Normal 17612 2 1 2010-01-05T09:28:00Z 2010-01-05T09:28:00Z 1 37123 211607 TBMM 1763 496 248234 11.5606 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 54                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

26’ncı Birleşim

3 Aralık 2009 Perşembe

 

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) HÜKÛMETİN GÜNDEM DIŞI AÇIKLAMALARI

1.- Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü vesilesiyle gündem dışı açıklaması ve MHP Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin  Demirtaş ve AK PARTİ İzmir Milletvekili Nükhet Hotar’ın  grupları, Tunceli  Milletvekili  Kamer  Genç’in  şahsı   adına konuşmaları

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

4.- Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir kişi tarafından yanıltılması nedeniyle yanlış iddialarda bulunduğuna ilişkin açıklaması

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sözlerinin Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın şahsıyla ilgili olmadığına, basında çıkan beyanatlara ve bir vatandaşın gönderdiği yazıya dayandığına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, hasta tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/480)

2.- Bursa  Milletvekili  İsmet  Büyükataman  ve  39  milletvekilinin, Bursa’da oynanan Türkiye - Ermenistan millî maçıyla ilgili bazı konuların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481)

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, Adıyaman Besni’de Antep fıstığı yetiştiriciliğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/482)

 

VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖN GÖRÜŞMELER

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 26 milletvekilinin, taş kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun ve 29 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 19 milletvekilinin, altın madenciliğinin bütün yönleriyle araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122)

5.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici ve 22 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu-Çaldağ nikel yatağının işletilmesi konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

6.- Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 24 milletvekilinin, petrol arama çalışmaları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)

7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28 milletvekilinin, mermercilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/193)

8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 38 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/208)

9.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 28 milletvekilinin, taş ocaklarının çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)

10.- Balıkesir Milletvekili Ergün  Aydoğan  ve  20 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)

11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 37 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/304)

12.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)

13.-Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)

14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Kütahya’daki Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/324)

15.- Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen ve 20 milletvekilinin, maden kaynaklarının araştırılarak madenciliğe dayalı sanayinin oluşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)

16.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki maden kaynaklarının araştırılarak etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)

17.- Eskişehir Milletvekili F. Murat Sönmez ve 23 milletvekilinin, lüle taşının değerlendirilmesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/342)

18.- Siirt Milletvekili Afif Demirkıran ve 20 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/374)

19.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü ve 22 milletvekilinin, Turgutlu-Çal Dağı’nda yapılacak nikel madenciliği faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/377)

20.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, Tarsus’taki şantiye ve maden ocaklarının yol açtığı sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/388)

21.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/404)

 

VII.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Beydağ Barajı sulama hattına ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı  (7/10058)

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, işsizliğin azaltılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve  Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10148)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Tekel İzmir İşletme Müdürlüğünde tayini çıkarılan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10248)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bolu sanayi sitesinin kanalizasyonuna ilişkin  sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı  (7/10312)

5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Başbakan ve Genel Kurmay Başkanının Dolmabahçe Sarayındaki görüşmelerine ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/10315)

6.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Akhisar-Gördes Sulama Projesi’ne ilişkin  sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı  (7/10344)

7.- Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren’in, Karakuş Çayı’nın ıslahına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/10345)

8.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Sanayi ve Ticaret Bakanlığındaki bazı bürokratlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı  (7/10419)

9.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, SGK’ya borçlu olan belediyelere ilişkin sorusu ve Çalışma ve  Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10428)

10.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/10431)

11.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da müze açılmasına ilişkin  sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı  (7/10452)

12.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı  (7/10500)

13.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, emeklilerin durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve  Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10516)

14.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, muayene katılım paylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve  Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10526)

15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, eşdeğer ilaç uygulamasına ilişkin sorusu ve  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10536)

16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir genelgeye ilişkin sorusu ve  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10537)

17.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, sosyal güvencesi olmayan çalışanlara ilişkin sorusu ve  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10540)

18.- Iğdır  Milletvekili  Pervin  Buldan’ın,  ÇED  görüşlerine  ilişkin  sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/10544)

19.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Kemalpaşa’da kurulması planlanan geri kazanım tesisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (7/10546)

20.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova Kalkınma Ajansının projelerine ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı  (7/10640)

21.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sağlık harcamalarına ilişkin sorusu ve  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (10660)

22.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Orman İşletme Şefliğinin köylere yakacak yardımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun  cevabı (10664)

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.03’te açılarak dört oturum yaptı.

Malatya Milletvekili Öznur Çalık, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 75’inci yıl dönümüne,

İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam, İzmir Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarına,

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Türkiye’de ve dünyadaki tedavi kurumları ile sağlık turizmine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Malatya Milletvekili Öznur Çalık, gündem dışı konuşma yapan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun görüşlerine katıldığına, Turgut Özal Tıp Merkezinin, Ferit Mevlüt Aslanoğlu gibi herkesin gurur duyduğu bir tıp merkezi olduğuna ilişkin bir açıklamada bulundu.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Erbaa HES Projesi’nin muhtemel etkilerinin araştırılarak (10/477),

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak (10/478),

Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin, yenilenebilir enerji potansiyelinin araştırılarak enerjide bağımlılığın azaltılması için (10/479),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Genel Kurulu ziyaret eden:

Finlandiya Parlamento Başkanı Sauli Niinistö’ye,

Kosova Parlamentosundan bir milletvekili heyetine,

Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

3’üncü sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

4’üncü sırasında bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı: 383),

5’inci sırasında bulunan, Bolu Milletvekili Fatih Metin’in, 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (2/137) (S. Sayısı: 228),

6’ncı sırasında bulunan, Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/674) (S. Sayısı: 375),

16’ncı sırasında bulunan, Telsiz Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/428) (S. Sayısı: 99),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

7’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/669) (S. Sayısı: 351),

8’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/672) (S. Sayısı: 416),

9’uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/531) (S. Sayısı: 380),

10’uncu sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/579) (S. Sayısı: 340),

11’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/493) (S. Sayısı: 345),

12’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Oman Sultanlığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/527) (S. Sayısı: 381),

13’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/550) (S. Sayısı: 339),

14’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları’nın (1/360) (S. Sayısı: 421),

15’inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Umman Sultanlığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/381) (S. Sayısı: 423),

Görüşmeleri tamamlanarak elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.

Genel Kurulun, 3 Aralık 2009 Perşembe günkü birleşiminde, daha önce görüşmeleri yarım kalan, madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarıyla ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesine ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

3 Aralık 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 19.31’de son verildi.

                                                                       

Nevzat PAKDİL

 

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Murat ÖZKAN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Giresun

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Fatih METİN

 

 

 

Bolu

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

                                                                                                                                        No.: 35

II.- GELEN KÂĞITLAR

3 Aralık 2009 Perşembe

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, HSYK kararlarının uygulanmasına ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1631) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

2.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, kanunların kodifikasyonuna ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1632) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, cezaevleri personeline yönelik bazı iddialara ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1633) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, personelin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1634) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

5.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, illere göre kesilen trafik cezalarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1635) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

6.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, telefon dinlemedeki yetki aşımına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1636) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

7.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, TEKEL’in bazı işletme müdürlüklerinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1637) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

8.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, öğretmenlik mesleğine münhasır yasa yapılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1638) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

9.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, ders seçimi işlemlerindeki bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1639) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, resmi üniformalı kişilerin TBMM’ye girişlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/10971) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2009)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, terör kaynaklı zararların tazminine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10972) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir jeotermal sahanın kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10973) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

4.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun’un, mayınlı arazilerin temizlenmesi için ihale yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10974) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

5.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, iletişimin dinlenmesi tartışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10975) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

6.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir köyde yapılan konutlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10976) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

7.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, terör örgütü mensupları hakkındaki işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10977) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

8.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, vatandaşlar arasında ayrımcı uygulamalar olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10978) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

9.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, demokratik açılımla ilgili bazı hususlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10979) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

10.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, bazı projeler ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10980) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

11.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu’daki yeşil kart verilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10981) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

12.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, BM Çocuk Hakları Sözleşmesindeki çekincelerin kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10982) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

13.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, polis memuru alımına ve öğretmen açığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10983) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

14.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, bir vergi düzenlemesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10984) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

15.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Düzce Üniversitesi Rektörü hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10985) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

16.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İstanbul-Bursa Ro-Ro hattı projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10986) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

17.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, yargıdaki dinleme tartışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10987) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

18.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, hâkim ve savcıların iletişiminin dinlenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10988) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

19.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, yargıda yapılan dinlemelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10989) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

20.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bazı tutuklu ve hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10990) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

21.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, çocuk adalet sistemine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10991) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

22.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10992) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

23.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’a yapılması planlanan cezaevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10993) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

24.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, AİHM’nin kesinleşmiş bazı kararlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10994) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

25.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10995) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

26.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuk işçiliğinin önlenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10996) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

27.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, silikozis hastalığı mağduru olan işçilerin sosyal güvenceden yararlanmalarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10997) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

28.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bir köyün arazi sulamasında bir barajdan yararlandırılmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10998) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

29.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10999) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

30.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Eximbank kredileriyle ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/11000) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

31.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, bankaların aldığı hesap işletim ücretine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/11001) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

32.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tamamlama vizesi alamayan yatırımlara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/11002) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

33.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri Terminal Camisinin yıkılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/11003) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

34.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, camilerdeki kıymetli halıların değerlendirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/11004) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

35.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, ihmal ve istismara uğrayan çocuklara yönelik hizmetlere ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11005) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

36.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, göçün çocuklar üzerindeki etkisine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11006) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

37.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, erken evliliklerin önlenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11007) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

38.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, aile içi şiddetten etkilenen çocuklara yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11008) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

39.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, sokakta yaşayan ve çalışan çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11009) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

40.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocukların yerel yönetimlerdeki katılımına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11010) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

41.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, ticari cinsel sömürüye uğrayan çocukların rehabilitasyonuna ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11011) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

42.- Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, Hatay’da termik santral yapılıp yapılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11012) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

43.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, İran ile imzalanan bir doğalgaz anlaşmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11013) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

44.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, nükleer güç santralleriyle ilgili yönetmeliğe ve ihaleye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/11014) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

45.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, belediyelere kaynak tahsisinde hane sayısının dikkate alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11015) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

46.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir askerin ölümü olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11016) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

47.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, kepenk kapatma eylemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11017) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

48.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, şehit ve gazilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11018) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

49.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, “demokratik açılım” kapsamında farklı dillerle ilgili çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11019) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

50.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, “demokratik açılım” kapsamındaki bazı çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11020) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

51.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Emniyet Teşkilatı emeklilerinin maddi durumlarında iyileştirme yapılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11021) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

52.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İl Özel İdaresinin kaynak kullanımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11022) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

53.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, İzmir’de kaybolan ve kaçırılan çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11023) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

54.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Diyarbakır’da kaybolan ve kaçırılan çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11024) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

55.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’ın çöp sahası sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11025) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

56.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’un şebeke suyuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11026) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

57.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’daki ulaşım zamlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11027) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

58.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kayıp çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11028) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

59.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, “Deniz Feneri Davası”nda adı geçen bir kişinin ortağı olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11029) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

60.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, ibadete açılan tarihi bir kiliseye ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11030) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

61.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/11031) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

62.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır'ın, çocuklara ayrılan bütçe kalemlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11032) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

63.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, deri mamulleri arasındaki KDV oranı farklılığına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11033) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

64.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, TEKEL’e bağlı işletme müdürlüklerinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11034) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

65.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bütçe sürecinde çocuk haklarının gözetilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11035) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

66.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, Kepez İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün bir dernekle yaptığı protokole ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11036) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

67.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, SHGM’nin modül sınavlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11037) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

68.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki bazı okullarda sınıfların oluşumu ile ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11038) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

69.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11039) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

70.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuklarda artan obeziteye karşı alınacak önlemlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11040) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

71.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocukların okula devamsızlıklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11041) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

72.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, okullardaki şiddet olaylarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11042) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

73.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Gaziantep İl Milli Eğitim Müdürlüğüne atama yapılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/11043) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

74.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Yenişarbademli’deki sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11044) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

75.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, çevre sağlık teknisyenlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11045) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

76.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, yenidoğan ünitelerinin yeterliliğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11046) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

77.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, aşı olmayan sağlık personelinin bilgilerinin istenmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11047) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

78.- Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren’in, Tokat’taki göz doktoru ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11048) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

79.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman Devlet Hastanesinin yenilenmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11049) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

80.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarımsal sulamada kullanılan bazı yöntemlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11050) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

81.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, gıda analizleri yapılabilen laboratuvarlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11051) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

82.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, çevre sağlık teknisyenlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11052) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

83.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11053) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

84.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’deki bir yol projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11054) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

85.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Adana-Mersin arasında yapılacak havaalanının yer seçimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11055) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)

86.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa çevre yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11056) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

87.- Hatay Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, Türkiye ile Suriye arasındaki geçişlere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11057) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

88.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, askerlik hizmeti sırasında yaşanan ölüm olaylarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/11058) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

89.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin-Hopa’da serbest bölge kurulmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/11059) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

90.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/11060) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)

91.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, otomotiv sektöründe hurda indirimine gidilip gidilmeyeceğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/11061) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/480) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2009)

2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 39 Milletvekilinin, Bursa’da oynanan Türkiye - Ermenistan milli maçıyla ilgili bazı konuların araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2009)

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 Milletvekilinin, Adıyaman Besni’de antep fıstığı yetiştiriciliğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/482) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2009)

 

3 Aralık 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Hükûmet adına Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın Dünya Özürlüler Günü münasebetiyle açıklama yapmak üzere, İç Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre söz talebi vardır.

Gündeme geçmeden önce bu talebi yerine getireceğim.

Sayın Bakanın açıklamasından sonra, istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.

BAŞKAN - Konuşma süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları için on, grubu bulunmayan milletvekili arkadaşımız için beş dakikadır.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, kürsü mikrofonu kapalı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, beni yazdınız mı?

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, Bakanımız bekliyor.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, saygıdeğer arkadaşlarım, bugün Özürlüler Günü münasebetiyle Sayın Bakanımız konuşma talebinde bulunmuştu, ben de ifade etmiştim. Fakat bunu işaret diliyle izleyicilerimize izletmek bakımından bir beş dakika ara verme zorunluluğumuz vardır. O arada o fırsatı yakalayabilirsek, işaret diliyle de o imkânı sağlayacağız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, kusura bakmayın lütfen.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 13.04

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.44

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündem dışı açıklama yapmak üzere Devlet Bakanı Sayın Selma Aliye Kavaf’ı kürsüye davet ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Beş dakika ara verdiniz, kırk beş dakika ara yapıyorsunuz. Bu Meclis bu kadar keyfî yönetilmez. Eğer bu kadar basiretiniz yoksa bunun önceden tedbirini alırsınız. Bu Meclisin zamanına yazık oluyor. Bu Meclisi yönetemiyorsunuz. Lütfen o kürsüyü terk edin!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) HÜKÛMETİN GÜNDEM DIŞI AÇIKLAMALARI

1.- Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü vesilesiyle gündem dışı açıklaması ve MHP Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve AK PARTİ İzmir Milletvekili Nükhet Hotar’ın grupları, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in şahsı adına konuşmaları

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Şartları ne olursa olsun özürlülük ağır bir toplumsal sorundur. Özürlülerimizin temel hak ve özgürlüklerden, fırsatlardan ve imkânlardan eşit ölçüde tam katılımla faydalanabilmesi devlet politikamızdır, temel hedefimizdir. Bu çerçevede, 7 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren Özürlüler Kanunu ile her şeyden önce insan haklarına dayalı, ayrımcılıkla mücadele eksenli bir sosyal politikanın çerçevesini belirlemiş durumdayız.

Özürlülerimizin tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden eşit olarak yararlanmasını teşvik eden Birleşmiş Milletler Engellilerin Hakları Sözleşmesi’ni 30 Mart 2007’de imzalayan ilk ülkelerden biri olduğumuzu da memnuniyetle ifade etmek istiyorum. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz tüm yasal düzenlemeler, daha doğdukları andan itibaren fiziksel, zihinsel ve duygusal farklılıkları yüzünden başkalarının ulaşabildiği birçok hakka ulaşmaktan mahrum bırakılan ve ayrımcılığa maruz kalan özürlü kardeşlerimizin bu mağduriyetini en aza indirgemek ve onları kendi ayakları üzerinde durabilen, toplumla, hayatla barışık insanlar hâline gelmelerini sağlamak temel hedefimizdir.

Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; son yedi yılda özürlü kardeşlerimizin hayatlarını kolaylaştırmak üzere her alanda başlattığımız iyileştirme çalışmalarının bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Özürlülerle ilgili olarak yapılacak çalışmaların ve planların etkin ve verimli bir biçimde yapılabilmesi için özürlülerle ilgili güncel ve geçerli bilgilerin elde edilmesine ve derlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, Ulusal Özürlüler Veri Tabanı Projesi son derece önemlidir. Ulusal özürlüler veri tabanı özürlülere hizmet veren kamu kurum ve kuruluşları tarafından ortak kullanılacak, her kurum, yetkileri ve hizmet alanı kapsamında veri tabanına ulaşabilecektir. Böylece, ülkemizde özürlülük konusundaki politikalar doğru belirlenecek ve özürlülere yönelik hizmetler planlı, düzenli ve hızlı bir şekilde sağlanacaktır.

Özel eğitim desteğine ihtiyaç duyan tüm özürlülerimiz için İktidarımız döneminde özel eğitim desteği sağlanmıştır. 2002 yılında özel eğitim desteği alan özürlü öğrencilerimiz sadece 19 bin kişi iken bugün itibarıyla bu kapsamda yaklaşık 206 bin özürlü öğrencimize ayda 422 Türk lirası eğitim desteği verilmektedir. Diğer bir deyişle, özel eğitim desteğinden yararlanan özürlü kardeşlerimizin sayısı 11 kat artmıştır.

Ücretsiz Taşıma Projesi kapsamında da yaklaşık 30 bin özürlü öğrencimizi eğitim kurumlarımıza ücretsiz taşıyoruz.

Ankara Atatürk Öğrenci Yurdunun örnek olarak seçildiği Engelsiz Öğrenci Yurdu Projemiz ile özürlü öğrencilerimiz için ulaşılabilirlik düzenlemelerinin yapılarak tüm yurtlarda yaygınlaştırılması ve personelin özürlülük bilincinin geliştirilmesini hedefliyoruz. Atatürk Öğrenci Yurdunda bu konudaki çalışmaların birinci aşaması bu yıl tamamlanmıştır, diğerlerine 2010’da başlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde sosyal devlet olmanın gereği olarak hayatını başkasının yardımı olmadan sürdüremeyecek durumdaki özürlülerimize yönelik evde ve kurumlarımızda bakım hizmetini başlattık. 2006 yılında uygulaması başlayan evde bakım hizmetlerinden 2009 Kasım ayı itibarıyla 204.652 özürlü vatandaşımız yararlanmaktadır. Bu hizmetlerin iki asgari ücret tutarına kadar olan kısmı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından ödenmektedir.

Yine uygun görülmesi hâlinde, bakımı aile bireyi ya da yakını tarafından karşılanan özürlü için bakımı yapan kişiye bir asgari ücret tutarında ödeme yapılmaktadır.

Bundan yedi sekiz yıl öncesine kadar, özürlüler, evlerin arka odalarında, bodrum katlarında gizlenen, saklanan, aileleri tarafından bile utanılan, varlığı asla dillendirilmeyen insanlardı. Bu hizmetlerle birlikte artık özürlüler toplum içine çıkmaya başladı, şimdi de sırada istihdam konusu var.

Yine, Özürlüler Kanunu ile özürlülere bağlanan aylıklar Hükûmetimiz döneminde yüzde 200 ile 300 oranında artırılmıştır. Özür oranlarına göre 181 Türk lirası ile 272 Türk lirası tutarında aylık ödenmektedir. Bugün yaklaşık 407 bin özürlü vatandaşımız bu uygulamalardan faydalanmaktadır.

Bakım desteği, özürlü aylıkları ve özel eğitim desteği olmak üzere sadece bu üç alanda yapılacak harcamalar için 2010 mali yılı bütçesinde yaklaşık 4 milyar 611 milyon liralık bir kaynak ayrılmıştır.

Özürlü bakım ve rehabilitasyon merkezlerimizde 2002 yılında 21 merkezde 3.908 özürlümüze hizmet verilirken, 2009 Kasım ayı itibarıyla bu sayı 61 merkezde 4.524 olmuştur. Görüldüğü gibi, kurum bakım hizmeti verdiğimiz merkezlerimizin sayısı 3 kat artmış, buna karşılık hizmet alan özürlü vatandaşlarımızın sayısındaki artış yüzde 50 olmuştur. Burada en önemli etken, özürlülerimiz için hizmeti onların evine götürmemizden kaynaklanmaktadır. Böylece mağdur vatandaşlarımız profesyonel hizmete aile sıcaklığında kavuşmuşlardır, kurum hizmetlerimizin de kalitesi yükselmiştir.

2002 yılında 26 aile danışma ve rehabilitasyon merkezinde 2.065 kişiye hizmet verilirken, 2009 yılı Kasım ayı itibarıyla 10 aile danışma ve rehabilitasyon merkezinde 376 özürlüye hizmet verir hâle geldik. Ayrıca, Kasım 2009 tarihi itibarıyla 38 özel bakım merkezinde 2.017 bakıma muhtaç özürlümüz de bakım hizmetinden yararlanmaktadır.

Özürlü kardeşlerimize getirdiğimiz vergi avantajları, özel tertibatlı araç kullanan özürlülerimiz özel tüketim vergisi ve motorlu taşıtlar vergisi ile sahip olunan bir ev de emlak vergisinden muaf tutulmaktadır.

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile isteğe bağlı erken emeklilik uygulaması bütün sigortalılar için standart hâle getirilmiştir. İlk defa olarak kendi hesabına çalışan özürlüler ile bakıma muhtaç çocuğa sahip kadın çalışanlara emeklilik hakkı sağlanmıştır.

Yine 4857 sayılı İş Kanunu’nun 30’uncu maddesine göre çalıştırılan özürlülerin sigorta primine ait işveren hisselerinin tamamı kontenjan fazlası özürlü çalıştıran işverenlerin sigorta primlerinin yüzde 50’si Hazine tarafından ödenmektedir. Özürlü işçi çalıştırmayan işverenlere kesilen idari para cezalarının daha kolay tahsil edilebilmesi için de İŞKUR il müdürlükleri yetkilendirilmiştir.

Ayrıca mesleki eğitim projelerimiz ile özürlü kardeşlerimizin nitelikli iş gücü sahibi olmaları ve istihdamda kalıcı yer almaları da sağlanmaktadır. Bu çerçevede İŞKUR Genel Müdürlüğü ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği ile 2008 yılında toplam 535 proje gerçekleştirilmiştir. Belediyelerimize de özürlü kardeşlerimizin mesleki rehabilitasyonu bakımından sorumluluklar yüklenmiş ve özel merkezlerin açılması için yeni düzenlemeler yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet olarak istihdam alanında önyargıları yıkmak ve özürlü istihdam oranını artırmak yönünde özürlü dostu aktif istihdam politikalarına daha hızlı devam etmek yönünde kararlılığımızı sürdürüyoruz. Bildiğiniz gibi kamu kurum ve kuruluşlarında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun değişik 53’üncü maddesinde belirtilen yüzde 3 oranında özürlü memur çalıştırılması kanuni bir zorunluluktur. Ancak kamu kurum ve kuruluşları personel alımı için sınırsız yetkiye sahip olmayıp Bütçe Kanunu’nun belirlediği sınırlar çerçevesinde personel ihtiyacını karşılamakta ve belirli periyotlarla özürlü memur alımı için sınav açmaktadır.

Hâlen kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilmesi gereken özürlü memur sayısı 48.549 iken istihdam edilen özürlü memur sayısı ancak 10.357’dir. 38.192 özürlü kontenjan açığı bulunmaktadır. Bu gerçekten hareketle Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda özürlülerimiz için devrim olabilecek bir karara daha imza attık. 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi sırasında yapılan bir değişiklikle, kamuda ilk defa işe alınacak özürlülerle ilgili istisnai düzenlemeye gidildi. 1 Ocak 2010 tarihinde yürürlüğe girecek söz konusu düzenlemeyle kamudaki özürlü istihdamı kadro sınırlamasının dışında bırakıldı. Bu şekilde yükümlülüklerini kadro sınırlaması ve diğer nedenlerle yerine getiremeyen kamu kurum ve kuruluşları 2010 yılı içerisinde özürlü kontenjanlarının tamamını kullanabileceklerdir. Böylece, özürlü istihdamı, kamuya tahsis edilen kadroların dışında değerlendirilmiş olacaktır.

Özürlü kardeşlerimizin tüm sorunlarını çözmek tek başına kamunun yapacağı bir iş değil elbette. Hükûmetimizin özürlülere kamuda sağladığı 38 bin kişilik istihdam imkânının ardından sevinerek ifade ediyorum ki özel sektörümüz de harekete geçmiştir. Bugün düzenleyeceğimiz törenle ülkemizin üç GSM operatörü engelli kardeşlerimize kapılarını açmıştır. Bundan sonra görme engelli ve felçliler, Turkcell, Vodafone ve Avea müşterilerinin operatörlere gelen şikâyet telefonlarına evlerinden cevap verebilecek, ilk kapsamda her operatör 10’ar kişi istihdam ederken bu sayı daha sonra 30’a çıkarılacaktır.

Engellilerin hayata tutunmasını sağlayacak projeye büyük emek veren Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’a ve söz konusu GSM operatörlerinin ilgililerine buradan teşekkür ediyorum. Bu duyarlı davranışların tüm özel sektöre örnek olmasını diliyor, 2010 yılının, özürlü kardeşlerimizin aktif istihdamı bakımından önemli gelişmeleri kaydettiğimiz altın bir dönem olacağını ifade ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuya açık her türlü yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel altyapı alanları ile binaların özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma getirilmesi zorunluluğu vardır. Bunu başardığımızda, sokaklarımızda okuluna ya da işine giden, spor ve sanat etkinliklerine katılan, bir kafede çayını yudumlayan, bir kütüphanede kitap okuyan daha çok özürlü insanımızla karşılaşabileceğiz. Bu karşılaşmalar hem onları hem bizi hem de Türkiye’yi değiştirecek, bu alanda zihniyet dönüşümünü sağlayacaktır.

Bu günlerin bir an önce gelmesi dileklerimle herkesi bu ortak çabaya katılmaya çağırıyor, verilecek ortak mücadelede bizi yalnız bırakmayacağınıza gönülden inanıyor, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır.

Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Bugün 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, tüm özürlü vatandaşlarımızın ve aile yakınlarının bu gününü kutluyor, herkese ayrı ayrı saygı ve sevgiler sunuyorum.

Doğuştan veya sonradan bir şekilde herhangi bir vücut organı sakatlanmış insanlarımızın sorunlarının, beklentilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda birlikte bu kapsamda görüşülmüş olmasını önemsiyorum. Bu imkânı veren, gruplara söz hakkı doğmasına imkân veren Hükûmetin bu tavrına da teşekkür ediyorum.

Biliyorsunuz 1 Aralık Salı günü çok sayıda özürlü derneği, federasyonu ve Türkiye Sakatlar Konfederasyonundan yetkililer Meclisimizi ziyaret etti, gruplarımıza sorunlarını tekrar ifade ettiler. 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü dolayısıyla böyle bir toplantının yapılmasına biz söz vermiştik, diğer gruplar da buna uydu; bence bugün güzel, doğru, gerekli bir iş yapıyoruz. Buna katkısı olan herkese de teşekkür ediyorum.

Bu toplantının, bu oturumun yalnız konuşulan, özürlülerin sorunlarının konuşulduğu bir toplantı olmasının ötesinde bazı kararların da alınmasının imkânı zorlanmalıdır. Eksik kalan, geç kalan bazı hususların yapılması konusunda, muhalefet partileri olarak bizlerin de önerileriyle, katkılarıyla, Sayın Hükûmetimizin, Sayın Bakanın özürlü vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü için, beklentilerinin karşılanması için yapılması gereken acil hususlarda bazı kararlar almasına da bu toplantı vesile olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, özürlü vatandaşlarımız, ülkemizin bir gerçeği olarak, bizden ilgi beklemektedir. Bu, toplumsal bir sorundur, toplumun bir gerçeğidir, hayatın bir gerçeğidir. Bugün ülkemizde yüzde 12,29 olarak ifade edilen özürlü vatandaşlarımızı aileleriyle, çevreleriyle hesaba katarsak yüzde 25’e, yüzde 30’a yakın bir toplum kesimini çok doğrudan ilgilendiren bir toplum kesiminin sorunlarını konuşuyoruz. Bunu çok önemsemek gerekir. Sakat doğmuş veya bir kaza sonucunda sakat kalmış insanlarımız bizim insanlarımızdır ve bu olay hayatın bir gerçeğidir, toplumun bir gerçeğidir. Hangimizin ailesinde bir özürlü bulunmamaktadır. Bu özürlülerimizin, kendi hizmetini göremeyen veya kendi kendine yetemeyen bu insanlarımızın yardımına koşmak bana göre bir toplumsal sorumluluktur, bir sosyal sorumluluktur. Özürlü yavrusu için çırpınan annenin, babanın feryadına, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi kulak tıkamamalıdır, yok saymamalıdır.

İnsan olmanın sorumluluğu, millet olmanın ön şartı, devlet olmanın mecburiyeti olarak ülkemizin ve hayatın en yalın, en acı gerçeği olan ve sayıları gerçekten çok fazla olan, dünya standardının, dünya ortalamasının üstünde olan özürlülerimizin, özürlü vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü maliyet hesabı yapılmadan, bir sosyal maliyet olarak geciktirilmeden, ertelenmeden, bir pozitif ayrımcılık anlamında, gerekiyorsa hem hukukunu kurarak hem de imkân yaratarak bu vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesi gerekir. Özürlü vatandaşlarımız kendilerini sahipsiz, çaresiz ve gerçekten unutulmuş hissetmemelidirler; bu toplum onlara sahip çıkmalıdır, bu Meclis onlara sahip çıkmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz böyle düşünüyoruz; iktidarımızda da inşallah, özürlü vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü konusunda yaklaşımımız bu anlayışla olacaktır.

Bir başka hususu daha ifade etmek istiyorum: Özürlü vatandaşlarımızla ilgili uygulamalar Hükûmet politikası olmanın ötesinde algılanmalıdır. Hükûmetlerin yaptıkları görevleridir, daha fazlasını yapmak da sorumluluklarıdır. Bazı hususlar Hükûmet politikalarıyla şekillenmemeli, bir devlet politikası, bir toplumsal sorumluluk olarak öne konulmalıdır. Onun için, Hükûmetimizin, yapmış olduklarını ifade etmekten çok -hele ki bir alışkanlık oldu- 2002’yle mukayese etmekten çok, bu özürlü vatandaşlarımızın örgütlü gücü temsilcileri bir araya gelmeli, getirilmeli, yapılmış olanların ötesinde hangi sorunlarının olduğu araştırılmalı ve çözümü için, bir maliyet hesabı yapılmadan, devlet görevi olarak, toplumsal bir sorumluluk olarak yerine getirilmelidir. Ben Hükûmetten bu anlamda böyle bir yaklaşım beklemekteyim çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal bir hukuk devleti olmanın sorumluluğunda, kamunun gücünü kullanan siyasi iktidarlar meseleyi bir siyasi parti politikası olmanın ötesinde bir görev olarak, vatandaşlarına karşı devlet olmanın bir görevi olarak algılamalılar ve gereğini yapmalılar.

Özürlü vatandaşlarımızın sorunlarını biliyoruz, en iyi de kendileri biliyor, toplumumuz da biliyor. Özürlü vatandaşlarımızın dernekleri, Sakatlar Konfederasyonu her gruba bir dosya sundular; dosyalarında sorunlarını tek tek ifade ettiler, bizlere de verdiler. Bunları buradan tekrar saymanın bir anlamı yok. Bu, bir yaklaşım meselesidir. Sorun ne olursa olsun, o sorun sahibinin gerçeğidir. O sorunu sorgulamak, “Niye böyle?” demek hakkına sahip değiliz. O sorunlar çözülmeli.

Burada ben bu kısa süre içerisinde bir hususu dile getirmek istiyorum:

Birincisi: Bu sağlık kurulu raporlarında kanunla çıkarılan, 5378 sayılı Kanun ve ondan sonra gelen yönetmelikle çıkarılan, konulan normların Dünya Sağlık Örgütünün normlarının üstünde birtakım yükümlülükler getirdiği ifade ediliyor. Tam özürlülük tanımlamasında yüzde 90 sakatlığı getirirseniz o zaman bundan faydalanabilecek insan sayısı çok az olur. Bu oranın Dünya Sağlık Örgütünün kriterlerine indirgenmesi gerekir; bunu özellikle istemektedirler.

Sakatlar Konfederasyonu yöneticisi arkadaşlarımızın ısrarla söyledikleri bir başka husus: Türkiye’nin kabul ettiği, işte Sayın Bakanın da ifade ettiği Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin uygulanabilmesi, bu haklardan özürlü vatandaşlarımızın faydalanabilmesi için ihtiyari sözleşmenin de imzalanması gerekiyor yani Dışişleri Bakanlığımız tarafından bu Sözleşme’nin imzalanarak burada kanunlaştırılması hâlinde, Birleşmiş Milletler engelli haklarından özürlü vatandaşlarımızın faydalanması da mümkün olabilecektir. Bu sebeple Hükûmeti tekrar bu anlamda bir özel davranış içerisinde, anlayış içerisinde bu konuyu düşünmelerini ve yapılması gereken eksik kalanları tamamlamalarını istirham ediyorum. Bunu bugün dolayısıyla, Özürlüler Günü dolayısıyla Sayın Hükûmetin bu toplantının sonrasında bu yönde birtakım kararlar almak noktasında adım atacağını ümit etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bence temel anlayış şu olmalı: Özürlüyü hayata hazırlamak, onu üretime kazandırmak, onu kendi kendine yeter hâle getirebilmek için devlet olarak imkân vermeliyiz. Özürlüye yardım etmek, özürlüye maaş vermek; bu, tabii ki tavsiye edilebilinir, temenni edilebilinir. Özürlünün yaşamını kolaylaştırmak için alınması gereken tedbirler var, tabii ki alınması gerekir. Ona özürlü olmaktan dolayı temel hak ve özgürlüklerinden faydalanma imkânı vermemiz lazım, ondan bir ayrımcılığa uğratmamak lazım ama temel anlayış bana göre, özürlüyü hayata kazandırmamız, onu eğitmemiz gerekir, onu meslek sahibi yapmamız gerekir, onu istihdam etmemiz gerekir; o kendi emeğiyle, kendi becerisiyle kendi hayatını devam ettirebilme imkânına sahip olmalı. O zaman özürlümüz kendini daha böyle güvenli, daha onurlu, daha huzurlu hissedecektir.

Ben tüm özürlü vatandaşlarımıza -tekrar ifade ediyorum- Milliyetçi Hareket Partisi olarak, hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …olarak tüm özürlü vatandaşlarımıza ve onların yakınlarına buradan seslenmek istiyorum: Kendilerini sahipsiz ve çaresiz hissetmesinler. Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük devlettir, Türk milleti büyük bir millettir. Kendi özürlüsünün ihtiyacını temin edecek her türlü imkâna da sahiptir. Bu noktada yapılması gereken neyse, bunun için yapılacak hukuki düzenlemelere de Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar destek vereceğimizi ifade ederek tüm özürlü vatandaşlarımıza ve onların değerli yakınlarına saygılar, sevgiler sunuyorum. Yüce heyeti de saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl.

Sayın Bingöl, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar).

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü nedeniyle Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, geçtiğimiz günlerde bir toplantıda yaşanan olayı sizinle paylaşmak istiyorum: 16 Kasım günü Özürlüler İdaresi Başkanlığınca düzenlenen 4. Özürlüler Şûrası toplantısında protokol konuşmalarında adları olmasına rağmen Türkiye’nin en önemli, engelli iki sivil toplum örgütünün temsilcileri zaman darlığı nedeniyle konuşturulmamıştır. Sayın Başbakanın, Sayın Bakanın ve ilgili bürokratların bulunduğu o toplantıda maalesef asıl konuşması gerekenler yani sivil toplum örgütü temsilcileriyle özürlüler konuşturulmamıştır. Bu konfederasyon başkanlarından bir tanesi, Sayın Başbakanın huzurunda özürlülerin sorunlarını dile getirmek istemesine rağmen, görevliler ve korumalar vasıtasıyla ağzı kapatılarak, itilip kakılarak salonun dışına çıkarılmıştır. Bu sivil toplum örgütü temsilcileri bu davranışı hak etmiyor değerli milletvekilleri. Daha da üzüntü verici olan, aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen, hiçbir ilgilinin bu sivil toplum örgütü başkanını aramaması daha da ilgi çekici bir olaydır. Biz, bu davranışı üzüntüyle karşıladığımızı ifade etmek istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, her yıl 10-16 Mayıs tarihleri Sakatlar Haftası olarak değerlendirilir; keza 3 Aralık Özürlüler Günü de yoğun toplantılar, seminerler, konuşmalarla geçer, engelli yurttaşlarımızın sorunları masaya yatırılıp çözüm önerileri üretilir ama maalesef, bir yıl sonra yine o sorunlarla ve artmış hâliyle yeniden karşılaşırız.

Hepinizin bildiği bazı sorunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Özürlülerin, sosyal yaşam alanlarında, yerel yönetim ve diğer idari binalarda uygun koşullarda o binaları, o sosyal yaşam alanlarını, o toplu taşım araçlarını kullanamadıkları bir gerçektir. Dolayısıyla, engelli durumlarına bakılarak tüm bu yaşam alanlarını, kültür merkezlerini, binaları ve toplu taşım araçlarını mutlaka engellilerin kullanımına uygun düzenleme zorunluluğu vardır.

Değerli milletvekilleri, engellilerin çok önemli sorunlarından bir tanesi eğitim sorundur. Maalesef, Türkiye’de engelli eğitimi hâlâ çok çağ dışı koşullarla verilmektedir ve işin ilginci, eğitim sorunu halledileceğine, azaltılacağına derinleşerek devam etmektedir.

Size iki temel örnek vermek istiyorum değerli milletvekilleri: Türkiye’de 48 ila 50 bin civarında eğitim çağında görme engelli çocuğumuz vardır ve bu 50 bin civarındaki eğitime muhtaç çocuklarımıza on altı görme engelli okuluyla eğitim vermek durumundayız. Çok ilginçtir, bu okulların sayısı artırılıp modernize edileceğine, bu eğitim okulları kapatılmak cihetine gidilmiştir. Geçtiğimiz yıl Niğde Cemil Meriç Görme Engelli İlköğretim Okulu kapatılmıştır. Kapatılma gerekçesi son derece komiktir değerli milletvekilleri. Gerekçe, yeterli sayıda öğrencinin okula başvurmaması gösterilmiştir. Oysa bu okula 2005 yılından itibaren öğrenci kaydı durdurulmuştur. Şimdi bu okula öğrenci kaydı durdurulurken, öğrencilerin başvurusu engellenirken nasıl olur da öğrenci sayısı artırılır? Bu gerekçelerle bu okul kapatılmıştır ve korkarım ki ilerleyen günlerde Çanakkale’deki, Konya Selçuklu’daki ve Ankara’daki görme engelli okulları da kapatılsın.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin temel sorunlarından birisi işsizliktir. Maalesef bu sorun engelli yurttaşlarımızda da çok derin bir şekilde görülmektedir. Türkiye’de istihdam sorunu yüzde 13-13,5 gibi değerlerle telaffuz edilirken, bu sorun engelli yurttaşlarımızda yüzde 16’ların üzerindedir ve bu rakam dünyada birçok ülkenin çok çok üzerinde bir rakamdır. Türkiye’de bugün 100 bin civarında engelli yurttaşımız resmî iş başvurusunda bulunmuştur ama Türkiye’de yasal zorunluluk olan kamuda ve özel sektörde engellilerin istihdamı söz konusuyken ve kamuda 40 bin, özelde 20 bin civarında engelli istihdamı zorunluluğu söz konusuyken ve kadro varken maalesef bu kadrolar kullandırılmamaktadır. Türkiye’de 50 bin civarında engelli istihdamı kamuda söz konusuyken bunun sadece 10 bini kullandırılmıştır değerli milletvekilleri. Eğer var olan 60 bin kadro kullandırılırsa bu 100 binlik engelli istihdamı otomatik olarak 40 bine kadar düşürülecektir.

Değerli milletvekilleri, 13 Aralık 2006 yılında Birleşmiş Milletlerde kabul edilen Engelli Hakları Sözleşmesi Türkiye tarafından da onaylanmıştır. Nihayet 28 Eylülde Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu, 64. Birleşmiş Milletler Toplantısında ihtiyari protokolü de imzalamıştır. Bu sevindirici bir olaydır. Ancak, Türkiye’de iç hukuk yolları tıkanan engelli yurttaşlarımızın Birleşmiş Milletlerdeki Engelliler Komitesine başvurabilmesi için o ihtiyari protokolün bu Genel Kuruldan da geçme zorunluluğu vardır. Dolayısıyla ihtiyari protokolün bir an önce Meclis Genel Kuruluna getirilerek buradan da geçmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde, 28 Eylülde Birleşmiş Milletlerde imzalanan o Sözleşme hiçbir anlam ifade etmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de engellilerin sorunları artarak devam etmektedir. Sayın Bakan az önce konuşmasında ciddi iyileştirmelerin olduğundan bahsetti. 2005 yılında 5378 sayılı Özürlüler Yasası çıktı ama beraberinde yönetmelikler o yasaların önüne geçmeye başladı. Maalesef 5378 sayılı Yasa’yla birlikte 2022 sayılı ve 269 sayılı yasalar gibi engellileri ilgilendiren yasalar artık ihtiyacı karşılamaktan uzak bir hâle gelmiş durumdadır.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak gerek ihtiyari protokolün buraya getirilmesi hâlinde gerekse bu yasaların ve yönetmeliklerin yeniden düzenlenmesi hâlinde, olumlu gelişmeler, olumlu düzenlemeler karşısında tüm desteğimizi vereceğimizi açıklıkla ifade etmek istiyoruz.

Bu yasalar ve yönetmelikler ihtiyacı karşılamaktan uzaktır değerli milletvekilleri. Bakınız, size birkaç örnek vermek istiyorum: Sayın Bakan bahsettiler, engelliler bazı ÖTV muafiyetleri kullanmaktalar. Evet, doğrudur. Örneğin, bir yönetmelik kapsamında, sağ bacağını kaybeden ya da sağ bacağı özürlü bir yurttaşımız o ÖTV muafiyetinden faydalanabilmektedir ama çok ilginçtir, sol bacağı özürlü bir vatandaşımız araçlardaki bu ÖTV muafiyetinden yararlanamamaktadır. Şimdi düşünün, teknolojideki bu kadar yenilikler, bu kadar gelişmeler karşısında böyle bir komik uygulama ülkemizde vuku bulmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik yenilendi. Ancak engelli yurttaşlarımız “Biz bu yeni Yönetmelik’ten vazgeçtik. Bırakın yeni düzenlemeyi, eski Yönetmelik’e razıyız.” demeye başladılar. Zira yeni yayınlanan Yönetmelik eski Yönetmelik’i, Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik’i aratır hâle gelmiştir. Şimdi, sivil toplum örgütleri ve engelli yurttaşlarımız bize “Aman ne yaparsanız yapın, biz vazgeçtik yeni düzenlemelerden, şu Yönetmelik’i geri çekin.” demektedirler.

Değerli milletvekilleri, engelli yurttaşlarımızın bir başka sorunu ise yine istihdamla, işsizlikle paralellik gösteren çok temel bir sorun. 2022 sayılı Yasa kapsamında, engelli yurttaşlarımıza -çalışamayan ya da çalışmayan yurttaşlarımıza- maaş ödenmektedir. Sayın Bakan da bahsettiler, on sekiz yaşın altındaki engelli yurttaşlarımıza üç aydan üç aya 557 TL, on sekiz yaşın üstündeki yurttaşlarımıza ise 850 TL civarında bir ücret ödenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Bingöl.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Bu da yaklaşık olarak, 200 ile 250 TL’lik bir aylık maaşa tekabül etmektedir.

Değerli milletvekilleri, özel bakıma muhtaç, özel yaşam koşulları gerektiren bu insanlarımızın bu mütevazı maaşlarla hayatlarını idame ettirmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla bu Yasa kapsamındaki “muhtaçlık” tanımı da mutlaka gözden geçirilerek yeniden düzenlenmeli ve engelli yurttaşlarımıza ödenen ücretlerin mutlaka asgari ücret düzeyinde olması sağlanmalıdır.

Biz, parti olarak, yapılabilecek tüm düzenlemelerde, mutlaka ve mutlaka, engelli yurttaşlarımızın sorunlarının aşılması anlamında üzerimize düşen tüm desteği vermeye hazırız.

Bu duygu ve düşüncelerle, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü’nde engelli yurttaşlarımıza ve büyük bir özveriyle, meşakkatle onları hayata bağlayan ailelerine başarılar diliyor, onların yaşamlarını kolaylaştırmak adına, ne gerekiyorsa yapmak adına hepsine saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bingöl.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 14.22

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.33

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

3 Aralık Dünya Özürlüler Günü vesilesiyle Hükûmetin yaptığı açıklama üzerine yapılan konuşmalara devam edeceğiz.

Şimdi, gruplar adına söz sırası, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş’a aittir.

Sayın Demirtaş, buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü vesilesiyle Sayın Bakanın yapmış olduğu gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz aldım. Bir kez daha hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Tabii ki hem Sayın Bakan hem benden önce konuşan değerli grup sözcüleri de son derece önemli konulara temas ettiler. Aslında, üzerinde rahatlıkla uzlaşılabilecek ve konu üzerinde tartışma götürmez bir şekilde hepimizin hemfikir olduğu bir sorunu, Türkiye'nin önemli bir toplumsal problemini aynı zamanda tartışıyoruz bu gün vesilesiyle. Yani siyasal konularda, ekonomik konularda gruplar anlaşamayabilirler, uzlaşamayabilirler; bu son derece normal, son derece doğaldır. Her birimizin Türkiye'nin temel sorunlarına bakışında siyasal, ideolojik yaklaşımları olabilir. Bunlar da son derece normal, demokrasilerde olması gereken durumlardır. Ama özürlüler gibi Türkiye'nin kanayan yarası ve siyaset üstü, ideoloji üstü bir meseleyi de Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında en azından gündeme getiriyor olmak, tartışabiliyor olmak da bizce önemlidir. Her grubun, her parlamenterin buradan bu duygularını, düşüncelerini ifade ederken toplumun aslında önemli bir kesiminin, hiç de küçümsenmeyecek bir rakamı ifade eden 8,5 milyon gibi bir yurttaş kesiminin sorunlarını bu vesileyle burada küçük de olsa dile getiriyor olmaları önemlidir.

Yine, benden önceki değerli sözcüler ifade ettiler, Türkiye’de bizce engelli konusunda, özürlü yurttaşlar konusunda en önemli problem eğitim meselesidir ama bu, özürlülerin eğitimi meselesi değildir. En önemli problem, özürlü olmayanların, geri kalanların eğitimi meselesidir. Bu, aslında toplumda dezavantajlı grupların hepsi için geçerli bir konudur; çocuklar için de, kadın hakları için de, yaşlılar için de geçerli bir konudur. Yani örneğin, biz bu dezavantajlı grupların sorunlarını çözelim derken her zaman onların eğitimi meselesini tartışırız. Yani onlar eğitime muhtaçtır, eğitimsiz oldukları, iyi eğitilemedikleri için onlar bir sorundur -tırnak içinde- kadın sorunu vardır -tırnak içinde- engelli sorunu vardır -tırnak içinde- işte, yaşlılar bir sorundur. Oysa sorun, geri kalanlardır. Bu nedenle sorun, geri kalanların eğitimi sorunudur, bilinçlendirilmesi sorunudur. Türkiye’de eğer bir özürlü sorunundan söz edeceksek geri kalan, 8,5 milyon özürlü yurttaşın dışında kalanların tamamının eğitimi meselesidir, bilinçlendirilmesi meselesidir öncelikle. Bizce her toplumsal sorun bu açıdan bakılarak ele alınmak durumundadır. Eğer zaten geri kalanlar, kendini bir özürlü yurttaşın yerine koyacak bilince ulaşmamış olan bizler, kendini şanslı hisseden bizler bu konuda bilinçli olsak, yeterli bir duyarlılık olsa bir toplumda özürlü sorunu diye bir sorun olmaz. Her birimiz birer potansiyel özürlü yurttaş olarak, potansiyel özürlü olarak gün içerisinde herhangi bir saatte, herhangi bir şekilde o gruba, ötekileştirilmiş o 8,5 milyon gruba dâhil olabileceğimizin bilinciyle hareket edebilsek Türkiye’de özürlü problemi diye bir şey olmaz.

Şimdi, konuşmamın başında da ifade ettim, bütün grupların rahatlıkla üzerinde uzlaşabileceği, anlaşabileceği bir konuyu konuşuyoruz, Hükûmet de dâhil. Sayın Bakanın bu konudaki yaklaşımını, kişiliğini de biliyoruz; son derece iyi niyetlidir, yaklaşımı da son derece çağdaştır, ama buna rağmen özürlü sorunu Türkiye'nin temel bir sorunu olarak devam ediyor, çözülmüyor. İşte bu da hem devletteki hem toplumdaki bakış açısından, zihniyetten kaynaklıdır. Bu nedenle, eğitim denince öncelikle kendi eğitimimizden başlayacağız. Millî eğitim sistemi öncelikle özürlü yurttaşlara yönelik eğitimi planlarken, aynı zamanda, geri kalan, özürlü olmayan çocukların da özürlülük konusunda bilinçlendirilmesi, eğitilmesi ve özürlü yurttaşların yaşamlarının kolaylaştırılabilmesi açısından tüm yurttaşların bu bilinç düzeyine ulaşması konusunda bir planlama yapmak durumundadır.

Şimdi, millî eğitim planlaması genelde şöyle yapılır: Önce özürlü olmayan, geri kalan bütün yurttaşlar için bir planlama çıkarılır, daha sonra eklektik olarak özürlüler için ekleme planlar yapılır. Yani başından itibaren, planlama yapılırken, örneğin bir eğitim sisteminde -sadece eğitim sistemi için değil, aslında bütün alanlar için geçerlidir ama- önce hiçbir şey yokmuş, toplumun bütün kesimleri eşitmiş gibi davranılır, önce plan böyle çıkarılır, arkasından, eklektik bir şekilde, özürlülerle ilgili, toplumun geri kalan dezavantajlı gruplarıyla ilgili eklektik bir yaklaşım sergilenir.

Özürlü yurttaşlarla ilgili sorunlar, çözüm önerileri bilinmeyen bir durum da değil. Yani Türkiye'nin aslında en örgütlü kesiminden söz ediyoruz. Kendi içinde en örgütlü, sesini duyurma gayreti içerisinde olan, kendi sorunlarını kendileri tartışmış, bilince çıkarmış, çözüm önerileri üretmiş, Hükûmete defalarca bu konuda çözüm önerileri sunmuş bir gruptan söz ediyoruz, dezavantajlı büyük bir gruptan söz ediyoruz. O nedenle özürlülerin sorunları şunlardı, çözümleri bunlardı; hani bunları tartışmak yerine… Tartışmışlar, yapmışlar, konferanslar yapmışlar, toplantılar yapmışlar, belgeleri çıkarmışlar, yayınlamışlar. Biz onlardan daha mı iyi  bileceğiz? En azından bu konuda, bu konuda saygı duyulmalıdır yani özürlü örgütlerinin, engelli derneklerinin, federasyonların bu konudaki yaklaşımları bizim temel perspektifimiz olmak durumundadır. Burada çıkıp onlar adına söz söylerken onların kendi çıkardığı sonuçlar üzerinden ancak söz söyleme hakkına sahip olabilmeliyiz. Zaten önceki konuşmacı arkadaşlar da biraz oralara atıfta bulunarak konuyu gündeme taşıma gayreti içerisinde oldular. Ben de yine Sayın Tekin Bingöl’ün değindiği önemli bir konuyu burada belirtmeden geçmeyeceğim.

Şimdi sivil toplum örgütlerinin öneminden söz ediyoruz; ayrıca engellilerle ilgili federasyon ve konfederasyonların uluslararası sözleşmeler gereğince de Hükûmetin yapacağı çalışmalarda mutlaka yer alması gerekiyor, görüşlerinin alınması gerekiyor. O bileşen içerisinde bir aktördür, zorunlu bir aktördür yani Hükûmet istese istemese olmak zorunda ama maalesef işte, yakın zamanda yapılmış olan bir toplantıda Engelliler Konfederasyonunun Başkanı oradaki söz hakkı gasbedildiği için tepkisini gösteriyor ve o tepki gösterildiği için yaka paça ağzı kapatılarak yaklaşık bir saat boyunca da salonun arka tarafında özgürlüğünden mahrum bırakılarak engellenmek isteniyor.

Şimdi, orada şu soru doğru sorulmalıdır: Orada hangisi engelli? Yani orada konfederasyon Başkanı mı engelli, onu engelleyenler mi engelli? Engellilerin bu konuda güzel bir sözü vardır: “Engel sizsiniz.” o “engel sizsiniz.” Dolayısıyla öncelikle Hükûmetin kendisine bakması lazım. Yani böylesi önemli bir konfederasyonun başkanı bile… Orada, hadi diyelim ki münferit bir olaydı, bir güvenlik görevlisinin saygısız bir yaklaşımıydı, şu güne kadar Başbakanın veya Sayın Bakanın bu konuda bir açıklaması olmadı. Ziyaret edilebilir, özür dilenebilir, şu kürsüden en azından özür dilenebilir; yapılmak zorundadır bu. Yani orada söz hakkı gasbedilmiş Federasyon Başkanı, söz hakkı gasbedilmekle kalınmıyor; yaka paça korumalar tarafından dışarı atılıyor. Gün ne gün? Engellilerle ilgili önemli bir toplantı yapılıyor ve o toplantıda Engelliler Federasyon Başkanı dışarı atılıyor. Olacak iş değil. Yani yine başa dönüyorum, bu bir zihniyet meselesidir. Biz kendi zihinlerimizde bu sorunu çözdüğümüz oranda özürlüler meselesi de kadın haklarına bakış açısı da yaşlılara, çocuklara bakış açısı da bu şekilde ancak düzelebilir. Elbette ki kadın hakları çok özel, çok özgün bir alan fakat dezavantajlı grup olması ve toplumun bakış açısının bu şekilde olması vesilesiyle bu grupta ifade ediyor ve anıyorum.

Engelliler federasyonlarının yine yapmış olduğu çalışmalardaki somut talepleri bizce bağlayıcı olmalıdır. Hem istihdamla ilgili hem eğitimle ilgili hem kentsel yaşam alanları, çevre koşullarıyla ilgili son derece somut belirlenmiş sorunları, talepleri vardır. Eğer Hükûmet bu konuda gerçekten samimi bir çalışma yürütmek istiyorsa referans noktası budur. Küçümsenmeyecek çalışmalar yapılmıştır, bunun farkındayız ama bu bilinç artırma faaliyetlerinin, bilinç artırma çalışmalarının özellikle bu Sayın Bakan döneminde artması gerektiğini düşünüyoruz. Sayın Bakanın bu konularda daha hassas olacağına inanıyor ve hani “Kapımız engellilere açıktır.” düşüncesinden artık çıkıp engellilerin kapılarına gitmek gerekiyor. Kapımız engellilere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – “Kapımız herkese açıktır.” düşüncesi ağır bir bürokrasi kokusu veriyor. Engelli dernekleri ziyaret edilmelidir, derneklerin hâli yerinde görülmelidir. Bir engelli, bir sakat derneğinin bile bir binanın beşinci katında, asansörsüz bir binanın beşinci katında faaliyet yürütmek zorunda kaldığını gözleriyle görmelidir Sayın Bakan, onları ziyaret edebilmelidir. Ancak bu şekilde sorunlar karşılıklı yüz yüze tartışılarak, yerinde görülerek anlaşılabilir. Yine de bu gün vesilesiyle bu konunun gündeme getirilmiş olması önemlidir. Sayın Bakanın da Mecliste bir konuşma yaparak bizlere de düşüncelerimizi açıklama fırsatı sunmuş olması önemlidir. Kendisine de bu vesileyle teşekkür ediyor, bir kez daha bütün yurttaşlarımızın, başta özürlü yurttaşlarımız olmak üzere bütün yurttaşlarımızın bu gününü, sorunsuz bir güne evrilmesi vesilesiyle kutluyor, teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Demirtaş, teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NÜKHET HOTAR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü sebebiyle grubum adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1992 yılında Birleşmiş Milletlerin aldığı bir kararla, her yıl “3 Aralık” dünyada ve ülkemizde çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Bu gün, insanların yaşamları boyunca bir hastalık ya da bir kaza sonucu kendilerinin de engelli olabileceği gerçeğini hatırlatma günüdür. Bu gün bizim için çok anlamlıdır. Çünkü 2002 yılında Türkiye İstatistik Kurumu ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan bir araştırmada, sonuçlara göre ülkemizde yaklaşık 8,4 milyon özürlü vatandaş vardır ve bunların toplam nüfusa oranı da yüzde 12,29’dur. Yine bu oran içinde özürlü vatandaşlarımızın yüzde 9,7’si süreğen hastalığı olanlar, yüzde 1,25’i ortopedik, yüzde 0,48’i zihinsel, yüzde 0,38’i dil ve konuşma, yüzde 37’si işitme, yüzde 0,6’sı ise görme özürlü bireydir. Araştırmaya göre özürlülerin yüzde 21’i okuryazar değildir. Özürlülerimizin yalnızca yüzde 17,7’si mesleki eğitimden faydalanabilmektedir.

Yaşlılıkla birlikte özür oranı ve var olan özrün derecesi de artmaktadır. Yaşlı nüfus oranının en fazla olduğu Avrupa Kıtası’nda 2000 yılında yüzde 20 olan altmış yaş üzeri nüfusun 2050 yılında yüzde 37’ye çıkacağı hesaplanmıştır. Bu durum, gelecekte özürlülük oranının da artacağı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.

Ülkemizde diğer sosyal alanlarla birlikte özürlülük alanında da son zamanlarda önemli politikalar oluşturulmuş ve bu politikalar doğrultusunda yasal düzenlemelere gidilmiştir. Sayın Bakanımızın ve konuşmacılarımızın da işaret ettiği gibi, 5378 sayılı Özürlüler Kanunu’muz 7 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanundaki temel anlayış, yardım temelli bir anlayıştan hak temelli bir anlayışa geçişin izlerini görmektir.

Özürlü hakları ve özürlülere devlet tarafından tanınmış olan çeşitli gelişmelere ilaveten, ben AK PARTİ olarak partimizin yaptığı bir çalışmadan da kısaca bahsetmek istiyorum çünkü siyasi partiler tarihi içine baktığımızda bu tür bir uygulamanın sadece partimizde yer almış olduğunu da görüyoruz, bu da şu: Bir sorun alanı olarak nicelik olarak tanımlamadan kendisiyle ilgili çözümün mümkün olmayacağı düşünüldüğünde, ülkemizde özürlülere yönelik yaklaşımların yakın tarihte nasıl seyrettiği hakkında ciddi bir kanaat oluşmuştur. Bu kanaate göre baktığımızda da 2002 yılına gelinceye kadar, bazı belediyelerin yaklaşımları hariç, özürlülerimize yönelik ciddi bir kurumsal hizmet ve kurumsal bir düzenleme olmadığını izleyebiliyoruz. Biz AK PARTİ olarak Sosyal İşler Başkanlığımıza bağlı ve tüm Türkiye genelinde örgütlenmesini tamamlamış olan özürlüler koordinasyon merkezlerimizi oluşturduk. Özürlüler koordinasyon merkezlerimiz Genel Merkezimizin paralelinde tüm illerimizde ve tüm ilçelerimizde teşkilatlanmasını tamamlamış durumda ve âdeta birer sivil toplum kuruluşu şeklinde hizmetine devam eder durumda.

Sayın konuşmacılarımızın bir kısmının üzerinde durduğu “Sivil toplum kuruluşlarıyla çok yakın görüşülmüyor.” şeklindeki yaklaşımlara bizim cevabımız, özellikle bu koordinasyon merkezlerimizin zaten sürekli bu kuruluşlarla birlikte çalıştığı, onların görüşlerini aldığı ve bu yapılan hukuki düzenlemelerin temelinde de hep bu çalışmaların olduğu şeklindedir. Yani kanuni ve hukuki düzenlemelerin mutfak çalışması bu koordinasyon merkezlerimizde ve birimimizde olmuş ve Bakanlığımızda icra hâline dönüşmüştür. Tabii ki çok yeni, 2005 yılı, Türkiye Cumhuriyeti tarihini göz önüne alırsak çok yeni bir uygulama. Tabii ki eksikleri olacak ama 2005’ten önce hiç olmadığını düşünürsek bugün geldiğimiz süreçteki başarıyı herhâlde olumlu olarak değerlendirmek her insaf sahibinin yapacağı bir sonuç olacaktır.

Yine, sayın konuşmacılar birkaçına değindi ama değinilmediklerden birkaç örnek vermek istiyorum: Bu Kanun’la ve bizim İktidarımızda, bugüne kadar hiç önceliği olmamış, öncelenmemiş engellilerimize karşı neler yapılmış acaba? Hatta minik bir örnekle de bu konuşmayı süslemek istiyorum, o da şu: Hepinizin başına gelmiş olabilir, özellikle yurt dışından gelen misafirlerimiz ülkemizi gezdikleri  zaman “Bu ülkede engellilerin oranı herhâlde çok düşük çünkü sokaklarda, iş yerlerinde, eğitim kurumlarında hiç göremiyoruz.” demişlerdir. İşte, oranın düşük olduğu için değil, engellilerimizin okullarda, sokaklarda, iş yerlerinde çalışma şanslarının olmadığı içindi bu. İşte, biz onun için eğitim dedik, onun için okuluna gidemeyeni taşıyalım dedik, okulda eğitim alamayana evde eğitim verelim dedik, dolayısıyla, bakım ücreti getirdik yani onlarca sayacağımız uygulama var.

Şimdi, bunların hiçbiri yokmuş gibi davranıp da hâlâ bazı konularda takılıp kalmak da çok doğru değil, pek hakla, hukukla da bağdaşıyor değil diye düşünüyorum.

Size birkaç tane örnek daha vermek istiyorum konuşulanlara paralel olarak: İlk defa bizim dönemimizde -ki ne mutlu- 2002 tarihinde özürlü vatandaşlarımıza devlet tarafından ödenen aylık 24 lira iken sadece, bugün 284 lira 48 kuruşa çıkmış bulunuyor. Bu özürlü aylığı, yaşlılıkla, yardımcı bakımla birlikte ele alındığında, bir engellimizin aylık bin küsur liraya varan bir gelir elde etme imkânı oluşmuş durumda.

Yine, on sekiz yaşın altındaki özürlü çocuklarımız da bu ekonomik şartları iyileştirmeye dönük düzenlemelerden ilk kez yararlanmış ve kendilerine özürlü aylığı bağlanmıştır.

Yine, özel eğitim kurumlarına giden öğrencilerimiz ücretsiz servislerle taşınmaktadır. Doğru, tabii ki eğitim çok önemli, herkes için olduğu kadar engelli vatandaşlarımız için de; işte, onların servislerle ücretsiz olarak taşınması onlara ciddi bir katkıdır.

Yine, bakıma muhtaç özürlü çocuğu bulunan kadınlarımıza beş yıla kadar erken emeklilik hakkı getirilmiştir.

BAĞ-KUR’lu ve Emekli Sandığı mensupları için motorlu malul arabası alabilme imkânı getirilmiştir.

Yine, kademeli olarak özür derecesine göre emekli olabilme hakkı getirilmiştir.

Özürlü vatandaşlarımıza, resmî sağlık kurumlarından sevk almadan doğrudan özel muayenehanelerde diş tedavilerini yaptırma imkânı getirilmiştir.

Özürlü üniversite öğrencilerine araç-gereç temini yapılmakta, özel ders materyalleri hazırlanmakta, özürlülere uygun eğitim, araştırma ve barınma ortamlarının hazırlanması sağlanmaktadır.

Yine, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na yapılan ekle, yayımlanan eserlerin özürlülerin kullanımına uygun bir kopyası yoksa, eserin bu kişilerin erişimine uygun bir versiyonunun telifsiz olarak hazırlanması hüküm altına alınmıştır.

Yine, bildiğiniz gibi Özürlüler Kanunu’muzun ek maddesiyle, yedi yıl içinde, yani 2012’ye kadar tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla, belediyelerin, tüm çevreyi özürlülerin kullanabileceği hâle getirmesi şartı getirilmiştir.

Yine, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’yla, isteğe bağlı erken emeklilik uygulaması bütün sigortalılar için standart hâle getirilmiştir.

Özel rehabilitasyon merkezlerine devam eden öğrenci sayısı 2002’de -bununla mukayese etmek zorundayız çünkü biz 2002’de iktidara geldik- 16 bin iken, bu sayı kasım ayı itibarıyla 214 bine yükselmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığımızın yayımladığı genelgeyle her ilde bir OÇEM, yani Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi açılmıştır. Eğitim, uygulama ve iş okuluna devam eden öğrencilere de ücretsiz kitap dağıtımına başlanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

NÜKHET HOTAR (Devamla) – Evde eğitim sisteminden yararlanan öğrenci sayısı şu anda yaklaşık bindir.

Görme engelli öğrencilere 22.500’e yakın kabartmalı ders kitabı dağıtılmıştır.

Bilim ve sanat merkezlerindeki öğrenci sayısı artırılmıştır.

Kaynaşmalı eğitimden yararlanan öğrenci sayısı 60 bindir ve bu sayı artmaya devam etmektedir.

Zamandan dolayı, yaptıklarımızın çok azını bile buraya sığdırmak çok mümkün değil.

Son olarak, Sayın Bakanımız da bahsetti, doğrudur, kamuda özürlü çalıştırma konusunda bir zorunluluk olmasına rağmen ciddi bir boşluk vardı. Bu boşluk da Plan ve Bütçe Komisyonumuzda Sayın Başbakanımızın talimatıyla bir önergeyle ciddi oranda doldurulacak 2010 yılından itibaren. Bu da ciddi olarak atılmış güzel bir adım diye düşünüyorum.

Engelli vatandaşlarımızın meslek edinip üretken hâle getirilmesi, sağlık, eğitim, ulaşım ve rehabilitasyon başta olmak üzere tüm ihtiyaçlarının karşılanması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hotar, teşekkür cümlenizi alayım.

Buyurun efendim.

NÜKHET HOTAR (Devamla) - … kendi kendilerine yetebilen bireyler hâline gelebilmelerini ve toplumsal hayata katılımlarını sağlamak devletimizin ve hepimizin görevidir.

Bu gün dolayısıyla, herkesi özürlü vatandaşlarımıza sahip çıkmaya çağırıyor, özürlülerimize aileleriyle birlikte sağlıklı, mutlu ve engelsiz bir yaşam diliyorum, sizleri de saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hotar.

Son konuşmacı Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü dolayısıyla Hükûmetin gündem dışı yaptığı konuşma nedeniyle, İç Tüzük’ün verdiği bir olanak nedeniyle şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, evvela, Meclis yönetiminin özürlü olmaması lazım. Maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi o kadar laçka bir yönetim gösteriyor ki, bakın, burada beş dakika ara verdik, kırk beş dakika sonra açıldı. Arkasından on dakika daha ara verildi; elli beş dakika.

Şimdi, Mehmet Ali Şahin 50 tane AKP milletvekilini çağırıp da bilmem Moskova’da gönül eğlendireceğine, evvela, şu Meclisin yönetimiyle ciddi bir ilgilensinler.

Arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye’nin Kâbe’sidir, en ciddi kurumudur. Bu kurum çok ciddiyetle yönetilmelidir, dakikalara riayet edilmelidir. Ben kırk beş dakika keyfî bu Meclisi… Eğer bugün bu olay yapılıyorsa, bu önceden biliniyordu. Bu arkadaşımızın gelip de burada bu konuşmayı engelli vatandaşlara aksettirmesi konusu biliniyordu. Niye bunun önceden tedbiri alınmıyor? Yani maalesef, AKP İktidarı zamanında devletin en kutsal kurumları, en saygıdeğer kurumları laçkalaştırıldı. Onun için, gerçekten, hakikaten insan üzülüyor bunları söylemekten.

Yerimizden söz istiyoruz, Meclis Başkan Vekili lütfedip de yahu “Evet” veya “Hayır” de kardeşim ya! Ağzın açılmaktan niye bu kadar yoruluyor? Böyle bir şey olmaz yani.

Şimdi, değerli milletvekilleri, özürlülük konusu, hakikaten insan yaşamında elinde olmayan, hayatta doğarak da var olan veya hayatının yaşantısı içinde var olan bir trafik kazasıyla veya çeşitli kazalarıda her insan için mukadder olan bir sonuç.

Özürlü vatandaşlarımızın yaşamlarını kolaylaştırmak, onların hayatını en iyi şekilde yaşamasını kolaylaştırmak her devletin sosyal bir görevidir.

Elbette ki, AKP iktidara gelince, 2005 yılında bu kanunu çıkarması gerçekten güzel bir icraattır. Özürlülere getirilen kolaylıklar Türkiye’de birçok insanımızın hayatını, yaşamını kolaylaştırmıştır.

Burada, belediyelere büyük görevler düşmektedir. İmar planları yapılırken özellikle sokaklarda, caddelerde, parklarda, özürlülerin oraya rahat girip çıkmasını sağlayacak düzenlemeler yapılması lazım. Biliyorsunuz bizim memleketimizde en büyük özürlülük akraba evliliğinden kaynaklanmaktadır. Yani -çevrenizde gördüğünüz zaman- akraba evliliğinden kaynaklanan, aynı ailede bir bakıyorsunuz 3-4 tane özürlü insan meydana geliyor. Bence buna bir çare bulmak lazım. Evvela, akraba evliliğini bence yasaklamak lazım yasayla çünkü bu, toplumun çok ciddi bir sorunu olarak görülen, meydana gelen bir gerçektir.

Yine, bana göre, bir özürlüler bakanlığı kurmak lazım. Yani bugün, nüfusun, ülke yaşamının aşağı yukarı yüzde 12 veya 13’ü civarında olan özürlü sayısı, aile efradıyla beraber bu yüzde 30’lara şey ediyorsa bence, ayrı bir özürlüler bakanlığı kurulursa ve mesela bu insanlarımız orada özellikle çalışma imkânlarını bulursa, herkes, her meslek sahibi, her hastalık sahibi veya her birimdeki insanlar sorunları en iyi kendileri bilir, sorunları en iyi kendisi çözer. Mesela bugün, bakın, bir özürlü arkadaşımız var galiba Mecliste ama çıkıp da konuşabilirdi burada yani en azından, bir özürlüler gününde, bir özürlü milletvekilimiz varsa, o kendi sorunlarını en iyi şekilde burada dile getirecek arkadaşımız olabilirdi. Yani, o bakımdan bunlar bana göre düşünülmesi gereken konulardır.

Bana göre, bu özürlülere sınır getirme meselesi de yanlış. Yani, düşünebiliyor musunuz, aynı özürlü niteliğe sahip bulunan, işte, kolu olmayan veya çeşitli, ayakları olmayan kişiler… Gerçi son zamanlarda bir küçük maaş bağlanıyor ama bu insanlara hayatı kolaylaştıracak, mesela bir kamu hizmetinde çalıştırarak emeğiyle onun yaşamını kazanması bence ona daha onurlu bir zevk verir; yoksa, hazır para vermek… Elbette ki yani son çaresizliktir ama bence özürlü vatandaşlarımızın büyük bir kısmı çok zekidir, çok kabiliyetlidir ve bu insanların o zekâlarını, o kabiliyetlerini belli meslek dallarında ortaya koyacak imkânlar tanımak lazımdır, onlara özel eğitimler vermek lazımdır. Özürlüye kendi özürlü durumu sıkıntı yaratmayacak şekilde, yaşamında sıkıntı yaratmayacak şekilde bir eğitim verilmesi lazımdır. Bunlar, bunların hayatlarını daha kolaylaştıracak ve kamu hizmetine alınmada da bu sınırlamayı bence kaldırmak lazımdır.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Aslında devletin o kadar çok çarçur edilen kaynakları var ki yani siz 50 bin tane özürlüye ayda 500 milyon verseniz bu fazla bir şey ifade etmez. Çünkü bu ekonomiye katkıya gidiyor. O alışveriş yapıyor, işte… Bu, dolayısıyla ekonomiye de bir canlılık getiriyor. Ama, önemli olan, bir ülkedeki kaynakların birtakım holdingler tarafından, birtakım güç odakları tarafından alınıp da yurt dışına transfer edilip de yurt dışına kaçırılmamasıdır, yoksa ülke içinde kalan ekonomik kaynaklar ekonomiye fayda sağlar, ekonominin canlanmasına fayda sağlar.

Ben Dünya Özürlüler Günü’nde bütün özürlülerin hayatlarını sağlıklı, huzurlu ve rahat yaşamalarını diliyorum, kendilerine saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

Sayın Erdem, buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Ben de 3 Aralığın önemine binaen engelli kardeşlerimizin bir gün de olsa bu anıldıkları günde ama her gün anılmaları gerektiğini bilerek kutluyorum. Engellerini kaldırmak için AK PARTİ İktidarı olarak yaptığımız güzel hizmetlerin yine devam edeceğini de bir milletvekili olarak Hükûmetimin yaptıklarından rahatlıkla söylüyorum.

2005 yılına kadar hükûmet politikası olan engelliler sorunları 2005 Temmuzundan sonra devlet politikası olmuştur. Bu çok önemlidir. Bu, AK PARTİ’nin hükûmeti döneminde atılmış bir adımdır. Bu sayede engellilerimiz sahipsiz, kimsesiz kalmamışlar, birçok sorunları da çözülme noktasına gelmiştir. Alan zordur, çok sorunu vardır ama 2002 Kasımından bugüne yapılanlara, eğitimde, istihdamda, sosyal hayatta, birçok konuda yapılanlara baktığımızda hayal bile edilemeyecek şeylerdir.

Başbakanımızın ne kadar duyarlı olduğunu biliyoruz. En son katıldığı Özürlüler Şûrasında, istihdama dönük son kararıyla da ciddi bir sorun çözülüyor

BAŞKAN – Sayın Erdem, toparlarsanız efendim.

ORHAN ERDEM (Konya) – Şahit olduğum bir konuya da değinerek bitirmek istiyorum. 

AK PARTİ, engellilere dönük tüm dernek, federasyon, konfederasyonlarla görüşme hâlindedir. Bahsedilen Engelliler Konfederasyonuna da Değerli Başkanımız Nükhet Hanım’la birlikte ziyarete gitmişizdir. Kendileri her yıl Başbakanımızla, Cumhurbaşkanımızla, bakanımızla çıkmıştır; o gün programın sıkışık olmasından dolayı hem Sakatlar Konfederasyonu Başkanı hem Engelliler Konfederasyonu Başkanı konuşamamıştır. Ama bu, konuşturulamıyor, konuşamamışlar anlamına gelmez, her yerde konularını ifade etmektedirler. Önümüzdeki günlerde bizle de tekrar görüşecektir.

Ben, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Hükûmetimizin, vekillerimizin bu konudaki duyarlılığını bu dostlarımıza tekrar buradan belirtmek istiyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN –Teşekkür ederim.

Sayın Durmuş…

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bu 3 Aralık Özürlüler Günü vesilesiyle, duyu ve uzuv noksanlığı olan vatandaşlarımızın birçok beklentisi var ama iki tanesini Sayın Bakan buradayken ifade etmek istiyorum.

Genetik geçişli özür ve noksanın kendi çocuklarında ortaya çıkmaması için tüp bebek yardımıyla çocuk sahibi olmak istiyorlar. Bu konuda Hükûmetin desteğini bekliyoruz.

İkincisi de, kimseye, muhannete muhtaç olmamak için bir işe sahip olmak istiyorlar. Özel sektör bu kapıyı kapattı; geçen 5510 sayılı Yasa sırasında kamuda bu kontenjanlar artırıldı deniyor ama bu konuda biz şirketlerimizi, kurumlarımızı özelleştirdiğimiz için kamunun oranı giderek düştü. Dolayısıyla, iş kapasitesi fazla yaratılamıyor, var olan kadrolar da bir türlü tahsis edilemiyor.

Bu ikisini belirttikten sonra, Sayın Bakana ifade etmek istiyorum: Kırıkkale’de Özürlüler Derneğine belediyenin altında bir yer tahsis edilmişti 2001 yılında ve açılışı da bize nasip olmuştu. Şimdi oradan bu özürlüler çıkarıldılar, belediye zabıtasının müsadere ettiği seyyar satıcı arabaları konuyor.

İkincisi de, Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesinde bir çiçekçi dükkânı bunlara tahsis edilmişti. Vergilerini veriyorlar, kiralarını veriyorlar ama şimdi o da ellerinden alındı.

Sayın Bakandan istirham ediyorum, bir engelli derneğinin dernek binasının kapatılması ve dernek faaliyetlerini sürdürmek için kendilerine, kirası alınmak kaydıyla, vergilerini ödemek kaydıyla tahsis edilen dükkânların yeniden tahsisini sağlamalarını diliyorum.

Bu vesileyle özürlülerin, inşallah, hükûmet ve yönetim biçimlerine bağlı olmaksızın bir devlet politikasıyla düzenli korunması gerektiğini ifade etmek istiyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.

Sayın Bulut, buyurun efendim.

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Efendim, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü dolayısıyla tüm özürlü kardeşlerime sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Özürlülerin birçok sorunlarının var olduğunu ve bunların çözüm beklediğini bilmekteyiz, ancak artan taleplerin bir türlü yerine getirilmemesi, verilen hakların kendilerine verilmemesi bu kitle üzerinde büyük bir olumsuz etki yaratmaktadır.

Kamuda özürlüler için tahsis edilen kadrolara, birçoğu boş bulunduğu hâlde atama yapılmamaktadır. Bu yapılacak olan atamaların şekli, kıstası belirlenmemektedir.

Sadece kamuya yetmez, Sayın Bakan, özel sektörün de özürlü istihdamı konusunda bir gayretin içerisine girmesi için bir yaptırımın mutlaka yapılması gerekmektedir.

Bu vesileyle özürlülerin ve ailelerinin daha mutlu, daha sağlıklı, daha refah içerisinde hayatlarını sürdürmeleri ümit ve temennisiyle hepsine sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Özürlü vatandaşlarımızın beyin gücünden ve beden gücünden en iyi şekilde faydalanacağımız günlerin gelmesi dileğiyle ben de özürlü vatandaşlarımızın gününü kutluyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

Şimdi okutacağım Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’ne eklenecektir.

Buyurun.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, hasta tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/480) (*)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yaşam hakları devletin güvencesi altında olan hasta tutuklu ve hükümlülerin karşı karşıya bulunduğu sağlık sorunlarının araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Ahmet Türk

(Mardin)

2) Emine Ayna

(Mardin)

3) Fatma Kurtulan

(Van)

4) Selahattin Demirtaş

(Diyarbakır)

5) Sırrı Sakık

(Muş)

6) Ayla Akat Ata

(Batman)

7) Bengi Yıldız

(Batman)

8) M. Nezir Karabaş

(Bitlis)

9) Akın Birdal

(Diyarbakır)

10) Aysel Tuğluk

(Diyarbakır)

11) Gültan Kışanak

(Diyarbakır)

12) Hamit Geylani

(Hakkâri)

13) Pervin Buldan

(Iğdır)

14) Sebahat Tuncel

(İstanbul)

15) Nuri Yaman

(Muş)

16) Osman Özçelik

(Siirt)

17) İbrahim Binici

(Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır

(Şırnak)

19) Hasip Kaplan

(Şırnak)

20) Şerafettin Halis

(Tunceli)

21) Özdal Üçer

(Van)

                                  

(*) (10/480) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.

Gerekçe Özet

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile başlayan ve zamanla başka uluslararası sözleşmelerin oluşturulmasıyla devam eden süreçte, temel insan hakkı olan yaşam hakkı ile birlikte bireylerin vücut dokunulmazlığı ve sağlıklı yaşama hakkı da koruma altına alınmıştır. Bu çerçevede uluslararası belgeler, tutuklu ve hükümlülerin haklarına ilişkin olarak da oldukça gelişmiş standartlar ortaya koymuştur. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin korunması, haklarının kullanımının sağlanması ve tutulma yerlerinin koşullarının iyileştirilmesi için birtakım standartlar belirlenmiştir. Cezaevinde sağlanan tıbbi bakım hizmetinin, cezaevi dışındaki olanaklarla eşit olması gerektiği düşüncesinden hareketle, özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin, her zaman bir doktora erişim haklarının bulunması gerektiği ve bu hakkın gereksiz gecikme olmadan karşılanacak şekilde düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Durumu özel bir tedaviyi gerektiren kişilerin ise, uzman kurumlara veya sivil hastanelere sevk edilmeleri gerektiği belirtilirken, hastane hizmetlerinin kurum içinde verilmesi halinde, bu kurumların araçları, donanımları ve ilaç stoklarının hasta mahpusların tıbbi bakım ve tedavilerini karşılayabilecek uygunlukta olması ve buralarda bu işe uygun eğitim görmüş görevlilerin bulunması gerektiği belirtilmiştir.

Tutuklu ve hükümlülerin sağlık haklarına ilişkin kendi mevzuatımızdaki mevcut düzenlemelere son olarak, 30.04.2009 tarihinde Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı arasında imzalanan Ceza İnfaz Kurumlarındaki Sağlık Hizmetlerinin Düzenlenmesi Hakkında Protokol eklenmiştir. Bu protokol ile ceza infaz kurumlarındaki sağlık hizmetlerinin, Birleşmiş Milletler Minimum Standartlarında yürütülmesi öngörülmektedir. İmzalanan protokol ile mevcudu 5.000'i aşan kampüslerde ceza infaz kurumu semt polikliniği açılabilir, sağlık hizmeti ise, günün 24 saatinde kesintisiz olarak verilir. Yine mevcudu 1.000 ve üzerinde bulunan her kuruma aile hekimliği pozisyonu ihdas edilerek sağlık hizmeti sunulur, denilmektedir.

Gerek uluslararası insan hakları hukukunda gerekse de kendi mevzuatımızda tutuklu ve hükümlülerin haklarına ilişkin birtakım düzenlemeler olmasına karşın, bu hakların kullanımı yetkililer aracılığı ile mümkün olabilmektedir. Hakların kullanımının bir başkasının elinde olması, bu hakların keyfi bir biçimde kısıtlanmasına da yol açabilmektedir. Ancak burada unutulmaması gereken alıkonulan kişilerin, vücut sağlığı ve beden bütünlüğünden sorumlu olan devletin, bu hakların kullanılabilmesini sağlamakla da yükümlü olduğudur. Sağlık hakkı gibi temel bir hakkın kullanımında devletin yükümlülüğü, dışarıdaki yurttaşa göre daha fazla bulunmaktadır.

Konuyla ilgili olarak 18.05.2009 tarihinde Adalet Bakanlığına, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarına ilişkin yazılı olarak sorulan soru önergesine verilen cevapta; ceza infaz kurumlarında sağlık sorunları hayati tehlike doğuracak nitelikte olan ve acil tedavi edilmesi gereken kişilerin net bir sayısının verilemediği, bu şekilde rahatsızlıkları olan tutuklu ve hükümlülerin tedavileri ile ilgili yapılması gereken işlemlerin tamamen tıbbi gerekliliklere ve mevzuata uygun olarak sürdürüldüğü belirtilen yazının devamında 2007-2008 yıllarında yeterli sağlık hizmeti alamadıkları için yaşamını yitirmiş hükümlü veya tutuklunun bulunmadığı, yatalak vaziyette ve kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda olan kişi sayısı ise 14 olarak verilmiştir.

Ancak insan hakları alanında çalışma yürüten kurumlara yapılan başvuruların ortaya koyduğu, hak ve özgürlüklerini kullanma konusunda eşitsiz olan bu kesimin yeterli ve eşit sağlık hizmeti alamadığıdır. Bireylerin sağlıklı yaşama hakkından sorumlu olan idarenin, keyfi tutumları ve duyarsızlığı nedeniyle 2009 yılının başından itibaren Mustafa Elelçi, Gurbet Mete, Hasan Kert, Beşir Özer, Recep Çelik, İsmet Ablak ve Resul Güner adlı vatandaşlar yaşamlarını yitirmiştir. Yine Güler Zere, Halil Güneş, A. Samet Çelik, Erol Zavar, Yusuf Kaplan, Hayati Kaytan, Latif Badur, Hüseyin Balar gibi pek çok hasta tutuklu ve hükümlü de cezaevlerinde yaşam mücadelesi vermektedir.

2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 39 milletvekilinin, Bursa’da oynanan Türkiye - Ermenistan millî maçıyla ilgili bazı konuların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ermenistan-Türkiye millî maçı münasebetiyle gerekçede açıklanan ve kamu vicdanında ciddi soruların oluşmasına vesile olan konuların araştırılarak aydınlığa kavuşması için Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) İsmet Büyükataman

(Bursa)

2) Hamza Hamit Homriş

(Bursa)

3) Necati Özensoy

(Bursa)

4) Mehmet Şandır

(Mersin)

5) Münir Kutluata

(Sakarya)

6) Behiç Çelik

(Mersin)

7) Ahmet Kenan Tanrıkulu

(İzmir)

8) Erkan Akçay

(Manisa)

9) Zeki Ertugay

(Erzurum)

10) Beytullah Asil

(Eskişehir)

11) Yılmaz Tankut

(Adana)

12) Kamil Erdal Sipahi

(İzmir)

13)  Emin Haluk Ayhan

(Denizli)

14) Mustafa Enöz

(Manisa)

15) Hasan Özdemir

(Gaziantep)

16) Ertuğrul Kumcuoğlu

(Aydın)

17) Gürcan Dağdaş

(Kars)

18) Kürşat Atılgan

(Adana)

19) Bekir Aksoy

(Ankara)

20) Hüseyin Yıldız

(Antalya)

21) Hakan Coşkun

(Osmaniye)

22) Recai Yıldırım

(Adana)

23) Ahmet Bukan

(Çankırı)

24) Akif Akkuş

(Mersin)

25) Atila Kaya

(İstanbul)

26) Abdülkadir Akcan

(Afyonkarahisar)

27) İzzettin Yılmaz

(Hatay)

28) Ahmet Duran Bulut

(Balıkesir)

29) Muharrem Varlı

(Adana)

30) Mehmet Günal

(Antalya)

31) Mümin İnan

(Niğde)

32) Murat Özkan

(Giresun)

33) Cemaleddin Uslu

(Edirne)

34) Recep Taner

(Aydın)

35) Kadir Ural

(Mersin)

36) Cumali Durmuş

(Kocaeli)

37) Hasan Çalış

(Karaman)

38) Süleyman Lâtif Yunusoğlu

(Trabzon)

39) Mustafa Kalaycı

(Konya)

40) Metin Ergun

(Muğla)

Gerekçe:

Kayseri’de yapılması planlanan Türkiye-Ermenistan milli maçı Kayseri halkından ve sivil toplum kuruluşlarından yükselen tepki nedeniyle Bursa'ya alınmıştır.

Spor müsabakaları devletler ve özellikle milletler arasında tatlı bir rekabet ve dostluğun oluşmasına katkı sağlayan organizasyonlardır ve zaten bu amaçla turnuvalar gerçekleştirilir. Türkiye-Ermenistan milli maçları öncesi yaşanan mesele ise bu spor müsabakasının sportif amaçları aşan bir boyutta siyasi meselelere alet edilmesinden kaynaklanmaktadır.

Ne yazık ki bu spor karşılaşması AKP hükümeti ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından siyasete alet edilmiştir. Her konuda "açılım" adı altında yürütülen siyaset sonucu Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül milli maç sebebiyle Türkiye ile diplomatik ilişkisi bulunmayan Ermenistan'a gitmiştir. Doğal olarak da rövanş maçı için Ermenistan Cumhurbaşkanı Türkiye'deki maça davet edilmiştir. Ancak toplumlar arası husumetin sona ermesine katkı sağlamak amacı gibi iyi niyetli bir düşünce ile yapıldığını varsaydığımız futbol diplomasisi ve bu davet Ermenistan Cumhurbaşkanınca hemen siyasi bir şantaja alet edilmiştir.

Ermenistan Cumhurbaşkanı maça ancak sınır kapısı açılırsa sınırdan geçerek geleceğini beyan etmiştir.

Esasında Türkiye ile Ermenistan sınırı İkinci Dünya Savaşı sonucu Sovyet Bloğu ile batı arasında çekilen "Demirperde" sonucu kapatılmıştı. SSCB dağıldıktan sonra Kars'ta bulunan Türkiye-Ermenistan sınır kapısından birkaç tren seferi dışında herhangi bir faaliyet olmamıştır. Ancak SSCB dağılmadan hemen önce Ermenistan ile Azerbaycan arasında başlayan Yukarı Karabağ'ın statüsü savaşında Rus destekli Ermeni ordusunca Uluslararası hukuk hiçe sayılarak Yukarı Karabağ ile onun dışında kalan birçok Azerbaycan toprağı işgal edilmiş ve yaklaşık bir milyon Azeri kardeşimiz yerlerinden yurtlarından sürgün edilmiştir. Savaş sırasında Ermeni ordusunca birçok katliam ve soykırım gerçekleştirilmiştir. Türkiye de bunun üzerine zaten fiilen çalışmayan Ermenistan-Türkiye sınır kapısını Karabağ meselesi uluslararası hukuk normları çerçevesinde çözülünceye kadar kapattığını açıklamıştır.

Şimdi ise AKP hükümeti ile Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Ermeni açılımı adı altında yürütülen diplomasi ile, bu gerekçeler yok farz edilerek bir takım dış güçlere bu sınır kapısının açılması sözü verildiği anlaşılmaktadır. Oysa Ermenistan tarafı Yukarı Karabağ meselesinde hiçbir geri adım atmayacağını, Türkiye ile yürütülen gayrı resmi diplomaside Karabağ meselesinin hiçbir suretle gündeme gelmeyeceğini beyan etmektedirler.

Bursa'da geçtiğimiz günlerde oynanan futbol müsabakasına gelecek olursak bu karşılaşma futboldan ziyade siyasi bir gösteriye dönüşmüştür. Maça günler kala Azerbaycan bayrağı krizi ise derinleşmiş farklı kararlar ortaya çıkmıştır. Valilik önce bayrak yasağı konduğunu, daha sonra bu yasağın kalktığını duyurmuş ardından FİFA kararı gerekçe gösterilerek maça 4 saat kala yeniden yasak konulmuştur.

Öte yandan statta Ermeni taraftarlar şeref tribünü altında 30 metrekare Ermenistan bayrağı ve Ermenice "Hrant'ın ülkesine hoş geldiniz" pankartını açmışlardır.

Maç biletlerinin kontrollü gruplara dağıtıldığı ve biletlerin karaborsa tabir edilen piyasada fahiş fiyatlarla satıldığı iddia edilmektedir.

Özellikle emniyet ve federasyon yetkililerince tribün liderleriyle toplantı yapıldığı bundan dolayı stat içerisinde kontrollü sloganlar attırıldığı, iddialar arasındadır.

FİFA kararından önce Bursa'da Azerbaycan bayrağı yasağı valilik tarafından bütün kamuoyuyla paylaşılmıştı. Bu nedenle salı gününe kadar ilan edilen yasağın gerekçesi neydi?

Stada sokulmayan Azerbaycan bayraklarının basına yansıdığı şekliyle sepetlere, selelere, çöp bidonlarına atılması kardeş ülke Azerbaycan'ı rencide etmiştir. Bir ülkenin bağımsızlık sembolü olan bayrağına yapılan bu rencide edici uygulama kasıtlı mı yapılmıştır?

Yukarıda açıklanan ve kamu vicdanında ciddi soruların oluşmasına vesile olan bu konuların araştırılarak aydınlığa kavuşması için bir Meclis Araştırması açılması gerekmektedir.

3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, Adıyaman Besni’de Antep fıstığı yetiştiriciliğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/482)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dünyanın en kaliteli olanının ülkemizde yetişmesi nedeniyle Antep Fıstığı ismiyle anılan fıstığımız, ekonomik olarak büyük öneme sahiptir. Yalnızca ekonomik değil, birçok açıdan yararı olan Antep Fıstığının 100 gramı vücudun günlük protein, vitamin, B1 ve fosfor ihtiyacının % 35'ini karşılayabilmektedir. Ayrıca; Antep Fıstığında kolesterol yoktur. Kandaki kolesterol seviyesini düşürür. Başka bir deyişle Antep Fıstığının sağlık açısından yararları da saymakla bitmeyecek kadar çoktur.

İsminden de anlaşılacağı gibi, Antep Fıstığının pazarı Gaziantep ilimizdir. Bununla birlikte tek üretim Gaziantep'te yapılmamaktadır. Adıyaman'ın Besni İlçesi, Antep Fıstığı üretiminde oldukça önemli bir yere sahiptir. Toplam üretimin yaklaşık % 30'u bu bölgemizden karşılanmaktadır. Fıstık, Besni'nin ekonomik olarak hareketlenmesine katkı sunarken, bu yararından Adıyaman, dolayısıyla bütün bölge ve ülkemiz yararlanmaktadır.

Adıyaman Besni'de yapılan fıstık üretimine ve üretim sonrası aşamalara en önemli katkıyı sunan Fıstık Satış Kooperatifi'nin Besni şubesi kapatılmıştır. Besnili yurttaşlarımız ise ilçe için bu kadar önemli olan fıstık üretiminde ilçelerinde alım hizmetinin yapılmama nedenini bilmemektedir. Alımların Gaziantep'te yapılıyor olması, Besnili üreticileri zor duruma sokmakta, maliyetleri artırmakta ve ilçenin ekonomik hareketliliğine engel olmaktadır. Bu durumun sosyal gelişmeye de olumsuz etkisinin olduğu açıktır.

Besni'de 2005 yılı sonrasında, kayıtlı 430 bin dönümlük tarım arazisinin yaklaşık 74 bin dönümünde Antep Fıstığı üretimi yapılmaktadır. Bu kadar önemli yere sahip olan Antep Fıstığının bölgede üretiminin planlı bir biçimde, artırılarak sürdürülmesi için çok sayıda çalışma yapılmalıdır. Bakanlık; kendi yetkilileri, konusunda uzman bilim adamları ve bölgede üretim yapan çiftçilerimizle birlikte ekipler oluşturmalıdır. Her şeyden önce, bölgedeki çiftçimize  dönük  olarak  teknik  destek  ve  eğitim  konularında  çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Aynı zamanda Besni'de üretilen Antep Fıstığı GAP kapsamında özellikle ele alınmalıdır ve bu kapsamdaki çalışmalar artırılmalıdır. Çiftçi, maliyetlerini azaltacak yeni çalışmalara ihtiyaç duymaktadır.  

Hem ekonomik hem de sosyal olarak Besni'ye, Adıyaman’a, bölgeye ve ülkemize önemli katkı sunacak Besni'de Antep Fıstığı yetiştirilmesi konusunda yaşanan sorunlar, bu sorunların çözümüne ilişkin önerilerin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse

(Adıyaman)

2) Turgut Dibek

(Kırklareli)

3) Hulusi Güvel

(Adana)

4) Ali Arslan

(Muğla)

5) Ali Rıza Öztürk

(Mersin)

6) Durdu Özbolat

(Kahramanmaraş)

7) Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

8) Ali Rıza Ertemür

(Denizli)

9) Ahmet Ersin

(İzmir)

10) Mevlüt Coşkuner

(Isparta)

11) Mehmet Ali Özpolat

(İstanbul)

12) Sacid Yıldız

(İstanbul)

13) Gürol Ergin

(Muğla)

14) Tansel Barış

(Kırklareli)

15) Ahmet Küçük

(Çanakkale)

16) Atila Emek

(Antalya)

17) Ensar Öğüt

(Ardahan)

18) Muhammet Rıza Yalçınkaya

(Bartın)

19) Abdulaziz Yazar

(Hatay)

20) Selçuk Ayhan

(İzmir)

21) Suat Binici

(Samsun)

22) Hikmet Erenkaya

(Kocaeli)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince  gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu kısmın 2’ci sırasında yer alan, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin birlikte yapılan görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) ÖN GÖRÜŞMELER

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 26 milletvekilinin, taş kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun ve 29 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 19 milletvekilinin, altın madenciliğinin bütün yönleriyle araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122)

5.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici ve 22 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu-Çaldağ nikel yatağının işletilmesi konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

6.- Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 24 milletvekilinin, petrol arama çalışmaları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)

7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28 milletvekilinin, mermercilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/193)

8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 38 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/208)

9.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 28 milletvekilinin, taş ocaklarının çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)

10.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan ve 20 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)

11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 37 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/304)

12.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)

13.-Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)

14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Kütahya’daki Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/324)

15.- Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen ve 20 milletvekilinin, maden kaynaklarının araştırılarak madenciliğe dayalı sanayinin oluşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)

16.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki maden kaynaklarının araştırılarak etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)

17.- Eskişehir Milletvekili F. Murat Sönmez ve 23 milletvekilinin, lüle taşının değerlendirilmesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/342)

18.- Siirt Milletvekili Afif Demirkıran ve 20 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/374)

19.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü ve 22 milletvekilinin, Turgutlu-Çal Dağı’nda yapılacak nikel madenciliği faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/377)

20.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, Tarsus’taki şantiye ve maden ocaklarının yol açtığı sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/388)

21.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/404) (*)

BAŞKAN – Sayın Hükûmet… Buyurun efendim.

Araştırma önergeleri üzerindeki görüşmelere önerge sahipleri adına yapılan konuşmalarla devam edilecektir.

Şimdi konuşma sırası İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’a aittir.

Sayın Uras… Gördüğüm kadarıyla yok.

Sayın Ahmet Duran Bulut, Balıkesir Milletvekili. Sayın Bulut burada.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar).

Sayın Bulut, süreniz on dakika.

                                  

(10/67,75,82,122,141,180,193,208,216,229,304,309,320,324,336,337,342,374,377,388,404) esas numaralı Meclis araştırma önergelerinin ön görüşmelerine 13/10/2009 tarihli 5’inci Birleşimde başlanmıştır.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bor madenlerinin sorunları, bor kaynaklarının etkin kullanımıyla ilgili vermiş olduğumuz Meclis araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve asil Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, bor kaynakları itibarıyla dünyanın en zengin bölgesine sahip. Sadece Balıkesir, Kütahya ve Eskişehir illerinde 851 milyon ton bor rezervi bulunmaktadır. Dünya bor rezervinin toplamı 1 milyar 176 milyon ton ise bunun yüzde 72’si Türkiye’dedir. Bu sadece bilinen kaynaklarımız. Türkiye’nin neresinde ne kadar madenimiz ve rezerve olduğu konusunda kesin bir bilgiye sahip maalesef değiliz. Çeşitli uzmanlar “Rusların doğal gazı, Arapların petrolü neyse Türkiye’de de bor odur.” demektedirler.

Bor mineralleri bünyelerinde değişik oranlarda bor oksit içermektedirler. Ülkemizde yaygın olarak bulunan bor mineralleri tinkal, kolemanit ve üleksittir. Dünyada kolemanit rezervinin tamamı Türkiye’dedir. Hesaplara göre Türkiye’nin bor rezervinin ömrü daha binlerce yıldır. Hatta ülkemizi tek başına refaha kavuşturacak bir kaynağa sahiptir. Amerika Birleşik Devletleri’nin bor rezervinin ömrü sekiz yıldır. Bunun için Amerika, Japonya gibi ülkeler Türkiye’den bor ithal etmekte ve depolamaktadırlar. 1968 yılında yabancıların Türkiye hakkında vermiş oldukları rapor da “Türkiye’de bor yok, olanlar da tükenmiş.” şeklindedir. Yabancıların Türkiye hakkında vermiş oldukları, petrol de başta olmak üzere, raporların yeniden değerlendirilip gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Türkiye’nin bor piyasasından dünyadan aldığı pay maalesef çok düşüktür. Bundan istifade ancak ham madde olarak ihraç yerine bu ürünün rafine edilerek satılmasından geçiyor. Bu ürünü işleyerek satmanın kazancı daha fazladır.

Bor, temizlik maddelerinden uzay teknolojisine kadar yayılan ve çok geniş alanda kullanılan bir maddedir. Borun ileri teknoloji gerektiren endüstriyel alanlarda kullanılmasının gittikçe artması, bunun bir ham madde olarak kullanılması değerini daha da artırmaktadır. Cilt tümörleri için bor izotopunun kanserli hücrelerin yok edilmesinde kullanıldığı bilinmektedir. Bor metaline hidrojen bağlanarak, 200 atmosfer basınç altında tüplere doldurularak akabinde bu hidrojen iyonlarını yakarak enerji elde edilmektedir.

Bor yeni alternatif enerji kaynağıdır. Bor füzyon santrali yoluyla elektrik elde etme çalışmalarının başarıya ulaşması durumunda elektriğin kilovat saatinin maliyeti çok düşük olacaktır. Bor füzyon santrallerinin nükleer santrallere göre sıfır radyasyon içermesi insanlığın geleceği adına umut vericidir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde 600 proje borun yakıt olarak kullanılmasıyla ilgili patent almıştır. Chrysler firması Mayıs 2002 tarihinde bor hidrit yakıt hücresine sahip otomobil üretmiştir. 8 litre su ile karıştırılmış 1 kilogram bordan elde edilen enerji ile 500 kilometre yol alan otomobiller imal edilmiştir. Yakında bu menzilin 1.500 kilometreye çıkacağı ifade edilmektedir. 30 galon ile yaklaşık 110 litre, 750 kilometre yol gidilebiliyor. Türkiye’de 1 galon benzin fiyatı 7,5 dolar seviyesinde. Seri üretim imkânları tamamlandığında borun galonu 2,5 dolar olacaktır.

Laptopların şarjlarının ömrü 2,5 saattir. Bu süre bor ile 12 saate çıkmaktadır. Fiberglasların yüzde 15’i bordan ibarettir. Cam, elyaf, optik, teknik cam endüstrisi, sır ve emaye üretimi, boya ve diğer kimyasalların yapımı, seramik, gübre, fotoğrafçılık, ilaç, deri, demir, çelik, kozmetik, deterjan sanayisi, uzay araçlarının yakıtı ve araçların üzerlerinin kaplanması, ısı yalıtımı, pil, yanmaz kumaş, çelik yelek, askerî araç zırhı yapımında bor kullanılmaktadır. Alüminyum ile bor birleştiğinde dünyanın en sert ama en hafif metali elde edilmektedir. Silahların içindeki yiv setler, roketlerin dışı bundan meydana gelmektedir; ilaç yapımında, karaciğer yağlanmasının azaltılmasında kullanılmaktadır. Magnezyum bor, yüksek ısıdaki iletkenliği sayesinde bilgisayar bileşenlerinin 4 kat daha hızlı çalışması sağlanmaktadır.

50 milyar dolarlık yıllık bor cirosu içinde elde ettiğimiz gelir bizim, maalesef, sadece 300-350 milyon dolardır. Türkiye de bor madeni bakımından dünyada tekeldir. Bizden ileri devletler, bir şekilde bizim bu madeni işlememizi engelliyor ve madeni ham olarak alıyorlar. Eğer biz bu madeni “E-glass” dediğimiz bor fiberleri yaparak işletmeler kurup üretim yaparsak, nanoteknolojiyi kullanarak sanayinin ve endüstrinin hizmetine sunarsak yıllık kazancımız 350 milyon dolardan 70 milyar dolara çıkacak ki bu yaklaşık 200 katlık bir artıştır. Ülkemizde ham madde değeri 1 trilyon dolar olan bu cevher işlendiğinde gelirimiz 200 kat artacaktır. Avrupa Birliği ülkeleri yılda 200 milyon avroluk bor ithal etmektedirler. Bu boru işleyerek mamul hâle getirip 200 milyon doların karşılığında gelirlerini 89 milyar dolara çıkarmaktadırlar.

19’uncu asırda Osmanlı toprakları içinde petrol kokusunu sezen başta İngilizler olmak üzere Batı ülkeleri Osmanlıyı yıktılar. Petrol bize imparatorluk kaybettirdi. Bor madeni Türkiye için son derece büyük bir nimet olduğu gibi ülkemizin başına gaileler açacak çok önemli bir zenginliğimizdir.

Değerli milletvekilleri, Atatürk “Bizi iktisadi hayatımızı geliştirme, böylece refaha ulaşma amacına varmaktan alıkoyan iki kuvvet vardır. Biri dış düşmanlardır. Bunlar bizi bir sömürge hâline koymak için ilerlememizi istemeyenlerdir. Fakat bizim için bundan daha zararlı, daha öldürücü bir sınıf daha vardır ki o da içimizden çıkması muhtemel olan hainlerdir.

Tanzimatın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. İktisat alanında bizden çok kuvvetli olanlar yurdumuzda bir de imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Gelir vergisi vermiyorlardı. Rakiplerimiz bu suretle gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmelerimiz ve ilerlememizin önüne geçtiler.

Hakiki zafer muharebe meydanlarında muvaffak olmak değil, zafer muvaffakiyetlerinin membalarını kuvvetlendirmek, milleti yükseltmektir. Memleketimiz baştan nihayete kadar hazinelerle doludur. Biz o hazineler üstünde aç kalmış insanlar gibiyiz. Hepimiz bütün bu hazineleri meydana çıkarmak, servet ve refahımızın kaynaklarını bulmakla vazifeliyiz.” demektedir.

1983 sonrasında çıkarılan yasalarla yabancı sermayenin ülkemize girişi, kolayca dolaşımı sağlanmıştır. Bunun en önemli alanlarından biri de madencilik olmuştur.

1985 yılında çıkarılan 3213 sayılı Maden Yasası ile yerli ve yabancı sermayeye madencilik sektöründe önemli imtiyazlar tanınmıştır. Bugün gelinen noktada bütün bu üretimleri sürdüren Etibank bir holdinge dönüştürülerek yedi ayrı anonim şirket kurulmuştur. Bunlar ise maalesef birer birer özelleştirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bulut, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) - Günümüzde bor madeni stratejik olmaktan çıkarılmaya, 2840 sayılı Bor Kanunu olarak bilinen Yasa değiştirilmeye, bor madenleri dünya tekellerinin eline bırakılmaya çalışılmaktadır. IMF’ye verilen niyet mektupları içinde bu alanda verilen sözler var mıdır? Sayın Bakandan duymak istiyorum.

Bir milletin yükselmesi ve yücelmesi yer altı zenginliklerinin işlem ve değerlendirilmesine bağlıdır. Gümrük birliğiyle Türkiye’yi açık pazar hâline getiren Avrupa Birliği, Türkiye’nin ihracatına darbe vurmak için 15 Eylülde yayınlanan raporda borun insan sağlığına zararlı olduğunu belirtmiştir. Bu, Türk bor madenine vurulmak istenen en büyük darbedir, ihracatımızın azaltılması ve böylelikle sektörün “özelleştirme” adı altında yabancılara peşkeş çekilmesi için ortaya konulan bir rapordur. Bu kabul edilmezdir.

Bu düşüncelerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Sayın Enöz, buyurun.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa ili Turgutlu ilçesi Çaldağ nikel yataklarının işletilmesi konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair Genel Başkan Yardımcımız Mehmet Ekici ve 22 milletvekilimizin verdiği önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, nikel, demirin bazı niteliklerini taşıyan, beyaz, parlak bir madendir. Yer kabuğunun belli başlı elementlerinden olan nikel, doğada çoğunlukla demirle birlikte olmak üzere, sülfürler, arsenürler ve silikatlar şeklinde bulunur. Nikel, dövülebilen ve ısıtıldığı zaman kırılmadan uzayabilen bir maden olmakla birlikte, kullanılan madenlerin de en sertidir, yerin yüzeyinde pek bol değildir, gök taşlarında saf hâlde bulunurlar, çıkartıldığı maden ocaklarında başka madenlerle karışık hâldedirler. Nikel, maden cevherinin zenginleştirilip kavrulmasından sonra elektrik fırınında ergitilmesiyle elde edilir. Buna ham nikel diyoruz. Son arıtma için, genellikle elektroliz denilen kimyasal yönteme başvurulur.

Dünya nikel üretiminin yaklaşık olarak yarısı Kanada’dadır. Kanada’yı Sovyetler Birliği, Yeni Kaledonya, Küba ve Amerika Birleşik Devletleri izler. Rusya, Avustralya, Kanada, Yeni Kaledonya, Endonezya dünya nikel rezervlerinin yüzde 70’ine sahiptirler. Ülkemizin bilinen nikel rezervleri toplamı 40 milyon tonu geçmektedir. Bu rezervin 39,5 milyon tonu Manisa Turgutlu Çaldağ yatağındadır, Bursa Yapköydere ve Bitlis Pancarlı yatakları geri kalan rezervlere sahiptirler.

Nikel cevheri, başlıca paslanmaz ve alaşım çeliği üretiminde, demirsiz alaşımlarda, elektro kaplamalarda kullanılır. Nikelin uç ürünleri ise uçak, gemi ve kara taşıtlarının korozyona maruz parçalarının üretiminde, kimya sanayisinde, elektrikli aletlerde, petrol sanayisinde ve mutfak aletleri yapımında kullanılmaktadır.

Ülkemizin en büyük nikel yataklarının yer aldığı Manisa Turgutlu Çaldağ nikel yataklarının işletilmesi için yapılan çalışmalarla ilgili yanlış uygulamaları sizinle paylaşmak istiyorum.

Elbette, madenlerimizin yer üstüne çıkartılıp işletilmesi ülke ekonomisi yönünden son derece önemlidir ancak ülke çıkarlarının göz önüne alınması birinci öncelik olmalıdır. Zengin madenlerimizin fakir bekçileri olmak istemiyorsak anlayışımız bu olmalıdır.

Değerli milletvekilleri, 1970’li yıllarda Turgutlu ilçemizde MTA tarafından bulunan ve yeni sondaj çalışmalarıyla rezerv miktarının 40 milyon ton civarında olduğu tahmin edilen Çaldağ nikel yatağının işletme hakkı Sardes Maden Şirketine verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bahse konu nikel ve kobalt madeninin, İngiliz sermayeli ruhsat sahibi firma tarafından uygulanmak istenen sülfürik asit liç yöntemiyle zenginleştirilmesi söz konusudur. Bu maden şirketinin üretimde kullanacağı sülfürik asit liç yöntemidir ve böyle bir proje, açık bir maden işletmesi olarak yürütülecektir. Endişelerimiz, böyle bir yönteme dünyanın hiçbir ülkesinde, çevreye verdiği zararlar dolayısıyla izin verilmemiş olmasına dayanmaktadır. Ayrıca, Sardes Şirketinin bağlı bulunduğu İngiliz European Nickel, bu nedenle hiçbir ülkede çalışma ruhsatı alamamıştır. Tüm bunlar, uluslararası düzeyde bilinen gerçeklerdendir.

Değerli milletvekilleri, söz konusu üretimde çıkarılan madenlerin belli tane iriliğine getirilmesi suretiyle hazırlanan cevherlerin sülfürik asit ile temas ettirilerek nikel ve kobaltın asit çözeltisine geçirilmesi ve yüzde 20 seviyesinde nikel ihtiva eden jel hâline getirilmesi söz konusudur. Bu faaliyet bir laboratuvar ortamında olsa son derece masum olabilir ancak bu işlem, dünyanın en önemli ovalarından biri olan Gediz Ovası’nda, açık bir ortamda yapılmak istenmektedir. Her şeyden önce, asit ve cevherin muamele edilebilmesi için genişliği 100, boyu da 2 bin metreyi bulan bir sahaya ihtiyaç vardır. Bu alanın önemli bir kısmı, yirmi beş-otuz yıl önce erozyonu önleme çalışmaları çerçevesinde elle dikilerek bölgede yaşayan köylülerimizin de ihtimamıyla büyütülmüş kızılçam ağaçlarıyla örtülü olan ormanlık bir alandır. Söz konusu alanda, neredeyse 1 milyon yetişkin kızılçam ağacı katledilecektir. Bunun kabul edilmesi, içe sindirilmesi mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, cevherin zenginleştirilmesinde kullanılacak olan sülfürik asit ayrı bir felakettir. Sülfürik asit kimya biliminde en kuvvetli asitlerden olup insan ve doğa için son derece tehlikelidir.

Bahsettiğimiz cevher zenginleştirmede kullanılacak sülfürik asit miktarı günlük 3 bin tondur, yani günde 3 milyon kilogram aside ihtiyaç bulunmaktadır. Firmanın planına göre Gediz Nehri’nin yanı başında, Gediz Ovası’nda üretilecektir. Başka bir deyişle yurdumuzda üretilen sülfürik asit kadar sülfürik asit Gediz Ovası’nda, hem de kara yoluyla taşınarak, kullanılacak ithal kükürtten üretilecektir. Yani yurt içinde üretilen toplam sülfürik asit kadar asit, Gediz Ovası’nda üretilmiş olacaktır. Böyle bir asit üretiminin dünyanın en güzel ovasında, Ege’nin kıt su kaynaklarını ve doğasını riske sokacak şekilde yapılması kabul edilemez bir gerçektir. Bu kapsamda kullanılacak olan kireç taşı ve soda kürü de ciddi risklere sebebiyet vermektedir.

Bu işlemlerin yapılabilmesi için önemli bir suya ihtiyaç bulunmaktadır. Tarımsal sulamada sıkıntıların yaşandığı Ege Bölgemizin -su kaynakları son derece yetersiz bir bölge olup- Gediz ve Menderes Nehirleri bir tarafa bırakılırsa önemli bir akarsu kaynağı yoktur. Gediz Ovası’nın yegâne akarsu kaynağı ise kendine adını veren Gediz Nehri’dir. Maden de bu nehrin hemen yanı başında ve bu su kaynağından istifade edilecek şekilde yer almıştır ki bu durumun hiçbir surette kabulü mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, önergemizde de belirttiğimiz üzere, şirketin on beş yıllık üretim süresince dünya metal borsasındaki nikel fiyat artışı da göz önüne alındığında yaklaşık 40 milyon ton kaynaktan 460 bin ton saf nikel ve 25.200 ton saf kobalt elde edip buna karşılık milyarlarca dolarlık geliri yurt dışına transfer edeceği, bu paranın ancak 1,2 milyar dolarlık kısmının Türkiye’de kalacağı… Ve güncel mali hesabın da ne olduğu bilinmemektedir.

Nikel-kobalt üretiminde asit liç metodu rüzgârla çevreye asit yağmuru oluşturarak çevre kirlenmesine yol açacaktır. Bunun yerine firma, biraz daha pahalı olan konvansiyonel üretim metodunu tercihe zorlanmamıştır.

Kullanılması düşünülen yöntemin zengin tarım alanlarına verebileceği zararın boyutları hesap edilmemiştir. Kükürtten asit üretimi gibi tehlikeli bir üretimin tartışılan Çin teknolojisine emanet edilmesine müsaade edilmesiyle bölge insanının yaşamına etkileri de hesap edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, Manisa Turgutlu Çaldağ nikel madeni yatakları ile ilgili Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalının, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümünün, Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin, Orman Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin ve benzeri birçok konu ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının rapor ve görüşleri çeşitli vesilelerle gündeme taşınmıştır ve taşınmaktadır. Örneğin, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalının verdiği raporda olumsuzluklar şu şekilde sıralanmıştır:

1) Ekosistemin bozulması,

2) Hava kirliliği olarak tozluluğun oluşturduğu sağlık etkileri, asit yağmurları, kükürt oksitlerin oluşturduğu sağlık etkileri, azot oksitlerin oluşturduğu sağlık etkileri,

3) Gürültü kirliliği,

4) Toprak, su ve gıdalarda ağır metal kirliliği,

5) Aşırı su tüketimi.

Yine Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümünün konu ile ilgili verdiği raporda “Çaldağ Nikel Maden İşletmesi su, toprak ve atmosfer kirliliği açısından bir risk oluşturmaktadır. Ayrıca havza su varlığı, havza içi tarımsal su ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Maden işletmesinin yüksek miktarlarda ve sürekli su kullanımı mevcut su yetersizliğinin artmasına neden olacak, buna bağlı olarak da çevre tarımsal üretiminde önemli miktarlarda verim kaybına yol açacaktır. Asit özellikli liç sularının buharlaşması ve sülfürik asit fabrikası baca gazlarının çevrede asit yağmurları oluşturması durumunda yöredeki tarımsal üretimin kalitesi zarar görebilecektir.” denmektedir.

Ayrıca Ziraat Mühendisleri Odasınca verilen raporda “Turgutlu Çaldağ mevkiinde işletilmesi düşünülen nikel madenciliği faaliyetlerinin gerek çevresel gerekse tarımsal üretim açısından doğrudan olumsuz etkiler yaratacağı, ayrıca bölge ekosistemindeki dengeleri bozarak sürdürülebilir yaşam üzerinde önemli bir tehdit özelliği taşıdığı düşünülmektedir.” denmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enöz konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Sağ olun.

Sayın milletvekilleri, sonuç olarak Turgutlu Çaldağ’da yüz binlerce ağaçtan oluşan ormanlık bir alan yok olacaktır. Çevredeki tarımsal yaşamın zenginliği ve verimliliği yok olacak, insan ve diğer canlılığın sağlığı riske girecektir. 965 bin metrekareye yayılmış açık liç alanı, sülfürik asitle yıkanmış ve içinde milyonlarca ton kükürt bulunan atık yığınları kalacaktır. Milyonlarca ton kükürt oksitleriyle kirlenmiş bir doğa, on-on beş yıl boyunca üretilecek sülfürik asit nedeniyle olası asit yağmurları, buna bağlı birinci sınıf tarım arazisinin göreceği zararlar, yine bu proje sırasında toprağa, suya ve doğaya karışan nikel tozları nedeniyle birçok hastalık ve kanser tehlikesi insanlarımızı ve Gediz Ovası’nı bekleyen başlıca tehditler olacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle Meclis araştırması açılmasına dair önergemizin kabulü yönünde oy kullanmanızı bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Göktaş… Yok.

Sayın Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekilimiz.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’mızın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 ve 105’inci maddeleri gereğince doğal taş olan mermercilikte ve travertende yaşanan sorunların ve çözüm yollarının belirlenmesi, eksikliklerin giderilmesi, geliştirilmesi, ulusal ve yöresel düzeyde koordinasyonun sağlanması, destekleme yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması, teknik bilgi ve altyapı eksikliklerinin giderilmesi için verdiğimiz araştırma önergesinin sizler tarafından hem istihdam hem de işsizliğin çözümü anlamında desteklenmesini bekliyorum.

Türkiye, dünya mermerciliğinin yüzde 40’ına sahip olmasına rağmen bu potansiyelin ancak yüzde 1’ini kullanabiliyor çünkü rekabet ettiği ülkelerden enerjiyi 5 kat daha pahalı kullanıyor. Acilen, enerji girdileri olan elektrik ve mazot fiyatlarının aşağı çekilmesi gerekmektedir.

Burdur’da toplam mermer rezervimiz 2 milyon metreküp, traverten rezervimiz ise 75 milyon metreküptür. İlimizde bulunan ve 4 bin kişinin istihdam edildiği 60 ocak ve 90 mermer fabrikasının ihraç ettiği mermer ve traverten miktarı 250 bin metreküp olup yaklaşık 90 milyon dolar tutarında bir ihracat sağlanmaktadır. Ancak teşvik alan iller arasında yer alamadığımızdan dolayı aynı mermeri teşvik alan illere göre 3 kat fazla bir maliyetle üretebilmekteyiz. Yani 1 metrekare traverten işlenebilmesi için 10-15 dolar, 1 metrekare bej mermer işlenebilmesi için ise 15-20 dolar maliyet gerekmektedir. Teşvik kapsamında olmadığımızdan dolayı da teşvik kapsamında olan illerden yüzde 10-12 fazla vergi ödemekteyiz.

Dünyada Burdur Beji olarak bilinen özel mermerimizin 290’ı aşkın çeşidi vardır. Bu çeşidin 1,5 milyar ton rezervi mevcuttur Burdur’umuzda. Burdur’da en fazla katma değer vergisi kazandıran sektör şu anda mermerciliktir. Bu durum Muğla’da, Denizli’de, Afyon’da, Bilecik’te, Balıkesir’de, Diyarbakır’da, Elâzığ’da ve birçok ilde aynı şekildedir.

Ulusal mermercilik politikası geliştirilerek arama, araştırma, tespit, üretim ve işleme çalışmalarına bir yön verilmek gerekmektedir. Yön verilirken çevre duyarlılığına azami önem gösterilmesi gerekmektedir değerli arkadaşlarım, çevre duyarlılığına özellikle önem göstermemiz gerekmektedir.

Mermercilik sektörünün ileri teknolojilerle rekabet edebilmesi için düşük faizli kredilere ihtiyaç vardır. Sektörü besleyen bir finans kuruluşuna ve yöresel ürün borsalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Zaman zaman iktidardan uyarı ve öneriler yok diye biz talepler alıyoruz. Burada uyarı ve önerilerimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlar söylemde kalmamalı, iktidar tarafından acilen ele alınmalıdır.

Yukarıda değindiğim gibi, enerji kullanımı yoğun bir sektör olan mermercilik sektörüne ucuz elektrik ve akaryakıt sağlanması ülke ekonomisi açısından bir zorunluluktur. Sayın Enerji Bakanımız da burada. Gerçekten mermercilerimizin en büyük sorunu, o dağlarda enerji sorunudur. Çünkü, kuş uçmaz kervan geçmez o dağlara çıkarlar, enerjiyi bir şekilde oraya ulaştırırlar fakat bu enerjiyi de çok yüksek fiyatlarla kullanmak zorunda bırakılmaktadırlar. Bu enerji fiyatlarının mermerciler için özel bir statüye alınması bir zorunluluktur Sayın Bakanım.

Düşük kur, yüksek faiz politikası mermerciyi ekonomik olarak zor duruma sokmuştur. Mermerciler için uzun vadeli kredi sözleşmelerinde ruhsatlar teminat olarak kabul görmelidir. Tekrar ediyorum sayın arkadaşlarım: Ocak vardır, ocak bir sermayedir ama bankalar tarafından teminat olarak görülmemektedir. Uzun vadeli kredi sözleşmelerinde ruhsatlar teminat olarak kabul görmelidir.

Mermercilik sektöründe ÖTV kaldırılmalıdır.

Yine bu sektörde mevzuatta büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Faaliyete geçmek isteyen bir firmanın -bütün arkadaşlarım bunları belirtti- yedi bakanlık, yirmi iki genel müdürlükten izin alması gerekmektedir. Bu bir zulümdür değerli arkadaşlarım.

Mermer ocaklarının yol, su, elektrik sorunlarının yanında nakliyede sorunlar yaşanmaktadır. Kara yollarında tonaj problemi, demir yollarında altyapı yetersizliği, limanlarda kapasite eksikliği söz konusudur.

Değerli arkadaşlarım, Antalya’da Toprak Mahsulleri Ofisinin -sayın bakanlarım da burada, buna dikkatlerinizi çekmek istiyorum- bir limanı vardır. Bu limana yılda en fazla iki üç gemi yaklaşmaktadır, ama bu liman ne çimento sanayicileri için ne mermerciler için kullanıma açılmamaktadır. Bu limanın acilen mermercilere ve çimento sektörümüzde hizmet eden fabrikalarımıza bir görevlendirme anlamında açılması gerekmektedir. Bu konuda Sayın Ulaştırma Bakanımızla bir görüşme yaptım, “Tarım Bakanlığını aşamıyoruz.” diyor. Ben Sayın Başbakanımızdan rica ediyorum. Bakın, istihdam sağlıyoruz, üretim yapıyoruz; o dağlarda gece bekçisi gibi bekleyen mermercilerimiz katma değer üretiyor, istihdam sağlıyor, işsizliğe çözüm buluyor ama bir limanı, kullanılmayan Antalya’daki Toprak Mahsulleri Ofisinin bir limanını çok görüyoruz. Bir prosedür, yapılması gerekiyor bunun. Burada dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir ekonomik değer olan bu mermercilikte ancak yüzde 2’lik ithal katkısı vardır, yüzde 2. Yani yüzde 98 yerli ham madde ile üretilmektedir mermerimiz. Bugün övündüğümüz otomobil sektöründe yüzde 65’lik ithal girdisi vardır ama mermer öyle mi? Yüzde 2’lik bir ithal mal girdisiyle yüzde 98’lik bir üretim sağlıyoruz.

Geçenlerde -gazetelerde yer aldı- bir oto galeri açılışına birçok bakanın ve milletvekilinin katıldığını gördüm. Bu bakanlara ve milletvekillerimize uyarı ve önerim: Doğal taş ve maden ocaklarının açılışlarına da katkı koymalıyız. Onların da sahiplenmeye ihtiyaçları vardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Uyarı ve öneri yok.” diyorsunuz. Yine bir uyarı ve öneri: “Yerli malı Türk’ün malı, herkes bunu kullanmalı.” anlayışı içinde kamu kurum ve kuruluşlarında ve belediyelerde yerli doğal taş, yerli granit, yerli mermer, yerli traverten kullanımını bir zorunluluk hâline getirmemiz gerekiyor. Belediyelerimiz, değerlerimizi haraç mezat yurt dışlarına döviz olarak gönderiyor. Buna bir son vermemiz gerekiyor.

Ucuz yabancı granitler Türkiye’ye girmemelidir. Bizim mermerlerimiz ve granitlerimiz yağ ve leke tutmayan bir özelliğe sahiptir. Dıştan gelen granit ve mermerlerde radyasyon olduğunu, yağ ve leke tuttuğunu bilmeyen yoktur. Bunu uzmanlar söylüyor.

Mermer ocaklarına çekilen elektrik direklerinin ve trafoların yerleri için orman arazilerimizde sorunlar yaşanıyor, ağaçlandırma için bedeller ödeniyor. Alınan bedeller mutlaka ve mutlaka ağaç dikimi için ayrılmalıdır -bu bedeller ağaç dikimi için kullanıldığı zaman yine yeşil çevreyi korumuş olacağız ve doğaya sahip çıkacağız- genel giderlerde kullanılmamalıdır.

Tekrar ediyorum: Organize sanayi bölgelerinde ve dağda kullanılan yani ocaklarda kullanılan elektrikte indirim bu sektörde şarttır. Bunu neden söylüyorum? Tesadüfen burada Sayın Bakanımız var, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız var, onun dikkatini çekmek istiyorum. O insanlar bu enerjiden bıkmış durumdalar. “İşçinin parasını ödüyor ama enerjinin hakkından gelemiyoruz.” diyorlar. Bu sorunu mutlaka Bakanlar Kurulumuz dikkate almalıdır.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce “Taşımada sorunlar yaşanıyor.” dedim. Taşımada gerçekten -bu mermerler bir blok- bloğun bozulmaması gerekiyor. Bu bloğu bozduğunuz zaman, sanayide işlenirken zerreciklere parçalanması için, küçük parçalara ayrılması için blok olarak satışı gerekiyor. O bloklar da 50-60 ton ama 50-60 tonu koyduğunuz zaman -kantarlar var, Antalya girişinde bir kantar var- kantara girdiği an bu mermerciler çok yüksek fiyatlarda ceza ödemek zorunda kalıyor. Bu arabalar artık eskisi gibi değil, dingilleri farklı. Bir dingil üzerinde gitmiyor, en az 5-6 dingil var, kırkayak diyorlar. Bu kırkayak yolları bozmuyor değerli arkadaşlarım. Köy yollarında bozulma oluyor ama bu yollar, otoyollarımız, duble yollarımız muntazam yapıldı. Bu muntazamlığı bunlar bozmuyor ama köy yollarında bozulma çok fazla çünkü o altyapıya hazır değil ama köy yollarımızı o mermercilerimiz gerçekten kendileri katkı koyarak, kullandıkları yolları tekrar düzeltme cihetine gidiyorlar.

Onun için bu tonajla ilgili sorunu bir an önce aşmamız gerekiyor çünkü şu anda altın yumurtlayan bir tavuk durumundadır mermercilerimiz. Çimento sektörümüz de aynı şekilde. Bu sorunun çözümünü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bu sorunların bu yüce Meclis tarafından çözüleceğine inanıyorum. Araştırma önergemizin sizlerin oylarıyla kabul edileceği inancıyla tümünüze saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın Ali Rıza Ertemür.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mermer sektörünün yaşadığı sorunların saptanarak gerekli önlemlerin alınması konusunda vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve bizleri ekranı başında izleyen yurttaşlarımızı sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünyada yer altı zenginlikleriyle dikkat çeken ülkelerden biri de Türkiye’dir. Ülkemiz, sahip olduğu bu büyük zenginlik ve potansiyele rağmen izlenen yanlış politikalar nedeniyle dünya piyasalarında hak ettiği yeri bir türlü alamamaktadır.

Dünyadaki mermer rezervlerinin yaklaşık yüzde 33’ü ülkemizde bulunmaktadır. Bununla birlikte Türk mermeri, yüzlerce renk, doku ve kalitesiyle uluslararası piyasalarda pazar şansı yüksek bir üründür.

Hâlen dünya mermer piyasası yıllık 15 milyar dolar dolayında bir potansiyele sahiptir. Ancak, bir mermer cenneti olan Türkiye, bu büyük pastadan çok az pay almaktadır. Ne yazık ki tüm bu üstünlüklerimize rağmen Türkiye, mermer üretiminde ve ihracatında dünyada 5’inci sırada bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, tüm bu olumsuzluklara rağmen ülkemizde mermercilik sektöründe 1.500’ün üzerinde firma ve binin üzerinde ocakta mermer üretimi yapılmaktadır. Bu sektörümüz Türkiye ekonomisinde doğrudan 220 bin kişiyi istihdam etmekte olup yan sektörleriyle birlikte 2,5 milyon kişinin geçimini sağlamaktadır.

Aynı zamanda, ihracatın tamamı, yarattığı katma değeri net döviz girdisi olarak ülkemize giren mermer, ekonomimizin önemli ürünlerinden biri olma özelliğini de korumaktadır.

Son tespitlere göre ülkemizde bilinen mermer rezervi 5,2 milyar metreküptür. Bu da yaklaşık 14 milyar ton mermere tekabül etmektedir. Mermerin tonunun 100 dolar olduğu varsayıldığında, bu rezervler 2 trilyon doların üzerinde büyük bir kaynağı oluşturmaktadır.

Bu denli zengin rezervlere sahip ülkemiz, modern teknoloji kullanıldığında, doğru ve yerinde teşvik politikaları uygulandığında, girdi fiyatları ve vergilerle ilgili yeni düzenlemeler yapıldığında dünya piyasalarında gerçek yerini alacaktır. Ancak, bugün mermer sektörümüz ciddi sorunlar yaşamakta, âdeta can çekişmektedir; her gün yeni bir ocak kapanmakta, sektörden geçimini sağlayan binlerce kişi işsiz kalmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mermercilik sektörünün sorunları bellidir, çözüm yolları bellidir. Önemli olan, ciddiyetle ve iyi niyetle sorunların çözümü için adım atmaktır. Hükûmet, her konuda olduğu gibi, bu sektörümüzün de sorunlarına kulaklarını tıkamıştır. Maliyeti etkileyen unsurların başında, enerji ve akaryakıt fiyatları, yüksek artışlar gelmektedir. Tabii bununla birlikte, işveren üzerindeki ek yükler tüm işletmeleri olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle girdi fiyatlarındaki artışın yanında döviz fiyatlarındaki gerileme, sadece bu sektörü değil, yerli girdiyle imalat yapan gerçek ihracatçıları da mağdur etmektedir. Bu nedenle, pek çok firma kapısına kilit vurmuş, binlerce insan işinden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bir an önce, mermer üzerinden alınan vergiler uluslararası arenada rekabet ettiğimiz ülkelerle aynı düzeye çekilmelidir. Yanlış ve yetersiz teşvik uygulamalarına artık son verilmelidir. Teşvikler bölgeye  değil, sektöre göre verilmelidir çünkü mermer ocağını bulunduğu yerden başka bir yere taşıma imkânı mümkün değildir. Bürokratik engeller, kamu otoriteleri arasındaki koordinasyonsuzluk ve yerel yönetimlerden kaynaklanan sıkıntılar bir an önce giderilmelidir. Bugün, mermer sektöründe meslek içi eğitime özel önem verilmeli, aynı zamanda üniversitelerin mimarlık ve mühendislik fakültelerinde mermercilik dersi verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bu konuyla ilgili, Hükûmetin samimiyeti açısından bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum: Biliyorsunuz zaman zaman bu tür sıkıntılarla ilgili sorunlarımızı yazılı önergelerle veriyoruz. Mermercilik sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıları belirten bir önergeyle Sayın Bakanımıza, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımıza sormuştum. Çok ilginç bir cevap aldık yani. Onu sizinle paylaşmak istiyorum.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Sayın Taner Yıldız, Çin kökenli alıcı firmaların mermer ithalatında ısrarcı olması ve bu düşük fiyatlardan Türkiye’den alımlarda bulunması ve bunu işleyerek yeniden Türkiye’ye pazarlamasının mermer sektörünü sıkıntıya soktuğunu, fabrikaların kapanmasına yol açtığını söylemektedir. Yani bizim buradaki mermer ocaklarının Çin’e bu mermerleri sattığını ve Çin işleyerek tekrar Türkiye’ye soktuğu için bu sıkıntının olduğundan söz etmekte Sayın Bakan. Ama sektör temsilcileriyle görüşmemizde bu konuda yanlış bilgi verildiğini, Sayın Bakana bu konuda yanlış bilgi verildiğini sektör yetkilileri bize söylemekte.

Çin, sadece bizim ülkemizden değil, dünyanın her bölgesinden blok mermer almaktadır. Çin, iş gücü çok ucuz olması nedeniyle işlenmiş mermer almamaya özen göstermekte. Sektör yetkilileri, Çinli firmaların Türkiye’den satın aldıkları blok mermerleri işleyerek öncelikle kendi ülkelerindeki büyük binalarda kullandıklarını, kalan bölümünü ise başka ülkelere pazarladıklarını, Türkiye’ye ise yalnızca granit sattıklarını özellikle belirtmektedirler. Bu konuda, özellikle kamu yönetimleri ve belediyelerin kendilerini gözden geçirmeleri gerekmektedir. Ülkemizdeki kamu binalarında yerel doğal taşların kullanılması yönetmelikle zorunlu olmasına rağmen kamu yapılarının çoğunluğunda hâlen yurt dışından temin edilen özellikle Çin graniti kullanılmaktadır. Bugün dünyanın en seçkin mekânlarında Elâzığ vişne mermeri kullanırken Elâzığ Havaalanı’nda bu granitler kullanılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, görünen odur ki Sayın Bakan yanlış bilgilendirilmiştir. Krizin nedeni yanlış yerlerde aranmaktadır. Krizin nedeni yukarıda belirttiğimiz gibi bellidir. Bu konuda ikinci bir husus ise önergede yer alan kriz nedeniyle kaç mermer ocağının kapandığı, kaç kişinin işini kaybettiğine ilişkin soruya hâlen bir cevap alamadık. Umarım, Sayın Bakanımız bugün bu soruların cevaplarını bize verir.

Değerli milletvekilleri, Denizli ve ülkemiz mermerciliğinin… Hükûmetin büyük bir samimiyetle verdiğimiz araştırma önergesine destek olacağını umuyoruz. Tekstil sektöründe yapılan yanlışlıkların, ilgisizliğin, tekstil sektöründe kapanan onlarca fabrikaların, işini kaybeden binlerce insanımızın yaşadıklarını mermercilik sektöründe yaşamamak için Türk mermerciliğinin dünya piyasalarında hak ettiği yeri alması, sektörün yaşadığı sorunların bir an önce çözülmesi dileklerimle konuşmamı noktalarken sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Bu önergemizin oylanarak gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertemür.

Muğla Milletvekili Sayın Fevzi Topuz.

Sayın Topuz, buyurun efendim (CHP sıralarından alkışlar)

FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; taş ocaklarının çevreye verdiği zarardan dolayı 11 Haziran 2008 tarihinde vermiş olduğumuz araştırma önergesi hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Taş ocaklarının açılması izni il özel idareleri tarafından Taşocakları Nizamnamesi’ne göre verilirken bu izinler, 5 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5177 sayılı Maden Yasası kapsamına alınmıştır. Böylece su kaynakları, orman ve ağaçlandırma alanları, özel çevre koruma bölgeleri, tarım ve mera alanları, sit alanları, turizm gelişim ve koruma bölgeleri, millî parklar, doğal ve kültürel zenginliklerin bulunduğu alanlar dâhil tüm coğrafya diğer tüm madencilik faaliyetleri ile birlikte taş ocaklarına da açılmıştır.

Başta Muğla olmak üzere ülkemizin her bölgesinde su kaynaklarımız, tarım alanlarımız, orman alanlarımız, yerleşim alanlarımız, turizm alanlarımız, tarihî ve kültürel alanlarımız taş ocaklarının işletiminden dolayı zarar görmektedir. Bundan dolayı, taş ocaklarının yer seçimi, kuralsız ve denetimsiz işletilmesinin ortaya çıkardığı zararların araştırılması için Meclis araştırması açılmasını istemiştik.

2009 yılında Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararı ile Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’ne göre değerlendirme zorunluluğunun ortaya çıkmış olmasıyla, bizim vermiş olduğumuz Meclis araştırması açılmasındaki haklı talebimiz bir anlamda onaylanmıştır.

Bu noktada sorunlar tam olarak çözülmemiş olup işletilmekte olan alanlarda ÇED istenmemektedir. Doğaya ve insana verilen zararlar devam etmektedir. Bu noktada verilen zararların tespit edilmesi zorunluluktur.

Taş ocağı ruhsatı verilen yerlerin nasıl ve kimler tarafından belirlendiği, söz konusu alanların yer seçiminde hangi ölçütlerin esas alındığını bilmek istiyoruz.

Son beş yılda taş ocaklarının ne kadar bir orman alanında kaç adet ağacın yok olmasına neden olduğunu bilmek istiyoruz.

Taş ocağı ruhsatı verilirken alınan ağaçlandırma bedelleri ve tazminatların bölgenin yeniden ormanlaştırma çalışmalarında kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmışsa bu ocakların hangi ruhsatlı alanlar olduğu ve hangi illerimizde bulunduğunu öğrenmek istiyoruz.

Doğrudan çevrenin bozulmasına ve dolaylı olarak insan yaşamına olumsuz etki yaptığı gerekçesiyle çalışmaları mahkeme kararlarıyla durdurulan taş ocaklarının sayısı, mahkeme kararlarının kaç adedinin uygulandığı, uygulanmayan mahkeme kararlarının uygulanmama nedenlerini öğrenmek istiyoruz.

Ruhsatsız çalışan veya izinli alanların dışına taşan, orman arazisinde ağaç kestikleri tespit edilen taş ocaklarının varlığı, ruhsatsız taş ocaklarının sayısı ve bu ocakların hangi bölgede bulunduklarını bilmek istiyoruz.

14/12/2007 tarihli Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması Yönetmeliği’nin yürürlük öncesi ve sonrasında kaç taş ocağı sahasının rehabilite edildiği, bu sahaların yerleri ve ruhsat sahiplerinin kimler olduğu gibi soruların ve alınacak önlemlerin, yukarıda belirtilen gerekçelerle yüce Meclisimizde ele alınması, incelenmesi bu anlamda zorunluluktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yoğunluğu kendi bölgemde olmak üzere zarar gören ve araştırılması gereken alanlar hakkında sizlere örnek vermek istiyorum: Muğla Bodrum-Milas kara yolunun 13'üncü kilometresinde denize sıfır noktada ve turistik tesislerin yanında, ÇED belgesi aranmaksızın taş ocağı işletilmek üzere 50 dönüm orman arazisinin tahsis edildiğini biliyor muyuz?

Antalya'nın önemli su kaynaklarının bulunduğu, Karaveliler beldesine bağlı Ilıca'ya taş ocağı açılmasına izni verildiğini biliyor musunuz?

Muğla'nın Ortaca ilçesine bağlı Okçular köyü yakınlarında özel çevre koruma bölgesi sınırları içerisinde kalan doğa yürüyüşü ve ekolojik turların düzenlendiği Kocadere Vadisi'ndeki 142 dönümlük Kapız bölgesine taş ocağı izninin verildiğini biliyor musunuz?

İzmir'in Menderes ilçesi Özdere beldesine bağlı Ahmetli köyü sınırları içindeki 3 bin yıllık Klaros Apollon Tapınağı'nın yanı başında taş ocağı açılmasına izin verildiğini biliyor musunuz?

Konu ile ilgilenenler olayın bilincindedir.

Bu arada sahalarda çalışmaların da hâlâ devam ettiğini biliyor muyuz?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine İzmir'in Urla ilçesine bağlı Yağcılar köyünde, 1995 yılında 1’inci derece doğal sit alanı ilan edilen orman alanında taş ocağı izni verilmesini, Bakanlar Kurulu kararı ile “kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi” ilan edilen Aydın ili Didim ilçesinde deniz manzaralı ormanlık alanda denize 700 metre mesafede taş ocağı ruhsatı verilmesini biliyor musunuz?

Yine Muğla Bodrum ilçesinin Çamlık ve İrmene köylerinin de içerisinde bulunduğu ve 30 bin ağacın kesilmesinin öngörüldüğü 90 hektarlık kızılçam ormanında taş ocağı açılma izni verilmesini biliyor musunuz?

Yine Milas Bodrum Havaalanı’nın hemen bitişiğinde Yaşyer köyü sınırları içerisinde köye 300 metre mesafede taş ocağında patlatılan dinamitlerin evlere ve hayvanlara, taş ocağından çıkan tozların ise zeytin ağaçlarına zarar vermesi yaşanan olumsuzluklardan sadece birkaç tanesidir.

Değerli milletvekilleri, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da en önemli turizm merkezlerinden biri olan Marmaris'in toplam 878 kilometrekare olan yüz ölçümünün yüzde 48'ine denk gelen 451 kilometrekaresinde maden aranması planlanmaktadır.

Gökova Körfezi'nin güneyinden başlamak üzere Marmaris büyük bir tehlike altındadır. Manganez ve krom madenleri için verilen arama ruhsatları bir turizm ve arıcılık kenti olan Marmaris'in sonunu getirecektir.

Ormanlık alanlarımız çok zarar görmektedir. Ayrıca, turizm alanları, tarım alanları ile yerleşim alanlarındaki konutlar, okullar, sağlık tesisleri ve buna benzer yerler de olumsuz etkilenmektedir.

Eğer taş ocakları yaşam alanının yakınında ise çevre sağlığı açısından risk artmaktadır. Patlatmalar nedeniyle ocak yakınlarında yaşayan kişiler sürekli deprem korkusu yaşamaktadır.

Toz, ciddi bir problem olarak ortaya çıkmakta olup bölgede astım ve akciğerle ilgili hastalıklarda artışa neden olmaktadır. Toz, aynı zamanda, tarımı ve tarımsal verimi de etkilemektedir, arıcılığı da öldürmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir proje değerlendirilirken onun çevreye vereceği sürekli veya geçici etkilerinin sosyal sonuçlarını ve alternatif çözümlerini de içine alacak şekilde analizinin yapılması gerekmektedir. Planlanan faaliyetin yol açabileceği bütün olumsuz, zararları önceden tespit edilip gerekli tedbirlerin alınması bir zorunluluktur.

Madencilik Yasası’na sığınarak rahatlıkla ruhsat alınıp taş ocağı açılabiliyor. Ayrıca, taş ocakları için ÇED alınması konusunda da mevzuatta birtakım boşluklar bulunmaktadır.

Bilindiği üzere, her olayın geri planına da bakmakta yarar vardır. Biliyorsunuz, Dünya Bankası ve IMF madencilik sektörüne de el atmıştı. Dünya Bankası ve ilişkili kurumların yönlendirmesiyle son on beş yılda 100’ün üzerindeki ülkede madencilik yasası değiştirilmiştir.

Taş ocağı ihtiyacında her bölge ve havzada, her ilde hazırlanan 1/100.000 ölçekli çevre düzeni imar planları hazırlanırken bir ilde ya da illerde kısa, orta ve uzun vadede olmak üzere ne kadar konut ve yapıların olacağı, ne kadar ve ne tür yapı gereçlerinin ihtiyaç olacağı öngörülmesi, hesaplanması ve planlamasının düzgün yapılması gerekmektedir.

Yine bu planlar hazırlanırken o il ya da iller grubunun jeolojisi, ham madde kaynakları ve bu arada yapı taşı ve agrega kaynakları da incelenip haritalanması gerekmektedir.

Bu durumda, 1/100.000 ölçekli çevre düzeni imar planlarında taş ocaklarıyla ilgili kaynak alanları ve üretim plan ve programları daha ayrıntılı olarak planlanmalıdır. Bu planlama ile birlikte denetim, kontrol kamu eliyle yapılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Topuz, konuşmanızı tamamlayınız.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.

Bu şekilde yerleri, özellikleri, işletme koşulları, çevresel etkileri ile birlikte sahalar ilan edilmeli ve bu işletmelerle ilgili izinler il özel idareleri ve yerel yönetimlerin kontrolünde ihale ile verilmelidir.

İşletme koşulları yeterince tanımlanmış olduğu için denetimler de daha sıkı koşullarda yapılabilecek ve bu konudaki laçkalık ve keyfîlik de ortadan kalkacaktır.

Değerli milletvekilleri, taş ocağı bölgesi ilan edilen alanların etrafında koruma alanları oluşturularak buralarda kaçak yerleşime meydan verilmemelidir. Bu şekilde daha planlı kaynak kullanımı ve daha planlı bir çevre yaratılacaktır.

Taş ocaklarının çevreye etkisini en aza indirgemek için taş ocağı kaynakları ve ihtiyaçlarımız tespit edilmelidir. Dolayısıyla, tespit edilen bu verilerle ÇED kapsamına girmiş kontrollü ve denetim altına alınan sahalar ortaya çıkarılmalı, bu kapsamda taş ocağı ruhsatları verilmeliydi. Bu noktada taş ocaklarının kuralsız ve denetimsiz işletilmesinin verdiği zararların araştırılması bir zorunluluktur.

Bu araştırma önergemize vereceğiniz destek için şimdiden teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

Ahmet Küçük, Çanakkale Milletvekili.

Sayın Küçük, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; mermer sektörünün sorunlarının araştırılmasıyla ilgili verdiğimiz önergenin görüşülmesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi; elbette Türkiye'nin önemli sorunlarını, problemlerini görüşüyoruz; ilgili sektörlerle ilgili, sorunlarla ilgili kanunları çıkarıyoruz; araştırmalarla ilgili kararlar alıyoruz, komisyonlar oluşturuyoruz, raporlar yazıyoruz ve sonuçta Türkiye’de yaşam kalitesini veya belli sektörlerin sorunlarının çözülmesi adına çözüm üretmenin gayreti içinde oluyoruz.

Parlamentonun elbette kanun çıkarmak ve bunların uygulamasıyla ilgili gerekenleri yapmak, yürütmeyi içinden çıkarmak gibi görevi var. Parlamentonun bir de en önemli görevi denetim yapmak, sorunların tespitini sağlamak ve çözüm yolunda yol açmak gibi de bir görevi var; araştırma raporları da bunun en önemli aracı. Zaman zaman, her yıl birkaç tane araştırma komisyonu kuruluyor, önemli çalışmalar yapılıyor, emekler veriliyor ama araştırma komisyonları raporları doğrultusunda bu Parlamentoda ne yapıldığı ve bunların yürütme üzerine ne gibi sonuçlar doğuran etkileri olduğu konusunda bir kanaatimiz yok. Maalesef, işte bir sürü komisyon kuruldu, burada geçtiğimiz dönem, 22’nci Dönemde orman köylülerinin sorunları araştırmakla ilgili komisyonlar kurduk, birçok konuyla ilgili komisyon kurduk ama gereği ne yapıldı, orman köylülerinin yaşam standardını, kalitesini artırmakla ilgili ne yaptık? Hiçbir şey. Eğer bu raporlar böyle olumlu sonuçlara yol açmayacaksa burada bununla ilgili boşa vakit geçiyoruz demektir. O zaman bu yaptığımız çalışmaların bir anlamı yoktur, o zaman toplum bizim yaptığımız işe saygı duymaz değerli arkadaşlarım. Onun için ben de sanıyorum bu kadar araştırma komisyonuyla ilgili bir görüşmenin yapıldığı ve araştırma komisyonu kurulması yönünde karar alınması konusunda ondan sonra gereğinin yapılması yönünde umarım gerekli işler yapılır.

Değerli arkadaşlarım, mermer ve madencilik bu ülkenin en önemli kaynaklarından bir tanesi. Türkiye, dünya mermer rezervinin yüzde 40’ına  sahip yani aslında şu anda Türkiye, bir bor ülkesi ve bir mermer ülkesi diye bir marka ülke olmalı, öyle olmalıdır, öyle tanınıyor olmalıdır. Yapamamışsak, becerememişsek, başaramamışsak eksikliğimizdir.  Suudi Arabistan nasıl bir petrol ülkesiyse Türkiye’nin de bir mermer ülkesi, bir bor ülkesi olarak bilinmesi gerekir ama öyle bir marka oluşturabildiğimiz kanaatinde değilim.

Değerli arkadaşlarım, 1985’ten önce ancak 2 milyon dolarlar seviyesinde olan mermerle ilgili ihracat gelirimiz, 3213 sayılı Yasa’nın çıkmasıyla ilgili alınan tedbirlerle 2006’da 1 milyar dolarlara gelmiş ve 2012 tarihi itibarıyla da 2,5 milyar dolar gibi ciddi bir hedef ortaya konmuş yani neredeyse otomobil sektörümüzün yaptığı ihracat kadar bir ihracatı hedefleyen bir rakam. Doğrudur, olumludur, yerindedir, yapılması gerekir, otomotiv sektörüne verdiğimiz teşviklerin hiç olmazsa yarısını bu sektöre vermek çok anlamlı ve doğru olur çünkü mermerde yaptığımız ihracatın yüzde 98’i bu ülkenin iç kaynaklarından meydana gelmekte ve bu kadar bir miktar ülkemizde katma değer olarak kalmaktadır. Hâlbuki otomotivde yüzde 80 - 90 civarında ithalatla bu rakamlar karşılandığında ciddi bir gelir ortaya çıkmamaktadır. Bu anlamda mermere ve madenciliğe çok önemli değer vermek lazım. 250 bin çalışanı var sektörün. Sektörde her ocakta, çalışan işçi daha sonrası için 8-10 işçinin önünü açmaktadır. Aynı zamanda, maden sektöründe ve mermer sektöründe, yerinde insanları istihdam etmek gibi bir avantaj sahibiyiz çünkü mermer ocaklarında çalışanlar genellikle yörenin insanları olup köyden kente göçü de durdurmakta ve yerinde gelişmeyi sağlayan önemli bir avantajı bize sunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, biz mermer sektöründe ihracatımızın yüzde 38’ini yaklaşık, Amerika’ya yapıyoruz ama Amerika’da yaşanan son mortgage kriziyle birlikte oradaki konut sektörünün krize girmesi dolayısıyla maalesef ülkemiz ihracatçıları da bu konuda önemli bir sıkıntının içine girmişlerdir. Dünya konut üretiminde bir sıkıntı ortaya çıkmıştır ve şimdi, eskisinden daha çok, mermer  sektörüyle ilgili girişimcilere, madencilere sahip çıkmak gerekmektedir ama maalesef bu sektörde çalışanlar, bu sektörde yatırım yapanlar büyük sıkıntı içerisindedir. Büyüme çok hızlı rakamlarda ilerlerken yüzde 7’lere düşmüştür ve bugün birçok girişimci ocağını kapatmıştır ve çalışabilenler, devam edebilenler de ya işçilerini çıkarmış ya vardiyalarını azaltmış ya da büyük miktarda zararları… Geleceğe dönük umuda yatırım yapmak adına bir var olma mücadelesini sürdürmektedirler.

Ne yapmak lazım? Değerli arkadaşlarım, ihracatçıya cazip olanaklar sunmak lazım. Değerli arkadaşlarım, öncelikle paramızın değerini yüksek tutma anlayışından vazgeçmek ve ihracatçıyı avantajlı duruma getirmek lazım. Yıllardır yüksek bedelle, Türk lirasını yüksek değerde tutma anlayışıyla ihracatçılarımızın bütün sektörlerde belini kırdık ama madencilik sektörünü de perişan ettik. Madencilerimizin en büyük giderleri işçilik -hepimizin bildiği gibi- ve yakıt özellikle önde tutulmaktadır. Denizcilik sektörüne verdiğimiz akaryakıt desteğiyle ilgili maalesef madencilikle ilgili hiçbir girişimde bulunmuyoruz. Madenciler öncelikle araziyi tespit ettikten, yatırım alanını tespit ettikten sonra müracaatlar için maden dairesi önlerinde ve birçok kurumun elinde oyuncak olmuş, bu konuda bürokrasinin elinde maalesef oyuncak hâline gelmişler ve perişan olmaktadırlar ve öncelikle maden sahasını tespit ettikten sonra buraya yatırım yapmakla ilgili öz kaynakların önemli miktarını harcamakta, işletme yatırımıyla ilgili bir kaynak ellerinde kalmamaktadır.

Elektrik, su, yol ve yakıtla ilgili mutlaka özel destekler sağlanmalı, ihracatçıya ÖTV indirimi mutlaka gerçekleştirilmelidir.

Teşvikler, özellikle sektör bazında ele alınmalı, mermercilik ve madencilik, özellikle madenciliğin belli kolları, avantajlı kolları özel bir destek kapsamı içinde değerlendirilmeli ve madencilerimizin önünü mutlaka açmalıdır. Madencilerimizin önünü açmamız demek, onların da Türkiye’nin her anlamda gelişmesinin önünü açma anlamına gelecektir.

Maden ocaklarının açılmasıyla ilgili ÇED ve benzeri gibi izin alınmasıyla ilgili süreçler sağlam esaslara bağlanmalı ve keyfîlikten kurtarılmalıdır. Bürokrasinin elinde madenci oyuncak hâline gelmemelidir. Nerede, ne zaman, işinin ne kadar sürede biteceğiyle ilgili bir takvim ortaya konulmalıdır. Örneğin, “Müracaat edildiğinde üç ay içinde bu süre biter.” gibi yaklaşımlar ortaya konulmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, mermerin çıkarıldıktan sonra nakliyle ilgili altyapı hizmetleri olan liman, yol, demir yolu gibi kolaylıklar sağlanmalıdır. Özellikle bildiğimiz gibi, Afyon, Denizli, Balıkesir, Çanakkale yöresindeki ocaklardan çıkan mermer kütüklerinin limanlara nakli için öncelikle kara yolları da iyileştirilmeli; mutlaka, olmayan yerlerde demir yolu gibi ucuz nakliye imkânlarının kullanılmasını sağlayacak altyapı hizmetlerini götürmeliyiz. Bir şey vermezseniz alamazsınız. Mermerciden, madenciden eğer ülkeye zenginlik getirmesini istiyorsanız hizmeti sunmamız lazım, devlet olarak elinden tutmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, ihracatçıların yeni pazar arayışlarına destek olmamız lazımdır. İşçilikte mutlaka vergileri düşürmemiz lazımdır. Bizden kütük alıp işleyen Çin, bizden, işlenmiş mermeri daha ucuza satarak bizimle rekabette avantajlı bir durumdadır, mutlaka gerekenleri yapmak lazım. Bizim önemli rakiplerimizden biri olan İtalya’ya teşvikle ilgili destek miktarlarımızı ulaştırmamız lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, Maden İşleri Genel Müdürlüğünü madencilerin işlerini kolaylaştıran bir bürokratik merkez hâline getirmemiz lazım. Maden İşlerini madencilere ceza yazan, madencilerin işlerini tıkayan, önünü kesen, problem olan bir yer olmaktan mutlaka çıkarmamız lazımdır. Maliyeye ve devlet dairelerine borçlarıyla ilgili kolaylıklar sağlanmalı, borçları varsa da bu borçlarının diğer işlerini yapmasına engel olma konumundan çıkarmamız lazım.

Bir kriz döneminden geçiyoruz ve krizin meydana getirdiği etkiler içinde madencileri problemleriyle baş başa bırakmamamız lazımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Küçük, konuşmanızı tamamlayınız.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Bugün teşvikler çok ağır şartlarda veriliyor ve sektörel anlamda çok önemli manalar ifade etmiyor. Teşvikleri ödenebilir, geri ödenebilir ve gerçekten madenciyi motive eden, yatırım yapmaya teşvik eden bir manaya getirmek lazımdır.

Bankaların finansman temininde madencilerin en büyük sermayesi ocaklarıdır. Ocaklarının teminat hâline gelmesini sağlayacak gerekli tedbirleri almamız lazımdır.

Madencileri sanki şehir içindeki büyük sanayi kuruluşları gibi önünde büyük engeller koyduğumuz bir ortamdan çıkarmamız lazımdır ve madenciler sık sık yer değiştirmek zorunda kalmaktadır yaptıkları işler gereği, onlara bu konuda, işlettikleri ocakların rehabilitasyonu konusunda da her türlü desteğin verilmesi lazımdır.

Gene “teknik nezaretçi” tanımı mutlaka yeniden yapılanmalıdır. Teknik nezaretçi devlet adına görev yapar madencilik sektöründe ama işverenden maaş almaktadır. Maalesef bazen aldığı maaşı bile işveren kendisine ödememekte, işi bırakacak olsa işverenin iznine tabi bir durumdadır teknik nezaretçiler. Ciddi, çalışanların böyle benzer sorunları vardır. Mutlaka bu sorun da çözülmeli ve bu sektörde çalışan teknik nezaretçilerin maaşlarını garanti eden bir sistem kurulmalıdır. Gerekirse maden mühendisleri odası burada devreye sokularak bu arkadaşlarımızın günlük iaşelerini temin edeceği maaşları ve geleceğini kurgulayacakları, yaşamlarını sağlayacak asgari şartların oluşması için her türlü destek verilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, umuyorum bu konuda araştırma komisyonu kurulacak ve inanıyorum ki sorunları gerçekten doğru şekilde tespit edecek ve çözüm önerilerini sektörün her konudaki temsilcisiyle görüşerek oluşturacaktır ama önemli olan, bu tespit edilen sorunların ve çözüm önerilerinin bu Parlamento tarafından ve bu Parlamentonun içinden çıkmış yürütme tarafından hayata geçirilmesidir, bir anlam kazanmasıdır yaptığımız çalışmanın.

Bu duyarlılık içinde olunması dileğiyle ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına sektörü ve Türkiye Büyük Millet Meclisini en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Öztürk… Yok.

Sayın Türk… Yok.

Sayın Alim Işık Kütahya Milletvekili, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü nedeniyle ülkemizde yaşayan tüm özürlü vatandaşlarımızın bu gününü kutluyor, bundan sonraki yaşantılarının daha mutlu olmasını temenni ederek saygıyla sizleri selamlıyorum.

Geneli üzerindeki görüşlerimi 12/10/2009 tarihli birleşimde anlatmaya çalıştığım madencilik sorunlarıyla ilgili konunun bugünkü bölümünde, Kütahya ili SLİ ve GLİ’de yaşanan bazı olumsuzlukların araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla şahsım ve 23 değerli grubumuz milletvekilinin imzasıyla verilen önerge üzerinde görüşlerimi beyan etmek istiyorum, bu konuyla ilgili önergemiz gerekçesinde de ifade ettiğimiz birkaç konuyu sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Kütahya ili Seyitömer Linyit İşletmesi –kısaca SLİ- ve Garp Linyitleri İşletmesi (GLİ) ile bu işletmelerimizde bulunan Seyitömer ve Tunçbilek termik santralleri, gerçekten Kütahya ilinin hem ekonomisinde hem de istihdamında çok önemli yere sahip işletmelerimizdir. AKP iktidarları döneminde hızla başlatılan özelleştirme furyasından henüz nasibini alamamış ilimizin elinde bulunan önemli KİT’lerin başında gelmektedirler. Özellikle Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yetkililerinin ulusal basında da yer alan BOTAŞ, TKİ, Makine Kimya Endüstrisi gibi kuruluşların da özelleştirilebileceği yönündeki açıklamaların ardından SLİ ve GLİ’de bazı ciddi olumsuzlukların yaşanması, kamuoyunda “Acaba bu yanlışlar ve bilerek yapılan olumsuzluklar, hatalar, işletmelerin ve enerji santrallerinin özelleştirilmesinin önünün açılması amacıyla bilerek mi yapılıyor?” şeklinde endişeli soruların sorulmasına da ve bazı tartışmaların yapılmasına yol açmıştır.

Adı geçen işletmelerimizde ve termik santrallerimizde üretilen kömürün pazarlanması, nakliyesi ve dağıtılması, hizmet alımı ihalelerinin yapılması, eleman alımı gibi konularda firmalar ya da kişiler arasında ayrım yapıldığı; bazı AKP yanlılarının ve teşkilat mensuplarının, işletmelerin yönetimlerinde siyasi nüfuzlarını kullanarak etkili oldukları, işletmelerde çalışan bürokrat ve kamu görevlilerinin rahat çalıştırılmadıkları ve benzeri gibi olumsuzluklar yerel ve ulusal basında da yansıyarak adı geçen işletmelerin milletimiz nezdinde itibarının zedelenmesine neden olmuştur. Örneğin Garp Linyit İşletmesi Müessese Müdürlüğüne bağlı Tunçbilek İşletmesinde 1/6/2005 günü dağıtılan kömürlerin sevk fişleri üzerine görevlilere baskı uygulanarak 31/5/2005 günü yazıldığı, kredili kömür dağıtımının 31/5/2005 günü sona erdiği, 1/6/2005 günü kömüre gelen zammın bilindiği, kömüre gelen zammın kredili satışlara yansıtılmayarak eski fiyatla satılmasına göz yumulduğu iddiaları karşısında ilgililerce yapılan soruşturmalar sonucunda bazı bürokrat ve yöneticilerin ceza aldıkları ve bu cezaları yargı organları tarafından da onaylandığı hâlde işletmedeki görevlerini sürdürdükleri iddiaları, kurumun güvenilirliği ve itibarı konusunda şüphe uyandırmaya başlamıştır.

Hemen bu konuyla ilgili, size, ilgili kararlar ve teftiş kurulu raporlarından sonuçları okumak istiyorum. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının yazısı ve bu yazıda Bakanlığın oluru ile soruşturma yapmak üzere görevlendirilen müfettişlerin, söz konusu iddialarla ilgili yaptıkları soruşturma sonucunda ilgililerle ilgili almış olduğu gerek idari gerek cezai gerek hukuki yönden kararlarından sadece idari yönden olanını sizlerle paylaşmak istiyorum:

Bu bölümde, idari tasarrufa yönelik olarak müessese müdürü hakkında yapılan açıklamalardan, müessese müdürü görev unvanı ile memuriyetine devamının uygun olamayacağı görüş ve kanaatine varılmıştır ve “uygundur” görüşüyle ilgili genel müdürlük 29/8/2005 tarihinde personele ve hukuk işlerine bu raporu havale etmiş, ancak nasıl olmuşsa o günlerde çok sihirli bir el ortaya girerek bu işlemin yapılmasını engellemiştir. Hâlâ bu müdür ve bu konuda yolsuzluğa adı karışmış olan kişiler görevlerinin başındadır. Bu durum gerek devletimize gerekse devletimizin kurumlarına olan güveni ciddi anlamda sarsmıştır. Bunun ardından konu yargıya intikal etmiş ve yargı, Tavşanlı Asliye Ceza Mahkemesi, 2006/12 dosya numaralı, 2008/296 karar numaralı ve 2005/636 esas numaralı Karar’ıyla, kurumda görev yapan genel müdür başta olmak üzere 6 kişiyle ilgili kararını açıklamıştır.

Sonunu okuyorum, hüküm 6 kişiyle ilgili: “Sanıkların üzerilerine atılı görevi kötüye kullanmak suçu ile usulen sabit sayılmakla suçun işleniş şekli, suç sebep ve saikleri, sanıkların amaç gözetilerek taban ceza uygulaması benimsenerek eylemlerine uyan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 37/1’inci maddesi delaletiyle 257/1’inci maddesi uyarınca takdiren bir yıl hapis cezasıyla ayrı ayrı cezalandırılmalarına, iyi hâlleri göz önünde bulundurularak on ay hapis cezasıyla ayrı ayrı cezalandırılmalarına…” Özetleyerek okuyorum. “…Cezalarının Türk Ceza Kanunu’nun 51’inci maddesi uyarınca ayrı ayrı ertelenmelerine, cezası ertelenen sanıkların ayrı ayrı bir yıl süreyle denetim altında bulundurulmalarına…” Devam ediyor: “…İlgili dosyada adı geçen bir milletvekiliyle ilgili, suç duyurusuyla ilgili evrakın gereğinin yapılmak üzere Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine ve bununla ilgili diğer kararlara 1/7/2008 tarihinde varılmış ve ilgili bakanlığa iletilmek üzere karar gönderilmiştir.”

Ve bu karar 15/7/2008 tarihinde tebellüğ edilmiştir.

Bu konuyla ilgili acaba Bakanlığımızın gerekli işlemi yapıp yapmadığı, yaptıysa nasıl bir sonuç elde edildiği konusu tarafımdan bir önergeyle sorulmuş, henüz cevabı alınmamıştır.

Bir diğer konu SLİ Müessese Müdürlüğüdür. SLİ Müessese Müdürlüğünde ocak ayı itibarıyla yapılan eleman alımlarında ciddi anlamda sıkıntıların yaşandığı gerek sınava girenler gerekse bu sınava giren kişilerin aileleri tarafından ilgililere bizzat iletilmiştir, bana da iletildi.

En son 7-9 Ocak 2009 tarihlerinde yapılan şoför, operatör, kantarcı ve maden teknikeri personel alımı sınavlarında AKP yetkilileri tarafından siyasi nüfuz kullanıldığı, komisyonlara siyasi baskı yapıldığı, sınavı kazananların çoğunluğunun AKP Kütahya il, ilçe veya belde teşkilatındaki görevlilerin yakın akraba ve tanıdıkları olduğu, diğer yandan, Bursa Orhaneli Keles İşletmesine eleman alımı için Türkiye İş Kurumu tarafından son başvuru tarihi 15/12/2008 olarak belirtildiği hâlde, 16/12/2008 tarihli başvuranlar listesinde adı bulunmayan bir kişinin daha sonra 9 Ocak 2009 tarihinde başvurusunun yapıldığı ve 10 Ocak tarihli Türkiye İş Kurumu başvurular listesinde listeye sonradan ilave edilen bir kişinin önceki müracaat yapanlar arasından mülakat sınavı sonucunda kazandığı ilan edilen fakat…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim. 

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

daha sonra, asılan listelerin indirilmesinin ardından yapılan bazı müdahalelerle, bu sınavı kazandığı açıklanan kişinin yerine Türkiye İş Kurumu listesine sonradan adı eklenen bir kişinin asil olarak sınavı kazananlar listesine yazıldığı ve önce 3’üncü sırada asil listeden sınavı kazanan kişinin de yedekler listesine alındığı belgeleriyle tarafımıza ulaşmıştır.

Bu konuyla ilgili soru önergesine o günkü Enerji Bakanımız Sayın Hilmi Güler’in vermiş olduğu cevabi yazıda, konunun teftiş edildiği ve konuyla ilgili gerekli takibatın yapılacağı 19 Mart 2009 tarih ve 374 sayılı yazıyla tarafıma bildirilmiştir.

Üzücü olan, o günlerde, bir milletvekilinin “Bu sınavlarda kayırma yok, Kütahya’da herkes AKP’lidir.” beyanı maalesef bu kurumu iyice karıştırmıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle, verdiğimiz önergeye olumlu oy vermenizi bekliyor, konunun araştırılmasının hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunun yükseltilmesi hem de bu devletin kurumlarının saygınlığının korunması açısından önemli olduğunu sizlerle paylaşıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Polat Türkmen, Zonguldak Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizdeki yer altı kaynakları rezervlerinin ve madenciliğe dayalı sanayinin oluşturulması için yapılması gerekenlerin tespiti amacıyla Anayasa’mızın 98’inci, İç Tüzük’ümüzün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılması için verdiğimiz önergemizin üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Madencilik, maden kaynaklarının bulunmasıyla başlayan, madencilik politikasının ilk aşamasında arama faaliyetlerinin düzenlemesi, son aşamasında ise ürünlerin işlenmesi ve sanayiye kazandırılmasıyla meydana gelen bir faaliyettir. Ülkemiz doğal kaynaklar bakımından çok zengindir. İşte, buradaki arkadaşlarımızın da çok fazlaca bu konuda söz almaları bunun bir göstergesidir. Evet, herkes kendi bölgesinde bulunan madenler üzerinde konuşuyor. Yer altı madenleri bakımından ülkemiz çok zengin fakat bunun ihracatı ve nihai ürünler bakımından da çok fazla zenginliğe sahip değildir yani işletilmesinde sıkıntılarımız vardır, pazar paylarının dünyada oluşmasında sıkıntılarımız vardır, bunun çevreyle uyumlu hâle getirilmesinde muhakkak sıkıntılarımız vardır. Bunların bir koordinasyon hâlinde birlikte, sivil toplum örgütleriyle ve bu konuda üniversitelerimizle beraber bir organizasyonun yapılmasını, buradaki sanayi ürünlerimizin, madenlerimizin daha verimli hâlde kullanılmasını sağlamak amacıyla bir araştırmanın yapılmasını önemsiyoruz ve onun için de bu önergede bizim de imzamız olmuştur.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, dünyadaki gelişmiş ülkelerde madenciliğin payı, gayrisafi millî hasılanın yüzde 4’ü civarındadır. Ülkemizde bu, daha yeni yeni yüzde 1,5 civarına gelmiştir. Burada, bu araştırma önergesinin verilmesinin nedenleri: Yapmış olduğumuz büyük çalışmalar olmuştur AK PARTİ hükûmetleri döneminde. Maden Yasası’nı çıkarmışızdır. Orada madenlerle ilgili eksik olan, noksan olan neyimiz varsa onlarla ilgili kanun çıkarmışız. Onlarda da eksiklerimiz olabilir. Bugün bütün arkadaşlarımızın söylediği gibi, özelde kendi yörelerinde bulunan yer altı kaynaklarımızın değerlendirilmesi adına, iş güvenliğimizin değerlendirilmesi adına, madenlerimiz bir yönde de emek yoğun bir çalışma alanıdır, işçi istihdamı anlamında da çok önemi haiz bir hadisedir.

Sektörün arama faaliyetlerinde Hükûmetimiz döneminde ciddi ilerlemeler sağlanmıştır. 2004 yılında yapılan maden alanındaki yasa düzenlemesinde sektörümüzün arzuladığı mevzuat gerçekleştirilmiştir, bürokratik işlemler azaltılmıştır. 2002 ile 2008 yılları arasında yaklaşık olarak 60 bin civarında kişi arama ruhsatına başvurmuştur. Bu çok önemli bir gelişmedir.

Arama faaliyetlerinde özel sektörün payı yeterli değildir. Arama faaliyetlerinde özel sektör teşvik edilmeli ve yönlendirilmelidir. Arama faaliyetleri için teknoloji yatırımlarına destek artırılmalıdır. Maden işletmelerimizin ham madde dış satımından vazgeçip daha çok maden sanayisinin nihai ürünlerine yönlendirilmesi sağlanmalıdır. Madenciliğe dayalı sanayinin gelişmesi ve maden kaynaklarının ülkemiz ekonomisine katkısının artırılması öncelikli meselemiz olmalıdır.

Madencilikte çevre-madencilik dengesi sağlanmalıdır. Sanayi, enerji, çevre, madencilik politikaları paralellik arz eder; bu nedenle koordinasyon oluşturulmalıdır. Madencilik sorunlarının çözümünde kamu, özel sektör, sivil toplum ve üniversitelerin bir araya geleceği kuruluşların gerekliliği açıktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizde maden kaynaklarımızın rezervlerinin ve madenciliğe dayalı sanayinin oluşmasıyla ilgili yapılması gerekenlerin tespiti amacıyla Meclis araştırması açılması hususundaki önergemize desteklerinizi bekliyor, bu vesileyle milletimize ve sizlere saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Türkmen.

Sayın Kaynak… Yok.

Sayın Fehmi Murat Sönmez, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar)

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adı Eskişehir’le birlikte anılan lüle taşı ve lüle taşı işletmeciliğinin içinde bulunduğu durum ile bu konuda yaşanmakta olan sorunların araştırılması amacıyla vermiş olduğumuz araştırma önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

“Lüle taşı” ismi ve ürünleri bir şekilde kamuoyunda bilinmektedir. Ben izninizle buradan lüle taşıyla ilgili kısaca teknik bilgiler de vermek istiyorum.

Lüle taşı, magnezyum ve silisyum esaslı ana kaya parçalarının çeşitli etkilerle başkalaşımı sonucu oluşmuş bir kayaçtır. 19’uncu yüzyıl ortalarında “sepiolit” olarak adlandırılmıştır. İlk kez bir Alman minerolog tarafından bulunan lüle taşı yoğunluğu nedeniyle Almancada “deniz köpüğü” adıyla bilinmektedir. Yer altında ıslak hâlde bulunan lüle taşı çıkarılıp işlendikten sonra kurutulmaktadır.

Dünya lüle taşı rezervleri Somali, Kenya, Tanzanya ve Meksika’da bulunmaktadır ancak dünya lüle taşı rezervlerinin yüzde 70’i Eskişehir’dedir. Eskişehir’de bulunan lüle taşı rezervinin 2,5 milyon ton civarında olduğu hesaplanmaktadır.

Dünya ölçeğinde, Somali hariç tutulursa, lüle taşı üretiminin Türkiye'nin tekelinde olduğunu söyleyebiliriz. Lüle taşı ülkemizde 1830’da Avusturyalılar tarafından Eskişehir’in Sepetçi ve Margı köylerinde bulunmuş ve yüz yıla yakın bir süre boyunca Avusturyalılar tarafından ham madde olarak ihraç edilmiştir. 1960 yılında ham madde olarak ihracının yasaklanmasına kadar Avusturyalılar tarafından dünyaya pazarlanan lületaşı dışarıda “Viyana taşı” olarak tanınmıştır.

Eskişehir’in Margı, Sarısu, Sepetçi, Gökçeoğlu, Başören, Türkmentokat ve Nemli yörelerinde bulunan lüle taşı yatakları yüz elli yılı aşkın bir süredir işletilmektedir. Eskişehir dışında Konya-Yunak bölgesinde bulunan lüle taşı oluşumları ise henüz işletilmemektedir.

Lületaşı pipo, ağızlık, kolye, bilezik, küpe gibi hediyelik eşyalarda kullanıldığı gibi birtakım heykelcikler ile maket yapımında da kullanılmaktadır. Elektrik makineleri ve otomobil sanayisinde, ayrıca füze ve diğer uzay araçlarının başlık iç kaplamalarının yalıtılmasında da kullanılmaktadır.

Başlangıçta tamamı ihraç edilen ham lüle taşları Avrupa’da işlenmekte iken günümüzde Eskişehirli ustalar tarafından işlenmektedir. Eskişehir  ticareti ve lüle taşı ustaları açısından önemli bir ekonomik unsur olan lüle taşı işletmeciliği ne yazık ki son yıllarda can çekişmektedir. Geçmişte pek çok lüle taşı ustası geçimini bu yolla sağlarken maalesef bugün odaya kayıtlı üye sayısı 50’yi geçmemektedir.

Sayın milletvekilleri, yetenek, tecrübe ve sabırlı bir çalışma gerektiren lüle taşı işletmeciliği ülkemiz ve Eskişehir için önemini hızla yitirmiştir. Konuyla ilgili olarak nisan ayında verdiğim soru önergesine verilen yanıtlarda Eskişehir ili dâhilinde hâlen yedi adet lüle taşı işletme ruhsatının yürürlükte olduğu, bunlardan birinin Eti Maden İşletmelerine diğerlerinin ise özel sektöre ait olduğu belirtilmiştir. Maalesef hükûmet döneminizde lüle taşı işletmeciliğinin ekonomik seyrine ilişkin bilgiler de aynı soru önergesinde, yanıtlarında yer almıştır. Buna göre 2003 yılında 128 bin dolar olan lüle taşı ihracatı her yıl azalarak 2008 yılında bin doların altına düşmüştür. Lüle taşı ihracatı İktidarınız döneminde sıfırlanmıştır. Ekonomik krizin ağırlığı altında zaten ezilmekte olan esnafımız bu alanda tümüyle işsiz kalmışlardır. Lüle taşı madeni işletmecileri, lüle taşı ustaları, bu ürünleri pazarlayanlar, kısaca bu sektör şu anda geçim derdindedir.

Lüle taşı Eskişehir için yalnızca bir maden olmanın ötesinde Eskişehir’i karakterize eden, tanıtan en önemli sembollerden bir tanesidir. Lüle taşının yok olması aynı zamanda Eskişehir ilimizin hem ülke içinde hem ülke dışında da tanıtımında önemli zafiyetler yaratacaktır. Maalesef, ülkemizde lüle taşı işletmeciliğine gereken önem verilmemiştir. Türkiye’de lüle taşı işletmeciliğine gereken önem verilmesi durumunda yöre halkı önemli bir kazanç kaynağına erişmiş olacaktır.

Lüle taşı mesleğini geleceğe taşımak ve geliştirmek için bununla ilgili projeler yapılmalı, varsa yapılanlar desteklenmelidir. Mesleğin hak ettiği konumuna gelebilmesi için kamu desteğine ihtiyaç vardır. Lüle taşı sanatının genç kuşakların ilgisini çekebilecek noktaya taşınması için her ne gerekiyorsa yapmak zorundayız. Yok olma sürecindeki kültürel mirasımız, yetkililerin ilgisiyle, yetenekli ancak imkânları kısıtlı gençler tarafından geleceğe taşınacaktır.

Öncelikle, bölgedeki lüle taşına değer katan sadece az bulunan bir maden olması değil, aynı zamanda onu işlemede kullanılan ustalık ve emektir. Bu yüzden hem günümüz lüle taşı ustalarına hak ettikleri değerin verilmesi hem bu doğal kaynağın işlenerek ekonomiye kazandırılması bakımından gerekli çalışmalar zaman yitirilmeksizin yapılmalı, yapılacak eğitim projeleriyle bu sanatla ilgilenenlerin sayısı artırılmalıdır.

Konuyla ilgili olarak bilimsel ve teknolojik çalışma yapabilecek altyapı için gerekli kaynak tahsisi yapılmalıdır. Bu yolla lüle taşının başka kullanım alanları araştırılarak ekonomik değerleri artırılabilir. Lüle taşı günümüzde sadece hediyelik eşya yapımında kullanılıyor şeklinde algılanmaktadır. Bu durum da sektörün gelişmesinin önünde önemli bir engeldir.

Lüle taşı işletmeciliğinde yaşanan bu gerilemenin nedenlerinden birisinin de tanıtım ve pazarlama eksikliği olduğunu söyleyebiliriz. İç pazarda bile yeteri kadar bilinmeyen lüle taşı ürünleri için hem dış pazarda hem iç pazarda yapılabilecek tanıtım etkinlikleri lüle taşı pazarının genişlemesine hizmet edecektir. Lüle taşı tanıtımı bireysel çabalarla yapılmaktadır.

Bugün için İnternet üzerinden ABD dâhil pek çok ülkeye ihracat yapmaya çalışan girişimcilerimiz, biraz destekle başarılı işlere imza atacaklardır. Devletimizin bu konudaki duyarsızlığa bir son verip hem özel girişimcileri destekleyecek mekanizmaları geliştirmesi hem de kamu faaliyetlerini desteklemesi gerekmektedir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı bugüne kadar lüle taşının tanıtımıyla ilgili ne yapmıştır, bu konuda bir çalışması olmuş mudur? Ülkemize ait önemli bir tanıtım değeri taşıyan bu maden, bugün Bakanlık tarafından niçin görmezlikten gelinmiştir? Kültür ve Turizm Bakanlığının artık lüle taşı işletmeciliğine hak ettiği önemi vermesi gerektiğini düşünüyorum.

Bugün, el sanatımızın Bakanlık tarafından organize edilen iç ve dış sergilerde, fuarlarda yeteri kadar yer alması ve tanıtımına Bakanlığın vereceği özel destek ve katkılar çok yararlı olacaktır.

Sektörde faaliyet gösteren lüle taşı madencilerinin ve işletmeciliğini yapan ustaların hem ticari hem de mesleki örgütlenmeleri özendirilerek kurulacak bu örgütlere sağlanacak destekler, bu anlamda çok işlevsel olacaktır.

Dünyada tekel konumunda olduğumuz bu kaynağımızın gerekli şekilde değerlendirilmesi ülkemizin dış dünyada tanıtımına da ciddi katkılar sağlayacaktır.

Ayrıca, lüle taşı sektörünün gelişmesi Eskişehir’de son yıllarda gelişmekte olan  turizm hareketlerine de önemli bir katkı sağlayacaktır.

Yok olmaya yüz tutmuş lüle taşı konusunda Meclisimiz de gerekli duyarlılığı gösterir, konuyu ele alırsa lüle taşı eski günlerdeki konumuna dönerek bu alanlarda çalışanlara iş, aş sağlanmış olacaktır. Bu doğal kaynağımız da bu yolla ekonomiye kazandırılmış olur diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sönmez.

Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım adına, Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Böylesine önemli bir konunun Meclisin gündemine getirilmiş olması gerçekten önemlidir çünkü kendi kaynaklarını yok sayan, kaynaklarını etkin ve verimli bir şekilde değerlendiremeyen ülkelerin kalkınması mümkün değildir. Gerçek sahibi halkımız olan ve tükenebilir özellikleri nedeniyle yeniden var olma imkânlarının olmamasından dolayı gelecek nesillerimizin de hak sahibi ve söz sahibi olduğu madenlerimizin halkımızın yararına etkin bir şekilde değerlendirilmesi önemlidir. Böylesine önemli bir sektörün sorunlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından enine boyuna araştırılması ve bu sorunların çözüm yollarının da tespit edilmesi artık içinde yaşanılan süreçte bir zorunluluk hâlini almıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de aslında bilgi kirliliğinin, kafa karışıklığının yaşatıldığı, yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. Madencilik sektöründe de gerçekten hem bilgi kirliliği var hem kafa karışıklığı yaratılıyor. Bugün, gerçekten madencilik sektörü sanki yasa dışı bir faaliyetmiş gibi, madencilikle ilgilenenler de yasa dışı faaliyet yapan bir eylemci gibi görülmektedir. Çevreyi koruma adına girişilen bu eylemlerin aslında haklı veya haksız olup olmadığını enine boyuna irdelemek gerekiyor.

Bugün çevreyi koruyan en önemli sektör madenciliktir. Eğer madencilik olmamış olsaydı, yakıt olarak kullanacağımız yakıtların hiçbirisi olmayacaktı. Dolayısıyla, bugün kesilmedik orman bırakılmayacaktı. Şu oturduğumuz koltuklar bile madencilikle ilgili. Yazdığımız kalem, kâğıt, hepsi madencilik sektörüyle ilgili.

Şimdi, böylesine önemli bir sektörü yasa dışı bir faaliyetmiş gibi sunan bir anlayışın hem insanın bireysel çıkarları bakımından hem de toplumsal çıkarları bakımından örtüştüğünü kabul etmek mümkün mü?

Değerli arkadaşlarım “ya madencilik ya çevre” diye bir dayatma artık günümüz koşullarında geçerli değildir. Çünkü sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun madencilik politikasında “ya madencilik ya çevre” olmaz. İnsan odaklı faaliyetlerde esas olan şey insanların mutluluğu olduğuna göre, madencilik de esas olarak insan odaklı bir faaliyet; dolayısıyla, o faaliyette de amaç, insanın mutluluğudur.

Dolayısıyla, bugün insanı odağına yerleştiren, insanın mutluluğunu esas alan bir madencilik faaliyeti pekâlâ yürütülebilir. Her sektörde olduğu gibi madencilik sektöründe de kimi sektör temsilcilerinin yanlış uygulamaları, insana değer vermeyen uygulamaları toptancı bir anlayışla o sektöre mal edilemez değerli arkadaşlarım.

Bakın, kalkınmış ülkelere baktığımızda, esas olarak madencilik kaynaklarını çok iyi değerlendirdikleri, verimli bir şekilde kullandıklarını çok iyi görebiliriz. Bizim de bu kaynaklarımızı değerlendirmemizi engelleyen hiçbir şey yoktur. Çevreye saygı göstererek, çevreye ilişkin tüm önlemleri alarak, hatta madencilik faaliyetleri nedeniyle zarar gören çevreyi yeniden eski hâline getirme yöntemlerini uygulayarak pekâlâ madencilik yapılabilinir.

Bugün tartışılması gereken temel konu şudur: Türkiye, madencilik politikalarından, yer altı kaynaklarını değerlendirmekten vazgeçecek midir geçmeyecek midir? Eğer vazgeçmeyecekse, bu kaynaklarını etkin ve verimli bir şekilde değerlendirme gereği var ise, o zaman, önlemlerini alarak madencilik politikalarını daha etkin bir şekilde yerine getirmesi gerekiyor ve buna yönelik bilgi kirliliği yaratmayı, kafa karıştırmaya yönelik tüm girişimleri de etkisiz bir hâle getirmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, bugün gayrisafi millî hasıla içerisindeki payına baktığımız zaman madencilikten yeteri kadar yararlanamadığımız açıktır. Türkiye, yer altı kaynakları bakımından, sahip olduğu madenlerin hem rezerv miktarı hem kalitesi bakımından dikkate alındığında dünyanın sayılı ülkelerinden birisidir. Böylesine yer altı zenginlikleriyle dolu olan ülkemizde bu yer altı zenginlikleri etkin bir şekilde değerlendirilememekte, madenciliğin gayrisafi millî hasıla içerisindeki payı bir türlü artırılamamaktadır. O zaman, yapılması gereken, madencilik faaliyetine, etkin, kayıp miktarını en aza indirerek dört elle sarılmak ve üretilecek madenleri sadece uluslararası sermayenin, uluslararası tekellerin ham madde ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir üretim politikasıyla değil, kendi ülkemizin sanayisinin hizmetine sunulabilecek en uç ürün elde edilmesini amaçlayacak şekilde bir politikanın güdülmesi gerekmektedir.

Türkiye madencilikten vazgeçebilir mi? Dünyada kendi yer altı kaynaklarını değerlendirmeyen ve kendi yer altı kaynaklarını değerlendirmeye yönelik faaliyetleri yasa dışı faaliyetmiş gibi gören başka bir ülke var mı? Hangi zenginliklerin üzerinde oturduğumuzun farkında değiliz. Çünkü kendi maden potansiyelimizi ortaya çıkarabilmek için maden aramacılığını teşvik etmiyoruz değerli arkadaşlarım. Türkiye, maden aramacılığında harcanan risk sermayesi çok az olduğu için yeni maden yataklarını keşfedemiyor. Aslında madencilik sektörünün sadece ekonomik yönden değil, toplumdaki sosyal patlamaları önleme yönünden de çeşitli işlevleri olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunlardan en önemlisi, madencilik kırsal kesimlerde yapılır. Dolayısıyla orada işsizlere iş imkânı sağlanır ve aynı zamanda kırlardan şehirlere doğru göçü önleyici bir fonksiyonu vardır. Dolayısıyla sosyal barışın artmasına yönelik bir hizmeti vardır.

Değerli arkadaşlarım, Kanada’da son bir yılda maden aramaları için 14 milyon metre maden sondajı yapılmıştır ve hâlen yapılmaktadır. Bir başka ifadeyle, Türkiye Cumhuriyeti’nde seksen altı yılda gerçekleştirilen maden sondajları Kanada’da bir buçuk yılda gerçekleştirilmektedir. Bu kadar az sondaj yapılan bir ülkede kendi maden potansiyelimizin değerlendirildiğinden söz edebilir miyiz? Öte yandan, önüne gelen herkese ruhsat veriliyor değerli arkadaşlarım. Maden arama ruhsatını herkes alıyor. Gerçekten maden aramak için, hiçbir sermayesi ve bilgisi olmayan binlerce kişi maden arama ruhsatı alıp hiçbir arama yapmadan, hiçbir para harcamadan bunun ticaretini yapmaktadır. Bugün 40 bin maden ruhsatı var Türkiye'de. Her bir ruhsat için yılda 100 bin lira harcanmış olsa sektöre yılda 4 milyar TL bir kaynak bir girişi olması gerekir. Oysa madencilik sektöründe bir yılda maden aramalarına harcanan para birkaç yüz milyon TL’yi geçmemektedir. Bu da ülkemizde madencilik sektörünü yatırım yapmak için çok  riskli bir alan hâline getirmektedir ve -bunun somut sonuçlarından bir tanesi- üretime yönelik ruhsat alma yerine bunun ticari amaçlarla alındığını ve alınan ruhsatların kârlı bir şekilde başkalarına devredilmesi amacıyla bu ruhsatların alındığını göstermektedir.

İki senede bitmesi gereken bir yatırım madencilik sektörüne yapılan müdahaleler nedeniyle on-on beş seneyi bulmaktadır. Bu nedenle, büyük sermaye grupları yatırımları, on-on beş sene sonra geriye dönüşü olacağı bile şüpheli olan madencilik sektörü yerine başka alanlara kaymaktadır. Sanayimizin ihtiyaç duyduğu ham madde güvencesini sağlamakla görevli madencilik sektörü son yıllarda yaşanan kaos nedeniyle tam yatırım yapılamaz hâle gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, her bakanlık madenciliği kendisine göre tanımlar hâle gelmiştir yani 7 kocalı Hürmüz gibi olmuştur madencilik. Her bakanlık bu madencilik sektörünü bir tarafından çekip çeviriyor, bir tarafından hak sahibi olduğunu düşünüyor, bir bakanlığın verdiği izni bir başka bakanlık tanımıyor.

2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı Maden Kanunu ile maden iş yerleri için iş yeri açma izni belediyelere verilmiş durumdadır. Belediyelerin hangisinde maden mühendisi istihdam edilmektedir? Koskoca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı varken, madenciler, madencilikle ilgili faaliyetleri konusunda, madencilikle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan belediyelerin insafına terk edilmiş olması doğru bir politika mıdır?

Bakanlık, kendisine ait olması gereken bir yetkiyi, sırf kendi yandaş belediyelerine gelir sağlayabilmek adına madenciliği engelleyen bir uygulamanın içine girmiştir. Madenciliğin önünün açılması isteniliyorsa, öncelikle ve ivedilikle yapılması gereken husus, gerçekten bu konunun Bakanlık yetki alanına tekrar çekilmesidir. Madencilikle uzaktan ve yakından alakası olmayan, maden mühendisi istihdam etmeyen belediyelerden bu yetki derhâl alınmalıdır. Bu, gerçekten ülkemizde madencilik faaliyeti yürüten ciddi madencilik sektörünün temsilcilerinin bana yönelttikleri talepleridir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde son beş yılda sektöre ne kadar sermaye girişi oldu, belli değil. Kaç tane yeni maden yatağı bulundu, işletilmeye açıldı, belli değil. Kaç tane yeni yatırım yapıldı, o da belli değil. Kaç kişiye istihdam sağlandı, o da belli değil. Yapılacak iş, çevresel olumlu görüşü alınmış yatırım projeleri için, yasa ve yönetmeliklere harfiyen uyacağı ve standartların gereklerini yerine getireceğine dair bir taahhütname alıp, hiç vakit kaybetmeden bu sektörün önünü açmaktır değerli arkadaşlarım. Artık, madenciler, çevreye duyarlılık konusunda toplumun diğer kesimlerinden daha etkin, daha verimli düşünmeye başlamışlardır.

Değerli arkadaşlarım, madencilikle ilgili araştırma önergesinin önemi bu nedenle gerekmektedir. Türkiye’nin hak ettiği seviyeye çıkması için kendi yer altı kaynaklarını etkin ve verimli bir şekilde değerlendirmesi gerekmektedir.

Bakın, madencilik Anayasa’mızda gerçekten güvence altına alınmıştır. Anayasa’mızın getirilen hükmüyle “madenlerin devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu” ilkesi getirilmiştir. Bunun getirilmesinin nedeni, madenlerin tükendiği zaman yerine konulamayan metalar olması nedeniyle gelecek nesillerin hak sahibi olmasıdır.

Madencilik denilince bordan bahsetmemek mümkün değil. O nedenle de bor konusu üzerinde ben bir önerge vermiştim, araştırma önergesi, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşlarımızla birlikte. Çünkü Türkiye denilince dünyada bor akla geliyor. Borun farklı bir özelliği var. Özellikle Avrupa Birliğinde son yıllarda alınan bu bor kimyasallarının tehlikeli, üremeyi engelleyici toksik madde olduğu konusundaki tespitinden sonra gerçekten bor madenciliğinin Türkiye’de engellenmek istendiğinin ne kadar açık olduğu ortadadır.

Türkiye bor madenciliğinde de sahip olduğu potansiyeline, rezervine ve kalitesine uygun bir üretim miktarını ve ihracat miktarını yakalayamamıştır. Hatta bendeki rakamlar… Bu rakamlara boğmak istemiyorum, bundan on yıl önceki bordaki üretim miktarı ve bordaki üretimden elde edilen gelir ile mermerden elde edilen gelir kıyaslandığında mermer sektöründen elde edilen gelir almış başını gitmiş ama bor hâlâ yerinde duruyor.

Değerli arkadaşlarım, dünya bor rezervinin yüzde 72’sinin ülkemizde olduğuna dikkat edilirse o zaman bor ticaretinden elde edilen paranın 300-400 milyon gibi çok cüzi bir para olması bizi düşündürmelidir.

Ayrıca ben bor madenciliğiyle ilgili olarak soru önergesi de vermiştim. Orada Avrupa Birliğinin, Türkiye'nin bor madenciliğini engellemek için yaptığı girişimlerden, bor kimyasallarının üremeyi engelleyici etkisi nedeniyle kuru kafa, yani tehlikeli madde anlamında işaretiyle paketlenip satılması yönündeki kararının haklılığı olmadığını, bu nedenle hem Bor Enstitüsünün hem de Hükûmetin bu konuda tedbir alması gerektiğini söylemiştim.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir önerge, bu Meclis araştırması, bu Meclisin bugüne kadar yaptığı araştırma önergelerinin içerisinde gerçekten belki de en somut olanı, en yol gösterici olanı ve ülkeye belki de en hayırlı olacak araştırma önergelerinden birisidir.

Madencilik sektörü çok riskli bir sektördür. Gerçekten, iş kazalarının büyük bir kesimi madencilik sektöründedir. İşçilerin burada sorunları vardır, mühendislerin sorunları vardır.

Bugün, Türkiye’de yer altı kaynakları bu kadar yüksek olmasına rağmen, mezun olan maden mühendislerinin yüzde 35’i, yüzde 40’ı işsizdir. Genç maden mühendislerinde bu oran yüzde 50-60’lara tırmanmaktadır. Bu, aslında, hepimizin düşünmesi gereken bir sorundur.

Madencilerin, sektöre gerçekten yatırım yapan iş adamının sorunu vardır; işçisinin sorunu vardır, mühendisin, teknik elemanının sorunu vardır. Meclis, siyasetin en üst kurumu olarak, tüm ülkedeki sorunları çözmekle görevlidir. Meclisin görevi, siyasetin görevi sorun çözmektir. Dolayısıyla siyaset bu sorunu da çözmek durumundadır.

Türkiye’de havza madenciliğini esas alan, ulusal politikalarımıza uygun bir madencilik politikasının faaliyete geçirilmesi, hatta öylesine önemli ki… Hükûmetten hükûmete değişmeyen, âdeta bu konuda bir devlet politikasının artık oturtturulmasının zamanı gelmiştir çünkü maden yataklarının etkin değerlendirilmesi sürdürülebilir politikalarla mümkündür. Hükûmetten hükûmete tespit edilecek ve değişecek politikalarla kalıcı bir madencilik politikasını yürütmek çok doğru değildir.

Değerli arkadaşlarım, bu nedenle önergelerimize destek vereceğinizi umuyorum. Gerçekten bugüne kadar bizden sorunlarına çözüm bekleyen tüm madencilik sektörüne çok önemli katkılar sağlayacak bir çalışmayı bu Meclisin gerçekleştireceğini düşünüyorum. Bu anlamda, artık, madencilerimizin, madencilikle ilgilenen iş adamlarının ve madencilik sektörünün temsilcilerinin yasa dışı iş yapan insanlar olarak görülme anlayışının bir kenara bırakılmasını diliyorum, öyle umut ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati : 17.21

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.35

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

VII.- ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

                                                                                                                        Tarihi: 03.12.2009

Danışma Kurulunun yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                                     

Mehmet Ali Şahin

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

Başkanı

 

 

Mustafa Elitaş

Kemal Anadol

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkanvekili

Grubu Başkanvekili

 

Mehmet Şandır

Selahattin Demirtaş

 

Milliyetçi Hareket Partisi

Demokratik Toplum Partisi

 

Grubu Başkanvekili

Grubu Başkanvekili

Öneriler

1.- 2010 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci ve 2 nci sıralarında yer alması; Bütçe görüşmelerine 14.12.2009 Pazartesi günü saat 13.00'de başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00'den 13.00'e ve 14.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin on üç günde tamamlanması,

2.- Başlangıçta Bütçenin tümü üzerinde Gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların (Hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların ise 10'ar dakika ile sınırlandırılması,

3.- Kamu idarelerinin bütçeleri üzerindeki görüşmelerin on üç turda tamamlanması, turların bitiminden sonra Bütçe ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarının maddelerinin oylanması,

4.- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, her turda Gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların 40'ar dakika (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 5'er dakika olması, kişisel konuşmalarda her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin sadece bütçenin tümü üzerinde veya sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı yaptırması,

5.- Bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakika ile sınırlandırılması,

6.- Bütçe görüşmelerinin sonunda Gruplara ve Hükümete 1'er saat süre ile söz verilmesi (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Söz talebi? Yok.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, madencilik sektöründeki sorunlarla ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerine devam edeceğiz.

VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 26 milletvekilinin, taş kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun ve 29 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 19 milletvekilinin, altın madenciliğinin bütün yönleriyle araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122)

5.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici ve 22 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu-Çaldağ nikel yatağının işletilmesi konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

6.- Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 24 milletvekilinin, petrol arama çalışmaları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)

7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28 milletvekilinin, mermercilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/193)

8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 38 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/208)

9.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 28 milletvekilinin, taş ocaklarının çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)

10.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan ve 20 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)

11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 37 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/304)

12.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)

13.-Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)

14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Kütahya’daki Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/324)

15.- Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen ve 20 milletvekilinin, maden kaynaklarının araştırılarak madenciliğe dayalı sanayinin oluşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)

16.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki maden kaynaklarının araştırılarak etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)

17.- Eskişehir Milletvekili F. Murat Sönmez ve 23 milletvekilinin, lüle taşının değerlendirilmesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/342)

18.- Siirt Milletvekili Afif Demirkıran ve 20 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/374)

19.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü ve 22 milletvekilinin, Turgutlu-Çal Dağı’nda yapılacak nikel madenciliği faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/377)

20.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, Tarsus’taki şantiye ve maden ocaklarının yol açtığı sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/388)

21.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/404) (Devam)

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına şimdi söz Siirt Milletvekili Afif Demirkıran’da.

Sayın Demirkıran, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; madencilik ve yer altı kaynaklarımızın sorunlarının araştırılmasıyla ilgili bir Meclis araştırma komisyonu kurulması yönünde yirmi bir adet önerge değişik partilerimize mensup arkadaşlarımız tarafından verilmiştir. Bu da konunun ne kadar ehemmiyetli olduğunun bir göstergesidir.

Şimdiye kadar birçok arkadaşımız kendi önergeleriyle ilgili görüşlerini ifade ettiler. Ortak kanaat şu:

1) Türkiye, madencilik itibarıyla, özellikle maden çeşitliliği itibarıyla zengin bir ülkedir.

2) Türkiye’de yer altı kaynakları, madenlerimiz yeterince değerlendirilmemektedir.

3) Madenciliğin daha etkin ve verimli şekilde işletilebilmesi için, madencilik faaliyetlerinin daha etkin ve verimli şekilde uygulanabilmesi için bir çalışmanın Meclis tarafından yürütülmesinde fayda vardır.

4) Sürdürülebilir bir madencilik faaliyeti için çevre ve madenciliğin mutlaka başa baş gitmesi lazım. Ne çevreyi madenciliğe ne madenciliği çevreye feda edemeyiz. Çevre uyumlu bir madencilik faaliyetinin yürütülmesi lazım.

Gerçekten ekonomilerin en önemli sektörlerinden bir tanesi madencilik sektörüdür. Niçin? Çünkü madencilik, madenler hemen hemen her sanayi alanında kullanılmaktadır. Ayrıca özellikle madencilik faaliyetlerinin kırsal kesimde olması hasebiyle, nedeniyle istihdama çok büyük bir katkısı vardır. Onun için madenciliğe her ülke çok ciddi bir şekilde önem vermektedir. Madencilik faaliyetinin yoğun olduğu ülkelere baktığımız zaman madenciliğin gayrisafi millî hasıla içindeki payının da yüksek olduğunu görüyoruz Türkiye ile mukayese ettiğimizde. Mesela Almanya’da, Amerika Birleşik Devletleri’nde -biraz önce de arkadaşlarımız da ifade ettiler- yüzde 4 civarında, Kanada ve Avustralya’da  yüzde 7’nin üzerinde yüzde 8 civarında bir gayrisafi millî hasıla içinde yeri var. Peki Türkiye’de madencilik faaliyetlerinin, madenciliğin gayrisafi millî hasıla içindeki payı nedir diye baktığımızda, cumhuriyetin ilk yıllarına gittiğimiz zaman epey yüksekti; belki o zamanki gayrisafi millî hasılayı oluşturan sektörlerdeki dağılımdan olsa gerek yüzde 30 civarındaydı. 1960’lara geldiğimizde yüzde 5 civarında ama daha sonraki yıllarda maalesef madenciliğe yeteri kadar önem verilmemiş ve 2002 yılı AK PARTİ iktidara gelince, geldiğimizde yüzde 1,1. Ancak AK PARTİ İktidarıyla beraber madenciliğe verilen önem Maden Kanunu’ndaki değişiklik, ruhsat güvencesi ve madencilik faaliyetlerinin özellikle bürokratik işlemlerin basitleştirilmesi sonucu 2002 yılındaki yüzde 1,1’den yüzde 1,4’e çıkmıştır. Bu da önemli bir gelişmedir. Biraz önce dedik ki: “Türkiye madencilik açısından, madenler açısından zengin bir ülke.” Gerçekten de öyle. Dünyada -daha önce de burada bu kürsüden de ifade edildi- 90 adet maden çeşidi mevcuttur. Bunlardan 77 tanesi Türkiye’de var, 60 tanesinin üretimi yapılmaktadır ve madenciliğiyle öne çıkmış 132 ülkeden Türkiye maden üretimi itibarıyla 28’inci sırada ve maden çeşitliliği itibarıyla da 10’uncu sırada. Çok çeşitli madenlerimiz var ve birçok madende de ciddi şekilde kapasitemiz, potansiyelimiz, rezervimiz var. Mesela, borda yüzde 72’dir bizim potansiyelimiz, rezervimiz; mermerde yüzde 40, endüstriyel ham maddelerde yüzde 2,5; feldispatta yüzde  23, bentonitte yüzde 20; altında her ne kadar görünen rezervimiz şu anda 700 ton gibi görünüyorsa da yapılan çalışmalar 6.500 ton civarında bir altının mevcudiyetini göstermektedir. Eğer bu böyleyse, bunlar görünür rezerv hâline dönüştürüldüğünde Türkiye 2’nci sırada oturacak altın rezervi itibarıyla.

Dolayısıyla, bu kadar zengin çeşidi bulunan bir ülkede madenciliğin gayrisafi millî hasıla içindeki payının bu kadar düşük olmasını kabullenmek mümkün değildir.

Kömür… Defalarca ifade ettik, tekrar ifade edelim: Bakın, yetmiş yılda Türkiye’deki linyit rezervimiz ancak 8,4 milyar ton olarak ifade edilmekteydi. Sadece AK PARTİ İktidarı döneminde MTA’nın yapmış olduğu yoğun çalışmalar… Nedir bu yoğun çalışma? 2002 yılında sadece yılda 30 bin metre sondaj yapılıyor iken 2008’de 300 bin metre sondaj yapılmış MTA tarafından. MTA’nın yapmış olduğu yoğun çalışmalar sonucunda mevcut rezervin yarısı kadar ilave bir rezerv tespit edilmiştir; 4,2 milyar ton. Şu anda 12,5 milyar tonun üzerinde bir linyit rezervimiz var. Peki önemi nedir? Çünkü biz elektrikte dışa bağımlıyız, çünkü biz elektriği yerli kaynaklarımızla üretmek istiyoruz ve mutlaka linyit kömürümüzü elektrik üretiminin emrine vermek mecburiyetindeyiz, onun için önemlidir. Taş kömürü de önemlidir.

Bor… Evet dünyaya dört yüz yıl yetecek kadar borumuz var. B2O3 olarak dünya bor rezervi 1,2 milyar tondur, bunun 850 milyon tonu Türkiye’dedir ve 2 milyon ton kadar bir tüketim var. Dolayısıyla dört yüz yıl kadar Türkiye’nin dünyaya yetecek boru var. Ancak maalesef dünya bor pazarı sadece 1,2-1,5 milyar dolar civarındadır. Peki biz bu pazarın içinde ne kadar alıyoruz? Biraz önce Ali Rıza Bey burada dedi ki: “Yıllar öncesine gittiğimiz zaman mermer ve bor başa baştı.” Doğrudur. 250 milyon dolarlık mermer, 250 milyon dolarlık veyahut 200 milyon dolarlık da bor ihracatımız vardı. Fakat bugüne geldiğimizde biz borda da yerinde saymamışız. Çok ciddi bir faaliyet var dünya bor pazarından, pastasından daha fazla kapabilmek için ve bugün itibarıyla 535 milyon dolara çıkmıştır. Dünya ihracatının üçte 1’inden fazla bir ihracatımız var. Bunu daha fazla yapmamız lazım. Onun için Bor Enstitüsü kuruldu İktidarımız döneminde. Uç ürüne gitmemiz lazım. Uç ürüne gidip katma değeri yüksek bir bordan elde edilen ürünler elde edemediğimiz müddetçe kör topal 1,5 milyar dolarlar civarında yürüyecek bu. Onun için uç ürüne gitmek için Bor Enstitüsü kurulmuştur ve çok ciddi faaliyet yapmaktadır. Ama mermerde 1,4 milyar dolara çıkmış bulunuyor 2008 ihracatı. Büyük bir aşamadır. Yeterli midir? Hayır, yeterli değildir. Yüzde 40 potansiyeli olan bir ülkenin sadece 1,4 milyar dolarlık mermer ihraç etmesi yeterli değildir. Onunla ilgili de çalışmaların çok yoğun bir şekilde yapılması lazım. Özellikle bu özel sektör marifetiyle üretildiği için orada neler yapabiliriz, özel sektörün önünü açmak için ne tür ilave teşvikler vermek gerekir, sıkıntıları nedir, sorunları nedir? İşte bu kuracağımız araştırma komisyonu bunları da gündemine alacaktır.

Değerli arkadaşlar, biraz önce ifade ettim, 700 ton altınımız var. Hâlen 12 ton altın üretiyoruz, birkaç sene içinde 100 tona çıkabilme imkânımız vardır. Türkiye altın ithalatında beşinci sıradadır. 300 ton altın ithal etmekteyiz senede, 6-7 milyar dolar para ödemekteyiz altın ithalatına. Gerçi bunun yarısını tekrar işleyip satıyoruz ama altında da biz söz sahibi olmamız gerekir.

Biraz önce yine bir arkadaşımız ifade etti, borda ve mermerde marka hâline gelebilmemiz lazım. Evet; İtalya için mermer ne ise, Amerika için-    Orta Doğu- Rusya için petrol ne ise, Tunus için fosfat ne ise -ve saire- Türkiye için de bor odur, altın o olacaktır, mermer o olacaktır. Bunun çalışmasını yapacağız. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Demirkıran, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – O zaman toparlamam lazım çünkü konu o kadar önemli ki.

BAŞKAN – Evet. Lütfen tamamlayınız.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Tamamlayacağım Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, vermiş olduğumuz bu Meclis araştırma önergesinin Meclisimiz tarafından kabul göreceğine inanıyorum. Bunun sonucunda gerçekten, Türkiye’de madenciliğin gelmiş olduğu noktada mı kalmalı, daha ileriye mi götürmeli, ki, daha ileriye gitmesi gerektiği hep beraber, bütün Parlamentomuzun ortak kanaatidir.

Dolayısıyla bu komisyonun bir an önce kurulup çok kısa bir zamanda Türkiye’de madenciliğin önünü açması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Demirkıran, teşekkür ediyorum.

Şahin Mengü, Manisa Milletvekili.

Sayın Mengü, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Seçim bölgem Manisa’nın önemli bir sorununa huzurlarınızda parmak basmak istiyorum. Manisa’nın en büyük ilçesi Turgutlu’nun 12 kilometre kuzeyinde Çaldağ mevkisinde Türkiye’nin belki de en önemli nikel madeni söz konusu. On-on beş yıllık bir üretim dönemi sonunda faaliyeti bitecek olan bir nikel madeninden bahsediyoruz. Bu nikel madeni şu anda 700-800 bin ağacın olduğu, ormanlık bir alanın olduğu yerde yapılacaktır ve dünyada ilk defa yığın liçi yöntemiyle nikel madeni işlemesi Türkiye’de yapılacaktır. Dünyada ilk defa! Bunu ben söylemiyorum. Bunu konunun uzmanları söylüyor. Kim söylüyor? İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya-Metalurji Fakültesinden Profesör Doktor İsmail Duman söylüyor. Elbette yer altındaki maden bu ülkenin kendi değeridir, millî değeridir, sonuna kadar kullanmak durumundayız. Ancak bu millî değerleri madenleri çıkartırken çevreyle uyumlu, insanla uyumlu bir yöntem uygulamak mecburiyetindeyiz. Yani daha değişik bir tabiriyle fayda-maliyet ilişkilerini ortaya koymak durumundayız. Bu fayda-maliyet ilişkileri sadece parasal olmakla değil çevreyle, insanla uyumluluk açısından da bakmak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bu yığın liçiyle nikel madenciliği yapılacak bölgede çeşitli söylemler var kaç bin ağacın kesileceğine dair. Fizibilite raporuna bakarsanız 100 bin, belediyeye bakarsanız 200 bin ama orman mühendislerine bakarsanız 300 bin ağacın yok olacağı söyleniyor. “300 bin ağaç abartı.” deniyor, belediyenin verdiği rakam 200 bin ağaç. Bir ağacın dahi çok önemli olduğu bir ülkede 200 bin ağacın, ilk defa bir üretim tarzı kullanılarak heba edilmesinin araştırmasını yapmak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, burada, hatırlayacaksınız, Sayın bağımsız Tunceli Milletvekilimiz bir konuşması sırasında Turgutlu Belediye Reisinin, Türkiye’nin, İngiliz Hükûmetinin Büyükelçisinin baskısıyla bu madenciliğe izin verdiğini söylediğini söylemesi üstüne burada bulanan Sayın Bülent Arınç buna tepki göstermişti ve bunun gerçek dışı olduğunu, Turgutlu Belediye Reisiyle konuştuğunu ve Turgutlu Belediye Reisinin de bunu yalanladığını söylemişti.

Elimde bir tutanak var. Bu tutanak Turgutlu Ticaret ve Sanayi Odası Meclisinde yapılan konuşmanın tutanağıdır. Burada bir gerçek dışı konuşma varsa, ya bunu bu tutanaktan okuyacağım Sayın Belediye Reisi söylemiştir veya bu tutanak sahtedir.

Bakın, bu tutanakta ne diyor biliyor musunuz Sayın Belediye Reisi meclis üyelerine konuşurken: “Bunu bakanımın ağzından söylüyorum. Bakanım dedi ki, biz kendi kazdığımız kuyuya kendimiz düştük. İngiliz Hükûmeti baskı yapıyor. Bu baskı neticesinde ÇED raporunu da aldılar. ‘Eğer siz bize bu izni vermezseniz, biz bu ÇED raporuna dayanarak sizi uluslararası mahkemeye götürürüz, büyük tazminatlar alırız’ demişler.”

Vallahi hukukçuyum, avukatım, ÇED raporundan ötürü nasıl Türkiye’yi uluslararası mahkemelerde mahkûm edecekler pek anlayamadım! Ancak, istesen istesen ÇED raporuna ne para verdiyse onu istersin. Yoksa, Türkiye, ÇED raporu verildi diye bir devlete, bir maden şirketine dilediği hakkı vermek gibi bir zorunluluk altında değil. Doğru mu? Böyle bir yetkisi yok. Ancak başka konuşmalara baktığınız zaman çok önemli bazı gerçeklerle karşılaşıyorsunuz. Bu şirketin saygıdeğer yöneticilerinden bir tanesi 1997-2001 yılları arasında Türkiye’de büyükelçilik yapan Sir David Logan’dır. Sir David Logan, büyükelçiliği dışında, ondan evvel İstanbul’da da görev yapmıştır konsoloslukta. Hakikaten çok akıcı Türkçesi olan bir zattır, bir İngiliz diplomatıdır. Bakın, şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Felix Pole bir konuşmasında diyor ki: “David’in akıcı Türkçesi ve Türkiye’deki güçlü bağlantıları bize çok yardımcı oldu.” Ne tür bağlantılar bunlar? Şimdi, o zaman Turgutlu Belediye Reisinin Ticaret Sanayi Odası Meclisinde söyledikleri doğru oluyor; devlet, bu baskıya dayanamamış oluyor.

Şimdi, şirketi incelediğiniz zaman ta Papua Yeni Gine’den, Avustralya’dan, Sırbistan’dan, bütün gittiği ülkelerden kovularak ayrılmış bir şirket. Özellikle Avustralya mahkemelerinde çok ağır tazminatlara mahkûm olmuş. Bu tazminatları ve gösterdiği teminatları yerine getirmeden ülkeleri terk etmiş.

Şimdi, bütün bunların içinde başka şeye bakmak lazım. Konuşmamın başında “Bir fayda-maliyet analizi yapmak lazım.” dedim. Bakın, tek tek okuyacağım. ÇED raporunda da belirtiliyor bunlar. Şirket, on beş yılda toplam 144 milyon dolar vergi verecek; 19,3 milyon dolar devlet hakkı verecek; 4,5 milyon dolar orman vergileri olmak üzere 168 milyon dolarlık yarar sağlayacak; 4,68 milyon dolarlık da zarar verecek; böylece toplam yararı 163 milyon dolar olacaktır. Turgutlu’nun yıllık tarım üretimi 5,1 milyar dolardır ve siz, bu yığın liçi vasıtasıyla üreteceğiniz nikelde asit bulutları çıkacağı için, sadece bu bölgede değil, dünyanın en önemli tarım alanlarından bir tanesi, dünyanın koruma alanı içine aldığı Gediz Ovası’nda yaşayan 100 bin ailenin geleceğini karartırsınız. Doğrudur, on - on beş sene içinde bu parayı alırız, bu bir gelirdir ama Gediz Ovası’nın yüz yılını ipotek altına alırız. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Özellikle bu 100 bin aile bu toplumda çok büyük bir sosyal rakamdır. 1 insan çok önemlidir, hiç tartışmasız ama 100 bin aileden bahsediyoruz, dünyanın en verimli tarım alanlarından bahsediyoruz ve devletin o Gediz Nehri’ni temizlemek için sarf ettiği çabayı biliyoruz.

Şimdi bütün bunlar ortadayken… Elbette o nikel madeni çıkacak. Bu tarzda çıkartırsanız maliyet yüzde 75 düştüğü için bu acımasız savın içine giriyorlar. Madeni çıkartacağız, elbette çıkartacağız; bizim değer yer altı kaynağımız ama bu yöntemle çevreyi ve insanı yok ederek değil. Asıl araştırılması gereken konu budur. İnşallah komisyon kuracağız; bu komisyona Turgutlu Belediye Reisi çağırılsın ve bunlar sorulsun. Bu konuşmanın anlamı nedir? Hakikaten Sayın Bakandan mı duymuştur bunu, yoksa bu kendisinin bir hayal mahsulü müdür? İkisi de çok ayıp. Eğer bunu Sayın Bakan söylediyse demokrasi adına çok ayıp, bağımsız bir devlet adına çok ayıp. Eğer Turgutlu Belediye Reisi bunu hayal mahsulü olarak söylüyorsa onun açısından da, Bakanı bu duruma düşürdüğü için de çok ayıp. Evvela bunları çözmemiz lazım. Bir belediye reisinin bakana atfen bunları söylemesi çok çirkindir ama Şirket Yönetim Kurulu Başkanı Sir David Logan için söylediklerini de buraya koyduğunuz zaman, olayda bir gerçeklik payı olduğu çok açık şekilde ortaya çıkıyor.

Her yerden kovulmuşlar. Sırbistan’dan kovulmuşlar, Avustralya’dan kovulmuşlar, Makedonya’dan kovulmuşlar. Bazı yerlerde daha izin aşamasında izin verilmemiş bunlara. Şimdi, karşımızda böyle bir şirket var ve nitekim bu şirket bana mektup yazdı “Sen bizim için basın toplantısında ‘Oralardan, buralardan kovulmuşsun.’ diyorsun, Sardes hiçbir yerden kovulmadı.” diyor. Doğru, Sardes kovulmaz çünkü Sardes, European Nickel şirketinin Türkiye’deki varlığı. Şirketin adı ilk kurulduğu zaman 2002’de “Bosphorus”tur, European Nickel aldıktan sonra bu şirketi, adını “Sardes” olarak değiştirmiştir. Dünyada Sardes olarak kovulan bir şirket yok ama European Nickel yani Sardes’in yüzde 100 sahibi birçok ülkeden kovulmuştur.

Bütün bunlar göz önüne alınarak bir araştırma komisyonu kurulmasının desteklenmesini arz ve talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Mengü, teşekkür ediyorum.

Sayın Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Madencilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin, sorunların tespiti, çözümlerin tespiti ve tedbirlerin alınmasıyla ilgili bir Meclis araştırması komisyonunun kurulması yönündeki önergeler birleştirilerek bugün burada müzakere açıldı ve guruplar arasında varılan mutabakat sonucunda bir komisyon kuracağız; madencilik sektörlerinin sorunlarını Meclis olarak tartışacağız ve belirleyeceğimiz sorunları, önereceğimiz çözümleri Hükûmete sunacağız. Bunu önemsiyorum.

Tabii, bir şey söylemek lazım değerli arkadaşlar, her defasında yaşadığımız bir şeyi maalesef bir türlü atamıyoruz: Burada birlikte bir konuyu müzakere ediyoruz bir ortak akıl üretmek amacıyla; adına müzakere diyoruz, yaptığımız iş de bileşim. Ne konuyu müzakere ediyoruz ne konunun müzakeresinde bir birleşim sağlayabiliyoruz; Sayın Bakan meşgul, sayın gruplar meşgul, milletvekilleri sohbette; millete konuşuyoruz, milletin de çok meselesi değil bu. Sektör sorunlarını bizden daha fazla biliyor, o sorunların çözümünü de biliyor.

Siyaset üretmek, hukuk kurmakla görevli bu Meclis gerçekten sorunları müzakere etmeli, müzakerelerde ortak noktalarda birleşmeli, ortak aklı üretmeli ve ülkenin faydasına, milletin faydasına hukuk üretmeli. Görevimiz bu ama biz, inanınız ki, bu İç Tüzük’ü bir türlü değiştiremedik, iki yıldan bu yana şikâyet ederiz -kendimden, kendimizden de başlayarak söylüyorum- bu İç Tüzük’ü değiştiremedik.

Değerli milletvekilleri, burada yaptığımız şey -milletime burayı şikâyet anlamında söylüyorum- bir şekil şartını yerine getiriyoruz, başka bir şey değil, bir şekil şartı. Hâlbuki bizim görevimiz bu değil; milletin sorunlarına çözüm üretmek. Madencilik sektörü… Ben madenci değilim ama burada          -işte on dakika konuşacağız- verdiğim bir önerge var, önerge çok özel bir önerge; Tarsus’ta, madencilik sektörünün yaşadığı sorunlardan öte madencilik sektörünün yaşattığı sorunları konuşmak üzere önerge vermiştim ki onun üzerine üç beş cümle söyleyeceğim ama madem madencilik sektörüyle ilgili konuşacağız, oturdum, ders çalıştım. Bir heyet kurdum, arkadaşlardan, bilenlerden rica ettim, 50 küsur sayfalık bana bir rapor getirdiler -yanlış söylemeyeyim- 27 tane sorun belirlediler; sorunun muhatabını, sorunun bugünkü mevzuattaki yerini, açıklamasını ve nasıl çözülmesiyle ilgili önerilerini de getirdiler, çok da ciddi ciddi. Okuyunca bir anlamda madenci gibi oluyorsun yani bir şeyler öğreniyorsun.

Ama bana göre temel sorun, Türkiye'nin temel sorunu, sorunların çözümüyle sorumlu olan siyaset kurumunun ilgisizliği. Meseledeki işleyiş, mevzuat, İç Tüzük, neyse, anlayış maalesef bu noktada hepimizin belini bükmektedir. İki saate yakındır konuyu tartışıyoruz. Bir ara İçişleri Bakanımız oturdu, şimdi Sayın Enerji Bakanımız oturdu ama meseleyi ne müzakere ediyoruz ne müzakerede birleşiyoruz maalesef. Bunu öncelikle ifade edeyim.

Değerli arkadaşlar, madencilik, MTA Genel Müdürlüğü raporlarına göre, Türkiye açısından gerçekten üzerinde ciddiyetle durmamız gereken bir konu. Türkiye, 2,9 trilyon dolarlık maden varlığına sahipmiş -rakamlar doğrudur, yanlıştır bilemem ama Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün raporundan söylüyorum- bundan yılda 2,5 milyar dolarlık üretim potansiyelimiz varmış, 500 milyon dolar civarında da ihracatımız varmış ama bu kadar büyük potansiyele sahip olan Türkiye, maden ihracatında açık veren, dış ticaretinde açık veren bir ülke. 1 milyar dolar dolayında da maden ham maddesi ithalatımız varmış. Şimdi, Türkiye büyük olacak, güçlü olacak, merkez ülke olacak, küresel güç olacak, bize göre lider ülke Türkiye olacak inşallah, eyvallah ama sahip olduğumuz varlıkları biz değerlendiremiyorsak, bu konuyla ilgili özel sektörün sorunlarını aşamıyorsak…

Bir makale okudum Sayın Başkanım, diyorlar ki: “Bu 5177 sayılı Maden Kanunu’muz bir ceza kanunu oldu; maden kanunu değil, bir ceza kanunu oldu, biz eskiyi arar duruma geldik.” Dolayısıyla, bu sorunların çözümüyle ilgili siyasetin sorumluluğunu tekrar hatırlatarak söylüyorum. Yedi yıllık iktidar… Gerçekten bir şey söylemek lazım. Yapılması gereken… Yapılması gerekenler belli çünkü sektör çığlık çığlığa, İnternet portallarına girerseniz onların sayfalarında, dergilerinde çığlık çığlığa ifade ediyorlar. Burada da okuyacak olursak -biraz önce Cumhuriyet Halk Partisinin bir sözcüsü, çok da güzel, sorunları ifade etti, Ahmet Küçük Bey’di galiba- sizler de biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz ama bu sorunların çözümü için hukuk kurmak ve bu hukuku uygulamak noktasında görevli ve sorumlu olan siyasi iktidar. Bunun ötesi yok Sayın Bakanım.

Bu sebeple, Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyorum: Biz, bu konuda ev ödevimizi bihakkın çalıştık, sorunları kendi parti programımızın bakış açısından çözümlere kavuşturduk. Eğer Hükûmet bu konuda… İşte burada bir komisyon kuracağız, ümit ederim ki bu komisyon meseleyi ciddiye alır, üzerinde çalışır ama Hükûmet bu konuda… Sayın Başbakana atfen buradan söylüyorum, “Muhalefet hiç çözüm önermiyor, hiçbir projeleri yok.” beyanına atfen de söylüyorum: Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim, madencilik sektörünün sorunlarının çözümü konusunda önerilerimiz var, tespitlerimiz var; bu tespitler doğrultusunda, parti programımız ışığında önerilerimiz var. Eğer Hükûmet gerçekten çözüm ürütmek, çözümleri geliştirecek hukuk kurmak istiyorsa bu konuda katkı vermeye hazır olduğumuzu buradan bir daha ifade ediyorum ama sorumluluğun siyasi iktidarda olduğunu da ısrarla söylüyorum. Yedi yıldan bu yana bu sorunlar, yani 2004’te çıkartılan kanunla çözülemedi, ceza kanununa dönüştürüldüyse oturup tekrar düşünmek gerekir diye düşünüyorum.

Benim önergem: Özellikle Tarsus ilçesi hudutları içerisinde çok sayıda taş ocağı işletmesi var -gerekli, değil bunu tartışmıyorum- taş ocağı işletmesi olsun mu olmasın mı? Sayın Bakan bir defasında “Gelin, beraber tartışalım; madencilik yapalım mı yapmayalım mı?” dedi. Madencilik yapalım; yapalım ama topluma fayda getirsin, diğer sektörlere, diğer kesimlere zarar vermesin. Benim ilçem Tarsus’taki taş ocakları maalesef tarıma çok ciddi zarar vermekte.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Çevre Bakanı uyuyor da onun için Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Burası zeytincilik bölgesi. Zaten zeytincilik yapılan yerde 3 kilometreye kadar taş ocağı açılmaması lazım ama hiç böyle bir hassasiyet yok, böyle bir denetim yok. Burası bağcılık bölgesi. Taş ocağı işletmelerinin olduğu yerde köyler bile bomboz, toz altında, bağlar toz altında, meyve bahçeleri toz altında. Tamam, madencilik yapılsın, yer altı zenginliklerimiz toplumun faydasına kazandırılsın ama bir yeri yaparken bir yeri de yıkmayalım.

Bir başka şey: Yani alınması gereken, alınabilecek tedbirler yeterince alınamadığı için taş ocağı işletmelerinin malzemesini, üretimini taşıyan kamyonlar bir felaket; ne yol kalıyor ne can sağlığı kalıyor, bir tedbir yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bunları söyleyince madenciler bağırıyorlar.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Madencilerin sorunlarını çözelim ama bu sorunların çözümünde toplumun diğer kesiminin veya diğer sektörlerin sorunlarını da artırmayalım. Tarım çok önemli, Türkiye açısından vazgeçilemeyecek kadar toplumsal bir sektör. Maden sektörü ülke için önemli ama tarım sektörü bu millet için çok önemli, bu milletin ekmek kapısı tarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sağ olun.

Dolayısıyla, bir sorgulama yapmıyorum, kimseyi suçlamıyorum ama Hükûmeti ve yönetimi uyarıyorum: Tarsus’ta madencilik veya taş ocakçılığı yapılacak diye, tarım sektörüne, Türk çiftçisine ve orada yaşayan köylülere, Sucular, Karadiken, Taşçılar, Sağlıklı köylerine ve Nacarlı, Tepeköy, Belen, Kerimler, Pirömerli yani bütünüyle, tarımla uğraşan bu köylere çok büyük zararlar vermektedir. Aynı zararlar zannediyorum her milletvekilinin kendi bölgesinde yaşanmaktadır. Birilerinin sesi çok çıkıyor, örgütlü gücü siyaseti etkiliyor diye bir başka kesimi yok sayamayız. Bu sebeple, kuracağımız komisyon, meseleyi yalnız madencilik, madenciler açısından değil bir bütünlük içerisinde ülke ekonomisi ve toplum sorunları açısından irdelemeli, çözümleri birlikte oluşturulmalı. Yoksa bir yeri yapalım derken bir yeri bozmuş oluruz. Bunun da ülkemize bir fayda getirmeyeceği kanaatindeyim.

Son söz olarak tekrar söylüyorum: Ülkeyi, Türk milleti adına, siyasi iktidar olarak AKP yönetiyor. Hiçbir mazeretiniz yok, yedi yıldır iktidardasınız. Eğer bu kadar büyük potansiyeli olan madencilik sektörü sorun içerisinde kıvranıyorsa bunun sorumlusu sizlersiniz. Çözümü noktasında katkı vereceğimizi tekrar ifade ediyorum ama gelin, müzakere yapalım, ortak aklı birlikte arayalım; gelin, bir bileşim adı altında burada bir şekil şartı, böyle topluma saygısız bir görüntü içerisinde de olmayalım. Gerçekten, gelin burada, iktidarıyla muhalefetiyle, ülke sorunlarına çözüm bulalım diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Biraz önce bir milletvekili arkadaşımızın konuşması sırasında kendisinin söylediğinin dışında bir söz ifadesi olduğu için Sayın Kinay’ın kısa bir açıklama talebi vardır.

Sayın Kinay, iki dakika süre vereyim size, kürsüden açıklayın sözünüzü. Herhangi bir sataşmaya sebebiyet vermeden, sadece maksadınızı açıklayın.

Buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir kişi tarafından yanıltılması nedeniyle yanlış iddialarda bulunduğuna ilişkin açıklaması

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle madencilik sektörünün sorunlarının araştırılmasına ilişkin verilmiş olan önergenin imza sahiplerine teşekkür ediyorum, grubumuzun destekleyeceğini buradan ifade ediyorum.

Kütahya tabii ki maden sahaları oldukça geniş, yaklaşık otuz sekiz madenin içinde bulunduğu bir ilimiz. O nedenle bölgemize de büyük katkılar sağlayacağını ümit ediyorum.

Biraz evvel değerli Kütahya Milletvekilimiz Alim Işık Bey konuşması sırasında benim yerel basına yansıyan bir demecimi gündeme getirdiler. Kütahya Seyitömer Linyit İşletmelerinde 48 işçinin alımına ilişkin yapılan sınavlarda siyasi birtakım baskıların oluştuğu yönünde bazı iddialarda bulundular. Biz bu iddialara, yerel basında ve Kütahya kamuoyunda, 29 Mart seçimleri öncesinde bütün milletimizle birlikte bulunduğumuz her ortamda cevap verdik. Bu kürsüden de bu imkânı verdiği için ben ayrıca Sayın Işık’a teşekkür ediyorum.

Şimdi, sözüm aslında çarpıtılmayacak kadar açıktır, burada üzülecek de herhangi bir şey söz konusu değildir. Kütahya’da 2002 yılından bu yana girmiş olduğumuz tüm seçimlerde yüzde 50’nin üzerinde, en son 22 Temmuz seçimlerinde de merkez ilçede, yani Seyitömer Linyit İşletmelerinin bulunduğu merkez ilçede yüzde 67,5 oy almış bir siyasi partiyiz. Ben de yedi yıldan beri bu partinin Kütahya’daki seçmenlerimizin desteğiyle milletvekilliğini yürüten bir kişiyim.

Bugüne kadar hiçbir milletvekili arkadaşımızla ilgili en ufak bir kırıcı hareketim olmamıştır. Ben Sayın Alim Işık’ı da gayet iyi tanırım, kendisi ilmiye sınıfındandır ve bugüne kadar herhangi bir kırıcı ilişkimiz de olmamıştır. Ancak burada bizim ifade etmeye çalıştığımız şey: Biz  bu siyasi sorumluluğu taşımak durumundayız. Yüzde 70’e yakın bir oy aldığınız ilde herhangi bir siyasi baskı yaparak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Çok affedersiniz Sayın Başkanım.

…sadece 48 kişinin işe alınacağı bir yerde o ya da bu partiden olması, kişilerin bu yönde tercihte bulunması elbette ki söz konusu olamaz.

Sayın Alim Işık belki de yanıltılmıştır. Kütahya’da kendisinin dayandığı, bu iddiayı buraya getirdiği kişi de “Ben partizanlık sebebiyle işe giremedim.” iddiasında bulunan kişi de yapılan araştırmalar sonucu AK PARTİ Gençlik Kolları mensubu olarak ortaya çıkmıştır yani partizanlık yapıldığı yönünde iddiada bulunan kişi de AK PARTİ’li çıkmıştır. Bu olay da gayet açık bir şekilde göstermektedir ki Kütahya - belki de geçmişte bu yönde iddiada bulunulmuştur, Türkiye’de bu hep tartışılır, baskı yapılır işte işe alımlarda vesaire diye- en temiz olan ildir, en temiz olan partidir diyorum.

AHMET ERSİN (İzmir) – Yapmıyor musunuz yani?

HASAN FEHMİ KİNAY (Devamla) – Saygılar sunuyorum, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Yani diğerleri o kadar temiz değil!

KADİR URAL (Mersin) – Diğerlerinde oluyor mu yani?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – AKP’liler arasında bile ayrım yapmışsınız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Işık, siz bir şeyde, ifadelerde bulundunuz, arkadaş açıkladı. Biz bunu karşılıklı konuşmaya çevirirsek günün bu saatinde fazla şık bir şey…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Bu usul hiç hoş değil ama.

BAŞKAN – Efendim? Anlamadım.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Bu usul hiç hoş değil.

BAŞKAN – Vallahi bilmem, karşılıklı konuşuyorlar, usulün hoş olup olmadığına milletvekillerimiz ve kamuoyu karar verecek, ben o konuda bir şey demiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Alim Işık’ın…

BAŞKAN – Sayın Işıktan da… Hayır, şimdi aynı ifadelerin tekrarı olacak. Dolayısıyla bir açıklama yapıldı, kırıcı bir şey olmadı. Ben bu hususta Sayın Işık’ın da şeyini istirham ediyorum. Ayrıca kendileri değerlendirsinler. Evet…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Cevaba gerek olmayacak şekilde yerinden birkaç cümle söylemesine fırsat veriniz.

BAŞKAN – Efendim…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır, ona “Sayın Işık’ın söylediği yanlış anlaşılabilir.” dedi, cevap verecek bir şey söylemedi.

BAŞKAN – Hayır, bir şey olmadı zaten burada. Sadece kısa bir açıklama oldu. Sayın Işık’a da teşekkür ediyorum.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkanım, son kullandığı cümle şık değil.

BAŞKAN – Efendim?

BİLGİN PAÇARIZ  (Edirne) – Son kullandığı cümle şık değil Sayın Hatibin.

BAŞKAN – Ben belki kaçırmış olabilirim Sayın Paçarız, neydi son cümlesi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yani İç Tüzük imkânı olarak söylemiyorum ama Sayın Alim Işık yeniden bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde kısa bir açıklaması olsun.

BAŞKAN – Siz öyle diyorsunuz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çünkü vatandaş izliyor, Kütahya izliyor.

BAŞKAN – Hayır onun bir şeyi yok, tek cümleyle alayım ben ama şimdi cümlenin arkası gelirse yalnız…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) –  Gelmez, gelmez.

BAŞKAN –  …mikrofon burada, müdahale edebilirim.

Buyurun Sayın Işık, alayım cümlenizi.

5.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sözlerinin Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın şahsıyla ilgili olmadığına, basında çıkan beyanatlara ve bir vatandaşın gönderdiği yazıya dayandığına ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de Sayın Milletvekilimize teşekkür ediyorum. Tabii, şahsıyla ilgili benim hiç olumsuz bir sözüm olmadı, olmaz da. Ancak gazetelerde çıkan beyanat “Kayırma Yok. Zaten Herkes AK Partili.” Bu, yerel basında da olmuştur, ulusal basında da çıkmıştır. Dediği de doğrudur, herkes AK PARTİ’li değildir. Ama o çocuk bana gönderdiği yazıda -Sayın Bakanıma ileteceğim- üç yıldır işe girmek için AK PARTİ Gençlik Kollarında çalıştığını belirtmiş “Ancak elimden tutan bir milletvekili olmadığı için hakkımın yendiğini…” diye yazmıştır. Bunu da bu vesileyle anlatmış olayım. O belgeyi kendisine de vereceğim, Sayın Bakana da vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Tabii, gelen mektupların da bir tezekkür edilip değerlendirilmesi lazım.

Teşekkür ediyorum.

VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)

A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)

1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 26 milletvekilinin, taş kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun ve 29 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75)

3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 19 milletvekilinin, altın madenciliğinin bütün yönleriyle araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122)

5.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici ve 22 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu-Çaldağ nikel yatağının işletilmesi konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)

6.- Trabzon Milletvekili Kemalettin Göktaş ve 24 milletvekilinin, petrol arama çalışmaları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)

7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28 milletvekilinin, mermercilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/193)

8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 38 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/208)

9.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 28 milletvekilinin, taş ocaklarının çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)

10.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan ve 20 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)

11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 37 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/304)

12.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)

13.-Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)

14.- Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin, Kütahya’daki Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/324)

15.- Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen ve 20 milletvekilinin, maden kaynaklarının araştırılarak madenciliğe dayalı sanayinin oluşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)

16.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki maden kaynaklarının araştırılarak etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)

17.- Eskişehir Milletvekili F. Murat Sönmez ve 23 milletvekilinin, lüle taşının değerlendirilmesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/342)

18.- Siirt Milletvekili Afif Demirkıran ve 20 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/374)

19.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü ve 22 milletvekilinin, Turgutlu-Çal Dağı’nda yapılacak nikel madenciliği faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/377)

20.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, Tarsus’taki şantiye ve maden ocaklarının yol açtığı sorunların  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/388)

21.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının  araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/404) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.

Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kimsenin itirazı yok. Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Evet, milletvekili arkadaşlarımızın ve özellikle grup başkan vekillerimizin güzel bir dayanışmasıyla çok güzel bir haftayı geride bıraktık, başarılı bir kısım çalışmalara imza attık. Dolayısıyla bütün grup başkan vekili arkadaşlarımıza, sözcülere, herkese teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum. İnşallah, bundan sonraki haftalar da böyle olur diyorum.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 8 Aralık 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati : 18.20