DÖNEM: 23 CİLT: 53 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
21’inci
Birleşim
19 Kasım 2009 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Dünya Çocuk Hakları
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yer fıstığı
üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı
3.- İzmir
Milletvekili Nükhet Hotar’ın, Dünya Çocuk Hakları
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, önümüzdeki dönemde çocuklarla ilgili en önemli
konunun madde bağımlılığı olduğuna, Millî Eğitim Bakanlığının önlemler alması
gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
konuşmasında anlattığı gibi çiftçinin durumunun iyi olmadığına ilişkin
açıklaması
3.- Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’un, Tarım Bakanlığının, yağlık kalitesi yüksek,
verimi yüksek yer fıstığı çeşitleri üzerinde çalışması ve yer fıstığının yağlık
prim kapsamına alınmasına ilişkin açıklaması
4.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Aydın Milletvekili
Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Avrupa Parlamentosundaki
seçimle ilgili farklı anlam ifade eden sözlerine ilişkin açıklaması
5.- Aydın
Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, sözlerini yanlış
yorumladığına ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/1319) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/160)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28 milletvekilinin, kültür mantarı
yetiştiricilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/468)
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 29 milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/469)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 28 milletvekilinin,
üniversitelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/470)
C) Tezkereler
1.- TBMM Başkanı
Mehmet Ali Şahin’in, Moskova’da düzenlenecek olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesinin 34’üncü Genel Kuruluna katılmak üzere, beraberinde bir
heyetle Rusya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1015)
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)
4.- İmar Kanunu
ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı:
397)
5.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
6.- Kamu Düzeni
ve Güvenliği Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve
İçişleri Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
7.- Bolu
Milletvekili Fatih Metin’in, 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S.
Sayısı: 228)
8.- Türk Borçlar
Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375)
9.- Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan
Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S.
Sayısı: 351)
10.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve
İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik
Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/594) (S.
Sayısı: 265)
11.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir
Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S.
Sayısı: 416)
12.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/601) (S.
Sayısı: 373)
13.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte
Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/531) (S. Sayısı: 380)
14.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/579) (S. Sayısı: 340)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Bursa
Milletvekili Ali Koyuncu’nun, grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
IX.- OYLAMALAR
1.- Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin oylaması
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve
İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik
Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kamu Görevlileri Etik
Kuruluna yapılan başvurulara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/10044)
2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın cevabı
(7/10137)
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, THY uçuşlarında
dağıtılmayan bir gazeteye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/10269)
4.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, bir yakınının şirketine ihalesiz iş verildiği
iddiasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/10706)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.00’te açılarak yedi oturum yaptı.
Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya, emeklilerin
sorunlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilinin sorunlarına,
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’da şebeke suyu ve ulaşım ücretlerine
yapılan zamlara,
İlişkin gündem
dışı konuşmalarına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
cevap verdi.
İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun,
gündem dışı konuşmasına verdiği cevapta İstanbul metrosuyla
ilgili yanlış bilgilendirmede bulunduğuna;
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun,
gündem dışı konuşmaya verdiği cevapta yaptığını söylediği hizmetlerinden dolayı
kendisine teşekkür ettiğini ancak yapılması gereken daha çok hizmet
bulunduğuna;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu, İstanbul Milletvekili Çetin
Soysal’ın, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1274),
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1375),
Esas numaralı
sözlü sorularını geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların
geri verildiği bildirildi.
Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, askerlik hizmeti sırasında
meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak (10/465),
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, çocuk kaçırma olaylarının
araştırılarak çocukların korunması için (10/466),
Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin,
muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak (10/467),
Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan:
(10/96) esas
numaralı, hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 18/11/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen ve ön görüşmeleri yarım kalan (10/67, 10/75, 10/82,
10/122, 10/141, 10/180, 10/193, 10/208, 10/216, 10/229, 10/304, 10/309, 10/320,
10/324, 10/336, 10/337, 10/338, 10/342, 10/374, 10/377, 10/404) esas numaralı,
madencilikle ilgili Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, CHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, grubuna sataşması
nedeniyle bir konuşma yaptı.
Genel Kurulu
ziyaret eden Pakistan Parlamentosu üyelerinden oluşan Pakistan Senatosu Başkan
Vekili Mir Jan Muhammed Khan
Jamali başkanlığındaki heyete Başkanlıkça “Hoş
geldiniz” denildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
4’üncü sırasında
bulunan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
(1/713) (S. Sayısı: 397),
5’inci sırasında
bulunan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun (2/340) (S. Sayısı: 395),
Görüşmeleri,
3’üncü sırasında
bulunan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/512)
(S. Sayısı: 427) görüşmelerine devam olunarak 2’nci maddesine kadar kabul
edildi; verilen aradan sonra,
Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay,
Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi
üzerinde konuşan Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın,
muhalefetin, Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunmadığını ifade ettiğini; oysa
kanun teklifinin sıra sayısının dokuzuncu sayfasının son paragrafında “Kanun
teklifi Anayasa’nın ‘hukuk devleti’ ilkesine aykırı maddeleri ihtiva
etmektedir.” şeklinde muhalefet şerhinin bulunduğuna,
Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun,
Sayıştayda kadrosuz eleman çalıştırıldığı yönündeki
konuşmasına, Sayıştayda kadrosuz eleman
çalıştırılmasının söz konusu olmadığına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
19 Kasım 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
19.47’de son verildi.
|
|
Şükran
Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Bayram
ÖZÇELİK |
|
Gülşen
ORHAN |
|
Burdur |
|
Van |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 29
II.- GELEN KÂĞITLAR
19 Kasım 2009 Perşembe
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan ve 28 Milletvekilinin, kültür mantarı
yetiştiricilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/468)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce ve 29 Milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/469) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 28 Milletvekilinin,
üniversitelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/470)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)
19 Kasım 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla söz isteyen Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl’e aittir.
Buyurunuz Sayın Erdöl. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün,
Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
CEVDET ERDÖL
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bildiğiniz gibi,
çocuk haklarına dair uluslararası sözleşme Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda
20 Kasım 1989 tarihinde yani bundan yirmi yıl önce kabul edilmiş ve ülkemiz bu
sözleşmeyi 1994 yılında onaylamıştır.
Sözleşme gereği
pek çok güzel şey yapılmış ancak ülkemizde bir çocuk ombudsmanlığı
henüz kurulamamıştır. Bu nedenle çocuk haklarının izlenmesi konusunda
yürütmeden bağımsız çalışabilecek bir mekanizmaya ihtiyaç duyulmaktaydı.
Pek çok güzel şey
bu dönem içerisinde çocuklarla ilgili yapıldı. Bunları da kısaca söylemem
gerekirse: Pek çok uluslararası anlaşmanın yanı sıra Çocuk Koruma Kanunu gibi
çok önemli bir kanun, aynı zamanda Çocukların Tütün ve Tütün Mamullerinin
Zararlarından Korunmasına Dair Kanun, Çocukların Uçucu Maddelerin Zararlarından
Korunmasına Dair Kanun gibi pek çok önemli kanun da bu dönem içerisinde
çıkarılmış oldu.
Aynı zamanda,
birkaç araştırma komisyonu kurularak çocuklarla ilgili sorunlar irdelenmiş
oldu. Bunlar içerinde, Çocukları Sokağa Düşüren Nedenlerle
Sokak Çocuklarının Sorunlarının Araştırılmasına Dair Komisyonun, Töre ve Namus
Cinayetleri ile Kadınlara ve Çocuklara Yönelik Şiddetin Sebeplerinin
Araştırılmasına Dair Komisyonun, yine Çocuklarda ve Gençlerde Artan Şiddet
Eğilimi ile Okullarda Meydana Gelen Olayların Araştırılmasına Dair Komisyonun
ve nihayet Uyuşturucu Başta Olmak Üzere Madde Bağımlılığı ve Kaçakçılığı
Sorunlarının Araştırılmasına Dair Komisyonun kurulmasını ve çok önemli kararlar
alınmasını çocuklar adına çok önemsiyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum.
Bu arada, biz,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde geçtiğimiz yıl, zamanın Meclis Başkanı Sayın
Köksal Toptan Bey’in önderliğinde, milletvekili arkadaşlarımızla birlikte ve UNICEF’in katkılarıyla Çocuk Hakları İzleme Komitesini
kurmuş olduk. Bunun altını çizerek söylemem gerekiyor ki gerek Türkiye’de ve
gerek dünya parlamentolarında Çocuk Hakları İzleme Komitesi, yaptığımız
şekliyle, dünyada bir ilktir. Bunu burada büyük bir memnuniyetle ifade etmek
istiyorum.
Komitemizde Sayın
Necdet Ünüvar, Adana Milletvekili; Halide İncekara, İstanbul Milletvekili; Nevingaye
Erbatur, Adana Milletvekili; Sevahir
Bayındır, Şırnak Milletvekili; Mehmet Emin Ekmen, Batman Milletvekili; Avni Erdemir, Amasya Milletvekili; Şenol Bal, İzmir Milletvekili
ve bendeniz Trabzon Milletvekili olarak 8 arkadaş görev yapmaktayız.
Parlamentoda
grubu bulunan tüm siyasi partilerden ve ülkemizin dört bir yanından olmak
üzere, ihtisas komisyonları, meslekleri ve seçim bölgeleri birbirinden farklı 4
erkek, 4 bayan, özellikle bayan-erkek dengesini korumaya gayret ettiğimiz bu
Komitenin bu kadar çok değerli, nezih milletvekili arasından ne kadar
zorluklarla oluşturulduğunu takdirlerinize sunarım.
Komite, çocuk
haklarıyla ilgili konularda bir iletişim platformu oluşturacak ve onların,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama ve denetim faaliyetlerinin her
aşamasında çocuk haklarıyla ilgili demokratik karar süreçlerinde yer almalarını
sağlayacaktır. Ülkemizdeki milyonlarca çocuğun seçme ve seçilme haklarına sahip
olmadığını hepimiz biliyoruz. Komitemiz, oy hakkı olmayan bu çocukların Türkiye
Büyük Millet Meclisinde âdeta temsilcisi olacaktır, çocuk hakları konusunda
kamuoyunda duyarlılığın artması için çalışmalar yapacaktır, aynı zamanda,
ülkemizde Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin uygulanmasını izleyecek ve bu konuda
raporlar yayınlayacaktır.
Komitemiz,
çocukları ilgilendiren her konuda duyarlı hareket etmeye devam edecektir.
Kamuoyunda bilindiği şekliyle, kaybolan çocuklar konusunda, ayrıca, “taş atan
çocuklar” da denen suça itilmiş çocukların durumlarıyla da ilgilenmiştir.
Komitemizden 4 üye Adana’ya, 4 üye Diyarbakır’a giderek konuyu yerinde
incelemiş ve gerekli önerilerini ilgili makamlara iletmiştir.
Bu süre
içerisinde oluşturulan ve bugün Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız
tarafından uygulamaya konulacak olan ve kamuoyuyla paylaşılacak bir diğer
önemli aktiviteyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. UNICEF’in
teknik destekleriyle Komitemize ait olan bir web sitesi oluşturulmuştur. Bu
site sayesinde çocuklarımız gerek İnternet üzerinde ve gerekse cep
telefonlarından SMS göndererek bizimle doğrudan irtibata geçebileceklerdir.
Ayrıca, bu web sitesinde çocuklarla ilgili olan tüm yasal mevzuat Türkçe ve
aynı zamanda öncelikle İngilizce olmak üzere yayınlanacak ve gerektiğinde
güncellenecektir. Böylelikle çocuklarla ilgili mevzuata ihtiyaç duyan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
CEVDET ERDÖL
(Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
…gerek hâkim,
savcı ve avukat gerekse ilgi duyacak herkese önemli bir kaynak, bir rehber
olacaktır. Dünya parlamentoları arasında böyle bir uygulama ilktir. Bu sistemi
ilk olarak ortaya koyan Komitemiz çalışmalarını çocuklarımızın katkılarıyla
daha da pekiştirerek yürütecektir. Bunun dünyadaki diğer parlamentolara da
örnek olacağını ümit ediyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, dünya parlamentoları arasında kuruluş
gününü çocuklarına bayram olarak armağan eden Meclisimizden başka bir
parlamento bulunmamaktadır. Çocuklarına bu kadar önem veren bir ülkenin
parlamentosuna da bu kadar güzel bir işi yapmak yaraşırdı. Amacımız, ülkemizin
rengârenk çiçekleri olan güzel yavrularımızın daha eğitimli, daha bilgili ve
daha sevecen olabilmesi için katkı verebilmektir. Ülkemizin çocuklarının
birbirini sevmesini, birbirine taş değil, çiçek, gül atmasını sağlamak için
çaba sarf etmekteyiz, velev ki gül dikenli olsun. Bunu sağlayabilmek için bütün
gücümüzle ve sabırla gayret edeceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CEVDET ERDÖL
(Devamla) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
CEVDET ERDÖL
(Devamla) – Büyük düşünür Mevlana ne güzel söylemiş: “Ayın karanlığa sabrı onu
aydın hâle koyar. Gülün dikenine sabrı onu güzel kokulu yapar.”
Komitemizin kuruluşunda bugüne kadar desteklerini esirgemeyen
başta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlarımız Sayın Toptan -önceki
Başkanımız- ve hâlen Başkan Sayın Mehmet Ali Şahin Bey’e ve Komite üyelerimize,
ayrıca tüm grup başkan vekillerimize, verdikleri destekten dolayı ve katkı
veren Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm idari, teknik personeline ve UNICEF’e, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Çocuk Hakları İzleme Komitesi olarak
üzerimize düşen görevi yerine getireceğimizi ve çalışmalarımızın siz değerli
milletvekillerimizin katkılarıyla ve aynı zamanda çocuklarımızın katkılarıyla
daha güvenli, huzurlu ve mutlu bir yarın için çocuklarımıza hizmet edeceğimizi
arz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Erdöl.
Sayın Doğru,
sisteme girmişsiniz, ne için acaba?
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – 60’ıncı maddeye göre iki dakika söz istiyorum bu konuyla ilgili
olarak.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, önümüzdeki dönemde
çocuklarla ilgili en önemli konunun madde bağımlılığı olduğuna, Millî Eğitim
Bakanlığının önlemler alması gerektiğine ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Dünya Çocuk
Hakları Günü dolayısıyla ben de bir şeyler söylemek için söz almış bulunuyorum.
Çocuklarımızın
önümüzdeki dönemde en önemli konusunun madde bağımlığı olduğu konusunu söylemek
için söz aldım. Bakınız, 2007 yılında, Ankara’da okuyan gençlerde yapılan
araştırma: Öğrenci sayısı 13.438; bu öğrencilerin yüzde 15,6’sı devamlı sigara
kullanıyor, yüzde 14,26’sı devamlı alkol kullanıyor, yüzde 1,4’ü de düzenli
olarak deneme düzeyinde madde kullandığını ifade etmişlerdir. Yani önümüzdeki
dönem içerisinde madde bağımlılığı konusunun çok ciddi oranda araştırılması
gerekir. Millî Eğitim Bakanlığı, 2004 yılından itibaren, ülke genelinde, her
tarafta ciddi manada madde bağımlılığıyla ilgili bir araştırma yaptırmamıştır.
Bu, dünyadaki birçok yerde yapılmış olmasına rağmen verilen istatistiklerin
hepsi çok kısa, yani sayısı az olan istatistiklerdir.
Buradan bir kez
daha, çok önemli bir konu olması münasebetiyle, Dünya Çocuk Hakları Günü olması
dolayısıyla Millî Eğitim Bakanlığı yetkililerine seslenmek istiyorum: Bu
konuyla ilgili olarak, yani madde bağımlılığı konusuyla ilgili olarak araştırma
yaptırılmalı ve çıkan sonuçlara göre de önlemler alınmalıdır diyor, teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Doğru.
Gündem dışı
ikinci söz yer fıstığı üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’e aittir.
Buyurunuz Sayın Güvel. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam)
2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
yer fıstığı üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer fıstığı üretimindeki
sorunlar ve yer fıstığı üreticilerimize verilmesi gereken destekler hakkında
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, bugün Dünya Çocuk Hakları Günü. Tüm dünya çocuklarının, özellikle
çalışmak zorunda kalan çocukların Çocuk Hakları Günü kutlu olsun. Bu konu maalesef
ülkemizin kanayan bir yarasıdır.
Değerli
arkadaşlar, içerdiği zengin besin maddeleri nedeniyle insan sağlığına sayısız
yararları bulunan, tansiyonu dengeleyen, kolesterolü düşüren ve bu
özellikleriyle kalp sağlığının korunmasında önemli rol oynayan yer fıstığının
üretiminde bir dizi sorunlar bulunmaktadır.
Ülkemizin yer
fıstığı üretimi yıllık 85 bin ton civarındadır. Bu üretim miktarı komik denecek
derecede düşüktür. Örneğin, Çin’de üretim 13 milyon tondur, Hindistan’da 9,2
milyon ton, Nijerya’da 3,8 milyon ton, ABD’de 1,7 milyon tondur. Ülkemiz dünya
üretiminde 31’inci sırada yer almaktadır. Dekar başına ülkemizdeki verim 333
kilo ile dünya ortalamasının 2 katına yakındır. Ülkemiz, yer fıstığı üretiminde
-dekar başına verimi- ABD’den sonra dünyada 2’ncidir. Yani ülkemizin, özellikle
üretimin yüzde 90’ına yakınının gerçekleştirildiği Adana, Osmaniye, Mersin ve
Hatay illerini kapsayan Çukurova bölgesinin iklimi yer fıstığı üretimi için çok
uygundur.
Değerli
arkadaşlar, toprağın verimini artıran, ikinci ürün olarak yetiştirilebilen yem
ve yağ sanayisine ham madde oluşturma potansiyeli yüksek olan yer fıstığının
üretimi, bu denli verimli olmasına, büyük ihracat potansiyeli taşımasına
rağmen, neden bu kadar düşüktür? Tarımı kendi kaderine bırakmak anlayışı,
tarımda Dünya Ticaret Örgütü politikalarına boyun eğmek anlayışı ve vizyon sahibi olunmaması yer fıstığı üretiminde bu denli
güdük kalmamıza yol açmaktadır.
Yer fıstığının
yağlı tohumlar kapsamına alınarak, prim ödemesine geçilmesi gerekliliği tüm uzmanlarca,
ziraat odalarınca, üreticilerimizce defalarca ifade edilmiş olmasına rağmen,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kulakları kapalı
kalmıştır. Bakanlığın ve Hükûmetin kulakları
üreticimize kapalıyken, aynı kulaklar Cargill’e
açıktır, aynı kulaklar Montesano’ya açıktır, Dünya
Ticaret Örgütüne açıktır, kendi üreticisi ve kendi bilim insanları yerine, GDO
üreticisi firmaların desteklerini yerine getirmektedirler.
Değerli
arkadaşlar, yer fıstığı konusunda değerli çalışmaları olan bilim insanları,
ülkemizdeki potansiyelin harekete geçirildiği takdirde ve doğru kullanıldığı
durumda yer fıstığı üretiminin kısa vadede 300 bin tona, orta ve uzun vadede 1
milyon tona ulaşabileceğini söylemektedirler. Bu, bütün Avrupa ve Orta Doğu
ülkelerine yer fıstığı ve yer fıstığı yağı ihraç edebileceğimiz anlamına
gelmektedir. Bu, yapılamayacak bir şey değildir. Öngörü sahibi olmak, yer
fıstığını yağlı tohumlar kapsamına almak, üretimi teşvik etmek bunun için
yeterli olacaktır. Her yıl yağlı tohum ithalatı için yüksek miktarda döviz
harcanırken, yağ açığımız sürerken, zeytinyağına eş değer niteliklere sahip
olan ve büyük bir üretim potansiyeli bulunan yer fıstığına üvey evlat muamelesi
yapmak anlayışı yanlıştır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yer fıstığının yağlı tohumlar
kapsamına alınmasıyla sağlanacak gelir artışı verilecek primleri fazlasıyla
aşacaktır. Şu anda 85 bin ton üretimi yapılan ve ülkemizde çok büyük bir
çoğunlukla çerez olarak tüketilen yer fıstığının üreticisi, tüccarı,
sanayicisi, işçisi 100 bin insan bundan ekmek yemektedir. Üretim artışını
sağlayacak desteklerin verilmesiyle beraber bu sayı katlanarak artacaktır.
Çukurova bölgesinde yer fıstığından yağ çıkaracak fabrikalar üretim
yetersizliğinden atıl beklemektedir. Bu potansiyeli harekete geçirmek Hükûmetin boynunun borcudur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HULUSİ GÜVEL (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu nedenlerle yem ve
yağ sanayisine ham madde sağlayabilecek büyük bir potansiyeli olan yer
fıstığının bir an önce yağlı tohumlar kapsamına alınması gerekmektedir.
Yer fıstığının üretimi ve ihracatı desteklenmelidir.
Yer fıstığı üretici birliklerinin kurulması teşvik edilmelidir.
Araştırma ve pazarlama konularında yer fıstığı üreticilerine sahip
çıkacak kurum ve kuruluşlar oluşturulmalıdır.
Fındıkta olduğu gibi yer fıstığı için de tanıtım grubu
oluşturulmalıdır.
Yer fıstığı işleme sanayisine düşük faizle kredi olanakları
sağlanmalıdır.
Modern laboratuvarlar ve depolar
kurulmalıdır.
Bunları yalnızca Çukurova bölgesinde değil GAP bölgesinde de
hayata geçirmek gerekmektedir. Gerçek açılım bu olacaktır ve bunlar yapılırken
üreticimiz, tüccarın insafına terk edilmemelidir. Bu konuda Hükûmeti
ve Bakanlığı göreve davet ediyor, yüce Meclisi ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güvel.
Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker cevap verecektir.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yer
fıstığının sorunlarıyla ilgili yapılan gündem dışı konuşmaya cevap vermek için
huzurlarınızdayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, biyoçeşitlilik açısından dünyanın en zengin ülkelerinden
bir tanesi.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Arazimizi kirlettiniz Sayın Bakan, GDO’lu ürünlerle perişan ettiniz ülkeyi; Niğde perişan,
Nevşehir perişan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –
Yeryüzündeki toplam endemik bitki türlerinin çok büyük bir kısmı, 3.905 tanesi
Türkiye’de yetişiyor. Tabii, bu biyoçeşitliliğin
unsurlarından bir tanesi de ülkemizde Osmaniye, Adana, Aydın, Antalya,
Kahramanmaraş, Mersin ve Muğla’da tarımı yapılan yer fıstığı üretimi. Ülkemizde
25 bin hektar civarındaki bir alanda tarımı yapılıyor ve birinci ürün veya
ikinci ürün olarak çiftçilerimiz tarafından, bazen pamuk, buğday ve mısırla
münavebe veyahut tek başına ekilmektedir.
Şimdi, 2009 yılı yer fıstığı üretim tahminimiz, malum şu anda
henüz TÜİK onunla ilgili rakamları açıklamadı ama bizim yaptığımız tahmin, bu
sene 88.600 ton civarında bir üretimin gerçekleşeceği. Tabii, Bakanlığımız
tarafından geliştirilen çeşitler sayesinde verim önemli bir miktarda artırılmıştır
yani birim alandan elde edilen yer fıstığı üretimi dünyada çok üst sıralarda.
Son altı yıl içerisinde, 2002’den sonra, yer fıstığı üretiminde verim artışı
yüzde 26 civarında yani yüzde 26 bir verim artışı gerçekleşti bu arada. Bunda
tabii, Bakanlığımızın özellikle Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü
tarafından geliştirilen çeşitlerin kullanılması… Ki bunlar içerisinde NC-7 diye
bir çeşit var, yağlık çeşit. Birim alanda 350 ila 450 kilo arasında verime
sahip bir çeşit ki Türkiye’de de bunun yaygınlığı yüzde 70-80 oranında.
Burada ayrıca Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından
ıslah edilen tohumlar da var. Bunlardan
Şimdi, tabii, 88 bin ton civarındaki üretim elbette ki
artırılabilir. Bu büyük ölçüde pazara ve Türkiye’deki
kullanım şartlarına bağlı. Türkiye’de, yüce Meclisin de bilgisi tahtında
olduğu gibi, daha çok çerezlik olarak, o amaçla kullanılan bir ürün. Yağlık
olarak da kuşkusuz kullanılabilir; bu, pazar durumuna bağlı.
Değerli milletvekilleri, biz yer fıstığıyla ilgili olarak
çiftçilerimize, üreticilerimize -ki 3.100 civarında Çiftçi Kayıt Sistemi’ne
dâhil yer fıstığı üreticisi bulunmakta Türkiye’de- bu üretimi
gerçekleştirmeleri için mazot desteği ve gübre desteği veriyoruz girdi
itibarıyla.
Yer fıstığı için 2010 yılında 5,5 lira, dekar başına, bir mazot
desteği ödemesi yapılacak, ayrıca 5,5 lira da gübre desteği ödenecek, dekar başına, yani
toplam dekar başına 11 lira mazot ve gübre desteği yer fıstığı üreticisine
ödenecek.
Ayrıca, değerli milletvekilleri, yine, bilindiği gibi, Hükûmetimiz döneminde ilk defa olarak uygulamaya konan
sertifikalı tohumluk kullanımı desteği 2005 yılından beri uygulanıyor ve yer
fıstığı için sertifikalı tohum kullanımı desteği birim fiyatı dekar başına 7,2
lira olarak uygulanıyor 2009 yılında, 2010 yılında 8 lira olarak uygulanacak.
Burada da yüzde 11,1’lik bir artış söz konusu, 2009 yılına göre.
Ayrıca, sertifikalı tohumluk kullanımı yanında sertifikalı
tohumluk üretimine de biz destek başlattık. Burada da 2009 yılında yaklaşık 30
ton sertifikalı yer fıstığı tohumu üretimi için toplam 21 bin lira destekleme
ödemesi yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz yine gerek Türkiye’de
gübre kullanımının daha etkin, daha rasyonel, çevreye daha az zararlı olması
hem de azami faydanın gübreden elde edilmesi maksadıyla bir yeni destek daha başlattık,
o da toprak analizi desteği. Yani toprağında gübre kullanacak olan çiftçimize
diyoruz ki: “Toprağının önce tahlilini yaptır, toprağında hangi besin
elementlerine ihtiyaç var, bu besin elementlerinin miktarı hangi düzeydedir,
hangi ürünü ekeceksen…” Her ürünün ihtiyaç hissettiği bitki besin elementi
ayrıdır yani azot mu, fosfat mı, diğer besin elementleri mi? “Dolayısıyla bir
analiz yapın, o analizin sonucunda ihtiyaca göre, verilecek olan rapora göre de
gübrenin miktarını ve çeşidini belirleyin.” Bunu yapmaları için de yine
çiftçilerimize bir destek veriyoruz. Buna biz “toprak analizi desteği” diyoruz,
ilave bir destek. 2009 yılında dekar başına 2,25 lira uygulanıyor bu, 2010
yılında da dekar başına 2,5 lira da toprak analizi desteği ödüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine yer fıstığının da
içinde yer aldığı zirai ürünler, bitkisel ürünler ve diğer tarım ürünleriyle
ilgili işleme, paketleme ve ambalajlama tesisleri yapıldığı takdirde, biz
onlara da üst limiti 500 bin lira olmak kaydıyla, yüzde 50 hibe destek
veriyoruz. Bu da son derecede önemli. Yer fıstığıyla
ilgili 7 projeyi bu yüzde 50 hibe desteğinden faydalandırdık, 1 milyon 276 bin
lira da ödeme yapıldı.
Bu bizim Hükûmetimiz döneminde, 2006’da
başlayan Türkiye’deki bütün tarımsal ürünlerle, hayvansal ürünlerle, bitkisel
ürünlerle ilgili yapılan, gerek ürün işleme ve paketleme tesisi gerek buna
benzer hem istihdam yaratan hem ürünün katma değerini artıran -soğuk muhafaza
dâhil olmak üzere, modern soğuk hava depoları dâhil olmak üzere- getirdiğimiz
bir destek şekli. Türkiye’de 2006’dan sonra 597 tane proje tamamlandı bitkisel
ürün işleme, paketlemeyle ilgili. Bunlar açılışı yaptı, faaliyete girdi. Şu
anda 386 tanesi de devam ediyor ve hayvansal ürün işleme ve paketlemeyle ilgili
304 tane tamamlandı. Tarımsal ürün depolamayla ilgili 146 tane proje
tamamlandı, bunlar hayata girdi, uygulamaya girdi. Alternatif enerjili sera 85
tane uygulamaya girdi, -bunlar hep yüzde 50 hibe destek alan- soğuk hava deposu
84 tane devreye girdi. Su ürünleri işleme paketleme 19 tane. Bir de modern
basınçlı sulama sistemleriyle ilgili de 421 tane proje olmak üzere 1.656 tane
projeyi biz Türkiye’de 2006’dan sonra hayata geçirdik. Bunlar uygulandı, şu
anda faal olarak çalışıyor, 766 tane de devam ediyor. Bitenler için ödediğimiz
para 220 milyon lira yani eski parayla 220 trilyon lira, şu anda bitmekte
olanlarla ilgili de 186 milyon lira. Bunlar tamamen hibe ve bunlarda yaklaşık
18 bin civarında da kırsal alanda istihdam yaratıldı. Dolayısıyla yer
fıstığıyla ilgili de biraz önce söylediğim gibi, 7 tane de biz bu şekildeki
projeye 1 milyon 276 bin lira ödeme gerçekleştirdik.
Buradaki kastımız, tabii, hem üretimin daha verimli hâle
gelmesi hem kırsal alanda üretilen ürünün katma değerinin artırılması hem
kırsal alanda istihdam sağlanması ve vatandaşın ürününü ham maddeyken satması
hâlinde, tabii daha düşük fiyatla satıyor ama bu ürünü bir şekilde işleyip,
paketleyip, ambalaj yaptığı takdirde o zaman katma değeri yükseliyor ve onu
daha yüksek bir fiyatla satıyor.
Yine, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu çerçevede bir
hususu daha bilginize sunmak istiyorum, tarımla ilgili desteklemelerden ve yer
fıstığıyla ilgili desteklemelerden bahsederken: Bizim yine 2007 yılında bu
meyanda başlattığımız yeni bir proje daha var, o da makine ekipman
alım destekleri. Tarımda kullanılan, tarımsal üretimde, hayvansal üretimde
kullanılan yaklaşık 40 civarındaki değişik makine ekipmanına
biz yine yüzde 50 hibe destek veriyoruz. Türkiye’de 2007’den sonra 33.227
projeye biz yine yüzde 50 bu meyanda hibe destek sağladık, bunun için
ödediğimiz destek miktarı da 194 milyon lira. Burada mibzerden tutun güneş
kolektörüne, çeltik fide dikim makinesinden tutun lazerli tesviye aletine,
toprak frezesinden tutun zeytin hasat makinesine, soğuk hava tesisatlı taşıma
aracından balya silaj makinesine, bahçe traktörüne, yani tarımda kullanılan her
çeşit makine ekipman aşağı yukarı bu kapsamda
çiftçiler tarafından alındığı takdirde biz buna yüzde 50 hibe destek veriyoruz.
Bu, tabii yine yer fıstığı üreticisi kardeşlerimiz için, bunun ekimini yapan
kardeşlerimiz için de geçerli bir destek. Diğer, tabii
kooperatif destekleri vesaire bunların dışında.
Bildiğiniz gibi bizim Hükûmetimiz
döneminde genel bütçeyle ilgili 656 tane kooperatife, tarımsal kalkınma
kooperatifine destek verildi yaklaşık 600 milyon lira tutarında. Kırsal Alanda
Sosyal Destek Projesi’nde de 944 tane projeye 667 milyon lira destek verildi.
Toplam 1.600 kooperatife 1 milyar 260 milyon lira destek sağlandı, kooperatif
desteği. Dolayısıyla, bu da yine çiftçilerimizin istifade ettiği, yüz binlerce
ailenin ortak olmak suretiyle destek bulduğu, destek gördüğü bir alan.
Bizim, tabii Hükûmetimizin tarımla
ilgili de -diğer sektörlerde olduğu gibi- büyük bir vizyonu
var. Biz bu vizyonu da zaten değişik defalar projeler
şeklinde kamuoyuyla paylaştık. 2012 vizyonumuzu da
açıkladık. Burada özellikle çiftçilerimizin daha rekabetçi bir yapıya
kavuşturulması, bunun sağlanması için de gerek üretim girdileri yönünden gerek
makine ekipman yönünden gerek sertifikalı tohumluk
yönünden gerekse bunların işlenmesi, paketlenmesi, ambalajlanması yönüyle bir
bütün olarak Türkiye’deki tarımsal yapıyı daha modern, daha verimli ve
uluslararası ölçekte daha rekabetçi bir yapıya kavuşturmak için yaptığımız
projeler, hayata geçirdiğimiz projeler var. Zaten bu nedenledir ki Türkiye'nin
tarımsal üretimi dünyanın 8’inci büyük tarım ekonomisi hâline geldi ve 57
milyar dolar Türkiye'nin gayrisafi hasılası mevcut.
Bu, verimlilik artışıyla sağlandı. Verimlilik artışı da desteklerin daha
rasyonel, daha makul, daha akılcı bir şekilde kullanılmasıyla oldu.
Şimdi, bugün itibarıyla yer fıstığının kabuklu ortalama satış
fiyatı 1,89; bu, borsaların ve piyasanın ortak fiyatı, 18 Kasım tarihi
itibarıyla. Burada, üreticimiz açısından maliyetleri dikkate aldığımızda iyi
bir fiyat, uygun bir fiyat. Dolayısıyla bunun tabii, alanlarının artırılması,
ihracatının artırılması, ki sözün burasında yer
fıstığı ihracatıyla ilgili olarak da ben size bir bilgi vermek istiyorum.
Örneğin 2002 yılında Türkiye’de yer fıstığı ihracatı 827 bin dolar civarında
iken 2008 yılında 2 milyon 55 bin dolara çıktı, bu da 2,5 katlık bir artış
demektir. 2008 yılında 502 ton yer fıstığı -gerek çerezlik, ambalajlı vesaire
gıda ürünü şeklinde- ihracatı gerçekleşti. 2009 yılı 5’inci ay itibarıyla
ihracatımız miktar olarak 300 ton ve değeri de ilk yılın ilk 5 ayında 959 bin
dolar. Dolayısıyla yıl sonu itibarıyla inşallah bu,
yine, geçen yılki miktarı aşacak.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer fıstığı maliyetinin
2009 yılı itibarıyla yaklaşık yüzde 6’sını biz destek olarak ödüyoruz. Tabii,
gönül arzu eder ki, bu ürün de diğer ürünler gibi gelişmesi artsın, daha yüksek
bir pazar fiyatına kavuşsun. Biz de bundan ancak memnuniyet duyarız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yer fıstığı üreticileriyle
ilgili, tabii Bakanlığımızın gerek pazar durumuna gerek bu ürünlerin kullanım
alanlarına göre ve Türkiye için genel ekonomi ve genel tarımsal ürün deseni
açısından taşıdıkları öneme göre yapılan çalışmalarla bunların yıl içerisinde,
zaman içerisinde desteklemelerinde artışlar, gelişmeler olacak. Bundan sonra da
biz bu şekildeki çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Ben yer fıstığı üreticilerimize hayırlı, bol kazançlar diliyorum
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eker.
Sayın Varlı, sisteme girmişsiniz.
MUHARREM VARLI (Adana) – Ben bir katkıda bulunmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in konuşmasında anlattığı gibi
çiftçinin durumunun iyi olmadığına ilişkin açıklaması
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanı kürsüde veya bir başka yerde dinlediğimiz zaman âdeta
bir çiftçi olarak benim bile inanasım geliyor yani
çiftçilerin ne kadar iyi olduğuna. Öyle güzel tozpembe çiziyor ki rakamlarla
yani ben bile bir anda şaşırıyorum ama gerçek böyle değil. Gerçek nasıl?
Çiftçilerimiz her yıl yeni krediler bularak ancak tarlalarını ekebiliyorlar. Eğer
kredi bulamazlarsa faizcinin, tefecinin eline düşerek tarlalarını
ekebiliyorlar. Gerçek bu.
Tabii, Sayın Bakan, bir de Başbakanla da ters düşüyor. Başbakanın
birkaç gün önce gazetelerde beyanatı vardı tarıma biraz daha fazla destek
vermek lazım diye. Herhâlde Sayın Bakan bunu görmemiş ki veya Başbakanla
görüşmemişler bu arada. Yani Sayın Başbakanın bile tarıma destek verilmesi
gerektiğini söylediği yerde siz bu kadar güzel tozpembe tablo çiziyorsunuz ki
Sayın Bakan yani çiftçilerimiz gülüyor sizin bu anlattıklarınıza. Hakikaten
insanlarımız o kadar kötü günler geçiriyor ki, artık çoluklarının
çocuklarının rızkını temin edemeyecek duruma geldiler.
Bir de bu buğday desteğiyle ilgili Kurban Bayramı’ndan önce
vereceğinizi söylemiştiniz, ancak şu ana kadar hiçbir gelişme yok. Bu konuda da
lütfen sözünüzde durursanız…
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Varlı.
Sayın Coşkun…
HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Ben de katkıda bulunmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
3.- Osmaniye Milletvekili Hakan
Coşkun’un, Tarım Bakanlığının, yağlık kalitesi yüksek, verimi yüksek yer
fıstığı çeşitleri üzerinde çalışması ve yer fıstığının yağlık prim kapsamına
alınmasına ilişkin açıklaması
HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, Sayın Bakanım konuşmasında yüzde 26 verim artışından
bahsetti, doğrudur. Çukurova Üniversitesinde Profesör Doktor Halis Arıoğlu’nun, bununla ilgili, verimliliği yüksek çeşitlerin
geliştirilmesiyle ilgili bayağı çalışmaları var. Ve yer fıstığı üretiminin
yüzde 80’i olan Adana ve Osmaniye illerimizde ağırlıklı bunun ekiminden
kaynaklanan bir verim artışı var. Ama bizim daha önemli bir verim artışımız
var. Ne yazık ki 2002’den bu yana Osmaniye çiftçisi, Adana çiftçisi yer
fıstığından para kazanamadığı için daha iyi bir bakım yapmak suretiyle verimini
kendi çabasıyla biraz artırmıştır diyorum. Çünkü şöyle bir bakarsak 1999-2002
arası 2-3 TL’ye giden yer fıstığının fiyatı 1-1,5; hatta 2 TL’ye kadar
düşmüştür, daha önce 0,5-0,8 TL arasında gördüğümüz zamanlar da oldu. Ağırlıklı
olarak üniversitelerimizin bilhassa, ağırlıklı olarak araştırma
enstitülerimizin, Tarım Bakanlığına bağlı, yer fıstığının yağlık kalitesi
yüksek, verimi yüksek çeşitleri üzerinde çalışmasının uygun olacağını
düşünüyorum. Hem bu, yağlık prim kapsamına alınmasında önemli bir rol
olacaktır. İki buçuk yıldan beri bunun yağlık prim kapsamına alınması için
bütün bölge milletvekillerimizle çalışmamıza rağmen, hatta Hükûmetten
söz almamıza rağmen iki buçuk yıldan beri yağlık prim kapsamına ne yazık ki
aldıramadık.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkun.
Gündem dışı üçüncü söz Dünya Çocuk Hakları Günü dolayısıyla söz
isteyen İzmir Milletvekili Nükhet Hotar’a aittir.
Buyurun Sayın Hotar. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Nükhet Hotar’ın, Dünya Çocuk Hakları Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
NÜKHET HOTAR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 20
Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tüm ülkemiz ve dünya çocuklarına
buradan sevgilerimi sunuyorum.
Bilindiği gibi, çocuk hakları, insan hakları çerçevesinde ele
alınmakta, 20’nci yüzyıl başlarından itibaren sanayileşme ve savaşların
neticesinde çocukların korunması giderek önem kazanan bir konu hâline
gelmektedir.
1924 yılında çocukların yaşama, gelişme, beslenme, yardım görme,
istismardan korunma haklarını güvence altına alan Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi’ni
en önce benimseyen ülkelerden birisi Türkiye olmuş ve Mustafa Kemal Atatürk
tarafından imzalanmıştır.
Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türkiye Büyük
Millet Meclisinin açılış günü olan 23 Nisanın çocuklara bayram olarak armağan
edilmesi Türk ulusunun çocuklara verdiği değerin en önemli göstergesidir. Dünya
parlamentoları arasında kuruluş gününü “çocuk bayramı” olarak kutlayan başka
bir parlamento da yoktur.
Dünyadaki gelişmelerin neticesinde çocuk hakları konusunda son
aşama 1989 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin imzalanması
olmuştur. Yine Türkiye bu sözleşmeyi imzalayan ülkelerin başında gelmektedir.
Bu sözleşmede çocuğun tanımı yapılarak çocukların eğitim, sağlık, sosyal
güvenlik alanlarında, tüm yaşam alanlarındaki hakları güvence altına
alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocuklarımız konusunda bu
derece hassas olan bir ulusun temsilcileri olarak görüyoruz ki dünya üzerinde
birçok çocuk eğitim, sağlık, beslenme ve barınma gibi en temel haklardan yoksun
olarak ya savaş ortasında ya da açlık sınırında yaşamını sürdürüyor. Ayrıca
biliyoruz ki gerek ülkemizde gerek dünyada çocuk hakları konusunda olumlu
gelişmeler olmakla birlikte daha katedeceğimiz epeyce
mesafe bulunmaktadır.
Çocuk hakları, gelecek nesilleri ilgilendiren toplumsal bir
konudur; toplum sağlığından yoksulluğuna, eğitimden çalışma yaşamına kadar
birçok alanla ilişkilidir. İktidarımız döneminde nüfusun dörtte 1’inden
fazlasını kapsayan çocuklarımızın her türlü ihtiyaçları için gerekli yatırımlar
yapılmıştır. En temel hak olan eğitim hakkını her bir vatandaşımız için
ulaşılabilir hâle getirme amacıyla çeşitli programlar uygulanmaya konmuş,
çeşitli kampanyalar düzenlenmiş ve okullaşma oranımız yüzde 99’a çıkarılmıştır.
Bu atılan adımlar ve kaydedilen ilerlemeler, yine de çocuk
eğitiminin, çocuk yoksulluğunun, çocuk istismarının ve çocuğa karşı işlenen
suçların tamamen kaldırılmasını sağlayamamıştır. Bunun bilincinde olarak AK
PARTİ Grubu olarak milletvekillerimizle birlikte çocuğa karşı işlenen suçlarla
ilgili çok kapsamlı bir çalışmayı da yürütmekteyiz.
Diğer taraftan, eğitime katkı anlamında 2005’te çıkarılan
Özürlüler Yasası ile daha önce eğitim hakkından yararlanamayan özürlü
çocuklarımız ilk defa eğitim hakkından yararlanmaya başlamış, hatta özürlü
annelerine daha erken emekli olma hakları gibi haklar getirilerek çocukların
eğitiminin kolaylaştırılması sağlanmıştı.
Sağlık alanında yapılan en kapsamlı yatırım, şüphesiz genel sağlık
sigortasıdır. Sosyal güvenlik şemsiyesi genişletilmiş, on sekiz yaşına kadar
tüm nüfus ön şartsız genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır.
Yoksullukla mücadele en önemli çocuk hakları yatırımıdır.
Çocukların sağlıklı ortamlarda kötü alışkanlık edinmeksizin yetiştirilmeleri ve
elverişsiz ortamlarda çalıştırılmamaları gerekmektedir. Bu sebeplerle, ILO’nun 182 sayılı ve 138 sayılı sözleşmeleri yine
İktidarımız döneminde imzalanmıştır.
Çocuklarımızı yoksulluğun yıkıcı etkisinden korurken, onların
temiz bir çevrede yaşamalarını sağlamak, onları zararlı maddelerden korumak,
başta ebeveynler olmak üzere tüm toplum kesimleriyle hepimizin üzerine düşen
bir görevdir. Bu kapsamda, suça bulaşmış çocuklarımızın rehabilite
edilmelerini kolaylaştırmak ve bu çocukların toplumla intibakını sağlamak üzere
çocuk mahkemeleri yaygınlaştırılmıştır.
Çocuk hakları alanında yapılan yatırımların bir diğeri demokrasi
yatırımıdır. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 42’nci maddesinde “Taraf devletler,
Sözleşme ilke ve hükümlerinin uygun ve etkili araçlarla yetişkinler kadar
çocuklar tarafından da yaygın biçimde öğrenilmesini sağlamayı taahhüt ederler.
” ifadesi bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
NÜKHET HOTAR (Devamla) – Teşekkür ederim.
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan çocuğun demokratik süreçlere
etkin katılımı, çocuk haklarının yanında insan haklarının korunması bakımından
da önemlidir.
Ayrıca çocuk dostu bir Türkiye ve çocuk dostu bir dünya için
üzerimize düşen göreve hazır olduğumuzu yine buradan ilan ediyoruz.
Çocukların yüksek yararını gözeten bir ülke, çocuk politikasının
evrensel çocuk hakları ilkeleri çerçevesinde yapılandırılması ve ona bağlı
stratejinin oluşturulması başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere, hükûmetler, siyasetçiler, kamu kurum ve kuruluşları, sivil
toplum kuruluşları, üniversiteler ve toplumun her kesiminin katılımıyla iş
birliği içinde yürütülmesi gereken bir görevdir.
Değerli milletvekilleri, Dünya Çocuk Günü münasebetiyle Çocuk
Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış olmamıza rağmen, savunmasız ve masum çocukların
ölmesine sebep olan ve seyirci kalan ülkeleri sözleşmeye uymaya davet ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen bitiriniz.
Buyurunuz.
NÜKHET HOTAR (Devamla) – UNICEF’i,
dolayısıyla Birleşmiş Milletleri özellikle çocukların en temel hakkı olan
yaşama hakkını açıkça ihlal eden ülkelere karşı daha etkin olmaya çağırıyorum
buradan. Dünya çocuklarının şiddete, ayrımcılığa ve haksızlığa uğramaması
onlara bayram hediye eden bu kutsal çatının katkısıyla mümkündür.
Çocuklar geleceğimizin teminatı, dolayısıyla dünyadaki huzurudur.
Onlar dünyanın ne kadar güzel bir yer olduğunu kahkahalarıyla, şen sesleriyle
bize hatırlatırlar. Dileriz bu kahkahalar hiç susmasın.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hotar.
Şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır,
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.- Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın’ın (6/1319) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi
(4/160)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin Sözlü Sorular Kısmının 322 nci
sırasında yer alan (6/1319) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla arz ederim.
Rıdvan
Yalçın
Ordu
BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkan ve 28 milletvekilinin, kültür mantarı yetiştiricilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/468)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kültür Mantarı yetiştiricilerinin sorunları, çözüm yollarının
belirlenmesi amacıyla İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince ekte yer alan
gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
2) Atila Emek (Antalya)
3) Ali Oksal (Mersin)
4) Ensar Öğüt (Ardahan)
5) Sacid Yıldız (İstanbul)
6) Gürol Ergin (Muğla)
7) Fevzi Topuz (Muğla)
8) Tayfur Süner (Antalya)
9) Kemal Demirel (Bursa)
10) Turgut Dibek (Kırklareli)
11) Rahmi Güner (Ordu)
12) İsa Gök (Mersin)
13) Bülent Baratalı (İzmir)
14) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
15) Osman Kaptan (Antalya)
16) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
17) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
18) Birgen Keleş (İstanbul)
19) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
20) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
21) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
22) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
23) Çetin Soysal (İstanbul)
24) Hüsnü Çöllü (Antalya)
25) Tekin Bingöl (Ankara)
26) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
27) M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
28) Nevingaye Erbatur
(Adana)
29) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Kültür mantarı yetiştiriciliği ülkemizde gerek asıl geçim kaynağı
gerekse de yan gelir amacıyla yapılmaktadır. Ancak bu güne dek mantar
üreticileri kendi çabalarıyla üretim yapmaktadır. Bunda mantarın tarımsal
ürünler içerisinde tanımlanmamış olmasının rolü büyüktür. Mantarın tarımsal
ürünler listesinde yer almaması nedeniyle mantar üreticisi tarımsal destek ve
teşviklerden yararlanamamaktadır.
Mantarın hammaddesi olan kompostun KDV
oranının yüksek olması ve enerji fiyatlarındaki yükseklikler nedeniyle kompost ve mantar üreticisi gerçek anlamda mağduriyet
yaşamaktadır. Kompostun KDV oranı % 18'dir. Dünyada kompostta KDV oranı en yüksek ülke Türkiye'dir. Oysa
ülkemizde bir çok kişi evlerinin bodrum katlarında ve entegre
tesislerde mantar üretimi yapmak suretiyle hem geçimlerini sağlamakta hem de
ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Ancak mantarın tarımsal ürün olarak
tanımlanmaması nedeniyle üretici tarımsal enerjiden yararlanamamaktadır.
Dolayısıyla özellikle yaz aylarında bodrum katlarında klima ve soğuk hava
tesislerinde soğutma için gereken elektrik fiyatlarının sürekli yükselmesi,
üretim maliyetini çok fazla yükseltmekte olup, üretici mantar üretiminden elde
ettiği kazancından daha fazlasını elektrik ücreti olarak ödemektedir. Bu
nedenle geçimini mantar üretiminden sağlamak durumunda olan üretici kış
aylarında elde ettiği cüzi kazancını tüm yıl içindeki zaruri harcamaları için
kullanmaktadır.
Mantar üreticisi bağlı bulunduğu belediyenin sıkı denetim ve
zorlamalarına tabii kalmakta olup mağduriyet yaşamasına karşın tarımsal
destekleme ve enerjiden yararlanamadığı için entegrasyona
gidememektedir. Oysa mantarın tarımsal ürün olarak tanımlanması ve destekleme
kapsamına alınması suretiyle üreticilerin mantar üretimini entegre
tesislerde sürdürmeleri mümkün olacaktır. Ülkemizde büyük üretici sayısı
oldukça azdır. 500 metrekareden büyük üretim alanına sahip işletmelerin toplam
içindeki payları % 15 civarındadır. Bu grup içinde mevsimlik ve yıl boyu üretim
yapan üretici sayısı hemen hemen eşittir. Ülkemizdeki
toplam üreticilerin ancak % 20’si yıl boyu düzenli üretim yapmakta, geri kalan
% 80’i ise üretimlerini mevsimlik sürdürmektedirler. Kültür mantarı üreticiliği
özellikle kırsal alanda yeterli toprağı olmayan ya da topraksız köylüler ve
atıl durumdaki binaların bu alanda kullanılması ile alternatif bir üretim ve
geçim kaynağı olarak önemini korumaktadır
Ayrıca kültür mantarı üreticiliği açısından ülkemiz ikliminin son
derece uygun olması nedeniyle üreticilerin reel anlamda desteklenmeleri
gerekmektedir. Ancak ülkemizde mantar tüketimi AB ülkeleri ile kıyaslandığında
oldukça azdır. Oysa mantarın bir çok vitamin ve
mineral maddeler içermesi, ucuz bir gıda kaynağı olması nedeniyle tüketiminin
desteklenmesi gerekmektedir. Bu amaçla yazılı ve görsel iletişim organlarından
yararlanılabileceği gibi ilgili Bakanlığın eğitim ve yayım müdürlüklerince
tüketimin artırılması anlamında çalışmalar yapılabilir. Ayrıca ilgili mevcut
meslek yüksek okullarının müfredatlarında mantarcılık üretimi, mantar
konservesi yapımı teknolojisine ilişkin konularda özel bir eğitim programı
geliştirilmelidir.
Mantar üreticiliğinin desteklenmesi teşvik edilmesi ve
geliştirilmesi amacıyla öncelikle komposta uygulanan
% 18 olan KDV oranının acilen düşürülmesi gerekmektedir. Zira bu yüksek KDV
oranı nedeniyle bir çok kompost
üreticisi sınırlı sayıda alıcı bulabildiği için geçimlerini sürdürmek amacıyla
başka iş kaynaklarına yönelmek durumunda kalmaktadır. Oysa ülkemizde mantar
üreticiliğinin devlet desteği ve teşvikinden yararlandırılması, aile
işletmeciliği ve entegre üretim anlamında ülke
ekonomisine önemli oranda katma değer sağlayacağı gibi, önemli oranda istihdam
olanağı sağlayacak olup, ülkedeki işsizliğin bir önlenmesinde de bir kısım
yararlar sağlayacaktır.
Ancak her şeyden önemlisi mantar üreticiliğin gerçek anlamda
desteklenmesi için ilgili bakanlıklar tarafından bir koordinasyon sağlanarak
bir uygulama planının oluşturulmasının sağlanmasıdır.
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce ve 29 milletvekilinin, ÖSYM’nin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/469)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
1974 yılından beri ülkemizde merkezi sınav ve yerleştirme işlemi
yapan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi'nin hukuki, teknik altyapı
sorunlarının araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasa'nın
98, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılması için gereğinin yapılmasını arz ederiz.
1) Muharrem İnce (Yalova)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Çetin Soysal (İstanbul)
4) Sacid Yıldız (İstanbul)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Gürol Ergin (Muğla)
7) Ali Oksal (Mersin)
8) Fevzi Topuz (Muğla)
9) Kemal Demirel (Bursa)
10) Rahmi Güner (Ordu)
11) İsa Gök (Mersin)
12) Turgut Dibek (Kırklareli)
13 ) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
14) Tekin Bingöl (Ankara)
15) Bülent Baratalı (İzmir)
16) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
17) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
18) Tayfur Süner (Antalya)
19) Atila Emek (Antalya)
20) Osman Kaptan (Antalya)
21) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
22) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
23) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
24) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
25) Hüsnü Çöllü (Antalya)
26) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
27) M. Akif Hamzaçebi (Trabzon)
28) Nevingaye Erbatur (Adana)
29) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
30) Ahmet Küçük (Çanakkale)
Gerekçe:
ÖSYM, 19 Kasım 1974 tarihinde, Üniversitelerarası Kurul
tarafından, 1750 sayılı Üniversiteler Kanununun 52. Maddesine göre,
"Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÜSYM)"
adıyla kurulmuştur. 1981 yılında yürürlüğe giren 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanunu ile Yükseköğretim Kuruluna (YÖK) bağlanarak "Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)" adını almıştır.
ÖSYM'nin görevleri 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 10.
maddesinde şu şekilde belirlenmiştir:
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, Yükseköğretim
Kurulunun tespit ettiği esaslar çerçevesinde yükseköğretim kurumlarına öğrenci
alınması amacıyla sınavları hazırlayan ve yapan, öğrenci isteklerini de göz
önünde tutarak Yükseköğretim Kurulunun tespit ettiği esaslara göre
değerlendiren, öğrenci adaylarının yükseköğretim kurumlarına yerleştirilmesini
sağlayan ve bu faaliyetlerle ilgili araştırmalar ve diğer hizmetleri yapan Yükseköğretim
Kuruluna bağlı bir kuruluştur.
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, yükseköğretim kurumlarının
isteği üzerine yükseköğretim kurumlarına anket, doçentlik sınavları dahil her düzeyde sınav ve değerlendirme ile öğrenci kayıt
işlemlerini ve Yükseköğretim Kurulunca verilecek diğer işleri yapar.
ÖSYM, doğrudan yükseköğretime bağlı bir kuruluştur. ÖSYM Başkanı,
YÖK Başkanı tarafından atanmaktadır.
5 üyeden oluşan ÖSYM Yürütme Kurulu, ÖSYM Başkanının önereceği 10
aday arasından YÖK Başkanı tarafından seçilerek üç yıl için atanmaktadır.
Son zamanlarda, YÖK'ün siyasi iktidar ile paralel kararlar aldığı,
siyasi iktidarın ideolojisi çerçevesinde bilim kurumlarını yapılandırdığı açık
bir şekilde ortadadır. Rektör atamaları bunun en açık göstergesidir.
ÖSYM Başkanlığı, YÖK'e bağlı bir kurumdur. Ancak yine AKP
döneminde çıkarılan 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na göre
ÖSYM özel bütçeli bir kuruluştur. Şu anda ÖSYM'nin kendi kuruluş kanunu
bulunmamaktadır. ÖSYM ile ilgili öncelikle yapılması gereken kurum kuruluş
kanununun çıkmasıdır.
ÖSYM 2008 yılında 40 sınav yapmış ve bu sınavlara 4 milyon 851 bin
aday katılmıştır.
ÖSYM'nin yaptığı sınavlar arasında ÖSS, KPSS, KPDS, ALES, Tıpta
Uzmanlık Sınavı, Kaymakam adaylığı sınavı, Adli ve İdari Hakimlik
sınavı gibi sınavlar bulunmaktadır.
Bu sınavların güvenilir bir şekilde, her türlü etkiden, şaibeden
uzak bir şekilde yapılması gereklidir.
ÖSYM kurulduğu günden bugüne kadar sınavlarını şaibeden uzak bir
şekilde yapmıştır. O nedenle yurttaşlarımız ÖSYM'nin yaptığı sınavlarla ilgili
olarak patronaj ilişkileri kurmak, torpil aramak gibi yollara başvurmamaktadır.
Ancak, 13 Eylül 2009 tarihinde yapılan Polis Akademisi Polis
Meslek Yüksekokulları Öğrenci Adaylığı Sınavı (kısaca PMYO Sınavı) sorularının
bazı dersanelerin eline geçtiği, o dersanelerin de bu soruları deneme sınavı adı altında
öğrencilere dağıttığı bizzat ÖSYM Başkanı tarafından açıklanmıştır.
Bu sınav sorularının sızdırılmış olması, tehlikeli bir sürecin
başlangıcını ifade etmektedir. Bu soruların sızdırılmasında sorumluluğu
bulunanların cezalandırılmaması ve bu tür olaylara neden olduğuna inandığımız
özerk ÖSYM'yi garanti altına alacak bir kuruluş kanununun olmaması ÖSYM'nin
yaptığı diğer sınavları da tartışılır hale getirme tehlikesi içermektedir.
316 personeli bulunan ÖSYM, 2008 yılı Bütçe Uygulama sonuçlarına
göre, 245.266.395,23 TL gelir elde etmiş, buna karşın 253.541.591,48 TL gideri
olan bir kurumdur. 2008 yılına kadar gelirleri giderlerinden fazla olan, sınav
ücretleri ile kendi kendini finanse eden kurumun 2008 yılı ile birlikte bu
özelliği ortadan kalkmıştır.
2008 yılı ile birlikte kurumun giderlerinin artması da ayrıca
araştırılması gereken bir durumdur.
ÖSYM önemli sınavları yapan bir kurum olarak, gözünü kadrolaşma
hırsı bürümüş ve kurumları fethetme arayışında olan siyasi iktidarların bu
hedeflerine kurban edilemeyecek kadar önemli ve iyi işleyen bir sistem kurmuş
bir kurumdur.
ÖSYM'nin Polis Akademisi Polis Meslek Yüksekokulları Öğrenci
Adaylığı Sınavında yaşandığı gibi şaibe altında kalacak bir kurum olmaması için
gerekli önlemlerin alınması son derece önemlidir ve konunun TBMM tarafından
gündeme alınması gereklidir.
3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 28 milletvekilinin, üniversitelerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/470)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bilgi ve teknolojinin üretim kaynağı, toplumun kalkınması için
insana yapılan yatırımların yoğunlaştığı kurumlar olan üniversitelerimiz,
yüzlerce sorunlarıyla birlikte yeni öğretim yılına başladılar. Üniversite
özerkliğinin kısıtlanması, özerkliğe yaraşır organik bir idari denetim
sisteminin yokluğu, öğretim üyesi açığı, üniversite-halk ilişkilerinde
kopukluk, öğretim üyelerinin ücretlerinin düşüklüğü, öğrencilerin harç,
barınma, beslenme gibi sorunları, belki de üniversitelerin öncelikli çözülmesi
gereken sorunlarıdır.
Üniversitelerin; görevlerini yapabilmeleri için;
yapısı-işleyişi-organları-program ve çalışmaları yönünden tümüyle özerk olması
gerekir. Üniversiteler ortaçağdan bu yana merkezi idareden bağımsız yönetim
kurumu olarak varlıklarını korumuşlardır. Bu sürede, bilimsel araştırma ve
öğretim faaliyetinin ve bu faaliyeti yürüten kişilerin bağımsızlığı sürekli
evrime uğramıştır. Baskıcı rejimlerin hâkim olduğu dönemlerde, "Ülke
kiminse üniversite onundur" kuralı, demokratik yönetimde geçerli değildir.
Üniversitelerin özerkliğinin üç temel ayağı; akademik, mali ve idari
özerkliktir. Bilimsel özerkliğin temeli, bilimsel araştırma ve yayma
özgürlüğüdür. Üniversite organlarının, üniversite dışındaki makamlar tarafından
hiç bir şekilde görevlerinden alınamaması demek olan İdari özerklik, üniversite
binalarına veya kampüsüne değil, üniversite
organlarına, öğretim üyelerine ve öğrencilere tanınmıştır. 1982 Anayasası,
üniversitelerin idari özerkliğini kaldırmıştır. Yürütme organı, üniversitelere
yönlendirir ve yönetir olmuştur. Üniversitelerin organlarının, atamayla
işbaşına gelmesi sonucunda bilimsel araştırma ve uygulamanın ihtiyaçlarından
ziyade, hükûmetlerin politikaları yönünde kararlar
alınıp, uygulanması sonucunu doğurmuştur. Üniversitelerin hizmetlerini iyi,
düzgün ve kesintisiz yürütebilmeleri organik bir idari denetim sisteminin
varlığı ile mümkündür. Organik idari denetim, demokrasinin temeli olan
kuvvetler ayrımı ve kuvvetlerin birbirlerini denetlemesi ve dengelemesi
ilkesinin, idare teşkilatına yansıması olup daha özgür bilimsel öğretim,
araştırma ve uygulama imkânı sağlar. Bugün Üniversitelerin çoğunda yeterli
öğretim üyesi yoktur. Hiç profesörü bulunmayan, hatta bazı dersleri verecek
öğretim üyesi dahi bulunmayan üniversiteler vardır. Gelişmekte olan
üniversiteler, araç-gereç ve akademik personel azlığından dolayı,
faaliyetlerini sürdürememektedir. Bu durum, gelişmiş üniversite öğrencileriyle
gelişmekte olan üniversite öğrencileri arasında fırsat eşitsizliğine yol
açmaktadır.
Çağımızda bir üniversitenin yaptığı bilimsel-teknik-kültürel kamu
hizmetinin, öğretim-araştırma ve araştırma sonuçlarını halka götürme olmak
üzere üç temel boyutu vardır. Kronikleşen sorunlar, bugüne kadar bir
bütünsellik içinde ele alınıp çözülmediğinden üniversiteler gelişip topluma yön
gösterememekte, üç boyutlu kamu hizmetini yerine getirememektedirler. Bu
nedenle;
Üniversite özerkliğinin aşırı kısıtlanması, öğretim üyesi açığı,
öğretim üyelerinin maaşlarının ve özlük haklarının yetersizliği, akademik
kariyer ve yükselmelerde karşılaşılan zorluklar, üniversite-halk
ilişkilerindeki kopukluk, üniversiteye girecek öğrencilerin ödediği dershane
ücretleri, çocuklarda ve ailelerde yaşanan travmalar,
öğrencilerin burs, yurt, yeme, içme ve benzer ihtiyaçlarının karşılamaktaki
yetersizlikler, ailesinin mali gücünün azlığından öğrencilerin üniversiteyi
bırakmak zorunda kalmaları, araç-gereç ve akademik personel azlığından dolayı
bilimsel faaliyetleri sürdürmekte karşılaşılan güçlükler, bilgi çağını
yakalamada gelişmiş üniversite-gelişmekte olan üniversite öğrencileri
arasındaki fırsat eşitsizliği ve diğer tüm yönlerden üniversitelerin içinde
bulunduğu sorunların tespiti ve sorunların giderilmesi için zorunlu ve gerekli
önlemlerin ivedi olarak alınmasının sağlanması için Anayasa’nın ve Meclis
İçtüzüğün ilgili madde hükümleri uyarınca Meclis araştırması yapılmasını
saygıyla dileriz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Sacid Yıldız (İstanbul)
4) Atila Emek (Antalya)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Çetin Soysal (İstanbul)
7) Gürol Ergin (Muğla)
8) Fevzi Topuz (Muğla)
9) Kemal Demirel (Bursa)
10) İsa Gök (Mersin)
11) Ali Oksal (Mersin)
12) Rahmi Güner (Ordu)
13) Turgut Dibek (Kırklareli)
14) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
15) Bülent Baratalı (İzmir)
16) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
17) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
18) Tayfur Süner (Antalya)
19) Osman Kaptan (Antalya)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
22) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
23) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
24) Hüsnü Çöllü (Antalya)
25) Tekin Bingöl (Ankara)
26) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
27) Mehmet Akif Hamzaçebi (Trabzon)
28) Nevingaye Erbatur (Adana)
29) Ahmet Küçük (Çanakkale)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
C)
Tezkereler
1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali
Şahin’in, Moskova’da düzenlenecek olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesinin 34’üncü Genel Kuruluna katılmak üzere, beraberinde bir heyetle
Rusya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1015)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin'in, Rusya Federasyonu
Federal Asamblesi Devlet Duması Başkanı Sayın Boris Gryzlov'un davetine
icabetle Moskova'da düzenlenecek olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesi (KEİPA)'nin 34. Genel Kurulu'na katılmak
üzere, beraberinde bir heyetle Rusya'ya gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9.
Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim.
BAŞKAN – Bakacağım efendim.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:14.02
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tezkereyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter
sayısı vardır.
Şimdi, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın;
Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin
Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)(x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Başkanlık temsilcisi Sayın Yakut burada.
Geçen birleşimde teklifin 1’inci maddesi kabul edilmişti. Şimdi
teklifin 2’nci maddesini okutuyorum:
MADDE 2- 832 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 11- 2/2/2009 – 6/2/2009
tarihleri arasında yapılan Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavında
başarısız sayılanlar, bu Kanun hükümlerine göre mülakata alınırlar. Bu Kanunun
9 uncu maddesinin yedinci fıkrasındaki “yetmiş” ibaresi, bu mülakatta “elli”
olarak uygulanır.
(x)
427 S. Sayılı Basmayazı 17/11/2009
tarihli 19’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.
2/2/2009 – 6/2/2009 tarihleri
arasında yapılan sınav sonucuna göre atananların, sınav sonucuna ilişkin
hakları saklıdır. Bu adayların eğitimleri ve stajları kaldığı yerden devam
eder.
Bu Kanunun 9 uncu maddesinde öngörülen yönetmelik bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç üç ay içerisinde çıkarılır.”
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili
Ertuğrul Kumcuoğlu… Yok.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz
Oyan.
Buyurunuz Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, burada birkaç
gündür bir aldatmaca teklifini konuşuyoruz. Bu teklif, dün kabul edilen 1’inci
maddesiyle Sayıştay bağımsızlığına büyük bir darbe vurmuştur.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu teklifle yapılan birinci
aldatmaca, mağduriyeti gerekçe yapmaktır. Eğer bu yılın başında yapılan bir
sınav dolayısıyla ve bu sınavın Danıştay tarafından iptal edilmesi dolayısıyla
bir mağduriyet ortaya çıktıysa işte şimdi konuştuğumuz bu 2’nci madde zaten
bunu çözüyor. Peki, dün kabul ettiğimiz 1’inci maddeyle Sayıştay denetçi
yardımcılığına giriş sınavını yeniden düzenlemek neden? İşte, dolayısıyla
burada bu mağduriyeti gerekçe yaparak çok ciddi bir aldatmacaya başvuruluyor.
İkinci bir aldatmaca şudur: Anayasa’nın 160’ıncı maddesinde
Sayıştay tanımlanırken Sayıştayın kuruluşu, işleyişi,
denetim usulleri, mensuplarının nitelikleri vesaire kanunda düzenlenir diyor.
Şimdi burada, iktidar grubuna mensup milletvekilleri konuşurken
yeni bir aldatmacaya başvurdular. Dediler ki: “Bakınız, yönetmelikle
demiyor -çünkü mevcut durumda
yönetmelikle düzenleniyor- kanunla düzenlenir deniyor.”
Değerli arkadaşlarım, biz burada milletvekiliyiz. Yani birbirimizi
kandıracak hâlimiz yok. Kanun eğer kendi yetkisini, düzenleme yetkisini,
ayrıntısını yönetmeliğe verdiyse bu da zaten kanunilik sınırları içindedir.
Eğer öyle olmasa şimdiye kadar Sayıştay Kanunu içinde bu Sayıştay denetçiliğine
giriş düzenlenmemiş, bir yönetmeliğe bırakılmış, Anayasa’ya aykırılık mı vardı?
Başka bir şey sorayım: Yıllardır bekleyen, gene Hükûmetiniz
döneminde hazırlanmış olan Sayıştay Kanunu bekliyor. Onu görüşmeden bu teklifi
getirdiniz, o tasarıyı görüşmeden… Peki, oradaki düzenleme, kanunla mı
düzenliyor Sayıştay denetçiliğine girişi yoksa tekrar bugün olduğu gibi
yönetmeliğe mi bırakıyor? Yönetmeliğe bırakıyor. Demek ki sizin düzenlediğiniz
o tasarıda, demek ki Anayasa’ya aykırı düzenleme yapıyormuşsunuz meğer.
Değerli arkadaşlar, birbirimizi aldatmayalım. Burada yetişkin insanlar
olarak oturuyoruz, hukukçu olmak ya da olmamak fark etmez. Burada hepimiz
yasaları bilmek zorundayız çünkü burada yasa yapıyoruz, biz yasa koyucuyuz.
Dolayısıyla, bu tür aldatmalara girmeyelim.
Tabii, bir başka aldatmaca şudur ki onun arkasında duble, çifte aldatmaca var. O da şudur: Üçüncüsü bu. Diyor
ki gerekçesi teklifin: “Sayıştay denetçi yardımcılığına girişle ilgili genel
hususların kanunla düzenlenmesi suretiyle -sanki bir de bu genel hususlar
dışında birtakım özel hususları yönetmelikle düzenleyecekmişiz izlenimi
vererek- objektiflik ve liyakat ilkelerine uygun seçimin yasal güvenceye
kavuşturulması…” Şimdiye kadar yoktu, şimdi yasal güvenceye kavuşacak. Şimdiye
kadar yasal güvencesi yoktu!
Değerli arkadaşlarım, bakınız, burada duble
aldatmaca şöyle: Bir, “Genel hususlar” diyor. Genel hususlar falan değil,
denetçi yardımcılığına girişin tamamı düzenleniyor, genel hususu falan değil.
Burada bir yönetmelik göndermesi 1’inci maddede vardı ama o denetçi
yardımcılığının yetiştirilmesi ve meslek sınavı yönetmeliği türünden bir şey
yani mesleğe girdikten sonra yapılan bir şey, işi düzenleyen, meslek içi
eğitimi düzenleyen bir şey. Dolayısıyla aynı şey değil. Yani genel hususları
falan düzenlemiyorsunuz, kimseyi aldatmayın. Doğrudan doğruya denetçi yardımcılığına
giriş sınavında olduğu gibi kanunla düzenliyorsunuz.
Peki, başka ne? “Objektiflik” diyorsunuz. Size sorarım: Şimdiye
kadar Sayıştay denetçi yardımcılığı giriş sınavları objektif olmadığı için mi
bunu düzenliyorsunuz? Eğer objektif değildi ise Danıştayın
uyarılarını niye dikkate almadınız? Birinci soru bu. İkincisi, başka bir soruya
cevap vermenizi isterim: Şimdiye kadar Sayıştay denetçi yardımcılığı giriş
sınavları objektif olduğu için övgü almıştır hep. Yani Sayıştaydaki
birtakım yozlaşmalar bir tarafa, Sayıştay denetçiliğine giriş sınavları emsal
görülmüştür, özellikle sözlü sınavları, özellikle sözlü sınavları. Şimdi siz o
sözlü sınavı kaldırıp yerine mülakatı getirerek mi daha objektif olacaksınız?
Kimi kandırıyorsunuz, kimi kandırıyorsunuz?
Tabii, bir başka şey de eğer komisyonda birtakım açık kayırma
örnekleri ayıklanmasaydı daha net görülecekti ama bir gidin lütfen, teklifin
ilk hâline bakın. ÖSYM sınavını kaldırarak mı daha objektif olacaktınız? Teklif
sahibi ÖSYM sınavını kaldırıyordu. İktidarın ÖSYM sınavına alerjisi bununla
sınırlı değil, çok yaygın çünkü tarafsız, tarafsız, hiçbir şey istemiyor. Taraf
olmalı, adı üstünde “taraf” yazmalı. Onları çok seviyor.
Aslında eğer teklif ilk hâliyle kabul edilseydi eleme ve yazılı
sınavda 70 başarı puanı aranmayacak ve başarısızlar dahi bir sonraki aşamaya
alınabilecekti, hiçbir not kriteri olmaksızın. Bu mu
liyakat örneği, bu mu objektiflik örneği? Soruyorum. Yazıktır!
Aldatmaca dört: Tasarı yerine teklif. Niçin tasarı değil de
teklif? Çünkü Hükûmet böyle bir şeyin sorumluluğunu
üzerinden bir miktar atıp bunu bir milletvekili üzerinden götürüyor. Kim kabul
edecek? AKP Grubu. Kim karar verecek? AKP Grup Başkanlığı. Yapmayın
Allah aşkına! Burada kimse kimseyi kandırmasın.
Tabii, esas aldatmaca, temel aldatmaca, burada yapılan iş,
aslında, esas itibarıyla bir mali denetim sürecini yozlaştırmaktır. Sayıştay
bizim adımıza denetim yapıyor. Bu süreci yozlaştırmaktır.
Tabii, esas amaç budur ama araçlar farklı. İlk
önce iktidarın ihtiyaç duyduğu kadrolaşmayı yapmak lazım. Nerede?
Denetçi yardımcılığına girişte ki oradan Sayıştay denetçileri ve giderek uzman
denetçileri ona göre şekillensin yani bizim oğlanlar olsun.
Sonra, ikincisi, buna ilişkin -işte şimdi burada yapıyoruz- hukuk
altyapısı oluşsun ki bu kesinleşsin, kanunla olsun. Niye yönetmelikle değil de
kanunla? Çünkü yönetmelikle olursa idari yargı yolu açıktır Danıştayın
iptal kararında olduğu gibi, kanunla yapılırsa sadece şimdi Anayasa Mahkemesine
başvurabiliriz; bir daha yok, unut. Kanunla yapıldığı için bir daha buradaki
haksızlık, mülakatta şu haksızlık, yazılıda şu haksızlık… Siz yasal denetim
yolunu tıkıyorsunuz, kapıyorsunuz. Bu mu objektiflik, bu mu liyakat ölçütlüğü,
bu mu adalet? Yani sizin “Adalet ve Kalkınma Partisi” başlığınız var ya, o
adalete bu sığıyor mu?
Tabii, bu kadrolaşma ve hukuk altyapısı araçları elde edildiği
zaman esas amaç mali denetim yapısını iktidarın ihtiyaçlarına göre oluşturmak.
Bakınız değerli arkadaşlarım, bu konuda tabii ki siz çığır
açmıyorsunuz ama bir çığırı yeni bir çığırla tamamlıyorsunuz. Bu işte ilk
çığırı açan 12 Eylül rejimi ve onun getirdiği ANAP İktidarıydı. Özal’ın
yaptığını hatırlayınız. Özal ne yapmıştı? 1980’lerde, hemen başlarında Sayıştay
üye sayısını 32’den 48’e çıkararak yani yüzde 50 artırarak, 16 üye artırarak,
bu arada boş bulanan 5 Sayıştay üyeliğini de buna dâhil edip 21 üyeyi Sayıştay
Genel Kurulunda ön belirlemesi, ön seçimi yapılmaksınız doğrudan doğruya bir
torba listeyle Meclise getirmişti. Özal kendi listesini bu Meclise sundu yani 48
üyeden 21’ini kendi iktidarının siyasi torba listesiyle buradan geçirdi. Ne
oldu sonra? Sonra ne oldu? Mesela içlerinden bir tanesi Haşim Kılıç,
biliyorsunuz, oradaki üye seçimlerinde buradan geçti, Özal döneminde,
arkasından da gene Özal tarafından Anayasa Mahkemesi üyesi yapıldı ve sonra da
Başkan oldu ve böylece ne oldu? 10’a 1 oldu. 10 kişi hukuk dışılığı tespit
etmişken o 1 kişi “hayır” dedi. Yani işte bu. Yani
iktidara uygun kadrolaşmak, iktidara uygun hukuk sistemi oluşturmanın sonuçları
budur.
Siz, şimdi yeni bir çığır açıyorsunuz, ikinci bir şey: Üye
meselesi Özal döneminde halloldu, şimdi biz bir de şu denetçi meselesini
halledelim, böylece Sayıştay diye bir şey kalmasın. Sayıştay ne iş yapar?
Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapar. Neyi denetler? Merkezî bütçeli idareleri ve yerel idareleri. Yani, bütün
kamu kurumlarını aslında bizim adımıza denetler ama yanlış anlaşıldığı gibi
bize bağımlı da değildir. Aslında Sayıştay, tanımı gereği dış denetim yapan
bağımsız bir mali denetim kuruluşudur.
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay aslında özünde bir kamusal denetim,
bir toplumsal denetim yapmaktadır. Ne adına yapıyor? Sadece bizim adımıza
yapmıyor, vergi veren tüm yurttaşlar adına yapıyor. Vergi verenler kendi
paralarının doğru harcanıp harcanmadığını ne aracılığıyla kontrol ediyorlar?
Sayıştay aracılığıyla denetlenmesini istiyorlar. Tabii, Büyük
Millet Meclisi de bu denetim işini yapıyor ama kesin hesap kanunları buraya
geldiğinde, -Sayıştaydan gelen- bunu ne kadar
denetliyoruz, ne kadar üzerinde duruyoruz, o da ayrı hikâye ama Sayıştay gibi
bir kurumu yozlaştırırsanız, onu gerçek bir bağımsız mali denetim organı
olmaktan çıkarırsanız, o zaman istediğiniz gibi at koşturabilirsiniz. Bu
konuda at koşturma örnekleri vardır. Size bir tanesini vereyim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OĞUZ OYAN (Devamla) – Bakınız, değerli arkadaşlarım, dünya mali
iktisat tarihinde az bulunur bir örneği Türkiye yaşamıştır. Özal, bu Sayıştayı kendine göre biçimlendirdikten sonra bununla da
yetinmemiştir. Kendi döneminde başlattığı kamu özel fonları uygulamasıyla çığ
gibi fon sistemi kurmuş ve öyle bir… Size rakam vereyim bu konunun
araştırmasını yapan biri olarak: 1991 yılına gelindiğinde fonlarla toplanan
kaynaklar bütçe gelirinin yüzde 55’ine ulaşmıştır. Düşünün, 107 tane fon
aracılığıyla toplanan kaynaklar bütçe gelirlerinin yüzde 55’ine ulaşmıştır ve
çok ilginç bir şeydir, her bir fon aslında yasayla kurulmuştur ama her bir
fonun özel yasasında “Sayıştay denetimine tabi değildir.” yazmıştır. İşte,
size, Sayıştayı ele geçirmenin ya da Sayıştayı dışlamanın ne gibi sonuçlar doğuracağını burada
örnekledim. Bununla ilgili, bu fonlarla ilgili zamanında benim bir tasfiye
planım olmuştu, o gerçi geçmedi ama daha sonra IMF zoruyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi bitiriniz.
OĞUZ OYAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
…2000’den itibaren fonların tasfiyesi sürecine Türkiye sokuldu
çünkü IMF de Türkiye’yi göremez hâle gelmişti, onların da derdi belki
yolsuzluktan ziyade ekonomiyi görmek açısıydı.
Değerli arkadaşlarım, yani burada büyük bir tahribata, büyük bir
yozlaştırmaya kapı açıyorsunuz. Bu teklifi geri çekiniz. 2’nci madde geçebilir,
2’nci maddeyi ayrı da getirebilirsiniz ama bu teklifi geri çekmezseniz, dünkü
kabul edilen 1’inci madde olduğu gibi kalır ise Türkiye'de sizler adına denetim
yapan bir bağımsız mali denetim mekanizması kalmayacaktır. Bu çok hazin bir az
gelişmiş ülke manzarasıdır.
Çok teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Oyan.
Sayın Kumcuoğlu? Yok.
Şahıslara geçiyoruz.
Şahıslar adına Van Milletvekili İkram Dinçer.
Buyurunuz Sayın Dinçer.
İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; AK
PARTİ Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Poyraz’ın Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle, heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığına
giriş sınavı ve denetçi yardımcısı adayları ile denetçi yardımcılarının
yetiştirilme ve meslek sınavının şartlarını düzenleyen önemli bir kanun
teklifini burada görüşüyoruz. Sayıştay Başkanlığı, Anayasa’mızın üçüncü bölümünde
“Yargı” başlığı altında yer verilerek görevleri sayılmış anayasal bir
kurumumuzdur. Sayıştay, merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile
sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlamak, kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama
işlerini yapmakla görevlidir. Sayıştay, bu önemli görevini kendi bünyesindeki
denetçileri vasıtasıyla gerçekleştirmektedir.
Sayıştay denetçi yardımcılığı adaylığına giriş sınavı ile ilgili
usuller 1980 yılından bu yana uygulanmakta olan bir yönetmelikle
belirlenmiştir. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle, muhalefete mensup bazı
milletvekillerimizin Anayasa’ya aykırılık iddialarının tam tersine, Anayasa’nın
128 ve 160’ıncı maddelerinin gereği yerine getirilerek önemli bir eksiklik
giderilmektedir. Anayasa’mızın 128’inci maddesinde “Memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri,
aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” Yine,
Anayasa’mızın 160’ıncı maddesinde “Sayıştayın
kuruluşu, işleyişi, denetim usulleri, mensuplarının nitelikleri, atanmaları,
ödev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri ve diğer özlük işleri, Başkan ve
üyelerinin teminatı kanunla düzenlenir.” hükmü vardır. Anayasa’mızın Sayıştay
mensuplarının nitelikleri, atanmaları ve benzeri diğer hususların kanunla
düzenlenmesi gerektiği yönündeki açık hükümlerine rağmen, kanunla düzenlemenin doğru
olmadığını ve bunun hukuk devleti ilkelerine aykırı olduğunu savunmanın doğru
olmadığını belirtmek istiyorum.
Teklifi, görüşülmekte olan bir dava ile ilişkilendirmek de doğru
değildir. Danıştayda görülmekte olan dava, yönetmelik
hükümleri ile ilgilidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugüne kadar görüştüğü
ve görüşmekte olduğu kanun tasarı ve tekliflerinden, görülmekte olan davalarla
ilgili olmayan bir tane gösteremezsiniz. Görüşülen her teklif ve tasarıyla
ilgili olarak yüzlerce, binlerce dava görülmektedir. Aksi düşünüldüğünde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun çıkaramaz değerli arkadaşlarım. O zaman, biz
Borçlar Kanunu’nu, Ticaret Kanunu’nu, Çek Kanunu’nu görüşemeyiz. Bunlarla
ilgili olarak görülmekte olan davalar var ve bu doğru değildir. Anayasa’nın
7’nci maddesi açıktır: Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir, bu
yetki devredilemez.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi gayet açık ve Anayasa’mıza, İç
Tüzük’ümüze uygundur değerli arkadaşlarım. Sayıştay denetçi yardımcısı
adaylığına girişle ilgili genel hususların kanunla düzenlenmesi suretiyle
objektiflik, yerindelik, hesap verilebilirlik ve liyakat ilkelerine uygun
seçimin yasal güvenceye kavuşturulması sağlanacak ve yapılmış olan sözlü sınav
nedeniyle ortaya çıkan mağduriyetler giderilmiş olacaktır.
Teklifin görüşmekte olduğumuz 2’nci maddesiyle, 832 sayılı
Sayıştay Kanunu’na geçici bir madde eklenmektedir. Eklenen bu
geçici madde ile 2 Şubat 2009-6 Şubat 2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay
denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavından başarısız sayılanların bu kanun
hükümlerine göre tekrar mülakata girebilmelerine imkân sağlanmaktadır ve bu
mülakatta geçer notun 50 olarak uygulanacağı belirtilmekte, sözlü sınavı
kazanarak atamaları yapılanların haklarının saklı olacağı hüküm altına
alınarak, mağduriyetler ortadan kaldırılmaktadır
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
İKRAM DİNÇER (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetleme görevi yapan ve önemli bir anayasal kurum olan Sayıştayda
denetçi yardımcılığına atanabilmek için gerçekleştirilecek sınavın objektif
ilkelere bağlanması ve bu ilkelerin kanunda yerini alması önemli bir güvencedir
ve hukuk devletinin de bir gereğidir.
Bu duygu ve düşüncelerle, teklifi hazırlayan Bilecik
Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Poyraz’a ve bunu rapora dönüştüren Plan ve
Bütçe Komisyonumuzun değerli üyelerine teşekkür ediyorum.
Kanun teklifinin yasalaşması dileğiyle ülkemize ve milletimize
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dinçer.
Şahsı adına Manisa Milletvekili Mustafa Enöz.
Buyurunuz Sayın Enöz.
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427
sıra sayılı, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
2’nci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, parlamentolar bütçe aracılığıyla yürütme
organına verdikleri yetkilerin kendi koydukları ilke ve sınırlar içinde
uygulanıp uygulanmadığını bütün ayrıntılarıyla denetlemek ihtiyacı içinde
bulunmaktadırlar. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak parlamento adına görev yapan,
işinde uzman ve tarafsız kurumların kurulması gerekli hâle gelmiştir. Sayıştay
tarihsel gelişimi içerisinde böyle bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya
çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, günümüzde Sayıştay, kamu kaynaklarının
nasıl harcandığı, harcamaların mevzuata uygun olup olmadığı, ne kadar
harcandığı gibi klasik sorulara yanıt aramaktadır. Zaman içinde devletin
ekonomik ve mali yaşama değişen ve çeşitlenen ölçülerdeki müdahaleleri sonucu Sayıştayın da görevleri artmıştır. Çağımızda kamu iktisadi
kuruluşlarının, her türlü kamu fonunun, özelleştirme işlem ve faaliyetlerinin
denetimi gibi konular artık Sayıştayın doğal denetim
alanları içinde görülmektedir. Anayasa’mız Sayıştaya,
genel ve katma bütçeli dairelerin gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetlemek, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme
bağlamak, kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlemlerini
yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisine kesin hesap kanun tasarıları hakkında
uygunluk bildirimi sunmak görevlerini vermiştir.
Değerli milletvekilleri, Sayıştay Başkanlığı tarafından 2/2/2009- 6/2/2009 tarihleri arasında yapılan Sayıştay
Denetçi Yardımcılığı Sözlü Sınavının ve sınav sonucu yapılan atama işlemleri
ile ilgili yönetmeliğin sözlü sınavla ilgili bazı maddelerinin iptalinin ve
yürürlüğünün durdurulması ile ilgili açılan davada, Danıştay 12. Dairesi
yürütmenin durdurulması kararını vermiştir. Bu kanun teklifi de Danıştayın vermiş olduğu bu karar neticesinde verilmiştir.
Kanun teklifinin 2’nci maddesi Komisyonda değiştirilerek, yapılan bu söz konusu
sınav sonucuna göre atananların sınav sonucuna ilişkin haklarını saklı tutmakta
ve sözlü sınavda başarısız sayılanların 1’inci maddedeki düzenlemeye göre
mülakata alınması öngörülmektedir. Ancak, aynı eleme ve yazılı sınava giren
kişilerin bazılarının sözlü sınava, bazılarının mülakata tabi olması hukuki
ihtilafa yol açmaktadır.
Görüşmekte olduğumuz bu teklif yasalaşırsa Sayıştay denetçi
yardımcısı adaylığına giriş sistemi, yönetmelik yerine kanunla düzenlenir hâle
gelecektir. Hâkim ve savcılarda olduğu gibi diğer birçok uygulamada bu husus
yönetmeliklere bırakılmışken Sayıştay denetçi yardımcılığı adaylığı giriş
konusunun kanunla düzenlenecek olmasının anlaşılır bir yanı bulunmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, elbette biz, mağdur olan Sayıştay denetçi
yardımcılarının sorunlarının çözülmesinden yanayız. Ancak, bu arada bir başka
önemli konuyu da sizlerle paylaşmak ve Hükûmete bir
kez daha duyurmak istiyorum. Tekelin sigara biriminin özelleştirilmesinden
sonra, Yaprak Tütün İşletmelerinde, bugün itibarı ile 11 bin civarında işçi
çalışmaktadır. Sigara fabrikalarının özelleştirilmesi ve tasfiye edilmesi ile
sigara üretim faaliyetleri durmuş, yaprak tütün bakım ve işletme ünitelerinin
üretim faaliyetleri de azalmıştır. Bunun sonucunda, Yaprak Tütün İşletmelerinde
atıl kapasite ortaya çıkmış, artık bugün işletmelerin kapatılması maalesef
gündeme gelmiştir. Bu işletmelerin kapatılması ile bölgeye yapacağı menfi
sosyal, ekonomik ve ticari etkilerin yanı sıra beraberinde büyük sıkıntıların
da ortaya çıkacağı malumlarınızdır.
Yaprak Tütün İşletmelerinde çalışan söz konusu işçilerin, boş
oturmak değil, üreterek çalışmaya devam etmeleri en büyük arzularıdır. Bu
işçiler, yıllardan beri, çeşitli özlük hakları açısından toplu iş sözleşmeli
düzen içerisinde belirli bir düzeye gelmiş bulunmakta olup tüm aile ve sosyal
düzenlerini bu şartlara uygun olarak oluşturmuşlardır.
Değerli milletvekilleri, Yaprak Tütün İşletmelerinin
kapatılmasından sonra, bu işçilerin, kazanılmış haklarından mağdur edilmeden,
daha önceleri buna benzer bir şekilde Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
…çalışanlarına uygulandığı gibi, özlük haklarını kaybetmeden bir
başka kamu kuruluşunda istihdam edilmeleri gerekmektedir. Bu itibarla,
Türkiye'nin dört bir yanından gelerek sıkıntılarını, mağduriyetlerini ve
taleplerini çeşitli platformlarda ve bir haftadır da Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kapı kapı dolaşarak dile getiren 11 bin işçinin
temsilcisi sıfatıyla Tekgıda-İş Sendikasının bu haklı
taleplerinin yerine getirilmesi ve gereğinin yapılması Hükûmet için aciliyet
taşıyan bir görev ve aynı zamanda hukuki sorumluluktur. Biz burada Sayıştay
Kanunu’ndaki bir değişiklik ile, mağdur olduğu ifade
edilen 50 civarındaki Sayıştay denetçi yardımcılarının haklarını geriye iade
ederken, bugüne kadar ülke ekonomisine sosyal ve ekonomik olarak çok büyük
katma değerler kazandıran 11 bin işçinin özlük haklarının kaybolmasına göz
yumamayız.
Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Enöz.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Süremiz on dakika.
Sayın Genç, Sayın Işık, Sayın Yalçın, Sayın Doğru ve Sayın Özdemir
sisteme girmişlerdir.
Birer dakika söz vereceğimi belirtiyorum, ona göre lütfen
sorularınızı sorunuz.
Buyurunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayıştay Başkanından açıklama
bekliyorum.
Başbakanlık örtülü ödeneği olarak 2003’ten bugüne kadar bütçeyle
öngörülen rakam nedir, fiilî harcama ne kadardır? Bunu açıkça istiyorum.
İkincisi, Anayasa’da 2005 yılında yapılan, 160’ıncı maddede
yapılan değişiklikle, mahallî idarelerin denetimi, kesin hesapların denetimi Sayıştaya verilmiştir. İstanbul ve Ankara belediyelerinin
ilgili yıllarla ilgili yani o 2005’ten bugüne kadar hesapları incelenmiş midir,
bu incelenen hesaplarda yasa dışı harcama tespit edilmiş midir, tespit
edilmişse bunlar rakam olarak kaç liradır? Ayrıca da bu raporların bize
verilmesini Sayın Başkan istiyor mu, eğer istemiyorsa niye o zaman Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetim yapılıyor? Maalesef şimdi zaten hükûmet sırasında da Tarım Bakanı oturuyor. Tarım Bakanı
zaten Sayıştaydan ne bilir, ben de bilmiyorum. Yani
bu Hükûmet nerede? Şurada şu Bakanlar Kurulu sırasına
bakınca utanıyor insan. Yani şurada ilgili bakan gelip de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapakıldı.)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Sayıştay gibi güzide bir kurumumuzda kırk iki yıldan
bu yana yapılan sınavlarda herhangi bir sorun yaşanmaz iken Hükûmetiniz
döneminde bu kurumda da böyle bir sınavda yaşanan olumsuzluğu nasıl
değerlendiriyorsunuz? Diğer birçok kurumda olduğu gibi bu kurum da döneminizde
çürümeye mi başlamıştır?
İkincisi, kanun teklifinde “Mülakat sınavında tutanak dışında
herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz.” hükmünün getirilmesindeki amaç nedir?
Buna benzer bir başka kurumumuzda bir hüküm bulunmakta mıdır? Bu hüküm kabul
edilebilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın Yalçın…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, partinizin çok kullandığı bir klasik kanun
tekniğiyle karşı karşıyayız. Bir defa, böyle bir konunun bir hükûmet tasarısı niteliğine rağmen bir teklifle gelmesi
prensip olarak doğru değildir. Bir kanunun, bir yasanın genel olması, nesnel
olması uluslararası bir standart iken belli bir gruba yönelik bir yasa yapmak
teknik olarak doğru değildir. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Hâkimler ve
Savcılar Kanunu’nda da aynısını yaptınız. Ne zaman bir yargı, Danıştay, bir
yönetmelik iptal etse, madde iptal etse, madde iptal etse bunu bir kanunla
aşmaya çalışıyorsunuz. Ben size daha pratik bir yol önereyim: Böyle kanun yapıp
zaman kaybedeceğinize Danıştayı kapatmayı düşünür
müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Denetlenmesi gereken bir konu olduğu için Sayın Bakan nezdinde Hükûmete sormak istiyorum: Tokat ilinde “Kanal
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum:
Günümüzde Sayıştay gibi güzide bir kurumumuza daha kaliteli ve kalifiye eleman
alınması gerekirken bu yasa teklifiyle kalitenin düşürülmek istenmesini bir
bakan olarak doğru buluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdemir.
En son, Sayın Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, ilerleme raporunda millî savunmaya ilişkin
harcamaların denetlenmesi konusunda bazı pürüzlerin olduğu ve giderilmesi
gerektiği sıkça ifade edilir. Her yılki ilerleme raporunda var ve Sayıştay
üyelerinin yerinde inceleme yapamadığı -en son bir Bayburt örneği verildi- birliğe
giremediği… Yani şu an Meclis adına denetim görevini yapan Sayıştay ancak
patates, soğan, pırasa gibi kalemlerin denetimini yapabiliyor ama savunma
harcamalarının yapamıyor. Sayıştay Kanunu hazırlandı, ne zaman Meclise iniyor?
Buna Hükûmetten net bir cevap istiyoruz yani hep
hazırdır ama bir türlü inmez. Sayıştay Kanunu birçok sorunu çözecektir diye
inanıyoruz, ne zaman iniyor Meclise? Bunu sormak istedim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Hükûmet adına, buyurunuz
efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Işık’ın, bunca yıldır sınavlarla ilgili bu tür
düzenlemelerin olmadığı ancak bu dönemde bu tür sınav olumsuzluklarının
olduğuna dair bir sorusu oldu. Tabii aslında, bu Hükûmet
döneminde Türkiye daha şeffaf. Türkiye, gerek bilgi edinmeyle, Bilgi Edinme
Kanunu’nun getirdiği imkânlarla gerekse diğer kamuya açık denetim imkânlarının
getirilmesiyle Türkiye daha şeffaftır. Vatandaşlarımız kendilerini mağdur
hissettiklerinde veya herhangi bir haksızlığa uğradıklarını düşündüklerinde
rahatlıkla gerek kurumlar, sivil toplum kuruluşları gerek vatandaşlar yargıya
başvuruyorlar ve yargı burada Anayasa çerçevesinde işlev görüyor, dolayısıyla
bir karar veriyor. Dolayısıyla siz de bu karara uyacaksınız. Yürütme olarak biz
de esasen bunu yapıyoruz. Yani bu, bizim Hükûmetimiz
açısından bir olumsuzluk değil, tersine Türkiye’de insanların hakkını daha
rahat aradığı, daha kolay aradığı ve buna göre de işlemlerin yapıldığı bir
döneme girmiş demektir Türkiye, onu burada ifade etmek istiyorum.
Sayın Yalçın’ın, “Bu konunun teklif olarak gelmesi doğru mudur?”
Şimdi, niye işte bunun da Hükûmete, partiye özellikle
yöneltilmesi, tabii bu da doğru değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışması Tüzük’le belirlenmiştir. Anayasa’da milletvekillerimizin kanun
teklifi verebilmelerine -biliyorsunuz- imkân vardır ve nihai karar organı da
yüce Meclistir. Dolayısıyla bir milletvekilimiz veya milletvekillerimiz veya
parti grupları -her neyse- teklif, yasa teklifi verebiliyorlar. Ama o teklif
işte şu anda yaptığımız gibi müzakere edilir, sonuçta da yüce Meclisin iradesi
ile eğer karar o yönde çıkarsa bunun gerçekte bir anlamı olur, uygulamaya o
zaman girer. Dolayısıyla bunu doğrudan, yani başkaca, diyelim “Niye bu teklif
değil de, bu, işte tasarıyla gelmedi?” demek istiyorsunuz muhtemelen. Yani, Hükûmetin yaptığı işler vardır, Hükûmetin
yaptığı tasarılar vardır ama milletvekillerimiz de yasama görevini yaparlar ve
bunların bir tanesi de kanun teklifi vermektir, önerge vermektir; şu anda da
yapılan odur.
Sayın Doğru’nun Tokat’ta Kanal 60’la ilgili… Ben doğrusu bilgi
sahibi değilim, ben yazılı olarak… Evet, onu, yani yazılı olarak bilmemiz
gerekir. Tabii ki basına yapılan, yani basına yapılabilecek herhangi bir haksız
uygulamayı hiçbirimizin, hiçbir şekilde kabul etmesi doğru değildir, zaten öyle
bir şey kabul edilmez. Hukukun üstünlüğü prensibi vardır, hukuk ne diyorsa o
şekilde olacaktır.
Sayın Özdemir’in kalitenin düşürülmesi olarak bu meseleyi
değerlendirmesi de bizim yine katıldığımız bir düşünce değil çünkü burada bir
mağduriyet söz konusudur. İnsanlar sınava girmişlerdir ve bu karar sonucunda
kendini mağdur hisseden birtakım vatandaşlarımız var. Bu konu tabii yüce
Meclisin takdiridir. Şimdi bu teklif doğrultusunda amaç, burada teklif
sahibinin amacı bu mağduriyetin giderilmesidir. Dolayısıyla eğer yüce heyetiniz
karar verir, bu yönde bir takdir kullanır da teklifi kabul ederse bu mağduriyet
giderilmiş olur ama yüce Meclisin takdiridir, kabul edip etmemek sizlerin
takdirindedir.
Yine, Sayın Kaplan’ın Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili, daha
doğrusu Sayıştayın Millî Savunma Bakanlığı üzerindeki
denetimlerinin şekliyle ilgili sorduğu husus ve bu çerçevede “Sayıştay Kanunu
ne zaman gelir?” Doğrusu Sayıştay Kanunu hazır birçok başka kanunda olduğu gibi
ama Meclisin çalışma takvimine göre, işleyişine göre bu kanun da en kısa
zamanda sırada. Ama görüyoruz ki maalesef birtakım… Tabii ki muhalefetin de
çabasını takdirle karşılıyoruz, elbette ki muhalefet görevi yapacak ama bazen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu hemen gündemin 1’inci sırasına almasını
biliyorsunuz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - …özel
olarak engelleme oluyor. O zaman da çok zaman geçiyor, çok zaman geçince de çok
arzu etmemize rağmen birçok kanun buraya gelemiyor.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, siz indirin, destek
vereceğiz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Siz
destek verirseniz biz de getiririz.
Arz ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Beş dakikaya yirmi dakika konuşup engelliyor
da Meclisin çalışmasını, muhalefetin bu konudaki görüşlerinin alınmasından,
verilmesinden rahatsız oluyor Sayın Bakan. Tipik bir
engelleyici Bakan, Meclisin çalışmalarını ıskata uğratmaktan dolayı hakkında
fezleke düzenlemek lazım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın
Yakut, Sayın Genç’le ilgili cevap verecek.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın Yakut, siz konuşacaksınız.
Beş dakika size süre vereceğim.
Buyurunuz Sayın Yakut.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sorum cevaplanmadı efendim.
Şunu soruyorum: Neden yasaya uygun yönetmelik yapmıyorsunuz da iptal edilmiş
yönetmelik maddelerini kanun hâlinde getiriyorsunuz? Cevabını alamadım efendim.
BAŞKAN – Lütfen… Soruları aldık efendim. Cevap verecek Sayın
Komisyonumuz.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Genç’in sorduğu soruyla ilgili olarak…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben Sayıştay Başkanına sordum. İç Tüzük’ün
62’nci maddesine göre Sayıştay Başkanı açıklama yapabilir burada.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) –
Başbakanlık örtülü ödeneğinden ne kadar para ayrıldı ve fiilî ne kadar para
harcandığı konusunda…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayıştay Başkanı açıklama yapsın.
BAŞKAN – Sayın Yakut, bir dakika…
Soruyu Sayın Genç, Sayın Sayıştay Başkanına yöneltti. Sayıştay
Başkanı İç Tüzük’ümüze göre cevap verebilir.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) –
Buyursun.
BAŞKAN – Direkt ona yönelttiği için, İç Tüzük’ümüz de uygun,
Sayıştay Başkanı cevap verebilir.
SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL – Sayın Başkanım, sayın
milletvekillerim; şahım ve kurumum adına saygılarımı arz ediyorum.
Sayın Vekilimiz Kamer Genç’in sorusunun cevabı olarak da: Sorulan
soru teknik hazırlık gerektiren bir konu olduğundan ve o konuda da şu anda
elimde hazır bilgi bulunmadığından gerek zatıalilerine
gerekse Meclise bir hazırlık yaptıktan sonra arz edeceğim.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Mahallî idareler var.
SAYIŞTAY BAŞKANI RECAİ AKYEL – Mahallî idarelerle ilgili konularda
da büyükşehir ve il belediyelerimizin tamamıyla ilgili mutat Sayıştay
denetimleri sürmektedir ve denetimlerde görülen herhangi bir uygunsuzluk olduğu
zaman da onunla ilgili dairelerimiz yargı kararı vermektedir ve bununla ilgili
rakamsal olarak da şu anda elimizde bilgi bulunmamaktadır. Öyle bir rakamı da
daha sonra arz edebilirim.
Saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.
Sayın Yakut, sizin cevap vereceğiniz var mı?
Buyurunuz.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorulara yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.
Şimdi, önerge bölümüne geçiyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Efendim, süremiz var. Sorumun ikincisi cevaplanmadı.
BAŞKAN – Süremiz bitmişti, ek süreydi o efendim.
Madde üzerinde beş önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre de işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 427 sayılı yasa teklifinin 2’nci maddesindeki
“mülakata alınırlar” ibaresinin “sözlü sınava alınırlar” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Hasip Kaplan |
Sırrı Sakık |
Pervin Buldan |
|
Şırnak |
Muş |
Iğdır |
|
Fatma Kurtulan |
Sebahat Tuncel |
|
|
Van |
İstanbul |
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesiyle
eklenen geçici 11. maddede geçen “elli” ibaresinin “altmış” olarak
değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Teklifin 2’nci maddesindeki “bu Kanun
hükümlerine göre mülakata alınırlar” ibaresinin “sözlü sınava alınırlar” olarak
değiştirilmesini maddenin birinci cümlesinden sonra gelmek üzere “Sınav
komisyonu üyelerinin adaylara vermiş oldukları puanlar gerekçeleriyle birlikte
bir tutanağa geçirilir” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Engin Altay |
Yaşar Tüzün |
|
Trabzon |
Sinop |
Bilecik |
|
Hikmet Erenkaya |
Atila Emek |
Tayfur Süner |
|
Kocaeli |
Antalya |
Antalya |
TBMM Başkanlığına
427 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 2’nci maddesiyle düzenlenmiş
bulunan geçici madde 11’in ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere,
“Tekrar staja başlatılan adayların özlük hakları geriye doğru def’aten iade olunur” fıkrasının eklenmesini arz ederiz.
|
Behiç Çelik |
Mustafa Kalaycı |
K. Erdal Sipahi |
|
Mersin |
Konya |
İzmir |
|
Mehmet Şandır |
Nevzat Korkmaz |
|
|
Mersin |
Isparta |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı teklifin 2. maddesi ile eklenen
geçici madde 11’in Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle metinden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
|
Hakkı Suha Okay |
Kemal Kılıçdaroğlu |
Atila Emek |
|
Ankara |
İstanbul |
Antalya |
|
Yaşar Tüzün |
Turgut Dibek |
|
|
Bilecik |
Kırklareli |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Okay, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan yasa, Sayıştay denetçi yardımcısıyla ilgili bu
madde, 60 kadar denetçi yardımcısıyla ilgili Danıştay 12. Dairesinin vermiş
olduğu yürütmeyi durdurma kararını etkisiz hâle getirmek için verilen bir
maddedir. Bu konuda gerek iktidar partisi sözcüleri gerek
sayın bakanlar bir mağduriyeti ortadan kaldırmak istediklerini ifade
etmektedirler ve bu maddeyle ilgili olarak da her nedense iktidar grubu mensupları
Anayasa’ya aykırı olmadığını ifade etmekte, hatta Anayasa Mahkemesinin 1970
tarihli bir kararı da burada Sayın Meclis Başkan Vekili tarafından, Sayın Yakut
tarafından ifade edildi. Keza söylem şu: “Parlamentoda yasalar çıkar, bu
yasalar çıkarken çok doğaldır ki birçok davayı etkiler. Örneğin biz Borçlar
Yasası’nı çıkarıyoruz, örneğin biz Ceza Yasası’nı çıkarıyoruz, birçok dava
konusunu etkiler. E, bu yasa da çok doğal ki bir dava konusunu etkileyecek.”
Değerli arkadaşlarım, biz burada yasa çıkarırken, bir karşılıksız
çekle ilgili düzenlemede, örneğin, Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesinin şu
davasının sonucunu etkisiz kılmak için çıkartmıyoruz veyahut da Ankara 25.
Asliye Hukuk Mahkemesinin şu davasının sonucunu etkilemek için çıkartmıyoruz.
Bu yasa, doğrudan doğruya bir tek mahkemenin bir kararını etkisiz kılmak için
çıkarılıyor ve bu husus, Parlamento zemininde değerli iktidar grubu ve bakanlar
tarafından ifade edildi.
Şimdi “Bu konudaki hukuksal düzenlemeler ne?” diye baktığımızda,
önemli olan yasaların genelliğidir, özel bir olaya özgü yasa çıkarılamaz ve bu,
Anayasa’nın 138’inci maddesinin dördüncü fıkrasına açıkça aykırıdır.
Bu olay sadece Anayasa Mahkemesi kararlarıyla değil Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarıyla da tescil edilmiştir ve denilir ki: “Yargı
kararının dolanılmasıdır bu.” Eğer yargı kararını dolanırsanız, o zaman hukukun
üstünlüğünden ve hukuk güvenliği ilkelerinden vazgeçmiş olursunuz. Keza bu
konuda AİHM’in Bergama altın davası bu yöndedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Dildar-Türkiye
davasında vermiş olduğu karar bu yöndedir ve bu açıkça Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin de ihlalidir. “Bu ihlal nasıl oluyor?” diye
bakarsanız, mahkemeye ulaşma hakkını ortadan kaldırıyorsunuz.
Peki, bu konuda Anayasa Mahkemesinin 1970 yılındaki kararına
gitmek bir yana, bırakın, 2003 tarihindeki kararını okuyacağım size. Bu da Türk Hava Kurumun tüzüğüyle ilgili. Deniliyor ki: “Yargı
kararlarıyla aynı etki ve değerde olan yürütmenin durdurulması kararını
sonuçsuz bırakmak amacıyla yasal düzenleme yaparak Anayasa’nın 138’inci
maddesinin ihlal edildiği; öte yandan, Anayasa’nın benimsediği kuvvetler
ayrılığı ilkesinin devletin üstlendiği görevlerin niteliklerine göre yasama,
yürütme ve yargı organları tarafından yerine getirilmesinin zorunlu kılındığı,
bu organlardan birinin diğerinin görev alanıyla ilgili işlem yapması fonksiyon gasbı olarak nitelendirileceğinden, hukukun üstünlüğünü
egemen kılmakla yükümlü olan hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmadığından, ilgili
maddenin, idari işlemin yasama tasarrufunda bulunarak bu ilkenin ihlali kabul
edildiğinden başvurunun kabulüne…” diyor. Bu ne? Yani, değerli
hukukçulara da ifade edelim, Anayasa Mahkemesinin 24/12/2003
tarihli, 2002/43 ve 2003/103 sayılı Kararı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Şimdi, burada, açıkçası, Anayasa’ya aykırılığı açık olan bir
hususu farklı söylemlerle bir yasa maddesi hâline getiriyoruz. Bu, ilk defa da
yapılmıyor; Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda hâkim ve savcı adayları için de bu
yapıldı ve bu yasa ihlalleriyle eğer böylesine yargıya ilişkin bir düzenlemede
bir geçici madde ekleniyorsa, bilesiniz ki bir kadrolaşma hâline dönüşüyor.
Zamanım kısıtlı, ama bilesiniz ki, bu, yasa maddesi hâline dönüşse
dahi, bu Sayıştay denetçi yardımcılarıyla ilgili olarak açılacak olası
davalarla bu arkadaşlarımın mağduriyeti yine giderilemeyecek, ama açıkçası,
burada, göz göre göre Anayasa’yı ihlal edeceğiz.
Böylesine açık Anayasa Mahkemesi kararı varken, Avrupa İnsan Hakları
sözleşmeleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı varken, Anayasa’yı, illa,
ısrar edeceğiz diye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen bitiriniz.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
…bu tutumda ısrarcı olmanın anlamı yoktur. Dilerim önergemizi
kabul edersiniz.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
427 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 2’nci maddesinde düzenlenmiş
bulunan geçici madde 11’in ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere,
“Tekrar staja başlatılan adayların özlük hakları geriye doğru def’aten iade olunur” fıkrasının eklenmesini arz ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Diğer taraftan aynı tarihlerde başarılı bulunup da göreve
başlatılan 57 adet Sayıştay Denetçi Yardımcısı Adayının Danıştay 12. Dairesinin
kararından sonra görevlerine son verilmesiyle tekrar göreve başladıkları tarih
arasındaki kayıpların ortadan kaldırılmasına ilişkindir.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Teklifin 2’nci maddesindeki “bu Kanun
hükümlerine göre mülakata alınırlar” ibaresinin “sözlü sınava alınırlar” olarak
değiştirilmesini maddenin birinci cümlesinden sonra gelmek üzere “Sınav
komisyonu üyelerinin adaylara vermiş oldukları puanlar gerekçeleriyle birlikte
bir tutanağa geçirilir” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) -
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Yönetmelik “hukuk devleti” ilkesine uygun hâle getirilmektedir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım efendim.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi
ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Karar yeter
sayısı vardır.
Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesiyle
eklenen geçici 11. maddede geçen “elli” ibaresinin “altmış” olarak
değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğim bir
önerge üzerinde, önergemi açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Burada geçen “elli” ibaresinin “altmış” olarak değiştirilmesini
teklif ettim. Aslında bu fıkra gereksiz bir fıkra çünkü bu fıkrayla getirilen,
daha önce, işte 2/2/2009 ile 6/2/2009 tarihleri
arasında yapılan yazılı sınavlarda o tarihte yürürlükte olan yönetmelik
hükümlerine göre elli puan alanlar sözlüye giriyordu. Danıştay bunu iptal
edince yeni bu kanunla da, işte, sözlüye çağrılabilmesi için yazılıda yetmiş
puan alması ilkesi getirildi. Onlar mağdur olmasın diye buraya o eski hâlindeki
elli puanın geçerli olduğunu belirtmek için söylüyor ama bence bu gereksiz bir
tereddüt, çünkü zaten o zaman yapılan yazılı sırasında yürürlükte olan
yönetmelik hükümlerine göre uygulanması lazım ve orada elli puan şartı aranır.
Şimdi, tabii, kanunlar böyle… Hükûmet
burada tabii temsil edilmiyor; bakan, kim geliyor, kim gidiyor; kanunla ilgisi
olmayan kişiler geliyor; olayla hiçbir ilgisi olmayan Hükûmet
mensupları gelip de sırada oturunca, yani Hükûmetin
bu Türkiye Büyük Millet Meclisine bir değer vermediği, burada artık itibarı da
kaybettiği bir kurum hâline geldiği ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, bu sorduğumuz
sorulara da kimse de doğru dürüst cevap vermiyor.
Şimdi, değerli milletvekilleri, ben dün burada konuşurken dedim
ki: “Dersim ilinin ‘Dersim’ olarak yapılmasını ben tasvip ediyorum.” dedim,
“Kanun gelirse oy vereceğim.” dedim ama Anadolu Ajansı bir haber geçmiş “Kamer
Genç karşı çıktı.” demiş. Yani böyle ahlak kurallarına aykırı bir yayıncılık
sistemi olur mu? Tabii, Anadolu Ajansı kime bağlı? Bülent Arınç’a
bağlı. Bülent Arınç da tabii beni zor duruma…
Herhâlde kendi emri altındaki kuruluşlara tabii ki o şekilde yayın yapması…
Artık talimatıyla mıdır, değil midir bilmem ama, yani
bunlarla, böyle iftiralarla nereye varırlar, ben anlamıyorum. Ondan sonra da
tabii “Vay efendim, Kamer Genç buna karşı çıktı.” Yani bir şeye ya siyah ya
beyaz denilmez. Bir konuyu dile getirirken mahzurlarını da söylüyorsunuz,
faydalı taraflarını da söylüyorsunuz ama hemen basın onu da tabii… Yani ille
bizi, bir yandaş basın da var ya, adamlar bizim böyle ufak bir hatamızı
görseler hemen burada diri diri yakacaklar. Zaten
diri diri yakmaya alışkın bir zümre! Onun için,
istiyorlar ki, bizi diri diri yaksınlar!
Şimdi, değerli milletvekilleri, biraz önce de burada dile getirildi.
Şimdi Sayıştay imtihanında mağdur olan kişileri siz telafi yoluna giderken,
mesela bu Yaprak Tütün İşletmelerinde -o gün bana gelmişti- çalışan işçilerden
11.500 kişiyi bu Bakanlar Kurulu bir ay sonra kapının önüne koyacak, “4/B’ye göre gidin çalışın.” diyecek. Yahu beyler, yani bu
sizin Hükûmetinizin aklı yok mu, nerede! Bir devlette 11.500 kişiyi böyle bir anda mağdur etmek insanlık
duygularına sığar mı! Sığar mı, bir söyleyin bakalım. Yani 11.500
işçiyi, öteden beri çalışıyor bu insanlar, üretim yapıyor, üreten insanlar,
ondan sonra, keyfine göre, tutuyorsunuz bunları kapının önüne koyuyorsunuz. E,
ne olacak bu şimdi? 11.500 kişinin 4’er kişiden şey etseniz 40-50 bin kişi
eder. Yani 40-50 bin kişiyi birden mağdur etmenin bir anlamı
var mı! Hep yabancı sermayenin, hep yabancı holdinglerin emrine hareket
eden bir hükûmet var karşımızda. Böyle bir şey olur
mu yahu!
Şimdi, o insanları, evvela tuttunuz… Zaten oraların
özelleştirilmesi de hata. Birileri talimat veriyor “Türkiye’de ziraatı bitir,
ziraatı öldür.” diyor. Bakın, 4/B’ye göre ne
yapacaksınız? Az çalıştıracaksınız. Yani, adamlara 500-600 milyon lira para
vereceksiniz, senede iki ay çalıştırmayacaksınız; ne yapacak bu insanlar? Yani,
taş mı yiyecek, toprak mı yiyecek, çocukları ne yapacak? Yani, bu kadar ülkenin
insanlarının sıkıntılarından kendisini sıyırmış, âdeta toplumdan kaçan bir
iktidar durumuna düştünüz.
Şimdi deniliyor ki: “Biz geziyoruz.” Yahu Tayyip
Bey senin etrafında o 500 tane polis olmasa bakalım halkın içine girer misin! Gel
bakalım gezelim. 500 tane polisle geziyor, üç tane uçağı var, iki tane
helikopteri var, ondan sonra gez, ne olacak yani!
AYHAN YILMAZ (Ordu) – Devletin onlar. Kendininmiş gibi
konuşuyorsun!
KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, böyle, insanlara işkence yapılmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – 4/B maddesinde çalışan 15-16 bin tane kişi
var. Ya arkadaşlar, Türkiye bütçesi bunlara müsait, yeter ki siz şu israfı
önleyin.
Ben şimdi Sayıştay Başkanına soruyorum: Sayıştay Başkanı, Meclis
adına denetleme yapıyorsunuz, raporlardan haberiniz yok. Bize burada bilgi
vermiyorsunuz. Ne zaman vereceğiniz belli değil. Yerel yönetimleri denetlemeyi…
Siz 2005’te Anayasa’yı değiştirmişsiniz, 160’ıncı maddesini; ee, versinler hesapları kontrol edelim.
Arkadaşlar, zamanınızda soygun meşru bir hâl hâline geldi. Nasıl
geldi? İşte, denetim yok. Sayıştay
raporları, ben ne bileyim kardeşim, gidiyoruz, soruyoruz bize vermiyorlar. E
şimdi, Sayıştay raporlarında kimin usulsüz harcama yaptığı belirtilmişse bizim
bunları bilmemiz lazım, evvela kamuoyunun bilmesi lazım. Bunlar bilinmezse,
orada kapalı kapılar arkasında kalırsa, peki o zaman ne yapacak? İlgililer çok
rahat hırsızlık yapacak, çok rahat soygunculuk yapacak. Diyecek ki: “Nasıl olsa
ben Türkiye’yi de çalsam kimse beni denetlemeyecek demek.” Böyle bir zihniyetle
devlet yönetilir mi?
Önergemin kabulünü diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Son önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 2’nci
maddesindeki “mülakata alınırlar” ibaresinin “sözlü sınava alınırlar” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Meclis adına Sayıştay tabii ki denetim görevi yaparken böylesi önemli bir
göreve seçilecek denetçi yardımcılarıyla ilgili hepimizin daha hassas davranması
gerekiyor. Bakıyoruz 60 tane denetçi yardımcısı şu an mağdur durumda fakat bu
mağduriyeti gidermek, düzeltmek isterken, yani kaş yapayım derken göz
çıkarmanın da bir anlamı yok. Yani yasamayla, yürütme, yargı arasındaki güçler
ayrılığı olayında yasamayla yargının anlamsız bir şekilde birbirine karşı
duruşları, girişleri kabul edilir bir durum değil. Doğru olanda karar kılmak
lazım. Yani yönetmelik yapmışsınız, Danıştaya gitmiş
mağdur olan adaylar, Danıştay da yürütmenin durdurulması kararını vermiş. Ne demiş
Danıştay: “Sözlü sınavın niteliği gereği birtakım hususların tutanakla
saptanması, adayların başarısızlığına ya da yetersizliğine ilişkin tespitlerin
açıkça ortaya konulması...”
Biz, YAŞ kararlarında niye yargıya gidilemiyor diye isyan etmiyor
muyuz? Ediyoruz, “Yargı yolu açılsın.” diyoruz. Aynı şey Yüksek Sağlık Şûrası
kararları için geçerli. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun kararları da kesin,
onlar için de geçerli. Yani yargısal denetim, demokratik devletlerde, hukuk
devletlerinde gerekli bir olay.
Ama şu doğru mudur, bir düşünelim: Yönetmeliği yaptık, Danıştaya gitti, iptal kararı verildi, durdurma kararı… E,
o zaman ne yapalım? Dolanalım, kanun çıkaralım, kanunla bunu düzeltelim.
Düzelmiyor bu şekilde! Kanun çıkarınca Anayasa Mahkemesine Meclis gidecek.
Zaten CHP bu işi yapıyor her zaman. Yani gidecek ama o 60 denetçi gidemeyecek.
Ben isterim ki o 60 denetçi gidebilsin yargı yoluna. Sorun burada, aslında
birbirimizi anlamadığımız nokta bu.
Arkadaşlar, eğer doğru dürüst konuşabilseydik, uzlaşıyoruz
aslında. Hepimiz “Bu mağduriyete engel olalım.” diyoruz, hepimiz “Liyakate,
adalete uygun bir seçim yapalım.” diyoruz. Yani ne yapalım? Yani yabancı dil
bilenler de özendirilsin, yabancı dil bilmeyenlere bir yıllık kurslar verilsin.
Bunların hepsine evet. Bizim burada çekincemiz “Sözlü sınav olsun.”
derken, muhalefet şerhimizin gerekçesi de niyetimiz de bunu ifade ediyor. Bizim
ricamız şu: Yani doğru yapalım bazı şeyleri. Yani doğru yapma imkânı var bu
Mecliste, birbirimizi anlama imkânı var. Eğer bu mantıkla gidersek “Danıştay
yürütmeyi durdurmuş, o zaman kanun çıkarayım, baypas edeyim Danıştayı...”
Peki, Danıştayın alacağı karar ne olacak? Onu
uygulama sorunu ne olacak? Onu uygulama sorunu tekrar ulusal üstü mahkemeye, Strasbourg’a gitmeyecek mi? E, gidecek. Yani bu açıdan ben
söz alma gereğini duydum.
Demin Sayın Genç konuştu burada, sevindim. Ben de şaşırmıştım
doğrusu, Dersim’le ilgili teklifimize karşı Dersim
Milletvekili niye “hayır” diyor diye. Ben de basında okuyunca şaşırdım.
Anlamamıştım… Zaten anlamadığım iki şey var: Dersimlidir,
“Dersimli” adının teklifine karşı çıkıyor. Alevidir,
orada bir katliam yaşanmış, bir acılar yaşanmış, farklı şekilde dolanıyor. Bu
Mecliste, ilk sözün arkasından biz bu konudaki net tavrı koyduk, arkasından
araştırma önergesini de getirdik. Bir kısım farklı partiler de oy verdi. Ama
geldiğimiz nokta da ortada. Dik durmak lazım. Doğru durmak
lazım. Açık olmak lazım. 21’inci yüzyılda değerler bellidir artık. Yani
şunu yapamayız artık: Ne olduğu belirsiz tavırlar.
Bizde bir olay anlatılır; çok kültürlülük var ya, cami, kilise her
şey yan yana. Bir çeşit kuş, bir cins kuş gelmiş kilisenin çanına. Papaz demiş
“Ne oluyor!” Şaşırmış. Kuş, garip bir kuş. Sonra
dönmüş, şarap kâsesi koymuş, bakmış şarap da içiyor kuş. “Ya, Hristiyan olsa bunu yapmaz, Müslüman olsa bunu yapmaz. Ya,
nedir bu kuş?” demiş. Artık birilerinin, adını, duruşunu,
görüşünü netleştirmesi lazım. Ya ondan yanasın ya değilsin. Öyle
kıvırmanın şeyi yok. Öyle, onun bunun icazetiyle de hareket yok. Doğruysa, doğru.
Bu Meclisin kürsüsünden ne söylerseniz, alenen yayılır.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Şimdi, maddeyi oylamadan önce, görüşmekte olduğumuz 427 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin çerçeve 2’nci maddesine bağlı olarak yeni bir geçici
madde eklenmesine yönelik İstanbul Milletvekili Sayın Kemal Kılıçdaroğlu
ve 4 milletvekilinin imzasıyla bir değişiklik önergesi verilmiştir. Söz konusu
değişiklik önergesiyle, Sayıştayda görev yapan
yönetim mensupları ile sözleşmeli personele fazla çalışma ücreti ödenmesi
öngörülmektedir. Ancak İç Tüzük’ün 87’nci maddesindeki görüşülmekte olan
teklifin konusu olmayan değişiklik önergelerinin işleme konulamayacağı hükmü
nedeniyle söz konusu önergeyi işleme alamıyorum, bunu bildiriyorum.
Şimdi 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
Tekirdağ Milletvekili Sayın Faik Öztrak.
Buyurunuz efendim. (CHP Sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; huzurunuzda bulunan 427 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 3’üncü
maddesi üzerinde grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüksek heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Yasa Tasarısı
yürürlük ve yürütme maddeleriyle birlikte dört maddeden müteşekkildir.
Tasarının ilk maddesi getirilen düzenlemenin de çekirdeğini oluşturmakta ve
Sayıştay denetçilerinin nitelikleri, mesleğe alınmaları, atanmaları ve
yükseltilmeleriyle ilgili hususları düzenlemektedir. Bu yasa niye yüce Meclisin
huzuruna gelmiştir? Bunun nedeni, bundan önce yapılan sınavın iptal edilmesi,
bununla ilgili yönetmeliğin iptal edilmesi neticesinde sorunun bir yasal
düzenlemeyle çözülmesi istenmektedir ancak burada benden önce konuşan partimin
değerli temsilcileri bunun aslında sorunu çözmeyeceğini, yeni davalara imkân
hazırlayacağını, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de bu konuda Anayasa
Mahkemesine gideceğimizi açıklamışlardır.
Biz bu yasayla ne yapmaya çalışıyoruz? Bu yasayla yapmaya,
gerçekleştirmeye çalıştığımız husus, bu iptal neticesinde mağdur olan 60 tane
genç arkadaşımızın mağduriyetini gidermeye çalışıyoruz ve bunu yaparken de yüce
Meclisin gündemini, Genel Kurulumuzun gündemini üç gündür bu yasa işgal ediyor.
Bundan sonra da yapılacak düzenlemeler neticesinde yeni yeni
düzenlemeler yine Genel Kurulumuzun huzuruna gelecek gibi gözüküyor.
Evet, 60 gencimizin mağduriyetini giderelim ama bunu Danıştayımızın kararına uymak suretiyle gidermek yerine
burada bu hususu kanunla düzenleyerek, Danıştayın
kararını, Danıştayın yetkisini bir şekilde baypas
ederek olayı çözmeye çalışıyoruz ve Meclisin gündemini de bununla meşgul
ediyoruz.
Evet, bu bir sorun, bir mağduriyetin giderilmesi lazım ama sayın
milletvekilleri, sizlere şunu sormak istiyorum: Bugün Türkiye’de son bir yılda
işsizler ordusuna ilave olan 233 bin tane gencin sorununu kim çözecek?
Bakın, yukarıda Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçe müzakerelerini
yapıyoruz. Burada, Genel Kurulda konuşmalar izliyorum ve bakıyorum, sanki bu
ülke cumhuriyet tarihinin en büyük, en ciddi daralmasını yaşamamış bir ülke.
Sanki bu ülke, bütün dünyada artık yeşil filizler ortaya çıkmışken hâlâ daha
üretimi itibarıyla, kapasite kullanımı itibarıyla, işsizliği itibarıyla dipte
kalmış, yukarıya dönememiş olan bir ülke değilmiş gibi, böyle bir sorun yokmuş
gibi, bu tür konuları Mecliste belki de gereğinden çok daha uzun bir biçimde
tartışmaya devam ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, son bir yıl içinde Türkiye’de işsizler
ordusuna 927 bin kişi katıldı. Bunların mağduriyetini nasıl gidereceğiz? Burada
bunları konuşmamız lazım. İşsiz sayısı 3,5 milyona çıktı. Ağustos ayında 927
bin kişi artmış işsiz sayısı. Aslında temmuz ayındaki artış sadece 842 bin,
yani yeniden işsizlik artma eğilimine geçmiş. Bununla ilgili hiçbir şey yapmıyoruz.
Yokmuş gibi, bu kadar işsizler ordusuna bu kadar insan katılmıyormuş gibi
bunları görmezden geliyoruz.
Evet, 60 tane arkadaşımızın durumunu, mağduriyetini gidermeye
çalışalım. Ben şunu sorayım: Bugün, son bir yılda 107 bin kişi artan
üniversiteli işsiz sayısıyla ilgili ne yapıyoruz? 550 bine çıkan üniversiteden
mezun ettiğimiz gençlerin işsizliğiyle ilgili olarak ne yapıyoruz? Şimdi, bu Hükûmet döneminde dönüp baktığımız zaman sanayi istihdamı
son bir yılda 369 bin kişi azalmış yani sanayide çalışmakta olan 369 bin insan
işini kaybetmiş. Bütün dünyada artık sanayi yavaş yavaş
toparlanmaya başlarken bizim ülkemizde, bizim ekonomimizde hâlâ bir toparlanma
yok ortada. Bununla ilgili olarak ne yapıyoruz?
İmalat sanayisinde 337 bin kişi işsiz kalmış. Biliyor musunuz,
ağustos ayındaki çalışan sayıları 2007 yılında sanayide, imalat sanayisinde
çalışan insanların, vatandaşlarımızın sayısından daha düşük. Yani 2007 yılının
da gerisine gitmişiz ama bununla ilgili olarak hiçbir şey yapmıyoruz.
Şimdi, zaten önümüzdeki döneme baktığımız zaman, önümüze orta
vadeli bir program geldi. O orta vadeli program çerçevesinde biz, Türkiye’de
işsiz kalan insanlarımızın sorununu çözülebilecek miyiz? Buna da döndüğümüz
zaman, buna da “evet” cevabını vermek son derece güç çünkü “Ayinesi
iştir kişinin, lafa bakılmaz.” diye bir söz vardır.
Bakın arkadaşlar, bu işsizlik verilerinin yayınlanmaya başlandığı
1988 yılından 2002 yılına kadar, yani AKP iktidara gelmeden önce, Türkiye’de
ortalama işsizlik yüzde 8. Siz iktidara geldikten sonra, 2003-2007 arasında bu
oran yüzde 10,2’ye çıkmış. 2003-2009 arasında bu oran yüzde 10,9’a çıkmış.
2009-2012 arasında yani orta vadeli program kapsamında öngörülen işsizlik oranı
ise yüzde 14,2. Bugün OECD verileri yani Uluslararası Ekonomik İşbirliği ve
Kalkınma Teşkilatının verileri yayınlandı. Burada Türkiye’yle ilgili veriler de
var. Onlar da “Hayır, 14,2 değil, 14,9 olacak sadece 2009-2011 arasında.”
diyor. Orta vadeli programda 2010 yılında yüzde 14,6 olacağı söylenen
işsizliğin aslında yüzde 15,2 seviyesinde gerçekleşeceğini söylüyor. Ne oldu?
Getirdik, yüzde 10’lara çıkmış olan… Önce, işsizliği yüzde 10’lar platosuna
yerleştirdiniz, şimdi de yüzde 15’ler platosuna yerleştiriyorsunuz. Ee bu başarı mı? Yani şu anda bakıyorum, tüm Hükûmet yetkilileri son derece başarılı olunmuş ekonomide
gibi ekonomiyle ilgili konuları gündeme getirmekten kaçınıyorlar.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bilmiyorlar, bilmiyorlar.
FAİK ÖZTRAK (Devamla) – Büyük bir başarı hikâyesi varmış gibi,
2007’ye kadar olan biten anlatılıyor.
Bakın arkadaşlar, 2002-2008 yılları arasında -kriz mriz yok burada- Türk ekonomisi yüzde 5,8 büyümüş, bize
benzeyen ekonomiler yüzde 7,2 büyümüş, biz geride kalmışız. Burada bir
yanlışlık var. Peki “Bu yanlışlık nedir?” diye dönüp
baktığımızda, bu yanlışlığı, çok açıkçası, Hükûmetin
büyüme stratejisinde yattığını görüyoruz. Türkiye'de, Hükûmet,
geldiği günden bu yana, Türk iş gücünü, Türk sanayisini sürekli cezalandıran,
buna karşılık da yabancıların olağanüstü büyük gelirler elde etmesine yarayan
bir büyüme stratejisi izlemiştir. 2002’nin sonunda, 2002’nin son üç ayındaki
ücreti sabit tutun, 2007’nin son üç ayına sabit şekilde getirin -Türk lirası
olarak değişen hiçbir şey yok- bu sabit ücreti dolara çevirin, yüzde 30 artmış.
Değerli milletvekilleri, hangi sanayici buna dayanabilir? Yani dışarıdan
gelecek rekabetle bu yüzde 30 artmış, dolar cinsinden… İşçinin eline geçen bir
şey yok, işçinin maaşı artmamış ama dışarıdakilere yüksek kazanç verebilmek
bakımından dolara biz Türk lirası karşısında değer kaybettirmişiz, Türk
lirasını olağanüstü hızlı değerlendirmişiz ve karşımıza böyle bir tablo çıkmış.
Ne yapacak iş adamı burada? Önce şunu yapacak: Mümkün olduğu kadar döviz
cinsinden borçlanacak, mümkün olduğu kadar dışarıdan makine, teçhizat
getirecek. Benim orada iş gücüm işsiz olarak duracak, benim en önemli stratejik
kaynağım bu. En önemli stratejik kaynağımı ben kullanmayacağım, yüzde 10’lar
civarında işsizlik devam edecek, öbür taraftan, ben, dışarıdan Türkiye’ye
dolarını getirip bozdurup çıkaranlara da bir sene içinde yüzde 35-40 kazanç
elde ettireceğim. Buna hiçbir ekonomi dayanamaz ve bunun arkasında da önemli
ölçüde bu Hükûmetin izlemekte olduğu, Türkiye'nin
koşullarına uymayan… Gelişmiş ülkelere uyabilir, yaşlı nüfusu olan ekonomilere
uyabilir ama bu strateji bize uymaz. Bu, Türkiye’de dışlanmışlığı artırır; bu,
Türkiye’de yoksulluğu artırır; bu, Türkiye’de işsizliği artırır. İşte bizim, bu
tür düzenlemeleri burada tartışacağımız yerde, ekonomideki bu sorunu süratle
nasıl çözebileceğimizi tartışmamız lazım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztrak.
Şahısları adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni.
Buyurunuz Sayın Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427
sıra sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesile ile
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel Cumhuriyet Halk
Partisi Sözcüsü Oğuz Oyan Bey “Bu bir aldatmaca kanunudur.” dedi.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ ve sözcüleri kimseyi aldatmaz ve
buna kesinlikle müsaade etmez. Onu belirtmek istiyorum başlangıçta.
Diğer taraftan, “Bu duble aldatmacadır.”
dedi. Bizde, Adalet ve Kalkınma Partisinde “duble” ne
manaya gelir, onu birkaç cümleyle size arz etmek istiyorum ve yüce Meclisimize
sunmak istiyorum. Milletimiz de bunu zaten biliyor. Bizde “duble”
demek, “duble yol” demek yani cumhuriyet tarihinde Samsun’dan Ankara’ya bir
şeritle gidip geliyorduk, Karadeniz’de bir şerit gidiş, bir şerit geliş; hatta
benim ilçem olan Bafra’ya da seksen sene, biz ve babalarımız bir şeritten gidip
bir şeritten gelmişiz. Biz yanına duble etmişiz, yani
iki şerit daha eklemişiz.
Değerli milletvekilleri, “duble” bu
manaya gelir. Duble hastane olur bizde; duble eğitim,
duble okul. Ulaşımda… Bütün vatandaşlarımız seyahatini uçakla yapıyor şimdi.
Bu, duble olur. Adalette, güvenlikte, çok çalışmakta
ve muasır medeniyeti yakalamakta duble çalışma
mecburiyetimiz var, onun da özellikle bilinmesini istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri, gelirler, giderler, harcamalar Adalet ve
Kalkınma Partisi döneminde…
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Duble hırsızlığa fırsat veriyorsunuz!
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Bakan, size cevap vermiyorum.
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Verme! Veremezsin zaten!
AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, AK PARTİ döneminde
bütün fonlar denetim altına alınmıştır. Bütün KİT’ler,
ki KİT Komisyonu Sözcüsüyüm ve yedi yıldır bunları sonuna kadar denetlemeye
devam ediyoruz ve tüm kurumlarımız denetim altındadır.
ALİ ARSLAN (Muğla) – Kaç tane kaldı! Kaç tane!
AHMET YENİ (Devamla) – Dün de, Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsü
Toplu Konut İdaresinin denetlenmediğinden bahsetti. Biz, Toplu Konut İdaresini
ve tüm KİT’leri sonuna kadar denetliyoruz ve bu konuşmamdan sonra da tekrar,
KİT Komisyonunda denetlemeye devam edeceğiz.
OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – İyi denetleyin! İyi denetleyin! Ha
gayret!
AHMET YENİ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Sayıştay
Kanunu’nda değişiklik getiren bu kanun teklifi üzerinde dün ve bugün birçok
milletvekili arkadaşım konuşmalarını yaptılar ve inşallah, biraz sonra, hep
birlikte oylayarak bu kanunu da çıkarmış olacağız.
Biz, burada millet adına, ülkemiz adına önemli bir kurumun denetim
işleyişindeki eksikliği tamamlamak, işlevini, işleyişini hızlandırmak için bu
kanun teklifini getirdik ve bu konudaki hassasiyetimizi Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarında biz ortaya koyduk. Biz, milletin hesabının hem doğru olarak
hem de zamanında, ehliyetli, liyakatli insanlarca tutulmasına gerçekten önem
veriyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz bu
konudaki ihtiyacı karşılamak için çalışma yapmaktadır. Bu teklif, daha önceden
Plan ve Bütçe Komisyonumuzca ele alınarak görüşülmüş, Genel Kurulumuzda da bunu
görüşerek inşallah biraz sonra yasalaştıracağız. Milletimizin lehine,
memleketin lehine olan her yasa buraya -hem Bakanlar Kurulu olarak hem de
milletvekillerinin teklifi olarak da gelecektir- gelir ve yasalaşır. Biz, bunun
için gece gündüz demeden çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Burada, kalıcı olacak, örnek olacak bir sınavın şartlarını
objektif olarak ortaya koymaktayız, yasal düzenlemeyi Meclisimize
getirmekteyiz. Muhakkak ki Danıştayın kararları her
bireyin, her ilgilinin kabul edeceği, sonuç itibarıyla uyacağı kararlar olarak
da bilinmektedir. Devlet, aynı zamanda, yapılan bu işlerin tespitini, sorumlu
ve görevli olanların denetlenmesini de, faaliyet ve hesapların
sonuçlandırılmasını da Anayasa ile yetkilendirdiği, millet adına vazifeler
yüklediği kurumlar vasıtasıyla yapar. Bunu en verimli ve en şeffaf şekilde, tüm
vatandaşların kolaylıkla anlayıp görebileceği bir şekilde sunması da
gerekmektedir. Bugün görüştüğümüz bu teklif, kamu hesaplarının denetimini
Türkiye Büyük Millet Meclisimiz adına, dolayısıyla milletimiz adına yürüten
Sayıştay Başkanlığımızın bu bünyede görev vereceği Sayıştay denetçi
yardımcılarının belirlenmesine, atanmalarına yönelik bir düzenlemedir. Bunu
biz, milletimiz adına yapmak, bu sistemi güçlendirmek istiyoruz. Milletimiz
bizim ne yaptığımızı, ne için uğraş verdiğimizi görüyor ve biliyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz hiçbir işlemin kayıt
dışı kalmamasına, hesap verebilirlik ilkesine uygun olarak işlerin reel olarak
neticelendirilmesine çalışıyoruz. Bunu geçtiğimiz süreçte ortaya koyduğumuz
çalışmalarla ispatlamış bulunmaktayız. Hortumlarla mücadele edilmiş, kayıt
dışılığa son verilerek devletin gelirleri artırılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, tamamlayınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Yeni, hortumlarla
beslenenler hakkında ne diyorsunuz?
AHMET YENİ (Devamla) - Batmakta olan, zarar içinde olan birçok
kuruluşu yeniden dirilterek ekonomiye katmış bulunmaktayız. Hükûmetimiz,
kamunun üzerinde yıllardır kambur olan bu yerleri bugün üreten ve işleyen
kuruluşlar hâline getirmiştir. Hazinemiz, bankalarımız yapısal olarak, mali
olarak güçlendirilmiş, mali yönden tüm piyasalara önemli ölçüde destek veren,
kredi veren kuruluşlar hâline getirilmiştir. Biz bu düzenlemenin tüm
milletvekillerimizin desteğiyle yasalaşacağına inanıyoruz. Örnek bir çalışma
olarak bu alandaki ihtiyaca katkı sağlayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle teklifin yasalaşmasına destek verdiğimi
ifade ediyor, tekrar yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni.
Şahsı adına İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yiğit.
İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 427 sıra sayılı, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, genel olarak teklifin özetine bakacak
olursak burada, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu maddesi değiştirilerek raportör denetçilerin denetçi yardımcılığı kadrolarından
yetişeceği denetçi yardımcısı adaylarında aranacak şartlar ve adaylık süresi,
denetçi yardımcılarının tabi olacakları mesleki eğitim ve staja ilişkin
hususların yönetmelikle düzenleneceği ve Sayıştay meslek mensupları ile savcı
ve yardımcılarının yükselme süreleri gibi hususlar yeniden düzenlenmiştir.
Söz konusu Kanun’a eklenen 9/A maddesiyle de eleme sınavı, yazılı
sınav ve mülakat sınavı olmak üzere üç aşamadan oluşan Sayıştay denetçi
yardımcısı adaylığına giriş sınavının yapılış şekli, atamaya ilişkin hususlar
hüküm altına alınmıştır. Bilindiği üzere, 2/2/2009-6/2/2009
tarihleri arasında yapılan, Danıştayca iptal edilen
Sayıştay denetçi yardımcılığı sözlü sınavının, bu sınav sonucu yapılan atama
işlemlerinin durdurulması yönünde karar vermiştir. Bu maddenin birinci
fıkrasında bahsi geçen sözlü sınava katılıp başarısız sayılmalarının, bu Kanun
hükümlerine göre yeniden sözlü sınava alınmalarının ve bunların arasında
başarılı olanların adaylığa atamalarının yapılmasının hukuk ilkelerine uygun
olduğu düşüncesiyle gerekli düzenleme yapılmıştır. Sayıştay Başkanlığının
mevcut kadrolarında 25/2/2010 tarihi itibarıyla
yeterli sayıda kadronun boşalacağı göz önünde tutularak başarılı olanların
atamalarının bu tarihten sonra yapılacağı belirtilmiştir. Yine, söz konusu
kişilerin girdikleri sözlü sınavda başarı puanı elli olduğundan, Kanun’daki
yeni düzenlemeyle yani yetmiş puan başarının bu mülakatta elli olarak
değiştirilmesi uygun görülmüştür.
3’üncü maddeye bir geçici madde eklenmek suretiyle, 2009 yılında
yapılan Sayıştay denetçi yardımcısı adaylığı sözlü sınavında başarısız
sayılanlar, bu Kanun hükümlerine göre yeniden mülakata alınarak 9/A maddesinin
beşinci fıkrasındaki “yetmiş” ibaresi bu mülakatta elli olarak uygulanacağı
gibi, başarılı olanlar 2010 yılında boşalacak olan kadrolara atanma imkânı
bulacaklardır. Bu Kanun’un 9’uncu maddesinde öngörülen yönetmelik en geç altı
ay içerisinde çıkarılacağı gibi Sayıştay Başkanlığının önemli bir sıkıntısı bu
değişiklikle ortadan kalkmış olacaktır. Yani, daha doğrusu, bu bir mağduriyeti
giderme yasasıdır.
Değerli milletvekilleri, burada hep yasa diyoruz, hep yasa diyoruz
da şu Anayasa’yı bir türlü getiremiyoruz. Tarihin en karanlık, en acı dönemini
yaşayan bu ülke bir 12 Eylül yaşadı. Siyasi partiler kapatıldı, gözaltında
binlerce insan kayboldu. 12 Eylülün getirdiği 82 Anayasası var. Bu Anayasa,
tarihin gerisinde kalmış, toplumun gerisinde kalmış, demokrasiyle bağdaşmayan,
özgürlüklerden yoksun, gerçekten vesayet altında çıkmış bir anayasadır. Gelin,
hep beraber, bu ülkede, bu dönemde -gerçekten bu Parlamentonun onurudur-
katılımcı, özgürlükçü, eşitlikçi, sivil bir anayasa yapmak artık bu
Parlamentonun onurudur.
Bu Parlamentonun bu görevi yerine getireceğine inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yiğit.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sistemde bir soru var.
Sayın Işık, buyurunuz efendim.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sizden önce Hükûmet adına
orada oturan Sayın Tarım Bakanına sorduğum soru üzerine, kırk iki yıllık
Sayıştay Kanunu boyunca bu dönemde, yani AKP İktidarı döneminde böyle bir
konunun gündeme gelmesini şeffaflıkla cevaplandırdı. Ancak sorumun ikinci
bölümünde aynı teklifte mülakat sınavında ortak tutanak dışında herhangi bir
kayıt sisteminin kullanılamaması hükmünü nasıl değerlendirdiğimi
cevaplandırmadı.
Şimdi aynı soruyu size soruyorum: Mademki şeffaflıkla ilgili bir
düzenleme, bir sınavda kayıt sisteminin kullanılamamasını ne ölçüde şeffaflıkla
değerlendiriyorsunuz?
İkinci sorum da: Henüz yargı süreci tamamlanmamış, yani Danıştayın daha esasa ilişkin kararını vermediği bir konuda
bu yasa teklifinin hazırlanmasını ve çıkarılması konusundaki ısrarı nasıl
değerlendiriyorsunuz? Konu ne derece hukuki ve ne derece etiktir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Evet efendim, kim
cevap verecek?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Yakut cevap verecek.
BAŞKAN – Sayın Yakut, buyurunuz.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) –
Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Işık’ın sorusuna cevap vermek istiyorum.
Sayın Işık’ın sorduğu soru defalarca, daha önce, hem konuşmalarda
belirtildi hem de sorularda cevap verilirken verildi. Şimdi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına mali denetim yapan Sayıştayın
denetçi yardımcılarının mesleğe alınmasıyla ilgili yönetmeliğe dair mahkeme
sebebiyle ortaya çıkan hukuki boşluğun Anayasa’nın 160/son maddesindeki kanunla
düzenleme yapma şartına uygun olarak doldurulmak suretiyle ortaya çıkmış olan
mağduriyetin giderilmesinden ibarettir.
Bahsi geçen mahkeme kararının, Anayasa’nın 138/3’üncü maddesindeki
sınırlama bakımından sorun teşkil etmesi söz konusu değildir. Çünkü teklifte
yargı yetkisinin kullanılmasına müdahale sonucunu doğuracak herhangi bir husus
da yoktur. Öte yandan, teklifin yürütme maddesinde de görüldüğü üzere, Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına mali denetim yapan, anayasal bir organ olan Sayıştayla ilgili hususlarda tasarı değil teklif yoluyla
düzenleme yapılması parlamenter rejimin icaplarına daha uygun düşen bir
noktadadır.
Aslında iptal gerekçesindeki belirtilen tutanak konusu… Zaten sınav yapan komisyon tarafından ve Sayıştay tarafından tutanak
düzenlenmekte, ancak, kamera görüntüsüyle ilgili problem söz konusu. Bunun
da kameraya alınması söz konusu değildir.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yakut.
RECEP TANER (Aydın) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.00
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.11
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
3’üncü maddenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi maddeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar
yeter sayısı vardır.
Şimdi 427 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
yürütür.
BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay.
Buyurunuz Sayın Okay.
CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel bu 2’nci maddenin Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade
etmiş ve aykırılığını Anayasa Mahkemesi kararıyla da ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararıyla da açıklamaya çalışmıştım. Ancak, ona rağmen Anayasa’ya
aykırılık iddiamız kabul görmedi ve değişiklik önergemiz reddedildi.
Değerli arkadaşlarım, burada açıkça Anayasa’ya aykırı bir hükmü
geçiriyorsunuz. Ancak bilesiniz ki, eğer bu madde bu biçimiyle geçerse, AKP
grup sözcülerinin ifade ettiği, Sayın Bakanın ifade ettiği mağduriyet
giderilmeyecek. Zannedilmesin ki bu yasa geçer ve bu yasa kabul edildikten
sonra artık bunun üzerinde tartışma olmaz, idari yargıya da başvurulamaz. Bu 60
tane Sayıştay denetçi yardımcısı, her ne kadar liste hâlinde isimleri yazılıp
“Bunlar Sayıştay denetçi yardımcısı olacaktır.” diye bir kanun getirmiyorsak da
o Şubat ayında, 2009 Şubatındaki listedeki isimler görevine devam edecek ve
bunların hakları iade edilecek.
Bakın, buna örnek, Sağlık Bakanlığındaki şef ve şef muavinleridir.
Geçen Parlamento döneminde, 22’nci Parlamento Döneminde, yine böylesine
Anayasa’ya aykırı olarak bir yasal düzenleme geçirdi bu Parlamento ve o
aykırılık Anayasa Mahkemesine gitti bir kez daha, bu arada atamalar yapıldı.
Ancak, ataması yapılanlarla ilgili davalar açıldı. Anayasa Mahkemesi de yargı
kararının dolandığından ve hukuk güvenliği ortadan kaldırıldığı için hem o
maddeyi iptal etti hem de idari yargı, o şef ve şef muavinlerinin yasayla
atanmasını iptal etti. Şimdi, efendim “7 Temmuz 2009’da yürütmeyi durdurma
kararı verildi, ondan sonra da bu arkadaşlarımız ortada kaldı.” deniliyor.
Getirilen o 2’nci maddeyle, yeniden başarısız sayılanlara da bir mülakat imkânı
veriliyor ve o arkadaşların, yani ortada kalanlara da böylece hakları iade
edilmiş oluyor ancak dava süreci bitmiyor. Bilesiniz ki Sağlık Bakanlığındaki
süreçte olduğu gibi, şef ve şef muavinlerinde olduğu gibi yeniden idari yargı
ve Anayasa yargısı sonrasında -örnek de kararlar olduğu için- bu arkadaşlar yeniden,
belki üç ay, belki altı ay, belki bir sene sonra yeniden mağdur olacaklar.
Gelin, bu hukuka aykırı işlemden vazgeçin. İnsanları mağdur
ederken… “Mağdur” derken, bir kez daha mağdur edeceksiniz çünkü bir yargı
süreci var ve o yargı süreci içerisinde bunu görmezlikten gelmek ve yargı
kararını yasamayla ve yasa yoluyla aşmaya kalkışmanızın hukuki bir yararı da
olmayacak. Bunu, mutlaka bu Sayıştay denetçi yardımcısı olacak arkadaşlar da,
olmak isteyip olamayan arkadaşlarımız da izliyor ve bu tekrar yargı sürecinde
olacak. Yani biz sadece ana muhalefet partisi olarak Anayasaya gidebileceğimiz
gibi, bu idari yargı yoluyla da, dava yöntemiyle de Danıştay tarafından da
Anayasa Mahkemesine taşınacaktır.
Bu koşullarda Anayasa’ya açıkça aykırı olan ve Anayasa’nın
11’inci maddesinde ifadesini bulan “Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” hükmüne
rağmen Anayasa’ya aykırı bir hüküm getirirseniz ve bu yasa bu hâliyle geçerse
bilesiniz ki bu, Anayasa’nın 2’nci maddesine aykırıdır, Anayasa’nın 10’uncu
maddesine aykırıdır, Anayasa’nın 11’inci maddesine aykırıdır, Anayasa’nın
87’nci maddesine aykırıdır ve Anayasa’nın 138 son fıkrasına aykırıdır.
Sayın Meclis Başkan Vekilimiz Yakut, 138/3’ten bahsediyor.
Anayasa’nın 138/4, son fıkrasına aykırıdır ve biraz evvel de bu konuda Anayasa
Mahkemesinin kararını da burada okudum.
Onun için “Mağduriyeti ortadan kaldıracağız.” deyip, geçici bir
süre için arkadaşları işe başlatıp tekrar mağduriyetlerini yaratacaksınız ve
onların belki bu süreçte yeni sınava girme şansını da ortadan kaldıracaksınız.
Çok tehlikeli bir yola girilmiştir ve o 60 arkadaşı bir kez daha
Parlamento eliyle, AKP Grubunun iradesiyle mağdur edeceksiniz diyorum ve bu
maddeye karşı olduğumu ifade ediyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ertuğrul
Kumcuoğlu.
Buyurunuz Sayın Kumcuoğlu. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Maalesef basit bir olayı bir hayli karmaşık hâle döndürdük ve
maalesef de bu tasarı yasalaştığı zaman olay çözülmeyecek gibi görünüyor çünkü
kanunun 2’nci maddesine baktığımız zaman biz, bu mağdur olduğunu iddia
ettiğimiz arkadaşlara bir mülakat hakkı tanıyoruz. Ne sebeple? Çünkü sözlü
sınavda başarısız oldukları için. “Sözlü sınav”, “mülakat” iki ayrı kavram, iki
ayrı uygulama.
Şimdi, eğer bu arkadaşların tamamını mülakatta geçirecekseniz
burada mülakatın anlamı ne? Bilenle bilmeyeni, uygun olanla uygun olmayanı
ayırıyorsanız belki de bunlardan 1-2 tanesi başarısız sayılacak. Onlar bir daha
Danıştaya gidecekler, diyecekler ki: Bizi sözlü
sınava tabi tutmaları gerekirken mülakata tabi tuttular, yanlış oldu. Tekrar
Danıştay karar verecek, tekrar bunu nasıl düzelteceğiz diye burada günlerce
uğraşacağız. Peki, bunun çözümü ne? “Genellikle muhalefet olarak buraya
çıkıyorsunuz. Efendim, hiç yapıcı öneride bulunmuyorsunuz.” diyorsunuz. Bakın,
ben size nasıl çözülebilecek olay, bir yardımcı olmaya gayret edeyim.
Anayasa’mızı açalım. Anayasa’mızın 124’üncü maddesi -bunun alt
başlığı “Yönetmelikler” yanlış ama öyle- diyor ki: “Başbakanlık, bakanlıklar ve
kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve
tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla,
yönetmelikler çıkarabilirler.” Demek ki bizim idari yapılanmamızda hukuki
metinler üç kademede; kanun, tüzük ve yönetmelik. Ama özellikle sizin Hükûmetiniz döneminde tüzük olgusundan özellikle kaçıyoruz.
Neden kaçıyorsunuz? Çünkü tüzüklerin Danıştay’ın onayından geçmesi gerekiyor. Danıştayı da sevmediğiniz için bir konuyu Danıştaya götürmekten içtinap ediyorsunuz. Hâlbuki bakın
cumhuriyet tarihimize, bu tür özel ihtisas mesleklerine alınacak kişilerin
hukuki statüleri tüzüklerle belirlenir.
Örnek: Maliye Teftiş Kurulu Nizamnamesi yani Tüzüğü hâlâ ayaktadır
ve dolayısıyla Maliye Teftiş Kurulu gibi bu ülkenin seçkin ihtisas
kurumlarından birisinde bu tür olaylar olmaz. Orada sınavda çocuklar çakarlar,
kalırlar, orada da Danıştaya giderler ama netice
itibarıyla… Danıştaya giderler ama daha önce Maliye
Teftiş Kurulunun Tüzüğü Danıştaydan geçmiş olduğu
için ve Danıştayın olumlu mütalaası olduğu için
Danıştay burada aleyhte veyahut da efendim, bozucu bir karar veremez. Onun için
eğer bu olayı çözmek istiyorsanız önce genelde bu Anayasa’nın öngördüğü tüzük
müessesesini artık çalıştırmak durumundayız.
İkincisi: Bu kanunla bu arkadaşların sorununu çözemeyeceğiniz
anlaşılıyor. O zaman, Sayıştay, bir an önce burada bu kanunu yapacağına doğru
dürüst bir tüzük yapsın, bu tüzüğü de kanunlarımızın, mevzuatımızın öngördüğü
çerçevede Danıştaydan geçirsin, ondan sonra Resmî
Gazete’de neşretsin ve bu işi çözsün. Bakın, dokuz ay kaybettiniz. Sayın Poyraz,
bu dokuz ayın içinde 9 defa bir tüzük çıkarılırdı.
Şimdi, bakın, Türkiye'nin iki seçkin müessesesi; birisi tam yargı,
öbürü Türkiye Büyük Millet Meclisinin kontrolünde olduğu için ama özlük hakları
bakımından yargı hukukuna tabi. Biz iki tane temel kurumumuz arasında uyum
sağlayamıyoruz. Ondan sonra bu kürsüye çıkıyorsunuz “Bütün devlet kurumları son
derece uyumlu çalışıyor…” Nereye çalışıyor? Danıştayla
Sayıştayı bile biz aynı şekilde düşündürüp, aynı
şekilde hareket ettiremiyoruz. Yapmayın, etmeyin!
Bakın, size yapıcı bir öneriyle geliyorum. Gelin, devleti perişan
etmekten vazgeçelim. Devlet her seferinde zemin kaybediyor, kan kaybediyor.
Devletsiz millet olmaz. Güçlü olmayan devlet hiçbir zaman uluslararası arenada
itibarlı olmaz. Hayal kurmayalım, hayal peşinde koşmayalım, işin doğrusu neyse
onu yapalım ve bu işi bir an önce süratle bitirelim.
Ben bu düzenlemenin istikbalini parlak göremiyorum. Herhangi bir
şekilde aramızdan bazı arkadaşlar -ki bu ana muhalefet partisi görünüyor- bu
kanunla ilgili de Anayasa Mahkemesine giderse, oradan da ters bir karar çıkarsa
“E, hukuk önümüzü kesiyor...” Hayır, siz doğru kanun yapamadığınız için, doğru
tüzük yapamadığınız için, doğru yönetmelik yapamadığınız için hukuk gereğini
yapıyor.
Devamlı başkalarından şikâyet ederek bu işin içinden çıkamayız.
Lütfen, “Nerede hata yapıyoruz? Doğrusu nerededir? Bu işin içinden nasıl
çıkılması gerekir?” diye… Burada benim önerdiğim çerçevede hemen özellikle bir
araştırma yapılsın, bu araştırmaya göre süratle bu sorun çözümlensin. Danıştayla Sayıştayı barıştıralım
ve devletin diğer kurumlarını da birbiriyle uyumlu hâle getirelim. Sürekli
gerginlik, sürekli tahrik, sürekli ajitasyon, sürekli
iddialaşma, sürekli birbirine kafa tutma “Efendim, sen eğri yaptın ben doğru
yapacağım.” ilkesi içinde devleti karmakarışık yaparak bir yere varamayız. Lütfen, lütfen, tek başına iktidar olmanın “Dediğim dedik, çaldığım
düdük.” esprisiyle hükûmet etmek olmadığını; kanun,
nizam, Anayasa diye bir düzenler sistematiği olduğunu; bunun da ötesinde hukuk
diye bir şeyin olduğunu; ulusal hukukun üzerinde evrensel hukukun olduğunu;
insanoğlunun binlerce yıldır doğruları bulup insani ilişkiler üzerinden
birtakım temel kurallar koyduğunu; bu kuralların yazınlarda, metinlerde yer
aldığını; bunun bilinmeyecek, görülmeyecek, anlaşılmayacak tarafı olmadığını
kabul edelim ve gereğini bu çerçevede yapalım.
Ben senelerini bu devlet hizmetine vermiş bir eski bürokrat olarak
size bu konuda yardımcı olmaya gayret ettim. İster benimsersiniz ister
benimsemezsiniz, ben görevimi yaptım.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.
Şahsı adına, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu.
Buyurunuz Sayın Koyuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427
sıra sayılı, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, benden önce söz alan
milletvekili arkadaşlarımın da Genel Kurulumuza ifade ettiği gibi, ortaya çıkan
ve bundan sonra da çıkabilecek, özellikle mağduriyetlerin, haksızlıkların ve
yanlış anlamaların engellenmesi amacıyla düzenlenmiştir.
Değerli milletvekilleri, devletimizin tüm kurum ve kuruluşları
için, zamanın gerektirdiği ve ihtiyaçların gerektirdiği ölçülerde bu tip kanuni
düzenlemeler yüce Meclisimizce ele alınmaktadır.
Kanun teklifinin ilgili maddeleri ve gerekçelerinde de
belirtildiği üzere, Sayıştay denetçi yardımcılığı adaylığına giriş için
yapılacak olan bu düzenlemeyle de daha objektif, doğru ve yerinde karar
verebilme ve en önemlisi, verilen kararların içeriğinin anlaşılabilmesi imkânı
sağlanarak kişilerin haklarının çiğnenmemesi ve yasal olarak güvence altına
alınabilmesi sağlanmak istenmiştir.
İlgili kanun çerçevesinde yapılacak olan Sayıştay denetçi
yardımcılığı yazılı sınav ve mülakatlarıyla ilgili düzenlemeler ve yapılan bu
düzenlemelerde adayların puanlarının değerlendirilmesi aritmetik bir sistemle
belirlenmiş olacaktır. Bu değerlendirme sonucunda da özellikle mülakat
aşamasında yer alan Sayıştay denetçi yardımcılığı adayları, böylelikle
kendilerine takdir edilen puanın gerekçesini daha net bir şekilde
görebileceklerdir. Belli kategorilere ayrılacak olan mülakat
değerlendirilmesinde verilen puanlarla, adaylar, başarılı ve başarısız
olduklarıyla ilgili alanı açık bir şekilde müşahede edebileceklerdir.
Değerli dostlar, değerli arkadaşlar; burada görüşmekte olduğumuz
Sayıştay denetçiliğiyle ilgili Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine
götürüleceğini konuşmacı arkadaşlarımız söylüyorlar. Tabii ki Anayasa
Mahkemesine götürebilirler, daha önce de… Şimdi, son günlerde özellikle
üniversite öğrencilerimizin yoğun bir şekilde Meclise gelip de
milletvekillerinden, “Paramız yok, durumumuz bozuk…” Daha önce belediyeler
bizlere burs veriyorlardı ama maalesef, Cumhuriyet Halk Partisi, Anayasa
Mahkemesine götürdü…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Getir yasayı! Getir yasayı!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – …ve öğrencilerimiz mağdur oldular.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Getir yasayı, öğrenciler için
belediyeler burs versin. Getir yasayı!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Yine aynı şekilde, Sayıştay Kanunu’yla
ilgili teklif de Anayasa Mahkemesine götürülür, Sayıştaydaki
arkadaşların mağduriyetlerini de göz önünde bulundurmazsınız diyorum.
Bu kanun teklifinin memleketimize, milletimize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koyuncu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bir sataşma var.
Anayasa Mahkemesine gidişimiz çarpıtılarak söylendi, söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Kılıçdaroğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, söz almamın nedeni şu: Az önce konuşan
Değerli Milletvekilimiz bu söylemini herhangi bir kahvede yapabilir, bir AKP
grup toplantısında yapabilir ama mademki Meclisin kürsüsüne çıkıyoruz, burada
kendisinin muhalefetin gözünün içine bakarak bu kadar olayı saptırarak
anlatması doğru değil. O nedenle ben söz aldım.
Biz Anayasa Mahkemesine gittik, bunu her yerde söylüyoruz. Biz,
her kurum burs versin diye Anayasa Mahkemesine gittik ama Anayasa Mahkemesi
“belediyeler hariç” bölümünü iptal etti. Biz bunun üzerine kanun teklifi
verdik. Sizin çoğunluğunuz var, arzu ederseniz tekrar getirin, belediyeler burs
versin. Bu kadar basit. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani biz bunu söylüyoruz ama eğer getirmiyorsanız, o zaman doğru değil.
Bakın Sayın Milletvekilim, bir olay daha var: Anayasa Mahkemesinin
gerekçeli kararı dahi çıkmadan bazı AKP’li belediyeler bursları kestiler.
Örneğin, İstanbul Belediyesi kesti ama Kocaeli Belediyesi ödemeye devam etti;
ikisi de aynı partiden. Çünkü gerekçeli karar çıkıncaya kadar uygulamanın
sürmesi lazımdı. Bu çifte standardı dahi bu kürsüden eğer söylüyorsanız, bu
çifte standartları da söyleyin.
Bir şey daha var: Anayasa Mahkemesi kararları elbette ki
eleştirilebilir, elbette ki “doğru değildir”, “katılmıyoruz” diyebiliriz; kendi
görüşümüzü gündeme getirebiliriz ama sonuçta çıkan bir karar varsa, bu karara
herkes uyacak; biz de uyacağız, siz de uyacaksınız. Yani hukukun üstünlüğü ne
demektir? Yargı kararlarını uygulamaktır. Dolayısıyla çıkan yargı kararlarına da
hepimiz saygı göstereceğiz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıçdaroğlu.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin
Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427) (Devam)
BAŞKAN – Şahsı adına İzmir Milletvekili Harun Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi üzerinde
şahsım adına söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun teklifi, Danıştayın yürütmeyi durdurma kararı verdiği bir konuda,
yargının esastan kararı beklenmeden, yasal düzenleme yapılmasını öngörmektedir.
Burada okundu, Anayasa’nın 138’inci maddesinin son fıkrasında “Yasama ve
yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar
ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez.” demektedir. Anayasa gereği, idarenin yargı
kararlarına uyma zorunluluğu vardır. Ortada, yürütmeyi durdurma kararına göre
yerine getirilmesi gereken bir idari işlem vardır. Bu idari işlemi kim
yapacaktır? Sayıştay yapacaktır.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle yargı kararı
doğrultusunda yapılması gereken idari işlemin şekli ne yazık ki değiştirilmektedir.
Yani yasa gücü kullanılarak yargı kararının kısmen uygulanması sonucunu doğuran
bir teklifi yasalaştırmak üzereyiz.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin yargı
kararlarını yasal düzenlemelerle aşma alışkanlığı ne yazık ki
yaygınlaşmaktadır. Ne kadar demokratikleşmeden yana olduğunuzu söyleseniz de bu
davranışlarınızın hukuka ve demokratik rejime saygılı bir yönetim anlayışıyla
bağdaştırılması mümkün değildir.
Şimdi, yasal düzenlemeyle kısmen aşmaya çalıştığınız yargı ne
diyor, ona biraz yakından bakalım.
Değerli milletvekilleri, yargı: “Hukuk devleti ilkelerinin gereği
olarak bir sözlü sınavın objektif olduğundan söz edilebilmesi için, dikkate
alınan kriterlerin ve bunlara ilişkin ölçütlerin,
değerlendirme esaslarının ve uygulanacak yöntemin belirlenmesi ve bu hususların
ilgili yönetmelikte düzenlenmesi gerekir.” diyor. “Aksine bir durum, idari
işlem niteliğinde olan sözlü sınavların yargısal denetimini güçleştirecek, hatta, imkânsız kılacak.” diyor. “Sözlü sınavda başarısız
sayılma işleminin yasal denetimini sağlayacak altyapının tüm unsurlarıyla
oluşturulmasını sağlamak hukuka bağlı idarenin görevidir.” diyor. “Komisyon
üyelerince takdir edilen notun gerekçesiyle ortaya konulmaması, sınavın sesli
ve görüntülü kayıt yapılmak suretiyle gerçekleştirilmemesi nedeniyle yapılan
sözlü sınavda ve davacının bu sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işlemde
hukuka uyarlılık bulunmamaktadır.” diyor.
Değerli milletvekilleri, hâlen eleme sınavı konuları arasında yer
alan yabancı dil bilgisi sınavını, sınav konuları arasından, yasalaştırmaya
çalıştığımız teklifle, çıkarmaktayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetim görevi yapan Sayıştayda bugüne kadar sınav
konuları arasında yer alan yabancı dil bilgisinin sınav konuları arasından
çıkarılması kesinlikle doğru değildir. Bu düzenleme, hâlen, eleme ve yazılı
sınavdan sonra yapılan sözlü sınavın mülakata dönüştürülmesi, Danıştay
kararında özellikle üzerinde durulan ve subjektifliğe
yol açan uygulamanın sürdürülmesi sonucunu doğuracaktır.
Bu düzenlemeyle, her şeyden önce bir bilgiyi ölçen sözlü sınav
yerine, subjektif değerlendirmelere açık mülakat
sistemi getirilmekte ve yargı kararı yasal düzenlemeyle aşılmak istenmektedir.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan metin, mülakatta
tutanak dışında başka herhangi bir kayıt tutulmayacağını da hükme
bağlamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Benzer bir düzenleme geçtiğimiz aylarda kaymakam adayları sözlü
sınavı için de yapılmıştı. Hem İçişleri Bakanlığında hem de Sayıştayda
yapılan sözlü sınavlarla ilgili olarak Danıştay, verdiği kararında, idarenin subjektif değerlendirmelerinin önüne geçmek için sözlü
sınavlarda tutanak dışında sesli ve görüntülü kayıt da tutulması gereğine
işaret ediyordu. Yapılan düzenlemeyle “Tutanak dışında kayıt tutulmayacağı”
hükmünü getirerek bir daha bu gerekçeyle yargının iptal kararı vermesini
önlemeye çalışıyoruz. Bu tavrın hukuk devletiyle bağdaşmadığını tekrar ifade
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Dibek, Sayın Işık, Sayın Yalçın, Sayın Taner, Sayın Doğru ve
Sayın Korkmaz sisteme girmişler. Sadece bu sayın milletvekillerine söz
vereceğim ve bir dakikayla sınırlı olduğunu tekrar hatırlatıyorum, işlemi
başlatıyorum.
Sayın Dibek, buyurunuz.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Meclis Başkanımız, Başkan Vekilimiz veya Sayın Bakanımız
yanıtlayabilir. Şunu merak ediyorum: Geçtiğimiz günlerde biz Meclis olarak
burada Sayıştaydaki boş üyeliklere seçimler yaptık.
Şimdi, o seçimlere aday olanlarla ilgili olarak Sayıştay Genel Kurulu toplanıp
da Meclise herhangi bir aday önermesi yapmadı. Öncelikle bunu merak ediyorum.
Niçin Sayıştay Genel Kurulu toplanıp Meclise işte seçileceklerin 4 katı kadar
aday önermedi de doğrudan adaylar Meclise başvurdular, Plan ve Bütçe
Komisyonundan geçerek Meclise geldiler? Bu konuda Sayıştay Genel Kurulunun
toplanmaması konusunda özel bir talep mi vardı?
Şimdi, geçmişte hatırlıyoruz, Yargıtaydaki
boş üyelikler için de buna benzer bir şey oldu. Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu bir türlü toplanamamıştı. O tarihte Başkan, Müsteşar hakkında suç
duyurusunda bulunmuştu görevi kötüye kullanmayla ilgili olarak. Meclis
Başkanlığı niçin böyle bir girişimde bulunmadı Sayıştay Genel Kurulunun
toplanamamasıyla ilgili olarak ve Meclise üye önermemesiyle ilgili olarak? Bunu
merak ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Sayıştay raporlarına istinaden hükûmetleriniz
döneminde toplam kaç kurum veya kuruluşla ilgili dava açılmıştır? Açılan bu
davaların kaçı sonuçlanarak hangi kurumlara ne tür cezalar verilmiştir? Önceki
dönemlerle kıyaslandığında dava sayılarının değişimi nasıl olmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Yalçın…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, biraz önce diğer Sayın Bakana sormuştum, cevap
alamadım. Siz, burada iptal edilmiş bir yönetmeliği kanun hâline getirmek
yerine neden yasalara, anayasalara uygun yönetmelik çıkarmayı bir yöntem olarak
düşünmüyorsunuz?
Bir diğer sorum: Sizce mahzuru yoksa, bir
mevzuat engeli yoksa, Sayın Başbakanın Başbakanlığı dönemi boyunca yurt içi ve
yurt dışı gezilerinde -tahmin ediyorum Sayıştay denetiminde bu husus- ne miktar
harcırah tahakkuk etmiştir? Bu tahakkuk eden harcırahın önceki başbakanlarla
bir mukayesesi imkânı bulunmakta mıdır? “Yazılı cevap vereceğiz.” deniliyor.
Ben bugüne kadar hiç yazılı cevap geldiğini görmedim. Cevap vermeyecekseniz
“Yazılı cevap vereceğim.” deyip de göndermeyecekseniz bunu da söylemeyin
lütfen.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın.
Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz kanunun
ana gerekçesine baktığımızda “Mağduriyetin giderilmesi…” Sizin alanınızla
ilgili olarak… Malum, bir kriz yaşadık. Kriz döneminde de vergi mükellefleri,
ücretliler bu krizden dolayı mağdurlar. Sizin Bakanlığınızla ilgili, bu kriz
mağdurları için bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Komisyon sıralarında Maliye Bakanı görülünce çek mağdurlarından
birçok telefon aldım. Basında da zaman zaman çıkıyor
şu anda, çek mağdurlarıyla ilgili yıl sonunu
bekleyecek bir kanun tasarısı mı olacak? Yani bununla ilgili, çek mağdurlarıyla
ilgili bir kanun tasarısını ne zaman Meclisimize ve komisyonlara
getireceksiniz? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.
Sayın Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, ben de
aracılığınızla Sayın Maliye Bakanımıza sormak istiyorum.
Son zamanlarda dinleme skandalı arşıâlâya kadar çıktı, ünü
sınırlarımızı aştı. Herkes tedirgin, her bulunulan ortamda dinleme skandalı
konuşuluyor. Ben kamuoyu adına şunu öğrenmek istiyorum: Dinleme elbette yüksek
teknoloji gerektiren teçhizat ve donanımlara ihtiyaç duyuyor. Bu amaca matuf
olmak üzere teçhizat ve donanım ithali oldu mu? Bununla ilgili olarak ne kadar
kamu kaynağı kullanıldı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.
En son Sayın Uzunırmak sisteme girmiş.
Buyurunuz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Sayıştay denetçilerinin mahallî idarelerde yaptıkları
denetimler sonunda acaba tespit edilen zimmet veya kamu zararı gibi birtakım
kalemler ne tutmuştur bugüne kadar? Sayıştayda
bunların hangi aşamada olduğu takip ediliyor mu? Mesela bunlar da bir noktada
kamu kaynağıdır, zaman aşımına uğrayarak bu usulsüzlüğü yapanların takipten
düştükleri söz konusu. Bu da bir kamu zararıdır aynı zamanda. Bunların
miktarları hakkında yıllık veya bugüne kadar acaba hiçbir kaydımız var mı?
Varsa bunları bize bildirebilir misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uzunırmak.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Tabii, soruların bir kısmı gerçekten çalışma gerektiriyor rakam
boyutuyla, onun için takdir edersiniz ki bu rakamları benim ezberden bugün size
ifade etmem çok zor, onun için hakikaten bir çalışma gerekiyor. Yani tipik
olarak “Sonra yazılı cevaplandıracağım.” yaklaşımında değilim. Müsaade
ederseniz, cevaplandırabileceklerimi ben cevaplandırayım.
Çek mağdurlarıyla ilgili olarak… Tabii, burada “Çek mağduru”
terimi bence muğlak bir terim. Çeki alan mı mağdur,
çeki veren mi mağdur, o konu tartışılabilir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İkisi de mağdur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hepsi mağdur Sayın Bakan, herkes mağdur.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Tamam arkadaşlar.
Dolayısıyla, biz bu konuyu çalışıyoruz, buna ilişkin bir düzenleme
üzerine şu an çalışılıyor, Ekonomi Koordinasyon Kurulunda da tartışıldı. Ümit
ediyorum ki en yakın zamanda buna ilişkin bir düzenlemeyi yüce Meclisimize
getireceğiz. Hem tabii ki çek verenleri hem de çek alanları koruyacak şekilde
bir düzenleme yapmak ne kadar mümkün, ona bakacağız.
“Vergi mükelleflerine ilişkin bir düzenleme öngörüyor muyuz?”
Takdir edersiniz ki 2008 yılında biz vergilerin yapılandırılmasına imkân
sağladık. Yüzde 3, yıllık bir faizle on sekiz aya taksit imkânı getirdik.
Aynı zamanda, sosyal güvenlik primlerinde de, hatırlarsanız,
yanlış hatırlamıyorsam otuz altı aylık bir yapılandırma imkânı sağladık.
Yine bu dönemde…
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Vatandaş ödeyemiyor Sayın Bakan, para yok.
RECEP TANER (Aydın) – Kriz 2009’da derinleşti Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlarım,
tabii ki biz, dediğim gibi, o düzenlemeleri yaptık. Onlardan faydalananlar
oldu, faydalanamayanlar oldu ama ben şuna da inanıyorum: Tabii ki sürekli bu
tür beklentiler, bu türden aflar vergide uyumu zorlaştırıyor. Ben Maliye Bakanı
olarak, şahıs olarak vergi aflarını doğru bulmuyorum çünkü adaletsizlik ortaya
çıkarıyor, bir.
İkincisi, vergide uyumu bozuyor. Bu nedenle, ben şahıs olarak bu
türden yapılandırmaları… Şöyle yaparsınız: Gelir İdaresine belli bir çerçevede
yetki verirsiniz, hiçbir zaman kamu alacağının reel değerinin altında olmaması
koşuluyla, yani hiçbir zaman piyasa faizinin altında olmayacak şekilde, o
gecikmeler nedeniyle devleti zarara uğratmayacak şekilde bir düzenleme
yaparsınız. O çerçevede, sürekli bir şekilde firma bazında yapılandırma
yapılırsa, uyumu zorlaştırmaz, belki çok büyük adaletsizliklere de yol açmaz.
Ama genel aflar, genel bu alacak yapılandırmaları, vergi yapılandırmaları
uyumda sıkıntı yaratıyor. Bir de, dediğim gibi, verenlere, yani fedakârlık
yapıp da parayı bulup da vergi ödeyenlere karşı da büyük bir haksızlık oluyor.
Sayın Başbakanımızın yurt içi, yurt dışı harcırahlarıyla ilgili,
takdir edersiniz ki mukayeseli çalışma, yani benim şu anda hemen size vereceğim
rakamlar değil.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Yazılı kabulümüzdür efendim,
gönderebilirsiniz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yani ben o konuya
baktıracağım arkadaşlar.
Kaç tane kurum, ne türden cezalar, işte geçmişle karşılaştırılması
konusunu Sayın Işık sormuşlardı. Onu da, sanırım, Sayıştay bu çalışmayı yapar
bana bildirirlerse ben size yazılı olarak bildiririm, ama bu rakamları takdir
edersiniz ki ben bilmiyorum.
“Sayıştay Genel Kurulu neden aday önermedi, öneremedi? Bunun için
özel bir talep var mıydı” Benim bildiğim bir talep yok ama burada arkadaşımız
cevaplandıracak.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Sayın Yakut, siz mi cevap vereceksiniz?
Buyurunuz efendim.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri)- Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Dibek’in sorusuyla ilgili…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, o dinleme cihazlarıyla
ilgili soruma yazılı cevap vereceksiniz değil mi?
BAŞKAN – Soruları cevapladı efendim, konuyu herhâlde size bilahare
bildirecek.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Vereceğim” dese yeter bana.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yakut.
TBMM BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri)- Sayın Başkan,
aracılığınızla, Sayın Dibek’e sorusuyla ilgili cevap vermek istiyorum.
Sayıştay Genel Kurulunda üye seçimi için on iki-on üç birleşim
yapıldı. Bu toplantılar sonucunda yeterli oy çoğunluğu sağlayan aday çıkmadığı
için bu oturumlardan sonra Genel Kurul yeterli çoğunluk sağlanamadığı için
toplanamadı. Kanunda belirtilen süre içerisinde seçim tamamlanamadığı için
Türkiye Büyük Millet Meclisine seçim tutanakları bildirildi. Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve Genel Kurulu, Sayıştay Genel Kuruluna niye tekrar dönüp
“seçim yapın” diyemedi? Çünkü Sayıştayın Genel Kurul
üyeleri yargıç statüsünde olan insanlardır ve etki altında bırakılmaları da
mümkün değildir, yasal da değildir.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yakut.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yargıç değiller Sayın Başkan.
Toplanmamaları görevi kötüye kullanmaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünün oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair
bir önerge vardır.
Şimdi imza sahiplerini arayacağım:
Hakkı Suha Okay?
Burada.
Kemal Kılıçdaroğlu? Burada.
Şahin Mengü? Burada.
İsa Gök? Burada.
Hulusi Güvel? Burada.
Birgen Keleş? Burada.
Rahmi Güner? Burada.
Eşref Karaibrahim? Burada.
Algan Hacaloğlu? Burada.
Yaşar Ağyüz?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Engin Altay takabbül
ediyor.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Takabbül ediyorum.
BAŞKAN – Vahap Seçer? Burada.
Halil Ünlütepe? Burada.
Şükrü Elekdağ? Burada.
Turgut Dibek? Burada.
Tansel Barış? Burada.
Ahmet Küçük? Burada.
Harun Öztürk? Burada.
Hüseyin Pazarcı? Burada.
Mehmet Serdaroğlu? Burada.
Recep Taner? Burada.
Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı olmadığı
için birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.55
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
İstem üzerine yapılan açık oylamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi teklifin tümünü yeniden açık oya sunacağım.
Oylama için üç dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
tümünün açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 196
Kabul :
196 (x)
Böylece, teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.12
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:17.31
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve
İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer alan Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un;
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Kütahya Milletvekili Soner
Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı
Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer alan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
6.- Kamu Düzeni ve Güvenliği
Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri
Komisyonu Raporu (1/704) (S. Sayısı: 383)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Nerede bu Hükûmet
Sayın Başkan?
Komisyon yok, Hükûmet yok.
BAŞKAN - 7’nci sırada yer alan Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
7.- Bolu Milletvekili Fatih
Metin’in, 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/137) (S. Sayısı:
228)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8’inci sırada yer alan Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
8.- Türk Borçlar Kanununun
Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/674) (S. Sayısı: 375)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9’uncu sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet Arşivi Arasında
İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
9.- Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile Hırvatistan Cumhuriyeti Devlet
Arşivi Arasında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/669) (S.Sayısı: 351)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
10’uncu sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam
Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu
Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da
Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti,
İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu
Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da
Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/594) (S. Sayısı: 265)(x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 265 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ Konuşacaktır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İslam Konferansı Diyalog ve
İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkındaki Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’na ilişkin Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini izah etmek amacıyla söz almış buluyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, hemen belirteyim ki biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak İslam Konferansı Örgütüne ülkemizin üyeliğini, bu örgüte üye
olunurken konulmuş bulunan genel rezervler çerçevesinde destekliyoruz. Bu
örgütü, Türkiye'nin İslam dünyası ile ilişkilerini güçlendirmeye yarayan çok
boyutlu ve yararlı bir enstrüman olarak
değerlendiriyoruz. İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliğinin de bir Türk
vatandaşının uhdesinde olmasını büyük bir gurur ve memnuniyetle karşılıyoruz.
Ayrıca, İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Merkezinin İstanbul’da
kurulmasına da -faaliyetlerini yasalarımız çerçevesinde sürdürmesi şartıyla-
olumlu bir girişim olarak bakıyoruz.
(x) 265 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Ancak bu amaçla, değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulan anlaşma, yasalarımızı ihlal eden çok ciddi hata ve
eksiklikler içermektedir. Bu hâliyle, sakat ve kabul edilemez bir nitelik arz
ediyor. Amacımız, İslam Konferansı Gençlik Forumunun kurulmasının engellenmesi
değil, bu kuruluşun yasalarımıza uygun sağlıklı bir hukuki zemin üzerine
oturtulması ve görevlerini bu çerçevede verimli bir şekilde yürütmesidir.
Değerli arkadaşlarım, görüşlerimizin bu açıdan değerlendirilmesini
önemle rica ediyorum. Anlaşma hakkındaki eleştiri ve önerilerimiz şu yedi
noktada toplanıyor:
Birinci nokta, Anlaşma’nın amacı, işlevi ve öngördüğü etkinlikler
ile ilgilidir. Dışişleri Bakanlığı tarafından sunulan gerekçede Anlaşma’nın
amacı şöyle ifade edilmiştir: “Çeşitli ve farklı medeniyetlere mensup gençler
ve kültürler arasında diyaloğun geliştirilmesi
amacıyla sürdürülebilir bir uluslararası mekanizma tesis edilmesi ve İslam
Konferansı Örgütünün Medeniyetler İttifakı faaliyetlerine vereceği katkıya
zemin hazırlanması.” Oysa, Anlaşma metninde, bu
amaçlarla ilgili olarak hiçbir açıklama yer almıyor. Yani, Forum bir
uluslararası kuruluş olarak kuruluyor fakat işlev ve görevleri bilinmeyen bir
uluslararası kuruluş.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir şey olabilir mi! Bu konuda kaygı
ve kuşkuya yol açan başka bir neden daha var. İslam Konferansı Örgütü Diyalog
ve İşbirliği Gençlik Forumunun hâlen yerel bir dernek olarak, yerel bir dernek
statüsünde İstanbul’da kurulduğu, başkanlığını da Ali Sarıkaya isimli bir
kişinin yaptığı yasa gerekçesinden anlaşılıyor. Ancak Ali Sarıkaya’nın Forumun
amaç ve görevleriyle ilgili beyanları Dışişleri Bakanlığı gerekçesinde
belirtilenlerle uyuşmuyor. Hatta, bunlara ters düşmekle kalmıyor, ciddi
endişelere yol açıyor. Nitekim, Anadolu Ajansı
Muhabiri Murat Muratoğlu Madrid’de yapılan Medeniyetler
İttifakı Toplantısı sırasında 15 Ocak 2008 tarihinde verdiği bir haberde şu
hususları bildirmiştir: “Merkezi İstanbul'da bulunan İslam Konferansı Örgütü
Gençlik Forumu Başkanı Ali Sarıkaya, medeniyetler ittifakı gençlik girişimi
inisiyatifinin koordinasyonunu gerçekleştireceğini söyledi.”
Şimdi bakınız, dinleyin, ne diyor Ali Sarıkaya: “Sarıkaya, bundan
sonra, gençlik inisiyatifi olarak politik kriz çıkan
bölgelere krizin aşılması için gençlik timleri göndereceklerini ifade etti.”
Sarıkaya’nın politik kriz çıkan bölgelere krizin aşılması için
gençlik timleri gönderileceği yolundaki açıklaması iki açıdan endişe vericidir
değerli arkadaşlarım. Birincisi: Sarıkaya’nın sözünü ettiği şekilde bir
etkinliği kültürler arası diyalog ile bağdaştırmak mümkün değildir. Hâlen,
örneğin Pakistan’da ve dünyanın birçok yerinde politik krizler mevcuttur,
çatışmalar vardır. Forum buralara hangi amaçla gençlik timleri gönderecektir?
Gönderdiği timler gittikleri ülkelerde ne gibi siyasi veya başka türlü
faaliyetlerde bulunacaklardır? Bunlar Gençlik Diyalog Forumunun boyunu, gerçek
amacını ve haddini fersah fersah aşan işlerdir.
İkincisi de: Ali Sarıkaya’nın söyledikleri, anlaşma için
hazırlanmış olan gerekçe de Foruma verilen görev ve yetkileri aşıyor. Bu
bakımdan, keyfî ve yetki dışı etkinliklere yol açmamak ve Forumun kendisi için
öngörülen sınırlar içinde kalmasını ve belli yetkiler çerçevesinde hareket
etmesini sağlamak için, Forumun amaç ve işlevlerinin ve personelinin
görevlerinin anlaşmada açık ve net bir şekilde tanımlanması zorunludur.
Bu tanımlama keyfiyeti Forum yöneticilerine tanınan yargı
bağışıklığı açısından da zorunlu görülüyor. Nitekim,
Forumda, Gençlik Forumunda görev yapan üst düzey yöneticilere, Anlaşma’nın
10’uncu ve 11’inci maddeleri uyarınca, kendi yetki sınırları içinde ve resmî
görevleri çerçevesinde yaptıkları tüm eylemlerden, sözlü veya yazılı
ifadelerden dolayı yargı muafiyeti tanınmıştır. Yani tam diplomatik bağışıklık
ve muafiyetler bunlara tanınıyor. Fakat gelin görün ki Forumun amacı, işlevleri
ve yetkileri Anlaşma’da tanımlanmamış bulunuyor. Bu durumda yöneticilerin
yargılanmaları gerektiğinde bu kişilerin yargı konusundaki ayrıcalık ve
dokunulmazlıklarını saptamak için resmî görevlerinin ve yetki sınırlarının ne
olduğu nasıl tespit edilecektir değerli arkadaşlarım?
Amacı ve işlevi belli olmayan bir uluslararası anlaşmaya bu sıfat
verilemez. Cumhuriyet tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle bir
sakatlıkla malul hiçbir anlaşma onaylanmamıştır.
Şu hususun çok iyi anlaşılması lazım: Bir uluslararası anlaşmada
bazı kişi ve görevlilere diplomatik bağışıklık ve dokunulmazlık tanınıyorsa
bunların görev ve yetkilerinin anlaşmada açıkça belirtilmesi gerekir. Aksi
takdirde bu kişi ve görevlilere bulundukları ülkelerin yasalarını keyfî şekilde
ihlal etmek imkânı tanınmış olur.
Bu bakımdan, değerli arkadaşlarım, Forumun amaç, işlev ve görevleri belirlenip anlaşma metnine
dercedilmeden bu Anlaşma’nın Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından onaylanması akla ihanet olur değerli arkadaşlar.
Buraya kadar söylediklerim, tek başına bu Anlaşma’nın eksiklik ve
hatalarının düzeltilmesi amacıyla geri çekilmesi için yeterlidir.
Önemli bir başka sakıncalı husus da Anlaşma’nın Gençlik Forumuna
Türkiye'nin yasalarını hiçe sayan para operasyonları yapmak hususunda
imtiyazlar verilmesidir. Burada bir parantez açarak belirteyim: “İmtiyaz”
sözcüğü Anlaşma’nın 6’ncı maddesinde, ikinci fıkrada aynen yer almakta olup
benim yorum amacıyla kullandığım bir ifade değildir. “İmtiyaz” kelimesi metinde
aynen vardır, mevcuttur.
Şimdi bakın, lütfen dikkatle dinleyin. Anlaşmanın 6’ncı maddesinin
birinci fıkrası aynen şöyledir:
“1. Forum herhangi bir sınırlamaya veya herhangi bir kontrol,
düzenleme ve moratoryuma tabi tutulmaksızın,
a) Elinde her çeşit para bulundurabilir ve herhangi bir para
birimi üzerinden hesap açabilir,
b) Fonları serbestçe Türkiye'ye getirip çıkarabilir ve bunları bir
dövizden diğer bir para birimine çevirebilir,
c) Ayrıca elinde bulundurduğu herhangi bir dövizi yürürlükteki
resmi kambiyo kuru üzerinden diğerine çevirebilir.”
Şimdi, bu madde, değerli arkadaşlarım, kurulacak olan Gençlik
Forumunun Türkiye’nin mali mevzuatına hiçbir şekilde riayet etmekle mükellef
olmayacağını Türk devletine dayatma anlayışıyla yazılmıştır. Forum, Türkiye’ye
dışarıdan istediği şekilde ve hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan fonlar aktaracak,
sonra bu fonları Türkiye içinde istediği yerlere dağıtacak, isterse bu fonları
tekrar yurt dışına çıkaracak, istediği kurum ve kuruluşlara ulaştıracaktır.
Forum, istediği her mali spekülasyonu, her mali
manipülasyonu yapmakla serbest olacaktır. Böyle şey olabilir mi değerli
arkadaşlar?
Burada kritik nokta, Forumun amaç, işlev ve görevlerinin
Anlaşma’da belirlenmemiş olmasıdır, sorun buradan çıkıyor. Böyle olunca bu para
operasyonlarını Forumun açıklanmış resmî ve meşru amaç ve işlevleriyle
sınırlamak mümkün değildir. Hangi amaçla kullanılacağı Anlaşma’da
belirtilmeden, Forumun belirttiğim nitelikte para operasyonları yapabileceğinin
Anlaşma’da öngörülmesi, üstelik Foruma yargı bağışıklığı da tanındığı dikkate
alınırsa kuşku ve suistimallere yol açması
kaçınılmazdır değerli arkadaşlarım. Sizler hepiniz muhterem insanlarsınız ama
sizlerin iradesi hilafına yeni Deniz Feneri örnekleriyle karşılaşılması
kaçınılmaz olabilir.
Öte yandan, Foruma sağlanan imkânların “imtiyaz” kelimesiyle
tanımlanması da “kapitülasyon” kavramını çağrıştırmaktadır. Tüm bu nedenlerle
bu madde anlaşmadan çıkarılmalıdır.
Şimdi, üçüncü sakıncalı nokta 6’ncı maddenin ikinci fıkrasından
kaynaklanıyor. Bu fıkrada Forumun kendine sağlanan imtiyazları kullanırken,
yani para operasyonlarını Türkiye mali mevzuatını dikkate almadan yaparken
şöyle bir ifade var, bakın: Türkiye Hükûmetinin
tavsiyelerine uyacağı ve bu tavsiyeleri kendi amaçlarının gerçekleşmesine uygun
olduğu ölçüde dikkate alacağı belirtilmektedir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Forum, para operasyonları yapar ve
bunları Türkiye’de veya Türkiye dışında birtakım yerlere ulaştırır, bu şekilde
ne olduğunu bilmediğimiz bazı faaliyetleri desteklerken uygun görürse Türk Hükûmetine danışacak ama Türk Hükûmetinin
tavsiyelerini işine geldiği ölçüde uygulayacaktır. Böyle bir şey olabilir mi
değerli arkadaşlarım? Bu ifadeler Türkiye’yi ve Hükûmeti
küçümseyici ve aşağılayıcı nitelikte bir anlam taşımaları açısından son derece
rahatsız edici değil mi?
Şimdi, bu maddeden Forumun iradesinin sanki Türkiye’deki siyasi
iradenin üstüne konduğu gibi bir mana çıkıyor. Bu ifadeleri Türkiye Büyük
Millet Meclisinin onaylaması gereken bir anlaşmaya dercetmek
Meclise saygıda kusur etmektir. Bu fıkranın anlaşmadan çıkarılması isabetli
olacaktır.
Forumun resmî haberleşme ve yazışmalarına sansür
uygulanmayacağı ile gümrük ve gümrük harçları ile tüketim ve intikal
vergilerinden muafiyetine ilişkin dördüncü, beşinci ve altıncı sakıncalı
noktalar, yasa tasarısı ile birlikte sunulan muhalefet şerhinde ayrıntılı
biçimde yer aldığı için bu hususları tekrar etmeyeceğim ancak son olarak
anlaşmayı imzalayan tarafların statülerinden kaynaklanan bir hataya işaret
edeceğim.
Anlaşma 3 kişi tarafından imzalanmıştır. Bunlardan ilk 2’si Sayın
Türk Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile Sayın İslam Konferansı Örgütü Genel
Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’dur.
Şimdi, bu 2 imzacı birbirlerinin muhataplarıdır, birisi bir devleti, diğeri de
uluslararası bir örgütü temsil eden şahsiyetlerdir. Buna mukabil hâlen
İstanbul’da yerel bir derneğin başkanı olan ve üstelik ipe sapa gelmez
açıklamalar yapacak kadar sorumsuz olan –biraz önce izah ettim- Ali Sarıkaya,
bu kişilerle muhatap olacak bir statüye sahip değildir. Bu bakımdan makul ve uygun
olan yöntem, Anlaşma’nın Türk Dışişleri Bakanı ile Forum adına İslam Konferansı
Örgütü Genel Sekreteri arasında imzalanmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, buraya kadar yaptığım konuşmayla İslam
Konferansı Örgütü Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da
Kurulmasına İlişkin Anlaşma’daki hataları izah etmiş bulunuyorum.
Şimdi, biz bu hataları Anlaşma’nın görüşüldüğü Dışişleri
Komisyonunda ayrıntılı biçimde izah ettik ancak Anlaşma, Komisyonda iktidar
milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi ve Genel Kurula sevk edildi.
Şimdi, Anlaşma’yı destekleyenler bizim görüşlerimize karşı üç
emsal olabilecek anlaşma ileri sürdüler ve bu anlaşmalarda da bizim “hata” diye
nitelediğimiz hükümlerin ve ayrıcalıkların aynen yer aldığını iddia ettiler.
İleri sürdükleri mantık şuydu: Sizin “sakıncalı ve hatalı” dediğiniz hususlar
bu anlaşmalarda da mevcuttur. Bu durumda İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumu
Anlaşması’ndaki hükümler geçerlidir ve meşrudur.
Emsal olarak ileri sürülen birinci anlaşma Karadeniz Ekonomik İşbirliği
sekreteryasına tanınan ayrıcalıklara ilişkin Ek
Protokoldür. 2001 yılında onaylanan bu Ek Protokol, Karadeniz Ekonomik
İşbirliğine bağlı birçok uluslararası kuruluş için de geçerlidir ve bu
konulardaki anlaşmaları onaylayan yasa tasarılarının altında benim de imzam
vardır. Ancak değerli arkadaşlarım, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ek Protokolü
ile İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumu Anlaşması’nın ayrıcalıklar konusunda
birbirine benzer hükümler içerdiği iddiası temelinden yanlıştır. Nedenini açıklayayım: Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Şartı’nın
28’inci maddesinde Örgütün yetkililerinin ve üye ülkeler temsilcilerinin üye
ülkelerin topraklarında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 13 Şubat
1946 tarihinde kabul edilen Birleşmiş Milletler Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar
Sözleşmesi’nde tanımlanan ayrıcalıklar ve bağışıklıklardan faydalanacakları ve
söz konusu ayrıcalık ve bağışıklıklardan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü
ilkeleri ve amaçları uyarınca görevlerini yerine getirebilmeleri için ancak
yararlanabilecekleri belirtilmektedir. Anlaşılacağı üzere de burada
vurgulanan, (KEİ) Karadeniz Ekonomik İşbirliği sekreteryası
yetkililerine ve temsilcilerine tanınmış bulunan ayrıcalık ve bağışıklıkların,
Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin ilkeleri ve amaçları uyarınca yürütülecek
görevlerle sınırlı olduğudur. Oysa daha önce de vurguladığım üzere Gençlik
Forumunun amaç ve ilkeleri ile yöneticileri tarafından ifa edilecek görevler
meçhuldür. Gençlik Forumunu kuran Anlaşma’da Forumun amaç, işlev ve görevleri
hakkında bir kelime bile yoktur. Bu bakımdan, Foruma sağlanan ayrıcalık ve
bağışıklıkların nerede başlayıp nerede bittiği belli değildir. Bu nedenle,
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü Ek Protokolü ile İslam Konferansı Örgütü
Gençlik Forum Anlaşması arasında bir benzerlik olduğu iddiası temelden
yanlıştır. Ek Protokol ile Anlaşma arasında bazı kısmi cümle benzerlikleri
vardır ama anlam benzerliği kesinlikle yoktur. Nitekim Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Örgütü sadece kendi amaç ve işlevlerine yönelik fonlara sahip
olabilir ve yapabileceği para operasyonları da Örgütün amaç ve işlevleriyle
sınırlı olacaktır. Oysa İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumu herhangi bir
sınırlamaya, herhangi bir kontrol veya düzenlemeye tabi tutulmadan her türlü
para operasyonunu her türlü amaçla yapabilecek ve girişebileceği illegal
nitelikteki eylemler nedeniyle de yargı dokunulmazlığına sahip olacaktır. Böyle
bir şeyi kabul edebilir misiniz değerli arkadaşlarım? Bu ülkenin çıkarlarını
korumaya ant içmiş kişiler olarak böyle bir şeye nasıl izin verebiliriz?
Görüleceği üzere İslam Konferansı Örgütü ile (KEİ) Karadeniz Ekonomik İşbirliği
anlaşmaları aynı değildir, aralarında uçurum gibi fark vardır. Şimdi,
Anlaşma’yı savunanların gösterdikleri diğer iki emsal İslam Konferansı Örgütü
İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezinin Ankara’da ve
İslam Konferansı Örgütü İslam Tarihi, Sanatı ve Kültürü Araştırma Merkezinin
İstanbul’da kurulması hakkındaki anlaşmalardır.
Değerli arkadaşlarım, bu anlaşmalar, Türkiye'de demokrasinin
askıya alındığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin kapatıldığı olağanüstü bir
dönemin hükûmeti tarafından 1982’de imzalanmıştır.
Utanç verici bir kapitülasyon belgesi ve aymazlık örneği olan bu anlaşmaların,
Türkiye'nin haysiyet ve çıkarlarına duyarlı hiçbir kimse tarafından emsal
olarak gösterilmesi mümkün değildir.
Bütün bu nedenlerle, önerimiz, değerli arkadaşlarım, yeni
yolsuzluklara davetiye çıkaran İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumu
Anlaşması’nın geri çekilmesi ve yasalarımız ile duyarlılıklarımız ışığında
yeniden kaleme alındıktan sonra Meclise sunulmasıdır. Yolsuzluklara davetiye
çıkaran hâliyle bu Anlaşma’nın yüksek yargı tarafından da kabul edilmeyeceğini
dikkate alınız lütfen. Boşu boşuna zaman kaybetmek yerine geri çekip gerekli değişiklikleri
yaptıktan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine sununuz. Aklın yolu budur.
Bu görüşlerle, onaylanması istenen kanun tasarısına olumsuz oy
vereceğimizi belirtir, yüce Meclise saygılarımı sunarım.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ertuğrul
Kumcuoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kumcuoğlu.
MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir zamanlar mensubu olmaktan büyük onur ve gurur duyduğum
Dışişleri Bakanlığı bürokrasisini burada üzmekten ciddi surette sıkılıyorum ama
bazı şeyleri de dile getirmek mecburiyetindeyiz.
Uluslararası anlaşmalar kanun hükmünde metinlerdir. Bunun da
ötesinde, uluslararası anlaşmalar ulusal hukukun üstünde metinlerdir. Ama bu
kanun tasarısına ekli Anlaşma’nın Türkçe metnine baktığımız vakit, metnin
-tabirimi mazur görün- bir fecaat olduğunu müşahede ediyorum. Birkaç örneği
süratle sıralayayım ki arkadaşlar bunun üzerinde düşünmek gereğini duysunlar.
Anlaşma’nın 1’inci maddesinin (C) bendi veya fıkrasında
“deyimiyle” kelimesi bütünüyle ihmal edilmiştir, metinde yoktur.
2’nci maddesinin sonundaki “ehlidir” kelimesinin “ehildir” olması
lazımdır. Ehil olmak başka şeydir, ehli kelimesi başka şeydir.
Sonra 4’üncü maddesinde bakıyorsunuz “…adli veya teşrii
uygulamalara tabi tutulamazlar.” diyor. İstedim orijinal metnini,
İngilizcesini, burada “uygulamalar” kelimesinin karşılığında konulan kelime “procedure.” Procedure, uygulama
şeklinde tercüme edilemez Türkçeye, ya “süreç” ya “tasarruf” şeklinde telaffuz
edeceksiniz.
Anlaşma’nın 7’nci maddesinde “…kamu görevi yükümlülüklerinden olan
vergilerden bağışık tutulmayı isteyemez.” gibi bir hüküm var. Kamu görevi
yükümlülüklerinden olan vergiler… Bütün vergici arkadaşlarıma danıştım,
hafızamı zorladım, kitap karıştırdım, bunun ne demek olduğunu anlayamadım.
Ancak İngilizce metin elime geldiği zaman fark ettim ki bu cümleyle isnat
edilen, herhangi bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili makamlarının bu
uluslararası kuruma sağlayacağı su, elektrik, hava gazı, kanalizasyon gibi
hizmet ve mal bedellerini ödemek zorundadırlar demek istiyormuş. Nerede vergi
burada, nerede yükümlülük burada?
Efendim, bir başka yerde, 16’ncı maddede “…şahsi ve kişisel
nitelik taşımayıp…” “Şahsi” ve “kişisel” kelimeleri biri
Arapça, biri öz Türkçe. Döndüm, baktım aslı nedir diye, aslı “individual” ve “personal.” Yani
“ferdi” ve “şahsi” veya “bireysel” ve “kişisel” diye tercüme edilmesi lazım
Türkçeye, yapılmamış.
17’nci maddesinde polis tüzüklerinden bahsediyor. Gittim
polislere, böyle bir tüzük var mı dedim, “Bizim kuruluşumuz var.” dedi. Döndüm,
baktım metne, burada “regülasyon” diyor. Yani, bunu
tüzükle nasıl tercüme edebilirsiniz?
Haa, ben Dışişleri
Bakanının ağır yükünü biliyorum, bu işlerin içinden çıkmakta zorlandıklarını
biliyorum. Hatta, bazı arkadaşlarımızın görev başında,
yakından tanıdığım, sevdiğim, saydığım, takdir ettiğim arkadaşların görev
başında hastalanmalarından da endişe ettim kariyerim boyunca ama biz buna bir
çare bulmak durumundayız. Biz bunları kanun diye Türk kodeksine koyamayız. Ne
yapalım? Gerekirse buradan imkân verelim, meslek memuru olmayan tercümanlar,
iyi, Türkçeye ve yabancı dile hâkim çocuklar, insanlar gelsinler, bunları doğru
dürüst tercüme etsinler. Böyle kanun olmaz. Çünkü bu kanun tasarısına eklenen
metin bir kanundur. Türkçede böyle kanun yapılmaz. Ha bunu söyleyeyim mi
söylemeyeyim mi? Bu söylenmesi lazım, kayıtlara geçmesi lazım.
Değerli arkadaşlar, Sayın Elekdağ burada
uzun uzun bu kanunun sıkıntılarından bahsetti fakat
bir noktada… Muhakkak bu işin ehli olduğu için, kariyerinin tamamını Dışişleri
Bakanlığı mesleğine verdiği için mutlaka onun burada söylediklerinde büyük
doğruluk payı vardır fakat ben işin o tarafının fazla üstüne gitmek
istemiyorum. Şu sebepten gitmek istemiyorum: Bir uluslararası teşkilat
kurulacak, gençlik meseleleriyle ilgilenecek. Ola ki bu kuruluş herhangi bir
başka İslam ülkesinde değil de Türkiye’de kurulsun. Zararın neresinden dönsen
yeğdir diye bir düzenleme yapılmış olabilir, öyle bir izlenimim var. O zaman
belki olabilir diye düşünüyorum ama burada bizi sıkıntıya sokan bazı hükümler
var. Sayın Elekdağ temas etmedi. Bu şeyin, Forumun
veya bu kurumun -biliyor musunuz- masraflarının yüzde 50’sini biz vereceğiz.
Sordum niye diye ilgililere, dediler ki kurum Türkiye’de kuruluyor, böyle
olması lazım. Ben merak ettim. Burada başka, diplomasi mesleğinde benden fazla
emek vermiş arkadaşlar var. Yani Birleşmiş Milletler Teşkilatının New York’ta
masraflarının yarısı Amerikalılar tarafından, Dünya Ticaret Örgütünün her türlü
masrafının yarısı İsviçre Hükûmeti tarafından, Dünya
Havacılık Teşkilatının masraflarının tamamının yarısı Kanada Hükûmeti tarafından mı karşılanıyor Sayın Elekdağ? Kural bu mudur?
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Hayır.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Burada ben biraz huylanıyorum.
Şöyle bir şey yapsanız: Tamam, bu gençlik merkezini kurdunuz,
adamları eğiteceksiniz. Çeşitli İslam ülkelerinden 50 çocuk geldi, 100 de
Türkiye’den, kendi adamlarınızı koydunuz; masrafları verdiniz, oradan Adalet ve
Kalkınma Partisinin siyasi anlayış ve mezhebine göre adamları eğitip saldınız. Olur mu böyle şey? (AK PARTİ sıralarından “Olmaz.” sesleri)
Olmaz demeyin, yaptığınızı biliyoruz. Şimdi, yani, insanın aklına
bu geliyor. İster istemez, yapmış olduğunuz düzenlemelerle insanın zihninde
sual işareti oluşturmakta bu denli usta hareket edilmez yani. Şimdi, iyi bir
şey yapılmış olabilir mi acaba, yani Türkiye'nin hayrına, selametine olabilir
mi diye büyük bir iyi niyetle, suhuletle olaya bakmaya çalışıyorum, ondan sonra
kafam karışıyor ve bunu da burada ifade etmekten kendimi alamıyorum.
Şimdi, efendim, bu tasarılar ilk defa buraya, gündeme gelmiyor.
Bunlar geçen hafta geldi, geçen hafta yarım kaldı. Hep böyle biz zaten devamlı
gündemi değiştiriyoruz. Ben biliyorum, Sayın Elekdağ
bu konuda konuşacağım diye bir haftadır buraya her gün gelip gidiyor ve her
gün, bir haftadır, on gündür bu tasarı erteleniyor; nihayet bugün geldi, her
ikimiz de konuşma fırsatını bulduk.
Geçen sefer bu ve buna benzer bir kanunu konuşurken dedi ki Devlet
Bakanı Sayın Egemen Bağış: “Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
tarihinin en itibarlı dönemini yaşamaktadır.” Bakın, bu, “Bizden önce Türkiye
itibarsızdır.” ifadesini tazammun ediyor. “Hayır, onu kastetmedim”, “ettim”, o
ayrı mesele. Bu memleketin çok parlak dışişleri bakanları gelip geçmiştir.
Yani, bugünkü dışişleri bakanlarımızla mukayese etmeyelim belli isimleri,
burada polemiğe meydan vermeyelim.
Ama Sayın Elekdağ’ın burada yaptığı
konuşmadan sonra, Türkiye'nin cumhuriyet tarihinin en itibarlı dönemini
geçirdiğini söylemek mümkün mü? Ondan sonra, Sayın Egemen Bağış burada örnek
veriyor. Efendim, Sayın Cumhurbaşkanımız Paris’e gitmiş de, şöyle karşılanmış,
böyle karşılanmış. Cumhurbaşkanlığı son derece mutena, son derece hassas, son
derece önemli bir mevkidir. Cumhurbaşkanının şahsen de, makam olarak da burada spekülasyon konusu yapılmasını istemem ama burada konuşan
arkadaşlar da bu gibi spekülasyonlara imkân vermeyecekler. Ben, bu konuda,
makam ve kişi rencide olmasın diye fazla ayrıntıya girmek istemiyorum, fakat
merak edenlere Le Monde
gazetesinin 8 Ekim 2009 tarihli “Gül’e Elize
Sarayı’nda Askerî Karşılama” başlıklı makaleyi okumalarını tavsiye ederim.
Her devlet adamı, her politikacı, ağzından çıkan sözün, ertesi
günü veyahut da başka bir vesileyle kendisine mızrak olarak geri döneceğinin
bilincinde olmalı. Buradan, gelip, afır tafır yapıp, höpürlenip
böbürlenmemeli. Oturun, güzelce burada konuşacaksın, ne yapıyorsan onu
söyleyeceksin; ondan sonra, her konuşmada, partime ve kendime nasıl pay
çıkarırım diye, gereksiz, anlamsız, karşı tarafı rahatsız eden, bazen tahrik
eden konuşmalar yapmayacaksınız çünkü siz Hükûmetsiniz.
Temel göreviniz, sistemin sağlıklı, huzurlu, suhuletli bir şekilde çalışmasını
temin etmektir, muhalefet aksine hareket etse bile. Çünkü devleti siz
yönetiyorsunuz, siyasi sorumluluk sizin. Bizim sırtımızda yumurta küfesi yok
ama buna rağmen, bugün biraz önce yaptığım konuşmada da, bugün burada da çok
dikkatli olmaya itina gösterdiğimi, tahmin ediyorum, fark ediyorsunuz.
Şimdi, Sayın Egemen Bağış devam ediyor, böyle bir
müzakerede “Hepimizin gurur duyması gereken bir gelişme de bu Meclisin çok
saygın bir üyesi Antalya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt
Çavuşoğlu Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde
ilk defa Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına seçilmek için
siyasi parti grupları tarafından –oradaki- bütün siyasi partiler tarafından
ortak aday olarak gösterilmiştir.” Kıvanç verici bir
şey değil mi? Payını çıkardı Sayın Egemen Bağış.
Bakın bu iş nasıl oldu: Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesine
aday olabilmesi için evvela Avrupa Demokratlar Grubunda seçilmesi gerekiyordu.
Avrupa Demokratlar Grubunda da bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2,
AKP’nin 2 üyesi var. Biz -oradaki oylamada 2 aday var, birisi İngiliz
Milletvekili, birisi Sayın Çavuşoğlu. Kritik bir
oylama, hassas bir oylama- konuyu Sayın Genel Başkanımıza götürdük, dedik ki: “Mevlüt Çavuşoğlu AKP
Milletvekilidir, rakip partidendir, adaydır, ne yapalım?” Sayın Genel
Başkanımız dedi ki: “Biz milliyetçi partiyiz, bize yakışan, uluslararası
platformlarda kim olursa olsun, hangi partiye mensup olursa olsun Türk adayını
desteklemektir.” (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve biz oraya gittik, 2
kişi olarak gitmedik, 4 kişi gittik; âcizane ben, asli ikinci üye veyahut da
birinci üye Sayın Yıldırım Tuğrul Türkeş, yedek üyelerimiz Sayın Metin Ergun ve Sayın Behiç Çelik. Ne oldu biliyor musunuz? Sayın Çavuşoğlu Avrupa Demokratlar Grubundan dört oy önde seçimi
tamamladı, aday oldu.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Teşekkür ettik.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Egemen Bağış’ın bu kürsüye çıktığı
vakit Milliyetçi Hareket Partisine bu jesti karşısında teşekkür etmesi
gerekiyordu.
AHMET YENİ (Samsun) – Yaptı; etti, etti.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Etti.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Ama ne yaptınız siz? Kendi taraftar
gazetenizde günlerce, çok yakışıksız şekilde “MHP ve CHP Mevlüt
Çavuşoğlu’nun adaylığına karşı.” diye manşet
attırdınız.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Hayır.
AHMET YENİ (Samsun) – Hayır, hayır.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hiç öyle bir şey yaptırmadık.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Evet, öyle, gidin bakın. Gidin
Bakın, evet, öyle.
NURİ USLU (Uşak) – Hayır, hayır.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Mevlüt Bey
burada teşekkür etti.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) – Beyefendiler, ben bu kürsüde yalan…
Olur mu öyle şey! Aksini ispat etmek durumundasınız.
Bakın beyler, uluslararası arenada itibara sahip olmak güzel
şeydir. Bir milletvekili arkadaşımızın orada bir makam ve mevkiye
gelmesi güzel şeydir. Fakat, vefa da sadece insanlara
değil, Allah indinde de borcunuzdur. Olur mu öyle şey!
Görmezliğe geliyoruz, bilmezliğe geliyoruz!
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Boza markası değil vefa!
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - Ondan sonra, teşekkür edilecek
yerde, kalkıyor buradan en tepedeki zat, sadece şu grup üyelerini değil, sadece
Milliyetçi Hareket Partisine gönül ve oy vermiş kitleleri değil, her şehit
cenazesinde cenaze arkasında namaza durmuş insanları rencide edecek bir şekilde
tatsız ifadelerde bulunuyor.
Beyler, uluslararası arenada tek başınıza itibar sahibi
olmazsınız. Parti olarak itibar sahibi olmanız da bir şey ifade etmez. Millet
olarak, devlet olarak itibar sahibi olmamız gerekir. Millet olarak, devlet
olarak itibar sahibi olmak için de birbirimizle iyi diyalog içinde olmamız
lazım, birbirimizi anlamamız lazım, birbirimize karşı empati
kurmamız lazım.
Onun için, ben söyleyeceğimi söyledim. Arkadaşlar gereğini
yaparlar veya yapmazlar. Fakat şu bilinsin: Uluslararası arenada, uluslararası
ilişkilerde Adalet ve Kalkınma Partisi arkasına şurada gördüğünüz muhalefet
partilerini almadan bir yere varamaz. Avrupalılar sizden daha demokrat, bizden
daha demokrat; muhalefetin ne anlama geldiğini biliyorlar.
Sonra bir de burada kalkıp “itibarımız şöyle, itibarımız böyle”
derken, Fransız Hükûmetinin Türkiye’yle ilgili ikili
vergi anlaşmasını iptal etmenin eşiğinde olduğunu da bilin. Vergi
politikalarında ve vergi mevzuatında ve vergi uygulamalarında yaptığınız
yanlışlıklar dolayısıyla Fransa ve yanılmıyorsam Almanya, Türkiye’yle ilgili
ikili vergi anlaşmalarını tek taraflı olarak iptal etme konusunu ciddi surette
düşünüyorlar. Bu konuda da şimdiden grubunuzu, partinizi, Hükûmetinizi,
ilgili bütün tarafları ikaz etmekte yarar görüyorum, çünkü böyle bir şey olursa
sadece bu sizi rencide etmez, bizleri de rencide eder.
Efendim, zaman kısıtlı, hepimiz yorgunuz ama ben mümkün olduğunca
net fakat yumuşak bir şekilde mesajımı size vermeyi başardığıma inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum; sağ olun, var olun. (MHP ve AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkanım, izin verir
misiniz.
Sayın Konuşmacı biraz önce Sayın Egemen Bağış’ın teşekkür etmediği
konusunda bir şey söyledi, izin verirseniz iki dakikada açıklama yapayım.
BAŞKAN – Anlayamadım efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Sayın Konuşmacı burada Avrupa Parlamentosundaki seçimle ilgili farklı anlam
ifade edecek bir şey söyledi, izin verirseniz iki dakikada açıklamak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Egemen Bağış…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Grubumuzla ilgili…
OKTAY VURAL (İzmir) - Grubunuzla ilgili bir şey söylemedi, Egemen
Bağış adına mı konuşacaksınız? Niyetiniz varsa söyleyin Sayın Elitaş.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) -
Söyleriz, söyleriz.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun,
Avrupa Parlamentosundaki seçimle ilgili farklı anlam ifade eden sözlerine
ilişkin açıklaması
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Kumcuoğlu, biraz önce burada İslam
Kalkınma Örgütüyle ilgili gençlik teşkilatının kurulması konusunda yapılan
anlaşmanın oylanmasından sonra, Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Avrupa Parlamentosundaki seçimiyle ilgili
katkılarına herhangi bir teşekkürün olmadığını, Sayın Başmüzakerecimiz
Egemen Bağış Bey’in buradaki konuşmalarını sanki AK PARTİ’nin
milletvekillerinin, yurt dışındaki temsilci milletvekillerinin şeklinde
olduğunu ifade etti. Açıkçası bir haksızlık yaptığınızı buradan belirtmek
istiyorum. Hem Sayın Mevlüt Çavuşoğlu
bu kürsüde, siyasi parti temsilcisi milletvekili arkadaşlarımızın katkılarını,
onların yaptığı kulisler çerçevesinde bu noktaya geldiğimizi hem de bizim
partimizin büyük kongresinde Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız yaptığı konuşmada,
tüm milletvekili arkadaşlarımıza, Türkiye’den giden milletvekili
arkadaşlarımıza açık ve net bir şekilde teşekkürlerini ifade etti. Sayın Kumcuoğlu’nun söylediği gibi, biz Türkiye’de farklı farklı projeleri, farklı farklı
politikaları birbirimize ifade edebiliriz. Zaten muhalefetin de özelliği,
birinin söylediğine doğrudan doğruya karşı çıkmak değil eleştiriyle katkı
sağlamak anlamında olması gerekir ama yurt dışına çıktığımız zaman hepimizin
millî takım gibi millî birlik içerisinde, hiçbir siyasi parti ayrımı
gözetmeksizin sadece Türkiye adına, Türk milleti adına hareket ettiğimizin
bilinci içerisinde olmamız gerekir. Bu şekilde de anlaşılması gerektiği
kanaatindeyim.
Hem Sayın Bağış hem Sayın Çavuşoğlu hem
Sayın Başbakan AK PARTİ’nin Genel Başkanı bu konuyla
ilgili hassasiyetini ve arkadaşlarımızın gösterdiği, Türk milleti adına,
Türkiye Cumhuriyeti adına yaptıkları katkıyı teşekkürle ifade etmişlerdir, biz
de aynı şekilde teşekkürle ifade ediyoruz.
Türkiye içerisinde, Parlamento içerisinde yaptığımız
faaliyetlerde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bitiriniz lütfen.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …farklı farklı
söylemler, incitici eleştiriler de yapabiliriz ama Türk milletini temsil
ederken, hep beraber, hep bir ağızdan, hep bir yürekten gayret göstereceğimize,
bütün milletvekillerinin de aynı gayret içerisinde olduğuna inanıyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, benim konuşmam tahrif
edildi. Müsaade ederseniz, yerimden iki üç cümle söyleyeceğim, zabıtlara
geçsin.
BAŞKAN – Kürsüye buyurunuz.
5.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, sözlerini yanlış yorumladığına ilişkin
açıklaması
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum.
Açıklamanıza da teşekkür ediyorum.
Bir, ben Mevlüt Çavuşoğlu’nun
ismini zikretmedim, “Egemen Bağış” dedim. Öyle, onu oraya, lafı buradan getirip
buraya götürmek olmaz. Yani, neyse o.
İkincisi, her iki konuda da “bütün milletvekilleri” diye genel bir
teşekkür yapıp…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İsim isim
saydınız.
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) –
…ondan sonra yandaş basında “MHP ve CHP engel oldu.” denip, ismen bu
sefer taanda bulunmak, sizin haklı olmadığınızın
işaretidir. Bu kadar.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.
Konu kapanmıştır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Kumcuoğlu,
basında bizim köşe yazarımız yok. Siz köşe yazarlığı yapıyorsanız onu
bilmiyorum.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti,
İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu
Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da
Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/594) (S. Sayısı: 265) (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz.
Buyurunuz Sayın Gündüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 265 sıra sayılı, İslam Konferansı Örgütü ve İslam
Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da kurulmasıyla
ilgili Yasa Tasarısı üzerinde grubum adına söz almış bulunuyor, yüce heyetinizi
ve bizi televizyonları başında izleyen aziz milletimizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, önce, bu İslam Konferansı Örgütü nedir: İslam
Konferansı Örgütü, 1974’te kurulmuş, elli yedi ülkeyi, seksen ayrı Müslüman
topluluğu temsil eden ve dünyanın yüzde 28’ine tekabül eden 30 milyon
kilometrekarelik bir coğrafyada yaşayan 1,5 milyon Müslümanı
temsil eden uluslararası diplomatik bir örgüttür. (AK PARTİ sıralarından “1,5
milyar” sesleri) Evet, 1,5 milyar Müslümanı temsil
eden uluslararası bir örgüttür ve Birleşmiş Milletler Teşkilatından sonra da en
büyük uluslararası örgütlerin başında gelir.
Tabii, bizim konumuz, esas, bu Gençlik Forumu ne zaman kuruldu,
niye kuruldu, bunun geriye dönük bir takvimini arz etmek istiyorum: İlk olarak
11-18 Ekim 2000 tarihleri arasında Malezya’da yapılan İslam Ülkeleri Zirve
Konferansı’nda alınan bir kararla Gençlik Forumunun kurulması
kararlaştırılmıştır. Daha sonra, 1-3 Aralık 2004 tarihinde Bakü’de yapılan bir
genel kurulda Ali Sarıkaya oy birliğiyle bu Forumun Başkanlığına seçilmiştir.
Ardından, İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun, 28-30 Haziran
2005’te Yemen’de yapılan İslam Konferansı Teşkilatı Dışişleri Bakanları
toplantısında alınan bir kararla aktif hâle getirilmesi karar altına
alınmıştır. Nihayet, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
15 Mayıs 2008’de İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu arasında
yapılan bir anlaşmayla İstanbul’da kurulmuştur.
Böyle bir anlaşmanın altında 3 tane Türk’ün imzasının bulunması
bile gurur verici bir gelişmedir. Kaldı ki İslam Konferansı Örgütünün bir de
Parlamenterler Meclisi ayağı var. O ayakta da İslam Konferansı Teşkilatı
Parlamenterler Meclisi Genel Sekreterliği, merkezi Tahran’da, orada da şu an
Profesör Doktor Mahmut Erol Kılıç, İslam ülkelerinin oy birliğiyle seçtiği
Genel Sekreter olarak görev yapmaktadır.
Burada böyle bir forumun esas amacı nedir: İslam ülkeleri
arasında, özellikle gençler arasında medeniyetler arası diyaloğun
artırılması. Mesela burada muhalefet şerhinde, muhalefete mensup arkadaşlarımız
diyorlar ki: “Biz Türkiye’nin Batı medeniyetinden başka bir medeniyete sahip
olduğu görüşüne katılmıyoruz.” Bizim de zaten böyle bir iddiamız yok. Aksine,
bizim düşüncemiz, Türkiye’nin Medeniyetler Arası Diyalog Komitesinde, Birleşmiş
Milletlerde yaptığı gibi çeşitli medeniyetleri bir arada barındıran ve
asırlarca dinler arası diyaloğa, müsamahaya ve
hoşgörüye zemin hazırlamış, bunu bir arada yaşatmış bir medeniyetin mensupları
olarak aynı hoşgörüyü, aynı toleransı İslam dünyasının gençlerine aktarmak.
Zaten Birleşmiş Milletler, dünyadaki küresel sıkıntıların kaynağında
medeniyetler arası çarpışmanın yattığı düşüncesinden hareketle bu kırılganlığı
düzeltmek ve toplumlar arasında, medeniyetler arasında bir hoşgörü iklimini
gerçekleştirmek üzere bir komite kuruyor. Bu komisyona iki ülke layık
görülüyor. Neden? Birisi Türkiye, birisi İspanya. İspanya
dört yüz yıl Endülüs Emevi medeniyetine başkentlik
etmiş, merkezlik etmiş bir yer. Orada değişik dinleri, değişik dilleri, değişik
kültürleri bir arada yaşatma tecrübesine sahip olduğu için. İkincisi de
Türkiye’dir. Türkiye de aynı şekilde asırlarca değişik dilleri, dinleri,
insanları adil bir çizgide asırlarca barış içinde yaşatma tecrübesine sahip
olduğu için. Burada da İslam ülkeleri arasındaki, gençler arasında dayanışmayı,
kültürel alışverişi teşvik anlamında böyle bir merkezin Türkiye’de kurulması
aslında gurur verici bir şeydir. İslam ülkeleri arasında…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlaşmada var mı?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Var, var, var. Onları da arz edeceğim.
Ben şunu söyleyeyim…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Oku bakalım, orada var mı?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Hiç oradan müdahale etme. Ben efendice
dinledim herkesi.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Var mı, var mı anlaşmada?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Var, var, var. Hepsinde var.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen kendin söylüyorsun onu.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Hayır, var. İyice, dikkatle okursan, var.
Arkasında…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Metni oku.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bu kanun tasarısının arkasında anlaşmanın
metni de var. Okursanız var. Gerekçeleri de var.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Metni oku, metni oku; amaç var mı orada?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Lütfen sus, dinle!
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sana soru soruyorum, amaç var mı?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Şimdi, İslam ülkeleri… 1981’de Taif’te yapılan Üçüncü İslam Ülkeleri Zirve Toplantısında
karar alınıyor. Bu kararda, esas üye ülkeler arasında ekonomik ve teknik iş
birliğini güçlendirmek üzere bir eylem planı kabul ediliyor. Aslında İslam
ülkelerinde kurulan her türlü uluslararası, alttaki teşkilatların hemen hemen bütün çalışma takvimi bu eylem planıyla çizilmiştir,
yol haritası bu eylem planıyla belirlenmiştir. Bu eylem planında belirlenen ve
İslam ülkeleri arasındaki ticareti, ekonomik dayanışmayı, kültürel alışverişi
geliştirmek üzere kurulan daimî komiteler var. Bir tanesi Bilimsel ve
Teknolojik İşbirliği Daimi Komitesi; bu, Pakistan’da merkezi ki, ülkeler bu
merkezleri kendilerine kaydırmak için birbirleriyle yarışıyorlar zirve
toplantılarında. İkincisi, Enformasyon ve Kültürel İşler Daimi Komisyonu, bunun
merkezi de Senegal’de, Dakar’da. Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi de
İstanbul’da kurulmuştur. Şu anda İstanbul’da İslam Konferansı Teşkilatına bağlı
olarak bir, İslam ülkeleri arasında kullanılan sanayi mamullerinin belli bir
standartta olmasını temin sadedinde, İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomi ve Sosyal
Araştırma ve Eğitim Merkezi, Ankara’da bu. Bakın, bu ikincisi. İSEDAK bir, bu
iki. Üçüncüsü, İslam Kültür Tarihi ve Sanat Araştırmaları Merkezi, o da
İstanbul’da. Dördüncüsü de nihayet bu, İslam Ülkeleri Gençlik ve Diyalog
İşbirliği Komitesi, bu da İstanbul’da. Aslında bu, İslam ülkeleri arasında
Türkiye’nin ağırlığını göstermesi bakımından önemli bir husustur.
Burada bir şey daha arz edeyim ben: Uluslararası platformda
ülkelerin gücü sadece iktidarların gücüyle orantılı değildir. Kaba ağacın
gürlemesi dalıyla olur. Biz ülkemizin gücünü, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
grubu bulunan, hatta bulunmayan bütün milletvekillerimizin birlikteliğini
temsil ettiği bir kaynaktan, bir güçten alıyoruz, buna inanıyoruz. Bu eylem
planında, bakın, ticaret, sanayi, gıda güvenliği, tarımsal kalkınma, ulaştırma
ve haberleşme, enerji, bilim ve teknoloji sahaları öncelikli alanlar
belirlenerek İslam ülkeleri arasında gerçekten ciddi bir dayanışma ve altyapı
çalışması hızla devam etmektedir.
Şimdi, burada arkadaşlarımızın ifade ettiği hususlar, bu,
özellikle burada çalışacak personele verilecek dokunulmazlıklarla ilgili.
Aslında bu anlaşma İSEDAK’ta çalışanlara verilenlerle
aynı, İslam Kültür Tarihi ve Sanat Araştırmaları Merkezindekilere verilenlerle
aynı, diğer istatistik kurumundaki çalışanlara verilenlerle aynı. Bu da
dördüncüsü, aslında bir fark yok ve burada Forum binalarının Forumun amaçlarına
uygun olarak kullanılmak şartıyla dokunulmazlığı vardır, bakın, gayrimenkuller
için getirilen sınırlama. Diğer bir madde: “Belirtilen imtiyazlar kullanılır
iken -bu fonlarla ilgili- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
tavsiyelerine uyacak ve bunları kendi amaçlarına gerçekleşmesine uygun
oldukları ölçüde dikkate alacaktır.” Dolayısıyla burada arkadaşlarımızın ifade
buyurdukları gerekçelerin ben doğru olmadığı kanaatindeyim, her konuda inisiyatif Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin elindedir. Öbür taraftan,
uluslararası diğer diplomatik misyona verilen haklar
neyse bunlara da aynıları verilmekte. Aynı şekilde bu Komitenin çalışmaları,
bir, İslam Konferansı Örgütü tarafından denetlenmektedir. Oranın çok güçlü bir
denetim mekanizması var. İSEDAK nasıl denetleniyorsa, IRCICA nasıl
denetleniyorsa burası da aynıyla denetlenecektir ve buradaki dokunulmazlık ve
imtiyazlar sadece burada çalışan yabancı uyruklu personel için geçerlidir,
Türkiye Cumhuriyeti uyruklu personel için geçerli değildir. Bunu da belirtmekte
yarar umuyor ve böyle bir anlaşmanın…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Burada öyle bir şey yok ki!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Bakın, bütün şeylerde var.
Büyükelçilikten gelen arkadaşlarımız bunu daha iyi bilirler. Bu istisnalarıyla
beraber sadece Türkiye’de görev alacak olan yabancı uyruklu personele
verilecektir bu. O da, ülkemizde misafir olarak bulunan bu arkadaşlarımızın
görev ve yetkilerini, tabii kendilerine çizilen sorumluluk çerçevesinde daha
rahat yürütebilmelerini temin içindir.
Ben, bu anlaşmanın gençliğimize ve ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar).
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gündüz.
Şahıslar adına Kütahya Milletvekili Alim
Işık.
Buyurunuz Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar).
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinize saygılarımı
sunuyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam
Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı
Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulması Hakkında
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Tasarı üzerine şahsım adına
söz almış bulunmaktayım.
Tabii ki tasarının adına bakıldığında böyle bir gençlik forumunun
İstanbul’da kurulmasına itirazı olan hiçbir milletvekilimizin olduğunu
düşünmüyorum. Elbette ki ülkemizde böyle bir örgütün İstanbul’da kurulmasını
hepimiz onaylıyoruz.
Bilindiği gibi, İslam ülkeleriyle ilgili, biraz önce Sayın Değerli
Konuşmacının da ifade ettiği şekliyle, İslam Konferansı Örgütü, gerek devlet
başkanları, cumhurbaşkanları gerekse bakanlar düzeyinde iş birliğini artırmayı
amaçlayan bir teşkilat. İslam Konferansı Örgütü Parlamentolararası
Birlik, benim de üyesi bulunduğum, şu anda Türkiye Cumhuriyeti devletinin
Parlamentosunun 5 değerli milletvekilinin de görev aldığı parlamenterler
arasındaki iş birliğiyle ilgili anlaşmaları ve çalışmaları düzenleyen bir birlik.
Bu da, tasarıda yer alan da gençlikle ilgili bir anlaşma.
Tabii ki, sözlerimin başında da belirttiğim gibi, gençler
arasında, İslam ülkelerinin gençleri arasında kültürler arası diyaloğun geliştirilmesi amacını taşıyan bu Forumun,
anlaşma metninde ciddi anlamda belirsizlikleri içerdiğini de ifade etmem
gerekiyor.
Birincisi, madde 2’de, hukuki kişilikte, “Forum, bağıt yapmaya”
diyor. Tahmin ediyorum, bu yanlışlık olsa gerek, “bağış yapma” olması
gerekiyor. Bunda “ehil” olduğu ifade ediliyor. “Her türlü bağış yapılabilecek,
alınabilecek, taşınır ve taşınmaz mallar edinilebilecek, onları kullanmaya ve
mahkemelerde dava açmaya ehlidir.”, “ehildir” olsa gerek. Onun da düzeltilmesi
gerekiyor.
Tabii, sıkıntı nerede? Sıkıntı 5’inci maddede, “Forumun resmî haberleşme
ve yazışmalarına sansür uygulamaz.” hükmü var. Eğer diğer forumlarda bu ülke ya
da uluslararası sansürler uygulanabiliyor ya da mahkemeler nezdinde bunların
savunması yapılabiliyor ise, böyle bir teşkilatta da mutlaka ulusal ve
uluslararası hukukun hükümlerinin uygulanabilir olması gerekiyor.
Diğer taraftan, 6’ncı maddede, her türlü parayla ilgili transfer
işlemleri yapabiliyor, hiçbir sınırlama yok. Bunun da mutlaka değerlendirilmesi
gerekiyor. Tabii, yine 6’ncı maddenin ikinci bendinde “Forum, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti'nin tavsiyelerine uyacak ve bunları kendi amaçlarına
gerçekleşmesine uygun oldukları ölçüde dikkate alacaktır.” Bir cümle düşüklüğü
var. “…amaçlarının gerçekleşmesine uygun oldukları ölçüde dikkate alacaktır.”
Burada da neredeyse Forumun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin üzerinde bir
yetkisi var imajı çıkıyor ya da o anlam çıkıyor. Mutlaka bu cümlenin
düzeltilmesine ihtiyaç var. Bu ülkede hükûmetin ve
devletin tavsiyeleri elbette ki Forumu etkilemeli. Forum buradan kendi amaçları
doğrultusunda yararlanacak, diğerlerine isterse uymayacak. Böyle bir anlaşma
metni de gerçekten bu ülke açısından sıkıntı doğuracaktır.
Yine, 7’nci maddenin (c) bendinde, yayınlar bakımından da her
türlü gümrük, vergi ve resimlerden bağışıktır, yani muaftır. “Her türlü.”
Amacına hizmet edecek yayında amenna, ama “her türlü yayın” dediğiniz zaman
yarın hepimizin sıkıntıya girebileceği durumların da karşılaşılacağı bir
anlaşma metni olduğunu ifade etmek gerekiyor.
Yine madde 10’da Forum görevlileriyle ilgili isimlerden
bahsedilmiş. Personel üç kategoriye ayrılmış. Genel merkez başkanı, evet,
İstanbul’daki merkezin başkanı; Forum genel sekreteri, anlaşılıyor ki bir tane
sekreter olacak; genel merkez başkanının yardımcıları kimlerdir, ne amaçla, kaç
kişiden oluşacak, belirsiz. Forum danışmanları, kaç kişi, ne amaçla çalışırlar,
görevleri ne olacaktır, belirsiz. Uzmanlar aynı şekilde.
Üçüncü kategoride diğer personel ve hizmetliler. Sayılmış,
sayılmış… Hizmetli de bir personel. O zaman “diğer personel” diyorsak, “hizmetliler”i ayrıca buraya koymanın bir anlamı olmadığını
ifade etmek istiyorum.
Dolayısıyla, buradaki taslakta ve Anlaşma metninde bu Forumun
teşkilatlanma yapısıyla ilgili bir netlik yoktur. Bunun mutlaka düzeltilmesi
gerektiğini düşünmekteyim.
Benden önceki değerli konuşmacılar değindiği için, bazı maddelerde
tekrar olmasın diye ifade etmek istemiyorum. Madde 18’i sizlerle paylaşmak
istiyorum: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Forum yıllık bütçesinin yarısı
miktarındaki yıllık katkı payını her yıl en geç Ocak ayının son gününe kadar
Forum hesaplarına aktaracaktır.” Sayın Gündüz de çok iyi biliyor ki İKÖPAB’ın merkezi İran Tahran’da ve buradaki bütçe belirli.
Katkı koyacak ülkelerin katkı payları belirlenmiş, bunların hiçbirisi de yüzde
50, İran dahi yüzde 50 ödemiyor. Yani, merkezde bulunan, merkezin İstanbul’da
olması bu Forumun bütçesinin yarısını Türkiye Cumhuriyeti devletinin
karşılaması gerektiğini göstermez. Mutlaka burada ülkelerin hangi oranlarda
katkı yapacağı belirtilmeli ama bu yarısı bu ülkeye ilave yük getirecektir.
Bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Diğer taraftan, bu Forumun Anlaşma metni, önceki konuşmacıların da
ifade ettiği gibi, iyi bir Türkçeyle düzenlenmemiştir. Bunun mutlaka yeniden
ele alınması gerektiğini ifade ediyorum. Kazai dokunulmazlık
konusu yeniden gözden geçirilmelidir. Ben, bu Forumla birlikte tabii ki hem
İslam Konferansı Örgütünde Sekreterlik yapan kişinin Türk olmasından hem İslam
Konferansı Parlamento Birliği Genel Sekterinin Türk olmasından kıvanç
duyabilecek kadar onurlu insanlar olduğumuzu hepiniz adına söylüyorum. Böyle
bir Forumun da Genel Sekreterinin Türk olması hepimizi sevindirir. Ancak,
Anlaşma metninde, henüz Anlaşma metni onaylanmamış ve netlik kazanmamış,
Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmemiş bir Forumun Genel Sekreterinin
imzasının bulunmasını da sizlerin takdirine bırakıyorum.
Bu Anlaşma’nın, bahsettiğim konular tekrar düzenlenmek kaydıyla
yüce Meclisin onayından geçmesi durumunda hayırlı olması dileklerimi sunuyor,
hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak.
Buyurunuz Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İstanbul’da yapılan 31’inci İslam Konferansı Örgütü Dışişleri
Bakanları Toplantısında kurulmasına karar verilen bir teşkilatın bugün
uluslararası bir sözleşmeyle hayata geçirilişini gerçekleştireceğiz.
İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterliğinin bu kararı, Yemen-Sana’da gerçekleştirilen 32’nci İslam Konferansı Örgütü
Dışişleri Bakanları Toplantısında kabul edilen bir kararla İslam Konferansı
Gençlik ve İşbirliği Forumunun bir bağlı kuruluşu olması kararlaştırılmış, 2006
yılında yapılan bir törenle de faaliyetlerine başlamıştır.
Konu hakkında Dışişleri Bakanlığının ilgili kurum ve
kuruluşlarının mütalaalarından sonra, ülkemizin ev sahipliğindeki
faaliyetlerini uygun koşullarda yürütmesini teminen Hükûmet ve İslam Konferansı Örgütü Sekreteryası
arasında 15 Mayıs 2008 tarihinde Ankara’da bir anlaşma imzalanmış ve 2008
Haziranında Büyük Millet Meclisimizde, Dışişleri Komisyonunda yapılan
görüşmelerin sonucunda da bu anlaşma şimdi huzurlarınıza gelmiştir.
Ülkemiz, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ile İslam Ülkeleri
İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezinde olduğu gibi, söz
konusu Gençlik Forumunun sekreteryasına da ev
sahipliği yapmayı kabul etmiştir.
Forumun sekreteryasının İstanbul’da
kurulması, farklı kültürler arasında karşılıklı anlayış, saygı ve hoşgörüyü
geliştirme yönünde çaba gösteren ve Birleşmiş Milletler bünyesinde Medeniyetler
İttifakı Projesi’nin eş başkanlığını yürüten ülkemizin izlediği aktif dış
politika bakımından da ilave imkân sağlayabileceği ve özellikle İslam
Konferansı Örgütü bağlamındaki tutumumuzu tamamlayıcı ve destekleyici olacağı
aşikârdır.
Forumun sekreteryası 3 Haziran 2006
tarihinden beri fiilen İstanbul’da faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu Forum özellikle
üniversite öğrencilerinin ilişkileri, ülke diyaloglarına faydası, gençlerin
geleceğin yöneticileri olacağı bilinciyle şikâyetleri, bürokrasiye alışmaları,
iş adamlarıyla temas kurmaları ve sevdikleri bir ülkenin elçisi olmalarını
sağlayacak önemli bir projedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İslam Konferansı Örgütü
Gençlik Forumunun İstanbul’da Kurulmasına İlişkin Anlaşma hükümleri,
hâlihazırda, ülkemizde, örgüte bağlı olarak faaliyet gösteren diğer yan
kuruluşlara -İslam Sanat Tarihi ve Kültürünü Araştırma ve Eğitim Merkezi- ev
sahipliği yapmasına ilişkin 1981 tarihli anlaşmalarda da aynen mevcuttur.
Dolayısıyla, bu açıdan söz konusu Anlaşma, içerik ve yazım biçimi açısından
tipik bir ev sahibi ülke anlaşması olarak tanımlanabilir.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu Anlaşma’nın altındaki imzalar bile…
Az önce Sayın Gündüz de değindi, 3 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının imzasını
içeren bir anlaşma huzurlarımızda. Ülkemizin, milletimizin dış politikada
ulaştığı başarıyı ve Hükûmetimizin aktif dış politika
olarak gösterdiği başarıyı bir kez daha gözlerimiz önüne sermektedir.
Kurulacak Forumun İslam dünyasına, Medeniyetler İttifakındaki ve
Medeniyetler Diyaloğundaki aktif çalışmalarıyla bütün
dünyaya ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaynak.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Doğru’yu, Sayın Çelik’i, Sayın Işık’ı, Sayın Özdemir’i,
Sayın Taner’i, Sayın Vural’ı, Sayın Akkuş’u ve Sayın Cengiz’i sistemde
görüyorum.
Birer dakika söz vereceğimi tekrar anımsatıyorum.
İşlemi başlatıyorum.
Buyurunuz Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği
Gençlik Forumuna Dair Kanun Tasarısı’nda, yurt dışından para nakli
yapılabileceği ifade edilmektedir. Getirilebilecek paralar nerelere, ne amaçla,
kimler tarafından kullanılacaktır? Ana amaç ne olacaktır?
Ayrıca, gümrüksüz, vergisiz istediği malı ithal edebilir, hibe
edebilir denmektedir. Ne miktar malı gümrüksüz ithal edebilecek?
Bunu kimlere, hangi şartlara göre hibe de edebilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.
Sayın Çelik…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de gerekçeden bir bölüm okumak isterim. Şöyle diyor: “Bu
anlaşmanın uygulanmasıyla İKÖ’nün ve Türkiye ile
İspanya’nın öncülüğünde tesis edilen ve bilahare Birleşmiş Milletler örgütü
bünyesinde sekreterya hizmetleri yürütülmeye başlanan
Medeniyetler İttifakı faaliyetlerine verdiğimiz desteğin de bir kere daha teyit
edilmiş olacağı düşünülmektedir.” Burada, Medeniyetler İttifakının Eş
Başkanının Türkiye Başbakanı olduğunu da bilerek, burada İslam Konferansı
Örgütünün de böyle bir ittifaka, şer ittifakına nasıl dâhil edildiğini doğrusu
merak etmekteyim. Bunu cevaplamalarını diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Birincisi: Ben de konuşmamda ifade ettiğim gibi sansür konusunu
Sayın Bakana sormak istiyorum. Bu Anlaşma’ya benzer başka anlaşmalar var mıdır
sansürün uygulanamadığı?
İkincisi: Anlaşma metninde yönetmelik ya da tüzüğe herhangi bir
atıfta bulunulmadığına göre ya da “Yönetmelikle düzenlenir.” şeklinde bir hüküm
olmadığına göre, teşkilatlanma yapısı konusunda Hükûmetinizin
kafasında bir teşkilatlanma yapısı var mıdır? Yani kaç genel merkez yöneticisi,
kaç danışman, uzman gibi bir yapılanma vardır? Bu konuda bir açıklama yapabilir
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum:
İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunduğu raporun ikinci bendinde “Forumun bina ve
alacakları ile arşivlerinin dokunulmazlığa sahip bulunması” belirtilmektedir.
Ülkemizde buna benzer, bu iş birliği forumları veya benzeri anlaşmalarda forum
bina ve alacaklarıyla arşivlerinin dokunulmazlığı olan başka kurumlar var mıdır?
Bu bir diplomatik dokunulmazlık mı olmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.
Sayın Taner...
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz bu
Anlaşma’da masrafların yarısının Türkiye tarafından karşılanacağı belirtilmekte.
Bu Anlaşma’ya göre masrafların yarısı Türkiye tarafından karşılanacağı için,
tahminî bütçe ne kadar? Bugüne kadar ne kadar harcama yapılmış?
İkinci soru: Geçen yıl, malum, bütçe görüşmeleri sırasında, son
gün, IMF’in talimatıyla tarım destekleri dâhil
yatırım bütçesinden indirim yaptık. Bu tasarıyı hazırlarken IMF’ten
izin aldık mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu Anlaşma’nın 9’uncu maddesinde “Forumun amaçlarına uygun hareket
edecek ve görevlerinin gerektirdiği dürüstlük ve doğruluğu kanıtlayacaklardır.”
deniliyor. Bu Anlaşma’da Forumun amaçları belirtilmiyor. Dolayısıyla, bu konuda
bir denetim yapma imkânımız olsa, soru sorma imkânımız olsa, bu amacın ne
olduğunu nereden bilebileceğiz?
Bir de, yıllık bütçenin yarısını Türkiye ödüyor, diğerini kim
ödeyecek İstanbul’da kurulduğuna göre? Bu konuda bir kayıt var mıdır?
Diğer taraftan da, 19’uncu maddede, özel hukuktan çıkacak
uyuşmazlıkların çözümü için de önlem alacağı söyleniyor. Doğrusu çok bilgi
sahibi değilim ama özel hukuktan çıkacak uyuşmazlıklar konusu da… Acaba, diğer
dokunulmazlık tanınan yerlerde de özel hukuku kapsıyor mu bu dokunulmazlık? Bu
bakımdan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı ile kendisi arasında özel
hukuktan doğan bir anlaşmazlık olduğu zaman, biz bu durumda bu personelin
tarafını mı tutacağız?
Bu sorularıma cevap verirseniz sevineceğim. Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Teşekkür ederim.
“Forumun amaçlarına uygun olmaları kaydıyla arşiv ve belgelerinin
dokunulmazlığı vardır.” denilmekte. Bunların amaçlarına uygun olmamaları
ihtimali nedir? Bu ihtimaller nasıl ortaya çıkacaktır? Forum hangi aralıklarla
teftişe tabi tutulacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.
Sayın Cengiz…
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yirmi iki maddeden oluşan bu anlaşmanın uluslararası böyle bir
Foruma tam cevap verip vermediği konusunda bizde biraz şüphe oluşturmuştur.
Sayın Bakan bu konuda yeterli görüyor mu?
İkincisi: 22’nci maddenin ikinci fıkrasında “İşbu Anlaşma, Türkçe,
İngilizce ve Arapça olarak düzenlenmiştir. Metinlerin yorumlanmasında bir
uyuşmazlık olması halinde İngilizce metin geçerli olacaktır.” denilmektedir.
Yani burada hem Türkçe hem de Arapça olarak İslam gençliği üzerine kurulan bu
anlaşmada anlaşmazlığın ortaya çıkması hâlinde İngilizce metne atıfta bulunması
veya oranın referans alınması… Niye böyle bir yola gidilmiştir? Bu da dikkati
çeken bir olaydır. Bu konuya da açıklık getirilirse çok seviniriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Sayın Elekdağ…
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, biz, Türkiye'nin dünyadaki ağırlığını, prestijini, etkinliğini güçlendiren her inisiyatifin
arkasındayız. Soğuk savaş sırasında Türkiye'nin önemi stratejik konumundan ve
ordusunun NATO çerçevesinde önemli savunma görevleri almasından
kaynaklanıyordu. Bugün ise Türkiye'nin önemi dünyada, kimliğinden
kaynaklanıyor.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan; Türkiye 1,5 milyarlık ve 57
ülkeden oluşan bir İslam âleminde çoğulcu demokrasiyi İslami değerlerle
bağdaştıran ve laik bir devlet sistemi ortamında bunu uygulayan yegâne devlettir.
Bu bakımdan, Türkiye dünyada ulema olarak geçinen Max
Weber gibi, Samuel Huntington gibi yazarların tezlerini tam anlamıyla
çürütmüştür. Onlara göre, çoğunluğu İslam olan bir ülkede hiçbir şekilde
modernleşme olmaz, hiçbir şekilde demokrasi olmaz, hiçbir şekilde ilerleme
olmaz. Türkiye bütün bunları çürütmüştür.
Bu bakımdan, bunları yaymasının, ortaya koymasının…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Devam edebilir miyim bir dakika
daha.
BAŞKAN – Çok kısa bir şekilde, buyurunuz.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Bu bakımdan, İslam Konferansı Örgütü Merkezinin İstanbul’da
kurulması olumlu bir adımdır, biz buna karşı değiliz. Yeter ki yasalarımıza uygun
bir şekilde, sağlam bir hukuki zemin üzerine kurulsun, ileride de böyle
sorunlar çıkmasın. Yani, bir İslam Konferansı Gençlik Merkezinin kurulmasına
karşı değiliz, bunu destekliyoruz. Yeter ki bu, yasalarımıza uygun bir şekilde
kurulsun, hukuki, sağlam bir zemin üzerinde kurulsun.
Uluslararası bir anlaşmada bazı kişi ve görevlilere dokunulmazlık
verdiğiniz andan itibaren onların görev ve yetkilerinin tam anlamıyla açıkça
belirtilmesi gerekir. Belirtilmezse ortaya istenmedik durumlar çıkabilir. Yani,
bizim amacımız budur. Şimdi, o bakımdan, ben, iktidar partisinin böyle körü
körüne bu Anlaşma’yı desteklemesini, “Biz bunu getirdik.” diye ısrar etmesini
doğru bulmuyorum, isabetli bulmuyorum. Çünkü, bizim
niyetlerimiz halistir, doğru yolu gösteriyoruz. Bir kere de uzlaşalım doğru
üzerinde. Bunu rica ediyorum ben değerli arkadaşlarımdan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
Sayın İnan, son olarak…
ÖMER İNAN (Mersin) – Teşekkür ederim.
Bu anlaşma metninde tercüme hataları olduğunu konuşmacılar
örnekleriyle ifade ettiler. Bu anlaşma metninin Türkçeye tercümesinde bir hata
olduğu belli. Komisyon tercüme yanlışlığını düzeltmek üzere yetki alırsa uygun
olur kanaatindeyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İnan.
Buyurunuz efendim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Soruların önemli bir kısmı, takip edebildiğim, not edebildiğim
kadarıyla, daha çok yurt dışından bu kuruluşun para getirebilmesi veya mal
getirebilmesi veyahut bunların diyelim, arşiv, bina vesairelerinin
dokunulmazlıklarıyla ilgili hususlar. Yani bu alanda bu
kuruluşa, yani Gençlik Forumuna sağlanan muafiyetlerle ilgili. Keza,
sansür vesaire de bu konuyla ilgili.
Şimdi, bunları toplayarak bir arada cevaplamak istiyorum.
Şimdi, tabii, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayını müteakip
uygulamaya girecek bir anlaşma.
Önce şunu söyleyeyim: Tabii, burada örnek alınan anlaşmalar, yani
bu Gençlik Forumunun Türkiye’de bulunması, Türkiye'nin buna ev sahipliği
yapmasıyla ilgili hazırlanan Anlaşma’da dile getirilen hususlar sadece bu Forum
için ortaya konmuş, bu Forum için geliştirilmiş, buna münhasır olarak yapılmış
maddeler, hususlar değil. Ya nedir? Aynıyla, daha önceden Türkiye'nin muhtelif
kuruluşlar için ev sahipliği anlaşması düzenlediği anlaşmalarla bire bir aynı.
Nedir bunlar? Örneğin, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı; Türkiye ev
sahibi, ev sahipliği yapıyor. 2003 tarihinde bu anlaşma yüce Meclis tarafından
onaylanmış, kanunlaşmış, yürürlüğe girmiş. Öteki, 81 tarihli IRCICA (İslam
Sanat, Tarih ve Kültür Araştırma Merkezi); Türkiye ev sahibi, İstanbul’da.
Üçüncüsü, Ankara’da yine İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik, Sosyal Araştırma
ve Eğitim Merkezi, SESRIC. Dolayısıyla, bilebildiğim kadarıyla, bu üç tane,
Türkiye'nin ev sahibi olarak, ev sahibi ülke olarak yaptığı anlaşmada hangi
hususlar dile getirildiyse, oralarda hangi muafiyetler dile getirildiyse, hangi
maddeler öngörüldüyse burada da bunlar var. Bundan öte, ilave, sadece buraya
münhasır olarak verilmiş herhangi bir şey yok. Bu,
uluslararası hukukun getirdiği bir mesele. Yani, uluslararası hukukta,
yani –ki demin konuşmacılar da, değerli konuşmacılar da söylediler- eğer burada
bu Anlaşma imzalandığı takdirde Gençlik Forumunda çalışacak, dışarıdan gelen,
İslam Konferansı Örgütüne üye elli yedi ülkeden birinin mensubu birisi gelir de
bu Gençlik Forumunda Türkiye’de, İstanbul’da çalışırsa bu merkezde, buna
birtakım muafiyetler verilecek. İşte, ne bileyim, arabaydı, eşyaydı, onların
vergileriyle ilgili birtakım düzenleme, “kazai
muafiyet” denilen birtakım hususlar. Bunların hepsi zaten diğer anlaşmalarda da
var. Buraya özgü, buraya mahsus, özel olarak getirilmiş bir durum yok.
Tabii, yine masrafların yarısının Türkiye tarafından karşılanması
meselesinde de bu böyledir. Yani eğer siz ev sahibi ülkeyseniz, orada ev
sahipliğinin gerektirdiği birtakım harcamalar yapıyorsunuz. Yani başka
kuruluşlarda da bu var. Türkiye mesela Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Teşkilatının (FAO) alt bölge ofisine de ev sahipliği yapıyor. Bunun için de
Türkiye bir büro hazırladı, masraf yaptı 300 bin dolar civarında ve burası işte
Orta Asya Türk cumhuriyetlerine hizmet eden, Türkiye'nin bağışta bulunduğu, 5
milyon dolar tarımsal projeler için bağışta bulunduğu bir anlaşma. FAO’yla da yaptığımız, Birleşmiş Milletler Gıda Tarım
Teşkilatıyla ilgili olarak yaptığımız anlaşmada da -ki geçen yıl yüce Meclisin
onayından geçti bu da- orada da yine benzeri hususlar var. Çünkü burada
çalışacak olan insanlar birtakım haklardan, uluslararası hukukun, diplomatik ilişkilerin
gerektirdiği birtakım haklardan istifade edecekler. Elbette ki bunun
denetlenmesi, bu kuruluşun denetlenmesi, ne kadar sürede, ne şekilde
denetleneceği de yine bununla ilgili özel hukuk alanında dile getiriliyor.
Ben, Sayın Elekdağ’ın çok değer verdiğim
kanaatlerini, görüşlerini, maalesef ses kesikliği nedeniyle tamamını bütün
olarak kavrayamadım, bunun için kendisinden özür diliyorum. Yani sadece
Türkiye’nin öneminin kimliğinden kaynaklandığını ve Max
Weber gibi, Huntington gibi
teorisyenlerin tezlerini çürüttüğünü, bu duruşuyla, bu kimliğiyle; o kısmını
anlayabildim. Fakat gerisinde sık sık kesinti olduğu
için bütünlüğü içerisinde kavrayamadım.
Sayın İnan’ın da tercümeyle ilgili bir redaksiyon teklifi oldu.
Onu da Komisyon değerlendirir. Eğer yüce Meclis takdir ederse, redaksiyon
yetkisi verilirse bu konulardaki düzenlemeler yapılır.
Burada aslolan şey şudur: İstanbul’da
14-16 Haziran 2004 tarihinde 31’inci İslam Konferansı Örgütü Dışişleri
Konferansında bir Gençlik Forumunun kurulması kararlaştırılmış. 1-3 Aralık 2004
tarihinde, Bakü’de “İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu”nun
kuruluşu, tüzüğü ve organları burada oluşturulmuş ve seçimle de oraya bir
başkan atanmış. Dolayısıyla, bu, elli yedi İslam Konferansı Örgütü üyesi ülkenin
yetkililerinin, resmî temsilcilerinin oluşturduğu bir uluslararası teşekkül.
Bunun Türkiye’de, Türkiye'nin ev sahipliğinde yapılıyor olması Türkiye için
aslında itibar kazandırıcı bir durumdur; kötü bir şey değildir, iyi bir şeydir.
Türkiye’ye de Türkiye Cumhuriyeti’ne de Türk milletine de faydası olacak,
Türkiye'nin uluslararası platformda etkinliğini artıracak, bunu sağlayacak bir
oluşumdur. O nedenle, esasen bunun dışında bir değerlendirmenin ben şahsen çok
da haklı ve doğru olmadığını düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Elekdağ
sözlerini anlamadığınız için sisteme girmiş.
Söz veriyorum Sayın Elekdağ, buyurunuz.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum efendim.
Benim söylediğim şudur: Biz Türkiye'nin dünyadaki ağırlığını, prestijini, etkinliğini güçlendirecek her inisiyatifin
arkasındayız. Soğuk savaş sırasında Türkiye'nin önemi stratejik konumundan ve
orada sorun, NATO çerçevesinde NATO’ya, Batı dünyasına önemli -savunma
alanında- katkılar sağlamasından geliyordu. Bugün Türkiye'nin önemi kimliğinden
ileri geliyor. Bu son derece önemli bir kimlik. Bu
kimliği dış politikamızda mümkün olan etkinlikle kullanmamız lazım. Bu etkinlik
için de bu İslam Konferansı Örgütü iyi bir ortam sağlıyor bize. “Nedir bu
etkinlik?” derseniz onu iki satırda izah edeyim, bu da şudur: Türkiye'nin 1,5
milyarlık İslam âlemi içinde, elli sekiz İslam devleti içinde bir özelliği var.
Bu da İslami değerlerle çoğulcu demokratik bir sistemin
işleyebilmesi ve bunu laik bir devlet uygulaması, devlet sistemi içinde
yapabilmesi. Bu son derece önemli bir şey. Bunu Türkiye’den başka
yapabilen bir devlet yok, bu son derece önemli.
Şimdi, burada şu husus var: Dünyada çok ulema diye geçinen önemli
isimler var, Max Weber, Samuel Huntington gibi. Bunların
iddiaları şu: Çoğunluğu İslam olan bir ülkede, Müslüman olan bir ülkede
modernleşme olmaz, demokrasi olmaz, laiklik olmaz. Türkiye bunların hepsinin
tersini ispat etmiştir, bu bakımdan önemi vardır ve Türkiye aynı zamanda
bugünkü dünyada radikal İslam’ın antidotu yani panzehirine sahiptir. Bunlar
bizim dış politikamızda elimizdeki son derece önemli kozlardır. Bu bakımdan biz
bunun İslam Konferansı Örgütü çerçevesinde değerlendirilmesine önem veriyoruz.
Bizim istediğimiz bir husus var burada. Bu kurulacak olan gençlik
örgütü Türk kanunlarına göre kurulsun, doğru dürüst kurulsun, doğru dürüst
işlesin.
Şimdi, dünyada hiçbir uluslararası anlaşma yoktur ki bu
uluslararası anlaşmada amaçlar ne kuruluşun amaçları ve aynı zamanda işlevleri
belirtilmeden o kuruluşu yönetecek olan kişilere dokunulmazlık verilsin. Böyle
bir şey yoktur dünyada. Bu Anlaşma’da bu var. Anlaşma’yı geri
çekmek lazım. Orada, efendim, yapılacak önemli iş, amaç ve yetkileri
açıkça belirtmektir.
Bunun dışında, başka, bazı ufak tefek hususlar da var. Yani onun
dışında aynı zamanda mali mevzuatı, Türk mali mevzuatı çerçevesine getirmek
lazım; mali konulardaki imkânları. Söylediğimiz budur. Şunu istiyoruz: Yani
bunu iktidar grubu getirdi diye, ileri sürdü diye …
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
Gayet net anlaşıldı sözünüz.
Buyurunuz Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabii, Sayın Elekdağ’ın
değerlendirmesine iştirak ediyorum, özellikle birinci kısmıyla ilgili
söylediklerine. Yani Türkiye Cumhuriyeti'nin kimliğinden kaynaklanan öneminin
giderek etkinleştiği ve Türkiye'nin Doğu ile Batı arasında, aslında Doğu’nun
değerleriyle Batı’nın değerlerini mezcedebilecek bir ülke olduğunu, bu imkân ve
kabiliyete sahip olduğunu vurgulaması açısından son derecede önemli. Esasen Hükûmet olarak bizim yaptığımız da budur. Bu nedenle de
zaten Sayın Başbakanımızın Eş Başkanlığında İspanya Başbakanıyla Medeniyetler
Arası Diyalog da esasen bunun için var çünkü Türkiye'nin bu tarihî birikimi,
rolü, bu fonksiyonu en iyi şekilde meydana getirebilecek bir pozisyondur.
Şimdi, “Türk kanunlarına göre kurulsun böyle bir gençlik örgütü.”
demek bir temennidir. Yani katılırsınız katılmazsınız ayrı bir şeydir ama
burada aslolan şey şudur –biraz önce de söylediğim
gibi- elli yedi tane İslam Konferansı Örgütü üyesi ülkenin tabi bulunduğu bir
uluslararası sözleşme var, Türkiye buna taraf olmuş, bunun üyesi. Dolayısıyla
da tek başına Türkiye'nin burada karar verebileceği bir şey değil. Şimdi,
elimde bir Resmî Gazete var, 1981 tarihli. 1981 tarihinde onaylanan,
kararlaştırılan ve o tarihten beri de gerek IRCICA gerekse diğer kuruluşlarla
ilgili olarak yürürlükte bulunan, sorunsuz bir şekilde işleyen bir metin var.
Şimdi, yirmi sekiz senedir Türkiye bunu işliyor, bunu kullanıyor, herhangi bir
sorun olmuyor da bugün…
OKTAY VURAL (İzmir) – Konseyin, darbe Hükûmetinin
şeyi mi o?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Darbe Hükûmetinin Anayasası ile yönetiliyorsunuz. Yani şimdi
“darbe Hükûmeti” deyip de şu anda hepimizin
meşruiyeti, neticede hâlâ seçimimiz de, milletvekili vasfımız da, unvanımız da
bu Anayasa’yladır. Bu Anayasa’dan biz de memnun değiliz de ama gelin bu
Anayasa’yı hep beraber değiştirelim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye referans gösteriyorsun o zaman?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Hep
beraber gelin değiştirelim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani eğer bunda
samimiyseniz, gerçekte içten bunu söylüyorsanız, buyurun hep beraber hodri
meydan Anayasa’yı değiştirelim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hiçbir şey yapamazsınız!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Siz
bunu ne tartışmaya geliyorsunuz, ne konuşmaya geliyorsunuz ama sadece
eleştiriye geliyorsunuz.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, siz neyi açıklıyorsunuz şu an,
hangi soruyu açıklıyorsunuz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi açıkladınız? GDO’yu
mu açıkladınız Sayın Bakan?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Komisyon, söz mü istediniz efendim?
Buyurunuz.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın
Başkanım, çok kısa olarak konuşma yapan ve soru soran arkadaşlara, özellikle
Forumun, ilgili Anlaşma’nın 11’inci maddesinde yargı bağışıklığı ve 5’inci
maddesinde de “Çalışmalarla ilgili sansür uygulanamaz.” hükmüyle ilgili kısa
bir açıklamada bulunmak istiyorum.
11’inci maddesinde, evet, Forumda görev yapan kişilerle ilgili
yargı bağışıklığı öngörülmektedir. Ancak, bu, yabancı çalışanlara verilen bir
haktır, imtiyazdır. Bunlar da sadece bu yetkililerin yani yabancı yetkililerin
görevleri gereği yapacakları sözlü ve yazılı açıklamalarla sınırlıdır bu yargı
bağışıklığı. Bu hüküm de uluslararası anlaşmalar çerçevesinde yapılan mutat bir
düzenlemedir. Bu da hem uluslararası anlaşmalara hem de iç hukukumuza uygun bir
düzenlemedir. Bunu ifade etmek isterim.
Diğer bir husus, 5’inci maddede “Sansür uygulanamaz.” hükmüyle
ilgili arkadaşlarımız açıklamalarda bulundular. “Forumun resmî haberleşme ve
yazışmalarına sansür uygulanamaz.” hükmü de diplomatik misyonlara
tanınan haberleşme serbestliğiyle ilgili bir hükümdür. Bu da tamamen
uluslararası anlaşmalara ve iç hukukumuza uygun bir şekilde düzenlenmiştir.
Bunu arz etmek istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ceylan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır ama oylamaya
geçmeden önce, yoklama talebi vardır.
Yoklama isteyenlerin tespitini yapıyorum:
Sayın Okay? Burada.
Sayın Gök? Burada.
Sayın Susam? Burada.
Sayın Dibek? Burada.
Sayın Koçal? Burada.
Sayın Küçük? Burada.
Sayın Keleş? Burada.
Sayın Emek? Burada.
Sayın Elekdağ? Burada.
Sayın Güner? Burada.
Sayın Ünlütepe? Burada.
Sayın Oyan? Burada.
Sayın Seçer? Burada.
Sayın Karaibrahim? Burada.
Sayın Arifağaoğlu? Burada.
Sayın Ünsal? Burada.
Sayın Coşkuner? Burada.
Sayın Ağyüz? Burada.
Sayın Altay? Burada.
Sayın Yazar? Burada.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN – Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti,
İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu
Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da
Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/594) (S. Sayısı: 265) (Devam)
BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.10
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.13
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
265 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ,
İSLAM KONFERANSI ÖRGÜTÜ VE İSLAM KONFERANSI DİYALOG VE İŞBİRLİĞİ GENÇLİK FORUMU
ARASINDA İSLAM KONFERANSI DİYALOG VE İŞBİRLİĞİ GENÇLİK FORUMUNUN İSTANBULDA
KURULMASI HAKKINDA ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 15 Mayıs 2008 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti, İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve
İşbirliği Gençlik Forumu Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik
Forumu’nun İstanbul’da Kurulması Hakkında Anlaşma”nın onaylanması uygun
bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, İslam
Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu
Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da
Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. 1’inci maddede, sizleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve
şahsım adına sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, aylardır ülkemizin gündeminde ucu açık açılım,
ucu açık dinlemeler ve bugün de ucu açık bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız.
Anlaşıldı ki, AKP İktidarı ve AKP Hükûmeti bu ucu
açık düzenlemelerden bir türlü vazgeçmeyecek.
Ülkemizin gündeminin çok yoğun bir şekilde işsizlikle,
yoksullukla, açlıkla boğuşulduğu bir günde, bizim gündemimize, maalesef, bu
ekonomik kriz ortamında hiçbir ekonomik temelli yasa gelmiyor. Geçen dönemlerde
ÖTV ve KDV indiriminden dolayı yaşanan sıkıntıların aşılması bir hareketlilik
sağlamıştı. Ama temel tüketim maddeleri halkımızın temel gereksinimidir, bu iş
için bir çalışma yok. Yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle emeklilerin intibak
yasasını ısıtıp ısıtıp gündeme getiriyor Çalışma
Bakanı ama maalesef gündemde yerini almıyor. KEY ödemeleriyle vatandaşımızı
aldatıyoruz. Tüm dar gelirliler umudunu KEY ödemelerine bağlamış. “Liste
hazırlanıyor, listeler eksik.” denildi, bu sefer de “Yeni yasaya ihtiyaç var.”
denildi. Yeni yasaya ihtiyaç varsa, biz ne için varız? Toplumun geniş
kesimlerinin sorunlarına çözüm getirecek yasalar dururken, bu anlaşma
yasalarıyla gündemi niye meşgul ediyoruz?
Bu anlaşma yasası ne zaman imzalanmış? Yaklaşık 2008 yılının
başında. Birkaç ay beklese sonu ölüm değil bunun. Ama sizin gündeminizde
ekonomi olmadığı için, toplumu ve Parlamentoyu bu tür yasalarla oyalamayı,
geçiştirmeyi büyük ölçüde görev kabul etmişsiniz ve hiçbir zaman da çoğunluğu
bulamıyorsunuz.
Bakın, 10 Kasımda getirdiğiniz ucu açık açılım açılamadan kapandı,
onun üzerine iki tane yasa geçirebildiniz, bugün geçen Sayıştay Yasası’nı da
ortaya koyarsak iki tane yasa geçirebildiniz. Borçlar Kanunu görüşülüyor
sayısal çoğunluğunuzu bulamıyorsunuz ve defalarca Parlamento görevini yapmadan
kapanmak zorunda kalıyor. Biz halkın parasıyla maaşlarımızı alıyoruz, halkın vergileriyle
maaşımızı alıyoruz, görevimizi niye yapamıyoruz? Ben yıllardır, aylardır AKP Hükûmetinin hiç kimseyi dinlemediğini savunan bir
siyasetçiydim ama yanılmışım, AKP Hükûmeti yargıyı
dinliyor, siyasetçiyi dinliyor, iş idamını dinliyor, gazetecileri dinliyor,
askerî üst düzey, alt düzey yöneticileri dinliyor ama bir tek toplumun geniş
kesimi olan vatandaşı dinlemiyor, vatandaşı dinlemeyi öğrenemediğiniz için de
maalesef toplum sıkıntılarla yaşıyor.
Değerli arkadaşlarım, korku devleti yaratarak bir yere
varamazsınız. Dinlemeyi alışkanlık hâline getiren bir Hükûmet,
bir Adalet Bakanı -bugün Meclis Başkanı koltuğunda oturuyor- ucu açık
dinlemelerle toplumda korku devleti yaratıyorsunuz. Korku devleti yaratarak bir
yere varmak mümkün değildir. Bunun adı giderek sivil diktatörlüktür.
Bakın değerli arkadaşlarım, toplumun beklentilerini ana gündem
maddesi yapmaz iseniz, toplumda gerilime neden olan oluşumlara prim verirseniz
siyasetçi olarak hiçbirimiz görevimizi yapmış sayılmayız. Bugün çek, senet
mağdurları var, Adalet Bakanı her önüne mikrofon dayandığında “Çözeceğiz,
çözeceğiz.” diye sözler veriyor; yazık, günah! KEY mağdurları var, yazık günah.
Esnaf çekini, senedini ödeyemiyor, bankalar tıkanmış, bunlara çözüm bulmak
lazım, temel tüketim maddelerindeki KDV sorununa çözüm bulmak lazım ama değerli
arkadaşlarım, biz yirmi iki maddelik bir anlaşmayla karşı karşıyayız. Kim
imzalamış bunu? Doğrudur iki tane muhatap ciddi: Birisi İslam Örgütü Genel
Sekreteri, birisi Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan. Koltukta kim oturuyor?
Hiç ilgisiz, Tarım Bakanı oturuyor. Hükûmetin
temsilcisidir ama bunu savunması gereken Ali Babacan nerede? Ben bir sene önce
soru önergesi vermişim bu nereden çıktı diye? Bana verdiği cevaba bakın, amaç
yok, neden çıktığı yok! Diyor ki: “Yapılan falan tarihli konferansta bu Gençlik
Forumunun kurulmasına karar verilmiştir ve merkezi İstanbul olmalıdır.” Tamam.
Ondan sonra da -şahsıyla ilişkimiz yok, şahsına herhangi bir sözümüz yok- Ali
Sarıkaya diye bir vatandaş bu işin başkanı.
Peki, nedir bu Forum? Dernek midir, vakıf mıdır, nedir? Nasıl
muhatap almışız biz bunu da, üçlü imzanın altında Forumun Forum Başkanı olarak
Ali Sarıkaya diye birinin ismi var değerli arkadaşlarım? Bu 22 maddeden oluşan
Anlaşma’nın içerisinde gelsin Hükûmet, gelsin AKP
sözcüsü, bir defa bu Forumun amacını gösteren madde göstersin bana. Amacı
olmayan, işlevi belli olmayan bir anlaşmayı siz getirmişsiniz Türkiye Büyük
Millet Meclisinin onayına sunuyorsunuz. Bu kadar ciddiyetsizlik olmaz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bununla da yetinmiyorsunuz, bu
Forumun ne yapacağı belli değil, işlevi belli değil, ne yapar, ne eder,
çerçevesi nedir, amacı nedir, hedefi belli değil, belli olmayan bir forumun
anlaşmasını bize onaylatmaya çalışıyorsunuz.
Komisyonlarda tartışılmış, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri çok
güzel gerekçeler sunmuşlar ama siz dinleme gereğini bile hissetmemişsiniz.
Çünkü emir öyle geliyor, “Bu imzalanacak, bu komisyonda kabul edilecek ve
Meclise inecek.” diye geliyor. Bu yanlıştır değerli arkadaşlarım.
Bakın, Forumun amaç, işlev ve görevleri Forumun anlaşma metninde
olmadığı gibi, Forumda görev yapan üst düzey yöneticilere Anlaşma’nın 10 ve
11’inci maddeleri uyarınca kendi yetki sınırları içinde ve resmî görevleri
çerçevesinde yaptıkları tüm eylemlerden, sözlü ve yazılı ifadelerden dolayı
yargı muafiyeti tanınmıştır. Böyle bir zırha büründürüyorsunuz. Kimdir bu
Forum, bu Başkan kimdir; ne yapacak, ne edecek, ülkemize katkısı ne olacak, dış
dünyaya açılımı ne olacak belli mi? Bu zırha büründürdük. Ha, bir tek eksiği
var, bu insanlara dinleme muafiyeti de sağlayın, “Telekulak
uygulanamaz.” deyin bu anlaşma metnine, “Yargı ve bakanlık izniyle dinlenemez.”
deyin. Bunu eksik bırakmışsınız değerli arkadaşlar.
Ayrıca bakın, Anlaşma’nın 6’ncı maddesinin birinci fıkrası, yasaları
hiçe sayan para operasyonları yapmak hususunda imtiyazlar vermesidir. Yani
kendi bizim yasalarımızı çiğnetme hakkına bunlara muafiyet tanımayı nasıl kabul
edebilirsiniz siz? Bu Anlaşma metni sizin içinize, vicdanınıza siniyor mu?
Okumuyorsunuz çünkü, Komisyon okumuştur, belki üç
tanesi, belki ilgili bakan biliyordur ama arkadaşlar el insaf, bu kadar geniş
imtiyazlar tanınan bir yasa, ne olduğunu bilmediğimiz, işlevini bilmediğimiz,
amacını bilmediğimiz bir kuruma verilmez. O nedenle, biz bu para operasyonlarıyla
beraber, tanınan bağışıklıklarla birlikte endişeliyiz çünkü bu ülkede yaşanan
Deniz Feneri vurgunu vardır, bu ülkede yaşanan kutsal dinimizi istismar ederek
para toplayan İslami holdingler soygunu vardır.
Siz bundan birkaç ay önce vakıfların para transferini sağlayan
yasayı getirip geçirmediniz mi? Bundan çok önceleri Deniz Feneri gibi
derneklere vergi muafiyeti sağlayan, gıda bankası yapma esasını getiren yasayı,
kararnameyi getirmediniz mi? Bu onların benzeriyse biz endişe duymakta haksız mıyız?
Çıkın bizi tatmin edin. Tatmin edemezsiniz. Sözcünüz seksen ülke diyor, Sayın
Bakan elli yedi ülke diyor IKÖ’ye kayıtlı. Bir karar
verin, karar. Bunda bile çelişkidesiniz.
AHMET YENİ (Samsun) – Dinlemediniz ki, topluluk ayrı, ülke ayrı.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Tutanaklara bakarsan ne ifade ettiğini
görürsün. İşin amacını saptırma, sen bana cevap ver eğer yüreğin tutuyorsa.
Forumun amacı belli değil, çerçevesi belli değil, işlevi belli değil, para
operasyonu yapma yetkisini bu kuruma niye veriyorsun? Türkiye Cumhuriyeti’nde
uygulanan yasaların çerçevesinden bu Forumun yetkilerini niye çıkarıyorsun?
Bana bunun cevabını ver. Ne yapacağının cevabını ver. Ama tutturmuşsun sayıyla
uğraşıyorsun.
Değerli arkadaşlarım, bu yasanın hukuksal temeli yoktur. O nedenle,
biz böyle bir Forumun Türkiye’de kurulmasından, İstanbul’da kurulmasından
memnun oluruz, buna destek de veririz ama çerçevesi iyi çizilmiş, yasal
dayanakları olan biçimde gelirse “Evet.” deriz.
Bu yasayı lütfen geri çekin. Grup başkanlarınız bir daha incelesinler
ve çerçevesi çizilmemiş…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - …bu yasayı maalesef Türkiye Büyük Millet
Meclisini alet ederek çıkarmayınız değerli arkadaşlarım.
Son günlerde bu tür çalışmalarla uğraşırken siyasi üslup karmaşası
yaşanmaya başladı. Bugün Sayın Arınç’ın sözleri,
geçen gün Sayın Başbakanın sözleri… Siz bu açılımları kavga ederek mi
çıkaracaksınız, toplumsal uzlaşmayla mı çıkaracaksınız yoksa var olan muhalefet
partileriyle uzlaşarak mı çıkaracaksınız?
OKTAY VURAL (İzmir) – Dayatmayla.
YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Önce buna karar verin. Önümüze bu tür
değerlendirmeleri böyle içi boş değil dolu olarak getirin.
Halkımız inim inim inlerken bu Forumun
görüşülmesini, ben, hele hele yasal dayanağı olmadığı
için uygun görmüyorum ve bu konuda kurulmasını özlememize rağmen, istememize
rağmen yasal temelleri olmadığı için de buna destek verme şansımızın olmadığını
hepinize belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.
Şahıslar adına İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz.
Buyurunuz Sayın Gündüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu İslam Konferansı Örgütü Diyalog ve İşbirliği
Gençlik Forumunun kuruluşuyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Tabii, burada özellikle bir önceki, geneli üzerinde yapılan
konuşmalarda hariciye mensubu olan arkadaşlarımızın ileri sürdüğü bazı konular
var. Bu konularla ilgili anlaşma metninden bazı cümleleri aynen aktaracağım.
“Forum binalarının Forumun amaçlarına uygun olarak kullanılmak
şartıyla dokunulmazlığı vardır.” “…Forumun amaçlarına uygun olarak kullanılmak
şartıyla…”
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Amacı ne? Amacını göster bana.
İSA GÖK (Mersin) – Hangi madde, maddeyi söyler misiniz.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – “Belirtilen imtiyazları kullanırken
Forum, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin tavsiyelerine
uyacak ve bunları kendi amaçlarının gerçekleşmesine uygun oldukları ölçüde
dikkate alacaktır”, “Bu bağışıklıktan yararlanılarak ithal edilen mallar -ne
satış ne hibe yoluyla- Türk Hükûmetince onaylanan
koşullar dışında elden çıkarılmaz.” Şimdi, “Forumda Türk uyruklular dışında
sürekli görev yapan personel aşağıda belirlenen ayrıcalık ve bağışıklıklardan
yararlanırlar.” Türkiye Cumhuriyeti uyruklu olmayan personel.
Şimdi, “Forum personeline tanınan ayrıcalık ve bağışıklıklar şahsi ve
kişisel nitelik taşımayıp Forum tarafından kendilerine verilen görevlerin
serbestçe yapılmasını güvence altına almak içindir. Genel sekreter Forum
personelinin bağışıklığını kaldırmak hak ve görevine sahiptir.”
“Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Forum,
polis tüzüklerine uymayı sağlamak ve anlaşmayla tanınan ayrıcalık ve
bağışıklıkların kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla iş birliği yapar.” Bütün
bu meselelerde, aynı şekilde, kendilerine tevdi edilen paranın kullanılmasıyla
ilgili de sınırlamalar var.
Ben bunu niçin söyledim? Bir defa, “Bunun statüsü nedir?”
diyorlar. Statüsü: Malezya’da yapılan zirve konferansında alınan bir kararla
kurulmuş, sonra Bakü’de yapılan genel kurulda Ali Sarıkaya…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kardeşim anlaşmada amaç yok. Amaç söyle
amaç!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …Ali Sarıkaya oy birliğiyle seçilmiş…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Amaç söyle amaç.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …ve 2005’te alınan bir kararla da bu
Forumun Türkiye’de İstanbul’da kurulması kararlaştırılmıştır.
Şimdi, buranın amacı nedir? Bakın, bu Forumun amacı: Yine Taif’te alınan, 3’üncü Zirve Konferansında alınan bir eylem
planı var. Bu Forumun yol haritasını o eylem planı belirler. O eylem planında…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Burada bulunması gerekmiyor mu? Amacın
burada bulunması gerekmiyor mu?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …İslam ülkeleri gençliğinin…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlaşma’da bulunması gerekmiyor mu?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …birbirleriyle dayanışmasını ve
kaynaşmasını sağlamak, kültürel alışverişte bulunmak…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kira sözleşmesi yapar gibi yaparsanız…
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …bunların Medeniyetler Arası Diyalog
sadedinde, özellikle Türkiye'nin Batı medeniyeti tecrübesini İslam ülkelerinin
gençliğine aktarmak. Dolayısıyla…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Nerede yazılı, nerede?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Burada var, okuyun siz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Nerede yazıyor, nerede?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Taif’te zirve
toplantısında alınan kararları okuyun. O eylem planını alın, okuyun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlaşmada göster.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Anlaşmayı okuyun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğru söylemiyorsunuz, doğru
söylemiyorsunuz!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – O yüzden, gerekçelerini okuyun.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlaşma önümde bak, doğru söyle.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Evet, evet, hepsi var, eğer dikkatli
okursanız var ama görmezseniz göremezsiniz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bakan da doğru söylemiyor, sen de doğru
söylemiyorsun.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Dolayısıyla, statüsüne gelince, bunun
statüsü: İSEDAK’ın statüsü neyse, IRCICA’nın
statüsü neyse…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Toplumu kandırmayın.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – …İslam ülkeleri İstatistik, Ekonomi ve
Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezinin statüsü neyse bu Forumun statüsü de
aynıdır.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Senin demenle olmuyor.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Aynı zamanda bu Foruma tanınan
ayrıcalıklar sadece İslam Konferansı Örgütüne has değil, bütün uluslararası misyona sahip diplomatik kurumlara tanınan hak ve görevler
çerçevesindedir. O yüzden, bakın, biz Birleşmiş Milletlerde Güvenlik Konseyine
seçilirken Avusturya’dan daha fazla oy aldık. Burada İslam ülkelerinin
Türkiye’ye olan desteğini unutmayın. Kaldı ki benim sözümde elli yedi tane ülke
İslam Konferansına üye, seksen tane de Müslüman topluluk, diğer ülkeler
bünyesinde yaşayan Müslümanların hak ve hukukunu da kendi sorumluluk alanı
içerisine alan bir uluslararası diplomatik misyona
sahip kuruluş. Dolayısıyla Avrupa Birliğine giriş, Avrupa Birliğine yürüyüşümüzde de yine İslam
ülkelerinin Türkiye’ye desteği gerçekten her türlü takdirin üzerindedir. Onlar
bile, Türkiye İslam dünyası ile Avrupa arasında köprü konumuna geleceği için
bundan ziyadesiyle memnunlar. Bundan daha güzel hangi gaye, hangi amaç
bekleyebilirsiniz?
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Amaç nerede, amaç nerede? Senin
söylemenle olmuyor bu iş.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Var, var; dikkatli okuyun siz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sen Türkiye Büyük Millet Meclisinin
üzerinde değilsin.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – O yüzden, değerli milletvekilleri, biz bu
kanun tasarısının bir an önce Meclisimizden çıkmasına ve İslam Konferansı
Örgütü zirvesinde, Forumun Genel Kurulunda da benimsenerek hayata
geçirilmesinde büyük nispette fayda görüyoruz.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlaşmayı oku da öyle gel.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – O yüzden, desteğimizin ve oyumuzun
renginin belli olduğunu belirtiyor, hepinize en derin kalbî selam ve
saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gündüz.
Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım.
BAŞKAN – Peki.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Sayın Taner ve
Sayın Gök sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın Taner.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, biraz önceki konuşmanızda neden
masrafların yüzde 50’sinin Türkiye Cumhuriyeti tarafından karşılanacağını
açıkladınız ama sorumun devamı olan “Toplam ne kadar bir bütçe ayrılmıştır,
tahminî bütçe nedir ve şu ana kadar ne kadar harcama yapmıştır.” kısmına cevap
vermediniz. Cevabınızı bekliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.
Sayın Gök...
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, bu türden anlaşmalar devletin
egemenlik hakkından belli oranlarda feragati gerektiren anlaşmalardır. Burada,
kanunda bu feragat oranının net olarak belirlenme zorunluluğu vardır. Genel
anlamda amaç kısmı yer almayan veya yapacağı faaliyetlerin teker teker saptanmaksızın bir devletin hükümranlığından feragati
nerede görülmüştür? Böyle bir örnek var mı?
Statüden bahsediliyor. Statü belgesinin oluşturulması ve bu statü
belgesinin değiştirilmesi yetkileri hangi kurula ait? Siz yasayla genel yetkiyi
verdikten ve esasın statü olduğunu belirttikten sonra, o statünün
değişmezliğini nasıl sağlayacaksınız? Bu, peşinen bir
feragat.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
Sayın Elekdağ…
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bakınız, bu Anlaşma’yla uluslararası bir kuruluş
kuruluyor İstanbul’da, uluslararası bir kuruluş. Yani bir büyükelçilik gibi,
diplomatik kuruluş gibi her türlü ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanıyor
bu. Bu ne demek? Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bu
diplomatik kuruluş için bazı haklarından feragat ediyor, bunlara bağışıklık
tanıyor.
Şimdi, böyle bir kuruluşun muhakkak ki amaç ve yetkilerinin
belirtilmesi lazım. Sayın Bakan,
böyle bir kuruluşta amaç ve yetkiler belirtilmediği takdirde istismar edilir
dokunulmazlık ve bağışıklıklar. Diyeceksiniz ki: “Bizim bu kuruluşa itimadımız
var.” Bizim de var, bizim de var ama Türkiye Cumhuriyeti bazı haklarından
feragat ettiği andan itibaren bunu muhakkak ki bir sınırlamaya alması lazım.
Burada bir eksiklik var.
O bakımdan, yani burada bir sağırlar diyaloğu
yapıyoruz Sayın Bakan. Biz burada, bu kuruluşun işlemesini istiyoruz, sağlam
hukuki temeller üzerine kurulmasını istiyoruz. Yani amacımız budur, herhangi
bir şekilde bunu kösteklemek değildir. Yani bu açıdan neden bakmıyorsunuz bu
konuya, bu açıdan neden değerlendirmiyorsunuz?
Burada, muhalefetten gelen bütün öneriler muhakkak ki ters yüz mü
edilmelidir? Efendim, muhakkak ki bunların arkasında birtakım politik amaçlar
var ve bunlar halisane amaçlar var diye bunlara “hayır” mı demek lazım muhakkak
ki? Burada söylediğimiz her söz doğrudur. Bakınız, bunun içinde, bakın, 1’inci,
2’nci, 3’üncü, 4’üncü, sona kadar bakın bütün maddelere, amaçlar yoktur bir
kere, en azından. Yani hadi bırakalım, efendim, bu kuruluşun mali bakımdan
yapacağı, bütün hareketler, bütün muameleler gene çıksın, bizim, efendim mali
mevzuatımızı haleldar etsin, bunu da bıraktık bir tarafa. Fakat,
yani amaçları olmayan bir uluslararası anlaşmayı zatıaliniz gördünüz mü hiç
hayatınızda? Böyle bir durumu nasıl yakıştırıyoruz biz buraya? Bunu alalım
geriye, biraz üzerinde çalışalım, doğru dürüst yapalım, getirelim, geçirelim
buradan Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
Buyurunuz Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Taner’in bütçeyle ilgili konusu tabii teknik bir konu,
bütçenin miktarı, ona yazılı olarak cevap vereceğiz. Tabii, Türkiye’nin bunu ev
sahibi ülke olarak yarısını karşılıyor olması, kalan yarısı da diğer üye
ülkelerin aidatlarından karşılanacak, o kısmı öyle. Ama bütçe miktarı
tabiatıyla teknik rakam, şu ana kadar ne harcanmış onu size yazılı olarak
bildireceğiz.
Sayın Gök’ün ve Sayın Elekdağ’ın
üzerinde hassasiyetle durduğu feragat meselesiyle ilgili olarak da… Şimdi, tabii, bir anlaşma metni daha önce yani Türkiye Cumhuriyeti
Dışişleri Bakanı, İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri ve bir de İslam
Konferansı Örgütünün talebiyle burada seçilmiş olan, başkan olarak seçilmiş
olan, organları itibarıyla seçilmiş olan Ali Sarıkaya’nın da burada imzasının
bulunması, o Anlaşma metninde, o şekilde İslam Konferansı Örgütünün talebi
üzerine olan bir durum. Bu konu da daha önce bazı milletvekillerimizin
yazılı soru önergeleriyle de zaten cevaplandırılmış yani Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygıdeğer üyelerinden bazıları tarafından bu soru Dışişleri
Bakanımıza sorulmuş bunun neye dayandığı, nasıl olduğu şeklinde ve o da zaten
cevaplandırılmış.
Şimdi, feragat meselesiyle ilgili… Tabii, anlaşma metninde
Tüzük’ün amaçları vesairesi yer almıyor ama şimdi
izin verirse Sayın Başkan, ben size… Elimde Tüzük var. Bu Tüzük, tabii 57 tane
ülkenin, biraz önce de söylediğim toplantıda, Bakü’deki toplantıda dile
getiriliyor, tartışılıyor, organları seçiliyor orada ve Tüzük şu, 57 ülke
tarafından kabul edilen Tüzük’ün amaçları şu:
“1) İslam Konferansı Örgütü bölgesi ülkeleri gençliğinin
karşılaştığı sosyoekonomik, ahlaki ve kültürel problemlerinin çözümünü
kolaylaştırmak.
2) İslam Konferansı Örgütüne üye ülkelerin gençleri arasında
karşılıklı anlayış, tecrübe ve fikir teatisini desteklemek.
3) İslam Konferansı Örgütü ülke gençliği ve gençlik örgütlerinin
kendi ülkelerinde ve daha geniş bölgede toplumsal hayata aktif katılımlarını
artırmak.
4) İslam Konferansı Örgütü gençliğinin ortak problemlerinin
çözümünde hayati önem taşıyan bölge gençlik sivil toplum kuruluşları arasındaki
dayanışmayı desteklemek; ortak kültürel değerler ve ahlaki prensipler zemininde
aktivitelerini birleştirmek, ekonomik ve sosyal kalkınma, teknik iş birliği,
kültürel alışveriş ve diğer aktivite alanlarında dayanışmayı desteklemek.
5) Uluslararası düzeyde medeniyetler arası diyaloğa
ve hoşgörüye hizmet etmek durumunda olan farklı ülkelerden STK’lar,
hükûmetler arası ve hükûmetlerden
bağımsız kuruluşlarla ortak hareket etmek.
6) Söz konusu ülkelerin gençliğinin problemlerine çözüm yollarının
bulunması.”
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, kanun tüzüğe bağlı olmaz,
tüzük kanuna bağlı olur.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
“Gençlik STK’ları arasındaki iş birliği, diyalog ve
dayanışma ilkelerine uygun, karşılıklı ortak projeler geliştirmek.”
Şimdi, deminden beri değerli milletvekillerimizin işaret ettiği
husus, yani bunun ne amaca hizmet ettiği, ne olduğu, amaçlarının ne olduğu,
bunun açık olmadığı şeklinde. Ben size bu Gençlik Örgütünün amaçlarını
Tüzük’ünden okudum en açık, en sarih bir şekilde. Bu şekilde tutanaklara da
geçmiş oldu. Sonuçta elli yedi tane İslam Konferansı Örgütü üyesi ülkenin uluslararası
hukuk çerçevesinde Türkiye’nin de taraf olduğu bir anlaşmanın, sözleşmenin
tarafı olarak belirlenmiş, amacı belirlenmiş, bir tüzüğü oluşturulmuş,
organları kurulmuş, oluşturulmuş, başkanı seçilmiş onlar tarafından ve Türkiye
de böyle bir gruba, böyle bir gençlik organizasyonuna ev sahibi ülke oluyor.
Yani Türkiye ilk defa bu tür bir organizasyona ev sahibi ülke olmuyor ki. Demin
ben arz ettim, açıklık da getirdim. Yani Türkiye’nin daha önceden hangi
tarihlerde, hangi anlaşmalar gereği hangi sözleşmelere, hangi gruplara, hangi
faaliyetlere, bu manada organizasyonlara ev sahibi ülke olarak taraf olduğu ve
anlaşma imzaladığı ve bu sözleşmelerin, bu anlaşmaların yüce heyet tarafından
burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildiğini de söyledim. Bu da böyle bir şey. Dolayısıyla bunun altında başka bir şey
aramak, yani işte, amacı belli değil, ne olduğu belli değil şeklinde birtakım
aslında beyanların çok da doğrusu bir mesnede dayanmadığını düşünüyorum.
Elbette ki muhalif düşünceye saygı duyarım, yani öneri olursa bunların
desteklenmesi yönünde de elbette ki birtakım gelişmeler yapılır ama iş aslında
vazıhtır. Yani Türkiye Cumhuriyeti burada hükümranlık haklarından feragat edip
de ne uluslararası sözleşmelere aykırı ne uluslararası hukuka aykırı ne de
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası dışında herhangi bir iş ve eylemde bulunuyor.
Sonuçta, biraz sonra bu oylanacak ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdiri
neyse o gerçekleşecek.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, bu organizasyon değil,
hükmi şahsiyet veriyorsunuz, hükmi şahsiyet! Bu organizasyon değil, konferans
değil.
BAŞKAN - Komisyon söz istemiştir.
Buyurunuz Sayın Ceylan.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın
Başkanım, değerli konuşmacıların konuşmalarından ve sorularından sonra bu yargı
bağışıklığıyla ilgili hususu bir kez daha açıklama ihtiyacı hissettim, o açıdan
söz almış bulunmaktayım.
Burada biraz önce de ifade ettiğim gibi, 11’inci maddede Forumda
çalışan görevlilere sınırlı ölçüde bir yargı bağışıklığı tanınmaktadır. Kaldı
ki bu yargı bağışıklığı sadece yabancı çalışanlara yönelik bir bağışıklıktır,
Türk vatandaşlarına yönelik bir bağışıklık değildir. Buradaki bağışıklık da
tamamen Birleşmiş Milletlerin diplomatik ilişkiler hakkında Viyana
Sözleşmesi’nde öngörülen ayrıcalık ve bağışıklıklara yönelik uygun bir
düzenlemedir. Viyana Sözleşmesi’nde ifade edilen bağışıklıkların tamamı da
kullanılmış değildir. Burada sadece görevlilerin o göreviyle ilgili, sadece
görevleriyle ilgili olarak yazılı ve sözlü beyanları kapsamında bir
bağışıklıktır. Yani bu görevliler adi bir suç işledikleri takdirde, yine Türk
makamlarınca yargı tarafından yargılanacaklardır. Dolayısıyla bu tür
anlaşmalara ev sahipliği yapan ülkelerin sağladığı bağışıklıklara sınırlı
ölçüde bir bağışıklık getirmiştir. Bunu ifade etmek isterim. Endişe edilecek
bir husus yoktur. Tamamen uluslararası ve Birleşmiş Milletlerin öngördüğü
anlaşmalar çerçevesinde gerçekleştirilmiştir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ceylan.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – “Bağışıklık niye Türklere sağlanmıyor?”
demiyoruz ki, “Amaç, çerçeve nerede?” diyoruz, ona cevap verin.
BAŞKAN – Sayın Elekdağ, sisteme
girmişsiniz, ne içindi acaba? Demin sorunuzu sormuştunuz net bir şekilde.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Konuşabilir miyim efendim?
BAŞKAN – Neye göre acaba?
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Bakana bir hususu
soracağım.
BAŞKAN – Soru-cevap bitti efendim, demin sorunuzu sordunuz. Sistem
bitti, onun için…
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Bir açıklamada bulunacağım.
BAŞKAN – Yeterince açıklık oldu herhâlde.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Bir beyanda bulunacağım efendim
müsaade ederseniz.
BAŞKAN – Buyurunuz.
Bir dakika süre veriyorum.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum efendim.
Sayın Bakanım, bakınız, siz bir devlet adamısınız, ben sizin
ifadelerinizde birazcık hikmet aradım, yani sağduyu aradım. Beni mazur görün
ama bunun kırıntısını göremedim, af buyurun.
Şimdi bakınız efendim, deminden beri konuşuyorsunuz, size sormuş
olduğumuz soru şudur: Bu Anlaşma’da, bu Anlaşma’nın amaçları, yetkileri var
mıdır, yok mudur? Siz bize bir tüzük okudunuz fakat bu Tüzük’e burada hiçbir
şekilde atıfta bulunulmuyor Sayın Bakanımız, yok.
Şimdi, bakınız, Viyana anlaşmalar hukukuna göre bir anlaşma
yorumlanırken ilk önce o anlaşmanın içindeki metindeki ifadelere bakılır,
doğrudan doğruya o alınır yorumlanmandan evvel. Burada herhangi bir şekilde bir
amaç yok. Amacı olmayan bir anlaşma olur mu Sayın Bakan, bunu size soruyorum
lütfen.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
Şimdi 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay.
Buyurunuz Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bana göre Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu önümüze getirilen Anlaşma’yı onaylamamalıdır. Eğer
okuduysanız -ki okumuşunuzdur- ben sizin de gerçekten içinize sindiğini
zannetmiyorum. Parlamenter demokratik rejimle idare ediliyoruz. Yasama,
yürütme, yargı üçgeni çerçevesinde iktidar partisi mensubu milletvekillerinin Hükûmetten gelen kanun tasarılarına, Hükûmetin
yaptığı uluslararası anlaşmalara müspet bakması, olumlu görmesi, müspet oy
vermesi makul karşılanabilir ama bana göre bugün önümüze getirilen Anlaşma’nın
makul karşılanacak, müspet bakılacak bir yanı yoktur sayın milletvekilleri.
Hukuki zemini son derece kaygan ve muğlaktır.
Yürürlükteki yasalarımızı zorlayacak, Türkiye’deki devletin diğer görevlilerini
bu Forum yöneticileriyle ilgili, Forum faaliyetleriyle ilgili çok zora sokacak
bir iş yapıyoruz.
Şimdi arkadaşlar, ısrarla “amaç, amaç, amaç” diyor. Ortada,
metinde amaçla ilgili tek kelime yok. Sayın Bakanın okuduğu altı madde de çok
klasik, klişe laflar.
Şimdi, bu Forumun… Sayın Elekdağ, tümü
üzerinde konuşma yaparken çok net ve çok güzel açıkladı. Biz İslam Konferansı
Örgütünden, onun üyesi olmaktan şikâyetçi falan değiliz. Burada hiçbir tereddüt
yok ama bu Forum, İstanbul’da merkezi olacak bu Forum o kadar olağanüstü
ayrıcalıklarla, muafiyetlerle bezenmiş ki ne milletvekili dokunulmazlığı bu
kadar ayrıcalıklı ve özel ne de Sayın Komisyon Başkanının atıfta bulunduğu gibi
Viyana Sözleşmesi’nden kaynaklı. Viyana Sözleşmesi -biz de biraz sağa sola
baktık- hiçbir şekilde elinde her çeşit para bulundurmaya, fonları serbestçe
girip çıkarmaya cevaz veren bir sözleşme değil, bizim sorup, soruşturduğumuz,
incelediğimiz kadarıyla.
Bu metin birçok bakımdan sakattır. Ben size daha net söyleyeyim.
Bu metnin tümü benim başımı ağrıtıyor ama 4, 5, 6, 14, 18 ve 22’nci maddeleri
benim midemi bulandırıyor. Lütfen, bu işaret ettiğim maddelere en azından bir
bakın.
Ha, şimdi, bizim tereddüdümüz ne, onu da söyleyeceğim. Bir de bu
arkadaşların da işaret ettiği gibi muğlak, amacı,
kapsamı, hududu, sınırı belli olmayan olağanüstü geniş yetkileri hem mali
bakımdan hem sosyal, siyasi, çalışma, faaliyet alanı bakımından bir Foruma
verince… Elbette ki elli yedi Müslüman ülkenin iş birliğinden hoşnuduz. Ama
elli yedi Müslüman ülke içinde tek laik demokratik rejimle idare edilen, cumhuriyetle
idare edilen Türkiye'nin de bu diğer elli altı Müslüman memleketi gibi olmasına
yönelik bir iş tutulacağından işin doğrusu benim endişem var. E, niye var? Çok bilinen bir gerçek ki, Türkiye muhtelif cemaatlerin,
tarikatların cirit attığı bir ülke. Bu tarikat ve cemaatlerin bir kısmı,
hakikaten, fevkalade radikal kökten dinci eğilim içinde. Bir kısmı,
belki bir parça daha onlara göre mutedil. Bunları kategorize
etmek mümkün.
Bakın, şimdi, ben size bir şey söyleyeyim: Suudi Arabistan, her
sene 50 milyar dolar civarındaki bir parayı kendi ideolojisini yaymak üzere
dünyanın muhtelif ülkelerindeki sivil toplum örgütlerine, derneklere,
vakıflara, tarikat ve cemaatlere bir şekilde tevzi ediyor. Bu çok kesindir.
HÜSNÜ ORDU (Konya) - Nereden biliyorsun?
ENGİN ALTAY (Devamla) – Nereden mi biliyorum? Yani bu Amerikan
Dışişleri Bakanlığının 1998 yılında yayınladığı Orta Doğu Raporu’nda var.
(Gürültüler)
Yahu niye rahatsız oluyorsunuz?
Şimdi, şöyle mi düşünülüyor: “Şimdi, bu 4 bin vakıf, dernek, sivil
toplum örgütünün hepsi Türkiye’de değil ama Türkiye’de de muhtemelen bir yüz
elli, iki yüz tane var. Biz şimdi, bu yüz elli, iki yüz tane
vakfa, derneğe, sivil toplum örgütüne oradan transfer edeceğimize, İstanbul’a,
bu Foruma bu parayı yollarız, bu Forum da eşit, adil bir şekilde Türkiye’deki
muhtelif cemaatlere, tarikatlara, derneklere, vakıflara vesaireye
bu paraları tevzi eder ve daha merkezî, daha düzenli bir şekilde paramız
Türkiye’de istediğimiz istikamette harcanır.” mı diye düşünülmüş? Bunu
merak ediyorum.
Bu kanunun, Sayın Bakan, bir saçmalığı da şu: Bütçesinin yüzde
50’sini Türk Hükûmeti üstlenmiş. Derse ki İslam
Konferansı Örgütü: Biz buna yıllık 30 milyar dolar koyuyoruz kardeşim. Sen de
bir 30 milyar koyabilecek misin orada? Koyamazsın; olmaz, yanlış; hep
yaptığınız gibi. Yedi yılınız bitti, sekizinci yıla girdiniz, yedi yılda bir
gram akıllanmamışsınız!
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Elli yılda
akıllanmadı CHP!
ENGİN ALTAY (Devamla) – Bu Hükûmetinizin
getirdiği her 3 yasadan 1 tanesi, en az 1 tanesi Anayasa Mahkemesinden dönüyor.
Bu uluslararası Sözleşme’yi de biz, eminim ki Anayasa Mahkemesine getireceğiz. Bu birçok bakımdan aykırı. Bunun yürürlükteki yasalarımızla
bağdaşması hiçbir şekilde mümkün değil.
Şimdi, iktidar partisi sözcüsü 4’üncü maddenin ilk cümlesini
okuyor; gerisini de okusana: İdari, adli, hiçbir şekilde bu binalara, kişilere
bulaşılamaz… Yani bu kadar olağanüstü ayrıcalığı kime veriyoruz? Şimdi, bu
akşam Kurtar Vadisi oynuyor televizyonda. Şimdi, Ali Sarıkaya -Sayın Elekdağ da söyledi- “Politik kriz çıkan illere tim
göndereceğiz.” demiş. Şimdi bu Ali Sarıkaya’ya sormak istiyorum: Buraya Memati’yi mi gönderecek, Polat Alemdar’ı mı gönderecek? Ne
timi gönderecek? Böyle bir şey olur mu kardeşim? Nedir bu, nasıl bir kafa bu?
Ne timi gönderiyorsun? Yani ne timi göndereceksin oraya? Şimdi, bunu merak
ediyoruz.
Şimdi, Türkiye'de, Türkiye merkezli yeni bir NDI modeli mi
üreteceksiniz? Yeni bir NDI mı yaratıyorsunuz Türkiye'de? Bölgesel bir NDI mı
kuracaksınız? Ne kuracaksınız? Bu muğlak. Bu anlaşılmaz.
Bu, hani bazı filmler vardır, insanlar robot yapar, sonra robotlar çok gelişir
ve kendilerini üreten insanları bitirirler… Gene bir lastik reklamı vardır,
sayın milletvekilleri: “Kontrolsüz güç güç değildir.”
Bu Forum kontrolsüz bir mekanizmadır, hiçbir şekilde kontrol edilemeyecek bir
mekanizmadır. Bu kadar ayrıcalık, bende, ister istemez kapitülasyonları
çağrıştırıyor. Böyle şey olur mu! Yani, siz,
Türkiye’nin en büyük şehrinde, hem mali olarak hem siyasi olarak hem adli
olarak olağanüstü ayrıcalıklı, imtiyazlı bir merkez kuracaksınız. Neye hizmet
ettiği belli olmayan, amacı belli olmayan bir merkez kuracaksınız. Amacını
Başkanı gerçi açıklamış; tim gönderecekmiş politik kargaşa olan ülkelere ve
başka bir şey söyleyememiş. Bakın, şimdi, adamı başkan seçmişler elli yedi tane
ülke, adamın bir cümlesi var, o da tim üzerine “Politik kargaşa olursa biz tim
göndereceğiz.” diyor. Ya bu böyle olmaz ki, barış elçisi göndereceğim de, bir
şey de yani. Bu niyet belli, anlayış belli. Çalışanlarının
maaşından vergi muafiyeti… Niye alıyorsunuz? Niye alıyorsunuz? Yani, Türk
çalışanlar da olacak orada, bundan vergi… Yani bu, Türkiye’de istediği gibi
tevzi edecek, istediği kadar parayı getirip istediği gibi dağıtabilen, tevzi
edebilen, -yasa dışı yapabilir- yasal bir diplomatik şey var mı Türkiye’de,
büyükelçilik var mı? Onlar bile bir yasa çerçevesinde mali olarak bu paraları
tevzi ediyorlar, dağıtıyorlar.
Bu, çok şüphelidir. Gerçekten, ben size rica ediyorum, hepimizin
vatansever olduğundan bir gram tereddüt etmem, iktidar partisi
milletvekillerinin tümünün, hepinizin vatansever olduğuna inanıyorum, ama ben,
bu belgenin, bu uluslararası anlaşmanın bir vatanseverlik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ENGİN ALTAY (Devamla) - …duygusuyla, şuuruyla bağdaşık olduğunu
düşünmüyorum. Bu yanlıştır. Evet, Hükûmet sizin hükûmetiniz olabilir, size sormadan bir anlaşma imzalamış
olabilir, sorması da gerekmez ama burası da Meclistir kardeşim. Hükûmetin kapıkulu askerleri oturmuyor burada! Burada, Hükûmeti denetlemekle mükellef olan Türk milletinin seçkin
temsilcileri oturuyor. (CHP sıralarından alkışlar) Biz, Hükûmetin
emir kulu değiliz, inanıyorum ki siz de değilsiniz ve inanıyorum ki bu
Anlaşma’yı reddederek tarihî bir görev yapacaksınız.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Altay.
Şahsı adına İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Gündüz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; gecenin bu saatinde sizleri en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Bir defa şunu arz edeyim: Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi son
paragraf: Uluslararası anlaşmalarla ilgili kanunlar Anayasa Mahkemesine götürülemez.
Öbür taraftan, Anlaşma’nın kendi maddeleri içerisinde gerçekten
amaç maddesi diye bir madde yok.
Değerli arkadaşlarım, ben, İslam Konferansı Teşkilatı
Parlamenterler Meclisi Türk Grubu Başkanıyım. Burada 2 tane değerli arkadaşım
var, Hatay Milletvekilimiz, Cumhuriyet Halk Partisinden Abdulaziz
Bey, Kütahya Milletvekilimiz Alim Bey. Kendileriyle
çok uyumlu, çok verimli, gerçekten karşılıklı sevgi ve anlayış içinde bir görev
ifa ediyoruz. Huzurlarınızda kendilerine teşekkür ediyorum.
Şimdi, Anlaşma’nın metninde gerçekten amaç maddesi diye bir madde
yok, onda katılıyorum size. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisine…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Demin inkâr ediyordun!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bir dakika…
Başbakanlığın, Hükûmetin sevk ettiği…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Var diyordun!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bakın, gerekçede ne yazıyor: Bir, bir
defa bu Forumun adı İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve
İşbirliği Gençlik Forumu. Bir defa, adında zaten var.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Beş dakika önce var demedin mi sen?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Öbür taraftan, Hükûmet
şöyle diyor, bakın: Çeşitli ve farklı medeniyetlere mensup gençler arasında
kültürler arası diyaloğun geliştirilmesi amacıyla
sürdürülebilir bir uluslararası mekanizma tesis edilmesi öngörülmektedir. İslam
Konferansı Örgütünün ve Türkiye ile İspanya’nın öncülüğünde tesis edilen ve
bilahare Birleşmiş Milletler Örgütü bünyesinde sekreterya
hizmetleri yürütülmeye başlanan Medeniyetler İttifakı faaliyetlerine verdiğimiz
desteğin de bir kere daha teyit olacağı düşüncesiyle bu Forum Meclisimize sevk
edilmiştir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hayırlı uğurlu olsun!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Öbür taraftan, bakın, böyle bir kanun
hazırlanırken Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliği bunu devletin tüm ilgili
birim ve kuruluşlarına yazar. Bir yıl süreyle oralarda incelendikten sonra,
onların düşünceleri de bir araya getirilerek değerlendirilir, sonra Dışişleri
Bakanlığı bu yasayı hazırlar ve Hükûmete sunar. Böyle
bir gelişme bir yıl süreyle bütün kurumlara, kuruluşlara gönderilmiş, aleyhte
hiçbir bilgi gelmemesi üzerine Dışişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğince bu
Anlaşma hazırlanarak Hükûmete, oradan da Meclisimize
gelmiştir.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teferruatı bırak, amaç nedir, amaç?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Şimdi, aynı şekilde, bakın, Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesi; bunlar, aynıyla onlarda olan şey burada da aynıyla vakidir.
Öbür taraftan, bakın, yine, Dışişleri Bakanlığımız bu
Forumun böyle bir yasayla Meclisimize intikalindeki amaçları ifade ederken
şöyle söylüyor: “Ülkemizin farklı kültürler arasında karşılıklı anlayış, saygı
ve hoşgörüyü geliştirme yönünde çaba sarf ettiği ve Birleşmiş Milletler
bünyesindeki Medeniyetler İttifakı Projesi’nin Eş Başkanlığını yürüttüğü göz
önünde tutulduğunda, İslam Konferansı Örgütü Gençlik Forumunun İstanbul’da
faaliyet göstermesinin dış politika hedef ve çıkarlarımız bakımından ilave bir
kazanım teşkil edeceği açıktır.”
Bir başka şey daha söyleyeyim: Aynı buna benzer bir uluslararası
diplomatik anlaşma Avrupa Birliği Gençlik Forumu adı altında Avrupa Gençlik
Direktörlüğüyle ortak olarak imzalanmış ve hayata geçirilmiştir. Birleşmiş
Milletler Medeniyetler İttifakı, gençlik çalışmalarını da ortak olarak
yürütmektedirler. İsterseniz onlarla mukayese de yapabilirsiniz.
O yüzden, burada özellikle şunu bir kez daha arz etmek istiyorum:
İslam Konferansı Örgütüne bağlı kuruluşlar olarak bizim ev sahipliği yapmamız
bu bağlı kuruluşlara çok önemli bir hadisedir. İSEDAK (İslam Ülkeleri Ekonomik
ve Ticari İşbirliği Daimî Komitesi), İslam Konferansı Örgütü Tarih ve Sanat
Araştırma Merkezi İstanbul’da. Bakın, yine bir başkası, İslam Ülkeleri
İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim Merkezi Ankara’da. Bir
dördüncüsü de işte bu Gençlik Forumudur. Biz bütün bunların anlaşmalarını,
geçmişte olduğu gibi, aynen, ev sahibi ülke sıfatıyla yapmışız.
Bir de diyorlar ki: “Niye yüzde 50’sini Türkiye karşılıyor?” Bakın
KEİPA’ya, KEİPA’nın bütün
masraflarını biz karşılamışız, işte belge burada. Niye? Karadeniz’e komşu olan
ülkelerle yapılacak ekonomik, siyasi ve ticari iş birliğinin Türkiye’ye
getireceği fatura dikkate alınarak, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmemiştir.
Bunu bilgilerinize sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O laf biraz ağır oldu.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gündüz.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Ayıp olmuyor mu! O laf biraz ağır oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu hiç hoş değil.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O biraz kaba oldu.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, biz bunu bir yerlerden kaz
gelmesi için mi… Yani İslam ülkelerini kaz yerine koymanın bir anlamı yok.
BAŞKAN – Şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım.
BAŞKAN –Konuşmayacaklar.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Kaz kim, tavuk kim? Böyle laf
olur mu! Yakışmadı!
OKTAY VURAL (İzmir) – Yakışmıyor! Kaz mı onlar yani?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sakin olalım.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, kaz olan ülkeler hangileri, merak
ettim ben, açıklarlar mı?
BAŞKAN – Soru-cevap işlemine geçiyoruz sayın milletvekilleri.
Sayın Taner ve Sayın Özdemir sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın Taner.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkanım, öncelikle biraz önceki
konuşmanın yerinde olmadığını belirtmek isterim. O anlaşmaya taraf ülkelerin
hiçbirisi kaz değildir, Türkiye Cumhuriyeti de onları yolan bir ülke değildir.
Bunun kayıtlara geçmesi gerekir.
Bu metne baktığımızda, metnin 22’nci maddesinde diyor ki: “Bu
Anlaşma Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak düzenlenmiştir. Metinlerin
yorumlanmasında bir uyuşmazlık olması hâlinde İngilizce metin geçerli
olacaktır.” Şimdi sormak istiyorum, neden yüzde 50 masraflarını karşıladığımız
Forumun, Anlaşma’nın orijinal metni Türkçe değil de veya 57 ülkeden çoğunun ana
dili olan Arapça değil de, İngilizce?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum:
“Madde 17 - Adli işlerin normal işleyişini kolaylaştırmak için, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ve Forum, polis tüzüklerine uymayı sağlamak ve Anlaşma ile
tanınan ayrıcalık ve bağışıklıkların kötüye kullanılmasını önlemek amacıyla
işbirliği yapacaklardır.” deniyor. “Polis tüzükleri”nden
ne kastediliyor? Bu Anlaşma o kadar gelişigüzel hazırlanmış ki bu maddede bile
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu, Pasaport ve Yabancılar Kanunu, yakalama ve gözaltına alma gibi
mevzuatları mutlaka belirtmesi gerekirken sadece polis tüzüklerine uymayı
sağlamak gayriciddi hazırlandığını gösterir. Bu konuda
bir açıklama yaparsanız memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.
Buyurunuz Sayın Bakan.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, efendim, deminden beri gerçekte çok da konunun özüyle
ilgili olarak değil de, hep başka yöne çekilmek suretiyle birtakım isnatlar
yapılıyor. Hem Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti hem
Türkiye devleti aslında birtakım konularla isnat ediliyor. Yani hiçbir ilişkisi
olmadığı hâlde Suudi Arabistan’ın, dünyada bilmem hangi örgütlere yaptığı
bağışlardan bahsediliyor, o konu bununla ilişkilendiriliyor. Bunlar tabii,
doğru değil. Bir kere, bu bir NGO veya bir sivil toplum kuruluşu değil, bu bir
uluslararası örgüt statüsünde, uluslararası hukuka tabi. Burada masrafların
nasıl karşılanacağı, biraz önce söylediğimiz gibi, yüzde 50’si ev sahibi ülke
Türkiye tarafından, yüzde 50’si üye ülkelerin aidatlarından yapılıyor. Burada
kararlar, bu Gençlik Forumuyla ilgili kararlar konsensüsle
alınıyor. Yani Türkiye'nin taraf olduğu birtakım uluslararası sözleşmeler ve
anlaşmalar gereğince uluslararası hukuk çerçevesinde Türkiye'nin de sahip olduğu
haklar var. Türkiye'nin elbette bütün bu uygulamalarla, kararlarla ilgili
hakları var. Türkiye o haklarını kullanacak ve kararlar da konsensüsle
alınıyor.
Şimdi sanki burada diğer uluslararası kuruluşlardan veya
örgütlerden farklı bir şey getiriliyormuşçasına birtakım iddialarda
bulunuluyor. Yani biraz önce bir sayın milletvekilimiz kürsüde de söyledi. Ama
benim elimde de KEİPA’yla ilgili olarak yapılan bir
antlaşma var. Aynı hükümler bütünüyle, gerek muafiyetlerle ilgili gerek
vergilerle ilgili gerek mal vesaire transferiyle ilgili gerek sansürle ilgili
gerek birtakım diğer bütün uygulamalarla ilgili aynı hükümler burada da var.
Bakın diyor ki, mesela, KEİPA’da: “Uluslararası sekreteryanın resmî yazışmalarına veya diğer resmî
haberleşmesine sansür uygulanamayacaktır. KEİPA’nın
hareketsiz ve hareketli resim, film ve ses kayıtlarına ve yayınlarına sansür
uygulanamayacaktır. Uluslararası sekreterya personeli
-yani diyelim KEİPA’nın sekreteryasında
çalışan personelle ilgili- KEİPA tarafından kendilerine ödenen tüm maaş ve
ücretlerde vergilendirmeden muaf olacaklardır.” Şimdi ben bunun daha çok sayıda
örneğini size burada okuyabilirim.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, benzeşmez, demagoji yapıyorsunuz.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Yani
daha önce KEİPA’yla ilgili olarak olursa bu tamam,
kabul… Bu Meclisin onayından geçmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayından
geçmiş, uluslararası hukuka, uluslararası sözleşmelere uygun olarak Türkiye’nin
imzaladığı, taraf olduğu bir sözleşmenin hükmü ve Meclis bunu kabul etmiş yani
kanunlaşmış.
Şimdi KEIPA’yla hiçbirisinde…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İlke ve amaç belli orada.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bakın
efendim, önceki anlaşmaların, sözleşmelerin hiçbirisinde -orada da- amaç
yazmıyor. Her maddede amaç yazmıyor. Ben size buradan vakit olsa hepsini
okuyabilirim. Bakın elimde, yine daha önce IRCICA’yla,
SESRIC’le ilgili olarak yapılanların her
birinde, ben size madde madde okuyabilirim,
hiçbirisinde amaca atıf yapmıyor. Genel amaçlara değiniliyor, mesele bu. Burada
da ben size biraz önce zaten bu Gençlik Forumunun Tüzüğü’nü altı madde olarak
okudum. Kayıtlara da bu şekilde geçti.
Şimdi efendim, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Taner’in sorusu: “Efendim, neden işte İngilizce, Arapça, Türkçe var, niye
İngilizce dili var, bu ülkeler nece konuşuyor?” Şimdi, elli yedi tane ülke,
bunun içerisinde Fransızca konuşanlar var, Arapça konuşanlar var, Türkiye
Cumhuriyeti var ve Türkçe konuşan başka ülkeler var. Şimdi, iki tane dilde
anlaşma olmadığı veya ihtilaf olduğu takdirde de uluslararası yaygınlığı olan
ve kabul gören genel dil uluslararası ölçekte dillerden birisi, bu İngilizce.
Dolayısıyla da taraflar da bu şekilde İngilizcenin olmasında bir beis görmemişler,
bunun da hukuken herhangi bir şeyi yok.
Şimdi, 17’nci madde, Sayın Özdemir’in söylediği şey... Burada
tabii yerel mevzuat ve kurallara riayet edecekler anlamında. Buradaki
polis tüzüklerine uymayı sağlamaktan kastedilen şey zaten burada bu. Elbette
ki Türkiye…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Yeterli değil efendim. Polis tüzüğünde
bunlar hiç yazmaz. Polisin giyim tüzüğü var, silah kullanma tüzüğü var.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İşte ilgili mevzuat burada, kastedilen, yerel
mevzuata ve kurallara riayet edecekler, buradaki kastedilen husus budur. Dolayısıyla bu konu da bu şekilde.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Efendim, adli işlemle polis tüzüğünün
ilgisi yok.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Siz söz mü istiyorsunuz?
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Evet,
lütfen…
BAŞKAN – Sayın Ceylan, Komisyon olarak buyurunuz efendim.
DIŞİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle küçük bir düzeltme yapılmasını arz
ediyorum.
Anlaşma’nın “Hukuki kişilik” bölümünde madde 2’nin ikinci
cümlesinde “Forum, bağıt yapmaya, taşınır ve taşınmaz mallar edinmeye, onları
kullanmaya ve mahkemelerde dava açmaya ehlidir.” yazılmış. Hâlbuki Anlaşma’nın
orijinalinde bu “ehlidir” ifadesi “ehildir” olarak yer almaktadır. Dolayısıyla
“ehlidir” ifadesinin “ehildir” olarak düzeltilmesini arz ediyoruz.
İngilizcesinde de “authorize” yazıyor zaten.
Dolayısıyla “ehlidir” ifadesinin “ehildir” olarak düzeltilmesini arz ediyorum.
Bir diğer husus, bir konuşmacı arkadaşımız aynı cümleye atıfta
bulunarak buradaki “bağıt” ifadesinin “bağış” olması gerektiğini ifade etti.
Hayır, burada doğru yazılmış “bağıt” olarak, burada “sözleşme” anlamında ifade
edilmiş bağıt. Bu doğrudur.
Bir son husus Sayın Başkanım. Sayın Bakanımız da ifade etti,
Türkiye’yle İslam Konferansı arasında imzalanan tek bir anlaşma değil bu
Anlaşma, daha önce 82 yılında iki tane anlaşma yapılmış. Bir tanesi, ülkemizle
İKÖ arasında İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezinin İstanbul’da
kurulmasıyla ilgili, kısa adı IRCICA olan Anlaşma. Bir diğeri de kısa adı
SESRIC olan İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve
Eğitim Merkezinin Ankara’da kurulmasına yönelik Anlaşma. Her üç anlaşma da aynı
hükümleri, aynı metinleri ihtiva etmektedir. Dolayısıyla, bu iki anlaşma,
bahsettiğim iki anlaşma yirmi dokuz yıldır başarıyla ve hiç sorunsuz bir
şekilde yürürlüktedir. Dolayısıyla, endişeye gerek yok diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – O dönemde AKP yoktu.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ceylan.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Elekdağ.
CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, yasanın gerekçesinde Dışişleri
Bakanlığı tarafından şu husus belirtiliyor, deniyor ki: “Bu gençlik örgütü,
esas itibarıyla, farklı medeniyetlere mensup gençler ve kültürler arasındaki diyaloğa katkıda bulunacaktır.” Bu gayet
saygın, tabiatıyla, gayet güzel bir hedef. Fakat bu hedef anlaşmada
belirtilmiyor. Sorun burada çıkıyor, yani burada bir eksiklik var.
Sayın Bakanımız Tüzük’ü okudu uzun uzun,
fakat bu Tüzük’e hiçbir şekilde bir atıf yok değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, bir uluslararası kuruluşu kuran bir
anlaşmada, muhakkak ki bu kuruluşun hedefleri, işlevi, görevi belirtilir, bu
olmadan olmaz değerli arkadaşlarım. Burada ben eminim çok hukukçu arkadaşımız
var, uluslararası hukuku iyi bilen arkadaşlarımız var. Söyleyebilirler mi böyle
bir anlaşma olsun ki içinde amaç, işlev ve görev belirtilmesin; yoktur değerli
arkadaşlarım böyle bir şey.
Yani, burada biz görüşlerimizi ileri sürerken bunlar partizan
görüşler değil veyahut da bu, efendim, kuruluşun kurulmasını geciktirmek
istemiyoruz, doğru dürüst kurulsun istiyoruz, amaç budur.
Şimdi, bakınız, amaç ve işlevler belirtilmediği takdirde ne
oluyor: Amaç ve işlevler belirtilmediği takdirde şöyle durumlarla karşı karşıya
kalıyorsunuz: İstanbul’da kurulan derneğin başkanı olan Sarıkaya, Madrid’de bu
kültürler arasındaki konferans sırasında bir açıklama yapıyor ve bu Anadolu Ajansı
tarafından belirtiliyor, bu, devletin resmî ajansı. Orada diyor ki Sayın
Sarıkaya: “Biz timler göndereceğiz, gençlik timleri göndereceğiz, dışarıda
böyle münazaalı, efendim, tartışmalı olan konular ortaya çıktığı zaman.” diyor.
Yani dünyada çok çatışma var İslam devletleri içinde ve arasında. Mesela bir
tanesi şimdi, bildiğiniz gibi, Afganistan ile Pakistan arasında var. Türkiye de
bu konularda etkisini göstermek istiyor. Oraya gençlik timleri götürüp de,
gönderip de ne yapacaksınız? Onlar arasında, oradaki gruplar arasında bir
anlaşma, uzlaşma mı sağlayacaksınız? Yoksa herhangi bir şekilde oradaki
çatışmaya taraf tutarak mı katılacaksınız? Belli değil bunlar. Yani bu işi her
hâlükârda, bu şekilde görevleri, yetkileri bir anlaşmada belirtmediğiniz takdirde
çok büyük yanlışlar yaparsınız, çok büyük suistimallere
yol açarsınız, kontrolsüz güç yaratırsınız değerli arkadaşlarım.
Bakınız, biraz önce izah etmeye çalıştım sizlere. Bizim bu ülkenin
dünyada çok ilginç bir konumu var. Tabiatıyla dünya değişti, değişen şartlar
bizim bu konumumuzu son derece önemli bir duruma getirdi. Söylediğim gibi
–yerimden söyledim, belki tam anlamıyla anlaşılamamıştır, tekrar ediyorum
burada- soğuk savaş döneminde ve onu takip eden dönemde Türkiye’nin önemi
stratejik konumundan ileri geliyordu, silahlı kuvvetlerinin NATO içinde almış
olduğu görevlerden ileri geliyordu. Şimdi bizim stratejik önemimiz var,
elimizde bizim stratejik kozlarımız var ama bu neden ileri geliyor değerli
arkadaşlarım biliyor musunuz? Bu, bizim kimliğimizden ileri geliyor çünkü biz
çok değişik bir şeyi temsil ediyoruz dünyada. Biz bir yol haritası gösteriyoruz
koskoca bir âleme. Biz ilham kaynağıyız, koskoca bir âlemin ilham kaynağıyız,
biz pusulasıyız. Nedir bu? Dünyada büyük bir İslam âlemi var. 1,5 milyar
diyorduk, şimdi 2 milyar olmuş bu en son okuduğum istatistiklere göre. Elli
sekiz tane de aynı zamanda nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülke var. Bunlar
arasında tek bir tanesi var ki o İslami değerlerle çoğulcu demokrasiyi bir
arada yürütüyor ve bunları laik, demokratik bir sisteme oturtmuş. Böyle başka
bir ülke yok dünyada. Onun için biz bir yol haritasıyız. Bunun önemini bilmemiz
lazım, bunu takdir etmemiz lazım. İslam Konferansı da bu bahsetmiş olduğum
hususları belirtmek için, bunun önemini ortaya koymak için, bizim için
fevkalade bir platform. Biz bunları takdirle karşılıyoruz.
Şimdi, bu itibarla, biz Orta Doğu bölgesinde lider ülke olmak
istiyoruz, eksen olmak istiyoruz, biz, efendim, merkez ülkeyiz diyen -ondan
sonra efendim- bir Türkiye diyecekse bunları, diyebilecekse, ilk önce, efendim,
hukuka riayet etmelidir, uluslararası hukuka riayet etmelidir. Yapılan bu
Anlaşma maalesef kendi hukukumuza da ters düşüyor, uluslararası hukuka da ters
düşüyor.
Şimdi, bu bakımdan… Şimdi, arkadaşlarımız biraz önce üç tekrar
okudular, Bakanımız da -ondan sonra- bu konuda konuştu. Dediler ki: “Üç tane
ayrı ayrı emsal var. Bunlarda bu hususlar söyleniyor,
bu Anlaşma’daki hususların hepsi tekrar belirtiliyor. O bakımdan bir yanlış
yok.” diyorlar. Bakınız, biraz önce belirttim tekrar; Karadeniz Ekonomik
İşbirliği sekreteryasının kurulmasına ait olan
Anlaşma'da, evet, o sekreteryaya ve görevlilere
bağışıklıklar tanınmaktadır; diplomatik bağışıklıklar, ayrıcalıklar
tanınmaktadır. O sekreteryanın binasına, içindeki
evraka vesaire filan bütün bu imkânlar tanınmaktadır fakat Karadeniz Ekonomik
İşbirliği sekreteryasının görevleri, amaçları,
Anlaşma’da açıkça tasrih edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, yani o bakımdan, bundan ilham alarak “Yok,
orada var, binaenaleyh biz bunu buraya da koyarız.” demek yanlıştır.
Bir ikinci husus var, tekrar dikkatinizi çekiyorum. Denildi ki:
“İslam Konferansı Örgütü İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar ve Eğitim
Merkezi kuruldu Türkiye’de 1982’de alınmış olan bir kararla. O kuruluşun da kuruluş
Sözleşme’sinde, Anlaşma’sında, onlara da aynı imkânlar sağlanıyor.” Tekrar
denildi ki, İslam Konferansı İslam Tarih Araştırma Merkezinin de aynı
imkânlardan yararlandığı belirtildi.
Değerli arkadaşlarım, bu bahsetmiş olduğum iki anlaşma 1982 yılında
kararlaştırılmıştır. Şimdi, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi kapalıydı ve o
bakımdan maalesef kapitülasyon anlamında utanç verici bu anlaşmalar yapılmıştır
o zaman. Bunları herhangi bir şekilde örnek almamalıyız.
Yani değerli arkadaşlarım, tekrar edeyim burada, burada
muhalefetten gelen her türlü kararı muhakkak reddetmek gibi maalesef bir usul
var, bir yaklaşım var, bir refleks var daha doğrusu. Bu çok yanlış değerli
arkadaşlarım. İki taraf daima bu konularda birbirleriyle iş
birliği etmeleri lazım. Bu iş birliği de bazen sizden geliyor, bizlere
öneriyorsunuz ama bunun örneğini vermiyorsunuz hiçbir zaman. Şimdi burada
söylediğimiz her söze burada inanan birçok arkadaşımın olduğuna ben inanıyorum.
İnanıyorum çünkü gördünüz, burada bir tartışma oldu ve efendim, bu tartışmada
ileri sürmüş olduğumuz görüşlerin hiçbir tanesi reddedilemedi. Doğru yani
retorik olarak lafzen reddedildi fakat esas itibarıyla
kanıtlar gösterilip reddedilemedi. Söylediğimiz her şey haklı. Buna rağmen
“Hayır haksızsınız” deyip ille, getirdiğiniz buradaki bir tasarıyı, bir
anlaşmayı geçirmek isterseniz bu yanlış olur. Onun için, bu konuda kararı ben
sizin insafınıza, izanınıza, aklınıza bırakıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elekdağ.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Oktay Vural.
Buyurunuz Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Tabii, Türkiye Cumhuriyeti’yle İslam Konferansı Örgütü ve Diyalog,
İşbirliği Gençlik Forumu arasındaki bu Anlaşma’nın son maddesine geldik.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu Anlaşma’yı olumlu bulduğumuzu, bütün
eleştirilerimizi de maddelerde ifade ettiğimizi belirtmek istiyorum. Gerçekten,
maalesef Anlaşma’nın metinleri özensiz hazırlanmış, muhtemelen bir tercüme
Türkçeyle hazırlanmış bir anlaşma gibi gözükmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz İslam ülkeleriyle, medeniyet
alanımızla ve kimliğimizle irtibatlı olan yerlerle ilişkilerimizi, açıkçası kaz
ve tavuk ilişkisine indirgemiyoruz. Bunu, özellikle bu Anlaşma’yı imzaladığımız
elli altı ülkenin içinde bulunduğu İslam Konferansı Örgütünün amaçlarıyla
bağdaştıramıyoruz. Bu, doğrudan doğruya medeniyet alanımızdaki halklarla,
milletlerle sağlıklı bir diyaloğun oluşmasını temin
etmektir, amaç da budur. Aksi takdirde, burada, gerçekten eğer bir kaz ve tavuk
meselesi varsa o zaman bu gelen kaz kime gidecek diye milletvekillerinin
sorduğu birtakım sorular da gerçekten haklı olur. Dolayısıyla bu tip
uluslararası ilişkilerde muhtemelen, İrfan Bey, Sayın Tarım Bakanı olduğu için
bu benzetmeyi yapmış olabilirsiniz diye düşünüyorum, belki Dışişleri Bakanı
olsaydı daha farklı bir terminoloji kullanırdınız ama çok dikkatli davranmamız
gerekiyor gerçekten yani kimse kaz değil. Karşılıklı olarak, biz bu diyoloğun, iş birliğinin geliştirilmesinden yana olduğumuzu
belirtmek istiyorum.
Tabii -biraz önce Şükrü Bey de ifade etti- gerçekten Türkiye’nin
stratejik önemi tarih, kültüründen kaynaklanan ve bu coğrafyayı vatan yapmış ve
bu coğrafyada millet olarak yaşamayı temin etmiş kimlik değerlerinden
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu kimlik değerleri Türkiye’ye çok yepyeni bir vizyon oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu kimlik değerlerini
koruyarak stratejiyi geliştirmeniz gerekmektedir. Yoksa,
bu kimlik değerlerini ayrıştırarak, çatıştırarak, Türkiye’nin menfaatlerine bu
küresel dünyada hizmet etmeniz mümkün değildir.
Bu bakımdan “Medeniyetler İttifakı” dediğimiz şey aslında Büyük
Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığıyla buluşturulduğunda hangi anlama geldiğini
Irak’ta gördük. Gerçekten Irak’ta gördük. Dolayısıyla Büyük Orta Doğu Projesi
Eş Başkanlığıyla “Medeniyetler İttifakı” adı altında dünyayı tek bir
medeniyetin yönetimine terk etmek isteyen bir siyasal anlayış çerçevesinde
diğer medeniyetleri, açıkçası medeniyet kaynaklarını ortadan kaldıracak
girişimler karşısında da çok dikkatli olmamız gerekmektedir. Yani Huntington’un felsefesine göre, medeniyetler çatışması
tezine göre “İnsanlar ya da ülkeler kendilerini medeniyetlere göre tanımladıkça
açıkçası birtakım ülkeler parçalanmaya mecburdurlar.” diye ifade etmektedir ve Huntington, Türkiye’de çok farklı medeniyetler olduğunu
iddia edip Türkiye’nin de “bölünük ülke” olduğunu
söylemektedir. O bakımdan, bu teze göre bir antitez geliştirdiğiniz durumda
gerçekten Huntington’u iyi anlamak lazım ve bizim
için, medeniyet kimliğimizi tanımlamamız için üç tane şart ileri sürmektedir.
Bakın, üç tane şart ileri sürmektedir Türkiye’nin bu yönde parçalanmaması için
âdeta: Birincisi, o ülkenin siyasi ve ekonomik seçkinleri bu hareket noktasında
önemle taraftar ve hevesli olmalıdır. Yani bizim bu coğrafyada oluşturduğumuz
medeniyet ve kimlik değerlerinin değiştirilmesi konusunda hevesli olmalıdır.
Kim hevesli? İşte görüyorsunuz.
İkincisi, kamuoyu söz konusu yeniden tanımlama konusunda muvafık
davranmaya istekli olmalıdır. Görüyor musunuz derin koalisyonu?
Peki, üçüncüsü nedir? Kabul edici konumunda olan medeniyetteki
Batı’yı hâkim gruplar mühtediyi benimsemeye istekli olmalıdırlar.
İşte, bugün geldiğimiz bu noktada bizim milletimizin üzerinde
oynanan kimlik değişimi konusundaki amacın, hedefin, aracıların nasıl
geliştiğini Huntington “Eğer siz bunları yaparsanız
âdeta medeniyetler çatışması çerçevesinde bölünük
ülke olmaktan çıkarsınız.” demek suretiyle Türkiye’nin millî kimliğinin yeniden
tanımlanması gerektiğini ifade etmektedir. Dolayısıyla Türkiye’ye dışarıdan
ithal bu tip tezlerle Türkiye’nin ne stratejisi ne de açıkçası birliği ve
bütünlüğü temin edilebilir.
Bu bakımdan, bu anlaşmada özellikle “kültürler arası diyaloğun geliştirilmesi amacıyla” diye bir kavram varken,
bunu Medeniyetler İttifakıyla bağdaştırmak doğru değildir. Medeniyetler
İttifakı, medeniyetlerin çatışması tezi üzerine tek bir medeniyetin hâkim
olmasını temin etmek üzere ortaya konulmuş bir girişimdir ve bu girişimin -bir
daha tekrarlıyorum- Irak’ta, İslam dünyasında, ABD’nin stratejik emelleri
doğrultusunda, İslam’ın ideolojisinin de bir tehdit olduğunu dikkate alan bir
girişimle karşı karşıya olunduğunu ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla burada,
özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen Medeniyetler İttifakına
da yapılan atfın bu diyalogdan çok uzak olduğunu ifade etmek istiyorum. Nitekim
zaten burada, diyalog ve iş birliğinden bahsediyor, ittifaktan bahsetmiyor.
Dolayısıyla bu konferansın, bu Gençlik Forumunun İstanbul’da kurulması bence
doğrudur. Bu ilişkilerimizi geliştirmemiz lazım. Türk dünyasıyla da bu tip
kurumların kurulmak suretiyle Türk milletinin millî kimliğini oluşturan
Türk-İslam anlayışına uygun, kimliğine uygun ilişkilerin, geliştirilecek bu tip
kurumların gerçekten ülkemizde yapılması, bu konuda Türkiye’nin önderlik
yapması bence son derece doğrudur.
Tabii, sayın milletvekilleri burada anlaşmalarda çeşitli hususları
belirttiler. Ben diğer anlaşmaları da okudum. Şimdi, bu Anlaşma’nın 22’nci
maddesinde diyor ki: “İşbu Anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin yönetim
organları tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girer.” Hükûmetin
yönetim organı neresidir? Böyle bir tabir, biraz önce dağıttığınız diğer
anlaşmalarda da yok. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Örgütün ya da Forumun -neyse-
onayından sonra yürürlüğe girer diyor. Yönetim organları… Şimdi biz burada Hükûmetin neyi oluyoruz, bir organı mı oluyoruz? Oysa, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, açıkçası, bunun
onaylanmasına ilişkin bir atıfta bulunulması gerekiyordu ya da Hükûmetin onayına atıfta bulunulması gerekiyordu. O
bakımdan, bu Anlaşma gerçekten son derece, üslup açısından da gerekli özenle
hazırlanmış değildir.
Bu vesileyle bir konuyu da sizinle paylaşmak istiyorum:
Biliyorsunuz, bizim Sayın Ertuğrul Kumcuoğlu,
özellikle bu Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun
seçimiyle ilgili, süreçle ilgili birtakım ifadelerde bulundu. Daha sonra Sayın Elitaş dedi ki: “Hayır, bizim böyle bir ifademiz olmadı.
Bütün milletvekillerine teşekkür ettik.”
Şimdi, size 13 Ekim 2009 Salı, ondan önce de 10 Ekim 2009’da
Star’da yayınlanmış olan bir ifadeyi okuyorum. Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi Başkanlığına seçilmesinin önünü açacak önergeye, işte oylamaya
katılmadıklarını söylüyor ve burada AK PARTİ Grup Başkan Vekili Suat Kılıç, Mevlüt Çavuşoğlu’nun AKPM’ye Başkan seçilecek olmasının başarılı dış politikanın
ürünü olduğunu ifade ederek şöyle dedi: “Milliyetçilik ve cumhuriyetçilik lafla
olmuyor. Biri MHP’li diğeri CHP’li. Bu tutumu Türkiye’ye bir şey kazandırmaz
ancak kendilerine ve partilerine çok şey kaybettirir. Bunların cumhuriyetçiliği
ve milliyetçiliği laftan ibarettir.” Bunu demek suretiyle açıkçası böyle bir
uluslararası toplantıda âdeta birlikte davranılmadığına ilişkin gazetelere
demeçlerde bulunmuşlardır. Yani, bunlar bizim uydurduğumuz şeyler değildir.
Şimdi, burada kalkıp bunları söylemelerini takdirle karşılıyoruz
ama bakın, bütün bunları yaptıktan sonra çıkıp, birtakım medyaya gidip bu
ifadelerde bulunmak ve Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin bu tutumu
konusunda bir tereddüt oluştuğuna ilişkin birtakım yerlere mesaj vermenin ne
faydası var? Biz söylediğimizi, yapacağımızı mertçe yaparız, kıvırmamıza gerek
yok ki. Yaparız, gideriz oyumuzu da veririz, yaparız. O bakımdan, yani bunu
burada söyleyip basına böyle haberler vermek yakışmıyor, bunlar güzel şeyler
değildir. O bakımdan bu ifadeler, basında yer alan bu ifadeler AK PARTİ’lilere yönelik bir ifade olduğu için burada bunu
tekrar düzeltmek istedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
OKTAY VURAL (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi olarak ne
olursa olsun, tabiatıyla böyle bir Forumun, açıkçası bütün bu itirazlarımız ve
sorularımız da dikkate alınarak, yönetimi konusunda, takibi konusunda Türkiye
Büyük Millet Meclisinde sizlerin de duyduğu bu hassasiyetleri dikkate alarak bu
ilişkilerin geliştirilmesini istiyoruz.
Bu bakımdan, bu uluslararası Anlaşma’nın açıkçası lehinde oy
kullanacağımızı belirtiyorum. Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
Şahsı adına İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz.
Buyurunuz Sayın Gündüz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İrfan Bey, amaçlarla ilgili son
kararınızı söyleyin. İlk konuşmanızda “var” dediniz, sonra “yok” dediniz. Son
kararınızı öğrenirsek memnun oluruz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
tabii son kararımı soruyorlar amaçla ilgili, ben aslında söyledim onu.
Gerçekten Anlaşma’nın metninde yok ancak niye yer almadığı gerekçesini de
araştırdım. Tabii bir defa Forumun kendi isminde bu amaç var. Yani Diyalog ve Kültürel İşbirliği Forumu.
Öbür taraftan bu tip bağlı kuruluşları ki bu İslam Konferansı
Örgütü Diyalog ve Gençlik İşbirliği Forumu aslında amacı, gayesi, görev
alanları, yol haritası, aslında İslam Konferansı Örgütünün kendi amacı ve
gayesi doğrultusunda görev yapmak zorundadır, bu gayelerin dışına zaten
çıkamaz.
Şimdi, burada Sayın Elekdağ, tabii, kendisine saygı
duyduğumuz diplomat bir büyüğümüz. Yani bu, 1981’de Taif’te
alınıyor üçüncü zirvede bir defa ama böyle bir Forum, alınan kararın sonunda 11-18 Ekim 2000’de
Malezya’da yapılan zirvede tekrar karar alınmış. Bunun üzerine 1-3 Aralık
2004’te Bakü’de yapılan Genel Kurulla Ali Sarıkaya, buranın, Forumun
Başkanlığına seçilmiştir. Bunu arz etmek istiyorum.
Öbür taraftan, demin, esas söylediğim “Kaz gelecek yerden tavuk
esirgenmez.” bizim çok değerli
atalarımızın bize bir sözüdür. Burada asla hiçbir ülkeyi kaz yerine koymak gibi
bir mantık yok. Herhangi bir işe girişirken harcadığınız emek, harcadığınız
para ama bunun karşılığında beklediğiniz yarar dikkate alınarak yapılır. Çok
fazla yarar ve kâr sağlayacaksanız o zaman harcadığınız sermayenin ve eforun fazla bir kıymeti kalmaz. Dolayısıyla bu tip
uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapması ve Türkiye'nin burada elde
edeceği kazancın büyüklüğünü ifade için söylenmiştir. Asla hiçbir ülke öyle
“kaz yerine konulmuş” şeklinde böyle bir ifademiz, böyle bir şeyimiz
olmamıştır. Eğer böyle bir yanlış algı varsa bunu da düzeltiyor, özür diliyorum
ben.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – “Kaz az gelir, deve olsun.”
dedik!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Hayır, hayır.
Öbür taraftan, bakın, bu İslam Konferansı Örgütünün şu anda
Türkiye'nin teklifiyle üzerinde çalıştığı çok ciddi, gelecekte buradan yine
Türkiye'nin çok fazla yarar elde edeceği çalışmalar var.
Bir tanesi, Orta Vadeli Karşılıklı Ticaretin Finansmanı
Projesi, İslam Ülkeleri Arasında Orta Vadeli Karşılıklı Ticaretin Finansmanı
Projesi.
Öbür taraftan, yine karşılıklı ihracat kredilerinin
sigortalandırılması meselesi.
Bir başka şey, İslam ülkelerinin kendi aralarında tercihli ticaret
yapmalarıyla ilgili hemen hemen son aşamalara gelmiş
ve Türkiye bu konunun ısrarlı takipçisidir. Bununla ilgili çok ciddi çalışmalar
var.
Bir de İslam ülkelerinin kendi aralarında ticari enformasyon
ağının kurulması. İslam ülkelerinin herhangi birinde ihtiyaç duyulan bir
malzemenin ya da bir sanayi mamulünün eğer herhangi bir İslam ülkesinde üretimi
varsa onlardan alınmasını temin babında böyle bir enformasyon ağı altyapısı da
kurulmak üzeredir ve bunların hepsinde de öncülük Türkiye'ye aittir.
Bunlar hayata geçirildiğinde de yine en fazla kazanım Türkiye'nin
olacaktır diyor, ben bu Anlaşma’nın, hem ülkemizin bugünü için hem yarını için
faydalı olacağına inanıyor, desteğinizi vermenizi diliyor, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gündüz.
Şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım.
BAŞKAN – Konuşmuyor.
Şimdi, 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim. Oylama başlamıştır.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.43
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.49
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
21’inci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
265 sıra sayılı Tasarı’nın tümünün açık oylamasında toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi tasarının tümünü yeniden açık oya sunuyorum.
Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti,
İslam Konferansı Örgütü ve İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumu
Arasında İslam Konferansı Diyalog ve İşbirliği Gençlik Forumunun İstanbul’da
Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı:
Oy sayısı : 206
Kabul : 206 (x)
Sayın milletvekilleri, şimdi,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Türkiye’de Bir Türk-İtalyan Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile İtalya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türkiye’de Bir Türk-İtalyan
Üniversitesinin Kurulmasına Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/672) (S. Sayısı: 416)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
12’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
12.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve
Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/601) (S. Sayısı: 373)(xx)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon Raporu 373 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen yok.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE
SİNGAPUR CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA YATIRIMLARIN KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE
KORUNMASINA İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 19 Şubat 2008 tarihinde Singapur’da imzalanan
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma”nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
(x)
Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.
(xx) 373 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Söz isteyen yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Söz isteyen yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Söz isteyen yok.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Singapur Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy
sayısı : 206
Kabul : 206 (x)
Tasarı kabul edilmiş ve böylece kanunlaşmıştır.
13’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve
Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nu
görüşeceğiz.
13.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Gürcistan Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/531) (S. Sayısı: 380)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
14’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuveyt
Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nu görüşeceğiz.
14.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Kuveyt Devleti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/579) (S.Sayısı: 340)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Komisyonlar olmadığı için çalışmaların devam edemeyeceği anlaşıldığından,
alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 24 Kasım 2009 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.01
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.