Normal 44161 3 5 2010-01-04T15:56:00Z 2010-01-04T15:57:00Z 1 49218 280547 TBMM 2337 658 329107 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 53                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

21’inci Birleşim

19 Kasım 2009 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yer fıstığı üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- İzmir Milletvekili Nükhet Hotar’ın, Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, önümüzdeki dönemde çocuklarla ilgili en önemli konunun madde bağımlılığı olduğuna, Millî Eğitim Bakanlığının önlemler alması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in konuşmasında anlattığı gibi çiftçinin durumunun iyi olmadığına ilişkin açıklaması

3.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, Tarım Bakanlığının, yağlık kalitesi yüksek, verimi yüksek yer fıstığı çeşitleri üzerinde çalışması ve yer fıstığının yağlık prim kapsamına alınmasına ilişkin açıklaması

4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Avrupa Parlamentosundaki seçimle ilgili farklı anlam ifade eden sözlerine ilişkin açıklaması

5.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, sözlerini yanlış yorumladığına ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/1319) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/160)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28 milletvekilinin, kültür mantarı yetiştiricilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/468)

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 29 milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/469)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 28 milletvekilinin, üniversitelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/470)

C) Tezkereler

1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Moskova’da düzenlenecek olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin 34’üncü Genel Kuruluna katılmak üzere, beraberinde bir heyetle Rusya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1015)

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)

4.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)

5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

6.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

7.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in, 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S. Sayısı: 228)

8.- Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S. Sayısı: 351)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/594) (S. Sayısı: 265)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 416)

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/601) (S. Sayısı: 373)

13.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı: 380)

14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/579) (S. Sayısı: 340)

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

IX.- OYLAMALAR

1.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin oylaması

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kamu Görevlileri Etik Kuruluna yapılan başvurulara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/10044)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı (7/10137)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, THY uçuşlarında dağıtılmayan bir gazeteye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı  (7/10269)

4.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, bir yakınının şirketine ihalesiz iş verildiği iddiasına ilişkin  sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/10706)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 13.00’te açılarak yedi oturum yaptı.

 

Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya, emeklilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilinin sorunlarına,

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’da şebeke suyu ve ulaşım ücretlerine yapılan zamlara,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi.

 

İstanbul Milletvekili Çetin Soysal, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmasına verdiği cevapta İstanbul metrosuyla ilgili yanlış bilgilendirmede bulunduğuna;

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmaya verdiği cevapta yaptığını söylediği hizmetlerinden dolayı kendisine teşekkür ettiğini ancak yapılması gereken daha çok hizmet bulunduğuna;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1274),

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1375),

Esas numaralı sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

 

Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, askerlik hizmeti sırasında meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak (10/465),

Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, çocuk kaçırma olaylarının araştırılarak çocukların korunması için (10/466),

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak (10/467),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

(10/96) esas numaralı, hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen ve ön görüşmeleri yarım kalan (10/67, 10/75, 10/82, 10/122, 10/141, 10/180, 10/193, 10/208, 10/216, 10/229, 10/304, 10/309, 10/320, 10/324, 10/336, 10/337, 10/338, 10/342, 10/374, 10/377, 10/404) esas numaralı, madencilikle ilgili Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, CHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Genel Kurulu ziyaret eden Pakistan Parlamentosu üyelerinden oluşan Pakistan Senatosu Başkan Vekili Mir Jan Muhammed Khan Jamali başkanlığındaki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

4’üncü sırasında bulunan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun (1/713) (S. Sayısı: 397),

5’inci sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),

Görüşmeleri,

 

3’üncü sırasında bulunan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/512) (S. Sayısı: 427) görüşmelerine devam olunarak 2’nci maddesine kadar kabul edildi; verilen aradan sonra,

Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde konuşan Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, muhalefetin, Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunmadığını ifade ettiğini; oysa kanun teklifinin sıra sayısının dokuzuncu sayfasının son paragrafında “Kanun teklifi Anayasa’nın ‘hukuk devleti’ ilkesine aykırı maddeleri ihtiva etmektedir.” şeklinde muhalefet şerhinin bulunduğuna,

Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Sayıştayda kadrosuz eleman çalıştırıldığı yönündeki konuşmasına, Sayıştayda kadrosuz eleman çalıştırılmasının söz konusu olmadığına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

19 Kasım 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 19.47’de son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Gülşen ORHAN

 

Burdur

 

Van

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                                 No.:  29

II.- GELEN KÂĞITLAR

19 Kasım 2009 Perşembe

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28 Milletvekilinin, kültür mantarı yetiştiricilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/468) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 29 Milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/469) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 28 Milletvekilinin, üniversitelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/470) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)

 

19 Kasım 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla söz isteyen Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’e aittir.

Buyurunuz Sayın Erdöl. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, çocuk haklarına dair uluslararası sözleşme Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 20 Kasım 1989 tarihinde yani bundan yirmi yıl önce kabul edilmiş ve ülkemiz bu sözleşmeyi 1994 yılında onaylamıştır.

Sözleşme gereği pek çok güzel şey yapılmış ancak ülkemizde bir çocuk ombudsmanlığı henüz kurulamamıştır. Bu nedenle çocuk haklarının izlenmesi konusunda yürütmeden bağımsız çalışabilecek bir mekanizmaya ihtiyaç duyulmaktaydı.

Pek çok güzel şey bu dönem içerisinde çocuklarla ilgili yapıldı. Bunları da kısaca söylemem gerekirse: Pek çok uluslararası anlaşmanın yanı sıra Çocuk Koruma Kanunu gibi çok önemli bir kanun, aynı zamanda Çocukların Tütün ve Tütün Mamullerinin Zararlarından Korunmasına Dair Kanun, Çocukların Uçucu Maddelerin Zararlarından Korunmasına Dair Kanun gibi pek çok önemli kanun da bu dönem içerisinde çıkarılmış oldu.

Aynı zamanda, birkaç araştırma komisyonu kurularak çocuklarla ilgili sorunlar irdelenmiş oldu. Bunlar içerinde, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılmasına Dair Komisyonun, Töre ve Namus Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılmasına Dair Komisyonun, yine Çocuklarda ve Gençlerde Artan Şiddet Eğilimi ile Okullarda Meydana Gelen Olayların Araştırılmasına Dair Komisyonun ve nihayet Uyuşturucu Başta Olmak Üzere Madde Bağımlılığı ve Kaçakçılığı Sorunlarının Araştırılmasına Dair Komisyonun kurulmasını ve çok önemli kararlar alınmasını çocuklar adına çok önemsiyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Bu arada, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde geçtiğimiz yıl, zamanın Meclis Başkanı Sayın Köksal Toptan Bey’in önderliğinde, milletvekili arkadaşlarımızla birlikte ve UNICEF’in katkılarıyla Çocuk Hakları İzleme Komitesini kurmuş olduk. Bunun altını çizerek söylemem gerekiyor ki gerek Türkiye’de ve gerek dünya parlamentolarında Çocuk Hakları İzleme Komitesi, yaptığımız şekliyle, dünyada bir ilktir. Bunu burada büyük bir memnuniyetle ifade etmek istiyorum.

Komitemizde Sayın Necdet Ünüvar, Adana Milletvekili; Halide İncekara, İstanbul Milletvekili; Nevingaye Erbatur, Adana Milletvekili; Sevahir Bayındır, Şırnak Milletvekili; Mehmet Emin Ekmen, Batman Milletvekili; Avni Erdemir, Amasya Milletvekili; Şenol Bal, İzmir Milletvekili ve bendeniz Trabzon Milletvekili olarak 8 arkadaş görev yapmaktayız.

Parlamentoda grubu bulunan tüm siyasi partilerden ve ülkemizin dört bir yanından olmak üzere, ihtisas komisyonları, meslekleri ve seçim bölgeleri birbirinden farklı 4 erkek, 4 bayan, özellikle bayan-erkek dengesini korumaya gayret ettiğimiz bu Komitenin bu kadar çok değerli, nezih milletvekili arasından ne kadar zorluklarla oluşturulduğunu takdirlerinize sunarım.

Komite, çocuk haklarıyla ilgili konularda bir iletişim platformu oluşturacak ve onların, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama ve denetim faaliyetlerinin her aşamasında çocuk haklarıyla ilgili demokratik karar süreçlerinde yer almalarını sağlayacaktır. Ülkemizdeki milyonlarca çocuğun seçme ve seçilme haklarına sahip olmadığını hepimiz biliyoruz. Komitemiz, oy hakkı olmayan bu çocukların Türkiye Büyük Millet Meclisinde âdeta temsilcisi olacaktır, çocuk hakları konusunda kamuoyunda duyarlılığın artması için çalışmalar yapacaktır, aynı zamanda, ülkemizde Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin uygulanmasını izleyecek ve bu konuda raporlar yayınlayacaktır.

Komitemiz, çocukları ilgilendiren her konuda duyarlı hareket etmeye devam edecektir. Kamuoyunda bilindiği şekliyle, kaybolan çocuklar konusunda, ayrıca, “taş atan çocuklar” da denen suça itilmiş çocukların durumlarıyla da ilgilenmiştir. Komitemizden 4 üye Adana’ya, 4 üye Diyarbakır’a giderek konuyu yerinde incelemiş ve gerekli önerilerini ilgili makamlara iletmiştir.

Bu süre içerisinde oluşturulan ve bugün Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız tarafından uygulamaya konulacak olan ve kamuoyuyla paylaşılacak bir diğer önemli aktiviteyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. UNICEF’in teknik destekleriyle Komitemize ait olan bir web sitesi oluşturulmuştur. Bu site sayesinde çocuklarımız gerek İnternet üzerinde ve gerekse cep telefonlarından SMS göndererek bizimle doğrudan irtibata geçebileceklerdir. Ayrıca, bu web sitesinde çocuklarla ilgili olan tüm yasal mevzuat Türkçe ve aynı zamanda öncelikle İngilizce olmak üzere yayınlanacak ve gerektiğinde güncellenecektir. Böylelikle çocuklarla ilgili mevzuata ihtiyaç duyan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

CEVDET ERDÖL (Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlıyorum.

…gerek hâkim, savcı ve avukat gerekse ilgi duyacak herkese önemli bir kaynak, bir rehber olacaktır. Dünya parlamentoları arasında böyle bir uygulama ilktir. Bu sistemi ilk olarak ortaya koyan Komitemiz çalışmalarını çocuklarımızın katkılarıyla daha da pekiştirerek yürütecektir. Bunun dünyadaki diğer parlamentolara da örnek olacağını ümit ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, dünya parlamentoları arasında kuruluş gününü çocuklarına bayram olarak armağan eden Meclisimizden başka bir parlamento bulunmamaktadır. Çocuklarına bu kadar önem veren bir ülkenin parlamentosuna da bu kadar güzel bir işi yapmak yaraşırdı. Amacımız, ülkemizin rengârenk çiçekleri olan güzel yavrularımızın daha eğitimli, daha bilgili ve daha sevecen olabilmesi için katkı verebilmektir. Ülkemizin çocuklarının birbirini sevmesini, birbirine taş değil, çiçek, gül atmasını sağlamak için çaba sarf etmekteyiz, velev ki gül dikenli olsun. Bunu sağlayabilmek için bütün gücümüzle ve sabırla gayret edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEVDET ERDÖL (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

CEVDET ERDÖL (Devamla) – Büyük düşünür Mevlana ne güzel söylemiş: “Ayın karanlığa sabrı onu aydın hâle koyar. Gülün dikenine sabrı onu güzel kokulu yapar.”

Komitemizin kuruluşunda bugüne kadar desteklerini esirgemeyen başta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlarımız Sayın Toptan -önceki Başkanımız- ve hâlen Başkan Sayın Mehmet Ali Şahin Bey’e ve Komite üyelerimize, ayrıca tüm grup başkan vekillerimize, verdikleri destekten dolayı ve katkı veren Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm idari, teknik personeline ve UNICEF’e, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Çocuk Hakları İzleme Komitesi olarak üzerimize düşen görevi yerine getireceğimizi ve çalışmalarımızın siz değerli milletvekillerimizin katkılarıyla ve aynı zamanda çocuklarımızın katkılarıyla daha güvenli, huzurlu ve mutlu bir yarın için çocuklarımıza hizmet edeceğimizi arz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erdöl.

Sayın Doğru, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?

REŞAT DOĞRU (Tokat) – 60’ıncı maddeye göre iki dakika söz istiyorum bu konuyla ilgili olarak.

BAŞKAN – Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, önümüzdeki dönemde çocuklarla ilgili en önemli konunun madde bağımlılığı olduğuna, Millî Eğitim Bakanlığının önlemler alması gerektiğine ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla ben de bir şeyler söylemek için söz almış bulunuyorum.

Çocuklarımızın önümüzdeki dönemde en önemli konusunun madde bağımlığı olduğu konusunu söylemek için söz aldım. Bakınız, 2007 yılında, Ankara’da okuyan gençlerde yapılan araştırma: Öğrenci sayısı 13.438; bu öğrencilerin yüzde 15,6’sı devamlı sigara kullanıyor, yüzde 14,26’sı devamlı alkol kullanıyor, yüzde 1,4’ü de düzenli olarak deneme düzeyinde madde kullandığını ifade etmişlerdir. Yani önümüzdeki dönem içerisinde madde bağımlılığı konusunun çok ciddi oranda araştırılması gerekir. Millî Eğitim Bakanlığı, 2004 yılından itibaren, ülke genelinde, her tarafta ciddi manada madde bağımlılığıyla ilgili bir araştırma yaptırmamıştır. Bu, dünyadaki birçok yerde yapılmış olmasına rağmen verilen istatistiklerin hepsi çok kısa, yani sayısı az olan istatistiklerdir.

Buradan bir kez daha, çok önemli bir konu olması münasebetiyle, Dünya Çocuk Hakları Günü olması dolayısıyla Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerine seslenmek istiyorum: Bu konuyla ilgili olarak, yani madde bağımlılığı konusuyla ilgili olarak araştırma yaptırılmalı ve çıkan sonuçlara göre de önlemler alınmalıdır diyor, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Gündem dışı ikinci söz yer fıstığı üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Hulusi Güvel’e aittir.

Buyurunuz Sayın Güvel. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yer fıstığı üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer fıstığı üretimindeki sorunlar ve yer fıstığı üreticilerimize verilmesi gereken destekler hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Tüm dünya çocuklarının, özellikle çalışmak zorunda kalan çocukların Çocuk Hakları Günü kutlu olsun. Bu konu maalesef ülkemizin kanayan bir yarasıdır.

Değerli arkadaşlar, içerdiği zengin besin maddeleri nedeniyle insan sağlığına sayısız yararları bulunan, tansiyonu dengeleyen, kolesterolü düşüren ve bu özellikleriyle kalp sağlığının korunmasında önemli rol oynayan yer fıstığının üretiminde bir dizi sorunlar bulunmaktadır.

Ülkemizin yer fıstığı üretimi yıllık 85 bin ton civarındadır. Bu üretim miktarı komik denecek derecede düşüktür. Örneğin, Çin’de üretim 13 milyon tondur, Hindistan’da 9,2 milyon ton, Nijerya’da 3,8 milyon ton, ABD’de 1,7 milyon tondur. Ülkemiz dünya üretiminde 31’inci sırada yer almaktadır. Dekar başına ülkemizdeki verim 333 kilo ile dünya ortalamasının 2 katına yakındır. Ülkemiz, yer fıstığı üretiminde -dekar başına verimi- ABD’den sonra dünyada 2’ncidir. Yani ülkemizin, özellikle üretimin yüzde 90’ına yakınının gerçekleştirildiği Adana, Osmaniye, Mersin ve Hatay illerini kapsayan Çukurova bölgesinin iklimi yer fıstığı üretimi için çok uygundur.

Değerli arkadaşlar, toprağın verimini artıran, ikinci ürün olarak yetiştirilebilen yem ve yağ sanayisine ham madde oluşturma potansiyeli yüksek olan yer fıstığının üretimi, bu denli verimli olmasına, büyük ihracat potansiyeli taşımasına rağmen, neden bu kadar düşüktür? Tarımı kendi kaderine bırakmak anlayışı, tarımda Dünya Ticaret Örgütü politikalarına boyun eğmek anlayışı ve vizyon sahibi olunmaması yer fıstığı üretiminde bu denli güdük kalmamıza yol açmaktadır.

Yer fıstığının yağlı tohumlar kapsamına alınarak, prim ödemesine geçilmesi gerekliliği tüm uzmanlarca, ziraat odalarınca, üreticilerimizce defalarca ifade edilmiş olmasına rağmen, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kulakları kapalı kalmıştır. Bakanlığın ve Hükûmetin kulakları üreticimize kapalıyken, aynı kulaklar Cargill’e açıktır, aynı kulaklar Montesano’ya açıktır, Dünya Ticaret Örgütüne açıktır, kendi üreticisi ve kendi bilim insanları yerine, GDO üreticisi firmaların desteklerini yerine getirmektedirler.

Değerli arkadaşlar, yer fıstığı konusunda değerli çalışmaları olan bilim insanları, ülkemizdeki potansiyelin harekete geçirildiği takdirde ve doğru kullanıldığı durumda yer fıstığı üretiminin kısa vadede 300 bin tona, orta ve uzun vadede 1 milyon tona ulaşabileceğini söylemektedirler. Bu, bütün Avrupa ve Orta Doğu ülkelerine yer fıstığı ve yer fıstığı yağı ihraç edebileceğimiz anlamına gelmektedir. Bu, yapılamayacak bir şey değildir. Öngörü sahibi olmak, yer fıstığını yağlı tohumlar kapsamına almak, üretimi teşvik etmek bunun için yeterli olacaktır. Her yıl yağlı tohum ithalatı için yüksek miktarda döviz harcanırken, yağ açığımız sürerken, zeytinyağına eş değer niteliklere sahip olan ve büyük bir üretim potansiyeli bulunan yer fıstığına üvey evlat muamelesi yapmak anlayışı yanlıştır.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yer fıstığının yağlı tohumlar kapsamına alınmasıyla sağlanacak gelir artışı verilecek primleri fazlasıyla aşacaktır. Şu anda 85 bin ton üretimi yapılan ve ülkemizde çok büyük bir çoğunlukla çerez olarak tüketilen yer fıstığının üreticisi, tüccarı, sanayicisi, işçisi 100 bin insan bundan ekmek yemektedir. Üretim artışını sağlayacak desteklerin verilmesiyle beraber bu sayı katlanarak artacaktır. Çukurova bölgesinde yer fıstığından yağ çıkaracak fabrikalar üretim yetersizliğinden atıl beklemektedir. Bu potansiyeli harekete geçirmek Hükûmetin boynunun borcudur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu nedenlerle yem ve yağ sanayisine ham madde sağlayabilecek büyük bir potansiyeli olan yer fıstığının bir an önce yağlı tohumlar kapsamına alınması gerekmektedir.

Yer fıstığının üretimi ve ihracatı desteklenmelidir.

Yer fıstığı üretici birliklerinin kurulması teşvik edilmelidir.

Araştırma ve pazarlama konularında yer fıstığı üreticilerine sahip çıkacak kurum ve kuruluşlar oluşturulmalıdır.

Fındıkta olduğu gibi yer fıstığı için de tanıtım grubu oluşturulmalıdır.

Yer fıstığı işleme sanayisine düşük faizle kredi olanakları sağlanmalıdır.

Modern laboratuvarlar ve depolar kurulmalıdır.

Bunları yalnızca Çukurova bölgesinde değil GAP bölgesinde de hayata geçirmek gerekmektedir. Gerçek açılım bu olacaktır ve bunlar yapılırken üreticimiz, tüccarın insafına terk edilmemelidir. Bu konuda Hükûmeti ve Bakanlığı göreve davet ediyor, yüce Meclisi ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güvel.

Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker cevap verecektir.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yer fıstığının sorunlarıyla ilgili yapılan gündem dışı konuşmaya cevap vermek için huzurlarınızdayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, biyoçeşitlilik açısından dünyanın en zengin ülkelerinden bir tanesi.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Arazimizi kirlettiniz Sayın Bakan, GDO’lu ürünlerle perişan ettiniz ülkeyi; Niğde perişan, Nevşehir perişan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yeryüzündeki toplam endemik bitki türlerinin çok büyük bir kısmı, 3.905 tanesi Türkiye’de yetişiyor. Tabii, bu biyoçeşitliliğin unsurlarından bir tanesi de ülkemizde Osmaniye, Adana, Aydın, Antalya, Kahramanmaraş, Mersin ve Muğla’da tarımı yapılan yer fıstığı üretimi. Ülkemizde 25 bin hektar civarındaki bir alanda tarımı yapılıyor ve birinci ürün veya ikinci ürün olarak çiftçilerimiz tarafından, bazen pamuk, buğday ve mısırla münavebe veyahut tek başına ekilmektedir.

Şimdi, 2009 yılı yer fıstığı üretim tahminimiz, malum şu anda henüz TÜİK onunla ilgili rakamları açıklamadı ama bizim yaptığımız tahmin, bu sene 88.600 ton civarında bir üretimin gerçekleşeceği. Tabii, Bakanlığımız tarafından geliştirilen çeşitler sayesinde verim önemli bir miktarda artırılmıştır yani birim alandan elde edilen yer fıstığı üretimi dünyada çok üst sıralarda. Son altı yıl içerisinde, 2002’den sonra, yer fıstığı üretiminde verim artışı yüzde 26 civarında yani yüzde 26 bir verim artışı gerçekleşti bu arada. Bunda tabii, Bakanlığımızın özellikle Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından geliştirilen çeşitlerin kullanılması… Ki bunlar içerisinde NC-7 diye bir çeşit var, yağlık çeşit. Birim alanda 350 ila 450 kilo arasında verime sahip bir çeşit ki Türkiye’de de bunun yaygınlığı yüzde 70-80 oranında.

Burada ayrıca Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından ıslah edilen tohumlar da var. Bunlardan 3.600 kilogram kadar tohumluk Osmaniye ilimizde üreticilerimize dağıtılmış ve deneme amaçlı ekimler yapılmıştır. Burada da yine dekar başına yüzde 20 ile 30 arasındaki bir oranda bir verim artışı sağlanmıştır. Tabii, gerek geliştirilen çeşitlerin yüksek verim kabiliyetine sahip olması gerekse bu alanda bizim diğer tarımsal ürünlere, tarımsal üretime yaptığımız destek gibi burada da verdiğimiz desteklerin bu üretim artışında, verimlilik artışında bir payı var.

Şimdi, tabii, 88 bin ton civarındaki üretim elbette ki artırılabilir. Bu büyük ölçüde pazara ve Türkiye’deki kullanım şartlarına bağlı. Türkiye’de, yüce Meclisin de bilgisi tahtında olduğu gibi, daha çok çerezlik olarak, o amaçla kullanılan bir ürün. Yağlık olarak da kuşkusuz kullanılabilir; bu, pazar durumuna bağlı.

Değerli milletvekilleri, biz yer fıstığıyla ilgili olarak çiftçilerimize, üreticilerimize -ki 3.100 civarında Çiftçi Kayıt Sistemi’ne dâhil yer fıstığı üreticisi bulunmakta Türkiye’de- bu üretimi gerçekleştirmeleri için mazot desteği ve gübre desteği veriyoruz girdi itibarıyla.

Yer fıstığı için 2010 yılında 5,5 lira, dekar başına, bir mazot desteği ödemesi yapılacak, ayrıca 5,5 lira da gübre  desteği ödenecek, dekar başına, yani toplam dekar başına 11 lira mazot ve gübre desteği yer fıstığı üreticisine ödenecek.

Ayrıca, değerli milletvekilleri, yine, bilindiği gibi, Hükûmetimiz döneminde ilk defa olarak uygulamaya konan sertifikalı tohumluk kullanımı desteği 2005 yılından beri uygulanıyor ve yer fıstığı için sertifikalı tohum kullanımı desteği birim fiyatı dekar başına 7,2 lira olarak uygulanıyor 2009 yılında, 2010 yılında 8 lira olarak uygulanacak. Burada da yüzde 11,1’lik bir artış söz konusu, 2009 yılına göre.

Ayrıca, sertifikalı tohumluk kullanımı yanında sertifikalı tohumluk üretimine de biz destek başlattık. Burada da 2009 yılında yaklaşık 30 ton sertifikalı yer fıstığı tohumu üretimi için toplam 21 bin lira destekleme ödemesi yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz yine gerek Türkiye’de gübre kullanımının daha etkin, daha rasyonel, çevreye daha az zararlı olması hem de azami faydanın gübreden elde edilmesi maksadıyla bir yeni destek daha başlattık, o da toprak analizi desteği. Yani toprağında gübre kullanacak olan çiftçimize diyoruz ki: “Toprağının önce tahlilini yaptır, toprağında hangi besin elementlerine ihtiyaç var, bu besin elementlerinin miktarı hangi düzeydedir, hangi ürünü ekeceksen…” Her ürünün ihtiyaç hissettiği bitki besin elementi ayrıdır yani azot mu, fosfat mı, diğer besin elementleri mi? “Dolayısıyla bir analiz yapın, o analizin sonucunda ihtiyaca göre, verilecek olan rapora göre de gübrenin miktarını ve çeşidini belirleyin.” Bunu yapmaları için de yine çiftçilerimize bir destek veriyoruz. Buna biz “toprak analizi desteği” diyoruz, ilave bir destek. 2009 yılında dekar başına 2,25 lira uygulanıyor bu, 2010 yılında da dekar başına 2,5 lira da toprak analizi desteği ödüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine yer fıstığının da içinde yer aldığı zirai ürünler, bitkisel ürünler ve diğer tarım ürünleriyle ilgili işleme, paketleme ve ambalajlama tesisleri yapıldığı takdirde, biz onlara da üst limiti 500 bin lira olmak kaydıyla, yüzde 50 hibe destek veriyoruz. Bu da son derecede önemli. Yer fıstığıyla ilgili 7 projeyi bu yüzde 50 hibe desteğinden faydalandırdık, 1 milyon 276 bin lira da ödeme yapıldı.

Bu bizim Hükûmetimiz döneminde, 2006’da başlayan Türkiye’deki bütün tarımsal ürünlerle, hayvansal ürünlerle, bitkisel ürünlerle ilgili yapılan, gerek ürün işleme ve paketleme tesisi gerek buna benzer hem istihdam yaratan hem ürünün katma değerini artıran -soğuk muhafaza dâhil olmak üzere, modern soğuk hava depoları dâhil olmak üzere- getirdiğimiz bir destek şekli. Türkiye’de 2006’dan sonra 597 tane proje tamamlandı bitkisel ürün işleme, paketlemeyle ilgili. Bunlar açılışı yaptı, faaliyete girdi. Şu anda 386 tanesi de devam ediyor ve hayvansal ürün işleme ve paketlemeyle ilgili 304 tane tamamlandı. Tarımsal ürün depolamayla ilgili 146 tane proje tamamlandı, bunlar hayata girdi, uygulamaya girdi. Alternatif enerjili sera 85 tane uygulamaya girdi, -bunlar hep yüzde 50 hibe destek alan- soğuk hava deposu 84 tane devreye girdi. Su ürünleri işleme paketleme 19 tane. Bir de modern basınçlı sulama sistemleriyle ilgili de 421 tane proje olmak üzere 1.656 tane projeyi biz Türkiye’de 2006’dan sonra hayata geçirdik. Bunlar uygulandı, şu anda faal olarak çalışıyor, 766 tane de devam ediyor. Bitenler için ödediğimiz para 220 milyon lira yani eski parayla 220 trilyon lira, şu anda bitmekte olanlarla ilgili de 186 milyon lira. Bunlar tamamen hibe ve bunlarda yaklaşık 18 bin civarında da kırsal alanda istihdam yaratıldı. Dolayısıyla yer fıstığıyla ilgili de biraz önce söylediğim gibi, 7 tane de biz bu şekildeki projeye 1 milyon 276 bin lira ödeme gerçekleştirdik.

Buradaki kastımız, tabii, hem üretimin daha verimli hâle gelmesi hem kırsal alanda üretilen ürünün katma değerinin artırılması hem kırsal alanda istihdam sağlanması ve vatandaşın ürününü ham maddeyken satması hâlinde, tabii daha düşük fiyatla satıyor ama bu ürünü bir şekilde işleyip, paketleyip, ambalaj yaptığı takdirde o zaman katma değeri yükseliyor ve onu daha yüksek bir fiyatla satıyor.

Yine, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçevede bir hususu daha bilginize sunmak istiyorum, tarımla ilgili desteklemelerden ve yer fıstığıyla ilgili desteklemelerden bahsederken: Bizim yine 2007 yılında bu meyanda başlattığımız yeni bir proje daha var, o da makine ekipman alım destekleri. Tarımda kullanılan, tarımsal üretimde, hayvansal üretimde kullanılan yaklaşık 40 civarındaki değişik makine ekipmanına biz yine yüzde 50 hibe destek veriyoruz. Türkiye’de 2007’den sonra 33.227 projeye biz yine yüzde 50 bu meyanda hibe destek sağladık, bunun için ödediğimiz destek miktarı da 194 milyon lira. Burada mibzerden tutun güneş kolektörüne, çeltik fide dikim makinesinden tutun lazerli tesviye aletine, toprak frezesinden tutun zeytin hasat makinesine, soğuk hava tesisatlı taşıma aracından balya silaj makinesine, bahçe traktörüne, yani tarımda kullanılan her çeşit makine ekipman aşağı yukarı bu kapsamda çiftçiler tarafından alındığı takdirde biz buna yüzde 50 hibe destek veriyoruz. Bu, tabii yine yer fıstığı üreticisi kardeşlerimiz için, bunun ekimini yapan kardeşlerimiz için de geçerli bir destek. Diğer, tabii kooperatif destekleri vesaire bunların dışında.

Bildiğiniz gibi bizim Hükûmetimiz döneminde genel bütçeyle ilgili 656 tane kooperatife, tarımsal kalkınma kooperatifine destek verildi yaklaşık 600 milyon lira tutarında. Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi’nde de 944 tane projeye 667 milyon lira destek verildi. Toplam 1.600 kooperatife 1 milyar 260 milyon lira destek sağlandı, kooperatif desteği. Dolayısıyla, bu da yine çiftçilerimizin istifade ettiği, yüz binlerce ailenin ortak olmak suretiyle destek bulduğu, destek gördüğü bir alan.

Bizim, tabii Hükûmetimizin tarımla ilgili de -diğer sektörlerde olduğu gibi- büyük bir vizyonu var. Biz bu vizyonu da zaten değişik defalar projeler şeklinde kamuoyuyla paylaştık. 2012 vizyonumuzu da açıkladık. Burada özellikle çiftçilerimizin daha rekabetçi bir yapıya kavuşturulması, bunun sağlanması için de gerek üretim girdileri yönünden gerek makine ekipman yönünden gerek sertifikalı tohumluk yönünden gerekse bunların işlenmesi, paketlenmesi, ambalajlanması yönüyle bir bütün olarak Türkiye’deki tarımsal yapıyı daha modern, daha verimli ve uluslararası ölçekte daha rekabetçi bir yapıya kavuşturmak için yaptığımız projeler, hayata geçirdiğimiz projeler var. Zaten bu nedenledir ki Türkiye'nin tarımsal üretimi dünyanın 8’inci büyük tarım ekonomisi hâline geldi ve 57 milyar dolar Türkiye'nin gayrisafi hasılası mevcut. Bu, verimlilik artışıyla sağlandı. Verimlilik artışı da desteklerin daha rasyonel, daha makul, daha akılcı bir şekilde kullanılmasıyla oldu.

Şimdi, bugün itibarıyla yer fıstığının kabuklu ortalama satış fiyatı 1,89; bu, borsaların ve piyasanın ortak fiyatı, 18 Kasım tarihi itibarıyla. Burada, üreticimiz açısından maliyetleri dikkate aldığımızda iyi bir fiyat, uygun bir fiyat. Dolayısıyla bunun tabii, alanlarının artırılması, ihracatının artırılması, ki sözün burasında yer fıstığı ihracatıyla ilgili olarak da ben size bir bilgi vermek istiyorum. Örneğin 2002 yılında Türkiye’de yer fıstığı ihracatı 827 bin dolar civarında iken 2008 yılında 2 milyon 55 bin dolara çıktı, bu da 2,5 katlık bir artış demektir. 2008 yılında 502 ton yer fıstığı -gerek çerezlik, ambalajlı vesaire gıda ürünü şeklinde- ihracatı gerçekleşti. 2009 yılı 5’inci ay itibarıyla ihracatımız miktar olarak 300 ton ve değeri de ilk yılın ilk 5 ayında 959 bin dolar. Dolayısıyla yıl sonu itibarıyla inşallah bu, yine, geçen yılki miktarı aşacak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer fıstığı maliyetinin 2009 yılı itibarıyla yaklaşık yüzde 6’sını biz destek olarak ödüyoruz. Tabii, gönül arzu eder ki, bu ürün de diğer ürünler gibi gelişmesi artsın, daha yüksek bir pazar fiyatına kavuşsun. Biz de bundan ancak memnuniyet duyarız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer fıstığı üreticileriyle ilgili, tabii Bakanlığımızın gerek pazar durumuna gerek bu ürünlerin kullanım alanlarına göre ve Türkiye için genel ekonomi ve genel tarımsal ürün deseni açısından taşıdıkları öneme göre yapılan çalışmalarla bunların yıl içerisinde, zaman içerisinde desteklemelerinde artışlar, gelişmeler olacak. Bundan sonra da biz bu şekildeki çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Ben yer fıstığı üreticilerimize hayırlı, bol kazançlar diliyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.

Sayın Varlı, sisteme girmişsiniz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Ben bir katkıda bulunmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in konuşmasında anlattığı gibi çiftçinin durumunun iyi olmadığına ilişkin açıklaması

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanı kürsüde veya bir başka yerde dinlediğimiz zaman âdeta bir çiftçi olarak benim bile inanasım geliyor yani çiftçilerin ne kadar iyi olduğuna. Öyle güzel tozpembe çiziyor ki rakamlarla yani ben bile bir anda şaşırıyorum ama gerçek böyle değil. Gerçek nasıl? Çiftçilerimiz her yıl yeni krediler bularak ancak tarlalarını ekebiliyorlar. Eğer kredi bulamazlarsa faizcinin, tefecinin eline düşerek tarlalarını ekebiliyorlar. Gerçek bu.

Tabii, Sayın Bakan, bir de Başbakanla da ters düşüyor. Başbakanın birkaç gün önce gazetelerde beyanatı vardı tarıma biraz daha fazla destek vermek lazım diye. Herhâlde Sayın Bakan bunu görmemiş ki veya Başbakanla görüşmemişler bu arada. Yani Sayın Başbakanın bile tarıma destek verilmesi gerektiğini söylediği yerde siz bu kadar güzel tozpembe tablo çiziyorsunuz ki Sayın Bakan yani çiftçilerimiz gülüyor sizin bu anlattıklarınıza. Hakikaten insanlarımız o kadar kötü günler geçiriyor ki, artık çoluklarının çocuklarının rızkını temin edemeyecek duruma geldiler.

Bir de bu buğday desteğiyle ilgili Kurban Bayramı’ndan önce vereceğinizi söylemiştiniz, ancak şu ana kadar hiçbir gelişme yok. Bu konuda da lütfen sözünüzde durursanız…

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.

Sayın Coşkun…

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Ben de katkıda bulunmak istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

3.- Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’un, Tarım Bakanlığının, yağlık kalitesi yüksek, verimi yüksek yer fıstığı çeşitleri üzerinde çalışması ve yer fıstığının yağlık prim kapsamına alınmasına ilişkin açıklaması

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, Sayın Bakanım konuşmasında yüzde 26 verim artışından bahsetti, doğrudur. Çukurova Üniversitesinde Profesör Doktor Halis Arıoğlu’nun, bununla ilgili, verimliliği yüksek çeşitlerin geliştirilmesiyle ilgili bayağı çalışmaları var. Ve yer fıstığı üretiminin yüzde 80’i olan Adana ve Osmaniye illerimizde ağırlıklı bunun ekiminden kaynaklanan bir verim artışı var. Ama bizim daha önemli bir verim artışımız var. Ne yazık ki 2002’den bu yana Osmaniye çiftçisi, Adana çiftçisi yer fıstığından para kazanamadığı için daha iyi bir bakım yapmak suretiyle verimini kendi çabasıyla biraz artırmıştır diyorum. Çünkü şöyle bir bakarsak 1999-2002 arası 2-3 TL’ye giden yer fıstığının fiyatı 1-1,5; hatta 2 TL’ye kadar düşmüştür, daha önce 0,5-0,8 TL arasında gördüğümüz zamanlar da oldu. Ağırlıklı olarak üniversitelerimizin bilhassa, ağırlıklı olarak araştırma enstitülerimizin, Tarım Bakanlığına bağlı, yer fıstığının yağlık kalitesi yüksek, verimi yüksek çeşitleri üzerinde çalışmasının uygun olacağını düşünüyorum. Hem bu, yağlık prim kapsamına alınmasında önemli bir rol olacaktır. İki buçuk yıldan beri bunun yağlık prim kapsamına alınması için bütün bölge milletvekillerimizle çalışmamıza rağmen, hatta Hükûmetten söz almamıza rağmen iki buçuk yıldan beri yağlık prim kapsamına ne yazık ki aldıramadık.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.

Gündem dışı üçüncü söz Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla söz isteyen İzmir Milletvekili Nükhet Hotar’a aittir.

Buyurun Sayın Hotar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Nükhet Hotar’ın, Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

NÜKHET HOTAR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tüm ülkemiz ve dünya çocuklarına buradan sevgilerimi sunuyorum.

Bilindiği gibi, çocuk hakları, insan hakları çerçevesinde ele alınmakta, 20’nci yüzyıl başlarından itibaren sanayileşme ve savaşların neticesinde çocukların korunması giderek önem kazanan bir konu hâline gelmektedir.

1924 yılında çocukların yaşama, gelişme, beslenme, yardım görme, istismardan korunma haklarını güvence altına alan Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi’ni en önce benimseyen ülkelerden birisi Türkiye olmuş ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından imzalanmıştır.

Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılış günü olan 23 Nisanın çocuklara bayram olarak armağan edilmesi Türk ulusunun çocuklara verdiği değerin en önemli göstergesidir. Dünya parlamentoları arasında kuruluş gününü “çocuk bayramı” olarak kutlayan başka bir parlamento da yoktur.

Dünyadaki gelişmelerin neticesinde çocuk hakları konusunda son aşama 1989 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin imzalanması olmuştur. Yine Türkiye bu sözleşmeyi imzalayan ülkelerin başında gelmektedir. Bu sözleşmede çocuğun tanımı yapılarak çocukların eğitim, sağlık, sosyal güvenlik alanlarında, tüm yaşam alanlarındaki hakları güvence altına alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocuklarımız konusunda bu derece hassas olan bir ulusun temsilcileri olarak görüyoruz ki dünya üzerinde birçok çocuk eğitim, sağlık, beslenme ve barınma gibi en temel haklardan yoksun olarak ya savaş ortasında ya da açlık sınırında yaşamını sürdürüyor. Ayrıca biliyoruz ki gerek ülkemizde gerek  dünyada çocuk hakları konusunda olumlu gelişmeler olmakla birlikte daha katedeceğimiz epeyce mesafe bulunmaktadır.

Çocuk hakları, gelecek nesilleri ilgilendiren toplumsal bir konudur; toplum sağlığından yoksulluğuna, eğitimden çalışma yaşamına kadar birçok alanla ilişkilidir. İktidarımız döneminde nüfusun dörtte 1’inden fazlasını kapsayan çocuklarımızın her türlü ihtiyaçları için gerekli yatırımlar yapılmıştır. En temel hak olan eğitim hakkını her bir vatandaşımız için ulaşılabilir hâle getirme amacıyla çeşitli programlar uygulanmaya konmuş, çeşitli kampanyalar düzenlenmiş ve okullaşma oranımız yüzde 99’a çıkarılmıştır.

Bu atılan adımlar ve kaydedilen ilerlemeler, yine de çocuk eğitiminin, çocuk yoksulluğunun, çocuk istismarının ve çocuğa karşı işlenen suçların tamamen kaldırılmasını sağlayamamıştır. Bunun bilincinde olarak AK PARTİ Grubu olarak milletvekillerimizle birlikte çocuğa karşı işlenen suçlarla ilgili çok kapsamlı bir çalışmayı da yürütmekteyiz.

Diğer taraftan, eğitime katkı anlamında 2005’te çıkarılan Özürlüler Yasası ile daha önce eğitim hakkından yararlanamayan özürlü çocuklarımız ilk defa eğitim hakkından yararlanmaya başlamış, hatta özürlü annelerine daha erken emekli olma hakları gibi haklar getirilerek çocukların eğitiminin kolaylaştırılması sağlanmıştı.

Sağlık alanında yapılan en kapsamlı yatırım, şüphesiz genel sağlık sigortasıdır. Sosyal güvenlik şemsiyesi genişletilmiş, on sekiz yaşına kadar tüm nüfus ön şartsız genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır.

Yoksullukla mücadele en önemli çocuk hakları yatırımıdır. Çocukların sağlıklı ortamlarda kötü alışkanlık edinmeksizin yetiştirilmeleri ve elverişsiz ortamlarda çalıştırılmamaları gerekmektedir. Bu sebeplerle, ILO’nun 182 sayılı ve 138 sayılı sözleşmeleri yine İktidarımız döneminde imzalanmıştır.

Çocuklarımızı yoksulluğun yıkıcı etkisinden korurken, onların temiz bir çevrede yaşamalarını sağlamak, onları zararlı maddelerden korumak, başta ebeveynler olmak üzere tüm toplum kesimleriyle hepimizin üzerine düşen bir görevdir. Bu kapsamda, suça bulaşmış çocuklarımızın rehabilite edilmelerini kolaylaştırmak ve bu çocukların toplumla intibakını sağlamak üzere çocuk mahkemeleri yaygınlaştırılmıştır.

Çocuk hakları alanında yapılan yatırımların bir diğeri demokrasi yatırımıdır. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 42’nci maddesinde “Taraf devletler, Sözleşme ilke ve hükümlerinin uygun ve etkili araçlarla yetişkinler kadar çocuklar tarafından da yaygın biçimde öğrenilmesini sağlamayı taahhüt ederler. ” ifadesi bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

NÜKHET HOTAR (Devamla) – Teşekkür ederim.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan çocuğun demokratik süreçlere etkin katılımı, çocuk haklarının yanında insan haklarının korunması bakımından da önemlidir.

Ayrıca çocuk dostu bir Türkiye ve çocuk dostu bir dünya için üzerimize düşen göreve hazır olduğumuzu yine buradan ilan ediyoruz.

Çocukların yüksek yararını gözeten bir ülke, çocuk politikasının evrensel çocuk hakları ilkeleri çerçevesinde yapılandırılması ve ona bağlı stratejinin oluşturulması başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere, hükûmetler, siyasetçiler, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve toplumun her kesiminin katılımıyla iş birliği içinde yürütülmesi gereken bir görevdir.

Değerli milletvekilleri, Dünya Çocuk Günü münasebetiyle Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış olmamıza rağmen, savunmasız ve masum çocukların ölmesine sebep olan ve seyirci kalan ülkeleri sözleşmeye uymaya davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen bitiriniz.

Buyurunuz.

NÜKHET HOTAR (Devamla) – UNICEF’i, dolayısıyla Birleşmiş Milletleri özellikle çocukların en temel hakkı olan yaşama hakkını açıkça ihlal eden ülkelere karşı daha etkin olmaya çağırıyorum buradan. Dünya çocuklarının şiddete, ayrımcılığa ve haksızlığa uğramaması onlara bayram hediye eden bu kutsal çatının katkısıyla mümkündür.

Çocuklar geleceğimizin teminatı, dolayısıyla dünyadaki huzurudur. Onlar dünyanın ne kadar güzel bir yer olduğunu kahkahalarıyla, şen sesleriyle bize hatırlatırlar. Dileriz bu kahkahalar hiç susmasın.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hotar.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/1319) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/160)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin Sözlü Sorular Kısmının 322 nci sırasında yer alan (6/1319) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                        Rıdvan Yalçın

                                                                                                                               Ordu

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28 milletvekilinin, kültür mantarı yetiştiricilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/468)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür Mantarı yetiştiricilerinin sorunları, çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

2) Atila Emek                                 (Antalya)

3) Ali Oksal                                    (Mersin)

4) Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

5) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

6) Gürol Ergin                                (Muğla)

7) Fevzi Topuz                               (Muğla)

8) Tayfur Süner                              (Antalya)

9) Kemal Demirel                           (Bursa)

10) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

11) Rahmi Güner                            (Ordu)

12) İsa Gök                                    (Mersin)

13) Bülent Baratalı                          (İzmir)

14) Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

15) Osman Kaptan                         (Antalya)

16) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

17) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

18) Birgen Keleş                            (İstanbul)

19) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

20) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

21) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

22) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

23) Çetin Soysal                             (İstanbul)

24) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

25) Tekin Bingöl                            (Ankara)

26) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

27) M. Akif Hamzaçebi                  (Trabzon)

28) Nevingaye Erbatur                   (Adana)

29) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

Kültür mantarı yetiştiriciliği ülkemizde gerek asıl geçim kaynağı gerekse de yan gelir amacıyla yapılmaktadır. Ancak bu güne dek mantar üreticileri kendi çabalarıyla üretim yapmaktadır. Bunda mantarın tarımsal ürünler içerisinde tanımlanmamış olmasının rolü büyüktür. Mantarın tarımsal ürünler listesinde yer almaması nedeniyle mantar üreticisi tarımsal destek ve teşviklerden yararlanamamaktadır.

Mantarın hammaddesi olan kompostun KDV oranının yüksek olması ve enerji fiyatlarındaki yükseklikler nedeniyle kompost ve mantar üreticisi gerçek anlamda mağduriyet yaşamaktadır. Kompostun KDV oranı % 18'dir. Dünyada kompostta KDV oranı en yüksek ülke Türkiye'dir. Oysa ülkemizde bir çok kişi evlerinin bodrum katlarında ve entegre tesislerde mantar üretimi yapmak suretiyle hem geçimlerini sağlamakta hem de ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Ancak mantarın tarımsal ürün olarak tanımlanmaması nedeniyle üretici tarımsal enerjiden yararlanamamaktadır. Dolayısıyla özellikle yaz aylarında bodrum katlarında klima ve soğuk hava tesislerinde soğutma için gereken elektrik fiyatlarının sürekli yükselmesi, üretim maliyetini çok fazla yükseltmekte olup, üretici mantar üretiminden elde ettiği kazancından daha fazlasını elektrik ücreti olarak ödemektedir. Bu nedenle geçimini mantar üretiminden sağlamak durumunda olan üretici kış aylarında elde ettiği cüzi kazancını tüm yıl içindeki zaruri harcamaları için kullanmaktadır.

Mantar üreticisi bağlı bulunduğu belediyenin sıkı denetim ve zorlamalarına tabii kalmakta olup mağduriyet yaşamasına karşın tarımsal destekleme ve enerjiden yararlanamadığı için entegrasyona gidememektedir. Oysa mantarın tarımsal ürün olarak tanımlanması ve destekleme kapsamına alınması suretiyle üreticilerin mantar üretimini entegre tesislerde sürdürmeleri mümkün olacaktır. Ülkemizde büyük üretici sayısı oldukça azdır. 500 metrekareden büyük üretim alanına sahip işletmelerin toplam içindeki payları % 15 civarındadır. Bu grup içinde mevsimlik ve yıl boyu üretim yapan üretici sayısı hemen hemen eşittir. Ülkemizdeki toplam üreticilerin ancak % 20’si yıl boyu düzenli üretim yapmakta, geri kalan % 80’i ise üretimlerini mevsimlik sürdürmektedirler. Kültür mantarı üreticiliği özellikle kırsal alanda yeterli toprağı olmayan ya da topraksız köylüler ve atıl durumdaki binaların bu alanda kullanılması ile alternatif bir üretim ve geçim kaynağı olarak önemini korumaktadır

Ayrıca kültür mantarı üreticiliği açısından ülkemiz ikliminin son derece uygun olması nedeniyle üreticilerin reel anlamda desteklenmeleri gerekmektedir. Ancak ülkemizde mantar tüketimi AB ülkeleri ile kıyaslandığında oldukça azdır. Oysa mantarın bir çok vitamin ve mineral maddeler içermesi, ucuz bir gıda kaynağı olması nedeniyle tüketiminin desteklenmesi gerekmektedir. Bu amaçla yazılı ve görsel iletişim organlarından yararlanılabileceği gibi ilgili Bakanlığın eğitim ve yayım müdürlüklerince tüketimin artırılması anlamında çalışmalar yapılabilir. Ayrıca ilgili mevcut meslek yüksek okullarının müfredatlarında mantarcılık üretimi, mantar konservesi yapımı teknolojisine ilişkin konularda özel bir eğitim programı geliştirilmelidir.

Mantar üreticiliğinin desteklenmesi teşvik edilmesi ve geliştirilmesi amacıyla öncelikle komposta uygulanan % 18 olan KDV oranının acilen düşürülmesi gerekmektedir. Zira bu yüksek KDV oranı nedeniyle bir çok kompost üreticisi sınırlı sayıda alıcı bulabildiği için geçimlerini sürdürmek amacıyla başka iş kaynaklarına yönelmek durumunda kalmaktadır. Oysa ülkemizde mantar üreticiliğinin devlet desteği ve teşvikinden yararlandırılması, aile işletmeciliği ve entegre üretim anlamında ülke ekonomisine önemli oranda katma değer sağlayacağı gibi, önemli oranda istihdam olanağı sağlayacak olup, ülkedeki işsizliğin bir önlenmesinde de bir kısım yararlar sağlayacaktır.

Ancak her şeyden önemlisi mantar üreticiliğin gerçek anlamda desteklenmesi için ilgili bakanlıklar tarafından bir koordinasyon sağlanarak bir uygulama planının oluşturulmasının sağlanmasıdır.

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve 29 milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/469)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

1974 yılından beri ülkemizde merkezi sınav ve yerleştirme işlemi yapan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi'nin hukuki, teknik altyapı sorunlarının araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması için gereğinin yapılmasını arz ederiz.

1) Muharrem İnce                           (Yalova)

2) Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

3) Çetin Soysal                               (İstanbul)

4) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

5) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

6) Gürol Ergin                                (Muğla)

7) Ali Oksal                                    (Mersin)

8) Fevzi Topuz                               (Muğla)

9) Kemal Demirel                           (Bursa)

10) Rahmi Güner                            (Ordu)

11) İsa Gök                                    (Mersin)

12) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

13 ) Malik Ecder Özdemir              (Sivas)

14) Tekin Bingöl                            (Ankara)

15) Bülent Baratalı                          (İzmir)

16) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

17) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

18) Tayfur Süner                            (Antalya)

19) Atila Emek                               (Antalya)

20) Osman Kaptan                         (Antalya)

21) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

22) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

23) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

24) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

25) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

26) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

27) M. Akif Hamzaçebi                  (Trabzon)

28) Nevingaye Erbatur                   (Adana)

29) Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

30) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

Gerekçe:

ÖSYM, 19 Kasım 1974 tarihinde, Üniversitelerarası Kurul tarafından, 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 52. Maddesine göre, "Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÜSYM)" adıyla kurulmuştur. 1981 yılında yürürlüğe giren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Yükseköğretim Kuruluna (YÖK) bağlanarak "Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)" adını almıştır.

ÖSYM'nin görevleri 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 10. maddesinde şu şekilde belirlenmiştir:

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, Yükseköğretim Kurulunun tespit ettiği esaslar çerçevesinde yükseköğretim kurumlarına öğrenci alınması amacıyla sınavları hazırlayan ve yapan, öğrenci isteklerini de göz önünde tutarak Yükseköğretim Kurulunun tespit ettiği esaslara göre değerlendiren, öğrenci adaylarının yükseköğretim kurumlarına yerleştirilmesini sağlayan ve bu faaliyetlerle ilgili araştırmalar ve diğer hizmetleri yapan Yükseköğretim Kuruluna bağlı bir kuruluştur.

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, yükseköğretim kurumlarının isteği üzerine yükseköğretim kurumlarına anket, doçentlik sınavları dahil her düzeyde sınav ve değerlendirme ile öğrenci kayıt işlemlerini ve Yükseköğretim Kurulunca verilecek diğer işleri yapar.

ÖSYM, doğrudan yükseköğretime bağlı bir kuruluştur. ÖSYM Başkanı, YÖK Başkanı tarafından atanmaktadır.

5 üyeden oluşan ÖSYM Yürütme Kurulu, ÖSYM Başkanının önereceği 10 aday arasından YÖK Başkanı tarafından seçilerek üç yıl için atanmaktadır.

Son zamanlarda, YÖK'ün siyasi iktidar ile paralel kararlar aldığı, siyasi iktidarın ideolojisi çerçevesinde bilim kurumlarını yapılandırdığı açık bir şekilde ortadadır. Rektör atamaları bunun en açık göstergesidir.

ÖSYM Başkanlığı, YÖK'e bağlı bir kurumdur. Ancak yine AKP döneminde çıkarılan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na göre ÖSYM özel bütçeli bir kuruluştur. Şu anda ÖSYM'nin kendi kuruluş kanunu bulunmamaktadır. ÖSYM ile ilgili öncelikle yapılması gereken kurum kuruluş kanununun çıkmasıdır.

ÖSYM 2008 yılında 40 sınav yapmış ve bu sınavlara 4 milyon 851 bin aday katılmıştır.

ÖSYM'nin yaptığı sınavlar arasında ÖSS, KPSS, KPDS, ALES, Tıpta Uzmanlık Sınavı, Kaymakam adaylığı sınavı, Adli ve İdari Hakimlik sınavı gibi sınavlar bulunmaktadır.

Bu sınavların güvenilir bir şekilde, her türlü etkiden, şaibeden uzak bir şekilde yapılması gereklidir.

ÖSYM kurulduğu günden bugüne kadar sınavlarını şaibeden uzak bir şekilde yapmıştır. O nedenle yurttaşlarımız ÖSYM'nin yaptığı sınavlarla ilgili olarak patronaj ilişkileri kurmak, torpil aramak gibi yollara başvurmamaktadır.

Ancak, 13 Eylül 2009 tarihinde yapılan Polis Akademisi Polis Meslek Yüksekokulları Öğrenci Adaylığı Sınavı (kısaca PMYO Sınavı) sorularının bazı dersanelerin eline geçtiği, o dersanelerin de bu soruları deneme sınavı adı altında öğrencilere dağıttığı bizzat ÖSYM Başkanı tarafından açıklanmıştır.

Bu sınav sorularının sızdırılmış olması, tehlikeli bir sürecin başlangıcını ifade etmektedir. Bu soruların sızdırılmasında sorumluluğu bulunanların cezalandırılmaması ve bu tür olaylara neden olduğuna inandığımız özerk ÖSYM'yi garanti altına alacak bir kuruluş kanununun olmaması ÖSYM'nin yaptığı diğer sınavları da tartışılır hale getirme tehlikesi içermektedir.

316 personeli bulunan ÖSYM, 2008 yılı Bütçe Uygulama sonuçlarına göre, 245.266.395,23 TL gelir elde etmiş, buna karşın 253.541.591,48 TL gideri olan bir kurumdur. 2008 yılına kadar gelirleri giderlerinden fazla olan, sınav ücretleri ile kendi kendini finanse eden kurumun 2008 yılı ile birlikte bu özelliği ortadan kalkmıştır.

2008 yılı ile birlikte kurumun giderlerinin artması da ayrıca araştırılması gereken bir durumdur.

ÖSYM önemli sınavları yapan bir kurum olarak, gözünü kadrolaşma hırsı bürümüş ve kurumları fethetme arayışında olan siyasi iktidarların bu hedeflerine kurban edilemeyecek kadar önemli ve iyi işleyen bir sistem kurmuş bir kurumdur.

ÖSYM'nin Polis Akademisi Polis Meslek Yüksekokulları Öğrenci Adaylığı Sınavında yaşandığı gibi şaibe altında kalacak bir kurum olmaması için gerekli önlemlerin alınması son derece önemlidir ve konunun TBMM tarafından gündeme alınması gereklidir.

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 28 milletvekilinin, üniversitelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/470)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilgi ve teknolojinin üretim kaynağı, toplumun kalkınması için insana yapılan yatırımların yoğunlaştığı kurumlar olan üniversitelerimiz, yüzlerce sorunlarıyla birlikte yeni öğretim yılına başladılar. Üniversite özerkliğinin kısıtlanması, özerkliğe yaraşır organik bir idari denetim sisteminin yokluğu, öğretim üyesi açığı, üniversite-halk ilişkilerinde kopukluk, öğretim üyelerinin ücretlerinin düşüklüğü, öğrencilerin harç, barınma, beslenme gibi sorunları, belki de üniversitelerin öncelikli çözülmesi gereken sorunlarıdır.

Üniversitelerin; görevlerini yapabilmeleri için; yapısı-işleyişi-organları-program ve çalışmaları yönünden tümüyle özerk olması gerekir. Üniversiteler ortaçağdan bu yana merkezi idareden bağımsız yönetim kurumu olarak varlıklarını korumuşlardır. Bu sürede, bilimsel araştırma ve öğretim faaliyetinin ve bu faaliyeti yürüten kişilerin bağımsızlığı sürekli evrime uğramıştır. Baskıcı rejimlerin hâkim olduğu dönemlerde, "Ülke kiminse üniversite onundur" kuralı, demokratik yönetimde geçerli değildir. Üniversitelerin özerkliğinin üç temel ayağı; akademik, mali ve idari özerkliktir. Bilimsel özerkliğin temeli, bilimsel araştırma ve yayma özgürlüğüdür. Üniversite organlarının, üniversite dışındaki makamlar tarafından hiç bir şekilde görevlerinden alınamaması demek olan İdari özerklik, üniversite binalarına veya kampüsüne değil, üniversite organlarına, öğretim üyelerine ve öğrencilere tanınmıştır. 1982 Anayasası, üniversitelerin idari özerkliğini kaldırmıştır. Yürütme organı, üniversitelere yönlendirir ve yönetir olmuştur. Üniversitelerin organlarının, atamayla işbaşına gelmesi sonucunda bilimsel araştırma ve uygulamanın ihtiyaçlarından ziyade, hükûmetlerin politikaları yönünde kararlar alınıp, uygulanması sonucunu doğurmuştur. Üniversitelerin hizmetlerini iyi, düzgün ve kesintisiz yürütebilmeleri organik bir idari denetim sisteminin varlığı ile mümkündür. Organik idari denetim, demokrasinin temeli olan kuvvetler ayrımı ve kuvvetlerin birbirlerini denetlemesi ve dengelemesi ilkesinin, idare teşkilatına yansıması olup daha özgür bilimsel öğretim, araştırma ve uygulama imkânı sağlar. Bugün Üniversitelerin çoğunda yeterli öğretim üyesi yoktur. Hiç profesörü bulunmayan, hatta bazı dersleri verecek öğretim üyesi dahi bulunmayan üniversiteler vardır. Gelişmekte olan üniversiteler, araç-gereç ve akademik personel azlığından dolayı, faaliyetlerini sürdürememektedir. Bu durum, gelişmiş üniversite öğrencileriyle gelişmekte olan üniversite öğrencileri arasında fırsat eşitsizliğine yol açmaktadır.

Çağımızda bir üniversitenin yaptığı bilimsel-teknik-kültürel kamu hizmetinin, öğretim-araştırma ve araştırma sonuçlarını halka götürme olmak üzere üç temel boyutu vardır. Kronikleşen sorunlar, bugüne kadar bir bütünsellik içinde ele alınıp çözülmediğinden üniversiteler gelişip topluma yön gösterememekte, üç boyutlu kamu hizmetini yerine getirememektedirler. Bu nedenle;

Üniversite özerkliğinin aşırı kısıtlanması, öğretim üyesi açığı, öğretim üyelerinin maaşlarının ve özlük haklarının yetersizliği, akademik kariyer ve yükselmelerde karşılaşılan zorluklar, üniversite-halk ilişkilerindeki kopukluk, üniversiteye girecek öğrencilerin ödediği dershane ücretleri, çocuklarda ve ailelerde yaşanan travmalar, öğrencilerin burs, yurt, yeme, içme ve benzer ihtiyaçlarının karşılamaktaki yetersizlikler, ailesinin mali gücünün azlığından öğrencilerin üniversiteyi bırakmak zorunda kalmaları, araç-gereç ve akademik personel azlığından dolayı bilimsel faaliyetleri sürdürmekte karşılaşılan güçlükler, bilgi çağını yakalamada gelişmiş üniversite-gelişmekte olan üniversite öğrencileri arasındaki fırsat eşitsizliği ve diğer tüm yönlerden üniversitelerin içinde bulunduğu sorunların tespiti ve sorunların giderilmesi için zorunlu ve gerekli önlemlerin ivedi olarak alınmasının sağlanması için Anayasa’nın ve Meclis İçtüzüğün ilgili madde hükümleri uyarınca Meclis araştırması yapılmasını saygıyla dileriz.

1) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

2) Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

3) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

4) Atila Emek                                 (Antalya)

5) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

6) Çetin Soysal                               (İstanbul)

7) Gürol Ergin                                (Muğla)

8) Fevzi Topuz                               (Muğla)

9) Kemal Demirel                           (Bursa)

10) İsa Gök                                    (Mersin)

11) Ali Oksal                                  (Mersin)

12) Rahmi Güner                            (Ordu)

13) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

14) Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

15) Bülent Baratalı                          (İzmir)

16) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

17) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

18) Tayfur Süner                            (Antalya)

19) Osman Kaptan                         (Antalya)

20) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

21) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

22) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

23) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

24) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

25) Tekin Bingöl                            (Ankara)

26) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

27) Mehmet Akif Hamzaçebi         (Trabzon)

28) Nevingaye Erbatur                   (Adana)

29) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

C) Tezkereler

1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Moskova’da düzenlenecek olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin 34’üncü Genel Kuruluna katılmak üzere, beraberinde bir heyetle Rusya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1015)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin'in, Rusya Federasyonu Federal Asamblesi Devlet Duması Başkanı Sayın Boris Gryzlov'un davetine icabetle Moskova'da düzenlenecek olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA)'nin 34. Genel Kurulu'na katılmak üzere, beraberinde bir heyetle Rusya'ya gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Bakacağım efendim.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati:14.02

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)(x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Başkanlık temsilcisi Sayın Yakut burada.

Geçen birleşimde teklifin 1’inci maddesi kabul edilmişti. Şimdi teklifin 2’nci maddesini okutuyorum:

MADDE 2- 832 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 11- 2/2/2009 – 6/2/2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarısız sayılanlar, bu Kanun hükümlerine göre mülakata alınırlar. Bu Kanunun 9 uncu maddesinin yedinci fıkrasındaki “yetmiş” ibaresi, bu mülakatta “elli” olarak uygulanır.

                             

(x) 427 S. Sayılı Basmayazı 17/11/2009 tarihli 19’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.

2/2/2009 – 6/2/2009 tarihleri arasında yapılan sınav sonucuna göre atananların, sınav sonucuna ilişkin hakları saklıdır. Bu adayların eğitimleri ve stajları kaldığı yerden devam eder.

Bu Kanunun 9 uncu maddesinde öngörülen yönetmelik bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç üç ay içerisinde çıkarılır.”

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu… Yok.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.

Buyurunuz Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, burada birkaç gündür bir aldatmaca teklifini konuşuyoruz. Bu teklif, dün kabul edilen 1’inci maddesiyle Sayıştay bağımsızlığına büyük bir darbe vurmuştur.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu teklifle yapılan birinci aldatmaca, mağduriyeti gerekçe yapmaktır. Eğer bu yılın başında yapılan bir sınav dolayısıyla ve bu sınavın Danıştay tarafından iptal edilmesi dolayısıyla bir mağduriyet ortaya çıktıysa işte şimdi konuştuğumuz bu 2’nci madde zaten bunu çözüyor. Peki, dün kabul ettiğimiz 1’inci maddeyle Sayıştay denetçi yardımcılığına giriş sınavını yeniden düzenlemek neden? İşte, dolayısıyla burada bu mağduriyeti gerekçe yaparak çok ciddi bir aldatmacaya başvuruluyor.

İkinci bir aldatmaca şudur: Anayasa’nın 160’ıncı maddesinde Sayıştay tanımlanırken Sayıştayın kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının nitelikleri vesaire kanunda düzenlenir diyor.

Şimdi burada, iktidar grubuna mensup milletvekilleri konuşurken yeni bir aldatmacaya başvurdular. Dediler ki: “Bakınız, yönetmelikle demiyor  -çünkü mevcut durumda yönetmelikle düzenleniyor- kanunla düzenlenir deniyor.”

Değerli arkadaşlarım, biz burada milletvekiliyiz. Yani birbirimizi kandıracak hâlimiz yok. Kanun eğer kendi yetkisini, düzenleme yetkisini, ayrıntısını yönetmeliğe verdiyse bu da zaten kanunilik sınırları içindedir. Eğer öyle olmasa şimdiye kadar Sayıştay Kanunu içinde bu Sayıştay denetçiliğine giriş düzenlenmemiş, bir yönetmeliğe bırakılmış, Anayasa’ya aykırılık mı vardı? Başka bir şey sorayım: Yıllardır bekleyen, gene Hükûmetiniz döneminde hazırlanmış olan Sayıştay Kanunu bekliyor. Onu görüşmeden bu teklifi getirdiniz, o tasarıyı görüşmeden… Peki, oradaki düzenleme, kanunla mı düzenliyor Sayıştay denetçiliğine girişi yoksa tekrar bugün olduğu gibi yönetmeliğe mi bırakıyor? Yönetmeliğe bırakıyor. Demek ki sizin düzenlediğiniz o tasarıda, demek ki Anayasa’ya aykırı düzenleme yapıyormuşsunuz meğer.

Değerli arkadaşlar, birbirimizi aldatmayalım. Burada yetişkin insanlar olarak oturuyoruz, hukukçu olmak ya da olmamak fark etmez. Burada hepimiz yasaları bilmek zorundayız çünkü burada yasa yapıyoruz, biz yasa koyucuyuz. Dolayısıyla, bu tür aldatmalara girmeyelim.

Tabii, bir başka aldatmaca şudur ki onun arkasında duble, çifte aldatmaca var. O da şudur: Üçüncüsü bu. Diyor ki gerekçesi teklifin: “Sayıştay denetçi yardımcılığına girişle ilgili genel hususların kanunla düzenlenmesi suretiyle -sanki bir de bu genel hususlar dışında birtakım özel hususları yönetmelikle düzenleyecekmişiz izlenimi vererek- objektiflik ve liyakat ilkelerine uygun seçimin yasal güvenceye kavuşturulması…” Şimdiye kadar yoktu, şimdi yasal güvenceye kavuşacak. Şimdiye kadar yasal güvencesi yoktu!

Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada duble aldatmaca şöyle: Bir, “Genel hususlar” diyor. Genel hususlar falan değil, denetçi yardımcılığına girişin tamamı düzenleniyor, genel hususu falan değil. Burada bir yönetmelik göndermesi 1’inci maddede vardı ama o denetçi yardımcılığının yetiştirilmesi ve meslek sınavı yönetmeliği türünden bir şey yani mesleğe girdikten sonra yapılan bir şey, işi düzenleyen, meslek içi eğitimi düzenleyen bir şey. Dolayısıyla aynı şey değil. Yani genel hususları falan düzenlemiyorsunuz, kimseyi aldatmayın. Doğrudan doğruya denetçi yardımcılığına giriş sınavında olduğu gibi kanunla düzenliyorsunuz.

Peki, başka ne? “Objektiflik” diyorsunuz. Size sorarım: Şimdiye kadar Sayıştay denetçi yardımcılığı giriş sınavları objektif olmadığı için mi bunu düzenliyorsunuz? Eğer objektif değildi ise Danıştayın uyarılarını niye dikkate almadınız? Birinci soru bu. İkincisi, başka bir soruya cevap vermenizi isterim: Şimdiye kadar Sayıştay denetçi yardımcılığı giriş sınavları objektif olduğu için övgü almıştır hep. Yani Sayıştaydaki birtakım yozlaşmalar bir tarafa, Sayıştay denetçiliğine giriş sınavları emsal görülmüştür, özellikle sözlü sınavları, özellikle sözlü sınavları. Şimdi siz o sözlü sınavı kaldırıp yerine mülakatı getirerek mi daha objektif olacaksınız? Kimi kandırıyorsunuz, kimi kandırıyorsunuz?

Tabii, bir başka şey de eğer komisyonda birtakım açık kayırma örnekleri ayıklanmasaydı daha net görülecekti ama bir gidin lütfen, teklifin ilk hâline bakın. ÖSYM sınavını kaldırarak mı daha objektif olacaktınız? Teklif sahibi ÖSYM sınavını kaldırıyordu. İktidarın ÖSYM sınavına alerjisi bununla sınırlı değil, çok yaygın çünkü tarafsız, tarafsız, hiçbir şey istemiyor. Taraf olmalı, adı üstünde “taraf” yazmalı. Onları çok seviyor.

Aslında eğer teklif ilk hâliyle kabul edilseydi eleme ve yazılı sınavda 70 başarı puanı aranmayacak ve başarısızlar dahi bir sonraki aşamaya alınabilecekti, hiçbir not kriteri olmaksızın. Bu mu liyakat örneği, bu mu objektiflik örneği? Soruyorum. Yazıktır!

Aldatmaca dört: Tasarı yerine teklif. Niçin tasarı değil de teklif? Çünkü Hükûmet böyle bir şeyin sorumluluğunu üzerinden bir miktar atıp bunu bir milletvekili üzerinden götürüyor. Kim kabul edecek? AKP Grubu. Kim karar verecek? AKP Grup Başkanlığı. Yapmayın Allah aşkına! Burada kimse kimseyi kandırmasın.

Tabii, esas aldatmaca, temel aldatmaca, burada yapılan iş, aslında, esas itibarıyla bir mali denetim sürecini yozlaştırmaktır. Sayıştay bizim adımıza denetim yapıyor. Bu süreci yozlaştırmaktır.

Tabii, esas amaç budur ama araçlar farklı. İlk önce iktidarın ihtiyaç duyduğu kadrolaşmayı yapmak lazım. Nerede? Denetçi yardımcılığına girişte ki oradan Sayıştay denetçileri ve giderek uzman denetçileri ona göre şekillensin yani bizim oğlanlar olsun.

Sonra, ikincisi, buna ilişkin -işte şimdi burada yapıyoruz- hukuk altyapısı oluşsun ki bu kesinleşsin, kanunla olsun. Niye yönetmelikle değil de kanunla? Çünkü yönetmelikle olursa idari yargı yolu açıktır Danıştayın iptal kararında olduğu gibi, kanunla yapılırsa sadece şimdi Anayasa Mahkemesine başvurabiliriz; bir daha yok, unut. Kanunla yapıldığı için bir daha buradaki haksızlık, mülakatta şu haksızlık, yazılıda şu haksızlık… Siz yasal denetim yolunu tıkıyorsunuz, kapıyorsunuz. Bu mu objektiflik, bu mu liyakat ölçütlüğü, bu mu adalet? Yani sizin “Adalet ve Kalkınma Partisi” başlığınız var ya, o adalete bu sığıyor mu?

Tabii, bu kadrolaşma ve hukuk altyapısı araçları elde edildiği zaman esas amaç mali denetim yapısını iktidarın ihtiyaçlarına göre oluşturmak.

Bakınız değerli arkadaşlarım, bu konuda tabii ki siz çığır açmıyorsunuz ama bir çığırı yeni bir çığırla tamamlıyorsunuz. Bu işte ilk çığırı açan 12 Eylül rejimi ve onun getirdiği ANAP İktidarıydı. Özal’ın yaptığını hatırlayınız. Özal ne yapmıştı? 1980’lerde, hemen başlarında Sayıştay üye sayısını 32’den 48’e çıkararak yani yüzde 50 artırarak, 16 üye artırarak, bu arada boş bulanan 5 Sayıştay üyeliğini de buna dâhil edip 21 üyeyi Sayıştay Genel Kurulunda ön belirlemesi, ön seçimi yapılmaksınız doğrudan doğruya bir torba listeyle Meclise getirmişti. Özal kendi listesini bu Meclise sundu yani 48 üyeden 21’ini kendi iktidarının siyasi torba listesiyle buradan geçirdi. Ne oldu sonra? Sonra ne oldu? Mesela içlerinden bir tanesi Haşim Kılıç, biliyorsunuz, oradaki üye seçimlerinde buradan geçti, Özal döneminde, arkasından da gene Özal tarafından Anayasa Mahkemesi üyesi yapıldı ve sonra da Başkan oldu ve böylece ne oldu? 10’a 1 oldu. 10 kişi hukuk dışılığı tespit etmişken o 1 kişi “hayır” dedi. Yani işte bu. Yani iktidara uygun kadrolaşmak, iktidara uygun hukuk sistemi oluşturmanın sonuçları budur.

Siz, şimdi yeni bir çığır açıyorsunuz, ikinci bir şey: Üye meselesi Özal döneminde halloldu, şimdi biz bir de şu denetçi meselesini halledelim, böylece Sayıştay diye bir şey kalmasın. Sayıştay ne iş yapar? Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapar. Neyi denetler? Merkezî bütçeli idareleri ve yerel idareleri. Yani, bütün kamu kurumlarını aslında bizim adımıza denetler ama yanlış anlaşıldığı gibi bize bağımlı da değildir. Aslında Sayıştay, tanımı gereği dış denetim yapan bağımsız bir mali denetim kuruluşudur.

Değerli arkadaşlarım, Sayıştay aslında özünde bir kamusal denetim, bir toplumsal denetim yapmaktadır. Ne adına yapıyor? Sadece bizim adımıza yapmıyor, vergi veren tüm yurttaşlar adına yapıyor. Vergi verenler kendi paralarının doğru harcanıp harcanmadığını ne aracılığıyla kontrol ediyorlar? Sayıştay aracılığıyla denetlenmesini istiyorlar. Tabii, Büyük Millet Meclisi de bu denetim işini yapıyor ama kesin hesap kanunları buraya geldiğinde, -Sayıştaydan gelen- bunu ne kadar denetliyoruz, ne kadar üzerinde duruyoruz, o da ayrı hikâye ama Sayıştay gibi bir kurumu yozlaştırırsanız, onu gerçek bir bağımsız mali denetim organı olmaktan çıkarırsanız, o zaman istediğiniz gibi at koşturabilirsiniz. Bu konuda at koşturma örnekleri vardır. Size bir tanesini vereyim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlarım, dünya mali iktisat tarihinde az bulunur bir örneği Türkiye yaşamıştır. Özal, bu Sayıştayı kendine göre biçimlendirdikten sonra bununla da yetinmemiştir. Kendi döneminde başlattığı kamu özel fonları uygulamasıyla çığ gibi fon sistemi kurmuş ve öyle bir… Size rakam vereyim bu konunun araştırmasını yapan biri olarak: 1991 yılına gelindiğinde fonlarla toplanan kaynaklar bütçe gelirinin yüzde 55’ine ulaşmıştır. Düşünün, 107 tane fon aracılığıyla toplanan kaynaklar bütçe gelirlerinin yüzde 55’ine ulaşmıştır ve çok ilginç bir şeydir, her bir fon aslında yasayla kurulmuştur ama her bir fonun özel yasasında “Sayıştay denetimine tabi değildir.” yazmıştır. İşte, size, Sayıştayı ele geçirmenin ya da Sayıştayı dışlamanın ne gibi sonuçlar doğuracağını burada örnekledim. Bununla ilgili, bu fonlarla ilgili zamanında benim bir tasfiye planım olmuştu, o gerçi geçmedi ama daha sonra IMF zoruyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi bitiriniz.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…2000’den itibaren fonların tasfiyesi sürecine Türkiye sokuldu çünkü IMF de Türkiye’yi göremez hâle gelmişti, onların da derdi belki yolsuzluktan ziyade ekonomiyi görmek açısıydı.

Değerli arkadaşlarım, yani burada büyük bir tahribata, büyük bir yozlaştırmaya kapı açıyorsunuz. Bu teklifi geri çekiniz. 2’nci madde geçebilir, 2’nci maddeyi ayrı da getirebilirsiniz ama bu teklifi geri çekmezseniz, dünkü kabul edilen 1’inci madde olduğu gibi kalır ise Türkiye'de sizler adına denetim yapan bir bağımsız mali denetim mekanizması kalmayacaktır. Bu çok hazin bir az gelişmiş ülke manzarasıdır.

Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.

Sayın Kumcuoğlu? Yok.

Şahıslara geçiyoruz.

Şahıslar adına Van Milletvekili İkram Dinçer.

Buyurunuz Sayın Dinçer.

İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; AK PARTİ Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Poyraz’ın Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığına giriş sınavı ve denetçi yardımcısı adayları ile denetçi yardımcılarının yetiştirilme ve meslek sınavının şartlarını düzenleyen önemli bir kanun teklifini burada görüşüyoruz. Sayıştay Başkanlığı, Anayasa’mızın üçüncü bölümünde “Yargı” başlığı altında yer verilerek görevleri sayılmış anayasal bir kurumumuzdur. Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak, kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir. Sayıştay, bu önemli görevini kendi bünyesindeki denetçileri vasıtasıyla gerçekleştirmektedir.

Sayıştay denetçi yardımcılığı adaylığına giriş sınavı ile ilgili usuller 1980 yılından bu yana uygulanmakta olan bir yönetmelikle belirlenmiştir. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle, muhalefete mensup bazı milletvekillerimizin Anayasa’ya aykırılık iddialarının tam tersine, Anayasa’nın 128 ve 160’ıncı maddelerinin gereği yerine getirilerek önemli bir eksiklik giderilmektedir. Anayasa’mızın 128’inci maddesinde “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” Yine, Anayasa’mızın 160’ıncı maddesinde “Sayıştayın kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının nitelikleri, atanmaları, ödev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri ve diğer özlük işleri, Başkan ve üyelerinin teminatı kanunla düzenlenir.” hükmü vardır. Anayasa’mızın Sayıştay mensuplarının nitelikleri, atanmaları ve benzeri diğer hususların kanunla düzenlenmesi gerektiği yönündeki açık hükümlerine rağmen, kanunla düzenlemenin doğru olmadığını ve bunun hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğunu savunmanın doğru olmadığını belirtmek istiyorum.

Teklifi, görüşülmekte olan bir dava ile ilişkilendirmek de doğru değildir. Danıştayda görülmekte olan dava, yönetmelik hükümleri ile ilgilidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugüne kadar görüştüğü ve görüşmekte olduğu kanun tasarı ve tekliflerinden, görülmekte olan davalarla ilgili olmayan bir tane gösteremezsiniz. Görüşülen her teklif ve tasarıyla ilgili olarak yüzlerce, binlerce dava görülmektedir. Aksi düşünüldüğünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun çıkaramaz değerli arkadaşlarım. O zaman, biz Borçlar Kanunu’nu, Ticaret Kanunu’nu, Çek Kanunu’nu görüşemeyiz. Bunlarla ilgili olarak görülmekte olan davalar var ve bu doğru değildir. Anayasa’nın 7’nci maddesi açıktır: Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, bu yetki devredilemez.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi gayet açık ve Anayasa’mıza, İç Tüzük’ümüze uygundur değerli arkadaşlarım. Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığına girişle ilgili genel hususların kanunla düzenlenmesi suretiyle objektiflik, yerindelik, hesap verilebilirlik ve liyakat ilkelerine uygun seçimin yasal güvenceye kavuşturulması sağlanacak ve yapılmış olan sözlü sınav nedeniyle ortaya çıkan mağduriyetler giderilmiş olacaktır.

Teklifin görüşmekte olduğumuz 2’nci maddesiyle, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’na geçici bir madde eklenmektedir. Eklenen bu geçici madde ile 2 Şubat 2009-6 Şubat 2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavından başarısız sayılanların bu kanun hükümlerine göre tekrar mülakata girebilmelerine imkân sağlanmaktadır ve bu mülakatta geçer notun 50 olarak uygulanacağı belirtilmekte, sözlü sınavı kazanarak atamaları yapılanların haklarının saklı olacağı hüküm altına alınarak, mağduriyetler ortadan kaldırılmaktadır

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetleme görevi yapan ve önemli bir anayasal kurum olan Sayıştayda denetçi yardımcılığına atanabilmek için gerçekleştirilecek sınavın objektif ilkelere bağlanması ve bu ilkelerin kanunda yerini alması önemli bir güvencedir ve hukuk devletinin de bir gereğidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, teklifi hazırlayan Bilecik Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Poyraz’a ve bunu rapora dönüştüren Plan ve Bütçe Komisyonumuzun değerli üyelerine teşekkür ediyorum.

Kanun teklifinin yasalaşması dileğiyle ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dinçer.

Şahsı adına Manisa Milletvekili Mustafa Enöz.

Buyurunuz Sayın Enöz.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, parlamentolar bütçe aracılığıyla yürütme organına verdikleri yetkilerin kendi koydukları ilke ve sınırlar içinde uygulanıp uygulanmadığını bütün ayrıntılarıyla denetlemek ihtiyacı içinde bulunmaktadırlar. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak parlamento adına görev yapan, işinde uzman ve tarafsız kurumların kurulması gerekli hâle gelmiştir. Sayıştay tarihsel gelişimi içerisinde böyle bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, günümüzde Sayıştay, kamu kaynaklarının nasıl harcandığı, harcamaların mevzuata uygun olup olmadığı, ne kadar harcandığı gibi klasik sorulara yanıt aramaktadır. Zaman içinde devletin ekonomik ve mali yaşama değişen ve çeşitlenen ölçülerdeki müdahaleleri sonucu Sayıştayın da görevleri artmıştır. Çağımızda kamu iktisadi kuruluşlarının, her türlü kamu fonunun, özelleştirme işlem ve faaliyetlerinin denetimi gibi konular artık Sayıştayın doğal denetim alanları içinde görülmektedir. Anayasa’mız Sayıştaya, genel ve katma bütçeli dairelerin gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak, kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlemlerini yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisine kesin hesap kanun tasarıları hakkında uygunluk bildirimi sunmak görevlerini vermiştir.

Değerli milletvekilleri, Sayıştay Başkanlığı tarafından 2/2/2009- 6/2/2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay Denetçi Yardımcılığı Sözlü Sınavının ve sınav sonucu yapılan atama işlemleri ile ilgili yönetmeliğin sözlü sınavla ilgili bazı maddelerinin iptalinin ve yürürlüğünün durdurulması ile ilgili açılan davada, Danıştay 12. Dairesi yürütmenin durdurulması kararını vermiştir. Bu kanun teklifi de Danıştayın vermiş olduğu bu karar neticesinde verilmiştir. Kanun teklifinin 2’nci maddesi Komisyonda değiştirilerek, yapılan bu söz konusu sınav sonucuna göre atananların sınav sonucuna ilişkin haklarını saklı tutmakta ve sözlü sınavda başarısız sayılanların 1’inci maddedeki düzenlemeye göre mülakata alınması öngörülmektedir. Ancak, aynı eleme ve yazılı sınava giren kişilerin bazılarının sözlü sınava, bazılarının mülakata tabi olması hukuki ihtilafa yol açmaktadır.

Görüşmekte olduğumuz bu teklif yasalaşırsa Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığına giriş sistemi, yönetmelik yerine kanunla düzenlenir hâle gelecektir. Hâkim ve savcılarda olduğu gibi diğer birçok uygulamada bu husus yönetmeliklere bırakılmışken Sayıştay denetçi yardımcılığı adaylığı giriş konusunun kanunla düzenlenecek olmasının anlaşılır bir yanı bulunmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, elbette biz, mağdur olan Sayıştay denetçi yardımcılarının sorunlarının çözülmesinden yanayız. Ancak, bu arada bir başka önemli konuyu da sizlerle paylaşmak ve Hükûmete bir kez daha duyurmak istiyorum. Tekelin sigara biriminin özelleştirilmesinden sonra, Yaprak Tütün İşletmelerinde, bugün itibarı ile 11 bin civarında işçi çalışmaktadır. Sigara fabrikalarının özelleştirilmesi ve tasfiye edilmesi ile sigara üretim faaliyetleri durmuş, yaprak tütün bakım ve işletme ünitelerinin üretim faaliyetleri de azalmıştır. Bunun sonucunda, Yaprak Tütün İşletmelerinde atıl kapasite ortaya çıkmış, artık bugün işletmelerin kapatılması maalesef gündeme gelmiştir. Bu işletmelerin kapatılması ile bölgeye yapacağı menfi sosyal, ekonomik ve ticari etkilerin yanı sıra beraberinde büyük sıkıntıların da ortaya çıkacağı malumlarınızdır.

Yaprak Tütün İşletmelerinde çalışan söz konusu işçilerin, boş oturmak değil, üreterek çalışmaya devam etmeleri en büyük arzularıdır. Bu işçiler, yıllardan beri, çeşitli özlük hakları açısından toplu iş sözleşmeli düzen içerisinde belirli bir düzeye gelmiş bulunmakta olup tüm aile ve sosyal düzenlerini bu şartlara uygun olarak oluşturmuşlardır.

Değerli milletvekilleri, Yaprak Tütün İşletmelerinin kapatılmasından sonra, bu işçilerin, kazanılmış haklarından mağdur edilmeden, daha önceleri buna benzer bir şekilde Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

…çalışanlarına uygulandığı gibi, özlük haklarını kaybetmeden bir başka kamu kuruluşunda istihdam edilmeleri gerekmektedir. Bu itibarla, Türkiye'nin dört bir yanından gelerek sıkıntılarını, mağduriyetlerini ve taleplerini çeşitli platformlarda ve bir haftadır da Türkiye Büyük Millet Meclisinde kapı kapı dolaşarak dile getiren 11 bin işçinin temsilcisi sıfatıyla Tekgıda-İş Sendikasının bu haklı taleplerinin yerine getirilmesi ve gereğinin yapılması Hükûmet  için aciliyet taşıyan bir görev ve aynı zamanda hukuki sorumluluktur. Biz burada Sayıştay Kanunu’ndaki bir değişiklik ile, mağdur olduğu ifade edilen 50 civarındaki Sayıştay denetçi yardımcılarının haklarını geriye iade ederken, bugüne kadar ülke ekonomisine sosyal ve ekonomik olarak çok büyük katma değerler kazandıran 11 bin işçinin özlük haklarının kaybolmasına göz yumamayız.

Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Enöz.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Süremiz on dakika.

Sayın Genç, Sayın Işık, Sayın Yalçın, Sayın Doğru ve Sayın Özdemir sisteme girmişlerdir.

Birer dakika söz vereceğimi belirtiyorum, ona göre lütfen sorularınızı sorunuz.

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayıştay Başkanından açıklama bekliyorum.

Başbakanlık örtülü ödeneği olarak 2003’ten bugüne kadar bütçeyle öngörülen rakam nedir, fiilî harcama ne kadardır? Bunu açıkça istiyorum.

İkincisi, Anayasa’da 2005 yılında yapılan, 160’ıncı maddede yapılan değişiklikle, mahallî idarelerin denetimi, kesin hesapların denetimi Sayıştaya verilmiştir. İstanbul ve Ankara belediyelerinin ilgili yıllarla ilgili yani o 2005’ten bugüne kadar hesapları incelenmiş midir, bu incelenen hesaplarda yasa dışı harcama tespit edilmiş midir, tespit edilmişse bunlar rakam olarak kaç liradır? Ayrıca da bu raporların bize verilmesini Sayın Başkan istiyor mu, eğer istemiyorsa niye o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapılıyor? Maalesef şimdi zaten hükûmet sırasında da Tarım Bakanı oturuyor. Tarım Bakanı zaten Sayıştaydan ne bilir, ben de bilmiyorum. Yani bu Hükûmet nerede? Şurada şu Bakanlar Kurulu sırasına bakınca utanıyor insan. Yani şurada ilgili bakan gelip de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapakıldı.)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Sayıştay gibi güzide bir kurumumuzda kırk iki yıldan bu yana yapılan sınavlarda herhangi bir sorun yaşanmaz iken Hükûmetiniz döneminde bu kurumda da böyle bir sınavda yaşanan olumsuzluğu nasıl değerlendiriyorsunuz? Diğer birçok kurumda olduğu gibi bu kurum da döneminizde çürümeye mi başlamıştır?

İkincisi, kanun teklifinde “Mülakat sınavında tutanak dışında herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz.” hükmünün getirilmesindeki amaç nedir? Buna benzer bir başka kurumumuzda bir hüküm bulunmakta mıdır? Bu hüküm kabul edilebilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, partinizin çok kullandığı bir klasik kanun tekniğiyle karşı karşıyayız. Bir defa, böyle bir konunun bir hükûmet tasarısı niteliğine rağmen bir teklifle gelmesi prensip olarak doğru değildir. Bir kanunun, bir yasanın genel olması, nesnel olması uluslararası bir standart iken belli bir gruba yönelik bir yasa yapmak teknik olarak doğru değildir. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda da aynısını yaptınız. Ne zaman bir yargı, Danıştay, bir yönetmelik iptal etse, madde iptal etse, madde iptal etse bunu bir kanunla aşmaya çalışıyorsunuz. Ben size daha pratik bir yol önereyim: Böyle kanun yapıp zaman kaybedeceğinize Danıştayı kapatmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Denetlenmesi gereken bir konu olduğu için Sayın Bakan nezdinde Hükûmete sormak istiyorum: Tokat ilinde “Kanal 60” isimli televizyon kanalı dün itibarıyla haksız bir şekilde kapatılmıştır. Kanal 60 televizyonu Tokat Belediyesiyle ilgili bazı usulsüzlükleri ve yolsuzluk iddialarını dile getirmekteydi. Bu iddiaların araştırılması gerekirken televizyon kanalının kapatılmasının basına ve insanlara yapılan bir yanlışlık olduğunu ifade etmek istiyorum. Halk arasında da cevap verilmesi gereken birçok soru olmasına rağmen, hem gazete hem de televizyonların kapatılmasının ne manaya geldiğini, bu noktada da Hükûmetimizin gerekli önlemleri alması noktasında çalışmaları olup olmadığını öğrenmek istiyorum. Bununla ilgili de Sayın Bakana sorumu sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Günümüzde Sayıştay gibi güzide bir kurumumuza daha kaliteli ve kalifiye eleman alınması gerekirken bu yasa teklifiyle kalitenin düşürülmek istenmesini bir bakan olarak doğru buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.

En son, Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ilerleme raporunda millî savunmaya ilişkin harcamaların denetlenmesi konusunda bazı pürüzlerin olduğu ve giderilmesi gerektiği sıkça ifade edilir. Her yılki ilerleme raporunda var ve Sayıştay üyelerinin yerinde inceleme yapamadığı -en son bir Bayburt örneği verildi- birliğe giremediği… Yani şu an Meclis adına denetim görevini yapan Sayıştay ancak patates, soğan, pırasa gibi kalemlerin denetimini yapabiliyor ama savunma harcamalarının yapamıyor. Sayıştay Kanunu hazırlandı, ne zaman Meclise iniyor? Buna Hükûmetten net bir cevap istiyoruz yani hep hazırdır ama bir türlü inmez. Sayıştay Kanunu birçok sorunu çözecektir diye inanıyoruz, ne zaman iniyor Meclise? Bunu sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Hükûmet adına, buyurunuz efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Işık’ın, bunca yıldır sınavlarla ilgili bu tür düzenlemelerin olmadığı ancak bu dönemde bu tür sınav olumsuzluklarının olduğuna dair bir sorusu oldu. Tabii aslında, bu Hükûmet döneminde Türkiye daha şeffaf. Türkiye, gerek bilgi edinmeyle, Bilgi Edinme Kanunu’nun getirdiği imkânlarla gerekse diğer kamuya açık denetim imkânlarının getirilmesiyle Türkiye daha şeffaftır. Vatandaşlarımız kendilerini mağdur hissettiklerinde veya herhangi bir haksızlığa uğradıklarını düşündüklerinde rahatlıkla gerek kurumlar, sivil toplum kuruluşları gerek vatandaşlar yargıya başvuruyorlar ve yargı burada Anayasa çerçevesinde işlev görüyor, dolayısıyla bir karar veriyor. Dolayısıyla siz de bu karara uyacaksınız. Yürütme olarak biz de esasen bunu yapıyoruz. Yani bu, bizim Hükûmetimiz açısından bir olumsuzluk değil, tersine Türkiye’de insanların hakkını daha rahat aradığı, daha kolay aradığı ve buna göre de işlemlerin yapıldığı bir döneme girmiş demektir Türkiye, onu burada ifade etmek istiyorum.

Sayın Yalçın’ın, “Bu konunun teklif olarak gelmesi doğru mudur?” Şimdi, niye işte bunun da Hükûmete, partiye özellikle yöneltilmesi, tabii bu da doğru değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışması Tüzük’le belirlenmiştir. Anayasa’da milletvekillerimizin kanun teklifi verebilmelerine -biliyorsunuz- imkân vardır ve nihai karar organı da yüce Meclistir. Dolayısıyla bir milletvekilimiz veya milletvekillerimiz veya parti grupları -her neyse- teklif, yasa teklifi verebiliyorlar. Ama o teklif işte şu anda yaptığımız gibi müzakere edilir, sonuçta da yüce Meclisin iradesi ile eğer karar o yönde çıkarsa bunun gerçekte bir anlamı olur, uygulamaya o zaman girer. Dolayısıyla bunu doğrudan, yani başkaca, diyelim “Niye bu teklif değil de, bu, işte tasarıyla gelmedi?” demek istiyorsunuz muhtemelen. Yani, Hükûmetin yaptığı işler vardır, Hükûmetin yaptığı tasarılar vardır ama milletvekillerimiz de yasama görevini yaparlar ve bunların bir tanesi de kanun teklifi vermektir, önerge vermektir; şu anda da yapılan odur.

Sayın Doğru’nun Tokat’ta Kanal 60’la ilgili… Ben doğrusu bilgi sahibi değilim, ben yazılı olarak… Evet, onu, yani yazılı olarak bilmemiz gerekir. Tabii ki basına yapılan, yani basına yapılabilecek herhangi bir haksız uygulamayı hiçbirimizin, hiçbir şekilde kabul etmesi doğru değildir, zaten öyle bir şey kabul edilmez. Hukukun üstünlüğü prensibi vardır, hukuk ne diyorsa o şekilde olacaktır.

Sayın Özdemir’in kalitenin düşürülmesi olarak bu meseleyi değerlendirmesi de bizim yine katıldığımız bir düşünce değil çünkü burada bir mağduriyet söz konusudur. İnsanlar sınava girmişlerdir ve bu karar sonucunda kendini mağdur hisseden birtakım vatandaşlarımız var. Bu konu tabii yüce Meclisin takdiridir. Şimdi bu teklif doğrultusunda amaç, burada teklif sahibinin amacı bu mağduriyetin giderilmesidir. Dolayısıyla eğer yüce heyetiniz karar verir, bu yönde bir takdir kullanır da teklifi kabul ederse bu mağduriyet giderilmiş olur ama yüce Meclisin takdiridir, kabul edip etmemek sizlerin takdirindedir.

Yine, Sayın Kaplan’ın Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili, daha doğrusu Sayıştayın Millî Savunma Bakanlığı üzerindeki denetimlerinin şekliyle ilgili sorduğu husus ve bu çerçevede “Sayıştay Kanunu ne zaman gelir?” Doğrusu Sayıştay Kanunu hazır birçok başka kanunda olduğu gibi ama Meclisin çalışma takvimine göre, işleyişine göre bu kanun da en kısa zamanda sırada. Ama görüyoruz ki maalesef birtakım… Tabii ki muhalefetin de çabasını takdirle karşılıyoruz, elbette ki muhalefet görevi yapacak ama bazen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu hemen gündemin 1’inci sırasına almasını biliyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - …özel olarak engelleme oluyor. O zaman da çok zaman geçiyor, çok zaman geçince de çok arzu etmemize rağmen birçok kanun buraya gelemiyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, siz indirin, destek vereceğiz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Siz destek verirseniz biz de getiririz.

Arz ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Beş dakikaya yirmi dakika konuşup engelliyor da Meclisin çalışmasını, muhalefetin bu konudaki görüşlerinin alınmasından, verilmesinden rahatsız oluyor Sayın Bakan. Tipik bir engelleyici Bakan, Meclisin çalışmalarını ıskata uğratmaktan dolayı hakkında fezleke düzenlemek lazım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Yakut, Sayın Genç’le ilgili cevap verecek.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Yakut, siz konuşacaksınız.

Beş dakika size süre vereceğim.

Buyurunuz Sayın Yakut.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sorum cevaplanmadı efendim. Şunu soruyorum: Neden yasaya uygun yönetmelik yapmıyorsunuz da iptal edilmiş yönetmelik maddelerini kanun hâlinde getiriyorsunuz? Cevabını alamadım efendim.

BAŞKAN – Lütfen… Soruları aldık efendim. Cevap verecek Sayın Komisyonumuz.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Genç’in sorduğu soruyla ilgili olarak…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben Sayıştay Başkanına sordum. İç Tüzük’ün 62’nci maddesine göre Sayıştay Başkanı açıklama yapabilir burada.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Başbakanlık örtülü ödeneğinden ne kadar para ayrıldı ve fiilî ne kadar para harcandığı konusunda…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayıştay Başkanı açıklama yapsın.

BAŞKAN – Sayın Yakut, bir dakika…

Soruyu Sayın Genç, Sayın Sayıştay Başkanına yöneltti. Sayıştay Başkanı İç Tüzük’ümüze göre cevap verebilir.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Buyursun.

BAŞKAN – Direkt ona yönelttiği için, İç Tüzük’ümüz de uygun, Sayıştay Başkanı cevap verebilir.

SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL – Sayın Başkanım, sayın milletvekillerim; şahım ve kurumum adına saygılarımı arz ediyorum.

Sayın Vekilimiz Kamer Genç’in sorusunun cevabı olarak da: Sorulan soru teknik hazırlık gerektiren bir konu olduğundan ve o konuda da şu anda elimde hazır bilgi bulunmadığından gerek zatıalilerine gerekse Meclise bir hazırlık yaptıktan sonra arz edeceğim.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Mahallî idareler var.

SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL – Mahallî idarelerle ilgili konularda da büyükşehir ve il belediyelerimizin tamamıyla ilgili mutat Sayıştay denetimleri sürmektedir ve denetimlerde görülen herhangi bir uygunsuzluk olduğu zaman da onunla ilgili dairelerimiz yargı kararı vermektedir ve bununla ilgili rakamsal olarak da şu anda elimizde bilgi bulunmamaktadır. Öyle bir rakamı da daha sonra arz edebilirim.

Saygılarımı sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.

Sayın Yakut, sizin cevap vereceğiniz var mı?

Buyurunuz.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sorulara yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.

Şimdi, önerge bölümüne geçiyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Efendim, süremiz var. Sorumun ikincisi cevaplanmadı.

BAŞKAN – Süremiz bitmişti, ek süreydi o efendim.

Madde üzerinde beş önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 sayılı yasa teklifinin 2’nci maddesindeki “mülakata alınırlar” ibaresinin “sözlü sınava alınırlar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Sırrı Sakık

Pervin Buldan

 

Şırnak

Muş

Iğdır

 

Fatma Kurtulan

Sebahat Tuncel

 

 

Van

İstanbul

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesiyle eklenen geçici 11. maddede geçen “elli” ibaresinin “altmış” olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Teklifin 2’nci maddesindeki “bu Kanun hükümlerine göre mülakata alınırlar” ibaresinin “sözlü sınava alınırlar” olarak değiştirilmesini maddenin birinci cümlesinden sonra gelmek üzere “Sınav komisyonu üyelerinin adaylara vermiş oldukları puanlar gerekçeleriyle birlikte bir tutanağa geçirilir” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Engin Altay

Yaşar Tüzün

 

Trabzon

Sinop

Bilecik

 

Hikmet Erenkaya

Atila Emek

Tayfur Süner

 

Kocaeli

Antalya

Antalya

TBMM Başkanlığına

427 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 2’nci maddesiyle düzenlenmiş bulunan geçici madde 11’in ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere,

“Tekrar staja başlatılan adayların özlük hakları geriye doğru def’aten iade olunur” fıkrasının eklenmesini arz ederiz.

 

Behiç Çelik

Mustafa Kalaycı

K. Erdal Sipahi

 

Mersin

Konya

İzmir

 

Mehmet Şandır

Nevzat Korkmaz

 

 

Mersin

Isparta

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı teklifin 2. maddesi ile eklenen geçici madde 11’in Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hakkı Suha Okay

Kemal Kılıçdaroğlu

Atila Emek

 

Ankara

İstanbul

Antalya

 

Yaşar Tüzün

Turgut Dibek

 

 

Bilecik

Kırklareli

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Sayın Okay, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan yasa, Sayıştay denetçi yardımcısıyla ilgili bu madde, 60 kadar denetçi yardımcısıyla ilgili Danıştay 12. Dairesinin vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararını etkisiz hâle getirmek için verilen bir maddedir. Bu konuda gerek iktidar partisi sözcüleri gerek sayın bakanlar bir mağduriyeti ortadan kaldırmak istediklerini ifade etmektedirler ve bu maddeyle ilgili olarak da her nedense iktidar grubu mensupları Anayasa’ya aykırı olmadığını ifade etmekte, hatta Anayasa Mahkemesinin 1970 tarihli bir kararı da burada Sayın Meclis Başkan Vekili tarafından, Sayın Yakut tarafından ifade edildi. Keza söylem şu: “Parlamentoda yasalar çıkar, bu yasalar çıkarken çok doğaldır ki birçok davayı etkiler. Örneğin biz Borçlar Yasası’nı çıkarıyoruz, örneğin biz Ceza Yasası’nı çıkarıyoruz, birçok dava konusunu etkiler. E, bu yasa da çok doğal ki bir dava konusunu etkileyecek.”

Değerli arkadaşlarım, biz burada yasa çıkarırken, bir karşılıksız çekle ilgili düzenlemede, örneğin, Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesinin şu davasının sonucunu etkisiz kılmak için çıkartmıyoruz veyahut da Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin şu davasının sonucunu etkilemek için çıkartmıyoruz. Bu yasa, doğrudan doğruya bir tek mahkemenin bir kararını etkisiz kılmak için çıkarılıyor ve bu husus, Parlamento zemininde değerli iktidar grubu ve bakanlar tarafından ifade edildi.

Şimdi “Bu konudaki hukuksal düzenlemeler ne?” diye baktığımızda, önemli olan yasaların genelliğidir, özel bir olaya özgü yasa çıkarılamaz ve bu, Anayasa’nın 138’inci maddesinin dördüncü fıkrasına açıkça aykırıdır.

Bu olay sadece Anayasa Mahkemesi kararlarıyla değil Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla da tescil edilmiştir ve denilir ki: “Yargı kararının dolanılmasıdır bu.” Eğer yargı kararını dolanırsanız, o zaman hukukun üstünlüğünden ve hukuk güvenliği ilkelerinden vazgeçmiş olursunuz. Keza bu konuda AİHM’in Bergama altın davası bu yöndedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Dildar-Türkiye davasında vermiş olduğu karar bu yöndedir ve bu açıkça Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin de ihlalidir. “Bu ihlal nasıl oluyor?” diye bakarsanız, mahkemeye ulaşma hakkını ortadan kaldırıyorsunuz.

Peki, bu konuda Anayasa Mahkemesinin 1970 yılındaki kararına gitmek bir yana, bırakın, 2003 tarihindeki kararını okuyacağım size. Bu da Türk Hava Kurumun tüzüğüyle ilgili. Deniliyor ki: “Yargı kararlarıyla aynı etki ve değerde olan yürütmenin durdurulması kararını sonuçsuz bırakmak amacıyla yasal düzenleme yaparak Anayasa’nın 138’inci maddesinin ihlal edildiği; öte yandan, Anayasa’nın benimsediği kuvvetler ayrılığı ilkesinin devletin üstlendiği görevlerin niteliklerine göre yasama, yürütme ve yargı organları tarafından yerine getirilmesinin zorunlu kılındığı, bu organlardan birinin diğerinin görev alanıyla ilgili işlem yapması fonksiyon gasbı olarak nitelendirileceğinden, hukukun üstünlüğünü egemen kılmakla yükümlü olan hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmadığından, ilgili maddenin, idari işlemin yasama tasarrufunda bulunarak bu ilkenin ihlali kabul edildiğinden başvurunun kabulüne…” diyor. Bu ne? Yani, değerli hukukçulara da ifade edelim, Anayasa Mahkemesinin 24/12/2003 tarihli, 2002/43 ve 2003/103 sayılı Kararı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Şimdi, burada, açıkçası, Anayasa’ya aykırılığı açık olan bir hususu farklı söylemlerle bir yasa maddesi hâline getiriyoruz. Bu, ilk defa da yapılmıyor; Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda hâkim ve savcı adayları için de bu yapıldı ve bu yasa ihlalleriyle eğer böylesine yargıya ilişkin bir düzenlemede bir geçici madde ekleniyorsa, bilesiniz ki bir kadrolaşma hâline dönüşüyor.

Zamanım kısıtlı, ama bilesiniz ki, bu, yasa maddesi hâline dönüşse dahi, bu Sayıştay denetçi yardımcılarıyla ilgili olarak açılacak olası davalarla bu arkadaşlarımın mağduriyeti yine giderilemeyecek, ama açıkçası, burada, göz göre göre Anayasa’yı ihlal edeceğiz. Böylesine açık Anayasa Mahkemesi kararı varken, Avrupa İnsan Hakları sözleşmeleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı varken, Anayasa’yı, illa, ısrar edeceğiz diye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen bitiriniz.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

…bu tutumda ısrarcı olmanın anlamı yoktur. Dilerim önergemizi kabul edersiniz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

427 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 2’nci maddesinde düzenlenmiş bulunan geçici madde 11’in ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere,

“Tekrar staja başlatılan adayların özlük hakları geriye doğru def’aten iade olunur” fıkrasının eklenmesini arz ederiz.

                                                                                         Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Diğer taraftan aynı tarihlerde başarılı bulunup da göreve başlatılan 57 adet Sayıştay Denetçi Yardımcısı Adayının Danıştay 12. Dairesinin kararından sonra görevlerine son verilmesiyle tekrar göreve başladıkları tarih arasındaki kayıpların ortadan kaldırılmasına ilişkindir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Teklifin 2’nci maddesindeki “bu Kanun hükümlerine göre mülakata alınırlar” ibaresinin “sözlü sınava alınırlar” olarak değiştirilmesini maddenin birinci cümlesinden sonra gelmek üzere “Sınav komisyonu üyelerinin adaylara vermiş oldukları puanlar gerekçeleriyle birlikte bir tutanağa geçirilir” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                               M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Yönetmelik “hukuk devleti” ilkesine uygun hâle getirilmektedir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım efendim.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.08

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesiyle eklenen geçici 11. maddede geçen “elli” ibaresinin “altmış” olarak değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğim bir önerge üzerinde, önergemi açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada geçen “elli” ibaresinin “altmış” olarak değiştirilmesini teklif ettim. Aslında bu fıkra gereksiz bir fıkra çünkü bu fıkrayla getirilen, daha önce, işte 2/2/2009 ile 6/2/2009 tarihleri arasında yapılan yazılı sınavlarda o tarihte yürürlükte olan yönetmelik hükümlerine göre elli puan alanlar sözlüye giriyordu. Danıştay bunu iptal edince yeni bu kanunla da, işte, sözlüye çağrılabilmesi için yazılıda yetmiş puan alması ilkesi getirildi. Onlar mağdur olmasın diye buraya o eski hâlindeki elli puanın geçerli olduğunu belirtmek için söylüyor ama bence bu gereksiz bir tereddüt, çünkü zaten o zaman yapılan yazılı sırasında yürürlükte olan yönetmelik hükümlerine göre uygulanması lazım ve orada elli puan şartı aranır.

Şimdi, tabii, kanunlar böyle… Hükûmet burada tabii temsil edilmiyor; bakan, kim geliyor, kim gidiyor; kanunla ilgisi olmayan kişiler geliyor; olayla hiçbir ilgisi olmayan Hükûmet mensupları gelip de sırada oturunca, yani Hükûmetin bu Türkiye Büyük Millet Meclisine bir değer vermediği, burada artık itibarı da kaybettiği bir kurum hâline geldiği ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, bu sorduğumuz sorulara da kimse de doğru dürüst cevap vermiyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ben dün burada konuşurken dedim ki: “Dersim ilinin ‘Dersim’ olarak yapılmasını ben tasvip ediyorum.” dedim, “Kanun gelirse oy vereceğim.” dedim ama Anadolu Ajansı bir haber geçmiş “Kamer Genç karşı çıktı.” demiş. Yani böyle ahlak kurallarına aykırı bir yayıncılık sistemi olur mu? Tabii, Anadolu Ajansı kime bağlı? Bülent Arınç’a bağlı. Bülent Arınç da tabii beni zor duruma… Herhâlde kendi emri altındaki kuruluşlara tabii ki o şekilde yayın yapması… Artık talimatıyla mıdır, değil midir bilmem ama, yani bunlarla, böyle iftiralarla nereye varırlar, ben anlamıyorum. Ondan sonra da tabii “Vay efendim, Kamer Genç buna karşı çıktı.” Yani bir şeye ya siyah ya beyaz denilmez. Bir konuyu dile getirirken mahzurlarını da söylüyorsunuz, faydalı taraflarını da söylüyorsunuz ama hemen basın onu da tabii… Yani ille bizi, bir yandaş basın da var ya, adamlar bizim böyle ufak bir hatamızı görseler hemen burada diri diri yakacaklar. Zaten diri diri yakmaya alışkın bir zümre! Onun için, istiyorlar ki, bizi diri diri yaksınlar!

Şimdi, değerli milletvekilleri, biraz önce de burada dile getirildi. Şimdi Sayıştay imtihanında mağdur olan kişileri siz telafi yoluna giderken, mesela bu Yaprak Tütün İşletmelerinde -o gün bana gelmişti- çalışan işçilerden 11.500 kişiyi bu Bakanlar Kurulu bir ay sonra kapının önüne koyacak, “4/B’ye göre gidin çalışın.” diyecek. Yahu beyler, yani bu sizin Hükûmetinizin aklı yok mu, nerede! Bir devlette 11.500 kişiyi böyle bir anda mağdur etmek insanlık duygularına sığar mı! Sığar mı, bir söyleyin bakalım. Yani 11.500 işçiyi, öteden beri çalışıyor bu insanlar, üretim yapıyor, üreten insanlar, ondan sonra, keyfine göre, tutuyorsunuz bunları kapının önüne koyuyorsunuz. E, ne olacak bu şimdi? 11.500 kişinin 4’er kişiden şey etseniz 40-50 bin kişi eder. Yani 40-50 bin kişiyi birden mağdur etmenin bir anlamı var mı! Hep yabancı sermayenin, hep yabancı holdinglerin emrine hareket eden bir hükûmet var karşımızda. Böyle bir şey olur mu yahu!

Şimdi, o insanları, evvela tuttunuz… Zaten oraların özelleştirilmesi de hata. Birileri talimat veriyor “Türkiye’de ziraatı bitir, ziraatı öldür.” diyor. Bakın, 4/B’ye göre ne yapacaksınız? Az çalıştıracaksınız. Yani, adamlara 500-600 milyon lira para vereceksiniz, senede iki ay çalıştırmayacaksınız; ne yapacak bu insanlar? Yani, taş mı yiyecek, toprak mı yiyecek, çocukları ne yapacak? Yani, bu kadar ülkenin insanlarının sıkıntılarından kendisini sıyırmış, âdeta toplumdan kaçan bir iktidar durumuna düştünüz.

Şimdi deniliyor ki: “Biz geziyoruz.” Yahu Tayyip Bey senin etrafında o 500 tane polis olmasa bakalım halkın içine girer misin! Gel bakalım gezelim. 500 tane polisle geziyor, üç tane uçağı var, iki tane helikopteri var, ondan sonra gez, ne olacak yani!

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Devletin onlar. Kendininmiş gibi konuşuyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, böyle, insanlara işkence yapılmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – 4/B maddesinde çalışan 15-16 bin tane kişi var. Ya arkadaşlar, Türkiye bütçesi bunlara müsait, yeter ki siz şu israfı önleyin.

Ben şimdi Sayıştay Başkanına soruyorum: Sayıştay Başkanı, Meclis adına denetleme yapıyorsunuz, raporlardan haberiniz yok. Bize burada bilgi vermiyorsunuz. Ne zaman vereceğiniz belli değil. Yerel yönetimleri denetlemeyi… Siz 2005’te Anayasa’yı değiştirmişsiniz, 160’ıncı maddesini; ee, versinler hesapları kontrol edelim.

Arkadaşlar, zamanınızda soygun meşru bir hâl hâline geldi. Nasıl geldi? İşte, denetim yok.  Sayıştay raporları, ben ne bileyim kardeşim, gidiyoruz, soruyoruz bize vermiyorlar. E şimdi, Sayıştay raporlarında kimin usulsüz harcama yaptığı belirtilmişse bizim bunları bilmemiz lazım, evvela kamuoyunun bilmesi lazım. Bunlar bilinmezse, orada kapalı kapılar arkasında kalırsa, peki o zaman ne yapacak? İlgililer çok rahat hırsızlık yapacak, çok rahat soygunculuk yapacak. Diyecek ki: “Nasıl olsa ben Türkiye’yi de çalsam kimse beni denetlemeyecek demek.” Böyle bir zihniyetle devlet yönetilir mi?

Önergemin kabulünü diliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge  kabul edilmemiştir.

Son önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 2’nci maddesindeki “mülakata alınırlar” ibaresinin “sözlü sınava alınırlar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) -  Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclis adına Sayıştay tabii ki denetim görevi yaparken böylesi önemli bir göreve seçilecek denetçi yardımcılarıyla ilgili hepimizin daha hassas davranması gerekiyor. Bakıyoruz 60 tane denetçi yardımcısı şu an mağdur durumda fakat bu mağduriyeti gidermek, düzeltmek isterken, yani kaş yapayım derken göz çıkarmanın da bir anlamı yok. Yani yasamayla, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığı olayında yasamayla yargının anlamsız bir şekilde birbirine karşı duruşları, girişleri kabul edilir bir durum değil. Doğru olanda karar kılmak lazım. Yani yönetmelik yapmışsınız, Danıştaya gitmiş mağdur olan adaylar, Danıştay da yürütmenin durdurulması kararını vermiş. Ne demiş Danıştay: “Sözlü sınavın niteliği gereği birtakım hususların tutanakla saptanması, adayların başarısızlığına ya da yetersizliğine ilişkin tespitlerin açıkça ortaya konulması...”

Biz, YAŞ kararlarında niye yargıya gidilemiyor diye isyan etmiyor muyuz? Ediyoruz, “Yargı yolu açılsın.” diyoruz. Aynı şey Yüksek Sağlık Şûrası kararları için geçerli. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun kararları da kesin, onlar için de geçerli. Yani yargısal denetim, demokratik devletlerde, hukuk devletlerinde gerekli bir olay.

Ama şu doğru mudur, bir düşünelim: Yönetmeliği yaptık, Danıştaya gitti, iptal kararı verildi, durdurma kararı… E, o zaman ne yapalım? Dolanalım, kanun çıkaralım, kanunla bunu düzeltelim. Düzelmiyor bu şekilde! Kanun çıkarınca Anayasa Mahkemesine Meclis gidecek. Zaten CHP bu işi yapıyor her zaman. Yani gidecek ama o 60 denetçi gidemeyecek. Ben isterim ki o 60 denetçi gidebilsin yargı yoluna. Sorun burada, aslında birbirimizi anlamadığımız nokta bu.

Arkadaşlar, eğer doğru dürüst konuşabilseydik, uzlaşıyoruz aslında. Hepimiz “Bu mağduriyete engel olalım.” diyoruz, hepimiz “Liyakate, adalete uygun bir seçim yapalım.” diyoruz. Yani ne yapalım? Yani yabancı dil bilenler de özendirilsin, yabancı dil bilmeyenlere bir yıllık kurslar verilsin. Bunların hepsine evet. Bizim burada  çekincemiz “Sözlü sınav olsun.” derken, muhalefet şerhimizin gerekçesi de niyetimiz de bunu ifade ediyor. Bizim ricamız şu: Yani doğru yapalım bazı şeyleri. Yani doğru yapma imkânı var bu Mecliste, birbirimizi anlama imkânı var. Eğer bu mantıkla gidersek “Danıştay yürütmeyi durdurmuş, o zaman kanun çıkarayım, baypas edeyim Danıştayı...” Peki, Danıştayın alacağı karar ne olacak? Onu uygulama sorunu ne olacak? Onu uygulama sorunu tekrar ulusal üstü mahkemeye, Strasbourg’a gitmeyecek mi? E, gidecek. Yani bu açıdan ben söz alma gereğini duydum.

Demin Sayın Genç konuştu burada, sevindim. Ben de şaşırmıştım doğrusu, Dersim’le ilgili teklifimize karşı Dersim Milletvekili niye “hayır” diyor diye. Ben de basında okuyunca şaşırdım. Anlamamıştım… Zaten anlamadığım iki şey var: Dersimlidir, “Dersimli” adının teklifine karşı çıkıyor. Alevidir, orada bir katliam yaşanmış, bir acılar yaşanmış, farklı şekilde dolanıyor. Bu Mecliste, ilk sözün arkasından biz bu konudaki net tavrı koyduk, arkasından araştırma önergesini de getirdik. Bir kısım farklı partiler de oy verdi. Ama geldiğimiz nokta da ortada. Dik durmak lazım. Doğru durmak lazım. Açık olmak lazım. 21’inci yüzyılda değerler bellidir artık. Yani şunu yapamayız artık: Ne olduğu belirsiz tavırlar.

Bizde bir olay anlatılır; çok kültürlülük var ya, cami, kilise her şey yan yana. Bir çeşit kuş, bir cins kuş gelmiş kilisenin çanına. Papaz demiş “Ne oluyor!” Şaşırmış. Kuş, garip bir kuş. Sonra dönmüş, şarap kâsesi koymuş, bakmış şarap da içiyor kuş. “Ya, Hristiyan olsa bunu yapmaz, Müslüman olsa bunu yapmaz. Ya, nedir bu kuş?” demiş. Artık birilerinin, adını, duruşunu, görüşünü netleştirmesi lazım. Ya ondan yanasın ya değilsin. Öyle kıvırmanın şeyi yok. Öyle, onun bunun icazetiyle de hareket yok. Doğruysa, doğru. Bu Meclisin kürsüsünden ne söylerseniz, alenen yayılır.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, maddeyi oylamadan önce, görüşmekte olduğumuz 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 2’nci maddesine bağlı olarak yeni bir geçici madde eklenmesine yönelik İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve 4 milletvekilinin imzasıyla bir değişiklik önergesi verilmiştir. Söz konusu değişiklik önergesiyle, Sayıştayda görev yapan yönetim mensupları ile sözleşmeli personele fazla çalışma ücreti ödenmesi öngörülmektedir. Ancak İç Tüzük’ün 87’nci maddesindeki görüşülmekte olan teklifin konusu olmayan değişiklik önergelerinin işleme konulamayacağı hükmü nedeniyle söz konusu önergeyi işleme alamıyorum, bunu bildiriyorum.

Şimdi 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak.

Buyurunuz efendim. (CHP Sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; huzurunuzda bulunan 427 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüksek heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Yasa Tasarısı yürürlük ve yürütme maddeleriyle birlikte dört maddeden müteşekkildir. Tasarının ilk maddesi getirilen düzenlemenin de çekirdeğini oluşturmakta ve Sayıştay denetçilerinin nitelikleri, mesleğe alınmaları, atanmaları ve yükseltilmeleriyle ilgili hususları düzenlemektedir. Bu yasa niye yüce Meclisin huzuruna gelmiştir? Bunun nedeni, bundan önce yapılan sınavın iptal edilmesi, bununla ilgili yönetmeliğin iptal edilmesi neticesinde sorunun bir yasal düzenlemeyle çözülmesi istenmektedir ancak burada benden önce konuşan partimin değerli temsilcileri bunun aslında sorunu çözmeyeceğini, yeni davalara imkân hazırlayacağını, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de bu konuda Anayasa Mahkemesine gideceğimizi açıklamışlardır.

Biz bu yasayla ne yapmaya çalışıyoruz? Bu yasayla yapmaya, gerçekleştirmeye çalıştığımız husus, bu iptal neticesinde mağdur olan 60 tane genç arkadaşımızın mağduriyetini gidermeye çalışıyoruz ve bunu yaparken de yüce Meclisin gündemini, Genel Kurulumuzun gündemini üç gündür bu yasa işgal ediyor. Bundan sonra da yapılacak düzenlemeler neticesinde yeni yeni düzenlemeler yine Genel Kurulumuzun huzuruna gelecek gibi gözüküyor.

Evet, 60 gencimizin mağduriyetini giderelim ama bunu Danıştayımızın kararına uymak suretiyle gidermek yerine burada bu hususu kanunla düzenleyerek, Danıştayın kararını, Danıştayın yetkisini bir şekilde baypas ederek olayı çözmeye çalışıyoruz ve Meclisin gündemini de bununla meşgul ediyoruz.

Evet, bu bir sorun, bir mağduriyetin giderilmesi lazım ama sayın milletvekilleri, sizlere şunu sormak istiyorum: Bugün Türkiye’de son bir yılda işsizler ordusuna ilave olan 233 bin tane gencin sorununu kim çözecek?

Bakın, yukarıda Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe müzakerelerini yapıyoruz. Burada, Genel Kurulda konuşmalar izliyorum ve bakıyorum, sanki bu ülke cumhuriyet tarihinin en büyük, en ciddi daralmasını yaşamamış bir ülke. Sanki bu ülke, bütün dünyada artık yeşil filizler ortaya çıkmışken hâlâ daha üretimi itibarıyla, kapasite kullanımı itibarıyla, işsizliği itibarıyla dipte kalmış, yukarıya dönememiş olan bir ülke değilmiş gibi, böyle bir sorun yokmuş gibi, bu tür konuları Mecliste belki de gereğinden çok daha uzun bir biçimde tartışmaya devam ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, son bir yıl içinde Türkiye’de işsizler ordusuna 927 bin kişi katıldı. Bunların mağduriyetini nasıl gidereceğiz? Burada bunları konuşmamız lazım. İşsiz sayısı 3,5 milyona çıktı. Ağustos ayında 927 bin kişi artmış işsiz sayısı. Aslında temmuz ayındaki artış sadece 842 bin, yani yeniden işsizlik artma eğilimine geçmiş. Bununla ilgili hiçbir şey yapmıyoruz. Yokmuş gibi, bu kadar işsizler ordusuna bu kadar insan katılmıyormuş gibi bunları görmezden geliyoruz.

Evet, 60 tane arkadaşımızın durumunu, mağduriyetini gidermeye çalışalım. Ben şunu sorayım: Bugün, son bir yılda 107 bin kişi artan üniversiteli işsiz sayısıyla ilgili ne yapıyoruz? 550 bine çıkan üniversiteden mezun ettiğimiz gençlerin işsizliğiyle ilgili olarak ne yapıyoruz? Şimdi, bu Hükûmet döneminde dönüp baktığımız zaman sanayi istihdamı son bir yılda 369 bin kişi azalmış yani sanayide çalışmakta olan 369 bin insan işini kaybetmiş. Bütün dünyada artık sanayi yavaş yavaş toparlanmaya başlarken bizim ülkemizde, bizim ekonomimizde hâlâ bir toparlanma yok ortada. Bununla ilgili olarak ne yapıyoruz?

İmalat sanayisinde 337 bin kişi işsiz kalmış. Biliyor musunuz, ağustos ayındaki çalışan sayıları 2007 yılında sanayide, imalat sanayisinde çalışan insanların, vatandaşlarımızın sayısından daha düşük. Yani 2007 yılının da gerisine gitmişiz ama bununla ilgili olarak hiçbir şey yapmıyoruz.

Şimdi, zaten önümüzdeki döneme baktığımız zaman, önümüze orta vadeli bir program geldi. O orta vadeli program çerçevesinde biz, Türkiye’de işsiz kalan insanlarımızın sorununu çözülebilecek miyiz? Buna da döndüğümüz zaman, buna da “evet” cevabını vermek son derece güç çünkü “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” diye bir söz vardır.

Bakın arkadaşlar, bu işsizlik verilerinin yayınlanmaya başlandığı 1988 yılından 2002 yılına kadar, yani AKP iktidara gelmeden önce, Türkiye’de ortalama işsizlik yüzde 8. Siz iktidara geldikten sonra, 2003-2007 arasında bu oran yüzde 10,2’ye çıkmış. 2003-2009 arasında bu oran yüzde 10,9’a çıkmış. 2009-2012 arasında yani orta vadeli program kapsamında öngörülen işsizlik oranı ise yüzde 14,2. Bugün OECD verileri yani Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatının verileri yayınlandı. Burada Türkiye’yle ilgili veriler de var. Onlar da “Hayır, 14,2 değil, 14,9 olacak sadece 2009-2011 arasında.” diyor. Orta vadeli programda 2010 yılında yüzde 14,6 olacağı söylenen işsizliğin aslında yüzde 15,2 seviyesinde gerçekleşeceğini söylüyor. Ne oldu? Getirdik, yüzde 10’lara çıkmış olan… Önce, işsizliği yüzde 10’lar platosuna yerleştirdiniz, şimdi de yüzde 15’ler platosuna yerleştiriyorsunuz. Ee bu başarı mı? Yani şu anda bakıyorum, tüm Hükûmet yetkilileri son derece başarılı olunmuş ekonomide gibi ekonomiyle ilgili konuları gündeme getirmekten kaçınıyorlar.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bilmiyorlar, bilmiyorlar.

FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Büyük bir başarı hikâyesi varmış gibi, 2007’ye kadar olan biten anlatılıyor.

Bakın arkadaşlar, 2002-2008 yılları arasında -kriz mriz yok burada- Türk ekonomisi yüzde 5,8 büyümüş, bize benzeyen ekonomiler yüzde 7,2 büyümüş, biz geride kalmışız. Burada bir yanlışlık var. Peki “Bu yanlışlık nedir?” diye dönüp baktığımızda, bu yanlışlığı, çok açıkçası, Hükûmetin büyüme stratejisinde yattığını görüyoruz. Türkiye'de, Hükûmet, geldiği günden bu yana, Türk iş gücünü, Türk sanayisini sürekli cezalandıran, buna karşılık da yabancıların olağanüstü büyük gelirler elde etmesine yarayan bir büyüme stratejisi izlemiştir. 2002’nin sonunda, 2002’nin son üç ayındaki ücreti sabit tutun, 2007’nin son üç ayına sabit şekilde getirin -Türk lirası olarak değişen hiçbir şey yok- bu sabit ücreti dolara çevirin, yüzde 30 artmış. Değerli milletvekilleri, hangi sanayici buna dayanabilir? Yani dışarıdan gelecek rekabetle bu yüzde 30 artmış, dolar cinsinden… İşçinin eline geçen bir şey yok, işçinin maaşı artmamış ama dışarıdakilere yüksek kazanç verebilmek bakımından dolara biz Türk lirası karşısında değer kaybettirmişiz, Türk lirasını olağanüstü hızlı değerlendirmişiz ve karşımıza böyle bir tablo çıkmış. Ne yapacak iş adamı burada? Önce şunu yapacak: Mümkün olduğu kadar döviz cinsinden borçlanacak, mümkün olduğu kadar dışarıdan makine, teçhizat getirecek. Benim orada iş gücüm işsiz olarak duracak, benim en önemli stratejik kaynağım bu. En önemli stratejik kaynağımı ben kullanmayacağım, yüzde 10’lar civarında işsizlik devam edecek, öbür taraftan, ben, dışarıdan Türkiye’ye dolarını getirip bozdurup çıkaranlara da bir sene içinde yüzde 35-40 kazanç elde ettireceğim. Buna hiçbir ekonomi dayanamaz ve bunun arkasında da önemli ölçüde bu Hükûmetin izlemekte olduğu, Türkiye'nin koşullarına uymayan… Gelişmiş ülkelere uyabilir, yaşlı nüfusu olan ekonomilere uyabilir ama bu strateji bize uymaz. Bu, Türkiye’de dışlanmışlığı artırır; bu, Türkiye’de yoksulluğu artırır; bu, Türkiye’de işsizliği artırır. İşte bizim, bu tür düzenlemeleri burada tartışacağımız yerde, ekonomideki bu sorunu süratle nasıl çözebileceğimizi tartışmamız lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztrak.

Şahısları adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni.

Buyurunuz Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesile ile yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Oğuz Oyan Bey “Bu bir aldatmaca kanunudur.” dedi.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ ve sözcüleri kimseyi aldatmaz ve buna kesinlikle müsaade etmez. Onu belirtmek istiyorum başlangıçta.

Diğer taraftan, “Bu duble aldatmacadır.” dedi. Bizde, Adalet ve Kalkınma Partisinde “duble” ne manaya gelir, onu birkaç cümleyle size arz etmek istiyorum ve yüce Meclisimize sunmak istiyorum. Milletimiz de bunu zaten biliyor. Bizde “duble” demek, “duble yol” demek yani cumhuriyet tarihinde Samsun’dan Ankara’ya bir şeritle gidip geliyorduk, Karadeniz’de bir şerit gidiş, bir şerit geliş; hatta benim ilçem olan Bafra’ya da seksen sene, biz ve babalarımız bir şeritten gidip bir şeritten gelmişiz. Biz yanına duble etmişiz, yani iki şerit daha eklemişiz.

Değerli milletvekilleri, “duble” bu manaya gelir. Duble hastane olur bizde; duble eğitim, duble okul. Ulaşımda… Bütün vatandaşlarımız seyahatini uçakla yapıyor şimdi. Bu, duble olur. Adalette, güvenlikte, çok çalışmakta ve muasır medeniyeti yakalamakta duble çalışma mecburiyetimiz var, onun da özellikle bilinmesini istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Değerli milletvekilleri, gelirler, giderler, harcamalar Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Duble hırsızlığa fırsat veriyorsunuz!

AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Bakan, size cevap vermiyorum.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Verme! Veremezsin zaten!

AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, AK PARTİ döneminde bütün fonlar denetim altına alınmıştır. Bütün KİT’ler, ki KİT Komisyonu Sözcüsüyüm ve yedi yıldır bunları sonuna kadar denetlemeye devam ediyoruz ve tüm kurumlarımız denetim altındadır.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Kaç tane kaldı! Kaç tane!

AHMET YENİ (Devamla) – Dün de, Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsü Toplu Konut İdaresinin denetlenmediğinden bahsetti. Biz, Toplu Konut İdaresini ve tüm KİT’leri sonuna kadar denetliyoruz ve bu konuşmamdan sonra da tekrar, KİT Komisyonunda denetlemeye devam edeceğiz.

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – İyi denetleyin! İyi denetleyin! Ha gayret!

AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Sayıştay Kanunu’nda değişiklik getiren bu kanun teklifi üzerinde dün ve bugün birçok milletvekili arkadaşım konuşmalarını yaptılar ve inşallah, biraz sonra, hep birlikte oylayarak bu kanunu da çıkarmış olacağız.

Biz, burada millet adına, ülkemiz adına önemli bir kurumun denetim işleyişindeki eksikliği tamamlamak, işlevini, işleyişini hızlandırmak için bu kanun teklifini getirdik ve bu konudaki hassasiyetimizi Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında biz ortaya koyduk. Biz, milletin hesabının hem doğru olarak hem de zamanında, ehliyetli, liyakatli insanlarca tutulmasına gerçekten önem veriyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz bu konudaki ihtiyacı karşılamak için çalışma yapmaktadır. Bu teklif, daha önceden Plan ve Bütçe Komisyonumuzca ele alınarak görüşülmüş, Genel Kurulumuzda da bunu görüşerek inşallah biraz sonra yasalaştıracağız. Milletimizin lehine, memleketin lehine olan her yasa buraya -hem Bakanlar Kurulu olarak hem de milletvekillerinin teklifi olarak da gelecektir- gelir ve yasalaşır. Biz, bunun için gece gündüz demeden çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Burada, kalıcı olacak, örnek olacak bir sınavın şartlarını objektif olarak ortaya koymaktayız, yasal düzenlemeyi Meclisimize getirmekteyiz. Muhakkak ki Danıştayın kararları her bireyin, her ilgilinin kabul edeceği, sonuç itibarıyla uyacağı kararlar olarak da bilinmektedir. Devlet, aynı zamanda, yapılan bu işlerin tespitini, sorumlu ve görevli olanların denetlenmesini de, faaliyet ve hesapların sonuçlandırılmasını da Anayasa ile yetkilendirdiği, millet adına vazifeler yüklediği kurumlar vasıtasıyla yapar. Bunu en verimli ve en şeffaf şekilde, tüm vatandaşların kolaylıkla anlayıp görebileceği bir şekilde sunması da gerekmektedir. Bugün görüştüğümüz bu teklif, kamu hesaplarının denetimini Türkiye Büyük Millet Meclisimiz adına, dolayısıyla milletimiz adına yürüten Sayıştay Başkanlığımızın bu bünyede görev vereceği Sayıştay denetçi yardımcılarının belirlenmesine, atanmalarına yönelik bir düzenlemedir. Bunu biz, milletimiz adına yapmak, bu sistemi güçlendirmek istiyoruz. Milletimiz bizim ne yaptığımızı, ne için uğraş verdiğimizi görüyor ve biliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz hiçbir işlemin kayıt dışı kalmamasına, hesap verebilirlik ilkesine uygun olarak işlerin reel olarak neticelendirilmesine çalışıyoruz. Bunu geçtiğimiz süreçte ortaya koyduğumuz çalışmalarla ispatlamış bulunmaktayız. Hortumlarla mücadele edilmiş, kayıt dışılığa son verilerek devletin gelirleri artırılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, tamamlayınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Yeni, hortumlarla beslenenler hakkında ne diyorsunuz?

AHMET YENİ (Devamla) - Batmakta olan, zarar içinde olan birçok kuruluşu yeniden dirilterek ekonomiye katmış bulunmaktayız. Hükûmetimiz, kamunun üzerinde yıllardır kambur olan bu yerleri bugün üreten ve işleyen kuruluşlar hâline getirmiştir. Hazinemiz, bankalarımız yapısal olarak, mali olarak güçlendirilmiş, mali yönden tüm piyasalara önemli ölçüde destek veren, kredi veren kuruluşlar hâline getirilmiştir. Biz bu düzenlemenin tüm milletvekillerimizin desteğiyle yasalaşacağına inanıyoruz. Örnek bir çalışma olarak bu alandaki ihtiyaca katkı sağlayacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle teklifin yasalaşmasına destek verdiğimi ifade ediyor, tekrar yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yiğit.

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 427 sıra sayılı, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, genel olarak teklifin özetine bakacak olursak burada, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu maddesi değiştirilerek raportör denetçilerin denetçi yardımcılığı kadrolarından yetişeceği denetçi yardımcısı adaylarında aranacak şartlar ve adaylık süresi, denetçi yardımcılarının tabi olacakları mesleki eğitim ve staja ilişkin hususların yönetmelikle düzenleneceği ve Sayıştay meslek mensupları ile savcı ve yardımcılarının yükselme süreleri gibi hususlar yeniden düzenlenmiştir.

Söz konusu Kanun’a eklenen 9/A maddesiyle de eleme sınavı, yazılı sınav ve mülakat sınavı olmak üzere üç aşamadan oluşan Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığına giriş sınavının yapılış şekli, atamaya ilişkin hususlar hüküm altına alınmıştır. Bilindiği üzere, 2/2/2009-6/2/2009 tarihleri arasında yapılan, Danıştayca iptal edilen Sayıştay denetçi yardımcılığı sözlü sınavının, bu sınav sonucu yapılan atama işlemlerinin durdurulması yönünde karar vermiştir. Bu maddenin birinci fıkrasında bahsi geçen sözlü sınava katılıp başarısız sayılmalarının, bu Kanun hükümlerine göre yeniden sözlü sınava alınmalarının ve bunların arasında başarılı olanların adaylığa atamalarının yapılmasının hukuk ilkelerine uygun olduğu düşüncesiyle gerekli düzenleme yapılmıştır. Sayıştay Başkanlığının mevcut kadrolarında 25/2/2010 tarihi itibarıyla yeterli sayıda kadronun boşalacağı göz önünde tutularak başarılı olanların atamalarının bu tarihten sonra yapılacağı belirtilmiştir. Yine, söz konusu kişilerin girdikleri sözlü sınavda başarı puanı elli olduğundan, Kanun’daki yeni düzenlemeyle yani yetmiş puan başarının bu mülakatta elli olarak değiştirilmesi uygun görülmüştür.

3’üncü maddeye bir geçici madde eklenmek suretiyle, 2009 yılında yapılan Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarısız sayılanlar, bu Kanun hükümlerine göre yeniden mülakata alınarak 9/A maddesinin beşinci fıkrasındaki “yetmiş” ibaresi bu mülakatta elli olarak uygulanacağı gibi, başarılı olanlar 2010 yılında boşalacak olan kadrolara atanma imkânı bulacaklardır. Bu Kanun’un 9’uncu maddesinde öngörülen yönetmelik en geç altı ay içerisinde çıkarılacağı gibi Sayıştay Başkanlığının önemli bir sıkıntısı bu değişiklikle ortadan kalkmış olacaktır. Yani, daha doğrusu, bu bir mağduriyeti giderme yasasıdır.

Değerli milletvekilleri, burada hep yasa diyoruz, hep yasa diyoruz da şu Anayasa’yı bir türlü getiremiyoruz. Tarihin en karanlık, en acı dönemini yaşayan bu ülke bir 12 Eylül yaşadı. Siyasi partiler kapatıldı, gözaltında binlerce insan kayboldu. 12 Eylülün getirdiği 82 Anayasası var. Bu Anayasa, tarihin gerisinde kalmış, toplumun gerisinde kalmış, demokrasiyle bağdaşmayan, özgürlüklerden yoksun, gerçekten vesayet altında çıkmış bir anayasadır. Gelin, hep beraber, bu ülkede, bu dönemde -gerçekten bu Parlamentonun onurudur- katılımcı, özgürlükçü, eşitlikçi, sivil bir anayasa yapmak artık bu Parlamentonun onurudur.

Bu Parlamentonun bu görevi yerine getireceğine inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yiğit.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sistemde bir soru var.

Sayın Işık, buyurunuz efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sizden önce Hükûmet adına orada oturan Sayın Tarım Bakanına sorduğum soru üzerine, kırk iki yıllık Sayıştay Kanunu boyunca bu dönemde, yani AKP İktidarı döneminde böyle bir konunun gündeme gelmesini şeffaflıkla cevaplandırdı. Ancak sorumun ikinci bölümünde aynı teklifte mülakat sınavında ortak tutanak dışında herhangi bir kayıt sisteminin kullanılamaması hükmünü nasıl değerlendirdiğimi cevaplandırmadı.

Şimdi aynı soruyu size soruyorum: Mademki şeffaflıkla ilgili bir düzenleme, bir sınavda kayıt sisteminin kullanılamamasını ne ölçüde şeffaflıkla değerlendiriyorsunuz?

İkinci sorum da: Henüz yargı süreci tamamlanmamış, yani Danıştayın daha esasa ilişkin kararını vermediği bir konuda bu yasa teklifinin hazırlanmasını ve çıkarılması konusundaki ısrarı nasıl değerlendiriyorsunuz? Konu ne derece hukuki ve ne derece etiktir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Evet efendim, kim cevap verecek?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) –  Sayın Yakut cevap verecek.

BAŞKAN – Sayın Yakut, buyurunuz.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Işık’ın sorusuna cevap vermek istiyorum.

Sayın Işık’ın sorduğu soru defalarca, daha önce, hem konuşmalarda belirtildi hem de sorularda cevap verilirken verildi. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına mali denetim yapan Sayıştayın denetçi yardımcılarının mesleğe alınmasıyla ilgili yönetmeliğe dair mahkeme sebebiyle ortaya çıkan hukuki boşluğun Anayasa’nın 160/son maddesindeki kanunla düzenleme yapma şartına uygun olarak doldurulmak suretiyle ortaya çıkmış olan mağduriyetin giderilmesinden ibarettir.

Bahsi geçen mahkeme kararının, Anayasa’nın 138/3’üncü maddesindeki sınırlama bakımından sorun teşkil etmesi söz konusu değildir. Çünkü teklifte yargı yetkisinin kullanılmasına müdahale sonucunu doğuracak herhangi bir husus da yoktur. Öte yandan, teklifin yürütme maddesinde de görüldüğü üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına mali denetim yapan, anayasal bir organ olan Sayıştayla ilgili hususlarda tasarı değil teklif yoluyla düzenleme yapılması parlamenter rejimin icaplarına daha uygun düşen bir noktadadır.

Aslında iptal gerekçesindeki belirtilen tutanak konusu… Zaten sınav yapan komisyon tarafından ve Sayıştay tarafından tutanak düzenlenmekte, ancak, kamera görüntüsüyle ilgili problem söz konusu. Bunun da kameraya alınması söz konusu değildir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yakut.

RECEP TANER (Aydın) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.00

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

3’üncü maddenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi 427 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı yürütür.

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay.

Buyurunuz Sayın Okay.

CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel bu 2’nci maddenin Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade etmiş ve aykırılığını Anayasa Mahkemesi kararıyla da ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla da açıklamaya çalışmıştım. Ancak, ona rağmen Anayasa’ya aykırılık iddiamız kabul görmedi ve değişiklik önergemiz reddedildi.

Değerli arkadaşlarım, burada açıkça Anayasa’ya aykırı bir hükmü geçiriyorsunuz. Ancak bilesiniz ki, eğer bu madde bu biçimiyle geçerse, AKP grup sözcülerinin ifade ettiği, Sayın Bakanın ifade ettiği mağduriyet giderilmeyecek. Zannedilmesin ki bu yasa geçer ve bu yasa kabul edildikten sonra artık bunun üzerinde tartışma olmaz, idari yargıya da başvurulamaz. Bu 60 tane Sayıştay denetçi yardımcısı, her ne kadar liste hâlinde isimleri yazılıp “Bunlar Sayıştay denetçi yardımcısı olacaktır.” diye bir kanun getirmiyorsak da o Şubat ayında, 2009 Şubatındaki listedeki isimler görevine devam edecek ve bunların hakları iade edilecek.

Bakın, buna örnek, Sağlık Bakanlığındaki şef ve şef muavinleridir. Geçen Parlamento döneminde, 22’nci Parlamento Döneminde, yine böylesine Anayasa’ya aykırı olarak bir yasal düzenleme geçirdi bu Parlamento ve o aykırılık Anayasa Mahkemesine gitti bir kez daha, bu arada atamalar yapıldı. Ancak, ataması yapılanlarla ilgili davalar açıldı. Anayasa Mahkemesi de yargı kararının dolandığından ve hukuk güvenliği ortadan kaldırıldığı için hem o maddeyi iptal etti hem de idari yargı, o şef ve şef muavinlerinin yasayla atanmasını iptal etti. Şimdi, efendim “7 Temmuz 2009’da yürütmeyi durdurma kararı verildi, ondan sonra da bu arkadaşlarımız ortada kaldı.” deniliyor. Getirilen o 2’nci maddeyle, yeniden başarısız sayılanlara da bir mülakat imkânı veriliyor ve o arkadaşların, yani ortada kalanlara da böylece hakları iade edilmiş oluyor ancak dava süreci bitmiyor. Bilesiniz ki Sağlık Bakanlığındaki süreçte olduğu gibi, şef ve şef muavinlerinde olduğu gibi yeniden idari yargı ve Anayasa yargısı sonrasında -örnek de kararlar olduğu için- bu arkadaşlar yeniden, belki üç ay, belki altı ay, belki bir sene sonra yeniden mağdur olacaklar.

Gelin, bu hukuka aykırı işlemden vazgeçin. İnsanları mağdur ederken… “Mağdur” derken, bir kez daha mağdur edeceksiniz çünkü bir yargı süreci var ve o yargı süreci içerisinde bunu görmezlikten gelmek ve yargı kararını yasamayla ve yasa yoluyla aşmaya kalkışmanızın hukuki bir yararı da olmayacak. Bunu, mutlaka bu Sayıştay denetçi yardımcısı olacak arkadaşlar da, olmak isteyip olamayan arkadaşlarımız da izliyor ve bu tekrar yargı sürecinde olacak. Yani biz sadece ana muhalefet partisi olarak Anayasaya gidebileceğimiz gibi, bu idari yargı yoluyla da, dava yöntemiyle de Danıştay tarafından da Anayasa Mahkemesine taşınacaktır.

Bu koşullarda Anayasa’ya açıkça aykırı olan ve Anayasa’nın 11’inci maddesinde ifadesini bulan “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” hükmüne rağmen Anayasa’ya aykırı bir hüküm getirirseniz ve bu yasa bu hâliyle geçerse bilesiniz ki bu, Anayasa’nın 2’nci maddesine aykırıdır, Anayasa’nın 10’uncu maddesine aykırıdır, Anayasa’nın 11’inci maddesine aykırıdır, Anayasa’nın 87’nci maddesine aykırıdır ve Anayasa’nın 138 son fıkrasına aykırıdır.

Sayın Meclis Başkan Vekilimiz Yakut, 138/3’ten bahsediyor. Anayasa’nın 138/4, son fıkrasına aykırıdır ve biraz evvel de bu konuda Anayasa Mahkemesinin kararını da burada okudum.

Onun için “Mağduriyeti ortadan kaldıracağız.” deyip, geçici bir süre için arkadaşları işe başlatıp tekrar mağduriyetlerini yaratacaksınız ve onların belki bu süreçte yeni sınava girme şansını da ortadan kaldıracaksınız.

Çok tehlikeli bir yola girilmiştir ve o 60 arkadaşı bir kez daha Parlamento eliyle, AKP Grubunun iradesiyle mağdur edeceksiniz diyorum ve bu maddeye karşı olduğumu ifade ediyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu.

Buyurunuz Sayın Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Maalesef basit bir olayı bir hayli karmaşık hâle döndürdük ve maalesef de bu tasarı yasalaştığı zaman olay çözülmeyecek gibi görünüyor çünkü kanunun 2’nci maddesine baktığımız zaman biz, bu mağdur olduğunu iddia ettiğimiz arkadaşlara bir mülakat hakkı tanıyoruz. Ne sebeple? Çünkü sözlü sınavda başarısız oldukları için. “Sözlü sınav”, “mülakat” iki ayrı kavram, iki ayrı uygulama.

Şimdi, eğer bu arkadaşların tamamını mülakatta geçirecekseniz burada mülakatın anlamı ne? Bilenle bilmeyeni, uygun olanla uygun olmayanı ayırıyorsanız belki de bunlardan 1-2 tanesi başarısız sayılacak. Onlar bir daha Danıştaya gidecekler, diyecekler ki: Bizi sözlü sınava tabi tutmaları gerekirken mülakata tabi tuttular, yanlış oldu. Tekrar Danıştay karar verecek, tekrar bunu nasıl düzelteceğiz diye burada günlerce uğraşacağız. Peki, bunun çözümü ne? “Genellikle muhalefet olarak buraya çıkıyorsunuz. Efendim, hiç yapıcı öneride bulunmuyorsunuz.” diyorsunuz. Bakın, ben size nasıl çözülebilecek olay, bir yardımcı olmaya gayret edeyim.

Anayasa’mızı açalım. Anayasa’mızın 124’üncü maddesi -bunun alt başlığı “Yönetmelikler” yanlış ama öyle- diyor ki: “Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler.” Demek ki bizim idari yapılanmamızda hukuki metinler üç kademede; kanun, tüzük ve yönetmelik. Ama özellikle sizin Hükûmetiniz döneminde tüzük olgusundan özellikle kaçıyoruz. Neden kaçıyorsunuz? Çünkü tüzüklerin Danıştay’ın onayından geçmesi gerekiyor. Danıştayı da sevmediğiniz için bir konuyu Danıştaya götürmekten içtinap ediyorsunuz. Hâlbuki bakın cumhuriyet tarihimize, bu tür özel ihtisas mesleklerine alınacak kişilerin hukuki statüleri tüzüklerle belirlenir.

Örnek: Maliye Teftiş Kurulu Nizamnamesi yani Tüzüğü hâlâ ayaktadır ve dolayısıyla Maliye Teftiş Kurulu gibi bu ülkenin seçkin ihtisas kurumlarından birisinde bu tür olaylar olmaz. Orada sınavda çocuklar çakarlar, kalırlar, orada da Danıştaya giderler ama netice itibarıyla… Danıştaya giderler ama daha önce Maliye Teftiş Kurulunun Tüzüğü Danıştaydan geçmiş olduğu için ve Danıştayın olumlu mütalaası olduğu için Danıştay burada aleyhte veyahut da efendim, bozucu bir karar veremez. Onun için eğer bu olayı çözmek istiyorsanız önce genelde bu Anayasa’nın öngördüğü tüzük müessesesini artık çalıştırmak durumundayız.

İkincisi: Bu kanunla bu arkadaşların sorununu çözemeyeceğiniz anlaşılıyor. O zaman, Sayıştay, bir an önce burada bu kanunu yapacağına doğru dürüst bir tüzük yapsın, bu tüzüğü de kanunlarımızın, mevzuatımızın öngördüğü çerçevede Danıştaydan geçirsin, ondan sonra Resmî Gazete’de neşretsin ve bu işi çözsün. Bakın, dokuz ay kaybettiniz. Sayın Poyraz, bu dokuz ayın içinde 9 defa bir tüzük çıkarılırdı.

Şimdi, bakın, Türkiye'nin iki seçkin müessesesi; birisi tam yargı, öbürü Türkiye Büyük Millet Meclisinin kontrolünde olduğu için ama özlük hakları bakımından yargı hukukuna tabi. Biz iki tane temel kurumumuz arasında uyum sağlayamıyoruz. Ondan sonra bu kürsüye çıkıyorsunuz “Bütün devlet kurumları son derece uyumlu çalışıyor…” Nereye çalışıyor? Danıştayla Sayıştayı bile biz aynı şekilde düşündürüp, aynı şekilde hareket ettiremiyoruz. Yapmayın, etmeyin!

Bakın, size yapıcı bir öneriyle geliyorum. Gelin, devleti perişan etmekten vazgeçelim. Devlet her seferinde zemin kaybediyor, kan kaybediyor. Devletsiz millet olmaz. Güçlü olmayan devlet hiçbir zaman uluslararası arenada itibarlı olmaz. Hayal kurmayalım, hayal peşinde koşmayalım, işin doğrusu neyse onu yapalım ve bu işi bir an önce süratle bitirelim.

Ben bu düzenlemenin istikbalini parlak göremiyorum. Herhangi bir şekilde aramızdan bazı arkadaşlar -ki bu ana muhalefet partisi görünüyor- bu kanunla ilgili de Anayasa Mahkemesine giderse, oradan da ters bir karar çıkarsa “E, hukuk önümüzü kesiyor...” Hayır, siz doğru kanun yapamadığınız için, doğru tüzük yapamadığınız için, doğru yönetmelik yapamadığınız için hukuk gereğini yapıyor.

Devamlı başkalarından şikâyet ederek bu işin içinden çıkamayız. Lütfen, “Nerede hata yapıyoruz? Doğrusu nerededir? Bu işin içinden nasıl çıkılması gerekir?” diye… Burada benim önerdiğim çerçevede hemen özellikle bir araştırma yapılsın, bu araştırmaya göre süratle bu sorun çözümlensin. Danıştayla Sayıştayı barıştıralım ve devletin diğer kurumlarını da birbiriyle uyumlu hâle getirelim. Sürekli gerginlik, sürekli tahrik, sürekli ajitasyon, sürekli iddialaşma, sürekli birbirine kafa tutma “Efendim, sen eğri yaptın ben doğru yapacağım.” ilkesi içinde devleti karmakarışık yaparak bir yere varamayız. Lütfen, lütfen, tek başına iktidar olmanın “Dediğim dedik, çaldığım düdük.” esprisiyle hükûmet etmek olmadığını; kanun, nizam, Anayasa diye bir düzenler sistematiği olduğunu; bunun da ötesinde hukuk diye bir şeyin olduğunu; ulusal hukukun üzerinde evrensel hukukun olduğunu; insanoğlunun binlerce yıldır doğruları bulup insani ilişkiler üzerinden birtakım temel kurallar koyduğunu; bu kuralların yazınlarda, metinlerde yer aldığını; bunun bilinmeyecek, görülmeyecek, anlaşılmayacak tarafı olmadığını kabul edelim ve gereğini bu çerçevede yapalım.

Ben senelerini bu devlet hizmetine vermiş bir eski bürokrat olarak size bu konuda yardımcı olmaya gayret ettim. İster benimsersiniz ister benimsemezsiniz, ben görevimi yaptım.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.

Şahsı adına, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu.

Buyurunuz Sayın Koyuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, benden önce söz alan milletvekili arkadaşlarımın da Genel Kurulumuza ifade ettiği gibi, ortaya çıkan ve bundan sonra da çıkabilecek, özellikle mağduriyetlerin, haksızlıkların ve yanlış anlamaların engellenmesi amacıyla düzenlenmiştir.

Değerli milletvekilleri, devletimizin tüm kurum ve kuruluşları için, zamanın gerektirdiği ve ihtiyaçların gerektirdiği ölçülerde bu tip kanuni düzenlemeler yüce Meclisimizce ele alınmaktadır.

Kanun teklifinin ilgili maddeleri ve gerekçelerinde de belirtildiği üzere, Sayıştay denetçi yardımcılığı adaylığına giriş için yapılacak olan bu düzenlemeyle de daha objektif, doğru ve yerinde karar verebilme ve en önemlisi, verilen kararların içeriğinin anlaşılabilmesi imkânı sağlanarak kişilerin haklarının çiğnenmemesi ve yasal olarak güvence altına alınabilmesi sağlanmak istenmiştir.

İlgili kanun çerçevesinde yapılacak olan Sayıştay denetçi yardımcılığı yazılı sınav ve mülakatlarıyla ilgili düzenlemeler ve yapılan bu düzenlemelerde adayların puanlarının değerlendirilmesi aritmetik bir sistemle belirlenmiş olacaktır. Bu değerlendirme sonucunda da özellikle mülakat aşamasında yer alan Sayıştay denetçi yardımcılığı adayları, böylelikle kendilerine takdir edilen puanın gerekçesini daha net bir şekilde görebileceklerdir. Belli kategorilere ayrılacak olan mülakat değerlendirilmesinde verilen puanlarla, adaylar, başarılı ve başarısız olduklarıyla ilgili alanı açık bir şekilde müşahede edebileceklerdir.

Değerli dostlar, değerli arkadaşlar; burada görüşmekte olduğumuz Sayıştay denetçiliğiyle ilgili Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine götürüleceğini konuşmacı arkadaşlarımız söylüyorlar. Tabii ki Anayasa Mahkemesine götürebilirler, daha önce de… Şimdi, son günlerde özellikle üniversite öğrencilerimizin yoğun bir şekilde Meclise gelip de milletvekillerinden, “Paramız yok, durumumuz bozuk…” Daha önce belediyeler bizlere burs veriyorlardı ama maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa Mahkemesine götürdü…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Getir yasayı! Getir yasayı!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …ve öğrencilerimiz mağdur oldular.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Getir yasayı, öğrenciler için belediyeler burs versin. Getir yasayı!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Yine aynı şekilde, Sayıştay Kanunu’yla ilgili teklif de Anayasa Mahkemesine götürülür, Sayıştaydaki arkadaşların mağduriyetlerini de göz önünde bulundurmazsınız diyorum.

Bu kanun teklifinin memleketimize, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koyuncu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir sataşma var. Anayasa Mahkemesine gidişimiz çarpıtılarak söylendi, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, söz almamın nedeni şu: Az önce konuşan Değerli Milletvekilimiz bu söylemini herhangi bir kahvede yapabilir, bir AKP grup toplantısında yapabilir ama mademki Meclisin kürsüsüne çıkıyoruz, burada kendisinin muhalefetin gözünün içine bakarak bu kadar olayı saptırarak anlatması doğru değil. O nedenle ben söz aldım.

Biz Anayasa Mahkemesine gittik, bunu her yerde söylüyoruz. Biz, her kurum burs versin diye Anayasa Mahkemesine gittik ama Anayasa Mahkemesi “belediyeler hariç” bölümünü iptal etti. Biz bunun üzerine kanun teklifi verdik. Sizin çoğunluğunuz var, arzu ederseniz tekrar getirin, belediyeler burs versin. Bu kadar basit. (CHP sıralarından alkışlar) Yani biz bunu söylüyoruz ama eğer getirmiyorsanız, o zaman doğru değil.

Bakın Sayın Milletvekilim, bir olay daha var: Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı dahi çıkmadan bazı AKP’li belediyeler bursları kestiler. Örneğin, İstanbul Belediyesi kesti ama Kocaeli Belediyesi ödemeye devam etti; ikisi de aynı partiden. Çünkü gerekçeli karar çıkıncaya kadar uygulamanın sürmesi lazımdı. Bu çifte standardı dahi bu kürsüden eğer söylüyorsanız, bu çifte standartları da söyleyin.

Bir şey daha var: Anayasa Mahkemesi kararları elbette ki eleştirilebilir, elbette ki “doğru değildir”, “katılmıyoruz” diyebiliriz; kendi görüşümüzü gündeme getirebiliriz ama sonuçta çıkan bir karar varsa, bu karara herkes uyacak; biz de uyacağız, siz de uyacaksınız. Yani hukukun üstünlüğü ne demektir? Yargı kararlarını uygulamaktır. Dolayısıyla çıkan yargı kararlarına da hepimiz saygı göstereceğiz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıçdaroğlu.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına İzmir Milletvekili Harun Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun teklifi, Danıştayın yürütmeyi durdurma kararı verdiği bir konuda, yargının esastan kararı beklenmeden, yasal düzenleme yapılmasını öngörmektedir. Burada okundu, Anayasa’nın 138’inci maddesinin son fıkrasında “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” demektedir. Anayasa gereği, idarenin yargı kararlarına uyma zorunluluğu vardır. Ortada, yürütmeyi durdurma kararına göre yerine getirilmesi gereken bir idari işlem vardır. Bu idari işlemi kim yapacaktır? Sayıştay yapacaktır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle yargı kararı doğrultusunda yapılması gereken idari işlemin şekli ne yazık ki değiştirilmektedir. Yani yasa gücü kullanılarak yargı kararının kısmen uygulanması sonucunu doğuran bir teklifi yasalaştırmak üzereyiz.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin yargı kararlarını yasal düzenlemelerle aşma alışkanlığı ne yazık ki yaygınlaşmaktadır. Ne kadar demokratikleşmeden yana olduğunuzu söyleseniz de bu davranışlarınızın hukuka ve demokratik rejime saygılı bir yönetim anlayışıyla bağdaştırılması mümkün değildir.

Şimdi, yasal düzenlemeyle kısmen aşmaya çalıştığınız yargı ne diyor, ona biraz yakından bakalım.

Değerli milletvekilleri, yargı: “Hukuk devleti ilkelerinin gereği olarak bir sözlü sınavın objektif olduğundan söz edilebilmesi için, dikkate alınan kriterlerin ve bunlara ilişkin ölçütlerin, değerlendirme esaslarının ve uygulanacak yöntemin belirlenmesi ve bu hususların ilgili yönetmelikte düzenlenmesi gerekir.” diyor. “Aksine bir durum, idari işlem niteliğinde olan sözlü sınavların yargısal denetimini güçleştirecek, hatta, imkânsız kılacak.” diyor. “Sözlü sınavda başarısız sayılma işleminin yasal denetimini sağlayacak altyapının tüm unsurlarıyla oluşturulmasını sağlamak hukuka bağlı idarenin görevidir.” diyor. “Komisyon üyelerince takdir edilen notun gerekçesiyle ortaya konulmaması, sınavın sesli ve görüntülü kayıt yapılmak suretiyle gerçekleştirilmemesi nedeniyle yapılan sözlü sınavda ve davacının bu sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlılık bulunmamaktadır.” diyor.

Değerli milletvekilleri, hâlen eleme sınavı konuları arasında yer alan yabancı dil bilgisi sınavını, sınav konuları arasından, yasalaştırmaya çalıştığımız teklifle, çıkarmaktayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim görevi yapan Sayıştayda bugüne kadar sınav konuları arasında yer alan yabancı dil bilgisinin sınav konuları arasından çıkarılması kesinlikle doğru değildir. Bu düzenleme, hâlen, eleme ve yazılı sınavdan sonra yapılan sözlü sınavın mülakata dönüştürülmesi, Danıştay kararında özellikle üzerinde durulan ve subjektifliğe yol açan uygulamanın sürdürülmesi sonucunu doğuracaktır.

Bu düzenlemeyle, her şeyden önce bir bilgiyi ölçen sözlü sınav yerine, subjektif değerlendirmelere açık mülakat sistemi getirilmekte ve yargı kararı yasal düzenlemeyle aşılmak istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan metin, mülakatta tutanak dışında başka herhangi bir kayıt tutulmayacağını da hükme bağlamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Benzer bir düzenleme geçtiğimiz aylarda kaymakam adayları sözlü sınavı için de yapılmıştı. Hem İçişleri Bakanlığında hem de Sayıştayda yapılan sözlü sınavlarla ilgili olarak Danıştay, verdiği kararında, idarenin subjektif değerlendirmelerinin önüne geçmek için sözlü sınavlarda tutanak dışında sesli ve görüntülü kayıt da tutulması gereğine işaret ediyordu. Yapılan düzenlemeyle “Tutanak dışında kayıt tutulmayacağı” hükmünü getirerek bir daha bu gerekçeyle yargının iptal kararı vermesini önlemeye çalışıyoruz. Bu tavrın hukuk devletiyle bağdaşmadığını tekrar ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Dibek, Sayın Işık, Sayın Yalçın, Sayın Taner, Sayın Doğru ve Sayın Korkmaz sisteme girmişler. Sadece bu sayın milletvekillerine söz vereceğim ve bir dakikayla sınırlı olduğunu tekrar hatırlatıyorum, işlemi başlatıyorum.

Sayın Dibek, buyurunuz.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Meclis Başkanımız, Başkan Vekilimiz veya Sayın Bakanımız yanıtlayabilir. Şunu merak ediyorum: Geçtiğimiz günlerde biz Meclis olarak burada Sayıştaydaki boş üyeliklere seçimler yaptık. Şimdi, o seçimlere aday olanlarla ilgili olarak Sayıştay Genel Kurulu toplanıp da Meclise herhangi bir aday önermesi yapmadı. Öncelikle bunu merak ediyorum. Niçin Sayıştay Genel Kurulu toplanıp Meclise işte seçileceklerin 4 katı kadar aday önermedi de doğrudan adaylar Meclise başvurdular, Plan ve Bütçe Komisyonundan geçerek Meclise geldiler? Bu konuda Sayıştay Genel Kurulunun toplanmaması konusunda özel bir talep mi vardı?

Şimdi, geçmişte hatırlıyoruz, Yargıtaydaki boş üyelikler için de buna benzer bir şey oldu. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bir türlü toplanamamıştı. O tarihte Başkan, Müsteşar hakkında suç duyurusunda bulunmuştu görevi kötüye kullanmayla ilgili olarak. Meclis Başkanlığı niçin böyle bir girişimde bulunmadı Sayıştay Genel Kurulunun toplanamamasıyla ilgili olarak ve Meclise üye önermemesiyle ilgili olarak? Bunu merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Sayıştay raporlarına istinaden hükûmetleriniz döneminde toplam kaç kurum veya kuruluşla ilgili dava açılmıştır? Açılan bu davaların kaçı sonuçlanarak hangi kurumlara ne tür cezalar verilmiştir? Önceki dönemlerle kıyaslandığında dava sayılarının değişimi nasıl olmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, biraz önce diğer Sayın Bakana sormuştum, cevap alamadım. Siz, burada iptal edilmiş bir yönetmeliği kanun hâline getirmek yerine neden yasalara, anayasalara uygun yönetmelik çıkarmayı bir yöntem olarak düşünmüyorsunuz?

Bir diğer sorum: Sizce mahzuru yoksa, bir mevzuat engeli yoksa, Sayın Başbakanın Başbakanlığı dönemi boyunca yurt içi ve yurt dışı gezilerinde -tahmin ediyorum Sayıştay denetiminde bu husus- ne miktar harcırah tahakkuk etmiştir? Bu tahakkuk eden harcırahın önceki başbakanlarla bir mukayesesi imkânı bulunmakta mıdır? “Yazılı cevap vereceğiz.” deniliyor. Ben bugüne kadar hiç yazılı cevap geldiğini görmedim. Cevap vermeyecekseniz “Yazılı cevap vereceğim.” deyip de göndermeyecekseniz bunu da söylemeyin lütfen.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz kanunun ana gerekçesine baktığımızda “Mağduriyetin giderilmesi…” Sizin alanınızla ilgili olarak… Malum, bir kriz yaşadık. Kriz döneminde de vergi mükellefleri, ücretliler bu krizden dolayı mağdurlar. Sizin Bakanlığınızla ilgili, bu kriz mağdurları için bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Komisyon sıralarında Maliye Bakanı görülünce çek mağdurlarından birçok telefon aldım. Basında da zaman zaman çıkıyor şu anda, çek mağdurlarıyla ilgili yıl sonunu bekleyecek bir kanun tasarısı mı olacak? Yani bununla ilgili, çek mağdurlarıyla ilgili bir kanun tasarısını ne zaman Meclisimize ve komisyonlara getireceksiniz? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, ben de aracılığınızla Sayın Maliye Bakanımıza sormak istiyorum.

Son zamanlarda dinleme skandalı arşıâlâya kadar çıktı, ünü sınırlarımızı aştı. Herkes tedirgin, her bulunulan ortamda dinleme skandalı konuşuluyor. Ben kamuoyu adına şunu öğrenmek istiyorum: Dinleme elbette yüksek teknoloji gerektiren teçhizat ve donanımlara ihtiyaç duyuyor. Bu amaca matuf olmak üzere teçhizat ve donanım ithali oldu mu? Bununla ilgili olarak ne kadar kamu kaynağı kullanıldı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

En son Sayın Uzunırmak sisteme girmiş.

Buyurunuz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum  Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sayıştay denetçilerinin mahallî idarelerde yaptıkları denetimler sonunda acaba tespit edilen zimmet veya kamu zararı gibi birtakım kalemler ne tutmuştur bugüne kadar? Sayıştayda bunların hangi aşamada olduğu takip ediliyor mu? Mesela bunlar da bir noktada kamu kaynağıdır, zaman aşımına uğrayarak bu usulsüzlüğü yapanların takipten düştükleri söz konusu. Bu da bir kamu zararıdır aynı zamanda. Bunların miktarları hakkında yıllık veya bugüne kadar acaba hiçbir kaydımız var mı? Varsa bunları bize bildirebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, soruların bir kısmı gerçekten çalışma gerektiriyor rakam boyutuyla, onun için takdir edersiniz ki bu rakamları benim ezberden bugün size ifade etmem çok zor, onun için hakikaten bir çalışma gerekiyor. Yani tipik olarak “Sonra yazılı cevaplandıracağım.” yaklaşımında değilim. Müsaade ederseniz, cevaplandırabileceklerimi ben cevaplandırayım.

Çek mağdurlarıyla ilgili olarak… Tabii, burada “Çek mağduru” terimi bence muğlak bir terim. Çeki alan mı mağdur, çeki veren mi mağdur, o konu tartışılabilir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İkisi de mağdur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hepsi mağdur Sayın Bakan, herkes mağdur.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Tamam arkadaşlar.

Dolayısıyla, biz bu konuyu çalışıyoruz, buna ilişkin bir düzenleme üzerine şu an çalışılıyor, Ekonomi Koordinasyon Kurulunda da tartışıldı. Ümit ediyorum ki en yakın zamanda buna ilişkin bir düzenlemeyi yüce Meclisimize getireceğiz. Hem tabii ki çek verenleri hem de çek alanları koruyacak şekilde bir düzenleme yapmak ne kadar mümkün, ona bakacağız.

“Vergi mükelleflerine ilişkin bir düzenleme öngörüyor muyuz?” Takdir edersiniz ki 2008 yılında biz vergilerin yapılandırılmasına imkân sağladık. Yüzde 3, yıllık bir faizle on sekiz aya taksit imkânı getirdik.

Aynı zamanda, sosyal güvenlik primlerinde de, hatırlarsanız, yanlış hatırlamıyorsam otuz altı aylık bir yapılandırma imkânı sağladık.

Yine bu dönemde…

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Vatandaş ödeyemiyor Sayın Bakan, para yok.

RECEP TANER (Aydın) – Kriz 2009’da derinleşti Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlarım, tabii ki biz, dediğim gibi, o düzenlemeleri yaptık. Onlardan faydalananlar oldu, faydalanamayanlar oldu ama ben şuna da inanıyorum: Tabii ki sürekli bu tür beklentiler, bu türden aflar vergide uyumu zorlaştırıyor. Ben Maliye Bakanı olarak, şahıs olarak vergi aflarını doğru bulmuyorum çünkü adaletsizlik ortaya çıkarıyor, bir.

İkincisi, vergide uyumu bozuyor. Bu nedenle, ben şahıs olarak bu türden yapılandırmaları… Şöyle yaparsınız: Gelir İdaresine belli bir çerçevede yetki verirsiniz, hiçbir zaman kamu alacağının reel değerinin altında olmaması koşuluyla, yani hiçbir zaman piyasa faizinin altında olmayacak şekilde, o gecikmeler nedeniyle devleti zarara uğratmayacak şekilde bir düzenleme yaparsınız. O çerçevede, sürekli bir şekilde firma bazında yapılandırma yapılırsa, uyumu zorlaştırmaz, belki çok büyük adaletsizliklere de yol açmaz. Ama genel aflar, genel bu alacak yapılandırmaları, vergi yapılandırmaları uyumda sıkıntı yaratıyor. Bir de, dediğim gibi, verenlere, yani fedakârlık yapıp da parayı bulup da vergi ödeyenlere karşı da büyük bir haksızlık oluyor.

Sayın Başbakanımızın yurt içi, yurt dışı harcırahlarıyla ilgili, takdir edersiniz ki mukayeseli çalışma, yani benim şu anda hemen size vereceğim rakamlar değil.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yazılı kabulümüzdür efendim, gönderebilirsiniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yani ben o konuya baktıracağım arkadaşlar.

Kaç tane kurum, ne türden cezalar, işte geçmişle karşılaştırılması konusunu Sayın Işık sormuşlardı. Onu da, sanırım, Sayıştay bu çalışmayı yapar bana bildirirlerse ben size yazılı olarak bildiririm, ama bu rakamları takdir edersiniz ki ben bilmiyorum.

“Sayıştay Genel Kurulu neden aday önermedi, öneremedi? Bunun için özel bir talep var mıydı” Benim bildiğim bir talep yok ama burada arkadaşımız cevaplandıracak.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Sayın Yakut, siz mi cevap vereceksiniz?

Buyurunuz efendim.

TBMM BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Dibek’in sorusuyla ilgili…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, o dinleme cihazlarıyla ilgili soruma yazılı cevap vereceksiniz değil mi?

BAŞKAN – Soruları cevapladı efendim, konuyu herhâlde size bilahare bildirecek.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Vereceğim” dese yeter bana.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yakut.

TBMM BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri)- Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Dibek’e sorusuyla ilgili cevap vermek istiyorum.

Sayıştay Genel Kurulunda üye seçimi için on iki-on üç birleşim yapıldı. Bu toplantılar sonucunda yeterli oy çoğunluğu sağlayan aday çıkmadığı için bu oturumlardan sonra Genel Kurul yeterli çoğunluk sağlanamadığı için toplanamadı. Kanunda belirtilen süre içerisinde seçim tamamlanamadığı için Türkiye Büyük Millet Meclisine seçim tutanakları bildirildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Genel Kurulu, Sayıştay Genel Kuruluna niye tekrar dönüp “seçim yapın” diyemedi? Çünkü Sayıştayın Genel Kurul üyeleri yargıç statüsünde olan insanlardır ve etki altında bırakılmaları da mümkün değildir, yasal da değildir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yakut.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yargıç değiller Sayın Başkan. Toplanmamaları görevi kötüye kullanmaktır.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünün oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge vardır.

Şimdi imza sahiplerini arayacağım:

Hakkı Suha Okay? Burada.

Kemal Kılıçdaroğlu? Burada.

Şahin Mengü? Burada.

İsa Gök? Burada.

Hulusi Güvel? Burada.

Birgen Keleş? Burada.

Rahmi Güner? Burada.

Eşref Karaibrahim? Burada.

Algan Hacaloğlu? Burada.

Yaşar Ağyüz?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Engin Altay takabbül ediyor.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Takabbül ediyorum.

BAŞKAN – Vahap Seçer? Burada.

Halil Ünlütepe? Burada.

Şükrü Elekdağ? Burada.

Turgut Dibek? Burada.

Tansel Barış? Burada.

Ahmet Küçük? Burada.

Harun Öztürk? Burada.

Hüseyin Pazarcı? Burada.

Mehmet Serdaroğlu? Burada.

Recep Taner? Burada.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı olmadığı için birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.55

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

İstem üzerine yapılan açık oylamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi teklifin tümünü yeniden açık oya sunacağım.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümünün açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı  : 196

Kabul                       : 196 (x)

Böylece, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

On beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.12

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                             

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati:17.31

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

6’ncı sırada yer alan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede bu Hükûmet Sayın Başkan?

Komisyon yok, Hükûmet yok.

BAŞKAN - 7’nci sırada yer alan Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

7.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in, 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S. Sayısı: 228)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

8’inci sırada yer alan Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

8.- Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

9’uncu sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

9.- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S.Sayısı: 351)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

10’uncu sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/594) (S. Sayısı: 265)(x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 265 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ Konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkındaki Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’na ilişkin Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini izah etmek amacıyla söz almış buluyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, hemen belirteyim ki biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak İslam Konferansı Örgütüne ülkemizin üyeliğini, bu örgüte üye olunurken konulmuş bulunan genel rezervler çerçevesinde destekliyoruz. Bu örgütü, Türkiye'nin İslam dünyası ile ilişkilerini güçlendirmeye yarayan çok boyutlu ve yararlı bir enstrüman olarak değerlendiriyoruz. İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliğinin de bir Türk vatandaşının uhdesinde olmasını büyük bir gurur ve memnuniyetle karşılıyoruz. Ayrıca, İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Merkezinin İstanbul’da kurulmasına da -faaliyetlerini yasalarımız çerçevesinde sürdürmesi şartıyla- olumlu bir girişim olarak bakıyoruz.

                             

(x) 265 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Ancak bu amaçla, değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan anlaşma, yasalarımızı ihlal eden çok ciddi hata ve eksiklikler içermektedir. Bu hâliyle, sakat ve kabul edilemez bir nitelik arz ediyor. Amacımız, İslam Konferansı Gençlik Forumunun kurulmasının engellenmesi değil, bu kuruluşun yasalarımıza uygun sağlıklı bir hukuki zemin üzerine oturtulması ve görevlerini bu çerçevede verimli bir şekilde yürütmesidir.

Değerli arkadaşlarım, görüşlerimizin bu açıdan değerlendirilmesini önemle rica ediyorum. Anlaşma hakkındaki eleştiri ve önerilerimiz şu yedi noktada toplanıyor:

Birinci nokta, Anlaşma’nın amacı, işlevi ve öngördüğü etkinlikler ile ilgilidir. Dışişleri Bakanlığı tarafından sunulan gerekçede Anlaşma’nın amacı şöyle ifade edilmiştir: “Çeşitli ve farklı medeniyetlere mensup gençler ve kültürler arasında diyaloğun geliştirilmesi amacıyla sürdürülebilir bir uluslararası mekanizma tesis edilmesi ve İslam Konferansı Örgütünün Medeniyetler İttifakı faaliyetlerine vereceği katkıya zemin hazırlanması.” Oysa, Anlaşma metninde, bu amaçlarla ilgili olarak hiçbir açıklama yer almıyor. Yani, Forum bir uluslararası kuruluş olarak kuruluyor fakat işlev ve görevleri bilinmeyen bir uluslararası kuruluş.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey olabilir mi! Bu konuda kaygı ve kuşkuya yol açan başka bir neden daha var. İslam Konferansı Örgütü Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun hâlen yerel bir dernek olarak, yerel bir dernek statüsünde İstanbul’da kurulduğu, başkanlığını da Ali Sarıkaya isimli bir kişinin yaptığı yasa gerekçesinden anlaşılıyor. Ancak Ali Sarıkaya’nın Forumun amaç ve görevleriyle ilgili beyanları Dışişleri Bakanlığı gerekçesinde belirtilenlerle uyuşmuyor. Hatta, bunlara  ters düşmekle kalmıyor, ciddi endişelere yol açıyor. Nitekim, Anadolu Ajansı Muhabiri Murat Muratoğlu Madrid’de yapılan Medeniyetler İttifakı Toplantısı sırasında 15 Ocak 2008 tarihinde verdiği bir haberde şu hususları bildirmiştir: “Merkezi İstanbul'da bulunan İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumu Başkanı Ali Sarıkaya, medeniyetler ittifakı gençlik girişimi inisiyatifinin koordinasyonunu gerçekleştireceğini söyledi.”

Şimdi bakınız, dinleyin, ne diyor Ali Sarıkaya: “Sarıkaya, bundan sonra, gençlik inisiyatifi olarak politik kriz çıkan bölgelere krizin aşılması için gençlik timleri göndereceklerini ifade etti.”

Sarıkaya’nın politik kriz çıkan bölgelere krizin aşılması için gençlik timleri gönderileceği yolundaki açıklaması iki açıdan endişe vericidir değerli arkadaşlarım. Birincisi: Sarıkaya’nın sözünü ettiği şekilde bir etkinliği kültürler arası diyalog ile bağdaştırmak mümkün değildir. Hâlen, örneğin Pakistan’da ve dünyanın birçok yerinde politik krizler mevcuttur, çatışmalar vardır. Forum buralara hangi amaçla gençlik timleri gönderecektir? Gönderdiği timler gittikleri ülkelerde ne gibi siyasi veya başka türlü faaliyetlerde bulunacaklardır? Bunlar Gençlik Diyalog Forumunun boyunu, gerçek amacını ve haddini fersah fersah aşan işlerdir.

İkincisi de: Ali Sarıkaya’nın söyledikleri, anlaşma için hazırlanmış olan gerekçe de Foruma verilen görev ve yetkileri aşıyor. Bu bakımdan, keyfî ve yetki dışı etkinliklere yol açmamak ve Forumun kendisi için öngörülen sınırlar içinde kalmasını ve belli yetkiler çerçevesinde hareket etmesini sağlamak için, Forumun amaç ve işlevlerinin ve personelinin görevlerinin anlaşmada açık ve net bir şekilde tanımlanması zorunludur.

Bu tanımlama keyfiyeti Forum yöneticilerine tanınan yargı bağışıklığı açısından da zorunlu görülüyor. Nitekim, Forumda, Gençlik Forumunda görev yapan üst düzey yöneticilere, Anlaşma’nın 10’uncu ve 11’inci maddeleri uyarınca, kendi yetki sınırları içinde ve resmî görevleri çerçevesinde yaptıkları tüm eylemlerden, sözlü veya yazılı ifadelerden dolayı yargı muafiyeti tanınmıştır. Yani tam diplomatik bağışıklık ve muafiyetler bunlara tanınıyor. Fakat gelin görün ki Forumun amacı, işlevleri ve yetkileri Anlaşma’da tanımlanmamış bulunuyor. Bu durumda yöneticilerin yargılanmaları gerektiğinde bu kişilerin yargı konusundaki ayrıcalık ve dokunulmazlıklarını saptamak için resmî görevlerinin ve yetki sınırlarının ne olduğu nasıl tespit edilecektir değerli arkadaşlarım?

Amacı ve işlevi belli olmayan bir uluslararası anlaşmaya bu sıfat verilemez. Cumhuriyet tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir sakatlıkla malul hiçbir anlaşma onaylanmamıştır.

Şu hususun çok iyi anlaşılması lazım: Bir uluslararası anlaşmada bazı kişi ve görevlilere diplomatik bağışıklık ve dokunulmazlık tanınıyorsa bunların görev ve yetkilerinin anlaşmada açıkça belirtilmesi gerekir. Aksi takdirde bu kişi ve görevlilere bulundukları ülkelerin yasalarını keyfî şekilde ihlal etmek imkânı tanınmış olur.

Bu bakımdan, değerli arkadaşlarım, Forumun amaç,  işlev ve görevleri belirlenip anlaşma metnine dercedilmeden bu Anlaşma’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanması akla ihanet olur değerli arkadaşlar.

Buraya kadar söylediklerim, tek başına bu Anlaşma’nın eksiklik ve hatalarının düzeltilmesi amacıyla geri çekilmesi için yeterlidir.

Önemli bir başka sakıncalı husus da Anlaşma’nın Gençlik Forumuna Türkiye'nin yasalarını hiçe sayan para operasyonları yapmak hususunda imtiyazlar verilmesidir. Burada bir parantez açarak belirteyim: “İmtiyaz” sözcüğü Anlaşma’nın 6’ncı maddesinde, ikinci fıkrada aynen yer almakta olup benim yorum amacıyla kullandığım bir ifade değildir. “İmtiyaz” kelimesi metinde aynen vardır, mevcuttur.

Şimdi bakın, lütfen dikkatle dinleyin. Anlaşmanın 6’ncı maddesinin birinci fıkrası aynen şöyledir:

“1. Forum herhangi bir sınırlamaya veya herhangi bir kontrol, düzenleme ve moratoryuma tabi tutulmaksızın,

a) Elinde her çeşit para bulundurabilir ve herhangi bir para birimi üzerinden hesap açabilir,

b) Fonları serbestçe Türkiye'ye getirip çıkarabilir ve bunları bir dövizden diğer bir para birimine çevirebilir,

c) Ayrıca elinde bulundurduğu herhangi bir dövizi yürürlükteki resmi kambiyo kuru üzerinden diğerine çevirebilir.”

Şimdi, bu madde, değerli arkadaşlarım, kurulacak olan Gençlik Forumunun Türkiye’nin mali mevzuatına hiçbir şekilde riayet etmekle mükellef olmayacağını Türk devletine dayatma anlayışıyla yazılmıştır. Forum, Türkiye’ye dışarıdan istediği şekilde ve hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan fonlar aktaracak, sonra bu fonları Türkiye içinde istediği yerlere dağıtacak, isterse bu fonları tekrar yurt dışına çıkaracak, istediği kurum ve kuruluşlara ulaştıracaktır. Forum, istediği her mali spekülasyonu, her mali manipülasyonu yapmakla serbest olacaktır. Böyle şey olabilir mi değerli arkadaşlar?

Burada kritik nokta, Forumun amaç, işlev ve görevlerinin Anlaşma’da belirlenmemiş olmasıdır, sorun buradan çıkıyor. Böyle olunca bu para operasyonlarını Forumun açıklanmış resmî ve meşru amaç ve işlevleriyle sınırlamak mümkün değildir. Hangi amaçla kullanılacağı Anlaşma’da belirtilmeden, Forumun belirttiğim nitelikte para operasyonları yapabileceğinin Anlaşma’da öngörülmesi, üstelik Foruma yargı bağışıklığı da tanındığı dikkate alınırsa kuşku ve suistimallere yol açması kaçınılmazdır değerli arkadaşlarım. Sizler hepiniz muhterem insanlarsınız ama sizlerin iradesi hilafına yeni Deniz Feneri örnekleriyle karşılaşılması kaçınılmaz olabilir.

Öte yandan, Foruma sağlanan imkânların “imtiyaz” kelimesiyle tanımlanması da “kapitülasyon” kavramını çağrıştırmaktadır. Tüm bu nedenlerle bu madde anlaşmadan çıkarılmalıdır.

Şimdi, üçüncü sakıncalı nokta 6’ncı maddenin ikinci fıkrasından kaynaklanıyor. Bu fıkrada Forumun kendine sağlanan imtiyazları kullanırken, yani para operasyonlarını Türkiye mali mevzuatını dikkate almadan yaparken şöyle bir ifade var, bakın: Türkiye Hükûmetinin tavsiyelerine uyacağı ve bu tavsiyeleri kendi amaçlarının gerçekleşmesine uygun olduğu ölçüde dikkate alacağı belirtilmektedir.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Forum, para operasyonları yapar ve bunları Türkiye’de veya Türkiye dışında birtakım yerlere ulaştırır, bu şekilde ne olduğunu bilmediğimiz bazı faaliyetleri desteklerken uygun görürse Türk Hükûmetine danışacak ama Türk Hükûmetinin tavsiyelerini işine geldiği ölçüde uygulayacaktır. Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlarım? Bu ifadeler Türkiye’yi ve Hükûmeti küçümseyici ve aşağılayıcı nitelikte bir anlam taşımaları açısından son derece rahatsız edici değil mi?

Şimdi, bu maddeden Forumun iradesinin sanki Türkiye’deki siyasi iradenin üstüne konduğu gibi bir mana çıkıyor. Bu ifadeleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylaması gereken bir anlaşmaya dercetmek Meclise saygıda kusur etmektir. Bu fıkranın anlaşmadan çıkarılması isabetli olacaktır.

Forumun resmî haberleşme ve yazışmalarına sansür uygulanmayacağı ile gümrük ve gümrük harçları ile tüketim ve intikal vergilerinden muafiyetine ilişkin dördüncü, beşinci ve altıncı sakıncalı noktalar, yasa tasarısı ile birlikte sunulan muhalefet şerhinde ayrıntılı biçimde yer aldığı için bu hususları tekrar etmeyeceğim ancak son olarak anlaşmayı imzalayan tarafların statülerinden kaynaklanan bir hataya işaret edeceğim.

Anlaşma 3 kişi tarafından imzalanmıştır. Bunlardan ilk 2’si Sayın Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile Sayın İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’dur. Şimdi, bu 2 imzacı birbirlerinin muhataplarıdır, birisi bir devleti, diğeri de uluslararası bir örgütü temsil eden şahsiyetlerdir. Buna mukabil hâlen İstanbul’da yerel bir derneğin başkanı olan ve üstelik ipe sapa gelmez açıklamalar yapacak kadar sorumsuz olan –biraz önce izah ettim- Ali Sarıkaya, bu kişilerle muhatap olacak bir statüye sahip değildir. Bu bakımdan makul ve uygun olan yöntem, Anlaşma’nın Türk Dışişleri Bakanı ile Forum adına İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri arasında imzalanmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, buraya kadar yaptığım konuşmayla İslam Konferansı Örgütü Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulmasına İlişkin Anlaşma’daki hataları izah etmiş bulunuyorum.

Şimdi, biz bu hataları Anlaşma’nın görüşüldüğü Dışişleri Komisyonunda ayrıntılı biçimde izah ettik ancak Anlaşma, Komisyonda iktidar milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi ve Genel Kurula sevk edildi.

Şimdi, Anlaşma’yı destekleyenler bizim görüşlerimize karşı üç emsal olabilecek anlaşma ileri sürdüler ve bu anlaşmalarda da bizim “hata” diye nitelediğimiz hükümlerin ve ayrıcalıkların aynen yer aldığını iddia ettiler. İleri sürdükleri mantık şuydu: Sizin “sakıncalı ve hatalı” dediğiniz hususlar bu anlaşmalarda da mevcuttur. Bu durumda İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumu Anlaşması’ndaki hükümler geçerlidir ve meşrudur.

Emsal olarak ileri sürülen birinci anlaşma Karadeniz Ekonomik İşbirliği sekreteryasına tanınan ayrıcalıklara ilişkin Ek Protokoldür. 2001 yılında onaylanan bu Ek Protokol, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine bağlı birçok uluslararası kuruluş için de geçerlidir ve bu konulardaki anlaşmaları onaylayan yasa tasarılarının altında benim de imzam vardır. Ancak değerli arkadaşlarım, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ek Protokolü ile İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumu Anlaşması’nın ayrıcalıklar konusunda birbirine benzer hükümler içerdiği iddiası temelinden yanlıştır. Nedenini açıklayayım: Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Şartı’nın 28’inci maddesinde Örgütün yetkililerinin ve üye ülkeler temsilcilerinin üye ülkelerin topraklarında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 13 Şubat 1946 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar Sözleşmesi’nde tanımlanan ayrıcalıklar ve bağışıklıklardan faydalanacakları ve söz konusu ayrıcalık ve bağışıklıklardan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ilkeleri ve amaçları uyarınca görevlerini yerine getirebilmeleri için ancak yararlanabilecekleri belirtilmektedir. Anlaşılacağı üzere de burada vurgulanan, (KEİ) Karadeniz Ekonomik İşbirliği sekreteryası yetkililerine ve temsilcilerine tanınmış bulunan ayrıcalık ve bağışıklıkların, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin ilkeleri ve amaçları uyarınca yürütülecek görevlerle sınırlı olduğudur. Oysa daha önce de vurguladığım üzere Gençlik Forumunun amaç ve ilkeleri ile yöneticileri tarafından ifa edilecek görevler meçhuldür. Gençlik Forumunu kuran Anlaşma’da Forumun amaç, işlev ve görevleri hakkında bir kelime bile yoktur. Bu bakımdan, Foruma sağlanan ayrıcalık ve bağışıklıkların nerede başlayıp nerede bittiği belli değildir. Bu nedenle, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Ek Protokolü ile İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forum Anlaşması arasında bir benzerlik olduğu iddiası temelden yanlıştır. Ek Protokol ile Anlaşma arasında bazı kısmi cümle benzerlikleri vardır ama anlam benzerliği kesinlikle yoktur. Nitekim Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü sadece kendi amaç ve işlevlerine yönelik fonlara sahip olabilir ve yapabileceği para operasyonları da Örgütün amaç ve işlevleriyle sınırlı olacaktır. Oysa İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumu herhangi bir sınırlamaya, herhangi bir kontrol veya düzenlemeye tabi tutulmadan her türlü para operasyonunu her türlü amaçla yapabilecek ve girişebileceği illegal nitelikteki eylemler nedeniyle de yargı dokunulmazlığına sahip olacaktır. Böyle bir şeyi kabul edebilir misiniz değerli arkadaşlarım? Bu ülkenin çıkarlarını korumaya ant içmiş kişiler olarak böyle bir şeye nasıl izin verebiliriz? Görüleceği üzere İslam Konferansı Örgütü ile (KEİ) Karadeniz Ekonomik İşbirliği anlaşmaları aynı değildir, aralarında uçurum gibi fark vardır. Şimdi, Anlaşma’yı savunanların gösterdikleri diğer iki emsal İslam Konferansı Örgütü İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezinin Ankara’da ve İslam Konferansı Örgütü İslam Tarihi, Sanatı ve Kültürü Araştırma Merkezinin İstanbul’da kurulması hakkındaki anlaşmalardır.

Değerli arkadaşlarım, bu anlaşmalar, Türkiye'de demokrasinin askıya alındığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin kapatıldığı olağanüstü bir dönemin hükûmeti tarafından 1982’de imzalanmıştır. Utanç verici bir kapitülasyon belgesi ve aymazlık  örneği olan bu anlaşmaların, Türkiye'nin haysiyet ve çıkarlarına duyarlı hiçbir kimse tarafından emsal olarak gösterilmesi mümkün değildir.

Bütün bu nedenlerle, önerimiz, değerli arkadaşlarım, yeni yolsuzluklara davetiye çıkaran İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumu Anlaşması’nın geri çekilmesi ve yasalarımız ile duyarlılıklarımız ışığında yeniden kaleme alındıktan sonra Meclise sunulmasıdır. Yolsuzluklara davetiye çıkaran hâliyle bu Anlaşma’nın yüksek yargı tarafından da kabul edilmeyeceğini dikkate alınız lütfen. Boşu boşuna zaman kaybetmek yerine geri çekip gerekli değişiklikleri yaptıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine sununuz. Aklın yolu budur.

Bu görüşlerle, onaylanması istenen kanun tasarısına olumsuz oy vereceğimizi belirtir, yüce Meclise saygılarımı sunarım.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kumcuoğlu.

MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir zamanlar mensubu olmaktan büyük onur ve gurur duyduğum Dışişleri Bakanlığı bürokrasisini burada üzmekten ciddi surette sıkılıyorum ama bazı şeyleri de dile getirmek mecburiyetindeyiz.

Uluslararası anlaşmalar kanun hükmünde metinlerdir. Bunun da ötesinde, uluslararası anlaşmalar ulusal hukukun üstünde metinlerdir. Ama bu kanun tasarısına ekli Anlaşma’nın Türkçe metnine baktığımız vakit, metnin -tabirimi mazur görün- bir fecaat olduğunu müşahede ediyorum. Birkaç örneği süratle sıralayayım ki arkadaşlar bunun üzerinde düşünmek gereğini duysunlar.

Anlaşma’nın 1’inci maddesinin (C) bendi veya fıkrasında “deyimiyle” kelimesi bütünüyle ihmal edilmiştir, metinde yoktur.

2’nci maddesinin sonundaki “ehlidir” kelimesinin “ehildir” olması lazımdır. Ehil olmak başka şeydir, ehli kelimesi başka şeydir.

Sonra 4’üncü maddesinde bakıyorsunuz “…adli veya teşrii uygulamalara tabi tutulamazlar.” diyor. İstedim orijinal metnini, İngilizcesini, burada “uygulamalar” kelimesinin karşılığında konulan kelime “procedure.” Procedure, uygulama şeklinde tercüme edilemez Türkçeye, ya “süreç” ya “tasarruf” şeklinde telaffuz edeceksiniz.

Anlaşma’nın 7’nci maddesinde “…kamu görevi yükümlülüklerinden olan vergilerden bağışık tutulmayı isteyemez.” gibi bir hüküm var. Kamu görevi yükümlülüklerinden olan vergiler… Bütün vergici arkadaşlarıma danıştım, hafızamı zorladım, kitap karıştırdım, bunun ne demek olduğunu anlayamadım. Ancak İngilizce metin elime geldiği zaman fark ettim ki bu cümleyle isnat edilen, herhangi bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili makamlarının bu uluslararası kuruma sağlayacağı su, elektrik, hava gazı, kanalizasyon gibi hizmet ve mal bedellerini ödemek zorundadırlar demek istiyormuş. Nerede vergi burada, nerede yükümlülük burada?

Efendim, bir başka yerde, 16’ncı maddede “…şahsi ve kişisel nitelik taşımayıp…” “Şahsi” ve “kişisel” kelimeleri biri Arapça, biri öz Türkçe. Döndüm, baktım aslı nedir diye, aslı “individual” ve “personal.” Yani “ferdi” ve “şahsi” veya “bireysel” ve “kişisel” diye tercüme edilmesi lazım Türkçeye, yapılmamış.

17’nci maddesinde polis tüzüklerinden bahsediyor. Gittim polislere, böyle bir tüzük var mı dedim, “Bizim kuruluşumuz var.” dedi. Döndüm, baktım metne, burada “regülasyon” diyor. Yani, bunu tüzükle nasıl tercüme edebilirsiniz?

Haa, ben Dışişleri Bakanının ağır yükünü biliyorum, bu işlerin içinden çıkmakta zorlandıklarını biliyorum. Hatta, bazı arkadaşlarımızın görev başında, yakından tanıdığım, sevdiğim, saydığım, takdir ettiğim arkadaşların görev başında hastalanmalarından da endişe ettim kariyerim boyunca ama biz buna bir çare bulmak durumundayız. Biz bunları kanun diye Türk kodeksine koyamayız. Ne yapalım? Gerekirse buradan imkân verelim, meslek memuru olmayan tercümanlar, iyi, Türkçeye ve yabancı dile hâkim çocuklar, insanlar gelsinler, bunları doğru dürüst tercüme etsinler. Böyle kanun olmaz. Çünkü bu kanun tasarısına eklenen metin bir kanundur. Türkçede böyle kanun yapılmaz. Ha bunu söyleyeyim mi söylemeyeyim mi? Bu söylenmesi lazım, kayıtlara geçmesi lazım.

Değerli arkadaşlar, Sayın Elekdağ burada uzun uzun bu kanunun sıkıntılarından bahsetti fakat bir noktada… Muhakkak bu işin ehli olduğu için, kariyerinin tamamını Dışişleri Bakanlığı mesleğine verdiği için mutlaka onun burada söylediklerinde büyük doğruluk payı vardır fakat ben işin o tarafının fazla üstüne gitmek istemiyorum. Şu sebepten gitmek istemiyorum: Bir uluslararası teşkilat kurulacak, gençlik meseleleriyle ilgilenecek. Ola ki bu kuruluş herhangi bir başka İslam ülkesinde değil de Türkiye’de kurulsun. Zararın neresinden dönsen yeğdir diye bir düzenleme yapılmış olabilir, öyle bir izlenimim var. O zaman belki olabilir diye düşünüyorum ama burada bizi sıkıntıya sokan bazı hükümler var. Sayın Elekdağ temas etmedi. Bu şeyin, Forumun veya bu kurumun -biliyor musunuz- masraflarının yüzde 50’sini biz vereceğiz. Sordum niye diye ilgililere, dediler ki kurum Türkiye’de kuruluyor, böyle olması lazım. Ben merak ettim. Burada başka, diplomasi mesleğinde benden fazla emek vermiş arkadaşlar var. Yani Birleşmiş Milletler Teşkilatının New York’ta masraflarının yarısı Amerikalılar tarafından, Dünya Ticaret Örgütünün her türlü masrafının yarısı İsviçre Hükûmeti tarafından, Dünya Havacılık Teşkilatının masraflarının tamamının yarısı Kanada Hükûmeti tarafından mı karşılanıyor Sayın Elekdağ? Kural bu mudur?

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Hayır.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Burada ben biraz huylanıyorum.

Şöyle bir şey yapsanız: Tamam, bu gençlik merkezini kurdunuz, adamları eğiteceksiniz. Çeşitli İslam ülkelerinden 50 çocuk geldi, 100 de Türkiye’den, kendi adamlarınızı koydunuz; masrafları verdiniz, oradan Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasi anlayış ve mezhebine göre adamları eğitip saldınız. Olur mu böyle şey? (AK PARTİ sıralarından “Olmaz.” sesleri)

Olmaz demeyin, yaptığınızı biliyoruz. Şimdi, yani, insanın aklına bu geliyor. İster istemez, yapmış olduğunuz düzenlemelerle insanın zihninde sual işareti oluşturmakta bu denli usta hareket edilmez yani. Şimdi, iyi bir şey yapılmış olabilir mi acaba, yani Türkiye'nin hayrına, selametine olabilir mi diye büyük bir iyi niyetle, suhuletle olaya bakmaya çalışıyorum, ondan sonra kafam karışıyor ve bunu da burada ifade etmekten kendimi alamıyorum.

Şimdi, efendim, bu tasarılar ilk defa buraya, gündeme gelmiyor. Bunlar geçen hafta geldi, geçen hafta yarım kaldı. Hep böyle biz zaten devamlı gündemi değiştiriyoruz. Ben biliyorum, Sayın Elekdağ bu konuda konuşacağım diye bir haftadır buraya her gün gelip gidiyor ve her gün, bir haftadır, on gündür bu tasarı erteleniyor; nihayet bugün geldi, her ikimiz de konuşma fırsatını bulduk.

Geçen sefer bu ve buna benzer bir kanunu konuşurken dedi ki Devlet Bakanı Sayın Egemen Bağış: “Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, tarihinin en itibarlı dönemini yaşamaktadır.” Bakın, bu, “Bizden önce Türkiye itibarsızdır.” ifadesini tazammun ediyor. “Hayır, onu kastetmedim”, “ettim”, o ayrı mesele. Bu memleketin çok parlak dışişleri bakanları gelip geçmiştir. Yani, bugünkü dışişleri bakanlarımızla mukayese etmeyelim belli isimleri, burada polemiğe meydan vermeyelim.

Ama Sayın Elekdağ’ın burada yaptığı konuşmadan sonra, Türkiye'nin cumhuriyet tarihinin en itibarlı dönemini geçirdiğini söylemek mümkün mü? Ondan sonra, Sayın Egemen Bağış burada örnek veriyor. Efendim, Sayın Cumhurbaşkanımız Paris’e gitmiş de, şöyle karşılanmış, böyle karşılanmış. Cumhurbaşkanlığı son derece mutena, son derece hassas, son derece önemli bir mevkidir. Cumhurbaşkanının şahsen de, makam olarak da burada spekülasyon konusu yapılmasını istemem ama burada konuşan arkadaşlar da bu gibi spekülasyonlara imkân vermeyecekler. Ben, bu konuda, makam ve kişi rencide olmasın diye fazla ayrıntıya girmek istemiyorum, fakat merak edenlere Le Monde gazetesinin 8 Ekim 2009 tarihli “Gül’e Elize Sarayı’nda Askerî Karşılama” başlıklı makaleyi okumalarını tavsiye ederim.

Her devlet adamı, her politikacı, ağzından çıkan sözün, ertesi günü veyahut da başka bir vesileyle kendisine mızrak olarak geri döneceğinin bilincinde olmalı. Buradan, gelip, afır tafır yapıp, höpürlenip böbürlenmemeli. Oturun, güzelce burada konuşacaksın, ne yapıyorsan onu söyleyeceksin; ondan sonra, her konuşmada, partime ve kendime nasıl pay çıkarırım diye, gereksiz, anlamsız, karşı tarafı rahatsız eden, bazen tahrik eden konuşmalar yapmayacaksınız çünkü siz Hükûmetsiniz. Temel göreviniz, sistemin sağlıklı, huzurlu, suhuletli bir şekilde çalışmasını temin etmektir, muhalefet aksine hareket etse bile. Çünkü devleti siz yönetiyorsunuz, siyasi sorumluluk sizin. Bizim sırtımızda yumurta küfesi yok ama buna rağmen, bugün biraz önce yaptığım konuşmada da, bugün burada da çok dikkatli olmaya itina gösterdiğimi, tahmin ediyorum, fark ediyorsunuz.

Şimdi, Sayın Egemen Bağış devam ediyor, böyle bir müzakerede “Hepimizin gurur duyması gereken bir gelişme de bu Meclisin çok saygın bir üyesi Antalya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Çavuşoğlu Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde ilk defa Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına seçilmek için siyasi parti grupları tarafından –oradaki- bütün siyasi partiler tarafından ortak aday olarak gösterilmiştir.” Kıvanç verici bir şey değil mi? Payını çıkardı Sayın Egemen Bağış.

Bakın bu iş nasıl oldu: Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesine aday olabilmesi için evvela Avrupa Demokratlar Grubunda seçilmesi gerekiyordu. Avrupa Demokratlar Grubunda da bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2, AKP’nin 2 üyesi var. Biz -oradaki oylamada 2 aday var, birisi İngiliz Milletvekili, birisi Sayın Çavuşoğlu. Kritik bir oylama, hassas bir oylama- konuyu Sayın Genel Başkanımıza götürdük, dedik ki: “Mevlüt Çavuşoğlu AKP Milletvekilidir, rakip partidendir, adaydır, ne yapalım?” Sayın Genel Başkanımız dedi ki: “Biz milliyetçi partiyiz, bize yakışan, uluslararası platformlarda kim olursa olsun, hangi partiye mensup olursa olsun Türk adayını desteklemektir.” (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve biz oraya gittik, 2 kişi olarak gitmedik, 4 kişi gittik; âcizane ben, asli ikinci üye veyahut da birinci üye Sayın Yıldırım Tuğrul Türkeş, yedek üyelerimiz Sayın Metin Ergun ve Sayın Behiç Çelik. Ne oldu biliyor musunuz? Sayın Çavuşoğlu Avrupa Demokratlar Grubundan dört oy önde seçimi tamamladı, aday oldu.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Teşekkür ettik.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Egemen Bağış’ın bu kürsüye çıktığı vakit Milliyetçi Hareket Partisine bu jesti karşısında teşekkür etmesi gerekiyordu.

AHMET YENİ (Samsun) – Yaptı; etti, etti.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Etti.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Ama ne yaptınız siz? Kendi taraftar gazetenizde günlerce, çok yakışıksız şekilde “MHP ve CHP Mevlüt Çavuşoğlu’nun adaylığına karşı.” diye manşet attırdınız.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Hayır.

AHMET YENİ (Samsun) – Hayır, hayır.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hiç öyle bir şey yaptırmadık.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Evet, öyle, gidin bakın. Gidin Bakın, evet, öyle.

NURİ USLU (Uşak) – Hayır, hayır.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Mevlüt Bey burada teşekkür etti.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Beyefendiler, ben bu kürsüde yalan… Olur mu öyle şey! Aksini ispat etmek durumundasınız.

Bakın beyler, uluslararası arenada itibara sahip olmak güzel şeydir. Bir milletvekili arkadaşımızın orada bir makam ve mevkiye gelmesi güzel şeydir. Fakat, vefa da sadece insanlara değil, Allah indinde de borcunuzdur. Olur mu öyle şey! Görmezliğe geliyoruz, bilmezliğe geliyoruz!

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Boza markası değil vefa!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Ondan sonra, teşekkür edilecek yerde, kalkıyor buradan en tepedeki zat, sadece şu grup üyelerini değil, sadece Milliyetçi Hareket Partisine gönül ve oy vermiş kitleleri değil, her şehit cenazesinde cenaze arkasında namaza durmuş insanları rencide edecek bir şekilde tatsız ifadelerde bulunuyor.

Beyler, uluslararası arenada tek başınıza itibar sahibi olmazsınız. Parti olarak itibar sahibi olmanız da bir şey ifade etmez. Millet olarak, devlet olarak itibar sahibi olmamız gerekir. Millet olarak, devlet olarak itibar sahibi olmak için de birbirimizle iyi diyalog içinde olmamız lazım, birbirimizi anlamamız lazım, birbirimize karşı empati kurmamız lazım.

Onun için, ben söyleyeceğimi söyledim. Arkadaşlar gereğini yaparlar veya yapmazlar. Fakat şu bilinsin: Uluslararası arenada, uluslararası ilişkilerde Adalet ve Kalkınma Partisi arkasına şurada gördüğünüz muhalefet partilerini almadan bir yere varamaz. Avrupalılar sizden daha demokrat, bizden daha demokrat; muhalefetin ne anlama geldiğini biliyorlar.

Sonra bir de burada kalkıp “itibarımız şöyle, itibarımız böyle” derken, Fransız Hükûmetinin Türkiye’yle ilgili ikili vergi anlaşmasını iptal etmenin eşiğinde olduğunu da bilin. Vergi politikalarında ve vergi mevzuatında ve vergi uygulamalarında yaptığınız yanlışlıklar dolayısıyla Fransa ve yanılmıyorsam Almanya, Türkiye’yle ilgili ikili vergi anlaşmalarını tek taraflı olarak iptal etme konusunu ciddi surette düşünüyorlar. Bu konuda da şimdiden grubunuzu, partinizi, Hükûmetinizi, ilgili bütün tarafları ikaz etmekte yarar görüyorum, çünkü böyle bir şey olursa sadece bu sizi rencide etmez, bizleri de rencide eder.

Efendim, zaman kısıtlı, hepimiz yorgunuz ama ben mümkün olduğunca net fakat yumuşak bir şekilde mesajımı size vermeyi başardığıma inanıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum; sağ olun, var olun. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkanım, izin verir misiniz.

Sayın Konuşmacı biraz önce Sayın Egemen Bağış’ın teşekkür etmediği konusunda bir şey söyledi, izin verirseniz iki dakikada açıklama yapayım.

BAŞKAN – Anlayamadım efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)  - Sayın Konuşmacı burada Avrupa Parlamentosundaki seçimle ilgili farklı anlam ifade edecek bir şey söyledi, izin verirseniz iki dakikada açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Egemen Bağış…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Grubumuzla ilgili…

OKTAY VURAL (İzmir) - Grubunuzla ilgili bir şey söylemedi, Egemen Bağış adına mı konuşacaksınız? Niyetiniz varsa söyleyin Sayın Elitaş.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri)  - Söyleriz, söyleriz.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Avrupa Parlamentosundaki seçimle ilgili farklı anlam ifade eden sözlerine ilişkin açıklaması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Kumcuoğlu, biraz önce burada İslam Kalkınma Örgütüyle ilgili gençlik teşkilatının kurulması konusunda yapılan anlaşmanın oylanmasından sonra, Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Avrupa Parlamentosundaki seçimiyle ilgili katkılarına herhangi bir teşekkürün olmadığını, Sayın Başmüzakerecimiz Egemen Bağış Bey’in buradaki konuşmalarını sanki AK PARTİ’nin milletvekillerinin, yurt dışındaki temsilci milletvekillerinin şeklinde olduğunu ifade etti. Açıkçası bir haksızlık yaptığınızı buradan belirtmek istiyorum. Hem Sayın Mevlüt Çavuşoğlu bu kürsüde, siyasi parti temsilcisi milletvekili arkadaşlarımızın katkılarını, onların yaptığı kulisler çerçevesinde bu noktaya geldiğimizi hem de bizim partimizin büyük kongresinde Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız yaptığı konuşmada, tüm milletvekili arkadaşlarımıza, Türkiye’den giden milletvekili arkadaşlarımıza açık ve net bir şekilde teşekkürlerini ifade etti. Sayın Kumcuoğlu’nun söylediği gibi, biz Türkiye’de farklı farklı projeleri, farklı farklı politikaları birbirimize ifade edebiliriz. Zaten muhalefetin de özelliği, birinin söylediğine doğrudan doğruya karşı çıkmak değil eleştiriyle katkı sağlamak anlamında olması gerekir ama yurt dışına çıktığımız zaman hepimizin millî takım gibi millî birlik içerisinde, hiçbir siyasi parti ayrımı gözetmeksizin sadece Türkiye adına, Türk milleti adına hareket ettiğimizin bilinci içerisinde olmamız gerekir. Bu şekilde de anlaşılması gerektiği kanaatindeyim.

Hem Sayın Bağış hem Sayın Çavuşoğlu hem Sayın Başbakan AK PARTİ’nin Genel Başkanı bu konuyla ilgili hassasiyetini ve arkadaşlarımızın gösterdiği, Türk milleti adına, Türkiye Cumhuriyeti adına yaptıkları katkıyı teşekkürle ifade etmişlerdir, biz de aynı şekilde teşekkürle ifade ediyoruz.

Türkiye içerisinde, Parlamento içerisinde yaptığımız faaliyetlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bitiriniz lütfen.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …farklı farklı söylemler, incitici eleştiriler de yapabiliriz ama Türk milletini temsil ederken, hep beraber, hep bir ağızdan, hep bir yürekten gayret göstereceğimize, bütün milletvekillerinin de aynı gayret içerisinde olduğuna inanıyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, benim konuşmam tahrif edildi. Müsaade ederseniz, yerimden iki üç cümle söyleyeceğim, zabıtlara geçsin.

BAŞKAN – Kürsüye buyurunuz.

5.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, sözlerini yanlış yorumladığına ilişkin açıklaması

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum.

Açıklamanıza da teşekkür ediyorum.

Bir, ben Mevlüt Çavuşoğlu’nun ismini zikretmedim, “Egemen Bağış” dedim. Öyle, onu oraya, lafı buradan getirip buraya götürmek olmaz. Yani, neyse o.

İkincisi, her iki konuda da “bütün milletvekilleri” diye genel bir teşekkür yapıp…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İsim isim saydınız.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) –  …ondan sonra yandaş basında “MHP ve CHP engel oldu.” denip, ismen bu sefer taanda bulunmak, sizin haklı olmadığınızın işaretidir. Bu kadar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.

Konu kapanmıştır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Kumcuoğlu, basında bizim köşe yazarımız yok. Siz köşe yazarlığı yapıyorsanız onu bilmiyorum.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/594) (S. Sayısı: 265) (Devam)

BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz.

Buyurunuz Sayın Gündüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 265 sıra sayılı, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da kurulmasıyla ilgili Yasa Tasarısı üzerinde grubum adına söz almış bulunuyor, yüce heyetinizi ve bizi televizyonları başında izleyen aziz milletimizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, önce, bu İslam Konferansı Örgütü nedir: İslam Konferansı Örgütü, 1974’te kurulmuş, elli yedi ülkeyi, seksen ayrı Müslüman topluluğu temsil eden ve dünyanın yüzde 28’ine tekabül eden 30 milyon kilometrekarelik bir coğrafyada yaşayan 1,5 milyon Müslümanı temsil eden uluslararası diplomatik bir örgüttür. (AK PARTİ sıralarından “1,5 milyar” sesleri) Evet, 1,5 milyar Müslümanı temsil eden uluslararası bir örgüttür ve Birleşmiş Milletler Teşkilatından sonra da en büyük uluslararası örgütlerin başında gelir.

Tabii, bizim konumuz, esas, bu Gençlik Forumu ne zaman kuruldu, niye kuruldu, bunun geriye dönük bir takvimini arz etmek istiyorum: İlk olarak 11-18 Ekim 2000 tarihleri arasında Malezya’da yapılan İslam Ülkeleri Zirve Konferansı’nda alınan bir kararla Gençlik Forumunun kurulması kararlaştırılmıştır. Daha sonra, 1-3 Aralık 2004 tarihinde Bakü’de yapılan bir genel kurulda Ali Sarıkaya oy birliğiyle bu Forumun Başkanlığına seçilmiştir. Ardından, İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun, 28-30 Haziran 2005’te Yemen’de yapılan İslam Konferansı Teşkilatı Dışişleri Bakanları toplantısında alınan bir kararla aktif hâle getirilmesi karar altına alınmıştır. Nihayet, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile 15 Mayıs 2008’de İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu arasında yapılan bir anlaşmayla İstanbul’da kurulmuştur.

Böyle bir anlaşmanın altında 3 tane Türk’ün imzasının bulunması bile gurur verici bir gelişmedir. Kaldı ki İslam Konferansı Örgütünün bir de Parlamenterler Meclisi ayağı var. O ayakta da İslam Konferansı Teşkilatı Parlamenterler Meclisi Genel Sekreterliği, merkezi Tahran’da, orada da şu an Profesör Doktor Mahmut Erol Kılıç, İslam ülkelerinin oy birliğiyle seçtiği Genel Sekreter olarak görev yapmaktadır.

Burada böyle bir forumun esas amacı nedir: İslam ülkeleri arasında, özellikle gençler arasında medeniyetler arası diyaloğun artırılması. Mesela burada muhalefet şerhinde, muhalefete mensup arkadaşlarımız diyorlar ki: “Biz Türkiye’nin Batı medeniyetinden başka bir medeniyete sahip olduğu görüşüne katılmıyoruz.” Bizim de zaten böyle bir iddiamız yok. Aksine, bizim düşüncemiz, Türkiye’nin Medeniyetler Arası Diyalog Komitesinde, Birleşmiş Milletlerde yaptığı gibi çeşitli medeniyetleri bir arada barındıran ve asırlarca dinler arası diyaloğa, müsamahaya ve hoşgörüye zemin hazırlamış, bunu bir arada yaşatmış bir medeniyetin mensupları olarak aynı hoşgörüyü, aynı toleransı İslam dünyasının gençlerine aktarmak. Zaten Birleşmiş Milletler, dünyadaki küresel sıkıntıların kaynağında medeniyetler arası çarpışmanın yattığı düşüncesinden hareketle bu kırılganlığı düzeltmek ve toplumlar arasında, medeniyetler arasında bir hoşgörü iklimini gerçekleştirmek üzere bir komite kuruyor. Bu komisyona iki ülke layık görülüyor. Neden? Birisi Türkiye, birisi İspanya. İspanya dört yüz yıl Endülüs Emevi medeniyetine başkentlik etmiş, merkezlik etmiş bir yer. Orada değişik dinleri, değişik dilleri, değişik kültürleri bir arada yaşatma tecrübesine sahip olduğu için. İkincisi de Türkiye’dir. Türkiye de aynı şekilde asırlarca değişik dilleri, dinleri, insanları adil bir çizgide asırlarca barış içinde yaşatma tecrübesine sahip olduğu için. Burada da İslam ülkeleri arasındaki, gençler arasında dayanışmayı, kültürel alışverişi teşvik anlamında böyle bir merkezin Türkiye’de kurulması aslında gurur verici bir şeydir. İslam ülkeleri arasında…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlaşmada var mı?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Var, var, var. Onları da arz edeceğim.

Ben şunu söyleyeyim…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Oku bakalım, orada var mı?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Hiç oradan müdahale etme. Ben efendice dinledim herkesi.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Var mı, var mı anlaşmada?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Var, var, var. Hepsinde var.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen kendin söylüyorsun onu.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Hayır, var. İyice, dikkatle okursan, var. Arkasında…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Metni oku.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bu kanun tasarısının arkasında anlaşmanın metni de var. Okursanız var. Gerekçeleri de var.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Metni oku, metni oku; amaç var mı orada?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Lütfen sus, dinle!

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sana soru soruyorum, amaç var mı?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Şimdi, İslam ülkeleri… 1981’de Taif’te yapılan Üçüncü İslam Ülkeleri Zirve Toplantısında karar alınıyor. Bu kararda, esas üye ülkeler arasında ekonomik ve teknik iş birliğini güçlendirmek üzere bir eylem planı kabul ediliyor. Aslında İslam ülkelerinde kurulan her türlü uluslararası, alttaki teşkilatların hemen hemen bütün çalışma takvimi bu eylem planıyla çizilmiştir, yol haritası bu eylem planıyla belirlenmiştir. Bu eylem planında belirlenen ve İslam ülkeleri arasındaki ticareti, ekonomik dayanışmayı, kültürel alışverişi geliştirmek üzere kurulan daimî komiteler var. Bir tanesi Bilimsel ve Teknolojik İşbirliği Daimi Komitesi; bu, Pakistan’da merkezi ki, ülkeler bu merkezleri kendilerine kaydırmak için birbirleriyle yarışıyorlar zirve toplantılarında. İkincisi, Enformasyon ve Kültürel İşler Daimi Komisyonu, bunun merkezi de Senegal’de, Dakar’da. Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi de İstanbul’da kurulmuştur. Şu anda İstanbul’da İslam Konferansı Teşkilatına bağlı olarak bir, İslam ülkeleri arasında kullanılan sanayi mamullerinin belli bir standartta olmasını temin sadedinde, İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomi ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ankara’da bu. Bakın, bu ikincisi. İSEDAK bir, bu iki. Üçüncüsü, İslam Kültür Tarihi ve Sanat Araştırmaları Merkezi, o da İstanbul’da. Dördüncüsü de nihayet bu, İslam Ülkeleri Gençlik ve Diyalog İşbirliği Komitesi, bu da İstanbul’da. Aslında bu, İslam ülkeleri arasında Türkiye’nin ağırlığını göstermesi bakımından önemli bir husustur.

Burada bir şey daha arz edeyim ben: Uluslararası platformda ülkelerin gücü sadece iktidarların gücüyle orantılı değildir. Kaba ağacın gürlemesi dalıyla olur. Biz ülkemizin gücünü, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan, hatta bulunmayan bütün milletvekillerimizin birlikteliğini temsil ettiği bir kaynaktan, bir güçten alıyoruz, buna inanıyoruz. Bu eylem planında, bakın, ticaret, sanayi, gıda güvenliği, tarımsal kalkınma, ulaştırma ve haberleşme, enerji, bilim ve teknoloji sahaları öncelikli alanlar belirlenerek İslam ülkeleri arasında gerçekten ciddi bir dayanışma ve altyapı çalışması hızla devam etmektedir.

Şimdi, burada arkadaşlarımızın ifade ettiği hususlar, bu, özellikle burada çalışacak personele verilecek dokunulmazlıklarla ilgili. Aslında bu anlaşma İSEDAK’ta çalışanlara verilenlerle aynı, İslam Kültür Tarihi ve Sanat Araştırmaları Merkezindekilere verilenlerle aynı, diğer istatistik kurumundaki çalışanlara verilenlerle aynı. Bu da dördüncüsü, aslında bir fark yok ve burada Forum binalarının Forumun amaçlarına uygun olarak kullanılmak şartıyla dokunulmazlığı vardır, bakın, gayrimenkuller için getirilen sınırlama. Diğer bir madde: “Belirtilen imtiyazlar kullanılır iken -bu fonlarla ilgili- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin tavsiyelerine uyacak ve bunları kendi amaçlarına gerçekleşmesine uygun oldukları ölçüde dikkate alacaktır.” Dolayısıyla burada arkadaşlarımızın ifade buyurdukları gerekçelerin ben doğru olmadığı kanaatindeyim, her konuda inisiyatif  Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin elindedir. Öbür taraftan, uluslararası diğer diplomatik misyona verilen haklar neyse bunlara da aynıları verilmekte. Aynı şekilde bu Komitenin çalışmaları, bir, İslam Konferansı Örgütü tarafından denetlenmektedir. Oranın çok güçlü bir denetim mekanizması var. İSEDAK nasıl denetleniyorsa, IRCICA nasıl denetleniyorsa burası da aynıyla denetlenecektir ve buradaki dokunulmazlık ve imtiyazlar sadece burada çalışan yabancı uyruklu personel için geçerlidir, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu personel için geçerli değildir. Bunu da belirtmekte yarar umuyor ve böyle bir anlaşmanın…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Burada öyle bir şey yok ki!

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Bakın, bütün şeylerde var. Büyükelçilikten gelen arkadaşlarımız bunu daha iyi bilirler. Bu istisnalarıyla beraber sadece Türkiye’de görev alacak olan yabancı uyruklu personele verilecektir bu. O da, ülkemizde misafir olarak bulunan bu arkadaşlarımızın görev ve yetkilerini, tabii kendilerine çizilen sorumluluk çerçevesinde daha rahat yürütebilmelerini temin içindir.

Ben, bu anlaşmanın gençliğimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar).

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gündüz.

Şahıslar adına Kütahya Milletvekili Alim Işık.

Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar).

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinize saygılarımı sunuyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Tasarı üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Tabii ki tasarının adına bakıldığında böyle bir gençlik forumunun İstanbul’da kurulmasına itirazı olan hiçbir milletvekilimizin olduğunu düşünmüyorum. Elbette ki ülkemizde böyle bir örgütün İstanbul’da kurulmasını hepimiz onaylıyoruz.

Bilindiği gibi, İslam ülkeleriyle ilgili, biraz önce Sayın Değerli Konuşmacının da ifade ettiği şekliyle, İslam Konferansı Örgütü, gerek devlet başkanları, cumhurbaşkanları gerekse bakanlar düzeyinde iş birliğini artırmayı amaçlayan bir teşkilat. İslam Konferansı Örgütü Parlamentolararası Birlik, benim de üyesi bulunduğum, şu anda Türkiye Cumhuriyeti devletinin Parlamentosunun 5 değerli milletvekilinin de görev aldığı parlamenterler arasındaki iş birliğiyle ilgili anlaşmaları ve çalışmaları düzenleyen bir birlik. Bu da, tasarıda yer alan da gençlikle ilgili bir anlaşma.

Tabii ki, sözlerimin başında da belirttiğim gibi, gençler arasında, İslam ülkelerinin gençleri arasında kültürler arası diyaloğun geliştirilmesi amacını taşıyan bu Forumun, anlaşma metninde ciddi anlamda belirsizlikleri içerdiğini de ifade etmem gerekiyor.

Birincisi, madde 2’de, hukuki kişilikte, “Forum, bağıt yapmaya” diyor. Tahmin ediyorum, bu yanlışlık olsa gerek, “bağış yapma” olması gerekiyor. Bunda “ehil” olduğu ifade ediliyor. “Her türlü bağış yapılabilecek, alınabilecek, taşınır ve taşınmaz mallar edinilebilecek, onları kullanmaya ve mahkemelerde dava açmaya ehlidir.”, “ehildir” olsa gerek. Onun da düzeltilmesi gerekiyor.

Tabii, sıkıntı nerede? Sıkıntı 5’inci maddede, “Forumun resmî haberleşme ve yazışmalarına sansür uygulamaz.” hükmü var. Eğer diğer forumlarda bu ülke ya da uluslararası sansürler uygulanabiliyor ya da mahkemeler nezdinde bunların savunması yapılabiliyor ise, böyle bir teşkilatta da mutlaka ulusal ve uluslararası hukukun hükümlerinin uygulanabilir olması gerekiyor.

Diğer taraftan, 6’ncı maddede, her türlü parayla ilgili transfer işlemleri yapabiliyor, hiçbir sınırlama yok. Bunun da mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor. Tabii, yine 6’ncı maddenin ikinci bendinde “Forum, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin tavsiyelerine uyacak ve bunları kendi amaçlarına gerçekleşmesine uygun oldukları ölçüde dikkate alacaktır.” Bir cümle düşüklüğü var. “…amaçlarının gerçekleşmesine uygun oldukları ölçüde dikkate alacaktır.” Burada da neredeyse Forumun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üzerinde bir yetkisi var imajı çıkıyor ya da o anlam çıkıyor. Mutlaka bu cümlenin düzeltilmesine ihtiyaç var. Bu ülkede hükûmetin ve devletin tavsiyeleri elbette ki Forumu etkilemeli. Forum buradan kendi amaçları doğrultusunda yararlanacak, diğerlerine isterse uymayacak. Böyle bir anlaşma metni de gerçekten bu ülke açısından sıkıntı doğuracaktır.

Yine, 7’nci maddenin (c) bendinde, yayınlar bakımından da her türlü gümrük, vergi ve resimlerden bağışıktır, yani muaftır. “Her türlü.” Amacına hizmet edecek yayında amenna, ama “her türlü yayın” dediğiniz zaman yarın hepimizin sıkıntıya girebileceği durumların da karşılaşılacağı bir anlaşma metni olduğunu ifade etmek gerekiyor.

Yine madde 10’da Forum görevlileriyle ilgili isimlerden bahsedilmiş. Personel üç kategoriye ayrılmış. Genel merkez başkanı, evet, İstanbul’daki merkezin başkanı; Forum genel sekreteri, anlaşılıyor ki bir tane sekreter olacak; genel merkez başkanının yardımcıları kimlerdir, ne amaçla, kaç kişiden oluşacak, belirsiz. Forum danışmanları, kaç kişi, ne amaçla çalışırlar, görevleri ne olacaktır, belirsiz. Uzmanlar aynı şekilde.

Üçüncü kategoride diğer personel ve hizmetliler. Sayılmış, sayılmış… Hizmetli de bir personel. O zaman “diğer personel” diyorsak, “hizmetliler”i ayrıca buraya koymanın bir anlamı olmadığını ifade etmek istiyorum.

Dolayısıyla, buradaki taslakta ve Anlaşma metninde bu Forumun teşkilatlanma yapısıyla ilgili bir netlik yoktur. Bunun mutlaka düzeltilmesi gerektiğini düşünmekteyim.

Benden önceki değerli konuşmacılar değindiği için, bazı maddelerde tekrar olmasın diye ifade etmek istemiyorum. Madde 18’i sizlerle paylaşmak istiyorum: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Forum yıllık bütçesinin yarısı miktarındaki yıllık katkı payını her yıl en geç Ocak ayının son gününe kadar Forum hesaplarına aktaracaktır.” Sayın Gündüz de çok iyi biliyor ki İKÖPAB’ın merkezi İran Tahran’da ve buradaki bütçe belirli. Katkı koyacak ülkelerin katkı payları belirlenmiş, bunların hiçbirisi de yüzde 50, İran dahi yüzde 50 ödemiyor. Yani, merkezde bulunan, merkezin İstanbul’da olması bu Forumun bütçesinin yarısını Türkiye Cumhuriyeti devletinin karşılaması gerektiğini göstermez. Mutlaka burada ülkelerin hangi oranlarda katkı yapacağı belirtilmeli ama bu yarısı bu ülkeye ilave yük getirecektir. Bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Diğer taraftan, bu Forumun Anlaşma metni, önceki konuşmacıların da ifade ettiği gibi, iyi bir Türkçeyle düzenlenmemiştir. Bunun mutlaka yeniden ele alınması gerektiğini ifade ediyorum. Kazai dokunulmazlık konusu yeniden gözden geçirilmelidir. Ben, bu Forumla birlikte tabii ki hem İslam Konferansı Örgütünde Sekreterlik yapan kişinin Türk olmasından hem İslam Konferansı Parlamento Birliği Genel Sekterinin Türk olmasından kıvanç duyabilecek kadar onurlu insanlar olduğumuzu hepiniz adına söylüyorum. Böyle bir Forumun da Genel Sekreterinin Türk olması hepimizi sevindirir. Ancak, Anlaşma metninde, henüz Anlaşma metni onaylanmamış ve netlik kazanmamış, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmemiş bir Forumun Genel Sekreterinin imzasının bulunmasını da sizlerin takdirine bırakıyorum.

Bu Anlaşma’nın, bahsettiğim konular tekrar düzenlenmek kaydıyla yüce Meclisin onayından geçmesi durumunda hayırlı olması dileklerimi sunuyor, hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

Buyurunuz Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İstanbul’da yapılan 31’inci İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Toplantısında kurulmasına karar verilen bir teşkilatın bugün uluslararası bir sözleşmeyle hayata geçirilişini gerçekleştireceğiz.

İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliğinin bu kararı, Yemen-Sana’da gerçekleştirilen 32’nci İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Toplantısında kabul edilen bir kararla İslam Konferansı Gençlik ve İşbirliği Forumunun bir bağlı kuruluşu olması kararlaştırılmış, 2006 yılında yapılan bir törenle de faaliyetlerine başlamıştır.

Konu hakkında Dışişleri Bakanlığının ilgili kurum ve kuruluşlarının mütalaalarından sonra, ülkemizin ev sahipliğindeki faaliyetlerini uygun koşullarda yürütmesini teminen Hükûmet ve İslam Konferansı Örgütü Sekreteryası arasında 15 Mayıs 2008 tarihinde Ankara’da bir anlaşma imzalanmış ve 2008 Haziranında Büyük Millet Meclisimizde, Dışişleri Komisyonunda yapılan görüşmelerin sonucunda da bu anlaşma şimdi huzurlarınıza gelmiştir.

Ülkemiz, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ile İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezinde olduğu gibi, söz konusu Gençlik Forumunun sekreteryasına da ev sahipliği yapmayı kabul etmiştir.

Forumun sekreteryasının İstanbul’da kurulması, farklı kültürler arasında karşılıklı anlayış, saygı ve hoşgörüyü geliştirme yönünde çaba gösteren ve Birleşmiş Milletler bünyesinde Medeniyetler İttifakı Projesi’nin eş başkanlığını yürüten ülkemizin izlediği aktif dış politika bakımından da ilave imkân sağlayabileceği ve özellikle İslam Konferansı Örgütü bağlamındaki tutumumuzu tamamlayıcı ve destekleyici olacağı aşikârdır.

Forumun sekreteryası 3 Haziran 2006 tarihinden beri fiilen İstanbul’da faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu Forum özellikle üniversite öğrencilerinin ilişkileri, ülke diyaloglarına faydası, gençlerin geleceğin yöneticileri olacağı bilinciyle şikâyetleri, bürokrasiye alışmaları, iş adamlarıyla temas kurmaları ve sevdikleri bir ülkenin elçisi olmalarını sağlayacak önemli bir projedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulmasına İlişkin Anlaşma hükümleri, hâlihazırda, ülkemizde, örgüte bağlı olarak faaliyet gösteren diğer yan kuruluşlara -İslam Sanat Tarihi ve Kültürünü Araştırma ve Eğitim Merkezi- ev sahipliği yapmasına ilişkin 1981 tarihli anlaşmalarda da aynen mevcuttur. Dolayısıyla, bu açıdan söz konusu Anlaşma, içerik ve yazım biçimi açısından tipik bir ev sahibi ülke anlaşması olarak tanımlanabilir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu Anlaşma’nın altındaki imzalar bile… Az önce Sayın Gündüz de değindi, 3 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının imzasını içeren bir anlaşma huzurlarımızda. Ülkemizin, milletimizin dış politikada ulaştığı başarıyı ve Hükûmetimizin aktif dış politika olarak gösterdiği başarıyı bir kez daha gözlerimiz önüne sermektedir.

Kurulacak Forumun İslam dünyasına, Medeniyetler İttifakındaki ve Medeniyetler Diyaloğundaki aktif çalışmalarıyla bütün dünyaya ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaynak.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Doğru’yu, Sayın Çelik’i, Sayın Işık’ı, Sayın Özdemir’i, Sayın Taner’i, Sayın Vural’ı, Sayın Akkuş’u ve Sayın Cengiz’i sistemde görüyorum.

Birer dakika söz vereceğimi tekrar anımsatıyorum.

İşlemi başlatıyorum.

Buyurunuz Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumuna Dair Kanun Tasarısı’nda, yurt dışından para nakli yapılabileceği ifade edilmektedir. Getirilebilecek paralar nerelere, ne amaçla, kimler tarafından kullanılacaktır? Ana amaç ne olacaktır?

Ayrıca, gümrüksüz, vergisiz istediği malı ithal edebilir, hibe edebilir denmektedir. Ne miktar malı gümrüksüz ithal edebilecek?

Bunu kimlere, hangi şartlara göre hibe de edebilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Sayın Çelik…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de gerekçeden bir bölüm okumak isterim. Şöyle diyor: “Bu anlaşmanın uygulanmasıyla İKÖ’nün ve Türkiye ile İspanya’nın öncülüğünde tesis edilen ve bilahare Birleşmiş Milletler örgütü bünyesinde sekreterya hizmetleri yürütülmeye başlanan Medeniyetler İttifakı faaliyetlerine verdiğimiz desteğin de bir kere daha teyit edilmiş olacağı düşünülmektedir.” Burada, Medeniyetler İttifakının Eş Başkanının Türkiye Başbakanı olduğunu da bilerek, burada İslam Konferansı Örgütünün de böyle bir ittifaka, şer ittifakına nasıl dâhil edildiğini doğrusu merak etmekteyim. Bunu cevaplamalarını diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Birincisi: Ben de konuşmamda ifade ettiğim gibi sansür konusunu Sayın Bakana sormak istiyorum. Bu Anlaşma’ya benzer başka anlaşmalar var mıdır sansürün uygulanamadığı?

İkincisi: Anlaşma metninde yönetmelik ya da tüzüğe herhangi bir atıfta bulunulmadığına göre ya da “Yönetmelikle düzenlenir.” şeklinde bir hüküm olmadığına göre, teşkilatlanma yapısı konusunda Hükûmetinizin kafasında bir teşkilatlanma yapısı var mıdır? Yani kaç genel merkez yöneticisi, kaç danışman, uzman gibi bir yapılanma vardır? Bu konuda bir açıklama yapabilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğu raporun ikinci bendinde “Forumun bina ve alacakları ile arşivlerinin dokunulmazlığa sahip bulunması” belirtilmektedir. Ülkemizde buna benzer, bu iş birliği forumları veya benzeri anlaşmalarda forum bina ve alacaklarıyla arşivlerinin dokunulmazlığı olan başka kurumlar var mıdır? Bu bir diplomatik dokunulmazlık mı olmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.

Sayın Taner...

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz bu Anlaşma’da masrafların yarısının Türkiye tarafından karşılanacağı belirtilmekte. Bu Anlaşma’ya göre masrafların yarısı Türkiye tarafından karşılanacağı için, tahminî bütçe ne kadar? Bugüne kadar ne kadar harcama yapılmış?

İkinci soru: Geçen yıl, malum, bütçe görüşmeleri sırasında, son gün, IMF’in talimatıyla tarım destekleri dâhil yatırım bütçesinden indirim yaptık. Bu tasarıyı hazırlarken IMF’ten izin aldık mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu Anlaşma’nın 9’uncu maddesinde “Forumun amaçlarına uygun hareket edecek ve görevlerinin gerektirdiği dürüstlük ve doğruluğu kanıtlayacaklardır.” deniliyor. Bu Anlaşma’da Forumun amaçları belirtilmiyor. Dolayısıyla, bu konuda bir denetim yapma imkânımız olsa, soru sorma imkânımız olsa, bu amacın ne olduğunu nereden bilebileceğiz?

Bir de, yıllık bütçenin yarısını Türkiye ödüyor, diğerini kim ödeyecek İstanbul’da kurulduğuna göre? Bu konuda bir kayıt var mıdır?

Diğer taraftan da, 19’uncu maddede, özel hukuktan çıkacak uyuşmazlıkların çözümü için de önlem alacağı söyleniyor. Doğrusu çok bilgi sahibi değilim ama özel hukuktan çıkacak uyuşmazlıklar konusu da… Acaba, diğer dokunulmazlık tanınan yerlerde de özel hukuku kapsıyor mu bu dokunulmazlık? Bu bakımdan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı ile kendisi arasında özel hukuktan doğan bir anlaşmazlık olduğu zaman, biz bu durumda bu personelin tarafını mı tutacağız?

Bu sorularıma cevap verirseniz sevineceğim. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Teşekkür ederim.

“Forumun amaçlarına uygun olmaları kaydıyla arşiv ve belgelerinin dokunulmazlığı vardır.” denilmekte. Bunların amaçlarına uygun olmamaları ihtimali nedir? Bu ihtimaller nasıl ortaya çıkacaktır? Forum hangi aralıklarla teftişe tabi tutulacaktır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yirmi iki maddeden oluşan bu anlaşmanın uluslararası böyle bir Foruma tam cevap verip vermediği konusunda bizde biraz şüphe oluşturmuştur. Sayın Bakan bu konuda yeterli görüyor mu?

İkincisi: 22’nci maddenin ikinci fıkrasında “İşbu Anlaşma, Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak düzenlenmiştir. Metinlerin yorumlanmasında bir uyuşmazlık olması halinde İngilizce metin geçerli olacaktır.” denilmektedir. Yani burada hem Türkçe hem de Arapça olarak İslam gençliği üzerine kurulan bu anlaşmada anlaşmazlığın ortaya çıkması hâlinde İngilizce metne atıfta bulunması veya oranın referans alınması… Niye böyle bir yola gidilmiştir? Bu da dikkati çeken bir olaydır. Bu konuya da açıklık getirilirse çok seviniriz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Sayın Elekdağ

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, biz, Türkiye'nin dünyadaki ağırlığını, prestijini, etkinliğini güçlendiren her inisiyatifin arkasındayız. Soğuk savaş sırasında Türkiye'nin önemi stratejik konumundan ve ordusunun NATO çerçevesinde önemli savunma görevleri almasından kaynaklanıyordu. Bugün ise Türkiye'nin önemi dünyada, kimliğinden kaynaklanıyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan; Türkiye 1,5 milyarlık ve 57 ülkeden oluşan bir İslam âleminde çoğulcu demokrasiyi İslami değerlerle bağdaştıran ve laik bir devlet sistemi ortamında bunu uygulayan yegâne devlettir. Bu bakımdan, Türkiye dünyada ulema olarak geçinen Max Weber gibi, Samuel Huntington gibi yazarların tezlerini tam anlamıyla çürütmüştür. Onlara göre, çoğunluğu İslam olan bir ülkede hiçbir şekilde modernleşme olmaz, hiçbir şekilde demokrasi olmaz, hiçbir şekilde ilerleme olmaz. Türkiye bütün bunları çürütmüştür.

Bu bakımdan, bunları yaymasının, ortaya koymasının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Devam edebilir miyim bir dakika daha.

BAŞKAN – Çok kısa bir şekilde, buyurunuz.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Bu bakımdan, İslam Konferansı Örgütü Merkezinin İstanbul’da kurulması olumlu bir adımdır, biz buna karşı değiliz. Yeter ki yasalarımıza uygun bir şekilde, sağlam bir hukuki zemin üzerine kurulsun, ileride de böyle sorunlar çıkmasın. Yani, bir İslam Konferansı Gençlik Merkezinin kurulmasına karşı değiliz, bunu destekliyoruz. Yeter ki bu, yasalarımıza uygun bir şekilde kurulsun, hukuki, sağlam bir zemin üzerinde kurulsun.

Uluslararası bir anlaşmada bazı kişi ve görevlilere dokunulmazlık verdiğiniz andan itibaren onların görev ve yetkilerinin tam anlamıyla açıkça belirtilmesi gerekir. Belirtilmezse ortaya istenmedik durumlar çıkabilir. Yani, bizim amacımız budur. Şimdi, o bakımdan, ben, iktidar partisinin böyle körü körüne bu Anlaşma’yı desteklemesini, “Biz bunu getirdik.” diye ısrar etmesini doğru bulmuyorum, isabetli bulmuyorum. Çünkü, bizim niyetlerimiz halistir, doğru yolu gösteriyoruz. Bir kere de uzlaşalım doğru üzerinde. Bunu rica ediyorum ben değerli arkadaşlarımdan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

Sayın İnan, son olarak…

ÖMER İNAN (Mersin) – Teşekkür ederim.

Bu anlaşma metninde tercüme hataları olduğunu konuşmacılar örnekleriyle ifade ettiler. Bu anlaşma metninin Türkçeye tercümesinde bir hata olduğu belli. Komisyon tercüme yanlışlığını düzeltmek üzere yetki alırsa uygun olur kanaatindeyim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.

Buyurunuz efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Soruların önemli bir kısmı, takip edebildiğim, not edebildiğim kadarıyla, daha çok yurt dışından bu kuruluşun para getirebilmesi veya mal getirebilmesi veyahut bunların diyelim, arşiv, bina vesairelerinin dokunulmazlıklarıyla ilgili hususlar. Yani bu alanda bu kuruluşa, yani Gençlik Forumuna sağlanan muafiyetlerle ilgili. Keza, sansür vesaire de bu konuyla ilgili.  Şimdi, bunları toplayarak bir arada cevaplamak istiyorum.

Şimdi, tabii, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayını müteakip uygulamaya girecek bir anlaşma.

Önce şunu söyleyeyim: Tabii, burada örnek alınan anlaşmalar, yani bu Gençlik Forumunun Türkiye’de bulunması, Türkiye'nin buna ev sahipliği yapmasıyla ilgili hazırlanan Anlaşma’da dile getirilen hususlar sadece bu Forum için ortaya konmuş, bu Forum için geliştirilmiş, buna münhasır olarak yapılmış maddeler, hususlar değil. Ya nedir? Aynıyla, daha önceden Türkiye'nin muhtelif kuruluşlar için ev sahipliği anlaşması düzenlediği anlaşmalarla bire bir aynı. Nedir bunlar? Örneğin, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı; Türkiye ev sahibi, ev sahipliği yapıyor. 2003 tarihinde bu anlaşma yüce Meclis tarafından onaylanmış, kanunlaşmış, yürürlüğe girmiş. Öteki, 81 tarihli IRCICA (İslam Sanat, Tarih ve Kültür Araştırma Merkezi); Türkiye ev sahibi, İstanbul’da. Üçüncüsü, Ankara’da yine İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik, Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi, SESRIC. Dolayısıyla, bilebildiğim kadarıyla, bu üç tane, Türkiye'nin ev sahibi olarak, ev sahibi ülke olarak yaptığı anlaşmada hangi hususlar dile getirildiyse, oralarda hangi muafiyetler dile getirildiyse, hangi maddeler öngörüldüyse burada da bunlar var. Bundan öte, ilave, sadece buraya münhasır olarak verilmiş herhangi bir şey yok. Bu, uluslararası hukukun getirdiği bir mesele. Yani, uluslararası hukukta, yani –ki demin konuşmacılar da, değerli konuşmacılar da söylediler- eğer burada bu Anlaşma imzalandığı takdirde Gençlik Forumunda çalışacak, dışarıdan gelen, İslam Konferansı Örgütüne üye elli yedi ülkeden birinin mensubu birisi gelir de bu Gençlik Forumunda Türkiye’de, İstanbul’da çalışırsa bu merkezde, buna birtakım muafiyetler verilecek. İşte, ne bileyim, arabaydı, eşyaydı, onların vergileriyle ilgili birtakım düzenleme, “kazai muafiyet” denilen birtakım hususlar. Bunların hepsi zaten diğer anlaşmalarda da var. Buraya özgü, buraya mahsus, özel olarak getirilmiş bir durum yok.

Tabii, yine masrafların yarısının Türkiye tarafından karşılanması meselesinde de bu böyledir. Yani eğer siz ev sahibi ülkeyseniz, orada ev sahipliğinin gerektirdiği birtakım harcamalar yapıyorsunuz. Yani başka kuruluşlarda da bu var. Türkiye mesela Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatının (FAO) alt bölge ofisine de ev sahipliği yapıyor. Bunun için de Türkiye bir büro hazırladı, masraf yaptı 300 bin dolar civarında ve burası işte Orta Asya Türk cumhuriyetlerine hizmet eden, Türkiye'nin bağışta bulunduğu, 5 milyon dolar tarımsal projeler için bağışta bulunduğu bir anlaşma. FAO’yla da yaptığımız, Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Teşkilatıyla ilgili olarak yaptığımız anlaşmada da -ki geçen yıl yüce Meclisin onayından geçti bu da- orada da yine benzeri hususlar var. Çünkü burada çalışacak olan insanlar birtakım haklardan, uluslararası hukukun, diplomatik ilişkilerin gerektirdiği birtakım haklardan istifade edecekler. Elbette ki bunun denetlenmesi, bu kuruluşun denetlenmesi, ne kadar sürede, ne şekilde denetleneceği de yine bununla ilgili özel hukuk alanında dile getiriliyor.

Ben, Sayın Elekdağ’ın çok değer verdiğim kanaatlerini, görüşlerini, maalesef ses kesikliği nedeniyle tamamını bütün olarak kavrayamadım, bunun için kendisinden özür diliyorum. Yani sadece Türkiye’nin öneminin kimliğinden kaynaklandığını ve Max Weber gibi, Huntington gibi teorisyenlerin tezlerini çürüttüğünü, bu duruşuyla, bu kimliğiyle; o kısmını anlayabildim. Fakat gerisinde sık sık kesinti olduğu için bütünlüğü içerisinde kavrayamadım.

Sayın İnan’ın da tercümeyle ilgili bir redaksiyon teklifi oldu. Onu da Komisyon değerlendirir. Eğer yüce Meclis takdir ederse, redaksiyon yetkisi verilirse bu konulardaki düzenlemeler yapılır.

Burada aslolan şey şudur: İstanbul’da 14-16 Haziran 2004 tarihinde 31’inci İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Konferansında bir Gençlik Forumunun kurulması kararlaştırılmış. 1-3 Aralık 2004 tarihinde, Bakü’de “İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu”nun kuruluşu, tüzüğü ve organları burada oluşturulmuş ve seçimle de oraya bir başkan atanmış. Dolayısıyla, bu, elli yedi İslam Konferansı Örgütü üyesi ülkenin yetkililerinin, resmî temsilcilerinin oluşturduğu bir uluslararası teşekkül. Bunun Türkiye’de, Türkiye'nin ev sahipliğinde yapılıyor olması Türkiye için aslında itibar kazandırıcı bir durumdur; kötü bir şey değildir, iyi bir şeydir. Türkiye’ye de Türkiye Cumhuriyeti’ne de Türk milletine de faydası olacak, Türkiye'nin uluslararası platformda etkinliğini artıracak, bunu sağlayacak bir oluşumdur. O nedenle, esasen bunun dışında bir değerlendirmenin ben şahsen çok da haklı ve doğru olmadığını düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Elekdağ sözlerini anlamadığınız için sisteme girmiş.

Söz veriyorum Sayın Elekdağ, buyurunuz.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum efendim.

Benim söylediğim şudur: Biz Türkiye'nin dünyadaki ağırlığını, prestijini, etkinliğini güçlendirecek her inisiyatifin arkasındayız. Soğuk savaş sırasında Türkiye'nin önemi stratejik konumundan ve orada sorun, NATO çerçevesinde NATO’ya, Batı dünyasına önemli -savunma alanında- katkılar sağlamasından geliyordu. Bugün Türkiye'nin önemi kimliğinden ileri geliyor. Bu son derece önemli bir kimlik. Bu kimliği dış politikamızda mümkün olan etkinlikle kullanmamız lazım. Bu etkinlik için de bu İslam Konferansı Örgütü iyi bir ortam sağlıyor bize. “Nedir bu etkinlik?” derseniz onu iki satırda izah edeyim, bu da şudur: Türkiye'nin 1,5 milyarlık İslam âlemi içinde, elli sekiz İslam devleti içinde bir özelliği var. Bu da İslami değerlerle çoğulcu demokratik bir sistemin işleyebilmesi ve bunu laik bir devlet uygulaması, devlet sistemi içinde yapabilmesi. Bu son derece önemli bir şey. Bunu Türkiye’den başka yapabilen bir devlet yok, bu son derece önemli.

Şimdi, burada şu husus var: Dünyada çok ulema diye geçinen önemli isimler var, Max Weber, Samuel Huntington gibi. Bunların iddiaları şu: Çoğunluğu İslam olan bir ülkede, Müslüman olan bir ülkede modernleşme olmaz, demokrasi olmaz, laiklik olmaz. Türkiye bunların hepsinin tersini ispat etmiştir, bu bakımdan önemi vardır ve Türkiye aynı zamanda bugünkü dünyada radikal İslam’ın antidotu yani panzehirine sahiptir. Bunlar bizim dış politikamızda elimizdeki son derece önemli kozlardır. Bu bakımdan biz bunun İslam Konferansı Örgütü çerçevesinde değerlendirilmesine önem veriyoruz.

Bizim istediğimiz bir husus var burada. Bu kurulacak olan gençlik örgütü Türk kanunlarına göre kurulsun, doğru dürüst kurulsun, doğru dürüst işlesin.

Şimdi, dünyada hiçbir uluslararası anlaşma yoktur ki bu uluslararası anlaşmada amaçlar ne kuruluşun amaçları ve aynı zamanda işlevleri belirtilmeden o kuruluşu yönetecek olan kişilere dokunulmazlık verilsin. Böyle bir şey yoktur dünyada. Bu Anlaşma’da bu var. Anlaşma’yı geri çekmek lazım. Orada, efendim, yapılacak önemli iş, amaç ve yetkileri açıkça belirtmektir.

Bunun dışında, başka, bazı ufak tefek hususlar da var. Yani onun dışında aynı zamanda mali mevzuatı, Türk mali mevzuatı çerçevesine getirmek lazım; mali konulardaki imkânları. Söylediğimiz budur. Şunu istiyoruz: Yani bunu iktidar grubu getirdi diye, ileri sürdü diye …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

Gayet net anlaşıldı sözünüz.

Buyurunuz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Tabii, Sayın Elekdağ’ın değerlendirmesine iştirak ediyorum, özellikle birinci kısmıyla ilgili söylediklerine. Yani Türkiye Cumhuriyeti'nin kimliğinden kaynaklanan öneminin giderek etkinleştiği ve Türkiye'nin Doğu ile Batı arasında, aslında Doğu’nun değerleriyle Batı’nın değerlerini mezcedebilecek bir ülke olduğunu, bu imkân ve kabiliyete sahip olduğunu vurgulaması açısından son derecede önemli. Esasen Hükûmet olarak bizim yaptığımız da budur. Bu nedenle de zaten Sayın Başbakanımızın Eş Başkanlığında İspanya Başbakanıyla Medeniyetler Arası Diyalog da esasen bunun için var çünkü Türkiye'nin bu tarihî birikimi, rolü, bu fonksiyonu en iyi şekilde meydana getirebilecek bir pozisyondur.

Şimdi, “Türk kanunlarına göre kurulsun böyle bir gençlik örgütü.” demek bir temennidir. Yani katılırsınız katılmazsınız ayrı bir şeydir ama burada aslolan şey şudur –biraz önce de söylediğim gibi- elli yedi tane İslam Konferansı Örgütü üyesi ülkenin tabi bulunduğu bir uluslararası sözleşme var, Türkiye buna taraf olmuş, bunun üyesi. Dolayısıyla da tek başına Türkiye'nin burada karar verebileceği bir şey değil. Şimdi, elimde bir Resmî Gazete var, 1981 tarihli. 1981 tarihinde onaylanan, kararlaştırılan ve o tarihten beri de gerek IRCICA gerekse diğer kuruluşlarla ilgili olarak yürürlükte bulunan, sorunsuz bir şekilde işleyen bir metin var. Şimdi, yirmi sekiz senedir Türkiye bunu işliyor, bunu kullanıyor, herhangi bir sorun olmuyor da bugün…

OKTAY VURAL (İzmir) – Konseyin, darbe Hükûmetinin şeyi mi o?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Darbe Hükûmetinin Anayasası ile yönetiliyorsunuz. Yani şimdi “darbe Hükûmeti” deyip de şu anda hepimizin meşruiyeti, neticede hâlâ seçimimiz de, milletvekili vasfımız da, unvanımız da bu Anayasa’yladır. Bu Anayasa’dan biz de memnun değiliz de ama gelin bu Anayasa’yı hep beraber değiştirelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye referans gösteriyorsun o zaman?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hep beraber gelin değiştirelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani eğer bunda samimiyseniz, gerçekte içten bunu söylüyorsanız, buyurun hep beraber hodri meydan Anayasa’yı değiştirelim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hiçbir şey yapamazsınız!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Siz bunu ne tartışmaya geliyorsunuz, ne konuşmaya geliyorsunuz ama sadece eleştiriye geliyorsunuz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, siz neyi açıklıyorsunuz şu an, hangi soruyu açıklıyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi açıkladınız? GDO’yu mu açıkladınız Sayın Bakan?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Komisyon, söz mü istediniz efendim?

Buyurunuz.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkanım, çok kısa olarak konuşma yapan ve soru soran arkadaşlara, özellikle Forumun, ilgili Anlaşma’nın 11’inci maddesinde yargı bağışıklığı ve 5’inci maddesinde de “Çalışmalarla ilgili sansür uygulanamaz.” hükmüyle ilgili kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum.

11’inci maddesinde, evet, Forumda görev yapan kişilerle ilgili yargı bağışıklığı öngörülmektedir. Ancak, bu, yabancı çalışanlara verilen bir haktır, imtiyazdır. Bunlar da sadece bu yetkililerin yani yabancı yetkililerin görevleri gereği yapacakları sözlü ve yazılı açıklamalarla sınırlıdır bu yargı bağışıklığı. Bu hüküm de uluslararası anlaşmalar çerçevesinde yapılan mutat bir düzenlemedir. Bu da hem uluslararası anlaşmalara hem de iç hukukumuza uygun bir düzenlemedir. Bunu ifade etmek isterim.

Diğer bir husus, 5’inci maddede “Sansür uygulanamaz.” hükmüyle ilgili arkadaşlarımız açıklamalarda bulundular. “Forumun resmî haberleşme ve yazışmalarına sansür uygulanamaz.” hükmü de diplomatik misyonlara tanınan haberleşme serbestliğiyle ilgili bir hükümdür. Bu da tamamen uluslararası anlaşmalara ve iç hukukumuza uygun bir şekilde düzenlenmiştir.

Bunu arz etmek istedim.                                 

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ceylan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır ama oylamaya geçmeden önce, yoklama talebi vardır.

Yoklama isteyenlerin tespitini yapıyorum:

Sayın Okay? Burada.

Sayın Gök? Burada.

Sayın Susam? Burada.

Sayın Dibek? Burada.

Sayın Koçal? Burada.

Sayın Küçük? Burada.

Sayın Keleş? Burada.

Sayın Emek? Burada.

Sayın Elekdağ? Burada.

Sayın Güner? Burada.

Sayın Ünlütepe? Burada.

Sayın Oyan? Burada.

Sayın Seçer? Burada.

Sayın Karaibrahim? Burada.

Sayın Arifağaoğlu? Burada.

Sayın Ünsal? Burada.

Sayın Coşkuner? Burada.

Sayın Ağyüz? Burada.

Sayın Altay? Burada.

Sayın Yazar? Burada.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/594) (S. Sayısı: 265) (Devam)

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bir saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.10

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.13

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

265 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ, İSLAM KONFERANSI ÖRGÜTÜ VE İSLAM KONFERANSI DİYALOG VE İŞBİRLİĞİ GENÇLİK FORUMU ARASINDA İSLAM KONFERANSI DİYALOG VE İŞBİRLİĞİ GENÇLİK FORUMUNUN İSTANBULDA KURULMASI HAKKINDA ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 15 Mayıs 2008 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu’nun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. 1’inci maddede, sizleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, aylardır ülkemizin gündeminde ucu açık açılım, ucu açık dinlemeler ve bugün de ucu açık bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız. Anlaşıldı ki, AKP İktidarı ve AKP Hükûmeti bu ucu açık düzenlemelerden bir türlü vazgeçmeyecek.

Ülkemizin gündeminin çok yoğun bir şekilde işsizlikle, yoksullukla, açlıkla boğuşulduğu bir günde, bizim gündemimize, maalesef, bu ekonomik kriz ortamında hiçbir ekonomik temelli yasa gelmiyor. Geçen dönemlerde ÖTV ve KDV indiriminden dolayı yaşanan sıkıntıların aşılması bir hareketlilik sağlamıştı. Ama temel tüketim maddeleri halkımızın temel gereksinimidir, bu iş için bir çalışma yok. Yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle emeklilerin intibak yasasını ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyor Çalışma Bakanı ama maalesef gündemde yerini almıyor. KEY ödemeleriyle vatandaşımızı aldatıyoruz. Tüm dar gelirliler umudunu KEY ödemelerine bağlamış. “Liste hazırlanıyor, listeler eksik.” denildi, bu sefer de “Yeni yasaya ihtiyaç var.” denildi. Yeni yasaya ihtiyaç varsa, biz ne için varız? Toplumun geniş kesimlerinin sorunlarına çözüm getirecek yasalar dururken, bu anlaşma yasalarıyla gündemi niye meşgul ediyoruz?

Bu anlaşma yasası ne zaman imzalanmış? Yaklaşık 2008 yılının başında. Birkaç ay beklese sonu ölüm değil bunun. Ama sizin gündeminizde ekonomi olmadığı için, toplumu ve Parlamentoyu bu tür yasalarla oyalamayı, geçiştirmeyi büyük ölçüde görev kabul etmişsiniz ve hiçbir zaman da çoğunluğu bulamıyorsunuz.

Bakın, 10 Kasımda getirdiğiniz ucu açık açılım açılamadan kapandı, onun üzerine iki tane yasa geçirebildiniz, bugün geçen Sayıştay Yasası’nı da ortaya koyarsak iki tane yasa geçirebildiniz. Borçlar Kanunu görüşülüyor sayısal çoğunluğunuzu bulamıyorsunuz ve defalarca Parlamento görevini yapmadan kapanmak zorunda kalıyor. Biz halkın parasıyla maaşlarımızı alıyoruz, halkın vergileriyle maaşımızı alıyoruz, görevimizi niye yapamıyoruz? Ben yıllardır, aylardır AKP Hükûmetinin hiç kimseyi dinlemediğini savunan bir siyasetçiydim ama yanılmışım, AKP Hükûmeti yargıyı dinliyor, siyasetçiyi dinliyor, iş idamını dinliyor, gazetecileri dinliyor, askerî üst düzey, alt düzey yöneticileri dinliyor ama bir tek toplumun geniş kesimi olan vatandaşı dinlemiyor, vatandaşı dinlemeyi öğrenemediğiniz için de maalesef toplum sıkıntılarla yaşıyor.

Değerli arkadaşlarım, korku devleti yaratarak bir yere varamazsınız. Dinlemeyi alışkanlık hâline getiren bir Hükûmet, bir Adalet Bakanı -bugün Meclis Başkanı koltuğunda oturuyor- ucu açık dinlemelerle toplumda korku devleti yaratıyorsunuz. Korku devleti yaratarak bir yere varmak mümkün değildir. Bunun adı giderek sivil diktatörlüktür.

Bakın değerli arkadaşlarım, toplumun beklentilerini ana gündem maddesi yapmaz iseniz, toplumda gerilime neden olan oluşumlara prim verirseniz siyasetçi olarak hiçbirimiz görevimizi yapmış sayılmayız. Bugün çek, senet mağdurları var, Adalet Bakanı her önüne mikrofon dayandığında “Çözeceğiz, çözeceğiz.” diye sözler veriyor; yazık, günah! KEY mağdurları var, yazık günah. Esnaf çekini, senedini ödeyemiyor, bankalar tıkanmış, bunlara çözüm bulmak lazım, temel tüketim maddelerindeki KDV sorununa çözüm bulmak lazım ama değerli arkadaşlarım, biz yirmi iki maddelik bir anlaşmayla karşı karşıyayız. Kim imzalamış bunu? Doğrudur iki tane muhatap ciddi: Birisi İslam Örgütü Genel Sekreteri, birisi Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan. Koltukta kim oturuyor? Hiç ilgisiz, Tarım Bakanı oturuyor. Hükûmetin temsilcisidir ama bunu savunması gereken Ali Babacan nerede? Ben bir sene önce soru önergesi vermişim bu nereden çıktı diye? Bana verdiği cevaba bakın, amaç yok, neden çıktığı yok! Diyor ki: “Yapılan falan tarihli konferansta bu Gençlik Forumunun kurulmasına karar verilmiştir ve merkezi İstanbul olmalıdır.” Tamam. Ondan sonra da -şahsıyla ilişkimiz yok, şahsına herhangi bir sözümüz yok- Ali Sarıkaya diye bir vatandaş bu işin başkanı.

Peki, nedir bu Forum? Dernek midir, vakıf mıdır, nedir? Nasıl muhatap almışız biz bunu da, üçlü imzanın altında Forumun Forum Başkanı olarak Ali Sarıkaya diye birinin ismi var değerli arkadaşlarım? Bu 22 maddeden oluşan Anlaşma’nın içerisinde gelsin Hükûmet, gelsin AKP sözcüsü, bir defa bu Forumun amacını gösteren madde göstersin bana. Amacı olmayan, işlevi belli olmayan bir anlaşmayı siz getirmişsiniz Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunuyorsunuz. Bu kadar ciddiyetsizlik olmaz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bununla da yetinmiyorsunuz, bu Forumun ne yapacağı belli değil, işlevi belli değil, ne yapar, ne eder, çerçevesi nedir, amacı nedir, hedefi belli değil, belli olmayan bir forumun anlaşmasını bize onaylatmaya çalışıyorsunuz.

Komisyonlarda tartışılmış, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri çok güzel gerekçeler sunmuşlar ama siz dinleme gereğini bile hissetmemişsiniz. Çünkü emir öyle geliyor, “Bu imzalanacak, bu komisyonda kabul edilecek ve Meclise inecek.” diye geliyor. Bu yanlıştır değerli arkadaşlarım.

Bakın, Forumun amaç, işlev ve görevleri Forumun anlaşma metninde olmadığı gibi, Forumda görev yapan üst düzey yöneticilere Anlaşma’nın 10 ve 11’inci maddeleri uyarınca kendi yetki sınırları içinde ve resmî görevleri çerçevesinde yaptıkları tüm eylemlerden, sözlü ve yazılı ifadelerden dolayı yargı muafiyeti tanınmıştır. Böyle bir zırha büründürüyorsunuz. Kimdir bu Forum, bu Başkan kimdir; ne yapacak, ne edecek, ülkemize katkısı ne olacak, dış dünyaya açılımı ne olacak belli mi? Bu zırha büründürdük. Ha, bir tek eksiği var, bu insanlara dinleme muafiyeti de sağlayın, “Telekulak uygulanamaz.” deyin bu anlaşma metnine, “Yargı ve bakanlık izniyle dinlenemez.” deyin. Bunu eksik bırakmışsınız değerli arkadaşlar.

Ayrıca bakın, Anlaşma’nın 6’ncı maddesinin birinci fıkrası, yasaları hiçe sayan para operasyonları yapmak hususunda imtiyazlar vermesidir. Yani kendi bizim yasalarımızı çiğnetme hakkına bunlara muafiyet tanımayı nasıl kabul edebilirsiniz siz? Bu Anlaşma metni sizin içinize, vicdanınıza siniyor mu? Okumuyorsunuz çünkü, Komisyon okumuştur, belki üç tanesi, belki ilgili bakan biliyordur ama arkadaşlar el insaf, bu kadar geniş imtiyazlar tanınan bir yasa, ne olduğunu bilmediğimiz, işlevini bilmediğimiz, amacını bilmediğimiz bir kuruma verilmez. O nedenle, biz bu para operasyonlarıyla beraber, tanınan bağışıklıklarla birlikte endişeliyiz çünkü bu ülkede yaşanan Deniz Feneri vurgunu vardır, bu ülkede yaşanan kutsal dinimizi istismar ederek para toplayan İslami holdingler soygunu vardır.

Siz bundan birkaç ay önce vakıfların para transferini sağlayan yasayı getirip geçirmediniz mi? Bundan çok önceleri Deniz Feneri gibi derneklere vergi muafiyeti sağlayan, gıda bankası yapma esasını getiren yasayı, kararnameyi getirmediniz mi? Bu onların benzeriyse biz endişe duymakta haksız mıyız? Çıkın bizi tatmin edin. Tatmin edemezsiniz. Sözcünüz seksen ülke diyor, Sayın Bakan elli yedi ülke diyor IKÖ’ye kayıtlı. Bir karar verin, karar. Bunda bile çelişkidesiniz.

AHMET YENİ (Samsun) – Dinlemediniz ki, topluluk ayrı, ülke ayrı.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Tutanaklara bakarsan ne ifade ettiğini görürsün. İşin amacını saptırma, sen bana cevap ver eğer yüreğin tutuyorsa. Forumun amacı belli değil, çerçevesi belli değil, işlevi belli değil, para operasyonu yapma yetkisini bu kuruma niye veriyorsun? Türkiye Cumhuriyeti’nde uygulanan yasaların çerçevesinden bu Forumun yetkilerini niye çıkarıyorsun? Bana bunun cevabını ver. Ne yapacağının cevabını ver. Ama tutturmuşsun sayıyla uğraşıyorsun.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın hukuksal temeli yoktur. O nedenle, biz böyle bir Forumun Türkiye’de kurulmasından, İstanbul’da kurulmasından memnun oluruz, buna destek de veririz ama çerçevesi iyi çizilmiş, yasal dayanakları olan biçimde gelirse “Evet.” deriz.

Bu yasayı lütfen geri çekin. Grup başkanlarınız bir daha incelesinler ve çerçevesi çizilmemiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - …bu yasayı maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisini alet ederek çıkarmayınız değerli arkadaşlarım.

Son günlerde bu tür çalışmalarla uğraşırken siyasi üslup karmaşası yaşanmaya başladı. Bugün Sayın Arınç’ın sözleri, geçen gün Sayın Başbakanın sözleri… Siz bu açılımları kavga ederek mi çıkaracaksınız, toplumsal uzlaşmayla mı çıkaracaksınız yoksa var olan muhalefet partileriyle uzlaşarak mı çıkaracaksınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Dayatmayla.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Önce buna karar verin. Önümüze bu tür değerlendirmeleri böyle içi boş değil dolu olarak getirin.

Halkımız inim inim inlerken bu Forumun görüşülmesini, ben, hele hele yasal dayanağı olmadığı için uygun görmüyorum ve bu konuda kurulmasını özlememize rağmen, istememize rağmen yasal temelleri olmadığı için de buna destek verme şansımızın olmadığını hepinize belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.

Şahıslar adına İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz.

Buyurunuz Sayın Gündüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu İslam Konferansı Örgütü Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun kuruluşuyla ilgili söz almış bulunuyorum.

Tabii, burada özellikle bir önceki, geneli üzerinde yapılan konuşmalarda hariciye mensubu olan arkadaşlarımızın ileri sürdüğü bazı konular var. Bu konularla ilgili anlaşma metninden bazı cümleleri aynen aktaracağım.

“Forum binalarının Forumun amaçlarına uygun olarak kullanılmak şartıyla dokunulmazlığı vardır.” “…Forumun amaçlarına uygun olarak kullanılmak şartıyla…”

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Amacı ne? Amacını göster bana.

İSA GÖK (Mersin) – Hangi madde, maddeyi söyler misiniz.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – “Belirtilen imtiyazları kullanırken Forum, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin tavsiyelerine uyacak ve bunları kendi amaçlarının gerçekleşmesine uygun oldukları ölçüde dikkate alacaktır”, “Bu bağışıklıktan yararlanılarak ithal edilen mallar -ne satış ne hibe yoluyla- Türk Hükûmetince onaylanan koşullar dışında elden çıkarılmaz.” Şimdi, “Forumda Türk uyruklular dışında sürekli görev yapan personel aşağıda belirlenen ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanırlar.” Türkiye Cumhuriyeti uyruklu olmayan personel. Şimdi, “Forum personeline tanınan ayrıcalık ve bağışıklıklar şahsi ve kişisel nitelik taşımayıp Forum tarafından kendilerine verilen görevlerin serbestçe yapılmasını güvence altına almak içindir. Genel sekreter Forum personelinin bağışıklığını kaldırmak hak ve görevine sahiptir.”

“Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Forum, polis tüzüklerine uymayı sağlamak ve anlaşmayla tanınan ayrıcalık ve bağışıklıkların kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla iş birliği yapar.” Bütün bu meselelerde, aynı şekilde, kendilerine tevdi edilen paranın kullanılmasıyla ilgili de sınırlamalar var.

Ben bunu niçin söyledim? Bir defa, “Bunun statüsü nedir?” diyorlar. Statüsü: Malezya’da yapılan zirve konferansında alınan bir kararla kurulmuş, sonra Bakü’de yapılan genel kurulda Ali Sarıkaya…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kardeşim anlaşmada amaç yok. Amaç söyle amaç!

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …Ali Sarıkaya oy birliğiyle seçilmiş…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Amaç söyle amaç.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …ve 2005’te alınan bir kararla da bu Forumun Türkiye’de İstanbul’da kurulması kararlaştırılmıştır.

Şimdi, buranın amacı nedir? Bakın, bu Forumun amacı: Yine Taif’te alınan, 3’üncü Zirve Konferansında alınan bir eylem planı var. Bu Forumun yol haritasını o eylem planı belirler. O eylem planında…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Burada bulunması gerekmiyor mu? Amacın burada bulunması gerekmiyor mu?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …İslam ülkeleri gençliğinin…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlaşma’da bulunması gerekmiyor mu?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …birbirleriyle dayanışmasını ve kaynaşmasını sağlamak, kültürel alışverişte bulunmak…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kira sözleşmesi yapar gibi yaparsanız…

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …bunların Medeniyetler Arası Diyalog sadedinde, özellikle Türkiye'nin Batı medeniyeti tecrübesini İslam ülkelerinin gençliğine aktarmak. Dolayısıyla…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Nerede yazılı, nerede?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Burada var, okuyun siz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Nerede yazıyor, nerede?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Taif’te zirve toplantısında alınan kararları okuyun. O eylem planını alın, okuyun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlaşmada göster.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Anlaşmayı okuyun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğru söylemiyorsunuz, doğru söylemiyorsunuz!

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – O yüzden, gerekçelerini okuyun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlaşma önümde bak, doğru söyle.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Evet, evet, hepsi var, eğer dikkatli okursanız var ama görmezseniz göremezsiniz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bakan da doğru söylemiyor, sen de doğru söylemiyorsun.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Dolayısıyla, statüsüne gelince, bunun statüsü: İSEDAK’ın statüsü neyse, IRCICA’nın statüsü neyse…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Toplumu kandırmayın.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …İslam ülkeleri İstatistik, Ekonomi ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezinin statüsü neyse bu Forumun statüsü de aynıdır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Senin demenle olmuyor.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Aynı zamanda bu Foruma tanınan ayrıcalıklar sadece İslam Konferansı Örgütüne has değil, bütün uluslararası misyona sahip diplomatik kurumlara tanınan hak ve görevler çerçevesindedir. O yüzden, bakın, biz Birleşmiş Milletlerde Güvenlik Konseyine seçilirken Avusturya’dan daha fazla oy aldık. Burada İslam ülkelerinin Türkiye’ye olan desteğini unutmayın. Kaldı ki benim sözümde elli yedi tane ülke İslam Konferansına üye, seksen tane de Müslüman topluluk, diğer ülkeler bünyesinde yaşayan Müslümanların hak ve hukukunu da kendi sorumluluk alanı içerisine alan bir uluslararası diplomatik misyona sahip kuruluş. Dolayısıyla Avrupa Birliğine giriş, Avrupa  Birliğine yürüyüşümüzde de yine İslam ülkelerinin Türkiye’ye desteği gerçekten her türlü takdirin üzerindedir. Onlar bile, Türkiye İslam dünyası ile Avrupa arasında köprü konumuna geleceği için bundan ziyadesiyle memnunlar. Bundan daha güzel hangi gaye, hangi amaç bekleyebilirsiniz?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Amaç nerede, amaç nerede? Senin söylemenle olmuyor bu iş.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Var, var; dikkatli okuyun siz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen Türkiye Büyük Millet Meclisinin üzerinde değilsin.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – O yüzden, değerli milletvekilleri, biz bu kanun tasarısının bir an önce Meclisimizden çıkmasına ve İslam Konferansı Örgütü zirvesinde, Forumun Genel Kurulunda da benimsenerek hayata geçirilmesinde büyük nispette fayda görüyoruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlaşmayı oku da öyle gel.

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – O yüzden, desteğimizin ve oyumuzun renginin belli olduğunu belirtiyor, hepinize en derin kalbî selam ve saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gündüz.

Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Peki.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Taner ve  Sayın Gök sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Taner.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, biraz önceki konuşmanızda neden masrafların yüzde 50’sinin Türkiye Cumhuriyeti tarafından karşılanacağını açıkladınız ama sorumun devamı olan “Toplam ne kadar bir bütçe ayrılmıştır, tahminî bütçe nedir ve şu ana kadar ne kadar harcama yapmıştır.” kısmına cevap vermediniz. Cevabınızı bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Sayın Gök...

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, bu türden anlaşmalar devletin egemenlik hakkından belli oranlarda feragati gerektiren anlaşmalardır. Burada, kanunda bu feragat oranının net olarak belirlenme zorunluluğu vardır. Genel anlamda amaç kısmı yer almayan veya yapacağı faaliyetlerin teker teker saptanmaksızın bir devletin hükümranlığından feragati nerede görülmüştür? Böyle bir örnek var mı?

Statüden bahsediliyor. Statü belgesinin oluşturulması ve bu statü belgesinin değiştirilmesi yetkileri hangi kurula ait? Siz yasayla genel yetkiyi verdikten ve esasın statü olduğunu belirttikten sonra, o statünün değişmezliğini nasıl sağlayacaksınız? Bu, peşinen bir feragat.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

Sayın Elekdağ

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bakınız, bu Anlaşma’yla uluslararası bir kuruluş kuruluyor İstanbul’da, uluslararası bir kuruluş. Yani bir büyükelçilik gibi, diplomatik kuruluş gibi her türlü ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanıyor bu. Bu ne demek? Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bu diplomatik kuruluş için bazı haklarından feragat ediyor, bunlara bağışıklık tanıyor.

Şimdi, böyle bir kuruluşun muhakkak ki amaç ve yetkilerinin belirtilmesi lazım. Sayın Bakan, böyle bir kuruluşta amaç ve yetkiler belirtilmediği takdirde istismar edilir dokunulmazlık ve bağışıklıklar. Diyeceksiniz ki: “Bizim bu kuruluşa itimadımız var.” Bizim de var, bizim de var ama Türkiye Cumhuriyeti bazı haklarından feragat ettiği andan itibaren bunu muhakkak ki bir sınırlamaya alması lazım. Burada bir eksiklik var.

O bakımdan, yani burada bir sağırlar diyaloğu yapıyoruz Sayın Bakan. Biz burada, bu kuruluşun işlemesini istiyoruz, sağlam hukuki temeller üzerine kurulmasını istiyoruz. Yani amacımız budur, herhangi bir şekilde bunu kösteklemek değildir. Yani bu açıdan neden bakmıyorsunuz bu konuya, bu açıdan neden değerlendirmiyorsunuz?

Burada, muhalefetten gelen bütün öneriler muhakkak ki ters yüz mü edilmelidir? Efendim, muhakkak ki bunların arkasında birtakım politik amaçlar var ve bunlar halisane amaçlar var diye bunlara “hayır” mı demek lazım muhakkak ki? Burada söylediğimiz her söz doğrudur. Bakınız, bunun içinde, bakın, 1’inci, 2’nci, 3’üncü, 4’üncü, sona kadar bakın bütün maddelere, amaçlar yoktur bir kere, en azından. Yani hadi bırakalım, efendim, bu kuruluşun mali bakımdan yapacağı, bütün hareketler, bütün muameleler gene çıksın, bizim, efendim mali mevzuatımızı haleldar etsin, bunu da bıraktık bir tarafa. Fakat, yani amaçları olmayan bir uluslararası anlaşmayı zatıaliniz gördünüz mü hiç hayatınızda? Böyle bir durumu nasıl yakıştırıyoruz biz buraya? Bunu alalım geriye, biraz üzerinde çalışalım, doğru dürüst yapalım, getirelim, geçirelim buradan Sayın Bakan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

Buyurunuz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Taner’in bütçeyle ilgili konusu tabii teknik bir konu, bütçenin miktarı, ona yazılı olarak cevap vereceğiz. Tabii, Türkiye’nin bunu ev sahibi ülke olarak yarısını karşılıyor olması, kalan yarısı da diğer üye ülkelerin aidatlarından karşılanacak, o kısmı öyle. Ama bütçe miktarı tabiatıyla teknik rakam, şu ana kadar ne harcanmış onu size yazılı olarak bildireceğiz.

Sayın Gök’ün ve Sayın Elekdağ’ın üzerinde hassasiyetle durduğu feragat meselesiyle ilgili olarak da… Şimdi, tabii, bir anlaşma metni daha önce yani Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri ve bir de İslam Konferansı Örgütünün talebiyle burada seçilmiş olan, başkan olarak seçilmiş olan, organları itibarıyla seçilmiş olan Ali Sarıkaya’nın da burada imzasının bulunması, o Anlaşma metninde, o şekilde İslam Konferansı Örgütünün talebi üzerine olan bir durum. Bu konu da daha önce bazı milletvekillerimizin yazılı soru önergeleriyle de zaten cevaplandırılmış yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyelerinden bazıları tarafından bu soru Dışişleri Bakanımıza sorulmuş bunun neye dayandığı, nasıl olduğu şeklinde ve o da zaten cevaplandırılmış.

Şimdi, feragat meselesiyle ilgili… Tabii, anlaşma metninde Tüzük’ün amaçları vesairesi yer almıyor ama şimdi izin verirse Sayın Başkan, ben size… Elimde Tüzük var. Bu Tüzük, tabii 57 tane ülkenin, biraz önce de söylediğim toplantıda, Bakü’deki toplantıda dile getiriliyor, tartışılıyor, organları seçiliyor orada ve Tüzük şu, 57 ülke tarafından kabul edilen Tüzük’ün amaçları şu:

“1) İslam Konferansı Örgütü bölgesi ülkeleri gençliğinin karşılaştığı sosyoekonomik, ahlaki ve kültürel problemlerinin çözümünü kolaylaştırmak.

2) İslam Konferansı Örgütüne üye ülkelerin gençleri arasında karşılıklı anlayış, tecrübe ve fikir teatisini desteklemek.

3) İslam Konferansı Örgütü ülke gençliği ve gençlik örgütlerinin kendi ülkelerinde ve daha geniş bölgede toplumsal hayata aktif katılımlarını artırmak.

4) İslam Konferansı Örgütü gençliğinin ortak problemlerinin çözümünde hayati önem taşıyan bölge gençlik sivil toplum kuruluşları arasındaki dayanışmayı desteklemek; ortak kültürel değerler ve ahlaki prensipler zemininde aktivitelerini birleştirmek, ekonomik ve sosyal kalkınma, teknik iş birliği, kültürel alışveriş ve diğer aktivite alanlarında dayanışmayı desteklemek.

5) Uluslararası düzeyde medeniyetler arası diyaloğa ve hoşgörüye hizmet etmek durumunda olan farklı ülkelerden STK’lar, hükûmetler arası ve hükûmetlerden bağımsız kuruluşlarla ortak hareket etmek.

6) Söz konusu ülkelerin gençliğinin problemlerine çözüm yollarının bulunması.”

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, kanun tüzüğe bağlı olmaz, tüzük kanuna bağlı olur.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – “Gençlik STK’ları arasındaki iş birliği, diyalog ve dayanışma ilkelerine uygun, karşılıklı ortak projeler geliştirmek.”

Şimdi, deminden beri değerli milletvekillerimizin işaret ettiği husus, yani bunun ne amaca hizmet ettiği, ne olduğu, amaçlarının ne olduğu, bunun açık olmadığı şeklinde. Ben size bu Gençlik Örgütünün amaçlarını Tüzük’ünden okudum en açık, en sarih bir şekilde. Bu şekilde tutanaklara da geçmiş oldu. Sonuçta elli yedi tane İslam Konferansı Örgütü üyesi ülkenin uluslararası hukuk çerçevesinde Türkiye’nin de taraf olduğu bir anlaşmanın, sözleşmenin tarafı olarak belirlenmiş, amacı belirlenmiş, bir tüzüğü oluşturulmuş, organları kurulmuş, oluşturulmuş, başkanı seçilmiş onlar tarafından ve Türkiye de böyle bir gruba, böyle bir gençlik organizasyonuna ev sahibi ülke oluyor. Yani Türkiye ilk defa bu tür bir organizasyona ev sahibi ülke olmuyor ki. Demin ben arz ettim, açıklık da getirdim. Yani Türkiye’nin daha önceden hangi tarihlerde, hangi anlaşmalar gereği hangi sözleşmelere, hangi gruplara, hangi faaliyetlere, bu manada organizasyonlara ev sahibi ülke olarak taraf olduğu ve anlaşma imzaladığı ve bu sözleşmelerin, bu anlaşmaların yüce heyet tarafından burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildiğini de söyledim. Bu da böyle bir şey. Dolayısıyla bunun altında başka bir şey aramak, yani işte, amacı belli değil, ne olduğu belli değil şeklinde birtakım aslında beyanların çok da doğrusu bir mesnede dayanmadığını düşünüyorum. Elbette ki muhalif düşünceye saygı duyarım, yani öneri olursa bunların desteklenmesi yönünde de elbette ki birtakım gelişmeler yapılır ama iş aslında vazıhtır. Yani Türkiye Cumhuriyeti burada hükümranlık haklarından feragat edip de ne uluslararası sözleşmelere aykırı ne uluslararası hukuka aykırı ne de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası dışında herhangi bir iş ve eylemde bulunuyor. Sonuçta, biraz sonra bu oylanacak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdiri neyse o gerçekleşecek.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, bu organizasyon değil, hükmi şahsiyet veriyorsunuz, hükmi şahsiyet! Bu organizasyon değil, konferans değil.

BAŞKAN - Komisyon söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Ceylan.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkanım, değerli konuşmacıların konuşmalarından ve sorularından sonra bu yargı bağışıklığıyla ilgili hususu bir kez daha açıklama ihtiyacı hissettim, o açıdan söz almış bulunmaktayım.

Burada biraz önce de ifade ettiğim gibi, 11’inci maddede Forumda çalışan görevlilere sınırlı ölçüde bir yargı bağışıklığı tanınmaktadır. Kaldı ki bu yargı bağışıklığı sadece yabancı çalışanlara yönelik bir bağışıklıktır, Türk vatandaşlarına yönelik bir bağışıklık değildir. Buradaki bağışıklık da tamamen Birleşmiş Milletlerin diplomatik ilişkiler hakkında Viyana Sözleşmesi’nde öngörülen ayrıcalık ve bağışıklıklara yönelik uygun bir düzenlemedir. Viyana Sözleşmesi’nde ifade edilen bağışıklıkların tamamı da kullanılmış değildir. Burada sadece görevlilerin o göreviyle ilgili, sadece görevleriyle ilgili olarak yazılı ve sözlü beyanları kapsamında bir bağışıklıktır. Yani bu görevliler adi bir suç işledikleri takdirde, yine Türk makamlarınca yargı tarafından yargılanacaklardır. Dolayısıyla bu tür anlaşmalara ev sahipliği yapan ülkelerin sağladığı bağışıklıklara sınırlı ölçüde bir bağışıklık getirmiştir. Bunu ifade etmek isterim. Endişe edilecek bir husus yoktur. Tamamen uluslararası ve Birleşmiş Milletlerin öngördüğü anlaşmalar çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ceylan.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – “Bağışıklık niye Türklere sağlanmıyor?” demiyoruz ki, “Amaç, çerçeve nerede?” diyoruz, ona cevap verin.

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, sisteme girmişsiniz, ne içindi acaba? Demin sorunuzu sormuştunuz net bir şekilde.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Konuşabilir miyim efendim?

BAŞKAN – Neye göre acaba?

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Bakana bir hususu soracağım.

BAŞKAN – Soru-cevap bitti efendim, demin sorunuzu sordunuz. Sistem bitti, onun için…

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Bir açıklamada bulunacağım.

BAŞKAN – Yeterince açıklık oldu herhâlde.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Bir beyanda bulunacağım efendim müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Buyurunuz.

Bir dakika süre veriyorum.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum efendim.

Sayın Bakanım, bakınız, siz bir devlet adamısınız, ben sizin ifadelerinizde birazcık hikmet aradım, yani sağduyu aradım. Beni mazur görün ama bunun kırıntısını göremedim, af buyurun.

Şimdi bakınız efendim, deminden beri konuşuyorsunuz, size sormuş olduğumuz soru şudur: Bu Anlaşma’da, bu Anlaşma’nın amaçları, yetkileri var mıdır, yok mudur? Siz bize bir tüzük okudunuz fakat bu Tüzük’e burada hiçbir şekilde atıfta bulunulmuyor Sayın Bakanımız, yok.

Şimdi, bakınız, Viyana anlaşmalar hukukuna göre bir anlaşma yorumlanırken ilk önce o anlaşmanın içindeki metindeki ifadelere bakılır, doğrudan doğruya o alınır yorumlanmandan evvel. Burada herhangi bir şekilde bir amaç yok. Amacı olmayan bir anlaşma olur mu Sayın Bakan, bunu size soruyorum lütfen.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

Şimdi 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay.

Buyurunuz Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bana göre Türkiye Büyük Millet Meclisi bu önümüze getirilen Anlaşma’yı onaylamamalıdır. Eğer okuduysanız -ki okumuşunuzdur- ben sizin de gerçekten içinize sindiğini zannetmiyorum. Parlamenter demokratik rejimle idare ediliyoruz. Yasama, yürütme, yargı üçgeni çerçevesinde iktidar partisi mensubu milletvekillerinin Hükûmetten gelen kanun tasarılarına, Hükûmetin yaptığı uluslararası anlaşmalara müspet bakması, olumlu görmesi, müspet oy vermesi makul karşılanabilir ama bana göre bugün önümüze getirilen Anlaşma’nın makul karşılanacak, müspet bakılacak bir yanı yoktur sayın milletvekilleri. Hukuki zemini son derece kaygan ve muğlaktır. Yürürlükteki yasalarımızı zorlayacak, Türkiye’deki devletin diğer görevlilerini bu Forum yöneticileriyle ilgili, Forum faaliyetleriyle ilgili çok zora sokacak bir iş yapıyoruz.

Şimdi arkadaşlar, ısrarla “amaç, amaç, amaç” diyor. Ortada, metinde amaçla ilgili tek kelime yok. Sayın Bakanın okuduğu altı madde de çok klasik, klişe laflar.

Şimdi, bu Forumun… Sayın Elekdağ, tümü üzerinde konuşma yaparken çok net ve çok güzel açıkladı. Biz İslam Konferansı Örgütünden, onun üyesi olmaktan şikâyetçi falan değiliz. Burada hiçbir tereddüt yok ama bu Forum, İstanbul’da merkezi olacak bu Forum o kadar olağanüstü ayrıcalıklarla, muafiyetlerle bezenmiş ki ne milletvekili dokunulmazlığı bu kadar ayrıcalıklı ve özel ne de Sayın Komisyon Başkanının atıfta bulunduğu gibi Viyana Sözleşmesi’nden kaynaklı. Viyana Sözleşmesi -biz de biraz sağa sola baktık- hiçbir şekilde elinde her çeşit para bulundurmaya, fonları serbestçe girip çıkarmaya cevaz veren bir sözleşme değil, bizim sorup, soruşturduğumuz, incelediğimiz kadarıyla.

Bu metin birçok bakımdan sakattır. Ben size daha net söyleyeyim. Bu metnin tümü benim başımı ağrıtıyor ama 4, 5, 6, 14, 18 ve 22’nci maddeleri benim midemi bulandırıyor. Lütfen, bu işaret ettiğim maddelere en azından bir bakın.

Ha, şimdi, bizim tereddüdümüz ne, onu da söyleyeceğim. Bir de bu arkadaşların da işaret ettiği gibi muğlak, amacı, kapsamı, hududu, sınırı belli olmayan olağanüstü geniş yetkileri hem mali bakımdan hem sosyal, siyasi, çalışma, faaliyet alanı bakımından bir Foruma verince… Elbette ki elli yedi Müslüman ülkenin iş birliğinden hoşnuduz. Ama elli yedi Müslüman ülke içinde tek laik demokratik rejimle idare edilen, cumhuriyetle idare edilen Türkiye'nin de bu diğer elli altı Müslüman memleketi gibi olmasına yönelik bir iş tutulacağından işin doğrusu benim endişem var. E, niye var? Çok bilinen bir gerçek ki, Türkiye muhtelif cemaatlerin, tarikatların cirit attığı bir ülke. Bu tarikat ve cemaatlerin bir kısmı, hakikaten, fevkalade radikal kökten dinci eğilim içinde. Bir kısmı, belki bir parça daha onlara göre mutedil. Bunları kategorize etmek mümkün.

Bakın, şimdi, ben size bir şey söyleyeyim: Suudi Arabistan, her sene 50 milyar dolar civarındaki bir parayı kendi ideolojisini yaymak üzere dünyanın muhtelif ülkelerindeki sivil toplum örgütlerine, derneklere, vakıflara, tarikat ve cemaatlere bir şekilde tevzi ediyor. Bu çok kesindir.

HÜSNÜ ORDU (Konya) - Nereden biliyorsun?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Nereden mi biliyorum? Yani bu Amerikan Dışişleri Bakanlığının 1998 yılında yayınladığı Orta Doğu Raporu’nda var. (Gürültüler)

Yahu niye rahatsız oluyorsunuz?

Şimdi, şöyle mi düşünülüyor: “Şimdi, bu 4 bin vakıf, dernek, sivil toplum örgütünün hepsi Türkiye’de değil ama Türkiye’de de muhtemelen bir yüz elli, iki yüz tane var. Biz şimdi, bu yüz elli, iki yüz tane vakfa, derneğe, sivil toplum örgütüne oradan transfer edeceğimize, İstanbul’a, bu Foruma bu parayı yollarız, bu Forum da eşit, adil bir şekilde Türkiye’deki muhtelif cemaatlere, tarikatlara, derneklere, vakıflara vesaireye bu paraları tevzi eder ve daha merkezî, daha düzenli bir şekilde paramız Türkiye’de istediğimiz istikamette harcanır.” mı diye düşünülmüş? Bunu merak ediyorum.

Bu kanunun, Sayın Bakan, bir saçmalığı da şu: Bütçesinin yüzde 50’sini Türk Hükûmeti üstlenmiş. Derse ki İslam Konferansı Örgütü: Biz buna yıllık 30 milyar dolar koyuyoruz kardeşim. Sen de bir 30 milyar koyabilecek misin orada? Koyamazsın; olmaz, yanlış; hep yaptığınız gibi. Yedi yılınız bitti, sekizinci yıla girdiniz, yedi yılda bir gram akıllanmamışsınız!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Elli yılda akıllanmadı CHP!

ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu Hükûmetinizin getirdiği her 3 yasadan 1 tanesi, en az 1 tanesi Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Bu uluslararası Sözleşme’yi de biz, eminim ki Anayasa Mahkemesine getireceğiz. Bu birçok bakımdan aykırı. Bunun yürürlükteki yasalarımızla bağdaşması hiçbir şekilde mümkün değil.

Şimdi, iktidar partisi sözcüsü 4’üncü maddenin ilk cümlesini okuyor; gerisini de okusana: İdari, adli, hiçbir şekilde bu binalara, kişilere bulaşılamaz… Yani bu kadar olağanüstü ayrıcalığı kime veriyoruz? Şimdi, bu akşam Kurtar Vadisi oynuyor televizyonda. Şimdi, Ali Sarıkaya -Sayın Elekdağ da söyledi- “Politik kriz çıkan illere tim göndereceğiz.” demiş. Şimdi bu Ali Sarıkaya’ya sormak istiyorum: Buraya Memati’yi mi gönderecek, Polat Alemdar’ı mı gönderecek? Ne timi gönderecek? Böyle bir şey olur mu kardeşim? Nedir bu, nasıl bir kafa bu? Ne timi gönderiyorsun? Yani ne timi göndereceksin oraya? Şimdi, bunu merak ediyoruz.

Şimdi, Türkiye'de, Türkiye merkezli yeni bir NDI modeli mi üreteceksiniz? Yeni bir NDI mı yaratıyorsunuz Türkiye'de? Bölgesel bir NDI mı kuracaksınız? Ne kuracaksınız? Bu muğlak. Bu anlaşılmaz. Bu, hani bazı filmler vardır, insanlar robot yapar, sonra robotlar çok gelişir ve kendilerini üreten insanları bitirirler… Gene bir lastik reklamı vardır, sayın milletvekilleri: “Kontrolsüz güç güç değildir.” Bu Forum kontrolsüz bir mekanizmadır, hiçbir şekilde kontrol edilemeyecek bir mekanizmadır. Bu kadar ayrıcalık, bende, ister istemez kapitülasyonları çağrıştırıyor. Böyle şey olur mu! Yani, siz, Türkiye’nin en büyük şehrinde, hem mali olarak hem siyasi olarak hem adli olarak olağanüstü ayrıcalıklı, imtiyazlı bir merkez kuracaksınız. Neye hizmet ettiği belli olmayan, amacı belli olmayan bir merkez kuracaksınız. Amacını Başkanı gerçi açıklamış; tim gönderecekmiş politik kargaşa olan ülkelere ve başka bir şey söyleyememiş. Bakın, şimdi, adamı başkan seçmişler elli yedi tane ülke, adamın bir cümlesi var, o da tim üzerine “Politik kargaşa olursa biz tim göndereceğiz.” diyor. Ya bu böyle olmaz ki, barış elçisi göndereceğim de, bir şey de yani. Bu niyet belli, anlayış belli. Çalışanlarının maaşından vergi muafiyeti… Niye alıyorsunuz? Niye alıyorsunuz? Yani, Türk çalışanlar da olacak orada, bundan vergi… Yani bu, Türkiye’de istediği gibi tevzi edecek, istediği kadar parayı getirip istediği gibi dağıtabilen, tevzi edebilen, -yasa dışı yapabilir- yasal bir diplomatik şey var mı Türkiye’de, büyükelçilik var mı? Onlar bile bir yasa çerçevesinde mali olarak bu paraları tevzi ediyorlar, dağıtıyorlar.

Bu, çok şüphelidir. Gerçekten, ben size rica ediyorum, hepimizin vatansever olduğundan bir gram tereddüt etmem, iktidar partisi milletvekillerinin tümünün, hepinizin vatansever olduğuna inanıyorum, ama ben, bu belgenin, bu uluslararası anlaşmanın bir vatanseverlik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ENGİN ALTAY (Devamla) - …duygusuyla, şuuruyla bağdaşık olduğunu düşünmüyorum. Bu yanlıştır. Evet, Hükûmet sizin hükûmetiniz olabilir, size sormadan bir anlaşma imzalamış olabilir, sorması da gerekmez ama burası da Meclistir kardeşim. Hükûmetin kapıkulu askerleri oturmuyor burada! Burada, Hükûmeti denetlemekle mükellef olan Türk milletinin seçkin temsilcileri oturuyor. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, Hükûmetin emir kulu değiliz, inanıyorum ki siz de değilsiniz ve inanıyorum ki bu Anlaşma’yı reddederek tarihî bir görev yapacaksınız.

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Altay.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Gündüz.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; gecenin bu saatinde sizleri en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Bir defa şunu arz edeyim: Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi son paragraf: Uluslararası anlaşmalarla ilgili kanunlar Anayasa Mahkemesine götürülemez.

Öbür taraftan, Anlaşma’nın kendi maddeleri içerisinde gerçekten amaç maddesi diye bir madde yok.

Değerli arkadaşlarım, ben, İslam Konferansı Teşkilatı Parlamenterler Meclisi Türk Grubu Başkanıyım. Burada 2 tane değerli arkadaşım var, Hatay Milletvekilimiz, Cumhuriyet Halk Partisinden Abdulaziz Bey, Kütahya Milletvekilimiz Alim Bey. Kendileriyle çok uyumlu, çok verimli, gerçekten karşılıklı sevgi ve anlayış içinde bir görev ifa ediyoruz. Huzurlarınızda kendilerine teşekkür ediyorum.

Şimdi, Anlaşma’nın metninde gerçekten amaç maddesi diye bir madde yok, onda katılıyorum size. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisine…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Demin inkâr ediyordun!

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bir dakika…

Başbakanlığın, Hükûmetin sevk ettiği…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Var diyordun!

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bakın, gerekçede ne yazıyor: Bir, bir defa bu Forumun adı İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu. Bir defa, adında zaten var.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Beş dakika önce var demedin mi sen?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Öbür taraftan, Hükûmet şöyle diyor, bakın: Çeşitli ve farklı medeniyetlere mensup gençler arasında kültürler arası diyaloğun geliştirilmesi amacıyla sürdürülebilir bir uluslararası mekanizma tesis edilmesi öngörülmektedir. İslam Konferansı Örgütünün ve Türkiye ile İspanya’nın öncülüğünde tesis edilen ve bilahare Birleşmiş Milletler Örgütü bünyesinde sekreterya hizmetleri yürütülmeye başlanan Medeniyetler İttifakı faaliyetlerine verdiğimiz desteğin de bir kere daha teyit olacağı düşüncesiyle bu Forum Meclisimize sevk edilmiştir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hayırlı uğurlu olsun!

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Öbür taraftan, bakın, böyle bir kanun hazırlanırken Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği bunu devletin tüm ilgili birim ve kuruluşlarına yazar. Bir yıl süreyle oralarda incelendikten sonra, onların düşünceleri de bir araya getirilerek değerlendirilir, sonra Dışişleri Bakanlığı bu yasayı hazırlar ve Hükûmete sunar. Böyle bir gelişme bir yıl süreyle bütün kurumlara, kuruluşlara gönderilmiş, aleyhte hiçbir bilgi gelmemesi üzerine Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğince bu Anlaşma hazırlanarak Hükûmete, oradan da Meclisimize gelmiştir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teferruatı bırak, amaç nedir, amaç?

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Şimdi, aynı şekilde, bakın, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi; bunlar, aynıyla onlarda olan şey burada da aynıyla vakidir.

Öbür taraftan, bakın, yine, Dışişleri Bakanlığımız bu Forumun böyle bir yasayla Meclisimize intikalindeki amaçları ifade ederken şöyle söylüyor: “Ülkemizin farklı kültürler arasında karşılıklı anlayış, saygı ve hoşgörüyü geliştirme yönünde çaba sarf ettiği ve Birleşmiş Milletler bünyesindeki Medeniyetler İttifakı Projesi’nin Eş Başkanlığını yürüttüğü göz önünde tutulduğunda, İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumunun İstanbul’da faaliyet göstermesinin dış politika hedef ve çıkarlarımız bakımından ilave bir kazanım teşkil edeceği açıktır.”

Bir başka şey daha söyleyeyim: Aynı buna benzer bir uluslararası diplomatik anlaşma Avrupa Birliği Gençlik Forumu adı altında Avrupa Gençlik Direktörlüğüyle ortak olarak imzalanmış ve hayata geçirilmiştir. Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı, gençlik çalışmalarını da ortak olarak yürütmektedirler. İsterseniz onlarla mukayese de yapabilirsiniz.

O yüzden, burada özellikle şunu bir kez daha arz etmek istiyorum: İslam Konferansı Örgütüne bağlı kuruluşlar olarak bizim ev sahipliği yapmamız bu bağlı kuruluşlara çok önemli bir hadisedir. İSEDAK (İslam Ülkeleri Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimî Komitesi), İslam Konferansı Örgütü Tarih ve Sanat Araştırma Merkezi İstanbul’da. Bakın, yine bir başkası, İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi Ankara’da. Bir dördüncüsü de işte bu Gençlik Forumudur. Biz bütün bunların anlaşmalarını, geçmişte olduğu gibi, aynen, ev sahibi ülke sıfatıyla yapmışız.

Bir de diyorlar ki: “Niye yüzde 50’sini Türkiye karşılıyor?” Bakın KEİPA’ya, KEİPA’nın bütün masraflarını biz karşılamışız, işte belge burada. Niye? Karadeniz’e komşu olan ülkelerle yapılacak ekonomik, siyasi ve ticari iş birliğinin Türkiye’ye getireceği fatura dikkate alınarak, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmemiştir.

Bunu bilgilerinize sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O laf biraz ağır oldu.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gündüz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ayıp olmuyor mu! O laf biraz ağır oldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu hiç hoş değil.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O biraz kaba oldu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, biz bunu bir yerlerden kaz gelmesi için mi… Yani İslam ülkelerini kaz yerine koymanın bir anlamı yok.

BAŞKAN – Şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN –Konuşmayacaklar.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Kaz kim, tavuk kim? Böyle laf olur mu! Yakışmadı!

OKTAY VURAL (İzmir) – Yakışmıyor! Kaz mı onlar yani?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sakin olalım.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, kaz olan ülkeler hangileri, merak ettim ben, açıklarlar mı?

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyoruz sayın milletvekilleri.

Sayın Taner ve Sayın Özdemir sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Taner.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkanım, öncelikle biraz önceki konuşmanın yerinde olmadığını belirtmek isterim. O anlaşmaya taraf ülkelerin hiçbirisi kaz değildir, Türkiye Cumhuriyeti de onları yolan bir ülke değildir. Bunun kayıtlara geçmesi gerekir.

Bu metne baktığımızda, metnin 22’nci maddesinde diyor ki: “Bu Anlaşma Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak düzenlenmiştir. Metinlerin yorumlanmasında bir uyuşmazlık olması hâlinde İngilizce metin geçerli olacaktır.” Şimdi sormak istiyorum, neden yüzde 50 masraflarını karşıladığımız Forumun, Anlaşma’nın orijinal metni Türkçe değil de veya 57 ülkeden çoğunun ana dili olan Arapça değil de, İngilizce?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: “Madde 17 - Adli işlerin normal işleyişini kolaylaştırmak için, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Forum, polis tüzüklerine uymayı sağlamak ve Anlaşma ile tanınan ayrıcalık ve bağışıklıkların kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla işbirliği yapacaklardır.” deniyor. “Polis tüzükleri”nden ne kastediliyor? Bu Anlaşma o kadar gelişigüzel hazırlanmış ki bu maddede bile Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Pasaport ve Yabancılar Kanunu, yakalama ve gözaltına alma gibi mevzuatları mutlaka belirtmesi gerekirken sadece polis tüzüklerine uymayı sağlamak gayriciddi hazırlandığını gösterir. Bu konuda bir açıklama yaparsanız memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.

Buyurunuz Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, efendim, deminden beri gerçekte çok da konunun özüyle ilgili olarak değil de, hep başka yöne çekilmek suretiyle birtakım isnatlar yapılıyor. Hem Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti hem Türkiye devleti aslında birtakım konularla isnat ediliyor. Yani hiçbir ilişkisi olmadığı hâlde Suudi Arabistan’ın, dünyada bilmem hangi örgütlere yaptığı bağışlardan bahsediliyor, o konu bununla ilişkilendiriliyor. Bunlar tabii, doğru değil. Bir kere, bu bir NGO veya bir sivil toplum kuruluşu değil, bu bir uluslararası örgüt statüsünde, uluslararası hukuka tabi. Burada masrafların nasıl karşılanacağı, biraz önce söylediğimiz gibi, yüzde 50’si ev sahibi ülke Türkiye tarafından, yüzde 50’si üye ülkelerin aidatlarından yapılıyor. Burada kararlar, bu Gençlik Forumuyla ilgili kararlar konsensüsle alınıyor. Yani Türkiye'nin taraf olduğu birtakım uluslararası sözleşmeler ve anlaşmalar gereğince uluslararası hukuk çerçevesinde Türkiye'nin de sahip olduğu haklar var. Türkiye'nin elbette bütün bu uygulamalarla, kararlarla ilgili hakları var. Türkiye o haklarını kullanacak ve kararlar da konsensüsle alınıyor.

Şimdi sanki burada diğer uluslararası kuruluşlardan veya örgütlerden farklı bir şey getiriliyormuşçasına birtakım iddialarda bulunuluyor. Yani biraz önce bir sayın milletvekilimiz kürsüde de söyledi. Ama benim elimde de KEİPA’yla ilgili olarak yapılan bir antlaşma var. Aynı hükümler bütünüyle, gerek muafiyetlerle ilgili gerek vergilerle ilgili gerek mal vesaire transferiyle ilgili gerek sansürle ilgili gerek birtakım diğer bütün uygulamalarla ilgili aynı hükümler burada da var. Bakın diyor ki, mesela, KEİPA’da: “Uluslararası sekreteryanın resmî yazışmalarına veya diğer resmî haberleşmesine sansür uygulanamayacaktır. KEİPA’nın hareketsiz ve hareketli resim, film ve ses kayıtlarına ve yayınlarına sansür uygulanamayacaktır. Uluslararası sekreterya personeli -yani diyelim KEİPA’nın sekreteryasında çalışan personelle ilgili- KEİPA tarafından kendilerine ödenen tüm maaş ve ücretlerde vergilendirmeden muaf olacaklardır.” Şimdi ben bunun daha çok sayıda örneğini size burada okuyabilirim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, benzeşmez, demagoji yapıyorsunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Yani daha önce KEİPA’yla ilgili olarak olursa bu tamam, kabul… Bu Meclisin onayından geçmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayından geçmiş, uluslararası hukuka, uluslararası sözleşmelere uygun olarak Türkiye’nin imzaladığı, taraf olduğu bir sözleşmenin hükmü ve Meclis bunu kabul etmiş yani kanunlaşmış.

Şimdi KEIPA’yla hiçbirisinde…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İlke ve amaç belli orada.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bakın efendim, önceki anlaşmaların, sözleşmelerin hiçbirisinde -orada da- amaç yazmıyor. Her maddede amaç yazmıyor. Ben size buradan vakit olsa hepsini okuyabilirim. Bakın elimde, yine daha önce IRCICA’yla, SESRIC’le  ilgili olarak yapılanların her birinde, ben size madde madde okuyabilirim, hiçbirisinde amaca atıf yapmıyor. Genel amaçlara değiniliyor, mesele bu. Burada da ben size biraz önce zaten bu Gençlik Forumunun Tüzüğü’nü altı madde olarak okudum. Kayıtlara da bu şekilde geçti.

Şimdi efendim, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Taner’in sorusu: “Efendim, neden işte İngilizce, Arapça, Türkçe var, niye İngilizce dili var, bu ülkeler nece konuşuyor?” Şimdi, elli yedi tane ülke, bunun içerisinde Fransızca konuşanlar var, Arapça konuşanlar var, Türkiye Cumhuriyeti var ve Türkçe konuşan başka ülkeler var. Şimdi, iki tane dilde anlaşma olmadığı veya ihtilaf olduğu takdirde de uluslararası yaygınlığı olan ve kabul gören genel dil uluslararası ölçekte dillerden birisi, bu İngilizce. Dolayısıyla da taraflar da bu şekilde İngilizcenin olmasında bir beis görmemişler, bunun da hukuken herhangi bir şeyi yok.

Şimdi, 17’nci madde, Sayın Özdemir’in söylediği şey... Burada tabii yerel mevzuat ve kurallara riayet edecekler anlamında. Buradaki polis tüzüklerine uymayı sağlamaktan kastedilen şey zaten burada bu. Elbette ki Türkiye…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Yeterli değil efendim. Polis tüzüğünde bunlar hiç yazmaz. Polisin giyim tüzüğü var, silah kullanma tüzüğü var.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –  İşte ilgili mevzuat burada, kastedilen, yerel mevzuata ve kurallara riayet edecekler, buradaki kastedilen husus budur. Dolayısıyla bu konu da bu şekilde.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Efendim, adli işlemle polis tüzüğünün ilgisi yok.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Siz söz mü istiyorsunuz?

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Evet, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Ceylan, Komisyon olarak buyurunuz efendim.

DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle küçük bir düzeltme yapılmasını arz ediyorum.

Anlaşma’nın “Hukuki kişilik” bölümünde madde 2’nin ikinci cümlesinde “Forum, bağıt yapmaya, taşınır ve taşınmaz mallar edinmeye, onları kullanmaya ve mahkemelerde dava açmaya ehlidir.” yazılmış. Hâlbuki Anlaşma’nın orijinalinde bu “ehlidir” ifadesi “ehildir” olarak yer almaktadır. Dolayısıyla “ehlidir” ifadesinin “ehildir” olarak düzeltilmesini arz ediyoruz. İngilizcesinde de “authorize” yazıyor zaten. Dolayısıyla “ehlidir” ifadesinin “ehildir” olarak düzeltilmesini arz ediyorum.

Bir diğer husus, bir konuşmacı arkadaşımız aynı cümleye atıfta bulunarak buradaki “bağıt” ifadesinin “bağış” olması gerektiğini ifade etti. Hayır, burada doğru yazılmış “bağıt” olarak, burada “sözleşme” anlamında ifade edilmiş bağıt. Bu doğrudur.

Bir son husus Sayın Başkanım. Sayın Bakanımız da ifade etti, Türkiye’yle İslam Konferansı arasında imzalanan tek bir anlaşma değil bu Anlaşma, daha önce 82 yılında iki tane anlaşma yapılmış. Bir tanesi, ülkemizle İKÖ arasında İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezinin İstanbul’da kurulmasıyla ilgili, kısa adı IRCICA olan Anlaşma. Bir diğeri de kısa adı SESRIC olan İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezinin Ankara’da kurulmasına yönelik Anlaşma. Her üç anlaşma da aynı hükümleri, aynı metinleri ihtiva etmektedir. Dolayısıyla, bu iki anlaşma, bahsettiğim iki anlaşma yirmi dokuz yıldır başarıyla ve hiç sorunsuz bir şekilde yürürlüktedir. Dolayısıyla, endişeye gerek yok diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – O dönemde AKP yoktu.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ceylan.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Elekdağ.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, yasanın gerekçesinde Dışişleri Bakanlığı tarafından şu husus belirtiliyor, deniyor ki: “Bu gençlik örgütü, esas itibarıyla, farklı medeniyetlere mensup gençler ve kültürler arasındaki diyaloğa katkıda bulunacaktır.” Bu gayet saygın, tabiatıyla, gayet güzel bir hedef. Fakat bu hedef anlaşmada belirtilmiyor. Sorun burada çıkıyor, yani burada bir eksiklik var.

Sayın Bakanımız Tüzük’ü okudu uzun uzun, fakat bu Tüzük’e hiçbir şekilde bir atıf yok değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, bir uluslararası kuruluşu kuran bir anlaşmada, muhakkak ki bu kuruluşun hedefleri, işlevi, görevi belirtilir, bu olmadan olmaz değerli arkadaşlarım. Burada ben eminim çok hukukçu arkadaşımız var, uluslararası hukuku iyi bilen arkadaşlarımız var. Söyleyebilirler mi böyle bir anlaşma olsun ki içinde amaç, işlev ve görev belirtilmesin; yoktur değerli arkadaşlarım böyle bir şey.

Yani, burada biz görüşlerimizi ileri sürerken bunlar partizan görüşler değil veyahut da bu, efendim, kuruluşun kurulmasını geciktirmek istemiyoruz, doğru dürüst kurulsun istiyoruz, amaç budur.

Şimdi, bakınız, amaç ve işlevler belirtilmediği takdirde ne oluyor: Amaç ve işlevler belirtilmediği takdirde şöyle durumlarla karşı karşıya kalıyorsunuz: İstanbul’da kurulan derneğin başkanı olan Sarıkaya, Madrid’de bu kültürler arasındaki konferans sırasında bir açıklama yapıyor ve bu Anadolu Ajansı tarafından belirtiliyor, bu, devletin resmî ajansı. Orada diyor ki Sayın Sarıkaya: “Biz timler göndereceğiz, gençlik timleri göndereceğiz, dışarıda böyle münazaalı, efendim, tartışmalı olan konular ortaya çıktığı zaman.” diyor. Yani dünyada çok çatışma var İslam devletleri içinde ve arasında. Mesela bir tanesi şimdi, bildiğiniz gibi, Afganistan ile Pakistan arasında var. Türkiye de bu konularda etkisini göstermek istiyor. Oraya gençlik timleri götürüp de, gönderip de ne yapacaksınız? Onlar arasında, oradaki gruplar arasında bir anlaşma, uzlaşma mı sağlayacaksınız? Yoksa herhangi bir şekilde oradaki çatışmaya taraf tutarak mı katılacaksınız? Belli değil bunlar. Yani bu işi her hâlükârda, bu şekilde görevleri, yetkileri bir anlaşmada belirtmediğiniz takdirde çok büyük yanlışlar yaparsınız, çok büyük suistimallere yol açarsınız, kontrolsüz güç yaratırsınız değerli arkadaşlarım.

Bakınız, biraz önce izah etmeye çalıştım sizlere. Bizim bu ülkenin dünyada çok ilginç bir konumu var. Tabiatıyla dünya değişti, değişen şartlar bizim bu konumumuzu son derece önemli bir duruma getirdi. Söylediğim gibi –yerimden söyledim, belki tam anlamıyla anlaşılamamıştır, tekrar ediyorum burada- soğuk savaş döneminde ve onu takip eden dönemde Türkiye’nin önemi stratejik konumundan ileri geliyordu, silahlı kuvvetlerinin NATO içinde almış olduğu görevlerden ileri geliyordu. Şimdi bizim stratejik önemimiz var, elimizde bizim stratejik kozlarımız var ama bu neden ileri geliyor değerli arkadaşlarım biliyor musunuz? Bu, bizim kimliğimizden ileri geliyor çünkü biz çok değişik bir şeyi temsil ediyoruz dünyada. Biz bir yol haritası gösteriyoruz koskoca bir âleme. Biz ilham kaynağıyız, koskoca bir âlemin ilham kaynağıyız, biz pusulasıyız. Nedir bu? Dünyada büyük bir İslam âlemi var. 1,5 milyar diyorduk, şimdi 2 milyar olmuş bu en son okuduğum istatistiklere göre. Elli sekiz tane de aynı zamanda nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülke var. Bunlar arasında tek bir tanesi var ki o İslami değerlerle çoğulcu demokrasiyi bir arada yürütüyor ve bunları laik, demokratik bir sisteme oturtmuş. Böyle başka bir ülke yok dünyada. Onun için biz bir yol haritasıyız. Bunun önemini bilmemiz lazım, bunu takdir etmemiz lazım. İslam Konferansı da bu bahsetmiş olduğum hususları belirtmek için, bunun önemini ortaya koymak için, bizim için fevkalade bir platform. Biz bunları takdirle karşılıyoruz.

Şimdi, bu itibarla, biz Orta Doğu bölgesinde lider ülke olmak istiyoruz, eksen olmak istiyoruz, biz, efendim, merkez ülkeyiz diyen -ondan sonra efendim- bir Türkiye diyecekse bunları, diyebilecekse, ilk önce, efendim, hukuka riayet etmelidir, uluslararası hukuka riayet etmelidir. Yapılan bu Anlaşma maalesef kendi hukukumuza da ters düşüyor, uluslararası hukuka da ters düşüyor.

Şimdi, bu bakımdan… Şimdi, arkadaşlarımız biraz önce üç tekrar okudular, Bakanımız da -ondan sonra- bu konuda konuştu. Dediler ki: “Üç tane ayrı ayrı emsal var. Bunlarda bu hususlar söyleniyor, bu Anlaşma’daki hususların hepsi tekrar belirtiliyor. O bakımdan bir yanlış yok.” diyorlar. Bakınız, biraz önce belirttim tekrar; Karadeniz Ekonomik İşbirliği sekreteryasının kurulmasına ait olan Anlaşma'da, evet, o sekreteryaya ve görevlilere bağışıklıklar tanınmaktadır; diplomatik bağışıklıklar, ayrıcalıklar tanınmaktadır. O sekreteryanın binasına, içindeki evraka vesaire filan bütün bu imkânlar tanınmaktadır fakat Karadeniz Ekonomik İşbirliği sekreteryasının görevleri, amaçları, Anlaşma’da açıkça tasrih edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yani o bakımdan, bundan ilham alarak “Yok, orada var, binaenaleyh biz bunu buraya da koyarız.” demek yanlıştır.

Bir ikinci husus var, tekrar dikkatinizi çekiyorum. Denildi ki: “İslam Konferansı Örgütü İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi kuruldu Türkiye’de 1982’de alınmış olan bir kararla. O kuruluşun da kuruluş Sözleşme’sinde, Anlaşma’sında, onlara da aynı imkânlar sağlanıyor.” Tekrar denildi ki, İslam Konferansı İslam Tarih Araştırma Merkezinin de aynı imkânlardan yararlandığı belirtildi.

Değerli arkadaşlarım, bu bahsetmiş olduğum iki anlaşma 1982 yılında kararlaştırılmıştır. Şimdi, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi kapalıydı ve o bakımdan maalesef kapitülasyon anlamında utanç verici bu anlaşmalar yapılmıştır o zaman. Bunları herhangi bir şekilde örnek almamalıyız.

Yani değerli arkadaşlarım, tekrar edeyim burada, burada muhalefetten gelen her türlü kararı muhakkak reddetmek gibi maalesef bir usul var, bir yaklaşım var, bir refleks var daha doğrusu. Bu çok yanlış değerli arkadaşlarım. İki taraf daima bu konularda birbirleriyle iş birliği etmeleri lazım. Bu iş birliği de bazen sizden geliyor, bizlere öneriyorsunuz ama bunun örneğini vermiyorsunuz hiçbir zaman. Şimdi burada söylediğimiz her söze burada inanan birçok arkadaşımın olduğuna ben inanıyorum. İnanıyorum çünkü gördünüz, burada bir tartışma oldu ve efendim, bu tartışmada ileri sürmüş olduğumuz görüşlerin hiçbir tanesi reddedilemedi. Doğru yani retorik olarak lafzen reddedildi fakat esas itibarıyla kanıtlar gösterilip reddedilemedi. Söylediğimiz her şey haklı. Buna rağmen “Hayır haksızsınız” deyip ille, getirdiğiniz buradaki bir tasarıyı, bir anlaşmayı geçirmek isterseniz bu yanlış olur. Onun için, bu konuda kararı ben sizin insafınıza, izanınıza, aklınıza bırakıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vural.

Buyurunuz Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tabii, Türkiye Cumhuriyeti’yle İslam Konferansı Örgütü ve Diyalog, İşbirliği Gençlik Forumu arasındaki bu Anlaşma’nın son maddesine geldik. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu Anlaşma’yı olumlu bulduğumuzu, bütün eleştirilerimizi de maddelerde ifade ettiğimizi belirtmek istiyorum. Gerçekten, maalesef Anlaşma’nın metinleri özensiz hazırlanmış, muhtemelen bir tercüme Türkçeyle hazırlanmış bir anlaşma gibi gözükmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz İslam ülkeleriyle, medeniyet alanımızla ve kimliğimizle irtibatlı olan yerlerle ilişkilerimizi, açıkçası kaz ve tavuk ilişkisine indirgemiyoruz. Bunu, özellikle bu Anlaşma’yı imzaladığımız elli altı ülkenin içinde bulunduğu İslam Konferansı Örgütünün amaçlarıyla bağdaştıramıyoruz. Bu, doğrudan doğruya medeniyet alanımızdaki halklarla, milletlerle sağlıklı bir diyaloğun oluşmasını temin etmektir, amaç da budur. Aksi takdirde, burada, gerçekten eğer bir kaz ve tavuk meselesi varsa o zaman bu gelen kaz kime gidecek diye milletvekillerinin sorduğu birtakım sorular da gerçekten haklı olur. Dolayısıyla bu tip uluslararası ilişkilerde muhtemelen, İrfan Bey, Sayın Tarım Bakanı olduğu için bu benzetmeyi yapmış olabilirsiniz diye düşünüyorum, belki Dışişleri Bakanı olsaydı daha farklı bir terminoloji kullanırdınız ama çok dikkatli davranmamız gerekiyor gerçekten yani kimse kaz değil. Karşılıklı olarak, biz bu diyoloğun, iş birliğinin geliştirilmesinden yana olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Tabii -biraz önce Şükrü Bey de ifade etti- gerçekten Türkiye’nin stratejik önemi tarih, kültüründen kaynaklanan ve bu coğrafyayı vatan yapmış ve bu coğrafyada millet olarak yaşamayı temin etmiş kimlik değerlerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu kimlik değerleri Türkiye’ye çok yepyeni bir vizyon oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu kimlik değerlerini koruyarak stratejiyi geliştirmeniz gerekmektedir. Yoksa, bu kimlik değerlerini ayrıştırarak, çatıştırarak, Türkiye’nin menfaatlerine bu küresel dünyada hizmet etmeniz mümkün değildir.

Bu bakımdan “Medeniyetler İttifakı” dediğimiz şey aslında Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığıyla buluşturulduğunda hangi anlama geldiğini Irak’ta gördük. Gerçekten Irak’ta gördük. Dolayısıyla Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığıyla “Medeniyetler İttifakı” adı altında dünyayı tek bir medeniyetin yönetimine terk etmek isteyen bir siyasal anlayış çerçevesinde diğer medeniyetleri, açıkçası medeniyet kaynaklarını ortadan kaldıracak girişimler karşısında da çok dikkatli olmamız gerekmektedir. Yani Huntington’un felsefesine göre, medeniyetler çatışması tezine göre “İnsanlar ya da ülkeler kendilerini medeniyetlere göre tanımladıkça açıkçası birtakım ülkeler parçalanmaya mecburdurlar.” diye ifade etmektedir ve Huntington, Türkiye’de çok farklı medeniyetler olduğunu iddia edip Türkiye’nin de “bölünük ülke” olduğunu söylemektedir. O bakımdan, bu teze göre bir antitez geliştirdiğiniz durumda gerçekten Huntington’u iyi anlamak lazım ve bizim için, medeniyet kimliğimizi tanımlamamız için üç tane şart ileri sürmektedir. Bakın, üç tane şart ileri sürmektedir Türkiye’nin bu yönde parçalanmaması için âdeta: Birincisi, o ülkenin siyasi ve ekonomik seçkinleri bu hareket noktasında önemle taraftar ve hevesli olmalıdır. Yani bizim bu coğrafyada oluşturduğumuz medeniyet ve kimlik değerlerinin değiştirilmesi konusunda hevesli olmalıdır. Kim hevesli? İşte görüyorsunuz.

İkincisi, kamuoyu söz konusu yeniden tanımlama konusunda muvafık davranmaya istekli olmalıdır. Görüyor musunuz derin koalisyonu?

Peki, üçüncüsü nedir? Kabul edici konumunda olan medeniyetteki Batı’yı hâkim gruplar mühtediyi benimsemeye istekli olmalıdırlar.

İşte, bugün geldiğimiz bu noktada bizim milletimizin üzerinde oynanan kimlik değişimi konusundaki amacın, hedefin, aracıların nasıl geliştiğini Huntington “Eğer siz bunları yaparsanız âdeta medeniyetler çatışması çerçevesinde bölünük ülke olmaktan çıkarsınız.” demek suretiyle Türkiye’nin millî kimliğinin yeniden tanımlanması gerektiğini ifade etmektedir. Dolayısıyla Türkiye’ye dışarıdan ithal bu tip tezlerle Türkiye’nin ne stratejisi ne de açıkçası birliği ve bütünlüğü temin edilebilir.

Bu bakımdan, bu anlaşmada özellikle “kültürler arası diyaloğun geliştirilmesi amacıyla” diye bir kavram varken, bunu Medeniyetler İttifakıyla bağdaştırmak doğru değildir. Medeniyetler İttifakı, medeniyetlerin çatışması tezi üzerine tek bir medeniyetin hâkim olmasını temin etmek üzere ortaya konulmuş bir girişimdir ve bu girişimin -bir daha tekrarlıyorum- Irak’ta, İslam dünyasında, ABD’nin stratejik emelleri doğrultusunda, İslam’ın ideolojisinin de bir tehdit olduğunu dikkate alan bir girişimle karşı karşıya olunduğunu ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla burada, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen Medeniyetler İttifakına da yapılan atfın bu diyalogdan çok uzak olduğunu ifade etmek istiyorum. Nitekim zaten burada, diyalog ve iş birliğinden bahsediyor, ittifaktan bahsetmiyor. Dolayısıyla bu konferansın, bu Gençlik Forumunun İstanbul’da kurulması bence doğrudur. Bu ilişkilerimizi geliştirmemiz lazım. Türk dünyasıyla da bu tip kurumların kurulmak suretiyle Türk milletinin millî kimliğini oluşturan Türk-İslam anlayışına uygun, kimliğine uygun ilişkilerin, geliştirilecek bu tip kurumların gerçekten ülkemizde yapılması, bu konuda Türkiye’nin önderlik yapması bence son derece doğrudur.

Tabii, sayın milletvekilleri burada anlaşmalarda çeşitli hususları belirttiler. Ben diğer anlaşmaları da okudum. Şimdi, bu Anlaşma’nın 22’nci maddesinde diyor ki: “İşbu Anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin yönetim organları tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girer.” Hükûmetin yönetim organı neresidir? Böyle bir tabir, biraz önce dağıttığınız diğer anlaşmalarda da yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Örgütün ya da Forumun -neyse- onayından sonra yürürlüğe girer diyor. Yönetim organları… Şimdi biz burada Hükûmetin neyi oluyoruz, bir organı mı oluyoruz? Oysa, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, açıkçası, bunun onaylanmasına ilişkin bir atıfta bulunulması gerekiyordu ya da Hükûmetin onayına atıfta bulunulması gerekiyordu. O bakımdan, bu Anlaşma gerçekten son derece, üslup açısından da gerekli özenle hazırlanmış değildir.

Bu vesileyle bir konuyu da sizinle paylaşmak istiyorum: Biliyorsunuz, bizim Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu, özellikle bu Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun seçimiyle ilgili, süreçle ilgili birtakım ifadelerde bulundu. Daha sonra Sayın Elitaş dedi ki: “Hayır, bizim böyle bir ifademiz olmadı. Bütün milletvekillerine teşekkür ettik.”

Şimdi, size 13 Ekim 2009 Salı, ondan önce de 10 Ekim 2009’da Star’da yayınlanmış olan bir ifadeyi okuyorum. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına seçilmesinin önünü açacak önergeye, işte oylamaya katılmadıklarını söylüyor ve burada AK PARTİ Grup Başkan Vekili Suat Kılıç, Mevlüt Çavuşoğlu’nun AKPM’ye Başkan seçilecek olmasının başarılı dış politikanın ürünü olduğunu ifade ederek şöyle dedi: “Milliyetçilik ve cumhuriyetçilik lafla olmuyor. Biri MHP’li diğeri CHP’li. Bu tutumu Türkiye’ye bir şey kazandırmaz ancak kendilerine ve partilerine çok şey kaybettirir. Bunların cumhuriyetçiliği ve milliyetçiliği laftan ibarettir.” Bunu demek suretiyle açıkçası böyle bir uluslararası toplantıda âdeta birlikte davranılmadığına ilişkin gazetelere demeçlerde bulunmuşlardır. Yani, bunlar bizim uydurduğumuz şeyler değildir.

Şimdi, burada kalkıp bunları söylemelerini takdirle karşılıyoruz ama bakın, bütün bunları yaptıktan sonra çıkıp, birtakım medyaya gidip bu ifadelerde bulunmak ve Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin bu tutumu konusunda bir tereddüt oluştuğuna ilişkin birtakım yerlere mesaj vermenin ne faydası var? Biz söylediğimizi, yapacağımızı mertçe yaparız, kıvırmamıza gerek yok ki. Yaparız, gideriz oyumuzu da veririz, yaparız. O bakımdan, yani bunu burada söyleyip basına böyle haberler vermek yakışmıyor, bunlar güzel şeyler değildir. O bakımdan bu ifadeler, basında yer alan bu ifadeler AK PARTİ’lilere yönelik bir ifade olduğu için burada bunu tekrar düzeltmek istedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

OKTAY VURAL (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi olarak ne olursa olsun, tabiatıyla böyle bir Forumun, açıkçası bütün bu itirazlarımız ve sorularımız da dikkate alınarak, yönetimi konusunda, takibi konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinde sizlerin de duyduğu bu hassasiyetleri dikkate alarak bu ilişkilerin geliştirilmesini istiyoruz.

Bu bakımdan, bu uluslararası Anlaşma’nın açıkçası lehinde oy kullanacağımızı belirtiyorum. Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz.

Buyurunuz Sayın Gündüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İrfan Bey, amaçlarla ilgili son kararınızı söyleyin. İlk konuşmanızda “var” dediniz, sonra “yok” dediniz. Son kararınızı öğrenirsek memnun oluruz.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; tabii son kararımı soruyorlar amaçla ilgili, ben aslında söyledim onu. Gerçekten Anlaşma’nın metninde yok ancak niye yer almadığı gerekçesini de araştırdım. Tabii bir defa Forumun kendi isminde bu amaç var. Yani Diyalog ve Kültürel İşbirliği Forumu.

Öbür taraftan bu tip bağlı kuruluşları ki bu İslam Konferansı Örgütü Diyalog ve Gençlik İşbirliği Forumu aslında amacı, gayesi, görev alanları, yol haritası, aslında İslam Konferansı Örgütünün kendi amacı ve gayesi doğrultusunda görev yapmak zorundadır, bu gayelerin dışına zaten çıkamaz.

Şimdi, burada Sayın Elekdağ, tabii, kendisine  saygı duyduğumuz diplomat bir büyüğümüz. Yani bu, 1981’de Taif’te alınıyor üçüncü zirvede bir defa ama böyle bir Forum, alınan kararın sonunda 11-18  Ekim 2000’de Malezya’da yapılan zirvede tekrar karar alınmış. Bunun üzerine 1-3 Aralık 2004’te Bakü’de yapılan Genel Kurulla Ali Sarıkaya, buranın, Forumun Başkanlığına seçilmiştir. Bunu arz etmek istiyorum.

Öbür taraftan, demin, esas söylediğim “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.”  bizim çok değerli atalarımızın bize bir sözüdür. Burada asla hiçbir ülkeyi kaz yerine koymak gibi bir mantık yok. Herhangi bir işe girişirken harcadığınız emek, harcadığınız para ama bunun karşılığında beklediğiniz yarar dikkate alınarak yapılır. Çok fazla yarar ve kâr sağlayacaksanız o zaman harcadığınız sermayenin ve eforun fazla bir kıymeti kalmaz. Dolayısıyla bu tip uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapması ve Türkiye'nin burada elde edeceği kazancın büyüklüğünü ifade için söylenmiştir. Asla hiçbir ülke öyle “kaz yerine konulmuş” şeklinde böyle bir ifademiz, böyle bir şeyimiz olmamıştır. Eğer böyle bir yanlış algı varsa bunu da düzeltiyor, özür diliyorum ben.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – “Kaz az gelir, deve olsun.” dedik!

İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Hayır, hayır.

Öbür taraftan, bakın, bu İslam Konferansı Örgütünün şu anda Türkiye'nin teklifiyle üzerinde çalıştığı çok ciddi, gelecekte buradan yine Türkiye'nin çok fazla yarar elde edeceği çalışmalar var.

Bir tanesi, Orta Vadeli Karşılıklı Ticaretin Finansmanı Projesi, İslam Ülkeleri Arasında Orta Vadeli Karşılıklı Ticaretin Finansmanı Projesi.

Öbür taraftan, yine karşılıklı ihracat kredilerinin sigortalandırılması meselesi.

Bir başka şey, İslam ülkelerinin kendi aralarında tercihli ticaret yapmalarıyla ilgili hemen hemen son aşamalara gelmiş ve Türkiye bu konunun ısrarlı takipçisidir. Bununla ilgili çok ciddi çalışmalar var.

Bir de İslam ülkelerinin kendi aralarında ticari enformasyon ağının kurulması. İslam ülkelerinin herhangi birinde ihtiyaç duyulan bir malzemenin ya da bir sanayi mamulünün eğer herhangi bir İslam ülkesinde üretimi varsa onlardan alınmasını temin babında böyle bir enformasyon ağı altyapısı da kurulmak üzeredir ve bunların hepsinde de öncülük Türkiye'ye aittir.

Bunlar hayata geçirildiğinde de yine en fazla kazanım Türkiye'nin olacaktır diyor, ben bu Anlaşma’nın, hem ülkemizin bugünü için hem yarını için faydalı olacağına inanıyor, desteğinizi vermenizi diliyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gündüz.

Şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Konuşmuyor.

Şimdi, 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Oylama başlamıştır.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.43

 

SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.49

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

265 sıra sayılı Tasarı’nın tümünün açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tasarının tümünü yeniden açık oya sunuyorum.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı:

Oy sayısı : 206

Kabul      : 206 (x)

Sayın milletvekilleri, şimdi,   Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 416)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

12’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/601) (S. Sayısı: 373)(xx)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 373 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.

Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SİNGAPUR CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA YATIRIMLARIN KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 19 Şubat 2008 tarihinde Singapur’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

                             

(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 373 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Söz isteyen yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Söz isteyen yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Söz isteyen yok.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı : 206

Kabul                      : 206 (x)

Tasarı kabul edilmiş ve böylece kanunlaşmıştır.

13’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nu görüşeceğiz.

13.- Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı: 380)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

14’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nu görüşeceğiz.

14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/579) (S.Sayısı: 340)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Komisyonlar olmadığı için çalışmaların devam edemeyeceği anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 24 Kasım 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 22.01

                             

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.