DÖNEM: 23 CİLT: 53 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
20’nci
Birleşim
18 Kasım 2009 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
emeklilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı
3.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’da şebeke suyu ve ulaşım ücretlerine
yapılan zamlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun,
gündem dışı konuşmasına verdiği cevapta İstanbul metrosuyla
ilgili yanlış bilgilendirmede bulunduğuna ilişkin açıklaması
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun,
gündem dışı konuşmaya verdiği cevapta yaptığını söylediği hizmetlerinden dolayı
kendisine teşekkür ettiğini ancak yapılması gereken daha çok hizmet bulunduğuna
ilişkin açıklaması
3.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi
üzerinde konuşan Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay’ın,
muhalefetin, Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunmadığını ifade ettiğini; oysa
kanun teklifinin sıra sayısının dokuzuncu sayfasının son paragrafında “Kanun
teklifi Anayasa’nın ‘hukuk devleti’ ilkesine aykırı maddeleri ihtiva
etmektedir.” şeklinde muhalefet şerhinin bulunduğuna ilişkin açıklaması
4.- Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Sayıştayda
kadrosuz eleman çalıştırıldığı yönündeki konuşmasına, Sayıştayda
kadrosuz eleman çalıştırılmasının söz konusu olmadığına ilişkin açıklaması
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, CHP Grubu önerisi
üzerinde konuşan Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
ÖNERGELER
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1274) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/158)
2.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1375) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/159)
B)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, askerlik hizmeti sırasında
meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/465)
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, çocuk kaçırma olaylarının
araştırılarak çocukların korunması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/466)
3.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin, muz
üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/467)
C)
ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Pakistan Parlamentosu üyelerinden oluşan Pakistan Senatosu Başkan
Vekili Mir Jan Muhammed Khan
Jamali başkanlığındaki heyete Başkanlıkça “Hoş
geldiniz” denilmesi
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/96) esas
numaralı, hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 18/11/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.-
Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen ve ön görüşmeleri yarım kalan (10/67,
10/75, 10/82, 10/122, 10/141, 10/180, 10/193, 10/208, 10/216, 10/229, 10/304,
10/309, 10/320, 10/324, 10/336, 10/337, 10/338, 10/342, 10/374, 10/377, 10/404)
esas numaralı, madencilikle ilgili Meclis araştırması önergelerinin Genel
Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)
4.- İmar Kanunu
ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı:
397)
5.- Kütahya Milletvekili
Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynak-larının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.-Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bir proje
sunumundaki Türkiye haritasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9944)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bazı köylerdeki orman kadastrosuna ilişkin sorusu
ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9956)
3.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir genelgedeki ayrımcılığa yönelik
ifadelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/9989)
4.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, bir okul idarecisine
şiddet uygulanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9990)
5.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Çelikhan’daki YİBO’ya
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/9992)
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van, Kars, Erzurum,
Ardahan, Ağrı, Şırnak ve Batman’daki öğrenci taşımacılığına ilişkin soruları ve
Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı
(7/9994), (7/9995), (7/9996), (7/9997), (7/9998), (7/9999), (7/10000)
7.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, okulların temizlik ve hijyen sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10002)
8.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, ücretsiz ders kitaplarının maliyetine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/10004)
9.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, okullardaki madde bağımlılığı araştırmalarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/10005)
10.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, bazı ders
kitaplarındaki hatalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10006)
11.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, öğretmen istihdamına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/10007)
12.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele,
- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, kayıp çocuklara,
İlişkin soruları ve Devlet
Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/10071), (7/10072)
13.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, alfabeye yeni harflerin ekleneceği
iddialarına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/10106)
14.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gelir dağılımındaki
dengesizliklere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı
(7/10170)
15.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Mut’ta Anadolu Öğretmen Lisesi açılmasına ilişkin
sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10207)
16.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerde
çalıştırılması gereken engelli personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın
cevabı (7/10231)
17.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, kayıp çocuklara,
- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
cinsiyete dayalı gelişme endekslerinin iyileştirilmesine,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/10255), (7/10256)
18.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı kişilerle
bağlantısı olup olmadığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/10314)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.05’te açılarak dört oturum yaptı.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, Ağız ve Diş Sağlığı Haftası’na,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, şeker fabrikalarının
özelleştirilmesine,
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur,
Dünya Çocuk Hakları Günü’ne,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, şeker fabrikalarının, özellikle Atatürk’ün
talimatıyla kurulan ve özelleştirme kapsamında bulunan Tokat Turhal Şeker
Fabrikasının kapatılmaması, satılmaması gerektiğine ilişkin bir açıklamada
bulundu.
Suriye Arap
Cumhuriyeti Halk Meclisi Başkanı Mahmoud Al-Abrash ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Giresun
Milletvekili Murat Özkan ve 21 milletvekilinin, kamudaki ihale sistemindeki
sorunların (10/462),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, Tokat’taki işyerlerinin
sorunlarının (10/463),
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 20 milletvekilinin, taşımalı eğitim sistemindeki
sorunların (10/464),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması
açılmasına;
Konya
Milletvekili Muharrem Candan’ın, Çevre,
Aksaray
Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un, Millî Savunma,
Komisyonu
üyeliklerinden istifa ettiklerine;
İlişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan:
(10/443) esas
numaralı, demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin
Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin DTP,
(10/204) esas
numaralı, yasa dışı dinleme ve takip iddialarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 17/11/2009
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
(10/351, 10/454)
esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 17/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Giresun
Milletvekili Murat Özkan, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın
kullandığı bir kelime nedeniyle üzüntü duyduğuna;
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş,
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir,
Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan,
Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak,
Giresun
Milletvekili Murat Özkan,
Hatay
Milletvekili Abdülhadi Kahya,
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık,
Yasa dışı
dinlemelere;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Konya
Milletvekili Faruk Bal, MHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylü’nün, şahsına;
Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan, MHP Grubu önerisi
üzerinde konuşan Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün, grubuna;
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır,
Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay,
CHP Grubu önerisi
üzerinde konuşan İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın,
gruplarına;
İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
grubuna;
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarımsal Sulamada Kullanılan Elektrik Enerjisi
Tarifelerine İlişkin Kanun Teklifinin (2/292), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra
kabul edilmedi.
Millî Savunma
Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe
Konya Milletvekili Muharrem Candan,
Çevre
Komisyonunda açık bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe
Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun,
Seçildiler.
12/11/2009 tarihli 17’nci
Birleşimde görüşmeleri tamamlandıktan sonra tümü üzerinde elektronik cihazla
yapılan her iki açık oylamada da toplantı yeter sayısı bulunmadığından, tekrar
elektronik cihazla açık oya sunulan, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında
Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407) kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasında
bulunan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/512) (S. Sayısı 427) üzerinde bir süre görüşüldü.
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, şahsına
sataşması;
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
görüşlerini farklı yorumlaması;
Nedeniyle birer
konuşma yaptılar.
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Anayasa’nın 138’inci
maddesinin “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi bir beyanda bulunulamaz.” hükmü gereğince 427 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşülmemesi gerektiğine ilişkin talebi, yapılan usul
tartışmasından sonra kabul edilmedi.
18 Kasım 2009
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
23.06’da son verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Burdur |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
Gülşen ORHAN |
|
Yusuf COŞKUN |
|
Van |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 28
II.- GELEN KÂĞITLAR
18 Kasım 2009 Çarşamba
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, askerlik hizmeti sırasında
meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/465)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.9.2009)
2.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 24 Milletvekilinin, çocuk kaçırma olaylarının
araştırılarak çocukların korunması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/466)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)
3.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 Milletvekilinin,
muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/467)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)
18 Kasım 2009 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz emeklilerin sorunları üzerine söz isteyen Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya’ya aittir.
Buyurunuz Sayın Yalçınkaya. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
emeklilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaş-larım; bugün emeklilerimizin sorunlarını hatırlatmak
amacıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakan Emekliler Haftası nedeniyle yayınlamış olduğu
mesajında “Ülkemizin kalkınmasında çok değerli katkıları olan emeklilerimize en
iyi hayat şartlarını sağlamak sosyal devlet anlayışının gereğidir. Hayatlarının
en verimli ve dinamik çağlarını devletine, milletine hizmet ederek geçiren
emeklilerimizin emeklilik döneminde, sağlıklı, huzurlu, müreffeh bir hayat
sürmeleri en büyük isteğimizdir.” demiştir. Hepimizin bildiği gibi,
emeklilerimizin içinde bulunduğu durum Başbakanın sözünü ettiği sosyal devlet
ilkesinin gereklerini hiç de karşılamamaktadır. Emeklilerimizin içinde
bulunduğu koşullarda Başbakanın sözünü ettiği emeklilik döneminde sağlıklı, huzurlu,
müreffeh bir hayat sürmeleri, yani rahat bir hayat sürmeleri emeklilerimiz
için, maalesef, hayal bile değildir.
Hükûmet tarafından emeklilerimize verilen değere bakıldığında, sadece
onların kendi kaderlerine terk edildiklerinden başka bir şey göremiyoruz. Her
geçen gün erimekte olan aylıkları onların yaşamdan iyice kopmasına neden
olmaktadır. Devletten aylık alarak geçimlerini sağlamak zorunda olan
emeklilerimiz, çalışanlarımız, maalesef, yiyemez, içemez, giyinemez, okuyamaz,
okutamaz, gezemez, ısınamaz ve hastanelere gidemez duruma gelmişlerdir. Bu
insanlarımızın birçoğu kredi kartı mağduru olmuş, bazıları böbreklerini satmak
zorunda kalmış, bazıları bakımsızlık, yalnızlık, hastalık ve açlık nedeniyle
kendisini ölüme terk etmiştir. Ömürlerini ülkemiz kalkınmasına adamış, bu ülke
için sırtından ter akıtmış, alın teri dökmüş, emek vermiş emeklilerimiz, ne acı
ki iyice sefalete sürüklenmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye İşçi Emeklileri Derneği yakın zamanda 47 ilde 4.362 emeklinin katılımıyla
emeklilerin ekonomik ve sosyal durumunu belirlemeye yönelik bir araştırma
gerçekleştirdi. Araştırmanın sonuçları korkunç bir gerçeği bir kez daha yüzümüze
vuruyor. Emeklilerin yüzde 10’unun evine hiç et girmiyor, yüzde 48’inin evine
ise ayda 1 kilogramdan az et giriyor. Emekli ailelerinin yüzde 8’i günde 1 veya
daha az, yüzde 47’si 1 ile 3 arası, yüzde 33’ü 4 ile 6 arası, yüzde 12’si 6’dan
fazla ekmekle doymaya çalışıyor, beslenemiyor. Dengeli ve sağlıklı
beslenebildiğini düşünen emeklilerin oranı yüzde 18’de kalıyor. Bir veya daha
fazla kredi kartı kullanan emeklilerin oranı yüzde 49. Emeklilerin yüzde 23’ü
icra takibine maruz kalmış. Şimdi soruyorum: Bu mudur Sayın Başbakanın sözünü
ettiği emeklilik döneminde, sağlıklı, huzurlu, müreffeh bir hayat, bu mudur
sosyal devlet ilkesinin gerekleri? Gençken, muktedirken var güçleriyle çalışmış
ve sonunda köşesinde oturup torunlarıyla vakit geçirmesi gereken emeklilerimiz
açlıkla savaşıyor. Aynı araştırma, emeklilerin yüzde 61’inin bakmakla yükümlü
olduğu 1 ile 3, yüzde 11’inin 4 ve/veya üzeri çocuğu olduğu gerçeğini de
yüzümüze vuruyor. Yani açlık sınırı altında inleyen emeklilerimiz yalnız
inlemiyor, kendi bakıma muhtaçken hâlâ üç kuruşla bakmakla mükellef oldukları
ile aynı sefalet düzeyini paylaşıyor.
Türkiye İşçi
Emeklileri Derneğinin anketine cevap veren 47 ilden 4.362 emeklimizin yüzde
96’sı almakta olduğu emekli aylığını yetersiz buluyor çünkü açlıkla boğuşuyor.
Bir kenarda huzur ve mutlulukla, sevdikleriyle vakit geçirmesi gereken
emeklilerimizin yüzde 84’ü ek iş yapmaya çalışıyor. Kimi geçici işlerde
çalışıyor ama yüzde 96’nın tümü iş arıyor. Haklarını sıcak, samimi duygularla
anlatamadıklarını anlayan bu insanlarımız dört gündür İstanbul’da dönüşümlü
olarak açlık grevi yapıyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Devamla) – Zaten aç olan emeklilerimiz açlık düzeylerini gündeme
taşıyabilmek için son çareyi deniyorlar. Açlık greviyle kendilerinin varlığını,
durumlarını hatırlatmaya çalışıyorlar ve Hükûmetten
istediklerini kamuoyuna duyuruyorlar. Yıllardır çıkarılamayan intibak yasası
derhal çıkarılarak emekli aylıkları arasındaki farklılıklar giderilsin
diyorlar. Yıllardır ödenmeyen TÜFE ve KEY alacaklarının derhal ödenmesini
istiyorlar. Kamu çalışanlarına verilip emeklilere verilmeyen ek ödemelerin
verilmesini istiyorlar. Emekli aylıklarının altı ayda bir sadece TÜFE artışı
kadar artırılması uygulamasına son verilerek, yıllarca emek verdikleri, katkıda
bulundukları ülkelerinin büyümesinden de haklı olarak pay istiyorlar. Türkiye
Büyük Millet Meclisinde Plan ve Bütçe görüşmeleri devam eden 2010 yılı merkezî
yönetim bütçe kanunundan emeklilere daha fazla pay verilmesi taleplerini dile
getiriyorlar. Bu talepleri için hükûmete seslerini
duyuramadıklarından, ne yazık ki son çare olarak açlık grevi yapıyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yalçınkaya, lütfen bağlayınız.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sözlerimi Büyük Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün sözleriyle bitirmek istiyorum: “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve
emeklilerine karşı tutumu, o milletin yasama kudretinin en önemli kıstasıdır.
Mazide, muktedirken bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi
duymayan bir milletin, istikbale güvenli bakmaya hakkı yoktur.”
Hükûmetin vermiş olduğu sözlerinin arkasında durmasını temenni ediyor,
emeklilerimize, çalışanlarımıza sahip çıkılmasını diliyorum. Tüm emeklilerimize
ve çalışanlarımıza sevgi ve saygılarımı sunuyorum, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yalçınkaya.
Gündem dışı
ikinci söz Tokat ilinin sorunları hakkında söz isteyen Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’ya aittir.
Buyurunuz Sayın
Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
2.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ilinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Tokat ilinin sorunları hakkında
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tokat, Orta
Karadeniz Bölgesi’nde dört mevsim yedi rengin yaşandığı, doğal zenginlikleri
çok yüksek olan bir ilimizdir. Zengin kaynakları olmasına rağmen yeterli
gelişmeyi gösterememiş, hak ettiği refah seviyesine ulaşamamıştır. Ben geçen
yıl da ondan önceki yıl da bu kürsüden sorunları dile getirdim, alınması
gereken önlemleri belirttim ama maalesef sorunlar çözülmediği gibi her geçen
gün daha da artmıştır. Son ekonomik krizle Tokat Organize Sanayi Bölgesi’nde
onlarca iş yeri kapandı, yüzlerce insanımız işsiz kaldı. İşsiz kalan, gelir
kaynakları biten vatandaşlarımız da çareyi büyük kentlere göç etmekte
bulmuşlardır.
Teşvik uygulama
sıralamasında üçüncü bölgede bulunan ilimiz, kara, deniz ve hava yolu ulaşımı
olan illerle aynı gruba alınmıştır. Ayrıca yüksek teşvik ve çok yüksek teşvik
uygulaması kapsamında da bulunmayan ilimize yatırımcılar da gereken ilgiyi
göstermeyeceklerdir. Teşvik sistemi Tokat için değiştirilmelidir. Tokat’ta
ilçeler dâhil neredeyse her mahalleye büyük süpermarketler şube açmaktadır. Bu
durum küçük esnafı bitirmiş, dükkânlarını kapatır konuma getirmiştir. Esnaf
odaları bu duruma isyan etmekte olup acilen süpermarketlerle ilgili yasanın
çıkması beklenmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tokat’ta çiftçi çok zor durumdadır. Artan gübre, mazot
gibi tarımsal girdilerin pahalılığı Tokat ovalarında neredeyse çiftçiliği durma
noktasına getirmiştir. Tarımsal sulamada kullanılan elektrik borçları
ödenmemiştir. 2009 yılında kanalına su verilmediğinden mahsulü yanan
ilçelerimiz olmuştur. Çiftçi gübre, ilaç ve tohumluk parasını da ödeyememiş,
icralarla karşılaşmış, hapislere düşmüş ve hapislerde yatan çiftçilerimiz
olmuştur. Tokat’ta hayvancılık bitme noktasına gelmektedir. Acil olarak, Hükûmetten, hayvancılık destekleme projelerinin Tokat için
verilmesini bekliyoruz.
Tokat ili, sigara
fabrikalarının özelleştirme kapsamında yabancılara satılmasında çok büyük zarar
görmüştür. Yılda yaklaşık 60-70 milyon TL civarında para kaybedilmiş, piyasaya
girememiştir. Bu da birçok sektörü etkilemiş, iş yerleri kapanmıştır.
Özelleştirme esnasında kamuoyuna ısrarla “Sigara fabrikası üretime devam
edecek.” denmesine rağmen maalesef kapatılmıştır. Fabrika sahasında şu anda ot
bitmiştir. Şimdi de Türkiye genelinde olduğu gibi, Erbaa ve merkezde bulunan
Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü kapatılmak üzeredir. İşçiler 4/C kapsamına
alınmaktadır. Bu durum çok yanlış ve haksızlıktır. İşçiler isyanlardadır.
Acilen bu insanların sesi duyulmalı, memur kadrosuna alınmalı, hakları da
kaybedilmemelidir.
Aynı durumu
Turhal Şeker Fabrikasında yaşamak üzereyiz. Burası da özelleştirme kapsamında
satılmak üzeredir, bu da yanlıştır. Pancar üreticisi, işçisi, esnafıyla bütün
Turhallılar, Tokatlılar fabrikalarının satılmamasını ve üretime devam etmesini
istiyorlar. Bunun için de bütün Tokatlıların katıldığı, Şeker-İş Sendikası
önderliğinde çok büyük bir miting yapılmıştır.
Halkın sesini
duyalım, fabrikayı Turhallılara verelim, pancar üretimi devam etsin; bütün
Turhallılar bunu ayakta bekliyorlar.
İlimiz kültür ve
turizm yönünden de zengin bir bölgedir. Bu konuda Danişmendlilerin
başkenti Niksar, Sulusaray Sebastapolis, Pazar Ballıca mağaraları, Zile Kalesi,
Tokat evlerine sahip çıkılmalıdır. Bunlar bizim tarih ve kültür
hazinelerimizdir.
Tokat'ın çevre
yolu uzun zamandır bitirilememiştir. Merkezde trafik çok yoğun ve karmaşık
durumdadır. Acilen Tokat-Niksar, Çamlıbel-Turhal arasındaki yollar
bitirilmelidir. Niksar-Akkuş, Zile-Alaca-Sungurlu yolları da acilen bitirilmesi
gereken konudur.
Tokat Havaalanı
kapatılmıştır. Ulaşımda en büyük engeli ortadan kaldıracak olan havaalanımız
yıllardır atıl bir vaziyette, neredeyse çürümeye terk edilmiş durumdadır. Bu da
ilimize yapılan çok büyük haksızlıktır. Havaalanı mutlaka ve ne pahasına olursa
olsun açılmalıdır.
Gazi Osman Paşa
Üniversitesi son yıllarda ödenek konusunda sıkıntılar yaşamaktadır.
Üniversiteye sahip çıkılmalı, hastanesi açılmalı, üniversite yıpratılmamalıdır.
Tokat ili ve
ilçelerinde büyük oranda pratisyen ve uzman doktor açığı vardır, hemşiresi,
ebesi olmayan sağlık ocakları bulunmaktadır. Yaz aylarında yaşanan kene
vakaları da göz önüne alındığında durumun aciliyeti daha
bir önem arz etmektedir. Yeni Tokat Hastanesi açılmalıdır. Eski hastane
çevresindeki iş yerlerini kaybetmek istemiyor esnaflar, o esnafların da sesi
duyulmalıdır.
Köy yollarımız
çok kötü durumdadır. Erbaa-Gökal yolu gibi çok kötü
durumda olan, kasislerden geçilemeyen yollar vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
REŞAT DOĞRU
(Devamla) – Beş altı yıldır yapılamayan grup yolları vardır. Özel idare
kaynakları mutlak suretle artırılmalı, yeni ödenekler konmalıdır.
İlimizin birçok
yerinde yeni dersliklere ihtiyaç vardır. Millî Eğitim Bakanlığı bina, teçhizat
ve eğitimci açısından ilimizi desteklemeli ve yeni yatırımlar yapılmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ilimizde en önemli sorunların başında işsizlik
gelmektedir. Vatandaşlarımız iş ve aş bulabilmek için büyük mücadele
veriyorlar. İşsizlikten dolayı da 2002 yılından itibaren nüfus devamlı
azalmakta olup milletvekili sayımız 5’e düşmüştür. Eğitim, sağlık ve benzeri
gibi olumsuz koşulların baş gösterdiği ilimiz, sosyal ve ekonomik yönden tam
bir çıkmaza girmek üzeredir. Bu durum Tokatlıya sahip çıkılmasının zamanının
geçmekte olduğunu göstermektedir.
Sözlerimin
dikkate alınacağını umuyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Doğru.
Gündem dışı
üçüncü söz İstanbul’da şebeke suyuna yapılan zamlar hakkında söz isteyen
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a aittir.
Buyurunuz Sayın
Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)
3.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’da şebeke suyu ve ulaşım
ücretlerine yapılan zamlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten bugün
emekli sendikaları temsilcileri geldiler. Yaşadıkları son
derece ciddi bir dram. Az önce arkadaşım aktardı. Büyük bir dram
yaşanıyorken, ciddi bir geçim sıkıntısı var iken, açlık, yoksulluk, sefalet var
iken İstanbul’da suya yüzde 50’lere yakın zam yapıldı bir sene içinde.
Enflasyon yüzde 7, yüzde 7,5, yüzde 9, yüzde 10’un altına indi dediğimiz
noktada emekliye 5 liralar, 10 liralar reva görülürken, yaşam kaliteleri ve
seviyeleri düşürülürken suya ve İETT’ye yapılan zamlar çok haksız zamlar, kabul
edilebilir zamlar değil. İstanbul ve İstanbullular bunu hak etmiş değil. Bugün
baktığımızda Avrupa’da kişi başına
Değerli arkadaşlarım,
kaynaklar yanlış kullanıldı. Maliyetler yüksek rakamlara yapıldı. Biz
geçtiğimiz yıl bir basın toplantısında İstanbul’un iflas ettiğini söylemiştik.
“İstanbul 2009’da borçlarını ödeyemez.” dedik. 4,5-5 katrilyon civarında finans
borcu varken 2009 içerisinde de -o dönemin rakamlarıyla konuşuyorum- 3,5-4
katrilyon daha bir öngörüde bulunmuştuk. Şimdi, baktığımız zaman İstanbul’da şu
an borçlar ödenemez hâle gelmiş, kaynaklar iyi kullanılamaz hâle gelmiş, bedeli
de kötü yönetim anlayışının sonucu olarak yurttaşlarımızdan çıkarılmaktadır. Su
zammıyla çıkarılmaktadır, İETT zammıyla çıkarılmaktadır. Bunlar, kabul
edilebilir tutum ve davranışlar olamaz. Öğrenci kenti İstanbul’da,
öğrencilerimiz güç koşullar altında eğitimlerini, yaşamlarını idame ettiriyorlar.
İstanbul’da milyonlarca emekli, binlerce emekli yaşamlarını idame ettirebilmek
için, o kıt kanaat imkânlarıyla kendi yaşamlarını idame ettirebilmek için
uğraşırken bir de karşılığında günlük hayatın vazgeçilmez unsuru suya bu
şekilde zam yapılması, asla kabul edilebilir bir yöntem olamaz. Bu zamların derhal geri alınması lazım.
Değerli
arkadaşlarım, keza, dünyanın en pahalı ulaşımı İstanbul’dadır gelir düzeyine
göre. Bakın, 2007 yılı içinde millî gelire baktığımızda İtalya 22.100 dolar,
İngiltere 22.800 dolar, Fransa 24.400 dolar, Belçika 25.300 dolar, Almanya
28.700 dolar, Türkiye’nin ise 5.500 dolar, yaklaşık 5 katı düzeyinde. Asgari
ücretler de ne yazık ki İngiltere 1.361, Belçika 1.259, Fransa 1.254, Almanya
ve İtalya’da asgari ücret uygulanmıyor ama bizde bunların çok çok altında.
Değerli
arkadaşlarım, bu gelir düzeyiyle, bu günlük yaşamın vazgeçilmezi olan su ve
ulaşımın önüne, toplu taşımanın önüne engel koymayın. Bu zamların derhâl geri
alınmasını sağlamamız gerekiyor ve bu zamların nedeni olan da kontrolsüzlük,
denetimsizlik. Örneğin, gerek İSKİ gerek İETT gerek yirmi bir tane şirket ne
yazık ki denetlenemiyor, incelenemiyor. Daha da vahimi, İstanbul’da kaynak
israfının en önemli örneklerinden bir tanesi de İstanbul Büyükşehir Belediye
Spor Kulübümüz, muhteşem kulübümüz. Değerli arkadaşlarım, bu kulübe aktarılan
rakamların kamuya ne faydası var, kamuya ne yararı var? Profesyonel kulüpçülük
niçin vardır? Profesyonel kulüpçülük, bir bölgenin, orada yaşayan insanlarının
gönüllü hayata geçirdikleri bir yerdir. İstanbul’da üç tane büyük kulübümüz
var, bunun yanı sıra yüzlerce kulübümüz var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen,
sözlerini tamamlayınız.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Esas olan, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bu kulüplere, amatör
kulüplere katkı sunması, yardım etmesi, her türlü sportif faaliyete yardım
etmesi gerekir iken kentin kaynaklarının hiçbir taraftarı olmayan, desteği
olmayan, kamu yararı olmayan kulübe aktarılması asla kabul edilemez. Bugün,
yoksul insanlarımızın su kullanımına katkı sunmak gerekirken, hatta gelir
düzeyi düşük olan insanlarımızdan su faturaları, doğal gaz faturalarının
ulaşımın ücretsiz yapılmasının sağlanması gerekir iken ne yazık ki Spor AŞ gibi
birtakım yerlere aktarılan paralarla İstanbul halkının alın teri, emeği ortadan
kaldırılıyor, yok ediliyor.
Bu zamların en
kısa zamanda geri alınmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Soysal.
Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
cevap verecektir.
Buyurunuz Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Değerli
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
Özellikle Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğru ve aynı zamanda İstanbul Milletvekili Çetin
Soysal’ın gündem dışı konuşmalarına cevap vermek üzere Hükûmet
adına söz aldım efendim.
Evvela şunu ifade
edeyim: Sayın Vekilim, Hükûmetimiz Tokat’a çok büyük
yatırımlar yapıyor.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederiz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Hatta hatırlarsanız, daha geçen ay Tokat’a
bütün Bakanlığıma bağlı birimlerle giderek orada gerek sulama, barajlar,
göletler, ayrıca taşkın koruma tesisleri ve bunun dışında Tokat’taki hakikaten
dünyaca meşhur olan fakat maalesef henüz yeteri kadar tanınmayan Ballıca
Mağarası’nın uzun devreli gelişme planının hazırlanması, bu konuda her türlü
destek verilmesi için toplantı yaptık. Hatta biz bütün milletvekillerimizi de, bütün belediye
başkanlarını da davet ettik. Bütün herkesin görüşlerini, tenkitlerini,
tavsiyelerini, taleplerini aldım. Bunları da şu anda 2010 yılından başlayarak
yerine getirmenin gayreti içindeyiz. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederiz Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bunun dışında İstanbul’la ilgili su zammından
bahsetti Sayın Milletvekilimiz.
Efendim, şunu
ifade edeyim: Ben tabii geçmişte İstanbul’un Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel
Müdürlüğünü yaptım. Bakın, İstanbul’un, 5 Mayıs 1994’te İSKİ Genel Müdürü
olduğum zaman Sayın Başbakanımız o tarihte Büyükşehir Belediye Başkanı idi.
Değerli
milletvekillerim, yani bütün İstanbullular biliyor, o zaman su yoktu. Bütün atık
sular caddelerden akıyordu. Haliç’in kokusundan kilometrelerce ötede insanlar
burunlarını tıkamak durumunda kalıyordu. Şimdi, bakın, su zammından bahsedildi.
Biz, o tarihten bu tarihe kadar İstanbul’da herhangi bir su kesintisi
yapmadığımız gibi, şu anda, 2050 yılına kadar İstanbul’un su ihtiyacını
karşılayacak bütün planlamalar yapılmıştır. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Bu gerçekten önemli.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Zam yaptınız, zammı konuşun.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayır, efendim, bakın, zam değil, bakın,
özellikle belirteyim.
İstanbul’da, su
verilmeden önce, su yokken bütün vatandaşlarımız âdeta her yerde mısır patlağı
gibi patlayan su satış istasyonlarından çok yüksek ücretlerle su alıyordu,
hatta dişini dahi fırçalamak için o suları kullanıyordu ve normal suyun 100
katı kadar pahalıydı. Şimdi, artık, İstanbul’da, bütün vatandaşlar yemeğini
İSKİ suyuyla yapıyor, içme suyunu İSKİ suyuyla karşıladığı için herhangi bir
şekilde su satış istasyonlarından su almıyor, tamamı da kapanmıştır. Neden?
Bakın, buradaki…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, ne zamandır İstanbul’a gelmiyorsunuz!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben hatırlıyorum, geçmişte, biz suya aile
başına çok daha fazla para veriyorduk Sayın Vekilim çünkü dışarıdan su
alıyorduk. Ben, gece yarısı saat üçte, elimde bidonla, daha önce, sizlerin
döneminde sokaklarda su aramaya çıkardım.
ÇETİN SOSYAL
(İstanbul) – Mevsimsel nedenlerden dolayı yağış sıkıntısı vardı.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, müsaade edin… Müsaade edin…
Bakın, şimdi,
zamdan bahsedeyim...
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) - Oraya gönderme yapmayın yani!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ama şöyle… “Gönderme yapmayın” ama…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) - O dönemdeki yapılan yatırım hiçbir dönemde yapılmamıştır. Çıkıp
oraya bunu mu anlatayım yani!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – O zaman şunu ifade edeyim. Müsaade edin,
karşılıklı konuşmayalım.
Değerli
vekillerim, İstanbul’da, şu anda memba suyu gibi su akıyor, vatandaşın bütün
talepleri karşılanıyor, vatandaş bu suyu rahatlıkla kullanıyor, dışarıdan su
alma ihtiyacı yok, bu bir. Herhangi bir şekilde depo yaptırmıyor, suyu
biriktirmek için herhangi bir masraf yapmıyor.
Bakın, geçmişte,
şunu… O zaman size bir hesap yapayım: Bakın, şu anda, geçmiş dönemde su
akmadığı için -ben, İstanbul’da yaşadım yıllarca- bütün İstanbullular
apartmanlarının altına depo yaptırmıştır. Bu depo ve diğer tesisatlara harcanan
paranın hesabını yaptınız mı? Bu para bu İstanbul’dan çıktı.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Suyla ilgili, bu dönemde, bahsettiğiniz bu dönemde çok önemli
yatırımlar yapıldı.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bugünkü fiyatlarla bu paranın karşılığını ben
hesap ettim, tam 8 milyar TL, eski parayla 8 katrilyon. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Açılışlar size kısmet oldu. O dönemi tartışmayın.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani şimdi bu paraları apartman yöneticileri
bizlerden aldı, sadece su parası değil. Kaldı ki bakın, şunu unutmayın:
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı…
ÇETİN SOSYAL
(İstanbul) – Peki, bunlar oldu diye suya zam mı yapacaksınız?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, karşılıklı konuşmayalım, ben sizi
saygıyla dinledim. Lütfen, bu…
ÇETİN SOSYAL
(İstanbul) – Hayır, ben beş dakika konuşuyorum, siz yirmi dakika
konuşuyorsunuz. Rica ediyorum Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben zamdan bahsediyorum şu anda.
İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı iki yıl önce suda tenzilat yaptı mı? Yaptı.
Şimdi yaptığı şey, o tenzilatı geri aldı, eski seviyeye getirdi. Neden getirdi?
Çünkü İstanbul Büyükşehir Belediyesi hudutları genişletildi. Daha önce İSKİ’nin, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresinin mesuliyet
hudutları İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları ile sınırlı idi ama İstanbul
il hudutlarına kadar genişleyince yeni yatırımlar yapılması gerekiyor, bu bir.
İkincisi: Bakın,
İstanbul’daki su getirmek Berlin’de veya Paris’teki su getirmek gibi kolay
değil. Neden? İstanbul yedi tepe üzerine kurulmuş. Diyelim ki Sarıyer’deki bir
yere suyu getirmek için biz 7 defa suyu pompalıyoruz, 7 defa. Bakın,
barajlardan, Istranca barajlarından pompalıyoruz,
oradan Terkos’a akıyor, Terkos’ta
pompa istasyonuyla bizim yaptığımız
Ulaşıma gelince:
Bakın, ulaşımda İstanbul’da çok büyük adımlar atılıyor. Eskiden metro denen bir şey yoktu. İlk defa metroyu,
Sayın Başbakanımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu an açtı.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Yapma ya, yapma! Ayıptır ya!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Evet, ilk defa açtı, evet.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Ayıptır ya! Metronun temelini kimin attığını bütün Türkiye biliyor
ya!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Eee bir bakın o
zaman. Kim açtı, bir bakın bakalım.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Rica ederim ya! Efendim, temelini kim attı? Kim kredisini aldı?
Kim getirdi?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – 1997 yılından önce İstanbul’da metro diye bir şey yoktu.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Yapma ya! Ne kadar olumlu şey varsa hepsini siz yaptınız!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sadece, işte biliyorsunuz, Sultan
Abdülhamit’in yaptığı…
ÇETİN SOYSAL (İstanbul)
– Rica ederim, ne kadar ayıp bir şey ya!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - …biliyorsunuz, Kadıköy’den yukarı
Galatasaray’a kadar olan bir metro vardı.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Ne kadar ayıp bir şey ya! Ne kadar ayıp bir şey ya!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Onun dışında metro
falan yoktu. Kaldı ki şu anda İstanbul’da metrobüs
uygulaması yapılıyor bakın. 300-400 bin kişi, şu anda metrobüsle
ta Bakırköy’den, hatta, Küçükçekmece’den başlıyor, Avcılar’dan başlıyor, ta Söğütlüçeşme’ye
kadar vatandaş, yaklaşık olarak kırk beş dakikada gidiyor. Daha önce burasını
İstanbul olarak biz üç saatte alamıyorduk ve tek biletle gidiyor.
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, yani, insaf sahibi olalım. İstanbul, gerçekten su
açısından, fiyat açısından, su kalitesi açısından, dünyanın en güzel şehridir.
Bakın, geçmişte ben İSKİ Genel Müdürü olduğum zaman herkes diyordu ki:
“İstanbul’un su meselesi hallolmaz.” Çünkü, her yıl
İstanbul’a bir Helsinki kadar nüfus geliyor, 300 bin-400 bin kişi geliyor. Bu
göç daha devam ediyor. Dolayısıyla, bu kadar göçe hiçbir Hükûmet
dayanamazdı ama biz, büyük düşündüğümüz için, 2040, 2050 yılını düşündüğümüz
için her şeyi yaptık, her daim su akacak. Fiyatı da çok makuldür, zamlar da son
derece makuldür.
Ben, bu
düşüncelerle, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim, teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eroğlu.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, bir şey söyleyeceğim. Sayın Bakan dedi ki: “İstanbul
zor bir kent, yedi tepeli kent üzerine kurulmuştur.” Ben kendisine yedi tepenin
neresi olduğunu sormak istiyorum.
BAŞKAN – Bir
dakika Sayın Soysal, biraz daha sakin söyleyiniz lütfen.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Yedi tepe Sarıyer mi? Yedi tepe Şile mi? Yedi tepe Kadıköy mü?
Yedi tepe dediğiniz, bu tarihî yarımadadır.
BAŞKAN – Sayın
Soysal…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Onun bile farkında değilsiniz. Kaldı ki bir sataşma var. Rica
ederim.
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, ben
durumu anlatmak için söyledim.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Metronun temelini siz mi attınız? Metroyu kim kurdu, kim yaptı,
kim hayata geçirdi?
BAŞKAN – Sayın
Soysal…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) –
Anlamıyorsanız ne yapayım ben!
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Niçin böyle bir haksızlık yapıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen yerinize oturunuz.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Bir açıklama yapmama izin verir misiniz Sayın Başkan? Burada bir
sataşma var. “Metronun temelini biz attık.” diyor.
İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) – Kime sataşmış ya?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Siz bana
sataştınız.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – İzin verir misiniz Başkanım?
BAŞKAN – Hangi
konuda söz istiyorsunuz?
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakanın vermiş olduğu yanıta, 60’a göre ve yanlış
bilgilendirmeden ötürü.
BAŞKAN –
Yerinizden lütfen sisteme giriniz, 60’a göre söz vereceğim.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Başkanım, ben de istiyorum 60’a göre.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Vekilim, isterseniz bir toplantı yapalım, ben size İstanbul’un su durumunu on
saat anlatayım, nereden nereye gelmiş.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmasına verdiği cevapta
İstanbul metrosuyla ilgili yanlış bilgilendirmede
bulunduğuna ilişkin açıklaması
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, şimdi, İstanbul’da yaşanan su zammının getirdiği
olumsuzlukları, bunu aşmanın çabası ve çalışması içinde olmamız gerektiğini,
ulaşımla ilgili sorunu aksettirirken Sayın Bakan bir yanlış bilgilendirme
yaptı.
Birincisi,
İstanbul’da metroyla ilgili yapılan çalışma 1989’da
başlar. Bütün kaynakları yurt dışından veya değişik yerlerden sağlanmıştır ve
bu yatırımı da, gerçekten iyi bir belediyecilik örneği gösteren o günkü yapı,
yönetim Taksim’le 4. Levent arasındaki metronun
hazırlığını yapmıştır. Ha, bunun açılışı -devletin devamlılığı vardır-
yönetimin değişmesi sonucu, bu devamlılığın da sonucunda size nasip olmuş
olabilir. Ama yiğidi öldürelim hakkını yemeyelim. Örneğin toplu taşımada,
İstanbul’daki raylı sistemle ilgili çok önemli çalışmalar yapılmıştır.
Yine o dönemde,
evet, iklim şartlarının getirmiş olduğu olumsuzluklar vardı, yağış yoktu.
Nitekim sizde de yaşadık o yağışı.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yok bizde.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sizde de yaşadık.
MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Sen çöplerden bahset.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Gittiniz bak, Melen Çayı’na ihtiyaç duydunuz. Melen Çayı’na niye
ihtiyaç duydunuz Sayın
Bakan? Bakın, Melen Çayı’na niye ihtiyaç duydunuz, biliyor
musunuz? Su havzalarını yok ettiğiniz için. Ben söylemiyorum, sizin İSKİ Genel
Müdürünüz söylüyordu bir önceki dönem, “24.500 tane kaçak yapı var.” diyordu ve
o dönemde, bakın, geçmişteki dönemde, belli yoksulluk sınırının altında yaşayan
insanlardan su parası alınmıyordu.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Su akmıyordu
ki.
MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Cumhuriyet Halk Partililerden alınmıyordu!
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır kardeşim ya! Yani bunları bırakın, bırakın…
Ama o dönemde
yaşananları, iklim şartlarının getirdiği olumsuzlukları elbette ki göz ardı
edemeyiz.
Ve bakalım
yatırımlara. En büyük yatırımlar da o dönemde yapıldı, bunların açılışları size
kısmet oldu. En azından bunları söylemekten kaçmayın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Örnekleri var. Daha geniş bir zamanda, Sayın Bakan, sizinle bu
konuda tartışırız.
Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Soysal.
Sayın Doğru da
60’a göre söz istedi.
Buyurunuz.
2.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmaya verdiği cevapta yaptığını
söylediği hizmetlerinden dolayı kendisine teşekkür ettiğini ancak yapılması
gereken daha çok hizmet bulunduğuna ilişkin açıklaması
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakana
hizmetlerinden dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz, sağ olsunlar. Ancak yapılan
hizmetlerin yanında Tokat’ımızda şu anda büyük bir işsizlik vardır. Tokat
Sigara Fabrikası kapanmış ve onunla beraber organize sanayi bölgelerinde birçok
yerler kapanmıştır. 2002 senesinde 840 bin olan nüfus şu anda 620 bin
civarındadır, milletvekili sayısı da 2 eksilmiştir.
Sayın Bakanım,
ayrıca, sizin hizmetleriniz, sizin Bakanlığınızla ilgili hizmetler içerisinde
Kelkit ve Yeşilırmak’taki su taşkınlarıyla ilgili bentler henüz
bitirilmemiştir. Onların bitirilmesini bekliyoruz. Teşekkür ediyorum.
Ayrıca Avlunlar Göleti, Çevreli Göleti, Alpu
Deresi Göleti de bir program içerisinde olursa
Tokatlılar memnun olacaklar diye ifade etmek istiyorum.
Ballıca Mağarası
dünyanın en güzel mağaraları içerisindedir. İlginizi biliyoruz ancak bunun
biraz daha tanıtılması gerekiyor. Bu yönlü olarak da tanıtımında desteğinizin
beklendiğini ifade etmek istiyorum.
Ayrıca HES
projelerinde de Tokat’ta çok büyük oranda bazı noktalarda sıkıntılar vardır.
Mesela, Erbaa HES’le ilgili olarak Niksarlılar ve
Erbaalılar geçtiği yerlerle ilgili yeniden değerlendirme bekliyorlar. Bir
ikincisi de: Erbaa için çok önemli olan Şahinkaya HES Projesi’nin de program
içerisinde olması gerekiyor çünkü Şahinkaya HES olduğu zaman cazibe yöntemiyle
arazi sulanacak ve de elektrik borcundan kurtulmuş olacaktır.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Doğru.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim,
sataşma var. Müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yerimden mi
konuşayım?
BAŞKAN – Kürsüden
lütfen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekillerim; özellikle ben şunu ifade edeyim: Sayın CHP
Milletvekili Çetin Soysal Beyefendi, bütün metronun
yatırımlarının geçmiş dönemler, Başbakanımızdan önceki belediye başkanlığı
döneminde açıldığını ifade etti.
Efendim, şunu
ifade edeyim: Evet, Sayın Sözen tarafından Taksim’de temel atma merasimi
yapılmıştır. Ama o zamanın şartları sebebiyle bu bekliyordu, adım atılamadı,
hatta o tarihteki borçları…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – İstanbul’daki yedi tepeyi de bir sayarsanız…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın, ben size ispat ederim efendim,
rakamlarla. Bunu ben size rakamlarla vereceğim.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Ben de size ispat ederim.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Geçmiş dönemden borçlar dahi Sayın
Başbakanımızın belediye başkanlığı döneminde ödendi ve açılış da ta 1997
yılında ancak -94’ten 97’ye- Sayın Başbakanımız tarafından, o da Taksim’le
özellikle Levent arası açılabildi. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Gelelim su
yatırımlarına… Efendim, su yatırımlarıyla ilgili… Bakın, bunun ispatı da
mümkün. Istrancalardan bahsedeyim. Istranca derelerin tamamı, Düzdere’de
sadece dolu savak betonu hariç olmak üzere, 300-400 metrelik isale hattı hariç
olmak üzere -o da en küçüktür, gölettir bana göre- yedi tane baraj, isale
hatları, terfi merkezleri, enerji nakil hatları, arıtma tesisleri, İkitelli’deki arıtma tesisleri tamamen bizim tarafımızdan
projelendirilmiştir, tamamen bizim tarafımızdan atılmıştır.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Istranca 1991 projesi…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Tamam, yapılmamış… Yapılmamış…
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen dinleyiniz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben, o zaman bir hatıramı anlatayım, müsaade
ederseniz, çok kısa olarak, hemen bir dakikada.
Ben, bakın, bunu
ispat ediyorum…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sizinle istediğiniz ve dilediğiniz yerde tartışırız.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Lütfen…
21 Temmuz 1994
tarihli gazetelere bakın. O tarihte Sayın Vali Kozakçıoğlu,
Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımız -Başbakanımız- Recep Tayyip Erdoğan ve
ben, o tarihte, 21 Temmuz 1994 günü Istrancaların ilk
deresi olan Düzdere’de yeniden temel attık ve bütün
basın mensuplarına gösterdik yeniden başlıyoruz diye. Yapılan ortada. Çok açık,
samimi olarak söylüyorum, ben katiyen… Hakkınız varsa hakkınızı teslim ederim.
Evet, 1990 yılında başlatılmış “acil içme suyu” diye yüzde 25 zamlı şekilde,
ama yapılan sadece Düzdere’de -en küçük gölette-
sadece dolu savak betonudur. Bunu size rahatlıkla ispat ederim Sayın Vekilim.
Buyurun hodri meydan. Ben size bütün evrakları getireceğim.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Eroğlu.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Sözlü soru
önergelerinin geri alınmasına dair iki tezkere vardır, okutuyorum:
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Önergeler
1.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/1274) esas numaralı sözlü sorusunu geri
aldığına ilişkin önergesi (4/158)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin Sözlü
Sorular Kısmının 282. sırasında yer alan (6/1274) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
2.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/1375) esas numaralı sözlü sorusunu
geri aldığına ilişkin önergesi (4/159)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Gündemin Sözlü
Sorular Kısmının 363. sırasında yer alan (6/1375) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
BAŞKAN – Sözlü
soru önergeleri geri verilmiştir.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, askerlik hizmeti
sırasında meydana gelen ölüm olaylarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/465)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kışlalarda
intihar, kaza ve kaza kurşunu gibi sebeplerle öldüğü iddia edilen, fakat başta
aileleri olmak üzere kamuoyunun vicdanında kuşkular uyandıran asker ölümlerinin
nedenlerinin araştırılarak alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'inci İç Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz. 30.01.09
1) Ahmet Türk (Mardin)
2) Emine Ayna (Mardin)
3) Fatma Kurtulan (Van)
4) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Bengi Yıldız (Batman)
8) M. Nezir
Karabaş (Bitlis)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
11) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
12) Hamit Geylani (Hakkâri)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Nuri Yaman (Muş)
16) Osman Özçelik (Siirt)
17) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Hasip Kaplan (Şırnak)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
21) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Her yıl
kışlalarda onlarca askerin, intihar, kaza ya da kaza kurşunu sonucu hayatını
kaybettiği bilinmektedir. Ancak ölüm sebebi bu nedenler olarak ifade edilse de
aileler her defasında, çocuklarının askeri yetkililerce belirtilen nedenlerden
hayatını kaybetmediğini, aksine çocuklarının psikolojik sorunlarının
olmadığını, kasten öldürülmüş olabileceğini öne sürmektedirler. İntihar ya da
kaza kurşunu sonucu hayatını kaybettiği söylenen askerlerin otopsi raporlarında
da ailelerin şüphelerine haklılık kazandıracak sonuçlar ortaya çıkmakta ve bu
sonuçlar kamuoyuna da yansımaktadır. İntihar ya da kaza kurşunu sonucu hayatını
kaybettiği ileri sürülen asker aileleri, çoğu zaman otopsi yapılmasına bile
izin verilmediğini, otopsi yapılsa dahi otopsi raporunun askeri yetkililerce
kendilerine verilmediğini iddia etmektedirler. Meydana gelen ölüm olaylarında
etkin bir soruşturma yürütülmediği gibi bu konuda nasıl önlem alınacağına dair
tartışmalar da yürütül-memektedir.
Kışlalarda, kaza
kurşunu, intihar veya çeşitli sebeplerle meydana geldiği söylenen ölüm
olaylarında, etkin bir soruşturma yapılmaması neticesinde bazı aileler
davalarını AİHM'e taşımıştır. Çanakkale
Boğaz Komutanlığı'nda asker olan Halim Bayram'ın, komutanı tarafından
tabancayla vurulduğu ve kaldırıldığı Çanakkale'deki askeri hastanede gerekli
tıbbi müdahale yapılmadığı gerekçesiyle yaşamını yitirdiği iddiasıyla ailesinin
2001 yılında yaptığı başvuruyu karara bağlayan AİHM, "Türkiye'nin Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) etkili soruşturma hakkıyla ilgili 2.
maddesini ihlal ettiği" kararını vermiş ve Türkiye'de yapılan askeri
soruşturma sonucunda Halim Bayram'ın intihar ettiği görüşüne varıldığını ancak
bu ölümle ilgili etkili bir soruşturma yapılmadığını savunmuştur. Aynı şekilde,
8 Mart 2001'de Tunceli'de görevli iken yatakhanesinde başından vurulmuş şekilde
bulunan ve yapılan soruşturma sonucunda intihar ettiği bildirilen Mustafa Beker'in davası da AİHM'e
taşınmış ve AİHM, intihar açıklamasını "gerçek dışı" bularak,
hükümetin bireylerin yaşama hakkını koruma altına alan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 2'nci maddesini "ihlâl" ettiğine kanaat getirmiştir.
Askeri
yetkililerce intihar ya da kaza kurşunu sonucu meydana geldiği iddia edilen
ancak aileleri tarafından şüphe ile karşılanan ölüm olaylarından bazıları
şöyledir:
24 Aralık 2005'te
Şanlıurfa'da askerlik yapan Adem Peker'in görev
yaptığı birliğinde silahla intihar ettiği açıklanmış ancak askerin ailesi,
öldürülüp intihar süsü verildiğini açıklamıştı.
11 Ekim 2007'de,
Kars Merkez Jandarma Komutanlığı'na bağlı Boğatepe
Karakolu'nda askerlik yapan Erdal Arslan'ın, intihar
ettiği iddia edilmiştir. Ancak, ailesi çocuklarının sırtından vurulduğunu
belirterek, askeri yetkililerden şikâyetçi olmuştu. Ailesi Trabzon Adli Tıp
Kurumu'nda yapılan otopside de Erdal Arslan'ın
sırtından vurulduğunun tespit edildiğini öne sürmüştür.
11 Haziran
2008'de Gaziantep'in Araban İlçesi Akbudak Jandarma
Komutanlığı'nda askerlik yapan Van doğumlu Mehmet Letif
İşler'in zırhlı araçtan atlayarak hayatını kaybettiği
söylenmiş, ancak ailesi çocuklarının öldürülmüş olabileceğini iddia etmiştir.
8 Eylül 2008'de
Elazığ Jandarma Tabur Komutanlığı'nın önce çatışmada hayatını kaybettiğini
ileri sürdüğü daha sonra ise kendini askerliğe elverişsiz hale getirmek için
silahıyla intihar ettiğini açıkladığı Ali Yüksel'in ölümü hala açıklığa
kavuşturulamadı.
6 Nisan 2009’da
Sakarya'da Adapazarı 1. Motorlu Piyade Tugayı'nda askerlik yaparken intihar
ettiği söylenen Van Çatak doğumlu Adil Şipal'in
ailesinin, daha önce çocuklarının öldürüleceğine dair Çatak İlçe Jandarma
Komutanlığı'na dilekçe ile başvurduğu ortaya çıkmıştır.
7 Eylül 2009'da
Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde, atış eğitiminde hayatını kaybettiği öne sürülen
Volkan Kamalak'ın ailesi, kendilerine tatmin edici
bir belge sunulmadığını iddia itmiştir.
Kışlalarda
meydana gelen ölüm olaylarının gündeme alınarak bu konuda alınacak önlemlerin
belirlenmesi, kamuoyunun ve asker ailelerinin aydınlatılması için bir Meclis
araştırma komisyonunun kurulması gerekmektedir.
2.-
Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 24 milletvekilinin, çocuk kaçırma
olaylarının araştırılarak çocukların korunması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/466)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Ülkenin
geleceğini çocuklara emanet etmiş bir atanın evlatlarıyız. Çocuklarını
koruyamayan, gözetemeyen toplumların geleceği de tehlikededir.
Ülkemizde, 0-18
yaş arasındaki nüfus 27 milyondur. 5 yaş altı nüfus 7 milyon ve nüfusumuzun
yüzde 36'sı yoksuldur.
Son zamanlarda
organları için ya da uyuşturucu dağıtıcısı, seks kölesi, ev hizmetçisi,
hırsızlık, yankesicilik yapmak için çocukların kaçırıldığı düşünülmekte bu da
çocukları kaçırılan ailelerde dayanılmaz acılar yaşatmakta, toplumumuzda ise
büyük bir korku ve infial yaratmaktadır.
Ülkemizde geçen
yıl kaybolan çocuk sayısı 528'ken bu yılın ilk 5 ayında 645 çocuk daha
kayboldu. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı tarafından hazırlanan 2007 Kayıp
Çocuklar Raporu'na göre; 2007 yılında 7.183 çocuk kaybolurken bunların 6.350'si
bulundu. Geri kalan 833 çocuktan ise haber alınamadı. Emniyet Müdürlüğü haber
alınamayanların sayısını 1.446 olarak açıklamıştır.
Türkiye'de son 5
yıl içinde sosyal alanda yapılan harcamalarda sürekli düşme eğilimi olmaktadır.
Yoksul aileler ülke genelinin ancak yüzde 6 payını kullanabilmektedir.
Ülkemizde gerek
okul öncesi, gerekse okul çağı çocukları eğitim dışında kalan zamanlarını
korumasız ortamlarda oyun oynayarak ve bilgili ve bilinçli kişiler yerine
birbirleriyle kulaktan dolma şeyler öğrenmeye çalışmaktadır. Ülkemizde okul
öncesi ve okul çağı çocuklarının boş zamanlarını güvenli ve eğitimli kişilerle
geçirebileceği yerler az bulunmakta ya da hiç bulunmamaktadır.
1. Son 10 yıllık
dönemde kaybolan ya da kaçırıldığı bildirilen çocuk sayısı ne kadardır?
2. Başta aileler,
devletin ilgili birimleri, eğitim kurumları ve sivil toplum örgütleri;
çocuklara sahip çıkma noktasında işbirliği içinde olmalıdır. Bu konunun bir
devlet politikası olarak koordineli bir şekilde yürütülememesinin sebepleri
nelerdir?
3. Art arda
yaşanan çocuk kaçırma olaylarıyla ilgili olarak devletimizin hangi Bakanlıkları
ne gibi çalışmalara başlamıştır?
4. Çocuk kaçırma
olaylarının sebepleri ve birbiriyle bağlantısının olup olmadığı konusunda
şimdiye kadar yapılan çalışmalar ve elde edilen veriler nelerdir?
5) Çocukların
sokaklarda güvensiz ve tedirgin oyun oynamaları yerine güvenli ortamlarda
eğitilmeleri ve oyun oynamalarının sağlanması amacıyla ne gibi önlemler
alınmalıdır?
6) Ülke
politikası olarak bu yönde acilen neler yapılmalıdır?
7) Ceza kanununda
bu konularla ilgili maddelerin yeniden incelenerek, daha caydırıcı maddeler
oluşturulmasıyla ilgili neler yapılmalıdır?
8) Çocukların ve
ailelerin psikolojik ve/veya sosyal konularda çekinmeden destek alabileceği
kurumların oluşturulması ve bunlara işlerlik kazandırılması için neler
yapılmalıdır?
9) Toplumun
tehlikeden haberdar edilmesi, bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi ile
olumlu davranışlar geliştirmesi amacıyla acilen neler yapılmalıdır?
10) Yaşadığı olay nedeniyle, özel koruma
tedbirlerine ihtiyaç duyan çocuklar konusunda gerekli kurumsal yapı
oluşturulması amacıyla neler yapılmalıdır?
11) Ülkemizde,
İçişleri Bakanlığı (özellikle Emniyet teşkilatında; kaçırılan çocukları arama
konusunda özel yetişmiş personel eksikliği ile), Adalet Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, SHÇEK, Belediyeler ve sosyal yardım kuruluşlarında; Özellikle Sosyal
Hizmet Uzmanları (Sosyal Çalışmacı) ve Psikologlar yeterli sayıda değildir.
Sosyal Hizmet Uzmanı ve Psikolog istihdamı sağlanması için acilen neler
yapılmalıdır?
Tüm bu
gerekçelerle; çocuk kaçırma olayları, bu konuda yapılması gereken çalışmalara
hız verilmesi ile çocukların korunması, çocuk kaçırma olaylarına son verilmesi
için gereken önlemlerin alınması ve bu konuda sosyal bir politika
oluşturulmasına ışık tutulması amacıyla Anayasanın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
1) Kemal Demirel (Bursa)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Birgen Keleş (İstanbul)
4) Ali Oksal (Mersin)
5) Çetin Soysal (İstanbul)
6) Tekin Bingöl (Ankara)
7) Hüsnü Çöllü (Antalya)
8) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
9) M. Akif Hamzaçebi
(Trabzon)
10) Atila Emek (Antalya)
11) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
12) Nevingaye Erbatur (Adana)
13) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
14) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
15) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
16) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
18) Ahmet Küçük (Çanakkale)
19) Abdurrezzak Erten (İzmir)
20) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
21) Ali Koçal (Zonguldak)
22) Erol Tınastepe (Erzincan)
23) Tacidar Seyhan (Adana)
24) Ahmet Ersin (İzmir)
25) Şahin Mengü (Manisa)
3.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27
milletvekilinin, muz üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/467)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Muz, ülkemizde
Anamur, Bozyazı, Alanya, Gazipaşa ve çevresinde, Toros
Dağları'nın koruduğu mikro klimalarda yetiştirilmektedir.Türkiye'de
muz denilince herkesin aklına ilk önce "Anamur" gelir.Türkiye'de 1994
yılında üretim alanı 12.000 dekar, üretim miktarı 30.000 ton ve dekara verim
Buna karşın muz
üreticilerinin sorunları çözülmek yerine her geçen gün katlanarak artmaktadır.
Yerli muz üretimini destekleyici politikalar uygulanması gerekirken ithalatı
teşvik edici politikalarla muz üreticisinin beli kırılmaktadır. Muz üreticileri; muz ithalatındaki boşlukları kullanan bazı
ithalatçı firmaların düşük maliyetli fatura temin edip, bu faturaları ithal
ettikleri muz için kullanıp referans fiyatının yaklaşık 3,5 dolar altında
Türkiye'ye giriş yaparak bütün sektörü allak bullak ettiklerini, ithal
ettikleri muz için düşük kıymet beyan ederek ödemeleri gereken gümrük
vergisinden daha az vergi ödemek suretiyle bir yandan devletin vergi kaybına,
bir yandan dürüst ithalatçının ve muz üreticisinin zarar görmesine neden
olduklarını iddia etmektedirler. Düşük fatura ibrazı ile ortaya çıkan
ülkemizin yıllık vergi geliri kaybının 52,5 milyon ABD doları civarında olduğu
iddia edilmektedir. İthalattaki vergi oyunları sonucunda haksız rekabet
yüzünden Dole, Alpaş, Forgıda, SYB, Meynar ve Berk Muz
gibi firmalar ithalattan vazgeçmiş, yerli muz üreticileri de bu vergi oyunu
nedeniyle perişan olmuştur. İthalatçı firmalar Türkiye'den çekilip giderek
kurtulmuşlar, ancak muz üreticilerinin oturdukları yerden başka gidecek yerleri
yoktur. Bu nedenledir ki Anamur Muz Üreticileri Derneği Başkanı, "Bu
uyanık ithalatçılar yüzünden Dole bıraktı gitti
Türkiye'yi. Peki, biz nereye gidelim?" diyerek feryat etmektedir. Muz
ithalatında haksız rekabete, devletin gelir kaybına ve yerli üretim üzerinde
ciddi tehditlere yol açan bu durumun önlenmesi için, düşük kıymet beyanı sebebiyle
elde edilen haksız kazancın önlenmesi, bunun için de gerekli tüm önlemlerin
alınması gerekir.
Yerli muz
üreticileri sorunların altında boğulmaktadır. Muz üreticileri,
üretim-pazarlama-muz ithalatındaki düşük vergi oyunları nedeniyle yaşadığı
sorunların altında ezilmektedir. Alın terlerinin ve emeklerinin karşılığını
alamaz olmuşlardır. Üstelik muz üreticilerinin mevcut sorunları yetmezmiş gibi
muzun sıfır gümrükle sınır ticaretine izin verilmesiyle, yerli muz üretimine
son darbe vurulmuştur.
Siyaset kurumunun
görevi, milletin sorunları çözmek ve halkın mutlu yaşamasını sağlamak, halkın
refah düzeyini yükseltmektir. Milletin içinde bulunduğu her türlü sorunlarını
saptayıp çözmek, öncelikle millet iradesinin tecelli ettiği TBMM'nin görevidir.
TBMM, halkın sorunlarını çözmek için vardır. Bu nedenle, muz
üretimini iç tüketimi yetecek düzeye çıkarmak için, muz üreticilerinin
ekim-dikim ve üretim, satış ve pazarlama ve muz ithalatındaki sorunların
tespiti ve çözümü, ithalatın yerli muz üretimine verdiği zararların önlenmesi,
muz üretiminin ve üreticilerin desteklenmesi ve geliştirilmesi için gerekli
önlemlerin alınmasına yönelik, Anayasamızın ve Meclis İç Tüzüğümüzün ilgili
maddeleri uyarınca Meclis araştırması yapılmasını saygıyla dileriz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Atila Emek (Antalya)
4) Sacid Yıldız (İstanbul)
5) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
6) Osman Kaptan (Antalya)
7) Gürol Ergin (Muğla)
8) Ali Oksal (Mersin)
9) Fevzi Topuz (Muğla)
10) Kemal Demirel (Bursa)
11) İsa Gök (Mersin)
12) Çetin Soysal (İstanbul)
13) Rahmi Güner (Ordu)
14) Turgut Dibek (Kırklareli)
15) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
16) Bülent
Baratalı (İzmir)
17) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
18) Tayfur Süner (Antalya)
19) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
22) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
23) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
24) Hüsnü Çöllü (Antalya)
25) Tekin Bingöl (Ankara)
26) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
27) Nevingaye Erbatur (Adana)
28) Ahmet Küçük (Çanakkale)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, saat 14.00’e kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 13.54
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 14.02
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
(10/96) esas numaralı, hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 18/11/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu;
18.11.2009 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/96, esas nolu, “Hayvancılık Sektöründeki Sorunların Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün
104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin
Genel Kurulun 18.11.2009 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Grup
önerisinin lehinde Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan.
Buyurunuz Sayın
Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubunun gündemle ilgili
olarak vermiş olduğu grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, grup önerisi, bundan yaklaşık iki sene önce verilmiş olan ve o
günkü şartlarda Türkiye'nin gerçekten ciddi anlamda önem arz eden, sıkıntılar
yaşayan bir sektörünün sorunlarının çözüme ulaştırılabilmesi için ele alınması,
irdelenmesi, incelenmesi ve çözüm önerilerinin üretilmesi amacıyla verilmiş bir
önergeydi. Bu önergenin veriliş tarihi 16 Ocak 2008 ve Meclis Başkanlığına
sunuş da “Hayvancılık sektöründe pek çok sorun bulunmaktadır. Bu sorunların büyük
çoğunluğu hatalı uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Küresel ısınmanın gözle
görünür etkilerini yaşadığımız bu günlerde gıda üretiminin giderek değer
kazanması, ülkemizde hayvancılığa özel bir önem verilmesini gerekli
kılmaktadır.” diye başlayıp devam eden bir sunuş ve arkasından da gerekçeler.
Değerli
milletvekilleri, o gün ele alınmış gerekçeler -gerçekten, iki yıl içerisinde
çözülmesi bir yana- sorunların gerekçeleri olarak veya Meclis araştırma
önergesinin gerekçesi olarak sunulmuş sorunların çözülmesi bir yana, durumun
daha da ağır hâle gelmiş, kritik hâle gelmiş olduğunu müşahede ediyoruz bu iki
yıllık zaman zarfında.
Değerli
milletvekilleri, o zamanlar veya Tarım Bakanlığının bütçe görüşmeleri ya da
değişik amaçlarla yapılan Tarım Bakanlığıyla ilgili görüşmeler sırasında sık sık dile getirdiğimiz sorunları yeniden ele almak gibi bir
düşüncemiz yok -ifade etme açısından- ancak, bunların ele alınıp çözüme
ulaştırılması herhâlde muhalefetin görevi değil, iktidarın görevi.
Bakıyoruz, ne
var? İnsanlar için temel besin maddelerinden ikisi et ve süt olduğundan -ki
buna hayvansal öteki ürünleri de dâhil edebiliriz, arıcılığı ve balıkçılığı da
ilave edebiliriz- hayvancılık, hem ekonomik hem sosyal açıdan en önemli
sektörlerdendir. İnsanlarımızı beslemek zorundayız.
Bundan otuz yıl
önce Avrupa Birliğinin bugünkü üyelerinin ortalama et tüketimi 65 kilogramın
üzerindeyken Türkiye’de bu 30 kilogramın altında idi. Şimdi, TÜİK’in verilerine, TÜİK’in
rakamlarına bakıyoruz. 30 kilogramın altındaki rakam, 29 da 30’un altında, 21
de 30’un altında. Bakıyoruz, gerçekten o günkü şartlarda, yani bundan yirmi
sene öncesinin şartlarına göre, fert başına düşen et tüketimi, süt tüketimi
gittikçe, hatta üretimi gittikçe azalmakta. Niye? Biz, prensip olarak
ürettiğini tüketmek durumunda olan ülke konumundayız ve bu yeterli mi? Pek çok
devlet adamımız, bu ülkeyi yönetenler sık sık şununla övünmüştür: Ne kadar doğruydu bilinmez, ben doğru
olmadığı kanaatindeyim, “Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayanların hiçbirisi
veya Türkiye Cumhuriyeti devleti kendi insanlarına yetecek gıdayı hiçbir zaman
üretememiştir.” Bunun ölçüsü nedir? Bunun kıstası nedir? Bir Federal Almanya’da
fert başına et tüketimi 1987’de
Pazara kurbanlık
hayvanlar çıkmıştır. Geçen seneye göre fiyatların neredeyse minimum yüzde 50
arttığı ifade edilmektedir. Pazarda hayvanını satmaya çalışan vatandaş “E,
fiyatlar yükseldi tabii ki.” diye ifade ediyor. Alıcı “Geçen sene 2.000 liraya
aldığımız besi danasını bugün 3.500-4.000 liraya teklif ediyor.” diyor. Bunun
gerekçesini, satıcı, yem fiyatlarının artışına bağlıyor, bir taraftan o. Diğer
taraftan, Sayın Bakana bakıyoruz, 12 Ekim 2009 tarihli Sabah gazetesi, pek çok
gazetede de bu ifade var “Türk sığırı İran’a gitti, etin fiyatı katlandı.”
Değerli milletvekilleri, acaba bu doğru mu?
Yine 2009 yılının
içerisinde bir torba yasa, bir dünya kanundan alınan maddelerin değişikliği
üzerinde görüşme yapılırken AKP Grup Başkan Vekili Sayın Nurettin Canikli’nin elinde bir önerge. Bu önerge neyi ifade
ediyordu? “Doğu Anadolu Bölgesi’nde askerî birliklere et teklif eden satıcılar,
Türkiye’ye kaçak et girdiği ve onu pazarladıkları için, üretim maliyeti 7-8
lira olduğu hâlde 5,5-6 liradan, 6,5 liradan silahlı kuvvetlere et teklif
edebilmekteler. Bu yüzden, açık ilanla alım yerine doğrudan et-balık kurumlarından
temine imkân vermek için Kamu İhale Kanunu’nun ilgili maddesine bunu eklemek
amacıyla bu önergeyi verdik.” diyordu ve biz de o önergeyi -destek istediler-
destekledik.
Şimdi, aynı yıl
içerisinde, yılın başında AKP Grup Başkan Vekilinin söylediği: “Türkiye'ye
kaçak hayvan giriyor.” Bundan dokuz on ay sonra yaklaşık, bu ülkenin Tarım
Bakanı, bütün basına, tüm Türkiye'ye duyuracak, dünyaya duyuracak şekilde,
Türkiye'de olan hayvanlar İran’a gittiği için Türkiye'de et fiyatlarının
pahalandığından bahsediyor.
Değerli
milletvekillerin, ikisinin “kaçakçılık” boyutu doğru. Fiyatların pres altında tutulması,
dizginlenmesinde, yükselmemesinde, et fiyatlarının üretim fiyatının altında
değer bulmasında piyasada… Ki bunu Sayın Bakan nasıl ifade ediyor: “Efendim,
Türkiye'de serbest piyasa ekonomisi hükümleri var. Bu hükümler altında piyasa
şekilleniyor. Biz bunu değiştirecek değiliz.” Ama Amerika’da da serbest piyasa
ekonomisi hüküm sürüyor, Avrupa Birliği ülkelerinde de serbest piyasa hükümleri
söz konusu. Ama oralarda, ölümüne, inadına hayvancılık sektörü ve tarım sektörü
destekleniyor, sektörün ayakta kalması için. “Efendim, biz şu kadar destek
verdik.” Siz ne kadar destek verirseniz verin, önemli olan, o sektörün,
verdiğiniz desteklerle ayakta kalmış olabilirliğinin ölçüsü ne? Ölçüsü: “Ben bu
işten para kazanamıyorum.” diyen tüccar, hayvan yetiştiricisi, celep, besici
hayvanlarını kesime gönderdi. Şimdiki darlığın nedeni ne İran’a hayvan
kaçakçılığıdır ne başka bir şey. Hayvancılık sektörü bitti ve vatandaş bu işten
zarar eder hâle geldi.
Geçen hafta
pazartesi günü Dinar’dan… - yolunuzun üzeri Sayın Ertürk,
işletmelere götüreyim- salı günü Başmakçı’dan “Benim
1 trilyon değerinde işletmem var. Halk Bankasına 250 milyar borcum var. Banka
bunu haciz yoluyla satışa çıkardı. Acaba, bunu satmak yerine -benim malıma öldü
fiyatında değer verirler ihalede, açık artırmada- banka kendisi alamaz mı?”
diye başvuranlar var.
Geçen hafta
perşembe günü, tarım krediye, bu amaçla yapılan faaliyetlerine bağlı olarak,
hayvancılık yapmak amacıyla, tarım yapmak amacıyla almış olduğu krediyi
ödeyemeyenlere haciz işlemi başlatıldı. Perşembe günü saat 16.00’da dışarı
tesadüfen çıktığımda telefonuma ulaştı Afyon merkeze bağlı Gebeceler’de
yaşayan 200 vatandaşımız. İcra yoluyla malına el konmuş, traktörüne el konmuş,
götürüyor. Ahırındaki hayvanlarına, kalan üç beş hayvanına da el konmuş,
götürüyor. Türkiye’nin durumu bu. Bu gerçekleri göz
ardı etmememiz lazım. Dolayısıyla, hayvancılık sektörü gerçek
anlamda sıkıntıda.
Türkiye’nin en
önemli süpermarketlerinin -adını vermeyeceğim, reklam olmasın- bir tanesine
dondurma temin eden bir tanıdığım var, “Afyon bölgesinden günde yirmi ton süt
sağlayabilir miyiz? Bana yardımcı olur musunuz?” dedi. Hay hay
dedim, yardımcı olmaya çalışalım. Aradan bir- bir buçuk ay zaman geçti, ne oldu
dedim, süt toplayacaktık sana. “Efendim ben, süt tozu ithalatıyla, süt tozu
kullanarak bu ihtiyacımı karşılıyorum.” dedi.
Şimdi, bir
taraftan hayvan kaçakçılığı var, onun önüne geçmek için kanun değişikliği
yapıyoruz AKP Grup Başkan Vekilinin hazırladığı önergeyle. Diğer taraftan şakır
şakır Türkiye’ye dışarıdan süt tozu giriyor.
Vahim bir olay
söyleyeyim: Geçen hafta arcılık sektörünün çalışanları geldi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Dediler ki: “Efendim, mal iadesi adı altında Bulgaristan’dan
ülkemize bal sokuluyor. Mal iadesi adı altında.” Güya
biz onu ihraç etmişiz, şu veya bu nedenle Bulgaristan bu malları bize iade
etmiş. Böyle bir şey yok, böyle bir ihracat da yok. Adı var, kendi olmayan
ihracatla birileri Bulgaristan’dan Türkiye’ye “mal iadesi” altında bal sokuyor,
Türkiye arıcılığı çöküyor.
Amerika Birleşik
Devletleri’nde, arı kolonileri, tarlalara bitkiler döllensin
diye… Tozlaşmanın garanti altına alınması için üste arıcıya para verilerek bu
sektör ayakta tutuluyor. Kim veriyor? Tarla sahipleri, bağ
bahçe sahipleri. Niye? Sağlıklı döllenme olsun
diye. Biz de arıcılık sektörünü elimizle baltalıyoruz, elimizle öldürüyoruz.
Bu nedenle, çok
fazla sorunu olan tarım sektöründe hayvancılığın sorunlarının ele alınması için
bir Meclis araştırması yapılması ihtiyacı var değerli milletvekilleri. Bu
ihtiyacın karşılanması, bu sorunlara sağlıklı çözümler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü tamamlayınız.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) -…üretilerek, önerilerin ilgili bakanlığa yapılabilmesi için bu
Meclis araştırmasının yapılması amacıyla desteklerinizi bekler, hepinize
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akcan.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Kurban Bayramı geldi, kurban bulamıyoruz.
BAŞKAN - Aleyhte
Bursa Milletvekili Ali Koyuncu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Sütçülerin durumunu bir anlat bakalım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Kurbanlık hayvanı nereden alacağız?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) - Okul sütünü konuş sadece, başka bir şey konuşma.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Koyuncu.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle,
saygıyla, dostlukla selamlıyorum. Ayrıca MHP grup önerisi olarak, hayvancılıkla
ilgili bir araştırma önergesi hakkında aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Gerçekten
hayvancılık sektörü hem sektör olarak hem beslenme olarak hem ülke olarak
önemli bir sektör olduğunu bizler de, Hükûmetimiz de
çok iyi biliyoruz. Bu noktada da, hayvancılık sektörünün gelişmesi noktasında
da bugüne kadar, 2002 yılından bu tarafa önemli projeler ürettik. Bu projelere
baktığımızda, hayvancılığın desteklenmesi, suni tohumlama faaliyetleri, soy
kütüğü faaliyetleri, ön soy kütüğü faaliyeti, döl kontrolü faaliyeti, GAP
illerinde süt sığırcılığı yatırımlarında hibe programı, ulusal süt konseyi, süt
tozu üretiminin desteklenmesi, okul sütü projesi, ulusal süt kayıt sistemi,
damızlık koyun-keçi kayıt sistemi, küçük baş
hayvancılıkta ıslah projesi gibi hayvancılığın geliştirilmesi noktasında önemli
projeler ürettik.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle, hayvancılık desteklerinin arttırılması noktasında
AK PARTİ hükûmetlerinin hayvan üreticilerine vermiş
olduğu desteklere yıllar itibarıyla baktığınızda, AK PARTİ hükûmetlerinin
hayvancılığa ne kadar önem verdiğini, ne kadar ehemmiyet verdiğini rakamlar da
ortaya çıkarmaktadır.
Daha önceki hükûmetler döneminde, en son, AK PARTİ Hükûmetinden
önceki hükûmet döneminde hayvancılığa verilen destek
miktarı 83 bin TL. Yani eski parayla 83 trilyon lira Türkiye hayvancılığına
bizler destek veriyorduk. 2008 yılına baktığımızda bu destek miktarı, 1
katrilyon 330 trilyon lira AK PARTİ hükûmetleri
döneminde hayvancılığa destek vermişiz.
Ayrıca,
hayvancılıkta verimliliğe baktığımızda, süt verimine baktığımızda, süt
verimliliği 1.700 kilogramdan -hayvan başına- 2.700 kilograma çıkartılmış.
Et verimliliğine
baktığınızda, et verimliliğinde de 180 kilogramdan 215 kilograma et
verimliliğinin de arttığını, çıktığını hep birlikte görüyoruz.
Ayrıca, o dönemde
yine icralarla boğuşan çiftçilerimizin rahatlatılması noktasında yapmış
olduğumuz çalışmalara baktığınızda, yüzde 59 kredi faiziyle, hayvancılıkla
iştigal eden üreticiler yüzde 59’la kredi kullandırılırken bugün yüzde 7’lerle
kredi kullandırılıyor.
O dönemde
hayvancılık işletmelerine verilen kredi miktarlarına baktığınızda, yine 100 bin
TL’lerde iken bugün, 1,5 trilyon lira -eski parayla- hayvancılık yatırımlarıyla
ilgili iştigal eden arkadaşlarımıza, üreticilerimize krediler verilmekte.
Her anlamda, hem
faizlerin düşürülmesi anlamında hem de ülkede üretimin artması noktasında bir
gelişimin ve değişimin, dönüşümün olduğunu hep birlikte görüyoruz.
Et üretimine
baktığımızda, et üretimi, 2002 yılında 420.496 ton Türkiye’de et üretimini
gerçekleştirmişiz. 2008 yılına baktığınızda, 2008 yılında 482.458 ton et
üretimi gerçekleşmiş; artış oranı yüzde 14’lerde.
Süt üretimine
baktığımızda, süt üretimi de, yine 8,5 milyon tondan bugünlerde 12,5 milyon
tona süt üretiminde de yükseliş olduğunu görüyoruz.
Ayrıca, yine,
geçen yıl, burada, tarımla ilgili, milletvekili arkadaşlarımızın, süt
fiyatlarıyla ilgili konuşmalarını bugün de hatırlıyoruz. Gerçekten geçen yıl
süt fiyatları düşüktü; 450 bin liralarda, 500 bin liralardaydı. Bugün, yine,
tarımla ilgili -veteriner arkadaşlarımız da var, onlar da çok iyi biliyorlar- Hükûmetimizin almış olduğu tedbirler sayesinde…
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – İnek kalmadı memlekette, inek.
ALİ KOYUNCU (Devamla)
- …işte, süt tozunun Türkiye’ye gelişinin engellenmesi…
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Memlekette inek kalmadı, inek.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - …onlara verilen destekler sayesinde, bugün televizyonları başında
bizleri izleyen üretici kardeşlerimiz de çok iyi biliyorlar ki, AK PARTİ
iktidarlarının almış olduğu tedbirler sayesinde, bugün süt fiyatları 725 bin
lira, bazı yerlerde de 750 bin lira.
ALİM IŞIK (Kütahya) – İnekler bittikten sonra…
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Yine aynı şekilde, az önceki hatip arkadaşımız buradan ifade etti…
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Memlekette hayvan kalmadı sayenizde.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Geçmiş olsun, geçmiş olsun, inekler bitti.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - …hayvancılık bitti dedi. Ama,
bakıyorsunuz, büyükbaş hayvan sayısına baktığınızda, Türkiye’de…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Koyuncu, sütçüler duyuyor sizi.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunları bilmiyorsanız lütfen öğrenin. Ben
köyden geliyorum, ben çamur, batak çocuğuyum, hayvancılığı çok iyi biliyorum,
domates, pancar tarlasından geliyorum. Buradan da bölgeme gittiğimde, yine o
hayvan yetiştiricilerinin, mısır yetiştiricilerinin, domates yetiştiricilerinin,
biber yetiştiricilerinin arasındayım, her gün de piyasaları çok iyi…
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Köye gitsen sopa yersin vallahi, sopa.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …çok iyi piyasaları takip ediyoruz. Büyükbaş hayvan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Hadi, pancar kaç para o zaman? Pancar kaç para?
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Pancar kaç para, söyle bakalım.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Büyükbaş hayvan sayısında, değerli milletvekilleri…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Pancar kaç para?
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Pancarın fiyatını söyle.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …yüzde 10 artış sağlanmıştır bu Türkiye’de, bunun da bilinmesini
istiyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Pancar kaç para?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Şimdi, ben, değerli dostlar, şimdi bu arkadaşlara bir şey anlatmak
istiyorum. Çocukluğumu hatırlattınız bana, çocukluğumu. Ben köyden geliyorum
dedim ya, Bursa’nın Mustafa Kemal Paşa ilçesi benim ilçem. Dedemin de ben ilk
torunuydum. Dedem kasabaya geldiğinde, beni elimden alırdı, kasabaya getirirdi.
Bir gün yine kasabaya geldik değerli milletvekilleri. Rahmetli dedemin elinden
tutuyorum. Bir yere geldik. Dedemin altı köşe şapkası vardı, onu çıkardı,
kalbinin üzerine koydu, dedi ki:” Evladım, aman şımarma, sesini de çıkartma.”
“Nereye geldik dede?” dedim. “Ziraat Bankasına geldik.” dedi. Şimdi tabii ki
daha önceki hükûmetler döneminde olan işlerden
bahsediyorum. Ben de çocuktum. Ziraat Bankasına indik. Bir de sepetin içinde
evden de çift yumurtalı sarıları götürdük.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Çift sarılı yumurta!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – “Dede, niye bize yedirtmiyorsunuz bunları?” “Aman evladım, Ziraat
Bankasından kredi alacağız. Sen de şımarma. Çift yumurtalı yumurtaları da
bunlara götüreceğiz…”
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Çift sarılı!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – “…Hatırlı insanları da devreye sokacağız, krediyi alacağız.”
demişti.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Kesinlikle iktidarda sağcılar vardır.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – İşte daha önceki hükûmetler döneminde
çiftçimiz Ziraat Bankasına giderken salavat getirerek
giriyordu değerli arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugün Ziraat
Bankasının yetkilileri köylere giderek sıfır faizli damlama sulama
sistemleriyle ilgili, beş yıl, hayal bile edemeyeceğimiz kredileri veriyorlar.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Damlamadan para kazananları bir görsek Aliciğim. O damlamadan
para kazananları bir görseniz.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Hayvancılıkla ilgili yeni bir uygulama başlattık.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Bana bak, Kemal Paşa’ya gitme sen, köye möye
bu sıra.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Değerli milletvekili arkadaşlarım, hayvancılıkla ilgili yüzde 40
hibe destekleri veriyoruz. İnşaat yatırımlarında yüzde 30, hayvan alımıyla
ilgili de yüzde 40 hibe destekleri veriyoruz.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Köylü para sayma makinesi almış, sayamıyor paraları, parmakları
yorulmuş!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – İşte her şey meydanda. Ben yalan yanlış
söylüyorsam birazdan çıkarsınız, burada doğruları söylersiniz ama doğruları ahirette değil burada söylemek önemli. Biz de burada doğruları
söylüyoruz.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Hiç doğru tarafı yok söylediklerinin Ali.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – 83 trilyondan, desteklemeler, bugün hayvancılık desteklemeleri 1,3
katrilyon liraya çıkmıştır. Bunun yalan yanlış olduğunu söyleyen bir arkadaş
varsa buyursun söylesin.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Yetmiyor işte! Hayvanları kesip
gönderiyorlar.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, ayrıca kurbanla ilgili, burada
arkadaşlarımız “Kurbanlık bulunamıyor.”
diye bir şey söylediler. O konuda da bilgi vermek istiyorum. Şu anda kayıt
altında, Tarım Bakanlığımızın verilerine göre büyükbaş 2 milyon hayvan
besidedir. Küçükbaş hayvan sayısı da, yaklaşık 5,5 milyon kayıtlı hayvan şu
anda kayıtlı bir şekilde çiftçilerimizin, üreticilerimizin, hayvan
yetiştiricilerimizin ahırlarında, damlarında kurban pazarına çıkmak üzere
beklemektedir. Kurban Bayramı’nda yaklaşık 250 bin…
ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Doğu Anadolu’da koyun kalmadı koyun.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Öğrenin arkadaşlar. Ne kadar kurban kesilecek, biliyor musunuz?
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – 4 milyon, 4.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Bak, ben size söylüyorum burada: 250 bin yaklaşık, Kurban
Bayramı’nda büyükbaş hayvan kesilir, ayrıca da 2,5 milyon küçükbaş hayvan
kesimi tahmin edilmektedir. Şimdi, besiye baktığımızda, kayıtlı hayvan sayısına
baktığımızda hiç de öyle, vatandaşlarımızın… Buradan sesleniyorum: Ey
Türkiye’nin, Türk cumhuriyetinin vatandaşları…
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – “Türk” değil, Türkiye, Türkiye.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - …Kurban Bayramı’nda ne küçükbaş hayvanda ne büyükbaş hayvanda
sıkıntı çekilmeyecek. Sıkıntı çekilecek diyen arkadaşlarımız siyaseten bunu
söylüyorlar.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Kurban kesemeyecek zaten ya. Kurban düşmedi bu sene.
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Para yok, para.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Bunun da bilinmesini buradan açık yüreklilikle söylüyorum. Hiç,
vatandaşlarımızı öcülerle böcülerle korkutmayın. Bu, inançlarımızın gereği,
çocuklarıyla birlikte bütün Müslüman halk, Türk milleti bayram yapacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – “Kurban bulamayacaksınız.” diye çocukların da psikolojileriyle
oynama hakkınız yok, veriler burada. Kesinlikle Kurban Bayramı’nda da bir
sıkıntı çekilmeyeceğini hep birlikte, değerli arkadaşlar, göreceğiz.
Ayrıca, gerçekten
bizim hükûmetlerimiz döneminde geçmiş hükûmetlere göre hayvancılık desteklerinde total anlamda,
tarımsal destekler arasında oranı nedir diye baktığımızda, 2002 yılında,
değerli arkadaşlar, tarımsal destekler içerisinde hayvancılık desteklerinin
oranı 4,4’tü arkadaşlar. Bugün kaç? Bugün 22,8. Yani hayvancılığın
desteklenmesi noktasında AK PARTİ hükûmetlerinin
yapmış oldukları burada değerli arkadaşlar.
RECEP TANER
(Aydın) – Gayri safi millî hâsılaya oranı ne? Gayri safi millî hâsılaya oranına
bak. Ezbere konuşuyorsun.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Ayrıca, yine hayvancılığın geliştirilmesi noktasında, özellikle
küçükbaş hayvancılığın geliştirilmesi noktasında örgütlerin kurulması, örgütler
aracılığıyla küçükbaş hayvanın kayıt altına alınması noktasında da ciddi
anlamda uygulamalar gerçekleştirdik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü bağlayınız.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Kemalpaşa haber gönderdi, “Gelmesin.” diyorlar.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, ayrıca yine küçükbaşla ilgili Türkiye genelinde bütün küçükbaş
hayvanlara 10 bin lira eski parayla 10 bin TL para veriyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Havyan kalmadı Ali Bey, hayvan kalmadı. Hangi
hayvan?
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Ayrıca, yine soy kütüğüyle alakalı da onlara hayvan başına 40 bin
lira destekleme uyguluyoruz.
Değerli
arkadaşlar, hayvancılığın geliştirilmesinde de, tarımın geliştirilmesinde de
gerçekten AK PARTİ hükûmetlerinin bu ülkeye, çiftçi
kesimine neler yaptığını hep birlikte görüyoruz. Tabii ki bizler biliyoruz,
özellikle çok partili döneme geçildikten sonra köylüye, “Sen etliye sütlüye
karışma, biz sizlere seçim döneminde yüksek taban fiyatları veririz, sizler de
bizlere oyunuzu verirsiniz.” diye bu ülke çiftçilerinin aldatıldığını bizler
biliyoruz. Ama bugün tarım kanunu olmayan bir ülkede 2006 yılında Tarım
Kanunu’nu çıkartan yine AK PARTİ hükûmetleri
olmuştur. Ayrıca işletmelerin birleştirilmesi, tarımsal sulamanın desteklenmesi
anlamında da…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Koyuncu.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) …desteklerin verilmesi, altyapının geliştirilmesi, Türk çiftçisinin
büyütülmesi noktasında AK PARTİ’nin yaptıklarını hep
birlikte görüyoruz, idrak ediyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Başkanım, size de
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Koyuncu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Süt meselesini anlat Ramazan.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin hayvancılığın sorunlarıyla ilgili
verdiği önergenin lehinde söz aldım.
Değerli
arkadaşlarım, AKP sözcüsü arkadaşımız gerçekten tozpembe bir tablo çizdi
Türkiye’de. Sütte, ette, yapağıda, tarımda, öyle bir tablo çizdi ki sanki
hiçbir sorun yok. Destek, destek, destek…
Değerli
arkadaşlarım, vatandaş sizden şunu istiyor: Okul çocuğu gibi elinde dosya
Ziraat Bankası önünde, ziraat odası önünde, tarım il müdürlüklerinde, tarım
ilçe müdürlüklerinde haftanın üç günü şehre inip çıkmaktan vatandaş usandı.
Destek verecekseniz, dört kalem; mazot, elektrik, enerji yani gübre, bunu
verdiğiniz zaman, desteklerin, tarım ve tesisata destek verdiğiniz zaman hiçbir
sorun kalmıyor. Üretim materyali olarak et var, süt var, yumurta var. Ürününe
de destek verdiğiniz zaman, o okul çocuğu gibi, o vatandaşı da seksen yaşında,
altmış beş yaşında, yetmiş yaşında o dedelerimizi de Ziraat Bankası önlerinde,
tarım kredi önlerinde, ziraat odası önlerinde bekletmesine gerek yok.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Eskiden… Eskiden…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Bak, ne güzel gitmiş; dedesi elinden almış, gitmiş. Şimdi
dedeler sırada değerli arkadaşlarım. Dede çocuğunu götürüyormuş geçmişte, şimdi
dedeler kuyrukta, ne acı… Toz pembe…
Bakın, süt bir
zaman oluyor “V” harfini yapıyor, “V” harfini. İniyor, çıkıyor…
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – 2002’de 560 liraydı arkadaşlar.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Bir zaman oluyor duble “V” yapıyor,
iniyor çıkıyor, iniyor çıkıyor ama biz sütte, ette, yumurtada zikzak istemiyoruz,
doğru bir çizgi istiyoruz. Üretim maliyetleri belli. Üretim
maliyetlerinde bunun girdisinde, sütün girdisinde yem var, enerji var, elektrik
var -sağımlar elektrikle oluyor artık- mazot var. Bunlara destek verdiğiniz
zaman o vatandaşı “Kaç kilo süt verdi?”, “Tarım ilçe müdürlüğüne bildirdi mi?”,
“Kayıtlı mı?”, “Kayıtsız mı?”diye sorgulamaya gerek yok. Sorun baştan çözülüyor
ama ne yazık ki siz sorun üzerine sorun yaratıyorsunuz. Şu anda süt fiyatları
arttı. Yem kaç para, yemi konuşan yok. Yemde bir koordinasyon yok. Hele ki bu
son günlerde çıkardığınız genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili
yönetmelikle soya gitti, mısır gitti, yem fiyatları birden zirve yaptı. Bu
sorun sadece sütte değil, balıkçılar da aynı feryadı yapıyor, tavukçular aynı
feryadı yapıyor, yumurta üreticileri perişan oldular. Neden? Çünkü bir süreye
yaymadınız. Altı aylık bir süreye yaysanız, vatandaş bunların değerlendirmesini
yapsa… Süreye yaymadınız. Bir günde, “Benim dediğim dedik, çaldığım düdük.”
anlayışıyla girdiniz, vatandaşı, hayvancılığı perişan ettiniz.
Değerli
arkadaşlarım, koyun popülasyonu şu anda yüzde 100
düştü. Koyun kalmadı ülkede “10 lira destek veriyorum” diyorum. Dişi kesimini
yasaklayın dedik, dişi kesimini yasaklayın.
Dişi kesimini yasaklamadınız,şu anda kesilecek
koyun bulunamıyor. Türkiye nüfusu 72 milyon. “2,5 milyon küçükbaş, 250 bin de
büyükbaş kesilecek.” dedi Değerli Arkadaşım. 4 kişi olsa 16 milyon aile eder.
16 milyon ailenin içinde sadece 2,5 milyon aile, 2 milyon 750 bin aile kurban
kesebilecek. Türkiye ne hâle gelmiş? Ne hâle gelmiş?
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Ya, fakirleştirmişsiniz memleketi, konuşuyorsunuz!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) –Kurban düşmüyor vatandaşa. Vatandaş aç. Acaba kurban gelse de
bir et yesem diye bekliyor.
O süt… Okul
sütünü yıllardır konuşuyorsunuz. Yedi yıldır iktidardasınız. Niye yapmadınız
okul sütünü? Okul sütü yapın, asker sütü yapın, memur sütü yapın.
Ne oldu bu kuş
gribi tavuklarda? Nereye gitti bu göçmen kuşlar, nerede? Gelmiyor mu
Türkiye’ye? Altlarında bezle mi geliyor bunlar, işemiyor
mu, virüs salgılamıyor mu bu kuşlar? Ne oldu kuş gribi, ne oldu? Şimdi domuz
gribi de üç gün sonra bunun gibi olacak. Domuz gribi, domuz gribi… Geçen gün
Bucak’tan birisi arıyor “Ben ayı gribi oldum.” diyor. “Nereden çıkardın bunu?
Öyle bir şey yok.” dedim. “Millet domuz gribi olduğuna göre ben de ayı
gribiyim, nezleyim şu anda.” diyor. Yani bir sükseyle, değişik yöntemlerle
Türkiye’yi infiale uğratıyorsunuz. Yanlıştır değerli arkadaşlarım. Bu
vatandaşla oynamayın. Sayın Başbakan başka bir şey söylüyor, Sağlık Bakanı
başka bir şey söylüyor.
Biz hekimiz
değerli arkadaşlarım. Koruyucu hekimlik çok önemlidir. Aşısız koruyucu hekimlik
olmaz. Biz, o koyunları, gördüğünüz o keçileri, konuştuğunuz, dilinize
aldığınız keçileri, veteriner hekimler yılda en az 7-8 kere elinden geçirir;
şapı vardır, çiçeği vardır, şarbonu vardır, kuduzu vardır, brusellası
vardır. Koruyucu mücadele… Bunları konuşan yok. Bruselladan
yılda bu ülkede binlerce insan ölüyor, konuşan yok, trafik kazalarını konuşan
yok, tüberkülozu konuşan yok, şapı konuşan yok, kuduzu konuşan yok. Reklam çok güzel. H1N1 virüsü Türkiye’ye geliyor.
Reklamlarla geliyor domuz gribi.
Değerli
arkadaşlarım, onun için çok dikkatli olmamız lazım. Madem sorun çözeceğiz,
madem sorun yok iktidar tarafından; biz sorun olduğunu söylüyoruz Milliyetçi
Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi. Gelin bu araştırma önergemize destek
verin. Gidelim hep beraber o üreticilerle, çiftçilerimizle, hayvancılarımızla,
pancar üreticimizle, koyun üreticimizle bir konuşalım;arıcılarımızla
bir konuşalım, balıkçılarımızla bir konuşalım. Gerçekten sorun var mı yok mu,
yerinde bunu irdeleyelim ve gelelim Mecliste, siz deyin ki: “Bakın, yanlış
yapmışsınız, önerge verdiniz ama vatandaş güllük gülistanlık, hayatından
memnun, sorun yok.” Sorun varsa, bizim haklılığımızın ortaya çıktığını, o
soruna Meclis olarak gelin hep beraber çözüm getirelim. Dileğimiz, temennimiz bu.
Her önerge
haksızlık önergesi, kalkıyor… Bakın, duyarlı yaklaşık 80 arkadaşım burada
Adalet ve Kalkınma Partisinden. Sizleri gerçekten kutluyorum. Bir hizmet
yapıyorsunuz, bir görev yapıyorsunuz. Yarısı yok Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinden. Neredeler bunlar? Ne iş yapıyorlar?
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Siz varsınız, muhalefet var burada.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - Ama yürütme sizsiniz değerli arkadaşlarım.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Siz de muhalefetsiniz.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - Yürütme burada olsun, Bakanlar Kuruluna bakıyoruz, şurada
Sayın Bakanımız tek kişi, Bakanlar Kurulu yok!
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Çalışıyorlar.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - Neredeler arkadaşım? Neredeler? Bu ülkenin sorunları burada
tartışılıyor, burada çözüm üretiliyor. Yani, bu sorunu çözecek yer Türkiye
Büyük Millet Meclisi, yüce Meclis, gazi Meclis diyoruz her seferinde. Bu gazi
Meclis bu sorunları çözemiyorsa niçin duruyoruz? Savaş yönetmiş bir Meclisteyiz. Yani, çözülmüyor değerli arkadaşlarım.
Et fiyatları,
kurbanlıklar… Değerli arkadaşlarım, geçen yıla göre kurban fiyatları ikiye
katladı.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Daha iyi işte.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – İkiye katladı.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - İkiye katladı. Neden katladı ama?
ALİ KOYUNCU (Bursa)
– Üreticinin yanında mısınız, değil misiniz?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - Arz-talep dengesi. Dişi kesimleri
yaptınız. Vatandaş yem alıp koyununa bakamadı. Yem alıp ineğine bakamadı.
Sağmal ineğini ağlayarak kesime götürdü. Ağlayarak bakın, bir düve evden
çıkıyor, gidiyor, evin ahalisinin hepsi ağlıyor. Neden? O düve her şeyiydi
onların. O genç hayvan üretimdi, fabrikaydı. “O fabrikaları kapatmayın.” dedik
biz. Kaç yıldır söylüyoruz; yedi yıldır söylüyoruz ama şu anda kayıtlı sisteme
girildi. Değerli arkadaşlarım, geçmişte kayıt yoktu. “Şu kadar suni tohumlama
yaptık.” Yaptın ama şu anda kayıtlı sistem, onda bir destekleme var. Destekleme
olduğu için kayıtlı hâle geldi.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Kim verdi desteği?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - Onu da şu anda o suni tohumlama desteğini kaldırdınız. Sütte
destek, 4 kuruş destek veriyordunuz, onu 3,6’a kuruşa çektiniz.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – 4 kuruşa çıkardık.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - Bu üretime ürüne verin dedik, 4 kuruştu 3,6 kuruşa çektiniz.
Değerli
arkadaşlarım, onun için tarım ve hayvancılık desteklenerek ayakta kalıyor, bunu
hep beraber tartışmamız gerekiyor. O okul sütü projenizi yürekten
destekliyorum. Yerinde bir karar ama söylemde kalıyor.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Süt üretimi arttı mı artmadı mı, onu söyle.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - Süt üretimi nasıl arttı değerli arkadaşlarım, artık
vatandaşlar seleksiyonla, suni tohumlamayla gen kaynakları düzenlendi,
hayvanlar verimli hâle geldi. “
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Pazar günü sordum…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) - 1 milyon dolar, 2
milyon dolar yatırımlar yapmışlar, ama şu anda iflasın eşiğinde bunlar, icra
kapılarında, Ziraat Bankasından kredi talepleri yerine gelmiyor. Çünkü bir
eczacının, bir veteriner hekimin, bir ziraat mühendisinin mal varlığı fazla yok
ancak kendi meslek deontolojisine göre meslek hüviyeti var, bununla iş yapmak
istiyor ama bunlar verilmiyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya destek veriyorsunuz,
çok güzel, yirmi sekiz ile. Arkadaşlarım, batıda üretim yok mu?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Vereceğiz, oraya da geleceğiz.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Veriyorsunuz, destekler yerine varmıyor. Hayvanlar kamyondan
iniyor, aynı gün satılıyor, üretim yok. Verdiğiniz hayvanları gidelim
araştıralım. Diyarbakır’a kaç tane? 100x2, 50x4 verildi, gidelim araştıralım.
Hayvanlar yerinde duruyor mu durmuyor mu? Duruyorsa, gidelim biz başkanı tebrik
edelim, Tarım Bakanımızı tebrik edelim ama hayvanlar durmuyor değerli
arkadaşlarım.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Nereye gidiyor?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Hayvanlar aynı gün kesime gidiyor. Bunlar sigortalı. Bir
işletme, vermişsiniz… Siyasi iktidardan nemalanan bir arkadaşımız 200 hayvan
alıyor, 200 hayvan bruselladan kesime tabi tutuluyor;
etleri 8 liradan satılıyor, 3 lira üzerinden işlem yapılıyor. Bunlar,
arkadaşlar, bilinen şeyler. 200 hayvan bir anda brusella
olmaz, 3’ü olur, 5’i olur ve bu hayvanlar toplandığı yerlerden hastalıktan ari olarak veriliyor, Diyarbakır’a da bu şekilde veriliyor,
Urfa’ya da, Mardin’e de, Adıyaman’a da. Hastalıktan ari
yani bu hayvanlarda hastalık yok, bunu veteriner il müdürlükleri, tarım il
müdürleri tespit ediyor. Ama gidiyor, gittiği ilde bir bakıyorsunuz brusella, tazminatlı hastalık; aynen sigortadan, kayıttan
düşülüyor ve tazminat ödeniyor. Bu paralar kimin? Bu paralar sizlerin,
bizlerin, hepimizin, çiftçinin, Türkiye’nin. Onun için, düzgün yapılsın
istiyoruz. Araştıralım değerli arkadaşlarım bunu, bunda bir şey yok. Gidelim,
verilen yerlerde… Burdur’a gelin araştıralım. Burdur’a 200 hayvan verdiyseniz
200 hayvan üretimdedir.
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Yusufça’da halk memnun.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Yusufça’da halk memnun değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Halk kararını verdi.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Ama yüzde 20 düştünüz orada.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Yusufça’da 47 oyumuz vardı değerli
arkadaşlarım, 47 oyumuzu 5 misli artırdık, 249 oldu. 47 oyumuz 249 oldu.
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Yeterli, yeterli!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Ama orada verilen vaatleri… Sayın Bakanın biri geldi, 2 bin
dönüm sera vaadi verdi, kapalı sera. Arkadaşım söylüyor, kapalı seralar,
damlama sistemi, bedava. Ee iş adamları sizden, bu
tesisatları döşeyenler sizin arkadaşlarınız, kimisi belediye başkanı, kimisi il
genel meclisi üyesi, kimisi partinizin kayıtlı üyesi, tesisatı veriyor. Çok
güzel, para Ziraat Bankasından; leblebi gibi para duruyor, yaptığı an gidiyor
Ziraat Bankasından parasını alıyor; böyle şeye sıfır değil; üste para da
veririm ben. O duruma geldiniz.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Halk Burdur’da kararını verdi.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Onlar belirli değil.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Daha önce Burdur’da ne kadar destek vermişti, şimdi kaç para?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın, bu damlama sistemiyle ilgili
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Onu da söyle.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Onu da araştıralım bakın. Hayvancılığı, onu da… Çünkü onunla,
damlama sistemiyle yonca yapılıyor, mısır yapılıyor, bağcılık yapılıyor. Hepsi birbirinin girdileri bunların. Bunları araştıralım. O
zaman bunları doğru buluyorsanız, verilen araştırma önergemizi kabul edersiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Yusufça’da doğru buldu vatandaş.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) –Yusufça’da doğru filan bulmadı da
sağ olsun bakanlarınız… Aferin, Aliye Hanım da geldi gitti.
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi bağlayınız.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Çok güzel vaatler verdi. İnşallah o vaatlerin takipçisiyim
ben Yusufça adına. O 50 tane genci işe katmazsanız, o
verdiğiniz arazözü getirmezseniz, o verdiğiniz söz
olarak biyolojik arıtmayı yapmazsanız, arıtma tesisini yapmazsanız iki elim
yakanızdadır.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Biz her yerde yapıyoruz, Türkiye'nin her yerinde yapıyoruz.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Kaçmak yok, ben her gün oradayım, her hafta giderim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Bakın, bu
verdiğiniz vaatleri, TOKİ’leri yerine getirmezseniz, Yusufçalılar adına…
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Bizim takipçimiz halk, millet.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Yok. Millet takipçi, milletçi … O vaatleri ne yapsın vatandaş?
Çocuk askerden
gelmiş, perişan. Evermiş -gelin evde, baba evinde- iş bekliyor. Ee vaat nerede? İktidar burada, Hükûmet…
Hükûmet belli, vaatler geliyor. Bakanın biri geliyor,
biri gidiyor. Başbakan Yardımcısı geliyor, Kültür Bakanı geliyor, Enerji Bakanı
geliyor, Orman Bakanı geliyor; bahane çok, açılış var. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Baykal da geliyor ama.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Genel Başkanım benim, gelecek tabii.
Türkiye bir
bütün. Biz vatandaşımıza saygı gösterdik,
ayağına gittik. Vatandaş… Seçim var bir yerde, ne güzel bir şey. Keşke bütün
genel başkanlar gelebilseydi. Sayın Tayyip Erdoğan da gelseydi. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Seçimlerden önce
6 bakanla Burdur’a girip çıktınız Sayın Başbakanla…
AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Ne dedi Burdur’da?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Her bakan gelişinde bütün daire müdürleri, genel müdürler,
daire başkanları, bölge daire müdürleri…
Arkadaşlar,
devletin parasını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Başkanım, kesmeyin. Kesilmez…
Arkadaş gayet güzel anlatıyor!
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Devletin parasını haraç mezat harcıyorsunuz… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Özkan…
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Onun için yani burada…
BAŞKAN – Sayın
Özkan, lütfen…
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta)- Araştırma önergesini burada çevirelim.
BAŞKAN – Sayın Özkan,
teşekkür ediyoruz.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – Sadece bunlar yeterli değil.
BAŞKAN – Sayın
Özkan, lütfen yerinize geçiniz. Teşekkür ederiz.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Devamla) – O bölgenin sivil polisleri, resmî polisleri, emniyet
görevlileri, hepsi bölgede. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Çok teşekkür
ederim.
Değerli
arkadaşlar, önergenin kabul edilmesini umuyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Yusufça’ya da teşekkür et!
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Yusufça vaatlerini takip önergesi mi!
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde Eskişehir Milletvekili
Tayfun İçli.
Buyurunuz Sayın
İçli.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Aslında, usulen aleyhinde
söz aldım çünkü değerli arkadaşlarım, hayvancılık sektöründeki sorunların ne
aşamaya geldiği buradaki arkadaşlardan çok, o sahada olan çiftçimizin,
köylümüzün çok iyi bildiği sorunlar ama yine yaşayarak göreceğiz, AKP
çoğunlukla bu Meclis araştırması önergesinin işleme alınmasını engelleyecek.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde yaklaşık dört yüz elli
civarında Meclis araştırması ve genel görüşme istemiyle önergeler var ve
bunların hiçbiri dikkate alınmıyor. Ne kadar önemli konu varsa gündemde,
sokakta tartışılan bütün önemli konular ne yazık ki AKP’nin gündeminde değil ve
AKP adına söz alan arkadaşlar da her nedense sorunları görmezden geliyor ve
Türkiye’yi güllük gülistanlık gösterme konusunda da olağanüstü bir çaba sarf ediyor.
Biraz evvel, grup
önerisinin aleyhinde söz alan AKP sözcüsü arkadaş dedesinden örnek vermek
suretiyle…
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Ziraat Bankasını örnek verdim. Bunlar Türkiye'nin gerçekleriydi.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Evet, Ziraat Bankasını örnek vererek Türkiye'nin gerçeklerinden
bahsediyor…
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Çünkü köylüler, çiftçiler Ziraat Bankasına gidemiyorlardı, gece de
uyku uyuyamıyorlardı.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - … ve laf atıyor şimdi bana. Hâlbuki ben
sizi…
ALİ KOYUNCU
(Bursa) - Ben onu yaşamış bir insanım.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – İzin verirsen, ben anlatacağım onu.
Şimdi, eğer
dedeniz sağ olsaydı, sizin elinizden tutup da o Ziraat Bankasına gitseydi,
bırakın iki sarılı yumurtayı, o bankadan başka bankaların borcunu ödeyebilmek
için borç almak için sizi kuyrukta bekletirlerdi. Şimdi, Türkiye’deki
çiftçilerin borcu sadece Ziraat Bankasına değil, çiftçiler birçok bankaya
borçlu. Ziraat Bankasından aldığı kredi borcunu ödeyebilmek için (A) bankasına
borçlu, (A) bankasının kredi borcunu ödeyebilmek için (B) bankasına… Bunu
alfabetik sıraya dizebilirsiniz. Çiftçilerin çoğunun
taşınmazları ipotekli, birçoğunun malları hacizli. Onun için burada
edebiyat yapmayı bırakın.
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – Mallar hacizli ise başka bankalardan nasıl kredi alıyor peki?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Bunları parti kongrelerinde istediğiniz gibi konuşabilirsiniz,
kendi partililerinize istediğiniz gibi anlatabilirsiniz. Bizi dinleyen çok
değerli vatandaşlarımız biliyor ki Türk çiftçisi bitmiş durumda, hayvancılık
bitmiş durumda. AKP’nin izlediği tarım politikası nedeniyle hayvancılık
mamullerinin hepsini Türkiye artık ithal eder durumda.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Siz, Holstein ile Montofon’u
ayırt edebilir misiniz?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Gidin o grosmarketlere, bakkallara gidin Fransa’da üretilen,
Almanya’da üretilen, Amerika’da üretilen mamulleri, hayvancılık ürünlerini
kullanıyorsunuz. Onun için, hiç burada edebiyat yapmayın, kimseye de masal
anlatmayın çünkü artık Türk halkı masal dinlemekten bıktı değerli arkadaşlarım.
Buraya çıkmadan
evvel… İşte bir sürü mektup geliyor -sizlere de geliyordur- hem elektronik
postayla gelen, hem de normal posta yoluyla gelen birçok mektup var.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Ali Koyuncu doğruları söyler ama kürsüde yanılıyor, şaşırıyor.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, “Türkiye'nin gündemi” derken bu bir iki
tespiti de yapmak istiyorum.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, konuşurken lütfen, karşılıklı birbirinize laf
atmayın.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Özür dilerim.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Estağfurullah.
Yani çünkü bu bir
alışkanlık hâline geldi. Değerli AKP’li milletvekili arkadaşlar son bu Kürt
açılımı konusunda Sayın Başbakanın o veciz sözlerini algılamış, daha iyi
algılamış olsalardı hiç böyle laf atmazlar, burada konuşan hatibi de dikkatlice
dinlerlerdi ama nedense hep başkalarına söyleniyor bunlar.
Değerli
arkadaşlarım, buraya gelmeden evvel mektuptan söz ettim. 327 bin öğretmenin
atama istemlerine ilişkin bir sürü elektronik posta yoluyla mektuplar geliyor. Yani Türkiye'nin işte gündemi: İşsizlik. İşsizlik
rakamlarından konuştuk. Dün açıklanan işsizlik rakamına göre, iş arama umudunu
yitirenlerle günübirlik işte çalışanları dâhil etmediğimiz rakam 19,3 oranında
işsizlik. Türkiye’de ciddi işsizlik var. Gencecik evlatlarımızı üniversiteye
gönderiyoruz, evlatlarımız üniversiteyi bitiriyor, öğretmen olmak için sırada
bekleyen 327 bin öğretmen adayımız var. Bunlar, gerçekten çok ciddi sorunlar.
Emeklilerimizin
sorunu var. Biraz evvel, arkadaşımız düşüncesini ifade etti. Emeklilerimiz
gerçekten çok zor durumda.
Değerli
arkadaşlarım, emeklilerin bir kısmına KEY ödemesi yapıldı ama belediyede
çalışıp emekli olanların ve bazı kamu kuruluşlarındaki emeklilerin KEY
ödemeleri yapılmıyor. Anayasa’da, eşitlik ilkesinden bahsediyoruz; devletin,
devlet olmanın erdemlerinden bahsediyoruz ama devlet, Hükûmet,
kimi emeklisini başka bir muameleye tabi tutuyor, kimi emeklisini başka bir
muameleye tabi tutuyor.
Değerli
arkadaşlarım, bunlar Türkiye'nin gerçekleri. Halka bir yere kadar masal
anlatabilirsiniz, halkla bir yere kadar alay edebilirsiniz ama onun da bir
sınırı vardır. Halk gerçekten çok büyük sıkıntıda değerli arkadaşlarım. İşte
yine, söyledim dün, bütçe açığı -rakam olarak şimdi aklımda değil, dünkü
konuşmamda ifade ettim- yüzde 784, yüzde 784 bütçe açık vermiş. Bu ne demektir
arkadaşlar? Ve önümüzdeki ay, 2010 bütçesini yapacak bu Türkiye Büyük Millet
Meclisi ve Bakanın kendi ifadesine göre 50 milyar TL bütçe açığı vereceğini
ifade ediyor. Hep öngörülenin fazlası çıkmış. Bu ne demektir?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – “61 milyar” dedi.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, zam, zam, zam. Elektriğe,
doğal gaza, halkın temel gereksinmesi olan her şeye zam. Hükûmet, dolaylı vergilerle bütçe açığını kapatmak için
çaba sarf ediyor.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Cezalarla…
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Kim çekiyor bunun bedelini arkadaşlar? Bunu işte -biraz evvel
hayvancılığın sorunu- köylü çekiyor, memur çekiyor, işçi çekiyor. Bunlar yine,
memur, işçi, üretimin içinde. Türkiye'nin en büyük sorunu,
işsizlik sorunu. Rakamını verdim. Yani, işi olmayan insan nasıl
yaşayacak değerli arkadaşlarım? Bu mesele, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
meselesi değil midir? Bu mesele, iktidarın meselesi değil midir? Buraya AKP
adına çıkan arkadaşlarımız hep “Şunu yaptık, bunu yaptık…” Peki, siz niçin
varsınız? Onları yapmak için buradasınız, Hükûmetsiniz.
Onları yapın diye size halk oy vermiş. Yani, eksik de olsa, yaptığınız birtakım
olayları anlatmak, övünmekle diğer eksiklikleri göz ardı etmeyi nasıl
sağlayabiliyorsunuz?
Bir söz vardır:
Bozuk saat -alın, kırın- günde iki defa doğruyu gösterir ama o saat bozuktur.
Onun için bu tür yapılan eleştirilere karşı da, arkadaşlarım, tahammüllü
olmanız lazım.
Başka bir konu,
Türkiye'nin gündemi: Dün yine söz aldım. Kırk yedi baronun gazetelerde ilan
verdiğinden ve hukuk devletinden sapıldığına ilişkin, baroların o, gazetedeki
ilanından bahsettim. “Yargıya ve ülkene sahip çık.” Bugün -kırk yedi baro,
Eskişehir Barosu, Niğde Barosu, İstanbul Barosu- İstanbul’da basın toplantısı
yapmak suretiyle avukatlar cübbeleriyle bu konudaki, hukuka aykırılıklar
konusundaki sıkıntıları dile getirdiler. Bu, Türkiye'nin gerçeği değerli
arkadaşlarım.
Yine, dün Yargıtay
Başkanından, Danıştay Başkanından söz ettim. Biliyorsunuz, Hâkim ve Savcılar
Yüksek Kurulu da birkaç kez yazılı açıklama yapmak durumunda kaldı. Dün bu kırk
yedi barodan ayrı olmak kaydıyla Ankara Barosuna kayıtlı avukatlar cübbeleriyle
basın toplantısı yaptı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakın, basın toplantısındaki Ankara Baromuzun açıklamasına
baktığınız zaman yargı sistemimizin ne kadar içler acısı bir duruma düştüğünü
çok net olarak görüyoruz.
Dün çok kısa
bahsettim ama buradaki bir ironiden, yargımızın ne hâle düştüğünü göstermesi
açısından bir örneği size okumak istiyorum basın toplantısı metninden. Diyor ki değerli arkadaşlarım: “Bir yargıcın kendi telefonunun
dinlenmesi yönünde verdiği trajikomik kararı kapsayan bu vahim süreç, yüksek Yargıtayın telefonlarının dinlenmesine, dahası bizzat
Adalet Bakanının emriyle hareket eden Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunun,
içlerinde İstanbul Başsavcısının da bulunduğu pek çok yargıcın ve savcının
telefonlarının dinlenmesini talep etmesine ve dinlenmeleri yönünde yargıç
kararı alınmasına kadar gelip dayanmıştır.”
Düşünebiliyor
musunuz? Bir yargıç dinleme kararı veriyor, kendi telefonu var, o yargıcımız
ondan haberdar değil. Trajikomik durumu görüyorsunuz. Ve devam ediyor: “Bu
durumda sormak gerekir -İstanbul Başsavcısının telefonunun dinlenmesini
değerlendiriyor- İstanbul Başsavcısı hakkında suç işlediği hususlarında eğer
kuvvetli şüphe nedenleri var ise bu kişi nasıl İstanbul gibi bir dünya kentinin
başsavcılığı görevini sürdürebilmektedir?”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Tamamlayacağım Sayın Başkanım.
BAŞKAN -
Buyurunuz.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – “Eğer hakkında kuvvetli şüphe nedenleri mevcut değil ise dinleme
talebinde bulunan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu görevini nasıl
sürdürebilmektedir?”
Çok çok düşünülmesi gereken, burada aslında sorgulanması
gereken sorular. “Dinleme kararı veren yargıç kuvvetli şüphe nedenleri olduğu
için mi dinleme kararı vermiştir, yoksa kuvvetli şüphe nedenleri olmaksızın mı
dinleme kararı vermiştir? Eğer öyleyse, dinleme kararı veren yargıç hakkında
herhangi bir işlem yapılmış mıdır, yapılacak mıdır?” diye sormaktadır.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Tayfun Bey, konuyla ne alakası var söylediklerinizin?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Demokratik hukuk devletini…
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Konuyla ilgili söyler misiniz. Niye çıktınız oraya?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Geleceğim, geleceğim…
Demokratik hukuk
devletini…
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Niye çıktınız?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Sayın Başbakan sizin gibilere yanıtını verdi, açın, okuyun. Tamam
mı? Öyle müdahale etme.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Ben müdahale ederim.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Edemezsin.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Ben burada konuyla ilgili dinlemek için oturuyorum.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – “Devleti, hukuk devletini otoriter ve yarı otoriter rejimlerden
ayıran husus, demokratik hukuk devletinin…”
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Burada Başkanlık Divanını kandırıp kürsüye çıkıyorsun, kendi
kendine konuşuyorsun! Gündeme bağlı kal.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – “…hak ve özgürlüklere sıkı şekilde bağlı bulunması ve bu bağlılığın
iktidarın meşruiyetinin kaynağıyla ölçülü olmasıdır.” der.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
İçli, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Hemen bitiriyorum.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Gündeme bağlı kal.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Ben bir grup önerisi aleyhine söz aldım ve dinlemeyi bilseydin…
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Ben dinliyorum.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – …eğer iyi algılayabilseydin, Türkiye’deki hayvancılığın
sorunlarının dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu tür konuların da
gündeme gelmesinin ne derece önemli olduğunu algılayabilirdin.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Ben algılıyorum, sen canını sıkma.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Öyle laf atmaktan, yani arkası, dayanağı olmadan laf atmaktan,
ondan sonra bunları algılamaktan uzak kalıyorsunuz.
Evet, teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın İçli.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Almış olduğunuz söze riayet ederek hareket edin.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sen at, laf at!
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Ben atmıyorum.
Dün konuştun,
eksik konuştun herhâlde, bugün tekrar tamamladın.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) –Öğren diye… Öyle laf atma, öğren diye…
BAŞKAN – Sakin
olun sayın milletvekilleri.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Laf atmıyorum. Ben biliyorum. Senden öğrenecek hiçbir şeyim de yok!
Haddini bil!
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) –Sen mi öğreteceksin bana haddimi?
BAŞKAN – Sayın
İçli…
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Sen nasıl geldiysen ben de öyle geldim buraya.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Ağzından çıkanı kulağın duysun!
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Okay, buyurunuz.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebinde bulunan arkadaşların isimlerini tespit edeceğim: Sayın Okay, Sayın Bingöl, Sayın Koçal,
Sayın Seçer, Sayın Özkan, Sayın Köse, Sayın Güvel,
Sayın Kulkuloğlu, Sayın Öğüt, Sayın İnce, Sayın Günday, Sayın Akıncı, Sayın Diren, Sayın Aydoğan, Sayın Küçük, Sayın Altay, Sayın Güner, Sayın Ünlütepe, Sayın Şandır,
Sayın Işık.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati : 14.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 15.12
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN – İstem
üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama
işlemini tekrarlayacağım.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
Murat Başesgioğlu? Burada.
Toplantı yeter
sayımız vardır, görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
(10/96) esas numaralı, hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 18/11/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
2.-
Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen ve ön görüşmeleri yarım kalan (10/67,
10/75, 10/82, 10/122, 10/141, 10/180, 10/193, 10/208, 10/216, 10/229, 10/304,
10/309, 10/320, 10/324, 10/336, 10/337, 10/338, 10/342, 10/374, 10/377, 10/404)
esas numaralı, madencilikle ilgili Meclis araştırması önergelerinin Genel
Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu;
18.11.2009 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Hakkı
Suha Okay
Ankara
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler Kısmında yer alan ve görüşmelerine daha
önce başlanan, (10/67), (10/75), (10/82), (10/122), (10/141), (10/180),
(10/193), (10/208), (10/216), (10/229), (10/304), (10/309), (10/320), (10/324),
(10/336), (10/337), (10/342), (10/374), (10/377), (10/338) ile (10/404) esas
numaralı (madencilikle ilgili) Meclis araştırma önergelerinin görüşmelerinin,
Genel Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günlü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin
lehinde Zonguldak Milletvekili Ali Koçal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Koçal.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak Başkanlık
Divanına sunulan ve gündeme alınmasını istediğimiz, madencilik sektöründeki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin gündeme alınmasıyla ilgili
olarak, önergenin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, madencilik sektöründeki sorunların görüşülüp değerlendirilmesi ve
alınacak önlemlerin tespitiyle ilgili olarak sadece Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu değil, diğer gruplarımız da önergeler vermiştir ve burada yirmi bir ayrı
önerge vardır. Her önergede en az 20 arkadaş olduğunu, 20 milletvekili olduğunu
düşünecek olursak, bu demektir ki Meclisin neredeyse tamamı, madencilik
sektörüyle ilgili sorunların görüşülerek bir an önce gerekli önlemlerin
alınması konusunda bir öneride bulunmuşlardır.
Tabii, bu
önergeleri vereli epey de bir zaman oldu, en az iki yıldan bu yana değişik
zamanlarda arkadaşlarımız önergelerini verdiler ama bu önergeler zamanında
değerlendirilemediği için, gündeme taşınamadığı için bugüne kaldı. Hatta beş
hafta önce bu önergelerin görüşülmesiyle ilgili, yani 13/10’da bu önergelerin
görüşülmesiyle ilgili gruplar kendi aralarında anlaşarak önergeler görüşülmeye
başlandı. Önergelerle ilgili, gruplar, görüşlerini bildirdi. Önerge sahipleri
görüşlerini bildirmeye başladılar ve daha sonra da bu önerge yine diğer buna
benzer bazı önergelerde olduğu gibi gündem dışında bırakılarak farklı konular
gündeme taşınmaya başlandı. Oysaki bu sektör çok önemli bir
sektör. Bu sektörün sorunlarının bir an önce görüşülüp Meclis araştırma
komisyonu kurulmak suretiyle bu sorunların değerlendirilmesi ve gerekli
önlemlerin alınması gerekiyor.
Aslında, tabii,
genelde baktığımız zaman ülkemizin sorunları oldukça fazla, çok sorunumuz var.
Bu sorunların elbette görüşülmesi, değerlendirilmesi ve alınacak önlemlerin
tespiti için gerekli olan yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, özellikle de iktidar bu sorunlara çözüm bulma zorundadır, çare
bulma zorundadır. Ancak, görüyoruz ki, yedi yıllık iktidar döneminde, AKP
iktidarları sorunlara çözüm bulma yerine, aksine sorunlar artarak bir yumak
hâline dönüşmüş vaziyette.
Dolayısıyla,
birtakım arkadaşlarımız daha önemli sorunlar olduğunu değerlendirebilirler,
daha önemli sorunlarımız olduğunu iddia edebilirler. Ama bu sorun da,
madencilik sektöründeki sorunlar da çok ciddi sorunlardır.
Nitekim, bu konuda AKP Sözcüsünün söz aldığı, grup adına söz aldıktan
sonraki ifadelerini sizinle paylaşmak isterim. Dolayısıyla, bu önergenin bir an
önce gündeme taşınması ve sonuçlan-dırılması
gerektiğiyle ilgili bunu söylüyorum.
Şöyle diyor AKP
Grubu Sözcüsü arkadaşımız: “Türkiye ekonomisi içinde madencilik sektörünün
büyük bir önemi vardır. Yurdumuzda çok çeşitli, zengin maden
rezervleri olmakla beraber, maalesef bu kaynakların çoğu henüz işletmeye
alınamamıştır.”Yine başka bir yerinde “Madencilik sektörüne yön verirken, uzun
vadede bir madencilik politikası oluşturmak şarttır.” diyor AKP’nin Sözcüsü ve
devam ediyor, “Madencilik sektörümüzün gelişmiş ülkeler düzeyine gelmesi ve
ekonomimizde olması gereken yere ulaşması için sektördeki belirsizliklerin en
aza indirilmesi gerekmektedir. Ülkemizin sınırlı kaynakları akılcı bir
şekilde maden aramaları yoğunlaştırılmalı ve sektörde gerekli yatırımların
yapılması teşvik edilmelidir.” diyor AKP Sözcüsü ve “Çalışmaların daha verimli
olabilmesi için gerekli yasal ve kurumsal düzenlemelerin yapılması ve bunlara
işlerlik kazandırılması şarttır.” diyor. Buna rağmen görüyoruz ki bu sektörle
ilgili Meclis araştırmasına yönelik, iktidardan bir ses yok.
Buna benzer, aynı
şekilde, hatırlayacaksınız arkadaşlar, deprem riskinin araştırılarak bu konuda
da bir Meclis araştırması açılmasına yönelik bir önerge vardı, bu önerge de
yarım kalmıştı. Madencilik sektörüyle ilgili önerge yarım kalıyor. Yani her gün
bir karar değiştiriyorsunuz, iktidar grubu her gün bir karar değiştiriyor, bir
istikrarsızlık var. “Uzaktan kumandalı çalışıyor” gibi bir anlayış var, öyle
bir izlenim bırakıyor. Yani grup kendi inisiyatifiyle
bir şey yapabilme yetkisine, yeteneğine sahip değil gibi görünüyor; kararlar
başka yerde alınıyor, gruba enjekte ediliyor, grup da o doğrultuda hareket ediyor
gibi bir izlenim var.
Dolayısıyla,
Meclisi de çalıştırmama noktasında, Meclisin iş ve işlemlerini geciktirme
noktasında da AKP Grubunun büyük oranda bir devamsızlığı var, Meclise
devamsızlığı var. Daha önceki konuşmalarımda da ben bunu söylemiştim. O nedenle
de AKP Grubunu millete şikâyet ediyorum: Milletin sorunlarıyla ilgilenmiyor
iktidar mensupları, başka sorunlarla, kendi sorunlarıyla, kendi çıkar
ilişkileriyle, kendi menfaatleriyle ilgili meselelerle daha fazla zamanlarını
harcıyorlar.
Nitekim dün
burada, hatırlayacaksınız, bir yoklama yapıldı. Bu yoklamada, elektronik
yoklamada bazı arkadaşlarımız hem elektronik yoklamaya girdi hem de pusula
gönderdi. Bu çok yanlış bir şey, milletvekillerimize hiç
yakışmayan bir hareket bu. Ayrıca, burada bulunmayan milletvekilleriyle
ilgili, gene, Başkanlık Divanına pusula gönderildi. Acaba, bunların imzalarını
kim attı? Bir de buna bakmak lazım. Yani, bu Meclisi çalıştırmama konusunda
iktidarın nedense özenli bir anlayışı var.
Biz istiyoruz ki
bu Meclis çalışsın, milletin sorunlarına çözüm bulalım, çare bulalım çünkü
bununla ilgili biz görevlendirildik. Ancak, gelinen noktada, AKP İktidarı
ülkenin hiçbir sorunuyla ilgilenmediği için, insanlarımızın sorunlarıyla
ilgilenmediği için, bu sorunlar giderek büyümekte ve AKP İktidarı, kendi
ideolojisini gerçekleştirme adına iş ve işlem yapma peşinde ve bu amaçla da AKP
iktidarları, son zamanlarda, kurumların ve tüm birimlerin, neredeyse,
genetiğini bozmuş durumda.
Devlet
kurumlarında bir güvensizlik var, iş barışı yok devlet kurumlarında. Birçok
kurumun yöneticisi değiştirildi AKP İktidarı tarafından. Tam bir kadrolaşma
yaşanıyor Türkiye’de. Ehliyetli ve liyakatli insanlar görevlerinden alındı,
onların yerine, tarikat ve cemaatlere yakın olanlar görevlendirildi; Atatürk
ilke ve devrimlerinden,
demokratik ve laik cumhuriyetten yana olanlar tamamen tasfiye edildi.
Cumhuriyet ve devrim karşıtları, Atatürk karşıtları nedense bu ülkede prim
yaptı, prim yapmaya devam ediyor ve demokrasiyi araç olarak kullanmaya başladı
bu iktidar. Kendi hedeflerinizi gerçekleştirmek amacıyla demokrasiyi bir araç
olarak kullanma peşindesiniz ve yine, AKP gibi düşünmeyenler neredeyse ikinci
sınıf insan muamelesi görmeye başladı.
Bugüne kadar, bu
Mecliste, ne yazık ki vatandaşın lehinde hiçbir yasa çıkartmadınız ve
çıkarttığınız yasaların tamamı kendi yandaşlarınıza yarayan, kendi
yandaşlarınızın lehinde olan yasalar. Nitekim,
hatırlayacaksınız, Kamu İhale Yasası’nı 18 kere değiştirdiniz ve Türkiye'nin
zenginliklerini yok ettiniz. Madenlerle ilgili görüşüyoruz, Türkiye'nin
zenginliklerini yok ettiniz. “İşsizlik,
yoksulluk, yolsuzluk” dediniz, “Onun için iktidara gelmek istiyoruz.” dediniz.
İşsizlik had safhada, yolsuzluk had safhada ve insanlarımız fakirleşmiş
vaziyette. Herkes sokaklarda eylem yapıyor. Bu eylemlerin hiçbir tanesi sizi
ilgilendirmiyor. “Bu insanlar ne istiyorlar? Bu insanların talepleri nelerdir?”
gibi bir anlayışınız yok. Sendikalar, meslek kuruluşları ve köylü, esnaf, çiftçi,
emekli, öğrenci, herkes sokaklarda, herkes sıkıntısını anlatıyor, anlatmaya
çalışıyor, sizlere ulaşmaya çalışıyor. Ama ne yazık ki hiçbir şekilde sizlerle
bir temas kurulamıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ KOÇAL
(Devamla) – Öyle bir noktaya geldik ki artık, konuşanı ve sizin aleyhinizde
olanı, iktidar aleyhinde olanı susturmaya çalışıyorsunuz. Ülkesine, milletine,
cumhuriyete, demokrasiye sahip çıkanları hapse atıyorsunuz. Önüne gelen herkesin
telefonunu dinliyorsunuz. Kişisel özgürlükleri yok sayıyorsunuz. Bir korku
toplumu yaratmaya çalışıyorsunuz. Milletimizin elde ettiği yurttaşlık onurunu
ümmetçiliğe dönüştürmek istiyorsunuz. Bugüne kadar muhalefetin hiçbir önerisine
ne yazık ki olumlu bakamadınız, daima engellediniz, işte bugün olduğu gibi
karşı çıktınız. Demokrasi anlayışınız bu mu olmalıdır?
Ayrıca, her gün
bir gündem değiştiriyorsunuz. Her gün sizin önemli saydığınız… Bugün önemli
saydığınızı yarın önemsiz sayıyorsunuz. Daha dün emeklilerle ilgili bir öneriyi
getirdik, emeklilerle ilgili getirdiğimiz öneriyi bile reddettiniz. Ama dün
sizi dinleyenler, sizleri dinleyen emekliler bilin ki sizler için iyi şeyler
söylemedi. Söylediğiniz yalanlara isyan etti dün emekliler ve “Yazıklar olsun.”
dediler. “Besledik, büyüttük, okuttuk, milletvekili yaptık, hükûmet
yaptık; karşılığı bu mu olmalıydı?” dediler.
Saygılarımla
hepinizi selamlıyor ve bu önergemizin kabulünü diliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ali Koçal.
Cumhuriyet Halk
Partisi önerisinin aleyhinde Tunceli Milletvekili Kamer Genç.
Buyurunuz Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Biliyorsunuz, bu
grup önerilerinin lehinde, aleyhinde söz almak gerçek bir leh ve gerçek bir
aleyh meselesi olmuyor ancak söz alıp konuşmak için bir neden olduğu için,
burada herkes de bunu hoşgörüyle karşılıyor.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, gerçekten, memleketimizde madencilik çok sıkıntılı bir sektör.
Türkiye'de çok çeşitli madenler var. Bu
madenlerin en iyi şekilde üretilmesi, ülke ekonomisine katkı sağlaması,
ülkemizdeki zengin bor yataklarının ülke ekonomisine gerçek boyutta bir rant olarak katılması hepimizin isteği. Ama AKP İktidarı,
zamanında, özellikle birtakım yabancı şirketlere çok büyük rantlar
sağlayan, avantajlar veren bir politika izledi. Mesela, Manisa’nın Turgutlu
ilçesinde ben bir yürüyüşe katılmıştım, orada nikel madeni için bir İngiliz
şirketine ruhsat vermişler. Ben oradaki yürüyüşe katıldım, 5 bin tane vatandaş
bizimle yürüdü ve oradaki belediye başkanının gazetelere intikal etmiş beyanı
vardı: “Efendim, biz buna maden ruhsatı vermeyecektik fakat İngiliz elçisi
bastırdı, İngiliz bakan bastırdı, Bakanımız mecburen imzaladı.” dedi. Ben
geldim bu kürsüde bunu söyledim. Tabii, AKP’liler bize tepki gösterdiler fakat
her nasılsa sonradan eski Bakan Osman Pepe dedi ki: “Ben bunu imzalamadım fakat
benden sonra gelen kişi imzaladı.” Hatta ben söyledim “Yahu sen şimdi Türkiye
Cumhuriyeti devletinin menfaatini mi destekleyeceksin yoksa İngiliz
vatandaşlarının menfaatini mi destekleyeceksin” dedim. Yani, İngiliz
vatandaşlarının şirketlerinin menfaatini destekleyen bir bakan mısın?
Şimdi, yani,
maalesef işte doğrular hep gizleniyor bizlerden, doğrular söylenmiyor milletin
kürsüsünden. O, nikel arayan İngiliz şirketine o yetmiyormuş gibi, bir de 1
milyon dolarlık ARGE’den bir para verilmiş kendisine,
vay efendim, dünyada ilk bir buluşla bunu üretiyormuş. Halbuki,
bunun benzeri İtalya’da var. Ama, tabii, arkanızda çok
büyük iktidar gücü olunca, yani her türlü olanaklardan yararlanma imkânınız
bulunabilir. Maalesef, bu AKP İktidarı zamanında bunlar olağan şeyler hâline
geldi. Tabii, kendi yandaşları, kendisiyle anlaşabildikleri ister yerli, ister
yabancı şirketlere ve kişilere en büyük avantajları sağlamaktadırlar.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii, bu altın üretimi ülkede çok ciddi bir mesele, siyanürlü
altın üretimi benim ilimde de var, birçok yerde de var. Bunlar araştırılması
gereken konulardır, bunlardan kaçınmamak lazım. Bu Meclisin zamanını fuzuli
şeylerle meşgul edeceğimize, bence, buraları, ülkenin can damarı olan bu
sorunları bir an önce ülke için nasıl faydalı bir zemine oturturuz, nasıl bir
üretim yaparız, bunlarla ilgilenmemiz lazım ama maalesef, AKP İktidarı gündemi
çok değiştirmekte. İşte, memleketi yönetme konusunda bir basirete sahip
olmadığı için her gün gündem değiştirmektedir. Bugün mesela, işte efendim,
Tunceli’nin ismini Dersim yapalım diye bir şeyler söylendi. Şimdi ben soruyorum
AKP’lilere: Destekliyor musunuz, desteklemiyor musunuz, evvela onu bileyim.
Destekliyorsanız… Destekliyor musunuz? İyi, destekliyorsanız çok güzel, ben de
istiyorum değişmesini, ama kuru kuruya Tunceli’nin ismini Dersim yapmak bir şey
ifade etmiyor. Biliyorsunuz, Dersim’in, yani bugünkü
Tunceli coğrafyasının olduğu yerin eski ismi Dersim’di,
ama o Dersim olan bölge daha geniş bir coğrafyayı ifade ediyordu. İşte,
Elâzığ’ın belli bölgeleri, Bingöl’ün belli bölgeleri, Erzincan’ın belli
bölgeleri, hatta Malatya ve Sivas’ın belli bölgeleri bu Dersim coğrafyası
içindeydi. Öyle bir düzenleme yaparsanız ben de varım. Ayrıca da bu Dersim’de tabii, 1937’lerde, 1938’deki askerî hareket
nedeniyle çok büyük acılar çekilmiş. Bu acıları hatırlatacak olan böyle bir
değişikliğin, yani oradaki kamuoyu üzerindeki etkinliğini gidermek için
oralardaki hareket sırasında zarar gören insanların da zararlarını telafi etmek
lazım: Yani kupkuru bir isim değişikliği de olmaz.
Eğer hakikaten
Tunceli’ye bir fayda veya Dersim’i şey etmek
istiyorsanız, yıllarca orada bir Pertek Köprüsü var, bu köprüyü bir an önce
yapın. Çünkü kuzeyden güneye geçen bir yol, çok önemli bir yol. Orada maalesef,
işte Keban Barajı’ndan dolayı kaynaklanan bir feribot var, bu feribot da belli
bir saatten sonra yürümüyor, oradan geçemiyor insanlar, hastalar oluyor, büyük
bir sıkıntı oluyor.
Yine, özellikle
Tunceli halkının -eğer değiştirirsek Dersim diyeceğiz- Dersim halkının
özellikle istediği orada Munzur Vadisi diye büyük, dünya harikası bir vadi var.
O vadiye baraj yapılmaması konusunda bütün insanlar, aşağı yukarı o bölgedeki
insanlar hemfikirler. Hatta geçen gün bir yürüyüş yapıldı, Tunceli gibi küçük
nüfuslu bir ilde 20 bin kişi bu yürüyüşe katıldı ve dolayısıyla biz buraya
baraj istemiyoruz diye. Bunu değiştirirken oraya yasal bir düzenleme de
yapalım. Buraya hiçbir suretle bu doğal yapıyı değiştirecek bir yapılaşma, bir
baraj veya bir başka tabiat tahribatı yoluna gidecek bir düzenleme olmaması
için buraya da yasal bir düzenleme yapabiliriz.
Değerli
milletvekilleri, tabii şimdi, hemen her konuda beni hedef alan bir basın var.
Şimdi, bu Kürt açılımı nedeniyle burada söylenen bazı laflar dolayısıyla ben
düşüncelerimi söyledim fakat bu yandaş basın çok benimle uğraşıyor. Bu
askerlerle ilgili davranışları ve askeriyeye karşı söylemleriyle meşhur olan
Önder Aytaç diye birisi yazı yazmış Taraf gazetesinde, diyor ki: “Kamer Genç’e
sormak lazım; ‘Dersim’de ne(ler)
oldu?’ diye. Çiçekleri sulamaktan fırsat bulup, yanıt verebilecek mi?” Ondan
sonra diyor ki: “Dersim’de 4 bin oy almış, onunla mı
avunacak?” Ben, bir defa, 4 bin oy almadım, 7.500 oy aldım. Şimdi, bana “Çiçek
sulamaktan vakit bulmuyor.” diyor da; arkasından, aynı yazı içinde, Bülent
Bey’e geliyor: “Bülent Arınç’ı, adam gibi adam olduğu
için çok seviyorum.” diyor, “İnsanlar arasında nadide bir lotus çiçeği o.”
Şimdi, bana diyor ki, çiçek sulamaktan başka şeylere fırsat bulmuyor; Bülent
Bey’e de diyor ki lotus çiçeği. Yani, ben bunu hayretle karşıladım. Ne demek
istiyor? Yani, bizi Bülent Bey’le karşı karşıya mı getirmek istiyor? Yani, ben
buna bir anlam veremedim.
Geçen gün bir
yandaş gazetenin birisinde “Efendim, işte, Kamer Genç gitsin, oğlunun
çiçeklerini sulasın.” diyor. Yani, söylediği anlamdaysa, bizim mezhebimizde
oğlunun çiçeğini sulamak yok ama onun mezhebinde varmış demek ki. Kişiyi nasıl
bilirsiniz; kendim gibi bilirim derim.
Yani, şimdi,
benimle ilgili özellikle bu yandaş basında hep böyle şeyler geliyor. Bugün beni
insanlar tanır; hangi konuda, bu ülkenin sıkıntılarını ne durumda dile
getirdiğimi…
Ben, tabii, her
vesileyle de söylüyorum: Tunceli, Dersim, çok acıların olduğu bir yer ama ben
istiyorum ki artık bunları her gün, sakız gibi çiğneyerek, yeni yetişen
gençlerimize söylemenin bir faydası yok. Yani, niye önce hep Tunceli dile
getiriliyor da… Türkiye'nin her tarafında olaylar olmuş. Mesela, Diyarbakır’ın
da ismi Amed, niye onu değiştirme yoluna
gitmiyorsunuz da yani ille, işte, Tunceli her şeye çıksın… İşte, Tuncelili
gençler zeki insanlar, bunlar okuyorlar, hep bu gençlere “İşte, bakın,
geçmişinizde bu acılar oldu…” Ee, ne olacak? Yani,
ben istiyorum ki artık bu insanlar burada bu işi kesip, yeni yetişen nesli,
devletine, milletine sadık; askerine, polisine karşı kin, nefret duygularını
duymayan bir gençlik ve geleceği okuyarak, bilime, ilime hizmet ederek bir yere
gitmesi lazım.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, burada o kadar acayip şeyler oluyor ki. Geçen gün, bir iki gün
önce burada bir milletvekili diyor ki: “Türkiye Büyük Millet Meclisinin bile
çevresinde fiziki gölgesi var. Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri
Komutanlığı, Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri, bunlarla
çevrilmiş.” Gelin, bunları buradan atalım.” Şimdi, sayın milletvekilleri, bir
memleketin ordusu bir memleketin göz bebeğidir yani bu kadar kendi ordusuna
düşmanlık hislerini besleyerek…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Devamla) - …kin ve nefret besleyerek nereye gideriz. Yani nerdeyse diyecek ki:
“Bu orduyu kaldıralım.” E, Yunanlılar gelecek bizi koruyacak, Ermeniler gelecek
bizi koruyacak. Yahu böyle bir şey olmaz. Değerli milletvekilleri, bu çatı
altında, bu kurumlara, kendi millî değerlerimize sahip çıkmamız lazım. Evet geçmişte ordu içinde darbe yapan insanlar oldu. Her
vesileyle herkes de bunlara karşı ama bu memleketin ordusunu bu kadar düşman
ilan etmek, ona karşı bu kadar kin ve nefret duygularını taşımak, hele bunu
söylediğin zaman da burada iktidar partisinin de buna karşı çıkmamasına ben
hayret ediyorum. Yahu şimdi, bu memleketin değerlerine karşı yapılacak
saldırıları savunacak iktidar partisi olması lazım. Eğer siz iktidarı
taşıyamıyorsanız bırakın bu iktidarı. Bu millî değerlerini savunacak insanlar
olacak. Ama efendim, yani o millî değerleri bu kadar küçültmek, ondan sonra… Bu
memlekette askerin de hakkını aramak lazım, polisin de hakkını aramak lazım,
vatandaşın da hakkını aramak lazım, kim haksızlığa uğruyorsa onun hakkını
aramak lazım, yoksa hep birilerini düşman ilan etmekle bir yere varamayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Peki, teşekkür ederim efendim.
BAŞKAN – Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin lehinde İstanbul Milletvekili Hasan Macit.
Buyurunuz Sayın
Macit.
HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
Meclisin görüşme konularını düzenleyecek olan önergesiyle ilgili ve önergenin
lehinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına
saygılarımla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye'nin o kadar çok sorunları ve bu sorunlara çözüm
üretecek olan mekân Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bu sorunlarla ilgili,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini belirleyecek bu önerilerle ilgili, ne
yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir anlayış, bir uzlaşının olmadığı
gözlenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, salı ve çarşamba günleri, özellikle, Hükûmetin,
yürütmenin denetim konularına ayrılması gereken günlerdir ve bu günlerde
araştırma önergeleriyle ilgili görüşlerin alınması ve bu önergelerin
konularıyla ilgili tartışmalar yapılması ve bu önergelerin içerdiği sorunların
çözümüne yönelik kararlar alınması gerekmektedir ama ne yazık ki AKP
İktidarının oy çoğunluğuyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini kendi
düşünceleri doğrultusunda dizayn etme anlayışı,
iktidar oldukları 3 Kasım 2002’den bu tarafa süregelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, gelin, Türkiye'nin sorunlarıyla ilgili, muhalefet partilerinin
de önerdikleri konuları gündeme alın. Gündeme alın ki burada gereksiz
tartışmalar, gereksiz zaman kayıpları olmasın ve Türkiye'nin sorunları da çözüm
bulsun.
Cumhuriyet Halk
Partisinin önerdiği bugünkü öneriyle ilgili Türkiye’deki madencilik sektörünün
sorunlarının araştırılması, madencilik sektörüyle ilgili konuların tartışılması
acaba önemli değil mi? Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu
hayvancılık sorunlarıyla ilgili araştırma önergesinin gündeme alınması ve
hayvancılık sorunlarının tartışılması önemli değil mi?
Geçen yıl
bugünlerde burada ben bir konuşma yapmıştım ve o konuşmada şunu söylemiştim,
demiştim ki: “Türk çiftçisi, Türk hayvan üreticisi gerçekten sıkıntılı durumda.
Gelin, hayvancılık desteklemelerini bir an önce verelim ki, kışa, hayvan
üreticisi, hayvan yemini alarak, stoklayarak girsin. Aksi takdirde hayvanlar
kesilecek ve önümüzdeki yıl süt sıkıntısı, et sıkıntısı yaşanacak.” Bugün,
AKP’den bir arkadaşımız buraya çıktı, diyor ki: “AKP İktidarının uygulamış
olduğu politikalar nedeniyle süt fiyatları yükseliyor.” Evet
arkadaşlar, AKP İktidarının uygulamış olduğu yanlış hayvancılık politikaları
sonucu süt fiyatları ve et fiyatları yükseliyor. Geçen yıllardan önlem alınabilmiş
olsaydı, hayvan üreticisi insanlarımız, hayvan yemini zamanında stoklayabilmiş
olsaydı, sıkıntıya düştüğünde, dara düştüğünde hayvanlarını kestirmemiş olsaydı
bugün bu sıkıntıları yaşamayacaktı. Bu arkadaşımız hayvancılık sektörünün ve
köylünün içinden geldiğini söylüyor. Acaba bu yıl hayvansal üretimlerde
azalmanın olduğunu, süt üretiminin azaldığını biliyor mu? Bugün, Türkiye’de,
yüzde 25’e varan süt üretimi azlığı nedeniyle süt fiyatları yükseliyorsa, bu,
hayvancılık politikasının başarısından değil tam tersi başarısızlığından
kaynaklanmaktadır. E, bununla ilgili bir önerge veriliyor ve burada, AKP
İktidarının, AKP’nin oy çoğunluğuyla reddediliyor.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin sorunlarını çözmek için, teklif nereden gelirse gelsin,
bunu reddetmek mi lazım? “İlla benim dediğim olsun.” anlayışıyla mı hareket
etmek lazım? Tam tersi, gerçek neyse, sorunlar neyse onlarla ilgili karar alıp,
gündem belirleyip bu tartışmaları yapmak gerekir. Bugün her yerde tartışma var.
Maden işlemeyle ilgili, maden ocaklarının işleyişiyle ilgili, birçok yerde,
çevre düzenlemeleriyle ilgili, çevreye zarar verdiğiyle ilgili tepkiler
dolaşıyor. Bu tepkilerden dolayı o yöre insanlarımız devamlı yürüyüşler,
mitingler tertipliyorlar ve o bölgede bir rahatsızlık var. Neden bunlar burada
araştırılmasın?
Acaba maden arama
ruhsatları kimlere veriliyor? Nasıl madenler işletiliyor? Nasıl işletilirse
daha yararlı hâle gelir ve kapanan maden ocakları niçin kapatılıyor,
kapanmıştır? Bunların araştırılması, buradan önlemlerin alınması Türkiye’nin
yararına ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına acaba artı mı getirir,
eksi mi getirir? Bunları tartışmıyoruz, AKP İktidarının kendi
düşünceleri doğrultusunda ne getiriyorlarsa onu tartışıyoruz ve onunla ilgili
devamlı bir çalışma düzeni belirleniyor gidiyor ve bu nedenledir ki eğer
anlaşma olsaydı -dün tartıştık, bugün tartışıyoruz- Danışma Kurulu önerileriyle
ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir aylık bir çalışma programı yapılsa,
gündem belirlense ve bu gündeme göre iktidarıyla muhalefetiyle bütün
milletvekili arkadaşlarımız çalışarak daha yararlı ve daha verimli bir çalışma
temposu içerisinde burada görüşmeler düzenlense daha doğru olmaz mı? Demokrasinin
gereği olan uzlaşma kültürünün burada uygulanarak, gruplar arasında bir konsensüs sağlayarak, Türkiye’nin sorunlarını, öncelikli
konularını tespit ederek bir çalışma takvimi hazırlansa daha doğru değil mi?
Ama ne yazık ki “Benim dediğim dedik!” anlayışı içerisinde, oy çokluğuna
dayanan bir anlayış çerçevesinde bugün ve dün tartışıyoruz, belki yarın da
tartışacağız. O nedenle, değerli arkadaşlar, öncelikle AKP İktidarını,
muhalefetin ve diğer milletvekillerinin önerilerine kulaklarını tıkamamalarını,
onların da haklı önerilerinin gündeme alınarak tartışılmasını sağlamasını istiyorum
ve diliyorum. Böyle olursa demokrasimiz kazanır, böyle olursa sizler
kazanırsınız, böyle olursa Türkiye Büyük Millet Meclisi kazanır, saygınlığı
kazanır ama kısır tartışmalarla, kısır çekişmelerle bir sonuca ulaşamayız.
Kaybeden Türkiye olur, kaybeden Türkiye Büyük Millet Meclisi olur, kaybeden
iktidarıyla muhalefetiyle demokrasimiz olur. Bu anlayış çerçevesinde, gelin,
Türkiye’nin öncelikli sorunlarının gündeme alınması, tartışılması ve nereden
gelirse gelsin, doğru önerilerin uygulanmaya geçirilmesi, bunun sağlanması
gerekir. Yürütmenin de sadece AKP milletvekillerinin veya AKP Grubunun
önerileri doğrultusunda değil, muhalefet milletvekillerinin de söyledikleri
çözüm önerilerini dikkate alarak, bu doğrultuda yürütme sağlamaları gerekir ki
doğru kararlar alınabilsin, doğru işler uygulamaya konulabilsin, biraz önceki
söylediğimiz anlamda.
Bugünkü
yaşadığımız sıkıntılar, bugün çıkan, bugün ortaya çıkan sıkıntılar değildir.
Geçmişe yönelik yapılan uygulamaların, yanlış uygulamaların getirdiği bir
sonuçtur. Geçmişte dikkate alınmayan doğru öneriler, geçmişte değerlendirmeye
alınmayan çözüm önerileri bugün sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelin, bundan sonraki çıkacak sonuçlara bugünden yapılan doğru
önerilerini dikkate alarak bu yönde çalışmalarımızı düzenleyelim, bu yönde
kanun tasarı ve tekliflerimizi düzenleyerek buradaki çalışmalarımızı buna göre
ayarlayalım diye düşünüyorum ve bu anlamda, gerek dün gerekse bugün Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki bu tartıştığımız Danışma Kurulu önerileri, grup
önerileri gerçekten, dünkü, işte telefon dinlemeleriyle ilgili, bugünkü,
hayvancılık sorunlarıyla ilgili, madencilik sektörünün sorunlarıyla ilgili
önergeler Türkiye’nin öncelikli görüşülmesi gereken konularıdır diye
düşünüyorum. Dün kabul etmediniz, bugün hiç olmazsa kabul edersiniz,
bunlar görüşülür.
Ayrıca, AKP
İktidarının alışageldiği bir yöntemle, salı ve çarşamba günlerinin denetim
konularından kaçırılmış olması, sorulan yazılı soru önergelerine doğru
yanıtların verilmemiş olması, sözlü soruların kaçırılıyor olması da denetim
konularından bir kaçma, bir denetim mekanizmasının işletilmemesi olarak
görüyorum.
Değerli
arkadaşlar, eğer yanlış bir şeyimiz yoksa,
verilemeyecek hesabımız yoksa, denetimden kaçmayız. Yaptığımız uygulamalar
yanlışsa, hesabını verme noktasında sıkıntı çekiyorsak, o zaman, her yerde
olduğu gibi, denetim mekanizmasından kaçma olayları gündeme gelir. Bugünkü Hükûmette de denetim mekanizmasından bir kaçma
yaşanmaktadır. İnşallah, umarım bundan sonraki süreç içerisinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü tamamlayınız.
HASAN MACİT
(Devamla) – …bundan sonraki süreç içerisinde denetim mekanizması yasalarda ve
yönetmeliklerde olduğu gibi, doğru, gerçeğe uygun bir şekilde işletilir ve
denetim mekanizmasının sonucu olarak hem Türkiye kazanır hem Türkiye Büyük
Millet Meclisi kazanır diyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin önerisinin kabulü
noktasında oylarınız olacağını düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Macit.
Önerinin
aleyhinde Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ.
Buyurunuz Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi 1 Ekimde yeni yasama yılına başladı. 1 Ekime bakıyoruz, özel
gündemle toplandı ve dağıldı. 6 Ekim Salı günü yeniden toplandı ve o gün Kuzey
Irak’a -Irak’a daha doğrusu- asker gönderilmesiyle ilgili tezkereyi müzakere
ettik. Cumhuriyet Bayramı nedeniyle bir ara var. Onun dışında, üç günü
çıkardığımızda bugüne kadar on beş günlük bir çalışma takviminin olduğunu
görüyoruz. Bu on beş gün içerisinde Cumhuriyet Halk Partisinin 9 defa Meclise
grup önerisi getirdiğini görüyoruz, MHP’nin 10 defa grup önerisi getirdiğini
görüyoruz, DTP’nin dört defa grup önerisi getirdiğini
görüyoruz, AK PARTİ olarak bizim de 4 defa grup önerisi getirdiğini görüyoruz.
Tabii, bu tabloya baktığımızda yeni yasama yılında bir Danışma Kurulu
önerisinin kabulüyle bu süre içerisinde bir çalışma takvimini
belirleyemediğimizi de maalesef üzülerek gördüğümü ifade etmek istiyorum.
Tabii değerli
arkadaşlar, Meclisin salı günü denetim günü, bunu hep beraber yaptık. Çarşamba
günü bir saat sözlü sorular var, ondan sonraki süreçte de yasama faaliyetlerine
ayırdık. Şimdi, fazla uzağa gitmeyelim, dün salı idi, 15.00’te Meclis başladı.
Şimdi, 15.00’te başladık, konuştuk bir konuyu. Arkasından devam ettik, 20.00’ye
kadar grup önerileri. Nedir? “Meclisin gündemi şöyle olsun veya böyle olsun.”
şeklinde. Şimdi, bugün tekrar, perşembe günü…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çarşamba, çarşamba…
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - …iki tane değerli siyasi partimizin grupları grup önerileri
getirdiler, yine iki tane konuyu burada müzakere ediyoruz, konuşuyoruz ve
tartışıyoruz. Biz, ana gündemimize yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama
faaliyetleriyle ilgili gündemine geçemedik.
Tartıştığımız
konuya baktığımızda manzara şu: Madencilikle ilgili bir konuyla alakalı Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili konunun
bugün görüşülmesi isteniyor. Biz bunları hangi gün konuşuyoruz? Denetim
günleri, salı günleri konuşuyoruz. Bugün ne günü? Yasama yapacağımız bir gün.
Farklı bir günde -grup önerileri de esasında bir denetim çalışmasıdır- böyle
bir konu geldi gündeme. Şimdi, peki Meclis bu konuda ne yapmış? Şöyle bir
bakıyorum ben: 13 Ekim 2009 Salı günü bir AK PARTİ grup önerisi geliyor ve
diyoruz ki: Biz bu madencilik sektörünün sorunlarıyla ilgili konuları
görüşelim, bir komisyon kuralım. Şimdi, bununla ilgili bizim burada önerimiz
kabul edilmiş. 20 Ekim Salı günü, bunun görüşmeleri önceki salı yarım kaldığı
için salı günü görüşmelere devam etmişiz, bitmemiş. 22 Ekim 2009 Perşembe günü
yine biz bir grup önerisiyle -gene burada grupların önerileri vardı, bizim de
bir önerimiz vardı- 3 Kasım Salı günü biz madencilikle ilgili araştırma
komisyonu kurulmasına ilişkin taleplerin burada görüşülüp ve görüşmelerin de
çalışmaların bitimine kadar devamı şeklinde bir karar aldık. Salı günü gelindi
ve o gün burada müzakereler yapıldı. Zannedersem akşam, gecenin bir saatinde
Meclis gene kapandı.
Tabii, muhalefet
karar yeter sayısı isteyebilir, yoklama da isteyebilir, İç Tüzük böyle bir
imkânı da veriyor, bunları kullanabilir ama biz İç Tüzük’ün verdiği bütün
imkânları, Meclisin daha sağlıklı, daha verimli, enerjisini daha güzel
kullanması yönünde kullanmazsak hepimiz vebal altındayız. Biz yanlış yaparsak,
biz de vebal altındayız. Biz bitimine kadar 3 Kasımda görüşseydik, yeniden aynı
konuyu bugün burada müzakere edelim diye tartışma ve konuşma ve bu iş için
zaman harcama gibi bir durumumuz olamazdı, olmazdı. Yazık oldu.
Tabii, AK PARTİ
Grubu olarak, doğru, biz de burada karar yeter sayısı, yoklama için aranan
toplantı yeter sayısını da bizim burada bulundurmamız lazım ama Meclisin
çalışma takvimi bundan önce ve bizim dönemimizde de devam eden yapılarına
baktığımızda, bu konularda bir zorluk yaşandığı da her dönem için, sadece bizim
dönemde değil, özeleştiri yapmak lazım, her dönemde bu yaşanıyor, bu oluyor. Onun için, ben şahsen AK PARTİ Meclis Grup Başkan Vekili olarak
bütün arkadaşlarım adına şu iki aydır Meclisin sarf ettiği mesaiden dolayı emin
olun vicdanen rahatsızım, vicdanen huzursuzum. Biz iki aydır yaptığımız işe
baktığımızda, grup önerileriyle burada konuşuyoruz, tartışıyoruz ama icraata
dönen bir şey yok. Yasama faaliyetine geldiğinizde işte, Milletvekili Seçimi Kanunu’nda
iki maddelik bir değişiklik yapabildik ve Borçlar Kanunu’nun da ancak iki
bölümünü görüşme imkânı bulabildik.
Şimdi, toplumun
derdi var, milletin sorunları var, Meclis de bu sorunları çözme yeridir,
konuşma yeridir, kanunlaştırarak veya başka yasal çalışmalarla bunlara çözüm
bulma yeri. Seçime iki yıl var şu anda, işte 2011’de seçim olacağına göre,
yaklaşık iki yıl var. Biz, bu Meclisin muhalefet ve iktidar gruplarının uyumlu
bir çalışması olmadığı takdirde, burada verimli bir çalışmayı sürdürmenin
imkânı olmadığını biliyoruz. Bugüne kadar biz sürekli, muhalefetle anlaşarak
çalışmaları götürdük. 23’üncü Dönemde çıkan yasa sayısı ne kadardır? Rakam
aklımda değil ama bu Mecliste çıkan yasalarda muhalefet ile iktidar arasında çok derin görüş ayrılıkları
olan yasa sayısı 10’u geçmez, 10 bile fazladır. Bu yasaların içerisinde
üzerinde bütün grupların ihtilaf ettiği, karşıt görüşte olduğu madde sayısına
baktığınızda o da 30’u geçmez ama diğerleri muhalefet başka diyor, biz başka
diyoruz. Bu bizim görüşlerimizin farklılığından ama öyle de olur, öyle de olur
noktasında olan konular ama kesin ayrılış noktalarına baktığımızda, 23’üncü
Yasama Meclisinde hem yasa bazında hem de madde bazında esasında fazla
ihtilaflı olan şeyler yok.
Borçlar Kanunu…
Muhalefet bir yaklaşım göstermezse, biz Borçlar Kanunu’nu kısa zamanda belki bu
döneme yetiştiremeyebiliriz, yetişmez. İç Tüzük’ün verdiği imkânları muhalefet
kullandığı takdirde, “Bunlar İç Tüzük’te var, biz kullanırız.” dediği takdirde,
pasif bir engellemeyi ortaya koyduğu takdirde bu Meclisin sağlıklı bir biçimde
yasama yapma imkân maalesef yok. Düşünün, saatleri değiştirmedik, 15.00-19.00.
Dün grup önerisinin oylaması 20.00’de bitti, 20.00’de. Şimdi, o zaman eğer saatleri hiç değiştirmesek grup
önerileri bitmeden, Meclis gündemine geçmeden, bırakın gündemini, gündemini
belirleme kararlılığını ortaya koymadan çalışma saati bitiyor. Yahu
düşünebiliyor musunuz, bir milletin Meclisi kendi gündemini belirleme acziyetini ortaya koyuyor. Biz, tamam, herkesin şeyi var, ama
biz el ele verip diyoruz ki, gelin şu Meclisi beraber çalıştıralım. Denetim
neyse denetimlerini yapalım, söylenecek sözler varsa, kanunlar üzerinde
konuşulurken, zaten değerli milletvekilleri, o kanun maddesiyle ilgili olmayan
her şeyi gene konuşabiliyor, konuşabilirler. Biz yeter ki bu Meclisi
çalıştıralım.
Ben kendi adıma
söylüyorum: 1 Ekim 2009’dan bu yana Meclis Genel Kurulumuzda yapılan
görüşmelerden, verilen emekten, ben kendi adıma, kendi payıma ve grubumuz adına
biz vicdanen rahatsızız. Eğer vicdani rahatlığımız varsa, her gün üç tane grup
önerisi getirelim, burada münakaşa edelim, siz iddia edin, biz cevap verelim,
burasını nutuk arenasına çevirelim. Bunun ne kimseye faydası var ne millete
faydası var. Ben onun için diyorum ki, umarım, bundan sonraki süreçlerde
Meclisin belli bir uyum içerisinde çalışma ortamına girmesi ve bu çalışmaları
milletin arzu ettiği istikamette, sorunlara çözüm bulucu bir şekilde
neticelendirmesi hepimizin hayrınadır diyorum, bu Meclisin hayrınadır diyorum.
Millet bizden bunu bekliyor, vicdani rahatlık açısından da bizim bunu yapmamız
lazım. Aksi takdirde, bizim yaptığımız bu usul, bu tartışma siyaseten de doğru
değil, vicdanen de doğru değil.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Milletimiz bizi seyrediyor, milletin bize yüklediği emanet
bakımından da doğru değil.
Gelin, tartışalım
sorunları, yasaları çıkaralım, varsa görüşlerimizi de söyleyelim, yoksa İç
Tüzük’ün şartlarını kullanarak biz bu işi yaparsak kimse bize “Aferin, iyi
yaptınız, Meclisi kapattınız.” demez. Kimse “Güzel şeyler oldu.” demez.
“Yasalar çıkmadı, ne iyi yapıyorsunuz.” kimse demez. Herkes derdine dermanı bu
Meclisten arıyor. Gelin, el ele verelim, gene iktidar muhalefet birbirine
söyleyeceği ne varsa onu söylesin ama bunu vicdanlarımızı rahatsız etmeyecek
bir usul ve üslupta yapalım diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bozdağ.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Meclis Genel Kurulunun çalışmasıyla ilgili grubumuzu
ilzam eden beyanlarda bulundu Sayın Grup Başkan Vekili.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Hayır, ben kimseyi ilzam etmedim Sayın Başkanım, ben kendimi de
eleştirerek söyledim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – 69’a göre yeterli süre istiyorum. Buna cevap verecek yeterli süre
istiyorum.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Öz eleştiri yaptım ben.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Öz eleştiri yaptım Mehmet Bey ben.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Öz eleştiriyi kendi içinizde yapacaksınız.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Yani ben kendimi de eleştirdim seni de eleştirdim. Yapılan şey doğru
mu?
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Şandır.
VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, CHP Grubu
önerisi üzerinde konuşan Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
İktidar
partisinin Sayın Grup Başkan Vekili vicdani rahatsızlığını ifade etti. Bu önemli bir hadise. Gerçekten bu Meclisin, bu Genel
Kurulun çalışmamasının vicdani sorumluluğu iktidar partisinin üzerindedir. Vicdanının rahatsız olması çok isabetli bir hadise. Milletin
huzurunda bunu itiraf etmiş olmasını da gerçekten doğru buluyorum. Bu Meclisin,
bu Genel Kurulun çalışmamasının yegâne sorumlusu iktidar partisidir.
Değerli
arkadaşlar, sizlere sesleniyorum: 1 Ekimde Meclis çalışmaya başladığında, yeni
dönem başladığında ilk Danışma Kurulu toplantısı “Danışma Kurulu kararı”
şeklinde geldi. Dört grup onay verdi ve dedik ki: “Salı günü denetim olacak,
çarşamba günü de bir saat sözlü sorulara cevap verilecek.” Bunu kim değiştirdi?
Bunu iktidar partisi değiştirdi. Bize sordunuz da mı değiştirdiniz? Hayır. Bunu
siz kendi ihtiyacınız doğrultusunda, kendi kararınız doğrultusunda, kimden,
nereden, ne talimat geldiyse bunu değiştirdiniz.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – “Kim nereden talimat verdiyse…” Bu biraz ağır oldu.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Geçmişte yaşananlar var. Bakın, yani milletimizin huzurunda
muhalefet partilerini suçlamak hakkına sahip değilsiniz.
Bakınız, size
söylüyorum: Burada üç günde altmışa yakın uluslararası sözleşmeyi birlikte
kanunlaştırdık. Burada, Sayın Kafkas, sizin de üyesi bulunduğunuz komisyonun,
sosyal güvenlik sisteminin kanunlarını, reform, yani Borçlar Kanunu kadar
kapsamlı kanunları hiç sorunsuz geçirdik, hiç sorunsuz geçti.
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Ne alakası var?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Öyle değil. Haksızlık yaparsınız öyle derseniz.
Niye bu noktaya
geldiğini, muhalefet partilerinin niye bu noktaya geldiğini önce kendi aranızda
vicdan sorgulaması yapmanız lazım. Bunu yapmadan buraya kalkıp da Genel Kurulun
çalışması benim…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
– Sayın Başkanım, on dakika konuştu arkadaşımız ve Meclisin çalışmasını
istiyorsanız… İstirham ediyorum…
BAŞKAN –
Buyurunuz, devam ediniz.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Dolayısıyla her defasında ifade ediyorum: Bu Meclis bu milletin
sorunlarına çözüm üretecek hukuku kurmakla sorumlu. Bunu da birlikte kuracağız
ama bu Meclisin çalışmasında, iktidar partisi önce sözünde duracak, önce
varılan mutabakatlara bağlı kalacak.
Şimdi, bir
güvensizlik had safhada. İktidar
partisinin grup başkan vekillerinin şahıslarını ilzam etmiyorum, onların da
birtakım mecburiyetleri var bize ifade edemedikleri, bir şey söylemiyorum ama
varılan mutabakatları her defasında bozan iktidar partisi, muhalefetin böyle
bir imkânı yok, istese de bozamıyor. Bir karar veriyoruz, bir gündem
belirliyoruz. Üç gün sonra, bakıyoruz, gündem değişmiş, bir başka konu gelmiş.
Şimdi, Sayıştay Kanunu’nu getirmek, Borçlar Kanunu’nu görüşmeden geri çekmek
sizin kararınız değil mi?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Size haber vermeden yapmadık, size de bilgi verdik.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, biz çok açık ve net ifade
ediyoruz, diyoruz ki: Milletin sorunlarını tartışmaya varız, buradayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Eğer, siz, bir mutabakat, bir uzlaşma aramadan kendi kararınız,
kendi kabulleriniz doğrultusunda bizlere bir şey dayatmaya kalkarsanız, biz de
buraya geliriz, insan merkezli toplum kesimlerinin sorunlarını hiç olmazsa kırk
dakika tartışırız, kötü olmuyor. Madenciliğin sorunlarını burada tartışıyoruz,
yani ülkemizin sorunlarını tartışıyoruz yine. Tarımın sorunlarını tartışıyoruz,
esnafın sorunlarını tartışıyoruz, emeklinin sorunlarını tartışıyoruz. Dün
tartıştığımız konuyu nasıl reddedebilirsiniz? Şu dinleme kepazeliğini
tartışmak, bu Genel Kurulun sorumluluğunda değil mi?
Bir şey daha
söyleyeceğim: Değerli milletvekilleri, burada kanunlar görüşülüyor, mutabakat
içinde veya değil. Muhalefet partileri olarak uzmanlara hazırlattırdığımız
önergeleri burada veriyoruz. Borçlar Kanunu’nda altmış madde görüştük, altmışa
yakın veya elliyi geçkin önerge verdik. Bir tek önerge kabul etmediniz. Bir
önerge kabul ettiniz, kabul ettiğiniz önergeyi de sonra bizim aleyhimize
kullandınız.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Kabul ettik Sayın Başkan. Altı tane önergenizi de kabul edelim
dedik, kabul etmediniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Etmeseydiniz…
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Görme engellilerle ilgili sizinle birlikte kabul ettiğimiz önergeyi
de sonra Milliyetçi Hareket Partisinin aleyhinde kullandınız. Yani güvensizliği
geliştiren, güvensizliğe sebep olan hadise biz değiliz, sizsiniz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Önerinizin arkasında siz durmadınız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi veya muhalefet partisi grupları olarak,
muhalefet partileri grupları olarak, bu Meclisin çalışmasının sorumluluğu, her
defasında ifade ediyoruz, sizin üzerinizde ama bu çalışmayı her defasında
sabote eden de maalesef sizlersiniz.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, ne kadar süre?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Eğer siz kendi aranızda, grup başkan vekilleri olarak veya grup
olarak kendi aranızda “Muhalefet partileri niye bu noktaya geldi?” diye bir
sorgulama yapar…
BAŞKAN – Sayın
Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – …bu sorgulamanın sonucunda bize bir şey…
BAŞKAN – Sayın
Şandır, lütfen sözünüzü bağlayınız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Hayhay efendim.
Bu sorgulamanın
yani kendi öz eleştiriniz sonucunda muhalefet partileri olarak bizlere
“Arkadaş, şu ilkeleri biz değiştirmeyeceğiz. Bu ilkeler doğrultusunda gelin
gündemi birlikte belirleyelim.” derseniz biz buna her zaman açığız ama her
defasında muhalefet partilerini aldatmış olmanın keyfiyle karşımızda gülerseniz
sonuçta bugün burada yapayalnız kalırsınız, hiçbir kanun çıkartamazsınız.
Kanunları
çıkartamamanın sorumluluğu size ait. Niye? Bu millet
iktidar olma yetkisini size verdi “Gidin, benim sorunlarımı çözün.” dedi.
Çözmek için hukuk gerekiyorsa bu hukuku da siz çıkartacaksınız. Muhalefetin
desteğine ihtiyacınız varsa biz buradayız ama samimiyetle ve gerçekten sözüne
sadık bir yapı içerisinde…
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Süre ne kadar Sayın Başkan!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
…bundan sonra
ilişkileri tanzim etmeye biz hazırız ama önce siz kendi vicdan
rahatsızlığınızın sebeplerini sorgulayın, millete karşı da dürüstçe bunu itiraf
edin.
Çok teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır.
VIII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen ve ön görüşmeleri yarım kalan (10/67,
10/75, 10/82, 10/122, 10/141, 10/180, 10/193, 10/208, 10/216, 10/229, 10/304,
10/309, 10/320, 10/324, 10/336, 10/337, 10/338, 10/342, 10/374, 10/377, 10/404)
esas numaralı, madencilikle ilgili Meclis araştırması önergelerinin Genel
Kurulun 18/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 16.24
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
devam edeceğiz.
2.-
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S.
Sayısı: 427) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Başkanlık
temsilcisi Sayın Sadık Yakut da burada.
Geçen birleşimde
teklifin tümü üzerinde gruplar ve şahıslar adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şimdi soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Süremiz yirmi
dakikadır.
Geçen birleşimde
sisteme giren sayın milletvekilleri, Sayın Doğru, Sayın Korkmaz, Sayın Genç,
Sayın Şandır, Sayın İçli, Sayın Işık eğer şimdi sisteme girerlerse onlara
öncelikle söz vereceğim.
İlk sisteme giren
Sayın Korkmaz.
Buyurunuz Sayın
Korkmaz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayıştayın hem Avrupa hem de dünyadaki sayıştaylarla
ortak projeler yürüttüğünü, aynı zamanda mali yargının gelişmesi yönünde de iş
birliği içerisinde olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla diğer kurumdaki personellere
tanınan yurt dışında eğitim görme, yüksek lisans ve doktora yapma imkânlarını Sayıştayın görevlerini icra eden denetçilere, denetçi
yardımcılarına da tanımayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Korkmaz.
Sayın Özkan,
buyurunuz.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Teşekkür ediyorum.
Bu kanunun
özellikle 2’nci maddesiyle yapılan düzenlemenin Anayasa’ya açıkça aykırı olduğu
bilinmektedir. Yasalar, malumunuz, soyut ve genel nitelikte olmalı. Ancak iktidarın
bu yasanın Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğini bile bile, özellikle bir hile yoluna başvurarak bir amaca hizmet
ettiği de bilinen bir gerçektir.
Şimdi, Türk kamu
yönetiminin enteresan bir özelliği var. Özellikle A sınıfı kadrolara girecek,
Türkiye'nin çok özel okullarından mezun olmuş, sınavlarda başarılı olmuş
öğrencileri sınavlara girmeden önce Mecliste görüyoruz. Bunlar
milletvekillerinin yanına gelerek kendilerine sınavlarda yardımcı olunmasını
istiyorlar.
Şimdi, bu kadar
yetişmiş, bu kadar özel insanlar, bu çocuklar milletvekillerinin
tavassutlarıyla bir kadroya, bir önemli göreve atanırken kendilerine olan öz
güvenlerini tamamen kaybediyorlar ve biz o çocuklara “Siz bir şey yapamazsınız
sizin elinizden tutan birisi olmazsa.” gibi kötü bir imaj veriyoruz. Bu sadece
bu Hükûmet için değil, öteden beri, genel olarak
yapılan olay.
Şimdi soruyorum:
Sayın Bakan, acaba Türk insanını, bu kadar güzel yetişmiş gençlerimizi
tavassuta, torpile ihtiyacı olmadan, sadece liyakat ilkesini ön planda tutarak
kamu görevine almayı, Anayasa’daki her Türk vatandaşının, hizmetin gerekleri
haricinde herhangi bir ayrıcalık gözetmeksizin, eşit şekilde kamu hizmetine
girme hakkı konusunda bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özkan.
Sayın
milletvekilleri, direkt soruyu sorarsanız zaman ekonomisi sağlayacağız.
Sayın Doğru,
buyurunuz.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayıştay Başkanlığındaki mağdur olan insanlar
için bir kanun teklifi görüşüyoruz, tahmin ediyorum bunu da çıkaracağız
önümüzdeki zaman sürecinde. Ancak böyle mağdurlar gibi bugünlerde yaklaşık
olarak 4.500-5.000 kişiyi ilgilendiren bir mağduriyet daha vardır, bu da sigara
fabrikalarının özelleşmesi esnasında çalışan işçilerin Yaprak Tütün İşletme
Müdürlüğüne nakliyle ortaya çıkmıştır. Bu işçiler, alınan kararla 4/C kapsamına
alınmışlardır. 4/C kapsamıyla beraber bunların çalışmış oldukları yaprak tütün
işletme müdürlükleri de kapanma durumuyla karşı karşıyadır. Yaprak tütün
işletme müdürlüklerinin kapanmasıyla beraber bu insanlar çok büyük bir
mağduriyet içerisinde olacaklardır. Yaklaşık olarak 5 bin kişiyi ifade eden bu
insan sayısı, işçi sayısını 5’le çarpmış olduğumuz zaman yaklaşık 25 bin kişiyi
ifade ediyor. Dolayısıyla 60 kişiyle ilgili bir kanun çıkartırken önümüzde bir
de 25 bin kişilik işçilerin olduğu bir kitle vardır. Bununla ilgili de Hükûmet olarak bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Çünkü
bunların temsilcileri, şu anda, -sizlere de gelmişlerdir- Mecliste bütün
milletvekillerini, Sayın Hükûmet üyelerini ziyaret
ediyorlar, bu yönde çalışmalarınızı bekliyorlar. Bunlarla ilgili olarak bir
şeyler söylemek ister misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Doğru.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Danıştay 12. Dairesinin 2009/1069 esas sayılı Kararı’yla, yürütmenin
durdurulması kararıyla…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Kaç dediniz?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – 2009/1069 esas sayılı karar ki bu karar yürütmenin durdurulması
kararıdır. Bu kararla oluşan mağduriyetleri ortadan kaldırmak gerekçesiyle
gündeme getirilen bu kanun teklifinin Anayasa’nın 138’inci maddesi dördüncü
fıkrasına göre “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına
uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” hükmüne aykırı
değil midir? Bu konudaki düşüncelerinizi
öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şandır.
VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) Çeşitli İşler
1.-
Genel Kurulu ziyaret eden Pakistan Parlamentosu üyelerinden oluşan Pakistan
Senatosu Başkan Vekili Mir Jan Muhammed Khan Jamali başkanlığındaki
heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şu anda Pakistan Parlamentosu üyelerinden oluşan Pakistan
Senatosu Başkan Vekili Sayın Jamali Başkanlığındaki
heyet Genel Kurul salonumuzu teşrif etmişlerdir. Kendilerine “Hoş geldiniz.”
diyorum efendim. (Alkışlar)
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S.
Sayısı: 427) (Devam)
BAŞKAN - Evet,
Sayın Genç, buyurunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim,
birincisi, bu Danıştayın verdiği kararla bu kanun
teklifi ortadan kaldırılıyor. Şimdi Danıştay diyor ki: Arkadaş, senin sözün de
bir idari işlemdir. İdari işlemi benim denetleyebilmem için, idari yargıya tabi
olabilmesi için bunun bir sözlü sırasında, “Sözlüde sen ne sordun? Karşı taraf ne cevap verdi?” bunu bir görüntüyle tespit edin ki biz
hakikaten bu sözlüde geçerli not alabilecek bir konuşmayı yaptı mı… Yani
bir denetim yapayım. Şimdi, getirilen bu kanun teklifiyle Danıştayın
verdiği bu karar ortadan yok ediliyor. Burada, peki, neden yani Danıştayın verdiği -bana göre hukuka da mantığa da akla da
uygun olan- bu gerekçeyi ortadan kaldırıyorsunuz? Ve diyorsunuz ki: Sözlü
sırasında hiç bu görüntüler mörüntüler tespit
edilmez, bir tutanak tespit edilir. Nedir yani hukuk devletini ortadan
kaldırıyor musunuz?
İkincisi: Sayıştayın birtakım denetimleri var. Ben geçen sene gittim.
Ankara Belediyesiyle ilgili, İstanbul Belediyesiyle ilgili denetim raporları
var. Burada keyfî ödemeler var. Diyoruz ki: “Bu raporları bize verin,
inceleyelim.” Diyor ki: “Hayır efendim, sana raporları veremeyiz.” Peki,
Sayıştay neden bizim adımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bunları,
belediyeleri denetliyor da orada düzenlenen raporlar niye bize verilmiyor?
Nasıl biz bunları öğreneceğiz?
Bir üçüncü sorum
Sayın Başkanım, geçen gün TMSF tarafından el konulan bazı şirketlerin yönetim
kurullarına, bugünkü İktidarın, yandaşlarını atadığı ve her birisine 15 milyar,
20 milyar hatta 30 milyar lira aylık ödeme yaptığı konusunda Sayıştayın bir tespitleri var. Bu tespit raporlarını bize
verebilirler mi? Çünkü orada şöyle deniliyordu: Sayıştayın
yaptığı denetimde işte, TMSF normal olarak bu el koyduğu şirketleri işleterek
para tahsil edip devletin parasını ödemesi gerekirken maalesef burada
kendilerinin uygun gördüğü kişilere büyük rant
sağlıyorlar. Bu konuda bir bilgi versinler efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Son olarak, Sayın
Yeni’ye söz veriyorum.
Buyurunuz.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Bakanım, Sayıştay Kanunu, 21/2/1967
tarih 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu maddesine göre bir yönetmelik
hazırlamış ve 1967’den hatta 80’den itibaren aynı yöntemlerle eleman alınıyor,
Sayıştay yardımcıları alınıyor. Ne değişti ki bu son imtihan iptal edildi? Bu
konuda bize bilgi verir misiniz?
S.NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Mahkeme kararını okumadın mı?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yeni.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, Sayın Korkmaz’ın
sualine cevap vermek istiyorum. Tabii Sayıştaydaki bu
elemanların yurt dışında gerekli birtakım eğitim çalışmalarında gerekirse de
tez çalışmaları veyahut da bilgi, görgü artırmaları konusuna çok sıcak
bakıyoruz, çok isabetlidir. Bu konuda destek vereceğiz.
Sayın Özkan’ın
ifade ettiği husus şu: Efendim, tabii Mecliste bazı elemanların, işte
milletvekillerinin tavassutunu talep ettiklerini ve her elemanın, işe girecek
elemanın tavassuta ihtiyaç olmadan eşit bir şekilde girmesini arzu ediyor.
Zaten herkesin de arzusu budur. Yani tavassut, iltimas bence doğru değildir. Bu konuda hiç kimsenin tavassutta bulunmaması lazım. Çünkü
bir kişi hakkında tavassutta bulunursak en azından kul hakkı oluyor, öbür
kimsenin belki hakkını yemiş oluyoruz. Dolayısıyla ben de bu konuda, Hükûmetin bir temsilcisi olarak, eşitlik ilkesine ve hakka,
hukuka riayet edilmesi, tavassuta gerek olmaması kanaatindeyim.
Efendim, Reşat
Doğru Beyefendi’nin sorusu vardı. Bu sigara fabrikalarıyla alakalı konu
geçtiğimiz pazartesi günü bazı bakanlarımız tarafından Bakanlar Kurulunda
gündeme getirildi. Başbakanımız, 2 bakanımıza “Bu konuda bir çalışma yapın,
mesele nedir, bunu çözmek için gayret edelim.” diye görev verdi.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Hangi bakanlar efendim?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hükûmetimiz… Galiba Maliye Bakanımız ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanımız. Hatırlıyorum ama 2 bakanımız… Benimle ilgili olmadığı için
belki yanlış söyleyebilirim ama 2 bakanımıza görev verdiğini ben biliyorum.
Çünkü Bakanlar Kurulundaydım. Sonradan ben Bakanlar Kurulundan Plan Bütçedeki
kendi bütçem için ayrıldığım için, belki Cemil Bey onu daha iyi bilebilir
efendim, size bilgi veririz.
Sayın Şandır’ın söylediği husus vardı. Anayasa’ya aykırı olduğunu
iddia ediyorsunuz. Zaten bize göre aykırı değil ama Sayın Vekilimiz de bu
konuda ayrıca bir cevap verecek.
Sayın Genç’in
sualine gelince: Yani bu konuda, özellikle TMSF’ye
kimler girdi, hangi şirketler, bununla ilgili yazılı olarak cevap vereceğiz.
Yani bunların maaşı nedir, o konuda soruyorsunuz ama hiç kimsenin yandaşı
değildir. “Yandaş” dediğiniz neticede bizim herhangi bir akrabamız… Benim
şahsen bir akrabam yok, bakanların da hiçbirisinin akrabası söz konusu
değildir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Göreceğiz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Bu da Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşıdır yani. Ehil olan kişiler oraya, elbette birileri
yönetim kurulu üyesi olarak tayin edilecek.
Şimdi, aslında
bakın, Sayın Yeni çok güzel bir soru sordu. Yani yıllardan beri aynı usulle,
aynı metotla eleman alınırken şimdi ne değişti? Bunu tabii yüce Meclisin
takdirine bırakıyoruz. Yani bunun izahı tabii çok uzun, bunu herkes biliyor.
Bunu değişen… Değişen bir şey yok ama demek ki bazıları böyle bir uygulamanın
devamından rahatsız anlaşılan, değişen herhâlde bazılarının anlayışıdır diye
düşünüyorum.
Bu arada izin
verirseniz, bu Anayasa’ya aykırı olup olmadığı konusunda Sayın Vekilimiz de
kısa bir açıklama yapacak efendim.
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Yakut Meclis Başkan Vekili olarak.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Aracılığınızla,
bu düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu konusunda soru soran arkadaş-larımızla diğer bazı sorulara cevap vermek istiyorum.
Öncelikle Sayın
Korkmaz, Sayıştaydaki görevlilerle ilgili yüksek
lisans yaptırılıp yaptırılmayacağı konusunda bir düşünce olup olmadığını
sormuştu. Yine yasada ve Sayıştayın da genel anlamda,
denetçiler ve denetçi yardımcılarının yüksek lisans yapmasıyla ilgili yeni
çalışmalar var. Sayıştayın bu konuda sizin sorduğunuz
şekilde bir düşüncesi var. Cevaplamış oluyorum.
Sayın Özkan’ın
Anayasa’ya aykırılıkla ilgili, yine Sayın Şandır’ın
Anayasa’ya aykırılıkla ilgili, aynı zamanda Sayın Genç’in de “Danıştayın kararını ortadan kaldırıyor mu?” şeklindeki
sorularına cevaben de öncellikle Anayasa’ya aykırı değil çünkü Anayasa’nın
138’inci maddesinin üçüncü fıkrasını okuduğunuzda “Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama
Meclisinde yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamaz, görüşme
yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.” Ne için soru sorulamaz,
görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz diye soru sorduğumuzda,
yargı yetkisinin kullanılamayacağıyla ilgili. Bugün burada görüşülen Danıştayın verdiği kararla ilgili yargı yetkisinin
kullanılıp kullanılmaması konusunda herhangi bir yasal düzenleme yapılmıyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yargı yetkisini kaldırıyorsunuz, kaldırıyorsunuz.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Müsaade ederseniz, biraz
sabrederseniz ben cevaplarımı tamamlayayım.
Yargı yargılama
yapar, karar verir ama Türkiye Büyük Millet Meclisi de kural koyar ve kuralları
da değiştirir. Kuralları
değiştirdikten sonra yeni kurallara göre yargı karar vermek
durumundadır ki, kaldı ki Anayasa Mahkemesi zaten 1970/25 esas sayılı
Kararı’nda çok güzel izahını da yapmış. “Anayasa uyumlu bir bütündür. Bir bölüm
hükümlerinin öteki hükümleri işlemez duruma getirmesi veya işlemlerini
aksatması düşünülemez. Mahkemelerin bağımsızlığını korumak üzere konulmuş bir
hükmün Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir anayasal denetim yetkisini ve adli
görevini engelleyebileceği hukukça savunulabilir bir görüş değildir. Mahkemenin
bakmakta olduğu davanın konusu ile Meclis soruşturması konusu olan iddia
arasında bir ilişki bulunmamaktadır. Ancak mahkemenin davada kullandığı yargı
yetkisiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin Meclis soruşturması yetkisini
kullanması sırasında usul, erek, sonuç, nitelik bakımından açık ve kesin
ayrımlar vardır.” demek suretiyle de mahkemelerin yetkisiyle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yetkisini ayrı ayrı kullanmasını
birbirine çelişki olarak görmemekte ve kendilerine tarif edilen, tanımlanan görevlerini
yapı olarak değerlendirmekte. Dolayısıyla, herhangi bir Anayasa’ya aykırılık
söz konusu değildir.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkan, kararın yalnız bir kısmını okuyorsunuz.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Diğer taraftan,
Anayasa’nın 160’ıncı maddesinin son fıkrasında da “Sayıştay mensuplarının
atanmaları, hakları, yetkileri ve yükümlülükleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir.” denilmektedir. Dolayısıyla, yapılan düzenleme sadece son sınava
giren kişilere ilişkin bir
düzenleme değil, bundan sonra da Sayıştaya
girecek olan tüm denetçi yardımcısı adayların da atamalarına ilişkin bir
düzenleme olacaktır. Dolayısıyla bu düzenleme Anayasa’nın 160’ıncı maddesine de
aykırı değildir.
Sayın Genç’in
sorduğu soruyla ilgili, mevcut sistem, bu şekilde düzenlenen raporların
sunulmasına ilişkin mevcut yasada engel var ancak yeni kanunumuzun -Sayıştay
Kanunu- yürürlüğe girmesiyle bütün raporlar yüce Meclisin takdirine arz
edilecek diyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ne zaman girecek? Her şey gizli kalıyor, gizli!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yakut.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN –
Arayacağım efendim.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul Etmeyenler…
Karar yeter
sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.44
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 16.58
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
427 sıra sayılı
Teklif’in maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı istenmişti ve
bulamamıştık.
Teklifin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir ve karar yeter sayısı vardır.
Teklifin
görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
SAYIŞTAY
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- 21/2/1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanununun 9 uncu
maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:
“Denetçilerin
Nitelikleri, Mesleğe Alınmaları, Atanmaları ve Yükseltilmeleri
MADDE 9-
Denetçiler, denetçi yardımcılığından yetişirler.
Denetçi
yardımcılığına, hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve idari
bilimler fakültelerinden veya bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından
kabul edilen yurt içi veya yurt dışındaki en az dört yıllık fakülte veya yüksek
okullardan birini bitirmiş olanlar arasından açılacak giriş sınavını kazananlar
Birinci Başkan tarafından aday olarak atanır. Sınava girebilmek için sınavın
yapıldığı yılın Ocak ayının ilk günü itibariyle 31 yaşını bitirmemiş olmak ve
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel
nitelikleri taşımak şarttır.
Giriş sınavı;
eleme sınavı, yazılı sınav ve mülakattan oluşur. Eleme ve yazılı sınavları,
Sayıştay Başkanlığı ile imzalanacak protokole göre Öğrenci Seçme ve Yerleştirme
Merkezi tarafından yapılır.
Eleme sınavı;
alan bilgisi, genel kültür ve genel yetenek sorularından oluşur ve test usulüne
göre yapılır. Eleme sınavı sonucunda, yetmiş puandan az olmamak üzere en yüksek
puandan başlayarak sınav ilanında belirtilen kadronun beş katına kadar aday
yazılı sınava çağrılır.
Yazılı sınav;
zorunlu olan; İktisat, Maliye, Hukuk, Kompozisyon ile seçimlik olan Ticaret
Hukuku veya Muhasebe konularından oluşur. Yazılı sınav sonucunda, yetmiş
puandan az olmamak üzere, en yüksek puandan başlayarak eleme sınavı ilanında
belirtilen kadronun üç katına kadar aday mülakata çağrılır.
Mülakat, adayın;
a) Bir konuyu
kavrayıp özetleme, ifade yeteneği ve muhakeme gücü,
b) Liyakati,
temsil kabiliyeti, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu,
c) Özgüveni, ikna
kabiliyeti ve inandırıcılığı,
ç) Genel yetenek
ve genel kültürü,
d) Bilimsel ve
teknolojik gelişmelere açıklığı,
yönlerinden değerlendirilerek, ayrı ayrı puan
verilmek suretiyle gerçekleştirilir. Adaylar, komisyon tarafından (a) ila (d)
bentlerinde yazılı özelliklerin her biri için yirmişer puan üzerinden
değerlendirilir ve verilen puanlar ayrı ayrı tutanağa
geçirilir. Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi
kullanılmaz.
Mülakat
komisyonu; Birinci Başkanın veya görevlendireceği bir daire başkanının
başkanlığında, iki üye ve üç uzman denetçi olmak üzere altı kişiden oluşur.
Mülakatta başarılı sayılmak için, komisyon başkan ve üyelerinin yüz tam puan
üzerinden verdikleri puanların aritmetik ortalamasının en az yetmiş olması
şarttır.
Giriş sınav sonuç
listesi; eleme sınav puanı ve yazılı sınav puanı ile mülakat puanının aritmetik
ortalaması tespit edilerek en yüksek puan alandan başlamak üzere hazırlanır.
Giriş sınav sonuç listesindeki sıralama doğrultusunda eleme sınav ilanında
belirtilen kadro sayısı kadar adayın atama işlemleri yapılır.
Denetçi Yardımcılarının
mesleki eğitim ve staj süresi en az iki en çok üç yıldır. Adaylık süresi en az
bir en çok iki yıldır. Adaylık süresi sonunda; olumlu sicil alanlar Memurlar
Seçim ve Disiplin Kurulunun kararı ve Birinci Başkanın onayıyla denetçi
yardımcılığına atanırlar. Olumlu sicil alamayanların görevine Memurlar Seçim ve
Disiplin Kurulu kararı ve Birinci Başkanın onayıyla son verilir. Denetçi
yardımcılarının denetçiliğe atanabilmeleri için mesleki eğitim ve staj sonunda
yapılacak sınavda başarılı olmaları ve olumlu sicil almaları şarttır. Yeterlik
sınavında başarılı olamayanların meslek mensupluğu ile ilişiği kesilir.
Bunlardan yazılı olarak talepte bulunanlar, Sayıştay Birinci Başkanının
onayıyla yönetim mensubu olarak atanır.
Sayıştay meslek
mensupları ile savcı ve yardımcılarının yükselme süreleri iki yıldır.
Denetçi
yardımcılığı adaylığına giriş sınavı esas ve usulleri, mesleki eğitimde
okutulacak derslerle staj şekli ve şartları ile süresi, eğitim ve staj
sonundaki sınav usulleri ve diğer hususlar yönetmelikle düzenlenir.”
BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili
Nevzat Korkmaz.
Buyurunuz Sayın
Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra
sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci
maddesi hakkında şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak
üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
çağdaş demokrasilerde en önemli sorunlardan biri de seçimle gelmiş ve ülkeyi
yönetme yetkisi verilmiş ve bu gerekçeyle de kamu kaynaklarını kullanan hükûmetlerin denetlenmesi konusudur. Bu görev siyasi
platformlarda muhalefete verilmiştir. Doğrusu, muhalefetin başarısı da bir
nebze buna bağlanmıştır.
Bu sorun bizim
gibi kıt kaynakları olan ülkelerde çok daha önem arz etmektedir. Maalesef yine
bu sorun ülkemizde olduğu gibi denetimi sevmeyen, başına buyruk yöntem ve
metotlarla günü kurtarmaya çalışan, kurumsallaşmış tüm kurumlara ve kurallara
karşı hükûmetin işbaşında olduğu ülkelerde çok daha
hayati bir nitelik taşımaktadır.
İdarelerin idari
denetimlerini yapan teftiş kurulları felç edilmiştir.
Müfettişlerin
yapacakları teftiş alanları, kamu ihale kanunları gibi, çıkarılan birtakım
kanunlarla daraltılmıştır. Teftiş programlarına bir süre ara verilmiştir,
görevlendirmeler azalmıştır. Müfettişlerin hazırladıkları raporlar bakanların sümenlerinin altında bekletilmiştir, işleme konulmamıştır.
“İç denetim, dış denetim” diye maalesef “ne deve ne kuş” olduğu bu sistemi
getirenlerce bile tam olarak izah edilemeyen yahut şu ana kadar somut bir
performans değerlendirmesi ortaya konamamış bir uygulama getirilmiş, iktidar
yanlılarına mevki, makam yaratmaktan öte gidilememiştir.
Ülkemizde yüz
elli yıllık mazisi ile bizler adına yani Türkiye Büyük Millet Meclisi adına dış
denetim yapan en önemli kuruluş Sayıştaydır.
Sayıştay, uzun süre doldurulamayan üyelikleriyle, çıkartılmayan teşkilat kanunu
ve Genel Kurula indirilmeyen denetim raporlarıyla eli kolu bağlanmış, âdeta
işlemez hâle getirilmiştir.
Sayıştay,
devletin gelir ve giderleri ile mallarını yasama organı adına bağımsız ve
tarafsız olarak denetleyip sorumluların hesap ve işlemlerini yargılama yoluyla
kesin hükme bağlamaktadır. Bu klasik hizmetlerinin yanında, uluslararası
denetim standartlarına uygun mali ve performans denetimleri yapmak ve
sonuçlarını Meclise rapor etmek görevi verilmiştir. Ancak, usule uygun olarak
hazırlanmış Sayıştay Kanunu, bu denetimsizlik ortamında, yıllardır Genel Kurula
getirilmemektedir. Sayıştay tarafından hazırlanması gereken dış denetim,
faaliyet, mali istatistikler, genel değerlendirme raporları ile diğer raporlar
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmamakta, denetimin önemli bir ayağı eksik
bırakılmaktadır.
Görülmektedir ki
AKP, yapmış olduğu milyarlarca dolarlık harcamaların kamu adına denetim yapan Sayıştayca denetlenmesini istememektedir. Aldığı yüzde 47
oyun getirdiği Meclis çoğunluğu ile yapılacak denetimler, mevzuata ve uygulamada
ortaya konulan engeller yüzünden engellenmektedir. Maalesef bu karmaşada,
İktidar istediğini almış görünmekte ve denetlene-memektedir,
merkezî idare denetlenememektedir, yerel yönetimler, belediyeler
denetlenememektedir. Bu denetimsizlik hukuk devletine, demokrasiye uygun mudur
değerli milletvekilleri? Başka bir soru sorayım: Demokrasiye kendi
harcamalarını şeffaflaştırmak ve kamunun bilgisine sunmak marifeti ile hizmeti
çok gören AKP, demokratik açılımda ne kadar samimidir, ne kadar dürüsttür?
Değerli
milletvekilleri, Sayıştay saydığımız denetim görevlerini raportörler,
denetçiler, denetçi yardımcıları ve tabii ki Sayıştay üyeleri vasıtasıyla
yapar. Son yıllardaki kamu mali yönetimi ve kontrol sistemindeki değişiklikler,
sistem içinde Sayıştay kurumunun ve Sayıştay denetiminin önemini bir kat daha
artırmıştır. Hâl böyle olunca, bu personelin seçilmesi, eğitilmesi, denetimin
usul ve yöntemleri de bir hayli önem kazanmıştır. Bugün burada önümüze gelen
kanun teklifi, Sayıştayda siyasi baskılarla ortaya
çıkan sınav usulsüzlüklerinin ortaya çıkardığı hem kazananlar hem de Sayıştaya alınmayanlarla birlikte bu mağduriyeti ortadan
kaldırma amacıyla hazırlanmış gözükmekte, ancak bir taşla birkaç kuşu bir arada
götürmek hesabını içermektedir. Hele hele teklifin
komisyon düzeltmeden önceki hâli fecaattir. Komisyonun törpülediği kanun
teklifi yine de birtakım eksiklikleri içermekte olup biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak mağduriyetlerin giderilmesine “Evet” derken eksiklikleri de yüce
Meclisin takdirine arz edeceğiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetim yapan Sayıştay Kanunu’nda değişiklik içeren bu
teklifin her şeyden önce kanun tasarısı olarak getirilmesinde fayda
görmekteyiz. Teklifin kökeni itibarıyla Sayıştay kaynaklı da olsa yüksek
mahkemelerden biri kabul edilen Sayıştay kurumu
üzerinde bir milletvekilinin ağırlığının artırılıyor görüntüsü verilmesi ne
kadar isabetlidir, bence tartışılması lazım. Söz konusu olan mağduriyeti
gidermek ise kim buna “Hayır” diyebilir? Yahut ortak bir teklif sunulması Sayıştayın prestijinin
yükseltilmesine daha çok hizmet etmez miydi, daha şık olmaz mıydı değerli
milletvekilleri?
Kıymetli
arkadaşlarım, ikinci olarak senelerdir bekleyen bir Sayıştay Kanun Tasarısı
var. Bu teklif, mevcut Kanun’a göre çıkarılmış olan yönetmeliğin de kanuni
olarak altını boşaltıyor ve neredeyse sınav sistemini tamamen değiştiriyor.
Öyleyse Sayıştay Kanunu’nun Genel Kurula gelişini hızlandırarak bu sistemi
orada değiştirmek daha uygun olmaz mıydı?
Üçüncü husus:
Mevcut yönetmelik eleme sınavında 70 ve üzeri not alanlardan başarı sırasına
göre ataması yapılacak kadro sayısının 3 katını aşmayacak sayıda kişinin sınavı
kazanmış sayılacağını belirtir iken yeni düzenlemede bu oran 5 katına
çıkarılmaktadır. Bu orandaki her artış, sınavı yapan kurumun daha çok kişi
arasından eleman seçme serbestisini artırırken bir
taraftan da subjektifliğin ve keyfîliğin de önünü
açmaktadır.
Dördüncü husus:
Mevcut yönetmelik sözlü sınavdan bahsederken yeni düzenleme mülakat
önermektedir. Adayın bir konuyu kavrama, muhakeme gücü, temsil kabiliyeti, öz
güveni gibi elle tutulup gözle görülemeyen ve sınav komisyonuna daha çok takdir
hakkı bırakan bir yöntem kabullenilmektedir.
Danıştayın sınavı iptal gerekçesinde belirttiği hususlar hiç dikkate
alınmadan yapılmaktadır. Kulağa hoş gelen bu kavramların nasıl uygulamaya
konacağı, hangi kriterlere göre değerlendirileceği
belli değildir.
Beşinci husus:
Sözlü sınavda başarı notu 50 iken mülakatta 70’e çıkarılmakta. Mülakatın etkisi
artırılmakta, daha ağırlıklı hâle getirilmektedir nihai değerlendirme
açısından.
Altıncı husus:
Mevcut yönetmeliğe göre sınavda ölçülecek bilgi alanlarından biri de yabancı
dildir. Bugünkü düzenlemede ise adayın yabancı dil bilgisinin değerlendirilmesi
kaldırılmaktadır. Türkiye'yi Avrupa Birliğine sokma gayretini her fırsatta
sergileyen Hükûmet, kurumları bu entegrasyona
hazırlamaktan da sorumludur. Dünyadaki diğer sayıştaylarla
iş birliği projeleri olan Sayıştayın yabancı dil
bilgisine sahip elemanlara ihtiyacı ortadadır. Denilebilir ki: Elemanlara
sonradan da yabancı dil öğretebiliriz. Ancak bunun devlete mali faturası, zaman
ve insan gücü israfı ortada iken bu değişikliğin haklı bir gerekçesi yoktur.
Son olarak şunu
belirtmeliyiz ki; yeni düzenleme, bir önceki yönetmeliğin sakil kalmasına yol
açmakta, birçok husus yönetmelikte düzenlenmesi gerekirken kanun ile
düzenleniyor hâle getirilmektedir. Bunun pratikteki sonucu, yönetmeliğe
dayanılarak yapılan işlemlerin iptali ve hak arama süreci idari yargıda
çözümlenebilecek iken, kanun düzenlemelerine karşı idari mahkemelere
gidilemeyeceği gerçeğidir. Bildiğiniz gibi, kanunları, ancak Anayasa’ya aykırı
olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesine götürebilirsiniz. Kısacası, insanların
hak arama hürriyetini de bu şekilde sınırlandırılmış hâle getiriyorsunuz.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak önerimiz, ataması Danıştay kararıyla iptal edilen 57
denetçi yardımcısının yeniden işe başlatılacağı, diğerlerinin de yeniden sözlü
sınava alınabileceği bir düzenlemeyi Genel Kurula getirmenizdir.
Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, sınav sistemini kökten değiştiren bu teklif yerine, Hükûmet tarafından senelerdir bekletilen Sayıştay
Kanunu’nun bir an önce Genel Kurula getirilmesi ve bu değişikliklerin kanun…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız; buyurunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
…bütünlüğü
içerisinde bu metinde yapılmasının doğru olacağını düşünüyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Korkmaz.
1’inci madde
üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz.
Buyurunuz Sayın
Korkmaz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum.
Yasa teklifinin
1’inci maddesi Sayıştay denetçilerinin nitelikleri, mesleğe alınmaları,
atamaları ve yükseltilmelerini düzenleyen bir tekliftir. Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, halk adına yapılan Meclis denetiminde Sayıştayın
işlevini her zaman takdir ediyoruz ve gereğine inanıyoruz. Mağdur olan Sayıştay
denetçi yardımcılarının sorununun da çözülmesi gerektiğine inanıyoruz.
Önümüzdeki kanun
teklifi bu sorunu çözerken, çözmek isterken Sayıştayın
önemine ve tarafsızlığına zarar verecek unsurları ayrıca barındırmaktadır.
Aslında mağdur olan Sayıştay denetçi yardımcılarının sorunu 832 sayılı Yasa’ya
geçici bir madde eklenerek başarısız olanlara yeni bir sınav hakkı verilerek,
başarılı olup mağdur olanların da hakları saklı tutularak çözülebilir. Oysaki
bu yasa teklifi, sistemi baştan aşağıya değiştirmektedir. Sayıştay denetçisi
adayı için yabancı dil sınavı sistemden çıkarılmaktadır. Küresel süreçte
Sayıştay denetçisinin yabancı dil bilmesi gereklidir. Uluslararası mali
ilişkilerde, Avrupa Birliği müktesebatında yabancı dil bilmek mesleğin ifasında
etkinliği artıracaktır. Ayrıca Türkiye şartlarında mesleğin kalitesini ve
saygınlığını da artıracaktır.
İki: Sisteme
mülakat getiriliyor. Mülakat, mesleğe girişte subjektif
değer yargılarını gündeme getirebilir. Bundan Sayıştay gibi millî bir kurumumuz
zarar görebilir. Mülakatlarda subjektif değer
yargıları devreye girmektedir, psikolojik faktörler devreye girmektedir. Sorunu
insan düzeyinde, insan bazında değil, prensip bazında çözmek gerekiyor.
Bilgi çağında
adayların yeteneğini, öz güvenini bilimsel testlerle, bilimsel testler yapmak
yoluyla ortaya çıkarmak çağımızın önemli bir gelişme unsurudur ve dolayısıyla
bundan yararlanmak gerekiyor.
Çağımızda test
yoluyla bunlar çözülürken bizim hâlâ mülakatı öne almamız yahut mülakat yoluyla
aday belirlememiz artık eskimiş, köhne bir sistemdir. Bu sistemin tamamıyla
kaldırılması ve daha objektif kriterler, prensipler
getirilmesi gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
bu mülakat sistemi bizi rahatsız ediyor. Bu rahatsızlığa neden, geçmişteki
uygulamalardır. Geçen sene de, malumunuz olduğu üzere, kaymakamlık sınavı için
aynı sorunları burada tartıştık ve bu sorunları bugün de tartışmaya devam
ediyorsak burada İktidarın özel bir hedefinin, özel bir amacının olduğunu da
ortaya koyabiliyoruz.
Siyasi iktidarın
kamuda bu tür kritik meslekleri kendi inisiyatifi
içine almaya çalışması, siyasi yetkinin yanlış kullanılması devletin
tarafsızlığına gölge düşürmektedir.
Sayıştay anayasal
bir kurumdur. Anayasa’nın 160’ıncı maddesine göre Sayıştay, merkezi yönetim
bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün
gelir ve giderleri ile mallarını Meclis adına denetler. Ayrıca mahallî
idarelerin hesap ve işlemlerinin denetimi de Sayıştay tarafından yapılır.
Sayıştaya gereken önemi ve gerekli imkânı vermek gerekir. Bunun içindir ki,
her şeyden önce Sayıştayın yetkisini muvazaalı bir
şekilde sınırlamaktan kaçınmalıyız. Ne yazık ki, bazı harcamaları Sayıştay
denetimi dışında tutmak için çeşitli fonlar ve kuruluşlar kurarak bu Meclis
denetimi engellenmiştir. Örneğin TOKİ, örneğin Özelleştirme Fonu, Sosyal
Yardımlaşma Fonu, Tanıtım Fonu Meclis denetimi dışında tutulmuştur. TOKİ’nin kat karşılığı verdiği veya sattığı arsa ve
araziler halkın malıdır. Ancak bu mallar Sayıştay denetimi dışında kalmaktadır.
Kamuya ait varlıkların satılması bir nevi negatif vergidir, eksi vergilemedir.
Dolayısıyla bunun Sayıştay denetimi dışında kalması, Meclis denetimi dışında
kalması doğru değildir.
Değerli
milletvekilleri, millet malının Meclis denetimi dışında tutulması Anayasa’nın
arkasından dolaşmak değil midir? Dolaylı yoldan Anayasa’nın ihlali değil midir?
Özelleştirme Fonu
da Sayıştay denetimi dışındadır. Aslında özelleştirme gelirlerinin nasıl
harcandığını kimse de bilmiyor. Özelleştirilen kamu malları milletin malı değil
mi? Bu mallar neden Sayıştay denetimi dışında tutuluyor?
Özelleştirme
gelirlerinin nereye harcandığını gösteren kaynak kullanım tablosu 2004 yılından
sonra yayınlanmıyor. Ben bir iktisatçı olarak, senelerdir, 2004 yılından sonra
özelleştirme gelirlerinin nereye harcandığını bilemiyorum, takip ettiğim hâlde
öğrenemiyorum. Dün de bunu sordum bir milletvekili olarak, dendi ki:
“Bilgisayar, yeni sistem, yeni web sayfası.” Ama beş senedir bu web sayfası
yapılmadı arkadaşlar. “O zaman elinizdeki dokümanları gönderin.” dedim,
dokümanların da hazır olmadığını gördüm.
Değerli
arkadaşlar, özelleştirme gelirlerinin bu Meclis denetimi dışında tutulması
doğru değildir, özelleştirme gelirlerinin nereye harcandığı konusunda bu Meclis
bir araştırma yapmalıdır ve aynı zamanda özelleştirme gelirlerinin tümüyle
ilgili bir araştırma yapmalıdır.
Şimdi Hükûmete soruyorum: Özelleştirme gelir ve harcamalarını
gösteren kaynak kullanım tablosu neden 2004 yılından sonra yapılmıyor,
yayınlanmıyor? Ve yine özelleştirme işlemlerinin tamamı için aslında Meclis
araştırması yapmak gerekir. Maalesef yabancılara satılan kamu yatırımları ve
şirketler getirdiklerinden fazla döviz götürüyorlar. Bir örnek vereyim:
Örneğin, 6,7 milyar dolara satılan Telekom’un, eğer ilan edilen dokuz aylık kâr
tablosu üzerinden hesaplanırsa, 2008 yılı için kârı 2,3 milyar lira, 2009 yılı
kârı ise 1,9 milyar liradır.
Değerli
milletvekilleri, Telekom’un iki yıllık kazancı toplam satışının yüzde 50’si
kadardır. Üstelik bu kârı Türkiye’de tutmayacak yabancı sermaye olduğu için,
dışarıya transfer edecek.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu kâr Türkiye’de kalsaydı, bu Telekom kamu kurumu olarak kalsaydı
bütçe açığı azalmaz mıydı? Bu 3 milyar iki senede, düşünün ki 2005 yılından
beri 6,7 milyar kârı çoktan etmiştir, beş senede kendini amorti etmiştir bu
kurum. Bu para Türkiye’de kalsaydı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
ESFENDER KORKMAZ
(Devamla) - …Türkiye’de yatırım yapılsaydı, kamu altyapı yatırımları yapılsaydı
daha yararlı olmaz mıydı? İstihdam yaratılsaydı daha yararlı olmaz mıydı?
Arkadaşlar, bu anlamda, özelleştirmenin yalnızca Meclis denetimi dışında
kalması değil, yapılan özelleştirmelerin yöntemi ve yanlışlığıyla ilgili de
mutlaka üzerinde durmamız gerekiyor.
Belediyelerin
şirketleri de önemli ölçüde tamamıyla denetim dışındadır. Değerli arkadaşlar,
biz eğer milleti temsil eden Meclissek -ki buna şüphe yok- bütün kamuya ait
gelir-gider ve mallarla ilgili denetim yapmak gereğinde ve zorundayız. Bununla
ilgili gerekli olan altyapıyı hazırlamalıyız.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Korkmaz.
1’inci madde
üzerinde şahsı adına Samsun Milletvekili Ahmet Yeni. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Yeni.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı Sayıştay
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi ve değerli
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Teklifle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 128’inci
maddesinin “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir.” hükmü gereğince Sayıştay denetçi yardımcı
adaylığına girişle ilgili genel hususların kanunla düzenlenmesi suretiyle objektiflik,
yerindelik, hesap verebilirlik ve liyakat ilkelerine uygun seçimin yasal
güvenceye kavuşturulması ve Danıştayın yürütmeyi
durdurma kararı üzerine sözlü sınav neticesinde ortaya çıkan mağduriyetlerin
giderilmesi amaçlanmaktadır.
Söz konusu Kanun Teklifi’yle
ilgili üzerinde özellikle durmak istediğim iki husus bulunmaktadır. Birincisi,
yabancı dil konusudur. Hepinizin malumu olduğu üzere, ülkemizde yabancı dille
eğitim veren üniversite sayısı çok azdır. Diğer taraftan, yeni açılan
üniversitelerimizin iktisadi ve idari bilimler fakültesiyle hukuk fakültesinden
mezun olanların yabancı dilden dolayı Sayıştaya
girmeleri zor olduğundan bu mezunların önleri kesilmekte ve fırsat eşitsizliği
yaratılmakta ve yeni kurulan üniversitelerimizin gelişimine sekte vurulmaktadır.
Ayrıca Anayasa’mızda devletin resmî dilinin Türkçe olduğu değiştirilemez
maddeleri arasında sayılmaktadır. Hâl böyle iken, resmî mevzuat metinlerine
yabancı dilin baraj olarak konulması bu ülkeye ve Türkçeye yapılabilecek en
büyük haksızlıktır. Sayıştay için dil bilgisinin önemi yadsınamaz, ancak alan
bilgisinin daha fazla öneme sahip olduğunu sizler takdir edersiniz. Çünkü
Sayıştay, Anayasa’mızda belirtildiği gibi, özetle gelir-gider ve mal denetimi
yapmak ve bu denetimler neticesinde denetimin uygunluk denetimi, mali denetim
ve performans denetimi gibi konu ve amacına göre yargılama ve raporlama
işlemlerini yürütmektedir. Kısaca Sayıştay mali bir denetim organıdır.
Dolayısıyla personel seçiminde temin edeceği personelin, meslek mensuplarının
maliye, muhasebe ve hukuk bilgisine sahip olması ön şartını arama
zorunluluktur. Bunun dışındaki nitelikler ancak tamamlayıcı ve tercih ettirici
olabilir. Yabancı dil sorunu hizmet içi ve yurt dışı eğitimle de çözülebilecek
bir konudur. Geçmişte bu uygulamalar yapılmıştır ve başarı da sağlanmıştır.
Üzerinde durmak
istediğim ikinci husus ise mülakat sistemidir.
Değerli
milletvekilleri, teklifte mülakat ile ilgili olarak Danıştayın
da eleştirileri doğrultusunda komisyon üyeleri tarafından verilen puanların
gerekçesiyle birlikte ayrı ayrı tutanağa geçilmesi
öngörülmüş ayrıca da herhangi bir kayıt sistemi kullanılamayacağı
belirtilmiştir. Kuruluşundan beri anayasal kurum olan ve
yargı yetkisiyle donatılmış bir buçuk asırdan fazla geçmişi olan kuruma giriş
sınavında görev alan ve tamamı yargı mensubu olan daire başkanları, üyeler ve
meslek mensuplarının oluşturduğu mülakat komisyonunun aldığı karara
güvenilmeyeceğinin bir ifadesi olan kayıt sisteminin kullanılması, bu kişilerin
yargılamayla ilgili kararlarının da güvenilirliliğini tartışmalı hâle getirir
ki, bu da kabul edilemez bir durumdur.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; teklif üzerinde getirilen bazı eleştirilere karşı
düşüncelerimi ifade etmiş bulunmaktayım.
Teklifin
yasalaşmasına tekrar destek verdiğimi ifade ediyorum ve bu vesileyle yüce
Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yeni.
1’inci madde
üzerinde şahsı adına Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay.
Buyurunuz Sayın Kinay.
HASAN FEHMİ KİNAY
(Kütahya) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; Bilecik Milletvekilimiz
Sayın Fahrettin Poyraz tarafından Sayıştay Kanunu’nda değişiklik yapılmasına
dair verilmiş olan kanun teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teklifin 1’inci
maddesi yasanın özünü ifade etmektedir. Yasada, Sayıştay Kanunu’nun 9’uncu
maddesinde değişiklik öngörülmektedir. Yapılan bu değişiklikle, süregelen
yönetmelikte, daha evvel yapılmış olan sınavlardaki süregelen yönetmelikte çok
da farklı bir değerlendirme yapılmaksızın kanuna dercedilmektedir.
Bununla ilgili olan ihtiyaç, Danıştay tarafından verilen yürütmeyi durdurma
kararıyla bağlantılar şeklindedir.
Ben öncelikle,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Plan ve Bütçe Komisyonunda yasayla ilgili
yapılan görüşmelerde, değerlendirmelerde tüm muhalefet partisine mensup
milletvekillerimizin birtakım katkılarda bulunduğunu ifade etmek istiyorum.
Mağduriyetin giderilmesine ilişkin değerlendirmelerde bir fikir ayrılığı söz
konusu değildir. Burada, Mecliste, aynı, Anayasa’ya uygunlukla ilgili birtakım
değerlendirmeler yapıldı. Komisyonlarda da görüşülürken yasa teklifleri veya
tasarıları, öncelikle Anayasa’ya uygunluğu araştırılır, eğer Anayasa’ya uygun
değilse yasa görüşülmez. Muhalefet milletvekillerimiz tarafından ayrışık oyda
yapılan değerlendirmelere bakıldığında, burada dile getirilenin aksine,
Anayasa’ya uygunluk yönünde herhangi bir olumsuz değerlendirme söz konusu
olmamıştır. Ayrışık oy incelendiğinde, muhalefet şerhleri incelendiğinde, bu
durum kendini açıkça ortaya koyacaktır.
Değerli
arkadaşlar, Sayıştay anayasal bir kurumdur. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
milletimiz adına bütçe hakkını kullanan, milletimiz adına bu yetkiye sahip olan
ve Sayıştay da, bu bütçeyle ilgili yapılan harcamaların yasalara uygunluğunu,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bütçe kanununa uygunluğunu
değerlendiren, bununla ilgili olarak mali denetim ve yargılama yapan bir
kurumumuzdur.
Şimdi, burada
yapılan değerlendirmelerde, muhalefete mensup milletvekili arkadaşlarımızın
yapmış olduğu değerlendirmelerde, daha evvelki “sözlü sınav” ifadesinin bu kez
“mülakat”a dönüştürüldüğü yönünde bir tenkit söz konusu olmuştu. Şimdi, 1’inci
maddeyi okuduğumuzda, burada, mülakat aşamasında adaylarda aranan özelliklere
baktığımızda “mülakat” ifadesinin daha yerinde olduğunu göreceğiz. Kişinin öz
güveninin, ikna kabiliyetinin, olayları kavrayıp özetleme yeteneğinin, sözlü
sınav yerine mülakatla anlaşılabileceği açıktır. Kişiyi alacaksınız, kendisine
zaman vereceksiniz, birtakım sorular yönlendireceksiniz ve o sorular
çerçevesinde öz güvenini, konuyu kavrayıp kavramadığını, özetleme kabiliyeti
olup olmadığını, ikna kabiliyeti olup olmadığını değerlendireceksiniz. “Sözlü
sınav” dediğimizde, birtakım sorular yönelteceksiniz,
ki bunlar zaten eleme sınavlarında ve yazılı sınavlarda yapılıyor. Eleme
sınavlarında genel yetenekle ilgili bilgisi ölçülüyor. Onun dışında, yazılı
sınavlarda da hukukla
ilgili, iktisatla ilgili alan bilgisine ilişkin birtakım bilgileri ölçülüyor.
Dolayısıyla sözlü sınavın çağrıştırdığı yeniden bir soru yöneltme ve bu
sorulara cevap arayışı belki de üçüncü kez bir de sözlü olarak denemekten
ibaret olacaktır. Bu doğrultuda Sayın Fahrettin Poyraz’a getirmiş olduğu kanun
teklifiyle ilgili ben teşekkürlerimi arz ediyorum.
Sayıştay Kanunu
Meclise gelmiştir. Sayıştay Kanunu Mecliste inşallah görüşülecektir ancak
kapsamlı bir kanundur. Dolayısıyla, şu anda biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet
Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda 2010 yılı bütçesi görüşülüyor. Aralık
ayında, yaklaşık iki hafta sonra Genel Kurulda görüşülmeye başlanacak. Diğer
taraftan, yine Meclisin gündeminde Borçlar Kanunu’na ilişkin kapsamlı bir yasa
görüşülmektedir. Dolayısıyla Meclis gündemini, bugünkü mağduriyetin aşılması
açısından bir kanun teklifiyle, inşallah birkaç saat sonra da bunu
gerçekleştiririz, bütün gruplardan bu yönde katkı beklediğimizi de ifade
ediyorum.
Yüce Heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kinay.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, bir küçük hususu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde konuşan Kütahya Milletvekili
Hasan Fehmi Kinay’ın, muhalefetin, Anayasa’ya
aykırılık iddiasında bulunmadığını ifade ettiğini; oysa kanun teklifinin sıra
sayısının dokuzuncu sayfasının son paragrafında “Kanun teklifi Anayasa’nın
‘hukuk devleti’ ilkesine aykırı maddeleri ihtiva etmektedir.” şeklinde
muhalefet şerhinin bulunduğuna ilişkin açıklaması
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Kinay konuşmalarında muhalefetin
Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunmadığını ifade ettiler. Oysa
sıra sayı elimde. Sayın Kinay, 9’uncu sayfanın
son paragrafını okursanız “Kanun teklifi Anayasa’nın hukuk devleti ilkesine aykırı
maddeleri ihtiva etmektedir.” yazıyor. Sadece bu hususun tutanaklara geçmesi
için söz talebinde bulundum.
Teşekkür
ediyorum.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S.
Sayısı: 427) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi
soru-cevap bölümüne geçiyoruz. Süre on dakikadır. Sisteme Sayın Dibek ve Sayın
Taner girmişlerdir.
Buyurunuz Sayın
Dibek.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan
Vekilimize şunu sormak istiyorum: Şimdi, bu kanun Meclis Genel Kuruluna
gelmeden önce, bu kanun teklifi Sayıştayın Genel
Kurulunda görüşüldü mü? Yani orada görüşülerek mi buraya geldi? Görüşülmediyse,
neden görüşülmeden Meclis gündemine bu teklif geldi? Öncelikle onu sormak
istiyorum.
İkinci sorum da
şu: Meclis gündeminde aynı zamanda yeni Sayıştay Kanun Tasarısı da var,
bekliyor. Bu teklif o yeni tasarıya da aykırı. Artı, Anayasa’ya aykırılığı söz
konusu ve yönetmelikle düzenlenmiş olan bir hususu yönetmelik değişikliği
yapmayarak da, burada bir kanun teklifiyle kanun maddesi hâline getirerek de
bir değişikliğe kalkıyoruz. Tüm aykırılıklara rağmen bu ısrar niye? Hukuk
devleti ve hukuk kurallarına uygun mudur bu değişiklik? Onu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dibek.
Sayın Taner,
buyurunuz.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, bugünkü basında yer alan bir habere göre, bir kamu
bankasının açmış olduğu sınava 1.250 kişi alınacak. Bir kamu bankasının açmış
olduğu sınav için 1.250 kişi alınacağıyla ilgili müracaat başlatılmış ve 340
bin kişi sınav müracaatı yapmış. Her müracaatçıdan da 50 TL sınav ücreti tahsil
edilmiş. Dolayısıyla toplam 17 milyon TL sınav ücreti banka tarafından tahsil
edilmiş. Bu 17 milyon, tahsil edilen yaklaşık para hemen hemen
alınacak olan elemanların altı aylık maaşı. Bu sizce adil midir?
Bir ikincisi de,
her ne kadar resmî rakamlarda 13,6 civarında gözükse de işsizlik, demek ki çok
daha yukarılarda. Bu konuda Hükûmet olarak görüşünüz
nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Taner.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii bu, Sayıştay Genel Kurulunda bunun görüşülme
mecburiyeti diye bir şey yok, yani böyle bir usul yok. Görüşülmedi. Zaten Sayın
Vekilim de cevap verecek.
Ayrıca ben Sayın
Taner’in sualine cevap vermek istiyorum. Evet, bir bankanın eleman alması için
açtığı müracaat ilanına, 1.250 kişi için 340 bin kişi müracaat etmiş, doğru.
Yalnız, biliyorsunuz her bir imtihan için muhakkak, bir usul, yani
üniversiteler arası giriş imtihanında da bir ücret alınıyor. Bu 50 lira da
girenler için herhangi bir, önemli bir rakam değil.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Bu adamlar işsiz Sayın Bakan, önemli olmaz mı?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Girenlerin bu
konuda ciddi olduğunu göstermek için, bir de masraflar için olsa gerek diye
düşünüyorum. Yani bence bu o kadar önemli bir şey değil.
Tabii işsizlik
deyince, işsizlik meselesi bütün dünyada var. Küresel ekonomik kriz sebebiyle,
bütün dünyada, İspanya’da da Avrupa’da da Amerika’da da işsizlik nispetleri
arttı ama Türkiye’de inşallah önümüzdeki yıl… Bu kriz zaten… Merkez Bankası,
Bakanlar Kurulunda bir sunum yaptı. Nitekim, özellikle
haziran, temmuz ayından itibaren ekonomik durumda bir iyileşme olduğu,
göstergelerin bu istikamette gerçekten bir mesaj verdiği, çok açıkça gösterdi
göstergeler. İhracatta gelişme bunu gösterir. İnşallah önümüzdeki yıldan
itibaren işsizlik de önemli ölçüde azalacak. Ayrıca, dediğiniz gibi İŞKUR
vasıtasıyla çok sayıda eleman da “mesleki eğitim” adıyla eğitiliyor. O da
gerçekten ülke için bir kazançtır diye düşünüyorum.
Bu kayıt ücreti
veya müracaat ücreti, bence adaletsiz bir yanı yoktur diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Yakut, siz…
Buyurunuz.
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Dibek’in sorusuna cevap vermek istiyorum. “Sayıştay Genel Kurulunda bu
yasa teklifi görüşüldü mü?” diye soruyor Sayın Dibek. Sayıştay Kanunu’nun
19’uncu maddesi; Sayıştay kanun teklif ve tasarıları hakkında görüş vermek
yetkisini düzenlemektedir. Ancak kanun tasarıları ve özellikle de bu tasarı
Sayın Milletvekilimiz tarafından verildiği için bu şekilde düzenlenen tasarı ve
teklif hakkında Sayıştayın görüş bildirebilmesi için
Sayıştay Genel Kurulundan görüş sorulması gerekir ancak Sayıştaydan
görüş sorulmadığı için Sayıştay Genel Kurulunda görüşülmemiştir.
Diğer taraftan,
Anayasa’ya aykırılıkla ilgili sorusu ise, zaten yasanın esası hakkındaki
görüşmelerden sonra soru-cevap işlemleri yapılırken geniş bir şekilde cevap
verildi. Anayasa’ya aykırı değil, zaten Anayasa Mahkemesinin de bu konuda
kararı var. Bir önceki oturumda kararını da açık bir şekilde izah ettik.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yakut.
Madde üzerinde
beş önerge vardır.
Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme
alacağım.
Önergeler
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
427 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesi ile değiştirilen Sayıştay
Kanununun 9 uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ertuğrul
Kumcuoğlu
Aydın
“Adaylık süresi
sonunda olumlu sicil alanlar Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulunun kararı ve
Birinci Başkanın onayıyla denetçi yardımcılığına atanırlar. Olumlu sicil
alamayanların görevine
Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulu kararı ve Birinci Başkan
onayıyla son verilir. Denetçi yardımcılarının mesleki eğitim ve staj süresi
asgari iki azami üç yıldır.”
T. B. M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
427 Sıra Sayılı yasa teklifinin 1. maddesiyle değiştirilmesi öngörülen
9. maddesinin 2. fıkrasında geçen
“31 yaşını” ibaresinin “35 yaşını” olarak değiştirilmesini; maddede geçen
(mülakat) ibarelerinin (sözlü) olarak değiştirilmesini ve 6’ncı fıkradaki
“Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılmaz”
ifadesinin metinden çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
427 Sıra Sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
1. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “Kompozisyon” ibaresinin “Kompozisyon,
Yabancı Dil”, “üç” ibaresinin “bir” ibaresi ile ve 6’ncı fıkrasında yer alan
“Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz.”
cümlesinin “Mülakat sınavı sesli ve görüntülü sistemle kayıt altına alınır.”
cümlesiyle değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
|
Hakkı Suha
Okay |
Ali Rıza Öztürk |
M. Akif Hamzaçebi |
|
|
Ankara |
Mersin |
Trabzon |
|
|
Kemal Kılıçtaroğlu |
Oğuz Oyan |
|
|
|
İstanbul |
İzmir |
|
|
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyette olup maddeye en
aykırı önergelerdir. Önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. İstemleri
hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Şimdi önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
427 sıra sayılı Tasarı’nın 1 inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Engin Altay |
Kemal Kılıçdaroğlu |
|
Trabzon |
Sinop |
İstanbul |
|
Esfender Korkmaz |
Tayfur Süner |
Atila Emek |
|
İstanbul |
Antalya |
Antalya |
TBMM Başkanlığına
427 sıra sayılı
Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1. maddesi
Anayasaya aykırıdır. Teklif metninden çıkarılmasını saygıyla arz ederim.
Tayfun
İçli
Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ
bizim verdiğimiz önergelerle ilgili olarak kürsüye çıkıp açıkça şunu söyledi:
”Toplumun derdi var, bir sürü sorunu var ama siz önerge getiriyorsunuz,
önergelerle Parlamentonun çalışmasını engelliyorsunuz.” Yine, Sayın Bozdağ dedi ki: “Meclis çözüm yeridir. Olayların
burada çözülmesi lazım.”
Şimdi, değerli
milletvekilleri, emekliler açlık grevinde. Bir şey getiriyor musunuz? Hayır.
Toplumun sorunu mu? Evet. İşsizlik almış başını gidiyor. Çözüm getiriyor
musunuz? Hayır. Burada tartışılıyor mu? Hayır. Efendim, İhlas
mağdurları var. Yıllardır paralarını alamıyorlar. Bunlar da dolandırıldılar. İhlas mağdurları devamlı bizim kapılarımızı çalıyorlar.
Eminim sizlere de geliyorlar. Bunların sorununa çözüm getirdiniz mi? Hayır.
Atanamayan öğretmenler var. Bunlarla ilgili pek çok sorun var. Buna çözüm
getirdiniz mi? Çözüm yok. Biz öneri getirdik. Doğrudur. Getirdiğimiz öneri de
aslında üzerinde gerçekten ciddi olarak durulması, tartışılması gereken bir
konudur, ama bunlar da burada hiç görüşülmedi ve sizlerin oylarıyla reddedildi.
Şimdi, bakın
elimizi vicdanımıza koyup şu soruyu soralım: Sayıştay denen bir kurum var.
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetim yapıyor. Sınav açıyor her kurumun açtığı gibi. Açtığı sınav hukuksuz
olduğu için Danıştay diyor ki “Sen burada yanlış yaptın.” Şimdi, biz bunları
almışız, maaş vermişiz; diyoruz ki: “Yanlış yapıldı ama biz bunlara bir hakkı
verelim.” Güzel, verelim. İtirazımız da yok, samimi söylüyorum. Çünkü, o çocukların günahı yok, günahı olan o sınavı yanlış
yapanlar. Peki, ne yapmamız lazım? Bununla ilgili bir madde getireceğiz ve
çıkacak.
Şimdi, biz buraya
yönetmelik gibi bir madde getiriyoruz. “Sınav şöyle olacak, şunlar imtihana
girecek, şu şu derslerden girecek, puanlar şu
olacak.” Yahu, bu, Meclisin konusu mu değerli milletvekilleri? Bu, Sayıştay
Genel Kurulunun konusudur, bizim konumuz değildir. Biz, oraya sınavla eleman
alınacağına karar veririz, maddeyi yazarız biter, usule, esasa, Sayıştay Genel
Kurulu toplanır karar verir. Hadi diyelim ki, bunu getirdiniz, Allah aşkına,
yabancı dili kaldırıyorsunuz sınavda. Var olan yabancı dili kaldırıyorsunuz.
Hangi çağdayız biz? Sayıştaylar bir araya gelirler, dünya sayıştayları,
oturur konuşurlar, çaba harcarlar. Her kurum bir değil, ikinci yabancı dili
arıyor. Biz Sayıştaya yabancı dil bilmeyen uzmanlar
alacağız! Nasıl oluyor, bunu Parlamento hangi gerekçeyle, hangi akılla, hangi
mantıkla kabul edecek? İstirham ediyorum ve söyledim, şu maddeyi kaldıralım,
oturup doğru dürüst bir tartışalım. Sayıştay, bizim Sayıştayımız,
orada çalışacaklar, bizim adımıza çalışacaklar,bizim
adımıza denetim yapacaklar, ama biz kaliteyi düşürmek için özel kanun
çıkarıyoruz. Olacak şey değil!
Bir başka önemli
nokta: Sözlüde mevcut sistem içinde 50 puan. Biz diyoruz ki “Sözlüde 50 olmaz
70 olsun.” Niçin? Yazılıda eğer başarısız olursa sözlüde kazandıralım diye. Bu
da yanlış arkadaşlar, bu da yanlış. Sayıştaya
nitelikli elemanı almak zorundayız, iyi yetişmiş elemanı almak zorundayız,
yabancı dili iyi olan birisini almak zorundayız. Bakın, Parlamentoya geçen
yasama döneminde güzel bir kararla, yabancı dili baraj yapan bir sınavla eleman
alındı. Kimse itiraz etti mi? Etmedi. Nitelikli eleman alınmalı buralara.
Artık, devlet, nitelikli eleman, kaliteli eleman çalıştırmak zorundadır. Benim
akrabam, şunun yakını, öbürünün ilişkisi, bunları artık bir tarafa bırakalım.
Onlardan alacaksak onlardan da en niteliklisini alalım ama biz bütün bunları
bir tarafa bırakıyoruz ve yanlış yapıyoruz değerli arkadaşlar.
Kayıt sistemini
kaldırıyoruz. Niçin? Danıştay demiş. “Kayıt sistemi olmaz.” Niye olmasın? Neden
korkuyoruz? Sözlü yapıyorsa kayıtlı olsun. Ben neden korkuyorum arkadaşlar?
Eğer nitelikli eleman alacaksam, sorduğum soruyu biliyorsa eyvallah, bilmiyorsa
zaten elenecek. “Hayır, o olmasın, biz bunu kaldıralım ortadan.” Niçin?
Danıştay böyle bir karar almış diye. Bakın, şimdi, devlette her kurum kendine
göre eleman alıyor, kimisi 70 puan barajını arıyor en az, siz 70 puanı da
kaldırıyor-sunuz. Niçin kaldırıyorsunuz? Hangi
gerekçeyle kaldırıyorsunuz. Sayıştay bu kadar ayağa düşecek olan bir kurum mu?
Beni üzüntüye
sokan, Sayın Poyraz, sizin bu kanun teklifine imza atmanız. Siz bir Sayıştay
uzmanısınız, nitelikli bir elemansınız, orada yıllarınızı verdiniz, emeğinizi
verdiniz. Daha nitelikli bir Sayıştay için hep beraber çalışalım, mücadele
edelim ama biz bunu yapmıyoruz ve Anayasa’ya aykırı düzenlemeler yapıyoruz
arkadaşlar. Resmen, biz bunu Anayasa Mahkemesine götüreceğiz, göreceksiniz
Anayasa Mahkemesinin vereceği kararı da. Niçin bunu böyle yapıyoruz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bağlıyorum Sayın Başkanım.
Biz, Sayıştaya nitelikli eleman alınmasına, bu konuda objektif
kuralların konulmasına hiçbir zaman itiraz etmeyiz, mümkün olduğu kadar da tüm
kamu yönetimine bu tür eleman alınmasından yanayız. Bakın, KPSS sınavı. Hiç
itiraz eden var mı? Hayır. Objektif mi? Evet. Bilen,
çalışan… Her kamu kuruluşu oradan eleman alıyor, böylece, ne sizin başınız
ağrıyor ne bir başkasının başı ağrıyor. Sınavı kazanan… ÖSYM yerleştiriyor,
mesele yok, ama biz Sayıştayı bunun dışında
tutuyoruz, yanlış yapıyoruz ve Sayıştaya nitelikli
eleman değil, niteliksiz eleman almak için kanun çıkarıyoruz. Bunlar yanlış.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın İçli,
buyurunuz.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; dün bir usul tartışması açmış ve 427 sıra
sayılı bu Yasa Teklifi’nin görüşülmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu
söylemiştim ve bugün de birçok milletvekili arkadaşımız -Sayın Başkan Vekili
yanıtladı- sorular yöneltti. Dün de bugün de hepimiz, Anayasa Mahkemesinin 15
Nisan 1970 günlü, 1970/25 esas sayılı Kararı’ndan söz ederek birbirimize yanıt
vermeye çalışıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, dün ve bugün de Sayın Başkan Vekilimiz Anayasa Mahkemesinin
kararının bir bölümünü burada aktardı. İzin verirseniz, özellikle çok kısa
kısmını arz etmek istiyorum sizlere. Anayasa’nın 138’inci
maddesinin üçüncü fıkrasındaki olayı, Anayasa Mahkemesi -Sayın Başkan Vekili de
okumadı, dün AKP Grup Başkan Vekili de okumadı- bakın, çok açık bir biçimde
ifade eder, der ki: “Üçüncü fıkra hükmü yalnızca görülmekte olan bir dava
hakkında yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulmasını, görüşme
yapılmasını ve beyanda bulunulmasını yasaklamaktadır.” Devam ediyor ve
diyor ki: “Bir başka deyimle yasama meclislerindeki görüşmelere üçüncü fıkra
ile konulan kısıtlama, sadece ‘Belirli bir davada kullanılan yargı yetkisi’ ile
sınırlıdır.” Devam ediyor karar: “Öte yandan hükmün getirilmesiyle güdülen erek
de ortadadır. Kurucu Meclis, geçmişin olaylarını göz önünde bulundurarak yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere müdahale edilememesi ve
mahkemelerin bağımsızlığının korunması üzerinde titizlikle durmuş ve üçüncü
fıkranın birinci cümlesi hükmüyle yasama meclislerindeki görüşmelerin,
soruların ve beyanların bir davada kullanılan yargı yetkisini etkilemesini
engellemiştir. Güdülen ereğin sınırı budur.” demiş, devam etmiştir. Çok fazla
zamanınızı almak istemiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa’mızın başlangıç hükmü -işte, hukuk devleti- güçler
arasındaki ayrımdan bahseder. Yani birbirlerine üstünlüğü
olmadığını ifade ettikten sonra 2’nci maddede hukuk devleti. Peki,
Anayasa’mız sadece bununla mı bu olayı anlatmıştır? Bakın, Anayasa’nın “İdare”
başlıklı, 123’üncü maddesi, 124’üncü maddesi devam eder. 124’üncü maddenin
başlığı “Yönetme-likler”dir. “Başbakanlık,
bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren
kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak
şartıyla yönetmelikler çıkartır.” der, devam eder.
Peki, Anayasa’nın
125’inci maddesi de “Yargı yolu” başlıklıdır: ”İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” Dördüncü fıkrasında da “İdari işlemin
uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari
işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi
durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilir.” der.
Peki, bu kanun
teklifinde ve bizzat kanunu teklif eden arkadaş tarafından, şu elinizdeki
metinde gördüğünüz gibi, Danıştay 12. Dairesinin verdiği yürütmeyi durdurma
kararının, sınavı kazanan birtakım arkadaşları mağdur etmesi nedeniyle bir
kanun teklifinin getirildiği söylenmektedir. İşte, bu, Anayasa’da yasak olan
yargı… Biraz evvel söylediğim, Anayasa 138’deki o yasağı açıkça ihlal
etmektedir. Yargı yetkisinin kullanılması… Yani, Danıştay 12. Dairesinin
gerekçeli olarak yazdığı –buraya girmeyeceğiz- birçok hususu bertaraf edici,
yürütmeyi durdurma kararını ortadan kaldırmaya yönelik… Çünkü bu kanunla dava
ortadan kalkmayacak ki. Anayasa’da yürürlüğü durdurma kararı veren mahkemenin
kararına karşı bir üst yargı mercisi de vardır; Danıştay Dava Daireleri Kurulu.
Şimdi, siz, yargı erkinin kullanılması konusunda diyorsunuz ki: “Kardeşim, sen
bu işe karışamazsın! Ben, Anayasa’da yönetmelikleri denetleme yetkisi olan Danıştayı da ortadan kaldırıyorum. Ben, yargı görevi de
yapıyorum. Benim hoşuma gitmedi kardeşim senin kararın, ey Danıştay” Bunu
demeye hakkınız yok. Bunu demeye hakkınız olursa…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Bir de 7’nci maddeyi okusaydın.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Çok az biliyorsunuz. Onun için, laf atarak benim dikkatimi
dağıtmaya özen gösteriyorsunuz ama ben bunu Türkiye'nin iyiliği ve kanun
teklifini getiren arkadaşımızın, o aslında mağdur olan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Bitiriyorum efendim.
…vatandaşlarımızın
mağduriyetini gidermek için söylüyorum. Bu yol doğru bir yol değildir. Yarın
bir gün kaymakam sınavlarıyla ilgili yönetmelik, yarın bir gün başka… İdarenin
her tür işlemi yargı denetimine tabidir. İdari mahkemeler… Birinci, ilk derece
sıfatıyla Danıştay bunları denetler. Buranın aldığı yasa, Anayasa
değişikliklerinde yine yargı, Anayasa Mahkemesi “Yüce Mahkeme” sıfatıyla
denetler. Eğer, siz bunları engellemeye çalışarak birtakım teklifler ve
tasarılar buraya getirirseniz hukuk devleti ilkesini zedelersiniz. Bunun
benzerini -bir kez daha ikaz etmiştim- Anayasa’nın 10 ve 42’de yapmaya
kalktınız, ikaz ettim komisyonda da Genel Kurulda da, “Dediğimiz dedik.”
dediniz, Anayasa Mahkemesine gitti, iptal oldu. İptal olmakla kalmadı, AKP’nin
kapatma davasının bir numaralı kanıtı olarak kabul edildi. Bu da hukuk
devletini zedeleme ilkesinin, uyarıyorum, bir numaralı kanıtıdır.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın İçli.
İki önergenin
oylamasının birlikte yapılması için…
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama
talebi var, sırayla okuyorum: Sayın Kılıçdaroğlu,
Sayın Dibek, Sayın Korkmaz, Sayın Öztürk, Sayın Köse,
Sayın Güvel, Sayın Erenkaya,
Sayın Tüzün, Sayın Emek, Sayın Süner,
Sayın Yıldız, Sayın Seçer, Sayın Çay, Sayın Özkan, Sayın Okay,
Sayın Arslan, Sayın Erdem, Sayın Küçük, Sayın Koçal, Sayın Oyan.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.03
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 18.15
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
III.-
YOKLAMA
Teklifin 1’inci
maddesi üzerindeki değişiklik önergesi oylanmadan önce yapılan yoklamada
toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Bu nedenle, yeniden yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S.
Sayısı: 427) (Devam)
BAŞKAN – 427 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi diğer
önergeyi okutuyorum:
T. B. M. Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
427 Sıra Sayılı yasa teklifinin 1. maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 9. mad-desinin
2. fıkrasında geçen “31 yaşının” ibaresinin “35 yaşını” olarak
değiştirilmesini; maddede geçen (mülakat) ibarelerinin (sözlü) olarak
değiştirilmesini ve 6’ncı fıkradaki “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi
bir kayıt sistemi kullanılmaz” ifadesinin metinden çıkarılmasını arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 427 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergemin birinci
kısmında, otuz bir yaşın otuz beş yaşına çıkarılmasını istiyorum. Daha önce,
bana, hâkimlik sınavına giren, müfettişlik sınavına giren birçok üniversiteli
genç geldi. Hakikaten otuz bir yaşın çok küçük bir yaş olduğunu, çünkü
üniversiteyi bitirdikten sonra master yapmak
durumunda kalan arkadaşların olduğunu, sonra askerlik yapmak durumunda kalan
arkadaşların olduğunu, otuz bir yaşın çok az olduğunu ve bu otuz beş olarak
tashih edilirse daha birçok insanın bu gibi imtihanlara girmesini önerdiler.
Ben de bunu çok mantıki buldum. Bence, tabii, üniversiteyi bitirdikten sonra
işte askerlik meselesi var. Master yapma, doktora
yapma gibi birtakım şeyler dolayısıyla gençler bu gibi yaş haddini geçmeleri
nedeniyle bu imtihanlara giremiyorlar. Bu itibarla bunun sağlanması bence yeni
yetişen gençler için faydalı bir durum olacağını inanıyorum. Bence otuz beş yaş
da çok fazla büyük bir yaş değil. Türkiye’de yaş ortalaması da arttığına göre
bence otuz biri otuz beşe çıkarmamız lazım.
Burada
“mülakat”ın “sözlü” olarak düzeltilmesini istiyorum. Değerli milletvekilleri,
şu ana kadar bu iş sözlüdür, zaten bütün yazılı imtihanlardan sonra sözlü
imtihan yapılır. Bunu “mülakat” olarak çevirmenin de bir anlamı yok.
Burada, önergenin
bir kısmında “Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi
kullanılmaz.” diyor. Şimdi burada, esas zaten bu kanunun, teklifin verilmesinin
tek nedeni buradaki ibarenin kullanılmasıdır. İşte biliyorsunuz Danıştay bu
konularda yapılan sözlü imtihanlarda, sözlüyü kaybeden adayların Danıştaya dava açması sonucunda, birçoğu yazılı sınavda çok
yüksek puan aldığını, sözlüde kendilerine doğru dürüst soru sorulmadığını,
idarenin imtihan heyetinin keyfî bir uygulamayla kendisini elediği yolunda bir
dava açmış. Dava sonucunda biliyorsunuz Danıştay diyor ki: “Sözlü de bir idari
işlemdir.” Yani idarenin hiçbir eylem ve işlemi yargı denetimine tabi tutulamaz
Anayasa’nın temel hükmüdür ya. “Sözlü de idari işlemin bir parçasıdır.” diyor.
“Sözlüde sen idare olarak öğrenciye ne sordun, ne cevap verdi, benim bunu
denetlemem lazım. Bunu denetlemenin de yolu, ne yapacaksın? O sözlüde sorduğun
soruyu filme alacaksınız, görüntüleyeceksiniz; öğrenci ne cevap verdi, hangi
cevabı verdi. Ben, seni hakikaten bu yolla denetleyebilirim, yoksa ki sen
sözlüde öğrenciye veya adaya ne sordun, aday ne cevap verdi ben bilemeyeceğim
için, böyle bir denetim de olmaz. Dolayısıyla, yargı denetiminin
yapılabilmesinin koşulu budur.” diyor ve getirilen bu teklifle “Yok, ben
görüntülü sözlü yapmam. Ben istediğim keyfî uygulamayı yaparım, bu konuda da
yargı denetleme yapmasın.” İyi, yani hukuk devleti varsa, eğer şeffaflık varsa,
gerçekten dürüst bir imtihan yapmıyorsanız ve yaptırıyorsanız, bu, çok akla,
mantığa ve hukukun genel ilkelerine uygun bir Danıştay kararıdır ve Danıştay
kararına uygun da bunun uygulamasının böyle yapılması lazım.
Daha önce
hâkimlerin imtihanında da bu yol seçilmiştir, kaymakamların imtihanında da
yargı bu yola gitmiştir. Bence, bu, insanların hak arama özgürlüğünü kısıtlayan
bir tekliftir.
Burada biraz önce
denildi ki: “Anayasa’ya aykırı değil.” Bilakis Anayasa’nın 138’inci maddesine
göre yargı yetkisinin kullanılmasını imkânsız hâle getiriyorsunuz ve yargının
bu konuda verdiği kararı değiştiriyorsunuz. Bu itibarla Anayasa’ya aykırıdır.
Ben Sayın Başkan
Vekiliyle bahse girdim. Anayasa Mahkemesine gider, bu karar iptal edilirse
Anayasa’ya aykırılık nedeniyle, birer kat elbiseye iddiaya girdik çünkü burada
kayıtlara geçsin. O zaman göreceğiz elbiseyi siz mi alacaksınız ben mi
alacağım!
SAFFET KAYA
(Ardahan) - Bu iddia 550 milletvekiliyle mi?
KAMER GENÇ
(Devamla) - Onun için, değerli milletvekilleri, eğer hakikaten hukuk
denetiminden kaçmak istenmiyorsa, idarenin keyfî işlem tesis etmesi
istenmiyorsa, gerçekten nitelikli, kaliteli adayların bu imtihanlarda imtihan
heyetindeki birtakım yandaşlarının olmaması nedeniyle, torpillerinin olmaması
nedeniyle kaybedilmesi istenmiyorsa bence burada bu görüntülerin alınması
zorunludur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet,
buyurunuz.
Sözünüzü
tamamlayınız lütfen.
KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, bu itibarla bu önergemizin kabulünü diliyorum. Ama keyfîliği siz
ilke kabul etmişseniz, “Efendim yargı denetimi olmasın.” Derseniz, tabii ben bu
konuda bir şey diyemem. Teklif sahibi arkadaşımız bunu izah ederken gerçekten
işin özünü yanlış anlattı. Çünkü burada kendisi de… Bilmiyorum eski bir
Sayıştay mensubu olduğunu söylediler. Bence o kurumlardan gelen insanların
hukuktan kaçmamaları lazım, hukuki denetimden kaçmamaları lazım, hukuk herkese
gerekli.
Onun için
önergemizin kabulünü diliyorum, saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
427 Sıra Sayılı Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin
1. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “Kompozisyon” ibaresinin “Kompozisyon,
Yabancı Dil”, “üç” ibaresinin “bir” ibaresi ile ve 6’ncı fıkrasında yer alan
“Bunun dışında mülakat ile ilgili herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz.”
cümlesinin “Mülakat sınavı sesli ve görüntülü sistemle kayıt altına alınır.”
cümlesiyle değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Hakkı Suha Okay (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
teklifinin 1’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bu
kanun teklifinin yargı kararlarının etkisizleştirilmesi ve yargı kararlarının
arkasından dolanılması ve buna yasal kılıf oluşturulmasına yönelik hazırlandığı
açıkça bellidir.
Öte yandan bu
kanun teklifi Anayasa’mıza aykırıdır. Şöyle ki: Anayasa’mızın 2’nci maddesinde,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti
olduğu tanımlanmıştır.
Anayasa’nın 2’nci
maddesinde belirtilen bu hukuk devleti “Her eylem ve işlemi hukuka uygun olan,
her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına
egemen kılan, yasaların üstünde Anayasa’nın ve yasa koyucunun da bozamayacağı
temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan bir devlettir.” deniliyor.
Oysa, değerli arkadaşlarım, bu getirilen teklif, bugüne kadar AKP
İktidarının gerçekten yasaları dolanmak için getirdiği bir tekliftir. Şöyle ki:
Bundan daha önce Kaymakamlık Yönetmeliği’ne uygun olarak kaymakamlık sınavları
yapılmaktaydı, ancak bu Kaymakamlık Yönetmeliği’ne dayanılarak yapılan sınavlar
sonucunda, bir adayın başvurduğu dava neticesinde… 2008 yılında ÖSYM sınav
yapıyor, bir aday dava açıyor ve bu dava sonucunda, Danıştay 12. Dairesi, hem
burada “Kadro sayısının 4 katı kadar aday çağrılır.” hükmünü iptal ediyor hem
de yine, burada, “Ses ve kayıtları kaydedilemez.” hükmünü de yine iptal ediyor.
Daha sonra,
Danıştay Dava Dairelerine yapılan bir itiraz, yönetmelik’in
10’uncu maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “4 katı kadar aday” ifadesinin
yürütülmesinin durdurulmasına karar veriyor, davacının sözlü sınavda başarısız
sayılmasına ilişkin işlem de sınav öncesinde sorulan soruların ve yanıtların
hazırlanmamış olması, sözlü sınavın sesli ve görüntülü kayıt yapılmak suretiyle
gerçekleştirilmemesini hukuka uygun bulmamıştır değerli arkadaşlarım.
Hemen AKP
İktidarı bu Danıştay kararını etkisiz kılmak için 5917 sayılı Yasa’yı
getirmiştir. Bu yönetmelik hükmünü aynen yasa hükmü hâline getirmiştir. Bu yasa
da Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, Anayasa Mahkemesine iptal istemiyle dava
açılmıştır.
Şimdi, önümüzdeki
kanun teklifi de buna benzer bir kanun teklifidir. Bir kere, bizim değişiklik
önergemizde, adayların gireceği sınavlara yabancı dilin de eklenilmesini
istemekteyiz. 21’inci yüzyılı tamamladığımız bu süreçte Sayıştayda
yabancı dil bilmeyen elemanların olmasını herhâlde AKP’li milletvekili
arkadaşlarımız da kabul etmezler.
Yine öte yandan,
burada “4 katı kadar, mülakata, sözlü sınava adam çağırılması” demek, demin de
açıkladığım nedenlerle, bir kere hukuka aykırıdır. Öte yandan da yazılı sınavı
geçersiz ve etkisiz kılmaya yönelik bir yöntemdir. Hâkimler ve savcılar
sınavında da aynı şekilde oldu. Efendim, yazılıyı kazananların bilmem kaç katı
kadar sözlü sınava adam çağırıyorsunuz.
Sözlü sınavın
yapılmasının amacı, gerçekten, görülecek işin niteliğine, adayların dış görünüş
itibarıyla görülecek işin niteliğine uygun olup olmadığına karar vermektir.
Bunun için yazılıda başarılı olan adaylardan 4 katını çağırmaya gerek yoktur;
onlardan bir miktar, toleranslı bir miktar getirilmek kaydıyla amaç hasıl edilebilir.
Buradaki amaç şu
aslında: Yazılıya girenlerin ve yazılıda başarılı olanların içinden boş kadro
sayısının 4 katı kadar adam çağırmakla, AKP, kendi yandaşlarını işe alma
konusunda daha fazla seçme hakkına sahip olacaktır. Bu sırıtıyor zaten, yani
hukuka aykırı olduğu sırıtıyor. Anayasa’nın 10’uncu maddesine ve 70’inci
maddesine aykırı olduğu buradan da bellidir değerli arkadaşlarım.
Yine öbür
taraftan da, bu “Ses ve kayıt yapılamaz. Bunun dışında mülakat ile ilgili
herhangi bir kayıt sistemi kullanılamaz.” ifadesi de, demin de açıkladığım
Danıştay kararında da açıkça belirtildiği üzere, yasaya aykırıdır.
Bugün,
üniversitelerde asistanlık sınavları yapılmaktadır. Asistanlık sınavlarında
kameralarla kayıt yapılması konusunda YÖK’ün talimatı vardır ve bu böyle
olmasına rağmen, şimdi kalkıp da böylesine önemli bir sınavda kayıt sisteminin
konulmamasını savunmak, sadece tutanak düzenlenmesini yeterli görmek, aslında
buradaki gerçek niyeti de amacı da ortaya koymaktadır. Eğer siz yaptığınız
işlemlerle yaptığınız eylemlerin hukuka uygun olduğunu savunuyor iseniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – …yapılan mülakatta, gerçekten, insanlar arasında siyasi
düşüncelerine veya diğer nedenlere dayalı bir ayrım yapılmadığı iddiasında
iseniz bu sınavın oluş şeklinin, ses ve kayıtlarının görüntüye alınmasına karşı
çıkmanın anlamı yoktur, hele hele deminden de dediğim
nedenlerle. Yani değişik kurumlarda artık bugün bu mülakatlar kayıt altına
alınmaktadır.
Siz mesela
“Efendim, telefon dinlenirken…” diyorsunuz, bakan söyledi bu kürsüde “Canım siz
de rastgele konuşmayın. İşte, herkes konuşmasına dikkat etsin. Yani eğer
açığınız olmamış olsa konuşmaktan korkmazsınız.” diyorsunuz. Ben de size şöyle
söylüyorum: Eğer siz bu sınavlarda gerçekten ayrımcılık gayrımcılık
yapmayacaksanız bu sınavların kayıt altına alınmasından korkmazsınız. Dolayısıyla
sınavların kayıt altına alınmasına yönelik bu değişiklik önergemizi de kabul
edersiniz diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım efendim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Var herhâlde Sayın Başkanım, kâtip üyeler “var gibi” diyorlar.
BAŞKAN –
Elektronik oylama yapıyorum. Anlaşamadık.
Buyurunuz, iki
dakika süremiz var.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge reddolunmuştur.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
427 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesi ile değiştirilen Sayıştay
Kanununun 9 uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Ertuğrul
Kumcuoğlu
Aydın
“Adaylık süresi
sonunda olumlu sicil alanlar Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulunun kararı ve
Birinci Başkanın onayıyla denetçi yardımcılığına atanırlar. Olumlu sicil
alamayanların görevine
Memurlar Seçim ve Disiplin Kurulu kararı ve Birinci Başkan
onayıyla son verilir. Denetçi yardımcılarının meslekî eğitim ve staj süresi
asgari iki azami üç yıldır.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Kumcuoğlu, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
Hemen başlangıçta
bir hususu size arz etmek istiyorum. Benim telefonum Genel Kurul salonunda
çalışıyor. Ya Hükûmet beni özel bir dinleme moduna aldı veyahut da sistemde bir sakatlık var. Lütfen
gereğini yapın.
İkincisi, Sayın
Başkan, kanun yapma ciddi bir iştir, bunu hepimiz biliyoruz. Kanunların düzgün
bir Türkçeyle, tutarlı bir şekilde, doğru ve kolay anlaşılır bir biçimde kaleme
alınması şarttır. Benim önergemi dikkatle okuduğunuz takdirde durum son derece
açıktır. Bir madde kaleme alınırken bu maddedeki ifade
sistematiğinin belli bir tutarlılık içinde olması lazım. Söz konusu
maddenin onuncu fıkrasına baktığınız vakit, bu tutarlılığın mevcut olmadığı ve
bu fıkranın birinci cümlesinin paragrafın sonuna gitmesi son derece açıktır.
Bunu düzeltmek suretiyle yaptırmak istedim ama maalesef Kanunlar ve Hukuk
Dairesiyle anlaşamadık, ister istemez önerge vermek durumunda kaldım.
Şimdi, Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; burada bir kanunu tartışıyoruz ve bu kanun bir
teklif, bir değerli arkadaşımız tarafından verilmiş. Fakat maalesef gerek bu
kanunun metninde gerek gerekçesinde bizim, olayı sağlıklı bir şekilde kavrayıp,
anlayıp sağlıklı bir karar vermemizi sağlayacak belli unsurlar zikredilmemiş.
Şimdi, burada birtakım memurların mağduriyetinin giderilmesinden bahsediyor.
Peki, bu kişilerin sayısının ne olduğu bize söylendi mi bu noktaya kadar?
Söylenmedi. Ben haricen öğrendim, 90 kişi.
Şimdi,
arkadaşlar, değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; Sayıştay bu memleketin en
seçkin kurumlarından birisidir. Sayıştay denetçiliği son derece önemli bir
ihtisas mesleğidir. Bu mesleğe bir kerede 90 kişi alıyorsanız, bunun için, o
kurum içinde son derece etkin, sağlıklı, modern bir eğitim sistemi oluşturmuş
olmanız gerekir. Bugünkü Sayıştayda buna “Vardır.”
demek mümkün değil. Bu, işin birinci soru işareti gerektiren tarafı.
İkincisi: “Burada
mağdur olan insan sayısı kaç?” diyorum yani sınavı kaybeden? 35. “Bu kadar
büyük sayıda insan niye başarısız olmuş?” diye sorguladığımda bir gerçek ortaya
çıkıyor: Bu çocuklar başarılı olsa dahi, maalesef, sınavı kazanmış
sayılamayacaklarmış. Niye? Çünkü bu 90 kişi için denetçi yardımcılığına
atanabilmek için mevcut kadro sayısı altmışmış. Peki, “Hangi kamu yöneticisi,
hangi yetkiyle ve akla uyarak 60 kişilik bir boşluğa 90 tane memur adayı alıyor
ve ne maksatla alıyor?” dendiği zaman birdenbire Sayın Poyraz burada bize
tüyoyu verdi, dedi ki: “Bu memurların pek çoğu otuz yaşını aşmanın eşiğinde.
Dolayısıyla, eğer bu düzenlemeyi yapmazsak memur da olamayacaklar.”
Beyefendiler, hanımefendiler, bu memlekette yükseköğretim yirmi bir-yirmi iki
yaşında bitiyor. Bunların büyük bir çoğunluğu otuz yaşına yakın Sayıştay
denetçi yardımcılığı adaylığına alınmışsa bu konuda kafanızda bir sual işareti
belirmez mi? Niye bunlar otuz yaşlarına kadar beklediler Sayıştaya
girmek için, yoksa buraya özel olarak mı davet edildiler ve belli bir arayış
dâhilînde yönlendirildiler? Bu sualin cevabını da burada ilgililer vermek
durumundadır.
Şimdi bize
geliyorlar “Bu işi düzeltin.” Peki, biz bu işi yanlış yapanlardan hesap
sormayacak mıyız? Bakın, üç önemli soru işareti koydum sizin önünüze:
1) Devleti
sıkıntıya soktular.
2) Türkiye Büyük
Millet Meclisini sıkıntıya soktular.
Kim yaptı?
Sayıştay yönetimi. Peki, bu Sayıştay yönetimine “Bu hataları niçin yaptınız?”
diye soruyu kim soracak? Meclis Başkanlık Divanı. Sayın
Yakut orada oturuyor. Lütfen, Sayın Yakut,
görevinizi yerine getiriniz. Sayıştay mümtaz bir kurumdur. Sayıştay
doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumludur ama Türkiye’de
hiçbir kurum layüsel değildir. Böyle bir hata
yapılmışsa, bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek, bunun
hesabının bu millete verilmesi lazım…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Devamla) - …çünkü bunun zaman maliyeti var, çünkü bunun para
maliyeti var, çünkü bu tür yanlışlıklar, bu tür hareketler hepimizin sinir
sistemini ciddi surette bozuyor; buna kimsenin hakkı yok.
Onun için, mümtaz
kurumların yöneticilerinin de mümtaz hareket etmeleri lazım. Mümtaz
kurumun mensuplarının da özel seçilmeleri lazım. Bu meslek bir ihtisas
mesleğidir, buraya böyle 90 kişi “hurra” diye –affedersiniz- adam alıp, ondan
sonra yarım yamalak yetiştirip, ondan sonra belli bir sınava alıp “Başarılı
olmadılar.” deyip bu insanları sadece mağdur değil rencide etmeye de kimsenin
hakkı yok. Ama bu yapılmıştır, yapılanları vicdanlarıyla karşı karşıya
bırakıyorum. Herhalde bu Meclis bu hesabı soramayacak ama Allah herhalde sorar.
Saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kumcuoğlu.
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Poyraz.
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) – Sayın Kumcuoğlu, benden bahsederek, benimle
ilgili olarak yanlış aktarımlarda bulundu, o konuda bir açıklama yapmak
istiyorum.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Ben, efendim, önerge sahibi olduğu için burada… Ben,
şahsına yönelik bir şey söylemedim.
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) – Hayır, hayır; şahsımla ilgili demedim zaten.
BAŞKAN – Şahsı
için söylemedi o da zaten, yanlış anlamayı düzeltmek istiyor.
Buyurunuz
efendim.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.-
Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Sayıştayda
kadrosuz eleman çalıştırıldığı yönündeki konuşmasına, Sayıştayda
kadrosuz eleman çalıştırılmasının söz konusu olmadığına ilişkin açıklaması
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; burada
kadrosuz eleman alımı falan söz konusu değil. Yani, burada, mülakat sonrası
yaklaşık 60 kişi göreve başlamıştır ve yaklaşık yedi ay gibi süre de Sayıştayda denetçi yardımcısı olarak da çalışmıştır, bu
arkadaşlarımızın kadrosu vardır. Yani, kadro yok diye biz bu arkadaşları
kazandırmış da bir kenarda bekletmiş değiliz üstat.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Öyle mi? 35 kişiye kadro vermemişsiniz.
FAHRETTİN POYRAZ
(Devamla) – Hayır, onlar sınavı kazanamayan arkadaşlarımız. Bu şekilde.
Bir diğer husus,
değerli arkadaşlar, burada kişiye özgü…
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Yapmayın!
FAHRETTİN POYRAZ
(Devamla) – Hayır, yani bir kanun maddesi ihdas ederek Türkiye Büyük Millet Meclisi
-bir yaraya parmak bastığı ifadesini dün de kullandım- Danıştayın
tespit ettiği hususlardaki eksiklikleri gidererek bundan sonraki sınavlarda
benzer sıkıntıların yaşanmaması, mağduriyetlerin yaşanmaması için biz bu
düzenlemeyi esas amaç olarak getirdik. Ama bir taraftan da var olan, mevcut
yanlışlığın, eksikliğin, mağduriyetin giderilmesi noktasında bir niyetimiz
olduğunu da burada belirttik.
Dolayısıyla,
burada iyi düşünülmemiş, iyi incelenmemiş, üstünkörü, lalettayin yapılmış bir
iş yok, tamamen bundan sonraki mağduriyetlere yol açılmaması noktasında ilgili
kurumlarla da görüşülerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanunlar ve
Kararlardaki arkadaşlarımız, Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlarımızla da
görüşerek, Maliye Bakanlığındaki arkadaşlarımızla da görüşerek bu metne son
şekli verildi. Yani elimize kalemi alıp da bu metni böyle yazıp da buraya
getirmedik.
Bu hususun
taraflarınızca bilinmesini arzu ettiğim için söz aldım.
Sayın Başkanıma
da söz verdiği için teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Poyraz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.-
Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S.
Sayısı: 427) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul
edilmiştir.
Birleşime bir
saat ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.46
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.45
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
427 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Şimdi, 4’üncü
sırada yer alan, İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
4.-
İmar Kanunu ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/713) (S. Sayısı:
397)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci sırada yer
alan, Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.-
Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bundan sonraki işlerde de komisyon bulunamayacağı
anlaşıldığından kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için, 19 Kasım 2009 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.