DÖNEM: 23 CİLT: 54 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
26’ncı
Birleşim
3 Aralık 2009 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
HÜKÛMETİN GÜNDEM DIŞI AÇIKLAMALARI
1.- Devlet Bakanı
Selma Aliye Kavaf’ın, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü vesilesiyle gündem dışı
açıklaması ve MHP Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, CHP Ankara Milletvekili
Tekin Bingöl, DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş ve
AK PARTİ İzmir Milletvekili Nükhet Hotar’ın grupları, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in şahsı
adına konuşmaları
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Konya
Milletvekili Orhan Erdem’in, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması
2.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması
3.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Dünya Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması
4.- Kütahya
Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir kişi tarafından
yanıltılması nedeniyle yanlış iddialarda bulunduğuna ilişkin açıklaması
5.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözlerinin Kütahya
Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın şahsıyla ilgili
olmadığına, basında çıkan beyanatlara ve bir vatandaşın gönderdiği yazıya
dayandığına ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, hasta tutuklu ve hükümlülerin
sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/480)
2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 39
milletvekilinin, Bursa’da oynanan Türkiye - Ermenistan millî maçıyla
ilgili bazı konuların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, Adıyaman Besni’de Antep fıstığı
yetiştiriciliğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/482)
VI.-
MECLİS ARAŞTIRMASI
A)
ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal ve 26 milletvekilinin, taş
kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/67)
2.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun ve 29 milletvekilinin,
mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/75)
3.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 19 milletvekilinin, altın madenciliğinin bütün
yönleriyle araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/82)
4.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor madenciliğindeki
sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/122)
5.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici ve 22 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu-Çaldağ nikel yatağının işletilmesi konusunun araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/141)
6.- Trabzon
Milletvekili Kemalettin Göktaş
ve 24 milletvekilinin, petrol arama çalışmaları konusunda Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/180)
7.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28 milletvekilinin, mermercilik sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/193)
8.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür ve 38 milletvekilinin,
mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/208)
9.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz ve 28 milletvekilinin, taş ocaklarının çevreye
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)
10.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan
ve 20 milletvekilinin, mermercilik
sektöründeki sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/229)
11.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 37 milletvekilinin,
madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/304)
12.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin,
bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)
13.-Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Batman’daki petrol tesislerinin
çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/320)
14.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 23 milletvekilinin,
Kütahya’daki Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri
yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/324)
15.- Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen ve 20 milletvekilinin, maden kaynaklarının
araştırılarak madenciliğe dayalı sanayinin oluşturulabilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/336)
16.-
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 20
milletvekilinin, ülkemizdeki maden kaynaklarının araştırılarak etkin ve verimli
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)
17.- Eskişehir
Milletvekili F. Murat Sönmez ve 23 milletvekilinin, lüle taşının
değerlendirilmesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/342)
18.- Siirt
Milletvekili Afif Demirkıran ve 20 milletvekilinin,
madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/374)
19.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü ve 22 milletvekilinin, Turgutlu-Çal
Dağı’nda yapılacak nikel madenciliği faaliyetlerinin çevreye etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/377)
20.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, Tarsus’taki şantiye ve maden
ocaklarının yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/388)
21.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kömür üretimi ve ticaretindeki
yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/404)
VII.-
ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- 2010 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısının görüşme gün ve saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Beydağ Barajı
sulama hattına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/10058)
2.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, işsizliğin azaltılmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/10148)
3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Tekel İzmir İşletme Müdürlüğünde tayini çıkarılan
personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/10248)
4.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Bolu sanayi sitesinin kanalizasyonuna ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı
(7/10312)
5.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Başbakan ve Genel
Kurmay Başkanının Dolmabahçe Sarayındaki görüşmelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/10315)
6.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Akhisar-Gördes Sulama
Projesi’ne ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/10344)
7.- Tokat
Milletvekili Orhan Ziya Diren’in, Karakuş Çayı’nın ıslahına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10345)
8.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Sanayi ve Ticaret Bakanlığındaki bazı bürokratlara
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/10419)
9.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, SGK’ya
borçlu olan belediyelere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10428)
10.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10431)
11.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da müze
açılmasına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/10452)
12.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Egemen
Bağış’ın cevabı (7/10500)
13.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
emeklilerin durumlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10516)
14.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, muayene katılım paylarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/10526)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, eşdeğer ilaç
uygulamasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçer’in cevabı (7/10536)
16.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir genelgeye
ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/10537)
17.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, sosyal güvencesi olmayan çalışanlara ilişkin
sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı
(7/10540)
18.- Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan’ın, ÇED görüşlerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10544)
19.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Kemalpaşa’da kurulması planlanan geri kazanım
tesisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/10546)
20.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova Kalkınma
Ajansının projelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın
cevabı (7/10640)
21.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sağlık harcamalarına
ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (10660)
22.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Orman İşletme
Şefliğinin köylere yakacak yardımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (10664)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.03’te açılarak dört oturum yaptı.
Malatya
Milletvekili Öznur Çalık, 5 Aralık Türk kadınına
seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 75’inci yıl dönümüne,
İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam, İzmir Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarına,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
Türkiye’de ve dünyadaki tedavi kurumları ile sağlık turizmine,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Malatya
Milletvekili Öznur Çalık, gündem dışı konuşma yapan
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun
görüşlerine katıldığına, Turgut Özal Tıp Merkezinin, Ferit Mevlüt
Aslanoğlu gibi herkesin gurur duyduğu bir tıp merkezi
olduğuna ilişkin bir açıklamada bulundu.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Erbaa HES Projesi’nin muhtemel
etkilerinin araştırılarak (10/477),
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin,
emeklilerin sorunlarının araştırılarak (10/478),
Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin, yenilenebilir enerji
potansiyelinin araştırılarak enerjide bağımlılığın azaltılması için (10/479),
Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Genel Kurulu
ziyaret eden:
Finlandiya
Parlamento Başkanı Sauli Niinistö’ye,
Kosova
Parlamentosundan bir milletvekili heyetine,
Başkanlıkça “Hoş
geldiniz” denildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
3’üncü sırasında
bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),
4’üncü sırasında
bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı:
383),
5’inci sırasında
bulunan, Bolu Milletvekili Fatih Metin’in, 491 Sayılı Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu’nun (2/137) (S. Sayısı: 228),
6’ncı sırasında
bulunan, Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/674) (S. Sayısı: 375),
16’ncı sırasında
bulunan, Telsiz Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/428) (S. Sayısı: 99),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
7’nci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile
Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/669) (S. Sayısı: 351),
8’inci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/672) (S. Sayısı: 416),
9’uncu sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/531) (S. Sayısı: 380),
10’uncu sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/579) (S. Sayısı: 340),
11’inci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/493) (S. Sayısı: 345),
12’nci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Oman
Sultanlığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/527) (S. Sayısı: 381),
13’üncü sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman
Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (1/550) (S. Sayısı: 339),
14’üncü sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları’nın
(1/360) (S. Sayısı: 421),
15’inci sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Umman Sultanlığı Hükümeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/381) (S. Sayısı: 423),
Görüşmeleri tamamlanarak
elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.
Genel Kurulun, 3
Aralık 2009 Perşembe günkü birleşiminde, daha önce görüşmeleri yarım kalan,
madencilik sektörünün sorunları ve yer altı
kaynaklarıyla ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesine ve bu
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi kabul edildi.
3 Aralık 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
19.31’de son verildi.
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Murat ÖZKAN |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Giresun |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Fatih METİN |
|
|
|
Bolu |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 35
II.- GELEN KÂĞITLAR
3 Aralık 2009 Perşembe
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, HSYK kararlarının uygulanmasına ilişkin Adalet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1631) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/11/2009)
2.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, kanunların kodifikasyonuna ilişkin Adalet
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1632) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, cezaevleri personeline
yönelik bazı iddialara ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1633)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
4.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, personelin özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/1634)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
5.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, illere göre kesilen trafik cezalarına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1635) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
6.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, telefon dinlemedeki yetki aşımına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1636) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
7.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, TEKEL’in bazı işletme müdürlüklerinin
kapatılacağı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/1637)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
8.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, öğretmenlik mesleğine münhasır yasa yapılmasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1638) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/11/2009)
9.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, ders seçimi işlemlerindeki bazı sorunlara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1639) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, resmi üniformalı
kişilerin TBMM’ye girişlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/10971) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/11/2009)
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, terör kaynaklı
zararların tazminine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10972)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
3.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir jeotermal sahanın kullanımına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10973) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
4.- Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun’un, mayınlı arazilerin temizlenmesi için ihale
yapılıp yapılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10974)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
5.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, iletişimin dinlenmesi
tartışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10975) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/11/2009)
6.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir köyde yapılan
konutlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10976) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2009)
7.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, terör örgütü mensupları hakkındaki işlemlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10977) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
8.- Mersin Milletvekili
Behiç Çelik’in, vatandaşlar arasında ayrımcı uygulamalar olup olmadığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10978) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
9.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, demokratik açılımla ilgili bazı hususlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10979) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
10.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, bazı projeler ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki
yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10980) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/11/2009)
11.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kastamonu’daki
yeşil kart verilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10981)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
12.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, BM Çocuk Hakları
Sözleşmesindeki çekincelerin kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10982) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
13.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, polis memuru alımına ve
öğretmen açığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10983) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17/11/2009)
14.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, bir vergi düzenlemesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10984) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
15.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Düzce Üniversitesi
Rektörü hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10985)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
16.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İstanbul-Bursa Ro-Ro hattı projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10986) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
17.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, yargıdaki dinleme
tartışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10987)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
18.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, hâkim ve savcıların iletişiminin dinlenmesine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10988) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2009)
19.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, yargıda yapılan dinlemelere ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10989) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
20.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bazı tutuklu ve hükümlülere
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10990) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/11/2009)
21.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, çocuk adalet
sistemine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10991) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/11/2009)
22.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10992) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
23.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’a yapılması
planlanan cezaevine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10993)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
24.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, AİHM’nin
kesinleşmiş bazı kararlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10994) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
25.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10995) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
26.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuk işçiliğinin
önlenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10996) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
27.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, silikozis hastalığı
mağduru olan işçilerin sosyal güvenceden yararlanmalarına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10997) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/11/2009)
28.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bir köyün arazi sulamasında bir barajdan
yararlandırılmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10998) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
29.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10999) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
30.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Eximbank
kredileriyle ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/11000) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/11/2009)
31.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, bankaların aldığı hesap işletim ücretine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/11001) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
32.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tamamlama vizesi alamayan yatırımlara ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/11002) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
33.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri
Terminal Camisinin yıkılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı
soru önergesi (7/11003) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
34.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, camilerdeki
kıymetli halıların değerlendirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik)
yazılı soru önergesi (7/11004) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
35.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, ihmal ve istismara
uğrayan çocuklara yönelik hizmetlere ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye
Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11005) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
36.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, göçün çocuklar
üzerindeki etkisine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru
önergesi (7/11006) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
37.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, erken
evliliklerin önlenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı
soru önergesi (7/11007) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
38.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, aile içi şiddetten
etkilenen çocuklara yönelik çalışmalara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye
Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11008) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
39.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, sokakta yaşayan
ve çalışan çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru
önergesi (7/11009) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
40.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocukların yerel
yönetimlerdeki katılımına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı
soru önergesi (7/11010) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
41.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, ticari cinsel
sömürüye uğrayan çocukların rehabilitasyonuna ilişkin Devlet Bakanından (Selma
Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/11011) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
42.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, Hatay’da termik
santral yapılıp yapılmayacağına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11012) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
43.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, İran ile imzalanan bir
doğalgaz anlaşmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11013) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
44.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, nükleer güç
santralleriyle ilgili yönetmeliğe ve ihaleye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11014) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
45.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, belediyelere kaynak
tahsisinde hane sayısının dikkate alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11015) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
46.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir askerin ölümü olayına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11016) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/11/2009)
47.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, kepenk kapatma eylemlerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11017) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
48.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, şehit ve gazilere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11018) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
49.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, “demokratik açılım” kapsamında farklı dillerle
ilgili çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11019)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
50.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, “demokratik açılım” kapsamındaki bazı çalışmalara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11020) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/11/2009)
51.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Emniyet Teşkilatı emeklilerinin maddi durumlarında
iyileştirme yapılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11021) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
52.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat İl Özel İdaresinin kaynak kullanımına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11022) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/11/2009)
53.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İzmir’de kaybolan ve kaçırılan çocuklara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11023) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
54.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Diyarbakır’da kaybolan ve kaçırılan çocuklara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11024) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/11/2009)
55.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’ın çöp sahası
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11025) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17/11/2009)
56.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’un şebeke suyuna
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11026) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/11/2009)
57.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’daki ulaşım
zamlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11027)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
58.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kayıp çocuklara
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11028) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/11/2009)
59.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, “Deniz Feneri
Davası”nda adı geçen bir kişinin ortağı olduğu şirketlere verilen ihalelere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11029) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/11/2009)
60.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, ibadete
açılan tarihi bir kiliseye ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11030) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
61.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11031) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
62.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır'ın, çocuklara ayrılan
bütçe kalemlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11032)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
63.- Antalya
Milletvekili Atila Emek’in, deri mamulleri arasındaki
KDV oranı farklılığına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/11033)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
64.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, TEKEL’e bağlı
işletme müdürlüklerinin kapatılacağı iddialarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11034) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
65.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bütçe sürecinde
çocuk haklarının gözetilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11035) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
66.- Antalya
Milletvekili Atila Emek’in, Kepez İlçe Milli Eğitim
Müdürlüğünün bir dernekle yaptığı protokole ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11036) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
67.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, SHGM’nin
modül sınavlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11037) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
68.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki bazı
okullarda sınıfların oluşumu ile ilgili iddialara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11038) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
69.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11039) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
70.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocuklarda artan obeziteye karşı alınacak önlemlere ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11040) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
71.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocukların okula
devamsızlıklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11041) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
72.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, okullardaki
şiddet olaylarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11042) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
73.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Gaziantep İl Milli
Eğitim Müdürlüğüne atama yapılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/11043) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
74.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Yenişarbademli’deki sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11044) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
75.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, çevre sağlık teknisyenlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11045) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
76.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, yenidoğan
ünitelerinin yeterliliğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11046) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
77.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, aşı
olmayan sağlık personelinin bilgilerinin istenmesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11047) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
78.- Tokat
Milletvekili Orhan Ziya Diren’in, Tokat’taki göz doktoru ihtiyacına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/11048) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
79.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman Devlet
Hastanesinin yenilenmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11049) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
80.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarımsal sulamada
kullanılan bazı yöntemlere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/11050) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
81.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, gıda analizleri
yapılabilen laboratuvarlara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11051)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
82.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, çevre sağlık teknisyenlerine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11052) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
83.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, personel alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/11053) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17/11/2009)
84.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun,
Kayseri’deki bir yol projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11054) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
85.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Adana-Mersin arasında
yapılacak havaalanının yer seçimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11055) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/11/2009)
86.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa çevre yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/11056) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
87.- Hatay
Milletvekili Abdulaziz Yazar’ın, Türkiye ile Suriye
arasındaki geçişlere ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11057) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
88.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, askerlik hizmeti
sırasında yaşanan ölüm olaylarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/11058) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
89.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin-Hopa’da
serbest bölge kurulmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan)
yazılı soru önergesi (7/11059) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
90.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Ajansının faaliyetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı)
yazılı soru önergesi (7/11060) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/11/2009)
91.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, otomotiv sektöründe hurda indirimine gidilip
gidilmeyeceğine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/11061) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/11/2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, tutuklu ve hükümlülerin sağlık
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/480) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.10.2009)
2.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 39 Milletvekilinin,
Bursa’da oynanan Türkiye - Ermenistan milli maçıyla ilgili bazı konuların
araştırılması amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2009)
3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 21 Milletvekilinin, Adıyaman Besni’de antep fıstığı yetiştiriciliğindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/482) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2009)
3 Aralık 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşimini
açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, Hükûmet adına Devlet Bakanı Selma
Aliye Kavaf’ın Dünya Özürlüler Günü münasebetiyle açıklama yapmak üzere, İç
Tüzük’ün 59’uncu maddesine göre söz talebi vardır.
Gündeme geçmeden
önce bu talebi yerine getireceğim.
Sayın Bakanın
açıklamasından sonra, istemleri hâlinde siyasi parti gruplarına ve grubu
bulunmayan milletvekillerinden birine söz vereceğim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben de söz istiyorum.
BAŞKAN - Konuşma
süreleri Hükûmet için yirmi, siyasi parti grupları
için on, grubu bulunmayan milletvekili arkadaşımız için beş dakikadır.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, kürsü mikrofonu kapalı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, beni yazdınız mı?
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, Bakanımız bekliyor.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, saygıdeğer arkadaşlarım, bugün Özürlüler Günü münasebetiyle Sayın
Bakanımız konuşma talebinde bulunmuştu, ben de ifade etmiştim. Fakat bunu
işaret diliyle izleyicilerimize izletmek bakımından bir beş dakika ara verme
zorunluluğumuz vardır. O arada o fırsatı yakalayabilirsek, işaret diliyle de o
imkânı sağlayacağız.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakanım, kusura bakmayın lütfen.
BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 13.04
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.44
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Gündem dışı açıklama
yapmak üzere Devlet Bakanı Sayın Selma Aliye Kavaf’ı kürsüye davet ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Beş dakika ara verdiniz, kırk beş dakika ara yapıyorsunuz. Bu
Meclis bu kadar keyfî yönetilmez. Eğer bu kadar basiretiniz yoksa bunun önceden
tedbirini alırsınız. Bu Meclisin zamanına yazık oluyor. Bu Meclisi
yönetemiyorsunuz. Lütfen o kürsüyü terk edin!
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, buyurun.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) HÜKÛMETİN GÜNDEM DIŞI AÇIKLAMALARI
1.- Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın, 3 Aralık Dünya
Özürlüler Günü vesilesiyle gündem dışı açıklaması ve MHP Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır, CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, DTP Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş ve AK PARTİ İzmir
Milletvekili Nükhet Hotar’ın grupları, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in şahsı adına konuşmaları
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık
Dünya Özürlüler Günü vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Şartları ne
olursa olsun özürlülük ağır bir toplumsal sorundur. Özürlülerimizin temel hak
ve özgürlüklerden, fırsatlardan ve imkânlardan eşit ölçüde tam katılımla
faydalanabilmesi devlet politikamızdır, temel hedefimizdir. Bu çerçevede, 7
Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren Özürlüler Kanunu ile her şeyden önce
insan haklarına dayalı, ayrımcılıkla mücadele eksenli bir sosyal politikanın çerçevesini
belirlemiş durumdayız.
Özürlülerimizin
tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden eşit olarak yararlanmasını teşvik eden
Birleşmiş Milletler Engellilerin Hakları Sözleşmesi’ni 30 Mart 2007’de
imzalayan ilk ülkelerden biri olduğumuzu da memnuniyetle
ifade etmek istiyorum. Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz tüm yasal düzenlemeler,
daha doğdukları andan itibaren fiziksel, zihinsel ve duygusal farklılıkları
yüzünden başkalarının ulaşabildiği birçok hakka ulaşmaktan mahrum bırakılan ve
ayrımcılığa maruz kalan özürlü kardeşlerimizin bu mağduriyetini en aza
indirgemek ve onları kendi ayakları üzerinde durabilen, toplumla, hayatla
barışık insanlar hâline gelmelerini sağlamak temel hedefimizdir.
Saygıdeğer
Başkan, değerli milletvekilleri; son yedi yılda özürlü kardeşlerimizin
hayatlarını kolaylaştırmak üzere her alanda başlattığımız iyileştirme
çalışmalarının bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Özürlülerle
ilgili olarak yapılacak çalışmaların ve planların etkin ve verimli bir biçimde
yapılabilmesi için özürlülerle ilgili güncel ve geçerli bilgilerin elde
edilmesine ve derlenmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle, Ulusal Özürlüler
Veri Tabanı Projesi son derece önemlidir. Ulusal özürlüler veri tabanı
özürlülere hizmet veren kamu kurum ve kuruluşları tarafından ortak
kullanılacak, her kurum, yetkileri ve hizmet alanı kapsamında veri tabanına
ulaşabilecektir. Böylece, ülkemizde özürlülük konusundaki politikalar doğru
belirlenecek ve özürlülere yönelik hizmetler planlı, düzenli ve hızlı bir
şekilde sağlanacaktır.
Özel eğitim
desteğine ihtiyaç duyan tüm özürlülerimiz için İktidarımız döneminde özel
eğitim desteği sağlanmıştır. 2002 yılında özel eğitim desteği alan özürlü
öğrencilerimiz sadece 19 bin kişi iken bugün itibarıyla bu kapsamda yaklaşık
206 bin özürlü öğrencimize ayda 422 Türk lirası eğitim desteği verilmektedir.
Diğer bir deyişle, özel eğitim desteğinden yararlanan özürlü kardeşlerimizin
sayısı 11 kat artmıştır.
Ücretsiz Taşıma
Projesi kapsamında da yaklaşık 30 bin özürlü öğrencimizi eğitim kurumlarımıza
ücretsiz taşıyoruz.
Ankara Atatürk
Öğrenci Yurdunun örnek olarak seçildiği Engelsiz Öğrenci Yurdu Projemiz ile
özürlü öğrencilerimiz için ulaşılabilirlik düzenlemelerinin yapılarak tüm
yurtlarda yaygınlaştırılması ve personelin özürlülük bilincinin
geliştirilmesini hedefliyoruz. Atatürk Öğrenci Yurdunda bu konudaki
çalışmaların birinci aşaması bu yıl tamamlanmıştır, diğerlerine 2010’da
başlanacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetimiz döneminde sosyal devlet
olmanın gereği olarak hayatını başkasının yardımı olmadan sürdüremeyecek
durumdaki özürlülerimize yönelik evde ve kurumlarımızda bakım hizmetini
başlattık. 2006 yılında uygulaması başlayan evde bakım hizmetlerinden 2009
Kasım ayı itibarıyla 204.652 özürlü vatandaşımız yararlanmaktadır. Bu hizmetlerin
iki asgari ücret tutarına kadar olan kısmı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu tarafından ödenmektedir.
Yine uygun
görülmesi hâlinde, bakımı aile bireyi ya da yakını tarafından karşılanan özürlü
için bakımı yapan kişiye bir asgari ücret tutarında ödeme yapılmaktadır.
Bundan yedi sekiz
yıl öncesine kadar, özürlüler, evlerin arka odalarında, bodrum katlarında
gizlenen, saklanan, aileleri tarafından bile utanılan, varlığı asla
dillendirilmeyen insanlardı. Bu hizmetlerle birlikte artık özürlüler toplum
içine çıkmaya başladı, şimdi de sırada istihdam konusu var.
Yine, Özürlüler
Kanunu ile özürlülere bağlanan aylıklar Hükûmetimiz
döneminde yüzde 200 ile 300 oranında artırılmıştır. Özür oranlarına göre 181
Türk lirası ile 272 Türk lirası tutarında aylık ödenmektedir. Bugün yaklaşık
407 bin özürlü vatandaşımız bu uygulamalardan faydalanmaktadır.
Bakım desteği,
özürlü aylıkları ve özel eğitim desteği olmak üzere sadece bu üç alanda
yapılacak harcamalar için 2010 mali yılı bütçesinde yaklaşık 4 milyar 611
milyon liralık bir kaynak ayrılmıştır.
Özürlü bakım ve rehabilitasyon merkezlerimizde 2002 yılında 21 merkezde
3.908 özürlümüze hizmet verilirken, 2009 Kasım ayı itibarıyla bu sayı 61
merkezde 4.524 olmuştur. Görüldüğü gibi, kurum bakım hizmeti verdiğimiz
merkezlerimizin sayısı 3 kat artmış, buna karşılık hizmet alan özürlü
vatandaşlarımızın sayısındaki artış yüzde 50 olmuştur. Burada en önemli etken,
özürlülerimiz için hizmeti onların evine götürmemizden kaynaklanmaktadır.
Böylece mağdur vatandaşlarımız profesyonel hizmete aile sıcaklığında
kavuşmuşlardır, kurum hizmetlerimizin de kalitesi yükselmiştir.
2002 yılında 26
aile danışma ve rehabilitasyon merkezinde 2.065 kişiye
hizmet verilirken, 2009 yılı Kasım ayı itibarıyla 10 aile danışma ve
rehabilitasyon merkezinde 376 özürlüye hizmet verir hâle geldik. Ayrıca, Kasım
2009 tarihi itibarıyla 38 özel bakım merkezinde 2.017 bakıma muhtaç özürlümüz
de bakım hizmetinden yararlanmaktadır.
Özürlü
kardeşlerimize getirdiğimiz vergi avantajları, özel tertibatlı araç kullanan
özürlülerimiz özel tüketim vergisi ve motorlu taşıtlar vergisi ile sahip olunan
bir ev de emlak vergisinden muaf tutulmaktadır.
Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile isteğe bağlı erken emeklilik uygulaması
bütün sigortalılar için standart hâle getirilmiştir. İlk defa olarak kendi
hesabına çalışan özürlüler ile bakıma muhtaç çocuğa sahip kadın çalışanlara
emeklilik hakkı sağlanmıştır.
Yine 4857 sayılı
İş Kanunu’nun 30’uncu maddesine göre çalıştırılan özürlülerin sigorta primine
ait işveren hisselerinin tamamı kontenjan fazlası özürlü çalıştıran
işverenlerin sigorta primlerinin yüzde 50’si Hazine tarafından ödenmektedir.
Özürlü işçi çalıştırmayan işverenlere kesilen idari para cezalarının daha kolay
tahsil edilebilmesi için de İŞKUR il müdürlükleri yetkilendirilmiştir.
Ayrıca mesleki
eğitim projelerimiz ile özürlü kardeşlerimizin nitelikli iş gücü sahibi
olmaları ve istihdamda kalıcı yer almaları da sağlanmaktadır. Bu çerçevede
İŞKUR Genel Müdürlüğü ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliği ile 2008
yılında toplam 535 proje gerçekleştirilmiştir. Belediyelerimize de özürlü
kardeşlerimizin mesleki rehabilitasyonu bakımından
sorumluluklar yüklenmiş ve özel merkezlerin açılması için yeni düzenlemeler
yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmet olarak istihdam alanında
önyargıları yıkmak ve özürlü istihdam oranını artırmak yönünde özürlü dostu
aktif istihdam politikalarına daha hızlı devam etmek yönünde kararlılığımızı
sürdürüyoruz. Bildiğiniz gibi kamu kurum ve kuruluşlarında 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun değişik 53’üncü maddesinde belirtilen yüzde 3 oranında
özürlü memur çalıştırılması kanuni bir zorunluluktur. Ancak kamu kurum ve
kuruluşları personel alımı için sınırsız yetkiye sahip olmayıp Bütçe Kanunu’nun
belirlediği sınırlar çerçevesinde personel ihtiyacını karşılamakta ve belirli periyotlarla özürlü memur alımı için sınav açmaktadır.
Hâlen kamu kurum
ve kuruluşlarında istihdam edilmesi gereken özürlü memur sayısı 48.549 iken
istihdam edilen özürlü memur sayısı ancak 10.357’dir. 38.192 özürlü kontenjan
açığı bulunmaktadır. Bu gerçekten hareketle Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan
ve Bütçe Komisyonunda özürlülerimiz için devrim olabilecek bir karara daha imza
attık. 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısı’nın Türkiye Büyük Millet
Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi sırasında yapılan bir
değişiklikle, kamuda ilk defa işe alınacak özürlülerle ilgili istisnai
düzenlemeye gidildi. 1 Ocak 2010 tarihinde yürürlüğe girecek söz konusu
düzenlemeyle kamudaki özürlü istihdamı kadro sınırlamasının dışında bırakıldı.
Bu şekilde yükümlülüklerini kadro sınırlaması ve diğer nedenlerle yerine
getiremeyen kamu kurum ve kuruluşları 2010 yılı içerisinde özürlü
kontenjanlarının tamamını kullanabileceklerdir. Böylece, özürlü istihdamı,
kamuya tahsis edilen kadroların dışında değerlendirilmiş olacaktır.
Özürlü
kardeşlerimizin tüm sorunlarını çözmek tek başına kamunun yapacağı bir iş değil
elbette. Hükûmetimizin özürlülere kamuda sağladığı 38
bin kişilik istihdam imkânının ardından sevinerek ifade ediyorum ki özel
sektörümüz de harekete geçmiştir. Bugün düzenleyeceğimiz törenle ülkemizin üç
GSM operatörü engelli kardeşlerimize kapılarını açmıştır. Bundan sonra görme
engelli ve felçliler, Turkcell, Vodafone
ve Avea müşterilerinin operatörlere gelen şikâyet
telefonlarına evlerinden cevap verebilecek, ilk kapsamda her operatör 10’ar
kişi istihdam ederken bu sayı daha sonra 30’a çıkarılacaktır.
Engellilerin
hayata tutunmasını sağlayacak projeye büyük emek veren Ulaştırma Bakanımız
Sayın Binali Yıldırım’a ve söz konusu GSM
operatörlerinin ilgililerine buradan teşekkür ediyorum. Bu duyarlı
davranışların tüm özel sektöre örnek olmasını diliyor, 2010 yılının, özürlü
kardeşlerimizin aktif istihdamı bakımından önemli gelişmeleri kaydettiğimiz
altın bir dönem olacağını ifade ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kamuya açık her türlü yol, kaldırım, yaya geçidi, açık
ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel altyapı alanları
ile binaların özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma getirilmesi zorunluluğu
vardır. Bunu başardığımızda, sokaklarımızda okuluna ya da işine giden, spor ve
sanat etkinliklerine katılan, bir kafede çayını
yudumlayan, bir kütüphanede kitap okuyan daha çok özürlü insanımızla
karşılaşabileceğiz. Bu karşılaşmalar hem onları hem bizi hem de Türkiye’yi
değiştirecek, bu alanda zihniyet dönüşümünü sağlayacaktır.
Bu günlerin bir
an önce gelmesi dileklerimle herkesi bu ortak çabaya katılmaya çağırıyor,
verilecek ortak mücadelede bizi yalnız bırakmayacağınıza gönülden inanıyor,
saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili ve
Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır.
Sayın Şandır,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Bugün 3 Aralık
Dünya Özürlüler Günü. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, tüm özürlü
vatandaşlarımızın ve aile yakınlarının bu gününü kutluyor, herkese ayrı ayrı saygı ve sevgiler sunuyorum.
Doğuştan veya
sonradan bir şekilde herhangi bir vücut organı sakatlanmış insanlarımızın
sorunlarının, beklentilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
birlikte bu kapsamda görüşülmüş olmasını önemsiyorum. Bu imkânı veren, gruplara
söz hakkı doğmasına imkân veren Hükûmetin bu tavrına
da teşekkür ediyorum.
Biliyorsunuz 1
Aralık Salı günü çok sayıda özürlü derneği, federasyonu ve Türkiye Sakatlar
Konfederasyonundan yetkililer Meclisimizi ziyaret etti, gruplarımıza
sorunlarını tekrar ifade ettiler. 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü dolayısıyla
böyle bir toplantının yapılmasına biz söz vermiştik, diğer gruplar da buna
uydu; bence bugün güzel, doğru, gerekli bir iş yapıyoruz. Buna katkısı olan
herkese de teşekkür ediyorum.
Bu toplantının,
bu oturumun yalnız konuşulan, özürlülerin sorunlarının konuşulduğu bir toplantı
olmasının ötesinde bazı kararların da alınmasının imkânı zorlanmalıdır. Eksik
kalan, geç kalan bazı hususların yapılması konusunda, muhalefet partileri
olarak bizlerin de önerileriyle, katkılarıyla, Sayın Hükûmetimizin,
Sayın Bakanın özürlü vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü için,
beklentilerinin karşılanması için yapılması gereken acil hususlarda bazı
kararlar almasına da bu toplantı vesile olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, özürlü vatandaşlarımız, ülkemizin bir gerçeği olarak, bizden
ilgi beklemektedir. Bu, toplumsal bir sorundur, toplumun bir gerçeğidir,
hayatın bir gerçeğidir. Bugün ülkemizde yüzde 12,29 olarak ifade edilen özürlü
vatandaşlarımızı aileleriyle, çevreleriyle hesaba katarsak yüzde 25’e, yüzde
30’a yakın bir toplum kesimini çok doğrudan ilgilendiren bir toplum kesiminin
sorunlarını konuşuyoruz. Bunu çok önemsemek gerekir. Sakat doğmuş veya bir kaza
sonucunda sakat kalmış insanlarımız bizim insanlarımızdır ve bu olay hayatın
bir gerçeğidir, toplumun bir gerçeğidir. Hangimizin ailesinde bir özürlü
bulunmamaktadır. Bu özürlülerimizin, kendi hizmetini göremeyen veya kendi
kendine yetemeyen bu insanlarımızın yardımına koşmak bana göre bir toplumsal
sorumluluktur, bir sosyal sorumluluktur. Özürlü yavrusu için çırpınan annenin,
babanın feryadına, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi kulak tıkamamalıdır,
yok saymamalıdır.
İnsan olmanın sorumluluğu, millet olmanın ön şartı, devlet olmanın
mecburiyeti olarak ülkemizin ve hayatın en yalın, en acı gerçeği olan ve
sayıları gerçekten çok fazla olan, dünya standardının, dünya ortalamasının
üstünde olan özürlülerimizin, özürlü vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü
maliyet hesabı yapılmadan, bir sosyal maliyet olarak geciktirilmeden,
ertelenmeden, bir pozitif ayrımcılık anlamında, gerekiyorsa hem hukukunu
kurarak hem de imkân yaratarak bu vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesi gerekir.
Özürlü vatandaşlarımız kendilerini
sahipsiz, çaresiz ve gerçekten unutulmuş hissetmemelidirler; bu toplum onlara
sahip çıkmalıdır, bu Meclis onlara sahip çıkmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz böyle düşünüyoruz; iktidarımızda
da inşallah, özürlü vatandaşlarımızın sorunlarının çözümü konusunda
yaklaşımımız bu anlayışla olacaktır.
Bir başka hususu
daha ifade etmek istiyorum: Özürlü vatandaşlarımızla ilgili uygulamalar Hükûmet politikası olmanın ötesinde algılanmalıdır. Hükûmetlerin yaptıkları görevleridir, daha fazlasını yapmak
da sorumluluklarıdır. Bazı hususlar Hükûmet
politikalarıyla şekillenmemeli, bir devlet politikası, bir toplumsal sorumluluk
olarak öne konulmalıdır. Onun için, Hükûmetimizin,
yapmış olduklarını ifade etmekten çok -hele ki bir alışkanlık oldu- 2002’yle
mukayese etmekten çok, bu özürlü vatandaşlarımızın örgütlü gücü temsilcileri
bir araya gelmeli, getirilmeli, yapılmış olanların ötesinde hangi sorunlarının
olduğu araştırılmalı ve çözümü için, bir maliyet hesabı yapılmadan, devlet
görevi olarak, toplumsal bir sorumluluk olarak yerine getirilmelidir. Ben
Hükûmetten bu anlamda böyle bir yaklaşım
beklemekteyim çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti sosyal bir hukuk devletidir.
Sosyal bir hukuk devleti olmanın sorumluluğunda, kamunun gücünü kullanan siyasi
iktidarlar meseleyi bir siyasi parti politikası olmanın ötesinde bir görev
olarak, vatandaşlarına karşı devlet olmanın bir görevi olarak algılamalılar ve
gereğini yapmalılar.
Özürlü
vatandaşlarımızın sorunlarını biliyoruz, en iyi de kendileri biliyor,
toplumumuz da biliyor. Özürlü vatandaşlarımızın dernekleri, Sakatlar
Konfederasyonu her gruba bir dosya sundular; dosyalarında sorunlarını tek tek ifade ettiler, bizlere de verdiler. Bunları buradan
tekrar saymanın bir anlamı yok. Bu, bir yaklaşım meselesidir. Sorun ne olursa
olsun, o sorun sahibinin gerçeğidir. O sorunu sorgulamak, “Niye böyle?” demek
hakkına sahip değiliz. O sorunlar çözülmeli.
Burada ben bu
kısa süre içerisinde bir hususu dile getirmek istiyorum:
Birincisi: Bu
sağlık kurulu raporlarında kanunla çıkarılan, 5378 sayılı Kanun ve ondan sonra
gelen yönetmelikle çıkarılan, konulan normların Dünya Sağlık Örgütünün
normlarının üstünde birtakım yükümlülükler getirdiği ifade ediliyor. Tam
özürlülük tanımlamasında yüzde 90 sakatlığı getirirseniz o zaman bundan
faydalanabilecek insan sayısı çok az olur. Bu oranın Dünya Sağlık Örgütünün kriterlerine indirgenmesi gerekir; bunu özellikle
istemektedirler.
Sakatlar Konfederasyonu yöneticisi arkadaşlarımızın ısrarla
söyledikleri bir başka husus: Türkiye’nin kabul ettiği, işte Sayın Bakanın da
ifade ettiği Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nin
uygulanabilmesi, bu haklardan özürlü vatandaşlarımızın faydalanabilmesi için
ihtiyari sözleşmenin de imzalanması gerekiyor yani Dışişleri Bakanlığımız
tarafından bu Sözleşme’nin imzalanarak burada kanunlaştırılması hâlinde,
Birleşmiş Milletler engelli haklarından özürlü vatandaşlarımızın faydalanması
da mümkün olabilecektir. Bu sebeple Hükûmeti tekrar bu anlamda bir özel davranış içerisinde,
anlayış içerisinde bu konuyu düşünmelerini ve yapılması gereken eksik kalanları
tamamlamalarını istirham ediyorum. Bunu bugün dolayısıyla, Özürlüler Günü
dolayısıyla Sayın Hükûmetin bu toplantının sonrasında
bu yönde birtakım kararlar almak noktasında adım atacağını ümit etmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bence temel anlayış şu olmalı: Özürlüyü hayata hazırlamak, onu
üretime kazandırmak, onu kendi kendine yeter hâle getirebilmek için devlet
olarak imkân vermeliyiz. Özürlüye yardım etmek, özürlüye maaş vermek; bu, tabii
ki tavsiye edilebilinir, temenni edilebilinir. Özürlünün yaşamını
kolaylaştırmak için alınması gereken tedbirler var, tabii ki alınması gerekir.
Ona özürlü olmaktan dolayı temel hak ve özgürlüklerinden faydalanma imkânı
vermemiz lazım, ondan bir ayrımcılığa uğratmamak lazım ama temel anlayış bana
göre, özürlüyü hayata kazandırmamız, onu eğitmemiz gerekir, onu meslek sahibi
yapmamız gerekir, onu istihdam etmemiz gerekir; o kendi emeğiyle, kendi becerisiyle
kendi hayatını devam ettirebilme imkânına sahip olmalı. O zaman özürlümüz
kendini daha böyle güvenli, daha onurlu, daha huzurlu hissedecektir.
Ben tüm özürlü
vatandaşlarımıza -tekrar ifade ediyorum- Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Şandır, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - …olarak tüm özürlü vatandaşlarımıza ve onların yakınlarına buradan
seslenmek istiyorum: Kendilerini sahipsiz ve çaresiz hissetmesinler. Türkiye
Cumhuriyeti devleti büyük devlettir, Türk milleti büyük bir millettir. Kendi
özürlüsünün ihtiyacını temin edecek her türlü imkâna da sahiptir. Bu noktada
yapılması gereken neyse, bunun için yapılacak hukuki düzenlemelere de
Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar destek vereceğimizi ifade ederek
tüm özürlü vatandaşlarımıza ve onların değerli yakınlarına saygılar, sevgiler
sunuyorum. Yüce heyeti de saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Tekin Bingöl.
Sayın Bingöl,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar).
CHP GRUBU ADINA
TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya
Özürlüler Günü nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, geçtiğimiz günlerde bir toplantıda
yaşanan olayı sizinle paylaşmak istiyorum: 16 Kasım günü Özürlüler İdaresi
Başkanlığınca düzenlenen 4. Özürlüler Şûrası toplantısında protokol
konuşmalarında adları olmasına rağmen Türkiye’nin en önemli, engelli iki sivil
toplum örgütünün temsilcileri zaman darlığı nedeniyle konuşturulmamıştır. Sayın
Başbakanın, Sayın Bakanın ve ilgili bürokratların bulunduğu o toplantıda
maalesef asıl konuşması gerekenler yani sivil toplum örgütü temsilcileriyle özürlüler
konuşturulmamıştır. Bu konfederasyon başkanlarından bir tanesi, Sayın
Başbakanın huzurunda özürlülerin sorunlarını dile getirmek istemesine rağmen,
görevliler ve korumalar vasıtasıyla ağzı kapatılarak, itilip kakılarak salonun
dışına çıkarılmıştır. Bu sivil toplum örgütü temsilcileri bu davranışı hak
etmiyor değerli milletvekilleri. Daha da üzüntü verici olan, aradan bu kadar
zaman geçmesine rağmen, hiçbir ilgilinin bu sivil toplum örgütü başkanını
aramaması daha da ilgi çekici bir olaydır. Biz, bu davranışı üzüntüyle
karşıladığımızı ifade etmek istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, her yıl 10-16 Mayıs tarihleri Sakatlar Haftası olarak
değerlendirilir; keza 3 Aralık Özürlüler Günü de yoğun toplantılar, seminerler,
konuşmalarla geçer, engelli yurttaşlarımızın sorunları masaya yatırılıp çözüm
önerileri üretilir ama maalesef, bir yıl sonra yine o sorunlarla ve artmış
hâliyle yeniden karşılaşırız.
Hepinizin bildiği
bazı sorunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Özürlülerin, sosyal yaşam
alanlarında, yerel yönetim ve diğer idari binalarda uygun koşullarda o
binaları, o sosyal yaşam alanlarını, o toplu taşım araçlarını kullanamadıkları
bir gerçektir. Dolayısıyla, engelli durumlarına bakılarak tüm bu yaşam
alanlarını, kültür merkezlerini, binaları ve toplu taşım araçlarını mutlaka
engellilerin kullanımına uygun düzenleme zorunluluğu vardır.
Değerli
milletvekilleri, engellilerin çok önemli sorunlarından bir tanesi eğitim
sorundur. Maalesef, Türkiye’de engelli eğitimi hâlâ çok çağ dışı koşullarla
verilmektedir ve işin ilginci, eğitim sorunu halledileceğine, azaltılacağına
derinleşerek devam etmektedir.
Size iki temel
örnek vermek istiyorum değerli milletvekilleri: Türkiye’de 48 ila 50 bin
civarında eğitim çağında görme engelli çocuğumuz vardır ve bu 50 bin
civarındaki eğitime muhtaç çocuklarımıza on altı görme engelli okuluyla eğitim
vermek durumundayız. Çok ilginçtir, bu okulların sayısı artırılıp modernize
edileceğine, bu eğitim okulları kapatılmak cihetine gidilmiştir. Geçtiğimiz yıl
Niğde Cemil Meriç Görme Engelli İlköğretim Okulu kapatılmıştır. Kapatılma
gerekçesi son derece komiktir değerli milletvekilleri. Gerekçe, yeterli sayıda
öğrencinin okula başvurmaması gösterilmiştir. Oysa bu okula 2005 yılından
itibaren öğrenci kaydı durdurulmuştur. Şimdi bu okula öğrenci kaydı
durdurulurken, öğrencilerin başvurusu engellenirken nasıl olur da öğrenci sayısı
artırılır? Bu gerekçelerle bu okul kapatılmıştır ve korkarım ki ilerleyen
günlerde Çanakkale’deki, Konya Selçuklu’daki ve
Ankara’daki görme engelli okulları da kapatılsın.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin temel sorunlarından birisi işsizliktir. Maalesef
bu sorun engelli yurttaşlarımızda da çok derin bir şekilde görülmektedir.
Türkiye’de istihdam sorunu yüzde 13-13,5 gibi değerlerle telaffuz edilirken, bu
sorun engelli yurttaşlarımızda yüzde 16’ların üzerindedir ve bu rakam dünyada
birçok ülkenin çok çok üzerinde bir rakamdır.
Türkiye’de bugün 100 bin civarında engelli yurttaşımız resmî iş başvurusunda
bulunmuştur ama Türkiye’de yasal zorunluluk olan kamuda ve özel sektörde
engellilerin istihdamı söz konusuyken ve kamuda 40 bin, özelde 20 bin civarında
engelli istihdamı zorunluluğu söz konusuyken ve kadro varken maalesef bu
kadrolar kullandırılmamaktadır. Türkiye’de 50 bin civarında engelli istihdamı
kamuda söz konusuyken bunun sadece 10 bini kullandırılmıştır değerli
milletvekilleri. Eğer var olan 60 bin kadro kullandırılırsa bu 100 binlik
engelli istihdamı otomatik olarak 40 bine kadar düşürülecektir.
Değerli
milletvekilleri, 13 Aralık 2006 yılında Birleşmiş Milletlerde kabul edilen
Engelli Hakları Sözleşmesi Türkiye tarafından da onaylanmıştır. Nihayet 28
Eylülde Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu, 64.
Birleşmiş Milletler Toplantısında ihtiyari protokolü de imzalamıştır. Bu
sevindirici bir olaydır. Ancak, Türkiye’de iç hukuk yolları tıkanan engelli
yurttaşlarımızın Birleşmiş Milletlerdeki Engelliler Komitesine başvurabilmesi
için o ihtiyari protokolün bu Genel Kuruldan da geçme zorunluluğu vardır.
Dolayısıyla ihtiyari protokolün bir an önce Meclis Genel Kuruluna getirilerek
buradan da geçmesi sağlanmalıdır. Aksi takdirde, 28 Eylülde Birleşmiş
Milletlerde imzalanan o Sözleşme hiçbir anlam ifade etmeyecektir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de engellilerin sorunları artarak devam etmektedir.
Sayın Bakan az önce konuşmasında ciddi iyileştirmelerin olduğundan bahsetti.
2005 yılında 5378 sayılı Özürlüler Yasası çıktı ama beraberinde yönetmelikler o
yasaların önüne geçmeye başladı. Maalesef 5378 sayılı Yasa’yla birlikte 2022
sayılı ve 269 sayılı yasalar gibi engellileri ilgilendiren yasalar artık
ihtiyacı karşılamaktan uzak bir hâle gelmiş durumdadır.
Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak gerek ihtiyari protokolün buraya getirilmesi hâlinde
gerekse bu yasaların ve yönetmeliklerin yeniden düzenlenmesi hâlinde, olumlu
gelişmeler, olumlu düzenlemeler karşısında tüm desteğimizi vereceğimizi
açıklıkla ifade etmek istiyoruz.
Bu yasalar ve
yönetmelikler ihtiyacı karşılamaktan uzaktır değerli milletvekilleri. Bakınız,
size birkaç örnek vermek istiyorum: Sayın Bakan bahsettiler, engelliler bazı
ÖTV muafiyetleri kullanmaktalar. Evet, doğrudur. Örneğin, bir yönetmelik
kapsamında, sağ bacağını kaybeden ya da sağ bacağı özürlü bir yurttaşımız o ÖTV
muafiyetinden faydalanabilmektedir ama çok ilginçtir, sol bacağı özürlü bir
vatandaşımız araçlardaki bu ÖTV muafiyetinden yararlanamamaktadır. Şimdi
düşünün, teknolojideki bu kadar yenilikler, bu kadar gelişmeler karşısında
böyle bir komik uygulama ülkemizde vuku bulmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik yenilendi. Ancak
engelli yurttaşlarımız “Biz bu yeni Yönetmelik’ten
vazgeçtik. Bırakın yeni düzenlemeyi, eski Yönetmelik’e
razıyız.” demeye başladılar. Zira yeni yayınlanan Yönetmelik eski Yönetmelik’i, Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik’i aratır hâle gelmiştir. Şimdi, sivil toplum
örgütleri ve engelli yurttaşlarımız bize “Aman ne yaparsanız yapın, biz
vazgeçtik yeni düzenlemelerden, şu Yönetmelik’i geri
çekin.” demektedirler.
Değerli
milletvekilleri, engelli yurttaşlarımızın bir başka sorunu ise yine istihdamla,
işsizlikle paralellik gösteren çok temel bir sorun. 2022 sayılı Yasa
kapsamında, engelli yurttaşlarımıza -çalışamayan ya da çalışmayan
yurttaşlarımıza- maaş ödenmektedir. Sayın Bakan da bahsettiler, on sekiz yaşın
altındaki engelli yurttaşlarımıza üç aydan üç aya 557 TL, on sekiz yaşın
üstündeki yurttaşlarımıza ise 850 TL civarında bir ücret ödenmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız Sayın Bingöl.
TEKİN BİNGÖL
(Devamla) – Bu da yaklaşık olarak, 200 ile 250 TL’lik bir aylık maaşa tekabül
etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, özel bakıma muhtaç, özel yaşam koşulları gerektiren bu
insanlarımızın bu mütevazı maaşlarla hayatlarını idame ettirmeleri mümkün
değildir. Dolayısıyla bu Yasa kapsamındaki “muhtaçlık” tanımı da mutlaka gözden
geçirilerek yeniden düzenlenmeli ve engelli yurttaşlarımıza ödenen ücretlerin
mutlaka asgari ücret düzeyinde olması sağlanmalıdır.
Biz, parti
olarak, yapılabilecek tüm düzenlemelerde, mutlaka ve mutlaka, engelli
yurttaşlarımızın sorunlarının aşılması anlamında üzerimize düşen tüm desteği
vermeye hazırız.
Bu duygu ve
düşüncelerle, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü’nde engelli yurttaşlarımıza ve
büyük bir özveriyle, meşakkatle onları hayata bağlayan ailelerine başarılar
diliyor, onların yaşamlarını kolaylaştırmak adına, ne gerekiyorsa yapmak adına
hepsine saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bingöl.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 14.22
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.33
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
3 Aralık Dünya
Özürlüler Günü vesilesiyle Hükûmetin yaptığı açıklama
üzerine yapılan konuşmalara devam edeceğiz.
Şimdi, gruplar
adına söz sırası, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş’a aittir.
Sayın Demirtaş, buyurun efendim.
DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü vesilesiyle Sayın Bakanın yapmış
olduğu gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına söz aldım. Bir kez daha hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki hem
Sayın Bakan hem benden önce konuşan değerli grup sözcüleri de son derece önemli
konulara temas ettiler. Aslında, üzerinde rahatlıkla uzlaşılabilecek ve konu
üzerinde tartışma götürmez bir şekilde hepimizin hemfikir olduğu bir sorunu,
Türkiye'nin önemli bir toplumsal problemini aynı zamanda tartışıyoruz bu gün
vesilesiyle. Yani siyasal konularda, ekonomik konularda gruplar
anlaşamayabilirler, uzlaşamayabilirler; bu son derece normal, son derece
doğaldır. Her birimizin Türkiye'nin temel sorunlarına bakışında siyasal,
ideolojik yaklaşımları olabilir. Bunlar da son derece normal, demokrasilerde
olması gereken durumlardır. Ama özürlüler gibi Türkiye'nin kanayan yarası ve
siyaset üstü, ideoloji üstü bir meseleyi de Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında en azından gündeme getiriyor olmak, tartışabiliyor olmak da bizce
önemlidir. Her grubun, her parlamenterin buradan bu duygularını, düşüncelerini
ifade ederken toplumun aslında önemli bir kesiminin, hiç de küçümsenmeyecek bir
rakamı ifade eden 8,5 milyon gibi bir yurttaş kesiminin sorunlarını bu
vesileyle burada küçük de olsa dile getiriyor olmaları önemlidir.
Yine, benden
önceki değerli sözcüler ifade ettiler, Türkiye’de bizce engelli konusunda,
özürlü yurttaşlar konusunda en önemli problem eğitim meselesidir ama bu,
özürlülerin eğitimi meselesi değildir. En önemli problem, özürlü olmayanların,
geri kalanların eğitimi meselesidir. Bu, aslında toplumda dezavantajlı
grupların hepsi için geçerli bir konudur; çocuklar için de, kadın hakları için
de, yaşlılar için de geçerli bir konudur. Yani örneğin, biz bu dezavantajlı
grupların sorunlarını çözelim derken her zaman onların eğitimi meselesini
tartışırız. Yani onlar eğitime muhtaçtır, eğitimsiz oldukları, iyi
eğitilemedikleri için onlar bir sorundur -tırnak içinde- kadın sorunu vardır
-tırnak içinde- engelli sorunu vardır -tırnak içinde- işte, yaşlılar bir
sorundur. Oysa sorun, geri kalanlardır. Bu nedenle sorun, geri kalanların
eğitimi sorunudur, bilinçlendirilmesi sorunudur. Türkiye’de eğer bir özürlü
sorunundan söz edeceksek geri kalan, 8,5 milyon özürlü yurttaşın dışında
kalanların tamamının eğitimi meselesidir, bilinçlendirilmesi meselesidir
öncelikle. Bizce her toplumsal sorun bu açıdan bakılarak ele alınmak
durumundadır. Eğer zaten geri kalanlar, kendini bir özürlü yurttaşın yerine koyacak
bilince ulaşmamış olan bizler, kendini şanslı hisseden bizler bu konuda
bilinçli olsak, yeterli bir duyarlılık olsa bir toplumda özürlü sorunu diye bir
sorun olmaz. Her birimiz birer potansiyel özürlü yurttaş olarak, potansiyel
özürlü olarak gün içerisinde herhangi bir saatte, herhangi bir şekilde o gruba,
ötekileştirilmiş o 8,5 milyon gruba dâhil olabileceğimizin bilinciyle hareket
edebilsek Türkiye’de özürlü problemi diye bir şey olmaz.
Şimdi, konuşmamın
başında da ifade ettim, bütün grupların rahatlıkla üzerinde uzlaşabileceği,
anlaşabileceği bir konuyu konuşuyoruz, Hükûmet de
dâhil. Sayın Bakanın bu konudaki yaklaşımını, kişiliğini de biliyoruz; son
derece iyi niyetlidir, yaklaşımı da son derece çağdaştır, ama buna rağmen
özürlü sorunu Türkiye'nin temel bir sorunu olarak devam ediyor, çözülmüyor.
İşte bu da hem devletteki hem toplumdaki bakış açısından, zihniyetten
kaynaklıdır. Bu nedenle, eğitim denince öncelikle kendi eğitimimizden
başlayacağız. Millî eğitim sistemi öncelikle özürlü yurttaşlara yönelik eğitimi
planlarken, aynı zamanda, geri kalan, özürlü olmayan çocukların da özürlülük
konusunda bilinçlendirilmesi, eğitilmesi ve özürlü yurttaşların yaşamlarının
kolaylaştırılabilmesi açısından tüm yurttaşların bu bilinç düzeyine ulaşması
konusunda bir planlama yapmak durumundadır.
Şimdi, millî
eğitim planlaması genelde şöyle yapılır: Önce özürlü olmayan, geri kalan bütün
yurttaşlar için bir planlama çıkarılır, daha sonra eklektik olarak özürlüler
için ekleme planlar yapılır. Yani başından itibaren, planlama
yapılırken, örneğin bir eğitim sisteminde -sadece eğitim sistemi için değil,
aslında bütün alanlar için geçerlidir ama- önce hiçbir şey yokmuş, toplumun
bütün kesimleri eşitmiş gibi davranılır, önce plan böyle çıkarılır, arkasından,
eklektik bir şekilde, özürlülerle ilgili, toplumun geri kalan dezavantajlı
gruplarıyla ilgili eklektik bir yaklaşım sergilenir.
Özürlü
yurttaşlarla ilgili sorunlar, çözüm önerileri bilinmeyen bir durum da değil.
Yani Türkiye'nin aslında en örgütlü kesiminden söz ediyoruz. Kendi içinde en
örgütlü, sesini duyurma gayreti içerisinde olan, kendi sorunlarını kendileri
tartışmış, bilince çıkarmış, çözüm önerileri üretmiş, Hükûmete
defalarca bu konuda çözüm önerileri sunmuş bir gruptan söz ediyoruz,
dezavantajlı büyük bir gruptan söz ediyoruz. O nedenle özürlülerin sorunları
şunlardı, çözümleri bunlardı; hani bunları tartışmak yerine… Tartışmışlar,
yapmışlar, konferanslar yapmışlar, toplantılar yapmışlar, belgeleri
çıkarmışlar, yayınlamışlar. Biz onlardan daha mı iyi bileceğiz? En azından bu konuda, bu
konuda saygı duyulmalıdır yani özürlü örgütlerinin, engelli derneklerinin,
federasyonların bu konudaki yaklaşımları bizim temel perspektifimiz olmak
durumundadır. Burada çıkıp onlar adına söz söylerken onların kendi çıkardığı
sonuçlar üzerinden ancak söz söyleme hakkına sahip olabilmeliyiz. Zaten önceki
konuşmacı arkadaşlar da biraz oralara atıfta bulunarak konuyu gündeme taşıma
gayreti içerisinde oldular. Ben de yine Sayın Tekin Bingöl’ün değindiği önemli
bir konuyu burada belirtmeden geçmeyeceğim.
Şimdi sivil
toplum örgütlerinin öneminden söz ediyoruz; ayrıca engellilerle ilgili
federasyon ve konfederasyonların uluslararası sözleşmeler gereğince de Hükûmetin yapacağı çalışmalarda mutlaka yer alması
gerekiyor, görüşlerinin alınması gerekiyor. O bileşen
içerisinde bir aktördür, zorunlu bir aktördür yani Hükûmet
istese istemese olmak zorunda ama maalesef işte, yakın zamanda yapılmış olan
bir toplantıda Engelliler Konfederasyonunun Başkanı oradaki söz hakkı gasbedildiği için tepkisini gösteriyor ve o tepki
gösterildiği için yaka paça ağzı kapatılarak yaklaşık bir saat boyunca da
salonun arka tarafında özgürlüğünden mahrum bırakılarak engellenmek isteniyor.
Şimdi, orada şu
soru doğru sorulmalıdır: Orada hangisi engelli? Yani orada konfederasyon
Başkanı mı engelli, onu engelleyenler mi engelli? Engellilerin bu konuda güzel
bir sözü vardır: “Engel sizsiniz.” o “engel sizsiniz.” Dolayısıyla öncelikle Hükûmetin kendisine bakması lazım. Yani böylesi önemli bir
konfederasyonun başkanı bile… Orada, hadi diyelim ki münferit bir olaydı, bir
güvenlik görevlisinin saygısız bir yaklaşımıydı, şu güne kadar Başbakanın veya
Sayın Bakanın bu konuda bir açıklaması olmadı. Ziyaret edilebilir, özür
dilenebilir, şu kürsüden en azından özür dilenebilir; yapılmak zorundadır bu.
Yani orada söz hakkı gasbedilmiş Federasyon Başkanı,
söz hakkı gasbedilmekle kalınmıyor; yaka paça
korumalar tarafından dışarı atılıyor. Gün ne gün? Engellilerle ilgili önemli
bir toplantı yapılıyor ve o toplantıda Engelliler Federasyon Başkanı dışarı
atılıyor. Olacak iş değil. Yani yine başa dönüyorum, bu bir zihniyet
meselesidir. Biz kendi zihinlerimizde bu sorunu çözdüğümüz oranda özürlüler
meselesi de kadın haklarına bakış açısı da yaşlılara, çocuklara bakış açısı da
bu şekilde ancak düzelebilir. Elbette ki kadın hakları çok özel, çok özgün bir
alan fakat dezavantajlı grup olması ve toplumun bakış açısının bu şekilde
olması vesilesiyle bu grupta ifade ediyor ve anıyorum.
Engelliler
federasyonlarının yine yapmış olduğu çalışmalardaki somut talepleri bizce
bağlayıcı olmalıdır. Hem istihdamla ilgili hem eğitimle ilgili hem kentsel
yaşam alanları, çevre koşullarıyla ilgili son derece somut belirlenmiş
sorunları, talepleri vardır. Eğer Hükûmet bu konuda
gerçekten samimi bir çalışma yürütmek istiyorsa referans noktası budur.
Küçümsenmeyecek çalışmalar yapılmıştır, bunun farkındayız ama bu bilinç artırma
faaliyetlerinin, bilinç artırma çalışmalarının özellikle bu Sayın Bakan
döneminde artması gerektiğini düşünüyoruz. Sayın Bakanın bu konularda daha
hassas olacağına inanıyor ve hani “Kapımız engellilere açıktır.” düşüncesinden
artık çıkıp engellilerin kapılarına gitmek gerekiyor. Kapımız engellilere…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Devamla) – “Kapımız herkese açıktır.” düşüncesi ağır bir bürokrasi
kokusu veriyor. Engelli dernekleri ziyaret edilmelidir, derneklerin hâli
yerinde görülmelidir. Bir engelli, bir sakat derneğinin bile bir binanın
beşinci katında, asansörsüz bir binanın beşinci katında faaliyet yürütmek
zorunda kaldığını gözleriyle görmelidir Sayın Bakan, onları ziyaret
edebilmelidir. Ancak bu şekilde sorunlar karşılıklı yüz yüze tartışılarak,
yerinde görülerek anlaşılabilir. Yine de bu gün vesilesiyle bu konunun gündeme
getirilmiş olması önemlidir. Sayın Bakanın da Mecliste bir konuşma yaparak
bizlere de düşüncelerimizi açıklama fırsatı sunmuş olması önemlidir. Kendisine
de bu vesileyle teşekkür ediyor, bir kez daha bütün yurttaşlarımızın, başta
özürlü yurttaşlarımız olmak üzere bütün yurttaşlarımızın bu gününü, sorunsuz
bir güne evrilmesi vesilesiyle kutluyor, teşekkür
ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Demirtaş, teşekkür ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Nükhet Hotar.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA NÜKHET HOTAR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık
Dünya Özürlüler Günü sebebiyle grubum adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1992 yılında
Birleşmiş Milletlerin aldığı bir kararla, her yıl “3 Aralık” dünyada ve
ülkemizde çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. Bu gün, insanların yaşamları
boyunca bir hastalık ya da bir kaza sonucu kendilerinin de engelli olabileceği
gerçeğini hatırlatma günüdür. Bu gün bizim için çok anlamlıdır. Çünkü 2002
yılında Türkiye İstatistik Kurumu ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından
yapılan bir araştırmada, sonuçlara göre ülkemizde yaklaşık 8,4 milyon özürlü
vatandaş vardır ve bunların toplam nüfusa oranı da yüzde 12,29’dur. Yine bu
oran içinde özürlü vatandaşlarımızın yüzde 9,7’si süreğen hastalığı olanlar,
yüzde 1,25’i ortopedik, yüzde 0,48’i zihinsel, yüzde 0,38’i dil ve konuşma,
yüzde 37’si işitme, yüzde 0,6’sı ise görme özürlü bireydir. Araştırmaya göre
özürlülerin yüzde 21’i okuryazar değildir. Özürlülerimizin yalnızca yüzde
17,7’si mesleki eğitimden faydalanabilmektedir.
Yaşlılıkla
birlikte özür oranı ve var olan özrün derecesi de artmaktadır. Yaşlı nüfus
oranının en fazla olduğu Avrupa Kıtası’nda 2000 yılında yüzde 20 olan altmış
yaş üzeri nüfusun 2050 yılında yüzde 37’ye çıkacağı hesaplanmıştır. Bu durum,
gelecekte özürlülük oranının da artacağı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
Ülkemizde diğer
sosyal alanlarla birlikte özürlülük alanında da son zamanlarda önemli
politikalar oluşturulmuş ve bu politikalar doğrultusunda yasal düzenlemelere
gidilmiştir. Sayın Bakanımızın ve konuşmacılarımızın da işaret ettiği gibi,
5378 sayılı Özürlüler Kanunu’muz 7 Temmuz 2005
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanundaki temel anlayış, yardım temelli bir
anlayıştan hak temelli bir anlayışa geçişin izlerini görmektir.
Özürlü hakları ve özürlülere devlet tarafından tanınmış olan
çeşitli gelişmelere ilaveten, ben AK PARTİ olarak partimizin yaptığı bir
çalışmadan da kısaca bahsetmek istiyorum çünkü siyasi partiler tarihi içine
baktığımızda bu tür bir uygulamanın sadece partimizde yer almış olduğunu da
görüyoruz, bu da şu: Bir sorun alanı olarak nicelik olarak tanımlamadan
kendisiyle ilgili çözümün mümkün olmayacağı düşünüldüğünde, ülkemizde
özürlülere yönelik yaklaşımların yakın tarihte nasıl seyrettiği hakkında ciddi
bir kanaat oluşmuştur. Bu kanaate göre
baktığımızda da 2002 yılına gelinceye kadar, bazı belediyelerin yaklaşımları
hariç, özürlülerimize yönelik ciddi bir kurumsal hizmet ve kurumsal bir
düzenleme olmadığını izleyebiliyoruz. Biz AK PARTİ olarak Sosyal İşler
Başkanlığımıza bağlı ve tüm Türkiye genelinde örgütlenmesini tamamlamış olan
özürlüler koordinasyon merkezlerimizi oluşturduk. Özürlüler koordinasyon
merkezlerimiz Genel Merkezimizin paralelinde tüm illerimizde ve tüm
ilçelerimizde teşkilatlanmasını tamamlamış durumda ve âdeta birer sivil toplum
kuruluşu şeklinde hizmetine devam eder durumda.
Sayın
konuşmacılarımızın bir kısmının üzerinde durduğu “Sivil toplum kuruluşlarıyla
çok yakın görüşülmüyor.” şeklindeki yaklaşımlara bizim cevabımız, özellikle bu
koordinasyon merkezlerimizin zaten sürekli bu kuruluşlarla birlikte çalıştığı,
onların görüşlerini aldığı ve bu yapılan hukuki düzenlemelerin temelinde de hep
bu çalışmaların olduğu şeklindedir. Yani kanuni ve hukuki düzenlemelerin mutfak
çalışması bu koordinasyon merkezlerimizde ve birimimizde olmuş ve
Bakanlığımızda icra hâline dönüşmüştür. Tabii ki çok yeni, 2005 yılı, Türkiye
Cumhuriyeti tarihini göz önüne alırsak çok yeni bir uygulama. Tabii ki
eksikleri olacak ama 2005’ten önce hiç olmadığını düşünürsek bugün geldiğimiz
süreçteki başarıyı herhâlde olumlu olarak değerlendirmek her insaf sahibinin
yapacağı bir sonuç olacaktır.
Yine, sayın
konuşmacılar birkaçına değindi ama değinilmediklerden birkaç örnek vermek
istiyorum: Bu Kanun’la ve bizim İktidarımızda, bugüne kadar hiç önceliği
olmamış, öncelenmemiş engellilerimize karşı neler yapılmış acaba? Hatta minik
bir örnekle de bu konuşmayı süslemek istiyorum, o da şu: Hepinizin başına
gelmiş olabilir, özellikle yurt dışından gelen misafirlerimiz ülkemizi gezdikleri zaman “Bu
ülkede engellilerin oranı herhâlde çok düşük çünkü sokaklarda, iş yerlerinde,
eğitim kurumlarında hiç göremiyoruz.” demişlerdir. İşte, oranın düşük olduğu
için değil, engellilerimizin okullarda, sokaklarda, iş yerlerinde çalışma
şanslarının olmadığı içindi bu. İşte, biz onun için eğitim dedik, onun için
okuluna gidemeyeni taşıyalım dedik, okulda eğitim alamayana evde eğitim verelim
dedik, dolayısıyla, bakım ücreti getirdik yani onlarca sayacağımız uygulama
var.
Şimdi, bunların
hiçbiri yokmuş gibi davranıp da hâlâ bazı konularda takılıp kalmak da çok doğru
değil, pek hakla, hukukla da bağdaşıyor değil diye düşünüyorum.
Size birkaç tane
örnek daha vermek istiyorum konuşulanlara paralel olarak: İlk defa bizim dönemimizde
-ki ne mutlu- 2002 tarihinde özürlü vatandaşlarımıza devlet tarafından ödenen
aylık 24 lira iken sadece, bugün 284 lira 48 kuruşa çıkmış bulunuyor. Bu özürlü
aylığı, yaşlılıkla, yardımcı bakımla birlikte ele alındığında, bir engellimizin
aylık bin küsur liraya varan bir gelir elde etme imkânı oluşmuş durumda.
Yine, on sekiz
yaşın altındaki özürlü çocuklarımız da bu ekonomik şartları iyileştirmeye dönük
düzenlemelerden ilk kez yararlanmış ve kendilerine özürlü aylığı bağlanmıştır.
Yine, özel eğitim
kurumlarına giden öğrencilerimiz ücretsiz servislerle taşınmaktadır. Doğru,
tabii ki eğitim çok önemli, herkes için olduğu kadar engelli vatandaşlarımız
için de; işte, onların servislerle ücretsiz olarak taşınması onlara ciddi bir
katkıdır.
Yine, bakıma muhtaç
özürlü çocuğu bulunan kadınlarımıza beş yıla kadar erken emeklilik hakkı
getirilmiştir.
BAĞ-KUR’lu ve Emekli Sandığı mensupları için motorlu malul
arabası alabilme imkânı getirilmiştir.
Yine, kademeli
olarak özür derecesine göre emekli olabilme hakkı getirilmiştir.
Özürlü
vatandaşlarımıza, resmî sağlık kurumlarından sevk almadan doğrudan özel
muayenehanelerde diş tedavilerini yaptırma imkânı getirilmiştir.
Özürlü üniversite
öğrencilerine araç-gereç temini yapılmakta, özel ders materyalleri hazırlanmakta,
özürlülere uygun eğitim, araştırma ve barınma ortamlarının hazırlanması
sağlanmaktadır.
Yine, Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunu’na yapılan ekle, yayımlanan eserlerin özürlülerin
kullanımına uygun bir kopyası yoksa, eserin bu
kişilerin erişimine uygun bir versiyonunun telifsiz olarak hazırlanması hüküm
altına alınmıştır.
Yine, bildiğiniz
gibi Özürlüler Kanunu’muzun ek maddesiyle, yedi yıl
içinde, yani 2012’ye kadar tüm kamu kurum ve kuruluşlarıyla, belediyelerin, tüm
çevreyi özürlülerin kullanabileceği hâle getirmesi şartı getirilmiştir.
Yine, Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’yla, isteğe bağlı erken emeklilik
uygulaması bütün sigortalılar için standart hâle getirilmiştir.
Özel rehabilitasyon merkezlerine devam eden öğrenci sayısı 2002’de
-bununla mukayese etmek zorundayız çünkü biz 2002’de iktidara geldik- 16 bin
iken, bu sayı kasım ayı itibarıyla 214 bine yükselmiştir.
Millî Eğitim
Bakanlığımızın yayımladığı genelgeyle her ilde bir OÇEM, yani Otistik Çocuklar
Eğitim Merkezi açılmıştır. Eğitim, uygulama ve iş okuluna devam eden
öğrencilere de ücretsiz kitap dağıtımına başlanmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
NÜKHET HOTAR
(Devamla) – Evde eğitim sisteminden yararlanan öğrenci sayısı şu anda yaklaşık
bindir.
Görme engelli
öğrencilere 22.500’e yakın kabartmalı ders kitabı dağıtılmıştır.
Bilim ve sanat
merkezlerindeki öğrenci sayısı artırılmıştır.
Kaynaşmalı
eğitimden yararlanan öğrenci sayısı 60 bindir ve bu sayı artmaya devam
etmektedir.
Zamandan dolayı,
yaptıklarımızın çok azını bile buraya sığdırmak çok mümkün değil.
Son olarak, Sayın
Bakanımız da bahsetti, doğrudur, kamuda özürlü çalıştırma konusunda bir
zorunluluk olmasına rağmen ciddi bir boşluk vardı. Bu boşluk da Plan ve Bütçe
Komisyonumuzda Sayın Başbakanımızın talimatıyla bir önergeyle ciddi oranda
doldurulacak 2010 yılından itibaren. Bu da ciddi olarak atılmış güzel bir adım
diye düşünüyorum.
Engelli
vatandaşlarımızın meslek edinip üretken hâle getirilmesi, sağlık, eğitim,
ulaşım ve rehabilitasyon başta olmak üzere tüm
ihtiyaçlarının karşılanması…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Hotar, teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun efendim.
NÜKHET HOTAR
(Devamla) - … kendi kendilerine yetebilen bireyler
hâline gelebilmelerini ve toplumsal hayata katılımlarını sağlamak devletimizin
ve hepimizin görevidir.
Bu gün
dolayısıyla, herkesi özürlü vatandaşlarımıza sahip çıkmaya çağırıyor,
özürlülerimize aileleriyle birlikte sağlıklı, mutlu ve engelsiz bir yaşam
diliyorum, sizleri de saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hotar.
Son konuşmacı
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Sayın Genç,
buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Aralık Dünya Özürlüler
Günü dolayısıyla Hükûmetin gündem dışı yaptığı
konuşma nedeniyle, İç Tüzük’ün verdiği bir olanak nedeniyle şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın
milletvekilleri, evvela, Meclis yönetiminin özürlü olmaması lazım. Maalesef,
Türkiye Büyük Millet Meclisi o kadar laçka bir yönetim gösteriyor ki, bakın,
burada beş dakika ara verdik, kırk beş dakika sonra açıldı. Arkasından on
dakika daha ara verildi; elli beş dakika.
Şimdi, Mehmet Ali
Şahin 50 tane AKP milletvekilini çağırıp da bilmem Moskova’da gönül
eğlendireceğine, evvela, şu Meclisin yönetimiyle ciddi bir ilgilensinler.
Arkadaşlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye’nin Kâbe’sidir, en ciddi kurumudur. Bu
kurum çok ciddiyetle yönetilmelidir, dakikalara riayet edilmelidir. Ben kırk
beş dakika keyfî bu Meclisi… Eğer bugün bu olay yapılıyorsa, bu önceden
biliniyordu. Bu arkadaşımızın gelip de burada bu konuşmayı engelli vatandaşlara
aksettirmesi konusu biliniyordu. Niye bunun önceden tedbiri alınmıyor? Yani
maalesef, AKP İktidarı zamanında devletin en kutsal kurumları, en saygıdeğer
kurumları laçkalaştırıldı. Onun için, gerçekten, hakikaten insan üzülüyor
bunları söylemekten.
Yerimizden söz
istiyoruz, Meclis Başkan Vekili lütfedip de yahu “Evet” veya “Hayır” de
kardeşim ya! Ağzın açılmaktan niye bu kadar yoruluyor? Böyle bir şey olmaz
yani.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, özürlülük konusu, hakikaten insan yaşamında elinde olmayan,
hayatta doğarak da var olan veya hayatının yaşantısı içinde var olan bir trafik
kazasıyla veya çeşitli kazalarıda her insan için
mukadder olan bir sonuç.
Özürlü
vatandaşlarımızın yaşamlarını kolaylaştırmak, onların hayatını en iyi şekilde
yaşamasını kolaylaştırmak her devletin sosyal bir görevidir.
Elbette ki, AKP
iktidara gelince, 2005 yılında bu kanunu çıkarması gerçekten güzel bir
icraattır. Özürlülere getirilen kolaylıklar Türkiye’de birçok insanımızın
hayatını, yaşamını kolaylaştırmıştır.
Burada,
belediyelere büyük görevler düşmektedir. İmar planları yapılırken özellikle
sokaklarda, caddelerde, parklarda, özürlülerin oraya rahat girip çıkmasını
sağlayacak düzenlemeler yapılması lazım. Biliyorsunuz bizim memleketimizde en
büyük özürlülük akraba evliliğinden kaynaklanmaktadır. Yani -çevrenizde
gördüğünüz zaman- akraba evliliğinden kaynaklanan, aynı ailede bir bakıyorsunuz
3-4 tane özürlü insan meydana geliyor. Bence buna bir çare bulmak lazım.
Evvela, akraba evliliğini bence yasaklamak lazım yasayla çünkü bu, toplumun çok
ciddi bir sorunu olarak görülen, meydana gelen bir gerçektir.
Yine, bana göre,
bir özürlüler bakanlığı kurmak lazım. Yani bugün, nüfusun,
ülke yaşamının aşağı yukarı yüzde 12 veya 13’ü civarında olan özürlü sayısı,
aile efradıyla beraber bu yüzde 30’lara şey ediyorsa bence, ayrı bir özürlüler
bakanlığı kurulursa ve mesela bu insanlarımız orada özellikle çalışma
imkânlarını bulursa, herkes, her meslek sahibi, her hastalık sahibi veya her
birimdeki insanlar sorunları en iyi kendileri bilir, sorunları en iyi kendisi
çözer. Mesela bugün, bakın, bir özürlü arkadaşımız var galiba Mecliste
ama çıkıp da konuşabilirdi burada yani en azından, bir özürlüler gününde, bir
özürlü milletvekilimiz varsa, o kendi sorunlarını en iyi şekilde burada dile
getirecek arkadaşımız olabilirdi. Yani, o bakımdan bunlar bana göre düşünülmesi
gereken konulardır.
Bana göre, bu
özürlülere sınır getirme meselesi de yanlış. Yani, düşünebiliyor musunuz, aynı
özürlü niteliğe sahip bulunan, işte, kolu olmayan veya çeşitli, ayakları
olmayan kişiler… Gerçi son zamanlarda bir küçük maaş bağlanıyor ama bu insanlara
hayatı kolaylaştıracak, mesela bir kamu hizmetinde çalıştırarak emeğiyle onun
yaşamını kazanması bence ona daha onurlu bir zevk verir; yoksa,
hazır para vermek… Elbette ki yani son çaresizliktir ama bence özürlü
vatandaşlarımızın büyük bir kısmı çok zekidir, çok kabiliyetlidir ve bu
insanların o zekâlarını, o kabiliyetlerini belli meslek dallarında ortaya
koyacak imkânlar tanımak lazımdır, onlara özel eğitimler vermek lazımdır.
Özürlüye kendi özürlü durumu sıkıntı yaratmayacak şekilde, yaşamında sıkıntı
yaratmayacak şekilde bir eğitim verilmesi lazımdır. Bunlar, bunların
hayatlarını daha kolaylaştıracak ve kamu hizmetine alınmada da bu sınırlamayı
bence kaldırmak lazımdır.
Şimdi, Sayın
Başkan, değerli…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Aslında devletin o kadar çok çarçur edilen kaynakları var ki yani
siz 50 bin tane özürlüye ayda 500 milyon verseniz bu fazla bir şey ifade etmez.
Çünkü bu ekonomiye katkıya gidiyor. O alışveriş yapıyor, işte… Bu, dolayısıyla
ekonomiye de bir canlılık getiriyor. Ama, önemli olan,
bir ülkedeki kaynakların birtakım holdingler tarafından, birtakım güç odakları
tarafından alınıp da yurt dışına transfer edilip de yurt dışına
kaçırılmamasıdır, yoksa ülke içinde kalan ekonomik kaynaklar ekonomiye fayda
sağlar, ekonominin canlanmasına fayda sağlar.
Ben Dünya
Özürlüler Günü’nde bütün özürlülerin hayatlarını sağlıklı, huzurlu ve rahat
yaşamalarını diliyorum, kendilerine saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim.
Sayın Erdem, buyurun
efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem’in, Dünya Özürlüler
Günü’ne ilişkin açıklaması
ORHAN ERDEM
(Konya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de 3 Aralığın
önemine binaen engelli kardeşlerimizin bir gün de olsa bu anıldıkları günde ama
her gün anılmaları gerektiğini bilerek kutluyorum. Engellerini kaldırmak için
AK PARTİ İktidarı olarak yaptığımız güzel hizmetlerin yine devam edeceğini de
bir milletvekili olarak Hükûmetimin yaptıklarından
rahatlıkla söylüyorum.
2005 yılına kadar
hükûmet politikası olan engelliler sorunları 2005
Temmuzundan sonra devlet politikası olmuştur. Bu çok önemlidir. Bu, AK PARTİ’nin hükûmeti döneminde
atılmış bir adımdır. Bu sayede engellilerimiz sahipsiz, kimsesiz kalmamışlar,
birçok sorunları da çözülme noktasına gelmiştir. Alan zordur, çok sorunu vardır
ama 2002 Kasımından bugüne yapılanlara, eğitimde, istihdamda, sosyal hayatta,
birçok konuda yapılanlara baktığımızda hayal bile edilemeyecek şeylerdir.
Başbakanımızın ne
kadar duyarlı olduğunu biliyoruz. En son katıldığı Özürlüler Şûrasında,
istihdama dönük son kararıyla da ciddi bir sorun çözülüyor
BAŞKAN – Sayın
Erdem, toparlarsanız efendim.
ORHAN ERDEM
(Konya) – Şahit olduğum bir konuya da değinerek bitirmek istiyorum.
AK PARTİ,
engellilere dönük tüm dernek, federasyon, konfederasyonlarla görüşme
hâlindedir. Bahsedilen Engelliler Konfederasyonuna da Değerli Başkanımız Nükhet
Hanım’la birlikte ziyarete gitmişizdir. Kendileri her yıl Başbakanımızla,
Cumhurbaşkanımızla, bakanımızla çıkmıştır; o gün programın sıkışık olmasından dolayı
hem Sakatlar Konfederasyonu Başkanı hem Engelliler Konfederasyonu Başkanı
konuşamamıştır. Ama bu, konuşturulamıyor, konuşamamışlar anlamına gelmez, her
yerde konularını ifade etmektedirler. Önümüzdeki günlerde bizle de tekrar
görüşecektir.
Ben, söz verdiğiniz
için teşekkür ediyorum. Hükûmetimizin, vekillerimizin
bu konudaki duyarlılığını bu dostlarımıza tekrar buradan belirtmek istiyor,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –Teşekkür
ederim.
Sayın Durmuş…
2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, Dünya Özürlüler
Günü’ne ilişkin açıklaması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bu 3 Aralık
Özürlüler Günü vesilesiyle, duyu ve uzuv noksanlığı olan vatandaşlarımızın
birçok beklentisi var ama iki tanesini Sayın Bakan buradayken ifade etmek istiyorum.
Genetik geçişli
özür ve noksanın kendi çocuklarında ortaya çıkmaması için tüp bebek yardımıyla
çocuk sahibi olmak istiyorlar. Bu konuda Hükûmetin
desteğini bekliyoruz.
İkincisi de,
kimseye, muhannete muhtaç olmamak için bir işe sahip olmak istiyorlar. Özel
sektör bu kapıyı kapattı; geçen 5510 sayılı Yasa sırasında kamuda bu
kontenjanlar artırıldı deniyor ama bu konuda biz şirketlerimizi, kurumlarımızı
özelleştirdiğimiz için kamunun oranı giderek düştü. Dolayısıyla, iş kapasitesi
fazla yaratılamıyor, var olan kadrolar da bir türlü tahsis edilemiyor.
Bu ikisini
belirttikten sonra, Sayın Bakana ifade etmek istiyorum: Kırıkkale’de Özürlüler
Derneğine belediyenin altında bir yer tahsis edilmişti 2001 yılında ve açılışı
da bize nasip olmuştu. Şimdi oradan bu özürlüler çıkarıldılar, belediye
zabıtasının müsadere ettiği seyyar satıcı arabaları konuyor.
İkincisi de,
Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesinde bir çiçekçi dükkânı bunlara tahsis
edilmişti. Vergilerini veriyorlar, kiralarını veriyorlar ama şimdi o da ellerinden
alındı.
Sayın Bakandan
istirham ediyorum, bir engelli derneğinin dernek binasının kapatılması ve
dernek faaliyetlerini sürdürmek için kendilerine, kirası alınmak kaydıyla,
vergilerini ödemek kaydıyla tahsis edilen dükkânların yeniden tahsisini sağlamalarını
diliyorum.
Bu vesileyle
özürlülerin, inşallah, hükûmet ve yönetim biçimlerine
bağlı olmaksızın bir devlet politikasıyla düzenli korunması gerektiğini ifade
etmek istiyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Durmuş.
Sayın Bulut,
buyurun efendim.
3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Dünya
Özürlüler Günü’ne ilişkin açıklaması
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Efendim, 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü dolayısıyla tüm özürlü
kardeşlerime sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Özürlülerin
birçok sorunlarının var olduğunu ve bunların çözüm beklediğini bilmekteyiz,
ancak artan taleplerin bir türlü yerine getirilmemesi, verilen hakların
kendilerine verilmemesi bu kitle üzerinde büyük bir olumsuz etki yaratmaktadır.
Kamuda özürlüler
için tahsis edilen kadrolara, birçoğu boş bulunduğu hâlde atama
yapılmamaktadır. Bu yapılacak olan atamaların şekli, kıstası
belirlenmemektedir.
Sadece kamuya
yetmez, Sayın Bakan, özel sektörün de özürlü istihdamı konusunda bir gayretin
içerisine girmesi için bir yaptırımın mutlaka yapılması gerekmektedir.
Bu vesileyle
özürlülerin ve ailelerinin daha mutlu, daha sağlıklı, daha refah içerisinde
hayatlarını sürdürmeleri ümit ve temennisiyle hepsine sevgilerimi, saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Özürlü
vatandaşlarımızın beyin gücünden ve beden gücünden en iyi şekilde
faydalanacağımız günlerin gelmesi dileğiyle ben de özürlü vatandaşlarımızın
gününü kutluyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.
Şimdi okutacağım
Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için önerge özeti
okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’ne eklenecektir.
Buyurun.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin,
hasta tutuklu ve hükümlülerin sağlık sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/480) (*)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Yaşam hakları
devletin güvencesi altında olan hasta tutuklu ve hükümlülerin karşı karşıya
bulunduğu sağlık sorunlarının araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Ahmet Türk |
(Mardin) |
2) Emine Ayna |
(Mardin) |
3) Fatma
Kurtulan |
(Van) |
4) Selahattin Demirtaş |
(Diyarbakır) |
5) Sırrı Sakık |
(Muş) |
6) Ayla Akat Ata |
(Batman) |
7) Bengi Yıldız |
(Batman) |
8) M. Nezir
Karabaş |
(Bitlis) |
9) Akın Birdal |
(Diyarbakır) |
10) Aysel
Tuğluk |
(Diyarbakır) |
11) Gültan Kışanak |
(Diyarbakır) |
12) Hamit Geylani |
(Hakkâri) |
13) Pervin
Buldan |
(Iğdır) |
14) Sebahat Tuncel |
(İstanbul) |
15) Nuri Yaman |
(Muş) |
16) Osman Özçelik |
(Siirt) |
17) İbrahim
Binici |
(Şanlıurfa) |
18) Sevahir Bayındır |
(Şırnak) |
19) Hasip Kaplan |
(Şırnak) |
20) Şerafettin
Halis |
(Tunceli) |
21) Özdal Üçer |
(Van) |
(*)
(10/480) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa
eklidir.
Gerekçe Özet
İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi ile başlayan ve zamanla başka uluslararası sözleşmelerin
oluşturulmasıyla devam eden süreçte, temel insan hakkı olan yaşam hakkı ile
birlikte bireylerin vücut dokunulmazlığı ve sağlıklı yaşama hakkı da koruma
altına alınmıştır. Bu çerçevede uluslararası belgeler, tutuklu ve hükümlülerin
haklarına ilişkin olarak da oldukça gelişmiş standartlar ortaya koymuştur.
Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin korunması, haklarının kullanımının
sağlanması ve tutulma yerlerinin koşullarının iyileştirilmesi için birtakım
standartlar belirlenmiştir. Cezaevinde sağlanan tıbbi bakım hizmetinin, cezaevi
dışındaki olanaklarla eşit olması gerektiği düşüncesinden hareketle,
özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin, her zaman bir doktora erişim
haklarının bulunması gerektiği ve bu hakkın gereksiz gecikme olmadan
karşılanacak şekilde düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Durumu özel bir
tedaviyi gerektiren kişilerin ise, uzman kurumlara veya sivil hastanelere sevk
edilmeleri gerektiği belirtilirken, hastane hizmetlerinin kurum içinde
verilmesi halinde, bu kurumların araçları, donanımları ve ilaç stoklarının
hasta mahpusların tıbbi bakım ve tedavilerini karşılayabilecek uygunlukta
olması ve buralarda bu işe uygun eğitim görmüş görevlilerin bulunması gerektiği
belirtilmiştir.
Tutuklu ve
hükümlülerin sağlık haklarına ilişkin kendi mevzuatımızdaki mevcut
düzenlemelere son olarak, 30.04.2009 tarihinde Adalet Bakanlığı ve Sağlık
Bakanlığı arasında imzalanan Ceza İnfaz Kurumlarındaki Sağlık Hizmetlerinin
Düzenlenmesi Hakkında Protokol eklenmiştir. Bu protokol ile ceza infaz
kurumlarındaki sağlık hizmetlerinin, Birleşmiş Milletler Minimum
Standartlarında yürütülmesi öngörülmektedir. İmzalanan protokol ile mevcudu
5.000'i aşan kampüslerde ceza infaz kurumu semt
polikliniği açılabilir, sağlık hizmeti ise, günün 24 saatinde kesintisiz olarak
verilir. Yine mevcudu 1.000 ve üzerinde bulunan her kuruma aile hekimliği
pozisyonu ihdas edilerek sağlık hizmeti sunulur, denilmektedir.
Gerek
uluslararası insan hakları hukukunda gerekse de kendi mevzuatımızda tutuklu ve
hükümlülerin haklarına ilişkin birtakım düzenlemeler olmasına karşın, bu
hakların kullanımı yetkililer aracılığı ile mümkün olabilmektedir. Hakların
kullanımının bir başkasının elinde olması, bu hakların keyfi bir biçimde
kısıtlanmasına da yol açabilmektedir. Ancak burada unutulmaması gereken
alıkonulan kişilerin, vücut sağlığı ve beden bütünlüğünden sorumlu olan
devletin, bu hakların kullanılabilmesini sağlamakla da yükümlü olduğudur.
Sağlık hakkı gibi temel bir hakkın kullanımında devletin yükümlülüğü,
dışarıdaki yurttaşa göre daha fazla bulunmaktadır.
Konuyla ilgili olarak 18.05.2009 tarihinde Adalet Bakanlığına,
cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarına ilişkin yazılı
olarak sorulan soru önergesine verilen cevapta; ceza infaz kurumlarında sağlık
sorunları hayati tehlike doğuracak nitelikte olan ve acil tedavi edilmesi
gereken kişilerin net bir sayısının verilemediği, bu şekilde rahatsızlıkları
olan tutuklu ve hükümlülerin tedavileri ile ilgili yapılması gereken işlemlerin
tamamen tıbbi gerekliliklere ve mevzuata uygun olarak sürdürüldüğü belirtilen
yazının devamında 2007-2008 yıllarında yeterli sağlık hizmeti alamadıkları için
yaşamını yitirmiş hükümlü veya tutuklunun bulunmadığı, yatalak vaziyette ve
kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda olan kişi sayısı ise 14 olarak
verilmiştir.
Ancak insan
hakları alanında çalışma yürüten kurumlara yapılan başvuruların ortaya koyduğu,
hak ve özgürlüklerini kullanma konusunda eşitsiz olan bu kesimin yeterli ve
eşit sağlık hizmeti alamadığıdır. Bireylerin sağlıklı yaşama hakkından sorumlu
olan idarenin, keyfi tutumları ve duyarsızlığı nedeniyle 2009 yılının başından
itibaren Mustafa Elelçi, Gurbet Mete, Hasan Kert,
Beşir Özer, Recep Çelik, İsmet Ablak ve Resul Güner
adlı vatandaşlar yaşamlarını yitirmiştir. Yine Güler Zere, Halil Güneş, A.
Samet Çelik, Erol Zavar, Yusuf Kaplan, Hayati Kaytan,
Latif Badur, Hüseyin Balar gibi pek çok hasta tutuklu
ve hükümlü de cezaevlerinde yaşam mücadelesi vermektedir.
2.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman
ve 39 milletvekilinin, Bursa’da oynanan Türkiye - Ermenistan millî maçıyla
ilgili bazı konuların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/481)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ermenistan-Türkiye
millî maçı münasebetiyle gerekçede açıklanan ve kamu vicdanında ciddi soruların
oluşmasına vesile olan konuların araştırılarak aydınlığa kavuşması için
Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını arz ederiz.
1) İsmet Büyükataman |
(Bursa) |
2) Hamza Hamit Homriş |
(Bursa) |
3) Necati Özensoy |
(Bursa) |
4) Mehmet
Şandır |
(Mersin) |
5) Münir Kutluata |
(Sakarya) |
6) Behiç Çelik |
(Mersin) |
7) Ahmet Kenan Tanrıkulu |
(İzmir) |
8) Erkan Akçay |
(Manisa) |
9) Zeki Ertugay |
(Erzurum) |
10) Beytullah Asil |
(Eskişehir) |
11) Yılmaz Tankut |
(Adana) |
12) Kamil Erdal
Sipahi |
(İzmir) |
13) Emin Haluk Ayhan |
(Denizli) |
14) Mustafa Enöz |
(Manisa) |
15) Hasan
Özdemir |
(Gaziantep) |
16) Ertuğrul Kumcuoğlu |
(Aydın) |
17) Gürcan Dağdaş |
(Kars) |
18) Kürşat
Atılgan |
(Adana) |
19) Bekir Aksoy |
(Ankara) |
20) Hüseyin
Yıldız |
(Antalya) |
21) Hakan
Coşkun |
(Osmaniye) |
22) Recai
Yıldırım |
(Adana) |
23) Ahmet Bukan |
(Çankırı) |
24) Akif Akkuş |
(Mersin) |
25) Atila Kaya |
(İstanbul) |
26) Abdülkadir Akcan |
(Afyonkarahisar) |
27) İzzettin
Yılmaz |
(Hatay) |
28) Ahmet Duran
Bulut |
(Balıkesir) |
29) Muharrem
Varlı |
(Adana) |
30) Mehmet Günal |
(Antalya) |
31) Mümin İnan |
(Niğde) |
32) Murat Özkan |
(Giresun) |
33) Cemaleddin Uslu |
(Edirne) |
34) Recep Taner |
(Aydın) |
35) Kadir Ural |
(Mersin) |
36) Cumali Durmuş |
(Kocaeli) |
37) Hasan Çalış |
(Karaman) |
38) Süleyman
Lâtif Yunusoğlu |
(Trabzon) |
39) Mustafa
Kalaycı |
(Konya) |
40) Metin Ergun |
(Muğla) |
Gerekçe:
Kayseri’de
yapılması planlanan Türkiye-Ermenistan milli maçı Kayseri halkından ve sivil
toplum kuruluşlarından yükselen tepki nedeniyle Bursa'ya alınmıştır.
Spor müsabakaları
devletler ve özellikle milletler arasında tatlı bir rekabet ve dostluğun
oluşmasına katkı sağlayan organizasyonlardır ve zaten bu amaçla turnuvalar
gerçekleştirilir. Türkiye-Ermenistan milli maçları öncesi yaşanan mesele ise bu
spor müsabakasının sportif amaçları aşan bir boyutta siyasi meselelere alet
edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Ne yazık ki bu
spor karşılaşması AKP hükümeti ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından siyasete alet
edilmiştir. Her konuda "açılım" adı altında yürütülen siyaset sonucu
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül milli maç sebebiyle Türkiye ile diplomatik
ilişkisi bulunmayan Ermenistan'a gitmiştir. Doğal olarak da rövanş maçı için
Ermenistan Cumhurbaşkanı Türkiye'deki maça davet edilmiştir. Ancak toplumlar
arası husumetin sona ermesine katkı sağlamak amacı gibi iyi niyetli bir düşünce
ile yapıldığını varsaydığımız futbol diplomasisi ve bu davet Ermenistan
Cumhurbaşkanınca hemen siyasi bir şantaja alet edilmiştir.
Ermenistan
Cumhurbaşkanı maça ancak sınır kapısı açılırsa sınırdan geçerek geleceğini
beyan etmiştir.
Esasında Türkiye
ile Ermenistan sınırı İkinci Dünya Savaşı sonucu Sovyet Bloğu ile batı arasında
çekilen "Demirperde" sonucu kapatılmıştı. SSCB dağıldıktan sonra
Kars'ta bulunan Türkiye-Ermenistan sınır kapısından birkaç tren seferi dışında
herhangi bir faaliyet olmamıştır. Ancak SSCB dağılmadan hemen önce Ermenistan ile
Azerbaycan arasında başlayan Yukarı Karabağ'ın
statüsü savaşında Rus destekli Ermeni ordusunca Uluslararası hukuk hiçe
sayılarak Yukarı Karabağ ile onun dışında kalan
birçok Azerbaycan toprağı işgal edilmiş ve yaklaşık bir milyon Azeri kardeşimiz
yerlerinden yurtlarından sürgün edilmiştir. Savaş sırasında Ermeni ordusunca
birçok katliam ve soykırım gerçekleştirilmiştir. Türkiye de bunun üzerine zaten
fiilen çalışmayan Ermenistan-Türkiye sınır kapısını Karabağ
meselesi uluslararası hukuk normları çerçevesinde çözülünceye kadar kapattığını
açıklamıştır.
Şimdi ise AKP
hükümeti ile Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Ermeni açılımı adı
altında yürütülen diplomasi ile, bu gerekçeler yok
farz edilerek bir takım dış güçlere bu sınır kapısının açılması sözü verildiği
anlaşılmaktadır. Oysa Ermenistan tarafı Yukarı Karabağ
meselesinde hiçbir geri adım atmayacağını, Türkiye ile yürütülen gayrı resmi
diplomaside Karabağ meselesinin hiçbir suretle
gündeme gelmeyeceğini beyan etmektedirler.
Bursa'da
geçtiğimiz günlerde oynanan futbol müsabakasına gelecek olursak bu karşılaşma
futboldan ziyade siyasi bir gösteriye dönüşmüştür. Maça günler kala Azerbaycan
bayrağı krizi ise derinleşmiş farklı kararlar ortaya çıkmıştır. Valilik önce
bayrak yasağı konduğunu, daha sonra bu yasağın kalktığını duyurmuş ardından
FİFA kararı gerekçe gösterilerek maça 4 saat kala yeniden yasak konulmuştur.
Öte yandan statta
Ermeni taraftarlar şeref tribünü altında
Maç biletlerinin
kontrollü gruplara dağıtıldığı ve biletlerin karaborsa tabir edilen piyasada
fahiş fiyatlarla satıldığı iddia edilmektedir.
Özellikle emniyet
ve federasyon yetkililerince tribün liderleriyle toplantı yapıldığı bundan
dolayı stat içerisinde kontrollü sloganlar attırıldığı, iddialar arasındadır.
FİFA kararından
önce Bursa'da Azerbaycan bayrağı yasağı valilik tarafından bütün kamuoyuyla
paylaşılmıştı. Bu nedenle salı gününe kadar ilan edilen yasağın gerekçesi
neydi?
Stada sokulmayan
Azerbaycan bayraklarının basına yansıdığı şekliyle sepetlere, selelere, çöp
bidonlarına atılması kardeş ülke Azerbaycan'ı rencide etmiştir. Bir ülkenin
bağımsızlık sembolü olan bayrağına yapılan bu rencide edici uygulama kasıtlı mı
yapılmıştır?
Yukarıda
açıklanan ve kamu vicdanında ciddi soruların oluşmasına vesile olan bu
konuların araştırılarak aydınlığa kavuşması için bir Meclis Araştırması
açılması gerekmektedir.
3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21
milletvekilinin, Adıyaman Besni’de Antep fıstığı yetiştiriciliğindeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/482)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Dünyanın en
kaliteli olanının ülkemizde yetişmesi nedeniyle Antep Fıstığı ismiyle anılan
fıstığımız, ekonomik olarak büyük öneme sahiptir. Yalnızca ekonomik değil,
birçok açıdan yararı olan Antep Fıstığının 100 gramı vücudun günlük protein,
vitamin, B1 ve fosfor ihtiyacının % 35'ini karşılayabilmektedir. Ayrıca; Antep
Fıstığında kolesterol yoktur. Kandaki kolesterol seviyesini düşürür. Başka bir
deyişle Antep Fıstığının sağlık açısından yararları da saymakla bitmeyecek
kadar çoktur.
İsminden de
anlaşılacağı gibi, Antep Fıstığının pazarı Gaziantep ilimizdir. Bununla
birlikte tek üretim Gaziantep'te yapılmamaktadır. Adıyaman'ın Besni İlçesi,
Antep Fıstığı üretiminde oldukça önemli bir yere sahiptir. Toplam üretimin
yaklaşık % 30'u bu bölgemizden karşılanmaktadır. Fıstık, Besni'nin ekonomik
olarak hareketlenmesine katkı sunarken, bu yararından Adıyaman, dolayısıyla
bütün bölge ve ülkemiz yararlanmaktadır.
Adıyaman Besni'de
yapılan fıstık üretimine ve üretim sonrası aşamalara en önemli katkıyı sunan
Fıstık Satış Kooperatifi'nin Besni şubesi kapatılmıştır. Besnili yurttaşlarımız
ise ilçe için bu kadar önemli olan fıstık üretiminde ilçelerinde alım
hizmetinin yapılmama nedenini bilmemektedir. Alımların Gaziantep'te yapılıyor
olması, Besnili üreticileri zor duruma sokmakta, maliyetleri artırmakta ve
ilçenin ekonomik hareketliliğine engel olmaktadır. Bu durumun sosyal gelişmeye
de olumsuz etkisinin olduğu açıktır.
Besni'de 2005
yılı sonrasında, kayıtlı 430 bin dönümlük tarım arazisinin yaklaşık 74 bin
dönümünde Antep Fıstığı üretimi yapılmaktadır. Bu kadar önemli yere sahip olan
Antep Fıstığının bölgede üretiminin planlı bir biçimde, artırılarak
sürdürülmesi için çok sayıda çalışma yapılmalıdır. Bakanlık; kendi yetkilileri,
konusunda uzman bilim adamları ve bölgede üretim yapan çiftçilerimizle birlikte
ekipler oluşturmalıdır. Her şeyden önce, bölgedeki çiftçimize dönük
olarak teknik destek
ve eğitim konularında
çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Aynı zamanda Besni'de üretilen Antep
Fıstığı GAP kapsamında özellikle ele alınmalıdır ve bu kapsamdaki çalışmalar artırılmalıdır.
Çiftçi, maliyetlerini azaltacak yeni çalışmalara ihtiyaç duymaktadır.
Hem ekonomik hem
de sosyal olarak Besni'ye, Adıyaman’a, bölgeye ve ülkemize önemli katkı sunacak
Besni'de Antep Fıstığı yetiştirilmesi konusunda yaşanan sorunlar, bu sorunların
çözümüne ilişkin önerilerin araştırılması amacıyla Anayasa’nın 98. ve TBMM
İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Şevket Köse |
(Adıyaman) |
2) Turgut Dibek |
(Kırklareli) |
3) Hulusi Güvel |
(Adana) |
4) Ali Arslan |
(Muğla) |
5) Ali Rıza Öztürk |
(Mersin) |
6) Durdu Özbolat |
(Kahramanmaraş) |
7) Ramazan
Kerim Özkan |
(Burdur) |
8) Ali Rıza Ertemür |
(Denizli) |
9) Ahmet Ersin |
(İzmir) |
10) Mevlüt Coşkuner |
(Isparta) |
11) Mehmet Ali Özpolat |
(İstanbul) |
12) Sacid Yıldız |
(İstanbul) |
13) Gürol Ergin |
(Muğla) |
14) Tansel
Barış |
(Kırklareli) |
15) Ahmet Küçük |
(Çanakkale) |
16) Atila Emek |
(Antalya) |
17) Ensar Öğüt |
(Ardahan) |
18) Muhammet
Rıza Yalçınkaya |
(Bartın) |
19) Abdulaziz Yazar |
(Hatay) |
20) Selçuk
Ayhan |
(İzmir) |
21) Suat Binici |
(Samsun) |
22) Hikmet Erenkaya |
(Kocaeli) |
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince gündemin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına
geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu kısmın 2’ci sırasında yer alan,
madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin
birlikte yapılan görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal
ve 26 milletvekilinin, taş kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü
Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)
2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun
ve 29 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/75)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 19
milletvekilinin, altın madenciliğinin bütün yönleriyle araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)
4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34
milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor
kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122)
5.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici ve 22 milletvekilinin,
Manisa-Turgutlu-Çaldağ nikel yatağının işletilmesi
konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/141)
6.- Trabzon Milletvekili Kemalettin
Göktaş ve 24 milletvekilinin, petrol arama
çalışmaları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)
7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28
milletvekilinin, mermercilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/193)
8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür
ve 38 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/208)
9.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 28 milletvekilinin,
taş ocaklarının çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)
10.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan
ve 20 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/229)
11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 37 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/304)
12.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor
kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)
13.-Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin,
Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)
14.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 23 milletvekilinin, Kütahya’daki Seyitömer ve
Garp Linyit İşletmeleri yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/324)
15.- Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen ve 20
milletvekilinin, maden kaynaklarının araştırılarak madenciliğe dayalı sanayinin
oluşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki maden kaynaklarının araştırılarak
etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)
17.- Eskişehir Milletvekili F. Murat Sönmez ve 23
milletvekilinin, lüle taşının değerlendirilmesindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/342)
18.- Siirt Milletvekili Afif Demirkıran
ve 20 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/374)
19.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü
ve 22 milletvekilinin, Turgutlu-Çal Dağı’nda yapılacak nikel madenciliği
faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/377)
20.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, Tarsus’taki şantiye ve maden ocaklarının yol açtığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/388)
21.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin,
kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/404) (*)
BAŞKAN – Sayın Hükûmet… Buyurun efendim.
Araştırma
önergeleri üzerindeki görüşmelere önerge sahipleri adına yapılan konuşmalarla
devam edilecektir.
Şimdi konuşma
sırası İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’a aittir.
Sayın Uras…
Gördüğüm kadarıyla yok.
Sayın Ahmet Duran
Bulut, Balıkesir Milletvekili. Sayın Bulut burada.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar).
Sayın Bulut,
süreniz on dakika.
(10/67,75,82,122,141,180,193,208,216,229,304,309,320,324,336,337,342,374,377,388,404)
esas numaralı Meclis araştırma önergelerinin ön görüşmelerine 13/10/2009
tarihli 5’inci Birleşimde başlanmıştır.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bor madenlerinin
sorunları, bor kaynaklarının etkin kullanımıyla ilgili vermiş olduğumuz Meclis
araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve asil Türk
milletini saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, bor kaynakları itibarıyla dünyanın en zengin bölgesine
sahip. Sadece Balıkesir, Kütahya ve Eskişehir
illerinde 851 milyon ton bor rezervi bulunmaktadır. Dünya bor rezervinin
toplamı 1 milyar 176 milyon ton ise bunun yüzde 72’si Türkiye’dedir. Bu sadece
bilinen kaynaklarımız. Türkiye’nin neresinde ne kadar madenimiz ve rezerve
olduğu konusunda kesin bir bilgiye sahip maalesef değiliz. Çeşitli uzmanlar
“Rusların doğal gazı, Arapların petrolü neyse Türkiye’de de bor odur.” demektedirler.
Bor mineralleri
bünyelerinde değişik oranlarda bor oksit içermektedirler. Ülkemizde yaygın
olarak bulunan bor mineralleri tinkal, kolemanit ve üleksittir. Dünyada kolemanit rezervinin tamamı
Türkiye’dedir. Hesaplara göre Türkiye’nin bor rezervinin ömrü daha binlerce
yıldır. Hatta ülkemizi tek başına refaha kavuşturacak bir kaynağa sahiptir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin bor rezervinin ömrü sekiz yıldır. Bunun için
Amerika, Japonya gibi ülkeler Türkiye’den bor ithal etmekte ve depolamaktadırlar.
1968 yılında yabancıların Türkiye hakkında vermiş oldukları rapor da
“Türkiye’de bor yok, olanlar da tükenmiş.” şeklindedir. Yabancıların Türkiye
hakkında vermiş oldukları, petrol de başta olmak üzere, raporların yeniden
değerlendirilip gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin bor
piyasasından dünyadan aldığı pay maalesef çok düşüktür. Bundan istifade ancak
ham madde olarak ihraç yerine bu ürünün rafine edilerek satılmasından geçiyor.
Bu ürünü işleyerek satmanın kazancı daha fazladır.
Bor, temizlik
maddelerinden uzay teknolojisine kadar yayılan ve çok geniş alanda kullanılan
bir maddedir. Borun ileri teknoloji gerektiren endüstriyel alanlarda
kullanılmasının gittikçe artması, bunun bir ham madde olarak kullanılması
değerini daha da artırmaktadır. Cilt tümörleri için bor izotopunun kanserli
hücrelerin yok edilmesinde kullanıldığı bilinmektedir. Bor metaline hidrojen
bağlanarak, 200 atmosfer basınç altında tüplere doldurularak akabinde bu
hidrojen iyonlarını yakarak enerji elde edilmektedir.
Bor yeni
alternatif enerji kaynağıdır. Bor füzyon santrali yoluyla elektrik elde etme
çalışmalarının başarıya ulaşması durumunda elektriğin kilovat saatinin maliyeti
çok düşük olacaktır. Bor füzyon santrallerinin nükleer santrallere göre sıfır
radyasyon içermesi insanlığın geleceği adına umut vericidir.
Amerika Birleşik
Devletleri’nde 600 proje borun yakıt olarak kullanılmasıyla ilgili patent
almıştır. Chrysler firması Mayıs 2002 tarihinde bor hidrit
yakıt hücresine sahip otomobil üretmiştir.
Laptopların
şarjlarının ömrü 2,5 saattir. Bu süre bor ile 12 saate çıkmaktadır.
Fiberglasların yüzde 15’i bordan ibarettir. Cam, elyaf, optik, teknik cam
endüstrisi, sır ve emaye üretimi, boya ve diğer kimyasalların yapımı, seramik,
gübre, fotoğrafçılık, ilaç, deri, demir, çelik, kozmetik, deterjan sanayisi,
uzay araçlarının yakıtı ve araçların üzerlerinin kaplanması, ısı yalıtımı, pil,
yanmaz kumaş, çelik yelek, askerî araç zırhı yapımında bor kullanılmaktadır.
Alüminyum ile bor birleştiğinde dünyanın en sert ama en hafif metali elde
edilmektedir. Silahların içindeki yiv setler, roketlerin dışı bundan meydana
gelmektedir; ilaç yapımında, karaciğer yağlanmasının azaltılmasında
kullanılmaktadır. Magnezyum bor, yüksek ısıdaki iletkenliği sayesinde
bilgisayar bileşenlerinin 4 kat daha hızlı çalışması sağlanmaktadır.
50 milyar
dolarlık yıllık bor cirosu içinde elde ettiğimiz gelir bizim, maalesef, sadece
300-350 milyon dolardır. Türkiye de bor madeni bakımından dünyada tekeldir.
Bizden ileri devletler, bir şekilde bizim bu madeni işlememizi engelliyor ve
madeni ham olarak alıyorlar. Eğer biz bu madeni “E-glass”
dediğimiz bor fiberleri yaparak işletmeler kurup üretim yaparsak, nanoteknolojiyi kullanarak sanayinin ve endüstrinin
hizmetine sunarsak yıllık kazancımız 350 milyon dolardan 70 milyar dolara
çıkacak ki bu yaklaşık 200 katlık bir artıştır. Ülkemizde ham madde değeri 1
trilyon dolar olan bu cevher işlendiğinde gelirimiz 200 kat artacaktır. Avrupa
Birliği ülkeleri yılda 200 milyon avroluk bor ithal
etmektedirler. Bu boru işleyerek mamul hâle getirip 200 milyon doların
karşılığında gelirlerini 89 milyar dolara çıkarmaktadırlar.
19’uncu asırda
Osmanlı toprakları içinde petrol kokusunu sezen başta İngilizler olmak üzere
Batı ülkeleri Osmanlıyı yıktılar. Petrol bize imparatorluk kaybettirdi. Bor
madeni Türkiye için son derece büyük bir nimet olduğu gibi ülkemizin başına
gaileler açacak çok önemli bir zenginliğimizdir.
Değerli
milletvekilleri, Atatürk “Bizi iktisadi hayatımızı geliştirme, böylece refaha
ulaşma amacına varmaktan alıkoyan iki kuvvet vardır. Biri dış düşmanlardır.
Bunlar bizi bir sömürge hâline koymak için ilerlememizi istemeyenlerdir. Fakat
bizim için bundan daha zararlı, daha öldürücü bir sınıf daha vardır ki o da
içimizden çıkması muhtemel olan hainlerdir.
Tanzimatın açtığı serbest
ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de
iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. İktisat alanında bizden çok kuvvetli
olanlar yurdumuzda bir de imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Gelir vergisi
vermiyorlardı. Rakiplerimiz bu suretle gelişmeye elverişli sanayimizi de
mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmelerimiz ve ilerlememizin önüne geçtiler.
Hakiki zafer
muharebe meydanlarında muvaffak olmak değil, zafer muvaffakiyetlerinin
membalarını kuvvetlendirmek, milleti yükseltmektir. Memleketimiz baştan
nihayete kadar hazinelerle doludur. Biz o hazineler üstünde aç kalmış insanlar
gibiyiz. Hepimiz bütün bu hazineleri meydana çıkarmak, servet ve refahımızın
kaynaklarını bulmakla vazifeliyiz.” demektedir.
1983 sonrasında
çıkarılan yasalarla yabancı sermayenin ülkemize girişi, kolayca dolaşımı
sağlanmıştır. Bunun en önemli alanlarından biri de madencilik olmuştur.
1985 yılında
çıkarılan 3213 sayılı Maden Yasası ile yerli ve yabancı sermayeye madencilik
sektöründe önemli imtiyazlar tanınmıştır. Bugün gelinen noktada bütün bu
üretimleri sürdüren Etibank bir holdinge dönüştürülerek yedi ayrı anonim şirket
kurulmuştur. Bunlar ise maalesef birer birer
özelleştirilmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bulut, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) - Günümüzde bor madeni stratejik olmaktan çıkarılmaya, 2840 sayılı
Bor Kanunu olarak bilinen Yasa değiştirilmeye, bor madenleri dünya tekellerinin
eline bırakılmaya çalışılmaktadır. IMF’ye verilen niyet mektupları içinde bu alanda
verilen sözler var mıdır? Sayın Bakandan duymak istiyorum.
Bir milletin
yükselmesi ve yücelmesi yer altı zenginliklerinin
işlem ve değerlendirilmesine bağlıdır. Gümrük birliğiyle Türkiye’yi açık pazar
hâline getiren Avrupa Birliği, Türkiye’nin ihracatına darbe vurmak için 15
Eylülde yayınlanan raporda borun insan sağlığına zararlı olduğunu belirtmiştir.
Bu, Türk bor madenine vurulmak istenen en büyük darbedir, ihracatımızın
azaltılması ve böylelikle sektörün “özelleştirme” adı altında yabancılara peşkeş
çekilmesi için ortaya konulan bir rapordur. Bu kabul edilmezdir.
Bu düşüncelerimle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Sayın Enöz, buyurun.
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Manisa ili Turgutlu ilçesi Çaldağ nikel yataklarının işletilmesi konusunun
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair Genel Başkan
Yardımcımız Mehmet Ekici ve 22 milletvekilimizin verdiği önerge üzerine söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
nikel, demirin bazı niteliklerini taşıyan, beyaz, parlak bir madendir. Yer
kabuğunun belli başlı elementlerinden olan nikel, doğada çoğunlukla demirle
birlikte olmak üzere, sülfürler, arsenürler ve
silikatlar şeklinde bulunur. Nikel, dövülebilen ve ısıtıldığı zaman kırılmadan
uzayabilen bir maden olmakla birlikte, kullanılan madenlerin de en sertidir,
yerin yüzeyinde pek bol değildir, gök taşlarında saf hâlde bulunurlar,
çıkartıldığı maden ocaklarında başka madenlerle karışık hâldedirler. Nikel, maden
cevherinin zenginleştirilip kavrulmasından sonra elektrik fırınında
ergitilmesiyle elde edilir. Buna ham nikel diyoruz. Son arıtma için, genellikle
elektroliz denilen kimyasal yönteme başvurulur.
Dünya nikel
üretiminin yaklaşık olarak yarısı Kanada’dadır. Kanada’yı Sovyetler Birliği,
Yeni Kaledonya, Küba ve Amerika Birleşik Devletleri
izler. Rusya, Avustralya, Kanada, Yeni Kaledonya,
Endonezya dünya nikel rezervlerinin yüzde 70’ine sahiptirler. Ülkemizin bilinen
nikel rezervleri toplamı 40 milyon tonu geçmektedir. Bu rezervin 39,5 milyon
tonu Manisa Turgutlu Çaldağ yatağındadır, Bursa Yapköydere ve Bitlis Pancarlı yatakları geri kalan
rezervlere sahiptirler.
Nikel cevheri,
başlıca paslanmaz ve alaşım çeliği üretiminde, demirsiz alaşımlarda, elektro
kaplamalarda kullanılır. Nikelin uç ürünleri ise uçak, gemi ve kara
taşıtlarının korozyona maruz parçalarının üretiminde, kimya sanayisinde,
elektrikli aletlerde, petrol sanayisinde ve mutfak aletleri yapımında
kullanılmaktadır.
Ülkemizin en
büyük nikel yataklarının yer aldığı Manisa Turgutlu Çaldağ
nikel yataklarının işletilmesi için yapılan çalışmalarla ilgili yanlış
uygulamaları sizinle paylaşmak istiyorum.
Elbette,
madenlerimizin yer üstüne çıkartılıp işletilmesi ülke ekonomisi yönünden son
derece önemlidir ancak ülke çıkarlarının göz önüne alınması birinci öncelik
olmalıdır. Zengin madenlerimizin fakir bekçileri olmak istemiyorsak anlayışımız
bu olmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, 1970’li yıllarda Turgutlu ilçemizde MTA tarafından bulunan ve
yeni sondaj çalışmalarıyla rezerv miktarının 40 milyon ton civarında olduğu
tahmin edilen Çaldağ nikel yatağının işletme hakkı Sardes Maden Şirketine verilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bahse konu nikel ve kobalt madeninin, İngiliz sermayeli ruhsat
sahibi firma tarafından uygulanmak istenen sülfürik asit liç
yöntemiyle zenginleştirilmesi söz konusudur. Bu maden şirketinin üretimde
kullanacağı sülfürik asit liç yöntemidir ve böyle bir
proje, açık bir maden işletmesi olarak yürütülecektir. Endişelerimiz, böyle bir
yönteme dünyanın hiçbir ülkesinde, çevreye verdiği zararlar dolayısıyla izin
verilmemiş olmasına dayanmaktadır. Ayrıca, Sardes
Şirketinin bağlı bulunduğu İngiliz European Nickel, bu nedenle hiçbir ülkede çalışma ruhsatı
alamamıştır. Tüm bunlar, uluslararası düzeyde bilinen gerçeklerdendir.
Değerli
milletvekilleri, söz konusu üretimde çıkarılan madenlerin belli tane iriliğine
getirilmesi suretiyle hazırlanan cevherlerin sülfürik asit ile temas
ettirilerek nikel ve kobaltın asit çözeltisine geçirilmesi ve yüzde 20
seviyesinde nikel ihtiva eden jel hâline getirilmesi söz konusudur. Bu faaliyet
bir laboratuvar ortamında olsa son derece masum
olabilir ancak bu işlem, dünyanın en önemli ovalarından biri olan Gediz
Ovası’nda, açık bir ortamda yapılmak istenmektedir. Her şeyden önce, asit ve
cevherin muamele edilebilmesi için genişliği 100, boyu da 2 bin metreyi bulan
bir sahaya ihtiyaç vardır. Bu alanın önemli bir kısmı, yirmi beş-otuz yıl önce
erozyonu önleme çalışmaları çerçevesinde elle dikilerek bölgede yaşayan
köylülerimizin de ihtimamıyla büyütülmüş kızılçam ağaçlarıyla örtülü olan
ormanlık bir alandır. Söz konusu alanda, neredeyse 1 milyon yetişkin kızılçam
ağacı katledilecektir. Bunun kabul edilmesi, içe sindirilmesi mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, cevherin zenginleştirilmesinde kullanılacak olan sülfürik asit
ayrı bir felakettir. Sülfürik asit kimya biliminde en kuvvetli asitlerden olup
insan ve doğa için son derece tehlikelidir.
Bahsettiğimiz
cevher zenginleştirmede kullanılacak sülfürik asit miktarı günlük 3 bin tondur,
yani günde 3 milyon kilogram aside ihtiyaç bulunmaktadır. Firmanın planına göre
Gediz Nehri’nin yanı başında, Gediz Ovası’nda üretilecektir. Başka bir deyişle
yurdumuzda üretilen sülfürik asit kadar sülfürik asit Gediz Ovası’nda, hem de
kara yoluyla taşınarak, kullanılacak ithal kükürtten üretilecektir. Yani yurt
içinde üretilen toplam sülfürik asit kadar asit, Gediz Ovası’nda üretilmiş olacaktır.
Böyle bir asit üretiminin dünyanın en güzel ovasında, Ege’nin kıt su
kaynaklarını ve doğasını riske sokacak şekilde yapılması kabul edilemez bir
gerçektir. Bu kapsamda kullanılacak olan kireç taşı ve soda kürü de ciddi
risklere sebebiyet vermektedir.
Bu işlemlerin
yapılabilmesi için önemli bir suya ihtiyaç bulunmaktadır. Tarımsal sulamada
sıkıntıların yaşandığı Ege Bölgemizin -su kaynakları son derece yetersiz bir
bölge olup- Gediz ve Menderes Nehirleri bir tarafa bırakılırsa önemli bir
akarsu kaynağı yoktur. Gediz Ovası’nın yegâne akarsu kaynağı ise kendine adını
veren Gediz Nehri’dir. Maden de bu nehrin hemen yanı başında ve bu su
kaynağından istifade edilecek şekilde yer almıştır ki bu durumun hiçbir surette
kabulü mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, önergemizde de belirttiğimiz üzere,
şirketin on beş yıllık üretim süresince dünya metal borsasındaki nikel fiyat
artışı da göz önüne alındığında yaklaşık 40 milyon ton kaynaktan 460 bin ton
saf nikel ve 25.200 ton saf kobalt elde edip buna karşılık milyarlarca dolarlık
geliri yurt dışına transfer edeceği, bu paranın ancak 1,2 milyar dolarlık
kısmının Türkiye’de kalacağı… Ve güncel mali
hesabın da ne olduğu bilinmemektedir.
Nikel-kobalt
üretiminde asit liç metodu rüzgârla çevreye asit
yağmuru oluşturarak çevre kirlenmesine yol açacaktır. Bunun yerine firma, biraz
daha pahalı olan konvansiyonel üretim metodunu tercihe zorlanmamıştır.
Kullanılması
düşünülen yöntemin zengin tarım alanlarına verebileceği zararın boyutları hesap
edilmemiştir. Kükürtten asit üretimi gibi tehlikeli bir üretimin tartışılan Çin
teknolojisine emanet edilmesine müsaade edilmesiyle bölge insanının yaşamına
etkileri de hesap edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, Manisa Turgutlu Çaldağ
nikel madeni yatakları ile ilgili Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı
Ana Bilim Dalının, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümünün, Ziraat
Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin, Orman Mühendisleri Odası İzmir Şubesinin ve
benzeri birçok konu ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının rapor ve görüşleri
çeşitli vesilelerle gündeme taşınmıştır ve taşınmaktadır. Örneğin, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim
Dalının verdiği raporda olumsuzluklar şu şekilde sıralanmıştır:
1) Ekosistemin
bozulması,
2) Hava kirliliği
olarak tozluluğun oluşturduğu sağlık etkileri, asit yağmurları, kükürt
oksitlerin oluşturduğu sağlık etkileri, azot oksitlerin oluşturduğu sağlık
etkileri,
3) Gürültü
kirliliği,
4) Toprak, su ve
gıdalarda ağır metal kirliliği,
5) Aşırı su
tüketimi.
Yine Ege Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Toprak Bölümünün konu ile ilgili verdiği raporda “Çaldağ Nikel Maden İşletmesi su, toprak ve atmosfer
kirliliği açısından bir risk oluşturmaktadır. Ayrıca havza su varlığı, havza
içi tarımsal su ihtiyacını karşılamaktan uzaktır. Maden işletmesinin yüksek
miktarlarda ve sürekli su kullanımı mevcut su yetersizliğinin artmasına neden
olacak, buna bağlı olarak da çevre tarımsal üretiminde önemli miktarlarda verim
kaybına yol açacaktır. Asit özellikli liç sularının
buharlaşması ve sülfürik asit fabrikası baca gazlarının çevrede asit yağmurları
oluşturması durumunda yöredeki tarımsal üretimin kalitesi zarar
görebilecektir.” denmektedir.
Ayrıca Ziraat
Mühendisleri Odasınca verilen raporda “Turgutlu Çaldağ
mevkiinde işletilmesi düşünülen nikel madenciliği faaliyetlerinin gerek
çevresel gerekse tarımsal üretim açısından doğrudan olumsuz etkiler yaratacağı,
ayrıca bölge ekosistemindeki dengeleri bozarak sürdürülebilir yaşam üzerinde
önemli bir tehdit özelliği taşıdığı düşünülmektedir.” denmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Enöz konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ENÖZ
(Devamla) – Sağ olun.
Sayın
milletvekilleri, sonuç olarak Turgutlu Çaldağ’da yüz
binlerce ağaçtan oluşan ormanlık bir alan yok olacaktır. Çevredeki tarımsal
yaşamın zenginliği ve verimliliği yok olacak, insan ve diğer canlılığın sağlığı
riske girecektir. 965 bin metrekareye yayılmış açık liç
alanı, sülfürik asitle yıkanmış ve içinde milyonlarca ton kükürt bulunan atık
yığınları kalacaktır. Milyonlarca ton kükürt oksitleriyle
kirlenmiş bir doğa, on-on beş yıl boyunca üretilecek sülfürik asit nedeniyle
olası asit yağmurları, buna bağlı birinci sınıf tarım arazisinin göreceği
zararlar, yine bu proje sırasında toprağa, suya ve doğaya karışan nikel tozları
nedeniyle birçok hastalık ve kanser tehlikesi insanlarımızı ve Gediz Ovası’nı
bekleyen başlıca tehditler olacaktır.
Bu duygu ve
düşüncelerle Meclis araştırması açılmasına dair önergemizin kabulü yönünde oy
kullanmanızı bekliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Göktaş… Yok.
Sayın Ramazan
Kerim Özkan, Burdur Milletvekilimiz.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Anayasa’mızın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 104 ve
105’inci maddeleri gereğince doğal taş olan mermercilikte ve travertende
yaşanan sorunların ve çözüm yollarının belirlenmesi, eksikliklerin giderilmesi,
geliştirilmesi, ulusal ve yöresel düzeyde koordinasyonun sağlanması, destekleme
yollarının araştırılması, idari ve kurumsal yasal düzenlemelerin yapılması,
teknik bilgi ve altyapı eksikliklerinin giderilmesi için verdiğimiz araştırma
önergesinin sizler tarafından hem istihdam hem de işsizliğin çözümü anlamında
desteklenmesini bekliyorum.
Türkiye, dünya
mermerciliğinin yüzde 40’ına sahip olmasına rağmen bu potansiyelin ancak yüzde
1’ini kullanabiliyor çünkü rekabet ettiği ülkelerden enerjiyi 5 kat daha pahalı
kullanıyor. Acilen, enerji girdileri olan elektrik ve mazot fiyatlarının aşağı
çekilmesi gerekmektedir.
Burdur’da toplam
mermer rezervimiz 2 milyon metreküp, traverten rezervimiz ise 75 milyon
metreküptür. İlimizde bulunan ve 4 bin kişinin istihdam edildiği 60 ocak ve 90 mermer fabrikasının ihraç ettiği mermer ve
traverten miktarı 250 bin metreküp olup yaklaşık 90 milyon dolar tutarında bir
ihracat sağlanmaktadır. Ancak teşvik alan iller arasında yer alamadığımızdan
dolayı aynı mermeri teşvik alan illere göre 3 kat fazla bir maliyetle
üretebilmekteyiz. Yani
Dünyada Burdur
Beji olarak bilinen özel mermerimizin 290’ı aşkın çeşidi vardır. Bu çeşidin 1,5
milyar ton rezervi mevcuttur Burdur’umuzda. Burdur’da en fazla katma değer
vergisi kazandıran sektör şu anda mermerciliktir. Bu durum Muğla’da,
Denizli’de, Afyon’da, Bilecik’te, Balıkesir’de, Diyarbakır’da, Elâzığ’da ve birçok
ilde aynı şekildedir.
Ulusal
mermercilik politikası geliştirilerek arama, araştırma, tespit, üretim ve
işleme çalışmalarına bir yön verilmek gerekmektedir. Yön verilirken çevre
duyarlılığına azami önem gösterilmesi gerekmektedir değerli arkadaşlarım, çevre
duyarlılığına özellikle önem göstermemiz gerekmektedir.
Mermercilik
sektörünün ileri teknolojilerle rekabet edebilmesi için düşük faizli kredilere
ihtiyaç vardır. Sektörü besleyen bir finans kuruluşuna ve yöresel ürün
borsalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Zaman zaman
iktidardan uyarı ve öneriler yok diye biz talepler alıyoruz. Burada uyarı ve
önerilerimizi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunlar söylemde kalmamalı,
iktidar tarafından acilen ele alınmalıdır.
Yukarıda
değindiğim gibi, enerji kullanımı yoğun bir sektör olan mermercilik sektörüne
ucuz elektrik ve akaryakıt sağlanması ülke ekonomisi açısından bir
zorunluluktur. Sayın Enerji Bakanımız da burada. Gerçekten mermercilerimizin en
büyük sorunu, o dağlarda enerji sorunudur. Çünkü, kuş
uçmaz kervan geçmez o dağlara çıkarlar, enerjiyi bir şekilde oraya ulaştırırlar
fakat bu enerjiyi de çok yüksek fiyatlarla kullanmak zorunda
bırakılmaktadırlar. Bu enerji fiyatlarının mermerciler için özel bir statüye
alınması bir zorunluluktur Sayın Bakanım.
Düşük kur, yüksek
faiz politikası mermerciyi ekonomik olarak zor duruma sokmuştur. Mermerciler
için uzun vadeli kredi sözleşmelerinde ruhsatlar teminat olarak kabul
görmelidir. Tekrar ediyorum sayın arkadaşlarım: Ocak vardır, ocak bir
sermayedir ama bankalar tarafından teminat olarak görülmemektedir. Uzun vadeli
kredi sözleşmelerinde ruhsatlar teminat olarak kabul görmelidir.
Mermercilik
sektöründe ÖTV kaldırılmalıdır.
Yine bu sektörde
mevzuatta büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Faaliyete geçmek isteyen bir firmanın
-bütün arkadaşlarım bunları belirtti- yedi bakanlık, yirmi iki genel
müdürlükten izin alması gerekmektedir. Bu bir zulümdür değerli arkadaşlarım.
Mermer
ocaklarının yol, su, elektrik sorunlarının yanında nakliyede sorunlar
yaşanmaktadır. Kara yollarında tonaj problemi, demir yollarında altyapı
yetersizliği, limanlarda kapasite eksikliği söz konusudur.
Değerli
arkadaşlarım, Antalya’da Toprak Mahsulleri Ofisinin -sayın bakanlarım da
burada, buna dikkatlerinizi çekmek istiyorum- bir limanı vardır. Bu limana
yılda en fazla iki üç gemi yaklaşmaktadır, ama bu liman ne çimento sanayicileri
için ne mermerciler için kullanıma açılmamaktadır. Bu limanın acilen
mermercilere ve çimento sektörümüzde hizmet eden fabrikalarımıza bir
görevlendirme anlamında açılması gerekmektedir. Bu konuda Sayın Ulaştırma
Bakanımızla bir görüşme yaptım, “Tarım Bakanlığını aşamıyoruz.” diyor. Ben
Sayın Başbakanımızdan rica ediyorum. Bakın, istihdam sağlıyoruz, üretim
yapıyoruz; o dağlarda gece bekçisi gibi bekleyen mermercilerimiz katma değer
üretiyor, istihdam sağlıyor, işsizliğe çözüm buluyor ama bir limanı,
kullanılmayan Antalya’daki Toprak Mahsulleri Ofisinin bir limanını çok
görüyoruz. Bir prosedür, yapılması gerekiyor bunun.
Burada dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bir ekonomik değer olan bu mermercilikte ancak yüzde 2’lik ithal
katkısı vardır, yüzde 2. Yani yüzde 98 yerli ham madde ile üretilmektedir
mermerimiz. Bugün övündüğümüz otomobil sektöründe yüzde 65’lik ithal girdisi
vardır ama mermer öyle mi? Yüzde 2’lik bir ithal mal girdisiyle yüzde 98’lik
bir üretim sağlıyoruz.
Geçenlerde
-gazetelerde yer aldı- bir oto galeri açılışına birçok bakanın ve
milletvekilinin katıldığını gördüm. Bu bakanlara ve milletvekillerimize uyarı
ve önerim: Doğal taş ve maden ocaklarının açılışlarına da katkı koymalıyız.
Onların da sahiplenmeye ihtiyaçları vardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; “Uyarı ve öneri yok.” diyorsunuz. Yine bir uyarı ve
öneri: “Yerli malı Türk’ün malı, herkes bunu kullanmalı.” anlayışı içinde kamu
kurum ve kuruluşlarında ve belediyelerde yerli doğal taş, yerli granit, yerli
mermer, yerli traverten kullanımını bir zorunluluk hâline getirmemiz gerekiyor.
Belediyelerimiz, değerlerimizi haraç mezat yurt dışlarına döviz olarak
gönderiyor. Buna bir son vermemiz gerekiyor.
Ucuz yabancı
granitler Türkiye’ye girmemelidir. Bizim mermerlerimiz ve granitlerimiz yağ ve
leke tutmayan bir özelliğe sahiptir. Dıştan gelen granit ve mermerlerde
radyasyon olduğunu, yağ ve leke tuttuğunu bilmeyen yoktur. Bunu uzmanlar
söylüyor.
Mermer ocaklarına
çekilen elektrik direklerinin ve trafoların yerleri için orman arazilerimizde
sorunlar yaşanıyor, ağaçlandırma için bedeller ödeniyor. Alınan bedeller
mutlaka ve mutlaka ağaç dikimi için ayrılmalıdır -bu bedeller ağaç dikimi için
kullanıldığı zaman yine yeşil çevreyi korumuş olacağız ve doğaya sahip
çıkacağız- genel giderlerde kullanılmamalıdır.
Tekrar ediyorum:
Organize sanayi bölgelerinde ve dağda kullanılan yani ocaklarda kullanılan
elektrikte indirim bu sektörde şarttır. Bunu neden söylüyorum? Tesadüfen burada
Sayın Bakanımız var, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız var, onun dikkatini
çekmek istiyorum. O insanlar bu enerjiden bıkmış durumdalar. “İşçinin parasını
ödüyor ama enerjinin hakkından gelemiyoruz.” diyorlar. Bu sorunu mutlaka
Bakanlar Kurulumuz dikkate almalıdır.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce “Taşımada sorunlar yaşanıyor.” dedim. Taşımada
gerçekten -bu mermerler bir blok- bloğun bozulmaması gerekiyor. Bu bloğu
bozduğunuz zaman, sanayide işlenirken zerreciklere parçalanması için, küçük
parçalara ayrılması için blok olarak satışı gerekiyor. O bloklar da 50-60 ton
ama 50-60 tonu koyduğunuz zaman -kantarlar var, Antalya girişinde bir kantar
var- kantara girdiği an bu mermerciler çok yüksek fiyatlarda ceza ödemek
zorunda kalıyor. Bu arabalar artık eskisi gibi değil, dingilleri farklı. Bir
dingil üzerinde gitmiyor, en az 5-6 dingil var, kırkayak diyorlar. Bu kırkayak
yolları bozmuyor değerli arkadaşlarım. Köy yollarında bozulma oluyor ama bu
yollar, otoyollarımız, duble yollarımız muntazam
yapıldı. Bu muntazamlığı bunlar bozmuyor ama köy
yollarında bozulma çok fazla çünkü o altyapıya hazır değil ama köy yollarımızı
o mermercilerimiz gerçekten kendileri katkı koyarak, kullandıkları yolları
tekrar düzeltme cihetine gidiyorlar.
Onun için bu
tonajla ilgili sorunu bir an önce aşmamız gerekiyor çünkü şu anda altın
yumurtlayan bir tavuk durumundadır mermercilerimiz. Çimento sektörümüz de aynı
şekilde. Bu sorunun çözümünü…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Özkan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Bu sorunların bu yüce Meclis tarafından çözüleceğine
inanıyorum. Araştırma önergemizin sizlerin oylarıyla kabul edileceği inancıyla
tümünüze saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özkan.
Sayın Ali Rıza Ertemür.
ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mermer sektörünün yaşadığı
sorunların saptanarak gerekli önlemlerin alınması konusunda vermiş olduğumuz
araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve
bizleri ekranı başında izleyen yurttaşlarımızı sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dünyada yer altı zenginlikleriyle
dikkat çeken ülkelerden biri de Türkiye’dir. Ülkemiz, sahip olduğu bu büyük zenginlik
ve potansiyele rağmen izlenen yanlış politikalar nedeniyle dünya piyasalarında
hak ettiği yeri bir türlü alamamaktadır.
Dünyadaki mermer
rezervlerinin yaklaşık yüzde 33’ü ülkemizde bulunmaktadır. Bununla birlikte
Türk mermeri, yüzlerce renk, doku ve kalitesiyle uluslararası piyasalarda pazar
şansı yüksek bir üründür.
Hâlen dünya
mermer piyasası yıllık 15 milyar dolar dolayında bir potansiyele sahiptir.
Ancak, bir mermer cenneti olan Türkiye, bu büyük pastadan çok az pay
almaktadır. Ne yazık ki tüm bu üstünlüklerimize rağmen Türkiye, mermer
üretiminde ve ihracatında dünyada 5’inci sırada bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, tüm bu olumsuzluklara rağmen ülkemizde mermercilik sektöründe
1.500’ün üzerinde firma ve binin üzerinde ocakta mermer üretimi yapılmaktadır.
Bu sektörümüz Türkiye ekonomisinde doğrudan 220 bin kişiyi istihdam etmekte
olup yan sektörleriyle birlikte 2,5 milyon kişinin geçimini sağlamaktadır.
Aynı zamanda,
ihracatın tamamı, yarattığı katma değeri net döviz girdisi olarak ülkemize
giren mermer, ekonomimizin önemli ürünlerinden biri olma özelliğini de
korumaktadır.
Son tespitlere
göre ülkemizde bilinen mermer rezervi 5,2 milyar metreküptür. Bu da yaklaşık 14
milyar ton mermere tekabül etmektedir. Mermerin tonunun 100 dolar olduğu
varsayıldığında, bu rezervler 2 trilyon doların üzerinde büyük bir kaynağı
oluşturmaktadır.
Bu denli zengin
rezervlere sahip ülkemiz, modern teknoloji kullanıldığında, doğru ve yerinde
teşvik politikaları uygulandığında, girdi fiyatları ve vergilerle ilgili yeni
düzenlemeler yapıldığında dünya piyasalarında gerçek yerini alacaktır. Ancak,
bugün mermer sektörümüz ciddi sorunlar yaşamakta, âdeta can çekişmektedir; her
gün yeni bir ocak kapanmakta, sektörden geçimini sağlayan binlerce kişi işsiz
kalmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; mermercilik sektörünün sorunları bellidir, çözüm
yolları bellidir. Önemli olan, ciddiyetle ve iyi niyetle sorunların çözümü için
adım atmaktır. Hükûmet, her konuda olduğu gibi, bu
sektörümüzün de sorunlarına kulaklarını tıkamıştır. Maliyeti etkileyen
unsurların başında, enerji ve akaryakıt fiyatları, yüksek artışlar gelmektedir.
Tabii bununla birlikte, işveren üzerindeki ek yükler tüm işletmeleri olumsuz
yönde etkilemektedir. Özellikle girdi fiyatlarındaki artışın yanında döviz
fiyatlarındaki gerileme, sadece bu sektörü değil, yerli girdiyle imalat yapan
gerçek ihracatçıları da mağdur etmektedir. Bu nedenle, pek çok firma kapısına
kilit vurmuş, binlerce insan işinden olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, bir an önce, mermer üzerinden alınan vergiler uluslararası
arenada rekabet ettiğimiz ülkelerle aynı düzeye çekilmelidir. Yanlış ve
yetersiz teşvik uygulamalarına artık son verilmelidir. Teşvikler bölgeye değil,
sektöre göre verilmelidir çünkü mermer ocağını bulunduğu yerden başka bir yere
taşıma imkânı mümkün değildir. Bürokratik engeller, kamu otoriteleri arasındaki
koordinasyonsuzluk ve yerel yönetimlerden kaynaklanan sıkıntılar bir an önce
giderilmelidir. Bugün, mermer sektöründe meslek içi eğitime özel önem verilmeli,
aynı zamanda üniversitelerin mimarlık ve mühendislik fakültelerinde mermercilik
dersi verilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, bu konuyla ilgili, Hükûmetin
samimiyeti açısından bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum: Biliyorsunuz
zaman zaman bu tür sıkıntılarla ilgili sorunlarımızı
yazılı önergelerle veriyoruz. Mermercilik sektörünün içinde bulunduğu
sıkıntıları belirten bir önergeyle Sayın Bakanımıza, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanımıza sormuştum. Çok ilginç bir cevap aldık yani. Onu sizinle paylaşmak istiyorum.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanımız Sayın Taner Yıldız, Çin kökenli alıcı firmaların mermer
ithalatında ısrarcı olması ve bu düşük fiyatlardan Türkiye’den alımlarda
bulunması ve bunu işleyerek yeniden Türkiye’ye pazarlamasının mermer sektörünü
sıkıntıya soktuğunu, fabrikaların kapanmasına yol açtığını söylemektedir. Yani
bizim buradaki mermer ocaklarının Çin’e bu mermerleri sattığını ve Çin
işleyerek tekrar Türkiye’ye soktuğu için bu sıkıntının olduğundan söz etmekte
Sayın Bakan. Ama sektör temsilcileriyle görüşmemizde bu konuda yanlış bilgi
verildiğini, Sayın Bakana bu konuda yanlış bilgi verildiğini sektör yetkilileri
bize söylemekte.
Çin, sadece bizim
ülkemizden değil, dünyanın her bölgesinden blok mermer almaktadır. Çin, iş gücü
çok ucuz olması nedeniyle işlenmiş mermer almamaya özen göstermekte. Sektör
yetkilileri, Çinli firmaların Türkiye’den satın aldıkları blok mermerleri
işleyerek öncelikle kendi ülkelerindeki büyük binalarda kullandıklarını, kalan
bölümünü ise başka ülkelere pazarladıklarını, Türkiye’ye ise yalnızca granit
sattıklarını özellikle belirtmektedirler. Bu konuda, özellikle kamu yönetimleri
ve belediyelerin kendilerini gözden geçirmeleri gerekmektedir. Ülkemizdeki kamu
binalarında yerel doğal taşların kullanılması yönetmelikle zorunlu olmasına
rağmen kamu yapılarının çoğunluğunda hâlen yurt dışından temin edilen özellikle
Çin graniti kullanılmaktadır. Bugün dünyanın en seçkin mekânlarında Elâzığ
vişne mermeri kullanırken Elâzığ Havaalanı’nda bu granitler kullanılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, görünen odur ki Sayın Bakan yanlış bilgilendirilmiştir. Krizin
nedeni yanlış yerlerde aranmaktadır. Krizin nedeni yukarıda belirttiğimiz gibi
bellidir. Bu konuda ikinci bir husus ise önergede yer alan kriz nedeniyle kaç
mermer ocağının kapandığı, kaç kişinin işini kaybettiğine ilişkin soruya hâlen
bir cevap alamadık. Umarım, Sayın Bakanımız bugün bu soruların cevaplarını bize
verir.
Değerli
milletvekilleri, Denizli ve ülkemiz mermerciliğinin… Hükûmetin
büyük bir samimiyetle verdiğimiz araştırma önergesine destek olacağını
umuyoruz. Tekstil sektöründe yapılan yanlışlıkların,
ilgisizliğin, tekstil sektöründe kapanan onlarca fabrikaların, işini kaybeden
binlerce insanımızın yaşadıklarını mermercilik sektöründe yaşamamak için Türk
mermerciliğinin dünya piyasalarında hak ettiği yeri alması, sektörün yaşadığı
sorunların bir an önce çözülmesi dileklerimle konuşmamı noktalarken sizleri ve
ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımızı bir kez daha saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
Bu önergemizin oylanarak
gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ertemür.
Muğla
Milletvekili Sayın Fevzi Topuz.
Sayın Topuz,
buyurun efendim (CHP sıralarından alkışlar)
FEVZİ TOPUZ
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; taş ocaklarının çevreye
verdiği zarardan dolayı 11 Haziran 2008 tarihinde vermiş olduğumuz araştırma
önergesi hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Taş ocaklarının
açılması izni il özel idareleri tarafından Taşocakları Nizamnamesi’ne göre
verilirken bu izinler, 5 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5177 sayılı
Maden Yasası kapsamına alınmıştır. Böylece su kaynakları, orman ve ağaçlandırma
alanları, özel çevre koruma bölgeleri, tarım ve mera alanları, sit alanları,
turizm gelişim ve koruma bölgeleri, millî parklar, doğal ve kültürel
zenginliklerin bulunduğu alanlar dâhil tüm coğrafya diğer tüm madencilik
faaliyetleri ile birlikte taş ocaklarına da açılmıştır.
Başta Muğla olmak
üzere ülkemizin her bölgesinde su kaynaklarımız, tarım alanlarımız, orman
alanlarımız, yerleşim alanlarımız, turizm alanlarımız, tarihî ve kültürel
alanlarımız taş ocaklarının işletiminden dolayı zarar görmektedir. Bundan
dolayı, taş ocaklarının yer seçimi, kuralsız ve denetimsiz işletilmesinin
ortaya çıkardığı zararların araştırılması için Meclis araştırması açılmasını
istemiştik.
2009 yılında
Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararı ile Çevresel Etki Değerlendirmesi
Yönetmeliği’ne göre değerlendirme zorunluluğunun ortaya çıkmış olmasıyla, bizim
vermiş olduğumuz Meclis araştırması açılmasındaki haklı talebimiz bir anlamda
onaylanmıştır.
Bu noktada
sorunlar tam olarak çözülmemiş olup işletilmekte olan alanlarda ÇED
istenmemektedir. Doğaya ve insana verilen zararlar devam etmektedir. Bu noktada
verilen zararların tespit edilmesi zorunluluktur.
Taş ocağı ruhsatı
verilen yerlerin nasıl ve kimler tarafından belirlendiği, söz konusu alanların
yer seçiminde hangi ölçütlerin esas alındığını bilmek istiyoruz.
Son beş yılda taş
ocaklarının ne kadar bir orman alanında kaç adet ağacın yok olmasına neden
olduğunu bilmek istiyoruz.
Taş ocağı ruhsatı
verilirken alınan ağaçlandırma bedelleri ve tazminatların bölgenin yeniden
ormanlaştırma çalışmalarında kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmışsa bu
ocakların hangi ruhsatlı alanlar olduğu ve hangi illerimizde bulunduğunu
öğrenmek istiyoruz.
Doğrudan çevrenin
bozulmasına ve dolaylı olarak insan yaşamına olumsuz etki yaptığı gerekçesiyle
çalışmaları mahkeme kararlarıyla durdurulan taş ocaklarının sayısı, mahkeme
kararlarının kaç adedinin uygulandığı, uygulanmayan mahkeme kararlarının
uygulanmama nedenlerini öğrenmek istiyoruz.
Ruhsatsız çalışan
veya izinli alanların dışına taşan, orman arazisinde ağaç kestikleri tespit
edilen taş ocaklarının varlığı, ruhsatsız taş ocaklarının sayısı ve bu
ocakların hangi bölgede bulunduklarını bilmek istiyoruz.
14/12/2007 tarihli
Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması
Yönetmeliği’nin yürürlük öncesi ve sonrasında kaç taş ocağı sahasının rehabilite edildiği, bu sahaların yerleri ve ruhsat
sahiplerinin kimler olduğu gibi soruların ve alınacak önlemlerin, yukarıda
belirtilen gerekçelerle yüce Meclisimizde ele alınması, incelenmesi bu anlamda
zorunluluktur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yoğunluğu kendi bölgemde olmak üzere zarar gören ve
araştırılması gereken alanlar hakkında sizlere örnek vermek istiyorum: Muğla
Bodrum-Milas kara yolunun 13'üncü kilometresinde denize sıfır noktada ve
turistik tesislerin yanında, ÇED belgesi aranmaksızın taş ocağı işletilmek
üzere 50 dönüm orman arazisinin tahsis edildiğini biliyor muyuz?
Antalya'nın
önemli su kaynaklarının bulunduğu, Karaveliler beldesine bağlı Ilıca'ya taş
ocağı açılmasına izni verildiğini biliyor musunuz?
Muğla'nın Ortaca
ilçesine bağlı Okçular köyü yakınlarında özel çevre koruma bölgesi sınırları
içerisinde kalan doğa yürüyüşü ve ekolojik turların
düzenlendiği Kocadere Vadisi'ndeki 142 dönümlük Kapız bölgesine taş ocağı izninin verildiğini biliyor
musunuz?
İzmir'in Menderes
ilçesi Özdere beldesine bağlı Ahmetli köyü sınırları
içindeki 3 bin yıllık Klaros Apollon
Tapınağı'nın yanı başında taş ocağı açılmasına izin verildiğini biliyor
musunuz?
Konu ile
ilgilenenler olayın bilincindedir.
Bu arada
sahalarda çalışmaların da hâlâ devam ettiğini biliyor muyuz?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine İzmir'in Urla ilçesine
bağlı Yağcılar köyünde, 1995 yılında 1’inci derece doğal sit alanı ilan edilen
orman alanında taş ocağı izni verilmesini, Bakanlar Kurulu kararı ile “kültür
ve turizm koruma ve gelişim bölgesi” ilan edilen Aydın ili Didim ilçesinde
deniz manzaralı ormanlık alanda denize
Yine Muğla Bodrum
ilçesinin Çamlık ve İrmene köylerinin de içerisinde bulunduğu ve 30 bin ağacın
kesilmesinin öngörüldüğü 90 hektarlık kızılçam ormanında taş ocağı açılma izni
verilmesini biliyor musunuz?
Yine Milas Bodrum
Havaalanı’nın hemen bitişiğinde Yaşyer köyü sınırları
içerisinde köye
Değerli
milletvekilleri, sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da en önemli turizm
merkezlerinden biri olan Marmaris'in toplam 878 kilometrekare olan yüz
ölçümünün yüzde 48'ine denk gelen 451 kilometrekaresinde maden aranması
planlanmaktadır.
Gökova Körfezi'nin
güneyinden başlamak üzere Marmaris büyük bir tehlike altındadır. Manganez ve
krom madenleri için verilen arama ruhsatları bir turizm ve arıcılık kenti olan
Marmaris'in sonunu getirecektir.
Ormanlık
alanlarımız çok zarar görmektedir. Ayrıca, turizm alanları, tarım alanları ile
yerleşim alanlarındaki konutlar, okullar, sağlık tesisleri ve buna benzer
yerler de olumsuz etkilenmektedir.
Eğer taş ocakları
yaşam alanının yakınında ise çevre sağlığı açısından risk artmaktadır.
Patlatmalar nedeniyle ocak yakınlarında yaşayan kişiler sürekli deprem korkusu
yaşamaktadır.
Toz, ciddi bir
problem olarak ortaya çıkmakta olup bölgede astım ve akciğerle ilgili
hastalıklarda artışa neden olmaktadır. Toz, aynı zamanda, tarımı ve tarımsal
verimi de etkilemektedir, arıcılığı da öldürmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bir proje değerlendirilirken onun çevreye vereceği sürekli
veya geçici etkilerinin sosyal sonuçlarını ve alternatif çözümlerini de içine
alacak şekilde analizinin yapılması gerekmektedir. Planlanan faaliyetin yol
açabileceği bütün olumsuz, zararları önceden tespit edilip gerekli tedbirlerin
alınması bir zorunluluktur.
Madencilik
Yasası’na sığınarak rahatlıkla ruhsat alınıp taş ocağı açılabiliyor. Ayrıca,
taş ocakları için ÇED alınması konusunda da mevzuatta birtakım boşluklar
bulunmaktadır.
Bilindiği üzere,
her olayın geri planına da bakmakta yarar vardır. Biliyorsunuz, Dünya Bankası
ve IMF madencilik sektörüne de el atmıştı. Dünya Bankası ve ilişkili kurumların
yönlendirmesiyle son on beş yılda 100’ün üzerindeki ülkede madencilik yasası
değiştirilmiştir.
Taş ocağı ihtiyacında her bölge ve havzada, her ilde hazırlanan
1/100.000 ölçekli çevre düzeni imar planları hazırlanırken bir ilde ya da
illerde kısa, orta ve uzun vadede olmak üzere ne kadar konut ve yapıların olacağı,
ne kadar ve ne tür yapı gereçlerinin ihtiyaç olacağı öngörülmesi, hesaplanması
ve planlamasının düzgün yapılması gerekmektedir.
Yine bu planlar
hazırlanırken o il ya da iller grubunun jeolojisi, ham madde kaynakları ve bu
arada yapı taşı ve agrega kaynakları da incelenip haritalanması gerekmektedir.
Bu durumda,
1/100.000 ölçekli çevre düzeni imar planlarında taş ocaklarıyla ilgili kaynak
alanları ve üretim plan ve programları daha ayrıntılı olarak planlanmalıdır. Bu
planlama ile birlikte denetim, kontrol kamu eliyle yapılmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Topuz, konuşmanızı tamamlayınız.
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.
Bu şekilde
yerleri, özellikleri, işletme koşulları, çevresel etkileri ile birlikte sahalar
ilan edilmeli ve bu işletmelerle ilgili izinler il özel idareleri ve yerel
yönetimlerin kontrolünde ihale ile verilmelidir.
İşletme koşulları
yeterince tanımlanmış olduğu için denetimler de daha sıkı koşullarda
yapılabilecek ve bu konudaki laçkalık ve keyfîlik de ortadan kalkacaktır.
Değerli
milletvekilleri, taş ocağı bölgesi ilan edilen alanların etrafında koruma
alanları oluşturularak buralarda kaçak yerleşime meydan verilmemelidir. Bu
şekilde daha planlı kaynak kullanımı ve daha planlı bir çevre yaratılacaktır.
Taş ocaklarının
çevreye etkisini en aza indirgemek için taş ocağı kaynakları ve ihtiyaçlarımız
tespit edilmelidir. Dolayısıyla, tespit edilen bu verilerle ÇED kapsamına
girmiş kontrollü ve denetim altına alınan sahalar ortaya çıkarılmalı, bu
kapsamda taş ocağı ruhsatları verilmeliydi. Bu noktada taş ocaklarının kuralsız
ve denetimsiz işletilmesinin verdiği zararların araştırılması bir
zorunluluktur.
Bu araştırma
önergemize vereceğiniz destek için şimdiden teşekkür ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Topuz.
Ahmet Küçük, Çanakkale Milletvekili.
Sayın Küçük,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; mermer
sektörünün sorunlarının araştırılmasıyla ilgili verdiğimiz önergenin
görüşülmesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi en derin
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi; elbette Türkiye'nin önemli
sorunlarını, problemlerini görüşüyoruz; ilgili sektörlerle ilgili, sorunlarla
ilgili kanunları çıkarıyoruz; araştırmalarla ilgili kararlar alıyoruz,
komisyonlar oluşturuyoruz, raporlar yazıyoruz ve sonuçta Türkiye’de yaşam
kalitesini veya belli sektörlerin sorunlarının çözülmesi adına çözüm üretmenin
gayreti içinde oluyoruz.
Parlamentonun
elbette kanun çıkarmak ve bunların uygulamasıyla ilgili gerekenleri yapmak,
yürütmeyi içinden çıkarmak gibi görevi var. Parlamentonun bir de en önemli
görevi denetim yapmak, sorunların tespitini sağlamak ve çözüm yolunda yol açmak
gibi de bir görevi var; araştırma raporları da bunun en önemli aracı. Zaman zaman, her yıl birkaç tane araştırma komisyonu kuruluyor,
önemli çalışmalar yapılıyor, emekler veriliyor ama araştırma komisyonları
raporları doğrultusunda bu Parlamentoda ne yapıldığı ve bunların yürütme
üzerine ne gibi sonuçlar doğuran etkileri olduğu konusunda bir kanaatimiz yok.
Maalesef, işte bir sürü komisyon kuruldu, burada geçtiğimiz dönem, 22’nci
Dönemde orman köylülerinin sorunları araştırmakla ilgili komisyonlar kurduk,
birçok konuyla ilgili komisyon kurduk ama gereği ne yapıldı, orman köylülerinin
yaşam standardını, kalitesini artırmakla ilgili ne yaptık? Hiçbir şey. Eğer bu
raporlar böyle olumlu sonuçlara yol açmayacaksa burada bununla ilgili boşa
vakit geçiyoruz demektir. O zaman bu yaptığımız çalışmaların bir anlamı yoktur,
o zaman toplum bizim yaptığımız işe saygı duymaz değerli arkadaşlarım. Onun
için ben de sanıyorum bu kadar araştırma komisyonuyla ilgili bir görüşmenin
yapıldığı ve araştırma komisyonu kurulması yönünde karar alınması konusunda
ondan sonra gereğinin yapılması yönünde umarım gerekli işler yapılır.
Değerli
arkadaşlarım, mermer ve madencilik bu ülkenin en önemli kaynaklarından bir
tanesi. Türkiye, dünya mermer rezervinin yüzde 40’ına sahip yani aslında şu anda Türkiye,
bir bor ülkesi ve bir mermer ülkesi diye bir marka ülke olmalı, öyle olmalıdır,
öyle tanınıyor olmalıdır. Yapamamışsak, becerememişsek, başaramamışsak
eksikliğimizdir. Suudi Arabistan nasıl
bir petrol ülkesiyse Türkiye’nin de bir mermer ülkesi, bir bor ülkesi olarak
bilinmesi gerekir ama öyle bir marka oluşturabildiğimiz kanaatinde değilim.
Değerli arkadaşlarım, 1985’ten önce ancak 2 milyon dolarlar
seviyesinde olan mermerle ilgili ihracat gelirimiz, 3213 sayılı Yasa’nın
çıkmasıyla ilgili alınan tedbirlerle 2006’da 1 milyar dolarlara gelmiş ve 2012
tarihi itibarıyla da 2,5 milyar dolar gibi ciddi bir hedef ortaya konmuş yani
neredeyse otomobil sektörümüzün yaptığı ihracat kadar bir ihracatı hedefleyen
bir rakam. Doğrudur, olumludur, yerindedir,
yapılması gerekir, otomotiv sektörüne verdiğimiz teşviklerin hiç olmazsa
yarısını bu sektöre vermek çok anlamlı ve doğru olur çünkü mermerde yaptığımız
ihracatın yüzde 98’i bu ülkenin iç kaynaklarından meydana gelmekte ve bu kadar
bir miktar ülkemizde katma değer olarak kalmaktadır. Hâlbuki otomotivde yüzde
80 - 90 civarında ithalatla bu rakamlar karşılandığında ciddi bir gelir ortaya
çıkmamaktadır. Bu anlamda mermere ve madenciliğe çok önemli değer vermek lazım.
250 bin çalışanı var sektörün. Sektörde her ocakta, çalışan işçi daha sonrası için
8-10 işçinin önünü açmaktadır. Aynı zamanda, maden sektöründe ve mermer
sektöründe, yerinde insanları istihdam etmek gibi bir avantaj sahibiyiz çünkü
mermer ocaklarında çalışanlar genellikle yörenin insanları olup köyden kente
göçü de durdurmakta ve yerinde gelişmeyi sağlayan önemli bir avantajı bize
sunmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, biz mermer sektöründe ihracatımızın yüzde 38’ini yaklaşık,
Amerika’ya yapıyoruz ama Amerika’da yaşanan son mortgage
kriziyle birlikte oradaki konut sektörünün krize girmesi dolayısıyla maalesef
ülkemiz ihracatçıları da bu konuda önemli bir sıkıntının içine girmişlerdir.
Dünya konut üretiminde bir sıkıntı ortaya çıkmıştır ve şimdi, eskisinden daha
çok, mermer sektörüyle
ilgili girişimcilere, madencilere sahip çıkmak gerekmektedir ama maalesef bu
sektörde çalışanlar, bu sektörde yatırım yapanlar büyük sıkıntı içerisindedir.
Büyüme çok hızlı rakamlarda ilerlerken yüzde 7’lere düşmüştür ve bugün birçok
girişimci ocağını kapatmıştır ve çalışabilenler, devam edebilenler de ya
işçilerini çıkarmış ya vardiyalarını azaltmış ya da büyük miktarda zararları…
Geleceğe dönük umuda yatırım yapmak adına bir var olma mücadelesini
sürdürmektedirler.
Ne yapmak lazım?
Değerli arkadaşlarım, ihracatçıya cazip olanaklar sunmak lazım. Değerli
arkadaşlarım, öncelikle paramızın değerini yüksek tutma anlayışından vazgeçmek
ve ihracatçıyı avantajlı duruma getirmek lazım. Yıllardır yüksek bedelle, Türk
lirasını yüksek değerde tutma anlayışıyla ihracatçılarımızın bütün sektörlerde
belini kırdık ama madencilik sektörünü de perişan ettik. Madencilerimizin en
büyük giderleri işçilik -hepimizin bildiği gibi- ve yakıt özellikle önde
tutulmaktadır. Denizcilik sektörüne verdiğimiz akaryakıt desteğiyle ilgili
maalesef madencilikle ilgili hiçbir girişimde bulunmuyoruz. Madenciler
öncelikle araziyi tespit ettikten, yatırım alanını tespit ettikten sonra
müracaatlar için maden dairesi önlerinde ve birçok kurumun elinde oyuncak
olmuş, bu konuda bürokrasinin elinde maalesef oyuncak hâline gelmişler ve
perişan olmaktadırlar ve öncelikle maden sahasını tespit ettikten sonra buraya
yatırım yapmakla ilgili öz kaynakların önemli miktarını harcamakta, işletme
yatırımıyla ilgili bir kaynak ellerinde kalmamaktadır.
Elektrik, su, yol
ve yakıtla ilgili mutlaka özel destekler sağlanmalı, ihracatçıya ÖTV indirimi
mutlaka gerçekleştirilmelidir.
Teşvikler,
özellikle sektör bazında ele alınmalı, mermercilik ve madencilik, özellikle
madenciliğin belli kolları, avantajlı kolları özel bir destek kapsamı içinde
değerlendirilmeli ve madencilerimizin önünü mutlaka açmalıdır. Madencilerimizin
önünü açmamız demek, onların da Türkiye’nin her anlamda gelişmesinin önünü açma
anlamına gelecektir.
Maden ocaklarının
açılmasıyla ilgili ÇED ve benzeri gibi izin alınmasıyla ilgili süreçler sağlam
esaslara bağlanmalı ve keyfîlikten kurtarılmalıdır. Bürokrasinin elinde madenci
oyuncak hâline gelmemelidir. Nerede, ne zaman, işinin ne kadar sürede
biteceğiyle ilgili bir takvim ortaya konulmalıdır. Örneğin, “Müracaat
edildiğinde üç ay içinde bu süre biter.” gibi yaklaşımlar ortaya konulmalıdır.
Değerli
arkadaşlarım, mermerin çıkarıldıktan sonra nakliyle ilgili altyapı hizmetleri
olan liman, yol, demir yolu gibi kolaylıklar sağlanmalıdır. Özellikle
bildiğimiz gibi, Afyon, Denizli, Balıkesir, Çanakkale yöresindeki ocaklardan
çıkan mermer kütüklerinin limanlara nakli için öncelikle kara yolları da
iyileştirilmeli; mutlaka, olmayan yerlerde demir yolu gibi ucuz nakliye
imkânlarının kullanılmasını sağlayacak altyapı hizmetlerini götürmeliyiz. Bir
şey vermezseniz alamazsınız. Mermerciden, madenciden eğer ülkeye zenginlik getirmesini
istiyorsanız hizmeti sunmamız lazım, devlet olarak elinden tutmamız lazım.
Değerli
arkadaşlarım, ihracatçıların yeni pazar arayışlarına destek olmamız lazımdır.
İşçilikte mutlaka vergileri düşürmemiz lazımdır. Bizden kütük alıp işleyen Çin,
bizden, işlenmiş mermeri daha ucuza satarak bizimle rekabette avantajlı bir
durumdadır, mutlaka gerekenleri yapmak lazım. Bizim önemli rakiplerimizden biri
olan İtalya’ya teşvikle ilgili destek miktarlarımızı ulaştırmamız lazımdır.
Değerli
arkadaşlarım, Maden İşleri Genel Müdürlüğünü madencilerin işlerini
kolaylaştıran bir bürokratik merkez hâline getirmemiz lazım. Maden İşlerini
madencilere ceza yazan, madencilerin işlerini tıkayan, önünü kesen, problem
olan bir yer olmaktan mutlaka çıkarmamız lazımdır. Maliyeye ve devlet
dairelerine borçlarıyla ilgili kolaylıklar sağlanmalı, borçları varsa da bu
borçlarının diğer işlerini yapmasına engel olma konumundan çıkarmamız lazım.
Bir kriz
döneminden geçiyoruz ve krizin meydana getirdiği etkiler içinde madencileri
problemleriyle baş başa bırakmamamız lazımdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Küçük, konuşmanızı tamamlayınız.
AHMET KÜÇÜK
(Devamla) – Bugün teşvikler çok ağır şartlarda veriliyor ve sektörel
anlamda çok önemli manalar ifade etmiyor. Teşvikleri ödenebilir, geri
ödenebilir ve gerçekten madenciyi motive eden, yatırım yapmaya teşvik eden bir
manaya getirmek lazımdır.
Bankaların
finansman temininde madencilerin en büyük sermayesi ocaklarıdır. Ocaklarının
teminat hâline gelmesini sağlayacak gerekli tedbirleri almamız lazımdır.
Madencileri sanki
şehir içindeki büyük sanayi kuruluşları gibi önünde büyük engeller koyduğumuz
bir ortamdan çıkarmamız lazımdır ve madenciler sık sık
yer değiştirmek zorunda kalmaktadır yaptıkları işler gereği, onlara bu konuda,
işlettikleri ocakların rehabilitasyonu konusunda da
her türlü desteğin verilmesi lazımdır.
Gene “teknik
nezaretçi” tanımı mutlaka yeniden yapılanmalıdır. Teknik nezaretçi devlet adına
görev yapar madencilik sektöründe ama işverenden maaş almaktadır. Maalesef
bazen aldığı maaşı bile işveren kendisine ödememekte, işi bırakacak olsa
işverenin iznine tabi bir durumdadır teknik nezaretçiler. Ciddi, çalışanların
böyle benzer sorunları vardır. Mutlaka bu sorun da çözülmeli ve bu sektörde
çalışan teknik nezaretçilerin maaşlarını garanti eden bir sistem kurulmalıdır.
Gerekirse maden mühendisleri odası burada devreye sokularak bu arkadaşlarımızın
günlük iaşelerini temin edeceği maaşları ve geleceğini kurgulayacakları,
yaşamlarını sağlayacak asgari şartların oluşması için her türlü destek
verilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, umuyorum bu konuda araştırma komisyonu
kurulacak ve inanıyorum ki sorunları gerçekten doğru şekilde tespit edecek ve
çözüm önerilerini sektörün her konudaki temsilcisiyle görüşerek oluşturacaktır
ama önemli olan, bu tespit edilen sorunların ve çözüm önerilerinin bu
Parlamento tarafından ve bu Parlamentonun içinden çıkmış yürütme tarafından
hayata geçirilmesidir, bir anlam kazanmasıdır yaptığımız çalışmanın.
Bu duyarlılık
içinde olunması dileğiyle ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına
sektörü ve Türkiye Büyük Millet Meclisini en derin sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Öztürk… Yok.
Sayın Türk… Yok.
Sayın Alim Işık Kütahya Milletvekili, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle 3 Aralık Dünya Özürlüler
Günü nedeniyle ülkemizde yaşayan tüm özürlü vatandaşlarımızın bu gününü
kutluyor, bundan sonraki yaşantılarının daha mutlu olmasını temenni ederek
saygıyla sizleri selamlıyorum.
Geneli üzerindeki
görüşlerimi 12/10/2009 tarihli birleşimde anlatmaya
çalıştığım madencilik sorunlarıyla ilgili konunun bugünkü bölümünde, Kütahya
ili SLİ ve GLİ’de yaşanan bazı olumsuzlukların
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla şahsım ve 23
değerli grubumuz milletvekilinin imzasıyla verilen önerge üzerinde görüşlerimi
beyan etmek istiyorum, bu konuyla ilgili önergemiz gerekçesinde de ifade
ettiğimiz birkaç konuyu sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, Kütahya ili Seyitömer Linyit
İşletmesi –kısaca SLİ- ve Garp Linyitleri İşletmesi (GLİ) ile bu
işletmelerimizde bulunan Seyitömer ve Tunçbilek termik santralleri, gerçekten Kütahya ilinin hem
ekonomisinde hem de istihdamında çok önemli yere sahip işletmelerimizdir. AKP
iktidarları döneminde hızla başlatılan özelleştirme furyasından henüz nasibini
alamamış ilimizin elinde bulunan önemli KİT’lerin başında gelmektedirler. Özellikle Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yetkililerinin ulusal
basında da yer alan BOTAŞ, TKİ, Makine Kimya Endüstrisi gibi kuruluşların da
özelleştirilebileceği yönündeki açıklamaların ardından SLİ ve GLİ’de bazı ciddi olumsuzlukların yaşanması, kamuoyunda
“Acaba bu yanlışlar ve bilerek yapılan olumsuzluklar, hatalar, işletmelerin ve
enerji santrallerinin özelleştirilmesinin önünün açılması amacıyla bilerek mi
yapılıyor?” şeklinde endişeli soruların sorulmasına da ve bazı tartışmaların
yapılmasına yol açmıştır.
Adı geçen işletmelerimizde ve termik santrallerimizde üretilen
kömürün pazarlanması, nakliyesi ve dağıtılması, hizmet alımı ihalelerinin
yapılması, eleman alımı gibi konularda firmalar ya da kişiler arasında ayrım
yapıldığı; bazı AKP yanlılarının ve teşkilat mensuplarının, işletmelerin
yönetimlerinde siyasi nüfuzlarını kullanarak etkili oldukları, işletmelerde
çalışan bürokrat ve kamu görevlilerinin rahat çalıştırılmadıkları ve benzeri
gibi olumsuzluklar yerel ve ulusal basında da yansıyarak adı geçen işletmelerin
milletimiz nezdinde itibarının zedelenmesine neden olmuştur. Örneğin Garp Linyit İşletmesi Müessese Müdürlüğüne bağlı Tunçbilek İşletmesinde 1/6/2005
günü dağıtılan kömürlerin sevk fişleri üzerine görevlilere baskı uygulanarak
31/5/2005 günü yazıldığı, kredili kömür dağıtımının 31/5/2005 günü sona erdiği,
1/6/2005 günü kömüre gelen zammın bilindiği, kömüre gelen zammın kredili
satışlara yansıtılmayarak eski fiyatla satılmasına göz yumulduğu iddiaları
karşısında ilgililerce yapılan soruşturmalar sonucunda bazı bürokrat ve
yöneticilerin ceza aldıkları ve bu cezaları yargı organları tarafından da
onaylandığı hâlde işletmedeki görevlerini sürdürdükleri iddiaları, kurumun
güvenilirliği ve itibarı konusunda şüphe uyandırmaya başlamıştır.
Hemen bu konuyla
ilgili, size, ilgili kararlar ve teftiş kurulu raporlarından sonuçları okumak
istiyorum. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının
yazısı ve bu yazıda Bakanlığın oluru ile soruşturma yapmak üzere
görevlendirilen müfettişlerin, söz konusu iddialarla ilgili yaptıkları
soruşturma sonucunda ilgililerle ilgili almış olduğu gerek idari gerek cezai
gerek hukuki yönden kararlarından sadece idari yönden olanını sizlerle
paylaşmak istiyorum:
Bu bölümde, idari
tasarrufa yönelik olarak müessese müdürü hakkında yapılan açıklamalardan,
müessese müdürü görev unvanı ile memuriyetine devamının uygun olamayacağı görüş
ve kanaatine varılmıştır ve “uygundur” görüşüyle ilgili genel müdürlük 29/8/2005 tarihinde personele ve hukuk işlerine bu raporu
havale etmiş, ancak nasıl olmuşsa o günlerde çok sihirli bir el ortaya girerek
bu işlemin yapılmasını engellemiştir. Hâlâ bu müdür ve bu konuda yolsuzluğa adı
karışmış olan kişiler görevlerinin başındadır. Bu durum gerek devletimize
gerekse devletimizin kurumlarına olan güveni ciddi anlamda sarsmıştır. Bunun
ardından konu yargıya intikal etmiş ve yargı, Tavşanlı Asliye Ceza Mahkemesi,
2006/12 dosya numaralı, 2008/296 karar numaralı ve 2005/636 esas numaralı
Karar’ıyla, kurumda görev yapan genel müdür başta olmak üzere 6 kişiyle ilgili
kararını açıklamıştır.
Sonunu okuyorum, hüküm 6 kişiyle ilgili: “Sanıkların üzerilerine
atılı görevi kötüye kullanmak suçu ile usulen sabit sayılmakla suçun işleniş
şekli, suç sebep ve saikleri, sanıkların amaç
gözetilerek taban ceza uygulaması benimsenerek eylemlerine uyan 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun 37/1’inci maddesi delaletiyle 257/1’inci maddesi uyarınca takdiren bir yıl hapis cezasıyla ayrı ayrı
cezalandırılmalarına, iyi hâlleri göz önünde bulundurularak on ay hapis
cezasıyla ayrı ayrı cezalandırılmalarına…” Özetleyerek okuyorum. “…Cezalarının Türk Ceza Kanunu’nun 51’inci
maddesi uyarınca ayrı ayrı ertelenmelerine, cezası
ertelenen sanıkların ayrı ayrı bir yıl süreyle
denetim altında bulundurulmalarına…” Devam ediyor: “…İlgili dosyada adı geçen
bir milletvekiliyle ilgili, suç duyurusuyla ilgili evrakın gereğinin yapılmak
üzere Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine ve bununla ilgili diğer
kararlara 1/7/2008 tarihinde varılmış ve ilgili
bakanlığa iletilmek üzere karar gönderilmiştir.”
Ve bu karar 15/7/2008 tarihinde tebellüğ edilmiştir.
Bu konuyla ilgili
acaba Bakanlığımızın gerekli işlemi yapıp yapmadığı, yaptıysa nasıl bir sonuç
elde edildiği konusu tarafımdan bir önergeyle sorulmuş, henüz cevabı
alınmamıştır.
Bir diğer konu
SLİ Müessese Müdürlüğüdür. SLİ Müessese Müdürlüğünde ocak ayı itibarıyla
yapılan eleman alımlarında ciddi anlamda sıkıntıların yaşandığı gerek sınava
girenler gerekse bu sınava giren kişilerin aileleri tarafından ilgililere
bizzat iletilmiştir, bana da iletildi.
En son 7-9 Ocak
2009 tarihlerinde yapılan şoför, operatör, kantarcı ve maden teknikeri personel
alımı sınavlarında AKP yetkilileri tarafından siyasi nüfuz kullanıldığı,
komisyonlara siyasi baskı yapıldığı, sınavı kazananların çoğunluğunun AKP
Kütahya il, ilçe veya belde teşkilatındaki görevlilerin yakın akraba ve
tanıdıkları olduğu, diğer yandan, Bursa Orhaneli Keles İşletmesine eleman alımı
için Türkiye İş Kurumu tarafından son başvuru tarihi 15/12/2008
olarak belirtildiği hâlde, 16/12/2008 tarihli başvuranlar listesinde adı
bulunmayan bir kişinin daha sonra 9 Ocak 2009 tarihinde başvurusunun yapıldığı
ve 10 Ocak tarihli Türkiye İş Kurumu başvurular listesinde listeye sonradan
ilave edilen bir kişinin önceki müracaat yapanlar arasından mülakat sınavı sonucunda
kazandığı ilan edilen fakat…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Işık, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
ALİM IŞIK (Devamla) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
… daha sonra, asılan listelerin indirilmesinin ardından
yapılan bazı müdahalelerle, bu sınavı kazandığı açıklanan kişinin yerine
Türkiye İş Kurumu listesine sonradan adı eklenen bir kişinin asil olarak sınavı
kazananlar listesine yazıldığı ve önce 3’üncü sırada asil listeden sınavı
kazanan kişinin de yedekler listesine alındığı belgeleriyle tarafımıza
ulaşmıştır.
Bu konuyla ilgili
soru önergesine o günkü Enerji Bakanımız Sayın Hilmi Güler’in
vermiş olduğu cevabi yazıda, konunun teftiş edildiği ve konuyla ilgili gerekli
takibatın yapılacağı 19 Mart 2009 tarih ve 374 sayılı yazıyla tarafıma
bildirilmiştir.
Üzücü olan, o
günlerde, bir milletvekilinin “Bu sınavlarda kayırma yok, Kütahya’da herkes
AKP’lidir.” beyanı maalesef bu kurumu iyice karıştırmıştır.
Bu duygu ve
düşüncelerle, verdiğimiz önergeye olumlu oy vermenizi bekliyor, konunun
araştırılmasının hem Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunun yükseltilmesi hem
de bu devletin kurumlarının saygınlığının korunması açısından önemli olduğunu
sizlerle paylaşıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Polat Türkmen, Zonguldak Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
POLAT TÜRKMEN (Zonguldak)
– Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ülkemizdeki yer altı kaynakları rezervlerinin ve madenciliğe dayalı
sanayinin oluşturulması için yapılması gerekenlerin tespiti amacıyla
Anayasa’mızın 98’inci, İç Tüzük’ümüzün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca
Meclis araştırması açılması için verdiğimiz önergemizin üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Madencilik, maden
kaynaklarının bulunmasıyla başlayan, madencilik politikasının ilk aşamasında
arama faaliyetlerinin düzenlemesi, son aşamasında ise ürünlerin işlenmesi ve
sanayiye kazandırılmasıyla meydana gelen bir faaliyettir. Ülkemiz doğal
kaynaklar bakımından çok zengindir. İşte, buradaki arkadaşlarımızın da çok
fazlaca bu konuda söz almaları bunun bir göstergesidir. Evet, herkes kendi
bölgesinde bulunan madenler üzerinde konuşuyor. Yer altı
madenleri bakımından ülkemiz çok zengin fakat bunun ihracatı ve nihai ürünler
bakımından da çok fazla zenginliğe sahip değildir yani işletilmesinde
sıkıntılarımız vardır, pazar paylarının dünyada oluşmasında sıkıntılarımız
vardır, bunun çevreyle uyumlu hâle getirilmesinde muhakkak sıkıntılarımız
vardır. Bunların bir koordinasyon hâlinde birlikte, sivil toplum örgütleriyle
ve bu konuda üniversitelerimizle beraber bir organizasyonun yapılmasını,
buradaki sanayi ürünlerimizin, madenlerimizin daha verimli hâlde kullanılmasını
sağlamak amacıyla bir araştırmanın yapılmasını önemsiyoruz ve onun için de bu
önergede bizim de imzamız olmuştur.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, dünyadaki gelişmiş ülkelerde madenciliğin payı,
gayrisafi millî hasılanın yüzde 4’ü civarındadır.
Ülkemizde bu, daha yeni yeni yüzde 1,5 civarına
gelmiştir. Burada, bu araştırma önergesinin verilmesinin nedenleri: Yapmış
olduğumuz büyük çalışmalar olmuştur AK PARTİ hükûmetleri
döneminde. Maden Yasası’nı çıkarmışızdır. Orada madenlerle ilgili eksik olan,
noksan olan neyimiz varsa onlarla ilgili kanun çıkarmışız. Onlarda da
eksiklerimiz olabilir. Bugün bütün arkadaşlarımızın söylediği gibi, özelde
kendi yörelerinde bulunan yer altı kaynaklarımızın
değerlendirilmesi adına, iş güvenliğimizin değerlendirilmesi adına,
madenlerimiz bir yönde de emek yoğun bir çalışma alanıdır, işçi istihdamı
anlamında da çok önemi haiz bir hadisedir.
Sektörün arama
faaliyetlerinde Hükûmetimiz döneminde ciddi
ilerlemeler sağlanmıştır. 2004 yılında yapılan maden alanındaki yasa
düzenlemesinde sektörümüzün arzuladığı mevzuat gerçekleştirilmiştir, bürokratik
işlemler azaltılmıştır. 2002 ile 2008 yılları arasında yaklaşık olarak 60 bin
civarında kişi arama ruhsatına başvurmuştur. Bu çok önemli bir gelişmedir.
Arama
faaliyetlerinde özel sektörün payı yeterli değildir. Arama faaliyetlerinde özel
sektör teşvik edilmeli ve yönlendirilmelidir. Arama faaliyetleri için teknoloji
yatırımlarına destek artırılmalıdır. Maden işletmelerimizin ham madde dış
satımından vazgeçip daha çok maden sanayisinin nihai ürünlerine yönlendirilmesi
sağlanmalıdır. Madenciliğe dayalı sanayinin gelişmesi ve maden kaynaklarının
ülkemiz ekonomisine katkısının artırılması öncelikli meselemiz olmalıdır.
Madencilikte
çevre-madencilik dengesi sağlanmalıdır. Sanayi, enerji, çevre, madencilik
politikaları paralellik arz eder; bu nedenle koordinasyon oluşturulmalıdır.
Madencilik sorunlarının çözümünde kamu, özel sektör, sivil toplum ve
üniversitelerin bir araya geleceği kuruluşların gerekliliği açıktır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, ülkemizde maden kaynaklarımızın rezervlerinin ve madenciliğe
dayalı sanayinin oluşmasıyla ilgili yapılması gerekenlerin tespiti amacıyla
Meclis araştırması açılması hususundaki önergemize desteklerinizi bekliyor, bu
vesileyle milletimize ve sizlere saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Türkmen.
Sayın Kaynak…
Yok.
Sayın Fehmi Murat
Sönmez, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar)
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; adı Eskişehir’le
birlikte anılan lüle taşı ve lüle taşı işletmeciliğinin içinde bulunduğu durum
ile bu konuda yaşanmakta olan sorunların araştırılması amacıyla vermiş
olduğumuz araştırma önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
“Lüle taşı” ismi
ve ürünleri bir şekilde kamuoyunda bilinmektedir. Ben izninizle buradan lüle
taşıyla ilgili kısaca teknik bilgiler de vermek istiyorum.
Lüle taşı,
magnezyum ve silisyum esaslı ana kaya parçalarının çeşitli etkilerle
başkalaşımı sonucu oluşmuş bir kayaçtır. 19’uncu yüzyıl ortalarında “sepiolit” olarak adlandırılmıştır. İlk kez bir Alman minerolog tarafından bulunan lüle taşı yoğunluğu nedeniyle
Almancada “deniz köpüğü” adıyla bilinmektedir. Yer altında ıslak hâlde bulunan lüle taşı çıkarılıp
işlendikten sonra kurutulmaktadır.
Dünya lüle taşı
rezervleri Somali, Kenya, Tanzanya ve Meksika’da bulunmaktadır ancak dünya lüle
taşı rezervlerinin yüzde 70’i Eskişehir’dedir. Eskişehir’de bulunan lüle taşı
rezervinin 2,5 milyon ton civarında olduğu hesaplanmaktadır.
Dünya ölçeğinde,
Somali hariç tutulursa, lüle taşı üretiminin Türkiye'nin tekelinde olduğunu
söyleyebiliriz. Lüle taşı ülkemizde 1830’da Avusturyalılar tarafından
Eskişehir’in Sepetçi ve Margı köylerinde bulunmuş ve
yüz yıla yakın bir süre boyunca Avusturyalılar tarafından ham madde olarak
ihraç edilmiştir. 1960 yılında ham madde olarak ihracının yasaklanmasına kadar
Avusturyalılar tarafından dünyaya pazarlanan lületaşı dışarıda “Viyana taşı”
olarak tanınmıştır.
Eskişehir’in Margı, Sarısu, Sepetçi, Gökçeoğlu, Başören, Türkmentokat ve Nemli yörelerinde bulunan lüle taşı
yatakları yüz elli yılı aşkın bir süredir işletilmektedir. Eskişehir dışında
Konya-Yunak bölgesinde bulunan lüle taşı oluşumları ise henüz işletilmemektedir.
Lületaşı pipo,
ağızlık, kolye, bilezik, küpe gibi hediyelik eşyalarda kullanıldığı gibi
birtakım heykelcikler ile maket yapımında da kullanılmaktadır. Elektrik
makineleri ve otomobil sanayisinde, ayrıca füze ve diğer uzay araçlarının
başlık iç kaplamalarının yalıtılmasında da kullanılmaktadır.
Başlangıçta
tamamı ihraç edilen ham lüle taşları Avrupa’da işlenmekte iken günümüzde
Eskişehirli ustalar tarafından işlenmektedir. Eskişehir ticareti ve lüle taşı ustaları
açısından önemli bir ekonomik unsur olan lüle taşı işletmeciliği ne yazık ki
son yıllarda can çekişmektedir. Geçmişte pek çok lüle taşı ustası geçimini bu
yolla sağlarken maalesef bugün odaya kayıtlı üye sayısı 50’yi geçmemektedir.
Sayın
milletvekilleri, yetenek, tecrübe ve sabırlı bir çalışma gerektiren lüle taşı
işletmeciliği ülkemiz ve Eskişehir için önemini hızla yitirmiştir. Konuyla
ilgili olarak nisan ayında verdiğim soru önergesine verilen yanıtlarda
Eskişehir ili dâhilinde hâlen yedi adet lüle taşı işletme ruhsatının yürürlükte
olduğu, bunlardan birinin Eti Maden İşletmelerine diğerlerinin ise özel sektöre
ait olduğu belirtilmiştir. Maalesef hükûmet
döneminizde lüle taşı işletmeciliğinin ekonomik seyrine ilişkin bilgiler de
aynı soru önergesinde, yanıtlarında yer almıştır. Buna göre 2003 yılında 128
bin dolar olan lüle taşı ihracatı her yıl azalarak 2008 yılında bin doların
altına düşmüştür. Lüle taşı ihracatı İktidarınız döneminde sıfırlanmıştır.
Ekonomik krizin ağırlığı altında zaten ezilmekte olan esnafımız bu alanda
tümüyle işsiz kalmışlardır. Lüle taşı madeni işletmecileri, lüle taşı ustaları,
bu ürünleri pazarlayanlar, kısaca bu sektör şu anda geçim derdindedir.
Lüle taşı
Eskişehir için yalnızca bir maden olmanın ötesinde Eskişehir’i karakterize
eden, tanıtan en önemli sembollerden bir tanesidir. Lüle taşının yok olması
aynı zamanda Eskişehir ilimizin hem ülke içinde hem ülke dışında da tanıtımında
önemli zafiyetler yaratacaktır. Maalesef, ülkemizde lüle taşı işletmeciliğine
gereken önem verilmemiştir. Türkiye’de lüle taşı işletmeciliğine gereken önem
verilmesi durumunda yöre halkı önemli bir kazanç kaynağına erişmiş olacaktır.
Lüle taşı
mesleğini geleceğe taşımak ve geliştirmek için bununla ilgili projeler
yapılmalı, varsa yapılanlar desteklenmelidir. Mesleğin hak ettiği konumuna
gelebilmesi için kamu desteğine ihtiyaç vardır. Lüle taşı sanatının genç
kuşakların ilgisini çekebilecek noktaya taşınması için her ne gerekiyorsa
yapmak zorundayız. Yok olma sürecindeki kültürel
mirasımız, yetkililerin ilgisiyle, yetenekli ancak imkânları kısıtlı gençler
tarafından geleceğe taşınacaktır.
Öncelikle,
bölgedeki lüle taşına değer katan sadece az bulunan bir maden olması değil,
aynı zamanda onu işlemede kullanılan ustalık ve emektir. Bu yüzden hem günümüz
lüle taşı ustalarına hak ettikleri değerin verilmesi hem bu doğal kaynağın
işlenerek ekonomiye kazandırılması bakımından gerekli çalışmalar zaman
yitirilmeksizin yapılmalı, yapılacak eğitim projeleriyle bu sanatla
ilgilenenlerin sayısı artırılmalıdır.
Konuyla ilgili
olarak bilimsel ve teknolojik çalışma yapabilecek altyapı için gerekli kaynak
tahsisi yapılmalıdır. Bu yolla lüle taşının başka kullanım alanları
araştırılarak ekonomik değerleri artırılabilir. Lüle taşı günümüzde sadece
hediyelik eşya yapımında kullanılıyor şeklinde algılanmaktadır. Bu durum da
sektörün gelişmesinin önünde önemli bir engeldir.
Lüle taşı
işletmeciliğinde yaşanan bu gerilemenin nedenlerinden birisinin de tanıtım ve
pazarlama eksikliği olduğunu söyleyebiliriz. İç pazarda bile yeteri kadar
bilinmeyen lüle taşı ürünleri için hem dış pazarda hem iç pazarda yapılabilecek
tanıtım etkinlikleri lüle taşı pazarının genişlemesine hizmet edecektir. Lüle
taşı tanıtımı bireysel çabalarla yapılmaktadır.
Bugün için
İnternet üzerinden ABD dâhil pek çok ülkeye ihracat yapmaya çalışan girişimcilerimiz,
biraz destekle başarılı işlere imza atacaklardır. Devletimizin bu konudaki
duyarsızlığa bir son verip hem özel girişimcileri destekleyecek mekanizmaları
geliştirmesi hem de kamu faaliyetlerini desteklemesi gerekmektedir.
Kültür ve Turizm
Bakanlığı bugüne kadar lüle taşının tanıtımıyla ilgili ne yapmıştır, bu konuda
bir çalışması olmuş mudur? Ülkemize ait önemli bir tanıtım değeri taşıyan bu
maden, bugün Bakanlık tarafından niçin görmezlikten gelinmiştir? Kültür ve
Turizm Bakanlığının artık lüle taşı işletmeciliğine hak ettiği önemi vermesi
gerektiğini düşünüyorum.
Bugün, el
sanatımızın Bakanlık tarafından organize edilen iç ve dış sergilerde, fuarlarda
yeteri kadar yer alması ve tanıtımına Bakanlığın vereceği özel destek ve
katkılar çok yararlı olacaktır.
Sektörde faaliyet
gösteren lüle taşı madencilerinin ve işletmeciliğini yapan ustaların hem ticari
hem de mesleki örgütlenmeleri özendirilerek kurulacak bu örgütlere sağlanacak
destekler, bu anlamda çok işlevsel olacaktır.
Dünyada tekel
konumunda olduğumuz bu kaynağımızın gerekli şekilde değerlendirilmesi ülkemizin
dış dünyada tanıtımına da ciddi katkılar sağlayacaktır.
Ayrıca, lüle taşı
sektörünün gelişmesi Eskişehir’de son yıllarda gelişmekte olan turizm hareketlerine de önemli bir
katkı sağlayacaktır.
Yok olmaya yüz
tutmuş lüle taşı konusunda Meclisimiz de gerekli duyarlılığı gösterir, konuyu
ele alırsa lüle taşı eski günlerdeki konumuna dönerek bu alanlarda çalışanlara
iş, aş sağlanmış olacaktır. Bu doğal kaynağımız da bu yolla ekonomiye
kazandırılmış olur diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sönmez.
Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım adına,
Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla selamlıyorum.
Böylesine önemli
bir konunun Meclisin gündemine getirilmiş olması gerçekten önemlidir çünkü
kendi kaynaklarını yok sayan, kaynaklarını etkin ve verimli bir şekilde
değerlendiremeyen ülkelerin kalkınması mümkün değildir. Gerçek sahibi halkımız
olan ve tükenebilir özellikleri nedeniyle yeniden var olma imkânlarının
olmamasından dolayı gelecek nesillerimizin de hak sahibi ve söz sahibi olduğu
madenlerimizin halkımızın yararına etkin bir şekilde değerlendirilmesi
önemlidir. Böylesine önemli bir sektörün sorunlarının Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından enine boyuna araştırılması ve bu sorunların çözüm yollarının
da tespit edilmesi artık içinde yaşanılan süreçte bir zorunluluk hâlini
almıştır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de aslında bilgi kirliliğinin, kafa karışıklığının
yaşatıldığı, yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. Madencilik sektöründe de
gerçekten hem bilgi kirliliği var hem kafa karışıklığı yaratılıyor. Bugün,
gerçekten madencilik sektörü sanki yasa dışı bir faaliyetmiş gibi, madencilikle
ilgilenenler de yasa dışı faaliyet yapan bir eylemci gibi görülmektedir.
Çevreyi koruma adına girişilen bu eylemlerin aslında haklı veya haksız olup
olmadığını enine boyuna irdelemek gerekiyor.
Bugün çevreyi
koruyan en önemli sektör madenciliktir. Eğer madencilik olmamış olsaydı, yakıt
olarak kullanacağımız yakıtların hiçbirisi olmayacaktı. Dolayısıyla, bugün
kesilmedik orman bırakılmayacaktı. Şu oturduğumuz koltuklar bile madencilikle
ilgili. Yazdığımız kalem, kâğıt, hepsi madencilik sektörüyle ilgili.
Şimdi, böylesine
önemli bir sektörü yasa dışı bir faaliyetmiş gibi sunan bir anlayışın hem
insanın bireysel çıkarları bakımından hem de toplumsal çıkarları bakımından
örtüştüğünü kabul etmek mümkün mü?
Değerli
arkadaşlarım “ya madencilik ya çevre” diye bir dayatma artık günümüz
koşullarında geçerli değildir. Çünkü sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun
madencilik politikasında “ya madencilik ya çevre” olmaz. İnsan odaklı
faaliyetlerde esas olan şey insanların mutluluğu olduğuna göre, madencilik de
esas olarak insan odaklı bir faaliyet; dolayısıyla, o faaliyette de amaç,
insanın mutluluğudur.
Dolayısıyla,
bugün insanı odağına yerleştiren, insanın mutluluğunu esas alan bir madencilik
faaliyeti pekâlâ yürütülebilir. Her sektörde olduğu gibi madencilik sektöründe
de kimi sektör temsilcilerinin yanlış uygulamaları, insana değer vermeyen
uygulamaları toptancı bir anlayışla o sektöre mal edilemez değerli
arkadaşlarım.
Bakın, kalkınmış
ülkelere baktığımızda, esas olarak madencilik kaynaklarını çok iyi
değerlendirdikleri, verimli bir şekilde kullandıklarını çok iyi görebiliriz.
Bizim de bu kaynaklarımızı değerlendirmemizi engelleyen hiçbir şey yoktur.
Çevreye saygı göstererek, çevreye ilişkin tüm önlemleri alarak, hatta
madencilik faaliyetleri nedeniyle zarar gören çevreyi yeniden eski hâline
getirme yöntemlerini uygulayarak pekâlâ madencilik yapılabilinir.
Bugün
tartışılması gereken temel konu şudur: Türkiye, madencilik politikalarından, yer altı kaynaklarını değerlendirmekten vazgeçecek midir
geçmeyecek midir? Eğer vazgeçmeyecekse, bu kaynaklarını etkin ve verimli bir
şekilde değerlendirme gereği var ise, o zaman, önlemlerini alarak madencilik
politikalarını daha etkin bir şekilde yerine getirmesi gerekiyor ve buna
yönelik bilgi kirliliği yaratmayı, kafa karıştırmaya yönelik tüm girişimleri de
etkisiz bir hâle getirmesi gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, bugün gayrisafi millî hasıla içerisindeki
payına baktığımız zaman madencilikten yeteri kadar yararlanamadığımız açıktır.
Türkiye, yer altı kaynakları bakımından, sahip olduğu
madenlerin hem rezerv miktarı hem kalitesi bakımından dikkate alındığında
dünyanın sayılı ülkelerinden birisidir. Böylesine yer altı zenginlikleriyle
dolu olan ülkemizde bu yer altı zenginlikleri etkin bir şekilde
değerlendirilememekte, madenciliğin gayrisafi millî hasıla
içerisindeki payı bir türlü artırılamamaktadır. O zaman, yapılması gereken,
madencilik faaliyetine, etkin, kayıp miktarını en aza indirerek dört elle
sarılmak ve üretilecek madenleri sadece uluslararası sermayenin, uluslararası
tekellerin ham madde ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir üretim politikasıyla
değil, kendi ülkemizin sanayisinin hizmetine sunulabilecek en uç ürün elde
edilmesini amaçlayacak şekilde bir politikanın güdülmesi gerekmektedir.
Türkiye
madencilikten vazgeçebilir mi? Dünyada kendi yer altı
kaynaklarını değerlendirmeyen ve kendi yer altı kaynaklarını değerlendirmeye
yönelik faaliyetleri yasa dışı faaliyetmiş gibi gören başka bir ülke var mı?
Hangi zenginliklerin üzerinde oturduğumuzun farkında değiliz. Çünkü kendi maden
potansiyelimizi ortaya çıkarabilmek için maden aramacılığını teşvik etmiyoruz
değerli arkadaşlarım. Türkiye, maden aramacılığında harcanan risk sermayesi çok
az olduğu için yeni maden yataklarını keşfedemiyor. Aslında madencilik
sektörünün sadece ekonomik yönden değil, toplumdaki sosyal patlamaları önleme
yönünden de çeşitli işlevleri olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunlardan en
önemlisi, madencilik kırsal kesimlerde yapılır. Dolayısıyla orada işsizlere iş
imkânı sağlanır ve aynı zamanda kırlardan şehirlere doğru göçü önleyici bir
fonksiyonu vardır. Dolayısıyla sosyal barışın artmasına yönelik bir hizmeti
vardır.
Değerli arkadaşlarım,
Kanada’da son bir yılda maden aramaları için 14 milyon metre maden sondajı
yapılmıştır ve hâlen yapılmaktadır. Bir başka ifadeyle, Türkiye Cumhuriyeti’nde
seksen altı yılda gerçekleştirilen maden sondajları Kanada’da bir buçuk yılda
gerçekleştirilmektedir. Bu kadar az sondaj yapılan bir ülkede kendi maden
potansiyelimizin değerlendirildiğinden söz edebilir miyiz? Öte yandan, önüne
gelen herkese ruhsat veriliyor değerli arkadaşlarım. Maden arama ruhsatını
herkes alıyor. Gerçekten maden aramak için, hiçbir sermayesi ve bilgisi olmayan
binlerce kişi maden arama ruhsatı alıp hiçbir arama yapmadan, hiçbir para
harcamadan bunun ticaretini yapmaktadır. Bugün 40 bin maden ruhsatı var
Türkiye'de. Her bir ruhsat için yılda 100 bin lira harcanmış olsa sektöre yılda
4 milyar TL bir kaynak bir girişi olması gerekir. Oysa madencilik sektöründe
bir yılda maden aramalarına harcanan para birkaç yüz milyon TL’yi
geçmemektedir. Bu da ülkemizde madencilik sektörünü yatırım yapmak için çok riskli bir alan
hâline getirmektedir ve -bunun somut sonuçlarından bir tanesi- üretime yönelik
ruhsat alma yerine bunun ticari amaçlarla alındığını ve alınan ruhsatların
kârlı bir şekilde başkalarına devredilmesi amacıyla bu ruhsatların alındığını
göstermektedir.
İki senede
bitmesi gereken bir yatırım madencilik sektörüne yapılan müdahaleler nedeniyle
on-on beş seneyi bulmaktadır. Bu nedenle, büyük sermaye grupları yatırımları,
on-on beş sene sonra geriye dönüşü olacağı bile şüpheli olan madencilik sektörü
yerine başka alanlara kaymaktadır. Sanayimizin ihtiyaç duyduğu ham madde
güvencesini sağlamakla görevli madencilik sektörü son yıllarda yaşanan kaos nedeniyle tam yatırım yapılamaz hâle gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, her bakanlık madenciliği kendisine göre tanımlar hâle gelmiştir yani
7 kocalı Hürmüz gibi olmuştur madencilik. Her bakanlık bu madencilik sektörünü
bir tarafından çekip çeviriyor, bir tarafından hak sahibi olduğunu düşünüyor,
bir bakanlığın verdiği izni bir başka bakanlık tanımıyor.
2004 yılında
yürürlüğe giren 5177 sayılı Maden Kanunu ile maden iş yerleri için iş yeri açma
izni belediyelere verilmiş durumdadır. Belediyelerin hangisinde maden mühendisi
istihdam edilmektedir? Koskoca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı varken,
madenciler, madencilikle ilgili faaliyetleri konusunda, madencilikle uzaktan
yakından hiçbir ilgisi olmayan belediyelerin insafına terk edilmiş olması doğru
bir politika mıdır?
Bakanlık,
kendisine ait olması gereken bir yetkiyi, sırf kendi yandaş belediyelerine
gelir sağlayabilmek adına madenciliği engelleyen bir uygulamanın içine
girmiştir. Madenciliğin önünün açılması isteniliyorsa, öncelikle ve ivedilikle
yapılması gereken husus, gerçekten bu konunun Bakanlık yetki alanına tekrar
çekilmesidir. Madencilikle uzaktan ve yakından alakası olmayan, maden mühendisi
istihdam etmeyen belediyelerden bu yetki derhâl alınmalıdır. Bu, gerçekten
ülkemizde madencilik faaliyeti yürüten ciddi madencilik sektörünün
temsilcilerinin bana yönelttikleri talepleridir.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde son beş yılda sektöre ne kadar sermaye girişi oldu,
belli değil. Kaç tane yeni maden yatağı bulundu, işletilmeye açıldı, belli
değil. Kaç tane yeni yatırım yapıldı, o da belli değil. Kaç kişiye istihdam
sağlandı, o da belli değil. Yapılacak iş, çevresel olumlu görüşü alınmış
yatırım projeleri için, yasa ve yönetmeliklere harfiyen uyacağı ve
standartların gereklerini yerine getireceğine dair bir taahhütname alıp, hiç
vakit kaybetmeden bu sektörün önünü açmaktır değerli arkadaşlarım. Artık,
madenciler, çevreye duyarlılık konusunda toplumun diğer kesimlerinden daha
etkin, daha verimli düşünmeye başlamışlardır.
Değerli
arkadaşlarım, madencilikle ilgili araştırma önergesinin önemi bu nedenle
gerekmektedir. Türkiye’nin hak ettiği seviyeye çıkması için kendi yer altı kaynaklarını etkin ve verimli bir şekilde
değerlendirmesi gerekmektedir.
Bakın, madencilik
Anayasa’mızda gerçekten güvence altına alınmıştır. Anayasa’mızın getirilen
hükmüyle “madenlerin devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu” ilkesi
getirilmiştir. Bunun getirilmesinin nedeni, madenlerin tükendiği zaman yerine
konulamayan metalar olması nedeniyle gelecek nesillerin hak sahibi olmasıdır.
Madencilik
denilince bordan bahsetmemek mümkün değil. O nedenle de bor konusu üzerinde ben
bir önerge vermiştim, araştırma önergesi, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte. Çünkü Türkiye denilince dünyada bor akla geliyor.
Borun farklı bir özelliği var. Özellikle Avrupa Birliğinde son yıllarda alınan
bu bor kimyasallarının tehlikeli, üremeyi engelleyici toksik
madde olduğu konusundaki tespitinden sonra gerçekten bor madenciliğinin
Türkiye’de engellenmek istendiğinin ne kadar açık olduğu ortadadır.
Türkiye bor
madenciliğinde de sahip olduğu potansiyeline, rezervine ve kalitesine uygun bir
üretim miktarını ve ihracat miktarını yakalayamamıştır. Hatta bendeki rakamlar…
Bu rakamlara boğmak istemiyorum, bundan on yıl önceki bordaki üretim miktarı ve
bordaki üretimden elde edilen gelir ile mermerden elde edilen gelir kıyaslandığında
mermer sektöründen elde edilen gelir almış başını gitmiş ama bor hâlâ yerinde
duruyor.
Değerli
arkadaşlarım, dünya bor rezervinin yüzde 72’sinin ülkemizde olduğuna dikkat
edilirse o zaman bor ticaretinden elde edilen paranın 300-400 milyon gibi çok
cüzi bir para olması bizi düşündürmelidir.
Ayrıca ben bor
madenciliğiyle ilgili olarak soru önergesi de vermiştim. Orada Avrupa
Birliğinin, Türkiye'nin bor madenciliğini engellemek için yaptığı
girişimlerden, bor kimyasallarının üremeyi engelleyici etkisi nedeniyle kuru
kafa, yani tehlikeli madde anlamında işaretiyle paketlenip satılması yönündeki
kararının haklılığı olmadığını, bu nedenle hem Bor Enstitüsünün hem de Hükûmetin bu konuda tedbir alması gerektiğini söylemiştim.
Değerli
arkadaşlarım, böyle bir önerge, bu Meclis araştırması, bu Meclisin bugüne kadar
yaptığı araştırma önergelerinin içerisinde gerçekten belki de en somut olanı,
en yol gösterici olanı ve ülkeye belki de en hayırlı olacak araştırma
önergelerinden birisidir.
Madencilik
sektörü çok riskli bir sektördür. Gerçekten, iş kazalarının büyük bir kesimi
madencilik sektöründedir. İşçilerin burada sorunları vardır, mühendislerin
sorunları vardır.
Bugün, Türkiye’de
yer altı kaynakları bu kadar yüksek olmasına rağmen,
mezun olan maden mühendislerinin yüzde 35’i, yüzde 40’ı işsizdir. Genç maden
mühendislerinde bu oran yüzde 50-60’lara tırmanmaktadır. Bu, aslında, hepimizin
düşünmesi gereken bir sorundur.
Madencilerin,
sektöre gerçekten yatırım yapan iş adamının sorunu vardır; işçisinin sorunu
vardır, mühendisin, teknik elemanının sorunu vardır. Meclis, siyasetin en üst
kurumu olarak, tüm ülkedeki sorunları çözmekle görevlidir. Meclisin görevi,
siyasetin görevi sorun çözmektir. Dolayısıyla siyaset bu sorunu da çözmek
durumundadır.
Türkiye’de havza
madenciliğini esas alan, ulusal politikalarımıza uygun bir madencilik
politikasının faaliyete geçirilmesi, hatta öylesine önemli ki… Hükûmetten hükûmete değişmeyen,
âdeta bu konuda bir devlet politikasının artık oturtturulmasının zamanı
gelmiştir çünkü maden yataklarının etkin değerlendirilmesi sürdürülebilir
politikalarla mümkündür. Hükûmetten hükûmete tespit edilecek ve değişecek politikalarla kalıcı
bir madencilik politikasını yürütmek çok doğru değildir.
Değerli
arkadaşlarım, bu nedenle önergelerimize destek vereceğinizi umuyorum. Gerçekten
bugüne kadar bizden sorunlarına çözüm bekleyen tüm madencilik sektörüne çok
önemli katkılar sağlayacak bir çalışmayı bu Meclisin gerçekleştireceğini
düşünüyorum. Bu anlamda, artık, madencilerimizin, madencilikle ilgilenen iş
adamlarının ve madencilik sektörünün temsilcilerinin yasa dışı iş yapan
insanlar olarak görülme anlayışının bir kenara bırakılmasını diliyorum, öyle
umut ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.35
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 26’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
VII.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- 2010 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2008 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının görüşme gün ve
saatleri ile konuşma sürelerine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
Tarihi:
03.12.2009
Danışma Kurulunun
yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
Mehmet Ali
Şahin |
|
|
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi |
|
|
Başkanı |
|
|
Mustafa Elitaş |
Kemal Anadol |
|
Adalet ve
Kalkınma Partisi |
Cumhuriyet Halk
Partisi |
|
Grubu
Başkanvekili |
Grubu
Başkanvekili |
|
Mehmet Şandır |
Selahattin Demirtaş |
|
Milliyetçi
Hareket Partisi |
Demokratik
Toplum Partisi |
|
Grubu
Başkanvekili |
Grubu
Başkanvekili |
Öneriler
1.- 2010 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2008 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Gündeminin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1 inci ve 2 nci sıralarında yer alması; Bütçe görüşmelerine 14.12.2009
Pazartesi günü saat 13.00'de başlanması ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00'den 13.00'e ve 14.00'ten günlük
programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunması ve görüşmelerin on üç
günde tamamlanması,
2.- Başlangıçta
Bütçenin tümü üzerinde Gruplar ve Hükümet adına yapılacak konuşmaların
(Hükümetin sunuş konuşması hariç) 1'er saat (Bu süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların ise 10'ar dakika ile
sınırlandırılması,
3.- Kamu idarelerinin
bütçeleri üzerindeki görüşmelerin on üç turda tamamlanması, turların bitiminden
sonra Bütçe ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
maddelerinin oylanması,
4.- İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince
yapılacak görüşmelerde, her turda Gruplar ve Hükümet adına yapılacak
konuşmaların 40'ar dakika (Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından
kullanılabilir), kişisel konuşmaların 5'er dakika olması, kişisel konuşmalarda
her turda İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere
iki üyeye söz verilmesi ve bir üyenin sadece bütçenin tümü üzerinde veya
sonundaki görüşmelerde ya da bir turda söz kaydı yaptırması,
5.- Bütçe
görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için
soru-cevap işleminin 20 dakika ile sınırlandırılması,
6.- Bütçe
görüşmelerinin sonunda Gruplara ve Hükümete 1'er saat süre ile söz verilmesi
(Bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların 10'ar
dakika olması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Söz
talebi? Yok.
Danışma Kurulu
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, madencilik sektöründeki sorunlarla ilgili Meclis araştırması
önergelerinin görüşmelerine devam edeceğiz.
VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal
ve 26 milletvekilinin, taş kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü
Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)
2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun
ve 29 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/75)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 19
milletvekilinin, altın madenciliğinin bütün yönleriyle araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)
4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34
milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor
kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/122)
5.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici ve 22 milletvekilinin,
Manisa-Turgutlu-Çaldağ nikel yatağının işletilmesi
konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/141)
6.- Trabzon Milletvekili Kemalettin
Göktaş ve 24 milletvekilinin, petrol arama
çalışmaları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)
7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28
milletvekilinin, mermercilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/193)
8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür
ve 38 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/208)
9.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 28 milletvekilinin,
taş ocaklarının çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)
10.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan
ve 20 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/229)
11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 37 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/304)
12.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor
kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)
13.-Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin,
Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)
14.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 23 milletvekilinin, Kütahya’daki Seyitömer ve
Garp Linyit İşletmeleri yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/324)
15.- Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen ve 20
milletvekilinin, maden kaynaklarının araştırılarak madenciliğe dayalı sanayinin
oluşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki maden kaynaklarının araştırılarak
etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)
17.- Eskişehir Milletvekili F. Murat Sönmez ve 23
milletvekilinin, lüle taşının değerlendirilmesindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/342)
18.- Siirt Milletvekili Afif Demirkıran
ve 20 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/374)
19.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü
ve 22 milletvekilinin, Turgutlu-Çal Dağı’nda yapılacak nikel madenciliği
faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/377)
20.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, Tarsus’taki şantiye ve maden ocaklarının yol açtığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/388)
21.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin,
kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/404) (Devam)
BAŞKAN – Önerge
sahipleri adına şimdi söz Siirt Milletvekili Afif Demirkıran’da.
Sayın Demirkıran, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
AFİF DEMİRKIRAN
(Siirt) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; madencilik ve yer altı kaynaklarımızın sorunlarının araştırılmasıyla
ilgili bir Meclis araştırma komisyonu kurulması yönünde yirmi bir adet önerge
değişik partilerimize mensup arkadaşlarımız tarafından verilmiştir. Bu da
konunun ne kadar ehemmiyetli olduğunun bir göstergesidir.
Şimdiye kadar
birçok arkadaşımız kendi önergeleriyle ilgili görüşlerini ifade ettiler. Ortak
kanaat şu:
1) Türkiye,
madencilik itibarıyla, özellikle maden çeşitliliği itibarıyla zengin bir
ülkedir.
2) Türkiye’de yer altı kaynakları, madenlerimiz yeterince
değerlendirilmemektedir.
3) Madenciliğin
daha etkin ve verimli şekilde işletilebilmesi için, madencilik faaliyetlerinin
daha etkin ve verimli şekilde uygulanabilmesi için bir çalışmanın Meclis
tarafından yürütülmesinde fayda vardır.
4) Sürdürülebilir
bir madencilik faaliyeti için çevre ve madenciliğin mutlaka başa baş gitmesi
lazım. Ne çevreyi madenciliğe ne madenciliği çevreye feda edemeyiz. Çevre uyumlu bir madencilik faaliyetinin yürütülmesi lazım.
Gerçekten
ekonomilerin en önemli sektörlerinden bir tanesi madencilik sektörüdür. Niçin?
Çünkü madencilik, madenler hemen hemen her sanayi
alanında kullanılmaktadır. Ayrıca özellikle madencilik faaliyetlerinin kırsal
kesimde olması hasebiyle, nedeniyle istihdama çok büyük bir katkısı vardır.
Onun için madenciliğe her ülke çok ciddi bir şekilde önem vermektedir.
Madencilik faaliyetinin yoğun olduğu ülkelere baktığımız zaman madenciliğin
gayrisafi millî hasıla içindeki payının da yüksek
olduğunu görüyoruz Türkiye ile mukayese ettiğimizde. Mesela Almanya’da, Amerika
Birleşik Devletleri’nde -biraz önce de arkadaşlarımız da ifade ettiler- yüzde 4
civarında, Kanada ve Avustralya’da yüzde 7’nin üzerinde yüzde 8 civarında
bir gayrisafi millî hasıla içinde yeri var. Peki Türkiye’de madencilik
faaliyetlerinin, madenciliğin gayrisafi millî hasıla
içindeki payı nedir diye baktığımızda, cumhuriyetin ilk yıllarına gittiğimiz
zaman epey yüksekti; belki o zamanki gayrisafi millî hasılayı oluşturan
sektörlerdeki dağılımdan olsa gerek yüzde 30 civarındaydı. 1960’lara
geldiğimizde yüzde 5 civarında ama daha sonraki yıllarda maalesef madenciliğe
yeteri kadar önem verilmemiş ve 2002 yılı AK PARTİ iktidara gelince,
geldiğimizde yüzde 1,1. Ancak AK PARTİ İktidarıyla beraber madenciliğe verilen
önem Maden Kanunu’ndaki değişiklik, ruhsat güvencesi ve madencilik
faaliyetlerinin özellikle bürokratik işlemlerin basitleştirilmesi sonucu 2002
yılındaki yüzde 1,1’den yüzde 1,4’e çıkmıştır. Bu da önemli bir
gelişmedir. Biraz önce dedik ki: “Türkiye madencilik açısından, madenler
açısından zengin bir ülke.” Gerçekten de öyle. Dünyada -daha önce de burada bu
kürsüden de ifade edildi- 90 adet maden çeşidi mevcuttur. Bunlardan 77 tanesi
Türkiye’de var, 60 tanesinin üretimi yapılmaktadır ve madenciliğiyle öne çıkmış
132 ülkeden Türkiye maden üretimi itibarıyla 28’inci sırada ve maden
çeşitliliği itibarıyla da 10’uncu sırada. Çok çeşitli madenlerimiz var ve
birçok madende de ciddi şekilde kapasitemiz, potansiyelimiz, rezervimiz var.
Mesela, borda yüzde 72’dir bizim potansiyelimiz, rezervimiz; mermerde yüzde 40,
endüstriyel ham maddelerde yüzde 2,5; feldispatta yüzde 23, bentonitte yüzde 20; altında her ne kadar görünen
rezervimiz şu anda 700 ton gibi görünüyorsa da yapılan çalışmalar 6.500 ton
civarında bir altının mevcudiyetini göstermektedir. Eğer bu böyleyse, bunlar
görünür rezerv hâline dönüştürüldüğünde Türkiye 2’nci sırada oturacak altın
rezervi itibarıyla.
Dolayısıyla, bu
kadar zengin çeşidi bulunan bir ülkede madenciliğin gayrisafi millî hasıla içindeki payının bu kadar düşük olmasını kabullenmek
mümkün değildir.
Kömür… Defalarca
ifade ettik, tekrar ifade edelim: Bakın, yetmiş yılda Türkiye’deki linyit
rezervimiz ancak 8,4 milyar ton olarak ifade edilmekteydi. Sadece AK PARTİ
İktidarı döneminde MTA’nın yapmış olduğu yoğun çalışmalar… Nedir bu yoğun
çalışma? 2002 yılında sadece yılda 30 bin metre sondaj yapılıyor iken 2008’de
300 bin metre sondaj yapılmış MTA tarafından. MTA’nın yapmış olduğu yoğun
çalışmalar sonucunda mevcut rezervin yarısı kadar ilave bir rezerv tespit
edilmiştir; 4,2 milyar ton. Şu anda 12,5 milyar tonun üzerinde bir linyit
rezervimiz var. Peki önemi nedir? Çünkü biz elektrikte
dışa bağımlıyız, çünkü biz elektriği yerli kaynaklarımızla üretmek istiyoruz ve
mutlaka linyit kömürümüzü elektrik üretiminin emrine vermek mecburiyetindeyiz,
onun için önemlidir. Taş kömürü de önemlidir.
Bor… Evet dünyaya dört yüz yıl yetecek kadar borumuz var. B2O3
olarak dünya bor rezervi 1,2 milyar tondur, bunun 850 milyon tonu Türkiye’dedir
ve 2 milyon ton kadar bir tüketim var. Dolayısıyla dört yüz yıl kadar
Türkiye’nin dünyaya yetecek boru var. Ancak maalesef dünya bor pazarı sadece
1,2-1,5 milyar dolar civarındadır. Peki biz bu pazarın
içinde ne kadar alıyoruz? Biraz önce Ali Rıza Bey burada dedi ki: “Yıllar
öncesine gittiğimiz zaman mermer ve bor başa baştı.” Doğrudur. 250 milyon
dolarlık mermer, 250 milyon dolarlık veyahut 200 milyon dolarlık da bor
ihracatımız vardı. Fakat bugüne geldiğimizde biz borda da yerinde saymamışız.
Çok ciddi bir faaliyet var dünya bor pazarından, pastasından daha fazla
kapabilmek için ve bugün itibarıyla 535 milyon dolara çıkmıştır. Dünya
ihracatının üçte 1’inden fazla bir ihracatımız var. Bunu daha fazla yapmamız
lazım. Onun için Bor Enstitüsü kuruldu İktidarımız döneminde. Uç ürüne gitmemiz
lazım. Uç ürüne gidip katma değeri yüksek bir bordan elde edilen ürünler elde
edemediğimiz müddetçe kör topal 1,5 milyar dolarlar civarında yürüyecek bu.
Onun için uç ürüne gitmek için Bor Enstitüsü kurulmuştur ve çok ciddi faaliyet
yapmaktadır. Ama mermerde 1,4 milyar dolara çıkmış bulunuyor 2008 ihracatı.
Büyük bir aşamadır. Yeterli midir? Hayır, yeterli değildir. Yüzde 40 potansiyeli
olan bir ülkenin sadece 1,4 milyar dolarlık mermer ihraç etmesi yeterli
değildir. Onunla ilgili de çalışmaların çok yoğun bir şekilde yapılması lazım.
Özellikle bu özel sektör marifetiyle üretildiği için orada neler yapabiliriz,
özel sektörün önünü açmak için ne tür ilave teşvikler vermek gerekir,
sıkıntıları nedir, sorunları nedir? İşte bu kuracağımız araştırma komisyonu
bunları da gündemine alacaktır.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce ifade ettim, 700 ton altınımız var. Hâlen 12 ton altın
üretiyoruz, birkaç sene içinde 100 tona çıkabilme imkânımız vardır. Türkiye
altın ithalatında beşinci sıradadır. 300 ton altın ithal etmekteyiz senede, 6-7
milyar dolar para ödemekteyiz altın ithalatına. Gerçi bunun yarısını tekrar
işleyip satıyoruz ama altında da biz söz sahibi olmamız gerekir.
Biraz önce yine
bir arkadaşımız ifade etti, borda ve mermerde marka hâline gelebilmemiz lazım.
Evet; İtalya için mermer ne ise, Amerika için- Orta Doğu- Rusya için petrol ne ise, Tunus
için fosfat ne ise -ve saire- Türkiye için de bor odur, altın o olacaktır,
mermer o olacaktır. Bunun çalışmasını yapacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Demirkıran, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – O zaman toparlamam lazım çünkü konu o kadar önemli ki.
BAŞKAN – Evet.
Lütfen tamamlayınız.
AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – Tamamlayacağım Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, vermiş olduğumuz bu Meclis araştırma önergesinin Meclisimiz
tarafından kabul göreceğine inanıyorum. Bunun sonucunda gerçekten, Türkiye’de
madenciliğin gelmiş olduğu noktada mı kalmalı, daha ileriye mi götürmeli, ki, daha ileriye gitmesi gerektiği hep beraber,
bütün Parlamentomuzun ortak kanaatidir.
Dolayısıyla bu
komisyonun bir an önce kurulup çok kısa bir zamanda Türkiye’de madenciliğin
önünü açması dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Demirkıran, teşekkür ediyorum.
Şahin Mengü, Manisa Milletvekili.
Sayın Mengü, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla
selamlarım.
Seçim bölgem
Manisa’nın önemli bir sorununa huzurlarınızda parmak basmak istiyorum.
Manisa’nın en büyük ilçesi Turgutlu’nun
Değerli
arkadaşlarım, bu yığın liçiyle nikel madenciliği
yapılacak bölgede çeşitli söylemler var kaç bin ağacın kesileceğine dair.
Fizibilite raporuna bakarsanız 100 bin, belediyeye bakarsanız 200 bin ama orman
mühendislerine bakarsanız 300 bin ağacın yok olacağı söyleniyor. “300 bin ağaç
abartı.” deniyor, belediyenin verdiği rakam 200 bin ağaç. Bir ağacın dahi çok
önemli olduğu bir ülkede 200 bin ağacın, ilk defa bir üretim tarzı kullanılarak
heba edilmesinin araştırmasını yapmak gerekir.
Değerli arkadaşlarım, burada, hatırlayacaksınız, Sayın bağımsız
Tunceli Milletvekilimiz bir konuşması sırasında Turgutlu Belediye Reisinin,
Türkiye’nin, İngiliz Hükûmetinin Büyükelçisinin
baskısıyla bu madenciliğe izin verdiğini söylediğini söylemesi üstüne burada
bulanan Sayın Bülent Arınç buna tepki göstermişti ve
bunun gerçek dışı olduğunu, Turgutlu Belediye Reisiyle konuştuğunu ve Turgutlu
Belediye Reisinin de bunu yalanladığını söylemişti.
Elimde bir
tutanak var. Bu tutanak Turgutlu Ticaret ve Sanayi Odası Meclisinde yapılan
konuşmanın tutanağıdır. Burada bir gerçek dışı konuşma varsa, ya bunu bu
tutanaktan okuyacağım Sayın Belediye Reisi söylemiştir veya bu tutanak
sahtedir.
Bakın, bu
tutanakta ne diyor biliyor musunuz Sayın Belediye Reisi meclis üyelerine
konuşurken: “Bunu bakanımın ağzından söylüyorum. Bakanım dedi ki, biz kendi kazdığımız
kuyuya kendimiz düştük. İngiliz Hükûmeti baskı
yapıyor. Bu baskı neticesinde ÇED raporunu da aldılar. ‘Eğer siz bize bu izni
vermezseniz, biz bu ÇED raporuna dayanarak sizi uluslararası mahkemeye
götürürüz, büyük tazminatlar alırız’ demişler.”
Vallahi
hukukçuyum, avukatım, ÇED raporundan ötürü nasıl Türkiye’yi uluslararası
mahkemelerde mahkûm edecekler pek anlayamadım! Ancak, istesen istesen ÇED raporuna ne para verdiyse onu istersin. Yoksa, Türkiye, ÇED raporu verildi diye bir devlete, bir
maden şirketine dilediği hakkı vermek gibi bir zorunluluk altında değil. Doğru
mu? Böyle bir yetkisi yok. Ancak başka konuşmalara baktığınız zaman çok önemli
bazı gerçeklerle karşılaşıyorsunuz. Bu şirketin saygıdeğer yöneticilerinden bir
tanesi 1997-2001 yılları arasında Türkiye’de büyükelçilik yapan Sir David Logan’dır.
Sir David Logan, büyükelçiliği dışında, ondan evvel İstanbul’da da
görev yapmıştır konsoloslukta. Hakikaten çok akıcı Türkçesi olan bir zattır,
bir İngiliz diplomatıdır. Bakın, şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Felix Pole bir konuşmasında diyor
ki: “David’in akıcı Türkçesi ve Türkiye’deki güçlü
bağlantıları bize çok yardımcı oldu.” Ne tür bağlantılar bunlar? Şimdi, o zaman
Turgutlu Belediye Reisinin Ticaret Sanayi Odası Meclisinde söyledikleri doğru
oluyor; devlet, bu baskıya dayanamamış oluyor.
Şimdi, şirketi
incelediğiniz zaman ta Papua Yeni Gine’den,
Avustralya’dan, Sırbistan’dan, bütün gittiği ülkelerden kovularak ayrılmış bir
şirket. Özellikle Avustralya mahkemelerinde çok ağır tazminatlara mahkûm olmuş.
Bu tazminatları ve gösterdiği teminatları yerine getirmeden ülkeleri terk
etmiş.
Şimdi, bütün bunların içinde başka şeye bakmak lazım. Konuşmamın başında “Bir fayda-maliyet analizi yapmak lazım.”
dedim. Bakın, tek tek okuyacağım. ÇED raporunda da
belirtiliyor bunlar. Şirket, on beş yılda toplam 144 milyon dolar vergi
verecek; 19,3 milyon dolar devlet hakkı verecek; 4,5 milyon dolar orman
vergileri olmak üzere 168 milyon dolarlık yarar sağlayacak; 4,68 milyon
dolarlık da zarar verecek; böylece toplam yararı 163 milyon dolar olacaktır.
Turgutlu’nun yıllık tarım üretimi 5,1 milyar dolardır ve siz, bu yığın liçi vasıtasıyla üreteceğiniz nikelde asit bulutları
çıkacağı için, sadece bu bölgede değil, dünyanın en önemli tarım alanlarından
bir tanesi, dünyanın koruma alanı içine aldığı Gediz Ovası’nda yaşayan 100 bin
ailenin geleceğini karartırsınız. Doğrudur, on - on beş sene içinde bu parayı
alırız, bu bir gelirdir ama Gediz Ovası’nın yüz yılını ipotek altına alırız.
Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Özellikle bu 100 bin aile bu toplumda çok
büyük bir sosyal rakamdır. 1 insan çok önemlidir, hiç tartışmasız ama 100 bin
aileden bahsediyoruz, dünyanın en verimli tarım alanlarından bahsediyoruz ve
devletin o Gediz Nehri’ni temizlemek için sarf ettiği çabayı biliyoruz.
Şimdi bütün
bunlar ortadayken… Elbette o nikel madeni çıkacak. Bu tarzda çıkartırsanız
maliyet yüzde 75 düştüğü için bu acımasız savın içine giriyorlar. Madeni
çıkartacağız, elbette çıkartacağız; bizim değer yer altı
kaynağımız ama bu yöntemle çevreyi ve insanı yok ederek değil. Asıl
araştırılması gereken konu budur. İnşallah komisyon kuracağız; bu komisyona
Turgutlu Belediye Reisi çağırılsın ve bunlar sorulsun. Bu konuşmanın anlamı
nedir? Hakikaten Sayın Bakandan mı duymuştur bunu, yoksa bu kendisinin bir
hayal mahsulü müdür? İkisi de çok ayıp. Eğer bunu Sayın Bakan söylediyse
demokrasi adına çok ayıp, bağımsız bir devlet adına çok ayıp. Eğer Turgutlu
Belediye Reisi bunu hayal mahsulü olarak söylüyorsa onun açısından da, Bakanı
bu duruma düşürdüğü için de çok ayıp. Evvela bunları çözmemiz lazım. Bir
belediye reisinin bakana atfen bunları söylemesi çok çirkindir ama Şirket
Yönetim Kurulu Başkanı Sir David
Logan için söylediklerini de buraya koyduğunuz zaman,
olayda bir gerçeklik payı olduğu çok açık şekilde ortaya çıkıyor.
Her yerden
kovulmuşlar. Sırbistan’dan kovulmuşlar, Avustralya’dan kovulmuşlar,
Makedonya’dan kovulmuşlar. Bazı yerlerde daha izin aşamasında izin verilmemiş
bunlara. Şimdi, karşımızda böyle bir şirket var ve nitekim bu şirket bana
mektup yazdı “Sen bizim için basın toplantısında ‘Oralardan, buralardan
kovulmuşsun.’ diyorsun, Sardes hiçbir yerden
kovulmadı.” diyor. Doğru, Sardes kovulmaz çünkü Sardes, European Nickel şirketinin Türkiye’deki varlığı. Şirketin adı ilk
kurulduğu zaman 2002’de “Bosphorus”tur, European Nickel aldıktan sonra bu
şirketi, adını “Sardes” olarak değiştirmiştir.
Dünyada Sardes olarak kovulan bir şirket yok ama European Nickel yani Sardes’in yüzde 100 sahibi birçok ülkeden kovulmuştur.
Bütün bunlar göz
önüne alınarak bir araştırma komisyonu kurulmasının desteklenmesini arz ve
talep ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Mengü, teşekkür ediyorum.
Sayın Mehmet
Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Madencilik
sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin, sorunların
tespiti, çözümlerin tespiti ve tedbirlerin alınmasıyla ilgili bir Meclis
araştırması komisyonunun kurulması yönündeki önergeler birleştirilerek bugün
burada müzakere açıldı ve guruplar arasında varılan mutabakat sonucunda bir
komisyon kuracağız; madencilik sektörlerinin sorunlarını Meclis olarak tartışacağız
ve belirleyeceğimiz sorunları, önereceğimiz çözümleri Hükûmete
sunacağız. Bunu önemsiyorum.
Tabii, bir şey
söylemek lazım değerli arkadaşlar, her defasında yaşadığımız bir şeyi maalesef
bir türlü atamıyoruz: Burada birlikte bir konuyu müzakere ediyoruz bir ortak
akıl üretmek amacıyla; adına müzakere diyoruz, yaptığımız iş de bileşim. Ne
konuyu müzakere ediyoruz ne konunun müzakeresinde bir birleşim
sağlayabiliyoruz; Sayın Bakan meşgul, sayın gruplar meşgul, milletvekilleri
sohbette; millete konuşuyoruz, milletin de çok meselesi değil bu. Sektör
sorunlarını bizden daha fazla biliyor, o sorunların çözümünü de biliyor.
Siyaset üretmek,
hukuk kurmakla görevli bu Meclis gerçekten sorunları müzakere etmeli,
müzakerelerde ortak noktalarda birleşmeli, ortak aklı üretmeli ve ülkenin
faydasına, milletin faydasına hukuk üretmeli. Görevimiz bu ama biz, inanınız
ki, bu İç Tüzük’ü bir türlü değiştiremedik, iki yıldan bu yana şikâyet ederiz
-kendimden, kendimizden de başlayarak söylüyorum- bu İç Tüzük’ü değiştiremedik.
Değerli
milletvekilleri, burada yaptığımız şey -milletime burayı şikâyet anlamında
söylüyorum- bir şekil şartını yerine getiriyoruz, başka bir şey değil, bir
şekil şartı. Hâlbuki bizim görevimiz bu değil; milletin sorunlarına çözüm
üretmek. Madencilik sektörü… Ben madenci değilim ama burada -işte on dakika konuşacağız- verdiğim
bir önerge var, önerge çok özel bir önerge; Tarsus’ta, madencilik sektörünün
yaşadığı sorunlardan öte madencilik sektörünün yaşattığı sorunları konuşmak
üzere önerge vermiştim ki onun üzerine üç beş cümle söyleyeceğim ama madem
madencilik sektörüyle ilgili konuşacağız, oturdum, ders çalıştım. Bir heyet
kurdum, arkadaşlardan, bilenlerden rica ettim, 50 küsur sayfalık bana bir rapor
getirdiler -yanlış söylemeyeyim- 27 tane sorun belirlediler; sorunun
muhatabını, sorunun bugünkü mevzuattaki yerini, açıklamasını ve nasıl
çözülmesiyle ilgili önerilerini de getirdiler, çok da ciddi ciddi.
Okuyunca bir anlamda madenci gibi oluyorsun yani bir şeyler öğreniyorsun.
Ama bana göre
temel sorun, Türkiye'nin temel sorunu, sorunların çözümüyle sorumlu olan
siyaset kurumunun ilgisizliği. Meseledeki işleyiş, mevzuat, İç Tüzük, neyse,
anlayış maalesef bu noktada hepimizin belini bükmektedir. İki saate yakındır
konuyu tartışıyoruz. Bir ara İçişleri Bakanımız oturdu, şimdi Sayın Enerji
Bakanımız oturdu ama meseleyi ne müzakere ediyoruz ne müzakerede birleşiyoruz
maalesef. Bunu öncelikle ifade edeyim.
Değerli
arkadaşlar, madencilik, MTA Genel Müdürlüğü raporlarına göre, Türkiye açısından
gerçekten üzerinde ciddiyetle durmamız gereken bir konu. Türkiye,
2,9 trilyon dolarlık maden varlığına sahipmiş -rakamlar doğrudur, yanlıştır
bilemem ama Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün raporundan söylüyorum-
bundan yılda 2,5 milyar dolarlık üretim potansiyelimiz varmış, 500 milyon dolar
civarında da ihracatımız varmış ama bu kadar büyük potansiyele sahip olan
Türkiye, maden ihracatında açık veren, dış ticaretinde açık veren bir ülke. 1
milyar dolar dolayında da maden ham maddesi ithalatımız varmış. Şimdi, Türkiye
büyük olacak, güçlü olacak, merkez ülke olacak, küresel güç olacak, bize göre
lider ülke Türkiye olacak inşallah, eyvallah ama sahip olduğumuz varlıkları biz
değerlendiremiyorsak, bu konuyla ilgili özel sektörün sorunlarını aşamıyorsak…
Bir makale okudum
Sayın Başkanım, diyorlar ki: “Bu 5177 sayılı Maden Kanunu’muz
bir ceza kanunu oldu; maden kanunu değil, bir ceza kanunu oldu, biz eskiyi arar
duruma geldik.” Dolayısıyla, bu sorunların çözümüyle ilgili siyasetin
sorumluluğunu tekrar hatırlatarak söylüyorum. Yedi yıllık iktidar… Gerçekten bir şey söylemek lazım. Yapılması gereken…
Yapılması gerekenler belli çünkü sektör çığlık çığlığa, İnternet portallarına girerseniz onların sayfalarında, dergilerinde
çığlık çığlığa ifade ediyorlar. Burada da okuyacak olursak -biraz önce
Cumhuriyet Halk Partisinin bir sözcüsü, çok da güzel, sorunları ifade etti,
Ahmet Küçük Bey’di galiba- sizler de biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz ama bu
sorunların çözümü için hukuk kurmak ve bu hukuku uygulamak noktasında görevli
ve sorumlu olan siyasi iktidar. Bunun ötesi yok Sayın Bakanım.
Bu sebeple,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyorum: Biz, bu konuda ev ödevimizi
bihakkın çalıştık, sorunları kendi parti programımızın bakış açısından
çözümlere kavuşturduk. Eğer Hükûmet bu konuda… İşte
burada bir komisyon kuracağız, ümit ederim ki bu komisyon meseleyi ciddiye
alır, üzerinde çalışır ama Hükûmet bu konuda… Sayın
Başbakana atfen buradan söylüyorum, “Muhalefet hiç çözüm önermiyor, hiçbir
projeleri yok.” beyanına atfen de söylüyorum: Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bizim, madencilik sektörünün sorunlarının çözümü konusunda önerilerimiz var,
tespitlerimiz var; bu tespitler doğrultusunda, parti programımız ışığında
önerilerimiz var. Eğer Hükûmet gerçekten çözüm
ürütmek, çözümleri geliştirecek hukuk kurmak istiyorsa bu konuda katkı vermeye
hazır olduğumuzu buradan bir daha ifade ediyorum ama sorumluluğun siyasi
iktidarda olduğunu da ısrarla söylüyorum. Yedi yıldan bu yana bu sorunlar, yani
2004’te çıkartılan kanunla çözülemedi, ceza kanununa dönüştürüldüyse oturup
tekrar düşünmek gerekir diye düşünüyorum.
Benim önergem:
Özellikle Tarsus ilçesi hudutları içerisinde çok sayıda taş ocağı işletmesi var
-gerekli, değil bunu tartışmıyorum- taş ocağı işletmesi olsun mu olmasın mı?
Sayın Bakan bir defasında “Gelin, beraber tartışalım; madencilik yapalım mı
yapmayalım mı?” dedi. Madencilik yapalım; yapalım ama topluma fayda getirsin,
diğer sektörlere, diğer kesimlere zarar vermesin. Benim ilçem Tarsus’taki taş
ocakları maalesef tarıma çok ciddi zarar vermekte.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Çevre Bakanı uyuyor da onun için
Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Burası zeytincilik bölgesi. Zaten zeytincilik yapılan yerde 3
kilometreye kadar taş ocağı açılmaması lazım ama hiç böyle bir hassasiyet yok,
böyle bir denetim yok. Burası bağcılık bölgesi. Taş
ocağı işletmelerinin olduğu yerde köyler bile bomboz, toz altında, bağlar toz
altında, meyve bahçeleri toz altında. Tamam, madencilik yapılsın, yer altı zenginliklerimiz toplumun faydasına kazandırılsın
ama bir yeri yaparken bir yeri de yıkmayalım.
Bir başka şey:
Yani alınması gereken, alınabilecek tedbirler yeterince alınamadığı için taş
ocağı işletmelerinin malzemesini, üretimini taşıyan kamyonlar bir felaket; ne
yol kalıyor ne can sağlığı kalıyor, bir tedbir yok.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bunları söyleyince madenciler bağırıyorlar.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Madencilerin sorunlarını çözelim ama bu sorunların çözümünde
toplumun diğer kesiminin veya diğer sektörlerin sorunlarını da artırmayalım.
Tarım çok önemli, Türkiye açısından vazgeçilemeyecek kadar toplumsal bir
sektör. Maden sektörü ülke için önemli ama tarım sektörü bu millet için çok
önemli, bu milletin ekmek kapısı tarım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Şandır, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sağ olun.
Dolayısıyla, bir
sorgulama yapmıyorum, kimseyi suçlamıyorum ama Hükûmeti
ve yönetimi uyarıyorum: Tarsus’ta madencilik veya taş ocakçılığı yapılacak
diye, tarım sektörüne, Türk çiftçisine ve orada yaşayan köylülere, Sucular, Karadiken, Taşçılar, Sağlıklı köylerine ve Nacarlı, Tepeköy, Belen,
Kerimler, Pirömerli yani bütünüyle, tarımla uğraşan
bu köylere çok büyük zararlar vermektedir. Aynı zararlar zannediyorum her
milletvekilinin kendi bölgesinde yaşanmaktadır. Birilerinin sesi çok çıkıyor,
örgütlü gücü siyaseti etkiliyor diye bir başka kesimi yok sayamayız. Bu
sebeple, kuracağımız komisyon, meseleyi yalnız madencilik, madenciler açısından
değil bir bütünlük içerisinde ülke ekonomisi ve toplum sorunları açısından
irdelemeli, çözümleri birlikte oluşturulmalı. Yoksa bir yeri yapalım derken bir
yeri bozmuş oluruz. Bunun da ülkemize bir fayda getirmeyeceği kanaatindeyim.
Son söz olarak
tekrar söylüyorum: Ülkeyi, Türk milleti adına, siyasi iktidar olarak AKP
yönetiyor. Hiçbir mazeretiniz yok, yedi yıldır iktidardasınız. Eğer bu kadar
büyük potansiyeli olan madencilik sektörü sorun içerisinde kıvranıyorsa bunun
sorumlusu sizlersiniz. Çözümü noktasında katkı vereceğimizi tekrar ifade
ediyorum ama gelin, müzakere yapalım, ortak aklı birlikte arayalım; gelin, bir
bileşim adı altında burada bir şekil şartı, böyle topluma saygısız bir görüntü
içerisinde de olmayalım. Gerçekten, gelin burada, iktidarıyla muhalefetiyle,
ülke sorunlarına çözüm bulalım diyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Biraz önce bir
milletvekili arkadaşımızın konuşması sırasında kendisinin söylediğinin dışında
bir söz ifadesi olduğu için Sayın Kinay’ın kısa bir
açıklama talebi vardır.
Sayın Kinay, iki dakika süre vereyim size, kürsüden açıklayın
sözünüzü. Herhangi bir sataşmaya sebebiyet vermeden, sadece maksadınızı
açıklayın.
Buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın,
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir kişi tarafından
yanıltılması nedeniyle yanlış iddialarda bulunduğuna ilişkin açıklaması
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Öncelikle madencilik
sektörünün sorunlarının araştırılmasına ilişkin verilmiş olan önergenin imza
sahiplerine teşekkür ediyorum, grubumuzun destekleyeceğini buradan ifade
ediyorum.
Kütahya tabii ki
maden sahaları oldukça geniş, yaklaşık otuz sekiz madenin içinde bulunduğu bir
ilimiz. O nedenle bölgemize de büyük katkılar sağlayacağını ümit ediyorum.
Biraz evvel
değerli Kütahya Milletvekilimiz Alim Işık Bey
konuşması sırasında benim yerel basına yansıyan bir demecimi gündeme
getirdiler. Kütahya Seyitömer Linyit İşletmelerinde
48 işçinin alımına ilişkin yapılan sınavlarda siyasi birtakım baskıların
oluştuğu yönünde bazı iddialarda bulundular. Biz bu iddialara, yerel basında ve
Kütahya kamuoyunda, 29 Mart seçimleri öncesinde bütün milletimizle birlikte
bulunduğumuz her ortamda cevap verdik. Bu kürsüden de bu imkânı verdiği için
ben ayrıca Sayın Işık’a teşekkür ediyorum.
Şimdi, sözüm
aslında çarpıtılmayacak kadar açıktır, burada üzülecek de herhangi bir şey söz
konusu değildir. Kütahya’da 2002 yılından bu yana girmiş olduğumuz tüm
seçimlerde yüzde 50’nin üzerinde, en son 22 Temmuz seçimlerinde de merkez
ilçede, yani Seyitömer Linyit İşletmelerinin
bulunduğu merkez ilçede yüzde 67,5 oy almış bir siyasi partiyiz. Ben de yedi
yıldan beri bu partinin Kütahya’daki seçmenlerimizin desteğiyle
milletvekilliğini yürüten bir kişiyim.
Bugüne kadar
hiçbir milletvekili arkadaşımızla ilgili en ufak bir kırıcı hareketim
olmamıştır. Ben Sayın Alim Işık’ı da gayet iyi
tanırım, kendisi ilmiye sınıfındandır ve bugüne kadar herhangi bir kırıcı ilişkimiz
de olmamıştır. Ancak burada bizim ifade etmeye çalıştığımız şey: Biz bu siyasi
sorumluluğu taşımak durumundayız. Yüzde 70’e yakın bir oy aldığınız ilde
herhangi bir siyasi baskı yaparak…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN FEHMİ KİNAY
(Devamla) – Çok affedersiniz Sayın Başkanım.
…sadece 48
kişinin işe alınacağı bir yerde o ya da bu partiden olması, kişilerin bu yönde
tercihte bulunması elbette ki söz konusu olamaz.
Sayın Alim Işık belki de yanıltılmıştır. Kütahya’da kendisinin dayandığı,
bu iddiayı buraya getirdiği kişi de “Ben partizanlık sebebiyle işe giremedim.”
iddiasında bulunan kişi de yapılan araştırmalar sonucu AK PARTİ Gençlik Kolları
mensubu olarak ortaya çıkmıştır yani partizanlık yapıldığı yönünde iddiada
bulunan kişi de AK PARTİ’li çıkmıştır. Bu olay da
gayet açık bir şekilde göstermektedir ki Kütahya - belki de geçmişte bu yönde
iddiada bulunulmuştur, Türkiye’de bu hep tartışılır, baskı yapılır işte işe
alımlarda vesaire diye- en temiz olan ildir, en temiz olan partidir diyorum.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Yapmıyor musunuz yani?
HASAN FEHMİ KİNAY
(Devamla) – Saygılar sunuyorum, çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim, sağ olun
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Yani diğerleri o kadar temiz değil!
KADİR URAL
(Mersin) – Diğerlerinde oluyor mu yani?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – AKP’liler arasında bile ayrım yapmışsınız.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Işık, siz bir şeyde, ifadelerde bulundunuz, arkadaş açıkladı. Biz bunu
karşılıklı konuşmaya çevirirsek günün bu saatinde fazla şık bir şey…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Bu usul hiç hoş değil ama.
BAŞKAN – Efendim?
Anlamadım.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Bu usul hiç hoş değil.
BAŞKAN – Vallahi
bilmem, karşılıklı konuşuyorlar, usulün hoş olup olmadığına milletvekillerimiz
ve kamuoyu karar verecek, ben o konuda bir şey demiyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Alim Işık’ın…
BAŞKAN – Sayın
Işıktan da… Hayır, şimdi aynı ifadelerin tekrarı olacak. Dolayısıyla bir
açıklama yapıldı, kırıcı bir şey olmadı. Ben bu hususta Sayın Işık’ın da şeyini
istirham ediyorum. Ayrıca kendileri değerlendirsinler. Evet…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Cevaba gerek olmayacak şekilde yerinden birkaç cümle söylemesine
fırsat veriniz.
BAŞKAN – Efendim…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hayır, ona “Sayın Işık’ın söylediği yanlış anlaşılabilir.” dedi,
cevap verecek bir şey söylemedi.
BAŞKAN – Hayır,
bir şey olmadı zaten burada. Sadece kısa bir açıklama oldu. Sayın Işık’a da
teşekkür ediyorum.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Başkanım, son kullandığı cümle şık değil.
BAŞKAN – Efendim?
BİLGİN
PAÇARIZ (Edirne) – Son kullandığı cümle
şık değil Sayın Hatibin.
BAŞKAN – Ben
belki kaçırmış olabilirim Sayın Paçarız, neydi son cümlesi?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, yani İç Tüzük imkânı olarak söylemiyorum ama Sayın Alim Işık yeniden bir sataşmaya meydan vermeyecek şekilde
kısa bir açıklaması olsun.
BAŞKAN – Siz öyle
diyorsunuz…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çünkü vatandaş izliyor, Kütahya izliyor.
BAŞKAN – Hayır
onun bir şeyi yok, tek cümleyle alayım ben ama şimdi cümlenin arkası gelirse
yalnız…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gelmez, gelmez.
BAŞKAN – …mikrofon burada, müdahale edebilirim.
Buyurun Sayın
Işık, alayım cümlenizi.
5.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, sözlerinin Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın
şahsıyla ilgili olmadığına, basında çıkan beyanatlara ve bir vatandaşın
gönderdiği yazıya dayandığına ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK (Kütahya) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de Sayın
Milletvekilimize teşekkür ediyorum. Tabii, şahsıyla ilgili benim hiç olumsuz
bir sözüm olmadı, olmaz da. Ancak gazetelerde çıkan beyanat “Kayırma Yok. Zaten
Herkes AK Partili.” Bu, yerel basında da olmuştur, ulusal basında da çıkmıştır.
Dediği de doğrudur, herkes AK PARTİ’li değildir. Ama
o çocuk bana gönderdiği yazıda -Sayın Bakanıma ileteceğim- üç yıldır işe girmek
için AK PARTİ Gençlik Kollarında çalıştığını belirtmiş “Ancak elimden tutan bir
milletvekili olmadığı için hakkımın yendiğini…” diye yazmıştır. Bunu da bu
vesileyle anlatmış olayım. O belgeyi kendisine de vereceğim, Sayın Bakana da
vereceğim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Tabii, gelen mektupların da bir tezekkür edilip
değerlendirilmesi lazım.
Teşekkür
ediyorum.
VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal
ve 26 milletvekilinin, taş kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü
Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)
2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun
ve 29 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/75)
3.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras ve 19
milletvekilinin, altın madenciliğinin bütün yönleriyle araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/82)
4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34
milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor
kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/122)
5.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici ve 22 milletvekilinin,
Manisa-Turgutlu-Çaldağ nikel yatağının işletilmesi
konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/141)
6.- Trabzon Milletvekili Kemalettin
Göktaş ve 24 milletvekilinin, petrol arama
çalışmaları konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/180)
7.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28
milletvekilinin, mermercilik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/193)
8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür
ve 38 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/208)
9.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 28 milletvekilinin,
taş ocaklarının çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/216)
10.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan
ve 20 milletvekilinin, mermercilik sektöründeki sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/229)
11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 37 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/304)
12.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve 24 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor
kaynaklarının etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/309)
13.-Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin,
Batman’daki petrol tesislerinin çevre ve insan sağlığı üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/320)
14.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık ve 23 milletvekilinin, Kütahya’daki Seyitömer ve
Garp Linyit İşletmeleri yönetimine yönelik iddiaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/324)
15.- Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen ve 20
milletvekilinin, maden kaynaklarının araştırılarak madenciliğe dayalı sanayinin
oluşturulabilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/336)
16.- Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak ve 20 milletvekilinin, ülkemizdeki maden kaynaklarının araştırılarak
etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/337)
17.- Eskişehir Milletvekili F. Murat Sönmez ve 23
milletvekilinin, lüle taşının değerlendirilmesindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/342)
18.- Siirt Milletvekili Afif Demirkıran
ve 20 milletvekilinin, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/374)
19.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü
ve 22 milletvekilinin, Turgutlu-Çal Dağı’nda yapılacak nikel madenciliği
faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/377)
20.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21
milletvekilinin, Tarsus’taki şantiye ve maden ocaklarının yol açtığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/388)
21.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin,
kömür üretimi ve ticaretindeki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/404) (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Meclis
araştırması açılmasını kabul edenler… Kimsenin itirazı yok. Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun
çalışma süresinin başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi
tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Evet,
milletvekili arkadaşlarımızın ve özellikle grup başkan vekillerimizin güzel bir
dayanışmasıyla çok güzel bir haftayı geride bıraktık, başarılı bir kısım
çalışmalara imza attık. Dolayısıyla bütün grup başkan vekili arkadaşlarımıza,
sözcülere, herkese teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyorum. İnşallah, bundan
sonraki haftalar da böyle olur diyorum.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 8 Aralık 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı
akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati : 18.20