Normal nuri 2 10 2010-01-20T16:40:00Z 2010-01-20T16:40:00Z 1 61510 350612 TBMM 2921 822 411300 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                                                    CİLT: 54                                              YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

29’uncu Birleşim

10 Aralık 2009 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve şekerde kotaların düşürülmesine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 61’inci yıl dönümü ve 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

3.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 61’inci yıl dönümü ve 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 61’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 milletvekilinin, emniyet teşkilatı mensuplarının çalışma şartlarında ve özlük haklarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/489)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 19 milletvekilinin, mülteci ve kaçak göçmenler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/490)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 22 milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/491)

B) Önergeler

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1571, 6/1573) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/167)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710) (S. Sayısı: 445)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun bir üyesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10186)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, eşitlik ilkesine aykırı askerlik uygulamalarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M.Vecdi Gönül’ün cevabı (7/10382)

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’ın teşvik uygulamasındaki yerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10418)

4.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Çin mallarının ekonomiye etkisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/10655)

5.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, İzmir Kalkınma Ajansının faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10957)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu, ilaç fiyatlarında yapılan düzenleme nedeniyle eczanelerin bir zararı söz konusu değilken boykot yapmalarının yanlışlığına ve eczanelerin sorunlarına,

Mersin Milletvekili Vahap Seçer, Danıştayın yürütmesini durdurduğu Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar hakkındaki yönetmeliğe,

İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Afganistan’a asker gönderilmesine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 milletvekilinin, lisanslı depoculuk faaliyetlerinin yaygınlaşmamasının nedenlerinin araştırılarak (10/486),

Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 24 milletvekilinin, şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin yol açacağı sorunların araştırılarak (10/487),

İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve 21 milletvekilinin, geçici köy korucularının sorunlarının araştırılarak daha sağlıklı çalışabilmesi için (10/488),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

(10/107, 10/207, 10/322) esas numaralı, şeker fabrikalarının özelleştirilmesindeki usulsüzlüklerin ve yolsuzluk iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 09/12/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

(10/139, 10/155, 10/171, 10/172, 10/173, 10/181, 10/183, 10/197, 10/369) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 09/12/2009 Çarşamba günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Demokratik Toplum Partisini kapatma davasıyla AK PARTİ Hükûmeti arasında direkt bir bağlantı kurarak Hükûmete sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

4’üncü sırasında bulunan, Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/710) (S. Sayısı: 445),

5’inci sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

6’ncı sırasında bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı: 383),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

3’üncü sırasında bulunan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/713) (S. Sayısı: 397 ve 397’ye 1 inci Ek) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.

10 Aralık 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 19.14’te son verildi.

 

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatih METİN

 

Gülşen ORHAN

 

Bolu

 

Van

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Yusuf COŞKUN

 

 

 

Bingöl

 

 

 

Kâtip Üye

 

No.: 40

II.- GELEN KÂĞITLAR

10 Aralık 2009 Perşembe

Teklifler

1.- Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu ve 2 Milletvekilinin; 5393 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/542) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.12.2009)

2.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın; Yardım Toplama Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/543) (Adalet ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.12.2009)

3.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in; 492 Sayılı Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/544) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2009)

4.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/545) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2009)

Raporlar

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/759) (S. Sayısı: 442) (Dağıtma tarihi: 10.12.2009) (GÜNDEME)

2.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2008 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/728, 3/934) (S. Sayısı: 443) (Dağıtma tarihi: 10.12.2009) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, özelleştirilen kuruluşlardan üretimde bulunanlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1640) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

2.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, kaybolan çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1641) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

3.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, Mut ilçesi köylerinin sulama sorununa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/1642) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

4.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Sami Ofer’le yapılan görüşmeye ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1643) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

5.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Eskil Ulu Camiinin restorasyonuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1644) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

6.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, terör olaylarının faillerine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1645) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

7.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, iletişimin dinlenmesi kararlarına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1646) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, farklı şartlarda çalışan Emniyet Teşkilatı çalışanlarının özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1647) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2009)

9.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, Adli Tıp Kurumunun bir belge incelemesine ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1648) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2009)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, emeklilere yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11062) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

2.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, diyabetli çocukların eğitimindeki sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11063) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

3.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Boyabat Barajı kapsamındaki kamulaştırmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11064) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, atıl durumdaki bazı işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11065) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

5.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kotalı internet kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11066) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

6.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Yaprak Tütün İşletmelerindeki işçilerin durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11067) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, uyuşturucu kaçakçılığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11068) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

8.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, iletişimin dinlenmesinde görevli bir yetkiliyi ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11069) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

9.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, TOKİ’nin iş verdiği bazı şirketlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11070) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

10.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11071) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

11.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, yerleşim yerlerine eski isimlerinin verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11072) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

12.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, lastik atıklarının geri kazanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11073) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

13.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, kamu işçilerinin ücretlerindeki vergilendirmeye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11074) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, KPSS ile atanan memurlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11075) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

15.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, sağlık hizmeti alımındaki bazı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11076) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

16.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Sarıkeçili Yörüklerini mağdur eden bir uygulamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11077) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

17.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/11078) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2009)

18.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, tutuklu ve hükümlülere verilen sağlık hizmetlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11079) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

19.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Türkiye’ye gelen terör örgütü mensuplarının durumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11080) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

20.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir hakim hakkındaki şikayet üzerine yapılan işlemlere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/11081) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

21.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, çocuk işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11082) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

22.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun Hafif Raylı Sistem inşaatına işçi teminine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11083) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

23.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kamu çalışanlarıyla ilgili bir açıklamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11084) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

24.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kayıt dışı istihdama ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11085) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

25.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, isteğe bağlı sigortalılıkta oluşturulan mağduriyete ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/11086) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

26.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Kopenhag’da yapılacak bir konferansa ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11087) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

27.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, turizm amaçlı tahsis edilen ormanlık alanlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11088) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

28.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Akdağ Kayak Merkezi projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11089) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

29.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, su kaynaklarının yönetimine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11090) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

30.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bir köydeki ağaç kesimine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11091) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

31.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, Tuzla’da ikinci kademe arıtma tesisinin hizmete girmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/11092) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

32.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’de verilen maden ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11093) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

33.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, bazı illerde lisans verilen enerji santralleri projelerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11094) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

34.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri Gaz A.Ş.’nin abonelere yapması gereken geri ödemelere ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11095) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

35.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, ilişiği kesilen TSK personelinin atanmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11096) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

36.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, petrol ve petrol ürünleri ithalatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11097) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

37.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, doğalgaz ve elektrik fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11098) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

38.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel atamalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11099) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

39.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Florya Atatürk Ormanının imara açılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11100) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

40.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediyesinin STK’lara yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11101) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

41.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Belediyesinin STK’lara yaptığı yardımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11102) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

42.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, İstanbul Ümraniye’de gaz zehirlenmesinden hayatını kaybedenlerin defnine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11103) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

43.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Kırıkkale Polis Meslek Yüksek Okuluna şehit ismi verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11104) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

44.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi zabıtasının bazı denetimlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11105) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

45.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, İstanbul Florya Atatürk Ormanının imara açılıp açılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11106) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

46.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Ankara’daki metro projelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11107) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

47.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Ankara’da şehit aileleri ve gazilere yapılan polis müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11108) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

48.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11109) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

49.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon şebekesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11110) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

50.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köye düğün salonu yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11111) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

51.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Denizli’de Cumhuriyet Bayramı yürüyüşündeki bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11112) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

52.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’de Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında yaşanan olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11113) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

53.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, metrobüs zammına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11114) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

54.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İSKİ’nin suya yaptığı zamma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11115) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

55.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri davasında adı geçen bir kişinin ilişkili olduğu şirketlerin aldığı ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11116) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

56.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Seyhan Belediye Meclisinin bazı üyelerinin kıyafetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11117) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

57.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün su şebekesine ve sulama borularına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11118) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

58.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir köyün kanalizasyon şebekesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11119) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

59.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Varlık Barışı uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11120) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

60.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, aydınlatma direği alımıyla ilgili iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11121) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

61.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, ilişiği kesilen TSK personelinin atanmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11122) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

62.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta satılan TEKEL binalarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11123) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

63.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, özel eğitim okullarına idareci atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11124) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

64.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki okulların kaloriferci sorununa ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11125) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

65.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir köydeki öğrencilerin okul değişikliği nedeniyle yaşadıkları mağduriyete ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11126) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

66.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, KOSGEB’in kredi için işletmelerde aradığı şartlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11127) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

67.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, esnaf kredi kooperatiflerindeki ortaklık payına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11128) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

68.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, su bedelini ödeyemeyen okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11129) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

69.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bazı tıp fakültelerine yatay geçiş yapan öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11130) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

70.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, eğitim ataşesi kadrolarına atama yapılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11131) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

71.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özel öğrenci yurtlarının denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11132) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

72.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir İl Milli Eğitim Müdürlüğündeki bazı yöneticiler hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11133) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

73.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, otistik çocuklar eğitim merkezlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11134) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

74.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir öğrencinin başka bir okula gönderilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11135) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2009)

75.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, bir olaya acil sağlık ekibinin intikaline ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11136) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

76.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 virüsü aşısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11137) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

77.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, H1N1 virüsü aşısı alımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11138) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

78.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, domuz gribi virüsünün domuz ve hindilerdeki kuluçka evresine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11139) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

79.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11140) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

80.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Urla Devlet Hastanesinin yeni bina inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11141) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

81.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ankara’da bir hastanede temizlik işçilerine aşı hakkı tanınmadığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11142) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

82.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, H1N1 virüsü testine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11143) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

83.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, domuz gribi tedavisinde kullanılan bir ilaçla ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11144) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

84.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’daki sağlık ocaklarının durumuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11145) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

85.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, yapılan alımlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11146) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

86.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, biyobenzer ve jenerik ilaçların ruhsatlandırılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11147) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

87.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Bursa’daki bir hastanenin hizmete açılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11148) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

88.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kanser vakaları ve tedavisi ile tıbbi cihazlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11149) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

89.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, grip salgınlarında telef edilen hayvanlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11150) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

90.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, pamuk sektöründeki sorunlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11151) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

91.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, muz ve narenciye ihracatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11152) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

92.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, Bodrum’da bir burunda marina yapılacağı haberlerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11153) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

93.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, pamuk üretiminin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11154) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

94.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, GDO’lu ürünlerle ilgili düzenlemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11155) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2009)

95.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı personeline ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11156) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

96.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bölünmüş yol yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11157) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

97.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara-İstanbul hızlı tren projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11158) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

98.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Alanya-Karaman yolunun yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11159) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

99.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’da havaalanı bölgesindeki bir mahallenin durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11160) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

100.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel atamalarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11161) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

101.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin bir izleyici ölçüm firmasına yaptığı ödemelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/11162) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

102.- Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in, Doğu Karadeniz’deki afet zararlarının tazminine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/11163) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

103.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Kırıkkale Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünün ihtiyaçlarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11164) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/11/2009)

104.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’ta sporun desteklenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/11165) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

105.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı yönetimine ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/11166) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/11/2009)

106.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Dış Ticaret Müsteşarlığının bazı grup başkanlıklarını kapatmasına ilişkin Devlet Bakanından (Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/11167) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

107.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Devlet Bakanından (Egemen Bağış) yazılı soru önergesi (7/11168) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

108.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/11169) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

109.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/11170) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

110.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, TBMM telefonlarının dinlenip dinlenmediğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/11171) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

111.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, TBMM telefonlarının dinlenip dinlenmediğine ilişikin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/11172) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

112.- Ordu Milletvekili Rahimi Güner’in, Bakanlar Kurulu üyelerinin korumalarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/11173) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/11/2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 Milletvekilinin, Emniyet Teşkilatı mensuplarının çalışma şartlarında ve özlük haklarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/489) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2009)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 19 Milletvekilinin, mülteci ve kaçak göçmenler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/490) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2009)

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 22 Milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/491) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.11.2009)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, İzmir’de SİT ve askeri bölge kapsamındaki koylarda kurulan balık çiftliklerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9254)

2.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Adli Tıp Kurumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9272)

3.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9273)

4.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, HSYK çerçevesindeki tartışmalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9274)

5.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, ekonomik krizin doğurduğu ödeme güçlüğü sorununa ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9280)

6.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Erzincan ve Erzurum Başsavcılıklarının bir soruşturmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9283)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısının bir soruşturmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9284)

8.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir tutuklunun ölümüyle ilgili soruşturma izni verilmemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/9647)

9.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Hükümet üyelerinin gazeteci ve yazarlar aleyhine açtıkları davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9700)

10.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ergenekon Davası savcı ve hakimleri hakkındaki şikayetlerin incelenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9702)

11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, hakim ve savcıların değerlendirilmesine yönelik bazı iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9704)

12.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9706)

13.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Ergenekon Davası iddianamesinde bazı bilgilere yer verilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9710)

14.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, yargı reformu stratejisine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9712)

15.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Ergenekon Davası kapsamındaki bazı dinlemelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/9716)

16.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, ABD ziyaretindeki bazı görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10027)

17.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, kırtasiye ürünlerinin denetimine ve okul servis araçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10028)

18.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, EPDK’nın kiraladığı binalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10029)

19.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı TMO yöneticileri hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10030)

20.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10031)

21.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Lice’deki bir patlama olayıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10033)

22.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10034)

23.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10035)

24.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, yabancı bir artistin açılımı desteklediği yönündeki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10036)

25.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ADSL hizmeti ücretlerine ve sabit hat zorunluluğuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10037)

26.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, bazı belediyelerin sosyal denge tazminatı ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10038)

27.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, E-Devlet uygulamalarında kullanılan internet tarayıcılarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10039)

28.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10040)

29.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, iç borçlanma sistemindeki sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10043)

30.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, intihar veya kaza sonucu olduğu belirtilen asker ölümlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10046)

31.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10063)

32.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, KEY ödemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10064)

33.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, cami önlerine araç park edilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10066)

34.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10068)

35.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’deki yükseköğretim öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10069)

36.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de öğrenci yurdu yapımına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10070)

37.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı KİT’lerde yöneticilerin kayırmacılık yaparak personel aldığı iddialarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10073)

38.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10074)

39.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, nükleer santral ihalesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10075)

40.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, enerji hatlarına ve yer altı kaynaklarını arama ve işletme izinlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10076)

41.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, BOTAŞ’ın borç ve alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10077)

42.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Rusya ve İran ile yapılan doğalgaz anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10078)

43.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Tuzla’daki bazı kaçak yapılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10079)

44.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10080)

45.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, polisin bir şahsa şiddet uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10081)

46.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, belediyelerin memurlara yaptığı bazı ödemelerden dolayı zimmet çıkarılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10082)

47.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’te yaşanan bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10083)

48.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, kayıp çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10084)

49.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında adı geçen bir şahsın ortak olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10085)

50.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’deki köy yollarının yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10086)

51.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10087)

52.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10088)

53.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’da öğrenci pasolarının vize işlemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10089)

54.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, köye dönüş projesinden yararlananlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10090)

55.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, terör zararlarının tazminine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10091)

56.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Edirnekapı Şehitliğinde basın açıklaması yapılmasının yasaklanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10092)

57.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Gençlik Parkı’nın yenilenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10093)

58.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Manisa’da bir düğüne yapılan polis müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10094)

59.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, düzenli vergi veren mükelleflerle ilgi konuşmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10099)

60.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, vergi borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10100)

61.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kayıt dışı ekonomiyle mücadeleye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10101)

62.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, iptal edilen Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10107)

63.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Mersin Üniversitesinin işgal ettiği iddia edilen bir binaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10108)

64.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir ilçe milli eğitim şube müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10110)

65.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10111)

66.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Devlet Hastanesindeki uzman doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10114)

67.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10115)

68.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Şişli Etfal Hastanesinde bir virüsün yayıldığı haberlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10116)

69.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de yapılacak sağlık kuruluşlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10117)

70.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10122)

71.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yenişehir-İnegöl yolunun trafiğe açılmayan kısmına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10123)

72.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir-İstanbul ve İzmir-Ankara otoyol projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10124)

73.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir çevre yolunun uzatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10125)

74.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de yapılan viyadüklere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10126)

75.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Alsancak Limanı özelleştirme sürecine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10127)

76.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir-Ankara demiryolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10128)

77.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de Çandarlı ve Kruvaziyer limanları ile tersane yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10129)

78.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Cihanbeyli ilçesi girişindeki kavşağa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10130)

79.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, bir köprü ve yol yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10131)

80.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10133)

81.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/10138)

82.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, krizin etkilerinin azaltılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10144)

83.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10145)

84.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, bir emekli orgeneralin bazı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10146)

85.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, uyuşturucuyla mücadeleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10147)

86.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, bazı göstericilere yapılan müdahalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10149)

87.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, diplomatik pasaporta vize uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10152)

88.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, 1996’da Ağrı’da meydana gelen bir olaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10154)

89.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10156)

90.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bölgesel kalkınma çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10165)

91.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kalkındırılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10166)

92.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki illerin geliştirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10167)

93.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik zammına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10173)

94.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, kamulaştırmalardan etkilenen bir köye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10174)

95.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, 1996 yılında Ağrı’da meydana gelen bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10175)

96.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, polisin bir kişiye şiddet uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10176)

97.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Gevaş ilçesindeki bazı uygulamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10177)

98.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki yolların bakım ve onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10178)

99.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir caddedeki trafik güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10179)

100.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, okul polisi uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru Önergesi (7/10180)

101.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Yozgat-Yerköy’de bazı alanların işgal edildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10181)

102.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, polisin bir kişiye şiddet uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10182)

103.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, polislerin karıştıkları iddia edilen bazı olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10183)

104.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da bazı kamu görevlilerine baskı yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10184)

105.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, kaçırılan ve kaybolan çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10185)

106.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Gelir İdaresi Başkanlığı personelinin açtığı idari davalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10192)

107.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tedavi katılım payı zammına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10196)

108.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerde eğitime açılamayan okullar ile sınıf mevcutları ve öğretmen açıklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10198)

109.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kalabalık sınıflara ve öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10200)

110.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, engellilerin eğitimine yönelik çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10201)

111.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğitim yatırımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10202)

112.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğitimdeki bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10203)

113.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, öğretmen maaşlarına ve öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10205)

114.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, okullardaki kalabalık sınıf mevcudiyetine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10206)

115.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Barbaros Hayrettin Paşa Denizcilik Meslek Lisesinin kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10210)

116.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki eğitim yöneticilerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10211)

117.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki okulların yetersizliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10212)

118.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10213)

119.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta Sağlık Merkez Müdürlüğü kurulmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10214)

120.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10215)

121.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, AMATEM’lerin kapasitesine ve oda paylaşımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10216)

122.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Demirci Devlet Hastanesinin yetersizliğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10217)

123.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, sigara yasağının işletmelere etkisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10218)

124.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, bir hastanenin ikiye ayrılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10219)

125.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı insanların böbreklerini sattığına yönelik haberlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10220)

126.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Pazarcık’taki sağlık altyapısına ve personel eksikliklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10221)

127.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, baz istasyonlarının denetimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10230)

128.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Afet İşleri Genel Müdürlüğünün faaliyet raporuna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/10232)

129.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, futbol maçlarındaki olayların önlenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10234)

130.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, AB üyelik sürecinde yapılması gerekenlere ilişkin Devlet Bakanından (Egemen Bağış) yazılı soru önergesi (7/10235)

131.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, İstanbul Üniversitesi önünde stant açan polislerin bildiri dağıttığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10237)

132.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, ekonomik krizin vatandaşa etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10238)

133.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, erişimi engellenen internet sitelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10239)

134.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, özel güvenlik elemanlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10240)

135.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ayni ve nakdi yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10241)

136.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, işsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10242)

137.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, İstanbul’da camilerde asılan mahyaların kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10243)

138.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, CHP Genel Merkezinin iletişiminin izlenip izlenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10244)

139.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, il özel idarelerindeki işçilerin özlük haklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10245)

140.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları kapsamında alınan İstanbul Kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10246)

141.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kuzey Irak’ın Akdeniz bağlantısının sağlanmasına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10247)

142.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, ekonomik krizin organ satışına yol açtığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10249)

143.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’da meydana gelen sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10250)

144.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, İstanbul’da camilere asılan mahyaların kaldırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10253)

145.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yaz Kur’an kurslarındaki kısıtlamaların kaldırılacağına yönelik beyanına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10254)

146.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Ermenistan politikasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10257)

147.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Hollanda ziyaretindeki görüşmelerine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10258)

148.- Afyon Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, trafiğe kayıtlı araçların yaşlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10259)

149.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Çaldıran’da yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10260)

150.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, yerleşim yerlerindeki yer isimlendirmelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10261)

151.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, yabancılar misafirhaneleri ve mülteci merkezlerindeki duruma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10262)

152.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, mağdur durumdaki bir şahsa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10263)

153.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ülkemizdeki etnik gruplara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10264)

154.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün bazı sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10265)

155.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Samsat ilçesinin sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10266)

156.- Çorum Milletvekili Derviş Günday’ın, korsan taksiciliğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10267)

157.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında adı geçen bir şahsa verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10268)

158.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, bir lisenin kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10271)

159.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, eğitim kurumlarına yönetici atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10273)

160.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bir müşavir atamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10274)

161.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da sınav kazanan öğretmenlerin müdür yardımcısı olarak atanmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10275)

162.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, beden eğitimi derslerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10276)

163.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, bazı illerdeki kızamıkçık aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10277)

164.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bazı illerdeki kızamıkçık aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10278)

165.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, araç muayene ücretlerine ve gelir paylaşımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10282)

166.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kütahya’nın Burdur-Afyon ve Antalya çevre yolu projesi kapsamına alınmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10283)

167.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Salihli-Gölmarmara-Akhisar yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10284)

168.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa-Akhisar-Balıkesir yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10285)

169.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Uşak-Kula ayrımı-Selendi yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10286)

170.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kula-Salihli yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10287)

171.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Sındırgı-Simav ayrımı-Demirci-Salihli yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10288)

172.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bornova-Turgutlu-Salihli yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10289)

173.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Menemen-Manisa yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10290)

174.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü onarımı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10291)

175.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa çevre yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10292)

176.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bergama-Soma-Akhisar yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10293)

177.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Selendi Geçişi yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10294)

178.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10295)

179.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa-İzmir-Turgutlu yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10296)

180.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10297)

181.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kırkağaç-Gelenbe yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10298)

182.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10299)

183.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10300)

184.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir alt geçit projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10301)

185.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10302)

186.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10303)

187.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10304)

188.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10305)

189.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10306)

190.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10307)

191.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü onarımı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10308)

192.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10309)

193.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10310)

194.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki yol ve köprü projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10311)

195.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu Anadolu Bölgesinde ekonominin gelişmesine yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10313)

196.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, doğalgaz alım anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10316)

197.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, yaşanan doğal afetlere ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/10319)


10 Aralık 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi hakkında söz isteyen Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve şekerde kotaların düşürülmesine ilişkin gündem dışı konuşması

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, şekerde kotaların düşürülmesiyle alakalı olarak söz almış bulunuyorum. Hepinize, sözlerime başlarken saygılarımı sunuyorum. Ayrıca, İnsan Hakları Haftası’nın da tüm insanlığa sevgi, barış, dostluk getirmesini dileyerek sözlerime devam etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şeker fabrikalarıyla ilgili, şeker sektörüyle ilgili dün MHP’nin grup önerisi üzerine burada bir müzakere yapıldı. Bu müzakereler sonucunda epeyce şeyler söylendi ama bizim de Meclis tutanaklarına geçmesini istediğimiz bu konuyla ilgili özellikle şeker fabrikalarının özelleştirilmesi, kotalarla ilgili ve son günlerde nişasta bazlı şekerin Türk piyasasına girmesiyle ilgili söyleyeceğimiz sözlerin de tutanaklara geçmesi anlamında söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde şeker pancarı üretimini sona erdirmek ve sektörü ortadan kaldırmaya yönelik olarak son zamanlarda olağanüstü çalışmaların yapıldığı, bu çalışmalara başta İktidar olmak üzere, uluslararası şeker lobileriyle iş birliğinin gerçekleştiğini görmekten büyük üzüntü duymaktayız. Özellikle son günlerde nişasta bazlı şeker üreticisi firmaların, birtakım medya kuruluşlarının, Fransa’nın parfüm özü üretilen, parfümün ham maddesinin yüzde 60’ının özünün üretildiği bir şehirde, Grasse kentinde şeker fiyatlarının yüksekliğiyle ilgili çalışmalar yapması ve Türkiye’de bu konuyla ilgili kamuoyu oluşturması dikkatlerden kaçmamaktadır. Şeker fiyatlarının yüksekliğini iddia edenler, Fransa’daki şeker fiyatlarını, üstelik “Fransa’da şeker fiyatı yüksek.” Diyenler… Türkiye’deki şeker fiyatlarıyla ilgili… Fransa’daki şeker fiyatının 1.91 dolar/kilogram olduğunu, Japonya’da 1.81 dolar/kilogram olduğunu, Finlandiya’da 1.83, Norveç’te 1,75, Türkiye’de ise 1,53 dolar/kilogram olduğunu bir ifade etmek istedim. Yani Türkiye’de şeker pahalı bir şekilde tüketilmemektedir, bu iddialar yanlıştır. Hâlbuki şeker pancarı üretimi Türk çiftçisinin en önemli üretimidir. Türkiye’nin de stratejik önemi olan, katma değer yaratan bir ürünüdür. Bu ürün sadece şeker üretmekle kalmaz, bununla birlikte yan sektörler harekete geçer. Özellikle Türkiye’nin hayvancılık sektörü şeker fabrikalarının melasından, küspesinden ve atıklarından faydalanmaktadır. Bunun dışında, ulaşım sektörü gelişmektedir. Bununla birlikte melas önemli bir mayanın ham maddesidir. Dolayısıyla, geniş bir üretim alanı olan bir yapıdır.

2000’li yıllarda, şeker pancarı üreten 500 bin çiftçi ailesinin 200 bine düşmesi, 2 milyon dekar sulu arazide artık pancar ekilememesi Türkiye’de şeker sanayisinin yüzde 40 daralmasına neden olmuştur. Dolayısıyla, bu konu, Türk çiftçisine de önemli bir dert ve sıkıntı meydana getirmiştir. Salı günü şeker fabrikaları özelleşmiştir.

Değerli arkadaşlarım, 6 tane fabrika özelleşmiştir. Bu özelleşmeyle birlikte, burada özellikle Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu özelleştirmeyle birlikte, maalesef ve maalesef, yakında, Elâzığ, Erzincan, Elbistan, Malatya, Ağrı, Erciş, Erzurum, Kars ve Muş Fabrikaları da özelleştirilecektir. Bunlar artık özelleşmekle kalmayacak, şeker maliyetleri yüksek diye kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Günümüzde, Adalet ve Kalkınma Partisinin en önemli başarılarından birisi de işsizlikte dünya 1’incisi olmamızdır. Bu fabrikaların kapatılması, özellikle Doğu’da ve Güneydoğu’da tekrar bir işsizliğe neden olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, terörün önlenmesiyle ilgili günümüzde yaşadığımız gayretleri göz önüne aldığımızda, buradaki işsizlikten doğacak teröre katkı sunmayacak mısınız? Bu konuyu çok dikkatle ele almanız gerekir. Bu fabrikaların özelleştirilmesi değil, bu fabrikaların burada bulunan pancar ekicileri kooperatiflerince ellerine vererek çalıştırmasını sağlamalıyız. Gerekirse, zarar ediyorsa zararlarının da devlet tarafından desteklenmesini sağlamalıyız. Maalesef, salı günü yapılan özelleştirmede, 2 tane pancar ekicisi kooperatifi kuruluşumuz bu ihalelere girmiş ama ihaleleri alamamıştır, ihaleleri bir inşaat firması almıştır. Şekerle ilgisi olmayan, şeker üretimiyle ilgisi olmayan bir inşaat firmasının 6 tane fabrikayı alması manidardır. Acaba, bu alan insanlar inşaat şirketi olunca bu fabrikalara mı talip yoksa şehrin göbeğinde kalan bu fabrikaların arsalarına mı talip olduğu şüphesi aklımıza gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünsal, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HÜSEYİN ÜNSAL (Devamla) – Teşekkür ederim efendim.

Değerli arkadaşlarım, bu fabrikaların kapanması tehlikesi ortadadır. Bu fabrikaların arsaları satın alınmıştır ve bu fabrikalar, 6 tane fabrika, 606 milyon dolara satılarak çok ucuza gitmiştir. Bu fabrikaların bu şekilde özelleştirilmesinin önüne geçmemiz gerekmektedir. Bu fabrikaların özelleştirilmesinin önüne geçmemizin dışında da şeker pancarı üretimini daha da destekleyerek, şekerin fiyatının yüksekliğini bahane eden NBŞ sektörünün -yani nişasta bazlı sektörün- Türkiye’de yaratmak istediği kaostan bir an evvel kurtulmamız gerekmektedir.

Bu sözlerimi, kayıtlara geçmesi anlamında tekrar dile getirmek, ifade etmek istiyorum ve sizleri saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünsal.

Gündem dışı ikinci söz, İnsan Hakları Günü münasebetiyle söz isteyen Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’a aittir.

Buyurun Sayın Sarıçam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 61’inci yıl dönümü ve 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün altmış birinci yılını kutlamaktayız. Bu altmış bir yıl içinde, bu bildirgeye ilk imza atan Türkiye Cumhuriyeti devletinde, birçok Birleşmiş Milletler sözleşmesine bundan sonraki süreçte de taraf olarak, insan haklarının ülkemizde güvence altına alınması ve hak ihlallerinin önlenmesi noktasında önemli bir noktaya gelinmiştir.

Son olarak Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği üyesi kimi ülkelerin bile henüz onaylamadığı Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’ye Ek İhtiyari Protokol Hükûmet tarafından Parlamentoya sevk edilmiş ve inşallah önümüzdeki süreçte bütün milletvekili arkadaşlarımızın da bu konuya destek vermesiyle onaylanmış olacak. Böylece ülkemiz, insan haklarının güvenceye alınması ve hak ihlallerinin önlenmesi noktasında çok daha önemli bir noktaya bizler tarafından getirilmiş olacak.

Bu altmış bir yıl içinde, biraz önce de belirttiğim gibi, ülkemizde insan haklarının güvenceye alınması ve hak ihlallerinin önlenmesi noktasında çok önemli çalışmalar yapıldı. Özellikle 1999 yılındaki Helsinki Zirvesi’nden sonra “AB’ye uyum” adı altında yapılan dokuz uyum paketindeki reformlarla ülkemizde insan haklarının ihlalinin önlenmesi, demokratikleşmesi ve insan hak ve özgürlüklerinin güvenceye alınması noktasında çok önemli düzenlemeler yapıldı.

2008, 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nden 2009, 10 Aralık İnsan Hakları Günü’ne kadar, bu bir yıllık süreçte de Parlamentomuzda bu konuyla ilgili çok önemli düzenlemeler yapıldı. Ben kısaca bunları da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Geçtiğimiz bir yılda ülkemizde Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme onaylanarak 18 Aralık 2008’de yürürlüğe girdi ve bu Sözleşme’nin ihtiyari protokolü de Eylül 2009’da imzalandı.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne yönelik olarak Kyoto Protokolü, yine, 2009 yılı içinde onaylanarak yürürlüğe girdi.

25 Şubat 2009 tarihinde kabul edilen 5840 sayılı Kanun ile Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kuruldu ve ülkemizde kadının insan haklarının korunması, geliştirilmesi, erkeklerle eşit hak ve imkânlara, fırsatlara ulaşabilmeleri bakımından önemli bir adım atılmış oldu.

22 Nisan 2009 tarihinde 5892 sayılı Kanun ile her yıl 1 Mayıs tarihi “Emek ve Dayanışma Günü” adıyla tatil ilan edildi, böylece 1 Mayıs işçi ve emekçinin dayanışma gününe dönüştürülerek haklarının hep bir ağızdan ifade edilebilmesine imkân sağlanan bir gün hâline getirildi.

26 Haziran 2009’da 5918 sayılı Kanun ile Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikler sayesinde asker kişilerin barış zamanında yargılanması konusu yeniden düzenlendi ve Türkiye’deki uygulama AB ile uyumlu hâle getirilerek sivilleşme adına önemli bir adım atılmış oldu.

15 Haziran 2009’da yapılan ceza ve tevkif kurumlarındaki tüzük düzenlemesiyle de ceza infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerin önceden bildirdikleri kişilerle Türkçe dışındaki bir dilde konuşmasına izin verildi.

Türkiye’de insan hakları ve demokratikleşme alanında kararlılıkla ve samimi bir şekilde bu adımlar atılırken insan haklarının ulusal düzeyde korunması amacına uygun olarak kurulan ilk ulusal insan haklarını koruma mekanizması olan Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu da bu bir yıl içinde çok önemli görevleri Komisyon üyesi arkadaşlarımızla beraber yerine getirdi. Geçtiğimiz yıl boyunca 13 adet Komisyon toplantısı gerçekleştirildi. Yerinde inceleme yapmak üzere 11 adet geçici nitelikte alt komisyon oluşturuldu ve bu komisyonların hazırladığı 14 adet rapor da Komisyonumuzca kabul edildi. Yıl içinde 3 binin üzerinde bireysel başvuru işleme alındı ve gereğinin yapılması için ilgili kurumlara yönlendirildi.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Sayın Başkanım, konunun önemine binaen…

BAŞKAN – Sayın Sarıçam, lütfen tamamlayınız.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Ülkemizde insan odaklı bir anlayışın sonucu olarak kararlılıkla yürütülen insan haklarına ilişkin düzenlemeler önümüzdeki süreçte de devam edecek ve ülkemiz insan hakları alanında eksiksiz bir denetim sistemine muhakkak kavuşturulacaktır. Geçen bir yılın gelişmeleri de bunu açıkça göstermektedir.

Sorunlarımızın çözümünün ülkemizde demokrasi ve insan hakları standartlarının yükseltilmesiyle gerçekleşebileceği inancıyla halkımızın ve tüm insanların Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyorum. İnsan haklarına göre şekillenmiş bir toplumsal düzenin hayal olmaktan çıkarak, dünyanın her yerinde gerçeğe dönüşmesini diliyorum. Bu konuda vermiş olduğunuz katkılardan dolayı bütün milletvekili arkadaşlarıma teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulü ve İnsan Hakları Günü münasebetiyle söz isteyen -aynı konuda- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’a aittir.

Buyurun Sayın Birdal. (DTP sıralarından alkışlar)

3.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 61’inci yıl dönümü ve 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletlerce kabulünün ve ilan edilişinin 61’inci yılı nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Bundan altmış bir yıl önce İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. 30 maddesi var; 28 madde kişisel, siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel hakları öngörüyor ve diğer 2 madde de bu hak ve özgürlükleri düzenleyeceklere ve de kullanacaklara getirilen yükümlülükleri ifade ediyor. Ama ben, Bildirge’nin sadece 2’nci maddesini anımsatmakta yarar görüyorum. Çünkü insan haklarının öznesi herkestir ve bu madde uyarınca da “Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ya da sosyal köken, mülkiyet, doğuş ya da herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge’yle duyurulan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanır. Ayrıca, ister bağımsız olsun ister vesayet altında ya da özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında uyruğunda bulunduğu devlet ya da ülkenin siyasal, hukuksal ya da uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.” ilkesini belirlemiştir.

Ne yazık ki insanlık bu hedeflerden oldukça uzaklaşmıştır. Dünya üzerinde barıştan söz etmek artık zorlaşmıştır. Adalet ve özgürlükler konusunda ise baskı ve otoriter yönelimler başat hâle gelmeye başlamıştır. Bütün dünyayı kapsayan savaşlar çıkmasa dahi bölgesel işgal ve savaşlar korkutucu boyutlardadır. Nüfusun, dünya nüfusunun yüzde 20’sinin bugün 2 dolarla geçinmeye çalıştığı dünyamızda, günlük 2 dolarla yaşamaya çalıştığı dünyamızda silahlanmaya ayrılan pay 1 trilyon 700 milyar dolara ulaşmış durumdadır. Bunun yüzde 60’ı da Amerika Birleşik Devletleri’nce gerçekleştirilmektedir.

Soğuk savaş sonrası egemen olan küresel dünyadaki hegemonya ne yazık ki halkların haklarının ve insanların haklarının korunmasında uluslararası ve bölgesel topluluklar etki gücünü yitirmiştir. Orta Doğu ise bugün kan gölüne dönüşmüştür. Pakistan, Afganistan’da süren çatışmalar, Irak işgali, Kafkasya’daki savaşlar korkutucu gelişmelere neden olmaktadır. İran’da son aylarda idam sistematik hâle gelmiştir. İsviçre’de inanç ve ibadet özgürlüğü üzerindeki referandum baskısı veya sonucu insan hakları açısından ciddi tehditler oluşturmaktadır. Dünya üstünde 1 milyar insan bugün mülteci duruma düşürülmüştür. Yani her 7 kişiden 1’i göçmen durumundadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde gerek demokratikleşme gerekse insan hakları açısından durum tam bir karanlık hâldedir. Şimdi bir hafta içerisinde olup bitenlere bakalım. Şimdi, bir söz var: Barışta çocuklar anne babalarının cenazesini kaldırır ama savaşta anne babalar çocuklarının cenazesini kaldırır. Şimdi son bir hafta içerisinde İstanbul’da, Diyarbakır’da ve Tokat’ta, Serap Eser, Aydın Erdem ve 7 askerimizi ne yazık ki anne babalar ve hepimiz, büyük bir acıyla, onların cenazesini kaldırmak durumunda kaldık.

Türkiye’de insan haklarının fotoğrafı iyi mi, değil mi? Bunun yanıtı nedir? Kriteri nedir? İyi veya kötü oluşunun salt ölçüsü: Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası bölgesel topluluklardan doğan kabul ettiği sözleşmeleri iç hukukuyla, Anayasa’sıyla, yasalarıyla ne kadar içselleştirmiştir ve bunu uygulamaya ne denli dönüştürmektedir? İşte ölçü budur. Bakıldığı zaman da kapkaranlık bir tabloyla karşı karşıya kalmaktayız. Son bir hafta içerisinde sadece şu olup bitenler ki…

Ne yazık ki, sayın milletvekilleri, Dünya İnsan Hakları Günü’nü ve bu dünyanın içinde yer alan Türkiye’nin insan hakları sorununu beş dakikaya sıkıştırmak durumunda kalıyoruz. O nedenle sayın Başkanlık keşke bu süreleri uzatabilmiş olsaydı, gerçekten insan haklarının hem bu karanlık fotoğrafını verebilmiş hem de nasıl aydınlatabilirizi konuşabilmiş olsaydık. Şimdi, son bir hafta içerisinde…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan, teşekkürler.

Arkadaşlar, başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler kuşatılmıştır ve şu anda işkence, kişi güvenliği, özgürlüğü, cezaevleri ve bütün düşünce, ifade özgürlüğü ağır ihlal altındadır ve bunları, ilgili olanlara bütün rakamları, son rakamları verebiliriz. Türkiye Büyük Millet Meclisi demokratikleşme, sivilleşme yolunda önemli bir fırsat yakalamıştı ama ne yazık ki bu fırsat yine heba ediliyor ve Türkiye inatla ve bilerek geriliyor, örneğin Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu. Az önce Sayın Başkan Vekilimiz bir fotoğraf verdi. Şimdi, biz nereden başvuru oluyorsa gidiyoruz. İmralı’da bir işkence sistemi var. İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna başvurdum. Bakın, gidelim, durumu saptayalım ve kamuoyuna da açıklayalım. Ama nedense, ısrarla ve inatla Komisyon böyle bir heyetin oluşturulmasına karşı çıktı. Bu nedenle durumun vahametini hepimiz biliyoruz. Eğer insan haklarına dayalı, hukukun üstünlüğünü temel alan ve Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümü temelinde bir açılım olacaksa Türkiye’de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal, teşekkür ediyorum.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım. Bir dakika daha rica ediyorum Sayın Başkanım, mümkünse.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Benim böyle bir uygulamam yok.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Peki.

Değerli arkadaşlar, umuyorum ki belki öğleden sonra, o da ekonomik haklar çerçevesinde Çek Yasası konusunda görüşümüzü aldığınız zaman söz verildiğinde insan haklarına, diğer yanlarına da değineceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı son iki konuşmaya, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kırklareli Milletvekilimiz Sayın Gökhan Sarıçam ve Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Akın Birdal, 10 Aralık “Dünya İnsan Hakları Günü” münasebetiyle gündem dışı konuşmalar yaptılar, kendilerine teşekkür ediyorum. Dünyanın her yerinde Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin yıl dönümü törenlerle kutlanmaktadır. Bugüne ait konuşmalar yapılmakta, etkinlikler yapılmaktadır. Meclisimizde bu konunun gündeme getirilmesini de fevkalade olumlu buluyorum, arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabulünün 61’inci yıl dönümü. 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yeni bir düzenlemeyle yayınlandı ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kabul etti. Bu Sözleşme 6 Nisan 1949’da onaylandı, dolayısıyla 10 Aralık günü altmış bir yıldan bu yana Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.

Bu beyanname günümüzde tüm dünya devletlerinin üzerinde uzlaştığı, insanlığın ortak değerlerini yansıtan, hem sivil ve siyasal hem de ekonomik, sosyal ve kültürel insan haklarını ihtiva eden bir insan hakları idealidir. Hukuki açıdan olmasa da ahlaki açıdan tüm dünya devletlerini ve herkesi bağlayan bu beyanname tüm insanların hiçbir ayrım gözetilmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olduğunu ilan etmektedir. Buna göre herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, doğuş, tabiiyet, servet ya da benzeri başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu Beyanname’de ileri sürülen tüm hak ve özgürlüklerden eşit bir şekilde istifade eder.

Evrensel Beyanname’nin ilanından sonraki yıllarda uluslararası ve bölgesel düzeyde insan haklarıyla ilgili birçok alanda kapsamlı ilkeler içeren birçok sözleşme kabul edilmiş, bildirgeler yayınlanmış ve insanlık vicdanını derinden yaralayan ihlallerin önlenmesine yönelik pek çok mekanizmalar oluşturulmuş, bunun sonucunda insanlık suçu işleyenlerin yargılanabileceği uluslararası mahkemeler bile kurulmuştur.

Günümüzde insan haklarının korunması ve geliştirilmesi ülkelerin bir iç sorunu olmaktan çıkmış, tüm insanlığın ortak bir sorunu hâline gelmiştir. Bununla birlikte insan hakları alanında evrensel ve bölgesel düzeyde kabul edilen tüm standartlara ve uygulamadaki gelişmelere rağmen insan haklarının en temel değerlerini hedef alan ırkçılık, ayrımcılık, nefret ve hoşgörüsüzlük günümüzde çok önemli bir sorun olmaya devam etmektedir.

Yüksek insanlık ideali olan insan haklarını, uygulamada herkesin yararlanabileceği şekilde gerçekleştirmek ve dolayısıyla bireyler ve toplumlararası hoşgörü ve saygıyı pekiştirmek için devletlere, tüm ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlara, sivil toplum kuruluşlarına, bireylere bu konuda birçok önemli görev ve sorumluluk düşmektedir.

Hoşgörü, kardeşlik, sevgi ve dayanışma konusundaki tarihsel birikim ve deneyimlerinden ilham alan Türkiye, başta ayrımcılık ve hoşgörüsüzlükle mücadele olmak üzere günümüzde evrensel düzeyde tanınan tüm insan haklarının evrensel bir gerçekliğe dönüştürülebilmesinde öncü ve etkin rol oynayabilecek önemli bir potansiyele, duygu ve düşünce iklimine sahiptir.

İnsan haklarının, korunması ve geliştirilmesi konusunda sorumluluk, öncelikle devletlere ait olmakla birlikte, bu görev, medyadan sivil toplum örgütlerine, siyasi partilerden iş dünyasına, dünya devletler ailesinin zengin ve müreffeh devletlerinden uluslararası örgüt ve kuruluşlara kadar tüm kuruluş ve bireylerin iş birliğini gerektirmektedir.

İnsan haklarını sadece devletle, oluşturulan hukuk düzeniyle koruyup geliştirmek mümkün değildir. İnsan haklarının, insanların gönül ve zihin dünyasında yer bulması insan haklarını korumanın en güçlü teminatıdır. Sadece kendi hakkı veya çıkarı için değil, başkalarının hakkı ve çıkarı için de mücadele edebilen, her türlü haksızlığa karşı onurlu ve dik durabilen sorumlu insanların, sivil toplumun, kurum ve kuruluşların varlığı insan haklarının herkes için gerçekleştirilebilmesinin önemli bir güvencesi olacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmeti olarak, ülkemizdeki demokrasi standardını yükseltmek, kamu yönetiminde şeffaflık sağlamak, bireyin hak ve özgürlüklerini artırmayı temel politika hedeflerimiz arasına koyduk. İş başına geldiğimizde açıkladığımız Acil Eylem Planı’nda “Demokratikleşme ve Hukuk Reformu” başlığı altında tam 24 faaliyet gerçekleştirmeyi ilan ettik. Bugüne kadar bu planımızdan 21 faaliyet gerçekleştirilmiştir. Bunlardan bazıları Anayasa değişikliği, bazıları kanun, yeni kanun değişiklikleri, bazıları da mevzuatın yeniden düzenlenmesidir. Şüphesiz bu faaliyetleri Meclisimizin iktidarıyla muhalefetiyle, tüm milletvekillerimizin katkısıyla gerçekleştirdik. Çok zaman almaması bakımından sadece hatırlatmalar yaparak geldiğimiz noktayı tekrar sayın Meclisimize arz etmek istiyorum.

Bu faaliyetlerimizden bazıları: Anayasa ve diğer mevzuatta gerekli değişiklikler yapılmış, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine Dair Program çerçevesinde sırasıyla pek çok kanun ve kararnamede değişiklik yapılmasına ilişkin 4778, 4793, 4928, 4963 sayılı kanunlar yürürlüğe girmiş, temel hak ve hürriyetlerin başta Avrupa Birliği Kopenhag Kriterleri ve evrensel standartlara çıkarılması yönünde çok önemli mesafeler kaydedilmiş ve esasen bunlar sebebiyle de Avrupa Birliği tarafından ülkemize müzakere tarihi verilmiştir.

İşkencenin önlenmesine yönelik olarak Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği uyum yasaları kapsamında değiştirilmiş, İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığında İnsan Haklarını İhlal İddialarını İnceleme Bürosu kurulmuş; Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde Jandarma İnsan Hakları İhlallerini İnceleme ve Değerlendirme Merkezi “JİHİDEM” açılmıştır.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanunu’nun 7’nci maddesi değişikliğiyle insan hakları ihlalleriyle ilgili başvurularda azami cevap süresi üç aydan altmış güne indirilmiş ve bu tür başvuruların daha kısa sürede cevaplandırılmaları hukuki güvence altına alınmıştır.

Adil yargılama ilkesine aykırı yargılama kademelerinin kaldırılması amacı doğrultusunda 5190 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılması ve Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kaldırılmasına Dair Kanun’la DGM’ler kaldırılmıştır.

Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında 5233 sayılı Kanun kabul edilmiş, ayrıca bu kapsamda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Çocukları Koruma Kanunu yasalaşmış; Kamu Denetçiliği Kurumu Kanun Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine, Tanık Koruma Kanunu Taslağı ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Taslağı da Meclisimize intikal ettirilmiştir.

Dünyada meydana gelen sosyal, siyasal, ekonomik değişiklikler karşısında yetersiz kalan Türk Ceza Kanunu yenilenerek 5237 sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu yasalaşmıştır. 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu, 3682 sayılı Adli Sicil Kanunu’nda değişiklik yapılarak Adli Tıp Kurumu çağın ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılmış, adli sicil kayıtları daha düzenli bir sistemle yeniden kurulmuş, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) çalışmalarının tamamlanması gerçekleştirilmiştir.

5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluşu Hakkında Kanun, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun, Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun yasalaşmış; istinaf mahkemeleri, çocuk mahkemeleri, fikrî ve sınai haklar, hukuk ve ceza mahkemeleri gibi ihtisas mahkemeleri kurulmuş, Çocukları Koruma Kanunu kabul edilmiştir.

Hâkimlerin bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamak amacıyla, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, Türkiye Adalet Akademisi Kanunu’nda değişiklik yapılmasını amaçlayan buna dair Kanun ve diğer kanunlarda da değişiklikler yapılması, 24/12/2005 tarih 26033 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, bunlara ilaveten infaz sistemi iyileştirilmiş; hâkim, savcı ve yardımcı adalet personeli açığını, adliye teşkilatının altyapı eksiklerini giderecek yasal ve idari tedbirler alınmış; Siyasi Partiler Kanunu’nun 104’üncü maddesinde, Anayasa’nın 69’uncu maddesi değişikliğine paralel olarak siyasi partilerin kapatılması şekilleri yeniden düzenlenmiş ve kapatma yaptırımı yerine ilgili siyasi partinin devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması yaptırımı getirilmiştir.

Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’un şu şu maddeleri değişiklikleriyle, Türkiye’de ikamet eden yabancıların dilekçe hakları Anayasa’nın 74’üncü maddesi değişikliğine paralel olarak yeniden düzenlenmiş, cevap verme süresi altmış günden otuz güne indirilmiştir.

Adli Sicil Kanunu’nun 5’inci maddesi değiştirilerek, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’de belirlenen esaslara paralel olarak, on sekiz yaşından küçükler hakkında adli sicile geçirilen bilgilerin ancak istisnai durumlarda talep edilebileceği öngörülmüştür.

Adli Sicil Kanunu’nun 8’inci maddesinde yapılan değişikliklerle, adli sicilden silinemeyecek suç kavramı ortadan kaldırılmış ve Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye uygun olarak suç tarihinde on sekiz yaşını tamamlamamış olanları kapsayacak biçimde yapılan düzenlemeyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararı verdiği durumlarda ihlal kararına konu olan suçlarla ilgili bilgilerin bilgi arşivinde saklanmasının önlenmesi amaçlanmıştır.

Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklerle namus için çocuk öldürme suçunun failine verilen cezalar ağırlaştırılmış, töre cinayetleri olarak adlandırılan durumlarda fiilin cezasında indirim yapılmasını içeren madde yürürlükten kaldırılmıştır, failin cezasında.

Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’da yapılan değişikliklerle Türk vatandaşlarınca günlük yaşamda geleneksel olarak kullanılan farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması imkânının hem kamu hem de özel radyo ve televizyon kuruluşları vasıtasıyla sağlanması yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesinden dolayı soruşturma yapılması Adalet Bakanımızın iznine tabi tutulup TRT tarafından farklı dil ve lehçelerde yayın yapılabilmesine imkân tanınmıştır.

Ülkemiz, engellilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını teşvik ve temin etmeyi ve insanlık onurlarına saygıyı güçlendirmeyi amaçlayan engelli haklarına ilişkin sözleşmeye de taraf olmuştur.

Kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmuştur.

Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nda yapılan değişiklerle direnişle karşılaşmadığı sürece polisin güç kullanma yetkisi kaldırılmıştır.

Cezaevlerinin fiziki altyapısının iyileştirilmesi çalışmalarına devam edilmektedir.

Basın Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Dernekler Kanunu, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun ve İl İdaresi Kanunu’nda değişiklikler gerçekleştirilmiştir.

İfade özgürlüğünün genişletilmesi amacıyla, daha ileri bir adım olarak, Basın Kanunu’nun 15’inci maddesinde yapılan değişiklikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uyum, basının demokratik toplumlardaki fonksiyonunu yerine getirmesi ve kamunun bilgilenme hakkının korunması için basının haber kaynaklarını açıklamaya zorlanamayacağı hükmü getirilmiştir.

İşkencenin önlenmesi bağlamında, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na eklenen bir madde ile -Ek madde 7- işkence ve kötü muamele suçlarına ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların acele işlerden sayılacağı, öncelik ve ivedilikle ele alınacağı, bu suçlarla ilgili davalarda zorunluluk olmadıkça duruşmalara otuz günden fazla ara verilemeyeceği, adli tatilde de bu davaların görüleceği düzenlenmiştir.

İnsan haklarını sadece devletle ve oluşturulan hukuk düzeni ile koruyup, geliştirmek mümkün değildir. İnsan haklarının insanların gönül ve zihin dünyasında yer bulması insan haklarını korumanın en güçlü teminatıdır. Sadece kendi hakkı veya çıkarı için değil, başkalarının hakkı ve çıkarı için de mücadele edebilen, her türlü haksızlığa karşı onurlu ve dik durabilen sorumlu insanların, sivil toplumun, kurum ve kuruluşların varlığı insan haklarını herkes için gerçekleştirebilmenin en önemli güvencesi olacaktır.

Sayın milletvekilleri, şüphesiz, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları alanında reform süreci veya başka bir anlatımla insan hakları seferberliği devam etmektedir. Son dönemlerde de “Demokratik açılım süreci” olarak tanımlanan sürecin temel hedefi de insanımızın insan hakları ve temel özgürlük çıtasını arzu edilen en yüksek noktaya çekmek ve ülkemizi insan hakları açısından yaşanılabilir, ideal bir ülke konumuna getirmektir. Hiç şüphesiz, insan haklarını toplumsal barışın ve güvenliğin teminatı olarak gören bir anlayış, demokratik açılım sürecinin de temel felsefesini oluşturmaktadır.

Türkiye, insanı için gerçekleştirdiği son dönemdeki sayısız reformlarla birlikte, hem devlet ve halkı arasındaki gönül köprüsünü güçlendirmiş hem de hak arama bilincini tüm toplum bazında yaygınlaştırmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şüphesiz Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları alanında reform sürecinin devam ettiğini söylemiştim. İnsan hakları alanında uluslararası standartlara uygun yeni bir kurumsal yapılanmaya gidilmesi demokratik açılım sürecinin de önemli bir parçasını teşkil etmektedir.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Sayın İçişleri Bakanının da açıkladığı üzere, insan hakları alanında denetim mekanizmasını güçlendirmek amacıyla Birleşmiş Milletler Paris Prensipleri’ne uygun, ulusal bir insan hakları kurumu ve ayrımcılık komisyonunun ayrıca kurulması bu kurumsal yapılanmanın en önemli ayağını oluşturmaktadır. İnsanımızın haklarını uluslararası standartlar düzeyinde daha iyi koruyup geliştirmek, devlete veya insan hakları ihlal potansiyeline sahip diğer aktörlere karşı yapılan insan hakları ihlallerini araştırıp çözüme kavuşturmak, insan haklarıyla ilgili eğitim ve bilinçlendirme faaliyetlerinde bulunmak ve insan haklarının gerçekleştirilmesinin önündeki yasal, idari ve toplumsal engelleri tespit edip ortadan kaldırmaya yönelik çalışmaları yapmak üzere Türkiye insan hakları kurumu kurulacak ve ayrımcılıkla mücadele gibi gittikçe önem kazanan bir sorun alanında araştırmalar yapıp konuyla ilgili şikâyetleri inceleyecek olan ayrımcılık komisyonu bu alanda önemli bir boşluğu dolduracaktır. Benzer bir şekilde, İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin İhtiyari Protokol’ünün ülkemizce onaylanmasını müteakip bir yıl içerisinde kurulacak ulusal önleme mekanizması da işkence ve kötü muameleyle mücadelede çok önemli bir merhale olacaktır.

Unutulmamalıdır ki insan haklarının korunup geliştirilmesi kamu güvenliğini tehdit eden bir unsur değil, bilakis bireylere onurlu bir yaşamın tüm koşullarını sağlaması yönüyle kamu düzeninin, huzurun ve esenliğin teminatıdır. “İnsan hakları” hukuksuzluğun, kargaşanın, düzensizliğin adı değil, bilakis tüm bireylerin onurundan kaynaklanan haklarının ahenkli bir uyumu; toplumsal barışın, kardeşliğin, hoşgörü, sevgi ve saygının ortak dilidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle hem yapılan konuşmalara hem de Hükûmetimiz tarafından bu konuda yapılan çalışmalara temas etme fırsatı buldum. İlginizden ve sabrınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.

Şu ana kadar yapılan çalışmaları Meclisimiz insan hakları konusundaki duyarlılığı sebebiyle müştereken gerçekleştirmiştir. Bundan sonra yapacağımız tüm çalışmalarda da tüm milletvekillerimizin katkısının olacağına inanıyorum.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın Ağırbaş, bir söz talebiniz var. Nedir?

Buyurun.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Bugüne yönelik konuşmak istiyordum Sayın Başkan. Birkaç dakika, iki dakika müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Sayın Ağırbaş, gündem dışı konuşmalarda diğer sayın milletvekillerine söz vermememize rağmen, İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyesi, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi olmanız ve ayrıca da bayan olmanız sebebiyle yerinizden üç dakika söz veriyorum.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün 61’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Herkesin eşit haklardan yararlanmasını sağlayan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin bugün 61’inci yıl dönümü. Özellikle Demokratik Sol Partinin içinde bulunduğu 1999 ve sonraki yıllardaki hükûmetler döneminde önemli düzenlemeler gerçekleştirilerek hayata geçirilmiştir. Gerçekleştirilen Anayasa değişikliklerinin, bugün, büyük kısmı insan haklarıyla ilgili olmuştur.

Ancak, bugün hâlâ ülkemizde ne ile suçlandığını bilmeyen, hapishanelerde tutuklu bulunan akademisyenler, politikacılar, gazeteciler ve emekli askerler bulunmaktadır. Basın, birtakım cezalarla susturulmaya çalışılmaktadır. Bunlar, ülkemizin geleceğini tehdit eden son derece vahim girişimlerdir.

Kadınlara yönelik şiddet artarak sürmektedir. Kadınlar hâlâ erkeklerle birçok konuda, haklarının kullanımı konusunda eşit haklara sahip değillerdir.

Sendikal örgütlenme özgürlüğünün önünde hâlâ engeller bulunmaktadır.

İnsan haklarına aykırı hususların son bulması için, ivedilikle gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Ülkemizin demokratikleşmesi ve insan hakları ihlallerinin son bulması amacıyla yapılması gereken düzenlemelerin gerçekleştirilmesi hususunda Demokratik Sol Partinin her zaman gerekli desteği vereceğini ve insan hakları ihlallerinin her zaman karşısında yer alacağını belirterek hepinize saygılar sunarım.

Çok teşekkür ediyorum. (DSP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağırbaş.

Gündeme geçiyoruz.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçeceğiz ancak bundan önce Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 milletvekilinin, emniyet teşkilatı mensuplarının çalışma şartlarında ve özlük haklarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/489)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu düzen ve güvenliğinin sağlanması için suça karşı yapılan etkin mücadelede toplumsal barışın kesintisiz bir şekilde sürdürülmesinde en önemli etken olan Emniyet Teşkilatı mensuplarımızın faaliyet alanlarındaki başarılı çalışmalarına rağmen özlük haklarında herhangi bir iyileştirme henüz gerçekleştirilmemiştir. Ağır çalışma koşulları ile görevlerini yerine getiren emniyet teşkilatı mensuplarımızın çalışma koşullarındaki zorlukları tespit etmek ve özlük hakları bakımından alınacak önlemleri tespit etmek üzere Anayasanın 98’inci ve TBMM içtüzüğünün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1) Hasan Özdemir                    (Gaziantep)

2) Oktay Vural                         (İzmir)

3) Abdülkadir Akcan               (Afyonkarahisar)

4) Rıdvan Yalçın                      (Ordu)

5) Şenol Bal                             (İzmir)

6) Behiç Çelik                          (Mersin)

7) Ahmet Orhan                       (Manisa)

8) Kamil Erdal Sipahi               (İzmir)

9) Recep Taner                         (Aydın)

10) Osman Durmuş                 (Kırıkkale)

11) Beytullah Asil                    (Eskişehir)

12) İzzettin Yılmaz                   (Hatay)

13) D.Ali Torlak                      (İstanbul)

14) Zeki Ertugay                      (Erzurum)

15) Ahmet Deniz Bölükbaşı     (Ankara)

16) Metin Ergun                       (Muğla)

17) Ahmet Bukan                     (Çankırı)

18) Gürcan Dağdaş                  (Kars)

19) Osman Ertuğrul                 (Aksaray)

20) Kadir Ural                          (Mersin)

21) Hüseyin Yıldız                   (Antalya)

22) Ali Uzunırmak                   (Aydın)

23) İsmet Büyükataman           (Bursa)

Gerekçe:

Emniyet Teşkilatı ülkemizin iç güvenliğinin temeli ve toplumsal barışın teminatı olarak hizmetlerini aksatmadan devam ettirmektedir. Ancak, emniyet teşkilatı mensuplarımıza sağlanan özlük hakları bu hizmetlerin daha sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesinde önemli bir etken olacaktır.

Bugün emniyet teşkilatı mensuplarımız maaş, konut, hizmet aracı, terfiler ve atamalar gibi çalışma şartlarını doğrudan ilgilendiren alanlarda ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar.

Ülkemizde emniyet teşkilatı mensuplarımıza gerekli maddi olanaklar sağlanamamakla birlikte, polislerimizin özlük hakları gibi alanlarda diğer devlet memurlarına sağlanan olanaklar sunulmamaktadır. Emniyet Teşkilatının gece gündüz başarılı çalışmalarına rağmen özlük hakları bu çalışmaları karşılayacak bir düzeyde değildir.

Örneğin, polisler diğer memurlar gibi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında görev yapmakta, maaş ve özlük haklan bu kanuna göre şekillenmektedir. Fakat çalışma şartları bu kanun kapsamındaki diğer memurlardan çok daha zordur. Diğer devlet memurları haftada 40 saat, yılda 249 gün ve toplamda bin 992 saat çalışmaktadır. Oysa Emniyet Teşkilatı içerisinde en iyi çalışma saati olarak bilinen ve hafta izninin bulunmadığı 12/24 çalışma sisteminde haftada 60 saat; haftada bir gün izin kullanılan 12/12 çalışma sisteminde haftada 72 saat çalışılmakta ve bu da yılda 313 gün, toplamda ise 3 bin 756 saat etmektedir. Görüldüğü gibi aynı kanun kapsamında görev yapmalarına rağmen polislerimiz diğer devlet memurlarından %88 oranında fazla çalışmaktadır.

Emniyet Teşkilatı mensuplarımız bu fazla çalışma saatlerine karşılık 195 ile 210 YTL arasında bir ödemeye tabi tutulmaktadır. Yapılan bu ödemeler teşkilat mensuplarımızın görev süresinde maruz kaldıkları tehdit ve tehlikeler göz önüne alındığında gerçekçilikten uzak bir görüntü vermektedir.

Ağır çalışma koşullan altında polislerimiz ciddi toplumsal ve ailevi sorunlar da yaşamaktadırlar. Polislerimiz haftada bir gün, o da hafta sonu günlerinde izin kullanabilmektedir. Ancak o gün görev yaptığı şehirde futbol maçı, toplantı ya da gösteri yürüyüşü varsa bu izinli günleri de göz ardı edilerek polisimiz görev almaktadır. Böylece haftanın 7 günü çalışan polisimiz ailesine vakit ayıramamakta ve aile içi problemler yaşamaktadır.

Polislerimizin içerisinde bulundukları bu sosyal bunalım tablosunu rakamlarla da ifade etmek mümkündür: Son 10 yılda 276 polisin intihar ederek, toplamda ise bin 556 polis görevi sırasında ve görevin yarattığı meslek hastalıklarına bağlı olarak vefat etmiştir. Bununla birlikte 704 polis malulen ve bin 413 polis de disiplin yönünden görevine son verilmiştir.

Emniyet teşkilatı mensuplarımızın maaşları konusunda da ciddi sorunları bulunmaktadır. Örneğin, 2 bin 106 TL maaş alan polis memuru emekli olduğunda bin 281 TL maaş almaktadır. Yine 2 bin 449 TL maaş alan dördüncü sınıf emniyet müdürü emekli olduğunda bin 321 TL maaş almaktadır.

Devletimizin en köklü kuruluşlarından olan ve bugün 200 bin’e yaklaşan personel sayısı ile ülkemizin huzur ve güvenliği için çalışmalarını sürdüren Emniyet Teşkilatımız özlük haklarının iyileştirilmesine gerek duyulmaktadır.

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 19 milletvekilinin, mülteci ve kaçak göçmenler sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/490)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde 18.000 den fazla kayıtlı mülteci bulunmaktadır. Kayıt altına alınamamış mülteci sayısı ise bilinmemektedir. Sayısı yüzbinlerle ifade edilen mülteci statüsü kazanamamış sığınmacı ya da göçmen ülkemizde bulunmaktadır.

Ülkemizde mevzuattan ve uygulamalardan kaynaklanan sorunlar, ırkı, dini, bir toplumsal gruba aidiyeti ya da siyasal görüşü nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan sığınmacılara yönelik “insan onuruna yakışır” bir koruma sağlanmasını engellemektedir. Zulme uğradığından dolayı ülkemize sığınan kişinin ülkemiz için yük değil aksine bir onur olduğu unutulmadan mültecilerin sorunlarının acilen ortadan kaldırılması gerekliliği bulunmaktadır.

Bu nedenle ülkemize sığınmak zorunda kalan insanların sorunlarının saptanması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 03.11.2009

1) Hulusi Güvel                              (Adana)

2) Mehmet Akif Hamzaçebi           (Trabzon)

3) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

4) Metin Arifağaoğlu                      (Artvin)

5) Ergün Aydoğan                          (Balıkesir)

6) Gürol Ergin                                (Muğla)

7) Ali İhsan Köktürk                      (Zonguldak)

8) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

9) Tekin Bingöl                              (Ankara)

10) Rahmi Güner                            (Ordu)

11) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

12) Fatma Nur Serter                      (İstanbul)

13) İsa Gök                                    (Mersin)

14) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

15) Rasim Çakır                             (Edirne)

16) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

17) Bilgin Paçarız                           (Edirne)

18) Fevzi Topuz                             (Muğla)

19) Birgen Keleş                            (İstanbul)

20) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

Gerekçe:

Günümüzde çoğu Avrupa ülkesinde sığınma hakkı temel bir hak olarak anayasalarında yer almakla beraber sınır güvenliği, artan göçmen baskısı ve ekonomik sebeplerle mülteci ve göçmen sorununa duyarlılık Avrupa’da azalmakta, bu sorun giderek Türkiye gibi ülkelere kayma eğilimi göstermektedir.

Genel olarak ülkemiz Afrika ve Orta Doğu ülkeleri kaynaklı göçmen hareketlerinde Avrupa ülkelerine geçişte transit ülke olarak kullanılmaktadır. Bu geçiş sürecinde yüzlerce göçmen batan teknelerde veya kamyon kasalarında hayatlarını kaybetmektedir.

Irkı, dini, bir toplumsal gruba aidiyeti ya da siyasal görüşü nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan insanların, ülkemizde yabancı misafirhanelerinde zaman zaman isyanlara neden olacak denli kötü koşullarda yaşamak zorunda bırakılmaları mağduriyetlerini artırmaktadır.

Özellikle “yabancı misafirhaneleri”nin fiziki durumları ve mültecilerin alıkonulma koşulları oldukça rahatsız edicidir. Helsinki Yurttaşlar Komitesi’nce 2007 yılında hazırlanan bir raporda 16 yataklık alanda 200 kişilik bir grubun tutulduğu, banyo ve koğuşların kirli ve böceklenmiş olduğu, sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu, mültecilerin zaman zaman dayağa varan fiziksel ve sözlü kötü muameleye maruz bırakıldıkları gözlemlerine yer verilmiştir. Yetersiz ve sağlıksız içme suyu, yemeklerin kalori ve besin değerlerinin düşüklüğü, mültecilerin anladıkları dillerde bilgilendirme materyalleri hazırlanmaması, işkenceye uğramış mültecilere yeterli psikolojik destek sağlanmaması aynı raporun içinde yer alan gözlemlerdir.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nce hazırlanan bir başka raporda mülteci statüsünde olmayan kaçak göçmenlerin Türkiye tarafından insanlık dışı ve onur kırıcı koşullarda gözaltında tutulduğu ve kendilerine sığınma başvurusunda bulunabilmeleri için anlamlı koşullar sağlanmadığı belirtilmektedir. Söz konusu rapor mülteci, sığınmacı ve göçmenlerin alıkonma şartları ve barınma koşulları konusunda pek çoğu haklı olan eleştiriler sunmaktadır.

Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi’nin Yabancılar Misafirhanesi tabir edilen kapatma yerlerindeki alıkonma uygulamasının hukuka aykırılığı, Türkiye’deki yargının sınırdışı ve iltica vakalarındaki etkisizliği ile Türkiye’nin düzensiz göç kontrolü ve iltica alanındaki mevzuat ve uygulamalarının temelden değiştirilmesi gerektiğine işaret etmesi bu konularda ülkemizin içinde bulunduğu durumu sergilemesi açısından önem taşımaktadır.

1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Sözleşmeyi “coğrafi çekinceyle” imzalayan Türkiye’de hâlen bir mülteci yasası bulunmamaktadır. Söz konusu sözleşmede “mülteci” durumunda olup korunma ihtiyacı bulunan yabancılar “Avrupa ülkelerinden gelenler” ve “Avrupa dışından ülkelerden gelenler” olarak ikiye ayrılmaktadır. “Avrupa ülkelerinden gelen” ve mülteci durumunda bulunan kişilere Türkiye’de “iltica” hakkı tanınmakta, “Avrupa dışından ülkelerden gelen” kişiler ise geçici sığınma tabir edilen sınırlı bir korumadan yararlandırılmaktadır.

Ancak mevzuatın uygulanmasında, mevzuattaki kavram kargaşasından ve tanımların yetersizliğinden kaynaklanan sorunlar yaşanmaktadır. Mülteci, sığınmacı, göçmen tanımları birbirinin yerine ikame edilmekte ve yorumlanmaktadır. Bütün bu koşullar ülkemize göçmen, mülteci veya sığınmacı sıfatıyla gelen insanların aleyhine işleyen bir mekanizmaya neden olmaktadır.

Bu konuda 1983 Mülteci Misafirhanesi Yönetmeliği ve 1994 tarihli Sığınma Yönetmeliği ve bu yönetmelikte 2004 yılında yapılan değişiklik ile 2006 yılında yayımlanan genelge ülkemizin temel mülteci mevzuatını oluşturmaktadır. AB uyum süreci kapsamındaki İltica ve Göç Alanındaki Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Eylem Planı’nın ise hayata geçirilmesinde sıkıntı yaşanmaktadır.

Türk sığınma sistemine temel oluşturan düzenlemelerin genelgelerle şekillenen ve yönetime geniş takdir yetkisi veren düzenlemeler olması ve uygulamada bu takdir yetkisinin olumlu anlamda yorumlanmamasından kaynaklı sıkıntılar bulunmakta, Türkiye’de sığınma sistemini temel hak ve özgürlükler eksenine taşıyacak genel bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır.

3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 22 milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/491)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM), 19 Kasım 1974 tarihinde “Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÜSYM)” adıyla kurulduğundan, 1981 yılında Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kuruluna (YÖK) bağlanarak “Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)” adıyla günümüze gelene kadar ülkemizde en çok güvenilen kurumlardan biridir.

Yükseköğretim Kanunu’na bağlı olarak faaliyet göstermekte olan ÖSYM’nin bir kanuna ihtiyacı vardır. Kurum olarak da YÖK’e bağlı olan ÖSYM, 280’i kadrolu, 38’i sözleşmeli olmak üzere toplam 318 personeli ile Türkiye’deki üniversiteye giriş sınavları başta olmak üzere Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS), Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (KPDS), Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Sınavı (LES), Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı (ÜDS), Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) başta olmak üzere birçok kurum için de önemli sınavların yapılmasını sağlamaktadır.

Bu kadar önemli bir kurumun başkanının geleceğinin YÖK Başkanı’nın iki dudağı arasında olması ÖSYM’nin üzerinde psikolojik baskı yaratmaktadır.

ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan kurumun bir kanunu ve kadrosu olmadığı için ciddi sıkıntılarının olduğunu dile getirmektedir. Kurumun personelin özlük hakları ve maaşları çok yetersizdir. Kurum başkanının kadrosu olmadığı için kendi üniversitesinde bulunmaktadır. Bu büyüklükteki bir kurumda başkan yardımcılığı statüsü yoktur. Başta soru hazırlama birimi olmak üzere kurumun tüm birimlerinde eleman ihtiyacı vardır. Kurumun kanunu ve kadrosu olmadığı için eleman ihtiyaçlarını gidermede de sıkıntı yaşamaktadır. ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan’ın beyanına göre, kuruma verilen sınırlı kadro için de “alınacak personel için KPSS puanı ile, adayla hiçbir görüşme, mülakat yapılmadan, başvuranların puan yüksekliğine göre işe alın” talimatı bulunmaktadır. Bu da kurumun güvenlik ile ilgili sıkıntılarının daha da artmasına neden olmaktadır.

ÖSYM’nin ülkemizin güvenilir kurumlarından biri olarak kalması için çözümlenmesi gereken sorunlarının tespit edilmesi ve bu sorunların çözümlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. maddesi, İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Turgut Dibek                       (Kırklareli)

2) M. Akif Hamzaçebi             (Trabzon)

3) Ramazan Kerim Özkan        (Burdur)

4) Metin Arifağaoğlu               (Artvin)

5) Ergün Aydoğan                   (Balıkesir)

6) Gürol Ergin                          (Muğla)

7) Ali İhsan Köktürk                (Zonguldak)

8) Ali Rıza Öztürk                    (Mersin)

9) Hulusi Güvel                       (Adana)

10) Tekin Bingöl                      (Ankara)

11) Rahmi Güner                     (Ordu)

12) İsa Gök                              (Mersin)

13) Fatma Nur Serter               (İstanbul)

14) Hüsnü Çöllü                      (Antalya)

15) Rasim çakır                        (Edirne)

16) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

17) Bilgin Paçarız                     (Edirne)

18) Fevzi Topuz                       (Muğla)

19) Birgen Keleş                      (İstanbul)

20) Ahmet Küçük                    (Çanakkale)

21) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

22) Durdu Özbolat                   (Kahramanmaraş)

23) Mehmet Ali Özpolat          (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

B) Önergeler

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1571, 6/1573) esas numaralı sözlü sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/167)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 536 ve 538’inci sıralarında yer alan (6/1571) ve (6/1573) esas numaralı sözlü soru önergelerini geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Hasan Özdemir

                                                                                                                           Gaziantep

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710) (S. Sayısı: 445) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 445 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Rıdvan Yalçın, Ordu Milletvekili.

Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, Sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 445 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı’nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, yıllardır ülkemizin yüreğinde derin acılar açan kanlı terör, 7 askerimizin daha arkalarında tarifsiz acılar bırakarak hayatlarının kaybına neden olmuştur. Vatan uğruna canlarını veren sevgili evlatlarımıza Allah’tan rahmet, aileleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ve aziz milletimize sabır ve başsağlığı dileklerimle başlamak istiyorum. Bu hain saldırıları yapanlar kadar onları destekleyen, cesaret veren ve himaye edenlerin de milletimizin vicdanlarındaki mahkûmiyetlerine yargı önündeki mahkûmiyetlerinin de eklenmesini bütün kalbimle temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz tasarı nisan ayında Meclise sunulmuş, Adalet Komisyonunda görüşmeleri alt komisyon kurmak suretiyle aylar önce yapılmış olmasına karşın Genel Kurula ancak gelebilmiştir. Tasarıdaki düzenlemeler içinde… Hâlen cezaevlerinde karşılıksız çek vermek suçundan hükümlü bulunanlar, aileleri, yargılamaları süren 10 binlerce insan âdeta aylardır işkenceye tabi tutulmuşlardır. Şimdi ise aslında sorunları çözmek yerine çek hamilleri ve düzenleyenler bakımından hem de bankalar açısından çok daha büyük sorunlar açacağı anlaşılan bir tasarıyla karşı karşıyayız.

                        

(x) 445 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Türk yasama sisteminin en büyük handikaplarından biri, çıkarılacak yasaların yasadan etkilenecek kişi ya da kurumlar bakımından doğuracağı sonuçların, ticari yaşamın, hukuk hayatımızın kısa, orta ve uzun vadede nasıl etkileneceğinin bir sistem içinde öngörülmeyişinin analizlerinin yapılmayışının olduğu gerçeğidir. Komisyon görüşmelerinde de ne yazık ki bu iklim oluşmamış, tasarı ilgili kurumların görevlendirdiği hukuk müşavirleriyle birlikte ancak bir hukuk metni olarak tartışılabilmiş, tasarının yıllar içinde etkileri değerlendirilememiştir. Bu eksikliğimiz nedeniyledir ki, 1985 yılında çıkarılan 3167 sayılı Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, ortaya çıkardığı sorunlarla hiç gündemden düşmemiş, Yasa üzerinde yapılan her değişiklik sorunları azaltmak yerine artırmış ve sonuçta 100 binlerce insanın adliye kapılarında süründüğü bir tabloyu önümüze getirmiştir.

Mali yapısı güçlendirilmiş, başta finans sektörü olmak üzere birçok alanda oluşturulan sağlam kurumsal yapılarla yenilenmiş bir ekonomi devralan AKP İktidarı ülkemizin borcunu yaklaşık 3 katına çıkarmışken, milletimizin önemli varlıklarının çoğunu da yabancılar olmak üzere satmışken arttığı ifade edilen ekonomik büyüklüklerden milletimizin geneli istifade edememiştir. Ülkemizdeki yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşayan insanlar her geçen gün artıyor ve milyonlarla ifade ediliyorsa, çalışanların gelirleri azalıyor, işsizlik patlıyor, insanlar tarımı terk ediyorken esnaflık bitiyorsa, 25 bin liralık krediye yüz binlerce KOBİ başvuruyorsa ya ülkemizin büyüdüğüne ilişkin rakamlarınız doğru değildir ya da bu büyüme krizin teğet geçtiği bir avuç yandaş grubun cebine girmektedir.

Üzerinde konuştuğumuz tasarının kapsama alanı daha geniş değerlendirildiğinde ürkütücü bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz görülecektir. Yaklaşık bir yılda bir buçuk milyon çekin karşılığının çıkmadığı düşünüldüğünde, sadece Yargıtayda doksan bine yakın dosyanın beklediği, taşra adliyeleriyle birlikte bu sayının çeyrek milyonu çok aştığı anlaşılmaktadır. Karşılıksız çekler icraya da verilebildiğinden âdeta karşılıksız çek meselesi adli teşkilatlarımızı başka işe bakamaz hâle getirmiştir.

Türk Ticaret Kanunu’ndaki kurgusuna göre, gelişen ekonomik hayata paralel olarak nakit taşımak ya da bulundurmak yerine, nakit yerine geçmek üzere kullanılan çek, zamanla gerek ülkemizdeki sermaye birikiminin azlığı gerekse bankaların piyasaya kredi vermek yerine yüksek faizle devlete borç vermeyi tercih etmesi gibi sebeplerle bu özelliğinden uzaklaşıp uzun vadeli kredi aracına dönüşmüştür. Böylece 100 milyarlarca liralık sanal bir çek ekonomisi oluşmuş, devlet ise bu fiilî duruma sessiz kalmayı tercih etmiştir.

Bugün gelinen noktada diğer kambiyo senetleri neredeyse tedavülden kalkmış, ticari yaşam çek ve kredi kartları ile sürdürülebilir hâle gelmiştir. Bu sebepledir ki, ticari yaşamda özellikle mal alışverişlerinde çek hamilleri karşılıksız çek vermenin hapis cezasına dönüşen adli para cezasıyla müeyyidelendirildiği için mutlaka çek karşılığı mal vermektedirler. Çek düzenleyenler bakımından ise vadeli mal alabilmek açısından çek vazgeçilmez bir unsur hâlindedir.

Türkiye’ye özgü bu durum öylesine yaygın kullanılmaktadır ki, piyasada kırk milyona yakın çek yaprağı tedavül hâlindedir. Cirolarla yapılan sirkülasyon da hesaba katıldığında bu rakam çok daha büyük sayılara ulaşmaktadır. İlk bakışta masum ve hatta ekonominin çarklarını nakitsiz döndüren bu sistem, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde toplumda domino etkisi yaratan yıkımlara neden olmaktadır. Bugün yaşadığımız durum da aslında tam da böyledir.

Çekin, hapis cezası sebebiyle tercih ediliyor olması, piyasada kötü niyetli, halk arasında “tokatçı” diye tabir edilen dolandırıcılara da önemli bir fırsat sunmaktadır. Bu niyette olanlar mevcut yasaya göre temini çok kolay bir çek koçanına sahip olduklarında birer emek hırsızına dönüşmektedirler. Bu tanım içerisinde olanların bazıları da yanlarında çalıştırdığı gariban insanlar adına aldıkları çek koçanlarıyla piyasayı dolandırırken, günahsız garibanların da hapishanelerde çile doldurmalarına yol açmaktadırlar. Böylece, bugün de olduğu gibi gerçekten dara düşmüş, bütün varlığını kaybetmiş, belki bir alacağını alamadığı için borcunu ödeyemez hâle gelmiş insanlarla, çeki dolandırma kastının aracı olarak kullananlar birbirine karışmışlardır.

Bu kanun görüşüldüğü günlerde “Karşılıksız çek bedellerini devlet ödesin.” şeklinde uçuk fikirler olduğu gibi, “Çek bedellerinin tamamını banka garanti etsin, hapis cezası tümden kalksın.” diyenlere de sıkça rastlanmaktadır. Bu kadar soru ve sorun ortadayken yapılacak bir çek yasası, yalnızca ceza boyutuna indirgenemeyecek kadar titiz bir çalışmanın ürünü olmalıdır. Her şeyden evvel, bu tasarının ne hukuki ne ticari bir felsefesi bulunmamaktadır.

Çek bir müessese olarak kalmalı mıdır? Piyasadan çekin bu ölçüde tedavülü istenirken aynı zamanda çeke güvenin artırılması, sadece temininin bir miktar zorlaştırılması da mümkün olabilecek midir? Hem kayıt dışıyla mücadele etmek hem de sınırsız ciroyu savunmak ne ölçüde bağdaşmaktadır? Bir yandan bankaların sorumlu olduğu miktarı artırırken bankaların da bu tutarı müşterisinden temin edeceği düşünülünce, acaba, bankaya mı yükümlülük getirilmektedir yoksa müşteriye mi yükümlülük getirilmektedir, doğrusu merak konusudur.

Çekte hapis ya da hapse dönüşen adli para cezası olmalı mıdır? Bono alacaklısının, hatta mahkeme kararından doğan bir alacağın sahibinin çek alacaklısından eksik yanı nedir? Sadece ibraz edildiğinde karşılığının çıkmaması kasıtlı bir suç için yeterli kabul edilebilinir mi? Hangi sebeple karşılığının olmamasının hiç önemi yok mudur? Yürürlükten kaldırdığımız ya da yeni çıkaracağımız Çek Yasası’nın mukayeseli hukuk konusu olamayacağı, çünkü dünyanın hiçbir yerinde böyle bir cezanın öngörülmediği gerçeği karşısında bir daha mı düşünmeliyiz, yoksa dünyada olmayan hukuk keşfi yaptık diye sevinmeli miyiz?

Kanunun gerekçesinde çekin ödeme aracı olması niteliğine tekrar kavuşturulmasının amaçlandığı yazarken vadeli çek vermeyi yasal hâle getirmek nasıl açıklanabilir? Karşılıksız çıkmış bir çek, kambiyo senetlerine mahsus hızlı bir icra takibine konu edilmesi mümkün iken bu durum neden acaba alacakları tatmin etmemektedir? Üzerine kayıtlı hiçbir mal varlığı olmayan bir şahıs nasıl olur da hapis cezası çıkınca borcunu ödeyebilmektedir? Bunların her birisi ayrı birer merak konusudur.

Sayın milletvekilleri, Komisyonda da ifade ettiğim üzere, yeni çıkarılacak bir çek yasası bütün bu soruları tartışmış, sağlıklı, nesnel sonuçlara ulaşmış bir çalışma sonucu olmalıdır. Bir kez daha ifade etmem gerekirse, oluşmuş tıkanıklığı aşmak adına geçici 2’nci maddede yapılan düzenlemeyi etraflıca tartışıp yasalaştırmak, tasarının yukarıdaki sorulara cevap bulamamış kalan maddelerini geri çekmek hâlen mümkündür.

Sayın milletvekilleri, elbette tasarının önemsediğimiz yenilikleri de bulunmaktadır. Her şeyden evvel, borçlu olmadığı hâlde çalıştığı yerdeki idarecilik görevi sebebiyle patron namına çek imzalamış, işten ayrılmış olmasına rağmen, sırf imza sahibi olduğu için hapis yatan insanlar bu yasayla bu mağduriyetlerinden kurtarılacaklardır. Bu değişiklik bizim de desteklediğimiz hususlar arasındadır.

Tasarıyla, beklentilere uygun olarak çek defteri verecek bankaların yükümlülükleri artırılmakta, müşterisinin ekonomik ve sosyal durumunun araştırılması istenmekte, karşılıksız çıkacak her yaprak çek için bin Türk lirası ödemeye mecbur edilmekte, başta karşılığı olan çekin ödemesini geciktirmek olmak üzere, kanunda belirlenen usullere riayet etmemek hâlinde de ilgililerin adli para cezaları hatta hapisle cezalandırılacağı öngörülmektedir. Bu sistem kabul edilecekse bankalara getirilen yükümlülükler elbette savunulabilir ancak bilinmelidir ki bankaların çek bedelinin tamamını garanti etmediği hiçbir düzenleme çeki tam güvenceli bir ödeme aracı hâline getirmeyecektir. Bir çeki itibarlı yapan, çek defterlerinin bankalarca basılıyor olması değil, keşidecisinin itibarıdır. Bugünkü uygulamada birçok ileri ülkede olduğu gibi ülkemizde kişi ya da kuruluşlara kendi çekini bastırıp kullanma imkânı verilmesi tartışılmalıdır. Bankalar, asıl ticari ilişkinin tarafı olmadığı hâlde, borçlusu ya da alacaklısı olmadığı bir ilişkinin neden muhatabı hâline getirilmektedir? Kişilere kendi çekini bastırıp kullanma imkânı verilirse piyasa hangi çekin muteber olduğuna kendi karar verecek, bu çeki kabul edenler de sonuçlarına elbette kendileri katlanacaklardır.

Tasarının en tartışmalı maddesi, elbette karşılıksız çekin yaptırımını düzenleyen 5’inci maddedir. Maddede alt komisyonda eklenen, benim de öteden beri savunduğum böyle bir ceza var olacaksa en azından dolandırıcılık kastıyla hareket edenlerle basiretli de davransa engel olunamayan sebeplerle borç ödeyemez hâle gelmiş insanları birbirinden ayıracak ve suçu şeklî bir suç olmaktan çıkaracak “kasten” ibaresi, bu ibareyi metne ilave eden AKP’li arkadaşlarımızın oylarıyla geri çıkarılmıştır. Bugün bu uygulamada bu suçtan beraat kararları veren mahkemeler bulunmaktadır. Birçok hukuk adamı, AKP’li Komisyon üyelerinin birçoğu temenni olarak ifade edip oylarına yansıtmasa da karşılıksız çek vermenin hapse dönüşen bir cezayla cezalandırılmasını doğru bulmamaktadırlar. Bu görüşü savunanların önemli bir kısmı, İnsan Hakları Sözleşmesi Ek Protokol 1’inci maddesinde belirtilen, hiçbir kimsenin borcundan ötürü hürriyetinden mahkûm bırakılamayacağı ve Anayasa’mızın 38’inci maddesinde ifade edilen özel kaynaklı taahhütlerden doğan borcun ihlaline bir suç ve ceza hükmü bağlanamayacağı hükümlerini dayanak göstermektedirler. Anayasa Mahkemesinin aksi görüşteki kararlarına rağmen, özü itibarıyla doğru ve çağdaş olmakla birlikte bugün için hayata geçirilmesi çok mümkün gözükmemektedir. Maddede yenilik olarak, çeke “Karşılıksızdır.” işlemi yaptırabilmek için üzerinde yazılı düzenleme tarihine göre süresinde ibrazı gerekmekte, sorumluluk imza sahibine değil, karşılığını hesapta bulundurmaya mecbur olan kişiye yüklenmektedir.

Sayın milletvekilleri, 5’inci maddede karşılıksız çek verme suçu farklı yorumlanabilecek şekilde düzenlendiği gibi eylemle orantılı olmayan, üst sınırı ucu açık olarak düzenlenmektedir. Hükûmetle iktidar milletvekillerinin Komisyon görüşmelerinde fikir birliği içerisinde olmadıkları da gözlemlerimiz arasındadır. İktidar sözcüleri, maddede geçen, her bir çekle ilgili olarak ayrı ceza verileceği hükmünü aynı hukuki ilişkiden kaynaklanan çekler bakımından genel hükümlere göre tek suç sayılacağını ifade ederek bu konudaki önergemi desteklemezken, Hükûmet adına konuşan sayın bürokrat aynı alacağın taksitlendirilmesi adına verilmiş bile olsa her bir çek yaprağının ayrı suç oluşturacağını ifade etmiştir.

Sayın milletvekilleri, maddede verilecek cezanın üst sınırı, benim gibi birçok insanın da bin beş yüz gün olarak algılamasına karşın, iktidar kanadı ve Hükûmet görüşüne göre çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olamayacağı öngörülmektedir. Bu durumda aynı anda infaz edilmemek hâlinde karşılıksız çek sebebiyle her bir çek yaprağı için ayrı cezalar öngörüldüğünden, on yıllarca hapse karşılık gelen cezalar ortaya çıkmaktadır. Düzenleme bu hâliyle ne adalete ne hakkaniyete ne de ceza hukuku genel ilkelerine uygun bulunmamaktadır.

Sayın milletvekilleri, tasarının en önemli maddesi ise tasarıya bir önergeyle eklenen geçici 2’nci maddesidir. Bu maddede, 1.11.2009 tarihi itibarıyla haklarında soruşturma, kovuşturma ya da mahkûmiyet olan kişilerin alacaklıyla anlaşmaları ya da borçlunun iki yılı geçmeyecek, 1/4/2010 yılına kadar bir taahhüdü karşılığında hakkındaki işlemin durdurulmasına karar verileceği öngörülmektedir. Yukarıda açıkladığım görüşler çerçevesinde, tasarının sorunları çözmeyeceği, daha da karmaşık hâle getireceği gerçeği yanında bu madde ile de yalnızca meselenin bir miktar öteleneceği anlaşılmaktadır. Borçlulara ödeyebilme imkânı sağlanması, alacaklıların da bu vesileyle alacağına ulaşabilme imkânı adına bu yaklaşıma olumlu bakmakla beraber, maddenin eksiklerini de ifade etmeliyim.

Düzenlemeye göre, verilecek taahhütnamenin kriterleri konulmadığından, örneğin bu iki yıl içerisinde borçlarını ne şekilde taksitlendireceği, taksitlerin esas borca bir orantısının olup olmayacağı belirlenmediğinden, belirlenen iki yılın son günü ödeme yapılacağını taahhüt etmek borçluları bu imkândan faydalandırmaya yetmektedir. Bu durum istismara açık bulunmaktadır.

Bu maddenin bir amacı da değerli milletvekilleri, eğer alacaklıların alacağını temin etmesine yardımcı olabilmekse, en azından başta faiz olmak üzere ferî alacaklar bakımından ödemeyi daha cazip hâle getirecek bir anlayışın maddede yer alması gerektiğini düşünmekteyim. Bu görüşümü Komisyonda da ifade ettiğimde, Sayın Komisyon Başkanımız, bir özel alacağa devletin müdahalesinin doğru olmayacağı görüşünü ifade etmişti fakat Meclisimiz, kredi kartları meselesi yaşandığında, özellikle faiz indirimlerini içeren bir düzenlemeyi, özel alacak olmasına rağmen, yapmayı uygun bulmuştu. Ben, bu borçların ödenmesinin temini arzu ediliyorsa, burada da ana borç esas alınmak suretiyle faiz ve yan ödemeler için bir inisiyatif geliştirilmesinin kanunun amacına daha uygun olacağını kişisel olarak düşünmekteyim.

Tasarının yasalaşması hâlinde her dosya bakımından lehe, aleyhe kanun değerlendirilmesi gerekeceğinden, mahkemeler bakımından iş yükünün oldukça artacağını söylemek abartı olmayacaktır sanırım.

Sayın milletvekilleri, şu an Türk yargı sistemi içerisindeki davaların yüzde 20’ye yakınının çek ve çeke bağlı yargılamalar olduğu bilinmektedir, bu çok önemli bir sayıdır. Âdeta mahkemeler çek suçlarını yargılayan birer çek mahkemesine dönüşmüşlerdir. Şimdi yaptığımız bu tasarıyla da tasarı içerisindeki maddeler sebebiyle, her mahkeme, her bir çek dosyasını tekrar ele alıp eski ve yeni kanun arasında lehe, aleyhe kanun uygulaması yapmak zorunda kalacaktır. Bu da mahkemelerin elindeki iş yükünü çek suçları bakımından 2 katına çıkarması mümkün olacak, zorunlu hâle getirecek bir düzenlemedir. Bu da bu tasarıdan sonra adliyelerin çek suçları bakımından iş yükü yüzde 30’lara, belki 40’lara çıkacak demektir. Ne yazık ki bütün ikazlarımıza, uyarılarımıza rağmen bu hususu da Komisyonda düzeltmek mümkün olamamıştır.

Sayın milletvekilleri, sonuç itibarıyla, sorunları çözmek, ticari hayatı rahatlatmak ve güvenli kılmak adına gerçekçi çözümler üretmeyen, sadece sorunları öteleyerek daha karmaşık hâle getiren bu tasarı üzerinde çok daha ciddi çalışmalara muhtaçtır. En azından, var olan bu sıkışmışlığı bir nebze rahatlatabilmesi umuduyla, Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu olarak tasarının hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yalçın.

Tümü üzerinde söz isteyen Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, antidemokratik sistemlerin, yaşamın her alanına ilişkin çekleri sahte ve karşılıksız kalmaya mahkûmdur. Bu mahkûmiyetin benzeri olan AKP’nin açılım vaadi de bu sendromu bugün tarih itibarıyla yaşamaktadır.

Bakınız, insan hakları günlerini andığımız bir zaman dilimi içinde ülke olarak oldukça sancılı bir süreçten geçmekteyiz. Türkiye, bugün tarih itibarıyla gerçek anlamda demokrasi ve hukuk sınavıyla karşı karşıyadır. Çeyrek asırdır devam eden şiddet ve çatışmalı ortamın biteceği umudu veren “güzel günler” söylemleri tükenme noktasına gelmiştir. Ne yazık ki, yeteri kadar cesaret gösteremeyen Hükûmet ve yandaş güçler, ülkeyi yeniden karanlık günlere götürmek üzere uzlaşma görüntüsü içindeler.

Bunun doğal sonucu olarak, bütün engellemelere ve antidemokratik yasa ve uygulamalara rağmen milyonların desteğini almış, Parlamentoya girmiş, yüzlerce belediye başkanlığı ve binlerce meclis üyeliği kazanmış Demokratik Toplum Partisi yeniden kapatılma tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu tehdit, iktidar ve muhalefet tarafından gizli bir anlaşmayla benzeşerek ve uzlaşarak körüklenmektedir. Görülüyor ki, Kürt sorununun demokratik çözümsüzlüğünde oldukça iyi anlaşıyorlar.

Son iki üç gündür AKP kanadının bunu daha açık bir şekilde yaptığını ibretle izliyoruz. Bakınız, Anayasa Komisyonu Başkanı ve bir anayasa hocası olan Sayın Kuzu, gece gündüz TV kanallarını dolaşarak âdeta Anayasa Mah-kemesinin vermesini istediği kapatma kararının gerekçesini okur gibi talihsiz yorumlar yapmaktadır. Yine, Sayın Cemil Çiçek, her zaman olduğu gibi dün akşam –bakınız dün akşam da- yine bir televizyon kanalında teorik olarak parti kapatmalara karşı olduğunu söylüyor, ama politik ve pratik olarak Türkiye’deki parti kapatma örneklerini mevcut yasalarla ve İspanya’daki Batasuna’nın kapatılması kararını da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyle örneklendiriyor ve böylece, özet olarak, Sayın Çiçek DTP’nin tabelasını in-dirmek istiyor ama Sayın Çiçek durumdan vazife çıkarmasın. Kürtler ve demokrasi güçleri bugüne kadar onlarca demokratik parti tabelasını asmıştır ve asmaya da devam edecektir. İşte, Sayın Çiçek’in teorisiyle pratiği birbiri-ni böylece tamamlıyor. Ne yazık ki bu çifte standartlı bütüncülük ülkede çiçek açmıyor, ülkenin toplumsal dokusuna diken gibi batıyor ve toplumsal ba-rışı da arkadan hançerliyor.

Değerli arkadaşlar, ülke gerçekleri yirmi beş yıllık ezberleri geride bırakma zorunluluğunu dayatıyor. Hiç kimsenin başını kuma gömüp toplumsal barışı kum fırtınasına savurmaya hakkı yoktur, halk bunu sorgulayacak ve tarih de bunun hesabını soracaktır.

Değerli arkadaşlar, her şeyden önce, hangi parti olursa olsun kapatılmasını çağ dışı ve antidemokratik bir uygulama olarak değerlendiriyoruz. Parti kapatma, çağımız değerlerine, demokrasi ve hukuka uygun düşmemekte, Türkiye bu ayıptan bir an önce kurtulmak zorundadır.

Bir yandan “açılım” diyeceksiniz, diğer yandan ise Kürt halkına ve demokratik güçlere her tür baskıyı ve şiddeti reva göreceksiniz. Böyle bir kandırmacaya halkımız kanmayacaktır. Sokaklarda yaşanan olaylara kolluk güçlerinin orantısız güç kullanımı gerilimi daha da tırmandırmaktadır. Göstericilerin üzerine hedef gözetilerek ateş açılmaktadır. Bu tablo, bölgede açık bir olağanüstü hâl rejiminin yaşandığını ortaya koymaktadır.

Bakınız, son iki haftadır düzenlenen demokratik gösterilerde, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu bini aşkın kişi gözaltına alınmış, çoğu çocuk olmak üzere 150’yi aşkın kişi de tutuklanmıştır. Yine, Demokratik Toplum Partisi Genel Merkez Binası dâhil il ve ilçe binalarına linç saldırıları pervasızca devam etmektedir. Sayın İçişleri Bakanı, âdeta seyirci ve alkışlayıcı konumuna düşmüştür. Dicle Üniversitesinde okuyan Aydın Erdem isimli bir gencimiz vurularak öldürüldü, on yedi yaşındaki Serap Eser kızımız bir çılgınlığın kurbanı, Tokat’ta 7 gencimiz ise bir provokasyonun kurbanı. Peki, artık bu kurbanlara son vermenin zamanı gelmiş geçmemiş midir? Şimdi, bu bilanço, çözümün ne denli acil ve yakıcı olduğunu bir kez daha somut bir biçimde ortaya koymuyor mu? Bunu hep birlikte gündemimize almalıyız. Bunun tarihî sorumlusu, başta bu Meclis olmak üzere, bu ülkede barıştan, demokrasiden yana olan herkestir ama herkestir.

Evet, değerli arkadaşlar, bu sıcak gündemin yanında, bir de iktidar tarafından sürekli unutturulmaya çalışılan ağır ekonomik kriz Türkiye’yi bir kez daha derinden sarsmaya devam etmektedir. Kredi ve kredi kartları borçlularının içinde bulunduğu durum herkesin malumudur. Karşılıksız çek mağdurlarının hâli ortada. Artan yoksulluk ve işsizlik krizin hangi aşamaya geldiğini en iyi gösteren göstergelerden biri. Hükûmetin işsizlik ve enflasyon rakamları gerçekleri yansıtmadığı gibi pembe tablolar çizmeye de devam etmektedir. Ne yazık ki önümüzdeki günlerde görüşeceğimiz 2010 yılı bütçesi de Türkiye’deki yoksulluğa, işsizliğe ve gelir dağılımındaki adaletsizliğe çare olamayacağı şimdiden açık bir şekilde görülmektedir. Hükûmet, 2009 yılı bütçesinde olduğu gibi, 2010 yılı bütçesinde de krize karşı önlem alamamıştır, alması da bu mantıkla olanaklı değildir.

Ayrıca, siyasi, hukuki ve kültürel anlamda ülkemizin içinde bulunduğu karanlık tablonun da yakın bir tarihte çözüme kavuşacağı düşüncesi ve umudunu da giderek kaybetmek üzereyiz. Kuşkusuz, yaşamsal sorunlar birbirinden bağımsız ele alınamaz. Her fırsatta dile getirdiğimiz gibi, ülkemizin ekonomik refah düzeyi ancak ve ancak siyasi ve hukuki alanlarda yapılacak demokratik düzenlemelerle elde edilecek barış ortamıyla olanaklıdır.

Değerli milletvekilleri, ekonomik dalgalanmalarla birlikte, karşılıksız çek sayısı ve bu konuda açılan dava ve icra takibi sayısı her geçen gün daha da artmakta. Türkiye’yi etkisi altına alan ciddi ekonomik krizin bir sonucu olarak çekten kaynaklanan dava ve icra takiplerinin doruk noktasına ulaştığı ve bunun daha da süreceği Hükûmetin basiretsiz politikalarından net bir şekilde anlaşılmaktadır.

Tasarının tümü incelendiğinde, köklü bir değişimin getirilmediği anlaşılacaktır. Ancak son günlerde, yüklü miktardaki çekler nedeniyle beş yıla kadar hapis cezası almış insanların ailelerinden gelen çığlıkları duymamak da olanaksızdır. Hapis gibi hürriyeti bağlayıcı bir ceza karşısında, insanlar artık alacaklarını, içinde bulundukları ve hak etmediklerini düşündükleri uzun süreli ceza nedeniyle isyan etmektedirler. Yürürlükteki yasa ve uygulaması, karşılıksız çek suçunu uzun süreli hapis cezalarıyla cezalandırmanın herhangi bir caydırıcılığı da olmadığı gerçeği ortaya çıkmıştır. Üstelik her geçen yıl karşılıksız çek sayısı artmış ve bu nedenle mahkûm olanlar cezaevlerinin kapasitesini bile zorlar hâle getirmiştir.

Değerli üyeler, bir suçu ve cezasını onu yaratan şartlardan bağımsız olarak ele almak mümkün değildir. Hangi ticaret erbabı çekinin karşılıksız kalmasını ve yazılmasını isteyebilir? Herkes çeklerini ödeyebilmek, itibarını korumak ve geliştirmek arzusuyla ticari hayatını sürdürmek ister, kötü niyetli kişiler tabii ki bunun dışında.

Kısacası, karşılıksız çek için öngörülen hapis cezası, ceza politikası açısından kendisinden beklenen sonucu yaratmamıştır. Kişileri uzun süreler boyunca hapiste tutmak, çalışmalarını, kazanmalarını, borçlarını ödeyebilmelerini engellemekten başka bir işe yaramadığını söyleyebiliriz. Kaldı ki Yargıtayın bu yasaya ilişkin görüşlerinde ifade ettiği gibi, karşılıksız çek suçları gerçek ve tüzel kişilerin ticari ilişkilerinden kaynaklanan ve edimin yerine getirilmesine yönelik yaptırımları içermektedir. Bir ticari ilişkiden kaynaklı borcun yerine getirilmemesi ve suç olarak tanımlanması mümkün görülmemektedir. Suç genel teorisindeki sorumluluk esaslarına aykırı bir şekilde suç tipi tarif edilmektedir burada. Çek, genel olarak özel bir hukuk alanını ilgilendiren bir kambiyo senedi türüdür ve Türk Ticaret Kanunu’nda böylesi düzenlenmiştir. Karşılıksız çek düzenlemenin cezai yaptırıma bağlanmasının hiçbir hukuki ve mantıklı gerekçesi yoktur diye düşünüyoruz. Çekin karşılığının ödenmesini sağlamak için ceza yaptırımının uygulanması hukuka aykırı düşer. Anayasa’nın 38’inci maddesinde de belirtildiği gibi, özel kaynaklı taahhütlerden doğan borcun ihlaline bir suç ve ceza hükmünün bağlanamayacağını hüküm altına almıştır. Peki, Anayasa’nın bu maddesi de bağlayıcı değil midir?

Bakınız, tasarının 5’inci maddesiyle düzenlenen yeni hükümle birlikte değişen bir şey olamayacağı gerçeği de ortada. Kişiler, verilen adli para cezasını ödeyemedikleri takdirde yine hapis cezasıyla karşı karşıya kalacaklardır. Uygulamada, parası olmayana ve bu nedenle çekini ödemeyene devlet para cezası kesiyor. Peki, parası olmadığı için bu cezayı da ödeyemeyenler ceza miktarı kadar hapis yatmayacaklar mıdır? Dikkat edilirse bu cezanın, karşılıksız çekin ödenmesiyle hiçbir ilgisi ve alakası yoktur. Çünkü, para cezasına hükmedilenler, bir yerlerden para bularak para cezasını devlete ödeyebilseler de karşılıksız çekten alacağı olanın eline bir metelik dahi geçmeyecektir. Dolayısıyla, çek hamili de mağdur edilmektedir. Cezayı ödeyemediği için hapis yatan kişiler, işlerini ve para kazanma olanaklarını kaybedeceklerinden, alacaklılar da paralarını tahsil umudunu hepten bu kez yitirmiş olacaklardır.

Burada, bir açıklama daha yapmak gerekir. Borç-alacak ilişkilerinin yasal belgesi, borç senedi yani bonodur.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde, bir kambiyo türü olan çek, işlevine göre kullanılmamakta, ne yazık ki tıpkı bir bono ya da kredi kartı gibi vadeli işlerde kullanılmaktadır. Oysaki bir ödeme aracı olan çek, bankaların ve de tefecilerin kötü niyetleri ve suistimalleri nedeniyle yanlış kullanılmaktadır. Bize göre, çek konusunda yaşanan en büyük sorun, bankalara yeteri kadar sorumluluk yüklenmemesinden kaynaklanmaktadır. Bankalar neredeyse önüne gelen her başvuruya, bu başvuruyu değerlendirmeden, yeteri kadar araştırma ve inceleme yapmadan, kişilere çek hesabı açmaktadırlar.

Bankaların sorumluluğunun az olması, karşılıksız çek sorununun bu hâle ulaşmasının en önemli, belirgin nedenlerinden biridir. Ne yazık ki görüştüğümüz bu tasarı da bankaların yeteri kadar sorumluluk almasına ilişkin bir düzenleme içermemektedir.

Burada yapılması gereken: Banka nasıl kredi sözleşmesi yaparken yeteri kadar araştırma yapıyorsa, kefil veya ipotekle garanti altına alıyorsa, çek hesabı açarken de buna benzer bir sorumluluğu ve araştırmayı göstermeleri gerekiyor. Bizce yapılması gereken, çıkan her karşılıksız çek yaprağı için bankanın sorumlu tutularak çek miktarını ödemesini sağlamaktır. Daha sonra, bankanın çek hesabı olan müşterisinin karşılıksız çıkan çeki için ödediği miktarı faiziyle rücu edebileceği koşulunu da koymak gerekir.

Değerli arkadaşlar, dikkat edilirse burada çek hamili, yani hiçbir kusuru olmayan kişi korunmaya çalışılmaktadır. Ayrıca böyle bir uygulamanın ardından karşılıksız çek düzenleme olaylarında büyük bir düşüş yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Bu tür radikal düzenlemeler yapılmadığı takdirde, biz bu çek konusunda daha çok sorun yaşar ve tartışır olacağız.

Değerli arkadaşlar, bir de tasarının geçici 2’nci maddesiyle karşılıksız çekler nedeniyle haklarında soruşturma ve kovuşturma başlatılmış ya da kesinleşmiş bir hükümle mahkûm olan kişilere iki yıllık bir ödeme süresinin verilmesi hadiseyi çözmemekte, beklentilere hiçbir şekilde de cevap olamamaktadır. Kaldı ki bu hükümle birlikte bu düzenlemeden yararlanacak olan kişi sayısı bizce çok az bir orandadır çünkü bu suçtan dolayı mahkûm olan bu kişilerin haklarında şikâyetçi olan kişilerle anlaşmaları hâliyle zor bir durum. Zira, şu an bu suçtan cezaevlerinde bulunan kişilerin birçoğu ekonomik ilişkilerinden koparıldığı ve bu nedenle maddi olanaksızlıklar içerisine düştükleri için, bize göre, çek konusunda yaşanan sorunların bu şekilde çözüme kavuşamayacağı gerçeği malumunuzdur diye düşünüyorum.

Son olarak: Kısaca sunduğum bu nedenler karşısında, tasarının bu şekilde yasalaşması hâlinde bile gelecek dönemlerde yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulacaktır. Bu nedenle, zaman ekonomisi açısından da dikkate aldığımız zaman, bu tasarının daha da detaylı bir araştırma ve soruşturmaya tabi tutularak sonuçlandırılması gerektiğini söylüyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Geylani.

Tasarının tümü üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 445 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önemli bir konuyu tartışıyoruz, görüşmelerine başlıyoruz. Gerçekten, çekle ilgili işlemler, bugüne kadarki kabul edilme oranı ve yoğunluğu, çekin ticaret hayatımızda, ekonomide son derece ağırlığa, öneme sahip olduğunu çok net olarak göstermektedir.

Hepinizin bildiği gibi -ki arkadaşlarımız da konuşmalarında belirttiler- çek, esas itibarıyla bir ödeme aracı, daha doğrusu bir ödeme talimatı yani bankada varlığı bulunan bir nakdin ilgili kişiye ödenmesi talimatı. Bütün dünyada bu şekilde uygulanıyor, Türkiye’de de bu şekilde uygulama imkânı var, uygulama biçimi var. Dünyadakinden farklı olarak, Türkiye şartlarında yeni bir sistem geliştirildiğini, özellikle vadeli çek uygulamasıyla, söylemek mümkün. Bu -sanıyorum- dünyada çok sınırlı sayıda ülke tarafından uygulanan bir yöntem yani biraz önce tanımını yapmaya çalıştığımız ve esas itibarıyla ödeme talimatı olan çeke farklı bir fonksiyon yükleme şeklindeki uygulama Türkiye’de çok yaygın bir şekilde ticari hayatta yerini almış durumda, dünyada da çok fazla uygulaması yok.

Tabii bu yönüyle zaman zaman tartışmalarda şu da yaşanıyor: Aslında bu açıdan bakıldığında çek tanımına uymamaktadır yani “Vadeli çek, fonksiyonu itibarıyla, ödeme aracı olan, ödeme talimatı olan çekin fonksiyonlarını taşımamaktadır.” şeklinde zaman zaman tartışmalar ve itirazlar yapılıyor. Bu doğrudur esasında değerli arkadaşlar. Bu tartışmalar, bu itirazlar doğrudur. Buna başka bir isim de verebilirsiniz yani mutlaka “ileri düzenleme tarihli çek” ya da vatandaşın ifadesiyle “vadeli çek” demeyebilirsiniz, başka bir isim verebilirsiniz ancak bu isim bunun şu andaki fonksiyonunu, ifa ettiği fonksiyonu, önemi ortadan kaldırmaz. Bir realitedir, bir gerçektir, Türkiye’de böyle bir uygulama vardır ve bu uygulama uzun yıllardan beri Türkiye’de vardır, yoğun olarak da uygulanmaktadır. Yani ticari hayatımız, ticaret, iş adamlarımız, herkes bunu kabul etmiştir, bunu benimsemiştir, özümsemiştir ve küçümsenmeyecek bir geçmişi vardır. On yıllardan daha fazla bir geçmişi vardır, kabulü vardır, yoğunluğu vardır. Zaten kabul edilmediği takdirde taraflarca uygulanması mümkün değil. Dolayısıyla bu tartışmalara bu şekilde bakmak lazım. Yani bu tartışmalar, bu itirazların sonucunda “Madem dünyada yok, madem Türkiye’den ve sınırlı sayıda birkaç ülkeden başka ülkede uygulanmıyor, özellikle Avrupa Birliğinde ve gelişmiş ülkelerde madem böyle bir uygulama yok, Türkiye’de de olmasın, bunu mevzuatımızdan çıkaralım, bunu ortadan kaldıralım.” şeklinde birtakım düşünceler, eleştiriler gündeme de gelebiliyor. Buradan yola çıkarak, buradan hareketle burada şunu söylemek lazım her şeyden önce: Türkiye’de Türkiye ekonomisi de Türk milleti de Türk vatandaşı, Türk iş adamı da kendi şartlarına özgü birtakım araçlar geliştirebilir. Bunun hiçbir yerinde bir yanlışlık, sakınca yoktur. Tamamen kendi iç dinamiklerimiz çerçevesinde, ekonominin şartları, tarihî gelişimimiz çerçevesinde böyle bir uygulama ortaya çıkabilir. Yani biz de üretebiliriz, kendi insanımız da böyle bir formül bulabilir, böyle bir mekanizmayı harekete geçirebilir, böyle bir sistemi oturtabilir. Bunda bir yanlışlık yok. Eğer beğenmiyorsak ya da çok yoğun eleştirilerimiz varsa mutlaka yerine alternatif olacak, bunun ortadan kaldırılması nedeniyle ortaya çıkması muhtemel sıkıntıları giderecek ve boşlukları dolduracak yeni bir öneri, yeni bir mekanizmayı kurmamız lazım, onu önerebilmemiz lazım. Eğer bunu öneremiyorsak, böyle bir alternatif ortaya koyamıyorsak ıslah ederek ve hukuki çerçevede, mevzuat anlamında boşlukları doldurarak yürümemiz gerekiyor. Başka bir seçeneğimiz, başka bir alternatifimiz, başka bir yöntemimiz olamaz.

Şimdi, değerli arkadaşlar, vadeli çek, birçok açıdan unique, eşsiz, Türkiye’ye özgü ve bana göre, vadeli çekin en önemli özelliği, ekonomik açıdan en önemli özelliği -yani ticari hayat tarafından kabul edilmesi, yoğunluğu, bunlar elbette reel gerçekler- aslında bir tür para, kaydi para oluşturma mekanizmasıdır aynı zamanda. Vadeli çek düzenlemekle aslında piyasaya satın alma gücü aktarılmaktadır, para aktarılmaktadır, ekonomiye para enjekte edilmektedir.

Biliyorsunuz, paranın üç tane fonksiyonu vardır: Bunlardan bir tanesi de mübadele aracı olması. Kaydi para, zaten ismi üzerinde, kaydi para. Yani kaydi para olmasaydı Merkez Bankasının piyasaya verdiği reel para, gerçek para, bildiğimiz para anlamında kullanırdık. Onun için kaydi para olarak nitelendiriyoruz ama fonksiyon açısından bakıldığında, paranın önemli fonksiyonlarından bir tanesi olan mübadele, değişim aracı fonksiyonunu ifade ediyor. Diğeri hesap fonksiyonu ve servet biriktirme fonksiyonu var paranın. Çek, iki tanesini karşılamıyor ama mübadele fonksiyonunu, değiştirme fonksiyonunu, dönüştürme fonksiyonunu tam anlamıyla karşılıyor. Neden? Malınız var, malı veriyorsunuz, karşılığında başka, bu amaçla yani ödemelerinizde kullanabileceğiniz bir kıymetli evrak alıyorsunuz ve mübadeleye, takasa aracı olarak bunu koyuyorsunuz, ileri düzenleme tarihli çeki koyuyorsunuz yani para hâline getiriyorsunuz. Bunu düzenlediğiniz zaman, bir iktisadi kıymettir ve ticarette, takasta kabul edilmektedir, mal verirken onu alıyorsunuz, daha sonra mal ve hizmet satın alımında onu kullanıyorsunuz, para gibi veriyorsunuz. Dolayısıyla bu yönüyle paradır, mübadele aracıdır, takas aracıdır ve bu fonksiyonu son derece önemlidir.

2008 yılında takasa verilen çeklerin miktarı 265 milyar lira civarındadır. 2008 yılında tahsil amacıyla takasa verilen çeklerin tutarı 265 milyar liradır. Takasa verilmeyenler, verilmeden tahsil edilenler bu kapsam dışındadır. 2008 yılında millî gelirimizin 950 milyar lira olduğu dikkate alınırsa, 265 milyar liralık bir kullanım alanının inanılmaz bir rakam olduğunu kabul etmemiz gerekiyor, yaklaşık yüzde 28’i. Yani millî gelirimizin yüzde 28’ine yakın, vadeli çek kullanımı söz konusudur Türkiye’de, en az. Takasa verilmeyen, takas dışı yöntemlerle işlem gören çekleri de buna ilave ettiğinizde bu rakam daha da yükselecektir, onu bilemiyoruz. Ama bu hâliyle bile 265 milyar lira yani 265 katrilyon liralık bir kullanım alanı, gerçekten vadeli çekin ne kadar benimsendiğinin, ne kadar yoğun bir şekilde kullanıldığının çok net yansıması ve göstergesidir.

Adet olarak da bu rakamları verirsek sanıyorum onun büyüklüğünü teyit etmiş oluruz. Bakın, 2008 yılında 265 milyar lira, adedi de 25 milyon 611 bin adet çek kullanılmış, takasa verilmiş. Düzenlenmiş, tahsil amaçlı olarak kullanılmış 25 milyon 611 bin adet, tutarı bu.

Burada ilginç olan bir husus daha var değerli arkadaşlar. Karşılıksız çıkan oran yüzde 5 civarında, sadece yüzde 5 civarında yıllar itibarıyla bakıldığında da. Bakın, takasa ibraz edilip karşılıksız kalan çek tutarı -yine aynı yıl için söylüyorum- 2008 yılında 13 milyar 317 milyon lira, 13 katrilyon lira. Toplam rakamı ne kadardı? 265 milyar lira. Sadece yüzde 5. Yani yüzde 95 oranında vadeli çek sistemi çalışıyor, işliyor, fonksiyonunu ifa ediyor ve taahhütler zamanında yerine getiriliyor yüzde 95 oranında.

Dolayısıyla, bu rakamlar sistemin başarılı olduğunu, başarıyla uygulandığını, kökleştiğini, kabul edildiğini çok net olarak ifade etmektedir, göstermektedir. Bunun başka hiçbir izahı yoktur değerli arkadaşlar. Bir sistem yüzde 95 oranında, en az yüzde 95 oranında başarılıysa, kabul edilmiş ise, uygulanıyor ise, bu başarılıdır, başarılı bir sistemdir; bizim ürünümüzdür, Türkiye’nin, Türk insanının ürünüdür, başka ülkelerde yoktur ancak çok başarılıdır. Ticarete derinlik kazandırmaktadır, ticaretin ve işlemlerin hacmini inanılmaz oranda artırmaktadır. Bunun yerine ancak para koyabilirsiniz. Yani alternatif olarak eğer vadeli çeki uygulamadan çıkarmak istiyorsanız, ortadan kaldırmak istiyorsanız ortaya onun yerine ikame edebileceğiniz tek araç vardır, tek argüman vardır, o da paradır. Yani Merkez Bankasının ihraç ettiği banknot anlamındaki para ya da onun ifade ettiği satın alma gücü anlamında para, başka bir seçenek yok. Bunu yapma şansımız var mı? Yok. En azından bugüne kadar öyle bir imkân ortaya çıkmamış, öyle bir uygulama kabiliyeti olmamış. Dolayısıyla yapılması gereken nedir? Yapılması gereken, yüzde 95 oranında başarılı olan, ekonominin, iş adamının, iş adamlarının, sistemin kabul ettiği, benimsediği, özümsediği bu mekanizmayı, hataları varsa onları gidererek, onları ortadan kaldırarak minimum hatayla daha başarılı bir şekilde uygulamasını sürdürmeye çalışmaktır, yapılması gereken budur.

Bunu şunun için de söylüyorum değerli arkadaşlar: Zaman zaman -ki ben muhalefet şerhlerinde rastladım, gördüm- özellikle hapis cezasıyla ilgili, yani karşılıksız çıkan çekler muvacehesinde uygulanan hapis cezasının tümüyle kaldırılmasına yönelik birtakım talepler de gündeme geldiğini gördüm, zaman zaman buradaki konuşmacı arkadaşlar da bunu ifade ettiler. Ancak hiç kimse kusura bakmasın değerli arkadaşlar, böyle başarılı şekilde uygulanan bir sistemi ortadan kaldırmak istiyorsanız, yerle bir etmek istiyorsanız bu önerileri getirebilirsiniz. Yani hapis cezasının kaldırılması demek vadeli çek sisteminin, 265 milyar liralık ticaretin, mübadelenin büyük oranda -tamamen demeyelim ama- ortadan kaldırılması demektir. Ticarete ve ekonomiye gerçekten inanılmaz bir darbe vurmak anlamına gelir.

Neden? Neden bu kadar başarılı bu vadeli çek uygulaması? Ne kadar itibar görüyor, neden itibar görüyor insanlar arasında, hem alanlar hem de verenler arasında? Tek bir nedeni var değerli arkadaşlar: En büyük faktör, tek neden demeyelim ama en temel faktör, en önemli faktör hiç kuşkusuz arkasındaki hapis cezasıdır, hapis cezası müeyyidesidir. Siz bunu, çekin, vadeli çekin arkasından aldığınız takdirde vadeli çek uygulaması bir anda çöker, biter çünkü malını veren ve karşılığında çek alan kişi, tacir, ticaret erbabı çok iyi biliyor ki ödenmediği takdirde karşılığı -hem alan için geçerli hem veren için geçerli, hem keşide eden için geçerli hem muhatap olan için geçerli- bu çekte belirtilen rakam ödenmediği takdirde, karşılığında ciddi bir hürriyeti bağlayıcı müeyyide söz konusu, hapis cezası söz konusu; üç yıla kadar, üç yılı geçemiyor biliyorsunuz. Dolayısıyla bunun tüm ekonomi tarafından kabul edilmesine, itibar görmesine temel neden olan faktör de bu, yani hapis cezası.

Son derece başarılı ve geriye dönme oranı da ihmal edilebilecek kadar -yüzde 5 oranında- düşük olan bir mekanizmayı ve ekonomiye katkısı ispatlanmış, tespit edilmiş bir mekanizmayı ortadan kaldırmak istiyorsanız, yok etmek istiyorsanız o zaman hapis cezasının kaldırılmasını önerebilirsiniz. Aksi hâlde bu sistem bir bütündür, hapis cezasıyla bir bütündür ve bu şekilde uygulanması gerekir.

Bakın değerli arkadaşlar, böyle bir şey olduğu takdirde, çek kullanımında, vadeli çek kullanımında ve ticarette ciddi bir daralma meydana geldiği takdirde, bu, talebin düşmesi anlamına gelir. Hiç kuşkusuz olarak ekonomide talebin kasılması, ticaretin azalması, talebe olan talebin azalması anlamına gelir. Bu ne demektir? Millî gelirin düşmesi ve fabrikaların bir kısmının kapanması, insanların mallarını satamaması ve gelirlerinin azalması anlamına gelir değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, bu gibi önerilerde bulunurken bu önerilerin hangi anlama geldiğini, nereye gidebileceğini de tam olarak bütün boyutlarıyla ortaya koymak gerekir. Aksi hâlde, olaya sadece bir açıdan bakarsak, bir cenahtan, bir çerçeveden bakarsak eksik olur, ki o açıdan bakıldığında da eleştirilerin ben doğru olmadığını söylemem gerekiyor. Bu eleştirileri ortaya atan arkadaşlarımızın argümanları, temel referansları şu: Dünyadaki hukuk sisteminde böyle bir uygulama yok ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı, Anayasa’mıza aykırı. Yani özel ilişkilerden doğan bu tür bir muamelede hapis sonunda edimlerin yerine getirilmemesi nedeniyle hürriyeti bağlayıcı bir ceza uygulanmasının Anayasa’mızın 38’inci maddesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı iddiasını gündeme getiriyorlar en çok itiraz eden arkadaşlarımız. Bu da doğru değil, bakın, arkadaşlar, bunlar tartışılmış, bunu siz de çok iyi biliyorsunuz.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4’üncü Protokol 1’inci maddesinde aynen okuyorum “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememiş olmasından dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.” Burada anahtar kelime şu: “…getirememiş olmasından…” Bir mücbir sebebi işaret ediyor, bir zorunluluğu işaret ediyor. Bunun da ispat edilmesi gerekir. Zaman almamak için, Anayasa Mahkemesinin de … Yine 3167 sayılı Kanun’la ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi’ne götürülen bu konu, yani hapis cezası uygulanamaz, Anayasa’nın 38’inci maddesine aykırı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve Anayasa Mahkemesi de Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiş; somut olarak, doğrudan bu konu, tartıştığımız konu üzerinden gidilmiş.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, burada herhangi bir sıkıntı yok, sistem doğrudur. Elbette eksiği vardır, zaman zaman sıkıntılar ortaya çıkabilir. Bu da doğaldır. Ha, bu tür problemler ortaya çıktığında da minimize etmeye çalışmak da bizim görevimizdir, ayrı bir konu ama sistemin geneli, işleyişi itibarıyla bir problem yoktur.

Şimdi, çek konusu, yoğun olarak karşılıksız çek tanzim eden, bu nedenle hapis cezasıyla karşı karşıya kalan ya da tehdidiyle karşı karşıya kalan veya buradan dolayı hüküm giyen bazı vatandaşlarımızla ilgilidir ve gerçekten şu anda bu konuyla ilgili sıkıntı yaşıyoruz. Hepimize de intikal ediyor, bütün milletvekillerimize -sanıyorum- iktidarıyla, muhalefetiyle intikal ettiriliyor ve kendilerini “çek mağduru” olarak tanımlayan bu vatandaşlarımız bu sorunlarının çözülmesini istiyorlar ve esas beklentileri de affedilmeleri yani bu verilen hükümlerin ortadan kaldırılmasını talep ediyorlar.

Tabii, şimdi, ortada bir sorun var. Böyle bir adım atabilmemizin önünde bir engel var. Bu bir özel hukuk ilişkisi yani taraflar anlaşmışlar, malı veren yani çeki kabul eden, çekin muhatabı olan kişi çekin arkasındaki hapis cezasına güvenerek ödeme aracı olarak çeki kabul etmiş ve bu çek ödenmemiş, o kişi de yani keşide eden de şu anda hapiste ve biz diyoruz ki veya talep şu şekilde: “Biz bu hapis cezasını kaldıralım, bunları affedelim.” Bizim kamu otoritesi olarak Meclisin ya da devletin böyle bir şey yapabilmesi için zarar görenin zararlarını tazmin edebilmesi gerekir değerli arkadaşlar çünkü o güven nedeniyle böyle bir ilişki oluşmuş aralarında. Bizim onu karşılamadan, onu telafi etmeden böyle bir düzenleme yapma şansımız yok. Yani af getiremeyiz, bir af burada uygulanamaz. Ama bir de sorun var, sorunu da çözmemiz gerekiyor.

İşte, bu nedenle ek 2’nci maddeyle bir orta yol bulunduğunu düşünüyorum ve bu da hem mantığını bozmuyor sistemin hem bir af düzenlemesi içermiyor ama aynı zamanda bu tür insanlara bir imkân sağlıyor, tekrar bir fırsat veriyor. Yani infazın, kovuşturmanın ertelenmesi, askıya alınması yöntemiyle bunu sağlıyoruz. Yani özetle şunu yapıyoruz, bu nedenle hapiste olan ya da kovuşturma tehdidi altında bulunan vatandaşa diyoruz ki: “Sen sana imkân verildiği takdirde bu borcu ödeyebileceğini düşünüyorsan…” Diyor ki: “Ben hapiste olduğum zaman bunu ödeme şansım yok çünkü orada çalışamam, hapiste çalışamam, ticaret yapamam, bu borcu da ödeyemem. Onun için benim çıkmam lazım bu borcu ödemem için.” Aslında mantık doğru. O zaman diyoruz ki: “Tamam, sana bir fırsat veriyoruz -eğer düzenleme kabul edilirse- çık, çalış ve borcunu öde.” Bu imkânı sağlıyoruz ve ne alacaklıyı ne de borçluyu mağdur etmiyoruz değerli arkadaşlar.

Tek taraflı bir irade ortaya koyarak dengeyi bozamaz devlet. Dengeyi bozduğu zaman, dengeyi düzeltmek için başka birtakım adım atması gerekir, başka birtakım külfete katlanması gerekir, maliyet ödemesi gerekir. Bunun da yapma imkânı olmayacağına göre bana göre en ideal formül budur. Hem çek mağduru olarak nitelendirdiğimiz vatandaşlarımızın problemleri çözülüyor bana göre hem de alacaklı açısından da alacağın ödenmesi noktasında bir yol açılıyor, bir kanal açılıyor, bir imkân ortaya çıkıyor.

Ha, bu düzenlemenin sonucunda bütün bu şekildeki borçlar ödenir mi? Hayır, ödenmez, bunu ben de biliyorum, ama ne kadar ödenirse o kazançtır ekonomi açısından, alacaklılar açısından borçlular açısından. Dolayısıyla, bu noktadan da bakıldığında herhangi bir yanlışlık yoktur.

Değerli arkadaşlar, biraz önceki konuşmacının, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına konuşan konuşmacının, DTP hakkındaki kapatma kararı veya şu andaki kapatma süreciyle ilgili bir açıklaması oldu. Devletin AK PARTİ’yle birlikte DTP’yi kapatmaya çalıştığı anlamına gelecek -kelimeler belki aynı olmayabilir- veya bu içerikte bir ifade ortaya koydu.

Böyle bir ifadeyi, böyle bir açıklamayı, gerçekten, tek kelimeyle -tabii, ben çok ağır ifadeler kullanmayacağım, kullanmak istemiyorum, ama- basit, içi boş, anlamsız, saçma bir ifade olarak söylemem gerekiyor değerli arkadaşlar.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Cemil Çiçek ve Burhan Kuzu’nun beyanlarını verdi.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın, birazcık muhakeme yapma imkânı olsa…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Cemil Çiçek ve Burhan Kuzu’nun açıkladığı şeyleri söyleyin o zaman Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …birazcık detaylı değerlendirilse, böyle bir şeyin hiçbir şekilde olmasının mümkün olmadığını bilmesi gerekir. Süreç bellidir. Bir siyasi partinin kapatılmasıyla ilgili, nasıl başlar, nasıl yürür, süreç bellidir değerli arkadaşlar.

Siz onu bırakın, kendinize bakın. Kapattırmak için her türlü çaba içerisindesiniz, her türlü şeyi yapıyorsunuz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ne yapıyoruz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Konuşmacılarınızın sözlerine bakın. Konuşmacılarınız… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Canikli

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bir defa, bakın, legal olarak faaliyette bulunan bir siyasi partinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen toparlayınız.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Bunu söyleyerek kapatma niyetinizi ortaya koyuyorsunuz!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biz, değerli arkadaşlar, bütün sözcülerimiz…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Aynı şeyi yapıyorsunuz!

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sen niye karar veriyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, siyasi partilerin kapatılmasının çözüm olmadığını ve karşı olduğumuzu her defasında açıkladık ve izah ettik, kamuoyuyla paylaştık, ondan yana bizim bir sıkıntımız yok, ama her şeyden önce legal faaliyette bulunan bir siyasi partinin, terör ya da güç kullanma konusuyla ilgili, terör örgütüyle ilgili, arasındaki mesafesini çok net olarak ortaya koyması gerekir. Ama, konuşmacılara baktığınız zaman, tam aksine, orayla organik bağ kurulabilecek açıklamalar o kadar çok yapılıyor ki değerli arkadaşlar.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Yargının görevini niye üstleniyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Dolayısıyla, bunu biz değil siz yapıyorsunuz, kendiniz yapıyorsunuz. Kendinize bakın.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Siz kendinize bakın.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Önce kendi konuşmalarınıza dikkat edin. Böyle bir ayıp açıklama yapılabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Siz sözcülerinizin açıklamalarına bakın Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Biz demokrasiye inanıyoruz, biz hukukun üstünlüğüne inanıyoruz, yürekten inanıyoruz ve bugüne kadar attığımız adımlarda da bunların izlerini çok net olarak görmek mümkün değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, eğer hukuk ve hukukun üstünlüğü, demokrasi yürüyecekse, devam edecekse -ki öyle olması gerekir- buna herkesin samimiyet göstermesi gerekir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Canikli, demokrasiyi askıya aldınız, demokrasi yok artık.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Sayın Kılıçdaroğlu, sizinle ilgili değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Biraz önce Sayın Konuşmacı o nedenle bir suçlamada bulundu. Onun için söylüyorum. Dolayısıyla, sizi ilgilendiren herhangi bir durum yok.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.01


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.13

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, tasarının tümü üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Sayın Öztürk? Yok.

Şahsı adına söz isteyen Bayram Ali Bayramoğlu, Rize Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 445 sıra sayılı çek kanunu ile ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Hepimizce malum, ekonomik gündemimiz açısından baktığımızda, bugün çek konusu hakikaten başlı başına bir hadisedir. Ancak çek konusunu gündeme getirirken dikkat etmemiz gereken, gündemde konuşulan konulardan çok işin realite açısından nasıl olduğunu çok iyi anlamak. Çekin fonksiyonu, çekin işlevselliği hakkında çok iyi bilgi sahibi olmamız da gerekiyor.

Özellikle, kanun gündeme geldiğinde ısrarla bir şeyin konuşulduğuna şahit oldum. Onun da sanki bir anlamda, borçlunun hakkını korumak gibi bir sorumluluğu taşıdığımız gibi bir mana ortaya çıkıyor. Bu çok doğru bir anlam yani borçlunun hakkını korumak. Ancak eşitlik ilkesi açısından baktığınızda sadece borçlunun hakkını korumak gibi bir sorumluluğunuz olmaz, aynı zamanda alacaklının hakkını da korumak gibi bir sorumluluk; ikisi aynı çerçevede değerlendirilmesi gereken bir işlev olmak zorundadır.

İşte bu minval üzerine bu kanunumuzun gündeme gelmesinde ve topluma, iş hayatına faydası noktasında dört ana unsuru nazarıitibara alabiliriz. Bu kanunla ne gündeme gelmiş oluyor?

Birincisi: Ceza kanunlarıyla uyumsuzluk olan maddelerin düzenlenmesi sağlanmış oluyor. Birincisi bu.

İkincisi: Bankaların çek verirken ve piyasaya davranış biçimleri açısından sorumlulukları biraz daha artırılmış oluyor.

Üçüncüsü ve en önemlisi, altı kalın kalemle çizilmesi gereken nokta: “Kayıt dışı ekonomi” diye bilinen ekonominin özellikle kayıt altına alınabilmesine imkân tanınmış oluyor.

Dördüncüsü de: Şu anda en çok kamuoyunda bu kanunu bekleyen, hüküm altında bulunan veya çeşitli vesilelerle yaklaşık 65 bin kişi olduğu söylenen kişilere yeni bir ödeme imkânı tanınmak suretiyle onlara yeni imkânlar tanınmış oluyor.

Ancak bunlara geçmeden önce, az evvel Sayın Canikli kısmen bahsetti ama ben de bazı rakamları vurgulamakta ve çekin öneminin ne olduğunun altını biraz daha kalın kalemlerle çizmekte fayda görüyorum.

Bakın, Türkiye’de şu anda 2009 yılı itibarıyla emisyondaki toplam para miktarımız 37,9 milyar TL, yani yaklaşık 38 milyar liralık emisyon hacmimiz var. Yine gündeme geldi, Takasbank kanalıyla bir yıl içerisinde resmî statüde, sadece Takasbank’a takas yoluyla giden çek miktarı ne kadar? 265 milyar TL. Yani mevcut emisyon hacmimizin yaklaşık 8 katı kadar sadece takas yoluyla giden bir çek hareketini görüyoruz. Peki bir de bankaya vadesinde, gününde elden tahsil edilmeye gidilen veya normalde şirketler arasında ciro edilmek suretiyle birbirlerine gidilerek tahsil edilen sistemin de bunun yaklaşık 1,5 katı kadar -civarında- olduğunu düşünürseniz, piyasada dönen çek hacminin yaklaşık 600 milyar TL civarında bir rakam olduğunu görürsünüz. Bu şu demek: Aslına bakarsanız, ticari hayat, Türkiye genelindeki mevcut bütün bankacılık sistemindeki şirketler arası krediler, ferdî krediler, özel krediler, kredi kartları dâhil olmak üzere toplam kredi hacminin 377 milyar TL olduğunu hesap edersek piyasanın aslında bundan çok daha fazla birbirine kredi açtığını ve bu sistemin de aynı şekilde kabullenildiğini ortaya koyduğunu görmüş oluruz.

Şimdi, gündeme getirdiğimiz konu nedir? Karşılıksız çıkan çeklerdir. Şimdi ben size 2004 yılından bu yana, Merkez Bankası verileriyle karşılıksız çıkan kredilerin adet ve miktar olarak rakamlarını, yüzde olarak vereyim: Bakın, 2004 yılında adet olarak toplam çek miktarının yüzde 5,63’ü, 2005 yılında yüzde 6’sı 2006’da 5,20’si, 2007’de 5,48’i, 2008 yılında 5,60’ı, içinde bulunmuş olduğumuz 2009 yılının ilk çeyreğinde yüzde 7,83’ü ama onuncu ay itibarıyla ortalama aldığımızda yüzde 5,82’si, adet itibarıyla. Peki, rakamsal boyutu itibarıyla ele alırsak bu, yaklaşık yüzde 1 daha düşük yani ortalaması yüzde 5’in altında. Bu şu demek: Piyasada eğer 100 milyar liralık çek dönüyor ise bu 100 milyarlık çekin 95 milyar lirası, “müdebbir tacir” dediğimiz, çekini gününde ödeyen ve karşılığında insanlara sıkıntı vermeden ticari hayatı devam ettirebilen insanlar demek, yüzde 5 ise ekonomik şartlardan veya kendi imkânsızlıklarından kaynaklanarak çek kesip bunları ödeyemeyen insanlar demek.

Bu yüzde 5’in tamamını sahtekâr statüsünde değerlendirmemiz mümkün değil ancak gündemimize almamız gereken en önemli konu şu: Türkiye’de insanlarımız cesur. Bu, çok güzel bir özellik, Akdeniz ikliminden kaynaklanan ve özellikle de Türk insanının müteşebbis ruhundan kaynaklanan bir özellik. Fakat bu özelliğin içerisinde yanlış olan bir tarafımız var. O da ne? Yapmış olduğumuz işlerin hiçbir tanesini bir fizibiliteye dayandırmamamız. Şimdi, Anadolu’da çok güzel bir tabir vardır. Köyden Mehmet Efendi şehre inmiştir, bir market açmıştır, “Vay, bizim köylü Mehmet açtıysa ben de yanına bir tane açarım. Benim Mehmet’ten neyim eksik?” veya birisi pastane açmışsa “Ben de pastane açarım.” veya fabrika yapmışsa “Ben de fabrika yaparım.” Bu özelliği ben size bir de sanayici olarak söyleyeyim. Mesela Rize, Trabzon ve Artvin’de toplam 364 tane özel sektör çay fabrikası vardır ama çalışanı 77 tanedir. Neden? Fizibiliteye dayanmadığı için, “O yapmışsa ben de yaparım.” diye yapılmaktan kaynaklanıyor. Öyle yaparsanız piyasaya çek verirsiniz. Verdiğiniz bu piyasadaki çek sadece size zarar vermez. Kime verir? Silsile olarak bütün iş yapan insanlara da zarar vermiş olursunuz. Biliyorsunuz ki birçok çek sahibinden önce… “Ara ciranta” dediğimiz insanlar ilk önce mahkemeye verilerek haciz yoluyla onlardan para isteniyor. Yani ben sizden bir çek almışım. Çekimi almışım arkadaşıma vermişim. Arkadaşım ilk önce beni haczediyor. Ben bu sattığım malın bedelini bir de ödüyorum, ondan sonra dönüp sizden tahsil etmeye çalışıyorum. Dolayısıyla çekin bu anlamda itibarını devam ettirebilmek için ilk önce devam ettirebilmemiz gereken nedir? Müdebbir tacir sıfatını devam ettirmemiz önemlidir.

Bugün için özellikle yeni iş hayatına giren insanlar açısından da bir örnek vermek istiyorum. Hep bunları ben çeşitli toplantılar vesilesiyle esnaflarımızla, sanatkârlarımızla görüşürken yaşıyorum. Yine kendi şehrimden bir örnek vereceğim. Rize’nin toplam nüfusu 320 bin arkadaşlar. Toplam, esnaf ve sanatkârlar odasına kayıtlı esnaf sayımız 23 bin, 23 bin kişi esnaf ve sanatkâr odasına kayıtlı. Odalar kaydettiriyor. Özellikle niye? Aidat alıyorlar, sayılarının çokluğunu gündeme getiriyorlar. Peki, toplam kredi kullanan miktar? 3 binin üzerinde. Şimdi, esnaf olmayı yadırgamıyorum ama 320 bin nüfusun olduğu bir yerde 23 bin tane esnaf oluşturursanız, ortalama 14 kişiye 1 tane esnaf düşürürsünüz demektir. O zaman bu piyasada bir esnaf enflasyonu, iş hayatı enflasyonu oluşur. Bunun kaçınılmaz sonucunda da çeklerin ödenemediği piyasadaki bu bahsettiğimiz sıkıntıların yaşanması kaçınılmaz olur.

Ben esnafları topluyorum, arkadaşlarımıza diyorum ki: Gelin, beraber ortak bir planlama yapalım. Hemen çıkıyor bir vatandaş diyor ki: Ya ne yapayım, benim oğlum askerden geldi, 20 bin lira da sermayem var, bununla gittim bir tane market açtım ona. Ee, öbür komşu da gitti 20 bin lirayla bir market daha açtı, diğer komşu da gitti 20 bin lirayla bir market daha açtı; üç tane 20 bin liralık market. Piyasaya çekler verildi, 100 bin liralık çek var piyasada. Üç tane market de iş yapamıyor. Bunları, kümelenme yapmak suretiyle üçünden bir tane hipermarket değilse bile bir süpermarket yaptırtmak, 60 bin lira sermayeyle daha mantıklı iş yapıp 3 tane çocuğu bir araya getirmek daha akılcı bir formül değil mi?

İşte bunları yapmak sadece bizim işimiz değil, hepimizin işi. Biz bunları anlatarak, bakın, kümelenme çalışmalarını başlattık. Bunlara danışmanlık hizmeti de veriyoruz bu noktada. Mühim olan piyasaya çek vermek değil, o tacirliğini, esnaflığını, tüccarlığını devam ettirebilmek. Dolayısıyla, bu anlamda yapılabilecek en önemli işlerden bir tanesi gündeme getirilirken çekin itibarının ayaklar altına alınmış bir ifade şekliyle konuşulmasını engellememiz gerekiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayramoğlu, lütfen tamamlayınız.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bu arada, çeşitli maddelerde bazı konuları tekrar gündeme getireceğim ancak özellikle bu rakamlardan önce söylemek istediğim bir şey var. Kanunda esnaflarla tacirler arasında bir sıkıntı oluştuğu, esnafların çek kullanması konusuyla ilgili bazı meseleler gündeme geldi ki haklılık payı vardı. Bu noktada, Yozgat Milletvekilimiz Abdulkadir Bey buradaydı, onun da -eski bir esnaf başkanlığından gelmesi münasebetiyle- yoğun çalışmalarıyla, esnaf ve sanatkârlarımızın özellikle çek düzenlenmesi konusunda tacir statüsünde değerlendirilmesiyle ilgili bir önergemiz de var. Bu önergemizi de inşallah birazdan gündeme getirip kabul edeceğiz. Böylece, esnaflarımızın da ticari itibarlarını bu anlamda sağlamış olacağız.

Diğer eksik kalan kısımları maddelerde görüşmek üzere hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayramoğlu.

Komisyon adına Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya, Ankara Milletvekili.

Buyurun Sayın İyimaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, yüce Parlamentonun değerli üyeleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

70 milyon insanın bağrına ateş düştü, 7 yavrumuzu şehit verdik. Ailelerin, aziz milletimizin, hepimizin başı sağ olsun. Merhumlara Cenabıhak’tan rahmet diliyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda hem hukuk ve hem kültür olarak 1985 yılında uygulama dünyamıza giren bir kanunun altıncı değişikliğini gerçekleştiriyoruz. Aslında, çek alanındaki düzenlemenin partilere izafe edilecek değil, sisteme izafe edilecek bir kusuru var; o da, çek konusunda dualist bir sistemin, ikili bir yapının hukukumuzda mevcut olması. Bu bir sistem inşa kusurudur, ancak uzlaşmayla ortadan kaldırılabilir.

Bir de sıkça değişimin, altı kez değişimin bize öğrettikleri olmalı. Bu şu demektir: Biz, hukuku kökten inşa ederken uygulamaya yönelik, inşaya yönelik araştırmaları derince yapmıyoruz ve deneme yanılma yöntemleriyle inşa ediyoruz. Bugün ne yapıyoruz? Bugün bu değişiklik zorunlu mu? Evet zorunlu. Bu değişiklikle ne yapıyoruz? Reform yapmıyoruz. Yaptığımız şu: 1985 yılından bu yana Türk hukuk kültüründe, müktesebatında yerleşik olan durumu koruyor, ihtiyaçların gerekli olduğu durumları hükümlere dönüştürüyoruz, yani bir iyileştirme tasarısıyla karşı karşıyayız. Bu tasarının dayandığı üç temel ruhu, rasyosu, sebebi var:

1) Bankaların sorumluluğunu -yine de noksanlıkları var, söyleyeceğim- kodifiye etmek.

2) Kayıt dışı ekonomiyle mücadelede hukuksal araçsallığı ortaya koymak.

3) Bundan önceki Parlamentomuzun oy birliğiyle gerçekleştirdiği ceza reformunu 2008 yılına kadar -31 Aralık galiba- uyarlamamız gerekmesine karşın ancak bugün uyarlayabiliyor olmamız.

Ben başlıca değişiklikleri yüksek kurulla paylaşmak istiyorum. Bir: Bankaların özen borcu. Çekin keşidesinde, muhatabının seçiminde, borçlunun tercihinde çek keşidesi noktasında bankalara geliştirilmiş bir özen borcu yükleniyor. Hukukçu, Parlamento, burada, özen borcundan çıkarsanabilecek uygulama sonuçlarını ortaya koymak zorundadır. Ağırlaştırılmış özen borcunun temel sonucu kanunun 1’inci maddesinin ikinci fıkrasındaki bu hâlde genel hükümlerin uygulanmasıdır. Diyelim ki yasaklı kişiye banka çek keşide etti. Buradaki özel sorumluluk maddesi değil. Diyelim ki 1 trilyonluk çeki Yasa’nın 1’inci maddesinin ikinci fıkrası delaletiyle Borçlar Kanunu’nun -Ticaret Kanunu’nun 1’inci maddesine yollama yaparak- ilgili hükümlerine göre çekin karşılığını tahsil edemeyen alacaklı sorumluluk davası yoluyla alabilecektir. Bu, tasarıdaki gizli bir anlamdır ama anlamı bilen hukukçularca rahatlıkla ortaya konan bir anlamdır. Bir Komisyon Başkanı olarak hukuk uygulayıcılarına bir şerh beyanı olarak arz ediyorum.

İki: Çek türleri değiştiriliyor: Tacir çeki, tacir olmayan çeki -dilemesi hâlinde esnaf ve sanatkârlar da tacir çekinden yararlanacak- ve hamiline çek. Bu, tamamen hukuksal bir işlevi değil, mali bir mücadeleyi, kayıt dışılığı, terörün finansmanını ve kara parayı denetlemeye yönelik bir ayrımdır. Çek yasaklısının tüzel kişi organda görev yapması hâlinde tüzel kişinin çek keşide etmemesi de bu amaçla önemli bir iyileştirmedir.

Yine, ilk milletvekiliyim, imzam yok, birkaç bankadan çekler vesaireler gönderiliyor, çek keşide ediliyor. Burada çek hesabının açılmasının mutlaka imzaya ve rızaya dayalı olma zorunluluğu getiriliyor. Bunlar, her maddede okunduğunda anlaşılan ve belki de iyileştirmelerin onda 1’ini ancak dile getirdiğim marjlar, maddeler.

Esasen, ceza sisteminde getirilen yapılanma önemlidir. Burada sadece ceza reformunun bu yasaya uyarlanması değil, onun dışında ceza sisteminde yapısal bir dönüşüm yaşanıyor. Önceden yani şu anda yürürlükteki yasada ceza veriyorsunuz, parası ödenecek ama borç devam ediyor. Şu anda adli para cezasının ödenmesi hâlinde borcun kendisi ödenmiş oluyor. Borç ödendiğinde adli para cezası kesinlikle çöküyor, ortadan kalkıyor. Bu nedir? Bu, belki de ceza hukuku bakımından incelenmeye değer yeni bir enstrümandır; ceza ile icra işlevi kümülatif, bileşik bir hâl alıyor. Bu, gerçekten bir yenilik.

Şimdi, bir de sorun var, somut sorun var. Bütün milletvekillerimize dijital yollarla erişiliyor, telefonlarla erişiliyor, 14.00’te, 14.30’da, gece, rahat… Ancak iki kişinin telefonuna cevap veremedim. Bir beklenti var. O beklenti neden kaynaklandı? Ceza Kanunu’ndaki özel kanunlara yapılan atıf, 5’inci madde, 2008’in, o yılın son gününe kadar uyarlanacaktı, uyarlanma olmadı, acaba cezalar düştü mü? Düzenlememe sebebiyle düştü mü? Buradan bir af beklentisi veya bir sukut, düşme beklentisi doğdu ve çek borçluları bakımından toplumsal talep teşekkül etti. Adalet Komisyonumuzun, önemle, ayrıntılı olarak üzerinde durduğu sorun bu sorun olmuştur.

Üç tane öneri geldi. Bunlardan birisi, Adalet Komisyonu üyeleri değerli araştırmalarıyla, fikirleriyle ortaya koydular, dediler ki: “Hem ulusal üst hukukumuza hem Anayasa’mıza aykırı olması sebebiyle bu çek suçu ve cezasını ortadan kaldıralım, sistem olarak ortadan kaldıralım.” Bu, mantığa aykırı, üst hukuk normlarına aykırı bir öneri değildi, mukayeseli hukuk bakımından da yabancı bir öneri değil çünkü Amerika’da Anglosakson sistemlerinde birkaç eyaletteki ceza sistemi dışında dünyada böyle bir şey yok. Ha, burada bir sorun var.

Bir: Değerli arkadaşlar, Anayasa’mızın 38’inci maddesi, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 4 no.lu Protokolü’nün 1’inci maddesi, özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanan edimlerin yerine getirilememesine hapis cezası, özgürlükten yoksun kalma cezası tertip edilemez… Burada bir defa hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin hem Anayasa Mahkememizin doğru anlamı, bu subjektif ve objektif imkânsızlık hâlinde ceza tertip edilemez demektir. Zaten şimdi de tertip edilemez çünkü Yargıtayımız hukuk yorumunu Anayasa’ya uygun -Anayasa’nın 90’ıncı maddesine uygun, 38’inci maddesine uygun- yapmak zorundadır. Ha, bunun dışındaki yani subjektif imkânsızlık. Yolda trafik kazası geçirdi, ödeme saatine yetişemedi, subjektif imkânsızlık; deprem oldu, ekonomik olarak çöktü, objektif imkânsızlık. Bu gibi durumların dışında çeke ceza tertibini yasaklayan bir üst norm yoktur. bu yorumla ve ayrıca çekin 1985 yılından bu yana ekonomi içindeki enstrüman özelliliği, alacaklıların çek cezasına yüklediği güven ve diğer sebeplerle bu formülü Adalet Komisyonu benimsemedi ama bir başka nedeni de gerçekten şu andaki Çek Kanunu –onu aşağıda söyleyeceğim- noksandır; veri tabanı noktasında, risk merkezi noktasında bankacılık sisteminde bir boşluk var, Bankacılık Kanunu’na eklenmesi lazım. Komisyonuma geldi ama uygun olmayan bir zamanda geldi, son günde geldi, onun için işleme koyamadım. Fakat benim kanaatim de esasen bugünkü yaptığımız düzenleme çek suç ve cezalarının sistemden kaldırılması yönündeki uzak veya orta gelecekteki bir adımdır veya uzak veya orta gelecekte sonuç doğuracak bir adım olarak görüyorum.

İkinci öneri: “Affedelim.” dendi. Değerli arkadaşlar, af konusunda siyasal deneyimi olan bir arkadaşınızım. Af yaşandı. Bir af Anayasa’dan Cumhurbaşkanının geri göndermesi sebebiyle beş defa burada konuşuldu. Eğer sistem bir cezayı üretmişse af hukukun inkârıdır, af hukuka güvenin inkârıdır ve affa ancak istisnai hâllerde… Devlet çökmüştür, yeniden kurulacaktır, işte Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ekonomi çöktü Başkanım!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Çok büyük ekonomik krizdir, olabilir, bu mümkün. Burada af her zaman başvurulabilecek bir araç olmadığı ve esasen… Benim önerimle gelmiştir. Anayasa’nın 87’nci maddesini okuyalım. 3/5’ lik bir ağırlaştırılmış oy, yani tamamen vasıflı oy nisabı var, yeter sayı çok yüksek, onun için çıkması da mümkün değil.

“Geçici çözüm.” dendi. Tabii geçici çözüm üretirken her yasa koyucu düzenlemenin ait olduğu sorunla ilgili çıkarı olanları, hukuki menfaatleri olanları gözetmek ve menfaatleri dengelemek zorundadır. Yoksa “Ben yaptım, bitti.” değil. Burada kimin menfaatleri var? Gerçekten iflas etmiş, alacağını tahsil edememiş bir çek borçlusu ödeme yapamıyor. Bu bir menfaattir, çok önemli bir menfaattir. Alacaklı parasını tahsil edemiyor, o menfaat… Yani hem borçlunun hem alacaklının hem ekonomik kamu düzeni yoluyla piyasadaki likiditenin burada bir gözetilmesi lazım. O zaman dedik ki… İki model geliştirdik değerli arkadaşlar. Modellerden birisi komisyon modelidir. Modellerden birisi anlaşmalı model, ikincisi taahhüt modeli. Çek borçlusu içeridedir, dışarıdadır. Yani kendi çek suçu, karşılıksız çek suçu takibe uğramış şikâyete konu çek borçlusu alacaklısıyla anlaşırsa, istediği vadelerde, istediği miktarlarda, istediği tavan sürede anlaşırsa, orada cezai takip askıya alınır, infaz varsa dışarıya çıkar. Bu birinci model ama nisan ayına kadar bu başvurunun yapılması lazım merciye.

İkinci model taahhüt modeli. Değerli arkadaşlar, taahhüt modelinde borçlu alacaklıyı bulamıyor. Amerika’da, adresi gitmiş, varisler hepsiyle bağ kuramıyor, iştirak hâlindeki mülkiyet vesaire veya alacaklıyla anlaşamıyor, O zaman yasama organı, kamu müdahale ediyor, diyor ki: Ey borçlu, tamam, sana iki yıllık süre veriyorum, çıkıyorsun içeride isen veya ceza takibe uğramıyor, askıya alınıyor. Buna doktrinde, belki, “Şikâyetin askıya alınması” da denebilir; İsa Bey bakıyor, şarta bağlı, meşruten tahliye değil: O zaman taahhütname veriyor, taahhütname ilgili merciye gidiyor ve kendisi çıkıyor. Ha şöyle bir imkân var: İki yıllığına taahhütle çıktı. Birinci yıl borçlarını ödedi, alacaklı da bakıyor, çok güzel, ödüyor. E ne olacak? İkinci yıl da içeri girecek çünkü borç yüksek ama çalışma, üretme kabiliyeti yüksek. O zaman -ilave enstrüman geliştirildi- “İki yıl tamamlanmadan alacaklıyla böylesi bir anlaşma yaparak modelden öbür modele geçebilir, uzun süreli bir anlaşma yapabilir.” diyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu yasanın noksanları da var. Birinci noksanı: Çek risklerinin sigorta edilmemesi; edilebilir, fonlar üretilebilir, Türk sistemi bu kapasiteyi rahat rahat üretebilir ama Adalet Komisyonumuzun gerçekten yükünün ve sahasının dışında, sigorta hukukuyla vakıa benim münasebetim var ama dışında, doğrudan bu konuda bir çalışma yapmadık.

Bir de bugün çek kanunu hem şu andaki yani yürürlüğe girecek olan -kabul edilirse yüksek oylarınızla- çek kanunu hem yürürlükteki Çek Kanunu bakımından veri tabanında sadece negatif veriler toplanıyor, pozitif veriler toplanmıyor. Verilerle ilgili toplanmama noktasında, yaptırımlar noktasında bayağı sorunlar var. İşte burada bir risk merkezinin ve veri toplama merkezinin kurulması lazım. Bu konuda teklifler Merkez Bankasından bana ulaştı ama zaman itibarıyla, nihai, son oylama veya son güne geldiği için, Komisyonumuzun çalışması uzayacağı için, bu geçici model de gerçekten kamuoyunca, talep sahiplerince beklendiği için onun uyarlanması başka bir düzenlemeye kaldı.

Beni dinleme lütfunda bulunduğunuz için teşekkür ediyorum, saygılar, sağlıklar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İyimaya.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Çek Kanunu’nyla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, söz sırasını bana verdiği için Mersin Milletvekili Akif Akkuş’a çok teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kriz sonucu çeke bağlı borçlarını ödeyemedikleri için karşılıksız çek keşide etme suçundan hâlen hapishanelerde yatmakta olan ya da hapishaneye girme tehdit ve tehlikesi altında oldukları için evlerini barklarını, sıcak yuvalarını terk ederek eşinden, çoluğundan çocuğundan, yakın akrabalarından ayrı yaşamak zorunda kalan, “kaçak yaşayan çek mağdurları” diye anılan kişilerin kendilerinin, eşlerinin, çocuklarının ve yakın akrabalarının umutla bekledikleri ancak Adalet Komisyonundan geçmiş hâliyle bu umutlarının kırıldığı, tükendiği bir Çek Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz.

Bu tasarı “Bankacıların, tefecilerin çek alacaklarının hakkını, hukukunu nasıl daha da sağlamlaştırabiliriz.” düşüncesinden hareketle yapılmış bir tasarıdır. Bu, sadece onların hak ve hukukunu korumaya yöneliktir. Bu toplumda bankacılar ve tefeciler dışında başka sosyal gruplar da vardır. Bu tasarı, kanun, çek mağdurlarının yarasını sarmaktan çok uzaktır, çek mağdurlarının yarasını sarıyormuş gibi göstererek sadece pansuman niteliğindedir.

Benden önce konuşan Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet İyimaya, değerli bir hukukçu, acaba bu kürsüde söylediklerine kendisi inanarak mı söyledi?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Aynen inanıyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Eğer bu kürsüde söylediklerini inanarak söylediyse bugüne kadar “çek mağdurları” diye adlandırılan kişilere yönelik yaptığı açıklamalarda kendisinin çek hukukunda cezaya karşı olduğunu neden söyledi? Bugüne kadar AKP’nin yetkilileri ve başta Komisyon Başkanı, “çek mağduru” diye anılan kişilere niye umut verdi? Adalet Komisyonu Başkanı, en son 9 Haziran günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu alt komisyonundan geçen bu tasarıyı altı ay neden bekletti? Niye tekrar ana Komisyona getirmedi? Niye bu tasarıyı tekrar görüştürmedi?

Değerli arkadaşlarım, öncelikle şunu söylemek istiyorum: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşılıksız çek keşide etme fiilinin, suç genel teorisi içerisinde, modern ceza hukuku içerisinde yeri olmadığı nedenle ve sadece bazı kişilerin değil, ceza hukukunda otorite olan bilim adamlarının da düşüncesi bu şekilde olduğu nedenle, hiçbir modern ülkede, çağdaş ülkede böylesine haksız, adaletsiz bir ceza sistemi olmadığı nedenle, karşılıksız çek keşide etme fiilinin suç olmaktan çıkarılmasını talep ediyoruz ve karşılıksız çek keşide etme suçu nedeniyle bugün cezaevlerinde yatan herkesin hemen salıverilmesini talep ediyoruz değerli arkadaşlarım, böyle pansuman tedbirlerle falan değil.

Şimdi, burada üzerinde durulması gereken konulardan bir tanesi, çek konusunda ayrı bir kanuna ihtiyaç var mı, yok mu?

Değerli arkadaşlarım, Türk Ticaret Kanunu’nda -691-736 maddeler arasında- ve hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülecek olan yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nda -780-823 maddeler arasında, 44 maddelik- düzenlenmiş çek hukukunun çözemediği sorunları dokuz maddeyle mi çözeceksiniz? Bu kürsüde bilen de konuştu, bilmeyen de konuştu; sokakta bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, insanların çeke güven duymalarının nedeni nedir? İnsanların çeke güven duymalarının nedeni, çekin bağlı olduğu alacağın tahsilini garanti altına almak için çeke uygulanan cezadır. Burada vadeli çekin faydalarını anlattılar. Türk Ticaret Kanunu’nda çekin işlevi nedir? Çek, bir ödeme aracıdır. Bunun dışında çek hiçbir amaçla kullanılamaz. Çekin, terörün finansmanını önlemek, kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine almak ya da kara paranın aklanmasını sağlamak gibi bir görevi yoktur. Çekin amacı, fonksiyonu, görevi Türk Ticaret Kanunu’nda bellidir, senedin de belidir. Çek, kayıtsız ve koşulsuz belli bir miktarın ödenmesi emrini içerir. Bono ise belirli bir miktarın ödenmesi taahhüdünü içerir. Eğer siz, belirli bir miktarın ödenmesi taahhüdü yerine çek alıyorsanız artık o çek değildir, çek olma vasfını kaybetmiştir; bu, bono yerine geçiyor demektir. Bu kürsüde dile getirildi, ekonominin ve ticaretin bir gereğiymiş. Siz eğer bugün bononun arkasına da bir cezai müeyyide koyarsanız o zaman insanlar çek almaz, bono alır. Bugünkü sistemde çeki alan bir alacaklı, çek alacaklısı ileri tarihli çek aldığı zaman o çekin karşılıksız olduğunu o anda bilmektedir, bilerek almaktadır yani o çeki alırken o çekin aslında çek değil, bir senet, bir bono olduğunu bilerek ve bu bilinçle almaktadır. Dolayısıyla, o tarihli çekin bankada karşılığının olmadığını ve bunun ileride, o tarihte ödeneceği umuduyla almaktadır. Şimdi siz, uygulamada bono yerine çek ikame etmişsiniz, arkasından da bu yanlış uygulamaya uygun bir şekilde, Türk Ticaret Kanunu’ndaki çek hukuk sistemini altüst eder şekilde, darmadağın eder şekilde, uluslararası hukuk kurallarını bir kenara iterek yeni yapılanmalar getiriyorsunuz. Hangi ülkede görülmüş tacir çeki-tacir olmayan çek? Sizin örnek gösterdiğiniz Cenevre Yeknesak Kanunu’nda, bu gerekçede söylemişsiniz, tacir çeki-tacir olmayan çeki ayrımı var mı? Hangi ülkede hamiline çek - hamiline olmayan çek ayrımı var? Hangi ülkede karşılıksız çek keşide etme suçu bir cezai müeyyideyle bağlanmış? Bütün bunlar gerçekken burada sadece ticari hayatın dalgalanması adına bunun yapıldığı söyleniyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, 1985’e kadar bu ülkede karşılıksız çek keşide etme suçundan bir ceza yoktu. Peki 85 yılına kadar bu ekonomi yok muydu? Bugün Amerika’da, Avrupa ülkelerinde ve dünyanın çağdaş hukukla idare edilen ülkelerinde ekonomi yok mu? Oralarda çek yok mu? Var. Niye ekonomiler dalgalanmıyor? Çünkü çek amacına uygun olarak kullanılıyor. Sen burada çeki bononun yerine kullandırırsan, amacına uygun olmadan kullandırırsan ekonomin dalgalanır. Kaldı ki 1985 yılına kadar olmayan bir sistemi Türk hukukuna sokmuşuz. 85 yılında doğrudan hapis cezası öngören bir yasa çıkarmışız 3167 sayılı. Peki, sorunlar önlenmiş mi? Sizin burada ileri sürdüğünüz sorunlar ortadan kalkmış mı? Kalkmadığını siz söylüyorsunuz? Nerede söylüyorsunuz? Kanunun gerekçesinde söylüyorsunuz. Diyorsunuz ki daha 1993 yılında: “Sekiz yıllık uygulama 3167 sayılı Kanun’un değiştirilmesi gereğini ortaya çıkarmıştır çünkü umut edilenin aksine, karşılıksız çek suçunun özel olarak düzenlenip suçun oldukça uzun bir hürriyeti bağlayıcı cezayla cezalandırılması caydırıcı olmamış, aksine, piyasadaki karşılıksız çek miktarı artmış ve ceza davaları önemli rakamlara ulaşmıştır.” Bunu kim söylüyor? Siz söylüyorsunuz. Hangi dediğiniz doğru, hangi dediğiniz doğru sizin?

Değerli arkadaşlarım, bugün gerçekten bu Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda uluslararası hukuk kurallarına ve ulusal hukuk kurallarımıza aykırı, ceza adaletine aykırı, son derece haksız bir ceza sistemini getiren bir yasayı görüşüyoruz. Çek Kanunu özel hukuktaki ilişkileri bir kenara bırakmış, tamamen sanki Ceza Kanunu görüşüyoruz gibi, kamu hukukunun temel meselelerini görüşüyoruz gibi -birazdan önergeler ve maddeler üzerinde konuşacağız- Çek Kanunu olmaktan çıkmış yani ticaret hukukundaki anlamıyla özel bir enstrüman olmaktan çıkarılmış, tamamen bir ceza hâline getirilmiş.

Bu kürsüden soruyorum: Çek alacaklıları padişahın çocuğu mu? O zaman siz alacağın tahsilini garanti altına almak için bu cezayı savunuyor iseniz bono alacaklılarının hakkı, hukuku ne oluyor? Bono ile çek aynı hukuki rejime tabi değil midir? Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenleniş biçimleri itibarıyla bono ile çekin arasında bir fark var mıdır? Siz burada çek alacaklısını koruyorsunuz, o zaman bono alacaklısını niye korumuyorsunuz? Bonodan ve çekten daha kuvvetli bir belge olan mahkeme ilamına dayalı olan alacak sahiplerini neden korumuyorsunuz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten böylesine hukuk dışı, böylesine adil olmayan bir yasa daha olamaz. Bu aslında, Türkiye’de bakın, bu işle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu kanun tasarısına tüm hukukçular karşı; bunu Komisyon Başkanı da biliyor, Adalet Bakanı da biliyor. Adalet Bakanının kendisi de karşı, buna Komisyon Başkanı karşı, buna hukukçular karşı, ceza hukukçuları karşı, Türk Ticaret Kanunu’nun Bilim Komisyonu Başkanı olan Ünal Tekinalp Hoca demeç veriyor, o da karşı. Bir tek savunan yok. Bu işlerle görevli Yargıtay 10. Ceza Dairesi karşı.

Bu tasarıyla siz ne yapıyorsunuz? Pansuman tedbir ama çek alacaklılarının durumunu daha da güçlendirecek, onların hak ve hukukunu daha da sağlama alacak, devleti tamamen çek alacaklılarının, tefecilerinin icra müdürü hâline, konumuna sokacak bir uygulamayı getiriyorsunuz. Bunu bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak savunmamız mümkün değildir.

Sayın Başkan burada iyi niyetlerini söyledi. AKP eğer reformcu olduğunu iddia ediyorsa reformcu olduğunu bu yasada göstersin. Türkiye’de çek kanunu gibi ayrı bir kanuna gerek yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu kanundaki birtakım maddeler Türk Ticaret Kanunu’nun içerisine alınabilir ve yapılması gereken, çek kanununa tümden karşı çıkmaktır.

Ben saygılar sunuyorum hepinize. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. On dakika soru sorma süresi var.

Sayın Taner, Sayın Şandır, Sayın Doğru, Sayın Işık, Sayın Kaptan, Sayın Özdemir, Sayın Melen, Sayın Emek, Sayın Uslu, Sayın Dibek, Sayın Orhan, Sayın Ünlütepe, Sayın Öztürk, Sayın Yalçın, Sayın Akkuş ve Sayın Gök’ün soru sorma talepleri var ancak ilk 10 kişiye birer dakikalık süre vereceğiz. Sayın Bakanın açıklamasından sonra süre kaldığı takdirde soru sormak isteyen diğer arkadaşlarımıza hak tanıyacağız.

Sayın Taner, buyurun.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz Çek Kanunu ile mağdurların mağduriyeti geçici de olsa öteleniyor, erteleniyor ama çek mağdurlarının çoğunluğu kriz yüzünden ödeme zorluğu çeken vatandaşlarımız. Dolayısıyla, yeni düzenlemeyle getirilen karşılıklı anlaşma ve iki yıla kadar taksitlendirme imkânları kısmen sorunu çözmekle beraber, karşılıksız çekin verildiği bankalarca açılacak olan tüketici kredileriyle bunun desteklenmesi konusunda Hükûmetinizin bir çalışması var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Sayın Şandır, buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Anayasa’nın 38’inci maddesinde “Yerine getirememe” hususunu subjektif sebebe dayandırdı Sayın Komisyon Başkanı. Bu Anayasa hükmünün gerekçesinde ise çok açık net -Danışma Kurulunun veya daha sonraki 2001 yılında yapılan değişiklikle- şu söylenmiştir yani “Sözleşmeden doğan bir yükümlülük nedeniyle hiç kimsenin özgürlüğünden alıkonulamayacağı “ hükmü eklenmiştir.

Sözleşmeden doğan yükümlülük içinde borçlar da vardır. Burada subjektif bir değerlendirme hakkı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, çıkardığınız kanunun Anayasa’ya aykırılığını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim.

Bu kanun içerisine, bankalarca çek verilirken insanların veya firmaların ödeyebilecekleri kadar miktarda çek kullanımına müsaade edilmesiyle ilgili neden bir madde konulmamıştır? Ayrıca, verilen çekler ödenmediği zaman bunun bankalar tarafından karşılanması konusunda bin lira taahhüdü vardır. Bu neden bin liradır, daha fazla artırılmamaktadır? Ayrıca, iyi niyetli olarak çekleri verilenlerle çeki ödemeyenlerin arasında bir ayrım yapılamaz mı? Yani, bunu şu şekilde söylemek istiyorum: Adam ödemek istiyor da ödeyemiyor, şartları uygun değil. Bir de kötü niyetli çek verenler var. Bunlarla ilgili de ayrım yapılamaz mıydı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, tasarının öneminin kamuoyunca da daha yakından anlaşılabilmesi açısından en güncellenmiş verilerle 2009 yılında 3167 sayılı Kanun hükümleri gereğince;

1) Ceza mahkemelerine açılan toplam dava sayısı ve bu davaların ait olduğu kişi sayısı nedir?

2) Açılan bu davalardaki toplam çek bedeli tutarı ne kadardır?

3) 3167 sayılı Kanun’a muhalefetten ve mahkemelerce verilen adli para cezasını ödeyemediği için cezaevlerine giren vatandaşlarımızın sayıları ne kadardır?

4) İktidarlarınız döneminde adli para cezalarının devletin gelir kaynaklarından birisi hâline geldiği iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Dava dosya-larının sayısı ve dosya tutarları bu iddiaları doğrulamakta mıdır?

5) 2008 yılı sonu itibarıyla mahkemelik olmuş sanıkların kaçı hakkında mahkûmiyet, kaçı hakkında ise beraat ve diğer kararlar verilmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan… Yok.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Çek Kanunu Tasarısı ekonomik krizle mücadele, krizin etkilerinin toplumsal yansımalarını hafifletmek için hazırlanmıştır. Ancak bakıyorsunuz, Mayıs 2009’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilen tasarı, tam yedi ay sonra gündeme gelmektedir. Altı aylık bir dönemde Türkiye’de çek nedeniyle ortalama 259 bin dava açılmış olup yine ortalama 221 bin kişi yargılanmaktadır. Tasarının Meclis gündemine bu kadar geç bir tarihte gelmesinin sebebi nedir?

Soru iki: Tasarının 3’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında 470 TL olarak bir sınır belirlenmiştir. Bu sınırın belirlenmesinde kullanılan yöntem nedir? 470 TL neye göre belirlenmiştir? Hangi ekonomik ve sosyal gereklilikleri işaret etmektedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

Sayın Melen…

MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bu tasarının üçüncü sayfasında çok önemli bir söz var, orada şöyle diyor: “Türk piyasasında hâlâ ödemeler yoğunlukla nakit olarak yapılmakta, bundan genel ekonomi zarar görmektedir. 3167 sayılı Kanun da bu konuda başarılı olamamıştır.” Madem konu böyle, bu da açıkça buraya yazılmış, acaba ekonomistlere danıştınız mı? Niye burada ekonomiyle ilgili hiçbir kimse yok, özellikle sayın bakanlar yok? Bunu sormak istiyorum, merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Emek…

ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yüksek Yargıtay Başkanı Sayın Hasan Gerçeker “Yargı, sistematik baskı ve saldırıya maruz kalmıştır.” açıklamasıyla yargının içine düşürüldüğü durumu işaret etmiş ve yargının bu nedenle savunma durumunda olduğunu açıklamıştır. Yargı mensuplarının üzerindeki baskılar kaygı verici boyutlara ulaşmıştır. Adalet Bakanı olarak gelinen bu durumu nasıl değerlendirmektesiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Emek.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hâlihazırda karşılıksız çek adedinin 1 milyon 700 bin civarında olduğunu biliyoruz. Yine, karşılıksız çekten dolayı 2 binin üzerinde vatandaşımız hapis cezası çekiyor. Tasarı kanunlaştığında bu durum ne ölçüde düzelecektir, buna dair bir öngörünüz var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım teşekkür ederim.

Sayın Bakana ben görüştüğümüz kanunla ilgili değil ama kendisinin bilgisi dâhilinde olan bir soru sormak istiyorum çünkü uzun zamandır Sayın Bakanı Meclis Genel Kurulunda görmüyoruz, yanıtlarsa memnun olurum.

Bir süre evvel, Erzincan’da 3 tane MİT mensubunu gözaltına aldılar Ergenekon soruşturması iddiasıyla, daha sonra sorgulandılar ve tutuklandılar. Fakat basına yansıyan haberlerde, bu MİT görevlileri hakkında Başbakanlık tarafından herhangi bir soruşturma izni verilmediği belirtildi. Şimdi, eğer öyleyse, bir soruşturma izni verilmeden bu MİT mensuplarını nasıl sorguladılar, nasıl tutuklandılar, hangi güç bunu yaptı? Bunu merak ediyorum. Bu konuda bilgi verirseniz mutlu olacağım Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben öncelikle uzun zamandan bu tarafa Türk kamuoyu tarafından tartışılmakta olan “çek mağdurları” kavramının üzerinde durmak istiyorum. Kimimiz çek mağduru olarak çek keşidecisini, kimimiz de çek alacaklısını tanımlamaktayız. Her hâlükârda da toplumda ciddi bir çalkantı söz konusudur ancak Meclisimiz Genel Kuruluna bugüne kadar getirilen kanun tasarıları içerisinde en ciddi muhalefet şerhlerini ihtiva eden bu tasarının toplumdaki beklentileri, uzun süredir tartışılmış olmasına rağmen, karşılamaktan uzak olduğunu tespit ederek, buradan hareketle Sayın Bakana soruyorum: Cezaevlerinden aldığım çok miktarda telefonlar sebebiyle, cezaevlerindeki mahkûm sayısının çokluğu sebebiyle güvenliğin tehlikeye düştüğü ifade edilmektedir, bu konuda herhangi bir çalışmanız, tedbiriniz söz konusu mudur?

Ayrıca da piyasadaki dönen karşılıksız ve takibata uğramış çek miktarı ne kadardır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana aracılığınızla şunu sormak istiyorum: Sayın Bakan, Yargıtay Başkanının açıklaması bizi ciddi bir şekilde düşünceye sevk ediyor. Aynen şunu söylüyor: “Bugün çok acı, çok somut örnekleri ortaya çıktığı gibi, gerek yasal gerek yasal olmayan, hukuka uygun olmayan dinlemeler çok yaygın bir şekilde yapılmaktadır.” Dünyanın başka bir ülkesinde, demokrasiyle idare edilen bir ülkede bu tür hukuksuzlukların yaygın olduğu başka ülke var mı? Bunun çözümü nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, müfettişler, Hükûmetin beğenmediği kararları veren yargıç ve savcıları denetliyor. Fakat Hükûmetin beğenmediği yargıç ve savcıları niçin hep aynı müfettişler soruşturmaktadır?

İkinci sorum: Yeni Şafak gazetesi patronu neden hâlâ bulunmamaktadır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakan, buyurun.

Süreniz on dakika.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Recep Taner’in sorusuyla başlamak istiyorum: “Bu tasarı, geçici olarak mağduriyetleri önleme amacıyla getirildi ancak bunun kalıcı olarak sorunu çözecek bir formülasyonu mümkün müdür? Bankalar, çek borçlularına tüketici kredisi açmak suretiyle, bu sorunu tamamen çözebilirler mi?” Elbette, bu krediyi açacak bir fonlama oluşturulabilirse, bunu yapacak banka bulunabilirse bu mümkün. Ama bu, Adalet Bakanlığının çalışma konusu değil, hazine, Merkez Bankası ve ekonominin genel yönetiminde olanların yapacağı bir çalışma. Bu anlamda, problem, zaten kredibilitesi olmayan, borç ödeyemediği için bu hâle gelmiş olan çek borçlularına kim, nasıl, hangi güvenceyle kredi verecektir? Bu nasıl fonlanacaktır? Bu ciddi bir konu.

RECEP TANER (Aydın) – Çeki veren banka…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “Çeki veren bankalar bunu sağlasın” formülüyle ya da teklifiyle, “çek yaprağına yazılı olan miktarı banka taahhüt etsin” teklifi aynı şey aslında. Dolayısıyla, çek yaprağı üzerinde yazılı olan miktarı, o çeki vermiş olan bankanın ister kredi yöntemiyle karşılamış olması isterse direkt tekeffül ile bunu sağlamış olması arasında bir fark yok. Ama bunu yaptığınız zaman, şu anda piyasada çok büyük bir sirkülasyonu olan çek müessesesini tamamen devre dışı bırakma riskiyle karşı karşıyayız çünkü şu anda piyasada 37,5 milyon civarında, bankaların vermiş olduğu çek var; dönen, keşide edilmiş ve henüz edilmemiş, toplamı 37,5 milyon. Bu çekler içerisinde takasa verilenlerin sayısı 27,5 milyon civarında. Takastaki çeklerin ödenmeme oranı, 2008 için söylüyorum, 1,5 milyon civarında. Yani 27,5 milyon çek takasa geliyor, karşılıksız çıkan 1,5 milyon civarında, o da ortalama yüzde 5’e takabül ediyor. Sadece takasa gelen çekler 250 milyar TL ya da eski parayla 250-260 katrilyon civarında bir büyüklük ifade ediyor. Buna takasa gelmeyenleri de ilave ettiğiniz zaman gerçekten çek, Türk ekonomisinin, piyasada dönen likidite ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayan bir enstrüman olarak önümüze çıkıyor. Dolayısıyla, burada getireceğimiz düzenlemeler sadece çek borçlusu açısından değerlendirilemez, bunun alacaklısı var. Biraz önce bir değerli milletvekilimiz “Çek mağduru kavramından ne anlamak gerekir?” diye bir soru da sordu. Bu gerçekten yerinde bir soru. Bu Genel Kurulda çek mağduru olarak sadece borçlular zaman zaman telaffuz ediliyor.

Değerli arkadaşlar, elbette çekini ödeyemediği için şu anda soruşturma ve kovuşturma geçiren ya da mahkûmiyeti kesinleşip cezaevinde olan insanımız var. Bunlar elbette bu sürecin mağdurları ancak bir de alacağı çeki tahsil edemediği için müteselsil olarak kendisi de mağdur duruma düşen insanlar da var. Yani bu mağdur, kendisi mağdur olmakla beraber bir başkasını da mağdur hâle sokan bir süreci başlatmış oluyor. Dolayısıyla, burada çek keşidecisi, çek alacaklısı ve banka üçlüsü var. Bu üçlünün ve bu üçlünün oluşturduğu faaliyetlerin genel ekonomiyi etkileme potansiyelini de göz ardı edemeyiz. Sadece bir pencereden bakmak doğru olmayacaktır. Bütün bunların tamamını ekonomideki dengeleri bozmayacak tarzda düzenlemek gibi bir vazifemiz var. O açıdan, bu dengeleri gözeterek bu düzenlemeleri getirdik.

Bu arada, Sayın Öztürk konuşması sırasında “Adalet Bakanı da bu düzenlemeye karşı.” gibi bir ifade kullandı. Ben bu düzenlemeye karşı değilim ancak bu düzenlemenin nihai hedef olmadığını ifade ettim Komisyonda. Çekten dolayı hürriyeti bağlayıcı cezanın -ki Sayın Şandır’ın da bir sorusu vardı- olup olmaması tartışmaları esnasında, evet, modern ceza hukuku felsefesi içerisinde ekonomik borçtan dolayı hürriyeti bağlayıcı cezaya yer yok, ancak bizim de bu sisteme geçebilmemiz için birtakım altyapıları kurmamız gerektiğini ifade ettim. Bunun için risk merkezinin kurulması ve kredi sigortası sisteminin getirilmesiyle beraber, orta vadede karşılıksız çıkan çekten dolayı hürriyeti bağlayıcı cezanın kaldırılabileceğini ifade ettim. “Ancak bugün itibarıyla huzurunuza gelmiş olan tasarı, bir geçiş süreci ve önümüzdeki döneme hazırlık olarak değerlendirilebilir ama ideal değildir, bir geçiş sürecini kapsayan bir düzenlemedir.” demiştim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, sizin bu ifadeniz yasanın Anayasa’ya aykırılığını güçlendiren bir beyan oldu, çok da yanlış oldu. Eğer böyle bir geçiş süreci için böyle bir düzenleme yaptıysanız…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Şandır, ben sizin sorunuza da geliyorum.

Şimdi, evet, bugün getirmiş olduğumuz düzenleme hedeflediğimiz yapıyı kurmuyor, ancak çek alacaklısı olanlar ya da piyasada, biraz önce bahsettiğim, değindiğim büyüklükte, miktarda bir likidite ihtiyacını karşılayan bu enstrüman üzerinden bu cezai müeyyideyi bir anda kaldırma şansınız yok, ancak bir geçiş süreci öngörmeniz, ara dönem öngörmeniz gerekecektir.

Anayasa’mızın 38’inci maddesiyle ilgili olarak daha önce de gündeme getirilen Çek Yasası’ndaki, 3167’deki 16’ncı madde düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası, malumunuz, Anayasa Mahkememizde değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu kararda şu gerekçelere dayanarak bu aykırılık iddiasının yerinde olmadığına hükmetmiştir: “Türk Ticaret Kanunu’nda kambiyo senetleri arasında düzenlenen çek, temel ilişkide bir sözleşmenin bulunup bulunmamasından bağımsız olarak, kambiyo hukukuna özgü borç doğuran özel bir havaledir. Hatır senetlerinde olduğu gibi, taraflar arasında herhangi bir sözleşme ilişkisinin bulunmadığı veya temelde yer alan sözleşmenin geçersiz olduğu durumlarda çek, başlı başına borç kaynağı biçiminde ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, haksız fiil veya sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan bir borç için dahi çek keşide edilebilmektedir. Çeki elinde bulunduran hamil, keşideci ile lehtar arasındaki temel ilişkiden kaynaklanan bir alacağı değil, doğrudan doğruya çekten doğan bir hakkı iktisap etmektedir. O hâlde, çek ilişkisi bizzat sözleşme olmadığı gibi, çekin temelinde her zaman bir sözleşme bulunması da zorunlu değildir. Temelde bir sözleşme ilişkisinin bulunduğu durumlarda ise çekte bu ilişkiden bağımsız ve sözleşme olarak nitelendirilemeyecek bir kambiyo taahhüdü söz konusudur. Borçlu, temel ilişki ne olursa olsun, borcunu ödemek için çek kullandığında, asıl borç ilişkisi dışında kambiyo ilişkisi doğmaktadır. İtiraz konusu kuralın Anayasa’nın 38’inci maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında değerlendirebilmesi için, ilişkinin yalnızca sözleşmeden doğması ve borcun yerine getirilememesi gerekmektedir. Oysa çek, temelde sözleşmeden bağımsız olarak, kambiyo hukukuna özgü borç doğuran özel bir havaledir. Bu nedenlerle kural Anayasa’nın 38’inci maddesinin sekizcini fıkrasına aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.”

Bu, Anayasa Mahkemesinin yapılan itirazı reddetme gerekçesinden kısa bir özet. Daha geniş detayları var ancak biraz önce de ifade ettim, bu getirdiğimiz düzenleme Anayasa Mahkemesinin içtihadı doğrultusunda da Anayasa’ya aykırı olmamakla beraber, modern ceza hukuku sistemlerinde öngörülen o “ekonomik suça ekonomik ceza” ilkesine biz de katılıyoruz ama bunun için süreye ihtiyaç var. Risk merkezinin kurulması… Ki şu anda Merkez Bankamızın bünyesinde böyle bir merkez var ama sadece olumsuz sicilleri tutuyor. Oysa bunun Bankalar Birliğine devredilerek hem olumlu hem olumsuz sicillerinin tutulması, buna esnaf ve ticaret odalarının, üçüncü kişinin ya da çek keşidecisinin muvafakatini almak suretiyle muttali olmasının sağlanmasıyla beraber, isteyen çeki alsın istemeyen almasın ama muhatabının aktif ve pasif çek ödeme kapasitesini görebilmesini sağladıktan sonra ve kredi sigortası sistemiyle beraber bu hürriyeti bağlayıcı cezanın kaldırılabileceği kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, Sayın Reşat Doğru’nun “Neden bin lira bir güvence sağlanıyor çekte, daha fazla arttırılamıyor?” gibi bir sorusu var. Bu rakam artırılabilir. Her çek yaprağı için bankanın teminat olarak gösterdiği bin… Tasarıda, bizim sevk ettiğimiz tasarıda bununla ilgili bir hüküm yoktu, mevcut düzenlemede 470 TL olarak geliyor ve her yıl Merkez Bankası bunu eskale ediyor endekslere göre, bu rakam otomatik olarak artıyor idi ancak alt komisyonda bin lira gibi bir rakam öngörülmüş. Burada bu rakamın artırılmasının çek alacaklısını koruyan bir düzenleme olmadığı kanaatindeyim. Niçin? Buradaki teminatı 2 bin lira, 3 bin lira, 5 bin lira yazmak mümkün.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Tamamını yazsanız mesela.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Tamamını yazsak -biraz önce ifade ettim- belki 500-600 katrilyonluk büyük bir ticari hacmi yöneten bu likiditeyi sağlayan enstrümanın tamamen devre dışı kalmasını sağlayacaktır çünkü hiçbir banka muhatabına bir çek defteri vermeyecektir. Tamamını teminat yapmak demek ucu açık kredi vermekle eş anlamlıdır. Teminat almadan hiçbir finansman kuruluşu muhatabına kredi açmaz. Biz şu anda çekin üzerindeki, her yaprak üzerindeki banka teminatını artırdığımız vakit bankanın sorumluluğunu artırmıyoruz –dikkatinizi çekiyorum- çeki almak durumunda olan ve küçük kredi ihtiyacı duyan esnafın omzundaki yükü artırırız, endişem odur. O açıdan bu bin liralık rakam bile bana göre fazla bir rakamdır. Çek almak isteyen esnafın üstüne ilave bir yük getirecek bir riski içeriyor diye düşünüyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz tamamlandı.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Peki.

Cevap veremediğim diğer sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ÇEK KANUNU TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı, çek defterlerinin içeriklerine, çek düzenlenmesine, kullanımına, çek hamillerinin korunmalarına ve kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması önlemlerine katkıda bulunmaya ilişkin esaslar ile çekin karşılıksız çıkması ve belirlenen diğer yükümlülüklere aykırılık hâllerinde ilgililer hakkında uygulanacak yaptırımları belirlemektir.

(2) Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili.

Buyurun Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 445 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, amaç ve kapsam maddesi. Tasarıda “Tasarının amacı, çek defterlerinin içeriklerine, çek düzenlenmesine, kullanımına, hamillerinin korunmalarına ve kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması önlemlerine katkıda bulunmaya ilişkin esaslar ile çekin karşılıksız çıkması ve belirlenen diğer yükümlülüklere aykırılık hâllerinde ilgililer hakkında uygulanacak yaptırımları belirlemektir.” şeklinde ifade ediliyor.

Tasarı gerekçesinde de uluslararası kurallara uyumda bir değişiklik yapılmamasına özen gösterildiği özellikle ifade ediliyor. Özellikle de çekin bir peşin ödeme aracı olduğu belirtiliyor. Türk Ticaret Kanunu’nda ileri tarihli çek düzenlemesine imkân tanındığı ifade ediliyor. Problem burada başlıyor. Bu nedenle, Türk Ticaret Kanunu’nun dışında ayrı bir kanunla çek defterinin içerik, düzenleme, kullanımı ve hamillerinin korunması için ayrı düzenleme yapılması gerekliliğinin ortaya çıktığı belirtiliyor.

Peki, neden? Çekin karşılıksız çıkması ve çek hesabı açılmasında çekin karşılığının tahsiline kadarki süreçte ilgili olarak belirlenen yükümlülüklere aykırılık hâllerinde ilgililer hakkında uygulanabilecek ceza hukuku yaptırımlarını belirlemek amacıyla özel kanuni düzenleme yapılması zarureti ortaya çıkmıştır. Ayrıca yapılan bu düzenlemelerde kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması önlemlerine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.

Türkiye’de ceza davalarının yaklaşık yüzde 15’i karşılıksız çekle ilgili, esas mesele burada. Siz ekonomide uygun bir ortamı sağlayamaz iseniz bu sorunu çözmeniz mümkün değil. Esasen ceza davalarının yüzde 15’inden öte kullanılan çeklerdeki bir anlamda yaratılan kaydi paranın toplam miktarı ve yüzde 15’inin toplam çek meblağının yüzde kaçı olduğu, bunun seyri önemli. Ayrıca bu problemin hangi sektörlerde, hangi bölgelerde yoğunlaştığı önemli. Bunların bilinmesi lazım.

MHP’nin muhalefet şerhinde konu şu şekilde ifade edilmektedir: “O hâlde yapılması gereken sırf ekonomik bir durum olan karşılıksız çek durumunun cezalandırılması değil, çekin bir suç aracı olarak kullanılmasının önlenmesi ve bu durumun cezalandırılmasıdır. Tasarıda böyle bir tedbir ve cezalandırma öngörülmediği gözlenmektedir.”

Burada söylemek ve ifade etmek istediğim husus: Ekonomik ortamı daha sağlıklı hâle getirmeden, sektör, bölge açısından çekle ilgili olayları detaylı analiz etmeden bir hukuki değişikliğin çok başarılı olmayacağıdır. Burada görüyorum ki, Hükûmet konunun iktisadi yönüyle ilgili değil. Ekonomiyle ilgili bakanlar ve kurumlar bu işe ilgi duymuyorlar. Bunu buradaki görüntüden anlıyoruz veyahut da Hükûmet böyle arzu ediyor.

Çekin suç aracı olarak kullanılmasını engelleyecek, ekonomik ortamın sağlanması, bunun ötesinde cezalandırılmasıdır. Aksi takdirde “Zorla imzalattırdılar.” hadisesi hem geçerlilik payına sahip olmaya hem de hile yapma ve inkâr metodu olarak kullanılmaya devam eder.

Bir diğer husus: Ne var ki tasarı ile daha başlangıçta bankaların çek hesabı açması ve çek karnesi vermesinin onların inisiyatifine bırakılmayarak kredi hesabına benzer araştırma ve kurallara bağlanılması kaçınılmazdır. Oysa tasarıda buna ilişkin düzenleme olmadığı gibi böyle bir anlayış da yoktur.

Bakın, 2002 yılında karşılıksız çek sayısı 748 bin, 2008 yılında karşılıksız çek sayısı 1 milyon 224 bin, 2009 Ağustos ayına kadar karşılıksız çek sayısı 1 milyon 336 bin. Bu, AKP’nin eseri, sizin eseriniz.

Şimdi, her şeyi psikolojiye bağlayan bir görüşü var Hükûmetin. Gerek Sayın Başbakan ve gerek sayın bakanlar bu söylemi çok kullanır hâle geldi. Ekonominin siyasetle ilişkili olduğunu, birbirini etkilediğini söylüyorlar. Doğru, biri bozuk oldu mu diğeri de bozuk oluyor. Ekonomi bozuk, psikolojik; siyaset problemli, psikolojik; istihdam kötü, psikolojik; bunların hepsi kötü, o da psikolojik. Milletin de psikolojisi bozuldu. İyiye gittiğine dair iki ekonomik datayı, veriyi ve detayı kendi bildiği gibi kasti olarak yorumlayanlar dünyadaki ekonomik konjonktürü takip etsinler, hepsi sallanmaya devam ediyor. İki veri açıklanıyor, hangi tür mukayese imkânı lehte ise onu kullanmaya çalışıyorsunuz. Ancak rakamların da şakulünü bozdunuz. Kapasite kullanım oranı düşerken “Üretim arttı.” diyorsunuz, kapasite kullanım oranı düştü. Gayrisafi yurt içi hasılasındaki kötüleşme azalıyor diye seviniyorsunuz.

Şimdi, rakamları 2002’yle mukayese yapıyordunuz, vazgeçtiniz; geçen yıl ile mukayese ediyordunuz, ondan da vazgeçtiniz; geçen ay ile mukayese ediyordunuz, o da tükendi; şimdi “Fark etmez, hangisi olursa olsun.” diyorsunuz. Gerçekten AKP ve Hükûmetin psikolojisi de bozuldu.

Dolandırıcı ile perişan ettiğiniz küçük esnafı ayırt edin, onları da cezaevlerinde süründürmeyin. Büyük bir dram var. Denizli’den, Erzurum’dan, Antalya’dan, İstanbul’dan haberler geliyor, insanlar perişan.

Bakın, Denizli Ticaret Odası, Sanayi Odası ve Ticaret Borsası bu tasarının 2’nci maddesiyle ilgili şunu söylüyor: “Bireysel değerlemelerle, somut bir veriye dayanmadan talep edene çek hesabı açmama veya vermeme gibi sonuç doğuracak bir düzenleme yer almaktadır.” Bu nedenle 2’nci maddenin birinci fıkrasının son cümlesinin daha somut hükümler içermesi gerektiğini ifade ediyor. Ancak AKP’liler ve yandaşları, bilançolar incelenmeden, bankaların sorumluluğu kendi üzerlerine alıp krediyi vatandaşlara vermesine bankaları zorlarken bu hususta farklı bir yaklaşım sergiliyor. Gerçekten ekonomik ortamla ilgili problemin büyüklüğü bu işin gündeme daha çok taşınmasına neden oluyor. Aksi takdirde ıstıraplar artmaya devam ediyor.

Şimdi hiçbir ekonomik kurum çekin ekonomik etkileri konusunda hiçbir araştırma yapmadan “Hurra! Bu kanunu da hazırlayalım ve bu değişikliği yapalım.” diyorsunuz. Bunun etkilerinin, sonuçlarının ne olacağını önceden kestirmeden, bunun büyüklüğünün, etkilerinin ne kadar olduğunu bilmeden yaptığınız her icraat, her olay bu hadiseyi daha kötüye götürecektir.

Bugün açıklanan ekonomik veriler var, biri millî gelir rakamı. Bakıyorum Hükûmet yetkilileri bundan rahatlıkla seviniyorlar. Neden? Kötüleşmenin azalmasına seviniyorlar. Kötüleşmenin durduğu falan yok. Düşme… Büyüme azalıyor, kötüleşme devam ediyor ancak mevcut Hükûmet kötüleşmenin azalmasından memnuniyet duyuyor. Herhâlde bu da dünyada az görülen bir şeyin olması gerekir.

Bir diğer hadise, bakın, insanlar tüketemiyor, üçüncü çeyrekte ne var? Üçüncü çeyrekte tüketimin o azalan millî gelir içindeki payı bile azalmaya başlamış. Özel sektörün yatırımları ne olmaya başlamış? Azalmaya devam ediyor, sıkıntılar büyük. Bakın, stoklar tekrar artmaya başlamış, bunları eritemezseniz yarın maliyetler artacak. Bunların üzerinde düşünmeden, bunların üzerinde incelemeden, bunun etkilerinin ne olacağını bilmeden çıkaracağınız bir yasanın ne sonuçlar ortaya çıkaracağını, piyasayı, ekonomiyi nasıl etkileyeceğini bilmeniz mümkün değil. Dolayısıyla, bakın, maaş ve ücretlerin de millî gelir içinde payı düşüyor.

Burada, bunları hiç dikkate almıyorsunuz. Bunların dikkate alınması gereklidir. Hükûmet yaptığı düzenlemeleri bir bütün içinde ele almalıdır, aksi takdirde sadece bir yönüyle, sadece hukuki yönüyle veya sadece ekonomik yönüyle -zaten ilgilendiğiniz yok- ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, lütfen tamamlayınız.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…diye kararları uygulamaya koymaya çalışırsanız bunun sonucu, zaten ekonomik ve sosyal olarak kaosa, kargaşaya itilen bu ülkenin daha da kötüye gitmesine neden olacaktır.

Dolayısıyla, bu tür uygulamalarda, Hükûmetin, hesapları çok iyi yapıp, kamuoyunun önüne öyle çıkması gerekir. Ben bu kadar etkisi olanı, Sayın Adalet Bakanının burada açıkça ifade ettiği hususu, burada ekonomiden sorumlu, ekonominin koordinasyonundan sorumlu bir bakanın da gelip izahat vermesini, bunun etkilerinin neler olacağını söylemesini çok arzu ederdim. Millet de esnaf da bu yüzden cezaevinde yatan vatandaşlar da -en azından- onların yakınları da ne yapardı? Bunu anlardı. Bu konuda da ekonomiyle ilgili bakanların bir açılım yapmasını beklerdik. Maalesef AKP İktidarı vatandaşın perişan olmasına razıdır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, ben olaya tabii… Adalet Komisyonu, Adalet Bakanlığının hazırladığı bir tasarı ama sordum demin, kimler var, hangi bakanlıklardan kimler var? Bir tek Merkez Bankasının dışında, ekonomiyle ilgili hiçbir bakanlıktan tek kişi yok diye cevap aldım. Eğer yanlışsam özür diliyorum. Ben burada BDDK’nın olmasını isterdim -şimdi söyleyeceğim- değişik ekonomik kurumların olmasını isterdim.

Bu, bir suç ve ceza olarak değil, burada mağdurlar olarak değil… Niye bu hâle geldik, kimler bu hâle getirdi? Nedenini araştırmazsak altı ay sonra gene aynı konuma geliriz.

Şimdi, sadece burada karşılıksız çek yazanlara suçu yükledik ve her türlü suçu bunlara ilettik, her türlü suçu bunlarda gördük. Değerli arkadaşlarım ama bunları bu hâle getirenler kimler? Esnafı bu hâle getiren kim?

Peki, Sayın Bakanım, bankaların suçu yok mu? Böyle, bankalara, çok böyle, sakın ola ki… Bir numaralı suçlularından biri de bankalardır. Bu çek suçlarından önemli bir kısmını, geçtiğimiz bir iki yılda, bir buçuk yılda bankalar da yaratmıştır. En büyük suçlulardan biri bunlardır. Nasıl yaratmışlardır? Bırakın acze düşen firmaları, tabii banka para vermiştir, alacaktır parasını ama, kendilerine çek ciro eden müşteriler acze düştüğü zaman, o çekin arkasındaki 8-10-15 ciranta, daha çeklerle ilgili tarih gelmeden herkesin ocağını söndürmüştür. Daha altı ay varken, daha bir sene, daha vade dediğimiz olguya… Çekte vade olmaz demeyin, bir piyasa gerçeği var arkadaşlar. Banka, bu çeki üç ay sonra -üç aysa üzerindeki tarih- tahsil edeceğim diye almıştır. Artık bu zımni kabuldür, artık bu piyasa gerçeğidir.

Siz, daha üç ay, senin borçlun acze düştü diye ciro ettiği çeklerin arkasındaki 8-10-15 tane cirantaya takip yaparsan, bunların ocağını söndürürsen, hiçbir günahları olmamasına rağmen… Bu yaratılan karşılıksız çeklerin çok önemli bir kısmı da bu sayede yaratılmıştır, ama bakıyorum, dün onları… Geçen yıl Eylül ayından itibaren Plan ve Bütçe Komisyonunda da yalvardık. Aynen ilettik. Onları bu hâle getirenlerle ilgili hiçbir şey yapmıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, banka ismi vermek istemiyorum. Aslında yasal bir suç, bir tazminat ödemezsem vermekten de gurur duyarım yapanı. Yani bunlar bunu yaptı demekten de ve piyasaya bunları söylemekten de gurur duyarım, ama biliyorum ki önemli bir tazminat gelir.

Haa, şimdi, mesele şu: Özellikle son bir buçuk yıllık krizde çok duyarlı davranan bankalarımız oldu, müşterinin yanında olan bankalarımız oldu, onların önünde şükranla eğiliyorum, ama özellikle birkaç banka karşılıksız çekler konusunda piyasada çok sorun doğurdu ve piyasada bir sürü insanın ocağını söndürdü. Çeklerini alamayan esnaf, tahsil edemeyen esnaf karşılıksız çek mağduru oldu, kendi de karşılıksız çekten dolayı yargılandı. Bir kere bu bankalar cezalandırılmadı. Ben, defalarca Plan ve Bütçe Komisyonunda ekonomi kurmaylarına bunu söylememe rağmen, krizin göbeğinde geçen yıl Eylül, Ekim, Kasım, Aralık aylarında, fakat hiçbir kurum ilgili kurumlara en küçük bir şekilde müdahale etmedi arkadaşlar.

Ha, şimdi bakıyorum, o kurumlar çıkmış piyasaya anlı şanlı ilanlar veriyor. Yazıklar olsun. Bir kere, suçlunun bir başka penceresinin de bunlar olduğunu da söylemek zorundayım arkadaşlar.

Tabii, bu yasada getirilen… Biz, grup olarak bu yasanın bu şekilde gelmesine son derece karşıyız. Ama, bir yönüyle, bir maddesi var ki, o maddede birazcık… Yani, kanuni temsilciler hepten mağdur oluyordu. Bir kurumun, bir tüzel kişinin çekine imza atan profesyonelleri, genel müdürü, muhasebe müdürü atıyordu birinci ve ikinci derecede, ilgili şirketin sermayedarları eğer atmamışsa hiçbir ceza görmüyordu. Şimdi, bu tasarıda bir nebze olsun, zarar gören profesyoneller yanında, o şirketin sermayedarı veya temsilci atadığı yönetiminden birisi de onlar kadar, atadıysa, bir ceza görecektir. Bu, şu demektir: Burada, suçu, sadece karşılıksız çeki profesyonellere yükleyerek buradan sıyrılmak yerine, o şirketin sermayedarları da -bir nebze olsun, tam değil, çünkü, bunun daha kaçak yönü var- bir kişiyi atayacaklar, çünkü, yasanın şeyi öyle. Hâlbuki, tüm yönetim sorumlu olmalı. Ama, kanunda diyor ki: “Atanan kişi.” Yani, mali işlerden sorumlu bir yetkili atayacaklar 5’inci maddede, o, diğer yetkililerle sorumlu olacak diyor. En azından, kurumsallaşmış şirketlerde profesyonellerin ceza almasının yanında, o şirketin sermayedarları da elini taşın altına koyacak bu maddede, buna memnun oldum.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bir başka konuya geleceğim. Keşke burada ekonomi kurmayları olsaydı; dikkatinizi çekmek istiyorum, bunu açık söylüyorum: Dünyada yaşanan ekonomik olaylarda… Şunu da söylemek istiyorum: Bu krizde veya herhangi başka krizlerde, dikkat ettim, tabii, ulusal sermaye, ama yerli bankalarımız, yani sermayesi yabancı olmayan bankalarımız hep esnafın yanında olmuştur. Bunu açık söylüyorum. Banka ismi verip teşekkür etmek istiyorum, o da suç olur diyorum. Hakikaten yüzde 100 sermayesi yerli olan, devlet bankaları dâhil, yani Ziraat Bankası, Halk Bankası, Vakıflar Bankası dâhil ve yerli sermaye olan özel bankalarımız hep müşterinin yanında olmuştur, müşteriye eziyet etmemiştir. Ancak sermayesinin çoğu yabancıların elinde olan bankalar ise, maalesef, bunlar proje finansmanı yapmadığı gibi, sadece yaptığı iş, tüketici kredisi ve ithalatın finansmanıdır, ama müşteriye, esnafa ilk eziyeti yapan bunlardır.

Dikkatinizi çekmek istiyorum, dünyadaki ekonomik krizden hâlâ etkilenen Dubai’dir, Yunanistan’dır, Belçika’dır. Türk bankalarının bir kısmının sermayesi, Türkiye’de faaliyette olan, yüzde 100’ü yabancı olan, yabancı sermayesi olan bankaların bir kısmının o bacakları oradadır. Dikkatinizi çekmek istiyorum. Yani Yunan bankaları var, Hollanda bankaları var, Belçika bankaları var Türkiye’de. Türkiye’deki bankaların yüzde 100 sermayesi onlara aittir veya Dubai’de çok önemli riskler üstlenmiş bankalar var. Ben buradan uyarıyorum. BDDK olsaydı BDDK’yı uyarırdım. Buradan uyarıyorum. Yarın Türk ekonomisinin herhangi bir kaosa girmesinde o bankaların kendi ülkelerinde yaşayacağı sorunların ne kadarı bizi etkileyebilir; bunun bu günden önleminin alınması lazım. Çünkü Türk bankacılığının yüzde 42’si arkadaşlar, yabancı sermayenin eline geçmiş; görünen. Borsadaki bacağı bilmiyoruz. Ben buradan bir kez daha uyarmaya çalışıyorum.

Tabii, yine, geçen yıl çok ısrarla söyleyip ama geç kabul ettiğiniz, geç uygulamaya soktuğunuz… Zamanında uygulamaya soksaydınız birtakım şeyler olmazdı. Yani, çeklerde kötü niyetli borçlunun korunması kaldırıldı. Yani, inisiyatifin dışında elinden çıkmıştır uygulaması olumlu bir uygulamadır, onurlu alacaklıyı korumuştur; bunun aynen devam etmesi lazım. Kötü niyetli borçlunun gidip kendi ispat etmesi lazım. Bu uygulamanın yine mutlaka önümüzdeki süreçte eğer… Çek gidiyor arkadaşlar, altı ay piyasada dolanıyor, elli tane ciro geçiriyor, son gün, ödeme günü geliyor, borçlu gidip bankaya diyor ki: Elimden inisiyatifim dışında çıkmıştır. Altı aydır neredeydin sen kardeşim? Geçen yıl yine burada çok ısrarla benim söylediğim ve daha sonra hepinizin kabul ettiği –teşekkür ediyorum- bu uygulama piyasaya bir istikrar getirmiştir, kötü niyetli borçlunun gidip çekinin elinden çıktığını kendinin ispat etmesi lazım, yani alacaklının, iyi niyetli alacaklının bu konuda mağdur edilmemesi lazım; bunun devam etmesi lazım.

Yine geçen yıl, piyasaya istikrar için de… Gene günlerce söyledik, geç alınan bir karar ama, örneğin, özellikle “vadeli çekler” dediğimiz çeklerin gününden önce takasa sürülmesi, üzerinde kanuni takip yapılması olayı önlenmiştir; bunun devam etmesi lazım çünkü piyasaya bir istikrar getirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen tamamlayınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.

Mutlaka bu piyasa gerçeğinin devam etmesi lazım. Aksi hâlde bir finans kurumu vadesine altı ay, yedi ay kala bir çekin eğer gidip arkasını yazdırıp insanların üzerine gidiyorsa tıpkı bugüne kadar yaşanmış olayları aynen yaşarız; bunun devam etmesi lazım.

Bu nedenle bu yasa bir ekonomik yasadır, adli bir yasa değildir. Ekonominin tüm anlamlarıyla, her şeyiyle tartışılmadan… Yarım bir yasadır, bir kısmi tedavidir, kısmi pansumandır; yarın altından çıkacak hastalıkları bilmiyoruz ama bazı konularda çok eksiktir. Burada tüm suçu çek mağdurlarında aramayalım, en azından onları mağdur eden kişilerin de niye mağdur ettiklerini aramazsak, demin dediğim gibi, yine aynı şeyleri yaşarız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.

Madde üzerinde AK PARTİ Grubu adına Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.

Buyurun Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun 1’inci maddesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım, bu vesileyle huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Tokat’ta menfur bir saldırı sonucu şehit olan Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum. Bu saldırının arkasında, önünde, içinde, her neresinde ne varsa, kim varsa onları da nefretle, lanetle kınıyorum.

Yine, biraz evvel CHP sözcüsü Ali Rıza Öztürk’ün, bankalar ile tefecileri aynı kefede değerlendirmiş olmasından dolayı da eski bir bankacı olarak üzüntülerimi ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şu gerçeği ifade etmeliyim: Yürürlükte bulunan mevcut Kanun, çek defteri içerikleri, düzenlenmesi ve kullanılmasında eksik kalmıştır. Çek hamillerinin alacaklarının korunmasına, kayıt dışı ekonominin de engellenmesine yönelik getirilen cezai müeyyideleri ve uygulama safhasında istenilen sonuçları verememiştir. Günümüz koşullarında ortaya çıkan sorunlara çözüm üretme yönünden eksiklikleri vardır. Özellikle karşılıksız olan çeklerle ilgili olarak çekin ilgilisine, hesabı açan bankaya, hamillerine getirilen yükümlülük ve cezaların tam ve etkin olarak uygulanamadığı bir yasa olarak kendini göstermiştir.

Ülkemizde büyük bir oranda kullanılan çek defterleri, özellikle ticaretteki alışverişlere ödeme noktasında nakit aracılığı etmesi, keşideciler ve hamiller açısından ödeme ve borçlanmaya kolaylık sağlamasından dolayı ticaretimizin vazgeçilmez bir ögesi olarak kullanılmaktadır. Ancak, buna bağlı olarak karşılıksız çeklerde yaşanan artışlar, çek kullanmanın piyasalarda yarattığı olumsuz güven ortamı -her gün Yasa’yı- artan karşılıksız çeklerin kontrolü ve takibinin ciddi bir disiplin içinde kontrolünü gerektirmektedir. İşte bu gibi nedenlerle bu kanuni düzenleme Meclisimize getirilmiştir.

Getirdiğimiz bu kanun tasarısı, ileriye yönelik olarak sorunların yaşanmamasına, elde edilen tecrübelerle birlikte, çözüm getirecektir. Geçmişte yaşananların bir daha yaşanmaması, ekonomimizdeki güven ve istikrarın devam etmesi için, reel sektörün ve piyasaların daha da hareketlendirilmesi adına bütün çevrelerle birlikte kamuoyuna, kamuoyu menfaatlerine kalıcı bir uygulama getirecektir. Özellikle keşidecilere, çek hamillerine, hesapların tutulduğu bankalara bu işleyiş içinde yeni yaptırımlar, makul ve uygulanır yükümlülükleri getirmekteyiz. Bu konuda bütün taraflar sorumluluklarıyla birlikte hareket edeceklerdir.

Uygulamada olan Yasa’nın bugüne kadarki işleyişinden de görüleceği üzere, başarılı olamadığı görülmüştür. Beklenen neticeler elde edilemediği gibi ticaretimizden piyasalara kadar, adalet sistemimizden kamuoyuna kadar önemli ölçüde güven kaybına neden olmuştur. Çözüm bekleyen birçok sıkıntıyı da beraberinde getirmiştir.

Çek Tasarısı’nda çek kullanımına ilişkin getirdiğimiz yaptırımlar da özellikle keşidecilere ve bu kişilerin hangi adla, sorumluluklarla hareket etmelerine, ayrıca hesaplarının açıldığı, çek defterlerinin verildiği bankalara yeni sorumluluklar getirmektedir.

Hâlen yürürlükte olan 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun, bu Kanun’la ilişkili tüm muhatapların sorumluluklarını tam manasıyla yerine getiremediğinden başarılı olamamıştır. Kanun’un güçlendirilmesi için geçtiğimiz yirmi yılda, özellikle Kanun’un karşılıksız çekin cezalandırılmasına ilişkin maddesinde kanuni değişiklikler yapılması, 3 kez de Anayasa Mahkemesinin incelemesine konu olması, sisteme yönelik eleştirileri, şüpheleri güçlendirmiştir. İktidarımızın ilk döneminde, 2003 yılında yaptığımız köklü ve etkin düzenlemeler getiren 4814 sayılı Kanun da cumhuriyet savcılarından, mahkemelerden ve Yargıtaydan gelen şikâyetlerle birlikte eleştirilere maruz kalarak istenilen sonuca varılamamıştır. Netice olarak Adalet Bakanlığımızca bu konuda çözüm üretilecek yeni bir yasa çalışmasının yapılması ağırlık kazanmıştır.

Bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı metni, uzun süren çalışmalar… Komisyonun, BDDK, Hazine, bankalar, akademisyenler, TOBB, esnaf ve baro, sivil toplum örgütlerinin tamamı bu çalışmalara iştirak etmişlerdir.

Yeni bir yasayı gerekli kılan öncelikli nedenlerden biri olan karşılıksız çek kullanımı üzerinde yapıcı yaptırımların getirilmesi, yaşanan aksaklıklarla çıkan sorunlara süratle cevap verilmesi içindir. Tasarının bir an önce kanunlaştırılarak yürürlüğe konulması gerekmektedir. Bu konudaki muhatapların artık daha dikkatli ve kontrollü hareket etmeleri sağlanmalıdır.

Ülkemizdeki yaşanan krizlerin sebeplerini hepimiz bilmekteyiz. Hortumlamalara, yolsuzluklara müsaade edilen ülkemiz geçmişte ne hâle getirildi, hep beraber bunu yaşadık ve biliyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Aynen devam ediyor zaten!

AHMET YENİ (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizi bu yasayı acilen çıkarmaya gerek kılan öncelikli sebebin başında, çek kullanımındaki olumsuzlukları kaldırarak çeki gerçekten güvenilir bir ödeme aracı hâline getirmemizi ve bu konudaki çalışmamızı neticelendirmemizi gerektirmektedir.

Çek kullanımı ve çekin kazanacağı itibarın yeniden oluşturulup güçlendirilmesi, tüm piyasalarla birlikte ticaret dünyasında ve toplumsal menfaatlerimizde güven, istikrar ve olumlu gelişmeleri birlikte getirecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa tasarısı, çekle işleyen hesapları sıkı kurallara bağlamakta, bankaların mali yükümlülüklerinde parasal artışları getirmektedir. Bankalarca bu mali sorumluluklar her ne kadar istenmemiş olsa da uzun vadede bu işin faydalarını hep beraber göreceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski bir bankacı olarak bankaların sorumluluklarının yüksek olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum. Bunun, inşallah, biraz sonra bir önergeyle belli bir seviyeye çekilmesini de talep ediyoruz ve bu önergeye de imza koymuş bulunmaktayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlam temeller üzerine oturtulan bir yapı oluşturulan yeni sistem bütünüyle birlikte başarıyı da getirecektir ve sonuç itibarıyla başarılı olacaktır.

Tasarının 1’inci maddesi, kanunun amaç ve kapsamını belirlemektedir. Bu kanun tasarısı, yeni kurallarıyla, yaptırım ve müeyyideleriyle kanun kapsamındakilerin daha bilinçli ve makul olarak sorumluluklarla hareket etmelerini genel olarak izah etmektedir.

Karşılıksız çekte hapis cezasını direkt olarak uygulamadan kaldırmaktayız.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, bankaların bu husustaki özen ve sorumluluklarını artırmaktadır. Hamiline düzenlenecek çeklerde yeni düzenlemeleri getirmektedir. Burada ayrıca, çek hamillerini sadece karşılıksız ve hesabın sahteliğine karşı korumakla kalmayarak, keşidecinin hukuki aykırılıklarını, hilelerini de önleyerek, çek hamillerini ve piyasayı gözeten bir yapı da gözetilmektedir.

Karşılıksız çek ve bu çeklerin arkasının yazılması konusunda cezai işlem olarak, hürriyeti bağlayıcı hapis cezası yerine, yaptırıcı, esnek uygulamalar getiren para cezalarına yer verilmektedir.

Yasanın bir önemli yönü de, kara paranın aklanması, terörün finansmanı konusunda kayıt dışı para hareketini engel teşkil etmeye yönelik çalışmalar yapılmıştır. Özellikle bu yönde sıkı bir denetim getiren tasarı, ülkemizin bir yandan ekonomik faktörlerine yapıcı etkilerini getireceği gibi, yasa dışı faaliyetlere karşı da ciddi tedbirler getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizler konuyu çok yönlü olarak ele alıyoruz. Bu mesele birçok yönüyle etkilerini göstermiştir. İşin ekonomik boyutuyla, piyasalarda yaşattığı olumsuzluklarla çözümsüzlükler neticesinde, cezai davalarda ve Yargıtay safhasındaki sıkıntılarla, tüm sosyal sorunlarıyla birlikte ele almaktayız ve tamamını da çözmekteyiz. Tasarıdan da anlaşılacağı gibi, eski kanuna göre şartlar bir yandan makul ve uygulanabilir şekle getirilirken, kişilere, bankalara, bu konudaki tüm muhataplara, kanunun getirdiği biçimde hareket etmelerini açıkça ortaya koymaktadır.

Çek Kanun Tasarısı, çek defterinin içeriklerine, çek düzenlemesine ve kullanımına, çek hamillerinin korunmalarıyla birlikte, kayıt dışı ekonomide yaşanan işleri azami derecede azaltacaktır.

Kontrol ve denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi de sağlanmaktadır. Çekin ibrazı, ödenmesi, çekin karşılıksız olduğunun tespiti ve gecikme zammı tekrar ele alınmaktadır.

Burada en önemlisi, karşılıksız çekin cezasında getirilen değişikliklerdir. Hapis cezasının yerine, çek bedeli tutarından az olmayacak şekilde adli para cezalarını öngörmektedir. Bu uygulamayla, karşılıksız çeklere ilişkin işleyen temerrüt faizleri de ilgililerden alınacaktır. Karşılıksız çek suçu işleyenler bu yasayla hapis cezasından kurtulmaktadırlar. En önemli konu da bu. Binlerce kişi bu kanunu beklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen tamamlayınız.

AHMET YENİ (Devamla) – Karşılıksız çekte hamilin imzalamaktan kaçınması hâlinde “karşılıksızdır” işlemi yapılamayacaktır. Tasarıda süresinde ibraz edilen çekin karşılıksız çıkması hâlinde ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile bankaca ödenmesi gereken asgari miktara ilişkin hükümler de yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunla birlikte şu anda cezaevinde olanlarda bir rahatlama olacak ve dışarı çıkacaklardır ve piyasamızda çek konusunda bugüne kadar zorluk çeken ticaret erbabımız da bir rahatlamaya kavuşacaktır.

Bu kanun tasarının taraflara hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkanım, şimdi, Sayın Hatip konuşurken benim ismimden de bahsederek benim söylediğim cümleyi yanlış izah etti, ben o konuda açıklama yapmak istiyorum izin verirseniz.

BAŞKAN – Ne diye yanlış söyledi Sayın Öztürk?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şimdi, şunu söyledi, benim adımı da vererek: “Bankacılarla tefecileri aynı kefeye koydu.” dedi, bunlara üzüldüğünü söyledi.

AHMET YENİ (Samsun) – Aynı cümleyi kullandı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

Yeni bir sataşmaya mahal vermeden, iki dakika söz veriyorum.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, şimdi burada konuşan arkadaşımız, benim konuşmam sırasında -bu Çek Kanunu’nun- bankacılarla tefecileri aynı kefeye koyduğumu ve kendisini üzdüğünü söyledi. Bunda üzülecek bir şey yok, bir.

Bankacılarla tefecileri aynı kefeye koymadım; “Bankalarla, tefecilerin çıkarlarını, hakkını, hukukunu korumaya yönelik bir tasarıdır bu.” dedim. Bankalarla tefeciler… Buradan bile bankalarla tefecilerin aynı kefeye konulmadığı açıktır ancak kaldı ki koymamı istiyorsa, evet koyuyorum, bankalar bugün tefecilik rolüne sığınmışlardır. Bu tasarının, bankaların istediği tasarı olduğunu söylüyorum. Nedeni de şudur: Bugün Adalet Komisyonunda bile bu tasarının patronu sanki Bankalar Birliği görünümdeydi, görüntüsü de öyleydi, her şeyin hâkimiyetiydi. Bu tasarı eğer bankaların çıkarlarını korumak için yapılmamış ise, alt komisyonda 1.000 liraya çıkarılan, AKP’lilerin oylarıyla 1.000 liraya çıkarılan sorumluluğun dahi, bankaların günlerdir yaptığı lobiler üzerine 500 liraya düşürülmesi hangi anlayışa hizmet etmektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

AHMET YENİ (Samsun) – Aynı şeyi söylediniz zaten.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710) (S. Sayısı: 445) (Devam)

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.

Sayın Tunç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Çek Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesi kanunun amaç ve kapsamını açıklamaktadır. Tasarının geneli üzerinde yapılan görüşmelerde de ifade edildiği üzere, yeni Çek Kanunu Tasarısı, 1’inci maddede sayılan amaçları gerçekleştirecek önemli düzenlemeler içermektedir.

3167 sayılı Çek Kanunu 1985 yılından bu yana uygulanan bir kanundur. Bu Kanun’da en önemli değişiklik 2003 yılında yine AK PARTİ Hükûmeti döneminde yapılmış, karşılıksız çekte yaptırım olarak hapis cezası yerine adli para cezası sistemi getirilmiştir. Bugün de, zaman içerisinde kanunun uygulanmasından kaynaklanan sorunları ortadan kaldırma iradesini yine bu Hükûmet göstermiş, hem çek borçluları hem de çek alacaklıları hem de ekonominin dengeleri düşünülerek yeni bir tasarı hazırlanmıştır.

Muhalefete mensup arkadaşlarımızın tasarıyla ilgili en önemli eleştirisi, karşılıksız çekin yaptırımıyla ilgili olarak adli para cezası ve ödenmediği takdirde de hapis cezasına yönelik eleştirileridir. Buna gerekçe olarak Anayasa’mızın 38’inci maddesindeki “Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” şeklindeki hükmünü göstermektedirler.

Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu belirtmemiz gerekir: Anayasa’mızın 38’inci maddesi ve imzaladığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4 no.lu Protokolü gereğince “Hiç kimse sözleşmeden doğan yükümlülüğünü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” Bu konuda hepimiz hemfikiriz. Sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğü yerine getirememenin yaptırımı hapis cezası olmamalıdır. Hem Anayasa’mızda hem de imzaladığımız uluslararası sözleşmelerde, bir suçun ekonomik suç olabilmesi için borcun sözleşmeden kaynaklanması ve borcun yerine getirilememesi şartları vardır. Anayasa Mahkememizin 2002 ve 2004 tarihli kararlarına ve birçok hukukçunun görüşüne göre, çek, temelde sözleşmeden bağımsız olarak kambiyo hukukuna özgü bir havaledir. Çekin sözleşme olduğunu iddia edenler olsa da, çek, bir sözleşmenin sonucunda ya da sözleşme olmadan da verilebilen, para yerine geçen bir ödeme aracıdır. Hamil, bankada çekin karşılığının var olduğu inancıyla malını vermektedir. Bu nedenle, diğer kambiyo senetlerinden farklıdır ve özel olarak düzenlenmiş ve korunmuştur.

Çeke olan kamusal güven nedeniyle ekonomide önemli bir yeri vardır. Bu güveni sağlayan da çek ile ilgili yaptırımdır. Bu yaptırımın gerekli altyapı oluşmadan şu aşamada ortadan kaldırılması hem çek borçluları hem de çek alacaklılarının lehine olmayacak, çekin bonodan hiçbir farkı kalmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, karşılıksız çek sayısı ve davalarının son yıllarda katlanarak arttığı yönündeki görüşler doğru değildir. Merkez Bankası kayıtları ortadadır. Yıllar itibarıyla karşılıksız çek sayıları Merkez Bankasının İnternet sitesinden yayınlanmaktadır. Buna göre, 1999-2002 yılları arasında dört yılda, yılda ortalama 1 milyon 692 bin 500 adet çek karşılıksız çıkmıştır. 2003-2009 yılları arasında yedi yılda, yılda ortalama 1 milyon 588 bin 285 adet çek karşılıksız çıkmıştır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Az mı bu rakam?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – İşlem sayısındaki artışa rağmen, küresel finans krizine rağmen, yıllık ortalamaya baktığımızda, AK PARTİ hükûmetleri döneminde karşılıksız çek sayısının önceki hükûmetlerden az olduğu görülmektedir.

Dava sayısı itibarıyla baktığımızda da 1999-2002 yılları arasında, dört yıl içerisinde 1 milyon 67 bin adet karşılıksız çek davası açılmıştır. 2003-2009 yılları arasında yedi yılda açılan dava dört yıldakinden daha azdır, 992 bin adet dava açılmıştır. AK PARTİ Hükûmetinden önceki dört yıllık sürede yılda ortalama 267 bin adet dava açılırken son yedi yılda ortalama yıllık 141 bin adet dava açılmıştır. Resmî kayıtlar bunu gösterirken son yıllarda karşılıksız çek sayısında artış olduğu yönündeki açıklamalar gerçeklerle bağdaşmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Çek Kanunu Tasarısı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen tamamlayınız.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …hem alacaklıların menfaatini korumakta hem de çek borçlularına önemli bir imkân tanıyarak hapis cezasından kurtarıp borcunu ödeme imkânına kavuşturmaktadır. Alacaklıyla anlaşma durumunda anlaştıkları süre kadar, anlaşamama durumunda da iki yıllık bir süre tanınması sorunları ortadan kaldıracak makul bir süredir. Çek borçlularının birçoğu aynı zamanda çek alacaklısıdır, bizim her iki menfaati ve ekonominin dengelerini birlikte gözetmemiz gerekir.

Bu duygu ve düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tunç, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.01


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, 1’inci madde üzerinde söz isteyen Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan’da.

Buyurun Sayın Erdoğan.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 445 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Canikli olmak üzere burada konuşan arkadaşlarımızın bazıları piyasada kullanılan çek adedi, çeklerin ödenme-ödenmeme durumlarıyla ilgili birtakım bilgiler verdi. Ben bir defa daha konuyu ifade etmek istiyorum.

2006 yılında 26 milyon, 2007 yılında 30 milyon 106 bin, 2008 yılında da 34 milyon 936 bin ve 2009 yılının ilk on ayında da 30 milyon 95 adet çek piyasaya sürülmüş, piyasada dolaşmıştır, ve bu çeklerin parasal değeri 265 milyar liradır 2008 yılı itibarıyla. Üzerinde konuştuğumuz, tartıştığımız tasarı yasalar bakımından, kişiler bakımından bu nedenle önemli bir tasarıdır. Böyle önemli bir tasarıyı tartışıyoruz.

Değerli milletvekilleri, çek, ifade edildiği gibi bir ödeme aracıdır, güvenli bir ödeme aracıdır ve güvenli bir ödeme aracı olmak zorundadır. Çekin güvenli bir ödeme aracı olarak itibar kazanmasında hem ekonomik çevrelerin yararı vardır hem de toplumsal yarar bulunmaktadır. Ne var ki ülkemizde çek, dünyada uygulandığının aksine, uygulamalardan farklı olarak sadece ödeme aracı olarak değil aynı zamanda kredi aracı olarak kullanılmakta, bu nedenle vadeli çek kullanımı yaygın bir şekilde piyasada dolaşmaktadır. İleri tarihli çek düzenlenmesi Türk Ticaret Kanunu’muzda da yer almaktadır, ancak üzerindeki tarihin vadeli olması çekin ibrazında ödenmesini ve yasal işlem yapılmasına mani değil idi 3167 sayılı Yasa’mız.

Çek Yasası’nı tartışırken çekin ekonomideki bu ağırlığını ve vadeli çek kullanımının çokluğunu da göz önünde bulundurmak zorundayız. Bu yasa tasarısıyla yapılmak istenen şeylerden bir tanesi de amaçlarından birisi de çek düzenlemelerini zapturapt altına almaktır.

Tasarıyı görüşürken dikkate almamız gereken başka bir husus: Çekin tek tarafı yok değerli arkadaşlar, çeki düzenleyen bir keşideci var, ayrıca çeki elinde bulunduran “çek hamili” dediğimiz çek alacaklısı var, bir de alacaklı ile borçlu arasında havale işlemini gerçekleştiren banka var, bir de bütün bu işlemlerden etkilenen piyasa var. Tasarıyı tartışırken çek hamilini korumalıyız, çek hamilini koruduğumuz kadar piyasaları ve toplumun menfaatini de gözetmek zorundayız. Ayrıca çeki teorideki yerine oturtmak bakımından da mevcut durumu dikkatle izlemeliyiz.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun görüşülmesi sırasında tartışmamız gereken ve cevap aranması gereken birkaç hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum. İfade edildi, çekte ceza olmalı mı olmamalı mı? Karşılıksız çekte ceza olmamalı. Bu, yanlış bir düşünce değil. Anayasa’mızın 38’inci maddesinden söz edildi.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız da ifade ettiler; bir kere, Anayasa’mızın 38’inci maddesi “Hiç kimse, yalnızca ceza sözleşmesinden doğan yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” hükmüne yer vermektedir. Burada “yükümlülüğü yerine getirememekten” değil, “yerine getirmemekten” dolayı belki bir ceza gerekiyor.

Cezayı kaldırdığımız zaman piyasalar ne olur? Çünkü -biraz önce ifade ettim- 2009 yılının ilk on ayında 37 milyon çek piyasaya sürülmüş, bunların parasal değeri 260 milyar liranın üzerinde. Dolayısıyla, biz bu konuları da dikkate almak suretiyle bir düzenleme yapmak zorundayız.

Ayrıca, 3167 sayılı Yasa’ya göre çek keşide etmiş ve çekin lehtarı durumunda olan kişiler, çek lehtarı olan kişiler 3167 sayılı Yasa’daki ceza hükümlerini öngörmek suretiyle ona güvenerek bu çekleri almışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, lütfen tamamlayınız.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – Bu nedenle, hem çek hamilini hem piyasaları gözeterek bir düzenleme yapmamız gerekiyor.

Çek, vadeli bir işlem aracı mutlaka olmamalı ama piyasada çek, vadeli işlem aracı olarak kullanılmaktadır.

Görüşmüş olduğumuz yasanın 1’inci maddesi, çek hesabı açtırılırken, çek defteri verilirken ve çek kullanan kişilerin menfaatini koruyan bir düzenleme getirmektedir.

Ben bu yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.

Madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır ancak 12 kişi sisteme girdi, soru sormak istiyor. İki tercih var; birisi, birer dakikayla 5 kişiye soru sorma imkânı tanımak, ikincisi, otuzar saniyeden herkese. Hangisini kabul ederseniz ona göre işlem yapacağım sayın vekiller.

Evet, herkese otuz saniye veriyoruz.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Hayır efendim, bir dakika…

BAŞKAN – Sayın Doğru, bir dakikadan 5 kişiye…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Ben niye o zaman ilk başta girdim sisteme?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru, bir dakika…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Biraz önce ülkemizdeki haber ajanslarında bir haber geçmiştir “Tokat’taki hain saldırıyı PKK üstlendi.” diye. PKK terör örgütünü şiddetle lanetliyorum ve askerlerimizin ailelerine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı diliyorum, Allah rahmet eylesin diyorum.

Sayın Başkan, sorumu soruyorum: Tokat ili Pazar ilçesinden Mehmet Gençal isimli bir çiftçi biraz önce telefon etti; diyorlar ki: “Biz, gübre, ilaç, tohumluk alırken çek ve senet veriyoruz. Ürettiğimiz ürün de -domates başta olmak üzere- para etmediği için borcumuzu ödeyemiyoruz. Verdiğimiz çekte de tarih ve miktar yazılı değil. Miktar istenildiği kadar yazılıyor, biz de bunu ödeyemiyoruz. İcralar ve hapisler kapıya dayanmıştır. Bu kanuna veya getirilecek başka bir kanuna çiftçilerin borçlarıyla ilgili bir madde eklenebilir mi?” Bunu öğrenmek istiyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Emek, buyurun.

ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yüksek Yargıtay Başkanının açıklamalarına konu olan ve yargı mensubu hâkim ve savcılara yapılan baskılar ile yargının maruz kaldığı sistematik saldırılar karşısında modern ve demokratik bir devlette adalet bakanı sessiz kalamaz, Bu ancak demokratik olmayan parti devletinde olabilir. Türkiye Cumhuriyeti modern, çağdaş ve demokratik bir devlet olduğuna göre, Adalet Bakanı olarak kamuoyunun kaygıyla izlediği bu olaylar karşısında tutum ve davranışınızı nasıl değerlendirirsiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, Erzincan Cumhuriyet Başsavcısının yirmi altı buçuk yıla kadar hapis cezasıyla yargılanmasını gerektirecek kadar hangi suçu işlemiştir? Bu savcının mahkeme kararıyla tespit ettiği dinleme tutanaklarını niye açıklamıyorsunuz?

İkinci sorum: İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı hangi soruşturma ve kovuşturmanın şüphelisi olarak, hangi suç sebeplerinin varlığı hâlinde dinlenmiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan 2006, 2007, 2008 ve 2009 yıllarında çek adetleri, karşılıksız çek adetleri, miktarları ve yıllara göre de cezaevlerinde olan kişi sayısını bilmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakana soruyorum: Tasarının bu hâliyle çıkması durumunda yıllardır piyasada varlığını sürdüren, ticaret yapan ancak ekonomik kriz veya başka bir nedenle çekini ödememiş olanların adli suçlu gibi hapse atılmasının önüne geçilememektedir. Yeni düzenlemede de dolandırıcılar için elbette hapis cezası olabilir ama bunun tanımı yapılmalıdır. Oysa böyle bir tanım yoktur. Dolayısıyla, tasarının gerekçe bölümünde iddia edildiği gibi, 5237 sayılı Kanun’un, özellikle “Kast” başlıklı 21’inci maddesine bir uyumlaştırma söz konusu değildir. Tasarının bu hâliyle kabul edilmesinde sosyal ve ekonomik gereklilikleri karşılayabileceğini düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, karşılıksız çeklerle ilgili açılan davalara konu çeklerin yüzde kaçı cirolu çeklerden oluşmaktadır?

İki; biraz önceki konuşmanızda, çekin güvenilirliğini artırmak için bahsettiğiniz sistem ciro devam ettiği sürece gerçekleşmesi mümkün mü?

Üç; çekte ciro kaldırılabilir mi?

Dört; dünyadaki çek ciro uygulamaları ne durumdadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Az önce sordum ama Sayın Bakanımız yanıt vermedi; “3 MİT mensubu neden tutuklandılar? Haklarında bir soruşturma izni verildi mi?” diye. Yazılı yanıt vereceğini belirtti.

Yine Erzincan’dan bir soru sorayım, Sayın Öztürk’ün sorusuna ilaveten: Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı hakkında açılan davanın altında savcının başlattığı daha sonra da Erzurum’a nakledilen soruşturma yani iki tane tarikat hakkındaki soruşturma yatmakta mıdır? Eğer öyleyse ülkede yeni bir dokunulmazlık müessesesi mi kurulmuştur? Yani tarikatlara da dokunmak artık yasak mıdır? Onu merak ettim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Reşat Doğru’nun Tokat ilinden bir çiftçinin sorusuyla başladığı soruya ilişkin cevabı vermek istiyorum. O da çiftçimiz yapmış olduğu tarımsal faaliyete ilişkin girdi alımlarını çekle yaptığını ama mahsulle bu çeki ödeyemediğini ifade ediyor. Bu, sadece çiftçiler için geçerli bir şey değil ama bu yasanın düzenleme konusu dışında bir konu. Başkası ticaret yapar ticaretten de para kazanamaz ya da zarar edebilir. Dolayısıyla bizim burada yapmış olduğumuz düzenleme, karşılıksız çekten dolayı şu anda sıkıntıda olanları bir miktar geçici bir çözümle bunları tekrar ekonomiye kazandırabilir miyiz çalışması ve genel olarak 3167 sayılı Çek Yasası’nda bir düzenleme öngörüyoruz. Bu açıdan bu tasarının içerisinde, böyle bir, bu sorunu karşılayacak bir düzenleme söz konusu değil.

İkincisi, Sayın Atila Emek’in; yargının maruz kaldığı sistematik bir saldırı olduğu iddiasına karşı Adalet Bakanı sessiz kalabilir mi? Değerli arkadaşlar, burası bir hukuk devleti. Hukuk devletinde hem yargı hem yürütme hukukla bağlı, Anayasa’yla bağlı, pozitif hukukla bağlı. Dolayısıyla, bu süreçte eğer Anayasa’yı, yasaları ihlal eden bir uygulama var ise, bir fiil bir eylem var ise bunların karşılıkları ve müeyyideleri var. Soyut iddiaların, soyut ithamların karşılık bulması söz konusu değil; mutlaka bunların mücessem hâle getirilmesi, somutlaştırılması ve varsa bir ihlal bunun da elbette ki müracaat yolu ve yöntemleri de belli; kim ihlal etmişse, bu ihlal karşılığında mevzuatımızda bir karşılık var. O açıdan, Adalet Bakanı somut ihlal iddiaları olur ise bunlara elbette ki cevabını verecektir.

Sayın Ali Rıza Öztürk, gene Sayın Turgut Dibek benzer, birbiriyle paralel sorular sordular, Erzincan Başsavcısı, İstanbul Başsavcısı…

Değerli arkadaşlar, hâkim - savcıların soruşturulmasıyla ilgili düzenleme Anayasa’mızın 144’üncü maddesi ve Hâkimler ve Savcılar Kanunu’muzun 92 ve devamı maddelerinde soruşturmayı yapma Adalet Bakanlığının izniyle teftiş kurullarına verilmiş. Bu sürecin işleyişiyle ilgili olarak yapılan işlemler, oluşturulan raporlar ve o rapor sonucunda verilen karar, isterse bu soruşturmanın kovuşturmaya dönüştürülmesi kararı olsun isterse işlem yapmaya gerek olmadığına dair takipsizlik mahiyetinde bir karar olsun bunların hepsi yargı denetimine tabi tasarruflardır, idari işlemlerdir. Adalet Bakanlığı hâkim, savcı soruşturmalarında sonuç getirici bir işlem yapmamaktadır; gelen şikâyetleri, iddiaları alıp bunları incelemekte; Anayasa’mızın ve kanunun verdiği yetkiye dayanarak bu bir görevdir, takdiri bir durum değildir; Bakanlık bu işlemleri yapmakla mükelleftir, zorunlu olarak bu işlemleri yapmak durumundadır.

O açıdan, Bakanlık, gelen iddiaları alıp araştırır, dosyayı tekemmül ettirir, eğer kovuşturmaya geçilmesi kanaatindeyse bunu ilgili başsavcılıklara gönderir. Karar verecek olan yine bağımsız yargıdır. Kovuşturma gerekli görülmeyip de Hâkimler ve Savcılar Kuruluna disiplin yönünden gönderilmesine karar verilmişse burada da kararı verecek olan makam Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur. Adalet Bakanlığının kendi tasarrufuyla hâkim ve savcılarla ilgili sonuç alıcı, sonuç intaç edici bir işlem yapma imkânı yoktur Anayasa’mıza göre.

O açıdan, yapılan işlemlerin tamamı idari işlem tasarrufundadır ve yargı denetimine tabidir. Bunlarla ilgili hukuka aykırılık, keyfîlik vesair tespitlerimiz, iddialarımız var ise, bunların hukuk yoluyla bu kararlara karşı müracaat edilmesi mümkündür.

Onun dışında, Sayın Uzunırmak’ın bir sorusu var. Karşılıksız çekle ilgili adet ve tutar itibarıyla bizim elimizde tüm rakamlar yok ama 2006 yılında 1 milyon 150 bin adet çek, 9,6 milyar TL; 2007 yılında 1 milyon 325 bin çek, 11,7 milyar TL; 2008 yılında 1 milyon 540 bin çek, 15,7 milyar tutarında bir çek sayısı var karşılıksız ve meblağ itibarıyla da biraz önce ifade ettiğim rakamlar var.

Keşide edilen toplam çek sayısına ilişkin net bilgi yok ancak takasa gelen çekleri bilebilme durumumuz var, vatandaşın kendi arasında işleme tabi tuttuğu çeklerin bilgisi istatistiklerde görünmüyor.

İnfaz kurumlarımızda da bugün itibarıyla elimizdeki rakam 2.172 kişi şu anda 3167 sayılı Çek Yasası’na muhalefetten hükümlü pozisyonunda cezaevlerimizde bulunmaktadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çek kanunu tasarısının 1. madde başlığının “Amaç ve İçerik” olarak maddenin de;

Madde 1- (1) Bu Kanunun amacı, çek defterlerinin içeriklerine, çek düzenlenmesine, kullanımına, çek hamillerinin korunmalarına ilişkin esaslar ile çekin karşılıksız çıkması ve belirlenen diğer yükümlülüklere aykırılık hâllerinde uygulanacak kuralları belirlemektir.

(2) Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır.

Şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Ali İhsan Köktürk

Turgut Dibek

 

Mersin

Zonguldak

Kırklareli

 

Halil Ünlütepe

Rahmi Güner

Mehmet Ali Susam

 

Afyonkarahisar

Ordu

İzmir

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) –Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Susam konuşacak efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çek Yasası’yla ilgili bugün yaptığımız bu çalışma sırasında, Hükûmet tarafı, Çek Yasası’nın aslında ekonomideki krizden kaynaklanmadığını, rakamların çok abartılacak durumda olmadığını, dönen rakam içerisinde oranın yüzde 5 olduğunu, sayısal olarak yıllara döktüğünüzde rakamların birbirine yakın olduğunu söyleyerek bu çek yasasının neden buraya geldiğinin gerçek nedenini kamuoyundan ve yüce Meclis huzurlarından saklamaya çalışıyor. Aslında çek yasasının buraya gelmesinin nedeni piyasadaki krizin ta kendisidir, piyasada kriz var da ondan geldi. İnsanlar içeriye girdi, hapishanelerde yer olmadı, bu insanların feryatları buralara kadar geldi, ondan dolayı hareket etmek durumunda kaldınız, onun için bu noktadasınız.

Rakamlarla oynamayın. Bakın, 2000’li yıllardaki çek oranıyla bugünkü çek oranını karşılaştıramazsınız. Neden karşılaştıramazsınız? Çünkü 2000’li yıllardan sonra öyle çeke alternatif ödeme biçimleri çıktı ki, kredi kartı çok yaygınlaştı, çünkü bankalar için çok kârlı bir araç, kredi kartı kullanıyor insanlar çek yerine şimdi. Doğrudan ödeme sistemine geçtiler, onu yapıyor bankalar; bir müşteriyi kredilendiriyor, direkt alışveriş yaptığı firmadan onu yapıyor. Onun için rakamlar az değil. Bir yılda, bakın 2009’da dokuz aylık verilere göre yüzde 48’e yakın çek oranında karşılıksız çıkma oranı var. Tüm bunlar gösteriyor ki ekonomi kötüde.

Yalnız AKP sözcüleri, burada ciddi bir şekilde sanki “bir şey yokmuş” dedi, Ali Bayramoğlu da çıktı, dedi ki: “Esnaf, sanatkâr sayısı çok, bu sayıyı azaltmak lazım.” Bir kere bilgisini düzeltiyorum. Rize’de 23 bin esnaf- sanatkâr yok, 15.232 esnaf - sanatkâr var. Rize Milletvekili olarak bu sayıyı düzeltsin. Ya onun bilgisi olduğu zamandan bu yana 7 bin esnaf kepenk kapattı ya da bilgisi yanlış. Ama bir de dedi ki: “Bu esnaflar birleşsinler, kümeleşsinler, bir araya gelsinler, esnaf sayısı azalsın ki işler düzgün olsun çünkü esnaflar tek tek oldukları için piyasada bu noktaya geliyorlar.” Hükûmetinizin anlayışında Sayın Bayramoğlu, küçük işletmeleri koruma diye bir anlayış yok. Birleşme lafla olmaz, teşvikle olur. Bakın, kanun çıkardık, KOBİ’lerin birleşmesinde vergi avantajları… Kimlere verdik avantajları? En az 10 işçi çalıştıranlara. Niye küçük işletmelere vermedik vergi avantajları? Biz burada bunu söyledik, dedik ki: “Küçük işletmeler, 10’un altına düşün, daha küçük işletmeler de bir araya gelsin.” “Yok, onların en az 10 olması lazım.” dediniz. Onun için, değerli arkadaşlarım, bu Hükûmetin kafasında esnaf yok.

Diyorsunuz ki: “Bir araya gelsin.”, “Esnafta birleşme kültürü yok.” Bu kültürü, eğer varsa bildiğiniz bir şey, söyleyin yapalım. Hipermarket yasasını çıkartıyor musunuz? Çıkartmazsınız çünkü küçüklerin yok olmasına ve piyasanın büyüklerin eline geçmesine imkân sağlıyorsunuz. Böyle doğal bir selektif, doğal bir yok olmayı önümüze koyuyorsunuz.

Onun için, hiç böyle esnafı suçlamayın. Küçük girişimcinin sayısının çok olması güzel bir şeydir; küçük girişimci büyüklerin fidanlığıdır, KOBİ’ler Türk ekonomisinin fidanlığıdır, onların sayısı ne kadar çok olursa büyükler o kadar çok çıkabilir. Onun için burada kendi uyguladığınız ekonomik politikanın bu ülkeyi ekonomik krize getirmiş olmasının sorumluluğunu esnaf ve sanatkâra çıkartamazsınız, “Sayınız çok, onun için işler kötü.” diyemezsiniz. Esnaf ve sanatkâra sahip çıkmadığınız için onların işleri kötü.

Değerli arkadaşlarım, bu anlayışla gidilmez. Bakın, çek yasasında yine Sayın Bakan bankacıların ve TOBB’un dediğini yapmaya çalışıyor. 500 bin lira… Şu an 470 lira olan oranı korumaya çalışıyorlar. Bu oranı korumayınız, bu oranı biraz yükseltiniz. Bankacılık da bu işte sorumluluk altına girsin; bir.

Bir konuya da teşekkür etmek istiyorum: Sizin anlayışınızın, Hükûmetin anlayışının esnaf, sanatkârı düşünmediğinin bir göstergesi bu yasada da çıktı. Tacir çeki çıkardınız, tacir çeki ile esnaf, sanatkârı ikinci sınıf bir ticari insan konumuna getirdiniz. Bu konuyu Hükûmet Komisyondan böyle geçirdi ama inanıyorum ki yüce Mecliste, burada bulunan esnaf temsilcilerinin de katkılarıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Susam lütfen tamamlayınız.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) -…iktidar partisinin içindeki esnaf kökenli milletvekili arkadaşlarımızın da önergesiyle, Hükûmetin ve Komisyonun kararına rağmen, inşallah, burada esnaf - tüccar - tacir ayrımı kaldırılması yönünde adım atılacaktır. Onun için, sizin hükûmet etme anlayışınızda esnaf tacirin yanında ihmal edilen, ihmal edilmesi gereken, kanunlarda pek dikkate alınmayan bir kesim olarak gözükmektedir.

Onun için, bu beş dakikalık sürede genel olarak AKP İktidarının küçük işletmelerle ilgili zihniyetini bir kez daha ortaya sermek için söz aldım. Önergemin de desteklenmesini istiyorum.

Bu duygularla huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Susam.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Bankanın araştırma yükümlülüğü, çek hesapları ve çek defterleri

MADDE 2- (1) Bankalar, çek hesabı açılması ile ilgili olarak bu Kanunla kendilerine verilen görev ve yükümlülükleri yerine getirirken, çek hesabı açtırmak isteyenin yasaklı olup olmadığını bu Kanun hükümlerine göre araştırırlar; ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterirler.

(2) Bankalar, çek hesabı açtırmak isteyenlerin yasaklılık durumuna ilişkin adlî sicil kayıtlarını, açık kimliklerini saptamak için fotoğraflı nüfus cüzdanı, pasaport veya sürücü belgesi örneklerini, yerleşim yeri belgelerini, vergi kimlik numaralarını, tacir olanların ayrıca ticaret sicili kayıtlarını, esnaf ve sanat-kâr olanların ise esnaf ve sanatkâr sicili kayıtlarını almak ve çek hesabının kapatılması hâlinde bunları, hesabın kapatıldığı tarihten itibaren on yıl süreyle saklamakla yükümlüdür. Yerleşim yeri yurt dışında bulunan kişiler, bankaya kendileri ile ilgili olarak Türkiye’de bir adres bildirmek zorundadır. Çekin karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması hâlinde, çek düzenleyenin bankaca bilinen adresleri, talebi hâlinde hamile verilir.

(3) Çek hesabı ilgilinin, vekilin veya yasal temsilcisinin imzası olmadan açılamaz. Çek hesabı açıl-masını veya mevcut çek hesabından çek defteri verilmesini isteyen kişi, her defasında tacir veya esnaf ve sanatkâr olup olmadığı ve kendisi hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunmadığı hususunda bankaya yazılı beyanda bulunur. Tüzel kişiler adına verilecek beyannamede ayrıca, tüzel kişinin yönetim organında görev yapan, temsilcisi olan veya imza yetkilisi olan kişilerin çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı bulunmadığı belirtilir.

(4) Hakkında çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararı bulunan gerçek kişinin, yönetim or-ganında görev yaptığı, temsilcisi veya imza yetkilisi olduğu tüzel kişiye çek defteri verilmez.

(5) Çek defterleri bankalarca bastırılır.

(6) Çek defterlerinin baskı şeklini belirleyen esaslar, Maliye Bakanlığı, Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliğinin görüşü alınarak, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca Resmî Gazetede yayımlanacak tebliğle düzenlenir. Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çekler, açıkça ayırt edilebilecek biçimde bastırılır. Hamiline düzenlenecek çek-ler için sadece bu çeklere ilişkin işlemlerin işlendiği ayrı çek hesapları açılır. Hamiline düzenlenecek çeklerde, hamiline çek defteri yapraklarının kullanılması gerekir. Çek yapraklarının üzerinde “hamiline” ibaresi matbu olarak yer alır.

(7) Çek defterinin her bir yaprağına;

a) Çek hesabının numarası,

b) Çek hesabının bulunduğu banka şubesinin adı,

c) Çek hesabı sahibi gerçek kişinin adı ve soyadı, tüzel kişinin adı,

ç) Çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişinin vergi kimlik numarası,

yazılır.

(8) Tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadı, düzenlenen çek üzerine açıkça yazılır.

(9) Türk Ticaret Kanunundaki unsurları taşıması kaydıyla, düzenlenen çekin bu maddede yer alan koşullara aykırı olması çekin geçerliliğini etkilemez.

(10) Çek hesabı, ancak sahibinin veya yasal temsilcisinin yazılı talebi ya da mevduat veya katılım fonu zamanaşımı süresinin dolması üzerine kapatılabilir. Çek hesabı kapatıldıktan sonra, üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde ibraz edilen çekler karşılıksızdır işlemine tabi tutulur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Ertuğrul Kumcuoğlu, Aydın Milletvekili.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bize dağıtılan metinde olmayan bir tarihi okudu efendim. Acaba bu tarih… Bizim metinde yok ama…

BAŞKAN – Ticaret Kanunu tarihi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – 29/6 diye söyledi ama…

BAŞKAN – Teknik olarak konmuş Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Kumcuoğlu, buyurun.

MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gündemimizdeki Çek Kanunu Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin konuyla ilgili kısmına başlamadan önce, iki gün önce Tokat’ın Reşadiye ilçesinde husule gelen elim ve son derece menfur terör olayı dolayısıyla şehitlerimize rahmet, ailelerine ve bütün Türk milletine başsağlığı diliyorum. Şimdi, biliyorsunuz, bundan birkaç saat önce PKK terör örgütü saldırıyı üstlendi. Bu durumda, birkaç günden beri, başta Sayın Başbakan olmak üzere Adalet ve Kalkınma Partisinin üst düzey yetkililerinin, bu saldırının başka mercilerce yapılmış olabileceğine dair sözleri, imaları hakkında bugün ne düşüneceklerini ciddi surette merak ediyorum ve bu ifadelerden ve beyanlardan sonra, bu zevatın bu milletin yüzüne nasıl bakacağını da ciddi surette sorguluyorum, ciddi surette sorguluyorum.

Devlet ne olduğunu bilir, bildiğini söyler, bilmediğinde sükût eder ve öyle olur olmaz, hatta milletin zihninde Türkiye’nin en seçkin kurumları hakkında sual işaretleri uyandırabilecek iftira mahiyetinde açıklamalar yapmaz, yapmamalıdır, bundan sonra da yapmamalarını temenni ve tavsiye ediyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, asıl konum bu değil.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – PKK’nın her dediğine inanıyor musunuz?

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, bu konuyu niye açtım? Şimdi, hadise mahalline ilk giden bir şoför arkadaşın ifadesini gazetelerden okuyorum, diyor ki: “Elinde bir telefonla bir şeyler yapmaya çalışan ağır yaralı bir er gördük, asker gördük. Diyor ki asker: ‘Pusu yedik, arkadaşlarım öldü, ben de çok kan kaybediyorum. Telefonumda kontör yok, 155’i arar mısın?”

Şimdi, burada kimseyi itham etmeden, kimseyi rencide etmeden ciddi bir probleme temas etmek istiyorum. Benim faturalı telefonum var, 155 dâhil olmak üzere -polis yardım- bütün üçlü telefonlara telefon edebiliyorum ama kontörlü telefonlardan edemiyorsunuz, niye? Her ikisi de bedelsiz. Teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde, kontörlü telefonlardan bu kadar önemli bir konuda üçlü, üç rakamlı telefonlara telefon edilememesini büyük bir eksiklik ve aksaklık olarak görüyorum. Derhâl, Hükûmetin, devletin bütün etkili ve yetkili kurumlarının ve bütün ilgili…

ALAATTİN BÜYÜKKAYA (İstanbul) – Doğru.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) -…iletişim şebekelerinin bu konuya süratle bir çare bulmaları lazım ve bu teknolojinin bu denli geliştiği bir dönemde “Buna çare bulunamaz.” denileceğini de tahmin etmiyorum ve böyle bir mazereti de şahsen kabul etmiyorum.

Onun için Hükûmeti uyarıyorum, ilgilileri uyarıyorum, Türkiye’nin her geçen gün bu tür vakalarla karşılaşma riskinin arttığı bir dönemde bu konuya bir çare bulunmalıdır diyorum.

Şimdi, efendim, müsaade ederseniz, konuya gelmek istiyorum. Burada benim dikkatimi çeken husus şu oldu, biraz önce bir arkadaşımız da buradan ifade etti: İktidar kanadı, bu rakamları küçültme eğilimini burada gösterdi. Efendim, yüzde 5’iymiş de, yüzde 3’üçüymüş de… Efendim, Türkiye’de asayiş berkemal, sadece her 100 kişiden 5’i birbirini öldürüyor gibi bir şey olmaz. Yani kaldı ki böyle, nispi olarak küçük olan rakamlar da insanlar için yanıltıcıdır. Bakın, ben size söyleyeyim: “Yüzde 5” dediğiniz rakam neymiş? 13 milyar yeni Türk lirası yani bugünkü Türk lirası, 13 milyar Türk lirası, 2 milyon asgari ücretlinin bir senelik geliri. Yani sorun, 2 milyon asgari ücretlinin bir senelik geliri kadar büyük, yoksa “yüzde 5’inden ibaret” denilecek kadar küçük değil.

İkinci husus: Efendim, 2009 yılında 1.500 civarında çekin altı yazılacakmış! Efendim, bu da toplam çek adedinin, takastaki çeklerin yüzde 5’iymiş. Bakın, bir çekin altı yazıldığı zaman üç taraf, hatta dört taraf sıkıntıya giriyor: Çekinin altı yazılan adam, ödeyemediği için hapis cezasıyla karşı karşıya kalacak. Çekin bedelini alamayan adam, o gün için hesapladığı taahhüdünü yerine getiremeyecek, belki o da çek suçlusu durumuna düşecek. Onun dışında, bankalar bir sürü bürokratik işlem yapacaklar. Sonra, bütün bu hadise hâkimin önüne gidecek, mahkemenin yükü artacak. Dolayısıyla, olay ciddidir, olay önemlidir.

Hükûmet ne yapıyor bu kadar ciddi ve bu kadar önemli olayda? “Efendim, bizim hiç kabahatimiz yok.” Ne var? “Suç kanunda.” Ee, ne yapalım? “Kanunu değiştirelim, düzeltelim.” Efendiler, hanımefendiler, beyefendiler; suç kanunda değil. Bu kanun yapıldı o zaman, 1985’ten beri, madem suç kanunda, 2002 senesinde iktidara geldiğiniz vakit, niye değiştirmediniz kanunu, bugüne kadar beklediniz? Çünkü iş bugün ciddiyet kesbetti. Niye? Çünkü siz iktidara geldiğinizden beri ekonomiyi doğru yönlendiremiyorsunuz, doğru idare edemiyorsunuz, ondan sonra bu problemler çıkıyor. Sonra da bu problemleri nasıl çözeriz? “Bizim kabahatimiz yok. Kanun…” Onun için kanunu düzeltirsek belki düzelir diye bekliyorsunuz. Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Bugün hep şikâyet ettiğiniz ve “Bizden kaynaklanmadı.” dediğiniz krizin çıktığı yer, ülke Amerika Birleşik Devletleri’nde toplam gayrisafi millî hasılada küçülme hızı 1-2 civarında, sizde 7-8 civarında. Yani kriz karşısında Amerika’dan daha müşkül duruma düşmüşsünüz. Dünyada işsizlik oranında gelip -rekor- 4’üncü sıraya yerleşmişsiniz, geri kalan 190 ülke sizin arkanızdan geliyor, işsizlikte 4’üncü sıradasınız.

Üçüncüsü: “Efendim, biz şöyle başarılıyız, biz böyle iyi yaptık.” dediğiniz yerde, dünyada 2009 senesinde toplam ticaret hacmi, global, küresel ticaret hacmi yüzde 13 civarında gerilerken Türkiye’de yüzde 30 civarında geriliyor. Dolayısıyla, 2007’de başlayıp 2008’de belirginleşen ve 2009’da bütün ağırlığıyla dünyanın üzerine çöken krizden en çok etkilenen, en çok yara alan ülke durumundasınız. Bunu inkâr ederek, bunu görmezden gelerek meseleyi çözemezsiniz. Sayın Başbakan her çıktığında diyor ki: “Biz en az etkilendik.” Başında da diyordu “Teğet geçecek.” hâlâ da diyor “Teğet geçecek.” Niye? Efendim, bankacılık sektörümüz sapasağlam yerinde duruyormuş. Bu “Gemi battı ama makine dairesi su almıyor.” demekten başka bir şey değildir. Gemi battı, ekonomi battı ama makine dairesi olduğu yerde duruyor. Ama netice itibarıyla eğer sorunlara ciddi teşhis koymazsanız ve bu teşhisin gerektirdiği tedbirleri almazsanız böyle bir kanun değil bin kanun daha yapın sorunları aşamazsınız. Bu kanun çıkacak, insanları iki yıllık bir beklenti dönemine sokacaksınız, bazıları mutlu olacak, bazıları “İki sene sonra başımıza ne gelecek?” diye uykusuz kalacak, ondan sonra, iki sene sonra “Eh, nasıl olsa seçim geride kalır, Allah kerim. Önümüzdeki seçimlere kadar milleti oyalamış, gevelemiş oluruz.” diye düşüneceksiniz. Bunlar çıkar yol değil. Lütfen, hep beraber oturalım -bakın, önümüze bütçe geliyor- ondan sonra ekonomiyi nasıl düzlüğe çıkarabileceğimizi bu vesileyle düşünelim. Biz ekonomiyi düzlüğe çıkarır isek bu kanunlara belki gerek bile kalmaz.

Bakın, geçen sene geldim, bu kürsüden, son gün, “Yapmayın, etmeyin, bu bütçeyle 2009’u çıkaramazsınız; Yaptığınız bütçeyle ortaya çıkacak resim arasında dağlar kadar farklar olacak.” dedim, böyle güldünüz. Netice: İşte geldik. E, ne? 2009 yılını Türkiye’de bütçeyle mi geçirdi zannediyorsunuz devlet? 2000 yılında ne bütçe vardı ne bütçeye yakın bir şey? İşte, saldım çayıra, Mevla’m kayıra, olay bugünlere geldi. Şimdi yeni bir bütçe yapıyoruz. Bakıyorum, bunu daha sağlıklı, daha iyi yapabildik mi? Geçen seneye nazaran belki daha iyi yapabildik ama “Çok iyi yaptık.” dememiz de mümkün değil.

Bu çerçevede, değerli arkadaşlarım, ekonomiyi düzeltmedikçe, bu ekonomideki düşük büyüme hızının sebeplerini araştırıp bulmadıkça, bu ekonomide kayıt dışılığa son vermedikçe, bu ekonomide sizin zamanınızda artık zirveye ulaşan gelir adaletsizliğini bertaraf etmedikçe bu insanlar karşılıksız çek satmaya devam ederler, siz de onları hapse koymaya devam edersiniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, lütfen tamamlayınız.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - …ondan sonra hapishaneleriniz dolar, bu adamların bir kısmını nasıl dışarı çıkaracağız diye çırpınırsınız.

Olay gayet basit, açık. Bugün Türkiye’de ceza davalarının yüzde 15’i karşılıksız çek davaları. Bunun öyle küçümsenecek bir tarafı yok, bu ciddi bir olay. Her 100 davadan 15’i karşılıksız çek davası.

Dolayısıyla, lütfen olayı bu çerçevede görün, lütfen olayın bu kanunu çoktan aştığının bilinci içinde olalım. Ondan sonra çare bulabiliyorsanız bulun, bulamıyorsanız seçimlerden sonra biz bulmak durumunda kalacağız. Ne yapalım, o yükü de kaldırırız.

Bu duygu ve düşüncelerle, saygılarla hepinizi selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumcuoğlu.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Köktürk.

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra sayılı çek yasasının 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle yitirdiğimiz şehitlerimizin anısına tüm ulusumuzun büyük acısını yürekten paylaşıyor, yitirdiklerimizin ailelerine ve ulusumuza başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, 3 Haziran 2009 tarihinde Adalet Komisyonu gündemine gelen, çok geniş toplum kesimlerini ilgilendirdiği için daha kapsamlı bir araştırma yapılması amacıyla alt komisyona gönderilen ancak alt komisyonda da uzun bir süre uyutulan ancak son derece önemli olan bir yasa tasarısını nihayet bugün görüşüyoruz ve yine hepimizin takdir edeceği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisince gerçekleştirdiğimiz düzenlemelerin, hukukun temel ve evrensel ilkelerine uygun olması gerektiği gibi, ülkemizin ekonomik ve sosyal gerçekliğiyle de bağdaşır olması bir temel zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu anlamda tasarı, daha önceki konuşmacılarımızın da ifade ettiği gibi, gerek ana kanun olan Türk Ticaret Kanunu hükümleriyle gerek normlar hiyerarşisinde en üst sırada yer alan Anayasa’mızın 38’inci maddesiyle gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4. Protokolü’nün 1’inci maddesiyle bağdaşmadığı gibi ve yine evrensel ceza normlarıyla bağdaşmadığı gibi, ülkemizin ekonomik ve sosyal gerçekliğinden oldukça uzak bir düşünceyle hazırlanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşınmıştır.

Değerli milletvekilleri, çek, bir kambiyo senedi olarak, ticaret yaşamının, ekonomik yaşamın temel enstrümanlarından birisidir. Bu nedenle, çeki, ülkenin genel ekonomik tablosundan, ticaret yaşamının gerçeklerinden ayrı bir şekilde değerlendirmek ve soyutlamak mümkün değildir. Bu anlamda, Çek Yasası’nı daha somut olarak değerlendirmek için öncelikle ülkemizin ekonomik ve sosyal gerçekliklerine yakından bakmak, göz atmak gerekir. Ülkemizin ekonomik tablosuna baktığımızda ise oldukça karartıcı, oldukça kötü bir tablo karşımıza çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetçe 10 katrilyonluk bir bütçe açığı öngörülmüşken bugün gelinen noktada bütçe açığı 63,4 katrilyona ulaşmış yani şu anki siyasal iktidarın öngördüğü, hesapladığı bütçe açığından tam 5 katı fazla bir bütçe açığı gerçekleşmiş.

Yine 2002 yılında, 129,5 milyar dolar olan borç miktarımız şu an 268,6 milyar dolar seviyesine çıkmış, seksen küsur yıllık cumhuriyet tarihimizin tamamının neredeyse 2 katı kadar bir borçlanma yapılmış, bu yetmemiş 30 milyar dolar değerindeki mal varlığımız özelleştirme adı altında yabancılaştırılmış, 94 bini aşkın taşınmazımız ve pek çok maden ocağımız elden çıkarılarak satılmış.

Yine 2002 yılında, büyüme hızı bakımından 149 ülke arasından 29’uncu sırada olan ülkemiz, bugün gelinen noktada 136’ncı sıraya gerilemiş.

Bu tablonun iç piyasa şartlarına yansımasına baktığımızda, özellikle 2008 yılının ikinci yarısından sonra durumun oldukça kötüleştiğini ve özellikle 2008 yılının son çeyreğinde ekonomide yaprak dökümünün başladığını ve Sayın Başbakanın “Kriz teğet geçiyor.” söylemlerine rağmen 2009 yılındaki bu kara tablonun doruk noktasına çıktığını görüyoruz. 2008 yılı için özellikle kabaran ticari işletme sayısındaki yıllık artışa baktığımızda yüzde 51,2 gibi rekor bir oran karşımıza çıkıyor.

TESK Başkanı Sayın Bendevi Palandöken’e göre: Krizle birlikte 89 bin esnaf kepenk kapatmış, 950 bini aşkın insanımızın evine ve iş yerine haciz gelmiş. Yani ülke âdeta bir yangın yerine dönmüş. Dolayısıyla böylesine ağır bir tablonun ticaret yaşamının doğal süreci içerisinde ticari ilişkilerin taraflarını etkilemesi kaçınılmaz hâle gelmiş.

Değerli milletvekilleri, bu nedenle, ülkenin taşındığı sürecin ve genel ekonomik tablonun yok sayılarak bu olumsuz tabloyu yaratanlar ve bu olumsuz tablodan kazanç sağlayanlar dışarıda tutularak, evrensel ceza sistemiyle bağdaşmayan bir suç tipi yaratarak enkazın sadece piyasadaki temel borç ilişkilerinin üzerine bırakılması yani çek borçlularının üzerine bırakılması kabul edilemez, yasal ve meşru olarak varsayılamaz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Canikli az önceki konuşmasında, AKP Grubu adına yaptığı konuşmada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 4. Protokolü’nün 1’inci maddesini okuyarak, bu getirilen düzenlemenin bu Protokol’e aykırı olmadığından söz etti. Protokol diyor ki: “Hiç kimse, yalnızca akdi ilişkiden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememiş olmasından dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.” Yani Sayın Canikli diyor ki: Bu borçlarını ödemeyenler, borçlarını ödeyemediği için değil, ödemediği için ceza alıyorlar. Sayın Canikli burada olsa kendisine sormak isterim: Böyle bir ekonomik tablo içerisinde böyle borçların ödenmesi, bu borçların ödenmesi mümkün müdür değerli arkadaşlar?

Peki, size göre böylesine bir yangın yok, ekonomik tablo bu kadar kötü değil, o zaman 129 milyar dolarlık borcu 268 milyar dolara niye çıkartıyorsunuz, niye bu ülkenin borçlarını ödemiyorsunuz ekonomik göstergeler bu kadar iyiydi de? Peki, niye cari açık 10 katrilyonken 60 küsur katrilyona çıkıyor?

Değerli arkadaşlar, bir de Canikli’nin bilmesi gereken bir şey var. Tabii, Adalet ve Kalkınma Partisi bütün hukuk kurallarını tersten yorumladığı gibi bu kuralı da tersten yorumluyor. Medeni Kanun’un 3’üncü maddesi var. Bildiğimiz gibi, Çek Kanunu Ticaret Kanunu’na aykırı olamaz, Ticaret Kanunu Borçlar Kanunu’nun bir parçasıdır, Borçlar Kanunu da Medeni Kanun’un bir kitabıdır. Dolayısıyla Medeni Kanun’un 3’üncü maddesi, bütün bu hukuk sistemimizin temel maddesidir. Medeni Kanun’un 3’üncü maddesi iyi niyet kuralını düzenlemektedir; “Şayet bir ilişkide borçlunun iradesine itibar etmek gerekiyorsa aslolan iyi niyettir.” diyor. Oysaki Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu ve Sayın Canikli, burada tüm borçların iyi niyetli değil, kötü niyetli olduğu olgusundan yola çıkıyor, ülkede yaratılan yangını görmezden geliyor. Bu, doğru bir anlayış değil.

Değerli arkadaşlar, tasarıya baktığımızda, tasarının 2’nci maddesinde de gerçekleştirilen düzenlemelerin hukuksal normlara uygun olmadığını görüyoruz. Az önce Sayın Mehmet Ali Susam bahsetti, bu düzenlemeyle daha önceki Ticaret Kanunu’nda yer almayan ve yeni Türk Ticaret Kanunu’nda da hiç yer verilmemiş yeni bir düzenleme getiriliyor. Ne deniyor? Tacir çeki, tacir olmayan çek ve hamiline çekler. Yani dolayısıyla, ana kanun olan Ticaret Kanunu’na açıkça aykırılık oluşturan ve Meclis Genel Kurulunda görüştüğümüz Türk Ticaret Kanunu’nda hiç yer verilmeyen bir düzenlemeyle çekler arasında muteberlik sıralaması yapılıyor ve bu muteberlik sıralamasının sonucunda esnaf çekleri daha az güvenilir çekler kategorisine sokularak, ekonomik yaşamın bel kemiği olan esnaf ve sanatkârlarımız incitiliyor. Biz bunu Komisyonda yoğunlukla dile getirmemize rağmen, Sayın Bakanın ısrarlı tutumu nedeniyle bu madde tasarıdan çıkartılmadı. Ancak bugün Genel Kurul gündeminde görüyoruz ki bu anlayış biraz farklılaşmış, en azından, geç de olsa doğruyu buldukları için ben teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak ülkemizdeki tüm ekonomik yapının altüst olduğu, tüm toplum kesimlerimizin âdeta büyük bir enkazın altında kaldığı, kriz nedeniyle yaklaşık 2 milyon 592 bin insanımızın işini kaybettiği, hepimizi derinden sarsan intiharların yaşandığı ve tüm bu gelişmelere paralel olarak son kırk yılın rekorlarını kırarak cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısının 116 binlere ulaştığı bir süreçte çözümü, ekonomik göstergeleri, piyasaları düzeltmekte değil, bu piyasadan kazanç sağlayanların, özellikle bankaların sorumluluklarını genişletmekte değil, olanaksızlıklar nedeniyle borçlarını ödemekte acze düşen insanları cezaevlerine kapatmakta bulan yöntem doğru bir anlayış olarak kabul edilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, lütfen tamamlayınız.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sorunun iki yıl ötelenmesi de çözümü beraberinde getirmeyecektir. Cumhuriyet tarihi rekorları kıran daralmaların yaşandığı bir ekonomik süreçte, 2’nci maddede verilen sürelerin sonunda cezaevlerinin yeniden dolması kaçınılmaz olacaktır çünkü acımasız piyasa koşulları içerisinde ayakta kalmaya çalışan esnafımız, tüccarımız, geniş toplum kesimlerimiz ülkemizdeki büyük yoksullaşmaya rağmen sürekli zenginleşen, yeni yeni şirketler açan ve korkunç bir şekilde büyüyen Sayın Başbakanın ve sayın bakanların çocukları gibi iş bilir ve bahtı açık değildir.

Ayrıca, yine şunu eklemek istiyorum son olarak: Bir ülkede hukuk devleti ilkesi bir bütündür. Ülkemizde yargının sistematik olarak baskı altına alındığı, âdeta kuşatıldığı, bu yasaları uygulayacak iktidarın talimatlarına göre değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – …evrensel hukuk kurallarına ve yargı bağımsızlığı ilkesine uygun olarak uygulayacak hâkimlerin Adalet Bakanlığının müfettişlerince denetim altına alındığı bir toplum düzeninde hukuki güvenliği sağlamak mümkün değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Mehmet Tunçak, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Tunçak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle Tokat’ta şehit olan 7 kardeşimizi rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.

Tasarının 2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Çok önemli bir madde, bu önemli maddenin özellikle iki bendini kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum. 2’nci maddenin 1’inci bendi çek hesabı açılmasında ve çek karnesi verilmesinde bankalara yüklenen sorumluluğu belirliyor. Ne diyor? “Öncelikle yasaklılığı araştıracaksınız, bankalara hitaben, ardından ekonomik durumunu ve sosyal durumunu gerekli basiret ve özeni göstererek araştıracaksınız.” Bu, çok önemli bir ifadedir. Sayın Komisyon Başkanımız da konuşmasında altını çizerek söylediler. Bankaların bu gerekli araştırmayı yapmaması sebebiyle oluşabilecek zararlardan doğacak tazminat yükümlülüğü, özellikle kanun koyucu olarak bu Mecliste yapılan konuşmalarda tekraren tarafımca da altını çizerek ifade edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Ayrıca, bu sadece hâlihazır tasarı için geçerli bir husus da değildir. 3167 sayılı Kanun içerisinde de 2’nci maddede yer alan bu mecburiyet, bankalara önemli sorumluluklar yüklemiştir. Hukukçular tarafından bu konunun tekraren değerlendirileceğine inanıyorum. Bu konu dahi çeke güven hususunun daha da kuvvetlenmesini sağlayacaktır.

Yine, tasarının 2’nci maddesinin 6’ncı bendi, kişilerin ticari ilişki çerçevesinde yapacakları iş ve işlemlerde kullanacakları çek, yani tacir çekini düzenlemektedir. Bu “tacir çeki” kavramı yeni bir kavram. Hâlihazırdaki ekonomik enstrümanlar açısından doğru şekliyle uygulandığında çeke daha da güç kazandıracak bir kavram. Hem güvenin artması hem kayıt dışı ekonominin denetim altına alınması noktasında önemli olduğunu düşünüyoruz. Tacir çeki, tacir çeki alabilecek kişilerin yalnız ticari işlerinde kullanılacak. Yani ticari olmayan işlerinde kişiler, tacir çekini kullanmayıp, tacir olmayan kişilere verilen çeki ya da hamiline çeki kullanacaklar.

Ayrıca, yine aynı bentte tüzel kişiler, yani anonim şirketler, limitet şirketler her hâlükârda tacir çeki kullanacaklar. Gerçek kişiler adına bugüne kadar birçok uygulaması olduğu gibi- açılmış çek hesapları karşılığı verilen çekleri kullanamayacaklar tüzel kişiler. Yani üç tane çek geliyor Türk ekonomisi içerisindeki kavramlara, tacir çeki, tacir olmayan kişilere verilecek çek ve hamiline çek. Bunlar çok önemli değişiklikler. Az önce konuşan değerli vekillerimizin söylediği iki hususa cevap vermek istiyorum ayrıca.

Dediler ki: “Rakamlar gerçeği yansıtmıyor.” Gerek Sayın Bakanımızın gerekse burada konuşan değerli AK PARTİ sözcüsü milletvekillerimizin verdiği rakamlar ispatlı olarak gerçeği yansıtıyorlar, bunun karşısında söylenen sözlerin hepsi lafügüzaftır. Yani rakam olarak, ispatlı laf olarak, ispatlı olarak ortaya konan tüm rakamların karşısında söylenecek cümleler ispatlı ve rakam olarak ortaya konmalıdır, aksi konuşulacak tüm kelimeler lafügüzaftır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İspatla, lafla olmaz!

MEHMET TUNÇAK (Devamla) – Ayrıca, az önceki değerli konuşmacı vekilimizin “Çek Kanunu’nun Ticaret Kanunu’na aykırı olamayacağı” ibaresi hukuki bir ibare değildir.

Bununla beraber, Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; özellikle Çek Kanunu içerisinde, tacir çekinin esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı esnaf ve sanatkârımız tarafından da kullanılabilmesi, bu konuda bir ayrıma gidilmemesi için alt komisyonda ve üst komisyonda yapılan görüşmeler, esnaf ve sanatkâr temsilcilerinin bu hususun net bir şekilde arkasında durması, Sayın Adalet Bakanımızın, Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımızın, Sayın Komisyon Başkanımızın bu konuya verdiği önemli desteklerle önerge oluşmuş ve tacir çeki, hem ticaret siciline hem de esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı kişilerce kullanılabilecektir. Bu şekliyle oluşabilecek bir eksikliğin önüne geçilmiş ve bu desteği verenlere de ayrıca şahsım adına çok teşekkür ediyorum.

Tasarının hayırlı olması dileğiyle sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tunçak.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Bayram Ali Bayramoğlu, Rize Milletvekili.

Buyurun Sayın Bayramoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında kanunun geneli üzerine söz aldığımda eksik kalan konularımı bu maddelerin arasında paylaşmak istiyordum sizinle, fakat daha sonraki süreler içerisinde konuşma yapan değerli milletvekili arkadaşlarımızın söyledikleri ifadelerin birçoğuna cevap verme gereği hasıl olduğu için onları kısaca değerlendirmekte fayda görüyorum. Sonraki maddelerde, inşallah, eksik kalan kısımları da tamamlamaya çalışacağım.

Söz söylemek çok güzel bir şeydir, sözün nereye gittiği önemlidir ve söylenen sözlerin içerisinde somut delillerin yanında çözüm önerilerinin de beraberinde gelmiş olması hem bizler açısından hem ülke açısından hem de vatandaşlarımız açısından önemlidir.

Arkadaşlarımız, burada, gelip konuşma yaparken “Bu işi çok önemsiz bir olaymış gibi gösteriyorsunuz. Dolayısıyla, ülke yanıyor, yangın var. Bu yangının içerisinde, siz bu kadar işi önemsiz hâle getirerek işi çok egzajere ediyorsunuz.” gibi ifadeler kullandı. Burada, hiç kimse bu işin önemsiz bir şey olduğunu söylemedi. Önemsiz bir işin zaten burada kanun olarak yeri de yok. Geldi, görüşüyoruz, bir ihtiyaçtır; ihtiyaca göre gereken konuları masaya yatırıyoruz ve çözümlerini arıyoruz. Ama, burada öyle ifadeler dinledim ki, sanki bu ülkede öyle bir ekonomik model olmalı veya ekonominin çok çok güzel olduğu bir dönemde sanki hiç karşılıksız çek olmayacakmış veya çek kesip de bunu ödemeyecek insan var olmayacakmış gibi hava da estirildi. Dünyanın ekonomik düzeninin en iyi olduğu dönemlerde bütün ülkelerde karşılıksız çekler vardır, ama bunun rakamı yüzde 1’dir, yüzde 3’tür, 5’tir, 15’tir ama vardır. Dolayısıyla, bunu ortadan kaldırabilmeye yönelik ekonomik tedbirler de mutlaka onunla beraber gelecek olan şeylerdir. Ama, ekonominin iyi olması karşılıksız çek olmayacağı anlamına gelmez. Dolayısıyla, iki şeyi bu anlamda birbirinden mutlaka ayırt etmemiz lazım.

Sayın Mehmet Ali Susam “Sana cevap vereceğim.” dedi. Sevdiğim bir arkadaşım, komisyon arkadaşım. “Dışarıya çıkma, ben buradayım.” dedim, ama benim hakkımda konuştu ve kendisini göremiyorum. İlk önce benim rakamlarla ne kadar iyi haşır neşir olduğumu çok iyi bilir. Ben, Rize’de ne kadar esnaf olduğunu çok iyi bilirim. Söylediğim rakamların da çok arkasındayım. Benim söylediğim rakam esnaf odalarına kayıtlı esnaf sayısıdır ve şu andaki aktif sayı ayrı şeydir, kayıtlı sayı ayrı şeydir.

Bunun yanında, Sayın Susam’ın “Çek Yasası’nın buraya getirilmesinin hiçbir anlamı yok. Sadece, hapishanelerde yer kalmadı. Onun için buraya böyle bir kanun maddesini getirdiniz.” dediğini tekrar hatırlatıyorum. Bu kanun dört ana içerik olarak buraya gelmiştir:

Birincisi, Ceza Yasası’na uyumdur.

İkincisi, bankalara özel sorumluluk yüklemeye yöneliktir.

Üçüncüsü, kayıt dışılığı ortadan kaldırmaya yönelik tedbirlerdir.

Dördüncüsü de, şu anda hukuki açıdan içeride bulunan ve 2.172 kişi olduğu söylenen insanlara yeni bir çıkış kapısının hazırlanmasıdır.

Ne demek, hiçbir gayesi yok da bu kanun buraya geldi? Üstelik hapishanelerde yer olmadı dediğiniz, 117 bin tane şu anda tutuklu ve hükümlü var. Bunun içerisinde 2.172 kişi yüzde 1,85’idir. Yani yüzde 1,85’ten dolayı hapishanelerde yer kalmadı, onları çıkartalım, yeni tutuklu alacağız anlamında bir ifadenin gündeme gelmesi de hakikaten çok doğru bir ifade tarzı değildir.

Ben hukukçuluğuna gerçekten inandığım, güvendiğim, buradaki ifadelerinden dolayı kendisini takdir ettiğim Sayın Ali Rıza Öztürk’e de bir iki tane ifadede bulunmak istiyorum.

Bize çok güzel, bir kambiyo ve bono rejimi ve çek açısından hukuki olarak neyin ne manaya geldiğini anlattı. Doğru, bütün altına ben de imza atıyorum söylediği ifadelerle. Ancak, kendisi de hukukçu, ben şimdi bir çek mudisi olarak onun hukuk bürosuna gidiyorum; hukuk bürosu olarak, borçlu bir insanın çekini mi almayı arzu eder, yoksa alacaklı bir kişinin çekini mi almayı tercih eder?

İkincisi, alacaklı kişi geldiğinde, elinde çek mi olmasını arzu eder, bono mu olmasını arzu eder?

Üçüncüsü, çekini alacak için tahsile veya icraya gittiğinde, insanın o borçlu olan kişiye “Ben seni hapse falan attırmayacağım ha, sakın hiç öyle bir derdin olmasın. Ben sadece bu paramı almaya geldim, keyfin nasıl bilirse böyle yaşa.” mı der?

Dolayısıyla, bono ve çek meselesi gündeme geldiğinde unutmamamız gereken en önemli işlerden bir tanesi piyasa teamülleridir ve piyasa teamülü de hukukun en önemli ifadesidir. Piyasa teamüllerinde çek, ibraz edildiğinde itibarlı bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Bayramoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Helal olsun Ali Bey, Ali Rıza Öztürk Bey’i meşhur ettin ya!

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – … itibarlı bir ifadedir demenin ötesinde, piyasa teamüllerine göre çekte bir vade uygulamasının var olduğunu kendisi de bir hukukçu olarak çok iyi bilir. Dolayısıyla hadiseleri gündeme getirirken piyasada yaşanmış olanlarla, gerçek hayatla mevcutları birleştirmemizde fayda mülahaza ediyorum.

Son olarak, burada Değerli Hocam, eski Müsteşarım, terör örgütüyle ilgili bir ifadede bulundu. Çok net bir ifade söylüyorum arkadaşlar: Terör nereden gelirse gelsin, buna Başbakanımız da bakanlarımız da Hükûmetimiz adına sözcüler de parti temsilcilerimiz de her türlü net tavrı ortaya koyarlar, bugüne kadar koymuşlardır, bundan sonra da koyarlar. Ancak, uluslararası arenada ismini bile ağzıma almayacağım, terör örgütü olarak ilan edilmiş bir kurumun yapmış olduğu açıklamayı itibarlı açıklama göreceksiniz, ülkenin Başbakanının yaptığı açıklamayı, Bakanının yaptığı açıklamayı itibarsız göreceksiniz; böyle bir mantık olmaz. Bu ifadeler terör örgütünü güçlendirir. Dolayısıyla teröre karşı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yani “Terör örgütü yapmadı.” mı diyelim?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayramoğlu.

BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Çöllü, buyurun.

HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana Deniz Feneriyle ilgili iki sorum olacak.

Deniz Feneri davasının Türkiye ayağıyla ilgili soruşturma tamamlanmış mıdır? Hâlen Almanya’da cezaevinde olan kişilerle Türkiye bağlantılarını oluşturmak üzere orada ifade alınması için bir girişimde bulunulmuş mudur? O kişilerden bizim savcılığımızın doğrudan bilgi ve ifade alması sağlanacak mıdır? Bunun önünde engel var mıdır?

Aynı davayla ilgili ikinci sorum da: Türkiye’den bazı kişilerin fotoğrafları, parmak izi, avuç izlerinin alınması istenmişti. Bu işlem yapıldı mı? Kimler hakkında bu bilgiler istenmiştir? Hangilerinin bilgileri alınmış ve gönderilmiştir? Gönderilmedi ise nedeni nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Benim sorum şudur ki: 5084 sayılı Yatırımlar ve İstihdamı Teşvik Kanunu’nun süresi 31 Aralık tarihinde sona eriyor. Bu eğer uzatılmazsa birçok iş yeri de kapanmış olacaktır. Bununla ilgili, Hükûmetin bir çalışması var mıdır?

Bir ikincisi de 5084 sayılı Kanun’dan faydalanmayan iller de var. Bu faydalanmayan iller de haksız rekabetle karşı karşıyadır. Uzatılmayla beraber, bu haksız rekabetin kaldırılmasıyla ilgili de bir çalışma yapılacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 1) Düzenlenecek olan çeklerin üç ayrı gruba ayrılması çeke olan güven ortamını farklılaştırmaz mı?

2) Tacir olarak çek alabilecek ticaret erbabının kapsamı nedir? Örneğin, esnaflar, sanatkârlar, serbest meslek erbabı tacir olarak sayılabilecekler mi?

3) Bu madde ile çeklerin üç gruba ayrılması Türk Ticaret Kanunu açısından uygun mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, asıl soruma geçmeden önce, bize gelen telefonlar doğrultusunda, şu anda Cidde’de kırk saattir mahsur kalan 6’ncı ve 7’nci hacı kafilemizin bir mağduriyeti vardır. Buradan canlı yayından, hacı yakınlarına, bir Hükûmet üyesi olarak acaba, uçağı kalkmayan, iptal edilen bu hacı kafilemizin mağduriyetinin giderildiği veya giderilmesi noktasında çabalar ve çalışmalar konusunda, yakınlarına ve Meclisimize bilgi verebilir misiniz Hükûmet adına? Bunun için teşekkür ederim.

Diğer sorum: Yine bize ulaşan bilgiler doğrultusunda, bu tasarıyla ilgili, bu tasarının bu hâliyle ceza yaptırımı bakımından mevcut Yasa’dan çok farklı olmadığı ifade edilerek kişiler adli para cezasını ödedikleri takdirde, para cezasıyla karşı karşıya kaldıklarında, para cezasını ödedikten sonra…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Deminki açıklamasında Sayın Bakan, hâkim ve savcılara ilişkin soruşturmada Adalet Bakanının işleminin sonuç doğurucu olmadığını söyledi. Eğer öyleyse, bugüne kadar, usulsüz işlem yaptığı iddiasıyla şikâyet yapılan hâkim ve savcılarla ilgili olarak neden soruşturma izni vermemiştir? Öte yandan, soruşturma izni verilmeyen hâkim ve savcılar hakkında HSYK’yla ilgili bir protokol yapmıştır, yaz kararnamesinde. Bu protokolün gereğini ne zaman yerine getirecek veya yerine getirecek midir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de yine Çek Yasası üzerinde soru sormak istiyorum. Özellikle kayıt dışı ekonominin denetim altına alınmasıyla ilgili hüküm hakkında, acaba yedi yıllık İktidarınız döneminde kayıt dışı ekonominin total olarak değerinin kabaca ne olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu konuda Sayın Başbakanın da bir açıklaması olmuştu, özellikle petrol ürünleriyle ilgili, 19 milyar dolarlık bir kaçaktan bahsetmişti. Bu konuda herhangi bir işlem yapıldı mı? Çek Kanunu’nu olumlu ya da olumsuz etkilemesi açısından bu soruyu yöneltiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Behiç Çelik’in hemen sorusundan başlayayım çünkü bu sorunun cevabı benim Bakanlığımda yok, ama bunu yazılı olarak kendisine ifade edeceğim ayrıca.

İlk olarak, biraz önce konuşan Sayın Ali İhsan Köktürk’ün bir tespiti oldu kürsüde, ona bir ufak cevap vermek istiyorum. “Cezaevleri doldu, taştı.” diye bir tespitte bulundu Sayın Köktürk. Evet, cezaevlerinde şu anda 117 bin civarında hükümlü ve tutuklu, toplam itibarıyla, var. Ama bunların temel artış nedenlerinin birincisi ceza infaz rejiminde yapılmış olan değişikliktir. Malumunuz, daha önce yüzde 40 infaz yapıldığında şartlı salıveriliyordu hükümlüler ama şimdi bu oran yüzde 67’ye çıkartılmış durumda. Toplumda da bu yönde ciddi bir talep oluşmuştu, hatırlarsanız yıllar önce. Kamuoyunda oluşan talepler ve ihtiyaçtan dolayı bu ceza infaz rejiminde yapılan değişiklik ceza evlerinde hükümlü, tutuklu sayısının artmasına bir miktar sebep olmuştur.

Sayın Hüsnü Çöllü’nün sorusu, bu tasarıyla ilgili olmamakla beraber yine de önümdeki bilgilerden yardımcı olmaya, cevap vermeye çalışacağım. Deniz Feneri davasıyla ilgili olarak gelişmeleri Adalet Bakanlığı olarak bizim bilgimiz, bizim ilgi alanımız Alman adli makamlarının Türk adli makamlarından talep ettiği adli yardım müessesesini işletme işleminde biz aracı pozisyonundayız. Alman makamlarından bize gelen yazışmaları biz ilgili adli makama ulaştırırız, bizim adli makamlarımızdan Almanlara dönük olan cevapları da tekrar Alman Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla ilgili muhataplarına göndeririz. Bu anlamda iki tane dosya söz konusu. Bir tanesi, Almanların kendi açılarından yaptığı soruşturma var; Frankfurt Bölge Mahkemesi Savcılığının Türk adli makamlarından istediği adli yardım, kendi soruşturması açısından. Bir de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı bir soruşturma dosyası var. Orada da bizim yargı organlarımız Alman makamlarından bilgi ve belge talep etmektedir. Her iki soruşturmada da Adalet Bakanlığından yapılan taleplerde, bir ila üç-beş gün gibi makul süreler içerisinde bu yazışmaların muhatabına ulaştırılması, teslimi söz konusu olmuştur. Adalet Bakanlığının, bunun ötesinde, soruşturmanın içerisinde falancanın ifadesinin alınması, el izleri, parmak izleri ve sair teknik konularda herhangi bir tasarrufu söz konusu değildir. Bu yargılama ve soruşturmanın içeriğine ilişkin yetkiler tamamen soruşturmayı yürüten savcılıklarca yapılmaktadır. Bu soruya da böylece cevap vermiş olayım.

Sayın Reşat Doğru “Yatırım teşvikiyle ilgili bir çalışma var mıdır?” Bu konuda Devlet Planlamada ve ekonomiden sorumlu Bakanlığımızda bir çalışma olduğunu biliyorum ama henüz sonuçları ortaya çıkmadı. Yakında onunla ilgili bir açıklama yapılır.

Onun dışında, Sayın Recep Taner’in “Çeklerin ayrımı bu alanda çekin daha iyi işlemesini sağlayacak mıdır?” gibi bir sorusu var. Bu, ekonominin kayıt altına alınmasını sağlamak açısından da… Şirket çeki, tacir çeki, tacir olmayan çek ayrımı hem ekonominin kayıt altına alınmasını sağlamak hem de çekin daha iyi işlemesini sağlamak amaçlı.

“Tacir esnaf kimdir?” sorusu ise bu tasarıda düzenlenmiyor. Bu husus genel hükümlere ve Ticaret Kanunu’ndaki düzenlemeye göre ve 5362 sayılı Kanun’da ilgili maddelerde değerlendirilmiş, düzenlenmiş durumdadır. Türk Ticaret Kanunu’nda 692’nci maddede çekte bulunması zorunlu unsurlar zaten açıkça belirtilmiş.

Türk Ticaret Kanunu’nda farklı türde çek basılmasını yasaklayan hüküm bulunmamaktadır.

Bir başka soru da, yine, “Ticaret Yasası’na uygun mudur üç ayrı çek bastırılması?” sorusuna… Bunu engelleyen bir düzenleme yok. Ticaret Yasası genel yasadır ama burada düzenlediğimiz Çek Yasası özel yasadır. Geçmişte de farklı türde çek uygulaması ortaya çıkmıştır. Mavi çek uygulaması yapılmıştır geçmişte. Bu nedenle, tasarıda, tacir çeki ve tacir olmayan kişilerin kullanacağı çekin ayrı olmasında, Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenlemelere aykırı bir yön bulunmadığı düşüncesindeyiz. Getirilen bu ayrım çekle ilgili uygulamanın daha iyiye gitmesini, daha güven unsurunu pekiştirmesini sağlamaya dönük bir uygulamadır.

Ayrıca, Sayın Cengiz’in, Cidde’de altı ve yedinci kafilelerin mahsur kaldığına dair bir tespiti var. Bu konuyu şimdi sizden duyduk, sabahtan beri Genel Kuruldayız malumunuz, ama bununla ilgili hem Ulaştırma Bakanlığımızdan hem diğer ilgili kurumlardan, Diyanet İşleri Başkanlığımızdan… Şu anda bu canlı yayın vesilesiyle haberleri olmuştur ama biz, ayrıca da oraların harekete geçmesi için gerekenleri yapacağız.

Onun dışında, Sayın Ali Rıza Öztürk’ün, “Usulsüz işlem yaptığı iddia edilen hâkim ve savcılara ilişkin niçin soruşturma izni vermiyorsunuz?” gibi bir sorusu oldu. Sayın Öztürk’teki bilgi doğru değil, bize gelen tüm şikâyet dilekçeleri mutlaka incelemeye alınır, bunlarla ilgili bir sonuca bağlanır. Şu anda devam eden inceleme ve soruşturmalar vardır, gerek muhakkik eliyle gerekse müfettiş eliyle bunlar devam ediyor.

Ayrıca, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla bir protokol yaptığımız bilgisi de doğru değil. O bir protokol değil, ama hakkında şikâyet bulunan hâkim ve savcılara ilişkin müfettişlerimizin o konuyla ilgili incelemeleri şu anda İstanbul’da devam etmektedir.

Arz ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Dört adet önerge vardır; önergeleri önce geliş sırasına göre okutup, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çek Kanunu Tasarısının 2 nci maddesine onbirinci fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“(11) Esnaf ve sanatkâr odalarına kayıtlı olanlardan, tacir kişilere özgü çek hesabı açtıranlar hakkında bu Kanunun tacirlere ilişkin hükümleri uygulanır.”

 

Suat Kılıç

Abdulkadir Akgül

Ahmet Yeni

 

Samsun

Yozgat

Samsun

 

İkram Dinçer

Ertekin Çolak

Tuğrul Yemişci

 

Van

Artvin

İzmir

BAŞKAN – İkinci önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 445 Sıra Sayılı Çek Kanunu Tasarısının 2. Maddesinin;

1- 3.fıkrasının 3. cümlesinde yer alan “Tüzel kişiler adına verilecek beyannamede” ibaresinin “Tüzel kişiler adına yapılacak yazılı beyanda” şeklinde değiştirilmesini,

2- 6.fıkrasının 2. Cümlesinden sonra gelmek üzere “Bankalar her bir çek yaprağında belli bir tutarı aşmayacak çek karneleri bastırabilir. Bu tutar çek yaprakları üzerinde matbu olarak yer alır. Bu çekler en fazla bu tutara kadar düzenlenebilir.” Cümlelerinin eklenmesini,

3- 6.fıkrasının sonuna “Banka çek keşidecisine, çek hamilinin adı, soyadı ve tutarının yazılı bulunduğu çek yaprağındaki karşılığın ödeneceğine dair garanti yazısı verebilir. Bankalar bu garanti yazısını verip vermemekte serbesttir.” Cümlelerinin eklenmesini,

Saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Kürşat Atılgan

Osman Durmuş

 

Konya

Adana

Kırıkkale

 

Akif Akkuş

Alim Işık

Hasan Özdemir

 

Mersin

Kütahya

Gaziantep

BAŞKAN – Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çek kanunu tasarısının 2.maddesinin;

1.fıkrasında; ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterirler.” İfadesinin,

4.fıkrası hükmünün tamamının,

6.fıkrasındaki “..Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çekler, açıkça ayırt edilebilecek biçimde bastırılır. Hamiline düzenlenecek çekler için sadece bu çeklere ilişkin işlemlerin işlendiği ayrı çek hesapları açılır. Hamiline düzenlenecek çeklerde, hamiline çek defteri yapraklarının kullanılması gerekir. Çek yapraklarının üzerinde “hamiline” ibaresi matbu olarak yer alır..” ifadesinin,

8.fıkrasındaki, “..Tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadı, düzenlenen çek üzerine açıkça yazılır..” ifadesinin,

madde metninden çıkarılmasını

10.fıkrasının ikinci cümlesinin “çek hesabı kapatıldıktan sonra dahi, süresi içinde ibraz edilen çekler karşılıksızdır işlemine tâbi tutulur.” şeklinde değiştirilmesini

teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Ali İhsan Köktürk

Turgut Dibek

 

Mersin

Zonguldak

Kırklareli

 

Halil Ünlütepe

 

Rahmi Güner

 

Afyonkarahisar

 

Ordu

BAŞKAN – Dördüncü ve en aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 445 sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin anayasaya aykırılığından dolayı tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

Yaşar Ağyüz

İsa Gök

Rahmi Güner

 

Gaziantep

Mersin

Ordu

 

Sacid Yıldız

 

Bülent Baratalı

 

İstanbul

 

İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın İsa Gök konuşacak.

BAŞKAN – İsa Gök, Mersin Milletvekili, önerge üzerinde konuşacaktır.

Buyurun Sayın Gök.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu kanun, yargı üzerinde, kürsü üzerinde top çevirmektir. Yargı kilitlenecek, hiçbir çözüm getirmiyor, ne için geldi anlamış değiliz. Aslında bu kaosun daha öncesine gitmek lazım. Gayet iyi bilirler, 2004 yılının Kasım ayında 5252 sayılı Ceza Kanununun Meriyet Kanunu çıktı. Bu Kanun’a 2005’in Mayıs ayında ek geçici madde koydunuz. Bu geçici maddede özel ceza kanunundaki ceza hükümlerinin 31 Aralık 2008’e kadar uyarlanacağını söylediniz ama yapmadınız; atladınız, unuttunuz, ihmal ettiniz. Bu, Bakanlığın sorumluluğundadır. Bu kaosun sorumlusu Adalet Bakanlığıdır, bürokratlarıdır, siyaseten de Bakandır. Bu kaosun sorumlusu sizlersiniz. Yalnız bu kanun değil, başka kanunlar da var, hepsini biliyorsunuz.

Diğer bir konu arkadaşlar, AKP’li bir hatip arkadaşımız az önce bir konuşma yaptı, çok talihsiz bir konuşma yaptı. Dedi ki: “Terör örgütüne mi inanacağız, Başbakana mı?” Başbakan “Tereddüt içerisindeyim” diyor, PKK olayı kabul etmiş “Önemli değil.” gibi bir laf etti. Hakikaten ben dondum kaldım.

Şimdi, bakınız, Tokat ili Reşadiye ilçesi Sazak köyü, 8 Aralık. Erlerimiz şehit oluyor. Yapılan açıklamayı bugün Fırat Haber Ajansı duyuruyor. PKK’nın üstlendiğini duyuruyor ve şunu diyor Fırat Haber Ajansı arkadaşlar: PKK Dersim eyalet birimine bağlı bir grup yapıyor ama kendi inisiyatifiyle yapmış. DTP Grup Başkan Vekili de “Bu gelişme, bu realite bizim yaşam hakkımıza olan saygımızı kaldırmaz, olay yanlıştır.” diyor. Şimdi bakın, PKK, haber ajansıyla üstleniyor, AKP’li arkadaşımız ise üstlenmeyi kabul etmiyor.

Biraz daha derine gidin. İstanbul Güngören’de patlama olmuştu. Başbakanımız, AKP’nin ileri gelenleri Güngören patlamasını PKK’ya mal edemediler, söylemediler.

Bugüne gelin. Reşadiye’de olan olayı… Bakan Nihat Ergün, konuşmaları elimde, Sanayi Bakanı diyor ki: “Arkasına bakmak lazım. Bunların arkasında aslolanı görmek lazım. Danıştay saldırısında nasıl olmuştu, Ergenekon çıkmıştı, bunda da çıkacak gibi, dikkatli olun.” Hedef şaşırtıyor. Derken, Bülent Arınç… Onun da konuşma metni burada arkadaşlar. “Türkiye’de ismi bilinen örgütler var, bu örgütleri sevk eden iç ve dış mihraklar var, bu örgütlere görev verip yaptırıyorlar.” Bülent Arınç diyor ki, Başbakan Vekili, Devlet Bakanı: “Türkiye’de daha çok ses getirecek, milliyetçi duyguları daha fazla körükleyecek, özellikle bu söylem içerisinde siyaset yapan partilerin işini biraz daha kolaylaştıracak bir eylemi çok akıllıca planlamışlardır.”

OKTAY VURAL (İzmir) – PKK’yı yasallaştırıyor, bizi hedef gösteriyor.

İSA GÖK (Devamla) - Şimdi, bakın, bu eylemin, arkadaşlar, adı nedir biliyor musunuz? Her 2 Bakanın söylemi, PKK’yı aklama girişimidir. PKK aklanıyor, başka bir şey değil. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ergenekon örgütüne yamamaya çalışılıyor.

Arkadaşlar, aynen, şimdi…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Kürsüden örgüt propagandası yapamazsın, o kürsüden!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – PKK’yı siz kabul ediyorsunuz.

İSA GÖK (Devamla) – Bilemiyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – O kürsüden örgüt propagandası yapamazsın!

İSA GÖK (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, geldiğimiz nokta ne? Acaba her 2 Bakan şimdi de çıkıp “Arkadaşlar, belki de askerler intihar etmişlerdir.” diyecek sanırım, çünkü bir çıkış yolu arıyorlar, bir çıkış yolu. PKK üstleniyor, haber ajansı duyuruyor, bu kabullenilmiyor, anlam veremiyorum.

Şimdi, bakınız, her 2 Bakanın konuşmasında, arkadaşlar, bir suç var, Türk Ceza Kanunu 288, bir soruşturma başlatılmış orada, bir soruşturma. Soruşturma yönlendiriliyor bakanlar marifetiyle, “PKK değil, Ergenekon, Silivri’ye git.” deniyor, “Danıştay gibi olduğunu düşün.” diyor, böyle bir açıklama yapıyor, yetmiyor, bir basın var. Hatta basının bir grubunun finansı Pensilvanya’dan geliyor, Utah’tan, Amerika’dan geliyor, Fethullah Hoca hazretlerinden geliyor. Bu basın ve yine Amerika’dan destekli kimi basın organları da doğrudan her 2 Bakanın ve Başbakanın tereddüt içeren açıklamalarını destekleyen mahiyette yayınlar yapıyorlar. Bazı köşe yazarları, hatta kimisinin eşi de vekil Meclisimizde, önemli açıklamalar, ifşaatlar yapıyorlar, “Bu PKK işi değil.” demeye geliyorlar. Derken bugün gerçek ortaya çıkıyor. (AK PARTİ sıralarından “Konuya gel, konuya” sesi)

Arkadaşlar, gerçek nedir biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen tamamlayınız.

İSA GÖK (Devamla) – Basın Kanunu 19’uncu madde var, uygulanmıyor. Bu ülkede kamuoyu yönlendiriliyor. Amerikan toplum mühendisliğinin bir taşeronu da AKP oldu, buna anlam vermek mümkün değil. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, gelinen noktada, bakınız, toplumu yönlendiriyorsunuz, kamuoyu oluşturuyorsunuz, soruşturmalara yön veriyorsunuz, suç işliyorsunuz. Arkadaşlar, normal şartlar altında demokratik bir ülkede bu kadar gaftan, bu kadar çam devirmeden sonra her iki bakanın; Nihat Ergün’ün ve Bülent Arınç’ın derhâl kamuoyundan özür dilemesi, şehit ailelerinden özür dilemesi, itham ettiği kurumlardan özür dilemesi ve mertçe istifa etmesi gerekir. Kendisini istifaya davet ediyorum ben.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çek kanunu tasarısının 2. maddesinin;

1. fıkrasında; “ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterirler.” ifadesinin,

4. fıkrası hükmünün tamamının,

6. fıkrasındaki “..Tacir olan ve tacir olmayan kişilere verilecek çekler ile hamiline düzenlenecek çekler, açıkça ayırt edilebilecek biçimde bastırılır. Hamiline düzenlenecek çekler için sadece bu çeklere ilişkin işlemlerin işlendiği ayrı çek hesapları açılır. Hamiline düzenlenecek çeklerde, hamiline çek defteri yapraklarının kullanılması gerekir. Çek yapraklarının üzerinde “hamiline” ibaresi matbu olarak yer alır..” ifadesinin,

8. fıkrasındaki, “..Tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadı, düzenlenen çek üzerine açıkça yazılır..” ifadesinin,

madde metninden çıkarılmasını

10. fıkrasının ikinci cümlesinin “çek hesabı kapatıldıktan sonra dahi, süresi içinde ibraz edilen çekler karşılıksızdır işlemine tâbi tutulur.” şeklinde değiştirilmesini

teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk söz istemişlerdir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

2’nci maddeye yönelik yapmış olduğumuz konuşmada da ifade ettiğimiz üzere, 2’nci maddenin düzenleme içeriğinde hem yasal gerçekliklerle, hukuksal sistemle, aynı zamanda toplumumuzun ekonomik ve sosyal gerçekliğiyle bağdaşmayan düzenlemeler bulunduğunu ifade etmiştik. Bu önergemizle 2’nci maddenin bir kısım metinlerinin madde metninden çıkartılmasını ve bazı düzenlemelerinin de talebi doğrultusunda değiştirilmesini öneriyoruz, ancak önergemize geçmeden önce, biraz önce konuşan Sayın Bayramoğlu ve Sayın Adalet Bakanımızın açıklamalarına kısaca da olsa değinmek istiyorum.

Sayın Bayramoğlu, Sayın Mehmet Ali Susam’ın konuşmasına atıf yaptı. Sayın Mehmet Ali Susam cezaevlerinin dolu olduğunu, kapasitesini aşan bir tutuklu ve hükümlü sayısı barındırdığını ifade etmişti ve bu yasanın ve benzer yasaların çıkma nedenlerinden birisinin de bu olduğunu söylemişti, ancak Sayın Bayramoğlu bu düzenlemenin gerekçesi olamadığını ifade etti ama, ben Sayın Bayramoğlu’na tekrar az önceki açıklamalarım doğrultusunda birtakım bilgiler vermek istiyorum. Sayın Bayramoğlu, gerçekten ülkemizde son kırk yılın tutuklu ve hükümlü sayısı rekorları kırılmakta. Sayın Mehmet Ali Susam cezaevlerinde yer olmadığını söyledi. Doğrudur, çünkü cezaevlerimizin kapasitesi -Sayın Adalet Bakanı da doğrulayacaktır sanıyorum- yetmiş bin civarında. Yani ülkemizde şu an 117 bin tutuklu ve hükümlü olduğunu varsaydığımızda, 45-50 bini aşkın tutuklu ve hükümlümüz ya beton zeminlerde yatıyor ya da yatak nöbeti tutuyor. Gerçekten cezaevlerimizin durumu içler acısı.

Şimdi, Adalet Bakanımız açıklamasında bu durumun ekonomik ve sosyal nedenlerden değil ceza infaz sistemindeki değişikliklerden kaynaklandığını söyledi. Buna benzer bir açıklamayı bundan kısa bir süre önce Hükûmet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek de yapmıştı. Ülkemizde son günlerde artan ve hakikaten yüreğimizi burkan intihar olayları nedeniyle Sayın Cemil Çiçek’e soru yönelttiğimizde Sayın Cemil Çiçek’in vermiş olduğu yanıt “İntiharlar refah toplumlarında da var, o nedenle bu olaylar ekonomik nedenlerden kaynaklanmıyor, refahtan kaynaklanıyor.” gibi buna benzer bir yanıt vermişti sanıyorum, bunu hatırlayacaklardır. Sayın Bakan da yanıt olarak “Ceza infaz sistemindeki nedenlerden kaynaklanıyor.” diyor.

Şimdi, Sayın Bakanım, ben Zonguldak Milletvekiliyim. Zonguldak’taki son sekiz dokuz yılın istatistiklerine bakıldığında gerek intihar rakamlarının gerekse suç işleme oranının yüzde 300 civarında arttığını görüyoruz. Yani olay sadece infaz sisteminden kaynaklanan bir durum değildir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Refahtan!

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Evet, ülkemizde, Sayın Cemil Çiçek’in ifade ettiği gibi, insanlar refahtan, efendim, artık ekonomik tatminin doruk noktasına çıkmasından dolayı intihar etmiyorlar. Bu ülkede gerçekten milyonlarca insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşama tutunmaya çalıştığı için ve tutunamadığı için intihar ediyor ve suç işleme oranları, intihar oranları bu nedenle artıyor ancak sanıyorum, Hükûmetinizin, Sayın Başbakanın ve Sayın Bakanımızın, bakanlarımızın çevresindeki insanlar sürekli zenginleştiği için, daha dün burslu okuyan çocuklar gemi sahibi olduğu için, kuyumculuk şirketlerine ortak olduğu için ve yine bakanlarımızın eşleri büyük mağazalar zincirlerinin sayısını artırdıkları için, sanıyorum, Kabinedeki üyeler ve Sayın Başbakan, ülkemizin, halkımızın içinden geçtiği yoksulluk sürecini tam olarak değerlendiremiyor. Bizim tavsiyemiz Sayın Başbakana ve bakanlara, hani bize önerdikleri bir şey var ya “Halkın içerisine girin.” diye, biz de şu an Sayın Başbakana ve sayın bakanlara halkın içerisine girmelerini ve halk bu kadar ağır, zulüm derecesindeki bir yoksullaşma süreci yaşarken, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısının artmasını ve intihar oranlarının artmasını, refahın artmasına ve ceza infaz sistemine bağlamamalarını, bunun toplumda gerçekten saygıda bir ölçü aşımı durumu yarattığını burada ifade etmek istiyorum.

Yine de burada açıklamak istediğim bir husus önergemizle ilgili. Tacir olan çek tacir olmayan kişilere verilecek ve hamiline kesilecek çekler ayrımına, biz Adalet Komisyonunda şiddetle karşı çıktık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisinin Adalet Komisyonu üyeleri olarak önerge vermiştik. Önergemizde, bu tasarının gerekçesinde yer alan “kayıt dışı ekonomiyle mücadele” gerekçesiyle bile çelişen bir düzenleme getirildiğini ifade etmiştik ve bu düzenlemeyle iktisadi yaşamın bel kemiği olan esnaf ve sanatkârlarımızın çeklerinin muteberlik sırasında “güvenilmeyen çekler” kategorisine sokulduğunu ve esnaflarımızın incitildiğini açıkça ifade etmiştik.

Ancak değerli arkadaşlar, bizim ifademizden sonra söz alan Odalar ve Borsalar Birliği Başkanının bizim düşüncelerimize katıldığını açıkça ifade etmesine rağmen, Esnaf ve Sanatkârlar Odası temsilcisinin bu düşüncelerimize ve önerimize açıkça katıldığını ifade etmesine rağmen, kaldı ki bankaların, Bankalar Birliğinin bile bu düşünceye açıkça katıldığını ifade etmesine rağmen, Sayın Başbakanın tavrı ve Adalet ve Kalkınma Partisinin tıpkı Genel Kurulda olduğu gibi -komisyonlarda da olan- o parmak çoğunluğuna dayalı “Biz ne yaparsak, biz ne istersek o olur.” mantığı bu doğru olan düzenlemenin gerçekleşmesini engellemiştir. Ancak şu an gelinen noktada doğruyu bulduklarını görüyoruz, bu da bir kazançtır diyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köktürk.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 445 Sıra Sayılı Çek Kanunu Tasarısının 2. Maddesinin;

1- 3. fıkrasının 3. cümlesinde yer alan “Tüzel kişiler adına verilecek beyannamede” ibaresinin “Tüzel kişiler adına yapılacak yazılı beyanda” şeklinde değiştirilmesini,

2- 6. fıkrasının 2. Cümlesinden sonra gelmek üzere “Bankalar her bir çek yaprağında belli bir tutarı aşmayacak çek karneleri bastırabilir. Bu tutar çek yaprakları üzerinde matbu olarak yer alır. Bu çekler en fazla bu tutara kadar düzenlenebilir.” Cümlelerinin eklenmesini,

3- 6. fıkrasının sonuna “Banka çek keşidecisine, çek hamilinin adı, soyadı ve tutarının yazılı bulunduğu çek yaprağındaki karşılığın ödeneceğine dair garanti yazısı verebilir. Bankalar bu garanti yazısını verip vermemekte serbesttir.” Cümlelerinin eklenmesini,

Saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

                                                                                                 Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Bundan önceki okunan önerge oylanmadığı için üçüncü önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Biraz önce okunan önergeye Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum, konuşacak var mı önerge hakkında?

KÂMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1) Fıkranın bir önceki cümlesinde çek hesabı sahibinin çek hesabı açma yasağı bulunmadığı hususunda bankaya yazılı beyanda bulunacağı hüküm altına alınmıştır. Beyanname genellikle malî yükümlülüklere ilişkin idare tarafından düzenlenmiş matbu bir formun doldurulması suretiyle verilir. Yazılı beyan ile beyanname bu açıdan farklılık arz etmektedir. İfade birliği ve doğruluğunun sağlanması açısından beyanname ibaresinin yazılı beyan şeklinde değiştirilmesi gerekmektedir.

2) Gelişmiş ülke uygulamalarında bankalar çek hesabı sahiplerine hesaplarında bulunan tutarlarla orantılı olarak her bir çek yaprağı üzerinde düzenlenecek en fazla tutarı belirleyen çek karneleri vermektedirler. Çek karneleri üzerine yazılan tutarlar matbu tutarların üzerinde olamaması nedeniyle bu çeklerin karşılık sorunu bulunmamaktadır. Bu çekler bankalara ibraz edildiğinde ödeme yapıldığı için çek gerçek işlevini yerine getirmekte ve iyi niyetli çek hamilleri böylece korunma altına alınmış olmaktadır. Bankalar müşterilerinin maddi durumlarına ve hesaplarına göre bu tutarları belirlemekte ve böylece suiistimallerin önüne geçilmiş olunmaktadır. Getirilecek sistemin uygulanması basit ve kolay olacaktır. Bu basitlik ayrıca çek ile ilgili ihtilafların ve davaların azalmasına da katkı sağlanacaktır.

3) Gelişmiş Avrupa ülkelerinde bankalar çek hesabı sahibinin izin verdiği ölçüde çek keşidecisinin isteği üzerine ibrazı halinde çekin ödeneceğine dair garanti yazısı vermektedirler. Bu garanti yazısını veren bankalar böylece çek hamilinin çek bedelini tahsilini imkân sağlamaktadırlar. Bankalar bu garanti yazısını verip vermemekte serbest olup garanti yazısını verdikleri tutarları bloke ederek, veya kredilendirerek çekin ödenmesini garanti etmekte ve kendilerini de korumaktadırlar. Garanti yazısı verilen çeklerin tahsili sorunu olmayacağı için çek gerçek işlevini yerine getirmekte ve suiistimalleri önlemektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Dördüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çek Kanunu Tasarısının 2 nci maddesine onbirinci fıkra olarak aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

“(11) Esnaf ve sanatkâr odalarına kayıtlı olanlardan, tacir kişilere özgü çek hesabı açtıranlar hakkında bu Kanunun tacirlere ilişkin hükümleri uygulanır.”

                                                                                                Suat Kılıç (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Genel Kurulun takdirlerine bırakıyorum efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Esnaf ve sanatkâr odalarına kayıtlı kişilerin, talep etmeleri halinde, tacir kişilere verilen çekleri kullanabilmelerine imkân sağlanması, ticarî hayat ve hakkaniyet bakımından daha doğru olacaktır. Bununla birlikte, esnaf ve sanatkâr odalarına kayıtlı kişilerin, tacir kişilere özgü çek hesabı açtırmaları durumunda, bu kişiler, Tasarıda tacirlere ilişkin olarak öngörülen cezaî ve hukukî hükümlere tabi olacaklardır. Bu düşüncelerle değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime 19.45’e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.57
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

445 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

İbraz, ödeme, çekin karşılıksız olduğunun tespiti ve gecikme cezası

MADDE 3- (1) Karşılığı bulunan çek, hesabın bulunduğu muhatap bankanın herhangi bir şubesine ibraz edildiğinde hamilin varsa vergi kimlik numarası saptandıktan sonra ödenir. Ancak çek, hesabın bulunduğu şubeden başka bir şubeye ibraz edildiğinde, o şubece karşılığı sorulmak suretiyle ödenir.

(2) “Karşılıksızdır” işlemi, muhatap bankanın hamile kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın dışında, çek bedelinin karşılanamayan kısmıyla sınırlı olarak yapılır.

(3) Muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için;

a) Karşılığının hiç bulunmaması hâlinde,

1) Çek bedeli bin Türk Lirası veya üzerinde ise bin Türk Lirası,

2) Çek bedeli bin Türk Lirasının altında ise çek bedelini,

b) Karşılığının kısmen bulunması hâlinde,

1) Çek bedeli bin Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı bin Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı,

2) Çek bedeli bin Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak bin Türk Lirasını,

ödemekle yükümlüdür. Bu husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu fıkradaki miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat endekslerindeki yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazetede yayımlanır.

(4) Hamilin talepte bulunması hâlinde, karşılıksızdır işlemi; çekin arka yüzüne tahsil için bankaya ibraz edildiği tarih, hesap durumu, bankanın yükümlülüğü çerçevesinde ödediği miktar ve ibraz eden gerçek kişinin adı ve soyadı yazılmak, bu kişinin tüzel kişi adına bedeli tahsil etmesi hâlinde bu husus belirtilmek ve bu kişi ile birlikte banka yetkilisi tarafından imzalanmak suretiyle yapılır. Banka tarafından ödenen miktar düşüldükten sonra karşılıksız kalan tutar açıkça belirtilir. Hamilin imzalamaktan kaçınması hâlinde, karşılıksızdır işlemi yapılmaz.

(5) Kısmi ödeme kabul edilmiş olsun veya olmasın, çekin tamamen veya kısmen karşılıksız çıkması hâlinde, ikinci ve üçüncü fıkralar hükmüne göre karşılıksızdır işlemi yapıldıktan sonra, ön ve arka yüzünün fotokopisi çekilerek bankada saklanır ve çek hamile geri verilir.

(6) Banka;

a) Çekin karşılığının hesapta bulunmasına rağmen hamiline ödenmesinin geciktirilmesi,

b) Kanunen ödemekle yükümlü olduğu miktarın hamile ödenmesinin geciktirilmesi,

hâllerinde, çek hamiline, her geçen gün için binde üç gecikme cezası öder. Bu hâllerde 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri uygulanmaz.

(7) Üzerinde yazılı bulunan düzenleme tarihinden önce ibraz edilen çekin karşılığının Türk Ticaret Kanununun 707 nci maddesi uyarınca kısmen veya tamamen ödenmemiş olması hâlinde, bu çekle ilgili olarak hukukî takip yapılamaz. İleri düzenleme tarihli çekle ilgili olarak hukukî takip yapılabilmesi için, çekin üzerindeki düzenleme tarihine göre kanunî ibraz süresi içinde bankaya ibraz edilmesi ve karşılıksızdır işlemine tabi tutulması şarttır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Alim Işık, Kütahya Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 445 sıra sayılı Çek Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında üç gün önce Tokat Reşadiye’de yapılan katliamın bugün terör örgütü tarafından üstlenilmesi nedeniyle benden önce bu konuda görüşlerini ifade eden değerli milletvekillerinin görüşlerine aynen katıldığımı ifade etmekle birlikte, üç gün boyunca, köşe yazarlarını ve televizyon yorumcularını, milletin kafasını karıştırmaya yönelik yorumları nedeniyle, yarın sadece, hiçbir şey söylemeden köşelerinde ve yorum saatlerinde şu cümleyle Türk milletinden özür dilemeye buradan davet ediyorum: “Yüce Türk milleti, sizi üç gün boyunca yanlış yönlendirdik, özür dileriz. Ben de sizin gibi PKK’yı lanetliyorum.” demeye davet ediyorum bu değerli, anlı şanlı yorumcuları ve köşe yazarlarını.

Değerli milletvekilleri, Meclisimizin, toplumun çok büyük bir bölümünü ilgilendiren çok önemli bir yasayı görüştüğü bir gündeyiz. Böyle bir günde bizleri izleyen çek mağdurlarının yakınları, çek alacağını zamanında tahsil edemediği için borcunu da zamanında ödeyemeyen alacaklılar, borcunu zamanında ödeyemediği gerekçesiyle hapis cezasına çarptırılarak cezaevinde hapis yatan binlerce vatandaşımız, dört gözle, bu önemli konunun tarafları mağdur etmeden yüce Meclisimiz tarafından acilen çözülmesini beklemektedir.

Görüşmelerin başlangıcından bu yana konuşan değerli bazı hatipler ve Sayın Bakan, piyasadaki çek sayıları ve tutarı, karşılıksız çek sayıları ve tutarları, takibe düşen dosya sayıları ve bundan mağdur olan kişiler ve benzeri gibi konularda değişik bilgiler verdiler. O nedenle ben sizleri bu konularla tekrar vaktinizi alarak meşgul etmek istemiyorum. Verilen bu bilgilere göre, ülkemizi yedi yılı aşkın süredir tek başına yöneten AKP hükûmetleri döneminde çek kul-lanımı nedeniyle değişik sıkıntılara muhatap olmuş vatandaşlarımızın sayısının giderek arttığı açıktır. Resmî istatistikler göstermiştir ki toplumun çok büyük bir kesimini doğrudan ya da dolaylı olarak yakından ilgilendiren bu temel soru-nun müsebbibi, uyguladığı yanlış ekonomik politikaları nedeniyle esnafın iş ye-rini kapattırmış ya da kepenk indirtmiş, çiftçinin elindeki ürünü maliyetini dahi karşılayamaz bedellerle sattırmak zorunda bırakmış, çalışanlarını ve emeklile-rini açlık ya da yoksulluk sınırı altındaki bir ücrete layık görerek -bu insanları- kredi kartlarına mahkûm etmiş, özetle ülkeyi üretmeden tüketen ve bu yolla geçinmeye çalışan bir ülke hâline getirmiş olan AKP İktidarı ve onun yürütmeden sorumlu hükûmetleridir.

Konuyla ilgili olarak 25/5/2009 tarihinde verdiğim (7/8193) esas numaralı soru önergesine Sayın Bakanın verdiği, 31/7/2009 tarih ve 3808 sayılı cevabi yazısında, 2008 yılında ceza mahkemelerinde toplam 312.516 kişi hakkında 211.363 dava açılırken 2009 yılının 1/6/2009 tarihine kadar geçen ilk beş aylık döneminde bu sayıların, 221.755 kişi hakkında 159.774 dava olduğu bildirilmiştir. Bu değerlere göre, sadece aylık ortalama miktarlar dikkate alındığında, iyimser rakamlarla, 2009 yılı sonunda 500 bin kişiden fazla kişiye 400 bine yakın davanın açılmış olacağını tahmin etmek doğru olacaktır.

Aynı önergeye verilen cevabi yazı ekindeki istatistikler incelendiğinde, 3167 sayılı Kanun’la ilgili olarak açılan davalarda adı geçen sanık sayıları 2005 yılında 112.116 kişi iken 2006’da yaklaşık yüzde 15 artışla 128.653 kişiye, 2007’de yüzde 23 artışla -bir önceki yıla göre- 158.632 kişiye, 2008’de de yüzde 97 artışla -biraz önce de belirttiğim gibi- 312.516 kişiye yükselmiştir. 2009 yılında, son dönemde yaşanan ağır ekonomik krizin de etkisiyle bu kişilerdeki artışın daha da büyük oranlara ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Bu verilere, ülkemizdeki uygulamada, borçlu ve alacaklı arasındaki akrabalık bağları, araya giren hatırlı kişilerin etkisi ve benzeri gibi nedenlerle mahkemeye intikal ettirilmeyen çok sayıdaki çekin vadesi geçmesine rağmen alacaklının cüzdanında ya da iş yerinin kasasında hâlâ bekletilen çekler de eklendiğinde, uygulamadaki yasa hükümlerinden doğrudan etkilenen borçluların sayısının çok daha yüksek değerlerde olduğu açıktır.

Açılan davaların kısa sürede sonuçlandırılamadığı gerçeği de dikkate alındığında, yıllarca süren mağduriyetler ve mahkûmiyetler zinciri devam edip gidecektir. Cezaevine girmemek için adresini değiştiren ya da kaçarak ailesinden ya da yakınlarından ayrı başka şehirlerde yaşamak zorunda kalmış çok sayıdaki vatandaşımızın durumları ise gerçekten içler acısıdır. “Tüm bunların sebebi nedir?” derseniz ya da “Sebepleri nelerdir?” derseniz, bunların başında size şunları söylemek zorundayım: Bir, AKP hükûmetlerinin yanlış ekonomik politikaları ve en yetkili ağızdan ülkemizi teğet geçeceği ifade edilen ekonomik krizin de etkisiyle işleri bozulan insanlarımızın içine düştüğü çıkmazın yanında; iki, mevcut yasalarımızdaki hükümlerin borçlular aleyhine hapis cezası gerektirmesidir.

Sayın Bakan, karşılıksız çek suçuna hapis cezası verilmesi uygulaması ülkemiz dışında acaba hangi dünya ülkelerinde mevcuttur, yürürlüktedir? Bu insanlık dışı uygulamanın sona erdirilmesi kim ya da kimlerin aleyhine olacaktır? Bu uygulama acilen değiştirilmeli ve hapis cezası mutlaka kaldırılmalıdır çünkü mevcut uygulamadaki hapis cezası:

1) Borçlunun borcunu ödemesine katkıda bulunmamakta.

2) Bu nedenle borcu katlanarak artmaya devam etmekte borçlularımızın.

3) Borçlu, imkân bulursa öncelikle devlete olan adli para cezasını ödemeyi tercih etmekte, alacaklı yine mağdur olmaya devam etmekte.

4) Aynı borca kefil olmuş ya da “Hatır çeki” adını verdiğimiz bir uygulamayla dosyada adı geçen insanlarımızın aynı derecedeki mağduriyetleri devam etmekte.

5) İşini kaybetmiş insanlarımızın borçlarını ödeme gücü kalmadığı için yuvalar yıkılmakta ve aileler dağılmaktadır.

Peki, yüce Meclisin gündemine, kamuoyunun ve muhalefet partilerinin ısrarlarına rağmen, geç de olsa bugün getirilmiş bulunan bu tasarı, yukarıda belirtilen sorunların hangisine çözüm getiriyor diye soracak olursak, maalesef, cevap hiçbirisine.

Tasarı, özü itibarıyla, yaklaşan genel seçimler öncesinde cezaevlerini dolduran insanlara getirilen iki yıla kadar bir ertelemeyle âdeta günü kurtarmakta ve temel sorunu ötelemekten ileri gitmemektedir. Değerli milletvekilleri, bu yüce Meclisin görevi, problemleri erteleyerek geciktirmek yerine, şüphesiz ki toplumun her kesiminden gelen sorunlara en kısa sürede çözüm bulmaktır. Geliniz, bu vesileyle, henüz vakit varken, verilecek ortak önergelerle gerekli köklü düzenlemeleri bu tasarı görüşmeleri sürecinde gerçekleştirelim. Bu kapsamda hem uygulamada en büyük sorun olan ve ülkemize hiç yakışmayan hapis ve adli para cezası uygulamasını kaldıralım hem de alacaklının alacağının ödenmesini sağlayacak bir düzenlemeyi getirelim. Aksi takdirde, toplumda her geçen gün artarak devam eden ve patlama noktasına gelmiş olan sosyal olayların vebalinden hiçbirimiz kurtulamayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen tamamlayınız.

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu tasarının 3’üncü maddesi, özetle, çekin muhatap bankanın herhangi bir şubesine ibrazı, çekin karşılıksız olduğunun tespiti ve uygulanacak gecikme cezasına ilişkin düzenlemelerle ilgilidir. Bu maddeyle, bankalara her çek yaprağı başına 1.000 TL’ye kadar yükümlülük getirilmekte ve ödemenin gecikmesi hâlinde her geçen gün için binde 3 gecikme cezasının ödenmesi hükme bağlanmaktadır. Günlük binde 3 gecikme cezası demek, yıllık yüzde 110’luk bir faiz demektir. Bankalar bu faizi nereden karşılayacak? Bugünün şartlarında bu faiz yüksektir, düzenlenmesi gerekir. Bu maddede yer alan bazı düzenlemeler grubumuzca da olumlu bulunmakta ancak yetersiz görülmektedir.

Bu vesileyle tekrar hepinize saygılar sunar, yasanın tüm milletimize hayırlara vesile olmasını temenni ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çek kanununun 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım, öncelikle Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben de konuşmama başlamadan önce, iki gün önce Tokat’ın Reşadiye ilçesinde yaşanan terör saldırısı sonucu şehit olan 7 askerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine ve Türk milletine de sabırlar diliyorum.

Bu konuyla ilgili olarak gerek Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Kumcuoğlu gerekse Sayın İsa Gök, aslında Hükûmetin tutumuyla ilgili, gerek Başbakanın gerek Sayın Başbakan Yardımcısının gerekse Sanayi Bakanının beyanlarını da belirterek düşüncelerini açıkladılar.

Değerli arkadaşlar, ben de bir iki cümleyle ilave yapmak istiyorum bu konuya. Şimdi, tabii Habur’daki olay aslında bu işin bence başı, miladı. Habur’da yaşanan bir olay var ekim ayının başında, o olay tabii Türkiye’deki tüm vatandaşlarımızın içini kanatmıştı. Bir gün sonra -ben de çok dikkatli bir şekilde takip ettim tüm vatandaşlarımız gibi, sizler de grupta izlediniz- Sayın Başbakan salı günü grup toplantısında o olayı irdelerken şöyle bir şey dedi: “Dünkü Habur’daki yaşanan olumlu ve umut verici gelişmeler bizleri memnun etmiştir, mutlu etmiştir.” Bu anlamda, belki tam bire bir söylemiyor olabilirim ama, cümleler kurmuştu değerli arkadaşlar.

İşte, onları söylerseniz, o sözleri söylerseniz ondan sonra Türkiye yangın yerine de dönerse ki yaklaşık on beş günden beri… O Habur’daki olay milattır dedim. Ondan sonra Türkiye’nin hangi noktaya geldiğini hep beraber yaşıyoruz; kentleri, İstanbul’daki olayları, diğer kentleri… İşte, kalkıp da Tokat’ta yaşanan o acı olaydan sonra da böyle konuşmalar yaparsınız değerli arkadaşlarım. İşin altında bence o yatıyor. Yani Sayın Başbakan, Sayın Başbakan Yardımcısı Arınç -kendisi şu anda Hükûmeti temsilen orada- yaşları itibarıyla zaten benim çok büyüğüm insanlar, devleti yönetiyorlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanları. Onlar, değerli arkadaşlar, neyin ne olduğunu, nerede ne konuşacaklarını bilmeyen insanlar mıdır? Niçin bu konuşmaları yaptılar diye düşünmek gerekir. İşte, belirtmiş olduğum olay, o Habur’daki, o görüntülerden sonra aslında kafaların içindeki var olan şey netleşmişti. Sayın Başbakanın o tabloya “Umut verici.” dedikten sonra kalkıp da o konuşmaları, geçen günkü konuşmaları yapmaması zaten beklenemezdi.

Aslında, özellikle bu diğer medyada da –yani kendine yakın, yandaş medya dediğimiz medyada da- birtakım operasyonlarla ilgili olarak insanları gözaltına alıyorlar, daha sorguya gitmeden o insanlarla ilgili belgeler yayınlanıyor, sorgudaki ifadeleri daha savcıya gitmeden gazetelerde veya internetlerde yer alıyor. Onların bir benzeri aslında bu yaşananlar. Yani anladığım kadarıyla medya Hükûmetten etkileniyor, Hükûmet medyadan etkileniyor.

Sayın Başbakan, Amerika’da veya değişik toplantılarda masuniyet karinesini bazen hatırlıyor ama işte, yeri geldiğinde de o soruşturmanın gizli olması gereken, insanların özel hayatları, insanların masuniyet karinesinin ihlal edilmemesi gereken o davranışlar da maalesef ihlal ediliyor. Yani bunları da bir paragraf olarak belirtmek istedim değerli arkadaşlar.

Şimdi, Çek Kanunu’nu Komisyonda görüştük hep beraber, iktidar partisi üyeleri, bizler, diğer parti üyelerinin mensuplarıyla beraber. Değerli arkadaşlar, tüm samimiyetimle bunu belirtmek istiyorum: Bu kanun hiç kimsenin içine sinmedi. Yani bizler, haziran ayının başında bir toplandık, orada bu kanunla ilgili bir alt komisyon kurulsun dendi. Geneli üzerinde tartıştık, alt komisyona indirdik. Sakıncaları nedir, ne değildir diye orada arkadaşlarımız işte, ayrıntılı tartışırlar diye düşündük fakat altı ay, hemen hemen altı ay… Bu kanun alt komisyonda sanıyorum haziranın 8’i veya 9’unda görüşüldü, bir daha hiç gündeme gelmedi. Aslında, Türkiye’de insanlar kanunla ilgili olarak beklentilerini basın yoluyla, işte, diğer iletişim yollarıyla Türkiye’ye iletiyorlardı, bizlere de geliyordu bu olay ama altı ay gelmedi; neyse, toplandık. Değerli arkadaşlar, oradan bakıyoruz bir şey yok, buradan bakıyoruz sorunu çözmüyor. Şimdi, ileride göreceğiz, 9’uncu madde var, mevcut Çek Kanunu’nu bu kanun kaldırıyor.

Şimdi, ben şunu düşünüyorum: Yeni bir kanun yapıyorsunuz. Bu kanunu Adalet Bakanı hazırlamış, bürokratlar Türkiye’deki eksiklikleri, uygulamada yaşanan sorunları da tespit etmişler, aylarca hazırlamışlar, nisan ayında bu kanunu Bakanlar Kurulu Meclise sevk etmiş.

Şimdi, ne olması gerekir? Mevcut kanunu yürürlükten kaldıracağız. Bu mevcut Kanun’la yani 3167 sayılı Kanun’la Türkiye’de yaşanan sorunları bir defa ortadan kaldırmamız lazım; bu Kanun nedeniyle yaşanan, yine ortaya çıkmış olan sorunların bundan sonra tekrarlanmaması lazım, yeni sorunları Türkiye’nin gündemine getirmememiz lazım yani kalıcı, kesin bir çözüm bulmamız lazım.

Komisyondaki arkadaşlarımızın burada bir kısmı, görüyorum. İnanın, orada maddeleri tartışıyoruz, önergeler de geliyor, çekimser kalındı, işte o maddelerin ne getireceğini arkadaşlarımız da anlamadılar, Hükûmetin de anlamadığı ortada çünkü alt komisyona gitti, birtakım değişiklikler yapıldı, bakıyorum birazdan önerge var. Yani alt komisyonda kabul edildi, Komisyonda kabul ettik, daha doğrusu iktidar partisi üyeleri kabul etti, şimdi tekrar önerge gelmiş.

Değerli arkadaşlar, bu kadar hazırlık yapıldıktan sonra bu kadar kafaların karışık olduğu bir kanunu bizim bugün tartışıyor olmamız da bir talihsizlik bana göre.

Komisyonda bir arkadaşımız, Rıdvan arkadaşımız şunu demişti daha başlarken -kendisini de gerçekten kutluyorum- dedi ki: “Bu kanunla biz hiç uğraşmayalım, bir geçici madde, yani geçici 2’nci maddeyle, o beklenen…” Az önce arkadaşımızın belirttiği gibi, bana göre de, yani ameliyatlık olması gereken bir sorunu geçici olarak böyle pansuman dediğimiz bir önlemle çözmeye çalışıyoruz, ama o geçici 2’nci maddedeki değişikliği yapalım, şu anda acil olan o konuyu çözelim, onun dışında adam gibi oturulsun…

Ve Sayın Bakan da Komisyonda “Ben de hapse karşıyım, orta vadede bunu ortadan kaldırmamız gerekir.” dedi. İşte, diğer, az önce konuşuldu, birazdan yine konuşacağız, tacir çeki sorunları… Bir önerge geldi, tacir ile esnaf çeki birleşti, sanki sorun çözüldü. Dünyanın hiçbir tarafında tacir çeki, esnaf çeki veya diğer çekler yok, bir tane çek var. Yani, ben tacirim değerli arkadaşlar -komisyonda da söyledim, örneği değiştireyim- konfeksiyon atölyem var veya tekstil işi yapıyorum. Tacir olarak fabrikama alacağım, işleyeceğim malzeme için tacir çeki kullanacağım, ticari işim benim, kumaş alacağım, boya alacağım, neyse, ne alacaksam, ama çocuğumla herhangi bir yerde alışveriş yaparken bir mont beğendi, bir tişört beğendi veya bir ayakkabı beğendi, ona tacir çekini kullanamayacağım, ona ayrı, diğer çeki, tacir olmayan çeki kullanacağım. Dünyanın neresinde böyle bir şey var arkadaşlar?

Şimdi, kanunun genel gerekçesine bakıyorum, orada da yazmış Hükûmet, demiş ki: Ne Avrupa Birliğinde ne Amerika’da, hiçbir yerde böyle çekle ilgili olarak birden fazla niteleme yok, bir tane çek var. Ben, şimdi şunu düşünüyorum: Bunlar bu işi bilmiyorlar, biz biliyoruz, yani Türk usulü yaptık bu işi. Avrupa’ya öğreteceğiz, diyeceğiz ki: Bakın siz bu işi bilmiyorsunuz. Yani, onların tek çeklerinde itibar yok, bizim çeklerimizi sıraya koyduk. İşte yeşil çek, kırmızı çek, uzun boylulara ayrı çek, kısa boylulara ayrı çek, esnafa ayrı çek, tacire ayrı çek, hamiline ayrı çek…

Değerli arkadaşlar, bu bir tanesiydi. Az önce Sayın Bayramoğlu da belirtti bu kanunun gelme nedenlerini.

Diğer bir neden -sürem de kısalıyor ama onu da belirtmek istiyorum- gerekçede kara paranın aklanması, terörün finansmanı, onun dışında, denetimin sağlanması gibi Çek Kanunu’nda bugüne kadar görmediğimiz birtakım şeyler var. Diyor ki Hükûmet: Biz işi gücü bıraktık, çeklerin ödenmemesinden kaynaklanan sorunları, uygulamadaki sorunları falan bıraktık, biz ekonomideki kayıt dışılığı denetim altına alalım, kara para aklamayı önleyelim. Onunla ilgili olarak kafa yormuşlar burada. Ne zaman yormuşlar? Geçen sene yormuşlar.

Değerli arkadaşlar, çok yakın bir tarihte, geçen sene kasım ayında burada bir kanun çıkardık, hatırlıyor musunuz, 5811 Sayılı Kanun olması lazım, yani, Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Dair Kanun. Neydi o Kanun? Aynı tarihlerde çıkardık. Şunu diyorsunuz vatandaşa, yurt dışındaki vatandaşa da yurt içindeki vatandaşa da: Nereden bulduysan buldun, nasıl kazandıysan kazandın, nasıl elde ettiysen elde ettin; nakit, taşınır, taşınmaz, yurt dışındakiler için yüzde 2, yurt içindeki vatandaşlar gelir beyanında bulunurlarsa yüzde 5 vergiyi öde, geçmişini sormayacağım. Yani bir taraftan onu diyorsunuz. Kara parayı aklamayı önlemek istiyorsanız, işte, kayıt dışılığı ortadan kaldırmayı düşünüyorsanız… Yani çok güzel atasözlerimiz var “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diye. Belki buna benzer atasözleri de var ama, diğer taraftan da “Ben çekle bunları sağlayacağım.”diyorsunuz.

Şimdi, değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dibek, lütfen tamamlayınız.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım.

Yine, bazen basında okuyorum böyle heyecanla “Nereden buldun yasası geliyor.” deniliyor. Geçen sene vardı, yakında da vardı. İşte, beyanlarıyla, bu kazançlarını beyan eden vatandaşlardan yaşantılarıyla bu beyanları örtüşmeyen yani çok lüks yaşayan, çok kazanan insanlar bakıyorsunuz ki vergi dairelerine çok düşük beyanlarda bulunmuşlar. “Bunlarla ilgili, “Hükûmet, nereden buldun yasası getiriyor.” diye başlıklar okuduk. Yakında daha, birkaç ay evvel de ben gazetelerde gördüm. İşte, bunu getirin. Gelir Vergisi Kanunu’nda yapın değişiklikleri. Getirin arkadaşlar. Siz, Türkiye’deki kayıt dışılığı kontrol altına alacaksanız, kara parayı aklamayı önleyecekseniz, bunları getirin.

Ama bu Çek Kanunu ile ilgili olarak -daha sözlerime devam edeceğim, süre tabii yeterli değil- o kadar çok aksaklık var ki, inanın, sizler de göreceksiniz -takip eden arkadaşlarım için söylüyorum- bu kanun çıktıktan sonra, çok kısa bir süre sonra şikâyetler gelmeye başlayacak, değişiklik önergeleri de gelecek. Zaten çok kısa bir süreye de gerek kalmadı. Komisyonda kabul ettik, burada hemen hemen birçok maddeyi tekrar önergelerle siz değiştiriyorsunuz.

Evet, sürem de bitti değerli arkadaşlar.

Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum ve diğer maddelerde de düşüncelerimi açıklamak üzere teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.

Şahıslar adına söz talebi, Abdulkadir Akgül, Yozgat Milletvekili.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Akgül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, Çek Kanunu Tasarısı’nın görüşülmesinde, 3’üncü maddesinde, özellikle esnaf ve sanatkârlarla ilgili olan bu maddede şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, esnaf ve sanatkârların -bütün dünya konjonktüründe olduğu gibi- yaşamış olduğu sıkıntılar, ülkemizde de son yirmi beş yıldır yaşanmaktadır. Tüm gelişen ülkelerin başından geçen ve çağdaşlaşmanın veya modernleşmenin gereği olan bazı yapılandırmalar ülkemizde de maalesef esnaf ve sanatkârları yirmi beş yıldır derinden yaralamaktadır. Bunlar özellikle, marketleşme, globalleşme, toplu hâle gelip bireylerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalar olmaktadır. Ancak, tüm gelişen ülkelerde bu süreç yaşanmıştır ve atlatılmıştır. Bugün, ülkemizde esnaf ve sanatkârların da yaşamakta olduğu süreç bu süreçtir. İnşallah, en kısa zamanda bu süreç de atlatılacaktır.

Değerli arkadaşlar, esnaf ve sanatkârların temsili konusunda, tüm siyasi partilerdeki arkadaşlarımız, Esnaf ve Sanatkârlar Kanunu’yla ilgili bir madde görüşüldüğünde bir araya gelip müzakere ederek esnaf ve sanatkârın yararına, en iyisinin bulunmasına çalışmaktayız. Parti siyasetinden çok, mensup olduğumuz, geldiğimiz yerdeki esnaf ve sanatkârların temsili konusunda, bu konuda, bu arkadaşlarla aşağı yukarı her konuda anlaştık. Bugüne kadar çıkarmış olduğumuz bazı önemli yasal haklar da bu müzakereler sonucunda olmuştur. Tabii, her Hükûmet döneminde, son yirmi beş yıldır, esnaf ve sanatkârlara hep iyi şeyler verilmek istenmiş, imkânlar ölçüsünde de verilmeye çalışılmıştır.

Büyük ölçüdeki ekonomik krizlerin dışında, esnaf ve sanatkârların bugün burada söylenen rakamları da aşağı yukarı, muhalefet grubundaki arkadaşların da iktidar mensubu arkadaşlarımın da söylemiş olduğu tüm rakamlar doğrudur. Tabii ki bu rakamların ikisinin de nasıl doğru olacağı konusunda… Her insan istediği rakamı kullanabilir çünkü rakamlar sicillerde, kayıtlarda, istediğimiz ölçüde, istediğimiz şekilde kullanılmaya elverişlidir. Bugün sicile kayıtlı esnaf ve sanatkârlar, çeşitli odalarda bir esnaf en az üç odaya kayıtlı olabilmektedir, mükerrer olabilmektedir. Onun için hangi rakamı sayarsan uygunluğu ortadadır. Bundan yedi sene önce başlatılan Sanayi ve Ticaret Bakanlığında e-Esnaf Projesi’ne göre bu mükerrerlik ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır ancak tam manasıyla bunun şu anda sonucuna ulaşılmış değildir. Bugün onun için de bu rakamlarda çeşitli noksanlıklar olmakla birlikte her ikisi de doğrudur.

Değerli arkadaşlar, bunun dışında, kapanan esnaf sayısı, açılan esnaf sayısı da bugüne kadar, yirmi beş yıldır ortalama aynen devam etmektedir. Büyük krizlerin dışında esnaf ve sanatkâr işini değiştirmekle veya devlet dairesine geçmekle veya iflas etmekle dükkânını kapatabilmekte ama bunun yerine o miktarda, ondan da daha fazla esnaf açılabilmektedir. Onun için, bu rakamlar da pek sağlıklı değildir. “Şu kadar kapandı, şu kadar açıldı.” demek de pek sağlıklı değildir çünkü yirmi beş yıllık ortalama da yine aynıdır.

Bunun dışında, değerli arkadaşlar, bazen tabii siyasetin gereği siyasi konuşmalar yapılıyor. Özellikle bu konuşmalar, hepimizin canını sıkan bazı olaylarda işin ucu biraz daha kaçmaktadır. Bugün şu anda bu Mecliste bulunan tüm arkadaşlarımızın hiçbirinde zannetmiyorum ki, vatanına ihanet eden, yediği ekmeğe nankörlük eden ve kahpece, arkadaşlarımızı, çocuklarımızı, askerlerimizi şehit eden o şehitlerimiz için içi kanamayan bir arkadaşımızın burada olacağını hiç zannetmiyorum ve yoktur. Onun için bazı konularda lütfen birlikte olmamızda çok büyük fayda var. Esnaf ve sanatkârlar konusunda da gerçekten de önemli konularda birleşmemiz gerekiyor, çünkü şu anda önemli bir yerden geçmekteler. Bunun için de çalışmalarımız devam etmektedir. Bakın, son yedi yıl içerisinde esnaf ve sanatkârlara verilen hizmetler oldukça fazladır ama bunun yanında verilemeyenler de vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akgül, lütfen tamamlayınız.

ABDULKADİR AKGÜL (Devamla) – Bunun doğrusunu doğru olarak söylemek gerekir, eğrisini de eğri olarak. Bugün esnaf ve sanatkâr, son yedi yıl içerisinde 20 milyar yani eski parayla 20 katrilyonun üzerinde bir para kullanmıştır ve ortalama faizi yüzde 4 ile 8 arasındadır. Bu, Türkiye’de belki de akıldan geçemeyecek bir rakamdır. Onun için, bugün bunlar verilmiştir, verilmektedir ve sıfır faize doğru yol almaktadır.

Bu konuda hizmeti geçen tüm arkadaşlarıma, özellikle Hükûmet temsilcilerine çok teşekkür ettiğimi, esnaf camiası adına şükranlarımı sunduğumu söylüyorum ama esnafın özellikle içinde bulunmuş olduğu bazı sıkıntıların giderilmesinde de tüm esnaf teşkilatlarıyla birlikte, bu kanunları el birliğiyle çıkarmamızın da yararlı olacağını söylüyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akgül.

Madde üzerinde şahsı adına ikinci söz talebi Mevlüt Akgün, Karaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çek Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir kanunu görüşüyoruz. Gerçekten “çek” dediğimiz zaman bir tarafında alacaklı, diğer tarafında borçlu; bir tarafında muhatap banka, diğer yandan da -konuşmacılar defaatle dile getirdiler- ekonomik anlamda çok önemli bir enstrümanı görüşüyoruz. Dolayısıyla, burada yapılacak düzenlemenin, ilgili tarafların hak ve menfaatlerini gözetecek, bu anlamda ekonominin çarklarının da dönmesine yardımcı olacak bir düzenleme olması gerekir.

Çekin bir kambiyo senedi olduğunu ve havale hükmünde olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama ülkemizdeki uygulaması itibarıyla çek diğer kambiyo senetlerinden farklı bir uygulama alanına geçmek suretiyle neredeyse kendine özgü bir uygulama alanı bulmuştur. Gerçekten, çekte vade olmamasına rağmen, uygulamada alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşme ilişkisine dayanılarak çekte vade uygulaması ortaya konulmuş, diğer yandan da piyasanın özellikle ihtiyacını dikkate alarak çekte bir sözleşmeden doğan borcun ödenmemesi hâlinde cezai yaptırım hükmü getirilmiştir. Bu uygulama, gerçekten, piyasanın ihtiyaçlarına göre şekil almış bir uygulamadır. Gerçekten, ticaret hayatı, sosyal hayat çok dinamik bir süreç, çoğu zaman kurallarını kendisi koyuyor, çoğu zaman hukuk kurumları bu kurallara yetişememekte ve aciz kalmaktadır. Dolayısıyla, bu uygulamanın ortaya koyduğu ihtiyaçlara dönük olarak da aradan geçen süre içerisinde Çek Kanunu’nda muhtelif değişiklikler yapılmış. Bu durum göstermektedir ki aslında, çeke olan piyasada bir güven unsuru vardır. Çek, güvenilir bir ödeme aracı hâlinde kabul edilmiştir. Bugün de, bakanlarımızın ifade ettiği gibi, piyasada 200 milyarın üzerinde bir çek varlığı varsa, dolaşımı varsa, Türk milletinin, halkının çeke olan güveninin boşuna olmadığı, yanlış veya doğru böyle bir sonuç ortaya çıkmıştır.

Burada bu düzenlemeyi yaparken, piyasanın gerekleri, hukuk kurumları dikkate alınarak, bir yandan çeke duyulan bu güven tesis edilmeli, korunmalı, ceza yaptırımı noktasında altyapısı oluşmadan… Burada bütün hukukçular ceza yaptırımının aslında çağdaş ceza hukukuna aykırı olduğu yönünde hemfikir, fikir birliği içerisinde. Yalnız, cezayı kaldırırken alacaklının, çek ilişkisi doğduğunda, çekte olan cezai müeyyidelere olan güvene dayanarak verdiği hesap edilerek bir defa altyapısı oluşturulmalı; altyapısı oluşturulduktan sonra belki orta vadede hapis cezası kaldırılabilir. Ama bugün içinde bulunduğumuz şartlar dikkate alınmak suretiyle, bir yandan ceza hükmü korunmalı, diğer taraftan da iyi niyetli olan çek mağdurlarına, borçlularına, işinin başına dönerek düzenini devam ettirme ve borcuna ödemek için bir mühlet verilmeli, ona bir fırsat verilmeli. Hükûmetimizin burada yapmaya çalıştığı husus bu çek konusunda mağdur olmuş, elinde olmadan belki ödeme imkânını kaybetmiş insanlara da makul bir süre yani iki yıllık bir süre vermek suretiyle onlara fırsat vermek şeklinde olmuştur.

Değerli arkadaşlarım, tasarının bu 3’üncü maddesinde aslında piyasada çok ihtiyaç duyulan iki tane düzenleme geliyor. Bunlardan birisi bankalar özenli bir tacir gibi davranmıyor, önüne gelen herkese çek karnesi veriyor diye hepimizin şikâyet ettiği bir durum var. Belki getirilen düzenlemeler bu anlamda tam yeterli de sayılmayabilir ama bankaların sorumluluğu bu kanunla, bu tasarıyla artırılıyor ve her bir çek yaprağı için bankaların ödeme yükümlülüğü artırılıyor, diğer yükümlülükleri de sorumlulukları da bu kanunla artırılıyor.

Diğer taraftan, uygulamada vadeli çek uygulaması tacirler arasında genel bir uygulama hâline gelmiş, genel bir kabul hâlini almış, dolayısıyla bu maddeyle vadeli çekin önü açılıyor ve vadeli çekte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akgün, lütfen tamamlayınız.

MEVLÜT AKGÜN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

…yani çekin üzerindeki düzenleme tarihinden önce çekin ibrazı hâlinde bu hususun takip konusu yapılamayacağı yani vadesinden önce işleme konulamayacağı ifade ediliyor.

Diğer taraftan da çekte karşılıksızlık işleminin nasıl yapılacağı madde metninde ifade ediliyor. Buna göre muhatap banka ödemekle yükümlü olduğu para, artı, kısmi ödeme varsa o, onu ifade etmek suretiyle karşılıksızlık işlemini çeke dercetmek ve çekin aslını da önceki uygulamadan farklı olarak hamile iade etmekle yükümlü hâle getiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısının uygulamadaki sıkıntıları çözme noktasında önemli ve faydalı olacak bir kanun tasarısı olduğuna inanıyorum. Bu düşüncelerimle hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır on dakika süreyle.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bazı savcı ve hâkimlerin usulsüz işlemler yaptığı iddiasıyla yapılan şikâyetler üzerine Bakanlığın soruşturma izni vermemesi yönündeki işlemlerin iptali için açılan davaları sümen altı ettiği iddia edilen Ankara 4. İdare Mahkemesinin önceki Başkanı Kasım Davas, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yaz kararnamesiyle Kırıkkale’ye tayin edilmişken şimdi neyin karşılığında Başbakan Müsteşar Yardımcısı yapılmıştır? Bu bağlamda, Adalet Bakanlığında ödül-ceza sisteminin kriterleri nelerdir, açıklar mısınız ?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Adli para cezasını ödeyemediği nedenle, sadece adli para cezasını ödeyemediği nedenle cezaevlerinde yatan kişi sayısı nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, asıl borçlusu şirket olduğu hâlde şirketin imzaya yetkili patronu veya ortağının vekâletle yetkili kıldığı iş yerindeki herhangi bir çalışanın imzalamış olduğu çekin ödenmemesi hâlinde yargı nezdinde vekâletle yetkilendirilmiş iş yeri çalışanı ceza davalarının muhatabı olmakta ve hapis cezalarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Hâlen ülkemizde bu durumda olan, adli para cezası ödenmediği gerekçesiyle hapse girmiş kaç kişi bulunmaktadır? Bu durumda firma yetkilileri tarafından yetkilendirilmiş kişilerin kurtarılmasına yönelik bir düzenleme bu tasarıda var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Önce, Cidde’deki hacılarımızın ilgili problemini ilettiğimiz Ulaştırma Bakanı aradı, kendisine de teşekkür ediyorum, bir iki saat içinde hacılarımızın Türkiye’ye naklinin gerçekleştirileceğini ifade ettiler. İlgililere teşekkür ediyoruz bununla ilgili.

Çek Kanunu Tasarısı’nın, bu hâliyle, ceza yaptırımı bakımından mevcut yasadan pek farklı olmadığı görüldü. Kişiler adli para cezasını ödeyemedikleri takdirde hapis cezasıyla karşı karşıya kalmakta, hapse giren veya adli para cezasını ödeyen borçlu, asıl alacaklıya borcunu ödeyemediği takdirde, bu yasa ile de artı bir yaptırım oluşturmamaktadır. Asıl alacaklılar alacaklarını yine tahsil edememeyle karşı karşıya kaldıklarından, bu konuda, bu gibi durumdaki vatandaşlarımız tatmin edici bir açıklama beklemektedirler.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kulkuloğlu

MEHMET ŞEVKİ KULKULOĞLU (Kayseri) – Sayın Bakan, Kayseri’de kurulu yaklaşık 500 fabrikadan 170’inin sahipleri çek yasağına girmiştir. Bunlar içerisinde, yirmi, otuz, kırk, altmış yıllık firmalar vardır ve bunlar çoğunluğu oluşturmaktadır. Bugün, batmış ya da can çekişmektedirler. Kast unsurunun aranmadığı bu yasa ile ekonomik kriz sonucu batan bu insanların düştüğü, düşürüldüğü bu durumda, sizce, bu yasaya “evet” oyu veren milletvekillerinin vicdanları rahat edebilir mi?

İki, siz, bu yasada olmadığına göre, kast unsuru aranmadan batan bu insanların mağduriyetlerini gidermek için nasıl bir düzenleme yapmayı düşünmektesiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.

Ben sorumu, tabii, tartışma şeklî böyle olduğu için, mecburen, verilen önergeden hareketle ifade edeceğim. Verilmiş bir önerge var, sorulardan sonra bu önerge ele alınacağı için ben bunu belirtmek zorundayım. İktidar partisinin vermiş olduğu bir önergede, karşılığı bulunmaması hâlinde çekin bin lira olan banka yükümlülüğünü 500 liraya düşüren bir ifade… Yani, burada, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Hükûmetin 2010 yılında yapacağı yatırım miktarı kadar bütün bankaların kâr ettiğini görüyoruz 2009 yılında, krize rağmen. Bu kadar kârlılık varken, bu sorumluluğun bin lira olarak Komisyondan konsensüsle çıkmış olmasına rağmen, yarıya düşürülmesine, adaletli olma adına “evet” diyecek misiniz bu önergeye diye sormak istiyorum?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Sayın Bakan, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, daha süre var. Beni konuşturmamak için çok gayret sarf ediyorsun ama…

BAŞKAN – Sayın Genç, bir dakika veriyoruz, ben görüyorum buradan, on saniye kaldı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, daha yarım dakika var, muhalefeti konuşturmamak için çok gayret sarf ediyorsunuz. Sizi tebrik ederim!

BAŞKAN – Ben de sizi tebrik ediyorum Sayın Genç!

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, sorulardan önce müsaade ederseniz bir konuya cevap vermek istiyorum. Benim maddeler üzerinde konuşma imkânım yok, başka bir şekilde de arkadaşlarıma bir konuyu anlatma imkânım yok, sorulara da cevap vereceğim, ancak bundan önceki oturumda Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök ismimden de bahsetmek suretiyle bir konuyu gündeme getirmiş. Biraz önce Sayın Turgut Dibek’i dinlerken aynı konuya temas ettiğini gördüm; bu konuya izninizle hemen bir iki cümleyle cevap vermek istiyorum.

Sayın İsa Gök uzun uzun konuştuktan sonra, Bülent Arınç olarak benim konuşma metnimin elinde olduğunu “Türkiye’de ismi bilinen örgütler var bu örgütler…” anlatıyor ve Bülent Arınç “Türkiye’de daha çok ses getirecek şöyle şöyle planlanmış olabilir.” diyor, Sayın Oktay Vural orada söze karışıyor, sonunda “Şimdi bakın, bu eylemin, arkadaşlar, adı nedir biliyor musunuz? Her iki bakanın söylemi PKK’yı aklama girişimidir. PKK aklanıyor, başka bir şey değil (Alkışlar, Gürültüler)” ve sonunda da “Bu kadar çam devirmeden sonra her iki bakanın, Ergün ve Bülent Arınç’ın derhâl kamuoyundan özür dilemesi, şehit ailelerinden özür dilemesi ve mertçe istifa etmesi gerekir. “ diyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – En doğru hareket.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Kamer Genç’in buna “En doğru hareket” demesi beni teselli etti.

Şimdi şunu söylemek istiyorum: Ben dün Habertürk Televizyonunda bir saat kadar bir mülakata katıldım; bant tapesi de, elimde notlarım da var, arkadaşlara da gönderebilirim. Söylediğim sözlerin bu konuyla ilgili olanlarını müsaade ederseniz hemen arz etmek istiyorum. Bu katliamla ilgili olarak benim bir tek cümlem var: “Son yapılan katliamın hesabını bunu yapan alçaklardan en kısa zamanda soracağız.” Tokat saldırısı hakkında devam ediyorum: “Güvenlik güçlerinin bölgede arama tarama çalışmalarını sürdürdüğünü anlatan Arınç, olayın sisli bir havada pusu kurularak işlendiğini, olaydan kısa bir süre sonra oradan geçen bir vasıta tarafından fark edildiğini anımsattı. ‘Dolayısıyla, olayı işleyenler, failler mutlaka saklanmak, gizlenmek durumunda kalmışlardır. Ümitle ifade ediyorum, faillerini en kısa zamanda yakalayacağız, bu hain saldırıyı en kısa zamanda tüm bağlantılarıyla ortaya çıkaracağız.’ diye konuştu”.

Devam ediyorum gene konusu, ilgisi itibarıyla: “Bunun içerisinde seçilen yer çok önemli. Tokat, vatansever, yurtsever insanlarımızın yoğun olarak bulunduğu bir vatan parçası, vatan köşesi. Yani Mersin’den de farkı yok -ne hikmetse Mersin’den bahsetmişim- Manisa’dan da farkı yok.”

İSA GÖK (Mersin) – Niye Mersin’den bahsediyorsunuz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Yani İsa Gök’le, bakın, dünden itibaren bir bağlantı kurmuşum.

“Şehidi en çok illerimizin başında gelmektedir ama bunun tam aksini…”

İSA GÖK (Mersin) – Zaten ileriyi görüyorsunuz, konuşmayı baştan biliyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Lütfederseniz… Dinleyin lütfen.

“…ama bunun tam aksini ben Şırnak için de söylemeliyim. Şırnak ili şehidi en çok gelen illerimizin içerisinde yer almaktadır. Puzzle’ları bir araya getirdiğinizde şu eylemler şöyle şöyle olmuştur.” diyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerimin sonunda da siyasetçilere, dün cenazelerin başında o acı içerisinde feryatlarını haykırırken anne ve babaların ne söyledikleri konusuna da dikkat etmelerini istiyorum. Bu şehit ailelerinin ne söyledikleri gazetelerin birinci sayfalarında ve televizyonların ekranlarında çok açık biçimde ortaya çıktı.

Ben sadece şunu söyleyeyim: PKK’yı aklamak, bize yapılabilecek, hem şahsıma hem de Hükûmete en büyük hakarettir. Bu hakareti hiçbir şekilde kabul etmiyorum ve söyleyenlere iade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Çok açık söylüyorum, PKK bir terör örgütüdür. Alçakça, haince eylemler yapmıştır. Bu eylemlerinden dolayı da yıllarca milletimizin kanayan bir yarası vardır ancak Tokat’ta işlenen olayla ilgili olarak Başbakan Vekili sıfatını taşıdığım anda söylediğim şu söz -çok geniş bir konuşma- “Tokat’ta bugüne kadar PKK eylemine son on yıldır rastlanmamıştır. Tokat bölgesinde eylemler daha çok TİKKO, TKP/ML, DHKP-C örgütleriyle bağlantılıdır. Olabilir ki bu örgütler birilerine eylem yaptırmış olabilirler. Bütün bağlantılarıyla, PKK olsun, TİKKO olsun, ne olursa olsun, hatta taşeron kullanmış olabilirler, bunların faillerini en kısa zamanda yakalayacağız ve bu alçaklığın hesabını soracağız.” demişim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bunun içerisinde PKK’yı aklamak, hiçbir vatansever Türk yurttaşının yapabileceği bir şey değildir. Ne Sayın İsa Gök’e ne Cumhuriyet Halk Partisinin en uzaktaki ferdine ne MHP’ye ne bir başkasına hiçbir şekilde yakıştıramam.

Burada Çek Yasası’nı görüşüyoruz ve binlerce insan televizyondan şu anda burayı izliyor. Bu konuyu söylediniz, ben de cevap vermek zorunda kaldım. Ama binlerce insanın takip ettiği bir konuyu burada görüşürken, lütfen konu dışında başka bir şey konuşmamaya gayret edelim.

Bu bağlamda sorularınıza cevap vermek istiyorum.

Sayın Şevket Köse, müsteşar yardımcısı olan bir…

BAŞKAN – Sayın Bakan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Süre geçti.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Süre doldu Sayın Başkan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - …idare mahkemesi başkanından bahsediyor…

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz tamamlandı efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Peki, arkadaşlarımdan özür diliyorum, diğer maddenin sorularında cevap vereceğim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök.

İSA GÖK (Mersin) – İster 69/1’e, ister 60/4’e göre söz verin, ama bana söz vermek durumundasınız, zira adım zikredilerek doğrudan sataşma var. (AK PARTİ sıralarından “Sataşma yok” sesleri)

BAŞKAN – Ne diye zikretti Sayın Bakan? Sayın Gök, ne dedi yani?

İSA GÖK (Mersin) – Beni dinlemediniz galiba, o anda duymadınız; doğrudan benim konuşmama atfen konuşma yaptı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutanakları getirin, bir saat sonra incelerisiniz!

BAŞKAN - Sizin konuşmanızdan bahsetti, onun için bahsetti isminizden.

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, bakın, ister kürsüden ister yerimden, ister 69/1’e ister 60/4’e göre, ama söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Gök, benim sataşmadan söz verebilmem için Sayın Konuşmacının sataşması gerekir. Ben de onun için Tüzük gereği soruyorum: Size söylediğinizden farklı ne söyledi?

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, İsa Gök benim adım.

BAŞKAN – Evet İsa Gök sizin isminiz.

İSA GÖK (Mersin) – Ben Mersin Vekiliyim. Konuşmayı yapan bizzat benim. İtham varsa söyleyen benim, savunma da bana düşer.

BAŞKAN – Hayır, itham veya savunma söz konusu değil.

İSA GÖK (Mersin) – Ya söz verin veya benim sesim gürdür ben bağıra bağıra konuşurum.

BAŞKAN – Sizin için sizinle ilgili ne söyledi, ne diye sataştı? Onu soruyorum Sayın Gök. Sizinle ilgili ne söyleyerek size sataştı?

İSA GÖK (Mersin) – Anlaşılan söz vermiyorsunuz değil mi Sayın Başkan? Ben yerimden konuşurum efendim, hiç merak etmeyin.

Başbakan Vekili…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tutanaklara girsin, bir dakika.

BAŞKAN – Buyurun yerinizden söz veriyorum.

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum, sağ olun.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Arınç’a, benim konuşmalarımın dayanağı, doğrudan Hükûmetlerine bağlı Anadolu Ajansının haber metnidir. Tekrar, aynen okuyorum Anadolu Ajansından; Habertürk’tek: programınız olmayabilir, başka yerden almışlardır: “Başbakan Vekili Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç: “Türkiye’de daha çok ses getirecek, milliyetçi duyguları daha fazla körükleyecek, özellikle bu söylem içerisinde siyaset yapan partilerin işini biraz daha kolaylaştıracak bir eylemi çok akıllıca planlamış olabilirler.” Bu ima nedir Sayın Bakan, nedir?

OKTAY VURAL (İzmir) – Özür dilemesi lazım.

İSA GÖK (Mersin) - Aynı imayı Nihat Ergün… Bakınız “Danıştay saldırısında da bir İslamî örgüt denmişti de ardından Ergenekon çıktı. Aynı şekilde, sayın kamuoyunu, vatandaşlarımızı düşünmeye sevk ediyorum.” diyor. Bu imadır, bu toplum mühendisliğidir, bu kamuoyu yaratmadır. Bu, kanunen de suçtur. Hukukçusunuz, Ceza Kanunu 288’e bakın. Bunları yaptınız. Bunları… Eylemin olduğu günden bu tarafa kamuoyu oluşturmaya çalıştınız; ta ki, PKK’nın Dersim bölgesi falanca timinin yaptığını Fırat Haber Ajansı ikrar edip, DTP Grup Başkanvekilinin de “Evet ama yaşam hakkına saygımız bizim devam etmektedir, tavrımız bakidir.” diyerek olay açıklanıncaya dek. Bu açıklama gelmeseydi, örgütün bu ikrarı gelmeseydi, Sayın Başbakan, Sayın Arınç ve Sayın Ergün’ün bu laflarıyla toplumu yanlış yöne sevk etmiş olmuyor musunuz? Devlet adamı ciddiyetiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Mersin) - …soruşturma yapılırken nasıl böyle bir beyanda bulunursunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Sayın Vural, sisteme girdiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet. Benim de ismimi kullanarak…

BAŞKAN – Lütfen, ayağa kalkar mısınız Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet…

BAŞKAN – Sayın Vural, ayağa kalkar mısınız. (AK PARTİ sıralarından (“Kalk ayağa.” sesleri)

Lütfen sayın milletvekilleri… Buradaki Sayın Milletvekilinden herhangi bir talebimiz tamamen Tüzük gereği bizim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Benim de ismimi kullanarak sataşmada bulunmuştur, söz istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Vural.

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet… Ben de Sayın Bakan size aynen iade ediyorum. O sözlerinizin altında kalacaksınız. Öyle hain bir terör örgütünün saldırısını milliyetçi söylemli partilerle ilişki kurmak sizin yüz karanız bir söz olarak kalacaktır. (MHP sıralarından alkışlar) Ve orada altı aydır PKK’nın eylemsizlik içinde bulunduğunu söyleyen sizsiniz. Altı ay boyunca PKK’nın yetmişe yakın saldırısı neticesinde o kadar şehidimiz olmuştur. Bunları unutacak mıyız? Yani PKK’nın eylemsizlik devresinde yapıldığını söyleyen sizsiniz.

Değerli milletvekilleri, PKK’nın “eylemsizlik” diye bir devri mi olmuştur, elimizi vicdanımıza koyalım? 4 Aralıkta ölenler, 8 Eylülde ölenler, 12 Eylülde ölenler, 4 Ekimde ölenler, bunlar hep PKK’nın eylemleridir ama bir Başbakan Yardımcısının kalkıp PKK’nın eylemsizliğine atıf yaparak bu eylemden dolayı onu aklamasından, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak büyük bir elem duydum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Öyle bir iddia olamaz. Çarpıtmayın.

OKTAY VURAL (İzmir) – O bakımdan Sayın Başbakan Yardımcısına bu ifadelerini düzelterek özür dilemesini, Türk milletinden özür dilemesini istirham ediyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Asıl sen özür dile!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşmacılar PKK Dersim şubesinden bahsettiler. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim…

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Çek Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/710) (S. Sayısı: 445) (Devam)

BAŞKAN - Madde üzerinde soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir ile iftira atılıyor, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Genç, sizinle ilgili herhangi bir şey söz konusu değil ki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim?

BAŞKAN – Sizinle ilgili herhangi bir şey söz konusu değil, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben Tunceli Milletvekiliyim ve son olayda Tunceli’ye iftira atılıyor Sayın Başkan.

 BAŞKAN – Beş adet önerge vardır; önce geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum bu konuda. Benim ilime iftira atılıyor. Başkan mısın nesin burada! Ne biçim Başkanlık yahu! Söz istiyorum… Susturamazsın!

BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 Görüşülmekte olan Çek Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü ve beşinci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini; maddeye beşinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki altıncı fıkranın eklenmesini ve devamındaki fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(3) Muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için;

a) Karşılığının hiç bulunmaması hâlinde,

1) Çek bedeli beşyüz Türk Lirası veya üzerinde ise, beşyüz Türk Lirası,

2) Çek bedeli beşyüz Türk Lirasının altında ise çek bedelini,

b) Karşılığının kısmen bulunması hâlinde,

1) Çek bedeli beşyüz Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı beşyüz Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı,

2) Çek bedeli beşyüz Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak beşyüz Türk Lirasını,

ödemekle yükümlüdür. Bu husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu fıkradaki miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat endekslerindeki yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazetede yayımlanır.”

“(5) Muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil, kısmî ödemenin hamil tarafından kabul edilmemesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne göre karşılıksızdır işlemi yapılır; ibraz tarihi ile ödememe nedeni çekin üzerine yazılır ve çek, üzerine imzası alınarak hamiline geri verilir; ön ve arka yüzünün fotokopisi banka tarafından saklanır. Çek hesabında hiç karşılığın bulunmaması ve hamilin sadece muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutarın ödenmesini talep etmesi hâlinde de bu fıkra hükmüne göre işlem yapılır.”

“(6) Muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil kısmî ödeme hâlinde, çekin ön ve arka yüzünün onaylı fotokopisi ücretsiz olarak hamile verilir. Çek hamili, bu fotokopiyle müracaat borçlularına veya kambiyo senetleri hakkındaki takip usullerine başvurabileceği gibi, Cumhuriyet başsavcılığına şikâyette bulunurken dilekçesine bu fotokopiyi ekleyebilir ve bunu icra daireleri ile mahkemelerde ispat aracı olarak kullanabilir. Mahkeme veya icra dairesinin istemi hâlinde çekin aslı bu mercilere gönderilir.”

 

Suat Kılıç

Ahmet Yeni

Akif Gülle

 

Samsun

Samsun

Amasya

 

A. Sibel Gönül

 

Metin Kaşıkoğlu

 

Kocaeli

 

Düzce

BAŞKAN – İkinci önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin 3 nolu fıkrasında geçen (bin TL) ibaresinin (bin liradan az olmamak üzere çek bedelinin %15’ini) biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Kamer Genç

İsa Gök

Şevket Köse

 

Tunceli

Mersin

Adıyaman

 

M. Şevki Kulkuloğlu

Sacid Yıldız

Atila Emek

 

Kayseri

İstanbul

Antalya

 

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çek Kanununun 3. Maddesinin 3/A.1 maddesindeki ve B/1,2 maddesindeki “bin” Kelimesinin beşbin olarak değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Bilgin Paçarız

Ahmet Küçük

 

Mersin

Edirne

Çanakkale

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

 

Atila Emek

 

Malatya

 

Antalya

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 445 Sıra Sayılı Çek Kanunu Tasarısının 3. Maddesinin;

1- 1. Fıkrasının 1. Cümlesinde yer alan “varsa” ibaresinin metinden çıkarılmasını,

2- 1. Fıkrasının 1. Cümlesinden sonra gelmek üzere “Tutarı çek yaprağında matbu olarak yazılı çeklerde ödeme bu tutarı aşamaz. Banka tarafından ödeme garanti yazısı verilen çek tutarları banka tarafından ödenir. Bu çeklerle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılamaz.”

Cümlelerinin eklenmesini,

3- 7. Fıkrasının 1.Cümlesinde yer alan “Türk Ticaret Kanununun 707. Maddesi uyarınca” ibaresinin “Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca” şeklinde değiştirilmesini,

Saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Kürşat Atılgan

Osman Durmuş

 

Konya

Adana

Kırıkkale

 

Akif Akkuş

Alim Işık

Hasan Özdemir

 

Mersin

Kütahya

Gaziantep

BAŞKAN - En son ve en aykırı önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çek Kanunu Tasarısının 3. maddesinin;

1. fıkrasındaki; “Ancak çek, hesabın bulunduğu şubeden başka bir şubeye ibraz edildiğinde, o şubece karşılığı sorulmak suretiyle ödenir…” ifadesinin ve 2. fıkra hükmünün tamamının madde metninden çıkarılmasını,

3. fıkra hükmünün; “…Muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, talep ettiği takdirde, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için;

a) Karşılığının hiç bulunmaması hâlinde,

1) Çek bedeli üçbin Türk Lirası veya üzerinde ise, üçbin Türk Lirası,

2) Çek bedeli üçbin Türk Lirasının altında ise çek bedelini,

b) Karşılığının kısmen bulunması hâlinde,

1) Çek bedeli üçbin Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı üçbin Türk lirasına tamamlayacak bir miktarı,

2) Çek bedelinin üçbin Türk Lirasından fazla olması hâlinde, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak üçbin Türk Lirasını,

ödemekle yükümlüdür.” şeklinde düzeltilmesini,

6. fıkradaki “…her geçen gün için binde üç gecikme cezası öder…” ifadesindeki “gecikme cezası” teriminin, “temerrüt faizi…” terimi ile değiştirilmesini

7. fıkra hükmünün madde metninden çıkarılmasını

teklif ederiz.

 

Ali İhsan Köktürk

Turgut Dibek

Halil Ünlütepe

 

Zonguldak

Kırklareli

Afyonkarahisar

 

R. Kerim Özkan

 

Rahmi Güner

 

Burdur

 

Ordu

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek.

Buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, üzülerek ifade etmek istiyorum yani ben bu tasarının, Adalet Bakanlığının, daha sonra Bakanlar Kurulunun tasarısı olarak Meclise gelmiş bir tasarı olmasını, Komisyonda gerçi değiştirdik ama onlara ait olmasını arzu ederdim. Burada da konuşuldu, maalesef bu tasarıda söz sahibi Bankalar Birliği arkadaşlar, bunu çok net söylüyorum. Yani aslında Komisyonda bu konular konuşulurken daha dikkatli bir üslup kullanmaya dikkat etmiştim, ama şimdi önergeleri okuduktan sonra, biz komisyon üyesiyiz, orada yapılan konuşmaları bizler biliyoruz neler konuşuldu neler etti. Hatta, Bankalar Birliğini temsilen gelen katılımcının oradaki konuşmalarından birer cümle de okuyacağım sizlere, göreceksiniz.

Değerli arkadaşlar, tasarı geldiğinde karşılıksız çıkan her çek yaprağı için bankalara 500 TL’lik bir yükümlülük öngörülüyordu. Yine, tasarı geldiğinde çekin karşılığının hesapta olması ya da kısmen olması, fakat bunun ödenmemesi durumunda binde 3 bir gecikme cezası vardı. Aynı şekilde, Komisyonda düzelttiğimiz bir durum da vardı, yani çekin karşılığının bulunmaması durumunda, çeki bankaya ibraz eden kişinin talep etmesine gerek kalmaksızın, bankanın yükümlü olduğu o kısmı ödemesi öngörülüyordu; bunların hepsi kalkmış.

Şimdi, alt komisyonda bin TL’yi iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız getirdiler, yani bankaların sorumluluklarını, yükümlülüklerini artıralım düşüncesiyle. Zira, değerli arkadaşlar, uygulamadaki sorunlardan bir tanesi bu, ne yaparsak yapalım karşılıksız çekler katlanarak geliyor. Sanıyorum, 2009 yılı için 2 milyon çekin karşılıksız olduğunu göreceğiz. Şu anda, herhâlde, 1.700 civarı olduğunu düşünürsek Eylül-Ekim ayı itibarıyla, 2 milyon civarı çek karşılıksız çıkacak. Yani, bu çek yaprakları, bu çekler bankalar tarafından veriliyor, başka veren bir kurum yok, Avrupa’da, Amerika’da farklı yöntemler var, şirketler de çek bastırabiliyorlar, mevzuat orada uygun, ama bizde, bizim ülkemizde bankalardan başka çek karnesi basıp da veren başka bir kurum yok, yasa gereği. Şimdi, bankalar bunları verirken, burada çok güzel konuşuluyor, işte özenli hareket etmesi, yükümlülüklerini yerine getirmesi, iyi araştırması gerekiyor deniyor. İyi güzel de bunları yapıyorlarsa gerçekten niye bu çekler karşılıksız çıkıyor diye düşünmemiz gerekir. Bunu Komisyonda da belirtmiştim. O zaman bankaların yükümlülükleriyle ilgili olan kısımlarda ciddi düzenlemeler yapmamız lazım.

Şimdi, biz bin lirayı az bulmuştuk Komisyonda, Cumhuriyet Halk Partisi üyeleri olarak verdiğimiz önergede, her bir çek yaprağı için bankaların sorumluluk limitinin bin TL olarak artırılmasını istemiştik, fakat kabul edilmemişti ve bin olarak kaldı. Değerli arkadaşlar, şu anda AKP’nin önergesi de elimde, az önce okundu, orada bu, 500 TL’ye indiriliyor. Yine, binde 3 gecikme cezası, yani çekin karşılığı var, banka ödemekte gecikiyor, ödemiyor veya kısmen var, ödemiyor. Bununla ilgili olarak bir ceza öngörülüyor, bunu da kaldırmışlar.

Bakın, Bankalar Birliği temsilcisinin Komisyondaki konuşmasından bu kısımlarla ilgili kısa birer cümle okuyayım; diyor ki kendisi: “Bugün itibarıyla 470 Türk lirası olan garanti tutarının artırılmaması ve 3167 sayılı Yasa’nın şu anki mevzuatı çerçevesinde 470 lira olarak kalması konusunda biz Bankalar Birliği olarak görüşümüzü açıklamak istiyoruz.” Görüşleri yerine getirilmiş. Yine diyor ki: “Bir de binde 3 rakamının fahiş olduğu, yüksek olduğu, bunun binde 1 olması gerektiği noktasında bir görüşümüz var.” Buna da Hükûmet veya arkadaşlar daha da kolaylık sağlamışlar, öyle diyelim. O binde 1’i bankalar kabul ediyorlar, diyorlar ki: “Binde 1 olabilir.” “Hayır, onu da kaldıralım.” demiş Hükûmet, daha doğrusu AKP Grubunun önerisi öyle geldi şu anda, öyle diyelim.

Yine, bu çekin karşılığı yoksa, ancak ilgili kişi bankadan talep ederse o asgari miktar ödenecek, bunu da talep etmezse bankadan, çekecek gidecek. Banka uyarmayacak “Gel, bak ben sana 500 lira veya bin lira ödemek zorundayım, bunu sana vereceğim.” diye. Bankanın sorumluluğu da kalmıyor, ben öyle gördüm önergede.

Değerli arkadaşlar, bunları gördükten sonra sözlerimin başındaki beyanımı tekrarlamak istiyorum: Maalesef, Bankalar Birliği, bankalar Türkiye’de söz sahibi. Şimdi, Türkiye’deki en büyük borçlu -bunu Komisyonda da söyledim- devlet, Hükûmet.

Değerli arkadaşlar, 2002’den bu yana Türkiye’yi, cumhuriyet tarihinin borçlarını ikiye katlayarak getirmişsiniz. Türkiye’nin en büyük alacaklıları da bankalar. Şimdi, bu yükümlülükleri artırmak üzere biz düşüncelerimizi belirtirken Sayın Adalet Bakanı Komisyondaydı ve şunu söyledi, dedi ki: “Şimdi, bankalar geliyorlar, bankalarla konuşurken onlar şunu söylüyor: ‘Bu bir özel hukuk ilişkisidir, burada kamu olarak siz bir zorlamada bulunamazsınız…’

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dibek, lütfen, tamamlayınız.

TURGUT DİBEK (Devamla) – ‘…Biz bankalar olarak bu çekleri istediğimize veririz, istediğimize vermeyiz, bu konuda tüm yetki bize aittir. O yüzden, yani bu şartları zorlaştırırsanız piyasa tıkanır.’ “ Ve Sayın Bakan aynen şunu söylemişti: “Ya, bankaların tuzu kuru, onlar devlete borç verirler işlerini devam ettirirler.”

Değerli arkadaşlar, bizim şunu sağlamamız gerekir: İşte az önce, bakın, Kayseri milletvekilimiz Kayseri’den bahsetti, 170 tane fabrika sahibinin yasaklı olduğunu, çek yasaklısı olduğunu belirtti. Parayı bankaların devlete borç olarak vermesinden kurtarmamız lazım Türkiye’yi. Yani bu parayı KOBİ’lere, işte, esnafımıza ve sanayiciye bankaların vermesini sağlamamız lazım. Öyle bir düzen kurdunuz ki garanti yer devlet, bankalar oraya veriyor ve daha sonra da işte bu tasarıların söz sahibi onlar oluyorlar.

Ben, önergemizin sizler tarafından desteklenmesini talep ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 445 Sıra Sayılı Çek Kanunu Tasarısının 3. Maddesinin;

1- 1. Fıkrasının 1. Cümlesinde yer alan “varsa” ibaresinin metinden çıkarılmasını,

2- 1. Fıkrasının 1. Cümlesinden sonra gelmek üzere “Tutarı çek yaprağında matbu olarak yazılı çeklerde ödeme bu tutarı aşamaz. Banka tarafından ödeme garanti yazısı verilen çek tutarları banka tarafından ödenir. Bu çeklerle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılamaz.”

Cümlelerinin eklenmesini,

3- 7. Fıkrasının 1.Cümlesinde yer alan “Türk Ticaret Kanununun 707. Maddesi uyarınca” ibaresinin “Türk Ticaret Kanunu hükümleri uyarınca” şeklinde değiştirilmesini,

Saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

                                                                                                  Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu önergeye?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1- 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 76. Maddesinin 3. Fıkrasında bankaların kimliklerini ve vergi kimlik numaralarını belgelemeyen müşterilerine ilişkin olarak bankacılık işlemleri ve mali hizmetleri vermeleri yasaktır. Ayrıca, 4358 Sayılı Vergi Kimlik Numarası Kullanımının Yaygınlaştırılması Hakkındaki Kanunun 4. Maddesinin verdiği yetki uyarınca Maliye Bakanlığınca yayımlanan 2 sıra numaralı Vergi Kimlik Numarası Genel Tebliğinde vergi kimlik numarası saptanmadan ödeme yapılmayacağı hakkında düzenlemeler yapılmıştır. Mevcut durumda bankalar çek hamillerinin vergi kimlik numaralarını bilgi sistemlerinde muhafaza etmekte ve hesaba ilişkin bilgileri 3 er aylık dönemler itibariyle Gelir idaresi Başkanlığına bildirmektedirler. Mevcut düzenlemelere aykırılık teşkil eden varsa ibaresinin kaldırılması gerekmektedir.

2- Bankalar çek yapraklarında matbu olarak yer alan ödeme tutarının üzerinde bir ödeme yapamazlar. Banka garanti yazısı verdiği çek tutarlarının tümünü ödemekten imtina edemez. Garanti yazısında yer alan tüm tutarı ödeyerek yükümlülüğünü yerine getirmeli güveni boşa çıkarmamalıdır.

3- Türk Ticaret Kanunu tasarısının TBMM’ye sunulduğu ve yakın zamanda değiştirileceği ve geçerli olan kanun maddesinin numarasının değişeceği göz önüne alınarak bu ibarenin kanun maddesinden kaldırılması isabetli olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çek Kanunun 3. Maddesinin 3/A.1 maddesindeki ve B/1,2 maddesindeki “bin” Kelimesinin “beşbin” olarak değiştirilmesini teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili, önerge üzerinde söz istemişlerdir.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü madde üzerinde vermiş olduğunuz önerge hakkında söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Komisyonumuz katılmadı fakat Komisyonumuzun, AKP Grup Başkan Vekili ve arkadaşları tarafından Bankalar Birliğinin dayatmasıyla verilen önergeye katılıp katılmayacağını ben çok merak ediyorum. Altını çizerek söylüyorum: O önerge Bankalar Birliğinin dayatmasıyla verilmiştir. Çünkü aynı şeyler… Bizzat bana telefon açmıştır 500 TL’ye düşürülmesi konusunda ve “AKP tarafından böyle bir önerge verilirse siz karşı çıkar mısınız?” demişlerdir telefonla. Şimdi o önerge, hem Komisyondaki tutum ve davranışları nedeniyle hem de buradaki işleyen işleyiş bakımından Bankalar Birliğinin önergesidir. Dolayısıyla bu görüşülmekte olan kanun tasarısı Bankalar Birliğince dayatılan bankaların kanun tasarısıdır değerli arkadaşlarım.

Şimdi, alt komisyonda AKP’nin oylarıyla –ben alt komisyon üyesiydim- 470 TL 1.000 liraya çıkarıldı, AKP’nin oylarıyla çıkarıldı. Ana komisyonda- Komisyon Başkanı burada- yine herkesin olduğu, Bakanın da olduğu bir ortamda 1.000 lira olarak kaldı, Bankalar Birliğinin itirazına rağmen kaldı, ama ondan sonra Bankalar Birliği lobi çalışmalarını devam ettirdiler, öyle anlaşılıyor ki AKP Grubunu etkilemişler değerli arkadaşlarım.

Şimdi, arkadaşlar, bakın, bugün Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi’nin kabul edilişinin 61’inci yılını kutluyoruz. 61 yıl sonra, otuz madde hâlinde güvenceye alınan insan haklarının hâlâ 61 yıl sonra bu ülkede çiğneniyor olmasından son derece üzüntü duyuyorum ve bu çiğnemenin özellikle hukuk adına yapılıyor olması beni son derece üzüyor.

Artık halkımızın bu AKP’den umudu falan kalmamıştır. Bu çek yasası falan görüşmelerinin artık kimin talepleri doğrultusunda yapıldığını herkes bilmektedir. Bakın, şu mesajı okuyorum: “Sayın Ali Rıza Öztürk, ben çek mağduru olarak hem borçlu hem alacaklıyım ama biz alacaklarımızdan vazgeçtik, yeter ki bu Hükûmet yakamızdan düşsün artık.” diyorlar.

Şimdi, bakın değerli arkadaşlarım -Adalet Bakanının soru önergeme verdiği yanıtta- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 5’inci maddeyi ihlalden dolayı bugüne kadar 435 tane ihlal kararı vermiş ve Türkiye tazminata mahkûm edilmiştir ve özellikle altını çizerek söylüyorum, bu konu, mahkemelerin isnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesi, tutuklama sebebinin henüz ortadan kalkmamış olması gibi sosyal, soyut, genel ve tek tip gerekçeyle tahliye taleplerini reddederek tutukluluğun devamına karar vermesi nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bugüne kadar Türkiye’yi tazminata mahkûm edip etmediği sorusuna “Evet, bu 5’inci madde kapsamında değerlendirilmektedir.” deniliyor ve 435 tane toplam olarak ihlal edildiği söyleniyor.

Şimdi, insan haklarının güvenceye alındığı bir ortamda insan haklarının nasıl ihlal edildiğinin de somut göstergesidir değerli arkadaşlarım. İşte bu çek yasası da, görüşülmekte olan çek yasası da insanların borçlarından dolayı hürriyetlerinden yoksun kaldıklarının somut göstergesidir. Bu, içeride yatan insanlar, çek mağduru olan insanlar, haksız, hukuksuz, ceza hukukuna aykırı bir cezalandırma yöntemi nedeniyle hapishaneye giren insanlardır. Çek mağdurundan kastedilen şey budur. Özel hukuk hükümlerine göre alacağını tahsil etme imkânına sahip olan çek alacaklısı, bono alacaklısı hiçbir zaman ceza hukuku anlamında çek mağduru değildir değerli arkadaşlarım. Çek alacaklıları ne kadar mağdursa bono alacaklıları da o kadar mağdurdur. Burada, aynı zamanda çek alacaklısıyla diğer alacaklılar arasında Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir tutum sergilenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün, Türkiye gerçekten yasalarını işletemez, çalıştıramaz, hukukuna sahip çıkamaz bir hâle gelmiştir. Türkiye artık sokağa teslim olmuştur. AKP’nin milletvekilleri gazete okumuyorlar mı, televizyonları izlemiyorlar mı? İktidarların hatadan dönme şansları vardır ama AKP için bu dönüşün faydası kalmamıştır. AKP İktidarı hatadan geri dönme hakkını kaybetmiştir. Türkiye’nin temel değerleri ağır hasar görmüştür, tahrip edilmiştir. Bu tahrip bizzat hukuk kullanılarak, yargı kullanılarak, hukuk adına yapılmıştır değerli arkadaşlarım.

AKP, analar ağlamasın diye açılım yapmıştır, o açılım saçılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Eğer siz bu ülkede gerçekten anaların ağlamasını istemiyorsanız, gerçekten benim seksen yaşındaki anamı ağlatmak istemiyorsanız yapacağınız tek bir hayırlı iş var değerli arkadaşlarım, çekip gitmektir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 445 sıra sayılı yasa tasarısının 3. maddesinin 3 nolu fıkrasında geçen (bin TL’si) ibaresinin (bin liradan az olmamak üzere çek bedelinin %15’i) biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.          

                                                                                           Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Kamer Genç, Tunceli Milletvekili, önerge üzerinde söz istemişlerdir.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 445 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 3’üncü maddesiyle ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Benim önergem, diyoruz ki 100 milyar liralık çek veren de, bin lira ödeyecek, banka 1 milyar ödeyecek, 10 milyar liralık çek veren de banka 1 milyar ödeyecek. Hiç olmazsa buna nispi bir şey getirelim. Yani, çek bedelinin yüzde 15’ini banka ödesin. Benim önergenin mahiyeti bu.

Şimdi, Sayın Başkan, burada, biraz önce arkadaşlar, Tokat’taki katliamı “Dersim’deki PKK kolu” dediler. Bakın, bir ilin milletvekiliyim ve maalesef, PKK içinde, öyle, Dersim kolu, Bingöl kolu, bilmem başka bir kollar yok, Elâzığ kolu yok. Burada PKK yapmıştır denilmesi lazım. Maalesef, Türkiye’de, özellikle Tunceli halkını kötülemek için kamuoyunda hep böyle iftiralar atılıyor Tunceli halkına. Hâlbuki Tunceli halkının bu işle ilgisi yok. Buyurun, güç sizde, iktidar sizde, gidin dağdaki PKK’yı etkisiz hâle getirin. Kim kolunuzu tutmuş? Ama iftira atmaya gelince de hemen Tunceli halkına rahat iftira atıyorsunuz. Bugün Tunceli gençleri içinde PKK’nın içinde çok az insan var, son zamanlarda da, yani o gençler bu işlerden çekildiler, ama o insanları, bu Hükûmet, maalesef, sözlü imtihana girildiği zaman, “Nerelisin?” dediği zaman, “Tunceliliyim”, “Git kardeşim” diye sözlüye bile almayan zihniyet var sizin içinizde.

Şimdi, Bülent Arınç, biraz önce, burada, televizyondaki konuşmasını getirdi, okudu. Getirip o bandı dinleyeceğiz Sayın Bülent Arınç. Burada böyle değiştirmeye gerek yok. Zoru gördünüz mü “Biz yanlış anlaşıldık.” dediniz. Siz, o beyanatınızda, esas, askerlerimizi şehit edenlerin üzerinden suçu aldınız, güvenlik kuvvetlerine sanki bir ithamda bulundunuz. Devletin bazı organlarına şey ettiniz. Bunun bedelini ödeyeceksiniz. Burada, böyle olmaz. O söylediğiniz beyanları buraya getireceğiz ve burada, halk dinleyecek bunu. Öyle olur mu? Ben söyledim, ondan sonra zora gelince dönüş yapıyorsunuz. Başta Abdullah Gül, siz, Tayyip Erdoğan, Hüseyin Çelik ve öteki bakanınız da vardı, Nihat Ergün arkadaşımız, bunların istifa etmesi lazım. Devlet sorumluluğu bu. Bir memlekette 7 tane er şehit ediliyor, 7 tane can alınıyor ve o canın acısını birtakım yerlere çekmek için tutuyorsunuz faili başka yöne çevirmeye çalışıyorsunuz. Böyle devlet yönetilir mi? Devletin organlarına karşı böyle düşmanlık yapılır mı? O zaman bu devletin organlarına karşı düşmanlık yapıyorsanız niye o makamlarda oturuyorsunuz? O zaman oturulmaz.

Beyler, bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin korunması lazım. Kim tarafından korunacak? Organların korunması lazım. Kim tarafından korunacak? Hükûmetsiniz, varsa bir suçu, onları getirir yargılarsınız, ama böyle devletin çeşitli… Efendim, bunu bazı Ergenekoncular yapmış… Kim yapmışsa söyle kardeşim. Böyle olur mu? Yani bu işin suçunu başka tarafa at. Bu devlet yönetiminde ciddiyet de olmaz. Yani o kadar çok şeyler söylüyoruz ki. Burada, maalesef şu salonda kendimizi güven içinde hissetmiyoruz. Başta Başkanlık Divanı çok taraflı hareket ediyor. Yani orada “Söz isteyen var mı?” diyor, “Yok” diyor, ben oradan çıkınca hemen söz isteyeni çağırıyor. Böyle bir şey olur mu?

Bakın, dün ben size anlayış gösterdim, 11 maddede konuşmadım. Hadi, peki, şey edelim. Ama, böyle yaparsanız, bundan sonra biz de kendimize düşeni yaparız beyler. Ben, tek kişi olduğumdan da o kadar fazla cesaretlenmeyin, çünkü benim arkamda halk var, sizin arkanızda hiçbir şey yok. Yarına bu iktidardan düştüğünüz zaman da halkın içine çıkamazsınız.

Bakın, Hüseyin Çelik diyor ki: “Efendim, 33 eri yine Ergenekoncular yaptı.” Arkadaşlar, olayların içinde olanlar biliniyor. Yani yazıktır, günahtır şu devlete. Bu devleti bitirmeye getirmeyin. Bu devletin itibarını her yerde sarsıyorsunuz. Ya devlet adamı olun veya da buradan çekin gidin. Bu devletin bu şekilde dayanması mümkün değil.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen mi getirdin de…

KAMER GENÇ (Devamla) – Memleketi iç savaşa doğru götürüyorsunuz. Bunun sonu iç savaştır. Bakın, bu iç savaşta siz kendinize göre birtakım güçler yerleştirdiniz ama, yani Fethullah Gülen’in yönlendirmeleri paralelinde hareket ediyorsunuz, onların talimatlarıyla birtakım olaylar yaratıyorsunuz, bazı yerlere iftira atıyorsunuz, ama bunun sonunda da bunun altında da siz kalırsınız. Ben sizi bugünden ikaz ediyorum. Böyle bir şey olmaz. Bu işi ciddiyetle ele almak lazım. Bu memlekette çok ciddi meseleler bir şeyler olmak üzere. İnsanlar bir anda ekonomik çöküntü içindeyken…

AHMET YENİ (Samsun) – İftira dolu konuşmalar!

KAMER GENÇ (Devamla) – … sizin bir yandan Başbakanınız, Cumhurbaşkanınız, milletvekilleriniz, Meclis Başkanınız her gün uçaklarla yurt dışında ve şu anda araştırsanız, yine her gün, en azından bir 15-20 tane parlamenter yurt dışına gidip, keyiflerine bakıp, harcırah alıyorlar. Böyle bir devlet yönetimi de olmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Geçen gün ben yerimden soruyorum “Bülent Arınç ağlıyor.” diyorum. “Bir devlet adamına ağlamak yakışmaz. Yani, ihtiyacın varsa bir tedavi usulünü bulalım.” diyorum. Bakın, bana cevap veriyor.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sen mazurlusun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika…

Bana cevap veriyor…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sen mazurlusun!

KAMER GENÇ (Devamla) –… diyorki: “Ben sizin bu kadar…”

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Mazurlusun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika kardeşim. Bir dakika…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sen mazurlusun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Konuşma ya! Konuşma!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Konuya gel, konuya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, şunu sustursana.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen sayın milletvekilleri.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen hastasın. Sen kafadan rahatsızsın!

KAMER GENÇ (Devamla) – Sussana ya! Sussana!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sen mazurlusun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Hayır, sussana, ya!

BAŞKAN – Sayın Genç, siz de Genel Kurula hitap edin lütfen.

Sayın milletvekilleri, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben şimdi, diyorum ki, bak, ben diyorum ki: “Ya, niye ağlıyorsun? Bir yerin mi acıyor? Tedavi edelim.” Bana diyor ki: “Ben sizin bu kadar terbiye dışı ve ahlak dışı işler yaptığını çok merak ediyordum.”

Bülent Arınç, ben hangi terbiye dışı ve ahlak dışı iş yapmışım? Ben bunun hesabını sana mahkemede soracağım.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) - Ama bunu da açıklamak zorundasın. Bunu açıklamak zorundasın. Daha biz birbirimizle uğraşacağız.

Sayın Başkan, önergenin oylamasında karar yeter sayısı istiyorum.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen ancak karar yeter sayısı istersin. AK PARTİ aslanlar gibi burada!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Mazurlusun sen zaten!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yok.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Divanda muhalefetten bir milletvekilinin olması lazım.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çek Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin üçüncü ve beşinci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini; maddeye beşinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki altıncı fıkranın eklenmesini ve devamındaki fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

“(3) Muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen her çek yaprağı için;

a) Karşılığının hiç bulunmaması hâlinde,

1) Çek bedeli beşyüz Türk Lirası veya üzerinde ise, beşyüz Türk Lirası,

2) Çek bedeli beşyüz Türk Lirasının altında ise çek bedelini,

b) Karşılığının kısmen bulunması hâlinde,

1) Çek bedeli beşyüz Türk Lirası veya altında ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığı beşyüz Türk Lirasına tamamlayacak bir miktarı,

2) Çek bedeli beşyüz Türk Lirasının üzerinde ise, çek bedelini aşmamak koşuluyla, kısmî karşılığa ilave olarak beşyüz Türk Lirasını,

ödemekle yükümlüdür. Bu husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdî kredi sözleşmesi hükmündedir. Bu fıkradaki miktar, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan fiyat endekslerindeki yıllık değişmeler göz önünde tutularak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından her yıl Ocak ayında belirlenir ve Resmî Gazetede yayımlanır.”

“(5) Muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil, kısmî ödemenin hamil tarafından kabul edilmemesi hâlinde, ikinci fıkra hükmüne göre karşılıksızdır işlemi yapılır; ibraz tarihi ile ödememe nedeni çekin üzerine yazılır ve çek, üzerine imzası alınarak hamiline geri verilir; ön ve arka yüzünün fotokopisi banka tarafından saklanır. Çek hesabında hiç karşılığın bulunmaması ve hamilin sadece muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutarın ödenmesini talep etmesi hâlinde de bu fıkra hükmüne göre işlem yapılır.”

“(6) Muhatap bankanın üçüncü fıkraya göre ödemekle yükümlü olduğu tutar dahil kısmî ödeme hâlinde, çekin ön ve arka yüzünün onaylı fotokopisi ücretsiz olarak hamile verilir. Çek hamili, bu fotokopiyle müracaat borçlularına veya kambiyo senetleri hakkındaki takip usullerine başvurabileceği gibi, Cumhuriyet başsavcılığına şikâyette bulunurken dilekçesine bu fotokopiyi ekleyebilir ve bunu icra daireleri ile mahkemelerde ispat aracı olarak kullanabilir. Mahkeme veya icra dairesinin istemi hâlinde çekin aslı bu mercilere gönderilir.”

                                                                                                 Suat Kılıç (Samsun) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, İç Tüzük’ümüzün 42, 45 ve 87’nci maddeleri uyarınca, Komisyonda kabul edilen metnin karşıtı bir beyanda bulunamıyorum. Takdiri yüce heyete tevdi ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Takdirin olumsuz mu, olumlu mu?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Olumlu mu, olumsuz mu?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Çok güzel yaptı Sayın Başkan, kendine yakışan açıklama yaptı. Kendine çok güzel yakışıyor Başkan!

BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Biz katılıyoruz efendim.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hesapta sorumluluk miktarında karşılık bulunsa dahi, bankanın karşılıksız kalan miktarın sorumlu olunan tutarı kadar ödeme zorunluluğunun sürmesi karşısında miktarın beş yüz Türk Lirası olarak modellendirilmesi amaca ve risk adaletine daha uygundur.

Muhatap bankaya başvuran hamilin, kısmi ödemeyi kabul etmesi hâlinde, banka tarafından yapılan kısmi ödemeden sonra, bu çekle ilgili olarak ortaya çıkabilecek hukukî ve cezaî uyuşmazlıkların çözümünde çek aslına ihtiyaç duyulması her zaman ihtimal dahilindedir. Kısmi ödemede çek aslının hamile iade edilmesi, daha sonradan çekin aslına ihtiyaç duyulması durumunda çek aslının elde edilememesi sonucunu doğurabilecektir. Bu durum ise telafisi mümkün olmayan sorunlara yol açabilecektir. Bu itibarla, Hükümet Tasarısında öngörülen model daha doğrudur.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle bu değişiklik önergesi verilmiştir.

III.-YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım. Ancak ondan önce bir yoklama talebi vardır.

Sayın Akcan, Sayın Şandır, Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakalım Bankalar Birliğinin önergesine ne diyeceksiniz?

BAŞKAN - Sayın Özdemir, Sayın Yıldız, Sayın Torlak, Sayın Yunusoğlu, Sayın Işık, Sayın Taner…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İki parti bir grup ancak ediyor işte.

BAŞKAN - Sayın Cengiz, Sayın Uslu, Sayın Melen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 4 kişiye ihtiyacınız olduğu günü de hatırlatırız size.

BAŞKAN - Sayın Güner, Sayın Özkan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Gelecek dönemde burada olmayacağınızı hep beraber tarih yazacak.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Geçen dönem de öyle diyenler burada yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İşte göreceğiz onu.

BAŞKAN - Sayın Öztürk

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sen kadrolu sataşıcı mısın Sayın Kacır?

BAŞKAN - Sayın Özensoy, Sayın Bulut, Sayın Akkuş, Sayın Emek, Sayın Dibek.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yorumunu kendine sakla, bul 184’ü, tamam! Sana ne! Milletvekili ciddiyetini koru!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen de koru canım, senin korumaman mı lazım?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) - Koruyorum ben! Bizim hakkımız değil mi toplantı yeter sayısı istemek!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hakkınız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Ee tamam, onu istiyoruz, niye hakkımıza itiraz ediyorsunuz? Ne yani! Bankalar Birliğinin direktifiyle hareket ediyorsunuz burada, bu ayıp olmuyor, bizim toplantı yeter sayısı istememiz ayıp oluyor!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, Komisyon yerinde yok.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Buradayım. Burası da Komisyon sırası.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, öncelikle belirteyim, yoklamada komisyona ihtiyaç yok. Sonra Sayın Komisyon Başkanımız da burada, ikinci sırada oturuyor.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, altı dakika mı verdiniz. Orada altı dakika görünüyor.

BAŞKAN - Üç dakika söyledim, üç dakikada kesilecek.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, geçen gün dışarıdaydım; vakit var diye ona göre geldim. Ben içeri girdiğimde vakit bitmişti. Bu, dışarıdaki arkadaşları yanıltıyor.

BAŞKAN – Sayın Kacır, benden kaynaklanmıyor, sistemden kaynaklanıyor.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.27
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.47

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

III.-Y O K L A M A

BAŞKAN – 445 sıra sayılı Tasarı’nın 3’üncü maddesi üzerinde verilen önergenin oylamasına geçmeden önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi elektronik cihazla tekrar yoklama yapacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

Pusula veren sayın milletvekilleri lütfen Genel Kuruldan ayrılmasınlar.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

İkinci yoklamamızda da toplantı yeter sayısı bulunamadığından, alınan karar gereğince “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”i sırasıyla görüşmek için 11 Aralık 2009 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.51