DÖNEM: 23 CİLT: 53 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
24’üncü
Birleşim
1 Aralık 2009 Salı
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan
Vekili Nevzat Pakdil’in, milletvekillerinin,
milletin, İslam âleminin ve tüm insanlığın geçmiş Kurban Bayramı’nı kutlayan
konuşması
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Dünya AIDS Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Roman vatandaşların
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Türkiye’nin Türk dünyası ile ilişkilerine ilişkin
gündem dışı konuşması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, 397 S. Sayılı Kanun
Tasarısı’nın Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1023)
2.- TBMM Başkanı
Mehmet Ali Şahin’in, Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanının davetine icabetle
beraberinde bir heyetle Bahreyn’e resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1024)
B) Önergeler
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1563) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/162)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin
önergesi (4/163)
3.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/164)
4.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, (2/15) esas numaralı
Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/165)
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/474)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 milletvekilinin,
eczacıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/475)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 29 milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/476)
VII.-
SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim
1.- Kamu İktisadi
Teşebbüsleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin
Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/485) (S. Sayısı: 403)
4.- 2005
Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/730) (S.
Sayısı: 424)
5.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
6.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
IX.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin
Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
2.- 2005
Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, 12 Eylül 1980’den sonra
sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/9708)
2.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı revizyon planına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/9835)
3.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, TOKİ ve Sağlık Bakanlığı arasındaki bir
protokole ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/10041)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TRT’de yayınlanacak bir
programın bütçesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/10062)
5.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/10065)
6.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, takasa konu edilen iki araziye ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/10067)
7.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10095)
8.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Yenişehir’deki tarihî bir cami ve hamamın tanıtımına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/10096)
9.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10102)
10.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, ilköğretim ders kitaplarına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/10109)
11.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/10135)
12.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir sit alanındaki yapılaşma ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/10190)
13.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, sel mağduru vergi
mükelleflerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/10191)
14.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, zorunlu özürlü
istihdamının denetimine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10199)
15.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
kamu sektöründe ücret adaletsizliklerinin giderilmesine ilişkin sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/10233)
16.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, THY uçaklarında dağıtılan gazetelere ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10270)
17.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bir müşavir atamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10274)
18.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da sınav kazanan öğretmenlerin müdür
yardımcısı olarak atanmamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10275)
19.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, SYDV’nin muhtarların
bilgisi dışında raporlama yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/10317)
20.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
RTÜK’ün bir toplantısında gerçekleştiği iddia edilen bir olaya ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/10347)
21.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, TOKİ’nin Ankara
Gölbaşı-Örencik konut projesindeki sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/10411)
22.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, emekli maaşlarında artış
olup olmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10413)
23.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, SGK’nın banka promosyonu
kullanımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10427)
24.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bazı ilaçların raporlama ve reçetelenmesine
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/10429)
25.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet
Yılmaz’ın cevabı (7/10499)
26.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/10503)
27.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, eşdeğer ilaçlarla ilgili genelgeye ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/10535)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.10’da açılarak iki oturum yaptı.
Yapılan
yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yeter sayısı bulunmadığı
anlaşıldığından;
1 Aralık 2009
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 13.28’de son verildi.
|
|
|
|
|
|
Meral
AKŞENER |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Fatih
METİN |
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Bolu |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
Bayram
ÖZÇELİK |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 33
II.- GELEN KÂĞITLAR
1 Aralık 2009 Salı
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Gürcistan Enerji Bakanlığı
Arasında Türkiye-Gürcistan Elektrik Enterkonneksiyonlarının
Geliştirilmesi Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/780) (Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2009)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/781)
(Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2009)
3.- Enerji Şartı
Antlaşmasının Ticaretle İlgili Hükümlerine Getirilen Değişikliklerin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/782) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2009)
4.- Avusturya
Cumhuriyeti, Bulgaristan Cumhuriyeti, Macaristan Cumhuriyeti, Romanya ve
Türkiye Cumhuriyeti Arasında Nabucco Projesi Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/783) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2009)
Teklifler
1.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe
Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/535) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.11.2009)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in; 492 Sayılı Harçlar
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/536) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2009)
3.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve 5 Milletvekilinin; 657 Sayılı Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/537) (Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.11.2009)
4.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in; Petrol Piyasası
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/538) (Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.11.2009)
5.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın; Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol
İşletmeleri A.Ş.’de Çalışan Personele İlişkin Kanun Teklifi (2/539) (Plan ve
Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2009)
Tezkereler
1.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1019) (Anayasa
ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.11.2009)
2.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1020)
(Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2009)
3.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1021) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.11.2009)
4.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/1022) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2009)
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında İşbirliği İçin Ortak Komite Kurulmasına
Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/599) (S. Sayısı: 429) (Dağıtma tarihi: 1.12.2009)
(GÜNDEME)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında İşgücü Değişimi
Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 430) (Dağıtma tarihi: 1.12.2009)
(GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Arasında Tarım Alanında Teknik,
Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/640) (S. Sayısı: 431) (Dağıtma tarihi: 1.12.2009) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sınai
İhracatın Geliştirilmesi Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/719) (S.
Sayısı: 432) (Dağıtma tarihi: 1.12.2009) (GÜNDEME)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/721) (S. Sayısı: 433) (Dağıtma tarihi: 1.12.2009)
(GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, cezaevlerinde kapasitenin üstünde mahkum barındırıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8602)
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ergenekon Davasından çekilen bir hâkime ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8605)
3.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Ergenekon Davasındaki sağlık
sorunları bulunan bir tutukluya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8769)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, basına yansıyan bir soruşturma belgesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8894)
5.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, kanun yararına
bozma istenen davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8927)
6.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Kütahya’daki icra takiplerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8930)
7.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, ölen bir tutukluya
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8933)
8.- İstanbul
Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun,
pişmanlık yasalarından faydalananlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8934)
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, en uzun süreli tutukluya
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8936)
10.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, hakkında soruşturma
veya dava açılan hâkim ve savcılara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8937)
11.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, tutuklu ve
hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8938)
12.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kanser hastası olan
üç hükümlünün dosyasının Cumhurbaşkanlığına intikal ettirilmesine ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8939)
13.- Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, bir öğrencinin vefatıyla ilgili soruşturmaya ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8940)
14.- Manisa
Milletvekili Şahin Mengü’nün, İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin vakıf şirketlerine verdiği ihalelere ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/8941)
15.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ergenekon Soruşturmasıyla ilgili bir iddiaya
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8943)
16.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, hâkimler ve savcılar
kararnamesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8944)
17.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararname
çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8945)
18.- Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk’un, sağlık sorunu olan
tutuklu ve hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8946)
19.- Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbatur’un, kanser hastası olan bir
hükümlünün durumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8947)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 28 Milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/474) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 Milletvekilinin,
eczacıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/475) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.10.2009)
3.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 29 Milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/476) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)
1 Aralık 2009 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in,
milletvekillerinin, milletin, İslam âleminin ve tüm insanlığın geçmiş Kurban
Bayramı’nı kutlayan konuşması
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sizlerin, milletimizin, İslam âleminin ve
tüm insanlığın geçmiş bayramını kutluyor; bayramın tüm insanlığa barış ve hayır
getirmesini diliyorum.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz, Dünya
AIDS Günü münasebetiyle söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Kemalettin
Aydın’a aittir.
Sayın Aydın,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin
Aydın’ın, Dünya AIDS Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1980’lerden beri dünyanın
önemli bir sorunu olan ve “çağın vebası” olarak adlandırılan ve ülkemizde de
1985 yılından itibaren görülmeye başlayan ve bugün de, 1985 yılından itibaren
Sağlık Bakanlığına 3.671 vaka olduğu bildirilen AIDS (HIV) hastalığından
bahsetmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyor, geçmiş
bayramınızın da kutlu olmasını temenni ediyorum.
Dünyada bugüne kadar 60 milyon insanın etkilendiği ve 25 milyon
insanın öldüğü, yaklaşık 33 milyon insanın bu mikrobu taşıdığı; şu anda, beş
dakikalık konuşma sürem boyunca dünyada 25 kişinin daha bu mikrobu alacağı ve
bugünün yirmi dört saatlik süresi içerisinde de 7.400 kişinin infekte olacağı; bu 7.400 kişinin 1.200’ünün on beş yaşın
altında olduğu, 6.200’ünün de on beş yaşın üzerinde olduğu bir hastalıktan bahsediyoruz.
Bu hastalık öyle bir hastalık ki
çocuklarda geçtiğimiz yıl yani 2008 yılı raporlarında 2,1 milyon insanın bu
mikrobu almış olduğunu ve yaklaşık 430 bin çocuğumuzun, dünya çocuğunun bu
hastalıktan öldüğünü ve yine yaklaşık 2,7 milyon dünya insanının bu hastalıktan
öldüğünü sizlerle paylaşmayı bir sorumluluk gereği biliyorum. Sadece bununla
değil, özellikle çocuklarımızın, 430 bin infekte olan
çocuğumuzun da 280 bininin öldüğünü, 1980’lerden bugüne doğru gelişe baktığımız
zaman, dünyadaki AIDS vakalarının, 1990 ile 2009 arasında 3 kat arttığını,
gittikçe dünyayı tehdit eden, gittikçe prevalansı
yükselen bir hastalıktan bahsediyoruz. Özellikle bu hastalığın ülkemizde de
1985’li yıllarda ilk vakanın olduğunu, 80’li yıllarda tek haneli iken 90’lı
yıllarda çift haneli rakamlara ulaştığını, 2000’li yıllarda da üç haneli
rakamlara ulaştığını ve bugün 2009 itibarıyla yaklaşık 500 civarında yıllık
yeni vaka olacağını biliyoruz. Demek ki bizim, her gün artan ve ülkemizi de
tehdit eden bu hastalıkla ilgili bir miktar bilgi yenilenmesine ihtiyacımız var
ve alınacak tedbirlerin de her gün artırılarak alınması gerekli olduğunu
tartışmamız gerekiyor.
HIV-AIDS dediğiniz zaman, 1980’de ilk çıkan ve o zamanlar
homoseksüellerin hastalığı olarak kabul edilip, daha sonraki yıllarda
heteroseksüel dediğimiz kadın-erkek ilişkisiyle de bulaşın olduğunu ve
ağırlıklı olarak da “intravenöz” dediğimiz damar içi
uyuşturucu kullananların hastalığı olduğunu, yine anneden çocuğa bulaşın
olduğunu ve doğar doğmaz bu mikropla doğan ve bu mikropla ölen insanların
olduğunu biliyoruz ve ülkemizde de sıfır yaş grubunda 23 çocuğun olduğunu da
sizlerle paylaşmanın sorumluluğu içerisindeyim.
Tabii ki, HIV-AIDS’le ilgili bulaş yollarına yönelik olarak alınacak
birçok tedbir varken asıl sosyal sorumluluğumuz HIV mikrobunu taşıyan ve AIDS
hastası olan Türkiye Cumhuriyeti ve dünya vatandaşlarının bulaşmadığı yolları
ve sosyal izolasyondan korunmanın gerekli olduğunu
tartışmamız gerekiyor. Bu mikrop, tabii ki, birçok noktada bulaştığı gibi,
sosyal yaşamı ilgilendiren tokalaşma, öpüşme, beraber yemek yeme ya da aynı
çatal, aynı bıçak ya da lavabo, aynı klozeti kullanmakla bulaşmadığını bilmek
ve bu insanların içimizde normal Türkiye vatandaşı olarak yaşamalarına müsaade
etmemiz gerekiyor. Ayrıca da bu insanların sosyal izolasyondan
korunması, çalışma ortamlarında da bu insanların huzurlu bir ortamda
çalışmalarını sağlayacak bilgi birikimine ulaşmamızın gerekli olduğunu
hepinizle paylaşma sorumluluğu içerisindeyim. Sadece bu
insanların bu hastalığı aldıktan sonraki süre içerisinde -bugün dünyada
yaklaşık 4 milyonu tedavi almaktadır; yani 33,4 milyon insan varken bunların 4
milyonu tedavi almaktadır- ve ülkemizin sorumluluğu doğrultusunda da Türkiye’de
bugün herkesin, bu hastalığa yakalanan herkesin ilaç tedavisini alabilir bir
altyapıya sahip olduğunu, sosyal güvenlik kurumlarının bu hastalığa yakalanan
herkesin ilacını karşıladığını bilmekte fayda var. Ama devletin almış
olduğu bu altyapıyla dünyada mevcut “primer tedavi” dediğimiz ilk tedavi seçeneklerinin hepsinin
Türkiye’de var olduğunu, tüm sosyal güvenlik kurumlarının bunların tedavisini
karşıladığını paylaşmanın yanında, sosyal sorumluluğumuz gereği iş
ortamlarında, çalışma ortamlarında, sportif hayatımızda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Aydın, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
KEMALETTİN AYDIN
(Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun.
…bütün ortamlarda
da bu mikrobu taşıyan herkesin bizler gibi birisi olabildiğini, herhangi
birimizin, herhangi bir zaman diliminde bir kan nakliyle dahi bunu
alabileceğimizi bilerek, bunların yaşam alanlarında, sosyal alanlarında bir
zorluk çekmemeleri için kendi bilgi birikimimizi ve sosyal sorumluluğumuzu
yerine getirmemiz gerekli olduğunu sizlerle paylaşıyor, 2009 yılında Dünya Sağlık
Örgütü ve UNAIDS’in parolasını paylaşarak HIV’e yönelik tedavi, bakım, önleme ve desteğe erişimin
insan haklarının önemli bir parçası olduğunu vurgulayıp, bu insan haklarının
önemli bir parçası olan bakım, önleme ve desteğe erişimde de Türkiye
Cumhuriyeti’nin tüm kamu kurumlarının yeterli desteği verdiğini ama topluma
ulaştıran sosyal birimlerin bu bilgi birikimine ulaşarak bu insanların sosyal izolasyondan korunmasını ve her türlü noktada bunlara
yardımcı olunmasının gerekli olduğunu, sözlerimizde durup AIDS’i
durdurma zamanının geldiğini belirtip saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Gündem dışı
ikinci söz, Roman vatandaşların sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’ye aittir.
Buyurun Sayın
Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün,
Roman vatandaşların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime başlarken hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerle,
saygılarla selamlıyorum ve geçmiş Kurban Bayramı’nızı
en içten dileklerimle, sizin ve yüce Türk milletinin Kurban Bayramlarını en iyi
dileklerimle tekrar kutluyorum.
Değerli
milletvekilleri, AKP 10 Aralık günü İstanbul’da Roman Çalıştayı
düzenleme kararı aldı. Ben bu aşamada konunun özü, esasıyla ilgili Hükûmetin dikkatini belli bir noktaya çekme zorunluluğunu
hissediyorum. Benim bu zorunluluğum nereden kaynaklanıyor? Yıllar önce, geçen
Parlamento döneminde, Sayın Deniz Baykal’ın isteğiyle, Cumhuriyet Halk
Partisinde Roman açılımını başlatan kişi olduğum için bu zorunluluğu duyuyorum.
O zaman Anadolu Romanlarının kurduğu otuz dolayında dernek Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Merkezinde Sayın Deniz Baykal’ı ziyaret ettiklerinde şahsıma
Romanların onursal başkanlığı önerilmişti, ben de bunu kıvançla kabul etmiştim
ve Sayın Genel Başkanımız da bunu onaylamıştı. İşte bu nedenle burada konuşma
hak ve sorumluluğunu kendimde buluyorum, bu böyle biline.
Şimdi buradan AKP
Grubuna sesleniyorum ve diyorum ki: Geç de olsa Roman açılımı kervanına
katıldınız, tebrik ederiz, hoş geldiniz. Şimdiye kadar Romanları hiç kale
almıyordunuz da Kürt açılımından sonra mı aklınıza geldi? Kürt açılımını
yüzünüze gözünüze bulaştırdınız, inşallah Roman açılımında basiretli
davranırsınız!
Değerli
milletvekilleri, bilinmelidir ki Romanlar işten ve aştan önce insan onur ve
saygınlığının korunmasını istiyorlar. Türk milletinin bir parçası olarak,
azınlık statüsünde değil bir parçası olarak, eşit, özgür ve saygın yurttaşlar
olarak kabul edilmek istiyorlar. Kendileri vatan ve millet sevgisini, bayrak
sevgisini daima ön planda tutuyorlar.
Tekirdağ’da bir
mahalle toplantısında genç Roman hemşehrilerimden bir
tanesi söz istedi ve ağlayarak aynen şöyle konuştu: “Vekilim, biz işsizliğe,
yoksulluğa ve açlığa daha da göğüs gereriz ama bunlardan önce biz sevgiye
muhtacız, insan gibi sevilmek istiyoruz.” Bunun ötesinde söylenecek bir söz var
mı? İnsan ve sevgi…
Şu acı gerçeği
görelim ki, Romanlar Türkiye’de en fazla dışlanmış ve ayrımcılığa en çok
uğratılan yurttaş grubudur.
Geçen parlamento
döneminde Roman sorunlarını olabildiğince içtenlikle yüce Meclise taşıdık.
Örneğin ben, 2006 yılı başlangıcında Sayın Başbakana Roman sorunlarıyla ilgili
bir yazılı soru önergesi verdim, tam yanıtını alamadım. Daha sonra Şubat
2006’da İskân Kanunu’nun 1’inci ve 4’üncü maddesinin değiştirilmesini öneren
bir yasa teklifi verdik, “Çingene” sözcüğü yerine “Roman” sözcüğünün ikame
edilmesini ve anarşistlerle, casuslarla bir tutulan göçebe Romanların yasa
kapsamından çıkarılmasını istedik. İsteklerimiz yeni İskân Kanunu’nda kısmen de
olsa yerine getirildi.
2006 Mayıs
sonunda ise polis disiplini ve karakollarla ilgili Talimname’de Romanları
şüpheli şahıs, potansiyel suçlu şahıslar olarak gösteren hükmün kaldırılmasını
istedik. Bu bağlamda verdiğimiz soru önergesiyle durum düzeltildi.
Ayrıca,
İstanbul’da 2006’da yapılan İkinci Uluslararası Roman Sempozyumu’na katılan,
televizyonda ve çeşitli platformlarda Roman haklarını savunan siyasetçiler
yalnız ve yalnızca Cumhuriyet Halk Partililerdi.
Değerli
milletvekilleri, Romanların öne çıkan başlıca sorunları şunlardır:
1) Ayrımcılık ve
dışlanmışlık,
2) İşsizlik ve
yoksulluk,
3) Eğitimsizlik,
4) Sağlık,
5) Barınma ve
konut.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Tütüncü, bir dakika süre veriyorum.
Konuşmanızı
tamamlayınız.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Bu sorunların biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak merkezî Hükûmet, yerel
yönetimler ve sivil toplum kuruluşları iş birliğiyle, proje temelinde ciddi
programlarla çözülebileceğine inanıyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son olarak şunu söyleyeyim: Devletimizin tapu senedi
Lozan Anlaşması’dır. Türk milletinin aynı derecede eşit, özgür ve saygın alt
kimlikleri üzerinden, kültürel değerler üzerinden, din üzerinden siyasi rant peşinde koşmak vicdansızlıktır, insanlığa ihanettir.
Roman Çalıştayı’nın bu anlayışla toplanmasını
diliyoruz.
Yaşasın insanlık!
Yaşasın insanlık! Ve yaşasın insanlık! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Tütüncü.
Üçüncü söz Türk
Cumhuriyetleri ile ilişkiler hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’ya aittir.
Sayın Doğru,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Türkiye’nin Türk
dünyası ile ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye ve Türk dünyası ile
ilişkiler konusunda söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Cumhuriyetin
kuruluşundan sonra Büyük Atatürk’ün, sonrasında Türk dünyasının lideri
Alparslan Türkeş’in ısrarla sahiplendikleri "Türkiye'nin dışında da
Türkler vardır. Onlara sahip çıkmaya hazırlıklı olmalıyız." sözleri 90’lı
yılların başında önümüze çıkmıştır.
1990’lı yılların
başında Sovyetler Birliği’nin, bilahare Yugoslavya'nın dağılmasıyla beraber
Adriyatik'ten Çin Seddi’ne kadar oluşan yeni bir dünya kurulmuştur; bu dünyanın
adı “Türk Dünyası”dır. Lefkoşa, Kerkük, Kabil'den Ulan Batur’a, Astana, Kazan,
Kırım'dan Kosova'ya kadar geniş coğrafya Türkiye'nin ilgi alanına girmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti devleti, Türk dünyası ile ilişkilerini geliştirmek ve yardım
faaliyetlerinde bulunmak için, Türk dünyasından sorumlu devlet bakanlığı kurmuş,
bilahare bu çalışmaları koordine etmek üzere Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığını oluşturmuştur. “TİKA” dediğimiz bu kuruluş,
kurulduğu günden 2002 yılı sonuna kadar, Türk cumhuriyetlerinde çok önemli
faaliyetlerde ve projelerde bulunmuştur ancak Sayın Başbakan önce “Kürt
açılımı” sonra “demokratik açılım” denilen, ülkemiz için yanlış olan proje ile
ilgili Meclisteki görüşmelerde ve partisinin Kızılcahamam toplantısında “Türk
dünyasında bizim iktidarımıza kadar hiçbir iş yapılmadı.” demiştir. Unutulmamalıdır
ki AKP İktidarının ilk icraatlarından biri Türk dünyasından sorumlu bakanlığı
kaldırmak olmuştur.
Hoca Ahmet Yesevi Türbesi restorasyonu 20
Ekim 2000 tarihinde Türkistan şehrinin 1500’üncü kuruluş yıl dönümünde
bitirilmiş, Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından
açılışı yapılmıştır. Yani konuşması esnasında söylediği Ahmet Yesevi Türbesi bizim zamanımızda bitirilmiştir.
Moğolistan'daki
Orhun Anıtları Projesi 1997 yılında başlamış, 2002 yılı sonuna kadar arkeolojik
kazının yüzde 90’ı bitirilmiştir ve beraberinde de, orada -Altın Adam
Heykelleri başta olmak üzere- çok önemli eserler bulunmuştur ancak mevcut olan
yol asfaltını sadece kendileri yapmışlardır. Şu anda, o yolun kalmamış olduğu,
neredeyse kullanılamayacak konumda olduğu da bilinmektedir.
Kosova'daki Fatih
Sultan Mehmet Kırık Camisi restorasyonu tamamlanıp
2002 yılında tarafımızdan açılmıştır.
Sultan Sencer
Türbesi restorasyonu Milliyetçi Hareket Partisi Genel
Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin Türkmenistan ziyaretinde gündeme gelmişti. 3
milyon dolar civarında para harcanarak inşaat başlatılmıştır. Parası verilen restorasyon, daha sonraki dönemde, 59’uncu Hükûmet zamanında açılmıştır.
Türk Dünyasında
2002 yılı sonuna kadar yapılan faaliyetlere şöyle bir göz gezdirmek istiyorum:
Kırgızistan’da
Manas, Kazakistan’da Ahmet Yesevi Üniversitesi;
Moğolistan Türk Anıtları Projesi ve Müzesi’nin oluşturulması, Hoca Ahmet Yesevi Türbesi ve Külliyesi restorasyonu, Kırım Türklerini
Konut Edindirme Projesi, Gagauz Yeri İçme Suyu
Projesi, Balkanlarda gerçekleştirilen uygulama ve restorasyon
projeleri, Tacikistan'da Şehirlere Su Getirme Projesi; Azerbaycan'da Haçmaz Bölgesine Numune Tarım Çiftlikleri ve Yaygın Çiftçi
Eğitim Projesi, Kırgızistan Bişkek'te numune KOBİ yatırımları; TÜRKSOY gibi çok
önemli kültürel faaliyetlerin takip edileceği güzel bir örgütün kurulması ve
Türkoloji Projesi gibi çok sayıda proje sayılabilir ve bunların yanında da en
önemli projelerden birisi olan Büyük Öğrenci Projesi’ni sayabiliriz. Bu
projelerin hepsi büyük ve etkili projeler olmuşlardır.
2002 yılı
sonundan itibaren AKP İktidarında etkili projeler ortaya konulmamış, eski
projelerin bir kısmı takip edilmiştir.
Bağımsızlığını
kazanan Türk cumhuriyetleri yanında Orta Asya, Balkanlar, Orta Doğu, Kafkasya
bölgelerindeki soydaşlarımız karşımıza gelmişlerdir. Bağımsızlık sonucu Türk
dünyasıyla her alanda ilişkiler başlatılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri oralara çok büyük ilgi göstermiş, çok önemli
projeleri de ortaya koymuştur.
Büyük Öğrenci
Projesi ile Türk dünyasının her yerinden öğrenciler getirilmiş, lisans, master ve doktora yapma imkânı sağlanmıştır. Bunun yanında
Türk dünyasının önderlerinden Ahmet Yesevi Külliyesi
her yönüyle mükemmel bir hâle getirilmiş, restore edilmiş ve açılmıştır. Ayrıca
Ahmet Yesevi Üniversitesi Kazakistan’da, Manas
Üniversitesi Kırgızistan’da kurulmuş ve Türk dünyası öğrencilerine yeni
imkânlar sağlamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TİKA kuruluşu tabii, yapılan
faaliyetlerin en önderlerinin başında gelmektedir ancak TİKA kuruluşu, kuruluş
amacının tamamen dışına çıkarak Güney Afrika başta olmak üzere Orta Doğu'ya
açılmıştır. Hâlbuki bu kuruluşun kurulmasının esas amaçlarının başında Türk
dünyası ile ilgili ilişkilerin geliştirilmesi ve Türk coğrafyasına yapılması
gereken hizmetler ile ilgilidir. Tabii, oralara da yardımlar yapılmalı,
yapılması gerek. “Yapılmasın” demiyoruz ama esas, asli görevini de mutlaka
hiçbir zaman unutmamalıdır.
Sayın
milletvekilleri, “Ne Mutlu Türküm Diyene!” tabirini göğsümüz kabararak
söylemeliyiz. Dilde, işte, fikirde iş birliği ve beraberinde “Türk Birliği”
fikri gerçekleşmelidir. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli, Türk kahramanlığı ve
yüksek Türk kültürüdür.” diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
“Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları” vardır.
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun, (397) sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç
Tüzük’ün 88’inci maddesine göre komisyona geri verilmesine dair bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Başkanlığının, 397 S. Sayılı Kanun Tasarısı’nın Komisyona geri verilmesine
ilişkin tezkeresi (3/1023)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurul
Gündeminin 5. sırasında yer alan 397 Sıra Sayılı İmar Kanunu ile Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın İçtüzüğün 88 inci maddesi
uyarınca tümünün komisyona geri verilmesini arz ederim.
Saygılarımla.
Nusret Bayraktar
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve
Turizm
Komisyonu Başkanı
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, (397) sıra sayılı Kanun Tasarısı, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonuna geri verilmiştir.
Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:
B) Önergeler
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1563) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/162)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin Sözlü
Sorular Kısmının 529. sırasında yer alan (6/1563) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Reşat
Doğru
Tokat
BAŞKAN – Sözlü
soru önergesi geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır; ayrı ayrı
okutuyorum:
C) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28
milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/474)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Geçtiğimiz Şeker
Bayramı’nda Kayseri'nin Talas İlçesi'nde şeker toplamak için evlerinden ayrılan
Dilruba, Ahmet ve Türkan, üzerinden uzun zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ daha
bulunamamıştır. Basında çok geniş yer alan bu olay, aslında buz dağının sadece
görünen yüzünü yansıtmaktadır. Çünkü ülkemizde özellikle son dönemde çocuk
kaçırma olaylarında önemli bir artış olmuştur. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş
Daire Başkanlığı verilerine göre; 2009 yılının ilk 5 ayında 645 çocuk kaybolmuştur.
Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı tarafından 25 Temmuz 2008 tarihinde
yayınlanan Kayıp Çocuklar Raporu'nda, ülkemizde tırmanan bir soruna ilişkin
tespitler yer almaktadır. Bu rapora göre, Türkiye'de 15 Ocak 2008 tarihi
itibarıyla kayıp çocuk sayısı 1.446 olarak belirtilmiştir. Raporda, aranan
kayıp çocuk sayısına ilişkin yapılan değerlendirmeye göre İstanbul ilk sırada
yer alırken, kayıp çocuk sayısının bölgelere göre analizinde de, Marmara
Bölgesi ilk sırayı almaktadır. Bunun yanında Balıkesir, Bursa, Ankara, Mardin,
Kocaeli, Çanakkale, Tekirdağ ve Osmaniye kayıp çocuk sayısında Türkiye'de ilk
on il olarak sıralanmaktadır.
Son dönemde kayıp
çocuk sayısındaki artışın, etkili ve çözüme dönük analiz edilmediği ortadadır. Çünkü, 2008 yılında yayınlanan raporun ardından kayıp
çocuklara ilişkin atılmış somut bir adım bulunmamaktadır. Başbakanlık İnsan
Hakları Başkanlığı'nın yayınladığı raporda yer alan rakamlar, sadece olayın bir
yönünü ortaya koymaktadır. Çünkü gerçekteki rakamın burada ifade edilenden çok
daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Organize suç örgütleri tarafından ikna
edilerek evlerinden götürülen ya da kamu birimlerine aileleri tarafından kayıp
ihbarı yapılmayan pek çok çocuğun olduğu tahmin edilmektedir. Bu da sorunun
mağdurlarının tespit edilmesinde önemli bir sıkıntı olduğunu ortaya
koymaktadır.
Ülkenin geleceği
olan çocukların bu kadar belirsiz bir süreçte, suç örgütlerinin elinde
yaşamlarını karartmaları, bunun karşılığında da etkin bir çözüm planının
koordineli bir şekilde yapılmamış olması 21. yüzyıl Türkiye'sinin ayıbıdır.
Diyarbakır'da evlerinin önünde oynarken kaybolan Leyla, Bolu'da kaybolan 2
yaşındaki Samet, Amasya'da kaybolan 3 yaşındaki Egehan, Adıyaman'da kaybolan 3
yaşındaki Mustafa ve daha binlerce kaybolan çocuk, bu konunun farklı pek çok
boyutu ile değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Organ mafyası,
insan ticareti, uyuşturucu ya da dilenci çetelerinin kol gezdiği bu ortamda
daha spesifik çözümlerin getirilmesi gerekir.
Öncelikle,
sağlıklı bir veri tabanı oluşturulmalıdır. Nedenlerin tespiti ile alınacak
önlemlerin hem ailelere, hem de emniyete ilişkin boyutu ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Somut çözüm önerileri
getirilmelidir. Bunun yanında emniyet tarafından konunun önemiyle bağdaşacak
şekilde eğitilmiş özel birimler tarafından olayların üzerine gidilmelidir.
Kayıp çocuklardan bulunanların kim ya da kimler tarafından, hangi amaçla
kaçırıldığına ilişkin de bir veri tabanı oluşturulması gerekmektedir. Bu,
alınacak önlemlerin tespitinde yardımcı olabilecek önemli bir veridir.
Kayıp çocuklar
sorununda gereken ilgi ve öneme uygun hareket edilmemesi ülkenin geleceğinin
karartılmasına seyirci kalınması anlamına gelir.
Çocuk
kayıplarının nedenleri ve bu kayıpların önlenmesi için alınacak tedbirlerin
tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün
104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz. 05.10.2009
1) Çetin Soysal (İstanbul)
2) Sacid Yıldız (İstanbul)
3) Ensar Öğüt (Ardahan)
4) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
5) Gürol Ergin (Muğla)
6) Ali Oksal (Mersin)
7) Kemal Demirel (Bursa)
8) Fevzi Topuz (Muğla)
9) İsa Gök (Mersin)
10) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
11) Rahmi Güner (Ordu)
12) Bülent Baratalı (İzmir)
13)Turgut Dibek (Kırklareli)
14) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
15) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
16) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
17) Tayfur Süner (Antalya)
18) Atila Emek (Antalya)
19) Osman Kaptan (Antalya)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
22) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
23) Birgen Keleş (İstanbul)
24) Hüsnü Çöllü (Antalya)
25) Tekin Bingöl (Ankara)
26) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
27) Nevin Gaye Erbatur (Adana)
28) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
29) Ahmet Küçük (Çanakkale)
2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel
ve 29 milletvekilinin, eczacıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/475)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Halkımızın sağlık
hizmetine erişmesinde çok büyük rol oynayan eczacılarımız son dönemde sağlık
sektöründe uygulanan yanlış politikalar nedeniyle büyük sıkıntı
yaşamaktadırlar.
Özellikle
"Orta Vadeli Mali Program" ile ilaç fiyatlarının ve kâr oranlarının
düşürülmesi eczacılarımız açısından endişeye neden olmaktadır. Sağlık
sektöründe bu denli vazgeçilmez işlevler yüklenen eczanelerin yaygınlığının ve
hizmet verebilme yeteneğinin korunması açısından birtakım önlemler alınması
zorunlu görülmektedir.
Bu nedenlerle
kamu sağlığı açısından önemli bir role sahip olan eczacılarımızın yaşadığı
ekonomik ve sektöre ilişkin sorunlarının saptanması ve alınacak tedbirlerin
Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İç Tüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Sacid Yıldız (İstanbul)
4) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
5) Çetin Soysal (İstanbul)
6) Gürol Ergin (Muğla)
7) M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
8) Ali Oksal (Mersin)
9) İsa Gök (Mersin)
10) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
11) Kemal Demirel (Bursa)
12) Fevzi Topuz (Muğla)
13) Turgut Dibek (Kırklareli)
14) Rahmi Güner (Ordu)
15) Bülent Baratalı (İzmir)
16) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
17) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
18) Tayfur Süner (Antalya)
19) Osman Kaptan (Antalya)
20) Atila Emek (Antalya)
21) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
22) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
23) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
24) Birgen Keleş (İstanbul)
25) Hüsnü Çöllü (Antalya)
26) Tekin Bingöl (Ankara)
27) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
28) Nevin Gaye Erbatur (Adana)
29) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
30) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe:
Ülkemizde
kesintisiz ve yaygın sağlık hizmetinin sürdürülebilmesi açısından eczacıların
varlığı önemli rol oynamaktadır. Neoliberal
politikaların uygulanmaya başlandığı yıllardan bu yana kamu sağlığının
korunmasında vazgeçilmez bir aracı olan eczaneler üzerindeki ekonomik baskı
giderek artmaktadır.
Yıllar boyunca
Kamu Kurumlarından olan alacaklarını zamanında alamayan ve Devlet ile büyük
ilaç şirketleri arasında sıkışıp kalan eczaneler sürekli değişen ilaç ve sağlık
politikaları nedeniyle mağduriyet yaşamaktadırlar.
Bu sorunlara ek
olarak son yıllarda plansız açılan çok sayıda eczacılık fakültesi nedeniyle
serbest eczane sayısında büyük artış olmuş, ülkemiz AB ülkeleri arasında nüfusa
oranla en çok eczanenin bulunduğu ülkelerden birisi haline gelmiştir. Yaklaşık
11 milyar dolarlık bir büyüklük ile dünyada 13'üncü sırada yer alan Türk ilaç
pazarının yüzde 65'i yabancı ilaç şirketlerinin kontrolüne geçmiştir. Buna
bağlı olarak gerek perakende gerek dağıtımda tekelleşme eğilimlerinde artış
gözlenmektedir.
Yaşanmakta olan
sorunlar çözüm beklerken "Orta Vadeli Mali Program" ile kamuda
tasarruf sağlanması amacıyla açıklanan paket, başta düşük cirolu belde ve semt eczaneleri
üzerinde olumsuz sonuçlar doğuracağı açık olan önlemler içermektedir.
Hükümetin 16
Eylül 2009 tarihinde açıkladığı "Orta Vadeli Mali Program" ile ilaç
ve sağlık alanında 2,4 milyar TL'lik bir tasarruf amaçlanmaktadır. Söz konusu
tasarrufun 550 milyar TL'lik bölümünün eczanelerce karşılanması
öngörülmektedir. Bu amaçla serbest eczanelerin kamu kurum iskonto
yükü artırılmakta, referans fiyat uygulamasında yapılan değişiklik ile ilaç
fiyatlarının düşürülmesi hedeflenmektedir. Ancak ortaya çıkan sonuç ilaç
fiyatlarının aşağı çekilmesinden çok, yıllardır uygulana gelen yanlış sağlık ve
sağlık finansmanı politikalarının bedelinin bir kısmının eczanelere
yüklenmesidir.
Eşdeğer ilaç
kullanımının yaygınlaştırılması, koruyucu hekimliğin uygulama alanının genişletilmesi,
hastalıklara özgü tedavi kılavuzlarının geliştirilmesi ve ülkemizde yaygın olan
yanlış ilaç kullanımının önüne geçilmesi ile gereksiz ilaç harcamalarının ve
bunun kamu üzerinde yarattığı yükün kalıcı olarak çözümlenebileceği meslek
örgütleri tarafından dile getirilmektedir. Ancak bu kalıcı ve sürdürülebilir
çözüm önerilerine rağmen sistemdeki fazla harcama bir finansman sorunu olarak
görülmekte, gerek eczacılar gerekse bu hizmetten yararlanan hastaların aleyhine
sonuçlar doğurabilecek kalıcı olmayan önlemler alınmaktadır.
Hükümet
tarafından ilaç harcamalarının azaltılması amacıyla yapılan düzenlemelerin bir
kısmı yasalarla çelişkiye neden olmaktadır. Örneğin Maliye Bakanlığınca 18
Eylül 2009 Tarih ve 27353 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 12 sıra sayılı
Tedavi Katılım Payının Uygulanması Hakkında Tebliğ 5510 Sayılı Yasa'ya aykırı
hükümler içermektedir. Bu tebliğ ile eczaneler devlet adına muayene ücretlerini
tahsil eder konuma getirilerek vatandaş ile eczacı karşı karşıya
bırakılmaktadır.
Kamunun ilaç
harcamalarının düşürülmesi gerekçesi ile ilaç fiyatlarının azaltılması
özellikle kazançları yalnızca ilaç fiyatlarına bağlı olan serbest eczanelerin
aleyhine bir durum yaratmaktadır.
Sosyal Güvenlik
Kurumu verilerine göre eczanelerin yüzde 35.40'ı, yani üçte birinden fazlası
aylık ortalama 30.000 TL'nin altında ciroya sahiptir. Aylık ortalama 50.000
TL'nin altında ciro yapan eczanelerin oranı yüzde 65'dir. Eczanelerin ortalama
kar oranları yüzde yirmi civarındadır. Ancak sabit giderler, personel maaşları
ve eczane indirimleri nedeniyle eczacıların gelir oranları oldukça
azalmaktadır.
Düşük cirolu
eczanelerin büyük çoğunluğu kenar semtlerde ve beldelerde bulunmaktadır. İlaç
fiyatları ve dolayısıyla kâr oranlarında yapılacak bir indirimden öncelikle bu
kesimin ciddi biçimde etkileneceği ortadadır.
Meslek
örgütlerince ülkemizde bulunan ve kamu sağlığı açısından özel bir önem taşıyan
24.000 eczaneden ilk yıl içinde çoğunluğu beldelerde olmak üzere yaklaşık
10.000 eczanenin kapanacağı öngörülmektedir.
Serbest
eczacıların bu ve benzeri ilaç fiyat düşüşlerinden ve kamu kurum iskontosu yükselişlerinden etkilenmemesi için dünyada
yaygın bir uygulama alanı bulunan "meslek hakkı" benzeri bir hakkın
verilmesinin meslek örgütlerince talep edilmesine karşın bu yönde bir ilerleme
sağlanamamış olduğu gözlenmektedir.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, eczacılarımızın yaşadığı ekonomik ve sektörle ilişkili
sorunların saptanması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti
amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını
taşımaktayız.
3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 29
milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/476)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kırmızı et
sektörünün sorunları, çözüm yolları ve son yıllarda çok büyük oranlarda artan
et ithalatının ülkemiz hayvancılık sektörüne ve milli ekonomimize verdiği
zararların belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105.
maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Gürol Ergin (Muğla)
4) Sacid Yıldız (İstanbul)
5) Çetin Soysal (İstanbul)
6) Kemal Demirel (Bursa)
7) Fevzi Topuz (Muğla)
8) Ali Oksal (Mersin)
9) İsa Gök (Mersin)
10) Turgut Dibek (Kırklareli)
11) Tekin Bingöl (Ankara)
12) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
15) Bülent Baratalı (İzmir)
16) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
17) Atila Emek (Antalya)
18) Tayfur Süner (Antalya)
19) Osman Kaptan (Antalya)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
22) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
23) Birgen Keleş (İstanbul)
24) Hüsnü Çöllü (Antalya)
25) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
26) M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
27) Nevin Gaye Erbatur (Adana)
28) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
29) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
30) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe:
Kırmızı et yüksek
biyolojik değere sahip olan iyi bir protein kaynağıdır. Ülkemiz coğrafi
özellikleriyle her türlü hayvansal üretim açısından uygun ortam ve önemli bir
potansiyele sahiptir. Ancak son yıllarda uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık
politikaları nedeniyle ülkemiz hayvan popülasyonunda
çok ciddi düzeyde azalmalar olmuştur. Böylece bir zamanlar ihracatçı konumunda
olan Türkiye bütün bu gelişmelerden sonra ithalatçı ülke konumuna gelmiştir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan son verilere göre
Türkiye'de 2009 yılının ilk 6 aylık döneminde, 2008 yılının ilk 6 aylık
dönemine göre et ve sakatat ithalatı % 555.9
artmıştır. Bu normal olmayan artış, ülke hayvancılığında yaşanan sıkıntıların
daha da artmasına neden olmakta ve milli ekonomimizde büyük ölçekte kayıplara
yol açmaktadır.
En önemli geçim
kaynakları arasında tarım ve hayvancılığın bulunduğu ülkemizde son yıllarda
özellikle hayvan yetiştiriciliğinde yaşanan sorunlar beraberinde kırmızı et
sektöründe önemli sıkıntıları da gündeme getirmiştir.
Kırmızı et
sektörünün önündeki en önemli engeller ürün maliyetinin yüksekliği ve kayıt
dışı üretimdir. Ham madde yetersizliği, besi ırkı ıslah çalışmalarında gereken
çalışmaların yetersizliği, zaman zaman gündeme gelen
hayvan hastalıklarının tüketiciyi olumsuz yönde etkilemesi, yem bitkilerinde
son yıllardaki büyük artışlar, üreticinin tarımsal sanayi sektörü ile entegrasyonunun gelişememesi, yetersiz denetim, haksız
rekabet ve ticari engellerdir.
Üretim
maliyetlerinin yüksekliği, ürün fiyatlarına yansımakta ve dolayısıyla tüketici
yüksek reyon fiyatı ve alım gücü yetersizliği nedeniyle hijyen
ve sağlık koşullarının bilinmediği, güvenilir olmayan ve denetlenmeyen merdiven
altı kesimlere yönelmek zorunda kalmaktadır. Bu durum da sektörün gelişmesini
engelleyen bir kısır döngü yaratmaktadır.
Ayrıca kırmızı et
sektörü, ülkemizin mevcut potansiyeline rağmen arzu edilen seviyede
gelişememiştir. AB ülkelerinde kişi başına yaklaşık
Besi hayvancılığı
ve kırmızı et sektörünün sorunları ülkemizde hem ciddi anlamda istihdam
sağlaması hem de millî ekonomimize önemli katma değer sağlaması açısından ülke
sorunu olarak algılanmalıdır. Bu sorunların aşılabilmesi, et sektörünün bir
çatı altında toplanmasına ve AB ülkelerinde olduğu gibi reel anlamda teşvik ve
desteklenmesine bağlıdır. Bu gün ülkemizde hayvancılık tamamen dışlanmış bir
konumdadır. Hayvan yetiştiricileri devletin ilgi ve desteğinden yoksun olarak
kaderleriyle baş başa bırakılmıştır. Desteklemeler günü kurtarma adına
yapılmakta olup tamamen yetersizdir. Hayvan yetiştiricisi işini terk edip
şehirlere göç etmektedir. Dolayısıyla ülke kırmızı et üretiminde çok hızlı
düşüşler ortaya çıkmaktadır. Bu düşüşü ithalatla karşılamak mantıklı değildir.
Bu düşüşün nedenleri araştırılmalı, kaçakçılık mutlaka önlenmeli ve kayıt dışı
kesimlere engel olunmalıdır.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Komisyondan
istifa önergeleri vardır, okutuyorum:
B) Önergeler (Devam)
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/163)
TBMM Başkanlığına
Gördüğüm lüzum
üzerine Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim.
12/11/2009
M.
Akif Paksoy
Kahramanmaraş
3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun,
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin
önergesi (4/164)
TBMM Başkanlığına
Gördüğüm lüzum
üzerine Kamu İktisadi Teşekkülleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.
Gereğinin
yapılmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Serdaroğlu
Kastamonu
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
A) Tezkereler (Devam)
2.-
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanının
davetine icabetle beraberinde bir heyetle Bahreyn’e resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1024)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
TBMM Başkanı
Mehmet Ali Şahin’in Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanı Halife bin Ahmet El-Dahrani’nin vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde
Parlamento heyetiyle, Bahreyn’e resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un
6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali ŞAHİN
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
III-
YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Sayın Anadol, Sayın Oksal, Sayın Tütüncü, Sayın Yıldız, Sayın
Köse, Sayın Yalçınkaya, Sayın Ersin, Sayın Ünsal,
Sayın Arifağaoğlu, Sayın Diren, Sayın Çakır, Sayın Günday, Sayın Barış, Sayın Serter,
Sayın Coşkuner, Sayın Özkan, Sayın Arat, Sayın
Durgun, Sayın Seçer, Sayın Özer.
Sayın
milletvekilleri, ismini yazmış olduğumuz arkadaşlarımız yoklamaya girmesinler.
Yoklama için üç
dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) Tezkereler (Devam)
2.-
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanının
davetine icabetle beraberinde bir heyetle Bahreyn’e resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1024) (Devam)
BAŞKAN -
Tezkereyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.
İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım.
B) Önergeler (Devam)
4.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, (2/15) esas
numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/165)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/15 Esas
Numaralı Kanun Teklifim 45 gün içinde Komisyonda görüşülmediğinden, İç Tüzüğün
37. Maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 22.04.2009
Enis
Tütüncü
Tekirdağ
BAŞKAN – Sayın
Tütüncü, buyurun efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İç Tüzük’ün
37’nci maddesi çerçevesinde söz almış bulunuyorum. Daha önce vermiş olduğum bir
yasa teklifini buraya, Genel Kurula indirme amacıyla söz aldım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasa teklifini neden verdim? 30 Aralık 2006
tarihinde, anımsayacaksınız AKP İktidarı “Anadolu Yaklaşımı” olarak
adlandırılan bir yasa çıkardı. Bu yasa, KOBİ’lere sözüm ona can suyu kabilinden
finansman sağlayacaktı.
Biz Cumhuriyet
Halk Partililer, komisyonlarda ve Genel Kurulda yasanın yetersiz olacağını,
ayrıca bazı KOBİ’ler açısından adaletsizliklere ve mağduriyetlere yol açacağını
dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık ama dinletemedik, yasa çıktı. Bu yasanın
düzeltilmesi için 16 Mart 2007’de bir yasa teklifi verdik; ne yazık ki bu
teklifimiz Temmuz 2007 seçimleri nedeniyle görüşülemedi, kadük
oldu.
Değerli
milletvekilleri, seçimden sonra yasanın çalışmayacağı ve yaratılan
mağduriyetlerin süreceği iddiamızın haklılık kazanmakta olduğunu görünce, yasa
teklifimizi yenilemek, yani eski deyimle ihya etmek ihtiyacını duyduk.
Biz ne
istemiştik? Demiştik ki: “Bankalara borcu olmayan KOBİ’lerin elektrik, su,
doğal gaz, telefon, vergi ve SSK borçları yeniden yapılandırılsın ve yirmi dört
aya yayılsın.” Yasa nasıl çıkmıştı? Yasadan yararlanmak için işletmelerin hem
bankalara borcu bulunacak hem de kamuya borcu olacak. Bu durumda, mali sektöre
borç yapmamış ya da borç yapmış da borçtan çekinerek kendisini sıkıntıya
sokmuş, gerektiğinde eşinin, kızının bileziğini, ziynetini bozdurmuş ve bankaya
borcunu ödemiş ancak elektrik, su, doğal gaz, telefon, vergi ve SSK primi gibi
borçlarını ödeyememiş KOBİ’lerin durumu ne olacaktı? Bunlar yasadan
yararlanamayacaklardı.
Değerli
milletvekilleri, yasa teklifini biz yeniledikten yani ihya ettikten yaklaşık
dört ay sonra yasanın uygulama durumu belli oldu. Sonuç, tam anlamıyla
fiyaskoydu; biz, ne yazık ki haklı çıkmıştık; AKP, ölü doğmuş bir yasa
çıkarmıştı. Yasa Mecliste görüşülürken Hükûmet ne
iddia ediyordu? 42 bin KOBİ’nin borçları yeniden yapılandırılacaktı, iddia bu.
Peki, ne oldu? Türkiye çapında yalnızca 93 KOBİ başvuru yapabildi ve başvuru
yapan bu 93 KOBİ’den de sadece ve sadece 71’i bankalarla çerçeve anlaşması
yapabildi. İddia neydi? Hedef neydi? 42 bin. Gerçekleşme 71.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu nasıl iştir? Böylesi ölü doğan bir yasa, dostlar
alışverişte görsün kabilinden bir yasa çıkarılır mı? Bunun devlet ciddiyetiyle
bağdaşır bir yönü var mı?
Değerli
milletvekilleri, bu konuşmam şu açıdan önemli: Bilindiği gibi, küçük esnaf ve
sanatkârlar da KOSGEB destek kapsamına alındı yakın zaman öncesi yapılan bir
yasa değişikliğiyle. Önceden KOSGEB, imalat sanayisi dışındaki sektörlere
destek veremiyordu. Bu düzenlemeyle, KOSGEB’in hedef kitlesi yaklaşık 7 kat
arttırılmış oldu.
İçinde
yaşadığımız koşullarda esnaf ve sanatkâra açılan kredilerin geri dönüşüm oranı
olağanüstü bir şekilde yükselmiştir. Bu durum ne anlama geliyor? Bu durum,
ekonomik krizin söz konusu kesimi yani esnaf ve sanatkârları sanılanın çok
ötesinde vurguladığı, sanılanın çok ötesinde etkilediğini gösteriyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Tütüncü, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte “Anadolu Yaklaşımı”
düzenlemesinin yeni bir anlayışla ele alınmasının şimdi tam zamanıdır.
Bu düzenlemeyle,
hem sanayi kesimindeki KOBİ’leri hem de diğer sektörlerdeki esnaf ve
sanatkârları, onların vergi borçlarını da kapsayacak şekilde rahatlatabiliriz,
onlara gerçek bir can suyu verebiliriz.
Eğer bu önerim
yüce Meclis tarafından kabul edilirse, öyle sanıyorum ki, Hükûmet
bu yasa teklifini komisyonlara çağırabilir ve komisyonlarda dört başı mamur bir
şekilde, esnaf ve sanatkârları da kapsayacak bir can suyu projesini tekrar
yaşama geçirebiliriz.
Teşekkür
ediyorum. Sizlerden, konuşmama ve önerime sahip çıkmanızı rica ediyorum, talep
ediyorum.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü.
Şahsı adına,
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.
Sayın Ayhan Sefer
Üstün, konuyla ilgili…
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Sayın
Yaşar Ağyüz, Gaziantep Milletvekilimiz.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde söz aldığım kanun
teklifi nedeniyle hepinizin geçmiş Kurban Bayramı’nı içtenlikle kutluyorum ve
bundan sonraki çalışmalarda da başarılar diliyorum.
Değerli
arkadaşlarım, KOBİ’ler ekonomimizin önemli can damarlarından birisidir. O
nedenle özenle korunması gereken, yaşatılması gereken, her türlü teşvikin,
yasal desteğin verilmesi gereken kurumlardır ama gelin görün ki ülkemizde
maalesef KOBİ’ler, her yaşanan ekonomik kriz sonrası kaderine terk
edilmektedir; en son sahip çıkılan kesim -işveren kesimi olarak, işçi
çalıştıran kesim olarak- onlar olmaktadır.
Şimdi, Değerli
Milletvekilimiz Sayın Enis Tütüncü’nün verdiği
teklifte de maalesef, reel sektöre, mali sektöre olan borçlarının yeniden
yapılandırılmasında büyük bir eksiklik yaşanmaktadır. Mali sektöre borcu
olanlar birtakım aflardan, birtakım taksitlendirmelerden faydalanmakta ama
varını yoğunu, arabasını satarak, arsasını, evini satarak kredi borcunu ve mali
sektöre olan borcunu ödeyenler ise bir nevi, bu yasayla cezalandırılmaktadır.
Aslında, 2006 yılında çıkan bu yasa o günün koşullarında eksik ve yetersiz
olduğu gibi, bugün yaşadığımız global kriz nedeniyle
de çok büyük ölçüde eksik ve diğer konularda da takviye edilerek geliştirilmesi
gereken bir yasa konumundadır değerli arkadaşlarım.
Özellikle,
yaşadığımız global ekonomik krizi ülkemiz 2008 yılı
ortalarından beri yaşadı ama 2007 seçim rehavetini üzerinden atamayan Hükûmet, o gün de bu ekonomik krizin belirtilerini
görmediği gibi bugün de maalesef duyarsız davranmaktadır. Ekonomik sıkıntıları,
yaşanılan işsizliği yabancı gazeteler manşetten “İşsizlik Cenneti” diye
verirken bizim ülkemizde maalesef ekonomik kurmaylar, Hükûmetin
ekonomik kurmayları ve Hükûmetin ekonomiyle sorumlu
bakanları bu işe duyarsızlıklarını devam ettirmektedirler.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, bu dönemde genç işsizlik oranı yüzde 18’den yüzde 23,7’ye çıkmış,
kentlerde yüzde 28,11’e çıkmış, tarım dışı sektörde yüzde 11’den 16,14’e
çıkmış. İşsizliğe kısa ve orta vadeli tedbirlerle çare bulamamışız,
bulamamışsınız. Bu iş için bir arayışınız da yok. Can suyu kredileriniz amacına
hizmet etmemiş, can suyu kredileri siyasi yandaş hesabıyla dağıtılmış. O
nedenle, bu yasa teklifi içerik olarak uygun olduğu gibi tamamlanması gereken
ve gündeme alınarak tamamlanması gereken, KOBİ’lerin daha fazla desteklenmesini
gerektiren bir yasa konumundadır değerli arkadaşlarım.
KOBİ’leri biz çökertmemek
zorundayız. KOBİ’lere sonuna kadar sahip çıkmak zorundayız. Ama neyle?
Bankalarının yüzde 50’sine yakını yabancıların eline geçmiş bir ülkede, Hükûmetin kendisi, kendi elini kolunu bağlamış değerli
arkadaşlar. O nedenle, yürürlüğe koyduğunuz yasalar, mesela Sicil Affı Yasanız
bile maalesef pratikte geçerliliğini pek sağlayamadı. Yasaların çıkarılması
önemli değildir, önemli olan yasaların uygulama şansını yakalamaktır. Yasaları
uygulatma şansını yakalatamıyorsanız kâğıt üzerinde kalan yasalarla da siz
hitap ettiğiniz, çare bulmaya çalıştığınız topluma da büyük ölçüde çare
bulamazsınız.
Onun için bu ekonomik krizin… Bütün
literatürlerde, özellikle bakın Orta Vadeli Program (2010-2012) tarafından
ortaya konulduğu gibi ülkemiz global krizden en fazla
etkilenen ülkelerin başında geliyor. Kriz etkisini üretimde düşüş olarak
gösteriyor, işsizlikte artış olarak gösteriyor ve hızla bozulan kamu
dengesiyle, borçlanmalarla kendisini gösteriyor ama maalesef yetkililer bu
konuda duyarsız kalıyorlar değerli arkadaşlar.
Bu yasayı
desteklenmeniz gerektiği gibi ayrıca ilave yasalarla da KOBİ’leri, toplumun
ekonomik baskı altında krizden en çok etkilenen kesimlerini, memuru, işçiyi,
emekliyi, esnafı düşünmek zorundayız, düşünmek zorundasınız Hükûmet
olarak. Gündem değiştirerek bir yere varamazsınız. Bakın, bayramın birinci günü
Sayın Başbakan açıklamalarını yaptı, gitti üç gün; Türkiye ne kadar rahat etti
üç gün, kafası sakindi, rahattı, huzur gelmişti, gerilim yoktu ama tekrar
gerilim siyasetine yeni baştan dönüldü. Ülkenin gündemini yakalayamıyorsanız
muhalefetin eleştirilerine kulak veriniz. Ülkenin gündemini yakalamak
istiyorsanız bizim bu tür konuşmalarımızı, tutanaklara geçen konuşmalarımızı,
komisyonlarda yaptığımız konuşmaları alın, lütfen dinleyin değerli arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – O nedenle, ekonomiyi ön plana almadığınız müddetçe -küçük esnafı
mağdur eden AVM’lerin kent dışına çıkarılma yasası
iki yıldır, iki buçuk yıldır bekliyor- bunu gündeme almadığınız müddetçe, küçük
esnafı can suyu kredisinden faydalandırmadığınız müddetçe bu ekonomik kriz
onları delip geçecektir. Sadece ve sadece, bıçak kemiğe dayandığı için yürüyen
milyonlarca memuru yasalara uymakla tehdit etmekle bu iş bitmiyor, onların
sorununa çare bulmakla geçiyor, öğretmenlerin feryat figanına çare bulmakla
geçiyor. Bu bayramda seçim bölgesinde gezdiniz, kurbanını kesemeyen esnaf kan
ağlıyordu. Bunları nasıl görmezlikten gelebiliriz?
O nedenle, bu
yasa teklifine desteğinizi bekliyor, bundan sonra da gündemimizin esnaf, memur,
işçi, tüm dar gelirliler olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ağyüz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Sayın Anadol, geçtik.
Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Gündemin “Seçim”
kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) Komisyonlarda Açık Bulunan
Üyeliklere Seçim
1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN – Kamu
İktisadi Komisyonları Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoy aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon?
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN –
Komisyon?
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin
Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program
Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/485) (S.
Sayısı: 403) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu
403 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Reşat
Doğru.
Sayın Doğru,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 403 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı
Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
1990’lı yılların
başından itibaren Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber, başta Orta Asya
olmak üzere birçok Türk devleti bağımsızlığını kazanmıştır. Bu bağımsızlığını
kazanması Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir anda çok büyük heyecanlara sebep
olmuş, o heyecanlarla beraber de Türkiye Cumhuriyeti devletinde farklı bir
çalışma ortamı içine girilmiştir. Bunun içerisinde, özellikle özel sektördeki
bazı insanlarımız koşarak bu bağımsızlığını kazanan Türk devletleri içerisine
girmişler, gitmişler ve oralara kendi tecrübelerini aktarmaya çalışmışlar,
çeşitli iş alanları, iş imkânları yaratmaya çalışmışlardır. Bunların yanında,
Türkiye Cumhuriyeti devleti de kendi üzerine düşen görevleri yaparak, kendi
tecrübelerini, bilgi birikimlerini oraya taşımıştır; başta, işte
büyükelçilikler olmak üzere. Büyükelçiliklerin ilk açılışını Türkiye Cumhuriyeti
devleti yapmış. Onun akabinde o bölgelerdeki devletlerin yetkililerini dünyanın
her tarafında tanıtma içerisine girmiştir. Akabinde yine Türkiye Cumhuriyeti
devletinin tüm bilgi birikimleri -bakanlıklar birikimleri dâhil olmak üzere-
oraya aktarılmaya çalışılmıştır.
Ayrıca bunun
yanında, Türk devletinin büyük oranda paraya ihtiyacı olmasına rağmen Eximbank kredileri dediğimiz 1 milyar doların üzerinde bir
kredi bu devletlere kredi şeklinde açılmış ve o coğrafyada -daha henüz
kanunları bile oluşmamış olan o coğrafyadaki devletlere- Türk devleti üzerine
düşen görevleri en iyi şekilde yapmaya çalışmıştır.
Bunun yanında,
özellikle ilişkilerin geliştirilmesi ve oralara daha iyi faaliyetlerin
götürülmesi noktasında da Türk dünyasıyla ilişkilendirilmiş bir bakanlık
oluşturulmuş ve bu bakanlığa da koordinasyon görevleri verilmiştir.
Bunun akabinde,
bu işlerin daha iyi yürütülebilmesiyle ilgili olarak da “Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi Başkanlığı” dediğimiz TİKA kuruluşu kurulmuş ve TİKA kuruluşu
da bu bölgedeki faaliyetlerine yoğun bir şekilde devam etmiştir.
TİKA kuruluşunun
kurulmasıyla beraber, o coğrafyada çok önemli hizmetlerin yapılmakta olduğunu
da görüyoruz. TİKA bu görevi yaparken isminde olduğu “Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi” yani o coğrafyada kurulmuş olmasından dolayı o coğrafyadaki
kuruluş amacına matuf olarak o coğrafyalarda hizmetini yapma mücadelesine
girmiştir ve çok önemli hizmetler yapılmıştır. Bu hizmetlerden bir tanesi Hoca
Ahmet Yesevi Türbesi’nin restore edilmesi konusudur.
Bununla ilgili 1996’lı yıllarda, 1997’li yıllarda karar verilmiş ve bu kurulan
çalışmalar içerisinde 2000 senesine kadar gelinmiş, 2000 senesinde de o zamanki
(57’nci) Hükûmet tarafından oluşturulan yaklaşık
olarak 1 trilyon 200 milyar liralık kaynak vasıtasıyla da o külliyenin
restorasyonu tamamlanmış ve zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer
Başkanlığındaki bir heyetle oraya gidilmiş ve Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in de hazır
bulunmuş olduğu törenle restorasyon tamamlanmış ve o
külliye hizmete açılmıştır.
Daha sonrasında
yine hizmetler devam etmiş. Özellikle şunu söylemek istiyorum ki: Kırım
Tatarları Kırımdan, kendi yurtlarından atıldıktan sonra, Stalin zamanında
atıldıktan sonra, uzun uğraşlar neticesinde tekrar yurtlarına dönmüştü. Dönmüşlerdi
ama o coğrafyada, tabii, dönüşlerle beraber büyük bir yokluk olması
münasebetiyle ev alma imkânları, arazi alma imkânları veyahut iş kurma
imkânları yoktu.
Kırım Tatarlarına
yine TİKA marifetiyle ev alma projesi oluşturulmuş ve ev alma projesiyle
beraber de oradaki dönüşler cezbedilmiş ve o Kırım
bölgesine de başta Cemiloğlu olmak üzere birçok insan
dönerken Türkiye Cumhuriyeti devleti de buralara gerekli desteği göstermiştir.
Tabii, aynı
durumu şimdi Ahıska Türklerinde yaşıyoruz. Ahıska Türklerine Gürcistan’ın Ahıska
Türkleri bölgesine, Ahılkelek bölgesine dönüşlerine
izin vermesiyle beraber tabii şu anda bir faaliyet içerisine girilmiş ve
yıllardan beri vatan özlemi çeken Ahıska Türklerinin
buraya dönüşüyle ilgili de çalışmalar başlatılmıştır.
Bizim beklentimiz
odur ki, geçmiş dönemlerdeki TİKA marifetiyle, Türk dünyası bakanlıkları
vasıtasıyla oluşturulan Kırım Türkleri ev projelerinin bir benzerinin de aynı
şekilde Ahıska Türklerine yapmak mecburiyetinde
olduğumuzdur. Ahıska Türklerinin o bölgeye
dönüşleriyle ilgili eğer cazip bir şekilde bir proje oluşturamazsak Ahıska Türkleri oraya dönmez sayın milletvekilleri.
Ahıska Türkleri
dünyanın birçok yerinde yaşıyorlar. Ahıska Türk’ü
özelliğinden, mücadele güçlerinden dolayı, yani o farklı görüntülerinden dolayı
dünyanın her yerinde Türklüklerini unutmamışlar, başta dilleri olmak üzere
kültürlerini, hepsini en iyi şekilde yaşayan bir grup oluşmuşlardır.
Tabii, kaderin
cilvesidir, dünyanın birçok yerinde de şu anda Ahıska
Türkleri vardır. Gidin Azerbaycan’da -Vatan Cemiyetiyle- Kırgızistan’da,
Özbekistan’da, işte Rusya’nın çok çeşitli yerinde Ahıska
Türkleri bulunmuşlardır.
Hatta zaman zaman bunların üzerinde çeşitli oyunların oynanmış olduğu
da görülür. Özellikle Özbekistan’da Fergana
Vadisi’nde Ahıska Türkleri ile Özbek Türkleri karşı
karşıya getirilmiş, çeşitli tahrikler neticesinde de “Fergana
olayları” dediğimiz olaylar neticesinde de birçok Türk’ü kaybetmişizdir.
Daha sonra
buradan insanlar Rusya’nın Krasnodar bölgesine
getirilmiştir. Bakınız, Krasnodar bölgesinde de yine
kimliklerinin olmaması dolayısıyla bu bölgelerden atılma konumuna getirilmiş, Krasnodar Valisinin baskıları neticesinde yaklaşık olarak 5
binin üzerindeki Ahıska Türkü Amerika Birleşik
Devletleri’ne göç ettirilmek mecburiyetinde kalınmıştır. Ancak şu an
itibarıyla, o Türkler, yani Rusya’daki, Sovyetler Birliği’nin eski
coğrafyasında, yine Azerbaycan’da, Özbekistan’da, Kırgızistan’da bulunan Ahıska Türkleri, kendi vatanları olan Ahılkelek
bölgesine dönmek istiyorlar. Onların istekleri de yine Kırım Türklerine
uygulanan projeler şeklinde bir projenin uygulanmasıdır. Şu ana kadar Hükûmetin bu yönlü olarak bir çalışma yapmış olduğunu
göremiyoruz, sadece sözlerle gündeme getiriliyor. Benim buradan birkaç kez “Ahıska Türklerine sahip çıkılmalıdır. Ahıska
Türkleri, mutlaka, sahiplenilecek şekilde, Ahılkelek
bölgesine, o Türk bölgesine gönderilmelidir, orada onlara ev alınmalı, arazi
alınmalı, desteklenmelidir.” şeklinde ikazlarım olmuştur. Zaman zaman da soru önergeleriyle bunları dile getirmeye
çalışıyorum. Ahıska Türkleri dernekleri, özellikle
devletin sahip çıkması noktasında da, kendi taleplerini, başta Meclisimiz olmak
üzere, bizlere, zaman zaman gelerek ifade etmeye
çalışıyorlar. İsteğimiz odur ki, Ahıska Türklerine
sahip çıkalım ve Ahılkelek bölgesinde –şimdi
Ermenistan ile Gürcistan sınır bölgesidir orası- ev alarak veyahut arazi alarak
onları desteklersek, o bölgeye, ben, Ahıska Türkü’nün
yerleşeceğini umuyorum. Şayet destek olunmazsa Ahıska
Türkü bulunduğu yerde kalacak ve de Gürcistan’ın vermiş olduğu o zaman süreci
iyi bir şekilde kullanılmamış olacaktır.
Avrupa Konseyi Ahıska Türkü’nün bu bölgeye yerleşmesini istemiştir ama
işte, yerleşme çok zor şartlar içerisinde olmakta, dolayısıyla da çok büyük
oranda başarısızlıklarla karşı karşıya bulunulmaktadır. İnanıyorum ki,
inşallah, önümüzdeki dönemlerde oralara farklı projeler uygulanır da, Ahıska Türkü’nü Bursa’sından İstanbul’una kadar veyahut da
Iğdır’ından buralara, Türkiye içerisine yönlendiririz.
Ayrıca, Ahıska Türklerini, Krasnodar gibi
çeşitli yerlerde yapılan baskılardan kurtarır ve beraberinde de o bölgeye
getirir, o insanlara yer edinmiş oluruz, yurt edinmiş oluruz, toprak vermiş
oluruz.
Tabii, TİKA
faaliyetleri içerisinde özellikle Türk dünyasının çok çeşitli yerlerinde
yapılan faaliyetlerden bazılarını yine söylemek istiyorum. Bakınız,
Azerbaycan’ın Haçmaz bölgesi vardır, burası Rusya
sınırıyla olan bir yerdir. Azerbaycan’ın bu bölgesine de,
yine, 2000, 2001, 2002’li yıllarda çok önemli projeler uygulanmış ve burada yaklaşık
olarak 300 dönüm arazi üzerine çok önemli bir çiftlik oluşturularak numune
çiftlik şeklinde bir oluşum oluşturulmuş ve Türkiye Cumhuriyeti devletinde
çiftçilikle ilgili aletleri üreten veyahut da çeşitli noktalarda pulluğundan
traktörüne kadar üretim yapan firmalardan çeşitli numuneler alınmış oraya
götürülmüştü. Daha önceki zamanlarda çiftçilerimize uygulanan YAYÇEP
karşılığı gibi yaygın çiftçi eğitimleri o bölgelerde yapılmış ve Azerbaycan
çiftçisi modern tarımla tanıştırılmıştı. Ayrıca, beraberinde laboratuvarlar kurulmuş, o laboratuvarlarda
toprak araştırılması, ürün araştırılması noktalarında da çeşitli çalışmalar
yapılmıştı.
Yine, 2002
planları içerisinde, Haçmaz bölgesindeki bu yatırım
gibi, bu çalışma gibi aynısının Ermenistan sınırı içerisine de yapılması
düşünülmüştü, ancak hükûmetin düşmesiyle beraber o
bölgeye yani Ermenistan sınırı bölgesine de Haçmaz
bölgesindeki benzeri bir çiftliğin, numune çiftliğin yapılması olmamıştı.
İnanıyorum ki bunun gibi projelerin yine Azerbaycan’da yapılması gerekir. TİKA
faaliyetleri içerisinde bulunan bu şekilde yani Azerbaycan’daki çiftçilerin
geliştirilmesi, Azerbaycan insanının modern dünya içerisindeki seviyesine
getirilmesi noktasındaki destekler o zaman yapılmıştı, aynı desteklerin yine
yapılması gerekmektedir.
Bakınız, mesela,
o zaman yapılan faaliyetlerden bir tanesi de TRT ile ilgili Türkiye Radyo
Televizyon Kurumunun o bölgelerde karasal yayın olarak izlenmesiydi. Sayın
milletvekilleri, bu konu da çok önemlidir. Türk dünyasının birçok yerinde
-tabii şu anda yayın faaliyetleri artırılıyor, TRT çeşitli kanallar açıyor ama-
o bölgelerdeki TRT kanalları ancak uydu vasıtasıyla dinlenebiliyor. Ondan
dolayı da bizim, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak “karasal yayın” dediğimiz
yani normal antenlerle o bölgelerde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kanallarının
izlenmesini sağlamaya çalışmamız gerekmektedir. Bu noktada da çalışmalar
yapılması gerekir diye düşünüyorum. Yani o bölgeler çünkü çok fakir bölgeler
olduğu için oradaki insanların uydu antenleri veyahut da uydu şeklinde yayın
almaları çok zordur. Mesela, en yakın zamanda Tacikistan ziyaretlerimiz
olmuştu, beraberinde yine Kırgızistan’ı da Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber
ziyaret etmiştik bundan yaklaşık üç ay önce, karasal yayının oralarda
izlenmediğini gördük ve aynı şekilde, tabii karasal yayın izlenmiyor ama işte,
uydu yayınları izleniyor mu? Hayır değerli milletvekilleri, bu noktada da Türk
dilinin yaygınlaştırılması konusunda oralarda bu yönlü olarak da karasal
yayının izlenmesi şeklinde, daha önce Azerbaycan’da TRT-1 yayınlarıyla ilgili
olarak yapılan anlaşma şeklinde anlaşmalar yapılabilirse oralarda da bu yönlü
çok önemli mesafelerin alınabileceğini düşünüyoruz.
Tabii,
beraberinde TİKA marifetiyle çeşitli yardımlar yapılıyor. Mesela Tacikistan’a
yine… Gerçi şu anda biz anlaşmasını onaylıyoruz ama daha önceki zamanlar
içerisinde Tacikistan’da çok önemli yardımlar yapılmıştır. Maddi yardımların
yanında, tarımsal yardımların yanında, mesela Cirgotol
bölgesinde şehirde içme suyu şebekesi kurulmuştur, oluşturulmuştur. Bunun gibi,
içme suyuyla ilgili, sulama suyuyla ilgili çok önemli projelere yine TİKA
buralarda geçmiş dönemlerde imza atmıştı. Tacikistan’a uygulayacağımız bu
kanunla beraber, çıkartacağımız bu TİKA kanunuyla beraber bundan sonraki
dönemlerde de bunun artırılarak devam etmesi gerekir diye de düşünüyorum.
Sayın
milletvekilleri, tabii, TİKA kuruluşu Türk dünyasıyla ilgili kurulan bir
kuruluştur yani Türk dünyasına birçok faaliyetin götürülmesi, yardımların
ulaştırılması noktasında kurulmuş olan bir kuruluştur ancak son zamanlarda
bunun özellikle Afrika’ya açılım noktasında veyahut da diğer bölgelere açılım
noktasında, Orta Doğu’ya açılış noktasında da bazı çalışmaları olduğunu
görüyoruz. Tabii, buralara açılmasın demiyoruz yani Senegal’e veyahut da işte
Beyrut’a, Lübnan’a, çeşitli yerlere kuruluşların faaliyetleri… Mesela Sudan’a,
Senegal’e, Etiyopya’ya, Afganistan’a TİKA kuruluşlarını kuruyorlar, TİKA
ofislerini açıyorlar ancak açılan ofislerin yanında esas kuruluş amacı olarak
Türk dünyasıyla ilgili kuruluş olması hasebiyle Türk dünyasına yönelik
faaliyetleri de olması gerekmektedir.
Bakınız, şu anda
Türkiye Cumhuriyeti devleti yakinen Doğu Türkistan’daki gelişmeleri takip
ediyor. Doğu Türkistan’da Sincan Uygur bölgesinde Türklere karşı, Doğu Türkistan
Türkü’ne karşı geçmiş dönemlerde çok farklı projeler uygulanmış, neredeyse
nesillerinin bitirilmesi noktasında da çalışmalar yapıldığı görülmüştür.
Nükleer araştırmalar yapılmış; nükleer araştırmaların yapıldığı yer Türklerin
yaşadığı Sincan Uygur bölgesi olmuştur. Buralarda nükleer araştırmalar
yapılarak neredeyse doğmakta olan çocuklarımıza kalıtımsal olarak bazı
hastalıkların geçmesi noktasında birtakım faaliyetlerin olduğunu görüyoruz. Son
zamanlarda çıkan olaylar esnasında da Doğu Türkistan’da Uygur kardeşlerimizin,
Türkmen kardeşlerimizin katledilmiş olduğunu görüyoruz, TİKA’nın
kuruluş olarak buralarda da faaliyetleri olabilir. Nasıl işte, Senegal’e
veyahut da Sudan’a veyahut Etiyopya’ya, Afganistan’a biz kuruluşlarımız
vasıtasıyla yardımlar yapabiliyorsak, işte Sincan Uygur Bölgesi’ne de yardımlar
yapılması gerekir diye de düşünüyorum.
Diğer bir konu:
Tabii, Türkiye ile Türk dünyası arasında ilişkilerin geliştirilmesinde
yapılması gereken hizmetlerin yanında, ilişkilerin de geliştirilmesi ve
korunması olarak da Hükûmetimize de çok önemli
görevler düşmektedir. Bakınız, şu anda Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde çok
ciddi manada sıkıntılar olduğu bir gerçektir. Hükûmetimiz
tarafından “Ermenistan açılımı” adı altında bir anlaşma imzalanmıştır ve bu
anlaşma Türkiye Büyük Millet Meclisine de gelmiştir veyahut da görüşülmek
üzeredir.
Değerli
milletvekilleri, bu konuda da Azerbaycan Türkü çok büyük bir sıkıntı içerisinde
kalmış, özellikle kendisi konusunda yani Azerbaycan’ın işgal edilen
topraklarından daha Ermeni’lerin çekilmemiş olduğu bir ortamda, Azerbaycan
sınırının kapatılma sebeplerinin ortadan kalkmadığı bir ortamda bu yönlü
çalışmaların kendilerindeki durumu çok farklı manada, farklı yerlere getireceği
endişesi içerisinde kalmışlardır. Bakınız, şu anda Azerbaycan’da bu yönde
olarak çok ciddi tereddütler vardır. Bununla ilgili olarak da bir şeyler
yapılması gerekir. O insanlara verilen sözlerin tutulması gerekir. Sayın
Başbakanın Azerbaycan Meclisinde konuşmuş olduğu sözlerinin hiçbir zaman unutulmaması
gerekir. Yani o sözlerin de özellikle Azerbaycan’ın işgal altında bulunan
toprakları dediğimiz yedi tane Azerbaycan kenti, yine Türklerin öz be öz vatanı
olan Karabağ’dan Ermeni’lerin çekilmemiş olduğu bir ortamda oradaki sınırın
açılması veyahut da ilişkilerin normal seviyeye getirilmiş olması doğru
değildir. Şu anda Ermeniler yine dünyanın her tarafında soykırımdan
bahsetmektedirler. Neredeyse Ağrı Dağı’nı kendi bölgeleri olarak kabul etmekte,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırlarını tanımamaktadırlar. Bu ortamda
özellikle işgal devam ederken bunun yapılmaması gerekiyor. Bakınız, şu anda
Azerbaycan’a gidiniz, Bakü’ye gitmiş olduğunuz zaman Bakü’nün çeşitli
reyonlarında maalesef, özellikle Karabağ’dan giden insanların, yedi tane işgal
edilen kentten oralara göçen insanların perperişan
bir şekilde yaşamış olduğunu görürsünüz. Yani oralardaki insanlar kendi öz
topraklarından atılmışlardır, hatta Hocalı katliamı gibi çok büyük katliamlarla
karşı karşıya kalmışlardır. Yani bir gecede, yaklaşık 30 binin üzerinde, 50
binin üzerindeki insan, işte, araçlara bindirilmiş, zorla kendi bölgelerinden
göç ettirilmişlerdir. Hocalı katliamının hâlâ kanı kurumamıştır. Tabii, bunu
dünyanın birçok yerlerinde anlatmak mecburiyetinde olduğumuzu ifade etmek
istiyorum. Yani Hocalı katliamı daha henüz kurumamışken, sorumluları hesap
vermemişken, bizim kalkıp da Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesinde
birtakım adımlar atmamızın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu yönlü olarak da
çalışmalarımızı çok dikkatli bir şekilde takip etmek mecburiyetindeyiz.
Özellikle Türk dünyası, Azerbaycan’la ilgili çalışmaları, Azerbaycan’la ilgili
gelişmeleri yakından takip ediyor, Kıbrıs’la ilgili gelişmeleri yakinen takip
ediyor, Kıbrıs Türkü’nün Annan Planı münasebetiyle tamamen, neredeyse yok
edilecek pozisyona getirilmiş olmasını yakinen takip ediyorlar. Ondan dolayı da
özellikle “Kıbrıs Açılımı” adı altında, biz, kazanılmış olan yerlerimizi ve
haklarımızı vermemek mecburiyetindeyiz, verilmemesi konusunda hassasiyet
göstermek mecburiyetindeyiz.
Bakınız, şu anda
aynı durumu Kerkük’te, Telafer’de, Musul’da
yaşıyoruz. Kerkük, Musul, Telafer bölgeleri Türklerin
öz vatanlarının olduğu yerlerdir. Buralar, yüz yıllar öncesinde vatan olarak
atalarımız tarafından Türklere verilmiş olan yerlerdir ama şu anda gidiniz
Kerkük’e, Kerkük’te neredeyse büyük bir göç olduğunu görüyorsunuz, oradaki
insanların, Peşmergelerin ağır baskıları neticesinde
o bölgeleri terk etmekte olduğunu görüyorsunuz. Hatta zaman zaman
göç o kadar sertleşiyor ki ölümlerle, çeşitli noktalardaki baskılarla göçü
tamamlamaya çalışıyorlar. Bakınız, Telafer’de Tavuk
bölgesindeki, Musul bölgesindeki Türkmenlere mutlaka sahip çıkmamız
gerekmektedir. Kırmızı çizgilerimiz o olmalıdır.
Bakınız, şu anda
Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’tan, Kuzey Irak’tan çekilmesiyle beraber
yeni yeni projelerle karşı karşıya bulunuyoruz ama
oradaki benim Türkmen kardeşlerimizin, Kerkük Türkü kardeşlerimizin hakkını da
hiçbir suretle bir kenara koymamak mecburiyetindeyiz. Kerkük Türkü’nden
vazgeçersek, Musul Türkü’nden vazgeçersek o zaman Türk dünyası bizlere farklı
bakış açısı içerisinde bulunabiliyor. O yönlerden de Türkmenlere kan
ağlatmamalıyız. Türkmenler, şu anda, bütün ümitlerini, her şeylerini Türkiye’ye
bağlamışlardır. Onların Amerika gibi veyahut da İngiltere gibi, Batı gibi,
Avrupa gibi sahipleri yok. Onların sahipleri sadece bizleriz; Türkiye
Cumhuriyeti devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. O mealde de, demografik
yapıyı bozmaya çalışan Peşmergelere karşı gereken
tepkiyi göstermeli, dünyanın çeşitli yerlerinde, nasıl Doğu Türkistan konusunu
gündeme getirmemiz gerekiyorsa, Kerkük Türkmenlerinin, Musul Türkmenlerinin, Telafer’de yaşayan kardeşlerimizin de sorunlarını dile
getirmek mecburiyetindeyiz. Gerçi her zaman görüyoruz, konu Türkler olunca,
Türk dünyası olunca, Avrupa’daki insan hakları veyahut dünyanın çeşitli
yerlerindeki insan örgütleri, “STK” dediğimiz sivil toplum kuruluşları hemen
bir anda Türkleri unutturmaya çalışıyorlar. Konu Türklerin ezilmesi, Türklerin
yok edilmesi olunca, maalesef, maalesef, bunu acı bir tecrübe olarak görüyoruz,
ama burası doğru değildir. En azından onların bu durumlarına karşı, Türkiye
Cumhuriyeti devleti olarak, Kerkük Türkü’ne de sahip çıkmalı, Azerbaycan
Türkü’ne de sahip çıkmalı, Hocalı’da katliama uğrayan
benim kardeşime de sahip çıkmalı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) – …Doğu Türkistan’daki o benim Rabia Kazan Hanımefendi’ye de sahip
çıkmalı. Oradaki insanlarımıza sahip çıkarsak ancak o zaman büyük bir devlet
olabiliriz.
300 milyonluk
Türk dünyası çok geniş bir coğrafyayı ilgilendiriyor. 300 milyonluk Türk
dünyasının da en güçlü lider ülkesi Türkiye olması gerekir. Dünyanın çeşitli
yerlerindeki toplantılara katıldığımız zaman, İslam dünyası olsun, Türk dünyası
olsun, her tarafta, hep beraber, Türk dünyasının lider ülkesinin artık Türkiye
olmasını istiyorlar. Ondan dolayı da hesaplarımızı ve kitaplarımızı ona göre
yapmalıyız.
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, 2023 yılına kadar Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin çok güçlü bir yapıya sahip olmasını, lider ülke Türkiye olmasını,
Orta Asya’ya, Balkanlara, Orta Doğu’ya, daha doğrusu dünyanın her tarafına
barışın gelmesinin, huzurun gelmesinin bundan geçmekte olduğuna inanıyoruz.
İnanıyorum ki, inşallah, bu idealimiz de gerçekleşecektir diyor, yüce Meclisi
en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına Hüseyin Pazarcı, Balıkesir Milletvekili.
Buyurun efendim.
HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, ben zeytinyağı anlaşmasıyla ilgili söz istemiştim.
BAŞKAN – Peki.
O zaman, Zeynep
Dağı, Ankara Milletvekili.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ZEYNEP DAĞI
(Ankara) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Tacikistan Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon
Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’yla ilgili söz almış
bulunmaktayım.
Sizin de
bildiğiniz gibi, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı son zamanlarda
özellikle Orta Asya ve diğer Balkanlarda çok yoğun faaliyetlerde bulunan ve
Türkiye’nin bölgeyle gerek ikili düzeyde gerek çok taraflı olarak diplomatik
ilişkilerinin yoğunlaşmasında katkıda bulunan çok önemli bir kurumumuz. Bu
bağlamda da TİKA’nın Tacikistan’la bu raporunu uygun
bulduğumuza dair şahsım adına görüşümü burada bildirmek istiyorum.
Hepinize teşekkür
ederim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Dağı.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TACİKİSTAN CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI PROGRAM
KOORDİNASYON OFİSİNİN FAALİYETİNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 19
Ocak 2006 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşma”nın
onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Şahsı
adına Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yok, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Zeynep Dağı, Ankara Milletvekili...
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Yok.
BAŞKAN - 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin.
Buyurun Sayın
Ersin.
CHP GRUBU ADINA
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Ayrıca, hepinizin geçmiş bayramını da kutluyorum. Umarım
önümüzdeki yıllarda da bayramlarımızı sağlık içinde tamamlarız.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başkanın da sabrına güvenerek ben sizlere bir başka konudan
söz etmek istiyorum.
Biliyorsunuz, 22
Kasım günü İzmir’de, Demokratik Toplum Partisinin konvoyuna karşı Hatay Üçyol’da vatandaşlar müdahale ettiler, taşlı sopalı bir
müdahaleyle karşılaştılar. Elbette, böyle bir olayın değil
İzmir’de, Türkiye’nin herhangi bir kentinde olmasını istemeyiz ancak bu olay
bahanesiyle İzmir’e ve İzmirlilere çok ağır sözlerle, ağır hakaretlerle
karşılık verildi ve İzmirliler kendilerine yapılan bu haksızlığı, adaletsizliği
içlerine sindiremediler, büyük üzüntü duydular ve ben de bir İzmirli olarak
içimi acıtan bu konuyu sizlerle paylaşmak istedim.
Değerli
arkadaşlarım, İzmir Kurtuluş Savaşı’nın başladığı kenttir. Gazeteci Hasan
Tahsin’in işgal güçlerine attığı ilk kurşunla Kurtuluş Savaşı başlamıştır ve
dalga dalga Anadolu’ya yayılarak Atatürk’ün
önderliğinde yine İzmir’de sonuçlandırılmıştır. Yani İzmir’de vilayet binasına
Türk Bayrağı’nın asılmasından sonra artık herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin işgal
kuvvetlerinden kurtulduğunu ve bağımsızlığını kazandığını kabul etmiştir.
Dolayısıyla, İzmir, tanımlandığı şekilde -bu olay nedeniyle atılan iftiraları
söylüyorum- “Faşist kent”, “Faşizmin başkenti İzmir”, “Faşist İzmir” gibi
yakıştırmaları asla hak etmemiştir. Tam tersine, İzmir kahraman bir kenttir.
İzmirliler Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilkelerine
ve laik cumhuriyete son derece de bağlı insanlardır. Yani “faşist” yakıştırması bir yana, “Faşist İzmir”,
“Faşizmin başkenti İzmir” yakıştırması bir yana, İzmir demokrasinin başkentidir.
SIRRI SAKIK (Muş)
– Kim söyledi bunu, açıklar mısınız?
AHMET ERSİN
(Devamla) – Şimdi, bu olay nedeniyle kendisini gazeteci diye tanımlayan
birtakım üşütükler, gazeteci Hasan Tahsin’in tırnağı
bile olamayan bazı üşütükler, İzmir’in faşizmin başkenti olduğunu söyleyecek
kadar ileri gittiler, İzmirlilere “faşist” yakıştırmasını uygun görecek kadar
kendilerini kaybettiler. İzmir’e bu şekilde yani 40-50 kişinin yaptığı bir
olumsuz davranışı, asla kabul etmediğimiz bir davranışı 3,5 milyonluk bir kente
mal ederek 3,5 milyon insanın tümünü “faşist” diye tanımlayan bu kişileri bir
İzmirli olarak lanetliyorum.
İzmir, değerli
dostlarım, her zaman yasaklara karşı
durmuştur, her zaman ülke bütünlüğünden yana olmuştur, her zaman demokrasinin
işlemesinden yana tavır almıştır, demokrasi dışı girişimlere her zaman bütün
gücüyle karşı durmuştur.
SIRRI SAKIK (Muş)
- Ahmet, saldıranları da kınıyor musun?
AHMET ERSİN
(Devamla) – O nedenle, diyorum ki değerli arkadaşlarım, İzmir’i “faşizmin
başkenti” diye tanımlayan kişi kim olursa olsun üşütüktür,
İzmir’i tanımıyordur, İzmir’in kimliğinden habersizdir. O nedenle, İzmirlileri
derinden yaralayan ve İzmirliler olarak tasvip etmediğimiz bir olayı bahane
ederek bütün İzmirlileri kapsayacak şekilde herkesi, 3,5 milyon insanı faşist
olmakla suçlayan bu kişileri huzurunuzda tekrar lanetliyorum. Bir İzmirli
olarak bu davranışından ötürü, bu söz ve yazılarından ötürü bu kişileri
lanetliyorum ve bir İzmirli olarak gurur duyduğum kentime yönelik bu haksız
davranışı, bu haksız saldırıyı asla kabul etmiyorum, kabul etmek de mümkün
değil ve…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Peki, saldırıya maruz kalanlara ne diyorsun?
AHMET ERSİN
(Devamla) – …İzmirliler de zaten kendilerine yönelik bu haksız davranıştan
ötürü büyük bir infial duymuşlardır, büyük üzüntü duymuşlardır ve bu davranışı
yapanlara, bu yazıları yazanlara da, İzmirlilere bu yakıştırmayı uygun
görenlere de içlerinden ne geliyorsa o şekilde hitap etmektedirler.
Değerli
arkadaşlarım, bunları belirtmekte fayda gördüm. Neden? Çünkü yapılan davranış,
yani bir parti konvoyuna karşı yapılan bir davranışı elbette kabul etmek mümkün
değil, yanlış yapılmıştır ancak bunu bahane ederek bütün İzmir’i zan altında
bırakacak biçimde söz ve davranışlar ileri sürmek, yazılar yazmak yapılabilecek
en büyük haksızlıktır, adaletsizliktir. Bunu belirtmek istedim.
Beni dinlediğiniz
için sizlere teşekkür ediyorum. Sayın Başkanın sabrından ötürü ona da teşekkür
ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Evet, şahsı adına
Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 403 sıra sayılı Yasa
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, izlemiş olduğu aktif ve etkin dış politikayla birlikte
gerek komşularıyla gerek Türki cumhuriyetlerle gerekse
dünyanın diğer ülkeleriyle bugüne kadar çok ciddi gelişmeler, anlaşmalar ve
buna bağlı olarak ticaret hacminin genişlemesi, büyümesi ve dünyada barışın
sağlanması adına her türlü yolu, politikayı izlemiş durumdadır. Bu vesileyle de
gene Tacikistan’la, özellikle TİKA aracılığıyla yapılacak olan çalışmalar
noktasında bir program koordinasyon ofisinin kurulmasını bugün görüşüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, ben, aslında, işin doğrusu, daha önceden TİKA’nın
belki ne iş yaptığını sorduklarında çok fazla bilmiyordum. Ancak yapmış
olduğumuz dış temaslar, gezilerimiz, özellikle Balkanlar’da, Orta Asya’da Türki cumhuriyetlerinde TİKA’nın
gerçekten çok ciddi işler başardığını, Türkiye’nin çok iyi şekilde
tanıtıldığını, geri kalmış ülkelerle birlikte ciddi bir koordinasyon
sağlandığı, oradaki, Türki cumhuriyetlerindeki Türklerin oralarda çok iyi bir
şekilde, iyi bir konuma geldiklerini bizatihi müşahede ettik.
İşte bunun bir
vesilesi olarak, bugün görüşmekte olduğumuz kanunun çıkmasıyla daha profesyonel
anlamda bir proje koordinasyon ofisinin kurulmasıyla birlikte bu hizmetler
etkin bir şekilde devam edecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydın.
Şahsı adına
Mehmet Nil Hıdır, Muğla Milletvekili.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Vazgeçtim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 403 sıra sayılı bir
uluslararası anlaşmanın uygun bulunmasına dair kanun tasarısı üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın Başkan,
bunun on dakika olması lazım, niye beşe indirdiniz?
BAŞKAN – Madde
üzerinde Sayın Genç, tümü üzerinde değil. Madde üzerinde beş dakika
biliyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Maddelere geçildi mi? Geçilmedi.
BAŞKAN – Geçildi,
geçildi.
KAMER GENÇ
(Devamla) – İyi, peki o zaman. Ben dışarıdaydım. Teşekkür ederim.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, evvela, sözlerime başlamadan, bütün vatandaşlarımızın ve
sizlerin geçmiş Kurban Bayramlarını kutluyorum, nice Kurban Bayramları, mutlu,
umutlu, başarılı ve sağlıklı Kurban Bayramları diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii, uluslararası anlaşmalarda Türkiye Cumhuriyeti
devletinin dış itibarı çok önemlidir. Biliyorsunuz, Ermeni açılımında Amerikan
Dışişleri Bakanı bizim Dışişleri Bakanına dedi ki: “Ya, sen açılımda muhalefeti
dinleme. Amerika senin arkanda.” Peki, bu Dışişleri
Bakanı ne dedi? Biz soru soruyoruz, cevap vermiyor. Bir ülkenin, haysiyetli ve
onurlu bir ülkenin dışişleri bakanına başka bir devletin dışişleri bakanı “Ya,
sen muhalefetini dinleme, biz senin arkandayız, seni destekliyoruz.” der de o
da eğer susarsa, o dışişleri bakanı o devleti dışarıda temsil edemez. Bu,
maalesef, burada açıklanması gereken bir durumdur.
Şimdi, Türkiye’de
maalesef bir iktidar, karşısında hiçbir güç tanımıyor. Yargı bir karar veriyor
“İdeolojik karar veriyor…”
Ya, şimdi Tayyip
Bey diye bir arkadaşımız var, imam-hatip mezunu ama ondan sonra nereyi
bitirdiği belli değil. Çıkıyor, doktordan daha fazla doktor
“Aşı olmayın.” diyor; hâkimlerden daha fazla hâkim “Efendim, mahkemenin verdiği
karar ideolojiktir.” diyor. Ya, dünyanın neresinde böyle bir şey görülmüş
arkadaşlar! İnsanların aklının ermediği konularda fikir beyan etmesi kendisini
zor duruma düşürür. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti ise bu hukuk
devletinde hukuk adına karar verecek yargı organları bellidir, bunlara karşı
yapılacak itiraz yolları bellidir. Bunları yok sayarak “Her şeyin hâkimi
benim.” demek kadar düzeysiz bir davranış ve ifade biçimi olamaz. Değerli milletvekilleri, burada herkesin kendi haddini bilmesi
lazım.
Şimdi, efendim,
bağımsız kurumlardan şikâyet ediliyor. Bu nasıl Hükûmet
yahu? Nasıl bağımsız kurumlardan… “Merkez Bankası benim emrime girsin.” diyor,
şikâyet ediyor, “Bağımsız kurumlar emrime girsin.”, şikâyet ediyor. Bu, gerçekten demokratik bir ülkeye çok yakışmayan, Türkiye
Cumhuriyeti devletine yakışmayan bir davranış biçimi.
Şimdi, biraz da
bizim Tunceli’yle ilgili özel bir şeyden bahsedeyim: Şimdi, oraya bir baraj
yapıldı. Maalesef gerekli altyapısı yapılmadan… Bir karayolu yapıldı, şimdi
karayolu çökmek üzere. Yarın öbür gün belki o tamamen çökerse, Tunceli’ye giden
karayolu çökmüş olur. Barajın çevresinden Tunceli’ye bir kanalizasyon
yapılmadığı için… Suyu tuttular, yarın orada insanlar yaşayamaz hâle gelecek.
Peki, yani siz bunları düşünecek bir hükûmet
değilseniz memleketi nasıl idare edeceksiniz? Yarın orası -işte Tunceli’nin her
tarafı pislik yuvası- bulaşıcı hastalıklar yuvası hâline gelecektir.
Bu kadar
sorumsuzluk karşısında hâlâ çok pişkince yerinde oturan ve her önüne geleni
tenkit eden bir siyasi kadro görmedim. Bırakın o soygunları, suistimalleri, talanları, onlar haydi bir tarafa ama yani
normal olarak gösterilmesi gereken, basiretli ve ülkenin geleceğini, insanların
sağlığını kayıracak bir davranış ve bir icraat maalesef yapılmıyor.
Şimdi, burada,
bakıyorum, özellikle Alevi kitlesi üzerinde, böyle, herkes, özellikle iktidar
partisi çok siyaset yapmaya başladı. Neredeyse, şimdi yeni mi akılları başına
geldi?
Efendim, okul,
tedrisat programlarına Alevilikle ilgili dersler konulmuş. Yok
böyle bir şey.
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Var, var!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani Hacı Bektaş Veli’den, bilmem Pir
Sultan Abdal’dan oraya iki tane veciz bir şey koymakla bu, Aleviliği mi
öğretmek demektir?
Siz de
öğretmenlik yaptınız veyahut da müsteşarlık yaptınız. Gerçi biraz da keyfî
uygulamalarınız dolayısıyla hakkınızda hapis cezası da var ama onlar önemli
değil. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Onun için, yok yani bunlar. O eğitimi
iyi idare edemediniz Hocam maalesef. Türkiye’de eğitimin seviyesini çok
düşürdünüz. Türkiye’de medrese eğitimine doğru kaymalar var. En baştaki
gösterge YÖK Başkanlığına getirdiğiniz kişi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu, YÖK Başkanlığına getirdiğiniz kişi biliyorsunuz, Malezya’da
gitmiş -doğru dürüst bir bilimsel, akademik bir kariyeri de yok- gelmiş, şimdi
diyor ki: “Danıştay 8. Dairesi kat sayıyla ilgili bir karar vermiş. Ben bunu
tanımam, siz devam edin.” diyor. Hele diyor: “Telafisi imkânsız zarar…”
Anlamıyorsunuz… Ya, anlamadığınızda kelimelerin veya konuların üzerine
gitmeyin. “Telafisi imkânsız zarar” ne demek? Siz üniversitelere… Eğer o dava
gecikirse, üniversiteler imtihan açarsa ve bir kısmı o sistemle girerse, sonra
iptal kararı verildiği zaman, işte o zaman telafisi imkânsız bir zarar var.
Dolayısıyla burada o karar veren insanlar bilerek bu işleri kullanıyor.
Onun için,
değerli milletvekilleri, maalesef devri iktidarınızda gerçekten arıyorum,
arıyorum, yahu, şu iktidar hakikaten doğru dürüst bir şey yapsa da ben de bir
gün çıkayım, kürsüden bunu tebrik edeyim diye bir şeye rastlamadım. İnanmanızı
istiyorum, rastlamadım. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Onun için… Yani
böyle bir, memleketi felakete götüren bir iktidarsınız ama çok pişkin de
oturuyorsunuz. Siz de çok rahat gülüyorsunuz.
DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) – Allah’tan kork! Gözüne, dizine dursun!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben olsam vallahi ağlarım sizin yerinizde. Hakikaten bu memleketi
çok kötü duruma getirdiniz.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Evet, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Genç, soru
talebiniz var. Soracak mısınız?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Soracağım efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, Sayın
Başbakan Yardımcısı, zaman zaman konuşmalarında
ağlıyor. Şimdi, ben üzülüyorum tabii bir Türkiye Cumhuriyeti devletinin hem
vatandaşı hem milletvekili olarak. Yani bir Hükûmet mensubu
acaba niye ağlıyor? Bir yeri mi ağrıyor veya bir hastalığı mı var? Üzülüyorum
hakikaten. Yani bizim memlekette çok nefesi keskin hocalar da var ama yani
hakikaten bu davranışlar iyi değil.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Saçma sapan konuşma.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ve yani işte Fethullah Gülen de böyle
televizyonlara çıkıp da ağlıyor. Acaba onu taklit ederek bir başarıya mı gitmek
istiyor?
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Ciddi soru sor, ciddi.
SAFFET KAYA
(Ardahan) – Ayıptır!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İkincisi: Ahmet Davutoğlu… Ermeni
açılımıyla ilgili Amerikan Dışişleri Bakanı kendisine “Ya, sen muhalefeti
dinleme. Sen bu açılımı yap, biz arkandayız.” dedi mi, demedi mi? Dediyse ne
cevap verdi, onu öğrenmek istiyorum efendim.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Ciddi soru sor biraz!
SAFFET KAYA
(Ardahan) – Yazıklar olsun!
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Tacikistan’a açılan bu TİKA ofisi doğru bir harekettir. Türk
İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Türk illerine ajanslar açmalı; oralarda çeşitli
faaliyetler yapması noktasında kurulmuş olan bir kuruluştur. Şu anda, Irak’ta Telafer’de, Musul’da, Kerkük’te Türklere karşı çok büyük
bir zulüm uygulanmaktadır ve çok büyük de bir sıkıntı içerisindedirler. Ondan
dolayı, acaba, önümüzdeki dönem içerisinde Telafer’e,
Musul’a, Kerkük’e veya Tavuk bölgesine TİKA ofisi açmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, biraz önce,
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in İzmir’le ilgili, o “faşizan” belirlemeyle
ilgili düşüncelerimizi açıklamak istiyorum.
22 Kasımda, Sayın
Genel Başkanla birlikte İzmir’e gittik ama hiçbir şey yokken, medyanın böyle
büyük bir abartısı, flama, bayrak, hiçbir şey olmadan, konvoyumuza saldırı
oldu. Sayın Başkan da aynen şöyle dedi: “Faşist odaklar tarafından saldırıya
maruz kaldık.” Şimdi de tekrarlıyorum: Evet, faşist odaklar tarafından
saldırıya maruz kaldık. Biz, İzmir halkı için tek kelime
böyle bir şey söylemedik ve İzmir’in geçmişten günümüze hoşgörülü bir kent
olduğunu hep söyledik ve bunu abartarak, İzmir halkını rencide edecek herhangi
bir açıklamamız olmadı ve o gün, orada ciddi bir güvenlik zafiyeti vardı ve
oradaki güvenlik birimleri, o faşist odakları tetikleyerek, orada büyük bir
olaya, aslında biz engel olmamış olsaydık, emin olun ki büyük bir çatışmaya
neden olacaktı ve Sayın Genel Başkanın sağduyusundan dolayı böyle bir şeyin önü
kesildi.
Ben teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanın
bayram üzeri bir değerlendirmesi oldu. Birleştirici bir mesaj yerine, yargının
vermiş olduğu karar üzerine, bayram sonrasında, o yüz yıllık Danıştay kurumunun
olmayacağını veya kendisinin de olmayacağına yönelik bir değerlendirmesi oldu
ama şu anda dış işlerinin görüşüldüğü bir konuda Sayın Bakanı burada görüyoruz.
Buradan kastı, şahsıyla mı ilgilidir yoksa yüz yıllık yargı kurumunun ortadan
kaldırılmasına yönelik midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Soysal…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
öncelikle Suudi Arabistan’ın Yemen’i işgal ettiği ve asker yolladığı biliniyor.
Bu konuda sizin tutumunuz nedir ve ne gibi bir tavır geliştirdi Dışişleri?
Yine bunun yanı
sıra “Bayramdan sonra ne Danıştay kalacak ne de ben.” demiştiniz. Buna da bir
açıklık getirirsek iyi olur diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Tacikistan Cumhuriyeti Hükûmetiyle yapılan bu
protokol sonucunda kurulacak Program Koordinasyon Ofisiyle hangi ilk projeyi
başlatmayı planladınız? Önümüzdeki yıl içerisinde hangi tür projeler bu ofis
tarafından yürürlüğe konabilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru arkadaşımızın sorusuyla başlamak istiyorum. Sayın
Doğru bugün gündem dışı yaptığı konuşmada ve bu sözleşmeyle ilgili, partisi
adına yaptığı konuşmada çok önemli konulara temas etti. Kendisini devlet
bakanlığı döneminden de bu işlerle ilgili olarak takip ediyorum, söyledikleri
konulara aynen katılıyorum. Biz de Hükûmet olarak
eleştirilerinden ve önerilerinden şahsen ve Hükûmetimiz
adına istifade etmek istiyoruz. Bu konularda doğruları söylüyor. Kendilerine
teşekkür ediyorum.
Telafer’de, Musul ve
Kerkük’te ofis açılacak mı konusu, bir planlama konusudur. Bana verilen notta
öncelikle Bağdat’ta TİKA’ya ofis açılması
öngörülüyor. Irak’la anlaşma konusunda da taslak üzerinde Dışişleri
Bakanlığımız mensuplarının çalışma yaptığını size söyleyebilirim.
Alim Işık Bey’in,
Kütahya Milletvekili Sayın Işık arkadaşımızın, açılacak ofis öncelikle ne
yapacak ve diğerleriyle ilgili, önümüzdeki yıl konusundaki planlamalar.
Genel olarak
cevap vereyim: Bu Tacikistan’la yapılan sözleşmede, zaten sözleşme metnindeki
“Yapılacak İşler” konusunda bir açıklama var ama biliyorsunuz, Plan ve Bütçe
Komisyonunda, Başbakanlığa bağlı olan TİKA yani Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı,
bu yıl bütçesiyle, kendi bütçesi içerisinde bir rekor kırdı. Bildiğim
kadarıyla, 60 milyon Türk lirasının üzerinde bir bütçeye sahip. Yeni atılımlar
üzerine TİKA bütçesine bir destek verildi. Önümüzdeki yıl planlamasıyla ilgili
olarak size yazılı cevap vermek istiyorum, teşekkür ediyorum.
Sayın Sakık İzmir olaylarıyla ilgili konuştu, gündemimizle ilgisi
yok.
Sayın Ergün Aydoğan ve Sayın Çetin Soysal “Suudi Arabistan’ın Yemen’i
işgal ettiği biliniyor.” diyorlar. Bu konuda yeterli bilgiye sahip değilim,
kendileri bu konuyu çok daha yakından takip ediyorlar anladığım kadarıyla.
Kendilerine yazılı bilgi vereyim.
Sayın Kamer Genç,
Tunceli Milletvekili, biraz önceki konuşmasında, âdeta, kesin yargıya varmış
gibi bir konuşma yapmıştı. Birisi demiş ki Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na: “Sen bu muhalefete bakma, biz arkandayız,
yürü aslanım.” demiş.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Bakan, biz cevap alamadık.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Şimdi, biraz sonra da bunu soru
olarak bana soruyor. Madem bilmiyorsunuz, soruyla öğrenmek istiyorsunuz, biraz
önceki konuşmanızda bu konuda kesin yargıya varmış gibi nasıl konuştunuz? Yani,
Sayın Genç’in salonda olduğu ve olmadığı zamanların arasında ne kadar fark var,
bunu biraz önce aynen yaşadık.
İkinci soru: “Danıştayla ilgili sözleriniz ne anlama geliyor?” diye Sayın
Aydoğan ve Sayın Soysal merak etmişler. Bugünlerde
onu açıklayacağım, birkaç gün daha merak edin.
Sayın Kamer Genç
“Bu adam niye ağlıyor?” diye bana soruyor. Ben sizin bu kadar terbiye dışı ve
ahlak dışı işler yaptığınızı çok merak ediyordum ama bunun sebebini buldum,
sizde gözyaşı yok.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Değişik örnekler vermek için koymuyorum oraya.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sana anlayacağın dilden cevap
vereceğim de Genel Kurulda değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben cevap vereceğim sana.
BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır.
Sayın Şandır,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, geçen
Kurban Bayramı’nızı, milletimizin Kurban Bayramı’nı
da Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına yürekten kutluyorum. Huzur
ve güzel, hayırlı işler temenni ediyorum.
Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; gerçekten bugün bir uluslararası sözleşmeyi
kanunlaştırıyoruz. 2007 yılında imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşma’yı bugün
hukuklaştırarak, kanunlaştırarak yürürlüğe koymuş olacağız. Geç kalmış, daha
erken kanunlaşması gereken bir husus. Bu olumlu, faydalı, doğru konuda
görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım.
“TİKA” diye ifade
ettiğimiz Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı özellikle de son
zamanlarda gerçekten önemli, faydalı ve doğru işler yapmaktadır. Katkısı, emeği
ve bu kararda imzası olan herkesi yürekten kutluyorum.
TİKA, yani Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, 1992 yılında Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra oluşan Türk dünyasıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ilişkilerini bir anlamda tanzim etmek, buraların demokrasiye geçişlerine,
buraların kalkınmalarına, buraların kurumsallaşmalarına katkı vermek için
kurulmuş, çok isabetli, doğru bir kuruluştur, bir cumhuriyet kuruluşudur, bir
anayasal kuruluştur. Dolayısıyla bu
kurumun, bu Başkanlığın faaliyetlerinin kapsamını, büyüklüğünü her geçen gün
artırmasını takdirle, teşekkürle karşılıyorum ancak Sayın Başbakan
Yardımcısının da ifade ettiği gibi… Sayın eski Devlet Bakanı, Türk dünyasından
sorumlu Devlet Bakanı Reşat Doğru Bey’in söylediklerinin doğruluğunu Sayın
Başbakan Yardımcımız da yerinden ifade ettiler. O doğrulardan biri de şuydu:
TİKA, Türk dünyası ile Türkiye'nin iş birliğini ve ilişkilerini geliştirmek ve
kurumsallaştırmak için kurulmuştur. Eğer Türkiye’nin dış ilişkilerinde yeni bir
kurum oluşturarak ilişkileri geliştirmek için faaliyetleri artırmak üzere bir
çalışmaya, bu çalışmayı yürütecek bir kuruma ihtiyacı varsa bir başka kurum
olabilir. TİKA daha çok Türk dünyası ile ilişkileri geliştirmek üzere teksif
olmalıdır, bu yönde gayret göstermelidir. Sayın eski Bakanımız bunu ifade etti,
Sayın Başbakan Yardımcısı da bunun doğru olduğunu tespit etti. Zannediyorum
bunu tespit ettiler. Dolayısıyla Hükûmetin bu yönde
özel bir gayretinin olmasını ifade ediyorum ve talep ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki muhalefet partileri olarak biz doğru olana teşekkür
edeceğiz. Bunu birçok defa burada ifade ettik çünkü burada herkes millet adına
görev yapıyor. Milletimize dönük her hizmeti, her katkıyı,
her gayreti, vicdan sahibi herkes, sağduyulu herkes kabul etmek ve teşekkürle
karşılamak durumunda. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bunu her
defasında söylüyoruz. Her ne kadar Sayın Başbakan Yardımcısı hemen böyle tekzip
etti belki ama işte bir saat önce de Sayın Başbakan “Siz hiç yanlışı
göstermiyor, hiç doğruyu ifade etmiyorsunuz. Bunun için, hep muhalefette
kalmaya mahkûmsunuz.” diye tüm muhalefet partilerini de suçlayan bir konuşma
yaptı grupta veya bizim bu Hükûmetin bu millet adına,
Türk milleti adına yaptıklarını yerinde görüp işte bu kürsülerde teşekkür etmek
için davetlere icabet etmemizi de, maalesef, üzülerek ifade ediyorum, Sayın
Başbakan başımıza kaktı. Dolayısıyla, bu çelişkiyi de halletmeniz gerektiğini
ifade etmek istiyorum. Evet, Türk milleti adına milletten aldığınız yetkiyle
kamu kaynaklarını, kamu gücünü kullanarak bu millete hizmet etmeye
çalışıyorsunuz. Bunun övünülecek bir tarafı yok, görevinizi yapıyorsunuz. Biz
de, sizin bu yönde yaptığınız görevi, doğru yaptığınız görevi burada tespit
edip teşekkür etmeyi ihmal etmiyoruz ama her defasında muhalefeti “Bugüne kadar
hiçbir şey yapmadınız, hiç yanlışı gösterip doğruyu söylemiyorsunuz.” diye en
üst düzeyde suçlamaya kalkarsanız -zannediyorum- buradaki işbirliğini,
uzlaşmayı veya işte hoşgörüyü sizler dinamitlemiş olursunuz. Bu çelişkiyi de
dikkatinize sunmak istiyorum.
Benim konum TİKA.
TİKA’yı çok önemsiyorum. TİKA’nın faaliyetlerinin
büyütülmesini -hiçbir maliyet hesabı yapılmadan nerede bir Türk varsa- Türk
dünyasıyla sınırlamayı gerekli görüyoruz veya oraya yoğunlaşmasını talep
ediyoruz ama Türkiye Cumhuriyeti devleti nerede bir Türk varsa o Türk’ün,
kendini Türkiye Cumhuriyeti’ne mensup gören, mensubiyet duyan herkesin
sorunlarına çözüm üretmek noktasında bir gayretin içerisinde olmasını, bir
anlayışın içerisinde olmasını da gerekli görüyoruz. Bu anlamda TİKA’nın özellikle Suriye’de yaptığı çalışmaları -ilgi
alanım olduğum için, Dostluk Grubu Başkanı olduğum için- takdirle ve teşekkürle
karşılıyorum.
Hızlı hareket
edilmesinin önemini vurgulamak istiyorum çünkü TİKA, atamalarımızdan bize miras
kalan ama bugünün dünyasında artık Türkiye’de bulunmayan tarihî eserlerimizin,
bize ait eserlerin restorasyonunda, imar edilmesinde,
korunmasında çok önemli görev üstlenmektedir. Bu görevi yaparken birtakım imkân
ve imkânsızlıklardan hareket etmeden gereken destek verilerek bu hizmetin bir
an önce yapılması da temin edilmelidir. Bu anlamda TİKA’nın
Orta Doğu bölgesindeki milletimize ait emanetlerin korunması ve geliştirilmesi
yönündeki gayretlerinin daha da desteklenmesi gerektiğini, daha çok bütçeler
ayrılması gerektiğini bir defa daha ifade ediyor, Hükûmetin
bu noktada TİKA’ya destek vermesini, bütçeyle veya
diğer kaynaklarla destek vermesini tekrar hatırlatmak istiyorum.
TİKA kapsamında
bir başka hizmeti daha gündeme getirmek lazım. Biliyorsunuz, bu Hükûmetten önceki hükûmetler
zamanında alınan bir kararla, Türk dünyası, Türk ve akraba topluluklarından
öğrenci getirilmesi programı kapsamında zannediyorum bugüne kadar Türkiye’ye
gelen 50 binin üzerinde öğrenci oldu. Bunlar Türk dünyasının her bölgesinden
gelen öğrenciler. Bunları Türkiye Cumhuriyeti devleti Türkiye’de okutuyor,
meslek sahibi yapıyor, tekrar kendi bölgelerine gönderiyor, oradaki halka, o
ülkeye hizmet etmelerini temin ediyor. Bu, bugüne kadar eksiğiyle fazlasıyla devam
etti ama böyle devam etmemesi gerekiyor. Bu bir kurumun çatısı altında koordine
edilmeli, bir başkanlık, mümkünse işte ısrarla söylediğimiz dış Türkler
bakanlığı veya Türk dünyası bakanlığı anlamında koordine edilmesi ve bir elden
yönetilmesi çok gerekli bir husus. Bu yönde Sayın Devlet Bakanının bir
çalışması olduğunu biliyorum.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu yönde işte Türk
dünyası başkanlığı kurumu kurulsun, bu kurum adı altında hem bu öğrencilerin
sorunları, bu öğrencilerin eğitimleri daha iyi takip edilsin, ülkelerine
döndüklerinde hizmetleri daha iyi takip edilsin hem de işte Türkiye dışındaki
Türklerle ilişkilerin de bu başkanlık altında koordine edilmesini gerekli
görerek bir kanun teklifini biz de hazırladık, Meclis Başkanlığına sunduk. İnanıyorum ki TİKA’nın da katılacağı bu
başkanlık, Türk dünyasıyla ilgili, dış politikamızın dışında Türk dünyasıyla
ilgili ilişkileri geliştirmekte, daha yoğun ilişkiler kurmakta çok etkili ve
katkılı olacaktır diye düşünüyorum.
Tekrar ediyorum, TİKA’nın çalışmalarına destek verilmesi gerekir. Bu
desteğin daha fazla verilmesi için –bütçe dönemindeyiz- Hükûmetin
dikkatine sunuyorum.
TİKA’nın çalışmalarına ve
buna katkı verenlere de teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür
ederim Sayın Şandır.
Evet, şahsı adına
Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın.
Buyurun Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tacikistan’la
yapacağımız bu uluslararası anlaşma, her iki tarafın karşılıklı olarak ekonomik
ve sosyal kalkınma için iş birliğinin sağlanması amacıyla gerekli tedbirlerin
alınmasını öngörmektedir. Gerek Türk dünyasıyla gerekse de bütün dış dünyayla
barışık bir politikayla bugüne kadar… Aslında her seferinde söylememize rağmen
tabii görmeyenlerin olduğunu, duymayanların olduğunu da biliyoruz. Bu manada da
bugüne kadar dış itibarımızın nereden nereye geldiğini, açıkçası, özellikle
birilerinin gözlerini açmasını ve kulaklarının duymasını arzu ederek ifade
etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki Türkiye artık “Yurtta barış, dünyada barış.” prensibi
uyarınca hem siyasetini husumetler, gerginlikler üzerine değil bilakis
kardeşlikler üzerine kurmak istiyor hem de bütün dünyada barışı tesis etmek
adına etkin bir dış politika izliyor. Bununla birliktedir ki bugün gelinen
nokta itibarıyla Türkiye dışarıda itibarı olan saygın bir ülke, onun lideri de
hakikaten saygın bir lider, gittiği her yerde de bu saygınlığı görüyor.
Yine aynı
şekilde, değerli arkadaşlar, bu dış politika sayesindedir ki Türkiye, bugün yüz
elli bir ülkenin oyuyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyesi
konumunda.
Yine
“Medeniyetler İttifakı”nın aktif bir üyesi durumunda ve rolünü de en iyi
şekilde oynayan, uygulayan bir ülke konumunda.
Yine, değerli
arkadaşlar, İslam Konferansı Örgütünün Genel Sekreteri şu anda bir Türk. Gerek
İslam dünyasında gerekse bütün dünyada uluslararası alanda artık gündemi
belirlenen bir ülke konumundan çıkıp âdeta dünya gündemini belirleyen bir ülke
konumuna geldi. Çünkü biz ülke olarak kendimize güveniyoruz,
liderimize, Başbakanımıza, onun ekibine, Hükûmetine
güveniyoruz, her şeyden öncesi de halkımıza, milletimize güveniyoruz ve bu
manadadır ki bütün açılımlarımızın kaynağı, bütün projelerimizin muhatabı
milletimizdir diyoruz ve bundan dolayıdır ki hiç korkmadan, ürkmeden bütün
sorunların üzerine cesaretle, kararlılıkla gittiğimiz gibi, işte bugün, daha üç
beş yıl öncesine kadar düşman gördüğümüz bütün komşu ülkelerle dostane
ilişkiler sayesindedir ki ihracatımızı 5 katına çıkardık.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – İthalatı?
AHMET AYDIN
(Devamla) – İşte, daha dün Libya’da, bir taraftan Cumhurbaşkanımız bugün
Ürdün’de, Başbakanımız her gün bir başka ülkede, başka bir yerde, Dışişleri
Bakanlığımız, Kabinenin diğer bakanları her gün mutlak surette bir ülkede dış
temaslarda ülkemizin menfaati için olağanca bir şekilde çalışmaktadırlar.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
– Geriledi, ihracat yüzde 30 geriledi Ahmet Bey!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Şunu ifade etmek isterim ki ihracatımızda… Evet, siz söylediniz,
aslında siz söyledikçe bizim anlatacağımız çok husus var.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Türkiye’ye de gel Ahmet Bey, Türkiye’ye de…
AHMET AYDIN
(Devamla) – İhracatımızı biz 36 milyar dolardan aldık, bu dış politika
sayesindedir ki şu anda 142 milyar dolara kadar çıkardık.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – 100 milyar, 100 milyar… Düş aşağıya.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Yine aynı şekilde, değerli arkadaşlar, 230 milyar dolarlardan
740-750 milyar dolarlara çıkan bir gayrisafi millî hasıla
var. Yapılan yollar, toplu konutlar, eğitimde yapılanlar, sağlıkta yapılanlar…
ALİM IŞIK (Kütahya) – İthalatı söyle, ithalatı.
AHMET AYDIN (Devamla)
– Şimdi, bunları anlatırsam, herhâlde rahatsız oluyorsunuz ama gerçek böyle
değerli arkadaşlar.
ALİM IŞIK (Kütahya) – İthalattan bahset, ithalattan.
AHMET AYDIN
(Devamla) – Ben daha çok zamanınızı almak istemiyorum ama lütfen, lütfen şöyle
bir vicdan muhasebesi yapın, şöyle başınız iki elin arasında düşünün,
Türkiye'nin yedi yıl öncesiyle bugününü bir kıyaslayın, gerçeği sizler de
göreceksinizdir diyorum, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına
Mehmet Nil Hıdır, Muğla Milletvekilimiz.
Sayın Hıdır,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Çok Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; üzerinde
konuştuğumuz 403 sıra sayılı Tacikistan ve Türkiye arasındaki anlaşmanın ve bu
anlaşmanın benzeri diğer anlaşmaların neticelerini yurt dışına çıktığımızda hep
birlikte müşahede ediyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurlu bir üyesi
olarak her yurt dışına çıktığımızda dünyanın hangi köşesine gidersek gidelim
bir Türk vatandaşına ve Türkiye’mizi orada temsil eden derneğe, vakfa
rastlamamamız mümkün değil.
Geçtiğimiz
yıllarda bu görevi sivil toplum örgütleri yürütürken özellikle TİKA, son on
yılda üzerine düşen görevi bihakkın yapmak suretiyle Türkiye'nin altı yüzyıllık Osmanlı İmparatorluğu
döneminde geride bıraktığı tarihî eserlere, su kanallarına, camilere ve
Osmanlının kültürel yapılarına sahip çıkma başarısını göstermiştir.
Yenilenen bu
anlaşmayla ümit ediyorum ki Tacikistan’la da aramızdaki bu kültürel bağlar daha
da güçlenecek ve diğer ülkelere örnek olacak seviyeye gelecektir.
Bu duygularla
hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum, hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce
kürsüde yaptığım konuşmada Amerikan Dışişleri Bakanının bizim Dışişleri
Bakanına “Sen muhalefeti dinleme, sen Ermeni açılımını yap.” dediğini söyledim,
geldim, burada da soru sordum. Bunu öğrenmek istiyorum ve Hükûmete
de yardımcı olmak istiyorum. Bunu basın da yazdı. Hükûmetin
bana teşekkür etmesi gerekirken efendim, diyor, kanaat değiştiriyor. Benim
orada yaptığım konuşmaya kendisinin cevap vermeyeceğini bildiğim için burada
soru olarak sordum. Yine soru olarak soruyorum: Böyle bir şey olmuş mu, olmamış
mı? Hükûmet olarak cevap vermek zorundasın.
İkincisi: Sayın
Bülent Bey zaman zaman ağlıyor. Ben bunu yapmacık bir
ağlama görüyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Elbette ki acılı olaylara
ağlanır ama Hükûmetin belli bir makamına gelen insan
ağlamaz, ağlarsa gizli yerlerde ağlar. Ha, bizim orada nefesi keskin hocalar
var, böyle işte, okumayla mokumayla gayriihtiyari ağlamaları giderecek dualar falan yapıyor
dedim, yani bir yardımcı olayım diye, onun için söyledim. Yoksa ki benim… Sonra
ben ağlaması gereken yerde ağlarım ama yapmacık ağlamam. Yani tabii ki insan
bir his dolu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Genç, şunu
ifade etmek isterim: Bakınız, beş yıllık süre içerisinde Meclis Başkanlığımızı
yapmış, beraber çalıştığımız, çalışmaktan onur duyduğum bir insan Sayın Arınç. Millî meseleler karşısında, insani meseleler
karşısında hassas olması ve bir insanın gözünden yaş damlalarının dökülmesi o
insan için bir artı şeydir. Sayın Arınç’ın da böyle
bir duyguları paylaştığını ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, yapmacık, yapmacık!
MEHMET NİL HIDIR (Muğla)
– Ayıp oluyor Sayın Genç.
BAŞKAN –
Birbirimize karşı daha hassas olalım. Benim sözüme ihtiyaç yok. Ben -özür
dilerim- bir hakşinaslık olarak söyledim. Yoksa Sayın Arınç
kelimelerle konuşur, ifade eder, yapar.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
“ABD Dışişleri
Bakanı, bizim Dışişleri Bakanına şöyle demiş mi, dememiş mi?” diyor. Biraz önce
kendisi böyle demiş diyerek üzerine bina ettiği bir konuşma yaptı, sonra da
“Öğrenmek istiyorum.” dedi. Benim bildiğim, Amerika Birleşik Devletleri
Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin Dışişleri Bakanına böyle bir şey söyleyemez.
Böyle bir şey söylenirse de Sayın Dışişleri Bakanımız gerekli cevabı verir.
Teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını
yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi
Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (Sıra sayısı 403) oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 215
Kabul : 214
Ret : 1 (x)
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.15
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.29
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
4’üncü sırada yer
alan, 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
4-
2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/730) (S.
Sayısı: 424) (x)
BAŞKAN - Sayın
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu
424 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Kemal
Demirel’in, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un söz talepleri vardır.
Ayrıca, şahısları
adına Hüseyin Pazarcı, Balıkesir ve Necdet Budak, Edirne milletvekilleri.
Sayın Demirel,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KEMAL DEMİREL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlarken sizleri ve tüm yurttaşlarımızı ve bilhassa zeytin üreticisi
köylülerimizi ve zeytin köylülerini en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu
kanun maddesinin de bütün zeytin üreticilerine hayırlı, uğurlu olması dileğiyle
sözlerime başlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten zeytin ve zeytinyağı, bizim ülkemiz açısından en
önemli ürünlerimizden bir tanesi, bilhassa stratejik özelliği olan çok değerli
bir ürünümüz ama ne yazık ki zeytin ve zeytinyağı konusunda Türkiye hak ettiği
noktada değil. Nerede değil? Uluslararası arenada hak ettiği yerde olmadığını,
ne yazık ki üzüntüyle, burada vurgulamak istiyorum.
Tabii, bunun çok
değişik sebepleri var. Bu sebeplerden bir tanesi de işte, bugün önümüze gelen
kanun maddesiyle ilgili. Biliyorsunuz bizim, Uluslararası Zeytinyağı Konseyinde
-daha evvel girmiş olduğumuz ama daha sonra çıkmış olduğumuz bu Konseyde- yer
almamamızın faturasını ne yazık ki Türk köylüsü, Türk zeytincisi, Türk
üreticisi çekmiştir. Yani biz, Türk köylüsünü korumak, Türk köylüsünün ürettiği
zeytinine sahip çıkma noktasında üzerimize düşen görevi layıkıyla yerine
getirmek istiyorsak önce o ürünün uluslararası alanda para etmesini, uluslararası
arenada söz sahibi olmasını sağlayacak noktalara gelmemiz gerekliydi. Bugün biz, zeytinde, ürettiğimiz zeytinyağının üçte 1’ini ihraç
eden ve dünyada bu konuda çok iddialı olduğumuz gerçeği ortada iken ama bu
kadar açık ve net, zeytin ve zeytinyağı üreticisi, zeytin köylüsü, Türkiye’de
üretim yapan bu insanlar dünyanın en değerli ürününü yetiştirirken acaba bu
yetiştirmiş olduğu ürünün karşılığı olan emeği elde edebiliyorlar mı,
edemiyorlar mı? Önce onu tartışmak lazım. Bugün zeytin toplayan çiftçimiz,
zeytin toplayan köylümüz bu ürünü topladıktan sonra umutla para etmesini
bekliyor. Peki, ediyor mu? Maalesef her geçen yıl zeytin üreten köylümüz,
çiftçimiz ürettiği ürünün karşılığını alamamanın ezikliğini yaşıyor. Bir yıl
ümitle zeytin hasadını bekliyor, topluyor, satmaya gelince hak ettiği değeri
almıyor.
(x) 424 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Bugün zeytinde
karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi girdiler. Zeytinde, maalesef ilaçta
olsun, gübrede olsun, yevmiyede olsun, her yıl artan
fiyatlardan dolayı, fiyatlar yukarı çıkarken zeytin satan, üreten köylümüzün
ürünü ise aşağıya doğru iniyor. Yani ürettiği ürünün ilacı, gübresi ve yevmiyesi her yıl yukarı doğru çıkarken ona paralel olarak
ürettiği ürünün de yukarı çıkması lazım ama maalesef, tam tersine, aşağı doğru
iniyor ve onun neticesi olarak da zeytin üreten köylümüz ürettiği ürünün
karşılığını alamıyor.
Bakınız,
arkadaşlar, “Zeytin karadır.” Diyoruz, değil mi? Evet, zeytin karadır, kara
elmastır ama maalesef, zeytin üreten insanların karabasanı olmuştur. Umudu
değil umutsuzluğu olmuştur. Orada çare beklerken çaresizliği olmuştur. Çoluğunun çocuğunun nafakasını elde etmek isteyen insanlar
bunu elde edememenin üzüntüsünü yaşamışlardır.
Bugün kanunu
tartışıyoruz. Ben daha evvel bu kürsüden zeytin ve zeytinyağıyla ilgili bu
konuları gündeme getirirken araştırma önergeleri verdik, soru önergeleri
verdik. Bu zeytin ve zeytinyağı konusunda Hükûmeti
bir an evvel göreve davet ettik ve dedik ki: “Zeytine sahip çıkın. Zeytin
üreticisine sahip çıkın. Zeytin üreten insanların emeğine sahip çıkalım.” Evet,
bu sahip çıkma noktasında bugün bu kanun teklifi önümüze geldi. Bizim, bu kanun
teklifi önümüze gelmeden evvel şunu sorgulamamız lazım: Biz bu Konseyden niye
çıktık? Yani uluslararası arenada söz sahibi olmamız için bu Konseyde olmamız
gerekirken ve içinde yer alma durumunda iken biz bundan çıkmışız. Ben bunların
tartışılmasını istiyorum; bu Konseyden niye çıkmışız ve çıktığımız tarih de
1998. O gün hükûmette bulunan arkadaşlarımızın bu
konunun açıklığa kavuşması noktasında bizi bilgilendirmesini istiyorum. Sebep
nedir, aidat mı diyoruz?
Bakın, şimdi,
kanun teklifi elimizde. Bu kanun teklifi buraya gelirken biz… Araştırma
Komisyonunda da yapılan görüşmelerde, bu Zeytinyağı Araştırma Komisyonu
raporunda, mutlaka ve mutlaka, bu Uluslararası Zeytinyağı Konseyine girmemiz
gerektiği vurgulandı. Peki, vurgulandıktan sonra, niye giremediğimizle ilgili
yapılan çalışmalarda aidat gündeme geldi. Ben bir televizyon programında sordum:
Bu aidat nedir? Neden biz hâlâ bunu sürüncemede bırakıyoruz? 2004 ve 2005
yıllarında bu Konseye girmeyle ilgili karar almamıza rağmen, bakın, 2009’un
Aralık ayının başında Konseye girme noktasında kanun teklifi önümüze geldi.
Yani aradan geçen dört beş yıl içerisinde zeytinde önemli gelişmeler yaşandı.
Bunlardan bir tanesi: Dünyada en iddialı olan İspanya, zeytin ve zeytinyağı
üretiminde söz sahibi olan bir İspanya, doğal afetler yüzünden üretimde büyük
sıkıntılar yaşadı. Yani Türkiye, bu noktada bunu en iyi şekilde
değerlendirebilecek bir noktada iken, maalesef, Konseyde olamamanın, Konseyde
söz sahibi olamamaktan, Konseyde söz sahibi olamamanın, getirmiş olduğu
sıkıntılardan dolayı, zeytini hak ettiği konumda dünyaya tanıtamadı. Bugün
dünyanın en iyi zeytinini üreten ülkesiyiz, hem sofralıkta hem yağlıkta. Böyle
iddialı olduğumuz bir konuda, bizim, hâlâ, artık, zeytini konuşmayı değil,
zeytini daha iyi nasıl pazarlamalıyız noktasında olmamız gerektiğini özellikle
vurgulamak istiyordum.
Bakın, biz bu konuşmaları
burada yapıyoruz. Bugün bu konuşmaları yüz binlerce üretici, zeytin üreticisi
takip ediyor ve onlar şunu söylüyor: “Bu Konseye girmekle biz ne kazanacağız?”
Evet, biz diyoruz ki: Bu Konseye girmemiz çok geç kalınmış bir karar. Aslında
çıkmamız yanlıştı ama çıktık, girme noktasında da on bir yıl süre geçti. Bu
süre az süre değil. On bir yılda dünyada zeytin ve zeytinyağı konusunda hızla
değişimler ortaya çıktı, gelişmeler ortaya çıktı. Bugün su bulmakta sıkıntı
çeken ülkeler, neredeyse bizim ülkemizle başa baş noktaya
geldi. Bunlardan bir tanesi de komşumuz Suriye. Bugün Suriye, zeytin ve
zeytinyağı konusunda gerçekten önemli noktaya geldi. Hâlbuki,
bizim, dünyada liderliğe oynayabileceğimiz bir üründür zeytin.
Zeytin nedir?
Aynı zamanda ilaçtır, insan sağlığı açısından ilaçtır. Bağışıklık sistemini en
iyi koruyan ürünlerin neredeyse başında gelmektedir. Peki, böyle bir ürünle
ilgili geldiğimiz noktaya baktığımız zaman, bilhassa ben Marmara Bölgesi’nde
Bursa’yı kastetmek istiyorum, her yıl zeytin üreten köylümüz ve çiftçimiz
perişanlığı oynamaktadır. Zeytin üreticisi ve zeytin üreticisi olarak köylümüz,
hak ettiğinin karşılığını alamamanın üzüntüsünü hep yaşamaktadır ve biraz evvel
söylediğim gibi, zeytin karabasanı olmaya devam etmektedir.
Şimdi, bu Konsey…
İnşallah, bu noktada zeytincinin, hak ettiği ürününün karşılığını alma
noktasında önemli bir gelişme olacağıyla ilgili beklentilerimiz büyük.
Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak daha evvel bu konuyla ilgili komisyon kurduk ve o
Komisyonumuz, grup olarak zeytin konusunda çeşitli araştırmalar yaptı,
tespitler yaptı, bu tespitleri kamuoyuyla paylaştı ve o tespitlerin birçoğu
zaten Araştırma Komisyonunda da zeytin üreticilerimiz tarafından dile de
getirildi. Bu noktada artık bizim beklentimiz, zeytinin hak ettiği yere
gelmesi.
Bakın, bu noktada
şunu söylemekte yarar var: Biz, zeytinle ilgili Türkiye’de çok sağlıklı bir envanter çalışması yapabildik mi? Yani bugün Türkiye’de
zeytin ağacı dediğimiz zaman bir rakam ortaya koymak mümkün mü? Çok farklı rakamlar
çıkıyor. 140 milyon, 150 milyon, 160 milyon… Yani bu çok ciddi bir araştırma
konusu olabilmiş olsaydı, inanın bu rakamlar bu kadar büyük oynama göstermezdi.
Ama maalesef bu konuda da ciddi bir araştırma yok.
Onun ötesinde,
ben her zaman dile getiriyorum, zeytinle ilgili Türkiye'nin bir millî
politikasına ihtiyaç var; evet, ulusal bir politikasına ihtiyaç var. Çünkü zeytin bu ülkenin ürettiği en önemli ürünlerden bir tanesi ve
dış piyasada, uluslararası arenada da söz sahibi olması gereken önemli bir
ürün. Bu noktada biz, zeytine hak ettiğinin verilmesi noktasında Hükûmeti bir kez daha göreve çağırıyoruz.
Bu noktada vermiş
olduğumuz araştırma önergelerindeki sorunlar vardı. Bu sorunların araştırma
önergesiyle gündeme getirilip Meclis kürsüsünde okunduktan sonra bu sorunların
çözülmesiyle ilgili beklentilerimiz var.
Öncelikle şunu
sormak istiyorum: Araştırma önergeleri niçin verilir? Araştırma önergesi,
herhangi bir sorunun tespiti ve o sorunun çözülmesi ve ondan sonra çözülmesi
noktasında da Meclisin harekete geçmesi anlamında verilir. Şimdi bu noktada
araştırma önergelerini verdik. Başta Marmara Bölgesi olmak üzere Mardin Derik’e
kadar gidildi, dolaşıldı, incelendi, toplantılar yapıldı ve onun sonucunda
Komisyon raporunu buraya sundu. O raporu sunduktan sonra burada yapılması
gereken nedir artık? O Araştırma komisyonunun tespit ettiği sorunların
çözülmesi noktasında yetkililerin en kısa zaman içerisinde harekete geçmesi.
Peki, soruyorum: Acaba geçildi mi? Bakın bu Komisyon raporu okundu, oylandı, kabul
edildi; aradan neredeyse bir yıla yakın geçen zamanda kanun teklifi daha yeni
geliyor. Kanun teklifi daha yeni geliyorsa inşallah diğer sorunların çözülmesi
noktasındaki sorunlar bu kadar süre beklemezler. Ama bugün, şu anda zeytin
üreticisi hasadını yapıyor, topluyor. Şimdi soruyorum ben çiftçi kardeşlerime,
köylü kardeşlerime; diyorlar ki: “Vallahi, değişen bir şey yok, geçen yılın
aynısı, evvelki yılın aynısı, daha evvelki yılın aynısı, yani değişen yine bir
şey yok. Biz konuşuyoruz, dertlerimizi de anlatıyoruz, dertlerimizi dinleyen
vekillerimizden de şunu bekliyoruz: Bu sorunları artık çözün.” Yani zeytin
üreticisi, çiftçisi, köylüsü artık sorunların konuşulmasını değil, sorunların
çözülmesini istiyor, o sorunların Türkiye Büyük Millet Meclisinden çözülmüş
olarak dile getirilmesini istiyor.
Zeytin, öyle çok
rahat, kolay toplanan bir ürün değildir arkadaşlar. Yani zeytini sadece
erkekler toplamaz. Zeytin, çoluk çocuk, yaşlısıyla genciyle
herkesin topladığı bir üründür ve onlar şunu çok rahatlıkla söyleyebilirler ve
ben de onlar adına konuşuyorum: Yani bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu
anda kürsüde konuşan Kemal Demirel değildir; şu anda kürsüde konuşan o
tarlalarda, o ağaçlarda, o çamurda, karda kışta zeytini toplayan Hatice
anamızdır, Ahmet beydir, Hüseyin efendidir, onların çocuklarıdır, onların
gelinidir. Köylümüz bu kürsüye gelip konuşamıyor ama o köylünün sesini
buradan duyurmak görevi de bize düşüyorsa bugün bu kürsüde köylümüz var,
çiftçimiz var. (CHP sıralarından alkışlar)
Hep söylenen bir
lafı vardır Sevgili Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Türk köylüsü milletin
efendisidir.” Vallahi, efendiliğin ne hâle geldiğini köylümüz çok güzel
yaşayarak görüyor. Artık köylü efendilikten çıkarılmış, âdeta ülkenin kölesi
hâline getirilmiştir.
Bir kez daha vurgulamak
istiyorum: Köylünün yüzü gülmeden Türkiye'nin yüzü gülmez. Üreten köylümüzün
yüzünün gülmesinin tek bir açıklaması vardır, o da ürettiği ürüne sahip
çıkılmasıdır. Ama bu noktada geldiğimiz ve ortaya çıkan tabloyu görüyoruz ki
maalesef üreten köylümüz hak ettiğini almıyor.
Biz, artık çok
konuşmayı değil, konuşulan konuların Türkiye Büyük Millet Meclisinden
sorunların çözülmüş olarak dile getirilmesini bekliyoruz. O yüzden,
Komisyonumuzun, Zeytin Araştırma Komisyonunun yapmış olduğu bu önemli çalışmanın,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildikten sonra, öncelikle Tarım
Bakanına ve Dışişleri Bakanına niye önemli görevler düşüyor? Çünkü zeytinin
uluslararası arenada tanıtımı noktasında Dışişlerine de önemli görevler
düşüyor. Ticaret bakanlarının bu konuda hepsine büyük görev düşüyor. Sanayi
Bakanına görev düşüyor. Yani, bugün, zeytin sadece yemek yediğimiz bir ürün
değildir, aynı zamanda, çok değerli bir ürün olduğunu özellikle vurguluyoruz.
Ama ben, bugün, kürsüden, özellikle zeytinin, bir an evvel, Türk köylüsünün
alın teri olan, emeği olan bu ürünün hak ettiğini almasını bugün milyonlarca
insan bekliyor, milyonlarca insan umutla bekliyor ve milyonlarca insan daha
yeni toplanan bu zeytinin bu sene de para etmemesinin üzüntüsünü yaşıyor. Biz o
üzüntüyü “Kriz var.” deyip geçiştiremeyiz. Geçen sene var mıydı, evvelki sene
var mıydı, daha evvelki sene var mıydı? Her sene zeytin üreten çiftçimize bir
bahane bulabiliyoruz. Artık bahane bulma zamanı değil, tam tersine, zeytin
üreten insanın ürettiği ürünün hak ettiğini alması noktasında gerekli
çalışmaların yapılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Zeytinin kendisine de
destek olmasını özellikle vurgulamak istiyoruz. Ürünün
kendisine destek olmak lazım. Bu noktada, bu sene rekoltenin
iyi olduğu söyleniyor. Ama zeytin üreten çiftçimizin en büyük şikâyetlerinden
bir tanesi kara hastalıktır. Bu kara hastalığın ortadan kaldırılması noktasında
ciddi çalışmalar yapılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bu sene rekolte iyi olmasına rağmen tane dökülmesi söz konusu. Bu
konuda çeşitli görüşler ortaya atılıyor. Ben bu konuda bir araştırma
yapılmasını istiyorum. Bu konu acaba ilaçtan mı kaynaklanıyor, ilaçlamadan mı
kaynaklanıyor ya da daha başka sebeplerden mi, doğa olaylarından mı
kaynaklanıyor? O konuda daha net bir şey ortada yok. O yüzden, bu konunun da
araştırılması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Çünkü yerden
toplanıyorlar, yerden toplanan ürün de hak ettiği değeri almıyor ve maalesef bu
tabloyla karşı karşıyayız.
Ben, Cumhuriyet
Halk Partisi adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Zeytinyağı
Komisyonunun… Uluslararası Zeytin ve Zeytinyağı Konseyine bir an evvel
girilmesinin önemli olduğunu, kanun teklifine de Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu
oy vereceğimizi ama bu kanun keşke daha evvel bu kürsüye gelseydi ve burada da
kabul edilmiş olsaydı çok daha iyi olurdu diye düşünüyor, hepinizi sevgiler ve
saygılarla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Demirel, teşekkür ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy.
Buyurun Sayın Özensoy.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005
Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle geçmiş Kurban Bayramı’nızı kutluyorum, yüce Türk milletinin de Kurban
Bayramı’nı kutluyorum.
Ben, Bursa
Milletvekili olarak bölgemizin en önemli üretimlerinden biri olan zeytinle
ilgili elbette söyleyeceğimiz çok sözün olduğunu düşünüyorum. Geçmiş yıllarda Bursa’da zeytin üretimi yapan ilçelere
gittiğimizde, Mudanya, Gemlik, İznik, Orhangazi gibi ilçelerde gerçekten buranın
köylülerinin durumlarının iyi olduğunu, o yörede gerçekten diğer köylere
nazaran durumlarının kat kat iyi olduğunu, ilk defa
traktör alanların, ilk defa teknolojiyi kullananların zeytin üreticisi olduğunu
görmekteydik ama son yıllarda, özellikle bu ilçeleri ve köylerini ziyaret
ettiğimizde, maalesef zeytin üreticilerinin artık büyük sıkıntılar içerisinde
olduğunu görmekteyiz. Ben Mudanya’da özellikle akrabalarımın da olduğu
zeytin üreticileriyle de görüştüğümde ürettikleri zeytini maalesef girdi fiyatlarının
da yükselmesiyle birlikte artık maliyetlerine bile satamaz duruma geldiklerini
ifade etmekteler.
Bakın, geçtiğimiz
üç dört yıl öncesiyle veya daha öncesiyle kıyasladığımızda, zeytinin girdi
fiyatlarına, yani mazot, ilaç, gübre, sulama giderleri gibi giderlere
baktığımızda bu giderlerin neredeyse 3 katına ulaştığını ama zeytin
fiyatlarının da maalesef neredeyse üçte 1 fiyatına düştüğünü hepimiz
bilmekteyiz. Dolayısıyla, bu anlamda zeytinin ve
zeytinyağının durumunu değerlendirmek adına 2008 yılında üç partinin vermiş
olduğu araştırma önergeleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde Araştırma
Komisyonu kuruldu ve gerçekten dört ay süren çalışmalarla bu konuda önemli
konulara değinilerek zeytin ve zeytinyağıyla ilgili problemlerin aşılması
noktasında da çözüm önerilerinin de içinde bulunduğu gerçekten değerli
çalışmalar, değerli katkılar yapıldığını düşünüyorum. Bununla ilgili
epeyce… O dört aylık süreç çok iyi değerlendirildi. Ankara dışında yaklaşık
yirmi yerde toplantılar yapılarak zeytin ve zeytinyağıyla ilgili sorunlar ve
çözümleri gündeme getirildi. Gerçekten bu Araştırma Komisyonunun temmuz ayında
sunduğu bu raporun dikkate alınarak bundan sonraki çalışmaların, zeytin ve
zeytinyağına destek verilecekse bu doğrultuda bu çalışmaların yapılmasında önem
var diye düşünüyorum. İşte bu Araştırma Komisyonunun ortaya koyduğu sorunların
başında da Uluslararası Zeytinyağı Konseyine yeniden üyelik sürecinin
başlatılması geliyordu. Bir yıl sonra bununla ilgili bir kanun önümüze geldi.
Bunun çözüm önerisi olarak da ülkemizin üyelik için yaptığı başvuru 2004 yılı
Aralık ayında Konsey tarafından kabul edilmiş olmakla birlikte, “Resmî üyelik
sıfatını kazanabilmesi için gerekli iç hukuk onay süreci bir an önce
tamamlanması ve çalışmalara etkin bir şekilde katılım sağlanması
gerekmektedir.” ifadesi yer buluyor burada. Bugün bu anlamdaki bu öneri belki
de bu Araştırma Komisyonu raporunun tek maddesi bugüne kadar Mecliste görüşmeye
açıldı. En azından başlangıç olması adına bu zeytin ve zeytinyağı
üreticilerinin sorunlarının giderilmesi açısından olumlu bir başlangıç diye
düşünüyorum. Bu Araştırma Komisyonunun yaptığı çalışmalar neticesindeki rapora
baktığımızda pek çok sorun ele alınarak burada çözümleri de önerilmiş ama ne Hükûmet tarafından ne bakanlıklarda, yönetmeliklerde ne de
diğer kurum ve kuruluşlarda bu konuyla ilgili atılan herhangi bir adıma şahit
olmadığımızı ifade edeyim. Bakın burada bazı başlıkları tekrarlamak, tekrar
gündeme getirmek adına bu Komisyon raporundan sizlerle bazı başlıkları
paylaşmak istiyorum.
Burada kooperatif
ve birliklerle ilgili sorunlar, üretici birlikleriyle ilgili sorunlar gündeme
getirilmiş, bunlar sıralanmış ve yine bunların çözüm önerileri de ortaya
konmuş. “Tarım sektöründe en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkan
tarımın kayıt altına alınması konusunda üretici örgütlerinden
faydalanılmalıdır. Verilecek desteklemelerin üretici örgütleri aracılığıyla
verilmesi ile üreticiler hem kayıt altına alınabilecek hem de birliğe üye olmak
teşvik edilecektir. Aynı zamanda tarımda örgütlenme bilincinin gelişmesine ve
yayılmasına katkı sağlayacaktır.”
“Üretici
organizasyonlarından sağlanan muafiyet ve istisnaların özellikle katma değer
vergisi uygulamasında vergi iadesi gibi sistemlerin devreye sokularak
üreticilerin örgütlenmesi teşvik edilmelidir.” diye başlayıp devam eden birçok
çözüm önerileri var ama bununla ilgili herhangi bir adım atıldığına bizler
şahit olmuş değiliz.
“Üretici-üniversite
ilişkileri geliştirilmelidir.” denmiş. “Birliklerin gelirleri sadece aidat,
yurt içi ve yurt dışından sağlanan bağış, fon ve yardımlardan oluşmaktadır. Bu
da birliklerin faaliyetleri için yeterli olmamaktadır. Bu nedenle, birlikler
maddi açıdan desteklenmelidir. Gerekli finansal altyapının aidatla, bağışlarla
değil, zorunlu kesintiler yoluyla sağlanması birlikleri güçlü hâle
getirecektir.” diye de burada ifade edilmiş.
“Birliklerde,
iştigal alanıyla ilgili uzman (tarım danışmanı) ziraat mühendisi istihdamı
mecburi hâle getirilmelidir. Uzman istihdamının getireceği maddi külfet devlet
tarafından belli oranda sübvanse edilmelidir.” denmiş.
Bunları atlayarak
sizlere önemli gördüklerimi ifade etmeye çalışıyorum ama bu ifade ettiklerimin
hiçbirisiyle ilgili maalesef herhangi bir başlangıç veya herhangi bir girişimin
olduğuna şahit olmadık.
Yine, “Zeytin ve
zeytinyağı sektöründe başarılı kooperatifçilik uygulamalarının desteklenmesi”
başlığı altında öneriler getirilmiş. “Zeytin ve zeytinyağı sektöründe faaliyet
gösteren yaygın bir örgütlenme yapısına sahip olan tarım satış
kooperatiflerinin tabandan tavana örgütlenme sistemlerinin güçlendirilmesi
amacıyla başarılı kooperatifçilik uygulamaları desteklenmelidir. Bunun
giderilmesi amacıyla tarım satış kooperatiflerine ilişkin yeni yasal
düzenlemelerde başarılı kooperatifçilik uygulamalarının yapılmasına imkân sağlayacak
hükümler konularak kooperatiflerin etkinliklerinin artırılması gerekmektedir.”
diye ifadeler yine konulmuş.
“Yetiştiricilik
ile ilgili sorunlar” başlığı altında çözüm önerileri getirilmiş. Yine, burada,
bahçe tesisinden, ülkemiz zeytinciliğinde 1937’de başlayan zeytincilik
seferberliğine benzer bir seferberlik başlatılmalıdır. Modern zeytinciliğe
uygun bahçe tesisi teşvik edilmelidir. Modern zeytincilikte öncelikli olan,
yoğun dikim ve damla sulama sistemiyle makineli hasada uygun üretim yapabilecek
durumda olmaktır. Kaliteli ürün için uygun çeşit ve sağlıklı fidanla bahçe
tesisi gerekmektedir. Çeşit zenginliği, özellikle zeytinyağında tat ve aroma çeşitliliğini sağlayabilmektir.
Farklı
bölgelerdeki zeytin işletmelerinin, çeşit ve verimden kaynaklanan gelir
farklılıkları da dikkate alınarak, arazi parçalanmalarının önlenmesi için,
mevcut yasal düzenlemenin gözden geçirilmesi faydalı olacaktır. Örneğin, birçok
gelişmiş ülkede olduğu gibi mirasa konu olan tarım arazisi eğer vârisler
tarafından tarımsal amaçlı kullanılamaz ise otuz- kırk yıllığına başka birine
kiralanması yoluyla arazinin boş kalması, meyve bahçesi ise bakımsız kalmasının
engellenmesi sağlanmalıdır. Bu, elbette tarımın diğer
alanlarıyla da ilgili.
Zeytin bahçesi
tesisinde toprak yapısı ve topoğrafya dikkate
alınmalıdır. Özellikle bazı bölgelerde -Çukurova, Harran, İznik Ovası gibi-
toprak açısından daha seçici olan ürünlerle rekabet edecek şekilde ovaya ve
taban arazilere dikilmesi teşvik edilmemelidir.
Bakın, bu konuda,
Hükûmetin yaptığı, yine zeytinle alakalı, yine yanlış
bir politikayı da bu başlık altında gündeme getirmekte fayda var. Hükûmet zeytinde fidana teşvik verdi ve dolayısıyla, Gemlik
tipi fidanların, iklim açısından, bölge açısından hiç uygun olmayan yerlere
dikilmesiyle birlikte, bu dikilen fidanlar ya ürün vermediler, ifade edildiği
gibi ya da verdikleri ürünlerin kalitesi son derece düşük oldu. Yine, aynı
zamanda, buradan elde edilen ürünler de, maalesef, paketlenirken “Gemlik Tipi
Zeytin” diye paketlenmesiyle birlikte, burada yetiştirilen kaliteli zeytinlerin
de kalitesine bu anlamda gölge düşmüş oldu.
“Gübreleme”
başlığı altında yine buradaki sorunlara çözüm önerileri ifade edilmiş. “Yaprak
ve toprak analizlerine dayalı gübrelemeyi teşvik edici önlemlerin acilen alınması
gerekmektedir. Bu konuda üreticilerin desteklenmesi sırasında o yıla ait
yaprak-toprak analiz raporunun da belge olarak istenmesi teşvik edici bir
uygulama olacaktır. Gübre satışının mutlaka analiz sonucu reçeteyle olması
gerekir. Üretim bölgelerine yakın olan üreticilerin yaprak ve toprak
analizlerinin kolaylıkla yapılabileceği bölgesel akredite bölge laboratuvarının sayıları artırılmalıdır. Özellikle yaprak
analizleri için yaprak numunesi alımının besin maddelerinin en iyi tespit
edilebildiği temmuz ayında yapılması gereklidir. En önemlisi, gübrede uygulanan
yüzde 18 KDV oranının düşürülmesi gerekmektedir.” diye yine burada bu komisyon
raporunda ifadesini bulmuş ama maalesef bu ifadeyle ilgili herhangi bir adım
atılmadığını yine hep birlikte görmekteyiz.
Hastalık ve
zararlılarla mücadele konusunda yine çözüm önerileri, gerçekten sağlıklı çözüm
önerileri burada ifade edilmiş. Yine sulamayla ilgili çözüm önerileri, damla
sulamadan bahsedilmiş. Atıl vaziyetteki su kaynaklarından yararlanılması
noktasında önerilerde bulunulmuş. Bakım ve budamayla alakalı çözüm
önerilerinden bahsedilmiş. Yine bu çözüm önerilerinde gerçekten yol gösterici
ve bu anlamda verimi yükseltici öneriler ortaya konulmuş ama maalesef bu
önerilerin de hayata geçirilmesi noktasında herhangi bir girişimin olmadığını
hep birlikte görüyoruz.
Toprak işleme
konusunda yine çözüm önerileriyle birlikte problemler tespit edilmiş ve ortaya
konulmuş. Ağaç sağlığından tutun, meyilli arazideki toprağın nasıl işleneceğine
dair burada yine sorunlar ortaya konulmuş ve çözümleri ifade edilmiş. Bunlarla
ilgili yapılan bu çalışmalar maalesef sadece kitapta kalıyor.
Hasatla ilgili,
yine burada, tespit edilen sorunun aynı zamanda çözümü de ortaya konmuş.
Yine bu raporda,
hasatla ilgili “Ülkemizdeki zeytinlerin bir kısmı meyilli alanlarda olup, yaşlı
ve habitüsü büyük ağaçlardan oluşmaktadır.
Dolayısıyla hasatta genellikle sırık kullanılmaktadır. Bu toplama şekli ise
zeytinin kalitesini olumsuz etkilemektedir. Zeytin hasadındaki işçilik
maliyetleri artmaktadır.”
Yine bu
çözümlerde, nerelere dikilmesi ve nerelerde nelerin yapılması noktasında da
gerçekten çiftçiye, belki de onların önünü açabilecek, onlara faydalı çözüm
önerileri ortaya konulmuş ama maalesef bunlar yine yerini bulamamış.
Biraz önce
bahsetmeye çalıştım; fidan üretimindeki çeşit ve anaç sorunu, sertifikalı fidan
üretimi, doku kültürü ve üretim merkezi şeklinde bir sorunu ortaya koyarak yine
çözüm önerileri konulmuş. “Mevcut zeytin çeşit ve tipleri belirlenmeli,
sertifikalandırılmalı ve genetik haritaları çıkarılmalıdır.” denmiş. Demek ki,
bugüne kadarki uygulananlar maalesef bu çalışmalar yapılmadan ortaya konulan
çalışmalar olduğundan dolayı maalesef milyonlarca lira, yine vatandaşın olan,
kamuya ait olan milyonlarca lira böylece heba olmuş durumda gözüküyor.
Yine
zeytinyağıyla ilgili sorunlar ve çözüm önerilerinde iç tüketimin artırılmasıyla
alakalı çözüm önerileri ortaya konulmuş. “Ülkemizde bu hesaplamalar sonucu kişi
başına düşen yıllık tüketim 1 ila
Zeytinyağındaki
kalite kayıplarıyla alakalı, kaliteli, daha kaliteli üretimin yapılmasıyla
ilgili yine çözüm önerileri ortaya konulmuş. Bunların nasıl kaliteli zeytinyağı
üretilmesi ve kalite kayıplarında nelere dikkat edilmesi gerektiği noktasında
çözüm önerileri ortaya konmuş.
Yine, butik
üretim ve markalı ihracatın teşvikiyle alakalı bir başlıkta çözüm önerileri
ortaya konmuş. “Dış piyasalarda Türk zeytinyağı imajı oluşturulmasının
gerekliliği nedeniyle firmaların markalaşma çabalarına destek verilmeli, ambalajlı
zeytinyağı ihracatının artırılması için hâlen uygulanmakta olan desteklere
devam edilmelidir.” denmiş.
“AB ülkelerinde
yüksek gümrük vergileri nedeniyle ambalajlı olarak satılamayan Türk
zeytinyağları için gerekli bürokratik çalışmalar düzenlenmeli, gerekirse dökme
ihracat için kota alınmalıdır. Yeni pazarlar edinme çalışmaları mutlaka
yapılmalıdır. Ülkemizde butik üreticilerin bir çatı altında toplanması
sağlanmalıdır. Bu işletmelerin teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir…”
Yine, AB’nin
ikili anlaşmalarla sağladığı tavizler bahsiyle ilgili… “AB, ülkemiz menşeli
zeytinyağı ithalatında kalitesine göre değişmek kaydıyla 110,34 ila 127,87 euro
Zeytinyağını
desteleme uygulamasıyla ilgili yine çözümler önerilmiş. Prim ödemeleri
noktasında, “Primler bölgesel farklılıklara ve çeşitlere göre verilmeli.”
denmiş. “Prim ödemelerinde kaliteyi artıracak kültürel işlemler dikkate
alınmalı, kaliteli zeytinyağı üretimini teşvik edecek şekilde yağ asit
kompozisyonuna göre farklı prim ödemesi yapılmalıdır.” şeklinde ifadeler de
kullanılmış.
Bütün bunlara
baktığımızda değerli milletvekilleri…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
Bütün bu zeytin
ve zeytinyağıyla ilgili kurulan komisyon raporuna baktığımızda, gerçekten
kapsamlı çalışılmış ve çözüm önerileri de Millet Meclisinde gayet güzel bir
şekilde ortaya konmuş. Şimdi yapılması gereken, Hükûmetin
bu komisyon raporunu dikkate alarak zeytin ve zeytinyağıyla ilgili bu
uluslararası konseye katılımımızla birlikte bir an önce bu üretimin de daha iyi,
daha kaliteli bir şekilde gelişmesi için bir an önce tedbirleri alması
gerekmektedir.
Biz bu kanuna
destek verdiğimizi ve olumlu oy vereceğimizi de ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özensoy.
Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Hasip Kaplan Şırnak Milletvekili.
Buyurun.
DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005
Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı hakkında, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii bu arada
hemen söylemek istiyorum. Nuh Tufanı’nda Hazreti Nuh’un gemisi Cudi Dağı’nın tepesine konduğu zaman geminin içinden bir
güvercinin ilk uçtuğu ve bir süre sonra, çekilen sulardan sonra ağzında bir
zeytin dalıyla gemiye döndüğü rivayet edilir, anlatılır ve barış güvercininin
ağzında zeytin dalı simgesinin tarihsel olarak da öyle olduğu anlatılır. Bana
da sorarlar “Ya, sen Şırnaklısın. Şırnak’ta zeytin var mı?” diye. İşte o zaman,
Dara köyünün zeytinlerinin ne kadar meşhur olduğunu, ülkemizin her yöresinde
zeytin üretiminin çok önemli bir yeri olduğunu; Mardin’in Derik ilçesinin nasıl
Mardin’e, Diyarbakır’a yettiğini; Şanlıurfa’nın, Antep’in, Antakya’nın kırık
zeytininin nasıl İstanbul piyasasında restoranlarda arandığını; Muğla’dan Ege
dolaşıldığı zaman Selimiye gibi bir ilçesinin her tarafının zeytin ağaçları
olmasına rağmen nasıl oradaki üreticinin, köylülerin ekonomik sıkıntı içinde
yaşadığını; hâlâ Orta Çağ’dan kalma üretim tesisleri ve taşlarla yağların nasıl
çıkarıldığını, nasıl sıkıntı yaşandığını; Aydın’a, Denizli’ye, İzmir’e,
Balıkesir’e, Ayvalık’tan Çanakkale’ye, Çanakkale’den yine Balıkesir’in Marmara
kıyılarına ve özellikle de Bursa’ya, Gemlik’e gelindiği zaman ülkenin her bir
tarafında, her dört tarafında bunca yaygın olan, üretimi yapılan zeytini, aynı
zamanda Türkiye'nin dünyada en büyük üretici olması, 1/3’ünü ihraç etmesi,
dünya siyah zeytin üretiminde birinci sırada yer alması, genel olarak da
sofralık zeytin üretiminde ikinci sırada olması, yine zeytinyağı üretiminde ise
dördüncü sırada yer alması nedeniyle önemli bir üretici ülke olmasına rağmen,
bu değerli ürününü, ki kutsal kitaplarda geçen “Vettini ve’z zeytuni”yle başlayan
sözcüklerden tutun da türkülerde “zeytin gözlüm”e;
soframızda sabahları hiç eksiltmediğimiz, akşamları da yeşil zeytini salata
niyetine, Akdeniz salatası olarak diyet salatalarından tutun da hepsinde
yaşamımızın bunca içine girmiş bu güzel, bu değerli, Anadolu’nun bu güzel
ürününü ne yazık ki yeterince üretemediğimizi, yeterince teşvik edemediğimizi,
desteklemediğimizi ifade etmek istiyoruz. Bu konuda Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, bütün grupların birlikte yaptığı araştırmayı, araştırma raporunu
okuduğum zaman, birlikte çalıştığımız zaman çok güzel şeyleri yapabileceğimizi,
üretebileceğimizi, ülkemizin ortak sorunları konusunda çok güzel şeylerin
olabileceğini görüyoruz. Sonuçta aklın yolu birdir. Ülkemizin zenginliklerini
koruduğumuz sürece, geliştirdiğimiz sürece insanlarımızın refah düzeyine katkı
sunarız ve gerçekten gelişmiş bir Türkiye'nin önünü açarız.
Evet, sıkıntıları
olan bir ülkeyiz. Zeytinde bu kadar iddiamız var. Fındıkta da iddialıyız,
fındıkta da Türkiye olarak dünyada birinci olan üretici bir ülkeydik.
Yine bakıyoruz
bor madenine, başka tarımsal ürünlere baktığımız zaman da görüyoruz, pancara
geliyoruz. Sonra bir şeyler oluyor, küresel ekonomi gelişirken durup dururken
kotalar önümüze çıkıyor fakat bu zeytin üretiminde çok daha farklı bir durum
var. Biz Türkiye olarak… Akdeniz havzasında -çok net
söylüyorum- Yunanistan’dan İtalya’nın güney kesimine, Brindisi’den
aşağısına, biraz daha ilerleyelim Fransa’nın Akdeniz kıyılarından ama özellikle
İspanya’ya, İspanya’nın Endülüs’üne doğru gittiğiniz zaman her tarafta
dikkatinizi çeken zeytinlikler olur ama o zeytinliklere bakın, o
zeytinliklerin, Muğla’ya, Bodrum’a turizme gidenlerin, Marmaris’e turistik
seyahat edenlerin sağında solunda gördükleri o koca asırlık zeytin ağaçlarının
nasıl bakımsız olduğunu, kazılmadığını, kendi kendine yetiştiğini, kendi
kendine büyüdüğünü göre göre geçtiğini de görürsünüz.
Tabii ki böyle
olunca, Ayvalık zeytinleri, Gemlik zeytinleri, bazı üretici firmalar, işte
TARİŞ’tir, zaman zaman yeni büyük şirketler bu olaya
el atmaya başladı, Migros bu alanda birtakım
çalışmalar yapıyor ama şunu açık söyleyeyim: Anadolu’dan, Ege kıyılarından bir
sandala binin şöyle bir karşıya Kos Adası’na gidin
veya Marmaris’ten Rodos’a geçin veya Ege kıyılarından, Ayvalık’tan, Cunda
Adası’ndan Midilli’ye geçin, sizin ürettiğiniz zeytinyağlarının küçük
şişelerde, süslenmiş, ambalajlanmış güzel şişelerde elinizden 1’e alınıp nasıl
5’e satıldığını görürsünüz.
Şimdi, ticarette,
ekonomide bu kadar devasa, gelişmiş, dünyanın 15’inci ekonomisi olarak
övündüğümüz Türkiye ile ilgili, bu en kıymetli ürünümüzün pazarlanması, teşviki
ve desteği konusunda onca geri kalmışız ki… Dünyada pazar
bulma konusunda sadece -sadece diyorum- zeytin ürünlerinin -sadece gıda olarak,
kozmetik sanayisine sabun ve diğer alanlardaki kullanımını bir kenara
bırakarak- nüfusu milyarları bulan Çin ve Hindistan pazarına sadece ve sadece
zeytin üreticisinin -bu pazarlara- açılmasının sağlanması durumunda,
Türkiye'nin çok yaygın bir bölgede üretilen zeytinlerinin, üreticilerinin
ekonomisinin önünün açılacağı bir gerçek.
Evet, Akdeniz,
her taraf deniz, kum ve şiş kebap. Peki, neden zeytin yok turizmde? Yani
hakikaten o butik, o turizm marketlerinde Türkiye'nin kendi ürettiği özel
şişelerinde özel sızma zeytinyağlarından tutun da yani dünya piyasasında, gıda
sektöründe artık giderek önem kazanan bu ürünün değerlendirilmesi konusunda
neden bu kadar öngörümüz kapalı, niye ufkumuz dar, niye açılamıyoruz? Ve niye
böylesi bir anlaşma uyarınca… Uluslararası Zeytin Konseyine 1956’da üye olurken
-İkinci Dünya Harbi’nden sonra- geliyoruz, 28 Haziran 1963 tarihinde Türkiye ne
diyor? Konsey üyeliğinden, ülkemizin promosyon ve
teknik eğitim faaliyetlerinden yeterince yararlanamaması, diğer ülkelerin
üretim miktarları ülkemize oranla daha fazla arttığı hâlde üyelik aidatlarının
yeniden gözden geçirilmemesi gibi nedenlerle 24 Kasım 1998 tarihinde
ayrılmışız. 98, yakın tarih.. Aidatlar çok gelmiş,
ayrılmışız. Zeytini satamamışız, pazar bulamamışız, teşvik edememişiz, kaptırmışız
Konseyi başkasına. Kime kaptırmışız? Çok basit, hemen buradan bakıyorum, garip
bir şeyle karşılaşacaksınız. Bakın, kaç ülke var? Arnavutluk, Cezayir, Belçika,
Çek, Dominik, Mısır, Fransa, Almanya, Yunanistan, Irak, İran İslam Cumhuriyeti,
İtalya, Ürdün, Lüksemburg, Fas, Rusya, İspanya, Tunus, Türkiye. İyi, güzel buraya kadar, dünyanın birinci üreticisi zeytinde. Peki,
bu Konsey hangi dilde yayın yapıyor, onu da merak ettiniz mi? 2005 Uluslararası
Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşması’nın orijinal metinleri Arapça,
İngilizce, Fransızca ve İspanyolca dillerinde düzenlendi. Buyurun! Bununla
gurur duyabilir miyiz? Bununla zeytinimizin tanıtımını yapabilir miyiz? Bununla
pazar bulabilir miyiz? Manisa’daki küçük zeytinlerin tat ve
kıymet olarak sofrada, iri zeytinlerin başka alanda, diğer zeytinlerin başka
alanda, her birisinin ayrı bir fonksiyonu olduğunu, ayrı bir değeri olduğunu,
kiminin yağda, kiminin yemekte, ayrı ayrı özellikleri
olduğunu Türkçe dilinde, kendi dilinizde anlatamazsanız, onu İngilizce,
Fransızca, İtalyanca anlatamazsınız ancak ham olarak verirsiniz, onlar işler,
aldığını da 5 katına, 10 katına, kendi dillerinde, güzel güzel
ambalajlarda, küçük küçük kutularda satarlar, onlar
parayı kazanır, biz de sadece ürettiklerimizi çok az paraya veren ülke durumuna
geliriz.
Araştırma
raporuna baktığımız zaman, zeytin alanlarının bırakın nasıl yurt dışı firmalar
tarafından kapışıldığını, bir de turizme kurban eden bir anlayışla o yüz yıllık
zeytin ağaçlarının nasıl kesildiğini görüyoruz. Sahil turizminde, Akdeniz’de
Şimdi, tabii ki
araştırma raporunda çok güzel tespitler var. Kanımca, Hükûmetin,
Bakanlığın çok da yararlanacağı bilgiler var, çok da hazır bir formül var.
Yalnız bir şey var, onu da söylemek istiyorum: Birlikte Halep’e gittik komşu
iller olarak. Şırnak’tan biz gitmiştik, arkadaşlarımız Antep’ten, Urfa’dan,
Antakya’dan gelmişlerdi. Şimdi, Suriye’yle ilişkilerimizi de geliştiriyoruz,
ticari ilişkilerimiz de gelişiyor. Antep’ten Kilis’e, Kilis’ten Halep’e
vurduğunuz zaman iki yakada uçsuz bucaksız zeytinlikleri görürsünüz, aynı
durumdadır işleme, ticaret, pazar, üretim konusunda. Yani komşu ülkelerle ilişkilerimizin
güçlendirilmesiyle komşu ülkelerle bizim bu tür olanaklarımızın da
gelişebileceği dikkate alındığı zaman, gerçekten burada Hükûmetin
bu konuda özellikle küçük üreticileri teşvik konusunda, kredilendirme konusunda
çok özgün kararlar alması gerekiyor.
Çanakkale’de ekolojik bir otele gidiyorsunuz ve o otelde şunu
görüyorsunuz: Gelen misafirlerine, hem kendi ürünlerini, köy ürünlerini
veriyorlar ve ayrıca “Bizim bahçemizde yetişen zeytinlerden size bir şişe sızma
zeytinyağı hediye ediyoruz.” diyorlar. İsim vermem gerekmiyor, bunu birçok kişi
yapıyor, reklama girmesin ama, şimdi oraya giden bir
yabancı veya yerli, fark etmez, görüyor, gözleriyle görüyor, bahçede zeytin
ağacı var ve ürününü alıyor ve turizm birleşiyor. İşte, bu
güzellikleri gördüğümüz zaman şu iddianın sahibi olmamız gerekiyor o zaman:
Eğer biz üretiyorsak dünyada en fazlasını zeytinin, eğer bu topraklardaysa yüz
yıllık zeytin ağaçları, eğer bu topraklardan fıçılarla zeytinyağları, Romalılar
döneminde, ondan öncesi antik çağlarda tarihte hep öyle gidiyorsa Avrupa’ya
veya Akdeniz’in diğer yakasına, Türkiye’nin bu Konseyde lider ülke olması
lazım, belirleyici ülke olması lazım, lider ülke, belirleyici ülke olmanın
gücünü kullanması lazım. “Aidatlar çok geliyor, çok üretiyorum
kaygısıyla ben aidat ödemeyeyim” diye Konseyden ayrılan anlayışın yerine “Bunu
ben yönlendireceğim, zeytin piyasasının lideri Türkiye olacak, zeytin
üreticimin yanında olacağım, destekleyeceğim, ona Hindistan ve Çin’de, Uzak
Doğu’da pazarı açacağım, Afrika’da açacağım...” İddia ediyorum ki bu ülkenin
topraklarında, zenginliklerinde, değil 72 milyon insan, 700 milyon insanı kendi
öz değerlerini değerlendirdiği takdirde refah içinde yaşatmak mümkündür.
Barışın simgesi
zeytin dalı ve zeytin dalı bütün antik tarihte hep yer aldı. Siyasette de
bakıyorsunuz -İtalya’da zeytin dalı ittifakları- seçimlerde zeytin, siyasete de
zeytin dalı ittifakı olarak yansıyor. Evet, güzel şeyler, bir
araya gelebilmek, büyük iddialar uğruna buluşabilmek çok güzel ama inanıyorum
ki eğer araştırma önergesi doğrultusunda, verilen rapor doğrultusunda bizim
ilgili bakanlıklarımız, bu küresel kriz sonrası tarım ve gıda sektöründeki
daralma ve üretim düşüşü dikkate alındığı takdirde, Afrika ülkeleriyle Orta
Doğu ve sadece Çin, Hindistan, Uzak Doğu Asya’nın Endonezya, Yeni Zelanda gibi
ülkeleriyle bu alanda yapacağı çalışmaların, açacağı pazarın çok kısa bir
sürede tanıtımını yapabilme gücünü gösterdiği takdirde, oradaki pazarlara
girebildiği takdirde, kendi diliyle ve uluslararası olarak İngilizce başta
olmak üzere kendi iletişimini kurabildiği takdirde zeytin üreticisinin, bugün,
bu konseye yeniden katılacak olan Türkiye'nin hem Uluslararası Zeytin
Konseyinin kuruluş, organ, işlev ve ayrıcalıklarından yararlanması hem bütçesi
-katkıları- mali denetimi konusu hem zeytin ürünleri piyasasının
standartlaşması, kaliteleşmesi hem de zeytinyağı ve sofralık zeytinin tanıtımı
ile bu anlaşmayla bir eksiği daha kapatmış olacağız.
Ben bu
duygularla, partimizin ülkemizin hayrına olan her yasaya, her sözleşmeye olumlu
oy verdiğini, bu vesileyle de olumlu oy kullanacağımızı söylüyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı.
Sayın Pazarcı,
buyurun efendim.
HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Uluslararası
Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’yla ilgili, Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, zeytin ve zeytin ürünleri, özellikle zeytinyağı, Türk
ekonomisine büyük katkısı olan bir ürünü oluşturmaktadır. Bugün aşağı yukarı
2,5 milyon vatandaşımızın gelirinin zeytin ve ürünlerinden olduğu ifade
edilmektedir ve siyah zeytinde dünyada 1’inci sırada, sofralık zeytinde genelde
2’nci sırada ve zeytinyağında ise dönemlere göre bazen 4’üncü sırada, bazen
5’inci sırada olduğumuz ifade edilmektedir, bu raporda da yer aldığı üzere.
Şimdi, bütün bu
veriler çerçevesinde Türkiye bakımından önemli bir ürünle ilgili bir anlaşma
üzerinde değerlendirmede bulunuyoruz. Bu sözü edilen anlaşma, dünyada zeytin
üretiminin başlıca ülkelerini bir araya getiren, o ülkeler arasındaki teknik
düzenlemeleri yapan, ticari alışveriş düzenlemelerini yapan,
standardizasyonları yapan ve zeytinin, zeytinyağının tanıtımını düzenleyen
birçok hükmü içermektedir. Dolayısıyla, bu kadar, bizim bakımımızdan ticaretine
önem verdiğimiz ve yurt dışına zeytinyağımızın aşağı yukarı üçte 1’ini ihraç
ettiğimiz bir ülke olarak biz bu zeytinyağı anlaşmasına taraf olmak zorundayız,
durumundayız. Dolayısıyla, partimiz olarak ve şahsen bu anlaşmaya katılmamızı
kesin bir şekilde destekliyoruz. Tek üzüntü, 2005 yılında, en son 31 Aralık
2005’e kadar izin verilen imzadan sonra, biz bugün 2009 Aralığına geldik ve
dört yılı da kaybettik, çok daha önce hareket etmemiz daha uygun olacaktı.
Şimdi, anılan bu
anlaşmayla ilgili olarak neden biz bundan ayrıldık, daha önce 1956’da üyesi
olduğumuz Uluslararası Zeytin Konseyinden -birkaç vesileyle bildirildi, yine
raporda da söyleniyor- neden ayrıldık diye bakıldığında -bu, 1998’de
gerçekleşmiş- çünkü etkili katılımda bulunamadık ve bunun suçu bize ait,
Türkiye hükûmetine ait -bugünkü Hükûmetten
bahsetmiyorum sadece- bütün dönemlerin hükûmetleri bu
etkili katılımı maalesef sağlayamadı. Etkili katılımı
sağlayabilmek için üyeler konseyinde 1 üye ile yer alınır, çok sağlam, bu
konularda bilgili ve uluslararası ortamı ve piyasayı izleyebilen 1 üyemizin
olması gerekmektedir. Bunun dışında, dış ilişkiler bakımından, dış ticaretinden
Sanayi Bakanlığına ve Dışişleri Bakanlığına kadar konuyu çok iyi izleyecek bir
dış gözlemleme işleminin, faaliyetinin yapılması gerekmektedir. İşte, biz bunu
çok iyi beceremediğimizden, Uluslararası Zeytin Konseyinde -bir keyfîlik âdeta-
etkili birkaç devletin -özellikle bir tanesinin- önemli bir rolü olmuştur.
Türkiye, hakkı olabilecek şeyleri dahi elde edememe durumunda kalmıştır ve bu
çerçevede de büyük katılım payı ödemesine rağmen herhangi bir şekilde
mekanizmadan yararlanma durumunda olamamıştır maalesef. Bunun üzerine -işte o
da yine belki bize maalesef özgü bir durum- “Hemen ayrılalım.” denmesi şeklinde
bir değerlendirme yapılma yoluna gidilmiştir. Aslında hemen ayrılınmamıştır.
Olayın 1995’lerde değerlendirilmesine başlanıyor, 1998’de ayrılıyoruz.
Şimdi,
dolayısıyla bunu yaptıktan sonra, tamam, Uluslararası Zeytin Konseyi dışında da
zeytin satışını veyahut da zeytinyağı satışını yapabiliyoruz ama onun
olanaklarından, imkânlarından yararlanma durumunu kaybetmiş bulunuyorduk.
Dolayısıyla bugün bu mekanizmanın içinde yer alınması mutlak bir gereklilik arz
etmektedir. Dolayısıyla bu tasarının bir an önce -ki bugün böyle olacağını
görüyorum- çıkması ve kanunlaşması uygun olacaktır.
Şimdi, bunu
söyledikten sonra… “Etkili katılımı bu Konseyde sağlayamadık.” dedim az önce,
gerekçe olarak. Peki, tekrardan bu sözleşmeye, bu anlaşmaya yeni versiyonuyla katıldığımızda -bazı değişiklikler yapıldı eski
versiyonu üzerinde- hemen bize bütün dünyadaki olanakları tepsi üzerinde
sunacaklar mı? Hayır. Bunun için gerekli gayreti göstermemiz gerekmektedir ve
bu çerçevede de özellikle en başta Türkiye’yi bu Uluslararası Zeytin Konseyinde
temsil edecek, Konseyde, komitelerde, alt komitelerde temsil edecek kişilerin
yetkin, yetkili, bilgili ve dünyayı izleyebilen kişilerden seçilmesi çok önem
arz etmektedir. Hükûmetimizin bu konuda özellikle
dikkatli olmasına dikkat çekmek istiyorum.
Ancak, bu
uluslararası mekanizma içine girdiğimizde de hemen bize bütün olanaklar yine
verilmeyecektir çünkü uluslararası ticaret bir arenadır. Bu arenada bizim iş
adamlarımızın, sanayicimizin, zeytin ürünleri ve zeytinyağı üzerinde
çalışanların çok iyi düzenlemeler yapması, malını markalaştırması ve bunu en
iyi değerle satabilecek konumlara da gelmesi çok büyük önem arz etmektedir.
Bu çerçevede,
araştırma raporu -zeytin ve zeytinyağıyla ilgili olarak dikkat çekildi- çok
önemli öneriler getiriyor. Örneğin bizim Avrupa Birliğine zeytin ve zeytinyağı
ihracatında niçin daha fazla ham zeytinyağı şeklinde ihracatta bulunmamız
unsurunu ortadan kaldıracak, teneke zeytinyağı şeklinde ihracatımızı sağlayacak
verilerin oluşturulması, geliştirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Bunun dışında bir
başka soruna da değinmek istiyorum. Türkiye’de neredeyse her yıl yurt dışından
ham zeytinyağı alınıp onun Türkiye’de işlenip daha sonra da ihracı yoluna
gidileceği şeklinde ifadelerle ham zeytinyağı izni alınması yoluna gidilme
faaliyetleri içine girilmektedir. Bu, kabul edilebilir bir şey değildir. Türk
zeytin üreticisi son derece ucuz fiyatlarla zeytinini satma durumunda kalırken
ona ham zeytinyağı şeklinde, yine rakip olan başka ürünlerin devreye girmesi
bizim zeytin üreticimizi çok zor durumda bırakmaktadır ve bunun da mutlaka
engellenmesi gerekmektedir. Dış Ticaret Müsteşarlığı ve onun bağlı olduğu
bakanlığın, Sanayi Bakanlığının ve diğer başka kurumların devreye girip bu
düzeni yaparken tam bir koordinasyon sağlayıp sağlamadıkları hususu çok önemli
bir noktadır. Hükûmetimizin bu koordinasyonu da çok
dikkatlice yerine getirmesi uygun olacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum ve olumlu oy vereceğimizi ifade ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum efendim.
Şahsı adına
Necdet Budak, Edirne Milletvekili.
Sayın Budak,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECDET BUDAK
(Edirne) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve
Sofralık Zeytin Anlaşmasını Kabul Ettiğimize Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’de,
ülkemizde 2000 yılında sahip olduğumuz zeytin ağacı sayısı 90 milyondu, 2009
yılında bunu 190 milyona çıkardık. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın zeytinciliğe vermiş olduğu
destekler ve teşvikler sayesinde birçok üretici, farklı ürünlerden zeytine
yöneldi çünkü zeytinin hem Türkiye’de hem de uluslararası pazarda çok kolay,
rahat rekabet edebildiğimiz bir alan olması bunu ayrıca teşvik etti ve
2009-2010 sezonuna geldiğimizde, bu sezon, ülke olarak 170 bin ton civarında
zeytinyağı, 400 bin ton civarında sofralık zeytin üretimi tahmin edilmektedir,
üretim olarak. Fidan dikimindeki son beş altı yıl içerisindeki bu ciddi
artışlarla önümüzdeki beş, maksimum on yıl içerisinde 650 bin ton zeytinyağı
üretimi yapabileceğimiz tahmin edilmektedir. Bu niye önemlidir? Zeytin ve
zeytinyağı üretiminde sağlanacak bu artışlar ülke olarak yağlı tohumlara her
yıl ithal nedeniyle ödemek zorunda kaldığımız yaklaşık 2 milyar doları
karşılayabileceğimiz anlamına gelmektedir.
Bitkisel yağ
açığı sorununa Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya, Çin gibi ülkeler soyayla,
Avrupa Birliği gibi ülkeler ise kolzayla çözüm bulmuşlardır.
Ayrıca, son
günlerde tartışma konusu olan GDO bakımından da zeytinyağını irdelediğimizde GDO’nun tek olmadığı yağ olarak niteleyebiliriz. Bu anlamda
da organik tarım açısından ve ülkemiz ve uluslararası pazar anlamında da
zeytinyağının önü açıktır.
Ülkemizde
üretilen dane zeytinin yaklaşık yüzde 70’i yağlığa, yüzde 30-35’i sofralığa
işlendiğinden dolayı sofralık zeytin üretimimiz fazla olmaktadır. Son on altı
yıllık ortalama üretim ve ihracat rakamlarına bakıldığında da ülkemiz
zeytinyağı üretiminin yaklaşık yüzde 49’u ihracata konu olmaktadır.
Bu anlamda, yüce
Meclisimizin onayıyla, 2006 ve 2008 yıllarında zeytin ve zeytinyağı ile diğer
bitkisel yağlı tohumların üretimine ilişkin sorunların araştırılması amacıyla
araştırma komisyonları kuruldu. Bu komisyonların raporları, ülkemizde yağlı
tohumlar millî politikasına doğrudan katkı sunmak ve bu konularda politika
geliştirmek bakımından son derece önemlidir.
Biz, bu
komisyonla, biraz önceki konuşmacıların da bahsettiği gibi yaklaşık yirmi ili
dolaştık. Mardin’in Derik ilçesi ve Şırnak’ın Dara Köyü’ne
kadar bütün köylerimize gittik; çiftçilerimizle, üreticilerimizle,
sanayicilerimizle bunu el ele vererek tartıştık ve gerçekten, maalesef, bugüne
kadar bu talepler TARİŞ’ten, Marmarabirlik’ten hükûmetlere gelmesine rağmen, ilk kez AK PARTİ döneminde
zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunları, iki komisyonla, bu yüce çatı
altında bütün partilerin katılımıyla değerlendirildi ve raporlar oluşturuldu.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Zeytin alanlarına maden arama izni veriyorlar, haberin var mı?
NECDET BUDAK
(Devamla) – Uluslararası Zeytin Konseyi, eski adıyla… Bakın, burada, aslında
bugünkü konuşmamızın, bu anlaşmanın temel siyasi içeriği şu: Maalesef 1963
yılında Uluslararası Zeytinyağı Konseyine üye olmuşuz. 1998 yılında -hiç
kimseyi de suçlamak adına değil- çok küçük bir aidatı -rakamları da kayıtlarda
var, öğrenmek isteyenler için- o parayı ödeyemediğimiz için, zeytincilikte o
dönemki hükûmetlerin bu yanlışını biz daha yeni telafi
ediyoruz. Yani bu, siyaseten burada tartışılması gereken bir
konu. Bu konu bizim millî bir konumuz, siyaset üstü bir konumuz. Ama o
aidat ödenmediği için Türkiye’de zeytincilik, 1998 yılından AK PARTİ hükûmetleri dönemine kadar maalesef gerilemiştir.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Siyaset yapma. Siyaseti bırak şimdi.
NECDET BUDAK
(Devamla) - Şimdi, Uluslararası Zeytin Konseyi…
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – 5 liradan 2 liraya düştü.
NECDET BUDAK
(Devamla) – Sorunlar var. Sorunları da söyleyeceğim, merak etmeyin.
Uluslararası
Zeytin Konseyi…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yedi yıl sonra mı aklınıza
geldi?
NECDET BUDAK
(Devamla) - Ben komisyon başkanı olarak görev yaptım; yapılan çok iyi şeyler
var, ama yapılacak çok daha fazla işler var. İnşallah, bunları da el birliğiyle
yapacağız.
Uluslararası
Zeytin Konseyi, eski adıyla Uluslararası Zeytinyağı Konseyi uluslararası emtia
örgütleri arasında Türkiye için en önemli olan örgüttür. Uluslararası emtia
örgütleri, bilhassa tarımsal emtiaların uluslararası ticaretinin geliştirilmesi
için ulusal tarım, sanayi ve ticaret politikalarının koordine edilmesi ve
geliştirilmesini öngören, özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik
faaliyetlerde bulunan kuruluşlar olup, Birleşmiş Milletler çatısı altında yer
almaktadır.
Uluslararası
Zeytinyağı Konseyi bu örgütlerin en aktiflerinden birisidir. Ayrıca, yağ
sektöründeki dünyadaki tek örgüttür. Dünyanın tüm önemli zeytin üreticisi
ülkeleri bu Konseye üyedir. Akdeniz havzasındaki tüm zeytin üreticisi ülkeler
de bu Konseye üyedir. Bunun tek istisnası -bu hepimizin belki de eksikliği ya
da ne derseniz, sorumsuzluğu deyin- bir tek Türkiye üye değildir ve bunu, bu
dönemde biz el birliğiyle kapatıyoruz.
Dünya zeytinyağı
ve sofralık zeytin üretiminde önemli bir konuma sahip olan ülkemizin konuyla
ilgili uluslararası platformlarda temsil edilmemesi çok büyük bir eksikliktir.
Bu Konseyde temsil edilmemiz, konuyla ilgili Uluslararası Standartlar Örgütü
tarafından tanınan uluslararası standartların geliştirilmesi, teknik yardım,
ARGE ve laboratuvar çalışmalarından faydalanılması,
ülkemizde zeytinin gen kaynaklarının korunması konusunda yardım alınması,
zeytincilik istatistik ve politikalarının sağlıklı bir şekilde ilk elden
izlenilmesi gibi konular da çok önem taşımaktadır.
Bunların somut
örneklerini de verebiliriz. Ama Türkiye, bu üyeliğinden 98 yılında, dönemin hükûmetinin yanlış tutumu sonucunda, bütçe yetersizliği
bahanesiyle ayrılmıştır.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Kim yapmış? Kim yapmış?
NECDET BUDAK
(Devamla) – Şimdi, Türkiye’mizin bu Konseye tekrar dönmesi doğrultusunda
sektörden…
AHMET ERSİN
(İzmir) – Yapan orada, bak!
NECDET BUDAK
(Devamla) - …özellikte TARİŞ ve Marmarabirlik’ten,
üretici örgütlerinden gelen çağrılar, Hükûmetimize ve
bakanlığımıza, iktidar, muhalefet bütün partilere gelen talepler doğrultusunda
bu çağrılar AK PARTİ döneminde dikkate alınmıştır.
Bu çerçevede,
yine AK PARTİ döneminde çıkartılan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) - On sene sonra…
NECDET BUDAK
(Devamla) - Arkadaşlar, bunlar gerçek olan şeyler.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Gerçeğe pek benzemiyor Sayın Budak!
NECDET BUDAK
(Devamla) - AK PARTİ döneminde çıkartılan Tarım Kanunu altında biz, ilk kez,
ülkemizde Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyinin kurulmasını, yine zeytin ve
zeytinyağı ile bitkisel yağlarla ilgili kurulan araştırma komisyonları bu
çalışmalara çok büyük katkılar kazandırmış ve bu çalışmalara ivme
kazandırmıştır. Destekleme politikaları da bu kapsamda artırılmıştır. Bu
Konsey…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) - Ne kadar?
NECDET BUDAK
(Devamla) – 250 milyon dönümü. Detaylarını söyleyebilirim.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) - Avrupa’da ne kadar?
NECDET BUDAK
(Devamla) - Biz işin felsefesini söylüyoruz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.
NECDET BUDAK
(Devamla) – Bu Ulusal Zeytinyağı Konseyine girmek için kabul edilmesi gereken
2005 Anlaşması bu. Eski anlaşma 1986 Anlaşması. Bu iki anlaşmayı birbiriyle
kıyasladığımızda göze çarpan önemli değişiklikler ve yenilikler var. Bunlardan
da kısaca bahsetmek istiyorum.
2005 Anlaşmasının
dikkati çeken ilk özelliği, en önemli özelliği, daha önceki dört düzenlemede
“Uluslararası Zeytinyağı Anlaşması” şeklinde olan başlık, 2005’te “Uluslararası
Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşması” hâline dönüştürülmüştür. Bu durum,
sofralık zeytinin uluslararası ticarette artan önemini bir kez daha ortaya
koymaktadır.
Nitekim, anlaşma boyunca bu ürüne atıflar yapılmış. Böylelikle, Konseyin
sofralık zeytin konusunda bundan böyle daha etkin çalışması temin
edilebilecektir.
Yine, Konseyin en
üst seviyedeki karar alma organı olan Konseyin adı “Üyeler Konseyi” olarak
değiştirilmiş. Böylelikle, kurum ile birimin birbiriyle karıştırılmamasının önü
alınmış oluyor. Uygulamada bir fayda getirmeyen “esas olarak üretici ülkeler”
ve “esas olarak ithalatçı ülkeler” tanımlamaları anlaşmadan çıkartılmış, aynı
şekilde zeytinyağı ve sofralık zeytin için, sırasıyla, bir yıllık hasat dönemi
ülkelerin konjonktürlerine göre, sezonlarına göre
değerlendirilmiştir.
Ben, sürem burada
bittiği için… Arkadaşımız da benden sonra, desteklemelerle ilgili -büyük olasılıkla-
detaylı açıklama yapacak. Zaman olsaydı daha kapsamlı tartışırdık ama biz, iki
komisyonda, yaklaşık sekiz ay bunları bol bol, bu
Parlamento çatısı altında tartıştık, politikalar ürettik; bunların bir kısmı
uygulanıyor. Onlardan bir tanesi de bugün burada tartıştığımız kanun tasarısı.
Bu kanun
tasarısının ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Aydoğan, buyurun efendim.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: Tabii, bu kadar önemli bir konuda, 3 AKP milletvekili
tarafından hazırlanan bir tasarı var (Soner Aksoy, Haluk Özdalga
ve Vahit Kirişci) mevcut Zeytincilik Yasası’nın
değiştirilmesiyle ilgili. Şu anda, çalışmanın devam ettiğini, bu konuda
kendilerinden bilgi istediğimiz hâlde, bunun bir parti çalışması olduğu,
veremeyecekleri söylendi. Yani, mevcut yasa, sanayi tesislerinin zeytin alanlarında
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep
ilimizde zeytin ve zeytinyağı üretimi çiftçimizin önemli geçim kaynaklarından
birisidir. Ancak bilhassa Nizip, Karkamış ve ilçelerimiz, dediğim gibi, zeytin
ve zeytinyağından daha fazla gelir elde edebilmeleri için… Son yıllarda zeytin
üreticileri işçilik, gübre ve bakım masraflarından dolayı gerçekten zor durumda
bulunmaktadırlar. Dikime de desteklerin kesildiğini biliyorum. Çiftçimizin
yüzünü güldürecek yeni çalışmalarınız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Cengiz…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma
buradan şunu sormak istiyorum: Avrupa Birliğinin Tunus, Cezayir, Fas ve
Lübnan’la yapmış olduğu ikili anlaşmalarla zeytin konusunda, zeytinyağı
konusunda önemli imtiyazlar verilmiştir bu ülkelere. Ülkemiz de, Avrupa
Birliğine gümrüksüz zeytinyağı ihracatı konusunda, bu ülkelerde olduğu gibi
bazı imtiyazlar noktasında, üreticiyi destekleyen anlaşmalar ve Avrupa
Birliğiyle ilgili bu gibi çalışmalar yapmış mıdır? Bu konuda çalışmaları var
mıdır?
İkinci sorum da,
yine Çanakkale’de de artık dökme yağından markalı zeytinyağı satışına doğru
büyük bir gidişat vardır. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde ve Akdeniz
ülkelerinde görülen prim desteğinin ülkemizde de olması, özellikle İspanya,
İtalya ve Yunanistan’da verilen prim sisteminin ülkemize de kazandırılması
noktasında, üreticimizin üretme ve kaliteli üretimin sağlanması konusunda bir
isteği vardır. Bu konuda bir çalışma var mıdır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Soruyu
anlayamadım.
BAŞKAN – Sayın
Bulut…
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) - Sayın Bakanım, Avrupa Birliği ülkelerinde zeytin üreticilerine
kiloda 1.380 avro yani 3.118 kuruş destekleme yapılmaktadır. Türkiye’de ise
kilo başına 22 kuruş destekleme verilmektedir. Bu şartlar altında Türk
üreticisi zeytinini ve zeytinyağını değerlendirememektedir. Kilo başına,
üreticiler, en az 1 lira destekleme istemektedirler. Bu konuda bir çalışma
yapar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, sizin Bakanlığınızla ilgili bir mesele. Zeytinyağı
üretici firmalarının en büyük sorunu kara su. Bu konuda Bakanlık olarak
yaptığınız çalışmalar nelerdir?
İkincisi,
maliyeti ve işletmesi, özellikle elektrik büyük maliyet getirdiğinden dolayı
Bakanlık olarak arıtma tesisi yapan firmalara tesis kredisi ve destek kredisi
vermeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
zeytin üretimindeki önemli sorunlardan birisi hiç şüphesiz ki işçilik
giderlerinin yüksekliğidir. Bu nedenle, özellikle hasadın makineleştirilmesi ve
bu alanda mekanizasyon uygulamalarının desteklenmesi önem arz etmektedir. Hükûmetinizin zeytin hasat makineleri ve diğer mekanizasyon
araçlarının yerli imalatının desteklenmesi konusunda bir çalışması var mıdır?
Varsa, bu çalışma konusunda eğer bilginiz var da bizleri aydınlatabilirseniz
memnun olurum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Tokat ilinin Kazova, Zile, Kelkit, Artova Ovası
çiftçileri gibi ülkemizin her yerinde çiftçilerin büyük borcu vardır. Bu borç
yaklaşık 10 milyar doları geçmektedir. Tarım kredi, Ziraat, Halk Bankası gibi
kuruluşlar alacaklıdır. İcra kapılara gelmiş, borçlar ödenemez konuma
geçmiştir. Bu yönlü olarak, çiftçilerin borçlarının faizlerinin silinmesi,
anaparanın taksitlendirilmesiyle ilgili olarak Hükûmetin
bir çalışması var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aydoğan, tamamlama yapacaksınız galiba.
Buyurun.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ederim.
Evet, sorunun
kalan kısmını tamamlamak için, süreyi görünce aldım.
Tabii, bu,
hazırlanmakta olan tasarı zeytin üreticisini ciddi anlamda
endişelendirmektedir. O bölgedeki sivil toplum örgütleri 10 binin üzerinde bize
imza getirmişler; şu anda bizde, istediğiniz zaman size teslim edebiliriz.
Zeytinciliğin
korunmasıyla ilgili, bunun ötesinde, biraz önce arkadaşlarımızın da söylediği,
zeytine verilmesi gereken destekle ilgili… Biraz önce konuşmacı arkadaşımız da
bu dönemde zeytin ve zeytin üreticisine çok ciddi desteklerin verildiğini
söyledi. Oysa biraz önce ifade edilen rakamın da altına düşmüştür bu destek. 17
kuruş civarlarındadır. Eğer Avrupa’yla yarışmak istiyorsak Avrupa
standartlarında zeytin üreticimizi desteklemek durumundayız.
Bir diğer
ifadede, yine konuşmacı, bu UZK’dan çıkış tarihimiz…
Bugün AKP’nin bakanı olan ve sorumlusu olan Kürşad Tüzmen
arkadaşımızın müsteşarlığı döneminde, onun önerisiyle UZK’dan
çıkarılmıştır. Bunun da kayıtlara geçmesini diliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Cengiz…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Demin Sayın
Bakanım anlayamadı. Şimdi, zeytinyağında bir sanayi üretimi desteği var, bir de
üreticinin desteği var. Özellikle zeytinyağı ihracatında dökme noktasında bir
ihracat yapıyoruz. Bu da katma değerimizin düşmesine sebebiyet veriyor. Bu bağlamda, özellikle hem sanayi desteklenirken üreticimiz de bize
-özellikle Çanakkale’den bizi arayanlar- şunu söylüyorlar: Avrupa Birliğinde
rakip olduğumuz İspanya, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerdeki prim desteğinin
kendilerine destekleme noktasında verilmesi hâlinde, onların da Avrupa
düzeyinde bir yarışmaya girebileceğini, yoksa bu prim desteğinin kendilerini
tatmin etmediğini, üreticinin kalitede, üretimde ve daha iyi şartlarda
yarışmasını düşürdüğünü veya bunu engellediğini ifade etmektedirler ve
dolayısıyla, “Bu konuda, Hükûmetimizin, hem prim
desteği konusunda hem de dökmelik zeytinyağı yanında markalaşma noktasında hem
de üreticimizin desteklenmesi noktasında çalışmanız nedir?” diye soruyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, evvela Sayın Aydoğan’a
cevap vereyim. Efendim, tabii ki yeni çıkacak kanun daha henüz çıkmış değil,
görüşülecek tabii şu anda. O konu da tabii ki müzakere edilecek. Çıkmayan, daha
yürürlüğü girmeyen bir kanun için bir mütalaada bulunamayacağım.
Sayın Hasan
Özdemir’in özellikle Gaziantep’le alakalı talepleri vardı, onlara yazılı olarak
arkadaşlar hazırlık yapacak, cevap verecekler.
Sayın Cengiz
özellikle Avrupa Birliğinin çeşitli ülkelere imtiyazlar verdiğini… “Bu konuda Türkiye'nin
çalışmaları var mı?” dedi. Tabii müzakerelerde zeytin ve zeytincilik de ele
alınıyor. Müzakereler devam ediyor. Titizlikle bu konuyu takip ediyoruz, çok çok önemli. Ben de şahsen bu konunun Avrupa Birliği
müzakerelerinde dikkatlice ele alınması gerektiği kanaatindeyim. Arkadaşlarımız
takip ediyor.
Şimdi, Sayın
Bulut, özellikle destekleme ve teşviklerden bahsetmişti. Efendim, özellikle ben
şunu ifade edeyim: 2009 yılında zeytinyağı için 25 kuruş kilogram başına bir
destekleme yapıldığını, yapılacağını ifade etmek istiyorum. Ayrıca, sertifikalı
fidan ile zeytin bahçesi kuranlara dekar başına 100 TL ödenmekte. 1998’den
2009’a kadar yaklaşık olarak 140 milyon TL’lik prim ve bahçe tesisi desteği de
verilmiştir. Tabii zeytincilik hakikaten çok önemli. Zaten
değerli konuşmacılar da bu zeytinin ve zeytinyağının önemini hakikaten
vurguladılar. Bu teşvikler devam edecek. Tabii daha da imkânlar ölçüsünde
artmasını biz de Hükûmet olarak arzu ediyoruz.
Efendim, Sayın
Taner’in kara su… Gerçekten bu kara su çok önemli. Yani kara su, bilhassa
çevreyi kirleten ve evsel atık sulara göre yaklaşık 90, 100 katı kadar kirli
olan bir su. Bu konuda biz bütün üreticilerin müşterek atık su arıtma tesisi
kurmaları ve bunlara yer tahsisi konularında ve proje desteği konusunda
toplantılar yaptık defalarca. Bu konuda destek vereceğimizi ifade ettik. Maddi
olarak destek vermemiz mümkün değil ama kredi olarak destek verilebilir. Bunu
belediyelerle birlikte ortak kurdukları zaman biz belediyelere kısmi bir
destek, yüzde 10 kadar bir destek, ihale edilmesi için bir destek verebiliriz
diye düşünüyorum.
Bunun dışında…
RECEP TANER
(Aydın) – İşlenmesiyle ilgili enerji desteği…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Enerji
desteği konusu da şöyle: Biz genel olarak arıtma tesisleri için, Enerji Tabii
Kaynaklar Bakanlığına sadece kara su değil, bütün arıtma tesisleri için bir
miktar tenzilat yapılması konusunda bir teklif götürdük. Biliyorsunuz, yetki,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında. Bu konuda bir yazıyı da ben geçen ay
yazdım, gönderdim. Tabii ki görüşülecek.
Sayın Işık’ın bir
sorusu vardı efendim, mekanizasyon araçlarının… Sayın Işık hakikaten çok önemli
bir konuya temas etti. Efendim, bu zeytin toplanmasında bilhassa işçilik çok
pahalı oluyor ama yurt dışında ben de bazı yerlerde gördüm, hakikaten çok
modern usullerle bunlar toplanıyor, maliyeti çok düşürüyor. O bakımdan bu
konuda yerli imalatı teşvik için Hükûmet olarak
destekleriz ve hatta bu konuda Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımız, gerekirse biz ORKÖY olarak orman köylülerine bu türlü destekleri
verebiliriz. Bunu memnuniyetle ifade etmek istiyorum efendim.
Son olarak da
Tokat Milletvekili Sayın Doğru’nun çiftçi borçlarıyla ilgili sorusu vardı. Yani
şu anda bu konuda, çiftçi borçlarının faizlerinin silinmesi konusunda herhangi
bir çalışma bildiğim kadarıyla yok ama bu konuyu gündeme getireceğim, onu
özellikle belirtmek istiyorum.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Çok zor durumdalar.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet,
herhâlde suallerin hepsine cevap verdik.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, kalan süreyi değerlendirmek açısından…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, vaktimiz var, soru mu soracaksınız tekrar?
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Süreyi görünce, tekrar bir katkı yapmak için söz istedim.
Sayın Bakanım,
biraz önce söylediğiniz kara su arıtmasıyla ilgili olarak bildiğim kadarıyla
ekim ayına kadar tamamlanması gereken, her işletmeye ayrı bir arıtma tesisi
isteniyor. Yoksa, ortak işletmelerde bu giderilebilir.
İkincisi, bu
makine destekleriyle ilgili özellikle Balıkesir bölgesindeki arazilerin
birçoğuna makine girmesi mümkün değil, hem arazi koşulları nedeniyle, bir de
arazilerin bölünmüş olması nedeniyle maliyetler yüksek. Öncelikle bu arazi
birleştirmelerinin yapılması gerekiyor. Toplulaştırmanın yapılması gerekiyor.
Bir de arazi
koşulları teknik makine ve araç kullanmaya uygun olmayan yerlerde farklı bir
destek yapılmasının yararlı olacağını düşünüyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Hocam,
zeytincilik yapılan bölgeler dolaşılırsa, takip edilirse görülecektir ki bu
sene zeytin hasat mevsimi başlayınca zeytinyağı fiyatları birden yarı yarıya
düştü; 4 liraya düştü şimdi veya işte 4 kuruşa düştü. Böylelikle
zeytin üreticileri çok ciddi bir zarar içerisinde. Evet, Hükûmet destekledi, fidan verdi, dağ taş zeytinlik oldu ama
şimdi adam emeğini kurtaramıyor. Alıcısı yok, soran yok. Bu konuyu Hükûmet bir afet kapsamında hiç olmazsa… Çünkü bin bir
emekle yetiştiren, dağı taşı üretime dönüştüren o çiftçiler bir anlamda
cezalandırılıyorlar. Bunlara bir destek veya borçlarının ertelenmesi, bir
şekilde ellerinden tutulması lazım yoksa zeytinliklerini kesip bir başka ürüne
geçmek durumundalar. Gerçekten, hasat mevsiminde zeytinyağı ve zeytin
üreticileri üzerinde...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – …bu konuda bir şeyler yapılması gerekiyor. Onu arz etmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, bir ekleme yapacak mısınız?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim,
Sayın Aydoğan’ın sorusu vardı. Sayın Aydoğan, bu işletmelerden çıkan kara suyun arıtılmasının
ayrı ayrı yapılması çok maliyetli. Bunların müşterek
olarak yapılması çok daha isabetli, çok daha ekonomik; hem yatırım maliyeti hem
de işletme maliyeti düşük. Biz esasen Bakanlık olarak kara suyun münferit değil
de müştereken arıtılmasını tavsiye ediyoruz. Bu konuda her türlü yardımcı
olacağız ama maalesef, firmalar bir araya gelip ortak arıtma tesislerini
kurmuyorlar. Yani Balıkesir’dekiler ve diğer bölgedeki işletmeciler bir araya
gelsin, biz bu konuda projeye destek verelim, onların müşterek, ortak arıtma
tesisi kurmaları için her türlü desteği verelim, yer gösterelim. Yani, bu
konuda ben de aynı kanaatteyim. Ortak arıtma kurulması şarttır diye
düşünüyorum.
Tabii, efendim,
bir de, haklısınız, toplulaştırma… Yani sadece zeytin alanlarında değil, bütün
Türkiye’de toplulaştırma çok şarttır. Araziler çok bölündü; yani bölük pörçük
olduğu zaman işletme maliyeti çok artıyor. Dolayısıyla Hükûmetimiz
zaten toplulaştırma için gerçekten şu anda -Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının yetkisinde biliyorsunuz- çok hızlı adım atıyor. Eğer o bölgedeki
vatandaşlarımız talepte bulunurlarsa toplulaştırma için, biz de yatırım
programına alırız. Lütfen, talepte bulunsunlar, yatırım programına alalım.
Bunun dışında,
Sayın Şandır’ın söylediği husus doğru. Yani mevsim
gelince zeytinyağı fiyatları düşüyor. Bunun için, herhâlde bizim ihracata
yönelmemiz lazım. Az önce bir konuşmacı ifade etti, yani bilhassa Çin,
Hindistan gibi nüfusu büyük ülkelere, zeytinin ve zeytinyağının önemini
vurgulayıp ihraç etmemiz lazım. Yani iç tüketimle bunu karşılamak mümkün değil.
Gelin, birlikte, bu zeytinyağını ihraç etmek için, zeytini ihraç etmek için bir
seferberlik yapalım. Çözüm budur diye düşünüyorum.
Ayrıca, bir de
bizim eksikliğimiz -bazı konuşmacılar belirtti- marka. Mutlaka markalaşmamız gerekir.
Yani sanayicilerin, işletmecilerin, zeytinyağı üreticilerinin, zeytin
üreticilerinin mutlaka marka ortaya koymaları gerekir diye düşünüyorum. Bazen
dökme zeytinyağını, ben biliyorum, İtalya veya İspanya firmaları alıyor, bunu
4-5 katına markalı olarak satıyor. Hakikaten parayı onlar kazanıyor. Bu konuda,
markalaşmak konusunda Hükûmet olarak üreticilere her
türlü desteği vereceğimizi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arayacağım.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım:
Maddelerine geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir,
karar yeter sayısı vardır.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
2005
ULUSLARARASI ZEYTİNYAĞI VE SOFRALIK ZEYTİN ANLAŞMASINA KATILMAMIZIN UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1)
“2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşması”na katılmamız uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Fevzi Topuz Muğla Milletvekili…
Sayın Topuz,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
424 sıra sayılı 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Zeytin, besleyici
değerinin yüksek olmasından ötürü yeterli ve dengeli beslenmede önemli bir yere
sahiptir. Zeytinyağının ise insan beslenmesi ve sağlığı açısından değeri diğer
yemeklik yağlardan daha üstündür.
Ülkemizin
tarımsal üretiminde zeytin çok önemli bir yere sahiptir. Dünyada 9,7 milyon
hektar tarımsal alan içinde 805 milyon zeytin ağacı bulunmaktadır. Bu ağaçların
yüzde 98’i Türkiye, İtalya, Tunus, İspanya, Yunanistan gibi Akdeniz
ülkelerindedir. Akdeniz ülkelerinde toplam zeytinyağının yüzde 97’si
üretilmektedir. Dünyada yılda ortalama olarak 2,5 milyon ton zeytinyağı
üretilmektedir. Toplam dünya zeytinyağı ihracatının ise yüzde 10’unu Türkiye
yapmaktadır. 81 ilimizin yüzde 45’inde, yani 36 ilimizde zeytin tarımı
yapılmaktadır. Yeni dikim alanlarıyla birlikte ülkemizdeki zeytin ağacı miktarı
160 milyon civarındadır, 800 bin hektar da zeytin alanı vardır. Yani,
Türkiye’de 400 bin dolayında aile zeytincilikle iştigal etmektedir.
Ülkemizde, 2006
yılı verilerine göre, var yılında 1 milyon 766 bin ton dane zeytin üretimi
gerçekleştirilmiştir. Bunun 550 bin tonu sofralık, 1 milyon 211 tonu da yağlık
olarak ayrılmaktadır. Toplam dane zeytinin yaklaşık yüzde 70’i yağlık olarak
işlenmektedir.
2005 Uluslararası
Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’nın yasalaşmasıyla Türkiye, 1998 yılında ayrıldığı Uluslararası
Zeytin Konseyi’ne yeniden dönmüş olacaktır.
Tasarının
gerekçesine göre, zeytinyağı üretiminin yaklaşık üçte 1’ini ihraç eden Türkiye,
dünya siyah zeytin üretiminde 1’inci, genel olarak sofralık zeytin üretiminde
2’nci, zeytinyağı üretiminde ise 4’üncü sırada yer almaktadır. Türkiye'nin bu
konumdan gelen gücü ve avantajını koruyabilmesi için uluslararası platformlarda
yer alarak teknolojik gelişmeleri takip etmesi ve buralarda Türk zeytincilik
sektörünün menfaatlerine uygun politikalar oluşturması bir zorunluluktur.
Bu anlaşma, taraf
ülkelere, dünya zeytin yetiştiriciliğinin entegre ve
sürdürülebilir gelişimi için uluslararası iş birliği, zeytinyağları, pirina
yağları ve sofralık zeytinler için üretim, sanayileşme ve pazarlama konularında
destek verilmesi durumunda yararlı olacaktır.
Türkiye'nin
Uluslararası Zeytin Konseyi’nden çıkması ile yanlış yapılmıştır. Bu kuruluş,
dünya zeytin ve zeytinyağcılığına yön veren uluslararası bir kuruluştur. Zeytin
ve zeytinyağı üreticilerimizin sorunları uluslararası platformlara da
taşınabildiği ve sorunlara çözüm bulunduğu ölçüde yararlı olacaktır. 1998
yılında Konsey’den çıkma kararıyla Türkiye'nin boşluğunu Kuzey Afrika ülkeleri
doldurmuştur.
Dünyadaki zeytin,
zeytinyağı ticaretiyle ilgili, teknolojik gelişmelerle ilgili ve zeytinyağının
sağlığa etkisiyle ilgili birçok düşünce Uluslararası Zeytin Konseyi’nde
biçimleniyor. Yeniden Konsey’e dönerek üreticimizin sorunlarını çözdüğü oranda
yararı olacaktır.
Zeytincilikte
karşılaşılan sorunlar üç aşamalı olarak ortaya çıkmaktadır: Birincisi, fidan
aşamasından hasada kadar karşılaşılan sorunlar; ikincisi, zeytinyağı üretiminde
karşılaşılan sorunlar; üçüncüsü ise sofralık zeytin işlemesinde karşılaşılan
sorunlardır.
Beş yüz ve bin
yıl yaşayabilme özelliğine sahip olduğu hâlde, üç veya dört yaşında verime
başlayan zeytin ağacı, on-on iki yaşlarında tam verime ulaşmakta ve ekonomik
olarak seksen yüz yaşlarına kadar yararlanılabilmektedir.
Hem ağacın
sağlığı hem de meyvesinin verim ve kalitesi açısından, başta zeytin sineği
olmak üzere, hastalık ve zararlılara karşı bireysel veya toplu mücadeleye
ihtiyaç olduğu hâlde, bu aşamada ancak yüzde 25’ine zirai mücadele
uygulanabilmektedir.
Ülkemizdeki
zeytin ağaçlarının büyük bir kısmının yaşlı olması nedeniyle çoğunlukla
geleneksel yetiştiricilikle yapılmaktadır. Önemli miktarda zeytin ağacı yaşlı
ve verimden düşmüş durumdadır.
Zeytinyağına
verilen prim yeteri kadar olmamakta, üreticiyi tatmin etmemektedir. Yemeklik
zeytine ise prim uygulanmamaktadır.
Üretici ve Zeytin
Zararlılarıyla Mücadele Birliği zirai mücadelede devlet desteğinden yoksun
bırakılmıştır.
Zeytin hasadında
elle, tarakla, makineyle toplama yanında hâlâ sırıkla dallara vurulmakta, hasat
edilen zeytinler birçok yörede çuvallar içinde taşınıp işletmelerde çuvallar
içinde konarak istif edilmektedir.
Organik zeytin ve
zeytinyağı üretiminde belirsizlikler vardır.
Birçok yağhanede hijyen ve temizlik kurallarına hiç uyulmamaktadır. İlkel
yağhaneler varlıklarını sürdürmektedir.
Türkiye'nin
birçok yöresinde, o yörenin ekolojisi dikkate
alınmadan, uygun olmayan cinste zeytin fidanları dikilmektedir. Zeytinliklere
hayvan sokulmakta, Çiftçi Mallarını Koruma Kanunu bu durumu önlemede yetersiz
kalmaktadır. Bir önceki yılın zeytinyağı priminin daha hâlâ verilmediğini
üretici vatandaşlarımız söylemekte.
Zeytin ve
zeytinyağı ile ilgili sorunları ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerimizi
üretim, işleme ve pazarlama olmak üzere üç ana başlık altında toplayabiliriz.
Üretim aşamasında
zeytincilik bölgelerindeki tarım ilçe müdürlüklerinde mutlaka zeytincilik
konusunda uzman ziraat mühendisleri ya da ziraat teknisyenleri
görevlendirilmelidir. Ege Bölgesi’ndeki meslek yüksek okullarında "zeytincilik
ve zeytinyağı teknolojisi” bölümleri açılmalıdır. Zeytinliklerde gençleştirme
çalışmaları yapılmalı, böylece yaşlı ağaçların oluşturduğu zeytinlikler
yenilenmelidir. Uygun bakım, gübreleme, budama ve sulama ile… Birçok zeytinci
arkadaşımız tam verimi alamamaktadır. Bugün var yılında 12,5 kilo zeytin veren
ağaçlarda verim ortalamasının en az 25 kiloya çıkarılmasına çalışılmalıdır.
Zeytin zararlıları ve hastalıkları ile mücadelede devlet katkısı verilmeli,
zeytin hastalık ve zararlıları ile mücadele birlikleri devlet tarafından
desteklenmelidir.
Kaliteye yönelik
olumsuz etkilerden arındırıcı hasat sistemleri geliştirilmeli, makineli hasada
geçilmeli, hasat edilen zeytinlerin çuvallarda taşınıp istiflenmesi kesinlikle
bırakılmalı, bu amaçla plastik kasalar kullanılmalı ya da römorklarla
taşınmalıdır. Sırıkla hasat zeytin ağacına zarar vermektedir.
Değerli
arkadaşlar, zeytin ve zeytinyağına fiyat belirlenirken maliyetler göz önünde
tutulmalı, zeytinyağı primi mutlaka üretim maliyetine eklenecek çiftçi kârı da
dikkate alınarak belirlenmelidir. Dane zeytine prim uygulamasına geçilmesi
zorunluluktur.
Tarım Satış
Kooperatif ve Birlikleri Yasası'nda değişikliğe gidilerek bu kooperatiflere ve
birliklere gerektiğinde devlet desteğinin sağlanması mümkün hale
getirilmelidir.
Ülkemizde zeytin
ağacı yetiştirilebilecek ekolojik bölgeler ciddi
olarak saptanmalı, her yöreye ve o yöreye uygun cinsteki fidanlar mutlaka ilçe
tarım müdürlükleri tarafından belirlenmelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülke genelinde zeytinyağı tüketiminin, zeytinyağı
üreticilerindeki fiyatlar düşük ancak marketlerde fiyatların yüksekliği dikkat
çekicidir. Halen ülkemiz nüfusunun önemli bir kesiminin zeytinyağı tüketim
alışkanlığının olmaması da göz önüne alınarak, tüketimi arttırmak amacıyla
reklam ve tanıtım kampanyaları düzenlenmeli, ayrıca zeytinyağının besleyici
yönü, insan sağlığına olumlu etkileri ve çeşitleri konusunda halk
bilinçlendirilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Topuz, buyurun efendim.
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.
Zeytin ve
zeytinyağı üretimi, işlemesi ve pazarlaması ile iştigal eden tüm kesimlerin
katılacağı ulusal zeytin ve zeytinyağı konseyi oluşturulmalıdır. Zeytinyağı
ithalatına mümkün olduğunca izin verilmemelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; toplam 36 ilimizde, yağlık zeytinleri işleyen kontinü ve pres olmak üzere
çeşitli ölçeklerde 850 civarında fabrika bulunmaktadır.
Her zeytin hasadı
döneminde, zeytinyağı fabrikası sahiplerinin temel sorunu ve korkulu rüyası
kara su olmaktadır. Kara su konusu dünyada çözüme kavuşturulmuş değildir.
Zeytin ve zeytinyağı üretiminin yoğun olarak yapıldığı, bu alanda ileri
teknolojilerin uygulandığı ülkelerde bile kara suya kesin çözüm bulunmuş
değildir. Geniş anlamda dünyada, dar anlamda Avrupa ülkelerinde bile bu soruna
çözüm bulunamamışken, ülkemizdeki zeytinyağı fabrikalarının sahipleri kara su
konusunda ağır para cezaları ile karşı karşıya kalmaktadırlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Topuz…
FEVZİ TOPUZ
(Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
İşletme
giderlerinin çok ileri düzeyde olduğu, fabrikaların çoğunun ürünün var ve yok
yılı nedeniyle yüzde 50 kapasiteyle çalıştığı göz önünde bulundurulursa,
devletin kesin çözüm bulmadığı bir sorun için işletme sahiplerine kestiği
cezalar onlar için bir yıkım olmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, Değerli Başkan; ülkemizin bilhassa Ege kıyılarında, Akdeniz
kıyılarında, Marmara kıyılarında zeytin tarımıyla iştigal eden vatandaşlarımız
gerçekten de zor durumdadır. Bu zorluğu aşmak için fiyat konusunda dengeli bir
politika izlenmelidir, teşvik artırılmalıdır, bilhassa zeytin dane üretimi için
teşvik verilmelidir.
Bu duygular
içerisinde, bu tasarının yasalaşması çerçevesinde uluslararası boyutta söz
sahibi olabilmemiz için bizim de bu Konsey içerisinde yer almamızda yarar
vardır diyorum.
Bu duygular
içinde hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Topuz.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut.
Sayın Bulut,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Uluslararası Zeytin Konseyine katılmakla ilgili 424 sıra sayılı Tasarı hakkında
grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz zeytinle ilgili yasa, Türkiye’de yaklaşık
800 bin insanı, 1 milyona yakın insanı ilgilendiren çok önemli bir konu.
Marmara, Ege, Akdeniz kıyılarında genelde atalarımızdan dedelerimizden bize
emanet olarak bırakılmış, son yıllarda yenilenerek yeni ekimlerle
zenginleştirdiğimiz ama mevcut olanların birçoğuna bakamadığımız, düzgün ürün
toplayamadığımız, zamanında ilaçlama yapmayarak, zeytin sineğini önleyemeyerek
ürünün bozuk olmasına sebep olduğumuz zeytin, bir millî servetimiz. Bu sene
para kazandık, seneye kazanamadık, değiştirelim, sökelim, böyle bir şansımızın
olmadığı, ülkemizin tapulu zenginlikleri.
Şimdi, bu
zenginliğin, evet, daha önce ülkeye tanıtımı konusunda birçok çalışma yapılmış
olmasına rağmen Türkiye’de zeytinyağı tanınmıyor.
Değerli
milletvekilleri, evlerinizde balık pişiriyor eşleriniz. Eşlerinize sorun:
“Hangi yağla pişirdiniz?” Diyecektir ki size “Zeytinyağıyla pişirdim.” “Şişeyi
getirin.” diye bir sorunuz, göreceksiniz bir çiçek yağıdır. Zeytinyağı
Anadolu’da genelde yeterince tanıtılmadığı için, zeytinyağının özellikleri ve
damak tadı yeterince bilinmediği için satışı da tüketimi de az olmaktadır.
Oysaki zeytinyağı, domuz gribinin doğal aşısıdır. Bağışıklık sistemini
güçlendirici iki yağ vardır literatürde: Bunlardan
biri köpekbalığının ciğer yağı, diğeri de zeytinyağıdır. Zeytinyağının,
bilhassa şu son günlerde gündemde olan bu salgın hastalık sebebiyle evlerimizde
mutlaka tüketilmesi, sabah kahvaltılarında içerisine biraz biber konarak, ekmek
banılarak çocuklarımıza yedirilmesi bu bağışıklık sistemini güçlendirecektir.
Değerli
milletvekilleri, zeytinin ve zeytincinin Türkiye’de sorunları çok fazladır.
Tabii ki zeytincinin zeytini üretebilmek için mahsulü aldıktan sonra altını
sürmesi gerekmekte, artan yakıt fiyatları sebebiyle bunun maliyeti yüksek
olmaktadır. Zamanında bununla ilgili ilaçlama yapılmamaktadır.
Türkiye’de
zeytinle ilgili bir kanunumuz var. Bu kanunu Balıkesir Milletvekili, geçtiğimiz
yıl kaybettiğimiz Melih Pabuçcuoğlu Bey çıkarmıştır.
Kendilerini rahmetle anıyorum. Zeytin üreticileri onun çıkardığı yasa sayesinde
zeytinlerini madencilerden, sahilleri talan eden turizmcilerden kurtarmak gibi
bir güce, silaha sahip olmuşlardır. Demin Değerli Hemşehrim
Balıkesir Milletvekilimizin bahsettiği bu tasarıyı değiştirmek için birilerinin
gizli kapılar arkasında birtakım çalışmalar yaptıklarını, Zeytin Yasası gereği
zeytinlik alan içerisinde kazının, maden çıkarılmasının, inşaatın yasak
olduğunu, bu yasağı değiştirmek için uluslararası şirketlerin birtakım
çalışmaları olduğunu bilmekteyiz. Bu konuda değerli milletvekillerimizi ve Hükûmetimizi dikkatli olmaya, buna geçit vermemeye davet
ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, zeytinyağına Türkiye’de 25 kuruş destekleme yapılmaktadır.
Ayvalık, Gömeç, Burhaniye, Edremit, Havran zeytinlerini üreten üreticinin karşısında
Midilli Adası’nda Midillili zeytinci ise bunda 3.111 kuruş destekleme
almaktadır. 25 kuruşa karşılık alınan böyle bir farklı destekle Türkiye’deki
zeytin üreticisinin zeytinini zamanında ilaçlaması, zeytininin bakımını
yapması, zeytinini teknik olarak toplaması mümkün değildir.
Demin değerli
konuşmacılar teknolojiyi kullanarak zeytinin toplanmasından bahsettiler.
Türkiye’de herkesin zeytini yok o bölgede. Yüzlerce, binlerce insan zeytin
sezonunda köyünden kalkar zeytin olan bölgelerde zeytin toplamaya gelir, hem
evinin yağını temin eder hem de harçlığını temin eder, oradan gelir temin eder.
Eğer o makineleri biz oralara sokarsak bu insanlar işsiz kalır.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Makine girmiyor Sayın Vekilim.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) – Makineye karşı değiliz, teknolojiye karşı değiliz ancak bunları
yaparken, maliyeti düşürmek adına bir çalışma yaparken diğer insanlara da
istihdam alanları, kendi bölgelerinde alternatif tarım politikaları geliştirmek
zorundayız.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz yıllarda dönüm başına 250 lira gibi zeytin ekimine
bir destekleme yapıldı. Yaklaşık 2013 yılında Türkiye, zeytin üretiminde
dünyanın 2’nci ülkesi konumuna gelecek. Mevcut yeşil zeytin
ve siyah zeytinle zaten dünyada ön sıralarda olan Türkiye, bu ürünü dünyaya
tanıtamama, özelliğini ve güzelliğini dünyaya sunamama gibi bir zorlukla karşı
karşıya. Hükûmetin, birliklerin bununla ilgili
mutlaka araştırma komisyonlarının raporlarındaki sonuçlarla değil, bilimsel
metotlarla bir millî politika gibi, bu elimizde kalan… Üçte 1’ini satıyoruz,
üçte 2’si elimizde kalıyor. Geçen seneden elde ettiğimiz zeytinyağı hâlâ
depolarda duruyor çünkü satamıyoruz, tüketemiyoruz. Bir önceki konuşmamda da
ben bunun Türk Silahlı Kuvvetlerine verilmesini, ordunun dışardan
çiçek yağı ithal ederek dışarıya döviz gitmesinin önlenmesi adına kendi
yağımızın Türkiye’de değerlendirilmesini tavsiye etmiştim. Deminki konuşmacılar
da -Uzak Doğu’ya, Çin’e bu anlamda satışların- bu, pazar aramasını tavsiye
ettiler. Biz ürünümüzü satamazsak ürün değer kazanmayacak. Tanıtıma ve ciddi
bir pazarlamaya ihtiyaç var.
Bu arada, zeytin
zararlılarıyla ilgili Zeytin Kanunu’nda belirtilen hususlara uyulmamaktadır.
Bir Birlik kurulmuş, bu birlik, zamanında ilaçlama yapmadığı için ürün
bozulmaktadır. Haziran ayında zeytine, ürüne zeytin sineği dadanır. Belirli
yerlerde denemelerle, birtakım paketler asarak ne kadar sinek olduğu,
mücadelenin başlayıp başlamaması noktasında ilçe tarım müdürlükleri tespitlerde
bulunurlar ancak bu birlikler üreticiden paralarını toplayamadıkları için
zamanında ilaçlama yapmıyorlar. Haziran ayı sonu, temmuz ayı başında yapılması
gereken ilaçlama ekim, kasım ayında yapıldı benim bölgemde. Dolayısıyla, bu
sene çok müthiş derecede hem kalitede düşme hem de ürün kaybı vardır
bölgemizde. Bunu, vatandaşın, üreticinin satmış olduğu yağdan, stopajla
birlikte kesilecek olan miktar peşin olarak kesildiğinde, bunun ilaçlama bedeli
olarak tespit edilip Tarım Bakanlığının bu ilaçlamayı yapması gerekiyor.
Yaklaşık yarı yarıya ürün kaybına sebep olan bu zeytin sineğinin önlenmesi
millî bir servetin kazanılması anlamına gelecektir ki bu birliklerle yapılacak
bir mücadele değildir.
Yine, geçtiğimiz
yıl Marmara Adası’nda uçakla yapılan ilaçlamayla -kimseye de haber verilmemişti- adada ne
kadar arı varsa, ne kadar kelebek varsa hepsi imha oldu. Bunun daha bilimsel
bir ekiple, zamanında inceleme yaparak, bu gibi arı yetiştiricileri haberdar
edilerek onların bilgilendirilmesiyle bu zararların da önlenmiş olması
gerekecektir.
Değerli
milletvekilleri, zeytin en uzun yaşayan bir ağaçtır, dolayısıyla zeytinin
ürününü, zeytinyağını yiyen insanlar da sağlıklı olur ve uzun yaşarlar. Bunu,
herkesin bilerek evlerindeki tüketimde zeytinyağını tüketmeye çaba sarf etmesi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bulut, konuşmanızı tamamlayınız.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) – …bunun tanıtımı konusunda çevresine yardımcı olması, katkıda
bulunması gerekmektedir.
Biz, bu Zeytin
Konseyinden 1996 yılında ayrılmıştık ancak büyük bir mutabakatla, birliklerin,
Zeytin İhracatçıları Birliği ve zeytin üreticilerinin hepsinin talepleriyle bu
birliğe tekrar katılınması için atılan bu adımı
destekliyoruz. Bu, inanıyorum, ülkemizin dışındaki üreticilerin bilgilerinin,
tekniklerinin ülkemize getirilmesi ve ürünlerimizin o ülkelerde daha iyi
tanıtılıp pazarlanmasına bir vesile olacaktır.
Üreticilerimize
ve ülkemize hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurun efendim.
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurulu bulunan Uluslararası
Zeytinyağı Konseyine ve onun anlaşmasına dâhil olmamıza dair görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı ülkemiz için, ülkemiz zeytinyağı için ve tarım sektörü
için gerçekten çok önem arz etmektedir.
Her ne kadar,
ülkemiz, daha önce 1959 yılında kurulmuş olan bu Konseye 1963 yılında dâhil
olmuş, 1998 yılında çıkmış ise de yine bu uluslararası platformda teknolojik
gelişmelerden, zeytinyağı ve zeytin sektörünün dünyada katettiği
mesafelerden ülkemize de kazandırmak için kurulu bulunan TARİŞ Zeytin ve
Zeytinyağı Birliği ile Marmarabirlik, iki tarım
birliğimiz marifetiyle güzel çalışmalar sergilemişlerdir. Ayrıca, Meclisimizde zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel
yağların üretiminde karşılaşılan sorunlarla ilgili bir de komisyon kurulmuştur.
Bütün milletvekillerimizle beraber yaptığımız bu çalışmalarda Hükûmetimize pek çok konuda öneri ve tavsiyeler ortaya
çıkmıştır. İşte bu öneri ve tavsiyelerden ve Hükûmetimizin
daha önceki politikalarından da ben sizlere kısaca bahsetmek istiyorum.
Öncelikle zeytin
varlığımız ülkemizde 90 milyon adetten, şu anda 154-155 milyon adede
ulaşmıştır. 60 milyon zeytin dikilmiştir bu kısa zaman dilimi içerisinde.
Burada fidan desteklerinin önemi çok fazladır. Gerek Gemlik zeytinine gerekse
yağlık ve sofralık zeytinyağına, şu anda, dekarda 50 lira ile 100 lira,
sertifikalı olmak koşuluyla, destekleme verilmektedir. Bunlar hibe paralardır. Ayrıca, bu sene Tarım Bakanlığımızın başlattığı bir uygulamayla iyi
tarım uygulamaları yapan, yani toprak tahlili ve zeytinde kullanacak olduğu
tarım ilaçları için ziraat mühendislerinden reçete alan, mühendislerimizin
verdiği reçeteyle tarım ilacı alarak kullanan çiftçilerimize dekar başına 15
lira iyi tarım uygulaması, eğer organik üretim yapıyorlarsa dekar başına 20
lira hibe organik tarım desteği verilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, ayrıca, kırsal kalkınmada damlama sulama yapan çiftçilerimize
veya zeytin ve zeytinyağının üretimiyle ilgili paketleme, ambalajlama tesisi
kuran müteşebbislerimize de kırsal kalkınma destekleriyle yüzde 50 hibe
destekler verilmektedir.
Ayrıca, sulama
kooperatifleri marifetiyle de damlama sulama yapan kooperatiflerimize de yüzde
75’lik hibeler verilmektedir.
Keza, damlama
sulamada eğer Ziraat Bankası kredisi kullanılmak istenilirse hiç faiz ödenmeden
yedi yıla kadar vadelendirme imkânı da mevcuttur.
Değerli
milletvekillerimiz, desteklemelerimiz şu anda, bu sene 2009 yılı ürünü için
zeytinyağında kilogram başına 250 liradır, yani 25 kuruştur ve bu desteklemeyle
beraber, çiftçilerimiz en geç 2 Haziran 2010 tarihine kadar 2009 yılında
üretmiş oldukları zeytinyağının gerek tasiriye
faturasıyla gerekse alım satım belgeleriyle müracaatlarını yapmaları
gerekmektedir. Ancak 2 Hazirandan sonra eğer zeytinyağlarını satarlarsa, o
zaman da ekim ayına kadar mutlaka alım satım belgeleriyle tarım ilçe
müdürlüklerimize müracaat etmeleri gerekmektedir.
Biz zeytinimizin,
gerek sofralık zeytinimizin gerekse zeytinyağımızın iyi fiyat etmesi için
ihracatı destekliyoruz. Bu ihracatlarda da mutlaka “Made
in Turkey” ambalajı, etiketinin olmasını istiyoruz ve
bu şekilde ürününü paketleyen, ambalajlayan müteşebbislerimize zeytinyağında
eğer 1 kilogramlık ambalajlar yapıldığı takdirde, 1 kilogramlık ambalajlarla ve
üzerine “Türkiye’de üretilmiştir, Türkiye’nin yağıdır” şeklinde ibareyi de
koyduğumuz takdirde, tonda 500 dolara kadar destekleme fırsatı ve imkânı
vardır.
Keza zeytinde de,
yine 1 kilograma kadar olan ambalajlarda da tonda 225 dolara kadar destekleme
yapılmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi kurulmuştur
sektörün sorunlarının çözümü için. Türkiye’de 5488 sayılı Tarım Kanunu’muzun 11’inci maddesinden güç alan ürün birliklerine
istinaden ilk defa kurulan ürün konseyi, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı
Konseyimizdir. Ulusal pamuk konseyi, ulusal turunçgil
konseyi, ulusal fındık konseyi, ulusal çay konseyi ve en sonunda, hayvancılık
sektörümüzün sorunları için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
AHMET ERTÜRK
(Devamla) – …ulusal süt konseyi kurarak tarımımızı geliştirmek ve tarımı
kalkındırmadan Türkiye’mizi kalkındıramayacağımız düşünceleriyle, tarıma verdiğimiz
ehemmiyetle, sektörün tüm aktörlerinin içinde bulunacağı bu ürün konseylerini
kurmak suretiyle; bu konuda, tarım birlikleri, üreticiler, tedarikçiler,
alanlar, satanlar, fidan yetiştirenler, gübreler, kimyasallar üretenler gibi
sektörün tüm aktörlerinin içinde olacağı ürün konseyleriyle, Türkiye’mizin
tarımını ve bilhassa zeytincilik gibi çok önemsediğimiz, gerçekten bir gençlik
iksiri olan, daha Türkiye’mizde yeni yeni tanınan,
dünyanın daha çok yeni yeni tanımaya çalıştığı ve şu
anda zeytinyağında 150 bin ton/yıl, zeytinde de 395-400 bin ton/yıla ulaşan
büyük bir sektörün, geleceğin gıdası olarak ülkemiz için iyi fırsatlara vesile
olacağını ben de düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
AHMET ERTÜRK
(Devamla) – Bu Anlaşma’mızın Türk zeytin sektörüne hayırlara vesile olmasını
diliyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ertürk.
Şahsı adına
Mehmet Nil Hıdır, Muğla Milletvekili.
Sayın Hıdır, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün,
Uluslararası Zeytin ve Zeytinyağı Konseyinin üyeliğine yeniden girişimizin
tartışmalarını yapıyoruz.
“Zeytinyağı” deyince,
bereket ve sağlık sembolü zeytinimiz aklımıza geliyor ve “zeytin, zeytinyağı”
deyince de Ege sahillerinin, Çanakkale’den, Balıkesir, Bursa, Manisa, İzmir,
Muğla, Aydın bölgesinin bereketli zeytin ağaçları ve zeytinyağları aklımıza
geliyor. Özellikle yerli zeytinyağlarımız, Gemlik zeytinyağlarına göre yani
fidanla dikilen, üretilen zeytinlerin zeytinyağına göre çok daha nefaseti güzel
ve dayanıklı, aroması güzel zeytinyağlarımız, ihracata
yönelik zeytinyağlarımız.
Üretimimizde
muhtelif sıkıntılarımız olmasına rağmen 2002’den bu yana geçmiş yıllardaki
üretimi hemen hemen ikiye katlayan başta Tarım
Bakanımız olmak üzere, ihracattan sorumlu Devlet Bakanımıza ve bize sulamada
çok engin desteklerini veren Çevre ve Orman Bakanımıza burada teşekkürlerimi
arz etmek istiyorum. Yine sektörün ihracattaki en önemli ayaklarından birisini
oluşturan başta TARİŞ olmak üzere, özel sektör temsilcilerimize, zeytinyağı
ihracatçılarımıza buradan teşekkürlerimi arz etmek istiyorum.
Ancak vermek
istediğim en önemli mesaj, Anadolu insanımıza, Ege insanımıza, işçisine,
memuruna yemek veren kurumlarımıza. Kalbe, tansiyona, bedenin sağlığına en
önemli katkı sağlayan zeytinyağımızın tüketiminde eğer Anadolu insanımız bu
yağa sahip çıkmazsa, Anadolu insanımız en az Avrupa kadar zeytinyağı tüketimine
önem vermezse zeytinyağı üreticimizin ikiye katlaması, üçe katlaması çok fazla
değer ifade etmiyor.
Ben çilekeş,
fedakâr zeytinyağı üreticimize de buradan seslenmek istiyorum. Özellikle Tarım
Bakanlığımızın öngördüğü eğitim faaliyetlerinde taraklama, çırpma yerine
mekanize zeytinyağı toplama makineleriyle zeytini toplamaları, bunları
depolarken çuval yerine plastik kaplarda depolamaları, en geç yirmi dört saat
içerisinde kontinü tesislere zeytini ulaştırmaları
temennimizdir.
Köylümüz, kendisine
uzatılan devlet eline, az önce arkadaşımızın ifade ettiği ihracat desteklerine,
litre başına verilen desteklere dört elle sarılmakta, klasik tesislerini kontinü tesislere çevirmek suretiyle en yüksek oranda
prinadaki yağı alabilme gayretini göstermektedir. Ancak bizim de özellikle
yasama görevini yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu Uluslararası
Zeytin ve Zeytinyağı Konseyine girişimizdeki anlaşma gibi -Araştırma
Komisyonumuzun Meclisimize teklif ettiği- zeytincilik yasasının da çıkartılması
gereklidir, zaruridir. Bu konuda gerek Orman Bakanımızın
bozuk orman alanlarının zeytin fidanlarına açılımı konusunda verdiği destekle
gerek Tarım Bakanımızın zeytin fidanındaki artış, üretimin artışı konusunda
verdiği destekle yasama organımız ve üreticimiz el ele verirsek öyle
zannediyorum ki Akdeniz havzasında önümüzde bulunan İspanya’yı, İtalya’yı,
Yunanistan’ı ve Avrupa Birliği ülkelerini geçme başarısını elde ederiz diye
düşünüyorum.
Ben bu
duygularla, katkı veren bütün milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum
ve bundan sonra da zeytinyağı yasasının çıkartılması konusunda aynı katkıyı
muhalefetteki iktidardaki bütün arkadaşlarımızın vereceğine gönülden
inanıyorum.
Zeytinyağının
bereketini ve sağlığı sembolize eden güzelliğini bütün insanlığın hizmetine
sunma anlamında, el birliğiyle, gönül birliğiyle çalışmalarımızın devamını
temenni ediyorum; bu duygularla hepinize saygılarımı, sevgilerimi arz ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, bugün,
burada, otuz beş yıl üye kaldığımız bir örgüte, Uluslararası Zeytin Konseyine
yeniden girmenin yasal düzenlemesini yapıyoruz, on bir yıl aradan sonra.
İlginç bir
şekilde, bu konuda muhalefetiyle, iktidarıyla bütün partiler oy birliği
içindeler. Dolayısıyla, desteklenen bir tasarıyı konuşuyoruz. Fakat buna rağmen
gene ilginç olan bir şey: AKP’nin Edirne Milletvekili -herhâlde yeni partisine
temayüz etmek için olacak- bunu bile bir fırsat bulup “Bakın, eskiler kaldırdı,
biz getiriyoruz.” diye bir söylem içine girdi. Değerli Arkadaşım Ergün Aydoğan düzeltmesini yaptı, ben yapacaktım zaten. Yani 1998
yılında Dış Ticaret Müsteşarlığının çabaları üzerine bu UZK’dan,
Uluslararası Zeytin Konseyi’nden çıkılmıştır ve aslında gene ilginç bir şey,
kaderin cilvesi, gene kendisinin bakan olduğu, dış ticaretten sorumlu Devlet
Bakanı olduğu bir dönemde başvuru yapılmıştır. Hatasını anlamış demek ki.
Sonuçta bu teknik bir konudur ve burada esas olarak teknokratlar, bürokratlar
ellerinde iş tutarlar. Ama bu bize bir ders vermeli; bundan sonraki süreçte dış
ticaret üzerinden, Dış Ticaret Müsteşarlığı üzerinden ağırlıkla gitmemeliyizi de göstermeli. Burada esas olarak Sanayi ve
Ticaret ve Tarım Bakanlıkları üzerinden, yani üretim kesimleri üzerine ağırlık
vererek işin üzerine gitmemiz gerektiğini de bize gösteren bir derstir diye
düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 1998’de UZK’dan çıkmak hatalı olmuştur.
Hatalı olmuştur çünkü 1998’de dünyada zeytinyağında bir arz fazlası olduğu bir
dönemde çıkılarak biraz savunmasız bir konuma Türkiye sokulmuştur. Gene aynı
dönemlerde Türkiye, Tunus’un gerisine üretimde düşen bir ülke durumuna
gelmiştir; UZK bünyesinde kalarak elde ettiği teknolojik desteği elde edemez
duruma düşmüştür; onun sağlayabildiği eğitim desteğinin, ARGE desteğinin
dışında kalmıştır. Dolayısıyla, yanlış yapılmıştır. Bugün bu yanlış hepimizin
oy birliğiyle düzeltiliyor. Biraz -söylendi burada- gecikildi de. 2004 sonunda
başvuruldu yani 2005’te, hadi 2006’da aslında mümkündü yani nereden baksanız en
az üç yıllık bir gecikme söz konusu. Aslında, şimdi bakan olmayan eski bakan en
azından kendi bakanlığı döneminde işi hızlandırmak için çaba gösterebilirdi. Ne
yazık ki onu da sağlayamadı.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi UZK’ya yeniden girmek bu yasayla
yeterli değil. Burada Üyeler Konseyinde temsil edilmenin ötesinde UZK’nın komitelerinde ve alt komitelerinde temsil edilmek,
tekrar eski temsil düzeylerimizi bir şekilde sürdürmek gerekiyor.
Hatırlatırım,
şimdi adı Üyeler Konseyi olan bu Konseyde geçmişte 2 kez Türkiye Başkanlık
görevini yaptı ve burada TARİŞ öncü rolünü oynadı. Bu arada size hatırlatmak
isterim, ben de henüz on beş yıl önce TARİŞ’in Genel Müdürlüğünü yapma konumundaydım
ve UZK toplantılarına katılan bir arkadaşınızım. Dolayısıyla bu kurulun,
Uluslararası Zeytinyağı Konseyinin ne kadar önemli, ne kadar işlevsel olduğunu
yakından bilen birisiyim.
Şimdi ama “Ne
yapmalı?” sorusuna birinci olarak: Burada etkin olmak gerekiyor. Etkin olmak
doğru temsille olur. Doğru temsilde mutlaka, 2006 yılında -biraz önce Ahmet Ertürk Arkadaşım söyledi- gene yasa hükmüyle kurulan Ulusal
Zeytin ve Zeytinyağı Konseyine işlevsellik kazandırmak gerekiyor. Ne demek bu?
2006 yılında kanunla bir UZZK kurduk yani Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyini
ama bunun sekreteryası yok, bunun kaynağı yok.
Başkanı var, 9 kişilik yönetimi var ama altında bir icra yapacak heyeti yok,
bir kaynağı yok, elemanları yok. Dolayısıyla öncelikle bir kere doğru temsilde,
UZZK’nın yani Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyinin
işlev kazanmasını sağlamamız gerekiyor.
Şunu da
unutmayalım: TARİŞ gibi kuruluşlar çok kritik öneme sahip. Bakın, 2002 yılında
yani biz bu Uluslararası Zeytinyağı Konseyine başvurmadan önce TARİŞ gözlemci
üye olarak kabul edildi bu UZK’ya. Sonra Marmarabirlik üye olarak kabul edildi.
Aslında başka
şeyler yaptı TARİŞ, Zeytinyağı Birliği, TARİŞ’in zeytinyağı laboratuvarları
akredite edildi. Keza, kalite kontrol sistemine dâhil edildi. Keza TARİŞ duyusal
analiz denilen, tadım yani degüstasyon denilen konuda
akreditasyon aldı. Yine UZK’dan aldı bunları.
Burada, tabii,
TARİŞ’le İspanyol kooperatifleri arasında yapılan toplantıları, dayanışmayı
zikretmiyorum ama bu tür kuruluşlarda bizim çok güçlü bir yanımızı oluşturan,
tarım satış kooperatifleri birlikleri olan TARİŞ’in ve Marmarabirlik’in
mutlaka etkin bir şekilde temsilinin sağlanması gerekiyor. Tabii, bunun yolu,
Türkiye’de önce zeytine, zeytinyağına önem vermekten, Türkiye’de üretici
birliklerini, tarım satış kooperatifleri birliklerini desteklemekten geçiyor.
Nasıl
desteklemek?
Birincisi: Bir
kere zeytinyağına dönük primlerin… Zeytine prim yok ama işte ağaç dikimi vesairede var destekler ama Türkiye tane zeytine prim
vermeyi de artık gündemine almalıdır. Ama şunu söyleyeyim: Primler, zeytin ve
zeytinyağına dönük destekler birlikler aracılığıyla ulaştırılmalıdır üreticiye
ki üretici kooperatifleşmeye, örgütlenmeye teşvik edilsin. Bu
çok önemli bir nokta.
İkincisi: Primler
anlamlı düzeye çıkarılmalı. Bakın, burada arkadaşlarımız söyledi, 25 kuruş
zeytinyağına destek. Birkaç yıldır 20 kuruluşlarda patinaj yapıyor Türkiye yani
20 kuruş, 21 kuruş, düşüyor 19 kuruş, 25 kuruş… Yani değerli arkadaşlarım, kaç euro senttir bu 25 kuruş? 11 euro
senttir, sadece 11 euro sent.
Avrupa şu sırada
ürün bazlı destekleri kaldırdı ama verdiği doğrudan
gelir desteklerini kiloya tahvil edin Avrupa’da. Kiloya verdikleri destek
eskiden 1,32 euroydu, şimdi 1 euro
civarında. Doğrudan gelir desteği üzerinden zeytinyağına destek var. Yani onlar
-Türk lirasına çevirelim- 245 kuruş verirken siz 25 kuruş vereceksiniz. Böyle
bir şey olabilir mi? Böyle bir rekabet olabilir mi? En az Türkiye’deki desteği
5 katına çıkarmalısınız, 25’i 125 yaparsanız Avrupa’nın yarısına geleceksiniz.
Yani 25’i 50 yapmak, 2 katına çıkarmak yetmez; 25’i 5 katına çıkarırsanız
Avrupa’nın yarısına gelirsiniz. E gelin, bunu hedefleyelim, Avrupa’nın yarısına
gelmeyi hedefleyelim, 25’i 125 yapalım, üreticinin talebi de bu; üreticinin
gözü burada, bunu istiyor. Dolayısıyla, biz burada sadece UZK’ya
girmenin, bu anlaşmayı kabul ederek UZK’ya girmenin
tartışmasını değil, bunun sonucunda üreticinin beklentilerine cevap verecek bir
şeyi yaratmalıyız.
Dolayısıyla,
yasama organının belki bugün doğrudan görevi içinde prim belirlemek yok ama
buradan biz yürütmeye, Hükûmete sesleniyoruz: Ey Hükûmet, bu senin elindedir. Prim seviyelerini düzenlemek
yasayla olmuyor, hükûmet kararıyla oluyor. Buyurun
size buradan öneri. Bir bu.
İkincisi:
Destekleri açıklamak yetmez, zamanında verin. Adam hasadı yapmış, yağını
satmış, destek... Böyle olur mu? Pamukta da böyle, başkasında
da böyle. Destekleri açıklayın, beş yıllık vadeyi görsün üretici. Yani
bugün zeytin dikiyorsa, üç beş yıl sonra ondan ürün alacaksa bugünden bilsin
destek var mı, yok mu, ne kadar var? Önünü görsün. Dünyada
hasat bittikten sonra destek açıklanan tek dünya ülkesi Türkiye. Bu
garabetten, bu az gelişmişlikten kurtulmak lazım. Bu aslında biraz da
fırsatçılıktır, biraz da tarım politikasının aslında Ankara’da -genel olarak
söylüyorum çünkü Türkiye 2000’li yıllarda Dünya Bankası kuyruğunda tarım
politikalarını yönetmiştir- yapılmamasından kaynaklanmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, zeytin ağacı dikimine verilen destekler tabii var, güzel ama
orada da gene birliklerin desteğinden, yol göstermesinden yararlanmakta yarar
vardır çünkü burada bir başıboşluk olduğunu üzüntüyle görüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Oyan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Ne yapmalı
konusunda bir başka konu: Güvenilir veriler üretmek gerekiyor Türkiye’de;
zeytin ağacı sayısı, rekolte tespit çalışmaları.
Burada da gene öncü rol, 2006’da Tarım Kanunu’yla kurduğumuz Ulusal Zeytin,
Zeytinyağı Konseyine verilmeli ama altı doldurularak. Bu kurumu bir
koordinasyon göreviyle öne çıkarmalıyız. Başka bir kurumu daha öne çıkaralım
gelin, İzmir Zeytincilik Enstitüsü çalışmaları… Bu çalışmalar
etkinleştirilmeli, Tarım Bakanlığına bağlı. Aslında, 2003’teki yasa kabul
edilseydi, Türkiye’de Tarım Bakanlığının, icracı bakanlıkların bütün taşra
teşkilatları lağvediliyordu; kabul etmedik burada ama şimdi zeytinyağı
konuşuyoruz, gelin İzmir Zeytincilik Enstitüsünü canlandırın. Yani bunu
yapabilirsek, Tarım Bakanlığının sorumluluğunda olduğu hâlde yapılmayan
denetimler yapılır, taklit ve tağşiş, yani hileli zeytinyağı üretiminin önüne
geçilir. Gelin, bunda, Tarım Bakanlığının bu sorumluluğunda, ilgili
kuruluşlara, gene UZZK’ya, yani Ulusal Zeytinyağı
Konseyine, İzmir Zeytin Enstitüsü gibi kuruluşlara destek verelim.
Son bir konu, ne
yapmalı: Dahilde işleme rejimini, artık, böyle her yıl
tartışılan bir konu olmaktan çıkaralım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Bitiriyorum Başkanım, son bir cümlem kaldı.
Çok teşekkür
ederim.
Efendim, dahilde işleme rejimi, her yıl ihracatçıların talepleri
üzerine geliyor, zeytinyağı üreticisinin kafasına Demoklesin
kılıcı gibi. Dahilde işleme rejimi, sadece ve sadece,
Türkiye’de arz açığı olduğu bir yıl söz konusu olduğu zaman -ki bundan sonra
zaten olmayacağı anlaşılıyor, bu kadar çok sayıda ağaç dikimi ve verim
artışıyla- sadece öyle bir özel istisnai durum… Her yıl bu konuyu tartışma
konusu yapmamak gerekiyor. Ayrıca, tabii, bu kadar zeytin ve zeytinyağı
üretiminin hızla arttığı bir dönemde, Avrupa Birliği gibi çok önemli pazarın
mutlaka önünün açılması gerekiyor. Yüzde 40’a varan gümrük vergisi uygulayan
bir Avrupa Birliği ile müzakerelerin çok daha verimli, çok daha belki masaya
yumruğu vurarak götürülmesinde yarar olduğunu düşünüyorum.
İlginiz için çok
teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için dört
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin
Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı oylama sonucu:
Kullanılan oy sayısı: 198
Kabul: 198(x)
Sayın
milletvekilleri, 5’inci sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un;
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.-
Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada
bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
6.-
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da
komisyonun bulunmayacağı dikkate alınarak alınan karar gereğince kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 2
Aralık 2009 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum;
sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma
Saati: 20.06