyla halkımızın ve tüm insanların Dünya İnsan Hakları
Günü’nü kutluyorum. İnsan haklarına göre şekillenmiş bir toplumsal düzenin
hayal olmaktan çıkarak, dünyanın her yerinde gerçeğe dönüşmesini diliyorum. Bu
konuda vermiş olduğunuz katkılardan dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma
teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem
dışı üçüncü söz, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulü ve İnsan Hakları
Günü münasebetiyle söz isteyen -aynı konuda- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’a aittir.
Buyurun Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)
3.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin
kabulünün 61’inci yıl dönümü ve 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
AKIN BİRDAL
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletlerce kabulünün ve ilan edilişinin 61’inci yılı
nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Bundan altmış bir
yıl önce İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. 30 maddesi var; 28
madde kişisel, siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel hakları öngörüyor ve
diğer 2 madde de bu hak ve özgürlükleri düzenleyeceklere ve de kullanacaklara
getirilen yükümlülükleri ifade ediyor. Ama ben, Bildirge’nin sadece 2’nci
maddesini anımsatmakta yarar görüyorum. Çünkü insan haklarının öznesi herkestir
ve bu madde uyarınca da “Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da
başka bir görüş, ulusal ya da sosyal köken, mülkiyet, doğuş ya da herhangi
başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge’yle duyurulan bütün haklardan ve
bütün özgürlüklerden yararlanır. Ayrıca, ister bağımsız olsun ister vesayet
altında ya da özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke
yurttaşı olsun, bir kimse hakkında uyruğunda bulunduğu devlet ya da ülkenin
siyasal, hukuksal ya da uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım
gözetilmeyecektir.” ilkesini belirlemiştir.
Ne yazık ki
insanlık bu hedeflerden oldukça uzaklaşmıştır. Dünya üzerinde barıştan söz
etmek artık zorlaşmıştır. Adalet ve özgürlükler konusunda ise baskı ve otoriter
yönelimler başat hâle gelmeye başlamıştır. Bütün dünyayı kapsayan savaşlar
çıkmasa dahi bölgesel işgal ve savaşlar korkutucu boyutlardadır. Nüfusun, dünya
nüfusunun yüzde 20’sinin bugün 2 dolarla geçinmeye çalıştığı dünyamızda, günlük
2 dolarla yaşamaya çalıştığı dünyamızda silahlanmaya ayrılan pay 1 trilyon 700
milyar dolara ulaşmış durumdadır. Bunun yüzde 60’ı da Amerika Birleşik
Devletleri’nce gerçekleştirilmektedir.
Soğuk savaş
sonrası egemen olan küresel dünyadaki hegemonya ne yazık ki halkların
haklarının ve insanların haklarının korunmasında uluslararası ve bölgesel
topluluklar etki gücünü yitirmiştir. Orta Doğu ise bugün kan gölüne
dönüşmüştür. Pakistan, Afganistan’da süren çatışmalar, Irak işgali,
Kafkasya’daki savaşlar korkutucu gelişmelere neden olmaktadır. İran’da son
aylarda idam sistematik hâle gelmiştir. İsviçre’de inanç ve ibadet özgürlüğü
üzerindeki referandum baskısı veya sonucu insan hakları açısından ciddi
tehditler oluşturmaktadır. Dünya üstünde 1 milyar insan bugün mülteci duruma
düşürülmüştür. Yani her 7 kişiden 1’i göçmen durumundadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde gerek demokratikleşme gerekse insan hakları
açısından durum tam bir karanlık hâldedir. Şimdi bir hafta içerisinde olup
bitenlere bakalım. Şimdi, bir söz var: Barışta çocuklar anne babalarının
cenazesini kaldırır ama savaşta anne babalar çocuklarının cenazesini kaldırır.
Şimdi son bir hafta içerisinde İstanbul’da, Diyarbakır’da ve Tokat’ta, Serap
Eser, Aydın Erdem ve 7 askerimizi ne yazık ki anne babalar ve hepimiz, büyük
bir acıyla, onların cenazesini kaldırmak durumunda kaldık.
Türkiye’de insan
haklarının fotoğrafı iyi mi, değil mi? Bunun yanıtı nedir? Kriteri nedir? İyi
veya kötü oluşunun salt ölçüsü: Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası bölgesel
topluluklardan doğan kabul ettiği sözleşmeleri iç hukukuyla, Anayasa’sıyla,
yasalarıyla ne kadar içselleştirmiştir ve bunu uygulamaya ne denli
dönüştürmektedir? İşte ölçü budur. Bakıldığı zaman da kapkaranlık bir tabloyla
karşı karşıya kalmaktayız. Son bir hafta içerisinde sadece şu olup bitenler ki…
Ne yazık ki,
sayın milletvekilleri, Dünya İnsan Hakları Günü’nü ve bu dünyanın içinde yer
alan Türkiye’nin insan hakları sorununu beş dakikaya sıkıştırmak durumunda
kalıyoruz. O nedenle sayın Başkanlık keşke bu süreleri
uzatabilmiş olsaydı, gerçekten insan haklarının hem bu karanlık fotoğrafını
verebilmiş hem de nasıl aydınlatabilirizi
konuşabilmiş olsaydık. Şimdi, son bir hafta içerisinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan, teşekkürler.
Arkadaşlar, başta
yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler kuşatılmıştır ve şu anda
işkence, kişi güvenliği, özgürlüğü, cezaevleri ve bütün düşünce, ifade
özgürlüğü ağır ihlal altındadır ve bunları, ilgili olanlara bütün rakamları,
son rakamları verebiliriz. Türkiye Büyük Millet Meclisi demokratikleşme,
sivilleşme yolunda önemli bir fırsat yakalamıştı ama ne yazık ki bu fırsat yine
heba ediliyor ve Türkiye inatla ve bilerek geriliyor, örneğin Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu. Az önce Sayın Başkan Vekilimiz
bir fotoğraf verdi. Şimdi, biz nereden başvuru oluyorsa gidiyoruz. İmralı’da
bir işkence sistemi var. İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna başvurdum. Bakın,
gidelim, durumu saptayalım ve kamuoyuna da açıklayalım. Ama nedense, ısrarla ve
inatla Komisyon böyle bir heyetin oluşturulmasına karşı çıktı. Bu nedenle
durumun vahametini hepimiz biliyoruz. Eğer insan haklarına dayalı, hukukun
üstünlüğünü temel alan ve Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümü temelinde
bir açılım olacaksa Türkiye’de…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Birdal, teşekkür ediyorum.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım. Bir dakika daha rica ediyorum Sayın
Başkanım, mümkünse.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Benim böyle bir uygulamam yok.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Peki.
Değerli
arkadaşlar, umuyorum ki belki öğleden sonra, o da ekonomik haklar çerçevesinde
Çek Yasası konusunda görüşümüzü aldığınız zaman söz verildiğinde insan
haklarına, diğer yanlarına da değineceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem
dışı son iki konuşmaya, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kırklareli
Milletvekilimiz Sayın Gökhan Sarıçam ve Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Akın Birdal, 10 Aralık “Dünya İnsan Hakları Günü” münasebetiyle
gündem dışı konuşmalar yaptılar, kendilerine teşekkür ediyorum. Dünyanın her
yerinde Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin yıl dönümü törenlerle
kutlanmaktadır. Bugüne ait konuşmalar yapılmakta, etkinlikler yapılmaktadır.
Meclisimizde bu konunun gündeme getirilmesini de fevkalade olumlu buluyorum,
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabulünün 61’inci
yıl dönümü. 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yeni
bir düzenlemeyle yayınlandı ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kabul etti. Bu
Sözleşme 6 Nisan 1949’da onaylandı, dolayısıyla 10 Aralık günü altmış bir
yıldan bu yana Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.
Bu beyanname
günümüzde tüm dünya devletlerinin üzerinde uzlaştığı, insanlığın ortak
değerlerini yansıtan, hem sivil ve siyasal hem de ekonomik, sosyal ve kültürel
insan haklarını ihtiva eden bir insan hakları idealidir. Hukuki açıdan olmasa
da ahlaki açıdan tüm dünya devletlerini ve herkesi bağlayan bu beyanname tüm
insanların hiçbir ayrım gözetilmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı
eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olduğunu ilan etmektedir. Buna göre
herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, doğuş,
tabiiyet, servet ya da benzeri başka bir statü gibi herhangi bir ayrım
gözetilmeksizin bu Beyanname’de ileri sürülen tüm hak ve özgürlüklerden eşit
bir şekilde istifade eder.
Evrensel
Beyanname’nin ilanından sonraki yıllarda uluslararası ve bölgesel düzeyde insan
haklarıyla ilgili birçok alanda kapsamlı ilkeler içeren birçok sözleşme kabul
edilmiş, bildirgeler yayınlanmış ve insanlık vicdanını derinden yaralayan
ihlallerin önlenmesine yönelik pek çok mekanizmalar oluşturulmuş, bunun sonucunda
insanlık suçu işleyenlerin yargılanabileceği uluslararası mahkemeler bile
kurulmuştur.
Günümüzde insan
haklarının korunması ve geliştirilmesi ülkelerin bir iç sorunu olmaktan çıkmış,
tüm insanlığın ortak bir sorunu hâline gelmiştir. Bununla birlikte insan
hakları alanında evrensel ve bölgesel düzeyde kabul edilen tüm standartlara ve
uygulamadaki gelişmelere rağmen insan haklarının en temel değerlerini hedef
alan ırkçılık, ayrımcılık, nefret ve hoşgörüsüzlük günümüzde çok önemli bir
sorun olmaya devam etmektedir.
Yüksek insanlık
ideali olan insan haklarını, uygulamada herkesin yararlanabileceği şekilde
gerçekleştirmek ve dolayısıyla bireyler ve toplumlararası hoşgörü ve saygıyı
pekiştirmek için devletlere, tüm ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlara,
sivil toplum kuruluşlarına, bireylere bu konuda birçok önemli görev ve
sorumluluk düşmektedir.
Hoşgörü,
kardeşlik, sevgi ve dayanışma konusundaki tarihsel birikim ve deneyimlerinden
ilham alan Türkiye, başta ayrımcılık ve hoşgörüsüzlükle mücadele olmak üzere
günümüzde evrensel düzeyde tanınan tüm insan haklarının evrensel bir gerçekliğe
dönüştürülebilmesinde öncü ve etkin rol oynayabilecek önemli bir potansiyele,
duygu ve düşünce iklimine sahiptir.
İnsan haklarının,
korunması ve geliştirilmesi konusunda sorumluluk, öncelikle devletlere ait
olmakla birlikte, bu görev, medyadan sivil toplum örgütlerine, siyasi
partilerden iş dünyasına, dünya devletler ailesinin zengin ve müreffeh
devletlerinden uluslararası örgüt ve kuruluşlara kadar tüm kuruluş ve bireylerin
iş birliğini gerektirmektedir.
İnsan haklarını
sadece devletle, oluşturulan hukuk düzeniyle koruyup geliştirmek mümkün
değildir. İnsan haklarının, insanların gönül ve zihin dünyasında yer bulması
insan haklarını korumanın en güçlü teminatıdır. Sadece kendi hakkı veya çıkarı
için değil, başkalarının hakkı ve çıkarı için de mücadele edebilen, her türlü
haksızlığa karşı onurlu ve dik durabilen sorumlu insanların, sivil toplumun,
kurum ve kuruluşların varlığı insan haklarının herkes için gerçekleştirilebilmesinin
önemli bir güvencesi olacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmeti olarak,
ülkemizdeki demokrasi standardını yükseltmek, kamu yönetiminde şeffaflık
sağlamak, bireyin hak ve özgürlüklerini artırmayı temel politika hedeflerimiz
arasına koyduk. İş başına geldiğimizde açıkladığımız Acil Eylem Planı’nda
“Demokratikleşme ve Hukuk Reformu” başlığı altında tam 24 faaliyet
gerçekleştirmeyi ilan ettik. Bugüne kadar bu planımızdan 21 faaliyet
gerçekleştirilmiştir. Bunlardan bazıları Anayasa değişikliği, bazıları kanun,
yeni kanun değişiklikleri, bazıları da mevzuatın yeniden düzenlenmesidir.
Şüphesiz bu faaliyetleri Meclisimizin iktidarıyla muhalefetiyle, tüm
milletvekillerimizin katkısıyla gerçekleştirdik. Çok zaman almaması bakımından
sadece hatırlatmalar yaparak geldiğimiz noktayı tekrar sayın
Meclisimize arz etmek istiyorum.
Bu faaliyetlerimizden bazıları: Anayasa ve diğer mevzuatta gerekli
değişiklikler yapılmış, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine Dair
Program çerçevesinde sırasıyla pek çok kanun ve kararnamede değişiklik
yapılmasına ilişkin 4778, 4793, 4928, 4963 sayılı kanunlar yürürlüğe girmiş,
temel hak ve hürriyetlerin başta Avrupa Birliği Kopenhag Kriterleri ve evrensel
standartlara çıkarılması yönünde çok önemli mesafeler kaydedilmiş ve esasen
bunlar sebebiyle de Avrupa Birliği tarafından ülkemize müzakere tarihi
verilmiştir.
İşkencenin
önlenmesine yönelik olarak Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği
uyum yasaları kapsamında değiştirilmiş, İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu
Başkanlığında İnsan Haklarını İhlal İddialarını İnceleme Bürosu kurulmuş;
Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde Jandarma İnsan Hakları İhlallerini
İnceleme ve Değerlendirme Merkezi “JİHİDEM” açılmıştır.
İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Kanunu’nun 7’nci maddesi değişikliğiyle insan hakları
ihlalleriyle ilgili başvurularda azami cevap süresi üç aydan altmış güne
indirilmiş ve bu tür başvuruların daha kısa sürede cevaplandırılmaları hukuki
güvence altına alınmıştır.
Adil yargılama
ilkesine aykırı yargılama kademelerinin kaldırılması amacı doğrultusunda 5190
sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun’
Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında 5233 sayılı Kanun kabul
edilmiş, ayrıca bu kapsamda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Çocukları
Koruma Kanunu yasalaşmış; Kamu Denetçiliği Kurumu Kanun Tasarısı Türkiye Büyük
Millet Meclisine, Tanık Koruma Kanunu Taslağı ve Kişisel Verilerin Korunması
Kanunu Taslağı da Meclisimize intikal ettirilmiştir.
Dünyada meydana
gelen sosyal, siyasal, ekonomik değişiklikler karşısında yetersiz kalan Türk
Ceza Kanunu yenilenerek 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu yasalaşmıştır. 2659
sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu, 3682 sayılı Adli Sicil Kanunu’nda değişiklik
yapılarak Adli Tıp Kurumu çağın ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılmış,
adli sicil kayıtları daha düzenli bir sistemle yeniden kurulmuş, Ulusal Yargı
Ağı Projesi (UYAP) çalışmalarının tamamlanması gerçekleştirilmiştir.
5235 sayılı Adli
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu Hakkında
Kanun, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun, Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama
Usullerine Dair Kanun yasalaşmış; istinaf mahkemeleri, çocuk mahkemeleri, fikrî
ve sınai haklar, hukuk ve ceza mahkemeleri gibi
ihtisas mahkemeleri kurulmuş, Çocukları Koruma Kanunu kabul edilmiştir.
Hâkimlerin
bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamak amacıyla, 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkında Kanun, Türkiye Adalet Akademisi Kanunu’nda değişiklik yapılmasını
amaçlayan buna dair Kanun ve diğer kanunlarda da değişiklikler yapılması, 24/12/2005 tarih 26033 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, bunlara ilaveten infaz sistemi
iyileştirilmiş; hâkim, savcı ve yardımcı adalet personeli açığını, adliye
teşkilatının altyapı eksiklerini giderecek yasal ve idari tedbirler alınmış;
Siyasi Partiler Kanunu’nun 104’üncü maddesinde, Anayasa’nın 69’uncu maddesi
değişikliğine paralel olarak siyasi partilerin kapatılması şekilleri yeniden
düzenlenmiş ve kapatma yaptırımı yerine ilgili siyasi partinin devlet
yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması yaptırımı getirilmiştir.
Dilekçe Hakkının
Kullanılmasına Dair Kanun’un şu şu maddeleri
değişiklikleriyle, Türkiye’de ikamet eden yabancıların dilekçe hakları
Anayasa’nın 74’üncü maddesi değişikliğine paralel olarak yeniden düzenlenmiş,
cevap verme süresi altmış günden otuz güne indirilmiştir.
Adli Sicil
Kanunu’nun 5’inci maddesi değiştirilerek, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına
Dair Sözleşme’de belirlenen esaslara paralel olarak, on sekiz yaşından küçükler
hakkında adli sicile geçirilen bilgilerin ancak istisnai durumlarda talep
edilebileceği öngörülmüştür.
Adli Sicil Kanunu’nun 8’inci maddesinde yapılan değişikliklerle,
adli sicilden silinemeyecek suç kavramı ortadan kaldırılmış ve Birleşmiş
Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye uygun olarak suç tarihinde on sekiz
yaşını tamamlamamış olanları kapsayacak biçimde yapılan düzenlemeyle Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararı verdiği durumlarda ihlal kararına konu
olan suçlarla ilgili bilgilerin bilgi arşivinde saklanmasının önlenmesi
amaçlanmıştır.
Türk Ceza
Kanunu’nda yapılan değişiklerle namus için çocuk öldürme suçunun failine
verilen cezalar ağırlaştırılmış, töre cinayetleri olarak adlandırılan
durumlarda fiilin cezasında indirim yapılmasını içeren madde yürürlükten
kaldırılmıştır, failin cezasında.
Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’da yapılan değişikliklerle
Türk vatandaşlarınca günlük yaşamda geleneksel olarak kullanılan farklı dil ve
lehçelerde yayın yapılması imkânının hem kamu hem de özel radyo ve televizyon
kuruluşları vasıtasıyla sağlanması yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Türk Ceza
Kanunu’nun 301’inci maddesinden dolayı soruşturma yapılması Adalet Bakanımızın
iznine tabi tutulup TRT tarafından farklı dil ve lehçelerde yayın
yapılabilmesine imkân tanınmıştır.
Ülkemiz,
engellilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde
yararlanmasını teşvik ve temin etmeyi ve insanlık onurlarına saygıyı
güçlendirmeyi amaçlayan engelli haklarına ilişkin sözleşmeye de taraf olmuştur.
Kadın haklarının
korunması ve geliştirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmuştur.
Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nda yapılan değişiklerle direnişle
karşılaşmadığı sürece polisin güç kullanma yetkisi kaldırılmıştır.
Cezaevlerinin
fiziki altyapısının iyileştirilmesi çalışmalarına devam edilmektedir.
Basın Kanunu,
Siyasi Partiler Kanunu, Dernekler Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri
Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanun ve İl İdaresi Kanunu’nda değişiklikler gerçekleştirilmiştir.
İfade
özgürlüğünün genişletilmesi amacıyla, daha ileri bir adım olarak, Basın
Kanunu’nun 15’inci maddesinde yapılan değişiklikle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi içtihatlarına uyum, basının demokratik toplumlardaki fonksiyonunu
yerine getirmesi ve kamunun bilgilenme hakkının korunması için basının haber
kaynaklarını açıklamaya zorlanamayacağı hükmü getirilmiştir.
İşkencenin önlenmesi bağlamında, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na
eklenen bir madde ile -Ek madde 7- işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin
soruşturma ve kovuşturmaların acele işlerden sayılacağı, öncelik ve ivedilikle
ele alınacağı, bu suçlarla ilgili davalarda zorunluluk olmadıkça duruşmalara
otuz günden fazla ara verilemeyeceği, adli tatilde de bu davaların görüleceği
düzenlenmiştir.
İnsan haklarını
sadece devletle ve oluşturulan hukuk düzeni ile koruyup, geliştirmek mümkün
değildir. İnsan haklarının insanların gönül ve zihin dünyasında yer bulması
insan haklarını korumanın en güçlü teminatıdır. Sadece kendi hakkı veya çıkarı
için değil, başkalarının hakkı ve çıkarı için de mücadele edebilen, her türlü
haksızlığa karşı onurlu ve dik durabilen sorumlu insanların, sivil toplumun,
kurum ve kuruluşların varlığı insan haklarını herkes için gerçekleştirebilmenin
en önemli güvencesi olacaktır.
Sayın
milletvekilleri, şüphesiz, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları alanında
reform süreci veya başka bir anlatımla insan hakları seferberliği devam
etmektedir. Son dönemlerde de “Demokratik açılım süreci” olarak tanımlanan
sürecin temel hedefi de insanımızın insan hakları ve temel özgürlük çıtasını
arzu edilen en yüksek noktaya çekmek ve ülkemizi insan hakları açısından
yaşanılabilir, ideal bir ülke konumuna getirmektir. Hiç şüphesiz, insan
haklarını toplumsal barışın ve güvenliğin teminatı olarak gören bir anlayış,
demokratik açılım sürecinin de temel felsefesini oluşturmaktadır.
Türkiye, insanı
için gerçekleştirdiği son dönemdeki sayısız reformlarla birlikte, hem devlet ve
halkı arasındaki gönül köprüsünü güçlendirmiş hem de hak arama bilincini tüm
toplum bazında yaygınlaştırmıştır.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; şüphesiz Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları alanında
reform sürecinin devam ettiğini söylemiştim. İnsan hakları alanında
uluslararası standartlara uygun yeni bir kurumsal yapılanmaya gidilmesi
demokratik açılım sürecinin de önemli bir parçasını teşkil etmektedir.
Geçtiğimiz
günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Sayın İçişleri Bakanının da açıkladığı
üzere, insan hakları alanında denetim mekanizmasını güçlendirmek amacıyla
Birleşmiş Milletler Paris Prensipleri’ne uygun, ulusal bir insan hakları kurumu
ve ayrımcılık komisyonunun ayrıca kurulması bu kurumsal yapılanmanın en önemli
ayağını oluşturmaktadır. İnsanımızın haklarını uluslararası
standartlar düzeyinde daha iyi koruyup geliştirmek, devlete veya insan hakları
ihlal potansiyeline sahip diğer aktörlere karşı yapılan insan hakları
ihlallerini araştırıp çözüme kavuşturmak, insan haklarıyla ilgili eğitim ve
bilinçlendirme faaliyetlerinde bulunmak ve insan haklarının
gerçekleştirilmesinin önündeki yasal, idari ve toplumsal engelleri tespit edip
ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaları yapmak üzere Türkiye insan hakları
kurumu kurulacak ve ayrımcılıkla mücadele gibi gittikçe önem kazanan bir sorun
alanında araştırmalar yapıp konuyla ilgili şikâyetleri inceleyecek olan
ayrımcılık komisyonu bu alanda önemli bir boşluğu dolduracaktır. Benzer
bir şekilde, İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin İhtiyari
Protokol’ünün ülkemizce onaylanmasını müteakip bir yıl içerisinde kurulacak
ulusal önleme mekanizması da işkence ve kötü muameleyle mücadelede çok önemli
bir merhale olacaktır.
Unutulmamalıdır
ki insan haklarının korunup geliştirilmesi kamu güvenliğini tehdit eden bir
unsur değil, bilakis bireylere onurlu bir yaşamın tüm koşullarını sağlaması
yönüyle kamu düzeninin, huzurun ve esenliğin teminatıdır. “İnsan hakları”
hukuksuzluğun, kargaşanın, düzensizliğin adı değil, bilakis tüm bireylerin
onurundan kaynaklanan haklarının ahenkli bir uyumu; toplumsal barışın,
kardeşliğin, hoşgörü, sevgi ve saygının ortak dilidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü
münasebetiyle hem yapılan konuşmalara hem de Hükûmetimiz
tarafından bu konuda yapılan çalışmalara temas etme fırsatı buldum. İlginizden
ve sabrınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.
Şu ana kadar
yapılan çalışmaları Meclisimiz insan hakları konusundaki duyarlılığı sebebiyle
müştereken gerçekleştirmiştir. Bundan sonra yapacağımız tüm çalışmalarda da tüm
milletvekillerimizin katkısının olacağına inanıyorum.
Hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Ağırbaş, bir söz talebiniz var. Nedir?
Buyurun.
AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(İstanbul) – Bugüne yönelik konuşmak istiyordum Sayın Başkan. Birkaç dakika, iki dakika müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Sayın Ağırbaş, gündem dışı konuşmalarda diğer sayın
milletvekillerine söz vermememize rağmen, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu
üyesi, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi olmanız ve ayrıca da bayan
olmanız sebebiyle yerinizden üç dakika söz veriyorum.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın,
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 61’inci yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Herkesin eşit
haklardan yararlanmasını sağlayan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin bugün
61’inci yıl dönümü. Özellikle Demokratik Sol Partinin içinde bulunduğu 1999 ve
sonraki yıllardaki hükûmetler döneminde önemli
düzenlemeler gerçekleştirilerek hayata geçirilmiştir. Gerçekleştirilen Anayasa
değişikliklerinin, bugün, büyük kısmı insan haklarıyla ilgili olmuştur.
Ancak, bugün hâlâ
ülkemizde ne ile suçlandığını bilmeyen, hapishanelerde tutuklu bulunan
akademisyenler, politikacılar, gazeteciler ve emekli askerler bulunmaktadır.
Basın, birtakım cezalarla susturulmaya çalışılmaktadır. Bunlar, ülkemizin
geleceğini tehdit eden son derece vahim girişimlerdir.
Kadınlara yönelik
şiddet artarak sürmektedir. Kadınlar hâlâ erkeklerle birçok konuda, haklarının
kullanımı konusunda eşit haklara sahip değillerdir.
Sendikal
örgütlenme özgürlüğünün önünde hâlâ engeller bulunmaktadır.
İnsan haklarına
aykırı hususların son bulması için, ivedilikle gerekli düzenlemeler
yapılmalıdır. Ülkemizin demokratikleşmesi ve insan hakları ihlallerinin son
bulması amacıyla yapılması gereken düzenlemelerin gerçekleştirilmesi hususunda
Demokratik Sol Partinin her zaman gerekli desteği vereceğini ve insan hakları
ihlallerinin her zaman karşısında yer alacağını belirterek hepinize saygılar
sunarım.
Çok teşekkür
ediyorum. (DSP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ağırbaş.
Gündeme
geçiyoruz.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçeceğiz
ancak bundan önce Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 milletvekilinin,
emniyet teşkilatı mensuplarının çalışma şartlarında ve özlük haklarındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/489)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu düzen ve
güvenliğinin sağlanması için suça karşı yapılan etkin mücadelede toplumsal
barışın kesintisiz bir şekilde sürdürülmesinde en önemli etken olan Emniyet
Teşkilatı mensuplarımızın faaliyet alanlarındaki başarılı çalışmalarına rağmen
özlük haklarında herhangi bir iyileştirme henüz gerçekleştirilmemiştir. Ağır
çalışma koşulları ile görevlerini yerine getiren emniyet teşkilatı
mensuplarımızın çalışma koşullarındaki zorlukları tespit etmek ve özlük hakları
bakımından alınacak önlemleri tespit etmek üzere Anayasanın 98’inci ve TBMM
içtüzüğünün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Hasan Özdemir (Gaziantep)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
4) Rıdvan Yalçın (Ordu)
5) Şenol Bal (İzmir)
6) Behiç Çelik (Mersin)
7) Ahmet Orhan (Manisa)
8) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
9) Recep Taner (Aydın)
10) Osman Durmuş (Kırıkkale)
11) Beytullah Asil (Eskişehir)
12) İzzettin Yılmaz (Hatay)
13) D.Ali Torlak (İstanbul)
14) Zeki Ertugay (Erzurum)
15) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
16) Metin Ergun (Muğla)
17) Ahmet Bukan (Çankırı)
18) Gürcan Dağdaş (Kars)
19) Osman Ertuğrul (Aksaray)
20) Kadir Ural (Mersin)
21) Hüseyin Yıldız (Antalya)
22) Ali Uzunırmak (Aydın)
23) İsmet Büyükataman (Bursa)
Gerekçe:
Emniyet Teşkilatı
ülkemizin iç güvenliğinin temeli ve toplumsal barışın teminatı olarak
hizmetlerini aksatmadan devam ettirmektedir. Ancak, emniyet teşkilatı
mensuplarımıza sağlanan özlük hakları bu hizmetlerin daha sağlıklı bir şekilde
yerine getirilmesinde önemli bir etken olacaktır.
Bugün emniyet
teşkilatı mensuplarımız maaş, konut, hizmet aracı, terfiler ve atamalar gibi
çalışma şartlarını doğrudan ilgilendiren alanlarda ciddi sıkıntılar
yaşamaktadırlar.
Ülkemizde emniyet
teşkilatı mensuplarımıza gerekli maddi olanaklar sağlanamamakla birlikte,
polislerimizin özlük hakları gibi alanlarda diğer devlet memurlarına sağlanan
olanaklar sunulmamaktadır. Emniyet Teşkilatının gece gündüz başarılı
çalışmalarına rağmen özlük hakları bu çalışmaları karşılayacak bir düzeyde
değildir.
Örneğin, polisler
diğer memurlar gibi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında görev
yapmakta, maaş ve özlük haklan bu kanuna göre şekillenmektedir. Fakat çalışma
şartları bu kanun kapsamındaki diğer memurlardan çok daha zordur. Diğer devlet
memurları haftada 40 saat, yılda 249 gün ve toplamda bin 992 saat
çalışmaktadır. Oysa Emniyet Teşkilatı içerisinde en iyi çalışma saati olarak
bilinen ve hafta izninin bulunmadığı 12/24 çalışma sisteminde haftada 60 saat;
haftada bir gün izin kullanılan 12/12 çalışma sisteminde haftada 72 saat
çalışılmakta ve bu da yılda 313 gün, toplamda ise 3 bin 756 saat etmektedir.
Görüldüğü gibi aynı kanun kapsamında görev yapmalarına rağmen polislerimiz
diğer devlet memurlarından %88 oranında fazla çalışmaktadır.
Emniyet Teşkilatı
mensuplarımız bu fazla çalışma saatlerine karşılık 195 ile 210 YTL arasında bir
ödemeye tabi tutulmaktadır. Yapılan bu ödemeler teşkilat mensuplarımızın görev
süresinde maruz kaldıkları tehdit ve tehlikeler göz önüne alındığında
gerçekçilikten uzak bir görüntü vermektedir.
Ağır çalışma
koşullan altında polislerimiz ciddi toplumsal ve ailevi sorunlar da
yaşamaktadırlar. Polislerimiz haftada bir gün, o da hafta sonu günlerinde izin
kullanabilmektedir. Ancak o gün görev yaptığı şehirde futbol maçı, toplantı ya
da gösteri yürüyüşü varsa bu izinli günleri de göz ardı edilerek polisimiz
görev almaktadır. Böylece haftanın 7 günü çalışan polisimiz ailesine vakit
ayıramamakta ve aile içi problemler yaşamaktadır.
Polislerimizin içerisinde
bulundukları bu sosyal bunalım tablosunu rakamlarla da ifade etmek mümkündür:
Son 10 yılda 276 polisin intihar ederek, toplamda ise bin 556 polis görevi
sırasında ve görevin yarattığı meslek hastalıklarına bağlı olarak vefat
etmiştir. Bununla birlikte 704 polis malulen ve bin 413 polis de disiplin
yönünden görevine son verilmiştir.
Emniyet teşkilatı
mensuplarımızın maaşları konusunda da ciddi sorunları bulunmaktadır. Örneğin, 2
bin 106 TL maaş alan polis memuru emekli olduğunda bin 281 TL maaş almaktadır.
Yine 2 bin 449 TL maaş alan dördüncü sınıf emniyet müdürü emekli olduğunda bin
321 TL maaş almaktadır.
Devletimizin en
köklü kuruluşlarından olan ve bugün 200 bin’e yaklaşan personel sayısı ile
ülkemizin huzur ve güvenliği için çalışmalarını sürdüren Emniyet Teşkilatımız
özlük haklarının iyileştirilmesine gerek duyulmaktadır.
2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel
ve 19 milletvekilinin, mülteci ve kaçak göçmenler sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/490)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde 18.000
den fazla kayıtlı mülteci bulunmaktadır. Kayıt altına alınamamış mülteci sayısı
ise bilinmemektedir. Sayısı yüzbinlerle ifade edilen
mülteci statüsü kazanamamış sığınmacı ya da göçmen ülkemizde bulunmaktadır.
Ülkemizde
mevzuattan ve uygulamalardan kaynaklanan sorunlar, ırkı, dini, bir toplumsal
gruba aidiyeti ya da siyasal görüşü nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan
sığınmacılara yönelik “insan onuruna yakışır” bir koruma sağlanmasını
engellemektedir. Zulme uğradığından dolayı ülkemize sığınan kişinin ülkemiz
için yük değil aksine bir onur olduğu unutulmadan mültecilerin sorunlarının
acilen ortadan kaldırılması gerekliliği bulunmaktadır.
Bu nedenle ülkemize
sığınmak zorunda kalan insanların sorunlarının saptanması ve alınacak
tedbirlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İç
Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ederiz. 03.11.2009
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)
3) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
5) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
6) Gürol Ergin (Muğla)
7) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
8) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
9) Tekin Bingöl (Ankara)
10) Rahmi Güner (Ordu)
11) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
12) Fatma Nur Serter (İstanbul)
13) İsa Gök (Mersin)
14) Hüsnü Çöllü (Antalya)
15) Rasim Çakır (Edirne)
16) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
17) Bilgin Paçarız (Edirne)
18) Fevzi Topuz (Muğla)
19) Birgen Keleş (İstanbul)
20) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
Gerekçe:
Günümüzde çoğu
Avrupa ülkesinde sığınma hakkı temel bir hak olarak anayasalarında yer almakla
beraber sınır güvenliği, artan göçmen baskısı ve ekonomik sebeplerle mülteci ve
göçmen sorununa duyarlılık Avrupa’da azalmakta, bu sorun giderek Türkiye gibi
ülkelere kayma eğilimi göstermektedir.
Genel olarak
ülkemiz Afrika ve Orta Doğu ülkeleri kaynaklı göçmen hareketlerinde Avrupa
ülkelerine geçişte transit ülke olarak kullanılmaktadır. Bu geçiş sürecinde yüzlerce
göçmen batan teknelerde veya kamyon kasalarında hayatlarını kaybetmektedir.
Irkı, dini, bir
toplumsal gruba aidiyeti ya da siyasal görüşü nedeniyle ülkesini terk etmek
zorunda kalan insanların, ülkemizde yabancı misafirhanelerinde zaman zaman isyanlara neden olacak denli kötü koşullarda yaşamak
zorunda bırakılmaları mağduriyetlerini artırmaktadır.
Özellikle
“yabancı misafirhaneleri”nin fiziki durumları ve
mültecilerin alıkonulma koşulları oldukça rahatsız edicidir. Helsinki
Yurttaşlar Komitesi’nce 2007 yılında hazırlanan bir raporda 16 yataklık alanda
200 kişilik bir grubun tutulduğu, banyo ve koğuşların kirli ve böceklenmiş
olduğu, sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu, mültecilerin zaman zaman dayağa varan fiziksel ve sözlü kötü muameleye maruz
bırakıldıkları gözlemlerine yer verilmiştir. Yetersiz ve sağlıksız içme suyu,
yemeklerin kalori ve besin değerlerinin düşüklüğü, mültecilerin anladıkları
dillerde bilgilendirme materyalleri hazırlanmaması, işkenceye uğramış
mültecilere yeterli psikolojik destek sağlanmaması aynı raporun içinde yer alan
gözlemlerdir.
İnsan Hakları
İzleme Örgütü’nce hazırlanan bir başka raporda mülteci statüsünde olmayan kaçak
göçmenlerin Türkiye tarafından insanlık dışı ve onur kırıcı koşullarda
gözaltında tutulduğu ve kendilerine sığınma başvurusunda bulunabilmeleri için
anlamlı koşullar sağlanmadığı belirtilmektedir. Söz konusu rapor mülteci,
sığınmacı ve göçmenlerin alıkonma şartları ve barınma koşulları konusunda pek
çoğu haklı olan eleştiriler sunmaktadır.
Avrupa İnsan
Haklan Mahkemesi’nin Yabancılar Misafirhanesi tabir edilen kapatma yerlerindeki
alıkonma uygulamasının hukuka aykırılığı, Türkiye’deki yargının sınırdışı ve iltica vakalarındaki etkisizliği ile
Türkiye’nin düzensiz göç kontrolü ve iltica alanındaki mevzuat ve uygulamalarının
temelden değiştirilmesi gerektiğine işaret etmesi bu konularda ülkemizin içinde
bulunduğu durumu sergilemesi açısından önem taşımaktadır.
1951 tarihli
Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşmeyi “coğrafi çekinceyle” imzalayan
Türkiye’de hâlen bir mülteci yasası bulunmamaktadır. Söz konusu sözleşmede
“mülteci” durumunda olup korunma ihtiyacı bulunan yabancılar “Avrupa
ülkelerinden gelenler” ve “Avrupa dışından ülkelerden gelenler” olarak ikiye
ayrılmaktadır. “Avrupa ülkelerinden gelen” ve mülteci durumunda bulunan
kişilere Türkiye’de “iltica” hakkı tanınmakta, “Avrupa dışından ülkelerden
gelen” kişiler ise geçici sığınma tabir edilen sınırlı bir korumadan
yararlandırılmaktadır.
Ancak mevzuatın
uygulanmasında, mevzuattaki kavram kargaşasından ve tanımların yetersizliğinden
kaynaklanan sorunlar yaşanmaktadır. Mülteci, sığınmacı, göçmen tanımları
birbirinin yerine ikame edilmekte ve yorumlanmaktadır. Bütün bu koşullar
ülkemize göçmen, mülteci veya sığınmacı sıfatıyla gelen insanların aleyhine işleyen
bir mekanizmaya neden olmaktadır.
Bu konuda 1983
Mülteci Misafirhanesi Yönetmeliği ve 1994 tarihli Sığınma Yönetmeliği ve bu
yönetmelikte 2004 yılında yapılan değişiklik ile 2006 yılında yayımlanan
genelge ülkemizin temel mülteci mevzuatını oluşturmaktadır. AB uyum süreci
kapsamındaki İltica ve Göç Alanındaki Avrupa Birliği Müktesebatının
Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Eylem Planı’nın ise hayata geçirilmesinde
sıkıntı yaşanmaktadır.
Türk sığınma
sistemine temel oluşturan düzenlemelerin genelgelerle şekillenen ve yönetime
geniş takdir yetkisi veren düzenlemeler olması ve uygulamada bu takdir
yetkisinin olumlu anlamda yorumlanmamasından kaynaklı sıkıntılar bulunmakta,
Türkiye’de sığınma sistemini temel hak ve özgürlükler eksenine taşıyacak genel
bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.
3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 22
milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/491)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezi (ÖSYM), 19 Kasım 1974 tarihinde “Üniversitelerarası Öğrenci
Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÜSYM)” adıyla kurulduğundan, 1981 yılında
Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kuruluna (YÖK) bağlanarak “Öğrenci Seçme
ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)” adıyla günümüze gelene kadar ülkemizde en çok
güvenilen kurumlardan biridir.
Yükseköğretim
Kanunu’na bağlı olarak faaliyet göstermekte olan ÖSYM’nin bir kanuna ihtiyacı
vardır. Kurum olarak da YÖK’e bağlı olan ÖSYM, 280’i kadrolu,
38’i sözleşmeli olmak üzere toplam 318 personeli ile Türkiye’deki üniversiteye
giriş sınavları başta olmak üzere Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS), Kamu
Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (KPDS), Akademik Personel ve
Lisansüstü Eğitimi Sınavı (LES), Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı
(ÜDS), Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) başta olmak üzere birçok kurum için de
önemli sınavların yapılmasını sağlamaktadır.
Bu kadar önemli
bir kurumun başkanının geleceğinin YÖK Başkanı’nın iki dudağı arasında olması
ÖSYM’nin üzerinde psikolojik baskı yaratmaktadır.
ÖSYM Başkanı
Prof. Dr. Ünal Yarımağan kurumun bir kanunu ve
kadrosu olmadığı için ciddi sıkıntılarının olduğunu dile getirmektedir. Kurumun
personelin özlük hakları ve maaşları çok yetersizdir. Kurum başkanının kadrosu
olmadığı için kendi üniversitesinde bulunmaktadır. Bu büyüklükteki bir kurumda
başkan yardımcılığı statüsü yoktur. Başta soru hazırlama birimi olmak üzere
kurumun tüm birimlerinde eleman ihtiyacı vardır. Kurumun kanunu ve kadrosu
olmadığı için eleman ihtiyaçlarını gidermede de sıkıntı yaşamaktadır. ÖSYM
Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan’ın beyanına göre,
kuruma verilen sınırlı kadro için de “alınacak personel için KPSS puanı ile, adayla hiçbir görüşme, mülakat yapılmadan,
başvuranların puan yüksekliğine göre işe alın” talimatı bulunmaktadır. Bu da
kurumun güvenlik ile ilgili sıkıntılarının daha da artmasına neden olmaktadır.
ÖSYM’nin
ülkemizin güvenilir kurumlarından biri olarak kalması için çözümlenmesi gereken
sorunlarının tespit edilmesi ve bu sorunların çözümlenmesi amacı ile
Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir
Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Turgut Dibek (Kırklareli)
2) M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
3) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
5) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
6) Gürol Ergin (Muğla)
7) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
8) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
9) Hulusi Güvel (Adana)
10) Tekin Bingöl (Ankara)
11) Rahmi Güner (Ordu)
12) İsa Gök (Mersin)
13) Fatma Nur Serter (İstanbul)
14) Hüsnü Çöllü (Antalya)
15) Rasim çakır (Edirne)
16) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
17) Bilgin Paçarız (Edirne)
18) Fevzi Topuz (Muğla)
19) Birgen Keleş (İstanbul)
20) Ahmet Küçük (Çanakkale)
21) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
22) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
23) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü soru
önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1571,
6/1573) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/167)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının 536 ve 538’inci sıralarında yer alan (6/1571) ve (6/1573)
esas numaralı sözlü soru önergelerini geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
BAŞKAN – Sözlü
soru önergeleri geri verilmiştir.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710)
(S. Sayısı: 445) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
445 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
isteyen Rıdvan Yalçın, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, Sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan
445 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, yıllardır ülkemizin yüreğinde derin acılar açan kanlı terör, 7
askerimizin daha arkalarında tarifsiz acılar bırakarak hayatlarının kaybına
neden olmuştur. Vatan uğruna canlarını veren sevgili evlatlarımıza Allah’tan
rahmet, aileleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ve aziz milletimize sabır ve
başsağlığı dileklerimle başlamak istiyorum. Bu hain saldırıları yapanlar kadar
onları destekleyen, cesaret veren ve himaye edenlerin de milletimizin
vicdanlarındaki mahkûmiyetlerine yargı önündeki mahkûmiyetlerinin de
eklenmesini bütün kalbimle temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
görüştüğümüz tasarı nisan ayında Meclise sunulmuş, Adalet Komisyonunda
görüşmeleri alt komisyon kurmak suretiyle aylar önce yapılmış olmasına karşın
Genel Kurula ancak gelebilmiştir. Tasarıdaki düzenlemeler içinde… Hâlen
cezaevlerinde karşılıksız çek vermek suçundan hükümlü bulunanlar, aileleri,
yargılamaları süren 10 binlerce insan âdeta aylardır işkenceye tabi
tutulmuşlardır. Şimdi ise aslında sorunları çözmek yerine çek hamilleri ve
düzenleyenler bakımından hem de bankalar açısından çok daha büyük sorunlar
açacağı anlaşılan bir tasarıyla karşı karşıyayız.
(x)
445 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Türk yasama
sisteminin en büyük handikaplarından biri, çıkarılacak
yasaların yasadan etkilenecek kişi ya da kurumlar bakımından doğuracağı
sonuçların, ticari yaşamın, hukuk hayatımızın kısa, orta ve uzun vadede nasıl
etkileneceğinin bir sistem içinde öngörülmeyişinin analizlerinin yapılmayışının
olduğu gerçeğidir. Komisyon görüşmelerinde de ne yazık ki bu iklim oluşmamış, tasarı
ilgili kurumların görevlendirdiği hukuk müşavirleriyle birlikte ancak bir hukuk
metni olarak tartışılabilmiş, tasarının yıllar içinde etkileri
değerlendirilememiştir. Bu eksikliğimiz nedeniyledir ki, 1985 yılında çıkarılan
3167 sayılı Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, ortaya çıkardığı
sorunlarla hiç gündemden düşmemiş, Yasa üzerinde yapılan her değişiklik
sorunları azaltmak yerine artırmış ve sonuçta 100 binlerce insanın adliye
kapılarında süründüğü bir tabloyu önümüze getirmiştir.
Mali yapısı
güçlendirilmiş, başta finans sektörü olmak üzere birçok alanda oluşturulan
sağlam kurumsal yapılarla yenilenmiş bir ekonomi devralan AKP İktidarı
ülkemizin borcunu yaklaşık 3 katına çıkarmışken, milletimizin önemli
varlıklarının çoğunu da yabancılar olmak üzere satmışken arttığı ifade edilen
ekonomik büyüklüklerden milletimizin geneli istifade edememiştir. Ülkemizdeki yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşayan insanlar her
geçen gün artıyor ve milyonlarla ifade ediliyorsa, çalışanların gelirleri
azalıyor, işsizlik patlıyor, insanlar tarımı terk ediyorken esnaflık bitiyorsa,
25 bin liralık krediye yüz binlerce KOBİ başvuruyorsa ya ülkemizin büyüdüğüne
ilişkin rakamlarınız doğru değildir ya da bu büyüme krizin teğet geçtiği bir
avuç yandaş grubun cebine girmektedir.
Üzerinde
konuştuğumuz tasarının kapsama alanı daha geniş değerlendirildiğinde ürkütücü
bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz görülecektir. Yaklaşık bir yılda bir buçuk
milyon çekin karşılığının çıkmadığı düşünüldüğünde, sadece Yargıtayda
doksan bine yakın dosyanın beklediği, taşra adliyeleriyle birlikte bu sayının
çeyrek milyonu çok aştığı anlaşılmaktadır. Karşılıksız çekler icraya da
verilebildiğinden âdeta karşılıksız çek meselesi adli teşkilatlarımızı başka
işe bakamaz hâle getirmiştir.
Türk Ticaret Kanunu’ndaki kurgusuna göre, gelişen ekonomik hayata
paralel olarak nakit taşımak ya da bulundurmak yerine, nakit yerine geçmek
üzere kullanılan çek, zamanla gerek ülkemizdeki sermaye birikiminin azlığı
gerekse bankaların piyasaya kredi vermek yerine yüksek faizle devlete borç
vermeyi tercih etmesi gibi sebeplerle bu özelliğinden uzaklaşıp uzun vadeli
kredi aracına dönüşmüştür. Böylece 100
milyarlarca liralık sanal bir çek ekonomisi oluşmuş, devlet ise bu fiilî duruma
sessiz kalmayı tercih etmiştir.
Bugün gelinen
noktada diğer kambiyo senetleri neredeyse tedavülden kalkmış, ticari yaşam çek
ve kredi kartları ile sürdürülebilir hâle gelmiştir. Bu sebepledir ki, ticari
yaşamda özellikle mal alışverişlerinde çek hamilleri karşılıksız çek vermenin
hapis cezasına dönüşen adli para cezasıyla müeyyidelendirildiği
için mutlaka çek karşılığı mal vermektedirler. Çek düzenleyenler bakımından ise
vadeli mal alabilmek açısından çek vazgeçilmez bir unsur hâlindedir.
Türkiye’ye özgü
bu durum öylesine yaygın kullanılmaktadır ki, piyasada kırk milyona yakın çek
yaprağı tedavül hâlindedir. Cirolarla yapılan sirkülasyon
da hesaba katıldığında bu rakam çok daha büyük sayılara ulaşmaktadır. İlk
bakışta masum ve hatta ekonominin çarklarını nakitsiz döndüren bu sistem,
özellikle ekonomik kriz dönemlerinde toplumda domino etkisi yaratan yıkımlara
neden olmaktadır. Bugün yaşadığımız durum da aslında tam da böyledir.
Çekin, hapis
cezası sebebiyle tercih ediliyor olması, piyasada kötü niyetli, halk arasında
“tokatçı” diye tabir edilen dolandırıcılara da önemli bir fırsat sunmaktadır.
Bu niyette olanlar mevcut yasaya göre temini çok kolay bir çek koçanına sahip
olduklarında birer emek hırsızına dönüşmektedirler. Bu tanım içerisinde
olanların bazıları da yanlarında çalıştırdığı gariban insanlar adına aldıkları
çek koçanlarıyla piyasayı dolandırırken, günahsız garibanların da
hapishanelerde çile doldurmalarına yol açmaktadırlar. Böylece, bugün de olduğu
gibi gerçekten dara düşmüş, bütün varlığını kaybetmiş, belki bir alacağını
alamadığı için borcunu ödeyemez hâle gelmiş insanlarla, çeki dolandırma
kastının aracı olarak kullananlar birbirine karışmışlardır.
Bu kanun
görüşüldüğü günlerde “Karşılıksız çek bedellerini devlet ödesin.” şeklinde uçuk
fikirler olduğu gibi, “Çek bedellerinin tamamını banka garanti etsin, hapis
cezası tümden kalksın.” diyenlere de sıkça rastlanmaktadır. Bu kadar soru ve
sorun ortadayken yapılacak bir çek yasası, yalnızca ceza boyutuna
indirgenemeyecek kadar titiz bir çalışmanın ürünü olmalıdır. Her şeyden evvel, bu
tasarının ne hukuki ne ticari bir felsefesi bulunmamaktadır.
Çek bir müessese
olarak kalmalı mıdır? Piyasadan çekin bu ölçüde tedavülü istenirken aynı
zamanda çeke güvenin artırılması, sadece temininin bir miktar zorlaştırılması
da mümkün olabilecek midir? Hem kayıt dışıyla mücadele etmek hem de sınırsız
ciroyu savunmak ne ölçüde bağdaşmaktadır? Bir yandan bankaların sorumlu olduğu
miktarı artırırken bankaların da bu tutarı müşterisinden temin edeceği
düşünülünce, acaba, bankaya mı yükümlülük getirilmektedir yoksa müşteriye mi
yükümlülük getirilmektedir, doğrusu merak konusudur.
Çekte hapis ya da
hapse dönüşen adli para cezası olmalı mıdır? Bono alacaklısının, hatta mahkeme
kararından doğan bir alacağın sahibinin çek alacaklısından eksik yanı nedir?
Sadece ibraz edildiğinde karşılığının çıkmaması kasıtlı bir suç için yeterli
kabul edilebilinir mi? Hangi sebeple karşılığının olmamasının hiç önemi yok
mudur? Yürürlükten kaldırdığımız ya da yeni çıkaracağımız Çek Yasası’nın
mukayeseli hukuk konusu olamayacağı, çünkü dünyanın hiçbir yerinde böyle bir
cezanın öngörülmediği gerçeği karşısında bir daha mı düşünmeliyiz, yoksa
dünyada olmayan hukuk keşfi yaptık diye sevinmeli miyiz?
Kanunun
gerekçesinde çekin ödeme aracı olması niteliğine tekrar kavuşturulmasının amaçlandığı
yazarken vadeli çek vermeyi yasal hâle getirmek nasıl açıklanabilir?
Karşılıksız çıkmış bir çek, kambiyo senetlerine mahsus hızlı bir icra takibine
konu edilmesi mümkün iken bu durum neden acaba alacakları tatmin etmemektedir?
Üzerine kayıtlı hiçbir mal varlığı olmayan bir şahıs nasıl olur da hapis cezası
çıkınca borcunu ödeyebilmektedir? Bunların her birisi ayrı birer merak
konusudur.
Sayın
milletvekilleri, Komisyonda da ifade ettiğim üzere, yeni çıkarılacak bir çek
yasası bütün bu soruları tartışmış, sağlıklı, nesnel sonuçlara ulaşmış bir
çalışma sonucu olmalıdır. Bir kez daha ifade etmem gerekirse, oluşmuş
tıkanıklığı aşmak adına geçici 2’nci maddede yapılan düzenlemeyi etraflıca
tartışıp yasalaştırmak, tasarının yukarıdaki sorulara cevap bulamamış kalan
maddelerini geri çekmek hâlen mümkündür.
Sayın
milletvekilleri, elbette tasarının önemsediğimiz yenilikleri de bulunmaktadır.
Her şeyden evvel, borçlu olmadığı hâlde çalıştığı yerdeki idarecilik görevi
sebebiyle patron namına çek imzalamış, işten ayrılmış olmasına rağmen, sırf
imza sahibi olduğu için hapis yatan insanlar bu yasayla bu mağduriyetlerinden
kurtarılacaklardır. Bu değişiklik bizim de desteklediğimiz hususlar
arasındadır.
Tasarıyla, beklentilere uygun olarak çek defteri verecek bankaların
yükümlülükleri artırılmakta, müşterisinin ekonomik ve sosyal durumunun
araştırılması istenmekte, karşılıksız çıkacak her yaprak çek için bin Türk
lirası ödemeye mecbur edilmekte, başta karşılığı olan çekin ödemesini
geciktirmek olmak üzere, kanunda belirlenen usullere riayet etmemek hâlinde de
ilgililerin adli para cezaları hatta hapisle cezalandırılacağı öngörülmektedir.
Bu sistem kabul edilecekse bankalara
getirilen yükümlülükler elbette savunulabilir ancak bilinmelidir ki bankaların
çek bedelinin tamamını garanti etmediği hiçbir düzenleme çeki tam güvenceli bir
ödeme aracı hâline getirmeyecektir. Bir çeki itibarlı yapan, çek defterlerinin
bankalarca basılıyor olması değil, keşidecisinin itibarıdır. Bugünkü uygulamada
birçok ileri ülkede olduğu gibi ülkemizde kişi ya da kuruluşlara kendi çekini
bastırıp kullanma imkânı verilmesi tartışılmalıdır. Bankalar, asıl ticari
ilişkinin tarafı olmadığı hâlde, borçlusu ya da alacaklısı olmadığı bir
ilişkinin neden muhatabı hâline getirilmektedir? Kişilere kendi çekini bastırıp
kullanma imkânı verilirse piyasa hangi çekin muteber olduğuna kendi karar
verecek, bu çeki kabul edenler de sonuçlarına elbette kendileri
katlanacaklardır.
Tasarının en
tartışmalı maddesi, elbette karşılıksız çekin yaptırımını düzenleyen 5’inci
maddedir. Maddede alt komisyonda eklenen, benim de öteden
beri savunduğum böyle bir ceza var olacaksa en azından dolandırıcılık kastıyla
hareket edenlerle basiretli de davransa engel olunamayan sebeplerle borç
ödeyemez hâle gelmiş insanları birbirinden ayıracak ve suçu şeklî bir suç
olmaktan çıkaracak “kasten” ibaresi, bu ibareyi metne ilave eden AKP’li
arkadaşlarımızın oylarıyla geri çıkarılmıştır. Bugün bu uygulamada bu
suçtan beraat kararları veren mahkemeler bulunmaktadır. Birçok hukuk adamı,
AKP’li Komisyon üyelerinin birçoğu temenni olarak ifade edip oylarına
yansıtmasa da karşılıksız çek vermenin hapse dönüşen bir cezayla
cezalandırılmasını doğru bulmamaktadırlar. Bu görüşü savunanların önemli bir
kısmı, İnsan Hakları Sözleşmesi Ek Protokol 1’inci maddesinde belirtilen,
hiçbir kimsenin borcundan ötürü hürriyetinden mahkûm bırakılamayacağı ve
Anayasa’mızın 38’inci maddesinde ifade edilen özel kaynaklı taahhütlerden doğan
borcun ihlaline bir suç ve ceza hükmü bağlanamayacağı hükümlerini dayanak göstermektedirler.
Anayasa Mahkemesinin aksi görüşteki kararlarına rağmen, özü itibarıyla doğru ve
çağdaş olmakla birlikte bugün için hayata geçirilmesi çok mümkün
gözükmemektedir. Maddede yenilik olarak, çeke “Karşılıksızdır.” işlemi
yaptırabilmek için üzerinde yazılı düzenleme tarihine göre süresinde ibrazı
gerekmekte, sorumluluk imza sahibine değil, karşılığını hesapta bulundurmaya
mecbur olan kişiye yüklenmektedir.
Sayın
milletvekilleri, 5’inci maddede karşılıksız çek verme suçu farklı
yorumlanabilecek şekilde düzenlendiği gibi eylemle orantılı olmayan, üst sınırı
ucu açık olarak düzenlenmektedir. Hükûmetle iktidar
milletvekillerinin Komisyon görüşmelerinde fikir birliği içerisinde olmadıkları
da gözlemlerimiz arasındadır. İktidar sözcüleri, maddede
geçen, her bir çekle ilgili olarak ayrı ceza verileceği hükmünü aynı hukuki
ilişkiden kaynaklanan çekler bakımından genel hükümlere göre tek suç
sayılacağını ifade ederek bu konudaki önergemi desteklemezken, Hükûmet adına konuşan sayın bürokrat aynı alacağın taksitlendirilmesi
adına verilmiş bile olsa her bir çek yaprağının ayrı suç oluşturacağını ifade
etmiştir.
Sayın
milletvekilleri, maddede verilecek cezanın üst sınırı, benim gibi birçok
insanın da bin beş yüz gün olarak algılamasına karşın, iktidar kanadı ve Hükûmet görüşüne göre çek bedelinin karşılıksız kalan
miktarından az olamayacağı öngörülmektedir. Bu durumda aynı anda infaz
edilmemek hâlinde karşılıksız çek sebebiyle her bir çek yaprağı için ayrı
cezalar öngörüldüğünden, on yıllarca hapse karşılık gelen cezalar ortaya
çıkmaktadır. Düzenleme bu hâliyle ne adalete ne hakkaniyete ne de ceza hukuku
genel ilkelerine uygun bulunmamaktadır.
Sayın
milletvekilleri, tasarının en önemli maddesi ise tasarıya bir önergeyle eklenen
geçici 2’nci maddesidir. Bu maddede, 1.11.2009 tarihi itibarıyla haklarında
soruşturma, kovuşturma ya da mahkûmiyet olan kişilerin alacaklıyla anlaşmaları
ya da borçlunun iki yılı geçmeyecek, 1/4/2010 yılına
kadar bir taahhüdü karşılığında hakkındaki işlemin durdurulmasına karar
verileceği öngörülmektedir. Yukarıda açıkladığım görüşler çerçevesinde,
tasarının sorunları çözmeyeceği, daha da karmaşık hâle getireceği gerçeği
yanında bu madde ile de yalnızca meselenin bir miktar öteleneceği
anlaşılmaktadır. Borçlulara ödeyebilme imkânı sağlanması, alacaklıların da bu
vesileyle alacağına ulaşabilme imkânı adına bu yaklaşıma olumlu bakmakla
beraber, maddenin eksiklerini de ifade etmeliyim.
Düzenlemeye göre,
verilecek taahhütnamenin kriterleri konulmadığından,
örneğin bu iki yıl içerisinde borçlarını ne şekilde taksitlendireceği,
taksitlerin esas borca bir orantısının olup olmayacağı belirlenmediğinden,
belirlenen iki yılın son günü ödeme yapılacağını taahhüt etmek borçluları bu
imkândan faydalandırmaya yetmektedir. Bu durum istismara açık bulunmaktadır.
Bu maddenin bir
amacı da değerli milletvekilleri, eğer alacaklıların alacağını temin etmesine
yardımcı olabilmekse, en azından başta faiz olmak üzere ferî alacaklar
bakımından ödemeyi daha cazip hâle getirecek bir anlayışın maddede yer alması
gerektiğini düşünmekteyim. Bu görüşümü Komisyonda da ifade ettiğimde, Sayın
Komisyon Başkanımız, bir özel alacağa devletin müdahalesinin doğru olmayacağı
görüşünü ifade etmişti fakat Meclisimiz, kredi kartları meselesi yaşandığında,
özellikle faiz indirimlerini içeren bir düzenlemeyi, özel alacak olmasına
rağmen, yapmayı uygun bulmuştu. Ben, bu borçların ödenmesinin temini arzu
ediliyorsa, burada da ana borç esas alınmak suretiyle faiz ve yan ödemeler için
bir inisiyatif geliştirilmesinin kanunun amacına daha
uygun olacağını kişisel olarak düşünmekteyim.
Tasarının
yasalaşması hâlinde her dosya bakımından lehe, aleyhe kanun değerlendirilmesi
gerekeceğinden, mahkemeler bakımından iş yükünün oldukça artacağını söylemek
abartı olmayacaktır sanırım.
Sayın
milletvekilleri, şu an Türk yargı sistemi içerisindeki davaların yüzde 20’ye
yakınının çek ve çeke bağlı yargılamalar olduğu bilinmektedir, bu çok önemli
bir sayıdır. Âdeta mahkemeler çek suçlarını yargılayan birer çek mahkemesine
dönüşmüşlerdir. Şimdi yaptığımız bu tasarıyla da tasarı içerisindeki maddeler
sebebiyle, her mahkeme, her bir çek dosyasını tekrar ele alıp eski ve yeni
kanun arasında lehe, aleyhe kanun uygulaması yapmak zorunda kalacaktır. Bu da
mahkemelerin elindeki iş yükünü çek suçları bakımından 2 katına çıkarması
mümkün olacak, zorunlu hâle getirecek bir düzenlemedir. Bu da bu tasarıdan
sonra adliyelerin çek suçları bakımından iş yükü yüzde 30’lara, belki 40’lara
çıkacak demektir. Ne yazık ki bütün ikazlarımıza, uyarılarımıza rağmen bu
hususu da Komisyonda düzeltmek mümkün olamamıştır.
Sayın
milletvekilleri, sonuç itibarıyla, sorunları çözmek, ticari hayatı rahatlatmak
ve güvenli kılmak adına gerçekçi çözümler üretmeyen, sadece sorunları
öteleyerek daha karmaşık hâle getiren bu tasarı üzerinde çok daha ciddi
çalışmalara muhtaçtır. En azından, var olan bu sıkışmışlığı bir nebze
rahatlatabilmesi umuduyla, Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu olarak
tasarının hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yalçın.
Tümü üzerinde söz
isteyen Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hamit Geylani,
Hakkâri Milletvekili. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan yasa tasarısı üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına söz aldım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, antidemokratik sistemlerin, yaşamın her alanına ilişkin çekleri
sahte ve karşılıksız kalmaya mahkûmdur. Bu mahkûmiyetin benzeri olan AKP’nin
açılım vaadi de bu sendromu bugün tarih itibarıyla
yaşamaktadır.
Bakınız, insan
hakları günlerini andığımız bir zaman dilimi içinde ülke olarak oldukça sancılı
bir süreçten geçmekteyiz. Türkiye, bugün tarih itibarıyla gerçek anlamda
demokrasi ve hukuk sınavıyla karşı karşıyadır. Çeyrek asırdır devam eden şiddet
ve çatışmalı ortamın biteceği umudu veren “güzel günler” söylemleri tükenme
noktasına gelmiştir. Ne yazık ki, yeteri kadar cesaret gösteremeyen Hükûmet ve yandaş güçler, ülkeyi yeniden karanlık günlere
götürmek üzere uzlaşma görüntüsü içindeler.
Bunun doğal
sonucu olarak, bütün engellemelere ve antidemokratik yasa ve uygulamalara
rağmen milyonların desteğini almış, Parlamentoya girmiş, yüzlerce belediye
başkanlığı ve binlerce meclis üyeliği kazanmış Demokratik Toplum Partisi
yeniden kapatılma tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu tehdit, iktidar ve muhalefet
tarafından gizli bir anlaşmayla benzeşerek ve uzlaşarak körüklenmektedir.
Görülüyor ki, Kürt sorununun demokratik çözümsüzlüğünde oldukça iyi
anlaşıyorlar.
Son iki üç gündür
AKP kanadının bunu daha açık bir şekilde yaptığını ibretle izliyoruz. Bakınız,
Anayasa Komisyonu Başkanı ve bir anayasa hocası olan Sayın Kuzu, gece gündüz TV
kanallarını dolaşarak âdeta Anayasa Mah-kemesinin vermesini istediği kapatma
kararının gerekçesini okur gibi talihsiz yorumlar yapmaktadır. Yine, Sayın Cemil Çiçek, her zaman olduğu gibi dün akşam –bakınız
dün akşam da- yine bir televizyon kanalında teorik olarak parti kapatmalara
karşı olduğunu söylüyor, ama politik ve pratik olarak Türkiye’deki parti
kapatma örneklerini mevcut yasalarla ve İspanya’daki Batasuna’nın
kapatılması kararını da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle örneklendiriyor ve
böylece, özet olarak, Sayın Çiçek DTP’nin tabelasını
in-dirmek istiyor ama Sayın Çiçek durumdan vazife
çıkarmasın. Kürtler ve demokrasi güçleri bugüne kadar onlarca demokratik
parti tabelasını asmıştır ve asmaya da devam edecektir. İşte, Sayın Çiçek’in
teorisiyle pratiği birbiri-ni böylece tamamlıyor. Ne
yazık ki bu çifte standartlı bütüncülük ülkede çiçek açmıyor, ülkenin toplumsal
dokusuna diken gibi batıyor ve toplumsal ba-rışı da arkadan hançerliyor.
Değerli
arkadaşlar, ülke gerçekleri yirmi beş yıllık ezberleri geride bırakma
zorunluluğunu dayatıyor. Hiç kimsenin başını kuma gömüp toplumsal barışı kum
fırtınasına savurmaya hakkı yoktur, halk bunu sorgulayacak ve tarih de bunun
hesabını soracaktır.
Değerli
arkadaşlar, her şeyden önce, hangi parti olursa olsun kapatılmasını çağ dışı ve
antidemokratik bir uygulama olarak değerlendiriyoruz. Parti kapatma, çağımız
değerlerine, demokrasi ve hukuka uygun düşmemekte, Türkiye bu ayıptan bir an
önce kurtulmak zorundadır.
Bir yandan
“açılım” diyeceksiniz, diğer yandan ise Kürt halkına ve demokratik güçlere her
tür baskıyı ve şiddeti reva göreceksiniz. Böyle bir kandırmacaya
halkımız kanmayacaktır. Sokaklarda yaşanan olaylara kolluk güçlerinin orantısız
güç kullanımı gerilimi daha da tırmandırmaktadır. Göstericilerin üzerine hedef
gözetilerek ateş açılmaktadır. Bu tablo, bölgede açık bir olağanüstü hâl
rejiminin yaşandığını ortaya koymaktadır.
Bakınız, son iki
haftadır düzenlenen demokratik gösterilerde, aralarında kadın ve çocukların da
bulunduğu bini aşkın kişi gözaltına alınmış, çoğu çocuk olmak üzere 150’yi
aşkın kişi de tutuklanmıştır. Yine, Demokratik Toplum Partisi Genel Merkez
Binası dâhil il ve ilçe binalarına linç saldırıları pervasızca devam
etmektedir. Sayın İçişleri Bakanı, âdeta seyirci ve alkışlayıcı konumuna
düşmüştür. Dicle Üniversitesinde okuyan Aydın Erdem isimli bir gencimiz
vurularak öldürüldü, on yedi yaşındaki Serap Eser kızımız bir çılgınlığın
kurbanı, Tokat’ta 7 gencimiz ise bir provokasyonun
kurbanı. Peki, artık bu kurbanlara son vermenin zamanı gelmiş geçmemiş midir?
Şimdi, bu bilanço, çözümün ne denli acil ve yakıcı olduğunu bir kez daha somut
bir biçimde ortaya koymuyor mu? Bunu hep birlikte gündemimize almalıyız. Bunun
tarihî sorumlusu, başta bu Meclis olmak üzere, bu ülkede barıştan, demokrasiden
yana olan herkestir ama herkestir.
Evet, değerli
arkadaşlar, bu sıcak gündemin yanında, bir de iktidar tarafından sürekli
unutturulmaya çalışılan ağır ekonomik kriz Türkiye’yi bir kez daha derinden
sarsmaya devam etmektedir. Kredi ve kredi kartları borçlularının içinde
bulunduğu durum herkesin malumudur. Karşılıksız çek mağdurlarının hâli ortada.
Artan yoksulluk ve işsizlik krizin hangi aşamaya geldiğini en iyi gösteren
göstergelerden biri. Hükûmetin işsizlik ve enflasyon
rakamları gerçekleri yansıtmadığı gibi pembe tablolar çizmeye de devam
etmektedir. Ne yazık ki önümüzdeki günlerde görüşeceğimiz 2010 yılı bütçesi de
Türkiye’deki yoksulluğa, işsizliğe ve gelir dağılımındaki adaletsizliğe çare
olamayacağı şimdiden açık bir şekilde görülmektedir. Hükûmet,
2009 yılı bütçesinde olduğu gibi, 2010 yılı bütçesinde de krize karşı önlem
alamamıştır, alması da bu mantıkla olanaklı değildir.
Ayrıca, siyasi,
hukuki ve kültürel anlamda ülkemizin içinde bulunduğu karanlık tablonun da
yakın bir tarihte çözüme kavuşacağı düşüncesi ve umudunu da giderek kaybetmek
üzereyiz. Kuşkusuz, yaşamsal sorunlar birbirinden bağımsız ele alınamaz. Her
fırsatta dile getirdiğimiz gibi, ülkemizin ekonomik refah düzeyi ancak ve ancak
siyasi ve hukuki alanlarda yapılacak demokratik düzenlemelerle elde edilecek
barış ortamıyla olanaklıdır.
Değerli
milletvekilleri, ekonomik dalgalanmalarla birlikte, karşılıksız çek sayısı ve
bu konuda açılan dava ve icra takibi sayısı her geçen gün daha da artmakta.
Türkiye’yi etkisi altına alan ciddi ekonomik krizin bir sonucu olarak çekten
kaynaklanan dava ve icra takiplerinin doruk noktasına ulaştığı ve bunun daha da
süreceği Hükûmetin basiretsiz politikalarından net
bir şekilde anlaşılmaktadır.
Tasarının tümü
incelendiğinde, köklü bir değişimin getirilmediği anlaşılacaktır. Ancak son
günlerde, yüklü miktardaki çekler nedeniyle beş yıla kadar hapis cezası almış
insanların ailelerinden gelen çığlıkları duymamak da olanaksızdır. Hapis gibi
hürriyeti bağlayıcı bir ceza karşısında, insanlar artık alacaklarını, içinde
bulundukları ve hak etmediklerini düşündükleri uzun süreli ceza nedeniyle isyan
etmektedirler. Yürürlükteki yasa ve uygulaması, karşılıksız çek suçunu uzun
süreli hapis cezalarıyla cezalandırmanın herhangi bir caydırıcılığı da olmadığı
gerçeği ortaya çıkmıştır. Üstelik her geçen yıl karşılıksız çek sayısı artmış
ve bu nedenle mahkûm olanlar cezaevlerinin kapasitesini bile zorlar hâle
getirmiştir.
Değerli üyeler,
bir suçu ve cezasını onu yaratan şartlardan bağımsız olarak ele almak mümkün
değildir. Hangi ticaret erbabı çekinin karşılıksız kalmasını ve yazılmasını
isteyebilir? Herkes çeklerini ödeyebilmek, itibarını korumak ve geliştirmek
arzusuyla ticari hayatını sürdürmek ister, kötü niyetli kişiler tabii ki bunun
dışında.
Kısacası,
karşılıksız çek için öngörülen hapis cezası, ceza politikası açısından
kendisinden beklenen sonucu yaratmamıştır. Kişileri uzun süreler boyunca
hapiste tutmak, çalışmalarını, kazanmalarını, borçlarını ödeyebilmelerini
engellemekten başka bir işe yaramadığını söyleyebiliriz. Kaldı ki Yargıtayın bu yasaya ilişkin görüşlerinde ifade ettiği
gibi, karşılıksız çek suçları gerçek ve tüzel kişilerin ticari ilişkilerinden
kaynaklanan ve edimin yerine getirilmesine yönelik yaptırımları içermektedir.
Bir ticari ilişkiden kaynaklı borcun yerine getirilmemesi ve suç olarak
tanımlanması mümkün görülmemektedir. Suç genel teorisindeki sorumluluk
esaslarına aykırı bir şekilde suç tipi tarif edilmektedir burada. Çek, genel
olarak özel bir hukuk alanını ilgilendiren bir kambiyo senedi türüdür ve Türk
Ticaret Kanunu’nda böylesi düzenlenmiştir. Karşılıksız çek düzenlemenin cezai
yaptırıma bağlanmasının hiçbir hukuki ve mantıklı gerekçesi yoktur diye
düşünüyoruz. Çekin karşılığının ödenmesini sağlamak için ceza yaptırımının
uygulanması hukuka aykırı düşer. Anayasa’nın 38’inci maddesinde de belirtildiği
gibi, özel kaynaklı taahhütlerden doğan borcun ihlaline bir suç ve ceza
hükmünün bağlanamayacağını hüküm altına almıştır. Peki, Anayasa’nın bu maddesi
de bağlayıcı değil midir?
Bakınız,
tasarının 5’inci maddesiyle düzenlenen yeni hükümle birlikte değişen bir şey
olamayacağı gerçeği de ortada. Kişiler, verilen adli para cezasını
ödeyemedikleri takdirde yine hapis cezasıyla karşı karşıya kalacaklardır.
Uygulamada, parası olmayana ve bu nedenle çekini ödemeyene devlet para cezası
kesiyor. Peki, parası olmadığı için bu cezayı da ödeyemeyenler ceza miktarı
kadar hapis yatmayacaklar mıdır? Dikkat edilirse bu cezanın, karşılıksız çekin
ödenmesiyle hiçbir ilgisi ve alakası yoktur. Çünkü,
para cezasına hükmedilenler, bir yerlerden para bularak para cezasını devlete
ödeyebilseler de karşılıksız çekten alacağı olanın eline bir metelik dahi
geçmeyecektir. Dolayısıyla, çek hamili de mağdur edilmektedir. Cezayı
ödeyemediği için hapis yatan kişiler, işlerini ve para kazanma olanaklarını
kaybedeceklerinden, alacaklılar da paralarını tahsil umudunu hepten bu kez
yitirmiş olacaklardır.
Burada, bir
açıklama daha yapmak gerekir. Borç-alacak ilişkilerinin yasal belgesi, borç
senedi yani bonodur.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde, bir kambiyo türü olan çek, işlevine göre kullanılmamakta,
ne yazık ki tıpkı bir bono ya da kredi kartı gibi vadeli işlerde
kullanılmaktadır. Oysaki bir ödeme aracı olan çek, bankaların ve de tefecilerin
kötü niyetleri ve suistimalleri nedeniyle yanlış
kullanılmaktadır. Bize göre, çek konusunda yaşanan en büyük sorun, bankalara
yeteri kadar sorumluluk yüklenmemesinden kaynaklanmaktadır. Bankalar neredeyse
önüne gelen her başvuruya, bu başvuruyu değerlendirmeden, yeteri kadar
araştırma ve inceleme yapmadan, kişilere çek hesabı açmaktadırlar.
Bankaların
sorumluluğunun az olması, karşılıksız çek sorununun bu hâle ulaşmasının en
önemli, belirgin nedenlerinden biridir. Ne yazık ki görüştüğümüz bu tasarı da
bankaların yeteri kadar sorumluluk almasına ilişkin bir düzenleme
içermemektedir.
Burada yapılması gereken:
Banka nasıl kredi sözleşmesi yaparken yeteri kadar araştırma yapıyorsa, kefil
veya ipotekle garanti altına alıyorsa, çek hesabı açarken de buna benzer bir
sorumluluğu ve araştırmayı göstermeleri gerekiyor. Bizce yapılması gereken,
çıkan her karşılıksız çek yaprağı için bankanın sorumlu tutularak çek miktarını
ödemesini sağlamaktır. Daha sonra, bankanın çek hesabı olan müşterisinin
karşılıksız çıkan çeki için ödediği miktarı faiziyle rücu
edebileceği koşulunu da koymak gerekir.
Değerli
arkadaşlar, dikkat edilirse burada çek hamili, yani hiçbir kusuru olmayan kişi
korunmaya çalışılmaktadır. Ayrıca böyle bir uygulamanın ardından karşılıksız
çek düzenleme olaylarında büyük bir düşüş yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Bu
tür radikal düzenlemeler yapılmadığı takdirde, biz bu çek konusunda daha çok
sorun yaşar ve tartışır olacağız.
Değerli
arkadaşlar, bir de tasarının geçici 2’nci maddesiyle karşılıksız çekler
nedeniyle haklarında soruşturma ve kovuşturma başlatılmış ya da kesinleşmiş bir
hükümle mahkûm olan kişilere iki yıllık bir ödeme süresinin verilmesi hadiseyi
çözmemekte, beklentilere hiçbir şekilde de cevap olamamaktadır. Kaldı ki bu
hükümle birlikte bu düzenlemeden yararlanacak olan kişi sayısı bizce çok az bir
orandadır çünkü bu suçtan dolayı mahkûm olan bu kişilerin haklarında şikâyetçi
olan kişilerle anlaşmaları hâliyle zor bir durum. Zira,
şu an bu suçtan cezaevlerinde bulunan kişilerin birçoğu ekonomik ilişkilerinden
koparıldığı ve bu nedenle maddi olanaksızlıklar içerisine düştükleri için, bize
göre, çek konusunda yaşanan sorunların bu şekilde çözüme kavuşamayacağı gerçeği
malumunuzdur diye düşünüyorum.
Son olarak:
Kısaca sunduğum bu nedenler karşısında, tasarının bu şekilde yasalaşması
hâlinde bile gelecek dönemlerde yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulacaktır. Bu
nedenle, zaman ekonomisi açısından da dikkate aldığımız zaman, bu tasarının
daha da detaylı bir araştırma ve soruşturmaya tabi tutularak sonuçlandırılması
gerektiğini söylüyoruz.
Bu duygu ve
düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Geylani.
Tasarının tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Nurettin Canikli,
Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan 445 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir konuyu
tartışıyoruz, görüşmelerine başlıyoruz. Gerçekten, çekle ilgili işlemler,
bugüne kadarki kabul edilme oranı ve yoğunluğu, çekin ticaret hayatımızda,
ekonomide son derece ağırlığa, öneme sahip olduğunu çok net olarak
göstermektedir.
Hepinizin bildiği
gibi -ki arkadaşlarımız da konuşmalarında belirttiler- çek, esas itibarıyla bir
ödeme aracı, daha doğrusu bir ödeme talimatı yani bankada varlığı bulunan bir
nakdin ilgili kişiye ödenmesi talimatı. Bütün dünyada bu şekilde uygulanıyor,
Türkiye’de de bu şekilde uygulama imkânı var, uygulama biçimi var. Dünyadakinden
farklı olarak, Türkiye şartlarında yeni bir sistem geliştirildiğini, özellikle
vadeli çek uygulamasıyla, söylemek mümkün. Bu -sanıyorum- dünyada çok sınırlı
sayıda ülke tarafından uygulanan bir yöntem yani biraz önce tanımını yapmaya
çalıştığımız ve esas itibarıyla ödeme talimatı olan çeke farklı bir fonksiyon
yükleme şeklindeki uygulama Türkiye’de çok yaygın bir şekilde ticari hayatta
yerini almış durumda, dünyada da çok fazla uygulaması yok.
Tabii bu yönüyle
zaman zaman tartışmalarda şu da yaşanıyor: Aslında bu
açıdan bakıldığında çek tanımına uymamaktadır yani “Vadeli çek, fonksiyonu
itibarıyla, ödeme aracı olan, ödeme talimatı olan çekin fonksiyonlarını
taşımamaktadır.” şeklinde zaman zaman tartışmalar ve
itirazlar yapılıyor. Bu doğrudur esasında değerli arkadaşlar. Bu tartışmalar,
bu itirazlar doğrudur. Buna başka bir isim de verebilirsiniz yani mutlaka
“ileri düzenleme tarihli çek” ya da vatandaşın ifadesiyle “vadeli çek”
demeyebilirsiniz, başka bir isim verebilirsiniz ancak bu isim bunun şu andaki
fonksiyonunu, ifa ettiği fonksiyonu, önemi ortadan kaldırmaz. Bir realitedir,
bir gerçektir, Türkiye’de böyle bir uygulama vardır ve bu uygulama uzun
yıllardan beri Türkiye’de vardır, yoğun olarak da uygulanmaktadır. Yani ticari
hayatımız, ticaret, iş adamlarımız, herkes bunu kabul etmiştir, bunu
benimsemiştir, özümsemiştir ve küçümsenmeyecek bir geçmişi vardır. On yıllardan
daha fazla bir geçmişi vardır, kabulü vardır, yoğunluğu vardır. Zaten kabul
edilmediği takdirde taraflarca uygulanması mümkün değil. Dolayısıyla
bu tartışmalara bu şekilde bakmak lazım. Yani bu tartışmalar, bu
itirazların sonucunda “Madem dünyada yok, madem Türkiye’den ve sınırlı sayıda
birkaç ülkeden başka ülkede uygulanmıyor, özellikle Avrupa Birliğinde ve
gelişmiş ülkelerde madem böyle bir uygulama yok, Türkiye’de de olmasın, bunu
mevzuatımızdan çıkaralım, bunu ortadan kaldıralım.” şeklinde birtakım
düşünceler, eleştiriler gündeme de gelebiliyor. Buradan yola çıkarak, buradan
hareketle burada şunu söylemek lazım her şeyden önce: Türkiye’de Türkiye
ekonomisi de Türk milleti de Türk vatandaşı, Türk iş adamı da kendi şartlarına
özgü birtakım araçlar geliştirebilir. Bunun hiçbir yerinde bir yanlışlık,
sakınca yoktur. Tamamen kendi iç dinamiklerimiz çerçevesinde, ekonominin
şartları, tarihî gelişimimiz çerçevesinde böyle bir uygulama ortaya çıkabilir.
Yani biz de üretebiliriz, kendi insanımız da böyle bir formül bulabilir, böyle
bir mekanizmayı harekete geçirebilir, böyle bir sistemi oturtabilir. Bunda bir
yanlışlık yok. Eğer beğenmiyorsak ya da çok yoğun eleştirilerimiz varsa mutlaka
yerine alternatif olacak, bunun ortadan kaldırılması nedeniyle ortaya çıkması
muhtemel sıkıntıları giderecek ve boşlukları dolduracak yeni bir öneri, yeni
bir mekanizmayı kurmamız lazım, onu önerebilmemiz lazım. Eğer bunu
öneremiyorsak, böyle bir alternatif ortaya koyamıyorsak ıslah ederek ve hukuki
çerçevede, mevzuat anlamında boşlukları doldurarak yürümemiz gerekiyor. Başka
bir seçeneğimiz, başka bir alternatifimiz, başka bir yöntemimiz olamaz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, vadeli çek, birçok açıdan unique, eşsiz,
Türkiye’ye özgü ve bana göre, vadeli çekin en önemli özelliği, ekonomik açıdan
en önemli özelliği -yani ticari hayat tarafından kabul edilmesi, yoğunluğu,
bunlar elbette reel gerçekler- aslında bir tür para, kaydi
para oluşturma mekanizmasıdır aynı zamanda. Vadeli çek düzenlemekle aslında
piyasaya satın alma gücü aktarılmaktadır, para aktarılmaktadır, ekonomiye para
enjekte edilmektedir.
Biliyorsunuz,
paranın üç tane fonksiyonu vardır: Bunlardan bir tanesi de mübadele aracı
olması. Kaydi para, zaten ismi üzerinde, kaydi para. Yani kaydi para
olmasaydı Merkez Bankasının piyasaya verdiği reel para, gerçek para, bildiğimiz
para anlamında kullanırdık. Onun için kaydi para
olarak nitelendiriyoruz ama fonksiyon açısından bakıldığında, paranın önemli
fonksiyonlarından bir tanesi olan mübadele, değişim aracı fonksiyonunu ifade
ediyor. Diğeri hesap fonksiyonu ve servet biriktirme fonksiyonu var paranın.
Çek, iki tanesini karşılamıyor ama mübadele fonksiyonunu, değiştirme
fonksiyonunu, dönüştürme fonksiyonunu tam anlamıyla karşılıyor. Neden? Malınız
var, malı veriyorsunuz, karşılığında başka, bu amaçla yani ödemelerinizde
kullanabileceğiniz bir kıymetli evrak alıyorsunuz ve mübadeleye, takasa aracı
olarak bunu koyuyorsunuz, ileri düzenleme tarihli çeki koyuyorsunuz yani para
hâline getiriyorsunuz. Bunu düzenlediğiniz zaman, bir iktisadi kıymettir ve
ticarette, takasta kabul edilmektedir, mal verirken onu alıyorsunuz, daha sonra
mal ve hizmet satın alımında onu kullanıyorsunuz, para gibi veriyorsunuz.
Dolayısıyla bu yönüyle paradır, mübadele aracıdır, takas aracıdır ve bu
fonksiyonu son derece önemlidir.
2008 yılında
takasa verilen çeklerin miktarı 265 milyar lira civarındadır. 2008 yılında
tahsil amacıyla takasa verilen çeklerin tutarı 265 milyar liradır. Takasa
verilmeyenler, verilmeden tahsil edilenler bu kapsam dışındadır. 2008 yılında
millî gelirimizin 950 milyar lira olduğu dikkate alınırsa, 265 milyar liralık
bir kullanım alanının inanılmaz bir rakam olduğunu kabul etmemiz gerekiyor,
yaklaşık yüzde 28’i. Yani millî gelirimizin yüzde 28’ine yakın, vadeli çek
kullanımı söz konusudur Türkiye’de, en az. Takasa verilmeyen, takas dışı
yöntemlerle işlem gören çekleri de buna ilave ettiğinizde bu rakam daha da
yükselecektir, onu bilemiyoruz. Ama bu hâliyle bile 265 milyar lira yani 265
katrilyon liralık bir kullanım alanı, gerçekten vadeli çekin ne kadar
benimsendiğinin, ne kadar yoğun bir şekilde kullanıldığının çok net yansıması
ve göstergesidir.
Adet olarak da bu
rakamları verirsek sanıyorum onun büyüklüğünü teyit etmiş oluruz. Bakın, 2008
yılında 265 milyar lira, adedi de 25 milyon 611 bin adet çek kullanılmış,
takasa verilmiş. Düzenlenmiş, tahsil amaçlı olarak kullanılmış 25 milyon 611
bin adet, tutarı bu.
Burada ilginç
olan bir husus daha var değerli arkadaşlar. Karşılıksız çıkan oran yüzde 5
civarında, sadece yüzde 5 civarında yıllar itibarıyla bakıldığında da. Bakın,
takasa ibraz edilip karşılıksız kalan çek tutarı -yine aynı yıl için
söylüyorum- 2008 yılında 13 milyar 317 milyon lira, 13 katrilyon lira. Toplam
rakamı ne kadardı? 265 milyar lira. Sadece yüzde 5. Yani yüzde 95 oranında
vadeli çek sistemi çalışıyor, işliyor, fonksiyonunu ifa ediyor ve taahhütler
zamanında yerine getiriliyor yüzde 95 oranında.
Dolayısıyla, bu
rakamlar sistemin başarılı olduğunu, başarıyla uygulandığını, kökleştiğini,
kabul edildiğini çok net olarak ifade etmektedir, göstermektedir. Bunun başka
hiçbir izahı yoktur değerli arkadaşlar. Bir sistem yüzde 95 oranında, en az
yüzde 95 oranında başarılıysa, kabul edilmiş ise, uygulanıyor ise, bu
başarılıdır, başarılı bir sistemdir; bizim ürünümüzdür, Türkiye’nin, Türk
insanının ürünüdür, başka ülkelerde yoktur ancak çok başarılıdır. Ticarete
derinlik kazandırmaktadır, ticaretin ve işlemlerin hacmini inanılmaz oranda
artırmaktadır. Bunun yerine ancak para koyabilirsiniz. Yani alternatif olarak
eğer vadeli çeki uygulamadan çıkarmak istiyorsanız, ortadan kaldırmak
istiyorsanız ortaya onun yerine ikame edebileceğiniz tek araç vardır, tek argüman vardır, o da paradır. Yani Merkez Bankasının ihraç
ettiği banknot anlamındaki para ya da onun ifade ettiği satın alma gücü
anlamında para, başka bir seçenek yok. Bunu yapma şansımız var mı? Yok. En
azından bugüne kadar öyle bir imkân ortaya çıkmamış, öyle bir uygulama
kabiliyeti olmamış. Dolayısıyla yapılması gereken nedir? Yapılması gereken,
yüzde 95 oranında başarılı olan, ekonominin, iş adamının, iş adamlarının,
sistemin kabul ettiği, benimsediği, özümsediği bu mekanizmayı, hataları varsa
onları gidererek, onları ortadan kaldırarak minimum hatayla daha başarılı bir
şekilde uygulamasını sürdürmeye çalışmaktır, yapılması gereken budur.
Bunu şunun için
de söylüyorum değerli arkadaşlar: Zaman zaman -ki ben
muhalefet şerhlerinde rastladım, gördüm- özellikle hapis cezasıyla ilgili, yani
karşılıksız çıkan çekler muvacehesinde uygulanan hapis cezasının tümüyle
kaldırılmasına yönelik birtakım talepler de gündeme geldiğini gördüm, zaman zaman buradaki konuşmacı arkadaşlar da bunu ifade ettiler.
Ancak hiç kimse kusura bakmasın değerli arkadaşlar, böyle başarılı şekilde
uygulanan bir sistemi ortadan kaldırmak istiyorsanız, yerle bir etmek
istiyorsanız bu önerileri getirebilirsiniz. Yani hapis cezasının kaldırılması
demek vadeli çek sisteminin, 265 milyar liralık ticaretin, mübadelenin büyük
oranda -tamamen demeyelim ama- ortadan kaldırılması demektir. Ticarete ve
ekonomiye gerçekten inanılmaz bir darbe vurmak anlamına gelir.
Neden? Neden bu
kadar başarılı bu vadeli çek uygulaması? Ne kadar itibar görüyor, neden itibar
görüyor insanlar arasında, hem alanlar hem de verenler arasında? Tek bir nedeni
var değerli arkadaşlar: En büyük faktör, tek neden demeyelim ama en temel
faktör, en önemli faktör hiç kuşkusuz arkasındaki hapis cezasıdır, hapis cezası
müeyyidesidir. Siz bunu, çekin, vadeli çekin arkasından
aldığınız takdirde vadeli çek uygulaması bir anda çöker, biter çünkü malını
veren ve karşılığında çek alan kişi, tacir, ticaret erbabı çok iyi biliyor ki
ödenmediği takdirde karşılığı -hem alan için geçerli hem veren için geçerli,
hem keşide eden için geçerli hem muhatap olan için geçerli- bu çekte belirtilen
rakam ödenmediği takdirde, karşılığında ciddi bir hürriyeti bağlayıcı müeyyide
söz konusu, hapis cezası söz konusu; üç yıla kadar, üç yılı geçemiyor
biliyorsunuz. Dolayısıyla bunun tüm ekonomi tarafından kabul edilmesine,
itibar görmesine temel neden olan faktör de bu, yani hapis cezası.
Son derece
başarılı ve geriye dönme oranı da ihmal edilebilecek kadar -yüzde 5 oranında-
düşük olan bir mekanizmayı ve ekonomiye katkısı ispatlanmış, tespit edilmiş bir
mekanizmayı ortadan kaldırmak istiyorsanız, yok etmek istiyorsanız o zaman
hapis cezasının kaldırılmasını önerebilirsiniz. Aksi hâlde bu sistem bir
bütündür, hapis cezasıyla bir bütündür ve bu şekilde uygulanması gerekir.
Bakın değerli
arkadaşlar, böyle bir şey olduğu takdirde, çek kullanımında, vadeli çek
kullanımında ve ticarette ciddi bir daralma meydana geldiği takdirde, bu,
talebin düşmesi anlamına gelir. Hiç kuşkusuz olarak ekonomide talebin
kasılması, ticaretin azalması, talebe olan talebin azalması anlamına gelir. Bu
ne demektir? Millî gelirin düşmesi ve fabrikaların bir kısmının kapanması,
insanların mallarını satamaması ve gelirlerinin azalması anlamına gelir değerli
arkadaşlar. Dolayısıyla, bu gibi önerilerde bulunurken bu önerilerin hangi
anlama geldiğini, nereye gidebileceğini de tam olarak bütün boyutlarıyla ortaya
koymak gerekir. Aksi hâlde, olaya sadece bir açıdan bakarsak, bir cenahtan, bir
çerçeveden bakarsak eksik olur, ki o açıdan
bakıldığında da eleştirilerin ben doğru olmadığını söylemem gerekiyor. Bu
eleştirileri ortaya atan arkadaşlarımızın argümanları,
temel referansları şu: Dünyadaki hukuk sisteminde böyle bir uygulama yok ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı, Anayasa’mıza aykırı. Yani özel ilişkilerden
doğan bu tür bir muamelede hapis sonunda edimlerin yerine getirilmemesi
nedeniyle hürriyeti bağlayıcı bir ceza uygulanmasının Anayasa’mızın 38’inci
maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı iddiasını gündeme
getiriyorlar en çok itiraz eden arkadaşlarımız. Bu da doğru değil, bakın,
arkadaşlar, bunlar tartışılmış, bunu siz de çok iyi biliyorsunuz.
Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 4’üncü Protokol 1’inci maddesinde aynen okuyorum “Hiç
kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememiş olmasından
dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.” Burada anahtar kelime şu:
“…getirememiş olmasından…” Bir mücbir sebebi işaret ediyor, bir zorunluluğu
işaret ediyor. Bunun da ispat edilmesi gerekir. Zaman almamak için, Anayasa
Mahkemesinin de … Yine 3167 sayılı Kanun’la ilgili
olarak, Anayasa Mahkemesi’ne götürülen bu konu, yani hapis cezası uygulanamaz,
Anayasa’nın 38’inci maddesine aykırı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine
götürülmüş ve Anayasa Mahkemesi de Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiş;
somut olarak, doğrudan bu konu, tartıştığımız konu üzerinden gidilmiş.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, burada herhangi bir sıkıntı yok, sistem doğrudur. Elbette
eksiği vardır, zaman zaman sıkıntılar ortaya
çıkabilir. Bu da doğaldır. Ha, bu tür problemler ortaya çıktığında da minimize
etmeye çalışmak da bizim görevimizdir, ayrı bir konu ama sistemin geneli,
işleyişi itibarıyla bir problem yoktur.
Şimdi, çek
konusu, yoğun olarak karşılıksız çek tanzim eden, bu nedenle hapis cezasıyla
karşı karşıya kalan ya da tehdidiyle karşı karşıya kalan veya buradan dolayı
hüküm giyen bazı vatandaşlarımızla ilgilidir ve gerçekten şu anda bu konuyla
ilgili sıkıntı yaşıyoruz. Hepimize de intikal ediyor, bütün milletvekillerimize
-sanıyorum- iktidarıyla, muhalefetiyle intikal ettiriliyor ve kendilerini “çek
mağduru” olarak tanımlayan bu vatandaşlarımız bu sorunlarının çözülmesini
istiyorlar ve esas beklentileri de affedilmeleri yani bu verilen hükümlerin
ortadan kaldırılmasını talep ediyorlar.
Tabii, şimdi, ortada
bir sorun var. Böyle bir adım atabilmemizin önünde bir engel var. Bu bir özel hukuk ilişkisi yani taraflar anlaşmışlar, malı veren
yani çeki kabul eden, çekin muhatabı olan kişi çekin arkasındaki hapis cezasına
güvenerek ödeme aracı olarak çeki kabul etmiş ve bu çek ödenmemiş, o kişi de
yani keşide eden de şu anda hapiste ve biz diyoruz ki veya talep şu şekilde:
“Biz bu hapis cezasını kaldıralım, bunları affedelim.” Bizim kamu
otoritesi olarak Meclisin ya da devletin böyle bir şey yapabilmesi için zarar
görenin zararlarını tazmin edebilmesi gerekir değerli arkadaşlar çünkü o güven
nedeniyle böyle bir ilişki oluşmuş aralarında. Bizim onu karşılamadan, onu
telafi etmeden böyle bir düzenleme yapma şansımız yok. Yani af getiremeyiz, bir
af burada uygulanamaz. Ama bir de sorun var, sorunu da çözmemiz gerekiyor.
İşte, bu nedenle
ek 2’nci maddeyle bir orta yol bulunduğunu düşünüyorum ve bu da hem mantığını
bozmuyor sistemin hem bir af düzenlemesi içermiyor ama aynı zamanda bu tür
insanlara bir imkân sağlıyor, tekrar bir fırsat veriyor. Yani infazın,
kovuşturmanın ertelenmesi, askıya alınması yöntemiyle bunu sağlıyoruz. Yani
özetle şunu yapıyoruz, bu nedenle hapiste olan ya da kovuşturma tehdidi altında
bulunan vatandaşa diyoruz ki: “Sen sana imkân verildiği takdirde bu borcu
ödeyebileceğini düşünüyorsan…” Diyor ki: “Ben hapiste olduğum zaman bunu ödeme
şansım yok çünkü orada çalışamam, hapiste çalışamam, ticaret yapamam, bu borcu
da ödeyemem. Onun için benim çıkmam lazım bu borcu ödemem için.” Aslında mantık doğru. O zaman diyoruz ki: “Tamam, sana bir
fırsat veriyoruz -eğer düzenleme kabul edilirse- çık, çalış ve borcunu öde.” Bu
imkânı sağlıyoruz ve ne alacaklıyı ne de borçluyu mağdur etmiyoruz değerli
arkadaşlar.
Tek taraflı bir
irade ortaya koyarak dengeyi bozamaz devlet. Dengeyi bozduğu zaman, dengeyi
düzeltmek için başka birtakım adım atması gerekir, başka birtakım külfete
katlanması gerekir, maliyet ödemesi gerekir. Bunun da yapma imkânı olmayacağına
göre bana göre en ideal formül budur. Hem çek mağduru olarak nitelendirdiğimiz
vatandaşlarımızın problemleri çözülüyor bana göre hem de alacaklı açısından da
alacağın ödenmesi noktasında bir yol açılıyor, bir kanal açılıyor, bir imkân
ortaya çıkıyor.
Ha, bu
düzenlemenin sonucunda bütün bu şekildeki borçlar ödenir mi? Hayır, ödenmez,
bunu ben de biliyorum, ama ne kadar ödenirse o kazançtır ekonomi açısından,
alacaklılar açısından borçlular açısından. Dolayısıyla, bu noktadan da
bakıldığında herhangi bir yanlışlık yoktur.
Değerli
arkadaşlar, biraz önceki konuşmacının, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
konuşan konuşmacının, DTP hakkındaki kapatma kararı veya şu andaki kapatma
süreciyle ilgili bir açıklaması oldu. Devletin AK PARTİ’yle
birlikte DTP’yi kapatmaya çalıştığı anlamına gelecek
-kelimeler belki aynı olmayabilir- veya bu içerikte bir ifade ortaya koydu.
Böyle bir
ifadeyi, böyle bir açıklamayı, gerçekten, tek kelimeyle -tabii, ben çok ağır
ifadeler kullanmayacağım, kullanmak istemiyorum, ama- basit, içi boş, anlamsız,
saçma bir ifade olarak söylemem gerekiyor değerli arkadaşlar.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Cemil Çiçek ve Burhan Kuzu’nun beyanlarını verdi.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi, bakın, birazcık muhakeme yapma imkânı olsa…
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Cemil Çiçek ve Burhan Kuzu’nun açıkladığı şeyleri
söyleyin o zaman Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …birazcık detaylı değerlendirilse, böyle bir şeyin hiçbir şekilde
olmasının mümkün olmadığını bilmesi gerekir. Süreç bellidir. Bir siyasi
partinin kapatılmasıyla ilgili, nasıl başlar, nasıl yürür, süreç bellidir
değerli arkadaşlar.
Siz onu bırakın,
kendinize bakın. Kapattırmak için her türlü çaba içerisindesiniz, her türlü
şeyi yapıyorsunuz.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ne yapıyoruz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Konuşmacılarınızın sözlerine bakın. Konuşmacılarınız… (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Canikli…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bir defa, bakın, legal olarak faaliyette bulunan bir siyasi
partinin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen toparlayınız.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Bunu söyleyerek kapatma niyetinizi ortaya koyuyorsunuz!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Biz, değerli arkadaşlar, bütün sözcülerimiz…
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Aynı şeyi yapıyorsunuz!
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Sen niye karar veriyorsun?
NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …başta Sayın Başbakanımız olmak
üzere, siyasi partilerin kapatılmasının çözüm olmadığını ve karşı olduğumuzu
her defasında açıkladık ve izah ettik, kamuoyuyla paylaştık, ondan yana bizim
bir sıkıntımız yok, ama her şeyden önce legal faaliyette bulunan bir siyasi
partinin, terör ya da güç kullanma konusuyla ilgili, terör örgütüyle ilgili,
arasındaki mesafesini çok net olarak ortaya koyması gerekir. Ama, konuşmacılara baktığınız zaman, tam aksine, orayla organik bağ
kurulabilecek açıklamalar o kadar çok yapılıyor ki değerli arkadaşlar.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Yargının görevini niye üstleniyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Dolayısıyla, bunu biz değil siz yapıyorsunuz, kendiniz
yapıyorsunuz. Kendinize bakın.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Siz kendinize bakın.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Önce kendi konuşmalarınıza dikkat edin. Böyle bir ayıp açıklama
yapılabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi?
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Siz sözcülerinizin açıklamalarına bakın Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Biz demokrasiye inanıyoruz, biz hukukun üstünlüğüne inanıyoruz,
yürekten inanıyoruz ve bugüne kadar attığımız adımlarda da bunların izlerini
çok net olarak görmek mümkün değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, eğer hukuk ve
hukukun üstünlüğü, demokrasi yürüyecekse, devam edecekse -ki öyle olması
gerekir- buna herkesin samimiyet göstermesi gerekir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Canikli, demokrasiyi
askıya aldınız, demokrasi yok artık.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Sayın Kılıçdaroğlu, sizinle ilgili değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Biraz önce Sayın Konuşmacı o nedenle bir suçlamada bulundu. Onun
için söylüyorum. Dolayısıyla, sizi ilgilendiren herhangi bir durum yok.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Canikli.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.01
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.13
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
445 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası,
tasarının tümü üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali
Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Sayın Öztürk? Yok.
Şahsı adına söz
isteyen Bayram Ali Bayramoğlu, Rize Milletvekili.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 445 sıra sayılı çek
kanunu ile ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Hepimizce malum,
ekonomik gündemimiz açısından baktığımızda, bugün çek konusu hakikaten başlı
başına bir hadisedir. Ancak çek konusunu gündeme getirirken dikkat etmemiz
gereken, gündemde konuşulan konulardan çok işin realite açısından nasıl
olduğunu çok iyi anlamak. Çekin fonksiyonu, çekin işlevselliği hakkında çok iyi
bilgi sahibi olmamız da gerekiyor.
Özellikle, kanun
gündeme geldiğinde ısrarla bir şeyin konuşulduğuna şahit oldum. Onun da sanki bir
anlamda, borçlunun hakkını korumak gibi bir sorumluluğu taşıdığımız gibi bir
mana ortaya çıkıyor. Bu çok doğru bir anlam yani borçlunun
hakkını korumak. Ancak eşitlik ilkesi açısından baktığınızda sadece
borçlunun hakkını korumak gibi bir sorumluluğunuz olmaz, aynı zamanda
alacaklının hakkını da korumak gibi bir sorumluluk; ikisi aynı çerçevede
değerlendirilmesi gereken bir işlev olmak zorundadır.
İşte bu minval
üzerine bu kanunumuzun gündeme gelmesinde ve topluma, iş hayatına faydası
noktasında dört ana unsuru nazarıitibara alabiliriz. Bu kanunla ne gündeme
gelmiş oluyor?
Birincisi: Ceza
kanunlarıyla uyumsuzluk olan maddelerin düzenlenmesi sağlanmış oluyor.
Birincisi bu.
İkincisi:
Bankaların çek verirken ve piyasaya davranış biçimleri açısından sorumlulukları
biraz daha artırılmış oluyor.
Üçüncüsü ve en
önemlisi, altı kalın kalemle çizilmesi gereken nokta: “Kayıt dışı ekonomi” diye
bilinen ekonominin özellikle kayıt altına alınabilmesine imkân tanınmış oluyor.
Dördüncüsü de: Şu
anda en çok kamuoyunda bu kanunu bekleyen, hüküm altında bulunan veya çeşitli
vesilelerle yaklaşık 65 bin kişi olduğu söylenen kişilere yeni bir ödeme imkânı
tanınmak suretiyle onlara yeni imkânlar tanınmış oluyor.
Ancak bunlara
geçmeden önce, az evvel Sayın Canikli kısmen bahsetti
ama ben de bazı rakamları vurgulamakta ve çekin öneminin ne olduğunun altını
biraz daha kalın kalemlerle çizmekte fayda görüyorum.
Bakın, Türkiye’de
şu anda 2009 yılı itibarıyla emisyondaki toplam para miktarımız 37,9 milyar TL,
yani yaklaşık 38 milyar liralık emisyon hacmimiz var.
Yine gündeme geldi, Takasbank kanalıyla bir yıl
içerisinde resmî statüde, sadece Takasbank’a takas
yoluyla giden çek miktarı ne kadar? 265 milyar TL. Yani mevcut emisyon hacmimizin yaklaşık 8 katı kadar sadece takas
yoluyla giden bir çek hareketini görüyoruz. Peki bir
de bankaya vadesinde, gününde elden tahsil edilmeye gidilen veya normalde
şirketler arasında ciro edilmek suretiyle birbirlerine gidilerek tahsil edilen
sistemin de bunun yaklaşık 1,5 katı kadar -civarında- olduğunu düşünürseniz,
piyasada dönen çek hacminin yaklaşık 600 milyar TL civarında bir rakam olduğunu
görürsünüz. Bu şu demek: Aslına bakarsanız, ticari hayat,
Türkiye genelindeki mevcut bütün bankacılık sistemindeki şirketler arası
krediler, ferdî krediler, özel krediler, kredi kartları dâhil olmak üzere
toplam kredi hacminin 377 milyar TL olduğunu hesap edersek piyasanın aslında
bundan çok daha fazla birbirine kredi açtığını ve bu sistemin de aynı şekilde
kabullenildiğini ortaya koyduğunu görmüş oluruz.
Şimdi, gündeme
getirdiğimiz konu nedir? Karşılıksız çıkan çeklerdir. Şimdi
ben size 2004 yılından bu yana, Merkez Bankası verileriyle karşılıksız çıkan
kredilerin adet ve miktar olarak rakamlarını, yüzde olarak vereyim: Bakın, 2004
yılında adet olarak toplam çek miktarının yüzde 5,63’ü, 2005 yılında yüzde 6’sı
2006’da 5,20’si, 2007’de 5,48’i, 2008 yılında 5,60’ı, içinde bulunmuş olduğumuz
2009 yılının ilk çeyreğinde yüzde 7,83’ü ama onuncu ay itibarıyla ortalama
aldığımızda yüzde 5,82’si, adet itibarıyla. Peki, rakamsal boyutu
itibarıyla ele alırsak bu, yaklaşık yüzde 1 daha düşük yani ortalaması yüzde
5’in altında. Bu şu demek: Piyasada eğer 100 milyar liralık
çek dönüyor ise bu 100 milyarlık çekin 95 milyar lirası, “müdebbir tacir”
dediğimiz, çekini gününde ödeyen ve karşılığında insanlara sıkıntı vermeden
ticari hayatı devam ettirebilen insanlar demek, yüzde 5 ise ekonomik şartlardan
veya kendi imkânsızlıklarından kaynaklanarak çek kesip bunları ödeyemeyen
insanlar demek.
Bu yüzde 5’in
tamamını sahtekâr statüsünde değerlendirmemiz mümkün değil ancak gündemimize
almamız gereken en önemli konu şu: Türkiye’de insanlarımız cesur. Bu, çok güzel
bir özellik, Akdeniz ikliminden kaynaklanan ve özellikle de Türk insanının
müteşebbis ruhundan kaynaklanan bir özellik. Fakat bu özelliğin içerisinde
yanlış olan bir tarafımız var. O da ne? Yapmış olduğumuz işlerin hiçbir
tanesini bir fizibiliteye dayandırmamamız. Şimdi, Anadolu’da çok güzel bir
tabir vardır. Köyden Mehmet Efendi şehre inmiştir, bir market açmıştır, “Vay,
bizim köylü Mehmet açtıysa ben de yanına bir tane açarım. Benim Mehmet’ten
neyim eksik?” veya birisi pastane açmışsa “Ben de pastane açarım.” veya fabrika
yapmışsa “Ben de fabrika yaparım.” Bu özelliği ben size bir de sanayici olarak
söyleyeyim. Mesela Rize, Trabzon ve Artvin’de toplam 364 tane özel sektör çay
fabrikası vardır ama çalışanı 77 tanedir. Neden? Fizibiliteye dayanmadığı için,
“O yapmışsa ben de yaparım.” diye yapılmaktan kaynaklanıyor. Öyle yaparsanız
piyasaya çek verirsiniz. Verdiğiniz bu piyasadaki çek sadece size zarar vermez.
Kime verir? Silsile olarak bütün iş yapan insanlara da zarar vermiş olursunuz.
Biliyorsunuz ki birçok çek sahibinden önce… “Ara ciranta” dediğimiz insanlar
ilk önce mahkemeye verilerek haciz yoluyla onlardan para isteniyor. Yani ben
sizden bir çek almışım. Çekimi almışım arkadaşıma vermişim. Arkadaşım ilk önce
beni haczediyor. Ben bu sattığım malın bedelini bir de ödüyorum, ondan sonra
dönüp sizden tahsil etmeye çalışıyorum. Dolayısıyla çekin bu anlamda itibarını
devam ettirebilmek için ilk önce devam ettirebilmemiz gereken nedir? Müdebbir
tacir sıfatını devam ettirmemiz önemlidir.
Bugün için
özellikle yeni iş hayatına giren insanlar açısından da bir örnek vermek
istiyorum. Hep bunları ben çeşitli toplantılar vesilesiyle esnaflarımızla,
sanatkârlarımızla görüşürken yaşıyorum. Yine kendi şehrimden bir örnek
vereceğim. Rize’nin toplam nüfusu 320 bin arkadaşlar. Toplam, esnaf ve
sanatkârlar odasına kayıtlı esnaf sayımız 23 bin, 23 bin kişi esnaf ve sanatkâr
odasına kayıtlı. Odalar kaydettiriyor. Özellikle niye? Aidat alıyorlar,
sayılarının çokluğunu gündeme getiriyorlar. Peki, toplam kredi kullanan miktar?
3 binin üzerinde. Şimdi, esnaf olmayı yadırgamıyorum ama 320 bin nüfusun olduğu
bir yerde 23 bin tane esnaf oluşturursanız, ortalama 14 kişiye 1 tane esnaf
düşürürsünüz demektir. O zaman bu piyasada bir esnaf enflasyonu, iş hayatı
enflasyonu oluşur. Bunun kaçınılmaz sonucunda da çeklerin ödenemediği
piyasadaki bu bahsettiğimiz sıkıntıların yaşanması kaçınılmaz olur.
Ben esnafları topluyorum,
arkadaşlarımıza diyorum ki: Gelin, beraber ortak bir planlama yapalım. Hemen
çıkıyor bir vatandaş diyor ki: Ya ne yapayım, benim oğlum askerden geldi, 20
bin lira da sermayem var, bununla gittim bir tane market açtım ona. Ee, öbür komşu da gitti 20 bin lirayla bir market daha
açtı, diğer komşu da gitti 20 bin lirayla bir market daha açtı; üç tane 20 bin
liralık market. Piyasaya çekler verildi, 100 bin liralık çek var piyasada. Üç
tane market de iş yapamıyor. Bunları, kümelenme yapmak suretiyle üçünden bir
tane hipermarket değilse bile bir süpermarket yaptırtmak, 60 bin lira
sermayeyle daha mantıklı iş yapıp 3 tane çocuğu bir araya getirmek daha akılcı
bir formül değil mi?
İşte bunları
yapmak sadece bizim işimiz değil, hepimizin işi. Biz bunları anlatarak, bakın,
kümelenme çalışmalarını başlattık. Bunlara danışmanlık hizmeti de veriyoruz bu
noktada. Mühim olan piyasaya çek vermek değil, o tacirliğini, esnaflığını,
tüccarlığını devam ettirebilmek. Dolayısıyla, bu anlamda yapılabilecek en
önemli işlerden bir tanesi gündeme getirilirken çekin itibarının ayaklar altına
alınmış bir ifade şekliyle konuşulmasını engellememiz gerekiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bayramoğlu, lütfen tamamlayınız.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Bu arada, çeşitli
maddelerde bazı konuları tekrar gündeme getireceğim ancak özellikle bu
rakamlardan önce söylemek istediğim bir şey var. Kanunda esnaflarla tacirler
arasında bir sıkıntı oluştuğu, esnafların çek kullanması konusuyla ilgili bazı
meseleler gündeme geldi ki haklılık payı vardı. Bu noktada, Yozgat
Milletvekilimiz Abdulkadir Bey buradaydı, onun da
-eski bir esnaf başkanlığından gelmesi münasebetiyle- yoğun çalışmalarıyla,
esnaf ve sanatkârlarımızın özellikle çek düzenlenmesi konusunda tacir
statüsünde değerlendirilmesiyle ilgili bir önergemiz de var. Bu önergemizi de
inşallah birazdan gündeme getirip kabul edeceğiz. Böylece, esnaflarımızın da
ticari itibarlarını bu anlamda sağlamış olacağız.
Diğer eksik kalan
kısımları maddelerde görüşmek üzere hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bayramoğlu.
Komisyon adına
Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya, Ankara
Milletvekili.
Buyurun Sayın İyimaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, yüce Parlamentonun değerli
üyeleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
70 milyon insanın
bağrına ateş düştü, 7 yavrumuzu şehit verdik. Ailelerin, aziz milletimizin,
hepimizin başı sağ olsun. Merhumlara Cenabıhak’tan rahmet diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, şu anda hem hukuk ve hem kültür olarak 1985 yılında uygulama
dünyamıza giren bir kanunun altıncı değişikliğini gerçekleştiriyoruz. Aslında,
çek alanındaki düzenlemenin partilere izafe edilecek değil, sisteme izafe
edilecek bir kusuru var; o da, çek konusunda dualist
bir sistemin, ikili bir yapının hukukumuzda mevcut olması. Bu bir sistem inşa
kusurudur, ancak uzlaşmayla ortadan kaldırılabilir.
Bir de sıkça
değişimin, altı kez değişimin bize öğrettikleri olmalı. Bu şu demektir: Biz,
hukuku kökten inşa ederken uygulamaya yönelik, inşaya yönelik araştırmaları
derince yapmıyoruz ve deneme yanılma yöntemleriyle inşa ediyoruz. Bugün ne
yapıyoruz? Bugün bu değişiklik zorunlu mu? Evet zorunlu. Bu değişiklikle ne
yapıyoruz? Reform yapmıyoruz. Yaptığımız şu: 1985 yılından bu yana Türk hukuk
kültüründe, müktesebatında yerleşik olan durumu koruyor, ihtiyaçların gerekli
olduğu durumları hükümlere dönüştürüyoruz, yani bir iyileştirme tasarısıyla
karşı karşıyayız. Bu tasarının dayandığı üç temel ruhu, rasyosu,
sebebi var:
1) Bankaların
sorumluluğunu -yine de noksanlıkları var, söyleyeceğim- kodifiye etmek.
2) Kayıt dışı
ekonomiyle mücadelede hukuksal araçsallığı ortaya koymak.
3) Bundan önceki
Parlamentomuzun oy birliğiyle gerçekleştirdiği ceza reformunu 2008 yılına kadar
-31 Aralık galiba- uyarlamamız gerekmesine karşın ancak bugün uyarlayabiliyor
olmamız.
Ben başlıca
değişiklikleri yüksek kurulla paylaşmak istiyorum. Bir: Bankaların özen borcu.
Çekin keşidesinde, muhatabının seçiminde, borçlunun tercihinde çek keşidesi
noktasında bankalara geliştirilmiş bir özen borcu yükleniyor. Hukukçu,
Parlamento, burada, özen borcundan çıkarsanabilecek
uygulama sonuçlarını ortaya koymak zorundadır. Ağırlaştırılmış özen borcunun
temel sonucu kanunun 1’inci maddesinin ikinci fıkrasındaki bu hâlde genel
hükümlerin uygulanmasıdır. Diyelim ki yasaklı kişiye banka çek keşide etti.
Buradaki özel sorumluluk maddesi değil. Diyelim ki 1 trilyonluk çeki Yasa’nın
1’inci maddesinin ikinci fıkrası delaletiyle Borçlar Kanunu’nun -Ticaret
Kanunu’nun 1’inci maddesine yollama yaparak- ilgili hükümlerine göre çekin
karşılığını tahsil edemeyen alacaklı sorumluluk davası yoluyla alabilecektir. Bu,
tasarıdaki gizli bir anlamdır ama anlamı bilen hukukçularca rahatlıkla ortaya
konan bir anlamdır. Bir Komisyon Başkanı olarak hukuk uygulayıcılarına bir şerh
beyanı olarak arz ediyorum.
İki: Çek türleri
değiştiriliyor: Tacir çeki, tacir olmayan çeki -dilemesi hâlinde esnaf ve
sanatkârlar da tacir çekinden yararlanacak- ve hamiline çek. Bu, tamamen
hukuksal bir işlevi değil, mali bir mücadeleyi, kayıt dışılığı, terörün
finansmanını ve kara parayı denetlemeye yönelik bir ayrımdır. Çek yasaklısının
tüzel kişi organda görev yapması hâlinde tüzel kişinin çek keşide etmemesi de
bu amaçla önemli bir iyileştirmedir.
Yine, ilk
milletvekiliyim, imzam yok, birkaç bankadan çekler vesaireler gönderiliyor, çek
keşide ediliyor. Burada çek hesabının açılmasının mutlaka imzaya ve rızaya
dayalı olma zorunluluğu getiriliyor. Bunlar, her maddede okunduğunda anlaşılan
ve belki de iyileştirmelerin onda 1’ini ancak dile getirdiğim marjlar, maddeler.
Esasen, ceza
sisteminde getirilen yapılanma önemlidir. Burada sadece ceza reformunun bu
yasaya uyarlanması değil, onun dışında ceza sisteminde yapısal bir dönüşüm
yaşanıyor. Önceden yani şu anda yürürlükteki yasada ceza veriyorsunuz, parası
ödenecek ama borç devam ediyor. Şu anda adli para cezasının ödenmesi hâlinde
borcun kendisi ödenmiş oluyor. Borç ödendiğinde adli para cezası kesinlikle
çöküyor, ortadan kalkıyor. Bu nedir? Bu, belki de ceza hukuku bakımından
incelenmeye değer yeni bir enstrümandır; ceza ile icra işlevi kümülatif, bileşik bir hâl alıyor. Bu,
gerçekten bir yenilik.
Şimdi, bir de
sorun var, somut sorun var. Bütün milletvekillerimize dijital yollarla
erişiliyor, telefonlarla erişiliyor, 14.00’te, 14.30’da, gece, rahat… Ancak iki
kişinin telefonuna cevap veremedim. Bir beklenti var. O beklenti neden
kaynaklandı? Ceza Kanunu’ndaki özel kanunlara yapılan atıf, 5’inci madde,
2008’in, o yılın son gününe kadar uyarlanacaktı, uyarlanma olmadı, acaba
cezalar düştü mü? Düzenlememe sebebiyle düştü mü? Buradan bir af beklentisi
veya bir sukut, düşme beklentisi doğdu ve çek borçluları bakımından toplumsal
talep teşekkül etti. Adalet Komisyonumuzun, önemle, ayrıntılı olarak üzerinde
durduğu sorun bu sorun olmuştur.
Üç tane öneri
geldi. Bunlardan birisi, Adalet Komisyonu üyeleri değerli araştırmalarıyla,
fikirleriyle ortaya koydular, dediler ki: “Hem ulusal üst hukukumuza hem
Anayasa’mıza aykırı olması sebebiyle bu çek suçu ve cezasını ortadan
kaldıralım, sistem olarak ortadan kaldıralım.” Bu, mantığa aykırı, üst hukuk
normlarına aykırı bir öneri değildi, mukayeseli hukuk bakımından da yabancı bir
öneri değil çünkü Amerika’da Anglosakson sistemlerinde birkaç eyaletteki ceza
sistemi dışında dünyada böyle bir şey yok. Ha, burada bir sorun var.
Bir: Değerli
arkadaşlar, Anayasa’mızın 38’inci maddesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin
4 no.lu Protokolü’nün 1’inci maddesi, özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanan
edimlerin yerine getirilememesine hapis cezası, özgürlükten yoksun kalma cezası
tertip edilemez… Burada bir defa hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin hem
Anayasa Mahkememizin doğru anlamı, bu subjektif ve
objektif imkânsızlık hâlinde ceza tertip edilemez demektir. Zaten şimdi de
tertip edilemez çünkü Yargıtayımız hukuk yorumunu
Anayasa’ya uygun -Anayasa’nın 90’ıncı maddesine uygun, 38’inci maddesine uygun-
yapmak zorundadır. Ha, bunun dışındaki yani subjektif
imkânsızlık. Yolda trafik kazası geçirdi, ödeme saatine yetişemedi, subjektif imkânsızlık; deprem oldu, ekonomik olarak çöktü,
objektif imkânsızlık. Bu gibi durumların dışında çeke ceza tertibini yasaklayan
bir üst norm yoktur. bu yorumla ve ayrıca çekin 1985 yılından bu yana ekonomi
içindeki enstrüman özelliliği, alacaklıların çek
cezasına yüklediği güven ve diğer sebeplerle bu formülü Adalet Komisyonu
benimsemedi ama bir başka nedeni de gerçekten şu andaki Çek Kanunu –onu aşağıda
söyleyeceğim- noksandır; veri tabanı noktasında, risk merkezi noktasında
bankacılık sisteminde bir boşluk var, Bankacılık Kanunu’na eklenmesi lazım.
Komisyonuma geldi ama uygun olmayan bir zamanda geldi, son günde geldi, onun
için işleme koyamadım. Fakat benim kanaatim de esasen bugünkü yaptığımız
düzenleme çek suç ve cezalarının sistemden kaldırılması yönündeki uzak veya
orta gelecekteki bir adımdır veya uzak veya orta gelecekte sonuç doğuracak bir
adım olarak görüyorum.
İkinci öneri:
“Affedelim.” dendi. Değerli arkadaşlar, af konusunda siyasal deneyimi olan bir
arkadaşınızım. Af yaşandı. Bir af Anayasa’dan Cumhurbaşkanının geri göndermesi
sebebiyle beş defa burada konuşuldu. Eğer sistem bir cezayı üretmişse af
hukukun inkârıdır, af hukuka güvenin inkârıdır ve affa ancak istisnai hâllerde…
Devlet çökmüştür, yeniden kurulacaktır, işte Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ekonomi çöktü Başkanım!
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Çok büyük ekonomik krizdir, olabilir, bu
mümkün. Burada af her zaman başvurulabilecek bir araç olmadığı ve esasen… Benim
önerimle gelmiştir. Anayasa’nın 87’nci maddesini okuyalım. 3/5’ lik bir ağırlaştırılmış oy, yani tamamen vasıflı oy nisabı
var, yeter sayı çok yüksek, onun için çıkması da mümkün değil.
“Geçici çözüm.”
dendi. Tabii geçici çözüm üretirken her yasa koyucu düzenlemenin ait olduğu
sorunla ilgili çıkarı olanları, hukuki menfaatleri olanları gözetmek ve
menfaatleri dengelemek zorundadır. Yoksa “Ben yaptım, bitti.” değil. Burada
kimin menfaatleri var? Gerçekten iflas etmiş, alacağını tahsil edememiş bir çek
borçlusu ödeme yapamıyor. Bu bir menfaattir, çok önemli bir menfaattir.
Alacaklı parasını tahsil edemiyor, o menfaat… Yani hem
borçlunun hem alacaklının hem ekonomik kamu düzeni yoluyla piyasadaki
likiditenin burada bir gözetilmesi lazım. O zaman dedik ki… İki model
geliştirdik değerli arkadaşlar. Modellerden birisi komisyon modelidir.
Modellerden birisi anlaşmalı model, ikincisi taahhüt modeli. Çek borçlusu
içeridedir, dışarıdadır. Yani kendi çek suçu, karşılıksız çek suçu takibe
uğramış şikâyete konu çek borçlusu alacaklısıyla anlaşırsa, istediği vadelerde,
istediği miktarlarda, istediği tavan sürede anlaşırsa, orada cezai takip askıya
alınır, infaz varsa dışarıya çıkar. Bu birinci model ama nisan ayına kadar bu
başvurunun yapılması lazım merciye.
İkinci model taahhüt modeli. Değerli arkadaşlar, taahhüt modelinde borçlu alacaklıyı bulamıyor.
Amerika’da, adresi gitmiş, varisler hepsiyle bağ kuramıyor, iştirak hâlindeki
mülkiyet vesaire veya alacaklıyla anlaşamıyor, O zaman yasama organı, kamu
müdahale ediyor, diyor ki: Ey borçlu, tamam, sana iki yıllık süre veriyorum,
çıkıyorsun içeride isen veya ceza takibe uğramıyor, askıya alınıyor. Buna
doktrinde, belki, “Şikâyetin askıya alınması” da denebilir; İsa Bey bakıyor,
şarta bağlı, meşruten tahliye değil: O zaman taahhütname veriyor, taahhütname
ilgili merciye gidiyor ve kendisi çıkıyor. Ha şöyle
bir imkân var: İki yıllığına taahhütle çıktı. Birinci yıl borçlarını ödedi,
alacaklı da bakıyor, çok güzel, ödüyor. E ne olacak? İkinci yıl da içeri
girecek çünkü borç yüksek ama çalışma, üretme kabiliyeti yüksek. O zaman -ilave
enstrüman geliştirildi- “İki yıl tamamlanmadan
alacaklıyla böylesi bir anlaşma yaparak modelden öbür modele geçebilir, uzun
süreli bir anlaşma yapabilir.” diyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu yasanın noksanları da var. Birinci noksanı: Çek risklerinin
sigorta edilmemesi; edilebilir, fonlar üretilebilir, Türk sistemi bu kapasiteyi
rahat rahat üretebilir ama Adalet Komisyonumuzun
gerçekten yükünün ve sahasının dışında, sigorta hukukuyla vakıa benim
münasebetim var ama dışında, doğrudan bu konuda bir çalışma yapmadık.
Bir de bugün çek
kanunu hem şu andaki yani yürürlüğe girecek olan -kabul edilirse yüksek
oylarınızla- çek kanunu hem yürürlükteki Çek Kanunu bakımından veri tabanında
sadece negatif veriler toplanıyor, pozitif veriler toplanmıyor. Verilerle
ilgili toplanmama noktasında, yaptırımlar noktasında bayağı sorunlar var. İşte
burada bir risk merkezinin ve veri toplama merkezinin kurulması lazım. Bu
konuda teklifler Merkez Bankasından bana ulaştı ama zaman itibarıyla, nihai,
son oylama veya son güne geldiği için, Komisyonumuzun çalışması uzayacağı için,
bu geçici model de gerçekten kamuoyunca, talep sahiplerince beklendiği için
onun uyarlanması başka bir düzenlemeye kaldı.
Beni dinleme lütfunda bulunduğunuz için teşekkür ediyorum, saygılar,
sağlıklar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın İyimaya.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk,
Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Çek Kanunu’nyla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, söz sırasını bana verdiği için Mersin Milletvekili Akif Akkuş’a çok
teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kriz sonucu çeke
bağlı borçlarını ödeyemedikleri için karşılıksız çek keşide etme suçundan hâlen
hapishanelerde yatmakta olan ya da hapishaneye girme tehdit ve tehlikesi
altında oldukları için evlerini barklarını, sıcak yuvalarını terk ederek
eşinden, çoluğundan çocuğundan, yakın akrabalarından
ayrı yaşamak zorunda kalan, “kaçak yaşayan çek mağdurları” diye anılan
kişilerin kendilerinin, eşlerinin, çocuklarının ve yakın akrabalarının umutla
bekledikleri ancak Adalet Komisyonundan geçmiş hâliyle bu umutlarının
kırıldığı, tükendiği bir Çek Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz.
Bu tasarı
“Bankacıların, tefecilerin çek alacaklarının hakkını, hukukunu nasıl daha da
sağlamlaştırabiliriz.” düşüncesinden hareketle yapılmış bir tasarıdır. Bu,
sadece onların hak ve hukukunu korumaya yöneliktir. Bu toplumda bankacılar ve
tefeciler dışında başka sosyal gruplar da vardır. Bu tasarı, kanun, çek mağdurlarının
yarasını sarmaktan çok uzaktır, çek mağdurlarının yarasını sarıyormuş gibi
göstererek sadece pansuman niteliğindedir.
Benden önce
konuşan Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet İyimaya,
değerli bir hukukçu, acaba bu kürsüde söylediklerine kendisi inanarak mı
söyledi?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Aynen inanıyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Eğer bu kürsüde söylediklerini inanarak söylediyse bugüne kadar
“çek mağdurları” diye adlandırılan kişilere yönelik yaptığı açıklamalarda kendisinin
çek hukukunda cezaya karşı olduğunu neden söyledi? Bugüne kadar AKP’nin
yetkilileri ve başta Komisyon Başkanı, “çek mağduru” diye anılan kişilere niye
umut verdi? Adalet Komisyonu Başkanı, en son 9 Haziran günü Türkiye Büyük
Millet Meclisi Adalet Komisyonu alt komisyonundan geçen bu tasarıyı altı ay
neden bekletti? Niye tekrar ana Komisyona getirmedi? Niye bu tasarıyı tekrar
görüştürmedi?
Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu söylemek istiyorum: Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşılıksız çek keşide etme fiilinin, suç genel
teorisi içerisinde, modern ceza hukuku içerisinde yeri olmadığı nedenle ve
sadece bazı kişilerin değil, ceza hukukunda otorite olan bilim adamlarının da
düşüncesi bu şekilde olduğu nedenle, hiçbir modern ülkede, çağdaş ülkede
böylesine haksız, adaletsiz bir ceza sistemi olmadığı nedenle, karşılıksız çek
keşide etme fiilinin suç olmaktan çıkarılmasını talep ediyoruz ve karşılıksız
çek keşide etme suçu nedeniyle bugün cezaevlerinde yatan herkesin hemen
salıverilmesini talep ediyoruz değerli arkadaşlarım, böyle pansuman tedbirlerle
falan değil.
Şimdi, burada
üzerinde durulması gereken konulardan bir tanesi, çek konusunda ayrı bir kanuna
ihtiyaç var mı, yok mu?
Değerli
arkadaşlarım, Türk Ticaret Kanunu’nda -691-736 maddeler arasında- ve hâlen
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülecek olan yeni Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı’nda -780-823 maddeler arasında, 44 maddelik- düzenlenmiş çek
hukukunun çözemediği sorunları dokuz maddeyle mi çözeceksiniz? Bu kürsüde bilen
de konuştu, bilmeyen de konuştu; sokakta bilen de konuşuyor, bilmeyen de
konuşuyor.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, insanların çeke güven duymalarının nedeni nedir?
İnsanların çeke güven duymalarının nedeni, çekin bağlı olduğu alacağın
tahsilini garanti altına almak için çeke uygulanan cezadır. Burada vadeli çekin
faydalarını anlattılar. Türk Ticaret Kanunu’nda çekin işlevi nedir? Çek, bir
ödeme aracıdır. Bunun dışında çek hiçbir amaçla kullanılamaz. Çekin, terörün
finansmanını önlemek, kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine almak ya da kara paranın
aklanmasını sağlamak gibi bir görevi yoktur. Çekin amacı, fonksiyonu, görevi
Türk Ticaret Kanunu’nda bellidir, senedin de belidir. Çek, kayıtsız ve koşulsuz
belli bir miktarın ödenmesi emrini içerir. Bono ise belirli bir miktarın
ödenmesi taahhüdünü içerir. Eğer siz, belirli bir miktarın ödenmesi taahhüdü
yerine çek alıyorsanız artık o çek değildir, çek olma vasfını kaybetmiştir; bu,
bono yerine geçiyor demektir. Bu kürsüde dile getirildi, ekonominin ve
ticaretin bir gereğiymiş. Siz eğer bugün bononun arkasına da bir cezai müeyyide
koyarsanız o zaman insanlar çek almaz, bono alır. Bugünkü sistemde çeki alan
bir alacaklı, çek alacaklısı ileri tarihli çek aldığı zaman o çekin karşılıksız
olduğunu o anda bilmektedir, bilerek almaktadır yani o çeki alırken o çekin
aslında çek değil, bir senet, bir bono olduğunu bilerek ve bu bilinçle
almaktadır. Dolayısıyla, o tarihli çekin bankada karşılığının olmadığını ve
bunun ileride, o tarihte ödeneceği umuduyla almaktadır. Şimdi siz, uygulamada
bono yerine çek ikame etmişsiniz, arkasından da bu yanlış uygulamaya uygun bir
şekilde, Türk Ticaret Kanunu’ndaki çek hukuk sistemini altüst eder şekilde,
darmadağın eder şekilde, uluslararası hukuk kurallarını bir kenara iterek yeni
yapılanmalar getiriyorsunuz. Hangi ülkede görülmüş tacir çeki-tacir olmayan
çek? Sizin örnek gösterdiğiniz Cenevre Yeknesak Kanunu’nda, bu gerekçede
söylemişsiniz, tacir çeki-tacir olmayan çeki ayrımı var mı? Hangi ülkede
hamiline çek - hamiline olmayan çek ayrımı var? Hangi ülkede karşılıksız çek
keşide etme suçu bir cezai müeyyideyle bağlanmış? Bütün bunlar gerçekken burada
sadece ticari hayatın dalgalanması adına bunun yapıldığı söyleniyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, 1985’e kadar bu ülkede karşılıksız çek keşide etme suçundan
bir ceza yoktu. Peki 85 yılına kadar bu ekonomi yok
muydu? Bugün Amerika’da, Avrupa ülkelerinde ve dünyanın çağdaş hukukla idare
edilen ülkelerinde ekonomi yok mu? Oralarda çek yok mu? Var. Niye ekonomiler
dalgalanmıyor? Çünkü çek amacına uygun olarak kullanılıyor. Sen burada çeki
bononun yerine kullandırırsan, amacına uygun olmadan kullandırırsan ekonomin
dalgalanır. Kaldı ki 1985 yılına kadar olmayan bir sistemi Türk hukukuna
sokmuşuz. 85 yılında doğrudan hapis cezası öngören bir yasa çıkarmışız 3167
sayılı. Peki, sorunlar önlenmiş mi? Sizin burada ileri sürdüğünüz sorunlar
ortadan kalkmış mı? Kalkmadığını siz söylüyorsunuz? Nerede söylüyorsunuz?
Kanunun gerekçesinde söylüyorsunuz. Diyorsunuz ki daha 1993 yılında: “Sekiz
yıllık uygulama 3167 sayılı Kanun’un değiştirilmesi gereğini ortaya çıkarmıştır
çünkü umut edilenin aksine, karşılıksız çek suçunun özel olarak düzenlenip
suçun oldukça uzun bir hürriyeti bağlayıcı cezayla cezalandırılması caydırıcı
olmamış, aksine, piyasadaki karşılıksız çek miktarı artmış ve ceza davaları
önemli rakamlara ulaşmıştır.” Bunu kim söylüyor? Siz söylüyorsunuz. Hangi
dediğiniz doğru, hangi dediğiniz doğru sizin?
Değerli
arkadaşlarım, bugün gerçekten bu Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
uluslararası hukuk kurallarına ve ulusal hukuk kurallarımıza aykırı, ceza
adaletine aykırı, son derece haksız bir ceza sistemini getiren bir yasayı
görüşüyoruz. Çek Kanunu özel hukuktaki ilişkileri bir kenara bırakmış, tamamen
sanki Ceza Kanunu görüşüyoruz gibi, kamu hukukunun temel meselelerini
görüşüyoruz gibi -birazdan önergeler ve maddeler üzerinde konuşacağız- Çek
Kanunu olmaktan çıkmış yani ticaret hukukundaki anlamıyla özel bir enstrüman olmaktan çıkarılmış, tamamen bir ceza hâline
getirilmiş.
Bu kürsüden
soruyorum: Çek alacaklıları padişahın çocuğu mu? O zaman siz alacağın tahsilini
garanti altına almak için bu cezayı savunuyor iseniz bono alacaklılarının
hakkı, hukuku ne oluyor? Bono ile çek aynı hukuki rejime tabi değil midir? Türk
Ticaret Kanunu’ndaki düzenleniş biçimleri itibarıyla bono ile çekin arasında
bir fark var mıdır? Siz burada çek alacaklısını koruyorsunuz, o zaman bono
alacaklısını niye korumuyorsunuz? Bonodan ve çekten daha kuvvetli bir belge
olan mahkeme ilamına dayalı olan alacak sahiplerini neden korumuyorsunuz?
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gerçekten böylesine hukuk dışı, böylesine adil olmayan
bir yasa daha olamaz. Bu aslında, Türkiye’de bakın, bu işle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bu kanun tasarısına tüm hukukçular karşı; bunu Komisyon Başkanı da
biliyor, Adalet Bakanı da biliyor. Adalet Bakanının kendisi de karşı, buna
Komisyon Başkanı karşı, buna hukukçular karşı, ceza hukukçuları karşı, Türk
Ticaret Kanunu’nun Bilim Komisyonu Başkanı olan Ünal Tekinalp
Hoca demeç veriyor, o da karşı. Bir tek savunan yok. Bu işlerle görevli
Yargıtay 10. Ceza Dairesi karşı.
Bu tasarıyla siz
ne yapıyorsunuz? Pansuman tedbir ama çek alacaklılarının durumunu daha da
güçlendirecek, onların hak ve hukukunu daha da sağlama alacak, devleti tamamen
çek alacaklılarının, tefecilerinin icra müdürü hâline, konumuna sokacak bir
uygulamayı getiriyorsunuz. Bunu bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak savunmamız
mümkün değildir.
Sayın Başkan burada
iyi niyetlerini söyledi. AKP eğer reformcu olduğunu iddia ediyorsa reformcu
olduğunu bu yasada göstersin. Türkiye’de çek kanunu gibi ayrı bir kanuna gerek
yoktur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bu kanundaki birtakım maddeler Türk Ticaret Kanunu’nun içerisine
alınabilir ve yapılması gereken, çek kanununa tümden karşı çıkmaktır.
Ben saygılar
sunuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Şimdi yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma süresi var.
Sayın Taner,
Sayın Şandır, Sayın Doğru, Sayın Işık, Sayın Kaptan, Sayın Özdemir, Sayın
Melen, Sayın Emek, Sayın Uslu, Sayın Dibek, Sayın Orhan, Sayın Ünlütepe, Sayın Öztürk, Sayın
Yalçın, Sayın Akkuş ve Sayın Gök’ün soru sorma talepleri var ancak ilk 10
kişiye birer dakikalık süre vereceğiz. Sayın Bakanın açıklamasından sonra süre
kaldığı takdirde soru sormak isteyen diğer arkadaşlarımıza hak tanıyacağız.
Sayın Taner,
buyurun.
RECEP TANER (Aydın)
– Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz Çek Kanunu ile mağdurların mağduriyeti
geçici de olsa öteleniyor, erteleniyor ama çek mağdurlarının çoğunluğu kriz
yüzünden ödeme zorluğu çeken vatandaşlarımız. Dolayısıyla, yeni düzenlemeyle
getirilen karşılıklı anlaşma ve iki yıla kadar taksitlendirme imkânları kısmen
sorunu çözmekle beraber, karşılıksız çekin verildiği bankalarca açılacak olan
tüketici kredileriyle bunun desteklenmesi konusunda Hükûmetinizin
bir çalışması var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Taner.
Sayın Şandır,
buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Anayasa’nın 38’inci maddesinde “Yerine getirememe” hususunu subjektif
sebebe dayandırdı Sayın Komisyon Başkanı. Bu Anayasa hükmünün gerekçesinde ise
çok açık net -Danışma Kurulunun veya daha sonraki 2001 yılında yapılan
değişiklikle- şu söylenmiştir yani “Sözleşmeden doğan bir yükümlülük nedeniyle
hiç kimsenin özgürlüğünden alıkonulamayacağı “ hükmü eklenmiştir.
Sözleşmeden doğan
yükümlülük içinde borçlar da vardır. Burada subjektif
bir değerlendirme hakkı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, çıkardığınız kanunun
Anayasa’ya aykırılığını düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru,
buyurun.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim.
Bu kanun
içerisine, bankalarca çek verilirken insanların veya firmaların
ödeyebilecekleri kadar miktarda çek kullanımına müsaade edilmesiyle ilgili
neden bir madde konulmamıştır? Ayrıca, verilen çekler ödenmediği zaman bunun
bankalar tarafından karşılanması konusunda bin lira taahhüdü vardır. Bu neden
bin liradır, daha fazla artırılmamaktadır? Ayrıca, iyi niyetli olarak çekleri
verilenlerle çeki ödemeyenlerin arasında bir ayrım yapılamaz mı? Yani, bunu şu
şekilde söylemek istiyorum: Adam ödemek istiyor da ödeyemiyor, şartları uygun
değil. Bir de kötü niyetli çek verenler var. Bunlarla ilgili de ayrım yapılamaz
mıydı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
tasarının öneminin kamuoyunca da daha yakından anlaşılabilmesi açısından en
güncellenmiş verilerle 2009 yılında 3167 sayılı Kanun hükümleri gereğince;
1) Ceza
mahkemelerine açılan toplam dava sayısı ve bu davaların ait olduğu kişi sayısı
nedir?
2) Açılan bu
davalardaki toplam çek bedeli tutarı ne kadardır?
3) 3167 sayılı
Kanun’a muhalefetten ve mahkemelerce verilen adli para cezasını ödeyemediği
için cezaevlerine giren vatandaşlarımızın sayıları ne kadardır?
4) İktidarlarınız
döneminde adli para cezalarının devletin gelir kaynaklarından birisi hâline
geldiği iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Dava dosya-larının
sayısı ve dosya tutarları bu iddiaları doğrulamakta mıdır?
5) 2008 yılı sonu
itibarıyla mahkemelik olmuş sanıkların kaçı hakkında mahkûmiyet, kaçı hakkında
ise beraat ve diğer kararlar verilmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Kaplan…
Yok.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Çek Kanunu Tasarısı
ekonomik krizle mücadele, krizin etkilerinin toplumsal yansımalarını
hafifletmek için hazırlanmıştır. Ancak bakıyorsunuz, Mayıs 2009’da Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilen tasarı, tam yedi ay sonra gündeme
gelmektedir. Altı aylık bir dönemde Türkiye’de çek nedeniyle ortalama 259 bin
dava açılmış olup yine ortalama 221 bin kişi yargılanmaktadır. Tasarının Meclis
gündemine bu kadar geç bir tarihte gelmesinin sebebi nedir?
Soru iki:
Tasarının 3’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında 470 TL olarak bir sınır
belirlenmiştir. Bu sınırın belirlenmesinde kullanılan yöntem nedir? 470 TL neye
göre belirlenmiştir? Hangi ekonomik ve sosyal gereklilikleri işaret etmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir.
Sayın Melen…
MİTHAT MELEN
(İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bu tasarının
üçüncü sayfasında çok önemli bir söz var, orada şöyle diyor: “Türk piyasasında
hâlâ ödemeler yoğunlukla nakit olarak yapılmakta, bundan genel ekonomi zarar
görmektedir. 3167 sayılı Kanun da bu konuda başarılı olamamıştır.” Madem konu
böyle, bu da açıkça buraya yazılmış, acaba ekonomistlere danıştınız mı? Niye
burada ekonomiyle ilgili hiçbir kimse yok, özellikle sayın bakanlar yok? Bunu
sormak istiyorum, merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Emek…
ATİLA EMEK (Antalya)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
yüksek Yargıtay Başkanı Sayın Hasan Gerçeker “Yargı,
sistematik baskı ve saldırıya maruz kalmıştır.” açıklamasıyla yargının içine
düşürüldüğü durumu işaret etmiş ve yargının bu nedenle savunma durumunda olduğunu
açıklamıştır. Yargı mensuplarının üzerindeki baskılar kaygı verici boyutlara
ulaşmıştır. Adalet Bakanı olarak gelinen bu durumu nasıl değerlendirmektesiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Emek.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hâlihazırda
karşılıksız çek adedinin 1 milyon 700 bin civarında olduğunu biliyoruz. Yine,
karşılıksız çekten dolayı 2 binin üzerinde vatandaşımız hapis cezası çekiyor.
Tasarı kanunlaştığında bu durum ne ölçüde düzelecektir, buna dair bir öngörünüz
var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.
Sayın Bakana ben
görüştüğümüz kanunla ilgili değil ama kendisinin bilgisi dâhilinde olan bir
soru sormak istiyorum çünkü uzun zamandır Sayın Bakanı Meclis Genel Kurulunda
görmüyoruz, yanıtlarsa memnun olurum.
Bir süre evvel,
Erzincan’da 3 tane MİT mensubunu gözaltına aldılar Ergenekon soruşturması
iddiasıyla, daha sonra sorgulandılar ve tutuklandılar. Fakat basına yansıyan
haberlerde, bu MİT görevlileri hakkında Başbakanlık tarafından herhangi bir
soruşturma izni verilmediği belirtildi. Şimdi, eğer öyleyse, bir soruşturma
izni verilmeden bu MİT mensuplarını nasıl sorguladılar, nasıl tutuklandılar,
hangi güç bunu yaptı? Bunu merak ediyorum. Bu konuda bilgi verirseniz mutlu
olacağım Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dibek.
Sayın Orhan…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben öncelikle
uzun zamandan bu tarafa Türk kamuoyu tarafından tartışılmakta olan “çek
mağdurları” kavramının üzerinde durmak istiyorum. Kimimiz çek mağduru olarak
çek keşidecisini, kimimiz de çek alacaklısını tanımlamaktayız. Her hâlükârda da toplumda ciddi bir çalkantı söz konusudur ancak
Meclisimiz Genel Kuruluna bugüne kadar getirilen kanun tasarıları içerisinde en
ciddi muhalefet şerhlerini ihtiva eden bu tasarının toplumdaki beklentileri,
uzun süredir tartışılmış olmasına rağmen, karşılamaktan uzak olduğunu tespit
ederek, buradan hareketle Sayın Bakana soruyorum: Cezaevlerinden aldığım çok
miktarda telefonlar sebebiyle, cezaevlerindeki mahkûm sayısının çokluğu
sebebiyle güvenliğin tehlikeye düştüğü ifade edilmektedir, bu konuda herhangi
bir çalışmanız, tedbiriniz söz konusu mudur?
Ayrıca da
piyasadaki dönen karşılıksız ve takibata uğramış çek miktarı ne kadardır?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
aracılığınızla şunu sormak istiyorum: Sayın Bakan, Yargıtay Başkanının
açıklaması bizi ciddi bir şekilde düşünceye sevk ediyor. Aynen şunu söylüyor:
“Bugün çok acı, çok somut örnekleri ortaya çıktığı gibi, gerek yasal gerek
yasal olmayan, hukuka uygun olmayan dinlemeler çok yaygın bir şekilde
yapılmaktadır.” Dünyanın başka bir ülkesinde, demokrasiyle idare edilen bir
ülkede bu tür hukuksuzlukların yaygın olduğu başka ülke var mı? Bunun çözümü
nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakan, müfettişler, Hükûmetin
beğenmediği kararları veren yargıç ve savcıları denetliyor. Fakat Hükûmetin beğenmediği yargıç ve savcıları niçin hep aynı
müfettişler soruşturmaktadır?
İkinci sorum:
Yeni Şafak gazetesi patronu neden hâlâ bulunmamaktadır?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Sayın Bakan,
buyurun.
Süreniz on
dakika.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Recep
Taner’in sorusuyla başlamak istiyorum: “Bu tasarı, geçici olarak mağduriyetleri
önleme amacıyla getirildi ancak bunun kalıcı olarak sorunu çözecek bir formülasyonu mümkün müdür? Bankalar, çek borçlularına
tüketici kredisi açmak suretiyle, bu sorunu tamamen çözebilirler mi?” Elbette,
bu krediyi açacak bir fonlama oluşturulabilirse, bunu
yapacak banka bulunabilirse bu mümkün. Ama bu, Adalet Bakanlığının çalışma
konusu değil, hazine, Merkez Bankası ve ekonominin genel yönetiminde olanların
yapacağı bir çalışma. Bu anlamda, problem, zaten kredibilitesi
olmayan, borç ödeyemediği için bu hâle gelmiş olan çek borçlularına kim, nasıl,
hangi güvenceyle kredi verecektir? Bu nasıl fonlanacaktır?
Bu ciddi bir konu.
RECEP TANER
(Aydın) – Çeki veren banka…
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Çeki veren bankalar bunu sağlasın” formülüyle ya da
teklifiyle, “çek yaprağına yazılı olan miktarı banka taahhüt etsin” teklifi
aynı şey aslında. Dolayısıyla, çek yaprağı üzerinde yazılı olan miktarı, o çeki
vermiş olan bankanın ister kredi yöntemiyle karşılamış olması isterse direkt
tekeffül ile bunu sağlamış olması arasında bir fark yok. Ama bunu yaptığınız
zaman, şu anda piyasada çok büyük bir sirkülasyonu
olan çek müessesesini tamamen devre dışı bırakma riskiyle karşı karşıyayız
çünkü şu anda piyasada 37,5 milyon civarında, bankaların vermiş olduğu çek var;
dönen, keşide edilmiş ve henüz edilmemiş, toplamı 37,5 milyon. Bu çekler
içerisinde takasa verilenlerin sayısı 27,5 milyon civarında. Takastaki çeklerin
ödenmeme oranı, 2008 için söylüyorum, 1,5 milyon civarında. Yani 27,5 milyon
çek takasa geliyor, karşılıksız çıkan 1,5 milyon civarında, o da ortalama yüzde
5’e takabül ediyor. Sadece takasa gelen çekler 250
milyar TL ya da eski parayla 250-260 katrilyon civarında bir büyüklük ifade
ediyor. Buna takasa gelmeyenleri de ilave ettiğiniz zaman gerçekten çek, Türk
ekonomisinin, piyasada dönen likidite ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan
bir enstrüman olarak önümüze çıkıyor. Dolayısıyla,
burada getireceğimiz düzenlemeler sadece çek borçlusu açısından
değerlendirilemez, bunun alacaklısı var. Biraz önce bir değerli milletvekilimiz
“Çek mağduru kavramından ne anlamak gerekir?” diye bir soru da sordu. Bu
gerçekten yerinde bir soru. Bu Genel Kurulda çek mağduru olarak sadece
borçlular zaman zaman telaffuz ediliyor.
Değerli
arkadaşlar, elbette çekini ödeyemediği için şu anda soruşturma ve kovuşturma
geçiren ya da mahkûmiyeti kesinleşip cezaevinde olan insanımız var. Bunlar
elbette bu sürecin mağdurları ancak bir de alacağı çeki tahsil edemediği için
müteselsil olarak kendisi de mağdur duruma düşen insanlar da var. Yani bu
mağdur, kendisi mağdur olmakla beraber bir başkasını da mağdur hâle sokan bir
süreci başlatmış oluyor. Dolayısıyla, burada çek keşidecisi, çek alacaklısı ve
banka üçlüsü var. Bu üçlünün ve bu üçlünün oluşturduğu faaliyetlerin genel
ekonomiyi etkileme potansiyelini de göz ardı edemeyiz. Sadece bir pencereden
bakmak doğru olmayacaktır. Bütün bunların tamamını ekonomideki dengeleri
bozmayacak tarzda düzenlemek gibi bir vazifemiz var. O açıdan, bu dengeleri
gözeterek bu düzenlemeleri getirdik.
Bu arada, Sayın Öztürk konuşması sırasında “Adalet Bakanı da bu düzenlemeye
karşı.” gibi bir ifade kullandı. Ben bu düzenlemeye karşı değilim ancak bu
düzenlemenin nihai hedef olmadığını ifade ettim Komisyonda. Çekten dolayı
hürriyeti bağlayıcı cezanın -ki Sayın Şandır’ın da
bir sorusu vardı- olup olmaması tartışmaları esnasında, evet, modern ceza
hukuku felsefesi içerisinde ekonomik borçtan dolayı hürriyeti bağlayıcı cezaya
yer yok, ancak bizim de bu sisteme geçebilmemiz için birtakım altyapıları
kurmamız gerektiğini ifade ettim. Bunun için risk merkezinin kurulması ve kredi
sigortası sisteminin getirilmesiyle beraber, orta vadede karşılıksız çıkan
çekten dolayı hürriyeti bağlayıcı cezanın kaldırılabileceğini ifade ettim.
“Ancak bugün itibarıyla huzurunuza gelmiş olan tasarı, bir geçiş süreci ve önümüzdeki
döneme hazırlık olarak değerlendirilebilir ama ideal değildir, bir geçiş
sürecini kapsayan bir düzenlemedir.” demiştim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, sizin bu ifadeniz yasanın Anayasa’ya aykırılığını
güçlendiren bir beyan oldu, çok da yanlış oldu. Eğer böyle bir geçiş süreci
için böyle bir düzenleme yaptıysanız…
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Şandır, ben sizin sorunuza da geliyorum.
Şimdi, evet,
bugün getirmiş olduğumuz düzenleme hedeflediğimiz yapıyı kurmuyor, ancak çek
alacaklısı olanlar ya da piyasada, biraz önce bahsettiğim, değindiğim
büyüklükte, miktarda bir likidite ihtiyacını karşılayan bu enstrüman
üzerinden bu cezai müeyyideyi bir anda kaldırma şansınız yok, ancak bir geçiş
süreci öngörmeniz, ara dönem öngörmeniz gerekecektir.
Anayasa’mızın
38’inci maddesiyle ilgili olarak daha önce de gündeme getirilen Çek
Yasası’ndaki, 3167’deki 16’ncı madde düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı olduğu
iddiası, malumunuz, Anayasa Mahkememizde değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi
vermiş olduğu kararda şu gerekçelere dayanarak bu aykırılık iddiasının yerinde
olmadığına hükmetmiştir: “Türk Ticaret Kanunu’nda kambiyo senetleri arasında
düzenlenen çek, temel ilişkide bir sözleşmenin bulunup bulunmamasından bağımsız
olarak, kambiyo hukukuna özgü borç doğuran özel bir havaledir. Hatır
senetlerinde olduğu gibi, taraflar arasında herhangi bir sözleşme ilişkisinin
bulunmadığı veya temelde yer alan sözleşmenin geçersiz olduğu durumlarda çek,
başlı başına borç kaynağı biçiminde ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, haksız fiil
veya sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan bir borç için dahi çek keşide
edilebilmektedir. Çeki elinde bulunduran hamil, keşideci ile lehtar arasındaki
temel ilişkiden kaynaklanan bir alacağı değil, doğrudan doğruya çekten doğan
bir hakkı iktisap etmektedir. O hâlde, çek ilişkisi bizzat sözleşme olmadığı
gibi, çekin temelinde her zaman bir sözleşme bulunması da zorunlu değildir.
Temelde bir sözleşme ilişkisinin bulunduğu durumlarda ise çekte bu ilişkiden
bağımsız ve sözleşme olarak nitelendirilemeyecek bir kambiyo taahhüdü söz
konusudur. Borçlu, temel ilişki ne olursa olsun, borcunu ödemek için çek
kullandığında, asıl borç ilişkisi dışında kambiyo ilişkisi doğmaktadır. İtiraz
konusu kuralın Anayasa’nın 38’inci maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında
değerlendirebilmesi için, ilişkinin yalnızca sözleşmeden doğması ve borcun
yerine getirilememesi gerekmektedir. Oysa çek, temelde sözleşmeden bağımsız
olarak, kambiyo hukukuna özgü borç doğuran özel bir havaledir. Bu nedenlerle
kural Anayasa’nın 38’inci maddesinin sekizcini fıkrasına aykırı değildir.
İtirazın reddi gerekir.”
Bu, Anayasa
Mahkemesinin yapılan itirazı reddetme gerekçesinden kısa bir özet. Daha geniş
detayları var ancak biraz önce de ifade ettim, bu getirdiğimiz düzenleme
Anayasa Mahkemesinin içtihadı doğrultusunda da Anayasa’ya aykırı olmamakla
beraber, modern ceza hukuku sistemlerinde öngörülen o “ekonomik suça ekonomik
ceza” ilkesine biz de katılıyoruz ama bunun için süreye ihtiyaç var. Risk
merkezinin kurulması… Ki şu anda Merkez Bankamızın bünyesinde böyle bir merkez
var ama sadece olumsuz sicilleri tutuyor. Oysa bunun Bankalar
Birliğine devredilerek hem olumlu hem olumsuz sicillerinin tutulması, buna
esnaf ve ticaret odalarının, üçüncü kişinin ya da çek keşidecisinin
muvafakatini almak suretiyle muttali olmasının sağlanmasıyla beraber, isteyen
çeki alsın istemeyen almasın ama muhatabının aktif ve pasif çek ödeme
kapasitesini görebilmesini sağladıktan sonra ve kredi sigortası sistemiyle
beraber bu hürriyeti bağlayıcı cezanın kaldırılabileceği kanaatindeyim.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Reşat Doğru’nun “Neden bin lira bir güvence sağlanıyor çekte,
daha fazla arttırılamıyor?” gibi bir sorusu var. Bu rakam artırılabilir. Her
çek yaprağı için bankanın teminat olarak gösterdiği bin… Tasarıda, bizim sevk
ettiğimiz tasarıda bununla ilgili bir hüküm yoktu, mevcut düzenlemede 470 TL
olarak geliyor ve her yıl Merkez Bankası bunu eskale
ediyor endekslere göre, bu rakam otomatik olarak artıyor idi ancak alt
komisyonda bin lira gibi bir rakam öngörülmüş. Burada bu rakamın artırılmasının
çek alacaklısını koruyan bir düzenleme olmadığı kanaatindeyim. Niçin? Buradaki
teminatı 2 bin lira, 3 bin lira, 5 bin lira yazmak mümkün.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Tamamını yazsanız mesela.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Tamamını yazsak -biraz önce ifade ettim- belki 500-600
katrilyonluk büyük bir ticari hacmi yöneten bu likiditeyi sağlayan enstrümanın tamamen devre dışı kalmasını sağlayacaktır çünkü
hiçbir banka muhatabına bir çek defteri vermeyecektir. Tamamını teminat yapmak
demek ucu açık kredi vermekle eş anlamlıdır. Teminat almadan hiçbir finansman
kuruluşu muhatabına kredi açmaz. Biz şu anda çekin üzerindeki, her yaprak
üzerindeki banka teminatını artırdığımız vakit bankanın sorumluluğunu
artırmıyoruz –dikkatinizi çekiyorum- çeki almak durumunda olan ve küçük kredi
ihtiyacı duyan esnafın omzundaki yükü artırırız, endişem odur. O açıdan bu bin
liralık rakam bile bana göre fazla bir rakamdır. Çek almak isteyen esnafın
üstüne ilave bir yük getirecek bir riski içeriyor diye düşünüyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süreniz tamamlandı.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Peki.
Cevap veremediğim
diğer sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
ÇEK KANUNU TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu
Kanunun amacı, çek defterlerinin içeriklerine, çek düzenlenmesine, kullanımına,
çek hamillerinin korunmalarına ve kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması
önlemlerine katkıda bulunmaya ilişkin esaslar ile çekin karşılıksız çıkması ve
belirlenen diğer yükümlülüklere aykırılık hâllerinde ilgililer hakkında
uygulanacak yaptırımları belirlemektir.
(2) Bu Kanunda
hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan,
Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın
Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 445 sıra sayılı Çek Kanunu
Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, amaç ve kapsam maddesi. Tasarıda “Tasarının amacı, çek defterlerinin içeriklerine, çek düzenlenmesine,
kullanımına, hamillerinin korunmalarına ve kayıt dışı ekonominin denetim altına
alınması önlemlerine katkıda bulunmaya ilişkin esaslar ile çekin karşılıksız
çıkması ve belirlenen diğer yükümlülüklere aykırılık hâllerinde ilgililer
hakkında uygulanacak yaptırımları belirlemektir.” şeklinde ifade ediliyor.
Tasarı
gerekçesinde de uluslararası kurallara uyumda bir değişiklik yapılmamasına özen
gösterildiği özellikle ifade ediliyor. Özellikle de çekin bir peşin ödeme aracı
olduğu belirtiliyor. Türk Ticaret Kanunu’nda ileri tarihli çek düzenlemesine
imkân tanındığı ifade ediliyor. Problem burada başlıyor. Bu nedenle, Türk
Ticaret Kanunu’nun dışında ayrı bir kanunla çek defterinin içerik, düzenleme,
kullanımı ve hamillerinin korunması için ayrı düzenleme yapılması
gerekliliğinin ortaya çıktığı belirtiliyor.
Peki, neden?
Çekin karşılıksız çıkması ve çek hesabı açılmasında çekin karşılığının
tahsiline kadarki süreçte ilgili olarak belirlenen yükümlülüklere aykırılık
hâllerinde ilgililer hakkında uygulanabilecek ceza hukuku yaptırımlarını
belirlemek amacıyla özel kanuni düzenleme yapılması zarureti ortaya çıkmıştır.
Ayrıca yapılan bu düzenlemelerde kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması
önlemlerine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Türkiye’de ceza davalarının yaklaşık yüzde 15’i karşılıksız çekle
ilgili, esas mesele burada. Siz ekonomide
uygun bir ortamı sağlayamaz iseniz bu sorunu çözmeniz mümkün değil. Esasen ceza
davalarının yüzde 15’inden öte kullanılan çeklerdeki bir anlamda yaratılan kaydi paranın toplam miktarı ve yüzde 15’inin toplam çek
meblağının yüzde kaçı olduğu, bunun seyri önemli. Ayrıca bu
problemin hangi sektörlerde, hangi bölgelerde yoğunlaştığı önemli. Bunların
bilinmesi lazım.
MHP’nin muhalefet
şerhinde konu şu şekilde ifade edilmektedir: “O hâlde yapılması gereken sırf
ekonomik bir durum olan karşılıksız çek durumunun cezalandırılması değil, çekin
bir suç aracı olarak kullanılmasının önlenmesi ve bu durumun
cezalandırılmasıdır. Tasarıda böyle bir tedbir ve cezalandırma öngörülmediği
gözlenmektedir.”
Burada söylemek
ve ifade etmek istediğim husus: Ekonomik ortamı daha sağlıklı hâle getirmeden,
sektör, bölge açısından çekle ilgili olayları detaylı analiz etmeden bir hukuki
değişikliğin çok başarılı olmayacağıdır. Burada görüyorum ki, Hükûmet konunun iktisadi yönüyle ilgili değil. Ekonomiyle
ilgili bakanlar ve kurumlar bu işe ilgi duymuyorlar. Bunu buradaki görüntüden
anlıyoruz veyahut da Hükûmet böyle arzu ediyor.
Çekin suç aracı
olarak kullanılmasını engelleyecek, ekonomik ortamın sağlanması, bunun ötesinde
cezalandırılmasıdır. Aksi takdirde “Zorla imzalattırdılar.” hadisesi hem
geçerlilik payına sahip olmaya hem de hile yapma ve inkâr metodu olarak
kullanılmaya devam eder.
Bir diğer husus:
Ne var ki tasarı ile daha başlangıçta bankaların çek hesabı açması ve çek
karnesi vermesinin onların inisiyatifine
bırakılmayarak kredi hesabına benzer araştırma ve kurallara bağlanılması
kaçınılmazdır. Oysa tasarıda buna ilişkin düzenleme olmadığı gibi böyle bir
anlayış da yoktur.
Bakın, 2002 yılında
karşılıksız çek sayısı 748 bin, 2008 yılında karşılıksız çek sayısı 1 milyon
224 bin, 2009 Ağustos ayına kadar karşılıksız çek sayısı 1 milyon 336 bin. Bu,
AKP’nin eseri, sizin eseriniz.
Şimdi, her şeyi
psikolojiye bağlayan bir görüşü var Hükûmetin. Gerek
Sayın Başbakan ve gerek sayın bakanlar bu söylemi çok kullanır hâle geldi.
Ekonominin siyasetle ilişkili olduğunu, birbirini etkilediğini söylüyorlar.
Doğru, biri bozuk oldu mu diğeri de bozuk oluyor. Ekonomi bozuk, psikolojik;
siyaset problemli, psikolojik; istihdam kötü, psikolojik; bunların hepsi kötü,
o da psikolojik. Milletin de psikolojisi bozuldu. İyiye gittiğine dair iki
ekonomik datayı, veriyi ve detayı kendi bildiği gibi
kasti olarak yorumlayanlar dünyadaki ekonomik konjonktürü takip etsinler, hepsi
sallanmaya devam ediyor. İki veri açıklanıyor, hangi tür mukayese imkânı lehte
ise onu kullanmaya çalışıyorsunuz. Ancak rakamların da şakulünü
bozdunuz. Kapasite kullanım oranı düşerken “Üretim arttı.” diyorsunuz, kapasite
kullanım oranı düştü. Gayrisafi yurt içi hasılasındaki
kötüleşme azalıyor diye seviniyorsunuz.
Şimdi, rakamları
2002’yle mukayese yapıyordunuz, vazgeçtiniz; geçen yıl ile mukayese
ediyordunuz, ondan da vazgeçtiniz; geçen ay ile mukayese ediyordunuz, o da
tükendi; şimdi “Fark etmez, hangisi olursa olsun.” diyorsunuz. Gerçekten AKP ve
Hükûmetin psikolojisi de bozuldu.
Dolandırıcı ile
perişan ettiğiniz küçük esnafı ayırt edin, onları da cezaevlerinde
süründürmeyin. Büyük bir dram var. Denizli’den, Erzurum’dan, Antalya’dan,
İstanbul’dan haberler geliyor, insanlar perişan.
Bakın, Denizli
Ticaret Odası, Sanayi Odası ve Ticaret Borsası bu tasarının 2’nci maddesiyle
ilgili şunu söylüyor: “Bireysel değerlemelerle, somut bir veriye dayanmadan
talep edene çek hesabı açmama veya vermeme gibi sonuç doğuracak bir düzenleme
yer almaktadır.” Bu nedenle 2’nci maddenin birinci fıkrasının son cümlesinin
daha somut hükümler içermesi gerektiğini ifade ediyor. Ancak AKP’liler ve
yandaşları, bilançolar incelenmeden, bankaların sorumluluğu kendi üzerlerine
alıp krediyi vatandaşlara vermesine bankaları zorlarken bu hususta farklı bir
yaklaşım sergiliyor. Gerçekten ekonomik ortamla ilgili problemin büyüklüğü bu
işin gündeme daha çok taşınmasına neden oluyor. Aksi takdirde ıstıraplar
artmaya devam ediyor.
Şimdi hiçbir
ekonomik kurum çekin ekonomik etkileri konusunda hiçbir araştırma yapmadan
“Hurra! Bu kanunu da hazırlayalım ve bu değişikliği yapalım.” diyorsunuz. Bunun
etkilerinin, sonuçlarının ne olacağını önceden kestirmeden, bunun büyüklüğünün,
etkilerinin ne kadar olduğunu bilmeden yaptığınız her icraat, her olay bu
hadiseyi daha kötüye götürecektir.
Bugün açıklanan
ekonomik veriler var, biri millî gelir rakamı. Bakıyorum Hükûmet
yetkilileri bundan rahatlıkla seviniyorlar. Neden? Kötüleşmenin azalmasına seviniyorlar.
Kötüleşmenin durduğu falan yok. Düşme… Büyüme azalıyor, kötüleşme devam ediyor
ancak mevcut Hükûmet kötüleşmenin azalmasından
memnuniyet duyuyor. Herhâlde bu da dünyada az görülen bir şeyin olması gerekir.
Bir diğer hadise,
bakın, insanlar tüketemiyor, üçüncü çeyrekte ne var? Üçüncü çeyrekte tüketimin
o azalan millî gelir içindeki payı bile azalmaya başlamış. Özel sektörün
yatırımları ne olmaya başlamış? Azalmaya devam ediyor, sıkıntılar büyük. Bakın,
stoklar tekrar artmaya başlamış, bunları eritemezseniz yarın maliyetler
artacak. Bunların üzerinde düşünmeden, bunların üzerinde incelemeden, bunun
etkilerinin ne olacağını bilmeden çıkaracağınız bir yasanın ne sonuçlar ortaya
çıkaracağını, piyasayı, ekonomiyi nasıl etkileyeceğini bilmeniz mümkün değil.
Dolayısıyla, bakın, maaş ve ücretlerin de millî gelir içinde payı düşüyor.
Burada, bunları
hiç dikkate almıyorsunuz. Bunların dikkate alınması gereklidir. Hükûmet yaptığı düzenlemeleri bir bütün içinde ele
almalıdır, aksi takdirde sadece bir yönüyle, sadece hukuki yönüyle veya sadece
ekonomik yönüyle -zaten ilgilendiğiniz yok- ilgili…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Ayhan, lütfen tamamlayınız.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…diye kararları
uygulamaya koymaya çalışırsanız bunun sonucu, zaten ekonomik ve sosyal olarak kaosa, kargaşaya itilen bu ülkenin daha da kötüye gitmesine
neden olacaktır.
Dolayısıyla, bu
tür uygulamalarda, Hükûmetin, hesapları çok iyi
yapıp, kamuoyunun önüne öyle çıkması gerekir. Ben bu kadar etkisi olanı, Sayın
Adalet Bakanının burada açıkça ifade ettiği hususu, burada ekonomiden sorumlu,
ekonominin koordinasyonundan sorumlu bir bakanın da gelip izahat vermesini,
bunun etkilerinin neler olacağını söylemesini çok arzu ederdim. Millet de esnaf
da bu yüzden cezaevinde yatan vatandaşlar da -en azından- onların yakınları da
ne yapardı? Bunu anlardı. Bu konuda da ekonomiyle ilgili bakanların bir açılım
yapmasını beklerdik. Maalesef AKP İktidarı vatandaşın perişan olmasına razıdır.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ayhan.
Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli
üyeleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ben olaya tabii… Adalet Komisyonu, Adalet Bakanlığının
hazırladığı bir tasarı ama sordum demin, kimler var, hangi bakanlıklardan
kimler var? Bir tek Merkez Bankasının dışında, ekonomiyle ilgili hiçbir
bakanlıktan tek kişi yok diye cevap aldım. Eğer yanlışsam özür diliyorum. Ben
burada BDDK’nın olmasını isterdim -şimdi söyleyeceğim-
değişik ekonomik kurumların olmasını isterdim.
Bu, bir suç ve
ceza olarak değil, burada mağdurlar olarak değil… Niye bu hâle geldik, kimler
bu hâle getirdi? Nedenini araştırmazsak altı ay sonra gene aynı konuma geliriz.
Şimdi, sadece
burada karşılıksız çek yazanlara suçu yükledik ve her türlü suçu bunlara
ilettik, her türlü suçu bunlarda gördük. Değerli arkadaşlarım ama bunları bu
hâle getirenler kimler? Esnafı bu hâle getiren kim?
Peki, Sayın
Bakanım, bankaların suçu yok mu? Böyle, bankalara, çok böyle, sakın ola ki… Bir
numaralı suçlularından biri de bankalardır. Bu çek suçlarından önemli bir
kısmını, geçtiğimiz bir iki yılda, bir buçuk yılda bankalar da yaratmıştır. En
büyük suçlulardan biri bunlardır. Nasıl yaratmışlardır? Bırakın acze düşen firmaları,
tabii banka para vermiştir, alacaktır parasını ama,
kendilerine çek ciro eden müşteriler acze düştüğü zaman, o çekin arkasındaki
8-10-15 ciranta, daha çeklerle ilgili tarih gelmeden herkesin ocağını
söndürmüştür. Daha altı ay varken, daha bir sene, daha vade dediğimiz olguya…
Çekte vade olmaz demeyin, bir piyasa gerçeği var arkadaşlar. Banka, bu çeki üç
ay sonra -üç aysa üzerindeki tarih- tahsil edeceğim diye almıştır. Artık bu
zımni kabuldür, artık bu piyasa gerçeğidir.
Siz, daha üç ay,
senin borçlun acze düştü diye ciro ettiği çeklerin arkasındaki 8-10-15 tane
cirantaya takip yaparsan, bunların ocağını söndürürsen, hiçbir günahları
olmamasına rağmen… Bu yaratılan karşılıksız çeklerin çok önemli bir kısmı da bu
sayede yaratılmıştır, ama bakıyorum, dün onları… Geçen yıl Eylül ayından
itibaren Plan ve Bütçe Komisyonunda da yalvardık. Aynen ilettik. Onları bu hâle
getirenlerle ilgili hiçbir şey yapmıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, banka ismi vermek istemiyorum. Aslında yasal bir suç, bir
tazminat ödemezsem vermekten de gurur duyarım yapanı. Yani bunlar bunu yaptı
demekten de ve piyasaya bunları söylemekten de gurur duyarım, ama biliyorum ki
önemli bir tazminat gelir.
Haa, şimdi, mesele
şu: Özellikle son bir buçuk yıllık krizde çok duyarlı davranan bankalarımız
oldu, müşterinin yanında olan bankalarımız oldu, onların önünde şükranla
eğiliyorum, ama özellikle birkaç banka karşılıksız çekler konusunda piyasada
çok sorun doğurdu ve piyasada bir sürü insanın ocağını söndürdü. Çeklerini
alamayan esnaf, tahsil edemeyen esnaf karşılıksız çek mağduru oldu, kendi de
karşılıksız çekten dolayı yargılandı. Bir kere bu bankalar cezalandırılmadı.
Ben, defalarca Plan ve Bütçe Komisyonunda ekonomi kurmaylarına bunu söylememe
rağmen, krizin göbeğinde geçen yıl Eylül, Ekim, Kasım, Aralık aylarında, fakat
hiçbir kurum ilgili kurumlara en küçük bir şekilde müdahale etmedi arkadaşlar.
Ha, şimdi
bakıyorum, o kurumlar çıkmış piyasaya anlı şanlı ilanlar veriyor. Yazıklar
olsun. Bir kere, suçlunun bir başka penceresinin de bunlar olduğunu da söylemek
zorundayım arkadaşlar.
Tabii, bu yasada
getirilen… Biz, grup olarak bu yasanın bu şekilde gelmesine son derece
karşıyız. Ama, bir yönüyle, bir maddesi var ki, o
maddede birazcık… Yani, kanuni temsilciler hepten mağdur oluyordu. Bir kurumun,
bir tüzel kişinin çekine imza atan profesyonelleri, genel müdürü, muhasebe
müdürü atıyordu birinci ve ikinci derecede, ilgili şirketin sermayedarları eğer
atmamışsa hiçbir ceza görmüyordu. Şimdi, bu tasarıda bir nebze olsun, zarar
gören profesyoneller yanında, o şirketin sermayedarı veya temsilci atadığı
yönetiminden birisi de onlar kadar, atadıysa, bir ceza görecektir. Bu, şu
demektir: Burada, suçu, sadece karşılıksız çeki profesyonellere yükleyerek
buradan sıyrılmak yerine, o şirketin sermayedarları da -bir nebze olsun, tam
değil, çünkü, bunun daha kaçak yönü var- bir kişiyi
atayacaklar, çünkü, yasanın şeyi öyle. Hâlbuki, tüm
yönetim sorumlu olmalı. Ama, kanunda diyor ki: “Atanan
kişi.” Yani, mali işlerden sorumlu bir yetkili atayacaklar 5’inci maddede, o,
diğer yetkililerle sorumlu olacak diyor. En azından, kurumsallaşmış şirketlerde
profesyonellerin ceza almasının yanında, o şirketin sermayedarları da elini
taşın altına koyacak bu maddede, buna memnun oldum.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, bir başka konuya geleceğim. Keşke burada ekonomi
kurmayları olsaydı; dikkatinizi çekmek istiyorum, bunu açık söylüyorum: Dünyada
yaşanan ekonomik olaylarda… Şunu da söylemek istiyorum: Bu krizde veya herhangi
başka krizlerde, dikkat ettim, tabii, ulusal sermaye, ama yerli bankalarımız,
yani sermayesi yabancı olmayan bankalarımız hep esnafın yanında olmuştur. Bunu
açık söylüyorum. Banka ismi verip teşekkür etmek istiyorum, o da suç olur
diyorum. Hakikaten yüzde 100 sermayesi yerli olan, devlet bankaları dâhil, yani
Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıflar Bankası dâhil ve yerli sermaye olan özel
bankalarımız hep müşterinin yanında olmuştur, müşteriye eziyet etmemiştir.
Ancak sermayesinin çoğu yabancıların elinde olan bankalar ise, maalesef, bunlar
proje finansmanı yapmadığı gibi, sadece yaptığı iş, tüketici kredisi ve
ithalatın finansmanıdır, ama müşteriye, esnafa ilk eziyeti yapan bunlardır.
Dikkatinizi
çekmek istiyorum, dünyadaki ekonomik krizden hâlâ etkilenen Dubai’dir,
Yunanistan’dır, Belçika’dır. Türk bankalarının bir kısmının sermayesi,
Türkiye’de faaliyette olan, yüzde 100’ü yabancı olan, yabancı sermayesi olan
bankaların bir kısmının o bacakları oradadır. Dikkatinizi çekmek istiyorum.
Yani Yunan bankaları var, Hollanda bankaları var, Belçika bankaları var Türkiye’de.
Türkiye’deki bankaların yüzde 100 sermayesi onlara aittir veya Dubai’de çok
önemli riskler üstlenmiş bankalar var. Ben buradan uyarıyorum. BDDK olsaydı BDDK’yı uyarırdım. Buradan uyarıyorum. Yarın Türk
ekonomisinin herhangi bir kaosa girmesinde o bankaların
kendi ülkelerinde yaşayacağı sorunların ne kadarı bizi etkileyebilir; bunun bu
günden önleminin alınması lazım. Çünkü Türk bankacılığının yüzde 42’si
arkadaşlar, yabancı sermayenin eline geçmiş; görünen. Borsadaki bacağı
bilmiyoruz. Ben buradan bir kez daha uyarmaya çalışıyorum.
Tabii, yine,
geçen yıl çok ısrarla söyleyip ama geç kabul ettiğiniz, geç uygulamaya
soktuğunuz… Zamanında uygulamaya soksaydınız birtakım şeyler olmazdı. Yani,
çeklerde kötü niyetli borçlunun korunması kaldırıldı. Yani, inisiyatifin
dışında elinden çıkmıştır uygulaması olumlu bir uygulamadır, onurlu alacaklıyı
korumuştur; bunun aynen devam etmesi lazım. Kötü niyetli
borçlunun gidip kendi ispat etmesi lazım. Bu uygulamanın yine mutlaka
önümüzdeki süreçte eğer… Çek gidiyor arkadaşlar, altı ay piyasada dolanıyor,
elli tane ciro geçiriyor, son gün, ödeme günü geliyor, borçlu gidip bankaya
diyor ki: Elimden inisiyatifim dışında çıkmıştır. Altı
aydır neredeydin sen kardeşim? Geçen yıl yine burada çok ısrarla benim
söylediğim ve daha sonra hepinizin kabul ettiği –teşekkür ediyorum- bu uygulama
piyasaya bir istikrar getirmiştir, kötü niyetli borçlunun gidip çekinin elinden
çıktığını kendinin ispat etmesi lazım, yani alacaklının, iyi niyetli
alacaklının bu konuda mağdur edilmemesi lazım; bunun devam etmesi lazım.
Yine geçen yıl,
piyasaya istikrar için de… Gene günlerce söyledik, geç alınan bir karar ama, örneğin, özellikle “vadeli çekler” dediğimiz çeklerin
gününden önce takasa sürülmesi, üzerinde kanuni takip yapılması olayı
önlenmiştir; bunun devam etmesi lazım çünkü piyasaya bir istikrar getirmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
Mutlaka bu piyasa gerçeğinin devam etmesi lazım. Aksi hâlde bir finans kurumu vadesine altı ay, yedi ay kala bir
çekin eğer gidip arkasını yazdırıp insanların üzerine gidiyorsa tıpkı bugüne
kadar yaşanmış olayları aynen yaşarız; bunun devam etmesi lazım.
Bu nedenle bu
yasa bir ekonomik yasadır, adli bir yasa değildir. Ekonominin tüm anlamlarıyla,
her şeyiyle tartışılmadan… Yarım bir yasadır, bir kısmi tedavidir, kısmi
pansumandır; yarın altından çıkacak hastalıkları bilmiyoruz ama bazı konularda
çok eksiktir. Burada tüm suçu çek mağdurlarında aramayalım, en azından onları
mağdur eden kişilerin de niye mağdur ettiklerini aramazsak, demin dediğim gibi,
yine aynı şeyleri yaşarız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerinde AK
PARTİ Grubu adına Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra
sayılı Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun 1’inci maddesi
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle
huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, Tokat’ta menfur bir saldırı sonucu şehit olan Mehmetçiklerimize
Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Bu saldırının
arkasında, önünde, içinde, her neresinde ne varsa, kim varsa onları da
nefretle, lanetle kınıyorum.
Yine, biraz evvel
CHP sözcüsü Ali Rıza Öztürk’ün, bankalar ile tefecileri
aynı kefede değerlendirmiş olmasından dolayı da eski bir bankacı olarak
üzüntülerimi ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle şu gerçeği ifade etmeliyim: Yürürlükte
bulunan mevcut Kanun, çek defteri içerikleri, düzenlenmesi ve kullanılmasında
eksik kalmıştır. Çek hamillerinin alacaklarının korunmasına, kayıt dışı
ekonominin de engellenmesine yönelik getirilen cezai müeyyideleri ve uygulama
safhasında istenilen sonuçları verememiştir. Günümüz koşullarında ortaya çıkan
sorunlara çözüm üretme yönünden eksiklikleri vardır. Özellikle karşılıksız olan
çeklerle ilgili olarak çekin ilgilisine, hesabı açan bankaya, hamillerine
getirilen yükümlülük ve cezaların tam ve etkin olarak uygulanamadığı bir yasa
olarak kendini göstermiştir.
Ülkemizde büyük
bir oranda kullanılan çek defterleri, özellikle ticaretteki alışverişlere ödeme
noktasında nakit aracılığı etmesi, keşideciler ve hamiller açısından ödeme ve
borçlanmaya kolaylık sağlamasından dolayı ticaretimizin vazgeçilmez bir ögesi olarak kullanılmaktadır. Ancak, buna bağlı olarak
karşılıksız çeklerde yaşanan artışlar, çek kullanmanın piyasalarda yarattığı
olumsuz güven ortamı -her gün Yasa’yı- artan karşılıksız çeklerin kontrolü ve
takibinin ciddi bir disiplin içinde kontrolünü gerektirmektedir. İşte bu gibi
nedenlerle bu kanuni düzenleme Meclisimize getirilmiştir.
Getirdiğimiz bu
kanun tasarısı, ileriye yönelik olarak sorunların yaşanmamasına, elde edilen
tecrübelerle birlikte, çözüm getirecektir. Geçmişte yaşananların bir daha
yaşanmaması, ekonomimizdeki güven ve istikrarın devam etmesi için, reel
sektörün ve piyasaların daha da hareketlendirilmesi adına bütün çevrelerle
birlikte kamuoyuna, kamuoyu menfaatlerine kalıcı bir uygulama getirecektir.
Özellikle keşidecilere, çek hamillerine, hesapların tutulduğu bankalara bu
işleyiş içinde yeni yaptırımlar, makul ve uygulanır yükümlülükleri
getirmekteyiz. Bu konuda bütün taraflar sorumluluklarıyla birlikte hareket
edeceklerdir.
Uygulamada olan
Yasa’nın bugüne kadarki işleyişinden de görüleceği üzere, başarılı olamadığı
görülmüştür. Beklenen neticeler elde edilemediği gibi ticaretimizden piyasalara
kadar, adalet sistemimizden kamuoyuna kadar önemli ölçüde güven kaybına neden
olmuştur. Çözüm bekleyen birçok sıkıntıyı da beraberinde getirmiştir.
Çek Tasarısı’nda
çek kullanımına ilişkin getirdiğimiz yaptırımlar da özellikle keşidecilere ve
bu kişilerin hangi adla, sorumluluklarla hareket etmelerine, ayrıca
hesaplarının açıldığı, çek defterlerinin verildiği bankalara yeni sorumluluklar
getirmektedir.
Hâlen yürürlükte
olan 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması
Hakkında Kanun, bu Kanun’la ilişkili tüm muhatapların sorumluluklarını tam
manasıyla yerine getiremediğinden başarılı olamamıştır. Kanun’un
güçlendirilmesi için geçtiğimiz yirmi yılda, özellikle Kanun’un karşılıksız
çekin cezalandırılmasına ilişkin maddesinde kanuni değişiklikler yapılması, 3
kez de Anayasa Mahkemesinin incelemesine konu olması, sisteme yönelik
eleştirileri, şüpheleri güçlendirmiştir. İktidarımızın ilk döneminde, 2003
yılında yaptığımız köklü ve etkin düzenlemeler getiren 4814 sayılı Kanun da
cumhuriyet savcılarından, mahkemelerden ve Yargıtaydan
gelen şikâyetlerle birlikte eleştirilere maruz kalarak istenilen sonuca
varılamamıştır. Netice olarak Adalet Bakanlığımızca bu konuda çözüm üretilecek
yeni bir yasa çalışmasının yapılması ağırlık kazanmıştır.
Bugün görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı metni, uzun süren çalışmalar… Komisyonun, BDDK,
Hazine, bankalar, akademisyenler, TOBB, esnaf ve baro, sivil toplum
örgütlerinin tamamı bu çalışmalara iştirak etmişlerdir.
Yeni bir yasayı
gerekli kılan öncelikli nedenlerden biri olan karşılıksız çek kullanımı
üzerinde yapıcı yaptırımların getirilmesi, yaşanan aksaklıklarla çıkan
sorunlara süratle cevap verilmesi içindir. Tasarının bir an önce
kanunlaştırılarak yürürlüğe konulması gerekmektedir. Bu konudaki muhatapların
artık daha dikkatli ve kontrollü hareket etmeleri sağlanmalıdır.
Ülkemizdeki
yaşanan krizlerin sebeplerini hepimiz bilmekteyiz. Hortumlamalara,
yolsuzluklara müsaade edilen ülkemiz geçmişte ne hâle getirildi, hep beraber
bunu yaşadık ve biliyoruz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Aynen devam ediyor zaten!
AHMET YENİ
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizi bu yasayı acilen çıkarmaya
gerek kılan öncelikli sebebin başında, çek kullanımındaki olumsuzlukları
kaldırarak çeki gerçekten güvenilir bir ödeme aracı hâline getirmemizi ve bu
konudaki çalışmamızı neticelendirmemizi gerektirmektedir.
Çek kullanımı ve
çekin kazanacağı itibarın yeniden oluşturulup güçlendirilmesi, tüm piyasalarla
birlikte ticaret dünyasında ve toplumsal menfaatlerimizde güven, istikrar ve
olumlu gelişmeleri birlikte getirecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı, çekle işleyen hesapları sıkı
kurallara bağlamakta, bankaların mali yükümlülüklerinde parasal artışları
getirmektedir. Bankalarca bu mali sorumluluklar her ne kadar istenmemiş olsa da
uzun vadede bu işin faydalarını hep beraber göreceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eski bir bankacı olarak bankaların sorumluluklarının
yüksek olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum. Bunun, inşallah, biraz sonra
bir önergeyle belli bir seviyeye çekilmesini de talep ediyoruz ve bu önergeye
de imza koymuş bulunmaktayım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlam temeller üzerine oturtulan bir yapı oluşturulan yeni
sistem bütünüyle birlikte başarıyı da getirecektir ve sonuç itibarıyla başarılı
olacaktır.
Tasarının 1’inci
maddesi, kanunun amaç ve kapsamını belirlemektedir. Bu kanun tasarısı, yeni
kurallarıyla, yaptırım ve müeyyideleriyle kanun kapsamındakilerin daha bilinçli
ve makul olarak sorumluluklarla hareket etmelerini genel olarak izah
etmektedir.
Karşılıksız çekte
hapis cezasını direkt olarak uygulamadan kaldırmaktayız.
Görüşmekte
olduğumuz tasarı, bankaların bu husustaki özen ve sorumluluklarını
artırmaktadır. Hamiline düzenlenecek çeklerde yeni düzenlemeleri getirmektedir.
Burada ayrıca, çek hamillerini sadece karşılıksız ve hesabın sahteliğine karşı
korumakla kalmayarak, keşidecinin hukuki aykırılıklarını, hilelerini de
önleyerek, çek hamillerini ve piyasayı gözeten bir yapı da gözetilmektedir.
Karşılıksız çek
ve bu çeklerin arkasının yazılması konusunda cezai işlem olarak, hürriyeti
bağlayıcı hapis cezası yerine, yaptırıcı, esnek uygulamalar getiren para
cezalarına yer verilmektedir.
Yasanın bir
önemli yönü de, kara paranın aklanması, terörün finansmanı konusunda kayıt dışı
para hareketini engel teşkil etmeye yönelik çalışmalar yapılmıştır. Özellikle
bu yönde sıkı bir denetim getiren tasarı, ülkemizin bir yandan ekonomik
faktörlerine yapıcı etkilerini getireceği gibi, yasa dışı faaliyetlere karşı da
ciddi tedbirler getirmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bizler konuyu çok yönlü olarak ele alıyoruz. Bu mesele
birçok yönüyle etkilerini göstermiştir. İşin ekonomik boyutuyla, piyasalarda
yaşattığı olumsuzluklarla çözümsüzlükler neticesinde, cezai davalarda ve
Yargıtay safhasındaki sıkıntılarla, tüm sosyal sorunlarıyla birlikte ele
almaktayız ve tamamını da çözmekteyiz. Tasarıdan da anlaşılacağı gibi, eski
kanuna göre şartlar bir yandan makul ve uygulanabilir şekle getirilirken,
kişilere, bankalara, bu konudaki tüm muhataplara, kanunun getirdiği biçimde
hareket etmelerini açıkça ortaya koymaktadır.
Çek Kanun
Tasarısı, çek defterinin içeriklerine, çek düzenlemesine ve kullanımına, çek
hamillerinin korunmalarıyla birlikte, kayıt dışı ekonomide yaşanan işleri azami
derecede azaltacaktır.
Kontrol ve
denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi de sağlanmaktadır. Çekin ibrazı,
ödenmesi, çekin karşılıksız olduğunun tespiti ve gecikme zammı tekrar ele
alınmaktadır.
Burada en
önemlisi, karşılıksız çekin cezasında getirilen değişikliklerdir. Hapis
cezasının yerine, çek bedeli tutarından az olmayacak şekilde adli para
cezalarını öngörmektedir. Bu uygulamayla, karşılıksız çeklere ilişkin işleyen
temerrüt faizleri de ilgililerden alınacaktır. Karşılıksız çek suçu işleyenler
bu yasayla hapis cezasından kurtulmaktadırlar. En önemli konu
da bu. Binlerce kişi bu kanunu beklemektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Yeni, lütfen tamamlayınız.
AHMET YENİ
(Devamla) – Karşılıksız çekte hamilin imzalamaktan kaçınması hâlinde
“karşılıksızdır” işlemi yapılamayacaktır. Tasarıda süresinde ibraz edilen çekin
karşılıksız çıkması hâlinde ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile bankaca
ödenmesi gereken asgari miktara ilişkin hükümler de yer almaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kanunla birlikte şu anda cezaevinde olanlarda bir
rahatlama olacak ve dışarı çıkacaklardır ve piyasamızda çek konusunda bugüne
kadar zorluk çeken ticaret erbabımız da bir rahatlamaya kavuşacaktır.
Bu kanun
tasarının taraflara hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yeni.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkanım, şimdi, Sayın Hatip konuşurken benim ismimden de
bahsederek benim söylediğim cümleyi yanlış izah etti, ben o konuda açıklama
yapmak istiyorum izin verirseniz.
BAŞKAN – Ne diye
yanlış söyledi Sayın Öztürk?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Şimdi, şunu söyledi, benim adımı da vererek: “Bankacılarla
tefecileri aynı kefeye koydu.” dedi, bunlara üzüldüğünü söyledi.
AHMET YENİ
(Samsun) – Aynı cümleyi kullandı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öztürk.
Yeni bir
sataşmaya mahal vermeden, iki dakika söz veriyorum.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün,
Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, şimdi burada konuşan arkadaşımız, benim konuşmam
sırasında -bu Çek Kanunu’nun- bankacılarla tefecileri aynı kefeye koyduğumu ve
kendisini üzdüğünü söyledi. Bunda üzülecek bir şey yok, bir.
Bankacılarla
tefecileri aynı kefeye koymadım; “Bankalarla, tefecilerin çıkarlarını, hakkını,
hukukunu korumaya yönelik bir tasarıdır bu.” dedim. Bankalarla tefeciler…
Buradan bile bankalarla tefecilerin aynı kefeye konulmadığı açıktır ancak kaldı
ki koymamı istiyorsa, evet koyuyorum, bankalar bugün tefecilik rolüne
sığınmışlardır. Bu tasarının, bankaların istediği tasarı olduğunu söylüyorum.
Nedeni de şudur: Bugün Adalet Komisyonunda bile bu tasarının patronu sanki
Bankalar Birliği görünümdeydi, görüntüsü de öyleydi, her şeyin hâkimiyetiydi.
Bu tasarı eğer bankaların çıkarlarını korumak için yapılmamış ise, alt
komisyonda 1.000 liraya çıkarılan, AKP’lilerin oylarıyla 1.000 liraya çıkarılan
sorumluluğun dahi, bankaların günlerdir yaptığı lobiler üzerine 500 liraya
düşürülmesi hangi anlayışa hizmet etmektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
AHMET YENİ
(Samsun) – Aynı şeyi söylediniz zaten.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710)
(S. Sayısı: 445) (Devam)
BAŞKAN – Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.
Sayın Tunç,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra sayılı Çek Kanunu
Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Çek Kanunu
Tasarısı’nın 1’inci maddesi kanunun amaç ve kapsamını açıklamaktadır. Tasarının
geneli üzerinde yapılan görüşmelerde de ifade edildiği üzere, yeni Çek Kanunu
Tasarısı, 1’inci maddede sayılan amaçları gerçekleştirecek önemli düzenlemeler
içermektedir.
3167 sayılı Çek
Kanunu 1985 yılından bu yana uygulanan bir kanundur. Bu Kanun’da en önemli
değişiklik 2003 yılında yine AK PARTİ Hükûmeti
döneminde yapılmış, karşılıksız çekte yaptırım olarak hapis cezası yerine adli
para cezası sistemi getirilmiştir. Bugün de, zaman içerisinde kanunun
uygulanmasından kaynaklanan sorunları ortadan kaldırma iradesini yine bu Hükûmet göstermiş, hem çek borçluları hem de çek
alacaklıları hem de ekonominin dengeleri düşünülerek yeni bir tasarı
hazırlanmıştır.
Muhalefete mensup
arkadaşlarımızın tasarıyla ilgili en önemli eleştirisi, karşılıksız çekin
yaptırımıyla ilgili olarak adli para cezası ve ödenmediği takdirde de hapis
cezasına yönelik eleştirileridir. Buna gerekçe olarak Anayasa’mızın 38’inci
maddesindeki “Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü yerine
getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” şeklindeki hükmünü
göstermektedirler.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle şunu belirtmemiz gerekir: Anayasa’mızın 38’inci
maddesi ve imzaladığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4 no.lu Protokolü
gereğince “Hiç kimse sözleşmeden doğan yükümlülüğünü yerine getirememesinden
dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” Bu konuda hepimiz hemfikiriz. Sözleşmeden
kaynaklanan bir yükümlülüğü yerine getirememenin yaptırımı hapis cezası
olmamalıdır. Hem Anayasa’mızda hem de imzaladığımız uluslararası sözleşmelerde,
bir suçun ekonomik suç olabilmesi için borcun sözleşmeden kaynaklanması ve
borcun yerine getirilememesi şartları vardır. Anayasa Mahkememizin 2002 ve 2004
tarihli kararlarına ve birçok hukukçunun görüşüne göre, çek, temelde
sözleşmeden bağımsız olarak kambiyo hukukuna özgü bir havaledir. Çekin sözleşme
olduğunu iddia edenler olsa da, çek, bir sözleşmenin sonucunda ya da sözleşme
olmadan da verilebilen, para yerine geçen bir ödeme aracıdır. Hamil, bankada
çekin karşılığının var olduğu inancıyla malını vermektedir. Bu nedenle, diğer
kambiyo senetlerinden farklıdır ve özel olarak düzenlenmiş ve korunmuştur.
Çeke olan kamusal
güven nedeniyle ekonomide önemli bir yeri vardır. Bu güveni sağlayan da çek ile
ilgili yaptırımdır. Bu yaptırımın gerekli altyapı oluşmadan şu aşamada ortadan
kaldırılması hem çek borçluları hem de çek alacaklılarının lehine olmayacak,
çekin bonodan hiçbir farkı kalmayacaktır.
Değerli
milletvekilleri, karşılıksız çek sayısı ve davalarının son yıllarda katlanarak
arttığı yönündeki görüşler doğru değildir. Merkez Bankası kayıtları ortadadır.
Yıllar itibarıyla karşılıksız çek sayıları Merkez Bankasının İnternet
sitesinden yayınlanmaktadır. Buna göre, 1999-2002 yılları arasında dört yılda,
yılda ortalama 1 milyon 692 bin 500 adet çek karşılıksız çıkmıştır. 2003-2009
yılları arasında yedi yılda, yılda ortalama 1 milyon 588 bin 285 adet çek
karşılıksız çıkmıştır.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Az mı bu rakam?
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – İşlem sayısındaki artışa rağmen, küresel finans krizine rağmen,
yıllık ortalamaya baktığımızda, AK PARTİ hükûmetleri
döneminde karşılıksız çek sayısının önceki hükûmetlerden
az olduğu görülmektedir.
Dava sayısı
itibarıyla baktığımızda da 1999-2002 yılları arasında, dört yıl içerisinde 1
milyon 67 bin adet karşılıksız çek davası açılmıştır. 2003-2009 yılları
arasında yedi yılda açılan dava dört yıldakinden daha azdır, 992 bin adet dava
açılmıştır. AK PARTİ Hükûmetinden önceki dört yıllık
sürede yılda ortalama 267 bin adet dava açılırken son yedi yılda ortalama
yıllık 141 bin adet dava açılmıştır. Resmî kayıtlar bunu gösterirken son
yıllarda karşılıksız çek sayısında artış olduğu yönündeki açıklamalar
gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Çek Kanunu Tasarısı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Tunç, lütfen tamamlayınız.
YILMAZ TUNÇ
(Devamla) – …hem alacaklıların menfaatini korumakta hem de çek borçlularına
önemli bir imkân tanıyarak hapis cezasından kurtarıp borcunu ödeme imkânına
kavuşturmaktadır. Alacaklıyla anlaşma durumunda anlaştıkları süre kadar,
anlaşamama durumunda da iki yıllık bir süre tanınması sorunları ortadan
kaldıracak makul bir süredir. Çek borçlularının birçoğu aynı zamanda çek
alacaklısıdır, bizim her iki menfaati ve ekonominin dengelerini birlikte gözetmemiz
gerekir.
Bu duygu ve
düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Tunç, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.01
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
445 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, 1’inci madde üzerinde söz isteyen Denizli
Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’da.
Buyurun Sayın
Erdoğan.
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 445 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Canikli
olmak üzere burada konuşan arkadaşlarımızın bazıları piyasada kullanılan çek
adedi, çeklerin ödenme-ödenmeme durumlarıyla ilgili birtakım bilgiler verdi.
Ben bir defa daha konuyu ifade etmek istiyorum.
2006 yılında 26
milyon, 2007 yılında 30 milyon 106 bin, 2008 yılında da 34 milyon 936 bin ve
2009 yılının ilk on ayında da 30 milyon 95 adet çek piyasaya sürülmüş, piyasada
dolaşmıştır, ve bu çeklerin parasal değeri 265 milyar
liradır 2008 yılı itibarıyla. Üzerinde konuştuğumuz, tartıştığımız tasarı
yasalar bakımından, kişiler bakımından bu nedenle önemli bir tasarıdır. Böyle
önemli bir tasarıyı tartışıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, çek, ifade edildiği gibi bir ödeme aracıdır, güvenli bir ödeme
aracıdır ve güvenli bir ödeme aracı olmak zorundadır. Çekin güvenli bir ödeme
aracı olarak itibar kazanmasında hem ekonomik çevrelerin yararı vardır hem de
toplumsal yarar bulunmaktadır. Ne var ki ülkemizde çek, dünyada uygulandığının
aksine, uygulamalardan farklı olarak sadece ödeme aracı olarak değil aynı
zamanda kredi aracı olarak kullanılmakta, bu nedenle vadeli çek kullanımı
yaygın bir şekilde piyasada dolaşmaktadır. İleri tarihli çek düzenlenmesi Türk
Ticaret Kanunu’muzda da yer almaktadır, ancak
üzerindeki tarihin vadeli olması çekin ibrazında ödenmesini ve yasal işlem
yapılmasına mani değil idi 3167 sayılı Yasa’mız.
Çek Yasası’nı
tartışırken çekin ekonomideki bu ağırlığını ve vadeli çek kullanımının
çokluğunu da göz önünde bulundurmak zorundayız. Bu yasa tasarısıyla yapılmak
istenen şeylerden bir tanesi de amaçlarından birisi de çek düzenlemelerini
zapturapt altına almaktır.
Tasarıyı
görüşürken dikkate almamız gereken başka bir husus: Çekin tek tarafı yok
değerli arkadaşlar, çeki düzenleyen bir keşideci var, ayrıca çeki elinde
bulunduran “çek hamili” dediğimiz çek alacaklısı var, bir de alacaklı ile
borçlu arasında havale işlemini gerçekleştiren banka var, bir de bütün bu
işlemlerden etkilenen piyasa var. Tasarıyı tartışırken çek hamilini
korumalıyız, çek hamilini koruduğumuz kadar piyasaları ve toplumun menfaatini
de gözetmek zorundayız. Ayrıca çeki teorideki yerine oturtmak bakımından da
mevcut durumu dikkatle izlemeliyiz.
Değerli
milletvekilleri, bu kanunun görüşülmesi sırasında tartışmamız gereken ve cevap
aranması gereken birkaç hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum. İfade edildi,
çekte ceza olmalı mı olmamalı mı? Karşılıksız çekte ceza olmamalı. Bu, yanlış
bir düşünce değil. Anayasa’mızın 38’inci maddesinden söz edildi.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakanımız da ifade ettiler; bir kere, Anayasa’mızın 38’inci
maddesi “Hiç kimse, yalnızca ceza sözleşmesinden doğan yükümlülüğü yerine
getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” hükmüne yer vermektedir.
Burada “yükümlülüğü yerine getirememekten” değil, “yerine getirmemekten” dolayı
belki bir ceza gerekiyor.
Cezayı
kaldırdığımız zaman piyasalar ne olur? Çünkü -biraz önce ifade ettim- 2009
yılının ilk on ayında 37 milyon çek piyasaya sürülmüş, bunların parasal değeri
260 milyar liranın üzerinde. Dolayısıyla, biz bu konuları da dikkate almak
suretiyle bir düzenleme yapmak zorundayız.
Ayrıca, 3167
sayılı Yasa’ya göre çek keşide etmiş ve çekin lehtarı durumunda olan kişiler,
çek lehtarı olan kişiler 3167 sayılı Yasa’daki ceza hükümlerini öngörmek
suretiyle ona güvenerek bu çekleri almışlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Erdoğan, lütfen tamamlayınız.
MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Devamla) – Bu nedenle, hem çek hamilini hem piyasaları gözeterek bir
düzenleme yapmamız gerekiyor.
Çek, vadeli bir
işlem aracı mutlaka olmamalı ama piyasada çek, vadeli işlem aracı olarak
kullanılmaktadır.
Görüşmüş
olduğumuz yasanın 1’inci maddesi, çek hesabı açtırılırken, çek defteri
verilirken ve çek kullanan kişilerin menfaatini koruyan bir düzenleme
getirmektedir.
Ben bu yasanın
hayırlı olmasını temenni ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Erdoğan.
Madde üzerinde on
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır ancak 12 kişi sisteme girdi, soru
sormak istiyor. İki tercih var; birisi, birer dakikayla 5 kişiye soru sorma
imkânı tanımak, ikincisi, otuzar saniyeden herkese. Hangisini kabul ederseniz
ona göre işlem yapacağım sayın vekiller.
Evet, herkese
otuz saniye veriyoruz.
Sayın Doğru,
buyurun.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Hayır efendim, bir dakika…
BAŞKAN – Sayın
Doğru, bir dakikadan 5 kişiye…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Ben niye o zaman ilk başta girdim sisteme?
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Doğru, bir dakika…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Biraz önce
ülkemizdeki haber ajanslarında bir haber geçmiştir “Tokat’taki hain saldırıyı
PKK üstlendi.” diye. PKK terör örgütünü şiddetle lanetliyorum ve askerlerimizin
ailelerine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı diliyorum, Allah rahmet
eylesin diyorum.
Sayın Başkan,
sorumu soruyorum: Tokat ili Pazar ilçesinden Mehmet Gençal
isimli bir çiftçi biraz önce telefon etti; diyorlar ki: “Biz, gübre, ilaç,
tohumluk alırken çek ve senet veriyoruz. Ürettiğimiz ürün de -domates başta
olmak üzere- para etmediği için borcumuzu ödeyemiyoruz. Verdiğimiz çekte de
tarih ve miktar yazılı değil. Miktar istenildiği kadar yazılıyor, biz de bunu
ödeyemiyoruz. İcralar ve hapisler kapıya dayanmıştır. Bu kanuna veya
getirilecek başka bir kanuna çiftçilerin borçlarıyla ilgili bir madde
eklenebilir mi?” Bunu öğrenmek istiyorlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Emek,
buyurun.
ATİLA EMEK
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
yüksek Yargıtay Başkanının açıklamalarına konu olan ve yargı mensubu hâkim ve
savcılara yapılan baskılar ile yargının maruz kaldığı sistematik saldırılar
karşısında modern ve demokratik bir devlette adalet bakanı sessiz kalamaz, Bu
ancak demokratik olmayan parti devletinde olabilir. Türkiye Cumhuriyeti modern,
çağdaş ve demokratik bir devlet olduğuna göre, Adalet Bakanı olarak kamuoyunun
kaygıyla izlediği bu olaylar karşısında tutum ve davranışınızı nasıl
değerlendirirsiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısının yirmi altı buçuk
yıla kadar hapis cezasıyla yargılanmasını gerektirecek kadar hangi suçu
işlemiştir? Bu savcının mahkeme kararıyla tespit ettiği dinleme tutanaklarını
niye açıklamıyorsunuz?
İkinci sorum:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı hangi soruşturma ve kovuşturmanın şüphelisi
olarak, hangi suç sebeplerinin varlığı hâlinde dinlenmiştir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan 2006,
2007, 2008 ve 2009 yıllarında çek adetleri, karşılıksız çek adetleri,
miktarları ve yıllara göre de cezaevlerinde olan kişi sayısını bilmek
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Bakana soruyorum: Tasarının bu hâliyle çıkması durumunda
yıllardır piyasada varlığını sürdüren, ticaret yapan ancak ekonomik kriz veya
başka bir nedenle çekini ödememiş olanların adli suçlu gibi hapse atılmasının
önüne geçilememektedir. Yeni düzenlemede de dolandırıcılar için elbette hapis
cezası olabilir ama bunun tanımı yapılmalıdır. Oysa böyle bir tanım yoktur.
Dolayısıyla, tasarının gerekçe bölümünde iddia edildiği gibi, 5237 sayılı
Kanun’un, özellikle “Kast” başlıklı 21’inci maddesine bir uyumlaştırma söz
konusu değildir. Tasarının bu hâliyle kabul edilmesinde sosyal ve ekonomik
gereklilikleri karşılayabileceğini düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, karşılıksız çeklerle ilgili açılan davalara konu
çeklerin yüzde kaçı cirolu çeklerden oluşmaktadır?
İki; biraz önceki
konuşmanızda, çekin güvenilirliğini artırmak için bahsettiğiniz sistem ciro
devam ettiği sürece gerçekleşmesi mümkün mü?
Üç; çekte ciro
kaldırılabilir mi?
Dört; dünyadaki
çek ciro uygulamaları ne durumdadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Az önce sordum
ama Sayın Bakanımız yanıt vermedi; “3 MİT mensubu neden tutuklandılar?
Haklarında bir soruşturma izni verildi mi?” diye. Yazılı yanıt vereceğini
belirtti.
Yine Erzincan’dan
bir soru sorayım, Sayın Öztürk’ün sorusuna ilaveten:
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı hakkında açılan davanın altında savcının
başlattığı daha sonra da Erzurum’a nakledilen soruşturma yani iki tane tarikat
hakkındaki soruşturma yatmakta mıdır? Eğer öyleyse ülkede yeni bir
dokunulmazlık müessesesi mi kurulmuştur? Yani tarikatlara da dokunmak artık
yasak mıdır? Onu merak ettim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Reşat
Doğru’nun Tokat ilinden bir çiftçinin sorusuyla başladığı soruya ilişkin cevabı
vermek istiyorum. O da çiftçimiz yapmış olduğu tarımsal faaliyete ilişkin girdi
alımlarını çekle yaptığını ama mahsulle bu çeki ödeyemediğini ifade ediyor. Bu,
sadece çiftçiler için geçerli bir şey değil ama bu yasanın düzenleme konusu
dışında bir konu. Başkası ticaret yapar ticaretten de para kazanamaz ya da
zarar edebilir. Dolayısıyla bizim burada yapmış olduğumuz düzenleme,
karşılıksız çekten dolayı şu anda sıkıntıda olanları bir miktar geçici bir
çözümle bunları tekrar ekonomiye kazandırabilir miyiz çalışması ve genel olarak
3167 sayılı Çek Yasası’nda bir düzenleme öngörüyoruz. Bu açıdan bu tasarının
içerisinde, böyle bir, bu sorunu karşılayacak bir düzenleme söz konusu değil.
İkincisi, Sayın Atila Emek’in; yargının maruz kaldığı sistematik bir
saldırı olduğu iddiasına karşı Adalet Bakanı sessiz kalabilir mi? Değerli
arkadaşlar, burası bir hukuk devleti. Hukuk devletinde hem yargı hem yürütme
hukukla bağlı, Anayasa’yla bağlı, pozitif hukukla bağlı. Dolayısıyla, bu
süreçte eğer Anayasa’yı, yasaları ihlal eden bir uygulama var ise, bir fiil bir
eylem var ise bunların karşılıkları ve müeyyideleri var. Soyut iddiaların,
soyut ithamların karşılık bulması söz konusu değil; mutlaka bunların mücessem
hâle getirilmesi, somutlaştırılması ve varsa bir ihlal bunun da elbette ki
müracaat yolu ve yöntemleri de belli; kim ihlal etmişse, bu ihlal karşılığında
mevzuatımızda bir karşılık var. O açıdan, Adalet Bakanı somut ihlal iddiaları
olur ise bunlara elbette ki cevabını verecektir.
Sayın Ali Rıza Öztürk, gene Sayın Turgut Dibek benzer, birbiriyle paralel
sorular sordular, Erzincan Başsavcısı, İstanbul Başsavcısı…
Değerli arkadaşlar,
hâkim - savcıların soruşturulmasıyla ilgili düzenleme Anayasa’mızın 144’üncü
maddesi ve Hâkimler ve Savcılar Kanunu’muzun 92 ve
devamı maddelerinde soruşturmayı yapma Adalet Bakanlığının izniyle teftiş
kurullarına verilmiş. Bu sürecin işleyişiyle ilgili olarak yapılan işlemler,
oluşturulan raporlar ve o rapor sonucunda verilen karar, isterse bu
soruşturmanın kovuşturmaya dönüştürülmesi kararı olsun isterse işlem yapmaya
gerek olmadığına dair takipsizlik mahiyetinde bir karar olsun bunların hepsi
yargı denetimine tabi tasarruflardır, idari işlemlerdir. Adalet Bakanlığı
hâkim, savcı soruşturmalarında sonuç getirici bir işlem yapmamaktadır; gelen
şikâyetleri, iddiaları alıp bunları incelemekte; Anayasa’mızın ve kanunun
verdiği yetkiye dayanarak bu bir görevdir, takdiri bir durum değildir; Bakanlık
bu işlemleri yapmakla mükelleftir, zorunlu olarak bu işlemleri yapmak
durumundadır.
O açıdan,
Bakanlık, gelen iddiaları alıp araştırır, dosyayı tekemmül ettirir, eğer
kovuşturmaya geçilmesi kanaatindeyse bunu ilgili başsavcılıklara gönderir.
Karar verecek olan yine bağımsız yargıdır. Kovuşturma gerekli görülmeyip de
Hâkimler ve Savcılar Kuruluna disiplin yönünden gönderilmesine karar verilmişse
burada da kararı verecek olan makam Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur.
Adalet Bakanlığının kendi tasarrufuyla hâkim ve savcılarla ilgili sonuç alıcı,
sonuç intaç edici bir işlem yapma imkânı yoktur Anayasa’mıza göre.
O açıdan, yapılan
işlemlerin tamamı idari işlem tasarrufundadır ve yargı denetimine tabidir.
Bunlarla ilgili hukuka aykırılık, keyfîlik vesair
tespitlerimiz, iddialarımız var ise, bunların hukuk yoluyla bu kararlara karşı
müracaat edilmesi mümkündür.
Onun dışında,
Sayın Uzunırmak’ın bir sorusu var. Karşılıksız
çekle ilgili adet ve tutar itibarıyla bizim elimizde tüm rakamlar yok ama 2006
yılında 1 milyon 150 bin adet çek, 9,6 milyar TL; 2007 yılında 1 milyon 325 bin
çek, 11,7 milyar TL; 2008 yılında 1 milyon 540 bin çek, 15,7 milyar tutarında
bir çek sayısı var karşılıksız ve meblağ itibarıyla da biraz önce ifade ettiğim
rakamlar var.
Keşide edilen
toplam çek sayısına ilişkin net bilgi yok ancak takasa gelen çekleri bilebilme
durumumuz var, vatandaşın kendi arasında işleme tabi tuttuğu çeklerin bilgisi
istatistiklerde görünmüyor.
İnfaz
kurumlarımızda da bugün itibarıyla elimizdeki rakam 2.172 kişi şu anda 3167
sayılı Çek Yasası’na muhalefetten hükümlü pozisyonunda cezaevlerimizde
bulunmaktadır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çek kanunu tasarısının 1. madde başlığının “Amaç ve İçerik” olarak maddenin de;
Madde 1- (1) Bu
Kanunun amacı, çek defterlerinin içeriklerine, çek düzenlenmesine, kullanımına,
çek hamillerinin korunmalarına ilişkin esaslar ile çekin karşılıksız çıkması ve
belirlenen diğer yükümlülüklere aykırılık hâllerinde uygulanacak kuralları
belirlemektir.
(2) Bu Kanunda
hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır.
Şeklinde
değiştirilmesini teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Ali İhsan
Köktürk |
Turgut Dibek |
|
Mersin |
Zonguldak |
Kırklareli |
|
Halil Ünlütepe |
Rahmi Güner |
Mehmet Ali
Susam |
|
Afyonkarahisar |
Ordu |
İzmir |
BAŞKAN – Sayın
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) –Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Susam konuşacak efendim.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çek Yasası’yla ilgili bugün yaptığımız bu çalışma sırasında, Hükûmet tarafı, Çek Yasası’nın aslında ekonomideki krizden
kaynaklanmadığını, rakamların çok abartılacak durumda olmadığını, dönen rakam
içerisinde oranın yüzde 5 olduğunu, sayısal olarak yıllara döktüğünüzde
rakamların birbirine yakın olduğunu söyleyerek bu çek yasasının neden buraya
geldiğinin gerçek nedenini kamuoyundan ve yüce Meclis huzurlarından saklamaya
çalışıyor. Aslında çek yasasının buraya
gelmesinin nedeni piyasadaki krizin ta kendisidir, piyasada kriz var da ondan
geldi. İnsanlar içeriye girdi, hapishanelerde yer olmadı, bu insanların
feryatları buralara kadar geldi, ondan dolayı hareket etmek durumunda kaldınız,
onun için bu noktadasınız.
Rakamlarla
oynamayın. Bakın, 2000’li yıllardaki çek oranıyla bugünkü çek oranını
karşılaştıramazsınız. Neden karşılaştıramazsınız? Çünkü 2000’li yıllardan sonra
öyle çeke alternatif ödeme biçimleri çıktı ki, kredi kartı çok yaygınlaştı,
çünkü bankalar için çok kârlı bir araç, kredi kartı kullanıyor insanlar çek
yerine şimdi. Doğrudan ödeme sistemine geçtiler, onu yapıyor bankalar; bir
müşteriyi kredilendiriyor, direkt alışveriş yaptığı firmadan onu yapıyor. Onun
için rakamlar az değil. Bir yılda, bakın 2009’da dokuz aylık verilere göre
yüzde 48’e yakın çek oranında karşılıksız çıkma oranı var. Tüm bunlar
gösteriyor ki ekonomi kötüde.
Yalnız AKP sözcüleri,
burada ciddi bir şekilde sanki “bir şey yokmuş” dedi, Ali Bayramoğlu
da çıktı, dedi ki: “Esnaf, sanatkâr sayısı çok, bu sayıyı azaltmak lazım.” Bir
kere bilgisini düzeltiyorum. Rize’de 23 bin esnaf- sanatkâr yok, 15.232 esnaf -
sanatkâr var. Rize Milletvekili olarak bu sayıyı düzeltsin. Ya onun bilgisi
olduğu zamandan bu yana 7 bin esnaf kepenk kapattı ya da bilgisi yanlış. Ama
bir de dedi ki: “Bu esnaflar birleşsinler, kümeleşsinler, bir araya gelsinler,
esnaf sayısı azalsın ki işler düzgün olsun çünkü esnaflar tek tek oldukları için piyasada bu noktaya geliyorlar.” Hükûmetinizin anlayışında Sayın Bayramoğlu,
küçük işletmeleri koruma diye bir anlayış yok. Birleşme lafla olmaz, teşvikle
olur. Bakın, kanun çıkardık, KOBİ’lerin birleşmesinde vergi avantajları…
Kimlere verdik avantajları? En az 10 işçi çalıştıranlara. Niye küçük
işletmelere vermedik vergi avantajları? Biz burada bunu söyledik, dedik ki:
“Küçük işletmeler, 10’un altına düşün, daha küçük işletmeler de bir araya
gelsin.” “Yok, onların en az 10 olması lazım.” dediniz. Onun için, değerli
arkadaşlarım, bu Hükûmetin kafasında esnaf yok.
Diyorsunuz ki:
“Bir araya gelsin.”, “Esnafta birleşme kültürü yok.” Bu kültürü, eğer varsa
bildiğiniz bir şey, söyleyin yapalım. Hipermarket yasasını çıkartıyor musunuz?
Çıkartmazsınız çünkü küçüklerin yok olmasına ve piyasanın büyüklerin eline
geçmesine imkân sağlıyorsunuz. Böyle doğal bir selektif,
doğal bir yok olmayı önümüze koyuyorsunuz.
Onun için, hiç
böyle esnafı suçlamayın. Küçük girişimcinin sayısının çok olması güzel bir
şeydir; küçük girişimci büyüklerin fidanlığıdır, KOBİ’ler Türk ekonomisinin
fidanlığıdır, onların sayısı ne kadar çok olursa büyükler o kadar çok
çıkabilir. Onun için burada kendi uyguladığınız ekonomik politikanın bu ülkeyi
ekonomik krize getirmiş olmasının sorumluluğunu esnaf ve sanatkâra
çıkartamazsınız, “Sayınız çok, onun için işler kötü.” diyemezsiniz. Esnaf ve
sanatkâra sahip çıkmadığınız için onların işleri kötü.
Değerli
arkadaşlarım, bu anlayışla gidilmez. Bakın, çek yasasında yine Sayın Bakan
bankacıların ve TOBB’un dediğini yapmaya çalışıyor.
500 bin lira… Şu an 470 lira olan oranı korumaya çalışıyorlar. Bu oranı
korumayınız, bu oranı biraz yükseltiniz. Bankacılık da bu işte sorumluluk
altına girsin; bir.
Bir konuya da
teşekkür etmek istiyorum: Sizin anlayışınızın, Hükûmetin
anlayışının esnaf, sanatkârı düşünmediğinin bir göstergesi bu yasada da çıktı.
Tacir çeki çıkardınız, tacir çeki ile esnaf, sanatkârı ikinci sınıf bir ticari
insan konumuna getirdiniz. Bu konuyu Hükûmet Komisyondan
böyle geçirdi ama inanıyorum ki yüce Mecliste, burada bulunan esnaf
temsilcilerinin de katkılarıyla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Susam lütfen tamamlayınız.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) -…iktidar partisinin içindeki esnaf kökenli milletvekili
arkadaşlarımızın da önergesiyle, Hükûmetin ve
Komisyonun kararına rağmen, inşallah, burada esnaf - tüccar - tacir ayrımı
kaldırılması yönünde adım atılacaktır. Onun için, sizin hükûmet
etme anlayışınızda esnaf tacirin yanında ihmal edilen, ihmal edilmesi gereken,
kanunlarda pek dikkate alınmayan bir kesim olarak gözükmektedir.
Onun için, bu beş
dakikalık sürede genel olarak AKP İktidarının küçük işletmelerle ilgili
zihniyetini bir kez daha ortaya sermek için söz aldım. Önergemin de
desteklenmesini istiyorum.
Bu duygularla
huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Susam.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
Bankanın
araştırma yükümlülüğü, çek hesapları ve çek defterleri
MADDE 2- (1)
Bankalar, çek hesabı açılması ile ilgili olarak bu Kanunla kendilerine verilen
görev ve yükümlülükleri yerine getirirken, çek hesabı açtırmak isteyenin
yasaklı olup olmadığını bu Kanun hükümlerine göre araştırırlar; ayrıca ilgili
kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni
gösterirler.
(2) Bankalar, çek hesabı açtırmak isteyenlerin yasaklılık durumuna
ilişkin adlî sicil kayıtlarını, açık kimliklerini saptamak için fotoğraflı
nüfus cüzdanı, pasaport veya sürücü belgesi örneklerini, yerleşim yeri
belgelerini, vergi kimlik numaralarını, tacir olanların ayrıca ticaret sicili
kayıtlarını, esnaf ve sanat-kâr olanların ise esnaf ve sanatkâr sicili
kayıtlarını almak ve çek hesabının kapatılması hâlinde bunları, hesabın
kapatıldığı tarihten itibaren on yıl süreyle saklamakla yükümlüdür. Yerleşim yeri yurt dışında bulunan kişiler, bankaya kendileri ile
ilgili olarak Türkiye’de bir adres bildirmek zorundadır. Çekin karşılığının
tamamen veya kısmen bulunmaması hâlinde, çek düzenleyenin bankaca bilinen
adresleri, talebi hâlinde hamile verilir.
(3) Çek hesabı
ilgilinin, vekilin veya yasal temsilcisinin imzası olmadan açılamaz. Çek hesabı
açıl-masını veya mevcut çek hesabından çek defteri
verilmesini isteyen kişi, her defasında tacir veya esnaf ve sanatkâr olup
olmadığı ve kendisi hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı
bulunmadığı hususunda bankaya yazılı beyanda bulunur. Tüzel kişiler adına
verilecek beyannamede ayrıca, tüzel kişinin yönetim organında görev yapan,
temsilcisi olan veya imza yetkilisi olan kişilerin çek düzenleme ve çek hesabı
açma yasağı bulunmadığı belirtilir.
(4) Hakkında çek
düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı bulunan gerçek kişinin, yönetim or-ganında görev yaptığı,
temsilcisi veya imza yetkilisi olduğu tüzel kişiye çek defteri verilmez.
(5) Çek
defterleri bankalarca bastırılır.
(6) Çek
defterlerinin baskı şeklini belirleyen esaslar, Maliye Bakanlığı, Türkiye
Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliğinin görüşü alınarak,
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca Resmî Gazetede yayımlanacak tebliğle
düzenlenir. Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline
düzenlenecek çekler, açıkça ayırt edilebilecek biçimde bastırılır. Hamiline
düzenlenecek çek-ler için sadece bu çeklere ilişkin
işlemlerin işlendiği ayrı çek hesapları açılır. Hamiline düzenlenecek çeklerde,
hamiline çek defteri yapraklarının kullanılması gerekir. Çek yapraklarının
üzerinde “hamiline” ibaresi matbu olarak yer alır.
(7) Çek
defterinin her bir yaprağına;
a) Çek hesabının
numarası,
b) Çek hesabının
bulunduğu banka şubesinin adı,
c) Çek hesabı
sahibi gerçek kişinin adı ve soyadı, tüzel kişinin adı,
ç) Çek hesabı
sahibi gerçek veya tüzel kişinin vergi kimlik numarası,
yazılır.
(8) Tüzel kişi
adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadı, düzenlenen çek üzerine açıkça
yazılır.
(9) Türk Ticaret
Kanunundaki unsurları taşıması kaydıyla, düzenlenen çekin bu maddede yer alan
koşullara aykırı olması çekin geçerliliğini etkilemez.
(10) Çek hesabı,
ancak sahibinin veya yasal temsilcisinin yazılı talebi ya da mevduat veya
katılım fonu zamanaşımı süresinin dolması üzerine kapatılabilir. Çek hesabı
kapatıldıktan sonra, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî
ibraz süresi içinde ibraz edilen çekler karşılıksızdır işlemine tabi tutulur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Ertuğrul Kumcuoğlu, Aydın Milletvekili.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bize dağıtılan metinde olmayan bir
tarihi okudu efendim. Acaba bu tarih… Bizim metinde yok ama…
BAŞKAN – Ticaret Kanunu tarihi.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – 29/6 diye söyledi ama…
BAŞKAN – Teknik
olarak konmuş Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Kumcuoğlu, buyurun.
MHP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gündemimizdeki Çek Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin
konuyla ilgili kısmına başlamadan önce, iki gün önce Tokat’ın Reşadiye
ilçesinde husule gelen elim ve son derece menfur terör olayı dolayısıyla
şehitlerimize rahmet, ailelerine ve bütün Türk milletine başsağlığı diliyorum.
Şimdi, biliyorsunuz, bundan birkaç saat önce PKK terör örgütü saldırıyı
üstlendi. Bu durumda, birkaç günden beri, başta Sayın
Başbakan olmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisinin üst düzey yetkililerinin, bu
saldırının başka mercilerce yapılmış olabileceğine dair sözleri, imaları
hakkında bugün ne düşüneceklerini ciddi surette merak ediyorum ve bu
ifadelerden ve beyanlardan sonra, bu zevatın bu milletin yüzüne nasıl
bakacağını da ciddi surette sorguluyorum, ciddi surette sorguluyorum.
Devlet ne
olduğunu bilir, bildiğini söyler, bilmediğinde sükût eder ve öyle olur olmaz,
hatta milletin zihninde Türkiye’nin en seçkin kurumları hakkında sual
işaretleri uyandırabilecek iftira mahiyetinde açıklamalar yapmaz, yapmamalıdır,
bundan sonra da yapmamalarını temenni ve tavsiye ediyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi, asıl konum
bu değil.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – PKK’nın her dediğine inanıyor musunuz?
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU
(Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, bu konuyu niye açtım? Şimdi, hadise
mahalline ilk giden bir şoför arkadaşın ifadesini gazetelerden okuyorum, diyor
ki: “Elinde bir telefonla bir şeyler yapmaya çalışan ağır yaralı bir er gördük,
asker gördük. Diyor ki asker: ‘Pusu yedik, arkadaşlarım öldü, ben de çok kan
kaybediyorum. Telefonumda kontör yok, 155’i arar mısın?”
Şimdi, burada
kimseyi itham etmeden, kimseyi rencide etmeden ciddi bir probleme temas etmek
istiyorum. Benim faturalı telefonum var, 155 dâhil olmak üzere -polis yardım-
bütün üçlü telefonlara telefon edebiliyorum ama kontörlü telefonlardan
edemiyorsunuz, niye? Her ikisi de bedelsiz. Teknolojinin bu kadar geliştiği bir
dönemde, kontörlü telefonlardan bu kadar önemli bir konuda üçlü, üç rakamlı
telefonlara telefon edilememesini büyük bir eksiklik ve aksaklık olarak
görüyorum. Derhâl, Hükûmetin, devletin bütün etkili
ve yetkili kurumlarının ve bütün ilgili…
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Doğru.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) -…iletişim şebekelerinin bu konuya süratle bir çare
bulmaları lazım ve bu teknolojinin bu denli geliştiği bir dönemde “Buna çare
bulunamaz.” denileceğini de tahmin etmiyorum ve böyle bir mazereti de şahsen
kabul etmiyorum.
Onun için Hükûmeti uyarıyorum, ilgilileri uyarıyorum, Türkiye’nin her
geçen gün bu tür vakalarla karşılaşma riskinin arttığı bir dönemde bu konuya
bir çare bulunmalıdır diyorum.
Şimdi, efendim,
müsaade ederseniz, konuya gelmek istiyorum. Burada benim dikkatimi çeken husus
şu oldu, biraz önce bir arkadaşımız da buradan ifade etti: İktidar kanadı, bu
rakamları küçültme eğilimini burada gösterdi. Efendim, yüzde 5’iymiş de, yüzde
3’üçüymüş de… Efendim, Türkiye’de asayiş berkemal, sadece her 100 kişiden 5’i
birbirini öldürüyor gibi bir şey olmaz. Yani kaldı ki böyle, nispi olarak küçük
olan rakamlar da insanlar için yanıltıcıdır. Bakın, ben size söyleyeyim: “Yüzde
İkinci husus:
Efendim, 2009 yılında 1.500 civarında çekin altı yazılacakmış! Efendim, bu da
toplam çek adedinin, takastaki çeklerin yüzde 5’iymiş. Bakın, bir çekin altı
yazıldığı zaman üç taraf, hatta dört taraf sıkıntıya giriyor: Çekinin altı
yazılan adam, ödeyemediği için hapis cezasıyla karşı karşıya kalacak. Çekin
bedelini alamayan adam, o gün için hesapladığı taahhüdünü yerine getiremeyecek,
belki o da çek suçlusu durumuna düşecek. Onun dışında, bankalar bir sürü
bürokratik işlem yapacaklar. Sonra, bütün bu hadise hâkimin önüne gidecek,
mahkemenin yükü artacak. Dolayısıyla, olay ciddidir, olay önemlidir.
Hükûmet ne yapıyor bu
kadar ciddi ve bu kadar önemli olayda? “Efendim, bizim hiç kabahatimiz yok.” Ne
var? “Suç kanunda.” Ee, ne yapalım? “Kanunu
değiştirelim, düzeltelim.” Efendiler, hanımefendiler, beyefendiler; suç kanunda
değil. Bu kanun yapıldı o zaman, 1985’ten beri, madem suç kanunda, 2002
senesinde iktidara geldiğiniz vakit, niye değiştirmediniz kanunu, bugüne kadar
beklediniz? Çünkü iş bugün ciddiyet kesbetti. Niye?
Çünkü siz iktidara geldiğinizden beri ekonomiyi doğru yönlendiremiyorsunuz,
doğru idare edemiyorsunuz, ondan sonra bu problemler çıkıyor. Sonra da bu
problemleri nasıl çözeriz? “Bizim kabahatimiz yok. Kanun…” Onun için kanunu
düzeltirsek belki düzelir diye bekliyorsunuz. Bakın, ben size bir şey
söyleyeyim: Bugün hep şikâyet ettiğiniz ve “Bizden kaynaklanmadı.” dediğiniz
krizin çıktığı yer, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nde toplam gayrisafi millî
hasılada küçülme hızı 1-2 civarında, sizde 7-8
civarında. Yani kriz karşısında Amerika’dan daha müşkül duruma düşmüşsünüz.
Dünyada işsizlik oranında gelip -rekor- 4’üncü sıraya yerleşmişsiniz, geri
kalan 190 ülke sizin arkanızdan geliyor, işsizlikte 4’üncü sıradasınız.
Üçüncüsü:
“Efendim, biz şöyle başarılıyız, biz böyle iyi yaptık.” dediğiniz yerde,
dünyada 2009 senesinde toplam ticaret hacmi, global,
küresel ticaret hacmi yüzde 13 civarında gerilerken Türkiye’de yüzde 30
civarında geriliyor. Dolayısıyla, 2007’de başlayıp 2008’de belirginleşen ve
2009’da bütün ağırlığıyla dünyanın üzerine çöken krizden en çok etkilenen, en
çok yara alan ülke durumundasınız. Bunu inkâr ederek, bunu görmezden gelerek
meseleyi çözemezsiniz. Sayın Başbakan her çıktığında diyor ki: “Biz en az
etkilendik.” Başında da diyordu “Teğet geçecek.” hâlâ da diyor “Teğet geçecek.”
Niye? Efendim, bankacılık sektörümüz sapasağlam yerinde duruyormuş. Bu “Gemi
battı ama makine dairesi su almıyor.” demekten başka bir şey değildir. Gemi
battı, ekonomi battı ama makine dairesi olduğu yerde duruyor. Ama netice
itibarıyla eğer sorunlara ciddi teşhis koymazsanız ve bu teşhisin gerektirdiği
tedbirleri almazsanız böyle bir kanun değil bin kanun daha yapın sorunları
aşamazsınız. Bu kanun çıkacak, insanları iki yıllık bir beklenti dönemine
sokacaksınız, bazıları mutlu olacak, bazıları “İki sene sonra başımıza ne
gelecek?” diye uykusuz kalacak, ondan sonra, iki sene sonra “Eh, nasıl olsa
seçim geride kalır, Allah kerim. Önümüzdeki seçimlere kadar milleti oyalamış,
gevelemiş oluruz.” diye düşüneceksiniz. Bunlar çıkar yol değil. Lütfen, hep
beraber oturalım -bakın, önümüze bütçe geliyor- ondan sonra ekonomiyi nasıl
düzlüğe çıkarabileceğimizi bu vesileyle düşünelim. Biz ekonomiyi düzlüğe
çıkarır isek bu kanunlara belki gerek bile kalmaz.
Bakın, geçen sene
geldim, bu kürsüden, son gün, “Yapmayın, etmeyin, bu bütçeyle 2009’u
çıkaramazsınız; Yaptığınız bütçeyle ortaya çıkacak resim arasında dağlar kadar
farklar olacak.” dedim, böyle güldünüz. Netice: İşte geldik. E, ne? 2009 yılını
Türkiye’de bütçeyle mi geçirdi zannediyorsunuz devlet? 2000 yılında ne bütçe
vardı ne bütçeye yakın bir şey? İşte, saldım çayıra, Mevla’m kayıra, olay
bugünlere geldi. Şimdi yeni bir bütçe yapıyoruz. Bakıyorum, bunu daha sağlıklı,
daha iyi yapabildik mi? Geçen seneye nazaran belki daha iyi yapabildik ama “Çok
iyi yaptık.” dememiz de mümkün değil.
Bu çerçevede,
değerli arkadaşlarım, ekonomiyi düzeltmedikçe, bu ekonomideki düşük büyüme
hızının sebeplerini araştırıp bulmadıkça, bu ekonomide kayıt dışılığa son
vermedikçe, bu ekonomide sizin zamanınızda artık zirveye ulaşan gelir
adaletsizliğini bertaraf etmedikçe bu insanlar karşılıksız çek satmaya devam
ederler, siz de onları hapse koymaya devam edersiniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, lütfen tamamlayınız.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - …ondan sonra hapishaneleriniz dolar, bu adamların bir
kısmını nasıl dışarı çıkaracağız diye çırpınırsınız.
Olay gayet basit, açık. Bugün Türkiye’de
ceza davalarının yüzde 15’i karşılıksız çek davaları. Bunun öyle küçümsenecek
bir tarafı yok, bu ciddi bir olay. Her 100 davadan 15’i karşılıksız çek davası.
Dolayısıyla, lütfen
olayı bu çerçevede görün, lütfen olayın bu kanunu çoktan aştığının bilinci
içinde olalım. Ondan sonra çare bulabiliyorsanız bulun, bulamıyorsanız
seçimlerden sonra biz bulmak durumunda kalacağız. Ne yapalım, o yükü de
kaldırırız.
Bu duygu ve
düşüncelerle, saygılarla hepinizi selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kumcuoğlu.
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali
İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Köktürk.
CHP GRUBU ADINA
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra
sayılı çek yasasının 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle
yitirdiğimiz şehitlerimizin anısına tüm ulusumuzun büyük acısını yürekten
paylaşıyor, yitirdiklerimizin ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, 3 Haziran 2009 tarihinde Adalet Komisyonu
gündemine gelen, çok geniş toplum kesimlerini ilgilendirdiği için daha kapsamlı
bir araştırma yapılması amacıyla alt komisyona gönderilen ancak alt komisyonda
da uzun bir süre uyutulan ancak son derece önemli olan bir yasa tasarısını
nihayet bugün görüşüyoruz ve yine hepimizin takdir edeceği üzere, Türkiye Büyük
Millet Meclisince gerçekleştirdiğimiz düzenlemelerin, hukukun temel ve evrensel
ilkelerine uygun olması gerektiği gibi, ülkemizin ekonomik ve sosyal
gerçekliğiyle de bağdaşır olması bir temel zorunluluk olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Bu anlamda tasarı, daha önceki konuşmacılarımızın da ifade ettiği
gibi, gerek ana kanun olan Türk Ticaret Kanunu hükümleriyle gerek normlar
hiyerarşisinde en üst sırada yer alan Anayasa’mızın 38’inci maddesiyle gerek
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4. Protokolü’nün 1’inci maddesiyle
bağdaşmadığı gibi ve yine evrensel ceza normlarıyla bağdaşmadığı gibi,
ülkemizin ekonomik ve sosyal gerçekliğinden oldukça uzak bir düşünceyle
hazırlanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, çek, bir kambiyo senedi olarak, ticaret yaşamının, ekonomik
yaşamın temel enstrümanlarından birisidir. Bu nedenle,
çeki, ülkenin genel ekonomik tablosundan, ticaret yaşamının gerçeklerinden ayrı
bir şekilde değerlendirmek ve soyutlamak mümkün değildir. Bu anlamda, Çek
Yasası’nı daha somut olarak değerlendirmek için öncelikle ülkemizin ekonomik ve
sosyal gerçekliklerine yakından bakmak, göz atmak gerekir. Ülkemizin ekonomik
tablosuna baktığımızda ise oldukça karartıcı, oldukça kötü bir tablo karşımıza
çıkmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetçe 10 katrilyonluk bir bütçe
açığı öngörülmüşken bugün gelinen noktada bütçe açığı 63,4 katrilyona ulaşmış
yani şu anki siyasal iktidarın öngördüğü, hesapladığı bütçe açığından tam 5
katı fazla bir bütçe açığı gerçekleşmiş.
Yine 2002 yılında, 129,5 milyar dolar olan borç miktarımız şu an
268,6 milyar dolar seviyesine çıkmış, seksen küsur yıllık cumhuriyet
tarihimizin tamamının neredeyse 2 katı kadar bir borçlanma yapılmış, bu
yetmemiş 30 milyar dolar değerindeki mal varlığımız özelleştirme adı altında
yabancılaştırılmış, 94 bini aşkın taşınmazımız ve pek çok maden ocağımız elden
çıkarılarak satılmış.
Yine 2002
yılında, büyüme hızı bakımından 149 ülke arasından 29’uncu sırada olan ülkemiz,
bugün gelinen noktada 136’ncı sıraya gerilemiş.
Bu tablonun iç
piyasa şartlarına yansımasına baktığımızda, özellikle 2008 yılının ikinci
yarısından sonra durumun oldukça kötüleştiğini ve özellikle 2008 yılının son
çeyreğinde ekonomide yaprak dökümünün başladığını ve Sayın Başbakanın “Kriz
teğet geçiyor.” söylemlerine rağmen 2009 yılındaki bu kara tablonun doruk
noktasına çıktığını görüyoruz. 2008 yılı için özellikle kabaran ticari işletme
sayısındaki yıllık artışa baktığımızda yüzde 51,2 gibi rekor bir oran karşımıza
çıkıyor.
TESK Başkanı
Sayın Bendevi Palandöken’e göre: Krizle birlikte 89
bin esnaf kepenk kapatmış, 950 bini aşkın insanımızın evine ve iş yerine haciz
gelmiş. Yani ülke âdeta bir yangın yerine dönmüş. Dolayısıyla böylesine ağır
bir tablonun ticaret yaşamının doğal süreci içerisinde ticari ilişkilerin
taraflarını etkilemesi kaçınılmaz hâle gelmiş.
Değerli milletvekilleri, bu nedenle, ülkenin taşındığı sürecin ve
genel ekonomik tablonun yok sayılarak bu olumsuz tabloyu yaratanlar ve bu
olumsuz tablodan kazanç sağlayanlar dışarıda tutularak, evrensel ceza
sistemiyle bağdaşmayan bir suç tipi yaratarak enkazın sadece piyasadaki temel
borç ilişkilerinin üzerine bırakılması yani çek borçlularının üzerine
bırakılması kabul edilemez, yasal ve meşru olarak varsayılamaz.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Canikli az önceki
konuşmasında, AKP Grubu adına yaptığı konuşmada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
4. Protokolü’nün 1’inci maddesini okuyarak, bu getirilen düzenlemenin bu
Protokol’e aykırı olmadığından söz etti. Protokol diyor ki: “Hiç kimse,
yalnızca akdi ilişkiden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememiş olmasından
dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.” Yani Sayın Canikli
diyor ki: Bu borçlarını ödemeyenler, borçlarını ödeyemediği için değil,
ödemediği için ceza alıyorlar. Sayın Canikli burada
olsa kendisine sormak isterim: Böyle bir ekonomik tablo içerisinde böyle
borçların ödenmesi, bu borçların ödenmesi mümkün müdür değerli arkadaşlar?
Peki, size göre
böylesine bir yangın yok, ekonomik tablo bu kadar kötü değil, o zaman 129
milyar dolarlık borcu 268 milyar dolara niye çıkartıyorsunuz, niye bu ülkenin
borçlarını ödemiyorsunuz ekonomik göstergeler bu kadar iyiydi de? Peki, niye
cari açık 10 katrilyonken 60 küsur katrilyona çıkıyor?
Değerli
arkadaşlar, bir de Canikli’nin bilmesi gereken bir
şey var. Tabii, Adalet ve Kalkınma Partisi bütün hukuk kurallarını tersten
yorumladığı gibi bu kuralı da tersten yorumluyor. Medeni Kanun’un 3’üncü
maddesi var. Bildiğimiz gibi, Çek Kanunu Ticaret Kanunu’na aykırı olamaz,
Ticaret Kanunu Borçlar Kanunu’nun bir parçasıdır, Borçlar Kanunu da Medeni
Kanun’un bir kitabıdır. Dolayısıyla Medeni Kanun’un 3’üncü maddesi, bütün bu
hukuk sistemimizin temel maddesidir. Medeni Kanun’un 3’üncü maddesi iyi niyet
kuralını düzenlemektedir; “Şayet bir ilişkide borçlunun iradesine itibar etmek
gerekiyorsa aslolan iyi niyettir.” diyor. Oysaki
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve Sayın Canikli,
burada tüm borçların iyi niyetli değil, kötü niyetli olduğu olgusundan yola
çıkıyor, ülkede yaratılan yangını görmezden geliyor. Bu, doğru bir anlayış
değil.
Değerli
arkadaşlar, tasarıya baktığımızda, tasarının 2’nci maddesinde de
gerçekleştirilen düzenlemelerin hukuksal normlara uygun olmadığını görüyoruz.
Az önce Sayın Mehmet Ali Susam bahsetti, bu düzenlemeyle daha önceki Ticaret
Kanunu’nda yer almayan ve yeni Türk Ticaret Kanunu’nda da hiç yer verilmemiş
yeni bir düzenleme getiriliyor. Ne deniyor? Tacir çeki, tacir olmayan çek ve
hamiline çekler. Yani dolayısıyla, ana kanun olan Ticaret
Kanunu’na açıkça aykırılık oluşturan ve Meclis Genel Kurulunda görüştüğümüz
Türk Ticaret Kanunu’nda hiç yer verilmeyen bir düzenlemeyle çekler arasında
muteberlik sıralaması yapılıyor ve bu muteberlik sıralamasının sonucunda esnaf
çekleri daha az güvenilir çekler kategorisine sokularak, ekonomik yaşamın bel
kemiği olan esnaf ve sanatkârlarımız incitiliyor. Biz bunu Komisyonda
yoğunlukla dile getirmemize rağmen, Sayın Bakanın ısrarlı tutumu nedeniyle bu
madde tasarıdan çıkartılmadı. Ancak bugün Genel Kurul gündeminde görüyoruz ki
bu anlayış biraz farklılaşmış, en azından, geç de olsa doğruyu buldukları için
ben teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak ülkemizdeki tüm ekonomik
yapının altüst olduğu, tüm toplum kesimlerimizin âdeta büyük bir enkazın
altında kaldığı, kriz nedeniyle yaklaşık 2 milyon 592 bin insanımızın işini
kaybettiği, hepimizi derinden sarsan intiharların yaşandığı ve tüm bu
gelişmelere paralel olarak son kırk yılın rekorlarını kırarak cezaevlerindeki
tutuklu ve hükümlü sayısının 116 binlere ulaştığı bir süreçte çözümü, ekonomik
göstergeleri, piyasaları düzeltmekte değil, bu piyasadan kazanç sağlayanların,
özellikle bankaların sorumluluklarını genişletmekte değil, olanaksızlıklar
nedeniyle borçlarını ödemekte acze düşen insanları cezaevlerine kapatmakta
bulan yöntem doğru bir anlayış olarak kabul edilemez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Köktürk, lütfen tamamlayınız.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, sorunun iki yıl ötelenmesi de çözümü
beraberinde getirmeyecektir. Cumhuriyet tarihi rekorları
kıran daralmaların yaşandığı bir ekonomik süreçte, 2’nci maddede verilen
sürelerin sonunda cezaevlerinin yeniden dolması kaçınılmaz olacaktır çünkü
acımasız piyasa koşulları içerisinde ayakta kalmaya çalışan esnafımız,
tüccarımız, geniş toplum kesimlerimiz ülkemizdeki büyük yoksullaşmaya rağmen
sürekli zenginleşen, yeni yeni şirketler açan ve
korkunç bir şekilde büyüyen Sayın Başbakanın ve sayın bakanların çocukları gibi
iş bilir ve bahtı açık değildir.
Ayrıca, yine şunu
eklemek istiyorum son olarak: Bir ülkede hukuk devleti ilkesi bir bütündür.
Ülkemizde yargının sistematik olarak baskı altına alındığı, âdeta kuşatıldığı,
bu yasaları uygulayacak iktidarın talimatlarına göre değil…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) – …evrensel hukuk kurallarına ve yargı bağımsızlığı ilkesine uygun
olarak uygulayacak hâkimlerin Adalet Bakanlığının müfettişlerince denetim
altına alındığı bir toplum düzeninde hukuki güvenliği sağlamak mümkün değildir.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen, Mehmet Tunçak,
Bursa Milletvekili.
Buyurun Sayın Tunçak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle Tokat’ta şehit
olan 7 kardeşimizi rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.
Tasarının 2’nci
maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Çok önemli bir madde, bu
önemli maddenin özellikle iki bendini kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.
2’nci maddenin 1’inci bendi çek hesabı açılmasında ve çek karnesi verilmesinde
bankalara yüklenen sorumluluğu belirliyor. Ne diyor? “Öncelikle yasaklılığı araştıracaksınız,
bankalara hitaben, ardından ekonomik durumunu ve sosyal durumunu gerekli
basiret ve özeni göstererek araştıracaksınız.” Bu, çok önemli bir ifadedir.
Sayın Komisyon Başkanımız da konuşmasında altını çizerek söylediler. Bankaların
bu gerekli araştırmayı yapmaması sebebiyle oluşabilecek zararlardan doğacak
tazminat yükümlülüğü, özellikle kanun koyucu olarak bu Mecliste yapılan
konuşmalarda tekraren tarafımca da altını çizerek ifade edilmesi gerekir diye
düşünüyorum.
Ayrıca, bu sadece
hâlihazır tasarı için geçerli bir husus da değildir. 3167 sayılı Kanun
içerisinde de 2’nci maddede yer alan bu mecburiyet, bankalara önemli
sorumluluklar yüklemiştir. Hukukçular tarafından bu konunun tekraren
değerlendirileceğine inanıyorum. Bu konu dahi çeke güven hususunun daha da
kuvvetlenmesini sağlayacaktır.
Yine, tasarının
2’nci maddesinin 6’ncı bendi, kişilerin ticari ilişki çerçevesinde yapacakları
iş ve işlemlerde kullanacakları çek, yani tacir çekini düzenlemektedir. Bu “tacir çeki” kavramı yeni bir kavram. Hâlihazırdaki
ekonomik enstrümanlar açısından doğru şekliyle
uygulandığında çeke daha da güç kazandıracak bir kavram. Hem güvenin artması
hem kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması noktasında önemli olduğunu
düşünüyoruz. Tacir çeki, tacir çeki alabilecek kişilerin yalnız ticari
işlerinde kullanılacak. Yani ticari olmayan işlerinde kişiler, tacir çekini
kullanmayıp, tacir olmayan kişilere verilen çeki ya da hamiline çeki
kullanacaklar.
Ayrıca, yine aynı
bentte tüzel kişiler, yani anonim şirketler, limitet şirketler her hâlükârda
tacir çeki kullanacaklar. Gerçek kişiler adına bugüne kadar birçok uygulaması
olduğu gibi- açılmış çek hesapları karşılığı verilen çekleri kullanamayacaklar
tüzel kişiler. Yani üç tane çek geliyor Türk ekonomisi içerisindeki kavramlara,
tacir çeki, tacir olmayan kişilere verilecek çek ve hamiline çek. Bunlar çok
önemli değişiklikler. Az önce konuşan değerli vekillerimizin söylediği iki
hususa cevap vermek istiyorum ayrıca.
Dediler ki:
“Rakamlar gerçeği yansıtmıyor.” Gerek Sayın Bakanımızın gerekse burada konuşan
değerli AK PARTİ sözcüsü milletvekillerimizin verdiği rakamlar ispatlı olarak
gerçeği yansıtıyorlar, bunun karşısında söylenen sözlerin hepsi lafügüzaftır.
Yani rakam olarak, ispatlı laf olarak, ispatlı olarak ortaya konan tüm
rakamların karşısında söylenecek cümleler ispatlı ve rakam olarak ortaya
konmalıdır, aksi konuşulacak tüm kelimeler lafügüzaftır.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – İspatla, lafla olmaz!
MEHMET TUNÇAK
(Devamla) – Ayrıca, az önceki değerli konuşmacı vekilimizin “Çek Kanunu’nun
Ticaret Kanunu’na aykırı olamayacağı” ibaresi hukuki bir ibare değildir.
Bununla beraber, Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
özellikle Çek Kanunu içerisinde, tacir çekinin esnaf ve sanatkâr siciline
kayıtlı esnaf ve sanatkârımız tarafından da kullanılabilmesi, bu konuda bir
ayrıma gidilmemesi için alt komisyonda ve üst komisyonda yapılan görüşmeler,
esnaf ve sanatkâr temsilcilerinin bu hususun net bir şekilde arkasında durması,
Sayın Adalet Bakanımızın, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımızın, Sayın Komisyon
Başkanımızın bu konuya verdiği önemli desteklerle önerge oluşmuş ve tacir çeki,
hem ticaret siciline hem de esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı kişilerce
kullanılabilecektir. Bu şekliyle
oluşabilecek bir eksikliğin önüne geçilmiş ve bu desteği verenlere de ayrıca
şahsım adına çok teşekkür ediyorum.
Tasarının hayırlı
olması dileğiyle sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tunçak.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Bayram Ali Bayramoğlu, Rize
Milletvekili.
Buyurun Sayın Bayramoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Rize) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aslında kanunun geneli üzerine söz aldığımda eksik
kalan konularımı bu maddelerin arasında paylaşmak istiyordum sizinle, fakat
daha sonraki süreler içerisinde konuşma yapan değerli milletvekili
arkadaşlarımızın söyledikleri ifadelerin birçoğuna cevap verme gereği hasıl olduğu için onları kısaca değerlendirmekte fayda görüyorum.
Sonraki maddelerde, inşallah, eksik kalan kısımları da tamamlamaya çalışacağım.
Söz söylemek çok
güzel bir şeydir, sözün nereye gittiği önemlidir ve söylenen sözlerin
içerisinde somut delillerin yanında çözüm önerilerinin de beraberinde gelmiş
olması hem bizler açısından hem ülke açısından hem de vatandaşlarımız açısından
önemlidir.
Arkadaşlarımız,
burada, gelip konuşma yaparken “Bu işi çok önemsiz bir olaymış gibi
gösteriyorsunuz. Dolayısıyla, ülke yanıyor, yangın var. Bu yangının içerisinde,
siz bu kadar işi önemsiz hâle getirerek işi çok egzajere
ediyorsunuz.” gibi ifadeler kullandı. Burada, hiç kimse bu işin önemsiz bir şey
olduğunu söylemedi. Önemsiz bir işin zaten burada kanun olarak yeri de yok.
Geldi, görüşüyoruz, bir ihtiyaçtır; ihtiyaca göre gereken konuları masaya
yatırıyoruz ve çözümlerini arıyoruz. Ama, burada öyle
ifadeler dinledim ki, sanki bu ülkede öyle bir ekonomik model olmalı veya
ekonominin çok çok güzel olduğu bir dönemde sanki hiç
karşılıksız çek olmayacakmış veya çek kesip de bunu ödemeyecek insan var
olmayacakmış gibi hava da estirildi. Dünyanın ekonomik düzeninin en iyi olduğu
dönemlerde bütün ülkelerde karşılıksız çekler vardır, ama bunun rakamı yüzde
1’dir, yüzde 3’tür, 5’tir, 15’tir ama vardır. Dolayısıyla, bunu ortadan kaldırabilmeye
yönelik ekonomik tedbirler de mutlaka onunla beraber gelecek olan şeylerdir. Ama, ekonominin iyi olması karşılıksız çek olmayacağı
anlamına gelmez. Dolayısıyla, iki şeyi bu anlamda birbirinden mutlaka ayırt
etmemiz lazım.
Sayın Mehmet Ali
Susam “Sana cevap vereceğim.” dedi. Sevdiğim bir arkadaşım, komisyon arkadaşım.
“Dışarıya çıkma, ben buradayım.” dedim, ama benim hakkımda konuştu ve kendisini
göremiyorum. İlk önce benim rakamlarla ne kadar iyi haşır
neşir olduğumu çok iyi bilir. Ben, Rize’de ne kadar esnaf olduğunu çok iyi
bilirim. Söylediğim rakamların da çok arkasındayım. Benim söylediğim rakam
esnaf odalarına kayıtlı esnaf sayısıdır ve şu andaki aktif sayı ayrı şeydir,
kayıtlı sayı ayrı şeydir.
Bunun yanında,
Sayın Susam’ın “Çek Yasası’nın buraya getirilmesinin hiçbir anlamı yok. Sadece,
hapishanelerde yer kalmadı. Onun için buraya böyle bir kanun maddesini
getirdiniz.” dediğini tekrar hatırlatıyorum. Bu kanun dört ana içerik olarak
buraya gelmiştir:
Birincisi, Ceza
Yasası’na uyumdur.
İkincisi,
bankalara özel sorumluluk yüklemeye yöneliktir.
Üçüncüsü, kayıt
dışılığı ortadan kaldırmaya yönelik tedbirlerdir.
Dördüncüsü de, şu
anda hukuki açıdan içeride bulunan ve 2.172 kişi olduğu söylenen insanlara yeni
bir çıkış kapısının hazırlanmasıdır.
Ne demek, hiçbir
gayesi yok da bu kanun buraya geldi? Üstelik hapishanelerde yer olmadı
dediğiniz, 117 bin tane şu anda tutuklu ve hükümlü var. Bunun içerisinde 2.172
kişi yüzde 1,85’idir. Yani yüzde 1,85’ten dolayı hapishanelerde yer kalmadı,
onları çıkartalım, yeni tutuklu alacağız anlamında bir ifadenin gündeme gelmesi
de hakikaten çok doğru bir ifade tarzı değildir.
Ben hukukçuluğuna
gerçekten inandığım, güvendiğim, buradaki ifadelerinden dolayı kendisini takdir
ettiğim Sayın Ali Rıza Öztürk’e de bir iki tane
ifadede bulunmak istiyorum.
Bize çok güzel,
bir kambiyo ve bono rejimi ve çek açısından hukuki olarak neyin ne manaya
geldiğini anlattı. Doğru, bütün altına ben de imza atıyorum söylediği
ifadelerle. Ancak, kendisi de hukukçu, ben şimdi bir çek mudisi olarak onun
hukuk bürosuna gidiyorum; hukuk bürosu olarak, borçlu bir insanın çekini mi
almayı arzu eder, yoksa alacaklı bir kişinin çekini mi almayı tercih eder?
İkincisi,
alacaklı kişi geldiğinde, elinde çek mi olmasını arzu eder, bono mu olmasını
arzu eder?
Üçüncüsü, çekini
alacak için tahsile veya icraya gittiğinde, insanın o borçlu olan kişiye “Ben
seni hapse falan attırmayacağım ha, sakın hiç öyle bir derdin olmasın. Ben
sadece bu paramı almaya geldim, keyfin nasıl bilirse böyle yaşa.” mı der?
Dolayısıyla, bono
ve çek meselesi gündeme geldiğinde unutmamamız gereken en önemli işlerden bir
tanesi piyasa teamülleridir ve piyasa teamülü de hukukun en önemli ifadesidir.
Piyasa teamüllerinde çek, ibraz edildiğinde itibarlı bir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız Sayın Bayramoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Helal olsun Ali Bey, Ali Rıza Öztürk
Bey’i meşhur ettin ya!
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) – … itibarlı bir ifadedir demenin
ötesinde, piyasa teamüllerine göre çekte bir vade uygulamasının var olduğunu
kendisi de bir hukukçu olarak çok iyi bilir. Dolayısıyla hadiseleri gündeme
getirirken piyasada yaşanmış olanlarla, gerçek hayatla mevcutları
birleştirmemizde fayda mülahaza ediyorum.
Son olarak, burada
Değerli Hocam, eski Müsteşarım, terör örgütüyle ilgili bir ifadede bulundu. Çok
net bir ifade söylüyorum arkadaşlar: Terör nereden gelirse gelsin, buna
Başbakanımız da bakanlarımız da Hükûmetimiz adına
sözcüler de parti temsilcilerimiz de her türlü net tavrı ortaya koyarlar,
bugüne kadar koymuşlardır, bundan sonra da koyarlar. Ancak, uluslararası
arenada ismini bile ağzıma almayacağım, terör örgütü olarak ilan edilmiş bir
kurumun yapmış olduğu açıklamayı itibarlı açıklama göreceksiniz, ülkenin
Başbakanının yaptığı açıklamayı, Bakanının yaptığı açıklamayı itibarsız
göreceksiniz; böyle bir mantık olmaz. Bu ifadeler terör örgütünü güçlendirir.
Dolayısıyla teröre karşı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yani “Terör örgütü yapmadı.” mı diyelim?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bayramoğlu.
BAYRAM ALİ
BAYRAMOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde
üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Çöllü,
buyurun.
HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana
Deniz Feneriyle ilgili iki sorum olacak.
Deniz Feneri
davasının Türkiye ayağıyla ilgili soruşturma tamamlanmış mıdır? Hâlen
Almanya’da cezaevinde olan kişilerle Türkiye bağlantılarını oluşturmak üzere
orada ifade alınması için bir girişimde bulunulmuş mudur? O kişilerden bizim
savcılığımızın doğrudan bilgi ve ifade alması sağlanacak mıdır? Bunun önünde
engel var mıdır?
Aynı davayla
ilgili ikinci sorum da: Türkiye’den bazı kişilerin fotoğrafları, parmak izi,
avuç izlerinin alınması istenmişti. Bu işlem yapıldı mı? Kimler hakkında bu
bilgiler istenmiştir? Hangilerinin bilgileri alınmış ve gönderilmiştir?
Gönderilmedi ise nedeni nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim sorum şudur
ki: 5084 sayılı Yatırımlar ve İstihdamı Teşvik Kanunu’nun süresi 31 Aralık
tarihinde sona eriyor. Bu eğer uzatılmazsa birçok iş yeri de kapanmış
olacaktır. Bununla ilgili, Hükûmetin bir çalışması
var mıdır?
Bir ikincisi de
5084 sayılı Kanun’dan faydalanmayan iller de var. Bu faydalanmayan iller de
haksız rekabetle karşı karşıyadır. Uzatılmayla beraber, bu haksız rekabetin
kaldırılmasıyla ilgili de bir çalışma yapılacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, 1) Düzenlenecek olan çeklerin
üç ayrı gruba ayrılması çeke olan güven ortamını farklılaştırmaz mı?
2) Tacir olarak
çek alabilecek ticaret erbabının kapsamı nedir? Örneğin, esnaflar, sanatkârlar,
serbest meslek erbabı tacir olarak sayılabilecekler mi?
3) Bu madde ile
çeklerin üç gruba ayrılması Türk Ticaret Kanunu açısından uygun mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Taner.
Sayın Cengiz…
MUSTAFA KEMAL CENGİZ
(Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
asıl soruma geçmeden önce, bize gelen telefonlar doğrultusunda, şu anda
Cidde’de kırk saattir mahsur kalan 6’ncı ve 7’nci hacı kafilemizin bir
mağduriyeti vardır. Buradan canlı yayından, hacı yakınlarına, bir Hükûmet üyesi olarak acaba, uçağı kalkmayan, iptal edilen
bu hacı kafilemizin mağduriyetinin giderildiği veya giderilmesi noktasında
çabalar ve çalışmalar konusunda, yakınlarına ve Meclisimize bilgi verebilir
misiniz Hükûmet adına? Bunun için teşekkür ederim.
Diğer sorum: Yine
bize ulaşan bilgiler doğrultusunda, bu tasarıyla ilgili, bu tasarının bu
hâliyle ceza yaptırımı bakımından mevcut Yasa’dan çok farklı olmadığı ifade
edilerek kişiler adli para cezasını ödedikleri takdirde, para cezasıyla karşı
karşıya kaldıklarında, para cezasını ödedikten sonra…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Deminki
açıklamasında Sayın Bakan, hâkim ve savcılara ilişkin soruşturmada Adalet
Bakanının işleminin sonuç doğurucu olmadığını söyledi. Eğer öyleyse, bugüne
kadar, usulsüz işlem yaptığı iddiasıyla şikâyet yapılan hâkim ve savcılarla
ilgili olarak neden soruşturma izni vermemiştir? Öte yandan, soruşturma izni
verilmeyen hâkim ve savcılar hakkında HSYK’yla ilgili
bir protokol yapmıştır, yaz kararnamesinde. Bu protokolün gereğini ne zaman
yerine getirecek veya yerine getirecek midir?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Çelik…
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de yine Çek
Yasası üzerinde soru sormak istiyorum. Özellikle kayıt dışı ekonominin denetim
altına alınmasıyla ilgili hüküm hakkında, acaba yedi yıllık İktidarınız
döneminde kayıt dışı ekonominin total olarak değerinin kabaca ne olduğunu
söyleyebilir misiniz? Bu konuda Sayın Başbakanın da bir açıklaması olmuştu,
özellikle petrol ürünleriyle ilgili, 19 milyar dolarlık bir kaçaktan
bahsetmişti. Bu konuda herhangi bir işlem yapıldı mı? Çek Kanunu’nu olumlu ya
da olumsuz etkilemesi açısından bu soruyu yöneltiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Behiç
Çelik’in hemen sorusundan başlayayım çünkü bu sorunun cevabı benim Bakanlığımda
yok, ama bunu yazılı olarak kendisine ifade edeceğim ayrıca.
İlk olarak, biraz
önce konuşan Sayın Ali İhsan Köktürk’ün bir tespiti oldu kürsüde, ona bir ufak
cevap vermek istiyorum. “Cezaevleri doldu, taştı.” diye bir tespitte bulundu
Sayın Köktürk. Evet, cezaevlerinde şu anda 117 bin civarında hükümlü ve
tutuklu, toplam itibarıyla, var. Ama bunların temel artış nedenlerinin
birincisi ceza infaz rejiminde yapılmış olan değişikliktir. Malumunuz, daha önce
yüzde 40 infaz yapıldığında şartlı salıveriliyordu hükümlüler ama şimdi bu oran
yüzde 67’ye çıkartılmış durumda. Toplumda da bu yönde ciddi bir talep
oluşmuştu, hatırlarsanız yıllar önce. Kamuoyunda oluşan talepler ve ihtiyaçtan
dolayı bu ceza infaz rejiminde yapılan değişiklik ceza evlerinde hükümlü,
tutuklu sayısının artmasına bir miktar sebep olmuştur.
Sayın Hüsnü Çöllü’nün sorusu, bu tasarıyla ilgili olmamakla beraber
yine de önümdeki bilgilerden yardımcı olmaya, cevap vermeye çalışacağım. Deniz
Feneri davasıyla ilgili olarak gelişmeleri Adalet Bakanlığı olarak bizim
bilgimiz, bizim ilgi alanımız Alman adli makamlarının Türk adli makamlarından
talep ettiği adli yardım müessesesini işletme işleminde biz aracı
pozisyonundayız. Alman makamlarından bize gelen yazışmaları biz ilgili adli
makama ulaştırırız, bizim adli makamlarımızdan Almanlara dönük olan cevapları
da tekrar Alman Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla ilgili
muhataplarına göndeririz. Bu anlamda iki tane dosya söz
konusu. Bir tanesi, Almanların kendi açılarından yaptığı soruşturma var;
Frankfurt Bölge Mahkemesi Savcılığının Türk adli makamlarından istediği adli
yardım, kendi soruşturması açısından. Bir de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
yaptığı bir soruşturma dosyası var. Orada da bizim yargı organlarımız Alman
makamlarından bilgi ve belge talep etmektedir. Her iki soruşturmada da Adalet
Bakanlığından yapılan taleplerde, bir ila üç-beş gün gibi makul süreler
içerisinde bu yazışmaların muhatabına ulaştırılması, teslimi söz konusu olmuştur.
Adalet Bakanlığının, bunun ötesinde, soruşturmanın içerisinde falancanın
ifadesinin alınması, el izleri, parmak izleri ve sair teknik konularda herhangi
bir tasarrufu söz konusu değildir. Bu yargılama ve soruşturmanın içeriğine
ilişkin yetkiler tamamen soruşturmayı yürüten savcılıklarca yapılmaktadır. Bu
soruya da böylece cevap vermiş olayım.
Sayın Reşat Doğru
“Yatırım teşvikiyle ilgili bir çalışma var mıdır?” Bu konuda Devlet Planlamada
ve ekonomiden sorumlu Bakanlığımızda bir çalışma olduğunu biliyorum ama henüz
sonuçları ortaya çıkmadı. Yakında onunla ilgili bir açıklama yapılır.
Onun dışında,
Sayın Recep Taner’in “Çeklerin ayrımı bu alanda çekin daha iyi işlemesini
sağlayacak mıdır?” gibi bir sorusu var. Bu, ekonominin kayıt altına alınmasını
sağlamak açısından da… Şirket çeki, tacir çeki, tacir olmayan çek ayrımı hem
ekonominin kayıt altına alınmasını sağlamak hem de çekin daha iyi işlemesini
sağlamak amaçlı.
“Tacir esnaf
kimdir?” sorusu ise bu tasarıda düzenlenmiyor. Bu husus genel hükümlere ve
Ticaret Kanunu’ndaki düzenlemeye göre ve 5362 sayılı Kanun’da ilgili maddelerde
değerlendirilmiş, düzenlenmiş durumdadır. Türk Ticaret Kanunu’nda 692’nci
maddede çekte bulunması zorunlu unsurlar zaten açıkça belirtilmiş.
Türk Ticaret
Kanunu’nda farklı türde çek basılmasını yasaklayan hüküm bulunmamaktadır.
Bir başka soru
da, yine, “Ticaret Yasası’na uygun mudur üç ayrı çek bastırılması?” sorusuna…
Bunu engelleyen bir düzenleme yok. Ticaret Yasası genel yasadır ama burada
düzenlediğimiz Çek Yasası özel yasadır. Geçmişte de farklı türde çek uygulaması
ortaya çıkmıştır. Mavi çek uygulaması yapılmıştır geçmişte. Bu nedenle,
tasarıda, tacir çeki ve tacir olmayan kişilerin kullanacağı çekin ayrı
olmasında, Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenlemelere aykırı bir yön bulunmadığı
düşüncesindeyiz. Getirilen bu ayrım çekle ilgili uygulamanın daha iyiye
gitmesini, daha güven unsurunu pekiştirmesini sağlamaya dönük bir uygulamadır.
Ayrıca, Sayın
Cengiz’in, Cidde’de altı ve yedinci kafilelerin mahsur kaldığına dair bir tespiti
var. Bu konuyu şimdi sizden duyduk, sabahtan beri Genel Kuruldayız malumunuz,
ama bununla ilgili hem Ulaştırma Bakanlığımızdan hem diğer ilgili kurumlardan,
Diyanet İşleri Başkanlığımızdan… Şu anda bu canlı yayın vesilesiyle haberleri
olmuştur ama biz, ayrıca da oraların harekete geçmesi için gerekenleri
yapacağız.
Onun dışında,
Sayın Ali Rıza Öztürk’ün, “Usulsüz işlem yaptığı
iddia edilen hâkim ve savcılara ilişkin niçin soruşturma izni vermiyorsunuz?”
gibi bir sorusu oldu. Sayın Öztürk’teki bilgi doğru
değil, bize gelen tüm şikâyet dilekçeleri mutlaka incelemeye alınır, bunlarla
ilgili bir sonuca bağlanır. Şu anda devam eden inceleme ve soruşturmalar
vardır, gerek muhakkik eliyle gerekse müfettiş eliyle bunlar devam ediyor.
Ayrıca, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluyla bir protokol yaptığımız bilgisi de doğru değil. O
bir protokol değil, ama hakkında şikâyet bulunan hâkim ve savcılara ilişkin
müfettişlerimizin o konuyla ilgili incelemeleri şu anda İstanbul’da devam
etmektedir.
Arz ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Dört adet önerge
vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutup, aykırılıklarına göre işleme
alacağım.
İlk önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çek Kanunu Tasarısının 2 nci maddesine onbirinci fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
“(11) Esnaf ve
sanatkâr odalarına kayıtlı olanlardan, tacir kişilere özgü çek hesabı
açtıranlar hakkında bu Kanunun tacirlere ilişkin hükümleri uygulanır.”
|
Suat Kılıç |
Abdulkadir Akgül |
Ahmet Yeni |
|
Samsun |
Yozgat |
Samsun |
|
İkram Dinçer |
Ertekin Çolak |
Tuğrul Yemişci |
|
Van |
Artvin |
İzmir |
BAŞKAN – İkinci
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
445 Sıra Sayılı Çek Kanunu Tasarısının 2. Maddesinin;
1- 3.fıkrasının
3. cümlesinde yer alan “Tüzel kişiler adına verilecek beyannamede” ibaresinin
“Tüzel kişiler adına yapılacak yazılı beyanda” şeklinde değiştirilmesini,
2- 6.fıkrasının
2. Cümlesinden sonra gelmek üzere “Bankalar her bir çek yaprağında belli bir
tutarı aşmayacak çek karneleri bastırabilir. Bu tutar çek yaprakları üzerinde
matbu olarak yer alır. Bu çekler en fazla bu tutara kadar düzenlenebilir.”
Cümlelerinin eklenmesini,
3- 6.fıkrasının
sonuna “Banka çek keşidecisine, çek hamilinin adı, soyadı ve tutarının yazılı
bulunduğu çek yaprağındaki karşılığın ödeneceğine dair garanti yazısı
verebilir. Bankalar bu garanti yazısını verip vermemekte serbesttir.”
Cümlelerinin eklenmesini,
Saygılarımızla
arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Kürşat Atılgan |
Osman Durmuş |
|
Konya |
Adana |
Kırıkkale |
|
Akif Akkuş |
Alim Işık |
Hasan Özdemir |
|
Mersin |
Kütahya |
Gaziantep |
BAŞKAN – Üçüncü
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çek kanunu tasarısının 2.maddesinin;
1.fıkrasında;
ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli
basiret ve özeni gösterirler.” İfadesinin,
4.fıkrası
hükmünün tamamının,
6.fıkrasındaki “..Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile
hamiline düzenlenecek çekler, açıkça ayırt edilebilecek biçimde bastırılır.
Hamiline düzenlenecek çekler için sadece bu çeklere ilişkin işlemlerin
işlendiği ayrı çek hesapları açılır. Hamiline düzenlenecek çeklerde, hamiline çek
defteri yapraklarının kullanılması gerekir. Çek yapraklarının üzerinde
“hamiline” ibaresi matbu olarak yer alır..”
ifadesinin,
8.fıkrasındaki, “..Tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadı,
düzenlenen çek üzerine açıkça yazılır..” ifadesinin,
madde metninden
çıkarılmasını
10.fıkrasının
ikinci cümlesinin “çek hesabı kapatıldıktan sonra dahi, süresi içinde ibraz
edilen çekler karşılıksızdır işlemine tâbi tutulur.” şeklinde değiştirilmesini
teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Ali İhsan
Köktürk |
Turgut Dibek |
|
Mersin |
Zonguldak |
Kırklareli |
|
Halil Ünlütepe |
|
Rahmi Güner |
|
Afyonkarahisar |
|
Ordu |
BAŞKAN – Dördüncü
ve en aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
445 sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin anayasaya aykırılığından dolayı
tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
|
Yaşar Ağyüz |
İsa Gök |
Rahmi Güner |
|
Gaziantep |
Mersin |
Ordu |
|
Sacid Yıldız |
|
Bülent Baratalı |
|
İstanbul |
|
İzmir |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Konuşacak mısınız?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın İsa Gök konuşacak.
BAŞKAN – İsa Gök,
Mersin Milletvekili, önerge üzerinde konuşacaktır.
Buyurun Sayın
Gök.
İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu
kanun, yargı üzerinde, kürsü üzerinde top çevirmektir. Yargı kilitlenecek, hiçbir
çözüm getirmiyor, ne için geldi anlamış değiliz. Aslında bu kaosun
daha öncesine gitmek lazım. Gayet iyi bilirler, 2004 yılının Kasım ayında 5252
sayılı Ceza Kanununun Meriyet Kanunu çıktı. Bu Kanun’a 2005’in Mayıs ayında ek
geçici madde koydunuz. Bu geçici maddede özel ceza kanunundaki ceza
hükümlerinin 31 Aralık 2008’e kadar uyarlanacağını söylediniz ama yapmadınız;
atladınız, unuttunuz, ihmal ettiniz. Bu, Bakanlığın sorumluluğundadır. Bu kaosun sorumlusu Adalet Bakanlığıdır, bürokratlarıdır, siyaseten
de Bakandır. Bu kaosun sorumlusu sizlersiniz. Yalnız
bu kanun değil, başka kanunlar da var, hepsini biliyorsunuz.
Diğer bir konu
arkadaşlar, AKP’li bir hatip arkadaşımız az önce bir konuşma yaptı, çok
talihsiz bir konuşma yaptı. Dedi ki: “Terör örgütüne mi inanacağız, Başbakana
mı?” Başbakan “Tereddüt içerisindeyim” diyor, PKK olayı kabul etmiş “Önemli
değil.” gibi bir laf etti. Hakikaten ben dondum kaldım.
Şimdi, bakınız,
Tokat ili Reşadiye ilçesi Sazak köyü, 8 Aralık. Erlerimiz şehit oluyor. Yapılan
açıklamayı bugün Fırat Haber Ajansı duyuruyor. PKK’nın üstlendiğini duyuruyor
ve şunu diyor Fırat Haber Ajansı arkadaşlar: PKK Dersim eyalet birimine bağlı
bir grup yapıyor ama kendi inisiyatifiyle yapmış. DTP
Grup Başkan Vekili de “Bu gelişme, bu realite bizim yaşam hakkımıza olan
saygımızı kaldırmaz, olay yanlıştır.” diyor. Şimdi bakın, PKK, haber ajansıyla
üstleniyor, AKP’li arkadaşımız ise üstlenmeyi kabul etmiyor.
Biraz daha derine
gidin. İstanbul Güngören’de patlama olmuştu. Başbakanımız, AKP’nin ileri
gelenleri Güngören patlamasını PKK’ya mal edemediler, söylemediler.
Bugüne gelin.
Reşadiye’de olan olayı… Bakan Nihat Ergün, konuşmaları elimde, Sanayi Bakanı
diyor ki: “Arkasına bakmak lazım. Bunların arkasında aslolanı
görmek lazım. Danıştay saldırısında nasıl olmuştu, Ergenekon çıkmıştı, bunda da
çıkacak gibi, dikkatli olun.” Hedef şaşırtıyor. Derken, Bülent Arınç… Onun da konuşma metni burada arkadaşlar. “Türkiye’de
ismi bilinen örgütler var, bu örgütleri sevk eden iç ve dış mihraklar var, bu
örgütlere görev verip yaptırıyorlar.” Bülent Arınç
diyor ki, Başbakan Vekili, Devlet Bakanı: “Türkiye’de daha çok ses getirecek,
milliyetçi duyguları daha fazla körükleyecek, özellikle bu söylem içerisinde
siyaset yapan partilerin işini biraz daha kolaylaştıracak bir eylemi çok
akıllıca planlamışlardır.”
OKTAY VURAL
(İzmir) – PKK’yı yasallaştırıyor, bizi hedef gösteriyor.
İSA GÖK (Devamla)
- Şimdi, bakın, bu eylemin, arkadaşlar, adı nedir biliyor musunuz? Her 2
Bakanın söylemi, PKK’yı aklama girişimidir. PKK aklanıyor, başka bir şey değil.
(CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ergenekon
örgütüne yamamaya çalışılıyor.
Arkadaşlar,
aynen, şimdi…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Kürsüden örgüt propagandası yapamazsın, o kürsüden!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – PKK’yı siz kabul ediyorsunuz.
İSA GÖK (Devamla)
– Bilemiyorum.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – O kürsüden örgüt propagandası yapamazsın!
İSA GÖK (Devamla)
- Şimdi, arkadaşlar, geldiğimiz nokta ne? Acaba her 2 Bakan şimdi de çıkıp
“Arkadaşlar, belki de askerler intihar etmişlerdir.” diyecek sanırım, çünkü bir
çıkış yolu arıyorlar, bir çıkış yolu. PKK üstleniyor, haber ajansı duyuruyor,
bu kabullenilmiyor, anlam veremiyorum.
Şimdi, bakınız,
her 2 Bakanın konuşmasında, arkadaşlar, bir suç var, Türk Ceza Kanunu 288, bir
soruşturma başlatılmış orada, bir soruşturma. Soruşturma yönlendiriliyor
bakanlar marifetiyle, “PKK değil, Ergenekon, Silivri’ye git.” deniyor,
“Danıştay gibi olduğunu düşün.” diyor, böyle bir açıklama yapıyor, yetmiyor,
bir basın var. Hatta basının bir grubunun finansı Pensilvanya’dan
geliyor, Utah’tan, Amerika’dan geliyor, Fethullah Hoca hazretlerinden geliyor. Bu basın ve yine
Amerika’dan destekli kimi basın organları da doğrudan her 2 Bakanın ve
Başbakanın tereddüt içeren açıklamalarını destekleyen mahiyette yayınlar
yapıyorlar. Bazı köşe yazarları, hatta kimisinin eşi de vekil Meclisimizde,
önemli açıklamalar, ifşaatlar yapıyorlar, “Bu PKK işi değil.” demeye
geliyorlar. Derken bugün gerçek ortaya çıkıyor. (AK PARTİ sıralarından “Konuya
gel, konuya” sesi)
Arkadaşlar,
gerçek nedir biliyor musunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Gök, lütfen tamamlayınız.
İSA GÖK (Devamla)
– Basın Kanunu 19’uncu madde var, uygulanmıyor. Bu ülkede kamuoyu
yönlendiriliyor. Amerikan toplum mühendisliğinin bir taşeronu da AKP oldu, buna
anlam vermek mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar,
gelinen noktada, bakınız, toplumu yönlendiriyorsunuz, kamuoyu oluşturuyorsunuz,
soruşturmalara yön veriyorsunuz, suç işliyorsunuz. Arkadaşlar, normal şartlar
altında demokratik bir ülkede bu kadar gaftan, bu kadar çam devirmeden sonra
her iki bakanın; Nihat Ergün’ün ve Bülent Arınç’ın
derhâl kamuoyundan özür dilemesi, şehit ailelerinden özür dilemesi, itham
ettiği kurumlardan özür dilemesi ve mertçe istifa etmesi gerekir. Kendisini
istifaya davet ediyorum ben.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çek kanunu tasarısının 2. maddesinin;
1. fıkrasında;
“ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli
basiret ve özeni gösterirler.” ifadesinin,
4. fıkrası
hükmünün tamamının,
6. fıkrasındaki “..Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile
hamiline düzenlenecek çekler, açıkça ayırt edilebilecek biçimde bastırılır.
Hamiline düzenlenecek çekler için sadece bu çeklere ilişkin işlemlerin
işlendiği ayrı çek hesapları açılır. Hamiline düzenlenecek çeklerde, hamiline
çek defteri yapraklarının kullanılması gerekir. Çek yapraklarının üzerinde
“hamiline” ibaresi matbu olarak yer alır..”
ifadesinin,
8. fıkrasındaki,
“..Tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadı,
düzenlenen çek üzerine açıkça yazılır..” ifadesinin,
madde metninden
çıkarılmasını
10. fıkrasının
ikinci cümlesinin “çek hesabı kapatıldıktan sonra dahi, süresi içinde ibraz
edilen çekler karşılıksızdır işlemine tâbi tutulur.” şeklinde değiştirilmesini
teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk söz istemişlerdir.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
2’nci maddeye
yönelik yapmış olduğumuz konuşmada da ifade ettiğimiz üzere, 2’nci maddenin
düzenleme içeriğinde hem yasal gerçekliklerle, hukuksal sistemle, aynı zamanda
toplumumuzun ekonomik ve sosyal gerçekliğiyle bağdaşmayan düzenlemeler
bulunduğunu ifade etmiştik. Bu önergemizle 2’nci maddenin bir kısım
metinlerinin madde metninden çıkartılmasını ve bazı düzenlemelerinin de talebi
doğrultusunda değiştirilmesini öneriyoruz, ancak önergemize geçmeden önce,
biraz önce konuşan Sayın Bayramoğlu ve Sayın Adalet
Bakanımızın açıklamalarına kısaca da olsa değinmek istiyorum.
Sayın Bayramoğlu, Sayın Mehmet Ali Susam’ın konuşmasına atıf
yaptı. Sayın Mehmet Ali Susam cezaevlerinin dolu olduğunu, kapasitesini aşan
bir tutuklu ve hükümlü sayısı barındırdığını ifade etmişti ve bu yasanın ve
benzer yasaların çıkma nedenlerinden birisinin de bu olduğunu söylemişti, ancak
Sayın Bayramoğlu bu düzenlemenin gerekçesi
olamadığını ifade etti ama, ben Sayın Bayramoğlu’na tekrar az önceki açıklamalarım doğrultusunda
birtakım bilgiler vermek istiyorum. Sayın Bayramoğlu,
gerçekten ülkemizde son kırk yılın tutuklu ve hükümlü sayısı rekorları
kırılmakta. Sayın Mehmet Ali Susam cezaevlerinde yer olmadığını söyledi.
Doğrudur, çünkü cezaevlerimizin kapasitesi -Sayın Adalet Bakanı da doğrulayacaktır
sanıyorum- yetmiş bin civarında. Yani ülkemizde şu an 117 bin tutuklu ve
hükümlü olduğunu varsaydığımızda, 45-50 bini aşkın tutuklu ve hükümlümüz ya
beton zeminlerde yatıyor ya da yatak nöbeti tutuyor. Gerçekten cezaevlerimizin
durumu içler acısı.
Şimdi, Adalet
Bakanımız açıklamasında bu durumun ekonomik ve sosyal nedenlerden değil ceza
infaz sistemindeki değişikliklerden kaynaklandığını söyledi. Buna benzer bir
açıklamayı bundan kısa bir süre önce Hükûmet Sözcüsü
ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek de yapmıştı. Ülkemizde son günlerde
artan ve hakikaten yüreğimizi burkan intihar olayları nedeniyle Sayın Cemil
Çiçek’e soru yönelttiğimizde Sayın Cemil Çiçek’in vermiş olduğu yanıt
“İntiharlar refah toplumlarında da var, o nedenle bu olaylar ekonomik
nedenlerden kaynaklanmıyor, refahtan kaynaklanıyor.” gibi buna benzer bir yanıt
vermişti sanıyorum, bunu hatırlayacaklardır. Sayın Bakan da yanıt olarak “Ceza
infaz sistemindeki nedenlerden kaynaklanıyor.” diyor.
Şimdi, Sayın
Bakanım, ben Zonguldak Milletvekiliyim. Zonguldak’taki son sekiz dokuz yılın
istatistiklerine bakıldığında gerek intihar rakamlarının gerekse suç işleme
oranının yüzde 300 civarında arttığını görüyoruz. Yani olay sadece infaz
sisteminden kaynaklanan bir durum değildir.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Refahtan!
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) – Evet, ülkemizde, Sayın Cemil Çiçek’in ifade ettiği gibi, insanlar
refahtan, efendim, artık ekonomik tatminin doruk noktasına çıkmasından dolayı
intihar etmiyorlar. Bu ülkede gerçekten milyonlarca insan açlık
ve yoksulluk sınırında yaşama tutunmaya çalıştığı için ve tutunamadığı için
intihar ediyor ve suç işleme oranları, intihar oranları bu nedenle artıyor
ancak sanıyorum, Hükûmetinizin, Sayın Başbakanın ve
Sayın Bakanımızın, bakanlarımızın çevresindeki insanlar sürekli zenginleştiği
için, daha dün burslu okuyan çocuklar gemi sahibi olduğu için, kuyumculuk
şirketlerine ortak olduğu için ve yine bakanlarımızın eşleri büyük mağazalar
zincirlerinin sayısını artırdıkları için, sanıyorum, Kabinedeki üyeler ve Sayın
Başbakan, ülkemizin, halkımızın içinden geçtiği yoksulluk sürecini tam olarak
değerlendiremiyor. Bizim tavsiyemiz Sayın Başbakana ve bakanlara, hani bize
önerdikleri bir şey var ya “Halkın içerisine girin.” diye, biz de şu an Sayın
Başbakana ve sayın bakanlara halkın içerisine girmelerini ve halk bu kadar
ağır, zulüm derecesindeki bir yoksullaşma süreci yaşarken, cezaevlerindeki
tutuklu ve hükümlü sayısının artmasını ve intihar oranlarının artmasını,
refahın artmasına ve ceza infaz sistemine bağlamamalarını, bunun toplumda
gerçekten saygıda bir ölçü aşımı durumu yarattığını burada ifade etmek
istiyorum.
Yine de burada
açıklamak istediğim bir husus önergemizle ilgili. Tacir olan çek tacir olmayan
kişilere verilecek ve hamiline kesilecek çekler ayrımına, biz Adalet
Komisyonunda şiddetle karşı çıktık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Devamla) – Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin Adalet Komisyonu üyeleri
olarak önerge vermiştik. Önergemizde, bu tasarının gerekçesinde yer alan “kayıt
dışı ekonomiyle mücadele” gerekçesiyle bile çelişen bir düzenleme getirildiğini
ifade etmiştik ve bu düzenlemeyle iktisadi yaşamın bel kemiği olan esnaf ve
sanatkârlarımızın çeklerinin muteberlik sırasında “güvenilmeyen çekler”
kategorisine sokulduğunu ve esnaflarımızın incitildiğini açıkça ifade etmiştik.
Ancak değerli arkadaşlar, bizim ifademizden sonra söz alan Odalar
ve Borsalar Birliği Başkanının bizim düşüncelerimize katıldığını açıkça ifade
etmesine rağmen, Esnaf ve Sanatkârlar Odası temsilcisinin bu düşüncelerimize ve
önerimize açıkça katıldığını ifade etmesine rağmen, kaldı ki bankaların,
Bankalar Birliğinin bile bu düşünceye açıkça katıldığını ifade etmesine rağmen,
Sayın Başbakanın tavrı ve Adalet ve Kalkınma Partisinin tıpkı Genel Kurulda
olduğu gibi -komisyonlarda da olan- o parmak çoğunluğuna dayalı “Biz ne
yaparsak, biz ne istersek o olur.” mantığı bu doğru olan düzenlemenin
gerçekleşmesini engellemiştir. Ancak şu an
gelinen noktada doğruyu bulduklarını görüyoruz, bu da bir kazançtır diyoruz.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köktürk.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
445 Sıra Sayılı Çek Kanunu Tasarısının 2. Maddesinin;
1- 3. fıkrasının
3. cümlesinde yer alan “Tüzel kişiler adına verilecek beyannamede” ibaresinin
“Tüzel kişiler adına yapılacak yazılı beyanda” şeklinde değiştirilmesini,
2- 6. fıkrasının
2. Cümlesinden sonra gelmek üzere “Bankalar her bir çek yaprağında belli bir
tutarı aşmayacak çek karneleri bastırabilir. Bu tutar çek yaprakları üzerinde
matbu olarak yer alır. Bu çekler en fazla bu tutara kadar düzenlenebilir.”
Cümlelerinin eklenmesini,
3- 6. fıkrasının
sonuna “Banka çek keşidecisine, çek hamilinin adı, soyadı ve tutarının yazılı
bulunduğu çek yaprağındaki karşılığın ödeneceğine dair garanti yazısı
verebilir. Bankalar bu garanti yazısını verip vermemekte serbesttir.”
Cümlelerinin eklenmesini,
Saygılarımızla
arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Bundan
önceki okunan önerge oylanmadığı için üçüncü önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Biraz önce okunan
önergeye Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutuyorum, konuşacak var mı önerge hakkında?
KÂMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
1) Fıkranın bir
önceki cümlesinde çek hesabı sahibinin çek hesabı açma yasağı bulunmadığı
hususunda bankaya yazılı beyanda bulunacağı hüküm altına alınmıştır. Beyanname
genellikle malî yükümlülüklere ilişkin idare tarafından düzenlenmiş matbu bir
formun doldurulması suretiyle verilir. Yazılı beyan ile beyanname bu açıdan
farklılık arz etmektedir. İfade birliği ve doğruluğunun sağlanması açısından
beyanname ibaresinin yazılı beyan şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.
2) Gelişmiş ülke
uygulamalarında bankalar çek hesabı sahiplerine hesaplarında bulunan tutarlarla
orantılı olarak her bir çek yaprağı üzerinde düzenlenecek en fazla tutarı
belirleyen çek karneleri vermektedirler. Çek karneleri üzerine yazılan tutarlar
matbu tutarların üzerinde olamaması nedeniyle bu çeklerin karşılık sorunu
bulunmamaktadır. Bu çekler bankalara ibraz edildiğinde ödeme yapıldığı için çek
gerçek işlevini yerine getirmekte ve iyi niyetli çek hamilleri böylece korunma
altına alınmış olmaktadır. Bankalar müşterilerinin maddi durumlarına ve
hesaplarına göre bu tutarları belirlemekte ve böylece suiistimallerin önüne
geçilmiş olunmaktadır. Getirilecek sistemin uygulanması basit ve kolay
olacaktır. Bu basitlik ayrıca çek ile ilgili ihtilafların ve davaların
azalmasına da katkı sağlanacaktır.
3) Gelişmiş
Avrupa ülkelerinde bankalar çek hesabı sahibinin izin verdiği ölçüde çek
keşidecisinin isteği üzerine ibrazı halinde çekin ödeneceğine dair garanti
yazısı vermektedirler. Bu garanti yazısını veren bankalar böylece çek hamilinin
çek bedelini tahsilini imkân sağlamaktadırlar. Bankalar bu garanti yazısını
verip vermemekte serbest olup garanti yazısını verdikleri tutarları bloke ederek, veya kredilendirerek çekin ödenmesini garanti
etmekte ve kendilerini de korumaktadırlar. Garanti yazısı verilen çeklerin
tahsili sorunu olmayacağı için çek gerçek işlevini yerine getirmekte ve
suiistimalleri önlemektedir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Dördüncü önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çek Kanunu Tasarısının 2 nci maddesine onbirinci fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
“(11) Esnaf ve
sanatkâr odalarına kayıtlı olanlardan, tacir kişilere özgü çek hesabı
açtıranlar hakkında bu Kanunun tacirlere ilişkin hükümleri uygulanır.”
Suat
Kılıç (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Genel Kurulun takdirlerine bırakıyorum
efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET BAKANI
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Esnaf ve
sanatkâr odalarına kayıtlı kişilerin, talep etmeleri halinde, tacir kişilere
verilen çekleri kullanabilmelerine imkân sağlanması, ticarî hayat ve hakkaniyet
bakımından daha doğru olacaktır. Bununla birlikte, esnaf ve sanatkâr odalarına
kayıtlı kişilerin, tacir kişilere özgü çek hesabı açtırmaları durumunda, bu
kişiler, Tasarıda tacirlere ilişkin olarak öngörülen cezaî ve hukukî hükümlere
tabi olacaklardır. Bu düşüncelerle değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime 19.45’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.57
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
445 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
İbraz, ödeme,
çekin karşılıksız olduğunun tespiti ve gecikme cezası
MADDE 3- (1)
Karşılığı bulunan çek, hesabın bulunduğu muhatap bankanın herhangi bir şubesine
ibraz edildiğinde hamilin varsa vergi kimlik numarası saptandıktan sonra
ödenir. Ancak çek, hesabın bulunduğu şubeden başka bir şubeye ibraz
edildiğinde, o şubece karşılığı sorulmak suretiyle ödenir.
(2)
“Karşılıksızdır” işlemi, muhatap bankanın hamile kanunen ödemekle yükümlü
olduğu miktarın dışında, çek bedelinin karşılanamayan kısmıyla sınırlı olarak
yapılır.
(3) Muhatap
banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek
yaprağı için;
a) Karşılığının
hiç bulunmaması hâlinde,
1) Çek bedeli bin
Türk Lirası veya üzerinde ise bin Türk Lirası,
2) Çek bedeli bin
Türk Lirasının altında ise çek bedelini,
b) Karşılığının
kısmen bulunması hâlinde,
1) Çek bedeli bin
Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı
bin Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı,
2) Çek bedeli bin
Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa
ilave olarak bin Türk Lirasını,
ödemekle yükümlüdür. Bu
husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında
yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu
fıkradaki miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat
endekslerindeki yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazetede
yayımlanır.
(4) Hamilin talepte bulunması hâlinde, karşılıksızdır işlemi;
çekin arka yüzüne tahsil için bankaya ibraz edildiği tarih, hesap durumu,
bankanın yükümlülüğü çerçevesinde ödediği miktar ve ibraz eden gerçek kişinin
adı ve soyadı yazılmak, bu kişinin tüzel kişi adına bedeli tahsil etmesi
hâlinde bu husus belirtilmek ve bu kişi ile birlikte banka yetkilisi tarafından
imzalanmak suretiyle yapılır. Banka tarafından
ödenen miktar düşüldükten sonra karşılıksız kalan tutar açıkça belirtilir.
Hamilin imzalamaktan kaçınması hâlinde, karşılıksızdır işlemi yapılmaz.
(5) Kısmi ödeme
kabul edilmiş olsun veya olmasın, çekin tamamen veya kısmen karşılıksız çıkması
hâlinde, ikinci ve üçüncü fıkralar hükmüne göre karşılıksızdır işlemi
yapıldıktan sonra, ön ve arka yüzünün fotokopisi çekilerek bankada saklanır ve
çek hamile geri verilir.
(6) Banka;
a) Çekin
karşılığının hesapta bulunmasına rağmen hamiline ödenmesinin geciktirilmesi,
b) Kanunen
ödemekle yükümlü olduğu miktarın hamile ödenmesinin geciktirilmesi,
hâllerinde, çek hamiline,
her geçen gün için binde üç gecikme cezası öder. Bu hâllerde 4/12/1984
tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri
uygulanmaz.
(7) Üzerinde yazılı
bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının Türk Ticaret
Kanununun 707 nci maddesi uyarınca kısmen veya
tamamen ödenmemiş olması hâlinde, bu çekle ilgili olarak hukukî takip
yapılamaz. İleri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukukî takip
yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanunî ibraz
süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulması
şarttır.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Alim
Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 445 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı’nın
3’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade
etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri
izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sözlerimin başında üç gün önce Tokat Reşadiye’de yapılan katliamın
bugün terör örgütü tarafından üstlenilmesi nedeniyle benden önce bu konuda
görüşlerini ifade eden değerli milletvekillerinin görüşlerine aynen katıldığımı
ifade etmekle birlikte, üç gün boyunca, köşe yazarlarını ve televizyon
yorumcularını, milletin kafasını karıştırmaya yönelik yorumları nedeniyle,
yarın sadece, hiçbir şey söylemeden köşelerinde ve yorum saatlerinde şu
cümleyle Türk milletinden özür dilemeye buradan davet ediyorum: “Yüce Türk
milleti, sizi üç gün boyunca yanlış yönlendirdik, özür dileriz. Ben de sizin gibi PKK’yı lanetliyorum.” demeye davet ediyorum bu
değerli, anlı şanlı yorumcuları ve köşe yazarlarını.
Değerli
milletvekilleri, Meclisimizin, toplumun çok büyük bir bölümünü ilgilendiren çok
önemli bir yasayı görüştüğü bir gündeyiz. Böyle bir günde bizleri izleyen çek
mağdurlarının yakınları, çek alacağını zamanında tahsil edemediği için borcunu
da zamanında ödeyemeyen alacaklılar, borcunu zamanında ödeyemediği gerekçesiyle
hapis cezasına çarptırılarak cezaevinde hapis yatan binlerce vatandaşımız, dört
gözle, bu önemli konunun tarafları mağdur etmeden yüce Meclisimiz tarafından
acilen çözülmesini beklemektedir.
Görüşmelerin
başlangıcından bu yana konuşan değerli bazı hatipler ve Sayın Bakan, piyasadaki
çek sayıları ve tutarı, karşılıksız çek sayıları ve tutarları, takibe düşen
dosya sayıları ve bundan mağdur olan kişiler ve benzeri gibi konularda değişik
bilgiler verdiler. O nedenle ben sizleri bu konularla tekrar vaktinizi alarak
meşgul etmek istemiyorum. Verilen bu bilgilere göre, ülkemizi yedi yılı aşkın
süredir tek başına yöneten AKP hükûmetleri döneminde
çek kul-lanımı nedeniyle değişik sıkıntılara muhatap
olmuş vatandaşlarımızın sayısının giderek arttığı açıktır. Resmî
istatistikler göstermiştir ki toplumun çok büyük bir kesimini doğrudan ya da
dolaylı olarak yakından ilgilendiren bu temel soru-nun
müsebbibi, uyguladığı yanlış ekonomik politikaları nedeniyle esnafın iş ye-rini kapattırmış ya da kepenk indirtmiş, çiftçinin elindeki
ürünü maliyetini dahi karşılayamaz bedellerle sattırmak zorunda bırakmış,
çalışanlarını ve emeklile-rini
açlık ya da yoksulluk sınırı altındaki bir ücrete layık görerek -bu insanları-
kredi kartlarına mahkûm etmiş, özetle ülkeyi üretmeden tüketen ve bu yolla
geçinmeye çalışan bir ülke hâline getirmiş olan AKP İktidarı ve onun yürütmeden
sorumlu hükûmetleridir.
Konuyla ilgili
olarak 25/5/2009 tarihinde verdiğim (7/8193) esas
numaralı soru önergesine Sayın Bakanın verdiği, 31/7/2009 tarih ve 3808 sayılı
cevabi yazısında, 2008 yılında ceza mahkemelerinde toplam 312.516 kişi hakkında
211.363 dava açılırken 2009 yılının 1/6/2009 tarihine kadar geçen ilk beş aylık
döneminde bu sayıların, 221.755 kişi hakkında 159.774 dava olduğu
bildirilmiştir. Bu değerlere göre, sadece aylık ortalama miktarlar dikkate
alındığında, iyimser rakamlarla, 2009 yılı sonunda 500 bin kişiden fazla kişiye
400 bine yakın davanın açılmış olacağını tahmin etmek doğru olacaktır.
Aynı önergeye verilen cevabi yazı ekindeki istatistikler
incelendiğinde, 3167 sayılı Kanun’la ilgili olarak açılan davalarda adı geçen
sanık sayıları 2005 yılında 112.116 kişi iken 2006’da yaklaşık yüzde 15 artışla
128.653 kişiye, 2007’de yüzde 23 artışla -bir önceki yıla göre- 158.632 kişiye,
2008’de de yüzde 97 artışla -biraz önce de belirttiğim gibi- 312.516 kişiye
yükselmiştir. 2009 yılında, son dönemde yaşanan
ağır ekonomik krizin de etkisiyle bu kişilerdeki artışın daha da büyük oranlara
ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Bu verilere, ülkemizdeki uygulamada, borçlu ve alacaklı arasındaki
akrabalık bağları, araya giren hatırlı kişilerin etkisi ve benzeri gibi
nedenlerle mahkemeye intikal ettirilmeyen çok sayıdaki çekin vadesi geçmesine
rağmen alacaklının cüzdanında ya da iş yerinin kasasında hâlâ bekletilen çekler
de eklendiğinde, uygulamadaki yasa hükümlerinden doğrudan etkilenen borçluların
sayısının çok daha yüksek değerlerde olduğu açıktır.
Açılan davaların
kısa sürede sonuçlandırılamadığı gerçeği de dikkate alındığında, yıllarca süren
mağduriyetler ve mahkûmiyetler zinciri devam edip gidecektir. Cezaevine
girmemek için adresini değiştiren ya da kaçarak ailesinden ya da yakınlarından
ayrı başka şehirlerde yaşamak zorunda kalmış çok sayıdaki vatandaşımızın
durumları ise gerçekten içler acısıdır. “Tüm bunların sebebi
nedir?” derseniz ya da “Sebepleri nelerdir?” derseniz, bunların başında size
şunları söylemek zorundayım: Bir, AKP hükûmetlerinin
yanlış ekonomik politikaları ve en yetkili ağızdan ülkemizi teğet geçeceği
ifade edilen ekonomik krizin de etkisiyle işleri bozulan insanlarımızın içine
düştüğü çıkmazın yanında; iki, mevcut yasalarımızdaki hükümlerin borçlular
aleyhine hapis cezası gerektirmesidir.
Sayın Bakan,
karşılıksız çek suçuna hapis cezası verilmesi uygulaması ülkemiz dışında acaba
hangi dünya ülkelerinde mevcuttur, yürürlüktedir? Bu insanlık dışı uygulamanın
sona erdirilmesi kim ya da kimlerin aleyhine olacaktır? Bu uygulama acilen
değiştirilmeli ve hapis cezası mutlaka kaldırılmalıdır çünkü mevcut
uygulamadaki hapis cezası:
1) Borçlunun
borcunu ödemesine katkıda bulunmamakta.
2) Bu nedenle
borcu katlanarak artmaya devam etmekte borçlularımızın.
3) Borçlu, imkân
bulursa öncelikle devlete olan adli para cezasını ödemeyi tercih etmekte,
alacaklı yine mağdur olmaya devam etmekte.
4) Aynı borca
kefil olmuş ya da “Hatır çeki” adını verdiğimiz bir uygulamayla dosyada adı
geçen insanlarımızın aynı derecedeki mağduriyetleri devam etmekte.
5) İşini
kaybetmiş insanlarımızın borçlarını ödeme gücü kalmadığı için yuvalar
yıkılmakta ve aileler dağılmaktadır.
Peki, yüce
Meclisin gündemine, kamuoyunun ve muhalefet partilerinin ısrarlarına rağmen,
geç de olsa bugün getirilmiş bulunan bu tasarı, yukarıda belirtilen sorunların
hangisine çözüm getiriyor diye soracak olursak, maalesef, cevap hiçbirisine.
Tasarı, özü
itibarıyla, yaklaşan genel seçimler öncesinde cezaevlerini dolduran insanlara
getirilen iki yıla kadar bir ertelemeyle âdeta günü kurtarmakta ve temel sorunu
ötelemekten ileri gitmemektedir. Değerli milletvekilleri, bu yüce Meclisin
görevi, problemleri erteleyerek geciktirmek yerine, şüphesiz ki toplumun her
kesiminden gelen sorunlara en kısa sürede çözüm bulmaktır. Geliniz, bu vesileyle,
henüz vakit varken, verilecek ortak önergelerle gerekli köklü düzenlemeleri bu
tasarı görüşmeleri sürecinde gerçekleştirelim. Bu kapsamda hem uygulamada en
büyük sorun olan ve ülkemize hiç yakışmayan hapis ve adli para cezası
uygulamasını kaldıralım hem de alacaklının alacağının ödenmesini sağlayacak bir
düzenlemeyi getirelim. Aksi takdirde, toplumda her geçen gün artarak devam eden
ve patlama noktasına gelmiş olan sosyal olayların vebalinden hiçbirimiz
kurtulamayacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Işık, lütfen tamamlayınız.
ALİM IŞIK (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu tasarının
3’üncü maddesi, özetle, çekin muhatap bankanın herhangi bir şubesine ibrazı,
çekin karşılıksız olduğunun tespiti ve uygulanacak gecikme cezasına ilişkin
düzenlemelerle ilgilidir. Bu maddeyle, bankalara her çek yaprağı başına 1.000
TL’ye kadar yükümlülük getirilmekte ve ödemenin gecikmesi hâlinde her geçen gün
için binde 3 gecikme cezasının ödenmesi hükme bağlanmaktadır. Günlük binde 3
gecikme cezası demek, yıllık yüzde 110’luk bir faiz demektir. Bankalar bu faizi
nereden karşılayacak? Bugünün şartlarında bu faiz yüksektir, düzenlenmesi
gerekir. Bu maddede yer alan bazı düzenlemeler grubumuzca da olumlu bulunmakta
ancak yetersiz görülmektedir.
Bu vesileyle
tekrar hepinize saygılar sunar, yasanın tüm milletimize hayırlara vesile
olmasını temenni ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çek
kanununun 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım, öncelikle Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ben de konuşmama başlamadan önce, iki gün önce Tokat’ın Reşadiye
ilçesinde yaşanan terör saldırısı sonucu şehit olan 7 askerimize Allah’tan
rahmet diliyorum, ailelerine ve Türk milletine de sabırlar diliyorum.
Bu konuyla ilgili
olarak gerek Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Kumcuoğlu
gerekse Sayın İsa Gök, aslında Hükûmetin tutumuyla
ilgili, gerek Başbakanın gerek Sayın Başbakan Yardımcısının gerekse Sanayi
Bakanının beyanlarını da belirterek düşüncelerini açıkladılar.
Değerli
arkadaşlar, ben de bir iki cümleyle ilave yapmak istiyorum bu konuya. Şimdi,
tabii Habur’daki olay aslında bu işin bence başı,
miladı. Habur’da yaşanan bir olay var ekim ayının
başında, o olay tabii Türkiye’deki tüm vatandaşlarımızın içini kanatmıştı. Bir
gün sonra -ben de çok dikkatli bir şekilde takip ettim tüm vatandaşlarımız
gibi, sizler de grupta izlediniz- Sayın Başbakan salı günü grup toplantısında o
olayı irdelerken şöyle bir şey dedi: “Dünkü Habur’daki
yaşanan olumlu ve umut verici gelişmeler bizleri memnun etmiştir, mutlu
etmiştir.” Bu anlamda, belki tam bire bir söylemiyor olabilirim ama, cümleler kurmuştu değerli arkadaşlar.
İşte, onları
söylerseniz, o sözleri söylerseniz ondan sonra Türkiye yangın yerine de dönerse
ki yaklaşık on beş günden beri… O Habur’daki olay
milattır dedim. Ondan sonra Türkiye’nin hangi noktaya geldiğini hep beraber
yaşıyoruz; kentleri, İstanbul’daki olayları, diğer kentleri… İşte, kalkıp da
Tokat’ta yaşanan o acı olaydan sonra da böyle konuşmalar yaparsınız değerli arkadaşlarım.
İşin altında bence o yatıyor. Yani Sayın Başbakan, Sayın Başbakan Yardımcısı Arınç -kendisi şu anda Hükûmeti
temsilen orada- yaşları itibarıyla zaten benim çok büyüğüm insanlar, devleti
yönetiyorlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanları. Onlar, değerli arkadaşlar,
neyin ne olduğunu, nerede ne konuşacaklarını bilmeyen insanlar mıdır? Niçin bu
konuşmaları yaptılar diye düşünmek gerekir. İşte, belirtmiş olduğum olay, o Habur’daki, o görüntülerden sonra aslında kafaların
içindeki var olan şey netleşmişti. Sayın Başbakanın o tabloya “Umut verici.”
dedikten sonra kalkıp da o konuşmaları, geçen günkü konuşmaları yapmaması zaten
beklenemezdi.
Aslında,
özellikle bu diğer medyada da –yani kendine yakın, yandaş medya dediğimiz
medyada da- birtakım operasyonlarla ilgili olarak insanları gözaltına
alıyorlar, daha sorguya gitmeden o insanlarla ilgili belgeler yayınlanıyor,
sorgudaki ifadeleri daha savcıya gitmeden gazetelerde veya internetlerde yer
alıyor. Onların bir benzeri aslında bu yaşananlar. Yani anladığım kadarıyla
medya Hükûmetten etkileniyor, Hükûmet
medyadan etkileniyor.
Sayın Başbakan,
Amerika’da veya değişik toplantılarda masuniyet karinesini bazen hatırlıyor ama
işte, yeri geldiğinde de o soruşturmanın gizli olması gereken, insanların özel
hayatları, insanların masuniyet karinesinin ihlal edilmemesi gereken o
davranışlar da maalesef ihlal ediliyor. Yani bunları da bir paragraf olarak
belirtmek istedim değerli arkadaşlar.
Şimdi, Çek
Kanunu’nu Komisyonda görüştük hep beraber, iktidar partisi üyeleri, bizler,
diğer parti üyelerinin mensuplarıyla beraber. Değerli arkadaşlar, tüm
samimiyetimle bunu belirtmek istiyorum: Bu kanun hiç kimsenin içine sinmedi.
Yani bizler, haziran ayının başında bir toplandık, orada bu kanunla ilgili bir
alt komisyon kurulsun dendi. Geneli üzerinde tartıştık, alt komisyona indirdik.
Sakıncaları nedir, ne değildir diye orada arkadaşlarımız işte, ayrıntılı
tartışırlar diye düşündük fakat altı ay, hemen hemen
altı ay… Bu kanun alt komisyonda sanıyorum haziranın
8’i veya 9’unda görüşüldü, bir daha hiç gündeme gelmedi. Aslında, Türkiye’de
insanlar kanunla ilgili olarak beklentilerini basın yoluyla, işte, diğer
iletişim yollarıyla Türkiye’ye iletiyorlardı, bizlere de geliyordu bu olay ama
altı ay gelmedi; neyse, toplandık. Değerli arkadaşlar, oradan bakıyoruz bir şey
yok, buradan bakıyoruz sorunu çözmüyor. Şimdi, ileride göreceğiz, 9’uncu madde
var, mevcut Çek Kanunu’nu bu kanun kaldırıyor.
Şimdi, ben şunu
düşünüyorum: Yeni bir kanun yapıyorsunuz. Bu kanunu Adalet Bakanı hazırlamış,
bürokratlar Türkiye’deki eksiklikleri, uygulamada yaşanan sorunları da tespit
etmişler, aylarca hazırlamışlar, nisan ayında bu kanunu Bakanlar Kurulu Meclise
sevk etmiş.
Şimdi, ne olması
gerekir? Mevcut kanunu yürürlükten kaldıracağız. Bu mevcut Kanun’la yani 3167
sayılı Kanun’
Komisyondaki
arkadaşlarımızın burada bir kısmı, görüyorum. İnanın, orada maddeleri
tartışıyoruz, önergeler de geliyor, çekimser kalındı, işte o maddelerin ne
getireceğini arkadaşlarımız da anlamadılar, Hükûmetin
de anlamadığı ortada çünkü alt komisyona gitti, birtakım değişiklikler yapıldı,
bakıyorum birazdan önerge var. Yani alt komisyonda kabul edildi, Komisyonda
kabul ettik, daha doğrusu iktidar partisi üyeleri kabul etti, şimdi tekrar
önerge gelmiş.
Değerli
arkadaşlar, bu kadar hazırlık yapıldıktan sonra bu kadar kafaların karışık
olduğu bir kanunu bizim bugün tartışıyor olmamız da bir talihsizlik bana göre.
Komisyonda bir
arkadaşımız, Rıdvan arkadaşımız şunu demişti daha başlarken -kendisini de
gerçekten kutluyorum- dedi ki: “Bu kanunla biz hiç uğraşmayalım, bir geçici
madde, yani geçici 2’nci maddeyle, o beklenen…” Az önce arkadaşımızın
belirttiği gibi, bana göre de, yani ameliyatlık olması gereken bir sorunu
geçici olarak böyle pansuman dediğimiz bir önlemle çözmeye çalışıyoruz, ama o
geçici 2’nci maddedeki değişikliği yapalım, şu anda acil olan o konuyu çözelim,
onun dışında adam gibi oturulsun…
Ve Sayın Bakan da
Komisyonda “Ben de hapse karşıyım, orta vadede bunu ortadan kaldırmamız
gerekir.” dedi. İşte, diğer, az önce konuşuldu, birazdan yine konuşacağız,
tacir çeki sorunları… Bir önerge geldi, tacir ile esnaf çeki birleşti, sanki
sorun çözüldü. Dünyanın hiçbir tarafında tacir çeki, esnaf çeki veya diğer
çekler yok, bir tane çek var. Yani, ben tacirim değerli arkadaşlar -komisyonda
da söyledim, örneği değiştireyim- konfeksiyon atölyem
var veya tekstil işi yapıyorum. Tacir olarak fabrikama alacağım, işleyeceğim
malzeme için tacir çeki kullanacağım, ticari işim benim, kumaş alacağım, boya
alacağım, neyse, ne alacaksam, ama çocuğumla herhangi bir yerde alışveriş
yaparken bir mont beğendi, bir tişört beğendi veya bir ayakkabı beğendi, ona
tacir çekini kullanamayacağım, ona ayrı, diğer çeki, tacir olmayan çeki
kullanacağım. Dünyanın neresinde böyle bir şey var arkadaşlar?
Şimdi, kanunun
genel gerekçesine bakıyorum, orada da yazmış Hükûmet,
demiş ki: Ne Avrupa Birliğinde ne Amerika’da, hiçbir yerde böyle çekle ilgili
olarak birden fazla niteleme yok, bir tane çek var. Ben, şimdi şunu
düşünüyorum: Bunlar bu işi bilmiyorlar, biz biliyoruz, yani Türk usulü yaptık
bu işi. Avrupa’ya öğreteceğiz, diyeceğiz ki: Bakın siz bu işi bilmiyorsunuz.
Yani, onların tek çeklerinde itibar yok, bizim çeklerimizi sıraya koyduk. İşte
yeşil çek, kırmızı çek, uzun boylulara ayrı çek, kısa boylulara ayrı çek,
esnafa ayrı çek, tacire ayrı çek, hamiline ayrı çek…
Değerli
arkadaşlar, bu bir tanesiydi. Az önce Sayın Bayramoğlu
da belirtti bu kanunun gelme nedenlerini.
Diğer bir neden
-sürem de kısalıyor ama onu da belirtmek istiyorum- gerekçede kara paranın
aklanması, terörün finansmanı, onun dışında, denetimin sağlanması gibi Çek
Kanunu’nda bugüne kadar görmediğimiz birtakım şeyler var. Diyor ki Hükûmet: Biz işi gücü bıraktık, çeklerin ödenmemesinden
kaynaklanan sorunları, uygulamadaki sorunları falan bıraktık, biz ekonomideki
kayıt dışılığı denetim altına alalım, kara para aklamayı önleyelim. Onunla
ilgili olarak kafa yormuşlar burada. Ne zaman yormuşlar? Geçen sene yormuşlar.
Değerli
arkadaşlar, çok yakın bir tarihte, geçen sene kasım ayında burada bir kanun
çıkardık, hatırlıyor musunuz, 5811 Sayılı Kanun olması lazım, yani, Bazı
Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Dair Kanun. Neydi o Kanun?
Aynı tarihlerde çıkardık. Şunu diyorsunuz vatandaşa, yurt dışındaki vatandaşa
da yurt içindeki vatandaşa da: Nereden bulduysan buldun, nasıl kazandıysan
kazandın, nasıl elde ettiysen elde ettin; nakit, taşınır, taşınmaz, yurt
dışındakiler için yüzde 2, yurt içindeki vatandaşlar gelir beyanında
bulunurlarsa yüzde 5 vergiyi öde, geçmişini sormayacağım. Yani bir taraftan onu
diyorsunuz. Kara parayı aklamayı önlemek istiyorsanız, işte, kayıt dışılığı
ortadan kaldırmayı düşünüyorsanız… Yani çok güzel atasözlerimiz var “Bu ne
perhiz, bu ne lahana turşusu” diye. Belki buna benzer atasözleri de var ama, diğer taraftan da “Ben çekle bunları
sağlayacağım.”diyorsunuz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Dibek, lütfen tamamlayınız.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – Tamam Sayın Başkanım.
Yine, bazen
basında okuyorum böyle heyecanla “Nereden buldun yasası geliyor.” deniliyor.
Geçen sene vardı, yakında da vardı. İşte, beyanlarıyla, bu kazançlarını beyan
eden vatandaşlardan yaşantılarıyla bu beyanları örtüşmeyen yani çok lüks
yaşayan, çok kazanan insanlar bakıyorsunuz ki vergi dairelerine çok düşük
beyanlarda bulunmuşlar. “Bunlarla ilgili, “Hükûmet,
nereden buldun yasası getiriyor.” diye başlıklar okuduk. Yakında daha, birkaç
ay evvel de ben gazetelerde gördüm. İşte, bunu getirin. Gelir Vergisi
Kanunu’nda yapın değişiklikleri. Getirin arkadaşlar. Siz, Türkiye’deki kayıt
dışılığı kontrol altına alacaksanız, kara parayı aklamayı önleyecekseniz,
bunları getirin.
Ama bu Çek Kanunu
ile ilgili olarak -daha sözlerime devam edeceğim, süre tabii yeterli değil- o
kadar çok aksaklık var ki, inanın, sizler de göreceksiniz -takip eden
arkadaşlarım için söylüyorum- bu kanun çıktıktan sonra, çok kısa bir süre sonra
şikâyetler gelmeye başlayacak, değişiklik önergeleri de gelecek. Zaten çok kısa
bir süreye de gerek kalmadı. Komisyonda kabul ettik, burada hemen hemen birçok maddeyi tekrar önergelerle siz
değiştiriyorsunuz.
Evet, sürem de
bitti değerli arkadaşlar.
Ben hepinizi
saygıyla selamlıyorum ve diğer maddelerde de düşüncelerimi açıklamak üzere
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dibek.
Şahıslar adına
söz talebi, Abdulkadir Akgül,
Yozgat Milletvekili.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Akgül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDULKADİR AKGÜL
(Yozgat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, Çek Kanunu
Tasarısı’nın görüşülmesinde, 3’üncü maddesinde, özellikle esnaf ve
sanatkârlarla ilgili olan bu maddede şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, esnaf ve sanatkârların -bütün dünya konjonktüründe
olduğu gibi- yaşamış olduğu sıkıntılar, ülkemizde de son yirmi beş yıldır
yaşanmaktadır. Tüm gelişen ülkelerin başından geçen ve çağdaşlaşmanın veya
modernleşmenin gereği olan bazı yapılandırmalar ülkemizde de maalesef esnaf ve
sanatkârları yirmi beş yıldır derinden yaralamaktadır. Bunlar özellikle,
marketleşme, globalleşme, toplu hâle gelip bireylerin
ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar olmaktadır. Ancak, tüm gelişen
ülkelerde bu süreç yaşanmıştır ve atlatılmıştır. Bugün, ülkemizde esnaf ve
sanatkârların da yaşamakta olduğu süreç bu süreçtir. İnşallah, en kısa zamanda
bu süreç de atlatılacaktır.
Değerli
arkadaşlar, esnaf ve sanatkârların temsili konusunda, tüm siyasi partilerdeki
arkadaşlarımız, Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu’yla ilgili bir madde görüşüldüğünde
bir araya gelip müzakere ederek esnaf ve sanatkârın yararına, en iyisinin
bulunmasına çalışmaktayız. Parti siyasetinden çok, mensup olduğumuz, geldiğimiz
yerdeki esnaf ve sanatkârların temsili konusunda, bu konuda, bu arkadaşlarla
aşağı yukarı her konuda anlaştık. Bugüne kadar çıkarmış olduğumuz bazı önemli
yasal haklar da bu müzakereler sonucunda olmuştur. Tabii, her Hükûmet döneminde, son yirmi beş yıldır, esnaf ve
sanatkârlara hep iyi şeyler verilmek istenmiş, imkânlar ölçüsünde de verilmeye
çalışılmıştır.
Büyük ölçüdeki
ekonomik krizlerin dışında, esnaf ve sanatkârların bugün burada söylenen
rakamları da aşağı yukarı, muhalefet grubundaki arkadaşların da iktidar mensubu
arkadaşlarımın da söylemiş olduğu tüm rakamlar doğrudur. Tabii ki bu rakamların
ikisinin de nasıl doğru olacağı konusunda… Her insan istediği rakamı
kullanabilir çünkü rakamlar sicillerde, kayıtlarda, istediğimiz ölçüde,
istediğimiz şekilde kullanılmaya elverişlidir. Bugün sicile kayıtlı esnaf ve
sanatkârlar, çeşitli odalarda bir esnaf en az üç odaya kayıtlı olabilmektedir,
mükerrer olabilmektedir. Onun için hangi rakamı sayarsan uygunluğu ortadadır.
Bundan yedi sene önce başlatılan Sanayi ve Ticaret Bakanlığında e-Esnaf
Projesi’ne göre bu mükerrerlik ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır ancak tam
manasıyla bunun şu anda sonucuna ulaşılmış değildir. Bugün onun için de bu
rakamlarda çeşitli noksanlıklar olmakla birlikte her ikisi de doğrudur.
Değerli
arkadaşlar, bunun dışında, kapanan esnaf sayısı, açılan esnaf sayısı da bugüne
kadar, yirmi beş yıldır ortalama aynen devam etmektedir. Büyük krizlerin
dışında esnaf ve sanatkâr işini değiştirmekle veya devlet dairesine geçmekle
veya iflas etmekle dükkânını kapatabilmekte ama bunun yerine o miktarda, ondan
da daha fazla esnaf açılabilmektedir. Onun için, bu rakamlar da pek sağlıklı
değildir. “Şu kadar kapandı, şu kadar açıldı.” demek de pek sağlıklı değildir
çünkü yirmi beş yıllık ortalama da yine aynıdır.
Bunun dışında,
değerli arkadaşlar, bazen tabii siyasetin gereği siyasi konuşmalar yapılıyor.
Özellikle bu konuşmalar, hepimizin canını sıkan bazı olaylarda işin ucu biraz
daha kaçmaktadır. Bugün şu anda bu Mecliste bulunan tüm arkadaşlarımızın
hiçbirinde zannetmiyorum ki, vatanına ihanet eden, yediği ekmeğe nankörlük eden
ve kahpece, arkadaşlarımızı, çocuklarımızı, askerlerimizi şehit eden o
şehitlerimiz için içi kanamayan bir arkadaşımızın burada olacağını hiç
zannetmiyorum ve yoktur. Onun için bazı konularda lütfen birlikte olmamızda çok
büyük fayda var. Esnaf ve sanatkârlar konusunda da gerçekten de önemli
konularda birleşmemiz gerekiyor, çünkü şu anda önemli bir yerden geçmekteler.
Bunun için de çalışmalarımız devam etmektedir. Bakın, son yedi yıl içerisinde
esnaf ve sanatkârlara verilen hizmetler oldukça fazladır ama bunun yanında
verilemeyenler de vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akgül, lütfen tamamlayınız.
ABDULKADİR AKGÜL
(Devamla) – Bunun doğrusunu doğru olarak söylemek gerekir, eğrisini de eğri
olarak. Bugün esnaf ve sanatkâr, son yedi yıl içerisinde 20 milyar yani eski
parayla 20 katrilyonun üzerinde bir para kullanmıştır ve ortalama faizi yüzde 4
ile 8 arasındadır. Bu, Türkiye’de belki de akıldan geçemeyecek bir rakamdır.
Onun için, bugün bunlar verilmiştir, verilmektedir ve sıfır faize doğru yol
almaktadır.
Bu konuda hizmeti
geçen tüm arkadaşlarıma, özellikle Hükûmet
temsilcilerine çok teşekkür ettiğimi, esnaf camiası adına şükranlarımı
sunduğumu söylüyorum ama esnafın özellikle içinde bulunmuş olduğu bazı
sıkıntıların giderilmesinde de tüm esnaf teşkilatlarıyla birlikte, bu kanunları
el birliğiyle çıkarmamızın da yararlı olacağını söylüyor, hepinize saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akgül.
Madde üzerinde
şahsı adına ikinci söz talebi Mevlüt Akgün, Karaman
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çek Kanunu Tasarısı’nın
3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, önemli bir kanunu görüşüyoruz. Gerçekten “çek” dediğimiz zaman
bir tarafında alacaklı, diğer tarafında borçlu; bir tarafında muhatap banka,
diğer yandan da -konuşmacılar defaatle dile
getirdiler- ekonomik anlamda çok önemli bir enstrümanı
görüşüyoruz. Dolayısıyla, burada yapılacak düzenlemenin, ilgili tarafların hak
ve menfaatlerini gözetecek, bu anlamda ekonominin çarklarının da dönmesine yardımcı
olacak bir düzenleme olması gerekir.
Çekin bir kambiyo
senedi olduğunu ve havale hükmünde olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama ülkemizdeki
uygulaması itibarıyla çek diğer kambiyo senetlerinden farklı bir uygulama
alanına geçmek suretiyle neredeyse kendine özgü bir uygulama alanı bulmuştur.
Gerçekten, çekte vade olmamasına rağmen, uygulamada alacaklı ile borçlu
arasındaki sözleşme ilişkisine dayanılarak çekte vade uygulaması ortaya
konulmuş, diğer yandan da piyasanın özellikle ihtiyacını dikkate alarak çekte
bir sözleşmeden doğan borcun ödenmemesi hâlinde cezai yaptırım hükmü
getirilmiştir. Bu uygulama, gerçekten, piyasanın ihtiyaçlarına göre şekil almış
bir uygulamadır. Gerçekten, ticaret hayatı, sosyal hayat çok dinamik bir süreç,
çoğu zaman kurallarını kendisi koyuyor, çoğu zaman hukuk kurumları bu kurallara
yetişememekte ve aciz kalmaktadır. Dolayısıyla, bu uygulamanın ortaya koyduğu
ihtiyaçlara dönük olarak da aradan geçen süre içerisinde Çek Kanunu’nda
muhtelif değişiklikler yapılmış. Bu durum göstermektedir ki aslında, çeke olan
piyasada bir güven unsuru vardır. Çek, güvenilir bir ödeme aracı hâlinde kabul
edilmiştir. Bugün de, bakanlarımızın ifade ettiği gibi, piyasada 200 milyarın
üzerinde bir çek varlığı varsa, dolaşımı varsa, Türk milletinin, halkının çeke
olan güveninin boşuna olmadığı, yanlış veya doğru böyle bir sonuç ortaya
çıkmıştır.
Burada bu
düzenlemeyi yaparken, piyasanın gerekleri, hukuk kurumları dikkate alınarak,
bir yandan çeke duyulan bu güven tesis edilmeli, korunmalı, ceza yaptırımı
noktasında altyapısı oluşmadan… Burada bütün hukukçular ceza yaptırımının
aslında çağdaş ceza hukukuna aykırı olduğu yönünde hemfikir, fikir birliği
içerisinde. Yalnız, cezayı kaldırırken alacaklının, çek ilişkisi doğduğunda,
çekte olan cezai müeyyidelere olan güvene dayanarak verdiği hesap edilerek bir
defa altyapısı oluşturulmalı; altyapısı oluşturulduktan sonra belki orta vadede
hapis cezası kaldırılabilir. Ama bugün içinde bulunduğumuz şartlar dikkate
alınmak suretiyle, bir yandan ceza hükmü korunmalı, diğer taraftan da iyi
niyetli olan çek mağdurlarına, borçlularına, işinin başına dönerek düzenini
devam ettirme ve borcuna ödemek için bir mühlet verilmeli, ona bir fırsat
verilmeli. Hükûmetimizin burada yapmaya çalıştığı
husus bu çek konusunda mağdur olmuş, elinde olmadan belki ödeme imkânını
kaybetmiş insanlara da makul bir süre yani iki yıllık bir süre vermek suretiyle
onlara fırsat vermek şeklinde olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, tasarının bu 3’üncü maddesinde aslında piyasada çok ihtiyaç
duyulan iki tane düzenleme geliyor. Bunlardan birisi bankalar özenli bir tacir
gibi davranmıyor, önüne gelen herkese çek karnesi veriyor diye hepimizin
şikâyet ettiği bir durum var. Belki getirilen düzenlemeler bu anlamda tam
yeterli de sayılmayabilir ama bankaların sorumluluğu bu kanunla, bu tasarıyla
artırılıyor ve her bir çek yaprağı için bankaların ödeme yükümlülüğü
artırılıyor, diğer yükümlülükleri de sorumlulukları da bu kanunla artırılıyor.
Diğer taraftan,
uygulamada vadeli çek uygulaması tacirler arasında genel bir uygulama hâline
gelmiş, genel bir kabul hâlini almış, dolayısıyla bu maddeyle vadeli çekin önü
açılıyor ve vadeli çekte…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Akgün, lütfen tamamlayınız.
MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
…yani çekin
üzerindeki düzenleme tarihinden önce çekin ibrazı hâlinde bu hususun takip
konusu yapılamayacağı yani vadesinden önce işleme konulamayacağı ifade
ediliyor.
Diğer taraftan da
çekte karşılıksızlık işleminin nasıl yapılacağı madde metninde ifade ediliyor.
Buna göre muhatap banka ödemekle yükümlü olduğu para, artı, kısmi ödeme varsa
o, onu ifade etmek suretiyle karşılıksızlık işlemini çeke dercetmek
ve çekin aslını da önceki uygulamadan farklı olarak hamile iade etmekle yükümlü
hâle getiriliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısının uygulamadaki sıkıntıları çözme noktasında
önemli ve faydalı olacak bir kanun tasarısı olduğuna inanıyorum. Bu
düşüncelerimle hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akgün.
Madde üzerinde
soru-cevap işlemi yapılacaktır on dakika süreyle.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bazı savcı ve hâkimlerin usulsüz işlemler yaptığı
iddiasıyla yapılan şikâyetler üzerine Bakanlığın soruşturma izni vermemesi
yönündeki işlemlerin iptali için açılan davaları sümen
altı ettiği iddia edilen Ankara 4. İdare Mahkemesinin önceki Başkanı Kasım
Davas, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yaz kararnamesiyle Kırıkkale’ye
tayin edilmişken şimdi neyin karşılığında Başbakan Müsteşar Yardımcısı
yapılmıştır? Bu bağlamda, Adalet Bakanlığında
ödül-ceza sisteminin kriterleri nelerdir, açıklar mısınız ?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köse.
Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Adli
para cezasını ödeyemediği nedenle, sadece adli para cezasını ödeyemediği
nedenle cezaevlerinde yatan kişi sayısı nedir?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, asıl
borçlusu şirket olduğu hâlde şirketin imzaya yetkili patronu veya ortağının
vekâletle yetkili kıldığı iş yerindeki herhangi bir çalışanın imzalamış olduğu
çekin ödenmemesi hâlinde yargı nezdinde vekâletle yetkilendirilmiş iş yeri
çalışanı ceza davalarının muhatabı olmakta ve hapis cezalarıyla karşı karşıya
kalmaktadır. Hâlen ülkemizde bu durumda olan, adli para cezası ödenmediği
gerekçesiyle hapse girmiş kaç kişi bulunmaktadır? Bu durumda firma yetkilileri
tarafından yetkilendirilmiş kişilerin kurtarılmasına yönelik bir düzenleme bu
tasarıda var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Cengiz…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Önce, Cidde’deki hacılarımızın
ilgili problemini ilettiğimiz Ulaştırma Bakanı aradı, kendisine de teşekkür
ediyorum, bir iki saat içinde hacılarımızın Türkiye’ye naklinin
gerçekleştirileceğini ifade ettiler. İlgililere teşekkür ediyoruz bununla
ilgili.
Çek Kanunu
Tasarısı’nın, bu hâliyle, ceza yaptırımı bakımından mevcut yasadan pek farklı
olmadığı görüldü. Kişiler adli para cezasını ödeyemedikleri takdirde hapis
cezasıyla karşı karşıya kalmakta, hapse giren veya adli para cezasını ödeyen
borçlu, asıl alacaklıya borcunu ödeyemediği takdirde, bu yasa ile de artı bir
yaptırım oluşturmamaktadır. Asıl alacaklılar alacaklarını yine tahsil
edememeyle karşı karşıya kaldıklarından, bu konuda, bu gibi durumdaki
vatandaşlarımız tatmin edici bir açıklama beklemektedirler.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Kulkuloğlu…
MEHMET ŞEVKİ
KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Bakan, Kayseri’de kurulu yaklaşık 500 fabrikadan
170’inin sahipleri çek yasağına girmiştir. Bunlar içerisinde, yirmi, otuz,
kırk, altmış yıllık firmalar vardır ve bunlar çoğunluğu oluşturmaktadır. Bugün,
batmış ya da can çekişmektedirler. Kast unsurunun aranmadığı bu yasa ile
ekonomik kriz sonucu batan bu insanların düştüğü, düşürüldüğü bu durumda,
sizce, bu yasaya “evet” oyu veren milletvekillerinin vicdanları rahat edebilir
mi?
İki, siz, bu
yasada olmadığına göre, kast unsuru aranmadan batan bu insanların
mağduriyetlerini gidermek için nasıl bir düzenleme yapmayı düşünmektesiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Akcan…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.
Ben sorumu,
tabii, tartışma şeklî böyle olduğu için, mecburen, verilen önergeden hareketle
ifade edeceğim. Verilmiş bir önerge var, sorulardan sonra bu önerge ele
alınacağı için ben bunu belirtmek zorundayım. İktidar partisinin vermiş olduğu
bir önergede, karşılığı bulunmaması hâlinde çekin bin lira olan banka
yükümlülüğünü 500 liraya düşüren bir ifade… Yani, burada, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin, Hükûmetin 2010 yılında yapacağı yatırım
miktarı kadar bütün bankaların kâr ettiğini görüyoruz 2009 yılında, krize
rağmen. Bu kadar kârlılık varken, bu sorumluluğun bin lira olarak Komisyondan konsensüsle çıkmış olmasına rağmen, yarıya düşürülmesine,
adaletli olma adına “evet” diyecek misiniz bu önergeye diye sormak istiyorum?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akcan.
Sayın Bakan,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, daha süre var. Beni konuşturmamak için çok gayret
sarf ediyorsun ama…
BAŞKAN – Sayın
Genç, bir dakika veriyoruz, ben görüyorum buradan, on saniye kaldı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır efendim, daha yarım dakika var, muhalefeti konuşturmamak için
çok gayret sarf ediyorsunuz. Sizi tebrik ederim!
BAŞKAN – Ben de
sizi tebrik ediyorum Sayın Genç!
Buyurun Sayın
Bakanım.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, sorulardan önce
müsaade ederseniz bir konuya cevap vermek istiyorum. Benim maddeler üzerinde
konuşma imkânım yok, başka bir şekilde de arkadaşlarıma bir konuyu anlatma
imkânım yok, sorulara da cevap vereceğim, ancak bundan önceki oturumda Mersin
Milletvekili Sayın İsa Gök ismimden de bahsetmek suretiyle bir konuyu gündeme
getirmiş. Biraz önce Sayın Turgut Dibek’i dinlerken aynı konuya temas ettiğini
gördüm; bu konuya izninizle hemen bir iki cümleyle cevap vermek istiyorum.
Sayın İsa Gök uzun uzun konuştuktan
sonra, Bülent Arınç olarak benim konuşma metnimin
elinde olduğunu “Türkiye’de ismi bilinen örgütler var bu örgütler…” anlatıyor
ve Bülent Arınç “Türkiye’de daha çok ses getirecek
şöyle şöyle planlanmış olabilir.” diyor, Sayın Oktay
Vural orada söze karışıyor, sonunda “Şimdi bakın, bu eylemin, arkadaşlar, adı
nedir biliyor musunuz? Her iki bakanın
söylemi PKK’yı aklama girişimidir. PKK aklanıyor, başka bir şey değil
(Alkışlar, Gürültüler)” ve sonunda da “Bu kadar çam devirmeden sonra her iki
bakanın, Ergün ve Bülent Arınç’ın derhâl kamuoyundan
özür dilemesi, şehit ailelerinden özür dilemesi ve mertçe istifa etmesi
gerekir. “ diyor.
KAMER GENÇ (Tunceli) – En doğru hareket.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Kamer Genç’in buna “En doğru
hareket” demesi beni teselli etti.
Şimdi şunu
söylemek istiyorum: Ben dün Habertürk Televizyonunda
bir saat kadar bir mülakata katıldım; bant tapesi de,
elimde notlarım da var, arkadaşlara da gönderebilirim. Söylediğim sözlerin bu
konuyla ilgili olanlarını müsaade ederseniz hemen arz etmek istiyorum. Bu
katliamla ilgili olarak benim bir tek cümlem var: “Son yapılan katliamın
hesabını bunu yapan alçaklardan en kısa zamanda soracağız.” Tokat saldırısı
hakkında devam ediyorum: “Güvenlik güçlerinin bölgede arama tarama
çalışmalarını sürdürdüğünü anlatan Arınç, olayın
sisli bir havada pusu kurularak işlendiğini, olaydan kısa bir süre sonra oradan
geçen bir vasıta tarafından fark edildiğini anımsattı. ‘Dolayısıyla, olayı
işleyenler, failler mutlaka saklanmak, gizlenmek durumunda kalmışlardır. Ümitle
ifade ediyorum, faillerini en kısa zamanda yakalayacağız, bu hain saldırıyı en
kısa zamanda tüm bağlantılarıyla ortaya çıkaracağız.’ diye konuştu”.
Devam ediyorum
gene konusu, ilgisi itibarıyla: “Bunun içerisinde seçilen yer çok önemli. Tokat, vatansever, yurtsever insanlarımızın yoğun olarak bulunduğu
bir vatan parçası, vatan köşesi. Yani Mersin’den de farkı yok -ne
hikmetse Mersin’den bahsetmişim- Manisa’dan da farkı yok.”
İSA GÖK (Mersin)
– Niye Mersin’den bahsediyorsunuz?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Yani İsa Gök’le, bakın, dünden
itibaren bir bağlantı kurmuşum.
“Şehidi en çok
illerimizin başında gelmektedir ama bunun tam aksini…”
İSA GÖK (Mersin)
– Zaten ileriyi görüyorsunuz, konuşmayı baştan biliyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Lütfederseniz… Dinleyin lütfen.
“…ama bunun tam
aksini ben Şırnak için de söylemeliyim. Şırnak ili şehidi en çok gelen
illerimizin içerisinde yer almaktadır. Puzzle’ları
bir araya getirdiğinizde şu eylemler şöyle şöyle
olmuştur.” diyorum.
Değerli
arkadaşlar, sözlerimin sonunda da siyasetçilere, dün cenazelerin başında o acı
içerisinde feryatlarını haykırırken anne ve babaların ne söyledikleri konusuna
da dikkat etmelerini istiyorum. Bu şehit ailelerinin ne söyledikleri
gazetelerin birinci sayfalarında ve televizyonların ekranlarında çok açık
biçimde ortaya çıktı.
Ben sadece şunu
söyleyeyim: PKK’yı aklamak, bize yapılabilecek, hem şahsıma hem de Hükûmete en büyük hakarettir. Bu hakareti hiçbir şekilde
kabul etmiyorum ve söyleyenlere iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Çok açık
söylüyorum, PKK bir terör örgütüdür. Alçakça, haince eylemler yapmıştır. Bu
eylemlerinden dolayı da yıllarca milletimizin kanayan bir yarası vardır ancak
Tokat’ta işlenen olayla ilgili olarak Başbakan Vekili sıfatını taşıdığım anda
söylediğim şu söz -çok geniş bir konuşma- “Tokat’ta bugüne kadar PKK eylemine
son on yıldır rastlanmamıştır. Tokat bölgesinde eylemler daha çok TİKKO,
TKP/ML, DHKP-C örgütleriyle bağlantılıdır. Olabilir ki bu örgütler birilerine
eylem yaptırmış olabilirler. Bütün bağlantılarıyla, PKK olsun, TİKKO olsun, ne
olursa olsun, hatta taşeron kullanmış olabilirler, bunların faillerini en kısa
zamanda yakalayacağız ve bu alçaklığın hesabını soracağız.” demişim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, bunun içerisinde PKK’yı aklamak, hiçbir vatansever Türk yurttaşının
yapabileceği bir şey değildir. Ne Sayın İsa Gök’e ne Cumhuriyet Halk Partisinin
en uzaktaki ferdine ne MHP’ye ne bir başkasına hiçbir şekilde yakıştıramam.
Burada Çek
Yasası’nı görüşüyoruz ve binlerce insan televizyondan şu anda burayı izliyor.
Bu konuyu söylediniz, ben de cevap vermek zorunda kaldım. Ama binlerce insanın
takip ettiği bir konuyu burada görüşürken, lütfen konu dışında başka bir şey
konuşmamaya gayret edelim.
Bu bağlamda
sorularınıza cevap vermek istiyorum.
Sayın Şevket
Köse, müsteşar yardımcısı olan bir…
BAŞKAN – Sayın
Bakan…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Süre geçti.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Süre doldu Sayın Başkan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - …idare mahkemesi başkanından
bahsediyor…
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süreniz tamamlandı efendim.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Peki, arkadaşlarımdan özür
diliyorum, diğer maddenin sorularında cevap vereceğim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Gök.
İSA GÖK (Mersin)
– İster 69/1’e, ister 60/4’e göre söz verin, ama bana söz vermek
durumundasınız, zira adım zikredilerek doğrudan sataşma var. (AK PARTİ
sıralarından “Sataşma yok” sesleri)
BAŞKAN – Ne diye
zikretti Sayın Bakan? Sayın Gök, ne dedi yani?
İSA GÖK (Mersin)
– Beni dinlemediniz galiba, o anda duymadınız; doğrudan benim konuşmama atfen
konuşma yaptı.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tutanakları getirin, bir saat sonra incelerisiniz!
BAŞKAN - Sizin
konuşmanızdan bahsetti, onun için bahsetti isminizden.
İSA GÖK (Mersin)
– Efendim, bakın, ister kürsüden ister yerimden, ister 69/1’e ister 60/4’e
göre, ama söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Gök, benim sataşmadan söz verebilmem için Sayın Konuşmacının sataşması gerekir.
Ben de onun için Tüzük gereği soruyorum: Size söylediğinizden farklı ne
söyledi?
İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, İsa Gök benim adım.
BAŞKAN – Evet İsa
Gök sizin isminiz.
İSA GÖK (Mersin)
– Ben Mersin Vekiliyim. Konuşmayı yapan bizzat benim. İtham varsa söyleyen
benim, savunma da bana düşer.
BAŞKAN – Hayır,
itham veya savunma söz konusu değil.
İSA GÖK (Mersin)
– Ya söz verin veya benim sesim gürdür ben bağıra bağıra
konuşurum.
BAŞKAN – Sizin
için sizinle ilgili ne söyledi, ne diye sataştı? Onu soruyorum Sayın Gök.
Sizinle ilgili ne söyleyerek size sataştı?
İSA GÖK (Mersin)
– Anlaşılan söz vermiyorsunuz değil mi Sayın Başkan? Ben yerimden konuşurum
efendim, hiç merak etmeyin.
Başbakan Vekili…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tutanaklara girsin, bir dakika.
BAŞKAN – Buyurun
yerinizden söz veriyorum.
İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ediyorum, sağ olun.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Arınç’a, benim konuşmalarımın dayanağı, doğrudan Hükûmetlerine bağlı Anadolu Ajansının haber metnidir.
Tekrar, aynen okuyorum Anadolu Ajansından; Habertürk’tek:
programınız olmayabilir, başka yerden almışlardır: “Başbakan Vekili Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç: “Türkiye’de daha
çok ses getirecek, milliyetçi duyguları daha fazla körükleyecek, özellikle bu
söylem içerisinde siyaset yapan partilerin işini biraz daha kolaylaştıracak bir
eylemi çok akıllıca planlamış olabilirler.” Bu ima nedir Sayın Bakan, nedir?
OKTAY VURAL (İzmir) – Özür dilemesi lazım.
İSA GÖK (Mersin)
- Aynı imayı Nihat Ergün… Bakınız “Danıştay saldırısında da bir İslamî örgüt
denmişti de ardından Ergenekon çıktı. Aynı şekilde, sayın kamuoyunu, vatandaşlarımızı
düşünmeye sevk ediyorum.” diyor. Bu imadır, bu toplum mühendisliğidir, bu
kamuoyu yaratmadır. Bu, kanunen de suçtur. Hukukçusunuz, Ceza Kanunu 288’e
bakın. Bunları yaptınız. Bunları… Eylemin olduğu günden bu tarafa kamuoyu
oluşturmaya çalıştınız; ta ki, PKK’nın Dersim bölgesi falanca timinin yaptığını
Fırat Haber Ajansı ikrar edip, DTP Grup Başkanvekilinin de “Evet ama yaşam
hakkına saygımız bizim devam etmektedir, tavrımız bakidir.” diyerek olay
açıklanıncaya dek. Bu açıklama gelmeseydi, örgütün bu ikrarı gelmeseydi, Sayın
Başbakan, Sayın Arınç ve Sayın Ergün’ün bu laflarıyla
toplumu yanlış yöne sevk etmiş olmuyor musunuz? Devlet adamı ciddiyetiyle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA GÖK (Mersin)
- …soruşturma yapılırken nasıl böyle bir beyanda bulunursunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gök.
Sayın Vural,
sisteme girdiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet. Benim de ismimi kullanarak…
BAŞKAN – Lütfen,
ayağa kalkar mısınız Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet…
BAŞKAN – Sayın Vural, ayağa kalkar mısınız. (AK PARTİ sıralarından (“Kalk ayağa.” sesleri)
Lütfen sayın
milletvekilleri… Buradaki Sayın Milletvekilinden herhangi bir talebimiz tamamen
Tüzük gereği bizim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Benim de ismimi kullanarak sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Vural.
3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet… Ben de Sayın Bakan size aynen iade ediyorum. O sözlerinizin
altında kalacaksınız. Öyle hain bir terör örgütünün saldırısını milliyetçi
söylemli partilerle ilişki kurmak sizin yüz karanız bir söz olarak kalacaktır.
(MHP sıralarından alkışlar) Ve orada altı aydır PKK’nın eylemsizlik içinde
bulunduğunu söyleyen sizsiniz. Altı ay boyunca PKK’nın yetmişe yakın saldırısı
neticesinde o kadar şehidimiz olmuştur. Bunları unutacak mıyız? Yani PKK’nın
eylemsizlik devresinde yapıldığını söyleyen sizsiniz.
Değerli
milletvekilleri, PKK’nın “eylemsizlik” diye bir devri mi olmuştur, elimizi
vicdanımıza koyalım? 4 Aralıkta ölenler, 8 Eylülde ölenler, 12 Eylülde ölenler,
4 Ekimde ölenler, bunlar hep PKK’nın eylemleridir ama bir Başbakan
Yardımcısının kalkıp PKK’nın eylemsizliğine atıf yaparak bu eylemden dolayı onu
aklamasından, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak büyük bir
elem duydum.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Öyle bir iddia olamaz. Çarpıtmayın.
OKTAY VURAL
(İzmir) – O bakımdan Sayın Başbakan Yardımcısına bu ifadelerini düzelterek özür
dilemesini, Türk milletinden özür dilemesini istirham ediyorum.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) – Asıl sen özür dile!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Konuşmacılar PKK Dersim şubesinden bahsettiler. (AK PARTİ
sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim…
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
3.- Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710)
(S. Sayısı: 445) (Devam)
BAŞKAN - Madde
üzerinde soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bir ile iftira atılıyor, lütfen…
BAŞKAN – Sayın
Genç, sizinle ilgili herhangi bir şey söz konusu değil ki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim?
BAŞKAN – Sizinle
ilgili herhangi bir şey söz konusu değil, lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ben Tunceli Milletvekiliyim ve son olayda Tunceli’ye
iftira atılıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Beş adet önerge vardır; önce geliş
sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum bu konuda. Benim ilime iftira atılıyor.
Başkan mısın nesin burada! Ne biçim Başkanlık yahu! Söz istiyorum…
Susturamazsın!
BAŞKAN – Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çek Kanunu Tasarısının 3
üncü maddesinin üçüncü ve beşinci fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini; maddeye beşinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki altıncı
fıkranın eklenmesini ve devamındaki fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
“(3) Muhatap
banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek
yaprağı için;
a) Karşılığının
hiç bulunmaması hâlinde,
1) Çek bedeli beşyüz Türk Lirası veya üzerinde ise, beşyüz
Türk Lirası,
2) Çek bedeli beşyüz Türk Lirasının altında ise çek bedelini,
b) Karşılığının
kısmen bulunması hâlinde,
1) Çek bedeli beşyüz Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak
koşuluyla, kısmî karşılığı beşyüz Türk Lirasına
tamamlayacak bir miktarı,
2) Çek bedeli beşyüz Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak
koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak beşyüz Türk
Lirasını,
ödemekle yükümlüdür. Bu
husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında
yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu
fıkradaki miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat
endekslerindeki yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazetede
yayımlanır.”
“(5) Muhatap
bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil,
kısmî ödemenin hamil tarafından kabul edilmemesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne
göre karşılıksızdır işlemi yapılır; ibraz tarihi ile ödememe nedeni çekin
üzerine yazılır ve çek, üzerine imzası alınarak hamiline geri verilir; ön ve
arka yüzünün fotokopisi banka tarafından saklanır. Çek hesabında hiç karşılığın
bulunmaması ve hamilin sadece muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle
yükümlü olduğu tutarın ödenmesini talep etmesi hâlinde de bu fıkra hükmüne göre
işlem yapılır.”
“(6) Muhatap
bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil
kısmî ödeme hâlinde, çekin ön ve arka yüzünün onaylı fotokopisi ücretsiz olarak
hamile verilir. Çek hamili, bu fotokopiyle müracaat borçlularına veya kambiyo
senetleri hakkındaki takip usullerine başvurabileceği gibi, Cumhuriyet
başsavcılığına şikâyette bulunurken dilekçesine bu fotokopiyi ekleyebilir ve
bunu icra daireleri ile mahkemelerde ispat aracı olarak kullanabilir. Mahkeme
veya icra dairesinin istemi hâlinde çekin aslı bu mercilere gönderilir.”
|
Suat Kılıç |
Ahmet Yeni |
Akif Gülle |
|
Samsun |
Samsun |
Amasya |
|
A. Sibel Gönül |
|
Metin Kaşıkoğlu |
|
Kocaeli |
|
Düzce |
BAŞKAN – İkinci
önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
445 sıra sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin 3 nolu
fıkrasında geçen (bin TL) ibaresinin (bin liradan az olmamak üzere çek bedelinin
%15’ini) biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.
|
Kamer Genç |
İsa Gök |
Şevket Köse |
|
Tunceli |
Mersin |
Adıyaman |
|
M. Şevki Kulkuloğlu |
Sacid Yıldız |
Atila Emek |
|
Kayseri |
İstanbul |
Antalya |
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Çek Kanununun 3. Maddesinin 3/A.1 maddesindeki
ve B/1,2 maddesindeki “bin” Kelimesinin beşbin olarak
değiştirilmesini teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Bilgin Paçarız |
Ahmet Küçük |
|
Mersin |
Edirne |
Çanakkale |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
Atila Emek |
|
Malatya |
|
Antalya |
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 445 Sıra Sayılı Çek Kanunu Tasarısının 3.
Maddesinin;
1- 1. Fıkrasının 1. Cümlesinde yer alan “varsa” ibaresinin
metinden çıkarılmasını,
2- 1. Fıkrasının 1. Cümlesinden sonra gelmek üzere “Tutarı çek
yaprağında matbu olarak yazılı çeklerde ödeme bu tutarı aşamaz. Banka
tarafından ödeme garanti yazısı verilen çek tutarları banka tarafından ödenir.
Bu çeklerle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılamaz.”
Cümlelerinin eklenmesini,
3- 7. Fıkrasının 1.Cümlesinde yer alan “Türk Ticaret Kanununun
707. Maddesi uyarınca” ibaresinin “Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca”
şeklinde değiştirilmesini,
Saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Kürşat Atılgan |
Osman Durmuş |
|
Konya |
Adana |
Kırıkkale |
|
Akif Akkuş |
Alim Işık |
Hasan Özdemir |
|
Mersin |
Kütahya |
Gaziantep |
BAŞKAN - En son
ve en aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çek Kanunu Tasarısının 3. maddesinin;
1. fıkrasındaki;
“Ancak çek, hesabın bulunduğu şubeden başka bir şubeye ibraz edildiğinde, o
şubece karşılığı sorulmak suretiyle ödenir…” ifadesinin ve 2. fıkra hükmünün
tamamının madde metninden çıkarılmasını,
3. fıkra
hükmünün; “…Muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, talep
ettiği takdirde, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için;
a) Karşılığının
hiç bulunmaması hâlinde,
1) Çek bedeli üçbin Türk Lirası veya üzerinde ise, üçbin
Türk Lirası,
2) Çek bedeli üçbin Türk Lirasının altında ise çek bedelini,
b) Karşılığının
kısmen bulunması hâlinde,
1) Çek bedeli üçbin Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak
koşuluyla, kısmî karşılığı üçbin Türk lirasına
tamamlayacak bir miktarı,
2) Çek bedelinin üçbin Türk Lirasından fazla olması hâlinde, çek bedelini
aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak üçbin
Türk Lirasını,
ödemekle yükümlüdür.”
şeklinde düzeltilmesini,
6. fıkradaki
“…her geçen gün için binde üç gecikme cezası öder…” ifadesindeki “gecikme cezası”
teriminin, “temerrüt faizi…” terimi ile değiştirilmesini
7. fıkra hükmünün
madde metninden çıkarılmasını
teklif ederiz.
|
Ali İhsan
Köktürk |
Turgut Dibek |
Halil Ünlütepe |
|
Zonguldak |
Kırklareli |
Afyonkarahisar |
|
R. Kerim Özkan |
|
Rahmi Güner |
|
Burdur |
|
Ordu |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kırklareli Milletvekili
Turgut Dibek.
Buyurun.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, üzülerek ifade etmek istiyorum yani ben bu tasarının, Adalet
Bakanlığının, daha sonra Bakanlar Kurulunun tasarısı olarak Meclise gelmiş bir
tasarı olmasını, Komisyonda gerçi değiştirdik ama onlara ait olmasını arzu
ederdim. Burada da konuşuldu, maalesef bu tasarıda söz sahibi Bankalar Birliği
arkadaşlar, bunu çok net söylüyorum. Yani aslında Komisyonda bu konular
konuşulurken daha dikkatli bir üslup kullanmaya dikkat etmiştim, ama şimdi
önergeleri okuduktan sonra, biz komisyon üyesiyiz, orada yapılan konuşmaları
bizler biliyoruz neler konuşuldu neler etti. Hatta,
Bankalar Birliğini temsilen gelen katılımcının oradaki konuşmalarından birer
cümle de okuyacağım sizlere, göreceksiniz.
Değerli
arkadaşlar, tasarı geldiğinde karşılıksız çıkan her çek yaprağı için bankalara
500 TL’lik bir yükümlülük öngörülüyordu. Yine, tasarı geldiğinde çekin
karşılığının hesapta olması ya da kısmen olması, fakat bunun ödenmemesi
durumunda binde 3 bir gecikme cezası vardı. Aynı şekilde, Komisyonda
düzelttiğimiz bir durum da vardı, yani çekin karşılığının bulunmaması
durumunda, çeki bankaya ibraz eden kişinin talep etmesine gerek kalmaksızın,
bankanın yükümlü olduğu o kısmı ödemesi öngörülüyordu; bunların hepsi kalkmış.
Şimdi, alt
komisyonda bin TL’yi iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız getirdiler,
yani bankaların sorumluluklarını, yükümlülüklerini artıralım düşüncesiyle. Zira, değerli arkadaşlar, uygulamadaki sorunlardan bir
tanesi bu, ne yaparsak yapalım karşılıksız çekler katlanarak geliyor.
Sanıyorum, 2009 yılı için 2 milyon çekin karşılıksız olduğunu göreceğiz. Şu
anda, herhâlde, 1.700 civarı olduğunu düşünürsek Eylül-Ekim ayı itibarıyla, 2
milyon civarı çek karşılıksız çıkacak. Yani, bu çek yaprakları, bu çekler
bankalar tarafından veriliyor, başka veren bir kurum yok, Avrupa’da, Amerika’da
farklı yöntemler var, şirketler de çek bastırabiliyorlar, mevzuat orada uygun,
ama bizde, bizim ülkemizde bankalardan başka çek karnesi basıp da veren başka
bir kurum yok, yasa gereği. Şimdi, bankalar bunları verirken, burada çok güzel
konuşuluyor, işte özenli hareket etmesi, yükümlülüklerini yerine getirmesi, iyi
araştırması gerekiyor deniyor. İyi güzel de bunları yapıyorlarsa gerçekten niye
bu çekler karşılıksız çıkıyor diye düşünmemiz gerekir. Bunu Komisyonda da
belirtmiştim. O zaman bankaların yükümlülükleriyle ilgili olan kısımlarda ciddi
düzenlemeler yapmamız lazım.
Şimdi, biz bin
lirayı az bulmuştuk Komisyonda, Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak
verdiğimiz önergede, her bir çek yaprağı için bankaların sorumluluk limitinin
bin TL olarak artırılmasını istemiştik, fakat kabul edilmemişti ve bin olarak
kaldı. Değerli arkadaşlar, şu anda AKP’nin önergesi de elimde, az önce okundu,
orada bu, 500 TL’ye indiriliyor. Yine, binde 3 gecikme cezası, yani çekin
karşılığı var, banka ödemekte gecikiyor, ödemiyor veya kısmen var, ödemiyor.
Bununla ilgili olarak bir ceza öngörülüyor, bunu da kaldırmışlar.
Bakın, Bankalar
Birliği temsilcisinin Komisyondaki konuşmasından bu kısımlarla ilgili kısa
birer cümle okuyayım; diyor ki kendisi: “Bugün itibarıyla 470 Türk lirası olan
garanti tutarının artırılmaması ve 3167 sayılı Yasa’nın şu anki mevzuatı çerçevesinde
470 lira olarak kalması konusunda biz Bankalar Birliği olarak görüşümüzü
açıklamak istiyoruz.” Görüşleri yerine getirilmiş. Yine diyor ki: “Bir de binde
3 rakamının fahiş olduğu, yüksek olduğu, bunun binde 1 olması gerektiği
noktasında bir görüşümüz var.” Buna da Hükûmet veya
arkadaşlar daha da kolaylık sağlamışlar, öyle diyelim. O binde 1’i bankalar
kabul ediyorlar, diyorlar ki: “Binde 1 olabilir.” “Hayır, onu da kaldıralım.”
demiş Hükûmet, daha doğrusu AKP Grubunun önerisi öyle
geldi şu anda, öyle diyelim.
Yine, bu çekin
karşılığı yoksa, ancak ilgili kişi bankadan talep
ederse o asgari miktar ödenecek, bunu da talep etmezse bankadan, çekecek
gidecek. Banka uyarmayacak “Gel, bak ben sana 500 lira veya bin lira ödemek
zorundayım, bunu sana vereceğim.” diye. Bankanın sorumluluğu da kalmıyor, ben
öyle gördüm önergede.
Değerli
arkadaşlar, bunları gördükten sonra sözlerimin başındaki beyanımı tekrarlamak
istiyorum: Maalesef, Bankalar Birliği, bankalar Türkiye’de söz sahibi. Şimdi,
Türkiye’deki en büyük borçlu -bunu Komisyonda da söyledim- devlet, Hükûmet.
Değerli
arkadaşlar, 2002’den bu yana Türkiye’yi, cumhuriyet tarihinin borçlarını ikiye
katlayarak getirmişsiniz. Türkiye’nin en büyük alacaklıları da bankalar. Şimdi,
bu yükümlülükleri artırmak üzere biz düşüncelerimizi belirtirken Sayın Adalet
Bakanı Komisyondaydı ve şunu söyledi, dedi ki: “Şimdi, bankalar geliyorlar,
bankalarla konuşurken onlar şunu söylüyor: ‘Bu bir özel hukuk ilişkisidir,
burada kamu olarak siz bir zorlamada bulunamazsınız…’
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Dibek, lütfen, tamamlayınız.
TURGUT DİBEK
(Devamla) – ‘…Biz bankalar olarak bu çekleri istediğimize veririz, istediğimize
vermeyiz, bu konuda tüm yetki bize aittir. O yüzden, yani bu şartları
zorlaştırırsanız piyasa tıkanır.’ “ Ve Sayın Bakan aynen şunu söylemişti: “Ya,
bankaların tuzu kuru, onlar devlete borç verirler işlerini devam ettirirler.”
Değerli
arkadaşlar, bizim şunu sağlamamız gerekir: İşte az önce, bakın, Kayseri
milletvekilimiz Kayseri’den bahsetti, 170 tane fabrika sahibinin yasaklı
olduğunu, çek yasaklısı olduğunu belirtti. Parayı bankaların devlete borç
olarak vermesinden kurtarmamız lazım Türkiye’yi. Yani bu parayı KOBİ’lere,
işte, esnafımıza ve sanayiciye bankaların vermesini sağlamamız lazım. Öyle bir
düzen kurdunuz ki garanti yer devlet, bankalar oraya veriyor ve daha sonra da
işte bu tasarıların söz sahibi onlar oluyorlar.
Ben, önergemizin
sizler tarafından desteklenmesini talep ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dibek.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
445 Sıra Sayılı Çek Kanunu Tasarısının 3. Maddesinin;
1- 1. Fıkrasının
1. Cümlesinde yer alan “varsa” ibaresinin metinden çıkarılmasını,
2- 1. Fıkrasının
1. Cümlesinden sonra gelmek üzere “Tutarı çek yaprağında matbu olarak yazılı
çeklerde ödeme bu tutarı aşamaz. Banka tarafından ödeme garanti yazısı verilen
çek tutarları banka tarafından ödenir. Bu çeklerle ilgili olarak karşılıksızdır
işlemi yapılamaz.”
Cümlelerinin
eklenmesini,
3- 7. Fıkrasının
1.Cümlesinde yer alan “Türk Ticaret Kanununun 707. Maddesi uyarınca” ibaresinin
“Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca” şeklinde değiştirilmesini,
Saygılarımızla
arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın
Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
1- 5411 sayılı
Bankacılık Kanununun 76. Maddesinin 3. Fıkrasında bankaların kimliklerini ve
vergi kimlik numaralarını belgelemeyen müşterilerine ilişkin olarak bankacılık
işlemleri ve mali hizmetleri vermeleri yasaktır. Ayrıca, 4358 Sayılı Vergi
Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması Hakkındaki Kanunun 4.
Maddesinin verdiği yetki uyarınca Maliye Bakanlığınca yayımlanan 2 sıra
numaralı Vergi Kimlik Numarası Genel Tebliğinde vergi kimlik numarası
saptanmadan ödeme yapılmayacağı hakkında düzenlemeler yapılmıştır. Mevcut
durumda bankalar çek hamillerinin vergi kimlik numaralarını bilgi sistemlerinde
muhafaza etmekte ve hesaba ilişkin bilgileri 3 er aylık dönemler itibariyle
Gelir idaresi Başkanlığına bildirmektedirler. Mevcut düzenlemelere aykırılık
teşkil eden varsa ibaresinin kaldırılması gerekmektedir.
2- Bankalar çek
yapraklarında matbu olarak yer alan ödeme tutarının üzerinde bir ödeme
yapamazlar. Banka garanti yazısı verdiği çek tutarlarının tümünü ödemekten
imtina edemez. Garanti yazısında yer alan tüm tutarı ödeyerek yükümlülüğünü
yerine getirmeli güveni boşa çıkarmamalıdır.
3- Türk Ticaret
Kanunu tasarısının TBMM’ye sunulduğu ve yakın zamanda değiştirileceği ve
geçerli olan kanun maddesinin numarasının değişeceği göz önüne alınarak bu
ibarenin kanun maddesinden kaldırılması isabetli olacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çek Kanunun 3. Maddesinin 3/A.1 maddesindeki ve B/1,2 maddesindeki “bin”
Kelimesinin “beşbin” olarak değiştirilmesini teklif
ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Ali Rıza
Öztürk, Mersin Milletvekili, önerge üzerinde söz
istemişlerdir.
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü madde üzerinde vermiş
olduğunuz önerge hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Komisyonumuz
katılmadı fakat Komisyonumuzun, AKP Grup Başkan Vekili ve arkadaşları
tarafından Bankalar Birliğinin dayatmasıyla verilen önergeye katılıp
katılmayacağını ben çok merak ediyorum. Altını çizerek söylüyorum: O önerge
Bankalar Birliğinin dayatmasıyla verilmiştir. Çünkü aynı şeyler… Bizzat bana
telefon açmıştır 500 TL’ye düşürülmesi konusunda ve “AKP tarafından böyle bir
önerge verilirse siz karşı çıkar mısınız?” demişlerdir telefonla. Şimdi o
önerge, hem Komisyondaki tutum ve davranışları nedeniyle hem de buradaki
işleyen işleyiş bakımından Bankalar Birliğinin önergesidir. Dolayısıyla bu
görüşülmekte olan kanun tasarısı Bankalar Birliğince dayatılan bankaların kanun
tasarısıdır değerli arkadaşlarım.
Şimdi, alt
komisyonda AKP’nin oylarıyla –ben alt komisyon üyesiydim- 470 TL 1.000 liraya
çıkarıldı, AKP’nin oylarıyla çıkarıldı. Ana komisyonda- Komisyon Başkanı
burada- yine herkesin olduğu, Bakanın da olduğu bir ortamda 1.000 lira olarak
kaldı, Bankalar Birliğinin itirazına rağmen kaldı, ama ondan sonra Bankalar
Birliği lobi çalışmalarını devam ettirdiler, öyle anlaşılıyor ki AKP Grubunu
etkilemişler değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
arkadaşlar, bakın, bugün Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi’nin kabul
edilişinin 61’inci yılını kutluyoruz. 61 yıl sonra, otuz madde hâlinde
güvenceye alınan insan haklarının hâlâ 61 yıl sonra bu ülkede çiğneniyor
olmasından son derece üzüntü duyuyorum ve bu çiğnemenin özellikle hukuk adına
yapılıyor olması beni son derece üzüyor.
Artık halkımızın
bu AKP’den umudu falan kalmamıştır. Bu çek yasası falan görüşmelerinin artık
kimin talepleri doğrultusunda yapıldığını herkes bilmektedir. Bakın, şu mesajı
okuyorum: “Sayın Ali Rıza Öztürk, ben çek mağduru
olarak hem borçlu hem alacaklıyım ama biz alacaklarımızdan vazgeçtik, yeter ki
bu Hükûmet yakamızdan düşsün artık.” diyorlar.
Şimdi, bakın değerli arkadaşlarım -Adalet Bakanının soru önergeme
verdiği yanıtta- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 5’inci maddeyi ihlalden dolayı
bugüne kadar 435 tane ihlal kararı vermiş ve Türkiye tazminata mahkûm
edilmiştir ve özellikle altını çizerek söylüyorum, bu konu, mahkemelerin isnat
edilen suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesi,
tutuklama sebebinin henüz ortadan kalkmamış olması gibi sosyal, soyut, genel ve
tek tip gerekçeyle tahliye taleplerini reddederek tutukluluğun devamına karar
vermesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bugüne kadar Türkiye’yi
tazminata mahkûm edip etmediği sorusuna “Evet, bu 5’inci madde kapsamında
değerlendirilmektedir.” deniliyor ve 435 tane toplam olarak ihlal edildiği
söyleniyor.
Şimdi, insan
haklarının güvenceye alındığı bir ortamda insan haklarının nasıl ihlal
edildiğinin de somut göstergesidir değerli arkadaşlarım. İşte bu çek yasası da,
görüşülmekte olan çek yasası da insanların borçlarından dolayı hürriyetlerinden
yoksun kaldıklarının somut göstergesidir. Bu, içeride yatan insanlar, çek
mağduru olan insanlar, haksız, hukuksuz, ceza hukukuna aykırı bir cezalandırma
yöntemi nedeniyle hapishaneye giren insanlardır. Çek mağdurundan kastedilen şey
budur. Özel hukuk hükümlerine göre alacağını tahsil etme imkânına sahip olan
çek alacaklısı, bono alacaklısı hiçbir zaman ceza hukuku anlamında çek mağduru
değildir değerli arkadaşlarım. Çek alacaklıları ne kadar mağdursa bono
alacaklıları da o kadar mağdurdur. Burada, aynı zamanda çek alacaklısıyla diğer
alacaklılar arasında Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir tutum
sergilenmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bugün, Türkiye gerçekten yasalarını işletemez, çalıştıramaz,
hukukuna sahip çıkamaz bir hâle gelmiştir. Türkiye artık sokağa teslim
olmuştur. AKP’nin milletvekilleri gazete okumuyorlar mı, televizyonları
izlemiyorlar mı? İktidarların hatadan dönme şansları vardır ama AKP için bu
dönüşün faydası kalmamıştır. AKP İktidarı hatadan geri dönme hakkını
kaybetmiştir. Türkiye’nin temel değerleri ağır hasar görmüştür, tahrip
edilmiştir. Bu tahrip bizzat hukuk kullanılarak, yargı kullanılarak, hukuk
adına yapılmıştır değerli arkadaşlarım.
AKP, analar
ağlamasın diye açılım yapmıştır, o açılım saçılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Eğer siz bu ülkede gerçekten anaların ağlamasını istemiyorsanız,
gerçekten benim seksen yaşındaki anamı ağlatmak istemiyorsanız yapacağınız tek
bir hayırlı iş var değerli arkadaşlarım, çekip gitmektir.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
445 sıra sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin 3 nolu
fıkrasında geçen (bin TL’si) ibaresinin (bin liradan az olmamak üzere çek
bedelinin %15’i) biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer
Genç (Tunceli) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Kamer
Genç, Tunceli Milletvekili, önerge üzerinde söz istemişlerdir.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Benim önergem,
diyoruz ki 100 milyar liralık çek veren de, bin lira ödeyecek, banka 1 milyar
ödeyecek, 10 milyar liralık çek veren de banka 1 milyar ödeyecek. Hiç olmazsa
buna nispi bir şey getirelim. Yani, çek bedelinin yüzde 15’ini banka ödesin.
Benim önergenin mahiyeti bu.
Şimdi, Sayın
Başkan, burada, biraz önce arkadaşlar, Tokat’taki katliamı “Dersim’deki
PKK kolu” dediler. Bakın, bir ilin milletvekiliyim ve maalesef, PKK içinde,
öyle, Dersim kolu, Bingöl kolu, bilmem başka bir kollar yok, Elâzığ kolu yok.
Burada PKK yapmıştır denilmesi lazım. Maalesef, Türkiye’de, özellikle Tunceli
halkını kötülemek için kamuoyunda hep böyle iftiralar atılıyor Tunceli halkına.
Hâlbuki Tunceli halkının bu işle ilgisi yok. Buyurun, güç sizde, iktidar sizde,
gidin dağdaki PKK’yı etkisiz hâle getirin. Kim kolunuzu tutmuş? Ama iftira
atmaya gelince de hemen Tunceli halkına rahat iftira atıyorsunuz. Bugün Tunceli
gençleri içinde PKK’nın içinde çok az insan var, son zamanlarda da, yani o
gençler bu işlerden çekildiler, ama o insanları, bu Hükûmet,
maalesef, sözlü imtihana girildiği zaman, “Nerelisin?” dediği zaman,
“Tunceliliyim”, “Git kardeşim” diye sözlüye bile almayan zihniyet var sizin
içinizde.
Şimdi, Bülent Arınç, biraz önce, burada, televizyondaki konuşmasını
getirdi, okudu. Getirip o bandı dinleyeceğiz Sayın Bülent Arınç.
Burada böyle değiştirmeye gerek yok. Zoru gördünüz mü “Biz yanlış anlaşıldık.”
dediniz. Siz, o beyanatınızda, esas, askerlerimizi şehit edenlerin üzerinden
suçu aldınız, güvenlik kuvvetlerine sanki bir ithamda bulundunuz. Devletin bazı
organlarına şey ettiniz. Bunun bedelini ödeyeceksiniz. Burada, böyle olmaz. O
söylediğiniz beyanları buraya getireceğiz ve burada, halk dinleyecek bunu. Öyle
olur mu? Ben söyledim, ondan sonra zora gelince dönüş yapıyorsunuz. Başta
Abdullah Gül, siz, Tayyip Erdoğan, Hüseyin Çelik ve öteki bakanınız da vardı,
Nihat Ergün arkadaşımız, bunların istifa etmesi lazım. Devlet
sorumluluğu bu. Bir memlekette 7 tane er şehit ediliyor, 7 tane can
alınıyor ve o canın acısını birtakım yerlere çekmek için tutuyorsunuz faili
başka yöne çevirmeye çalışıyorsunuz. Böyle devlet yönetilir mi? Devletin
organlarına karşı böyle düşmanlık yapılır mı? O zaman bu devletin organlarına karşı
düşmanlık yapıyorsanız niye o makamlarda oturuyorsunuz? O zaman oturulmaz.
Beyler, bu
Türkiye Cumhuriyeti devletinin korunması lazım. Kim tarafından korunacak? Organların korunması lazım. Kim tarafından korunacak? Hükûmetsiniz, varsa bir suçu, onları getirir yargılarsınız,
ama böyle devletin çeşitli… Efendim, bunu bazı Ergenekoncular yapmış… Kim
yapmışsa söyle kardeşim. Böyle olur mu? Yani bu işin suçunu başka tarafa at. Bu
devlet yönetiminde ciddiyet de olmaz. Yani o kadar çok şeyler söylüyoruz ki. Burada,
maalesef şu salonda kendimizi güven içinde hissetmiyoruz. Başta Başkanlık
Divanı çok taraflı hareket ediyor. Yani orada “Söz isteyen var mı?” diyor,
“Yok” diyor, ben oradan çıkınca hemen söz isteyeni çağırıyor. Böyle bir şey
olur mu?
Bakın, dün ben size
anlayış gösterdim, 11 maddede konuşmadım. Hadi, peki, şey edelim. Ama, böyle yaparsanız, bundan sonra biz de kendimize düşeni
yaparız beyler. Ben, tek kişi olduğumdan da o kadar fazla cesaretlenmeyin,
çünkü benim arkamda halk var, sizin arkanızda hiçbir şey yok. Yarına bu
iktidardan düştüğünüz zaman da halkın içine çıkamazsınız.
Bakın, Hüseyin
Çelik diyor ki: “Efendim, 33 eri yine Ergenekoncular yaptı.” Arkadaşlar,
olayların içinde olanlar biliniyor. Yani yazıktır, günahtır şu devlete. Bu
devleti bitirmeye getirmeyin. Bu devletin itibarını her yerde sarsıyorsunuz. Ya
devlet adamı olun veya da buradan çekin gidin. Bu devletin bu şekilde dayanması
mümkün değil.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sen mi getirdin de…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Memleketi iç savaşa doğru götürüyorsunuz. Bunun sonu iç savaştır.
Bakın, bu iç savaşta siz kendinize göre birtakım güçler yerleştirdiniz ama, yani Fethullah Gülen’in yönlendirmeleri paralelinde hareket ediyorsunuz,
onların talimatlarıyla birtakım olaylar yaratıyorsunuz, bazı yerlere iftira
atıyorsunuz, ama bunun sonunda da bunun altında da siz kalırsınız. Ben sizi
bugünden ikaz ediyorum. Böyle bir şey olmaz. Bu işi ciddiyetle ele almak lazım.
Bu memlekette çok ciddi meseleler bir şeyler olmak üzere. İnsanlar bir anda
ekonomik çöküntü içindeyken…
AHMET YENİ
(Samsun) – İftira dolu konuşmalar!
KAMER GENÇ
(Devamla) – … sizin bir yandan Başbakanınız,
Cumhurbaşkanınız, milletvekilleriniz, Meclis Başkanınız her gün uçaklarla yurt
dışında ve şu anda araştırsanız, yine her gün, en azından bir 15-20 tane
parlamenter yurt dışına gidip, keyiflerine bakıp, harcırah alıyorlar. Böyle bir
devlet yönetimi de olmaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Geçen gün ben yerimden soruyorum “Bülent Arınç
ağlıyor.” diyorum. “Bir devlet adamına ağlamak yakışmaz. Yani, ihtiyacın varsa
bir tedavi usulünü bulalım.” diyorum. Bakın, bana cevap veriyor.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Sen mazurlusun!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bir dakika…
Bana cevap
veriyor…
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Sen mazurlusun!
KAMER GENÇ
(Devamla) –… diyorki: “Ben sizin bu kadar…”
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Mazurlusun!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bir dakika kardeşim. Bir dakika…
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Sen mazurlusun!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Konuşma ya! Konuşma!
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Konuya gel, konuya!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Sayın Başkan, şunu sustursana.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sen hastasın. Sen kafadan rahatsızsın!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Sussana ya! Sussana!
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Sen mazurlusun.
KAMER GENÇ
(Devamla) - Hayır, sussana, ya!
BAŞKAN – Sayın
Genç, siz de Genel Kurula hitap edin lütfen.
Sayın
milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben şimdi, diyorum ki, bak, ben diyorum ki: “Ya, niye ağlıyorsun?
Bir yerin mi acıyor? Tedavi edelim.” Bana diyor ki: “Ben sizin bu kadar terbiye
dışı ve ahlak dışı işler yaptığını çok merak ediyordum.”
Bülent Arınç, ben hangi terbiye dışı ve ahlak dışı iş yapmışım?
Ben bunun hesabını sana mahkemede soracağım.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen…
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ama bunu da açıklamak zorundasın. Bunu açıklamak zorundasın. Daha
biz birbirimizle uğraşacağız.
Sayın Başkan,
önergenin oylamasında karar yeter sayısı istiyorum.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sen ancak karar yeter sayısı istersin. AK PARTİ aslanlar gibi burada!
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Mazurlusun sen zaten!
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, yok.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Divanda muhalefetten bir milletvekilinin olması
lazım.
BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çek Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü ve beşinci fıkralarının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini; maddeye beşinci fıkradan sonra gelmek üzere
aşağıdaki altıncı fıkranın eklenmesini ve devamındaki fıkraların buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(3) Muhatap
banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek
yaprağı için;
a) Karşılığının
hiç bulunmaması hâlinde,
1) Çek bedeli beşyüz Türk Lirası veya üzerinde ise, beşyüz
Türk Lirası,
2) Çek bedeli beşyüz Türk Lirasının altında ise çek bedelini,
b) Karşılığının
kısmen bulunması hâlinde,
1) Çek bedeli beşyüz Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak
koşuluyla, kısmî karşılığı beşyüz Türk Lirasına
tamamlayacak bir miktarı,
2) Çek bedeli beşyüz Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak
koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak beşyüz Türk
Lirasını,
ödemekle yükümlüdür. Bu
husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında
yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu
fıkradaki miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat
endekslerindeki yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet
Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazetede
yayımlanır.”
“(5) Muhatap
bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil,
kısmî ödemenin hamil tarafından kabul edilmemesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne
göre karşılıksızdır işlemi yapılır; ibraz tarihi ile ödememe nedeni çekin
üzerine yazılır ve çek, üzerine imzası alınarak hamiline geri verilir; ön ve
arka yüzünün fotokopisi banka tarafından saklanır. Çek hesabında hiç karşılığın
bulunmaması ve hamilin sadece muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle
yükümlü olduğu tutarın ödenmesini talep etmesi hâlinde de bu fıkra hükmüne göre
işlem yapılır.”
“(6) Muhatap
bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil
kısmî ödeme hâlinde, çekin ön ve arka yüzünün onaylı fotokopisi ücretsiz olarak
hamile verilir. Çek hamili, bu fotokopiyle müracaat borçlularına veya kambiyo
senetleri hakkındaki takip usullerine başvurabileceği gibi, Cumhuriyet
başsavcılığına şikâyette bulunurken dilekçesine bu fotokopiyi ekleyebilir ve
bunu icra daireleri ile mahkemelerde ispat aracı olarak kullanabilir. Mahkeme
veya icra dairesinin istemi hâlinde çekin aslı bu mercilere gönderilir.”
Suat
Kılıç (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, İç Tüzük’ümüzün 42, 45 ve
87’nci maddeleri uyarınca, Komisyonda kabul edilen metnin karşıtı bir beyanda
bulunamıyorum. Takdiri yüce heyete tevdi ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Takdirin olumsuz mu, olumlu mu?
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Olumlu mu, olumsuz mu?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Çok güzel yaptı Sayın Başkan, kendine yakışan açıklama yaptı.
Kendine çok güzel yakışıyor Başkan!
BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Biz katılıyoruz efendim.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Hesapta
sorumluluk miktarında karşılık bulunsa dahi, bankanın karşılıksız kalan
miktarın sorumlu olunan tutarı kadar ödeme zorunluluğunun sürmesi karşısında
miktarın beş yüz Türk Lirası olarak modellendirilmesi amaca ve risk adaletine
daha uygundur.
Muhatap bankaya
başvuran hamilin, kısmi ödemeyi kabul etmesi hâlinde, banka tarafından yapılan
kısmi ödemeden sonra, bu çekle ilgili olarak ortaya çıkabilecek hukukî ve cezaî
uyuşmazlıkların çözümünde çek aslına ihtiyaç duyulması her zaman ihtimal dahilindedir. Kısmi ödemede çek aslının hamile iade
edilmesi, daha sonradan çekin aslına ihtiyaç duyulması durumunda çek aslının
elde edilememesi sonucunu doğurabilecektir. Bu durum ise telafisi mümkün
olmayan sorunlara yol açabilecektir. Bu itibarla, Hükümet Tasarısında öngörülen
model daha doğrudur.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle bu değişiklik önergesi verilmiştir.
III.-YOKLAMA
(MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım. Ancak ondan önce bir yoklama talebi vardır.
Sayın Akcan,
Sayın Şandır, Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bakalım Bankalar Birliğinin önergesine ne diyeceksiniz?
BAŞKAN - Sayın
Özdemir, Sayın Yıldız, Sayın Torlak, Sayın Yunusoğlu,
Sayın Işık, Sayın Taner…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İki parti bir grup ancak ediyor işte.
BAŞKAN - Sayın
Cengiz, Sayın Uslu, Sayın Melen…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – 4 kişiye ihtiyacınız olduğu günü de hatırlatırız size.
BAŞKAN - Sayın Güner, Sayın Özkan…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Gelecek dönemde burada olmayacağınızı hep beraber tarih yazacak.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Geçen dönem de öyle diyenler burada yok.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – İşte göreceğiz onu.
BAŞKAN - Sayın Öztürk…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sen kadrolu sataşıcı mısın Sayın Kacır?
BAŞKAN - Sayın Özensoy, Sayın Bulut, Sayın Akkuş, Sayın Emek, Sayın Dibek.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Yorumunu kendine sakla, bul 184’ü,
tamam! Sana ne! Milletvekili ciddiyetini koru!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sen de koru canım, senin korumaman mı lazım?
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) - Koruyorum ben! Bizim hakkımız
değil mi toplantı yeter sayısı istemek!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Hakkınız.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Ee
tamam, onu istiyoruz, niye hakkımıza itiraz ediyorsunuz? Ne yani! Bankalar
Birliğinin direktifiyle hareket ediyorsunuz burada, bu ayıp olmuyor, bizim
toplantı yeter sayısı istememiz ayıp oluyor!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, Komisyon yerinde yok.
ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buradayım. Burası da
Komisyon sırası.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, öncelikle belirteyim, yoklamada komisyona ihtiyaç
yok. Sonra Sayın Komisyon Başkanımız da burada, ikinci sırada oturuyor.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, altı dakika mı
verdiniz. Orada altı dakika görünüyor.
BAŞKAN - Üç
dakika söyledim, üç dakikada kesilecek.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, geçen gün dışarıdaydım; vakit var diye ona göre
geldim. Ben içeri girdiğimde vakit bitmişti. Bu, dışarıdaki arkadaşları
yanıltıyor.
BAŞKAN – Sayın Kacır, benden kaynaklanmıyor, sistemden kaynaklanıyor.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.27
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
III.-Y O K L A M A
BAŞKAN – 445 sıra
sayılı Tasarı’nın 3’üncü maddesi üzerinde verilen önergenin oylamasına geçmeden
önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi elektronik
cihazla tekrar yoklama yapacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
Pusula veren
sayın milletvekilleri lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
İkinci
yoklamamızda da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”i
sırasıyla görüşmek için 11 Aralık 2009 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.