Normal 25669 2 4 2010-01-04T16:00:00Z 2010-01-04T16:00:00Z 1 38263 218104 TBMM 1817 511 255856 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                            CİLT: 53                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

20’nci Birleşim

18 Kasım 2009 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, emeklilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’da şebeke suyu ve ulaşım ücretlerine yapılan zamlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

 

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmasına verdiği cevapta İstanbul metrosuyla ilgili yanlış bilgilendirmede bulunduğuna ilişkin açıklaması

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmaya verdiği cevapta yaptığını söylediği hizmetlerinden dolayı kendisine teşekkür ettiğini ancak yapılması gereken daha çok hizmet bulunduğuna ilişkin açıklaması

3.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde konuşan Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, muhalefetin, Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunmadığını ifade ettiğini; oysa kanun teklifinin sıra sayısının dokuzuncu sayfasının son paragrafında “Kanun teklifi Anayasa’nın ‘hukuk devleti’ ilkesine aykırı maddeleri ihtiva etmektedir.” şeklinde muhalefet şerhinin bulunduğuna ilişkin açıklaması

4.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Sayıştayda kadrosuz eleman çalıştırıldığı yönündeki konuşmasına, Sayıştayda kadrosuz eleman çalıştırılmasının söz konusu olmadığına ilişkin açıklaması

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, CHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÖNERGELER

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1274) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/158)

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1375) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/159)

 

B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, askerlik hizmeti sırasında meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/465)

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, çocuk kaçırma olaylarının araştırılarak çocukların korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/466)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/467)

C) ÇEŞİTLİ İŞLER

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Pakistan Parlamentosu üyelerinden oluşan Pakistan Senatosu Başkan Vekili Mir Jan Muhammed Khan Jamali başkanlığındaki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

 

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/96) esas numaralı, hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen ve ön görüşmeleri yarım kalan (10/67, 10/75, 10/82, 10/122, 10/141, 10/180, 10/193, 10/208, 10/216, 10/229, 10/304, 10/309, 10/320, 10/324, 10/336, 10/337, 10/338, 10/342, 10/374, 10/377, 10/404) esas numaralı, madencilikle ilgili Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

 

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)

 

 

4.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)

5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynak-larının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI                                                             

1.-Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bir proje sunumundaki Türkiye haritasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9944)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bazı köylerdeki orman kadastrosuna ilişkin sorusu ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9956)

3.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir genelgedeki ayrımcılığa yönelik ifadelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9989)

4.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, bir okul idarecisine şiddet uygulanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9990)

5.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Çelikhan’daki YİBO’ya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9992)

6.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van, Kars, Erzurum, Ardahan, Ağrı, Şırnak ve Batman’daki öğrenci taşımacılığına ilişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9994), (7/9995), (7/9996), (7/9997), (7/9998), (7/9999), (7/10000)

7.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, okulların temizlik ve hijyen sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10002)

8.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, ücretsiz ders kitaplarının maliyetine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10004)

9.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, okullardaki madde bağımlılığı araştırmalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10005)

10.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bazı ders kitaplarındaki hatalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10006)

11.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, öğretmen istihdamına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10007)

12.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele,

- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, kayıp çocuklara,

İlişkin soruları  ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/10071), (7/10072)

13.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, alfabeye yeni harflerin ekleneceği iddialarına ilişkin sorusu ve  Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10106)

14.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gelir dağılımındaki dengesizliklere ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/10170)

15.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Mut’ta Anadolu Öğretmen Lisesi açılmasına ilişkin sorusu ve  Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10207)

16.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerde çalıştırılması gereken engelli personele ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/10231)

17.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, kayıp çocuklara,

- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, cinsiyete dayalı gelişme endekslerinin iyileştirilmesine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/10255), (7/10256)

18.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı kişilerle bağlantısı olup olmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/10314)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.05’te açılarak dört oturum yaptı.

 

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, Ağız ve Diş Sağlığı Haftası’na,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine,

Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur, Dünya Çocuk Hakları Günü’ne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Tokat Milletvekili Reşat Doğru, şeker fabrikalarının, özellikle Atatürk’ün talimatıyla kurulan ve özelleştirme kapsamında bulunan Tokat Turhal Şeker Fabrikasının kapatılmaması, satılmaması gerektiğine ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Suriye Arap Cumhuriyeti Halk Meclisi Başkanı Mahmoud Al-Abrash ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 21 milletvekilinin, kamudaki ihale sistemindeki sorunların (10/462),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat’taki işyerlerinin sorunlarının (10/463),

Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, taşımalı eğitim sistemindeki sorunların (10/464),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına;

Konya Milletvekili Muharrem Candan’ın, Çevre,

Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un, Millî Savunma,

Komisyonu üyeliklerinden istifa ettiklerine;

İlişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

(10/443) esas numaralı, demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP,

(10/204) esas numaralı, yasa dışı dinleme ve takip iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

(10/351, 10/454) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Giresun Milletvekili Murat Özkan, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın kullandığı bir kelime nedeniyle üzüntü duyduğuna;

 

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş,

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir,

Adana Milletvekili Tacidar Seyhan,

Artvin Milletvekili Ertekin Çolak,

Giresun Milletvekili Murat Özkan,

Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık,

Yasa dışı dinlemelere;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Konya Milletvekili Faruk Bal, MHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün, şahsına;

Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, MHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün, grubuna;

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır,

Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,

CHP Grubu önerisi üzerinde konuşan İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, gruplarına;

İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, grubuna;

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarımsal Sulamada Kullanılan Elektrik Enerjisi Tarifelerine İlişkin Kanun Teklifinin (2/292), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Millî Savunma Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Konya Milletvekili Muharrem Candan,

Çevre Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun,

Seçildiler.

 

12/11/2009 tarihli 17’nci Birleşimde görüşmeleri tamamlandıktan sonra tümü üzerinde elektronik cihazla yapılan her iki açık oylamada da toplantı yeter sayısı bulunmadığından, tekrar elektronik cihazla açık oya sunulan, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407) kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasında bulunan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı 427) üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, şahsına sataşması;

Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, görüşlerini farklı yorumlaması;

Nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Anayasa’nın 138’inci maddesinin “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” hükmü gereğince 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşülmemesi gerektiğine ilişkin talebi, yapılan usul tartışmasından sonra kabul edilmedi.

 

18 Kasım 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 23.06’da son verildi.

 

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Burdur

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

Gülşen ORHAN

 

Yusuf COŞKUN

 

Van

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 28

II.- GELEN KÂĞITLAR

18 Kasım 2009 Çarşamba

 

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, askerlik hizmeti sırasında meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/465) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.9.2009)

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 Milletvekilinin, çocuk kaçırma olaylarının araştırılarak çocukların korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/466) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 Milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/467) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)


18 Kasım 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz emeklilerin sorunları üzerine söz isteyen Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, emeklilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaş-larım; bugün emeklilerimizin sorunlarını hatırlatmak amacıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan Emekliler Haftası nedeniyle yayınlamış olduğu mesajında “Ülkemizin kalkınmasında çok değerli katkıları olan emeklilerimize en iyi hayat şartlarını sağlamak sosyal devlet anlayışının gereğidir. Hayatlarının en verimli ve dinamik çağlarını devletine, milletine hizmet ederek geçiren emeklilerimizin emeklilik döneminde, sağlıklı, huzurlu, müreffeh bir hayat sürmeleri en büyük isteğimizdir.” demiştir. Hepimizin bildiği gibi, emeklilerimizin içinde bulunduğu durum Başbakanın sözünü ettiği sosyal devlet ilkesinin gereklerini hiç de karşılamamaktadır. Emeklilerimizin içinde bulunduğu koşullarda Başbakanın sözünü ettiği emeklilik döneminde sağlıklı, huzurlu, müreffeh bir hayat sürmeleri, yani rahat bir hayat sürmeleri emeklilerimiz için, maalesef, hayal bile değildir.

Hükûmet tarafından emeklilerimize verilen değere bakıldığında, sadece onların kendi kaderlerine terk edildiklerinden başka bir şey göremiyoruz. Her geçen gün erimekte olan aylıkları onların yaşamdan iyice kopmasına neden olmaktadır. Devletten aylık alarak geçimlerini sağlamak zorunda olan emeklilerimiz, çalışanlarımız, maalesef, yiyemez, içemez, giyinemez, okuyamaz, okutamaz, gezemez, ısınamaz ve hastanelere gidemez duruma gelmişlerdir. Bu insanlarımızın birçoğu kredi kartı mağduru olmuş, bazıları böbreklerini satmak zorunda kalmış, bazıları bakımsızlık, yalnızlık, hastalık ve açlık nedeniyle kendisini ölüme terk etmiştir. Ömürlerini ülkemiz kalkınmasına adamış, bu ülke için sırtından ter akıtmış, alın teri dökmüş, emek vermiş emeklilerimiz, ne acı ki iyice sefalete sürüklenmektedir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye İşçi Emeklileri Derneği yakın zamanda  47 ilde 4.362 emeklinin katılımıyla emeklilerin ekonomik ve sosyal durumunu belirlemeye yönelik bir araştırma gerçekleştirdi. Araştırmanın sonuçları korkunç bir gerçeği bir kez daha yüzümüze vuruyor. Emeklilerin yüzde 10’unun evine hiç et girmiyor, yüzde 48’inin evine ise ayda 1 kilogramdan az et giriyor. Emekli ailelerinin yüzde 8’i günde 1 veya daha az, yüzde 47’si 1 ile 3 arası, yüzde 33’ü 4 ile 6 arası, yüzde 12’si 6’dan fazla ekmekle doymaya çalışıyor, beslenemiyor. Dengeli ve sağlıklı beslenebildiğini düşünen emeklilerin oranı yüzde 18’de kalıyor. Bir veya daha fazla kredi kartı kullanan emeklilerin oranı yüzde 49. Emeklilerin yüzde 23’ü icra takibine maruz kalmış. Şimdi soruyorum: Bu mudur Sayın Başbakanın sözünü ettiği emeklilik döneminde, sağlıklı, huzurlu, müreffeh bir hayat, bu mudur sosyal devlet ilkesinin gerekleri? Gençken, muktedirken var güçleriyle çalışmış ve sonunda köşesinde oturup torunlarıyla vakit geçirmesi gereken emeklilerimiz açlıkla savaşıyor. Aynı araştırma, emeklilerin yüzde 61’inin bakmakla yükümlü olduğu 1 ile 3, yüzde 11’inin 4 ve/veya üzeri çocuğu olduğu gerçeğini de yüzümüze vuruyor. Yani açlık sınırı altında inleyen emeklilerimiz yalnız inlemiyor, kendi bakıma muhtaçken hâlâ üç kuruşla bakmakla mükellef oldukları ile aynı sefalet düzeyini paylaşıyor.

Türkiye İşçi Emeklileri Derneğinin anketine cevap veren 47 ilden 4.362 emeklimizin yüzde 96’sı almakta olduğu emekli aylığını yetersiz buluyor çünkü açlıkla boğuşuyor. Bir kenarda huzur ve mutlulukla, sevdikleriyle vakit geçirmesi gereken emeklilerimizin yüzde 84’ü ek iş yapmaya çalışıyor. Kimi geçici işlerde çalışıyor ama yüzde 96’nın tümü iş arıyor. Haklarını sıcak, samimi duygularla anlatamadıklarını anlayan bu insanlarımız dört gündür İstanbul’da dönüşümlü olarak açlık grevi yapıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) – Zaten aç olan emeklilerimiz açlık düzeylerini gündeme taşıyabilmek için son çareyi deniyorlar. Açlık greviyle kendilerinin varlığını, durumlarını hatırlatmaya çalışıyorlar ve Hükûmetten istediklerini kamuoyuna duyuruyorlar. Yıllardır çıkarılamayan intibak yasası derhal çıkarılarak emekli aylıkları arasındaki farklılıklar giderilsin diyorlar. Yıllardır ödenmeyen TÜFE ve KEY alacaklarının derhal ödenmesini istiyorlar. Kamu çalışanlarına verilip emeklilere verilmeyen ek ödemelerin verilmesini istiyorlar. Emekli aylıklarının altı ayda bir sadece TÜFE artışı kadar artırılması uygulamasına son verilerek, yıllarca emek verdikleri, katkıda bulundukları ülkelerinin büyümesinden de haklı olarak pay istiyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Plan ve Bütçe görüşmeleri devam eden 2010 yılı merkezî yönetim bütçe kanunundan emeklilere daha fazla pay verilmesi taleplerini dile getiriyorlar. Bu talepleri için hükûmete seslerini duyuramadıklarından, ne yazık ki son çare olarak açlık grevi yapıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, lütfen bağlayınız.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sözlerimi Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yasama kudretinin en önemli kıstasıdır. Mazide, muktedirken bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, istikbale güvenli bakmaya hakkı yoktur.”

Hükûmetin vermiş olduğu sözlerinin arkasında durmasını temenni ediyor, emeklilerimize, çalışanlarımıza sahip çıkılmasını diliyorum. Tüm emeklilerimize ve çalışanlarımıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçınkaya.

Gündem dışı ikinci söz Tokat ilinin sorunları hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat Doğru’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tokat ilinin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tokat, Orta Karadeniz Bölgesi’nde dört mevsim yedi rengin yaşandığı, doğal zenginlikleri çok yüksek olan bir ilimizdir. Zengin kaynakları olmasına rağmen yeterli gelişmeyi gösterememiş, hak ettiği refah seviyesine ulaşamamıştır. Ben geçen yıl da ondan önceki yıl da bu kürsüden sorunları dile getirdim, alınması gereken önlemleri belirttim ama maalesef sorunlar çözülmediği gibi her geçen gün daha da artmıştır. Son ekonomik krizle Tokat Organize Sanayi Bölgesi’nde onlarca iş yeri kapandı, yüzlerce insanımız işsiz kaldı. İşsiz kalan, gelir kaynakları biten vatandaşlarımız da çareyi büyük kentlere göç etmekte bulmuşlardır.

Teşvik uygulama sıralamasında üçüncü bölgede bulunan ilimiz, kara, deniz ve hava yolu ulaşımı olan illerle aynı gruba alınmıştır. Ayrıca yüksek teşvik ve çok yüksek teşvik uygulaması kapsamında da bulunmayan ilimize yatırımcılar da gereken ilgiyi göstermeyeceklerdir. Teşvik sistemi Tokat için değiştirilmelidir. Tokat’ta ilçeler dâhil neredeyse her mahalleye büyük süpermarketler şube açmaktadır. Bu durum küçük esnafı bitirmiş, dükkânlarını kapatır konuma getirmiştir. Esnaf odaları bu duruma isyan etmekte olup acilen süpermarketlerle ilgili yasanın çıkması beklenmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tokat’ta çiftçi çok zor durumdadır. Artan gübre, mazot gibi tarımsal girdilerin pahalılığı Tokat ovalarında neredeyse çiftçiliği durma noktasına getirmiştir. Tarımsal sulamada kullanılan elektrik borçları ödenmemiştir. 2009 yılında kanalına su verilmediğinden mahsulü yanan ilçelerimiz olmuştur. Çiftçi gübre, ilaç ve tohumluk parasını da ödeyememiş, icralarla karşılaşmış, hapislere düşmüş ve hapislerde yatan çiftçilerimiz olmuştur. Tokat’ta hayvancılık bitme noktasına gelmektedir. Acil olarak, Hükûmetten, hayvancılık destekleme projelerinin Tokat için verilmesini bekliyoruz.

Tokat ili, sigara fabrikalarının özelleştirme kapsamında yabancılara satılmasında çok büyük zarar görmüştür. Yılda yaklaşık 60-70 milyon TL civarında para kaybedilmiş, piyasaya girememiştir. Bu da birçok sektörü etkilemiş, iş yerleri kapanmıştır. Özelleştirme esnasında kamuoyuna ısrarla “Sigara fabrikası üretime devam edecek.” denmesine rağmen maalesef kapatılmıştır. Fabrika sahasında şu anda ot bitmiştir. Şimdi de Türkiye genelinde olduğu gibi, Erbaa ve merkezde bulunan Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü kapatılmak üzeredir. İşçiler 4/C kapsamına alınmaktadır. Bu durum çok yanlış ve haksızlıktır. İşçiler isyanlardadır. Acilen bu insanların sesi duyulmalı, memur kadrosuna alınmalı, hakları da kaybedilmemelidir.

Aynı durumu Turhal Şeker Fabrikasında yaşamak üzereyiz. Burası da özelleştirme kapsamında satılmak üzeredir, bu da yanlıştır. Pancar üreticisi, işçisi, esnafıyla bütün Turhallılar, Tokatlılar fabrikalarının satılmamasını ve üretime devam etmesini istiyorlar. Bunun için de bütün Tokatlıların katıldığı, Şeker-İş Sendikası önderliğinde çok büyük bir miting yapılmıştır.

Halkın sesini duyalım, fabrikayı Turhallılara verelim, pancar üretimi devam etsin; bütün Turhallılar bunu ayakta bekliyorlar.

İlimiz kültür ve turizm yönünden de zengin bir bölgedir. Bu konuda Danişmendlilerin başkenti Niksar, Sulusaray Sebastapolis, Pazar Ballıca mağaraları, Zile Kalesi, Tokat evlerine sahip çıkılmalıdır. Bunlar bizim tarih ve kültür hazinelerimizdir.

Tokat'ın çevre yolu uzun zamandır bitirilememiştir. Merkezde trafik çok yoğun ve karmaşık durumdadır. Acilen Tokat-Niksar, Çamlıbel-Turhal arasındaki yollar bitirilmelidir. Niksar-Akkuş, Zile-Alaca-Sungurlu yolları da acilen bitirilmesi gereken konudur.

Tokat Havaalanı kapatılmıştır. Ulaşımda en büyük engeli ortadan kaldıracak olan havaalanımız yıllardır atıl bir vaziyette, neredeyse çürümeye terk edilmiş durumdadır. Bu da ilimize yapılan çok büyük haksızlıktır. Havaalanı mutlaka ve ne pahasına olursa olsun açılmalıdır.

Gazi Osman Paşa Üniversitesi son yıllarda ödenek konusunda sıkıntılar yaşamaktadır. Üniversiteye sahip çıkılmalı, hastanesi açılmalı, üniversite yıpratılmamalıdır.

Tokat ili ve ilçelerinde büyük oranda pratisyen ve uzman doktor açığı vardır, hemşiresi, ebesi olmayan sağlık ocakları bulunmaktadır. Yaz aylarında yaşanan kene vakaları da göz önüne alındığında durumun aciliyeti daha bir önem arz etmektedir. Yeni Tokat Hastanesi açılmalıdır. Eski hastane çevresindeki iş yerlerini kaybetmek istemiyor esnaflar, o esnafların da sesi duyulmalıdır.

Köy yollarımız çok kötü durumdadır. Erbaa-Gökal yolu gibi çok kötü durumda olan, kasislerden geçilemeyen yollar vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Beş altı yıldır yapılamayan grup yolları vardır. Özel idare kaynakları mutlak suretle artırılmalı, yeni ödenekler konmalıdır.

İlimizin birçok yerinde yeni dersliklere ihtiyaç vardır. Millî Eğitim Bakanlığı bina, teçhizat ve eğitimci açısından ilimizi desteklemeli ve yeni yatırımlar yapılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilimizde en önemli sorunların başında işsizlik gelmektedir. Vatandaşlarımız iş ve aş bulabilmek için büyük mücadele veriyorlar. İşsizlikten dolayı da 2002 yılından itibaren nüfus devamlı azalmakta olup milletvekili sayımız 5’e düşmüştür. Eğitim, sağlık ve benzeri gibi olumsuz koşulların baş gösterdiği ilimiz, sosyal ve ekonomik yönden tam bir çıkmaza girmek üzeredir. Bu durum Tokatlıya sahip çıkılmasının zamanının geçmekte olduğunu göstermektedir.

Sözlerimin dikkate alınacağını umuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Gündem dışı üçüncü söz İstanbul’da şebeke suyuna yapılan zamlar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a aittir.

Buyurunuz Sayın Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’da şebeke suyu ve ulaşım ücretlerine yapılan zamlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten bugün emekli sendikaları temsilcileri geldiler. Yaşadıkları son derece ciddi bir dram. Az önce arkadaşım aktardı. Büyük bir dram yaşanıyorken, ciddi bir geçim sıkıntısı var iken, açlık, yoksulluk, sefalet var iken İstanbul’da suya yüzde 50’lere yakın zam yapıldı bir sene içinde. Enflasyon yüzde 7, yüzde 7,5, yüzde 9, yüzde 10’un altına indi dediğimiz noktada emekliye 5 liralar, 10 liralar reva görülürken, yaşam kaliteleri ve seviyeleri düşürülürken suya ve İETT’ye yapılan zamlar çok haksız zamlar, kabul edilebilir zamlar değil. İstanbul ve İstanbullular bunu hak etmiş değil. Bugün baktığımızda Avrupa’da kişi başına 200 litre su kullanılıyor günde, İstanbul’da bunun yarısı kullanılıyor. Üstelik de H1N1 virüsünün, yani domuz gribinin etkili olduğu bir süreçte, bunun tedavi yöntemlerinin en önemlilerinden bir tanesinin hijyen olduğu bir süreçte ve hijyeni de yok sayarak, insanların su kullanımından uzaklaştırılarak gelir düzeylerinin çok üzerinde su faturalarıyla mücadele etmesini gündeme getirmek, bu zammı yapmak gerçekten İstanbullulara büyük bir haksızlıktır, hatta ötesinde, ihanettir.

Değerli arkadaşlarım, kaynaklar yanlış kullanıldı. Maliyetler yüksek rakamlara yapıldı. Biz geçtiğimiz yıl bir basın toplantısında İstanbul’un iflas ettiğini söylemiştik. “İstanbul 2009’da borçlarını ödeyemez.” dedik. 4,5-5 katrilyon civarında finans borcu varken 2009 içerisinde de -o dönemin rakamlarıyla konuşuyorum- 3,5-4 katrilyon daha bir öngörüde bulunmuştuk. Şimdi, baktığımız zaman İstanbul’da şu an borçlar ödenemez hâle gelmiş, kaynaklar iyi kullanılamaz hâle gelmiş, bedeli de kötü yönetim anlayışının sonucu olarak yurttaşlarımızdan çıkarılmaktadır. Su zammıyla çıkarılmaktadır, İETT zammıyla çıkarılmaktadır. Bunlar, kabul edilebilir tutum ve davranışlar olamaz. Öğrenci kenti İstanbul’da, öğrencilerimiz güç koşullar altında eğitimlerini, yaşamlarını idame ettiriyorlar. İstanbul’da milyonlarca emekli, binlerce emekli yaşamlarını idame ettirebilmek için, o kıt kanaat imkânlarıyla kendi yaşamlarını idame ettirebilmek için uğraşırken bir de karşılığında günlük hayatın vazgeçilmez unsuru suya bu şekilde zam yapılması, asla kabul edilebilir bir yöntem olamaz. Bu zamların derhal geri alınması lazım.

Değerli arkadaşlarım, keza, dünyanın en pahalı ulaşımı İstanbul’dadır gelir düzeyine göre. Bakın, 2007 yılı içinde millî gelire baktığımızda İtalya 22.100 dolar, İngiltere 22.800 dolar, Fransa 24.400 dolar, Belçika 25.300 dolar, Almanya 28.700 dolar, Türkiye’nin ise 5.500 dolar, yaklaşık 5 katı düzeyinde. Asgari ücretler de ne yazık ki İngiltere 1.361, Belçika 1.259, Fransa 1.254, Almanya ve İtalya’da asgari ücret uygulanmıyor ama bizde bunların çok çok altında.

Değerli arkadaşlarım, bu gelir düzeyiyle, bu günlük yaşamın vazgeçilmezi olan su ve ulaşımın önüne, toplu taşımanın önüne engel koymayın. Bu zamların derhâl geri alınmasını sağlamamız gerekiyor ve bu zamların nedeni olan da kontrolsüzlük, denetimsizlik. Örneğin, gerek İSKİ gerek İETT gerek yirmi bir tane şirket ne yazık ki denetlenemiyor, incelenemiyor. Daha da vahimi, İstanbul’da kaynak israfının en önemli örneklerinden bir tanesi de İstanbul Büyükşehir Belediye Spor Kulübümüz, muhteşem kulübümüz. Değerli arkadaşlarım, bu kulübe aktarılan rakamların kamuya ne faydası var, kamuya ne yararı var? Profesyonel kulüpçülük niçin vardır? Profesyonel kulüpçülük, bir bölgenin, orada yaşayan insanlarının gönüllü hayata geçirdikleri bir yerdir. İstanbul’da üç tane büyük kulübümüz var, bunun yanı sıra yüzlerce kulübümüz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerini tamamlayınız.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Esas olan, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bu kulüplere, amatör kulüplere katkı sunması, yardım etmesi, her türlü sportif faaliyete yardım etmesi gerekir iken kentin kaynaklarının hiçbir taraftarı olmayan, desteği olmayan, kamu yararı olmayan kulübe aktarılması asla kabul edilemez. Bugün, yoksul insanlarımızın su kullanımına katkı sunmak gerekirken, hatta gelir düzeyi düşük olan insanlarımızdan su faturaları, doğal gaz faturalarının ulaşımın ücretsiz yapılmasının sağlanması gerekir iken ne yazık ki Spor AŞ gibi birtakım yerlere aktarılan paralarla İstanbul halkının alın teri, emeği ortadan kaldırılıyor, yok ediliyor.

Bu zamların en kısa zamanda geri alınmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Soysal.

Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verecektir.

Buyurunuz Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)                                   

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.

Özellikle Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru ve aynı zamanda İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın gündem dışı konuşmalarına cevap vermek üzere Hükûmet adına söz aldım efendim.

Evvela şunu ifade edeyim: Sayın Vekilim, Hükûmetimiz Tokat’a çok büyük yatırımlar yapıyor.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederiz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Hatta hatırlarsanız, daha geçen ay Tokat’a bütün Bakanlığıma bağlı birimlerle giderek orada gerek sulama, barajlar, göletler, ayrıca taşkın koruma tesisleri ve bunun dışında Tokat’taki hakikaten dünyaca meşhur olan fakat maalesef henüz yeteri kadar tanınmayan Ballıca Mağarası’nın uzun devreli gelişme planının hazırlanması, bu konuda her türlü destek verilmesi için toplantı yaptık. Hatta biz bütün milletvekillerimizi de, bütün belediye başkanlarını da davet ettik. Bütün herkesin görüşlerini, tenkitlerini, tavsiyelerini, taleplerini aldım. Bunları da şu anda 2010 yılından başlayarak yerine getirmenin gayreti içindeyiz. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bunun dışında İstanbul’la ilgili su zammından bahsetti Sayın Milletvekilimiz.

Efendim, şunu ifade edeyim: Ben tabii geçmişte İstanbul’un Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünü yaptım. Bakın, İstanbul’un, 5 Mayıs 1994’te İSKİ Genel Müdürü olduğum zaman Sayın Başbakanımız o tarihte Büyükşehir Belediye Başkanı idi.

Değerli milletvekillerim, yani bütün İstanbullular biliyor, o zaman su yoktu. Bütün atık sular caddelerden akıyordu. Haliç’in kokusundan kilometrelerce ötede insanlar burunlarını tıkamak durumunda kalıyordu. Şimdi, bakın, su zammından bahsedildi. Biz, o tarihten bu tarihe kadar İstanbul’da herhangi bir su kesintisi yapmadığımız gibi, şu anda, 2050 yılına kadar İstanbul’un su ihtiyacını karşılayacak bütün planlamalar yapılmıştır. Onu özellikle vurgulamak istiyorum. Bu gerçekten önemli.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Zam yaptınız, zammı konuşun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayır, efendim, bakın, zam değil, bakın, özellikle belirteyim.

İstanbul’da, su verilmeden önce, su yokken bütün vatandaşlarımız âdeta her yerde mısır patlağı gibi patlayan su satış istasyonlarından çok yüksek ücretlerle su alıyordu, hatta dişini dahi fırçalamak için o suları kullanıyordu ve normal suyun 100 katı kadar pahalıydı. Şimdi, artık, İstanbul’da, bütün vatandaşlar yemeğini İSKİ suyuyla yapıyor, içme suyunu İSKİ suyuyla karşıladığı için herhangi bir şekilde su satış istasyonlarından su almıyor, tamamı da kapanmıştır. Neden? Bakın, buradaki…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakan, ne zamandır İstanbul’a gelmiyorsunuz!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben hatırlıyorum, geçmişte, biz suya aile başına çok daha fazla para veriyorduk Sayın Vekilim çünkü dışarıdan su alıyorduk. Ben, gece yarısı saat üçte, elimde bidonla, daha önce, sizlerin döneminde sokaklarda su aramaya çıkardım.

ÇETİN SOSYAL (İstanbul) – Mevsimsel nedenlerden dolayı yağış sıkıntısı vardı.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, müsaade edin… Müsaade edin…

Bakın, şimdi, zamdan bahsedeyim...

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) - Oraya gönderme yapmayın yani!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ama şöyle… “Gönderme yapmayın” ama…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) - O dönemdeki yapılan yatırım hiçbir dönemde yapılmamıştır. Çıkıp oraya bunu mu anlatayım yani!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – O zaman şunu ifade edeyim. Müsaade edin, karşılıklı konuşmayalım.

Değerli vekillerim, İstanbul’da, şu anda memba suyu gibi su akıyor, vatandaşın bütün talepleri karşılanıyor, vatandaş bu suyu rahatlıkla kullanıyor, dışarıdan su alma ihtiyacı yok, bu bir. Herhangi bir şekilde depo yaptırmıyor, suyu biriktirmek için herhangi bir masraf yapmıyor.

Bakın, geçmişte, şunu… O zaman size bir hesap yapayım: Bakın, şu anda, geçmiş dönemde su akmadığı için -ben, İstanbul’da yaşadım yıllarca- bütün İstanbullular apartmanlarının altına depo yaptırmıştır. Bu depo ve diğer tesisatlara harcanan paranın hesabını yaptınız mı? Bu para bu İstanbul’dan çıktı.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Suyla ilgili, bu dönemde, bahsettiğiniz bu dönemde çok önemli yatırımlar yapıldı. 

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bugünkü fiyatlarla bu paranın karşılığını ben hesap ettim, tam 8 milyar TL, eski parayla 8 katrilyon. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Açılışlar size kısmet oldu. O dönemi tartışmayın.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani şimdi bu paraları apartman yöneticileri bizlerden aldı, sadece su parası değil. Kaldı ki bakın, şunu unutmayın: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı…

ÇETİN SOSYAL (İstanbul) – Peki, bunlar oldu diye suya zam mı yapacaksınız?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, karşılıklı konuşmayalım, ben sizi saygıyla dinledim. Lütfen, bu…

ÇETİN SOSYAL (İstanbul) – Hayır, ben beş dakika konuşuyorum, siz yirmi dakika konuşuyorsunuz. Rica ediyorum Sayın Bakanım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben zamdan bahsediyorum şu anda.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı iki yıl önce suda tenzilat yaptı mı? Yaptı. Şimdi yaptığı şey, o tenzilatı geri aldı, eski seviyeye getirdi. Neden getirdi? Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi hudutları genişletildi. Daha önce İSKİ’nin, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresinin mesuliyet hudutları İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları ile sınırlı idi ama İstanbul il hudutlarına kadar genişleyince yeni yatırımlar yapılması gerekiyor, bu bir.

İkincisi: Bakın, İstanbul’daki su getirmek Berlin’de veya Paris’teki su getirmek gibi kolay değil. Neden? İstanbul yedi tepe üzerine kurulmuş. Diyelim ki Sarıyer’deki bir yere suyu getirmek için biz 7 defa suyu pompalıyoruz, 7 defa. Bakın, barajlardan, Istranca barajlarından pompalıyoruz, oradan Terkos’a akıyor, Terkos’ta pompa istasyonuyla bizim yaptığımız 42 kilometre uzunluğundaki dev isale hatlarından, içinden otomobil geçecek isale hatlarından –biz yaptık onu- Kağıthane’ye geliyor; Kağıthane’den tekrar pompalanıyor Levent deposuna, Levent deposundan Ayazağa deposuna, oradan tekrar pompalanıyor Büyükdere’ye, Sarıyer’e. Böylece 7 defa pompalanıyor. Yani bunun bir işletme maliyeti var. Dolayısıyla, İSKİ kâr eden bir kuruluş değil, İstanbul’dan aldığını İstanbulluya veren bir kurum. Yani kârı da İstanbul’un zararı da İstanbul’un. Dolayısıyla, su fiyatları da gayet makuldür. İstanbul Büyükşehir Başkanlığından da yapılan, iki yıl önce yaptığı tenzilatı, şartlar, imkânlar dolayısıyla, pompa maliyetleri, işletme maliyeti, kimya maddelerindeki maliyet, arıtma tesisleri maliyeti dolayısıyla bunu eski fiyata çekmekten ibarettir. Bunu özellikle belirteyim.

Ulaşıma gelince: Bakın, ulaşımda İstanbul’da çok büyük adımlar atılıyor. Eskiden metro denen bir şey yoktu. İlk defa metroyu, Sayın Başbakanımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu an açtı.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Yapma ya, yapma! Ayıptır ya!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Evet, ilk defa açtı, evet.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Ayıptır ya! Metronun temelini kimin attığını bütün Türkiye biliyor ya!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Eee bir bakın o zaman. Kim açtı, bir bakın bakalım.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Rica ederim ya! Efendim, temelini kim attı? Kim kredisini aldı? Kim getirdi?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 1997 yılından önce İstanbul’da metro diye bir şey yoktu.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Yapma ya! Ne kadar olumlu şey varsa hepsini siz yaptınız!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sadece, işte biliyorsunuz, Sultan Abdülhamit’in yaptığı…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Rica ederim, ne kadar ayıp bir şey ya!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - …biliyorsunuz, Kadıköy’den yukarı Galatasaray’a kadar olan bir metro vardı.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Ne kadar ayıp bir şey ya! Ne kadar ayıp bir şey ya!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Onun dışında metro falan yoktu. Kaldı ki şu anda İstanbul’da metrobüs uygulaması yapılıyor bakın. 300-400 bin kişi, şu anda metrobüsle ta Bakırköy’den, hatta, Küçükçekmece’den başlıyor, Avcılar’dan başlıyor, ta Söğütlüçeşme’ye kadar vatandaş, yaklaşık olarak kırk beş dakikada gidiyor. Daha önce burasını İstanbul olarak biz üç saatte alamıyorduk ve tek biletle gidiyor.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, yani, insaf sahibi olalım. İstanbul, gerçekten su açısından, fiyat açısından, su kalitesi açısından, dünyanın en güzel şehridir. Bakın, geçmişte ben İSKİ Genel Müdürü olduğum zaman herkes diyordu ki: “İstanbul’un su meselesi hallolmaz.” Çünkü, her yıl İstanbul’a bir Helsinki kadar nüfus geliyor, 300 bin-400 bin kişi geliyor. Bu göç daha devam ediyor. Dolayısıyla, bu kadar göçe hiçbir Hükûmet dayanamazdı ama biz, büyük düşündüğümüz için, 2040, 2050 yılını düşündüğümüz için her şeyi yaptık, her daim su akacak. Fiyatı da çok makuldür, zamlar da son derece makuldür.

Ben, bu düşüncelerle, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim. Sayın Bakan dedi ki: “İstanbul zor bir kent, yedi tepeli kent üzerine kurulmuştur.” Ben kendisine yedi tepenin neresi olduğunu sormak istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Soysal, biraz daha sakin söyleyiniz lütfen.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Yedi tepe Sarıyer mi? Yedi tepe Şile mi? Yedi tepe Kadıköy mü? Yedi tepe dediğiniz, bu tarihî yarımadadır.

BAŞKAN – Sayın Soysal…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Onun bile farkında değilsiniz. Kaldı ki bir sataşma var. Rica ederim.

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, ben durumu anlatmak için söyledim.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Metronun temelini siz mi attınız? Metroyu kim kurdu, kim yaptı, kim hayata geçirdi?

BAŞKAN – Sayın Soysal…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Anlamıyorsanız ne yapayım ben!

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Niçin böyle bir haksızlık yapıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen yerinize oturunuz.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Bir açıklama yapmama izin verir misiniz Sayın Başkan? Burada bir sataşma var. “Metronun temelini biz attık.” diyor.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Kime sataşmış ya?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Siz bana sataştınız.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – İzin verir misiniz Başkanım?

BAŞKAN – Hangi konuda söz istiyorsunuz?

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakanın vermiş olduğu yanıta, 60’a göre ve yanlış bilgilendirmeden ötürü.

BAŞKAN – Yerinizden lütfen sisteme giriniz, 60’a göre söz vereceğim.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Başkanım, ben de istiyorum 60’a göre.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Vekilim, isterseniz bir toplantı yapalım, ben size İstanbul’un su durumunu on saat anlatayım, nereden nereye gelmiş.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmasına verdiği cevapta İstanbul metrosuyla ilgili yanlış bilgilendirmede bulunduğuna ilişkin açıklaması

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, İstanbul’da yaşanan su zammının getirdiği olumsuzlukları, bunu aşmanın çabası ve çalışması içinde olmamız gerektiğini, ulaşımla ilgili sorunu aksettirirken Sayın Bakan bir yanlış bilgilendirme yaptı.

Birincisi, İstanbul’da metroyla ilgili yapılan çalışma 1989’da başlar. Bütün kaynakları yurt dışından veya değişik yerlerden sağlanmıştır ve bu yatırımı da, gerçekten iyi bir belediyecilik örneği gösteren o günkü yapı, yönetim Taksim’le 4. Levent arasındaki metronun hazırlığını yapmıştır. Ha, bunun açılışı -devletin devamlılığı vardır- yönetimin değişmesi sonucu, bu devamlılığın da sonucunda size nasip olmuş olabilir. Ama yiğidi öldürelim hakkını yemeyelim. Örneğin toplu taşımada, İstanbul’daki raylı sistemle ilgili çok önemli çalışmalar yapılmıştır.

Yine o dönemde, evet, iklim şartlarının getirmiş olduğu olumsuzluklar vardı, yağış yoktu. Nitekim sizde de yaşadık o yağışı.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yok bizde.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sizde de yaşadık.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sen çöplerden bahset.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Gittiniz bak, Melen Çayı’na ihtiyaç duydunuz. Melen Çayı’na niye ihtiyaç duydunuz Sayın  Bakan? Bakın, Melen Çayı’na niye ihtiyaç duydunuz, biliyor musunuz? Su havzalarını yok ettiğiniz için. Ben söylemiyorum, sizin İSKİ Genel Müdürünüz söylüyordu bir önceki dönem, “24.500 tane kaçak yapı var.” diyordu ve o dönemde, bakın, geçmişteki dönemde, belli yoksulluk sınırının altında yaşayan insanlardan su parası alınmıyordu.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Su akmıyordu ki.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Cumhuriyet Halk Partililerden alınmıyordu!

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır kardeşim ya! Yani bunları bırakın, bırakın…

Ama o dönemde yaşananları, iklim şartlarının getirdiği olumsuzlukları elbette ki göz ardı edemeyiz.

Ve bakalım yatırımlara. En büyük yatırımlar da o dönemde yapıldı, bunların açılışları size kısmet oldu. En azından bunları söylemekten kaçmayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Örnekleri var. Daha geniş bir zamanda, Sayın Bakan, sizinle bu konuda tartışırız.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Soysal.

Sayın Doğru da 60’a göre söz istedi.

Buyurunuz.

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmaya verdiği cevapta yaptığını söylediği hizmetlerinden dolayı kendisine teşekkür ettiğini ancak yapılması gereken daha çok hizmet bulunduğuna ilişkin açıklaması

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana hizmetlerinden dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz, sağ olsunlar. Ancak yapılan hizmetlerin yanında Tokat’ımızda şu anda büyük bir işsizlik vardır. Tokat Sigara Fabrikası kapanmış ve onunla beraber organize sanayi bölgelerinde birçok yerler kapanmıştır. 2002 senesinde 840 bin olan nüfus şu anda 620 bin civarındadır, milletvekili sayısı da 2 eksilmiştir.

Sayın Bakanım, ayrıca, sizin hizmetleriniz, sizin Bakanlığınızla ilgili hizmetler içerisinde Kelkit ve Yeşilırmak’taki su taşkınlarıyla ilgili bentler henüz bitirilmemiştir. Onların bitirilmesini bekliyoruz. Teşekkür ediyorum.

Ayrıca Avlunlar Göleti, Çevreli Göleti, Alpu Deresi Göleti de bir program içerisinde olursa Tokatlılar memnun olacaklar diye ifade etmek istiyorum.

Ballıca Mağarası dünyanın en güzel mağaraları içerisindedir. İlginizi biliyoruz ancak bunun biraz daha tanıtılması gerekiyor. Bu yönlü olarak da tanıtımında desteğinizin beklendiğini ifade etmek istiyorum.

Ayrıca HES projelerinde de Tokat’ta çok büyük oranda bazı noktalarda sıkıntılar vardır. Mesela, Erbaa HES’le ilgili olarak Niksarlılar ve Erbaalılar geçtiği yerlerle ilgili yeniden değerlendirme bekliyorlar. Bir ikincisi de: Erbaa için çok önemli olan Şahinkaya HES Projesi’nin de program içerisinde olması gerekiyor çünkü Şahinkaya HES olduğu zaman cazibe yöntemiyle arazi sulanacak ve de elektrik borcundan kurtulmuş olacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Doğru.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, sataşma var. Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yerimden mi konuşayım?

BAŞKAN – Kürsüden lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; özellikle ben şunu ifade edeyim: Sayın CHP Milletvekili Çetin Soysal Beyefendi, bütün metronun yatırımlarının geçmiş dönemler, Başbakanımızdan önceki belediye başkanlığı döneminde açıldığını ifade etti.

Efendim, şunu ifade edeyim: Evet, Sayın Sözen tarafından Taksim’de temel atma merasimi yapılmıştır. Ama o zamanın şartları sebebiyle bu bekliyordu, adım atılamadı, hatta o tarihteki borçları…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – İstanbul’daki yedi tepeyi de bir sayarsanız…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, ben size ispat ederim efendim, rakamlarla. Bunu ben size rakamlarla vereceğim.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Ben de size ispat ederim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Geçmiş dönemden borçlar dahi Sayın Başbakanımızın belediye başkanlığı döneminde ödendi ve açılış da ta 1997 yılında ancak -94’ten 97’ye- Sayın Başbakanımız tarafından, o da Taksim’le özellikle Levent arası açılabildi. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Gelelim su yatırımlarına… Efendim, su yatırımlarıyla ilgili… Bakın, bunun ispatı da mümkün. Istrancalardan bahsedeyim. Istranca derelerin tamamı, Düzdere’de sadece dolu savak betonu hariç olmak üzere, 300-400 metrelik isale hattı hariç olmak üzere -o da en küçüktür, gölettir bana göre- yedi tane baraj, isale hatları, terfi merkezleri, enerji nakil hatları, arıtma tesisleri, İkitelli’deki arıtma tesisleri tamamen bizim tarafımızdan projelendirilmiştir, tamamen bizim tarafımızdan atılmıştır.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Istranca 1991 projesi…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tamam, yapılmamış… Yapılmamış…

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen dinleyiniz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben, o zaman bir hatıramı anlatayım, müsaade ederseniz, çok kısa olarak, hemen bir dakikada.

Ben, bakın, bunu ispat ediyorum… 

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sizinle istediğiniz ve dilediğiniz yerde tartışırız.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Lütfen…

21 Temmuz 1994 tarihli gazetelere bakın. O tarihte Sayın Vali Kozakçıoğlu, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız -Başbakanımız- Recep Tayyip Erdoğan ve ben, o tarihte, 21 Temmuz 1994 günü Istrancaların ilk deresi olan Düzdere’de yeniden temel attık ve bütün basın mensuplarına gösterdik yeniden başlıyoruz diye. Yapılan ortada. Çok açık, samimi olarak söylüyorum, ben katiyen… Hakkınız varsa hakkınızı teslim ederim. Evet, 1990 yılında başlatılmış “acil içme suyu” diye yüzde 25 zamlı şekilde, ama yapılan sadece Düzdere’de -en küçük gölette- sadece dolu savak betonudur. Bunu size rahatlıkla ispat ederim Sayın Vekilim. Buyurun hodri meydan. Ben size bütün evrakları getireceğim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair iki tezkere vardır, okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1274) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/158)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin Sözlü Sorular Kısmının 282. sırasında yer alan (6/1274) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                          Dr. Reşat Doğru

                                                                                                                  Tokat

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1375) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/159)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin Sözlü Sorular Kısmının 363. sırasında yer alan (6/1375) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Hasan Özdemir

                                                                                                                 Gaziantep

BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, askerlik hizmeti sırasında meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/465)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kışlalarda intihar, kaza ve kaza kurşunu gibi sebeplerle öldüğü iddia edilen, fakat başta aileleri olmak üzere kamuoyunun vicdanında kuşkular uyandıran asker ölümlerinin nedenlerinin araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz. 30.01.09

1) Ahmet Türk                                 (Mardin)

2) Emine Ayna                                                (Mardin)

3) Fatma Kurtulan                           (Van)

4) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

5) Sırrı Sakık                                   (Muş)

6) Ayla Akat Ata                             (Batman)

7) Bengi Yıldız                                (Batman)

8) M. Nezir Karabaş                        (Bitlis)

9) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

10) Aysel Tuğluk                            (Diyarbakır)

11) Gültan Kışanak                         (Diyarbakır)

12) Hamit Geylani                           (Hakkâri)

13) Pervin Buldan                           (Iğdır)

14) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

15) Nuri Yaman                              (Muş)

16) Osman Özçelik                          (Siirt)

17) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Hasip Kaplan                            (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

21) Özdal Üçer                                (Van)

Gerekçe:

Her yıl kışlalarda onlarca askerin, intihar, kaza ya da kaza kurşunu sonucu hayatını kaybettiği bilinmektedir. Ancak ölüm sebebi bu nedenler olarak ifade edilse de aileler her defasında, çocuklarının askeri yetkililerce belirtilen nedenlerden hayatını kaybetmediğini, aksine çocuklarının psikolojik sorunlarının olmadığını, kasten öldürülmüş olabileceğini öne sürmektedirler. İntihar ya da kaza kurşunu sonucu hayatını kaybettiği söylenen askerlerin otopsi raporlarında da ailelerin şüphelerine haklılık kazandıracak sonuçlar ortaya çıkmakta ve bu sonuçlar kamuoyuna da yansımaktadır. İntihar ya da kaza kurşunu sonucu hayatını kaybettiği ileri sürülen asker aileleri, çoğu zaman otopsi yapılmasına bile izin verilmediğini, otopsi yapılsa dahi otopsi raporunun askeri yetkililerce kendilerine verilmediğini iddia etmektedirler. Meydana gelen ölüm olaylarında etkin bir soruşturma yürütülmediği gibi bu konuda nasıl önlem alınacağına dair tartışmalar da yürütül-memektedir.

Kışlalarda, kaza kurşunu, intihar veya çeşitli sebeplerle meydana geldiği söylenen ölüm olaylarında, etkin bir soruşturma yapılmaması neticesinde bazı aileler davalarını AİHM'e taşımıştır. Çanakkale Boğaz Komutanlığı'nda asker olan Halim Bayram'ın, komutanı tarafından tabancayla vurulduğu ve kaldırıldığı Çanakkale'deki askeri hastanede gerekli tıbbi müdahale yapılmadığı gerekçesiyle yaşamını yitirdiği iddiasıyla ailesinin 2001 yılında yaptığı başvuruyu karara bağlayan AİHM, "Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) etkili soruşturma hakkıyla ilgili 2. maddesini ihlal ettiği" kararını vermiş ve Türkiye'de yapılan askeri soruşturma sonucunda Halim Bayram'ın intihar ettiği görüşüne varıldığını ancak bu ölümle ilgili etkili bir soruşturma yapılmadığını savunmuştur. Aynı şekilde, 8 Mart 2001'de Tunceli'de görevli iken yatakhanesinde başından vurulmuş şekilde bulunan ve yapılan soruşturma sonucunda intihar ettiği bildirilen Mustafa Beker'in davası da AİHM'e taşınmış ve AİHM, intihar açıklamasını "gerçek dışı" bularak, hükümetin bireylerin yaşama hakkını koruma altına alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2'nci maddesini "ihlâl" ettiğine kanaat getirmiştir.

Askeri yetkililerce intihar ya da kaza kurşunu sonucu meydana geldiği iddia edilen ancak aileleri tarafından şüphe ile karşılanan ölüm olaylarından bazıları şöyledir:

24 Aralık 2005'te Şanlıurfa'da askerlik yapan Adem Peker'in görev yaptığı birliğinde silahla intihar ettiği açıklanmış ancak askerin ailesi, öldürülüp intihar süsü verildiğini açıklamıştı.

11 Ekim 2007'de, Kars Merkez Jandarma Komutanlığı'na bağlı Boğatepe Karakolu'nda askerlik yapan Erdal Arslan'ın, intihar ettiği iddia edilmiştir. Ancak, ailesi çocuklarının sırtından vurulduğunu belirterek, askeri yetkililerden şikâyetçi olmuştu. Ailesi Trabzon Adli Tıp Kurumu'nda yapılan otopside de Erdal Arslan'ın sırtından vurulduğunun tespit edildiğini öne sürmüştür.

11 Haziran 2008'de Gaziantep'in Araban İlçesi Akbudak Jandarma Komutanlığı'nda askerlik yapan Van doğumlu Mehmet Letif İşler'in zırhlı araçtan atlayarak hayatını kaybettiği söylenmiş, ancak ailesi çocuklarının öldürülmüş olabileceğini iddia etmiştir.

8 Eylül 2008'de Elazığ Jandarma Tabur Komutanlığı'nın önce çatışmada hayatını kaybettiğini ileri sürdüğü daha sonra ise kendini askerliğe elverişsiz hale getirmek için silahıyla intihar ettiğini açıkladığı Ali Yüksel'in ölümü hala açıklığa kavuşturulamadı.

6 Nisan 2009’da Sakarya'da Adapazarı 1. Motorlu Piyade Tugayı'nda askerlik yaparken intihar ettiği söylenen Van Çatak doğumlu Adil Şipal'in ailesinin, daha önce çocuklarının öldürüleceğine dair Çatak İlçe Jandarma Komutanlığı'na dilekçe ile başvurduğu ortaya çıkmıştır.

7 Eylül 2009'da Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde, atış eğitiminde hayatını kaybettiği öne sürülen Volkan Kamalak'ın ailesi, kendilerine tatmin edici bir belge sunulmadığını iddia itmiştir.

Kışlalarda meydana gelen ölüm olaylarının gündeme alınarak bu konuda alınacak önlemlerin belirlenmesi, kamuoyunun ve asker ailelerinin aydınlatılması için bir Meclis araştırma komisyonunun kurulması gerekmektedir.

2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, çocuk kaçırma olaylarının araştırılarak çocukların korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/466)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkenin geleceğini çocuklara emanet etmiş bir atanın evlatlarıyız. Çocuklarını koruyamayan, gözetemeyen toplumların geleceği de tehlikededir.

Ülkemizde, 0-18 yaş arasındaki nüfus 27 milyondur. 5 yaş altı nüfus 7 milyon ve nüfusumuzun yüzde 36'sı yoksuldur.

Son zamanlarda organları için ya da uyuşturucu dağıtıcısı, seks kölesi, ev hizmetçisi, hırsızlık, yankesicilik yapmak için çocukların kaçırıldığı düşünülmekte bu da çocukları kaçırılan ailelerde dayanılmaz acılar yaşatmakta, toplumumuzda ise büyük bir korku ve infial yaratmaktadır.

Ülkemizde geçen yıl kaybolan çocuk sayısı 528'ken bu yılın ilk 5 ayında 645 çocuk daha kayboldu. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı tarafından hazırlanan 2007 Kayıp Çocuklar Raporu'na göre; 2007 yılında 7.183 çocuk kaybolurken bunların 6.350'si bulundu. Geri kalan 833 çocuktan ise haber alınamadı. Emniyet Müdürlüğü haber alınamayanların sayısını 1.446 olarak açıklamıştır.

Türkiye'de son 5 yıl içinde sosyal alanda yapılan harcamalarda sürekli düşme eğilimi olmaktadır. Yoksul aileler ülke genelinin ancak yüzde 6 payını kullanabilmektedir.

Ülkemizde gerek okul öncesi, gerekse okul çağı çocukları eğitim dışında kalan zamanlarını korumasız ortamlarda oyun oynayarak ve bilgili ve bilinçli kişiler yerine birbirleriyle kulaktan dolma şeyler öğrenmeye çalışmaktadır. Ülkemizde okul öncesi ve okul çağı çocuklarının boş zamanlarını güvenli ve eğitimli kişilerle geçirebileceği yerler az bulunmakta ya da hiç bulunmamaktadır.

1. Son 10 yıllık dönemde kaybolan ya da kaçırıldığı bildirilen çocuk sayısı ne kadardır?

2. Başta aileler, devletin ilgili birimleri, eğitim kurumları ve sivil toplum örgütleri; çocuklara sahip çıkma noktasında işbirliği içinde olmalıdır. Bu konunun bir devlet politikası olarak koordineli bir şekilde yürütülememesinin sebepleri nelerdir?

3. Art arda yaşanan çocuk kaçırma olaylarıyla ilgili olarak devletimizin hangi Bakanlıkları ne gibi çalışmalara başlamıştır?

4. Çocuk kaçırma olaylarının sebepleri ve birbiriyle bağlantısının olup olmadığı konusunda şimdiye kadar yapılan çalışmalar ve elde edilen veriler nelerdir?

5) Çocukların sokaklarda güvensiz ve tedirgin oyun oynamaları yerine güvenli ortamlarda eğitilmeleri ve oyun oynamalarının sağlanması amacıyla ne gibi önlemler alınmalıdır?

6) Ülke politikası olarak bu yönde acilen neler yapılmalıdır?

7) Ceza kanununda bu konularla ilgili maddelerin yeniden incelenerek, daha caydırıcı maddeler oluşturulmasıyla ilgili neler yapılmalıdır?

8) Çocukların ve ailelerin psikolojik ve/veya sosyal konularda çekinmeden destek alabileceği kurumların oluşturulması ve bunlara işlerlik kazandırılması için neler yapılmalıdır?

9) Toplumun tehlikeden haberdar edilmesi, bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi ile olumlu davranışlar geliştirmesi amacıyla acilen neler yapılmalıdır?

10)  Yaşadığı olay nedeniyle, özel koruma tedbirlerine ihtiyaç duyan çocuklar konusunda gerekli kurumsal yapı oluşturulması amacıyla neler yapılmalıdır?

11) Ülkemizde, İçişleri Bakanlığı (özellikle Emniyet teşkilatında; kaçırılan çocukları arama konusunda özel yetişmiş personel eksikliği ile), Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, SHÇEK, Belediyeler ve sosyal yardım kuruluşlarında; Özellikle Sosyal Hizmet Uzmanları (Sosyal Çalışmacı) ve Psikologlar yeterli sayıda değildir. Sosyal Hizmet Uzmanı ve Psikolog istihdamı sağlanması için acilen neler yapılmalıdır?

Tüm bu gerekçelerle; çocuk kaçırma olayları, bu konuda yapılması gereken çalışmalara hız verilmesi ile çocukların korunması, çocuk kaçırma olaylarına son verilmesi için gereken önlemlerin alınması ve bu konuda sosyal bir politika oluşturulmasına ışık tutulması amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz.

1)     Kemal Demirel                        (Bursa)

2)     Ensar Öğüt                              (Ardahan)

3)     Birgen Keleş                           (İstanbul)

4)     Ali Oksal                                 (Mersin)

5)     Çetin Soysal                            (İstanbul)

6)     Tekin Bingöl                           (Ankara)

7)     Hüsnü Çöllü                            (Antalya)

8)     Enis Tütüncü                           (Tekirdağ)

9)     M. Akif Hamzaçebi                 (Trabzon)

10)   Atila Emek                              (Antalya)

11)   Ali Rıza Öztürk                       (Mersin)

12)   Nevingaye Erbatur                  (Adana)

13)   Mehmet Ali Özpolat                (İstanbul)

14)   Ali Rıza Ertemür                     (Denizli)

15)   Mevlüt Coşkuner                    (Isparta)

16)   Durdu Özbolat                        (Kahramanmaraş)

17)   Ramazan Kerim Özkan           (Burdur)

18)   Ahmet Küçük                          (Çanakkale)

19)   Abdurrezzak Erten                  (İzmir)

20)   Halil Ünlütepe                         (Afyonkarahisar)

21)   Ali Koçal                                 (Zonguldak)

22)   Erol Tınastepe                         (Erzincan)

23)   Tacidar Seyhan                        (Adana)

24)   Ahmet Ersin                            (İzmir)

25)     Şahin Mengü                         (Manisa)

3.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/467)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Muz, ülkemizde Anamur, Bozyazı, Alanya, Gazipaşa ve çevresinde, Toros Dağları'nın koruduğu mikro klimalarda yetiştirilmektedir.Türkiye'de muz denilince herkesin aklına ilk önce "Anamur" gelir.Türkiye'de 1994 yılında üretim alanı 12.000 dekar, üretim miktarı 30.000 ton ve dekara verim 2.500 kg. iken; 2009 yılına geldiğimizde üretim alanları 44.000 dekara, üretim miktarı ise 220.000 tonlara çıkmış, verim ve meyve kalitesi yönünden dünya seviyesine ulaşılmıştır. Muz üretiminin ekonomimize yıllık katkısının 250 milyon TL civarında, ülkemizin muz tüketiminin de yaklaşık 400.000 ton civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ülkedeki üretimin ülke tüketimini karşılamadığı için kalan muz ihtiyacı ithalatla karşılanmaktadır. Ülkemiz muz üretiminin hacmi muz işleme ve pazarlama tesisleriyle birlikte toplam 3 milyar doları bulmaktadır. Muz üretimi ve işlemesinde yaklaşık 100.000 aile yani ortalama 400.000 kişi istihdam edilmektedir.

Buna karşın muz üreticilerinin sorunları çözülmek yerine her geçen gün katlanarak artmaktadır. Yerli muz üretimini destekleyici politikalar uygulanması gerekirken ithalatı teşvik edici politikalarla muz üreticisinin beli kırılmaktadır. Muz üreticileri; muz ithalatındaki boşlukları kullanan bazı ithalatçı firmaların düşük maliyetli fatura temin edip, bu faturaları ithal ettikleri muz için kullanıp referans fiyatının yaklaşık 3,5 dolar altında Türkiye'ye giriş yaparak bütün sektörü allak bullak ettiklerini, ithal ettikleri muz için düşük kıymet beyan ederek ödemeleri gereken gümrük vergisinden daha az vergi ödemek suretiyle bir yandan devletin vergi kaybına, bir yandan dürüst ithalatçının ve muz üreticisinin zarar görmesine neden olduklarını iddia etmektedirler. Düşük fatura ibrazı ile ortaya çıkan ülkemizin yıllık vergi geliri kaybının 52,5 milyon ABD doları civarında olduğu iddia edilmektedir. İthalattaki vergi oyunları sonucunda haksız rekabet yüzünden Dole, Alpaş, Forgıda, SYB, Meynar ve Berk Muz gibi firmalar ithalattan vazgeçmiş, yerli muz üreticileri de bu vergi oyunu nedeniyle perişan olmuştur. İthalatçı firmalar Türkiye'den çekilip giderek kurtulmuşlar, ancak muz üreticilerinin oturdukları yerden başka gidecek yerleri yoktur. Bu nedenledir ki Anamur Muz Üreticileri Derneği Başkanı, "Bu uyanık ithalatçılar yüzünden Dole bıraktı gitti Türkiye'yi. Peki, biz nereye gidelim?" diyerek feryat etmektedir. Muz ithalatında haksız rekabete, devletin gelir kaybına ve yerli üretim üzerinde ciddi tehditlere yol açan bu durumun önlenmesi için, düşük kıymet beyanı sebebiyle elde edilen haksız kazancın önlenmesi, bunun için de gerekli tüm önlemlerin alınması gerekir.

Yerli muz üreticileri sorunların altında boğulmaktadır. Muz üreticileri, üretim-pazarlama-muz ithalatındaki düşük vergi oyunları nedeniyle yaşadığı sorunların altında ezilmektedir. Alın terlerinin ve emeklerinin karşılığını alamaz olmuşlardır. Üstelik muz üreticilerinin mevcut sorunları yetmezmiş gibi muzun sıfır gümrükle sınır ticaretine izin verilmesiyle, yerli muz üretimine son darbe vurulmuştur.

Siyaset kurumunun görevi, milletin sorunları çözmek ve halkın mutlu yaşamasını sağlamak, halkın refah düzeyini yükseltmektir. Milletin içinde bulunduğu her türlü sorunlarını saptayıp çözmek, öncelikle millet iradesinin tecelli ettiği TBMM'nin görevidir. TBMM, halkın sorunlarını çözmek için vardır. Bu nedenle, muz üretimini iç tüketimi yetecek düzeye çıkarmak için, muz üreticilerinin ekim-dikim ve üretim, satış ve pazarlama ve muz ithalatındaki sorunların tespiti ve çözümü, ithalatın yerli muz üretimine verdiği zararların önlenmesi, muz üretiminin ve üreticilerin desteklenmesi ve geliştirilmesi için gerekli önlemlerin alınmasına yönelik, Anayasamızın ve Meclis İç Tüzüğümüzün ilgili maddeleri uyarınca Meclis araştırması yapılmasını saygıyla dileriz.

1) Ali Rıza Öztürk                           (Mersin)

2) Ensar Öğüt                                  (Ardahan)

3) Atila Emek                                  (Antalya)

4) Sacid Yıldız                                 (İstanbul)

5) Ramazan Kerim Özkan               (Burdur)

6) Osman Kaptan                            (Antalya)

7) Gürol Ergin                                 (Muğla)

8) Ali Oksal                                     (Mersin)

9) Fevzi Topuz                                (Muğla)

10) Kemal Demirel                          (Bursa)

11) İsa Gök                                     (Mersin)

12) Çetin Soysal                              (İstanbul)

13) Rahmi Güner                             (Ordu)

14) Turgut Dibek                             (Kırklareli)

15) Malik Ecder Özdemir                (Sivas)

16) Bülent Baratalı                           (İzmir)

17) Ali İhsan Köktürk                     (Zonguldak)

18) Tayfur Süner                             (Antalya)

19) Halil Ünlütepe                           (Afyonkarahisar)

20) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

21) Ali Rıza Ertemür                       (Denizli)

22) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

23) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

24) Hüsnü Çöllü                              (Antalya)

25) Tekin Bingöl                             (Ankara)

26) Enis Tütüncü                             (Tekirdağ)              

27) Nevingaye Erbatur                    (Adana)

28) Ahmet Küçük                            (Çanakkale)

 

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, saat 14.00’e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.54


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/96) esas numaralı, hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 18.11.2009 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Oktay Vural

                                                                                                                  İzmir

                                                                                                  MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/96, esas nolu, “Hayvancılık Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin Genel Kurulun 18.11.2009 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan.

Buyurunuz Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubunun gündemle ilgili olarak vermiş olduğu grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, grup önerisi, bundan yaklaşık iki sene önce verilmiş olan ve o günkü şartlarda Türkiye'nin gerçekten ciddi anlamda önem arz eden, sıkıntılar yaşayan bir sektörünün sorunlarının çözüme ulaştırılabilmesi için ele alınması, irdelenmesi, incelenmesi ve çözüm önerilerinin üretilmesi amacıyla verilmiş bir önergeydi. Bu önergenin veriliş tarihi 16 Ocak 2008 ve Meclis Başkanlığına sunuş da “Hayvancılık sektöründe pek çok sorun bulunmaktadır. Bu sorunların büyük çoğunluğu hatalı uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Küresel ısınmanın gözle görünür etkilerini yaşadığımız bu günlerde gıda üretiminin giderek değer kazanması, ülkemizde hayvancılığa özel bir önem verilmesini gerekli kılmaktadır.” diye başlayıp devam eden bir sunuş ve arkasından da gerekçeler.

Değerli milletvekilleri, o gün ele alınmış gerekçeler -gerçekten, iki yıl içerisinde çözülmesi bir yana- sorunların gerekçeleri olarak veya Meclis araştırma önergesinin gerekçesi olarak sunulmuş sorunların çözülmesi bir yana, durumun daha da ağır hâle gelmiş, kritik hâle gelmiş olduğunu müşahede ediyoruz bu iki yıllık zaman zarfında.

Değerli milletvekilleri, o zamanlar veya Tarım Bakanlığının bütçe görüşmeleri ya da değişik amaçlarla yapılan Tarım Bakanlığıyla ilgili görüşmeler sırasında sık sık dile getirdiğimiz sorunları yeniden ele almak gibi bir düşüncemiz yok -ifade etme açısından- ancak, bunların ele alınıp çözüme ulaştırılması herhâlde muhalefetin görevi değil, iktidarın görevi.

Bakıyoruz, ne var? İnsanlar için temel besin maddelerinden ikisi et ve süt olduğundan -ki buna hayvansal öteki ürünleri de dâhil edebiliriz, arıcılığı ve balıkçılığı da ilave edebiliriz- hayvancılık, hem ekonomik hem sosyal açıdan en önemli sektörlerdendir. İnsanlarımızı beslemek zorundayız.

Bundan otuz yıl önce Avrupa Birliğinin bugünkü üyelerinin ortalama et tüketimi 65 kilogramın üzerindeyken Türkiye’de bu 30 kilogramın altında idi. Şimdi, TÜİK’in verilerine, TÜİK’in rakamlarına bakıyoruz. 30 kilogramın altındaki rakam, 29 da 30’un altında, 21 de 30’un altında. Bakıyoruz, gerçekten o günkü şartlarda, yani bundan yirmi sene öncesinin şartlarına göre, fert başına düşen et tüketimi, süt tüketimi gittikçe, hatta üretimi gittikçe azalmakta. Niye? Biz, prensip olarak ürettiğini tüketmek durumunda olan ülke konumundayız ve bu yeterli mi? Pek çok devlet adamımız, bu ülkeyi yönetenler sık sık şununla övünmüştür: Ne kadar doğruydu bilinmez, ben doğru olmadığı kanaatindeyim, “Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayanların hiçbirisi veya Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi insanlarına yetecek gıdayı hiçbir zaman üretememiştir.” Bunun ölçüsü nedir? Bunun kıstası nedir? Bir Federal Almanya’da fert başına et tüketimi 1987’de 106 kilogram iken Türkiye’de 25 kilogram dolaylarında gezmesi, yani bundan yirmi sene, otuz sene önce bu civarlarda olması “yeterli” lafını kullanma açısından ne derece kullanılabilir değerdir veya ifadedir? Bunu huzurlarınıza getirmek ve ifade etmek istiyorum. Bu çerçevede bugünkü durum düne göre daha kötüdür.

Pazara kurbanlık hayvanlar çıkmıştır. Geçen seneye göre fiyatların neredeyse minimum yüzde 50 arttığı ifade edilmektedir. Pazarda hayvanını satmaya çalışan vatandaş “E, fiyatlar yükseldi tabii ki.” diye ifade ediyor. Alıcı “Geçen sene 2.000 liraya aldığımız besi danasını bugün 3.500-4.000 liraya teklif ediyor.” diyor. Bunun gerekçesini, satıcı, yem fiyatlarının artışına bağlıyor, bir taraftan o. Diğer taraftan, Sayın Bakana bakıyoruz, 12 Ekim 2009 tarihli Sabah gazetesi, pek çok gazetede de bu ifade var “Türk sığırı İran’a gitti, etin fiyatı katlandı.” Değerli milletvekilleri, acaba bu doğru mu?

Yine 2009 yılının içerisinde bir torba yasa, bir dünya kanundan alınan maddelerin değişikliği üzerinde görüşme yapılırken AKP Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli’nin elinde bir önerge. Bu önerge neyi ifade ediyordu? “Doğu Anadolu Bölgesi’nde askerî birliklere et teklif eden satıcılar, Türkiye’ye kaçak et girdiği ve onu pazarladıkları için, üretim maliyeti 7-8 lira olduğu hâlde 5,5-6 liradan, 6,5 liradan silahlı kuvvetlere et teklif edebilmekteler. Bu yüzden, açık ilanla alım yerine doğrudan et-balık kurumlarından temine imkân vermek için Kamu İhale Kanunu’nun ilgili maddesine bunu eklemek amacıyla bu önergeyi verdik.” diyordu ve biz de o önergeyi -destek istediler- destekledik.

Şimdi, aynı yıl içerisinde, yılın başında AKP Grup Başkan Vekilinin söylediği: “Türkiye'ye kaçak hayvan giriyor.” Bundan dokuz on ay sonra yaklaşık, bu ülkenin Tarım Bakanı, bütün basına, tüm Türkiye'ye duyuracak, dünyaya duyuracak şekilde, Türkiye'de olan hayvanlar İran’a gittiği için Türkiye'de et fiyatlarının pahalandığından bahsediyor.

Değerli milletvekillerin, ikisinin “kaçakçılık” boyutu doğru. Fiyatların pres altında tutulması, dizginlenmesinde, yükselmemesinde, et fiyatlarının üretim fiyatının altında değer bulmasında piyasada… Ki bunu Sayın Bakan nasıl ifade ediyor: “Efendim, Türkiye'de serbest piyasa ekonomisi hükümleri var. Bu hükümler altında piyasa şekilleniyor. Biz bunu değiştirecek değiliz.” Ama Amerika’da da serbest piyasa ekonomisi hüküm sürüyor, Avrupa Birliği ülkelerinde de serbest piyasa hükümleri söz konusu. Ama oralarda, ölümüne, inadına hayvancılık sektörü ve tarım sektörü destekleniyor, sektörün ayakta kalması için. “Efendim, biz şu kadar destek verdik.” Siz ne kadar destek verirseniz verin, önemli olan, o sektörün, verdiğiniz desteklerle ayakta kalmış olabilirliğinin ölçüsü ne? Ölçüsü: “Ben bu işten para kazanamıyorum.” diyen tüccar, hayvan yetiştiricisi, celep, besici hayvanlarını kesime gönderdi. Şimdiki darlığın nedeni ne İran’a hayvan kaçakçılığıdır ne başka bir şey. Hayvancılık sektörü bitti ve vatandaş bu işten zarar eder hâle geldi.

Geçen hafta pazartesi günü Dinar’dan… - yolunuzun üzeri Sayın Ertürk, işletmelere götüreyim- salı günü Başmakçı’dan “Benim 1 trilyon değerinde işletmem var. Halk Bankasına 250 milyar borcum var. Banka bunu haciz yoluyla satışa çıkardı. Acaba, bunu satmak yerine -benim malıma öldü fiyatında değer verirler ihalede, açık artırmada- banka kendisi alamaz mı?” diye başvuranlar var.

Geçen hafta perşembe günü, tarım krediye, bu amaçla yapılan faaliyetlerine bağlı olarak, hayvancılık yapmak amacıyla, tarım yapmak amacıyla almış olduğu krediyi ödeyemeyenlere haciz işlemi başlatıldı. Perşembe günü saat 16.00’da dışarı tesadüfen çıktığımda telefonuma ulaştı Afyon merkeze bağlı Gebeceler’de yaşayan 200 vatandaşımız. İcra yoluyla malına el konmuş, traktörüne el konmuş, götürüyor. Ahırındaki hayvanlarına, kalan üç beş hayvanına da el konmuş, götürüyor. Türkiye’nin durumu bu. Bu gerçekleri göz ardı etmememiz lazım. Dolayısıyla, hayvancılık sektörü gerçek anlamda sıkıntıda.

Türkiye’nin en önemli süpermarketlerinin -adını vermeyeceğim, reklam olmasın- bir tanesine dondurma temin eden bir tanıdığım var, “Afyon bölgesinden günde yirmi ton süt sağlayabilir miyiz? Bana yardımcı olur musunuz?” dedi. Hay hay dedim, yardımcı olmaya çalışalım. Aradan bir- bir buçuk ay zaman geçti, ne oldu dedim, süt toplayacaktık sana. “Efendim ben, süt tozu ithalatıyla, süt tozu kullanarak bu ihtiyacımı karşılıyorum.” dedi.

Şimdi, bir taraftan hayvan kaçakçılığı var, onun önüne geçmek için kanun değişikliği yapıyoruz AKP Grup Başkan Vekilinin hazırladığı önergeyle. Diğer taraftan şakır şakır Türkiye’ye dışarıdan süt tozu giriyor.

Vahim bir olay söyleyeyim: Geçen hafta arcılık sektörünün çalışanları geldi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Dediler ki: “Efendim, mal iadesi adı altında Bulgaristan’dan ülkemize bal sokuluyor. Mal iadesi adı altında.” Güya biz onu ihraç etmişiz, şu veya bu nedenle Bulgaristan bu malları bize iade etmiş. Böyle bir şey yok, böyle bir ihracat da yok. Adı var, kendi olmayan ihracatla birileri Bulgaristan’dan Türkiye’ye “mal iadesi” altında bal sokuyor, Türkiye arıcılığı çöküyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, arı kolonileri, tarlalara bitkiler döllensin diye… Tozlaşmanın garanti altına alınması için üste arıcıya para verilerek bu sektör ayakta tutuluyor. Kim veriyor? Tarla sahipleri, bağ bahçe sahipleri. Niye? Sağlıklı döllenme olsun diye. Biz de arıcılık sektörünü elimizle baltalıyoruz, elimizle öldürüyoruz.

Bu nedenle, çok fazla sorunu olan tarım sektöründe hayvancılığın sorunlarının ele alınması için bir Meclis araştırması yapılması ihtiyacı var değerli milletvekilleri. Bu ihtiyacın karşılanması, bu sorunlara sağlıklı çözümler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) -…üretilerek, önerilerin ilgili bakanlığa yapılabilmesi için bu Meclis araştırmasının yapılması amacıyla desteklerinizi bekler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akcan.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Kurban Bayramı geldi, kurban bulamıyoruz.

BAŞKAN - Aleyhte Bursa Milletvekili Ali Koyuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sütçülerin durumunu bir anlat bakalım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Kurbanlık hayvanı nereden alacağız?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Okul sütünü konuş sadece, başka bir şey konuşma.

BAŞKAN – Buyurunuz  Sayın Koyuncu.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum. Ayrıca MHP grup önerisi olarak, hayvancılıkla ilgili bir araştırma önergesi hakkında aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Gerçekten hayvancılık sektörü hem sektör olarak hem beslenme olarak hem ülke olarak önemli bir sektör olduğunu bizler de, Hükûmetimiz de çok iyi biliyoruz. Bu noktada da, hayvancılık sektörünün gelişmesi noktasında da bugüne kadar, 2002 yılından bu tarafa önemli projeler ürettik. Bu projelere baktığımızda, hayvancılığın desteklenmesi, suni tohumlama faaliyetleri, soy kütüğü faaliyetleri, ön soy kütüğü faaliyeti, döl kontrolü faaliyeti, GAP illerinde süt sığırcılığı yatırımlarında hibe programı, ulusal süt konseyi, süt tozu üretiminin desteklenmesi, okul sütü projesi, ulusal süt kayıt sistemi, damızlık koyun-keçi kayıt sistemi, küçük baş hayvancılıkta ıslah projesi gibi hayvancılığın geliştirilmesi noktasında önemli projeler ürettik.

Değerli milletvekilleri, öncelikle, hayvancılık desteklerinin arttırılması noktasında AK PARTİ hükûmetlerinin hayvan üreticilerine vermiş olduğu desteklere yıllar itibarıyla baktığınızda, AK PARTİ hükûmetlerinin hayvancılığa ne kadar önem verdiğini, ne kadar ehemmiyet verdiğini rakamlar da ortaya çıkarmaktadır.

Daha önceki hükûmetler döneminde, en son, AK PARTİ Hükûmetinden önceki hükûmet döneminde hayvancılığa verilen destek miktarı 83 bin TL. Yani eski parayla 83 trilyon lira Türkiye hayvancılığına bizler destek veriyorduk. 2008 yılına baktığımızda bu destek miktarı, 1 katrilyon 330 trilyon lira AK PARTİ hükûmetleri döneminde hayvancılığa destek vermişiz.

Ayrıca, hayvancılıkta verimliliğe baktığımızda, süt verimine baktığımızda, süt verimliliği 1.700 kilogramdan -hayvan başına- 2.700 kilograma çıkartılmış.

Et verimliliğine baktığınızda, et verimliliğinde de 180 kilogramdan 215 kilograma et verimliliğinin de arttığını, çıktığını hep birlikte görüyoruz.

Ayrıca, o dönemde yine icralarla boğuşan çiftçilerimizin rahatlatılması noktasında yapmış olduğumuz çalışmalara baktığınızda, yüzde 59 kredi faiziyle, hayvancılıkla iştigal eden üreticiler yüzde 59’la kredi kullandırılırken bugün yüzde 7’lerle kredi kullandırılıyor.

O dönemde hayvancılık işletmelerine verilen kredi miktarlarına baktığınızda, yine 100 bin TL’lerde iken bugün, 1,5 trilyon lira -eski parayla- hayvancılık yatırımlarıyla ilgili iştigal eden arkadaşlarımıza, üreticilerimize krediler verilmekte.

Her anlamda, hem faizlerin düşürülmesi anlamında hem de ülkede üretimin artması noktasında bir gelişimin ve değişimin, dönüşümün olduğunu hep birlikte görüyoruz.

Et üretimine baktığımızda, et üretimi, 2002 yılında 420.496 ton Türkiye’de et üretimini gerçekleştirmişiz. 2008 yılına baktığınızda, 2008 yılında 482.458 ton et üretimi gerçekleşmiş; artış oranı yüzde 14’lerde.

Süt üretimine baktığımızda, süt üretimi de, yine 8,5 milyon tondan bugünlerde 12,5 milyon tona süt üretiminde de yükseliş olduğunu görüyoruz.

Ayrıca, yine, geçen yıl, burada, tarımla ilgili, milletvekili arkadaşlarımızın, süt fiyatlarıyla ilgili konuşmalarını bugün de hatırlıyoruz. Gerçekten geçen yıl süt fiyatları düşüktü; 450 bin liralarda, 500 bin liralardaydı. Bugün, yine, tarımla ilgili -veteriner arkadaşlarımız da var, onlar da çok iyi biliyorlar- Hükûmetimizin almış olduğu tedbirler sayesinde…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – İnek kalmadı memlekette, inek.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - …işte, süt tozunun Türkiye’ye gelişinin engellenmesi…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Memlekette inek kalmadı, inek.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - …onlara verilen destekler sayesinde, bugün televizyonları başında bizleri izleyen üretici kardeşlerimiz de çok iyi biliyorlar ki, AK PARTİ iktidarlarının almış olduğu tedbirler sayesinde, bugün süt fiyatları 725 bin lira, bazı yerlerde de 750 bin lira.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İnekler bittikten sonra…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Yine aynı şekilde, az önceki hatip arkadaşımız buradan ifade etti…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Memlekette hayvan kalmadı sayenizde.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Geçmiş olsun, geçmiş olsun, inekler bitti.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - …hayvancılık bitti dedi. Ama, bakıyorsunuz, büyükbaş hayvan sayısına baktığınızda, Türkiye’de…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Koyuncu, sütçüler duyuyor sizi.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunları bilmiyorsanız lütfen öğrenin. Ben köyden geliyorum, ben çamur, batak çocuğuyum, hayvancılığı çok iyi biliyorum, domates, pancar tarlasından geliyorum. Buradan da bölgeme gittiğimde, yine o hayvan yetiştiricilerinin, mısır yetiştiricilerinin, domates yetiştiricilerinin, biber yetiştiricilerinin arasındayım, her gün de piyasaları çok iyi…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Köye gitsen sopa yersin vallahi, sopa.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …çok iyi piyasaları takip ediyoruz. Büyükbaş hayvan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Hadi, pancar kaç para o zaman? Pancar kaç para?

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Pancar kaç para, söyle bakalım.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Büyükbaş hayvan sayısında, değerli milletvekilleri…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Pancar kaç para?

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Pancarın fiyatını söyle.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …yüzde 10 artış sağlanmıştır bu Türkiye’de, bunun da bilinmesini istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Pancar kaç para?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi, ben, değerli dostlar, şimdi bu arkadaşlara bir şey anlatmak istiyorum. Çocukluğumu hatırlattınız bana, çocukluğumu. Ben köyden geliyorum dedim ya, Bursa’nın Mustafa Kemal Paşa ilçesi benim ilçem. Dedemin de ben ilk torunuydum. Dedem kasabaya geldiğinde, beni elimden alırdı, kasabaya getirirdi. Bir gün yine kasabaya geldik değerli milletvekilleri. Rahmetli dedemin elinden tutuyorum. Bir yere geldik. Dedemin altı köşe şapkası vardı, onu çıkardı, kalbinin üzerine koydu, dedi ki:” Evladım, aman şımarma, sesini de çıkartma.” “Nereye geldik dede?” dedim. “Ziraat Bankasına geldik.” dedi. Şimdi tabii ki daha önceki hükûmetler döneminde olan işlerden bahsediyorum. Ben de çocuktum. Ziraat Bankasına indik. Bir de sepetin içinde evden de çift yumurtalı sarıları götürdük.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Çift sarılı yumurta!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – “Dede, niye bize yedirtmiyorsunuz bunları?” “Aman evladım, Ziraat Bankasından kredi alacağız. Sen de şımarma. Çift yumurtalı yumurtaları da bunlara götüreceğiz…”

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Çift sarılı!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – “…Hatırlı insanları da devreye sokacağız, krediyi alacağız.” demişti.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Kesinlikle iktidarda sağcılar vardır.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – İşte daha önceki hükûmetler döneminde çiftçimiz Ziraat Bankasına giderken salavat getirerek giriyordu değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugün Ziraat Bankasının yetkilileri köylere giderek sıfır faizli damlama sulama sistemleriyle ilgili, beş yıl, hayal bile edemeyeceğimiz kredileri veriyorlar.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Damlamadan para kazananları bir görsek Aliciğim. O damlamadan para kazananları bir görseniz.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hayvancılıkla ilgili yeni bir uygulama başlattık.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Bana bak, Kemal Paşa’ya gitme sen, köye möye bu sıra.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, hayvancılıkla ilgili yüzde 40 hibe destekleri veriyoruz. İnşaat yatırımlarında yüzde 30, hayvan alımıyla ilgili de yüzde 40 hibe destekleri veriyoruz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Köylü para sayma makinesi almış, sayamıyor paraları, parmakları yorulmuş!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – İşte her şey meydanda. Ben yalan yanlış söylüyorsam birazdan çıkarsınız, burada doğruları söylersiniz ama doğruları ahirette değil burada söylemek önemli. Biz de burada doğruları söylüyoruz.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Hiç doğru tarafı yok söylediklerinin Ali.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – 83 trilyondan, desteklemeler, bugün hayvancılık desteklemeleri 1,3 katrilyon liraya çıkmıştır. Bunun yalan yanlış olduğunu söyleyen bir arkadaş varsa buyursun söylesin.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yetmiyor işte! Hayvanları kesip gönderiyorlar.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ayrıca kurbanla ilgili, burada arkadaşlarımız  “Kurbanlık bulunamıyor.” diye bir şey söylediler. O konuda da bilgi vermek istiyorum. Şu anda kayıt altında, Tarım Bakanlığımızın verilerine göre büyükbaş 2 milyon hayvan besidedir. Küçükbaş hayvan sayısı da, yaklaşık 5,5 milyon kayıtlı hayvan şu anda kayıtlı bir şekilde çiftçilerimizin, üreticilerimizin, hayvan yetiştiricilerimizin ahırlarında, damlarında kurban pazarına çıkmak üzere beklemektedir. Kurban Bayramı’nda yaklaşık 250 bin…

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Doğu Anadolu’da koyun kalmadı koyun.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Öğrenin arkadaşlar. Ne kadar kurban kesilecek, biliyor musunuz?

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – 4 milyon, 4.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bak, ben size söylüyorum burada: 250 bin yaklaşık, Kurban Bayramı’nda büyükbaş hayvan kesilir, ayrıca da 2,5 milyon küçükbaş hayvan kesimi tahmin edilmektedir. Şimdi, besiye baktığımızda, kayıtlı hayvan sayısına baktığımızda hiç de öyle, vatandaşlarımızın… Buradan sesleniyorum: Ey Türkiye’nin, Türk cumhuriyetinin vatandaşları…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – “Türk” değil, Türkiye, Türkiye.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - …Kurban Bayramı’nda ne küçükbaş hayvanda ne büyükbaş hayvanda sıkıntı çekilmeyecek. Sıkıntı çekilecek diyen arkadaşlarımız siyaseten bunu söylüyorlar.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Kurban kesemeyecek zaten ya. Kurban düşmedi bu sene.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Para yok, para.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Bunun da bilinmesini buradan açık yüreklilikle söylüyorum. Hiç, vatandaşlarımızı öcülerle böcülerle korkutmayın. Bu, inançlarımızın gereği, çocuklarıyla birlikte bütün Müslüman halk, Türk milleti bayram yapacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – “Kurban bulamayacaksınız.” diye çocukların da psikolojileriyle oynama hakkınız yok, veriler burada. Kesinlikle Kurban Bayramı’nda da bir sıkıntı çekilmeyeceğini hep birlikte, değerli arkadaşlar, göreceğiz.

Ayrıca, gerçekten bizim hükûmetlerimiz döneminde geçmiş hükûmetlere göre hayvancılık desteklerinde total anlamda, tarımsal destekler arasında oranı nedir diye baktığımızda, 2002 yılında, değerli arkadaşlar, tarımsal destekler içerisinde hayvancılık desteklerinin oranı 4,4’tü arkadaşlar. Bugün kaç? Bugün 22,8. Yani hayvancılığın desteklenmesi noktasında AK PARTİ hükûmetlerinin yapmış oldukları burada değerli arkadaşlar.

RECEP TANER (Aydın) – Gayri safi millî hâsılaya oranı ne? Gayri safi millî hâsılaya oranına bak. Ezbere konuşuyorsun.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Ayrıca, yine hayvancılığın geliştirilmesi noktasında, özellikle küçükbaş hayvancılığın geliştirilmesi noktasında örgütlerin kurulması, örgütler aracılığıyla küçükbaş hayvanın kayıt altına alınması noktasında da ciddi anlamda uygulamalar gerçekleştirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kemalpaşa haber gönderdi, “Gelmesin.” diyorlar.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, ayrıca yine küçükbaşla ilgili Türkiye genelinde bütün küçükbaş hayvanlara 10 bin lira eski parayla 10 bin TL para veriyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Havyan kalmadı Ali Bey, hayvan kalmadı. Hangi hayvan?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ayrıca, yine soy kütüğüyle alakalı da onlara hayvan başına 40 bin lira destekleme uyguluyoruz.

Değerli arkadaşlar, hayvancılığın geliştirilmesinde de, tarımın geliştirilmesinde de gerçekten AK PARTİ hükûmetlerinin bu ülkeye, çiftçi kesimine neler yaptığını hep birlikte görüyoruz. Tabii ki bizler biliyoruz, özellikle çok partili döneme geçildikten sonra köylüye, “Sen etliye sütlüye karışma, biz sizlere seçim döneminde yüksek taban fiyatları veririz, sizler de bizlere oyunuzu verirsiniz.” diye bu ülke çiftçilerinin aldatıldığını bizler biliyoruz. Ama bugün tarım kanunu olmayan bir ülkede 2006 yılında Tarım Kanunu’nu çıkartan yine AK PARTİ hükûmetleri olmuştur. Ayrıca işletmelerin birleştirilmesi, tarımsal sulamanın desteklenmesi anlamında da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Koyuncu.

ALİ KOYUNCU (Devamla) …desteklerin verilmesi, altyapının geliştirilmesi, Türk çiftçisinin büyütülmesi noktasında AK PARTİ’nin yaptıklarını hep birlikte görüyoruz, idrak ediyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Başkanım, size de teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koyuncu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Süt meselesini anlat Ramazan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin hayvancılığın sorunlarıyla ilgili verdiği önergenin lehinde söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, AKP sözcüsü arkadaşımız gerçekten tozpembe bir tablo çizdi Türkiye’de. Sütte, ette, yapağıda, tarımda, öyle bir tablo çizdi ki sanki hiçbir sorun yok. Destek, destek, destek…

Değerli arkadaşlarım, vatandaş sizden şunu istiyor: Okul çocuğu gibi elinde dosya Ziraat Bankası önünde, ziraat odası önünde, tarım il müdürlüklerinde, tarım ilçe müdürlüklerinde haftanın üç günü şehre inip çıkmaktan vatandaş usandı. Destek verecekseniz, dört kalem; mazot, elektrik, enerji yani gübre, bunu verdiğiniz zaman, desteklerin, tarım ve tesisata destek verdiğiniz zaman hiçbir sorun kalmıyor. Üretim materyali olarak et var, süt var, yumurta var. Ürününe de destek verdiğiniz zaman, o okul çocuğu gibi, o vatandaşı da seksen yaşında, altmış beş yaşında, yetmiş yaşında o dedelerimizi de Ziraat Bankası önlerinde, tarım kredi önlerinde, ziraat odası önlerinde bekletmesine gerek yok.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Eskiden… Eskiden…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bak, ne güzel gitmiş; dedesi elinden almış, gitmiş. Şimdi dedeler sırada değerli arkadaşlarım. Dede çocuğunu götürüyormuş geçmişte, şimdi dedeler kuyrukta, ne acı… Toz pembe

Bakın, süt bir zaman oluyor “V” harfini yapıyor, “V” harfini. İniyor, çıkıyor…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – 2002’de 560 liraydı arkadaşlar.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bir zaman oluyor duble “V” yapıyor, iniyor çıkıyor, iniyor çıkıyor ama biz sütte, ette, yumurtada zikzak istemiyoruz, doğru bir çizgi istiyoruz. Üretim maliyetleri belli. Üretim maliyetlerinde bunun girdisinde, sütün girdisinde yem var, enerji var, elektrik var -sağımlar elektrikle oluyor artık- mazot var. Bunlara destek verdiğiniz zaman o vatandaşı “Kaç kilo süt verdi?”, “Tarım ilçe müdürlüğüne bildirdi mi?”, “Kayıtlı mı?”, “Kayıtsız mı?”diye sorgulamaya gerek yok. Sorun baştan çözülüyor ama ne yazık ki siz sorun üzerine sorun yaratıyorsunuz. Şu anda süt fiyatları arttı. Yem kaç para, yemi konuşan yok. Yemde bir koordinasyon yok. Hele ki bu son günlerde çıkardığınız genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili yönetmelikle soya gitti, mısır gitti, yem fiyatları birden zirve yaptı. Bu sorun sadece sütte değil, balıkçılar da aynı feryadı yapıyor, tavukçular aynı feryadı yapıyor, yumurta üreticileri perişan oldular. Neden? Çünkü bir süreye yaymadınız. Altı aylık bir süreye yaysanız, vatandaş bunların değerlendirmesini yapsa… Süreye yaymadınız. Bir günde, “Benim  dediğim dedik, çaldığım düdük.” anlayışıyla girdiniz, vatandaşı, hayvancılığı perişan ettiniz.

Değerli arkadaşlarım, koyun popülasyonu şu anda yüzde 100 düştü. Koyun kalmadı ülkede “10 lira destek veriyorum” diyorum. Dişi kesimini yasaklayın dedik, dişi kesimini yasaklayın.  Dişi kesimini yasaklamadınız,şu anda kesilecek koyun bulunamıyor. Türkiye nüfusu 72 milyon. “2,5 milyon küçükbaş, 250 bin de büyükbaş kesilecek.” dedi Değerli Arkadaşım. 4 kişi olsa 16 milyon aile eder. 16 milyon ailenin içinde sadece 2,5 milyon aile, 2 milyon 750 bin aile kurban kesebilecek. Türkiye ne hâle gelmiş? Ne hâle gelmiş?

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Ya, fakirleştirmişsiniz memleketi, konuşuyorsunuz!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) –Kurban düşmüyor vatandaşa. Vatandaş aç. Acaba kurban gelse de bir et yesem diye bekliyor.

O süt… Okul sütünü yıllardır konuşuyorsunuz. Yedi yıldır iktidardasınız. Niye yapmadınız okul sütünü? Okul sütü yapın, asker sütü yapın, memur sütü yapın.

Ne oldu bu kuş gribi tavuklarda? Nereye gitti bu göçmen kuşlar, nerede? Gelmiyor mu Türkiye’ye? Altlarında bezle mi geliyor bunlar, işemiyor mu, virüs salgılamıyor mu bu kuşlar? Ne oldu kuş gribi, ne oldu? Şimdi domuz gribi de üç gün sonra bunun gibi olacak. Domuz gribi, domuz gribi… Geçen gün Bucak’tan birisi arıyor “Ben ayı gribi oldum.” diyor. “Nereden çıkardın bunu? Öyle bir şey yok.” dedim. “Millet domuz gribi olduğuna göre ben de ayı gribiyim, nezleyim şu anda.” diyor. Yani bir sükseyle, değişik yöntemlerle Türkiye’yi infiale uğratıyorsunuz. Yanlıştır değerli arkadaşlarım. Bu vatandaşla oynamayın. Sayın Başbakan başka bir şey söylüyor, Sağlık Bakanı başka bir şey söylüyor.

Biz hekimiz değerli arkadaşlarım. Koruyucu hekimlik çok önemlidir. Aşısız koruyucu hekimlik olmaz. Biz, o koyunları, gördüğünüz o keçileri, konuştuğunuz, dilinize aldığınız keçileri, veteriner hekimler yılda en az 7-8 kere elinden geçirir; şapı vardır, çiçeği vardır, şarbonu vardır, kuduzu vardır, brusellası vardır. Koruyucu mücadele… Bunları konuşan yok. Bruselladan yılda bu ülkede binlerce insan ölüyor, konuşan yok, trafik kazalarını konuşan yok, tüberkülozu konuşan yok, şapı konuşan yok, kuduzu konuşan yok. Reklam çok güzel. H1N1 virüsü Türkiye’ye geliyor. Reklamlarla geliyor domuz gribi.

Değerli arkadaşlarım, onun için çok dikkatli olmamız lazım. Madem sorun çözeceğiz, madem sorun yok iktidar tarafından; biz sorun olduğunu söylüyoruz Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi. Gelin bu araştırma önergemize destek verin. Gidelim hep beraber o üreticilerle, çiftçilerimizle, hayvancılarımızla, pancar üreticimizle, koyun üreticimizle bir konuşalım;arıcılarımızla bir konuşalım, balıkçılarımızla bir konuşalım. Gerçekten sorun var mı yok mu, yerinde bunu irdeleyelim ve gelelim Mecliste, siz deyin ki: “Bakın, yanlış yapmışsınız, önerge verdiniz ama vatandaş güllük gülistanlık, hayatından memnun, sorun yok.” Sorun varsa, bizim haklılığımızın ortaya çıktığını, o soruna Meclis olarak gelin hep beraber çözüm getirelim. Dileğimiz, temennimiz bu.

Her önerge haksızlık önergesi, kalkıyor… Bakın, duyarlı yaklaşık 80 arkadaşım burada Adalet ve Kalkınma Partisinden. Sizleri gerçekten kutluyorum. Bir hizmet yapıyorsunuz, bir görev yapıyorsunuz. Yarısı yok Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinden. Neredeler bunlar? Ne iş yapıyorlar?

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Siz varsınız, muhalefet var burada.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Ama yürütme sizsiniz değerli arkadaşlarım.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Siz de muhalefetsiniz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yürütme burada olsun, Bakanlar Kuruluna bakıyoruz, şurada Sayın Bakanımız tek kişi, Bakanlar Kurulu yok!

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Çalışıyorlar.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Neredeler arkadaşım? Neredeler? Bu ülkenin sorunları burada tartışılıyor, burada çözüm üretiliyor. Yani, bu sorunu çözecek yer Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüce Meclis, gazi Meclis diyoruz her seferinde. Bu gazi Meclis bu sorunları çözemiyorsa niçin duruyoruz? Savaş yönetmiş bir Meclisteyiz. Yani, çözülmüyor değerli arkadaşlarım.

Et fiyatları, kurbanlıklar… Değerli arkadaşlarım, geçen yıla göre kurban fiyatları ikiye katladı.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Daha iyi işte.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – İkiye katladı.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - İkiye katladı. Neden katladı ama?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Üreticinin yanında mısınız, değil misiniz?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Arz-talep dengesi. Dişi kesimleri yaptınız. Vatandaş yem alıp koyununa bakamadı. Yem alıp ineğine bakamadı. Sağmal ineğini ağlayarak kesime götürdü. Ağlayarak bakın, bir düve evden çıkıyor, gidiyor, evin ahalisinin hepsi ağlıyor. Neden? O düve her şeyiydi onların. O genç hayvan üretimdi, fabrikaydı. “O fabrikaları kapatmayın.” dedik biz. Kaç yıldır söylüyoruz; yedi yıldır söylüyoruz ama şu anda kayıtlı sisteme girildi. Değerli arkadaşlarım, geçmişte kayıt yoktu. “Şu kadar suni tohumlama yaptık.” Yaptın ama şu anda kayıtlı sistem, onda bir destekleme var. Destekleme olduğu için kayıtlı hâle geldi.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Kim verdi desteği?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Onu da şu anda o suni tohumlama desteğini kaldırdınız. Sütte destek, 4 kuruş destek veriyordunuz, onu 3,6’a kuruşa çektiniz.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – 4 kuruşa çıkardık.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bu üretime ürüne verin dedik, 4 kuruştu 3,6 kuruşa çektiniz.

Değerli arkadaşlarım, onun için tarım ve hayvancılık desteklenerek ayakta kalıyor, bunu hep beraber tartışmamız gerekiyor. O okul sütü projenizi yürekten destekliyorum. Yerinde bir karar ama söylemde kalıyor.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Süt üretimi arttı mı artmadı mı, onu söyle.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Süt üretimi nasıl arttı değerli arkadaşlarım, artık vatandaşlar seleksiyonla, suni tohumlamayla gen kaynakları düzenlendi, hayvanlar verimli hâle geldi. “1.700” dedi arkadaşım, 1.700’den 2.700’e çıktı, doğrudur. Vatandaş artık yoz ineklerle uğraşmıyor; dağda değil, entansif hayvancılık yapıyor, emek-yoğun, sermaye-yoğun. İş adamları, eczacı, doktor, veteriner hekim, ziraat mühendisi artık, işin ehli insanlar bu işi yapar hâle geldi ama gidin onlara bir sorun, çocukların geleceğini vermişler.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Pazar günü sordum…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) -  1 milyon dolar, 2 milyon dolar yatırımlar yapmışlar, ama şu anda iflasın eşiğinde bunlar, icra kapılarında, Ziraat Bankasından kredi talepleri yerine gelmiyor. Çünkü bir eczacının, bir veteriner hekimin, bir ziraat mühendisinin mal varlığı fazla yok ancak kendi meslek deontolojisine göre meslek hüviyeti var, bununla iş yapmak istiyor ama bunlar verilmiyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya destek veriyorsunuz, çok güzel, yirmi sekiz ile. Arkadaşlarım, batıda üretim yok mu?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Vereceğiz, oraya da geleceğiz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Veriyorsunuz, destekler yerine varmıyor. Hayvanlar kamyondan iniyor, aynı gün satılıyor, üretim yok. Verdiğiniz hayvanları gidelim araştıralım. Diyarbakır’a kaç tane? 100x2, 50x4 verildi, gidelim araştıralım. Hayvanlar yerinde duruyor mu durmuyor mu? Duruyorsa, gidelim biz başkanı tebrik edelim, Tarım Bakanımızı tebrik edelim ama hayvanlar durmuyor değerli arkadaşlarım.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Nereye gidiyor?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Hayvanlar aynı gün kesime gidiyor. Bunlar sigortalı. Bir işletme, vermişsiniz… Siyasi iktidardan nemalanan bir arkadaşımız 200 hayvan alıyor, 200 hayvan bruselladan kesime tabi tutuluyor; etleri 8 liradan satılıyor, 3 lira üzerinden işlem yapılıyor. Bunlar, arkadaşlar, bilinen şeyler. 200 hayvan bir anda brusella olmaz, 3’ü olur, 5’i olur ve bu hayvanlar toplandığı yerlerden hastalıktan ari olarak veriliyor, Diyarbakır’a da bu şekilde veriliyor, Urfa’ya da, Mardin’e de, Adıyaman’a da. Hastalıktan ari yani bu hayvanlarda hastalık yok, bunu veteriner il müdürlükleri, tarım il müdürleri tespit ediyor. Ama gidiyor, gittiği ilde bir bakıyorsunuz brusella, tazminatlı hastalık; aynen sigortadan, kayıttan düşülüyor ve tazminat ödeniyor. Bu paralar kimin? Bu paralar sizlerin, bizlerin, hepimizin, çiftçinin, Türkiye’nin. Onun için, düzgün yapılsın istiyoruz. Araştıralım değerli arkadaşlarım bunu, bunda bir şey yok. Gidelim, verilen yerlerde… Burdur’a gelin araştıralım. Burdur’a 200 hayvan verdiyseniz 200 hayvan üretimdedir.

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Yusufça’da halk memnun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Yusufça’da halk memnun değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Halk kararını verdi.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ama yüzde 20 düştünüz orada.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Yusufça’da 47 oyumuz vardı değerli arkadaşlarım, 47 oyumuzu 5 misli artırdık, 249 oldu. 47 oyumuz 249 oldu.

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Yeterli, yeterli!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Ama orada verilen vaatleri… Sayın Bakanın biri geldi, 2 bin dönüm sera vaadi verdi, kapalı sera. Arkadaşım söylüyor, kapalı seralar, damlama sistemi, bedava. Ee iş adamları sizden, bu tesisatları döşeyenler sizin arkadaşlarınız, kimisi belediye başkanı, kimisi il genel meclisi üyesi, kimisi partinizin kayıtlı üyesi, tesisatı veriyor. Çok güzel, para Ziraat Bankasından; leblebi gibi para duruyor, yaptığı an gidiyor Ziraat Bankasından parasını alıyor; böyle şeye sıfır değil; üste para da veririm ben. O duruma geldiniz.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Halk Burdur’da kararını verdi.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Onlar belirli değil.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Daha önce Burdur’da ne kadar destek vermişti, şimdi kaç para?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın, bu damlama sistemiyle ilgili

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Onu da söyle.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Onu da araştıralım bakın. Hayvancılığı, onu da… Çünkü onunla, damlama sistemiyle yonca yapılıyor, mısır yapılıyor, bağcılık yapılıyor. Hepsi birbirinin girdileri bunların. Bunları araştıralım. O zaman bunları doğru buluyorsanız, verilen araştırma önergemizi kabul edersiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Yusufça’da doğru buldu vatandaş.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) –Yusufça’da doğru filan bulmadı da sağ olsun bakanlarınız… Aferin, Aliye Hanım da geldi gitti.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Çok güzel vaatler verdi. İnşallah o vaatlerin takipçisiyim ben Yusufça adına. O 50 tane genci işe katmazsanız, o verdiğiniz arazözü getirmezseniz, o verdiğiniz söz olarak biyolojik arıtmayı yapmazsanız, arıtma tesisini yapmazsanız iki elim yakanızdadır.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Biz her yerde yapıyoruz, Türkiye'nin her yerinde yapıyoruz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Kaçmak yok, ben her gün oradayım, her hafta giderim. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, bu verdiğiniz vaatleri, TOKİ’leri yerine getirmezseniz, Yusufçalılar adına…

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Bizim takipçimiz halk, millet.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Yok. Millet takipçi, milletçi … O vaatleri ne yapsın vatandaş?

Çocuk askerden gelmiş, perişan. Evermiş -gelin evde, baba evinde- iş bekliyor. Ee vaat nerede? İktidar burada, HükûmetHükûmet belli, vaatler geliyor. Bakanın biri geliyor, biri gidiyor. Başbakan Yardımcısı geliyor, Kültür Bakanı geliyor, Enerji Bakanı geliyor, Orman Bakanı geliyor; bahane çok, açılış var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Baykal da geliyor ama.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Genel Başkanım benim, gelecek tabii.

Türkiye bir bütün. Biz vatandaşımıza saygı gösterdik, ayağına gittik. Vatandaş… Seçim var bir yerde, ne güzel bir şey. Keşke bütün genel başkanlar gelebilseydi. Sayın Tayyip Erdoğan da gelseydi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Seçimlerden önce 6 bakanla Burdur’a girip çıktınız Sayın Başbakanla…

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Ne dedi Burdur’da?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Her bakan gelişinde bütün daire müdürleri, genel müdürler, daire başkanları, bölge daire müdürleri…

Arkadaşlar, devletin parasını…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Başkanım, kesmeyin. Kesilmez…  Arkadaş gayet güzel anlatıyor!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Devletin parasını haraç mezat harcıyorsunuz… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Onun için yani burada…

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen…

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta)- Araştırma önergesini burada çevirelim.

BAŞKAN – Sayın Özkan, teşekkür ediyoruz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Sadece bunlar yeterli değil.

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen yerinize geçiniz. Teşekkür ederiz.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – O bölgenin sivil polisleri, resmî polisleri, emniyet görevlileri, hepsi bölgede. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Çok teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, önergenin kabul edilmesini umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Yusufça’ya da teşekkür et!

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Yusufça vaatlerini takip önergesi mi!

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli.

Buyurunuz Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Aslında, usulen aleyhinde söz aldım çünkü değerli arkadaşlarım, hayvancılık sektöründeki sorunların ne aşamaya geldiği buradaki arkadaşlardan çok, o sahada olan çiftçimizin, köylümüzün çok iyi bildiği sorunlar ama yine yaşayarak göreceğiz, AKP çoğunlukla bu Meclis araştırması önergesinin işleme alınmasını engelleyecek.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde yaklaşık dört yüz elli civarında Meclis araştırması ve genel görüşme istemiyle önergeler var ve bunların hiçbiri dikkate alınmıyor. Ne kadar önemli konu varsa gündemde, sokakta tartışılan bütün önemli konular ne yazık ki AKP’nin gündeminde değil ve AKP adına söz alan arkadaşlar da her nedense sorunları görmezden geliyor ve Türkiye’yi güllük gülistanlık gösterme konusunda da olağanüstü bir çaba sarf ediyor.

Biraz evvel, grup önerisinin aleyhinde söz alan AKP sözcüsü arkadaş dedesinden örnek vermek suretiyle…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ziraat Bankasını örnek verdim. Bunlar Türkiye'nin gerçekleriydi.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Evet, Ziraat Bankasını örnek vererek Türkiye'nin gerçeklerinden bahsediyor…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Çünkü köylüler, çiftçiler Ziraat Bankasına gidemiyorlardı, gece de uyku uyuyamıyorlardı.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - … ve laf atıyor şimdi bana. Hâlbuki ben sizi…

ALİ KOYUNCU (Bursa) - Ben onu yaşamış bir insanım. 

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İzin verirsen, ben anlatacağım onu.

Şimdi, eğer dedeniz sağ olsaydı, sizin elinizden tutup da o Ziraat Bankasına gitseydi, bırakın iki sarılı yumurtayı, o bankadan başka bankaların borcunu ödeyebilmek için borç almak için sizi kuyrukta bekletirlerdi. Şimdi, Türkiye’deki çiftçilerin borcu sadece Ziraat Bankasına değil, çiftçiler birçok bankaya borçlu. Ziraat Bankasından aldığı kredi borcunu ödeyebilmek için (A) bankasına borçlu, (A) bankasının kredi borcunu ödeyebilmek için (B) bankasına… Bunu alfabetik sıraya dizebilirsiniz. Çiftçilerin çoğunun taşınmazları ipotekli, birçoğunun malları hacizli. Onun için burada edebiyat yapmayı bırakın.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Mallar hacizli ise başka bankalardan nasıl kredi alıyor peki?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bunları parti kongrelerinde istediğiniz gibi konuşabilirsiniz, kendi partililerinize istediğiniz gibi anlatabilirsiniz. Bizi dinleyen çok değerli vatandaşlarımız biliyor ki Türk çiftçisi bitmiş durumda, hayvancılık bitmiş durumda. AKP’nin izlediği tarım politikası nedeniyle hayvancılık mamullerinin hepsini Türkiye artık ithal eder durumda.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Siz, Holstein ile Montofon’u ayırt edebilir misiniz?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Gidin o grosmarketlere, bakkallara gidin Fransa’da üretilen, Almanya’da üretilen, Amerika’da üretilen mamulleri, hayvancılık ürünlerini kullanıyorsunuz. Onun için, hiç burada edebiyat yapmayın, kimseye de masal anlatmayın çünkü artık Türk halkı masal dinlemekten bıktı değerli arkadaşlarım.

Buraya çıkmadan evvel… İşte bir sürü mektup geliyor -sizlere de geliyordur- hem elektronik postayla gelen, hem de normal posta yoluyla gelen birçok mektup var.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Ali Koyuncu doğruları söyler ama kürsüde yanılıyor, şaşırıyor.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, “Türkiye'nin gündemi” derken bu bir iki tespiti de yapmak istiyorum.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, konuşurken lütfen, karşılıklı birbirinize laf atmayın.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Özür dilerim.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Estağfurullah.

Yani çünkü bu bir alışkanlık hâline geldi. Değerli AKP’li milletvekili arkadaşlar son bu Kürt açılımı konusunda Sayın Başbakanın o veciz sözlerini algılamış, daha iyi algılamış olsalardı hiç böyle laf atmazlar, burada konuşan hatibi de dikkatlice dinlerlerdi ama nedense hep başkalarına söyleniyor bunlar.

Değerli arkadaşlarım, buraya gelmeden evvel mektuptan söz ettim. 327 bin öğretmenin atama istemlerine ilişkin bir sürü elektronik posta yoluyla mektuplar geliyor. Yani Türkiye'nin işte gündemi: İşsizlik. İşsizlik rakamlarından konuştuk. Dün açıklanan işsizlik rakamına göre, iş arama umudunu yitirenlerle günübirlik işte çalışanları dâhil etmediğimiz rakam 19,3 oranında işsizlik. Türkiye’de ciddi işsizlik var. Gencecik evlatlarımızı üniversiteye gönderiyoruz, evlatlarımız üniversiteyi bitiriyor, öğretmen olmak için sırada bekleyen 327 bin öğretmen adayımız var. Bunlar, gerçekten çok ciddi sorunlar.

Emeklilerimizin sorunu var. Biraz evvel, arkadaşımız düşüncesini ifade etti. Emeklilerimiz gerçekten çok zor durumda.

Değerli arkadaşlarım, emeklilerin bir kısmına KEY ödemesi yapıldı ama belediyede çalışıp emekli olanların ve bazı kamu kuruluşlarındaki emeklilerin KEY ödemeleri yapılmıyor. Anayasa’da, eşitlik ilkesinden bahsediyoruz; devletin, devlet olmanın erdemlerinden bahsediyoruz ama devlet, Hükûmet, kimi emeklisini başka bir muameleye tabi tutuyor, kimi emeklisini başka bir muameleye tabi tutuyor.

Değerli arkadaşlarım, bunlar Türkiye'nin gerçekleri. Halka bir yere kadar masal anlatabilirsiniz, halkla bir yere kadar alay edebilirsiniz ama onun da bir sınırı vardır. Halk gerçekten çok büyük sıkıntıda değerli arkadaşlarım. İşte yine, söyledim dün, bütçe açığı -rakam olarak şimdi aklımda değil, dünkü konuşmamda ifade ettim- yüzde 784, yüzde 784 bütçe açık vermiş. Bu ne demektir arkadaşlar? Ve önümüzdeki ay, 2010 bütçesini yapacak bu Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Bakanın kendi ifadesine göre 50 milyar TL bütçe açığı vereceğini ifade ediyor. Hep öngörülenin fazlası çıkmış. Bu ne demektir?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “61 milyar” dedi.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, zam, zam, zam. Elektriğe, doğal gaza, halkın temel gereksinmesi olan her şeye zam. Hükûmet, dolaylı vergilerle bütçe açığını kapatmak için çaba sarf ediyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Cezalarla…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kim çekiyor bunun bedelini arkadaşlar? Bunu işte -biraz evvel hayvancılığın sorunu- köylü çekiyor, memur çekiyor, işçi çekiyor. Bunlar yine, memur, işçi, üretimin içinde. Türkiye'nin en büyük sorunu, işsizlik sorunu. Rakamını verdim. Yani, işi olmayan insan nasıl yaşayacak değerli arkadaşlarım? Bu mesele, Türkiye Büyük Millet Meclisinin meselesi değil midir? Bu mesele, iktidarın meselesi değil midir? Buraya AKP adına çıkan arkadaşlarımız hep “Şunu yaptık, bunu yaptık…” Peki, siz niçin varsınız? Onları yapmak için buradasınız, Hükûmetsiniz. Onları yapın diye size halk oy vermiş. Yani, eksik de olsa, yaptığınız birtakım olayları anlatmak, övünmekle diğer eksiklikleri göz ardı etmeyi nasıl sağlayabiliyorsunuz?

Bir söz vardır: Bozuk saat -alın, kırın- günde iki defa doğruyu gösterir ama o saat bozuktur. Onun için bu tür yapılan eleştirilere karşı da, arkadaşlarım, tahammüllü olmanız lazım.

Başka bir konu, Türkiye'nin gündemi: Dün yine söz aldım. Kırk yedi baronun gazetelerde ilan verdiğinden ve hukuk devletinden sapıldığına ilişkin, baroların o, gazetedeki ilanından bahsettim. “Yargıya ve ülkene sahip çık.” Bugün -kırk yedi baro, Eskişehir Barosu, Niğde Barosu, İstanbul Barosu- İstanbul’da basın toplantısı yapmak suretiyle avukatlar cübbeleriyle bu konudaki, hukuka aykırılıklar konusundaki sıkıntıları dile getirdiler. Bu, Türkiye'nin gerçeği değerli arkadaşlarım.

Yine, dün Yargıtay Başkanından, Danıştay Başkanından söz ettim. Biliyorsunuz, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu da birkaç kez yazılı açıklama yapmak durumunda kaldı. Dün bu kırk yedi barodan ayrı olmak kaydıyla Ankara Barosuna kayıtlı avukatlar cübbeleriyle basın toplantısı yaptı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, basın toplantısındaki Ankara Baromuzun açıklamasına baktığınız zaman yargı sistemimizin ne kadar içler acısı bir duruma düştüğünü çok net olarak görüyoruz.

Dün çok kısa bahsettim ama buradaki bir ironiden, yargımızın ne hâle düştüğünü göstermesi açısından bir örneği size okumak istiyorum basın toplantısı metninden. Diyor ki değerli arkadaşlarım: “Bir yargıcın kendi telefonunun dinlenmesi yönünde verdiği trajikomik kararı kapsayan bu vahim süreç, yüksek Yargıtayın telefonlarının dinlenmesine, dahası bizzat Adalet Bakanının emriyle hareket eden Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunun, içlerinde İstanbul Başsavcısının da bulunduğu pek çok yargıcın ve savcının telefonlarının dinlenmesini talep etmesine ve dinlenmeleri yönünde yargıç kararı alınmasına kadar gelip dayanmıştır.”

Düşünebiliyor musunuz? Bir yargıç dinleme kararı veriyor, kendi telefonu var, o yargıcımız ondan haberdar değil. Trajikomik durumu görüyorsunuz. Ve devam ediyor: “Bu durumda sormak gerekir -İstanbul Başsavcısının telefonunun dinlenmesini değerlendiriyor- İstanbul Başsavcısı hakkında suç işlediği hususlarında eğer kuvvetli şüphe nedenleri var ise bu kişi nasıl İstanbul gibi bir dünya kentinin başsavcılığı görevini sürdürebilmektedir?”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Tamamlayacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – “Eğer hakkında kuvvetli şüphe nedenleri mevcut değil ise dinleme talebinde bulunan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu görevini nasıl sürdürebilmektedir?”

Çok çok düşünülmesi gereken, burada aslında sorgulanması gereken sorular. “Dinleme kararı veren yargıç kuvvetli şüphe nedenleri olduğu için mi dinleme kararı vermiştir, yoksa kuvvetli şüphe nedenleri olmaksızın mı dinleme kararı vermiştir? Eğer öyleyse, dinleme kararı veren yargıç hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır, yapılacak mıdır?” diye sormaktadır.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Tayfun Bey, konuyla ne alakası var söylediklerinizin?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Demokratik hukuk devletini…

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Konuyla ilgili söyler misiniz. Niye çıktınız oraya?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Geleceğim, geleceğim…

Demokratik hukuk devletini…

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Niye çıktınız?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başbakan sizin gibilere yanıtını verdi, açın, okuyun. Tamam mı? Öyle müdahale etme.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Ben müdahale ederim.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Edemezsin.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Ben burada konuyla ilgili dinlemek için oturuyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – “Devleti, hukuk devletini otoriter ve yarı otoriter rejimlerden ayıran husus, demokratik hukuk devletinin…”

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Burada Başkanlık Divanını kandırıp kürsüye çıkıyorsun, kendi kendine konuşuyorsun! Gündeme bağlı kal.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – “…hak ve özgürlüklere sıkı şekilde bağlı bulunması ve bu bağlılığın iktidarın meşruiyetinin kaynağıyla ölçülü olmasıdır.” der.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen sözünüzü tamamlayınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hemen bitiriyorum.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Gündeme bağlı kal.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben bir grup önerisi aleyhine söz aldım ve dinlemeyi bilseydin…

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Ben dinliyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …eğer iyi algılayabilseydin, Türkiye’deki hayvancılığın sorunlarının dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu tür konuların da gündeme gelmesinin ne derece önemli olduğunu algılayabilirdin.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Ben algılıyorum, sen canını sıkma.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Öyle laf atmaktan, yani arkası, dayanağı olmadan laf atmaktan, ondan sonra bunları algılamaktan uzak kalıyorsunuz.

Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Almış olduğunuz söze riayet ederek hareket edin.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sen at, laf at!

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Ben atmıyorum.

Dün konuştun, eksik konuştun herhâlde, bugün tekrar tamamladın.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –Öğren diye… Öyle laf atma, öğren diye…

BAŞKAN – Sakin olun sayın milletvekilleri.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Laf atmıyorum. Ben biliyorum. Senden öğrenecek hiçbir şeyim de yok! Haddini bil!

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –Sen mi öğreteceksin bana haddimi?

BAŞKAN – Sayın İçli…

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sen nasıl geldiysen ben de öyle geldim buraya.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ağzından çıkanı kulağın duysun!

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Okay, buyurunuz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan arkadaşların isimlerini tespit edeceğim: Sayın Okay, Sayın Bingöl, Sayın Koçal, Sayın Seçer, Sayın Özkan, Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Öğüt, Sayın İnce, Sayın Günday, Sayın Akıncı, Sayın Diren, Sayın Aydoğan, Sayın Küçük, Sayın Altay, Sayın Güner, Sayın Ünlütepe, Sayın Şandır, Sayın Işık.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 14.59


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.12

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın Murat Başesgioğlu? Burada.

Toplantı yeter sayımız vardır, görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/96) esas numaralı, hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen ve ön görüşmeleri yarım kalan (10/67, 10/75, 10/82, 10/122, 10/141, 10/180, 10/193, 10/208, 10/216, 10/229, 10/304, 10/309, 10/320, 10/324, 10/336, 10/337, 10/338, 10/342, 10/374, 10/377, 10/404) esas numaralı, madencilikle ilgili Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 18.11.2009 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                         Hakkı Suha Okay

                                                                                                                 Ankara

                                                                                                        Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan ve görüşmelerine daha önce başlanan, (10/67), (10/75), (10/82), (10/122), (10/141), (10/180), (10/193), (10/208), (10/216), (10/229), (10/304), (10/309), (10/320), (10/324), (10/336), (10/337), (10/342), (10/374), (10/377), (10/338) ile (10/404) esas numaralı (madencilikle ilgili) Meclis araştırma önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde Zonguldak Milletvekili Ali Koçal. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Koçal.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Başkanlık Divanına sunulan ve gündeme alınmasını istediğimiz, madencilik sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin gündeme alınmasıyla ilgili olarak, önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, madencilik sektöründeki sorunların görüşülüp değerlendirilmesi ve alınacak önlemlerin tespitiyle ilgili olarak sadece Cumhuriyet Halk Partisi Grubu değil, diğer gruplarımız da önergeler vermiştir ve burada yirmi bir ayrı önerge vardır. Her önergede en az 20 arkadaş olduğunu, 20 milletvekili olduğunu düşünecek olursak, bu demektir ki Meclisin neredeyse tamamı, madencilik sektörüyle ilgili sorunların görüşülerek bir an önce gerekli önlemlerin alınması konusunda bir öneride bulunmuşlardır.

Tabii, bu önergeleri vereli epey de bir zaman oldu, en az iki yıldan bu yana değişik zamanlarda arkadaşlarımız önergelerini verdiler ama bu önergeler zamanında değerlendirilemediği için, gündeme taşınamadığı için bugüne kaldı. Hatta beş hafta önce bu önergelerin görüşülmesiyle ilgili, yani 13/10’da bu önergelerin görüşülmesiyle ilgili gruplar kendi aralarında anlaşarak önergeler görüşülmeye başlandı. Önergelerle ilgili, gruplar, görüşlerini bildirdi. Önerge sahipleri görüşlerini bildirmeye başladılar ve daha sonra da bu önerge yine diğer buna benzer bazı önergelerde olduğu gibi gündem dışında bırakılarak farklı konular gündeme taşınmaya başlandı. Oysaki bu sektör çok önemli bir sektör. Bu sektörün sorunlarının bir an önce görüşülüp Meclis araştırma komisyonu kurulmak suretiyle bu sorunların değerlendirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekiyor.

Aslında, tabii, genelde baktığımız zaman ülkemizin sorunları oldukça fazla, çok sorunumuz var. Bu sorunların elbette görüşülmesi, değerlendirilmesi ve alınacak önlemlerin tespiti için gerekli olan yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, özellikle de iktidar bu sorunlara çözüm bulma zorundadır, çare bulma zorundadır. Ancak, görüyoruz ki, yedi yıllık iktidar döneminde, AKP iktidarları sorunlara çözüm bulma yerine, aksine sorunlar artarak bir yumak hâline dönüşmüş vaziyette.

Dolayısıyla, birtakım arkadaşlarımız daha önemli sorunlar olduğunu değerlendirebilirler, daha önemli sorunlarımız olduğunu iddia edebilirler. Ama bu sorun da, madencilik sektöründeki sorunlar da çok ciddi sorunlardır.

Nitekim, bu konuda AKP Sözcüsünün söz aldığı, grup adına söz aldıktan sonraki ifadelerini sizinle paylaşmak isterim. Dolayısıyla, bu önergenin bir an önce gündeme taşınması ve sonuçlan-dırılması gerektiğiyle ilgili bunu söylüyorum.

Şöyle diyor AKP Grubu Sözcüsü arkadaşımız: “Türkiye ekonomisi içinde madencilik sektörünün büyük bir önemi vardır. Yurdumuzda çok çeşitli, zengin maden rezervleri olmakla beraber, maalesef bu kaynakların çoğu henüz işletmeye alınamamıştır.”Yine başka bir yerinde “Madencilik sektörüne yön verirken, uzun vadede bir madencilik politikası oluşturmak şarttır.” diyor AKP’nin Sözcüsü ve devam ediyor, “Madencilik sektörümüzün gelişmiş ülkeler düzeyine gelmesi ve ekonomimizde olması gereken yere ulaşması için sektördeki belirsizliklerin en aza indirilmesi gerekmektedir. Ülkemizin sınırlı kaynakları akılcı bir şekilde maden aramaları yoğunlaştırılmalı ve sektörde gerekli yatırımların yapılması teşvik edilmelidir.” diyor AKP Sözcüsü ve “Çalışmaların daha verimli olabilmesi için gerekli yasal ve kurumsal düzenlemelerin yapılması ve bunlara işlerlik kazandırılması şarttır.” diyor. Buna rağmen görüyoruz ki bu sektörle ilgili Meclis araştırmasına yönelik, iktidardan bir ses yok.

Buna benzer, aynı şekilde, hatırlayacaksınız arkadaşlar, deprem riskinin araştırılarak bu konuda da bir Meclis araştırması açılmasına yönelik bir önerge vardı, bu önerge de yarım kalmıştı. Madencilik sektörüyle ilgili önerge yarım kalıyor. Yani her gün bir karar değiştiriyorsunuz, iktidar grubu her gün bir karar değiştiriyor, bir istikrarsızlık var. “Uzaktan kumandalı çalışıyor” gibi bir anlayış var, öyle bir izlenim bırakıyor. Yani grup kendi inisiyatifiyle bir şey yapabilme yetkisine, yeteneğine sahip değil gibi görünüyor; kararlar başka yerde alınıyor, gruba enjekte ediliyor, grup da o doğrultuda hareket ediyor gibi bir izlenim var.

Dolayısıyla, Meclisi de çalıştırmama noktasında, Meclisin iş ve işlemlerini geciktirme noktasında da AKP Grubunun büyük oranda bir devamsızlığı var, Meclise devamsızlığı var. Daha önceki konuşmalarımda da ben bunu söylemiştim. O nedenle de AKP Grubunu millete şikâyet ediyorum: Milletin sorunlarıyla ilgilenmiyor iktidar mensupları, başka sorunlarla, kendi sorunlarıyla, kendi çıkar ilişkileriyle, kendi menfaatleriyle ilgili meselelerle daha fazla zamanlarını harcıyorlar.

Nitekim dün burada, hatırlayacaksınız, bir yoklama yapıldı. Bu yoklamada, elektronik yoklamada bazı arkadaşlarımız hem elektronik yoklamaya girdi hem de pusula gönderdi. Bu çok yanlış bir şey, milletvekillerimize hiç yakışmayan bir hareket bu. Ayrıca, burada bulunmayan milletvekilleriyle ilgili, gene, Başkanlık Divanına pusula gönderildi. Acaba, bunların imzalarını kim attı? Bir de buna bakmak lazım. Yani, bu Meclisi çalıştırmama konusunda iktidarın nedense özenli bir anlayışı var.

Biz istiyoruz ki bu Meclis çalışsın, milletin sorunlarına çözüm bulalım, çare bulalım çünkü bununla ilgili biz görevlendirildik. Ancak, gelinen noktada, AKP İktidarı ülkenin hiçbir sorunuyla ilgilenmediği için, insanlarımızın sorunlarıyla ilgilenmediği için, bu sorunlar giderek büyümekte ve AKP İktidarı, kendi ideolojisini gerçekleştirme adına iş ve işlem yapma peşinde ve bu amaçla da AKP iktidarları, son zamanlarda, kurumların ve tüm birimlerin, neredeyse, genetiğini bozmuş durumda.

Devlet kurumlarında bir güvensizlik var, iş barışı yok devlet kurumlarında. Birçok kurumun yöneticisi değiştirildi AKP İktidarı tarafından. Tam bir kadrolaşma yaşanıyor Türkiye’de. Ehliyetli ve liyakatli insanlar görevlerinden alındı, onların yerine, tarikat ve cemaatlere yakın olanlar görevlendirildi; Atatürk ilke ve  devrimlerinden, demokratik ve laik cumhuriyetten yana olanlar tamamen tasfiye edildi. Cumhuriyet ve devrim karşıtları, Atatürk karşıtları nedense bu ülkede prim yaptı, prim yapmaya devam ediyor ve demokrasiyi araç olarak kullanmaya başladı bu iktidar. Kendi hedeflerinizi gerçekleştirmek amacıyla demokrasiyi bir araç olarak kullanma peşindesiniz ve yine, AKP gibi düşünmeyenler neredeyse ikinci sınıf insan muamelesi görmeye başladı.

Bugüne kadar, bu Mecliste, ne yazık ki vatandaşın lehinde hiçbir yasa çıkartmadınız ve çıkarttığınız yasaların tamamı kendi yandaşlarınıza yarayan, kendi yandaşlarınızın lehinde olan yasalar. Nitekim, hatırlayacaksınız, Kamu İhale Yasası’nı 18 kere değiştirdiniz ve Türkiye'nin zenginliklerini yok ettiniz. Madenlerle ilgili görüşüyoruz, Türkiye'nin zenginliklerini yok ettiniz.  “İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk” dediniz, “Onun için iktidara gelmek istiyoruz.” dediniz. İşsizlik had safhada, yolsuzluk had safhada ve insanlarımız fakirleşmiş vaziyette. Herkes sokaklarda eylem yapıyor. Bu eylemlerin hiçbir tanesi sizi ilgilendirmiyor. “Bu insanlar ne istiyorlar? Bu insanların talepleri nelerdir?” gibi bir anlayışınız yok. Sendikalar, meslek kuruluşları ve köylü, esnaf, çiftçi, emekli, öğrenci, herkes sokaklarda, herkes sıkıntısını anlatıyor, anlatmaya çalışıyor, sizlere ulaşmaya çalışıyor. Ama ne yazık ki hiçbir şekilde sizlerle bir temas kurulamıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ KOÇAL (Devamla) – Öyle bir noktaya geldik ki artık, konuşanı ve sizin aleyhinizde olanı, iktidar aleyhinde olanı susturmaya çalışıyorsunuz. Ülkesine, milletine, cumhuriyete, demokrasiye sahip çıkanları hapse atıyorsunuz. Önüne gelen herkesin telefonunu dinliyorsunuz. Kişisel özgürlükleri yok sayıyorsunuz. Bir korku toplumu yaratmaya çalışıyorsunuz. Milletimizin elde ettiği yurttaşlık onurunu ümmetçiliğe dönüştürmek istiyorsunuz. Bugüne kadar muhalefetin hiçbir önerisine ne yazık ki olumlu bakamadınız, daima engellediniz, işte bugün olduğu gibi karşı çıktınız. Demokrasi anlayışınız bu mu olmalıdır?

Ayrıca, her gün bir gündem değiştiriyorsunuz. Her gün sizin önemli saydığınız… Bugün önemli saydığınızı yarın önemsiz sayıyorsunuz. Daha dün emeklilerle ilgili bir öneriyi getirdik, emeklilerle ilgili getirdiğimiz öneriyi bile reddettiniz. Ama dün sizi dinleyenler, sizleri dinleyen emekliler bilin ki sizler için iyi şeyler söylemedi. Söylediğiniz yalanlara isyan etti dün emekliler ve “Yazıklar olsun.” dediler. “Besledik, büyüttük, okuttuk, milletvekili yaptık, hükûmet yaptık; karşılığı bu mu olmalıydı?” dediler.

Saygılarımla hepinizi selamlıyor ve bu önergemizin kabulünü diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ali Koçal.

Cumhuriyet Halk Partisi önerisinin aleyhinde Tunceli Milletvekili Kamer Genç.

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Biliyorsunuz, bu grup önerilerinin lehinde, aleyhinde söz almak gerçek bir leh ve gerçek bir aleyh meselesi olmuyor ancak söz alıp konuşmak için bir neden olduğu için, burada herkes de bunu hoşgörüyle karşılıyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, gerçekten, memleketimizde madencilik çok sıkıntılı bir sektör. Türkiye'de çok çeşitli madenler var. Bu madenlerin en iyi şekilde üretilmesi, ülke ekonomisine katkı sağlaması, ülkemizdeki zengin bor yataklarının ülke ekonomisine gerçek boyutta bir rant olarak katılması hepimizin isteği. Ama AKP İktidarı, zamanında, özellikle birtakım yabancı şirketlere çok büyük rantlar sağlayan, avantajlar veren bir politika izledi. Mesela, Manisa’nın Turgutlu ilçesinde ben bir yürüyüşe katılmıştım, orada nikel madeni için bir İngiliz şirketine ruhsat vermişler. Ben oradaki yürüyüşe katıldım, 5 bin tane vatandaş bizimle yürüdü ve oradaki belediye başkanının gazetelere intikal etmiş beyanı vardı: “Efendim, biz buna maden ruhsatı vermeyecektik fakat İngiliz elçisi bastırdı, İngiliz bakan bastırdı, Bakanımız mecburen imzaladı.” dedi. Ben geldim bu kürsüde bunu söyledim. Tabii, AKP’liler bize tepki gösterdiler fakat her nasılsa sonradan eski Bakan Osman Pepe dedi ki: “Ben bunu imzalamadım fakat benden sonra gelen kişi imzaladı.” Hatta ben söyledim “Yahu sen şimdi Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatini mi destekleyeceksin yoksa İngiliz vatandaşlarının menfaatini mi destekleyeceksin” dedim. Yani, İngiliz vatandaşlarının şirketlerinin menfaatini destekleyen bir bakan mısın?

Şimdi, yani, maalesef işte doğrular hep gizleniyor bizlerden, doğrular söylenmiyor milletin kürsüsünden. O, nikel arayan İngiliz şirketine o yetmiyormuş gibi, bir de 1 milyon dolarlık ARGE’den bir para verilmiş kendisine, vay efendim, dünyada ilk bir buluşla bunu üretiyormuş. Halbuki, bunun benzeri İtalya’da var. Ama, tabii, arkanızda çok büyük iktidar gücü olunca, yani her türlü olanaklardan yararlanma imkânınız bulunabilir. Maalesef, bu AKP İktidarı zamanında bunlar olağan şeyler hâline geldi. Tabii, kendi yandaşları, kendisiyle anlaşabildikleri ister yerli, ister yabancı şirketlere ve kişilere en büyük avantajları sağlamaktadırlar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, bu altın üretimi ülkede çok ciddi bir mesele, siyanürlü altın üretimi benim ilimde de var, birçok yerde de var. Bunlar araştırılması gereken konulardır, bunlardan kaçınmamak lazım. Bu Meclisin zamanını fuzuli şeylerle meşgul edeceğimize, bence, buraları, ülkenin can damarı olan bu sorunları bir an önce ülke için nasıl faydalı bir zemine oturturuz, nasıl bir üretim yaparız, bunlarla ilgilenmemiz lazım ama maalesef, AKP İktidarı gündemi çok değiştirmekte. İşte, memleketi yönetme konusunda bir basirete sahip olmadığı için her gün gündem değiştirmektedir. Bugün mesela, işte efendim, Tunceli’nin ismini Dersim yapalım diye bir şeyler söylendi. Şimdi ben soruyorum AKP’lilere: Destekliyor musunuz, desteklemiyor musunuz, evvela onu bileyim. Destekliyorsanız… Destekliyor musunuz? İyi, destekliyorsanız çok güzel, ben de istiyorum değişmesini, ama kuru kuruya Tunceli’nin ismini Dersim yapmak bir şey ifade etmiyor. Biliyorsunuz, Dersim’in, yani bugünkü Tunceli coğrafyasının olduğu yerin eski ismi Dersim’di, ama o Dersim olan bölge daha geniş bir coğrafyayı ifade ediyordu. İşte, Elâzığ’ın belli bölgeleri, Bingöl’ün belli bölgeleri, Erzincan’ın belli bölgeleri, hatta Malatya ve Sivas’ın belli bölgeleri bu Dersim coğrafyası içindeydi. Öyle bir düzenleme yaparsanız ben de varım. Ayrıca da bu Dersim’de tabii, 1937’lerde, 1938’deki askerî hareket nedeniyle çok büyük acılar çekilmiş. Bu acıları hatırlatacak olan böyle bir değişikliğin, yani oradaki kamuoyu üzerindeki etkinliğini gidermek için oralardaki hareket sırasında zarar gören insanların da zararlarını telafi etmek lazım: Yani kupkuru bir isim değişikliği de olmaz.

Eğer hakikaten Tunceli’ye bir fayda veya Dersim’i şey etmek istiyorsanız, yıllarca orada bir Pertek Köprüsü var, bu köprüyü bir an önce yapın. Çünkü kuzeyden güneye geçen bir yol, çok önemli bir yol. Orada maalesef, işte Keban Barajı’ndan dolayı kaynaklanan bir feribot var, bu feribot da belli bir saatten sonra yürümüyor, oradan geçemiyor insanlar, hastalar oluyor, büyük bir sıkıntı oluyor.

Yine, özellikle Tunceli halkının -eğer değiştirirsek Dersim diyeceğiz- Dersim halkının özellikle istediği orada Munzur Vadisi diye büyük, dünya harikası bir vadi var. O vadiye baraj yapılmaması konusunda bütün insanlar, aşağı yukarı o bölgedeki insanlar hemfikirler. Hatta geçen gün bir yürüyüş yapıldı, Tunceli gibi küçük nüfuslu bir ilde 20 bin kişi bu yürüyüşe katıldı ve dolayısıyla biz buraya baraj istemiyoruz diye. Bunu değiştirirken oraya yasal bir düzenleme de yapalım. Buraya hiçbir suretle bu doğal yapıyı değiştirecek bir yapılaşma, bir baraj veya bir başka tabiat tahribatı yoluna gidecek bir düzenleme olmaması için buraya da yasal bir düzenleme yapabiliriz.

Değerli milletvekilleri, tabii şimdi, hemen her konuda beni hedef alan bir basın var. Şimdi, bu Kürt açılımı nedeniyle burada söylenen bazı laflar dolayısıyla ben düşüncelerimi söyledim fakat bu yandaş basın çok benimle uğraşıyor. Bu askerlerle ilgili davranışları ve askeriyeye karşı söylemleriyle meşhur olan Önder Aytaç diye birisi yazı yazmış Taraf gazetesinde, diyor ki: “Kamer Genç’e sormak lazım; ‘Dersim’de ne(ler) oldu?’ diye. Çiçekleri sulamaktan fırsat bulup, yanıt verebilecek mi?” Ondan sonra diyor ki: “Dersim’de 4 bin oy almış, onunla mı avunacak?” Ben, bir defa, 4 bin oy almadım, 7.500 oy aldım. Şimdi, bana “Çiçek sulamaktan vakit bulmuyor.” diyor da; arkasından, aynı yazı içinde, Bülent Bey’e geliyor: “Bülent Arınç’ı, adam gibi adam olduğu için çok seviyorum.” diyor, “İnsanlar arasında nadide bir lotus çiçeği o.” Şimdi, bana diyor ki, çiçek sulamaktan başka şeylere fırsat bulmuyor; Bülent Bey’e de diyor ki lotus çiçeği. Yani, ben bunu hayretle karşıladım. Ne demek istiyor? Yani, bizi Bülent Bey’le karşı karşıya mı getirmek istiyor? Yani, ben buna bir anlam veremedim.

Geçen gün bir yandaş gazetenin birisinde “Efendim, işte, Kamer Genç gitsin, oğlunun çiçeklerini sulasın.” diyor. Yani, söylediği anlamdaysa, bizim mezhebimizde oğlunun çiçeğini sulamak yok ama onun mezhebinde varmış demek ki. Kişiyi nasıl bilirsiniz; kendim gibi bilirim derim.

Yani, şimdi, benimle ilgili özellikle bu yandaş basında hep böyle şeyler geliyor. Bugün beni insanlar tanır; hangi konuda, bu ülkenin sıkıntılarını ne durumda dile getirdiğimi…

Ben, tabii, her vesileyle de söylüyorum: Tunceli, Dersim, çok acıların olduğu bir yer ama ben istiyorum ki artık bunları her gün, sakız gibi çiğneyerek, yeni yetişen gençlerimize söylemenin bir faydası yok. Yani, niye önce hep Tunceli dile getiriliyor da… Türkiye'nin her tarafında olaylar olmuş. Mesela, Diyarbakır’ın da ismi Amed, niye onu değiştirme yoluna gitmiyorsunuz da yani ille, işte, Tunceli her şeye çıksın… İşte, Tuncelili gençler zeki insanlar, bunlar okuyorlar, hep bu gençlere “İşte, bakın, geçmişinizde bu acılar oldu…” Ee, ne olacak? Yani, ben istiyorum ki artık bu insanlar burada bu işi kesip, yeni yetişen nesli, devletine, milletine sadık; askerine, polisine karşı kin, nefret duygularını duymayan bir gençlik ve geleceği okuyarak, bilime, ilime hizmet ederek bir yere gitmesi lazım.

Şimdi, değerli milletvekilleri, burada o kadar acayip şeyler oluyor ki. Geçen gün, bir iki gün önce burada bir milletvekili diyor ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin bile çevresinde fiziki gölgesi var. Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri, bunlarla çevrilmiş.” Gelin, bunları buradan atalım.” Şimdi, sayın milletvekilleri, bir memleketin ordusu bir memleketin göz bebeğidir yani bu kadar kendi ordusuna düşmanlık hislerini besleyerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) - …kin ve nefret besleyerek nereye gideriz. Yani nerdeyse diyecek ki: “Bu orduyu kaldıralım.” E, Yunanlılar gelecek bizi koruyacak, Ermeniler gelecek bizi koruyacak. Yahu böyle bir şey olmaz. Değerli milletvekilleri, bu çatı altında, bu kurumlara, kendi millî değerlerimize sahip çıkmamız lazım. Evet geçmişte ordu içinde darbe yapan insanlar oldu. Her vesileyle herkes de bunlara karşı ama bu memleketin ordusunu bu kadar düşman ilan etmek, ona karşı bu kadar kin ve nefret duygularını taşımak, hele bunu söylediğin zaman da burada iktidar partisinin de buna karşı çıkmamasına ben hayret ediyorum. Yahu şimdi, bu memleketin değerlerine karşı yapılacak saldırıları savunacak iktidar partisi olması lazım. Eğer siz iktidarı taşıyamıyorsanız bırakın bu iktidarı. Bu millî değerlerini savunacak insanlar olacak. Ama efendim, yani o millî değerleri bu kadar küçültmek, ondan sonra… Bu memlekette askerin de hakkını aramak lazım, polisin de hakkını aramak lazım, vatandaşın da hakkını aramak lazım, kim haksızlığa uğruyorsa onun hakkını aramak lazım, yoksa hep birilerini düşman ilan etmekle bir yere varamayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim efendim.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Hasan Macit.

Buyurunuz Sayın Macit.

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin Meclisin görüşme konularını düzenleyecek olan önergesiyle ilgili ve önergenin lehinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygılarımla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'nin o kadar çok sorunları ve bu sorunlara çözüm üretecek olan mekân Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bu sorunlarla ilgili, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini belirleyecek bu önerilerle ilgili, ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir anlayış, bir uzlaşının olmadığı gözlenmektedir.

Değerli milletvekilleri, salı ve çarşamba günleri, özellikle, Hükûmetin, yürütmenin denetim konularına ayrılması gereken günlerdir ve bu günlerde araştırma önergeleriyle ilgili görüşlerin alınması ve bu önergelerin konularıyla ilgili tartışmalar yapılması ve bu önergelerin içerdiği sorunların çözümüne yönelik kararlar alınması gerekmektedir ama ne yazık ki AKP İktidarının oy çoğunluğuyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini kendi düşünceleri doğrultusunda dizayn etme anlayışı, iktidar oldukları 3 Kasım 2002’den bu tarafa süregelmektedir.

Değerli milletvekilleri, gelin, Türkiye'nin sorunlarıyla ilgili, muhalefet partilerinin de önerdikleri konuları gündeme alın. Gündeme alın ki burada gereksiz tartışmalar, gereksiz zaman kayıpları olmasın ve Türkiye'nin sorunları da çözüm bulsun.

Cumhuriyet Halk Partisinin önerdiği bugünkü öneriyle ilgili Türkiye’deki madencilik sektörünün sorunlarının araştırılması, madencilik sektörüyle ilgili konuların tartışılması acaba önemli değil mi? Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu hayvancılık sorunlarıyla ilgili araştırma önergesinin gündeme alınması ve hayvancılık sorunlarının tartışılması önemli değil mi?

Geçen yıl bugünlerde burada ben bir konuşma yapmıştım ve o konuşmada şunu söylemiştim, demiştim ki: “Türk çiftçisi, Türk hayvan üreticisi gerçekten sıkıntılı durumda. Gelin, hayvancılık desteklemelerini bir an önce verelim ki, kışa, hayvan üreticisi, hayvan yemini alarak, stoklayarak girsin. Aksi takdirde hayvanlar kesilecek ve önümüzdeki yıl süt sıkıntısı, et sıkıntısı yaşanacak.” Bugün, AKP’den bir arkadaşımız buraya çıktı, diyor ki: “AKP İktidarının uygulamış olduğu politikalar nedeniyle süt fiyatları yükseliyor.” Evet arkadaşlar, AKP İktidarının uygulamış olduğu yanlış hayvancılık politikaları sonucu süt fiyatları ve et fiyatları yükseliyor. Geçen yıllardan önlem alınabilmiş olsaydı, hayvan üreticisi insanlarımız, hayvan yemini zamanında stoklayabilmiş olsaydı, sıkıntıya düştüğünde, dara düştüğünde hayvanlarını kestirmemiş olsaydı bugün bu sıkıntıları yaşamayacaktı. Bu arkadaşımız hayvancılık sektörünün ve köylünün içinden geldiğini söylüyor. Acaba bu yıl hayvansal üretimlerde azalmanın olduğunu, süt üretiminin azaldığını biliyor mu? Bugün, Türkiye’de, yüzde 25’e varan süt üretimi azlığı nedeniyle süt fiyatları yükseliyorsa, bu, hayvancılık politikasının başarısından değil tam tersi başarısızlığından kaynaklanmaktadır. E, bununla ilgili bir önerge veriliyor ve burada, AKP İktidarının, AKP’nin oy çoğunluğuyla reddediliyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin sorunlarını çözmek için, teklif nereden gelirse gelsin, bunu reddetmek mi lazım? “İlla benim dediğim olsun.” anlayışıyla mı hareket etmek lazım? Tam tersi, gerçek neyse, sorunlar neyse onlarla ilgili karar alıp, gündem belirleyip bu tartışmaları yapmak gerekir. Bugün her yerde tartışma var. Maden işlemeyle ilgili, maden ocaklarının işleyişiyle ilgili, birçok yerde, çevre düzenlemeleriyle ilgili, çevreye zarar verdiğiyle ilgili tepkiler dolaşıyor. Bu tepkilerden dolayı o yöre insanlarımız devamlı yürüyüşler, mitingler tertipliyorlar ve o bölgede bir rahatsızlık var. Neden bunlar burada araştırılmasın? 

Acaba maden arama ruhsatları kimlere veriliyor? Nasıl madenler işletiliyor? Nasıl işletilirse daha yararlı hâle gelir ve kapanan maden ocakları niçin kapatılıyor, kapanmıştır? Bunların araştırılması, buradan önlemlerin alınması Türkiye’nin yararına ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına acaba artı mı getirir, eksi mi getirir? Bunları tartışmıyoruz, AKP İktidarının kendi düşünceleri doğrultusunda ne getiriyorlarsa onu tartışıyoruz ve onunla ilgili devamlı bir çalışma düzeni belirleniyor gidiyor ve bu nedenledir ki eğer anlaşma olsaydı -dün tartıştık, bugün tartışıyoruz- Danışma Kurulu önerileriyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir aylık bir çalışma programı yapılsa, gündem belirlense ve bu gündeme göre iktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekili arkadaşlarımız çalışarak daha yararlı ve daha verimli bir çalışma temposu içerisinde burada görüşmeler düzenlense daha doğru olmaz mı? Demokrasinin gereği olan uzlaşma kültürünün burada uygulanarak, gruplar arasında bir konsensüs sağlayarak, Türkiye’nin sorunlarını, öncelikli konularını tespit ederek bir çalışma takvimi hazırlansa daha doğru değil mi? Ama ne yazık ki “Benim dediğim dedik!” anlayışı içerisinde, oy çokluğuna dayanan bir anlayış çerçevesinde bugün ve dün tartışıyoruz, belki yarın da tartışacağız. O nedenle, değerli arkadaşlar, öncelikle AKP İktidarını, muhalefetin ve diğer milletvekillerinin önerilerine kulaklarını tıkamamalarını, onların da haklı önerilerinin gündeme alınarak tartışılmasını sağlamasını istiyorum ve diliyorum. Böyle olursa demokrasimiz kazanır, böyle olursa sizler kazanırsınız, böyle olursa Türkiye Büyük Millet Meclisi kazanır, saygınlığı kazanır ama kısır tartışmalarla, kısır çekişmelerle bir sonuca ulaşamayız. Kaybeden Türkiye olur, kaybeden Türkiye Büyük Millet Meclisi olur, kaybeden iktidarıyla muhalefetiyle demokrasimiz olur. Bu anlayış çerçevesinde, gelin, Türkiye’nin öncelikli sorunlarının gündeme alınması, tartışılması ve nereden gelirse gelsin, doğru önerilerin uygulanmaya geçirilmesi, bunun sağlanması gerekir. Yürütmenin de sadece AKP milletvekillerinin veya AKP Grubunun önerileri doğrultusunda değil, muhalefet milletvekillerinin de söyledikleri çözüm önerilerini dikkate alarak, bu doğrultuda yürütme sağlamaları gerekir ki doğru kararlar alınabilsin, doğru işler uygulamaya konulabilsin, biraz önceki söylediğimiz anlamda.

Bugünkü yaşadığımız sıkıntılar, bugün çıkan, bugün ortaya çıkan sıkıntılar değildir. Geçmişe yönelik yapılan uygulamaların, yanlış uygulamaların getirdiği bir sonuçtur. Geçmişte dikkate alınmayan doğru öneriler, geçmişte değerlendirmeye alınmayan çözüm önerileri bugün sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelin, bundan sonraki çıkacak sonuçlara bugünden yapılan doğru önerilerini dikkate alarak bu yönde çalışmalarımızı düzenleyelim, bu yönde kanun tasarı ve tekliflerimizi düzenleyerek buradaki çalışmalarımızı buna göre ayarlayalım diye düşünüyorum ve bu anlamda, gerek dün gerekse bugün Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu tartıştığımız Danışma Kurulu önerileri, grup önerileri gerçekten, dünkü, işte telefon dinlemeleriyle ilgili, bugünkü, hayvancılık sorunlarıyla ilgili, madencilik sektörünün sorunlarıyla ilgili önergeler Türkiye’nin öncelikli görüşülmesi gereken konularıdır diye düşünüyorum. Dün kabul etmediniz, bugün hiç olmazsa kabul edersiniz, bunlar görüşülür.

Ayrıca, AKP İktidarının alışageldiği bir yöntemle, salı ve çarşamba günlerinin denetim konularından kaçırılmış olması, sorulan yazılı soru önergelerine doğru yanıtların verilmemiş olması, sözlü soruların kaçırılıyor olması da denetim konularından bir kaçma, bir denetim mekanizmasının işletilmemesi olarak görüyorum.

Değerli arkadaşlar, eğer yanlış bir şeyimiz yoksa, verilemeyecek hesabımız yoksa, denetimden kaçmayız. Yaptığımız uygulamalar yanlışsa, hesabını verme noktasında sıkıntı çekiyorsak, o zaman, her yerde olduğu gibi, denetim mekanizmasından kaçma olayları gündeme gelir. Bugünkü Hükûmette de denetim mekanizmasından bir kaçma yaşanmaktadır. İnşallah, umarım bundan sonraki süreç içerisinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

HASAN MACİT (Devamla) – …bundan sonraki süreç içerisinde denetim mekanizması yasalarda ve yönetmeliklerde olduğu gibi, doğru, gerçeğe uygun bir şekilde işletilir ve denetim mekanizmasının sonucu olarak hem Türkiye kazanır hem Türkiye Büyük Millet Meclisi kazanır diyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin önerisinin kabulü noktasında oylarınız olacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Macit.

Önerinin aleyhinde Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ.

Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Ekimde yeni yasama yılına başladı. 1 Ekime bakıyoruz, özel gündemle toplandı ve dağıldı. 6 Ekim Salı günü yeniden toplandı ve o gün Kuzey Irak’a -Irak’a daha doğrusu- asker gönderilmesiyle ilgili tezkereyi müzakere ettik. Cumhuriyet Bayramı nedeniyle bir ara var. Onun dışında, üç günü çıkardığımızda bugüne kadar on beş günlük bir çalışma takviminin olduğunu görüyoruz. Bu on beş gün içerisinde Cumhuriyet Halk Partisinin 9 defa Meclise grup önerisi getirdiğini görüyoruz, MHP’nin 10 defa grup önerisi getirdiğini görüyoruz, DTP’nin dört defa grup önerisi getirdiğini görüyoruz, AK PARTİ olarak bizim de 4 defa grup önerisi getirdiğini görüyoruz. Tabii, bu tabloya baktığımızda yeni yasama yılında bir Danışma Kurulu önerisinin kabulüyle bu süre içerisinde bir çalışma takvimini belirleyemediğimizi de maalesef üzülerek gördüğümü ifade etmek istiyorum.

Tabii değerli arkadaşlar, Meclisin salı günü denetim günü, bunu hep beraber yaptık. Çarşamba günü bir saat sözlü sorular var, ondan sonraki süreçte de yasama faaliyetlerine ayırdık. Şimdi, fazla uzağa gitmeyelim, dün salı idi, 15.00’te Meclis başladı. Şimdi, 15.00’te başladık, konuştuk bir konuyu. Arkasından devam ettik, 20.00’ye kadar grup önerileri. Nedir? “Meclisin gündemi şöyle olsun veya böyle olsun.” şeklinde. Şimdi, bugün tekrar, perşembe günü…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çarşamba, çarşamba…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …iki tane değerli siyasi partimizin grupları grup önerileri getirdiler, yine iki tane konuyu burada müzakere ediyoruz, konuşuyoruz ve tartışıyoruz. Biz, ana gündemimize yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama faaliyetleriyle ilgili gündemine geçemedik.

Tartıştığımız konuya baktığımızda manzara şu: Madencilikle ilgili bir konuyla alakalı Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili konunun bugün görüşülmesi isteniyor. Biz bunları hangi gün konuşuyoruz? Denetim günleri, salı günleri konuşuyoruz. Bugün ne günü? Yasama yapacağımız bir gün. Farklı bir günde -grup önerileri de esasında bir denetim çalışmasıdır- böyle bir konu geldi gündeme. Şimdi, peki Meclis bu konuda ne yapmış? Şöyle bir bakıyorum ben: 13 Ekim 2009 Salı günü bir AK PARTİ grup önerisi geliyor ve diyoruz ki: Biz bu madencilik sektörünün sorunlarıyla ilgili konuları görüşelim, bir komisyon kuralım. Şimdi, bununla ilgili bizim burada önerimiz kabul edilmiş. 20 Ekim Salı günü, bunun görüşmeleri önceki salı yarım kaldığı için salı günü görüşmelere devam etmişiz, bitmemiş. 22 Ekim 2009 Perşembe günü yine biz bir grup önerisiyle -gene burada grupların önerileri vardı, bizim de bir önerimiz vardı- 3 Kasım Salı günü biz madencilikle ilgili araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin taleplerin burada görüşülüp ve görüşmelerin de çalışmaların bitimine kadar devamı şeklinde bir karar aldık. Salı günü gelindi ve o gün burada müzakereler yapıldı. Zannedersem akşam, gecenin bir saatinde Meclis gene kapandı.

Tabii, muhalefet karar yeter sayısı isteyebilir, yoklama da isteyebilir, İç Tüzük böyle bir imkânı da veriyor, bunları kullanabilir ama biz İç Tüzük’ün verdiği bütün imkânları, Meclisin daha sağlıklı, daha verimli, enerjisini daha güzel kullanması yönünde kullanmazsak hepimiz vebal altındayız. Biz yanlış yaparsak, biz de vebal altındayız. Biz bitimine kadar 3 Kasımda görüşseydik, yeniden aynı konuyu bugün burada müzakere edelim diye tartışma ve konuşma ve bu iş için zaman harcama gibi bir durumumuz olamazdı, olmazdı. Yazık oldu.

Tabii, AK PARTİ Grubu olarak, doğru, biz de burada karar yeter sayısı, yoklama için aranan toplantı yeter sayısını da bizim burada bulundurmamız lazım ama Meclisin çalışma takvimi bundan önce ve bizim dönemimizde de devam eden yapılarına baktığımızda, bu konularda bir zorluk yaşandığı da her dönem için, sadece bizim dönemde değil, özeleştiri yapmak lazım, her dönemde bu yaşanıyor, bu oluyor. Onun için, ben şahsen AK PARTİ Meclis Grup Başkan Vekili olarak bütün arkadaşlarım adına şu iki aydır Meclisin sarf ettiği mesaiden dolayı emin olun vicdanen rahatsızım, vicdanen huzursuzum. Biz iki aydır yaptığımız işe baktığımızda, grup önerileriyle burada konuşuyoruz, tartışıyoruz ama icraata dönen bir şey yok. Yasama faaliyetine geldiğinizde işte, Milletvekili Seçimi Kanunu’nda iki maddelik bir değişiklik yapabildik ve Borçlar Kanunu’nun da ancak iki bölümünü görüşme imkânı bulabildik.

Şimdi, toplumun derdi var, milletin sorunları var, Meclis de bu sorunları çözme yeridir, konuşma yeridir, kanunlaştırarak veya başka yasal çalışmalarla bunlara çözüm bulma yeri. Seçime iki yıl var şu anda, işte 2011’de seçim olacağına göre, yaklaşık iki yıl var. Biz, bu Meclisin muhalefet ve iktidar gruplarının uyumlu bir çalışması olmadığı takdirde, burada verimli bir çalışmayı sürdürmenin imkânı olmadığını biliyoruz. Bugüne kadar biz sürekli, muhalefetle anlaşarak çalışmaları götürdük. 23’üncü Dönemde çıkan yasa sayısı ne kadardır? Rakam aklımda değil ama bu Mecliste çıkan yasalarda muhalefet ile iktidar  arasında çok derin görüş ayrılıkları olan yasa sayısı 10’u geçmez, 10 bile fazladır. Bu yasaların içerisinde üzerinde bütün grupların ihtilaf ettiği, karşıt görüşte olduğu madde sayısına baktığınızda o da 30’u geçmez ama diğerleri muhalefet başka diyor, biz başka diyoruz. Bu bizim görüşlerimizin farklılığından ama öyle de olur, öyle de olur noktasında olan konular ama kesin ayrılış noktalarına baktığımızda, 23’üncü Yasama Meclisinde hem yasa bazında hem de madde bazında esasında fazla ihtilaflı olan şeyler yok.

Borçlar Kanunu… Muhalefet bir yaklaşım göstermezse, biz Borçlar Kanunu’nu kısa zamanda belki bu döneme yetiştiremeyebiliriz, yetişmez. İç Tüzük’ün verdiği imkânları muhalefet kullandığı takdirde, “Bunlar İç Tüzük’te var, biz kullanırız.” dediği takdirde, pasif bir engellemeyi ortaya koyduğu takdirde bu Meclisin sağlıklı bir biçimde yasama yapma imkân maalesef yok. Düşünün, saatleri değiştirmedik, 15.00-19.00. Dün grup önerisinin oylaması 20.00’de bitti, 20.00’de. Şimdi,  o zaman eğer saatleri hiç değiştirmesek grup önerileri bitmeden, Meclis gündemine geçmeden, bırakın gündemini, gündemini belirleme kararlılığını ortaya koymadan çalışma saati bitiyor. Yahu düşünebiliyor musunuz, bir milletin Meclisi kendi gündemini belirleme acziyetini ortaya koyuyor. Biz, tamam, herkesin şeyi var, ama biz el ele verip diyoruz ki, gelin şu Meclisi beraber çalıştıralım. Denetim neyse denetimlerini yapalım, söylenecek sözler varsa, kanunlar üzerinde konuşulurken, zaten değerli milletvekilleri, o kanun maddesiyle ilgili olmayan her şeyi gene konuşabiliyor, konuşabilirler. Biz yeter ki bu Meclisi çalıştıralım.

Ben kendi adıma söylüyorum: 1 Ekim 2009’dan bu yana Meclis Genel Kurulumuzda yapılan görüşmelerden, verilen emekten, ben kendi adıma, kendi payıma ve grubumuz adına biz vicdanen rahatsızız. Eğer vicdani rahatlığımız varsa, her gün üç tane grup önerisi getirelim, burada münakaşa edelim, siz iddia edin, biz cevap verelim, burasını nutuk arenasına çevirelim. Bunun ne kimseye faydası var ne millete faydası var. Ben onun için diyorum ki, umarım, bundan sonraki süreçlerde Meclisin belli bir uyum içerisinde çalışma ortamına girmesi ve bu çalışmaları milletin arzu ettiği istikamette, sorunlara çözüm bulucu bir şekilde neticelendirmesi hepimizin hayrınadır diyorum, bu Meclisin hayrınadır diyorum. Millet bizden bunu bekliyor, vicdani rahatlık açısından da bizim bunu yapmamız lazım. Aksi takdirde, bizim yaptığımız bu usul, bu tartışma siyaseten de doğru değil, vicdanen de doğru değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Milletimiz bizi seyrediyor, milletin bize yüklediği emanet bakımından da doğru değil.

Gelin, tartışalım sorunları, yasaları çıkaralım, varsa görüşlerimizi de söyleyelim, yoksa İç Tüzük’ün şartlarını kullanarak biz bu işi yaparsak kimse bize “Aferin, iyi yaptınız, Meclisi kapattınız.” demez. Kimse “Güzel şeyler oldu.” demez. “Yasalar çıkmadı, ne iyi yapıyorsunuz.” kimse demez. Herkes derdine dermanı bu Meclisten arıyor. Gelin, el ele verelim, gene iktidar muhalefet birbirine söyleyeceği ne varsa onu söylesin ama bunu vicdanlarımızı rahatsız etmeyecek bir usul ve üslupta yapalım diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Meclis Genel Kurulunun çalışmasıyla ilgili grubumuzu ilzam eden beyanlarda bulundu Sayın Grup Başkan Vekili.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, ben kimseyi ilzam etmedim Sayın Başkanım, ben kendimi de eleştirerek söyledim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 69’a göre yeterli süre istiyorum. Buna cevap verecek yeterli süre istiyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Öz eleştiri yaptım ben.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Öz eleştiri yaptım Mehmet Bey ben.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öz eleştiriyi kendi içinizde yapacaksınız.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani ben kendimi de eleştirdim seni de eleştirdim. Yapılan şey doğru mu?

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Şandır.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, CHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İktidar partisinin Sayın Grup Başkan Vekili vicdani rahatsızlığını ifade etti. Bu önemli bir hadise. Gerçekten bu Meclisin, bu Genel Kurulun çalışmamasının vicdani sorumluluğu iktidar partisinin üzerindedir. Vicdanının rahatsız olması çok isabetli bir hadise. Milletin huzurunda bunu itiraf etmiş olmasını da gerçekten doğru buluyorum. Bu Meclisin, bu Genel Kurulun çalışmamasının yegâne sorumlusu iktidar partisidir.

Değerli arkadaşlar, sizlere sesleniyorum: 1 Ekimde Meclis çalışmaya başladığında, yeni dönem başladığında ilk Danışma Kurulu toplantısı “Danışma Kurulu kararı” şeklinde geldi. Dört grup onay verdi ve dedik ki: “Salı günü denetim olacak, çarşamba günü de bir saat sözlü sorulara cevap verilecek.” Bunu kim değiştirdi? Bunu iktidar partisi değiştirdi. Bize sordunuz da mı değiştirdiniz? Hayır. Bunu siz kendi ihtiyacınız doğrultusunda, kendi kararınız doğrultusunda, kimden, nereden, ne talimat geldiyse bunu değiştirdiniz.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – “Kim nereden talimat verdiyse…” Bu biraz ağır oldu.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Geçmişte yaşananlar var. Bakın, yani milletimizin huzurunda muhalefet partilerini suçlamak hakkına sahip değilsiniz.

Bakınız, size söylüyorum: Burada üç günde altmışa yakın uluslararası sözleşmeyi birlikte kanunlaştırdık. Burada, Sayın Kafkas, sizin de üyesi bulunduğunuz komisyonun, sosyal güvenlik sisteminin kanunlarını, reform, yani Borçlar Kanunu kadar kapsamlı kanunları hiç sorunsuz geçirdik, hiç sorunsuz geçti.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Ne alakası var?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Öyle değil. Haksızlık yaparsınız öyle derseniz.

Niye bu noktaya geldiğini, muhalefet partilerinin niye bu noktaya geldiğini önce kendi aranızda vicdan sorgulaması yapmanız lazım. Bunu yapmadan buraya kalkıp da Genel Kurulun çalışması benim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, on dakika konuştu arkadaşımız ve Meclisin çalışmasını istiyorsanız… İstirham ediyorum…

BAŞKAN – Buyurunuz, devam ediniz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla her defasında ifade ediyorum: Bu Meclis bu milletin sorunlarına çözüm üretecek hukuku kurmakla sorumlu. Bunu da birlikte kuracağız ama bu Meclisin çalışmasında, iktidar partisi önce sözünde duracak, önce varılan mutabakatlara bağlı kalacak.

Şimdi, bir güvensizlik had safhada. İktidar partisinin grup başkan vekillerinin şahıslarını ilzam etmiyorum, onların da birtakım mecburiyetleri var bize ifade edemedikleri, bir şey söylemiyorum ama varılan mutabakatları her defasında bozan iktidar partisi, muhalefetin böyle bir imkânı yok, istese de bozamıyor. Bir karar veriyoruz, bir gündem belirliyoruz. Üç gün sonra, bakıyoruz, gündem değişmiş, bir başka konu gelmiş. Şimdi, Sayıştay Kanunu’nu getirmek, Borçlar Kanunu’nu görüşmeden geri çekmek sizin kararınız değil mi?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Size haber vermeden yapmadık, size de bilgi verdik.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, biz çok açık ve net ifade ediyoruz, diyoruz ki: Milletin sorunlarını tartışmaya varız, buradayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Eğer, siz, bir mutabakat, bir uzlaşma aramadan kendi kararınız, kendi kabulleriniz doğrultusunda bizlere bir şey dayatmaya kalkarsanız, biz de buraya geliriz, insan merkezli toplum kesimlerinin sorunlarını hiç olmazsa kırk dakika tartışırız, kötü olmuyor. Madenciliğin sorunlarını burada tartışıyoruz, yani ülkemizin sorunlarını tartışıyoruz yine. Tarımın sorunlarını tartışıyoruz, esnafın sorunlarını tartışıyoruz, emeklinin sorunlarını tartışıyoruz. Dün tartıştığımız konuyu nasıl reddedebilirsiniz? Şu dinleme kepazeliğini tartışmak, bu Genel Kurulun sorumluluğunda değil mi?

Bir şey daha söyleyeceğim: Değerli milletvekilleri, burada kanunlar görüşülüyor, mutabakat içinde veya değil. Muhalefet partileri olarak uzmanlara hazırlattırdığımız önergeleri burada veriyoruz. Borçlar Kanunu’nda altmış madde görüştük, altmışa yakın veya elliyi geçkin önerge verdik. Bir tek önerge kabul etmediniz. Bir önerge kabul ettiniz, kabul ettiğiniz önergeyi de sonra bizim aleyhimize kullandınız.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kabul ettik Sayın Başkan. Altı tane önergenizi de kabul edelim dedik, kabul etmediniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Etmeseydiniz…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Görme engellilerle ilgili sizinle birlikte kabul ettiğimiz önergeyi de sonra Milliyetçi Hareket Partisinin aleyhinde kullandınız. Yani güvensizliği geliştiren, güvensizliğe sebep olan hadise biz değiliz, sizsiniz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Önerinizin arkasında siz durmadınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi veya muhalefet partisi grupları olarak, muhalefet partileri grupları olarak, bu Meclisin çalışmasının sorumluluğu, her defasında ifade ediyoruz, sizin üzerinizde ama bu çalışmayı her defasında sabote eden de maalesef sizlersiniz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, ne kadar süre?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Eğer siz kendi aranızda, grup başkan vekilleri olarak veya grup olarak kendi aranızda “Muhalefet partileri niye bu noktaya geldi?” diye bir sorgulama yapar…

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …bu sorgulamanın sonucunda bize bir şey…

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen sözünüzü bağlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hayhay efendim.

Bu sorgulamanın yani kendi öz eleştiriniz sonucunda muhalefet partileri olarak bizlere “Arkadaş, şu ilkeleri biz değiştirmeyeceğiz. Bu ilkeler doğrultusunda gelin gündemi birlikte belirleyelim.” derseniz biz buna her zaman açığız ama her defasında muhalefet partilerini aldatmış olmanın keyfiyle karşımızda gülerseniz sonuçta bugün burada yapayalnız kalırsınız, hiçbir kanun çıkartamazsınız.

Kanunları çıkartamamanın sorumluluğu size ait. Niye? Bu millet iktidar olma yetkisini size verdi “Gidin, benim sorunlarımı çözün.” dedi. Çözmek için hukuk gerekiyorsa bu hukuku da siz çıkartacaksınız. Muhalefetin desteğine ihtiyacınız varsa biz buradayız ama samimiyetle ve gerçekten sözüne sadık bir yapı içerisinde…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Süre ne kadar Sayın Başkan!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

…bundan sonra ilişkileri tanzim etmeye biz hazırız ama önce siz kendi vicdan rahatsızlığınızın sebeplerini sorgulayın, millete karşı da dürüstçe bunu itiraf edin.

Çok teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen ve ön görüşmeleri yarım kalan (10/67, 10/75, 10/82, 10/122, 10/141, 10/180, 10/193, 10/208, 10/216, 10/229, 10/304, 10/309, 10/320, 10/324, 10/336, 10/337, 10/338, 10/342, 10/374, 10/377, 10/404) esas numaralı, madencilikle ilgili Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.12

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.24

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Başkanlık temsilcisi Sayın Sadık Yakut da burada.

Geçen birleşimde teklifin tümü üzerinde gruplar ve şahıslar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Süremiz yirmi dakikadır.

Geçen birleşimde sisteme giren sayın milletvekilleri, Sayın Doğru, Sayın Korkmaz, Sayın Genç, Sayın Şandır, Sayın İçli, Sayın Işık eğer şimdi sisteme girerlerse onlara öncelikle söz vereceğim.

İlk sisteme giren Sayın Korkmaz.

Buyurunuz Sayın Korkmaz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:

Sayıştayın hem Avrupa hem de dünyadaki sayıştaylarla ortak projeler yürüttüğünü, aynı zamanda mali yargının gelişmesi yönünde de iş birliği içerisinde olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla diğer kurumdaki personellere tanınan yurt dışında eğitim görme, yüksek lisans ve doktora yapma imkânlarını Sayıştayın görevlerini icra eden denetçilere, denetçi yardımcılarına da tanımayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Korkmaz.

Sayın Özkan, buyurunuz.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum.

Bu kanunun özellikle 2’nci maddesiyle yapılan düzenlemenin Anayasa’ya açıkça aykırı olduğu bilinmektedir. Yasalar, malumunuz, soyut ve genel nitelikte olmalı. Ancak iktidarın bu yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğini bile bile, özellikle bir hile yoluna başvurarak bir amaca hizmet ettiği de bilinen bir gerçektir.

Şimdi, Türk kamu yönetiminin enteresan bir özelliği var. Özellikle A sınıfı kadrolara girecek, Türkiye'nin çok özel okullarından mezun olmuş, sınavlarda başarılı olmuş öğrencileri sınavlara girmeden önce Mecliste görüyoruz. Bunlar milletvekillerinin yanına gelerek kendilerine sınavlarda yardımcı olunmasını istiyorlar.

Şimdi, bu kadar yetişmiş, bu kadar özel insanlar, bu çocuklar milletvekillerinin tavassutlarıyla bir kadroya, bir önemli göreve atanırken kendilerine olan öz güvenlerini tamamen kaybediyorlar ve biz o çocuklara “Siz bir şey yapamazsınız sizin elinizden tutan birisi olmazsa.” gibi kötü bir imaj veriyoruz. Bu sadece bu Hükûmet için değil, öteden beri, genel olarak yapılan olay.

Şimdi soruyorum: Sayın Bakan, acaba Türk insanını, bu kadar güzel yetişmiş gençlerimizi tavassuta, torpile ihtiyacı olmadan, sadece liyakat ilkesini ön planda tutarak kamu görevine almayı, Anayasa’daki her Türk vatandaşının, hizmetin gerekleri haricinde herhangi bir ayrıcalık gözetmeksizin, eşit şekilde kamu hizmetine girme hakkı konusunda bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, direkt soruyu sorarsanız zaman ekonomisi sağlayacağız.

Sayın Doğru, buyurunuz.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayıştay Başkanlığındaki mağdur olan insanlar için bir kanun teklifi görüşüyoruz, tahmin ediyorum bunu da çıkaracağız önümüzdeki zaman sürecinde. Ancak böyle mağdurlar gibi bugünlerde yaklaşık olarak 4.500-5.000 kişiyi ilgilendiren bir mağduriyet daha vardır, bu da sigara fabrikalarının özelleşmesi esnasında çalışan işçilerin Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğüne nakliyle ortaya çıkmıştır. Bu işçiler, alınan kararla 4/C kapsamına alınmışlardır. 4/C kapsamıyla beraber bunların çalışmış oldukları yaprak tütün işletme müdürlükleri de kapanma durumuyla karşı karşıyadır. Yaprak tütün işletme müdürlüklerinin kapanmasıyla beraber bu insanlar çok büyük bir mağduriyet içerisinde olacaklardır. Yaklaşık olarak 5 bin kişiyi ifade eden bu insan sayısı, işçi sayısını 5’le çarpmış olduğumuz zaman yaklaşık 25 bin kişiyi ifade ediyor. Dolayısıyla 60 kişiyle ilgili bir kanun çıkartırken önümüzde bir de 25 bin kişilik işçilerin olduğu bir kitle vardır. Bununla ilgili de Hükûmet olarak bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Çünkü bunların temsilcileri, şu anda, -sizlere de gelmişlerdir- Mecliste bütün milletvekillerini, Sayın Hükûmet üyelerini ziyaret ediyorlar, bu yönde çalışmalarınızı bekliyorlar. Bunlarla ilgili olarak bir şeyler söylemek ister misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Doğru.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Danıştay 12. Dairesinin 2009/1069 esas sayılı Kararı’yla, yürütmenin durdurulması kararıyla…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Kaç dediniz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 2009/1069 esas sayılı karar ki bu karar yürütmenin durdurulması kararıdır. Bu kararla oluşan mağduriyetleri ortadan kaldırmak gerekçesiyle gündeme getirilen bu kanun teklifinin Anayasa’nın 138’inci maddesi dördüncü fıkrasına göre “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” hükmüne aykırı değil midir?  Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu ziyaret eden Pakistan Parlamentosu üyelerinden oluşan Pakistan Senatosu Başkan Vekili Mir Jan Muhammed Khan Jamali başkanlığındaki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şu anda Pakistan Parlamentosu üyelerinden oluşan Pakistan Senatosu Başkan Vekili Sayın Jamali Başkanlığındaki heyet Genel Kurul salonumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine “Hoş geldiniz.” diyorum efendim. (Alkışlar)

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427) (Devam)

BAŞKAN - Evet, Sayın Genç, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, birincisi, bu Danıştayın verdiği kararla bu kanun teklifi ortadan kaldırılıyor. Şimdi Danıştay diyor ki: Arkadaş, senin sözün de bir idari işlemdir. İdari işlemi benim denetleyebilmem için, idari yargıya tabi olabilmesi için bunun bir sözlü sırasında, “Sözlüde sen ne sordun? Karşı taraf ne cevap verdi?” bunu bir görüntüyle tespit edin ki biz hakikaten bu sözlüde geçerli not alabilecek bir konuşmayı yaptı mı… Yani bir denetim yapayım. Şimdi, getirilen bu kanun teklifiyle Danıştayın verdiği bu karar ortadan yok ediliyor. Burada, peki, neden yani Danıştayın verdiği -bana göre hukuka da mantığa da akla da uygun olan- bu gerekçeyi ortadan kaldırıyorsunuz? Ve diyorsunuz ki: Sözlü sırasında hiç bu görüntüler mörüntüler tespit edilmez, bir tutanak tespit edilir. Nedir yani hukuk devletini ortadan kaldırıyor musunuz?

İkincisi: Sayıştayın birtakım denetimleri var. Ben geçen sene gittim. Ankara Belediyesiyle ilgili, İstanbul Belediyesiyle ilgili denetim raporları var. Burada keyfî ödemeler var. Diyoruz ki: “Bu raporları bize verin, inceleyelim.” Diyor ki: “Hayır efendim, sana raporları veremeyiz.” Peki, Sayıştay neden bizim adımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bunları, belediyeleri denetliyor da orada düzenlenen raporlar niye bize verilmiyor? Nasıl biz bunları öğreneceğiz?

Bir üçüncü sorum Sayın Başkanım, geçen gün TMSF tarafından el konulan bazı şirketlerin yönetim kurullarına, bugünkü İktidarın, yandaşlarını atadığı ve her birisine 15 milyar, 20 milyar hatta 30 milyar lira aylık ödeme yaptığı konusunda Sayıştayın bir tespitleri var. Bu tespit raporlarını bize verebilirler mi? Çünkü orada şöyle deniliyordu: Sayıştayın yaptığı denetimde işte, TMSF normal olarak bu el koyduğu şirketleri işleterek para tahsil edip devletin parasını ödemesi gerekirken maalesef burada kendilerinin uygun gördüğü kişilere büyük rant sağlıyorlar. Bu konuda bir bilgi versinler efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Son olarak, Sayın Yeni’ye söz veriyorum.

Buyurunuz.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakanım, Sayıştay Kanunu, 21/2/1967 tarih 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu maddesine göre bir yönetmelik hazırlamış ve 1967’den hatta 80’den itibaren aynı yöntemlerle eleman alınıyor, Sayıştay yardımcıları alınıyor. Ne değişti ki bu son imtihan iptal edildi? Bu konuda bize bilgi verir misiniz?

S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mahkeme kararını okumadın mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Sayın Korkmaz’ın sualine cevap vermek istiyorum. Tabii Sayıştaydaki bu elemanların yurt dışında gerekli birtakım eğitim çalışmalarında gerekirse de tez çalışmaları veyahut da bilgi, görgü artırmaları konusuna çok sıcak bakıyoruz, çok isabetlidir. Bu konuda destek vereceğiz.

Sayın Özkan’ın ifade ettiği husus şu: Efendim, tabii Mecliste bazı elemanların, işte milletvekillerinin tavassutunu talep ettiklerini ve her elemanın, işe girecek elemanın tavassuta ihtiyaç olmadan eşit bir şekilde girmesini arzu ediyor. Zaten herkesin de arzusu budur. Yani tavassut, iltimas bence doğru değildir. Bu konuda hiç kimsenin tavassutta bulunmaması lazım. Çünkü bir kişi hakkında tavassutta bulunursak en azından kul hakkı oluyor, öbür kimsenin belki hakkını yemiş oluyoruz. Dolayısıyla ben de bu konuda, Hükûmetin bir temsilcisi olarak, eşitlik ilkesine ve hakka, hukuka riayet edilmesi, tavassuta gerek olmaması kanaatindeyim.

Efendim, Reşat Doğru Beyefendi’nin sorusu vardı. Bu sigara fabrikalarıyla alakalı konu geçtiğimiz pazartesi günü bazı bakanlarımız tarafından Bakanlar Kurulunda gündeme getirildi. Başbakanımız, 2 bakanımıza “Bu konuda bir çalışma yapın, mesele nedir, bunu çözmek için gayret edelim.” diye görev verdi.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Hangi bakanlar efendim?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hükûmetimiz… Galiba Maliye Bakanımız ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız. Hatırlıyorum ama 2 bakanımız… Benimle ilgili olmadığı için belki yanlış söyleyebilirim ama 2 bakanımıza görev verdiğini ben biliyorum. Çünkü Bakanlar Kurulundaydım. Sonradan ben Bakanlar Kurulundan Plan Bütçedeki kendi bütçem için ayrıldığım için, belki Cemil Bey onu daha iyi bilebilir efendim, size bilgi veririz.

Sayın Şandır’ın söylediği husus vardı. Anayasa’ya aykırı olduğunu iddia ediyorsunuz. Zaten bize göre aykırı değil ama Sayın Vekilimiz de bu konuda ayrıca bir cevap verecek.

Sayın Genç’in sualine gelince: Yani bu konuda, özellikle TMSF’ye kimler girdi, hangi şirketler, bununla ilgili yazılı olarak cevap vereceğiz. Yani bunların maaşı nedir, o konuda soruyorsunuz ama hiç kimsenin yandaşı değildir. “Yandaş” dediğiniz neticede bizim herhangi bir akrabamız… Benim şahsen bir akrabam yok, bakanların da hiçbirisinin akrabası söz konusu değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Göreceğiz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bu da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır yani. Ehil olan kişiler oraya, elbette birileri yönetim kurulu üyesi olarak tayin edilecek.

Şimdi, aslında bakın, Sayın Yeni çok güzel bir soru sordu. Yani yıllardan beri aynı usulle, aynı metotla eleman alınırken şimdi ne değişti? Bunu tabii yüce Meclisin takdirine bırakıyoruz. Yani bunun izahı tabii çok uzun, bunu herkes biliyor. Bunu değişen… Değişen bir şey yok ama demek ki bazıları böyle bir uygulamanın devamından rahatsız anlaşılan, değişen herhâlde bazılarının anlayışıdır diye düşünüyorum.

Bu arada izin verirseniz, bu Anayasa’ya aykırı olup olmadığı konusunda Sayın Vekilimiz de kısa bir açıklama yapacak efendim.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yakut Meclis Başkan Vekili olarak.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla, bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu konusunda soru soran arkadaş-larımızla diğer bazı sorulara cevap vermek istiyorum.

Öncelikle Sayın Korkmaz, Sayıştaydaki görevlilerle ilgili yüksek lisans yaptırılıp yaptırılmayacağı konusunda bir düşünce olup olmadığını sormuştu. Yine yasada ve Sayıştayın da genel anlamda, denetçiler ve denetçi yardımcılarının yüksek lisans yapmasıyla ilgili yeni çalışmalar var. Sayıştayın bu konuda sizin sorduğunuz şekilde bir düşüncesi var. Cevaplamış oluyorum.

Sayın Özkan’ın Anayasa’ya aykırılıkla ilgili, yine Sayın Şandır’ın Anayasa’ya aykırılıkla ilgili, aynı zamanda Sayın Genç’in de “Danıştayın kararını ortadan kaldırıyor mu?” şeklindeki sorularına cevaben de öncellikle Anayasa’ya aykırı değil çünkü Anayasa’nın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrasını okuduğunuzda “Görülmekte olan bir dava hakkında  Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Ne için soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz diye soru sorduğumuzda, yargı yetkisinin kullanılamayacağıyla ilgili. Bugün burada görüşülen Danıştayın verdiği kararla ilgili yargı yetkisinin kullanılıp kullanılmaması konusunda herhangi bir yasal düzenleme yapılmıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yargı yetkisini kaldırıyorsunuz, kaldırıyorsunuz.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Müsaade ederseniz, biraz sabrederseniz ben cevaplarımı tamamlayayım.

Yargı yargılama yapar, karar verir ama Türkiye Büyük Millet Meclisi de kural koyar ve kuralları da değiştirir. Kuralları  değiştirdikten sonra yeni kurallara göre yargı karar vermek durumundadır ki, kaldı ki Anayasa Mahkemesi zaten 1970/25 esas sayılı Kararı’nda çok güzel izahını da yapmış. “Anayasa uyumlu bir bütündür. Bir bölüm hükümlerinin öteki hükümleri işlemez duruma getirmesi veya işlemlerini aksatması düşünülemez. Mahkemelerin bağımsızlığını korumak üzere konulmuş bir hükmün Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir anayasal denetim yetkisini ve adli görevini engelleyebileceği hukukça savunulabilir bir görüş değildir. Mahkemenin bakmakta olduğu davanın konusu ile Meclis soruşturması konusu olan iddia arasında bir ilişki bulunmamaktadır. Ancak mahkemenin davada kullandığı yargı yetkisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin Meclis soruşturması yetkisini kullanması sırasında usul, erek, sonuç, nitelik bakımından açık ve kesin ayrımlar vardır.” demek suretiyle de mahkemelerin yetkisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkisini ayrı ayrı kullanmasını birbirine çelişki olarak görmemekte ve kendilerine  tarif edilen, tanımlanan görevlerini yapı olarak değerlendirmekte. Dolayısıyla, herhangi bir Anayasa’ya aykırılık söz konusu değildir.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, kararın yalnız bir kısmını okuyorsunuz.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Diğer taraftan, Anayasa’nın 160’ıncı maddesinin son fıkrasında da “Sayıştay mensuplarının atanmaları, hakları, yetkileri ve yükümlülükleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” denilmektedir. Dolayısıyla, yapılan düzenleme sadece son sınava giren kişilere ilişkin bir  düzenleme değil, bundan sonra da Sayıştaya girecek olan tüm denetçi yardımcısı adayların da atamalarına ilişkin bir düzenleme olacaktır. Dolayısıyla bu düzenleme Anayasa’nın 160’ıncı maddesine de aykırı değildir.

Sayın Genç’in sorduğu soruyla ilgili, mevcut sistem, bu şekilde düzenlenen raporların sunulmasına ilişkin mevcut yasada engel var ancak yeni kanunumuzun -Sayıştay Kanunu- yürürlüğe girmesiyle bütün raporlar yüce Meclisin takdirine arz edilecek diyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne zaman girecek? Her şey gizli kalıyor, gizli!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yakut.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım efendim.

Teklifin  tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul Etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

On  dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.44

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.58

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

427 sıra sayılı Teklif’in maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı istenmişti ve bulamamıştık.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir ve karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

SAYIŞTAY KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 21/2/1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanununun 9 uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

“Denetçilerin Nitelikleri, Mesleğe Alınmaları, Atanmaları ve Yükseltilmeleri

MADDE 9- Denetçiler, denetçi yardımcılığından yetişirler.

Denetçi yardımcılığına, hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen yurt içi veya yurt dışındaki en az dört yıllık fakülte veya yüksek okullardan birini bitirmiş olanlar arasından açılacak giriş sınavını kazananlar Birinci Başkan tarafından aday olarak atanır. Sınava girebilmek için sınavın yapıldığı yılın Ocak ayının ilk günü itibariyle 31 yaşını bitirmemiş olmak ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel nitelikleri taşımak şarttır.

Giriş sınavı; eleme sınavı, yazılı sınav ve mülakattan oluşur. Eleme ve yazılı sınavları, Sayıştay Başkanlığı ile imzalanacak protokole göre Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılır.

Eleme sınavı; alan bilgisi, genel kültür ve genel yetenek sorularından oluşur ve test usulüne göre yapılır. Eleme sınavı sonucunda, yetmiş puandan az olmamak üzere en yüksek puandan başlayarak sınav ilanında belirtilen kadronun beş katına kadar aday yazılı sınava çağrılır.

Yazılı sınav; zorunlu olan; İktisat, Maliye, Hukuk, Kompozisyon ile seçimlik olan Ticaret Hukuku veya Muhasebe konularından oluşur. Yazılı sınav sonucunda, yetmiş puandan az olmamak üzere, en yüksek puandan başlayarak eleme sınavı ilanında belirtilen kadronun üç katına kadar aday mülakata çağrılır.

Mülakat, adayın;

a) Bir konuyu kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,

b) Liyakati, temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu,

c) Özgüveni, ikna kabiliyeti ve inandırıcılığı,

ç) Genel yetenek ve genel kültürü,

d) Bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı,

yönlerinden değerlendirilerek, ayrı ayrı puan verilmek suretiyle gerçekleştirilir. Adaylar, komisyon tarafından (a) ila (d) bentlerinde yazılı özelliklerin her biri için yirmişer puan üzerinden değerlendirilir ve verilen puanlar ayrı ayrı tutanağa geçirilir. Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz.

Mülakat komisyonu; Birinci Başkanın veya görevlendireceği bir daire başkanının başkanlığında, iki üye ve üç uzman denetçi olmak üzere altı kişiden oluşur. Mülakatta başarılı sayılmak için, komisyon başkan ve üyelerinin yüz tam puan üzerinden verdikleri puanların aritmetik ortalamasının en az yetmiş olması şarttır.

Giriş sınav sonuç listesi; eleme sınav puanı ve yazılı sınav puanı ile mülakat puanının aritmetik ortalaması tespit edilerek en yüksek puan alandan başlamak üzere hazırlanır. Giriş sınav sonuç listesindeki sıralama doğrultusunda eleme sınav ilanında belirtilen kadro sayısı kadar adayın atama işlemleri yapılır.

Denetçi Yardımcılarının mesleki eğitim ve staj süresi en az iki en çok üç yıldır. Adaylık süresi en az bir en çok iki yıldır. Adaylık süresi sonunda; olumlu sicil alanlar Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulunun kararı ve Birinci Başkanın onayıyla denetçi yardımcılığına atanırlar. Olumlu sicil alamayanların görevine Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulu kararı ve Birinci Başkanın onayıyla son verilir. Denetçi yardımcılarının denetçiliğe atanabilmeleri için mesleki eğitim ve staj sonunda yapılacak sınavda başarılı olmaları ve olumlu sicil almaları şarttır. Yeterlik sınavında başarılı olamayanların meslek mensupluğu ile ilişiği kesilir. Bunlardan yazılı olarak talepte bulunanlar, Sayıştay Birinci Başkanının onayıyla yönetim mensubu olarak atanır.

Sayıştay meslek mensupları ile savcı ve yardımcılarının yükselme süreleri iki yıldır.

Denetçi yardımcılığı adaylığına giriş sınavı esas ve usulleri, mesleki eğitimde okutulacak derslerle staj şekli ve şartları ile süresi, eğitim ve staj sonundaki sınav usulleri ve diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.”

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz.

Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, çağdaş demokrasilerde en önemli sorunlardan biri de seçimle gelmiş ve ülkeyi yönetme yetkisi verilmiş ve bu gerekçeyle de kamu kaynaklarını kullanan hükûmetlerin denetlenmesi konusudur. Bu görev siyasi platformlarda muhalefete verilmiştir. Doğrusu, muhalefetin başarısı da bir nebze buna bağlanmıştır.

Bu sorun bizim gibi kıt kaynakları olan ülkelerde çok daha önem arz etmektedir. Maalesef yine bu sorun ülkemizde olduğu gibi denetimi sevmeyen, başına buyruk yöntem ve metotlarla günü kurtarmaya çalışan, kurumsallaşmış tüm kurumlara ve kurallara karşı hükûmetin işbaşında olduğu ülkelerde çok daha hayati bir nitelik taşımaktadır.

İdarelerin idari denetimlerini yapan teftiş kurulları felç edilmiştir.

Müfettişlerin yapacakları teftiş alanları, kamu ihale kanunları gibi, çıkarılan birtakım kanunlarla daraltılmıştır. Teftiş programlarına bir süre ara verilmiştir, görevlendirmeler azalmıştır. Müfettişlerin hazırladıkları raporlar bakanların sümenlerinin altında bekletilmiştir, işleme konulmamıştır. “İç denetim, dış denetim” diye maalesef “ne deve ne kuş” olduğu bu sistemi getirenlerce bile tam olarak izah edilemeyen yahut şu ana kadar somut bir performans değerlendirmesi ortaya konamamış bir uygulama getirilmiş, iktidar yanlılarına mevki, makam yaratmaktan öte gidilememiştir.

Ülkemizde yüz elli yıllık mazisi ile bizler adına yani Türkiye Büyük Millet Meclisi adına dış denetim yapan en önemli kuruluş Sayıştaydır. Sayıştay, uzun süre doldurulamayan üyelikleriyle, çıkartılmayan teşkilat kanunu ve Genel Kurula indirilmeyen denetim raporlarıyla eli kolu bağlanmış, âdeta işlemez hâle getirilmiştir.

Sayıştay, devletin gelir ve giderleri ile mallarını yasama organı adına bağımsız ve tarafsız olarak denetleyip sorumluların hesap ve işlemlerini yargılama yoluyla kesin hükme bağlamaktadır. Bu klasik hizmetlerinin yanında, uluslararası denetim standartlarına uygun mali ve performans denetimleri yapmak ve sonuçlarını Meclise rapor etmek görevi verilmiştir. Ancak, usule uygun olarak hazırlanmış Sayıştay Kanunu, bu denetimsizlik ortamında, yıllardır Genel Kurula getirilmemektedir. Sayıştay tarafından hazırlanması gereken dış denetim, faaliyet, mali istatistikler, genel değerlendirme raporları ile diğer raporlar Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmamakta, denetimin önemli bir ayağı eksik bırakılmaktadır.

Görülmektedir ki AKP, yapmış olduğu milyarlarca dolarlık harcamaların kamu adına denetim yapan Sayıştayca denetlenmesini istememektedir. Aldığı yüzde 47 oyun getirdiği Meclis çoğunluğu ile yapılacak denetimler, mevzuata ve uygulamada ortaya konulan engeller yüzünden engellenmektedir. Maalesef bu karmaşada, İktidar istediğini almış görünmekte ve denetlene-memektedir, merkezî idare denetlenememektedir, yerel yönetimler, belediyeler denetlenememektedir. Bu denetimsizlik hukuk devletine, demokrasiye uygun mudur değerli milletvekilleri? Başka bir soru sorayım: Demokrasiye kendi harcamalarını şeffaflaştırmak ve kamunun bilgisine sunmak marifeti ile hizmeti çok gören AKP, demokratik açılımda ne kadar samimidir, ne kadar dürüsttür?

Değerli milletvekilleri, Sayıştay saydığımız denetim görevlerini raportörler, denetçiler, denetçi yardımcıları ve tabii ki Sayıştay üyeleri vasıtasıyla yapar. Son yıllardaki kamu mali yönetimi ve kontrol sistemindeki değişiklikler, sistem içinde Sayıştay kurumunun ve Sayıştay denetiminin önemini bir kat daha artırmıştır. Hâl böyle olunca, bu personelin seçilmesi, eğitilmesi, denetimin usul ve yöntemleri de bir hayli önem kazanmıştır. Bugün burada önümüze gelen kanun teklifi, Sayıştayda siyasi baskılarla ortaya çıkan sınav usulsüzlüklerinin ortaya çıkardığı hem kazananlar hem de Sayıştaya alınmayanlarla birlikte bu mağduriyeti ortadan kaldırma amacıyla hazırlanmış gözükmekte, ancak bir taşla birkaç kuşu bir arada götürmek hesabını içermektedir. Hele hele teklifin komisyon düzeltmeden önceki hâli fecaattir. Komisyonun törpülediği kanun teklifi yine de birtakım eksiklikleri içermekte olup biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak mağduriyetlerin giderilmesine “Evet” derken eksiklikleri de yüce Meclisin takdirine arz edeceğiz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay Kanunu’nda değişiklik içeren bu teklifin her şeyden önce kanun tasarısı olarak getirilmesinde fayda görmekteyiz. Teklifin kökeni itibarıyla Sayıştay kaynaklı da olsa yüksek mahkemelerden biri kabul edilen Sayıştay kurumu üzerinde bir milletvekilinin ağırlığının artırılıyor görüntüsü verilmesi ne kadar isabetlidir, bence tartışılması lazım. Söz konusu olan mağduriyeti gidermek ise kim buna “Hayır” diyebilir? Yahut ortak bir teklif sunulması Sayıştayın prestijinin yükseltilmesine daha çok hizmet etmez miydi, daha şık olmaz mıydı değerli milletvekilleri?

Kıymetli arkadaşlarım, ikinci olarak senelerdir bekleyen bir Sayıştay Kanun Tasarısı var. Bu teklif, mevcut Kanun’a göre çıkarılmış olan yönetmeliğin de kanuni olarak altını boşaltıyor ve neredeyse sınav sistemini tamamen değiştiriyor. Öyleyse Sayıştay Kanunu’nun Genel Kurula gelişini hızlandırarak bu sistemi orada değiştirmek daha uygun olmaz mıydı?

Üçüncü husus: Mevcut yönetmelik eleme sınavında 70 ve üzeri not alanlardan başarı sırasına göre ataması yapılacak kadro sayısının 3 katını aşmayacak sayıda kişinin sınavı kazanmış sayılacağını belirtir iken yeni düzenlemede bu oran 5 katına çıkarılmaktadır. Bu orandaki her artış, sınavı yapan kurumun daha çok kişi arasından eleman seçme serbestisini artırırken bir taraftan da subjektifliğin ve keyfîliğin de önünü açmaktadır.

Dördüncü husus: Mevcut yönetmelik sözlü sınavdan bahsederken yeni düzenleme mülakat önermektedir. Adayın bir konuyu kavrama, muhakeme gücü, temsil kabiliyeti, öz güveni gibi elle tutulup gözle görülemeyen ve sınav komisyonuna daha çok takdir hakkı bırakan bir yöntem kabullenilmektedir.

Danıştayın sınavı iptal gerekçesinde belirttiği hususlar hiç dikkate alınmadan yapılmaktadır. Kulağa hoş gelen bu kavramların nasıl uygulamaya konacağı, hangi kriterlere göre değerlendirileceği belli değildir.

Beşinci husus: Sözlü sınavda başarı notu 50 iken mülakatta 70’e çıkarılmakta. Mülakatın etkisi artırılmakta, daha ağırlıklı hâle getirilmektedir nihai değerlendirme açısından.

Altıncı husus: Mevcut yönetmeliğe göre sınavda ölçülecek bilgi alanlarından biri de yabancı dildir. Bugünkü düzenlemede ise adayın yabancı dil bilgisinin değerlendirilmesi kaldırılmaktadır. Türkiye'yi Avrupa Birliğine sokma gayretini her fırsatta sergileyen Hükûmet, kurumları bu entegrasyona hazırlamaktan da sorumludur. Dünyadaki diğer sayıştaylarla iş birliği projeleri olan Sayıştayın yabancı dil bilgisine sahip elemanlara ihtiyacı ortadadır. Denilebilir ki: Elemanlara sonradan da yabancı dil öğretebiliriz. Ancak bunun devlete mali faturası, zaman ve insan gücü israfı ortada iken bu değişikliğin haklı bir gerekçesi yoktur.

Son olarak şunu belirtmeliyiz ki; yeni düzenleme, bir önceki yönetmeliğin sakil kalmasına yol açmakta, birçok husus yönetmelikte düzenlenmesi gerekirken kanun ile düzenleniyor hâle getirilmektedir. Bunun pratikteki sonucu, yönetmeliğe dayanılarak yapılan işlemlerin iptali ve hak arama süreci idari yargıda çözümlenebilecek iken, kanun düzenlemelerine karşı idari mahkemelere gidilemeyeceği gerçeğidir. Bildiğiniz gibi, kanunları, ancak Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine götürebilirsiniz. Kısacası, insanların hak arama hürriyetini de bu şekilde sınırlandırılmış hâle getiriyorsunuz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerimiz, ataması Danıştay kararıyla iptal edilen 57 denetçi yardımcısının yeniden işe başlatılacağı, diğerlerinin de yeniden sözlü sınava alınabileceği bir düzenlemeyi Genel Kurula getirmenizdir.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, sınav sistemini kökten değiştiren bu teklif yerine, Hükûmet tarafından senelerdir bekletilen Sayıştay Kanunu’nun bir an önce Genel Kurula getirilmesi ve bu değişikliklerin kanun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız; buyurunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…bütünlüğü içerisinde bu metinde yapılmasının doğru olacağını düşünüyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

1’inci madde üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz.

Buyurunuz Sayın Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Yasa teklifinin 1’inci maddesi Sayıştay denetçilerinin nitelikleri, mesleğe alınmaları, atamaları ve yükseltilmelerini düzenleyen bir tekliftir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, halk adına yapılan Meclis denetiminde Sayıştayın işlevini her zaman takdir ediyoruz ve gereğine inanıyoruz. Mağdur olan Sayıştay denetçi yardımcılarının sorununun da çözülmesi gerektiğine inanıyoruz.

Önümüzdeki kanun teklifi bu sorunu çözerken, çözmek isterken Sayıştayın önemine ve tarafsızlığına zarar verecek unsurları ayrıca barındırmaktadır. Aslında mağdur olan Sayıştay denetçi yardımcılarının sorunu 832 sayılı Yasa’ya geçici bir madde eklenerek başarısız olanlara yeni bir sınav hakkı verilerek, başarılı olup mağdur olanların da hakları saklı tutularak çözülebilir. Oysaki bu yasa teklifi, sistemi baştan aşağıya değiştirmektedir. Sayıştay denetçisi adayı için yabancı dil sınavı sistemden çıkarılmaktadır. Küresel süreçte Sayıştay denetçisinin yabancı dil bilmesi gereklidir. Uluslararası mali ilişkilerde, Avrupa Birliği müktesebatında yabancı dil bilmek mesleğin ifasında etkinliği artıracaktır. Ayrıca Türkiye şartlarında mesleğin kalitesini ve saygınlığını da artıracaktır.

İki: Sisteme mülakat getiriliyor. Mülakat, mesleğe girişte subjektif değer yargılarını gündeme getirebilir. Bundan Sayıştay gibi millî bir kurumumuz zarar görebilir. Mülakatlarda subjektif değer yargıları devreye girmektedir, psikolojik faktörler devreye girmektedir. Sorunu insan düzeyinde, insan bazında değil, prensip bazında çözmek gerekiyor.

Bilgi çağında adayların yeteneğini, öz güvenini bilimsel testlerle, bilimsel testler yapmak yoluyla ortaya çıkarmak çağımızın önemli bir gelişme unsurudur ve dolayısıyla bundan yararlanmak gerekiyor.

Çağımızda test yoluyla bunlar çözülürken bizim hâlâ mülakatı öne almamız yahut mülakat yoluyla aday belirlememiz artık eskimiş, köhne bir sistemdir. Bu sistemin tamamıyla kaldırılması ve daha objektif kriterler, prensipler getirilmesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bu mülakat sistemi bizi rahatsız ediyor. Bu rahatsızlığa neden, geçmişteki uygulamalardır. Geçen sene de, malumunuz olduğu üzere, kaymakamlık sınavı için aynı sorunları burada tartıştık ve bu sorunları bugün de tartışmaya devam ediyorsak burada İktidarın özel bir hedefinin, özel bir amacının olduğunu da ortaya koyabiliyoruz.

Siyasi iktidarın kamuda bu tür kritik meslekleri kendi inisiyatifi içine almaya çalışması, siyasi yetkinin yanlış kullanılması devletin tarafsızlığına gölge düşürmektedir.

Sayıştay anayasal bir kurumdur. Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre Sayıştay, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Meclis adına denetler. Ayrıca mahallî idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi de Sayıştay tarafından yapılır.

Sayıştaya gereken önemi ve gerekli imkânı vermek gerekir. Bunun içindir ki, her şeyden önce Sayıştayın yetkisini muvazaalı bir şekilde sınırlamaktan kaçınmalıyız. Ne yazık ki, bazı harcamaları Sayıştay denetimi dışında tutmak için çeşitli fonlar ve kuruluşlar kurarak bu Meclis denetimi engellenmiştir. Örneğin TOKİ, örneğin Özelleştirme Fonu, Sosyal Yardımlaşma Fonu, Tanıtım Fonu Meclis denetimi dışında tutulmuştur. TOKİ’nin kat karşılığı verdiği veya sattığı arsa ve araziler halkın malıdır. Ancak bu mallar Sayıştay denetimi dışında kalmaktadır. Kamuya ait varlıkların satılması bir nevi negatif vergidir, eksi vergilemedir. Dolayısıyla bunun Sayıştay denetimi dışında kalması, Meclis denetimi dışında kalması doğru değildir.

Değerli milletvekilleri, millet malının Meclis denetimi dışında tutulması Anayasa’nın arkasından dolaşmak değil midir? Dolaylı yoldan Anayasa’nın ihlali değil midir?

Özelleştirme Fonu da Sayıştay denetimi dışındadır. Aslında özelleştirme gelirlerinin nasıl harcandığını kimse de bilmiyor. Özelleştirilen kamu malları milletin malı değil mi? Bu mallar neden Sayıştay denetimi dışında tutuluyor?

Özelleştirme gelirlerinin nereye harcandığını gösteren kaynak kullanım tablosu 2004 yılından sonra yayınlanmıyor. Ben bir iktisatçı olarak, senelerdir, 2004 yılından sonra özelleştirme gelirlerinin nereye harcandığını bilemiyorum, takip ettiğim hâlde öğrenemiyorum. Dün de bunu sordum bir milletvekili olarak, dendi ki: “Bilgisayar, yeni sistem, yeni web sayfası.” Ama beş senedir bu web sayfası yapılmadı arkadaşlar. “O zaman elinizdeki dokümanları gönderin.” dedim, dokümanların da hazır olmadığını gördüm.

Değerli arkadaşlar, özelleştirme gelirlerinin bu Meclis denetimi dışında tutulması doğru değildir, özelleştirme gelirlerinin nereye harcandığı konusunda bu Meclis bir araştırma yapmalıdır ve aynı zamanda özelleştirme gelirlerinin tümüyle ilgili bir araştırma yapmalıdır.

Şimdi Hükûmete soruyorum: Özelleştirme gelir ve harcamalarını gösteren kaynak kullanım tablosu neden 2004 yılından sonra yapılmıyor, yayınlanmıyor? Ve yine özelleştirme işlemlerinin tamamı için aslında Meclis araştırması yapmak gerekir. Maalesef yabancılara satılan kamu yatırımları ve şirketler getirdiklerinden fazla döviz götürüyorlar. Bir örnek vereyim: Örneğin, 6,7 milyar dolara satılan Telekom’un, eğer ilan edilen dokuz aylık kâr tablosu üzerinden hesaplanırsa, 2008 yılı için kârı 2,3 milyar lira, 2009 yılı kârı ise 1,9 milyar liradır.

Değerli milletvekilleri, Telekom’un iki yıllık kazancı toplam satışının yüzde 50’si kadardır. Üstelik bu kârı Türkiye’de tutmayacak yabancı sermaye olduğu için, dışarıya transfer edecek.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kâr Türkiye’de kalsaydı, bu Telekom kamu kurumu olarak kalsaydı bütçe açığı azalmaz mıydı? Bu 3 milyar iki senede, düşünün ki 2005 yılından beri 6,7 milyar kârı çoktan etmiştir, beş senede kendini amorti etmiştir bu kurum. Bu para Türkiye’de kalsaydı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

ESFENDER KORKMAZ (Devamla) - …Türkiye’de yatırım yapılsaydı, kamu altyapı yatırımları yapılsaydı daha yararlı olmaz mıydı? İstihdam yaratılsaydı daha yararlı olmaz mıydı? Arkadaşlar, bu anlamda, özelleştirmenin yalnızca Meclis denetimi dışında kalması değil, yapılan özelleştirmelerin yöntemi ve yanlışlığıyla ilgili de mutlaka üzerinde durmamız gerekiyor.

Belediyelerin şirketleri de önemli ölçüde tamamıyla denetim dışındadır. Değerli arkadaşlar, biz eğer milleti temsil eden Meclissek -ki buna şüphe yok- bütün kamuya ait gelir-gider ve mallarla ilgili denetim yapmak gereğinde ve zorundayız. Bununla ilgili gerekli olan altyapıyı hazırlamalıyız.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

1’inci madde üzerinde şahsı adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yeni.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi ve değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Teklifle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 128’inci maddesinin “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir.” hükmü gereğince Sayıştay denetçi yardımcı adaylığına girişle ilgili genel hususların kanunla düzenlenmesi suretiyle objektiflik, yerindelik, hesap verebilirlik ve liyakat ilkelerine uygun seçimin yasal güvenceye kavuşturulması ve Danıştayın yürütmeyi durdurma kararı üzerine sözlü sınav neticesinde ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesi amaçlanmaktadır.

Söz konusu Kanun Teklifi’yle ilgili üzerinde özellikle durmak istediğim iki husus bulunmaktadır. Birincisi, yabancı dil konusudur. Hepinizin malumu olduğu üzere, ülkemizde yabancı dille eğitim veren üniversite sayısı çok azdır. Diğer taraftan, yeni açılan üniversitelerimizin iktisadi ve idari bilimler fakültesiyle hukuk fakültesinden mezun olanların yabancı dilden dolayı Sayıştaya girmeleri zor olduğundan bu mezunların önleri kesilmekte ve fırsat eşitsizliği yaratılmakta ve yeni kurulan üniversitelerimizin gelişimine sekte vurulmaktadır. Ayrıca Anayasa’mızda devletin resmî dilinin Türkçe olduğu değiştirilemez maddeleri arasında sayılmaktadır. Hâl böyle iken, resmî mevzuat metinlerine yabancı dilin baraj olarak konulması bu ülkeye ve Türkçeye yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Sayıştay için dil bilgisinin önemi yadsınamaz, ancak alan bilgisinin daha fazla öneme sahip olduğunu sizler takdir edersiniz. Çünkü Sayıştay, Anayasa’mızda belirtildiği gibi, özetle gelir-gider ve mal denetimi yapmak ve bu denetimler neticesinde denetimin uygunluk denetimi, mali denetim ve performans denetimi gibi konu ve amacına göre yargılama ve raporlama işlemlerini yürütmektedir. Kısaca Sayıştay mali bir denetim organıdır. Dolayısıyla personel seçiminde temin edeceği personelin, meslek mensuplarının maliye, muhasebe ve hukuk bilgisine sahip olması ön şartını arama zorunluluktur. Bunun dışındaki nitelikler ancak tamamlayıcı ve tercih ettirici olabilir. Yabancı dil sorunu hizmet içi ve yurt dışı eğitimle de çözülebilecek bir konudur. Geçmişte bu uygulamalar yapılmıştır ve başarı da sağlanmıştır.

Üzerinde durmak istediğim ikinci husus ise mülakat sistemidir.

Değerli milletvekilleri, teklifte mülakat ile ilgili olarak Danıştayın da eleştirileri doğrultusunda komisyon üyeleri tarafından verilen puanların gerekçesiyle birlikte ayrı ayrı tutanağa geçilmesi öngörülmüş ayrıca da herhangi bir kayıt sistemi kullanılamayacağı belirtilmiştir. Kuruluşundan beri anayasal kurum olan ve yargı yetkisiyle donatılmış bir buçuk asırdan fazla geçmişi olan kuruma giriş sınavında görev alan ve tamamı yargı mensubu olan daire başkanları, üyeler ve meslek mensuplarının oluşturduğu mülakat komisyonunun aldığı karara güvenilmeyeceğinin bir ifadesi olan kayıt sisteminin kullanılması, bu kişilerin yargılamayla ilgili kararlarının da güvenilirliliğini tartışmalı hâle getirir ki, bu da kabul edilemez bir durumdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklif üzerinde getirilen bazı eleştirilere karşı düşüncelerimi ifade etmiş bulunmaktayım.

Teklifin yasalaşmasına tekrar destek verdiğimi ifade ediyorum ve bu vesileyle yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yeni.

1’inci madde üzerinde şahsı adına Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay.

Buyurunuz Sayın Kinay.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Bilecik Milletvekilimiz Sayın Fahrettin Poyraz tarafından Sayıştay Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair verilmiş olan kanun teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teklifin 1’inci maddesi yasanın özünü ifade etmektedir. Yasada, Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu maddesinde değişiklik öngörülmektedir. Yapılan bu değişiklikle, süregelen yönetmelikte, daha evvel yapılmış olan sınavlardaki süregelen yönetmelikte çok da farklı bir değerlendirme yapılmaksızın kanuna dercedilmektedir. Bununla ilgili olan ihtiyaç, Danıştay tarafından verilen yürütmeyi durdurma kararıyla bağlantılar şeklindedir.

Ben öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Plan ve Bütçe Komisyonunda yasayla ilgili yapılan görüşmelerde, değerlendirmelerde tüm muhalefet partisine mensup milletvekillerimizin birtakım katkılarda bulunduğunu ifade etmek istiyorum. Mağduriyetin giderilmesine ilişkin değerlendirmelerde bir fikir ayrılığı söz konusu değildir. Burada, Mecliste, aynı, Anayasa’ya uygunlukla ilgili birtakım değerlendirmeler yapıldı. Komisyonlarda da görüşülürken yasa teklifleri veya tasarıları, öncelikle Anayasa’ya uygunluğu araştırılır, eğer Anayasa’ya uygun değilse yasa görüşülmez. Muhalefet milletvekillerimiz tarafından ayrışık oyda yapılan değerlendirmelere bakıldığında, burada dile getirilenin aksine, Anayasa’ya uygunluk yönünde herhangi bir olumsuz değerlendirme söz konusu olmamıştır. Ayrışık oy incelendiğinde, muhalefet şerhleri incelendiğinde, bu durum kendini açıkça ortaya koyacaktır.

Değerli arkadaşlar, Sayıştay anayasal bir kurumdur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletimiz adına bütçe hakkını kullanan, milletimiz adına bu yetkiye sahip olan ve Sayıştay da, bu bütçeyle ilgili yapılan harcamaların yasalara uygunluğunu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bütçe kanununa uygunluğunu değerlendiren, bununla ilgili olarak mali denetim ve yargılama yapan bir kurumumuzdur.

Şimdi, burada yapılan değerlendirmelerde, muhalefete mensup milletvekili arkadaşlarımızın yapmış olduğu değerlendirmelerde, daha evvelki “sözlü sınav” ifadesinin bu kez “mülakat”a dönüştürüldüğü yönünde bir tenkit söz konusu olmuştu. Şimdi, 1’inci maddeyi okuduğumuzda, burada, mülakat aşamasında adaylarda aranan özelliklere baktığımızda “mülakat” ifadesinin daha yerinde olduğunu göreceğiz. Kişinin öz güveninin, ikna kabiliyetinin, olayları kavrayıp özetleme yeteneğinin, sözlü sınav yerine mülakatla anlaşılabileceği açıktır. Kişiyi alacaksınız, kendisine zaman vereceksiniz, birtakım sorular yönlendireceksiniz ve o sorular çerçevesinde öz güvenini, konuyu kavrayıp kavramadığını, özetleme kabiliyeti olup olmadığını, ikna kabiliyeti olup olmadığını değerlendireceksiniz. “Sözlü sınav” dediğimizde, birtakım sorular yönelteceksiniz, ki bunlar zaten eleme sınavlarında ve yazılı sınavlarda yapılıyor. Eleme sınavlarında genel yetenekle ilgili bilgisi ölçülüyor. Onun dışında, yazılı sınavlarda da  hukukla ilgili, iktisatla ilgili alan bilgisine ilişkin birtakım bilgileri ölçülüyor. Dolayısıyla sözlü sınavın çağrıştırdığı yeniden bir soru yöneltme ve bu sorulara cevap arayışı belki de üçüncü kez bir de sözlü olarak denemekten ibaret olacaktır. Bu doğrultuda Sayın Fahrettin Poyraz’a getirmiş olduğu kanun teklifiyle ilgili ben teşekkürlerimi arz ediyorum.

Sayıştay Kanunu Meclise gelmiştir. Sayıştay Kanunu Mecliste inşallah görüşülecektir ancak kapsamlı bir kanundur. Dolayısıyla, şu anda biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda 2010 yılı bütçesi görüşülüyor. Aralık ayında, yaklaşık iki hafta sonra Genel Kurulda görüşülmeye başlanacak. Diğer taraftan, yine Meclisin gündeminde Borçlar Kanunu’na ilişkin kapsamlı bir yasa görüşülmektedir. Dolayısıyla Meclis gündemini, bugünkü mağduriyetin aşılması açısından bir kanun teklifiyle, inşallah birkaç saat sonra da bunu gerçekleştiririz, bütün gruplardan bu yönde katkı beklediğimizi de ifade ediyorum.

Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kinay.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, bir küçük hususu açıklamak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde konuşan Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın, muhalefetin, Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunmadığını ifade ettiğini; oysa kanun teklifinin sıra sayısının dokuzuncu sayfasının son paragrafında “Kanun teklifi Anayasa’nın ‘hukuk devleti’ ilkesine aykırı maddeleri ihtiva etmektedir.” şeklinde muhalefet şerhinin bulunduğuna ilişkin açıklaması

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Kinay konuşmalarında muhalefetin Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunmadığını ifade ettiler. Oysa sıra sayı elimde. Sayın Kinay, 9’uncu sayfanın son paragrafını okursanız “Kanun teklifi Anayasa’nın hukuk devleti ilkesine aykırı maddeleri ihtiva etmektedir.” yazıyor. Sadece bu hususun tutanaklara geçmesi için söz talebinde bulundum.

Teşekkür ediyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz. Süre on dakikadır. Sisteme Sayın Dibek ve Sayın Taner girmişlerdir.

Buyurunuz Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan Vekilimize şunu sormak istiyorum: Şimdi, bu kanun Meclis Genel Kuruluna gelmeden önce, bu kanun teklifi Sayıştayın Genel Kurulunda görüşüldü mü? Yani orada görüşülerek mi buraya geldi? Görüşülmediyse, neden görüşülmeden Meclis gündemine bu teklif geldi? Öncelikle onu sormak istiyorum.

İkinci sorum da şu: Meclis gündeminde aynı zamanda yeni Sayıştay Kanun Tasarısı da var, bekliyor. Bu teklif o yeni tasarıya da aykırı. Artı, Anayasa’ya aykırılığı söz konusu ve yönetmelikle düzenlenmiş olan bir hususu yönetmelik değişikliği yapmayarak da, burada bir kanun teklifiyle kanun maddesi hâline getirerek de bir değişikliğe kalkıyoruz. Tüm aykırılıklara rağmen bu ısrar niye? Hukuk devleti ve hukuk kurallarına uygun mudur bu değişiklik? Onu sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Sayın Taner, buyurunuz.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, bugünkü basında yer alan bir habere göre, bir kamu bankasının açmış olduğu sınava 1.250 kişi alınacak. Bir kamu bankasının açmış olduğu sınav için 1.250 kişi alınacağıyla ilgili müracaat başlatılmış ve 340 bin kişi sınav müracaatı yapmış. Her müracaatçıdan da 50 TL sınav ücreti tahsil edilmiş. Dolayısıyla toplam 17 milyon TL sınav ücreti banka tarafından tahsil edilmiş. Bu 17 milyon, tahsil edilen yaklaşık para hemen hemen alınacak olan elemanların altı aylık maaşı. Bu sizce adil midir?

Bir ikincisi de, her ne kadar resmî rakamlarda 13,6 civarında gözükse de işsizlik, demek ki çok daha yukarılarda. Bu konuda Hükûmet olarak görüşünüz nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Taner.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii bu, Sayıştay Genel Kurulunda bunun görüşülme mecburiyeti diye bir şey yok, yani böyle bir usul yok. Görüşülmedi. Zaten Sayın Vekilim de cevap verecek.

Ayrıca ben Sayın Taner’in sualine cevap vermek istiyorum. Evet, bir bankanın eleman alması için açtığı müracaat ilanına, 1.250 kişi için 340 bin kişi müracaat etmiş, doğru. Yalnız, biliyorsunuz her bir imtihan için muhakkak, bir usul, yani üniversiteler arası giriş imtihanında da bir ücret alınıyor. Bu 50 lira da girenler için herhangi bir, önemli bir rakam değil.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bu adamlar işsiz Sayın Bakan, önemli olmaz mı?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Girenlerin bu konuda ciddi olduğunu göstermek için, bir de masraflar için olsa gerek diye düşünüyorum. Yani bence bu o kadar önemli bir şey değil.

Tabii işsizlik deyince, işsizlik meselesi bütün dünyada var. Küresel ekonomik kriz sebebiyle, bütün dünyada, İspanya’da da Avrupa’da da Amerika’da da işsizlik nispetleri arttı ama Türkiye’de inşallah önümüzdeki yıl… Bu kriz zaten… Merkez Bankası, Bakanlar Kurulunda bir sunum yaptı. Nitekim, özellikle haziran, temmuz ayından itibaren ekonomik durumda bir iyileşme olduğu, göstergelerin bu istikamette gerçekten bir mesaj verdiği, çok açıkça gösterdi göstergeler. İhracatta gelişme bunu gösterir. İnşallah önümüzdeki yıldan itibaren işsizlik de önemli ölçüde azalacak. Ayrıca, dediğiniz gibi İŞKUR vasıtasıyla çok sayıda eleman da “mesleki eğitim” adıyla eğitiliyor. O da gerçekten ülke için bir kazançtır diye düşünüyorum.

Bu kayıt ücreti veya müracaat ücreti, bence adaletsiz bir yanı yoktur diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yakut, siz…

Buyurunuz.

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Dibek’in sorusuna cevap vermek istiyorum. “Sayıştay Genel Kurulunda bu yasa teklifi görüşüldü mü?” diye soruyor Sayın Dibek. Sayıştay Kanunu’nun 19’uncu maddesi; Sayıştay kanun teklif ve tasarıları hakkında görüş vermek yetkisini düzenlemektedir. Ancak kanun tasarıları ve özellikle de bu tasarı Sayın Milletvekilimiz tarafından verildiği için bu şekilde düzenlenen tasarı ve teklif hakkında Sayıştayın görüş bildirebilmesi için Sayıştay Genel Kurulundan görüş sorulması gerekir ancak Sayıştaydan görüş sorulmadığı için Sayıştay Genel Kurulunda görüşülmemiştir.

Diğer taraftan, Anayasa’ya aykırılıkla ilgili sorusu ise, zaten yasanın esası hakkındaki görüşmelerden sonra soru-cevap işlemleri yapılırken geniş bir şekilde cevap verildi. Anayasa’ya aykırı değil, zaten Anayasa Mahkemesinin de bu konuda kararı var. Bir önceki oturumda kararını da açık bir şekilde izah ettik.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yakut.

Madde üzerinde beş önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.

Önergeler okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesi ile değiştirilen Sayıştay Kanununun 9 uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                    Ertuğrul Kumcuoğlu

                                                                                                                Aydın

“Adaylık süresi sonunda olumlu sicil alanlar Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulunun kararı ve Birinci Başkanın onayıyla denetçi yardımcılığına atanırlar. Olumlu sicil alamayanların görevine  Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulu kararı ve Birinci Başkan onayıyla son verilir. Denetçi yardımcılarının mesleki eğitim ve staj süresi asgari iki azami üç yıldır.”

T. B. M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 Sıra Sayılı yasa teklifinin 1. maddesiyle değiştirilmesi öngörülen  9. maddesinin 2. fıkrasında geçen “31 yaşını” ibaresinin “35 yaşını” olarak değiştirilmesini; maddede geçen (mülakat) ibarelerinin (sözlü) olarak değiştirilmesini ve 6’ncı fıkradaki “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz” ifadesinin metinden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 Sıra Sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “Kompozisyon” ibaresinin “Kompozisyon, Yabancı Dil”, “üç” ibaresinin “bir” ibaresi ile ve 6’ncı fıkrasında yer alan “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz.” cümlesinin “Mülakat sınavı sesli ve görüntülü sistemle kayıt altına alınır.” cümlesiyle değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

 

Hakkı Suha Okay

Ali Rıza Öztürk

M. Akif Hamzaçebi

 

 

Ankara

Mersin

Trabzon

 

 

Kemal Kılıçtaroğlu

Oğuz Oyan

 

 

 

İstanbul

İzmir

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup maddeye en aykırı önergelerdir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Şimdi önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı Tasarı’nın 1 inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Engin Altay

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Trabzon

Sinop

İstanbul

 

Esfender Korkmaz

Tayfur Süner

Atila Emek

 

İstanbul

Antalya

Antalya

TBMM Başkanlığına

427 sıra sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1. maddesi Anayasaya aykırıdır. Teklif metninden çıkarılmasını saygıyla arz ederim.

                                                                                                              Tayfun İçli

                                                                                                                Eskişehir

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ bizim verdiğimiz önergelerle ilgili olarak kürsüye çıkıp açıkça şunu söyledi: ”Toplumun derdi var, bir sürü sorunu var ama siz önerge getiriyorsunuz, önergelerle Parlamentonun çalışmasını engelliyorsunuz.” Yine, Sayın Bozdağ dedi ki: “Meclis çözüm yeridir. Olayların burada çözülmesi lazım.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, emekliler açlık grevinde. Bir şey getiriyor musunuz? Hayır. Toplumun sorunu mu? Evet. İşsizlik almış başını gidiyor. Çözüm getiriyor musunuz? Hayır. Burada tartışılıyor mu? Hayır. Efendim, İhlas mağdurları var. Yıllardır paralarını alamıyorlar. Bunlar da dolandırıldılar. İhlas mağdurları devamlı bizim kapılarımızı çalıyorlar. Eminim sizlere de geliyorlar. Bunların sorununa çözüm getirdiniz mi? Hayır. Atanamayan öğretmenler var. Bunlarla ilgili pek çok sorun var. Buna çözüm getirdiniz mi? Çözüm yok. Biz öneri getirdik. Doğrudur. Getirdiğimiz öneri de aslında üzerinde gerçekten ciddi olarak durulması, tartışılması gereken bir konudur, ama bunlar da burada hiç görüşülmedi ve sizlerin oylarıyla reddedildi.

Şimdi, bakın elimizi vicdanımıza koyup şu soruyu soralım: Sayıştay denen bir kurum var. Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapıyor. Sınav açıyor her kurumun açtığı gibi. Açtığı sınav hukuksuz olduğu için Danıştay diyor ki “Sen burada yanlış yaptın.” Şimdi, biz bunları almışız, maaş vermişiz; diyoruz ki: “Yanlış yapıldı ama biz bunlara bir hakkı verelim.” Güzel, verelim. İtirazımız da yok, samimi söylüyorum. Çünkü, o çocukların günahı yok, günahı olan o sınavı yanlış yapanlar. Peki, ne yapmamız lazım? Bununla ilgili bir madde getireceğiz ve çıkacak.

Şimdi, biz buraya yönetmelik gibi bir madde getiriyoruz. “Sınav şöyle olacak, şunlar imtihana girecek, şu şu derslerden girecek, puanlar şu olacak.” Yahu, bu, Meclisin konusu mu değerli milletvekilleri? Bu, Sayıştay Genel Kurulunun konusudur, bizim konumuz değildir. Biz, oraya sınavla eleman alınacağına karar veririz, maddeyi yazarız biter, usule, esasa, Sayıştay Genel Kurulu toplanır karar verir. Hadi diyelim ki, bunu getirdiniz, Allah aşkına, yabancı dili kaldırıyorsunuz sınavda. Var olan yabancı dili kaldırıyorsunuz. Hangi çağdayız biz? Sayıştaylar bir araya gelirler, dünya sayıştayları, oturur konuşurlar, çaba harcarlar. Her kurum bir değil, ikinci yabancı dili arıyor. Biz Sayıştaya yabancı dil bilmeyen uzmanlar alacağız! Nasıl oluyor, bunu Parlamento hangi gerekçeyle, hangi akılla, hangi mantıkla kabul edecek? İstirham ediyorum ve söyledim, şu maddeyi kaldıralım, oturup doğru dürüst bir tartışalım. Sayıştay, bizim Sayıştayımız, orada çalışacaklar, bizim adımıza çalışacaklar,bizim adımıza denetim yapacaklar, ama biz kaliteyi düşürmek için özel kanun çıkarıyoruz. Olacak şey değil!

Bir başka önemli nokta: Sözlüde mevcut sistem içinde 50 puan. Biz diyoruz ki “Sözlüde 50 olmaz 70 olsun.” Niçin? Yazılıda eğer başarısız olursa sözlüde kazandıralım diye. Bu da yanlış arkadaşlar, bu da yanlış. Sayıştaya nitelikli elemanı almak zorundayız, iyi yetişmiş elemanı almak zorundayız, yabancı dili iyi olan birisini almak zorundayız. Bakın, Parlamentoya geçen yasama döneminde güzel bir kararla, yabancı dili baraj yapan bir sınavla eleman alındı. Kimse itiraz etti mi? Etmedi. Nitelikli eleman alınmalı buralara. Artık, devlet, nitelikli eleman, kaliteli eleman çalıştırmak zorundadır. Benim akrabam, şunun yakını, öbürünün ilişkisi, bunları artık bir tarafa bırakalım. Onlardan alacaksak onlardan da en niteliklisini alalım ama biz bütün bunları bir tarafa bırakıyoruz ve yanlış yapıyoruz değerli arkadaşlar.

Kayıt sistemini kaldırıyoruz. Niçin? Danıştay demiş. “Kayıt sistemi olmaz.” Niye olmasın? Neden korkuyoruz? Sözlü yapıyorsa kayıtlı olsun. Ben neden korkuyorum arkadaşlar? Eğer nitelikli eleman alacaksam, sorduğum soruyu biliyorsa eyvallah, bilmiyorsa zaten elenecek. “Hayır, o olmasın, biz bunu kaldıralım ortadan.” Niçin? Danıştay böyle bir karar almış diye. Bakın, şimdi, devlette her kurum kendine göre eleman alıyor, kimisi 70 puan barajını arıyor en az, siz 70 puanı da kaldırıyor-sunuz. Niçin kaldırıyorsunuz? Hangi gerekçeyle kaldırıyorsunuz. Sayıştay bu kadar ayağa düşecek olan bir kurum mu?

Beni üzüntüye sokan, Sayın Poyraz, sizin bu kanun teklifine imza atmanız. Siz bir Sayıştay uzmanısınız, nitelikli bir elemansınız, orada yıllarınızı verdiniz, emeğinizi verdiniz. Daha nitelikli bir Sayıştay için hep beraber çalışalım, mücadele edelim ama biz bunu yapmıyoruz ve Anayasa’ya aykırı düzenlemeler yapıyoruz arkadaşlar. Resmen, biz bunu Anayasa Mahkemesine götüreceğiz, göreceksiniz Anayasa Mahkemesinin vereceği kararı da. Niçin bunu böyle yapıyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.

Biz, Sayıştaya nitelikli eleman alınmasına, bu konuda objektif kuralların konulmasına hiçbir zaman itiraz etmeyiz, mümkün olduğu kadar da tüm kamu yönetimine bu tür eleman alınmasından yanayız. Bakın, KPSS sınavı. Hiç itiraz eden var mı? Hayır. Objektif mi? Evet. Bilen, çalışan… Her kamu kuruluşu oradan eleman alıyor, böylece, ne sizin başınız ağrıyor ne bir başkasının başı ağrıyor. Sınavı kazanan… ÖSYM yerleştiriyor, mesele yok, ama biz Sayıştayı bunun dışında tutuyoruz, yanlış yapıyoruz ve Sayıştaya nitelikli eleman değil, niteliksiz eleman almak için kanun çıkarıyoruz. Bunlar yanlış.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın İçli, buyurunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dün bir usul tartışması açmış ve 427 sıra sayılı bu Yasa Teklifi’nin görüşülmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu söylemiştim ve bugün de birçok milletvekili arkadaşımız -Sayın Başkan Vekili yanıtladı- sorular yöneltti. Dün de bugün de hepimiz, Anayasa Mahkemesinin 15 Nisan 1970 günlü, 1970/25 esas sayılı Kararı’ndan söz ederek birbirimize yanıt vermeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, dün ve bugün de Sayın Başkan Vekilimiz Anayasa Mahkemesinin kararının bir bölümünü burada aktardı. İzin verirseniz, özellikle çok kısa kısmını arz etmek istiyorum sizlere. Anayasa’nın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki olayı, Anayasa Mahkemesi -Sayın Başkan Vekili de okumadı, dün AKP Grup Başkan Vekili de okumadı- bakın, çok açık bir biçimde ifade eder, der ki: “Üçüncü fıkra hükmü yalnızca görülmekte olan bir dava hakkında yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulmasını, görüşme yapılmasını ve beyanda bulunulmasını yasaklamaktadır.” Devam ediyor ve diyor ki: “Bir başka deyimle yasama meclislerindeki görüşmelere üçüncü fıkra ile konulan kısıtlama, sadece ‘Belirli bir davada kullanılan yargı yetkisi’ ile sınırlıdır.” Devam ediyor karar: “Öte yandan hükmün getirilmesiyle güdülen erek de ortadadır. Kurucu Meclis, geçmişin olaylarını göz önünde bulundurarak yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere müdahale edilememesi ve mahkemelerin bağımsızlığının korunması üzerinde titizlikle durmuş ve üçüncü fıkranın birinci cümlesi hükmüyle yasama meclislerindeki görüşmelerin, soruların ve beyanların bir davada kullanılan yargı yetkisini etkilemesini engellemiştir. Güdülen ereğin sınırı budur.” demiş, devam etmiştir. Çok fazla zamanınızı almak istemiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın başlangıç hükmü -işte, hukuk devleti- güçler arasındaki ayrımdan bahseder. Yani birbirlerine üstünlüğü olmadığını ifade ettikten sonra 2’nci maddede hukuk devleti. Peki, Anayasa’mız sadece bununla mı bu olayı anlatmıştır? Bakın, Anayasa’nın “İdare” başlıklı, 123’üncü maddesi, 124’üncü maddesi devam eder. 124’üncü maddenin başlığı “Yönetme-likler”dir. “Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla yönetmelikler çıkartır.” der, devam eder.

Peki, Anayasa’nın 125’inci maddesi de “Yargı yolu” başlıklıdır: ”İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” Dördüncü fıkrasında da “İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilir.” der.

Peki, bu kanun teklifinde ve bizzat kanunu teklif eden arkadaş tarafından, şu elinizdeki metinde gördüğünüz gibi, Danıştay 12. Dairesinin verdiği yürütmeyi durdurma kararının, sınavı kazanan birtakım arkadaşları mağdur etmesi nedeniyle bir kanun teklifinin getirildiği söylenmektedir. İşte, bu, Anayasa’da yasak olan yargı… Biraz evvel söylediğim, Anayasa 138’deki o yasağı açıkça ihlal etmektedir. Yargı yetkisinin kullanılması… Yani, Danıştay 12. Dairesinin gerekçeli olarak yazdığı –buraya girmeyeceğiz- birçok hususu bertaraf edici, yürütmeyi durdurma kararını ortadan kaldırmaya yönelik… Çünkü bu kanunla dava ortadan kalkmayacak ki. Anayasa’da yürürlüğü durdurma kararı veren mahkemenin kararına karşı bir üst yargı mercisi de vardır; Danıştay Dava Daireleri Kurulu. Şimdi, siz, yargı erkinin kullanılması konusunda diyorsunuz ki: “Kardeşim, sen bu işe karışamazsın! Ben, Anayasa’da yönetmelikleri denetleme yetkisi olan Danıştayı da ortadan kaldırıyorum. Ben, yargı görevi de yapıyorum. Benim hoşuma gitmedi kardeşim senin kararın, ey Danıştay” Bunu demeye hakkınız yok. Bunu demeye hakkınız olursa…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Bir de 7’nci maddeyi okusaydın.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Çok az biliyorsunuz. Onun için, laf atarak benim dikkatimi dağıtmaya özen gösteriyorsunuz ama ben bunu Türkiye'nin iyiliği ve kanun teklifini getiren arkadaşımızın, o aslında mağdur olan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

…vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için söylüyorum. Bu yol doğru bir yol değildir. Yarın bir gün kaymakam sınavlarıyla ilgili yönetmelik, yarın bir gün başka… İdarenin her tür işlemi yargı denetimine tabidir. İdari mahkemeler… Birinci, ilk derece sıfatıyla Danıştay bunları denetler. Buranın aldığı yasa, Anayasa değişikliklerinde yine yargı, Anayasa Mahkemesi “Yüce Mahkeme” sıfatıyla denetler. Eğer, siz bunları engellemeye çalışarak birtakım teklifler ve tasarılar buraya getirirseniz hukuk devleti ilkesini zedelersiniz. Bunun benzerini -bir kez daha ikaz etmiştim- Anayasa’nın 10 ve 42’de yapmaya kalktınız, ikaz ettim komisyonda da Genel Kurulda da, “Dediğimiz dedik.” dediniz, Anayasa Mahkemesine gitti, iptal oldu. İptal olmakla kalmadı, AKP’nin kapatma davasının bir numaralı kanıtı olarak kabul edildi. Bu da hukuk devletini zedeleme ilkesinin, uyarıyorum, bir numaralı kanıtıdır.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.

İki önergenin oylamasının birlikte yapılması için…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var, sırayla okuyorum: Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Dibek, Sayın Korkmaz, Sayın Öztürk, Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Erenkaya, Sayın Tüzün, Sayın Emek, Sayın Süner, Sayın Yıldız, Sayın Seçer, Sayın Çay, Sayın Özkan, Sayın Okay, Sayın Arslan, Sayın Erdem, Sayın Küçük, Sayın Koçal, Sayın Oyan.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.03


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.15

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

Teklifin 1’inci maddesi üzerindeki değişiklik önergesi oylanmadan önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Bu nedenle, yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427) (Devam)

BAŞKAN – 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi diğer önergeyi okutuyorum:

T. B. M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 Sıra Sayılı yasa teklifinin 1. maddesiyle değiştirilmesi öngörülen  9. mad-desinin 2. fıkrasında geçen “31 yaşının” ibaresinin “35 yaşını” olarak değiştirilmesini; maddede geçen (mülakat) ibarelerinin (sözlü) olarak değiştirilmesini ve 6’ncı fıkradaki “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz” ifadesinin metinden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                          Kamer Genç

                                                                                                               Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemin birinci kısmında, otuz bir yaşın otuz beş yaşına çıkarılmasını istiyorum. Daha önce, bana, hâkimlik sınavına giren, müfettişlik sınavına giren birçok üniversiteli genç geldi. Hakikaten otuz bir yaşın çok küçük bir yaş olduğunu, çünkü üniversiteyi bitirdikten sonra master yapmak durumunda kalan arkadaşların olduğunu, sonra askerlik yapmak durumunda kalan arkadaşların olduğunu, otuz bir yaşın çok az olduğunu ve bu otuz beş olarak tashih edilirse daha birçok insanın bu gibi imtihanlara girmesini önerdiler. Ben de bunu çok mantıki buldum. Bence, tabii, üniversiteyi bitirdikten sonra işte askerlik meselesi var. Master yapma, doktora yapma gibi birtakım şeyler dolayısıyla gençler bu gibi yaş haddini geçmeleri nedeniyle bu imtihanlara giremiyorlar. Bu itibarla bunun sağlanması bence yeni yetişen gençler için faydalı bir durum olacağını inanıyorum. Bence otuz beş yaş da çok fazla büyük bir yaş değil. Türkiye’de yaş ortalaması da arttığına göre bence otuz biri otuz beşe çıkarmamız lazım.

Burada “mülakat”ın “sözlü” olarak düzeltilmesini istiyorum. Değerli milletvekilleri, şu ana kadar bu iş sözlüdür, zaten bütün yazılı imtihanlardan sonra sözlü imtihan yapılır. Bunu “mülakat” olarak çevirmenin de bir anlamı yok.

Burada, önergenin bir kısmında “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz.” diyor. Şimdi burada, esas zaten bu kanunun, teklifin verilmesinin tek nedeni buradaki ibarenin kullanılmasıdır. İşte biliyorsunuz Danıştay bu konularda yapılan sözlü imtihanlarda, sözlüyü kaybeden adayların Danıştaya dava açması sonucunda, birçoğu yazılı sınavda çok yüksek puan aldığını, sözlüde kendilerine doğru dürüst soru sorulmadığını, idarenin imtihan heyetinin keyfî bir uygulamayla kendisini elediği yolunda bir dava açmış. Dava sonucunda biliyorsunuz Danıştay diyor ki: “Sözlü de bir idari işlemdir.” Yani idarenin hiçbir eylem ve işlemi yargı denetimine tabi tutulamaz Anayasa’nın temel hükmüdür ya. “Sözlü de idari işlemin bir parçasıdır.” diyor. “Sözlüde sen idare olarak öğrenciye ne sordun, ne cevap verdi, benim bunu denetlemem lazım. Bunu denetlemenin de yolu, ne yapacaksın? O sözlüde sorduğun soruyu filme alacaksınız, görüntüleyeceksiniz; öğrenci ne cevap verdi, hangi cevabı verdi. Ben, seni hakikaten bu yolla denetleyebilirim, yoksa ki sen sözlüde öğrenciye veya adaya ne sordun, aday ne cevap verdi ben bilemeyeceğim için, böyle bir denetim de olmaz. Dolayısıyla, yargı denetiminin yapılabilmesinin koşulu budur.” diyor ve getirilen bu teklifle “Yok, ben görüntülü sözlü yapmam. Ben istediğim keyfî uygulamayı yaparım, bu konuda da yargı denetleme yapmasın.” İyi, yani hukuk devleti varsa, eğer şeffaflık varsa, gerçekten dürüst bir imtihan yapmıyorsanız ve yaptırıyorsanız, bu, çok akla, mantığa ve hukukun genel ilkelerine uygun bir Danıştay kararıdır ve Danıştay kararına uygun da bunun uygulamasının böyle yapılması lazım.

Daha önce hâkimlerin imtihanında da bu yol seçilmiştir, kaymakamların imtihanında da yargı bu yola gitmiştir. Bence, bu, insanların hak arama özgürlüğünü kısıtlayan bir tekliftir.

Burada biraz önce denildi ki: “Anayasa’ya aykırı değil.” Bilakis Anayasa’nın 138’inci maddesine göre yargı yetkisinin kullanılmasını imkânsız hâle getiriyorsunuz ve yargının bu konuda verdiği kararı değiştiriyorsunuz. Bu itibarla Anayasa’ya aykırıdır.

Ben Sayın Başkan Vekiliyle bahse girdim. Anayasa Mahkemesine gider, bu karar iptal edilirse Anayasa’ya aykırılık nedeniyle, birer kat elbiseye iddiaya girdik çünkü burada kayıtlara geçsin. O zaman göreceğiz elbiseyi siz mi alacaksınız ben mi alacağım!

SAFFET KAYA (Ardahan) - Bu iddia 550 milletvekiliyle mi?

KAMER GENÇ (Devamla) - Onun için, değerli milletvekilleri, eğer hakikaten hukuk denetiminden kaçmak istenmiyorsa, idarenin keyfî işlem tesis etmesi istenmiyorsa, gerçekten nitelikli, kaliteli adayların bu imtihanlarda imtihan heyetindeki birtakım yandaşlarının olmaması nedeniyle, torpillerinin olmaması nedeniyle kaybedilmesi istenmiyorsa bence burada bu görüntülerin alınması zorunludur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, buyurunuz.

Sözünüzü tamamlayınız lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bu itibarla bu önergemizin kabulünü diliyorum. Ama keyfîliği siz ilke kabul etmişseniz, “Efendim yargı denetimi olmasın.” Derseniz, tabii ben bu konuda bir şey diyemem. Teklif sahibi arkadaşımız bunu izah ederken gerçekten işin özünü yanlış anlattı. Çünkü burada kendisi de… Bilmiyorum eski bir Sayıştay mensubu olduğunu söylediler. Bence o kurumlardan gelen insanların hukuktan kaçmamaları lazım, hukuki denetimden kaçmamaları lazım, hukuk herkese gerekli.

Onun için önergemizin kabulünü diliyorum, saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 Sıra Sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “Kompozisyon” ibaresinin “Kompozisyon, Yabancı Dil”, “üç” ibaresinin “bir” ibaresi ile ve 6’ncı fıkrasında yer alan “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz.” cümlesinin “Mülakat sınavı sesli ve görüntülü sistemle kayıt altına alınır.” cümlesiyle değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                  Hakkı Suha Okay (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 1’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle bu kanun teklifinin yargı kararlarının etkisizleştirilmesi ve yargı kararlarının arkasından dolanılması ve buna yasal kılıf oluşturulmasına yönelik hazırlandığı açıkça bellidir.

Öte yandan bu kanun teklifi Anayasa’mıza aykırıdır. Şöyle ki: Anayasa’mızın 2’nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu tanımlanmıştır.

Anayasa’nın 2’nci maddesinde belirtilen bu hukuk devleti “Her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yasaların üstünde Anayasa’nın ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan bir devlettir.” deniliyor.

Oysa, değerli arkadaşlarım, bu getirilen teklif, bugüne kadar AKP İktidarının gerçekten yasaları dolanmak için getirdiği bir tekliftir. Şöyle ki: Bundan daha önce Kaymakamlık Yönetmeliği’ne uygun olarak kaymakamlık sınavları yapılmaktaydı, ancak bu Kaymakamlık Yönetmeliği’ne dayanılarak yapılan sınavlar sonucunda, bir adayın başvurduğu dava neticesinde… 2008 yılında ÖSYM sınav yapıyor, bir aday dava açıyor ve bu dava sonucunda, Danıştay 12. Dairesi, hem burada “Kadro sayısının 4 katı kadar aday çağrılır.” hükmünü iptal ediyor hem de yine, burada, “Ses ve kayıtları kaydedilemez.” hükmünü de yine iptal ediyor.

Daha sonra, Danıştay Dava Dairelerine yapılan bir itiraz, yönetmelik’in 10’uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “4 katı kadar aday” ifadesinin yürütülmesinin durdurulmasına karar veriyor, davacının sözlü sınavda başarısız sayılmasına ilişkin işlem de sınav öncesinde sorulan soruların ve yanıtların hazırlanmamış olması, sözlü sınavın sesli ve görüntülü kayıt yapılmak suretiyle gerçekleştirilmemesini hukuka uygun bulmamıştır değerli arkadaşlarım.

Hemen AKP İktidarı bu Danıştay kararını etkisiz kılmak için 5917 sayılı Yasa’yı getirmiştir. Bu yönetmelik hükmünü aynen yasa hükmü hâline getirmiştir. Bu yasa da Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, Anayasa Mahkemesine iptal istemiyle dava açılmıştır.

Şimdi, önümüzdeki kanun teklifi de buna benzer bir kanun teklifidir. Bir kere, bizim değişiklik önergemizde, adayların gireceği sınavlara yabancı dilin de eklenilmesini istemekteyiz. 21’inci yüzyılı tamamladığımız bu süreçte Sayıştayda yabancı dil bilmeyen elemanların olmasını herhâlde AKP’li milletvekili arkadaşlarımız da kabul etmezler.

Yine öte yandan, burada “4 katı kadar, mülakata, sözlü sınava adam çağırılması” demek, demin de açıkladığım nedenlerle, bir kere hukuka aykırıdır. Öte yandan da yazılı sınavı geçersiz ve etkisiz kılmaya yönelik bir yöntemdir. Hâkimler ve savcılar sınavında da aynı şekilde oldu. Efendim, yazılıyı kazananların bilmem kaç katı kadar sözlü sınava adam çağırıyorsunuz.

Sözlü sınavın yapılmasının amacı, gerçekten, görülecek işin niteliğine, adayların dış görünüş itibarıyla görülecek işin niteliğine uygun olup olmadığına karar vermektir. Bunun için yazılıda başarılı olan adaylardan 4 katını çağırmaya gerek yoktur; onlardan bir miktar, toleranslı bir miktar getirilmek kaydıyla amaç hasıl edilebilir.

Buradaki amaç şu aslında: Yazılıya girenlerin ve yazılıda başarılı olanların içinden boş kadro sayısının 4 katı kadar adam çağırmakla, AKP, kendi yandaşlarını işe alma konusunda daha fazla seçme hakkına sahip olacaktır. Bu sırıtıyor zaten, yani hukuka aykırı olduğu sırıtıyor. Anayasa’nın 10’uncu maddesine ve 70’inci maddesine aykırı olduğu buradan da bellidir değerli arkadaşlarım.

Yine öbür taraftan da, bu “Ses ve kayıt yapılamaz. Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz.” ifadesi de, demin de açıkladığım Danıştay kararında da açıkça belirtildiği üzere, yasaya aykırıdır.

Bugün, üniversitelerde asistanlık sınavları yapılmaktadır. Asistanlık sınavlarında kameralarla kayıt yapılması konusunda YÖK’ün talimatı vardır ve bu böyle olmasına rağmen, şimdi kalkıp da böylesine önemli bir sınavda kayıt sisteminin konulmamasını savunmak, sadece tutanak düzenlenmesini yeterli görmek, aslında buradaki gerçek niyeti de amacı da ortaya koymaktadır. Eğer siz yaptığınız işlemlerle yaptığınız eylemlerin hukuka uygun olduğunu savunuyor iseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …yapılan mülakatta, gerçekten, insanlar arasında siyasi düşüncelerine veya diğer nedenlere dayalı bir ayrım yapılmadığı iddiasında iseniz bu sınavın oluş şeklinin, ses ve kayıtlarının görüntüye alınmasına karşı çıkmanın anlamı yoktur, hele hele deminden de dediğim nedenlerle. Yani değişik kurumlarda artık bugün bu mülakatlar kayıt altına alınmaktadır.

Siz mesela “Efendim, telefon dinlenirken…” diyorsunuz, bakan söyledi bu kürsüde “Canım siz de rastgele konuşmayın. İşte, herkes konuşmasına dikkat etsin. Yani eğer açığınız olmamış olsa konuşmaktan korkmazsınız.” diyorsunuz. Ben de size şöyle söylüyorum: Eğer siz bu sınavlarda gerçekten ayrımcılık gayrımcılık yapmayacaksanız bu sınavların kayıt altına alınmasından korkmazsınız. Dolayısıyla sınavların kayıt altına alınmasına yönelik bu değişiklik önergemizi de kabul edersiniz diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Var herhâlde Sayın Başkanım, kâtip üyeler “var gibi” diyorlar.

BAŞKAN – Elektronik oylama yapıyorum. Anlaşamadık.

Buyurunuz, iki dakika süremiz var.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge reddolunmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 427 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesi ile değiştirilen Sayıştay Kanununun 9 uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                   Ertuğrul Kumcuoğlu

                                                                                                               Aydın

“Adaylık süresi sonunda olumlu sicil alanlar Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulunun kararı ve Birinci Başkanın onayıyla denetçi yardımcılığına atanırlar. Olumlu sicil alamayanların görevine  Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulu kararı ve Birinci Başkan onayıyla son verilir. Denetçi yardımcılarının meslekî eğitim ve staj süresi asgari iki azami üç yıldır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

Hemen başlangıçta bir hususu size arz etmek istiyorum. Benim telefonum Genel Kurul salonunda çalışıyor. Ya Hükûmet beni özel bir dinleme moduna aldı veyahut da sistemde bir sakatlık var. Lütfen gereğini yapın.

İkincisi, Sayın Başkan, kanun yapma ciddi bir iştir, bunu hepimiz biliyoruz. Kanunların düzgün bir Türkçeyle, tutarlı bir şekilde, doğru ve kolay anlaşılır bir biçimde kaleme alınması şarttır. Benim önergemi dikkatle okuduğunuz takdirde durum son derece açıktır. Bir madde kaleme alınırken bu maddedeki ifade sistematiğinin belli bir tutarlılık içinde olması lazım. Söz konusu maddenin onuncu fıkrasına baktığınız vakit, bu tutarlılığın mevcut olmadığı ve bu fıkranın birinci cümlesinin paragrafın sonuna gitmesi son derece açıktır. Bunu düzeltmek suretiyle yaptırmak istedim ama maalesef Kanunlar ve Hukuk Dairesiyle anlaşamadık, ister istemez önerge vermek durumunda kaldım.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada bir kanunu tartışıyoruz ve bu kanun bir teklif, bir değerli arkadaşımız tarafından verilmiş. Fakat maalesef gerek bu kanunun metninde gerek gerekçesinde bizim, olayı sağlıklı bir şekilde kavrayıp, anlayıp sağlıklı bir karar vermemizi sağlayacak belli unsurlar zikredilmemiş. Şimdi, burada birtakım memurların mağduriyetinin giderilmesinden bahsediyor. Peki, bu kişilerin sayısının ne olduğu bize söylendi mi bu noktaya kadar? Söylenmedi. Ben haricen öğrendim, 90 kişi.

Şimdi, arkadaşlar, değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; Sayıştay bu memleketin en seçkin kurumlarından birisidir. Sayıştay denetçiliği son derece önemli bir ihtisas mesleğidir. Bu mesleğe bir kerede 90 kişi alıyorsanız, bunun için, o kurum içinde son derece etkin, sağlıklı, modern bir eğitim sistemi oluşturmuş olmanız gerekir. Bugünkü Sayıştayda buna “Vardır.” demek mümkün değil. Bu, işin birinci soru işareti gerektiren tarafı.

İkincisi: “Burada mağdur olan insan sayısı kaç?” diyorum yani sınavı kaybeden? 35. “Bu kadar büyük sayıda insan niye başarısız olmuş?” diye sorguladığımda bir gerçek ortaya çıkıyor: Bu çocuklar başarılı olsa dahi, maalesef, sınavı kazanmış sayılamayacaklarmış. Niye? Çünkü bu 90 kişi için denetçi yardımcılığına atanabilmek için mevcut kadro sayısı altmışmış. Peki, “Hangi kamu yöneticisi, hangi yetkiyle ve akla uyarak 60 kişilik bir boşluğa 90 tane memur adayı alıyor ve ne maksatla alıyor?” dendiği zaman birdenbire Sayın Poyraz burada bize tüyoyu verdi, dedi ki: “Bu memurların pek çoğu otuz yaşını aşmanın eşiğinde. Dolayısıyla, eğer bu düzenlemeyi yapmazsak memur da olamayacaklar.” Beyefendiler, hanımefendiler, bu memlekette yükseköğretim yirmi bir-yirmi iki yaşında bitiyor. Bunların büyük bir çoğunluğu otuz yaşına yakın Sayıştay denetçi yardımcılığı adaylığına alınmışsa bu konuda kafanızda bir sual işareti belirmez mi? Niye bunlar otuz yaşlarına kadar beklediler Sayıştaya girmek için, yoksa buraya özel olarak mı davet edildiler ve belli bir arayış dâhilînde yönlendirildiler? Bu sualin cevabını da burada ilgililer vermek durumundadır.

Şimdi bize geliyorlar “Bu işi düzeltin.” Peki, biz bu işi yanlış yapanlardan hesap sormayacak mıyız? Bakın, üç önemli soru işareti koydum sizin önünüze:

1) Devleti sıkıntıya soktular.

2) Türkiye Büyük Millet Meclisini sıkıntıya soktular.

Kim yaptı? Sayıştay yönetimi. Peki, bu Sayıştay yönetimine “Bu hataları niçin yaptınız?” diye soruyu kim soracak? Meclis Başkanlık Divanı. Sayın Yakut orada oturuyor. Lütfen, Sayın Yakut,  görevinizi yerine getiriniz. Sayıştay mümtaz bir kurumdur. Sayıştay doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumludur ama Türkiye’de hiçbir kurum layüsel değildir. Böyle bir hata yapılmışsa, bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek, bunun hesabının bu millete verilmesi lazım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Devamla) - …çünkü bunun zaman maliyeti var, çünkü bunun para maliyeti var, çünkü bu tür yanlışlıklar, bu tür hareketler hepimizin sinir sistemini ciddi surette bozuyor; buna kimsenin hakkı yok.

Onun için, mümtaz kurumların yöneticilerinin de mümtaz hareket etmeleri lazım. Mümtaz kurumun mensuplarının da özel seçilmeleri lazım. Bu meslek bir ihtisas mesleğidir, buraya böyle 90 kişi “hurra” diye –affedersiniz- adam alıp, ondan sonra yarım yamalak yetiştirip, ondan sonra belli bir sınava alıp “Başarılı olmadılar.” deyip bu insanları sadece mağdur değil rencide etmeye de kimsenin hakkı yok. Ama bu yapılmıştır, yapılanları vicdanlarıyla karşı karşıya bırakıyorum. Herhalde bu Meclis bu hesabı soramayacak ama Allah herhalde sorar.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Poyraz.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sayın Kumcuoğlu, benden bahsederek, benimle ilgili olarak yanlış aktarımlarda bulundu, o konuda bir açıklama yapmak istiyorum.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Ben, efendim, önerge sahibi olduğu için burada… Ben, şahsına yönelik bir şey söylemedim.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Hayır, hayır; şahsımla ilgili demedim zaten.

BAŞKAN – Şahsı için söylemedi o da zaten, yanlış anlamayı düzeltmek istiyor.

Buyurunuz efendim.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Sayıştayda kadrosuz eleman çalıştırıldığı yönündeki konuşmasına, Sayıştayda kadrosuz eleman çalıştırılmasının söz konusu olmadığına ilişkin açıklaması

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada kadrosuz eleman alımı falan söz konusu değil. Yani, burada, mülakat sonrası yaklaşık 60 kişi göreve başlamıştır ve yaklaşık yedi ay gibi süre de Sayıştayda denetçi yardımcısı olarak da çalışmıştır, bu arkadaşlarımızın kadrosu vardır. Yani, kadro yok diye biz bu arkadaşları kazandırmış da bir kenarda bekletmiş değiliz üstat.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Öyle mi? 35 kişiye kadro vermemişsiniz.

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Hayır, onlar sınavı kazanamayan arkadaşlarımız. Bu şekilde.

Bir diğer husus, değerli arkadaşlar, burada kişiye özgü…

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Yapmayın!

FAHRETTİN POYRAZ (Devamla) – Hayır, yani bir kanun maddesi ihdas ederek Türkiye Büyük Millet Meclisi -bir yaraya parmak bastığı ifadesini dün de kullandım- Danıştayın tespit ettiği hususlardaki eksiklikleri gidererek bundan sonraki sınavlarda benzer sıkıntıların yaşanmaması, mağduriyetlerin yaşanmaması için biz bu düzenlemeyi esas amaç olarak getirdik. Ama bir taraftan da var olan, mevcut yanlışlığın, eksikliğin, mağduriyetin giderilmesi noktasında bir niyetimiz olduğunu da burada belirttik.

Dolayısıyla, burada iyi düşünülmemiş, iyi incelenmemiş, üstünkörü, lalettayin yapılmış bir iş yok, tamamen bundan sonraki mağduriyetlere yol açılmaması noktasında ilgili kurumlarla da görüşülerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanunlar ve Kararlardaki arkadaşlarımız, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımızla da görüşerek, Maliye Bakanlığındaki arkadaşlarımızla da görüşerek bu metne son şekli verildi. Yani elimize kalemi alıp da bu metni böyle yazıp da buraya getirmedik.

Bu hususun taraflarınızca bilinmesini arzu ettiğim için söz aldım.

Sayın Başkanıma da söz verdiği için teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Poyraz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.46

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.45

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Şimdi, 4’üncü sırada yer alan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı: 397)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

5’inci sırada yer alan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Sayın milletvekilleri, bundan sonraki işlerde de komisyon bulunamayacağı anlaşıldığından kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 19 Kasım 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.47