Normal 44156 2 2 2010-01-26T12:55:00Z 2010-01-26T12:55:00Z 1 35838 204279 TBMM 1702 479 239638 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 53                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

24’üncü Birleşim

1 Aralık 2009 Salı

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge  ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.-  OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, milletvekillerinin, milletin, İslam âleminin ve tüm insanlığın geçmiş Kurban Bayramı’nı kutlayan konuşması

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Dünya AIDS Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Roman vatandaşların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Türkiye’nin Türk dünyası ile ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, 397 S. Sayılı Kanun Tasarısı’nın Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1023)

2.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanının davetine icabetle beraberinde bir heyetle Bahreyn’e resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1024)

B) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1563) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/162)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/163)

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/164)

4.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, (2/15) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/165)

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/474)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 milletvekilinin, eczacıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/475)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 29 milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/476)

VII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/485) (S. Sayısı: 403)

4.- 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/730) (S. Sayısı: 424)

5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

6.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

IX.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, 12 Eylül 1980’den sonra sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/9708)

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı revizyon planına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/9835)

3.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, TOKİ ve Sağlık Bakanlığı arasındaki bir protokole ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/10041)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TRT’de yayınlanacak bir programın bütçesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10062)

5.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/10065)

6.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, takasa konu edilen iki araziye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/10067)

7.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10095)

8.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yenişehir’deki tarihî bir cami ve hamamın tanıtımına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10096)

9.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10102)

10.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, ilköğretim ders kitaplarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10109)

11.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/10135)

12.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir sit alanındaki yapılaşma ihtiyacına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/10190)

13.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, sel mağduru vergi mükelleflerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10191)

14.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, zorunlu özürlü istihdamının denetimine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10199)

15.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kamu sektöründe ücret adaletsizliklerinin giderilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10233)

16.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, THY uçaklarında dağıtılan gazetelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/10270)

17.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bir müşavir atamasına ilişkin sorusu ve  Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10274)

18.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da sınav kazanan öğretmenlerin müdür yardımcısı olarak atanmamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10275)

19.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, SYDV’nin muhtarların bilgisi dışında raporlama yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/10317)

20.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, RTÜK’ün bir toplantısında gerçekleştiği iddia edilen bir olaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/10347)

21.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, TOKİ’nin Ankara Gölbaşı-Örencik konut projesindeki sorunlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/10411)

22.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, emekli maaşlarında artış olup olmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10413)

23.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, SGK’nın banka promosyonu kullanımına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10427)

24.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bazı ilaçların raporlama ve reçetelenmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10429)

25.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10499)

26.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/10503)

27.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, eşdeğer ilaçlarla ilgili genelgeye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/10535)

 

 

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.10’da açılarak iki oturum yaptı.

 

Yapılan yoklamalar sonucunda Genel Kurulda toplantı yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından;

 

1 Aralık 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 13.28’de son verildi.

 

 

 

 

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Fatih METİN

 

Yusuf COŞKUN

 

Bolu

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

 

 

Burdur

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

                                                                                                                                                 No.:  33

II.- GELEN KÂĞITLAR

1 Aralık 2009 Salı

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Gürcistan Enerji Bakanlığı Arasında Türkiye-Gürcistan Elektrik Enterkonneksiyonlarının Geliştirilmesi Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/780) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2009)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/781) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2009)

3.- Enerji Şartı Antlaşmasının Ticaretle İlgili Hükümlerine Getirilen Değişikliklerin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/782)  (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2009)

4.- Avusturya Cumhuriyeti, Bulgaristan Cumhuriyeti, Macaristan Cumhuriyeti, Romanya ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında Nabucco Projesi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/783)  (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2009)

Teklifler

1.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın; İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/535) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.11.2009)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in; 492 Sayılı Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/536) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2009)

3.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 5 Milletvekilinin; 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/537) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2009)

4.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in; Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/538) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.11.2009)

5.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın; Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri A.Ş.’de Çalışan Personele İlişkin Kanun Teklifi (2/539) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.11.2009)        

Tezkereler

1.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1019) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2009)

2.- Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1020) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2009)

3.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1021) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2009)

4.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1022) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.11.2009)

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Kuveyt Devleti Arasında İşbirliği İçin Ortak Komite Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/599) (S. Sayısı: 429) (Dağıtma tarihi: 1.12.2009) (GÜNDEME)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında İşgücü Değişimi Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/620) (S. Sayısı: 430) (Dağıtma tarihi: 1.12.2009) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/640) (S. Sayısı: 431)  (Dağıtma tarihi: 1.12.2009) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sınai İhracatın Geliştirilmesi Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/719) (S. Sayısı: 432) (Dağıtma tarihi: 1.12.2009) (GÜNDEME)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/721) (S. Sayısı: 433) (Dağıtma tarihi: 1.12.2009) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, cezaevlerinde kapasitenin üstünde mahkum barındırıldığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8602)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ergenekon Davasından çekilen bir hâkime ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8605)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Ergenekon Davasındaki sağlık sorunları bulunan bir tutukluya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8769)     

4.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, basına yansıyan bir soruşturma belgesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8894)

5.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, kanun yararına bozma istenen davalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8927)

6.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Kütahya’daki icra takiplerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8930)

7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, ölen bir tutukluya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8933)

8.- İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’nun, pişmanlık yasalarından faydalananlara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8934)

9.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, en uzun süreli tutukluya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8936)

10.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, hakkında soruşturma veya dava açılan hâkim ve savcılara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8937)

11.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, tutuklu ve hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8938)

12.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, kanser hastası olan üç hükümlünün dosyasının Cumhurbaşkanlığına intikal ettirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8939)

13.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, bir öğrencinin vefatıyla ilgili soruşturmaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8940)

14.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin vakıf şirketlerine verdiği ihalelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8941)        

15.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ergenekon Soruşturmasıyla ilgili bir iddiaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8943)

16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, hâkimler ve savcılar kararnamesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8944)

17.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararname çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8945)

18.- Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un, sağlık sorunu olan tutuklu ve hükümlülere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8946)

19.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kanser hastası olan bir hükümlünün durumuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8947)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 Milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/474) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 Milletvekilinin, eczacıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/475) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 29 Milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/476) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)

1 Aralık 2009 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, milletvekillerinin, milletin, İslam âleminin ve tüm insanlığın geçmiş Kurban Bayramı’nı kutlayan konuşması

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sizlerin, milletimizin, İslam âleminin ve tüm insanlığın geçmiş bayramını kutluyor; bayramın tüm insanlığa barış ve hayır getirmesini diliyorum.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

İlk söz, Dünya AIDS Günü münasebetiyle söz isteyen Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’a aittir.

Sayın Aydın, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın’ın, Dünya AIDS Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1980’lerden beri dünyanın önemli bir sorunu olan ve “çağın vebası” olarak adlandırılan ve ülkemizde de 1985 yılından itibaren görülmeye başlayan ve bugün de, 1985 yılından itibaren Sağlık Bakanlığına 3.671 vaka olduğu bildirilen AIDS (HIV) hastalığından bahsetmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyor, geçmiş bayramınızın da kutlu olmasını temenni ediyorum.

Dünyada bugüne kadar 60 milyon insanın etkilendiği ve 25 milyon insanın öldüğü, yaklaşık 33 milyon insanın bu mikrobu taşıdığı; şu anda, beş dakikalık konuşma sürem boyunca dünyada 25 kişinin daha bu mikrobu alacağı ve bugünün yirmi dört saatlik süresi içerisinde de 7.400 kişinin infekte olacağı; bu 7.400 kişinin 1.200’ünün on beş yaşın altında olduğu, 6.200’ünün de on beş yaşın üzerinde olduğu bir hastalıktan bahsediyoruz. Bu hastalık öyle bir hastalık ki çocuklarda geçtiğimiz yıl yani 2008 yılı raporlarında 2,1 milyon insanın bu mikrobu almış olduğunu ve yaklaşık 430 bin çocuğumuzun, dünya çocuğunun bu hastalıktan öldüğünü ve yine yaklaşık 2,7 milyon dünya insanının bu hastalıktan öldüğünü sizlerle paylaşmayı bir sorumluluk gereği biliyorum. Sadece bununla değil, özellikle çocuklarımızın, 430 bin infekte olan çocuğumuzun da 280 bininin öldüğünü, 1980’lerden bugüne doğru gelişe baktığımız zaman, dünyadaki AIDS vakalarının, 1990 ile 2009 arasında 3 kat arttığını, gittikçe dünyayı tehdit eden, gittikçe prevalansı yükselen bir hastalıktan bahsediyoruz. Özellikle bu hastalığın ülkemizde de 1985’li yıllarda ilk vakanın olduğunu, 80’li yıllarda tek haneli iken 90’lı yıllarda çift haneli rakamlara ulaştığını, 2000’li yıllarda da üç haneli rakamlara ulaştığını ve bugün 2009 itibarıyla yaklaşık 500 civarında yıllık yeni vaka olacağını biliyoruz. Demek ki bizim, her gün artan ve ülkemizi de tehdit eden bu hastalıkla ilgili bir miktar bilgi yenilenmesine ihtiyacımız var ve alınacak tedbirlerin de her gün artırılarak alınması gerekli olduğunu tartışmamız gerekiyor.

HIV-AIDS dediğiniz zaman, 1980’de ilk çıkan ve o zamanlar homoseksüellerin hastalığı olarak kabul edilip, daha sonraki yıllarda heteroseksüel dediğimiz kadın-erkek ilişkisiyle de bulaşın olduğunu ve ağırlıklı olarak da “intravenöz” dediğimiz damar içi uyuşturucu kullananların hastalığı olduğunu, yine anneden çocuğa bulaşın olduğunu ve doğar doğmaz bu mikropla doğan ve bu mikropla ölen insanların olduğunu biliyoruz ve ülkemizde de sıfır yaş grubunda 23 çocuğun olduğunu da sizlerle paylaşmanın sorumluluğu içerisindeyim.

Tabii ki, HIV-AIDS’le ilgili bulaş yollarına yönelik olarak alınacak birçok tedbir varken asıl sosyal sorumluluğumuz HIV mikrobunu taşıyan ve AIDS hastası olan Türkiye Cumhuriyeti ve dünya vatandaşlarının bulaşmadığı yolları ve sosyal izolasyondan korunmanın gerekli olduğunu tartışmamız gerekiyor. Bu mikrop, tabii ki, birçok noktada bulaştığı gibi, sosyal yaşamı ilgilendiren tokalaşma, öpüşme, beraber yemek yeme ya da aynı çatal, aynı bıçak ya da lavabo, aynı klozeti kullanmakla bulaşmadığını bilmek ve bu insanların içimizde normal Türkiye vatandaşı olarak yaşamalarına müsaade etmemiz gerekiyor. Ayrıca da bu insanların sosyal izolasyondan korunması, çalışma ortamlarında da bu insanların huzurlu bir ortamda çalışmalarını sağlayacak bilgi birikimine ulaşmamızın gerekli olduğunu hepinizle paylaşma sorumluluğu içerisindeyim. Sadece bu insanların bu hastalığı aldıktan sonraki süre içerisinde -bugün dünyada yaklaşık 4 milyonu tedavi almaktadır; yani 33,4 milyon insan varken bunların 4 milyonu tedavi almaktadır- ve ülkemizin sorumluluğu doğrultusunda da Türkiye’de bugün herkesin, bu hastalığa yakalanan herkesin ilaç tedavisini alabilir bir altyapıya sahip olduğunu, sosyal güvenlik kurumlarının bu hastalığa yakalanan herkesin ilacını karşıladığını bilmekte fayda var. Ama devletin almış olduğu bu altyapıyla dünyada mevcut  primer tedavi” dediğimiz ilk tedavi seçeneklerinin hepsinin Türkiye’de var olduğunu, tüm sosyal güvenlik kurumlarının bunların tedavisini karşıladığını paylaşmanın yanında, sosyal sorumluluğumuz gereği iş ortamlarında, çalışma ortamlarında, sportif hayatımızda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydın, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KEMALETTİN AYDIN (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun.

…bütün ortamlarda da bu mikrobu taşıyan herkesin bizler gibi birisi olabildiğini, herhangi birimizin, herhangi bir zaman diliminde bir kan nakliyle dahi bunu alabileceğimizi bilerek, bunların yaşam alanlarında, sosyal alanlarında bir zorluk çekmemeleri için kendi bilgi birikimimizi ve sosyal sorumluluğumuzu yerine getirmemiz gerekli olduğunu sizlerle paylaşıyor, 2009 yılında Dünya Sağlık Örgütü ve UNAIDS’in parolasını paylaşarak HIV’e yönelik tedavi, bakım, önleme ve desteğe erişimin insan haklarının önemli bir parçası olduğunu vurgulayıp, bu insan haklarının önemli bir parçası olan bakım, önleme ve desteğe erişimde de Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kamu kurumlarının yeterli desteği verdiğini ama topluma ulaştıran sosyal birimlerin bu bilgi birikimine ulaşarak bu insanların sosyal izolasyondan korunmasını ve her türlü noktada bunlara yardımcı olunmasının gerekli olduğunu, sözlerimizde durup AIDS’i durdurma zamanının geldiğini belirtip saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Gündem dışı ikinci söz, Roman vatandaşların sorunları hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’ye aittir.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Roman vatandaşların sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken hepinizi en iyi dileklerimle, sevgilerle, saygılarla selamlıyorum ve geçmiş Kurban Bayramı’nızı en içten dileklerimle, sizin ve yüce Türk milletinin Kurban Bayramlarını en iyi dileklerimle tekrar kutluyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP 10 Aralık günü İstanbul’da Roman Çalıştayı düzenleme kararı aldı. Ben bu aşamada konunun özü, esasıyla ilgili Hükûmetin dikkatini belli bir noktaya çekme zorunluluğunu hissediyorum. Benim bu zorunluluğum nereden kaynaklanıyor? Yıllar önce, geçen Parlamento döneminde, Sayın Deniz Baykal’ın isteğiyle, Cumhuriyet Halk Partisinde Roman açılımını başlatan kişi olduğum için bu zorunluluğu duyuyorum. O zaman Anadolu Romanlarının kurduğu otuz dolayında dernek Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde Sayın Deniz Baykal’ı ziyaret ettiklerinde şahsıma Romanların onursal başkanlığı önerilmişti, ben de bunu kıvançla kabul etmiştim ve Sayın Genel Başkanımız da bunu onaylamıştı. İşte bu nedenle burada konuşma hak ve sorumluluğunu kendimde buluyorum, bu böyle biline.

Şimdi buradan AKP Grubuna sesleniyorum ve diyorum ki: Geç de olsa Roman açılımı kervanına katıldınız, tebrik ederiz, hoş geldiniz. Şimdiye kadar Romanları hiç kale almıyordunuz da Kürt açılımından sonra mı aklınıza geldi? Kürt açılımını yüzünüze gözünüze bulaştırdınız, inşallah Roman açılımında basiretli davranırsınız!

Değerli milletvekilleri, bilinmelidir ki Romanlar işten ve aştan önce insan onur ve saygınlığının korunmasını istiyorlar. Türk milletinin bir parçası olarak, azınlık statüsünde değil bir parçası olarak, eşit, özgür ve saygın yurttaşlar olarak kabul edilmek istiyorlar. Kendileri vatan ve millet sevgisini, bayrak sevgisini daima ön planda tutuyorlar.

Tekirdağ’da bir mahalle toplantısında genç Roman hemşehrilerimden bir tanesi söz istedi ve ağlayarak aynen şöyle konuştu: “Vekilim, biz işsizliğe, yoksulluğa ve açlığa daha da göğüs gereriz ama bunlardan önce biz sevgiye muhtacız, insan gibi sevilmek istiyoruz.” Bunun ötesinde söylenecek bir söz var mı? İnsan ve sevgi…

Şu acı gerçeği görelim ki, Romanlar Türkiye’de en fazla dışlanmış ve ayrımcılığa en çok uğratılan yurttaş grubudur.

Geçen parlamento döneminde Roman sorunlarını olabildiğince içtenlikle yüce Meclise taşıdık. Örneğin ben, 2006 yılı başlangıcında Sayın Başbakana Roman sorunlarıyla ilgili bir yazılı soru önergesi verdim, tam yanıtını alamadım. Daha sonra Şubat 2006’da İskân Kanunu’nun 1’inci ve 4’üncü maddesinin değiştirilmesini öneren bir yasa teklifi verdik, “Çingene” sözcüğü yerine “Roman” sözcüğünün ikame edilmesini ve anarşistlerle, casuslarla bir tutulan göçebe Romanların yasa kapsamından çıkarılmasını istedik. İsteklerimiz yeni İskân Kanunu’nda kısmen de olsa yerine getirildi.

2006 Mayıs sonunda ise polis disiplini ve karakollarla ilgili Talimname’de Romanları şüpheli şahıs, potansiyel suçlu şahıslar olarak gösteren hükmün kaldırılmasını istedik. Bu bağlamda verdiğimiz soru önergesiyle durum düzeltildi.

Ayrıca, İstanbul’da 2006’da yapılan İkinci Uluslararası Roman Sempozyumu’na katılan, televizyonda ve çeşitli platformlarda Roman haklarını savunan siyasetçiler yalnız ve yalnızca Cumhuriyet Halk Partililerdi.

Değerli milletvekilleri, Romanların öne çıkan başlıca sorunları şunlardır:

1) Ayrımcılık ve dışlanmışlık,

2) İşsizlik ve yoksulluk,

3) Eğitimsizlik,

4) Sağlık,

5) Barınma ve konut.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, bir dakika süre veriyorum.

Konuşmanızı tamamlayınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Bu sorunların biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak merkezî Hükûmet, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları iş birliğiyle, proje temelinde ciddi programlarla çözülebileceğine inanıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak şunu söyleyeyim: Devletimizin tapu senedi Lozan Anlaşması’dır. Türk milletinin aynı derecede eşit, özgür ve saygın alt kimlikleri üzerinden, kültürel değerler üzerinden, din üzerinden siyasi rant peşinde koşmak vicdansızlıktır, insanlığa ihanettir. Roman Çalıştayı’nın bu anlayışla toplanmasını diliyoruz.

Yaşasın insanlık! Yaşasın insanlık! Ve yaşasın insanlık! (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.

Üçüncü söz Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat Doğru’ya aittir.

Sayın Doğru, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Türkiye’nin Türk dünyası ile ilişkilerine ilişkin gündem dışı konuşması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye ve Türk dünyası ile ilişkiler konusunda söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Büyük Atatürk’ün, sonrasında Türk dünyasının lideri Alparslan Türkeş’in ısrarla sahiplendikleri "Türkiye'nin dışında da Türkler vardır. Onlara sahip çıkmaya hazırlıklı olmalıyız." sözleri 90’lı yılların başında önümüze çıkmıştır.

1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin, bilahare Yugoslavya'nın dağılmasıyla beraber Adriyatik'ten Çin Seddi’ne kadar oluşan yeni bir dünya kurulmuştur; bu dünyanın adı “Türk Dünyası”dır. Lefkoşa, Kerkük, Kabil'den Ulan Batur’a, Astana, Kazan, Kırım'dan Kosova'ya kadar geniş coğrafya Türkiye'nin ilgi alanına girmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türk dünyası ile ilişkilerini geliştirmek ve yardım faaliyetlerinde bulunmak için, Türk dünyasından sorumlu devlet bakanlığı kurmuş, bilahare bu çalışmaları koordine etmek üzere Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığını oluşturmuştur. “TİKA” dediğimiz bu kuruluş, kurulduğu günden 2002 yılı sonuna kadar, Türk cumhuriyetlerinde çok önemli faaliyetlerde ve projelerde bulunmuştur ancak Sayın Başbakan önce “Kürt açılımı” sonra “demokratik açılım” denilen, ülkemiz için yanlış olan proje ile ilgili Meclisteki görüşmelerde ve partisinin Kızılcahamam toplantısında “Türk dünyasında bizim iktidarımıza kadar hiçbir iş yapılmadı.” demiştir. Unutulmamalıdır ki AKP İktidarının ilk icraatlarından biri Türk dünyasından sorumlu bakanlığı kaldırmak olmuştur.

Hoca Ahmet Yesevi Türbesi restorasyonu 20 Ekim 2000 tarihinde Türkistan şehrinin 1500’üncü kuruluş yıl dönümünde bitirilmiş, Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer ve Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev tarafından açılışı yapılmıştır. Yani konuşması esnasında söylediği Ahmet Yesevi Türbesi bizim zamanımızda bitirilmiştir.

Moğolistan'daki Orhun Anıtları Projesi 1997 yılında başlamış, 2002 yılı sonuna kadar arkeolojik kazının yüzde 90’ı bitirilmiştir ve beraberinde de, orada -Altın Adam Heykelleri başta olmak üzere- çok önemli eserler bulunmuştur ancak mevcut olan yol asfaltını sadece kendileri yapmışlardır. Şu anda, o yolun kalmamış olduğu, neredeyse kullanılamayacak konumda olduğu da bilinmektedir.

Kosova'daki Fatih Sultan Mehmet Kırık Camisi restorasyonu tamamlanıp 2002 yılında tarafımızdan açılmıştır.

Sultan Sencer Türbesi restorasyonu Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin Türkmenistan ziyaretinde gündeme gelmişti. 3 milyon dolar civarında para harcanarak inşaat başlatılmıştır. Parası verilen restorasyon, daha sonraki dönemde, 59’uncu Hükûmet zamanında açılmıştır.

Türk Dünyasında 2002 yılı sonuna kadar yapılan faaliyetlere şöyle bir göz gezdirmek istiyorum:

Kırgızistan’da Manas, Kazakistan’da Ahmet Yesevi Üniversitesi; Moğolistan Türk Anıtları Projesi ve Müzesi’nin oluşturulması, Hoca Ahmet Yesevi Türbesi ve Külliyesi restorasyonu, Kırım Türklerini Konut Edindirme Projesi, Gagauz Yeri İçme Suyu Projesi, Balkanlarda gerçekleştirilen uygulama ve restorasyon projeleri, Tacikistan'da Şehirlere Su Getirme Projesi; Azerbaycan'da Haçmaz Bölgesine Numune Tarım Çiftlikleri ve Yaygın Çiftçi Eğitim Projesi, Kırgızistan Bişkek'te numune KOBİ yatırımları; TÜRKSOY gibi çok önemli kültürel faaliyetlerin takip edileceği güzel bir örgütün kurulması ve Türkoloji Projesi gibi çok sayıda proje sayılabilir ve bunların yanında da en önemli projelerden birisi olan Büyük Öğrenci Projesi’ni sayabiliriz. Bu projelerin hepsi büyük ve etkili projeler olmuşlardır.

2002 yılı sonundan itibaren AKP İktidarında etkili projeler ortaya konulmamış, eski projelerin bir kısmı takip edilmiştir.

Bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetleri yanında Orta Asya, Balkanlar, Orta Doğu, Kafkasya bölgelerindeki soydaşlarımız karşımıza gelmişlerdir. Bağımsızlık sonucu Türk dünyasıyla her alanda ilişkiler başlatılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri oralara çok büyük ilgi göstermiş, çok önemli projeleri de ortaya koymuştur.

Büyük Öğrenci Projesi ile Türk dünyasının her yerinden öğrenciler getirilmiş, lisans, master ve doktora yapma imkânı sağlanmıştır. Bunun yanında Türk dünyasının önderlerinden Ahmet Yesevi Külliyesi her yönüyle mükemmel bir hâle getirilmiş, restore edilmiş ve açılmıştır. Ayrıca Ahmet Yesevi Üniversitesi Kazakistan’da, Manas Üniversitesi Kırgızistan’da kurulmuş ve Türk dünyası öğrencilerine yeni imkânlar sağlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TİKA kuruluşu tabii, yapılan faaliyetlerin en önderlerinin başında gelmektedir ancak TİKA kuruluşu, kuruluş amacının tamamen dışına çıkarak Güney Afrika başta olmak üzere Orta Doğu'ya açılmıştır. Hâlbuki bu kuruluşun kurulmasının esas amaçlarının başında Türk dünyası ile ilgili ilişkilerin geliştirilmesi ve Türk coğrafyasına yapılması gereken hizmetler ile ilgilidir. Tabii, oralara da yardımlar yapılmalı, yapılması gerek. “Yapılmasın” demiyoruz ama esas, asli görevini de mutlaka hiçbir zaman unutmamalıdır.

Sayın milletvekilleri, “Ne Mutlu Türküm Diyene!” tabirini göğsümüz kabararak söylemeliyiz. Dilde, işte, fikirde iş birliği ve beraberinde “Türk Birliği” fikri gerçekleşmelidir. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürüdür.” diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” vardır.

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunun, (397) sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 88’inci maddesine göre komisyona geri verilmesine dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanlığının, 397 S. Sayılı Kanun Tasarısı’nın Komisyona geri verilmesine ilişkin tezkeresi (3/1023)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurul Gündeminin 5. sırasında yer alan 397 Sıra Sayılı İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın İçtüzüğün 88 inci maddesi uyarınca tümünün komisyona geri verilmesini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                            Nusret Bayraktar

                                                                                 Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve

                                                                                   Turizm Komisyonu Başkanı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, (397) sıra sayılı Kanun Tasarısı, Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna geri verilmiştir.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

B) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1563) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/162)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin Sözlü Sorular Kısmının 529. sırasında yer alan (6/1563) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                Reşat Doğru

                                                                                                     Tokat

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır; ayrı ayrı okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 28 milletvekilinin, kayıp çocuklar sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/474)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Geçtiğimiz Şeker Bayramı’nda Kayseri'nin Talas İlçesi'nde şeker toplamak için evlerinden ayrılan Dilruba, Ahmet ve Türkan, üzerinden uzun zaman geçmiş olmasına rağmen hâlâ daha bulunamamıştır. Basında çok geniş yer alan bu olay, aslında buz dağının sadece görünen yüzünü yansıtmaktadır. Çünkü ülkemizde özellikle son dönemde çocuk kaçırma olaylarında önemli bir artış olmuştur. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı verilerine göre; 2009 yılının ilk 5 ayında 645 çocuk kaybolmuştur. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı tarafından 25 Temmuz 2008 tarihinde yayınlanan Kayıp Çocuklar Raporu'nda, ülkemizde tırmanan bir soruna ilişkin tespitler yer almaktadır. Bu rapora göre, Türkiye'de 15 Ocak 2008 tarihi itibarıyla kayıp çocuk sayısı 1.446 olarak belirtilmiştir. Raporda, aranan kayıp çocuk sayısına ilişkin yapılan değerlendirmeye göre İstanbul ilk sırada yer alırken, kayıp çocuk sayısının bölgelere göre analizinde de, Marmara Bölgesi ilk sırayı almaktadır. Bunun yanında Balıkesir, Bursa, Ankara, Mardin, Kocaeli, Çanakkale, Tekirdağ ve Osmaniye kayıp çocuk sayısında Türkiye'de ilk on il olarak sıralanmaktadır.

Son dönemde kayıp çocuk sayısındaki artışın, etkili ve çözüme dönük analiz edilmediği ortadadır. Çünkü, 2008 yılında yayınlanan raporun ardından kayıp çocuklara ilişkin atılmış somut bir adım bulunmamaktadır. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı'nın yayınladığı raporda yer alan rakamlar, sadece olayın bir yönünü ortaya koymaktadır. Çünkü gerçekteki rakamın burada ifade edilenden çok daha yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Organize suç örgütleri tarafından ikna edilerek evlerinden götürülen ya da kamu birimlerine aileleri tarafından kayıp ihbarı yapılmayan pek çok çocuğun olduğu tahmin edilmektedir. Bu da sorunun mağdurlarının tespit edilmesinde önemli bir sıkıntı olduğunu ortaya koymaktadır.

Ülkenin geleceği olan çocukların bu kadar belirsiz bir süreçte, suç örgütlerinin elinde yaşamlarını karartmaları, bunun karşılığında da etkin bir çözüm planının koordineli bir şekilde yapılmamış olması 21. yüzyıl Türkiye'sinin ayıbıdır. Diyarbakır'da evlerinin önünde oynarken kaybolan Leyla, Bolu'da kaybolan 2 yaşındaki Samet, Amasya'da kaybolan 3 yaşındaki Egehan, Adıyaman'da kaybolan 3 yaşındaki Mustafa ve daha binlerce kaybolan çocuk, bu konunun farklı pek çok boyutu ile değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Organ mafyası, insan ticareti, uyuşturucu ya da dilenci çetelerinin kol gezdiği bu ortamda daha spesifik çözümlerin getirilmesi gerekir.

Öncelikle, sağlıklı bir veri tabanı oluşturulmalıdır. Nedenlerin tespiti ile alınacak önlemlerin hem ailelere, hem de emniyete ilişkin boyutu ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Somut çözüm önerileri getirilmelidir. Bunun yanında emniyet tarafından konunun önemiyle bağdaşacak şekilde eğitilmiş özel birimler tarafından olayların üzerine gidilmelidir. Kayıp çocuklardan bulunanların kim ya da kimler tarafından, hangi amaçla kaçırıldığına ilişkin de bir veri tabanı oluşturulması gerekmektedir. Bu, alınacak önlemlerin tespitinde yardımcı olabilecek önemli bir veridir.

Kayıp çocuklar sorununda gereken ilgi ve öneme uygun hareket edilmemesi ülkenin geleceğinin karartılmasına seyirci kalınması anlamına gelir.

Çocuk kayıplarının nedenleri ve bu kayıpların önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 05.10.2009

1) Çetin Soysal                                            (İstanbul)

2) Sacid Yıldız                                            (İstanbul)

3) Ensar Öğüt                                              (Ardahan)

4) Ramazan Kerim Özkan                           (Burdur)

5) Gürol Ergin                                             (Muğla)

6) Ali Oksal                                                (Mersin)

7) Kemal Demirel                                        (Bursa)

8) Fevzi Topuz                                            (Muğla)

9) İsa Gök                                                   (Mersin)

10) Ali Rıza Öztürk                                     (Mersin)

11) Rahmi Güner                                        (Ordu)

12) Bülent Baratalı                                      (İzmir)

13)Turgut Dibek                                         (Kırklareli)

14) Malik Ecder Özdemir                            (Sivas)

15) Ali İhsan Köktürk                                 (Zonguldak)

16) Halil Ünlütepe                                       (Afyonkarahisar)

17) Tayfur Süner                                         (Antalya)

18) Atila Emek                                            (Antalya)

19) Osman Kaptan                                      (Antalya)

20) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

21) Ali Rıza Ertemür  (Denizli)

22) Mevlüt Coşkuner                                  (Isparta)

23) Birgen Keleş                                         (İstanbul)

24) Hüsnü Çöllü                                         (Antalya)

25) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

26) Enis Tütüncü                                         (Tekirdağ)

27) Nevin Gaye Erbatur                              (Adana)

28) Durdu Özbolat                                      (Kahramanmaraş)

29) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 milletvekilinin, eczacıların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/475)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Halkımızın sağlık hizmetine erişmesinde çok büyük rol oynayan eczacılarımız son dönemde sağlık sektöründe uygulanan yanlış politikalar nedeniyle büyük sıkıntı yaşamaktadırlar.

Özellikle "Orta Vadeli Mali Program" ile ilaç fiyatlarının ve kâr oranlarının düşürülmesi eczacılarımız açısından endişeye neden olmaktadır. Sağlık sektöründe bu denli vazgeçilmez işlevler yüklenen eczanelerin yaygınlığının ve hizmet verebilme yeteneğinin korunması açısından birtakım önlemler alınması zorunlu görülmektedir.

Bu nedenlerle kamu sağlığı açısından önemli bir role sahip olan eczacılarımızın yaşadığı ekonomik ve sektöre ilişkin sorunlarının saptanması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Hulusi Güvel                                          (Adana)

2) Ensar Öğüt                                              (Ardahan)

3) Sacid Yıldız                                            (İstanbul)

4) Ramazan Kerim Özkan                           (Burdur)

5) Çetin Soysal                                            (İstanbul)

6) Gürol Ergin                                             (Muğla)

7) M. Akif Hamzaçebi                                (Trabzon)

8) Ali Oksal                                                (Mersin)

9) İsa Gök                                                   (Mersin)

10) Ali Rıza Öztürk                                     (Mersin)

11) Kemal Demirel                                      (Bursa)

12) Fevzi Topuz                                          (Muğla)

13) Turgut Dibek                                        (Kırklareli)

14) Rahmi Güner                                        (Ordu)

15) Bülent Baratalı                                      (İzmir)

16) Malik Ecder Özdemir                            (Sivas)

17) Ali İhsan Köktürk                                 (Zonguldak)

18) Tayfur Süner                                         (Antalya)

19) Osman Kaptan                                      (Antalya)

20) Atila Emek                                            (Antalya)

21) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

22) Ali Rıza Ertemür                                   (Denizli)

23) Mevlüt Coşkuner                                  (Isparta)

24) Birgen Keleş                                         (İstanbul)

25) Hüsnü Çöllü                                         (Antalya)

26) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

27) Enis Tütüncü                                         (Tekirdağ)

28) Nevin Gaye Erbatur                              (Adana)

29) Durdu Özbolat                                      (Kahramanmaraş)

30) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

Gerekçe:

Ülkemizde kesintisiz ve yaygın sağlık hizmetinin sürdürülebilmesi açısından eczacıların varlığı önemli rol oynamaktadır. Neoliberal politikaların uygulanmaya başlandığı yıllardan bu yana kamu sağlığının korunmasında vazgeçilmez bir aracı olan eczaneler üzerindeki ekonomik baskı giderek artmaktadır.

Yıllar boyunca Kamu Kurumlarından olan alacaklarını zamanında alamayan ve Devlet ile büyük ilaç şirketleri arasında sıkışıp kalan eczaneler sürekli değişen ilaç ve sağlık politikaları nedeniyle mağduriyet yaşamaktadırlar.

Bu sorunlara ek olarak son yıllarda plansız açılan çok sayıda eczacılık fakültesi nedeniyle serbest eczane sayısında büyük artış olmuş, ülkemiz AB ülkeleri arasında nüfusa oranla en çok eczanenin bulunduğu ülkelerden birisi haline gelmiştir. Yaklaşık 11 milyar dolarlık bir büyüklük ile dünyada 13'üncü sırada yer alan Türk ilaç pazarının yüzde 65'i yabancı ilaç şirketlerinin kontrolüne geçmiştir. Buna bağlı olarak gerek perakende gerek dağıtımda tekelleşme eğilimlerinde artış gözlenmektedir.

Yaşanmakta olan sorunlar çözüm beklerken "Orta Vadeli Mali Program" ile kamuda tasarruf sağlanması amacıyla açıklanan paket, başta düşük cirolu belde ve semt eczaneleri üzerinde olumsuz sonuçlar doğuracağı açık olan önlemler içermektedir.

Hükümetin 16 Eylül 2009 tarihinde açıkladığı "Orta Vadeli Mali Program" ile ilaç ve sağlık alanında 2,4 milyar TL'lik bir tasarruf amaçlanmaktadır. Söz konusu tasarrufun 550 milyar TL'lik bölümünün eczanelerce karşılanması öngörülmektedir. Bu amaçla serbest eczanelerin kamu kurum iskonto yükü artırılmakta, referans fiyat uygulamasında yapılan değişiklik ile ilaç fiyatlarının düşürülmesi hedeflenmektedir. Ancak ortaya çıkan sonuç ilaç fiyatlarının aşağı çekilmesinden çok, yıllardır uygulana gelen yanlış sağlık ve sağlık finansmanı politikalarının bedelinin bir kısmının eczanelere yüklenmesidir.

Eşdeğer ilaç kullanımının yaygınlaştırılması, koruyucu hekimliğin uygulama alanının genişletilmesi, hastalıklara özgü tedavi kılavuzlarının geliştirilmesi ve ülkemizde yaygın olan yanlış ilaç kullanımının önüne geçilmesi ile gereksiz ilaç harcamalarının ve bunun kamu üzerinde yarattığı yükün kalıcı olarak çözümlenebileceği meslek örgütleri tarafından dile getirilmektedir. Ancak bu kalıcı ve sürdürülebilir çözüm önerilerine rağmen sistemdeki fazla harcama bir finansman sorunu olarak görülmekte, gerek eczacılar gerekse bu hizmetten yararlanan hastaların aleyhine sonuçlar doğurabilecek kalıcı olmayan önlemler alınmaktadır.

Hükümet tarafından ilaç harcamalarının azaltılması amacıyla yapılan düzenlemelerin bir kısmı yasalarla çelişkiye neden olmaktadır. Örneğin Maliye Bakanlığınca 18 Eylül 2009 Tarih ve 27353 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 12 sıra sayılı Tedavi Katılım Payının Uygulanması Hakkında Tebliğ 5510 Sayılı Yasa'ya aykırı hükümler içermektedir. Bu tebliğ ile eczaneler devlet adına muayene ücretlerini tahsil eder konuma getirilerek vatandaş ile eczacı karşı karşıya bırakılmaktadır.

Kamunun ilaç harcamalarının düşürülmesi gerekçesi ile ilaç fiyatlarının azaltılması özellikle kazançları yalnızca ilaç fiyatlarına bağlı olan serbest eczanelerin aleyhine bir durum yaratmaktadır.

Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre eczanelerin yüzde 35.40'ı, yani üçte birinden fazlası aylık ortalama 30.000 TL'nin altında ciroya sahiptir. Aylık ortalama 50.000 TL'nin altında ciro yapan eczanelerin oranı yüzde 65'dir. Eczanelerin ortalama kar oranları yüzde yirmi civarındadır. Ancak sabit giderler, personel maaşları ve eczane indirimleri nedeniyle eczacıların gelir oranları oldukça azalmaktadır.

Düşük cirolu eczanelerin büyük çoğunluğu kenar semtlerde ve beldelerde bulunmaktadır. İlaç fiyatları ve dolayısıyla kâr oranlarında yapılacak bir indirimden öncelikle bu kesimin ciddi biçimde etkileneceği ortadadır.

Meslek örgütlerince ülkemizde bulunan ve kamu sağlığı açısından özel bir önem taşıyan 24.000 eczaneden ilk yıl içinde çoğunluğu beldelerde olmak üzere yaklaşık 10.000 eczanenin kapanacağı öngörülmektedir.

Serbest eczacıların bu ve benzeri ilaç fiyat düşüşlerinden ve kamu kurum iskontosu yükselişlerinden etkilenmemesi için dünyada yaygın bir uygulama alanı bulunan "meslek hakkı" benzeri bir hakkın verilmesinin meslek örgütlerince talep edilmesine karşın bu yönde bir ilerleme sağlanamamış olduğu gözlenmektedir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, eczacılarımızın yaşadığı ekonomik ve sektörle ilişkili sorunların saptanması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.

3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 29 milletvekilinin, kırmızı et sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/476)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kırmızı et sektörünün sorunları, çözüm yolları ve son yıllarda çok büyük oranlarda artan et ithalatının ülkemiz hayvancılık sektörüne ve milli ekonomimize verdiği zararların belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Ramazan Kerim Özkan                           (Burdur)

2) Ensar Öğüt                                              (Ardahan)

3) Gürol Ergin                                             (Muğla)

4) Sacid Yıldız                                            (İstanbul)

5) Çetin Soysal                                            (İstanbul)

6) Kemal Demirel                                        (Bursa)

7) Fevzi Topuz                                            (Muğla)

8) Ali Oksal                                                (Mersin)

9) İsa Gök                                                   (Mersin)

10) Turgut Dibek                                        (Kırklareli)

11) Tekin Bingöl                                         (Ankara)

12) Malik Ecder Özdemir                            (Sivas)

13) Rahmi Güner                                        (Ordu)

14) Halil Ünlütepe                                       (Afyonkarahisar)

15) Bülent Baratalı                                      (İzmir)

16) Ali İhsan Köktürk                                 (Zonguldak)

17) Atila Emek                                            (Antalya)

18) Tayfur Süner                                         (Antalya)

19) Osman Kaptan                                      (Antalya)

20) Mehmet Ali Özpolat                             (İstanbul)

21) Ali Rıza Ertemür                                   (Denizli)

22) Mevlüt Coşkuner                                   (Isparta)

23) Birgen Keleş                                         (İstanbul)

24) Hüsnü Çöllü                                         (Antalya)

25) Enis Tütüncü                                         (Tekirdağ)

26) M. Akif Hamzaçebi                              (Trabzon)

27) Nevin Gaye Erbatur                              (Adana)

28) Ali Rıza Öztürk                                     (Mersin)

29) Durdu Özbolat                                      (Kahramanmaraş)

30) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

Gerekçe:

Kırmızı et yüksek biyolojik değere sahip olan iyi bir protein kaynağıdır. Ülkemiz coğrafi özellikleriyle her türlü hayvansal üretim açısından uygun ortam ve önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak son yıllarda uygulanan yanlış tarım ve hayvancılık politikaları nedeniyle ülkemiz hayvan popülasyonunda çok ciddi düzeyde azalmalar olmuştur. Böylece bir zamanlar ihracatçı konumunda olan Türkiye bütün bu gelişmelerden sonra ithalatçı ülke konumuna gelmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan son verilere göre Türkiye'de 2009 yılının ilk 6 aylık döneminde, 2008 yılının ilk 6 aylık dönemine göre et ve sakatat ithalatı % 555.9 artmıştır. Bu normal olmayan artış, ülke hayvancılığında yaşanan sıkıntıların daha da artmasına neden olmakta ve milli ekonomimizde büyük ölçekte kayıplara yol açmaktadır.

En önemli geçim kaynakları arasında tarım ve hayvancılığın bulunduğu ülkemizde son yıllarda özellikle hayvan yetiştiriciliğinde yaşanan sorunlar beraberinde kırmızı et sektöründe önemli sıkıntıları da gündeme getirmiştir.

Kırmızı et sektörünün önündeki en önemli engeller ürün maliyetinin yüksekliği ve kayıt dışı üretimdir. Ham madde yetersizliği, besi ırkı ıslah çalışmalarında gereken çalışmaların yetersizliği, zaman zaman gündeme gelen hayvan hastalıklarının tüketiciyi olumsuz yönde etkilemesi, yem bitkilerinde son yıllardaki büyük artışlar, üreticinin tarımsal sanayi sektörü ile entegrasyonunun gelişememesi, yetersiz denetim, haksız rekabet ve ticari engellerdir.

Üretim maliyetlerinin yüksekliği, ürün fiyatlarına yansımakta ve dolayısıyla tüketici yüksek reyon fiyatı ve alım gücü yetersizliği nedeniyle hijyen ve sağlık koşullarının bilinmediği, güvenilir olmayan ve denetlenmeyen merdiven altı kesimlere yönelmek zorunda kalmaktadır. Bu durum da sektörün gelişmesini engelleyen bir kısır döngü yaratmaktadır.

Ayrıca kırmızı et sektörü, ülkemizin mevcut potansiyeline rağmen arzu edilen seviyede gelişememiştir. AB ülkelerinde kişi başına yaklaşık 20 kilogram kırmızı et tüketilirken bu ülkemizde 12 kilogram civarındadır. Bunun en önemli nedeni, kırmızı etin reyon fiyatlarının yüksekliğidir. Oysa besi hayvanı yetiştiricileri ve et üreticileri fiyatlardaki bu yüksekliğe rağmen zarar etmekte ve mevcut işlerini terk ederek başka sektörlere yönelmektedir. Bu nedenle ülkemiz hayvan popülasyonunda büyük ölçülerde düşüş görülmektedir. Şöyle ki 1982 yılından bu güne kadar sığır mevcudu, 14.4 milyondan 10.5 milyona, koyun mevcudu, 49.6 milyondan 25 milyona gerilemiştir. Aynı zamanda çayır ve mera alanlarımız ise 21 milyon hektardan 12 milyon hektara inmiş durumdadır. Bu tablo ülkemiz hayvancılığına verilen önemi tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Dolayısıyla ülke hayvancılığı her geçen gün ciddi boyutlarda kayıplara uğramaktadır. Bunun da doğal sonucu olarak ülkemizde hayvancılıkla geçimini sağlayan önemli çoğunluk maddi ve manevi sıkıntı içerisindedir.

Besi hayvancılığı ve kırmızı et sektörünün sorunları ülkemizde hem ciddi anlamda istihdam sağlaması hem de millî ekonomimize önemli katma değer sağlaması açısından ülke sorunu olarak algılanmalıdır. Bu sorunların aşılabilmesi, et sektörünün bir çatı altında toplanmasına ve AB ülkelerinde olduğu gibi reel anlamda teşvik ve desteklenmesine bağlıdır. Bu gün ülkemizde hayvancılık tamamen dışlanmış bir konumdadır. Hayvan yetiştiricileri devletin ilgi ve desteğinden yoksun olarak kaderleriyle baş başa bırakılmıştır. Desteklemeler günü kurtarma adına yapılmakta olup tamamen yetersizdir. Hayvan yetiştiricisi işini terk edip şehirlere göç etmektedir. Dolayısıyla ülke kırmızı et üretiminde çok hızlı düşüşler ortaya çıkmaktadır. Bu düşüşü ithalatla karşılamak mantıklı değildir. Bu düşüşün nedenleri araştırılmalı, kaçakçılık mutlaka önlenmeli ve kayıt dışı kesimlere engel olunmalıdır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Komisyondan istifa önergeleri vardır, okutuyorum:

B) Önergeler (Devam)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/163)

TBMM Başkanlığına

Gördüğüm lüzum üzerine Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                 12/11/2009

                                                                                             M. Akif Paksoy

                                                                                             Kahramanmaraş

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden istifa ettiğine ilişkin önergesi (4/164)

TBMM Başkanlığına

Gördüğüm lüzum üzerine Kamu İktisadi Teşekkülleri Komisyonu üyeliğinden istifa ediyorum.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                          Mehmet Serdaroğlu

                                                                                                 Kastamonu

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Buyurun:

A) Tezkereler (Devam)

2.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanının davetine icabetle beraberinde bir heyetle Bahreyn’e resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1024)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanı Halife bin Ahmet El-Dahrani’nin vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Bahreyn’e resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                Mehmet Ali ŞAHİN

                                                                                         Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                          Başkanı

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

III- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Anadol, Sayın Oksal, Sayın Tütüncü, Sayın Yıldız, Sayın Köse, Sayın Yalçınkaya, Sayın Ersin, Sayın Ünsal, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Diren, Sayın Çakır, Sayın Günday, Sayın Barış, Sayın Serter, Sayın Coşkuner, Sayın Özkan, Sayın Arat, Sayın Durgun, Sayın Seçer, Sayın Özer.

Sayın milletvekilleri, ismini yazmış olduğumuz arkadaşlarımız yoklamaya girmesinler.

Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

2.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanının davetine icabetle beraberinde bir heyetle Bahreyn’e resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1024) (Devam)

BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım.

B) Önergeler (Devam)

4.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, (2/15) esas numaralı Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/165)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/15 Esas Numaralı Kanun Teklifim 45 gün içinde Komisyonda görüşülmediğinden, İç Tüzüğün 37. Maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 22.04.2009

                                                                                                      Enis Tütüncü

                                                                                                         Tekirdağ

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesi çerçevesinde söz almış bulunuyorum. Daha önce vermiş olduğum bir yasa teklifini buraya, Genel Kurula indirme amacıyla söz aldım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa teklifini neden verdim? 30 Aralık 2006 tarihinde, anımsayacaksınız AKP İktidarı “Anadolu Yaklaşımı” olarak adlandırılan bir yasa çıkardı. Bu yasa, KOBİ’lere sözüm ona can suyu kabilinden finansman sağlayacaktı.

Biz Cumhuriyet Halk Partililer, komisyonlarda ve Genel Kurulda yasanın yetersiz olacağını, ayrıca bazı KOBİ’ler açısından adaletsizliklere ve mağduriyetlere yol açacağını dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık ama dinletemedik, yasa çıktı. Bu yasanın düzeltilmesi için 16 Mart 2007’de bir yasa teklifi verdik; ne yazık ki bu teklifimiz Temmuz 2007 seçimleri nedeniyle görüşülemedi, kadük oldu.

Değerli milletvekilleri, seçimden sonra yasanın çalışmayacağı ve yaratılan mağduriyetlerin süreceği iddiamızın haklılık kazanmakta olduğunu görünce, yasa teklifimizi yenilemek, yani eski deyimle ihya etmek ihtiyacını duyduk.

Biz ne istemiştik? Demiştik ki: “Bankalara borcu olmayan KOBİ’lerin elektrik, su, doğal gaz, telefon, vergi ve SSK borçları yeniden yapılandırılsın ve yirmi dört aya yayılsın.” Yasa nasıl çıkmıştı? Yasadan yararlanmak için işletmelerin hem bankalara borcu bulunacak hem de kamuya borcu olacak. Bu durumda, mali sektöre borç yapmamış ya da borç yapmış da borçtan çekinerek kendisini sıkıntıya sokmuş, gerektiğinde eşinin, kızının bileziğini, ziynetini bozdurmuş ve bankaya borcunu ödemiş ancak elektrik, su, doğal gaz, telefon, vergi ve SSK primi gibi borçlarını ödeyememiş KOBİ’lerin durumu ne olacaktı? Bunlar yasadan yararlanamayacaklardı.

Değerli milletvekilleri, yasa teklifini biz yeniledikten yani ihya ettikten yaklaşık dört ay sonra yasanın uygulama durumu belli oldu. Sonuç, tam anlamıyla fiyaskoydu; biz, ne yazık ki haklı çıkmıştık; AKP, ölü doğmuş bir yasa çıkarmıştı. Yasa Mecliste görüşülürken Hükûmet ne iddia ediyordu? 42 bin KOBİ’nin borçları yeniden yapılandırılacaktı, iddia bu. Peki, ne oldu? Türkiye çapında yalnızca 93 KOBİ başvuru yapabildi ve başvuru yapan bu 93 KOBİ’den de sadece ve sadece 71’i bankalarla çerçeve anlaşması yapabildi. İddia neydi? Hedef neydi? 42 bin. Gerçekleşme 71.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu nasıl iştir? Böylesi ölü doğan bir yasa, dostlar alışverişte görsün kabilinden bir yasa çıkarılır mı? Bunun devlet ciddiyetiyle bağdaşır bir yönü var mı?

Değerli milletvekilleri, bu konuşmam şu açıdan önemli: Bilindiği gibi, küçük esnaf ve sanatkârlar da KOSGEB destek kapsamına alındı yakın zaman öncesi yapılan bir yasa değişikliğiyle. Önceden KOSGEB, imalat sanayisi dışındaki sektörlere destek veremiyordu. Bu düzenlemeyle, KOSGEB’in hedef kitlesi yaklaşık 7 kat arttırılmış oldu.

İçinde yaşadığımız koşullarda esnaf ve sanatkâra açılan kredilerin geri dönüşüm oranı olağanüstü bir şekilde yükselmiştir. Bu durum ne anlama geliyor? Bu durum, ekonomik krizin söz konusu kesimi yani esnaf ve sanatkârları sanılanın çok ötesinde vurguladığı, sanılanın çok ötesinde etkilediğini gösteriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tütüncü, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte “Anadolu Yaklaşımı” düzenlemesinin yeni bir anlayışla ele alınmasının şimdi tam zamanıdır.

Bu düzenlemeyle, hem sanayi kesimindeki KOBİ’leri hem de diğer sektörlerdeki esnaf ve sanatkârları, onların vergi borçlarını da kapsayacak şekilde rahatlatabiliriz, onlara gerçek bir can suyu verebiliriz.

Eğer bu önerim yüce Meclis tarafından kabul edilirse, öyle sanıyorum ki, Hükûmet bu yasa teklifini komisyonlara çağırabilir ve komisyonlarda dört başı mamur bir şekilde, esnaf ve sanatkârları da kapsayacak bir can suyu projesini tekrar yaşama geçirebiliriz.

Teşekkür ediyorum. Sizlerden, konuşmama ve önerime sahip çıkmanızı rica ediyorum, talep ediyorum.

Hepinizi sevgi ve saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.

Sayın Ayhan Sefer Üstün, konuyla ilgili…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN - Sayın Yaşar Ağyüz, Gaziantep Milletvekilimiz.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde söz aldığım kanun teklifi nedeniyle hepinizin geçmiş Kurban Bayramı’nı içtenlikle kutluyorum ve bundan sonraki çalışmalarda da başarılar diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, KOBİ’ler ekonomimizin önemli can damarlarından birisidir. O nedenle özenle korunması gereken, yaşatılması gereken, her türlü teşvikin, yasal desteğin verilmesi gereken kurumlardır ama gelin görün ki ülkemizde maalesef KOBİ’ler, her yaşanan ekonomik kriz sonrası kaderine terk edilmektedir; en son sahip çıkılan kesim -işveren kesimi olarak, işçi çalıştıran kesim olarak- onlar olmaktadır.

Şimdi, Değerli Milletvekilimiz Sayın Enis Tütüncü’nün verdiği teklifte de maalesef, reel sektöre, mali sektöre olan borçlarının yeniden yapılandırılmasında büyük bir eksiklik yaşanmaktadır. Mali sektöre borcu olanlar birtakım aflardan, birtakım taksitlendirmelerden faydalanmakta ama varını yoğunu, arabasını satarak, arsasını, evini satarak kredi borcunu ve mali sektöre olan borcunu ödeyenler ise bir nevi, bu yasayla cezalandırılmaktadır. Aslında, 2006 yılında çıkan bu yasa o günün koşullarında eksik ve yetersiz olduğu gibi, bugün yaşadığımız global kriz nedeniyle de çok büyük ölçüde eksik ve diğer konularda da takviye edilerek geliştirilmesi gereken bir yasa konumundadır değerli arkadaşlarım.

Özellikle, yaşadığımız global ekonomik krizi ülkemiz 2008 yılı ortalarından beri yaşadı ama 2007 seçim rehavetini üzerinden atamayan Hükûmet, o gün de bu ekonomik krizin belirtilerini görmediği gibi bugün de maalesef duyarsız davranmaktadır. Ekonomik sıkıntıları, yaşanılan işsizliği yabancı gazeteler manşetten “İşsizlik Cenneti” diye verirken bizim ülkemizde maalesef ekonomik kurmaylar, Hükûmetin ekonomik kurmayları ve Hükûmetin ekonomiyle sorumlu bakanları bu işe duyarsızlıklarını devam ettirmektedirler.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bu dönemde genç işsizlik oranı yüzde 18’den yüzde 23,7’ye çıkmış, kentlerde yüzde 28,11’e çıkmış, tarım dışı sektörde yüzde 11’den 16,14’e çıkmış. İşsizliğe kısa ve orta vadeli tedbirlerle çare bulamamışız, bulamamışsınız. Bu iş için bir arayışınız da yok. Can suyu kredileriniz amacına hizmet etmemiş, can suyu kredileri siyasi yandaş hesabıyla dağıtılmış. O nedenle, bu yasa teklifi içerik olarak uygun olduğu gibi tamamlanması gereken ve gündeme alınarak tamamlanması gereken, KOBİ’lerin daha fazla desteklenmesini gerektiren bir yasa konumundadır değerli arkadaşlarım.

KOBİ’leri biz çökertmemek zorundayız. KOBİ’lere sonuna kadar sahip çıkmak zorundayız. Ama neyle? Bankalarının yüzde 50’sine yakını yabancıların eline geçmiş bir ülkede, Hükûmetin kendisi, kendi elini kolunu bağlamış değerli arkadaşlar. O nedenle, yürürlüğe koyduğunuz yasalar, mesela Sicil Affı Yasanız bile maalesef pratikte geçerliliğini pek sağlayamadı. Yasaların çıkarılması önemli değildir, önemli olan yasaların uygulama şansını yakalamaktır. Yasaları uygulatma şansını yakalatamıyorsanız kâğıt üzerinde kalan yasalarla da siz hitap ettiğiniz, çare bulmaya çalıştığınız topluma da büyük ölçüde çare bulamazsınız.

 Onun için bu ekonomik krizin… Bütün literatürlerde, özellikle bakın Orta Vadeli Program (2010-2012) tarafından ortaya konulduğu gibi ülkemiz global krizden en fazla etkilenen ülkelerin başında geliyor. Kriz etkisini üretimde düşüş olarak gösteriyor, işsizlikte artış olarak gösteriyor ve hızla bozulan kamu dengesiyle, borçlanmalarla kendisini gösteriyor ama maalesef yetkililer bu konuda duyarsız kalıyorlar değerli arkadaşlar.

Bu yasayı desteklenmeniz gerektiği gibi ayrıca ilave yasalarla da KOBİ’leri, toplumun ekonomik baskı altında krizden en çok etkilenen kesimlerini, memuru, işçiyi, emekliyi, esnafı düşünmek zorundayız, düşünmek zorundasınız Hükûmet olarak. Gündem değiştirerek bir yere varamazsınız. Bakın, bayramın birinci günü Sayın Başbakan açıklamalarını yaptı, gitti üç gün; Türkiye ne kadar rahat etti üç gün, kafası sakindi, rahattı, huzur gelmişti, gerilim yoktu ama tekrar gerilim siyasetine yeni baştan dönüldü. Ülkenin gündemini yakalayamıyorsanız muhalefetin eleştirilerine kulak veriniz. Ülkenin gündemini yakalamak istiyorsanız bizim bu tür konuşmalarımızı, tutanaklara geçen konuşmalarımızı, komisyonlarda yaptığımız konuşmaları alın, lütfen dinleyin değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – O nedenle, ekonomiyi ön plana almadığınız müddetçe -küçük esnafı mağdur eden AVM’lerin kent dışına çıkarılma yasası iki yıldır, iki buçuk yıldır bekliyor- bunu gündeme almadığınız müddetçe, küçük esnafı can suyu kredisinden faydalandırmadığınız müddetçe bu ekonomik kriz onları delip geçecektir. Sadece ve sadece, bıçak kemiğe dayandığı için yürüyen milyonlarca memuru yasalara uymakla tehdit etmekle bu iş bitmiyor, onların sorununa çare bulmakla geçiyor, öğretmenlerin feryat figanına çare bulmakla geçiyor. Bu bayramda seçim bölgesinde gezdiniz, kurbanını kesemeyen esnaf kan ağlıyordu. Bunları nasıl görmezlikten gelebiliriz?

O nedenle, bu yasa teklifine desteğinizi bekliyor, bundan sonra da gündemimizin esnaf, memur, işçi, tüm dar gelirliler olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Sayın Anadol, geçtik.

Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

VII.- SEÇİMLER

A) Komisyonlarda Açık Bulunan Üyeliklere Seçim

1.- Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim

BAŞKAN – Kamu İktisadi Komisyonları Teşebbüsleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonunda boş bulunan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu aday gösterilmiştir.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon?

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon?

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/485) (S. Sayısı: 403) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 403 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru.

Sayın Doğru, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 403 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

1990’lı yılların başından itibaren Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla beraber, başta Orta Asya olmak üzere birçok Türk devleti bağımsızlığını kazanmıştır. Bu bağımsızlığını kazanması Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir anda çok büyük heyecanlara sebep olmuş, o heyecanlarla beraber de Türkiye Cumhuriyeti devletinde farklı bir çalışma ortamı içine girilmiştir. Bunun içerisinde, özellikle özel sektördeki bazı insanlarımız koşarak bu bağımsızlığını kazanan Türk devletleri içerisine girmişler, gitmişler ve oralara kendi tecrübelerini aktarmaya çalışmışlar, çeşitli iş alanları, iş imkânları yaratmaya çalışmışlardır. Bunların yanında, Türkiye Cumhuriyeti devleti de kendi üzerine düşen görevleri yaparak, kendi tecrübelerini, bilgi birikimlerini oraya taşımıştır; başta, işte büyükelçilikler olmak üzere. Büyükelçiliklerin ilk açılışını Türkiye Cumhuriyeti devleti yapmış. Onun akabinde o bölgelerdeki devletlerin yetkililerini dünyanın her tarafında tanıtma içerisine girmiştir. Akabinde yine Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm bilgi birikimleri -bakanlıklar birikimleri dâhil olmak üzere- oraya aktarılmaya çalışılmıştır.

Ayrıca bunun yanında, Türk devletinin büyük oranda paraya ihtiyacı olmasına rağmen Eximbank kredileri dediğimiz 1 milyar doların üzerinde bir kredi bu devletlere kredi şeklinde açılmış ve o coğrafyada -daha henüz kanunları bile oluşmamış olan o coğrafyadaki devletlere- Türk devleti üzerine düşen görevleri en iyi şekilde yapmaya çalışmıştır.

Bunun yanında, özellikle ilişkilerin geliştirilmesi ve oralara daha iyi faaliyetlerin götürülmesi noktasında da Türk dünyasıyla ilişkilendirilmiş bir bakanlık oluşturulmuş ve bu bakanlığa da koordinasyon görevleri verilmiştir.

Bunun akabinde, bu işlerin daha iyi yürütülebilmesiyle ilgili olarak da “Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı” dediğimiz TİKA kuruluşu kurulmuş ve TİKA kuruluşu da bu bölgedeki faaliyetlerine yoğun bir şekilde devam etmiştir.

TİKA kuruluşunun kurulmasıyla beraber, o coğrafyada çok önemli hizmetlerin yapılmakta olduğunu da görüyoruz. TİKA bu görevi yaparken isminde olduğu “Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi” yani o coğrafyada kurulmuş olmasından dolayı o coğrafyadaki kuruluş amacına matuf olarak o coğrafyalarda hizmetini yapma mücadelesine girmiştir ve çok önemli hizmetler yapılmıştır. Bu hizmetlerden bir tanesi Hoca Ahmet Yesevi Türbesi’nin restore edilmesi konusudur. Bununla ilgili 1996’lı yıllarda, 1997’li yıllarda karar verilmiş ve bu kurulan çalışmalar içerisinde 2000 senesine kadar gelinmiş, 2000 senesinde de o zamanki (57’nci) Hükûmet tarafından oluşturulan yaklaşık olarak 1 trilyon 200 milyar liralık kaynak vasıtasıyla da o külliyenin restorasyonu tamamlanmış ve zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Başkanlığındaki bir heyetle oraya gidilmiş ve Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in de hazır bulunmuş olduğu törenle restorasyon tamamlanmış ve o külliye hizmete açılmıştır.

Daha sonrasında yine hizmetler devam etmiş. Özellikle şunu söylemek istiyorum ki: Kırım Tatarları Kırımdan, kendi yurtlarından atıldıktan sonra, Stalin zamanında atıldıktan sonra, uzun uğraşlar neticesinde tekrar yurtlarına dönmüştü. Dönmüşlerdi ama o coğrafyada, tabii, dönüşlerle beraber büyük bir yokluk olması münasebetiyle ev alma imkânları, arazi alma imkânları veyahut iş kurma imkânları yoktu.

Kırım Tatarlarına yine TİKA marifetiyle ev alma projesi oluşturulmuş ve ev alma projesiyle beraber de oradaki dönüşler cezbedilmiş ve o Kırım bölgesine de başta Cemiloğlu olmak üzere birçok insan dönerken Türkiye Cumhuriyeti devleti de buralara gerekli desteği göstermiştir.

Tabii, aynı durumu şimdi Ahıska Türklerinde yaşıyoruz. Ahıska Türklerine Gürcistan’ın Ahıska Türkleri bölgesine, Ahılkelek bölgesine dönüşlerine izin vermesiyle beraber tabii şu anda bir faaliyet içerisine girilmiş ve yıllardan beri vatan özlemi çeken Ahıska Türklerinin buraya dönüşüyle ilgili de çalışmalar başlatılmıştır.

Bizim beklentimiz odur ki, geçmiş dönemlerdeki TİKA marifetiyle, Türk dünyası bakanlıkları vasıtasıyla oluşturulan Kırım Türkleri ev projelerinin bir benzerinin de aynı şekilde Ahıska Türklerine yapmak mecburiyetinde olduğumuzdur. Ahıska Türklerinin o bölgeye dönüşleriyle ilgili eğer cazip bir şekilde bir proje oluşturamazsak Ahıska Türkleri oraya dönmez sayın milletvekilleri.

Ahıska Türkleri dünyanın birçok yerinde yaşıyorlar. Ahıska Türk’ü özelliğinden, mücadele güçlerinden dolayı, yani o farklı görüntülerinden dolayı dünyanın her yerinde Türklüklerini unutmamışlar, başta dilleri olmak üzere kültürlerini, hepsini en iyi şekilde yaşayan bir grup oluşmuşlardır.

Tabii, kaderin cilvesidir, dünyanın birçok yerinde de şu anda Ahıska Türkleri vardır. Gidin Azerbaycan’da -Vatan Cemiyetiyle- Kırgızistan’da, Özbekistan’da, işte Rusya’nın çok çeşitli yerinde Ahıska Türkleri bulunmuşlardır.

Hatta zaman zaman bunların üzerinde çeşitli oyunların oynanmış olduğu da görülür. Özellikle Özbekistan’da Fergana Vadisi’nde Ahıska Türkleri ile Özbek Türkleri karşı karşıya getirilmiş, çeşitli tahrikler neticesinde de “Fergana olayları” dediğimiz olaylar neticesinde de birçok Türk’ü kaybetmişizdir.

Daha sonra buradan insanlar Rusya’nın Krasnodar bölgesine getirilmiştir. Bakınız, Krasnodar bölgesinde de yine kimliklerinin olmaması dolayısıyla bu bölgelerden atılma konumuna getirilmiş, Krasnodar Valisinin baskıları neticesinde yaklaşık olarak 5 binin üzerindeki Ahıska Türkü Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ettirilmek mecburiyetinde kalınmıştır. Ancak şu an itibarıyla, o Türkler, yani Rusya’daki, Sovyetler Birliği’nin eski coğrafyasında, yine Azerbaycan’da, Özbekistan’da, Kırgızistan’da bulunan Ahıska Türkleri, kendi vatanları olan Ahılkelek bölgesine dönmek istiyorlar. Onların istekleri de yine Kırım Türklerine uygulanan projeler şeklinde bir projenin uygulanmasıdır. Şu ana kadar Hükûmetin bu yönlü olarak bir çalışma yapmış olduğunu göremiyoruz, sadece sözlerle gündeme getiriliyor. Benim buradan birkaç kez “Ahıska Türklerine sahip çıkılmalıdır. Ahıska Türkleri, mutlaka, sahiplenilecek şekilde, Ahılkelek bölgesine, o Türk bölgesine gönderilmelidir, orada onlara ev alınmalı, arazi alınmalı, desteklenmelidir.” şeklinde ikazlarım olmuştur. Zaman zaman da soru önergeleriyle bunları dile getirmeye çalışıyorum. Ahıska Türkleri dernekleri, özellikle devletin sahip çıkması noktasında da, kendi taleplerini, başta Meclisimiz olmak üzere, bizlere, zaman zaman gelerek ifade etmeye çalışıyorlar. İsteğimiz odur ki, Ahıska Türklerine sahip çıkalım ve Ahılkelek bölgesinde –şimdi Ermenistan ile Gürcistan sınır bölgesidir orası- ev alarak veyahut arazi alarak onları desteklersek, o bölgeye, ben, Ahıska Türkü’nün yerleşeceğini umuyorum. Şayet destek olunmazsa Ahıska Türkü bulunduğu yerde kalacak ve de Gürcistan’ın vermiş olduğu o zaman süreci iyi bir şekilde kullanılmamış olacaktır.

Avrupa Konseyi Ahıska Türkü’nün bu bölgeye yerleşmesini istemiştir ama işte, yerleşme çok zor şartlar içerisinde olmakta, dolayısıyla da çok büyük oranda başarısızlıklarla karşı karşıya bulunulmaktadır. İnanıyorum ki, inşallah, önümüzdeki dönemlerde oralara farklı projeler uygulanır da, Ahıska Türkü’nü Bursa’sından İstanbul’una kadar veyahut da Iğdır’ından buralara, Türkiye içerisine yönlendiririz.

Ayrıca, Ahıska Türklerini, Krasnodar gibi çeşitli yerlerde yapılan baskılardan kurtarır ve beraberinde de o bölgeye getirir, o insanlara yer edinmiş oluruz, yurt edinmiş oluruz, toprak vermiş oluruz.

Tabii, TİKA faaliyetleri içerisinde özellikle Türk dünyasının çok çeşitli yerlerinde yapılan faaliyetlerden bazılarını yine söylemek istiyorum. Bakınız, Azerbaycan’ın Haçmaz bölgesi vardır, burası Rusya sınırıyla olan bir yerdir. Azerbaycan’ın bu bölgesine de, yine, 2000, 2001, 2002’li yıllarda çok önemli projeler uygulanmış ve burada yaklaşık olarak 300 dönüm arazi üzerine çok önemli bir çiftlik oluşturularak numune çiftlik şeklinde bir oluşum oluşturulmuş ve Türkiye Cumhuriyeti devletinde çiftçilikle ilgili aletleri üreten veyahut da çeşitli noktalarda pulluğundan traktörüne kadar üretim yapan firmalardan çeşitli numuneler alınmış oraya götürülmüştü. Daha önceki zamanlarda çiftçilerimize uygulanan YAYÇEP karşılığı gibi yaygın çiftçi eğitimleri o bölgelerde yapılmış ve Azerbaycan çiftçisi modern tarımla tanıştırılmıştı. Ayrıca, beraberinde laboratuvarlar kurulmuş, o laboratuvarlarda toprak araştırılması, ürün araştırılması noktalarında da çeşitli çalışmalar yapılmıştı.

Yine, 2002 planları içerisinde, Haçmaz bölgesindeki bu yatırım gibi, bu çalışma gibi aynısının Ermenistan sınırı içerisine de yapılması düşünülmüştü, ancak hükûmetin düşmesiyle beraber o bölgeye yani Ermenistan sınırı bölgesine de Haçmaz bölgesindeki benzeri bir çiftliğin, numune çiftliğin yapılması olmamıştı. İnanıyorum ki bunun gibi projelerin yine Azerbaycan’da yapılması gerekir. TİKA faaliyetleri içerisinde bulunan bu şekilde yani Azerbaycan’daki çiftçilerin geliştirilmesi, Azerbaycan insanının modern dünya içerisindeki seviyesine getirilmesi noktasındaki destekler o zaman yapılmıştı, aynı desteklerin yine yapılması gerekmektedir.

Bakınız, mesela, o zaman yapılan faaliyetlerden bir tanesi de TRT ile ilgili Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun o bölgelerde karasal yayın olarak izlenmesiydi. Sayın milletvekilleri, bu konu da çok önemlidir. Türk dünyasının birçok yerinde -tabii şu anda yayın faaliyetleri artırılıyor, TRT çeşitli kanallar açıyor ama- o bölgelerdeki TRT kanalları ancak uydu vasıtasıyla dinlenebiliyor. Ondan dolayı da bizim, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak “karasal yayın” dediğimiz yani normal antenlerle o bölgelerde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kanallarının izlenmesini sağlamaya çalışmamız gerekmektedir. Bu noktada da çalışmalar yapılması gerekir diye düşünüyorum. Yani o bölgeler çünkü çok fakir bölgeler olduğu için oradaki insanların uydu antenleri veyahut da uydu şeklinde yayın almaları çok zordur. Mesela, en yakın zamanda Tacikistan ziyaretlerimiz olmuştu, beraberinde yine Kırgızistan’ı da Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber ziyaret etmiştik bundan yaklaşık üç ay önce, karasal yayının oralarda izlenmediğini gördük ve aynı şekilde, tabii karasal yayın izlenmiyor ama işte, uydu yayınları izleniyor mu? Hayır değerli milletvekilleri, bu noktada da Türk dilinin yaygınlaştırılması konusunda oralarda bu yönlü olarak da karasal yayının izlenmesi şeklinde, daha önce Azerbaycan’da TRT-1 yayınlarıyla ilgili olarak yapılan anlaşma şeklinde anlaşmalar yapılabilirse oralarda da bu yönlü çok önemli mesafelerin alınabileceğini düşünüyoruz.

Tabii, beraberinde TİKA marifetiyle çeşitli yardımlar yapılıyor. Mesela Tacikistan’a yine… Gerçi şu anda biz anlaşmasını onaylıyoruz ama daha önceki zamanlar içerisinde Tacikistan’da çok önemli yardımlar yapılmıştır. Maddi yardımların yanında, tarımsal yardımların yanında, mesela Cirgotol bölgesinde şehirde içme suyu şebekesi kurulmuştur, oluşturulmuştur. Bunun gibi, içme suyuyla ilgili, sulama suyuyla ilgili çok önemli projelere yine TİKA buralarda geçmiş dönemlerde imza atmıştı. Tacikistan’a uygulayacağımız bu kanunla beraber, çıkartacağımız bu TİKA kanunuyla beraber bundan sonraki dönemlerde de bunun artırılarak devam etmesi gerekir diye de düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii, TİKA kuruluşu Türk dünyasıyla ilgili kurulan bir kuruluştur yani Türk dünyasına birçok faaliyetin götürülmesi, yardımların ulaştırılması noktasında kurulmuş olan bir kuruluştur ancak son zamanlarda bunun özellikle Afrika’ya açılım noktasında veyahut da diğer bölgelere açılım noktasında, Orta Doğu’ya açılış noktasında da bazı çalışmaları olduğunu görüyoruz. Tabii, buralara açılmasın demiyoruz yani Senegal’e veyahut da işte Beyrut’a, Lübnan’a, çeşitli yerlere kuruluşların faaliyetleri… Mesela Sudan’a, Senegal’e, Etiyopya’ya, Afganistan’a TİKA kuruluşlarını kuruyorlar, TİKA ofislerini açıyorlar ancak açılan ofislerin yanında esas kuruluş amacı olarak Türk dünyasıyla ilgili kuruluş olması hasebiyle Türk dünyasına yönelik faaliyetleri de olması gerekmektedir.

Bakınız, şu anda Türkiye Cumhuriyeti devleti yakinen Doğu Türkistan’daki gelişmeleri takip ediyor. Doğu Türkistan’da Sincan Uygur bölgesinde Türklere karşı, Doğu Türkistan Türkü’ne karşı geçmiş dönemlerde çok farklı projeler uygulanmış, neredeyse nesillerinin bitirilmesi noktasında da çalışmalar yapıldığı görülmüştür. Nükleer araştırmalar yapılmış; nükleer araştırmaların yapıldığı yer Türklerin yaşadığı Sincan Uygur bölgesi olmuştur. Buralarda nükleer araştırmalar yapılarak neredeyse doğmakta olan çocuklarımıza kalıtımsal olarak bazı hastalıkların geçmesi noktasında birtakım faaliyetlerin olduğunu görüyoruz. Son zamanlarda çıkan olaylar esnasında da Doğu Türkistan’da Uygur kardeşlerimizin, Türkmen kardeşlerimizin katledilmiş olduğunu görüyoruz, TİKA’nın kuruluş olarak buralarda da faaliyetleri olabilir. Nasıl işte, Senegal’e veyahut da Sudan’a veyahut Etiyopya’ya, Afganistan’a biz kuruluşlarımız vasıtasıyla yardımlar yapabiliyorsak, işte Sincan Uygur Bölgesi’ne de yardımlar yapılması gerekir diye de düşünüyorum.

Diğer bir konu: Tabii, Türkiye ile Türk dünyası arasında ilişkilerin geliştirilmesinde yapılması gereken hizmetlerin yanında, ilişkilerin de geliştirilmesi ve korunması olarak da Hükûmetimize de çok önemli görevler düşmektedir. Bakınız, şu anda Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinde çok ciddi manada sıkıntılar olduğu bir gerçektir. Hükûmetimiz tarafından “Ermenistan açılımı” adı altında bir anlaşma imzalanmıştır ve bu anlaşma Türkiye Büyük Millet Meclisine de gelmiştir veyahut da görüşülmek üzeredir.

Değerli milletvekilleri, bu konuda da Azerbaycan Türkü çok büyük bir sıkıntı içerisinde kalmış, özellikle kendisi konusunda yani Azerbaycan’ın işgal edilen topraklarından daha Ermeni’lerin çekilmemiş olduğu bir ortamda, Azerbaycan sınırının kapatılma sebeplerinin ortadan kalkmadığı bir ortamda bu yönlü çalışmaların kendilerindeki durumu çok farklı manada, farklı yerlere getireceği endişesi içerisinde kalmışlardır. Bakınız, şu anda Azerbaycan’da bu yönde olarak çok ciddi tereddütler vardır. Bununla ilgili olarak da bir şeyler yapılması gerekir. O insanlara verilen sözlerin tutulması gerekir. Sayın Başbakanın Azerbaycan Meclisinde konuşmuş olduğu sözlerinin hiçbir zaman unutulmaması gerekir. Yani o sözlerin de özellikle Azerbaycan’ın işgal altında bulunan toprakları dediğimiz yedi tane Azerbaycan kenti, yine Türklerin öz be öz vatanı olan Karabağ’dan Ermeni’lerin çekilmemiş olduğu bir ortamda oradaki sınırın açılması veyahut da ilişkilerin normal seviyeye getirilmiş olması doğru değildir. Şu anda Ermeniler yine dünyanın her tarafında soykırımdan bahsetmektedirler. Neredeyse Ağrı Dağı’nı kendi bölgeleri olarak kabul etmekte, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırlarını tanımamaktadırlar. Bu ortamda özellikle işgal devam ederken bunun yapılmaması gerekiyor. Bakınız, şu anda Azerbaycan’a gidiniz, Bakü’ye gitmiş olduğunuz zaman Bakü’nün çeşitli reyonlarında maalesef, özellikle Karabağ’dan giden insanların, yedi tane işgal edilen kentten oralara göçen insanların perperişan bir şekilde yaşamış olduğunu görürsünüz. Yani oralardaki insanlar kendi öz topraklarından atılmışlardır, hatta Hocalı katliamı gibi çok büyük katliamlarla karşı karşıya kalmışlardır. Yani bir gecede, yaklaşık 30 binin üzerinde, 50 binin üzerindeki insan, işte, araçlara bindirilmiş, zorla kendi bölgelerinden göç ettirilmişlerdir. Hocalı katliamının hâlâ kanı kurumamıştır. Tabii, bunu dünyanın birçok yerlerinde anlatmak mecburiyetinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Yani Hocalı katliamı daha henüz kurumamışken, sorumluları hesap vermemişken, bizim kalkıp da Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesinde birtakım adımlar atmamızın doğru olmadığını düşünüyorum. Bu yönlü olarak da çalışmalarımızı çok dikkatli bir şekilde takip etmek mecburiyetindeyiz. Özellikle Türk dünyası, Azerbaycan’la ilgili çalışmaları, Azerbaycan’la ilgili gelişmeleri yakından takip ediyor, Kıbrıs’la ilgili gelişmeleri yakinen takip ediyor, Kıbrıs Türkü’nün Annan Planı münasebetiyle tamamen, neredeyse yok edilecek pozisyona getirilmiş olmasını yakinen takip ediyorlar. Ondan dolayı da özellikle “Kıbrıs Açılımı” adı altında, biz, kazanılmış olan yerlerimizi ve haklarımızı vermemek mecburiyetindeyiz, verilmemesi konusunda hassasiyet göstermek mecburiyetindeyiz.

Bakınız, şu anda aynı durumu Kerkük’te, Telafer’de, Musul’da yaşıyoruz. Kerkük, Musul, Telafer bölgeleri Türklerin öz vatanlarının olduğu yerlerdir. Buralar, yüz yıllar öncesinde vatan olarak atalarımız tarafından Türklere verilmiş olan yerlerdir ama şu anda gidiniz Kerkük’e, Kerkük’te neredeyse büyük bir göç olduğunu görüyorsunuz, oradaki insanların, Peşmergelerin ağır baskıları neticesinde o bölgeleri terk etmekte olduğunu görüyorsunuz. Hatta zaman zaman göç o kadar sertleşiyor ki ölümlerle, çeşitli noktalardaki baskılarla göçü tamamlamaya çalışıyorlar. Bakınız, Telafer’de Tavuk bölgesindeki, Musul bölgesindeki Türkmenlere mutlaka sahip çıkmamız gerekmektedir. Kırmızı çizgilerimiz o olmalıdır.

Bakınız, şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’tan, Kuzey Irak’tan çekilmesiyle beraber yeni yeni projelerle karşı karşıya bulunuyoruz ama oradaki benim Türkmen kardeşlerimizin, Kerkük Türkü kardeşlerimizin hakkını da hiçbir suretle bir kenara koymamak mecburiyetindeyiz. Kerkük Türkü’nden vazgeçersek, Musul Türkü’nden vazgeçersek o zaman Türk dünyası bizlere farklı bakış açısı içerisinde bulunabiliyor. O yönlerden de Türkmenlere kan ağlatmamalıyız. Türkmenler, şu anda, bütün ümitlerini, her şeylerini Türkiye’ye bağlamışlardır. Onların Amerika gibi veyahut da İngiltere gibi, Batı gibi, Avrupa gibi sahipleri yok. Onların sahipleri sadece bizleriz; Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. O mealde de, demografik yapıyı bozmaya çalışan Peşmergelere karşı gereken tepkiyi göstermeli, dünyanın çeşitli yerlerinde, nasıl Doğu Türkistan konusunu gündeme getirmemiz gerekiyorsa, Kerkük Türkmenlerinin, Musul Türkmenlerinin, Telafer’de yaşayan kardeşlerimizin de sorunlarını dile getirmek mecburiyetindeyiz. Gerçi her zaman görüyoruz, konu Türkler olunca, Türk dünyası olunca, Avrupa’daki insan hakları veyahut dünyanın çeşitli yerlerindeki insan örgütleri, “STK” dediğimiz sivil toplum kuruluşları hemen bir anda Türkleri unutturmaya çalışıyorlar. Konu Türklerin ezilmesi, Türklerin yok edilmesi olunca, maalesef, maalesef, bunu acı bir tecrübe olarak görüyoruz, ama burası doğru değildir. En azından onların bu durumlarına karşı, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, Kerkük Türkü’ne de sahip çıkmalı, Azerbaycan Türkü’ne de sahip çıkmalı, Hocalı’da katliama uğrayan benim kardeşime de sahip çıkmalı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Doğru, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – …Doğu Türkistan’daki o benim Rabia Kazan Hanımefendi’ye de sahip çıkmalı. Oradaki insanlarımıza sahip çıkarsak ancak o zaman büyük bir devlet olabiliriz.

300 milyonluk Türk dünyası çok geniş bir coğrafyayı ilgilendiriyor. 300 milyonluk Türk dünyasının da en güçlü lider ülkesi Türkiye olması gerekir. Dünyanın çeşitli yerlerindeki toplantılara katıldığımız zaman, İslam dünyası olsun, Türk dünyası olsun, her tarafta, hep beraber, Türk dünyasının lider ülkesinin artık Türkiye olmasını istiyorlar. Ondan dolayı da hesaplarımızı ve kitaplarımızı ona göre yapmalıyız.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 2023 yılına kadar Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin çok güçlü bir yapıya sahip olmasını, lider ülke Türkiye olmasını, Orta Asya’ya, Balkanlara, Orta Doğu’ya, daha doğrusu dünyanın her tarafına barışın gelmesinin, huzurun gelmesinin bundan geçmekte olduğuna inanıyoruz. İnanıyorum ki, inşallah, bu idealimiz de gerçekleşecektir diyor, yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Hüseyin Pazarcı, Balıkesir Milletvekili.

Buyurun efendim.

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, ben zeytinyağı anlaşmasıyla ilgili söz istemiştim.

BAŞKAN – Peki.

O zaman, Zeynep Dağı, Ankara Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZEYNEP DAĞI (Ankara) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Tacikistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’yla ilgili söz almış bulunmaktayım.

Sizin de bildiğiniz gibi, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı son zamanlarda özellikle Orta Asya ve diğer Balkanlarda çok yoğun faaliyetlerde bulunan ve Türkiye’nin bölgeyle gerek ikili düzeyde gerek çok taraflı olarak diplomatik ilişkilerinin yoğunlaşmasında katkıda bulunan çok önemli bir kurumumuz. Bu bağlamda da TİKA’nın Tacikistan’la bu raporunu uygun bulduğumuza dair şahsım adına görüşümü burada bildirmek istiyorum.

Hepinize teşekkür ederim, sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dağı.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE TACİKİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI PROGRAM KOORDİNASYON OFİSİNİN FAALİYETİNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 19 Ocak 2006 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Şahsı adına Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yok, Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Zeynep Dağı, Ankara Milletvekili...

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Yok.

BAŞKAN - 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin.

Buyurun Sayın Ersin.

CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Ayrıca, hepinizin geçmiş bayramını da kutluyorum. Umarım önümüzdeki yıllarda da bayramlarımızı sağlık içinde tamamlarız.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanın da sabrına güvenerek ben sizlere bir başka konudan söz etmek istiyorum.

Biliyorsunuz, 22 Kasım günü İzmir’de, Demokratik Toplum Partisinin konvoyuna karşı Hatay Üçyol’da vatandaşlar müdahale ettiler, taşlı sopalı bir müdahaleyle karşılaştılar. Elbette, böyle bir olayın değil İzmir’de, Türkiye’nin herhangi bir kentinde olmasını istemeyiz ancak bu olay bahanesiyle İzmir’e ve İzmirlilere çok ağır sözlerle, ağır hakaretlerle karşılık verildi ve İzmirliler kendilerine yapılan bu haksızlığı, adaletsizliği içlerine sindiremediler, büyük üzüntü duydular ve ben de bir İzmirli olarak içimi acıtan bu konuyu sizlerle paylaşmak istedim.

Değerli arkadaşlarım, İzmir Kurtuluş Savaşı’nın başladığı kenttir. Gazeteci Hasan Tahsin’in işgal güçlerine attığı ilk kurşunla Kurtuluş Savaşı başlamıştır ve dalga dalga Anadolu’ya yayılarak Atatürk’ün önderliğinde yine İzmir’de sonuçlandırılmıştır. Yani İzmir’de vilayet binasına Türk Bayrağı’nın asılmasından sonra artık herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin işgal kuvvetlerinden kurtulduğunu ve bağımsızlığını kazandığını kabul etmiştir. Dolayısıyla, İzmir, tanımlandığı şekilde -bu olay nedeniyle atılan iftiraları söylüyorum- “Faşist kent”, “Faşizmin başkenti İzmir”, “Faşist İzmir” gibi yakıştırmaları asla hak etmemiştir. Tam tersine, İzmir kahraman bir kenttir. İzmirliler Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilkelerine ve laik cumhuriyete son derece de bağlı insanlardır. Yani “faşist”  yakıştırması bir yana, “Faşist İzmir”, “Faşizmin başkenti İzmir” yakıştırması bir yana, İzmir demokrasinin başkentidir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Kim söyledi bunu, açıklar mısınız?

AHMET ERSİN (Devamla) – Şimdi, bu olay nedeniyle kendisini gazeteci diye tanımlayan birtakım üşütükler, gazeteci Hasan Tahsin’in tırnağı bile olamayan bazı üşütükler, İzmir’in faşizmin başkenti olduğunu söyleyecek kadar ileri gittiler, İzmirlilere “faşist” yakıştırmasını uygun görecek kadar kendilerini kaybettiler. İzmir’e bu şekilde yani 40-50 kişinin yaptığı bir olumsuz davranışı, asla kabul etmediğimiz bir davranışı 3,5 milyonluk bir kente mal ederek 3,5 milyon insanın tümünü “faşist” diye tanımlayan bu kişileri bir İzmirli olarak lanetliyorum.

İzmir, değerli dostlarım,  her zaman yasaklara karşı durmuştur, her zaman ülke bütünlüğünden yana olmuştur, her zaman demokrasinin işlemesinden yana tavır almıştır, demokrasi dışı girişimlere her zaman bütün gücüyle karşı durmuştur.

SIRRI SAKIK (Muş) - Ahmet, saldıranları da kınıyor musun?

AHMET ERSİN (Devamla) – O nedenle, diyorum ki değerli arkadaşlarım, İzmir’i “faşizmin başkenti” diye tanımlayan kişi kim olursa olsun üşütüktür, İzmir’i tanımıyordur, İzmir’in kimliğinden habersizdir. O nedenle, İzmirlileri derinden yaralayan ve İzmirliler olarak tasvip etmediğimiz bir olayı bahane ederek bütün İzmirlileri kapsayacak şekilde herkesi, 3,5 milyon insanı faşist olmakla suçlayan bu kişileri huzurunuzda tekrar lanetliyorum. Bir İzmirli olarak bu davranışından ötürü, bu söz ve yazılarından ötürü bu kişileri lanetliyorum ve bir İzmirli olarak gurur duyduğum kentime yönelik bu haksız davranışı, bu haksız saldırıyı asla kabul etmiyorum, kabul etmek de mümkün değil ve…

SIRRI SAKIK (Muş) – Peki, saldırıya maruz kalanlara ne diyorsun?

AHMET ERSİN (Devamla) – …İzmirliler de zaten kendilerine yönelik bu haksız davranıştan ötürü büyük bir infial duymuşlardır, büyük üzüntü duymuşlardır ve bu davranışı yapanlara, bu yazıları yazanlara da, İzmirlilere bu yakıştırmayı uygun görenlere de içlerinden ne geliyorsa o şekilde hitap etmektedirler.

Değerli arkadaşlarım, bunları belirtmekte fayda gördüm. Neden? Çünkü yapılan davranış, yani bir parti konvoyuna karşı yapılan bir davranışı elbette kabul etmek mümkün değil, yanlış yapılmıştır ancak bunu bahane ederek bütün İzmir’i zan altında bırakacak biçimde söz ve davranışlar ileri sürmek, yazılar yazmak yapılabilecek en büyük haksızlıktır, adaletsizliktir. Bunu belirtmek istedim.

Beni dinlediğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Sayın Başkanın sabrından ötürü ona da teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, şahsı adına Ahmet Aydın, Adıyaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 403 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, izlemiş olduğu aktif ve etkin dış politikayla birlikte gerek komşularıyla gerek Türki cumhuriyetlerle gerekse dünyanın diğer ülkeleriyle bugüne kadar çok ciddi gelişmeler, anlaşmalar ve buna bağlı olarak ticaret hacminin genişlemesi, büyümesi ve dünyada barışın sağlanması adına her türlü yolu, politikayı izlemiş durumdadır. Bu vesileyle de gene Tacikistan’la, özellikle TİKA aracılığıyla yapılacak olan çalışmalar noktasında bir program koordinasyon ofisinin kurulmasını bugün görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlar, ben, aslında, işin doğrusu, daha önceden TİKA’nın belki ne iş yaptığını sorduklarında çok fazla bilmiyordum. Ancak yapmış olduğumuz dış temaslar, gezilerimiz, özellikle Balkanlar’da, Orta Asya’da Türki cumhuriyetlerinde TİKA’nın gerçekten çok ciddi işler başardığını, Türkiye’nin çok iyi şekilde tanıtıldığını, geri kalmış ülkelerle birlikte ciddi bir koordinasyon sağlandığı, oradaki, Türki cumhuriyetlerindeki Türklerin oralarda çok iyi bir şekilde, iyi bir konuma geldiklerini bizatihi müşahede ettik.

İşte bunun bir vesilesi olarak, bugün görüşmekte olduğumuz kanunun çıkmasıyla daha profesyonel anlamda bir proje koordinasyon ofisinin kurulmasıyla birlikte bu hizmetler etkin bir şekilde devam edecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Şahsı adına Mehmet Nil Hıdır, Muğla Milletvekili.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 403 sıra sayılı bir uluslararası anlaşmanın uygun bulunmasına dair kanun tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, bunun on dakika olması lazım, niye beşe indirdiniz?

BAŞKAN – Madde üzerinde Sayın Genç, tümü üzerinde değil. Madde üzerinde beş dakika biliyorsunuz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Maddelere geçildi mi? Geçilmedi.

BAŞKAN – Geçildi, geçildi.

KAMER GENÇ (Devamla) – İyi, peki o zaman. Ben dışarıdaydım. Teşekkür ederim.

Şimdi, değerli milletvekilleri, evvela, sözlerime başlamadan, bütün vatandaşlarımızın ve sizlerin geçmiş Kurban Bayramlarını kutluyorum, nice Kurban Bayramları, mutlu, umutlu, başarılı ve sağlıklı Kurban Bayramları diliyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, uluslararası anlaşmalarda Türkiye Cumhuriyeti devletinin dış itibarı çok önemlidir. Biliyorsunuz, Ermeni açılımında Amerikan Dışişleri Bakanı bizim Dışişleri Bakanına dedi ki: “Ya, sen açılımda muhalefeti dinleme. Amerika senin arkanda.” Peki, bu Dışişleri Bakanı ne dedi? Biz soru soruyoruz, cevap vermiyor. Bir ülkenin, haysiyetli ve onurlu bir ülkenin dışişleri bakanına başka bir devletin dışişleri bakanı “Ya, sen muhalefetini dinleme, biz senin arkandayız, seni destekliyoruz.” der de o da eğer susarsa, o dışişleri bakanı o devleti dışarıda temsil edemez. Bu, maalesef, burada açıklanması gereken bir durumdur.

Şimdi, Türkiye’de maalesef bir iktidar, karşısında hiçbir güç tanımıyor. Yargı bir karar veriyor “İdeolojik karar veriyor…”

Ya, şimdi Tayyip Bey diye bir arkadaşımız var, imam-hatip mezunu ama ondan sonra nereyi bitirdiği belli değil. Çıkıyor, doktordan daha fazla doktor “Aşı olmayın.” diyor; hâkimlerden daha fazla hâkim “Efendim, mahkemenin verdiği karar ideolojiktir.” diyor. Ya, dünyanın neresinde böyle bir şey görülmüş arkadaşlar! İnsanların aklının ermediği konularda fikir beyan etmesi kendisini zor duruma düşürür. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti ise bu hukuk devletinde hukuk adına karar verecek yargı organları bellidir, bunlara karşı yapılacak itiraz yolları bellidir. Bunları yok sayarak “Her şeyin hâkimi benim.” demek kadar düzeysiz bir davranış ve ifade biçimi olamaz. Değerli milletvekilleri, burada herkesin kendi haddini bilmesi lazım.

Şimdi, efendim, bağımsız kurumlardan şikâyet ediliyor. Bu nasıl Hükûmet yahu? Nasıl bağımsız kurumlardan… “Merkez Bankası benim emrime girsin.” diyor, şikâyet ediyor, “Bağımsız kurumlar emrime girsin.”, şikâyet ediyor. Bu, gerçekten demokratik bir ülkeye çok yakışmayan, Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışmayan bir davranış biçimi.

Şimdi, biraz da bizim Tunceli’yle ilgili özel bir şeyden bahsedeyim: Şimdi, oraya bir baraj yapıldı. Maalesef gerekli altyapısı yapılmadan… Bir karayolu yapıldı, şimdi karayolu çökmek üzere. Yarın öbür gün belki o tamamen çökerse, Tunceli’ye giden karayolu çökmüş olur. Barajın çevresinden Tunceli’ye bir kanalizasyon yapılmadığı için… Suyu tuttular, yarın orada insanlar yaşayamaz hâle gelecek. Peki, yani siz bunları düşünecek bir hükûmet değilseniz memleketi nasıl idare edeceksiniz? Yarın orası -işte Tunceli’nin her tarafı pislik yuvası- bulaşıcı hastalıklar yuvası hâline gelecektir.

Bu kadar sorumsuzluk karşısında hâlâ çok pişkince yerinde oturan ve her önüne geleni tenkit eden bir siyasi kadro görmedim. Bırakın o soygunları, suistimalleri, talanları, onlar haydi bir tarafa ama yani normal olarak gösterilmesi gereken, basiretli ve ülkenin geleceğini, insanların sağlığını kayıracak bir davranış ve bir icraat maalesef yapılmıyor.

Şimdi, burada, bakıyorum, özellikle Alevi kitlesi üzerinde, böyle, herkes, özellikle iktidar partisi çok siyaset yapmaya başladı. Neredeyse, şimdi yeni mi akılları başına geldi?

Efendim, okul, tedrisat programlarına Alevilikle ilgili dersler konulmuş. Yok böyle bir şey.

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Var, var!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani Hacı Bektaş Veli’den, bilmem Pir Sultan Abdal’dan oraya iki tane veciz bir şey koymakla bu, Aleviliği mi öğretmek demektir?

Siz de öğretmenlik yaptınız veyahut da müsteşarlık yaptınız. Gerçi biraz da keyfî uygulamalarınız dolayısıyla hakkınızda hapis cezası da var ama onlar önemli değil. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Onun için, yok yani bunlar. O eğitimi iyi idare edemediniz Hocam maalesef. Türkiye’de eğitimin seviyesini çok düşürdünüz. Türkiye’de medrese eğitimine doğru kaymalar var. En baştaki gösterge YÖK Başkanlığına getirdiğiniz kişi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu, YÖK Başkanlığına getirdiğiniz kişi biliyorsunuz, Malezya’da gitmiş -doğru dürüst bir bilimsel, akademik bir kariyeri de yok- gelmiş, şimdi diyor ki: “Danıştay 8. Dairesi kat sayıyla ilgili bir karar vermiş. Ben bunu tanımam, siz devam edin.” diyor. Hele diyor: “Telafisi imkânsız zarar…” Anlamıyorsunuz… Ya, anlamadığınızda kelimelerin veya konuların üzerine gitmeyin. “Telafisi imkânsız zarar” ne demek? Siz üniversitelere… Eğer o dava gecikirse, üniversiteler imtihan açarsa ve bir kısmı o sistemle girerse, sonra iptal kararı verildiği zaman, işte o zaman telafisi imkânsız bir zarar var. Dolayısıyla burada o karar veren insanlar bilerek bu işleri kullanıyor.

Onun için, değerli milletvekilleri, maalesef devri iktidarınızda gerçekten arıyorum, arıyorum, yahu, şu iktidar hakikaten doğru dürüst bir şey yapsa da ben de bir gün çıkayım, kürsüden bunu tebrik edeyim diye bir şeye rastlamadım. İnanmanızı istiyorum, rastlamadım. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Onun için… Yani böyle bir, memleketi felakete götüren bir iktidarsınız ama çok pişkin de oturuyorsunuz. Siz de çok rahat gülüyorsunuz.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Allah’tan kork! Gözüne, dizine dursun!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben olsam vallahi ağlarım sizin yerinizde. Hakikaten bu memleketi çok kötü duruma getirdiniz.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Genç, soru talebiniz var. Soracak mısınız?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soracağım efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, Sayın Başbakan Yardımcısı, zaman zaman konuşmalarında ağlıyor. Şimdi, ben üzülüyorum tabii bir Türkiye Cumhuriyeti devletinin hem vatandaşı hem milletvekili olarak. Yani bir Hükûmet mensubu acaba niye ağlıyor? Bir yeri mi ağrıyor veya bir hastalığı mı var? Üzülüyorum hakikaten. Yani bizim memlekette çok nefesi keskin hocalar da var ama yani hakikaten bu davranışlar iyi değil.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Saçma sapan konuşma.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ve yani işte Fethullah Gülen de böyle televizyonlara çıkıp da ağlıyor. Acaba onu taklit ederek bir başarıya mı gitmek istiyor?

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Ciddi soru sor, ciddi.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Ayıptır!

KAMER GENÇ (Tunceli) – İkincisi: Ahmet Davutoğlu… Ermeni açılımıyla ilgili Amerikan Dışişleri Bakanı kendisine “Ya, sen muhalefeti dinleme. Sen bu açılımı yap, biz arkandayız.” dedi mi, demedi mi? Dediyse ne cevap verdi, onu öğrenmek istiyorum efendim.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Ciddi soru sor biraz!

SAFFET KAYA (Ardahan) – Yazıklar olsun!

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Tacikistan’a açılan bu TİKA ofisi doğru bir harekettir. Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Türk illerine ajanslar açmalı; oralarda çeşitli faaliyetler yapması noktasında kurulmuş olan bir kuruluştur. Şu anda, Irak’ta Telafer’de, Musul’da, Kerkük’te Türklere karşı çok büyük bir zulüm uygulanmaktadır ve çok büyük de bir sıkıntı içerisindedirler. Ondan dolayı, acaba, önümüzdeki dönem içerisinde Telafer’e, Musul’a, Kerkük’e veya Tavuk bölgesine TİKA ofisi açmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben, biraz önce, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in İzmir’le ilgili, o “faşizan” belirlemeyle ilgili düşüncelerimizi açıklamak istiyorum.

22 Kasımda, Sayın Genel Başkanla birlikte İzmir’e gittik ama hiçbir şey yokken, medyanın böyle büyük bir abartısı, flama, bayrak, hiçbir şey olmadan, konvoyumuza saldırı oldu. Sayın Başkan da aynen şöyle dedi: “Faşist odaklar tarafından saldırıya maruz kaldık.” Şimdi de tekrarlıyorum: Evet, faşist odaklar tarafından saldırıya maruz kaldık. Biz, İzmir halkı için tek kelime böyle bir şey söylemedik ve İzmir’in geçmişten günümüze hoşgörülü bir kent olduğunu hep söyledik ve bunu abartarak, İzmir halkını rencide edecek herhangi bir açıklamamız olmadı ve o gün, orada ciddi bir güvenlik zafiyeti vardı ve oradaki güvenlik birimleri, o faşist odakları tetikleyerek, orada büyük bir olaya, aslında biz engel olmamış olsaydık, emin olun ki büyük bir çatışmaya neden olacaktı ve Sayın Genel Başkanın sağduyusundan dolayı böyle bir şeyin önü kesildi.

Ben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanın bayram üzeri bir değerlendirmesi oldu. Birleştirici bir mesaj yerine, yargının vermiş olduğu karar üzerine, bayram sonrasında, o yüz yıllık Danıştay kurumunun olmayacağını veya kendisinin de olmayacağına yönelik bir değerlendirmesi oldu ama şu anda dış işlerinin görüşüldüğü bir konuda Sayın Bakanı burada görüyoruz. Buradan kastı, şahsıyla mı ilgilidir yoksa yüz yıllık yargı kurumunun ortadan kaldırılmasına yönelik midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Soysal…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, öncelikle Suudi Arabistan’ın Yemen’i işgal ettiği ve asker yolladığı biliniyor. Bu konuda sizin tutumunuz nedir ve ne gibi bir tavır geliştirdi Dışişleri?

Yine bunun yanı sıra “Bayramdan sonra ne Danıştay kalacak ne de ben.” demiştiniz. Buna da bir açıklık getirirsek iyi olur diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Tacikistan Cumhuriyeti Hükûmetiyle yapılan bu protokol sonucunda kurulacak Program Koordinasyon Ofisiyle hangi ilk projeyi başlatmayı planladınız? Önümüzdeki yıl içerisinde hangi tür projeler bu ofis tarafından yürürlüğe konabilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tokat Milletvekili Reşat Doğru arkadaşımızın sorusuyla başlamak istiyorum. Sayın Doğru bugün gündem dışı yaptığı konuşmada ve bu sözleşmeyle ilgili, partisi adına yaptığı konuşmada çok önemli konulara temas etti. Kendisini devlet bakanlığı döneminden de bu işlerle ilgili olarak takip ediyorum, söyledikleri konulara aynen katılıyorum. Biz de Hükûmet olarak eleştirilerinden ve önerilerinden şahsen ve Hükûmetimiz adına istifade etmek istiyoruz. Bu konularda doğruları söylüyor. Kendilerine teşekkür ediyorum.

Telafer’de, Musul ve Kerkük’te ofis açılacak mı konusu, bir planlama konusudur. Bana verilen notta öncelikle Bağdat’ta TİKA’ya ofis açılması öngörülüyor. Irak’la anlaşma konusunda da taslak üzerinde Dışişleri Bakanlığımız mensuplarının çalışma yaptığını size söyleyebilirim.

Alim Işık Bey’in, Kütahya Milletvekili Sayın Işık arkadaşımızın, açılacak ofis öncelikle ne yapacak ve diğerleriyle ilgili, önümüzdeki yıl konusundaki planlamalar.

Genel olarak cevap vereyim: Bu Tacikistan’la yapılan sözleşmede, zaten sözleşme metnindeki “Yapılacak İşler” konusunda bir açıklama var ama biliyorsunuz, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Başbakanlığa bağlı olan TİKA yani Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı, bu yıl bütçesiyle, kendi bütçesi içerisinde bir rekor kırdı. Bildiğim kadarıyla, 60 milyon Türk lirasının üzerinde bir bütçeye sahip. Yeni atılımlar üzerine TİKA bütçesine bir destek verildi. Önümüzdeki yıl planlamasıyla ilgili olarak size yazılı cevap vermek istiyorum, teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık İzmir olaylarıyla ilgili konuştu, gündemimizle ilgisi yok.

Sayın Ergün Aydoğan ve Sayın Çetin Soysal “Suudi Arabistan’ın Yemen’i işgal ettiği biliniyor.” diyorlar. Bu konuda yeterli bilgiye sahip değilim, kendileri bu konuyu çok daha yakından takip ediyorlar anladığım kadarıyla. Kendilerine yazılı bilgi vereyim.

Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili, biraz önceki konuşmasında, âdeta, kesin yargıya varmış gibi bir konuşma yapmıştı. Birisi demiş ki Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na: “Sen bu muhalefete bakma, biz arkandayız, yürü aslanım.” demiş.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakan, biz cevap alamadık.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Şimdi, biraz sonra da bunu soru olarak bana soruyor. Madem bilmiyorsunuz, soruyla öğrenmek istiyorsunuz, biraz önceki konuşmanızda bu konuda kesin yargıya varmış gibi nasıl konuştunuz? Yani, Sayın Genç’in salonda olduğu ve olmadığı zamanların arasında ne kadar fark var, bunu biraz önce aynen yaşadık.

İkinci soru: “Danıştayla ilgili sözleriniz ne anlama geliyor?” diye Sayın Aydoğan ve Sayın Soysal merak etmişler. Bugünlerde onu açıklayacağım, birkaç gün daha merak edin.

Sayın Kamer Genç “Bu adam niye ağlıyor?” diye bana soruyor. Ben sizin bu kadar terbiye dışı ve ahlak dışı işler yaptığınızı çok merak ediyordum ama bunun sebebini buldum, sizde gözyaşı yok.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Değişik örnekler vermek için koymuyorum oraya.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sana anlayacağın dilden cevap vereceğim de Genel Kurulda değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben cevap vereceğim sana.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, geçen Kurban Bayramı’nızı, milletimizin Kurban Bayramı’nı da Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına yürekten kutluyorum. Huzur ve güzel, hayırlı işler temenni ediyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten bugün bir uluslararası sözleşmeyi kanunlaştırıyoruz. 2007 yılında imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşma’yı bugün hukuklaştırarak, kanunlaştırarak yürürlüğe koymuş olacağız. Geç kalmış, daha erken kanunlaşması gereken bir husus. Bu olumlu, faydalı, doğru konuda görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım.

“TİKA” diye ifade ettiğimiz Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı özellikle de son zamanlarda gerçekten önemli, faydalı ve doğru işler yapmaktadır. Katkısı, emeği ve bu kararda imzası olan herkesi yürekten kutluyorum.

TİKA, yani Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, 1992 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra oluşan Türk dünyasıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilişkilerini bir anlamda tanzim etmek, buraların demokrasiye geçişlerine, buraların kalkınmalarına, buraların kurumsallaşmalarına katkı vermek için kurulmuş, çok isabetli, doğru bir kuruluştur, bir cumhuriyet kuruluşudur, bir anayasal kuruluştur.  Dolayısıyla bu kurumun, bu Başkanlığın faaliyetlerinin kapsamını, büyüklüğünü her geçen gün artırmasını takdirle, teşekkürle karşılıyorum ancak Sayın Başbakan Yardımcısının da ifade ettiği gibi… Sayın eski Devlet Bakanı, Türk  dünyasından sorumlu Devlet Bakanı Reşat Doğru Bey’in söylediklerinin doğruluğunu Sayın Başbakan Yardımcımız da yerinden ifade ettiler. O doğrulardan biri de şuydu: TİKA, Türk dünyası ile Türkiye'nin iş birliğini ve ilişkilerini geliştirmek ve kurumsallaştırmak için kurulmuştur. Eğer Türkiye’nin dış ilişkilerinde yeni bir kurum oluşturarak ilişkileri geliştirmek için faaliyetleri artırmak üzere bir çalışmaya, bu çalışmayı yürütecek bir kuruma ihtiyacı varsa bir başka kurum olabilir. TİKA daha çok Türk dünyası ile ilişkileri geliştirmek üzere teksif olmalıdır, bu yönde gayret göstermelidir. Sayın eski Bakanımız bunu ifade etti, Sayın Başbakan Yardımcısı da bunun doğru olduğunu tespit etti. Zannediyorum bunu tespit ettiler. Dolayısıyla Hükûmetin bu yönde özel bir gayretinin olmasını ifade ediyorum ve talep ediyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii ki muhalefet partileri olarak biz doğru olana teşekkür edeceğiz. Bunu birçok defa burada ifade ettik çünkü burada herkes millet adına görev yapıyor. Milletimize dönük her hizmeti, her katkıyı, her gayreti, vicdan sahibi herkes, sağduyulu herkes kabul etmek ve teşekkürle karşılamak durumunda. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bunu her defasında söylüyoruz. Her ne kadar Sayın Başbakan Yardımcısı hemen böyle tekzip etti belki ama işte bir saat önce de Sayın Başbakan “Siz hiç yanlışı göstermiyor, hiç doğruyu ifade etmiyorsunuz. Bunun için, hep muhalefette kalmaya mahkûmsunuz.” diye tüm muhalefet partilerini de suçlayan bir konuşma yaptı grupta veya bizim bu Hükûmetin bu millet adına, Türk milleti adına yaptıklarını yerinde görüp işte bu kürsülerde teşekkür etmek için davetlere icabet etmemizi de, maalesef, üzülerek ifade ediyorum, Sayın Başbakan başımıza kaktı. Dolayısıyla, bu çelişkiyi de halletmeniz gerektiğini ifade etmek istiyorum. Evet, Türk milleti adına milletten aldığınız yetkiyle kamu kaynaklarını, kamu gücünü kullanarak bu millete hizmet etmeye çalışıyorsunuz. Bunun övünülecek bir tarafı yok, görevinizi yapıyorsunuz. Biz de, sizin bu yönde yaptığınız görevi, doğru yaptığınız görevi burada tespit edip teşekkür etmeyi ihmal etmiyoruz ama her defasında muhalefeti “Bugüne kadar hiçbir şey yapmadınız, hiç yanlışı gösterip doğruyu söylemiyorsunuz.” diye en üst düzeyde suçlamaya kalkarsanız -zannediyorum- buradaki işbirliğini, uzlaşmayı veya işte hoşgörüyü sizler dinamitlemiş olursunuz. Bu çelişkiyi de dikkatinize sunmak istiyorum.

Benim konum TİKA. TİKA’yı çok önemsiyorum. TİKA’nın faaliyetlerinin büyütülmesini -hiçbir maliyet hesabı yapılmadan nerede bir Türk varsa- Türk dünyasıyla sınırlamayı gerekli görüyoruz veya oraya yoğunlaşmasını talep ediyoruz ama Türkiye Cumhuriyeti devleti nerede bir Türk varsa o Türk’ün, kendini Türkiye Cumhuriyeti’ne mensup gören, mensubiyet duyan herkesin sorunlarına çözüm üretmek noktasında bir gayretin içerisinde olmasını, bir anlayışın içerisinde olmasını da gerekli görüyoruz. Bu anlamda TİKA’nın özellikle Suriye’de yaptığı çalışmaları -ilgi alanım olduğum için, Dostluk Grubu Başkanı olduğum için- takdirle ve teşekkürle karşılıyorum.

Hızlı hareket edilmesinin önemini vurgulamak istiyorum çünkü TİKA, atamalarımızdan bize miras kalan ama bugünün dünyasında artık Türkiye’de bulunmayan tarihî eserlerimizin, bize ait eserlerin restorasyonunda, imar edilmesinde, korunmasında çok önemli görev üstlenmektedir. Bu görevi yaparken birtakım imkân ve imkânsızlıklardan hareket etmeden gereken destek verilerek bu hizmetin bir an önce yapılması da temin edilmelidir. Bu anlamda TİKA’nın Orta Doğu bölgesindeki milletimize ait emanetlerin korunması ve geliştirilmesi yönündeki gayretlerinin daha da desteklenmesi gerektiğini, daha çok bütçeler ayrılması gerektiğini bir defa daha ifade ediyor, Hükûmetin bu noktada TİKA’ya destek vermesini, bütçeyle veya diğer kaynaklarla destek vermesini tekrar hatırlatmak istiyorum.

TİKA kapsamında bir başka hizmeti daha gündeme getirmek lazım. Biliyorsunuz, bu Hükûmetten önceki hükûmetler zamanında alınan bir kararla, Türk dünyası, Türk ve akraba topluluklarından öğrenci getirilmesi programı kapsamında zannediyorum bugüne kadar Türkiye’ye gelen 50 binin üzerinde öğrenci oldu. Bunlar Türk dünyasının her bölgesinden gelen öğrenciler. Bunları Türkiye Cumhuriyeti devleti Türkiye’de okutuyor, meslek sahibi yapıyor, tekrar kendi bölgelerine gönderiyor, oradaki halka, o ülkeye hizmet etmelerini temin ediyor. Bu, bugüne kadar eksiğiyle fazlasıyla devam etti ama böyle devam etmemesi gerekiyor. Bu bir kurumun çatısı altında koordine edilmeli, bir başkanlık, mümkünse işte ısrarla söylediğimiz dış Türkler bakanlığı veya Türk dünyası bakanlığı anlamında koordine edilmesi ve bir elden yönetilmesi çok gerekli bir husus. Bu yönde Sayın Devlet Bakanının bir çalışması olduğunu biliyorum.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, bu yönde işte Türk dünyası başkanlığı kurumu kurulsun, bu kurum adı altında hem bu öğrencilerin sorunları, bu öğrencilerin eğitimleri daha iyi takip edilsin, ülkelerine döndüklerinde hizmetleri daha iyi takip edilsin hem de işte Türkiye dışındaki Türklerle ilişkilerin de bu başkanlık altında koordine edilmesini gerekli görerek bir kanun teklifini biz de hazırladık, Meclis Başkanlığına sunduk. İnanıyorum ki TİKA’nın da katılacağı bu başkanlık, Türk dünyasıyla ilgili, dış politikamızın dışında Türk dünyasıyla ilgili ilişkileri geliştirmekte, daha yoğun ilişkiler kurmakta çok etkili ve katkılı olacaktır diye düşünüyorum.

Tekrar ediyorum, TİKA’nın çalışmalarına destek verilmesi gerekir. Bu desteğin daha fazla verilmesi için –bütçe dönemindeyiz- Hükûmetin dikkatine sunuyorum.

TİKA’nın çalışmalarına ve buna katkı verenlere de teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Evet, şahsı adına Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tacikistan’la yapacağımız bu uluslararası anlaşma, her iki tarafın karşılıklı olarak ekonomik ve sosyal kalkınma için iş birliğinin sağlanması amacıyla gerekli tedbirlerin alınmasını öngörmektedir. Gerek Türk dünyasıyla gerekse de bütün dış dünyayla barışık bir politikayla bugüne kadar… Aslında her seferinde söylememize rağmen tabii görmeyenlerin olduğunu, duymayanların olduğunu da biliyoruz. Bu manada da bugüne kadar dış itibarımızın nereden nereye geldiğini, açıkçası, özellikle birilerinin gözlerini açmasını ve kulaklarının duymasını arzu ederek ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii ki Türkiye artık “Yurtta barış, dünyada barış.” prensibi uyarınca hem siyasetini husumetler, gerginlikler üzerine değil bilakis kardeşlikler üzerine kurmak istiyor hem de bütün dünyada barışı tesis etmek adına etkin bir dış politika izliyor. Bununla birliktedir ki bugün gelinen nokta itibarıyla Türkiye dışarıda itibarı olan saygın bir ülke, onun lideri de hakikaten saygın bir lider, gittiği her yerde de bu saygınlığı görüyor.

Yine aynı şekilde, değerli arkadaşlar, bu dış politika sayesindedir ki Türkiye, bugün yüz elli bir ülkenin oyuyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyesi konumunda.

Yine “Medeniyetler İttifakı”nın aktif bir üyesi durumunda ve rolünü de en iyi şekilde oynayan, uygulayan bir ülke konumunda.

Yine, değerli arkadaşlar, İslam Konferansı Örgütünün Genel Sekreteri şu anda bir Türk. Gerek İslam dünyasında gerekse bütün dünyada uluslararası alanda artık gündemi belirlenen bir ülke konumundan çıkıp âdeta dünya gündemini belirleyen bir ülke konumuna geldi. Çünkü biz ülke olarak kendimize güveniyoruz, liderimize, Başbakanımıza, onun ekibine, Hükûmetine güveniyoruz, her şeyden öncesi de halkımıza, milletimize güveniyoruz ve bu manadadır ki bütün açılımlarımızın kaynağı, bütün projelerimizin muhatabı milletimizdir diyoruz ve bundan dolayıdır ki hiç korkmadan, ürkmeden bütün sorunların üzerine cesaretle, kararlılıkla gittiğimiz gibi, işte bugün, daha üç beş yıl öncesine kadar düşman gördüğümüz bütün komşu ülkelerle dostane ilişkiler sayesindedir ki ihracatımızı 5 katına çıkardık.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İthalatı?

AHMET AYDIN (Devamla) – İşte, daha dün Libya’da, bir taraftan Cumhurbaşkanımız bugün Ürdün’de, Başbakanımız her gün bir başka ülkede, başka bir yerde, Dışişleri Bakanlığımız, Kabinenin diğer bakanları her gün mutlak surette bir ülkede dış temaslarda ülkemizin menfaati için olağanca bir şekilde çalışmaktadırlar.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Geriledi, ihracat yüzde 30 geriledi Ahmet Bey!

AHMET AYDIN (Devamla) – Şunu ifade etmek isterim ki ihracatımızda… Evet, siz söylediniz, aslında siz söyledikçe bizim anlatacağımız çok husus var.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Türkiye’ye de gel Ahmet Bey, Türkiye’ye de…

AHMET AYDIN (Devamla) – İhracatımızı biz 36 milyar dolardan aldık, bu dış politika sayesindedir ki şu anda 142 milyar dolara kadar çıkardık.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 100 milyar, 100 milyar… Düş aşağıya.

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine aynı şekilde, değerli arkadaşlar, 230 milyar dolarlardan 740-750 milyar dolarlara çıkan bir gayrisafi millî hasıla var. Yapılan yollar, toplu konutlar, eğitimde yapılanlar, sağlıkta yapılanlar…

ALİM IŞIK (Kütahya) – İthalatı söyle, ithalatı.

AHMET AYDIN (Devamla) – Şimdi, bunları anlatırsam, herhâlde rahatsız oluyorsunuz ama gerçek böyle değerli arkadaşlar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İthalattan bahset, ithalattan.

AHMET AYDIN (Devamla) – Ben daha çok zamanınızı almak istemiyorum ama lütfen, lütfen şöyle bir vicdan muhasebesi yapın, şöyle başınız iki elin arasında düşünün, Türkiye'nin yedi yıl öncesiyle bugününü bir kıyaslayın, gerçeği sizler de göreceksinizdir diyorum, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Mehmet Nil Hıdır, Muğla Milletvekilimiz.

Sayın Hıdır, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Çok Değerli Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; üzerinde konuştuğumuz 403 sıra sayılı Tacikistan ve Türkiye arasındaki anlaşmanın ve bu anlaşmanın benzeri diğer anlaşmaların neticelerini yurt dışına çıktığımızda hep birlikte müşahede ediyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurlu bir üyesi olarak her yurt dışına çıktığımızda dünyanın hangi köşesine gidersek gidelim bir Türk vatandaşına ve Türkiye’mizi orada temsil eden derneğe, vakfa rastlamamamız mümkün değil.

Geçtiğimiz yıllarda bu görevi sivil toplum örgütleri yürütürken özellikle TİKA, son on yılda üzerine düşen görevi bihakkın yapmak suretiyle Türkiye'nin  altı yüzyıllık Osmanlı İmparatorluğu döneminde geride bıraktığı tarihî eserlere, su kanallarına, camilere ve Osmanlının kültürel yapılarına sahip çıkma başarısını göstermiştir.

Yenilenen bu anlaşmayla ümit ediyorum ki Tacikistan’la da aramızdaki bu kültürel bağlar daha da güçlenecek ve diğer ülkelere örnek olacak seviyeye gelecektir.

Bu duygularla hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum, hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce kürsüde yaptığım konuşmada Amerikan Dışişleri Bakanının bizim Dışişleri Bakanına “Sen muhalefeti dinleme, sen Ermeni açılımını yap.” dediğini söyledim, geldim, burada da soru sordum. Bunu öğrenmek istiyorum ve Hükûmete de yardımcı olmak istiyorum. Bunu basın da yazdı. Hükûmetin bana teşekkür etmesi gerekirken efendim, diyor, kanaat değiştiriyor. Benim orada yaptığım konuşmaya kendisinin cevap vermeyeceğini bildiğim için burada soru olarak sordum. Yine soru olarak soruyorum: Böyle bir şey olmuş mu, olmamış mı? Hükûmet olarak cevap vermek zorundasın.

İkincisi: Sayın Bülent Bey zaman zaman ağlıyor. Ben bunu yapmacık bir ağlama görüyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Elbette ki acılı olaylara ağlanır ama Hükûmetin belli bir makamına gelen insan ağlamaz, ağlarsa gizli yerlerde ağlar. Ha, bizim orada nefesi keskin hocalar var, böyle işte, okumayla mokumayla gayriihtiyari ağlamaları giderecek dualar falan yapıyor dedim, yani bir yardımcı olayım diye, onun için söyledim. Yoksa ki benim… Sonra ben ağlaması gereken yerde ağlarım ama yapmacık ağlamam. Yani tabii ki insan bir his dolu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Genç, şunu ifade etmek isterim: Bakınız, beş yıllık süre içerisinde Meclis Başkanlığımızı yapmış, beraber çalıştığımız, çalışmaktan onur duyduğum bir insan Sayın Arınç. Millî meseleler karşısında, insani meseleler karşısında hassas olması ve bir insanın gözünden yaş damlalarının dökülmesi o insan için bir artı şeydir. Sayın Arınç’ın da böyle bir duyguları paylaştığını ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, yapmacık, yapmacık!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ayıp oluyor Sayın Genç.

BAŞKAN – Birbirimize karşı daha hassas olalım. Benim sözüme ihtiyaç yok. Ben -özür dilerim- bir hakşinaslık olarak söyledim. Yoksa Sayın Arınç kelimelerle konuşur, ifade eder, yapar.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

“ABD Dışişleri Bakanı, bizim Dışişleri Bakanına şöyle demiş mi, dememiş mi?” diyor. Biraz önce kendisi böyle demiş diyerek üzerine bina ettiği bir konuşma yaptı, sonra da “Öğrenmek istiyorum.” dedi. Benim bildiğim, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin Dışişleri Bakanına böyle bir şey söyleyemez. Böyle bir şey söylenirse de Sayın Dışişleri Bakanımız gerekli cevabı verir.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma  rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (Sıra sayısı 403) oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 215

Kabul :                        214

Ret :                                 1 (x)

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime on dakika ara veriyorum. 

Kapanma Saati: 17.15

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.29

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 24’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 

4’üncü sırada yer alan, 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4- 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/730) (S. Sayısı: 424) (x)

BAŞKAN - Sayın Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 424 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un söz talepleri vardır.

Ayrıca, şahısları adına Hüseyin Pazarcı, Balıkesir ve Necdet Budak, Edirne milletvekilleri.

Sayın Demirel, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KEMAL DEMİREL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken sizleri ve tüm yurttaşlarımızı ve bilhassa zeytin üreticisi köylülerimizi ve zeytin köylülerini en içten sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bu kanun maddesinin de bütün zeytin üreticilerine hayırlı, uğurlu olması dileğiyle sözlerime başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten zeytin ve zeytinyağı, bizim ülkemiz açısından en önemli ürünlerimizden bir tanesi, bilhassa stratejik özelliği olan çok değerli bir ürünümüz ama ne yazık ki zeytin ve zeytinyağı konusunda Türkiye hak ettiği noktada değil. Nerede değil? Uluslararası arenada hak ettiği yerde olmadığını, ne yazık ki üzüntüyle, burada vurgulamak istiyorum.

Tabii, bunun çok değişik sebepleri var. Bu sebeplerden bir tanesi de işte, bugün önümüze gelen kanun maddesiyle ilgili. Biliyorsunuz bizim, Uluslararası Zeytinyağı Konseyinde -daha evvel girmiş olduğumuz ama daha sonra çıkmış olduğumuz bu Konseyde- yer almamamızın faturasını ne yazık ki Türk köylüsü, Türk zeytincisi, Türk üreticisi çekmiştir. Yani biz, Türk köylüsünü korumak, Türk köylüsünün ürettiği zeytinine sahip çıkma noktasında üzerimize düşen görevi layıkıyla yerine getirmek istiyorsak önce o ürünün uluslararası alanda para etmesini, uluslararası arenada söz sahibi olmasını sağlayacak noktalara gelmemiz gerekliydi. Bugün biz, zeytinde, ürettiğimiz zeytinyağının üçte 1’ini ihraç eden ve dünyada bu konuda çok iddialı olduğumuz gerçeği ortada iken ama bu kadar açık ve net, zeytin ve zeytinyağı üreticisi, zeytin köylüsü, Türkiye’de üretim yapan bu insanlar dünyanın en değerli ürününü yetiştirirken acaba bu yetiştirmiş olduğu ürünün karşılığı olan emeği elde edebiliyorlar mı, edemiyorlar mı? Önce onu tartışmak lazım. Bugün zeytin toplayan çiftçimiz, zeytin toplayan köylümüz bu ürünü topladıktan sonra umutla para etmesini bekliyor. Peki, ediyor mu? Maalesef her geçen yıl zeytin üreten köylümüz, çiftçimiz ürettiği ürünün karşılığını alamamanın ezikliğini yaşıyor. Bir yıl ümitle zeytin hasadını bekliyor, topluyor, satmaya gelince hak ettiği değeri almıyor.

                                  

(x) 424 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bugün zeytinde karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi girdiler. Zeytinde, maalesef ilaçta olsun, gübrede olsun, yevmiyede olsun, her yıl artan fiyatlardan dolayı, fiyatlar yukarı çıkarken zeytin satan, üreten köylümüzün ürünü ise aşağıya doğru iniyor. Yani ürettiği ürünün ilacı, gübresi ve yevmiyesi her yıl yukarı doğru çıkarken ona paralel olarak ürettiği ürünün de yukarı çıkması lazım ama maalesef, tam tersine, aşağı doğru iniyor ve onun neticesi olarak da zeytin üreten köylümüz ürettiği ürünün karşılığını alamıyor.

Bakınız, arkadaşlar, “Zeytin karadır.” Diyoruz, değil mi? Evet, zeytin karadır, kara elmastır ama maalesef, zeytin üreten insanların karabasanı olmuştur. Umudu değil umutsuzluğu olmuştur. Orada çare beklerken çaresizliği olmuştur. Çoluğunun çocuğunun nafakasını elde etmek isteyen insanlar bunu elde edememenin üzüntüsünü yaşamışlardır.

Bugün kanunu tartışıyoruz. Ben daha evvel bu kürsüden zeytin ve zeytinyağıyla ilgili bu konuları gündeme getirirken araştırma önergeleri verdik, soru önergeleri verdik. Bu zeytin ve zeytinyağı konusunda Hükûmeti bir an evvel göreve davet ettik ve dedik ki: “Zeytine sahip çıkın. Zeytin üreticisine sahip çıkın. Zeytin üreten insanların emeğine sahip çıkalım.” Evet, bu sahip çıkma noktasında bugün bu kanun teklifi önümüze geldi. Bizim, bu kanun teklifi önümüze gelmeden evvel şunu sorgulamamız lazım: Biz bu Konseyden niye çıktık? Yani uluslararası arenada söz sahibi olmamız için bu Konseyde olmamız gerekirken ve içinde yer alma durumunda iken biz bundan çıkmışız. Ben bunların tartışılmasını istiyorum; bu Konseyden niye çıkmışız ve çıktığımız tarih de 1998. O gün hükûmette bulunan arkadaşlarımızın bu konunun açıklığa kavuşması noktasında bizi bilgilendirmesini istiyorum. Sebep nedir, aidat mı diyoruz?

Bakın, şimdi, kanun teklifi elimizde. Bu kanun teklifi buraya gelirken biz… Araştırma Komisyonunda da yapılan görüşmelerde, bu Zeytinyağı Araştırma Komisyonu raporunda, mutlaka ve mutlaka, bu Uluslararası Zeytinyağı Konseyine girmemiz gerektiği vurgulandı. Peki, vurgulandıktan sonra, niye giremediğimizle ilgili yapılan çalışmalarda aidat gündeme geldi. Ben bir televizyon programında sordum: Bu aidat nedir? Neden biz hâlâ bunu sürüncemede bırakıyoruz? 2004 ve 2005 yıllarında bu Konseye girmeyle ilgili karar almamıza rağmen, bakın, 2009’un Aralık ayının başında Konseye girme noktasında kanun teklifi önümüze geldi. Yani aradan geçen dört beş yıl içerisinde zeytinde önemli gelişmeler yaşandı. Bunlardan bir tanesi: Dünyada en iddialı olan İspanya, zeytin ve zeytinyağı üretiminde söz sahibi olan bir İspanya, doğal afetler yüzünden üretimde büyük sıkıntılar yaşadı. Yani Türkiye, bu noktada bunu en iyi şekilde değerlendirebilecek bir noktada iken, maalesef, Konseyde olamamanın, Konseyde söz sahibi olamamaktan, Konseyde söz sahibi olamamanın, getirmiş olduğu sıkıntılardan dolayı, zeytini hak ettiği konumda dünyaya tanıtamadı. Bugün dünyanın en iyi zeytinini üreten ülkesiyiz, hem sofralıkta hem yağlıkta. Böyle iddialı olduğumuz bir konuda, bizim, hâlâ, artık, zeytini konuşmayı değil, zeytini daha iyi nasıl pazarlamalıyız noktasında olmamız gerektiğini özellikle vurgulamak istiyordum.

Bakın, biz bu konuşmaları burada yapıyoruz. Bugün bu konuşmaları yüz binlerce üretici, zeytin üreticisi takip ediyor ve onlar şunu söylüyor: “Bu Konseye girmekle biz ne kazanacağız?” Evet, biz diyoruz ki: Bu Konseye girmemiz çok geç kalınmış bir karar. Aslında çıkmamız yanlıştı ama çıktık, girme noktasında da on bir yıl süre geçti. Bu süre az süre değil. On bir yılda dünyada zeytin ve zeytinyağı konusunda hızla değişimler ortaya çıktı, gelişmeler ortaya çıktı. Bugün su bulmakta sıkıntı çeken ülkeler, neredeyse bizim ülkemizle başa baş noktaya geldi. Bunlardan bir tanesi de komşumuz Suriye. Bugün Suriye, zeytin ve zeytinyağı konusunda gerçekten önemli noktaya geldi. Hâlbuki, bizim, dünyada liderliğe oynayabileceğimiz bir üründür zeytin.

Zeytin nedir? Aynı zamanda ilaçtır, insan sağlığı açısından ilaçtır. Bağışıklık sistemini en iyi koruyan ürünlerin neredeyse başında gelmektedir. Peki, böyle bir ürünle ilgili geldiğimiz noktaya baktığımız zaman, bilhassa ben Marmara Bölgesi’nde Bursa’yı kastetmek istiyorum, her yıl zeytin üreten köylümüz ve çiftçimiz perişanlığı oynamaktadır. Zeytin üreticisi ve zeytin üreticisi olarak köylümüz, hak ettiğinin karşılığını alamamanın üzüntüsünü hep yaşamaktadır ve biraz evvel söylediğim gibi, zeytin karabasanı olmaya devam etmektedir.

Şimdi, bu Konsey… İnşallah, bu noktada zeytincinin, hak ettiği ürününün karşılığını alma noktasında önemli bir gelişme olacağıyla ilgili beklentilerimiz büyük.

Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha evvel bu konuyla ilgili komisyon kurduk ve o Komisyonumuz, grup olarak zeytin konusunda çeşitli araştırmalar yaptı, tespitler yaptı, bu tespitleri kamuoyuyla paylaştı ve o tespitlerin birçoğu zaten Araştırma Komisyonunda da zeytin üreticilerimiz tarafından dile de getirildi. Bu noktada artık bizim beklentimiz, zeytinin hak ettiği yere gelmesi.

Bakın, bu noktada şunu söylemekte yarar var: Biz, zeytinle ilgili Türkiye’de çok sağlıklı bir envanter çalışması yapabildik mi? Yani bugün Türkiye’de zeytin ağacı dediğimiz zaman bir rakam ortaya koymak mümkün mü? Çok farklı rakamlar çıkıyor. 140 milyon, 150 milyon, 160 milyon… Yani bu çok ciddi bir araştırma konusu olabilmiş olsaydı, inanın bu rakamlar bu kadar büyük oynama göstermezdi. Ama maalesef bu konuda da ciddi bir araştırma yok.

Onun ötesinde, ben her zaman dile getiriyorum, zeytinle ilgili Türkiye'nin bir millî politikasına ihtiyaç var; evet, ulusal bir politikasına ihtiyaç var. Çünkü zeytin bu ülkenin ürettiği en önemli ürünlerden bir tanesi ve dış piyasada, uluslararası arenada da söz sahibi olması gereken önemli bir ürün. Bu noktada biz, zeytine hak ettiğinin verilmesi noktasında Hükûmeti bir kez daha göreve çağırıyoruz.

Bu noktada vermiş olduğumuz araştırma önergelerindeki sorunlar vardı. Bu sorunların araştırma önergesiyle gündeme getirilip Meclis kürsüsünde okunduktan sonra bu sorunların çözülmesiyle ilgili beklentilerimiz var.

Öncelikle şunu sormak istiyorum: Araştırma önergeleri niçin verilir? Araştırma önergesi, herhangi bir sorunun tespiti ve o sorunun çözülmesi ve ondan sonra çözülmesi noktasında da Meclisin harekete geçmesi anlamında verilir. Şimdi bu noktada araştırma önergelerini verdik. Başta Marmara Bölgesi olmak üzere Mardin Derik’e kadar gidildi, dolaşıldı, incelendi, toplantılar yapıldı ve onun sonucunda Komisyon raporunu buraya sundu. O raporu sunduktan sonra burada yapılması gereken nedir artık? O Araştırma komisyonunun tespit ettiği sorunların çözülmesi noktasında yetkililerin en kısa zaman içerisinde harekete geçmesi. Peki, soruyorum: Acaba geçildi mi? Bakın bu Komisyon raporu okundu, oylandı, kabul edildi; aradan neredeyse bir yıla yakın geçen zamanda kanun teklifi daha yeni geliyor. Kanun teklifi daha yeni geliyorsa inşallah diğer sorunların çözülmesi noktasındaki sorunlar bu kadar süre beklemezler. Ama bugün, şu anda zeytin üreticisi hasadını yapıyor, topluyor. Şimdi soruyorum ben çiftçi kardeşlerime, köylü kardeşlerime; diyorlar ki: “Vallahi, değişen bir şey yok, geçen yılın aynısı, evvelki yılın aynısı, daha evvelki yılın aynısı, yani değişen yine bir şey yok. Biz konuşuyoruz, dertlerimizi de anlatıyoruz, dertlerimizi dinleyen vekillerimizden de şunu bekliyoruz: Bu sorunları artık çözün.” Yani zeytin üreticisi, çiftçisi, köylüsü artık sorunların konuşulmasını değil, sorunların çözülmesini istiyor, o sorunların Türkiye Büyük Millet Meclisinden çözülmüş olarak dile getirilmesini istiyor.

Zeytin, öyle çok rahat, kolay toplanan bir ürün değildir arkadaşlar. Yani zeytini sadece erkekler toplamaz. Zeytin, çoluk çocuk, yaşlısıyla genciyle herkesin topladığı bir üründür ve onlar şunu çok rahatlıkla söyleyebilirler ve ben de onlar adına konuşuyorum: Yani bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu anda kürsüde konuşan Kemal Demirel değildir; şu anda kürsüde konuşan o tarlalarda, o ağaçlarda, o çamurda, karda kışta zeytini toplayan Hatice anamızdır, Ahmet beydir, Hüseyin efendidir, onların çocuklarıdır, onların gelinidir. Köylümüz bu kürsüye gelip konuşamıyor ama o köylünün sesini buradan duyurmak görevi de bize düşüyorsa bugün bu kürsüde köylümüz var, çiftçimiz var. (CHP sıralarından alkışlar)

Hep söylenen bir lafı vardır Sevgili Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Türk köylüsü milletin efendisidir.” Vallahi, efendiliğin ne hâle geldiğini köylümüz çok güzel yaşayarak görüyor. Artık köylü efendilikten çıkarılmış, âdeta ülkenin kölesi hâline getirilmiştir.

Bir kez daha vurgulamak istiyorum: Köylünün yüzü gülmeden Türkiye'nin yüzü gülmez. Üreten köylümüzün yüzünün gülmesinin tek bir açıklaması vardır, o da ürettiği ürüne sahip çıkılmasıdır. Ama bu noktada geldiğimiz ve ortaya çıkan tabloyu görüyoruz ki maalesef üreten köylümüz hak ettiğini almıyor.

Biz, artık çok konuşmayı değil, konuşulan konuların Türkiye Büyük Millet Meclisinden sorunların çözülmüş olarak dile getirilmesini bekliyoruz. O yüzden, Komisyonumuzun, Zeytin Araştırma Komisyonunun yapmış olduğu bu önemli çalışmanın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildikten sonra, öncelikle Tarım Bakanına ve Dışişleri Bakanına niye önemli görevler düşüyor? Çünkü zeytinin uluslararası arenada tanıtımı noktasında Dışişlerine de önemli görevler düşüyor. Ticaret bakanlarının bu konuda hepsine büyük görev düşüyor. Sanayi Bakanına görev düşüyor. Yani, bugün, zeytin sadece yemek yediğimiz bir ürün değildir, aynı zamanda, çok değerli bir ürün olduğunu özellikle vurguluyoruz. Ama ben, bugün, kürsüden, özellikle zeytinin, bir an evvel, Türk köylüsünün alın teri olan, emeği olan bu ürünün hak ettiğini almasını bugün milyonlarca insan bekliyor, milyonlarca insan umutla bekliyor ve milyonlarca insan daha yeni toplanan bu zeytinin bu sene de para etmemesinin üzüntüsünü yaşıyor. Biz o üzüntüyü “Kriz var.” deyip geçiştiremeyiz. Geçen sene var mıydı, evvelki sene var mıydı, daha evvelki sene var mıydı? Her sene zeytin üreten çiftçimize bir bahane bulabiliyoruz. Artık bahane bulma zamanı değil, tam tersine, zeytin üreten insanın ürettiği ürünün hak ettiğini alması noktasında gerekli çalışmaların yapılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Zeytinin kendisine de destek olmasını özellikle vurgulamak istiyoruz. Ürünün kendisine destek olmak lazım. Bu noktada, bu sene rekoltenin iyi olduğu söyleniyor. Ama zeytin üreten çiftçimizin en büyük şikâyetlerinden bir tanesi kara hastalıktır. Bu kara hastalığın ortadan kaldırılması noktasında ciddi çalışmalar yapılması gerektiğini vurgulamak istiyorum. Bu sene rekolte iyi olmasına rağmen tane dökülmesi söz konusu. Bu konuda çeşitli görüşler ortaya atılıyor. Ben bu konuda bir araştırma yapılmasını istiyorum. Bu konu acaba ilaçtan mı kaynaklanıyor, ilaçlamadan mı kaynaklanıyor ya da daha başka sebeplerden mi, doğa olaylarından mı kaynaklanıyor? O konuda daha net bir şey ortada yok. O yüzden, bu konunun da araştırılması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Çünkü yerden toplanıyorlar, yerden toplanan ürün de hak ettiği değeri almıyor ve maalesef bu tabloyla karşı karşıyayız.

Ben, Cumhuriyet Halk Partisi adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Zeytinyağı Komisyonunun… Uluslararası Zeytin ve Zeytinyağı Konseyine bir an evvel girilmesinin önemli olduğunu, kanun teklifine de Cumhuriyet Halk Partisi  olarak olumlu oy vereceğimizi ama bu kanun keşke daha evvel bu kürsüye gelseydi ve burada da kabul edilmiş olsaydı çok daha iyi olurdu diye düşünüyor, hepinizi sevgiler ve saygılarla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Demirel, teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy.

Buyurun Sayın  Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle geçmiş Kurban Bayramı’nızı kutluyorum, yüce Türk milletinin de Kurban Bayramı’nı kutluyorum.

Ben, Bursa Milletvekili olarak bölgemizin en önemli üretimlerinden biri olan zeytinle ilgili elbette söyleyeceğimiz çok sözün olduğunu düşünüyorum. Geçmiş yıllarda Bursa’da zeytin üretimi yapan ilçelere gittiğimizde, Mudanya, Gemlik, İznik, Orhangazi gibi ilçelerde gerçekten buranın köylülerinin durumlarının iyi olduğunu, o yörede gerçekten diğer köylere nazaran durumlarının kat kat iyi olduğunu, ilk defa traktör alanların, ilk defa teknolojiyi kullananların zeytin üreticisi olduğunu görmekteydik ama son yıllarda, özellikle bu ilçeleri ve köylerini ziyaret ettiğimizde, maalesef zeytin üreticilerinin artık büyük sıkıntılar içerisinde olduğunu görmekteyiz. Ben Mudanya’da özellikle akrabalarımın da olduğu zeytin üreticileriyle de görüştüğümde ürettikleri zeytini maalesef girdi fiyatlarının da yükselmesiyle birlikte artık maliyetlerine bile satamaz duruma geldiklerini ifade etmekteler.

Bakın, geçtiğimiz üç dört yıl öncesiyle veya daha öncesiyle kıyasladığımızda, zeytinin girdi fiyatlarına, yani mazot, ilaç, gübre, sulama giderleri gibi giderlere baktığımızda bu giderlerin neredeyse 3 katına ulaştığını ama zeytin fiyatlarının da maalesef neredeyse üçte 1 fiyatına düştüğünü hepimiz bilmekteyiz. Dolayısıyla, bu anlamda zeytinin ve zeytinyağının durumunu değerlendirmek adına 2008 yılında üç partinin vermiş olduğu araştırma önergeleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisinde Araştırma Komisyonu kuruldu ve gerçekten dört ay süren çalışmalarla bu konuda önemli konulara değinilerek zeytin ve zeytinyağıyla ilgili problemlerin aşılması noktasında da çözüm önerilerinin de içinde bulunduğu gerçekten değerli çalışmalar, değerli katkılar yapıldığını düşünüyorum. Bununla ilgili epeyce… O dört aylık süreç çok iyi değerlendirildi. Ankara dışında yaklaşık yirmi yerde toplantılar yapılarak zeytin ve zeytinyağıyla ilgili sorunlar ve çözümleri gündeme getirildi. Gerçekten bu Araştırma Komisyonunun temmuz ayında sunduğu bu raporun dikkate alınarak bundan sonraki çalışmaların, zeytin ve zeytinyağına destek verilecekse bu doğrultuda bu çalışmaların yapılmasında önem var diye düşünüyorum. İşte bu Araştırma Komisyonunun ortaya koyduğu sorunların başında da Uluslararası Zeytinyağı Konseyine yeniden üyelik sürecinin başlatılması geliyordu. Bir yıl sonra bununla ilgili bir kanun önümüze geldi. Bunun çözüm önerisi olarak da ülkemizin üyelik için yaptığı başvuru 2004 yılı Aralık ayında Konsey tarafından kabul edilmiş olmakla birlikte, “Resmî üyelik sıfatını kazanabilmesi için gerekli iç hukuk onay süreci bir an önce tamamlanması ve çalışmalara etkin bir şekilde katılım sağlanması gerekmektedir.” ifadesi yer buluyor burada. Bugün bu anlamdaki bu öneri belki de bu Araştırma Komisyonu raporunun tek maddesi bugüne kadar Mecliste görüşmeye açıldı. En azından başlangıç olması adına bu zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarının giderilmesi açısından olumlu bir başlangıç diye düşünüyorum. Bu Araştırma Komisyonunun yaptığı çalışmalar neticesindeki rapora baktığımızda pek çok sorun ele alınarak burada çözümleri de önerilmiş ama ne Hükûmet tarafından ne bakanlıklarda, yönetmeliklerde ne de diğer kurum ve kuruluşlarda bu konuyla ilgili atılan herhangi bir adıma şahit olmadığımızı ifade edeyim. Bakın burada bazı başlıkları tekrarlamak, tekrar gündeme getirmek adına bu Komisyon raporundan sizlerle bazı başlıkları paylaşmak istiyorum.

Burada kooperatif ve birliklerle ilgili sorunlar, üretici birlikleriyle ilgili sorunlar gündeme getirilmiş, bunlar sıralanmış ve yine bunların çözüm önerileri de ortaya konmuş. “Tarım sektöründe en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkan tarımın kayıt altına alınması konusunda üretici örgütlerinden faydalanılmalıdır. Verilecek desteklemelerin üretici örgütleri aracılığıyla verilmesi ile üreticiler hem kayıt altına alınabilecek hem de birliğe üye olmak teşvik edilecektir. Aynı zamanda tarımda örgütlenme bilincinin gelişmesine ve yayılmasına katkı sağlayacaktır.”

“Üretici organizasyonlarından sağlanan muafiyet ve istisnaların özellikle katma değer vergisi uygulamasında vergi iadesi gibi sistemlerin devreye sokularak üreticilerin örgütlenmesi teşvik edilmelidir.” diye başlayıp devam eden birçok çözüm önerileri var ama bununla ilgili herhangi bir adım atıldığına bizler şahit olmuş değiliz.

“Üretici-üniversite ilişkileri geliştirilmelidir.” denmiş. “Birliklerin gelirleri sadece aidat, yurt içi ve yurt dışından sağlanan bağış, fon ve yardımlardan oluşmaktadır. Bu da birliklerin faaliyetleri için yeterli olmamaktadır. Bu nedenle, birlikler maddi açıdan desteklenmelidir. Gerekli finansal altyapının aidatla, bağışlarla değil, zorunlu kesintiler yoluyla sağlanması birlikleri güçlü hâle getirecektir.” diye de burada ifade edilmiş.

“Birliklerde, iştigal alanıyla ilgili uzman (tarım danışmanı) ziraat mühendisi istihdamı mecburi hâle getirilmelidir. Uzman istihdamının getireceği maddi külfet devlet tarafından belli oranda sübvanse edilmelidir.” denmiş.

Bunları atlayarak sizlere önemli gördüklerimi ifade etmeye çalışıyorum ama bu ifade ettiklerimin hiçbirisiyle ilgili maalesef herhangi bir başlangıç veya herhangi bir girişimin olduğuna şahit olmadık.

Yine, “Zeytin ve zeytinyağı sektöründe başarılı kooperatifçilik uygulamalarının desteklenmesi” başlığı altında öneriler getirilmiş. “Zeytin ve zeytinyağı sektöründe faaliyet gösteren yaygın bir örgütlenme yapısına sahip olan tarım satış kooperatiflerinin tabandan tavana örgütlenme sistemlerinin güçlendirilmesi amacıyla başarılı kooperatifçilik uygulamaları desteklenmelidir. Bunun giderilmesi amacıyla tarım satış kooperatiflerine ilişkin yeni yasal düzenlemelerde başarılı kooperatifçilik uygulamalarının yapılmasına imkân sağlayacak hükümler konularak kooperatiflerin etkinliklerinin artırılması gerekmektedir.” diye ifadeler yine konulmuş.

“Yetiştiricilik ile ilgili sorunlar” başlığı altında çözüm önerileri getirilmiş. Yine, burada, bahçe tesisinden, ülkemiz zeytinciliğinde 1937’de başlayan zeytincilik seferberliğine benzer bir seferberlik başlatılmalıdır. Modern zeytinciliğe uygun bahçe tesisi teşvik edilmelidir. Modern zeytincilikte öncelikli olan, yoğun dikim ve damla sulama sistemiyle makineli hasada uygun üretim yapabilecek durumda olmaktır. Kaliteli ürün için uygun çeşit ve sağlıklı fidanla bahçe tesisi gerekmektedir. Çeşit zenginliği, özellikle zeytinyağında tat ve aroma çeşitliliğini sağlayabilmektir.

Farklı bölgelerdeki zeytin işletmelerinin, çeşit ve verimden kaynaklanan gelir farklılıkları da dikkate alınarak, arazi parçalanmalarının önlenmesi için, mevcut yasal düzenlemenin gözden geçirilmesi faydalı olacaktır. Örneğin, birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi mirasa konu olan tarım arazisi eğer vârisler tarafından tarımsal amaçlı kullanılamaz ise otuz- kırk yıllığına başka birine kiralanması yoluyla arazinin boş kalması, meyve bahçesi ise bakımsız kalmasının engellenmesi sağlanmalıdır. Bu, elbette tarımın diğer alanlarıyla da ilgili.

Zeytin bahçesi tesisinde toprak yapısı ve topoğrafya dikkate alınmalıdır. Özellikle bazı bölgelerde -Çukurova, Harran, İznik Ovası gibi- toprak açısından daha seçici olan ürünlerle rekabet edecek şekilde ovaya ve taban arazilere dikilmesi teşvik edilmemelidir.

Bakın, bu konuda, Hükûmetin yaptığı, yine zeytinle alakalı, yine yanlış bir politikayı da bu başlık altında gündeme getirmekte fayda var. Hükûmet zeytinde fidana teşvik verdi ve dolayısıyla, Gemlik tipi fidanların, iklim açısından, bölge açısından hiç uygun olmayan yerlere dikilmesiyle birlikte, bu dikilen fidanlar ya ürün vermediler, ifade edildiği gibi ya da verdikleri ürünlerin kalitesi son derece düşük oldu. Yine, aynı zamanda, buradan elde edilen ürünler de, maalesef, paketlenirken “Gemlik Tipi Zeytin” diye paketlenmesiyle birlikte, burada yetiştirilen kaliteli zeytinlerin de kalitesine bu anlamda gölge düşmüş oldu.

“Gübreleme” başlığı altında yine buradaki sorunlara çözüm önerileri ifade edilmiş. “Yaprak ve toprak analizlerine dayalı gübrelemeyi teşvik edici önlemlerin acilen alınması gerekmektedir. Bu konuda üreticilerin desteklenmesi sırasında o yıla ait yaprak-toprak analiz raporunun da belge olarak istenmesi teşvik edici bir uygulama olacaktır. Gübre satışının mutlaka analiz sonucu reçeteyle olması gerekir. Üretim bölgelerine yakın olan üreticilerin yaprak ve toprak analizlerinin kolaylıkla yapılabileceği bölgesel akredite bölge laboratuvarının sayıları artırılmalıdır. Özellikle yaprak analizleri için yaprak numunesi alımının besin maddelerinin en iyi tespit edilebildiği temmuz ayında yapılması gereklidir. En önemlisi, gübrede uygulanan yüzde 18 KDV oranının düşürülmesi gerekmektedir.” diye yine burada bu komisyon raporunda ifadesini bulmuş ama maalesef bu ifadeyle ilgili herhangi bir adım atılmadığını yine hep birlikte görmekteyiz.

Hastalık ve zararlılarla mücadele konusunda yine çözüm önerileri, gerçekten sağlıklı çözüm önerileri burada ifade edilmiş. Yine sulamayla ilgili çözüm önerileri, damla sulamadan bahsedilmiş. Atıl vaziyetteki su kaynaklarından yararlanılması noktasında önerilerde bulunulmuş. Bakım ve budamayla alakalı çözüm önerilerinden bahsedilmiş. Yine bu çözüm önerilerinde gerçekten yol gösterici ve bu anlamda verimi yükseltici öneriler ortaya konulmuş ama maalesef bu önerilerin de hayata geçirilmesi noktasında herhangi bir girişimin olmadığını hep birlikte görüyoruz.

Toprak işleme konusunda yine çözüm önerileriyle birlikte problemler tespit edilmiş ve ortaya konulmuş. Ağaç sağlığından tutun, meyilli arazideki toprağın nasıl işleneceğine dair burada yine sorunlar ortaya konulmuş ve çözümleri ifade edilmiş. Bunlarla ilgili yapılan bu çalışmalar maalesef sadece kitapta kalıyor.

Hasatla ilgili, yine burada, tespit edilen sorunun aynı zamanda çözümü de ortaya konmuş.

Yine bu raporda, hasatla ilgili “Ülkemizdeki zeytinlerin bir kısmı meyilli alanlarda olup, yaşlı ve habitüsü büyük ağaçlardan oluşmaktadır. Dolayısıyla hasatta genellikle sırık kullanılmaktadır. Bu toplama şekli ise zeytinin kalitesini olumsuz etkilemektedir. Zeytin hasadındaki işçilik maliyetleri artmaktadır.”

Yine bu çözümlerde, nerelere dikilmesi ve nerelerde nelerin yapılması noktasında da gerçekten çiftçiye, belki de onların önünü açabilecek, onlara faydalı çözüm önerileri ortaya konulmuş ama maalesef bunlar yine yerini bulamamış.

Biraz önce bahsetmeye çalıştım; fidan üretimindeki çeşit ve anaç sorunu, sertifikalı fidan üretimi, doku kültürü ve üretim merkezi şeklinde bir sorunu ortaya koyarak yine çözüm önerileri konulmuş. “Mevcut zeytin çeşit ve tipleri belirlenmeli, sertifikalandırılmalı ve genetik haritaları çıkarılmalıdır.” denmiş. Demek ki, bugüne kadarki uygulananlar maalesef bu çalışmalar yapılmadan ortaya konulan çalışmalar olduğundan dolayı maalesef milyonlarca lira, yine vatandaşın olan, kamuya ait olan milyonlarca lira böylece heba olmuş durumda gözüküyor.

Yine zeytinyağıyla ilgili sorunlar ve çözüm önerilerinde iç tüketimin artırılmasıyla alakalı çözüm önerileri ortaya konulmuş. “Ülkemizde bu hesaplamalar sonucu kişi başına düşen yıllık tüketim 1 ila 1,5 kilogram arasında değişmektedir.” deniyor. Dolayısıyla baktığımızda bu rakamın çok düşük olduğu ve bununla ilgili çalışmaların yapılması, tüketimin artırılması için en önemli unsurlardan birinin ürünün tanıtılması olduğu söyleniyor. Kaldı ki, zannediyorum Marmara ve Ege ağırlıkta olmak üzere bu tüketimin dışında Anadolu’da, doğuda, güney doğuda bu zeytin çok fazla tanınan, bilinen ve tüketilen bir ürün olmadığı ve dolayısıyla buralara da bunların tanıtılıp tüketilmesi noktasında insanlara yardımcı olunması için öneriler de ortaya konmuş.

Zeytinyağındaki kalite kayıplarıyla alakalı, kaliteli, daha kaliteli üretimin yapılmasıyla ilgili yine çözüm önerileri ortaya konulmuş. Bunların nasıl kaliteli zeytinyağı üretilmesi ve kalite kayıplarında nelere dikkat edilmesi gerektiği noktasında çözüm önerileri ortaya konmuş.

Yine, butik üretim ve markalı ihracatın teşvikiyle alakalı bir başlıkta çözüm önerileri ortaya konmuş. “Dış piyasalarda Türk zeytinyağı imajı oluşturulmasının gerekliliği nedeniyle firmaların markalaşma çabalarına destek verilmeli, ambalajlı zeytinyağı ihracatının artırılması için hâlen uygulanmakta olan desteklere devam edilmelidir.” denmiş.

“AB ülkelerinde yüksek gümrük vergileri nedeniyle ambalajlı olarak satılamayan Türk zeytinyağları için gerekli bürokratik çalışmalar düzenlenmeli, gerekirse dökme ihracat için kota alınmalıdır. Yeni pazarlar edinme çalışmaları mutlaka yapılmalıdır. Ülkemizde butik üreticilerin bir çatı altında toplanması sağlanmalıdır. Bu işletmelerin teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir…”

Yine, AB’nin ikili anlaşmalarla sağladığı tavizler bahsiyle ilgili… “AB, ülkemiz menşeli zeytinyağı ithalatında kalitesine göre değişmek kaydıyla 110,34 ila 127,87 euro -100 kilogram başına- spesifik gümrük vergisi uygulamaktadır. Ortaklık Konseyi kararı kapsamında Avrupa Birliği tarafından ülkemiz menşeli zeytinyağları için spesifik vergiler üzerinden, ham yağlarda yüzde 10, diğer yağlarda ise yüzde 5 oranında spesifik oranda gümrük vergisi indirimi uygulanmaktadır. Bu nedenle de Avrupa Birliği ülkelerine mensup ithalatçılar ülkemizden dökme zeytinyağı ithalatını dâhilde işleme rejimi kapsamında yaptıklarından, ülkemizden AB’ye katma değeri yüksek kutulu zeytinyağı ihracatı yapılamamaktadır. Avrupa Birliği yaptığı ikili anlaşmalarla Tunus, Cezayir, Fas ve Lübnan’a zeytinyağı konusunda önemli imtiyazlar tanımıştır. Ülkemizin de Avrupa Birliğine gümrüksüz zeytinyağı ihracatı yapabilmesi için, diğer ülkelere tanınan imtiyazlardan ülkemize de tanınması için gerekli çalışmayı yapmamız önem arz etmektedir.” deniyor. Bunlarla ilgili ne tür çalışmalar yapıldı, doğrusu ben pek şahit olamadım.

Zeytinyağını desteleme uygulamasıyla ilgili yine çözümler önerilmiş. Prim ödemeleri noktasında, “Primler bölgesel farklılıklara ve çeşitlere göre verilmeli.” denmiş. “Prim ödemelerinde kaliteyi artıracak kültürel işlemler dikkate alınmalı, kaliteli zeytinyağı üretimini teşvik edecek şekilde yağ asit kompozisyonuna göre farklı prim ödemesi yapılmalıdır.” şeklinde ifadeler de kullanılmış.

Bütün bunlara baktığımızda değerli milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Bütün bu zeytin ve zeytinyağıyla ilgili kurulan komisyon raporuna baktığımızda, gerçekten kapsamlı çalışılmış ve çözüm önerileri de Millet Meclisinde gayet güzel bir şekilde ortaya konmuş. Şimdi yapılması gereken, Hükûmetin bu komisyon raporunu dikkate alarak zeytin ve zeytinyağıyla ilgili bu uluslararası konseye katılımımızla birlikte bir an önce bu üretimin de daha iyi, daha kaliteli bir şekilde gelişmesi için bir an önce tedbirleri alması gerekmektedir.

Biz bu kanuna destek verdiğimizi ve olumlu oy vereceğimizi de ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özensoy.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hasip Kaplan Şırnak Milletvekili.

Buyurun.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii bu arada hemen söylemek istiyorum. Nuh Tufanı’nda Hazreti Nuh’un gemisi Cudi Dağı’nın tepesine konduğu zaman geminin içinden bir güvercinin ilk uçtuğu ve bir süre sonra, çekilen sulardan sonra ağzında bir zeytin dalıyla gemiye döndüğü rivayet edilir, anlatılır ve barış güvercininin ağzında zeytin dalı simgesinin tarihsel olarak da öyle olduğu anlatılır. Bana da sorarlar “Ya, sen Şırnaklısın. Şırnak’ta zeytin var mı?” diye. İşte o zaman, Dara köyünün zeytinlerinin ne kadar meşhur olduğunu, ülkemizin her yöresinde zeytin üretiminin çok önemli bir yeri olduğunu; Mardin’in Derik ilçesinin nasıl Mardin’e, Diyarbakır’a yettiğini; Şanlıurfa’nın, Antep’in, Antakya’nın kırık zeytininin nasıl İstanbul piyasasında restoranlarda arandığını; Muğla’dan Ege dolaşıldığı zaman Selimiye gibi bir ilçesinin her tarafının zeytin ağaçları olmasına rağmen nasıl oradaki üreticinin, köylülerin ekonomik sıkıntı içinde yaşadığını; hâlâ Orta Çağ’dan kalma üretim tesisleri ve taşlarla yağların nasıl çıkarıldığını, nasıl sıkıntı yaşandığını; Aydın’a, Denizli’ye, İzmir’e, Balıkesir’e, Ayvalık’tan Çanakkale’ye, Çanakkale’den yine Balıkesir’in Marmara kıyılarına ve özellikle de Bursa’ya, Gemlik’e gelindiği zaman ülkenin her bir tarafında, her dört tarafında bunca yaygın olan, üretimi yapılan zeytini, aynı zamanda Türkiye'nin dünyada en büyük üretici olması, 1/3’ünü ihraç etmesi, dünya siyah zeytin üretiminde birinci sırada yer alması, genel olarak da sofralık zeytin üretiminde ikinci sırada olması, yine zeytinyağı üretiminde ise dördüncü sırada yer alması nedeniyle önemli bir üretici ülke olmasına rağmen, bu değerli ürününü, ki kutsal kitaplarda geçen “Vettini ve’z zeytuni”yle başlayan sözcüklerden tutun da türkülerde “zeytin gözlüm”e; soframızda sabahları hiç eksiltmediğimiz, akşamları da yeşil zeytini salata niyetine, Akdeniz salatası olarak diyet salatalarından tutun da hepsinde yaşamımızın bunca içine girmiş bu güzel, bu değerli, Anadolu’nun bu güzel ürününü ne yazık ki yeterince üretemediğimizi, yeterince teşvik edemediğimizi, desteklemediğimizi ifade etmek istiyoruz. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bütün grupların birlikte yaptığı araştırmayı, araştırma raporunu okuduğum zaman, birlikte çalıştığımız zaman çok güzel şeyleri yapabileceğimizi, üretebileceğimizi, ülkemizin ortak sorunları konusunda çok güzel şeylerin olabileceğini görüyoruz. Sonuçta aklın yolu birdir. Ülkemizin zenginliklerini koruduğumuz sürece, geliştirdiğimiz sürece insanlarımızın refah düzeyine katkı sunarız ve gerçekten gelişmiş bir Türkiye'nin önünü açarız.

Evet, sıkıntıları olan bir ülkeyiz. Zeytinde bu kadar iddiamız var. Fındıkta da iddialıyız, fındıkta da Türkiye olarak dünyada birinci olan üretici bir ülkeydik.

Yine bakıyoruz bor madenine, başka tarımsal ürünlere baktığımız zaman da görüyoruz, pancara geliyoruz. Sonra bir şeyler oluyor, küresel ekonomi gelişirken durup dururken kotalar önümüze çıkıyor fakat bu zeytin üretiminde çok daha farklı bir durum var. Biz Türkiye olarak… Akdeniz havzasında -çok net söylüyorum- Yunanistan’dan İtalya’nın güney kesimine, Brindisi’den aşağısına, biraz daha ilerleyelim Fransa’nın Akdeniz kıyılarından ama özellikle İspanya’ya, İspanya’nın Endülüs’üne doğru gittiğiniz zaman her tarafta dikkatinizi çeken zeytinlikler olur ama o zeytinliklere bakın, o zeytinliklerin, Muğla’ya, Bodrum’a turizme gidenlerin, Marmaris’e turistik seyahat edenlerin sağında solunda gördükleri o koca asırlık zeytin ağaçlarının nasıl bakımsız olduğunu, kazılmadığını, kendi kendine yetiştiğini, kendi kendine büyüdüğünü göre göre geçtiğini de görürsünüz.

Tabii ki böyle olunca, Ayvalık zeytinleri, Gemlik zeytinleri, bazı üretici firmalar, işte TARİŞ’tir, zaman zaman yeni büyük şirketler bu olaya el atmaya başladı, Migros bu alanda birtakım çalışmalar yapıyor ama şunu açık söyleyeyim: Anadolu’dan, Ege kıyılarından bir sandala binin şöyle bir karşıya Kos Adası’na gidin veya Marmaris’ten Rodos’a geçin veya Ege kıyılarından, Ayvalık’tan, Cunda Adası’ndan Midilli’ye geçin, sizin ürettiğiniz zeytinyağlarının küçük şişelerde, süslenmiş, ambalajlanmış güzel şişelerde elinizden 1’e alınıp nasıl 5’e satıldığını görürsünüz.

Şimdi, ticarette, ekonomide bu kadar devasa, gelişmiş, dünyanın 15’inci ekonomisi olarak övündüğümüz Türkiye ile ilgili, bu en kıymetli ürünümüzün pazarlanması, teşviki ve desteği konusunda onca geri kalmışız ki… Dünyada pazar bulma konusunda sadece -sadece diyorum- zeytin ürünlerinin -sadece gıda olarak, kozmetik sanayisine sabun ve diğer alanlardaki kullanımını bir kenara bırakarak- nüfusu milyarları bulan Çin ve Hindistan pazarına sadece ve sadece zeytin üreticisinin -bu pazarlara- açılmasının sağlanması durumunda, Türkiye'nin çok yaygın bir bölgede üretilen zeytinlerinin, üreticilerinin ekonomisinin önünün açılacağı bir gerçek.

Evet, Akdeniz, her taraf deniz, kum ve şiş kebap. Peki, neden zeytin yok turizmde? Yani hakikaten o butik, o turizm marketlerinde Türkiye'nin kendi ürettiği özel şişelerinde özel sızma zeytinyağlarından tutun da yani dünya piyasasında, gıda sektöründe artık giderek önem kazanan bu ürünün değerlendirilmesi konusunda neden bu kadar öngörümüz kapalı, niye ufkumuz dar, niye açılamıyoruz? Ve niye böylesi bir anlaşma uyarınca… Uluslararası Zeytin Konseyine 1956’da üye olurken -İkinci Dünya Harbi’nden sonra- geliyoruz, 28 Haziran 1963 tarihinde Türkiye ne diyor? Konsey üyeliğinden, ülkemizin promosyon ve teknik eğitim faaliyetlerinden yeterince yararlanamaması, diğer ülkelerin üretim miktarları ülkemize oranla daha fazla arttığı hâlde üyelik aidatlarının yeniden gözden geçirilmemesi gibi nedenlerle 24 Kasım 1998 tarihinde ayrılmışız. 98, yakın tarih.. Aidatlar çok gelmiş, ayrılmışız. Zeytini satamamışız, pazar bulamamışız, teşvik edememişiz, kaptırmışız Konseyi başkasına. Kime kaptırmışız? Çok basit, hemen buradan bakıyorum, garip bir şeyle karşılaşacaksınız. Bakın, kaç ülke var? Arnavutluk, Cezayir, Belçika, Çek, Dominik, Mısır, Fransa, Almanya, Yunanistan, Irak, İran İslam Cumhuriyeti, İtalya, Ürdün, Lüksemburg, Fas, Rusya, İspanya, Tunus, Türkiye. İyi, güzel buraya kadar, dünyanın birinci üreticisi zeytinde. Peki, bu Konsey hangi dilde yayın yapıyor, onu da merak ettiniz mi? 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşması’nın orijinal metinleri Arapça, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca dillerinde düzenlendi. Buyurun! Bununla gurur duyabilir miyiz? Bununla zeytinimizin tanıtımını yapabilir miyiz? Bununla pazar bulabilir miyiz? Manisa’daki küçük zeytinlerin tat ve kıymet olarak sofrada, iri zeytinlerin başka alanda, diğer zeytinlerin başka alanda, her birisinin ayrı bir fonksiyonu olduğunu, ayrı bir değeri olduğunu, kiminin yağda, kiminin yemekte, ayrı ayrı özellikleri olduğunu Türkçe dilinde, kendi dilinizde anlatamazsanız, onu İngilizce, Fransızca, İtalyanca anlatamazsınız ancak ham olarak verirsiniz, onlar işler, aldığını da 5 katına, 10 katına, kendi dillerinde, güzel güzel ambalajlarda, küçük küçük kutularda satarlar, onlar parayı kazanır, biz de sadece ürettiklerimizi çok az paraya veren ülke durumuna geliriz.

Araştırma raporuna baktığımız zaman, zeytin alanlarının bırakın nasıl yurt dışı firmalar tarafından kapışıldığını, bir de turizme kurban eden bir anlayışla o yüz yıllık zeytin ağaçlarının nasıl kesildiğini görüyoruz. Sahil turizminde, Akdeniz’de 100 metre olayını uygulayan ülkelerin hepsinden -dikkat edin- çok net bir hava fotoğrafını aldığınız zaman Fransa’da, İtalya’da örneğin, sahil kentlerinde mandalina, portakal ağaçlarını görürsünüz, onun önünde kumsal vardır, ondan sonra binalar vardır. Geçin İspanya’ya aynısını görürsünüz. Biz de binaların hepsini kıyıların, kumların, kumsalların üzerine, yalıları da kıyıya kadar getirip turizmi bu şekilde geliştirmeye çalışıyoruz. Oysaki turizmde hem zeytini hem portakalı hem mandalinayı birlikte, çevre düzenlemesiyle, tarihiyle buluşturarak, doğasıyla buluşturarak geliştirmek mümkün. Bu yanlış politikaları da zaman zaman yapan bir ülkeyiz.

Şimdi, tabii ki araştırma raporunda çok güzel tespitler var. Kanımca, Hükûmetin, Bakanlığın çok da yararlanacağı bilgiler var, çok da hazır bir formül var. Yalnız bir şey var, onu da söylemek istiyorum: Birlikte Halep’e gittik komşu iller olarak. Şırnak’tan biz gitmiştik, arkadaşlarımız Antep’ten, Urfa’dan, Antakya’dan gelmişlerdi. Şimdi, Suriye’yle ilişkilerimizi de geliştiriyoruz, ticari ilişkilerimiz de gelişiyor. Antep’ten Kilis’e, Kilis’ten Halep’e vurduğunuz zaman iki yakada uçsuz bucaksız zeytinlikleri görürsünüz, aynı durumdadır işleme, ticaret, pazar, üretim konusunda. Yani komşu ülkelerle ilişkilerimizin güçlendirilmesiyle komşu ülkelerle bizim bu tür olanaklarımızın da gelişebileceği dikkate alındığı zaman, gerçekten burada Hükûmetin bu konuda özellikle küçük üreticileri teşvik konusunda, kredilendirme konusunda çok özgün kararlar alması gerekiyor.

Çanakkale’de ekolojik bir otele gidiyorsunuz ve o otelde şunu görüyorsunuz: Gelen misafirlerine, hem kendi ürünlerini, köy ürünlerini veriyorlar ve ayrıca “Bizim bahçemizde yetişen zeytinlerden size bir şişe sızma zeytinyağı hediye ediyoruz.” diyorlar. İsim vermem gerekmiyor, bunu birçok kişi yapıyor, reklama girmesin ama, şimdi oraya giden bir yabancı veya yerli, fark etmez, görüyor, gözleriyle görüyor, bahçede zeytin ağacı var ve ürününü alıyor ve turizm birleşiyor. İşte, bu güzellikleri gördüğümüz zaman şu iddianın sahibi olmamız gerekiyor o zaman: Eğer biz üretiyorsak dünyada en fazlasını zeytinin, eğer bu topraklardaysa yüz yıllık zeytin ağaçları, eğer bu topraklardan fıçılarla zeytinyağları, Romalılar döneminde, ondan öncesi antik çağlarda tarihte hep öyle gidiyorsa Avrupa’ya veya Akdeniz’in diğer yakasına, Türkiye’nin bu Konseyde lider ülke olması lazım, belirleyici ülke olması lazım, lider ülke, belirleyici ülke olmanın gücünü kullanması lazım. “Aidatlar çok geliyor, çok üretiyorum kaygısıyla ben aidat ödemeyeyim” diye Konseyden ayrılan anlayışın yerine “Bunu ben yönlendireceğim, zeytin piyasasının lideri Türkiye olacak, zeytin üreticimin yanında olacağım, destekleyeceğim, ona Hindistan ve Çin’de, Uzak Doğu’da pazarı açacağım, Afrika’da açacağım...” İddia ediyorum ki bu ülkenin topraklarında, zenginliklerinde, değil 72 milyon insan, 700 milyon insanı kendi öz değerlerini değerlendirdiği takdirde refah içinde yaşatmak mümkündür.

Barışın simgesi zeytin dalı ve zeytin dalı bütün antik tarihte hep yer aldı. Siyasette de bakıyorsunuz -İtalya’da zeytin dalı ittifakları- seçimlerde zeytin, siyasete de zeytin dalı ittifakı olarak yansıyor. Evet, güzel şeyler, bir araya gelebilmek, büyük iddialar uğruna buluşabilmek çok güzel ama inanıyorum ki eğer araştırma önergesi doğrultusunda, verilen rapor doğrultusunda bizim ilgili bakanlıklarımız, bu küresel kriz sonrası tarım ve gıda sektöründeki daralma ve üretim düşüşü dikkate alındığı takdirde, Afrika ülkeleriyle Orta Doğu ve sadece Çin, Hindistan, Uzak Doğu Asya’nın Endonezya, Yeni Zelanda gibi ülkeleriyle bu alanda yapacağı çalışmaların, açacağı pazarın çok kısa bir sürede tanıtımını yapabilme gücünü gösterdiği takdirde, oradaki pazarlara girebildiği takdirde, kendi diliyle ve uluslararası olarak İngilizce başta olmak üzere kendi iletişimini kurabildiği takdirde zeytin üreticisinin, bugün, bu konseye yeniden katılacak olan Türkiye'nin hem Uluslararası Zeytin Konseyinin kuruluş, organ, işlev ve ayrıcalıklarından yararlanması hem bütçesi -katkıları- mali denetimi konusu hem zeytin ürünleri piyasasının standartlaşması, kaliteleşmesi hem de zeytinyağı ve sofralık zeytinin tanıtımı ile bu anlaşmayla bir eksiği daha kapatmış olacağız.

Ben bu duygularla, partimizin ülkemizin hayrına olan her yasaya, her sözleşmeye olumlu oy verdiğini, bu vesileyle de olumlu oy kullanacağımızı söylüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı.

Sayın Pazarcı, buyurun efendim.

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili, Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, zeytin ve zeytin ürünleri, özellikle zeytinyağı, Türk ekonomisine büyük katkısı olan bir ürünü oluşturmaktadır. Bugün aşağı yukarı 2,5 milyon vatandaşımızın gelirinin zeytin ve ürünlerinden olduğu ifade edilmektedir ve siyah zeytinde dünyada 1’inci sırada, sofralık zeytinde genelde 2’nci sırada ve zeytinyağında ise dönemlere göre bazen 4’üncü sırada, bazen 5’inci sırada olduğumuz ifade edilmektedir, bu raporda da yer aldığı üzere.

Şimdi, bütün bu veriler çerçevesinde Türkiye bakımından önemli bir ürünle ilgili bir anlaşma üzerinde değerlendirmede bulunuyoruz. Bu sözü edilen anlaşma, dünyada zeytin üretiminin başlıca ülkelerini bir araya getiren, o ülkeler arasındaki teknik düzenlemeleri yapan, ticari alışveriş düzenlemelerini yapan, standardizasyonları yapan ve zeytinin, zeytinyağının tanıtımını düzenleyen birçok hükmü içermektedir. Dolayısıyla, bu kadar, bizim bakımımızdan ticaretine önem verdiğimiz ve yurt dışına zeytinyağımızın aşağı yukarı üçte 1’ini ihraç ettiğimiz bir ülke olarak biz bu zeytinyağı anlaşmasına taraf olmak zorundayız, durumundayız. Dolayısıyla, partimiz olarak ve şahsen bu anlaşmaya katılmamızı kesin bir şekilde destekliyoruz. Tek üzüntü, 2005 yılında, en son 31 Aralık 2005’e kadar izin verilen imzadan sonra, biz bugün 2009 Aralığına geldik ve dört yılı da kaybettik, çok daha önce hareket etmemiz daha uygun olacaktı.

Şimdi, anılan bu anlaşmayla ilgili olarak neden biz bundan ayrıldık, daha önce 1956’da üyesi olduğumuz Uluslararası Zeytin Konseyinden -birkaç vesileyle bildirildi, yine raporda da söyleniyor- neden ayrıldık diye bakıldığında -bu, 1998’de gerçekleşmiş- çünkü etkili katılımda bulunamadık ve bunun suçu bize ait, Türkiye hükûmetine ait -bugünkü Hükûmetten bahsetmiyorum sadece- bütün dönemlerin hükûmetleri bu etkili katılımı maalesef sağlayamadı. Etkili katılımı sağlayabilmek için üyeler konseyinde 1 üye ile yer alınır, çok sağlam, bu konularda bilgili ve uluslararası ortamı ve piyasayı izleyebilen 1 üyemizin olması gerekmektedir. Bunun dışında, dış ilişkiler bakımından, dış ticaretinden Sanayi Bakanlığına ve Dışişleri Bakanlığına kadar konuyu çok iyi izleyecek bir dış gözlemleme işleminin, faaliyetinin yapılması gerekmektedir. İşte, biz bunu çok iyi beceremediğimizden, Uluslararası Zeytin Konseyinde -bir keyfîlik âdeta- etkili birkaç devletin -özellikle bir tanesinin- önemli bir rolü olmuştur. Türkiye, hakkı olabilecek şeyleri dahi elde edememe durumunda kalmıştır ve bu çerçevede de büyük katılım payı ödemesine rağmen herhangi bir şekilde mekanizmadan yararlanma durumunda olamamıştır maalesef. Bunun üzerine -işte o da yine belki bize maalesef özgü bir durum- “Hemen ayrılalım.” denmesi şeklinde bir değerlendirme yapılma yoluna gidilmiştir. Aslında hemen ayrılınmamıştır. Olayın 1995’lerde değerlendirilmesine başlanıyor, 1998’de ayrılıyoruz.

Şimdi, dolayısıyla bunu yaptıktan sonra, tamam, Uluslararası Zeytin Konseyi dışında da zeytin satışını veyahut da zeytinyağı satışını yapabiliyoruz ama onun olanaklarından, imkânlarından yararlanma durumunu kaybetmiş bulunuyorduk. Dolayısıyla bugün bu mekanizmanın içinde yer alınması mutlak bir gereklilik arz etmektedir. Dolayısıyla bu tasarının bir an önce -ki bugün böyle olacağını görüyorum- çıkması ve kanunlaşması uygun olacaktır.

Şimdi, bunu söyledikten sonra… “Etkili katılımı bu Konseyde sağlayamadık.” dedim az önce, gerekçe olarak. Peki, tekrardan bu sözleşmeye, bu anlaşmaya yeni versiyonuyla katıldığımızda -bazı değişiklikler yapıldı eski versiyonu üzerinde- hemen bize bütün dünyadaki olanakları tepsi üzerinde sunacaklar mı? Hayır. Bunun için gerekli gayreti göstermemiz gerekmektedir ve bu çerçevede de özellikle en başta Türkiye’yi bu Uluslararası Zeytin Konseyinde temsil edecek, Konseyde, komitelerde, alt komitelerde temsil edecek kişilerin yetkin, yetkili, bilgili ve dünyayı izleyebilen kişilerden seçilmesi çok önem arz etmektedir. Hükûmetimizin bu konuda özellikle dikkatli olmasına dikkat çekmek istiyorum.

Ancak, bu uluslararası mekanizma içine girdiğimizde de hemen bize bütün olanaklar yine verilmeyecektir çünkü uluslararası ticaret bir arenadır. Bu arenada bizim iş adamlarımızın, sanayicimizin, zeytin ürünleri ve zeytinyağı üzerinde çalışanların çok iyi düzenlemeler yapması, malını markalaştırması ve bunu en iyi değerle satabilecek konumlara da gelmesi çok büyük önem arz etmektedir.

Bu çerçevede, araştırma raporu -zeytin ve zeytinyağıyla ilgili olarak dikkat çekildi- çok önemli öneriler getiriyor. Örneğin bizim Avrupa Birliğine zeytin ve zeytinyağı ihracatında niçin daha fazla ham zeytinyağı şeklinde ihracatta bulunmamız unsurunu ortadan kaldıracak, teneke zeytinyağı şeklinde ihracatımızı sağlayacak verilerin oluşturulması, geliştirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Bunun dışında bir başka soruna da değinmek istiyorum. Türkiye’de neredeyse her yıl yurt dışından ham zeytinyağı alınıp onun Türkiye’de işlenip daha sonra da ihracı yoluna gidileceği şeklinde ifadelerle ham zeytinyağı izni alınması yoluna gidilme faaliyetleri içine girilmektedir. Bu, kabul edilebilir bir şey değildir. Türk zeytin üreticisi son derece ucuz fiyatlarla zeytinini satma durumunda kalırken ona ham zeytinyağı şeklinde, yine rakip olan başka ürünlerin devreye girmesi bizim zeytin üreticimizi çok zor durumda bırakmaktadır ve bunun da mutlaka engellenmesi gerekmektedir. Dış Ticaret Müsteşarlığı ve onun bağlı olduğu bakanlığın, Sanayi Bakanlığının ve diğer başka kurumların devreye girip bu düzeni yaparken tam bir koordinasyon sağlayıp sağlamadıkları hususu çok önemli bir noktadır. Hükûmetimizin bu koordinasyonu da çok dikkatlice yerine getirmesi uygun olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum ve olumlu oy vereceğimizi ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Şahsı adına Necdet Budak, Edirne Milletvekili.

Sayın Budak, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasını Kabul Ettiğimize Dair Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de, ülkemizde 2000 yılında sahip olduğumuz zeytin ağacı sayısı 90 milyondu, 2009 yılında bunu 190 milyona çıkardık. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın zeytinciliğe vermiş olduğu destekler ve teşvikler sayesinde birçok üretici, farklı ürünlerden zeytine yöneldi çünkü zeytinin hem Türkiye’de hem de uluslararası pazarda çok kolay, rahat rekabet edebildiğimiz bir alan olması bunu ayrıca teşvik etti ve 2009-2010 sezonuna geldiğimizde, bu sezon, ülke olarak 170 bin ton civarında zeytinyağı, 400 bin ton civarında sofralık zeytin üretimi tahmin edilmektedir, üretim olarak. Fidan dikimindeki son beş altı yıl içerisindeki bu ciddi artışlarla önümüzdeki beş, maksimum on yıl içerisinde 650 bin ton zeytinyağı üretimi yapabileceğimiz tahmin edilmektedir. Bu niye önemlidir? Zeytin ve zeytinyağı üretiminde sağlanacak bu artışlar ülke olarak yağlı tohumlara her yıl ithal nedeniyle ödemek zorunda kaldığımız yaklaşık 2 milyar doları karşılayabileceğimiz anlamına gelmektedir.

Bitkisel yağ açığı sorununa Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya, Çin gibi ülkeler soyayla, Avrupa Birliği gibi ülkeler ise kolzayla çözüm bulmuşlardır.

Ayrıca, son günlerde tartışma konusu olan GDO bakımından da zeytinyağını irdelediğimizde GDO’nun tek olmadığı yağ olarak niteleyebiliriz. Bu anlamda da organik tarım açısından ve ülkemiz ve uluslararası pazar anlamında da zeytinyağının önü açıktır.

Ülkemizde üretilen dane zeytinin yaklaşık yüzde 70’i yağlığa, yüzde 30-35’i sofralığa işlendiğinden dolayı sofralık zeytin üretimimiz fazla olmaktadır. Son on altı yıllık ortalama üretim ve ihracat rakamlarına bakıldığında da ülkemiz zeytinyağı üretiminin yaklaşık yüzde 49’u ihracata konu olmaktadır.

Bu anlamda, yüce Meclisimizin onayıyla, 2006 ve 2008 yıllarında zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağlı tohumların üretimine ilişkin sorunların araştırılması amacıyla araştırma komisyonları kuruldu. Bu komisyonların raporları, ülkemizde yağlı tohumlar millî politikasına doğrudan katkı sunmak ve bu konularda politika geliştirmek bakımından son derece önemlidir.

Biz, bu komisyonla, biraz önceki konuşmacıların da bahsettiği gibi yaklaşık yirmi ili dolaştık. Mardin’in Derik ilçesi ve Şırnak’ın Dara Köyü’ne kadar bütün köylerimize gittik; çiftçilerimizle, üreticilerimizle, sanayicilerimizle bunu el ele vererek tartıştık ve gerçekten, maalesef, bugüne kadar bu talepler TARİŞ’ten, Marmarabirlik’ten hükûmetlere gelmesine rağmen, ilk kez AK PARTİ döneminde zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunları, iki komisyonla, bu yüce çatı altında bütün partilerin katılımıyla değerlendirildi ve raporlar oluşturuldu.

AHMET ERSİN (İzmir) – Zeytin alanlarına maden arama izni veriyorlar, haberin var mı?

NECDET BUDAK (Devamla) – Uluslararası Zeytin Konseyi, eski adıyla… Bakın, burada, aslında bugünkü konuşmamızın, bu anlaşmanın temel siyasi içeriği şu: Maalesef 1963 yılında Uluslararası Zeytinyağı Konseyine üye olmuşuz. 1998 yılında -hiç kimseyi de suçlamak adına değil- çok küçük bir aidatı -rakamları da kayıtlarda var, öğrenmek isteyenler için- o parayı ödeyemediğimiz için, zeytincilikte o dönemki hükûmetlerin bu yanlışını biz daha yeni telafi ediyoruz. Yani bu, siyaseten burada tartışılması gereken bir konu. Bu konu bizim millî bir konumuz, siyaset üstü bir konumuz. Ama o aidat ödenmediği için Türkiye’de zeytincilik, 1998 yılından AK PARTİ hükûmetleri dönemine kadar maalesef gerilemiştir.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Siyaset yapma. Siyaseti bırak şimdi.

NECDET BUDAK (Devamla) - Şimdi, Uluslararası Zeytin Konseyi…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 5 liradan 2 liraya düştü.

NECDET BUDAK (Devamla) – Sorunlar var. Sorunları da söyleyeceğim, merak etmeyin.

Uluslararası Zeytin Konseyi…

ERGÜN AYDOĞAN    (Balıkesir) – Yedi yıl sonra mı aklınıza geldi?

NECDET BUDAK (Devamla) - Ben komisyon başkanı olarak görev yaptım; yapılan çok iyi şeyler var, ama yapılacak çok daha fazla işler var. İnşallah, bunları da el birliğiyle yapacağız.

Uluslararası Zeytin Konseyi, eski adıyla Uluslararası Zeytinyağı Konseyi uluslararası emtia örgütleri arasında Türkiye için en önemli olan örgüttür. Uluslararası emtia örgütleri, bilhassa tarımsal emtiaların uluslararası ticaretinin geliştirilmesi için ulusal tarım, sanayi ve ticaret politikalarının koordine edilmesi ve geliştirilmesini öngören, özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik faaliyetlerde bulunan kuruluşlar olup, Birleşmiş Milletler çatısı altında yer almaktadır.

Uluslararası Zeytinyağı Konseyi bu örgütlerin en aktiflerinden birisidir. Ayrıca, yağ sektöründeki dünyadaki tek örgüttür. Dünyanın tüm önemli zeytin üreticisi ülkeleri bu Konseye üyedir. Akdeniz havzasındaki tüm zeytin üreticisi ülkeler de bu Konseye üyedir. Bunun tek istisnası -bu hepimizin belki de eksikliği ya da ne derseniz, sorumsuzluğu deyin- bir tek Türkiye üye değildir ve bunu, bu dönemde biz el birliğiyle kapatıyoruz.

Dünya zeytinyağı ve sofralık zeytin üretiminde önemli bir konuma sahip olan ülkemizin konuyla ilgili uluslararası platformlarda temsil edilmemesi çok büyük bir eksikliktir. Bu Konseyde temsil edilmemiz, konuyla ilgili Uluslararası Standartlar Örgütü tarafından tanınan uluslararası standartların geliştirilmesi, teknik yardım, ARGE ve laboratuvar çalışmalarından faydalanılması, ülkemizde zeytinin gen kaynaklarının korunması konusunda yardım alınması, zeytincilik istatistik ve politikalarının sağlıklı bir şekilde ilk elden izlenilmesi gibi konular da çok önem taşımaktadır.

Bunların somut örneklerini de verebiliriz. Ama Türkiye, bu üyeliğinden 98 yılında, dönemin hükûmetinin yanlış tutumu sonucunda, bütçe yetersizliği bahanesiyle ayrılmıştır.

AHMET ERSİN (İzmir) – Kim yapmış? Kim yapmış?

NECDET BUDAK (Devamla) – Şimdi, Türkiye’mizin bu Konseye tekrar dönmesi doğrultusunda sektörden…

AHMET ERSİN (İzmir) – Yapan orada, bak!

NECDET BUDAK (Devamla) - …özellikte TARİŞ ve Marmarabirlik’ten, üretici örgütlerinden gelen çağrılar, Hükûmetimize ve bakanlığımıza, iktidar, muhalefet bütün partilere gelen talepler doğrultusunda bu çağrılar AK PARTİ döneminde dikkate alınmıştır.

Bu çerçevede, yine AK PARTİ döneminde çıkartılan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) - On sene sonra…

NECDET BUDAK (Devamla) - Arkadaşlar, bunlar gerçek olan şeyler.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Gerçeğe pek benzemiyor Sayın Budak!

NECDET BUDAK (Devamla) - AK PARTİ döneminde çıkartılan Tarım Kanunu altında biz, ilk kez, ülkemizde Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyinin kurulmasını, yine zeytin ve zeytinyağı ile bitkisel yağlarla ilgili kurulan araştırma komisyonları bu çalışmalara çok büyük katkılar kazandırmış ve bu çalışmalara ivme kazandırmıştır. Destekleme politikaları da bu kapsamda artırılmıştır. Bu Konsey…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) - Ne kadar?

NECDET BUDAK (Devamla) – 250 milyon dönümü. Detaylarını söyleyebilirim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) - Avrupa’da ne kadar?

NECDET BUDAK (Devamla) - Biz işin felsefesini söylüyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.

NECDET BUDAK (Devamla) – Bu Ulusal Zeytinyağı Konseyine girmek için kabul edilmesi gereken 2005 Anlaşması bu. Eski anlaşma 1986 Anlaşması. Bu iki anlaşmayı birbiriyle kıyasladığımızda göze çarpan önemli değişiklikler ve yenilikler var. Bunlardan da kısaca bahsetmek istiyorum.

2005 Anlaşmasının dikkati çeken ilk özelliği, en önemli özelliği, daha önceki dört düzenlemede “Uluslararası Zeytinyağı Anlaşması” şeklinde olan başlık, 2005’te “Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşması” hâline dönüştürülmüştür. Bu durum, sofralık zeytinin uluslararası ticarette artan önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Nitekim, anlaşma boyunca bu ürüne atıflar yapılmış. Böylelikle, Konseyin sofralık zeytin konusunda bundan böyle daha etkin çalışması temin edilebilecektir.

Yine, Konseyin en üst seviyedeki karar alma organı olan Konseyin adı “Üyeler Konseyi” olarak değiştirilmiş. Böylelikle, kurum ile birimin birbiriyle karıştırılmamasının önü alınmış oluyor. Uygulamada bir fayda getirmeyen “esas olarak üretici ülkeler” ve “esas olarak ithalatçı ülkeler” tanımlamaları anlaşmadan çıkartılmış, aynı şekilde zeytinyağı ve sofralık zeytin için, sırasıyla, bir yıllık hasat dönemi ülkelerin konjonktürlerine göre, sezonlarına göre değerlendirilmiştir.

Ben, sürem burada bittiği için… Arkadaşımız da benden sonra, desteklemelerle ilgili -büyük olasılıkla- detaylı açıklama yapacak. Zaman olsaydı daha kapsamlı tartışırdık ama biz, iki komisyonda, yaklaşık sekiz ay bunları bol bol, bu Parlamento çatısı altında tartıştık, politikalar ürettik; bunların bir kısmı uygulanıyor. Onlardan bir tanesi de bugün burada tartıştığımız kanun tasarısı.

Bu kanun tasarısının ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Aydoğan, buyurun efendim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Tabii, bu kadar önemli bir konuda, 3 AKP milletvekili tarafından hazırlanan bir tasarı var (Soner Aksoy, Haluk Özdalga ve Vahit Kirişci) mevcut Zeytincilik Yasası’nın değiştirilmesiyle ilgili. Şu anda, çalışmanın devam ettiğini, bu konuda kendilerinden bilgi istediğimiz hâlde, bunun bir parti çalışması olduğu, veremeyecekleri söylendi. Yani, mevcut yasa, sanayi tesislerinin zeytin alanlarında 3 kilometre sınırlaması getiriyor. Yeni düzenlemede ise, belli birimlerden izin alınarak bunun ortadan kaldırılacağı hazırlığı var. Bu, gerçekten Balıkesir bölgesini ve zeytincilik bölgesini ciddi bir endişeyle karşı karşıya... Bu konuda, sivil toplum örgütlerinin binlerce imzası var. Mevcut yasanın korunması, üreticinin, zeytin üreticisinin korunması demektir. Eğer bu hazırlanan yasa, tasarı hâline gelirse, zeytin ve zeytinyağıyla ilgili şu anda konuştuklarımızın hiçbirini yapamayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep ilimizde zeytin ve zeytinyağı üretimi çiftçimizin önemli geçim kaynaklarından birisidir. Ancak bilhassa Nizip, Karkamış ve ilçelerimiz, dediğim gibi, zeytin ve zeytinyağından daha fazla gelir elde edebilmeleri için… Son yıllarda zeytin üreticileri işçilik, gübre ve bakım masraflarından dolayı gerçekten zor durumda bulunmaktadırlar. Dikime de desteklerin kesildiğini biliyorum. Çiftçimizin yüzünü güldürecek yeni çalışmalarınız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma buradan şunu sormak istiyorum: Avrupa Birliğinin Tunus, Cezayir, Fas ve Lübnan’la yapmış olduğu ikili anlaşmalarla zeytin konusunda, zeytinyağı konusunda önemli imtiyazlar verilmiştir bu ülkelere. Ülkemiz de, Avrupa Birliğine gümrüksüz zeytinyağı ihracatı konusunda, bu ülkelerde olduğu gibi bazı imtiyazlar noktasında, üreticiyi destekleyen anlaşmalar ve Avrupa Birliğiyle ilgili bu gibi çalışmalar yapmış mıdır? Bu konuda çalışmaları var mıdır?

İkinci sorum da, yine Çanakkale’de de artık dökme yağından markalı zeytinyağı satışına doğru büyük bir gidişat vardır. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde ve Akdeniz ülkelerinde görülen prim desteğinin ülkemizde de olması, özellikle İspanya, İtalya ve Yunanistan’da verilen prim sisteminin ülkemize de kazandırılması noktasında, üreticimizin üretme ve kaliteli üretimin sağlanması konusunda bir isteği vardır. Bu konuda bir çalışma var mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Soruyu anlayamadım.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Sayın Bakanım, Avrupa Birliği ülkelerinde zeytin üreticilerine kiloda 1.380 avro yani 3.118 kuruş destekleme yapılmaktadır. Türkiye’de ise kilo başına 22 kuruş destekleme verilmektedir. Bu şartlar altında Türk üreticisi zeytinini ve zeytinyağını değerlendirememektedir. Kilo başına, üreticiler, en az 1 lira destekleme istemektedirler. Bu konuda bir çalışma yapar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, sizin Bakanlığınızla ilgili bir mesele. Zeytinyağı üretici firmalarının en büyük sorunu kara su. Bu konuda Bakanlık olarak yaptığınız çalışmalar nelerdir?

İkincisi, maliyeti ve işletmesi, özellikle elektrik büyük maliyet getirdiğinden dolayı Bakanlık olarak arıtma tesisi yapan firmalara tesis kredisi ve destek kredisi vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, zeytin üretimindeki önemli sorunlardan birisi hiç şüphesiz ki işçilik giderlerinin yüksekliğidir. Bu nedenle, özellikle hasadın makineleştirilmesi ve bu alanda mekanizasyon uygulamalarının desteklenmesi önem arz etmektedir. Hükûmetinizin zeytin hasat makineleri ve diğer mekanizasyon araçlarının yerli imalatının desteklenmesi konusunda bir çalışması var mıdır? Varsa, bu çalışma konusunda eğer bilginiz var da bizleri aydınlatabilirseniz memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Tokat ilinin Kazova, Zile, Kelkit, Artova Ovası çiftçileri gibi ülkemizin her yerinde çiftçilerin büyük borcu vardır. Bu borç yaklaşık 10 milyar doları geçmektedir. Tarım kredi, Ziraat, Halk Bankası gibi kuruluşlar alacaklıdır. İcra kapılara gelmiş, borçlar ödenemez konuma geçmiştir. Bu yönlü olarak, çiftçilerin borçlarının faizlerinin silinmesi, anaparanın taksitlendirilmesiyle ilgili olarak Hükûmetin bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydoğan, tamamlama yapacaksınız galiba.

Buyurun.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim.

Evet, sorunun kalan kısmını tamamlamak için, süreyi görünce aldım.

Tabii, bu, hazırlanmakta olan tasarı zeytin üreticisini ciddi anlamda endişelendirmektedir. O bölgedeki sivil toplum örgütleri 10 binin üzerinde bize imza getirmişler; şu anda bizde, istediğiniz zaman size teslim edebiliriz.

Zeytinciliğin korunmasıyla ilgili, bunun ötesinde, biraz önce arkadaşlarımızın da söylediği, zeytine verilmesi gereken destekle ilgili… Biraz önce konuşmacı arkadaşımız da bu dönemde zeytin ve zeytin üreticisine çok ciddi desteklerin verildiğini söyledi. Oysa biraz önce ifade edilen rakamın da altına düşmüştür bu destek. 17 kuruş civarlarındadır. Eğer Avrupa’yla yarışmak istiyorsak Avrupa standartlarında zeytin üreticimizi desteklemek durumundayız.

Bir diğer ifadede, yine konuşmacı, bu UZK’dan çıkış tarihimiz… Bugün AKP’nin bakanı olan ve sorumlusu olan Kürşad Tüzmen arkadaşımızın müsteşarlığı döneminde, onun önerisiyle UZK’dan çıkarılmıştır. Bunun da kayıtlara geçmesini diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Demin Sayın Bakanım anlayamadı. Şimdi, zeytinyağında bir sanayi üretimi desteği var, bir de üreticinin desteği var. Özellikle zeytinyağı ihracatında dökme noktasında bir ihracat yapıyoruz. Bu da katma değerimizin düşmesine sebebiyet veriyor. Bu bağlamda, özellikle hem sanayi desteklenirken üreticimiz de bize -özellikle Çanakkale’den bizi arayanlar- şunu söylüyorlar: Avrupa Birliğinde rakip olduğumuz İspanya, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerdeki prim desteğinin kendilerine destekleme noktasında verilmesi hâlinde, onların da Avrupa düzeyinde bir yarışmaya girebileceğini, yoksa bu prim desteğinin kendilerini tatmin etmediğini, üreticinin kalitede, üretimde ve daha iyi şartlarda yarışmasını düşürdüğünü veya bunu engellediğini ifade etmektedirler ve dolayısıyla, “Bu konuda, Hükûmetimizin, hem prim desteği konusunda hem de dökmelik zeytinyağı yanında markalaşma noktasında hem de üreticimizin desteklenmesi noktasında çalışmanız nedir?” diye soruyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, evvela Sayın Aydoğan’a cevap vereyim. Efendim, tabii ki yeni çıkacak kanun daha henüz çıkmış değil, görüşülecek tabii şu anda. O konu da tabii ki müzakere edilecek. Çıkmayan, daha yürürlüğü girmeyen bir kanun için bir mütalaada bulunamayacağım.

Sayın Hasan Özdemir’in özellikle Gaziantep’le alakalı talepleri vardı, onlara yazılı olarak arkadaşlar hazırlık yapacak, cevap verecekler.

Sayın Cengiz özellikle Avrupa Birliğinin çeşitli ülkelere imtiyazlar verdiğini… “Bu  konuda Türkiye'nin çalışmaları var mı?” dedi. Tabii müzakerelerde zeytin ve zeytincilik de ele alınıyor. Müzakereler devam ediyor. Titizlikle bu konuyu takip ediyoruz, çok çok önemli. Ben de şahsen bu konunun Avrupa Birliği müzakerelerinde dikkatlice ele alınması gerektiği kanaatindeyim. Arkadaşlarımız takip ediyor.

Şimdi, Sayın Bulut, özellikle destekleme ve teşviklerden bahsetmişti. Efendim, özellikle ben şunu ifade edeyim: 2009 yılında zeytinyağı için 25 kuruş kilogram başına bir destekleme yapıldığını, yapılacağını ifade etmek istiyorum. Ayrıca, sertifikalı fidan ile zeytin bahçesi kuranlara dekar başına 100 TL ödenmekte. 1998’den 2009’a kadar yaklaşık olarak 140 milyon TL’lik prim ve bahçe tesisi desteği de verilmiştir. Tabii zeytincilik hakikaten çok önemli. Zaten değerli konuşmacılar da bu zeytinin ve zeytinyağının önemini hakikaten vurguladılar. Bu teşvikler devam edecek. Tabii daha da imkânlar ölçüsünde artmasını biz de Hükûmet olarak arzu ediyoruz.

Efendim, Sayın Taner’in kara su… Gerçekten bu kara su çok önemli. Yani kara su, bilhassa çevreyi kirleten ve evsel atık sulara göre yaklaşık 90, 100 katı kadar kirli olan bir su. Bu konuda biz bütün üreticilerin müşterek atık su arıtma tesisi kurmaları ve bunlara yer tahsisi konularında ve proje desteği konusunda toplantılar yaptık defalarca. Bu konuda destek vereceğimizi ifade ettik. Maddi olarak destek vermemiz mümkün değil ama kredi olarak destek verilebilir. Bunu belediyelerle birlikte ortak kurdukları zaman biz belediyelere kısmi bir destek, yüzde 10 kadar bir destek, ihale edilmesi için bir destek verebiliriz diye düşünüyorum.

Bunun dışında…

RECEP TANER (Aydın) – İşlenmesiyle ilgili enerji desteği…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Enerji desteği konusu da şöyle: Biz genel olarak arıtma tesisleri için, Enerji Tabii Kaynaklar Bakanlığına sadece kara su değil, bütün arıtma tesisleri için bir miktar tenzilat yapılması konusunda bir teklif götürdük. Biliyorsunuz, yetki, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında. Bu konuda bir yazıyı da ben geçen ay yazdım, gönderdim. Tabii ki görüşülecek.

Sayın Işık’ın bir sorusu vardı efendim, mekanizasyon araçlarının… Sayın Işık hakikaten çok önemli bir konuya temas etti. Efendim, bu zeytin toplanmasında bilhassa işçilik çok pahalı oluyor ama yurt dışında ben de bazı yerlerde gördüm, hakikaten çok modern usullerle bunlar toplanıyor, maliyeti çok düşürüyor. O bakımdan bu konuda yerli imalatı teşvik için Hükûmet olarak destekleriz ve hatta bu konuda Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, gerekirse biz ORKÖY olarak orman köylülerine bu türlü destekleri verebiliriz. Bunu memnuniyetle ifade etmek istiyorum efendim.

Son olarak da Tokat Milletvekili Sayın Doğru’nun çiftçi borçlarıyla ilgili sorusu vardı. Yani şu anda bu konuda, çiftçi borçlarının faizlerinin silinmesi konusunda herhangi bir çalışma bildiğim kadarıyla yok ama bu konuyu gündeme getireceğim, onu özellikle belirtmek istiyorum.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Çok zor durumdalar.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet, herhâlde suallerin hepsine cevap verdik.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, kalan süreyi değerlendirmek açısından…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, vaktimiz var, soru mu soracaksınız tekrar?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Süreyi görünce, tekrar bir katkı yapmak için söz istedim.

Sayın Bakanım, biraz önce söylediğiniz kara su arıtmasıyla ilgili olarak bildiğim kadarıyla ekim ayına kadar tamamlanması gereken, her işletmeye ayrı bir arıtma tesisi isteniyor. Yoksa, ortak işletmelerde bu giderilebilir.

İkincisi, bu makine destekleriyle ilgili özellikle Balıkesir bölgesindeki arazilerin birçoğuna makine girmesi mümkün değil, hem arazi koşulları nedeniyle, bir de arazilerin bölünmüş olması nedeniyle maliyetler yüksek. Öncelikle bu arazi birleştirmelerinin yapılması gerekiyor. Toplulaştırmanın yapılması gerekiyor.

Bir de arazi koşulları teknik makine ve araç kullanmaya uygun olmayan yerlerde farklı bir destek yapılmasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Hocam, zeytincilik yapılan bölgeler dolaşılırsa, takip edilirse görülecektir ki bu sene zeytin hasat mevsimi başlayınca zeytinyağı fiyatları birden yarı yarıya düştü; 4 liraya düştü şimdi veya işte 4 kuruşa düştü. Böylelikle zeytin üreticileri çok ciddi bir zarar içerisinde. Evet, Hükûmet destekledi, fidan verdi, dağ taş zeytinlik oldu ama şimdi adam emeğini kurtaramıyor. Alıcısı yok, soran yok. Bu konuyu Hükûmet bir afet kapsamında hiç olmazsa… Çünkü bin bir emekle yetiştiren, dağı taşı üretime dönüştüren o çiftçiler bir anlamda cezalandırılıyorlar. Bunlara bir destek veya borçlarının ertelenmesi, bir şekilde ellerinden tutulması lazım yoksa zeytinliklerini kesip bir başka ürüne geçmek durumundalar. Gerçekten, hasat mevsiminde zeytinyağı ve zeytin üreticileri üzerinde...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – …bu konuda bir şeyler yapılması gerekiyor. Onu arz etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir ekleme yapacak mısınız?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, Sayın Aydoğan’ın sorusu vardı. Sayın Aydoğan, bu işletmelerden çıkan kara suyun arıtılmasının ayrı ayrı yapılması çok maliyetli. Bunların müşterek olarak yapılması çok daha isabetli, çok daha ekonomik; hem yatırım maliyeti hem de işletme maliyeti düşük. Biz esasen Bakanlık olarak kara suyun münferit değil de müştereken arıtılmasını tavsiye ediyoruz. Bu konuda her türlü yardımcı olacağız ama maalesef, firmalar bir araya gelip ortak arıtma tesislerini kurmuyorlar. Yani Balıkesir’dekiler ve diğer bölgedeki işletmeciler bir araya gelsin, biz bu konuda projeye destek verelim, onların müşterek, ortak arıtma tesisi kurmaları için her türlü desteği verelim, yer gösterelim. Yani, bu konuda ben de aynı kanaatteyim. Ortak arıtma kurulması şarttır diye düşünüyorum.

Tabii, efendim, bir de, haklısınız, toplulaştırma… Yani sadece zeytin alanlarında değil, bütün Türkiye’de toplulaştırma çok şarttır. Araziler çok bölündü; yani bölük pörçük olduğu zaman işletme maliyeti çok artıyor. Dolayısıyla Hükûmetimiz zaten toplulaştırma için gerçekten şu anda -Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yetkisinde biliyorsunuz- çok hızlı adım atıyor. Eğer o bölgedeki vatandaşlarımız talepte bulunurlarsa toplulaştırma için, biz de yatırım programına alırız. Lütfen, talepte bulunsunlar, yatırım programına alalım.

Bunun dışında, Sayın Şandır’ın söylediği husus doğru. Yani mevsim gelince zeytinyağı fiyatları düşüyor. Bunun için, herhâlde bizim ihracata yönelmemiz lazım. Az önce bir konuşmacı ifade etti, yani bilhassa Çin, Hindistan gibi nüfusu büyük ülkelere, zeytinin ve zeytinyağının önemini vurgulayıp ihraç etmemiz lazım. Yani iç tüketimle bunu karşılamak mümkün değil. Gelin, birlikte, bu zeytinyağını ihraç etmek için, zeytini ihraç etmek için bir seferberlik yapalım. Çözüm budur diye düşünüyorum.

Ayrıca, bir de bizim eksikliğimiz -bazı konuşmacılar belirtti- marka. Mutlaka markalaşmamız gerekir. Yani sanayicilerin, işletmecilerin, zeytinyağı üreticilerinin, zeytin üreticilerinin mutlaka marka ortaya koymaları gerekir diye düşünüyorum. Bazen dökme zeytinyağını, ben biliyorum, İtalya veya İspanya firmaları alıyor, bunu 4-5 katına markalı olarak satıyor. Hakikaten parayı onlar kazanıyor. Bu konuda, markalaşmak konusunda Hükûmet olarak üreticilere her türlü desteği vereceğimizi ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Maddelerine geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

1’inci maddeyi okutuyorum:

2005 ULUSLARARASI ZEYTİNYAĞI VE SOFRALIK ZEYTİN ANLAŞMASINA KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) “2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşması”na katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Fevzi Topuz Muğla Milletvekili…

Sayın Topuz, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 424 sıra sayılı 2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Zeytin, besleyici değerinin yüksek olmasından ötürü yeterli ve dengeli beslenmede önemli bir yere sahiptir. Zeytinyağının ise insan beslenmesi ve sağlığı açısından değeri diğer yemeklik yağlardan daha üstündür.

Ülkemizin tarımsal üretiminde zeytin çok önemli bir yere sahiptir. Dünyada 9,7 milyon hektar tarımsal alan içinde 805 milyon zeytin ağacı bulunmaktadır. Bu ağaçların yüzde 98’i Türkiye, İtalya, Tunus, İspanya, Yunanistan gibi Akdeniz ülkelerindedir. Akdeniz ülkelerinde toplam zeytinyağının yüzde 97’si üretilmektedir. Dünyada yılda ortalama olarak 2,5 milyon ton zeytinyağı üretilmektedir. Toplam dünya zeytinyağı ihracatının ise yüzde 10’unu Türkiye yapmaktadır. 81 ilimizin yüzde 45’inde, yani 36 ilimizde zeytin tarımı yapılmaktadır. Yeni dikim alanlarıyla birlikte ülkemizdeki zeytin ağacı miktarı 160 milyon civarındadır, 800 bin hektar da zeytin alanı vardır. Yani, Türkiye’de 400 bin dolayında aile zeytincilikle iştigal etmektedir.

Ülkemizde, 2006 yılı verilerine göre, var yılında 1 milyon 766 bin ton dane zeytin üretimi gerçekleştirilmiştir. Bunun 550 bin tonu sofralık, 1 milyon 211 tonu da yağlık olarak ayrılmaktadır. Toplam dane zeytinin yaklaşık yüzde 70’i yağlık olarak işlenmektedir.

2005 Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yasalaşmasıyla Türkiye, 1998 yılında ayrıldığı Uluslararası Zeytin Konseyi’ne yeniden dönmüş olacaktır.

Tasarının gerekçesine göre, zeytinyağı üretiminin yaklaşık üçte 1’ini ihraç eden Türkiye, dünya siyah zeytin üretiminde 1’inci, genel olarak sofralık zeytin üretiminde 2’nci, zeytinyağı üretiminde ise 4’üncü sırada yer almaktadır. Türkiye'nin bu konumdan gelen gücü ve avantajını koruyabilmesi için uluslararası platformlarda yer alarak teknolojik gelişmeleri takip etmesi ve buralarda Türk zeytincilik sektörünün menfaatlerine uygun politikalar oluşturması bir zorunluluktur.

Bu anlaşma, taraf ülkelere, dünya zeytin yetiştiriciliğinin entegre ve sürdürülebilir gelişimi için uluslararası iş birliği, zeytinyağları, pirina yağları ve sofralık zeytinler için üretim, sanayileşme ve pazarlama konularında destek verilmesi durumunda yararlı olacaktır.

Türkiye'nin Uluslararası Zeytin Konseyi’nden çıkması ile yanlış yapılmıştır. Bu kuruluş, dünya zeytin ve zeytinyağcılığına yön veren uluslararası bir kuruluştur. Zeytin ve zeytinyağı üreticilerimizin sorunları uluslararası platformlara da taşınabildiği ve sorunlara çözüm bulunduğu ölçüde yararlı olacaktır. 1998 yılında Konsey’den çıkma kararıyla Türkiye'nin boşluğunu Kuzey Afrika ülkeleri doldurmuştur.

Dünyadaki zeytin, zeytinyağı ticaretiyle ilgili, teknolojik gelişmelerle ilgili ve zeytinyağının sağlığa etkisiyle ilgili birçok düşünce Uluslararası Zeytin Konseyi’nde biçimleniyor. Yeniden Konsey’e dönerek üreticimizin sorunlarını çözdüğü oranda yararı olacaktır.

Zeytincilikte karşılaşılan sorunlar üç aşamalı olarak ortaya çıkmaktadır: Birincisi, fidan aşamasından hasada kadar karşılaşılan sorunlar; ikincisi, zeytinyağı üretiminde karşılaşılan sorunlar; üçüncüsü ise sofralık zeytin işlemesinde karşılaşılan sorunlardır.

Beş yüz ve bin yıl yaşayabilme özelliğine sahip olduğu hâlde, üç veya dört yaşında verime başlayan zeytin ağacı, on-on iki yaşlarında tam verime ulaşmakta ve ekonomik olarak seksen yüz yaşlarına kadar yararlanılabilmektedir.

Hem ağacın sağlığı hem de meyvesinin verim ve kalitesi açısından, başta zeytin sineği olmak üzere, hastalık ve zararlılara karşı bireysel veya toplu mücadeleye ihtiyaç olduğu hâlde, bu aşamada ancak yüzde 25’ine zirai mücadele uygulanabilmektedir.

Ülkemizdeki zeytin ağaçlarının büyük bir kısmının yaşlı olması nedeniyle çoğunlukla geleneksel yetiştiricilikle yapılmaktadır. Önemli miktarda zeytin ağacı yaşlı ve verimden düşmüş durumdadır.

Zeytinyağına verilen prim yeteri kadar olmamakta, üreticiyi tatmin etmemektedir. Yemeklik zeytine ise prim uygulanmamaktadır.

Üretici ve Zeytin Zararlılarıyla Mücadele Birliği zirai mücadelede devlet desteğinden yoksun bırakılmıştır.

Zeytin hasadında elle, tarakla, makineyle toplama yanında hâlâ sırıkla dallara vurulmakta, hasat edilen zeytinler birçok yörede çuvallar içinde taşınıp işletmelerde çuvallar içinde konarak istif edilmektedir.

Organik zeytin ve zeytinyağı üretiminde belirsizlikler vardır.

Birçok yağhanede hijyen ve temizlik kurallarına hiç uyulmamaktadır. İlkel yağhaneler varlıklarını sürdürmektedir.

Türkiye'nin birçok yöresinde, o yörenin ekolojisi dikkate alınmadan, uygun olmayan cinste zeytin fidanları dikilmektedir. Zeytinliklere hayvan sokulmakta, Çiftçi Mallarını Koruma Kanunu bu durumu önlemede yetersiz kalmaktadır. Bir önceki yılın zeytinyağı priminin daha hâlâ verilmediğini üretici vatandaşlarımız söylemekte.

Zeytin ve zeytinyağı ile ilgili sorunları ve bu sorunlara ilişkin çözüm önerilerimizi üretim, işleme ve pazarlama olmak üzere üç ana başlık altında toplayabiliriz.

Üretim aşamasında zeytincilik bölgelerindeki tarım ilçe müdürlüklerinde mutlaka zeytincilik konusunda uzman ziraat mühendisleri ya da ziraat teknisyenleri görevlendirilmelidir. Ege Bölgesi’ndeki meslek  yüksek okullarında "zeytincilik ve zeytinyağı teknolojisi” bölümleri açılmalıdır. Zeytinliklerde gençleştirme çalışmaları yapılmalı, böylece yaşlı ağaçların oluşturduğu zeytinlikler yenilenmelidir. Uygun bakım, gübreleme, budama ve sulama ile… Birçok zeytinci arkadaşımız tam verimi alamamaktadır. Bugün var yılında 12,5 kilo zeytin veren ağaçlarda verim ortalamasının en az 25 kiloya çıkarılmasına çalışılmalıdır. Zeytin zararlıları ve hastalıkları ile mücadelede devlet katkısı verilmeli, zeytin hastalık ve zararlıları ile mücadele birlikleri devlet tarafından desteklenmelidir.

Kaliteye yönelik olumsuz etkilerden arındırıcı hasat sistemleri geliştirilmeli, makineli hasada geçilmeli, hasat edilen zeytinlerin çuvallarda taşınıp istiflenmesi kesinlikle bırakılmalı, bu amaçla plastik kasalar kullanılmalı ya da römorklarla taşınmalıdır. Sırıkla hasat zeytin ağacına zarar vermektedir.

Değerli arkadaşlar, zeytin ve zeytinyağına fiyat belirlenirken maliyetler göz önünde tutulmalı, zeytinyağı primi mutlaka üretim maliyetine eklenecek çiftçi kârı da dikkate alınarak belirlenmelidir. Dane zeytine prim uygulamasına geçilmesi zorunluluktur.

Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Yasası'nda değişikliğe gidilerek bu kooperatiflere ve birliklere gerektiğinde devlet desteğinin sağlanması mümkün hale getirilmelidir.

Ülkemizde zeytin ağacı yetiştirilebilecek ekolojik bölgeler ciddi olarak saptanmalı, her yöreye ve o yöreye uygun cinsteki fidanlar mutlaka ilçe tarım müdürlükleri tarafından belirlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke genelinde zeytinyağı tüketiminin, zeytinyağı üreticilerindeki fiyatlar düşük ancak marketlerde fiyatların yüksekliği dikkat çekicidir. Halen ülkemiz nüfusunun önemli bir kesiminin zeytinyağı tüketim alışkanlığının olmaması da göz önüne alınarak, tüketimi arttırmak amacıyla reklam ve tanıtım kampanyaları düzenlenmeli, ayrıca zeytinyağının besleyici yönü, insan sağlığına olumlu etkileri ve çeşitleri konusunda halk bilinçlendirilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Topuz, buyurun efendim.

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Zeytin ve zeytinyağı üretimi, işlemesi ve pazarlaması ile iştigal eden tüm kesimlerin katılacağı ulusal zeytin ve zeytinyağı konseyi oluşturulmalıdır. Zeytinyağı ithalatına mümkün olduğunca izin verilmemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplam 36 ilimizde, yağlık zeytinleri işleyen kontinü ve pres olmak üzere çeşitli ölçeklerde 850 civarında fabrika bulunmaktadır.

Her zeytin hasadı döneminde, zeytinyağı fabrikası sahiplerinin temel sorunu ve korkulu rüyası kara su olmaktadır. Kara su konusu dünyada çözüme kavuşturulmuş değildir. Zeytin ve zeytinyağı üretiminin yoğun olarak yapıldığı, bu alanda ileri teknolojilerin uygulandığı ülkelerde bile kara suya kesin çözüm bulunmuş değildir. Geniş anlamda dünyada, dar anlamda Avrupa ülkelerinde bile bu soruna çözüm bulunamamışken, ülkemizdeki zeytinyağı fabrikalarının sahipleri kara su konusunda ağır para cezaları ile karşı karşıya kalmaktadırlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Topuz…

FEVZİ TOPUZ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

İşletme giderlerinin çok ileri düzeyde olduğu, fabrikaların çoğunun ürünün var ve yok yılı nedeniyle yüzde 50 kapasiteyle çalıştığı göz önünde bulundurulursa, devletin kesin çözüm bulmadığı bir sorun için işletme sahiplerine kestiği cezalar onlar için bir yıkım olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, Değerli Başkan; ülkemizin bilhassa Ege kıyılarında, Akdeniz kıyılarında, Marmara kıyılarında zeytin tarımıyla iştigal eden vatandaşlarımız gerçekten de zor durumdadır. Bu zorluğu aşmak için fiyat konusunda dengeli bir politika izlenmelidir, teşvik artırılmalıdır, bilhassa zeytin dane üretimi için teşvik verilmelidir.

Bu duygular içerisinde, bu tasarının yasalaşması çerçevesinde uluslararası boyutta söz sahibi olabilmemiz için bizim de bu Konsey içerisinde yer almamızda yarar vardır diyorum.

Bu duygular içinde hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Topuz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut.

Sayın Bulut, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Zeytin Konseyine katılmakla ilgili 424 sıra sayılı Tasarı hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz zeytinle ilgili yasa, Türkiye’de yaklaşık 800 bin insanı, 1 milyona yakın insanı ilgilendiren çok önemli bir konu. Marmara, Ege, Akdeniz kıyılarında genelde atalarımızdan dedelerimizden bize emanet olarak bırakılmış, son yıllarda yenilenerek yeni ekimlerle zenginleştirdiğimiz ama mevcut olanların birçoğuna bakamadığımız, düzgün ürün toplayamadığımız, zamanında ilaçlama yapmayarak, zeytin sineğini önleyemeyerek ürünün bozuk olmasına sebep olduğumuz zeytin, bir millî servetimiz. Bu sene para kazandık, seneye kazanamadık, değiştirelim, sökelim, böyle bir şansımızın olmadığı, ülkemizin tapulu zenginlikleri.

Şimdi, bu zenginliğin, evet, daha önce ülkeye tanıtımı konusunda birçok çalışma yapılmış olmasına rağmen Türkiye’de zeytinyağı tanınmıyor.

Değerli milletvekilleri, evlerinizde balık pişiriyor eşleriniz. Eşlerinize sorun: “Hangi yağla pişirdiniz?” Diyecektir ki size “Zeytinyağıyla pişirdim.” “Şişeyi getirin.” diye bir sorunuz, göreceksiniz bir çiçek yağıdır. Zeytinyağı Anadolu’da genelde yeterince tanıtılmadığı için, zeytinyağının özellikleri ve damak tadı yeterince bilinmediği için satışı da tüketimi de az olmaktadır. Oysaki zeytinyağı, domuz gribinin doğal aşısıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirici iki yağ vardır literatürde: Bunlardan biri köpekbalığının ciğer yağı, diğeri de zeytinyağıdır. Zeytinyağının, bilhassa şu son günlerde gündemde olan bu salgın hastalık sebebiyle evlerimizde mutlaka tüketilmesi, sabah kahvaltılarında içerisine biraz biber konarak, ekmek banılarak çocuklarımıza yedirilmesi bu bağışıklık sistemini güçlendirecektir.

Değerli milletvekilleri, zeytinin ve zeytincinin Türkiye’de sorunları çok fazladır. Tabii ki zeytincinin zeytini üretebilmek için mahsulü aldıktan sonra altını sürmesi gerekmekte, artan yakıt fiyatları sebebiyle bunun maliyeti yüksek olmaktadır. Zamanında bununla ilgili ilaçlama yapılmamaktadır.

Türkiye’de zeytinle ilgili bir kanunumuz var. Bu kanunu Balıkesir Milletvekili, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Melih Pabuçcuoğlu Bey çıkarmıştır. Kendilerini rahmetle anıyorum. Zeytin üreticileri onun çıkardığı yasa sayesinde zeytinlerini madencilerden, sahilleri talan eden turizmcilerden kurtarmak gibi bir güce, silaha sahip olmuşlardır. Demin Değerli Hemşehrim Balıkesir Milletvekilimizin bahsettiği bu tasarıyı değiştirmek için birilerinin gizli kapılar arkasında birtakım çalışmalar yaptıklarını, Zeytin Yasası gereği zeytinlik alan içerisinde kazının, maden çıkarılmasının, inşaatın yasak olduğunu, bu yasağı değiştirmek için uluslararası şirketlerin birtakım çalışmaları olduğunu bilmekteyiz. Bu konuda değerli milletvekillerimizi ve Hükûmetimizi dikkatli olmaya, buna geçit vermemeye davet ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, zeytinyağına Türkiye’de 25 kuruş destekleme yapılmaktadır. Ayvalık, Gömeç, Burhaniye, Edremit, Havran zeytinlerini üreten üreticinin karşısında Midilli Adası’nda Midillili zeytinci ise bunda 3.111 kuruş destekleme almaktadır. 25 kuruşa karşılık alınan böyle bir farklı destekle Türkiye’deki zeytin üreticisinin zeytinini zamanında ilaçlaması, zeytininin bakımını yapması, zeytinini teknik olarak toplaması mümkün değildir.

Demin değerli konuşmacılar teknolojiyi kullanarak zeytinin toplanmasından bahsettiler. Türkiye’de herkesin zeytini yok o bölgede. Yüzlerce, binlerce insan zeytin sezonunda köyünden kalkar zeytin olan bölgelerde zeytin toplamaya gelir, hem evinin yağını temin eder hem de harçlığını temin eder, oradan gelir temin eder. Eğer o makineleri biz oralara sokarsak bu insanlar işsiz kalır.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Makine girmiyor Sayın Vekilim.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Makineye karşı değiliz, teknolojiye karşı değiliz ancak bunları yaparken, maliyeti düşürmek adına bir çalışma yaparken diğer insanlara da istihdam alanları, kendi bölgelerinde alternatif tarım politikaları geliştirmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıllarda dönüm başına 250 lira gibi zeytin ekimine bir destekleme yapıldı. Yaklaşık 2013 yılında Türkiye, zeytin üretiminde dünyanın 2’nci ülkesi konumuna gelecek. Mevcut yeşil zeytin ve siyah zeytinle zaten dünyada ön sıralarda olan Türkiye, bu ürünü dünyaya tanıtamama, özelliğini ve güzelliğini dünyaya sunamama gibi bir zorlukla karşı karşıya. Hükûmetin, birliklerin bununla ilgili mutlaka araştırma komisyonlarının raporlarındaki sonuçlarla değil, bilimsel metotlarla bir millî politika gibi, bu elimizde kalan… Üçte 1’ini satıyoruz, üçte 2’si elimizde kalıyor. Geçen seneden elde ettiğimiz zeytinyağı hâlâ depolarda duruyor çünkü satamıyoruz, tüketemiyoruz. Bir önceki konuşmamda da ben bunun Türk Silahlı Kuvvetlerine verilmesini, ordunun dışardan çiçek yağı ithal ederek dışarıya döviz gitmesinin önlenmesi adına kendi yağımızın Türkiye’de değerlendirilmesini tavsiye etmiştim. Deminki konuşmacılar da -Uzak Doğu’ya, Çin’e bu anlamda satışların- bu, pazar aramasını tavsiye ettiler. Biz ürünümüzü satamazsak ürün değer kazanmayacak. Tanıtıma ve ciddi bir pazarlamaya ihtiyaç var.

Bu arada, zeytin zararlılarıyla ilgili Zeytin Kanunu’nda belirtilen hususlara uyulmamaktadır. Bir Birlik kurulmuş, bu birlik, zamanında ilaçlama yapmadığı için ürün bozulmaktadır. Haziran ayında zeytine, ürüne zeytin sineği dadanır. Belirli yerlerde denemelerle, birtakım paketler asarak ne kadar sinek olduğu, mücadelenin başlayıp başlamaması noktasında ilçe tarım müdürlükleri tespitlerde bulunurlar ancak bu birlikler üreticiden paralarını toplayamadıkları için zamanında ilaçlama yapmıyorlar. Haziran ayı sonu, temmuz ayı başında yapılması gereken ilaçlama ekim, kasım ayında yapıldı benim bölgemde. Dolayısıyla, bu sene çok müthiş derecede hem kalitede düşme hem de ürün kaybı vardır bölgemizde. Bunu, vatandaşın, üreticinin satmış olduğu yağdan, stopajla birlikte kesilecek olan miktar peşin olarak kesildiğinde, bunun ilaçlama bedeli olarak tespit edilip Tarım Bakanlığının bu ilaçlamayı yapması gerekiyor. Yaklaşık yarı yarıya ürün kaybına sebep olan bu zeytin sineğinin önlenmesi millî bir servetin kazanılması anlamına gelecektir ki bu birliklerle yapılacak bir mücadele değildir.

Yine, geçtiğimiz yıl Marmara Adası’nda uçakla yapılan ilaçlamayla     -kimseye de haber verilmemişti- adada ne kadar arı varsa, ne kadar kelebek varsa hepsi imha oldu. Bunun daha bilimsel bir ekiple, zamanında inceleme yaparak, bu gibi arı yetiştiricileri haberdar edilerek onların bilgilendirilmesiyle bu zararların da önlenmiş olması gerekecektir.

Değerli milletvekilleri, zeytin en uzun yaşayan bir ağaçtır, dolayısıyla zeytinin ürününü, zeytinyağını yiyen insanlar da sağlıklı olur ve uzun yaşarlar. Bunu, herkesin bilerek evlerindeki tüketimde zeytinyağını tüketmeye çaba sarf etmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bulut, konuşmanızı tamamlayınız.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – …bunun tanıtımı konusunda çevresine yardımcı olması, katkıda bulunması gerekmektedir.

Biz, bu Zeytin Konseyinden 1996 yılında ayrılmıştık ancak büyük bir mutabakatla, birliklerin, Zeytin İhracatçıları Birliği ve zeytin üreticilerinin hepsinin talepleriyle bu birliğe tekrar katılınması için atılan bu adımı destekliyoruz. Bu, inanıyorum, ülkemizin dışındaki üreticilerin bilgilerinin, tekniklerinin ülkemize getirilmesi ve ürünlerimizin o ülkelerde daha iyi tanıtılıp pazarlanmasına bir vesile olacaktır.

Üreticilerimize ve ülkemize hayırlı olması dileklerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim.

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurulu bulunan Uluslararası Zeytinyağı Konseyine ve onun anlaşmasına dâhil olmamıza dair görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı ülkemiz için, ülkemiz zeytinyağı için ve tarım sektörü için gerçekten çok önem arz etmektedir.

Her ne kadar, ülkemiz, daha önce 1959 yılında kurulmuş olan bu Konseye 1963 yılında dâhil olmuş, 1998 yılında çıkmış ise de yine bu uluslararası platformda teknolojik gelişmelerden, zeytinyağı ve zeytin sektörünün dünyada katettiği mesafelerden ülkemize de kazandırmak için kurulu bulunan TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birliği ile Marmarabirlik, iki tarım birliğimiz marifetiyle güzel çalışmalar sergilemişlerdir. Ayrıca, Meclisimizde zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretiminde karşılaşılan sorunlarla ilgili bir de komisyon kurulmuştur. Bütün milletvekillerimizle beraber yaptığımız bu çalışmalarda Hükûmetimize pek çok konuda öneri ve tavsiyeler ortaya çıkmıştır. İşte bu öneri ve tavsiyelerden ve Hükûmetimizin daha önceki politikalarından da ben sizlere kısaca bahsetmek istiyorum.

Öncelikle zeytin varlığımız ülkemizde 90 milyon adetten, şu anda 154-155 milyon adede ulaşmıştır. 60 milyon zeytin dikilmiştir bu kısa zaman dilimi içerisinde. Burada fidan desteklerinin önemi çok fazladır. Gerek Gemlik zeytinine gerekse yağlık ve sofralık zeytinyağına, şu anda, dekarda 50 lira ile 100 lira, sertifikalı olmak koşuluyla, destekleme verilmektedir. Bunlar hibe paralardır. Ayrıca, bu sene Tarım Bakanlığımızın başlattığı bir uygulamayla iyi tarım uygulamaları yapan, yani toprak tahlili ve zeytinde kullanacak olduğu tarım ilaçları için ziraat mühendislerinden reçete alan, mühendislerimizin verdiği reçeteyle tarım ilacı alarak kullanan çiftçilerimize dekar başına 15 lira iyi tarım uygulaması, eğer organik üretim yapıyorlarsa dekar başına 20 lira hibe organik tarım desteği verilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, kırsal kalkınmada damlama sulama yapan çiftçilerimize veya zeytin ve zeytinyağının üretimiyle ilgili paketleme, ambalajlama tesisi kuran müteşebbislerimize de kırsal kalkınma destekleriyle yüzde 50 hibe destekler verilmektedir.

Ayrıca, sulama kooperatifleri marifetiyle de damlama sulama yapan kooperatiflerimize de yüzde 75’lik hibeler verilmektedir.

Keza, damlama sulamada eğer Ziraat Bankası kredisi kullanılmak istenilirse hiç faiz ödenmeden yedi yıla kadar vadelendirme imkânı da mevcuttur.

Değerli milletvekillerimiz, desteklemelerimiz şu anda, bu sene 2009 yılı ürünü için zeytinyağında kilogram başına 250 liradır, yani 25 kuruştur ve bu desteklemeyle beraber, çiftçilerimiz en geç 2 Haziran 2010 tarihine kadar 2009 yılında üretmiş oldukları zeytinyağının gerek tasiriye faturasıyla gerekse alım satım belgeleriyle müracaatlarını yapmaları gerekmektedir. Ancak 2 Hazirandan sonra eğer zeytinyağlarını satarlarsa, o zaman da ekim ayına kadar mutlaka alım satım belgeleriyle tarım ilçe müdürlüklerimize müracaat etmeleri gerekmektedir.

Biz zeytinimizin, gerek sofralık zeytinimizin gerekse zeytinyağımızın iyi fiyat etmesi için ihracatı destekliyoruz. Bu ihracatlarda da mutlaka “Made in Turkey” ambalajı, etiketinin olmasını istiyoruz ve bu şekilde ürününü paketleyen, ambalajlayan müteşebbislerimize zeytinyağında eğer 1 kilogramlık ambalajlar yapıldığı takdirde, 1 kilogramlık ambalajlarla ve üzerine “Türkiye’de üretilmiştir, Türkiye’nin yağıdır” şeklinde ibareyi de koyduğumuz takdirde, tonda 500 dolara kadar destekleme fırsatı ve imkânı vardır.

Keza zeytinde de, yine 1 kilograma kadar olan ambalajlarda da tonda 225 dolara kadar destekleme yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi kurulmuştur sektörün sorunlarının çözümü için. Türkiye’de 5488 sayılı Tarım Kanunu’muzun 11’inci maddesinden güç alan ürün birliklerine istinaden ilk defa kurulan ürün konseyi, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyimizdir. Ulusal pamuk konseyi, ulusal turunçgil konseyi, ulusal fındık konseyi, ulusal çay konseyi ve en sonunda, hayvancılık sektörümüzün sorunları için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – …ulusal süt konseyi kurarak tarımımızı geliştirmek ve tarımı kalkındırmadan Türkiye’mizi kalkındıramayacağımız düşünceleriyle, tarıma verdiğimiz ehemmiyetle, sektörün tüm aktörlerinin içinde bulunacağı bu ürün konseylerini kurmak suretiyle; bu konuda, tarım birlikleri, üreticiler, tedarikçiler, alanlar, satanlar, fidan yetiştirenler, gübreler, kimyasallar üretenler gibi sektörün tüm aktörlerinin içinde olacağı ürün konseyleriyle, Türkiye’mizin tarımını ve bilhassa zeytincilik gibi çok önemsediğimiz, gerçekten bir gençlik iksiri olan, daha Türkiye’mizde yeni yeni tanınan, dünyanın daha çok yeni yeni tanımaya çalıştığı ve şu anda zeytinyağında 150 bin ton/yıl, zeytinde de 395-400 bin ton/yıla ulaşan büyük bir sektörün, geleceğin gıdası olarak ülkemiz için iyi fırsatlara vesile olacağını ben de düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET ERTÜRK (Devamla) – Bu Anlaşma’mızın Türk zeytin sektörüne hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertürk.

Şahsı adına Mehmet Nil Hıdır, Muğla Milletvekili.

Sayın Hıdır, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, Uluslararası Zeytin ve Zeytinyağı Konseyinin üyeliğine yeniden girişimizin tartışmalarını yapıyoruz.

“Zeytinyağı” deyince, bereket ve sağlık sembolü zeytinimiz aklımıza geliyor ve “zeytin, zeytinyağı” deyince de Ege sahillerinin, Çanakkale’den, Balıkesir, Bursa, Manisa, İzmir, Muğla, Aydın bölgesinin bereketli zeytin ağaçları ve zeytinyağları aklımıza geliyor. Özellikle yerli zeytinyağlarımız, Gemlik zeytinyağlarına göre yani fidanla dikilen, üretilen zeytinlerin zeytinyağına göre çok daha nefaseti güzel ve dayanıklı, aroması güzel zeytinyağlarımız, ihracata yönelik zeytinyağlarımız.

Üretimimizde muhtelif sıkıntılarımız olmasına rağmen 2002’den bu yana geçmiş yıllardaki üretimi hemen hemen ikiye katlayan başta Tarım Bakanımız olmak üzere, ihracattan sorumlu Devlet Bakanımıza ve bize sulamada çok engin desteklerini veren Çevre ve Orman Bakanımıza burada teşekkürlerimi arz etmek istiyorum. Yine sektörün ihracattaki en önemli ayaklarından birisini oluşturan başta TARİŞ olmak üzere, özel sektör temsilcilerimize, zeytinyağı ihracatçılarımıza buradan teşekkürlerimi arz etmek istiyorum.

Ancak vermek istediğim en önemli mesaj, Anadolu insanımıza, Ege insanımıza, işçisine, memuruna yemek veren kurumlarımıza. Kalbe, tansiyona, bedenin sağlığına en önemli katkı sağlayan zeytinyağımızın tüketiminde eğer Anadolu insanımız bu yağa sahip çıkmazsa, Anadolu insanımız en az Avrupa kadar zeytinyağı tüketimine önem vermezse zeytinyağı üreticimizin ikiye katlaması, üçe katlaması çok fazla değer ifade etmiyor.

Ben çilekeş, fedakâr zeytinyağı üreticimize de buradan seslenmek istiyorum. Özellikle Tarım Bakanlığımızın öngördüğü eğitim faaliyetlerinde taraklama, çırpma yerine mekanize zeytinyağı toplama makineleriyle zeytini toplamaları, bunları depolarken çuval yerine plastik kaplarda depolamaları, en geç yirmi dört saat içerisinde kontinü tesislere zeytini ulaştırmaları temennimizdir.

Köylümüz, kendisine uzatılan devlet eline, az önce arkadaşımızın ifade ettiği ihracat desteklerine, litre başına verilen desteklere dört elle sarılmakta, klasik tesislerini kontinü tesislere çevirmek suretiyle en yüksek oranda prinadaki yağı alabilme gayretini göstermektedir. Ancak bizim de özellikle yasama görevini yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu Uluslararası Zeytin ve Zeytinyağı Konseyine girişimizdeki anlaşma gibi -Araştırma Komisyonumuzun Meclisimize teklif ettiği- zeytincilik yasasının da çıkartılması gereklidir, zaruridir. Bu konuda gerek Orman Bakanımızın bozuk orman alanlarının zeytin fidanlarına açılımı konusunda verdiği destekle gerek Tarım Bakanımızın zeytin fidanındaki artış, üretimin artışı konusunda verdiği destekle yasama organımız ve üreticimiz el ele verirsek öyle zannediyorum ki Akdeniz havzasında önümüzde bulunan İspanya’yı, İtalya’yı, Yunanistan’ı ve Avrupa Birliği ülkelerini geçme başarısını elde ederiz diye düşünüyorum.

Ben bu duygularla, katkı veren bütün milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum ve bundan sonra da zeytinyağı yasasının çıkartılması konusunda aynı katkıyı muhalefetteki iktidardaki bütün arkadaşlarımızın vereceğine gönülden inanıyorum.

Zeytinyağının bereketini ve sağlığı sembolize eden güzelliğini bütün insanlığın hizmetine sunma anlamında, el birliğiyle, gönül birliğiyle çalışmalarımızın devamını temenni ediyorum; bu duygularla hepinize saygılarımı, sevgilerimi arz ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, bugün, burada, otuz beş yıl üye kaldığımız bir örgüte, Uluslararası Zeytin Konseyine yeniden girmenin yasal düzenlemesini yapıyoruz, on bir yıl aradan sonra.

İlginç bir şekilde, bu konuda muhalefetiyle, iktidarıyla bütün partiler oy birliği içindeler. Dolayısıyla, desteklenen bir tasarıyı konuşuyoruz. Fakat buna rağmen gene ilginç olan bir şey: AKP’nin Edirne Milletvekili -herhâlde yeni partisine temayüz etmek için olacak- bunu bile bir fırsat bulup “Bakın, eskiler kaldırdı, biz getiriyoruz.” diye bir söylem içine girdi. Değerli Arkadaşım Ergün Aydoğan düzeltmesini yaptı, ben yapacaktım zaten. Yani 1998 yılında Dış Ticaret Müsteşarlığının çabaları üzerine bu UZK’dan, Uluslararası Zeytin Konseyi’nden çıkılmıştır ve aslında gene ilginç bir şey, kaderin cilvesi, gene kendisinin bakan olduğu, dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı olduğu bir dönemde başvuru yapılmıştır. Hatasını anlamış demek ki. Sonuçta bu teknik bir konudur ve burada esas olarak teknokratlar, bürokratlar ellerinde iş tutarlar. Ama bu bize bir ders vermeli; bundan sonraki süreçte dış ticaret üzerinden, Dış Ticaret Müsteşarlığı üzerinden ağırlıkla gitmemeliyizi de göstermeli. Burada esas olarak Sanayi ve Ticaret ve Tarım Bakanlıkları üzerinden, yani üretim kesimleri üzerine ağırlık vererek işin üzerine gitmemiz gerektiğini de bize gösteren bir derstir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1998’de UZK’dan çıkmak hatalı olmuştur. Hatalı olmuştur çünkü 1998’de dünyada zeytinyağında bir arz fazlası olduğu bir dönemde çıkılarak biraz savunmasız bir konuma Türkiye sokulmuştur. Gene aynı dönemlerde Türkiye, Tunus’un gerisine üretimde düşen bir ülke durumuna gelmiştir; UZK bünyesinde kalarak elde ettiği teknolojik desteği elde edemez duruma düşmüştür; onun sağlayabildiği eğitim desteğinin, ARGE desteğinin dışında kalmıştır. Dolayısıyla, yanlış yapılmıştır. Bugün bu yanlış hepimizin oy birliğiyle düzeltiliyor. Biraz -söylendi burada- gecikildi de. 2004 sonunda başvuruldu yani 2005’te, hadi 2006’da aslında mümkündü yani nereden baksanız en az üç yıllık bir gecikme söz konusu. Aslında, şimdi bakan olmayan eski bakan en azından kendi bakanlığı döneminde işi hızlandırmak için çaba gösterebilirdi. Ne yazık ki onu da sağlayamadı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi UZK’ya yeniden girmek bu yasayla yeterli değil. Burada Üyeler Konseyinde temsil edilmenin ötesinde UZK’nın komitelerinde ve alt komitelerinde temsil edilmek, tekrar eski temsil düzeylerimizi bir şekilde sürdürmek gerekiyor.

Hatırlatırım, şimdi adı Üyeler Konseyi olan bu Konseyde geçmişte 2 kez Türkiye Başkanlık görevini yaptı ve burada TARİŞ öncü rolünü oynadı. Bu arada size hatırlatmak isterim, ben de henüz on beş yıl önce TARİŞ’in Genel Müdürlüğünü yapma konumundaydım ve UZK toplantılarına katılan bir arkadaşınızım. Dolayısıyla bu kurulun, Uluslararası Zeytinyağı Konseyinin ne kadar önemli, ne kadar işlevsel olduğunu yakından bilen birisiyim.

Şimdi ama “Ne yapmalı?” sorusuna birinci olarak: Burada etkin olmak gerekiyor. Etkin olmak doğru temsille olur. Doğru temsilde mutlaka, 2006 yılında -biraz önce Ahmet Ertürk Arkadaşım söyledi- gene yasa hükmüyle kurulan Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyine işlevsellik kazandırmak gerekiyor. Ne demek bu? 2006 yılında kanunla bir UZZK kurduk yani Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyini ama bunun sekreteryası yok, bunun kaynağı yok. Başkanı var, 9 kişilik yönetimi var ama altında bir icra yapacak heyeti yok, bir kaynağı yok, elemanları yok. Dolayısıyla öncelikle bir kere doğru temsilde, UZZK’nın yani Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyinin işlev kazanmasını sağlamamız gerekiyor.

Şunu da unutmayalım: TARİŞ gibi kuruluşlar çok kritik öneme sahip. Bakın, 2002 yılında yani biz bu Uluslararası Zeytinyağı Konseyine başvurmadan önce TARİŞ gözlemci üye olarak kabul edildi bu UZK’ya. Sonra Marmarabirlik üye olarak kabul edildi.

Aslında başka şeyler yaptı TARİŞ, Zeytinyağı Birliği, TARİŞ’in zeytinyağı laboratuvarları akredite edildi. Keza, kalite kontrol sistemine dâhil edildi. Keza TARİŞ duyusal analiz denilen, tadım yani degüstasyon denilen konuda akreditasyon aldı. Yine UZK’dan aldı bunları.

Burada, tabii, TARİŞ’le İspanyol kooperatifleri arasında yapılan toplantıları, dayanışmayı zikretmiyorum ama bu tür kuruluşlarda bizim çok güçlü bir yanımızı oluşturan, tarım satış kooperatifleri birlikleri olan TARİŞ’in ve Marmarabirlik’in mutlaka etkin bir şekilde temsilinin sağlanması gerekiyor. Tabii, bunun yolu, Türkiye’de önce zeytine, zeytinyağına önem vermekten, Türkiye’de üretici birliklerini, tarım satış kooperatifleri birliklerini desteklemekten geçiyor.

Nasıl desteklemek?

Birincisi: Bir kere zeytinyağına dönük primlerin… Zeytine prim yok ama işte ağaç dikimi vesairede var destekler ama Türkiye tane zeytine prim vermeyi de artık gündemine almalıdır. Ama şunu söyleyeyim: Primler, zeytin ve zeytinyağına dönük destekler birlikler aracılığıyla ulaştırılmalıdır üreticiye ki üretici kooperatifleşmeye, örgütlenmeye teşvik edilsin. Bu çok önemli bir nokta.

İkincisi: Primler anlamlı düzeye çıkarılmalı. Bakın, burada arkadaşlarımız söyledi, 25 kuruş zeytinyağına destek. Birkaç yıldır 20 kuruluşlarda patinaj yapıyor Türkiye yani 20 kuruş, 21 kuruş, düşüyor 19 kuruş, 25 kuruş… Yani değerli arkadaşlarım, kaç euro senttir bu 25 kuruş? 11 euro senttir, sadece 11 euro sent.

Avrupa şu sırada ürün bazlı destekleri kaldırdı ama verdiği doğrudan gelir desteklerini kiloya tahvil edin Avrupa’da. Kiloya verdikleri destek eskiden 1,32 euroydu, şimdi 1 euro civarında. Doğrudan gelir desteği üzerinden zeytinyağına destek var. Yani onlar -Türk lirasına çevirelim- 245 kuruş verirken siz 25 kuruş vereceksiniz. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir rekabet olabilir mi? En az Türkiye’deki desteği 5 katına çıkarmalısınız, 25’i 125 yaparsanız Avrupa’nın yarısına geleceksiniz. Yani 25’i 50 yapmak, 2 katına çıkarmak yetmez; 25’i 5 katına çıkarırsanız Avrupa’nın yarısına gelirsiniz. E gelin, bunu hedefleyelim, Avrupa’nın yarısına gelmeyi hedefleyelim, 25’i 125 yapalım, üreticinin talebi de bu; üreticinin gözü burada, bunu istiyor. Dolayısıyla, biz burada sadece UZK’ya girmenin, bu anlaşmayı kabul ederek UZK’ya girmenin tartışmasını değil, bunun sonucunda üreticinin beklentilerine cevap verecek bir şeyi yaratmalıyız.

Dolayısıyla, yasama organının belki bugün doğrudan görevi içinde prim belirlemek yok ama buradan biz yürütmeye, Hükûmete sesleniyoruz: Ey Hükûmet, bu senin elindedir. Prim seviyelerini düzenlemek yasayla olmuyor, hükûmet kararıyla oluyor. Buyurun size buradan öneri. Bir bu.

İkincisi: Destekleri açıklamak yetmez, zamanında verin. Adam hasadı yapmış, yağını satmış, destek... Böyle olur mu? Pamukta da böyle, başkasında da böyle. Destekleri açıklayın, beş yıllık vadeyi görsün üretici. Yani bugün zeytin dikiyorsa, üç beş yıl sonra ondan ürün alacaksa bugünden bilsin destek var mı, yok mu, ne kadar var? Önünü görsün. Dünyada hasat bittikten sonra destek açıklanan tek dünya ülkesi Türkiye. Bu garabetten, bu az gelişmişlikten kurtulmak lazım. Bu aslında biraz da fırsatçılıktır, biraz da tarım politikasının aslında Ankara’da -genel olarak söylüyorum çünkü Türkiye 2000’li yıllarda Dünya Bankası kuyruğunda tarım politikalarını yönetmiştir- yapılmamasından kaynaklanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, zeytin ağacı dikimine verilen destekler tabii var, güzel ama orada da gene birliklerin desteğinden, yol göstermesinden yararlanmakta yarar vardır çünkü burada bir başıboşluk olduğunu üzüntüyle görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oyan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Ne yapmalı konusunda bir başka konu: Güvenilir veriler üretmek gerekiyor Türkiye’de; zeytin ağacı sayısı, rekolte tespit çalışmaları. Burada da gene öncü rol, 2006’da Tarım Kanunu’yla kurduğumuz Ulusal Zeytin, Zeytinyağı Konseyine verilmeli ama altı doldurularak. Bu kurumu bir koordinasyon göreviyle öne çıkarmalıyız. Başka bir kurumu daha öne çıkaralım gelin, İzmir Zeytincilik Enstitüsü çalışmaları… Bu çalışmalar etkinleştirilmeli, Tarım Bakanlığına bağlı. Aslında, 2003’teki yasa kabul edilseydi, Türkiye’de Tarım Bakanlığının, icracı bakanlıkların bütün taşra teşkilatları lağvediliyordu; kabul etmedik burada ama şimdi zeytinyağı konuşuyoruz, gelin İzmir Zeytincilik Enstitüsünü canlandırın. Yani bunu yapabilirsek, Tarım Bakanlığının sorumluluğunda olduğu hâlde yapılmayan denetimler yapılır, taklit ve tağşiş, yani hileli zeytinyağı üretiminin önüne geçilir. Gelin, bunda, Tarım Bakanlığının bu sorumluluğunda, ilgili kuruluşlara, gene UZZK’ya, yani Ulusal Zeytinyağı Konseyine, İzmir Zeytin Enstitüsü gibi kuruluşlara destek verelim.

Son bir konu, ne yapmalı: Dahilde işleme rejimini, artık, böyle her yıl tartışılan bir konu olmaktan çıkaralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım, son bir cümlem kaldı.

Çok teşekkür ederim.

Efendim, dahilde işleme rejimi, her yıl ihracatçıların talepleri üzerine geliyor, zeytinyağı üreticisinin kafasına Demoklesin kılıcı gibi. Dahilde işleme rejimi, sadece ve sadece, Türkiye’de arz açığı olduğu bir yıl söz konusu olduğu zaman -ki bundan sonra zaten olmayacağı anlaşılıyor, bu kadar çok sayıda ağaç dikimi ve verim artışıyla- sadece öyle bir özel istisnai durum… Her yıl bu konuyu tartışma konusu yapmamak gerekiyor. Ayrıca, tabii, bu kadar zeytin ve zeytinyağı üretiminin hızla arttığı bir dönemde, Avrupa Birliği gibi çok önemli pazarın mutlaka önünün açılması gerekiyor. Yüzde 40’a varan gümrük vergisi uygulayan bir Avrupa Birliği ile müzakerelerin çok daha verimli, çok daha belki masaya yumruğu vurarak götürülmesinde yarar olduğunu düşünüyorum.

İlginiz için çok teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için dört dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı:       198

Kabul:                             198(x)

Sayın milletvekilleri, 5’inci sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada bulunan, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı dikkate alınarak alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 2 Aralık 2009 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 20.06