Normal 26011 2 1 2010-01-07T08:36:00Z 2010-01-07T08:36:00Z 1 41521 236670 TBMM 1972 555 277636 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 4

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 54

25’inci Birleşim

2 Aralık 2009 Çarşamba

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile

konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak

yazılmıştır)

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 75’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Türkiye’de ve dünyadaki tedavi kurumları ile sağlık turizmine ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, gündem dışı konuşma yapan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun görüşlerine katıldığına, Turgut Özal Tıp Merkezinin, Ferit Mevlüt Aslanoğlu gibi, herkesin gurur duyduğu bir tıp merkezi olduğuna ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Erbaa HES Projesi’nin muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/477)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/478)

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin, yenilenebilir enerji potansiyelinin araştırılarak enerjide bağımlılığın azaltılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/479)

B) Çeşitli İşler

1.- Finlandiya Parlamento Başkanı Sauli Niinistö’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

2.- Kosova Parlamentosu üyelerinden oluşan milletvekili heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

4.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

5.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in, 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S. Sayısı: 228)

6.- Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 351)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 416)

9.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı: 380)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kuveyt Devleti Hükûmeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/579) (S. Sayısı: 340)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/493) (S. Sayısı: 345)

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Oman Sultanlığı Hükûmeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/527) (S. Sayısı: 381)

13.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/550) (S. Sayısı: 339)

14.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/360) (S. Sayısı: 421)

15.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Umman Sultanlığı Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/381) (S. Sayısı: 423)

16.- Telsiz Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/428) (S. Sayısı: 99)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun, 3 Aralık 2009 Perşembe günkü birleşiminde, daha önce görüşmeleri yarım kalan, madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarıyla ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesine ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

IX.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kuveyt Devleti Hükûmeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Oman Sultanlığı Hükûmeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

7.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/550) (S. Sayısı: 339)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Umman Sultanlığı Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bazı televizyon dizileriyle ilgili açıklamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/10022)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, banka şubesi bulunmayan ilçelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10153)

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/10168)

4.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, sosyal hizmet ve yardımların yürütülmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/10329)

5.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, CEDAW 6. Rapor sorularının cevaplandırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/10647)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

 

Oturum Başkanı ve TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, milletvekillerinin, milletin, İslam âleminin ve tüm insanlığın geçmiş Kurban Bayramı’nı kutlayan, bayramın tüm insanlığa barış ve hayır getirmesini dileyen bir konuşma yaptı.

 

Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın, Dünya AIDS Günü’ne,

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, Roman vatandaşların sorunlarına,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Türkiye’nin Türk dünyası ile ilişkilerine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, Genel Kurul gündeminde bulunan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (S. Sayısı: 397), İç Tüzük’ün 88’inci maddesi uyarınca tümünün Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi okundu; söz konusu tasarının, bir defaya mahsus olmak üzere, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna,

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1563) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sözlü sorunun,

Geri verildiği bildirildi.

 

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun (10/474),

Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 milletvekilinin, eczacıların sorunlarının (10/475),

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 29 milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki sorunların (10/476),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına;

 

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım, Orman ve Köyişleri,

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kamu İktisadi Teşebbüsleri,

Komisyonu üyeliklerinden istifa ettiklerine;

İlişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanı Halife bin Ahmet El-Dahrani’nin davetine icabetle beraberinde bir heyetle Bahreyn’e resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Mali Sektöre Olan Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/15), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy,

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu,

Seçildiler.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

5’inci sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

6’ncı sırasında bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (1/704) (S. Sayısı: 383),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/485) (S. Sayısı: 403),

4’üncü sırasında bulunan, 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun (1/730) (S.Sayısı: 424),

Görüşmeleri tamamlanarak elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.

 

2 Aralık 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.06’da son verildi.

 

 

 

 

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Murat ÖZKAN

 

Konya

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                                 No.:  34

II.- GELEN KÂĞITLAR

2 Aralık 2009 Çarşamba

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile İsveç Krallığı Arasında 30 Haziran 1978 Tarihinde İmzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesini Değiştiren Ek Sözleşmenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/270) (S.Sayısı: 434) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Uluslararası Karayolu Taşımacılığı Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/352) (S.Sayısı: 435) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İçişleri Bakanlığı ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti İçişleri Bakanlığı Arasında Eğitim İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/398) (S.Sayısı: 436) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Ekvator Cumhuriyeti Enerji ve Maden Bakanlığı Arasında Enerji Sektöründe İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/403) (S.Sayısı: 437) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gelişen Sekiz Ülke Sekretaryası Arasında Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/701) (S.Sayısı: 438) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)

6.- Türkiye Cumhuriyeti ile İspanya Krallığı Arasında Ulusal Sürücü Belgelerinin Karşılıklı Tanınması ve Değişimine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/757) (S.Sayısı: 439) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)

7.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 13 Milletvekilinin; 5179 Sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/316) (S.Sayısı: 440) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)

8.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/758) (S. Sayısı: 441) (Dağıtma tarihi: 2.12.2009) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 Milletvekilinin, Erbaa Hes projesinin muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/477) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 Milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/478) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 19 Milletvekilinin, yenilenebilir enerji potansiyelinin araştırılarak enerjide bağımlılığın azaltılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/479) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2009)

2 Aralık 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

İlk söz Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilişinin 75’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Malatya Milletvekili Öznur Çalık’a aittir.

Sayın Çalık, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin 75’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 Aralık Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 75’inci yıl dönümüyle ilgili şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan evvel yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Demokrasinin en temel özelliği, insanlar arasında fark gözetilmemesidir. Demokrasi alanında gelişmiş olan devletlere bakıldığında, kadın hakları konusunda çözüme yönelik etkin politikaların, kanunların yürürlüğe konduğunu ve uygulama noktasında da cinsiyetler arasındaki eşitlik ilkesine önem atfedildiğini görmekteyiz. Bir ülke, daha bilinçli bir toplum oluşturabilmek için kadınlara karar alma mekanizmalarında daha fazla temsil hakkı sağlamak durumdadır. Bu kaçınılmazdır çünkü aksi bir uygulamada yaklaşık toplumun yarısının yok sayılması gündeme gelir ki bu durumda sosyal, kültürel, ekonomik bir kalkınma ihtimalinden söz etmek mümkün olmayacaktır.

Bu doğrultuda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün demokrasiye verdiği önemin neticesi olarak 1930’lu yıllarda Türk kadınına sağladığı haklar pek çok ülkeyle kıyaslandığında çok daha önce kazanıldığını görüyoruz. Kadınlarımıza 3 Nisan 1930’da Belediye Kanunu’nda, 26 Ekim 1933’te köy ihtiyar heyetleri seçimlerinde, 5 Aralık 1934’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen yasayla seçme ve seçilme hakkı tanınarak yasalar önünde erkeklerle eşit haklar verilmiştir. Kadınlarımıza neredeyse seksen yıl önce verilen bu hakların siyasetteki tecellisine baktığımızda ise maalesef arzu edilen rakamlara ulaşamadığımızı görüyoruz. Arzu edilen temsil rakamlarına yaklaşan, her alanda olduğu gibi, Gazi’yi, seksen yıllık uygulamalara bakıldığında yine en iyi anlayan, doğru anlayan ve cumhuriyet tarihinde Mecliste en çok kadın milletvekilini getiren yine AK PARTİ olmuştur. Demokrasiye verdiği değeri sözlerle değil icraatlarıyla ortaya koyan bir partinin mensubu olmaktan bir bayan milletvekili olarak onur duyduğumu burada bir kez daha ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Türkiye Büyük Millet Meclisinde yüzde 4’ler oranındaki kadın temsili, 2007 seçimlerinde yüzde 10’lara yükselmiştir. Tabii ki bu sayıları yeterli görmüyoruz, tabii ki temsilde eşitliği hedefliyoruz, bu yolda yürümeye devam ediyoruz. Türkiye, kadın haklarının daha da geliştirilmesi adına bu meseleyi her vesileyle tartışmaya devam ediyor ve büyük mesafeler alıyor. Tartışmaların boyutları her geçen gün daha makul bir çizgiye geliyor. Çünkü bütün insan hak ve hürriyetlerine, adalete ve merhamete öncelik veren bir İktidarımız ve Hükûmetimiz var.

Değerli milletvekilleri, “İnsanı yücelt ki devlet yücelsin.” felsefesinin önceliği insandır. “İnsan” dediğimizde, kadını ve erkeği birlikte ele almış oluyoruz. Kadınıyla, erkeğiyle, ailesiyle, toplumuyla bir bütün olarak insana hizmet etme yolunda aldığımız mesafe, elde ettiğimiz kazanımların korunması, yeni kazanımlar için verdiğimiz mücadele bütün dünyanın takdirini toplayacak mahiyettedir.

Bu dönemde ülkemizin en yoksul bölgelerinde eğitime kazandırılan yüz binlerce kız çocuğundan Türkiye Büyük Millet Meclisindeki kadın parlamenter sayısındaki artışa kadar kadının toplumsal statüsünü yükseltmeye dönük tarihî adımlar atılmış bulunmaktadır. 25 Şubat 2009’da kabul edilen 5840 sayılı Kanun ile Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk kez Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmuştur. Kuşkusuz önümüzde daha yürünecek çok uzun bir yol, alınacak büyük mesafeler vardır.

Cinsiyet ayrımcılığında toplumun vicdanını yaralayan sorunların aşılabilmesi için hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu mesele bir tek kesimin, bir tek partinin meselesi olmadığı gibi sadece kadınların meselesi de değildir. Medeniyetin, kalkınmanın, refahın, adaletin, toplumsal barışın ve huzurun en önemli kriteri hakların eşit olarak kullanılabilmesidir. Nitekim hukukun temel prensibi de eşitlik ve adalettir. Bugün “adalet” ve “eşitlik” kavramlarına kimsenin itirazı olmadığı hâlde uygulamada adalet ve eşitlikle ilgili ciddi sorunlar yaşamamız büyük bir paradokstur.

Kadının seçme ve seçilme hakkını birçok Avrupa ülkesinden önce tanıyan Türkiye Cumhuriyeti medeniyet yolunda yürüdükçe, bu yolda geri adım atmadıkça kadının maruz kaldığı bütün haksızlıklar er geç bertaraf edilecektir. Bugünkü dünyada ne üniversite kapılarında ne fabrika kapılarında ne siyasette ne ticarette ayrımcılık onaylanamaz ve kabul edilemez.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çalık, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ÖZNUR ÇALIK (Devamla) – Kızlarına karşı ayrımcılık yapan bir baba ailede adaleti sağlayamayacağı gibi, kadınlara karşı ayrımcılık yapan bir toplum iflah olamaz, adalete, huzura ve mutluluğa kavuşamaz.

Ümit ediyorum ki el birliğiyle, gönül birliğiyle kadın temsilinde arzu ettiğimiz noktalara hep birlikte ulaşacağız.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalık.

Gündem dışı ikinci söz İzmir Büyükşehir Belediyesinin çalışmaları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’a aittir.

Sayın Susam, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün az önce konuşma yapan Değerli Milletvekili Arkadaşımın kadın haklarıyla ilgili söylediklerine tabii ki bizler de katılıyoruz. Ben de bir İzmir Milletvekili olarak kadının sosyal hayatta en fazla yer aldığı, siyasal hayatta en fazla yer aldığı, ticari hayatta en fazla yer aldığı, kadınına kızına şarkılar yazılmış, kadın örgütlenmesinin en üst düzeyde olduğu bir İzmir Milletvekili olarak hem kadın haklarını hem Kadın Hakları Günü nedeniyle de bu anlamıyla Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yalnız, bir İzmirli olarak, bugün, bir konunun altını çok özel olarak çizmek istiyorum. Yerel seçimler yapıldıktan çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, İzmir’de Büyükşehir Belediyemizin yapmış olduğu çalışmalarla ilgili olarak ciddi engellemelerle karşı karşıya olduğunu görmüş olmak bir İzmir Milletvekili olarak, bir İzmir yaşayanı olarak bizi derinden üzmektedir.

Biliyorsunuz, mart ayında yapılan seçimlerde İzmir’de, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız ve partimiz yüzde 56’nın üzerinde oyla İzmir halkının teveccühünü ve güvenini kazanıp çalışmalarına devam etmektedir.

Metro ihalesi nedeniyle ihaleyi almış olan firmanın yükümlülüğünü yerine getirmemesi, Büyükşehir Belediyesinin almış olduğu kararla ihalenin iptal edilmesi ve ihalenin aciliyet kesbeden konularla ilgili olarak pazarlık usulüyle yeni ihaleler yapıp, özellikle Üçyol-Üçkuyular arasındaki hatta acil işler yapılmak üzere pazarlık usulüyle bir ihale yapmıştır. Yapmış olduğu ihale Kamu İhale Kurumu tarafından iptal edilmiştir. Diyebilirsiniz ki: “Ne var bunda, Kamu İhale Kurumu bir ihalede eksiklikler görmüş ve bunu iptal etmiş.”

Burada bazı konuları sizlerle paylaşmak istiyorum. İhalenin iptaliyle ilgili müracaat eden firma, daha önce bu ihaleyi gerçekleştirememiş ve ihalesi iptal edilmiş firmayla aynı ortak hisselere sahip olan bir firma. İtiraz gerekçesi:

1) Pazarlık usulüyle ihale yapılması,

2) Dosya alamaması.

Kamu İhale Kurumu daha önce bu nedenlerle birçok firmanın itirazını reddetmiş. Bunlara çeşitli örnekler verebilirim: İstanbul Büyükşehir Belediyesinin örnekleri var. Aynı şekilde Millî Eğitim Bakanlığının ihaleleri var. Yani pazarlık usulü ihaleyle yapabileceğine ve dosya almayan firmanın dosya almadıktan sonra bir itiraz hakkının doğmayacağına ilişkin burada çok ayrıntılı Kamu İhale Kurumunun kararları var. AKP’li belediyelere, Millî Eğitim Bakanlığına uygulamadığı bu yöntemi Cumhuriyet Halk Partili belediyeye uygulayarak, çok acil yapılması gereken işleri ve metronun hızla bitirilmesini geciktirmeye yönelik Kamu İhale Kurumunun bu kararını burada ciddi bir şekilde eleştiriyorum ve tüm Meclisin, tüm burada bulunan milletvekilleri ve bakanların huzurunda acilen Kamu İhale Kurumunun bu kararını gözden geçirmesinin bir  kez daha altını çiziyorum.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Başkanı olarak da Hükûmetle uyum içerisinde çalışmaya özen gösteren ve yaptığı tüm işleri kamunun hakkını gözeterek yapan bir belediye başkanlığıdır. Bugüne kadar yapmış olduğu bütün ihalelerde hiçbir şaibeye bulaşmamış, düzgün çalışan bir belediyedir. Ancak bu belediyemizin çalışmaları nedense Hükûmet ve bürokrasi tarafından ciddi bir şekilde engellenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Kamu İhale Kurumu özerk bir kuruluş diyebilirsiniz ama bu özerk kuruluşun 7 tane üyesi bakanlıklar tarafından atanmakta ve bu konuda kadrosu bakanlardan ve Maliye Bakanlığının onayıyla Bakanlar Kurulu tarafından oluşturulmaktadır. İzmir’in bu ihtiyacını hızla gidermeye ve durmuş olan metro ihalesini hızla devam ettirmeye ihtiyaç vardır. Bunun için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Susam, tamamlayın efendim konuşmanızı.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Sayın Başkanım, üçüncü konuşmacı da olmadığı için siz bana herhâlde bugün daha toleranslı davranacaksınız çünkü konuyu anlatmaya ihtiyacım var.

Değerli arkadaşlar, bu nedenle İzmir’deki bu ihalenin Kamu İhale Kurumu tarafından engellendiği açık bir olaydır. Buradan çok açıkça söylüyorum, hızla Büyükşehir Belediyesinin metro ihalesini bir tamamlaması ve bitirmesi için, bakanların, Hükûmetin ve Kamu İhale Kurumunun desteğini arkamızda görmek istiyoruz.

İktidara ters, iktidarla aynı olmayan belediyelere engelleme gösteren bir bürokrasi anlayışına, Hükûmetin demokratik hoşgörüsü müsaade etmeyecektir. Hükûmet ve Bakanlık, bu konuda acil, İzmir Büyükşehir Belediyesine destek olmak durumundadır.

Değerli arkadaşlarım, bu anlayışla, bugün bu konuşmayı yaptım. Hemen acilen bu konunun çözümü konusunda bakanların devreye girip, İzmir halkının bu acil ihtiyacına cevap vermesini bekliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Susam, teşekkür ediyorum.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bir kısa…

BAŞKAN – Sayın Susam… Efendim, bak, bir dakikayı verdim, üçüncü konuşmacı var, üstelik Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan bir arkadaşa söz verdim, yani üçüncü konuşmacı şart değil ama vermiş oldum.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Konuşmamı tamamlamak, bitirmek için bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Susam, sadece bir cümlenizi alayım, teşekkür edin.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bir cümle, evet.

BAŞKAN – Çünkü şöyle, bu konuların izahı saatler alır, bunun sonu başı olmaz, çok farklı bir konu.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bir cümleyle bitiriyorum, evet.

BAŞKAN – Teşekkür cümlesi için açıyorum mikrofonunuzu efendim.

Buyurun.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu anlamıyla İzmir’in mağdur edilmesi ve İzmir’in Hükûmetten, iktidar partisinden yeteri kadar destek almamış olması İzmir halkını üzmektedir.

Durumu bir kez daha yüce Meclisin huzurlarına ve takdirlerine arz ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Üçüncü konuşma ülkemizde ve dünyada tedavi kurumları ile sağlık turizmi hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

Sağlığınız iyi değil mi?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim, iyiyim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Türkiye’de ve dünyadaki tedavi kurumları ile sağlık turizmine ilişkin gündem dışı konuşması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Bir kere, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesiyle ilgili tüm Meclisin arzu ettiği bir konuşmayı yaptığı için Sayın Çalık’a teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz, ben, bugünkü konuşmamda Türkiye’de ve dünyadaki sağlık hizmetleri ve sağlık turizmi konusunda size bilgi vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki gerek devlet gerek üniversite gerek özel hastanelerimizin birçoğu ister tanıda ister teşhiste ister tedavide artık dünyayla boy ölçüşecek hekimlerimize ve yine dünyayla rekabet edebilecek, her türlü donanıma sahiptir. Özellikle teşhis konusunda birçok hastanemiz çok modern cihazları getirerek… Bu konuda, hakikaten önemli ölçüde teşhis, tedavi ve diğer tedavi konusunda çok başarılı hastanelerimiz var, bunda üniversite hastanelerimiz de var, özel hastanelerimizin birçoğu da. Bu nedenle, özellikle size birkaç rakam vermek istiyorum.

Bir kere, hekimlerimiz, artık dünyayla birlikte, dünya hekimleriyle birlikte çok başarılı hekimlerimiz var ve dünyada kendi alanında çok başarılı olmuş hekimlerimiz var. Artık bunu kabul etmeliyiz. Yine, tıbbi donanım konusunda birçok hastanemiz çok başarılı. Ayrıca yardımcı sağlık hizmetleri konusunda özellikle özel hastanelerimiz dâhil, üniversite hastanelerimiz dâhil, çok başarılı hizmetler veriyorlar ve çok hijyen bir konuma geldi bu hastanelerimiz.

Ben size birkaç rakam vermek istiyorum: Dünyada bir açık kalp ameliyatı minimum 100 ile 150 bin dolar arasında yapılırken, ülkemizde en pahalı dediğimiz özel hastanelerimizde bu miktar 15 ile 20 bin dolar arasında arkadaşlar. Yine, ortopedik bir ameliyat dünyada 50 ile 100 bin dolar arasında yapılırken, Türkiye’de bu 10 bin ile 15 bin dolar arasında yapılıyor. Yine, dünyada bir kalp nakli ve diğer hastalıklarda en az 10 kat fark etmesine rağmen, ama bazı ülkeler artık sağlık turizmini kendine şiar edinmiş. Artık bazı ülkelerde “Arap masası, Türk masası, işte İspanyol masası” gibi hangi ülkeler hangi dilde konuşuyorsa, bazı ülkelerin sağlık tesisleri, örneğin bir Amerika’da, bir Kore’de çok büyük imkânlar sunarak, kendi ülkelerine diğer tüm dünyadan hasta çekmektedir. Artık Türkiye’nin ve devletimizin bunu bir millî politika olarak ele alması lazım. Türk hastaneleri artık bu hizmeti verecek bir yapıya kavuşmuştur. Artık bizim, sağlık turizmini çok ön plana çıkarmamız lazım.

Yani, bir de arkadaşlar, bunun bir başka boyutu; örneğin, hastanelerdeki tedavinin dışında, dünyadan gelen refakatçinin ülkemize bıraktığı döviz. Yani buradan giden bir refakatçi, minimum Amerika’daki bir otelde günlük 200-250 dolar ödüyor. Bunun iaşesi, bunun kalacak yeri, bir kişi, bir aylık sürede eğer tedavi oluyorsa hastası en az 10 bin-15 bin dolar da oraya para bırakmak zorunda kalıyor.

Artık Türkiye’nin, en azından Balkanların, en azından Uzak Doğu, Orta Doğu gibi ülkelerden artık hasta konusunda önemli bir pazardır bizim için. Mutlak bunu irdelemek zorundayız. Yani Türkiye’de çok başarılı üniversite hastanelerimiz var. Türkiye’de, baktığınız zaman, bir karaciğer nakli konusunda, bir organ nakli konusunda bir Antalya’daki Antalya Üniversitesi, bir Ege Üniversitesi, bir Malatya İnönü Üniversitesi arkadaşlar, yılda 250 tane karaciğer nakli yapıyor, yılda 250 tane. Yılda 250 tane karaciğer nakli demek, bu bölgede, yani Balkanlar dâhil, bu üç hastanemiz, Antalya ve Ege Üniversitesi ile beraber artık bu bölgede bir numara oldular.

Hakikaten yine kalp konusunda yine Malatya İnönü Üniversitesi  başta olmak üzere tüm hastanelerimiz, özel hastanelerimiz çok başarılı hizmet veriyorlar. Neden bu fırsatı kaçıralım? Türkiye için yine göz konusunda dünyayla boy ölçüşecek hastanelerimiz var.

Değerli arkadaşlarım, artık Sağlık Bakanlığının ve hepimizin bu konuyu bir millî politika edinmesi lazım.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, dünyada “Joint Commission International” diye bir belge veriliyor. Bu belgede diyor ki: Bu belgeyi alan hastaneler, artık dünyanın her yerinde bu hastane her şeyi yapabilir, çok başarılı hastanedir. Türkiye’de bu belgeyi almış birçok hastanemiz var. Ben biliyorum, örneğin Acıbadem dâhil yani ismini sayacağım bir sürü özel hastane var yani bunlar artık dünyayla… Diyor ki bu belgede: “Bu hastane dünyada her türlü tedaviyi, teşhisi en iyi şekilde yapabilir.” Artık bunları kullanalım ve Türkiye’de tüm insanlara ben sağlık, sıhhat diliyorum ama dünyadan gelecek bu sağlık turizmi konusunda da hepimizin… Ülkeye önemli bir döviz kazanımı olacaktır. Bunu değerlendirmek zorundayız.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalık, nedir konu? Malatya muhabbeti mi efendim?

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkanım, Malatya…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Malatya Milletvekili Öznur Çalık’ın, gündem dışı konuşma yapan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun görüşlerine katıldığına, Turgut Özal Tıp Merkezinin, Ferit Mevlüt Aslanoğlu gibi, herkesin gurur duyduğu bir tıp merkezi olduğuna ilişkin açıklaması

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkanım, ben, Malatya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Aslanoğlu’na, konuşması için teşekkür ediyorum; hem dünyadaki hem Türkiye’deki sağlığı anlattı.

Ben de kendisine, yeniden sağlığına kavuşması dolayısıyla memnuniyetimizi ve mutluluğumuzu ifade ediyorum. “Yeniden aramıza hoş geldiniz.” diyorum ve Turgut Özal Tıp Merkezi de bizim gibi, Mevlüt ağabeyin de hep beraber gurur duyduğu bir merkez. Tekrar, kendisine “Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, geçmiş olsun.” diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalık.

Biz de bu vesileyle rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı rahmetle, minnetle, şükranla analım; Allah ruhunu şad etsin.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Erbaa HES Projesi’nin muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/477)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tokat İli Niksar ve Erbaa ilçelerinden geçen Kelkit Irmağı üzerinde kurulacak olan Erbaa HES Projesinin, Erbaa ve Niksar Ovasında ortaya çıkaracağı çevre sorunlarının araştırılması amacıyla, Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması yapılmasını arz ederiz.

1) Reşat Doğru                           (Tokat)

2) Mehmet Şandır                       (Mersin)

3) Oktay Vural                            (İzmir)

4) Kamil Erdal Sipahi                 (İzmir)

5) İsmet Büyükataman                (Bursa)

6) Alim Işık                                (Kütahya)

7) Hasan Çalış                            (Karaman)

8) Şenol Bal                                (İzmir)

9) Osman Çakır                          (Samsun)

10) Mehmet Günal                      (Antalya)

11) Muharrem Varlı                    (Adana)

12) Bekir Aksoy                         (Ankara)

13) Recep Taner                          (Aydın)

14) Akif Akkuş                          (Mersin)

15) Hamza Hamit Homriş           (Bursa)

16) Hakan Coşkun                      (Osmaniye)

17) Cumali Durmuş                    (Kocaeli)

18) Cemaleddin Uslu                  (Edirne)

19) Mehmet Serdaroğlu              (Kastamonu)

20) Osman Ertuğrul                    (Aksaray)

21) Süleyman Lâtif Yunusoğlu   (Trabzon)

Gerekçe:

Niksar ve Erbaa ilçemizin can damarı olan Kelkit Irmağı üzerinde yapılması düşünülen Erbaa HES projesi bu ovalarımızdaki ekolojik dengenin bozulmasına sebep olacaktır. Bu durum, telafisi güç, geri dönüşümü mümkün olmayan zararlara sebep olacaktır. Irmak yatağı boşaltılacaktır. 58 km. uzunluğunda kanala alınan su, iklim üzerindeki eski etkisini gösteremeyecek, bölgemizdeki nem dengesi değişecektir. Bu, sadece tarımsal üretimi değil, burada yaşayan insanlarımızın sağlığını da olumsuz yönde etkileyecektir.

HES kurulduktan sonra Erbaa ovasını sulayan Sağ ve Sol sahil sulama kanallarına su verilip verilmeyeceği veya verilecek su miktarının sulamaya yetip yetmeyeceği belli değildir. Çünkü küresel ısınmanın da etkisiyle ırmaktaki su miktarı yarı yarıya azalmıştır.

Kanalların geçtiği yerlerde 50-60 metre genişliğinde tarım arazisi kullanılamayacaktır. Kanallar etrafındaki iki yönlü yolla beraber arazisi tamamen ortadan kalkacak, tarım yapılamaz konuma gelecektir. Ayrıca Kelkit Irmağının geçtiği havzada su çok azalacağından mikro klima özelliği kaybolacak ve bitki örtüsü tamamen yok olacaktır. Kelkit havzasında dünyanın en önemli bitkileri bulunmaktadır. HES'in yapılmasıyla ortaya çıkacak bu durum, çevrenin ekolojik dengesini büyük oranda değiştirecektir.

Kelkit Vadisi aynı zamanda Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde bulunduğundan 1. derece deprem bölgesidir. Yapılacak proje çevreye yapacağı yıkımın yanında, ileride devleti de zarara uğratacaktır.

Erbaa HES projesi gerçekleştirildiği takdirde, su debisinde oluşacak azalma ile taban suyu seviyesi düşecek, nem dengesinin değişmesi ile de çiftçilerimizin yapmış olduğu tarımsal üretim olumsuz etkilenecektir. Küresel iklim değişikliklerinin de etkisiyle bu olumsuzluklar hem yöre halkımızın yaşamını etkileyecek hem çiftçilerimizin girdi maliyetlerini artırarak, kıt kanat üretimini sürdüren çiftçilerimizi güç durumda bırakacaktır.

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, emeklilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/478)

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde bulundukları sıkıntıların araştırılması, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş farklılıklarının giderilmesi, sağlıkta katkı payı alınması ve çok düşük oranda kalan maaş zamları gibi benzeri uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Serdaroğlu                              (Kastamonu)

2) Oktay Vural                                          (İzmir)

3) Hasan Çalış                                           (Karaman)

4) Münir Kutluata                                     (Sakarya)

5) Hasan Özdemir                                     (Gaziantep)

6) Hüseyin Yıldız                                      (Antalya)

7) Şenol Bal                                              (İzmir)

8) Recep Taner                                          (Aydın)

9) Akif Akkuş                                           (Mersin)

10) Beytullah Asil                                     (Eskişehir)

11) Süleyman Lâtif Yunusoğlu                 (Trabzon)

12) Ahmet Orhan                                      (Manisa)

13) Mustafa Enöz                                      (Manisa)

14) Mehmet Günal                                    (Antalya)

15) Abdülkadir Akcan                              (Afyonkarahisar)

16) Mehmet Akif Paksoy                          (Kahramanmaraş)

17) Yılmaz Tankut                                    (Adana)

18) Cemaleddin Uslu                                (Edirne)

19) Kemalettin Nalcı                                 (Tekirdağ)

20) Ahmet Duran Bulut                            (Balıkesir)

21) Kürşat Atılgan                                    (Adana)

Gerekçe:

Ülkemizde her kesimi derinden etkileyen ekonomik krizin faturasını en ağır şekilde ödeyen kesimlerin başında, sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimiz ile onların dul ve yetimleri gelmektedir. Günümüz şartlarında geçinmekte bile zorlanırken, bir de işini kaybeden çocuklarına da bakmak zorunda kalan emeklilerimizin durumu içler acısıdır.

Ekonomik kriz öncesinde de emeklilerimiz, en mağdur kesimler arasında ön sıralarda yer alırken, zaman zaman gündeme taşınan ancak sonuçlandırılamayan emekli aylıkları arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldıracak olan İntibak Kanunu'nun çıkarılamamış olması, çeşitli dönemlerde eksik hesaplamalar nedeniyle ortaya çıkan adaletsizlikler, sağlıkta katkı payı alınması ve komik denecek oranda reva görülen maaş zamları gibi benzeri uygulamalar, emeklilerimizin mağdur olmalarında en büyük etkenlerdendir.

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu gereğince, emekli aylıklarına yapılacak zamlar önceki 6 aylık dönemin gerçekleşen enflasyon oranı doğrultusunda tespit edilmektedir. Buna göre, yapılan artışlarla da işçi ve Bağ-Kur emeklileriyle bunların dul ve yetimlerine 2009 Temmuz ayı itibariyle 8-11 TL arasında bir zam yapılmıştır.

Emeklilere 8-11 lira zam verilirken, Eylül 2009’da ise, emeklilerin sağlıktaki muayene katkı payları 15 TL'ye kadar yükseltilmiştir. 6 ay için emekliye yapılan zam, bir defalık muayene katkı payını bile karşılamaz durumdadır. SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin yüzde 90'ı açlık sınırının altındaki maaşları ile yaşam mücadelesi verirken, ayda 5-10 kez hastaneye gitmek zorunda kalan emeklilerimiz, sağlıkta katkı payının kaldırılmasını beklerken tam aksine artırılması ile yeni bir darbe daha almışlardır. Emekli Sandığı emeklilerinin durumu da SSK ve Bağ-Kur emeklilerinden çok farklı değildir.

Durum böyle iken, mevcut ekonomik kriz ortamında, işsiz kalan çocuğu ve hatta çocuğunun da ailesine bakmak durumunda kalan emeklilerimiz, ciddi bir mağduriyet yaşamaktadırlar. Özellikle SSK ve Bağ-Kur emeklileri intibakların yapılmaması nedeniyle zaten büyük bir sıkıntı içerisinde iken, aylıklarının da alım gücünü giderek yitirmesiyle, adeta hayatta kalma mücadelesi verir duruma gelmişlerdir.

Sosyal güvenlikte reform diye sunulan ve sosyal güvenlik kurumlarını tek çatı altında toplayan kanuna da bakıldığında, emeklilerin mağduriyetlerini ortadan kaldıran bir değişikliğe yer verilmediği görülmektedir. Emeklilere genel bir iyileştirme ve alt sınır aylıklarında eşitlik getirilmeden, norm ve standart birliğinin sağlanamayacağı hep dile getirilmesine rağmen bu yasayla da bir çözüm elde edilememiştir. Mevcut durumda emeklilere çok düşük oranda verilen yüzdeli artışların emeklileri ekonomik olarak korumayan bir sistem olduğu gerçeği artık görülmeli, üç ayrı sosyal güvenlikte de uygulanan alt sınır emekli aylıklarının eşitlenmesini sağlayacak değişikliklere acilen gidilmelidir.

Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde bulundukları sıkıntıların araştırılması, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş farklılıklarının giderilmesi, sağlıkta katkı payı alınması ve çok düşük oranda kalan maaş zamları gibi benzeri uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 19 milletvekilinin, yenilenebilir enerji potansiyelinin araştırılarak enerjide bağımlılığın azaltılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/479)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Enerji kullanımında bağımlılığın azaltılması ve ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımla arz ve talep ederim.

1) Hasan Çalış                                     (Karaman)

2) Kamil Erdal Sipahi                          (İzmir)

3) Reşat Doğru                                    (Tokat)

4) Süleyman Turan Çirkin                   (Hatay)

5) Behiç Çelik                                      (Mersin)

6) Muharrem Varlı                               (Adana)

7) Erkan Akçay                                    (Manisa)

8) Recai Yıldırım                                 (Adana)

9) Zeki Ertugay                                    (Erzurum)

10) Metin Ergun                                  (Muğla)

11) İsmet Büyükataman                       (Bursa)

12) Mehmet Günal                               (Antalya)

13) Süleyman Lâtif yunusoğlu             (Trabzon)

14) Mehmet Serdaroğlu                       (Kastamonu)

15) Beytullah Asil                                (Eskişehir)

16) Osman Çakır                                 (Samsun)

17) Hamza Hamit Homriş                    (Bursa)

18) Mümin İnan                                   (Niğde)

19) Yılmaz Tankut                               (Adana)

20) Şenol Bal                                       (İzmir)

Gerekçe:

Günümüzde enerji dünyanın en önemli meselesi hâline gelmiştir. Çünkü enerji tüketimi teknolojik gelişme ve nüfus artışına bağlı olarak giderek her geçen gün artmaktadır. Enerji üretimindeki bağımlılık, ülkemizin refah ve kalkınma seviyesini olumsuz yönde etkilemektedir.

Türkiye hâlen petrol, doğal gaz ve kaliteli kömürde dışarıya bağımlı konumdadır. Bu nedenle en yüksek fiyat artışları sürekli olarak doğal gaz ve petrol ürünlerinde meydana gelmektedir. Bu ürünlere yapılan zamlar, kısa sürede başta sanayi ürünleri olmak üzere tüm üretime girdi maliyeti olarak yansımaktadır. Enerjideki bağımlılık, sanayide rekabet gücünü olumsuz yönde etkilemekte ve tüm ekonomik dengeleri de bozmaktadır.

Enerji girdilerindeki fiyat artışlarının ihracatımızı azaltarak, ithalatı artırdığı da bir gerçektir. Ülkemizde hem petrolün hem de doğal gazın satış fiyatının yaklaşık beşte biri vergiye dönüşmektedir. Türkiye, dünyada enerjiyi en pahalı kullanan ülkeler arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Dünya piyasalarında rekabet gücümüzü artırabilmemiz için enerji girdi fiyatlarının düşürülmesi gerekmektedir. Petrol, doğal gaz ve elektrik fiyatlarına sık sık yapılan zamlar, özellikle enerjiye bağımlı sektörlerde hem üreticiyi hem de tüketiciyi zorlamaktadır. Bu bakımdan ülkemizin enerji meselesi her aileyi ve her bireyi yakından ilgilendirmektedir.

Türkiye, petrol ve doğal gaz gibi ürünlerde dışa bağımlılıktan kurtulmak için kendi iç kaynaklarını geliştirmek zorundadır. Bugün gelinen noktada, Türkiye refah seviyesine ulaşmak ve kalkınmasını sağlamak için en kısa sürede yenilenebilir enerji kaynaklarından hidroelektrik, rüzgâr, güneş, biyoenerji ve jeotermal gibi enerji kaynaklarına yönelmelidir. Ülkemiz, yenilenebilir enerji kaynakları bakımından çok iyi bir iklim kuşağı ve coğrafi konuma sahiptir. Bu potansiyeli fırsata çevirmek için ülkemizin coğrafi konumu çok iyi incelenmelidir. Hangi bölgelerde güneş enerjisinden, hangi bölgelerde rüzgâr enerjisinden ve jeotermal enerjisinden yararlanılacağı tespit edilmeli ve yenilenebilir enerji kaynakları daha etkin kullanılmalıdır.

Çünkü geçmişten günümüze yeryüzünde her ne kadar beslenme, barınma, sağlık, eğitim ve istihdam gibi konular temel ihtiyaçların başında gelse de, bugün enerji bu ihtiyaçların arasında yerini çoktan almış durumdadır. Çünkü enerji sürdürülebilir kalkınmanın, ekonomik, sosyal ve çevresel boyutların merkezinde yer almaktadır. Enerji talebi; endüstri, ulaşım, tarım ve sosyal hayatın gereklerinden ortaya çıkmaktadır.

Bu nedenle, enerjide bağımlılığı azaltmak, refah ve kalkınmayı sağlamak için ülkemizin yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin araştırılarak, değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu araştırma önergemiz, ülkemizin yenilenebilir enerji  kaynaklarına  dikkat  çekmek  amacıyla hazırlanmıştır. Bu konuda yüce Meclisimize büyük görev düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa’nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis araştırması komisyonu kurulması gerekmektedir.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Saygıdeğer milletvekilli arkadaşlarım, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan Bolu Milletvekili Fatih Metin’in; 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in, 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S. Sayısı: 228)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

7’nci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 351) (x)

BAŞKAN -  Sayın Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon Raporu 351 sıra sayısı ile bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş.

Sayın Akkuş, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 351 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi Hırvatistan, Yugoslavya’nın dağılması sonucu ortaya çıkmış Avrupa’nın yeni ve küçük ülkelerinden birisidir. Ancak, evvelki günkü haberlerde vardı, bu ülke insanlarının vizesiz olarak AB’ye girebileceği belirtilmekteydi. Yani biz elli yıldır “Avrupa Birliğine gireceğiz, Avrupa Birliği bizi alsın.” diye beklerken, onlar şurada geçen aşağı yukarı on beş senelik bir süre içerisinde Avrupa Birliğine bu şekilde vizesiz girme hakkını kazanmış olan bir ülke hâline geldi.

Hırvatistan’a ülkemiz 2000 yılı itibarıyla 23 milyon 589 bin dolarlık ihracat yaparken, bu ülkeden 25 milyon 395 bin dolarlık ithalat yapmaktayız. Günümüzde bu oran biraz artış göstermekle beraber hemen hemen aynı ölçülerde devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz büyük Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri arasından yeniden doğmuştur. Yani Hırvatistan da dün, yakın bir geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun bir bölgesi, bir bölümü hâlinde bulunmaktaydı. Bu vesileyle Türkiye’yi yeniden var eden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve bu uğurda maddi, manevi her şeyini ortaya koyan millet evlatlarını ve can veren atalarımızı minnet ve şükranla yâd ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin toplam ihracatında Hırvatistan’ın payı binde 14, ithalatında ise binde 18’dir. Hırvatistan’ın toplam ihracatında Türkiye'nin payı ise binde 34 ve ithalatında binde 64’tür. Hırvatistan’la ilişkilerimiz ekonomik olmanın yanında, ortak tarihî geçmişimizin olması dolayısıyla aynı zamanda kültüreldir. Bugüne kadar Hırvatistan ile bankacılık ve serbest ticaret olmak üzere birçok sosyal ve ticari anlaşma imzalanmış bulunmaktadır. Bugün görüştüğümüz arşivlerin karşılıklı değerlendirilmesi de bunlardan birisi olacaktır ve inşallah faydalı da olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi arasında yapılacak olan iş birliği protokolünün Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla ortaya çıkmış iki dost topluluğun geçmişinin ortaya çıkmasına katkıda bulunacağı kanaatiyle Hırvatistan’ın coğrafi ve siyasi yapısına kısaca değinmek istiyorum.

                                     

(x) 351 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, Hırvatistan, Güneydoğu Avrupa Akdeniz kıyısında, Bosna-Hersek ve Slovenya arasında yer almaktadır. 56.542 kilometre kare yüzölçümüne sahip olan Hırvatistan, engebeli bir ülke olması yanında, kıyılarının çok girintili çıkıntılı olması da dikkati çeker ve coğrafi bir terim olan Dalmaçya tipi kıyı bu ülkenin kıyılarına istinat etmektedir. Ancak, bu girintili ve çıkıntılı adalardan mürekkep kıyılar günümüz dünyasının turizm etkinliklerine konu olduğundan, Hırvatistan özellikle Avrupa’nın turizm merkezlerinden birisidir. Özellikle kış olimpiyatları bu ülkede zaman zaman tekrarlanmaktadır.

Hırvatistan sık sık ağır, yıkıcı depremlere sahne olmasına rağmen, tarıma uygun topraklarının miktarı çok fazla değildir. Yahut da işte hem burası sık sık depremlere sahne oluyor hem de tarıma ayrılan topraklarının miktarı fazla değildir. Bunun yüzde 25 kadar olduğu, yüzde 25 kadarında tarım yapılabildiği, diğer kesimlerinde ise tarım dışı faaliyetlerin sürdüğü, sürdürülebildiği dikkati çekmektedir.

Nüfusunun yüzde 90’a yakını Hırvatlardan müteşekkildir. Yüzde 10’luk kısmı ise daha çok eski Yugoslavya devletlerinden gelmişlerdir. Okuma yazma oranı oldukça yüksek ve yüzde 98 oranındadır.

Değerli milletvekilleri, Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasında ortaya konan benzer senaryolar Büyük Yugoslavya’nın 1989-95 yılları arasında çıkan iç savaş sonrası sekiz devletçiğe ayrılmasına sebep olmuş ve bugünkü küçük devletler ortaya çıkmıştır. Ancak, bugün hâlâ sürtüşme ve bölünme yolunda sinsi çalışmalar yapıldığı da bir gerçektir. Özellikle Bosna-Hersek’te bu konuda endişeli bir bekleyişin olduğu haberleri gelmektedir. Yani Yugoslavya’nın parçalara ayrılması henüz sona ermemiştir diyebiliriz.

Geçtiğimiz günlerde konuşan bir AKP yetkilisi “TRT Şeş bir yıldır Türkçe yayın yapıyor, Türkiye yıkıldı mı?” gibi bir cümle kullandı. Bu kişinin sabır ve iradesi varsa Yugoslavya’nın parçalanma safhalarını incelemesini istiyorum çünkü sosyal, siyasi olayların ilk adımdan yirmi otuz yıl sonra meyveleri ortaya çıkacaktır. “Bu sayın milletvekili, biz milletvekillerinin, tabii AKP milletvekillerinin de birçoğunun muhakemeden yoksun olduklarını mı sanıyor?” diye sormak gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, zaman zaman AKP’nin gündeme getirdiği ancak kendi bilgi ve akıl süzgecinden geçirmeden Meclise sunduğu önerilere muhalefetin karşı çıktığı görülüyor. Ben ve Grubum 301’inci maddeye, Vakıflar Kanunu’na, ana dil eğitimine karşı çıktık. Çıkmak mecburiyetindeyiz.

Dünya tarihine baktığımız zaman, devrine göre önemli devletler kurmuş milletlerin tarihin derinliklerinde yok olup gittiklerini görüyoruz. Mesela Lidya Devleti’ni düşünelim. Dünya medeniyetinin bugün de işini görmede kullandığı parayı icat etmişlerdi. Bu akıllı insanlar topluluğu devletlerini bugüne taşıyamamışlardır. Dünya bilimine yakın dönemde bir çok katkıda bulunmuş Yugoslavya’nın yıkılışı hepimizin gözleri önünde oldu. Bugün aldığınız yanlış kararlar, attığınız yanlış adımlar ülkenizi sarsabilir, tökezletebilir. Bu yüzden gelecekte Damat Ferit Hükûmeti ve destekçileri gibi anılmak istemiyorsanız, yanlışlarınızda ısrar etmeyin ve daima kullandığınız ama bir türlü ortaya çıkartamadığınız ortak aklı ısrarla arayın diyorum, aksi takdirde bin yıllık Anadolu coğrafyası kardeşlik ve akrabalık kıtası olmaktan çıkar, kan ve gözyaşı kıtası olur.

Değerli milletvekilleri, tabii son günlerde telefon dinlenmesiyle ilgili birçok haber okumaktayız. Gerçekten bu haberler milletimizi, bizi, sanıyorum diğer parlamenterler olmak üzere sizi, hepimizi üzmektedir. Gerek bayram münasebetiyle gerekse daha önceki çalışmalarımız sırasında bölgelerimize gittiğimizde vatandaşlar  -bize sorduğu yahut da en fazla sorduğu sorulardan birisi- “Acaba ben dinleniyor muyum? Beni niçin dinliyorlar? Ne olacak bunun sonu?” gibi sorular sordular.

Buradan diyoruz ki bunların bu insanları korkuya ittiği ve psikolojik olarak da etkilendikleri ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, belli kişilerin dinlenmesinin epey zamandır söz konusu olduğu anlaşılıyor ancak şimdikiler basına ve vatandaşa bir şekilde duyuruluyor. Sade vatandaş ve önemli görev yapanlar daha önce dinlemelerle hiç ilgilenmezdi çünkü haberi bile olmazdı. Bugün niçin aleni hâle getirilmiştir, bunu bir türlü anlamak mümkün değil ama düşünüldüğünde şunu görüyorum: Korkuyu, âdeta, yaymak ister gibi bir hava var.

Tabii, bu son derece yanlış. Millet bir şeyden korkmaya başladığı zaman bu korku üzerine yeni birtakım senaryolar üretecektir ve bu senaryoların da iyiye alamet olmayacağı kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, Hırvatistan, 2000 yılı sonlarında parlamenter demokrasiye geçen bir devlettir ve Cumhurbaşkanı devletin de başıdır. Beş yıl süreyle seçildiğini görüyoruz. Cumhurbaşkanı aynı zamanda ordunun da başkomutanıdır.

Hırvatistan Hükûmeti, başbakan, 2 başbakan yardımcısı ve 14 bakanlığın bulunduğu bakanlar kurulu tarafından yönetilmektedir. Başbakanın önderliğindeki hükûmet siyasi olarak yalnızca Hırvat Parlamentosuna karşı sorumludur ancak Parlamentonun iki birimden oluştuğunu görüyoruz: Bunlardan birisi Temsilciler Meclisi, bir diğeri de İller Meclisi. Bu birimlerin her biri de dört yıl süre ile seçilmektedir.

Değerli milletvekilleri, devlet arşivi, bir ülkenin devlet ve millet hayatını ilgilendiren tarihî, hukuki, idari, ekonomik, ilmî doküman ve bilgilerin toplanması, değerlendirilmesi ve düzenlenmesi; film, mikrofilm gibi ileri teknolojileri kullanarak arşiv malzemesini tek nüsha olmaktan kurtarmak ve bunları yurt ve dünya bilim çevrelerine sunmak üzere kurulmuştur. Son derece önemli bir kuruluş olduğunu tekrarlamak istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri Kansas Eyaleti Lawrence Üniversitesine gittiğimizde kütüphaneden bir kitap istedim ama kitap 1800’lü yılların sonunda basılmış. Bana dedi ki: “Bunu size bir gün sonra verebilirim.” “Niçin bir gün sonra?” dediğimde dedi ki: “Biz bunu -70 derecelik bir ortamda tutmaktayız ve bunu o -70 derece ortamdan belli bir ısıya düşmüş başka bir birime almaktayız, orada bekletmekteyiz. Üç dört aşamadan sonra da bu dışarıya çıkartılabilmekte.” Niçin -70 derecede bekletildiği yahut tutulduğunu sorduğumda da “Kâğıt bir şekilde hava ile temas ettiğinde gittikçe bozuluyor ve bu kaynaklar da elden çıkıyor.” diye belirtmişti. Buradan da dünyanın her tarafında arşiv malzemesi olabilecek, arşiv malzemesi sayılabilecek değerlerin bu şekilde korunduğunu belirtmek istiyorum.

Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü devlet arşiv hizmetleri hakkında bir yönetmeliğe göre hareket etmektedir. Bu yönetmelikte tabii birçok konu bulunmakta. Arşiv malzemesi, arşivlik malzeme, birim arşivi, kurum arşivi ve özel arşivler olmak üzere bunlar beş kategoriye ayrılmış bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün kurulup geliştirilmesi, geçmişimiz ve âdeta hafızamız olan malzemenin korunup bilgimize sunulmasını sağlamak içindir. Daha önce de söylediğim gibi, Türkiye altı yüz yirmi yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla millî bir devlet olarak ortaya çıkmıştır ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yakın geçmişi “Osmanlı Arşivi” olarak adlandırılan arşivlerde yer almaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu’ndan devraldığımız zengin arşiv mirası dünyanın en önemli tarihî arşivlerinden birisidir. Bu arşivlerde sadece Türkiye değil, Balkanlar, Orta Doğu ve Afrika coğrafyasında birçok ülkenin tarihini aydınlatacak belgeler de bulunmaktadır. Diğer ülkelerle yapılan iş birliği, ortak tarih ve kültürümüzün paylaşılmasının yanında ülkemize ve tarihimize karşı ön yargıların ortadan kalkmasına da yardımcı olacaktır. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla ortaya çıkmış olan Hırvatistan ile arşiv paylaşılması bu Protokol’ün önemini artırmaktadır.

Bu Protokol ile devlet arşivleri arasındaki iş birliği gelişecek, tarafların arşivleri zenginleşecek, arşivcilik konusundaki tecrübe artacak, her yıl karşılıklı olarak arşiv görevlisi gelecek ve gönderilecek, böylece karşılıklı dostluk ve anlayış gelişerek ülke vatandaşlarının birbirini tanıması sağlanacaktır.

Devlet arşivlerinin bu önemi, komşu ülkelerden Ermenistan ile ortaya konan yakınlaşmada dikkate alınmıyor. Hâlbuki Ermenistan’la Türkiye arasındaki muvazaanın çözümünde devlet arşivlerinin karşılıklı olarak bilim adamları ile ortaya konacak bilgilere ihtiyacımız bulunmaktadır. Arşivleri karşılıklı olarak inceletmekten ve açmaktan kaçan Ermenistan’la yapılacak anlaşmalarda arşivin önemi ortaya konmalı ve ondan sonra Ermenistan’la sıfır sorundan bahsedilmelidir. Aksi takdirde verilen beyanatlar oyalamadan öteye geçemez.

Bugün, 9 milyon 321 bin 45 görüntü belgesi, mikrofilm ve dijital ortama aktarılmış olan arşivlerimiz, aktarılan belgelerle bilgisayar ortamında araştırma hizmeti vermektedir. Bütün bunlar zengin arşivimizin kolayca kullanıcılara sunulması demektir. Arşivin, ülkemiz ve dünya medeniyetine geçmiş olayların doğru olarak yansıtılmasına ve ülkemizi yanlış tanıyanlara doğruları, doğru bilgilerin sunulması bakımından yardımcı olacağı kanaatiyle, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün yeni teknolojilerle donatılması ve daha fazla ödenek ayrılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, tabii, biraz önce dedim ki işte Mersin’de yaptığımız çalışmalar sırasında vatandaşın birçok konuda bize sorular yönelttiğini belirtmiştik. Burada zaman ve fırsat olduğu için onların bir kısmını belirtmek istiyorum. Bilindiği gibi ülkemizde tarım ürünleri konusunda tavan fiyatlar belirleniyor, tavan. Hâlbuki taban fiyatların belirlenmesi lazım. Bir aksaklık, eksiklik var gibime geliyor. Dolayısıyla insanlar soruyor: “Tavan fiyatları niçin düşük?” diyor. Hatırlayın, buğdaya 500 lira verdik, mısıra 430 kuruş verdik, dolayısıyla bunları vatandaş çok az buluyor. Bunu belirtiyorum.

Tarsus-Mersin arasında birçok fabrika kapalı. Fabrikaların niçin kapalı olduğunu ve işsizliğin dayanılmaz hâle geldiğini ve çözüm beklediklerini belirtiyorlar. Yani bu fabrikaları ne yapıp yapıp çalıştıralım. Sübvanse mi edeceğiz yahut ürettikleri ürünleri depoya mı alacağız, nereye alacaksak alalım ama bu fabrikaları mutlaka çalıştıralım, bu yöre insanı bu fabrikalarda çalışsın.

Malumunuz, bizim Çukurova’da fabrikalar genellikle tekstile dayalı fabrikalardı. Tekstil de emek yoğun bir sanayi kuruluşudur çünkü pamuk ekilir, onun çapası yapılır, toplaması yapılır, çırçır fabrikaları, sonra pamuğun değerlendirilmesi ve kumaş ortaya çıkar. Bu bakımdan bu fabrikaları çalıştırmakla hem tarımın gelişmesi sağlanacak, tarımda çalışan insanların karnının doyması sağlanacak hem şehirde yaşayan insanların fabrikalarda işçi olarak çalışması sağlanacak, onların karnı doyacak hem de dünyanın her tarafına güzel güzel ürünlerimizi ihraç etme fırsatını yakalayacağız.

Vatandaş bir de açılımı soruyor. Açılım ile vatandaşın birbirine düşürülmek istendiğini söylüyor ve bunlara çözüm bekliyor.

Değerli milletvekilleri, Hırvatistan ile ülkemiz arasındaki arşiv anlaşmasının ülkemize, Hırvatistan’a ve dünya bilim hayatına hayırlar getirmesi dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Ankara Milletvekili Zeynep Dağı…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Talep etmiyor mu?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Konuşmayacak.

BAŞKAN – Sayın Veysi Kaynak talep etmiyor.

Başka söz talebi yok.

Tümünün üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.00

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.10

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

351 sıra sayılı Tasarı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

1’inci maddeyi okutuyorum.

Buyurun:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ BAŞBAKANLIK DEVLET ARŞİVLERİ GENEL

MÜDÜRLÜĞÜ İLE HIRVATİSTAN CUMHURİYETİ DEVLET ARŞİVİ ARASINDA

İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 11 Haziran 2008 tarihinde Zagreb’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün onaylanması uygun bulunmuştur.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

B) Çeşitli İşler

1.- Finlandiya Parlamento Başkanı Sauli Niinistö’ye Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’in davetlisi olarak ülkemize resmî bir ziyaret gerçekleştirmekte olan Finlandiya Parlamento Başkanı Sayın Sauli Niinistö Genel Kurul salonunu teşrif etmişlerdir. Kendilerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 351) (Devam)

BAŞKAN - Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz.

Sayın Korkmaz, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle sizlerin ve tüm milletimizin geçmiş mübarek bayramınızı bir kez daha kutluyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Devlet arşivleri, bir milletin ve onun devletinin hafızasıdır. Geçmişine önem vermeyen ve tarihinden gerekli ve yeterli dersler çıkarmayan toplumların yarın güvencesi olamaz. Kalıcı ve köklü medeniyetler de geçmişin üzerine ilaveler yapabilen medeniyetlerdir. Amerika’yı yeniden ve yeniden keşfetmenin anlamı yoktur. Bu bakımdan nizamı âlem iddiası olan ülkelerin gelecek nesillere ışık tutmak, hedeflerini ve deneyimlerini aktarmak gibi bir zarureti vardır ve bu zaruret her ülkenin düzenli, istikrarlı bir arşive sahip olmasını gerekli kılar.

On altı büyük devlet kurmuş aziz milletimiz, tarihine, geçmişine diğer milletlerden daha fazla sahip çıkmak, arşivlerine gereken önemi vermek mecburiyetindedir. 19 Ekim 1984’te Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü kurularak Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlıkları Genel Müdürlük bünyesine alınmış ve millî arşivlerimizin korunması ve değerlendirilmesi ile ilgili her türlü görev bu teşkilata bırakılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kabile, bir aşiret devleti değildir ve akşamdan sabaha ya da diplomasinin pazarlık ve cetvel yöntemiyle kurulmamıştır. Hele hele bazı konularda ya da alanlarda binlerce yıllık gelenekleri vardır, teamülleri vardır. Bunları bilmeden bu coğrafyada tarihi hafife almak, tecrübeleri yok saymak yahut “Herkes yanlış, ben doğruyu yaparım.” yaklaşımları amiyane tabirle devleti bilmemektir, devlet yönetiminde hafifliktir. “Ezberi bozuyoruz” yaklaşımlarının bu coğrafyada ciddiyetle bağdaşır bir tarafı yoktur. Kerameti kendisinden bilen, devlet umuru olmayan siyasetçi ve yöneticilerin işidir, cahil cüretkârlığıdır bu. Hem içeride hem dışarıda ülkemizin başını belaya sokacak, sürekli hatalar yaptıracak bir davranış tarzıdır bu. Ve sergilenecek hataların, fütursuzluğun telafisi mümkün değildir. Kısaca, bu coğrafyanın “pardon”u yoktur.

Değerli milletvekilleri, bu tespitleri yaptıktan sonra belirtmeliyim ki devlet arşivleri meselesi siyaset üstü bir meseledir. Dolayısıyla, bu teşkilatın verdiği hizmetlere de partiler üstü bir yaklaşımla yaklaşılması gerekmektedir.

Devletin ve bireylerin haklarını, milletlerarasındaki ilişkileri belirleyen, koruyan ve gelecek nesillere aktaran arşivler, ülkelerin tarihi, geçmişi ve bugünü ile birlikte kültürel zenginliklerine, medeniyetin gelişmesi ve kalkınmasına da büyük katkı sağlarlar. Geçmişin aydınlatılmasında başvuru kaynağı olan arşivler, devletlerin bugün karşılaştığı, yarın karşılaşabileceği önemli bazı iç ve dış meselelerin çözümüne de ışık tutarlar. Kötü hadiselerle tarihin tekerrürünü istemiyorsak, arşivlerden yararlanmak ve onların bugüne getirdiği birikimlerden istifade etmek durumundayız.

Devletimiz, bir cihan imparatorluğunun üzerine kurulmuştur; yaklaşık kırka yakın ülkenin siyasi, kültürel, idari, askerî, ekonomik ve medeniyet tarihleri ile bire bir çakışmış, üst üste oturmuş ve hatta içinde barındırmış bir geçmişe sahiptir. Böyle geçmiş bir coğrafya ve kültürel çeşitlilik bir tarafta, son yıllarda bu coğrafyada meydana gelen değişikliklerin yarattığı etkiler ve yenilikler de öbür taraftadır. Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu’da olaylar hızla gelişmektedir. Bloklar ortadan kalkmakta, yeni ortaklıklar kurulmakta, sınırlar sorgulanmakta ve yeni yönetim biçimleri ortaya çıkmaktadır. Bu baş döndürücü süreçte arşivlerdeki bilgi ve belgeler daha da kıymetli hâle gelmektedir. Sadece dışarısı için değil, içerideki gelişmelerde de devlet arşivleri gerçeklerin ortaya konmasında daha çok atıf yapılır bir konum kazanmaktadır. Osmanlı tarihçimiz İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Hisse mağlup olmayarak, tarafsız bir görüşle incelemek ve yazmak, esas kaynaklar olan arşivlerdeki vesikalara dayanır.” demektedir ve insan ömrünün bu vesikaları incelemeye, tasnif etmeye yetmeyeceğini de ifade etmektedir Kıymetli Hocamız.

1846 yılında çıkarılan bir irade ile sistemli bir yapıya kavuşturulan arşivlere, maalesef, 1984 yılına kadar geçen dönemde yeterli önem verilmemiş ancak bu dönemden sonra yeniden yapılanmaya gidilebilmiştir. Bu tarihten sonra personel sayısı hızla artmış ve 650’ye ulaşmıştır. 1987 yılından beri modern teknik ve usullerle yapılan çalışmalar neticesinde arşivlerimiz dünyanın en kıymetli ve en başvurulur arşivlerinden biri hâline gelmiştir. Bugün, Osmanlı arşivlerinde bulunan yaklaşık 100 milyonu aşkın belge ve 350 bini geçen defter kayıt altına alınabilmiştir. Cumhuriyet arşivlerinde de yaklaşık 30 milyon belge mevcuttur.

Genel Müdürlüğün araştırma salonlarında binlerce yerli ve yabancı araştırmacıya hizmet verilebilmektedir. 2007 yılı sonuna kadar araştırma hizmetlerinden yararlanan toplam araştırmacı sayısı ise 40 bini geçmiştir.

Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, sahip olduğu eşsiz kültürel zenginliği yeni neslin bilgisine sunmak ve arşivlerimizdeki bu zengin malzemeyi dünyaya duyurmak, ayrıca ülkemizin dış politikasındaki tezlerini bilimsel olarak tarihî belgeler ışığında destekleyerek yerli ve yabancı kamuoyunun aydınlatılması amacıyla başta Ermeni meselesi olmak üzere, Kıbrıs, Irak, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve Millî Mücadele dâhil birçok konuda bilimsel ve belgesel eserler yayınını sürdürmektedir.

Dışişleri Bakanlığının koordinatörlüğünde otuz iki ülke ile arşiv hizmetlerinde iş birliği yapılmaktadır ve tüm bu çalışmalar bir kez daha göstermiştir ki bu necip milletin geçmişinde utanacağı hiçbir şey yoktur. Bu millete gerek dışarıdan gerekse içeriden iftiralar atmaya çalışan, adına “Geçmişimizle yüzleşme” denerek dışarıya şirin görünmek için yapılan hakaretleri yağdıran çevreler kasıtlıdır, bu milletin ve tarihinin düşmanlığına soyunmuşlardır. Tarihimize faşizanlık yahut -insanlık düşmanlığıyla eş manaya gelen- soykırım yakıştırmaları yapanlar, sıfatları cumhurbaşkanı, başbakan, sanatçı vesaire ne olursa olsun milletin önünde utanmaktan kurtulamayacaklardır ve bu çalışmaların teyit membası devlet arşivleridir. Böylesine önemli çalışmalar içinde olan kurumun ve personelinin mağduriyetlerini gidermek de siyasi iradenin yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir. Bu hizmeti ve hizmeti verenleri desteklemek için Parlamentomuzun yapacağı en güzel şey, yürürlükteki 3473 sayılı Kanun’un yetersiz kalmasını da bilerek, bu bilinçle, şu an Genel Kurula inmeyi bekleyen Millî Arşiv Kanunu Tasarısı’nı görüşmeye başlamak olacaktır. Kanun tasarısı, 2007 yılı içinde ihtisas komisyonlarında görüşülmüş ancak erkene alınan seçimler dolayısıyla bir türlü Genel Kurulda görüşme imkânı bulunamamıştır. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüne, verdiği hizmetlerde etkinlik, verimlilik ve derinlik kazandıracak tasarı, bazı yenilikleri de içerisinde barındırmaktadır.

Millî Arşiv Kanunu Tasarısı’nın getirdiği yeniliklerle, arşiv hizmetlerine kurumsal bir kimlik kazandırmak, devletin kayıtlarını emniyet altına almak, kayıtları şeffaf ve hızlı bir şekilde hizmete sunmak, kuruma nitelikli personel kazandırmak ve uluslararası standartlara uygun bir yasa çıkarmak amaçlanmaktadır. Ayrıca, millî arşiv hizmet ve faaliyetlerinin düzenlenmesi, tespiti, korunması, millî menfaatlere ve kamu yararına uygun olarak kullanılması gibi birçok görevlerle donatılmıştır ve devlet arşivleri, bu tasarıyla yeniden yapılandırılmaktadır. Bu kanunun bir an önce çıkarılması Meclisteki tüm parti gruplarının ortak görevi olmalıdır çünkü tüm grupların ortak görevidir tarihî mirasımıza sahip çıkmak, bu mirastan faydalanıp geleceğimizi inşa etmek. Bu beklenti, sadece kurumun ya da kurum personelinin beklentisi değildir. Türk dünyası ve bizlerle ortak geçmişi paylaşan diğer ülkeler de bu beklenti içerisindedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Hırvatistan da bu ülkelerden birisidir ve tarihî Osmanlı coğrafyası içerisinden çıkmış ve bugün karşılıklı dostluk ve saygı temelinde ilişkiler kurduğumuz ülkelerin başında gelmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu uluslararası antlaşmayı desteklediğimizi belirtirken Millî Arşivler Kanun Tasarısı’nın bir an önce Genel Kurula gelmesinin gerektiğinin ve burada son şeklinin verilmesinin gerektiğinin altını bir kez daha çiziyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Şahsı adına Ömer Faruk Öz, Malatya Milletvekili.

Buyurun Sayın Öz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolü düzenlenmesinin 1’inci maddesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi arasında protokol kapsamında hazırlanmış olan bu belge, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin otuz ikinci belgesi oluyor. Bunların çoğunluğu Osmanlı coğrafyası içinde kalan ülkeleri kapsıyor. Hırvatistan’da aynı vesileyle 2008’de gerekli imzalar atılmış, şu anda yasa gereği Meclise intikal etmiş bulunuyor.

Devletin ve fertlerin haklarını ve uluslararası ilişkileri belgeleyen ve koruyan arşivler, ülkelerin tarihsel geçmişleriyle birlikte kültürel zenginlikleri, medeniyetin gelişmesi ve kalkınmasına da önemli katkılar sağlamaktadır. Geçmişle gelecek arasında irtibat kurma gibi hayati bir fonksiyonu olan arşivler, millet ve devletlerin hafızası ve en kıymetli hazineleridir. Başvuru kaynağı olma özelliğiyle arşivler, devletlerin önemli bazı iç ve dış meselelerinin çözümüne de ışık tutmaktadırlar.

Son yıllarda, özellikle ülkemiz coğrafyasının etrafında bulunan ülkelerde meydana gelen olaylar hızlı değişim göstermektedir. Blokların ortadan kalkması, bazı birliklerin ve federatif yapıya sahip ülkelerdeki bazı devletlerin bağımsızlık mücadeleleri, ülkelerde yaşanan iç savaşlar ve işgaller ve dünya dengelerinde meydana gelen siyasal, ekonomik, idari ve benzeri değişimler, özellikle devletlerin arşivlerinde bulunan bilgi ve belgelere ulaşma noktasında daha kıymetli hâle gelmişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu açılardan baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı Devleti’nden devraldığı zengin arşiv mirasıyla dünyanın en önemli arşivlerinden birine sahiptir. Geniş bir coğrafyada altı yüz yıl ayakta kalmış, çeşitli din ve milliyetlere mensup toplumları barış içinde bir arada yaşatma başarısını göstermiştir. Bu Osmanlı Devleti’nden intikal eden zengin arşiv malzemesi, sadece Türkiye’nin değil, bugünün bağımsız devletler kurmuş, Orta Doğu, Kafkaslar, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinin birçoğunun millî ve ortak tarihlerinin tespit ve yazılmasında başvurulacak otantik değerdeki önemli kaynaklara sahiptir. Bu anlayışla milletlerarası ilişkilere önem veren Hükûmetimiz, çoğunluğu Osmanlı coğrafyasında yer alan otuz iki ülke ile arşivcilik ve tarihî araştırmalar kapsamında iş birliğini kapsayan protokoller imzalamıştır.

11 Haziran 2008’de Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivleri arasında gerçekleşen protokol sayesinde her iki ülkenin devlet arşivleri arasında iş birliğinin mümkün olan en yüksek seviyede geliştirilmesi amaçlanmıştır. Arşivlerimizin sahip olduğu eşsiz kültürel zenginliği yeni neslin bilgisine sunmak ve arşivlerimizdeki bu zengin malzemeyi dünyaya duyurmak, ayrıca ülkemizin dış politikadaki tezlerini bilimsel olarak tarihî belgeler ışığında destekleyerek yerli ve yabancı kamuoyunun aydınlatılması amacıyla, başta Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Osmanlıya karşı oluşan önyargıların kırılmasına ve de kendimizi doğru tanıtmak için atılabilecek en ideal adım olduğunu düşünüyorum.

Bu vesileyle, bu iki ülke arasında imzalanmış olan ve Meclisimizin onayıyla yürürlüğe girecek olan bu anlaşmanın hayırlı olması temennisiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öz.

Madde üzerinde başka bir söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oylama için dört dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

 (Elektronik cihazla oylama yapıldı)

ENGİN ALTAY (Sinop) – Süre doldu.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Fiş yok, fiş yok.  Doldu, doldu, doldu… Yok, yok, yok.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Adam orada imzalamış, veriyorum yani.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Olmaz yahu! Olmaz  Sayın Başkan. Pusulaları bir okusun.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Uygulanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun  (S. Sayısı: 351) açık oylama sonucu:

Oy sayısı:    184

Kabul:          184 (x)

                       

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yahu, Sayın Başkan, bir sürü pusula geldi, onları…

BAŞKAN – Sayın Başkanım, Sayın Özkan takip ediyor bizzat burada.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tamam efendim.

BAŞKAN – Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bakınız, oylamalar peş peşe geliyor. Buraya gelen arkadaşlarımızın bazen parmaklarını okumuyor sistem. Biz de yaşıyoruz bunları zaman zaman salonda. O zaman, böyle hemen bir dakikalık süre içerisinde falan olmuş olan, yetişmiş olan arkadaşların orada ısrar etmelerine gerek yok. Pusulalarını buraya gönderirler, mesele hallolmuş olur. Bu defa sisteme giremiyor, son beş dakikada yetişmiyor. Yani bazen uygun olmayan tartışmalara sebebiyet veriyor. Arkadaşlarımızın onu dikkate almasını rica ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 8’inci sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 416) (x)

BAŞKAN – Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 416 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, yok efendim.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Sayın Anadol, grubunuz adına konuşmacı var mı efendim?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Var efendim, Ali Rıza Öztürk.

BAŞKAN – Evet, şahsı adına Azize Sibel Gönül, Kocaeli; Kamer Genç, Tunceli milletvekilleri, onları da okumuş olayım bu arada.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 416 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Uluslararası Anlaşma üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla yürekten selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu görüşmeme başlamadan önce, konuyla ilgili görüşlerime başlamadan önce içinde bulunduğumuz bir tespiti sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gerçekten, son günlerde, ülkemizde, yasanın, hukukun dışına çıkılarak, hukuka uygunmuş gibi gösterilen böylesine korkulu bir dönem daha yaşanmadı. Hatta açıkça hukuka karşı olan, olağanüstü hukuksuzların egemen olduğu askerî yönetimler döneminde bile -“Döneminde bile.” diyorum- bu kadar korkulu günler yaşanmadı.

                           

(x) 416 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Özgür iletişim, özgür basın, özgür meslek kuruluşları, özgür üniversite yoksa, özgür toplumsal muhalefet yoksa, toplum sindirilmişse demokrasi olmaz. Hukuk olmazsa, hukukun güvenliği olmazsa, hukuk korunmazsa demokrasi olmaz. Çünkü, demokrasi mücadelesinin özü hukuk mücadelesidir.

Bir ülkede hoşlanmadığınız insanların özel yaşamlarına müdahale ederseniz, size karşı gördüğünüz insanların özel yaşamlarını ihlal ederseniz, kendinizden görmediğiniz insanların telefonlarını dinlerseniz, telefonu uygar, çağdaşlığa hizmet eden bir araç olmaktan çıkarır insanlara zulüm aracı hâline getirirseniz demokraside bir zafiyet var demektir. Demokrasiyi, bu kelimeyi çok ağzımıza almakla savunmuş olmayız, bunun gerçekten kurum ve kuralları vardır.

Bir ülkede gerçekten rejimin nasıl işlediğini görmek için üniversitelere bakmak lazım, özgür sivil toplum örgütlerine bakmak lazım, basına bakmak lazım, basında yer alan manşetlere bakmak lazım.

“Türkçeyi öğreniyor.” Bu manşet. Yine, bir başka manşet: “Silivri’de arsa savaşı.”

Bakın arkadaşlar, bunlar, bugün Türkiye’deki basındaki manşetler. “Silivri’de arsa savaşı.” Emekli öğretmen 500 bin TL’lik üç arsayı hissedarıyla ve vekâletiyle almış. Bu, manşet. Devam ediyoruz: “Münevver’in Son Günü”, manşet, Türkiye’de. Devam ediyoruz: “Yeni Kurban Bekliyor”, bu da manşet değerli arkadaşlarım. Başka bir gazetemizin –bunlar Türkiye'nin çok ciddi gazeteleri- manşeti: “Cinayet Hazırlığı Sabah Başladı” Başka bir manşet: “‘Soykırım oldu’ ev ödevi” Başka bir manşet: Daha yeni “Sesi İşitince Ne Hissettim.” Adalet Bakanının mağduriyeti. Yani, bu ülkede adaleti korumakla görevli Bakan mağdur hâle getirilmiş; sanki onun telefonu dinlenmiş, “Ben, ne işittim?” Devam ediyoruz: “4 ayakkabıya 21 yıl hapis”, manşet. Yine bir manşet değerli arkadaşlarım: “Beş kişiyi öldürdü, ‘özür dilerim’ dedi.”

Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; bunları neden söyledim: Bir basında gerçekten beşinci, altıncı sırada yer alması gereken, son sayfalarda, orta sayfalarda yer alması gereken haberler Türkiye'nin çok ciddi gazetelerinin manşetini süslüyorsa eğer, öncelikle bundan rahatsız olması gereken insanlar -bu partide- muhalefet partisinin milletvekilleri değildir, iktidar partisinin milletvekilleri rahatsız olmalıdır. Bu ülkeyi demokratik hukuk kuralları içerisinde yönettiğini iddia eden siyasi iktidarlar bundan rahatsız olmalıdır. Çünkü, bu kürsüde özellikle benim hukukun üstünlüğüne vurgu yapmamdaki temel olay budur.

Gerçekten, demokratik hukuk devletini kurmak, tüm kurum ve kurallarıyla bunu yaşatmak hepimizin görevi. Bugün iktidar olan parti yarın pekâlâ muhalefet olabilir. Nitekim burada, bugün bakanlık koltuğunda oturan arkadaşlarımızın, bu kürsüden geçmiş dönemde söyledikleri laflar var ama şimdi öyle anlaşılıyor ki bu arkadaşlarımız bu Hükûmette bakan. Bu şunu gösteriyor: Demek ki muhalefet sıralarında oturanlar yarın iktidar sıralarında oturabilirler.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Kesin!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Ama muhalefet sırasında söylediğiniz sözleri iktidara geçtiğiniz zaman unutursanız eğer, biz demokrasinin güvenliğini sağlayamayız arkadaşlar. Benim söylemek istediğim konu budur. Kimseyi suçlamak için söylemedim.

Bakın, “Değerli arkadaşlarım, herkesin birbirinden korktuğu, şüphe ettiği, acaba ihbara mı uğrayacağım falan diye düşünebileceği bir sürecin başlaması endişesini taşıyoruz. Bu, ancak sosyalist ülkelerde olabilir. Şu tasarıyı okuyunca Lenin'in bir sözünü hatırladım. Lenin şöyle demişti: ‘Hiçbir komünistin özel hayatı olamaz.’

Şimdi, arkadaşlarımı tenzih ediyorum, böyle bir şey söylemeleri mümkün değil, bu tasarıyı hazırlayanların kafalarından da böyle bir şey geçtiğini düşünemem; ama, şu tasarı, hal lisanıyla, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının özel hayatı yoktur mu demek istiyor acaba?” Bunu söyleyen Mehmet Ali Şahin. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci birleşiminde söylemiş. Tek farkı o zaman muhalefet partisinin milletvekiliydi, Fazilet Partisinin.

Yine bugün bakanlık koltuğunda oturan, bakın çok değerli bir siyaset adamının söylediği laflar: “Hepimize düşen iş, hukukun içinde kalmak ve ona saygılı olmaktır. Herkesin ama herkesin görevi, en başta da hukuk adamlarının görevi, hukuku sağlamaktır, huzuru sağlamaktır. Devlet adına yetki kullanan, hukuksuzluğun, huzursuzluğun faili olamaz, kaynağı olamaz, tarafı olamaz; velev ki, bu, DGM Savcısı olsa bile.

Millet iradesi karşısında, bir kısım görevliler ‘Ali kıran baş kesen’ olamaz, ‘Ali kıran baş kesen’ edasıyla çalım atacaksa, bu ülkede hukukun üstünlüğü nasıl sağlanacaktır?

Bu memlekette, siyaset, hukukun teminatı altında değil de, bir görevlinin, giyotinden daha keskin ve daha acımasız iki dudağının arasında sıkışıp kalacaksa ya da bu memlekete siyaset yoluyla hizmet edenler, hizmet etmek isteyenler, bayramlık gömleğiyle idamlık gömleğini bir arada, pijamalarını yıl 12 ay, sene 365 gün çıkarmadan yatıp kalkacaksa, hukuk devleti nerede kalacak, demokrasi nerede kalacak, muasır medeniyet nerede kalacak ve ona kim inanacak?” Bunlar da değerli arkadaşlarım, 20 Ekim 1999 günü bu kürsüden Sayın Cemil Çiçek’in söylediği laflar. Bunlar güzel laflar ama o zaman, işte, muhalefetteyken söylenilmiş.

Şimdi, benim beklediğim şudur: O dönemde bu lafları söyleyenler, bugün iktidar gücünü, kamu gücünü kullanma yetkisini mademki ellerine aldılar, bunu da doğru bir şekilde kullanmaları gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Burada bunları yaparken, demokraside iktidarın, güçlü, gerçekten kamu yetkisini doğru bir şekilde kullanabilmesi için, muhalefetin de, kendisine karşı eleştiri yönelten güçlerin de hakkını koruması gerektiğini söyledim. Bu, başta bu Millet Meclisi kürsüsünde olmalıdır. Eğer bu Millet Meclisinde biz gerçekten Millet Meclisine saygı duyuyorsak, ikide bir söylediğimiz gibi irade kayıtsız ve şartsız milletin ise o zaman bu milletin vekillerinin hak ve hukukunun korunması gerekiyor, bunlara saygı duyulması gerekiyor ve milletvekillerinin hak ve hukukunun korunması görevi, öncelikle ve özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanınındır değerli arkadaşlarım. Bunu neden söylüyorum? Yasama organı olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin yürütmeyi denetlemek için var olmasına rağmen, artık öyle bir sürece girilmiştir ki kendisi yürütme organı tarafından yönlendirilir hâle gelmiştir. Milletvekillerinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Meclis İç Tüzüğü’yle güvence altına alınan soru sorma ve denetleme hakkı bugün ihlal edilmektedir. Özellikle, belki iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımız bu yolları -iktidarda olmaları nedeniyle- kullanmıyorlar, bunu anlıyorum ama değerli arkadaşlarım, bir milletvekilinin, Anayasa’dan ve Meclis İç Tüzüğü’nden kaynaklanan soru sorma hakkının çok genel geçer ifadelerle, soyut, afaki nedenlerle Meclis Başkanı tarafından geri gönderilmesini savunmamız mümkün mü? Ve aynı şekilde, Meclis Başkanlığı duvarını aşan önergelerin olduğunu düşündüğünüzde bakanlıklardan geri geliyor ve bakanlar, gerçekten, değerli arkadaşlarım, bunlara, sorulara doğru yanıt vermiyor. Bunu şöyle okuyorum: Sayın bakanların soru önergelerine yanıt vermemesini, ben, açıkça, şahsıma veya milletvekillerinin bireysel olarak şahıslarına yönelik bir davranış olarak algılamıyorum, doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine saygı duymamanın bir tezahürü olarak kabul ediyorum. Ben, çok açık bir soru soruyorum; örnek vereyim, çok elimizde.

Buradan, değerli arkadaşlarım, sayın bakanların -tabir yerindeyse, beni bağışlayın- bizi adam yerine koymamak, bizi gerçekten anlamayan adamlar yerine koyarak verdikleri yanıtları buradan eklesek, Mersin’e kadar, Silifke’ye kadar köprü olur. Bunu anlamak mümkün değil. Bugün gerçekten bakana açık ve net soru soruyoruz; bakan bize Anayasa maddelerini yazıyor, Meclis İç Tüzüğü’ndeki maddeleri yazıyor, kanun maddelerini yazıyor. Hemen somut bir örnek vermek istiyorum: Basında demeçler çıktı, Maliye Bakanlığından açıklama yapıldı, denildi ki Doğan grubuna yönelik cezalarla ilgili “Evet, sadece Doğan grubuna ceza yazılmadı, başka medya sektörlerine de ceza yazılmıştır. Dolayısıyla başka holdinglere de inceleme yapılmıştır” denildi basında. Bunun üzerine ben sordum: Hangi medya sektörüne, hangi holdinglere ceza yazılmıştır? Soru çok basit. Bu, doğru mudur? Doğruysa, hangileridir?

Değerli arkadaşlarım, Maliye Bakanı, üç sayfa, dört sayfa yazmış, neler anlatmış bana; Gelir İdaresinin görevlerini anlatıyor, Gelir İdaresine personelin nasıl alındığını anlatıyor ve denetmenlerin de sınavlarla alındığını anlatıyor.

Değerli arkadaşlarım, çok üzülüyorum, bu, bir milletvekiline yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Ben onu sormadım, ben çok somut bir soru sordum. Başka sektörlere inceleme yaptınız mı, yapmadınız mı? Cevap çok basit. Evet yaptık, şu veya yapmadık. Bitti gitti, o kadar. Burada kalkıp da, kanun maddelerini hele hele bir hukukçuya yazmak, göndermek, değerli arkadaşlar, bu kabul edilemez.

Bunları niye anlatıyorum? Özellikle iktidar partisi milletvekili arkadaşlarım ve grup başkan vekili arkadaşlarım, lütfen bakanları bu konuda ikaz edin. Milletvekillerinin soru önergelerine doğru yanıt verdikleri zaman değerlerinden bir şey kaybetmezler. Aksine demokrasinin gelişmesine, yücelmesine, büyümesine katkıda bulunmuş olurlar. Bunlar aslında gerçekten bu Meclisin aşması gereken çok ciddi sorunlar.

Sayın Meclis Başkanının da -bundan sonra istiyorum ve diliyorum ki- çok uydurma gerekçelerle bu soru önergelerinin Meclis İç Tüzüğü’ne uygun olup olmadığı yönündeki soyut değerlendirmelerle reddetmesini ben önergelerin reddine bahane olarak aldığını düşünüyorum. Ben soru sordum, “Hangi kriterlere göre reddediyorsunuz?” Bakın verilen cevap çok daha acı: “Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğündeki uzman elemanlarımız inceliyor.” dedi. Yani uzman elemanlar milletvekillerinin yasama faaliyetinden doğan yetkilerini kullanıp kullanmamasında bir yerde kısıtlayıcı rol oynuyorlar demektir bunun anlamı. Bunu içimize sindirebilir miyiz değerli arkadaşlarım?

Bugün bu Parlamentonun gerçekten saygınlığını korumak istiyorsak kayıtsız ve şartsız millî egemenlik halkındır demekle olmaz. Millî egemenlik iradesinin tecelli ettiği bu Mecliste muhalefet partisiyle iktidar partisinin tüm milletvekillerinin hakkının ve hukukunun gerçekten gerçekleşmesini savunmaktır. Başkalarının hakkını çiğneyerek kendinizin üstün olduğunu ispatlayamazsınız.

Değerli arkadaşlarım, bu üniversitelerle ilgili tabii ki çok tartışmalar var. Üniversitelerin sorunu aslında sadece kat sayı arasındaki farklılıkların giderilip giderilmemesi değildir. “Üniversitelerde bugün” denildiği zaman bu kürsüde ya türbanı tartıştık veya üniversitelerdeki kat sayıları tartıştık. Şahsen benim görev yaptığım bu Mecliste 22 Temmuz 2007’den bu yana üniversitelerin gerçekten can alıcı sorunlarını tartışmadık. Üniversitelerin sorunu bazı genç kızlarımızın türbanla girip girmemesine indirgenemez veya kat sayı probleminin ortadan kalkıp kalkmaması değildir. Yani bugün kat sayı sorunu çözüldüğü zaman üniversitelerin sorunu ortadan kalkmış mı oluyor? Üniversitelerin çok ciddi sorunları var. Bakın Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki rektör atamalarıyla ilgili: “Ben rektör seçme yetkisini devretmeye hazırım.” Sevgili Cumhurbaşkanım, eğer siz gerçekten bu yetkiden rahatsızsanız, o zaman yetkiyi, geçmiş dönemlerde kendinizin eleştirdiği bir uygulamayı aynen devam ettirircesine niye kullanıyorsunuz? Bugün, üniversitelerde en fazla oy alan adam rektör atanmıyor, en altta dokuz oy alan adam rektör atanıyor. Peki, siz dün bu uygulamaya karşı çıkmıştınız, savunmamıştınız. Peki, bu uygulamayı bugün siz devam ettirirseniz, ben sizin geçmişte gerçekten o savunduğunuz düşüncenin samimi olup olmadığını nereden bileceğim. Eğer benim bu kürsüden söylediklerim, yarın iktidar partisinin milletvekili olarak söylediklerimi tutmuyor ise muhalefette söylediğim laflar ciddi değildir arkadaşlar, samimi değildir. Benim söylemek istediğim konu budur.

Bugün üniversitelerimizin gerçekten akademik özerkliği denilince sadece 12 Eylül yönetiminin anlayışıyla üniversite kampüslerine özerklik tanımak değildir, sadece üniversite kampüslerinin içerisindeki binalara özerklik tanımak değildir. Üniversite özerkliğinden kastedilen şey, üniversitelerin öncelikle akademik özerkliğidir, mali özerkliğidir, üniversite öğretim üyesi açığının giderilmesidir, üniversitelerin halkla arasındaki kopukluğun giderilmesidir.

Bakın -bu Mecliste de çıkardık- Türkiye'nin dört bir yanında üniversiteler kuruyoruz ama bu üniversitelerin eğitim öğretim sorununu çözemiyoruz, öğretim üyesi açıklarını gideremiyoruz. Dolayısıyla gelişen yerdeki üniversiteler ile gelişmekte olan bölgelerdeki üniversiteler arasında, okuyan gençlerimizin arasında çok ciddi bir şekilde fırsat eşitsizliği doğmaktadır.

Bugün, İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollerde gelişen üniversitelerde okuyan öğrenciler ile gerçekten gelişmekte olan üniversitelerde okuyan öğrencilerin arasındaki bu eğitimdeki fırsat eşitsizliğini kaldırmaya yönelik tedbirleri bu Meclisin alması lazım.

Üniversite öğretim üyelerinin en azından -demin söylediğim gibi- mali özerkliklerini, idari özerkliklerini savunmak lazım, üniversite özerkliğine yaraşır organik bir idari denetim yapısını kurmak lazım.

Muhalefetteyken hep şikâyet ettik, hep dert yandık -bunu söylerken tabii ki iktidar partisindeki arkadaşlarımızı söylüyorum- ama bugün geldik, sanki bu üniversitelerin sorunları çözülmüş gibi bu üniversitelerin sorunlarıyla ilgilenmemeye başladık.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle bu ülkede gerçekten demokrasi hakikaten üniversitelerin güçlü olmasıyla mümkündür. Çünkü üniversitelerimiz toplumun güç kaynağı olan aydınların yetişmesindeki konumları nedeniyle önemlidir. Üniversitelerin toplumun her yönden kalkınması için insan unsuruna yapılan yatırımların yoğunlaştığı ve kaynaklandığı kurumlar olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla, üniversitelerin sorunlarının başında gözüken bu bilimsel, akademik özerkliği tanımak lazım. Üniversitelerin kendi kendini yönetir, tüm organlarında kendi kararlarını alabilecek bir yapının oluşturulması lazım. Elbette ki üniversitelerin hâlâ bugün 12 Eylül faşist darbe yönetiminin anlayışıyla yönetilir durumda olmasının, aradan bunca zaman, otuz yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen hâlâ o noktalarda olunmasının demokrasiyi savunan tüm demokrasi güçleri açısından acıklı bir durum olduğunu düşünüyorum değerli arkadaşlarım.

Üniversite kurmak, demin de söylediğim gibi, önemli değil, üniversite kurduğunuz zaman orada yetişecek elemanların da, oradan mezun olacak gençlerimizin de yeni sorunlarla karşılaşmamasını ve onların hiç sorunsuz bir şekilde yaşamlarını sürdürebilir olmasını savunmak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu anlaşmanın Türkiye ile İtalya’ya başta olmak üzere hayırlı olmasını diliyoruz, ancak biz bu anlaşmayı desteklemiyoruz değerli arkadaşlar, biz bu anlaşmayı savunmuyoruz. Çünkü  burada hep gelip konuşuyoruz, yani bu tip anlaşmalarda, özellikle hiç okumadan, incelemeden -hepimiz için söylüyorum- bu anlaşmaları işte bakan imzalıyor, anlaşıyorlar “Ya, bunlar anlaşmadır.” diyoruz. Bu anlaşma gerçekten Türkiye eğitim hayatıyla ilgili çok ciddi eksiklikler içeren bir anlaşmadır. O nedenle biz bu anlaşmayı savunmuyoruz.

Beni dinlediğiniz için tüm yüce Meclisi bir kez daha saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Gruplar adına başka bir söz talebi var mı? Yok.

Şahsı adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Türkiye’de bir üniversite kurulmasına ilişkin olarak bir anlaşma üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bana göre bu anlaşma Anayasa’ya aykırı. Anayasa’nın 130’uncu maddesine göre üniversiteler devlet eliyle kurulur. Burada kastedilen devlet Türkiye Cumhuriyeti devletidir, İtalyan devleti de değildir. Birincisi devlet kurar, ikincisi yine kanunlar çerçevesinde vakıflar kurar. Yoksa İtalyan Hükûmetinin Türkiye’de üniversite kurması bence Anayasa’mızın 130’uncu maddesine aykırıdır.

Anayasa’mızın 6’ncı maddesinde egemenlik kayıtsız şartsız millete aittir, hiçbir kurum ve kişi, kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz. Dolayısıyla Anayasa’da böyle bir yetki verilmediğine göre bunun bir kanunla veya  bir anlaşmayla uygun bulunması bence yerinde değildir.

Ayrıca, bu anlaşmada üniversitenin İstanbul’a kurulması öngörülüyor. Niye Ankara’ya kurulmuyor? Şimdi AKP Hükûmeti bu Ankara’nın başkent olmasından çok rahatsız. İşte Kaddafi bile diyor ki: “Yahu git İstanbul’a yerleş.” Böyle bir şey olur mu? Yahu burada işte, niye İstanbul’da kuruyorsun?

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ne saçmalıyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ve maalesef bu cumhuriyetin kurumlarından bu kadar rahatsız olan bir hükûmet görmedim. Böyle bir şey olur mu? Eğer kuracaksan başkente kuracaksın. Hem Anayasa’ya aykırı üniversite kuruyorsun hem başkente değil İstanbul’a kuruyorsun. Şimdi, bu üniversitenin masraflarını aşağı yukarı Türk Hükûmeti karşılıyor. Yani burada diyor ki: “Türk tarafı ayrıca üniversitenin işleyişi için gerekli olan masrafları üstlenir ve bütçeden buna pay ayırır.” Yine, İtalyan tarafına getirilen şey ise “Öğretim görevlilerinin geliş-gidiş yol masrafları ve muhtemel farkları.” diyor. Nedir bu muhtemel farkları? Yani, böyle, kâğıt üzerinde, bu konular incelenmeden; ondan sonra, birtakım kişilere imtiyazlar vermek bu devlete yakışmaz.

Şimdi, Tayyip Bey’le Berlusconi arasında özel bir dostluk var, hatta düğününe de gelmişti, ne hediyeler getirdikleri de belli değildi. Yani, böyle hediyelerle bunlara biraz avantaj sağlanması doğru bir olay değil. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir devlet, yani bir şirket değil, bir muz hükûmeti de değil. Dolayısıyla, yani bu anlaşmayı getiren Hükûmet anlaşmanın ileride Türkiye için ne külfetler getireceğini de hesaplamamış, incelememiş de. Onun için, şimdi, buraya atamaların… İşte, bir karma komisyon, Türk-İtalyan eşit temsili komisyon kuruluyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de YÖK denilen bir felaket var. Bu YÖK Türkiye’ye yük olmuş, üniversitelere yük olmuş bir kurum. Yani öteden beri bu maalesef şey edilmedi. İşte en sonunda İzmir’de Dişçilik Fakültesine, 85 öğretim görevlisi, bir yerde seçim yapılıyor, 60 öğretim görevlisinin oyunu bir profesör alıyor, onu atamıyorlar, 9’u atıyorlar. Ondan sonra, oradaki, Dişçilik Fakültesindeki bütün akademik üyeler görevlerinden istifa ediyor. Böyle hukuksuzluk olur mu? Böyle haksızlık olur mu? Yani, bir yere gelen insanlar akıldan, izandan, vicdandan, adaletten yoksun olarak icraat edebilir mi? Bir de şimdi Danıştay karar vermiş, demiş ki: “Katsayı senin bugünkü laik demokratik sisteme aykırı bir sistemdir. Katsayıyı getirmekle üniversitelere, eğitim sistemine, laik eğitim sistemine büyük bir darbe vuruyorsun. Bir medrese eğitimine gidiyorsun.” Efendim, YÖK Başkanı gidiyor Abdullah Bey’le konuşuyor, efendim, diyor ki: “Danıştayın bir kararında ‘YÖK yetkilidir.’ diyor.” Ya, YÖK yetkilidir ama YÖK yetkili olduğu zaman layüsel bir kurum değil ki. YÖK karar verdiği zaman haktan, hukuktan, hukukun genel ilkelerinden, Anayasa’nın temel ilkelerinden ayrılamaz, yani hukuk içinde karar verebilir. Dolayısıyla, siz  “Ben yetkiliyim.” demekle “Her istediğimiz kararı veririz.” olur mu?

Şimdi, dün burada bir AKP’li arkadaşımız konuştu; işte, Türkiye Cumhuriyeti devletinin o kadar dış devletlerde itibarı var ki, işte Abdullah Gül Ürdün’e gitmiş, Tayyip Bey öteki tarafa gidiyor, Dışişleri Bakanı o tarafa gidiyor… Bu her seyahatin, arkadaşlar, hem Başbakan seviyesinde hem Cumhurbaşkanı seviyesinde yapılan seyahatin bu devlete 500 bin dolara mal olduğunu biliyor musunuz? İnceleyin bakalım kayıtları, yurt dışına gittiklerinde örtülü ödeneklerden bunlara 500 bin dolar veriliyor mu verilmiyor mu? Ben soru sordum, çıksın burada cevap versinler. Bu örtülü ödeneklerde başta çok az bir ödenek ayırıyorsunuz ama bir bakıyorsunuz, 700-800 trilyon liraya çıkıyor. Bu 700-800 trilyon lira nereye harcanıyor?

Maalesef Türkiye’de, işte, Tayyip Bey de Abdullah Bey de Dışişleri Bakanı da canı istediği zaman uçaklara yandaşlarını topluyor, “Haydi bakalım, gidelim güzel bir eğlence yapalım.” diyorlar. Gittiklerinde de, yaptıkları seyahatlerde Türkiye’ye getirdikleri bir şey var mı sayın milletvekillerim? Türkiye Cumhuriyeti devletine getirdikleri bir şey var mı? Dediler ki: “Libya’ya gitmiş Tayyip Bey, 700 milyon dolar hesaplara yatmış.” Bakalım, görürüz; yatmışsa, gelsin bakalım; Türkiye’ye gelecek mi?

Yani, bir basın var -tabii, nasıl bu basını bu kadar terbiye ettiniz, ben de hayret ediyorum- bize telefon açıyor adam -basın mensubu- diyor ki: “İşte, sizi de bu açılışa çağırmışlar, gidecek misiniz?” Diyorum ki: “Hele bir davetiye gelsin de göreyim.” Hemen yazıyor: “Kamer Genç dedi ki ‘Bana davetiye geldiğinde katılacağım, teşekkür ederim Hükûmete.” Bu kadar ahlaksızca bir yayın olur mu, böyle bir şey olur mu sayın milletvekilleri?

Şimdi, ben bilmiyor muyum ki AKP Hükûmetinin insanları kandıran bir iktidar olduğunu, bu AKP İktidarının insanların böbreklerini satan bir iktidar olduğunu, bu AKP İktidarı zamanında hukukun işlemediğini, hakkın işlemediğini, tek bir kişinin diktatörce Türkiye’yi yönettiği bir yönetim sisteminin olduğunu bilmiyor muyum? Bu memlekette insanlar açken, böbreklerini satarken, devletin tepesinde bulunan insanların katrilyonlar seviyesinde harcama yaptıklarını bilmiyor muyuz? Yani bir uçağın yurt dışına gidişinin 500 bin dolar masrafla gittiğini bilmiyor muyuz?

Değerli milletvekilleri, bunların hepsi ispatlıdır ama siz hesap vermiyorsunuz. Bir Sayıştay denetiminin bile raporlarını da getirip burada denetleyemiyoruz. Ne israflar var ne soygunlar var ne yolsuzluklar var ne ihaleler var ama bunlar devletin… İşte elektrik dağıtım ihalelerinin kimlere verildiğini bilmiyor muyuz? Biliyoruz ama hepsi gizli, kapalı. Siz zannediyorsunuz ki bu işler hep yapanın yanına kâr kalır ve bundan, ondan sonra hesap sorulmaz. Bu işin sorumluluğu çok büyüktür ve Türkiye’yi maalesef ekonomik yönde çöküntüye getirdiniz.

Egemen Bağış diyor ki: “İsviçre şey ettiği için paraları Türkiye’ye getirsinler.” Bir defa, sen, ekonomin iflas etmiş, sen, 500 küsur milyar dolarlık iç ve dış borcun var, kim sana güvenecek getirecek parayı? Sonra, İsviçre senin Türkiye Cumhuriyeti devletinin aleyhine kanun çıkarıyor, “Ermeni soykırımı yoktur.” diyeni cezalandırıyor, sen gidiyorsun Türkiye ile Ermenistan arasındaki anlaşmayı İsviçre’ye aracılık yapıyorsun. Ondan sonra Ermenistan açılımında İsviçre Büyükelçisi geliyor senin arkanda alkışlıyor.

Arkadaşlar, Osmanlı Devleti’ndeki zihniyet bu Hükûmetin zihniyetiyle paralel gidiyor. Osmanlı Devleti parçalandı gitti ama inşallah Türkiye Cumhuriyeti’ni bu duruma getirmeyiz.

Her bakanınızın, her Hükûmet üyenizin her beyanatında, çok büyük bir beyanatında Türkiye’yi bölmeye yönelik şeyler var. Şimdi, Hüseyin Çelik diyor: “Efendim, bu açılım sonuca ulaşmazsa batıda büyük olaylar olur.” Ne diyor? “Ey batıda yaşayan vatandaşlar, oradaki doğuluları yaşatmayın.” diyor. Bunun anlamı budur. Ağzından çıkanı kulağı duymuyor bu insanların. Yıllarca bu insanlar bir araya gelmiş, bir arada yaşıyorlar ama maalesef böyle bir felaket bir kadro geldi Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına, devleti alt üst ettiniz. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Böyle bir şey olmaz. Yani, onun için, bence, size tavsiyem, en kısa zamanda bir seçime gidin ve bu işi de bırakın.

Arkadaşlar, zaten ilgili makamda bulunanlar yeteri kadar ceplerini doldurdular. Ondan sonra gidip köşelerinde otursunlar, rahat rahat yesinler. Şimdi, yeter artık! Türkiye’de de zaten satılacak arazi de kalmadı, KİT de kalmadı. İşte, enerji dağıtımlarını sattınız. Yeni yeni kaynaklar da artık bulmak mümkün değil. Ama Türkiye ciddi bir sıkıntı içinde.

Kıbrıs konusunu, şimdi, nasıl halledecektiniz? İşte Kıbrıs’ın başına desteklediğiniz Mehmet Ali Talat’ın, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması sırasında üzüntüden ağladığını ve bu devleti kabul etmediğini… Ama buna rağmen geldi devletin başına oturdu. Şimdi, Tayyip Bey Amerika’ya gidecek, tabii ki Obama’ya hesap vermek için, hemen onu zorluyor; ille benim dediğimi, Amerika’nın dediğini yap deniliyor. Bu Türkiye Cumhuriyeti devleti onurlu ve haysiyetli bir devlettir. Bu devletin büyüklüğüne, haysiyetine ve onuruna uygun yönetim tarzını göstermeyen insanlar kısa zamanda bunun meyvesini, belki dışarıya karşı desteğini alabilirler ama bunların sonu gelecekte çok kötü olur sayın milletvekilleri. Gerçekten Türkiye, devri iktidarınızda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – …çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldı. İnsanlar huzursuz. Hukuk diye bir şey bırakmadınız. Danıştayın kararını bile… Şimdi, sen -Danıştay, bir yüksek idare mahkemesidir- onun verdiği kararı ideolojik kabul edersen…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Yanlış karar verirse…

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, niye ideolojik, bir söylesene. Yani Danıştay, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuk sistemini, hukuk ilkelerine göre, çağdaş hukuk ilkelerine göre karar veren bir kurum.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Evvela senin hukuk bilgin ne kardeşim? Sen ne tahsil yapmışsın? Evvela diploman neresi? O diplomanı göreyim bir evvela. Diploman nerede? Evvela hukuk tahsilini görmüşsen de ki ben falanca fakültenin falanca yüksekokulundan mezunum da… Bir diplomanı görelim hele. Onu görelim de hakikaten böyle bir nosyonun var mı, böyle bir hukuk nosyonun var mı, böyle çıkıp da olayları tartışabilecek bir bilgin var mı, onu bir öğrenelim.

Onun için, değerli milletvekilleri, tabii zaman zaman burada konuşulanları biz yerimizde duymadığımız için… Mesela dün Bülent Arınç benimle ilgili bir laflar sarf etmiş. Ben duymadım ama zaman içinde ona da cevap vereceğim. Zaten zamanım da kalmadı.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Vurul, buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Efendim, tabii bu sözleşme nasıl hazırlanmış? Gerçekten çok yadırgadığım bir şeyi var. Şimdi, bu sözleşmede diyor ki, 7’nci maddede: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis edeceği bütçe…” Türkiye Büyük Millet Meclisi hangi bütçesiyle? Türkiye Büyük Millet Meclisinin zaten kendisinin bütçesi var. Bütçe merkezî yönetim bütçesi. Yani bu durumda biz bunu kararlaştırırsak Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesinden bir şey mi tahsis edeceğiz? Böyle bir şey olabilir mi! Bu, merkezî yönetim bütçesidir. Merkezî yönetim bütçesini biz topyekûn kabul ederiz. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin böyle bir bütçesi yoktur. Tahsis etmesine ilişkin bir karar mı var, bilemiyorum. Bu bakımdan, gerçekten, bu sözleşme Yükseköğrenim Kanunu’na aykırı bir sürü hüküm içermektedir.

Bakın, doktora ve master vereceğini söylüyor, enstitü bile yok burada. Enstitü olmadan nasıl doktora ve master verecek? “Hangi fakültenin kurulacağı kanunla belirlenir.” diyor, “Bunlar istediği gibi kurabilir, kaldırabilir.” diye hüküm ifade ediliyor. Yani, bu tamamen yükseköğrenimin dışında, sistemin dışında oluşturulan ve gerçekten üniversitelerin kalitesine yardımcı olmayacak bir konu. Bunları düzeltilmeden kanun olarak geçmesi doğru olmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis edeceği bütçe yoktur, merkezî yönetim bütçesi içerisinde yer alır. Dolayısıyla böyle bir sözleşmenin onaylanması doğru değil. Bu bakımdan bunun geri alınması gerektiğini düşünüyorum. Düzeltilmesi gerekiyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ben de sözleşmeyle ilgili birkaç endişeli konuyu Sayın Bakanla paylaşmak istiyorum.

Her şeyden önce, mevcut Anayasa’mızda üniversiteler devlet ve vakıf üniversiteleri olarak kurulabiliyor. Bu hangi statüdedir? İlk defa böyle bir üniversite uygulaması Meclisin gündemine gelmiştir. Bu başka üniversitelere kapı açacaktır. Bundan sonra hangi üniversitelerin kurulması düşünülmektedir bu kapsamda?

İkincisi: Üniversite kuruluyor, Millî Eğitim Komisyonunun görüşü yok. Tali komisyon olarak gönderilmiş, onun görüşü beklenmeden Dışişlerinin görüşüyle böyle bir uygulama sizce ne derece doğrudur? Dolayısıyla, bu iki konu Türkiye’de önümüzdeki dönemde çok ciddi tartışmalara yol açacak konulardır. Bu konudaki görüşünüzü almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, 7’nci maddede “Üniversitenin kurulması ve işleyişi için gerekli olan arsa, taşınmaz ve altyapıları sağlamayı Türkiye taahhüt eder. Türk tarafı ayrıca üniversitenin işleyişi için gerekli olan masrafları üstlenir.” diyor.

O zaman niye İtalyan üniversitesi kuruyoruz? Devlet üniversitesi kuralım, normal üniversite kuralım ve o üniversitede İtalyanca bölüm açalım. Böyle, ayrıca bir kanun çıkarmanın, Millî Eğitim Komisyonuna sokmadan bunu Parlamentoya getirmenin ne derece doğru olduğunu söyler misiniz lütfen.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Bir defa, bu bir anlaşma. Bu anlaşmanın onaylanmasına ilişkin kanun tasarısı görüşülüyor. Yani, bu kanunu yüce Meclisin kabul etmesi hâlinde bu anlaşma onaylanmış olacak, işlerlik kazanacak. Bu anlaşmanın işlerlik kazanması demek, hemen Türk-İtalyan ortaklığı bir üniversitenin kurulması, faaliyete geçirilmesi anlamına gelmez, bunun altını özellikle çiziyorum.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, ortaklık yok mu?

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Kanun niye geldi o zaman?

OKTAY VURAL (İzmir) – Allah Allah!

BAŞKAN – Arkadaşlar, dinleyelim…

Sayın Bakanım, devam ediniz, buyurun.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani, izin verirseniz arz edeceğim.

Yine bu anlaşmada yer aldığı şekilde, bu üniversite başta Anayasa olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti mevzuatına, pozitif normlarına uygun olarak kuruluşunu gerçekleştirecek ve faaliyetini sürdürecektir.

Bu da şu anlama gelir: Anayasa’nın 130’uncu maddesinde, Türkiye’de üniversiteler ya devlet eliyle kurulur veya vakıflar aracılığıyla kurulur.

Yine burada yüzlerce örneğini yaşamışsınızdır, bütün üniversiteler bir kanunla kurulur, vakıf üniversiteleri de bir kanunla kurulur. E bu anlaşma onaylandıktan sonra, şayet yüce Meclis onay verirse, Türk-İtalyan ortaklığı bir üniversitenin hayata geçirilmesi için ayrıca bir kuruluş ya da teşkilat kanunu yüce Meclise gelecektir. Bütün çerçeve orada belirlenecektir. Onu özellikle bilmenizi istirham ediyorum.

Bundan önce de bu Meclisten geçti. Türk-Alman üniversitesi kuruluşuna ilişkin anlaşma imzalandı ve Türk-Alman üniversitesi kuruluşuna ilişkin teşkilat kanunu yüce Meclise sevk edildi. Bunu…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, bir şey sorabilir miyim?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şu soruları bir bitireyim. Yani benim sistematiğimi lütfen bozmayın, bitireyim.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Buyurun.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Kanun’un 7’nci maddesinde, Sayın Vural’ın sözünü ettiği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis edeceği bütçeden söz ediliyor. Bu, şu anlamda: Bütün bütçeleri Meclis tahsis eder, yani “bütçe kanunu” demektir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bunda yorum olur mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani, 2010 yılında hangi üniversitenin, hangi kamu kuruluşunun, hangi kamu idaresinin ne kadar bütçe kullanacağı bütçe kanununda belirlenir, burada müzakere yapılır ve ocak ayından itibaren yürürlüğe girer; bu, bu anlamdadır, yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisinin, gene yüce Meclisin, yüce heyetin, Meclisin, faaliyetleri için tahsis ettiği bütçenin bir kısmının bu üniversiteye tahsis edileceği anlamında bir düzenleme değildir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Doğru düzgün yazsalardı ya.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ama ben böyle anlıyorum, siz biraz öyle anlıyorsunuz. Ben de söylediğim gibi olduğunu anlıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Anayasa’da “merkezî yönetim bütçesi” diyor.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – E siz biraz farklı anlıyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani şimdi bu anlama geliyor… Anlamla sözleşme yorumu olur mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Vallahi hukukçular tabii biraz farklı düşünebilir, farklı olabilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu hukukla ilgili değil ki.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Her kanun metninin hukukla biraz ilişkisi vardır, bu böyledir ama sizin burada, bu hususta, bu tereddütte dile getirdiğiniz bu kaygılar, eminim ki teşkilat kanun tasarısı hazırlandığında, yüce Meclise geldiğinde giderilecektir. Şu hâliyle de bir engel yok ama şayet varsa elbette ki buradaki müzakereler, buradaki eleştiriler de dikkate alınmak suretiyle bizim mevzuatımıza tamamen uyumu sağlayacak bir düzenleme gerçekleştirilecektir. Dolayısıyla ben bu açıklamalarımla Sayın Işık’ın, Sayın Bulut’un da sorularını cevaplamış oluyorum.

Teşekkür ediyorum.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, ortaklık, ortak bir sermayeyle, masrafı paylaşmakla olur. Bütün yük bize, adı İtalyanlara! Böyle ortaklık olur mu!

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Başka, detaylı maddeler de var, sadece söylediğiniz maddeden ibaret değil. Elbette ki öğretim üyesi temini vardır, öğrenci temini vardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, ne temini? Yol masraflarını sadece onlar karşılıyor. Aradaki farkı veriyorlar.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Öğrencilerin yarısı ÖSS’yle olacak, yarısı bunun dışındaki bir yöntemle alınacak. Yabancı öğrenci kabul olunacak vesaire falan. Bu konular çok ayrıntılı olarak teşkilat kanununda görüşülecektir. Elbette ki Türkiye, bir başka ülkeyle kendi ülkesinde bir üniversite kuruyorsa öncelikle kendi çıkarlarını koruyor ve gözetiyor, nesillerin geleceğe yönelik olarak daha donanımlı olması için bütün hassasiyeti ifade ediyordur. Yani bunun ötesinde başka bir şey düşünülemez. Sanırım, bu çerçevede teşkilat kanunu da geldiğinde Meclisimiz en iyi düzenlemeyi gerçekleştirecektir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Dengesiz bir protokol.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yorumunuza katılmıyorum tabii.

BAŞKAN – Sayın Vural, ek bir şey mi söyleyeceksiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, şimdi, tabii, bu anlamda, şu anlamda, şu anlamda, bu anlamda… Yani Anayasa’mıza göre, bizim görüşeceğimiz 2010 merkezî yönetim bütçesidir. Bunun başka bir şeyi yok ki! Yani buna “yanlıştır” diyebilirsiniz. “Yok şu anlama geliyor, bu anlama geliyor…” Şimdi, gerçekten, Sayın Bakan, o zaman… “Efendim, kanun gelecek...” Ee bu sözleşme o kanunu bağlayan çerçeveyi ifade etmiyor mu? Ediyorsa, o zaman, demek ki o kanunla buna aykırı bir şey getiremeyeceksiniz. Gelemeyecekse, o zaman, bu ifadelerinizin hiçbirinin anlamı yok.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) -  Hayır, hayır…

OKTAY VURAL (İzmir) - Yani “Efendim, kanun gelecek, ayrıntılı olarak düzenleyecek...” Ben şimdi size soruyorum: Kanunla kurulan fakülteler, kanunla kurulduğuna göre, üniversite senatoları bu fakülteleri ortadan kaldırabilecek mi? İsmini değiştirebilecek mi? Yapabilecek çünkü sözleşme bunu öngörüyor. Uluslararası sözleşmeler de kanunun üstünde olduğuna göre “Bunu uygula kardeşim, uluslararası sözleşmem var.” diyecek.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, bakın…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, müsaade eder misiniz efendim.

Sayın Vural’a teşekkür ettikten sonra, bir iki arkadaşımız var, ama sürede daralıyor arkadaşlar, ben onun için arkadaşlarımıza kısa kısa söz veriyorum.

Sayın Akkuş, buyurun efendim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Değerli Bakanım; şimdi burada öğrencilerle ilgili bir madde var. 6’ncı maddede, üniversitenin kabul edeceği öğrencilerin yarısı normal, ÖSYM’nin yapacağı imtihanlarla alınan sonuçlara göre alınacak, diğer kısmı ise “İtalyan liselerinden mezun yahut okuduğu lisede İtalyanca dersi almış, ekstradan İtalyanca dersi almış öğrenciler arasından seçilecek. Ona da bir imtihan yapılacak.” diyor ama şimdi düşünelim, Türkiye’de bir tane İtalyan lisesi var. Bu, o İtalyan lisesinden mezun olacak çocuklara bir kapı aralamak anlamına gelmiyor mu? Yani yarısı onlardan gireceğine göre -Türkiye’de üç tane, beş tane, elli tane, yüz tane İtalyan lisesi yok, İtalyanca eğitim veren bir tane lise var- o zaman biz bu anlaşmanın bu maddesi ile o öğrencilerin büyük bir kısmının âdeta imtihansız bir şekilde üniversiteye kabulünü istemiyor muyuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, aslında Hükûmet adına bana göre yanlış bilgi veriliyor. Burada “devlet kurar” kelimesi içinde, devlet ama devlet bir taraf, bir de başka bir devlet var. Yani birinci yanlış yapılıyor. İkincisi, anlaşmanın 3’üncü maddesinde -zaten üç tane fakülte kuruluyor- diyor ki: “Maddede tanımlanmış olan Komitenin önerisine istinaden üniversite Senatosu, fakültelerin sayılarında ve isimlerinde değişikliğe hükmedebilir.“ Yani fakülte kurulması kanunla olduğuna göre, o zaman bu getirilecek kanunda da böyle bir yetkiyi alamaz. Yani bu gelecek kanun da, ileride düzenlenecek kanun da bu anlaşmaya aykırı olamaz. Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş olan uluslararası anlaşmalar kanun hükmündedir.” Dolayısıyla yerine gelecek kanun da bunu bozacak, buna aykırı hükümler taşıyamaz.

Ayrıca, bu, Türkiye’ye çok, bütçesine de külfet getiriyor, İtalyanlara da hiçbir külfet de getirmiyor. Onların öğretim görevlilerinin ücretlerini de neredeyse biz ödüyoruz, otel paralarını da biz ödüyoruz gibi bir anlam çıkıyor. Yani niye böyle bir ihtiyaç duyulmuş da, İtalyanlara ne borcumuz var da bunlara böyle bir fakülte kurup da bazı adamlarını getirip de İstanbul’da güzel, bunlara seyahat ve ikamet etmeyi zorunlu kılan neden nedir? Onu Sayın Bakan açıklasın bakalım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Saygıdeğer arkadaşlarım, daha önce söz almış olan iki arkadaşım var. Önce Sayın Bakana söz vereyim, cevap hakkını kullansın, vakit kalırsa o arkadaşlara tekrar söz vereyim.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

7’nci maddede sözü edilen bütçe… Bakın, değerli arkadaşlar, bizim zaten meri hukukumuza göre, bütün kamu idareleri, millete ait olan kaynağı bütçe kanununa göre kullanırlar. “Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis edeceği bütçe” demek, bu anlamda doğru bir ifadedir, yani bütçeyi Meclis tahsis eder. Bunun ötesinde başka bir idarenin bütçe tahsis etmesi, kaynak tahsis etmesi söz konusu değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tahsisli bütçe bitti Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani kanunda, yıllık bütçe kanununda bu üniversite için ne kadar ödenek gerekiyorsa onu belirtecek, o kanunda ifade edilecektir.

Öte yandan, 6’ncı maddede, demin de aslında söz ettim, bu üniversiteye kabul edilecek öğrencilerin yarısı ÖSYM yoluyla seçilecek, yarısı da İtalyan liselerinde eğitim görmüş öğrenciler arasından elbette ki bir başarı sıralaması yapılmak suretiyle alınacaktır. Bu da son derece doğaldır diye düşünüyorum. Türkiye’de İtalyanca eğitim-öğretim gören liseler vardır, o liselerde okuyacak olanlar da büyük ölçüde Türk vatandaşıdır. Bu çocuklarımız da bu yöntemle bu üniversitede yükseköğrenim alma hakkına kavuşmuş olacaklardır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın Bozdağ, siz soru sormamıştınız, sizden başlayarak diğer arkadaşlara geçelim.

Buyurun efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, bir uluslararası anlaşma. Tabii, Meclisin uluslararası anlaşmalar üzerinde onaylama veya ret yönünde bir yetkisi var ama bu anlaşmanın maddelerini iyi okuduğumuz zaman birbiriyle irtibatı çok açık ama okunmadığında sıkıntı var. Ben, 1’inci maddeyi bir defa daha okumak isterim: “Taraflar, özellikleri izleyen maddelerde belirtilmiş olan, Türk ve İtalyan dillerinde eğitim verecek bir üniversitenin, Türk mevzuatına uygun olarak İstanbul’a kurulmasına karar vermişlerdir.” Yani kanunda yazanlar istisnalardır bu anlaşmada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, işte onu diyoruz. İstisna getiriliyor, imtiyaz veriyoruz. Bu istisna yani.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bunun dışındaki bütün koşullar, Türk mevzuatına uygun olarak İstanbul’da kurulmasına karar vermişlerdir. Onun için herhangi bir sorun yoktur.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Ben Sayın Bakanımdan, böyle bir üniversite kurulması hangi ihtiyaçtan kaynaklanmıştır, onu öğrenmek istiyorum. Yine, anlaşmanın giriş bölümünün son fıkrasında “Türkiye’de bir Türk-İtalyan Üniversitesi kurulmasıyla ilgili olarak aşağıdaki hususlarda anlaşılmıştır.” deniyor.

Şimdi, fakültelere bakıyoruz, bu fakültelerin ilgili bölümleri şu anda üniversitelerimizin birçoğunda zaten açık. Sadece “İtalyan dili ve kültürü” var, o bölümlerde de eğitim-öğretim veren üniversitelerimiz var. Dolayısıyla fakültelerin isimlerini değiştirme, sayılarını artırma veya azaltmada yetkili ama Sayın Vural’ın da ifade ettiği gibi master ve doktora programı verecek bir enstitü burada zikredilmemiş durumdadır. Dolayısıyla çalakalem hazırlanmış bir anlaşmayı bence Millî Eğitim Komisyonuna geri gönderip iyice tartıştıktan sonra Meclisten geçirmenin daha yararlı olacağına inanıyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Başkanım, Millî Eğitim Komisyonu görüştü mü acaba bunu?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Hayır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani bu konuda, raporda, Sayın Başkanım, Komisyona havale var ama Komisyonun ne yaptığına ilişkin hiçbir bilgi yok, yani gelmemiş.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, Komisyonun görüşü var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, Komisyon görüşsün, orada arkadaşlarımız tavsiyelerde bulunsunlar.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım, son söyleyeceğiniz cümleleri alayım efendim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu bir anlaşma, uluslararası bir anlaşma.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yanlış bir anlaşma.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu anlaşmanın onayına ilişkin bir tasarı var. Ben demin de cevaplandırırken ifade ettim, bu üniversitenin faaliyete geçebilmesi için bir kuruluş kanunu taslağı hazırlanıyor. O taslak elbette ki Millî Eğitim Komisyonunda ve gerekmesi hâlinde Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülecek, yüce Meclise gelecektir. Onun için, buradaki maddelerle birlikte veyahut da bugün kabul edeceğiniz onay kanunuyla birlikte Türk-İtalyan Üniversitesinin hayata geçirilmesi diye bir durum söz konusu değil, bir teşkilat kanunu çıkacak. Bunu bilmenizi özellikle rica ediyorum.

Hangi ihtiyaçtan kaynaklandı? Yani ilginç bir soru. Bakın, Türkiye’de Galatasaray Üniversitesi var, Türk-Alman Üniversitesi var, benzer üniversiteler var. Biz dünyayla, dünya ülkeleriyle çok yoğun bir ilişki içerisindeyiz. Bu çerçevede İtalyanlarla birlikte, çerçevesi burada belirtilmiş ve daha sonra kuruluş kanununda detaylarının yer alacağı bir üniversite kurulması ülkemiz çıkarları açısından uygun görülmüştür.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bulut, ekleyeceğiniz herhangi bir şey var mı efendim? Bir dakikalık süremiz var.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Var efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Efendim, yapılan bu anlaşma, sanki mağlup olmuş bir ülkeye dayatılmış bir anlaşma. Ülkenin şartları ilgili teknik komisyonlarda görüşülmeden gelişigüzel hazırlanmış bir anlaşma. Bu çerçeve çıkacak olan yasayı bağlıyor. Bütün masraflarını Türkiye karşılıyor. İtalyan Lisesi mezunu öğrencilerden yarı öğrencisini alıyor. Diğer öğrencilere yapılan bir haksızlık değil mi bu? Diğer, normal lise mezunu öğrenciler de aynı hakka neden sahip değil? Madem eğitimde birlik var kanunen Türkiye’de, bu birliği ve eşitliği, hakkaniyeti bozan bir anlaşma, yanlış yapılmış bir anlaşma; düzeltilmesi gerekir, yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Millî Eğitim Komisyonu üyelerinin, öyle tahmin ediyorum, hepsinin çekincesinin olduğunu düşünüyorum çünkü çok yanlış, tepeden aşağıya yanlış. Doğru madde bulmak için iktidar mensupları yer arıyorlar ama herkesin yanlışlığında bunun birleştiği düşüncesindeyim. Böyle bir anlaşma yanlış efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı….

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım Sayın Genç.

Evet, sorularımızı cevaplandıran Sayın Bakana ve katkıda bulunan diğer milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.31

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.43

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

416 sıra sayılı Tasarı’nın maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine devam ediyoruz.

Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İTALYA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ

ARASINDA TÜRKİYE’DE BİR TÜRK-İTALYAN ÜNİVERSİTESİNİN KURULMASINA

DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN

TASARISI

MADDE 1- (1) 12 Kasım 2008 tarihinde İzmir’de imzalanan, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay.

Sayın Altay, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir uluslararası anlaşmada gördüğümüz bazı çekincelerden dolayı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.

Sayın milletvekilleri, biz, tabii ki ülkemizde eğitim alanında yapılacak her türlü girişimin  yanındayız ve bunu her zaman destekleriz. Bunda bir tereddüt yok. Neticede, burada Meclisimizin çıkardığı -her ne kadar adı “kanun” da olsa- bir uluslararası anlaşmanın uygun bulunup bulunmayacağıyla ilgili bir tasarrufumuz söz konusu olacak. Ben her vesileyle her zaman söylüyorum, bu kuvvetler ayrılığı prensibini çok ihlal ediyoruz bu Mecliste zaman zaman. Yürütmenin icraatlarına elbette saygımız var ama yasama organı yürütmenin tasdik mercisi değildir.

Şimdi, deminden beri iktidar partisinin grup yöneticileriyle de orada istişare ediyoruz. Belli ki, aslında onların da bu anlaşmanın metniyle ilgili, yazım tekniğiyle ilgili kafaları karışık ama deniyor ki: “Efendim, bizim bu anlaşma üzerinde tadil yetkimiz yok. Onaylayıverelim gitsin.” Sayın milletvekilleri, hiç böyle bir şey olur mu? Eğer Meclisimiz bu anlaşmayı, milletvekillerimiz bu anlaşmayı ulusal çıkarlarımız bakımından, mali çıkarlarımız bakımından yeterli bulmuyorsa, uygun görmüyorsa bunu onaylamamalıyız. Kaldı ki -biraz sonra belirteceğim- anlaşmanın 12’nci maddesi de buna imkân veriyor. Bir tadil fırsatı koymuş 12’nci madde. Bizim Hükûmetimiz, Hükûmetimizin sayın bakanları gittikleri yerlerde anlaşma yapsınlar, bir itirazımız yok ama bu anlaşmayı yaparken lütfen, bir kere şu yürürlükteki Anayasa’ya dikkat etsinler, bizim yürürlükteki kanunlarımıza bir dikkat etsinler, bir baksınlar, bir göz atsınlar. Yani göz göre göre de “Efendim, biz bu anlaşmayı yaparız, Meclis de onaylar.” Bu, kabul edilebilir bir mantık değildir.

Altını çizerek söylüyorum: Biz üniversitenin kurulmasına karşı değiliz ama bu, bir kere ne olduğu belli olmayan bir üniversite. Bizim yürürlükteki mevzuatımız, Anayasamız, kanunlarımız iki tane üniversite modeli koymuş önümüze: Bir, devlet üniversitesi, bir de vakıf üniversitesi.

Ben, şimdi, sayın milletvekilleri, size soruyorum: Bu ne üniversitesi? Devlet üniversitesi mi, vakıf üniversitesi mi? Bir iktidar partisi sözcüsü gelsin, buna samimiyetle, inanarak bir cevap versin ama inanarak cevap versin.

BAŞKAN –  Sayın Altay, beş on saniyenizi rica edebilir miyim?

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Çeşitli İşler (Devam)

2.- Kosova Parlamentosu üyelerinden oluşan milletvekili heyetine Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Kosova Parlamentosundan bir milletvekili heyeti şu anda Genel Kurulumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyoruz. (Alkışlar)

Buyurun efendim.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 416) (Devam)

ENGİN Altay (Devamla) – Ben de Kosova’dan gelen parlamenter meslektaşlarıma “Hoş geldiniz.” diyorum.

Şimdi, bu önemli bir konu, ilk defa olan bir şey, yeni bir model. Hükûmet şu nezaketi gösteremez miydi: Çıkıp bir Hükûmetin temsilcisi burada -mümkünse Millî Eğitim Bakanı, değilse herhangi bir sayın bakan- bu konuda yüce Meclisi bilgilendiremez miydi? Bu yapılmamıştır. Yani Meclise Hükûmet hak ettiği saygıyı lütfen göstersin. Tarihte, cumhuriyet tarihimizde ilk defa bir şey getiriyorsunuz, hiç karşılaşmadığımız, görmediğimiz bir şey getiriyorsunuz ve “Hadi, bunu iki dakikada geçiriverin.” Tekrar ediyorum, burası noter değil, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.

Şimdi, Sayın Bakan dedi ki: “Bunun kuruluş ve teşkilat kanunu geriden gelecek.” Şimdi, uluslararası anlaşmada, altına imza attığınız anlaşmaya aykırı bir kuruluş, teşkilat kanunu getirebilir misiniz? Getiremezsiniz.

Şimdi, gene Anayasa -geçen ben de atladım- 90’ıncı madde, hakikaten uluslararası anlaşmaları da Anayasa Mahkemesine getirmemize imkân vermiyor. Ee, siz diyorsunuz ya hep “Yapıcı muhalefet… Yapıcı muhalefet…” Alın size bir yapıcı muhalefet örneği sayın milletvekilleri! Biz diyoruz ki: “Gelin, bunu çekin. Anlaşmanın 12’nci maddesi de bir tadil imkânı veriyor. Biraz sonra söyleyeceğim çekinceleri, aleyhimize olan çekinceleri Sayın Bakan Ali Babacan düzeltsin, getirsin biz de memnuniyetle kabul oyu verelim.” Ee, kötü mü söylüyoruz? Ha, “Yok, biz bunu getirdik, sayısal çoğunluğumuz da var, geçiririz gider.” İşte, o zaman ulusal çıkarlarımıza aykırı iş yapmış olursunuz, milletvekili yemininize de sadık kalmamış olursunuz. Benim söylediğim budur.

Bakın, şimdi çekinceler. Çekince girişten başlıyor.

1) Gerekçede, “İtalyanca eğitim verecek bir üniversite” yazmışsınız, ama anlaşmada “Türkçe ve İtalyanca” diyor.

2) 3’üncü maddede, senatolara fakülte sayısını ve isimlerini değiştirme yetkisi veriyorsunuz. Yani “anlaşmada” diyorum, imzaladığınız anlaşmada. Fakültelerin nasıl kurulacağı Türkiye’de bellidir.

Şimdi, kabul edilecek öğrencilerle ilgili bir hüküm, 6’ncı maddede diyor ki anlaşma: “Yüzde 50’sini -yani yarısını- ÖSYM’nin ÖSS üzerinden yerleştireceği öğrencilerden alacağız, öbür yarısını da İtalyan liselerinden ve ek yabancı dil olarak İtalyanca almış öğrencilerden ÖSS’den alacakları düşük bir taban puan sonrasında yapacağımız özel bir sınavla alacağız.” Bu bir ayrıcalıktır, eşitlik ilkesine de… Çok makul, mantıklı değildir bu. Kaç tane İtalyan lisesi var Türkiye’de? Bilen var mı?

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Bir tane.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bir tane İtalyan lisesi için şimdi üniversite mi yapıyorsunuz? Böyle şey olur mu? Yani, İtalya’daki meslektaşıyla, Berlusconi’yle Sayın Başbakanın çok özel ailevi dostluğundan dolayı, hatıra binaen bir üniversite mi kuruluyor burada? Böyle bir şey olabilir mi? Parlamento, Türkiye Büyük Millet Meclisi -her vesileyle Meclis Başkanlarımız “Bu gazi Meclis” diye başlar 1 Ekimde- böyle bir şey yapabilir mi sayın milletvekilleri? Bir eğitimci olarak ben bunu yanlış görmesem, çıkıp burada buna karşı olabilir miyim? Rica ederim. Biraz aklıselim rica ediyorum. Hakikaten söylüyorum, ettiğimiz yemine sadakat rica ediyorum. Çok şey mi istiyorum? Şimdi, bu yanlış.

Bakın, 7’nci maddede Türk tarafının katkıları yazılmış ve bütün arsası, taşınmazı, altyapı masraflarını üstleniyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin tahsis edeceği bir bütçe öngörüyoruz. Böyle bir şey var mı? Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi merkezî bütçeyi onaylar ya da onaylamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk defa bir üniversiteye bütçe tahsis edecek. Bunun bana mantığını kim… Diyeceksiniz ki şimdi, efendim yazım tekniği bakımından öyle olmuştur, bu aslında merkezî yönetim bütçesinden olur. İyi ya, biz de onu söylüyoruz zaten. Yazım tekniği de yanlış olmayan bir uluslararası anlaşmayı onaylamış olalım biz.

Bakın, İtalyan Hükûmetine getirilen yükleri isterseniz size okuyayım da belki o zaman sağduyu galip gelir.

“İtalyan üniversitelerinin onayını müteakiben, dersleri verecek olan öğretim personelinin teminiyle bahse konu personelin yol giderleri ile ücretlerindeki olası farklılıkları…” Yani, İtalya’dan gelecek hocaların yol giderlerini ve ücretlerini de biz vereceğiz de adam, oradan, beğenmezse Venedik’teki, Roma’daki hoca “Bu bana yetmez.” derse, ek farkı İtalya verecek. “Mali kaynakların ışığında didaktik ve bilimsel araçlar gereçleri temin edecek…” Bir de “5. maddede yer alan Komitenin İtalyan üyelerinin seyahat masraflarını…” 5’inci maddede, İtalya’dan 5 kişi, Türkiye’den 5 kişi bu üniversitenin yürütme komitesi olacak… Yani, lütfetmişler, bu üniversite komitesinin İtalyan üyelerinin yol masraflarını da İtalyan hükûmeti üstleniverecek. Yani, lütfetmişler! Hesabı ödedikten sonra biz bahşişi de öderiz!

 K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Üstü kalsın!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Ne gerek var yani onu da buradan çıkaralım!

Şimdi, sayın milletvekilleri, şekil bu, manzara bu. Daha farklı, arkadaşlarımızın da söylediği çekinceler var. Bakın, şimdi ben size 12’inci maddeyi okuyayım Anlaşma’dan: “İşbu Anlaşma süresiz olup, her an için diplomatik yollar ile tadil edilebilir veya feshedilebilir.” 12’nci madde, Anlaşma. Ben diyorum ki: Feshetmeyelim, tadil edelim. Büyükelçilikler nezdinde devreye girilsin, yenilensin, tanzim edilsin -bakanlar sık sık buluşuyor, Başbakanlar sık sık buluşuyor -bu yeni şekline göre, ulusal çıkarlarımızla eşitliği muhafaza ederek bunu düzeltelim.

Biraz önce bir sayın milletvekilim söyledi. Bakın, Türkiye’de kaç İtalyan lisesi var? Bir “bir” dendi, bir “iki” dendi. Gelin, bunu İtalya’da kuralım, yani Türkiye daha kazançlı çıkar. Bir sürü Türk öğrencimiz orada da okuyabilir, oradaki Türk çocukları okuyabilir, daha çok gelişir, eder; şudur, budur, daha iyi bilim üretirler, İtalyan kültürü alınır, verilir. “Biz burada kuracağız...”

Ben bu Anlaşma’nın -tekrar altını çizerek söyleyeyim- ulusal çıkarlarımıza çok uygun olduğunu düşünmüyorum, yanlış buluyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Altay, buyurun. Konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Anlaşma’nın girişinden itibaren, eşit temsilden başlıyor ama sadece temsili eşit, külfeti tamamen bize ait ve Anayasa’nın “eşitlik” ilkesine aykırı, insanlarımızın bu üniversiteye girişiyle ilgili çok istisna bir gruba çok özel ayrıcalık tanınacak ve âdeta üniversite diploması temin edilecek, pazarlanacak bir müesseseye benzetiyorum bu üniversiteyi ve bu sebeple doğru bulmuyorum; yanlıştır, Anayasa’ya aykırılık bakımından tartışmalıdır, bizim de Anayasa Mahkemesine gitme şansımız yoktur.

Tekrar vicdanınıza sesleniyorum, tekrar ettiğiniz yemini anımsatıyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde AK PARTİ Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Sağlam.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi Türkiye ile İtalya arasında Türkçe ve İtalyanca eğitim yapacak olan bir üniversitenin kurulmasıyla ilgili konuyu konuşuyoruz. Bu bir anlaşma, yani İtalyan Hükûmetiyle Türk Hükûmeti arasında dışişleri bakanlarının imza ettikleri bir anlaşma ve 12’nci maddesine göre de her zaman karşılıklı nota teatisiyle veya yeniden görüşme talebiyle bu anlaşmanın çeşitli yerleri de yine o anlaşmaların muhatapları tarafından değiştirilebilecek durumda. Asıl, üniversitenin kurulmasıyla ilgili 1’inci maddedeki çok açık bir biçimdeki şu hüküm çok önemli: “Türk mevzuatına uygun olarak İstanbul’da kurulmasına karar vermişlerdir.” Şimdi, Türk mevzuatında üniversitelerin kurulmasının yolu belli. Mutlaka vakıf üniversitesi de olsa, devlet üniversitesi de olsa Yükseköğretim Kurulunun hazırlayacağı bilgilerle ve Millî Eğitim Bakanlığının hazırlayacağı bir kararnameyle Bakanlar Kuruluna geliyor ve kanun tasarısı olarak Millî Eğitim Komisyonuna veya ilgili komisyonlara geliyor, orada görüşülüyor, Meclisin alacağı kararla kanun hâline dönüştükten sonra üniversite olabiliyor. Dolayısıyla, Türk mevzuatına göre bir üniversitenin kurulması demek devlet üniversitesi ya da vakıf üniversitesi olarak kurulması demek. Şimdi, bu üniversite ne üniversitesi? Çok açık bir biçimde devlet üniversitesi olacak.

Şimdi, bizim mevzuatımıza ters gibi gözüken bazı hükümler var. Mesela, 5 kişilik, iki taraflı 10 kişilik, 5’er kişiden oluşan komisyonlar kurmuş “Bu komisyonlar senatoların danışmanı gibi hareket eder.” diyor. Hâlbuki bizim sistemimizde üniversiteyi rektör, yönetim kurulu, senato… Mevzuatımıza göre üniversite öyle işleyecektir ama İtalyanların da kendilerine göre bir mevzuatı var. İkisini de birbirine mezcetmek için bu anlaşmada daha geniş bir çerçeve ortaya konmuş ama mutlaka, bu üniversitenin kurulmasıyla ilgili bir kanun tasarısının gelmesi lazım komisyonlara, Meclisimizde üzerinde çalışılarak kanun hâline getirilmesi lazım. Nasıl bir kanun? Bir devlet üniversitesinin kurulmasına ilişkin hükümler. Yani kaç fakülteden oluşacak, nerede kurulacak, bunun maddi kaynakları nereden sağlanacak… Burada, Türkiye'nin sağlayacağı şeyler İtalyan tarafının sağlayacaklarından biraz daha fazla gözüküyor…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Rica ederim Sayın Başkan, Allah aşkına…

MEHMET SAĞLAM (Devamla) - …ama üniversitenin bizde kurulacağını kabul ederseniz, bu binaları da İtalyanların herhangi bir anlaşmazlıkta sırtlayıp İtalya’ya götüremeyeceklerini de düşünürseniz, buradaki avantaj bizde.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, Türkiye topraklarını da böyle sattınız!

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Efendim, müsaade buyurun.

Dolayısıyla, bu üniversitenin ilk olmasından dolayı, bazı şeyler benim de kulağıma aykırı geliyor ama mevzuat sırasında yani üniversitenin kuruluş kanunu sırasında düzeltilemeyecek şeyler değil. Bizim mevzuatımıza göre bir devlet üniversitesi kurulacak.

Şimdi, öğrencilerin alınmasıyla ilgili de bazı şeyler var. İşte, İtalyan Lisesi mezunları veya İtalyancayı seçmiş olan öğrencilerin, YÖK’ün tespit edeceği belli bir puanın üzerinde olanları mülakat yoluyla alınabilecek yarısı, yarısı da zaten İtalyan Lisesi veya İtalyanca bilenler arasından alınacak. Şimdi, buna benzer bir uygulama Galatasaray Lisesinde yapıldı. Uluslararası anlaşmayla yapıldığı için, bizim mevzuatımızla, orada fazla -bazı akademik arkadaşlarımızın haklı olarak içlerine sinmedikleri gibi- bir kontenjan Galatasaray Lisesine ayrılmışsa da Türkiye’nin eğitimi dikkate aldığınız takdirde bunun kimseye büyük bir zararı yok. Yani, doğrudan doğruya Galatasaray Lisesini bitirmiş veya en azından yabancı dili o düzeyde öğrenmiş olan insanların yabancı dilde eğitim yapan bir üniversitede daha kolay başarılı olacakları düşünülerek yapılmış bir uygulama. Özellikle önümüzdeki dönemde bir de Türk-Alman üniversitesiyle ilgili böyle bir teklif yine önümüze gelecektir. Biraz da bu, Avrupa’ya Türkiye’nin biraz daha yakınlaşması anlamında belirli noktalarda merkez olduğunuz zaman…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – O, daha evvel kanunlaştı.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – Daha evvel kanunlaşmış, bunu ben bilmiyordum doğrusunu isterseniz ama bir örneği olarak ona da bakılabilir. İlk defa bizim üniversitelerimizin alıştığımız bazı kurumlarından farklı bazı kurumlar var çünkü iki devletin mevzuatını birleştirmeye çalışıyorsunuz. O anlamda belki özellikle kanun teklifi olarak, üniversite kuruluş kanunu teklifi olarak önümüze geldiğinde gerek komisyonlarda gerekse burada, bunun, bizim mevzuatımıza göre uydurulması, ona göre yapılması mümkündür. Arkadaşlarımızın tedirginliğini anlıyorum, samimi olarak anlıyorum; benim de bazı mülahazalarım var bunun üzerinde ama Türk mevzuatına göre kurulacak üniversite geldiği takdirde bunu bizim mevzuatımıza göre kuracağız, başka bir yolu da yok.

O bakımdan, arkadaşlarımız müsterih olarak buna oy verebilirler, bu bir anlaşmadır. Türkiye Hükûmeti, bunu, her zaman karşılıklı olarak da, tek taraflı olarak da değiştirebilir ama asıl üniversiteyi kuracak olan mevzuat geldiğinde, arkadaşlarımızın mülahazalarını da dikkate alarak bir kanun çıkarmamızda…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Komisyonda görüşeceğiz!

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – …ve o şekilde bir üniversite kurulmasında ben de fayda görüyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş.

Sayın Durmuş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına kanunun bütünü üzerinde söz alacaktım, geciktiğim için özür diliyorum; şu anda maddeyle ilgili görüşlerimi ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa’mızın 130’uncu maddesi, Yüksek Öğretim Kanunu’nun 4’üncü maddesi, Tevhidi Tedrisat Kanunu Sayın Bakanım bu üniversitenin kuruluşuna cevaz vermez. Türkiye Cumhuriyetinde üniversiteyi devlet kurar ya da devletin izin verdiği vakıflar kurar. Yabancı bir üniversitenin bu ülkede kurulması hâlen meri Anayasa ve kanunlar çerçevesinde mümkün değildir.

Kişisel olarak benim bilgimi sorarsanız, benim, iş birliği hâlinde know how üretecek yüksek teknoloji üniversitelerinin Türkiye’de kurulmasıyla ilgili beklentilerim var. Ama mevcut Anayasa’yı değiştirmezsek, 2547’yi değiştirmezsek, Tevhidi Tedrisat’ı değiştirmezsek siz ikili anlaşma adı altında Türk-İtalyan üniversitesini kurarsınız ama Anayasa’yı ihlal etmiş olursunuz, yasaları ihlal etmiş olursunuz. Gelin ilgili yasalarda düzenlemeler yapalım.

Bakın “amaç” bölümü var, yükseköğretimin amaç bölümü. Siz bir kere gerekçede yanlış yapıyorsunuz. Gerekçede diyorsunuz ki: “Dili İtalyanca’dır.” Birinci rauntta siz bu üniversiteyi Türk-İtalyan üniversitesi olarak kurmuyorsunuz, İtalyan-Türk üniversitesi olarak kuruyorsunuz. Dili Türkçe değil, İtalyanca. Sonra açıklamalarda, maddelerde “İtalyanca da olabilir, Türkçe de olabilir.” diyorsunuz, Anayasa’nın eşitlik prensibini ihlal ediyorsunuz, İtalyanca bilenlerin mülakatla bu üniversiteye gireceğini söylüyorsunuz. Hâlbuki Türkiye’ye dışarıdan gelen öğreniciler Türkçe sınavını başarmaları hâlinde mülakatla girebilirler. Burada hükümran olan ülke Türkiye’dir. Hükümran olan ülkenin diliyle mülakatla girecekken, İtalyanların diliyle girecek. Hatta burada “İngilizce eğitim de verilebilir.” diyorsunuz. Verilebilir ama başta tüm kuralları altüst eden… Yani Sayın Başbakan İtalya’ya gitmiş, bir sofra yarenliği sırasında Berlusconi’ye bir söz vermiş, Anayasa’yı da ihlal ediyoruz, 2547’yi de ihlal ediyoruz…

1924 yılında çıkan Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun amacı sadece tekke, zaviye, medreseleri kapatmak değildi; yabancı okullarını, liseleri, kolejleri, ajan okullarını kapatmaktı, Merzifon Kolejini kapatmaktı; o tedbir o gün onun için alındı.

1972’de özel üniversiteler kuruluşuna izin verilince bu Tevhidi Tedrisat Kanunu delindi. Delindi ama Yükseköğretimin amaçları maddeleri sıralandığında, orada çok ciddi maddeler önümüzde duruyor:

“Öğrencilerini;

ATATÜRK İnkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı,” İtalyan milliyetçiliği var canım! Nerede Atatürk milliyetçiliği? İtalyan üniversitesi bu.

“Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan,” insan İtalyanca eğitim almaz; İtalyancayı öğrenir, İngilizceyi öğrenir ama müfredat dilini İtalyanca asla kabul etmez ama siz bunu getiriyorsunuz.

“Toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan, aile, ülke ve millet sevgisi ile dolu,” Burada kişi yararı var, başka ülke yararı var, kişinin bir İtalyan üniversitesinde okuma yararı var. Ülke yararı nedir? Siz, İtalya’da bulunan bir teknolojiyi, bir yüksek teknoloji üniversitesi ya da teknik bir üniversite iş birliğiyle kurarsınız, “O teknolojiyi getirecek.” dersiniz. Bunların hiçbiri yok. İtalyan dili edebiyatı, arkeoloji…

Yani ben bu kanunu Milliyetçi Hareket Partisi adına destekleyemem ama siz Anayasa’da gerekli düzenlemeleri yaparsanız, 2547’de gerekli düzenlemeleri yaparsanız, gelin Türk-Alman üniversitesi kuralım, Türk-Amerikan üniversitesi kuralım, İngiliz, İtalyan kuralım; hiçbir sakıncası yok ama önce, amaç ve hedefleri net ortaya koymamız lazım. Biz burada amaçları da bir tarafa atıyoruz, hedefleri de bir tarafa atıyoruz. “Sağ olsun, İtalya bize dost davranıyor, Başbakanımızı iyi ağırlıyor, hadi bir üniversite kuralım.” Böyle bir şey olabilir mi? Bu kabul edilebilir mi?

Türkiye'nin yurt dışında Manas Üniversitesi var, Türk dünyasında kurduğumuz üniversiteler var; tamam, onu anlarım. Hatta Türkiye-Gürcistan iş birliği var. Bakın -Batılı bir ülke- Gürcistan tıp fakültelerinde okuyan öğrenciler üçüncü sınıftan sonra Hacettepe Üniversitesine gelip tahsillerini ikmal edebiliyorlar. Bu bir dostluktur. İtalyanlarla da dostluk kurabiliriz. İtalyan üniversitesine prensipte karşı çıkmıyorum. Türkiye'nin mevcut konumu buna uygun değil, Anayasa’yı canınızın istediği gibi delemezsiniz, “Bu uluslararası anlaşmadır, nasıl olsa Anayasa Mahkemesinden dönmez.” diyemezsiniz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anayasa Mahkemesine gidilmez.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – …“Gidilmez.” diyemezsiniz. Bunu derseniz Anayasa’yı delmeyi alışkanlık hâline getirirsiniz. Gelin yanlıştan dönelim. Bizim İstanbul Milletvekilimiz Sayın Melen’e ben rica ettim “Amerikalılar Türkiye’de bir teknoloji üniversitesini Türk üniversiteleriyle birlikte kurabilirler mi…” 

Bakın, 1933 üniversite reformunda Reşit Galip’i rahmetli Atatürk İsviçre’ye gönderdi, oradan Musevi orijinli öğretim üyeleri getirildi ve 33 reformu onlarla yapıldı. Onlara bir direktif verdi Mustafa Kemal: “Dört yıl içinde Türkçeyi öğreneceksiniz.” dedi. Bugün Medeni Kanun’umuz, Borçlar Kanunu’muz, Ticaret Kanunu’muz, modern tıbbın uygulaması, birçok şeyi onların sayesinde öğrendik. İtalyan bilim adamlarına karşı değiliz.

Uluslararası arenada belirgin, öne çıkmış, bir bilim alanında Türkiye’ye ciddi bir üniversite kurulacağına dair işaretler de vermiyorsunuz Sayın eski Bakanım. Burada bahsedilen fakültelerin, mesela, heykeltıraşlık bölümünde bir heykel yapılsa Melih Bey’in önünde o heykeli nasıl koruyacağız? Kampus içine Melih Bey’i sokmamak lazım. Dolayısıyla, gelin iyi şeyler yapalım, sofra yâreni babından “Tayyip Bey istiyor, haydi çıkaralım…” Yok öyle şey, olmaz böyle bir şey!

Türkiye'nin modern üniversitelere ihtiyacı var. Türkiye üniversitelerinin kendi kendini yeniden reforme etmeye ihtiyacı var. Türkiye’de pratik uygulamalar iyi değil. Biz ilk defa tıp fakültelerinde yapıyorduk, ben tıp fakültelerindeki pratiği bile yeterli bulmuyorum. Niçin bizim mühendislik fakültelerinin öğrencileri kâğıt üzerinde staj yapar; niçin sanayinin içinde eğitim yapmaz; sanayi-üniversite iş birliği niçin ciddi olarak yapılmaz, buna kafa yoralım. İtalya’nın Torino kentindeki sanayi Türkiye’ye gelecek mi? Hayır. Bize teknokent kursunlar, o yolla bir girişimde bulunalım. Hayır, İtalyan dili-edebiyatı öğrenecekmişiz, arkeoloji öğrenecekmişiz, sosyal bilimlerde eğitim verecekmişiz! Bunlar doğru değil. Floransa’ya da gidersiniz, Bologna’ya da gidersiniz, orada eğitim de yapabilirsiniz. Öğrencilerimiz İtalya’ya gidiyor ikili anlaşmalar çerçevesinde, eğitim de alıyorlar.

Ama her şeyde olduğu gibi bunu da oldu bittiye getiriyorsunuz. Burada da ciddi bir hazırlığınız yok. Beden, zihin, ruh, ahlak ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş gençleri nasıl yetiştireceksiniz?

Türkçeyle bilimi anlamak farklı bir şey, yorumlamak farklı bir şey, kavramlar arası ilişkiyi kurmak farklı bir şey. Yeni öğreneceğiniz bir dille siz pozitif ilim, matematik teoremlerini çözeceksiniz! İnandırıcı olamazsınız. Nitekim Türkiye’de bunun örneklerini görüyoruz. Orta Doğu Teknik Üniversitesine yüksek puanla giren bir öğrenciyi Siyasal Bilgilerden mezun olan öğrenciyle mukayese ettiğinizde Mülkiyeden çıkan daha başarılı oluyor, öbürü yavaşlamış oluyor. Niçin? Türkçe düşünmenin, Türkçe anlamanın, Türkçe savunma yapmanın becerisi… Yeni bir dil öğrenmek ve öğreneceğiniz dil üzerinden eğitim yapmak sizi yavaşlatıyor, 8 kat yavaşlatıyor. Bilimsel araştırmalar yapılmış.

Bu teklifteki dilin İtalyancası da yanlış, üniversite kuruluşundaki -ben son dakikada dinledim- CHP sözcüsü arkadaşımın söylediği tavizler de yanlış.

İtalya’nın bize burada getireceği ne var?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Külfet!

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Bir şey getirmesi lazım. Ne getirecek? Müsaade edin de biz çocuklarımızın cebine para koyalım İtalya’ya gönderelim, İtalyancayı da orada öğrensinler, bilimi de orada öğrensinler. Bu fakültelerin de bize getireceği bir şey yok.

Ciddi fakülte kuracaksanız Anayasa’da gerekli değişiklikleri yapın; biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Türkiye’ye yeni, modern, Batılı anlamda, en yeni bilgiyi, know-how’u üretecek üniversiteler kuruluyor diye Anayasa değişikliklerine, eğer şartlar, hedefler ve amaçlar düzgün ortaya konursa, o zaman destek veririz.

“Burada söz verdiniz, sonra caydınız.” demeyin. Hedefleri, amaçları doğru koyun, biz de o zaman destek verelim diyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum selamlayıp.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Bu vesileyle uluslararası ortaklıklar hâlinde üniversite kurulması anlayışına “Evet” ama mevcut şartlar düzeltilmeden böyle bir girişimde bulunmaya “Hayır” diyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.

Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlaşmanın herhangi bir sözcüğünü diğerlerinden ayırt ederek ele alırsak söylenenlerden çok daha fazla şeyler söylenebilir. Örneğin, Türk-İtalyan üniversitesi değil de, Türk’ü bir yana bırakıp “İtalyan üniversitesi” dersek çok farklı şeyler söyleyebiliriz. Ama bunu bir bütün olarak değerlendirmek gerekir ve birkaç arkadaşımın bu konu üzerinde görüşlerini ifade ederken değindikleri anlaşmanın 1’inci maddesini iyi özümsemek gerekir diye düşünüyorum. Kurulacak olan üniversitenin Türk mevzuatına uygunluğuna vurgu yapılmaktadır. Bu bir kere şaşmaz bir ölçü. Bu üniversite faaliyete geçerken Türk mevzuatı gözetilecek. Ne var mevzuatta? Anayasa var, Yüksek Öğretim Kanunu var. Elbette ki kanunla kanun değiştirebilirsiniz ama Anayasa’nın 130’uncu maddesini gerek anlaşmalarla gerek kanunla değiştiremeyeceğinize göre 130’uncu maddeye uygun bir üniversite faaliyete geçecektir.

Sorulara cevap verirken ifade etmeye çalıştım, bir kez daha vurguluyorum ve altını kalın bir şekilde çiziyorum: Bu üniversite, Türk-İtalyan üniversitesi Anayasa’nın 130’uncu maddesinde tanımlandığı üzere bir devlet üniversitesi olarak faaliyete geçecektir.

Değerli arkadaşlar, buna benzer uygulamalar ülkemizde var, Galatasaray Üniversitesi var; gene yüce Meclisin çok yakın zamanda 5849 sayılı Kanun’la onayladığı Türk-Alman Üniversitesi kurulmasına ilişkin uluslararası anlaşma var.

Bakın, Türk-Alman üniversitesinin de anlaşmanın imzalanmasıyla faaliyete geçmiş, kurumsal bir yapıya dönüşmüş hâli söz konusu değil.  Öyle bir üniversitenin faaliyete geçebilmesi için kanun çıkartılması gerekir. Nitekim, cumhuriyet Hükûmeti ekim ayında Türk-Alman Üniversitesinin kurumsallığını, kuruluş kanunu içeren tasarıyı Meclise sevk etmiş ve bu tasarı da sanırım Millî Eğitim Komisyonundadır.

Gene Türkiye’de İstanbul Teknik Üniversitesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında eğitim-araştırma konusunda yükseköğretim düzeyinde müessese kurulması, Orta Doğu Teknik Üniversitesiyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında aynı çerçevede bir kampus kurulması kararı alınmış. Kanunlarla bu anlaşmalar hayata geçirilmiştir ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ODTÜ arasındaki anlaşmanın onaylanması için kanun 2001 tarihinde yüce Meclisten geçmiştir. Bunları özellikle ifade etmek istiyorum.

Niçin böyle bir üniversite kurulmasına ihtiyaç duyuldu? Bakınız, Türkiye'nin ticaret hacmi son yıllarda, iktidarımız döneminde büyük bir hızla artmaktadır ve İtalya ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 20 milyar dolar düzeyindedir. Bu, çok önemli bir rakam. Yani 2003 yılından önce Türkiye’de ticaret hacmini veyahut da ihracatın 40-50 milyar dolar düzeyinde olduğunu düşünürseniz, 20 milyar dolarlık ticaret hacmi bir ülkeyle çok önemli bir durumdur ve Türkiye’de şu anda yedi yüz dolayında İtalyan firması faaliyette bulunmaktadır. İtalya’da da Türkiye firmaları var; İtalyanlarla ortak, dünyanın değişik ülkelerinde yatırım yapan Türk firmaları var; bütün bu alanlarda çalışacak gençlere, yeni kadrolara ihtiyaç var.

Dolayısıyla, İtalyanlarla Türkiye arasında böyle bir üniversitenin kurulması hem gençlerimize imkân sağlayacak hem ticari faaliyetlerimizin daha etkin, daha yoğun bir şekilde cereyan etmesine altyapı oluşturacaktır.

Bunları da sizinle paylaşmak istedim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Madde üzerinde başka söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Doğru, buyurun efendim.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Mevzuata uymayan şekilde bir üniversite kuruyoruz. Ancak mevzuata uygun olacak şekilde Gaziosmanpaşa Üniversitesi Erbaa Meslek Yüksekokulu bünyesinde dört yıllık sağlık meslek yüksekokulu kurulmasıyla ilgili karar Üniversitenin senatosundan geçmiş ve Yükseköğrenim Kuruluna gönderilmiştir. Ancak bu zamana kadar bir gelişme olmamıştır. Okulun kurulmasıyla ilgili bir çalışma var mıdır? Ne zaman Erbaa’ya, sağlık meslek yüksekokulu açılacaktır?

Aynı şekilde, Niksar ve Turhal ilçelerinde de böyle bir beklenti vardır. Bunlarla ilgili de bir çalışma yapılacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, “karşılıklılık” ilkesi gereğince İtalya’da da bir Türk-İtalyan üniversitesinin kurulması planlanmakta mıdır? Acaba aynı şartlarda Türk dili ve kültürünü yaymayı, geliştirmeyi esas alan bir üniversiteyi İtalyan Meclisi kabul edebilir mi?

İkincisi: Kurulacak olan üniversitenin ülkemiz yükseköğrenim camiasına ne tür bir katkısı olacaktır? Bu konuda bir şeyler söyleyebilir misiniz?

Bir diğer sorum: Anlaşmanın 9’uncu maddesinde “Taraflar özel sektörün üniversiteye katılımını ve desteğini sağlamayı taahhüt ederler.” hükmü yer almaktadır. Acaba, özel sektörden bu üniversiteye destek verecek birisi var mıdır? Devlet bu taahhüdü nasıl verebilmektedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; tabii, bir İtalyan üniversitesinin, Türkiye’de İtalyanlar tarafından kurulması uygun olurdu. Ama bakıyoruz burada her şeyini hemen hemen Türkiye karşılıyor, ama adı “Türk-İtalyan Üniversitesi” oluyor. Elbette ki, okumak isteyen gençlerimizin sayısı bir hayli fazla. Daha önce bir istekte bulunmuş idim: Tarsus Üniversitesinin kurulması. Biz tabii Tarsus gibi bir büyük şehrimizde üniversite kurmak varken İtalyanlara âdeta hediye olarak bir üniversite kuruyoruz. Bunun için diyorum ki Tarsus’a da bir üniversite kurmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Ülkemizde yabancı devletlerin de üniversite kurmalarından şeref duyarız ama neden Türk-İtalyan Üniversitesi? Acaba biz de İtalya’da İtalyan-Türk üniversitesi kurmak istesek İtalyan Hükûmeti bizim alelacele bu tasarıyı çıkarmayla ilgili yaptığımız gibi bu konuya sıcak bakarlar mı, bir üniversite kurulmasına sıcak bakarlar mı? Uluslararası ilişkilerde karşılıklılık ilkesine uygun olarak biz de İtalya’da bir Türk-İtalyan Üniversitesi kurma teklifi yaptık mı, yaparsak İtalyanlar bize aynı desteği verecekler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Altay…

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmet adına konuşan Sayın Bakan anlaşmanın 1’inci maddesine atıfta bulunarak Türk mevzuatına uygun olarak bu anlaşmanın hayata geçeceğini söyledi. Sayın Bakana soruyorum: Bu anlaşmanın 3’üncü, 5’inci, 6’ncı, 7’nci ve 8’inci maddeleri Türk mevzuatına uygun mudur?

Gene devamen, üniversitenin kuruluşuyla ilgili kanun tasarısı getireceksiniz Meclise, bu kanun tasarısını getirirken bu anlaşmanın anlaşma metnine sadık kalacak mısınız? Anlaşma metnine sadık kalmayacaksanız Sayın Babacan ve Sayın Frattini’nin 12 Kasım 2008’de attığı imzaların bir önemi olacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakanım, mevzuatımızdaki son duruma göre, bildiğiniz üzere üniversiteler sadece il merkezlerinde kurulabiliyor ancak teknolojide ve iletişimdeki gelişmeleri gördüğümüzde ve özellikle insanlarımızdaki eğitim anlayışındaki değişmeleri gördüğümüzde de yine bir ihtiyaç belirdi. Bu da en azından belirli bir nüfusa sahip ilçelerde, Fethiye, İskenderun, Tarsus, Alanya, Akşehir, Yalvaç gibi birtakım ilçelerde de üniversite kurulmasının önü açılacak mı? Böyle bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben de çok teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru’nun sorularını tabii yazılı olarak cevaplayacağız çünkü bir yazışmadan söz ediliyor, onun nerede olduğunu benim bilmem mümkün değil. Sanırım arkadaşlarımız yazılı olarak cevaplayacaklar.

Sayın Işık’ın İtalya’da…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, anlaşılmıyor efendim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Doğru’nun sorularına yazılı olarak cevap vereceğiz çünkü birtakım yazışmalardan söz ediyor sorusunda. Tabii ki, takdir edersiniz ki, o yazışmaları benim şimdi burada detaylı olarak size ifade etmem mümkün değil.

Sayın Işık’ın soruları ve benzer sorular var. Özel sektör katkısından söz ediliyor “Verilecek mi?” diye. Temennidir. Yani özel sektörün katkı vereceğinin altının çizilmiş olması çünkü bir şey değil. Elbette ki, Türkiye’de mevcut üniversitelere, mevcut eğitim kurumlarına özel sektörün katkı verdiği gibi, kurulacak ve bundan sonra faaliyete geçecek eğitim öğretim kurumlarına da sanırım ki hayırsever birçok kişi ve özel sektör temsilcisi gerekli katkıyı verecektir.

“İtalyanlar kursaydı iyi olurdu.” deniyor. Olurdu. Tek başına kurmamışlar, o fırsatı vermemişiz ama birlikte kuruyoruz.

“Tarsus’ta ve Fethiye’de, benzeri ilçelerde, işte Yalvaç’ta üniversite kurulacak mı?”

Bakın değerli arkadaşlar, biz, iktidarımız zamanında, elbette ki sizlerin katkılarıyla, Türkiye’nin 81 ilinde üniversite kuruluşunu gerçekleştirdik. Bu, önemli bir fark.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu Meclisin tamamı destekledi.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ee, desteğinizle dedim, desteğinizle dedim. Ben adil bir adamım, öyle şey yapmam. Desteğinizle dedim. Yani izlerseniz, desteğinizle… Elbette ki Meclis çıkarttı ama iktidarımız döneminde biz planladık, getirdik; siz de katkı verdiniz, çıkarttık ve Türkiye’nin 81 ilinde üniversite var. Özel üniversitelerle kamu üniversitelerinin toplamı 140 dolayında. Bu, önemli bir gelişme eğitim öğretim konusunda. İnşallah, ileride, elbette ki bütçe imkânları ve ihtiyaç durumu da dikkate alınmak suretiyle, sözü edilen yerlerde de zamanı gelince bu üniversiteler kurulur. Ha, insan arzu eder ki bu büyük ilçelerimizde de özel sektörü örgütleyelim, hayırsever vatandaşlarımızı yönlendirelim, onlar vakıf üniversitesi kursun. Bu da arzularımızdan bir tanesi.

“İtalya’da Türk üniversitesi kurulmasına fırsat verilir mi?”

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teklif ettiniz mi efendim? Sizin teklifiniz var mı Hükûmet olarak?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ee, teşebbüs edelim. Etmedik. Yani etmeden, öyle bir teşebbüs ortaya çıkmadan ”İtalyanlar buna fırsat vermez, müsaade etmez.” demenin çok doğru olduğu kanısında değilim.

Diğer bir arkadaşım “3, 7, 8’inci maddeleri Anayasa’ya, kanunlara uygun mu?” Uygun, gayet uygun, aykırı bir tarafını göremiyorum.

Bu anlaşmada 5’inci maddede sözü edilen ve her iki ülkenin de belli kurumlarının temsilcilerinin yer aldığı 5’er kişilik komisyon ya da altını çizerek söylüyorum, bir yönetim organı değildir, bir danışma kuruludur. Danışma kurulu olarak faaliyet göstermesinde de, anlaşmada yer almış olmasında da bir sakınca görmüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

İşlem var mı?

BAŞKAN – Sayın İnce, söz talebiniz?

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yok efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Vazgeçti efendim.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ayakta 18 kişi var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlar, sakin olalım. Daha bir önerge var oylamaya geçmeden önce. Önergenin oylamasında herhâlde böyle bir talep olur.

Evet, bir adet önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

TBMM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 416 Sıra Sayılı yasa tasarısının birinci maddesi Anayasa’ya aykırıdır. Tasarı metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                                   Kamer Genç

                                                                                                                       Tunceli

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşacaksınız…

Buyurun.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, tutanaklarda düzeltilmesi açısından söylüyorum. Sayın Bakan “Devlet üniversiteleri ve özel üniversiteler.” dedi. Anayasa’mıza göre özel üniversite kurulamaz, “vakıf üniversitesi” olacak. Lütfen tutanaklardan düzeltilsin.

BAŞKAN –Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, önergemizi de görmüyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır, önergenizi gördük. Onlar fırsat vermedi. Biz önergeyi biliyoruz.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, 416 sıra sayılı yasanın 1’inci maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna dair verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.

Şimdi, burada, Bekir Bey konuştu, Sayın Bakan konuştu, Hükûmetin Bakanı konuştu. Olaylar bana göre yanlış anlaşılıyor.

Şimdi, bakın arkadaşlarım, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa Mahkemesine gidemezsiniz.”

Şimdi, “Bu bir anlaşma.” diyorsunuz. “Anlaşma yahu! Ne olacak, hiçbir şey yok.” Şimdi bu Anlaşma’yı kabul ettiğimiz zaman, bu Anlaşma temel bir kanun olacak ve çıkaracağımız kanunlar buna aykırı hükümler taşımayacak, taşıdığı zaman da geçerli olmayacak ve bunda Anayasa Mahkemesine gitmeyeceğimize göre, bu temel bir kanun olacak. Buradaki Türk mevzuatı nedir? İşte, Anayasa’nın 90’ıncı maddesidir. Yine, Anayasa Mahkemesine gitmeyeceğimize göre bu temel kanun olacak.

Şimdi, burada o kadar olay yanlış anlaşılıyor ki. Şimdi, deniliyor ki: “Efendim, 12’nci maddeye göre taraflar anlaşmayı feshedebilir.” Edebilir ama yani siz kurulmuş bir üniversiteyi karşı taraf kabul etmediği takdirde -feshedebilirsiniz de, karşı taraf kabul etmediği takdirde- değiştiremezsiniz. Bu çok açık bir şey.

Şimdi, burada, Anayasa’nın 131’inci maddesi de fiilen işlemez hâle geliyor. Burası, her ne kadar Hükûmet sözcüsü diyor “Bu danışma kurulu” ise de, Anayasa’nın… Yani YÖK, üniversiteleri yöneten YÖK’tür. Şimdi, burayla getirilen, 5’inci maddeyle getirilen hüküm, bu Türk-İtalyan üniversitesini yönetecek bir heyet var, bu heyet karar veriyor. Yani olay çok açık. Bunu niye inkâr ediyorsunuz? Yani resmen deyin ki “Anayasa’yı bir defa delmekle bir şey olmaz.” Turgut Bey’in de taklidini yapın. Yani bunu demeyin.

Bakın, arkadaşlar, devleti yöneten insanlar ayaküstü bir ziyafette böyle bol palavra atarak söz verirlerse –işte Türkiye’nin sonu- ve siz de onu uygulamaya kalkarsanız bu böyle olur. Şimdi, mevcut Anayasa’mıza göre üniversite kurmak devlete aittir; Türkiye Cumhuriyeti devletine, herhâlde İtalyan devletine değil. Bu üniversite devlet üniversitesi olmuyor. Niye olmuyor? Çünkü 5’inci maddede bunun temsili iki tane eşit kurumdan oluyor, yarısı Türkiye Cumhuriyeti devletinin temsilcileri, yarısı İtalyan devletinin temsilcileri oluyor, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniversitesi olmuyor. Yani böyle acayip bir… Onun için, Anayasa’nın 130’uncu maddesine aykırı, 131’inci maddesine aykırı, Anayasa’nın 6’ncı maddesine aykırı: “Hiçbir kurum ve kuruluş kaynağını Anayasa’dan almayan devlet yetkisini kullanamaz.” Yok burada. Yani yasama organı kanun yaparken Anayasa’ya bağlıdır, bağlı bir yetki içinde. Yani Anayasa, eğer herhangi bir konumda yasama organına kanun çıkarma yetkisini vermemişse o konuda yasama organı kanun çıkaramaz. Bu bir bağlı yetkidir. Hukukçu olanlar bunu anlar, fakat hukukçu olmayanlar da burada çıkar, gaf yapar, boş laf yapar. Böyle bir şey yok ya. Yani, şimdi, bunu biraz arkadaşlar, hukuku bilmeden çıkıp da efendim, Danıştayı, bilmem Anayasa Mahkemesini tenkit etmek kolay da önemli olan akla, mantığa, hukuka, hukukun genel ilkelerine uygun olması lazım. İşte Danıştayın verdiği kararı, eğitim birliği ve Tevhidi Tedrisat Kanunu’na aykırı kat sayı. Ne diyor? İşte “Kat sayı Tevhidi Tedrisat Kanunu’na da aykırı, eğitim birliğine de aykırı.” “Efendim ideolojik karar.” Ya sen ne biliyorsun ideolojik kararı kardeşim? Ondan sonra da YÖK Başkanı da çıkmış, o hukuk bilmez bilgisiyle “Efendim, bunun gerisi var.” diyor. Yani gerisi olabilir, İdari Dava Daireleri Kurulu’na gider ama İdari Dava Daireleri Kurulu’nun nasıl bir karar vereceğini, herhâlde YÖK Başkanı tahmin edecek kadar değil, o konularda bilgisi yok.

Yani çok açık seçik, net, Anayasa’ya aykırı bir kanunu burada çıkarmakla çok büyük şan ve şöhret kazanıyorsunuz, sizi tebrik ederim! Ama ben çok memnunum çünkü ben bu konuyu fark ettim bir bağımsız milletvekili olarak, siz de anlaşmıştınız, çıkarıyordunuz. Ben dile getirdikten sonra bakın bu kadar olay tartışıldı. Ben haklıyım. Onun için, lütfen bu önergemizi kabul edin. İlle, Tayyip Erdoğan gitmiş de Berlusconi’ye böyle bir söz vermiş diye biz bu Parlamentonun itibarını o kadar kırmayalım değerli milletvekilleri. Ya, bir defa da dirayet gösterin arkadaşlar! Bir defa dirayet gösterin ki bundan sonra herkes gidip her yerde fuzuli bilmem palavra atmasın, sözler vermesin arkadaşlar ya! Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletiyse, bu hukuk devletinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı palavra atmaz!

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Orada mıydın Berlusconi’yle konuşurken Başbakan?

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Açıkça Anayasa’ya aykırılığı sabit olan bir kanunu çıkarmaktan ne kazanıyorsunuz? Yani bunu yarına bir başlangıç…

Niye? Bakın, bir gün burada bir kanun geçti, bir torba kanun geçti. Efendim, RTÜK yöneticilerinin, RTÜK başkan ve üyelerinin hakkında soruşturma açma izni Başbakana bağlandı. Biz “Ya, Allah Allah, durup dururken bu niye geldi?” dedik. Meğer, RTÜK Başkanının büyük suistimalere ismi karışmış, Deniz Feneri’nde büyük suistimallere ismi karışmış, Tayyip Bey bunları biliyormuş, orada soruşturma emri vermemek için böyle bir kanun getirmiş. Böyle bir şey olur mu! Bakın, hâlâ daha hakkında soruşturma açılmıyor. Niye açılmıyor? Şimdi, böyle, hukuku ayak altına almak olur mu!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Olur mu canım, gitti mahkemeye.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi bu kanunda da ben inanıyorum ki öyle bir tuzak var. Türkiye Cumhuriyeti devletinden özel menfaatler sağlayacak, devletten büyük menfaat sağlayacak, kayıplar sağlayacak özel bir çıkar var. Bu çıkar kapalı kapılar arkasında söz verilmiş, siz de o sözü uyguluyorsunuz. Sizi tebrik ederim! Ama önergemi kabul etmenizi diliyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.

İsimleri okuyorum: Sayın Anadol, Sayın Altay, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Diren, Sayın Karaibrahim, Sayın Çakır, Sayın Köse, Sayın Yıldız, Sayın Güvel, Sayın Ertemür, Sayın Emek, Sayın Küçük, Sayın Çöllü, Sayın Paçarız, Sayın Güner, Sayın İnce, Sayın Gök, Sayın Arat, Sayın Seçer, Sayın Barış.

Sayın milletvekilleri, ismini okuduğum arkadaşlarım lütfen elektronik cihazla yoklamaya girmesinler.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri  (Devam)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 416)  (Devam)

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

 (Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye'de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı    : 250

Kabul                          : 205

Ret                              :    45 (x)

Anlaşmanın aziz milletimize ve İtalyan Cumhuriyeti’ne hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.44

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                   

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

9’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu  (1/531) (S. Sayısı: 380) (x)

BAŞKAN – Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kamil Erdal Sipahi, İzmir Milletvekili.

Sayın Sipahi, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Türkiye ile Kafkasya’daki ülkeler arasında tarihe dayanan köklü ilişkiler vardır. Bu coğrafyadaki ülkeler -Ermenistan hariç- yüzyıllardır dostça, bazen Altınordu devleti gibi aynı bayrak altında, çoğunlukla da kardeş ilişkileri içinde bulunmuştur. Bu ülkeler aynı zamanda Anadolu Türklüğünün Türk dünyası ile irtibat sahasıdır.

Atatürk “Kafkasya hududu” deyince Basra Körfezi’nden Karadeniz’e kadar olan bir alanı kasteder ve emperyalizmin Türkiye ile Türk dünyasını birbirinden ayırmak için oynadığı oyunlara “Kafkas duvarının teşkili” adını verir. Böyle bir duvar teşkil edildiğinde bunu Türkiye'nin mahvı projesi olarak gösterip buna karşı mevcut her türlü vasıta ile mutlaka mücadele edilmesini ister. Emperyalizm şimdi de Büyük Orta Doğu Projesi’nin gölgeli senaryoları içerisinde Karadeniz’le Basra Körfezi arasında Türkiye ile Türk dünyası arasındaki Kafkas duvarını yeniden teşkil peşindedir.

                                 

(x) 380 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

“Açılım” adı altında Türkiye’ye pompalanan ABD ve AB projelerinin irdelenmesinde mutlaka Atatürk’ün bu Kafkas duvarı tehlikesine işaret ettiği konularda dikkatli bulunmak gerekir. Müsaade ederseniz, ben, bu konuda, bu Kafkas duvarı teşkili konusunda, günümüzü de ilgilendirdiği için bizzat Atatürk’ün ağzından bazı cümleleri burada tekrarlamak ve bugünkü oyunlarla karşılaştırmak istiyorum: 6 Ekim 1920, “Basra Körfezi’nden Karadeniz’e kadar Doğu ile Türkiye arasında itilaf devletleri nüfuz ve himayesi altında büyük bir kütle husule getirmek.”

O zamanın tarihî şartlarında, Atatürk’ün ifadesiyle, İngiltere Hazar ile Basra petrol havzaları arasını kendi kontrolünde bir coğrafi bağ ile birleştirmek ve Anadolu Türklüğünün Kafkas ve Orta Asya Türkleriyle fiziki bağını kesmek için Ermenicilik ve bölücülük hareketini birbirine paralel olarak yürütmüştü. Her iki hareketi kendi emperyalist politikaları için bir vasıta olarak kullanmıştı. Atatürk, sözünü ettiği Doğu ile Türkiye  arasında büyük bir set meydana getirme projesini görmüş, Ermenicilik ve bölücülük hareketlerinin bu seddi oluşturmak için itilaf devletleri -yani o günün şartlarıyla İngiltere- tarafından tezgâhlandığını ve Türkiye için tehlikelerini anlamış ve inşa aşamasında da bu seddi yıkmıştır. Bu seddin yapılmasını önlemedeki kesin kararlılığını şöyle ifade eder: “Kafkas seddinin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvı projesi sayıp bu seddi itilaf devletlerine yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.”

Aynı konuyu bugüne taşır isek: Bir taraftan Sovyetler Birliği ile Batı dünyası arasında, yani eskinin emperyalistleri arasında bir oyun sahasına dönen Gürcistan; Batı’nın her zaman Türkiye’ye karşı kullanmak için özel olarak teşvik ettiği, oyunlar oynadığı, Türkiye aleyhtarlığını kışkırttığı, soykırım bahanelerini ortaya sürdüğü ve kardeş Azerbaycan’a yönlendirdiği bir Ermenistan konusu ve onun arkasından da onun güneyindeki ülkelerle Türkiye arasındaki ilişkileri bozma girişimleri. Dolayısıyla bugünün Büyük Orta Doğu Projesi’nin ortaya çıkardığı oyunlar esasında Kurtuluş Savaşı yıllarımızda “Kafkas seddi oluşturmak” şeklinde emperyalizmin bundan önce denemiş olduğu bir oyundu. Kurtuluş Savaşı’yla bu seddin inşasına mâni olunmuştu ancak görüyoruz ki 2000’li yıllarda bu seddin tekrar teşkili için Türkiye ve komşu coğrafyalar üzerinde bu oyun oynanmaya devam etmekte ve Türkiye ile Doğu birbirinden ayrılmaya çalışılmakta.

Millî güvenlik politikalarının tespitinde tarihî tespitlerin, tecrübelerin mutlaka göz önüne alınması gerekir. Bu nedenle de bugünkü dış politikamızın oluşturulmasında gerek Osmanlı döneminin gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması aşamasında yaşanmış olan sorunların ve o zaman işaret edilmiş bulunan tehlikelerin göz önünde  bulundurulması ve bugünün politikalarının belirlenmesinde birer tecrübe alanı olarak yararlanılması uygun olur. Malumunuz Mehmet Âkif’in meşhur bir sözü vardır: “Tarih tekerrür ediyor derler, hiç ders alınsaydı tarih tekerrür eder miydi?” diye. Bugün de “açılım” adı altında yabancı menşeli, Türkiye’ye pompalanan birtakım planların icrasına -tabirimi mazur görün- balıklama atlamadan önce tarihimizde bunlarla ilgili olarak oynanmış olan oyunların farkında olmanın ve tarih şuuruna sahip olmanın ne denli önemli olduğunu sizlere bir kez daha vurgulamak istedim.

Bugünkü oynak merkezli veya komşularla sıfır sorun icadıyla başlatılan dış politikamız, millî güvenliğimizle, tarihî gerçeklerimizle ve tarihte yaşadıklarımızla tenakuz teşkil etmeye başlamıştır. Bunun bir örneğini bu Kafkas Duvarı Projesi’yle sizlere iletmeye çalıştım.

Güvenlikle ilgili yüzlerce tarif bulabilirsiniz ansiklopedilerde veya ilgili dokümanlarda. Ancak bu konuda güvenlikle ilgili en kestirme tarif güvenlik eşittir yumuşama artı caydırma şeklindeki bir formülasyondur. Maalesef AKP döneminde güvenliğin caydırma boyutu neredeyse sıfırlanmış, yumuşama maddesi ise tek yanlı olarak taviz politikasına dönmüş durumdadır. Sonuçta sıfır onur, sıfır gurur, sıfır itibara doğru hızla gitmekte olan dış politikamızda yeni değerlendirmelerde ve tarihî tecrübelerden yararlanmakta büyük fayda vardır.

Oynak merkeze gelince: “Oynak” kelimesi Türkçede fazla itibarlı bir kelime değildir, onun için dış politikamızın anahtarı olarak böyle bir sözcüğün kullanılmasını şahsen ben doğru bulmam. Kaldı ki bir ülkenin millî güvenlik ihtiyaçları belirlidir yani merkez sabittir, coğrafya sabittir, o ülkenin jeopolitiği sabittir. Dolayısıyla bu jeopolitiğinden kaynaklanan endişeleri ve menfaatleri de sabittir. Zaman içerisinde meydana gelen değişimlere ayak uydurmak ise sadece siyasi manevralardan ibaret olup bu coğrafya ve jeopolitiğin sabit faktörlerinin yıkılmasını veya başkalarının emellerine göre değiştirilmesini gerektirmez.

Bu konulara nereden geldim? Malum, bir yandan Amerikan menşeli açılım girişimleri ki Obama’nın Türkiye ziyaretinde bunların madde başları maalesef bu Meclisin çatıları altında talimatlar hâlinde verildi. Daha sonra Hükûmetin uygulama alanına soktuğu açılım projeleri de aslında alınan talimatların tekrarından başka bir şey değildi. Son günlerde Avrupa Birliğinin bu konudaki çabalarını da buna ilave etmekte yarar var çünkü hepsi dış politikamız açısından önemli. Bir tanesi, malumunuz, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne bu yıl sonuna kadar limanlarımızın ve havaalanlarımızın açılma konusu. Bu konuda Hükûmetin Avrupa Birliğinden kaynaklanan bazı baskılarla karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Ancak bu baskılara, taviz gibi bir oyuna düşülmeyeceğini umut ediyoruz.

Gene bugünlerde basında yer alan bir başka haber vardı. Avrupa Birliğinin bu çevre konusundaki başlığın kapatılması karşılığında Türkiye’ye Fırat ve Dicle havzalarının kullanımında Avrupa Birliğinin de yetkili kılınması şeklinde bir teklifin Türk makamları tarafından kabul gördüğüne dair bir basın haberi vardı. Ben, böyle bir basın haberinin doğru olduğuna inanmak dahi istemiyorum ve burada Sayın Bakan Hükûmeti temsil ediyorlar. Böyle bir konunun olmadığının kendi ağızlarından tekrarlanmasını çok arzu ederim. Ben, Avrupa Birliğinde bir başlık kapatılacak diye Fırat ve Dicle havzalarının Avrupa Birliğinin kullanım alanı hâline getirilerek hükümranlık haklarından vazgeçilmesini Türkiye'nin bağımsızlığına yapılmış en büyük hakaret ve saldırı olarak kabul ederim. Tekrar ediyorum, bu konuda basında yer alan haberlerin şu anda Hükûmet sırasında oturan ve sanırım beni dinlemekten ziyade başka konularla uğraşmakta olan Sayın Bakan tarafından yalanlanmasını çok arzu ederim.

Türkiye, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının hemen ardından Gürcistan’ın bağımsızlığını tanımış ve bu ülkeyle yakın ortaklık ilişkileri tesis etmiştir. İki ülke arasındaki ilişkiler dostluk ve iş birliği temelinde gelişmektedir. Türkiye, Gürcistan’la arasında mevcut ortaklık ilişkilerinin korunmasına büyük önem atfetmekte ve ikili ilişkilerin her alanda karşılıklı saygı temelinde daha da geliştirilmesi gerektiğine inanmaktadır.

Türkiye-Gürcistan ikili ilişkilerinin ulaştığı seviyeyi göstermesi açısından, ticaret hacminin 2008 yılı verileriyle 1,5 milyar ABD doları tutarına ulaşması, iki ülke vatandaşlarının birbirlerinin ülkesine yapacakları ve doksan günü aşmayacak turistik seyahatlerinde vize muafiyeti bulunması ve Gürcistan’daki bir hava limanının iki ülke tarafından ortaklaşa kullanılması gibi örnekler verilebilir.

Diğer taraftan, Türkiye ve Gürcistan arasındaki iş birliği sadece ikili planda değil Bakû-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Bakû-Tiflis-Erzurum doğal gaz boru hattı ve Bakû-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı Projesi gibi bölgesel iş birlikleri aracılığıyla da sürdürülmektedir.

Türkiye, Stalin döneminde Gürcistan’ın Ahıska bölgesinden göçe zorlanan Ahıska Türklerinin yani Ahıskalı kardeşlerimizin, Gürcistan’ın Avrupa Konseyi yükümlülükleri çerçevesinde ata yurtlarına yani bu bölgedeki eski yerleşim bölgeleri olan Ahıska, Ahılkelek gibi bölgelere dönüşleri hususunda da Gürcistan’la iş birliğine değer vermektedir.

Ancak burada bir konuyu tekrarlamakta ve Hükûmetin dikkatine sunmakta yarar görüyorum: Ahıska Türklerine de TİKA vasıtasıyla, Kırım Türklerine yapıldığı gibi ev ve arazi alım projesi uygulanmasını biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak uygun ve uygulanabilir ve mutlaka yerine getirilmesi gereken bir tedbir olarak düşünmekteyiz. Bu konuda Hükûmetimizi, TİKA vasıtasıyla, Kırım Türkleri uygulamasında olduğu gibi bu konuda da bir uygulama konusunda davranışa itmek istiyoruz. Bu konuya ilgi göstermelerini ve bu gösterdikleri ilgiyi eyleme çevirmelerini beklemekteyiz.

2002’de 241 milyon dolar olan ikili ticaret hacmimiz bu yıldan itibaren istikrarlı bir artış göstererek 2006 yılında 752 milyon dolara ulaşmıştır. 2007 yılı ilk on bir ayı itibarıyla ise 836 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Ticaret dengesinin de ülkemiz ihracatının sürekli artışına bağlı olarak lehimize gerçekleşmeye başladığı memnuniyetle gözlenmektedir.

İkili ticaretimizde başlıca ihracat kalemlerini plastik ürünleri, makine ve teçhizat, elektrikli aletler, demir ve çelik eşyalar oluştururken ithalatımızda hurda metal ve petrol ürünlerinin önemli bir yeri bulunmaktadır.

Türkiye, Gürcistan’ın en önemli ticaret ortağı hâline gelmiştir. Gürcistan’daki Türk yatırımları 200 milyon dolar civarındadır, müteahhitlerimizin Gürcistan’da üstlendikleri işlerin toplamı ise geçen yıl itibarıyla 750 milyon dolar civarındadır.

Bu arada, Bakû-Tiflis-Ceyhan ve Bakû-Tiflis-Erzurum gibi enerji alanındaki bölgesel projelerin ardından bölgesel çapta ulaştırma alanındaki en önemli proje olan Bakû-Tiflis-Kars demiryolu hattının Gürcistan kesimindeki temel atma töreni, malum olduğu üzere, 21 Kasım 2007 tarihinde üç ülke Cumhurbaşkanının katılımlarıyla Tiflis’te gerçekleştirilmiştir. Bu hattın inşa edilmesinin iki ülke ilişkilerinin artışında büyük bir rol oynayacağı malumlarıdır.

Serbest ticaret anlaşmasıyla iki ülke arasındaki ticaret hacminin, çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması ile Gürcistan’a yönelik, özellikle müteahhitlik alanındaki Türk yatırımlarının artırılabileceği konusunda olumlu olacağını düşünmekteyiz.

2008 yılı Gürcistan’ın Güney Osetya sorununu askerî yöntemle çözme girişiminin başarısızlığa uğraması olayı, Rusya’nın Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanıyarak Gürcistan’dan fiilen ayırması bölgede yaşanan en önemli son gelişmeler olarak görülebilir.

Rusya için Abhazya ve Güney Osetya’yla müttefiklik politikası çerçevesinde Güney Kafkasya’da askerî gücünü artırma fırsatı doğmuştur. ABD bu gelişmelere sert bir şekilde karşı çıkmıştır malumlarınız fakat Gürcistan’ı savunabilecek herhangi somut bir adım da atılamamıştır. Sonuç itibarıyla, ABD Güney Kafkasya’da önemli bir prestij kaybı yaşamıştır.

Diğer taraftan, Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya katılım isteklerine sürekli olarak Rusya Federasyonu tarafından veto hakkının kullanılması ve bunun NATO’yu razı ederek engellenmesi konusu da NATO ülkeleri olarak -bu arada tabii, bir NATO ülkesi olarak bizi de ilgilendiren ve bütün NATO ittifakını ilgilendiren bir başka konudur- aynen Yunanistan’ın, Makedonya’nın NATO’ya dâhil olmasına karşı çıkması gibi, Rusya da sürekli olarak Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO’ya dâhil olma projelerine kesin bir şekilde karşı çıkmaktadır. Bu konuda bir anlamda Amerika Birleşik Devletleri’yle de menfaat alanında bir şekil anlaşma sağlandığını söylemek mümkün.

Bu gelişmelerin ardından Gürcistan’da muhalefetin ülkenin parçalanmasına neden olan Saakaşvili yönetimini istifaya zorlama girişimi de başarısız olmuştur.

Bu gelişmeler karşısında Gürcistan’ın izlediği politika ise değişmemiştir. BDT’den ayrılmış olan Gürcistan, ABD ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünde izlediği politikaları daha da yoğunlaştırmıştır. Böylece Gürcistan, Kuzey Kafkasya’da ABD ve Rusya çıkarları arasında bir çatışma unsuru olma özelliğini sürdürmeye devam etmektedir. Fakat son dönemde ABD ve Rusya arasında tartışma konusu olan bazı önemli sorunlarda bir mutabakat eğilimi gözlenmeye başlanmıştır. Bu konudaki en önemli gelişmelerden birisi de ABD’nin Manas Hava Üssü’nü kullanmaya devam etmesi konusunda Kırgızistan’la yeniden anlaşmasına Rusya’nın sessiz kalması olmuştur. Bu sessizliğe karşılık olarak ABD’nin Doğu Avrupa’daki Füze Kalkanı Projesi’nde önemli bir değişikliğe gideceği tahmin edilmektedir. Bununla ilgili ilk adımlar ve ilk belirtilerin atıldığı da malumlarıdır.

Ben bu iki taraflı vergilendirmeyi önleme anlaşmasının Gürcistan’la olan ilişkilerin artırılmasında ve özellikle oradaki ticaret hacminin artırılmasında ve müteahhitlik hizmetlerinde olumlu rol oynayacağını partim adına düşünüyorum.

Bu vesileyle, dış politika konularına girmiştim, Sayın Bakandan tekrar istirham ediyorum. Bu, Avrupa Birliği tarafından Kıbrıs konusundaki son baskıların ne yolda olduğu, buna dair basında yer alan, Avrupa Birliği baskıları karşısında Türk limanlarının ve havaalanlarının Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne açılacağı konusundaki baskıların Hükûmetimiz tarafından nasıl değerlendirileceği konusuna… Süre kısaldığı için, önümüzde bir aylık bir süre var.

İkincisi: Gene, bu çevre konusundaki başlığın kapatılması karşılığında Avrupa Birliğinin Dicle ve Fırat havzalarının idaresi konusunda söz sahibi olmak isteyerek bir noktada bizim hükümranlık haklarımızın çiğnenmesi şeklindeki ve güya basında yer aldığı şekliyle buna rıza gösterilişi şeklindeki bir haberin yalanlanması konusunda, ben Hükûmeti temsil eden Sayın Bakanının bu konularda bizleri aydınlatmasını ve bizleri rahatlatmasını diliyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu anlaşmaya olumlu oy vereceğimizi belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sipahi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair 380 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

21 Kasım 2007 tarihinde Tiflis’te bahse konu anlaşma Türkiye adına o günün Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen ile Gürcistan adına Maliye Bakanı Nika Gilauri tarafından imzalanmıştır. İki seneyi geçtikten sonra bu tasarı Meclise gelerek bugün görüşmeye başlayabildik. O zaman Maliye Bakanı olarak bu anlaşmayı imzalayan Nika Gilauri, şimdi Gürcistan’da Başbakan olarak görev yapmaktadır.

Bilindiği gibi Gürcistan’la sınırlarımız 30 Ağustos 1988 tarihinde açılmıştır. O zamanın Ulaştırma Bakanı Sayın Ekrem Pakdemirli ve 18’inci Dönem Artvin milletvekilleri rahmetli ağabeyim Ayhan Arifağaoğlu, Sayın Hasan Ekinci ve Sayın Bahattin Çaloğlu’nun katılımlarıyla yirmi bir yıl önce açıldı.

O gün orada olanlar o trajediyi gördüler. Çok büyük bir kalabalık vardı. Gürcistan tarafından gelen vatandaş Türk vatandaşını bulmuş, “Ben filan sülaleyim, tanıyor musun?” diyor, Türk tarafında olan öbür tarafa diyor ki: “Ben filan sülaleyim, tanıdığın var mı?” Böyle bir trajedi de yaşandı. Niye yaşandı? Elli altmış yıl kapalı kaldıktan sonra bu iki komşu ülke arasında akrabalık ilişkileri o gün doruğa çıkmıştı.

Yirmi bir yıldır Gürcistan’la olan ticaretimiz istenilen seviyeye gelememiştir. Komşumuz Gürcistan’la siyasi ve askerî açıdan son derece iyi ilişkiler içindeyiz. Bu iyi ilişkileri ekonomik boyuta taşıyabilmek ve her iki ülkede iş yapan müteşebbisler için, gelir üzerinden alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi önlemeye yönelik bu tasarı oldukça önemlidir ve ticaretin gelişmesine büyük katkı verecektir.

Gürcistan, aynı zamanda Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattı ve Bakû-Tiflis-Erzurum doğal gaz hattıyla önemli bir enerji geçiş ülkesi olarak bilinmektedir.

Türkiye ile Gürcistan arasında önemli bir proje, Kars-Tiflis demir yolu inşaatıdır. Bu proje tamamlandığında bölge ticaretinde büyük bir canlanma yaşanacaktır. Kars-Tiflis-Bakû Demiryolu Projesi’yle yılda 1,5 milyon insan ve 3 milyon ton yük taşınması hedeflenmektedir. Yirmi yıl sonra, yani 2030’larda ise 3-3,5 milyon insan ve 16 milyon ton yük taşınması beklenmektedir.

Gürcistan, hava ve kara ulaşımı yanında 1.612 kilometrelik demir yolu ağına sahiptir. Demir yolu ağı Gürcistan’ı Azerbaycan’a, Rusya ve Ermenistan’a bağlamaktadır. Kars-Tiflis Demiryolu Projesi bu nedenle Türkiye için çok önemlidir.

Tiflis Havaalanı bir Türk ortaklığı tarafından modernize edilerek işletilmektedir. Batum, Poti, Senaki ve Kutaisi de daha küçük olmakla birlikte Karadeniz limanlarına yakın olmaları itibarıyla önemli havaalanlarıdır. Batum Havaalanı TAV-Urban ortaklığı tarafından yenilenmiş ve işletilmektedir.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Türkiye ile Gürcistan arasında ortak kullanım ile bizler, yani Türk vatandaşı olan yolcular iç hat seferi gibi Batum Havaalanından istifade etmektedirler. Herhangi bir vize işlemi veya pasaport giriş çıkışı yapılmadan, uçakla Batum’a iniyorsunuz, Batum’dan hemen HAVAŞ’ın otobüsüne binerek doğrudan, sınırda herhangi bir beklemeye tabi tutulmadan en fazla yirmi beş dakika, otuz dakika içinde Hopa’ya ulaşıyorsunuz.

İstanbul-Tiflis ve İstanbul-Batum arasında Türk Hava Yolları uçak seferleri her gün yapılmaktadır. Burada bir aksaklık yok, muntazam bu seferler yapılmaktadır ve benim uçuş yaptığım günlerde de doluluk oranının iyi olduğunu görüyorum. Ancak, ne yazık ki, Ankara-Batum arasında, bunca talebe rağmen, bunca isteğe rağmen, bunca Ulaştırma Bakanımızı sıkıştırmamıza rağmen, hâlen daha Ankara-Batum uçak seferlerine başlanamamıştır. Halkın beklentisi… Haftada iki gün olarak uçak seferlerinin başlaması buradaki beklentilere cevap verecektir.

Türkiye ile Gürcistan arasında Sarp Sınır Kapısı ve Ardahan Posof Türkgözü Sınır Kapısı olmak üzere iki sınır kapısı mevcuttur. Çıldır Aktaş Sınır Kapısı her ne kadar açılmışsa da Gürcistan tarafındaki eksikler tamamlanmamıştır ve kısa sürede bu sınırın da açılacağını umuyoruz.

Sarp Sınır Kapısı iki ülke arasında en yoğun geçiş kapısıdır. Sarp Sınır Kapısı’ndan 2008 yılında geçen araç sayısı 140 binin üstündedir. Bilindiği gibi, bu kapının modernizasyonu Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından yapılmıştır. Tır adı verilen ve ülkeler arası nakliye yapan araçların günlük geçiş miktarı 300’ün üzerindedir.

Değerli milletvekilleri, 300 aracın geçmesi az bir rakam değildir, 400’e doğru tırmanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren Birinci Meclisin 5 Batum milletvekili vardır. O zaman Batum, biliyorsunuz, bizim sınırlarımız içindedir. 300 küsur yıl Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan Batum, bu Meclisin kurulmasıyla, 23 Nisan 1920’de 5 milletvekili ile temsil edilmiştir. Bu milletvekilleri Mehmet Edip Dinç, Ali Rıza Acara, Ahmet Fevzi Erdem, Ahmet Nuri Efendi ve Ahmet Akif Sümer’dir. Nur içinde yatsınlar. Kurtuluş mücadelesi veren bu Mecliste Batum milletvekili olarak görev yaptılar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Birinci Mecliste Batum milletvekilleri vardır ancak 2’nci Dönem’de Batum milletvekilleri yoktur. Niçin yoktur? 1921’de bugünkü sınırlarımız çizilmiştir ve Artvin, 7/7/1921 ve 130 sayılı Kanun’la il olmuştur. Onun için İkinci Dönem milletvekilleri Artvin milletvekili olarak buraya gelmişlerdir.

Peki, 1921’de sınırlar çizilmiş ve Batum’la irtibat kesilmiş midir? Hayır, irtibat kesilmemiştir. 1921’de bugünkü sınırların çizilmesine rağmen, 1936 yılına kadar, bugünkü adıyla “Muratlı”, o zamanki adıyla “Maradit” Sınır Kapısı hizmet vermiştir ve Artvin’de yaşayanlar 1936’ya kadar Batum’a geçmişler, Batum’dakiler Artvin’e gelebilmişlerdir. Yani Muratlı Sınır Kapısı 1936’ya kadar hizmet vermiştir ve 1936’da, Stalin döneminde, bir gece ansızın bu kapı kapanmıştır.

Kapı kapanınca ne olmuştur? Değerli milletvekilleri, Batum bölge şehridir. Oraya, eskiden eğitim almaya gidiyor Artvin’in gençleri, iş yapmaya gidenler var, ticaret yapmaya gidenler var, hasta olunca tedavi olmaya gidenler var. Batum, böylece bölge vilayeti. Yine, 1936’dan önce, Batum’da yaşayıp -o zaman çünkü Batum belli bir düzeyde eğitim veriyor fakat daha iyi eğitim almak isteyenler İstanbul’a geliyorlar- Batumlu olup İstanbul’a gelenler de 1936’da sınır kapanınca -onlar da- geri gidemiyor ve burada kalıyorlar. Dolayısıyla aileler parçalanıyor, yarısı orada kalıyor, yarısı burada kalıyor ve bu nedenle Muratlı kapısının üzerinde duruyorum. Muratlı kapısından, 1936’ya kadar, o günün imkânlarıyla Batum’dan fayton geliyor, bir de “leninka” denen at arabaları geliyor ve onunla sınırdan geçiş sağlanıyor.

Bugün, Batum’u Türkiye’ye bağlayan Muratlı kapısı neden önemlidir? Bakınız, Batum Havaalanı bize hizmet ediyor fakat Hopa ve Arhavi ilçelerinin dışında diğer ilçeleri Batum Havaalanına ulaştıracak en kısa yol Çoruh’u takip eden güzergâhtır. Çoruh’u takip eden güzergâhta yol var mı? Var. Nereye kadar? Muratlı sınır kapısına kadar var. Borçka-Muratlı arası yaklaşık 16 kilometredir. Muratlı sınır kapısından Batum Havaalanı yaklaşık 20 kilometredir. Dolayısıyla, Artvin’in altı ilçesini Batum Havaalanı’na ulaştıracak en kısa yol Çoruh havzası, Çoruh Vadisi’ni takip eden güzergâhtır. O nedenle, Muratlı sınır kapısının açılmasına ihtiyaç vardır.

İkinci bir ihtiyaç nedir? İkinci bir ihtiyaç da şudur: Bakınız, Borçka’nın altı pare köyü var. Bu altı pare köyün yolu 1991’den günümüze kadar devam ediyor, on sekiz senedir bu yol yapılıyor; yedi yılı da İktidarınız zamanındadır ve gerçekleşen yol yapımı, fiilî gerçekleşme yüzde 60 seviyesindedir, yüzde 40’ının daha yapılmasına ihtiyaç vardır. Ancak 1.800 rakımlardan geçiyor buradaki yol ve kışın beş altı ay kapanıyor bu yol. Çare? Çare bulunamadı. Ancak Gürcistan’la 1998’de kapılarımızın açılmasından on yıl sonra çare bulundu. Hastalananlar veya Türkiye’ye gelmek isteyenler, Macahel havzasından Türkiye’ye gelmek isteyenler Gürcistan’a geçiyorlar ve Gürcistan’ın yardımlarıyla bize gelebiliyorlar.

Şimdi, bu altı pare köy ki içlerinde, bakınız, iktidar partisinin milletvekili ve Adalet Komisyonu Başkanı Sayın Ahmet İyimaya’nın köyü de vardır. Bir ay sonra o köye gidemezsiniz. Niye? O köyün yolu beş altı ay kapanacak. Peki, çözüm nedir? Çözüm şudur arkadaşlar: Bu altı pare köyü, (Maradit) Muratlı sınır kapısına uygun bir güzergâh ile bağlamak mümkündür. Çok uygun güzergâh var, herhangi bir tepeden, dağdan geçmeye gerek yok. Muratlı sınır kapısına yaklaşık 8-10 kilometrelik yeni yol yapımıyla ulaşmak mümkün ki bu yol yapımını TİKA “Ben üstleneceğim.” diyor. O hâlde, ne kalıyor? Muratlı sınır kapısı açılırsa Macahel havzasında oturan altı pare köy buradan sağlık nedenleriyle, diğer nedenlerle Macahel havzasına ulaşacak ki bu köyler Sayın İyimaya’nın köyü Efeler’dir, Kayalar’dır, Uğur’dur, Maral’dır, Düzenli’dir, Camili’dir. Bu köyler bu projeden istifade edebilir. O hâlde, şimdi vakit geçirmeden burada Muratlı sınır kapısının açılmasına ihtiyaç vardır ya da 1.800 rakımdan geçmek mümkün olmadığına göre orada bir tünel yapmaya ihtiyaç vardır. Bana göre aklın yolu birdir. Gürcistan’la ilişkilerimiz iyidir. O nedenle, bir an evvel Muratlı sınır kapısının açılması doğru bir uygulama olacaktır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Gürcistan’ın ekonomik durumu nedir, biraz da ona değinmek istiyorum. Komşumuz Gürcistan 2,6 milyar dolarlık ihracat yapıyor, 7,2 milyar dolarlık da ithalat yapıyor. Yani 7,2 milyar dolarlık ithalatı kim yapıyor? Komşumuz Gürcistan yapıyor.

Peki, biz Gürcistan’a bu 7,2 milyar dolarlık ithalatından ne satabiliyoruz yani biz Gürcistan’a ne ihraç edebiliyoruz? Aşağı yukarı 1 milyar dolara yakın, 900 küsur milyon dolarlık ihracat yapabiliyoruz. Bana göre bu çok azdır ve buradaki iş adamlarımız, müteşebbislerimiz bu rakamı artırmak için girişimlerde bulunmalıdırlar.

Bakınız, Türkiye'den Gürcistan’a ihraç edilen önemli kalemler nelermiş: Bunlar petrol yağları, çimento, demir çelik çubuklar, plastik monofil, yonga pano ve levhalar, çelik yassı mamul, inşaat demiri, kaldırım taşı, yer karosu, buzdolabı, soğutucu, dondurucu, alüminyum profil çubuklar, izole edilmiş tel kablo, elektrik malzemeleri, inşaat malzemeleri, gıda maddeleri olarak daha çok un, makarna. Ama biz ne kadar makarna satıyorsak -ben sordum- İtalya da bizden daha çok satıyormuş. Bana göre bu eksikliğimizi de gidermemiz lazım.

Yine Gürcistan’dan neler alıyoruz? Hurda demir alıyormuşuz, hurda alüminyum, kesilmiş ağaç, taş kömürü, katı yakıtlar, kimyasal gübreler, ham deri, soğutulmuş balık, sökülecek gemiler, yüzen araçlar, işlenmemiş kurşun, işlenmemiş alüminyum, et, sakatat ve deniz hayvanları alıyormuşuz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gürcistan’ın önemli sanayi kolları demir çelik, kimya, gıda, ağaç işleme, makine, metal olarak sayılabilir.

Zestaponi Demir Alaşımları İşletmesi, Rustavi şehrinde demir  çelik tesisi, azot kimya, siliko mangan ve ferro mangan tesisleri önemli sanayi kuruluşlarıymış. Ayrıca, iki çimento fabrikası yılda 1 milyon 800 bin ton üretim yapmaktadır. Bu miktar Gürcistan’ın ihtiyaçları için yeterli olamamaktadır, Türkiye’den çimento ithal edilmektedir.

Gürcistan, maden suyunda önemli bir kaynak ülke konumundadır. 2.300 farklı su kaynağından özellikle Borjomi bölgesinden elde edilen maden suyu Gürcistan için önemli bir ihraç ürünüdür.

Gürcistan’da şarapçılık ve diğer alkollü içecekler önemli ölçüde yaygındır.

Gürcistan’ın yüzölçümü 69.700 kilometrekaredir. Ekilebilir alanlarıyla ormanlık kısımlar toplamı yüzölçümünün yüzde 85’ini oluşturmaktadır. Topraklarının yüzde 43’ü tarıma elverişlidir ancak şu anda ekilebilir alanlar yüzde 20-25 civarındadır.

Tarım ürünleri içerisinde ülke ekonomisinde ayrı bir öneme sahip olan şarap üretimine bağlı olarak, üzüm yetiştiriciliği özellikle ülkenin güney bölgesinde yapılmaktadır.

Diğer önemli tarım ürünleri arasında çay, fındık, mısır, patates yer almaktadır. Ülkedeki çay üretimi canlılığını yitirmiştir, yeni çay fabrikalarına şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır.

Şarap üretimi Gürcistan’ın başlıca ihracat kalemlerindendir. Rusya’nın 2006 yılında başlattığı ithalat yasağının sektöre büyük ölçüde darbe vurduğu kesindir. Gürcistan’ın alkollü içecekler ihracatı daha çok Ukrayna’ya yapılmaktadır.

Gürcistan, Kafkas Dağları eteklerinde geniş meralara ve hayvancılığa elverişli bir coğrafyaya sahiptir ancak hayvancılık istenilen şekilde gelişememiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gürcistan’da, devlet-özel sektör iş birliğiyle Türk mallarının tanıtımına yönelik bir kampanyaya ihtiyaç vardır. Özellikle kaliteli ve rekabet gücü yüksek ürünlerin tanıtımı için Türk firmaları tarafından tekstil ve gıda alanlarında perakende ve toptan satış noktalarının oluşturulması teşvik edilmelidir.

Eğitim alanında iki ülke arasında iş birliği potansiyeli mevcuttur. Türk ve Gürcü üniversiteleri arasında iş birliği ve öğrenci değişimi projeleri geliştirilebilir.

Yine Türk-Gürcü İş Konseyi 1992’de kurulmuştur ve faaliyetlerine devam etmektedir.

Yine Gürcistan’la aramızda önemli bir konu da sınır ticaret kanunu. Biliyorsunuz haziranda yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu kararıyla 17 ilimizde sınır ticareti yapılmaktadır. Bu kapsamda sınır ticareti merkezleri… Bizim Hopa’nın Kemalpaşa beldesi vardır. Bu beldede 100’ün üzerinde yeni mağaza açılarak buradaki giyime yönelik ürünler Gürcistan’dan gelen vatandaşlara pazarlanıyordu. Haftada iki gün olarak 6 bin ile 10 bin civarında vatandaş sınırdan geçerek… Hemen sınıra 4 kilometredir Kemalpaşa beldesi. Buradan sınır ticaretiyle pazarlamamız gayet iyi durumdaydı. Ancak kanunda bahsedildiği gibi sınır ticaret merkezleri yapılamadığı için Gürcistan sınırda bizim mallara, yani bu bavul ticaretiyle giden mallara yüzde 18 gibi bir KDV uygulaması yaptı. Ondan sonra sınırdan bu tarafa geçiş yapıp bu malları alanlar azaldı, bir hayli azaldı ve buradaki mağaza sahipleri büyük yatırımlar yaptılar ve şimdi sıkıntı içindedirler. Çözüm? Çözüm şudur: Sınıra yakın bir yerde biz sınır ticaret merkezi yapacağız. Yani bunun bir giriş kapısı olacak, buradan yapılan alışverişler paketlenecek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arifağaoğlu.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Sınır ticareti merkezinden yapılan alışverişler için sınırda herhangi bir gelir vergisi veya KDV uygulaması yapılmayacak, gümrük vergisi diye bir şey yapılmayacak ve buradan diğer tarafa geçecek. Aynısını Gürcistan da kendi topraklarında yapacak, sınıra yakın bir yerde sınır ticaret merkezi yapacak. Bizden oraya giden olup oradan mal alanlar da yine aynı muameleye… Karşılıklı, mütekabiliyet esasına göre bir kanun tasarısı var sınır ticareti anlaşmasına göre. Henüz bu faaliyet gelişmemiştir ama kısa sürede gelişeceğini umut ediyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu anlaşmaya destek vereceğimizi belirtiyor, hepinize tekrar saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arifağaoğlu.

Şahsı adına Celal Erbay, Düzce Milletvekili.

Buyurun Sayın Erbay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 380 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Sayın üyeler, bu anlaşma, sermaye, teknoloji ve hizmet hareketlerinin geliştirilmesi açısından her iki devletin de refahına katkıda bulunacak ve bu hususlarda çifte vergilendirme nedeniyle ortaya çıkan sorunlara çözüm açısından kolaylık üretecek önemli bir kanun tasarısıdır.

Anlaşmayla kişilerin aynı gelir üzerinden iki devlette birden vergilendirilmesinin önü alınmış olacaktır. Bu doğrultuda vergileme hakkı gelir unsurları itibarıyla ikamet edilen veya kaynak devletlerden birine bırakılmakta, bu mümkün olmazsa iki devlet arasında paylaştırılmaktadır. Böylece, sözleşmenin tarafını teşkil eden devletlerden birinde yatırım yapan, teknoloji veya hizmet sunan diğer devlet mukiminin o devletin mükelleflerine göre daha ağır vergilendirilmesine engel olunmuş olacaktır. Böylece, müteşebbislerin risk almadan önce ileride karşılarına çıkacak her türlü vergiyle mükellefiyetleri hesaplanabilecek ve ona göre taraflar, müteşebbisler tedbir alabileceklerdir. Çifte vergilendirmenin âkit devletlerde önlenmesi ile Gürcü yatırımcılar için Türkiye'nin, Türk yatırımcılar için ise Gürcistan’ın daha cazip hâle geleceği tabiidir. Anlaşmanın kapsamına aldığı vergiler açısından çifte vergilendirmenin ve vergi kaçakçılığının nasıl önleneceği ve muhtelif gelir unsurlarının vergilendirilmesine ilişkin ilkeler ve düzenlemeler yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Kafkasya, soğuk savaşın sona ermesinin ardından hem kendi içinde hem de global rekabette bir çatışma alanı hâline gelmiş durumdadır. Bölge, sunduğu pek çok fırsata karşılık barındırdığı karmaşık sorunlar nedeniyle güvenlik zaafı içerisindedir. Buradaki ülkelerin dâhil olduğu çalışmalar belli bir coğrafyada kapalı kalmamakta ve çevre ülkelerdeki istikrar ve güvenliği de tehdit etmektedir. Rusya ile ABD’yi soğuk savaş sonrasında ilk kez karşı karşıya getiren, Ağustos 2008’de patlak veren Rus-Gürcü savaşı bu durumun en iyi göstergesidir. Kafkasya’daki pek çok ülke ile güçlü ticari ve kültürel bağları bulunan Türkiye'nin, yakın coğrafyasında yaşanan bu gelişmelere seyirci kalması beklenemez. Nitekim gerek Rus-Gürcü savaşında izlediği politika ile gerekse daha sonra gerçekleştirdiği Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu girişimi ile Türkiye, bölgeye yönelik aktif bir dış politika izleyeceğini açık bir şekilde göstermiştir. Vatandaşlarımızın doksan güne kadar turistik amaçlı seyahatlerinde karşılıklı vize muafiyeti, yürürlükteki Serbest Ticaret Anlaşması, Batum Havaalanı’nın ülkemiz tarafından ortak kullanılması, Sarp Sınır Kapısı’nın tek pencere modelinde işletilmesine yönelik çalışmalar ile ikili ticaret hacmimizde yaşanan istikrarlı artış ilişkilerimizin ulaştığı düzeyi göstermesi bakımından çok önem arz etmektedir.

Diğer taraftan, ilişkilerimizin yalnız ikili planda yürütülen iş birliği projeleriyle değil, aynı zamanda Bakû-Tiflis-Ceyhan, Bakû-Tiflis-Erzurum boru hatları ile Bakû-Tiflis-Kars demir yolu projesi gibi bölgesel iş birliği projeleriyle de mükemmel düzeyde seyrettiğini söylemek mübalağa olmaz. Son dönemde ilişkilerimizde kaydedilen olumsuz bir gelişme, Ağustos 2009’da yaşanan Türk şirketlerine ait ticari gemilere Gürcistan tarafından uluslararası sularda müdahale edilmesi olmuştur. Değerli milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanımızın 7-8 Eylül 2009 tarihli Gürcistan ziyaretinde bu konu etraflıca ele alınmıştır. Dostluk ve iyi komşuluk ilişkilerimizle bağdaşmayan bu tür olayların tekrarlanmamasını arzu ediyoruz.

Kafkasya’daki gelişmeler bölgenin doğrudan komşusu olan Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Türkiye, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü desteklemekte ve Abhazya ve Güney Osetya ihtilaflarına barışçıl bir çözüm bulunmasını yürekten arzu etmektedir. Bölgede yaşayan insanların huzurunun sağlanması için, içinde bulunduğu dönemde uluslararası toplumun koordineli bir biçimde ve bütünlükçü bir yaklaşımla hareket etmesi, tarafların ise gerginliği artırıcı tutumlardan ve davranışlardan kaçınmaları önem taşımaktadır. Güney Kafkasya’daki ülkeler arasındaki güven eksikliği, çatışmaların çözümü için uluslararası toplumun ortaya koyduğu iyi niyetli girişimlerin sonuca ulaşmasını engellemektedir. Ülkemizin Ağustos 2008’de yaşanan krizin ardından gündeme getirdiği Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisi bölge ülkeleri arasında var olan güven eksikliğini gidererek mevcut ihtilafların çözümü için uygun bir ortamın yaratılmasını hedeflemektedir. Tüm taraflar, Rusya, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan önerimizi desteklemektedir. Platformun oluşumuna ilişkin çalışmalar dışişleri bakan yardımcıları seviyesinde düzenlenen teknik toplantılarla sürdürülegelmektedir. Aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti devleti bağımsızlığını kazandığı günden bu yana en zor günlerinde hep Gürcistan’ın yanında olmuş, bahse konu ihtilaflardan zarar gören Gürcistan vatandaşlarının bir an önce normal yaşantılarına dönmelerinin sağlanmasına da önem vermiştir. Bu itibarla, son olarak Ağustos 2008 savaşının ardından evlerini terk etmek zorunda kalan mağdur Gürcü vatandaşlarının eski yaşantılarına kavuşabilmelerine yönelik çabalara katkıda bulunmak üzere Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığımızın koordinasyonunda gerçekleştirilen yüz adet kalıcı tip konut Devlet Bakanı Sayın Faruk Çelik ve Gürcistan Cumhurbaşkanı Saakaşvili’nin katılmalarıyla birlikte 8 Kasım 2009’da gerçekleştirilen bir merasimle sahiplerine teslim edilmiştir. Aynı şekilde, Ahıska’lı Türk kardeşlerimizin ana yurtlarına yerleştirilmesi hususunda TİKA’nın bu doğrultudaki çalışmaları alt seviyede devam etmekte, inşallah bu doğrultuda da yine aynı şekilde sonuçlar alınacaktır.

Yine, konuşmacı arkadaşlarımın konuştuklarına bir katkı olmak üzere, ben önce sizin huzurunuzda Batum’un ilk milletvekillerine burada rahmet diliyorum. Onlara diyorum ki: Müsterih olun, Türkiye Cumhuriyeti devleti Batum’da yerleşik Müslüman Gürcü kardeşlerinin hem maddi hem de manevi gelişmeleri yolunda elinden gelen gayreti sarf edecek ve nitekim bu doğrultuda Rize İlahiyat Fakültesi ve Rize Müftülüğü Acara’daki Müslüman kardeşlerinin gönül tokluğu açısından hissedecekleri eksikliği gidermeye yönelik her türlü tedbiri almış ve akla gelebilecek en etkin çalışmaları yapmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CELAL ERBAY (Devamla) – Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu sözleşmenin tasdik edilmesinin Meclisimiz tarafından, hayırlara vesile olacağını, Türkiye ve Gürcistan arasındaki dostluğun kalıcılığına katkıda bulunacağını deklare ediyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Dibek burada mı efendim? Yok.

Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: 1996 yılında Bağımsız Devletler Topluluğu tarafından Abhazya Cumhuriyeti’ne ambargo konulmuştu. Rusya Federasyonu, Amerika Birleşik Devletleri ve AB bu ambargoya katıldılar. Bağımsız Devletler Topluluğu Abhazya’ya ambargoyu kaldırdığı hâlde biz Trabzon-Sohum seferlerini 1996’da kaldırdık, hâlâ Trabzon-Sohum seferleri yapılamamaktadır. Sebebini açıklarsanız memnun olurum.

Saygılar.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türk dünyasıyla ilişkilerin geliştirilmesinde önemli olan Bakû-Tiflis-Kars demiryolu şu anda ne durumdadır? Burası ne zaman bitirilecektir?

İkinci soru olarak… “Ahıska Türkleri” dediğimiz Gürcistan’ın Ahılkelek bölgesinde yaşayan insanlar Stalin’in zulmünden sonra Rusya’nın çeşitli yerlerine dağılmış durumdadırlar. Gürcistan devletinin almış olduğu karar doğrultusunda Türk bölgelerine yani Ahılkelek bölgelerine dönüşle ilgili olarak çalışmalar yapılmaktadır. Şu anda Hükûmet olarak, onların oraya geri dönüşleriyle ilgili olarak bir hazırlığımız var mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Valilik yaptığım Ardahan ilimiz Gürcistan sınırında serhat bir ilimizdir. Ancak Ardahan’ın problemleri vardır. En az altı ay karla kaplı olan Ardahan’ın -kara yolları da aynı şekilde kaplıdır- açılış yeri Posof Türkgözü Kapısıdır. Posof-Damal arasındaki Ilgar Dağı’na tünel yaptırmayı düşünüyor musunuz?

İkincisi: Türkgözü Kapısı-Ardahan arasında bir demir yolu yaptırmayı düşünüyor musunuz?

Bir üçüncüsü de: Buranın en önemli konusu Kafkaslar’a açılmasıdır. Sınır ticaretini geliştirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırıklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Şimdi, geçen hafta AKP Grubu Kızılcahamam’da bir kamp yaptı. O kampta basına yansıyan birtakım Sayın Başbakanın da açıklamaları oldu. Yani milletvekillerinden bir kısmının Sayın Bakanla ilgili olarak şikâyetleri oldu. Bazı konularda Bakana ulaşamadıkları iddia edilmişti. Basına yansıyan şöyle bir şey vardı: Bir ilin milletvekili, işte birtakım yatırım talepleri vardı, Sayın Bakan da uzak duruyormuş ama daha sonra Sayın Başbakanın talebiyle ikinizin bir odaya girdiği ve bu konuyu konuştuğunuz, hatta “Dumanlar tütmeden çıkmayın.” şeklinde bir beyanı olduğu… O tür iddialar var.

Ben şunu merak ediyorum: Yani o konu nasıl halledildi? O ilin milletvekilinin taleplerini Maliye Bakanlığı nasıl karşıladı? Bir.

Ben kendi ilim için söyleyeceğim. Kırklareli olarak biz Türkiye’deki fazla veren on bir ilden biriyiz, yani aldığımızın çok fazlasını veriyoruz ekonomiye. Benim de taleplerim var Sayın Bakan, beraber konuşsak birlikte, acaba bizim taleplerimizi de karşılama imkânınız var mı bu işler böyle oluyorsa? Bunu merak etmiştim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. 

Tabii, Ardahan’la ilgili sorudan başlamak istiyorum. Orada tünel yapılıp yapılmayacağı, demir yolu yapılıp yapılamayacağı hususlarını doğrusu Ulaştırma Bakanımızla görüşmemiz lazım yani şu anda programda ne var ne yok tam olarak bilmiyorum takdir edersiniz ki. Ama sınır ticareti konusu önemli bir konudur. Gerçekten bütün komşu ülkelerle ticaretin geliştirilmesi bizim için temel bir hedeftir ve sınır ticaretinin Türkiye’nin menfaatine olduğu kanısındayım. Onun için onun geliştirilmesi konusunda her türlü inisiyatife destek verdiğimizi, Hükûmet olarak da bu konuda gerekli adımları attığımızı söylemek isterim.

Tabii ki diğer yine birtakım hususlar var, özellikle Trabzon’dan yapılan seferlerle ilgili veya Ahıska Türkleriyle ilgili olarak. Doğrusu bu konulara yazılı cevap vermeyi tercih ederim çünkü ilgili Bakanımızla görüştükten sonra. Doğrudan doğruya bizim şu anda konuştuğumuz konuyla ilgili olmadığı için müsaade ederseniz onu ilgili arkadaşlarıma ileteyim, onlar size cevap versinler.

Kızılcahamam’daki konuya gelince, tabii bu bir aile toplantısı. Orada basında çıkan her şeye inanmamak lazım. Ama Sayın Dibek, eğer sizin ilinizle ilgili sorularınız varsa her zaman kapım açık, gelin, konuşalım. İmkânlar çerçevesinde her zaman bütün arkadaşlarıma elimden gelen desteği, yardımı yaparım.

Yine, konuşmalarını yaparken MHP milletvekili değerli arkadaşımız Sayın Sipahi bir iki soru sormuşlardı. Özellikle Avrupa Birliğinin çevre faslının yani çevre başlığının kapatılması karşılığında Türkiye’nin Fırat ve Dicle havzalarının kullanımında Avrupa Birliğini de yetkili kılması şeklinde birtakım haberlerin olduğunu ifade ettiler. Bir kere hiçbir şekilde biz Avrupa Birliğiyle bu konuları müzakere etmeyiz yani Türkiye’nin hükümranlık haklarını hiçbir şekilde bu tür müzakerelerde söz konusu dahi etmeyiz. Onun için Fırat ve Dicle havzalarına ilişkin bu türden bir mülahaza söz konusu değildir. Dolayısıyla basında okuduğunuz bütün haberlere itibar etmemek gerektiğini söylüyorum burada. Çok açık bir şekilde ifade edeyim, hiçbir şekilde, başka konularda da Kıbrıs konusunda da biz hiçbir dayatmayı kabul etmeyiz. Yani Türkiye’nin menfaatleri, Kıbrıs’taki Türk kardeşlerimizin menfaatleri ne gerekiyorsa onu yapacağız. Bugüne kadar da onu yaptık, bundan sonra da onu yapacağız. Türkiye, Kıbrıs konusunda attığı adımlarda konumunu güçlendirmiştir ve hiçbir şekilde Türkiye bir geri adım atmamıştır. Bugün Kıbrıs’ın uluslararası camia… Kıbrıs Türk Devletinin, Kıbrıs Türk halkının bugün uluslararası konumdaki yeri çok çok daha güçlüdür. Bugün birçok platformda öncesine oranla çok daha iyi bir şekilde temsil edilmektedir ve dediğim gibi, bu tür hususlarda Türkiye’nin menfaatlerine uygun olmayan hiçbir dayatmayı Türkiye hiçbir şekilde kabul etmemiştir, bundan sonra da kabul etmeyecektir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımıza ve katılımlarıyla katkıda bulunan arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE GÜRCİSTAN ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN

ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ ÖNLEME VE VERGİ

KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ VE EKİ PROTOKOLÜN

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 21 Kasım 2007 tarihinde Tiflis’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması”nın ve eki “Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, madde üzerinde Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Hükûmeti arasında gelir üzerinden alınan vergilerde çifte vergilendirmeyi önlemeyle ilgili Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Gürcistan iş adamlarıyla Türk iş adamlarının karşılıklı yatırım yapmaları, ülkelerini kalkındırmaları, sınır ticaretinin geliştirilmesi için çok gayret göstermemiz gerektiğine inanıyorum. Çifte vergilendirmenin kaldırılması gerekiyor, bu doğrudur. Ayrıca, vergi kaçakçılığının da önlenmesi gerekiyor. İki ülke arasında ticaretin daha geniş, daha güzel, daha sık, daha iyi yapılabilmesi için önce yol lazım.

Şimdi, bizim Gürcistan’a üç sınır kapımız var: Sarp, Posof Türkgözü, Çıldır Aktaş. Sarp gayet güzel çalışıyor. Çünkü niçin? Otoban yapılmış, tüneller yapılmış, gitme gelmede problem yok ama Posof Türkgözü Kapısı açık olmasına rağmen çalışmıyor. Niye çalışmıyor? Çünkü yol yok, çünkü tünel yok. Şöyle ki: Posof Sınır Kapısı’nın çalışabilmesi için Posof ile Damal arasında bulunan Ilgar Dağı’na mutlak surette tünel yapılması lazım. Tünel yapılması olmasa bile kesinlikle bir tüp geçit yapılması lazım. Çünkü büyük tırlar daha yukarı çıkamıyorlar. Rakım 2.540. Şu anda kar var orada. Ben bayramda oradaydım. Yollar çok kötü. Tır çıkamıyor. Bir de inerken debriyaj, fren diye hiçbir şey kalmıyor. Bunun pratiğini yaşayan bütün şoförler anlatıyor ve onun için de bu yol tercih edilmiyor veya az tercih ediliyor.

O bakımdan, Sayın Bakanım, bir kere Gürcistan’la Türkiye’nin ilişkilerini geliştirmek için mutlak surette Posof’tan Ardahan’a kadar yolun yapılması lazım, çift yol olması lazım yani bölünmüş yol, duble yol diğer adıyla. Bir de Ilgar Dağı’na ya tüp geçit ya da tünel yapılması lazım.

Şimdi, Türkiye’nin her tarafına Hükûmet, bütün iller arasında sınıra kadar duble yol yapıyoruz diye açıklamalar yaptı, doğrudur ama Ardahan’la sınır kapısı, yani Türkgözü Sınır Kapısı’na kadar, Gürcistan sınır kapısına kadar yol, çift yol yapımı programa dahi alınmamış. Bunu bizim Posof Belediye Başkanımız Sayın Şükrü Bozyiğit de Karayolları Erzurum Bölge Müdürüne söylediğinde “Efendim, biz bunu programa alamadık. Ee, ne yapalım?” Ne demek ne yapalım! Sen bir yandan getireceksin, Gürcistan’la Türkiye’nin arasındaki ilişkileri geliştirelim diyeceksin, bir yandan da yol yapmayacaksın! Millet helikopterle mi gidecek veya yalın ayak mı gidecek oraya? Böyle bir saçma şey olabilir mi!

Şimdi, ben sizden rica ediyorum. Yüz yıldan daha fazla orada sınır bekçiliği yapan Posofluların ve Ardahanlıların gelişmesi ve kalkınması için mutlak suretle bu yolun yapılması lazım, mutlak suretle Ilgar Dağı’na tünel veya tüp geçit yapılması lazım. Ben istirham ediyorum Sayın Maliye Bakanımdan, buraya ödenek ayırın lütfen. Sizden istirham ediyorum. Bu yolun çift yol olması lazım.

Efendim, araç geçmiyor. Yol olmayan yerden araç geçer mi? Böyle bir saçma şey olabilir mi? Yol yapacaksınız ki araç geçsin.

Şimdi, bu nedenle, istirham ediyorum, Posof-Ardahan arasının duble yol olması ve Posof Ilgar Dağı’na tünel veya tüp geçit yapılması lazım ki Gürcistan’la Türkiye arasında ilişkiler gelişsin.

Şimdi, iş adamımız Nurettin Çarmıklı, sağ olsun, Batum’a çok güzel bir otel yaptı, Sheraton Oteli. Yatırım yaptı Gürcistan’a. Ama uçakla gidip gelinebiliyor, kara yoluyla gidilemiyor veya gidilse de diyelim Sarp’tan gidebiliyoruz.

Bu nedenle, bizim diğer kapılarımız arkadaşlar, Çıldır Aktaş Kapısı var. Çıldır Aktaş Kapısı’nın yıllardır, kangrene geldi, açılmıyor. Gürcistan tarafında 33 kilometre bir yol var. Bu 33 kilometre yol yapılırsa, buraya dikkat edin, Azerbaycan’a Türkiye’nin sınırı, yani Aktaş’tan Azerbaycan’ın Zagatala bölgesine 186 kilometre. 186 kilometre bir buçuk saatte gidiliyor. Şimdi, eğer o yol yapılmış olsa, bugün yabancı güçler veya Ermeni diasporası Ermeni kapısının açılmasını zorlamaz.

Türkiye ile Azerbaycan arasında kara yolu bağlanıyor arkadaşlar. 186 kilometre, bir buçuk saatte, Türkiye’den çıkan adam Azerbaycan’a gidiyor, Azerbaycan’dan çıkan Türkiye’ye geliyor. Yani böyle bir yolu, Hükûmet nasıl kale almıyor, nasıl yaptırmıyor veya nasıl yaptırmaya katkı sunmuyor, benim aklım, mantığım almıyor bunu.

Bu nedenle, bir de demir yolu projemiz var arkadaşlar: Kars-Tiflis-Bakû demir yolu. Bu konuda da ben İlham Aliyev’e, Azerbaycan Cumhurbaşkanına huzurunuzda çok teşekkür ediyorum. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in sayesinde bu yol yapılıyor. Şöyle ki -ben o işin içinde oldum, bizzat kendim gittim- Gürcistan’a uluslararası kuruluşlar kredi vermiyordu; 200 milyon dolar krediyi Azerbaycan sağladı. O yol şu anda yapılıyor. Onun için, bu yolun da bir an evvel bitirilmesi ve bu yolun bitirilmesinin ötesinde, Yukarıcanbaz köyü var Çıldır’a bağlı, bu köyde gümrükleme istasyonunun ve antrepoların yapılması gerekiyor ki sınır ili gelişsin.

En önemlisi arkadaşlar, Gürcistan’da biliyorsunuz, temmuz ayında Osetya veya Abhazya da bir işgal oldu, Rusya işgali oldu ve bir gerginlik oldu. 12 Ağustos 2008’de Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy bir anlaşma yaptılar. Bir ay içerisinde Osetya veya Abhazya’dan Rus güçleri taşınacaktı, çıkacaktı. Çıkmadığı gibi şu anda oraya askerî yığınak yapıyor. Bu da stratejik anlamda Türkiye’yi çok ilgilendiriyor. Buradan söylüyorum: Rusya derhâl elini Osetya ve Abhazya’dan çeksin.

Değerli arkadaşlar, bizi ilgilendiren sınır kapısı olduğu için, 1996’ya kadar sınırda mazot ticareti yapıldı. Bu mazot ticaretinden dolayı hakikaten hem Posof hem Ardahan hem Kars hem o bölge fevkalade kalkındı. Ancak, 1996’da mazot ticaretini kestiler. Şimdi, Posof’a giden her siyasetçi -bu, AK PARTİ’li de CHP’li de diğer bütün partililer de- “Efendim, bize şimdi oyunuzu verin, biz geldiğimiz zaman Posof Kapısı’nın sınır ticaretini geliştireceğiz, mazotu serbest bırakacağız…” Peki kardeşim, hani nerede? Yedi yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarda, mazot yok, bir şey yok, bölge de kalkınmamış, yoksulluktan kıvranıyor. Yoksulluk ve işsizlik olması nedeniyle de korkunç derecede göç var. Şimdi rica ediyorum, eğer siz “Evet, oradan gelen mazotu, büyük petrol şirketleri bize baskı yapıyor, onun için serbest bırakmıyoruz.” diyorsanız, o zaman siz büyük şirketlerin Hükûmeti misiniz, halkın Hükûmeti misiniz? Bu soruma lütfen cevap verin.

İki: Çok önemli bir şey daha söyleyeceğim: Eğer “Efendim, oradan kaçak geliyor, önleyemiyoruz.” diyorsanız sadece sınır ili olan Ardahan’a, Artvin’e, Kars’a, Iğdır’a yetecek kadar, kendi ihtiyacı kadar mazot ithalatını serbest bırakın, sadece o illere. O zaman Kars da kalkınır, Ardahan da Iğdır da Artvin de kalkınır. Yani diyelim 50 bin ton mazot ihtiyacı varsa Ardahan’ın, 50 bin ton mazot ithalatını serbest bırakın, Türkiye’ye gitmesin. Sınır ili olmamızın anlamı ne? Yedi sekiz ay kar, kış, kıyamet; 2.000 rakımlı bir yerde perişan, -30, -40 derece; halk kıvranıyor, açlıktan, işsizlikten perişan, göç ediyor, ondan sonra burada da -tabir caizse- millet yan gelip yatıyor.

Arkadaşlar, biz halk tarafından seçildik geldik, Büyük Millet Meclisini temsil ediyoruz. Çıkaracağımız kanunlar çok önemli. Bu nedenle, Gürcistan dâhil, bütün sınır illerinde, Van’da, Nahcivan’da, Kuzey Irak’ta, İran’da bu bölgelerde, Edirne de dâhil, bütün illerde sınır ticaretinin gelişmesi için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlayınız.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) -…sınır illerine özerklik tanımak lazım, oraya özel yasalar çıkarmak lazım, başka türlü insanları tutamıyoruz.

Bakın size ben bir örnek vereceğim: Posof ilçemizde -buraya dikkat edin sayın milletvekilleri- bir yılda 105 tane çocuk olmuş, 105 tane. Nüfus hızla düşüyor. Yaşlı insanların dışında genç insan kalmamış. On yıl sonra orası boşalıyor, gözünüz aydın. Yedi yıldır hükûmettesiniz kardeşim, Posof’a şu çiviyi çaktık deyin? Yapın, ben de sizi alkışlayayım.

Sizden rica ediyorum, en azından şu tüneli yapın da Posof gelişsin. Yani Posof elden gidiyor, Ardahan elden gidiyor, samimi söylüyorum. Üniversitenin gelmesiyle inşallah belki bir şeyler olacak ama değerli arkadaşlar, ne demek yani bir ilçede bir yılda 105 çocuk doğmuş. Bu çocukların bir kısmı da biliyorsunuz ölüyor. Ve göç veriyor. O bakımdan, ben istirham ediyorum Meclisten ve Sayın Bakandan, Hükûmetten, Posof’un yolunun yapılmasını ve sınır ticaretinin geliştirilmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Teşekkür edebilir miyim Başkanım.

BAŞKAN – Bakan notları aldı efendim, Ulaştırma Bakanına iletecek Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bitti mi?

BAŞKAN – Bitti, bitti…

Teşekkür ederiz.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Aslında Meclis Başkan Vekilimiz de Posof kökenlidir, kendisine teşekkür ediyorum! (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Kardeşlerimiz Ahıska Türkleri ve Bakû-Tiflis-Kars demir yoluyla ilgili olarak soru sormuştum. Sayın Bakan bu soruma cevap vermedi, daha sonra cevap verileceğini ifade ettiler.

Kendi konusuyla ilgili olarak sormak istiyorum: Şu anda ülkemizde çiftçilerimiz çok zor durumdadır. Özellikle pancar üretiminin olduğu şu aşamada pancar para yapmamakta ve geçmişte de birçok ürün para yapmamıştır. Başta bankalar ve tarım kredi kooperatifleri olmak üzere yaklaşık olarak 10 milyar doların üzerinde büyük borç vardır ve çiftçilerimizin evlerine artık icra gelmiş, bazı yerlerde hapse de girmişlerdir.

Bu yönlü olarak da çiftçi kardeşlerimiz, Hükûmetten faizlerin silinmesi ve beraberinde de borçların tekrar yapılandırılmasını bekliyorlar. Bu konuda Sayın Bakanın ve Hükûmetin bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, başka soru yok.

Buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, Ahıska Türkleriyle ilgili olarak, soruya -dediğim gibi- ilgili arkadaşlarımla görüştükten sonra sizlere yazılı cevap verilmesini sağlamaya çalışacağım.

Biz çiftçilerimizi birçok alanda destekliyoruz. Bu borçlarına ilişkin konuya gelince: Tabii ki faizlerin silinmesi bir af mahiyetinde olur. Ben ilke olarak… Tabii ki bu borçlar herhâlde muhtemelen de bankalaradır ve muhtemelen sadece Ziraat Bankasına değil, başka bankalaradır. Devletin böyle bütçesine para koymadan bir bankanın bir vatandaştan herhangi bir alacağını silmesi söz konusu olamaz ama şu var: Tabii ki bankalarımız mevcut şartları dikkate alıp bu borçları yeniden yapılandırma yoluna giderse tabii ki çiftçilerimiz açısından olumlu olur ama dediğim gibi ki yani bir kurum ile vatandaş arasındaki bir ticari sözleşme sonucu ortaya çıkan bir borcun faizinin silinmesine tabii ki Hükûmetin ancak ve ancak şöyle bir kararı olur: İlgili bütçeye para koyarsınız ve o şekilde karşılarsınız. Başka türlü…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Tarım kredi borçları var, bir de Ziraat Bankası borçları var.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, Ziraat Bankası, tarım kredi borçları geçmişte eminim birkaç kez en azından yapılandırılmıştır. Faizlerin sürekli bir şekilde silinmesinin gündeme gelmesi aslında borç ödemede, yani borç ödeme yükümlülüğünü yerine getirmede de -bu tür beklentiler- tabii ciddi sorunlar yaratıyor. Çiftçilerimize biz, dediğim gibi, bütçeden ürün bazında çok önemli destekler veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz ama borçlarının yeniden yapılandırılması, faizlerin silinmesi gibi özellikle affı içeren hususlar konusunda şu aşamada herhangi bir çalışmamız yoktur.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için dört dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı     : 229

Kabul                           : 229 (x)

Her iki ülke için de anlaşmanın hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 10’uncu sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Kuveyt Devleti Hükûmeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/579) (S. Sayısı: 340) (xx)

BAŞKAN – Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu, 340 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Sözlerime başlarken sizlerin ve ulusumuzun geçmiş Kurban Bayramı’nı kutlar, saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz ile Kuveyt arasında sağlık alanında bir anlaşma imzalanmıştır. Bununla birlikte, Kuveyt ile ciddi oranlarda ticari ilişkimiz mevcuttur. Ülkemiz ile Kuveyt arasındaki ticari ilişkiler, 1982 yılında imzalanan Ekonomik, Sınai ve Teknik İşbirliği Anlaşması çerçevesinde yürütülmektedir.

Ülkemizin Kuveyt’e yaptığı ihracatın son yıllarda arttığı gözlenmektedir. Sanayi ürünleri olarak ithalatımızda kimyasallar ile plastikler iki önemli kalemi oluşturmaktadır. İhracatımızdaki başlıca kalemler ise demir, çelik, tekstil, sebze, meyve ve bunların mamulleri ile kara ulaşım araçlarıdır. Aslında son dönemde Kuveyt’e ihracatımız madde bazında da zenginleşmektedir ve bunun karşılığında Kuveyt’ten az miktarda tarımsal ürün ithalatı yapılmaktadır.

                                       

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 340 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli arkadaşlar, iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde tarım, su, tekstil, beyaz eşya, mobilya ve gıda yatırım yapılabilecek alanlar olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca inşaat ve taşeronluk sektörlerinde firmalarımızın daha etkin bir rol üstlenmesi beklenmektedir.

Sayın milletvekilleri, Kuveyt ile ticari ilişkilerimizin gelişmesi şüphesiz memnuniyet vericidir. Bu ticari ilişkiler ülkemiz ekonomisi için olumlu etkiler doğuracaktır. Ancak, bunlar tek başına yeterli değildir.

Sayın milletvekilleri, AKP İktidarı sayesinde özellikle son dönemde Batı ile olan ilişkilerimizde bir zayıflama görmekteyiz. Şüphesiz Türkiye bağımsız bir ülkedir ve ülkemiz her devletle karşılıklı çıkar ilişkileri çerçevesinde anlaşmalar yapabilir. Yalnız bu anlaşmalar yapılırken ülke olarak çizdiğimiz ana rotadan sapmamamız gerekir ve dünyanın çağdaş değerlerini terk etmemeliyiz diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İslam ülkeleriyle ilişkilerimizi geliştirmek elbette olumludur ama bu ilişkiler bağımlılık yaratacak türden olmamalıdır. Hukuksal ve siyasal yapımıza zarar vermeyecek ilişkiler geliştirmemiz gerekir.

Değerli milletvekilleri, günümüzde yalnızca siyasi, ekonomik ya da teknolojik alanda küreselleşme yaşanmamaktadır. Bununla birlikte sağlık, eğitim gibi hemen hemen her alanda küreselleşme eğilimi görülmektedir. Aynı zamanda iyi gelişmeler ve olumlu etkilerin yanı sıra tüm olumsuzluklar da küreselleşmeden nasibini almaktadır. Yaşadığımız son ekonomik kriz gibi tıpkı, domuz gribi olayındaki olumsuz gelişmelerin de nasıl dünyamıza yayıldığını ayrıca görmekteyiz.

Ayrıca görüştüğümüz tasarının gerekçesinde sağlık alanında uluslararası iş birliğine ne kadar çok ihtiyaç olduğunu da görmekteyiz. Tasarının gerekçesinde aynen şöyle denmektedir: “Sağlık sorunlarının yarattığı sınırlar ötesi etkiler, bu alanda ülkeler arasında iş ve güç birliğine duyulan ihtiyacı giderek artırmıştır. Herhangi bir ülkede görülen bir hastalık, ulaşımın da artmasıyla çok kısa sürede dünyanın her tarafına hızla yayılabilmektedir. Bu nedenle, ülkeler kendilerine özgü sağlık sorunlarıyla değil, genel dünya sağlık sorunlarıyla da ilgilenmek durumundadırlar.”

Sayın milletvekillerim, bilimin ve teknolojinin gelişmesiyle her alanda olduğu gibi sağlık alanında da çok sayıda değişiklik yaşanmıştır. Ayrıca bu değişim insanların sağlığa bakışlarında da büyük değişimler doğurmuştur. Günümüzde “sağlık” kavramı hasta haklarından çevre sağlığına kadar çok fazla unsuru içermektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak sağlık alanında yapılan uluslararası iş birliği de çeşitlenip derinleşmektedir.

Sayın Başkanım, ülkemizin de bu gelişmelerin dışında kalması elbette ki beklenemez. İşte bu gerekçelerle Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşma 12 Şubat 2008 tarihinde Kuveyt’te imzalanmıştır. Kuveyt ile Türkiye arasında sağlık alanında gerçekleştirilmesi öngörülen ilişkilere hukuki zemin sağlayacak bu anlaşmayla, sağlıkla ilgili tüm konularda deneyim, bilgi ve personel değişimi gibi yollarla iş birliği yapılması hedeflenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaşanan küreselleşmenin olumsuz etkilerinin yanında dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta ise ulusal sınırlar içerisinde krizlere karşı önlem almaktır. Bakınız, “Yaşadığımız ekonomik krizin kökeni yurt dışıdır.” diye açıklamalar yapıldı. Elbette olabilir, yani kriz yabancı kökenli olabilir ancak bu krize ulusal sınırlar içerisinde önlem almazsak altından kalkmak o derece zor olur.

Bu bağlamda  sağlık alanında da aynı şeyleri söylemek olanaklıdır. Eğer biz ülkemizdeki sağlık sistemini en iyi biçime getirmezsek uluslararası alanda yaşanan olumsuz etkiler sonucu hemen hastalanabiliriz ve yaşanan küresel olumsuzluğun etkisini kolay kolay üzerimizden de atamayız.

Değerli arkadaşlar, konuyla ilgili olarak sağlık sistemimizde yaşanan sağlık sorunlarına bir yeni sorun ise 4 Aralıkta eklenecektir yani 4 Aralık itibarıyla eczanelerimizin içine düşeceği durum maalesef tedirginlik yaratmaktadır. 4 Aralıkta başlayacak uygulama nedeniyle eczanelerin ve hastaların zarar görmemesi için eczaneler çok mücadele verdi. Bu soruna Sağlık Bakanlığı da olumlu bir tutum takındı yani hem Sağlık Bakanlığının hem de eczacıların sorun yaşanmaması için gayretleri yeterli olmadı. Sağlığı yalnızca teknik bir konu olarak değerlendiren bürokratların çözümü olanaksız kılan yaklaşımları eczacılarımızı 4 Aralık tarihine getirmektedir. Eczacılar üzülerek şunu belirtiyorlar: “Sağlıksızlığın çözüm olarak sunulduğu bir noktaya geldik.” diyorlar.

Sayın milletvekilleri, Türk Eczacıları Birliği Sayın Başbakana açık bir mektup yazdı, bu mektup şöyle diyor: “Sağlık ışığımız eczaneler kapanıyor.” başlığıyla gazetelerin bazılarında tam sayfa yayınlandı, şüphesiz sizlerin de dikkatini çekmiştir. Bakınız, bu mektubun başında neler denilmektedir sizlere aynen aktarıyorum yani eczacılar söylüyor: “Sayın Başbakanımız, eczanelerimiz sadece eczacıların değildir, eczanelerimiz hastalarımızındır ve halkımızındır da aynı zamanda.” Ancak 4 Aralıkta ilaç ve eczacılık alanında yeni tedbirler bu hâliyle hayata geçtiğinde hastalarımızın ilaca ve eczacıya ulaşması son derece zorlaşacaktır.

Değerli arkadaşlar, eczaneler korunmadan bu tedbirler uygulanırsa bir yıl içerisinde, sağlık alanının kılcal damarları olarak hizmet veren her 3 eczaneden 1’inin kepenk kapatması tüm yetkililerce de açıkça ifade edilen ve beklenen bir sonuçtur ve ne yazık ki kapanacak eczanelerimizin 3 bini ilçe, belde ve mahallelerde tek eczane olarak hizmet vermektedir.

Sayın milletvekilleri, hastalarımızın eczaneye erişiminin zorlaşmasının yanında ayakta kalabilen eczanelerimiz de raflarında ilaç bulamayacak kadar eriyecek ve ilaç yokluğunda yaşanacak sıkıntılar yine hastalarımızı etkileyecektir.

Değerli arkadaşlar, eczacıların açıkça belirttiği gibi, yarından itibaren yaşanacak süreç hastalarımızın ve eczacılarımızın aleyhine olacaktır. Oysa eczacılar, her yerde ve her zaman akılcı ve bilimsel politikalara dayandığı takdirde sağlıkta israfın önlenmesini desteklediklerini açıklamaktadırlar.

Türk Eczacıları Birliğinin yayınlanan mektubunda öyle bir bölüm var ki hepimizi de ilgilendirmektedir. Şöyle diyor eczacılar: “Bizler, Türkiye'nin her köşesinde fedakârca çalışan ve sağlığın ekonominin insafına terk edilmesini kabullenemeyen her siyasi görüşten, her bölgeden 24 bin eczacıyız.”  Yani eczacılar diyor ki, içimizde Cumhuriyet Halk Partili olanlar var, Adalet ve Kalkınma Partili olanlar var, Milliyetçi Hareket Partili olanlar var, DTP’li olanlar var. Ayrıca Edirne’den Şırnak’a, Adıyaman’dan, Sinop’tan Hatay’a kadar her yerdeyiz diyorlar eczacılar.

Bakınız arkadaşlar, sorun artık siyaset üstü bir noktaya gelmiştir. Sorun eczacıların sorunu olmaktan çıkmıştır, sorun tüm halkın sorunu hâline gelmiştir. Bu nedenle, yaşanan soruna bir an önce çözüm bulunmalıdır ve halkımızın sağlığa ulaşımının önünde hiçbir engel olmamalıdır. Bunu sağlamak ise bizim görevimizdir. Lütfen sağlık ışığımızın sönmesine izin vermeyelim değerli arkadaşlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin sınırları içerisinde iyi bir sağlık sistemi kurarsak yaptığımız bu uluslararası anlaşmalar daha da anlamlı olacaktır diye düşünüyorum. Unutmamalıyız ki iyi bir sağlık sisteminin en önemli destekçisi iyi bir sosyal güvenlik sistemi olmalıdır. Ama değerli arkadaşlar, maalesef sosyal güvenlik sistemimiz de uyarı vermektedir. Bayram boyunca Adıyaman’da köyleri ve mahalleleri gezme fırsatını buldum. Muhtarlarımızdan ve halkımızdan sosyal güvenlik sistemimizdeki çok önemli bir sorun hakkında bilgi aldım. İlk olarak şunu söylemek istiyorum, muhtarlarımızın sorunlarından bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, muhtarlarımızın maalesef hiçbir sosyal güvencisi bulanmamaktadır. Şimdi diyeceksiniz ki bununla ne ilgisi var, sağlıkla ilgili… Açıkçası, muhtarlarımız kaçak çalıştırılıyor. On yıldan fazla süredir muhtarlık yapan bir yurttaşımız “Bir tek gün bile BAĞ-KUR primimi yatırmadım.” diyor. Zaten muhtarlarımızın maaşları yetersiz, bir de sosyal güvenlik alanında böyle sorun yaşamaları mağduriyetlerini ayrıca arttırıyor. Umarım Hükûmet bu konuda elini vicdanına koyar ve muhtarlarımızın yaşadığı soruna çözüm getirir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman bu konuda destek vermeye hazırız.

Sayın milletvekilleri, sosyal güvenlik alanında bir başka sorun ise BAĞ-KUR ya da Sosyal Güvenlik Kurumundan emekli olduktan sonra ticari faaliyette bulunan yurttaşlarımızın yaşadığı sorundur. O da şöyle: Bu kişilerden “sosyal güvenlik primi” adıyla kesinti uygulanmaktadır. Yani bir insan emekli oluyor, iş yeri açıyor ve prim kesiliyor. 1 Ekim 2008’den önceki tarihlerde ticari faaliyette bulunan mükelleflerin bizzat ödeme yapması gerekmektedir. Ancak bizzat ödeme yapmaları konusunda mükelleflere hiçbir tebligatta bulunulmamıştır. Bu nedenle, bilgisi olmayan ve herhangi bir ödeme yapmayan mükelleflerin borçları birikmiştir ve bunun sonucunda mükelleflere borçları 4-5 bin TL olduktan sonra ancak bir tebligat yapılmıştır.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz ekonomik kriz ülkemizi derinden etkiledi. Çok sayıda esnaf bu ekonomik krizin de etkisiyle borcunu ödeyemeyeceğini söylemektedir. Bu esnaflarımızın önemli bir kısmı kriz nedeniyle iş yerlerini kapatmıştır. Peki, bu esnaflar borçlarını nasıl ödeyecektir? Bu konuda en azından bir yeniden yapılandırmaya ihtiyaç duyulmaktadır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; son olarak, yine sağlıkla ilgili önemli bir konuya değinmek istiyorum. Yarın 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü. Maalesef bu konuda da çok ciddi eksiklerimiz bulunmaktadır. Özürlülerimizin istihdamı konusunda yaşanan sorunlara her geçen gün yeni sorunlar eklenmektedir. Özürlüler yalnızca istihdam konusunda sorun yaşamamaktadırlar, aynı zamanda şehirlerde ulaşım olanaklarından yeterince yararlanamıyorlar. Araçlara binmek için turnikeler yapılmış ama özürlülerin geçişine uygun değil. Kimi şehirlerde kaldırımlara çıkmak için neredeyse merdiven lazım. Bu kaldırımlara özürlülerimiz nasıl çıkabilir, düşünen yok. Özürlü vatandaşlarımızın günlük olarak yaşadığı sorunların azaltılması için herkesin hassasiyetle davranması gerekmektedir. Sayın milletvekilleri, hepimiz üzerimize düşen görevleri yerine getirmeliyiz, bu konuda tüm engelleri kaldırmak için daha da çok çalışmalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken yapılan anlaşmanın hayırlı uğurlu olmasını diler, yüce heyetinize saygılarımı sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Köse, teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KUVEYT DEVLETİ HÜKÜMETİ

ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR ANLAŞMANIN

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 12 Şubat 2008 tarihinde Kuveyt’te imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı    : 208

Kabul                         : 208 (x)

BAŞKAN – Anlaşmanın her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 11’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/493) (S. Sayısı: 345) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 345 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın Şandır, Behiç Çelik Bey yok değil mi burada?

                               

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 345 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok efendim, konuşma yok.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde söz talebi yok.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE YEMEN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ

ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ

ÖNLEME ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA

DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 26 Ekim 2005 tarihinde Sana’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yemen Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı    : 210

Kabul                         : 210 (x)

Her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 12’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Oman Sultanlığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Oman Sultanlığı Hükûmeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/527) (S. Sayısı: 381) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

                              

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 381 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Komisyon raporu 381 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının  tümü üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE OMAN SULTANLIĞI HÜKÜMETİ

ARASINDA YATIRIMLARIN KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN

ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN

TASARISI

MADDE 1- (1) 4 Şubat 2007 tarihinde Muskat’ta imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Oman Sultanlığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Oman Sultanlığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı    : 208

Kabul                         : 208 (x)

Anlaşmanın her iki ülkeye de hayırlar getirmesini dilerim.

Saygıdeğer milletvekilleri, 13’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

13.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/550) (S. Sayısı: 339) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu, 339 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

                             

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 339 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ SAĞLIK BAKANLIĞI İLE OMAN SULTANLIĞI SAĞLIK

BAKANLIĞI ARASINDA SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR MUTABAKAT

ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 24 Aralık 2005 tarihinde Oman Sultanlığı’nda imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için bir dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ile Oman Sultanlığı Sağlık Bakanlığı Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Oy sayısı   : 204

Kabul         : 204 (x)

Anlaşmanın her iki ülkeye de hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 14’üncü sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

14.- Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/360) (S. Sayısı: 421) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

                             

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 421 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Komisyon raporu 421 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın söz talebi vardır.

Sayın Akcan, buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 421 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında, temelde bir anlaşmanın var olduğu ve bugün öngörülen kanun tasarıları görüşüldükten sonra Meclisin çalışmasına bugün için ara vereceği bilgisine rağmen söz aldım. Türk tarım sektörüyle uluslararası alanda iş birliğinin yapılmasının önemini, ancak hangi zeminde, iş birliği yapılabilecek bir zeminin yakalandığı hâlde bu iş birliğinin anlamlı olacağını ve bununla ilgili  temel kriterleri, temel öngörülerimizi ifade etme ihtiyacı hissettiğim için grup adına bu söz hakkını kullanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, Umman Sultanlığı, gayrisafi millî hasılası 25,4 milyar dolar olan, nüfusu yaklaşık 2,5 milyon, kişi başına millî geliri 13.400 dolar, ihracatı 19 milyar dolar olan, ithalatı da 8,7 milyar dolar olan bir ülke.

Bu ülkede, söz konusu mutabakat zaptına konu olan tarımla ilgili durum ne? Ekonomisi petrole bağımlı hâlde olan bir ülkede, ekonomiyi petrole bağımlı hâlden kurtarmak isteyen, bu amaçla petrol dışı sektörleri geliştirmeyi amaçlamış Umman için tarım özel bir önem taşımakta. Petrol gelirleri tükenmeden tarımı geliştirmek ve kısa sürede gıda maddesi ve tarım ürünü ithalatını azaltma arzusu var bu ülkede. Tarımın geliştirilmesi için çaba sarf edilmesine rağmen, gerek arazi yapısı gerekse iklim özellikleri tarımsal üretimi güçleştirmektedir.

Ülkenin en önemli tarım ürünü hurmadır. Diğer önemli tarım ürünleriyse, muz, limon, Hindistan cevizi ve mangodur.

Ülke toprakları sebze yetiştirilmesi için pek elverişli olmadığından, ekilebilir alanın ancak yüzde 23,6’sında bu faaliyet sürdürülebilir durumdadır.

Balıkçılık ise, Umman ekonomisi açısından en fazla ümit bağlanan bir sektördür. Ülke suları çok zengin balık kaynaklarına sahiptir. Ayrıca, sıcak deniz olduğundan, çok yağlı olmayan bu balıklar oldukça da lezzetlidir. Bu açıdan, ülkede petrolden sonra en önemli gelir kaynağı olarak balıkçılık görülmektedir. Hâlen yakalanan balıkların yüzde 72’si gibi çok büyük bir bölümü geleneksel yöntemlerle yakalanmaktadır.

Ülkedeki avlanma kapasitesi yeterli düzeyde olmadığından, zaman zaman çeşitli ülkelere ait balıkçılık şirketlerine ülke sularında avlanma müsaadesi verilmekte; 1989 yılına kadar Güney Kore bu fırsatı kullanmış ve bu yıl için de İspanyol balıkçılık şirketleri bu imtiyazı elde etmiş durumdadır.

Değerli milletvekilleri, bu kısa Umman ve konumuzla ilgili bilgi aktarımından sonra Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğu Mutabakat Zaptı ile ilgili gerekçelerine değinmek istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı arasında Mutabakat Zaptı 13 Eylül 2005 tarihinde Ankara’da imzalanmıştır. Sayın Başbakanın gönderdiği yazının gerekçesinde “Türkiye ile Umman arasında imzalanan Mutabakat Zaptı'nın yürürlüğe girmesi ile, iki ülke arasında tarım, gıda işleme, hayvancılık ve köy işleri alanlarında iş birliğinin teşvik edilmesi amacıyla;

1) Bilimsel ve teknik bilgi ve doküman değişimi,

2) Genetik ve biyolojik bitki ve hayvan materyali mübadelesi,

3) Sulama ve modern sulama sistemleri konularında bilgi mübadelesi yapılması,

4) Yukarıda bahse konu iş birliği alanlarında eğitim kursları, seminerler, toplantılar ve konferanslar düzenlenmesi,

5) İlgili kuruluşlar arasında müşterek faaliyetler tesis edilmesi,

6) Tarım ürünlerinin ulusal ve uluslararası alanlarda pazarlanabilmesi amacıyla her iki ülkedeki özel sektörler arasında ortak yatırımların tesis edilmesi için iş birliğinin güçlendirilmesi.”

Ana hedef bunlar.

Şimdi, burada bilgiye dayalı, fikir teatisine dayalı, eleman mübadelesine dayalı hususlarda kimsenin diyeceği bir şey yok ancak malum olduğu üzere tarımsal faaliyet biri bitkisel, biri de hayvansal üretim olmak üzere iki ana konu üzerinde gerçekleştirilir. Bu tarımsal faaliyet sırasında gerçekleştirilen bitkisel üretimde biz ne yapıyoruz? Hububat üretimi gerçekleştiriyoruz, yağlı tohum bitkileri ve endüstri bitkileri üretimini gerçekleştiriyoruz, bir de meyvecilik ve sebzecilik faaliyetini bitkisel üretim içerisinde gerçekleştiriyoruz. Ana hedef, ana ürün, doğrudan kullanılabilir ürünler olarak bunu gerçekleştirirken, bir yandan da hayvansal üretime ham madde temin eden bir faaliyet olarak bitkisel üretimi gerçekleştiriyoruz.

Bizim karşılaştığımız en önemli sorun Türkiye’de, özellikle endüstri bitkilerinde ve yağlı tohum bitkilerindeki üretim açığımızdır. Bu açığı kapatmak için değişik yollarla değişik ülkelerden ithalat yapmaktayız. İthalatla açığın kapatılmasında en fazla kullanılan ürünler ayçiçeği tohumu ve ham yağ; diğer taraftan mısır, soya, kanola gibi yağlı tohum tahılları. Bunlarla ilgili son bir ay içerisinde yaşadıklarımız bütün Türkiye'nin gözünün önünde cereyan etti. Bu ithal ettiğimiz ürünler GDO’ludur dendi. Bu GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye girmesini yasaklayalım dedik. Bunu yasaklamak için bir mevzuat ortaya koyduk. Bu mevzuat Resmî Gazete’de yayınlandı ve ertesi gün yasak işlemi devreye sokuldu.

GDO’lu ürünlerin ithalatı başlı başına aslında bir kriz objesi olması gerekmesine rağmen, bu krizin yönetimi için çıkartılan mevzuat başlı başına uygulamada kendisi kriz yarattı ve kriz yarattı ki Bakanlık bu defa bunun için bir geçiş süresi uygulamaya koydu. Bu geçiş süresi içerisinde biz ne ithal ediyoruz? Eğer biz GDO’lu ürün ithal ediyorsak, o zaman, bu zaman zarfında ithal edilecek GDO’lu ürünlerin Türk insanının sağlığını ne biçimde değiştireceği, ne biçimde oynayacağı hususunu mutlaka iyi irdelememiz lazım.

Şimdi, bakın değerli milletvekilleri, bu ürünler bu yönetmelik çıkmadan önce Türkiye’ye ithal ediliyordu ve kullanılıyordu. Nerede kullanılıyordu? Mesela, tavuk eti üretiminde kullanılıyordu tavukçulukta, yem ham maddesi olarak mısır. Bu mısırı kullanan Türkiye hayvan yetiştiricisi, tavukçusu elde ettiği ürünü Avrupa Birliği ülkelerine ihraç ediyordu. Avrupa Birliği ülkeleri de bunun kontrolünü yaparak kendi ülkelerinde tüketilmesine müsaade edip gümrüklerinden, sınırlarından geçiriyordu. Eğer bu kullanılabilir idiyse, eğer bu tüketilmesi hâlinde insan sağlığını riske atmıyor idiyse biz bu mevzuatla neyi düzenledik? Bu sırada spekülasyonlarla acaba birileri bu sektörden rant mı elde etti? Bunların kamuoyu tarafından çok iyi anlaşılmasını sağlamak için iyi anlatılması lazım. Yani krizi yaratan Hükûmetin bizzat kendi uygulaması. Ne? Mevzuat, yönetmelik, çıkarılan yönetmelik, Resmî Gazete’de yayımlanılan yönetmelik. Krizin yönetimi de elbette ki herhâlde muhalefet partilerine düşmez, krizin yönetimi Hükûmete aittir. Bu krizin yönetilmesi sağlıklı olamadı ki, iyi bilgilendirilemedi ki, öyle bilgi kirliliği yaratıldı ki insanlarımızın kafası karıştı.

Çok üzüldüğüm noktalar oldu değerli milletvekilleri. Şimdi, yurt dışından ithal edilen yem ham maddesini düzenleyen bir, aşağı yukarı, mevzuat var. Bu, tahıl ithalatını, yağlı tohum bitkisi ürünlerinin ithalatı var, bunları düzenleyecek bir mevzuat ama karşımıza televizyonlarda çıkan ne? Televizyonlarda kabzımala gidiliyor, bir markete gidiliyor, kamera çekiyor, kameranın çektiği asla Türkiye’de GDO’lu üretimi söz konusu olmayan meyve. Kamera meyveyi gösteriyor, kamera sebzeyi gösteriyor ve GDO’ludan bahsedince insanlar ürküyor. Bu ürkmenin sonunda ne oldu, bakın.

Değerli milletvekilleri, Antalya ilimiz Türkiye’de örtü altı sebze üretiminin âdeta başkenti. Mukayeseli tarımsal ürün ihracatı üretimi bakımından diğer bölge ülkeleriyle beraber ciddi bir potansiyel arz eden, ihracatta çok önemli yeri olan bir üretim faaliyeti sebze üretimi. Yeni yeni işte Mersin bu üretim sektörüne dâhil ediliyor, İzmir bölgesi bu alana dâhil ediliyor. Bunlar ülkemiz için güzel şeyler.

Değerli milletvekilleri, örtü altı topraklı tarımda 1 metrekaresinin sera maliyeti 40 lira, minimum. Topraksız tarımda bunun 2 katı, 80-90 lira. Çelik konstrüksiyon olduğu için demirin fiyatına bağlı olarak bu rakamlar yükseliyor. Türkiye’de kullanılan hibrit sebze tohumu miktarı 3,5 ton. Bunun yüzde 85’i ithalat. İthal ediyoruz, parayı veriyoruz. Gerek topraksız tarımda gerek topraklı tarımda bitkiyi beslemek için kullandığımız besin elementlerinin ham maddesi de ithal. Onu kullanıyor ona da parayı veriyoruz, işçiyi kullanıyoruz parayı veriyoruz -çiftçi olarak söylüyorum- hasat ediyoruz, ayağımızla hâle götürüyoruz çiftçi olarak, işin sonunda üretim maliyetimiz asla 35 kuruşun altında değil. Bunu söyleyen çiftçi.

Bayramdan önce bir marketin Çankaya civarında, Ankara’nın pek çok yerinde billboardlarda reklamı vardı “1 kilogram domates 39 kuruş.” diye. Reklam olmasın diye marketin ismini söylemiyorum. Hepimiz gördük bu afişleri, 39 kuruş. Serada üretim maliyeti 35 kuruş olan bir ürünü Ankara’da bir market, nakliye de dâhil olmak üzere Antalya’dan Ankara’ya, 39 kuruşa satabilir mi? Mümkün değil. Bunu 30 kuruşun altında sattı. Şimdi domatesin kilosu 200.000 lira, yani 20 kuruş. Bunu nasıl sürdürür bu çiftçi? Mukayeseli üstünlüğümüzün olduğu, Umman’da eğer domates üretilmiyorsa, bu anlaşma gereği biz Umman’a domates ihraç edeceğiz. Adam önce üretecek, üretim kabiliyetini elinde bulunduracak, ondan sonra siz üretilen ürünü oraya ihraç edeceksiniz. Üretme kabiliyeti yok, üretimde sürdürülebilirliği yok.  O masrafı yapmış. Boş tarla olsa, düz tarla, amenna.

Benzer durum… Şimdi bu da yetmiyor… Bakın, Plan Bütçe Komisyonunda Maliye Bakanlığı bütçe görüşmeleri sırasında söyledim. Komisyon üyesi arkadaşlar ne söylediğimi biliyorlar. Antalya Defterdarı gidiyor, salma salıyor: “Sizin cironuz bu kadar, ödediğiniz vergi bu kadar. Bu ciroyla bu kadar kâr etmiş olamazsınız, daha fazla kâr ettiniz, gelin anlaşalım.” Sera başına veya özellikle fide seralarında, Sayın Bakan, salma salıyorlar. Sera başına 200 milyar, 300 milyar ilave… “Gelin, anlaşalım. Bak buluruz ha!”

Sayın Bakan burada. Neyi bulurlar? Domates tohumunu alıyor -Bakanlığımızın deklarasyonuna göre, kullanılan tohumların yüzde 15-20’si çimlenmeyebilir- tohumu attı, torfu kullandı, gübreyi kullandı, serayı kullandı, işçiyi kullandı, hepsi tamam -bu cironun içerisinde- ama yüzde 20’si çimlenmedi. Ne yapacağız şimdi? “Kullandığın tohum şu kadar –adetle veriliyor çünkü- sen bundan 80’ini deklare etmişsin. Bunun vergisinin şu olması lazım, bu kadar vergi vereceksin. Gel anlaş; anlaşmazsan canına okurum.”

Hukuk devletinde bu olur mu sayın milletvekilleri? Burada düzenlediğimiz kanunların ne anlamı var? Orada vergi uzmanı canının istediği şekilde, hukuk devletinde olmaması gereken tavrı takınarak giderse… Sayın Bakan orada oturuyordu; ben bir anlamda da bu konuşmayı onun için istemiştim. Plan Bütçede söyledim Sayın Bakana. İnşallah, bana bir şey söyler şimdi burada.

Değerli milletvekilleri, aynı şey: Sürdürülebilirlik. 1 kilogram sütü sattığınız zaman 2 kilogram yem alabilmelisiniz. Yeni yeni daha süt 600 bin lirayı yani 60 kuruşu, 65 kuruşu buldu.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – 725, 750 oldu.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Şimdi, 725, 750… 1 kilo yem ne kadar Sayın Koyuncu? 600 bin lira. Ne alırsınız bununla? 2 kilo yem alabilir misiniz? Aslolan budur, sürdürülebilirliğin parametresi budur. Eğer, siz 1 litre sütü satınca 2 kilogram yem alamıyorsanız bu faaliyeti sürdüremezsiniz. Bunun sonunda süt veren hayvan damızlıktır. Hayvanlar mezbahaya gider. Son altı ayda mezbahaya giden damızlık sayısı 200 bin baş inek olmuştur, bizim tespitlerimize göre. Bunların yerine konması, parayı bassanız dahi, “Ben size para veriyorum.” deseniz dahi, ithal etmediğiniz sürece bu damızlığı yurt içinden temin etme şansınız yok. Eğer yurt dışından temin etmeye kalkarsak, o zaman, teşvikle verilen bu paranın adı ne olur değerli milletvekilleri? Başka ülke üreticisinin hayvancılığını teşvik etmek olur. Çünkü, o, pazar arıyor satmak için, sen de pazar oluyorsun. Dolayısıyla, 1937 yılından beri bu ülke potansiyel ithalatçı damızlık hayvan yetiştiriciliğinde, 37’den beri. Ama, bugün, hâlâ, damızlık ihraç edebilir ülke durumuna gelememişiz.

Bu nedenle, eğer bir ülkeyle bir anlaşma imzalıyor, bunun şartlarını yerine getireceksek -bilgi ise- gerçekten bugün ziraat fakülteleri, veteriner fakülteleri, su ürünleri fakültelerinde çok kaliteli insanlar yetiştiriliyor dünya çapında, bunlarla bu bilgiyi transfer edebiliriz. Ama, iş, genetik materyale gelince, damızlığa gelince, madde mübayaasına, mübadelesine gelince, onlar bize ne verebilir? Onun için başta okudum Umman’ın potansiyelini. Ama bizde çok yüksek potansiyel oluşturma şansı var.

Bu itibarla, söz almamın nedeni de, prensipte anlaşmaya zemin teşkil edecek tarımsal altyapı Türkiye’de var olduğu hâlde bunu kaybetmemenin yolunda bizim teşvik ve sübvansiyon sistemlerini ayarlamamız ve zinde tutmamız lazım bu sektörü. Bu sektörü zinde tutarsak, o zaman şu oylayacağımız, buradan, yüce Meclisten geçireceğimiz tasarıların kanunlaşmasının bir anlamı olur. Aksi takdirde anlaşma buradan geçer, tamam, orada rafta kalır. Bunun biz böyle olmamasını istiyoruz, Türk tarım sektörünün zinde kalmasını istiyoruz. Bunun için de, daha ciddi, daha sağlıklı destekleme politikalarıyla, üretim politikalarıyla tarım sektörünü hem bitkisel hem hayvansal üretimde zinde tutmamız lazım. Bunu ispatlarız.

Bizim bal adına gönderdiğimiz madde yok  -bundan iki hafta önce söyledim, bayramdan önce bir konuşmam sırasında- güya biz Bulgaristan’a bal ihraç etmişiz, adamlar bizim balımızı beğenmemişler, balı iade faturasıyla iade ediyorlar. Yok böyle bir şey. Şakır şakır Bulgaristan’da üretilen bal Türkiye’ye giriyor, süt tozu şakır şakır Türkiye’ye giriyor. Dolayısıyla bunların önünü kesmediğimiz, çiftçinin ürününü bu anlamda tüketiciye ucuz, üreticiye onun bu işi sürdürebilir şekilde gelir temin edecek tarzda fiyatlandırarak, sağlıklı üretim politikalarını, pazarlama politikalarını geliştiremezsek bu sektörü kaybederiz. Sayın Bakanın -üzülerek ifade ediyorum, burada olduğu için de yüzüne söylemek istiyorum- en çok kullandığı “Efendim, biz serbest piyasa ekonomisinin hüküm sürdüğü ülkeyiz...”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akcan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Almanya’da ne hüküm sürüyor Sayın Bakan? Amerika’da ne hüküm sürüyor? Orada başka bir sistem mi var ekonomide? Ama ona rağmen sektörün ayakta kalmasını sağlayacak uygun tedbirleri o ülkeler kullanıyor serbest piyasa ekonomisi şartlarına rağmen. Bizim de serbest piyasa ekonomisi şartlarının hüküm sürmesini, alabildiğince, hürce sağlamasını temin etmemiz lazım. Ondan sonra sürdürülebilirliğin gerçekleşmesi için ne yapmamız gerekiyorsa onu yapmamız lazım. Sık sık önümüzde kullanılan ifadeler: “Efendim, 2002’de 1,8 katrilyondu, biz 5,8’e çıkardık.” Sonuç? Damızlık hayvanını götürüp kasaba sevk ediyorsa, Sayın Bakanım, 5,8 ya isabetli kullanılmadı ya yeterli değil demek durumundayız.

Bu duygu ve düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Fenerbahçe’ye de Twente maçında başarılar diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI İLE UMMAN

SULTANLIĞI TARIM VE BALIKÇILIK BAKANLIĞI ARASINDA MUTABAKAT

ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 13 Eylül 2005 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3-  (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Umman Sultanlığı Tarım ve Balıkçılık Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı     : 243

Kabul                          : 243 (x)

                            

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.

Evet, son anlaşmamıza geçiyoruz saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım.

15’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Umman Sultanlığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

15.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Umman Sultanlığı Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/381) (S. Sayısı: 423) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 423 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE UMMAN SULTANLIĞI HÜKÜMETİ

ARASINDA GELİR ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLERDE ÇİFTE VERGİLENDİRMEYİ

 ÖNLEME VE VERGİ KAÇAKÇILIĞINA ENGEL OLMA ANLAŞMASININ VE EKİ

PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN

TASARISI

MADDE 1- (1) 31 Mayıs 2006 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Umman Sultanlığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması”nın ve eki “Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3-  (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

                                     

(x) 423  S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Umman Sultanlığı Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı:   235

Kabul:                        235  (x)

Böylece tasarı kanunlaşmıştır. Her iki ülkeye de hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun, 3 Aralık 2009 Perşembe günkü birleşiminde, daha önce görüşmeleri yarım kalan, madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarıyla ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesine ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

Danışma Kurulunun yaptığı toplantıda aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

Mehmet Ali Şahin

 

 

Türkiye Büyük Millet

 

 

Meclisi Başkanı

 

Mustafa Elitaş

Kemal Anadol

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkan Vekili

Grubu Başkan Vekili

 

Mehmet Şandır

Gültan Kışanak

 

Milliyetçi Hareket Partisi

Demokratik Toplum Partisi

 

Grubu Başkan Vekili

Grubu Başkan Vekili

Öneriler:

Genel Kurulun 3 Aralık 2009 Perşembe günkü birleşiminde, daha önce görüşmeleri yarım kalan, madencilik sektörünün sorunları ve yeraltı kaynaklarıyla ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesinin ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesinin Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisi üzerinde söz talebi yoktur.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, 16’ncı sırada yer alan, Telsiz Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

                     

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri  (Devam)

16.- Telsiz Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/428) (S. Sayısı: 99)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun olmayacağı dikkate alınarak, alınan karar gereğince, maden üzerindeki araştırma önergesini görüşmek üzere 3 Aralık 2009 Perşembe günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma saati: 19.31