DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 54
25’inci Birleşim
2 Aralık 2009 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalık’ın, 5 Aralık Türk kadınına
seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 75’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Türkiye’de ve dünyadaki tedavi kurumları ile sağlık turizmine ilişkin gündem
dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Malatya
Milletvekili Öznur Çalık’ın, gündem dışı konuşma
yapan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun görüşlerine katıldığına, Turgut Özal Tıp
Merkezinin, Ferit Mevlüt Aslanoğlu
gibi, herkesin gurur duyduğu bir tıp merkezi olduğuna ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Erbaa HES Projesi’nin muhtemel
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/477)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin,
emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/478)
3.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin, yenilenebilir enerji
potansiyelinin araştırılarak enerjide bağımlılığın azaltılması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/479)
B) Çeşitli İşler
1.- Finlandiya
Parlamento Başkanı Sauli Niinistö’ye
Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
2.- Kosova
Parlamentosu üyelerinden oluşan milletvekili heyetine Başkanlıkça “Hoş
geldiniz” denilmesi
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi
Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
4.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
5.- Bolu
Milletvekili Fatih Metin’in, 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S.
Sayısı: 228)
6.- Türk Borçlar
Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan
Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S.
Sayısı: 351)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan
Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 416)
9.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı: 380)
10.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kuveyt Devleti Hükûmeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/579) (S. Sayısı: 340)
11.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/493) (S. Sayısı: 345)
12.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ve Oman
Sultanlığı Hükûmeti Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/527) (S. Sayısı: 381)
13.- Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı
Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/550) (S. Sayısı: 339)
14.- Türkiye
Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman
Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/360) (S.
Sayısı: 421)
15.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Umman Sultanlığı Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/381) (S. Sayısı: 423)
16.- Telsiz
Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/428) (S. Sayısı: 99)
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel
Kurulun, 3 Aralık 2009 Perşembe günkü birleşiminde, daha önce görüşmeleri yarım
kalan, madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarıyla ilgili Meclis
araştırması önergelerinin görüşülmesine ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
IX.- OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan
Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan
Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
3.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Kuveyt Devleti Hükûmeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ve Oman
Sultanlığı Hükûmeti Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’nın oylaması
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı
Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/550) (S. Sayısı: 339)
8.- Türkiye
Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman
Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
9.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Umman Sultanlığı Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bazı televizyon
dizileriyle ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye
Kavaf’ın cevabı (7/10022)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, banka şubesi
bulunmayan ilçelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10153)
3.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı
(7/10168)
4.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, sosyal
hizmet ve yardımların yürütülmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/10329)
5.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
CEDAW 6. Rapor sorularının cevaplandırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/10647)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Oturum Başkanı ve
TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, milletvekillerinin,
milletin, İslam âleminin ve tüm insanlığın geçmiş Kurban Bayramı’nı kutlayan,
bayramın tüm insanlığa barış ve hayır getirmesini dileyen bir konuşma yaptı.
Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın, Dünya AIDS Günü’ne,
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü, Roman vatandaşların sorunlarına,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Türkiye’nin Türk dünyası ile ilişkilerine,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının,
Genel Kurul gündeminde bulunan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (S. Sayısı: 397), İç Tüzük’ün
88’inci maddesi uyarınca tümünün Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi
okundu; söz konusu tasarının, bir defaya mahsus olmak üzere, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna,
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1563) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun,
Geri verildiği
bildirildi.
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun
(10/474),
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 milletvekilinin,
eczacıların sorunlarının (10/475),
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 29 milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki
sorunların (10/476),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına;
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım, Orman ve Köyişleri,
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri,
Komisyonu
üyeliklerinden istifa ettiklerine;
İlişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
TBMM Başkanı
Mehmet Ali Şahin’in, Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanı Halife bin Ahmet El-Dahrani’nin davetine icabetle beraberinde bir heyetle
Bahreyn’e resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Küçük ve Orta
Büyüklükteki İşletmelerin Mali Sektöre Olan Borçlarının Yeniden
Yapılandırılması Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/15), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna
düşen 1 üyeliğe Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy,
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu,
Seçildiler.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
5’inci sırasında
bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),
6’ncı sırasında
bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı:
383),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon
Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/485) (S. Sayısı: 403),
4’üncü sırasında
bulunan, 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun (1/730) (S.Sayısı: 424),
Görüşmeleri
tamamlanarak elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.
2 Aralık 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.06’da son verildi.
|
|
|
|
|
|
Nevzat
PAKDİL |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Murat
ÖZKAN |
|
Konya |
|
Giresun |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 34
II.- GELEN KÂĞITLAR
2 Aralık 2009 Çarşamba
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile İsveç Krallığı Arasında 30 Haziran 1978 Tarihinde İmzalanan
Sosyal Güvenlik Sözleşmesini Değiştiren Ek Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/270)
(S.Sayısı: 434) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/352)
(S.Sayısı: 435) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti İçişleri Bakanlığı ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti
İçişleri Bakanlığı Arasında Eğitim İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/398)
(S.Sayısı: 436) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Ekvator Cumhuriyeti Enerji
ve Maden Bakanlığı Arasında Enerji Sektöründe İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/403) (S.Sayısı: 437) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Gelişen Sekiz Ülke Sekretaryası Arasında Merkez
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/701) (S.Sayısı: 438) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin Karşılıklı
Tanınması ve Değişimine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/757) (S.Sayısı: 439)
(Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)
7.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin ve 13 Milletvekilinin; 5179 Sayılı Gıdaların Üretimi,
Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün
37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma
Önergesi (2/316) (S.Sayısı: 440) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)
8.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 441)
(Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Erbaa Hes
projesinin muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/477)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 Milletvekilinin,
emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/478) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.10.2009)
3.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 19 Milletvekilinin, yenilenebilir enerji potansiyelinin
araştırılarak enerjide bağımlılığın azaltılması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/479)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2009)
2 Aralık 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz Türk
kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 75’inci yıl dönümü münasebetiyle
söz isteyen Malatya Milletvekili Öznur Çalık’a
aittir.
Sayın Çalık,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Malatya Milletvekili Öznur
Çalık’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 75’inci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Aralık Türk kadınına seçme
ve seçilme hakkının verilmesinin 75’inci yıl dönümüyle ilgili şahsım adına
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan evvel yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Demokrasinin en
temel özelliği, insanlar arasında fark gözetilmemesidir. Demokrasi alanında
gelişmiş olan devletlere bakıldığında, kadın hakları konusunda çözüme yönelik
etkin politikaların, kanunların yürürlüğe konduğunu ve uygulama noktasında da
cinsiyetler arasındaki eşitlik ilkesine önem atfedildiğini görmekteyiz. Bir
ülke, daha bilinçli bir toplum oluşturabilmek için kadınlara karar alma
mekanizmalarında daha fazla temsil hakkı sağlamak durumdadır. Bu kaçınılmazdır
çünkü aksi bir uygulamada yaklaşık toplumun yarısının yok sayılması gündeme
gelir ki bu durumda sosyal, kültürel, ekonomik bir kalkınma ihtimalinden söz
etmek mümkün olmayacaktır.
Bu doğrultuda
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün demokrasiye
verdiği önemin neticesi olarak 1930’lu yıllarda Türk kadınına sağladığı haklar
pek çok ülkeyle kıyaslandığında çok daha önce kazanıldığını görüyoruz.
Kadınlarımıza 3 Nisan 1930’da Belediye Kanunu’nda, 26 Ekim 1933’te köy ihtiyar
heyetleri seçimlerinde, 5 Aralık 1934’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul
edilen yasayla seçme ve seçilme hakkı tanınarak yasalar önünde erkeklerle eşit
haklar verilmiştir. Kadınlarımıza neredeyse seksen yıl önce verilen bu hakların
siyasetteki tecellisine baktığımızda ise maalesef arzu edilen rakamlara
ulaşamadığımızı görüyoruz. Arzu edilen temsil rakamlarına yaklaşan, her alanda
olduğu gibi, Gazi’yi, seksen yıllık uygulamalara bakıldığında yine en iyi
anlayan, doğru anlayan ve cumhuriyet tarihinde Mecliste en çok kadın
milletvekilini getiren yine AK PARTİ olmuştur. Demokrasiye verdiği değeri
sözlerle değil icraatlarıyla ortaya koyan bir partinin mensubu olmaktan bir
bayan milletvekili olarak onur duyduğumu burada bir kez daha ifade etmek
istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yüzde 4’ler oranındaki kadın temsili, 2007 seçimlerinde yüzde
10’lara yükselmiştir. Tabii ki bu sayıları yeterli görmüyoruz, tabii ki
temsilde eşitliği hedefliyoruz, bu yolda yürümeye devam ediyoruz. Türkiye,
kadın haklarının daha da geliştirilmesi adına bu meseleyi her vesileyle
tartışmaya devam ediyor ve büyük mesafeler alıyor. Tartışmaların boyutları her
geçen gün daha makul bir çizgiye geliyor. Çünkü bütün insan hak ve
hürriyetlerine, adalete ve merhamete öncelik veren bir İktidarımız ve Hükûmetimiz var.
Değerli
milletvekilleri, “İnsanı yücelt ki devlet yücelsin.” felsefesinin önceliği
insandır. “İnsan” dediğimizde, kadını ve erkeği birlikte ele almış oluyoruz.
Kadınıyla, erkeğiyle, ailesiyle, toplumuyla bir bütün olarak insana hizmet etme
yolunda aldığımız mesafe, elde ettiğimiz kazanımların korunması, yeni
kazanımlar için verdiğimiz mücadele bütün dünyanın takdirini toplayacak
mahiyettedir.
Bu dönemde
ülkemizin en yoksul bölgelerinde eğitime kazandırılan yüz binlerce kız çocuğundan
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki kadın parlamenter sayısındaki artışa kadar
kadının toplumsal statüsünü yükseltmeye dönük tarihî adımlar atılmış
bulunmaktadır. 25 Şubat 2009’da kabul edilen 5840 sayılı Kanun ile Türkiye
Büyük Millet Meclisinde ilk kez Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu
kurulmuştur. Kuşkusuz önümüzde daha yürünecek çok uzun bir yol, alınacak büyük
mesafeler vardır.
Cinsiyet
ayrımcılığında toplumun vicdanını yaralayan sorunların aşılabilmesi için
hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu mesele bir tek kesimin, bir tek
partinin meselesi olmadığı gibi sadece kadınların meselesi de değildir.
Medeniyetin, kalkınmanın, refahın, adaletin, toplumsal barışın ve huzurun en
önemli kriteri hakların eşit olarak
kullanılabilmesidir. Nitekim hukukun temel prensibi de eşitlik ve adalettir.
Bugün “adalet” ve “eşitlik” kavramlarına kimsenin itirazı olmadığı hâlde
uygulamada adalet ve eşitlikle ilgili ciddi sorunlar yaşamamız büyük bir
paradokstur.
Kadının seçme ve
seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesinden önce tanıyan Türkiye Cumhuriyeti
medeniyet yolunda yürüdükçe, bu yolda geri adım atmadıkça kadının maruz kaldığı
bütün haksızlıklar er geç bertaraf edilecektir. Bugünkü dünyada ne üniversite
kapılarında ne fabrika kapılarında ne siyasette ne ticarette ayrımcılık
onaylanamaz ve kabul edilemez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çalık, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÖZNUR ÇALIK
(Devamla) – Kızlarına karşı ayrımcılık yapan bir baba ailede adaleti
sağlayamayacağı gibi, kadınlara karşı ayrımcılık yapan bir toplum iflah olamaz,
adalete, huzura ve mutluluğa kavuşamaz.
Ümit ediyorum ki
el birliğiyle, gönül birliğiyle kadın temsilinde arzu ettiğimiz noktalara hep
birlikte ulaşacağız.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalık.
Gündem dışı
ikinci söz İzmir Büyükşehir Belediyesinin çalışmaları hakkında söz isteyen
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’a aittir.
Sayın Susam,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir
Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün az önce
konuşma yapan Değerli Milletvekili Arkadaşımın kadın haklarıyla ilgili
söylediklerine tabii ki bizler de katılıyoruz. Ben de bir
İzmir Milletvekili olarak kadının sosyal hayatta en fazla yer aldığı, siyasal
hayatta en fazla yer aldığı, ticari hayatta en fazla yer aldığı, kadınına
kızına şarkılar yazılmış, kadın örgütlenmesinin en üst düzeyde olduğu bir İzmir
Milletvekili olarak hem kadın haklarını hem Kadın Hakları Günü nedeniyle de bu
anlamıyla Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, bir
İzmirli olarak, bugün, bir konunun altını çok özel olarak çizmek istiyorum.
Yerel seçimler yapıldıktan çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, İzmir’de
Büyükşehir Belediyemizin yapmış olduğu çalışmalarla ilgili olarak ciddi
engellemelerle karşı karşıya olduğunu görmüş olmak bir İzmir Milletvekili
olarak, bir İzmir yaşayanı olarak bizi derinden üzmektedir.
Biliyorsunuz,
mart ayında yapılan seçimlerde İzmir’de, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız
ve partimiz yüzde 56’nın üzerinde oyla İzmir halkının teveccühünü ve güvenini
kazanıp çalışmalarına devam etmektedir.
Metro ihalesi
nedeniyle ihaleyi almış olan firmanın yükümlülüğünü yerine getirmemesi,
Büyükşehir Belediyesinin almış olduğu kararla ihalenin iptal edilmesi ve
ihalenin aciliyet kesbeden
konularla ilgili olarak pazarlık usulüyle yeni ihaleler yapıp, özellikle Üçyol-Üçkuyular arasındaki hatta
acil işler yapılmak üzere pazarlık usulüyle bir ihale yapmıştır. Yapmış olduğu
ihale Kamu İhale Kurumu tarafından iptal edilmiştir. Diyebilirsiniz ki: “Ne var
bunda, Kamu İhale Kurumu bir ihalede eksiklikler görmüş ve bunu iptal etmiş.”
Burada bazı
konuları sizlerle paylaşmak istiyorum. İhalenin iptaliyle ilgili müracaat eden
firma, daha önce bu ihaleyi gerçekleştirememiş ve ihalesi iptal edilmiş
firmayla aynı ortak hisselere sahip olan bir firma. İtiraz gerekçesi:
1) Pazarlık
usulüyle ihale yapılması,
2) Dosya
alamaması.
Kamu İhale Kurumu
daha önce bu nedenlerle birçok firmanın itirazını reddetmiş. Bunlara çeşitli
örnekler verebilirim: İstanbul Büyükşehir Belediyesinin örnekleri var. Aynı
şekilde Millî Eğitim Bakanlığının ihaleleri var. Yani pazarlık usulü ihaleyle
yapabileceğine ve dosya almayan firmanın dosya almadıktan sonra bir itiraz
hakkının doğmayacağına ilişkin burada çok ayrıntılı Kamu İhale Kurumunun
kararları var. AKP’li belediyelere, Millî Eğitim Bakanlığına uygulamadığı bu
yöntemi Cumhuriyet Halk Partili belediyeye uygulayarak, çok acil yapılması
gereken işleri ve metronun hızla bitirilmesini geciktirmeye yönelik Kamu İhale
Kurumunun bu kararını burada ciddi bir şekilde eleştiriyorum ve tüm Meclisin,
tüm burada bulunan milletvekilleri ve bakanların huzurunda acilen Kamu İhale
Kurumunun bu kararını gözden geçirmesinin bir kez daha altını çiziyorum.
İzmir Büyükşehir
Belediyesi, Başkanı olarak da Hükûmetle uyum
içerisinde çalışmaya özen gösteren ve yaptığı tüm işleri kamunun hakkını
gözeterek yapan bir belediye başkanlığıdır. Bugüne kadar yapmış olduğu bütün
ihalelerde hiçbir şaibeye bulaşmamış, düzgün çalışan bir belediyedir. Ancak bu
belediyemizin çalışmaları nedense Hükûmet ve
bürokrasi tarafından ciddi bir şekilde engellenmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Kamu İhale Kurumu özerk bir kuruluş diyebilirsiniz ama bu özerk
kuruluşun 7 tane üyesi bakanlıklar tarafından atanmakta ve bu konuda kadrosu
bakanlardan ve Maliye Bakanlığının onayıyla Bakanlar Kurulu tarafından
oluşturulmaktadır. İzmir’in bu ihtiyacını hızla gidermeye ve durmuş olan metro ihalesini hızla devam ettirmeye ihtiyaç vardır. Bunun
için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Susam, tamamlayın efendim konuşmanızı.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Sayın Başkanım, üçüncü konuşmacı da olmadığı için siz bana herhâlde
bugün daha toleranslı davranacaksınız çünkü konuyu anlatmaya ihtiyacım var.
Değerli
arkadaşlar, bu nedenle İzmir’deki bu ihalenin Kamu İhale Kurumu tarafından
engellendiği açık bir olaydır. Buradan çok açıkça söylüyorum, hızla Büyükşehir
Belediyesinin metro ihalesini bir tamamlaması ve
bitirmesi için, bakanların, Hükûmetin ve Kamu İhale
Kurumunun desteğini arkamızda görmek istiyoruz.
İktidara ters,
iktidarla aynı olmayan belediyelere engelleme gösteren bir bürokrasi
anlayışına, Hükûmetin demokratik hoşgörüsü müsaade etmeyecektir.
Hükûmet ve Bakanlık, bu konuda acil, İzmir Büyükşehir
Belediyesine destek olmak durumundadır.
Değerli
arkadaşlarım, bu anlayışla, bugün bu konuşmayı yaptım. Hemen acilen bu konunun
çözümü konusunda bakanların devreye girip, İzmir halkının bu acil ihtiyacına
cevap vermesini bekliyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Susam, teşekkür ediyorum.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Bir kısa…
BAŞKAN – Sayın
Susam… Efendim, bak, bir dakikayı verdim, üçüncü konuşmacı var, üstelik
Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan bir arkadaşa söz verdim, yani üçüncü
konuşmacı şart değil ama vermiş oldum.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Konuşmamı tamamlamak, bitirmek için bir söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Susam, sadece bir cümlenizi alayım, teşekkür edin.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bir cümle, evet.
BAŞKAN – Çünkü
şöyle, bu konuların izahı saatler alır, bunun sonu başı olmaz, çok farklı bir
konu.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Bir cümleyle bitiriyorum, evet.
BAŞKAN – Teşekkür
cümlesi için açıyorum mikrofonunuzu efendim.
Buyurun.
MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu anlamıyla
İzmir’in mağdur edilmesi ve İzmir’in Hükûmetten,
iktidar partisinden yeteri kadar destek almamış olması İzmir halkını
üzmektedir.
Durumu bir kez
daha yüce Meclisin huzurlarına ve takdirlerine arz ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Üçüncü konuşma
ülkemizde ve dünyada tedavi kurumları ile sağlık turizmi hakkında söz isteyen
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
Sağlığınız iyi
değil mi?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim, iyiyim.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, Türkiye’de ve dünyadaki tedavi
kurumları ile sağlık turizmine ilişkin gündem dışı konuşması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Bir kere, Türk
kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesiyle ilgili tüm Meclisin arzu ettiği bir
konuşmayı yaptığı için Sayın Çalık’a teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, müsaade ederseniz, ben, bugünkü konuşmamda Türkiye’de ve dünyadaki
sağlık hizmetleri ve sağlık turizmi konusunda size bilgi vermek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’deki gerek devlet gerek üniversite gerek özel
hastanelerimizin birçoğu ister tanıda ister teşhiste ister tedavide artık
dünyayla boy ölçüşecek hekimlerimize ve yine dünyayla rekabet edebilecek, her
türlü donanıma sahiptir. Özellikle teşhis konusunda birçok hastanemiz çok
modern cihazları getirerek… Bu konuda, hakikaten önemli ölçüde teşhis, tedavi
ve diğer tedavi konusunda çok başarılı hastanelerimiz var, bunda üniversite
hastanelerimiz de var, özel hastanelerimizin birçoğu da. Bu nedenle, özellikle
size birkaç rakam vermek istiyorum.
Bir kere,
hekimlerimiz, artık dünyayla birlikte, dünya hekimleriyle birlikte çok başarılı
hekimlerimiz var ve dünyada kendi alanında çok başarılı olmuş hekimlerimiz var.
Artık bunu kabul etmeliyiz. Yine, tıbbi donanım konusunda birçok hastanemiz çok
başarılı. Ayrıca yardımcı sağlık hizmetleri konusunda özellikle özel
hastanelerimiz dâhil, üniversite hastanelerimiz dâhil, çok başarılı hizmetler
veriyorlar ve çok hijyen bir konuma geldi bu
hastanelerimiz.
Ben size birkaç
rakam vermek istiyorum: Dünyada bir açık kalp ameliyatı minimum 100 ile 150 bin
dolar arasında yapılırken, ülkemizde en pahalı dediğimiz özel hastanelerimizde
bu miktar 15 ile 20 bin dolar arasında arkadaşlar. Yine, ortopedik bir ameliyat
dünyada 50 ile 100 bin dolar arasında yapılırken, Türkiye’de bu 10 bin ile 15
bin dolar arasında yapılıyor. Yine, dünyada bir kalp nakli ve diğer
hastalıklarda en az 10 kat fark etmesine rağmen, ama bazı ülkeler artık sağlık
turizmini kendine şiar edinmiş. Artık bazı ülkelerde “Arap masası, Türk masası,
işte İspanyol masası” gibi hangi ülkeler hangi dilde konuşuyorsa, bazı
ülkelerin sağlık tesisleri, örneğin bir Amerika’da, bir Kore’de çok büyük
imkânlar sunarak, kendi ülkelerine diğer tüm dünyadan hasta çekmektedir. Artık
Türkiye’nin ve devletimizin bunu bir millî politika olarak ele alması lazım.
Türk hastaneleri artık bu hizmeti verecek bir yapıya kavuşmuştur. Artık bizim,
sağlık turizmini çok ön plana çıkarmamız lazım.
Yani, bir de
arkadaşlar, bunun bir başka boyutu; örneğin, hastanelerdeki tedavinin dışında,
dünyadan gelen refakatçinin ülkemize bıraktığı döviz. Yani buradan giden bir
refakatçi, minimum Amerika’daki bir otelde günlük 200-250 dolar ödüyor. Bunun
iaşesi, bunun kalacak yeri, bir kişi, bir aylık sürede eğer tedavi oluyorsa
hastası en az 10 bin-15 bin dolar da oraya para bırakmak zorunda kalıyor.
Artık
Türkiye’nin, en azından Balkanların, en azından Uzak Doğu, Orta Doğu gibi
ülkelerden artık hasta konusunda önemli bir pazardır bizim için. Mutlak bunu
irdelemek zorundayız. Yani Türkiye’de çok başarılı üniversite hastanelerimiz
var. Türkiye’de, baktığınız zaman, bir karaciğer nakli konusunda, bir organ
nakli konusunda bir Antalya’daki Antalya Üniversitesi, bir Ege Üniversitesi,
bir Malatya İnönü Üniversitesi arkadaşlar, yılda 250 tane karaciğer nakli
yapıyor, yılda 250 tane. Yılda 250 tane karaciğer nakli demek, bu bölgede, yani
Balkanlar dâhil, bu üç hastanemiz, Antalya ve Ege Üniversitesi ile beraber
artık bu bölgede bir numara oldular.
Hakikaten yine
kalp konusunda yine Malatya İnönü Üniversitesi başta olmak üzere tüm hastanelerimiz,
özel hastanelerimiz çok başarılı hizmet veriyorlar. Neden bu fırsatı kaçıralım?
Türkiye için yine göz konusunda dünyayla boy ölçüşecek hastanelerimiz var.
Değerli
arkadaşlarım, artık Sağlık Bakanlığının ve hepimizin bu konuyu bir millî
politika edinmesi lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, dünyada “Joint
Commission International”
diye bir belge veriliyor. Bu belgede diyor ki: Bu belgeyi alan hastaneler,
artık dünyanın her yerinde bu hastane her şeyi yapabilir, çok başarılı
hastanedir. Türkiye’de bu belgeyi almış birçok hastanemiz var. Ben biliyorum,
örneğin Acıbadem dâhil yani ismini sayacağım bir sürü özel hastane var yani
bunlar artık dünyayla… Diyor ki bu belgede: “Bu hastane dünyada her türlü
tedaviyi, teşhisi en iyi şekilde yapabilir.” Artık bunları kullanalım ve
Türkiye’de tüm insanlara ben sağlık, sıhhat diliyorum ama dünyadan gelecek bu
sağlık turizmi konusunda da hepimizin… Ülkeye önemli bir döviz kazanımı
olacaktır. Bunu değerlendirmek zorundayız.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Çalık,
nedir konu? Malatya muhabbeti mi efendim?
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Sayın Başkanım, Malatya…
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Malatya Milletvekili Öznur
Çalık’ın, gündem dışı konuşma yapan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun görüşlerine
katıldığına, Turgut Özal Tıp Merkezinin, Ferit Mevlüt
Aslanoğlu gibi, herkesin gurur duyduğu bir tıp
merkezi olduğuna ilişkin açıklaması
ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Sayın Başkanım, ben, Malatya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Aslanoğlu’na, konuşması
için teşekkür ediyorum; hem dünyadaki hem Türkiye’deki sağlığı anlattı.
Ben de kendisine,
yeniden sağlığına kavuşması dolayısıyla memnuniyetimizi ve mutluluğumuzu ifade
ediyorum. “Yeniden aramıza hoş geldiniz.” diyorum ve Turgut Özal Tıp Merkezi de
bizim gibi, Mevlüt ağabeyin de hep beraber gurur
duyduğu bir merkez. Tekrar, kendisine “Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, geçmiş
olsun.” diyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalık.
Biz de bu
vesileyle rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı rahmetle, minnetle, şükranla
analım; Allah ruhunu şad etsin.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin,
Erbaa HES Projesi’nin muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/477)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Tokat İli Niksar
ve Erbaa ilçelerinden geçen Kelkit Irmağı üzerinde kurulacak olan Erbaa HES
Projesinin, Erbaa ve Niksar Ovasında ortaya çıkaracağı çevre sorunlarının
araştırılması amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
5) İsmet Büyükataman (Bursa)
6) Alim Işık (Kütahya)
7) Hasan Çalış (Karaman)
8) Şenol Bal (İzmir)
9) Osman Çakır (Samsun)
10) Mehmet Günal (Antalya)
11) Muharrem Varlı (Adana)
12) Bekir Aksoy (Ankara)
13) Recep Taner (Aydın)
14) Akif Akkuş (Mersin)
15) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
16) Hakan Coşkun (Osmaniye)
17) Cumali Durmuş (Kocaeli)
18) Cemaleddin Uslu (Edirne)
19) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
20) Osman Ertuğrul (Aksaray)
21) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
Gerekçe:
Niksar ve Erbaa
ilçemizin can damarı olan Kelkit Irmağı üzerinde yapılması düşünülen Erbaa HES
projesi bu ovalarımızdaki ekolojik dengenin
bozulmasına sebep olacaktır. Bu durum, telafisi güç, geri dönüşümü mümkün
olmayan zararlara sebep olacaktır. Irmak yatağı boşaltılacaktır.
HES kurulduktan
sonra Erbaa ovasını sulayan Sağ ve Sol sahil sulama kanallarına su verilip
verilmeyeceği veya verilecek su miktarının sulamaya yetip yetmeyeceği belli
değildir. Çünkü küresel ısınmanın da etkisiyle ırmaktaki su miktarı yarı yarıya
azalmıştır.
Kanalların
geçtiği yerlerde 50-
Kelkit Vadisi
aynı zamanda Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde bulunduğundan 1. derece deprem
bölgesidir. Yapılacak proje çevreye yapacağı yıkımın yanında, ileride devleti
de zarara uğratacaktır.
Erbaa HES projesi
gerçekleştirildiği takdirde, su debisinde oluşacak azalma ile taban suyu
seviyesi düşecek, nem dengesinin değişmesi ile de çiftçilerimizin yapmış olduğu
tarımsal üretim olumsuz etkilenecektir. Küresel iklim değişikliklerinin de
etkisiyle bu olumsuzluklar hem yöre halkımızın yaşamını etkileyecek hem
çiftçilerimizin girdi maliyetlerini artırarak, kıt kanat üretimini sürdüren
çiftçilerimizi güç durumda bırakacaktır.
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve 20 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/478)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde
bulundukları sıkıntıların araştırılması, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi, sağlıkta katkı payı alınması ve çok düşük oranda
kalan maaş zamları gibi benzeri uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin
tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla,
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Hasan Çalış (Karaman)
4) Münir Kutluata (Sakarya)
5) Hasan Özdemir (Gaziantep)
6) Hüseyin Yıldız (Antalya)
7) Şenol Bal (İzmir)
8) Recep Taner (Aydın)
9) Akif Akkuş (Mersin)
10) Beytullah Asil (Eskişehir)
11) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
12) Ahmet Orhan (Manisa)
13) Mustafa Enöz (Manisa)
14) Mehmet Günal (Antalya)
15) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
16) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Yılmaz Tankut (Adana)
18) Cemaleddin Uslu (Edirne)
19) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
20) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
21) Kürşat Atılgan (Adana)
Gerekçe:
Ülkemizde her
kesimi derinden etkileyen ekonomik krizin faturasını en ağır şekilde ödeyen
kesimlerin başında, sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimiz ile onların dul ve
yetimleri gelmektedir. Günümüz şartlarında geçinmekte bile zorlanırken, bir de
işini kaybeden çocuklarına da bakmak zorunda kalan emeklilerimizin durumu içler
acısıdır.
Ekonomik kriz öncesinde de emeklilerimiz, en mağdur kesimler
arasında ön sıralarda yer alırken, zaman zaman
gündeme taşınan ancak sonuçlandırılamayan emekli aylıkları arasındaki
eşitsizlikleri ortadan kaldıracak olan İntibak Kanunu'nun çıkarılamamış olması,
çeşitli dönemlerde eksik hesaplamalar nedeniyle ortaya çıkan adaletsizlikler,
sağlıkta katkı payı alınması ve komik denecek oranda reva görülen maaş zamları
gibi benzeri uygulamalar, emeklilerimizin mağdur olmalarında en büyük
etkenlerdendir.
5510 Sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereğince, emekli
aylıklarına yapılacak zamlar önceki 6 aylık dönemin gerçekleşen enflasyon oranı
doğrultusunda tespit edilmektedir. Buna göre, yapılan artışlarla da işçi ve
Bağ-Kur emeklileriyle bunların dul ve yetimlerine 2009 Temmuz ayı itibariyle
8-11 TL arasında bir zam yapılmıştır.
Emeklilere 8-11
lira zam verilirken, Eylül 2009’da ise, emeklilerin sağlıktaki muayene katkı
payları 15 TL'ye kadar yükseltilmiştir. 6 ay için emekliye yapılan zam, bir
defalık muayene katkı payını bile karşılamaz durumdadır. SSK ve Bağ-Kur
emeklilerinin yüzde 90'ı açlık sınırının altındaki maaşları ile yaşam
mücadelesi verirken, ayda 5-10 kez hastaneye gitmek zorunda kalan
emeklilerimiz, sağlıkta katkı payının kaldırılmasını beklerken tam aksine
artırılması ile yeni bir darbe daha almışlardır. Emekli Sandığı emeklilerinin
durumu da SSK ve Bağ-Kur emeklilerinden çok farklı değildir.
Durum böyle iken,
mevcut ekonomik kriz ortamında, işsiz kalan çocuğu ve hatta çocuğunun da
ailesine bakmak durumunda kalan emeklilerimiz, ciddi bir mağduriyet
yaşamaktadırlar. Özellikle SSK ve Bağ-Kur emeklileri intibakların yapılmaması
nedeniyle zaten büyük bir sıkıntı içerisinde iken, aylıklarının da alım gücünü
giderek yitirmesiyle, adeta hayatta kalma mücadelesi verir duruma gelmişlerdir.
Sosyal güvenlikte
reform diye sunulan ve sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı altında toplayan
kanuna da bakıldığında, emeklilerin mağduriyetlerini ortadan kaldıran bir
değişikliğe yer verilmediği görülmektedir. Emeklilere genel bir iyileştirme ve
alt sınır aylıklarında eşitlik getirilmeden, norm ve standart birliğinin
sağlanamayacağı hep dile getirilmesine rağmen bu yasayla da bir çözüm elde
edilememiştir. Mevcut durumda emeklilere çok düşük oranda verilen yüzdeli
artışların emeklileri ekonomik olarak korumayan bir sistem olduğu gerçeği artık
görülmeli, üç ayrı sosyal güvenlikte de uygulanan alt sınır emekli aylıklarının
eşitlenmesini sağlayacak değişikliklere acilen gidilmelidir.
Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde
bulundukları sıkıntıların araştırılması, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi, sağlıkta katkı payı alınması ve çok düşük oranda
kalan maaş zamları gibi benzeri uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin
tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla,
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin,
yenilenebilir enerji potansiyelinin araştırılarak enerjide bağımlılığın
azaltılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/479)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Enerji
kullanımında bağımlılığın azaltılması ve ülkemizin yenilenebilir enerji
kaynakları potansiyelinin araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi
uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.
1) Hasan Çalış (Karaman)
2) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
3) Reşat Doğru (Tokat)
4) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
5) Behiç Çelik (Mersin)
6) Muharrem Varlı (Adana)
7) Erkan Akçay (Manisa)
8) Recai Yıldırım (Adana)
9) Zeki Ertugay (Erzurum)
10) Metin Ergun (Muğla)
11) İsmet Büyükataman (Bursa)
12) Mehmet Günal (Antalya)
13) Süleyman Lâtif yunusoğlu (Trabzon)
14) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
15) Beytullah Asil (Eskişehir)
16) Osman Çakır (Samsun)
17) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
18) Mümin İnan (Niğde)
19) Yılmaz Tankut (Adana)
20) Şenol Bal (İzmir)
Gerekçe:
Günümüzde enerji
dünyanın en önemli meselesi hâline gelmiştir. Çünkü enerji tüketimi teknolojik
gelişme ve nüfus artışına bağlı olarak giderek her geçen gün artmaktadır.
Enerji üretimindeki bağımlılık, ülkemizin refah ve kalkınma seviyesini olumsuz
yönde etkilemektedir.
Türkiye hâlen
petrol, doğal gaz ve kaliteli kömürde dışarıya bağımlı konumdadır. Bu nedenle
en yüksek fiyat artışları sürekli olarak doğal gaz ve petrol ürünlerinde
meydana gelmektedir. Bu ürünlere yapılan zamlar, kısa sürede başta sanayi
ürünleri olmak üzere tüm üretime girdi maliyeti olarak yansımaktadır.
Enerjideki bağımlılık, sanayide rekabet gücünü olumsuz yönde etkilemekte ve tüm
ekonomik dengeleri de bozmaktadır.
Enerji
girdilerindeki fiyat artışlarının ihracatımızı azaltarak, ithalatı artırdığı da
bir gerçektir. Ülkemizde hem petrolün hem de doğal gazın satış fiyatının
yaklaşık beşte biri vergiye dönüşmektedir. Türkiye, dünyada enerjiyi en pahalı
kullanan ülkeler arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Dünya piyasalarında
rekabet gücümüzü artırabilmemiz için enerji girdi fiyatlarının düşürülmesi
gerekmektedir. Petrol, doğal gaz ve elektrik fiyatlarına sık sık yapılan zamlar, özellikle enerjiye bağımlı sektörlerde
hem üreticiyi hem de tüketiciyi zorlamaktadır. Bu bakımdan ülkemizin enerji
meselesi her aileyi ve her bireyi yakından ilgilendirmektedir.
Türkiye, petrol
ve doğal gaz gibi ürünlerde dışa bağımlılıktan kurtulmak için kendi iç
kaynaklarını geliştirmek zorundadır. Bugün gelinen noktada, Türkiye refah
seviyesine ulaşmak ve kalkınmasını sağlamak için en kısa sürede yenilenebilir
enerji kaynaklarından hidroelektrik, rüzgâr, güneş, biyoenerji ve jeotermal
gibi enerji kaynaklarına yönelmelidir. Ülkemiz, yenilenebilir enerji kaynakları
bakımından çok iyi bir iklim kuşağı ve coğrafi konuma sahiptir. Bu potansiyeli
fırsata çevirmek için ülkemizin coğrafi konumu çok iyi incelenmelidir. Hangi
bölgelerde güneş enerjisinden, hangi bölgelerde rüzgâr enerjisinden ve
jeotermal enerjisinden yararlanılacağı tespit edilmeli ve yenilenebilir enerji
kaynakları daha etkin kullanılmalıdır.
Çünkü geçmişten
günümüze yeryüzünde her ne kadar beslenme, barınma, sağlık, eğitim ve istihdam
gibi konular temel ihtiyaçların başında gelse de, bugün enerji bu ihtiyaçların
arasında yerini çoktan almış durumdadır. Çünkü enerji sürdürülebilir
kalkınmanın, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutların merkezinde yer almaktadır.
Enerji talebi; endüstri, ulaşım, tarım ve sosyal hayatın gereklerinden ortaya
çıkmaktadır.
Bu nedenle,
enerjide bağımlılığı azaltmak, refah ve kalkınmayı sağlamak için ülkemizin
yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin araştırılarak, değerlendirilmesi
gerekmektedir. Bu araştırma önergemiz, ülkemizin yenilenebilir enerji kaynaklarına dikkat
çekmek amacıyla hazırlanmıştır.
Bu konuda yüce Meclisimize büyük görev düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi
yerine getirmesi için Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi
uyarınca bir Meclis araştırması komisyonu kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Saygıdeğer
milletvekilli arkadaşlarım, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini
görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S.
Sayısı: 383)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan Bolu Milletvekili Fatih Metin’in; 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in, 491 Sayılı Denizcilik
Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S. Sayısı: 228)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer
alan Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7’nci sırada yer
alan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile
Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 351) (x)
BAŞKAN - Sayın Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu
351 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Akif Akkuş.
Sayın Akkuş,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 351 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile
Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi Hırvatistan, Yugoslavya’nın dağılması sonucu
ortaya çıkmış Avrupa’nın yeni ve küçük ülkelerinden birisidir. Ancak, evvelki
günkü haberlerde vardı, bu ülke insanlarının vizesiz olarak AB’ye girebileceği
belirtilmekteydi. Yani biz elli yıldır “Avrupa Birliğine gireceğiz, Avrupa
Birliği bizi alsın.” diye beklerken, onlar şurada geçen aşağı yukarı on beş
senelik bir süre içerisinde Avrupa Birliğine bu şekilde vizesiz girme hakkını
kazanmış olan bir ülke hâline geldi.
Hırvatistan’a
ülkemiz 2000 yılı itibarıyla 23 milyon 589 bin dolarlık ihracat yaparken, bu
ülkeden 25 milyon 395 bin dolarlık ithalat yapmaktayız. Günümüzde bu oran biraz
artış göstermekle beraber hemen hemen aynı ölçülerde
devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz büyük Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri arasından yeniden doğmuştur.
Yani Hırvatistan da dün, yakın bir geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun bir
bölgesi, bir bölümü hâlinde bulunmaktaydı. Bu vesileyle Türkiye’yi yeniden var
eden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve bu uğurda maddi,
manevi her şeyini ortaya koyan millet evlatlarını ve can veren atalarımızı
minnet ve şükranla yâd ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin toplam ihracatında Hırvatistan’ın payı binde 14, ithalatında
ise binde 18’dir. Hırvatistan’ın toplam ihracatında Türkiye'nin payı ise binde
34 ve ithalatında binde 64’tür. Hırvatistan’la ilişkilerimiz ekonomik olmanın
yanında, ortak tarihî geçmişimizin olması dolayısıyla aynı zamanda kültüreldir.
Bugüne kadar Hırvatistan ile bankacılık ve serbest ticaret olmak üzere birçok
sosyal ve ticari anlaşma imzalanmış bulunmaktadır. Bugün görüştüğümüz
arşivlerin karşılıklı değerlendirilmesi de bunlardan birisi olacaktır ve
inşallah faydalı da olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi arasında yapılacak
olan iş birliği protokolünün Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla ortaya
çıkmış iki dost topluluğun geçmişinin ortaya çıkmasına katkıda bulunacağı
kanaatiyle Hırvatistan’ın coğrafi ve siyasi yapısına kısaca değinmek istiyorum.
(x)
351 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli
milletvekilleri, Hırvatistan, Güneydoğu Avrupa Akdeniz kıyısında, Bosna-Hersek
ve Slovenya arasında yer almaktadır.
Hırvatistan sık sık ağır, yıkıcı depremlere sahne olmasına rağmen, tarıma
uygun topraklarının miktarı çok fazla değildir. Yahut da işte hem burası sık sık depremlere sahne oluyor hem de tarıma ayrılan
topraklarının miktarı fazla değildir. Bunun yüzde 25 kadar olduğu, yüzde 25
kadarında tarım yapılabildiği, diğer kesimlerinde ise tarım dışı faaliyetlerin
sürdüğü, sürdürülebildiği dikkati çekmektedir.
Nüfusunun yüzde
90’a yakını Hırvatlardan müteşekkildir. Yüzde 10’luk kısmı ise daha çok eski
Yugoslavya devletlerinden gelmişlerdir. Okuma yazma oranı oldukça yüksek ve
yüzde 98 oranındadır.
Değerli
milletvekilleri, Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun
parçalanmasında ortaya konan benzer senaryolar Büyük Yugoslavya’nın 1989-95
yılları arasında çıkan iç savaş sonrası sekiz devletçiğe ayrılmasına sebep
olmuş ve bugünkü küçük devletler ortaya çıkmıştır. Ancak, bugün hâlâ sürtüşme
ve bölünme yolunda sinsi çalışmalar yapıldığı da bir gerçektir. Özellikle
Bosna-Hersek’te bu konuda endişeli bir bekleyişin
olduğu haberleri gelmektedir. Yani Yugoslavya’nın parçalara ayrılması henüz
sona ermemiştir diyebiliriz.
Geçtiğimiz
günlerde konuşan bir AKP yetkilisi “TRT Şeş bir yıldır Türkçe yayın yapıyor,
Türkiye yıkıldı mı?” gibi bir cümle kullandı. Bu kişinin sabır ve iradesi varsa
Yugoslavya’nın parçalanma safhalarını incelemesini istiyorum çünkü sosyal,
siyasi olayların ilk adımdan yirmi otuz yıl sonra meyveleri ortaya çıkacaktır.
“Bu sayın milletvekili, biz milletvekillerinin, tabii AKP milletvekillerinin de
birçoğunun muhakemeden yoksun olduklarını mı sanıyor?” diye sormak gerekiyor.
Değerli
milletvekilleri, zaman zaman AKP’nin gündeme
getirdiği ancak kendi bilgi ve akıl süzgecinden geçirmeden Meclise sunduğu
önerilere muhalefetin karşı çıktığı görülüyor. Ben ve Grubum 301’inci maddeye,
Vakıflar Kanunu’na, ana dil eğitimine karşı çıktık. Çıkmak mecburiyetindeyiz.
Dünya tarihine
baktığımız zaman, devrine göre önemli devletler kurmuş milletlerin tarihin
derinliklerinde yok olup gittiklerini görüyoruz. Mesela Lidya Devleti’ni
düşünelim. Dünya medeniyetinin bugün de işini görmede kullandığı parayı icat
etmişlerdi. Bu akıllı insanlar topluluğu devletlerini bugüne taşıyamamışlardır.
Dünya bilimine yakın dönemde bir çok katkıda bulunmuş
Yugoslavya’nın yıkılışı hepimizin gözleri önünde oldu. Bugün aldığınız yanlış
kararlar, attığınız yanlış adımlar ülkenizi sarsabilir, tökezletebilir. Bu
yüzden gelecekte Damat Ferit Hükûmeti ve destekçileri
gibi anılmak istemiyorsanız, yanlışlarınızda ısrar etmeyin ve daima
kullandığınız ama bir türlü ortaya çıkartamadığınız ortak aklı ısrarla arayın
diyorum, aksi takdirde bin yıllık Anadolu coğrafyası kardeşlik ve akrabalık
kıtası olmaktan çıkar, kan ve gözyaşı kıtası olur.
Değerli
milletvekilleri, tabii son günlerde telefon dinlenmesiyle ilgili birçok haber
okumaktayız. Gerçekten bu haberler milletimizi, bizi, sanıyorum diğer
parlamenterler olmak üzere sizi, hepimizi üzmektedir. Gerek bayram
münasebetiyle gerekse daha önceki çalışmalarımız sırasında bölgelerimize
gittiğimizde vatandaşlar -bize sorduğu
yahut da en fazla sorduğu sorulardan birisi- “Acaba ben dinleniyor muyum? Beni
niçin dinliyorlar? Ne olacak bunun sonu?” gibi sorular sordular.
Buradan diyoruz
ki bunların bu insanları korkuya ittiği ve psikolojik olarak da etkilendikleri
ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, belli kişilerin dinlenmesinin epey zamandır söz
konusu olduğu anlaşılıyor ancak şimdikiler basına ve vatandaşa bir şekilde
duyuruluyor. Sade vatandaş ve önemli görev yapanlar daha önce dinlemelerle hiç
ilgilenmezdi çünkü haberi bile olmazdı. Bugün niçin aleni hâle getirilmiştir,
bunu bir türlü anlamak mümkün değil ama düşünüldüğünde şunu görüyorum: Korkuyu,
âdeta, yaymak ister gibi bir hava var.
Tabii, bu son derece yanlış. Millet bir şeyden korkmaya başladığı zaman bu korku üzerine yeni
birtakım senaryolar üretecektir ve bu senaryoların da iyiye alamet olmayacağı
kanaatindeyim.
Değerli
milletvekilleri, Hırvatistan, 2000 yılı sonlarında parlamenter demokrasiye
geçen bir devlettir ve Cumhurbaşkanı devletin de başıdır. Beş yıl süreyle
seçildiğini görüyoruz. Cumhurbaşkanı aynı zamanda ordunun da başkomutanıdır.
Hırvatistan Hükûmeti, başbakan, 2 başbakan yardımcısı ve 14 bakanlığın
bulunduğu bakanlar kurulu tarafından yönetilmektedir. Başbakanın önderliğindeki
hükûmet siyasi olarak yalnızca Hırvat Parlamentosuna
karşı sorumludur ancak Parlamentonun iki birimden oluştuğunu görüyoruz:
Bunlardan birisi Temsilciler Meclisi, bir diğeri de İller Meclisi. Bu
birimlerin her biri de dört yıl süre ile seçilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, devlet arşivi, bir ülkenin devlet ve millet hayatını
ilgilendiren tarihî, hukuki, idari, ekonomik, ilmî doküman ve bilgilerin
toplanması, değerlendirilmesi ve düzenlenmesi; film, mikrofilm gibi ileri
teknolojileri kullanarak arşiv malzemesini tek nüsha olmaktan kurtarmak ve
bunları yurt ve dünya bilim çevrelerine sunmak üzere kurulmuştur. Son derece
önemli bir kuruluş olduğunu tekrarlamak istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri
Kansas Eyaleti Lawrence Üniversitesine gittiğimizde kütüphaneden bir kitap
istedim ama kitap 1800’lü yılların sonunda basılmış. Bana dedi ki: “Bunu size
bir gün sonra verebilirim.” “Niçin bir gün sonra?” dediğimde dedi ki: “Biz bunu
-70 derecelik bir ortamda tutmaktayız ve bunu o -70 derece ortamdan belli bir ısıya
düşmüş başka bir birime almaktayız, orada bekletmekteyiz. Üç dört aşamadan
sonra da bu dışarıya çıkartılabilmekte.” Niçin -70 derecede bekletildiği yahut
tutulduğunu sorduğumda da “Kâğıt bir şekilde hava ile temas ettiğinde gittikçe
bozuluyor ve bu kaynaklar da elden çıkıyor.” diye belirtmişti. Buradan da
dünyanın her tarafında arşiv malzemesi olabilecek, arşiv malzemesi
sayılabilecek değerlerin bu şekilde korunduğunu belirtmek istiyorum.
Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü devlet arşiv hizmetleri hakkında bir yönetmeliğe göre hareket
etmektedir. Bu yönetmelikte tabii birçok konu bulunmakta. Arşiv
malzemesi, arşivlik malzeme, birim arşivi, kurum arşivi ve özel arşivler olmak
üzere bunlar beş kategoriye ayrılmış bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün kurulup geliştirilmesi,
geçmişimiz ve âdeta hafızamız olan malzemenin korunup bilgimize sunulmasını
sağlamak içindir. Daha önce de söylediğim gibi, Türkiye altı yüz yirmi yıllık
Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla millî bir devlet olarak ortaya çıkmıştır
ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yakın geçmişi “Osmanlı Arşivi” olarak
adlandırılan arşivlerde yer almaktadır.
Osmanlı
İmparatorluğu’ndan devraldığımız zengin arşiv mirası dünyanın en önemli tarihî
arşivlerinden birisidir. Bu arşivlerde sadece Türkiye değil, Balkanlar, Orta
Doğu ve Afrika coğrafyasında birçok ülkenin tarihini aydınlatacak belgeler de
bulunmaktadır. Diğer ülkelerle yapılan iş birliği, ortak tarih ve kültürümüzün
paylaşılmasının yanında ülkemize ve tarihimize karşı ön yargıların ortadan
kalkmasına da yardımcı olacaktır. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun
parçalanmasıyla ortaya çıkmış olan Hırvatistan ile arşiv paylaşılması bu
Protokol’ün önemini artırmaktadır.
Bu Protokol ile
devlet arşivleri arasındaki iş birliği gelişecek, tarafların arşivleri
zenginleşecek, arşivcilik konusundaki tecrübe artacak, her yıl karşılıklı
olarak arşiv görevlisi gelecek ve gönderilecek, böylece karşılıklı dostluk ve
anlayış gelişerek ülke vatandaşlarının birbirini tanıması sağlanacaktır.
Devlet
arşivlerinin bu önemi, komşu ülkelerden Ermenistan ile ortaya konan
yakınlaşmada dikkate alınmıyor. Hâlbuki Ermenistan’
Bugün, 9 milyon
321 bin 45 görüntü belgesi, mikrofilm ve dijital ortama aktarılmış olan
arşivlerimiz, aktarılan belgelerle bilgisayar ortamında araştırma hizmeti
vermektedir. Bütün bunlar zengin arşivimizin kolayca kullanıcılara sunulması
demektir. Arşivin, ülkemiz ve dünya medeniyetine geçmiş olayların doğru olarak
yansıtılmasına ve ülkemizi yanlış tanıyanlara doğruları, doğru bilgilerin
sunulması bakımından yardımcı olacağı kanaatiyle, Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğünün yeni teknolojilerle donatılması ve daha fazla ödenek ayrılması
gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, tabii, biraz önce dedim ki işte Mersin’de yaptığımız
çalışmalar sırasında vatandaşın birçok konuda bize sorular yönelttiğini
belirtmiştik. Burada zaman ve fırsat olduğu için onların bir kısmını belirtmek
istiyorum. Bilindiği gibi ülkemizde tarım ürünleri konusunda tavan fiyatlar
belirleniyor, tavan. Hâlbuki taban fiyatların belirlenmesi
lazım. Bir aksaklık, eksiklik var gibime geliyor. Dolayısıyla insanlar
soruyor: “Tavan fiyatları niçin düşük?” diyor. Hatırlayın, buğdaya 500 lira
verdik, mısıra 430 kuruş verdik, dolayısıyla bunları vatandaş çok az buluyor.
Bunu belirtiyorum.
Tarsus-Mersin arasında birçok fabrika kapalı. Fabrikaların niçin kapalı olduğunu ve işsizliğin dayanılmaz hâle
geldiğini ve çözüm beklediklerini belirtiyorlar. Yani bu fabrikaları ne yapıp yapıp çalıştıralım. Sübvanse mi edeceğiz yahut ürettikleri
ürünleri depoya mı alacağız, nereye alacaksak alalım ama bu fabrikaları mutlaka
çalıştıralım, bu yöre insanı bu fabrikalarda çalışsın.
Malumunuz, bizim
Çukurova’da fabrikalar genellikle tekstile dayalı fabrikalardı. Tekstil de emek
yoğun bir sanayi kuruluşudur çünkü pamuk ekilir, onun çapası yapılır, toplaması
yapılır, çırçır fabrikaları, sonra pamuğun değerlendirilmesi ve kumaş ortaya
çıkar. Bu bakımdan bu fabrikaları çalıştırmakla hem tarımın gelişmesi
sağlanacak, tarımda çalışan insanların karnının doyması sağlanacak hem şehirde
yaşayan insanların fabrikalarda işçi olarak çalışması sağlanacak, onların karnı
doyacak hem de dünyanın her tarafına güzel güzel
ürünlerimizi ihraç etme fırsatını yakalayacağız.
Vatandaş bir de
açılımı soruyor. Açılım ile vatandaşın birbirine düşürülmek istendiğini
söylüyor ve bunlara çözüm bekliyor.
Değerli
milletvekilleri, Hırvatistan ile ülkemiz arasındaki arşiv anlaşmasının
ülkemize, Hırvatistan’a ve dünya bilim hayatına hayırlar getirmesi dileğiyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Akkuş, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına,
Ankara Milletvekili Zeynep Dağı…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Yok Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Talep
etmiyor mu?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Konuşmayacak.
BAŞKAN – Sayın Veysi Kaynak talep etmiyor.
Başka söz talebi
yok.
Tümünün
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı istiyorsunuz.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.00
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.10
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
351 sıra sayılı
Tasarı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi oylamayı
tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
1’inci maddeyi
okutuyorum.
Buyurun:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ İLE HIRVATİSTAN CUMHURİYETİ DEVLET ARŞİVİ
ARASINDA
İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 11
Haziran 2008 tarihinde Zagreb’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi
Arasında İşbirliği Protokolünün onaylanması uygun bulunmuştur.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
B) Çeşitli İşler
1.- Finlandiya Parlamento Başkanı Sauli
Niinistö’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Sayın Mehmet Ali Şahin’in davetlisi olarak ülkemize resmî bir ziyaret
gerçekleştirmekte olan Finlandiya Parlamento Başkanı Sayın Sauli
Niinistö Genel Kurul salonunu teşrif etmişlerdir.
Kendilerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu adına hoş geldiniz
diyorum. (Alkışlar)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
7.- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 351) (Devam)
BAŞKAN - Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat
Korkmaz.
Sayın Korkmaz,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan
Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Bu vesileyle sizlerin ve tüm milletimizin geçmiş mübarek
bayramınızı bir kez daha kutluyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Devlet arşivleri,
bir milletin ve onun devletinin hafızasıdır. Geçmişine önem vermeyen ve
tarihinden gerekli ve yeterli dersler çıkarmayan toplumların yarın güvencesi
olamaz. Kalıcı ve köklü medeniyetler de geçmişin üzerine ilaveler yapabilen
medeniyetlerdir. Amerika’yı yeniden ve yeniden keşfetmenin anlamı yoktur. Bu
bakımdan nizamı âlem iddiası olan ülkelerin gelecek nesillere ışık tutmak,
hedeflerini ve deneyimlerini aktarmak gibi bir zarureti vardır ve bu zaruret
her ülkenin düzenli, istikrarlı bir arşive sahip olmasını gerekli kılar.
On altı büyük
devlet kurmuş aziz milletimiz, tarihine, geçmişine diğer milletlerden daha
fazla sahip çıkmak, arşivlerine gereken önemi vermek mecburiyetindedir. 19 Ekim
1984’te Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü kurularak Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi
Daire Başkanlıkları Genel Müdürlük bünyesine alınmış ve millî arşivlerimizin
korunması ve değerlendirilmesi ile ilgili her türlü görev bu teşkilata
bırakılmıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti devleti bir kabile, bir aşiret devleti değildir ve akşamdan sabaha
ya da diplomasinin pazarlık ve cetvel yöntemiyle kurulmamıştır. Hele hele bazı konularda ya da alanlarda binlerce yıllık
gelenekleri vardır, teamülleri vardır. Bunları bilmeden bu coğrafyada tarihi
hafife almak, tecrübeleri yok saymak yahut “Herkes yanlış, ben doğruyu
yaparım.” yaklaşımları amiyane tabirle devleti bilmemektir, devlet yönetiminde
hafifliktir. “Ezberi bozuyoruz” yaklaşımlarının bu coğrafyada ciddiyetle bağdaşır
bir tarafı yoktur. Kerameti kendisinden bilen, devlet umuru olmayan siyasetçi
ve yöneticilerin işidir, cahil cüretkârlığıdır bu. Hem içeride hem dışarıda
ülkemizin başını belaya sokacak, sürekli hatalar yaptıracak bir davranış
tarzıdır bu. Ve sergilenecek hataların, fütursuzluğun telafisi mümkün değildir.
Kısaca, bu coğrafyanın “pardon”u yoktur.
Değerli
milletvekilleri, bu tespitleri yaptıktan sonra belirtmeliyim ki devlet
arşivleri meselesi siyaset üstü bir meseledir. Dolayısıyla, bu teşkilatın verdiği
hizmetlere de partiler üstü bir yaklaşımla yaklaşılması gerekmektedir.
Devletin ve
bireylerin haklarını, milletlerarasındaki ilişkileri belirleyen, koruyan ve
gelecek nesillere aktaran arşivler, ülkelerin tarihi, geçmişi ve bugünü ile
birlikte kültürel zenginliklerine, medeniyetin gelişmesi ve kalkınmasına da
büyük katkı sağlarlar. Geçmişin aydınlatılmasında başvuru kaynağı olan
arşivler, devletlerin bugün karşılaştığı, yarın karşılaşabileceği önemli bazı
iç ve dış meselelerin çözümüne de ışık tutarlar. Kötü hadiselerle tarihin
tekerrürünü istemiyorsak, arşivlerden yararlanmak ve onların bugüne getirdiği
birikimlerden istifade etmek durumundayız.
Devletimiz, bir
cihan imparatorluğunun üzerine kurulmuştur; yaklaşık kırka yakın ülkenin
siyasi, kültürel, idari, askerî, ekonomik ve medeniyet tarihleri ile bire bir
çakışmış, üst üste oturmuş ve hatta içinde barındırmış bir geçmişe sahiptir.
Böyle geçmiş bir coğrafya ve kültürel çeşitlilik bir tarafta, son yıllarda bu
coğrafyada meydana gelen değişikliklerin yarattığı etkiler ve yenilikler de
öbür taraftadır. Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu’da olaylar hızla
gelişmektedir. Bloklar ortadan kalkmakta, yeni ortaklıklar kurulmakta, sınırlar
sorgulanmakta ve yeni yönetim biçimleri ortaya çıkmaktadır. Bu baş döndürücü
süreçte arşivlerdeki bilgi ve belgeler daha da kıymetli hâle gelmektedir.
Sadece dışarısı için değil, içerideki gelişmelerde de devlet arşivleri
gerçeklerin ortaya konmasında daha çok atıf yapılır bir konum kazanmaktadır.
Osmanlı tarihçimiz İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Hisse
mağlup olmayarak, tarafsız bir görüşle incelemek ve yazmak, esas kaynaklar olan
arşivlerdeki vesikalara dayanır.” demektedir ve insan ömrünün bu vesikaları
incelemeye, tasnif etmeye yetmeyeceğini de ifade etmektedir Kıymetli Hocamız.
1846 yılında
çıkarılan bir irade ile sistemli bir yapıya kavuşturulan arşivlere, maalesef,
1984 yılına kadar geçen dönemde yeterli önem verilmemiş ancak bu dönemden sonra
yeniden yapılanmaya gidilebilmiştir. Bu tarihten sonra personel sayısı hızla
artmış ve 650’ye ulaşmıştır. 1987 yılından beri modern teknik ve usullerle
yapılan çalışmalar neticesinde arşivlerimiz dünyanın en kıymetli ve en
başvurulur arşivlerinden biri hâline gelmiştir. Bugün, Osmanlı arşivlerinde
bulunan yaklaşık 100 milyonu aşkın belge ve 350 bini geçen defter kayıt altına
alınabilmiştir. Cumhuriyet arşivlerinde de yaklaşık 30 milyon belge mevcuttur.
Genel Müdürlüğün
araştırma salonlarında binlerce yerli ve yabancı araştırmacıya hizmet
verilebilmektedir. 2007 yılı sonuna kadar araştırma hizmetlerinden yararlanan
toplam araştırmacı sayısı ise 40 bini geçmiştir.
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, sahip olduğu eşsiz kültürel
zenginliği yeni neslin bilgisine sunmak ve arşivlerimizdeki bu zengin malzemeyi
dünyaya duyurmak, ayrıca ülkemizin dış politikasındaki tezlerini bilimsel
olarak tarihî belgeler ışığında destekleyerek yerli ve yabancı kamuoyunun
aydınlatılması amacıyla başta Ermeni meselesi olmak üzere, Kıbrıs, Irak,
Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve Millî Mücadele dâhil birçok konuda
bilimsel ve belgesel eserler yayınını sürdürmektedir.
Dışişleri
Bakanlığının koordinatörlüğünde otuz iki ülke ile arşiv hizmetlerinde iş
birliği yapılmaktadır ve tüm bu çalışmalar bir kez daha göstermiştir ki bu
necip milletin geçmişinde utanacağı hiçbir şey yoktur. Bu millete gerek
dışarıdan gerekse içeriden iftiralar atmaya çalışan, adına “Geçmişimizle
yüzleşme” denerek dışarıya şirin görünmek için yapılan hakaretleri yağdıran
çevreler kasıtlıdır, bu milletin ve tarihinin düşmanlığına soyunmuşlardır.
Tarihimize faşizanlık yahut -insanlık düşmanlığıyla eş manaya gelen- soykırım
yakıştırmaları yapanlar, sıfatları cumhurbaşkanı, başbakan, sanatçı vesaire ne
olursa olsun milletin önünde utanmaktan kurtulamayacaklardır ve bu çalışmaların
teyit membası devlet arşivleridir. Böylesine önemli çalışmalar içinde olan
kurumun ve personelinin mağduriyetlerini gidermek de siyasi iradenin yani
Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir. Bu hizmeti ve hizmeti verenleri
desteklemek için Parlamentomuzun yapacağı en güzel şey, yürürlükteki 3473
sayılı Kanun’un yetersiz kalmasını da bilerek, bu bilinçle, şu an Genel Kurula
inmeyi bekleyen Millî Arşiv Kanunu Tasarısı’nı görüşmeye başlamak olacaktır.
Kanun tasarısı, 2007 yılı içinde ihtisas komisyonlarında görüşülmüş ancak erkene
alınan seçimler dolayısıyla bir türlü Genel Kurulda görüşme imkânı
bulunamamıştır. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüne, verdiği hizmetlerde
etkinlik, verimlilik ve derinlik kazandıracak tasarı, bazı yenilikleri de
içerisinde barındırmaktadır.
Millî Arşiv
Kanunu Tasarısı’nın getirdiği yeniliklerle, arşiv hizmetlerine kurumsal bir
kimlik kazandırmak, devletin kayıtlarını emniyet altına almak, kayıtları şeffaf
ve hızlı bir şekilde hizmete sunmak, kuruma nitelikli personel kazandırmak ve
uluslararası standartlara uygun bir yasa çıkarmak amaçlanmaktadır. Ayrıca,
millî arşiv hizmet ve faaliyetlerinin düzenlenmesi, tespiti, korunması, millî
menfaatlere ve kamu yararına uygun olarak kullanılması gibi birçok görevlerle
donatılmıştır ve devlet arşivleri, bu tasarıyla yeniden yapılandırılmaktadır.
Bu kanunun bir an önce çıkarılması Meclisteki tüm parti gruplarının ortak
görevi olmalıdır çünkü tüm grupların ortak görevidir tarihî mirasımıza sahip
çıkmak, bu mirastan faydalanıp geleceğimizi inşa etmek. Bu beklenti, sadece
kurumun ya da kurum personelinin beklentisi değildir. Türk dünyası ve bizlerle
ortak geçmişi paylaşan diğer ülkeler de bu beklenti içerisindedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Hırvatistan da bu
ülkelerden birisidir ve tarihî Osmanlı coğrafyası içerisinden çıkmış ve bugün
karşılıklı dostluk ve saygı temelinde ilişkiler kurduğumuz ülkelerin başında
gelmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu uluslararası antlaşmayı desteklediğimizi belirtirken
Millî Arşivler Kanun Tasarısı’nın bir an önce Genel Kurula gelmesinin
gerektiğinin ve burada son şeklinin verilmesinin gerektiğinin altını bir kez
daha çiziyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Şahsı adına Ömer Faruk Öz, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Öz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet
Arşivi Arasında İşbirliği Protokolü düzenlenmesinin 1’inci maddesiyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi arasında protokol
kapsamında hazırlanmış olan bu belge, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
otuz ikinci belgesi oluyor. Bunların çoğunluğu Osmanlı coğrafyası içinde kalan
ülkeleri kapsıyor. Hırvatistan’da aynı vesileyle 2008’de gerekli imzalar
atılmış, şu anda yasa gereği Meclise intikal etmiş bulunuyor.
Devletin ve
fertlerin haklarını ve uluslararası ilişkileri belgeleyen ve koruyan arşivler,
ülkelerin tarihsel geçmişleriyle birlikte kültürel zenginlikleri, medeniyetin
gelişmesi ve kalkınmasına da önemli katkılar sağlamaktadır. Geçmişle gelecek
arasında irtibat kurma gibi hayati bir fonksiyonu olan arşivler, millet ve
devletlerin hafızası ve en kıymetli hazineleridir. Başvuru kaynağı olma
özelliğiyle arşivler, devletlerin önemli bazı iç ve dış meselelerinin çözümüne
de ışık tutmaktadırlar.
Son yıllarda,
özellikle ülkemiz coğrafyasının etrafında bulunan ülkelerde meydana gelen
olaylar hızlı değişim göstermektedir. Blokların ortadan kalkması, bazı
birliklerin ve federatif yapıya sahip ülkelerdeki bazı devletlerin bağımsızlık
mücadeleleri, ülkelerde yaşanan iç savaşlar ve işgaller ve dünya dengelerinde
meydana gelen siyasal, ekonomik, idari ve benzeri değişimler, özellikle
devletlerin arşivlerinde bulunan bilgi ve belgelere ulaşma noktasında daha
kıymetli hâle gelmişlerdir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu açılardan baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti,
Osmanlı Devleti’nden devraldığı zengin arşiv mirasıyla dünyanın en önemli
arşivlerinden birine sahiptir. Geniş bir coğrafyada altı yüz yıl ayakta kalmış,
çeşitli din ve milliyetlere mensup toplumları barış içinde bir arada yaşatma
başarısını göstermiştir. Bu Osmanlı Devleti’nden intikal eden zengin arşiv
malzemesi, sadece Türkiye’nin değil, bugünün bağımsız devletler kurmuş, Orta
Doğu, Kafkaslar, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinin birçoğunun millî
ve ortak tarihlerinin tespit ve yazılmasında başvurulacak otantik değerdeki
önemli kaynaklara sahiptir. Bu anlayışla milletlerarası ilişkilere önem veren Hükûmetimiz, çoğunluğu Osmanlı coğrafyasında yer alan otuz
iki ülke ile arşivcilik ve tarihî araştırmalar kapsamında iş birliğini kapsayan
protokoller imzalamıştır.
11 Haziran
2008’de Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan
Cumhuriyeti Devlet Arşivleri arasında gerçekleşen protokol sayesinde her iki
ülkenin devlet arşivleri arasında iş birliğinin mümkün olan en yüksek seviyede
geliştirilmesi amaçlanmıştır. Arşivlerimizin sahip olduğu
eşsiz kültürel zenginliği yeni neslin bilgisine sunmak ve arşivlerimizdeki bu
zengin malzemeyi dünyaya duyurmak, ayrıca ülkemizin dış politikadaki tezlerini
bilimsel olarak tarihî belgeler ışığında destekleyerek yerli ve yabancı
kamuoyunun aydınlatılması amacıyla, başta Türkiye Cumhuriyeti devleti ve
Osmanlıya karşı oluşan önyargıların kırılmasına ve de kendimizi doğru tanıtmak
için atılabilecek en ideal adım olduğunu düşünüyorum.
Bu vesileyle, bu
iki ülke arasında imzalanmış olan ve Meclisimizin onayıyla yürürlüğe girecek
olan bu anlaşmanın hayırlı olması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öz.
Madde üzerinde
başka bir söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Söz
talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, oylama için dört dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Süre doldu.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Fiş yok, fiş yok. Doldu,
doldu, doldu… Yok, yok, yok.
MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Adam orada imzalamış, veriyorum yani.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Olmaz yahu! Olmaz
Sayın Başkan. Pusulaları bir okusun.
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği
Protokolünün Uygulanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun (S. Sayısı: 351)
açık oylama sonucu:
Oy sayısı: 184
Kabul: 184 (x)
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını
gösteren tablo tutanağa eklidir.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yahu, Sayın Başkan, bir sürü pusula geldi, onları…
BAŞKAN – Sayın
Başkanım, Sayın Özkan takip ediyor bizzat burada.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tamam efendim.
BAŞKAN – Böylece,
tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bakınız, oylamalar peş peşe geliyor. Buraya gelen
arkadaşlarımızın bazen parmaklarını okumuyor sistem. Biz de yaşıyoruz bunları
zaman zaman salonda. O zaman, böyle hemen bir
dakikalık süre içerisinde falan olmuş olan, yetişmiş olan arkadaşların orada
ısrar etmelerine gerek yok. Pusulalarını buraya gönderirler, mesele hallolmuş
olur. Bu defa sisteme giremiyor, son beş dakikada yetişmiyor. Yani bazen uygun
olmayan tartışmalara sebebiyet veriyor. Arkadaşlarımızın onu dikkate almasını
rica ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 8’inci sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin
Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye’de
Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S.
Sayısı: 416) (x)
BAŞKAN – Sayın
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
416 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Osman
Durmuş.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hayır, yok efendim.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.
Sayın Anadol, grubunuz adına konuşmacı var mı efendim?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Var efendim, Ali Rıza Öztürk.
BAŞKAN – Evet,
şahsı adına Azize Sibel Gönül, Kocaeli; Kamer Genç, Tunceli milletvekilleri,
onları da okumuş olayım bu arada.
Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 416 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair
Uluslararası Anlaşma üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla yürekten selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu görüşmeme başlamadan önce, konuyla ilgili görüşlerime başlamadan önce içinde
bulunduğumuz bir tespiti sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gerçekten, son
günlerde, ülkemizde, yasanın, hukukun dışına çıkılarak, hukuka uygunmuş gibi
gösterilen böylesine korkulu bir dönem daha yaşanmadı. Hatta açıkça hukuka
karşı olan, olağanüstü hukuksuzların egemen olduğu askerî yönetimler döneminde
bile -“Döneminde bile.” diyorum- bu kadar korkulu günler yaşanmadı.
(x)
416 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Özgür iletişim,
özgür basın, özgür meslek kuruluşları, özgür üniversite yoksa,
özgür toplumsal muhalefet yoksa, toplum sindirilmişse demokrasi olmaz. Hukuk
olmazsa, hukukun güvenliği olmazsa, hukuk korunmazsa demokrasi olmaz. Çünkü, demokrasi mücadelesinin özü hukuk mücadelesidir.
Bir ülkede
hoşlanmadığınız insanların özel yaşamlarına müdahale ederseniz, size karşı
gördüğünüz insanların özel yaşamlarını ihlal ederseniz, kendinizden
görmediğiniz insanların telefonlarını dinlerseniz, telefonu uygar, çağdaşlığa
hizmet eden bir araç olmaktan çıkarır insanlara zulüm aracı hâline getirirseniz
demokraside bir zafiyet var demektir. Demokrasiyi, bu kelimeyi çok ağzımıza
almakla savunmuş olmayız, bunun gerçekten kurum ve kuralları vardır.
Bir ülkede
gerçekten rejimin nasıl işlediğini görmek için üniversitelere bakmak lazım,
özgür sivil toplum örgütlerine bakmak lazım, basına bakmak lazım, basında yer
alan manşetlere bakmak lazım.
“Türkçeyi
öğreniyor.” Bu manşet. Yine, bir başka manşet: “Silivri’de
arsa savaşı.”
Bakın arkadaşlar,
bunlar, bugün Türkiye’deki basındaki manşetler. “Silivri’de
arsa savaşı.” Emekli öğretmen 500 bin TL’lik üç arsayı hissedarıyla ve
vekâletiyle almış. Bu, manşet. Devam ediyoruz: “Münevver’in Son Günü”, manşet,
Türkiye’de. Devam ediyoruz: “Yeni Kurban Bekliyor”, bu da manşet değerli
arkadaşlarım. Başka bir gazetemizin –bunlar Türkiye'nin çok ciddi gazeteleri-
manşeti: “Cinayet Hazırlığı Sabah Başladı” Başka bir manşet: “‘Soykırım oldu’
ev ödevi” Başka bir manşet: Daha yeni “Sesi İşitince Ne Hissettim.” Adalet Bakanının mağduriyeti. Yani, bu ülkede adaleti
korumakla görevli Bakan mağdur hâle getirilmiş; sanki onun telefonu dinlenmiş,
“Ben, ne işittim?” Devam ediyoruz: “4 ayakkabıya 21 yıl hapis”, manşet. Yine
bir manşet değerli arkadaşlarım: “Beş kişiyi öldürdü, ‘özür dilerim’ dedi.”
Değerli
arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; bunları neden söyledim: Bir basında
gerçekten beşinci, altıncı sırada yer alması gereken, son sayfalarda, orta
sayfalarda yer alması gereken haberler Türkiye'nin çok ciddi gazetelerinin
manşetini süslüyorsa eğer, öncelikle bundan rahatsız olması gereken insanlar
-bu partide- muhalefet partisinin milletvekilleri değildir, iktidar partisinin
milletvekilleri rahatsız olmalıdır. Bu ülkeyi demokratik hukuk kuralları
içerisinde yönettiğini iddia eden siyasi iktidarlar bundan rahatsız olmalıdır. Çünkü, bu kürsüde özellikle benim hukukun üstünlüğüne vurgu
yapmamdaki temel olay budur.
Gerçekten,
demokratik hukuk devletini kurmak, tüm kurum ve kurallarıyla bunu yaşatmak
hepimizin görevi. Bugün iktidar olan parti yarın pekâlâ muhalefet olabilir.
Nitekim burada, bugün bakanlık koltuğunda oturan arkadaşlarımızın, bu kürsüden
geçmiş dönemde söyledikleri laflar var ama şimdi öyle anlaşılıyor ki bu
arkadaşlarımız bu Hükûmette bakan. Bu şunu
gösteriyor: Demek ki muhalefet sıralarında oturanlar yarın iktidar sıralarında
oturabilirler.
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Kesin!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Ama muhalefet sırasında söylediğiniz sözleri iktidara geçtiğiniz
zaman unutursanız eğer, biz demokrasinin güvenliğini sağlayamayız arkadaşlar.
Benim söylemek istediğim konu budur. Kimseyi suçlamak için söylemedim.
Bakın, “Değerli
arkadaşlarım, herkesin birbirinden korktuğu, şüphe ettiği, acaba ihbara mı
uğrayacağım falan diye düşünebileceği bir sürecin başlaması endişesini taşıyoruz.
Bu, ancak sosyalist ülkelerde olabilir. Şu tasarıyı okuyunca Lenin'in bir
sözünü hatırladım. Lenin şöyle demişti: ‘Hiçbir komünistin özel hayatı olamaz.’
Şimdi,
arkadaşlarımı tenzih ediyorum, böyle bir şey söylemeleri mümkün değil, bu
tasarıyı hazırlayanların kafalarından da böyle bir şey geçtiğini düşünemem; ama, şu tasarı, hal lisanıyla, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşının özel hayatı yoktur mu demek istiyor acaba?” Bunu
söyleyen Mehmet Ali Şahin. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci
birleşiminde söylemiş. Tek farkı o zaman muhalefet partisinin milletvekiliydi,
Fazilet Partisinin.
Yine bugün
bakanlık koltuğunda oturan, bakın çok değerli bir siyaset adamının söylediği
laflar: “Hepimize düşen iş, hukukun içinde kalmak ve ona saygılı olmaktır. Herkesin
ama herkesin görevi, en başta da hukuk adamlarının görevi, hukuku sağlamaktır,
huzuru sağlamaktır. Devlet adına yetki kullanan, hukuksuzluğun, huzursuzluğun
faili olamaz, kaynağı olamaz, tarafı olamaz; velev ki, bu, DGM Savcısı olsa
bile.
Millet iradesi
karşısında, bir kısım görevliler ‘Ali kıran baş kesen’ olamaz, ‘Ali kıran baş
kesen’ edasıyla çalım atacaksa, bu ülkede hukukun üstünlüğü nasıl
sağlanacaktır?
Bu memlekette, siyaset, hukukun teminatı altında değil de, bir
görevlinin, giyotinden daha keskin ve daha acımasız iki dudağının arasında
sıkışıp kalacaksa ya da bu memlekete siyaset yoluyla hizmet edenler, hizmet
etmek isteyenler, bayramlık gömleğiyle idamlık gömleğini bir arada,
pijamalarını yıl 12 ay, sene 365 gün çıkarmadan yatıp kalkacaksa, hukuk devleti
nerede kalacak, demokrasi nerede kalacak, muasır medeniyet nerede kalacak ve
ona kim inanacak?” Bunlar da değerli
arkadaşlarım, 20 Ekim 1999 günü bu kürsüden Sayın Cemil Çiçek’in söylediği
laflar. Bunlar güzel laflar ama o zaman, işte, muhalefetteyken söylenilmiş.
Şimdi, benim
beklediğim şudur: O dönemde bu lafları söyleyenler, bugün iktidar gücünü, kamu
gücünü kullanma yetkisini mademki ellerine aldılar, bunu da doğru bir şekilde
kullanmaları gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Burada bunları yaparken,
demokraside iktidarın, güçlü, gerçekten kamu yetkisini doğru bir şekilde
kullanabilmesi için, muhalefetin de, kendisine karşı eleştiri yönelten güçlerin
de hakkını koruması gerektiğini söyledim. Bu, başta bu Millet Meclisi
kürsüsünde olmalıdır. Eğer bu Millet Meclisinde biz gerçekten
Millet Meclisine saygı duyuyorsak, ikide bir söylediğimiz gibi irade kayıtsız
ve şartsız milletin ise o zaman bu milletin vekillerinin hak ve hukukunun
korunması gerekiyor, bunlara saygı duyulması gerekiyor ve milletvekillerinin
hak ve hukukunun korunması görevi, öncelikle ve özellikle Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanınındır değerli arkadaşlarım. Bunu neden söylüyorum?
Yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin yürütmeyi denetlemek için
var olmasına rağmen, artık öyle bir sürece girilmiştir ki kendisi yürütme
organı tarafından yönlendirilir hâle gelmiştir. Milletvekillerinin Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası ve Meclis İç Tüzüğü’yle güvence altına alınan soru sorma
ve denetleme hakkı bugün ihlal edilmektedir. Özellikle, belki iktidar partisi
milletvekili arkadaşlarımız bu yolları -iktidarda olmaları nedeniyle-
kullanmıyorlar, bunu anlıyorum ama değerli arkadaşlarım, bir milletvekilinin,
Anayasa’dan ve Meclis İç Tüzüğü’nden kaynaklanan soru sorma hakkının çok genel geçer
ifadelerle, soyut, afaki nedenlerle Meclis Başkanı
tarafından geri gönderilmesini savunmamız mümkün mü? Ve aynı şekilde, Meclis
Başkanlığı duvarını aşan önergelerin olduğunu düşündüğünüzde bakanlıklardan
geri geliyor ve bakanlar, gerçekten, değerli arkadaşlarım, bunlara, sorulara
doğru yanıt vermiyor. Bunu şöyle okuyorum: Sayın bakanların soru önergelerine
yanıt vermemesini, ben, açıkça, şahsıma veya milletvekillerinin bireysel olarak
şahıslarına yönelik bir davranış olarak algılamıyorum, doğrudan doğruya Türkiye
Büyük Millet Meclisine saygı duymamanın bir tezahürü olarak kabul ediyorum.
Ben, çok açık bir soru soruyorum; örnek vereyim, çok elimizde.
Buradan, değerli
arkadaşlarım, sayın bakanların -tabir yerindeyse, beni bağışlayın- bizi adam
yerine koymamak, bizi gerçekten anlamayan adamlar yerine koyarak verdikleri
yanıtları buradan eklesek, Mersin’e kadar, Silifke’ye kadar köprü olur. Bunu
anlamak mümkün değil. Bugün gerçekten bakana açık ve net soru soruyoruz; bakan
bize Anayasa maddelerini yazıyor, Meclis İç Tüzüğü’ndeki maddeleri yazıyor,
kanun maddelerini yazıyor. Hemen somut bir örnek vermek istiyorum: Basında
demeçler çıktı, Maliye Bakanlığından açıklama yapıldı, denildi ki Doğan grubuna
yönelik cezalarla ilgili “Evet, sadece Doğan grubuna ceza yazılmadı, başka
medya sektörlerine de ceza yazılmıştır. Dolayısıyla başka holdinglere de
inceleme yapılmıştır” denildi basında. Bunun üzerine ben sordum: Hangi medya
sektörüne, hangi holdinglere ceza yazılmıştır? Soru çok basit. Bu, doğru mudur?
Doğruysa, hangileridir?
Değerli
arkadaşlarım, Maliye Bakanı, üç sayfa, dört sayfa yazmış, neler anlatmış bana;
Gelir İdaresinin görevlerini anlatıyor, Gelir İdaresine personelin nasıl
alındığını anlatıyor ve denetmenlerin de sınavlarla
alındığını anlatıyor.
Değerli
arkadaşlarım, çok üzülüyorum, bu, bir milletvekiline yapılabilecek en büyük
saygısızlıktır. Ben onu sormadım, ben çok somut bir soru sordum. Başka
sektörlere inceleme yaptınız mı, yapmadınız mı? Cevap çok
basit. Evet yaptık, şu veya yapmadık. Bitti gitti, o kadar. Burada
kalkıp da, kanun maddelerini hele hele bir hukukçuya
yazmak, göndermek, değerli arkadaşlar, bu kabul edilemez.
Bunları niye
anlatıyorum? Özellikle iktidar partisi milletvekili arkadaşlarım ve grup başkan
vekili arkadaşlarım, lütfen bakanları bu konuda ikaz edin. Milletvekillerinin
soru önergelerine doğru yanıt verdikleri zaman değerlerinden bir şey
kaybetmezler. Aksine demokrasinin gelişmesine, yücelmesine, büyümesine katkıda
bulunmuş olurlar. Bunlar aslında gerçekten bu Meclisin aşması gereken çok ciddi
sorunlar.
Sayın Meclis
Başkanının da -bundan sonra istiyorum ve diliyorum ki- çok uydurma gerekçelerle
bu soru önergelerinin Meclis İç Tüzüğü’ne uygun olup olmadığı yönündeki soyut
değerlendirmelerle reddetmesini ben önergelerin reddine bahane olarak aldığını
düşünüyorum. Ben soru sordum, “Hangi kriterlere göre
reddediyorsunuz?” Bakın verilen cevap çok daha acı: “Kanunlar Kararlar Genel
Müdürlüğündeki uzman elemanlarımız inceliyor.” dedi. Yani uzman elemanlar
milletvekillerinin yasama faaliyetinden doğan yetkilerini kullanıp
kullanmamasında bir yerde kısıtlayıcı rol oynuyorlar demektir bunun anlamı.
Bunu içimize sindirebilir miyiz değerli arkadaşlarım?
Bugün bu
Parlamentonun gerçekten saygınlığını korumak istiyorsak kayıtsız ve şartsız
millî egemenlik halkındır demekle olmaz. Millî egemenlik iradesinin tecelli
ettiği bu Mecliste muhalefet partisiyle iktidar partisinin tüm
milletvekillerinin hakkının ve hukukunun gerçekten gerçekleşmesini savunmaktır.
Başkalarının hakkını çiğneyerek kendinizin üstün olduğunu ispatlayamazsınız.
Değerli
arkadaşlarım, bu üniversitelerle ilgili tabii ki çok tartışmalar var.
Üniversitelerin sorunu aslında sadece kat sayı arasındaki farklılıkların
giderilip giderilmemesi değildir. “Üniversitelerde bugün” denildiği zaman bu
kürsüde ya türbanı tartıştık veya üniversitelerdeki kat sayıları tartıştık.
Şahsen benim görev yaptığım bu Mecliste 22 Temmuz 2007’den bu yana
üniversitelerin gerçekten can alıcı sorunlarını tartışmadık. Üniversitelerin
sorunu bazı genç kızlarımızın türbanla girip girmemesine indirgenemez veya kat
sayı probleminin ortadan kalkıp kalkmaması değildir. Yani bugün kat sayı sorunu
çözüldüğü zaman üniversitelerin sorunu ortadan kalkmış mı oluyor?
Üniversitelerin çok ciddi sorunları var. Bakın Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki
rektör atamalarıyla ilgili: “Ben rektör seçme yetkisini devretmeye hazırım.”
Sevgili Cumhurbaşkanım, eğer siz gerçekten bu yetkiden rahatsızsanız, o zaman
yetkiyi, geçmiş dönemlerde kendinizin eleştirdiği bir uygulamayı aynen devam
ettirircesine niye kullanıyorsunuz? Bugün, üniversitelerde en fazla oy alan
adam rektör atanmıyor, en altta dokuz oy alan adam rektör atanıyor. Peki, siz
dün bu uygulamaya karşı çıkmıştınız, savunmamıştınız. Peki, bu uygulamayı bugün
siz devam ettirirseniz, ben sizin geçmişte gerçekten o savunduğunuz düşüncenin
samimi olup olmadığını nereden bileceğim. Eğer benim bu kürsüden söylediklerim,
yarın iktidar partisinin milletvekili olarak söylediklerimi tutmuyor ise
muhalefette söylediğim laflar ciddi değildir arkadaşlar, samimi değildir. Benim
söylemek istediğim konu budur.
Bugün
üniversitelerimizin gerçekten akademik özerkliği denilince sadece 12 Eylül
yönetiminin anlayışıyla üniversite kampüslerine
özerklik tanımak değildir, sadece üniversite kampüslerinin
içerisindeki binalara özerklik tanımak değildir. Üniversite özerkliğinden
kastedilen şey, üniversitelerin öncelikle akademik özerkliğidir, mali
özerkliğidir, üniversite öğretim üyesi açığının giderilmesidir, üniversitelerin
halkla arasındaki kopukluğun giderilmesidir.
Bakın -bu
Mecliste de çıkardık- Türkiye'nin dört bir yanında üniversiteler kuruyoruz ama
bu üniversitelerin eğitim öğretim sorununu çözemiyoruz, öğretim üyesi
açıklarını gideremiyoruz. Dolayısıyla gelişen yerdeki üniversiteler ile
gelişmekte olan bölgelerdeki üniversiteler arasında, okuyan gençlerimizin
arasında çok ciddi bir şekilde fırsat eşitsizliği doğmaktadır.
Bugün, İstanbul,
Ankara, İzmir gibi metropollerde gelişen
üniversitelerde okuyan öğrenciler ile gerçekten gelişmekte olan üniversitelerde
okuyan öğrencilerin arasındaki bu eğitimdeki fırsat eşitsizliğini kaldırmaya
yönelik tedbirleri bu Meclisin alması lazım.
Üniversite
öğretim üyelerinin en azından -demin söylediğim gibi- mali özerkliklerini,
idari özerkliklerini savunmak lazım, üniversite özerkliğine yaraşır organik bir
idari denetim yapısını kurmak lazım.
Muhalefetteyken
hep şikâyet ettik, hep dert yandık -bunu söylerken tabii ki iktidar
partisindeki arkadaşlarımızı söylüyorum- ama bugün geldik, sanki bu
üniversitelerin sorunları çözülmüş gibi bu üniversitelerin sorunlarıyla
ilgilenmemeye başladık.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle bu ülkede gerçekten demokrasi hakikaten üniversitelerin
güçlü olmasıyla mümkündür. Çünkü üniversitelerimiz toplumun güç kaynağı olan
aydınların yetişmesindeki konumları nedeniyle önemlidir. Üniversitelerin
toplumun her yönden kalkınması için insan unsuruna yapılan yatırımların
yoğunlaştığı ve kaynaklandığı kurumlar olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla,
üniversitelerin sorunlarının başında gözüken bu bilimsel, akademik özerkliği
tanımak lazım. Üniversitelerin kendi kendini yönetir, tüm organlarında
kendi kararlarını alabilecek bir yapının oluşturulması lazım. Elbette ki
üniversitelerin hâlâ bugün 12 Eylül faşist darbe yönetiminin anlayışıyla
yönetilir durumda olmasının, aradan bunca zaman, otuz yıla yakın bir zaman
geçmesine rağmen hâlâ o noktalarda olunmasının demokrasiyi savunan tüm
demokrasi güçleri açısından acıklı bir durum olduğunu düşünüyorum değerli
arkadaşlarım.
Üniversite
kurmak, demin de söylediğim gibi, önemli değil, üniversite kurduğunuz zaman
orada yetişecek elemanların da, oradan mezun olacak gençlerimizin de yeni
sorunlarla karşılaşmamasını ve onların hiç sorunsuz bir şekilde yaşamlarını
sürdürebilir olmasını savunmak lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu anlaşmanın Türkiye ile İtalya’ya başta olmak
üzere hayırlı olmasını diliyoruz, ancak biz bu anlaşmayı desteklemiyoruz
değerli arkadaşlar, biz bu anlaşmayı savunmuyoruz. Çünkü burada hep gelip konuşuyoruz, yani bu
tip anlaşmalarda, özellikle hiç okumadan, incelemeden -hepimiz için söylüyorum-
bu anlaşmaları işte bakan imzalıyor, anlaşıyorlar “Ya, bunlar anlaşmadır.”
diyoruz. Bu anlaşma gerçekten Türkiye eğitim hayatıyla ilgili çok ciddi
eksiklikler içeren bir anlaşmadır. O nedenle biz bu anlaşmayı savunmuyoruz.
Beni dinlediğiniz
için tüm yüce Meclisi bir kez daha saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Gruplar adına
başka bir söz talebi var mı? Yok.
Şahsı adına
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Türkiye’de
bir üniversite kurulmasına ilişkin olarak bir anlaşma üzerinde söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bana göre bu anlaşma Anayasa’ya aykırı. Anayasa’nın 130’uncu
maddesine göre üniversiteler devlet eliyle kurulur. Burada kastedilen devlet
Türkiye Cumhuriyeti devletidir, İtalyan devleti de değildir. Birincisi devlet
kurar, ikincisi yine kanunlar çerçevesinde vakıflar kurar. Yoksa İtalyan Hükûmetinin Türkiye’de üniversite kurması bence
Anayasa’mızın 130’uncu maddesine aykırıdır.
Anayasa’mızın
6’ncı maddesinde egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir, hiçbir kurum ve
kişi, kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz.
Dolayısıyla Anayasa’da böyle bir yetki verilmediğine göre bunun bir kanunla veya bir anlaşmayla
uygun bulunması bence yerinde değildir.
Ayrıca, bu
anlaşmada üniversitenin İstanbul’a kurulması öngörülüyor. Niye Ankara’ya
kurulmuyor? Şimdi AKP Hükûmeti bu Ankara’nın başkent
olmasından çok rahatsız. İşte Kaddafi bile diyor ki:
“Yahu git İstanbul’a yerleş.” Böyle bir şey olur mu? Yahu burada işte, niye
İstanbul’da kuruyorsun?
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ne saçmalıyorsun!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ve maalesef bu cumhuriyetin kurumlarından bu kadar rahatsız olan
bir hükûmet görmedim. Böyle bir şey olur mu? Eğer
kuracaksan başkente kuracaksın. Hem Anayasa’ya aykırı üniversite kuruyorsun hem
başkente değil İstanbul’a kuruyorsun. Şimdi, bu üniversitenin masraflarını
aşağı yukarı Türk Hükûmeti karşılıyor. Yani burada
diyor ki: “Türk tarafı ayrıca üniversitenin işleyişi için gerekli olan
masrafları üstlenir ve bütçeden buna pay ayırır.” Yine, İtalyan tarafına
getirilen şey ise “Öğretim görevlilerinin geliş-gidiş yol masrafları ve
muhtemel farkları.” diyor. Nedir bu muhtemel farkları? Yani, böyle, kâğıt
üzerinde, bu konular incelenmeden; ondan sonra, birtakım kişilere imtiyazlar
vermek bu devlete yakışmaz.
Şimdi, Tayyip
Bey’le Berlusconi arasında özel bir dostluk var,
hatta düğününe de gelmişti, ne hediyeler getirdikleri de belli değildi. Yani,
böyle hediyelerle bunlara biraz avantaj sağlanması doğru bir olay değil.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir devlet, yani bir şirket değil, bir muz hükûmeti de değil. Dolayısıyla, yani bu anlaşmayı getiren Hükûmet anlaşmanın ileride Türkiye için ne külfetler
getireceğini de hesaplamamış, incelememiş de. Onun için, şimdi, buraya
atamaların… İşte, bir karma komisyon, Türk-İtalyan eşit temsili komisyon
kuruluyor.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de YÖK denilen bir felaket var. Bu YÖK Türkiye’ye yük
olmuş, üniversitelere yük olmuş bir kurum. Yani öteden beri bu maalesef şey
edilmedi. İşte en sonunda İzmir’de Dişçilik Fakültesine, 85 öğretim görevlisi,
bir yerde seçim yapılıyor, 60 öğretim görevlisinin oyunu bir profesör alıyor,
onu atamıyorlar, 9’u atıyorlar. Ondan sonra, oradaki, Dişçilik Fakültesindeki
bütün akademik üyeler görevlerinden istifa ediyor. Böyle hukuksuzluk olur mu?
Böyle haksızlık olur mu? Yani, bir yere gelen insanlar akıldan, izandan,
vicdandan, adaletten yoksun olarak icraat edebilir mi? Bir de şimdi Danıştay
karar vermiş, demiş ki: “Katsayı senin bugünkü laik demokratik sisteme aykırı
bir sistemdir. Katsayıyı getirmekle üniversitelere, eğitim sistemine, laik
eğitim sistemine büyük bir darbe vuruyorsun. Bir medrese eğitimine gidiyorsun.”
Efendim, YÖK Başkanı gidiyor Abdullah Bey’le konuşuyor, efendim, diyor ki: “Danıştayın bir kararında ‘YÖK yetkilidir.’ diyor.” Ya, YÖK
yetkilidir ama YÖK yetkili olduğu zaman layüsel bir
kurum değil ki. YÖK karar verdiği zaman haktan, hukuktan, hukukun genel
ilkelerinden, Anayasa’nın temel ilkelerinden ayrılamaz, yani hukuk içinde karar
verebilir. Dolayısıyla, siz “Ben
yetkiliyim.” demekle “Her istediğimiz kararı veririz.” olur mu?
Şimdi, dün burada
bir AKP’li arkadaşımız konuştu; işte, Türkiye Cumhuriyeti devletinin o kadar
dış devletlerde itibarı var ki, işte Abdullah Gül Ürdün’e gitmiş, Tayyip Bey
öteki tarafa gidiyor, Dışişleri Bakanı o tarafa gidiyor… Bu her seyahatin,
arkadaşlar, hem Başbakan seviyesinde hem Cumhurbaşkanı seviyesinde yapılan
seyahatin bu devlete 500 bin dolara mal olduğunu biliyor musunuz? İnceleyin
bakalım kayıtları, yurt dışına gittiklerinde örtülü ödeneklerden bunlara 500
bin dolar veriliyor mu verilmiyor mu? Ben soru sordum, çıksın burada cevap
versinler. Bu örtülü ödeneklerde başta çok az bir ödenek ayırıyorsunuz ama bir
bakıyorsunuz, 700-800 trilyon liraya çıkıyor. Bu 700-800 trilyon lira nereye
harcanıyor?
Maalesef
Türkiye’de, işte, Tayyip Bey de Abdullah Bey de Dışişleri Bakanı da canı
istediği zaman uçaklara yandaşlarını topluyor, “Haydi bakalım, gidelim güzel
bir eğlence yapalım.” diyorlar. Gittiklerinde de, yaptıkları seyahatlerde
Türkiye’ye getirdikleri bir şey var mı sayın milletvekillerim? Türkiye Cumhuriyeti
devletine getirdikleri bir şey var mı? Dediler ki: “Libya’ya gitmiş Tayyip Bey,
700 milyon dolar hesaplara yatmış.” Bakalım, görürüz; yatmışsa, gelsin bakalım;
Türkiye’ye gelecek mi?
Yani, bir basın
var -tabii, nasıl bu basını bu kadar terbiye ettiniz, ben de hayret ediyorum-
bize telefon açıyor adam -basın mensubu- diyor ki: “İşte, sizi de bu açılışa
çağırmışlar, gidecek misiniz?” Diyorum ki: “Hele bir davetiye gelsin de
göreyim.” Hemen yazıyor: “Kamer Genç dedi ki ‘Bana davetiye geldiğinde
katılacağım, teşekkür ederim Hükûmete.” Bu kadar
ahlaksızca bir yayın olur mu, böyle bir şey olur mu sayın milletvekilleri?
Şimdi, ben
bilmiyor muyum ki AKP Hükûmetinin insanları kandıran
bir iktidar olduğunu, bu AKP İktidarının insanların böbreklerini satan bir
iktidar olduğunu, bu AKP İktidarı zamanında hukukun işlemediğini, hakkın
işlemediğini, tek bir kişinin diktatörce Türkiye’yi yönettiği bir yönetim
sisteminin olduğunu bilmiyor muyum? Bu memlekette insanlar açken, böbreklerini
satarken, devletin tepesinde bulunan insanların katrilyonlar seviyesinde
harcama yaptıklarını bilmiyor muyuz? Yani bir uçağın yurt dışına gidişinin 500
bin dolar masrafla gittiğini bilmiyor muyuz?
Değerli
milletvekilleri, bunların hepsi ispatlıdır ama siz hesap vermiyorsunuz. Bir
Sayıştay denetiminin bile raporlarını da getirip burada denetleyemiyoruz. Ne
israflar var ne soygunlar var ne yolsuzluklar var ne ihaleler var ama bunlar
devletin… İşte elektrik dağıtım ihalelerinin kimlere verildiğini bilmiyor
muyuz? Biliyoruz ama hepsi gizli, kapalı. Siz zannediyorsunuz ki bu işler hep
yapanın yanına kâr kalır ve bundan, ondan sonra hesap sorulmaz. Bu işin
sorumluluğu çok büyüktür ve Türkiye’yi maalesef ekonomik yönde çöküntüye
getirdiniz.
Egemen Bağış
diyor ki: “İsviçre şey ettiği için paraları Türkiye’ye getirsinler.” Bir defa,
sen, ekonomin iflas etmiş, sen, 500 küsur milyar dolarlık iç ve dış borcun var,
kim sana güvenecek getirecek parayı? Sonra, İsviçre senin Türkiye Cumhuriyeti
devletinin aleyhine kanun çıkarıyor, “Ermeni soykırımı yoktur.” diyeni
cezalandırıyor, sen gidiyorsun Türkiye ile Ermenistan arasındaki anlaşmayı
İsviçre’ye aracılık yapıyorsun. Ondan sonra Ermenistan açılımında İsviçre
Büyükelçisi geliyor senin arkanda alkışlıyor.
Arkadaşlar,
Osmanlı Devleti’ndeki zihniyet bu Hükûmetin
zihniyetiyle paralel gidiyor. Osmanlı Devleti parçalandı gitti ama inşallah
Türkiye Cumhuriyeti’ni bu duruma getirmeyiz.
Her bakanınızın,
her Hükûmet üyenizin her beyanatında, çok büyük bir
beyanatında Türkiye’yi bölmeye yönelik şeyler var. Şimdi, Hüseyin Çelik diyor:
“Efendim, bu açılım sonuca ulaşmazsa batıda büyük olaylar olur.” Ne diyor? “Ey
batıda yaşayan vatandaşlar, oradaki doğuluları yaşatmayın.” diyor. Bunun anlamı
budur. Ağzından çıkanı kulağı duymuyor bu insanların. Yıllarca bu insanlar bir
araya gelmiş, bir arada yaşıyorlar ama maalesef böyle bir felaket bir kadro
geldi Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına, devleti alt üst ettiniz. Böyle bir
şey olur mu arkadaşlar? Böyle bir şey olmaz. Yani, onun için, bence, size
tavsiyem, en kısa zamanda bir seçime gidin ve bu işi de bırakın.
Arkadaşlar, zaten
ilgili makamda bulunanlar yeteri kadar ceplerini doldurdular. Ondan sonra gidip
köşelerinde otursunlar, rahat rahat yesinler. Şimdi,
yeter artık! Türkiye’de de zaten satılacak arazi de kalmadı, KİT de kalmadı.
İşte, enerji dağıtımlarını sattınız. Yeni yeni
kaynaklar da artık bulmak mümkün değil. Ama Türkiye ciddi bir
sıkıntı içinde.
Kıbrıs konusunu,
şimdi, nasıl halledecektiniz? İşte Kıbrıs’ın başına desteklediğiniz Mehmet Ali
Talat’ın, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması sırasında üzüntüden ağladığını
ve bu devleti kabul etmediğini… Ama buna rağmen geldi devletin başına oturdu.
Şimdi, Tayyip Bey Amerika’ya gidecek, tabii ki Obama’ya
hesap vermek için, hemen onu zorluyor; ille benim dediğimi, Amerika’nın
dediğini yap deniliyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti devleti onurlu ve haysiyetli bir
devlettir. Bu devletin büyüklüğüne, haysiyetine ve onuruna uygun yönetim
tarzını göstermeyen insanlar kısa zamanda bunun meyvesini, belki dışarıya karşı
desteğini alabilirler ama bunların sonu gelecekte çok kötü olur sayın
milletvekilleri. Gerçekten Türkiye, devri iktidarınızda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – …çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldı. İnsanlar huzursuz.
Hukuk diye bir şey bırakmadınız. Danıştayın kararını
bile… Şimdi, sen -Danıştay, bir yüksek idare mahkemesidir- onun verdiği kararı
ideolojik kabul edersen…
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Yanlış karar verirse…
KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, niye ideolojik, bir söylesene. Yani Danıştay, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk
sistemini, hukuk ilkelerine göre, çağdaş hukuk ilkelerine göre karar veren bir
kurum.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Ne alakası var?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Evvela senin hukuk bilgin ne kardeşim? Sen ne tahsil yapmışsın?
Evvela diploman neresi? O diplomanı göreyim bir evvela. Diploman nerede? Evvela
hukuk tahsilini görmüşsen de ki ben falanca fakültenin falanca yüksekokulundan
mezunum da… Bir diplomanı görelim hele. Onu görelim de hakikaten böyle bir nosyonun var mı, böyle bir hukuk nosyonun var mı, böyle
çıkıp da olayları tartışabilecek bir bilgin var mı, onu bir öğrenelim.
Onun için,
değerli milletvekilleri, tabii zaman zaman burada
konuşulanları biz yerimizde duymadığımız için… Mesela dün Bülent Arınç benimle ilgili bir laflar sarf etmiş. Ben duymadım
ama zaman içinde ona da cevap vereceğim. Zaten zamanım da kalmadı.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Sayın Vurul,
buyurun efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Efendim, tabii bu
sözleşme nasıl hazırlanmış? Gerçekten çok yadırgadığım bir şeyi var. Şimdi, bu
sözleşmede diyor ki, 7’nci maddede: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis
edeceği bütçe…” Türkiye Büyük Millet Meclisi hangi bütçesiyle? Türkiye Büyük
Millet Meclisinin zaten kendisinin bütçesi var. Bütçe merkezî
yönetim bütçesi. Yani bu durumda biz bunu kararlaştırırsak Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bütçesinden bir şey mi tahsis edeceğiz? Böyle bir şey
olabilir mi! Bu, merkezî yönetim bütçesidir. Merkezî yönetim bütçesini biz
topyekûn kabul ederiz. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin böyle bir bütçesi
yoktur. Tahsis etmesine ilişkin bir karar mı var, bilemiyorum. Bu bakımdan,
gerçekten, bu sözleşme Yükseköğrenim Kanunu’na aykırı bir sürü hüküm içermektedir.
Bakın, doktora ve
master vereceğini söylüyor, enstitü bile yok burada.
Enstitü olmadan nasıl doktora ve master verecek?
“Hangi fakültenin kurulacağı kanunla belirlenir.” diyor, “Bunlar istediği gibi
kurabilir, kaldırabilir.” diye hüküm ifade ediliyor. Yani, bu tamamen
yükseköğrenimin dışında, sistemin dışında oluşturulan ve gerçekten
üniversitelerin kalitesine yardımcı olmayacak bir konu. Bunları düzeltilmeden
kanun olarak geçmesi doğru olmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis
edeceği bütçe yoktur, merkezî yönetim bütçesi içerisinde yer alır. Dolayısıyla
böyle bir sözleşmenin onaylanması doğru değil. Bu bakımdan bunun geri alınması
gerektiğini düşünüyorum. Düzeltilmesi gerekiyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de
sözleşmeyle ilgili birkaç endişeli konuyu Sayın Bakanla paylaşmak istiyorum.
Her şeyden önce,
mevcut Anayasa’mızda üniversiteler devlet ve vakıf üniversiteleri olarak
kurulabiliyor. Bu hangi statüdedir? İlk defa böyle bir üniversite uygulaması
Meclisin gündemine gelmiştir. Bu başka üniversitelere kapı açacaktır. Bundan
sonra hangi üniversitelerin kurulması düşünülmektedir bu kapsamda?
İkincisi:
Üniversite kuruluyor, Millî Eğitim Komisyonunun görüşü yok. Tali komisyon
olarak gönderilmiş, onun görüşü beklenmeden Dışişlerinin görüşüyle böyle bir
uygulama sizce ne derece doğrudur? Dolayısıyla, bu iki konu Türkiye’de
önümüzdeki dönemde çok ciddi tartışmalara yol açacak konulardır. Bu konudaki
görüşünüzü almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, 7’nci maddede “Üniversitenin kurulması ve işleyişi
için gerekli olan arsa, taşınmaz ve altyapıları sağlamayı Türkiye taahhüt eder.
Türk tarafı ayrıca üniversitenin işleyişi için gerekli olan masrafları
üstlenir.” diyor.
O zaman niye
İtalyan üniversitesi kuruyoruz? Devlet üniversitesi kuralım, normal üniversite
kuralım ve o üniversitede İtalyanca bölüm açalım. Böyle, ayrıca bir kanun
çıkarmanın, Millî Eğitim Komisyonuna sokmadan bunu Parlamentoya getirmenin ne
derece doğru olduğunu söyler misiniz lütfen.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Sayın Bakanım,
buyurun.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Bir defa, bu bir
anlaşma. Bu anlaşmanın onaylanmasına ilişkin kanun tasarısı görüşülüyor. Yani,
bu kanunu yüce Meclisin kabul etmesi hâlinde bu anlaşma onaylanmış olacak,
işlerlik kazanacak. Bu anlaşmanın işlerlik kazanması demek, hemen Türk-İtalyan
ortaklığı bir üniversitenin kurulması, faaliyete geçirilmesi anlamına gelmez,
bunun altını özellikle çiziyorum.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, ortaklık yok mu?
ORHAN ZİYA DİREN
(Tokat) – Kanun niye geldi o zaman?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Allah Allah!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, dinleyelim…
Sayın Bakanım,
devam ediniz, buyurun.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani, izin verirseniz arz edeceğim.
Yine bu anlaşmada
yer aldığı şekilde, bu üniversite başta Anayasa olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti
mevzuatına, pozitif normlarına uygun olarak kuruluşunu gerçekleştirecek ve
faaliyetini sürdürecektir.
Bu da şu anlama
gelir: Anayasa’nın 130’uncu maddesinde, Türkiye’de üniversiteler ya devlet
eliyle kurulur veya vakıflar aracılığıyla kurulur.
Yine burada
yüzlerce örneğini yaşamışsınızdır, bütün üniversiteler bir kanunla kurulur,
vakıf üniversiteleri de bir kanunla kurulur. E bu anlaşma onaylandıktan sonra,
şayet yüce Meclis onay verirse, Türk-İtalyan ortaklığı bir üniversitenin hayata
geçirilmesi için ayrıca bir kuruluş ya da teşkilat kanunu yüce Meclise
gelecektir. Bütün çerçeve orada belirlenecektir. Onu özellikle bilmenizi
istirham ediyorum.
Bundan önce de bu
Meclisten geçti. Türk-Alman üniversitesi kuruluşuna ilişkin anlaşma imzalandı
ve Türk-Alman üniversitesi kuruluşuna ilişkin teşkilat kanunu yüce Meclise sevk
edildi. Bunu…
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, bir şey sorabilir miyim?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şu soruları bir bitireyim. Yani benim sistematiğimi
lütfen bozmayın, bitireyim.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Buyurun.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Kanun’un 7’nci maddesinde, Sayın Vural’ın sözünü
ettiği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis edeceği bütçeden söz ediliyor.
Bu, şu anlamda: Bütün bütçeleri Meclis tahsis eder, yani “bütçe kanunu”
demektir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, bunda yorum olur mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani, 2010 yılında hangi
üniversitenin, hangi kamu kuruluşunun, hangi kamu idaresinin ne kadar bütçe
kullanacağı bütçe kanununda belirlenir, burada müzakere yapılır ve ocak ayından
itibaren yürürlüğe girer; bu, bu anlamdadır, yoksa Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, gene yüce Meclisin, yüce heyetin, Meclisin, faaliyetleri için
tahsis ettiği bütçenin bir kısmının bu üniversiteye tahsis edileceği anlamında
bir düzenleme değildir.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Doğru düzgün yazsalardı ya.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ama ben böyle anlıyorum, siz biraz öyle
anlıyorsunuz. Ben de söylediğim gibi olduğunu anlıyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, Anayasa’da “merkezî yönetim bütçesi” diyor.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – E siz biraz farklı anlıyorsunuz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani şimdi bu anlama geliyor… Anlamla sözleşme yorumu olur mu?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Vallahi hukukçular tabii biraz farklı düşünebilir,
farklı olabilir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu hukukla ilgili değil ki.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Her kanun metninin hukukla biraz ilişkisi vardır, bu
böyledir ama sizin burada, bu hususta, bu tereddütte dile getirdiğiniz bu
kaygılar, eminim ki teşkilat kanun tasarısı hazırlandığında, yüce Meclise
geldiğinde giderilecektir. Şu hâliyle de bir engel yok ama şayet varsa elbette
ki buradaki müzakereler, buradaki eleştiriler de dikkate alınmak suretiyle
bizim mevzuatımıza tamamen uyumu sağlayacak bir düzenleme
gerçekleştirilecektir. Dolayısıyla ben bu açıklamalarımla Sayın Işık’ın, Sayın
Bulut’un da sorularını cevaplamış oluyorum.
Teşekkür
ediyorum.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Sayın Bakanım, ortaklık, ortak bir sermayeyle, masrafı
paylaşmakla olur. Bütün yük bize, adı İtalyanlara! Böyle
ortaklık olur mu!
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Başka, detaylı maddeler de var, sadece söylediğiniz
maddeden ibaret değil. Elbette ki öğretim üyesi temini vardır, öğrenci temini
vardır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, ne temini? Yol masraflarını sadece onlar karşılıyor. Aradaki
farkı veriyorlar.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Öğrencilerin yarısı ÖSS’yle olacak, yarısı bunun
dışındaki bir yöntemle alınacak. Yabancı öğrenci kabul olunacak vesaire falan.
Bu konular çok ayrıntılı olarak teşkilat kanununda görüşülecektir. Elbette ki
Türkiye, bir başka ülkeyle kendi ülkesinde bir üniversite kuruyorsa öncelikle kendi
çıkarlarını koruyor ve gözetiyor, nesillerin geleceğe yönelik olarak daha
donanımlı olması için bütün hassasiyeti ifade ediyordur. Yani bunun ötesinde
başka bir şey düşünülemez. Sanırım, bu çerçevede teşkilat kanunu da geldiğinde
Meclisimiz en iyi düzenlemeyi gerçekleştirecektir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Dengesiz bir protokol.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yorumunuza katılmıyorum tabii.
BAŞKAN – Sayın
Vural, ek bir şey mi söyleyeceksiniz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, şimdi, tabii, bu anlamda, şu anlamda, şu anlamda, bu
anlamda… Yani Anayasa’mıza göre, bizim görüşeceğimiz 2010 merkezî yönetim
bütçesidir. Bunun başka bir şeyi yok ki! Yani buna “yanlıştır” diyebilirsiniz.
“Yok şu anlama geliyor, bu anlama geliyor…” Şimdi,
gerçekten, Sayın Bakan, o zaman… “Efendim, kanun gelecek...” Ee bu sözleşme o kanunu bağlayan çerçeveyi ifade etmiyor
mu? Ediyorsa, o zaman, demek ki o kanunla buna aykırı bir şey
getiremeyeceksiniz. Gelemeyecekse, o zaman, bu ifadelerinizin hiçbirinin anlamı
yok.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Hayır, hayır…
OKTAY VURAL
(İzmir) - Yani “Efendim, kanun gelecek, ayrıntılı olarak düzenleyecek...” Ben
şimdi size soruyorum: Kanunla kurulan fakülteler, kanunla kurulduğuna göre,
üniversite senatoları bu fakülteleri ortadan kaldırabilecek mi? İsmini
değiştirebilecek mi? Yapabilecek çünkü sözleşme bunu öngörüyor. Uluslararası
sözleşmeler de kanunun üstünde olduğuna göre “Bunu uygula kardeşim,
uluslararası sözleşmem var.” diyecek.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, bakın…
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, müsaade eder misiniz efendim.
Sayın Vural’a
teşekkür ettikten sonra, bir iki arkadaşımız var, ama sürede daralıyor
arkadaşlar, ben onun için arkadaşlarımıza kısa kısa
söz veriyorum.
Sayın Akkuş,
buyurun efendim.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Değerli Bakanım; şimdi burada öğrencilerle ilgili bir
madde var. 6’ncı maddede, üniversitenin kabul edeceği öğrencilerin yarısı
normal, ÖSYM’nin yapacağı imtihanlarla alınan sonuçlara göre alınacak, diğer
kısmı ise “İtalyan liselerinden mezun yahut okuduğu lisede İtalyanca dersi
almış, ekstradan İtalyanca dersi almış öğrenciler arasından seçilecek. Ona da
bir imtihan yapılacak.” diyor ama şimdi düşünelim, Türkiye’de bir tane İtalyan
lisesi var. Bu, o İtalyan lisesinden mezun olacak çocuklara bir kapı aralamak
anlamına gelmiyor mu? Yani yarısı onlardan gireceğine göre -Türkiye’de üç tane,
beş tane, elli tane, yüz tane İtalyan lisesi yok, İtalyanca eğitim veren bir
tane lise var- o zaman biz bu anlaşmanın bu maddesi ile o öğrencilerin büyük
bir kısmının âdeta imtihansız bir şekilde üniversiteye kabulünü istemiyor
muyuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akkuş.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
aslında Hükûmet adına bana göre yanlış bilgi
veriliyor. Burada “devlet kurar” kelimesi içinde, devlet ama devlet bir taraf,
bir de başka bir devlet var. Yani birinci yanlış yapılıyor. İkincisi,
anlaşmanın 3’üncü maddesinde -zaten üç tane fakülte kuruluyor- diyor ki:
“Maddede tanımlanmış olan Komitenin önerisine istinaden üniversite Senatosu,
fakültelerin sayılarında ve isimlerinde değişikliğe hükmedebilir.“ Yani fakülte
kurulması kanunla olduğuna göre, o zaman bu getirilecek kanunda da böyle bir
yetkiyi alamaz. Yani bu gelecek kanun da, ileride düzenlenecek kanun da bu
anlaşmaya aykırı olamaz. Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre “Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş olan uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir.” Dolayısıyla
yerine gelecek kanun da bunu bozacak, buna aykırı hükümler taşıyamaz.
Ayrıca, bu,
Türkiye’ye çok, bütçesine de külfet getiriyor, İtalyanlara da hiçbir külfet de
getirmiyor. Onların öğretim görevlilerinin ücretlerini de neredeyse biz
ödüyoruz, otel paralarını da biz ödüyoruz gibi bir anlam çıkıyor. Yani niye
böyle bir ihtiyaç duyulmuş da, İtalyanlara ne borcumuz var da bunlara böyle bir
fakülte kurup da bazı adamlarını getirip de İstanbul’da güzel, bunlara seyahat
ve ikamet etmeyi zorunlu kılan neden nedir? Onu Sayın Bakan açıklasın bakalım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, daha önce söz almış olan iki arkadaşım var. Önce Sayın Bakana söz
vereyim, cevap hakkını kullansın, vakit kalırsa o arkadaşlara tekrar söz
vereyim.
Buyurun Sayın
Bakanım.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
7’nci maddede
sözü edilen bütçe… Bakın, değerli arkadaşlar, bizim zaten meri hukukumuza göre,
bütün kamu idareleri, millete ait olan kaynağı bütçe kanununa göre kullanırlar.
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis edeceği bütçe” demek, bu anlamda doğru
bir ifadedir, yani bütçeyi Meclis tahsis eder. Bunun ötesinde başka bir
idarenin bütçe tahsis etmesi, kaynak tahsis etmesi söz konusu değil.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tahsisli bütçe bitti Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani kanunda, yıllık bütçe kanununda bu üniversite
için ne kadar ödenek gerekiyorsa onu belirtecek, o kanunda ifade edilecektir.
Öte yandan, 6’ncı
maddede, demin de aslında söz ettim, bu üniversiteye kabul edilecek
öğrencilerin yarısı ÖSYM yoluyla seçilecek, yarısı da İtalyan liselerinde
eğitim görmüş öğrenciler arasından elbette ki bir başarı sıralaması yapılmak
suretiyle alınacaktır. Bu da son derece doğaldır diye düşünüyorum. Türkiye’de
İtalyanca eğitim-öğretim gören liseler vardır, o liselerde okuyacak olanlar da
büyük ölçüde Türk vatandaşıdır. Bu çocuklarımız da bu yöntemle bu üniversitede
yükseköğrenim alma hakkına kavuşmuş olacaklardır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın Bozdağ, siz soru sormamıştınız, sizden başlayarak diğer
arkadaşlara geçelim.
Buyurun efendim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, bir uluslararası
anlaşma. Tabii, Meclisin uluslararası anlaşmalar üzerinde onaylama veya ret
yönünde bir yetkisi var ama bu anlaşmanın maddelerini iyi okuduğumuz zaman
birbiriyle irtibatı çok açık ama okunmadığında sıkıntı var. Ben, 1’inci maddeyi
bir defa daha okumak isterim: “Taraflar, özellikleri izleyen maddelerde
belirtilmiş olan, Türk ve İtalyan dillerinde eğitim verecek bir üniversitenin,
Türk mevzuatına uygun olarak İstanbul’a kurulmasına karar vermişlerdir.” Yani
kanunda yazanlar istisnalardır bu anlaşmada.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, işte onu diyoruz. İstisna getiriliyor, imtiyaz veriyoruz. Bu istisna yani.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Bunun dışındaki bütün koşullar, Türk mevzuatına uygun olarak
İstanbul’da kurulmasına karar vermişlerdir. Onun için herhangi bir sorun
yoktur.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Ben Sayın
Bakanımdan, böyle bir üniversite kurulması hangi ihtiyaçtan kaynaklanmıştır,
onu öğrenmek istiyorum. Yine, anlaşmanın giriş bölümünün son fıkrasında
“Türkiye’de bir Türk-İtalyan Üniversitesi kurulmasıyla ilgili olarak aşağıdaki
hususlarda anlaşılmıştır.” deniyor.
Şimdi,
fakültelere bakıyoruz, bu fakültelerin ilgili bölümleri şu anda
üniversitelerimizin birçoğunda zaten açık. Sadece “İtalyan dili ve kültürü”
var, o bölümlerde de eğitim-öğretim veren üniversitelerimiz var. Dolayısıyla
fakültelerin isimlerini değiştirme, sayılarını artırma veya azaltmada yetkili
ama Sayın Vural’ın da ifade ettiği gibi master ve
doktora programı verecek bir enstitü burada zikredilmemiş durumdadır.
Dolayısıyla çalakalem hazırlanmış bir anlaşmayı bence Millî Eğitim Komisyonuna
geri gönderip iyice tartıştıktan sonra Meclisten geçirmenin daha yararlı
olacağına inanıyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, Sayın Başkanım, Millî Eğitim Komisyonu görüştü mü acaba
bunu?
ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani bu konuda, raporda, Sayın Başkanım, Komisyona havale var ama
Komisyonun ne yaptığına ilişkin hiçbir bilgi yok, yani gelmemiş.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Efendim, Komisyonun görüşü var.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani, Komisyon görüşsün, orada arkadaşlarımız tavsiyelerde
bulunsunlar.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım, son söyleyeceğiniz cümleleri alayım efendim.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu bir anlaşma,
uluslararası bir anlaşma.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Yanlış bir anlaşma.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu anlaşmanın onayına ilişkin bir tasarı var. Ben
demin de cevaplandırırken ifade ettim, bu üniversitenin faaliyete geçebilmesi
için bir kuruluş kanunu taslağı hazırlanıyor. O taslak elbette ki Millî Eğitim
Komisyonunda ve gerekmesi hâlinde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülecek, yüce
Meclise gelecektir. Onun için, buradaki maddelerle birlikte veyahut da bugün
kabul edeceğiniz onay kanunuyla birlikte Türk-İtalyan Üniversitesinin hayata
geçirilmesi diye bir durum söz konusu değil, bir teşkilat kanunu çıkacak. Bunu
bilmenizi özellikle rica ediyorum.
Hangi ihtiyaçtan
kaynaklandı? Yani ilginç bir soru. Bakın, Türkiye’de Galatasaray Üniversitesi
var, Türk-Alman Üniversitesi var, benzer üniversiteler var. Biz dünyayla, dünya
ülkeleriyle çok yoğun bir ilişki içerisindeyiz. Bu çerçevede İtalyanlarla
birlikte, çerçevesi burada belirtilmiş ve daha sonra kuruluş kanununda
detaylarının yer alacağı bir üniversite kurulması ülkemiz çıkarları açısından
uygun görülmüştür.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bulut,
ekleyeceğiniz herhangi bir şey var mı efendim? Bir dakikalık süremiz var.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Var efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Efendim, yapılan bu anlaşma, sanki mağlup olmuş bir ülkeye
dayatılmış bir anlaşma. Ülkenin şartları ilgili teknik komisyonlarda
görüşülmeden gelişigüzel hazırlanmış bir anlaşma. Bu çerçeve çıkacak olan
yasayı bağlıyor. Bütün masraflarını Türkiye karşılıyor. İtalyan Lisesi mezunu
öğrencilerden yarı öğrencisini alıyor. Diğer öğrencilere yapılan bir haksızlık
değil mi bu? Diğer, normal lise mezunu öğrenciler de aynı hakka neden sahip
değil? Madem eğitimde birlik var kanunen Türkiye’de, bu birliği ve eşitliği,
hakkaniyeti bozan bir anlaşma, yanlış yapılmış bir anlaşma; düzeltilmesi
gerekir, yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Millî Eğitim Komisyonu üyelerinin,
öyle tahmin ediyorum, hepsinin çekincesinin olduğunu düşünüyorum çünkü çok
yanlış, tepeden aşağıya yanlış. Doğru madde bulmak için iktidar mensupları yer
arıyorlar ama herkesin yanlışlığında bunun birleştiği düşüncesindeyim. Böyle
bir anlaşma yanlış efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı….
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım Sayın Genç.
Evet,
sorularımızı cevaplandıran Sayın Bakana ve katkıda bulunan diğer milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.43
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN
(Giresun), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
416 sıra sayılı
Tasarı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi oylamayı
tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Tasarının
görüşmelerine devam ediyoruz.
Sayın Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İTALYA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA
TÜRKİYE’DE BİR TÜRK-İTALYAN ÜNİVERSİTESİNİN KURULMASINA
DAİR
ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 12
Kasım 2008 tarihinde İzmir’de imzalanan, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan
Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop
Milletvekili Engin Altay.
Sayın Altay,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkanım,
sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir uluslararası
anlaşmada gördüğümüz bazı çekincelerden dolayı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım.
Sayın
milletvekilleri, biz, tabii ki ülkemizde eğitim alanında yapılacak her türlü girişimin yanındayız
ve bunu her zaman destekleriz. Bunda bir tereddüt yok. Neticede, burada
Meclisimizin çıkardığı -her ne kadar adı “kanun” da olsa- bir uluslararası
anlaşmanın uygun bulunup bulunmayacağıyla ilgili bir tasarrufumuz söz konusu
olacak. Ben her vesileyle her zaman söylüyorum, bu kuvvetler ayrılığı
prensibini çok ihlal ediyoruz bu Mecliste zaman zaman.
Yürütmenin icraatlarına elbette saygımız var ama yasama organı yürütmenin
tasdik mercisi değildir.
Şimdi, deminden
beri iktidar partisinin grup yöneticileriyle de orada istişare ediyoruz. Belli
ki, aslında onların da bu anlaşmanın metniyle ilgili, yazım tekniğiyle ilgili
kafaları karışık ama deniyor ki: “Efendim, bizim bu anlaşma üzerinde tadil
yetkimiz yok. Onaylayıverelim gitsin.” Sayın milletvekilleri, hiç böyle bir şey
olur mu? Eğer Meclisimiz bu anlaşmayı, milletvekillerimiz bu anlaşmayı ulusal
çıkarlarımız bakımından, mali çıkarlarımız bakımından yeterli bulmuyorsa, uygun
görmüyorsa bunu onaylamamalıyız. Kaldı ki -biraz sonra belirteceğim- anlaşmanın
12’nci maddesi de buna imkân veriyor. Bir tadil fırsatı koymuş 12’nci madde.
Bizim Hükûmetimiz, Hükûmetimizin
sayın bakanları gittikleri yerlerde anlaşma yapsınlar, bir itirazımız yok ama
bu anlaşmayı yaparken lütfen, bir kere şu yürürlükteki Anayasa’ya dikkat
etsinler, bizim yürürlükteki kanunlarımıza bir dikkat etsinler, bir baksınlar,
bir göz atsınlar. Yani göz göre göre de “Efendim, biz
bu anlaşmayı yaparız, Meclis de onaylar.” Bu, kabul edilebilir bir mantık
değildir.
Altını çizerek
söylüyorum: Biz üniversitenin kurulmasına karşı değiliz ama bu, bir kere ne
olduğu belli olmayan bir üniversite. Bizim yürürlükteki mevzuatımız,
Anayasamız, kanunlarımız iki tane üniversite modeli koymuş önümüze: Bir, devlet
üniversitesi, bir de vakıf üniversitesi.
Ben, şimdi, sayın
milletvekilleri, size soruyorum: Bu ne üniversitesi? Devlet üniversitesi mi,
vakıf üniversitesi mi? Bir iktidar partisi sözcüsü gelsin, buna samimiyetle,
inanarak bir cevap versin ama inanarak cevap versin.
BAŞKAN – Sayın Altay, beş on saniyenizi rica edebilir
miyim?
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Çeşitli İşler (Devam)
2.- Kosova Parlamentosu üyelerinden oluşan milletvekili
heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Kosova Parlamentosundan bir milletvekili heyeti şu
anda Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine Meclisimiz adına “Hoş
geldiniz.” diyoruz. (Alkışlar)
Buyurun efendim.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye’de
Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672)
(S. Sayısı: 416) (Devam)
ENGİN Altay
(Devamla) – Ben de Kosova’dan gelen parlamenter meslektaşlarıma “Hoş geldiniz.”
diyorum.
Şimdi, bu önemli bir konu, ilk defa olan bir şey, yeni bir model. Hükûmet şu nezaketi
gösteremez miydi: Çıkıp bir Hükûmetin temsilcisi
burada -mümkünse Millî Eğitim Bakanı, değilse herhangi bir sayın bakan- bu
konuda yüce Meclisi bilgilendiremez miydi? Bu yapılmamıştır. Yani Meclise Hükûmet hak ettiği saygıyı lütfen göstersin. Tarihte,
cumhuriyet tarihimizde ilk defa bir şey getiriyorsunuz, hiç karşılaşmadığımız,
görmediğimiz bir şey getiriyorsunuz ve “Hadi, bunu iki dakikada geçiriverin.”
Tekrar ediyorum, burası noter değil, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.
Şimdi, Sayın
Bakan dedi ki: “Bunun kuruluş ve teşkilat kanunu geriden gelecek.” Şimdi,
uluslararası anlaşmada, altına imza attığınız anlaşmaya aykırı bir kuruluş,
teşkilat kanunu getirebilir misiniz? Getiremezsiniz.
Şimdi, gene
Anayasa -geçen ben de atladım- 90’ıncı madde, hakikaten uluslararası
anlaşmaları da Anayasa Mahkemesine getirmemize imkân vermiyor. Ee, siz diyorsunuz ya hep “Yapıcı muhalefet… Yapıcı
muhalefet…” Alın size bir yapıcı muhalefet örneği sayın milletvekilleri! Biz
diyoruz ki: “Gelin, bunu çekin. Anlaşmanın 12’nci maddesi de bir tadil imkânı
veriyor. Biraz sonra söyleyeceğim çekinceleri, aleyhimize olan çekinceleri
Sayın Bakan Ali Babacan düzeltsin, getirsin biz de memnuniyetle kabul oyu
verelim.” Ee, kötü mü söylüyoruz? Ha, “Yok, biz bunu
getirdik, sayısal çoğunluğumuz da var, geçiririz gider.” İşte, o zaman ulusal
çıkarlarımıza aykırı iş yapmış olursunuz, milletvekili yemininize de sadık
kalmamış olursunuz. Benim söylediğim budur.
Bakın, şimdi
çekinceler. Çekince girişten başlıyor.
1) Gerekçede,
“İtalyanca eğitim verecek bir üniversite” yazmışsınız, ama anlaşmada “Türkçe ve
İtalyanca” diyor.
2) 3’üncü
maddede, senatolara fakülte sayısını ve isimlerini değiştirme yetkisi
veriyorsunuz. Yani “anlaşmada” diyorum, imzaladığınız anlaşmada. Fakültelerin
nasıl kurulacağı Türkiye’de bellidir.
Şimdi, kabul
edilecek öğrencilerle ilgili bir hüküm, 6’ncı maddede diyor ki anlaşma: “Yüzde
50’sini -yani yarısını- ÖSYM’nin ÖSS üzerinden yerleştireceği öğrencilerden
alacağız, öbür yarısını da İtalyan liselerinden ve ek yabancı dil olarak
İtalyanca almış öğrencilerden ÖSS’den alacakları düşük bir taban puan
sonrasında yapacağımız özel bir sınavla alacağız.” Bu bir ayrıcalıktır, eşitlik
ilkesine de… Çok makul, mantıklı değildir bu. Kaç tane İtalyan
lisesi var Türkiye’de? Bilen var mı?
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Bir tane.
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Bir tane İtalyan lisesi için şimdi üniversite mi yapıyorsunuz?
Böyle şey olur mu? Yani, İtalya’daki meslektaşıyla, Berlusconi’yle
Sayın Başbakanın çok özel ailevi dostluğundan dolayı, hatıra binaen bir
üniversite mi kuruluyor burada? Böyle bir şey olabilir mi? Parlamento, Türkiye
Büyük Millet Meclisi -her vesileyle Meclis Başkanlarımız “Bu gazi Meclis” diye
başlar 1 Ekimde- böyle bir şey yapabilir mi sayın milletvekilleri? Bir eğitimci
olarak ben bunu yanlış görmesem, çıkıp burada buna karşı olabilir miyim? Rica
ederim. Biraz aklıselim rica ediyorum. Hakikaten söylüyorum, ettiğimiz yemine
sadakat rica ediyorum. Çok şey mi istiyorum? Şimdi, bu
yanlış.
Bakın, 7’nci
maddede Türk tarafının katkıları yazılmış ve bütün arsası, taşınmazı, altyapı
masraflarını üstleniyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis edeceği bir
bütçe öngörüyoruz. Böyle bir şey var mı? Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi
merkezî bütçeyi onaylar ya da onaylamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk defa
bir üniversiteye bütçe tahsis edecek. Bunun bana mantığını kim… Diyeceksiniz ki
şimdi, efendim yazım tekniği bakımından öyle olmuştur, bu aslında merkezî
yönetim bütçesinden olur. İyi ya, biz de onu söylüyoruz zaten. Yazım tekniği de
yanlış olmayan bir uluslararası anlaşmayı onaylamış olalım biz.
Bakın, İtalyan Hükûmetine getirilen yükleri isterseniz size okuyayım da
belki o zaman sağduyu galip gelir.
“İtalyan
üniversitelerinin onayını müteakiben, dersleri verecek olan öğretim
personelinin teminiyle bahse konu personelin yol giderleri ile ücretlerindeki
olası farklılıkları…” Yani, İtalya’dan gelecek hocaların yol giderlerini ve
ücretlerini de biz vereceğiz de adam, oradan, beğenmezse Venedik’teki,
Roma’daki hoca “Bu bana yetmez.” derse, ek farkı İtalya verecek. “Mali
kaynakların ışığında didaktik ve bilimsel araçlar gereçleri temin edecek…” Bir
de “5. maddede yer alan Komitenin İtalyan üyelerinin seyahat masraflarını…”
5’inci maddede, İtalya’dan 5 kişi, Türkiye’den 5 kişi bu üniversitenin yürütme
komitesi olacak… Yani, lütfetmişler, bu üniversite komitesinin İtalyan
üyelerinin yol masraflarını da İtalyan hükûmeti
üstleniverecek. Yani, lütfetmişler! Hesabı ödedikten sonra biz bahşişi de öderiz!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Üstü kalsın!
ENGİN ALTAY
(Devamla) – Ne gerek var yani onu da buradan çıkaralım!
Şimdi, sayın
milletvekilleri, şekil bu, manzara bu. Daha farklı, arkadaşlarımızın da
söylediği çekinceler var. Bakın, şimdi ben size 12’inci maddeyi okuyayım
Anlaşma’dan: “İşbu Anlaşma süresiz olup, her an için diplomatik yollar ile
tadil edilebilir veya feshedilebilir.” 12’nci madde, Anlaşma. Ben diyorum ki:
Feshetmeyelim, tadil edelim. Büyükelçilikler nezdinde devreye girilsin,
yenilensin, tanzim edilsin -bakanlar sık sık
buluşuyor, Başbakanlar sık sık buluşuyor -bu yeni
şekline göre, ulusal çıkarlarımızla eşitliği muhafaza ederek bunu düzeltelim.
Biraz önce bir
sayın milletvekilim söyledi. Bakın, Türkiye’de kaç İtalyan
lisesi var? Bir “bir” dendi, bir “iki” dendi. Gelin, bunu İtalya’da
kuralım, yani Türkiye daha kazançlı çıkar. Bir sürü Türk öğrencimiz orada da
okuyabilir, oradaki Türk çocukları okuyabilir, daha çok gelişir, eder; şudur,
budur, daha iyi bilim üretirler, İtalyan kültürü alınır, verilir. “Biz burada
kuracağız...”
Ben bu
Anlaşma’nın -tekrar altını çizerek söyleyeyim- ulusal çıkarlarımıza çok uygun
olduğunu düşünmüyorum, yanlış buluyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Altay, buyurun. Konuşmanızı tamamlayınız efendim.
ENGİN ALTAY (Devamla) – Anlaşma’nın girişinden itibaren, eşit
temsilden başlıyor ama sadece temsili eşit, külfeti tamamen bize ait ve
Anayasa’nın “eşitlik” ilkesine aykırı, insanlarımızın bu üniversiteye girişiyle
ilgili çok istisna bir gruba çok özel ayrıcalık tanınacak ve âdeta üniversite
diploması temin edilecek, pazarlanacak bir müesseseye benzetiyorum bu
üniversiteyi ve bu sebeple doğru bulmuyorum; yanlıştır, Anayasa’ya aykırılık
bakımından tartışmalıdır, bizim de Anayasa Mahkemesine gitme şansımız yoktur.
Tekrar
vicdanınıza sesleniyorum, tekrar ettiğiniz yemini anımsatıyorum ve yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde
üzerinde AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; şimdi Türkiye ile İtalya arasında Türkçe ve İtalyanca eğitim
yapacak olan bir üniversitenin kurulmasıyla ilgili konuyu konuşuyoruz. Bu bir
anlaşma, yani İtalyan Hükûmetiyle Türk Hükûmeti arasında dışişleri bakanlarının imza ettikleri bir
anlaşma ve 12’nci maddesine göre de her zaman karşılıklı nota teatisiyle veya
yeniden görüşme talebiyle bu anlaşmanın çeşitli yerleri de yine o anlaşmaların
muhatapları tarafından değiştirilebilecek durumda. Asıl, üniversitenin
kurulmasıyla ilgili 1’inci maddedeki çok açık bir biçimdeki şu hüküm çok
önemli: “Türk mevzuatına uygun olarak İstanbul’da kurulmasına karar
vermişlerdir.” Şimdi, Türk mevzuatında üniversitelerin
kurulmasının yolu belli. Mutlaka vakıf üniversitesi de olsa, devlet
üniversitesi de olsa Yükseköğretim Kurulunun hazırlayacağı bilgilerle ve Millî
Eğitim Bakanlığının hazırlayacağı bir kararnameyle Bakanlar Kuruluna geliyor ve
kanun tasarısı olarak Millî Eğitim Komisyonuna veya ilgili komisyonlara
geliyor, orada görüşülüyor, Meclisin alacağı kararla kanun hâline dönüştükten
sonra üniversite olabiliyor. Dolayısıyla, Türk mevzuatına göre bir
üniversitenin kurulması demek devlet üniversitesi ya da vakıf üniversitesi
olarak kurulması demek. Şimdi, bu üniversite ne üniversitesi? Çok açık bir
biçimde devlet üniversitesi olacak.
Şimdi, bizim
mevzuatımıza ters gibi gözüken bazı hükümler var. Mesela, 5 kişilik, iki
taraflı 10 kişilik, 5’er kişiden oluşan komisyonlar kurmuş “Bu komisyonlar
senatoların danışmanı gibi hareket eder.” diyor. Hâlbuki bizim sistemimizde
üniversiteyi rektör, yönetim kurulu, senato… Mevzuatımıza göre üniversite öyle
işleyecektir ama İtalyanların da kendilerine göre bir mevzuatı var. İkisini de
birbirine mezcetmek için bu anlaşmada daha geniş bir çerçeve ortaya konmuş ama
mutlaka, bu üniversitenin kurulmasıyla ilgili bir kanun tasarısının gelmesi
lazım komisyonlara, Meclisimizde üzerinde çalışılarak kanun hâline getirilmesi
lazım. Nasıl bir kanun? Bir devlet üniversitesinin kurulmasına ilişkin
hükümler. Yani kaç fakülteden oluşacak, nerede kurulacak, bunun maddi
kaynakları nereden sağlanacak… Burada, Türkiye'nin sağlayacağı şeyler İtalyan
tarafının sağlayacaklarından biraz daha fazla gözüküyor…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Rica ederim Sayın Başkan, Allah aşkına…
MEHMET SAĞLAM
(Devamla) - …ama üniversitenin bizde kurulacağını kabul ederseniz, bu binaları
da İtalyanların herhangi bir anlaşmazlıkta sırtlayıp İtalya’ya
götüremeyeceklerini de düşünürseniz, buradaki avantaj bizde.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Bakan, Türkiye topraklarını da böyle sattınız!
MEHMET SAĞLAM
(Devamla) – Efendim, müsaade buyurun.
Dolayısıyla, bu
üniversitenin ilk olmasından dolayı, bazı şeyler benim de kulağıma aykırı
geliyor ama mevzuat sırasında yani üniversitenin kuruluş kanunu sırasında
düzeltilemeyecek şeyler değil. Bizim mevzuatımıza göre bir devlet üniversitesi
kurulacak.
Şimdi,
öğrencilerin alınmasıyla ilgili de bazı şeyler var. İşte, İtalyan Lisesi
mezunları veya İtalyancayı seçmiş olan öğrencilerin, YÖK’ün tespit edeceği
belli bir puanın üzerinde olanları mülakat yoluyla alınabilecek yarısı, yarısı
da zaten İtalyan Lisesi veya İtalyanca bilenler arasından alınacak. Şimdi, buna
benzer bir uygulama Galatasaray Lisesinde yapıldı. Uluslararası anlaşmayla
yapıldığı için, bizim mevzuatımızla, orada fazla -bazı akademik
arkadaşlarımızın haklı olarak içlerine sinmedikleri gibi- bir kontenjan
Galatasaray Lisesine ayrılmışsa da Türkiye’nin eğitimi dikkate aldığınız takdirde
bunun kimseye büyük bir zararı yok. Yani, doğrudan doğruya Galatasaray Lisesini
bitirmiş veya en azından yabancı dili o düzeyde öğrenmiş olan insanların
yabancı dilde eğitim yapan bir üniversitede daha kolay başarılı olacakları
düşünülerek yapılmış bir uygulama. Özellikle önümüzdeki dönemde bir de
Türk-Alman üniversitesiyle ilgili böyle bir teklif yine önümüze gelecektir.
Biraz da bu, Avrupa’ya Türkiye’nin biraz daha yakınlaşması anlamında belirli
noktalarda merkez olduğunuz zaman…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – O, daha evvel kanunlaştı.
MEHMET SAĞLAM
(Devamla) – Daha evvel kanunlaşmış, bunu ben bilmiyordum doğrusunu isterseniz
ama bir örneği olarak ona da bakılabilir. İlk defa bizim üniversitelerimizin
alıştığımız bazı kurumlarından farklı bazı kurumlar var çünkü iki devletin
mevzuatını birleştirmeye çalışıyorsunuz. O anlamda belki özellikle kanun
teklifi olarak, üniversite kuruluş kanunu teklifi olarak önümüze geldiğinde
gerek komisyonlarda gerekse burada, bunun, bizim mevzuatımıza göre uydurulması,
ona göre yapılması mümkündür. Arkadaşlarımızın tedirginliğini anlıyorum, samimi
olarak anlıyorum; benim de bazı mülahazalarım var bunun üzerinde ama Türk
mevzuatına göre kurulacak üniversite geldiği takdirde bunu bizim mevzuatımıza
göre kuracağız, başka bir yolu da yok.
O bakımdan,
arkadaşlarımız müsterih olarak buna oy verebilirler, bu bir anlaşmadır. Türkiye
Hükûmeti, bunu, her zaman karşılıklı olarak da, tek
taraflı olarak da değiştirebilir ama asıl üniversiteyi kuracak olan mevzuat
geldiğinde, arkadaşlarımızın mülahazalarını da dikkate alarak bir kanun
çıkarmamızda…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Komisyonda görüşeceğiz!
MEHMET SAĞLAM
(Devamla) – …ve o şekilde bir üniversite kurulmasında ben de fayda görüyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş.
Sayın Durmuş,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına kanunun bütünü üzerinde söz alacaktım, geciktiğim
için özür diliyorum; şu anda maddeyle ilgili görüşlerimi ifade ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa’mızın
130’uncu maddesi, Yüksek Öğretim Kanunu’nun 4’üncü maddesi, Tevhidi Tedrisat
Kanunu Sayın Bakanım bu üniversitenin kuruluşuna cevaz vermez. Türkiye
Cumhuriyetinde üniversiteyi devlet kurar ya da devletin izin verdiği vakıflar
kurar. Yabancı bir üniversitenin bu ülkede kurulması hâlen meri Anayasa ve
kanunlar çerçevesinde mümkün değildir.
Kişisel olarak
benim bilgimi sorarsanız, benim, iş birliği hâlinde know
how üretecek yüksek teknoloji üniversitelerinin
Türkiye’de kurulmasıyla ilgili beklentilerim var. Ama mevcut Anayasa’yı
değiştirmezsek, 2547’yi değiştirmezsek, Tevhidi Tedrisat’ı değiştirmezsek siz
ikili anlaşma adı altında Türk-İtalyan üniversitesini kurarsınız ama Anayasa’yı
ihlal etmiş olursunuz, yasaları ihlal etmiş olursunuz. Gelin ilgili yasalarda
düzenlemeler yapalım.
Bakın “amaç”
bölümü var, yükseköğretimin amaç bölümü. Siz bir kere gerekçede yanlış
yapıyorsunuz. Gerekçede diyorsunuz ki: “Dili İtalyanca’dır.”
Birinci rauntta siz bu üniversiteyi Türk-İtalyan üniversitesi olarak
kurmuyorsunuz, İtalyan-Türk üniversitesi olarak kuruyorsunuz. Dili Türkçe
değil, İtalyanca. Sonra açıklamalarda, maddelerde “İtalyanca da olabilir,
Türkçe de olabilir.” diyorsunuz, Anayasa’nın eşitlik prensibini ihlal
ediyorsunuz, İtalyanca bilenlerin mülakatla bu üniversiteye gireceğini
söylüyorsunuz. Hâlbuki Türkiye’ye dışarıdan gelen öğreniciler Türkçe sınavını
başarmaları hâlinde mülakatla girebilirler. Burada hükümran olan ülke
Türkiye’dir. Hükümran olan ülkenin diliyle mülakatla girecekken, İtalyanların
diliyle girecek. Hatta burada “İngilizce eğitim de verilebilir.” diyorsunuz.
Verilebilir ama başta tüm kuralları altüst eden… Yani Sayın Başbakan İtalya’ya
gitmiş, bir sofra yarenliği sırasında Berlusconi’ye
bir söz vermiş, Anayasa’yı da ihlal ediyoruz, 2547’yi de ihlal ediyoruz…
1924 yılında
çıkan Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun amacı sadece tekke, zaviye, medreseleri
kapatmak değildi; yabancı okullarını, liseleri, kolejleri, ajan okullarını
kapatmaktı, Merzifon Kolejini kapatmaktı; o tedbir o gün onun için alındı.
1972’de özel
üniversiteler kuruluşuna izin verilince bu Tevhidi Tedrisat Kanunu delindi.
Delindi ama Yükseköğretimin amaçları maddeleri sıralandığında, orada çok ciddi
maddeler önümüzde duruyor:
“Öğrencilerini;
ATATÜRK İnkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK
milliyetçiliğine bağlı,” İtalyan milliyetçiliği var canım! Nerede Atatürk
milliyetçiliği? İtalyan üniversitesi bu.
“Türk milletinin
milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın
şeref ve mutluluğunu duyan,” insan İtalyanca eğitim almaz; İtalyancayı öğrenir,
İngilizceyi öğrenir ama müfredat dilini İtalyanca asla kabul etmez ama siz bunu
getiriyorsunuz.
“Toplum yararını
kişisel çıkarının üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu,” Burada
kişi yararı var, başka ülke yararı var, kişinin bir İtalyan üniversitesinde
okuma yararı var. Ülke yararı nedir? Siz, İtalya’da bulunan bir teknolojiyi,
bir yüksek teknoloji üniversitesi ya da teknik bir üniversite iş birliğiyle
kurarsınız, “O teknolojiyi getirecek.” dersiniz. Bunların hiçbiri yok. İtalyan
dili edebiyatı, arkeoloji…
Yani ben bu
kanunu Milliyetçi Hareket Partisi adına destekleyemem ama siz Anayasa’da
gerekli düzenlemeleri yaparsanız, 2547’de gerekli düzenlemeleri yaparsanız,
gelin Türk-Alman üniversitesi kuralım, Türk-Amerikan üniversitesi kuralım,
İngiliz, İtalyan kuralım; hiçbir sakıncası yok ama önce, amaç ve hedefleri net
ortaya koymamız lazım. Biz burada amaçları da bir tarafa atıyoruz, hedefleri de
bir tarafa atıyoruz. “Sağ olsun, İtalya bize dost davranıyor, Başbakanımızı iyi
ağırlıyor, hadi bir üniversite kuralım.” Böyle bir şey olabilir mi? Bu kabul
edilebilir mi?
Türkiye'nin yurt
dışında Manas Üniversitesi var, Türk dünyasında kurduğumuz üniversiteler var;
tamam, onu anlarım. Hatta Türkiye-Gürcistan iş birliği var. Bakın -Batılı bir
ülke- Gürcistan tıp fakültelerinde okuyan öğrenciler üçüncü sınıftan sonra
Hacettepe Üniversitesine gelip tahsillerini ikmal edebiliyorlar. Bu bir
dostluktur. İtalyanlarla da dostluk kurabiliriz. İtalyan üniversitesine
prensipte karşı çıkmıyorum. Türkiye'nin mevcut konumu buna uygun değil,
Anayasa’yı canınızın istediği gibi delemezsiniz, “Bu uluslararası anlaşmadır,
nasıl olsa Anayasa Mahkemesinden dönmez.” diyemezsiniz…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Anayasa Mahkemesine gidilmez.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – …“Gidilmez.” diyemezsiniz. Bunu derseniz Anayasa’yı delmeyi
alışkanlık hâline getirirsiniz. Gelin yanlıştan dönelim. Bizim
İstanbul Milletvekilimiz Sayın Melen’e ben rica ettim
“Amerikalılar Türkiye’de bir teknoloji üniversitesini Türk üniversiteleriyle
birlikte kurabilirler mi…”
Bakın, 1933
üniversite reformunda Reşit Galip’i rahmetli Atatürk İsviçre’ye gönderdi, oradan
Musevi orijinli öğretim üyeleri getirildi ve 33 reformu onlarla yapıldı. Onlara
bir direktif verdi Mustafa Kemal: “Dört yıl içinde Türkçeyi öğreneceksiniz.”
dedi. Bugün Medeni Kanun’umuz, Borçlar Kanunu’muz,
Ticaret Kanunu’muz, modern tıbbın uygulaması, birçok
şeyi onların sayesinde öğrendik. İtalyan bilim adamlarına karşı değiliz.
Uluslararası
arenada belirgin, öne çıkmış, bir bilim alanında Türkiye’ye ciddi bir
üniversite kurulacağına dair işaretler de vermiyorsunuz Sayın eski Bakanım.
Burada bahsedilen fakültelerin, mesela, heykeltıraşlık bölümünde bir heykel
yapılsa Melih Bey’in önünde o heykeli nasıl koruyacağız? Kampus
içine Melih Bey’i sokmamak lazım. Dolayısıyla, gelin iyi şeyler yapalım,
sofra yâreni babından “Tayyip Bey istiyor, haydi çıkaralım…” Yok
öyle şey, olmaz böyle bir şey!
Türkiye'nin
modern üniversitelere ihtiyacı var. Türkiye üniversitelerinin kendi kendini
yeniden reforme etmeye ihtiyacı var. Türkiye’de
pratik uygulamalar iyi değil. Biz ilk defa tıp fakültelerinde yapıyorduk, ben
tıp fakültelerindeki pratiği bile yeterli bulmuyorum. Niçin bizim mühendislik
fakültelerinin öğrencileri kâğıt üzerinde staj yapar; niçin sanayinin içinde
eğitim yapmaz; sanayi-üniversite iş birliği niçin ciddi olarak yapılmaz, buna
kafa yoralım. İtalya’nın Torino kentindeki sanayi
Türkiye’ye gelecek mi? Hayır. Bize teknokent
kursunlar, o yolla bir girişimde bulunalım. Hayır, İtalyan dili-edebiyatı
öğrenecekmişiz, arkeoloji öğrenecekmişiz, sosyal bilimlerde eğitim
verecekmişiz! Bunlar doğru değil. Floransa’ya da gidersiniz, Bologna’ya da
gidersiniz, orada eğitim de yapabilirsiniz. Öğrencilerimiz İtalya’ya gidiyor
ikili anlaşmalar çerçevesinde, eğitim de alıyorlar.
Ama her şeyde
olduğu gibi bunu da oldu bittiye getiriyorsunuz.
Burada da ciddi bir hazırlığınız yok. Beden, zihin, ruh, ahlak ve duygu
bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş gençleri nasıl
yetiştireceksiniz?
Türkçeyle bilimi
anlamak farklı bir şey, yorumlamak farklı bir şey, kavramlar arası ilişkiyi
kurmak farklı bir şey. Yeni öğreneceğiniz bir dille siz pozitif ilim, matematik
teoremlerini çözeceksiniz! İnandırıcı olamazsınız. Nitekim Türkiye’de bunun
örneklerini görüyoruz. Orta Doğu Teknik Üniversitesine yüksek puanla giren bir
öğrenciyi Siyasal Bilgilerden mezun olan öğrenciyle mukayese ettiğinizde
Mülkiyeden çıkan daha başarılı oluyor, öbürü yavaşlamış oluyor. Niçin? Türkçe
düşünmenin, Türkçe anlamanın, Türkçe savunma yapmanın becerisi… Yeni bir dil
öğrenmek ve öğreneceğiniz dil üzerinden eğitim yapmak sizi yavaşlatıyor, 8 kat
yavaşlatıyor. Bilimsel araştırmalar yapılmış.
Bu teklifteki
dilin İtalyancası da yanlış, üniversite kuruluşundaki -ben son dakikada
dinledim- CHP sözcüsü arkadaşımın söylediği tavizler de yanlış.
İtalya’nın bize
burada getireceği ne var?
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Külfet!
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Bir şey getirmesi lazım. Ne getirecek? Müsaade edin de biz
çocuklarımızın cebine para koyalım İtalya’ya gönderelim, İtalyancayı da orada
öğrensinler, bilimi de orada öğrensinler. Bu fakültelerin de bize getireceği
bir şey yok.
Ciddi fakülte
kuracaksanız Anayasa’da gerekli değişiklikleri yapın; biz de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak Türkiye’ye yeni, modern, Batılı anlamda, en yeni bilgiyi, know-how’u üretecek üniversiteler
kuruluyor diye Anayasa değişikliklerine, eğer şartlar, hedefler ve amaçlar
düzgün ortaya konursa, o zaman destek veririz.
“Burada söz
verdiniz, sonra caydınız.” demeyin. Hedefleri, amaçları doğru koyun, biz de o
zaman destek verelim diyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum selamlayıp.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Durmuş.
OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Bu vesileyle uluslararası ortaklıklar hâlinde üniversite kurulması
anlayışına “Evet” ama mevcut şartlar düzeltilmeden böyle bir girişimde
bulunmaya “Hayır” diyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Durmuş.
Hükûmet adına Devlet
Bakanı Sayın Hayati Yazıcı.
Sayın Bakanım,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlaşmanın
herhangi bir sözcüğünü diğerlerinden ayırt ederek ele alırsak söylenenlerden
çok daha fazla şeyler söylenebilir. Örneğin, Türk-İtalyan üniversitesi değil
de, Türk’ü bir yana bırakıp “İtalyan üniversitesi” dersek çok farklı şeyler
söyleyebiliriz. Ama bunu bir bütün olarak değerlendirmek gerekir ve birkaç
arkadaşımın bu konu üzerinde görüşlerini ifade ederken değindikleri anlaşmanın
1’inci maddesini iyi özümsemek gerekir diye düşünüyorum. Kurulacak olan
üniversitenin Türk mevzuatına uygunluğuna vurgu yapılmaktadır. Bu bir kere
şaşmaz bir ölçü. Bu üniversite faaliyete geçerken Türk mevzuatı gözetilecek. Ne
var mevzuatta? Anayasa var, Yüksek Öğretim Kanunu var. Elbette ki kanunla kanun
değiştirebilirsiniz ama Anayasa’nın 130’uncu maddesini gerek anlaşmalarla gerek
kanunla değiştiremeyeceğinize göre 130’uncu maddeye uygun bir üniversite
faaliyete geçecektir.
Sorulara cevap
verirken ifade etmeye çalıştım, bir kez daha vurguluyorum ve altını kalın bir
şekilde çiziyorum: Bu üniversite, Türk-İtalyan üniversitesi Anayasa’nın
130’uncu maddesinde tanımlandığı üzere bir devlet üniversitesi olarak faaliyete
geçecektir.
Değerli
arkadaşlar, buna benzer uygulamalar ülkemizde var, Galatasaray Üniversitesi
var; gene yüce Meclisin çok yakın zamanda 5849 sayılı Kanun’la onayladığı
Türk-Alman Üniversitesi kurulmasına ilişkin uluslararası anlaşma var.
Bakın, Türk-Alman
üniversitesinin de anlaşmanın imzalanmasıyla faaliyete geçmiş, kurumsal bir
yapıya dönüşmüş hâli söz konusu değil.
Öyle bir üniversitenin faaliyete geçebilmesi için kanun çıkartılması
gerekir. Nitekim, cumhuriyet Hükûmeti
ekim ayında Türk-Alman Üniversitesinin kurumsallığını, kuruluş kanunu içeren
tasarıyı Meclise sevk etmiş ve bu tasarı da sanırım Millî Eğitim
Komisyonundadır.
Gene Türkiye’de
İstanbul Teknik Üniversitesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında
eğitim-araştırma konusunda yükseköğretim düzeyinde müessese kurulması, Orta
Doğu Teknik Üniversitesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında aynı
çerçevede bir kampus kurulması kararı alınmış.
Kanunlarla bu anlaşmalar hayata geçirilmiştir ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
ile ODTÜ arasındaki anlaşmanın onaylanması için kanun 2001 tarihinde yüce
Meclisten geçmiştir. Bunları özellikle ifade etmek istiyorum.
Niçin böyle bir
üniversite kurulmasına ihtiyaç duyuldu? Bakınız, Türkiye'nin ticaret hacmi son
yıllarda, iktidarımız döneminde büyük bir hızla artmaktadır ve İtalya ile
Türkiye arasındaki ticaret hacmi 20 milyar dolar düzeyindedir. Bu, çok önemli bir rakam. Yani 2003 yılından önce Türkiye’de
ticaret hacmini veyahut da ihracatın 40-50 milyar dolar düzeyinde olduğunu
düşünürseniz, 20 milyar dolarlık ticaret hacmi bir ülkeyle çok önemli bir
durumdur ve Türkiye’de şu anda yedi yüz dolayında İtalyan firması faaliyette
bulunmaktadır. İtalya’da da Türkiye firmaları var; İtalyanlarla ortak, dünyanın
değişik ülkelerinde yatırım yapan Türk firmaları var; bütün bu alanlarda
çalışacak gençlere, yeni kadrolara ihtiyaç var.
Dolayısıyla,
İtalyanlarla Türkiye arasında böyle bir üniversitenin kurulması hem
gençlerimize imkân sağlayacak hem ticari faaliyetlerimizin daha etkin, daha
yoğun bir şekilde cereyan etmesine altyapı oluşturacaktır.
Bunları da
sizinle paylaşmak istedim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Madde üzerinde
başka söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Doğru, buyurun
efendim.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Mevzuata uymayan
şekilde bir üniversite kuruyoruz. Ancak mevzuata uygun olacak şekilde
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Erbaa Meslek Yüksekokulu bünyesinde dört yıllık
sağlık meslek yüksekokulu kurulmasıyla ilgili karar Üniversitenin senatosundan
geçmiş ve Yükseköğrenim Kuruluna gönderilmiştir. Ancak bu zamana kadar bir
gelişme olmamıştır. Okulun kurulmasıyla ilgili bir çalışma var mıdır? Ne zaman
Erbaa’ya, sağlık meslek yüksekokulu açılacaktır?
Aynı şekilde,
Niksar ve Turhal ilçelerinde de böyle bir beklenti vardır. Bunlarla ilgili de
bir çalışma yapılacak mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, “karşılıklılık”
ilkesi gereğince İtalya’da da bir Türk-İtalyan üniversitesinin kurulması
planlanmakta mıdır? Acaba aynı şartlarda Türk dili ve kültürünü yaymayı,
geliştirmeyi esas alan bir üniversiteyi İtalyan Meclisi kabul edebilir mi?
İkincisi:
Kurulacak olan üniversitenin ülkemiz yükseköğrenim camiasına ne tür bir katkısı
olacaktır? Bu konuda bir şeyler söyleyebilir misiniz?
Bir diğer sorum:
Anlaşmanın 9’uncu maddesinde “Taraflar özel sektörün üniversiteye katılımını ve
desteğini sağlamayı taahhüt ederler.” hükmü yer almaktadır. Acaba, özel
sektörden bu üniversiteye destek verecek birisi var mıdır? Devlet bu taahhüdü
nasıl verebilmektedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; tabii, bir İtalyan üniversitesinin,
Türkiye’de İtalyanlar tarafından kurulması uygun olurdu. Ama bakıyoruz burada
her şeyini hemen hemen Türkiye karşılıyor, ama adı
“Türk-İtalyan Üniversitesi” oluyor. Elbette ki, okumak
isteyen gençlerimizin sayısı bir hayli fazla. Daha önce bir istekte
bulunmuş idim: Tarsus Üniversitesinin kurulması. Biz tabii Tarsus gibi bir
büyük şehrimizde üniversite kurmak varken İtalyanlara âdeta hediye olarak bir
üniversite kuruyoruz. Bunun için diyorum ki Tarsus’a da bir üniversite kurmayı
düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Ülkemizde yabancı
devletlerin de üniversite kurmalarından şeref duyarız ama neden Türk-İtalyan
Üniversitesi? Acaba biz de İtalya’da İtalyan-Türk üniversitesi kurmak istesek
İtalyan Hükûmeti bizim alelacele bu tasarıyı
çıkarmayla ilgili yaptığımız gibi bu konuya sıcak bakarlar mı, bir üniversite
kurulmasına sıcak bakarlar mı? Uluslararası ilişkilerde karşılıklılık ilkesine
uygun olarak biz de İtalya’da bir Türk-İtalyan Üniversitesi kurma teklifi
yaptık mı, yaparsak İtalyanlar bize aynı desteği verecekler mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Altay…
ENGİN ALTAY
(Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hükûmet adına konuşan
Sayın Bakan anlaşmanın 1’inci maddesine atıfta bulunarak Türk mevzuatına uygun
olarak bu anlaşmanın hayata geçeceğini söyledi. Sayın Bakana soruyorum: Bu
anlaşmanın 3’üncü, 5’inci, 6’ncı, 7’nci ve 8’inci maddeleri Türk mevzuatına uygun
mudur?
Gene devamen, üniversitenin kuruluşuyla ilgili kanun tasarısı
getireceksiniz Meclise, bu kanun tasarısını getirirken bu anlaşmanın anlaşma
metnine sadık kalacak mısınız? Anlaşma metnine sadık kalmayacaksanız Sayın
Babacan ve Sayın Frattini’nin 12 Kasım 2008’de attığı
imzaların bir önemi olacak mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakanım, mevzuatımızdaki son duruma göre, bildiğiniz üzere
üniversiteler sadece il merkezlerinde kurulabiliyor ancak teknolojide ve
iletişimdeki gelişmeleri gördüğümüzde ve özellikle insanlarımızdaki eğitim
anlayışındaki değişmeleri gördüğümüzde de yine bir ihtiyaç belirdi. Bu da en
azından belirli bir nüfusa sahip ilçelerde, Fethiye, İskenderun, Tarsus,
Alanya, Akşehir, Yalvaç gibi birtakım ilçelerde de üniversite kurulmasının önü
açılacak mı? Böyle bir çalışmanız var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben de çok teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru’nun
sorularını tabii yazılı olarak cevaplayacağız çünkü bir yazışmadan söz
ediliyor, onun nerede olduğunu benim bilmem mümkün değil. Sanırım
arkadaşlarımız yazılı olarak cevaplayacaklar.
Sayın Işık’ın
İtalya’da…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakan, anlaşılmıyor efendim.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Doğru’nun sorularına yazılı olarak cevap
vereceğiz çünkü birtakım yazışmalardan söz ediyor sorusunda. Tabii ki, takdir
edersiniz ki, o yazışmaları benim şimdi burada detaylı olarak size ifade etmem
mümkün değil.
Sayın Işık’ın
soruları ve benzer sorular var. Özel sektör katkısından söz ediliyor “Verilecek
mi?” diye. Temennidir. Yani özel sektörün katkı vereceğinin altının çizilmiş
olması çünkü bir şey değil. Elbette ki, Türkiye’de mevcut üniversitelere,
mevcut eğitim kurumlarına özel sektörün katkı verdiği gibi, kurulacak ve bundan
sonra faaliyete geçecek eğitim öğretim kurumlarına da sanırım ki hayırsever
birçok kişi ve özel sektör temsilcisi gerekli katkıyı verecektir.
“İtalyanlar
kursaydı iyi olurdu.” deniyor. Olurdu. Tek başına kurmamışlar, o fırsatı
vermemişiz ama birlikte kuruyoruz.
“Tarsus’ta ve
Fethiye’de, benzeri ilçelerde, işte Yalvaç’ta üniversite kurulacak mı?”
Bakın değerli
arkadaşlar, biz, iktidarımız zamanında, elbette ki sizlerin katkılarıyla,
Türkiye’nin 81 ilinde üniversite kuruluşunu gerçekleştirdik. Bu,
önemli bir fark.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu Meclisin tamamı destekledi.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ee, desteğinizle dedim,
desteğinizle dedim. Ben adil bir adamım, öyle şey yapmam. Desteğinizle dedim.
Yani izlerseniz, desteğinizle… Elbette ki Meclis çıkarttı ama iktidarımız
döneminde biz planladık, getirdik; siz de katkı verdiniz, çıkarttık ve
Türkiye’nin 81 ilinde üniversite var. Özel üniversitelerle kamu
üniversitelerinin toplamı 140 dolayında. Bu, önemli bir gelişme eğitim öğretim
konusunda. İnşallah, ileride, elbette ki bütçe imkânları ve ihtiyaç durumu da
dikkate alınmak suretiyle, sözü edilen yerlerde de zamanı gelince bu
üniversiteler kurulur. Ha, insan arzu eder ki bu büyük ilçelerimizde de özel
sektörü örgütleyelim, hayırsever vatandaşlarımızı yönlendirelim, onlar vakıf
üniversitesi kursun. Bu da arzularımızdan bir tanesi.
“İtalya’da Türk
üniversitesi kurulmasına fırsat verilir mi?”
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teklif ettiniz mi efendim? Sizin teklifiniz var mı Hükûmet olarak?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ee, teşebbüs edelim.
Etmedik. Yani etmeden, öyle bir teşebbüs ortaya çıkmadan ”İtalyanlar buna
fırsat vermez, müsaade etmez.” demenin çok doğru olduğu kanısında değilim.
Diğer bir
arkadaşım “3, 7, 8’inci maddeleri Anayasa’ya, kanunlara uygun mu?” Uygun, gayet
uygun, aykırı bir tarafını göremiyorum.
Bu anlaşmada
5’inci maddede sözü edilen ve her iki ülkenin de belli kurumlarının
temsilcilerinin yer aldığı 5’er kişilik komisyon ya da altını çizerek
söylüyorum, bir yönetim organı değildir, bir danışma kuruludur. Danışma kurulu
olarak faaliyet göstermesinde de, anlaşmada yer almış olmasında da bir sakınca
görmüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
İşlem var mı?
BAŞKAN – Sayın
İnce, söz talebiniz?
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yok efendim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Vazgeçti efendim.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Ayakta 18 kişi var Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, sakin olalım. Daha bir önerge var oylamaya geçmeden önce. Önergenin
oylamasında herhâlde böyle bir talep olur.
Evet, bir adet
önerge vardır.
Önergeyi
okutuyorum:
TBMM Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
416 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci maddesi Anayasa’ya aykırıdır. Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Sayın
Komisyon önergeye katılıyor mu?
DIŞİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşacaksınız…
Buyurun.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Sayın Başkanım, tutanaklarda düzeltilmesi açısından söylüyorum.
Sayın Bakan “Devlet üniversiteleri ve özel üniversiteler.” dedi. Anayasa’mıza
göre özel üniversite kurulamaz, “vakıf üniversitesi” olacak. Lütfen
tutanaklardan düzeltilsin.
BAŞKAN –Teşekkür
ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, önergemizi de görmüyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır,
önergenizi gördük. Onlar fırsat vermedi. Biz önergeyi biliyoruz.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, 416
sıra sayılı yasanın 1’inci maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna dair verdiğim
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Şimdi, burada,
Bekir Bey konuştu, Sayın Bakan konuştu, Hükûmetin Bakanı
konuştu. Olaylar bana göre yanlış anlaşılıyor.
Şimdi, bakın
arkadaşlarım, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre “Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa
Mahkemesine gidemezsiniz.”
Şimdi, “Bu bir
anlaşma.” diyorsunuz. “Anlaşma yahu! Ne olacak, hiçbir şey yok.” Şimdi bu
Anlaşma’yı kabul ettiğimiz zaman, bu Anlaşma temel bir kanun olacak ve
çıkaracağımız kanunlar buna aykırı hükümler taşımayacak, taşıdığı zaman da
geçerli olmayacak ve bunda Anayasa Mahkemesine gitmeyeceğimize göre, bu temel
bir kanun olacak. Buradaki Türk mevzuatı nedir? İşte, Anayasa’nın 90’ıncı
maddesidir. Yine, Anayasa Mahkemesine gitmeyeceğimize göre bu temel kanun
olacak.
Şimdi, burada o
kadar olay yanlış anlaşılıyor ki. Şimdi, deniliyor ki: “Efendim, 12’nci maddeye
göre taraflar anlaşmayı feshedebilir.” Edebilir ama yani siz kurulmuş bir
üniversiteyi karşı taraf kabul etmediği takdirde -feshedebilirsiniz de, karşı
taraf kabul etmediği takdirde- değiştiremezsiniz. Bu çok açık
bir şey.
Şimdi, burada,
Anayasa’nın 131’inci maddesi de fiilen işlemez hâle geliyor. Burası, her ne
kadar Hükûmet sözcüsü diyor “Bu danışma kurulu” ise
de, Anayasa’nın… Yani YÖK, üniversiteleri yöneten YÖK’tür. Şimdi, burayla
getirilen, 5’inci maddeyle getirilen hüküm, bu Türk-İtalyan üniversitesini
yönetecek bir heyet var, bu heyet karar veriyor. Yani olay
çok açık. Bunu niye inkâr ediyorsunuz? Yani resmen deyin ki “Anayasa’yı
bir defa delmekle bir şey olmaz.” Turgut Bey’in de taklidini yapın. Yani bunu
demeyin.
Bakın,
arkadaşlar, devleti yöneten insanlar ayaküstü bir ziyafette böyle bol palavra
atarak söz verirlerse –işte Türkiye’nin sonu- ve siz de onu uygulamaya
kalkarsanız bu böyle olur. Şimdi, mevcut Anayasa’mıza göre üniversite kurmak
devlete aittir; Türkiye Cumhuriyeti devletine, herhâlde İtalyan devletine
değil. Bu üniversite devlet üniversitesi olmuyor. Niye olmuyor? Çünkü 5’inci
maddede bunun temsili iki tane eşit kurumdan oluyor, yarısı Türkiye Cumhuriyeti
devletinin temsilcileri, yarısı İtalyan devletinin temsilcileri oluyor,
dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniversitesi olmuyor. Yani böyle
acayip bir… Onun için, Anayasa’nın 130’uncu maddesine aykırı, 131’inci
maddesine aykırı, Anayasa’nın 6’ncı maddesine aykırı: “Hiçbir kurum ve kuruluş
kaynağını Anayasa’dan almayan devlet yetkisini kullanamaz.” Yok burada. Yani
yasama organı kanun yaparken Anayasa’ya bağlıdır, bağlı bir yetki içinde. Yani
Anayasa, eğer herhangi bir konumda yasama organına kanun çıkarma yetkisini
vermemişse o konuda yasama organı kanun çıkaramaz. Bu bir bağlı yetkidir.
Hukukçu olanlar bunu anlar, fakat hukukçu olmayanlar da burada çıkar, gaf
yapar, boş laf yapar. Böyle bir şey yok ya. Yani, şimdi, bunu biraz arkadaşlar,
hukuku bilmeden çıkıp da efendim, Danıştayı, bilmem
Anayasa Mahkemesini tenkit etmek kolay da önemli olan akla, mantığa, hukuka,
hukukun genel ilkelerine uygun olması lazım. İşte Danıştayın
verdiği kararı, eğitim birliği ve Tevhidi Tedrisat Kanunu’na aykırı kat sayı.
Ne diyor? İşte “Kat sayı Tevhidi Tedrisat Kanunu’na da aykırı, eğitim birliğine
de aykırı.” “Efendim ideolojik karar.” Ya sen ne biliyorsun ideolojik kararı
kardeşim? Ondan sonra da YÖK Başkanı da çıkmış, o hukuk bilmez bilgisiyle
“Efendim, bunun gerisi var.” diyor. Yani gerisi olabilir, İdari Dava Daireleri
Kurulu’na gider ama İdari Dava Daireleri Kurulu’nun nasıl bir karar vereceğini,
herhâlde YÖK Başkanı tahmin edecek kadar değil, o konularda bilgisi yok.
Yani çok açık
seçik, net, Anayasa’ya aykırı bir kanunu burada çıkarmakla çok büyük şan ve
şöhret kazanıyorsunuz, sizi tebrik ederim! Ama ben çok memnunum çünkü ben bu
konuyu fark ettim bir bağımsız milletvekili olarak, siz de anlaşmıştınız,
çıkarıyordunuz. Ben dile getirdikten sonra bakın bu kadar olay tartışıldı. Ben
haklıyım. Onun için, lütfen bu önergemizi kabul edin. İlle, Tayyip Erdoğan
gitmiş de Berlusconi’ye böyle bir söz vermiş diye biz
bu Parlamentonun itibarını o kadar kırmayalım değerli milletvekilleri. Ya, bir
defa da dirayet gösterin arkadaşlar! Bir defa dirayet gösterin ki bundan sonra
herkes gidip her yerde fuzuli bilmem palavra atmasın, sözler vermesin
arkadaşlar ya! Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletiyse, bu hukuk devletinin…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı palavra atmaz!
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Orada mıydın Berlusconi’yle konuşurken
Başbakan?
BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Açıkça Anayasa’ya aykırılığı sabit olan bir kanunu çıkarmaktan ne
kazanıyorsunuz? Yani bunu yarına bir başlangıç…
Niye? Bakın, bir
gün burada bir kanun geçti, bir torba kanun geçti. Efendim, RTÜK
yöneticilerinin, RTÜK başkan ve üyelerinin hakkında soruşturma açma izni
Başbakana bağlandı. Biz “Ya, Allah Allah, durup
dururken bu niye geldi?” dedik. Meğer, RTÜK Başkanının
büyük suistimalere ismi karışmış, Deniz Feneri’nde
büyük suistimallere ismi karışmış, Tayyip Bey bunları
biliyormuş, orada soruşturma emri vermemek için böyle bir kanun getirmiş. Böyle bir şey olur mu! Bakın, hâlâ daha hakkında soruşturma
açılmıyor. Niye açılmıyor? Şimdi, böyle, hukuku ayak altına
almak olur mu!
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Olur mu canım, gitti mahkemeye.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi bu kanunda da ben inanıyorum ki öyle bir tuzak var. Türkiye
Cumhuriyeti devletinden özel menfaatler sağlayacak, devletten büyük menfaat
sağlayacak, kayıplar sağlayacak özel bir çıkar var. Bu çıkar kapalı kapılar
arkasında söz verilmiş, siz de o sözü uyguluyorsunuz. Sizi tebrik ederim! Ama
önergemi kabul etmenizi diliyorum.
Saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
İsimleri
okuyorum: Sayın Anadol, Sayın Altay, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Diren, Sayın Karaibrahim,
Sayın Çakır, Sayın Köse, Sayın Yıldız, Sayın Güvel,
Sayın Ertemür, Sayın Emek, Sayın Küçük, Sayın Çöllü,
Sayın Paçarız, Sayın Güner, Sayın İnce, Sayın Gök,
Sayın Arat, Sayın Seçer, Sayın Barış.
Sayın
milletvekilleri, ismini okuduğum arkadaşlarım lütfen elektronik cihazla
yoklamaya girmesinler.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye’de
Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672)
(S. Sayısı: 416) (Devam)
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Türkiye'de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı oylama sonucunu
arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 250
Kabul :
205
Ret : 45 (x)
Anlaşmanın aziz
milletimize ve İtalyan Cumhuriyeti’ne hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.44
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
9’uncu sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
9.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/531) (S. Sayısı: 380) (x)
BAŞKAN – Sayın
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Kamil Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili.
Sayın Sipahi,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Türkiye ile
Kafkasya’daki ülkeler arasında tarihe dayanan köklü ilişkiler vardır. Bu
coğrafyadaki ülkeler -Ermenistan hariç- yüzyıllardır dostça, bazen Altınordu devleti gibi aynı bayrak altında, çoğunlukla da
kardeş ilişkileri içinde bulunmuştur. Bu ülkeler aynı zamanda Anadolu
Türklüğünün Türk dünyası ile irtibat sahasıdır.
Atatürk “Kafkasya
hududu” deyince Basra Körfezi’nden Karadeniz’e kadar olan bir alanı kasteder ve
emperyalizmin Türkiye ile Türk dünyasını birbirinden ayırmak için oynadığı
oyunlara “Kafkas duvarının teşkili” adını verir. Böyle bir duvar teşkil
edildiğinde bunu Türkiye'nin mahvı projesi olarak gösterip buna karşı mevcut
her türlü vasıta ile mutlaka mücadele edilmesini ister. Emperyalizm şimdi de
Büyük Orta Doğu Projesi’nin gölgeli senaryoları içerisinde Karadeniz’le Basra
Körfezi arasında Türkiye ile Türk dünyası arasındaki Kafkas duvarını yeniden
teşkil peşindedir.
(x)
380 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
“Açılım” adı
altında Türkiye’ye pompalanan ABD ve AB projelerinin irdelenmesinde mutlaka
Atatürk’ün bu Kafkas duvarı tehlikesine işaret ettiği konularda dikkatli
bulunmak gerekir. Müsaade ederseniz, ben, bu konuda, bu Kafkas duvarı teşkili
konusunda, günümüzü de ilgilendirdiği için bizzat Atatürk’ün ağzından bazı
cümleleri burada tekrarlamak ve bugünkü oyunlarla karşılaştırmak istiyorum: 6
Ekim 1920, “Basra Körfezi’nden Karadeniz’e kadar Doğu ile Türkiye arasında
itilaf devletleri nüfuz ve himayesi altında büyük bir kütle husule getirmek.”
O zamanın tarihî
şartlarında, Atatürk’ün ifadesiyle, İngiltere Hazar ile Basra petrol havzaları
arasını kendi kontrolünde bir coğrafi bağ ile birleştirmek ve Anadolu
Türklüğünün Kafkas ve Orta Asya Türkleriyle fiziki bağını kesmek için
Ermenicilik ve bölücülük hareketini birbirine paralel olarak yürütmüştü. Her
iki hareketi kendi emperyalist politikaları için bir vasıta olarak kullanmıştı.
Atatürk, sözünü ettiği Doğu ile Türkiye arasında büyük bir set meydana getirme
projesini görmüş, Ermenicilik ve bölücülük hareketlerinin bu seddi oluşturmak için itilaf devletleri -yani o günün
şartlarıyla İngiltere- tarafından tezgâhlandığını ve Türkiye için tehlikelerini
anlamış ve inşa aşamasında da bu seddi yıkmıştır. Bu seddin yapılmasını önlemedeki kesin kararlılığını şöyle
ifade eder: “Kafkas seddinin yapılmasını Türkiye’nin
kati mahvı projesi sayıp bu seddi itilaf devletlerine
yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü
tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.”
Aynı konuyu bugüne taşır isek: Bir taraftan Sovyetler Birliği ile
Batı dünyası arasında, yani eskinin emperyalistleri arasında bir oyun sahasına
dönen Gürcistan; Batı’nın her zaman Türkiye’ye karşı kullanmak için özel olarak
teşvik ettiği, oyunlar oynadığı, Türkiye aleyhtarlığını kışkırttığı, soykırım
bahanelerini ortaya sürdüğü ve kardeş Azerbaycan’a yönlendirdiği bir Ermenistan
konusu ve onun arkasından da onun güneyindeki ülkelerle Türkiye arasındaki
ilişkileri bozma girişimleri. Dolayısıyla
bugünün Büyük Orta Doğu Projesi’nin ortaya çıkardığı oyunlar esasında Kurtuluş
Savaşı yıllarımızda “Kafkas seddi oluşturmak”
şeklinde emperyalizmin bundan önce denemiş olduğu bir oyundu. Kurtuluş
Savaşı’yla bu seddin inşasına mâni olunmuştu ancak
görüyoruz ki 2000’li yıllarda bu seddin tekrar
teşkili için Türkiye ve komşu coğrafyalar üzerinde bu oyun oynanmaya devam
etmekte ve Türkiye ile Doğu birbirinden ayrılmaya çalışılmakta.
Millî güvenlik
politikalarının tespitinde tarihî tespitlerin, tecrübelerin mutlaka göz önüne
alınması gerekir. Bu nedenle de bugünkü dış politikamızın oluşturulmasında
gerek Osmanlı döneminin gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması aşamasında
yaşanmış olan sorunların ve o zaman işaret edilmiş bulunan tehlikelerin göz önünde bulundurulması
ve bugünün politikalarının belirlenmesinde birer tecrübe alanı olarak
yararlanılması uygun olur. Malumunuz Mehmet Âkif’in
meşhur bir sözü vardır: “Tarih tekerrür ediyor derler, hiç ders alınsaydı tarih
tekerrür eder miydi?” diye. Bugün de “açılım” adı altında yabancı menşeli,
Türkiye’ye pompalanan birtakım planların icrasına -tabirimi mazur görün-
balıklama atlamadan önce tarihimizde bunlarla ilgili olarak oynanmış olan
oyunların farkında olmanın ve tarih şuuruna sahip olmanın ne denli önemli
olduğunu sizlere bir kez daha vurgulamak istedim.
Bugünkü oynak
merkezli veya komşularla sıfır sorun icadıyla başlatılan dış politikamız, millî
güvenliğimizle, tarihî gerçeklerimizle ve tarihte yaşadıklarımızla tenakuz
teşkil etmeye başlamıştır. Bunun bir örneğini bu Kafkas Duvarı Projesi’yle
sizlere iletmeye çalıştım.
Güvenlikle ilgili
yüzlerce tarif bulabilirsiniz ansiklopedilerde veya ilgili dokümanlarda. Ancak
bu konuda güvenlikle ilgili en kestirme tarif güvenlik eşittir yumuşama artı
caydırma şeklindeki bir formülasyondur. Maalesef AKP
döneminde güvenliğin caydırma boyutu neredeyse sıfırlanmış, yumuşama maddesi
ise tek yanlı olarak taviz politikasına dönmüş durumdadır. Sonuçta sıfır onur,
sıfır gurur, sıfır itibara doğru hızla gitmekte olan dış politikamızda yeni
değerlendirmelerde ve tarihî tecrübelerden yararlanmakta büyük fayda vardır.
Oynak merkeze
gelince: “Oynak” kelimesi Türkçede fazla itibarlı bir kelime değildir, onun
için dış politikamızın anahtarı olarak böyle bir sözcüğün kullanılmasını şahsen
ben doğru bulmam. Kaldı ki bir ülkenin millî güvenlik ihtiyaçları belirlidir
yani merkez sabittir, coğrafya sabittir, o ülkenin jeopolitiği sabittir.
Dolayısıyla bu jeopolitiğinden kaynaklanan endişeleri ve menfaatleri de
sabittir. Zaman içerisinde meydana gelen değişimlere ayak uydurmak ise sadece
siyasi manevralardan ibaret olup bu coğrafya ve jeopolitiğin sabit
faktörlerinin yıkılmasını veya başkalarının emellerine göre değiştirilmesini
gerektirmez.
Bu konulara
nereden geldim? Malum, bir yandan Amerikan menşeli açılım girişimleri ki Obama’nın Türkiye ziyaretinde bunların madde başları
maalesef bu Meclisin çatıları altında talimatlar hâlinde verildi. Daha sonra Hükûmetin uygulama alanına soktuğu açılım projeleri de
aslında alınan talimatların tekrarından başka bir şey değildi. Son günlerde
Avrupa Birliğinin bu konudaki çabalarını da buna ilave etmekte yarar var çünkü
hepsi dış politikamız açısından önemli. Bir tanesi, malumunuz, Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi’ne bu yıl sonuna kadar limanlarımızın ve
havaalanlarımızın açılma konusu. Bu konuda Hükûmetin
Avrupa Birliğinden kaynaklanan bazı baskılarla karşı karşıya olduğunu
biliyoruz. Ancak bu baskılara, taviz gibi bir oyuna düşülmeyeceğini umut
ediyoruz.
Gene bugünlerde
basında yer alan bir başka haber vardı. Avrupa Birliğinin bu çevre konusundaki
başlığın kapatılması karşılığında Türkiye’ye Fırat ve Dicle havzalarının
kullanımında Avrupa Birliğinin de yetkili kılınması şeklinde bir teklifin Türk
makamları tarafından kabul gördüğüne dair bir basın haberi vardı. Ben, böyle
bir basın haberinin doğru olduğuna inanmak dahi istemiyorum ve burada Sayın
Bakan Hükûmeti temsil ediyorlar. Böyle bir konunun
olmadığının kendi ağızlarından tekrarlanmasını çok arzu ederim. Ben, Avrupa
Birliğinde bir başlık kapatılacak diye Fırat ve Dicle havzalarının Avrupa
Birliğinin kullanım alanı hâline getirilerek hükümranlık haklarından
vazgeçilmesini Türkiye'nin bağımsızlığına yapılmış en büyük hakaret ve saldırı
olarak kabul ederim. Tekrar ediyorum, bu konuda basında yer alan haberlerin şu
anda Hükûmet sırasında oturan ve sanırım beni
dinlemekten ziyade başka konularla uğraşmakta olan Sayın Bakan tarafından
yalanlanmasını çok arzu ederim.
Türkiye, 1991
yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından Gürcistan’ın
bağımsızlığını tanımış ve bu ülkeyle yakın ortaklık ilişkileri tesis etmiştir.
İki ülke arasındaki ilişkiler dostluk ve iş birliği temelinde gelişmektedir.
Türkiye, Gürcistan’la arasında mevcut ortaklık ilişkilerinin korunmasına büyük
önem atfetmekte ve ikili ilişkilerin her alanda karşılıklı saygı temelinde daha
da geliştirilmesi gerektiğine inanmaktadır.
Türkiye-Gürcistan
ikili ilişkilerinin ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından, ticaret hacminin
2008 yılı verileriyle 1,5 milyar ABD doları tutarına ulaşması, iki ülke
vatandaşlarının birbirlerinin ülkesine yapacakları ve doksan günü aşmayacak
turistik seyahatlerinde vize muafiyeti bulunması ve Gürcistan’daki bir hava
limanının iki ülke tarafından ortaklaşa kullanılması gibi örnekler verilebilir.
Diğer taraftan,
Türkiye ve Gürcistan arasındaki iş birliği sadece ikili planda değil Bakû-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Bakû-Tiflis-Erzurum
doğal gaz boru hattı ve Bakû-Tiflis-Kars Demiryolu
Hattı Projesi gibi bölgesel iş birlikleri aracılığıyla da sürdürülmektedir.
Türkiye, Stalin
döneminde Gürcistan’ın Ahıska bölgesinden göçe
zorlanan Ahıska Türklerinin yani Ahıskalı
kardeşlerimizin, Gürcistan’ın Avrupa Konseyi yükümlülükleri çerçevesinde ata
yurtlarına yani bu bölgedeki eski yerleşim bölgeleri olan Ahıska,
Ahılkelek gibi bölgelere dönüşleri hususunda da
Gürcistan’la iş birliğine değer vermektedir.
Ancak burada bir
konuyu tekrarlamakta ve Hükûmetin dikkatine sunmakta
yarar görüyorum: Ahıska Türklerine de TİKA
vasıtasıyla, Kırım Türklerine yapıldığı gibi ev ve arazi alım projesi
uygulanmasını biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak uygun ve uygulanabilir ve
mutlaka yerine getirilmesi gereken bir tedbir olarak düşünmekteyiz. Bu konuda Hükûmetimizi, TİKA vasıtasıyla, Kırım Türkleri
uygulamasında olduğu gibi bu konuda da bir uygulama konusunda davranışa itmek
istiyoruz. Bu konuya ilgi göstermelerini ve bu gösterdikleri ilgiyi eyleme
çevirmelerini beklemekteyiz.
2002’de 241
milyon dolar olan ikili ticaret hacmimiz bu yıldan itibaren istikrarlı bir
artış göstererek 2006 yılında 752 milyon dolara ulaşmıştır. 2007 yılı ilk on
bir ayı itibarıyla ise 836 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Ticaret
dengesinin de ülkemiz ihracatının sürekli artışına bağlı olarak lehimize
gerçekleşmeye başladığı memnuniyetle gözlenmektedir.
İkili
ticaretimizde başlıca ihracat kalemlerini plastik ürünleri, makine ve teçhizat,
elektrikli aletler, demir ve çelik eşyalar oluştururken ithalatımızda hurda
metal ve petrol ürünlerinin önemli bir yeri bulunmaktadır.
Türkiye,
Gürcistan’ın en önemli ticaret ortağı hâline gelmiştir. Gürcistan’daki Türk
yatırımları 200 milyon dolar civarındadır, müteahhitlerimizin
Gürcistan’da üstlendikleri işlerin toplamı ise geçen yıl itibarıyla 750 milyon
dolar civarındadır.
Bu arada, Bakû-Tiflis-Ceyhan ve Bakû-Tiflis-Erzurum
gibi enerji alanındaki bölgesel projelerin ardından bölgesel çapta ulaştırma
alanındaki en önemli proje olan Bakû-Tiflis-Kars
demiryolu hattının Gürcistan kesimindeki temel atma töreni, malum olduğu üzere,
21 Kasım 2007 tarihinde üç ülke Cumhurbaşkanının katılımlarıyla Tiflis’te
gerçekleştirilmiştir. Bu hattın inşa edilmesinin iki ülke ilişkilerinin
artışında büyük bir rol oynayacağı malumlarıdır.
Serbest ticaret
anlaşmasıyla iki ülke arasındaki ticaret hacminin, çifte vergilendirmeyi önleme
anlaşması ile Gürcistan’a yönelik, özellikle müteahhitlik
alanındaki Türk yatırımlarının artırılabileceği konusunda olumlu olacağını
düşünmekteyiz.
2008 yılı
Gürcistan’ın Güney Osetya sorununu askerî yöntemle
çözme girişiminin başarısızlığa uğraması olayı, Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya’nın
bağımsızlığını tanıyarak Gürcistan’dan fiilen ayırması bölgede yaşanan en
önemli son gelişmeler olarak görülebilir.
Rusya için Abhazya ve Güney Osetya’yla
müttefiklik politikası çerçevesinde Güney Kafkasya’da askerî gücünü artırma
fırsatı doğmuştur. ABD bu gelişmelere sert bir şekilde karşı çıkmıştır
malumlarınız fakat Gürcistan’ı savunabilecek herhangi somut bir adım da
atılamamıştır. Sonuç itibarıyla, ABD Güney Kafkasya’da önemli bir prestij kaybı yaşamıştır.
Diğer taraftan, Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya katılım
isteklerine sürekli olarak Rusya Federasyonu tarafından veto hakkının
kullanılması ve bunun NATO’yu razı ederek engellenmesi konusu da NATO ülkeleri
olarak -bu arada tabii, bir NATO ülkesi olarak bizi de ilgilendiren ve bütün
NATO ittifakını ilgilendiren bir başka konudur- aynen Yunanistan’ın,
Makedonya’nın NATO’ya dâhil olmasına karşı çıkması gibi, Rusya da sürekli
olarak Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya dâhil olma projelerine kesin bir
şekilde karşı çıkmaktadır. Bu konuda bir
anlamda Amerika Birleşik Devletleri’yle de menfaat alanında bir şekil anlaşma
sağlandığını söylemek mümkün.
Bu gelişmelerin
ardından Gürcistan’da muhalefetin ülkenin parçalanmasına neden olan Saakaşvili yönetimini istifaya zorlama girişimi de
başarısız olmuştur.
Bu gelişmeler
karşısında Gürcistan’ın izlediği politika ise değişmemiştir. BDT’den ayrılmış
olan Gürcistan, ABD ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünde izlediği
politikaları daha da yoğunlaştırmıştır. Böylece Gürcistan, Kuzey Kafkasya’da
ABD ve Rusya çıkarları arasında bir çatışma unsuru olma özelliğini sürdürmeye
devam etmektedir. Fakat son dönemde ABD ve Rusya arasında tartışma konusu olan
bazı önemli sorunlarda bir mutabakat eğilimi gözlenmeye başlanmıştır. Bu
konudaki en önemli gelişmelerden birisi de ABD’nin Manas Hava Üssü’nü
kullanmaya devam etmesi konusunda Kırgızistan’la yeniden anlaşmasına Rusya’nın
sessiz kalması olmuştur. Bu sessizliğe karşılık olarak ABD’nin Doğu Avrupa’daki
Füze Kalkanı Projesi’nde önemli bir değişikliğe gideceği tahmin edilmektedir.
Bununla ilgili ilk adımlar ve ilk belirtilerin atıldığı da malumlarıdır.
Ben bu iki
taraflı vergilendirmeyi önleme anlaşmasının Gürcistan’la olan ilişkilerin
artırılmasında ve özellikle oradaki ticaret hacminin artırılmasında ve müteahhitlik hizmetlerinde olumlu rol oynayacağını partim
adına düşünüyorum.
Bu vesileyle, dış
politika konularına girmiştim, Sayın Bakandan tekrar istirham ediyorum. Bu,
Avrupa Birliği tarafından Kıbrıs konusundaki son baskıların ne yolda olduğu,
buna dair basında yer alan, Avrupa Birliği baskıları karşısında Türk
limanlarının ve havaalanlarının Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne açılacağı
konusundaki baskıların Hükûmetimiz tarafından nasıl
değerlendirileceği konusuna… Süre kısaldığı için, önümüzde bir aylık bir süre
var.
İkincisi: Gene, bu çevre konusundaki başlığın kapatılması
karşılığında Avrupa Birliğinin Dicle ve Fırat havzalarının idaresi konusunda
söz sahibi olmak isteyerek bir noktada bizim hükümranlık haklarımızın
çiğnenmesi şeklindeki ve güya basında yer aldığı şekliyle buna rıza gösterilişi
şeklindeki bir haberin yalanlanması konusunda, ben Hükûmeti
temsil eden Sayın Bakanının bu konularda bizleri aydınlatmasını ve bizleri
rahatlatmasını diliyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu anlaşmaya olumlu oy vereceğimizi belirtir, yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sipahi.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 380 sıra sayılı Kanun Tasarısı
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
21 Kasım 2007
tarihinde Tiflis’te bahse konu anlaşma Türkiye adına o günün Devlet Bakanı
Sayın Kürşad Tüzmen ile Gürcistan adına Maliye Bakanı
Nika Gilauri tarafından
imzalanmıştır. İki seneyi geçtikten sonra bu tasarı Meclise gelerek bugün
görüşmeye başlayabildik. O zaman Maliye Bakanı olarak bu anlaşmayı imzalayan Nika Gilauri, şimdi Gürcistan’da
Başbakan olarak görev yapmaktadır.
Bilindiği gibi
Gürcistan’la sınırlarımız 30 Ağustos 1988 tarihinde açılmıştır. O zamanın
Ulaştırma Bakanı Sayın Ekrem Pakdemirli ve 18’inci
Dönem Artvin milletvekilleri rahmetli ağabeyim Ayhan Arifağaoğlu,
Sayın Hasan Ekinci ve Sayın Bahattin Çaloğlu’nun katılımlarıyla yirmi bir yıl önce açıldı.
O gün orada
olanlar o trajediyi gördüler. Çok büyük bir kalabalık vardı. Gürcistan
tarafından gelen vatandaş Türk vatandaşını bulmuş, “Ben filan sülaleyim,
tanıyor musun?” diyor, Türk tarafında olan öbür tarafa diyor ki: “Ben filan
sülaleyim, tanıdığın var mı?” Böyle bir trajedi de yaşandı. Niye yaşandı? Elli
altmış yıl kapalı kaldıktan sonra bu iki komşu ülke arasında akrabalık
ilişkileri o gün doruğa çıkmıştı.
Yirmi bir yıldır
Gürcistan’la olan ticaretimiz istenilen seviyeye gelememiştir. Komşumuz
Gürcistan’la siyasi ve askerî açıdan son derece iyi ilişkiler içindeyiz. Bu iyi
ilişkileri ekonomik boyuta taşıyabilmek ve her iki ülkede iş yapan
müteşebbisler için, gelir üzerinden alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi
önlemeye yönelik bu tasarı oldukça önemlidir ve ticaretin gelişmesine büyük
katkı verecektir.
Gürcistan, aynı
zamanda Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattı ve Bakû-Tiflis-Erzurum doğal gaz hattıyla önemli bir enerji
geçiş ülkesi olarak bilinmektedir.
Türkiye ile
Gürcistan arasında önemli bir proje, Kars-Tiflis demir yolu inşaatıdır. Bu
proje tamamlandığında bölge ticaretinde büyük bir canlanma yaşanacaktır.
Kars-Tiflis-Bakû Demiryolu Projesi’yle yılda 1,5
milyon insan ve 3 milyon ton yük taşınması hedeflenmektedir. Yirmi yıl sonra,
yani 2030’larda ise 3-3,5 milyon insan ve 16 milyon ton yük taşınması
beklenmektedir.
Gürcistan, hava
ve kara ulaşımı yanında 1.612 kilometrelik demir yolu ağına sahiptir. Demir
yolu ağı Gürcistan’ı Azerbaycan’a, Rusya ve Ermenistan’a bağlamaktadır.
Kars-Tiflis Demiryolu Projesi bu nedenle Türkiye için çok önemlidir.
Tiflis Havaalanı
bir Türk ortaklığı tarafından modernize edilerek işletilmektedir. Batum, Poti, Senaki
ve Kutaisi de daha küçük olmakla birlikte Karadeniz
limanlarına yakın olmaları itibarıyla önemli havaalanlarıdır. Batum Havaalanı TAV-Urban ortaklığı tarafından yenilenmiş
ve işletilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, Türkiye ile Gürcistan arasında ortak kullanım
ile bizler, yani Türk vatandaşı olan yolcular iç hat seferi gibi Batum Havaalanından istifade etmektedirler. Herhangi bir
vize işlemi veya pasaport giriş çıkışı yapılmadan, uçakla Batum’a
iniyorsunuz, Batum’dan hemen HAVAŞ’ın
otobüsüne binerek doğrudan, sınırda herhangi bir beklemeye tabi tutulmadan en
fazla yirmi beş dakika, otuz dakika içinde Hopa’ya ulaşıyorsunuz.
İstanbul-Tiflis
ve İstanbul-Batum arasında Türk Hava Yolları uçak
seferleri her gün yapılmaktadır. Burada bir aksaklık yok, muntazam bu seferler
yapılmaktadır ve benim uçuş yaptığım günlerde de doluluk oranının iyi olduğunu
görüyorum. Ancak, ne yazık ki, Ankara-Batum arasında,
bunca talebe rağmen, bunca isteğe rağmen, bunca Ulaştırma Bakanımızı
sıkıştırmamıza rağmen, hâlen daha Ankara-Batum uçak
seferlerine başlanamamıştır. Halkın beklentisi… Haftada iki gün olarak uçak
seferlerinin başlaması buradaki beklentilere cevap verecektir.
Türkiye ile
Gürcistan arasında Sarp Sınır Kapısı ve Ardahan Posof Türkgözü
Sınır Kapısı olmak üzere iki sınır kapısı mevcuttur. Çıldır Aktaş
Sınır Kapısı her ne kadar açılmışsa da Gürcistan tarafındaki eksikler
tamamlanmamıştır ve kısa sürede bu sınırın da açılacağını umuyoruz.
Sarp Sınır Kapısı
iki ülke arasında en yoğun geçiş kapısıdır. Sarp Sınır Kapısı’ndan 2008 yılında
geçen araç sayısı 140 binin üstündedir. Bilindiği gibi, bu kapının
modernizasyonu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından yapılmıştır. Tır
adı verilen ve ülkeler arası nakliye yapan araçların günlük geçiş miktarı
300’ün üzerindedir.
Değerli
milletvekilleri, 300 aracın geçmesi az bir rakam değildir, 400’e doğru
tırmanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren Birinci Meclisin 5 Batum milletvekili vardır. O zaman Batum,
biliyorsunuz, bizim sınırlarımız içindedir. 300 küsur yıl Osmanlı hâkimiyeti
altında bulunan Batum, bu Meclisin kurulmasıyla, 23
Nisan 1920’de 5 milletvekili ile temsil edilmiştir. Bu milletvekilleri Mehmet
Edip Dinç, Ali Rıza Acara, Ahmet Fevzi Erdem, Ahmet Nuri Efendi ve Ahmet Akif
Sümer’dir. Nur içinde yatsınlar. Kurtuluş mücadelesi veren bu Mecliste Batum milletvekili olarak görev yaptılar.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Birinci Mecliste Batum
milletvekilleri vardır ancak 2’nci Dönem’de Batum
milletvekilleri yoktur. Niçin yoktur? 1921’de bugünkü sınırlarımız çizilmiştir
ve Artvin, 7/7/1921 ve 130 sayılı Kanun’la il
olmuştur. Onun için İkinci Dönem milletvekilleri Artvin milletvekili olarak
buraya gelmişlerdir.
Peki, 1921’de
sınırlar çizilmiş ve Batum’la irtibat kesilmiş midir?
Hayır, irtibat kesilmemiştir. 1921’de bugünkü sınırların çizilmesine rağmen,
1936 yılına kadar, bugünkü adıyla “Muratlı”, o zamanki adıyla “Maradit” Sınır Kapısı hizmet vermiştir ve Artvin’de
yaşayanlar 1936’ya kadar Batum’a geçmişler, Batum’dakiler Artvin’e gelebilmişlerdir. Yani Muratlı Sınır
Kapısı 1936’ya kadar hizmet vermiştir ve 1936’da, Stalin döneminde, bir gece
ansızın bu kapı kapanmıştır.
Kapı kapanınca ne
olmuştur? Değerli milletvekilleri, Batum bölge
şehridir. Oraya, eskiden eğitim almaya gidiyor Artvin’in gençleri, iş yapmaya
gidenler var, ticaret yapmaya gidenler var, hasta olunca tedavi olmaya gidenler
var. Batum, böylece bölge vilayeti. Yine, 1936’dan
önce, Batum’da yaşayıp -o zaman çünkü Batum belli bir düzeyde eğitim veriyor fakat daha iyi
eğitim almak isteyenler İstanbul’a geliyorlar- Batumlu
olup İstanbul’a gelenler de 1936’da sınır kapanınca -onlar da- geri gidemiyor
ve burada kalıyorlar. Dolayısıyla aileler parçalanıyor, yarısı orada kalıyor,
yarısı burada kalıyor ve bu nedenle Muratlı kapısının üzerinde duruyorum.
Muratlı kapısından, 1936’ya kadar, o günün imkânlarıyla Batum’dan
fayton geliyor, bir de “leninka” denen at arabaları
geliyor ve onunla sınırdan geçiş sağlanıyor.
Bugün, Batum’u Türkiye’ye bağlayan Muratlı kapısı neden önemlidir?
Bakınız, Batum Havaalanı bize hizmet ediyor fakat
Hopa ve Arhavi ilçelerinin dışında diğer ilçeleri Batum
Havaalanına ulaştıracak en kısa yol Çoruh’u takip eden güzergâhtır. Çoruh’u
takip eden güzergâhta yol var mı? Var. Nereye kadar? Muratlı sınır kapısına
kadar var. Borçka-Muratlı arası yaklaşık 16 kilometredir. Muratlı sınır
kapısından Batum Havaalanı yaklaşık 20 kilometredir.
Dolayısıyla, Artvin’in altı ilçesini Batum
Havaalanı’na ulaştıracak en kısa yol Çoruh havzası, Çoruh Vadisi’ni takip eden
güzergâhtır. O nedenle, Muratlı sınır kapısının açılmasına ihtiyaç vardır.
İkinci bir
ihtiyaç nedir? İkinci bir ihtiyaç da şudur: Bakınız, Borçka’nın altı pare köyü
var. Bu altı pare köyün yolu 1991’den günümüze kadar devam ediyor, on sekiz
senedir bu yol yapılıyor; yedi yılı da İktidarınız zamanındadır ve gerçekleşen
yol yapımı, fiilî gerçekleşme yüzde 60 seviyesindedir, yüzde 40’ının daha
yapılmasına ihtiyaç vardır. Ancak 1.800 rakımlardan geçiyor buradaki yol ve
kışın beş altı ay kapanıyor bu yol. Çare? Çare bulunamadı. Ancak Gürcistan’la
1998’de kapılarımızın açılmasından on yıl sonra çare bulundu. Hastalananlar
veya Türkiye’ye gelmek isteyenler, Macahel
havzasından Türkiye’ye gelmek isteyenler Gürcistan’a geçiyorlar ve Gürcistan’ın
yardımlarıyla bize gelebiliyorlar.
Şimdi, bu altı
pare köy ki içlerinde, bakınız, iktidar partisinin milletvekili ve Adalet
Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet İyimaya’nın köyü de
vardır. Bir ay sonra o köye gidemezsiniz. Niye? O köyün yolu beş altı ay
kapanacak. Peki, çözüm nedir? Çözüm şudur arkadaşlar: Bu altı pare köyü, (Maradit) Muratlı sınır kapısına uygun bir güzergâh ile
bağlamak mümkündür. Çok uygun güzergâh var, herhangi bir tepeden, dağdan
geçmeye gerek yok. Muratlı sınır kapısına yaklaşık 8-10 kilometrelik yeni yol
yapımıyla ulaşmak mümkün ki bu yol yapımını TİKA “Ben üstleneceğim.” diyor. O
hâlde, ne kalıyor? Muratlı sınır kapısı açılırsa Macahel
havzasında oturan altı pare köy buradan sağlık nedenleriyle, diğer nedenlerle Macahel havzasına ulaşacak ki bu köyler Sayın İyimaya’nın köyü Efeler’dir, Kayalar’dır, Uğur’dur, Maral’dır, Düzenli’dir,
Camili’dir. Bu köyler bu projeden istifade edebilir.
O hâlde, şimdi vakit geçirmeden burada Muratlı sınır kapısının açılmasına
ihtiyaç vardır ya da 1.800 rakımdan geçmek mümkün olmadığına göre orada bir
tünel yapmaya ihtiyaç vardır. Bana göre aklın yolu birdir. Gürcistan’la
ilişkilerimiz iyidir. O nedenle, bir an evvel Muratlı sınır kapısının açılması
doğru bir uygulama olacaktır diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, Gürcistan’ın ekonomik durumu nedir, biraz da ona değinmek
istiyorum. Komşumuz Gürcistan 2,6 milyar dolarlık ihracat yapıyor, 7,2 milyar
dolarlık da ithalat yapıyor. Yani 7,2 milyar dolarlık ithalatı kim yapıyor?
Komşumuz Gürcistan yapıyor.
Peki, biz
Gürcistan’a bu 7,2 milyar dolarlık ithalatından ne satabiliyoruz yani biz
Gürcistan’a ne ihraç edebiliyoruz? Aşağı yukarı 1 milyar dolara yakın, 900
küsur milyon dolarlık ihracat yapabiliyoruz. Bana göre bu çok azdır ve buradaki
iş adamlarımız, müteşebbislerimiz bu rakamı artırmak için girişimlerde
bulunmalıdırlar.
Bakınız,
Türkiye'den Gürcistan’a ihraç edilen önemli kalemler nelermiş: Bunlar petrol
yağları, çimento, demir çelik çubuklar, plastik monofil,
yonga pano ve levhalar, çelik yassı mamul, inşaat demiri, kaldırım taşı, yer
karosu, buzdolabı, soğutucu, dondurucu, alüminyum profil
çubuklar, izole edilmiş tel kablo, elektrik malzemeleri, inşaat malzemeleri,
gıda maddeleri olarak daha çok un, makarna. Ama biz ne kadar makarna satıyorsak
-ben sordum- İtalya da bizden daha çok satıyormuş. Bana göre bu eksikliğimizi
de gidermemiz lazım.
Yine
Gürcistan’dan neler alıyoruz? Hurda demir alıyormuşuz, hurda alüminyum,
kesilmiş ağaç, taş kömürü, katı yakıtlar, kimyasal gübreler, ham deri,
soğutulmuş balık, sökülecek gemiler, yüzen araçlar, işlenmemiş kurşun,
işlenmemiş alüminyum, et, sakatat ve deniz hayvanları alıyormuşuz.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Gürcistan’ın önemli sanayi kolları demir çelik, kimya,
gıda, ağaç işleme, makine, metal olarak sayılabilir.
Zestaponi Demir Alaşımları
İşletmesi, Rustavi şehrinde demir çelik tesisi, azot kimya, siliko mangan ve ferro mangan
tesisleri önemli sanayi kuruluşlarıymış. Ayrıca, iki çimento fabrikası yılda 1
milyon 800 bin ton üretim yapmaktadır. Bu miktar Gürcistan’ın ihtiyaçları için
yeterli olamamaktadır, Türkiye’den çimento ithal edilmektedir.
Gürcistan, maden
suyunda önemli bir kaynak ülke konumundadır. 2.300 farklı su kaynağından özellikle
Borjomi bölgesinden elde edilen maden suyu Gürcistan
için önemli bir ihraç ürünüdür.
Gürcistan’da
şarapçılık ve diğer alkollü içecekler önemli ölçüde yaygındır.
Gürcistan’ın
yüzölçümü 69.700 kilometrekaredir. Ekilebilir alanlarıyla ormanlık kısımlar toplamı
yüzölçümünün yüzde 85’ini oluşturmaktadır. Topraklarının yüzde 43’ü tarıma
elverişlidir ancak şu anda ekilebilir alanlar yüzde 20-25 civarındadır.
Tarım ürünleri
içerisinde ülke ekonomisinde ayrı bir öneme sahip olan şarap üretimine bağlı
olarak, üzüm yetiştiriciliği özellikle ülkenin güney bölgesinde yapılmaktadır.
Diğer önemli
tarım ürünleri arasında çay, fındık, mısır, patates yer almaktadır. Ülkedeki
çay üretimi canlılığını yitirmiştir, yeni çay fabrikalarına şiddetle ihtiyaç
bulunmaktadır.
Şarap üretimi
Gürcistan’ın başlıca ihracat kalemlerindendir. Rusya’nın 2006 yılında
başlattığı ithalat yasağının sektöre büyük ölçüde darbe vurduğu kesindir.
Gürcistan’ın alkollü içecekler ihracatı daha çok Ukrayna’ya yapılmaktadır.
Gürcistan, Kafkas
Dağları eteklerinde geniş meralara ve hayvancılığa elverişli bir coğrafyaya
sahiptir ancak hayvancılık istenilen şekilde gelişememiştir.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Gürcistan’da, devlet-özel sektör iş birliğiyle Türk
mallarının tanıtımına yönelik bir kampanyaya ihtiyaç vardır. Özellikle kaliteli
ve rekabet gücü yüksek ürünlerin tanıtımı için Türk firmaları tarafından
tekstil ve gıda alanlarında perakende ve toptan satış noktalarının
oluşturulması teşvik edilmelidir.
Eğitim alanında
iki ülke arasında iş birliği potansiyeli mevcuttur. Türk ve Gürcü
üniversiteleri arasında iş birliği ve öğrenci değişimi projeleri
geliştirilebilir.
Yine Türk-Gürcü
İş Konseyi 1992’de kurulmuştur ve faaliyetlerine devam etmektedir.
Yine Gürcistan’la aramızda önemli bir konu da sınır ticaret
kanunu. Biliyorsunuz haziranda yürürlüğe giren
Bakanlar Kurulu kararıyla 17 ilimizde sınır ticareti yapılmaktadır. Bu kapsamda
sınır ticareti merkezleri… Bizim Hopa’nın Kemalpaşa beldesi vardır. Bu beldede
100’ün üzerinde yeni mağaza açılarak buradaki giyime yönelik ürünler
Gürcistan’dan gelen vatandaşlara pazarlanıyordu. Haftada iki gün olarak 6 bin
ile 10 bin civarında vatandaş sınırdan geçerek… Hemen sınıra 4 kilometredir
Kemalpaşa beldesi. Buradan sınır ticaretiyle pazarlamamız gayet iyi durumdaydı.
Ancak kanunda bahsedildiği gibi sınır ticaret merkezleri yapılamadığı için
Gürcistan sınırda bizim mallara, yani bu bavul ticaretiyle giden mallara yüzde
18 gibi bir KDV uygulaması yaptı. Ondan sonra sınırdan bu tarafa geçiş yapıp bu
malları alanlar azaldı, bir hayli azaldı ve buradaki mağaza sahipleri büyük
yatırımlar yaptılar ve şimdi sıkıntı içindedirler. Çözüm? Çözüm şudur: Sınıra
yakın bir yerde biz sınır ticaret merkezi yapacağız. Yani bunun bir giriş
kapısı olacak, buradan yapılan alışverişler paketlenecek…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Arifağaoğlu.
METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Sınır ticareti merkezinden yapılan alışverişler için sınırda
herhangi bir gelir vergisi veya KDV uygulaması yapılmayacak, gümrük vergisi
diye bir şey yapılmayacak ve buradan diğer tarafa geçecek. Aynısını Gürcistan
da kendi topraklarında yapacak, sınıra yakın bir yerde sınır ticaret merkezi
yapacak. Bizden oraya giden olup oradan mal alanlar da yine aynı muameleye…
Karşılıklı, mütekabiliyet esasına göre bir kanun tasarısı var sınır ticareti
anlaşmasına göre. Henüz bu faaliyet gelişmemiştir ama kısa sürede gelişeceğini
umut ediyoruz.
Cumhuriyet Halk
Partisi olarak bu anlaşmaya destek vereceğimizi belirtiyor, hepinize tekrar
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Arifağaoğlu.
Şahsı adına Celal
Erbay, Düzce Milletvekili.
Buyurun Sayın Erbay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
CELAL ERBAY
(Düzce) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 380 sıra sayılı Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Sayın üyeler, bu
anlaşma, sermaye, teknoloji ve hizmet hareketlerinin geliştirilmesi açısından
her iki devletin de refahına katkıda bulunacak ve bu hususlarda çifte
vergilendirme nedeniyle ortaya çıkan sorunlara çözüm açısından kolaylık
üretecek önemli bir kanun tasarısıdır.
Anlaşmayla
kişilerin aynı gelir üzerinden iki devlette birden vergilendirilmesinin önü
alınmış olacaktır. Bu doğrultuda vergileme hakkı gelir unsurları itibarıyla
ikamet edilen veya kaynak devletlerden birine bırakılmakta, bu mümkün olmazsa
iki devlet arasında paylaştırılmaktadır. Böylece, sözleşmenin tarafını teşkil
eden devletlerden birinde yatırım yapan, teknoloji veya hizmet sunan diğer
devlet mukiminin o devletin mükelleflerine göre daha ağır vergilendirilmesine
engel olunmuş olacaktır. Böylece, müteşebbislerin risk almadan önce ileride
karşılarına çıkacak her türlü vergiyle mükellefiyetleri hesaplanabilecek ve ona
göre taraflar, müteşebbisler tedbir alabileceklerdir. Çifte vergilendirmenin âkit devletlerde önlenmesi ile Gürcü yatırımcılar için
Türkiye'nin, Türk yatırımcılar için ise Gürcistan’ın daha cazip hâle geleceği
tabiidir. Anlaşmanın kapsamına aldığı vergiler açısından çifte vergilendirmenin
ve vergi kaçakçılığının nasıl önleneceği ve muhtelif gelir unsurlarının
vergilendirilmesine ilişkin ilkeler ve düzenlemeler yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Kafkasya, soğuk savaşın sona ermesinin ardından hem kendi
içinde hem de global rekabette bir çatışma alanı
hâline gelmiş durumdadır. Bölge, sunduğu pek çok fırsata karşılık barındırdığı
karmaşık sorunlar nedeniyle güvenlik zaafı içerisindedir. Buradaki ülkelerin
dâhil olduğu çalışmalar belli bir coğrafyada kapalı kalmamakta ve çevre
ülkelerdeki istikrar ve güvenliği de tehdit etmektedir. Rusya ile ABD’yi soğuk
savaş sonrasında ilk kez karşı karşıya getiren, Ağustos 2008’de patlak veren
Rus-Gürcü savaşı bu durumun en iyi göstergesidir. Kafkasya’daki pek çok ülke
ile güçlü ticari ve kültürel bağları bulunan Türkiye'nin, yakın coğrafyasında
yaşanan bu gelişmelere seyirci kalması beklenemez. Nitekim gerek Rus-Gürcü
savaşında izlediği politika ile gerekse daha sonra gerçekleştirdiği Kafkasya
İstikrar ve İşbirliği Platformu girişimi ile Türkiye, bölgeye yönelik aktif bir
dış politika izleyeceğini açık bir şekilde göstermiştir. Vatandaşlarımızın
doksan güne kadar turistik amaçlı seyahatlerinde karşılıklı vize muafiyeti,
yürürlükteki Serbest Ticaret Anlaşması, Batum
Havaalanı’nın ülkemiz tarafından ortak kullanılması, Sarp Sınır Kapısı’nın tek
pencere modelinde işletilmesine yönelik çalışmalar ile ikili ticaret hacmimizde
yaşanan istikrarlı artış ilişkilerimizin ulaştığı düzeyi göstermesi bakımından
çok önem arz etmektedir.
Diğer taraftan,
ilişkilerimizin yalnız ikili planda yürütülen iş birliği projeleriyle değil,
aynı zamanda Bakû-Tiflis-Ceyhan, Bakû-Tiflis-Erzurum
boru hatları ile Bakû-Tiflis-Kars demir yolu projesi
gibi bölgesel iş birliği projeleriyle de mükemmel düzeyde seyrettiğini söylemek
mübalağa olmaz. Son dönemde ilişkilerimizde kaydedilen olumsuz bir gelişme,
Ağustos 2009’da yaşanan Türk şirketlerine ait ticari gemilere Gürcistan
tarafından uluslararası sularda müdahale edilmesi olmuştur. Değerli
milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanımızın 7-8 Eylül 2009 tarihli Gürcistan
ziyaretinde bu konu etraflıca ele alınmıştır. Dostluk ve iyi komşuluk
ilişkilerimizle bağdaşmayan bu tür olayların tekrarlanmamasını arzu ediyoruz.
Kafkasya’daki
gelişmeler bölgenin doğrudan komşusu olan Türkiye’yi yakından
ilgilendirmektedir. Türkiye, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü desteklemekte ve Abhazya ve Güney Osetya
ihtilaflarına barışçıl bir çözüm bulunmasını yürekten arzu etmektedir. Bölgede
yaşayan insanların huzurunun sağlanması için, içinde bulunduğu dönemde
uluslararası toplumun koordineli bir biçimde ve bütünlükçü bir yaklaşımla
hareket etmesi, tarafların ise gerginliği artırıcı tutumlardan ve
davranışlardan kaçınmaları önem taşımaktadır. Güney Kafkasya’daki ülkeler
arasındaki güven eksikliği, çatışmaların çözümü için uluslararası toplumun
ortaya koyduğu iyi niyetli girişimlerin sonuca ulaşmasını engellemektedir.
Ülkemizin Ağustos 2008’de yaşanan krizin ardından gündeme getirdiği Kafkasya
İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisi bölge ülkeleri arasında var olan güven
eksikliğini gidererek mevcut ihtilafların çözümü için uygun bir ortamın
yaratılmasını hedeflemektedir. Tüm taraflar, Rusya, Azerbaycan, Ermenistan ve
Gürcistan önerimizi desteklemektedir. Platformun oluşumuna ilişkin çalışmalar
dışişleri bakan yardımcıları seviyesinde düzenlenen teknik toplantılarla sürdürülegelmektedir. Aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti
devleti bağımsızlığını kazandığı günden bu yana en zor günlerinde hep
Gürcistan’ın yanında olmuş, bahse konu ihtilaflardan zarar gören Gürcistan
vatandaşlarının bir an önce normal yaşantılarına dönmelerinin sağlanmasına da
önem vermiştir. Bu itibarla, son olarak Ağustos 2008
savaşının ardından evlerini terk etmek zorunda kalan mağdur Gürcü
vatandaşlarının eski yaşantılarına kavuşabilmelerine yönelik çabalara katkıda
bulunmak üzere Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığımızın
koordinasyonunda gerçekleştirilen yüz adet kalıcı tip konut Devlet Bakanı Sayın
Faruk Çelik ve Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakaşvili’nin
katılmalarıyla birlikte 8 Kasım 2009’da gerçekleştirilen bir merasimle
sahiplerine teslim edilmiştir. Aynı şekilde, Ahıska’lı
Türk kardeşlerimizin ana yurtlarına yerleştirilmesi hususunda TİKA’nın bu doğrultudaki çalışmaları alt seviyede devam
etmekte, inşallah bu doğrultuda da yine aynı şekilde sonuçlar alınacaktır.
Yine, konuşmacı
arkadaşlarımın konuştuklarına bir katkı olmak üzere, ben önce sizin huzurunuzda
Batum’un ilk milletvekillerine burada rahmet
diliyorum. Onlara diyorum ki: Müsterih olun, Türkiye
Cumhuriyeti devleti Batum’da yerleşik Müslüman Gürcü
kardeşlerinin hem maddi hem de manevi gelişmeleri yolunda elinden gelen gayreti
sarf edecek ve nitekim bu doğrultuda Rize İlahiyat Fakültesi ve Rize Müftülüğü Acara’daki Müslüman kardeşlerinin gönül tokluğu açısından
hissedecekleri eksikliği gidermeye yönelik her türlü tedbiri almış ve akla
gelebilecek en etkin çalışmaları yapmaktadırlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CELAL ERBAY
(Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu
sözleşmenin tasdik edilmesinin Meclisimiz tarafından, hayırlara vesile
olacağını, Türkiye ve Gürcistan arasındaki dostluğun kalıcılığına katkıda
bulunacağını deklare ediyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Başka söz talebi
yok.
Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Dibek
burada mı efendim? Yok.
Sayın Süner…
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: 1996 yılında
Bağımsız Devletler Topluluğu tarafından Abhazya
Cumhuriyeti’ne ambargo konulmuştu. Rusya Federasyonu, Amerika Birleşik
Devletleri ve AB bu ambargoya katıldılar. Bağımsız Devletler Topluluğu Abhazya’ya ambargoyu kaldırdığı hâlde biz Trabzon-Sohum seferlerini 1996’da kaldırdık, hâlâ Trabzon-Sohum seferleri yapılamamaktadır. Sebebini açıklarsanız memnun
olurum.
Saygılar.
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Türk dünyasıyla
ilişkilerin geliştirilmesinde önemli olan Bakû-Tiflis-Kars
demiryolu şu anda ne durumdadır? Burası ne zaman bitirilecektir?
İkinci soru olarak…
“Ahıska Türkleri” dediğimiz Gürcistan’ın Ahılkelek bölgesinde yaşayan insanlar Stalin’in zulmünden
sonra Rusya’nın çeşitli yerlerine dağılmış durumdadırlar. Gürcistan devletinin
almış olduğu karar doğrultusunda Türk bölgelerine yani Ahılkelek
bölgelerine dönüşle ilgili olarak çalışmalar yapılmaktadır. Şu anda Hükûmet olarak, onların oraya geri dönüşleriyle ilgili
olarak bir hazırlığımız var mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Valilik yaptığım Ardahan
ilimiz Gürcistan sınırında serhat bir ilimizdir. Ancak Ardahan’ın problemleri
vardır. En az altı ay karla kaplı olan Ardahan’ın -kara yolları da aynı şekilde
kaplıdır- açılış yeri Posof Türkgözü Kapısıdır.
Posof-Damal arasındaki Ilgar Dağı’na tünel yaptırmayı düşünüyor musunuz?
İkincisi: Türkgözü Kapısı-Ardahan arasında bir demir yolu yaptırmayı
düşünüyor musunuz?
Bir üçüncüsü de:
Buranın en önemli konusu Kafkaslar’a açılmasıdır.
Sınır ticaretini geliştirmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırıklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, geçen
hafta AKP Grubu Kızılcahamam’da bir kamp yaptı. O kampta basına yansıyan
birtakım Sayın Başbakanın da açıklamaları oldu. Yani milletvekillerinden bir
kısmının Sayın Bakanla ilgili olarak şikâyetleri oldu. Bazı konularda Bakana
ulaşamadıkları iddia edilmişti. Basına yansıyan şöyle bir şey vardı: Bir ilin
milletvekili, işte birtakım yatırım talepleri vardı, Sayın Bakan da uzak
duruyormuş ama daha sonra Sayın Başbakanın talebiyle ikinizin bir odaya girdiği
ve bu konuyu konuştuğunuz, hatta “Dumanlar tütmeden çıkmayın.” şeklinde bir
beyanı olduğu… O tür iddialar var.
Ben şunu merak
ediyorum: Yani o konu nasıl halledildi? O ilin milletvekilinin taleplerini
Maliye Bakanlığı nasıl karşıladı? Bir.
Ben kendi ilim
için söyleyeceğim. Kırklareli olarak biz Türkiye’deki fazla veren on bir ilden
biriyiz, yani aldığımızın çok fazlasını veriyoruz ekonomiye. Benim de
taleplerim var Sayın Bakan, beraber konuşsak birlikte, acaba bizim
taleplerimizi de karşılama imkânınız var mı bu işler böyle oluyorsa? Bunu merak
etmiştim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, Ardahan’la
ilgili sorudan başlamak istiyorum. Orada tünel yapılıp yapılmayacağı, demir
yolu yapılıp yapılamayacağı hususlarını doğrusu Ulaştırma Bakanımızla
görüşmemiz lazım yani şu anda programda ne var ne yok tam olarak bilmiyorum
takdir edersiniz ki. Ama sınır ticareti konusu önemli bir konudur. Gerçekten
bütün komşu ülkelerle ticaretin geliştirilmesi bizim için temel bir hedeftir ve
sınır ticaretinin Türkiye’nin menfaatine olduğu kanısındayım. Onun için onun
geliştirilmesi konusunda her türlü inisiyatife destek
verdiğimizi, Hükûmet olarak da bu konuda gerekli
adımları attığımızı söylemek isterim.
Tabii ki diğer
yine birtakım hususlar var, özellikle Trabzon’dan yapılan seferlerle ilgili
veya Ahıska Türkleriyle ilgili olarak. Doğrusu bu
konulara yazılı cevap vermeyi tercih ederim çünkü ilgili Bakanımızla
görüştükten sonra. Doğrudan doğruya bizim şu anda konuştuğumuz konuyla ilgili
olmadığı için müsaade ederseniz onu ilgili arkadaşlarıma ileteyim, onlar size
cevap versinler.
Kızılcahamam’daki konuya gelince, tabii bu bir aile toplantısı.
Orada basında çıkan her şeye inanmamak lazım. Ama Sayın Dibek, eğer sizin ilinizle ilgili sorularınız varsa her
zaman kapım açık, gelin, konuşalım. İmkânlar çerçevesinde her zaman bütün
arkadaşlarıma elimden gelen desteği, yardımı yaparım.
Yine,
konuşmalarını yaparken MHP milletvekili değerli arkadaşımız Sayın Sipahi bir
iki soru sormuşlardı. Özellikle Avrupa Birliğinin çevre faslının yani çevre
başlığının kapatılması karşılığında Türkiye’nin Fırat ve Dicle havzalarının
kullanımında Avrupa Birliğini de yetkili kılması şeklinde birtakım haberlerin
olduğunu ifade ettiler. Bir kere hiçbir şekilde biz Avrupa Birliğiyle bu
konuları müzakere etmeyiz yani Türkiye’nin hükümranlık haklarını hiçbir şekilde
bu tür müzakerelerde söz konusu dahi etmeyiz. Onun için Fırat ve Dicle
havzalarına ilişkin bu türden bir mülahaza söz konusu değildir. Dolayısıyla
basında okuduğunuz bütün haberlere itibar etmemek gerektiğini söylüyorum
burada. Çok açık bir şekilde ifade edeyim, hiçbir şekilde, başka konularda da
Kıbrıs konusunda da biz hiçbir dayatmayı kabul etmeyiz. Yani Türkiye’nin
menfaatleri, Kıbrıs’taki Türk kardeşlerimizin menfaatleri ne gerekiyorsa onu
yapacağız. Bugüne kadar da onu yaptık, bundan sonra da onu yapacağız. Türkiye,
Kıbrıs konusunda attığı adımlarda konumunu güçlendirmiştir ve hiçbir şekilde
Türkiye bir geri adım atmamıştır. Bugün Kıbrıs’ın uluslararası camia… Kıbrıs
Türk Devletinin, Kıbrıs Türk halkının bugün uluslararası konumdaki yeri çok çok daha güçlüdür. Bugün birçok platformda öncesine oranla
çok daha iyi bir şekilde temsil edilmektedir ve dediğim gibi, bu tür hususlarda
Türkiye’nin menfaatlerine uygun olmayan hiçbir dayatmayı Türkiye hiçbir şekilde
kabul etmemiştir, bundan sonra da kabul etmeyecektir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanımıza
ve katılımlarıyla katkıda bulunan arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.
Tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE GÜRCİSTAN ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN
ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ
KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ VE EKİ PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 21
Kasım 2007 tarihinde Tiflis’de imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması”nın ve eki
“Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, madde üzerinde Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Cumhuriyeti
ile Gürcistan Hükûmeti arasında gelir üzerinden
alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi önlemeyle ilgili Kanun Tasarısı hakkında
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Gürcistan iş adamlarıyla Türk iş adamlarının karşılıklı yatırım
yapmaları, ülkelerini kalkındırmaları, sınır ticaretinin geliştirilmesi için
çok gayret göstermemiz gerektiğine inanıyorum. Çifte vergilendirmenin
kaldırılması gerekiyor, bu doğrudur. Ayrıca, vergi kaçakçılığının da önlenmesi
gerekiyor. İki ülke arasında ticaretin daha geniş, daha güzel, daha sık, daha
iyi yapılabilmesi için önce yol lazım.
Şimdi, bizim
Gürcistan’a üç sınır kapımız var: Sarp, Posof Türkgözü,
Çıldır Aktaş. Sarp gayet güzel çalışıyor. Çünkü
niçin? Otoban yapılmış, tüneller yapılmış, gitme gelmede problem yok ama Posof Türkgözü Kapısı açık olmasına rağmen çalışmıyor. Niye
çalışmıyor? Çünkü yol yok, çünkü tünel yok. Şöyle ki: Posof Sınır Kapısı’nın
çalışabilmesi için Posof ile Damal arasında bulunan Ilgar Dağı’na mutlak
surette tünel yapılması lazım. Tünel yapılması olmasa bile kesinlikle bir tüp
geçit yapılması lazım. Çünkü büyük tırlar daha yukarı çıkamıyorlar. Rakım
2.540. Şu anda kar var orada. Ben bayramda oradaydım. Yollar çok kötü. Tır
çıkamıyor. Bir de inerken debriyaj, fren diye hiçbir şey kalmıyor. Bunun
pratiğini yaşayan bütün şoförler anlatıyor ve onun için de bu yol tercih
edilmiyor veya az tercih ediliyor.
O bakımdan, Sayın
Bakanım, bir kere Gürcistan’
Şimdi,
Türkiye’nin her tarafına Hükûmet, bütün iller
arasında sınıra kadar duble yol yapıyoruz diye
açıklamalar yaptı, doğrudur ama Ardahan’la sınır kapısı, yani Türkgözü Sınır Kapısı’na kadar, Gürcistan sınır kapısına
kadar yol, çift yol yapımı programa dahi alınmamış. Bunu bizim Posof Belediye
Başkanımız Sayın Şükrü Bozyiğit de Karayolları
Erzurum Bölge Müdürüne söylediğinde “Efendim, biz bunu programa alamadık. Ee, ne yapalım?” Ne demek ne yapalım! Sen bir yandan
getireceksin, Gürcistan’
Şimdi, ben sizden
rica ediyorum. Yüz yıldan daha fazla orada sınır bekçiliği yapan Posofluların
ve Ardahanlıların gelişmesi ve kalkınması için mutlak suretle bu yolun
yapılması lazım, mutlak suretle Ilgar Dağı’na tünel veya tüp geçit yapılması
lazım. Ben istirham ediyorum Sayın Maliye Bakanımdan, buraya ödenek ayırın
lütfen. Sizden istirham ediyorum. Bu yolun çift yol olması lazım.
Efendim, araç
geçmiyor. Yol olmayan yerden araç geçer mi? Böyle bir saçma şey olabilir mi?
Yol yapacaksınız ki araç geçsin.
Şimdi, bu
nedenle, istirham ediyorum, Posof-Ardahan arasının duble
yol olması ve Posof Ilgar Dağı’na tünel veya tüp geçit yapılması lazım ki
Gürcistan’
Şimdi, iş
adamımız Nurettin Çarmıklı, sağ olsun, Batum’a çok
güzel bir otel yaptı, Sheraton Oteli. Yatırım yaptı Gürcistan’a. Ama uçakla
gidip gelinebiliyor, kara yoluyla gidilemiyor veya gidilse de diyelim Sarp’tan
gidebiliyoruz.
Bu nedenle, bizim
diğer kapılarımız arkadaşlar, Çıldır Aktaş Kapısı
var. Çıldır Aktaş Kapısı’nın yıllardır, kangrene
geldi, açılmıyor. Gürcistan tarafında
Türkiye ile
Azerbaycan arasında kara yolu bağlanıyor arkadaşlar.
Bu nedenle, bir
de demir yolu projemiz var arkadaşlar: Kars-Tiflis-Bakû
demir yolu. Bu konuda da ben İlham Aliyev’e,
Azerbaycan Cumhurbaşkanına huzurunuzda çok teşekkür ediyorum. Azerbaycan
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in sayesinde bu yol
yapılıyor. Şöyle ki -ben o işin içinde oldum, bizzat kendim gittim- Gürcistan’a
uluslararası kuruluşlar kredi vermiyordu; 200 milyon dolar krediyi Azerbaycan
sağladı. O yol şu anda yapılıyor. Onun için, bu yolun da bir an evvel
bitirilmesi ve bu yolun bitirilmesinin ötesinde, Yukarıcanbaz
köyü var Çıldır’a bağlı, bu köyde gümrükleme istasyonunun ve antrepoların
yapılması gerekiyor ki sınır ili gelişsin.
En önemlisi
arkadaşlar, Gürcistan’da biliyorsunuz, temmuz ayında Osetya
veya Abhazya da bir işgal oldu, Rusya işgali oldu ve
bir gerginlik oldu. 12 Ağustos 2008’de Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev
Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy bir anlaşma yaptılar.
Bir ay içerisinde Osetya veya Abhazya’dan
Rus güçleri taşınacaktı, çıkacaktı. Çıkmadığı gibi şu anda oraya askerî yığınak
yapıyor. Bu da stratejik anlamda Türkiye’yi çok ilgilendiriyor. Buradan
söylüyorum: Rusya derhâl elini Osetya ve Abhazya’dan çeksin.
Değerli
arkadaşlar, bizi ilgilendiren sınır kapısı olduğu için, 1996’ya kadar sınırda
mazot ticareti yapıldı. Bu mazot ticaretinden dolayı hakikaten hem Posof hem
Ardahan hem Kars hem o bölge fevkalade kalkındı. Ancak, 1996’da mazot
ticaretini kestiler. Şimdi, Posof’a giden her siyasetçi -bu, AK PARTİ’li de CHP’li de diğer bütün partililer de- “Efendim,
bize şimdi oyunuzu verin, biz geldiğimiz zaman Posof Kapısı’nın sınır
ticaretini geliştireceğiz, mazotu serbest bırakacağız…” Peki
kardeşim, hani nerede? Yedi yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda, mazot
yok, bir şey yok, bölge de kalkınmamış, yoksulluktan kıvranıyor. Yoksulluk ve
işsizlik olması nedeniyle de korkunç derecede göç var. Şimdi rica ediyorum,
eğer siz “Evet, oradan gelen mazotu, büyük petrol şirketleri bize baskı
yapıyor, onun için serbest bırakmıyoruz.” diyorsanız, o zaman siz büyük
şirketlerin Hükûmeti misiniz, halkın Hükûmeti misiniz? Bu soruma lütfen cevap verin.
İki: Çok önemli
bir şey daha söyleyeceğim: Eğer “Efendim, oradan kaçak geliyor, önleyemiyoruz.”
diyorsanız sadece sınır ili olan Ardahan’a, Artvin’e, Kars’a, Iğdır’a yetecek
kadar, kendi ihtiyacı kadar mazot ithalatını serbest bırakın, sadece o illere.
O zaman Kars da kalkınır, Ardahan da Iğdır da Artvin de kalkınır. Yani diyelim
50 bin ton mazot ihtiyacı varsa Ardahan’ın, 50 bin ton mazot ithalatını serbest
bırakın, Türkiye’ye gitmesin. Sınır ili olmamızın anlamı ne? Yedi sekiz ay kar,
kış, kıyamet; 2.000 rakımlı bir yerde perişan, -30, -40 derece; halk
kıvranıyor, açlıktan, işsizlikten perişan, göç ediyor, ondan sonra burada da
-tabir caizse- millet yan gelip yatıyor.
Arkadaşlar, biz
halk tarafından seçildik geldik, Büyük Millet Meclisini temsil ediyoruz.
Çıkaracağımız kanunlar çok önemli. Bu nedenle, Gürcistan dâhil, bütün sınır
illerinde, Van’da, Nahcivan’da, Kuzey Irak’ta,
İran’da bu bölgelerde, Edirne de dâhil, bütün illerde sınır ticaretinin
gelişmesi için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlayınız.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) -…sınır illerine özerklik tanımak lazım, oraya özel yasalar çıkarmak
lazım, başka türlü insanları tutamıyoruz.
Bakın size ben
bir örnek vereceğim: Posof ilçemizde -buraya dikkat edin sayın milletvekilleri-
bir yılda 105 tane çocuk olmuş, 105 tane. Nüfus hızla düşüyor. Yaşlı insanların
dışında genç insan kalmamış. On yıl sonra orası boşalıyor, gözünüz aydın. Yedi
yıldır hükûmettesiniz kardeşim, Posof’a şu çiviyi
çaktık deyin? Yapın, ben de sizi alkışlayayım.
Sizden rica
ediyorum, en azından şu tüneli yapın da Posof gelişsin. Yani Posof elden
gidiyor, Ardahan elden gidiyor, samimi söylüyorum. Üniversitenin gelmesiyle
inşallah belki bir şeyler olacak ama değerli arkadaşlar, ne demek yani bir
ilçede bir yılda 105 çocuk doğmuş. Bu çocukların bir kısmı da biliyorsunuz
ölüyor. Ve göç veriyor. O bakımdan, ben istirham ediyorum Meclisten ve Sayın
Bakandan, Hükûmetten, Posof’un yolunun yapılmasını ve
sınır ticaretinin geliştirilmesini…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Teşekkür edebilir miyim Başkanım.
BAŞKAN – Bakan
notları aldı efendim, Ulaştırma Bakanına iletecek Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bitti mi?
BAŞKAN – Bitti,
bitti…
Teşekkür ederiz.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Aslında Meclis Başkan Vekilimiz de Posof kökenlidir, kendisine
teşekkür ediyorum! (Gülüşmeler)
BAŞKAN –
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kardeşlerimiz Ahıska Türkleri ve Bakû-Tiflis-Kars
demir yoluyla ilgili olarak soru sormuştum. Sayın Bakan bu soruma cevap
vermedi, daha sonra cevap verileceğini ifade ettiler.
Kendi konusuyla
ilgili olarak sormak istiyorum: Şu anda ülkemizde çiftçilerimiz çok zor
durumdadır. Özellikle pancar üretiminin olduğu şu aşamada pancar para
yapmamakta ve geçmişte de birçok ürün para yapmamıştır. Başta bankalar ve tarım
kredi kooperatifleri olmak üzere yaklaşık olarak 10 milyar doların üzerinde
büyük borç vardır ve çiftçilerimizin evlerine artık icra gelmiş, bazı yerlerde
hapse de girmişlerdir.
Bu yönlü olarak
da çiftçi kardeşlerimiz, Hükûmetten faizlerin
silinmesi ve beraberinde de borçların tekrar yapılandırılmasını bekliyorlar. Bu
konuda Sayın Bakanın ve Hükûmetin bir çalışması var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, başka soru yok.
Buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, Ahıska Türkleriyle ilgili olarak, soruya -dediğim gibi-
ilgili arkadaşlarımla görüştükten sonra sizlere yazılı cevap verilmesini
sağlamaya çalışacağım.
Biz
çiftçilerimizi birçok alanda destekliyoruz. Bu borçlarına ilişkin konuya
gelince: Tabii ki faizlerin silinmesi bir af mahiyetinde olur. Ben ilke olarak…
Tabii ki bu borçlar herhâlde muhtemelen de bankalaradır ve muhtemelen sadece
Ziraat Bankasına değil, başka bankalaradır. Devletin böyle
bütçesine para koymadan bir bankanın bir vatandaştan herhangi bir alacağını
silmesi söz konusu olamaz ama şu var: Tabii ki bankalarımız mevcut şartları
dikkate alıp bu borçları yeniden yapılandırma yoluna giderse tabii ki
çiftçilerimiz açısından olumlu olur ama dediğim gibi ki yani bir kurum ile
vatandaş arasındaki bir ticari sözleşme sonucu ortaya çıkan bir borcun faizinin
silinmesine tabii ki Hükûmetin ancak ve ancak şöyle
bir kararı olur: İlgili bütçeye para koyarsınız ve o şekilde karşılarsınız. Başka
türlü…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Tarım kredi borçları var, bir de Ziraat Bankası borçları var.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, Ziraat Bankası, tarım kredi
borçları geçmişte eminim birkaç kez en azından yapılandırılmıştır. Faizlerin
sürekli bir şekilde silinmesinin gündeme gelmesi aslında borç ödemede, yani
borç ödeme yükümlülüğünü yerine getirmede de -bu tür beklentiler- tabii ciddi
sorunlar yaratıyor. Çiftçilerimize biz, dediğim gibi, bütçeden ürün bazında çok
önemli destekler veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz ama borçlarının yeniden
yapılandırılması, faizlerin silinmesi gibi özellikle affı içeren hususlar
konusunda şu aşamada herhangi bir çalışmamız yoktur.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için dört
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma
Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı :
229
Kabul :
229 (x)
Her iki ülke için
de anlaşmanın hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 10’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Kuveyt Devleti Hükûmeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/579) (S. Sayısı: 340) (xx)
BAŞKAN – Sayın
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu,
340 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse.
Buyurun Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım.
Sözlerime
başlarken sizlerin ve ulusumuzun geçmiş Kurban Bayramı’nı kutlar, saygılarımı
sunarım.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz ile Kuveyt arasında sağlık alanında bir anlaşma
imzalanmıştır. Bununla birlikte, Kuveyt ile ciddi oranlarda ticari ilişkimiz
mevcuttur. Ülkemiz ile Kuveyt arasındaki ticari ilişkiler, 1982 yılında
imzalanan Ekonomik, Sınai ve Teknik İşbirliği
Anlaşması çerçevesinde yürütülmektedir.
Ülkemizin
Kuveyt’e yaptığı ihracatın son yıllarda arttığı gözlenmektedir. Sanayi ürünleri
olarak ithalatımızda kimyasallar ile plastikler iki önemli kalemi
oluşturmaktadır. İhracatımızdaki başlıca kalemler ise demir, çelik, tekstil,
sebze, meyve ve bunların mamulleri ile kara ulaşım araçlarıdır. Aslında son
dönemde Kuveyt’e ihracatımız madde bazında da zenginleşmektedir ve bunun
karşılığında Kuveyt’ten az miktarda tarımsal ürün ithalatı yapılmaktadır.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 340 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Değerli
arkadaşlar, iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde tarım, su,
tekstil, beyaz eşya, mobilya ve gıda yatırım yapılabilecek alanlar olarak
dikkat çekmektedir. Ayrıca inşaat ve taşeronluk sektörlerinde firmalarımızın
daha etkin bir rol üstlenmesi beklenmektedir.
Sayın
milletvekilleri, Kuveyt ile ticari ilişkilerimizin gelişmesi şüphesiz
memnuniyet vericidir. Bu ticari ilişkiler ülkemiz ekonomisi için olumlu etkiler
doğuracaktır. Ancak, bunlar tek başına yeterli değildir.
Sayın
milletvekilleri, AKP İktidarı sayesinde özellikle son dönemde Batı ile olan
ilişkilerimizde bir zayıflama görmekteyiz. Şüphesiz Türkiye bağımsız bir
ülkedir ve ülkemiz her devletle karşılıklı çıkar ilişkileri çerçevesinde
anlaşmalar yapabilir. Yalnız bu anlaşmalar yapılırken ülke olarak çizdiğimiz
ana rotadan sapmamamız gerekir ve dünyanın çağdaş değerlerini terk etmemeliyiz
diye düşünüyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İslam ülkeleriyle ilişkilerimizi geliştirmek elbette
olumludur ama bu ilişkiler bağımlılık yaratacak türden olmamalıdır. Hukuksal ve
siyasal yapımıza zarar vermeyecek ilişkiler geliştirmemiz gerekir.
Değerli
milletvekilleri, günümüzde yalnızca siyasi, ekonomik ya da teknolojik alanda
küreselleşme yaşanmamaktadır. Bununla birlikte sağlık, eğitim gibi hemen hemen her alanda küreselleşme eğilimi görülmektedir. Aynı
zamanda iyi gelişmeler ve olumlu etkilerin yanı sıra tüm olumsuzluklar da
küreselleşmeden nasibini almaktadır. Yaşadığımız son ekonomik kriz gibi tıpkı,
domuz gribi olayındaki olumsuz gelişmelerin de nasıl dünyamıza yayıldığını
ayrıca görmekteyiz.
Ayrıca
görüştüğümüz tasarının gerekçesinde sağlık alanında uluslararası iş birliğine
ne kadar çok ihtiyaç olduğunu da görmekteyiz. Tasarının gerekçesinde aynen
şöyle denmektedir: “Sağlık sorunlarının yarattığı sınırlar ötesi etkiler, bu
alanda ülkeler arasında iş ve güç birliğine duyulan ihtiyacı giderek
artırmıştır. Herhangi bir ülkede görülen bir hastalık, ulaşımın da artmasıyla
çok kısa sürede dünyanın her tarafına hızla yayılabilmektedir. Bu nedenle,
ülkeler kendilerine özgü sağlık sorunlarıyla değil, genel dünya sağlık
sorunlarıyla da ilgilenmek durumundadırlar.”
Sayın
milletvekillerim, bilimin ve teknolojinin gelişmesiyle her alanda olduğu gibi
sağlık alanında da çok sayıda değişiklik yaşanmıştır. Ayrıca bu değişim
insanların sağlığa bakışlarında da büyük değişimler doğurmuştur. Günümüzde
“sağlık” kavramı hasta haklarından çevre sağlığına kadar çok fazla unsuru
içermektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak sağlık alanında yapılan
uluslararası iş birliği de çeşitlenip derinleşmektedir.
Sayın Başkanım,
ülkemizin de bu gelişmelerin dışında kalması elbette ki beklenemez. İşte bu
gerekçelerle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşma 12 Şubat 2008 tarihinde Kuveyt’te
imzalanmıştır. Kuveyt ile Türkiye arasında sağlık alanında gerçekleştirilmesi
öngörülen ilişkilere hukuki zemin sağlayacak bu anlaşmayla, sağlıkla ilgili tüm
konularda deneyim, bilgi ve personel değişimi gibi yollarla iş birliği
yapılması hedeflenmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yaşanan küreselleşmenin olumsuz etkilerinin yanında
dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta ise ulusal sınırlar içerisinde krizlere
karşı önlem almaktır. Bakınız, “Yaşadığımız ekonomik krizin kökeni yurt dışıdır.”
diye açıklamalar yapıldı. Elbette olabilir, yani kriz yabancı kökenli olabilir
ancak bu krize ulusal sınırlar içerisinde önlem almazsak altından kalkmak o
derece zor olur.
Bu bağlamda sağlık
alanında da aynı şeyleri söylemek olanaklıdır. Eğer biz ülkemizdeki sağlık
sistemini en iyi biçime getirmezsek uluslararası alanda yaşanan olumsuz etkiler
sonucu hemen hastalanabiliriz ve yaşanan küresel olumsuzluğun etkisini kolay kolay üzerimizden de atamayız.
Değerli
arkadaşlar, konuyla ilgili olarak sağlık sistemimizde yaşanan sağlık
sorunlarına bir yeni sorun ise 4 Aralıkta eklenecektir yani 4 Aralık itibarıyla
eczanelerimizin içine düşeceği durum maalesef tedirginlik yaratmaktadır. 4
Aralıkta başlayacak uygulama nedeniyle eczanelerin ve hastaların zarar görmemesi
için eczaneler çok mücadele verdi. Bu soruna Sağlık Bakanlığı da olumlu bir
tutum takındı yani hem Sağlık Bakanlığının hem de eczacıların sorun yaşanmaması
için gayretleri yeterli olmadı. Sağlığı yalnızca teknik bir konu olarak
değerlendiren bürokratların çözümü olanaksız kılan yaklaşımları eczacılarımızı
4 Aralık tarihine getirmektedir. Eczacılar üzülerek şunu belirtiyorlar:
“Sağlıksızlığın çözüm olarak sunulduğu bir noktaya geldik.” diyorlar.
Sayın
milletvekilleri, Türk Eczacıları Birliği Sayın Başbakana açık bir mektup yazdı,
bu mektup şöyle diyor: “Sağlık ışığımız eczaneler kapanıyor.” başlığıyla
gazetelerin bazılarında tam sayfa yayınlandı, şüphesiz sizlerin de dikkatini
çekmiştir. Bakınız, bu mektubun başında neler denilmektedir sizlere aynen
aktarıyorum yani eczacılar söylüyor: “Sayın Başbakanımız, eczanelerimiz sadece
eczacıların değildir, eczanelerimiz hastalarımızındır ve halkımızındır da aynı
zamanda.” Ancak 4 Aralıkta ilaç ve eczacılık alanında yeni tedbirler bu hâliyle
hayata geçtiğinde hastalarımızın ilaca ve eczacıya ulaşması son derece
zorlaşacaktır.
Değerli arkadaşlar, eczaneler korunmadan bu tedbirler uygulanırsa
bir yıl içerisinde, sağlık alanının kılcal damarları olarak hizmet veren her 3
eczaneden 1’inin kepenk kapatması tüm yetkililerce de açıkça ifade edilen ve
beklenen bir sonuçtur ve ne yazık ki kapanacak eczanelerimizin 3 bini ilçe,
belde ve mahallelerde tek eczane olarak hizmet vermektedir.
Sayın
milletvekilleri, hastalarımızın eczaneye erişiminin zorlaşmasının yanında
ayakta kalabilen eczanelerimiz de raflarında ilaç bulamayacak kadar eriyecek ve
ilaç yokluğunda yaşanacak sıkıntılar yine hastalarımızı etkileyecektir.
Değerli
arkadaşlar, eczacıların açıkça belirttiği gibi, yarından itibaren yaşanacak
süreç hastalarımızın ve eczacılarımızın aleyhine olacaktır. Oysa eczacılar, her
yerde ve her zaman akılcı ve bilimsel politikalara dayandığı takdirde sağlıkta
israfın önlenmesini desteklediklerini açıklamaktadırlar.
Türk Eczacıları
Birliğinin yayınlanan mektubunda öyle bir bölüm var ki hepimizi de
ilgilendirmektedir. Şöyle diyor eczacılar: “Bizler, Türkiye'nin her köşesinde
fedakârca çalışan ve sağlığın ekonominin insafına terk edilmesini kabullenemeyen
her siyasi görüşten, her bölgeden 24 bin eczacıyız.” Yani eczacılar diyor ki, içimizde Cumhuriyet
Halk Partili olanlar var, Adalet ve Kalkınma Partili olanlar var, Milliyetçi
Hareket Partili olanlar var, DTP’li olanlar var.
Ayrıca Edirne’den Şırnak’a, Adıyaman’dan, Sinop’tan Hatay’a kadar her yerdeyiz
diyorlar eczacılar.
Bakınız
arkadaşlar, sorun artık siyaset üstü bir noktaya gelmiştir. Sorun eczacıların
sorunu olmaktan çıkmıştır, sorun tüm halkın sorunu hâline gelmiştir. Bu
nedenle, yaşanan soruna bir an önce çözüm bulunmalıdır ve halkımızın sağlığa
ulaşımının önünde hiçbir engel olmamalıdır. Bunu sağlamak ise bizim
görevimizdir. Lütfen sağlık ışığımızın sönmesine izin vermeyelim değerli
arkadaşlar.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin sınırları içerisinde iyi bir sağlık sistemi
kurarsak yaptığımız bu uluslararası anlaşmalar daha da anlamlı olacaktır diye
düşünüyorum. Unutmamalıyız ki iyi bir sağlık sisteminin en önemli destekçisi
iyi bir sosyal güvenlik sistemi olmalıdır. Ama değerli arkadaşlar, maalesef
sosyal güvenlik sistemimiz de uyarı vermektedir. Bayram boyunca Adıyaman’da
köyleri ve mahalleleri gezme fırsatını buldum. Muhtarlarımızdan ve halkımızdan
sosyal güvenlik sistemimizdeki çok önemli bir sorun hakkında bilgi aldım. İlk olarak
şunu söylemek istiyorum, muhtarlarımızın sorunlarından bahsetmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, muhtarlarımızın maalesef hiçbir sosyal güvencisi bulanmamaktadır.
Şimdi diyeceksiniz ki bununla ne ilgisi var, sağlıkla ilgili… Açıkçası,
muhtarlarımız kaçak çalıştırılıyor. On yıldan fazla süredir muhtarlık yapan bir
yurttaşımız “Bir tek gün bile BAĞ-KUR primimi yatırmadım.” diyor. Zaten
muhtarlarımızın maaşları yetersiz, bir de sosyal güvenlik alanında böyle sorun
yaşamaları mağduriyetlerini ayrıca arttırıyor. Umarım Hükûmet
bu konuda elini vicdanına koyar ve muhtarlarımızın yaşadığı soruna çözüm
getirir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman bu konuda destek vermeye
hazırız.
Sayın
milletvekilleri, sosyal güvenlik alanında bir başka sorun ise BAĞ-KUR ya da
Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli olduktan sonra ticari faaliyette bulunan
yurttaşlarımızın yaşadığı sorundur. O da şöyle: Bu kişilerden “sosyal güvenlik
primi” adıyla kesinti uygulanmaktadır. Yani bir insan emekli oluyor, iş yeri
açıyor ve prim kesiliyor. 1 Ekim 2008’den önceki tarihlerde ticari faaliyette
bulunan mükelleflerin bizzat ödeme yapması gerekmektedir. Ancak bizzat ödeme
yapmaları konusunda mükelleflere hiçbir tebligatta bulunulmamıştır. Bu nedenle,
bilgisi olmayan ve herhangi bir ödeme yapmayan mükelleflerin borçları
birikmiştir ve bunun sonucunda mükelleflere borçları 4-5 bin TL olduktan sonra
ancak bir tebligat yapılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz ekonomik kriz ülkemizi derinden etkiledi. Çok
sayıda esnaf bu ekonomik krizin de etkisiyle borcunu ödeyemeyeceğini
söylemektedir. Bu esnaflarımızın önemli bir kısmı kriz nedeniyle iş yerlerini
kapatmıştır. Peki, bu esnaflar borçlarını nasıl ödeyecektir? Bu konuda en
azından bir yeniden yapılandırmaya ihtiyaç duyulmaktadır diye düşünüyorum.
Sayın
milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; son olarak, yine sağlıkla ilgili önemli
bir konuya değinmek istiyorum. Yarın 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü. Maalesef bu
konuda da çok ciddi eksiklerimiz bulunmaktadır. Özürlülerimizin istihdamı konusunda
yaşanan sorunlara her geçen gün yeni sorunlar eklenmektedir. Özürlüler yalnızca
istihdam konusunda sorun yaşamamaktadırlar, aynı zamanda şehirlerde ulaşım
olanaklarından yeterince yararlanamıyorlar. Araçlara binmek için turnikeler
yapılmış ama özürlülerin geçişine uygun değil. Kimi şehirlerde kaldırımlara
çıkmak için neredeyse merdiven lazım. Bu kaldırımlara özürlülerimiz nasıl
çıkabilir, düşünen yok. Özürlü vatandaşlarımızın günlük olarak yaşadığı
sorunların azaltılması için herkesin hassasiyetle davranması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, hepimiz üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz,
bu konuda tüm engelleri kaldırmak için daha da çok çalışmalıyız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken yapılan anlaşmanın hayırlı uğurlu
olmasını diler, yüce heyetinize saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Köse, teşekkür ediyorum.
Başka söz talebi
yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KUVEYT DEVLETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 12
Şubat 2008 tarihinde Kuveyt’te imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşma”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti
Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 208
Kabul :
208 (x)
BAŞKAN –
Anlaşmanın her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 11’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz.
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Yemen Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/493) (S. Sayısı: 345) (xx)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
345 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın Şandır,
Behiç Çelik Bey yok değil mi burada?
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 345 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yok efendim, konuşma yok.
BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerinde söz talebi yok.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE YEMEN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA
GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ
ÖNLEME
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 26
Ekim 2005 tarihinde Sana’da imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme
Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
yapılan açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy sayısı : 210
Kabul :
210 (x)
Her iki ülkeye de
hayırlar getirmesini diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, 12’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Oman Sultanlığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ve Oman Sultanlığı Hükûmeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/527) (S. Sayısı: 381) (xx)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 381 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Komisyon raporu
381 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE OMAN SULTANLIĞI HÜKÜMETİ
ARASINDA
YATIRIMLARIN KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN
ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 4
Şubat 2007 tarihinde Muskat’ta imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Oman Sultanlığı Hükümeti
Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Oman
Sultanlığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
açık oylama sonucunu arz ediyorum:
Kullanılan oy
sayısı : 208
Kabul : 208 (x)
Anlaşmanın her
iki ülkeye de hayırlar getirmesini dilerim.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 13’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı
ile Oman Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
13.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/550) (S. Sayısı: 339) (xx)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu,
339 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
(x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 339 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Tasarının tümü
üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ SAĞLIK BAKANLIĞI İLE OMAN SULTANLIĞI SAĞLIK
BAKANLIĞI
ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR MUTABAKAT
ZAPTININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 24
Aralık 2005 tarihinde Oman Sultanlığı’nda imzalanan
“Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman
Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat
Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için bir
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman
Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama
sonucunu arz ediyorum:
Oy sayısı : 204
Kabul : 204 (x)
Anlaşmanın her
iki ülkeye de hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, 14’üncü sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve
Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
14.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman
ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/360) (S. Sayısı: 421) (xx)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 421 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Komisyon raporu
421 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın söz talebi vardır.
Sayın Akcan,
buyurun efendim.
MHP GRUBU ADINA
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 421 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve
Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, bu vesileyle saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında, temelde bir anlaşmanın var olduğu ve bugün öngörülen
kanun tasarıları görüşüldükten sonra Meclisin çalışmasına bugün için ara
vereceği bilgisine rağmen söz aldım. Türk tarım sektörüyle uluslararası alanda
iş birliğinin yapılmasının önemini, ancak hangi zeminde, iş birliği
yapılabilecek bir zeminin yakalandığı hâlde bu iş birliğinin anlamlı olacağını
ve bununla ilgili
temel kriterleri, temel öngörülerimizi ifade etme ihtiyacı
hissettiğim için grup adına bu söz hakkını kullanıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, Umman Sultanlığı, gayrisafi millî hasılası
25,4 milyar dolar olan, nüfusu yaklaşık 2,5 milyon, kişi başına millî geliri
13.400 dolar, ihracatı 19 milyar dolar olan, ithalatı da 8,7 milyar dolar olan
bir ülke.
Bu ülkede, söz
konusu mutabakat zaptına konu olan tarımla ilgili durum ne? Ekonomisi petrole
bağımlı hâlde olan bir ülkede, ekonomiyi petrole bağımlı hâlden kurtarmak
isteyen, bu amaçla petrol dışı sektörleri geliştirmeyi amaçlamış Umman için
tarım özel bir önem taşımakta. Petrol gelirleri tükenmeden tarımı geliştirmek
ve kısa sürede gıda maddesi ve tarım ürünü ithalatını azaltma arzusu var bu
ülkede. Tarımın geliştirilmesi için çaba sarf edilmesine rağmen, gerek arazi
yapısı gerekse iklim özellikleri tarımsal üretimi güçleştirmektedir.
Ülkenin en önemli
tarım ürünü hurmadır. Diğer önemli tarım ürünleriyse, muz, limon, Hindistan
cevizi ve mangodur.
Ülke toprakları
sebze yetiştirilmesi için pek elverişli olmadığından, ekilebilir alanın ancak
yüzde 23,6’sında bu faaliyet sürdürülebilir durumdadır.
Balıkçılık ise,
Umman ekonomisi açısından en fazla ümit bağlanan bir sektördür. Ülke suları çok
zengin balık kaynaklarına sahiptir. Ayrıca, sıcak deniz olduğundan, çok yağlı
olmayan bu balıklar oldukça da lezzetlidir. Bu açıdan, ülkede petrolden sonra
en önemli gelir kaynağı olarak balıkçılık görülmektedir. Hâlen yakalanan
balıkların yüzde 72’si gibi çok büyük bir bölümü geleneksel yöntemlerle
yakalanmaktadır.
Ülkedeki avlanma
kapasitesi yeterli düzeyde olmadığından, zaman zaman
çeşitli ülkelere ait balıkçılık şirketlerine ülke sularında avlanma müsaadesi
verilmekte; 1989 yılına kadar Güney Kore bu fırsatı kullanmış ve bu yıl için de
İspanyol balıkçılık şirketleri bu imtiyazı elde etmiş durumdadır.
Değerli
milletvekilleri, bu kısa Umman ve konumuzla ilgili bilgi aktarımından sonra Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğu
Mutabakat Zaptı ile ilgili gerekçelerine değinmek istiyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman
Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı arasında Mutabakat Zaptı 13 Eylül 2005
tarihinde Ankara’da imzalanmıştır. Sayın Başbakanın gönderdiği yazının
gerekçesinde “Türkiye ile Umman arasında imzalanan Mutabakat Zaptı'nın
yürürlüğe girmesi ile, iki ülke arasında tarım, gıda
işleme, hayvancılık ve köy işleri alanlarında iş birliğinin teşvik edilmesi
amacıyla;
1) Bilimsel ve
teknik bilgi ve doküman değişimi,
2) Genetik ve
biyolojik bitki ve hayvan materyali mübadelesi,
3) Sulama ve
modern sulama sistemleri konularında bilgi mübadelesi yapılması,
4) Yukarıda bahse
konu iş birliği alanlarında eğitim kursları, seminerler, toplantılar ve
konferanslar düzenlenmesi,
5) İlgili
kuruluşlar arasında müşterek faaliyetler tesis edilmesi,
6) Tarım
ürünlerinin ulusal ve uluslararası alanlarda pazarlanabilmesi amacıyla her iki
ülkedeki özel sektörler arasında ortak yatırımların tesis edilmesi için iş
birliğinin güçlendirilmesi.”
Ana hedef bunlar.
Şimdi, burada
bilgiye dayalı, fikir teatisine dayalı, eleman mübadelesine dayalı hususlarda
kimsenin diyeceği bir şey yok ancak malum olduğu üzere tarımsal faaliyet biri
bitkisel, biri de hayvansal üretim olmak üzere iki ana konu üzerinde
gerçekleştirilir. Bu tarımsal faaliyet sırasında gerçekleştirilen bitkisel
üretimde biz ne yapıyoruz? Hububat üretimi gerçekleştiriyoruz, yağlı tohum
bitkileri ve endüstri bitkileri üretimini gerçekleştiriyoruz, bir de meyvecilik
ve sebzecilik faaliyetini bitkisel üretim içerisinde gerçekleştiriyoruz. Ana
hedef, ana ürün, doğrudan kullanılabilir ürünler olarak bunu gerçekleştirirken,
bir yandan da hayvansal üretime ham madde temin eden bir faaliyet olarak
bitkisel üretimi gerçekleştiriyoruz.
Bizim
karşılaştığımız en önemli sorun Türkiye’de, özellikle endüstri bitkilerinde ve
yağlı tohum bitkilerindeki üretim açığımızdır. Bu açığı kapatmak için değişik
yollarla değişik ülkelerden ithalat yapmaktayız. İthalatla açığın
kapatılmasında en fazla kullanılan ürünler ayçiçeği tohumu ve ham yağ; diğer
taraftan mısır, soya, kanola gibi yağlı tohum
tahılları. Bunlarla ilgili son bir ay içerisinde yaşadıklarımız bütün
Türkiye'nin gözünün önünde cereyan etti. Bu ithal ettiğimiz ürünler GDO’ludur dendi. Bu GDO’lu
ürünlerin Türkiye’ye girmesini yasaklayalım dedik. Bunu yasaklamak için bir
mevzuat ortaya koyduk. Bu mevzuat Resmî Gazete’de yayınlandı ve ertesi gün
yasak işlemi devreye sokuldu.
GDO’lu ürünlerin
ithalatı başlı başına aslında bir kriz objesi olması gerekmesine rağmen, bu
krizin yönetimi için çıkartılan mevzuat başlı başına uygulamada kendisi kriz
yarattı ve kriz yarattı ki Bakanlık bu defa bunun için bir geçiş süresi
uygulamaya koydu. Bu geçiş süresi içerisinde biz ne ithal ediyoruz? Eğer biz GDO’lu ürün ithal ediyorsak, o zaman, bu zaman zarfında
ithal edilecek GDO’lu ürünlerin Türk insanının
sağlığını ne biçimde değiştireceği, ne biçimde oynayacağı hususunu mutlaka iyi
irdelememiz lazım.
Şimdi, bakın
değerli milletvekilleri, bu ürünler bu yönetmelik çıkmadan önce Türkiye’ye ithal
ediliyordu ve kullanılıyordu. Nerede kullanılıyordu? Mesela, tavuk eti
üretiminde kullanılıyordu tavukçulukta, yem ham maddesi olarak mısır. Bu mısırı
kullanan Türkiye hayvan yetiştiricisi, tavukçusu elde ettiği ürünü Avrupa
Birliği ülkelerine ihraç ediyordu. Avrupa Birliği ülkeleri de bunun kontrolünü
yaparak kendi ülkelerinde tüketilmesine müsaade edip gümrüklerinden,
sınırlarından geçiriyordu. Eğer bu kullanılabilir idiyse, eğer bu tüketilmesi
hâlinde insan sağlığını riske atmıyor idiyse biz bu mevzuatla neyi düzenledik?
Bu sırada spekülasyonlarla acaba birileri bu sektörden rant
mı elde etti? Bunların kamuoyu tarafından çok iyi anlaşılmasını sağlamak için
iyi anlatılması lazım. Yani krizi yaratan Hükûmetin
bizzat kendi uygulaması. Ne? Mevzuat, yönetmelik, çıkarılan
yönetmelik, Resmî Gazete’de yayımlanılan yönetmelik. Krizin yönetimi de
elbette ki herhâlde muhalefet partilerine düşmez, krizin yönetimi Hükûmete aittir. Bu krizin yönetilmesi sağlıklı olamadı ki,
iyi bilgilendirilemedi ki, öyle bilgi kirliliği yaratıldı ki insanlarımızın
kafası karıştı.
Çok üzüldüğüm
noktalar oldu değerli milletvekilleri. Şimdi, yurt dışından ithal edilen yem
ham maddesini düzenleyen bir, aşağı yukarı, mevzuat var. Bu, tahıl ithalatını,
yağlı tohum bitkisi ürünlerinin ithalatı var, bunları düzenleyecek bir mevzuat
ama karşımıza televizyonlarda çıkan ne? Televizyonlarda kabzımala gidiliyor,
bir markete gidiliyor, kamera çekiyor, kameranın çektiği asla Türkiye’de GDO’lu üretimi söz konusu olmayan meyve. Kamera meyveyi
gösteriyor, kamera sebzeyi gösteriyor ve GDO’ludan
bahsedince insanlar ürküyor. Bu ürkmenin sonunda ne oldu, bakın.
Değerli
milletvekilleri, Antalya ilimiz Türkiye’de örtü altı sebze üretiminin âdeta
başkenti. Mukayeseli tarımsal ürün ihracatı üretimi
bakımından diğer bölge ülkeleriyle beraber ciddi bir potansiyel arz eden,
ihracatta çok önemli yeri olan bir üretim faaliyeti sebze üretimi. Yeni yeni işte Mersin bu üretim sektörüne dâhil ediliyor, İzmir
bölgesi bu alana dâhil ediliyor. Bunlar ülkemiz için güzel şeyler.
Değerli
milletvekilleri, örtü altı topraklı tarımda 1 metrekaresinin sera maliyeti 40
lira, minimum. Topraksız tarımda bunun 2 katı, 80-90 lira. Çelik konstrüksiyon olduğu için demirin fiyatına bağlı olarak bu
rakamlar yükseliyor. Türkiye’de kullanılan hibrit
sebze tohumu miktarı 3,5 ton. Bunun yüzde 85’i ithalat. İthal ediyoruz, parayı
veriyoruz. Gerek topraksız tarımda gerek topraklı tarımda bitkiyi beslemek için
kullandığımız besin elementlerinin ham maddesi de ithal. Onu kullanıyor ona da
parayı veriyoruz, işçiyi kullanıyoruz parayı veriyoruz -çiftçi olarak
söylüyorum- hasat ediyoruz, ayağımızla hâle götürüyoruz çiftçi olarak, işin
sonunda üretim maliyetimiz asla 35 kuruşun altında değil. Bunu
söyleyen çiftçi.
Bayramdan önce
bir marketin Çankaya civarında, Ankara’nın pek çok yerinde billboardlarda
reklamı vardı “
Benzer durum…
Şimdi bu da yetmiyor… Bakın, Plan Bütçe Komisyonunda Maliye Bakanlığı bütçe
görüşmeleri sırasında söyledim. Komisyon üyesi arkadaşlar ne söylediğimi
biliyorlar. Antalya Defterdarı gidiyor, salma salıyor: “Sizin cironuz bu kadar,
ödediğiniz vergi bu kadar. Bu ciroyla bu kadar kâr etmiş olamazsınız, daha
fazla kâr ettiniz, gelin anlaşalım.” Sera başına veya özellikle fide
seralarında, Sayın Bakan, salma salıyorlar. Sera başına 200 milyar, 300 milyar
ilave… “Gelin, anlaşalım. Bak buluruz ha!”
Sayın Bakan
burada. Neyi bulurlar? Domates tohumunu alıyor -Bakanlığımızın deklarasyonuna göre, kullanılan tohumların yüzde 15-20’si
çimlenmeyebilir- tohumu attı, torfu kullandı, gübreyi
kullandı, serayı kullandı, işçiyi kullandı, hepsi tamam -bu cironun içerisinde-
ama yüzde 20’si çimlenmedi. Ne yapacağız şimdi? “Kullandığın tohum şu kadar
–adetle veriliyor çünkü- sen bundan 80’ini deklare etmişsin. Bunun vergisinin
şu olması lazım, bu kadar vergi vereceksin. Gel anlaş; anlaşmazsan canına
okurum.”
Hukuk devletinde
bu olur mu sayın milletvekilleri? Burada düzenlediğimiz kanunların ne anlamı
var? Orada vergi uzmanı canının istediği şekilde, hukuk devletinde olmaması
gereken tavrı takınarak giderse… Sayın Bakan orada oturuyordu; ben bir anlamda
da bu konuşmayı onun için istemiştim. Plan Bütçede söyledim Sayın Bakana.
İnşallah, bana bir şey söyler şimdi burada.
Değerli milletvekilleri, aynı şey: Sürdürülebilirlik.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – 725, 750 oldu.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Şimdi, 725, 750… 1 kilo yem ne kadar Sayın Koyuncu? 600 bin lira.
Ne alırsınız bununla? 2 kilo yem alabilir misiniz? Aslolan
budur, sürdürülebilirliğin parametresi budur. Eğer, siz
Bu nedenle, eğer
bir ülkeyle bir anlaşma imzalıyor, bunun şartlarını yerine getireceksek -bilgi
ise- gerçekten bugün ziraat fakülteleri, veteriner fakülteleri, su ürünleri
fakültelerinde çok kaliteli insanlar yetiştiriliyor dünya çapında, bunlarla bu
bilgiyi transfer edebiliriz. Ama, iş, genetik
materyale gelince, damızlığa gelince, madde mübayaasına,
mübadelesine gelince, onlar bize ne verebilir? Onun için başta okudum Umman’ın
potansiyelini. Ama bizde çok yüksek potansiyel oluşturma şansı var.
Bu itibarla, söz
almamın nedeni de, prensipte anlaşmaya zemin teşkil edecek tarımsal altyapı
Türkiye’de var olduğu hâlde bunu kaybetmemenin yolunda bizim teşvik ve sübvansiyon
sistemlerini ayarlamamız ve zinde tutmamız lazım bu sektörü. Bu sektörü zinde
tutarsak, o zaman şu oylayacağımız, buradan, yüce Meclisten geçireceğimiz
tasarıların kanunlaşmasının bir anlamı olur. Aksi takdirde anlaşma buradan
geçer, tamam, orada rafta kalır. Bunun biz böyle olmamasını istiyoruz, Türk
tarım sektörünün zinde kalmasını istiyoruz. Bunun için de, daha ciddi, daha
sağlıklı destekleme politikalarıyla, üretim politikalarıyla tarım sektörünü hem
bitkisel hem hayvansal üretimde zinde tutmamız lazım. Bunu ispatlarız.
Bizim bal adına
gönderdiğimiz madde yok -bundan iki
hafta önce söyledim, bayramdan önce bir konuşmam sırasında- güya biz
Bulgaristan’a bal ihraç etmişiz, adamlar bizim balımızı beğenmemişler, balı
iade faturasıyla iade ediyorlar. Yok böyle bir şey.
Şakır şakır Bulgaristan’da üretilen bal Türkiye’ye
giriyor, süt tozu şakır şakır Türkiye’ye giriyor.
Dolayısıyla bunların önünü kesmediğimiz, çiftçinin ürününü bu anlamda
tüketiciye ucuz, üreticiye onun bu işi sürdürebilir şekilde gelir temin edecek
tarzda fiyatlandırarak, sağlıklı üretim politikalarını, pazarlama
politikalarını geliştiremezsek bu sektörü kaybederiz. Sayın Bakanın -üzülerek
ifade ediyorum, burada olduğu için de yüzüne söylemek istiyorum- en çok
kullandığı “Efendim, biz serbest piyasa ekonomisinin hüküm sürdüğü ülkeyiz...”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Akcan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Almanya’da ne
hüküm sürüyor Sayın Bakan? Amerika’da ne hüküm sürüyor? Orada başka bir sistem
mi var ekonomide? Ama ona rağmen sektörün ayakta kalmasını sağlayacak uygun
tedbirleri o ülkeler kullanıyor serbest piyasa ekonomisi şartlarına rağmen.
Bizim de serbest piyasa ekonomisi şartlarının hüküm sürmesini, alabildiğince,
hürce sağlamasını temin etmemiz lazım. Ondan sonra sürdürülebilirliğin
gerçekleşmesi için ne yapmamız gerekiyorsa onu yapmamız lazım. Sık sık önümüzde kullanılan ifadeler: “Efendim, 2002’de 1,8
katrilyondu, biz 5,8’e çıkardık.” Sonuç? Damızlık hayvanını götürüp kasaba sevk
ediyorsa, Sayın Bakanım, 5,8 ya isabetli kullanılmadı ya yeterli değil demek
durumundayız.
Bu duygu ve
düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Fenerbahçe’ye de Twente maçında
başarılar diliyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI İLE UMMAN
SULTANLIĞI TARIM VE BALIKÇILIK BAKANLIĞI ARASINDA MUTABAKAT
ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 13
Eylül 2005 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve
Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık
oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
243
Kabul :
243 (x)
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
Her iki ülkeye de
hayırlar getirmesini diliyorum.
Evet, son
anlaşmamıza geçiyoruz saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım.
15’inci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Umman Sultanlığı Hükümeti Arasında
Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi
Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
15.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Umman Sultanlığı Hükûmeti Arasında Gelir
Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına
Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/381) (S. Sayısı: 423) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
423 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE UMMAN SULTANLIĞI HÜKÜMETİ
ARASINDA
GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ
ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA
ANLAŞMASININ VE EKİ
PROTOKOLÜN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 31
Mayıs 2006 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Umman Sultanlığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması”nın ve eki
“Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
(x)
423 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Umman Sultanlığı
Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı: 235
Kabul: 235 (x)
Böylece tasarı
kanunlaşmıştır. Her iki ülkeye de hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun, 3 Aralık 2009 Perşembe günkü
birleşiminde, daha önce görüşmeleri yarım kalan, madencilik sektörünün
sorunları ve yer altı kaynaklarıyla ilgili Meclis araştırması önergelerinin
görüşülmesine ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
Danışma Kurulunun
yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
|
|
Mehmet Ali
Şahin |
|
|
Türkiye Büyük
Millet |
|
|
Meclisi Başkanı |
|
Mustafa Elitaş |
Kemal Anadol |
|
Adalet ve
Kalkınma Partisi |
Cumhuriyet Halk
Partisi |
|
Grubu Başkan
Vekili |
Grubu Başkan
Vekili |
|
Mehmet Şandır |
Gültan Kışanak |
|
Milliyetçi
Hareket Partisi |
Demokratik
Toplum Partisi |
|
Grubu Başkan
Vekili |
Grubu Başkan
Vekili |
Öneriler:
Genel Kurulun 3
Aralık 2009 Perşembe günkü birleşiminde, daha önce görüşmeleri yarım kalan,
madencilik sektörünün sorunları ve yeraltı kaynaklarıyla ilgili Meclis
araştırması önergelerinin görüşülmesinin ve bu görüşmelerin tamamlanmasına
kadar çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.
BAŞKAN – Danışma
Kurulu önerisi üzerinde söz talebi yoktur.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 16’ncı sırada yer alan, Telsiz Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
16.- Telsiz Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/428) (S. Sayısı: 99)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da
komisyonun olmayacağı dikkate alınarak, alınan karar gereğince, maden
üzerindeki araştırma önergesini görüşmek üzere 3 Aralık 2009 Perşembe günü saat
13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma saati: 19.31