DÖNEM: 23 CİLT: 52 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
17’nci
Birleşim
12 Kasım 2009 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMALAR
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili
Azize Sibel Gönül’ün, bölünmüş kara yollarının durumuna ilişkin gündem dışı
konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı
2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında
yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- MHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tekirdağ ve
İstanbul’da yaşanan sel felaketinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/459)
2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 Milletvekilinin,
başıboş hayvanların yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/460)
3.- Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve 20 Milletvekilinin, toplumda yaşanan şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/461)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- TBMM’de
21’inci Dönem 02/06/2000 ve 14/06/2000 tarihli 104 ve
109’uncu birleşimlerinde “Rusya Federasyonu ile yapılan Mavi Akım Projesi”
konusunda yapılan kapalı oturumlara ait tutanakların TBMM İç Tüzüğü’nün
71/2’nci maddesi uyarınca yayınlanabilmesi için karar alınmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
2.- (10/220) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/11/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
3.- Gündemdeki
sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; açılması kabul
edilen (8/11) esas numaralı genel görüşme önergesinin görüşme günü ile konuşma
sürelerine ve genel görüşmenin
tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S.
Sayısı: 407)
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Ordu
Milletvekili Mehmet Hilmi Güler’in, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, elektrik zammının
dar gelirlilere etkisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/9652)
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, EPDK’nın
kiraladığı hizmet binasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/9696)
3.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Ermenistan ile
imzalanan protokole ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/9778)
4.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/9781)
5.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/9782)
6.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Suriye ile mülkiyet sorunlarının çözümüne ilişkin
sorusu ve Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/9783)
7.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, elektrikte maliyet esaslı fiyatlandırmaya ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9785)
8.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, TEK’in yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9786)
9.- Kayseri
Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun,
Kayseri’deki madencilik faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/9787)
10.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, elektriğe yapılan
zamma ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9788)
11.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, taş ocaklarının ruhsatlandırılmasına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9791)
12.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9792)
13.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9793)
14.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ Fen ve Tetkik
Dairesinin kapatılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9794)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ’nin bazı
işletmelerindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/9795)
16.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ’nin bazı
ortaklıklarının yönetim ve denetim kurullarına atanan kişilere ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/9796)
17.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TPIC’in
faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9797)
18.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, elektrik zammına ilişkin sorusu ve Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/9798)
19.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’a doğalgaz getirilmesine ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9803)
20.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, elektrik ve muayene
ücretlerindeki zamma ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/9928)
21.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, BOTAŞ’ın yaptığı
anlaşmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9965)
22.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Türkiye Taşkömürü Kurumu yönetimine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9968)
23.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, elektrik zammına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9969)
24.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, oğlunun bir yönetim
kurulu üyeliğine atanmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/10407)
25.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili
yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/10506)
I.-GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
‑TBMM Genel
Kurulu saat 15.04’te açılarak dokuz oturum yaptı.
Siirt Milletvekili Afif Demirkıran,
Siirt ilinde ve yurdun çeşitli yerlerinde son günlerde meydana gelen sel
felaketlerine,
İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras, Alevi toplumunun
sorunlarına ve çözüm önerilerine,
Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay,
Erzurum ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Avustralya Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı Harry Jenkins ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin
uygun bulunduğuna,
Brezilya Temsilciler Meclisi Başkanının davetine icabet edecek
olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden oluşan Parlamento heyetini
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen
milletvekillerine,
İlişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, süt
üreticilerinin sorunlarının (10/456),
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27
milletvekilinin, eğitim sistemindeki sorunların (10/457),
Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 23 milletvekilinin, sel
felaketlerinin sebeplerinin ve sonuçlarının (10/458),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Hasan
Bozer’in vaki davetine icabetle, KKTC’nin 26’ncı
Kuruluş Yıl Dönümü kutlamalarına katılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisini
temsilen bir Parlamento heyetinin resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi,
Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın
yeniden incelenmek üzere geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu;
Genel Kurul gündeminde bulunan tasarının Hükûmete
geri verilmesi,
Kabul edildi.
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:
(10/179) esas numaralı, Tunceli’de ölümle sonuçlanan bazı
olaylarla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 11/11/2009
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP,
(10/46) esas numaralı, şehit yakınları ve gazilerin sorunları ve
çözüm yollarını tespit etmek amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 11/11/2009
Çarşamba günkü 16’ncı Birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,
(10/69) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş,
Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, DTP Grubu
önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı sözlerini yanlış anladığına
ilişkin bir açıklamada bulundu.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı:
96) görüşmeleri,
2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı:
321) görüşmelerine devam olunarak, üçüncü bölüm üzerinde bir süre görüşüldü; verilen
aradan sonra,
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
12 Kasım 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te
toplanmak üzere birleşime 22.47’de son verildi.
|
|
Sadık YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Yaşar TÜZÜN |
|
Konya |
|
Bilecik |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
Fatih METİN |
|
|
|
Bolu |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 24
II.- GELEN KÂĞITLAR
12 Kasım 2009 Perşembe
Rapor
1.- Bilecik
Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)
(Dağıtma tarihi: 12.11.2009) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- MHP Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tekirdağ
ve İstanbul’da yaşanan sel felaketinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/459)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.09.2009)
2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 Milletvekilinin,
başıboş hayvanların yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/460) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.08.2009)
3.- Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve 20 Milletvekilinin, toplumda yaşanan şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/461) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.10.2009)
12
Kasım 2009 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş
dakika süre veriyorum.
Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını
görevli personel aracılığıyla beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
Görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, bölünmüş kara yolları hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Azize
Sibel Gönül’e aittir.
Buyurun Sayın
Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül’ün, bölünmüş kara yollarının durumuna
ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki bölünmüş
yolların durumu hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti
saygıyla selamlarım.
Sözlerime
başlamadan önce 1999 yılında gerçekleşen Düzce depreminde hayatını kaybeden
vatandaşlarımızı huzurunuzda rahmetle anıyor, böyle bir afetin tekrar
yaşanmaması dileğiyle tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde yıllardır sağlıklı ulaşım projesine ihtiyaç
duyulduğu bir gerçektir. Ulaşımın kara yolu, demir yolu, deniz yolu, hava yolu
olmak üzere dört ayağı vardır. Bunları gerçekleştirmek için de mühendislik
bilgisi, birikim ve finansa ihtiyaç duyulmaktadır. Karayolları
Genel Müdürlüğümüzde bu birikim ve bilgi olmakla birlikte, yol yapım aşamaları
genellikle ihaleli olarak yürütülmekte olduğundan senelerce bütçeden kara
yollarına ayrılan ödeneklerin bu yatırımları gerçekleştirmek için her geçen yıl
daha yetersiz hâle gelmesi nedeniyle kamu kurumlarındaki atıl olan personel ile
makine parklarının bir araya getirilerek aciliyet arz
eden yolların yapımına 2002 yılı sonu itibarıyla başlanmıştır.
Bölünmüş yolu
tanımladığımızda da anlaşılması gereken, mevcut yol şeridine ikinci bir yol
eklendiği zaman oluşan yeni bir yol değildir. Yolun standartlarının yükseltilerek
yol gidiş gelişinin iki şeritli hâle gelmesi, yolun kalitesi ve kaplandığı
malzemenin kalitesi önem taşımaktadır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bunun haricinde, sadece bölünmüş yollar değil; köy
yolu, il yolu, sınırları aşan devlet yolu, ekspres yolu, TEM kara yolu olmak
üzere çeşitli yollar vardır. Her birinin kalitesi, maliyeti, tekniği farklıdır.
Ayrıca kaplaması sathi kaplama, bitüm sıcak kaplama yol olmak üzere
standartları da farklı olan yollar vardır. Her yıl yapılan yolun kalitesinin göstergesi
de hiç şüphesiz ki tüketilen asfalt miktarıdır.
Kapasite
yetersizliğinden dolayı bölünmüş yol olarak yapılması gereken kesimler, ulusal
ağ bütünlüğünün sağlanabilmesi için yapılması gereken kesimler tek tek ele alınmıştır. Bu çalışmalarla ülkemizdeki kara
yollarındaki trafik kazalarının en aza indirilmesi, özellikle de kapasite
yetersizliği sebebiyle düşen hizmet seviyesinin yükseltilmesi amaçlanarak
ülkemizin emniyet kemeri olmuştur. Kaza oranlarında yüzde 64, ölüm oranlarında
yüzde 89, yaralanma oranlarında ise yüzde 73 ve maddi hasar oranlarında ise
yüzde 65 azalma sağlanmıştır. Eğer yollar olduğu gibi kalsaydı kazalar yüzde
100 oranında artacaktı. Yollarımız Hükûmetimiz
tarafından ilmik ilmik işlenerek yollardaki
emniyetimizin artırıldığı bir gerçektir.
Değerli
milletvekilleri, bölünmüş yolların hayat kurtarmakla kalmayıp ekonomiye de
ciddi bir katkı sağladığını belirtmek isterim. Bölünmüş yol yapımına
başlanılmasındaki hedeflerin başında mevcut kapasite yetersizliklerinin
iyileştirilerek taşıt işletme giderlerinin, seyahat süresinden tasarruf
sağlanarak ekonomiye katkıda bulunmak, sürücülere konforlu bir seyir sağlamak,
Avrupa ülkelerindeki gelişmiş olan yol ağlarının entegrasyonunu
sağlamaktır. Son altı yılda yapılan
Değerli
milletvekilleri, seçim bölgem olan Kocaeli ilimizin bölünmüş yol durumuna
değinmek istiyorum. İlimizde kara yollarının uzunluğu
Kocaeli’nde hem
devlet yolu hem il yolu sadece Kocaeli’nin yolları değil, tüm Türkiye’nin
yollarıdır çünkü Avrupa ve Asya bağlantısında önemli bir kavşak; Anadolu’ya,
Karadeniz’e, Ege’ye açılan yollar burada kavşak oluşturmaktadır. Aynı zamanda
da önemli bir sirkülasyon hattındadır. Bu nedenle
Gölcük-Yalova
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Gönül, lütfen tamamlayınız. Buyurun.
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Devamla) – Ölümlü kazaların meydana geldiği 600’den fazla kaza kara
noktalarının iyileştirildiğini belirtmek istiyorum. 2010’da Türkiye’de kaza
kara noktası olmayan bölünmüş yol ağına sahip olunacağını Hükûmetimiz
belirtmiştir. Kocaeli’nde de bu noktada önemli bir kara noktamız bulunmaktadır.
Bununla ilgili iyileştirmenin ve projelendirmenin bir an önce bitirilmesini
buradan bir kere daha hatırlatarak bölünmüş yolların önemini vurgulamış ve
sizlere sağlıklı bir ulaşımın devam etmesini temenni ederek, başta Hükûmetimiz olmak üzere yapılan yol çalışmalarında emeği
geçen tüm vatandaşlarımıza, çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Gönül.
Gündem dışı
konuşmaya Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli
Milletvekilimiz Sayın Azize Sibel Gönül’ün bölünmüş yollar hakkındaki gündem
dışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
AHMET ERSİN
(İzmir) – Sizi övdü Sayın Bakan. Hanımefendi sizi övdü yani cevap verecek bir
şey yok.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Cevap verecek bir şey yok ki. Kaldı ki sizin anlatmak istediğinizi
anlattı. Bu pas gibi geliyor bana!
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sizlere bugün güzel şeyler
anlatacağım. Vatandaşlarımıza da bu vesileyle bazı bölünmüş yollarla ilgili
yaşadığımız gerçekleri, bilgileri bu vesileyle aktarma fırsatı bulacağım.
Bölünmüş yol çalışmaları cumhuriyetin
kuruluşundan bugüne kadar ülkenin imkânlarıyla yapılmaya çalışılmış ve 2003
yılı başına geldiğimizde toplam bölünmüş yol miktarı, otoyollar, bölünmüş
yollar olmak üzere 6.100 kilometreye ulaşmıştır. Bildiğiniz gibi Hükûmetimizin 15 bin kilometre bölünmüş yol hedefi vardı
2003 yılında. Bugün, şu gün itibarıyla toplam bölünmüş yol miktarı 17.300
kilometreye ulaşmış bulunuyor. Buna
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı da yapmış Halil Rıfat Paşa, kara
yolları ve kara yolları çalışanları için âdeta bir sembol isimdir ve onun
söylediği bir söz: ”Ulaşamadığın yer senin değildir.” Dolayısıyla, gerek
bölünmüş yol çalışmaları gerek tek yollar gerek otoyollar gerek köy yolları,
hepsinin yapılmasındaki temel amaç ulaşılabilirlik, erişilebilirlik olmuştur.
Başlangıçta 1950
yılına kadar birinci öncelik, ne olursa olsun, kazmayla kürekle yol yapıp
vatandaşların birbirine erişimini sağlamaktı. 70’li yıllara kadar “şose”
dediğimiz yolların açılması ve stabilize kaplanması
kara yollarında ikinci bir aşama olarak ortaya girmiştir. Ancak 70’li yıllardan
itibaren kara yollarında uluslararası standartlara uygun yol yapım
çalışmalarına hız verilmiştir, aletli yol yapım çalışmalarına hız verilmiştir
ve “BSK” dediğimiz bitümlü sıcak karışım da kara yollarımızda kullanılır hâle
gelmiştir. 80’li yıllar özellikle otoyolların yaygın olarak yapılmaya başladığı
yıllardır ve 2000’li yıllardan itibaren de otoyollar yanı sıra bölünmüş yol
çalışmalarına da hız verilmiştir.
Bölünmüş yol
yapınca ne gibi faydalar sağlanır, onları izninizle paylaşmak istiyorum: Her
şeyden önce üretimin ve istihdamın artmasına katkı sağlar, üretim maliyetlerini
düşürür, sektörlerde verimliliği artırır, arazi kullanımı ve bölgesel gelişimin
sağlanmasına katkı sağlar, iş ve sosyal amaçlı taşımacılık talebini karşılar;
eğitim, sağlık, turizm amaçlı seyahatlerin artmasına katkı sağarlar; millî
gelirin ülke genelinde daha dengeli dağılımına katkı sağlar; trafik
güvenliğinin artmasına katkı sağlar, kazaların azalmasına ve yollarda hayatını
kaybeden insanlarımızın sayısının azalmasına katkı sağlar; mevcut kapasite
yetersizliğini iyileştirerek taşıt işletme giderleriyle seyahat süresinden
tasarruf sağlanır ve böylece de ekonomiye önemli ölçüde katkı sağlanmış olur. Sürücülerin konforlu bir seyir gerçekleştirmesine katkı sağlar ve
nihayet Avrupa Birliği ülkelerindeki yol ağlarıyla entegrasyonun sağlanması,
ülkemiz sınırlarından geçen Kuzey Tetek, Güney Tetek, TRACECA koridoru, İpek yolu gibi koridorların
doğu-batı yol akslarına entegrasyonunu sağlar ve son yıllarda gittikçe önemi
artan karbondioksit gazlarının atmosfere verilmesindeki emisyon
salınımının yol standardının ve yolların
iyileştirilmesi suretiyle önemli ölçüde azalmasına şahit oluyoruz ve nihayet
ülkemizin rekabet gücünün artması, ekonomik kalkınmanın hızlanması yine
bölünmüş yolların katkılarından bazıları olarak zikredilebilir.
Şimdi,
Bir başka
tasarruf, bu 11 bin kilometre yolda 7 bin/günlük trafikle 538 milyon litre
akaryakıt tasarrufu sağlanmıştır. Bunun da ekonomik değeri 460 milyon liradır.
Gayrisafi yurt içi hasıla ile taşıt/kilometre olarak
trafik değerleri arasında yüzde 97’lik bir doğrusal orantı vardır. Bunun anlamı
ne demek? Taşıt/kilometre olarak trafik yüzde 1 artarsa gayrisafi yurt içi hasılada veya yıllık millî gelirde yüzde 1,2 artış olarak
kendini göstermektedir. Hani “Teker dönsün, ekonomiye can versin.” deriz ya
yani bir teker dönüyorsa bir yerde, muhakkak bir ekonomik faaliyet var anlamına
gelir.
Bölünmüş yolların
oluşturduğu normal trafik değerlerine ilaveten yüzde 3 -yapılan ölçümlerde- bir
trafik artışı olduğunu görüyoruz. Yani normal yolda var olan trafik, bölünmüş
yola dönüştürüldüğünde her yıl yüzde 3 artmaktadır.
Az önce ifade
ettim, millî gelir-trafik bağlantısına göre bölünmüş yolların millî gelire
katkısı yüzde 3,6 olarak hesap edilmektedir.
Normal 1
kilometrelik yol bölünmüş yola dönüştürüldüğü zaman taşıt işletme giderleri ve
seyahat süresinden dolayı kısalmaların ekonomik maliyeti 400 bin Türk
lirasıdır. 1 kilometrelik tek yolu bölünmüş yola dönüştürdüğümüz zaman gerek
taşıt işletme giderleri gerekse seyahat süresindeki kısalmadan dolayı 400 bin
lira ekonomiye katkı sağlıyoruz.
Buna göre,
bölünmüş yola dönüştürülen bazı güzergâhlarda hesap yaparsak, örneğin;
Ankara-Samsun
tamamen bölünmüş yola dönüştürülmüş bir güzergâhtır yıllık 122 milyon TL’lik
bir tasarruf sağlamaktadır. Ankara-İzmir’de bu değer 194 milyondur. Bozüyük-Mekece yolu: Yıllarca burası, o Bilecik rampaları “Ölüm
yolu.” olarak anılan bir yoldur. Burada yıllık tasarruf 115 milyondur. İzmir
çevre yolunda 266 milyon TL’ye ulaşmıştır.
Bölünmüş yolların
diğer bir faydası, şüphesiz trafik güvenliğine ve kazalara olan olumlu
katkısıdır.
Kazalardaki
değerleri dikkate alırsak, son zamanlarda Avrupa Birliğinde ve Amerika’da –continent’ta- kaza ölçümleri 100 milyon taşıt çarpı
kilometre değerleri olarak verilmektedir. Yani taşıt kilometre çarpı kilometre
çarpı taşıt miktarı üzerinden ölüm oranı katsayısı olarak belirlenmektedir.
Buna göre, 2002 veya 2003 yılı itibarıyla bizde, Türkiye’de bu oran yüzde
6-katsayı olarak 6- Avrupa Birliği ülkelerinde ise bu oran 3, yani iki kat
fazla. Bunun anlamı şu: Bizim yollarımızdaki trafik kazalarında ölüm sayısı
yıllık Avrupa Birliği ortalamasından yüzde 100 fazla. Ha burada şöyle bir
yanlış anlaşılma olmasın. Bu 27 ülkeden bizden daha yüksek olanları var.
Örneğin, Polonya’da bu oran 14, İsveç’te 1, Almanya’da da 6 ama onların hem
taşıt sayısı hem taşıt kilometre miktarlarının fazla olduğunu düşünürsek, bizim
oranlarımıza göre daha iyi olduğunu şüphesiz göreceğiz.
Peki, bölünmüş
yollarla bu değerlerde ne değişim olmuş? Yıllara göre baktığımızda, bu değer
6’dan 2008 sonu itibarıyla 4,60’a inmiş. Avrupa Birliği ortalamasından hâlâ
yüksek, ama 4,60’a gerilemiş durumda. Bu da bölünmüş yolların trafik emniyetine
olumlu yönde katkı sağladığını gösteren açık bir istatistiki
değerdir.
Ancak, bir şeyi
de burada ifade etmekte yarar görüyorum. Tabii, bölünmüş yollardaki kazaların
nedenlerine baktığımız zaman, yol fizikî ve geometrik standardından kaynaklanan
kazalarda 4 kat iyileşme olduğu hâlde, sürücü hatasından kaynaklanan oranlarda
yüzde 10 ila 15 artış var. Bu da bize şunu gösteriyor değerli milletvekilleri:
Yollar iyileştikçe sürücülerimiz daha fazla gaza basıyor, daha fazla hız
yapıyor ve sürücü hatalarından kaynaklanan ölüm oranlarında artma bu şekilde meydana
geliyor ama genel rakamlarda, oranlarda düşme var. O hâlde, trafik kazalarında
dikkat etmemiz gereken, birinci derecede… Tabii ki yollarımızdaki kaza kara
noktalarını mümkün mertebe ortadan kaldıracağız, her yıl bununla ilgili çok
ciddi iyileştirmeler yapıyoruz ama diğer yandan da sürücülerimizin gerek sürücü
belgesi alma aşamasında gerekse trafikte seyir esnasında sürücü kültürünün
yerleşmesi için eğitim çok önemli. Kazaları azaltmanın sadece yolları açmakla
gerçekleşmeyeceğini mutlaka ve mutlaka bilmemiz lazım.
Ben bu vesileyle,
tabii, bütün vatandaşlarımıza, yollar bölündü, iyileşti diye gaza ölçüsüz
basmamaları konusunda istirham ediyorum, rica ediyorum. Kurallara uygun, hız
sınırlarına uygun olarak seyretmek kazaların azalmasına çok ciddi katkı sağlayacaktır.
Bu vesileyle bunu da…
Tabii, yollar
bölünmüş hâle geldi, otoyollar da oldu. Komisyonumuzda görüşülen -2918 sayılı Trafik Kanunu’nda da- gerek
bölünmüş yollarda gerek otoyollarda hız sınırlarının tekrar gözden
geçirilmesine dair bir kanun tasarısı var. Bu konu da yüce Mecliste
görüşülecek. Şüphesiz, burada bir iyileştirme icap ediyorsa Meclisimiz buna
karar verecektir ama meri mevzuata göre sınırlara, hız sınırlarına riayet
edilmesi -kazaların azaltılmasında- ocakların sönmesine engel olacaktır. Bu
konuda vatandaşlarımızın duyarlı olmasını özellikle bekliyoruz.
Kyoto
Protokolü’yle birlikte, artık, çevre konuları, çevreye veya atmosfere verilen
karbondioksit gaz miktarı da önemli bir konu hâline geldi bütün dünyada. Şimdi,
bütün ülkeler, önümüzdeki on yılda, yirmi yılda, otuz yılda, elli yılda
atmosfere bırakacakları çeşitli alanlarda yanmış gaz miktarlarını ne kadar
düşüreceklerini taahhüt ediyorlar. Kopenhag’da bu yıl sonunda
yapılacak toplantıda bu husus ele alınacak ve bu da bütün ülkelere önemli
yükümlülükler getirecek. Bu yükümlülük şüphesiz bizim ülkemiz için de geçerli
çünkü toplam enerjide ulaşımın payı gittikçe artıyor. Şu anda yüzde 20
civarında, 2030 yılında bu yüzde 40’a kadar çıkabilecek. Dolayısıyla, bu konuda
da bölünmüş yollar bir anlamda bizim, imdadımıza yetişiyor.
Yine, 11 bin
kilometrelik bölünmüş yolda, yapılan hesaplamada, 538 milyon litre akaryakıt
tüketiminde sağlanan tasarruftan dolayı 1 milyon 140 bin metreküp
karbondioksit, yanmış gaz salınımı azalması olmuş. Bu
da çevreyi daha az kirletme anlamına geliyor.
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri,
Bölünmüş
yolların, kazaların azaltılmasından tutun, çevrenin daha az kirletilmesi,
ülkenin rekabet gücünün artırılması, insanımızın yaşam konforunun daha da
geliştirilmesi bakımından sayısız faydaları var.
Son bir örnekle
konuşmamı tamamlayacağım. İki yönlü bir trafikte 415 trafik kazasının meydana
geldiği ve Şanlıurfa-Akçakale yolunda, bölünmüş yol yapıldıktan sonra, 2007 yılında ölçüm
yapılmış yıl boyunca ve kaza sayısının 415’ten 78’e düştüğü ve hiçbirinde de
ölüm gerçekleşmediği görülmüştür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen, tamamlayınız.
Buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Sağ olun.
Buna benzer
örnekleri çoğaltmak mümkün.
Sonuç olarak,
bölünmüş yollarda kaza sayılarında azalma var, yaralanmalarda yüzde 30 ila
yüzde 100 arasında azalma var, ölümlerde de yüzde 75 ile 89 arasında azalmalar
olduğunu görüyoruz, yine maddi hasarlarda yüzde 75 ile yüzde 90 civarında da
azalma olduğunu görüyoruz.
Dolayısıyla, bölünmüş yolların gördüğünüz gibi
birçok faydası var. O yüzden de bölünmüş yol yapmaya devam edeceğiz. Yolları
böleceğiz, milletimizi birleştireceğiz, hayatları birleştireceğiz.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yıldırım.
Gündem dışı
ikinci söz, İstanbul’un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmasına ilişkin
söz isteyen İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a aittir.
Buyurun Sayın
Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)
2.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı
Hayati Yazıcı’nın cevabı
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Avrupa Kültür Başkenti
kapsamında yapılan çalışmalarla ilgili söz almış bulunmaktayım.
Bildiğiniz gibi,
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçildi. Bu Meclis 14 Ekim 2007’de Avrupa
Kültür Başkenti’yle ilgili Kanun’u kabul etti. “Yürütme Kurulu, Projenin mali
yönetimi ve özel hesapta yer alan kaynakların kullanım ve harcama esaslarını,
ehliyet, rekabet, şeffaflık ve hesap verilebilirlik çerçevesinde belirler ve
uygular.” maddesinde yani 13’üncü maddenin dördüncü fıkrasında böyle
şekillendirmiş. Yeni yasa ile bütçelerle ilgili olarak hesap verebilirliği ve
şeffaflığı öngörüyor. Sonra bir yönetmelik çıkıyor. Bu
yönetmeliğin 9’uncu maddesinin ikinci fıkrası aynen şöyle: “Yürütme Kurulu
Başkan ve üyeleri, Ajans personeli ve bunların eşleri ve ikinci dereceye kadar
kan ve kayın hısımları ile bu şahısların %51’inden fazla hissesine sahip
oldukları ortaklıklar ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile diğer kanunlar
gereğince geçici veya sürekli olarak kamu ihalelerine katılmaktan yasaklanmış
olanlar…” falan filan. Şimdi soruyorum: Şeffaflık, hesap verebilirlik
nerede? Yönetimde bulunanların hizmet alımında ve proje alımında açık açık ilişkileri olduğu ortaya çıkartılmıştır.
4 Haziran 2008
tarihinde benzinin litresinden 1,5 kuruş, motorinin litresinden 1 kuruş, toplam
ortalama yılda tahmin edilen 250 milyon, üç yıl boyunca 750 milyon; yine, 2008
yılı için 255 milyon, 2009 yılı için 850 milyon, 2010 için de 600 milyona yakın
bir bütçe öngörülmüş. Şimdi buraya baktığımızda ne yazık ki bu bütçenin hayata
geçme şansı olmadığı gibi, 2010 Avrupa Kültür Başkenti çalışmalarını ibretle ve
hayretle izliyorum. Gördüğüm fahiş maliyetler, müsamere tarzındaki projeler ve
buralara aktarılan milyonlarca lira, İstanbul’u Avrupa’yla buluşturmaktan uzak,
ehil olmayan, beceriksiz bir yönetim anlayışının 2010 Ajansında egemen olduğunu
görüyoruz ve ne yazık ki İstanbul’un entelektüellerinin, kültür adamlarının,
sanat insanlarının katkıları alınmazken, İstanbul’u Avrupa’yla buluşturmaktan
uzak, niteliksiz, hantal, denetlenemez bir yapının oluştuğunu görüyoruz.
2010 hazırlıkları
kapsamında müze sayılarının, sanatsal faaliyetlerin götürüleceği yerlerin
artırılması gerekir iken bu mekânların restorasyonu,
yenilenmesi hatta yenilerinin yapılmasına dönük bir çalışma dahi yapılamıyor.
Şimdi, size
birkaç örnek vermek istiyorum izninizle:
Değerli
arkadaşlarım, tarihî, kültürel mirasın nasıl yok edildiğini… İstanbul’da kara
surları sit alanı, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na
tabi ve bu Kanun çerçevesinde, surlara
Yine, hemen bir
örnek daha vermek istiyorum: Geçtiğimiz yıl, 2010 Ajansı tarafından İstanbul’da
yaz etkinlikleri düzenlendi. Bu yaz etkinliklerinde, 3 milyon 963 bin lira Asya
Ajansa verildi. Şimdi baktığımız zaman bu Ajansa, burada yapmış olduğu projenin
önemli bölümünün, mekânlarıyla Kültür Bakanlığı sponsorluğunu
yapıyor. Yine aynı Ajansa, Büyükşehir Belediyesi yaklaşık 963 bin liralık katkı
sunuyor, sponsorluk yapıyor. 3 milyon 963 bin lirayla
ne yapılıyor? Derme çatma Bolşoy Balesi getirtildiği
ifade ediliyor, bir iki sanatçıyla geçiştirilen bir yaz konseri hayata
geçiriliyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada harcanan parayla, bir milletvekilinin otuz beş yıl
çalışması lazım, bir gazetecinin yüz yıl çalışması lazım…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen tamamlayınız sözlerinizi.
Buyurun.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – … bir banka çalışanının yüz yirmi yıl
çalışması lazım, bir maden işçisinin yüz elli yıl çalışması lazım, asgari
ücretli birinin beş yüz yıl çalışması gerekiyor. Şimdi bu rakamlar, kabul
edilebilir rakamlar mı? Bu rakamı kabul etmek mümkün müdür? Acaba, Asya
şirketinin sahibinin AKP’yle, sizlerle bir yakınlığının ürünü müdür? diye kendimizi sormaktan alıkoyamıyoruz.
Sayın Bakanın iyi
niyetle olayları incelediğini biliyorum ama üzerine düşen sorumluluğu yerine
getirip -burada önümüzdeki günlerde ortaya atacağımız daha yüzlerce belge
vardır- bir an önce… Bir buçuk ay kaldı. 2010’la ilgili hayata geçmesi gereken…
Yarın belki olimpiyatlara, yarın belki dünya kupalarına ev sahipliği yapması
gereken Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un bu kadar beceriksiz, bu kadar
başarısız, bu kadar kültürden uzak insanlara teslim edilmesi kabul edilemez.
Bu vesileyle
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Soysal.
Gündem dışı
konuşmaya Hükûmet adına Devlet Bakanı Hayati Yazıcı
cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın
Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
İstanbul
Milletvekilimiz Sayın Çetin Soysal, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Ajansıyla alakalı birtakım hususları dile getirdi. Umuyorum ki iyi niyetle
yapılmıştır. Aksine bir bilgim yok, bu bakımdan iyi niyetli olarak dile
getirildiği kanısındayım.
Keşke, Sayın
Soysal, bizim İstanbul milletvekillerimizi Ajansın çalışmaları konusunda
bilgilendirmek üzere davet ettiğimiz 4 Temmuz tarihli toplantıyı teşrif
etseydiniz. İstanbul’un bütün milletvekillerini 4 Temmuz tarihinde İstanbul’da,
Sepetçiler Kasrı’nda bilgilendirmek, brifing vermek
amacıyla davet ettik. Gelenler oldu, gelmeyenler oldu. Şimdi bakıyorum ki bu
konuyla alakalı konuşanlar hep gelmeyenler. Bu da bizim için bir fırsat, burada
kısa da olsa sizi bilgilendirmek istiyorum.
Bir defa -takip
ettiğinizi umarak- İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının kuruluş
kanunu 5706 sayılı Kanun. 2007 yılı Kasım ayında çıkarılmış. Bu Kanun’da
Ajansın organizasyon şeması: Danışma Kurulu var, 58 kişiden oluşuyor. Bu Kurul
içerisinde İl Genel Meclisi, Belediye Meclisi üyeleri -temsilcileri- var,
iktidar partisine mensup, muhalefet partisine mensup belediye başkanları var.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Danışma Kurulu toplanmıyor ki Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) - Ayda en az iki defa toplantı yapar.
Koordinasyon
Kurulu var.
MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) – Sayın Bakanım, toplantıya katıldık, Belediye Başkanı yarıda
bıraktı ayrıldı bir toplantıyı hatırlarsanız.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) - İstiyorsan özel brifing veririm
Sayın Sevigen. Biz sizi bilgilendiririz, her zaman
bilgilendiririz. Yani, şeffaflık…
MEHMET SEVİGEN
(İstanbul) – Yani yarım kaldı toplantı.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bakın, burada konuşan arkadaşımın birinci eleştirisi:
Şeffaflıktan söz etti. Yani biz şeffaf bir çalışma sürdürüyoruz, şeffaf bir
çalışma sürdürüyoruz.
Yürütme Kurulu
var, 9 kişiden oluşuyor. Bunun detayına inmeyeyim. Koordinasyon Kurulu var,
Başkanlığını ben yürütüyorum. Bu Kurulda Avrupa Birliği müzakerelerinden
sorumlu Devlet Bakanımız var, İçişleri Bakanımız var, Maliye Bakanı, Kültür
Bakanı, İstanbul Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, bu ilgili bakanlar bir araya gelip toplantı yaptı mı?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bunlar Koordinasyon Kurulunu oluşturuyor. Yürütme
Kurulu 9 kişi ve bir de Genel Sekreter var.
Ajansın bütçesine
takılmışız. “Ajansın bütçesi, tüketilen akaryakıttan 1 kuruş ve mazottan 1,5
kuruş tahsisiyle oluşur.” diyor.
Değerli
arkadaşlar, şunu arzu ederim, şunu isterim: Bu Meclis, burası önemli bir yer.
Burada dile getirdiğimiz konuların yere basması lazım, bir yere dayanması
lazım, bir yere dayanması lazım.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, yasada var. Yasa çıktı, yasada var.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Okuyun yasayı, hukukçu değilseniz hukukçuya sorun.
Yani, her yasayı anlamayabilirsiniz.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır canım… O kadar net, yasada var Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Anlamayabilirsiniz çok doğal karşılıyorum ama hukukçu
arkadaşlarımıza sorun.
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Siz anlıyorsunuz da Çetin Bey mi anlamıyor?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Arkadaşlar bakın, bir defa tüketilen akaryakıttan
doğrudan doğruya Ajansın bütçesinin oluşturulduğu iddiası doğru değildir. Bir
kanun çıkartılmış…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, tabii ki pompa istasyonundan oraya gelmeyecek, Maliye
Bakanlığı bütçesine gidecek oradan gelecek. Zaten o, öyle.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Maliye, Maliye, Maliye… Maliye bir yere kaynak
aktarırken... Bunu bakıp da konuşsaydınız… Bırakın anlatayım ben doğruyu.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır, zaten öyle. Pompa istasyonundan mı gelecek o para?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Doğruyu ben anlatayım, bir dakika…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Gözünüzü seveyim, yani böyle bir şey olabilir mi?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yahu! Siz bırakın, siz…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Bayilerden mi gelecek? Rica ederim… Rica ederim yani…
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz bir dahaki toplantıda yanlış konuşma hazırlığı mı
yapıyorsunuz, bırakın anlatayım ben bunu.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Bunu böyle ifade etmek bir bilgisizliğin sonucudur, rica ederim.
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen müdahil olmayın.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır, benim konuşmam beş dakikaydı, keşke daha ileri olsaydı da
bunları konuşuyor olsaydım.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Hatibi dinleyelim yani.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir kere, bir kere bakın bizim bütçe geleneğimizde
bütçe mevzuatında
doğrudan doğruya bir yerden
bir yere kaynak aktarma yoktur. Bütün kaynaklar hazineye gelir.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Tabii, doğrudur.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hazine oradan tahsisi yapar ve dolayısıyla 2010
Avrupa Kültür Başkenti Ajansına…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Tabii o da doğru, ona itirazımız yok.
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen…
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – … tahsis edilen kaynak sizin
burada dile getirdiğiniz gibi böyle 1,6 milyar değil. Bugüne kadar…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, son yaptığınız toplantıdaki öngörüyü konuşuyorum ben.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bugüne kadar….
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sizler açıkladınız, Ajans açıkladı o rakamı.
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen müsaade edin Sayın Bakan konuşsun.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bugüne kadar 151 milyon kaynak gelmiş 2008, 2009
dâhil ve 93 milyonluk gider var. Ajansın bütçesi bu. Bunu bu vesileyle sizlerle
paylaşmak istedim.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – O 4 Temmuzda yaptığınız toplantıda açıklanan rakamları ben ifade
ettim, 4 Temmuzda öngördüğünüz rakamları.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bakın, bakın değerli arkadaşlar, bütçe bir öngörüdür.
Biz 2009 yılı bütçesini 800 milyon öngörüyorduk. Öngörünüz ayrıdır, geliriniz
ayrı…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, aradaki fark
çok yüksek.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …ama
2009 yılında Ajansın bütçesine Bütçe Kanunu’yla tahsis edilen pay 200 milyon
TL’dir, o kaynak da henüz aktarılmamıştır.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Aktarılmadı ayrı.
Aktarılmadı ayrı.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Aktarılmamıştır ama aktarılacak, aktarılacak ve…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Ama bu öngördüğünüz 4 Temmuzda bizi çağırıp da katılmadığımız ama
izlediğimiz toplantıdaki rakamları konuşuyoruz.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; böylesine
önemli Ajansın faaliyetlerini yürütmek üzere gerçekten fedakârca çalışan bir
kadro var. Ha, bu kadar yoğun proje içerisinde bizim görmediğimiz, orada
çalışanların görmediği hatalar olabilir. Ama şu anda hata olarak sizin iddia
ettiğinizin ötesinde bana ulaşan, erişen bir şey yok. Çünkü bu Ajans aynı zamanda
bütün faaliyetleri itibarıyla denetime tabi, her yıl denetlenir. Kim denetler?
Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, Kültür Bakanlığı müfettişlerince ve 2008 yılı
faaliyetlerinin denetimi yapılmıştır. Hesapları itibarıyla herhangi bir
usulsüzlük söz konusu değil. Ha, 2009 yılı denetimi de yapılacak. Ayrıca…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakanım, kara surlarına gelin, kara surlarına bir gelin…
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Geleceğim, sabredin, tabii geleceğim yani kaçırır
mıyım sizin kara surlarınızı.
Ayrıca, KİT
Komisyonu da bunun denetimini yapmakta, dolayısıyla Devlet Denetleme Kurulu da
bu Ajansın faaliyetlerini kontrol edebilmekte, denetleyebilmekte ve yapılan
bütün faaliyetler İnternet sitesinde herkese açık; girer bakarsınız, soru sorar
bilgi edinirsiniz. Keşke bunları siz bana söyleseydiniz. Daha önce basında da
açıkladınız. Bana söyleseydiniz, ben size, işin doğrusu, aslı ne, çok net
olarak cevaplandırırdım.
Şimdi, diyorsunuz
ki “Kara surlarında beton döküldü.” Ajansın, kara surlarıyla hiçbir alakası
yok.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Finanse ediyor.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) - Hiçbir alakası yok.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Ödemeyi kim yapıyor?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bakın, biz…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, ödemeyi kim yapıyor? Ödeme önünüzde mi değil mi,
ödemeyi durdurdunuz mu durdurmadınız mı?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yahu siz sekiz aylık mısınız, affedersiniz, sekiz
ayda mı doğdunuz? Biraz sabredin ya, bitireyim.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Bakın, Sayın Bakanım, orada sizin o ödemeyi yapmamak gayretiniz ve
çabanız olduğunu da biliyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen…
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sayın milletvekilleri…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Oradaki yanlışı siz de biliyorsunuz ama burada açıklamıyorsanız…
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sayın milletvekilleri, İstanbul’da tarihî mekânların
aydınlatması konusunda Ajansın bir çalışması var. Evet, tarihî mekânları
aydınlatmalıyız, Topkapı’yı aydınlatmalıyız, Ayasofya’yı aydınlatmalıyız,
Sultanahmet’i aydınlatmalıyız, surları da aydınlatmalıyız, Haydarpaşa’yı
aydınlatmalıyız, Sirkeci Garı’nı aydınlatmalıyız, köprüyü daha güzel
aydınlatmalıyız. İstanbul’u 2010’da Avrupa Kültür Başkenti Ajansı olacak
şekilde çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Bu konuda proje yapması için Enerji
AŞ’yle bir protokol yapılmış.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Aynen öyle, doğrudur.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Proje yapacak; eylem yok, icraat yok, proje. Sizin
dediğiniz, surların üstünde veya etrafında beton dökülmesi olayı oldu. Ama bu
konu bana intikal ettirildi, hemen müdahale ettim, Belediye Başkanımı aradım,
talimat verdim ve Belediye Başkanı da bunları söktürdü.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakanım, müdahale sonrasında 13 tanesi düştü, 60 tanesi
duruyor.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bunlar için yapılmış bir ödeme, yapılmış bir tahakkuk
kesinlikle söz konusu değil. Dolayısıyla, Ajansın surlarla alakalı herhangi bir
eylemi bulunmamaktadır. Bunu sizinle paylaşmak istiyorum.
“Yaz etkinlikleri”
diyorsunuz. Arkadaşlar, şimdi, kültür-sanat etkinliklerini ölçmek biçmek zor.
Zor dediğim şu: Bunu bilmeyenler açısından zor. Elbette ki bununda bir ölçeni
biçeni var yani uzmanı var, onlar ölçebilir. Sizin çok ucuz olarak mal
edebileceğinizi düşündüğünüz bir konu daha pahalıya mal olabilir; çok pahalıya
öngördüğünüz bir husus çok daha ucuza da mal olabilir. Burada ekipler var,
uzmanlar var, bu çalışmaları titiz bir şekilde sürdürüyorlar. Dolayısıyla
bunların fazla pahalı olduğu ya da ucuz olduğu yolundaki iddialar, uzman
olanların dışındaki iddialar nesnellikten uzaktır.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Yapmayın, gözünüzü seveyim, hiçbir şey yapılmamış.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir de çalışanların projelerinin burada uygulamaya
konulduğu iddiası var. Bu kesinlikle doğru değil. Ajansta çalışan hiçbir
bireyin hiçbir projesi Ajansın projesi olarak, bedeli ödenmiş şekilde projesi
olarak…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Peki, belgesiyle getirirsem… Belgesiyle getireceğim.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – …ödenmiş şekilde projesi olarak uygulamaya…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Satın almalarda da var, şeyde de var.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – …konulduğuna ilişkin bir iddia gösteremezsiniz.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Göstereceğim.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Böyle bir iddia varsa hemen bana getirin, hemen
gereğini yaparım.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hemen getireceğim, hemen; elimde…
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Kesinlikle Ajansın çalışmalarını çok yakinen takip ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, Ajans önemli çalışmalar yürütmektedir.
Ajansın
çalışmalarını biz üç kategoride sürdürüyoruz: Bir tanesi kentsel dönüşüm, bir
grubu kültür-sanat, bir grubu da turizm ve tanıtım. Bu perspektifte bakmak
gerekir.
Kentsel dönüşümde
yapıların iyileştirilmesi konusunda gerçekten önemli faaliyetler altına bu
Ajans imza atmış bulunuyor, belki bunların tanıtımında eksiklik var.
Bir şeyi
hatırlatmak istiyorum bu çerçevede: Hepiniz Ayasofya’yı gezmişsinizdir.
Ayasofya’nın içinde 1993 yılından bu yana bir demir yığını yer alıyor; 190 ton
ağırlığında, 50 metrekarelik alanı kaplamış demir yığını öyle duruyor ve
UNESCO’nun desteğiyle oradaki restorasyon çalışmaları
yürütülmeye başlanmıştı ama terk edilmiş durumda. İşte bu Ajans o kötü görünüme
el attı. Bu sene sonunda o demir yığını, o profil
Ayasofya’nın içinden çıkartılacak, Ayasofya geçmişindeki görselliğine
kavuşacaktır.
Kapımız her zaman
açıktır. Ajansın hesapları açıktır.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, belgeleriyle getireceğim.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) - Hiç kimse orada millete ait 1 kuruşu heba edemez,
çiğneyemez, haksız olarak tasarrufuna göz yumamaz. Ajans hepimizin, bunu
yönlendirelim, yanlışları da varsa yönlendirelim ama bunu karalamayalım,
karalayanlara ortak olmayalım.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır, bir şey yapılmıyor. 2010’a bir buçuk ay kaldı, hiçbir şey
yok.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) - Var, var, göreceksiniz.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır, hiçbir şey yok.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) – Göreceksiniz.
İstanbul bir
kent.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Kaç proje var Sayın Bakan? Bugüne kadar kaç proje onaylandı?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) - İstanbul’da, bakın, bu Ajansa -son zamanlardaki
başvurularda artış olmuş- 2.197 proje başvurusu olmuş. Bu projelerin total
değeri, projelerde öngörülen değer 3 milyar TL’nin üzerinde. Yürütme Kurulu… Bu
projeler nasıl kabul edilir? Seksiyonlar var, uzmanlar orada inceler. Raporlar
Genel Sekreterliğe gelir, Genel Sekreterlik, hukuka uygunluk denetimini yapar…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Arada komisyon alır.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (Devamla) -…Yönetim Kuruluna, Yürütme Kuruluna sunar. Yürütme
Kurulu 9 kişi, tartışırlar; Ajansın çalışmaları kapsamında fonlamaya
uygun görülenler fonlanır, ihale komisyonuna gider ve
ihaleden sonra da bunların denetimi yapılır. Bu çerçevede 400 küsur proje kabul
edilmiş, fonlamaya değer bulunmuştur. Çalışmalar
açıktır, şeffaftır, hem kamu açısından denetimler yapılmaktadır hem de ajansın
yeminli serbest müşavirlik firmalarıyla da denetimini yaptırmaktadır.
Özellikle
İstanbul milletvekilleri için söylüyorum, elbette ki tüm milletvekilleri
açısından da geçerli, Ajansın mekânı Beyoğlu’nda, Atlas Sineması’nda; size
açıktır, istediğiniz zaman çalışmaları konusunda, hesapları konusunda,
uygulamaları konusunda brifing vermeye Yönetim Kurulu
hazırdır, gerekirse ben de bulunurum. Bu proje hepimizindir. Hepimiz bu projeye
sarılalım ve Türkiye’yi 2010 yılında emsallerine göre, Macaristan’ın Pecs kenti, Almanya’nın Essen kentiyle kıyasladığımız zaman
fersah fersah fark atacak İstanbul’un şanına,
şöhretine, geçmişine, tarihimize yaraşır bir tarzda Avrupa Kültür Başkenti
olması doğrultusunda üzerimize düşeni biz yapıyoruz.
Bunu hep birlikte yapalım diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tekirdağ ve
İstanbul’da yaşanan sel felaketinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/459)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tekirdağ ve
İstanbul’da sel felaketinin neden olduğu zararların araştırılması, ülkemizin
başka risk bölgelerinde benzer sıkıntıların yaşanmaması için gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi
uyarınca Meclis araştırması açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
arz ve talep ederiz.
|
Oktay Vural |
|
Mehmet Şandır |
|
İzmir |
|
Mersin |
|
MHP Grup Başkanvekili |
|
MHP Grup Başkanvekili |
Gerekçe:
Meteoroloji Genel
Müdürlüğü'nün günler öncesinden yapmış olduğu uyarıları dikkate almayan AKP
Hükümeti ve İstanbul ve Tekirdağ'daki yöneticiler, Tekirdağ ve İstanbul'un
birçok yerleşim birimlerinin birkaç saat içinde yağan şiddetli yağmura teslim
olmasını adeta izlemişlerdir. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmaya
hazırlanan İstanbul, yağan şiddetli yağmurla adeta çamur deryasına dönmüştür.
Milyarlarca lira değerinde maddi hasara neden olan sel felaketi, şuan
itibariyle 32 kişinin boğularak ölmesine neden olurken, 5 kişi de kayıp
olmuştur. Can ve mal kaybı konusunda kesin rakamlar arama kurtarma
çalışmalarının ve hasar tespit çalışmalarının tamamlanmasından sonra ortaya
çıkacaktır.
Yöneticiler,
günler öncesinden yağış konusunda yapılan uyarıları dikkate almamış, yeterli
tedbirleri zamanında almamıştır. Sel felaketi yaşanan yerleşim birimlerinde,
insanlar adeta kendi kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Araçlarında, evlerinde
ve işyerlerinde mahsur kalan vatandaşlar, araçlarının üzerinde, evlerinin ve
işyerlerinin üst katlarında, çatılarında, bulabildikleri yüksekçe yerlerde,
hatta ağaçların üzerinde saatlerce kurtarılmayı beklemişlerdir. Sel sularına
kapılan vatandaşlarımızın hayata tutunma çabaları tam bir can pazarına
dönüşmüştür. Sel felaketinin öncesi ve sonrası iyi yönetilememiştir.
Ev ve iş
yerlerinde çamura bulanan eşyalar, alet ve makineler, yollarda ve otoparklarda
araçlar, kullanılamaz hale gelmiştir. Bu bölgelerde yaşayan insanlarımız bir
gecede evinden, barkından, malından, işinden ve canından olmuştur.
Tüm dünya
kamuoyunun da ibretle izlediği bu görüntüler, ülkemizin itibarının sarsılması
ve zedelenmesine neden olurken, ülke genelinde büyük üzüntüye sebep olmuştur.
Yeterli önlem almayan sorumluların cezalandırılmasını isteyen vatandaşlarımız,
bundan sonra böyle felaketler yaşanmaması için ciddi önlemler alınmasını
istemiştir.
Yetkili
ağızlardan yapılan, "derenin intikamı ağır olur" ve "kullanılan
spreyler, ozon tabakasını nasıl etkiliyor, hiç düşünmüyoruz. İstanbul'un
topografyası malum", "duruma hâkimiz" şeklindeki açıklamalar;
canını, malını, yakınlarını, evladını, eşini, dostunu ve aşını kaybeden
vatandaşlarımız üzerinde şaşkınlığa neden olmuştur. Yetkili ağızlardan yapılan
açıklamalar göstermiştir ki, İstanbul'da onlarca insanımızın yaşamını
yitirmesine, milyarlarca liralık maddi hasara neden olan sel felaketinin
faturası yine vatandaşa kesilmiştir.
Neredeyse yağan
her yağmurda taşan ve geçmiş yıllarda da can ve mal kaybına mal olan dere
yataklarında, bugüne kadar gerekli ve yeterli önlemler alınmamıştır. Bu
bölgelerde sorunların üzeri örtülmüş ve günü birlik geçici önlemlere
gidilmiştir.
Mesela, en çok
can ve mal kaybına neden olan Ayamama Deresi üzerinde yapılan Tır parkı kaç
yıldır işletilmektedir?
Kimler tarafından
işletilmektedir?
Ruhsatsız
faaliyet göstermiş midir?
Ne zaman ruhsat
alınmıştır?
Ruhsat kimin
tarafından verilmiştir?
Son sel
felaketini yaşadığımız Trakya Bölgesinde ve yurdumuzun sel felaketi yönünden
riskli olan başka bölgelerinde nehirler ve dere yataklarıyla ilgili risk
haritaları çıkarılmış mıdır?
Çıkarılmışsa,
risk bölgelerinin imara açılmasına, yapılaşmasına, dere yataklarının
değiştirilmesine niçin göz yumulmuştur?
Ülke genelinde
sel felaketi yönünden risk haritalarını yeniden gözden geçirerek, acil eylem
planlarının yapılmasının gerekliliği ve sorumlulara hesap sorulmasının önemi
maalesef acı ve bedeli ağır bir tecrübeyle ortaya çıkmıştır.
Türkiye'yi 7
yıldan, İstanbul'u 16 yıldan bu yana yöneten AKP iktidarı yöneticilerinin kabul
edilebilir hiçbir mazereti olamaz. Yaşanan olayda siyasi sorumlulukları vardır.
Hükümet ve bölgedeki yöneticiler, Kamu vicdanında mahkûm edilmiştir.
Tekirdağ ve
İstanbul'da sel felaketinin neden olduğu zararların araştırılması, ülkemizin
başka risk bölgelerinde benzer sıkıntıların yaşanmaması ve gerekli önlemlerin
alınması konusunda Yüce Meclisimize büyük görev düşmektedir. Yüce Meclisimizin
bu görevi yerine getirmesi için Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105.
maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.
2.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27
milletvekilinin, başıboş hayvanların yol açtığı sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/460)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Şehir
merkezlerinde, sokaklarda sürüler hâlinde dolaşan başıboş hayvanlar insanların
tedirgin olmasına neden olmaktadır. Kontrolsüz şekilde çoğalan ve sayıları her
geçen gün biraz daha artan başıboş hayvanlar, özellikle küçük çocukların
korkulu rüyası hâline gelmektedir. Bu hayvanların sayılarının giderek artması
kuduz vakalarının ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Basında da çok değil,
kısa zaman öncesine kadar kuduzdan hayatını kaybeden vatandaşlarımızla ilgili
haberlere sık sık yer verilmiştir. Başıboş hayvanlar
tarafından ısırılan çok sayıda vatandaşımıza kuduz aşısı yapılmış, aşı
yaptırmayan bazı vatandaşlarımız da kuduz nedeniyle hayatını kaybetmiştir.
Avrupa'nın büyük kentlerinin bu sorunları nasıl çözdüğü dikkatle
incelenmelidir. 2010 Kültür Başkenti olması nedeniyle başta İstanbul olmak
üzere, özellikle büyük şehirlerde bu sorun ivedilikle önem arz etmektedir.
Bu hayvanların
kontrolsüz olmaları, hayvanları dolayısıyla da insanları hastalıklarla ve
birçok tehlikeyle karşı karşıya bırakmaktadır. Yerel Yönetimlerin konu ile
ilgili çalışmaları ise yetersiz kalmaktadır. Hayvanları kısırlaştırarak tekrar
sokaklara bırakmak, onları yok etmek sadece geçici ve yeterli olmayan
çözümlerdir. Bu nedenle en kısa zamanda daha kalıcı ve insancıl çözümlerin
ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda bir an önce Avrupa
ülkelerinin bu konu ile ilgili çalışmaları da göz önünde bulundurularak,
gerekli sağlık koşullarının yerine getirilmesi ve yeterli sayıdaki hayvan bakım
evlerinin açılması için çalışmalar başlatılmalıdır. Konu ile ilgili sivil
toplum kuruluşlarının da görüşlerinin alınması, hem sokaklardaki hayvanların
hem de insanların güvenliği açısından daha sağlıklı bir çalışmanın
yürütülmesini sağlayacaktır.
Gerek
sokaklardaki hayvanların gerekse insanların güvenliği için; başıboş hayvanların
kontrol altına alınarak gerekli bakım ve tedavilerinin yaptırılması, her şehre
gerekli sayıdaki hayvan barınaklarının açılması amacıyla Anayasanın 98. ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca
Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) Sacid Yıldız (İstanbul)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Ali Oksal (Mersin)
4) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
5) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
6) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
7) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
8) Bayram Ali
Meral (İstanbul)
9) Akif Ekici (Gaziantep)
10) Ahmet Küçük (Çanakkale)
11) Tansel Barış (Kırklareli)
12) İsa Gök (Mersin)
13) Ali Koçal (Zonguldak)
14) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
15) Eşref Karaibrahim (Giresun)
16) Abdullah Özer (Bursa)
17) Turgut Dibek (Kırklareli)
18) Rahmi Güner (Ordu)
19) Hüsnü Çöllü (Antalya)
20) Atila Emek (Antalya)
21) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
22) Fevzi Topuz (Muğla)
23) Selçuk Ayhan (İzmir)
24) Nevingaye Erbatur (Adana)
25) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak)
26) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
27) Osman Coşkunoğlu (Uşak)
28) Şevket Köse (Adıyaman)
3.-
Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 20 milletvekilinin, toplumda yaşanan
şiddet olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/461)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
1
Ekim 2009
Son yıllarda
ülkemizde artan bireysel ve toplumsal şiddet olayları nedenleriyle, "Öfke
Kontrolü, Şiddetin Nedenleri, Şiddetin Azaltılması ve Şiddetin Önlenmesi"
hususlarında gereken tedbirlerin alınması amacıyla Anayasamızın 98 inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) Fatma Şahin (Gaziantep)
2) Cahit Bağcı (Çorum)
3) Veysi Kaynak (Kahramanmaraş)
4) Mikail Arslan (Kırşehir)
5) Ahmet Koca (Afyonkarahisar)
6) Muhyettin Aksak (Erzurum)
7) Zeki Karabayır (Kars)
8) Fatih Metin (Bolu)
9) İlhan Evcin (Yalova)
10) Yılmaz Helvacıoğlu (Siirt)
11) Mehmet
Erdoğan (Gaziantep)
12) Kerem Altun (Van)
13) Mehmet Cemal Öztaylan (Balıkesir)
14) Selami Uzun (Sivas)
15) Nuri Uslu (Uşak)
16) Ali Koyuncu (Bursa)
17) Osman Aslan (Diyarbakır)
18) İsmail Hakkı
Biçer (Kütahya)
19) Abdurrahman Kurt (Diyarbakır)
20) Cafer Tatlıbal (Kahramanmaraş)
21) Rüstem Zeydan (Hakkâri)
Gerekçe:
İnsanı diğer
varlıklardan ayıran en önemli özelliklerden birisi hiç kuşku yok ki, onun
toplum hâlinde yaşama mecburiyetidir. Aynı toplum içerisinde yer alan bireyler
arasında da çeşitli düşünce, fikir, değer ve kültür farklılıkları
bulunmaktadır. Bu durum, kaçınılmaz bir toplumsal gerçekliktir. Toplumları bir
arada tutan ve bu farklılıklar ile uyum içinde yaşayarak, oluşması halinde
problem çözmelerini sağlayan pek çok kontrol mekanizması vardır. Ancak, bütün
bu toplumsal kontrol mekanizmalarına rağmen 'öfke' ve 'şiddet' modern toplumda
artan bir şekilde sorun olarak varlık göstermektedir. 'Şiddet' olgusu pek çok
bilim dalında ana konulardan biri olarak işlenmektedir. İnsanın şiddeti 'bir
sorun çözme aracı olarak' görmesi yeni bir olgu değildir. İnsanlık tarihiyle
birlikte ortaya çıkmış olan şiddet olgusu, birçok bireysel ve toplumsal öğe ile
birlikte karmaşık bir yapı ortaya koymaktadır. Kendini çok farklı biçimlerde
gösterebilen şiddet olgusu, günümüzde gerek bireysel ve gerekse toplumsal
boyutta sık sık karşılaşabileceğimiz bir durumdur.
Dünyamız, son yıllarda şiddetin giderek daha çarpıcı türlerine sahne olmakta ve
insan yaşamında şiddete başvurmak problem çözme yollarından birisi olarak
sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. 'Şiddet' konusunu çalışan bilim dalları,
şiddetin nedenleri ve türlerini çok çeşitli (fiziksel, sözlü ve psikolojik
şiddet gibi) ve karmaşık olarak göstermekte, şiddetin tek bir nedene bağlı
olarak açıklanamayacağı savunulmaktadır. Günümüzde şiddet, azaltılması ve
mutlaka ortadan kaldırılması gereken toplumsal bir sorun olarak karşımızda
durmaktadır. Şiddet kişinin değerlerini, niteliklerini, kendine güvenini ve
ruhsal yapısını bozucu etki yapan ve aynı zamanda insanların bir arada hoşgörü,
huzur ve barış içerisinde yaşamalarını tehdit eden ve sosyal düzeni bozucu
etkiye sahip bir olgudur.
Sağlıklı bir
toplum hiçbir şiddet olayının yaşanmadığı, çatışmaların olmadığı bir toplum
olmaktan çok, ortaya çıkan sorunların çözülebilmesi alışkanlığının ve
mekanizmaların yerleşmiş ve çalışıyor olması ile ortaya çıkmaktadır. Bu süreçte
en fazla önemsenmesi ve üzerinde durulması gereken nokta bireyin toplumsallaşma
sürecidir. Bireyin gerek çocukluk ve ergenlik döneminde, gerekse yetişkinlik
döneminde yetişmesi, kişilik ve kimlik kazanmasına katkı sağlayacak aile ve
okul gibi kurumlar ile, çevre ve kitle iletişim
araçları ile iletişim biçiminin sağlıklı kurulması toplumsallaşmanın
gerçekleşmesi açısından son derece önemlidir. Zira, okul, aile, çevre ve kitle
iletişim araçları aynı zamanda 'kolay öğrenilebilen saldırganlık
davranışlarının ortaya çıkmasına katkı sağlayan kurumlar ve
mekanizmalar olarak da
karşımıza çıkabilmektedir. Şiddetin temelinde yer alan saldırganlık
dürtüsü bireyin toplumsallaşma süreci içinde öğrenildiği ve kitle iletişim
araçlarının da bu öğrenmeye hızlandırıcı etki yaptığı bilinmektedir.
Öfke ve şiddetin
kaynağını 'dürtüler' olarak gören yaklaşımlar da söz konusudur. 'Dürtüsellik'
birçok farklı psikiyatrik bozukluğun önemli klinik özelliklerinden biridir.
Günümüzde, dürtüselliğin ölçümünde geçerli ve güvenilir ölçekler kullanılmaya
başlanmaktadır. 'Öfke' de tıpkı 'agresyon', 'nörotizm', ve 'psikotizm' gibi
hastalık olarak algılanmakta ve 'sürekli öfke'nin kontrolü ve dışa vurumunun engellenmesine yönelik çeşitli tedavi yöntemleri
uygulanmaya başlanmaktadır. 'Bireylerin ruhsal belirtileri' üzerine ve bu
amaçla günümüzde 'ruhsal tarama envanterleri' ile
bireylerin 'depresyon', 'psikoid', 'paranoid' ve 'öfke' vb. durumları tespit edilebilmektedir.
Ülkemizde son
yıllarda yazılı ve görsel basında günler ve aylarca gündemde tutulan şiddet
olaylarının oluş biçimine yönelik ayrıntılar ve bazı TV dizilerinde yer verilen
ayrıntılı şiddet sahnelerinin birey davranışı ve psikolojisi üzerinde ne tür
tetikleyici etkilere sahip olabileceği hususu gözden kaçırılmaması gereken son
derece önemli bir gerçektir. Bu gerçekler karşısında, özellikle son yıllarda
ülkemizde artarak yaygınlaşan şiddet olaylarının nedenlerinin araştırılarak
toplumsal birlik ve beraberliğimiz üzerindeki bozucu ve yıkıcı etkilerinin
tespit edilmesi, azaltılması ve ortadan kaldırılmasına yönelik tedbirlerin
alınması gerekmektedir. Öfke ve şiddetin kaynakları ve kişiyi şiddete iten
nedenler (ekonomik, psikolojik ve sosyal gibi), risk gruplarının tespiti, öfke
kontrolü, saldırganlık davranışı, şiddeti ve suçu azaltma ve önleme konusunda
alınması gereken tedbirler ve bu alanda yapılması gereken eylem ve uygulamaları
araştırmak üzere bir Meclis Araştırması açılmasının gerekli olduğu
düşünülmektedir.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
Okutuyorum:
12/11/2009
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
TBMM’de 21’inci Dönem 02/06/2000 ve 14/06/2000 tarihli
104 ve 109’uncu birleşimlerinde “Rusya Federasyonu ile yapılan Mavi Akım
Projesi” konusunda yapılan kapalı oturumlara ait tutanakların TBMM İç
Tüzüğü’nün 71/2’nci maddesi uyarınca yayınlanabilmesi için karar alınmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
12.11.2009 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında Siyasi Parti Grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün
19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
TBMM'de 21. Dönem
02.06.2000 ve 14.06.2000 tarihli 104 ve 109 uncu Birleşimlerindeki kapalı
oturumlarında görüşülen "Rusya Federasyonu ile yapılan Mavi Akım
Projesi" Görüşme Tutanaklarının TBMM İçtüzüğünün 71/2. Maddesi uyarınca
yayınlanabilmesi için 12.11.2009 Perşembe günü (bugün) Genel Kurul Kararının
alınması hususunda gereğini arz ederim.
BAŞKAN – Grup
önerisi lehinde söz isteyen Mesut Yılmaz, Rize Milletvekili.
Buyurun Sayın
Yılmaz.
Sayın Yılmaz,
süreniz on dakikadır.
A. MESUT YILMAZ
(Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10 Kasım günü Genel Kurulda
yapılan Hükûmetin vermiş olduğu genel görüşme
önergesinin ön görüşmelerinde AKP Grubu adına konuşan Grup Başkan Vekili çok
talihsiz bir ifade kullanmıştır. 2000 yılında bu Mecliste yapılan kapalı
oturumda görüşülen doğal gaz alım anlaşmasıyla ilgili olarak Türk milletinin ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi menfaatlerinin kaç paraya, kime satıldığını
sormuştur.
Değerli
milletvekilleri, o görüşmede söz konusu olan Mavi Akım Anlaşması 1997 yılında
benim Başbakanı olduğum 55’inci Hükûmet tarafından
imzalanmıştır. Bu projenin gerçekleşmesi Sayın Ecevit’in Başbakanlığındaki
57’nci Hükûmet zamanında olmuştur. Kurdelesini kesmek
de bugünkü AKP Hükûmetine nasip olmuştur.
Müsaade ederseniz
çok kısa olarak, on dakikalık imkân dâhilinde, bu projeyle ilgili gelişme
hakkında Meclisinize bilgi vermek istiyorum.
AKP Hükûmeti iş başına geldikten sonra zamanın Enerji Bakanı,
yani Enerji eski Bakanı, henüz daha dosyasına vakıf olmadan, konuyu inceleme
imkânı bulamadan, dersine çalışmadan, CNN Türk televizyonunda Sayın Taha Akyol’la yaptığı “Eğrisi Doğrusu” isimli bir söyleşi
programında Mavi Akım Projesi’ni çok ağır dille suçlamış, bunun son derece
pahalı bir anlaşma olduğunu, Türkiye'nin aleyhine hükümler içerdiğini,
Türkiye’yi aşırı bağımlı kıldığını ifade etmiştir.
Peki, sonra ne
olmuştur? Bundan yaklaşık dört beş ay sonra Soçi’de
Sayın Başbakan ile o zamanki Rusya Devlet Başkanı Putin
arasında yapılan ve zabıtları şu anda devletin arşivinde bulunmayan bir gizli
görüşme sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bizim
imzaladığımız Mavi Akım Anlaşması’ndaki fiyatı Türkiye aleyhine yükseltmiştir.
Mavi Akım Anlaşması yirmi sene süreli bir anlaşmadır. Buna mukabil, bunu
dengelemek, sözde dengelemek üzere de batıdan alınan -Rusya Federasyonundan-
doğal gazın fiyatında cüzi bir indirim yapılmıştır. Hâlbuki,
o anlaşmaların süresi çok yakında dolmak üzeredir. Dolayısıyla, global olarak baktığınız zaman, değişen petrol fiyatlarına
bağlı olarak belirlenen doğal gazın Türkiye’ye faturası 10 milyar dolar
civarında artmıştır yapılan bu anlaşmayla.
Ben isterdim ki,
AKP bu konuyu aslında Meclise genel görüşme olarak getirsin. Evet, eski Enerji
Bakanının sık sık ifade ettiği gibi doğal gaz
anlaşmalarında hüküm vardır, fiyat açıklanamaz. Ama bunun yolu da işte o
zamanki Refah Partisinin önerdiği şekilde aşılabilir yani kapalı oturum
yapılabilir, kapalı oturumda da fiyat dâhil her şey milletin temsilcilerine
açıklanabilir. 2000 yılında yapılan budur. Gizlilik önergesini veren Refah
Partisidir, kabul eden hükûmet biziz. Görüşmeler
yapılmıştır, o görüşmelerde görülmüştür ki öyle, milletin hiçbir menfaati
kimseye satılmamıştır.
Bakın, ben burada
açıkça size bir şey söylüyorum: Bugünkü Hükûmet Mavi
Akım’ın miktarını artırmak için, ilave hat döşemek için şu anda Rusya
Federasyonu’yla görüşme yapıyor, BOTAŞ ile Gazprom
arasında görüşme yapılıyor. Eğer Mavi Akım Anlaşması imzalanmasaydı,
uygulanmasaydı ekonomik daralmaya rağmen Türkiye, geçtiğimiz yıllarda enerji
açığıyla karşı karşıya kalırdı. Mavi Akım Türkiye’yi kurtaran anlaşma olmuştur
ama Mavi Akım’ı imzalayanlara, uygulayanlara çok büyük haksızlık yapılmıştır.
Benim Enerji Bakanım Yüce Divanda yargılanmıştır. Bundan önceki yasama
döneminde Mecliste araştırma komisyonu kurulmuştur, soruşturma komisyonu
kurulmuştur; sonunda Enerji Bakanı Yüce Divana gitmiştir, Yüce Divandan Mavi
Akım’la ilgili tüm suçlamalardan beraat etmiştir. Bununla da kalınmamıştır,
hakkında dava açılan bütün bürokratlar da beraat etmiştir yani diğer ceza
mahkemelerinde dava açılan Mavi Akım’la ilgili bütün bürokratlar beraat
etmiştir.
Şimdi, bu
gerçekler ortada iken bu konuyu buraya getirmek, gündeme getirmek, hem de böyle
ağır bir suçlamayla gündeme getirmek adaletle bağdaşmaz. Hele bunun grubunu
temsil eden, grubu adına konuşan ve diğer arkadaşlarına da örnek olması gereken
bir grup başkan vekili tarafından yapılması utanç vericidir.
Bizim önerimiz
şudur: Mademki gizli zabıtlara dayanılarak bir suçlama yapılmıştır, o zaman bu
zabıtlar açıklansın. Yürürlükteki mevzuata göre zabıtlar on sene süreyle
yayınlanamamaktadır ama Anayasa’nın 97’nci maddesinde, İç Tüzük’ün 71’inci
maddesinde bu konuda Meclise bir hak verilmiştir. Meclis Genel Kurulu -biraz
sonra yapılacak oylamada sizler buna karar vereceksiniz- icabında bu süreyi öne
alabilmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubuna teşekkür ediyorum, bunu Danışma Kuruluna
getirmişlerdir. Danışma Kurulunda AKP yöneticileri bu öneriyi kabul etmemişlerdir.
Hâlbuki benim arzum, bu suçlamaya muhatap birisi olarak bu gizli zabıtların bir
sene erken açıklanmasının sağlanmasıdır. Vereceğiniz karar sadece bunu
sağlayacaktır. Reddederseniz bir sene sonra açıklanacak. O gün burada yalan
söylendiği, haksız bir itham yapıldığı bir sene sonra ortaya çıkacak. Bugün
kabul ederseniz yarın yayınlanacak, o zaman bugün ortaya çıkacak.
Değerli
milletvekilleri, konu bundan ibarettir. Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi
hakikaten zerre kadar adalet duygusuna sahipse bu öneriye de kabul oyu
verecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Bakın, Suat Bey düzeltti konuşmasını Sayın Yılmaz, konuşmasının
devamını izlediğiniz zaman görürsünüz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yılmaz.
Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Lutfi Elvan, Karaman
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
LUTFİ ELVAN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, enerji konusu sadece Türkiye için değil, Avrupa Birliği, tüm OECD
ülkeleri, tüm dünya için gerçekten son yıllarda stratejik önemi haiz ve
birçok ülke tarafından hemen hemen tüm uluslararası
platformlarda tartışılan ve hassasiyetle üzerinde durulan konulardan biri
olmuştur ve bunun önemi her geçen gün daha da artmaktadır.
Türkiye’ye
baktığımızda geçmişte hep şu söylenirdi hatırlarsınız: Türkiye coğrafi açıdan
stratejik bir önemi haiz idi ve böyle söylüyoruz ve söylemeye de devam
ediyoruz. Ama son yıllarda enerji konusunda Türkiye önemli
stratejik bir ülke konumuna ulaşmıştır ve bu alanda sadece bizim Hükûmetimiz döneminde değil elbette bizden önceki hükûmetler döneminde de çok sayıda görüşme yapılmış ve
bizim dönemimizde de hem AB ülkeleri olsun hem Rusya Federasyonu olsun hem de
diğer Orta Asya ülkeleri olsun hem de Orta Doğu’ya yönelik olarak çok sayıda
uluslararası görüşmede bulunulmuş ve bu alanda anlaşmalar imzalanmıştır ve
Türkiye artık enerji terminali olma konumuna gelmiştir. Bakü-Tiflis-Ceyhan
boru hattı, yine Erzurum’a kadar uzanan doğal gaz boru hattı, Rusya’dan inen
boru hattı, Yunanistan’a uzanan doğal gaz boru hattı ve bunları saymakla tabii
devam edebiliriz. Mısır’dan Suriye’ye uzanan ve Suriye’den Türkiye’ye uzanacak
olan boru hattını düşündüğümüzde gerçekten Türkiye’nin sadece kendi bölgesinde
değil Avrupa açısından da dünya ölçeğinde de önemli bir enerji terminali
olduğunu söylememiz mümkün.
Şunu da belirtmek
istiyorum: Bu enerji sektörünün bu kadar önemli olması ve hem AB ülkelerindeki
firmalar hem Amerika’daki firmalar hem diğer uluslararası firmaların Türkiye’ye
Türkiye açısından oldukça cazip bir yatırım alanı olduğu da hepimizce malum.
Değerli
arkadaşlar, dün Sayın Kılıç tarafından ifade edilen husus, aslında, başlangıç
aşamasında sorgulama niteliğinde bir yaklaşım içerisinde olmayı hedefleyen bir
amacı vardı.
İSA GÖK (Mersin)
– Hangi baroya kayıtlı avukatsınız?
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Ancak, hatırlarsanız, daha sonraki konuşmasında, aslında ifade
ettiği hususu ifade etmek istemediğini belirtmiştir.
İSA GÖK (Mersin)
– Bak sen!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ne demek o ya?
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - Bu kadar önemli bir konuda, değerli arkadaşlar, takdir edersiniz ki
onlarca anlaşmanın imzalandığı, fiyatın açıklanmasının yasak olduğu –biraz önce
Sayın Yılmaz da bahsetti- ve belki bir anlamda önemli hassas dengeler üzerine
oturan bir sektörün, belki bu kadar açık ve net bir şekilde, dokuz yıl önce
yapılmış olan çalışmaların, kapalı oturumda yapılmış olan çalışmaların
açıklanmasının çok uygun olmayacağını düşünüyoruz arkadaşlar.
Dolayısıyla, yeri
ve vakti ve zamanı geldiğinde bunlar açıklanacaktır ve bunlar, o ortamda, o gün
neler konuşulduğu hepimiz tarafından bilinecektir.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bak, konuşurken dikkat edecek; o kürsüdeki kişi dikkat edecek, grup
sözcüsü…
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Ancak, değerli arkadaşlar…
ATİLA EMEK
(Antalya) – Kabul edin açıklansın, milletten neyi gizliyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Grup adına konuşuyor,
sözlerine dikkat edecek.
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri…
LUTFİ ELVAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, şunu ben açıkça ifade ettim: Sayın Kılıç, daha
sonra almış olduğu ifadesinde aslında bunun bir sorgulama niteliğinde olduğunu
ve o şekilde ifade etmek istemediğini belirtmiştir. Dolayısıyla, bu konuda
muhalefetten olan arkadaşlarımızın elbette belki ilk ifadesinden sonra
etkilenmesi doğaldır, bunu gayet doğal karşılıyorum ama daha sonra bunu
düzeltmiştir değerli arkadaşlar.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar.
LUTFİ ELVAN
(Devamla) - O nedenle, değerli arkadaşlar, bizim yaklaşımımız şu: Bu tür
konularda Anayasa’nın ve İç Tüzük’ün gereği neyse… Eğer burada on yıl olarak
belirlenmişse bizim buna uyum sağlamamız… Eğer böyle bir yolu açacak olursak,
bundan sonraki birçok alanda, birçok konuda da benzer bir yaklaşım sergilenmesi
söz konusu olabilir.
Ben, beni sabırla
dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Elvan.
Grup önerisi
lehinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bugün biz, AKP’nin 10
Kasımda ileri sürdüğü iddiaya karşılık kendilerine “hodri meydan” diyoruz.
İddia sahipleri onlar, biz de “Gelin tutanakları açalım.” diyoruz. Eğer
Türkiye'nin herhangi bir menfaati haleldar olduğuna dair bir iddia varsa,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde sizlerin parmakları Türkiye Büyük Millet
Meclisinin iradesini töhmet altında bırakmamalıdır. Grubunuz adına konuşan
hangi milletvekilleri olursa olsun, geliniz, bu tutanakları açalım.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz kendi dönemimizde bile Meclis soruşturmalarının
açılması konusunda milletvekillerimizi vicdanlarıyla bırakmış ve bu soruşturma
komisyonlarının kurulmasına kendi oylarımızla “kabul” demiştik. Şimdi sizden
ricamız, özellikle o gün Türkiye Büyük Millet Meclisinde, gerçekten
yakışmayacak bir üslupla doğrudan doğruya töhmet altında bırakabilecek bir
ifadeyi kullanan Grup Başkan Vekilinize bu iddiasını ispatlama fırsatı verin ve
bu iddiayı ispatlayamazsanız Grup Başkan Vekilimiz Sayın Şandır söylemişti
“Namertsiniz.” diye, “Namerttir.” diye. Gelin, buyurun, bu tutanaklar
açıklansın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu milletimizin bir kuruş hakkı
bir yere gitmişse sonuna kadar onun üzerine gitmeye söz veriyoruz. Dün
yaptığımızın aynısını Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapacağız.
Bu laflar açıkta
kalmamalıdır: “Yapmamız gereken iş, bu konuda Milliyetçi Hareket
Partisi-DSP-ANAP koalisyonu ne yapmış, tutanaklar on yıl dolmadığı için hâlâ
gizli. O görüşmede Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi
menfaatlerini kaç paraya, kime sattınız?” Muhtemelen bunu söyleyen kimse
-bildiğine göre- ya satan tarafındadır ya alan tarafındadır, bildiğine göre. O
zaman gelsin, tutanaklar açıklansın, varsa böyle bir şey Türk milletinin bu
hakkını hukukunu beraber, birlikte koruyalım, saklamayalım. “Efendim, on yıl
gizli…” Biraz önce söylendi. “Efendim şu olur…” Biz mayınlı arazilerle ilgili
kapalı oturum önergesi verdik, gelin onu da açıklayalım, bir şey yok ki bunda,
yok ki.
Refah Partili
sizde de bulunan arkadaşlarınızın verdiği önerge üzerine yapılmış bir
girişimdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz Türkiye’nin stratejik
menfaatlerini ilgilendiren ve enerji açısından bu coğrafi konumunu
değerlendirecek boru hatları politikalarının uygulanmasını, özellikle de
doğu-batı enerji koridoruna önem verilmesi gerektiğini her platformda ifade
ettik. Şimdi elinizde bir fırsat var. Açıklanmasında bir beis yok ki,
saklanacak bir şey yok ki, formülle ilgili değil ki, zaten anlaşmada formül yer
almıyor ki. Biliyorsunuz, uluslararası anlaşmalar bu anlaşmanın uygun bulunduğuna
dair üç maddelik bir şey, hiç gizlisi yok ki. Sözleşme görüşülmez orada, fiyat
formülü açıklanmaz, yoktur zaten, sözleşmede de yok. Dolayısıyla, Grup Başkan
Vekilinizin grup adına yaptığı konuşmada grubunuzun bu iddiasını açıklama
konusunda size bir fırsat tanıyoruz, gelin bu fırsatı değerlendirin.
Daha önce de o Sayın Grup Başkan Vekili,
benim, görüşmelerin 10 Kasımda yapılmasına ilişkin iddiam olduğunu söylemişti.
Bununla ilgili bir ifadem varsa, ispatlamazsanız müfteri demiştim. Şimdi böyle bir iddia var, yine böyle bir iddiasını ispatlamazsa
müfteri konumuna düşecektir ve böyle asılsız iddialarla koskoca Türkiye’yi
yönetme sorumluluğu olan bir grubu da töhmet altında bırakması aslında o günkü
konuşmanın neden 10 Kasımda yapıldığını, neden bu konularla ilgili haksız bir
şekilde, Meclisin hiç benimsemeyeceği bir üslupla konuşulduğu açığa çıkmıştır. Amaç
milleti tahrik etmektir, amaç milletin hassasiyetlerini tahrik etmektir.
BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) – Sizin yaptığınız gibi.
OKTAY VURAL
(Devamla) - Ve bu tahrikçi de maalesef o gün hiçbirimizin tasvip etmediği bu
üsluba karşılık gelişen bu olayların müsebbibi olmuştur.
Şimdi bir fırsat,
gelin hep beraber, hiçbir şey… Bir yayınlanacak, başka bir şey yok değerli
arkadaşlar. Gelin, hepimiz bunun yayınlanmasını isteyelim, vicdanen herkes
rahat olsun. O gün bu Parlamentoda bulunan Cemil Çiçek de, Bakanınız, Başbakan
Yardımcınız, Murat Başesgioğlu da –değil mi- Abdülkadir
Aksu Bey de, Sayın Mehmet Çiçek de… Değil mi? Hepiniz rahat olun, rahat olalım.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ama maviden sonra sıra beyaza gelir.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Ama…
Şimdi gelin, biz
bunun açıklanmasına hodri meydan diyoruz. Şimdi geliniz bir adım daha atalım,
şu Mavi Akım formülüyle bu Türk milletine ne kadar kazık atıldığını, kimin
kazık attığını, Putin’le yapılan -Soçi’de-
yedi buçuk saatlik görüşmeden sonra bu formül kazığının açıkçası bizim doğalgaz
faturalarımıza nasıl yansıdığı konusunda da Meclis soruşturması açılmasını
yapalım.
Bakınız, değerli
arkadaşlarım, bunlar açıkta kalmasın, bu iddialar açıkta… Ben iddia ediyorum,
buyurun, 2007 itibarıyla bu fiyat formülü arkasındaki farklılık nedeniyle BOTAŞ
aleyhine 526 milyon 443 bin 968 ABD doları fark oluşmuştur. Gelin, bunun
hesabını beraber, birlikte soralım. Ben iddia ediyorum. Bakın, bu iddia
Denetleme Kurulu raporunda da var. 109 dolardan 123 dolara Mavi Akım’ın fiyat
formülünü çıkartanları, hesabını bu Meclise, yüce Meclise vermesini isteyelim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Milletin menfaatlerini kimin sattığı…
OKTAY VURAL (Devamla)
– Evet, kime sattınız?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kaça sattınız?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Ne yapıldı, ne edildi? Dünün de bugünün de… Gelin beyaz bir sayfa
açalım.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hesabını vermeyen de namerttir.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Gelin hesabını verelim. Hodri meydan, hodri
meydan. Bunların hepsini ve bu plato periyotta,
sayın milletvekilleri, sizin hazırladığınız, 2003 yılında hazırladığınız
raporda ifade edildiği gibi, istenen formül değişikliği gerçekleştiğinde Mavi
Akım’dan gaz alım sürecinde Rusya tarafının bugünkü öngörüyle yaklaşık 15
milyar dolar avantaj elde edeceği hususu sizin oylarınızla hazırlanmış bir
araştırma komisyonunda yer almıştır. Gelin bu millet iradesini yürürlüğe
koyalım ve hesabı soralım. Bu formül değişikliğini kim hazırladı? Acaba bu
formül değişikliğinden sonra Türkiye’nin Nabucco
Projesi yerine Rusya’nın Güney Akım Projesi’ni desteklemek suretiyle
Samsun-Ceyhan Boru Hattı’na petrol akıtımını sağlamak
için Türkiye’nin stratejik menfaatlerini kim, kaça, nerede, nereye sattığını
gelin burada soruşturalım. Buyurun, açık çek. Gerçekten artık Türk siyaseti bu
ithamların arkasında kalmamalıdır. Sonuna kadar gidelim. Nasıl biz 21’inci
Dönemde, parmaklarımız, o dönemdeki soruşturmalar, o dönemde bulunan koalisyon
ortaklarımızla ilgili soruşturmalar hakkında milletvekillerimizi serbest
bıraktıysak, vicdanlarıyla hüküm ifade etmişse, vicdanlarınıza sesleniyorum:
Evinizde kullandığınız doğal gazdan dolayı birilerinin cebine ne kadar para
giriyor değerli arkadaşlar?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Zehir zıkkım olsun.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Gelin, bunun hesabını soralım. Açıklayalım bunları; soruşturma
yapılsın, bu soruşturmadan dolayı kim, ne kadar, neyi, nereye satmış, bunları
öğrenelim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ziftin pekini yesin.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bunları öğrenelim. Rusya’nın stratejik emelleri doğrultusunda Güney
Akım hattını desteklemek, münhasır ekonomik bölgeden geçmek suretiyle
Samsun-Ceyhan Boru Hattı’nın olmayan petrolü karşılığında bu stratejik
amaçların neden heba edildiğini araştıralım, soruşturalım.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hesap soralım.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Ne var? Gerçekleri, biz sadece gerçekleri istiyoruz değerli
arkadaşlarım; kimin zamanında olursa olsun, bizde de evet, sizde de evet.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – İşte yakamız! Buyurun.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Buyurun. Fırsat bu fırsat… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Niye rahatsız oluyorsun? Yakamı veriyorum. Niye gocunuyorsun?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Ben sizlerden sadece bir tek şey istiyorum değerli milletvekilleri.
Bakın, burada eski Parlamentoda yer almış değerli milletvekilleri de var. Sanki
o Parlamentodaki insanlar bununla birlikte satış yapmış gibi töhmet altında.
Parlamentoya hitap edilen bir konu, Hükûmete de
değil. Parlamentonun hükmi şahsiyetini ve manevi şahsiyetini korumak için
burada bulunan milletvekillerinin de böyle bir konuyla ilgili görüşlerini
açıklamasına fırsat vermek için, gelin bu tutanakların açıklanmasını temin
edelim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen tamamlayınız.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda AKP Grubu adına konuşan
Grup Başkan Vekilinin “Kime sattınız, kaça sattınız?” ifadesinin açığa
kalmamasını, bu iradenin açığa kalmaması yönünde…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Açıklanmasını…
OKTAY VURAL
(Devamla) – …özellikle çoğunluk partisinin oy vereceğini umuyorum ve bundan
sonra da sayın grup başkan vekillerine de diğer siyasi partilere de bir çağrım
var. Geliniz, hep beraber şu Mavi Akım formül değişikliğiyle ilgili hususu
Meclis soruşturmasına bağlayalım, soruşturalım; eğer varsa bir şey üzerine
gidelim, yoksa da bırakın, bitirin bu olayı diye bütün milletimize seslenelim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – CHP gensoru verdi, reddettiler.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, bu önergemizin desteklenmesi dileğiyle hepinize saygılarımı
arz ediyorum.
Teşekkür ederim
efendim. (MHP sıralarından alkışlar).
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Vural.
Grup önerisinin
aleyhinde söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun
Milletvekili.
Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar).
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grup önerisinin
aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, biraz
önce burada görüşlerini ifade eden Sayın Yılmaz’ın bir cümlesi son derece
önemli; onun üzerinde durmamız gerekiyor, onu netleştirmemiz gerekiyor. O da,
belki kelime kelime aynı olmayabilir ama mealen AK
PARTİ hükûmetleri döneminde enerji politikalarında
yapılan değişiklikle ya da uygulamalarla 10 milyar dolar zarara uğratıldığı
şeklinde bir ifadesi oldu.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – İşte araştıralım bunları.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi, tabii, genel kuralımız şu: Yani insanlar, kişiler içeride
veya dışarıda binlerce iddiada bulunabilirler.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yanlış beyanımız varsa özür dileriz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Lütfen…
Binlerce iddiada
bulanabilirler. Doğal olanı, iddia sahibi o iddiasını ispat etmek durumundadır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Gelin araştıralım diyoruz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi, biraz önce Sayın Yılmaz’ın bu iddiasını da Sayın Yılmaz
mutlak surette ortaya koymak, bütün delillerini kesin olarak, net olarak ortaya
koymak durumundadır.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tamam, araştıralım.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Doğru söylüyorsunuz. Katılıyoruz size.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Açıklasın…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Çünkü bir iddia vardır, çok ciddi bir iddiadır, önemli bir iddiadır
ve bu konuda Sayın Yılmaz’ın önünde de hiçbir engel yoktur. (MHP sıralarından
gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Getirin soruşturma önergesini...
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani böyle bir iddianın ispatını engellemek noktasında da en ufak
bir engel yoktur.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Getirin soruşturma önergesini, beraber…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Destekleyin açalım… Biz de destekliyoruz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sayın Yılmaz’ı lütfen bu iddiasını ispata davet ediyoruz. Bu son derece önemli.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Suat Kılıç’ın iddiasını da ispata
davet ediyoruz!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Getirin görüşelim işte bunları.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Hepimiz için önemli, milletimiz için önemli. Yani iddianın
içeriğinde söz konusu olan rakam, tutar, bu milletin geleceği, bu milletin
ekonomisi hepimiz için son derece büyük bir rakam. Büyük ya da küçük fark
etmez. Böyle bir iddianın mutlaka ortaya konulması gerekiyor.
Ha, bir de şunu
merak ediyorum: Elbette Sayın Yılmaz o konuda kendi çerçevesinde gereğini yapacaktır.
Bu bilgiye, yani biraz önce bu Meclis kürsüsünden sarf ettiği bu bilgiye yeni
mi sahip olmuştur, yoksa uzun zamandan beri bu bilgi Sayın Yılmaz’da var mıdır?
Ben açıkçası bunu da merak ediyorum.
ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – Suat Kılıç için de isteyin!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Eğer uzun zamandan beri bu bilgi kendilerinde varsa neden ilgili
makamları harekete geçirecek, kamuoyuyla paylaşacak ve ispat edecek tarzda bunu
kamuoyuyla paylaşmamıştır? Bunu da merak ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Size ispat için fırsat veriyoruz!
ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – Suat Bey de yapsın aynı şeyi!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ama ben buradan bir sert ve kırıcı ifade kullanmıyorum yani biraz
önce arkadaşlarımızın yaptığı gibi. Bunun doğru olmadığını düşünüyorum,
inanıyorum ve Sayın Yılmaz’ı, bu iddiasını, özetle, ispata davet ediyorum.
Şimdi, gelelim
diğer konuya. Bakın, değerli arkadaşlar…
ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – Suat Kılıç da yapsın Sayın Başkan.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Müsaade edin… Bakın, biz dinledik, lütfen dinleyin. Yani meramımızı
anlatalım. Dinleyin lütfen.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Dinliyoruz, dinliyoruz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi, tutanakları da getirttim. Bakın, o gün Sayın Suat Kılıç’ın,
aynen kelime kelime okumuyorum…
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Suat Bey’in avukatı mısın?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ben Suat Kılıç’ın avukatı
falan değilim.
ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – O da ispatlasın.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ben bu AK PARTİ’nin Grup Başkan Vekiliyim
ve şu anda aynı zamanda bu konuda grup adına konuşuyorum. Yani elbette önerge
aleyhine şahsım adına konuşuyorum ama konu itibarıyla grup adına konuşuyorum.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kime sattı? Kaça sattı? Niye sattı?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Aynen kelime kelime okuyorum Sayın
Kılıç’ın açıklamasını. Yani meramını tam olarak anlatan cümle şu: “Cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana görev yapan, bu ülkede Başbakanlık makamında oturan,
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinde bakan sıfatıyla
görev alan hiçbir devlet adamı vatan haini olamaz, vatana ihanetle suçlanamaz.”
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Müsaade edin…
Müsaade edin...
“Kapalı oturum
sizin devri iktidarınızda yapılmış olsa bile o dönemin koalisyon ortaklarını
böyle bir bühtanla, böyle bir iftirayla karşı karşıya bırakmak bizim bugünkü
siyaset anlayışımız çerçevesinde kabul edilebilir bir durum değildir.”
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Vatana ihanet suçu her zaman olmuştur, olabilir. Niye inkâr
ediyorsunuz? Anayasa’da da var.
ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – Kara çaldı efendim.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Sayın Başkan, dinleyemiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen Sayın Hatibi dinleyelim.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani, Sayın Kılıç çok net olarak şu çelişkiyi ortaya koymaya
çalışıyor: Zaman zaman Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kapalı oturumlar yapılır, uzun yıllardan beri de yapılıyor, geçmişte
yapıldı, bugün de yapılıyor, bundan sonra da yapılmaya devam edecek.
Her kapalı oturum
yapılışında…
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Dubai Anlaşması’nda daha büyük usulsüzlük…
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Sayın Başkan, muhalefet böyle laf atarak bize küfrediyor, hakaret
ediyor. Siz cevap verirken böyle dinlenir mi? Lütfen...
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Her kapalı oturum yapılışında o kapalı oturumu talep eden siyasi
parti, iktidar için “Bir şey mi gizliyorsunuz?” gibi bir itham yapılamayacağına
göre, bunu vurgulamaya çalışıyor, böyle bir itham yapamazsınız diyor.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Dubai Anlaşması’nı getirin Sayın Canikli,
Dubai Anlaşması’nı. Orada ihaneti göreceksiniz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bu son derece doğal bir durumdur. Yani, bütün dünyanın bilmemesi
gereken konular olabilir. Devletin vatandaşından değil ancak dünyadan belki
gizli kalması gereken hususlar olabilir. Elbette onların usulüne uygun bir
tarzda kapalı oturum da yapılması gerekebilir.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kendisi yaptı. Niye yaptı?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Dolayısıyla Sayın Kılıç bunun dikkatini çekiyor. Çünkü bazı siyasi
partiler bu konuda, demokratik açılımla ilgili olarak bizim grubumuzun ve Hükûmetimizin kapalı oturum yapalım talebini, önerisini
“Milletten bir şey mi gizliyorsunuz?” diye bir suçlama aracı olarak kullandı.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Aynen o kanaatteyiz.
BAŞKAN – Sayın
Durmuş, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ama biz onun üzerine, buyurun, hodri meydan, açıkça konuşalım
diyoruz ve konuşuyoruz nitekim.
Ama burada bir
çelişkiyi ortaya koymak gerekiyordu ve Sayın Kılıç da bunu yaptı. (MHP
sıralarından gürültüler)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Buyurun, Mavi Akım’ı da açalım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Çok doğal olarak bunu yaptı.
ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – Ama niye itham etti Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ne dedi: “Nasıl bir başka iktidar döneminde, bir başka siyasi
partinin iktidar olduğu dönemde kapalı oturum yapılmasını…”
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Şu satışı konuşalım, boş ver onu.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – “…bu şekilde yorumlamak mümkün değilse -örnek vermek için onu
söyledi- bugün de aynı şekilde böyle bir yorum yapamazsınız.” Söylediği budur.
Değerli
arkadaşlar, bunun neresi yanlıştır? Doğrudur. Dolayısıyla burada herhangi bir
töhmet yoktur, bir suçlama yoktur.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Suçlama yok! “Kaça sattınız?” diyor.
ÜMİT ŞAFAK
(İstanbul) – “Kaça sattınız?” diyor ama.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Çok nettir, konuşmayı kelime kelime aldım
buradan. Bakın, diyor ki Sayın Kılıç: “Cümlelerimin devamı gelebilseydi…” Orada
çünkü o ifadeden sonra konuşmasına fırsat verilmedi.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Burada tevil getirmiyor ama!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Cümlelerin devamı gelebilseydi ifade edilecek olan husus buydu yani
biraz önce harfiyen okuduğum husustu. Dolayısıyla değerli arkadaşlar…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kaçma, kaçma… Kaçmayın, tartışalım!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Neyi tartışıyorsunuz? Neyi tartışıyoruz?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sizin iddianızı tartışalım, iddianızı araştıralım. Çaldığınızı
tartışalım, aldığınızı tartışalım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, grup önerisine gelince…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Tartışalım, açık açık…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Tekrar söylüyorum: Ben başkaları gibi keskin ya da sert, hakaretvari ifadeler kullanmak istemiyorum, onları doğru
bulmuyorum.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Milletten niye saklıyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ancak bir iddianız varsa çıkın meydana, ispat edin.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – İddia sizindi.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Çıkın meydana ispat edin, yüreğiniz varsa, aklınız yetiyorsa ve
delilleriniz, doneleriniz varsa çıkın, ispat edin.
(MHP sıralarından gürültüler)
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – İddia sahibi sizsiniz Sayın Canikli.
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – İddianın sahibi sizsiniz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Kimse sizi engellemiyor, kimse sizin elinizi tutmuyor. Bu herkes
için geçerli, herkes için geçerli.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – İddianızı ispatlamak
mecburiyetindesiniz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Müfteri Kılıç!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Burada biraz önce konuşan sayın konuşmacılar için de geçerli, başka
iddiası olanlar için de geçerli, çıkın meydana konuşun. Eğer ispat
edemiyorsanız o sizin sorununuz, bizi ilgilendirmez. Ancak iddianız varsa
lütfen çıkın söyleyin, aksi hâlde konuşmayın.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bizde sorun yok, sizde sorun var.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Biliyorsanız konuşun ama bilmiyorsanız da lütfen susun.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Haklı iddialarınızı açıklayın, ispat edin!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi bakın…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kaçmayın, kaçmayın… Çok kaçıyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, önceki gün bir talihsiz konuşma yapıldı bir
sayın konuşmacı tarafından. Bir sayın CHP milletvekili
hanımefendi tarafından bir konuşma yapıldı burada, ifadesini aynen
tutanaklardan okuyorum: “Dün 10 Kasımda, Gazi Mustafa Kemal’in öldüğü gün parti
genel merkezine Türk Bayrağı asmayan Adalet ve Kalkınma Partisini bu vesileyle
şiddetle kınıyorum.”
ATİLA EMEK
(Antalya) – Evet, vatandaşlar söylüyor bunu.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi binasının hem önünde hem de arkasında
sürekli iki tane bayrak vardır değerli arkadaşlar.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Televizyonlar gösterdi olmadığını.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – İftiracıların en âlâsı sizsiniz!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sürekli iki tane bayrak vardır ve o gün yani Ata’mızın ebediyete
intikalinin 71’inci yıl dönümü, o gün saat dokuzu beş geçe bayraklar, iki
bayrak da yarıya indirilmiştir, gerekli tören yapılmıştır ve görevli polis
memurları da yapılması gereken hareketleri ve duruşu yapmışlar-dır. Bu kesin ve nettir. Bunun onlarca şahidi vardır.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Televizyonlar gösterdi olmadığını, 72 milyon gördü.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Hangi gün çekilmiş o?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, sayın konuşmacı burada çıktı
konuştu. Birçok insan o anda bunu dinledi, bizi izleyen vatandaşlarımızdan
birçoğu bunu izledi ama şu anda bu düzeltmeyi belki izleme imkânına sahip
değil. Nedir bu?
BURHAN KAYATÜRK
(Ankara) - İftira!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - İftira olduğu kesin. Çünkü doğru değil, yalan çünkü,
yalan bir olay.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – O yayını yapan televizyonlara söyleyin siz bunu!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ben, sayın konuşmacının buradan gelip AK PARTİ’den,
hepimizden, gruptan ve milletimizden özür dilemesini istiyorum. Çünkü, doğru değil bu, şahidi de var. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Gazete haberine itibar edilir mi değerli arkadaşlar? Biz
milletvekiliyiz, burada milletin huzuruna çıktığımız zaman neyi konuşacağımızı,
nasıl konuşacağımızı, bunun ne anlama geldiğini bilmemiz gerekir.
CANAN ARITMAN
(İzmir) – Siz o televizyonları tekzip ettiniz mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Böyle bir haberi aldığınızda bir araştırma yapmanız gerekmez miydi?
Öyle bir şey olabilir mi? İftira mı istiyorsunuz, işte iftira bu değerli
arkadaşlar, iftira bu. Biz kimseye iftira filan atmıyoruz.
Dolayısıyla,
devlet yönetmek ciddi bir iş. Kapalı oturum çok
uzun yıllar önce sistemimize, mevzuatımıza girmiş bir konu. Elbette gerekli
olduğu dönemler vardır. Nitekim, bütün hükûmetler bunu zaman zaman
kullanmışlardır. Ama en ufak bir olayda ya da kafamıza herhangi bir şey
takıldığında bu kuralın ihlali ya da bunun -elbette mevzuatta onun da yeri var-
kaldırılması…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hayır, geçen dönem yaptık, Körfez Savaşı…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Biliyorum, biliyorum Sayın Anadol,
biliyorum. Ancak en ufak bir şeyde bunun kaldırılması hâlinde sistem allak
bullak olur. Bunun yolu açılır, böyle bir şey olmaz. Velev ki, biraz önce ifade
etmeye çalıştım, ne böyle bir kasıt vardır ne de bir töhmet vardır ne de bir
hakaret vardır.
MHP Grubu
önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Canikli.
Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı.)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Evet,
aynı zamanda yoklama istendiği için yoklama yapacağız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Önce istendi efendim.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Anadol, Sayın
Özyürek, Sayın Keleş, Sayın Köse, Sayın Okay, Sayın Çöllü, Sayın Emek, Sayın Akıncı, Sayın Köktürk,
Sayın Ağaoğlu, Sayın Güner, Sayın Arıtman, Sayın
Paçarız, Sayın Gök, Sayın Arat, Sayın Günday, Sayın Öktem, Sayın Çakır, Sayın Ağyüz.
Yoklama için beş
dakika süre veriyorum. (CHP sıralarından “On dakika süre vermiştiniz daha
önce.” sesi)
Sayın
milletvekilim, daha önce isteseydiniz on beş dakika da verirdim, hayhay.
Yalnız,
dileklerinizi lütfen birkaç dakika önce bildirin buraya.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kaç? Elektronikte mi var Sayın Başkan?
BAŞKAN – Kâtip
üyeler var burada Sayın Başkan. Yalnız…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tamam da… Soruyorum, cevap verin, “vardır” deyin.
BAŞKAN – “Var”
dedim. “Toplantı yeter sayısı var.” diye açıklama yaptım Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biraz nazik olun! Biraz sakin olun!
BAŞKAN – Ama
buradaki bir tereddütten hasıl oluyorsa, onun için her
zaman söylediğim gibi, burada, sağda ve solda sayın kâtip üyeler var.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tamam, var. Size soruyoruz, kâtip üyelere soramayız ki!
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
TBMM’de 21’inci Dönem 02/06/2000 ve 14/06/2000 tarihli
104 ve 109’uncu birleşimlerinde “Rusya Federasyonu ile yapılan Mavi Akım
Projesi” konusunda yapılan kapalı oturumlara ait tutanakların TBMM İç
Tüzüğü’nün 71/2’nci maddesi uyarınca yayınlanabilmesi için karar alınmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Yalnız,
önerinin açık oylamayla oylanması şeklinde bir teklif var. Açıklama yapmak
durumundayım.
Tüzük’ün 19’uncu
maddesinin son fıkrası şöyle: “İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine, teklifine
veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma Kurulu, yapılan
ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş
bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler. Bu
durumda istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında
yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir.” Yani 19’uncu maddenin son
fıkrası işaret oyuyla karar verileceğini açık bir şekilde belirtiyor.
Aynı zamanda yine
İç Tüzük’ün 140’ıncı maddesinin son fıkrası “İçtüzükte işaret oyuyla
halledileceği belirtilen hususlarda, oylamaların işaretle yapılması
zorunludur.” hükmünü getiriyor.
Diğer taraftan
143’üncü maddenin birinci fıkrası ise “Anayasa, kanunlar ve İçtüzük gereğince
işaret oyuna yahut gizli oya başvurulması zorunlu olmayan hallerde açık oylama
yapılması en az on beş milletvekilinin yazılı istemine bağlıdır.” Dolayısıyla…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yapalım, açık olsun. Kim “evet”, kim “hayır” diyor görelim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hiç gerek yok, kural neyse onu uygulayalım.
BAŞKAN – Tüzük
gereği uygulamamız mümkün değil. Dolayısıyla…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Tüzük neyi amirse onu uygulayalım.
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Haydi çekin ey basın mensupları, çekin!
BAŞKAN - Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar!)
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.59
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.14
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
2.-
(10/220) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 12/11/2009 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 12.11.2009 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi
parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Kılıçdaroğlu
İstanbul
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/220) esas numaralı
Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un, 12.11.2009 Perşembe
günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Çetin Soysal, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Soysal.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su havzalarıyla ilgili
Meclis araştırması üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 8-9 Eylül 2009 tarihi, İstanbul’da bir felaket yaşandı. Bu
felakette 34 vatandaşımız yaşamını yitirdi ve ne yazık ki ihmalin sonucunda,
yanlış uygulamaların sonucunda orada gözyaşı döküldü, yani yine analar ağladı.
O dönemi
anımsarsanız hem Sayın Başbakan hem de Büyükşehir Belediye Başkanı dehşet
verici açıklamalarda bulunmuştu. Önce yaşamını yitiren vatandaşları suçladılar,
sonra da “Doğa intikamını alıyor.” dediler. Gerçek bunların
dışında. Gerçek kaçak yapılaşmaya göz yumulmasıdır, gerçek dere
yataklarını imara açmaktır, gerçek birilerine rant
sağlamak adına su havzalarını, dere yataklarını hiçe saymaktır. İşte o
gerçektir ki Ayamama Deresi o gerçeğin sonucunda taşarak 34 tane can aldı.
Peki, bu gerçeği
kimler gerçekleştirdi, oraları imara kimler açtı, burada belgeleriyle ortadadır. Ne yazık ki
Sayın Başbakan, o dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı oraları imara açtı ve 34
canın yaşamını yitirmesine neden olan koşullar yaratıldı. İstanbul Büyükşehir
Belediye Meclisinin 24/02/1998 tarih ve 54 sayılı
Karar’ı ile Küçükçekmece, İkitelli, 52 pafta, 2.890, 2.909, 2.910, 2.911
numaralı parsellerin ticaret ve hizmet alanına alınmasına karar verilmişti. Bu
kararın altında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
imzası var.
Değerli
arkadaşlarım, biz buralarda birçok kez ifade ettik, Meclis tutanaklarında
vardır. Bu tehlikeyi, bu tehdidi, İstanbul’un önümüzdeki süreçte de
yaşayacakları felaketleri anlatmaya çalıştık. Bununla ilgili Meclis
araştırmaları verdik, önergeler verdik, soru önergeleri verdik, basında,
kamuoyunda anlatmaya çalıştık ama ne yazık ki oralarda birilerine dönük, kişiye
dönük birtakım plan tadilleriyle, birilerine rant
sağlama adına yapılan çifte standart uygulamacı bir anlayışla İstanbul’a ve
İstanbullulara nasıl haksızlık edildiğini yaşayarak, ibretle gördük.
Değerli
arkadaşlarım, İstanbul’da su havzalarında bin tane kaçak yapı var. Uyarıyoruz,
anlatmaya çalışıyoruz, “Bu hepimizin sorunu.” diyoruz ama bunun sorumlularından
ne yazık ki hesap soramıyoruz. Böyle bir şey olur mu? Bunu kim söylüyor, yirmi
dört bin beş yüz tane kaçak yapı olduğunu? Eski İSKİ Genel Müdürü söylüyor.
Yeni Genel Müdür bundan farklı şeyler söylemiyor. İtiraflarda bulunuyor, diyor
ki: “Ayamama Deresi’nin ıslah çalışmalarının idaremizce tamamlanabilmesi için dere
güzergâhı boyunca bulunan yapıların ivedilikle yıkılarak kamulaştırma
işlemlerinin tamamlanması gerekmektedir.” Kim yıkıyor? Felaketten sonra
“Buraları yıkacağız.” diyor. Peki, kim yaptı burayı? O dönemin Belediye
Başkanı, yani Başbakan.
Peki, buralar
yıkılırken, değerli arkadaşlarım, bazı yerler var ki ne yazık ki yıkılamıyor.
Örneğin, İstanbul Bahçelievler Yenibosna, 24 pafta,
11.569 parseldeki taşınmaz neden yıkılamıyor? Bu parsel 1/5.000 ölçekli nazım
imar planında ağaçlandırılacak alan ve dere yatağı olarak görünmesine rağmen ve
bunun sonucunda mahkeme kararıyla durdurulmasına rağmen ne yazık ki aynı
bölgede inşaat devam ediyor. Kim sahibi? Bir okul. Yani burada bir
kayırmacılık, bir ayırmacılık… Yaşadığımız felakete rağmen, ölen insanlara
rağmen buralarda bu çalışmaların devam etmesi büyük bir ayıp değil midir ve ne
yazık ki geçtiğimiz süreçte, o felaketi yaşadığımız süreçte geçmişe atıfta
bulunarak bir başka yerde sorumluları arayanlar Silivri’de devlet hastanesinin
sular altında kalmasına göz yummuşlardır. Kim yaptı? Şimdiki yönetim. Ne yaptı?
Devlet hastanesi. Nereye yaptı? Dere yatağına ve oraya harcanan milyonlarca
lira, yatırımlar yok oldu gitti. Peki, sadece bu mu? Orada, aynı şekilde,
büyükşehir belediyesinin halk ekmek fabrikası sular altında kalmadı mı? Yani
kamu yatırım yapacak… Nereye yapacak yatırımı? Dere yatağına, su havzalarına.
İstanbul’u besleyen, İstanbul’un su kaynaklarına dönük yapacak ve ondan sonra
ne yazık ki bu felaketler yaşanacak.
Değerli
arkadaşlarım, burada analar ağlamıştır. Anaları ağlayanlar, ağlayan analar… Kim
ağlattıysa yasalar çerçevesinde sorumluluklarını ve sorumlularını tespit etmek
bu Meclisin görevidir. Bu Meclis buna seyirci kalamaz. Orada ölen insanlar var.
Bunlar kimler ise ortaya çıkarılmalıdır. Ucu nereye gidiyorsa, kime gidiyor ise
bu Meclis bunu araştırmalıdır, ortaya çıkarmalıdır ama ne yazık ki orada
yaşananları unutmaya, unutturulmaya çalışıldığını görüyoruz. Daha birkaç yıl
evvel yine Güngören’de ruhsatsız çalışan bir işletmenin getirmiş olduğu patlamanın
sonucunda yine onlarca yurttaşımızı yitirdik, yüzlerce yurttaşımız yaralandı,
yine gözyaşı aktı, yine analar ağladı ve unutuldu gitti.
Şimdi, biz burada
bu Meclis araştırmalarını getirirken, biz bunları konuşurken, bunları
tartışırken bir felaketi anlatmaya çalışıyoruz, önümüzdeki süreçte yaşanacak
sancıları, sıkıntıları anlatmaya çalışıyoruz ve bunları, Ayamama Deresi’nin
getirdiği olumsuzluğu biz çok önceleri uyardık, “Kente dönük ihanet var.”
dedik, “Bu plan tadilleri dere yataklarına yapılamaz.” dedik. Kurum ve
kuruluşların görüşü olmadan, hatta İSKİ’nin olumlu
görüşü olmadan, o olumsuz görüşlere rağmen Meclisteki oy çokluğuna dayanarak
tamamen rant uğruna elde edilen o plan tadilleri
sonuçta bir felakete dönüşüyor; insanlar ölümle tanışıyor, yurttaşlarımız
küçücük yavrularını bulabilmek için günlerce arama içerisine giriyor ve bunun
karşılığında verilen yanıtlar tamamen bir başka dönemleri suçlamaya dayalı. O
dönemde de varsa, bu dönemde de varsa, ne zaman varsa bunu ortaya çıkartmak
hepimizin temel görevi olmalıdır. Ama ne yazık ki bunların çok uzağındayız ve
şimdi yıkılan yerler var. Garip gureba, fakirin,
yoksulun yeri yıkılıyor ama öte yandan öyle yerler var ki ne yazık ki
yıkılamıyor ve üstelik de mahkeme kararına rağmen yıkılamıyor.
Değerli
arkadaşlarım, biz, bugün bu önergemizle İstanbul’un göz göre göre felakete doğru gittiğini anlatmaya çalışıyoruz.
İstanbul’da Meclisin bir araştırma yapma ihtiyacı vardır. İstanbul’da gerçek
sorumlular kimse ortaya çıkmasını sağlamamız gerekiyor, sorumluların hesap
vermesini sağlamamız gerekiyor ama burada sorumluluk içerisinde olması gereken
insanlar, attıkları imzayı dahi reddedecek kadar, attıkları imzanın arkasında
duramayacak kadar yüreklilik ve cesaretini gösteremeyip olayları bir başka yere
pas etmeye çalışıyorlar. Ama burada bu belgeler gerçeği yansıtıyor. Kimlerin
imzası var, o imzayı atanların –sorumluluklarını- mutlaka yargı önünde hesap
vermesi sağlanmalıdır ve bu anlamda İstanbul’da plan tadilleriyle sağlanan rantların, su havzalarında bin tane kaçak yapının
sorumluluğunu üzerinde taşıması gerekenleri bu Meclis araştırmak durumundadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
ÇETİN SOYSAL
(Devamla) – Evet, Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Yarınlarda üzüntü
yaşamak istemiyorsak, acı yaşamak istemiyorsak, insanların yaşamlarını
yitirmesini istemiyorsak burada bu Meclis araştırmamızın mutlaka görüşülmesi ve
bununla ilgili Meclis komisyonu oluşturulması ve İstanbul’la ilgili bir çalışma
yapılması kaçınılmazdır.
Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Soysal.
Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın
İçli.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bu söz isteyenleri bir okursanız… Hiçbir zaman bana
isabet etmiyor.
BAŞKAN – Sayın
Genç, grup önerisi verildikten sonra burada olsaydınız kim olduklarını
öğrenirdiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, buradaydım ben. Ben her zaman buradayım.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Buradaydım yani… Bu Başkanlığı keyfî yönetiyorsunuz ya! Böyle bir
şey olur mu ya! Ben her gün buradayım. Benim kadar devam eden var mı? Biraz
insan sıkılır ya! Allah Allah ya!
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen oturun yerinize.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhinde söz
aldıysam da aslında bu tür…
BAŞKAN – Hitap
tarzınızı ve el kol hareketlerinizi düzeltiniz Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani ne demek burada olsaydınız! Ben buradaydım.
BAŞKAN – Sayın
İçli, buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Sayın Başkanım, ama dikkatim dağılıyor. Süremi yeniden
başlatırsanız…
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen hatibin konuşmasını kesmeyiniz. Lütfen...
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ama siz ağzınızdan çıkan lafı bilmiyorsunuz. Diyorsunuz ki
“Burada olsaydınız…”
BAŞKAN – Yoktunuz
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Buradaydım. Ne demek yoktunuz? Ben buradaydım.
BAŞKAN – Grup
önerisi için söz isteyenler dilekçelerini verirken yoktunuz burada.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben buradaydım. İsterseniz televizyon kamerasının görüntülerinden
seyredelim. Öyle bir şey olur mu?
BAŞKAN – Sayın
İçli, buyurun.
H.TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Sayın Başkanım, süremi yeniden başlatırsanız sevinirim.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın İçli.
H.TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Çok teşekkür ederim.
Değerli
arkadaşlarım, AKP grup önerisi aleyhinde söz talep etmeyeceğim çünkü Cumhuriyet
Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Yeri gelmişken
Sayın Başkanım, AKP grup önerisinde, gündemin gelen kâğıtlar listesinde yer
alan ve bastırılarak dağıtılan 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz
saat geçmeden görüşülmesi önerilmektedir.
Değerli Başkanım,
bu gündem sizin başkanlığınızda yeni bastırıldı. Gündemin gelen kâğıtlar, -hep
bunu söylüyorum- en son dağıtılan sıra sayılı kanun 426 sıra sayılı kanun. 427
sıra sayılı kanun milletvekillerine dağıtılmamıştır ve gelen kağıtlar
listesinde 427 sayılı kanun, tasarı mı teklif mi, ne olduğu bilinmemektedir.
Şimdi, milletvekillerinin bilgi sahibi olmadığı, dağıtılmayan bir kanun
teklifinin AKP grup önerisiyle gündeme alınmasını doğrusu İç Tüzük ihlali
olarak kabul ediyorum ve bunların, bu görüşümün tutanaklara geçmesini…
BAŞKAN – Geçiyor
zaten Sayın İçli.
H.TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - …ve bundan sonraki Genel Kurullarda, bu -şekli de olsa- olaya
riayet edilmesini arzu ediyorum. Sanıyorum, diğer milletvekili arkadaşlarım da
aynı düşüncedeler.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, günlerdir Türkiye’nin gerçek gündeminden uzak…
Aslında Türkiye’nin de gündemi, birçok konuyu tartışıyoruz, birçok açılımı
tartışıyoruz. İşte “Kürt açılımı” diyoruz, altı aydır konuşuyoruz, yarın da
genel görüşmeleri yapılacak bunun. Ondan önce bir “Ermeni açılımı” meselesi
vardı. Türkiye günlerce Ermeni açılımı meselesini konuştu. Tabii, bu
uluslararası veya bu tür açılımların dışında bir de ilginç başka açılımlar var.
İşte domuz gribi açılımı, ondan sonra GDO’lu
ürünlerle ilgili bir açılım ve Türkiye bunları tartışıyor ama Türkiye bir
taraftan bunları tartışırken ve bunlardan derin kaygı ve üzüntü, hatta korku
duyarken, bir taraftan da Türkiye'nin gerçek gündemi yürüyor.
Şimdi, bugün, bir
gazetemizde bir araştırma var “Yurttaş borca battı.” diye. Bir araştırma
yapılmış, 2 yurttaşımızdan 1’inin kazandığı gelirleri giderlerini karşılamaktan
uzak. Araştırmaya göre, yine ifade edeyim, her 2 aileden 1’inin aylık geliri
toplam giderini karşılamaya yetmiyor. Bütçe açığı, borç ya da veresiyeyle
karşılanıyor, yani kredi kartı, veresiye yazdırmakla.
Buraya gelmeden,
sanıyorum birçok milletvekiline de geliyor, çekten dolayı cezaevinde yatan
birçok insan var, onların ailelerinin feryatları var. Ben hukukçuyum,
milletvekili olmadan önce avukatlık yaptım. Avukat arkadaşlarımla yaptığım
görüşmelerde… Türkiye’deki bütün asliye ceza mahkemelerinin o duruşma
listelerinde öncelikli dava tipi karşılıksız çekle ilgili davalar. Türkiye,
mahkemeler bundan dolayı kilitlenmiş durumda.
Kredi kartlarını
burada konuşmamıza gerek yok. Kredi kartlarından dolayı vatandaşlarımızın ne
derece mağdur olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yani, özet
olarak, her siyasetçinin sıklıkla söylediği şeyleri tekrar edeceğim Türkiye'nin
gerçek gündemiyle. İşçi, memur, emekli, tüccar, esnaf, sanayici çok ciddi
sıkıntıda, hem küresel krizin etkilerinden dolayı sıkıntıda hem de ülkede
uygulanan ekonomik politikalardan dolayı ciddi sıkıntıda.
Geçtiğimiz
günlerde ifade ettiğim gibi, bizzat Sayın Maliye Bakanının ifadesine göre, 2009
bütçesi 62,8 milyar TL açık vermiş ve önümüzdeki yılın bütçesinde 50 milyar TL
olacağı Sayın Bakan tarafından öngörülmektedir. Hatırlayın, geçen sene bu
zamanlarda bütçe görüşmeleri yapılırken Hükûmetin
bütçe açığı 10 milyar TL olarak öngörülürken tam 6 misli olarak gerçekleşti bu
sene ve korkumuz o ki, inşallah gerçekleşmez, eğer 2010 yılı 50 milyar TL
olarak öngörülen bütçe 6 kat artarsa yani bu tabii ki bir oranla…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Rahat olun, rahat; artmaz.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Hayır, hayır, inşallah artmaz ama halkımız çok ciddi sıkıntılarla
karşı karşıya kalacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, bunlar Türkiye'nin gerçek gündemi. Bir de bugünkü gazetelerde çok
ilginç şeylere vatandaşlarımız okuyarak tanıklık ediyor. Bir bakıyorsunuz,
Adalet Bakanlığının 11 bin savcı ve yargıç hakkında ucu açık soruşturma izni
verdiğine dair haberler var. Sadece o değil. İstanbul’un Cumhuriyet
Başsavcısının telefonu dinlenmiş, İstanbul Adliyesi dinlenmiş, telefonları
dinlenmiş; o yetmemiş, takip edilerek, bulunduğu ortamlar dinlenmiş. Neden
dinlenmiş? Sayın Başsavcının Ergenekon soruşturması, terör örgütü kapsamında
şüpheli olduğu düşünülerek. Düşünün, İstanbul’daki özel yetkili savcıların
amiri durumunda olan savcıları astı durumundaki özel yetkili savcılar altı ay
boyunca dinlemişler; çok ilginç değil mi değerli arkadaşlar? Sadece bu değil.
Türkiye'de birçok savcı, yargıç dinlenmiş, avukatlar dinleniyor; değerli
milletvekili arkadaşlarım, sizler dinleniyorsunuz, bizler dinleniyoruz.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Kim karar verdi?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Kimin karar verdiğini siz benden çok daha iyi biliyorsunuz.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Mahkeme karar vermiş, o söylediğiniz mahkeme kararı.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Hayır, hayır, mahkemenin karar vermediğine dair… Bakın, mahkeme
tespit yapıp gidip de alınanda Yargıtayın
telefonlarının dinlendiği gözüküyor. Niye TİB Başkanı “Yasaya aykırı araştırma
yapılıyor.” diyor, engellemeye çalışıyor? Değerli arkadaşlarım, hukuka
aykırılığa, ister AKP’li olun ister MHP’li olun ister bağımsız olun, bunlara
karşı çıkmak durumundayız.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Elbette.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Çünkü eğer sizin yatak odanız eğer dinleme cihazıyla dinleniyorsa,
özel hayatınız dinleniyorsa, ticaretle uğraşan insanların ticari sırları birileri
tarafından dinlenip pas ediliyorsa burada, bırakın, ahlaksızlığın ötesinde
büyük bir hukuka aykırılık vardır. Bu benim iddiam değil. Bu bilgiler, gazeteye
çıkan iddialar Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesinin telekomünikasyon iletişim
biriminde yapılan tespitler sonucu ortaya çıkıyor. Bu korkunç
bir olay.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Verdiğiniz örnek mahkeme kararı.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Ee, ben size başka bir şey söyleyeyim.
“Bunlar yasal dinleme.” diyebilirsiniz. Bakın, “Yasal dinleme.” diyebilirsiniz.
Daha korkunç olmak üzere, onu söyleyeyim, ifade edeyim: Sayın Erdoğan’la,
Başbakanla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı, o dönemki Başbakanı
Talat’ın yaptığı telefon görüşmeleri gazetelerde yayınlandı. Yani, Denktaş’a
karşı nasıl bir uygulama yapılması gerektiğine karşı birtakım… Bunlar hukuka
aykırı. Bunlar da hukuka aykırı ama bu anlattıklarım, hukuku kullanmak
suretiyle, yasaları kullanmak suretiyle yapılan büyük bir hukuka aykırılık.
Değerli
arkadaşlarım, eğer Anayasa’da tanınan temel hak ve özgürlükleri koruma
konusunda Parlamento irade göstermezse, inanın yarın bir gün, bunun ucu açık
olduğu için, yarın bir gün iktidar değişir, aynı kötü muameleden sizler
mustarip olursunuz. “Demokrasiyi savunmak” demek, “temel hak ve özgürlükleri
savunmak” demek budur. Burada taraf olmayacağız çünkü yarın bir gün bizi,
ülkemizi çok daha karanlık günler bekleyebilir eğer demokrasiden uzaklaşırsak.
Yani, siz nasıl böyle bir şey düşünebiliyorsunuz?
İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısının telefonunu dinliyorsunuz altı ay süreyle. “Onun
telefonunu dinliyorum.” diye, İstanbul Adliyesi’ni dinliyorsunuz; İstanbul
Adliyesi’ndeki savcıları, yargıçları dinliyorsunuz.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Mahkemeye söyleyeceksiniz!
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Yetmiyor evini dinliyorsunuz, yetmiyor lokantaya gidiyor, yemeğini
dinliyorsunuz, takibe alıyorsunuz izliyorsunuz.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Kim, kim?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Kim? İşte, “kim” sizler biliyorsunuz. Kim dinliyor? Hukuka aykırı
olarak verildiği için, bu İstanbul Başsavcısının terör örgütü mensubu olduğu…
Diyor ki: “Yahu, kardeşim, bu terör örgütü mensubu.” Kim diyor bunu? Savcı
diyor veyahut emniyet müdürü diyor oradaki, Ergenekon’la ilgili…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz miyiz?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Özel yetkili…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz miyiz?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Efendim, gazete…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Niye bize hitap ederek “Dinliyorsunuz.” diyorsunuz?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Bakın, bunlar yalanlanmıyor, yalanlanmıyor.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – O zaman dinleyen makamların ismini telaffuz edin
lütfen.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Size hitap ederek konuşmuyorum, arkadaşlar bana laf atıyor. AKP’li
arkadaşlar laf atıyor, gocunuyorlar; gocunmayın.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Gazete haberiyle hareket etmeyin, gazete haberine itibar etmeyin.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Bakın, hukuka uygunluğu, hukuka…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Araştırın…
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Bakın, hukuka uygunluğu…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Gazete haberine itibar ederseniz mahcup olursunuz.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Efendim, hukuka uygunluğu hepimizin savunması lazım. Ben burada
size, sizin kişiliğinize, herhangi bir kötü şey söylemiyorum. Niye bana
çıktığım zaman laf atma konusunda…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bizi itham ediyorsunuz ama!
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Bakın Sayın Grup Başkan Vekili, siz buraya çıktığınız zaman laf
atan arkadaşları uyarıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Bakın, dinlemeyi öğrenin.”
diyorsunuz ama siz AKP Grubunun…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ben öyle bir ifade kullanmadım. Böyle bir ifade kullanmadım, bakın.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – … AKP Grubunun Grup Başkan Vekili olarak sürekli bana laf
atıyorsunuz. Benim söylemek istediğim olaylardaki dikkatimi dağıtmaya
çalışıyorsunuz. Bu, doğru bir olay değil. Zaten siz istediğiniz zaman,
istediğiniz kadar konuşuyorsunuz. Ben, şurada, şu grup önerilerinde, bir on
dakika konuşmamda, laf atmadan, sataşmadan dolayı meramımı anlatamıyorum ama
arkadaşım, olmaz. Bakın, yarın bir gün siz böyle…
RECEP KORAL
(İstanbul) – Hep “siz” diyorsunuz. Bize söylüyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Koral…
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Bakın, birçok örnekler var. “Hukuka aykırılık” derken seyyar
mahkemeler olmaz arkadaşlar. Türkiye’de seyyar mahkeme olmaz. Hukukçu olan
arkadaşlarımız çok iyi bilir. İşte son Habur olayında
seyyar mahkemeler… Ceza Muhakemeleri Kanunu 250’nci maddesini çıkarttık, çıktı
burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Her olay…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
İçli, lütfen tamamlayınız.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – … Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250’nci maddesine göre soruşturma
yapıyoruz. Bunu kim takdir ediyor? Bir savcı. Kim? Özel
yetkili. Diyor ki: “Sen terör örgütü mensubusun, ben böyle düşünüyorum,
soruşturmayı böyle yapacağım.” Ya, kardeşim, sen öyle düşünüyorsun, bu hukuk
devleti. Sen Yargıtayın telefonlarını nasıl
dinleyebilirsin? İsmini vermiyorsun, üstünü boş bırakıyorsun, Yargıtay
üyelerinin telefonları dinleniyor.
Değerli
milletvekilleri, sizlerin de telefonlarınız dinleniyor, evleriniz dinleniyor.
Yani sizin değil, evladınızın, eşinizin telefonları dinleniyor, özel hayatınız
izleniyor. Yani bunların kanıtları her gün çıkıyor. Buna “dur” diyebilecek
kişiler bizleriz. Burada A partisi, B partisi, C partisi ayrımı gözetmiyorum.
Bugün buna dikkat göstermezsek, hassasiyet göstermezsek ülke kaybeder. Yarın
ağlamak bir şey ifade etmez. Bu düşüncelerimi dile getirmeye çalışıyorum.
Sizler de bu düşüncelerimize destek verirseniz Türkiye hukuk devleti olma
yolunda çok daha ilerler. Kardeşlik projesi, hukukun üstünlüğü projesidir.
Kardeşlik projesi, etnik kimlikleri kaşıma projesi değildir. Eğer bir ülkede
temel hak ve özgürlükleri sağlarsanız kardeşlik sağlanır. Eğer bir ülkede temel
hak ve özgürlükleri sağlamazsanız bu ülkede kardeşlik kalmaz.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın
İçli, teşekkür ediyorum.
Öneri lehinde söz
isteyen Mithat Melen, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
MİTHAT MELEN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
su havzalarıyla ilgili önerisi üzerinde şahsım adına söz almış buluyorum.
Saygılarla yüce heyeti selamlarım.
Dünyada yaklaşık
12,5 milyar ile 14,5 milyar metreküp arasında su ihtiyacı var yıllık. Mesela
1989 yılında kişi başına bu ihtiyaç yaklaşık 9 bin metreküp, 2010 yılında ise 8
bin metreküpe düşmüş. Çünkü dünyada su kaynakları azalıyor. Mesela 1994 yılında
İstanbul’da ve Türkiye'de aşağı yukarı 590 bin metreküp tüketilirken sonra bu
miktar 1,5 milyon metreküpe çıkacak yani 2010 yılından sonra 3 misli bir artış
var ihtiyaçta. Çünkü İstanbul’un nüfusu da 2023 yılında 14, 2040 yılında da
16-17 milyona çıkacak. Yani İstanbul, aslında, hepimizin bildiği gibi, yağmur yağdığı
zaman sıkıntılı, kar yağdığı zaman sıkıntılı, hatta güneş açtığı zaman
sıkıntılı çünkü trafik tıkanıyor, çünkü hiç kimse bir yere gidemiyor. Aslında
İstanbul özel bir yer, İstanbul’un su ihtiyacı da her şeyden özel. Bu çok ciddi
bir konu ama bu konu üzerinde yıllardır, durulmadı değil, mutlaka duruluyor
fakat hâlâ artan nüfusla ihtiyaç arasındaki orantı, arz ve talep bir araya
getirilememiş durumda.
Bakın, İSKİ
belediyeye bağlı bir kuruluş, İSKİ’nin Genel Müdürü
feryat ediyor bu konuda, çok ciddi bir biçimde, diyor ki: Kaçak olan 3. 500
tane yapıyı yıktık ama barajlara yakın -ki
Şimdi, biz
birbirimizi suçlamaktan çok “O yaptı, bu yaptı.” demekten çok oturup bir
bilimsel veriye bakalım.
Bakın, Dünya
Bankası 1999 yılında “İstanbul’da sadece su ıslahı için ve dere ıslahı için 2,5
milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç vardır.” diyor. O günden bugüne kadar o
yatırım yapılmamış. O zaman, o derelerin taşması da çok doğal bir şey.
Bu salonda
bulunan ve hatta Türkiye’deki bütün vatandaşlarımız iki kelimeyi çok iyi bilirler
ezbere; Ayamama’yla Cendere. Niye? İkide bir
taşıyorlar Ayamama’yla Cendere. Ayamama’yla
Cendere’yi dünyada bile herkes biliyor, ama bunları düzeltmek bizim elimizde.
Yine, mutlak
koruma alanı ilan etmiş hem İSKİ… Bunun için de belediye meclisinin çok ciddi
bir kararı var ve bu karar uygulanmıyor Türkiye’de. Efendim, neden
uygulanmıyor? Önce, bir kere İstanbul için, bana sorarsanız, özel yönetim
biçimi ve özel yasalar gerekli, aksi halde İstanbul’da ciddi miktarda sorun
yaşayacağız. Ciddi oranda susuzluğun dışında başka sorunlar yaşayacağız, çünkü
koruma altındaki havzalarda bir de kirlilik meselesi var. Yani, koruma
altındaki havzalar sadece suyu toplamamanızla ilgili değil, koruma ve
kirlenmeyle ilgili sıkıntılar var. Bu sadece de İstanbul’un ve İstanbul
milletvekillerinin sorunu değil, Türkiye’nin sorunu; çünkü bir gün toplu
ölümler bile olabilir, hatta bunu çevreciler çok altını çizerek söylüyorlar.
On baraj besliyor
İstanbul’u, önemli biçimde on baraj besliyor. Bu on barajla aşağı yukarı dört
banda bölünmüş şekilde koruma altına alınması gerekirken, bunların sadece 300
metrelik alandaki korumalar yapılabilmiş mutlak koruma dediğimiz, diğerleri
yapılmıyor. Bu arada Yeşilçay Barajı’nın devreye
mutlaka sokulması lazım. Yeşilçay Barajı -ki, Şile
civarında- bu, bir sene içerisinde eğer temelini atamazsak -ki yavaş yavaş inşaatı sürüyor ama, daha
ciddi bir biçimde temelini atmamız lazım- İstanbul’u 2023 yılından itibaren
susuzluk da bekliyor.
Dünyada,
özellikle Batı toplumlarında belediyecilerin önemli iki görevi vardır. Bütün
belediyeciler, hatta birçoğu, önemli yere gelen belediyeciler, çok ilginçtir
ki, su ve kanalizasyon işleriyle uğraşmaktan oraya gelirler. Tabii, Türkiye’de
bunun örneği var; biz, su ve kanalizasyon işleriyle uğraşanları bakan yaptık ama
İstanbul’da hakikaten su işinin önemli bir biçimde ele alınması gerekli ve biz,
sadece dere taştığı zaman, derelerde insanlar öldüğü zaman işi dikkate
alıyoruz, ama ondan önceki kısmında bu gayretimizi bir türlü göstermiyoruz.
İstanbul’da sorun
sadece su mu? Değil, ama İstanbul’un su meselesi çok ciddi
biçimde. 94 yılından itibaren önemli şeyler de yapılmış İstanbul’da ama
yetmiyor.
Türkiye’de sadece
İstanbul’un su sorunu yok tabii, her tarafta su sorunu var, suyun daha etkin ve
verimli biçimde kullanılması meselesi var. O konularla da ilgilenmiyoruz şimdi
Türkiye Büyük Millet Meclisinde sadece beni dinleyenlerin değil, kimsenin
ilgilenmediği gibi. Neden? Çünkü biz fark etmeden suyun da maliyetini çok
yükseltmiş durumdayız. Suyu ekonomik de kullanamıyoruz artık. Su, Türkiye’de
diğer ülkelere nazaran, ki eğer örnek verirsek Amerika
Birleşik Devletlerine nazaran 3 misli daha pahalıya mal oluyor suyu kullanmak.
Mesela Avrupa’dan 2 misli daha pahalıya suyu mal ediyoruz. Bir de her zaman da
konuşuyoruz, bu ülkede su elimizde bir silah gibi. Su
elinizde silah ama suyu doğru kullanabilirseniz silah.
Onun için
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin ben hem lehinde söz aldım ama bu
önerinin daha da genişletilmesi lazım. Sadece su havzalarının geliştirilmesi
değil, kanalizasyon meselesinin, ayrıca da İstanbul’un altyapı sorunlarının ele
alınmasıyla ilgili ciddi bir araştırma gerekiyor bu Türkiye Büyük Millet
Meclisinde. Çünkü İstanbul’un sorunları, sadece İstanbul’a bırakılamayacak
kadar ciddi. Bunu da belediyecilikle, çok fazla siyasetle veya birbirimizi
suçlamakla da pek çözmeye çalışmayalım. Gelin bir araştırma yapalım; ciddi,
İstanbul’la ilgili bir araştırma yapalım bu çatı altında ve İstanbul’un bütün
sorunlarını kapsayan bir master plana bunu dökelim ve
bu master planla da yavaş yavaş
çözüm yolları arayalım. Çünkü yaklaşık olarak…
Bakın “2010
kültür yılı” diyoruz ama öyle bir kültür yılı ki, öyle bir (İstanbul) kültür
başkenti ki trafiği tıkalı, suyu yok, elektriği ikide bir kesilir, her gün her
tarafında trafik tıkanır… Böyle bir kültür başkenti mi? Veya biz finans merkezi
yapmaya çalışıyoruz İstanbul’u, altyapısını yapmadan. Belediyecilikte hoş bir
tabir var, benden iyi biliyorsunuz, Belediyeciler "Bir çivi çaksan bile
yarısı dışarıda görünür." derler ki şey olsun diye, etrafa şey olsun diye.
Tamam da o çiviyi tam çakalım ve şu altyapıyla da
biraz daha fazla uğraşalım.
Bakın, gerçekten,
bunu bir İstanbul milletvekili olarak da söylemiyorum çünkü orada yaşıyorum
ben. Bir sorunsuz uyandığımız bir gün çok önemli. Bir yerden bir yere gitmek
zor. Cankurtaranın geçmesi zor. Nişantaşı'nın
ortasında bütün hastaneleri kurmuşsunuz, cankurtaran gidemiyor. Trafikte yolda
herkes gidebilir. Karı, yağmuru, çamuru, hepsini bir tarafa bıraktık ama
insanların düzgün olarak yaşayacağı, bir hava alacağı temiz hava ortamı
yaratmak çok önemli. Sabahleyin hakikaten duşları akan,
suları akan bir İstanbul yaratmak çok önemli. Burada birbirimizi fazla
şey yapmadan... Onun için, sadece kalkınma planları değil, İstanbul için ayrı
yasaların gerektiği kanısındayım. Bundan da çok fazla korkmayalım öyle,
bölgeyle falan ilgisi yok bunun. Ama İstanbul özel bir yer.
Biz hâlâ her
seçimde bunları konuşuyoruz, dile getiriyoruz, imar planları hakkında ikide bir
itişiyoruz... Ki ben yaşamım boyunca imar planından şikâyet duydum, yaşamım
boyunca imar planı konusunda itişme duydum, ama hiçbir önlem görmedim, herkes,
her gelen iktidar aynı şeyi yapıyor. Yarın bir başkası gelse yine aynı şeyi
yapacak. Kimse 2023 yılının İstanbul'unu kurmak için dü-şünmüyor.
İşte finans
merkezi yapacağız da, nasıl yapacağız, altyapısı yok. Telefonları çalışmayan,
ikide bir telefonlarına su kaçan bir İstanbul'da mı finans altyapısı yapacağız?
Çok dikkat edin. Onun için, bakın, bu araştırmayı daha kapsamlı bir hâle
getirelim. İstanbul için genel hâle getirelim. En fazla milletvekili de
İstanbul'da, herhalde onlar da buna lehte oy atarlar, gerçi burada kimse yok
ama olsun. Yepyeni bir İstanbul yaratmak için kolları sıvayalım ki, dünyanın en
güzel şehriyle de iftihar edelim.
Saygıyla arz
ettim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Melen.
Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk.
Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Hatay) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği
araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Su hayattır. Su
hayatın en önemli parçasıdır. Susuz hayat olmaz. Ama ne hazin bir şeydir ki,
Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir zihniyet, 1994 yılından önce İstanbul’a
yaşattığı olumsuzlukları unutarak, bugün, İstanbul ile ilgili bir suyla ilgili
araştırma önergesi veriyor.
1994 yılından
önce sular akmıyordu. İnsanlar yıkanmıyordu, yıkanamıyordu, evde su yoktu
çünkü. Havzalar kupkuruydu. Kirli sularla doluydu havzalar. Ama bu zihniyet
bugün bunu unuttu ve şimdi, her gün evimizde şakır şakır
suyumuzun aktığı, tertemiz sularımızın aktığı bir şehirde, Cumhuriyet Halk
Partisi geliyor diyor ki: “İstanbul’un suyuyla ilgili bir araştırma yapalım.” Hazin bir olay. Yani, kendi İzmir’iyle ilgili, İzmir’de
arsenikli suyla ilgili ben bir çalışma yaptırayım diyemiyor. İzmirliye
arsenikli suyu içiriyor ama bu konuyu gündeme getirmiyor. Ne hazin bir olay ki,
siyasi gözle, yani, insanın kalitesini, içtiği suyun kalitesini, güzelliğini
göz ardı ediyor, geliyor, bunu siyasi bir çıkar olarak kullanmaya çalışıyor.
1994 yılından
önce… Bakın, verdiğiniz önergede Elmalı’nın kirliliği üzerinde duruyorsunuz.
1994 yılından öncesini unutmayın. Elmalı Arıtma Tesisinde hayvan otluyordu, hayvan.
Bunu unutmayın. Bunun belgeleri her yerde var ve bu tesisi geldik biz arıttık.
Bu tesis çalışır hâle geldi. Ne diyordu o zamanki belediye başkanı: “Elmalı
Arıtma Tesisi kapatılmalı. Buradaki baraj kapatılmalı. İstanbul’a buradan su
artık sağlanamaz.” diyordu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kim dedi, kim?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – “Burası yerleşime açılmalı.” diyordu.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) –Kim dedi onu?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Kim diyordu? Cumhuriyet Halk Partili Belediye
Başkanı Nurettin Sözen zamanında söylenen olay bu.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Söyle Hocam, duyalım.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır, yanlış söylüyorsun.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Araştır… Araştırın lütfen.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır, biliyorum.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Ben o zaman bizatihi bu projelerin içerisinde çalışan bir teknik
eleman olarak bütün bu fotoğrafları, resimleri size sunabiliriz.
Yine, en önemli
olaylarımızdan biri…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Su havzalarında yapılaşma var mıydı, yapılaşma?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – …İstanbul’a Yalova’dan su getiriyordunuz, su. İstanbul’da suyu
doğru yönetemiyordunuz, İstanbul’a Yalova’dan su getirmeye çalışıyordunuz.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – O zaman, teknik adamsanız bilmeniz lazım, o dönemde yapıldı Istranca su projeleri.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Yine, altyapı çalışmalarında İstanbul’da su kaybınız neydi biliyor
musunuz? Yüzde 55. Yüzde 55 su kaybı vardı. İSKİ’yi
unutmayın lütfen. İSKİ’yi unutmayın, o zamanki
yaşanan…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Şimdi bin katı, bin katı.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – …yolsuzlukları vesaireleri…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Onu ortaya biz çıkardık. Şimdi bin katı yaşanıyor.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – …lütfen unutmayın, lütfen.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır, bin katı yaşanıyor.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Yani bu defteri kapatmayın, bu defter kapatılamaz, lütfen.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Gelin, araştırma komisyonu kuralım, çalışalım üzerinde.
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen dinleyiniz.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bakın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olarak Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan Başbakan olduğu zaman suyla ilgili seferberlik ilan
edildi, evet.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Evet, su havzalarını imara açtı, dere yataklarını imara açtı.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Çöple ilgili, İstanbul’da çöpten geçilmeyen şehirde çöple ilgili
seferberlik ilan edildi. Hava kirliliğiyle ilgili seferberlik ilan edildi. O
gün akmayan sular bugün şakır şakır kesilmeden akıyor
ve Dünya Sağlık Teşkilatının…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Bak, o günkü götürdüğünüz politikayla Melen Çayı’na muhtaç kaldık.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bakın, Çetin Bey, dinleyin, dinleyin.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır, yanlış söylemiyorsun, doğru söylüyorsun!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Kaliteli bugün… Gelin, İstanbul’un suyunun kaliteliliğini Dünya Sağlık Teşkilatına sorun, sadece
bize değil, lütfen.
Bakın,
İstanbul’da Elmalı Barajı rehabilite edildi ve
çevresindeki gecekondular yıkıldı. O günkü manşetleri lütfen okuyun, manşetleri
okuyun ve o zaman onlarca, yüzlerce bina yıkıldı, İstanbul’un özellikle bu
önemli su kaynağı İstanbullunun hizmetine verildi. Bunu alkışlamanız lazım,
bunu taltif etmeniz lazım, buna önem vermeniz lazım önemli bir çalışma yapıldı
diye.
Bakın…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) - Hayır, doğru değil.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Yapma! Yapma şimdi! Bunun araştırmasını tarafsız, yansız
araştırmacılara da sorabilirsiniz.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Yine, özellikle Ömerli Barajı’yla ilgili olarak tarihinde
görülmeyen bir çalışma daha yapıldı.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Yapma yahu! Peki, beraber araştırma yapalım. Haklıysan…
BAŞKAN – Sayın
Soysal…
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Niye? Bütün Ömerli Barajı’nın çevresindeki atık sular toplandı,
tünelle, tarihinde ilk defa atık su bir tünel vasıtasıyla taşınarak, arıtımı da
yapılarak Ömerli Barajı’nın dışına taşınmıştır. Bunu da özellikle belirtmek
istiyorum.
Bizim artık
çeşmelerimizden suyumuz akıyor, artık bizim İstanbul’da tertemiz sularımız
akıyor.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Ömerli Barajı’na siz gitmiyorsunuz herhâlde. Oralara gitmiyorsunuz
herhâlde. Görmediniz oraları herhâlde.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Keşke başka konuları gündeme getirseydiniz, keşke başka konuları
değerlendirseydiniz daha iyi olurdu düşüncesindeyim.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Araştıralım.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Beyler, özellikle küresel ısınmanın etkisinin olduğu bu devirde ya
bu Cumhuriyet Halk Partisinin düşüncesini yine anlayamıyorum. 2007 yılında
burada bir araştırma önergesi verildi. Yirmi üç tane araştırma önergesiyle
ilgili çalışma yapıldı. Bu komisyonun da başkanlığını ben yaptım. Cumhuriyet
Halk Partisinden, diğer gruplardan arkadaşlarımız da vardı. Burada su
kaynaklarının etkisi, alınması gereken önlemler zaten araştırıldı.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hiçbiri alınmadı.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Temcit pilavı gibi aynı konunun üzerinde niye duruyorsunuz? O
zaman…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hayır, alınmadı, İstanbul’a gidiyor musunuz, bu son günlerde
havzalara gidiyor musunuz?
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Gidiyorum tabii. Benim evimin biri de İstanbul’da bak! Bak Çetin
Bey, evimin biri de İstanbul’da. Sen benim kadar çevreyi bilemezsin.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – En son niye öldü insanlar? En son niye öldü dere yataklarından
ötürü? Ayamama Deresi’nden ötürü niye öldü, onu anlat! Onu anlat! Onu anlat!
Silivri Devlet Hastanesi niye çöktü, onu anlat!
BAŞKAN – Sayın
Soysal…
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Şimdi bakın özellikle şunu söylüyorum. Tekirdağ’da sel felaketi
oldu, Artvin’de sel felaketi oldu, Siirt’te sel felaketi oldu…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Üç sene önce yaptınız, sular altında kaldı ya!
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - …Giresun’da, Ordu’da sel felaketi oldu, hemen belediye başkanını mı
suçlayacağız?
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Orada Karayollarına bakmamız lazım.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Beyler, siz daha küresel ısınmanın etkisini anlayamamışsınız.
BAŞKAN – Sayın Öztürk…
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Bunun için el birliğiyle çalışma yapmamız lazım, buna çözümler
üretmemiz lazım. Küresel ısınmanın etkileri ani ve şiddetli olacak. Küresel
ısınmanın etkisiyle ilgili hep birlikte -buradaki komisyon çalışmamızda da
söyledik- bu konularla ilgili çalışma yapmalıyız dedik. Ama hazin olan bir olay
var…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) - Karadeniz heyelan bölgesiyken orada yaptıklarınızı bir gözden
geçirmemiz gerekiyor.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Ayamama Deresi’nin -buna da gelmek istiyorum- 1996 yılından
itibaren imara açıldığıyla ilgili bilgi de yanlış, bilgi kirliliği veriliyor
burada.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Doğru yahu, işte belge elimizde. Belge elimizde… 98’de İmar Komisyonu raporu var.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Bakın, yarım hoca dinden eder, yarım kasap candan eder; yarım
okuyorsunuz konuyu, yarım okuyorsun!
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Ben değilim… Yalan söylüyor. Belge var.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Bakın, Ayamama Deresi’nin koridoruyla ilgili planlama çalışması
1981 yılında yapılmıştır. 20 Haziran 1990 yılında Cumhuriyet Halk Partisi
Belediye Başkanı Nurettin Sözen tarafından bu onaylanmıştır. Bunu özellikle
herkesin bilmesini istiyorum. Dediğim gibi, keşke başka konularla ilgili,
İstanbul’un marka bir şehir olduğu… Türkiye’de havza bazında su yönetimi
İstanbul’da uygulanıyor. Diyoruz ki: Türkiye’nin diğer illerinde de havza
bazında su yönetimi olayı sağlayarak daha kaliteli, daha iyi, daha içilebilir,
insana hizmet eden suyu şehrimize ulaştıralım diyoruz, hedefimiz bu.
Dolayısıyla, bu Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önergenin aleyhindeyiz,
aleyhinde görüşümü sunuyorum.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Gel araştıralım, inceleyelim. Nereye gidiyorsa oraya gidelim.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Ve özellikle Alibeyköy Deresi’nde,
Kâğıthane Deresi’nde, Cendere’de, burada yapılan güzel çalışmalar sonucu artık
bu dere yataklarında sel felaketi olmuyor. Önümüzdeki günlerde inşallah,
Ayamama Deresi’yle ilgili de ciddi, tarafsız, yansız çalışma yapılıyor şu anda
İSKİ ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından, bunların da yansımaları,
bunların da değerleri önümüzdeki günlerde kamuoyuna yansıtılacaktır. Ayamama
Deresi’yle ilgili de güzel çalışmalar başlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) - Ben burada, özellikle başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız
olmak üzere İSKİ Genel Müdürümüz ve ilgili diğer bütün bürokrat arkadaşlarımız
olmak üzere, yaptığı güzel çalışmalardan dolayı, İstanbul’a katkılarından
dolayı ve Başbakanımızın İstanbul’a verdiği önemden dolayı kendilerine teşekkür
ediyorum.
İstanbul’a derelerin ıslahıyla ilgili şimdi
320 milyon dolarlık yatırım projesi başlamıştır. Ülkemiz, milletimiz için
hayırlı olsun ve gününüz aydınlık olsun.
Hepinize teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN –
Arayacağım karar yeter sayısını.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Bir izin verir misiniz Sayın Başkan.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Yoklama talebimiz var.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylamaya…
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, oylamadan önce bir sataşmaya cevap vermek istiyorum.
Ben az önceki
konuşmamda bir belgeyi açıkladım ama Sayın Hatip belge olmadığını, bu konuda
hiç kimsenin farklı konuşmayacağını ifade etti. Hâlbuki orada, 1996’da ve 98’de
İstanbul İmar Komisyonundan çıkan belgeyi takdim etmiştim. Bununla ilgili bir
cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Soysal, konuşmalarınız tutanaklara geçmiştir.
Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak…
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Arayacağım, niye acele ediyorsunuz, onu anlamadım ki.
Yoklama talebi
vardır.
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Soysal, Sayın Özyürek,
Sayın Özpolat, Sayın Çöllü, Sayın Keleş, Sayın Emek,
Sayın Koçal, Sayın Dibek, Sayın Öztürk,
Sayın Aydoğan, Sayın Özer, Sayın Oksal, Sayın Paçarız,
Sayın Arat, Sayın Seçer, Sayın Öğüt, Sayın Karaibrahim,
Sayın Günday, Sayın Durgun.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Yoklama için on beş dakika…
BAŞKAN – Olur,
hayhay Sayın Milletvekilim!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Olur efendim, kırmayın arkadaşımızı.
BAŞKAN - Beş
dakika süre veriyorum.
Başlatıyorum
yoklamayı.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
(10/220) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel
Kurulun 12/11/2009 Perşembe günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi
kabul edilmemiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.08
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.12
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya) , Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
3.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; açılması kabul edilen (8/11) esas numaralı
genel görüşme önergesinin görüşme günü ile konuşma sürelerine ve genel görüşmenin
tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu
12.11.2009 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Nurettin
Canikli
Giresun
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer alan
416, 373, 380, 340, 345, 381, 339, 421 ve 423 sıra sayılı uluslararası
sözleşmelerin bu kısmın 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19 ve 20 nci sıralarına alınması, Gelen Kâğıtlar Listesinde Yer Alan
ve Bastırılarak Dağıtılan 427 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden
yine bu kısmın 3 üncü sırasına alınması, diğer işlerin sırasının da buna göre
teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
13.11.2009 Cuma günü saat 13:00'te açılması,
10.11.2009 Salı günkü birleşiminde ön görüşmeleri yapılan ve Genel Görüşme
açılması kabul edilen Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu 8/11 esas
numaralı önergenin Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler Kısmının 1. sırasına
alınması ve görüşmelerinin 13.11.2009 Cuma günkü birleşimde yapılması, Önerge
üzerinde Gruplar ve Hükûmet Adına konuşmaların 60'şar
dakika, Önerge Sahipleri Adına konuşmanın 30 dakika olması, bu birleşimde
(13.11.2009) Genel Görüşmenin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – AK PARTİ
grup önerisi lehinde söz isteyen Nusret Bayraktar,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi
lehine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinize saygılar
sunuyorum.
İçinde
bulunduğumuz şartlar çerçevesinde bu grup önerisindeki hükümlerin yerine
getirilebilmesi ve Millî Birlik ve Beraberlik Projesi’nin hayata geçirilmesi
hususundaki çalışmaları desteklerken, bu konuya girmeden önce, biraz önce
değerli arkadaşlarımın İstanbul’la ilgili vermiş oldukları önerge ve grup
önerisi aleyhine aslında söz almıştım. Kura sonucu söz bana
düşmediği için bu konularda açıklama imkânına kavuşamadığımdan dolayı, diğer
arkadaşlarım gibi ben de bu vesileyle bağlantı kurarak İstanbul öncelikli su
havzaları ve çevre kirliliğine ve imar uygulamalarındaki artı ve eksi yönlerin
tartışılmasına yönelik düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum ama bu
ifadeyi kullanmadan önce Sayın MHP Sözcüsü Değerli Arkadaşım Mithat Melen
Bey’in bahsettiği konuyu büyük bir bölümüyle aynen kabullendiğimi, İstanbul’u
küçük düşünmemek gerektiğini, daha büyük ölçekte İstanbul’u tartışmak, bilmek,
doğru bilgi sahibi olarak hem merkezî yönetim olarak hem yerel yönetimler,
geçmiş dönemlerden bu yana ve bugünden ileriye neler yapılması gerektiği
hususunu şöyle dar çerçevede, denetim günü olmayan bugünlerde öneri olarak
ortaya atılan iddiayla tartışılması değil, daha farklı platformlarda
tartışılarak çözüm üretme noktasında üzerimize düşeni yapmamızın daha doğru
olduğunu ben de paylaşıyorum.
Nitekim, niçin bunu söylüyorum? Önerilen, Cumhuriyet
Halk Partisinin (10/220) sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
vermiş olduğu araştırma önergesinde sadece su havzalarındaki imar yapıları ve
son günlerdeki felaketlerle ilgili, vatandaşlarımızın can kaybına yönelik AK
PARTİ yönetiminin gerek merkezî gerek yerel yönetimlerinin ihmallerini konu
alan hususları haksızca, tek taraflı, eksik bilgilerle dile getirdiklerine
kısmen cevap olacağı bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Nedir bu?
İstanbul 1980’li yıllarda 3 milyon nüfuslu bir şehir olma özelliğiyle
planlanmış ama ilk kez AK PARTİ İktidarı döneminde, yani bizim dönemimizde,
geçmiş dönemde muhalefeti iktidarıyla anlaşarak 5216 sayılı Büyükşehir Belediye
Kanunu’nu geçirmek suretiyle İstanbul il hudutlarını tamamen belediye hududu
kapsamına aldık, Kocaeli’yle birlikte.
Neden bunu
yaptık? Küçücük belde belediyelerinin meclis üyelerinin ve belediye
başkanlarının kısıtlı imkânlar ve personel yetersizliğiyle alacak olduğu imar
plan değişikliklerini uygularken plan bütünlüğüne yönelik uygulama yapılmadığı
için, su havzaları başta olmak üzere, maalesef, İstanbul kaçak ve çarpık
yapılaşma cenneti hâline geldi. Bunu AK PARTİ getirmedi. Özellikle aslında
ülkemizin ve İstanbul’un ihtiyacı olan E-5 ve…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Başbakanın oturduğu yer imarlı mı?
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Müsaade edin. Lütfen dinler misiniz. Ben
sizi dinledim sonuna kadar. Müsaade edin.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başbakanın kaçak yapısı…
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Müsaade edin. Dinleyin.
1984 yılı öncesi
TEM otoyolu…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Bu ne ya!
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen…
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - …ile E-5 karayolu İstanbul’un ve ülkenin ihtiyacıydı, doğru. Ama
bakın, su havzalarına paralel bir yapı mı, dikey bir yapıda mı yapıldı? Onların arkasında İstanbul’a göç eden yılda 400 bin, 500 bin
insanın İstanbul’a gelişini tetikleyen geçmiş dönemdeki yöneticilerin
Anadolu’da cazibe merkezi oluşturulamadan iş, aş, sosyal ve sağlık
ihtiyaçlarını karşılayamayan vatandaşımız -taşı toprağı altın İstanbul-
İstanbul’a göçler sonucu gitmişler ve herkes başını sokacak bir ev yapma
arayışı içerisinde gecekondu, gecekondu, gecekondu, çarpık yapılaşmalar. Kimler
ne uyguladı acaba? İşte bizim dönemimizde Türk Ceza Kanunu’nun 184’üncü
maddenin üçüncü fıkrası gereği çarpık yapılaşmalara sebebiyet veren kaçak
yapılarla ilgili mücadeleyi en önemli bir şekilde başlatanlar bizlerdik.
Sayın Recep
Tayyip Erdoğan, Başbakanımızın belediye başkanı olduğu dönemleri yargılayanlara
sormak lazım: 1994 yılı öncesinde İstanbul’un bir numaralı sorunu çöp ve çevre
idi, suydu, rüşvet ve yolsuzluktu, hava kirliliğiydi, imar çarpık yapılaşmaları
ve ulaşımdı. Ulaşım beşinci öncelikli sorundu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yolsuzluk boyunuzu aştı Beyefendi!
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Ama 1994 yılı sonrası yapılan çalışmalar sonucu…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – İstanbul’daki yolsuzluk boyunuzu aştı.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – …o dönemin Büyükşehir Belediye meclis üyeleri -ben de içindeydim,
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım da vardı- birlikte karar vererek yeni
dönemi, İstanbul’un, Haliç’in temizlenmesi, Marmara’nın temizlenerek denizlere
yüzülerek girilmesi, Boğaz’ın temizlenmesi yönünde attığımız adımları
küçümsemek, akmayan suların akmasına… Bazı arkadaşlarım sordular: Melen
Projesi’ne mahkûm oldunuz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Talandan bahset, talandan!
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Elbette 3 milyon nüfus sonra 9 milyon, 12 milyon, 15 milyon olunca
İstanbul’un su havzaları İstanbul’u besleyecek nitelikte olmayınca ülkenin
diğer kaynaklarının İstanbul’a akması, İstanbul’un kaynaklarının da ülkenin
tamamına akması bir karşılıklı paylaşımdır. Bunu yapmak ve yapabilmek bir
marifettir. Bundan dolayı tenkit değil teşekkür etmek gerekir çünkü İstanbul
suya kavuşmuştur. Ha, bütün bunların yanı sıra, su havzalarını korumayalım, su
havzalarında inşaat yaptıralım, havza koruma planlarına ve yönetmeliklerine
aykırı hareket edelim veyahut edenlere karşı müsamaha gösterelim… Asla, böyle
bir niyetimiz, arzumuz, isteğimiz asla yoktur. İşte bununla
ilgili aslında ben, ihtisas komisyonlarından bir tanesinin ki Bayındırlık, İmar
ve Ulaştırma Komisyonunun tüm üyelerini ve daha sonra Cumhuriyet Halk
Partisinden, Milliyetçi Hareket Partisinden, diğer partilerimizden ve
bağımsızlardan ilgisi, bilgisi, mütehassıslığı ve arzusu olan arkadaşlarımızın
tümünü, bir arada iki gün, üç gün İstanbul’da ağırlayalım; İstanbul’da neler
yapıldı neler yapılamadı, muhalefetle iktidar bütünleşmesi nasıl oldu nasıl
olmadı, hangi planlara karşı çıkıldı, hangi dönemde, ne kadar kaçak yapı
yapıldı, hangi dönemde, nasıl yıkıldı, bunları yerinde görürsek çok daha
isabetli olur, daha sağlıklı bilgi sahibi oluruz diye düşünüyorum.
Bir örnek
vereceğim, bu iddianamede olduğu gibi, su havzalarında yakın mesafeli koruma,
orta mesafeli koruma ve uzak mesafeli koruma alanlarındaki yapılaşmalardan bir
tanesinden bahsedeceğim. Neresi o? Anadolu yakasında Elmalı Barajı su havzası
ki Elmalı 1994 yılı öncesi tamamen dolmuştu, Haliç gibi. “Dolduralım da ağaç
dikelim.” diyenler vardı. İlk kez ozonlama ile su arıtma sistemine kavuşturarak
Elmalı Barajı’nı kullanıma açan o dönemdeki Belediye Başkanımız, şimdiki
Başbakanımızdı. Ha, yeterli olmayabilir.
Peki “uzak mesafeli koruma alanı” dediğimiz bir alan ki Çekmeköy’de “Rapsodi Evleri” diye bilinen, birçoğunuzun
bildiği ve şu önergede de bahsedilen 56 ada, 4 parsel no.lu 95 dönüm arazinin
nasıl imara açıldığı soruluyor. Şimdi o arkadaşıma soruyorum: Bu 4 parsel, 56
ada 95 dönüm değil 76 dönümdür. 2003 yılı planlarında, 1/5.000’lik bölge imar
planında uzak mesafeli koruma alanındadır. Bakın, İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığında, Belediye Meclisinde oy birliğiyle geçmek suretiyle 0,80
emsalinde inşaatlar yapılmıştır ama hemen uzantısında, yine uzak koruma mesafe
alanında olan ve Ömerli Barajı içerisinde konuşlandırılmış olan, daha önce
belde olup şimdi ilçe olan Yenidoğan’da bazı
gelişmeler oldu. Buralarda AK PARTİ döneminden önce, AK PARTİ
dönemi de dâhil olmak üzere, su havzası olmasına rağmen, kaçak yapılan
yapıların yanı sıra, işte belde belediyelerinin haksız, plan bütünlüğü olmadan
aldıkları yanlış kararlar doğrultusunda 2 emsal, 3 emsal, hatta 4 emsal inşaat
yaptıranlar oldu ve AK PARTİ döneminde, 2004’te seçilen belediye başkanımız da
o uygulamaya devam etmek istedi. İşte, ilk kez AK PARTİ döneminde, biz,
o uygulamaya devam etmek isteyen AK PARTİ’li belediye
başkanını görevden aldık. Uygulamanın yanlış olduğunu ve hukuka teslim edilmesi
gerektiğini savunarak, bakın, beldeleri birleştirdik ve bölgede belde
belediyelerinin ilçe belediyesine dönüşüm kararını, plan bütünlüğü açısından
biz aldık. Niçin? İşte, böyle, “Biri ayrı uygular, biri farklı uygular,
Büyükşehrin kontrolünden kaçar, kaçırılır.” gibi ifadeler nedeniyle, daha
düzenli, daha optimum uygulamalı, daha yaşanılabilir
ve kontrollü bir beldeleşme, imar ve plan çalışmaları yapılsın diyerek ilçeye
dönüştürdük.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Akfırat’ın mürekkebi kurumadı, yargıda.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Biz, şimdi, görevden aldığımız belediye başkanıyla ilgili sistemler
devam ederken, o ara dönemde belediye başkanı olan belediye başkan yardımcısı
bizim partimize müracaat etti, biz kabul etmedik, Cumhuriyet Halk Partisi aday
yaptı onu. Şimdi bunu unutmamak lazım.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Hangisi o?
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – İsmin kim olduğunu bilirsiniz, ben her şeyi burada ismen vermek istemiyorum.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Söyleyin, söyleyin…
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Bir tartışma ortamına da getirmek istemiyorum. Aslında
konuşulanlardan istifade ettik. Açılarak, detaylı olarak teknik bilgileri
doğru, yerinde bilmemizin faydalı olduğuna inanıyorum.
Mesela, bir örnek
daha vermek istiyorum: Avcılar ilçesine bağlı Küçükçekmece Gölü’nün batı
yakasında bir mahalle var, 60 bin nüfuslu, 30 bin seçmeni olan bir mahalle, Yeşilkent Mahallesi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bayraktar, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Bu mahallenin tamamı hemen hemen kaçak ve
seçim öncesi bazı siyasi partilerin adayları “AK PARTİ gelirse bu bölgeyi
yıkacaklar, siz yine oyu bize verin.” dediler.
Nitekim, Başıbüyük’teki su havzalarında kentsel dönüşüm uygulamaları
yapmak suretiyle, mağdur olmayacak tarzda, mağdur olacak vatandaşların
haklarını Toplu Konut tarafından yahut ilçe belediyesi tarafından veyahut
müteahhitler tarafından verilsin dediğimiz zaman “Vay, bu rant
uğruna yapılıyor, Toplu Konuta peşkeş çekiliyor, elinizdeki bu yerleri
alacaklar!” diyerek ajite etmek suretiyle muhalefetin aleyhte söz
söylediklerini de unutmamak lazım.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Siz Kent Meclisinde görev yaptınız, TOKİ’nin
imara açtığı yerleri…
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) - Dönüşümü birlikte yapalım, hak sahiplerini birlikte arayalım, hak
eden, mağdur olan insanların mağduriyetini birlikte ortadan kaldıralım ama
çarpık yapılaşmalara yönelik uygulamalarda, yıkım kararlarında, öyle, bir yerde
bakıyorsunuz Büyükşehir Belediye Başkanlığı ilçesiyle birlikte yıkım kararı
alıyor “havzadır” diyerek, orada arılarla veyahut saldırılarla, taşla,
sopalarla karşı karşıya gelinerek bazı siyasiler de, görüyorsunuz işte, AK PARTİ’nin uygulaması bu. Kentsel dönüşüm projesiyle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bayraktar, teşekkür ediyorum.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Doğru, sabaha karşı saat beşte çocuklar orada polisle
karşılaşıyor, o da yetmiyor, okula gaz bombası atılıyor!
BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen…
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum, sadece teşekkür etmek için…
BAŞKAN – Yok,
teşekkür ediyorum Sayın Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Dolayısıyla, grup önerisi lehinde söz almış oldum, bu vesileye bazı
olayları anlatma fırsatı buldum; hepinize teşekkür eder, saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Kemal Kılıçdaroğlu,
İstanbul milletvekili.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dün burada Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli bir
milletvekili çıktı ve kürsüde aynen şunları söyledi: “Borçlar Kanunu gibi çok
önemli bir yasa tasarısı burada görüşülüyor. Siz engelliyorsunuz, biz bunu
görüşemiyoruz bir türlü.” Biz de bekledik ki, bugün Borçlar Yasası görüşülecek.
Niye görüşülmedi?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayenizde…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hani çok önemliydi? Hani vazgeçilmezdi? Neden
görüşülmüyor? Nedenini söyleyeyim… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Sizin önerinizi görüşüyoruz!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Beyefendi, hiç bağırmanıza gerek yok, ben şimdi
söyleyeyim neden: Adalet Bakanı buraya gelmekten korktu bugün. (AK PARTİ
sıralarından “Allah Allah!” sesleri)
Daha çok
korkacak.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Allah Allah!
AHMET YENİ
(Samsun) – Allah Allah!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bir milletvekilimiz yine Adalet ve Kalkınma
Partisinden çıktı dedi ki: “Gazete haberleriyle siz eleştiriyorsunuz Bakanı.”
Buyurun beyler, bu bir gazete haberi değil, üstünde “gizli” yazısı olan bir
bakanlık yazısı.
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Ne işi var elinizde?
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) – Bakın, bu da yine Bakanlığın dinlemeyle ilgili oluru, Sayın Mehmet
Ali Şahin’in imzası var bunların altında. Biz, söylediğimiz her sözün arkasına
mutlaka bir belge koyarız, doğruysa söyleriz,
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Fotokopi mi?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Eğer ıslak imza arıyorsanız, Sayın Bakan çıkar “Bunlar
yanlıştır.” der. “Bu altındaki imza bana ait değildir.” der. Biz de kalkar,
deriz ki: “Sayın Bakan, bu imzalar elimizde fotokopi, ıslak imza elimizde yok,
özür dileriz. Biz sizin sözünüze güveniyoruz.” (CHP sıralarından alkışlar) Ama
Sayın Bakanın bunu söyleme yürekliliğini göstereceğini hiç sanmıyorum. Bakın,
açık ve net söylüyorum, bu belgeler o kadar sağlam.
Şimdi, bakın,
değerli arkadaşlar, yargıçlar telefonla dinlemekten korkuyorlar. Nereden
çıkıyor telefon dinleme? Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği’nde
değişiklik yapıyorsunuz “Adalet Bakanlığı müfettişleri, hâkimleri, savcıları
dinler.” diye. Peki, yasanın vermediği bir yetkiyi Adalet Bakanlığı kendi
yönetmeliğine hangi gerekçeyle koyar? Madem, siz “hukuk devleti” diyorsunuz,
Allah aşkına, bunun hukuk neresinde? Böyle bir şey olabilir mi? Mahkemelere,
evet, verirsiniz, mahkeme gider, izin verir ama Adalet Bakanlığı müfettişi
mahkemeye gittiği zaman hangi mahkeme “Ben izin vermiyorum.” diyecek? Ertesi
gün soruşturma açacağım hakkında. Böyle bir anlayış olabilir mi? Biz buna isyan
ediyoruz.
Bakın, bir şey
daha söyleyeyim değerli milletvekilleri. Çifte standart uyguluyoruz. Yasa dışı
dinlemeye karşı mıyız? Evet, hepimiz karşıyız.
ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Milletvekilleri de dinleniyor, AKP Grubu da dinleniyor.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Benim telefonlarım dinlendi; mahkeme kararı yok,
karşıdan konuştuğum kişi için de mahkeme kararı yok ama ben şikâyet ediyorum,
bu mahkeme kararı olmaksızın benim telefonumu dinleyen kişiler bunu götürüp bir
de kamuoyuna, mahkemeye koyuyorsa davanın arasına, o savcılar hakkında suç
duyurusunda bulunuyorum. Hakkım değil mi bu benim? Madem bu ülkede hukuk var,
adalet var. Sayın Bakan diyor ki: “Bunların soruşturulmasına gerek yoktur.”
Niçin gerek yoktur Sayın Bakan? Hangi gerekçeyle gerek yoktur? İnsanın vicdanı,
ahlakı, etik değerleri bunu kabul eder mi?
Başka bir olay:
Yine yasa dışı bir dinleme. Gelir İdaresi Başkanıyla bir kişinin yaptığı
görüşme, hem televizyon kanallarında hem bütün yandaş medyada hem de diğer
gazetelerde, hepsinde yayınlandı.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kimin yaptığı konuşma?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Gelir İdaresi Başkanıyla yapılan konuşma.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Kimin konuşması?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Önemli değil, bakarsınız Sayın Canikli.
Bakın, değerli
arkadaşlar, Sayın Remzi Gür’le Sayın Recep Tayyip Erdoğan arasındaki konuşma da
yayınlandı ama hiçbir gazete cesaret edip yayınlayamadı. Ve yine bir dergi
yayınladı. Yürekli çıkıp, dergi yayınladı, “Ben yayınlarım.” dedi. Ayrıca ne
oldu? Sayın Talat’
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, bir bakan bir onayla binin üstünde, 10 bine varan hâkim,
savcının dinlenmesiyle ilgili onay veremez. Yanlıştır bu arkadaşlar. Eski bir
denetim elemanı olarak söylüyorum. Biz bankalardan mükelleflerin bilgisini
isterken bankalar derdi ki “Kimi istiyorsanız ona gönderin.” Bakın, Sayın Unakıtan da burada. “Siz bütün mükelleflerin bilgisini
isteyemezsiniz çünkü bir sır var. Bu sırrı herkese açamayız. Bankacılık kuralı
bunu gerektiriyor.” der. Ama bir bakan çıkıp da 10 bine yakın hâkim, savcının
dinlenmesinin altına imza atarsa buna “hukuk” denir mi arkadaşlar? Buna biz
karşı çıkıyoruz ama bizim kadar sizler de karşı çıkın. Bu kürsüde karşı
çıkmıyorsanız bari özel toplantılarınızda karşı çıkın. Belge istiyorsanız ben
sizlere belgesini vereceğim. Sayın Bakan çıksın, “Bu belgeler yanlıştır.”
desin. Biz de deriz ki “Özür dileriz.” Özür dilemek de bir erdemdir. Yanlış
söylüyorsak, hatalı söylüyorsak deriz ki “Özür diledik.” ama bunlar olmuyor
arkadaşlar.
Şimdi, bakın, az
önce…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Bakanın dinleme kararı verme yetkisi var mı?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ben söyledim Sayın Başkan. Siz o bölümü kaçırdınız.
Tutanaklardan bakarsınız.
Bakın, bugün, Yargıtayın santralinin dinlendiği söyleniyor. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcısının telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı. Böyle bir şey
olabilir mi arkadaşlar?Hangi hukuk devleti… Abdülhamid dönemindeki jurnalcilik bile bu kadar değildi.
Nasıl oluyor da böyle bir şey olabiliyor! Eğer, siz, hukukun dışına çıkar,
devleti istihbaratla yönetmeye kalkarsanız istihbarat çukurunda herkes boğulur.
Yanlıştır bu! Herkesin özel hayatı vardır. Herkes özel konuşma yapabilir ama
özel hayatı alıp afişe etmek, özel hayatı alıp günlerce radyolarda,
gazetelerde, televizyonlarda yayınlamak… Bu doğru değildir. Böyle bir şeye
şiddetle karşı çıktık. Karşı çıkmalıyız ama bunu Demoklesin
kılıcı gibi yargıya baskı kurmak için kullanırsanız bu doğru değil. Buna sizin,
özellikle Adalet ve Kalkınma Partililerin karşı çıkması lazım.
Burada, Sayın
Mehmet Ali Şahin’in 99 yılında Mecliste yaptığı konuşma var ve “Bu yanlıştır.”
diyor. “Kişilerin, bu toplumda hiç kimsenin özel hayatı kalmayacaktır.” diye
kendisinin yaptığı açıklamalar var. Vakit yokluğu nedeniyle onları okuyamıyorum
ama arzu eden milletvekillerimiz varsa, Sayın Mehmet Ali Şahin’in o konuşmasını
verebilirim. Kendisi şu anda Meclisimizin Başkanıdır. O konuşmayı yapan kişi,
binlerce hâkim ve savcının dinlenmesine nasıl imza atabilir? Üstelik diyor ki
Sayın Şahin: “Ancak bu, komünist düzenlerde olabilir.” Hadi buyurun şimdi!
Sayın Şahin’e söyleyelim: “Şimdiki düzen nedir o zaman?”
Değerli
arkadaşlar, bir başka şey daha söyleyeceğim. “Özgürlük” diyorsak, “hak arama”
diyorsak, ikisinin arasında çok ciddi bir ilişki vardır. İnsanlar hak aramayı
özgürlükler içinde yaparlar. Hak arayan bir sivil toplum örgütünün üzerinde
baskı kuramazsınız. Savcı ile hâkimi, hiç ilgisi olmadığı hâlde aynı dosyanın
içine koyuyorsunuz.
Dün burada
arkadaşlarım Adalet Bakanına soruyorlar, sordukları sorulardan hiçbirisine
yanıt yok arkadaşlar. Bakın üç tanesini okuyayım ben size:
“2 tane, 1 savcı
ve 1 hâkim, fiilî ve hukuki bağ olmamasına rağmen, neden aynı tahkikatta
soruşturulmuştur?” Sayın Bakandan hiçbir ses yok.
İkinci soru:
“Yargıtay hâkim ve savcılarıyla İstanbul Başsavcısının dinlendiği saptanmış
mıdır?” Cevap yok. Bugün gazetelerden öğreniyoruz ki o da dinleniyormuş!
“Silopi hâkimi
ara kararı vermeden Habur’a nasıl mahkeme
kurulmuştur?” Ona da cevap yok ve Sayın Başbakan diyor ki: “O, soruşturmanın
bir parçasıdır.” Olmaz! Soruşturma ayrı bir şey, yargılama ayrı bir şey. Hâkim
yargılar, hâkim soruşturmaz; önüne gelir, tarafları dinler. Soruşturmada siz
her tarafı dinlersiniz dinlemezsiniz o ayrı bir şeydir. Soruşturma bir taraftır
zaten. Dolayısıyla, ona objektif bakacak olan yargıdır ama siz yargıya baskı
kurarsanız “Git, şurada mahkemeyi kur.” derseniz, olmaz.
Şimdi, biz
“Hukuk” diyoruz, “Avrupa Birliği standartları” diyoruz. Ben merak ediyorum şu
Avrupa Birliği beyleri ne yapıyor acaba? Kulaklarını tıkayıp bir şey olduğu
zaman kıyameti koparanlar, bu kadar hukuksuzluğun olduğu bir ülkede ne yapıyor
bu beyler? (CHP sıralarından alkışlar) Orada da çifte standart var, orada da
kimin ne yaptığı belli değil.
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Her taraf çifte standart.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Onlar Türkiye’yi kullanmak istiyorlar. Avrupa Birliği
standardı hukuksa, hukuka sonuna kadar varız; insan hakları, sonuna kadar
varız; özgürlükler, sonuna kadar varız ama bizim önümüze Avrupa Birliği yetkilileri
çifte standart koymasınlar. Buna siz de karşı çıkın, biz de karşı çıkalım;
uygarca tartışalım onlarla da ama bunların hiçbirisi olmuyor değerli
arkadaşlarım. Şimdi, bakın, biz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bağlıyorum Başkanım.
Hukuku aramak
Parlamentonun, yüce Parlamentonun görevidir. Hukuku arayacağız, doğruları
arayacağız, yanlış hükûmet yapıyorsa Hükûmeti de uyaracağız; bu, bizim görevimizdir. Biz sert
uyarırız ama sizler üslubuna uygun olarak da uyarabilirsiniz. Ama her bakanı
çıkıp burada sorulara yanıt vermediği için alkışlarsanız bu, Parlamentonun
itibarına gölge düşürür ve nitekim bu son iki gündür gölge düşmüştür.
Bakın, Sayın
Bakan buraya gelseydi biz Sayın Bakanın, burada, samimi söylüyorum, bu
Parlamentoyu onun kafasına yıkacaktık. Olmaz böyle şey. Siz, yargıyı bu kadar,
ayaklar altına alamazsınız ve yargıyı bu konuma getiremezsiniz. Sonunda her
birimizin gittiği, her birimizin başvurduğu yer yargıdır. Eğer orayı da kendi
sömürü alanımız içine getirirsek, olmaz.
AHMET YENİ
(Samsun) – Daha başka ne yapacaksınız?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Grup önerisi
lehinde söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun
Milletvekili.
Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Canikli.
Sayın Şandır, söz
talebiniz var; aleyhinde ikinci sırada. Bir lehte, bir aleyhte veriyoruz. Bu
heyecan niye, anlamış değilim gerçekten.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Açılım heyecanı!
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. AK PARTİ grup önerisinin
lehinde söz aldım.
Şimdi değerli
arkadaşlar, sanıyorum, bazı arkadaşlarımız sapla samanı karıştırıyorlar. Şimdi,
iki tür dinleme olabilir teorik olarak: Bir tanesi, legal, yasal ve yasalar
çerçevesinde belirlenen prosedüre uygun olarak yapılan
dinleme. İkincisi de yasal olmayan yani mevzuatımızda belirlenen şartlar yerine
getirilmeden yapılan dinleme.
Öncelikle, legal
dinlemeyi konuşalım. Yasal dinleme, mevzuatımızda, hepimizin bildiği gibi,
mahkeme ya da hâkim kararı olmadan yapılamaz. Bu çok net,
tartışmasız bir gerçek, bir husus. Bir konunun, bir eylemin, bir işlemin
hukuka uygun olup olmadığı önemli, hukukun belirlediği yönteme, prosedüre, nizama uyulup uyulmadığı önemli. Bu çerçevede,
telefon dinlemeleri bir hâkim kararına veya bir mahkeme kararına dayanıyorsa bu
yasaldır, bu legaldir, bu tartışılmaz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ya yasal olmayan hâlde ne yapacağız biz? Yasal
olmayanlar var.
NECLA ARAT
(İstanbul) – İnsan haklarına aykırı ama.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Geleceğim oraya. Sayın Kılıçdaroğlu,
geleceğim, oraya geleceğim.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şu anda yasal olmayanlar var.
MEHMET SEKMEN
(İstanbul) – Biraz sabredelim arkadaşlar.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bu tartışılmaz. Yani, burada gündeme getirilen, bilemiyoruz; hangi…
Legal dinlemeler midir, örnek olarak verilenler, bir hâkim kararı var mıdır?
Konu doğal olarak gizli olduğu için burada o bilgilere sahip değiliz.
AHMET YENİ
(Samsun) – Kılıçdaroğlu sahip!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ama, birisi çıkıp, herhangi bir kişi şöyle
bir iddiada bulunuyorsa önemli, anlamlıdır: Yani, devletin kurumları -altını çizerek söylüyorum; hangisi olursa
olsun, hangi kurum olursa olsun, nereye bağlı olursa olsun- belirlenen
kurallara uymadan, hukuka uymadan, hâkim kararı olmadan dinleme yapıyorsa,
yapıldığını iddia ediyorsa bunun ciddiye alınması gerekir. Biz de ciddiye
alırız, üzerine gideriz somut olarak böyle bir şey varsa, tartışmasız, hiç
kuşkusuz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Açılamaz.” diye, “Soruşturmaya gerek yoktur.” diye
Bakanın onayı var.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi, ama şunun sorgulanmaması gerekir: “Efendim, siz hâkimleri,
mahkemeleri etki altına alıyorsunuz ve oradan birtakım uygun olmayan dinleme kararları
çıkartıyorsunuz.” anlamına gelecek birtakım iddiaların hiçbir geçerliliği
yoktur, hiçbir hukuki geçerliliği yoktur.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Var var, o da var.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Kimse kusura bakmasın. Yani bir hâkim var ve hâkim teminatına
bağlanmış, mevzuat, dinlemeyi hâkim kararına bağlamış ve ilgili organlar da
buna uymuş. Bu kararın gereğini yerine getirerek hâkimin kararı çerçevesinde
dinleme yapıyorlar. Nedir burada problem? Var mı bir problem? Olmaz.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Var, var.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani senin hâkimin, benim hâkimim olmaz; senin mahkemen, benim
mahkemem olmaz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Habur’da mahkeme başka, Ankara’da başka!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bazı mahkeme kararlarını beğenmeyebiliriz. Eleştirilebilir, ayrı
mesele, ama hepimiz uymak durumundayız. Onun hukukiliğini, yasal olduğu
gerçeğini ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla sapla samanı onun için karıştırmamamız
gerekir.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – İşinize geldi mi böyle söylüyorsunuz, gelmedi mi başka söylüyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani hâkimin kararı şu veya bu şekilde ortaya çıkmış olabilir,
beğenmeyebiliriz de. 10 kişi olabilir, 20 kişi olabilir, bilemiyorum yani.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Konuyu değiştir, batıyorsun.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Önemli olan şu: Anayasa’mızın veya yasalarımızın öngördüğü
çerçevede hâkim kararını vermiş, dinleme kararı hâkim kararı çerçevesinde,
şeklinde ortaya çıkmışsa, mesele yoktur.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok işte, belgesi burada; yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Şimdi gelelim ikinci konuya
yani yasal olmayan dinlemeye: Tabii bu, gerçekten ucu çok açık bir alan.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Biz de seni dinleriz!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani burada, içeriden olabilir, dışarıdan olabilir, istihbarat
örgütlerini… Teorik olarak konuşuyorum, yani burada bir bilgiye dayanmıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bırak şimdi, bırak!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bu bilgilere zaten somut olarak sahip olmak da herhâlde bir makamı
ya da bir unvanı gerektirir. Yani biz konumumuz itibarıyla bu bilgilere sahip değiliz, olmamamız da
son derece normal. Dolayısıyla her türlü dinleme yapılabilir. Yani yurt
dışından yapılabilir, uzaydan yapılabilir; yerden, karadan yapılabilir. Her
taraftan yapılabilir. Bu mümkün artık. Bütün uzmanlar
bunu söylüyor: “Bu mümkün, yani bütün istihbarat örgütleri bunu yapabilir.”
diyorlar. Dolayısıyla, illegal dinleme nedir? Yani yasal olmayan dinlemenin
sınırı nedir? Hangi yasal olmayan dinlemeyi konuşuyoruz? Hangi yasal olmayan
dinlemeyi…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Adalet Bakanının yaptığı illegal dinleme!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Onu bir tarafa bıraktık, orada problem yok.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Adalet Bakanının yaptığı illegal dinleme!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Orada problem yok, onu tartışamazsınız. Hâkim kararı varsa onu
tartışamazsınız.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hâkim kararı yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani, beğenmeyebilirsiniz, ona bir şey demiyorum; beğenme, bir
duygudur ama karara hepimiz uymak durumundayız.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hâkim kararı yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Böyle bir olay yok. Yani, hâkim kararı olmaksızın, mahkeme kararı
olmaksızın bir dinleme varsa onu konuşalım. Öyle bir şey söylemiyorsunuz ama.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Söylüyorum efendim, kendimle ilgili söylüyorum:
Mahkeme kararı yok.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Mahkeme kararını eleştiriyorsunuz ya da hâkimin kararını
eleştiriyorsunuz. Biz buna karşı çıkıyoruz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Mahkeme kararı yok.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Allah’tan korkun, köydeki çobanı bile dinliyorsunuz ya! Nedir bu
korkunuz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Ha, konu illegal dinleme olunca, arkadaşlar, hiç kimsenin bu
konuda… Elbette ilgili örgütlerimiz var. İstihbarat örgütlerimizden diğer başka
örgütlere kadar, onlar elbette bununla ilgili çalışmalar yapıyorlar ama biz
bunu takip edemeyiz ki. Yani, diyelim bir yabancı istihbarat örgütünün
Türkiye’de sizler, bizler, hepimizin üzerinde, kamu elemanları üzerinde istihbari amaçlı birtakım çalışmaları varsa -ki mutlaka
vardır, yani bunu bilmek için çok öyle uzman olmaya falan da gerek yok- bunu
elbette yürütüyorlardır.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Varsa niçin önlemiyorsunuz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Yani bugün bizim istihbarat örgütlerimizin yaptığı günübirlik
çalışmaları bilmemiz de mümkün değil ve onları bizim takip etmemiz de mümkün
değil zaten. Yani, burada çıkıp ne konuşacağız? O kadar çok bilinmeyen var ki.
On tane bilinmeyenli bir denklemin çözülmesi mümkün değil.
Dolayısıyla, önemli
olan hâkim teminatının aranıp aranmaması, hâkim teminatının olup olmamasıdır.
Olduğu zaman da herhangi bir sorun olmaz.
Bizim Adalet
Bakanımız da başta olmak üzere bütün bakanlarımızın buraya gelmeye ve burada
bulunmaya yüreği de vardır, cesareti de vardır, bilgisi de vardır, her şeyi
vardır. Ondan yana hiç problem yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Gelsin, hemen gelsin!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, biz bir buçuk aydan beri Borçlar
Kanunu’nu görüşüyoruz. Öyle değil mi? Bir buçuk aydan beri Borçlar Kanunu’nu
görüşüyoruz. Kaç bölüm görüşebildik?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – İki.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – İki bölüm görüşebildik. Bir buçuk ayda iki bölüm! Basit bir hesap
yapalım. Ticaret Kanunu’nu bir tarafa bırakalım, sadece Borçlar Kanunu
üzerinden giderek bir hesaplama yapalım. Kalan yirmi bölümün görüşülmesi için
bizim ne kadar süreye ihtiyacımız var? Kesintisiz çalışırsak yaklaşık bir yıl.
Bir yıl iş zamanı, yani iş günü olarak. Bu demektir ki iki yıl. Yani biz şu
çalışma tarzıyla, işte, muhalefetin engelleme çalışmaları, grup önerileri
getirmeleri vesaire…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Muhalefetin kaç tane önerisine “evet” dediniz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın tekrar söylüyorum : Bu elbette
hukuka uygundur, Tüzük’e uygundur. Buna hiçbir şey söylemiyorum ama bir de
fiilî bir durum var. Bunlar nedeniyle şu anda da bugün işte gördünüz iki tane
grup önerisi geldi bizden önce, konuştuk, yaklaşık olarak iki-iki buçuk saat
zaman kaybettik. Ha, bu konuşmalar “önemsiz” de demiyorum, dün de aynı şeyi
söyledim.
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Bu konuşmaları zaman kaybı olarak mı değerlendiriyorsunuz Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın onlar ayrı bir şey ama Meclis bir gündem belirlemiş, Borçlar
Kanunu, “bu, öncelikli” demiş. Meclis, iradesini ortaya koymuş. Bunu
konuşuyoruz, tartışıyoruz, bir an önce bitirmemiz lazım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bugün niye getirmediniz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Dolayısıyla, o kadar çok engelleme gündeme geliyor ki, o kadar çok
geciktirme gündeme geliyor ki. Kimler tarafından?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sizin tarafınızdan!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Maalesef, muhalefet tarafından…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sizin tarafınızdan, sizin!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …grup önerileri başta olmak üzere değerli arkadaşlar. Dolayısıyla,
bu Meclis bir buçuk ayda iki bölümünü görüşebilmiş Borçlar Kanunu’nun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Çoğunluğu sağlayamıyorsunuz ki.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Daha geride var yirmi bölüm.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Çoğunluğu sağlayamıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Arada başka görüşülmesi gereken kanun tasarı ve teklifleri de
gündeme geliyor, aciliyeti olan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Çoğunluğu sağlayamıyorsunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – İşte, bugün de onlardan bir tanesi. Kaç zamandır ilgili
bakanlıklardan sürekli olarak bazı ulusal sözleşmelerin bir an önce ülkemizin
menfaati gereği görüşülmesi gerektiği Meclise ve bizlere gönderiliyor, onu
dikkate almamız gerekiyor. Yani biz, Borçlar Kanunu görüşmelerinin bitmesini
beklersek, diğer kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için o zaman ciddi
anlamda bir sıkıntı meydana gelir, bir gecikme meydana gelir. Öncelikli olarak
görüşülmesi, acil olarak görüşülmesi gereken kanun tasarı ve teklifleri
görüşemeyiz. Nitekim bakın, belki önümüzdeki günlerde, önümüzdeki haftalarda
-belki değil- çeklerle ilgili düzenleme yapacağız birlikte yine, onu
konuşacağız. Şimdi bunu sonuçlandırmak için, çeklerle ilgili düzenlemeyi yapmak
için Borçlar Kanunu’nun görüşülmesini tamamlamamız mı gerekiyor? Gönlümüz onu
istiyor, arzu ediyor ama bırakmıyorsunuz ki… Kusura bakmayın yani şöyle…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Ali Babacan onay verdi mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Daha önce de bu yapıldı. Her türlü biz çabayı da sarf ediyoruz
uzlaşma olması için, hızlanabilmemiz için gereken her türlü çabayı da sarf
ediyoruz. Ha, yani bu şu anlama da…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kabul ettiğiniz bir tane önerge söyleyin.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Tekrar altını çizerek
söylüyorum -yanlış anlaşılmasın- yapılan yöntem Tüzük’e uygundur, ona bir
itirazımız yok…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bir tane önerge söyleyin, bir tane.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – …onun altını çizerek söylüyorum ama sonuçta bir engelleme ortaya
çıkıyor ve biz Meclisi etkin olarak çalıştıramıyoruz bu nedenle.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Engelleyeceğiz tabi canım.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Söylemeye çalıştığımız o, altını çizmeye çalıştığımız o.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Engelleyeceğiz, bunu daha öğrenemediniz mi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi bakın Sayın Bakana dün sorular soruldu,
biz de buradaydık.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Size, halka karşı yasa çıkarttırmayacağız. Engelleyeceğiz sizi.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Tabii, kurallar var değerli
arkadaşlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Halka karşı yasa çıkartıyorsunuz!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – İç Tüzük var, herkesin, hepimizin ona uyması gerekir. Yani İç
Tüzük’ü ve Meclisin çalışmalarını kendi arzularımız, taleplerimiz doğrultusunda
yönetemeyiz, yönlendiremeyiz.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sen yapıyorsun!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - O sorular niçin sorulması gerekiyor? O sorular, Sayın Bakana,
elbette Borçlar Kanunu’yla ilgili yani görüşülen kanunla ilgili sorulması
gerekiyor. Tüzük buna amir. Tüzük’e uymamız gerekiyor. Yani siz, Sayın Bakanı
Tüzük’e uyduğu için, Tüzük’e uygun davrandığı için suçlayabilir misiniz değerli
arkadaşlar?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Burada cevaplandırmasın, dışarıda cevaplandırsın…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Yapmayın, böyle bir suçlama olmaz. Yani sorunun yöntemi bellidir,
mekanizmalar açıktır, faaliyettedir. Nitekim,
yüzlerce, binlerce soru soruluyor buradan. Yani soru sorulmak isteniyorsa,
sözlü sorular…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – İki sene sonra cevap bile vermiyorsunuz Sayın Canikli.
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen tamamlayınız.
Buyurun.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bunların yöntemi bellidir.
Bakın, orada da
geçmiş dönemlerle kıyasladığınız zaman, hem sözlü sorularda hem de yazılı
sorularda –şu anda rakamlar yanımda yok- AK PARTİ dönemindeki oran hepsinden
çok daha yüksektir. Buradan ben daha önce açıklamıştım.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Hangisini kabul ediyorsunuz?
RIDVAN YALÇIN
(Ordu) - Bir buçuk yıl sonra veriyorsunuz, o da cevap bile değil.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Efendim, rakamlar var bizde, bunları konuşuruz.
Dolayısıyla böyle
bir suçlama da olmaz yani “sorular cevaplandırılmıyor.” Dolayısıyla her şeyi
yöntemine uygun yapalım, Tüzük’e, mevzuata uygun yapalım. Yoksa Sayın Bakan
“Ben cevaplamam.” demiyor ama “Burada bunu konuşalım.” diyor. Şu anda Borçlar
Kanunu’nu konuşuyoruz. Borçlar Kanunu’na madem itirazlar var, muhalefetin
itirazları var, saygı duyuyoruz ama bu itirazlarınızın altını doldurun. Onu
bekliyor doğal olarak Sayın Bakan. Bundan da daha doğal bir şey olamaz.
Önergenin lehinde
söz aldım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Canikli.
Önergenin
aleyhinde…
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre çok kısa bir söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Özkan, Tüzük’te böyle bir usulümüz yok.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Konuyu aydınlatmak için…
BAŞKAN - Şimdi,
AK PARTİ grup önerisi konuşuluyor. Lehinde ve aleyhinde söz isteyen 4 kişiden 3
sayın milletvekilimiz konuştu.
Şimdi söz sırası
Sayın Şandır’da.
Mehmet Şandır,
Mersin Milletvekili…
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şahsım ve grubum
adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine bir çalışma
gününün Genel Kurul gündemini belirlemeleri için yaklaşık dört saattir tam
anlamıyla cebelleşiyoruz. Sayın Canikli, kendi
partisinin grup önerisiyle, yani gündemin belirlenmesi için grubunun verdiği
önerinin lehinde konuşmak için geldi, ama bir tek cümle lehinde konuşamadan
geri oturdu maalesef.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Kılıçdar… Herkes öyle konuşuyor.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Öyle mi efendim?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Muhtemelen siz de öyle yapacaksınız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Şimdi bunu niye söylüyorum? Bunu niye söylüyorum?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Doğrudur dediğiniz.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Ben konuşacağım, sizin önergenizi ben konuşacağım yani…
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Lehine mi?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Hem Genel Kurulumuzu hem bizi izleyen değerli vatandaşlarımızı
bilgilendirmek açısından.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Lehine konuşacaksınız.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Başkan, lehinde mi, aleyhinde mi konuşacaksınız?
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Bunu niye söylüyorum? Değerli arkadaşlar, kabul edelim
Türkiye’mizde gerçekten kötü şeyler oluyor. Türkiye’ye yakışmaz, milletimize
yakışmaz, kötü şeyler oluyor. Maalesef bunlar Meclisimize de yansıyor. Şu iki
üç gündür yaşadığımız hadiselerden yüreği yanmayan var mı içinizde?
Şimdi, burada bir
sayın milletvekili çıkıyor, diyor ki: “Beni yasa dışı yollardan dinlediler. Bu
dinleme evraklarını dosyaya koydular. Bununla ilgili şikâyet ettim ama Sayın
Bakan ‘Soruşturmaya gerek yoktur.’ diye cevap verdi.” Böyle bir hukuk devleti
olur mu? Yani bu konuyu ilgili yetkili arkadaşlar konuşacaklar, ben bunu
konuşmak istemiyorum. Ama kabul etmek lazım ki, Türkiye’mizde yani şu çağa
yakışmaz, Türkiye'nin ihtiyacı olmayan, bu halkın bizden beklediği olmayan,
yakışıksız, kötü şeyler oluyor.
Bir korku
tünelinden geçiyor toplum. Herkes dinlendiği korkusuyla yaşıyor. Evi
dinleniyor, kendi gizlisi dinleniyor. Ne kadar dinlendiğini de bilmiyoruz.
Yatak odalarının dinlenip dinlenmediğinden emin misiniz? Yargıtayın
dinlendiği söyleniyor. Cumhuriyet Başsavcısının dinlendiğini gazeteler yazıyor.
Dolayısıyla, gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizim bunların
üzerinde dikkatlice durmamız, görevimizin gereği, sorumluluğumuzun gereği,
birbirimize bağırıp çağırmadan yapılması gerekeni bir iktidar-muhalefet
çekişmesinin dışında, kafamızı elimizin arasına alıp durup düşünmemiz lazım. Bu
millete karşı sorumluluğumuz var, görevimiz var.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi bugün gündemi yine değiştirdi. Dün
bir sayın sözcüleri, “İşte dört haftalık gündem yaptık. Size de hiç
beğenilmiyor.” demişti ama bunu hemen bugün yalanlayan yine kendi grubu oldu.
Bugün yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi değiştirildi Adalet ve
Kalkınma Partisinin grup önerisiyle. Birazdan oylayacaksınız ve kabul
edeceksiniz.
Bakınız,
getirdiğiniz önerilere biz karşı çıkmıyoruz. Gerçi bu 427 sıra sayılı kanunun
ne olduğunu da bilmiyoruz. Bunun yarın görüşülmesini, burada gündeme alınmasını
kabul ettireceksiniz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Görüşmeyeceğiz onu.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Bu 427 sıra sayılı kanun gruplara gelmiş değil, milletvekillerine
ulaşmış değil, hatta gelen evraklar listesinde Meclis Başkanlığı Divanına da
ulaşmış değil. Bunun üzerinde inceleme yapacağız, bize ulaşmayan bu kanun
üzerinde inceleme yapacağız, araştırma yapacağız. Katkı vermemiz bekleniyorsa
yarına da yetiştireceğiz. Bu güzel bir şey midir? Bu güzel bir şey midir? Şimdi
427 sıra sayılı kanunun gündeme alınmasını teklif ediyor. Ben böyle söyleyince
Sayın Grup Başkan Vekili oradan “Görüşmeyeceğiz onu.” diyor. Niye
getiriyorsunuz buraya?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hayır, bugün de söyledim ben size, yapmayın! Sayın Şandır, söyledim
ya işte toplantıda.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Niye getiriyorsunuz buraya değerli arkadaşlar?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öne alıyoruz sadece, hepsi o kadar.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun getirdiği bu genel görüşmenin yapılmasının
gündeme alınmasına destek veriyoruz. Bu gündemin yarın Meclisimize özel
gündemle gelmesine Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek veriyoruz. Nedir bu
açılım hadisesi? Bunu gerçekten biz biliyoruz da sizler bilmiyorsunuz.
Biliyorum, Sayın İçişleri Bakanı da bilmediğini dün ortaya koydu. Nedir bu
açılım? Ümit ediyoruz ki yarın bir buçuk saat içerisinde, önerge sahibi olarak
otuz dakika, grup olarak da bir saat Sayın Başbakanın, Grup Başkanının
konuşacağı söyleniyor. Ümit ederiz ki bu açılımda yakın, orta, uzun vadede neyi
yapmayı düşündüğünüzü veya bu açılımla neyi kastettiğinizi bu millete
anlatırsınız. Dolayısıyla, bunun gündeme alınmasını biz talep ediyoruz, sizin
bu yöndeki önerinizi destekliyoruz, bunu bilesiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Ama, bir şey söylemek lazım.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Ama!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Bir şey söylemek lazım. Destekliyoruz, orada nokta, virgül değil.
Evet. Ama, bakın bir şey söylemek istiyoruz.
AHMET YENİ
(Samsun) – “Ama” deyince alkışları geri alırız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; şu iki gündür, üç
gündür Meclisimizde yaşanan hadiselerin sebebi bizatihi iktidar partisi
grubudur. Sevgiden bahsetti bir grup başkan vekili. Sayın Bakan kardeşlikten
bahsetti; geri döndü böyle, muhalefet partilerini bölge partisi olmakla suçladı.
Niye ihtiyacınız vardı buna? Eğer bir gerginlik çıkarmak gibi bir kararınız,
bir ihtiyacınız olmasa bu program sizin, iktidar olan sizsiniz, görevli olan
sizsiniz; işin bitirilmesiyle ilgili sorumluluğu olan sizsiniz. Millete sizin
sözünüz var. Kavgaya niye ihtiyacınız var? Bakanınız çıkıyor, muhalefet
partilerini bölge partisi olmakla suçluyor. Benim Hakkâri’de teşkilatım var. Oy
alırız almayız, ama Türkiye'nin tamamında siyaset yapmaya gayret sarf ediyoruz.
Sizin, iktidar partisi olarak siyaseti bu şekilde gasbetmeye,
mahkûm etmeye hakkınız var mı?
Bir başka şey,
tabii burada çok konuşulduğu için söylüyorum, tekrar bugün gündeme geldiği için
söylüyorum. İktidar partisi grubu adına Bakan veya başkan vekili, yetkili
sözcü, burada her söylediğini gerçek söylemek, doğru söylemek ve ispat etmek
mecburiyetindedir. Bize bizim hoşumuza gitmeyen sözleri söylemek mecburiyetini
yüklemeye hakkınız yok. Bugün burada Sayın Bakan da oturuyordu, eski bakan da
oturuyordu, bizim Grup Başkan Vekilimiz kalktı, dedi ki: “Hem geçmiş dönem hem
yeni dönem, gelin bu Mavi Akım’ın hesaplarını yeniden inceleyelim, Var mısınız?
diye de meydan okudu.
Şimdi, kalkıp da
buradan elini sallaya sallaya… Gazetelere baktınız mı
Sayın Kılıç? Gördünüz mü kendinizi? Böyle elinizi sallaya sallaya.
Bir de Devlet Bey’in, Devlet Bahçeli’nin devlet adamlığını sorgulayarak söze
başlıyorsunuz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Büyük adamdır o, büyük adam.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Evet ve dönüyorsunuz, diyorsunuz ki “Kapalı oturumda Türkiye’nin ve
Türkiye Cumhuriyeti devletinin hangi menfaatini kime, kaç paraya sattınız?”
Biliyorsanız buyurun söyleyin. Buyurun söyleyin. Bilmiyorsanız bunu söylemeye
hakkınız yok. Çünkü Hükûmet olan sizsiniz, devlet
olan sizsiniz. Milletin kafasını karıştırmaya ne hakkınız var?
Biz de diyoruz
ki, gelin bildiklerinizi söyleyin. Bugün içinizde bulunan o dönemin
milletvekilleri, bakanları hatta başbakan yardımcıları söylesin.
Niye bunu
yapıyorsunuz? Bunu söz ola gele diye yapmıyorsunuz. Bunu bilerek yapıyorsunuz.
Bunu şuurlu olarak yapıyorsunuz. Niye? Karar vermişsiniz, burası gerginlik
yaşasın. Burada kavga olsun, dövüş olsun.
Değerli
arkadaşlar, yani bundan ne menfaat çıkartıyorsunuz, hangi projenizin bununla
gerçekleşeceğini ümit ediyorsunuz onu bilmiyorum ama sizi millete şikâyet
ediyorum. Milletin sorunları ortada dururken Sayın eski Belediye Başkanı, Sayın
Milletvekilim İstanbul ile ilgili güzel şeyler yapıldığını söyledi, eyvallah.
Siz zaten güzel şeyler yapmak için iktidar oldunuz. Yapamadıklarınızın hesabını
vereceksiniz. Öyle mi kardeşim?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – O da doğru.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Yani her yağmurda bu İstanbul’un sel altında kalmasını nasıl
savunuyorsunuz?
Bakın, size
teklif ediyoruz: Gelin bir İstanbul araştırma grubu kuralım. Yani burada 2002’yi
bahane ederek, yapılanları öne çıkartarak, yapılamayanları, yanlış yapılanları
milletin gözünden saklamak hakkınız var mı Sayın Milletvekili?
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Hayır, öyle bir şey söylemedik asla, öyle bir şey söylemedik.
MEHMET ŞANDIR (Devamla)
- Dolayısıyla, bakın, burada dün bu gerginliklerin sebebi, müsebbibi siyasi
iktidarın, iktidar partisi grubunun kararıdır. Bakanıyla, grup başkan vekiliyle
hatta maalesef Grup Başkanı Sayın Başbakanla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Şandır, lütfen tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Zaman kalmadı ama reddedilemeyen, yalanlanamayan bir olay
yaşanmıştır. Sayın Başbakan Meclis Başkanını doğrudan azarlamıştır. Bunları
Sayın Meclis Başkanının yalanlaması gerekir, şu saate kadar da yalanlamamıştır.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Dün yalanladı.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – İletişim Dairesi Başkanının yapmış olduğu açıklama ayrı bir yüz
kızartıcı hadisedir. Sizi bir daire başkanının muaheze etmesine sizin de itiraz
etmeniz lazım.
Meclis Başkanı
kendini savunabilmeliydi. Gazetelere yansıyan husus çok ağırdır ve Sayın
Başbakan “Bu ne biçim yönetim, sen ne biçim yönetiyorsun bu Meclisi?” diye
Sayın Meclis Başkanına çıkışmıştır; o da “Gereken tedbiri alacağım efendim.”
demiştir.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Yalanlandı efendim, yalanlandı.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Yalanlanmadı arkadaşlar, ben de yalanlanmasını istiyorum.
Tekrar ediyorum:
Türkiye'de kötü şeyler oluyor, yedi yıldır bu ülkeyi tek başınıza
yönetiyorsunuz ama hâlâ Türkiye'ye yakışmaz, Türk milletine yakışmaz birtakım
olaylar oluyor ve bu yakışıksız olaylar Meclisimize de yansıyor maalesef.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ama Mecliste kürsüyü biz işgal etmedik ki Sayın Şandır, yapmayın
Allah aşkına!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, bu grup önerisinin aleyhinde
söz aldım ama lehinde oy vereceğimizi tekrar ifade ediyorum. Bu Genel
görüşmenin açılmasını biz de istiyoruz.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
AK PARTİ grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.02
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.14
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, tutumunuz hakkında, 63’üncü maddeye göre…
BAŞKAN – Sayın
Genç, bir saniye, bir şeyi başlatalım...
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika efendim, bir dakika.
BAŞKAN – Böyle
bir hakkınız var mı Sayın Genç?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim… Nasıl?
BAŞKAN – Böyle
bir hakkınız var mı?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Var efendim! Bakın…
BAŞKAN – Önce
Meclisi bir açalım, bir soralım…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, 63’üncü maddeye göre, tutumunuz hakkında söz istiyorum.
Ben size, bana söz verirseniz… Bakın, biraz önce grup önerileri üzerinde söz
verirken grup önerisinin üzerinde birinci sözü verdiğiniz kişilere kura çektirmediniz.
BAŞKAN – Niye
kura çekilmedi Sayın Genç? Burada kurasız mı çekildi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır efendim, çektirmediniz. Kura çektirmeden söz verdiniz. 2 kişi
biraz önce… AKP Grubunun önerisinin kabul edilmesi üzerine genel görüşme gündem
maddesi gündeme alındı. Ben yerimden size hitap ettim, dedim ki: “Ben söz
istiyorum. Bu genel görüşme önergesi ki söz hakkım şimdi doğuyor.” O sırada
doğuyordu. Siz hemen birleşimi kapattınız. E, AKP şimdi getirdi, 50 tane
milletvekilinin şeyini verdi. Ondan sonra, benim söz hakkım kayboldu. Şimdi,
ben bu tutumunuz…
BAŞKAN – Sayın
Genç, sizin söz hakkınız yoktu ki. İki lehinde, iki aleyhinde söz isteyen sayın
milletvekillerine söz verildi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, hayır, rica ediyorum. Meclisi çok keyfî yönettiğiniz için
63’üncü maddeye göre söz istiyorum. 63’üncü maddeye göre söz istiyorum efendim.
Böyle şey olmaz ya! Biz de burada milletvekiliyiz fiilen ama susturuluyoruz.
63’üncü maddeye göre bir usul tartışması…
BAŞKAN – Sayın
Genç, yarınki görüşme için diyorsanız, getir yarınki görüşme için de kuraya dâhil
edilecek, çekilecek şimdi.
Ne için
istediniz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bakın, orada, söz istem sırasına göre verilir. Daha siz
“Önergenin gündeme alınması kabul edilmiştir.” dedikten sonra hemen ben söz
istedim. Bakın burada…
BAŞKAN – Hangi
önergeyle ilgili söylüyorsunuz Sayın Genç?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, yarınki genel görüşme önergesiyle ilgili. Ama siz kürsüyü
terk ettiniz
BAŞKAN – E,
kapattıktan sonra ne yapacağım? Kapattıktan sonra söz veremem ki Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – E, tamam. Bana söz hakkı doğdu. “Kabul edilmiştir” dedikten sonra
kürsüyü terk ettiniz. Ben usul tartışması…
BAŞKAN – Ara
verdim, ne yapmam gerekiyordu Sayın Genç?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, usul tartışmasını 63’üncü maddeye göre açmanızı istiyorum.
Aynı zamanda sizin bu konuda yaptığınız hatalar var, öteki arkadaşlar…
BAŞKAN – Sayın
Genç, usulle ilgili benim uyguladığım yanlış bir uygulama söz konusu değil ki
usul tartışması istiyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim var, 63’üncü maddeye göre, başkanın Meclisi yanlış
yönetmesinden dolayı tutumunuz hakkında usul tartışmasını istiyorum. 63’üncü
maddede…
BAŞKAN – Sayın
Genç, bakın, isteğiniz…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, zabıtlara geçer. Zabıtlara baktığınız zaman…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Canikli, bir saniye.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ya sen şimdi otursana oraya! Sen orada otursana! Senin aklın ermez
böyle şeylere, sen otur yerine!
BAŞKAN – Sayın
Genç, bakın doğru değil talepleriniz. Ancak ortada herhangi bir usulsüzlük veya
Tüzük’e uymamazlık da söz konusu değil. Yerinizden
size iki dakika…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, ben kürsüden…
BAŞKAN – Hayır,
Sayın Genç. Ortada, söylediğim gibi…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, zaten bu benim doğal hakkım. Tutumunuz hakkında usul
tartışmasını açmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Genç, usul tartışması açacak herhangi bir şey söz konusu…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bakın, Sayın Başkan, ben baştan beri buradaydım. Üç tane
grup önerisi geldi. Hemen birinci söz sahiplerini kuraya çektirmediniz ve ondan
sonra…
BAŞKAN – Sayın
Genç, şöyle bir düşünceniz varsa, eğer Meclisin çalışmasını engelleme gibi…
Burada, bak, her şey Tüzük dâhilinde yapılıyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ee tamam işte… İç Tüzük’e göre…
BAŞKAN – Buradaki
oturan sayın başkanlar yetkilerini Anayasa’dan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü’nden alırlar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, tutumunuz hatalı.
BAŞKAN - Bunun
haricinde herhangi bir şey yapılması söz konusu değil.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Ama bana bir söz verin, 63’üncü maddeye göre…
BAŞKAN – E
veriyorum, yerinizden; oturun, iki dakika söz...
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 63’üncü maddeye göre söz istiyorum efendim, ben 60’a göre
istemiyorum. 63’üncü maddeye göre bir usul tartışmasını açalım. Çünkü burada
hep böyle hata yapılıyor efendim.
BAŞKAN – Sayın
Genç, eğer herhangi bir usulsüzlük yaptığımı iddia ediyorsanız…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet yaptınız.
BAŞKAN - … Genel
Kurulun oylamasına sunarım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet, tamam, sunun. Ama önce ben konuşayım da…
BAŞKAN – Ama ne
için usulsüzlük yaptım, onu bir söyleyin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ben açıklayacağım kürsüde işte.
BAŞKAN – Olur mu
Sayın Genç? Yani Tüzük açık.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Söz verirseniz açıklayacağım.
BAŞKAN - Ne için
istediğinizi bir söylemeniz gerekir ki, hangi konuda…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, tabii, burada konuşmalarımız hep… Konuşturmamak için,
hem gruplar hem de Meclis Başkanlık Divanı bize karşı çok açık tavırlı oluyor.
Ben onun için bu… Biraz önce de zaten yerimde bana sataştınız, dediniz ki: “Siz
burada yoktunuz.” Hâlbuki bu Genel Kurula gelen en fazla ben varım.
BAŞKAN – Sayın
Genç, bu tartışma istediği kadar uzayabilir, uzatabilirsiniz ama herhangi bir
usulsüzlük söz konusu değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, 63’üncü maddeyi okur musunuz, lütfen Meclis Başkanını
Meclisin çalışma gündemine riayete davet… Ben o maddeye istinaden, usul
tartışması açılmasını istiyorum efendim. Ben ona göre, 63’üncü maddeye göre…
BAŞKAN – Yerinize
oturun, iki dakika söz veriyorum yoksa vermiyorum Sayın Genç, doğrusunu
söyleyeyim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, kürsüden istiyorum. Sayın Başkan, kürsüden istiyorum. Yani
kıyamet de kopmuyor ki!
BAŞKAN – Alakası
yok Sayın Genç. Burada yanlış bir uygulama ihdas ediliyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, yanlış tutumunuz var. 63’üncü maddeye göre ben kürsüde izah
edeceğim bunu.
BAŞKAN – Yerinize
oturun Sayın Genç, iki dakika söz vereceğim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim…
BAŞKAN -
İstiyorsanız yerinize oturun, iki dakika söz vereceğim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, ben kürsüde… Usul tartışması açılmasını…
BAŞKAN – Sayın
Genç, ortada herhangi bir usulsüzlük yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ona siz karar veremezsiniz. 63’üncü
madde gayet açık. Milletvekillerinden herhangi birisi usul tartışması
isterse 63’üncü maddeye göre kendisine söz verilir.
BAŞKAN – O zaman,
ne usulsüzlük yaptığımı söyleyin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ancak biz konuşuruz, siz tutumunuzu Genel Kurulun oyuna sunarsınız.
BAŞKAN – Sayın
Genç hangi konuda usulsüzlük yaptığımı söyleyin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ben izah edeceğim işte orada.
BAŞKAN – Olmaz ki
Sayın Genç. Tüzük öyle diyor. Hangi konuda usulsüzlük yaptım ben?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, söz istedim vermediniz. Ondan sonra, kuraları yanlış
çektiniz. Bazıları kuraya tabi tutuyorsunuz, birisini şey ediyorsunuz. Yarınki
genel görüşme konusunda, benim konuşmamam için fiilen imkânsız hâle
getiriyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Genç, kuralar, söz talebinde bulunan tüm grup başkan vekilleri nezaretinde
Kanunlar Dairesi tarafından yapılmakta ve…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, ben sizden 63’üncü maddeye göre söz istiyorum,
bana…
BAŞKAN – …kâtip
üyelerin gözetiminde yapılmakta.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, kâtip üyelerle ilgisi yok, ben size 63’üncü maddeye göre
tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Genç, ortada yaptığım herhangi bir usulsüzlük söz konusu değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ben onu kürsüde izah edeyim.
BAŞKAN – Sayın
Genç, keyfî verilmez, keyfî de istenmez.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim?
BAŞKAN – Hangi
konuda usulsüzlük yaptığımı söyleyeceksiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani, şimdi, Sayın Başkan, ben burada tek bağımsız olmasaydım…
Bakın, ben bağımsız olduğum için…
BAŞKAN - Okuyorum
63’üncü maddeyi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 63’üncü maddeyi okuyun efendim.
BAŞKAN –
“Görüşmeye yer olup olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye
bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden önce konuşulur.”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Başkanlık Divanını Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma
usullerine davet için tutumunuz hakkında söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – “Bu
yolda bir istemde bulunulursa, onar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve
aleyhte en çok ikişer kişiye söz verilir. Bu görüşme sonucunda oya başvurmak
gerekirse, oylama işaretle yapılır.”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet.
BAŞKAN – Sayın
Genç, herhangi bir uygulama olması gerekir ki…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Beyefendi, ben bir milletvekiliyim, bir milletvekilinin talebi
varsa bunu siz yerine getirirsiniz, Genel Kurul karar verir. Yani, usulsüzlük
var mıdır yok mudur?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – 63’üncü madde kötüye kullanılamaz Sayın Başkan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Genç, burada, çalışma saatinin bitimine kadar orada durabilirsiniz. Herhangi
bir usulsüzlük söz konusu değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim ben iddia ediyorum, bugüne kadar bu konuda iddia…
BAŞKAN - Yanlış
bir uygulama ihdas etmemek için size 63’üncü madde gereğince söz vermiyorum
çünkü ortada usulsüz olarak uyguladığım herhangi bir şey söz konusu değil.
İstiyorsanız…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama, bu davranışınız dahi usulsüz.
BAŞKAN – Değil
Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 63’üncü madde size öyle bir yetki vermiyor, usul tartışmasını…
BAŞKAN – Buradaki
Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzük’ünü siz belirleyecek değilsiniz,
uygulamasını da siz belirleyecek değilsiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bu İç Tüzük’ü en fazla uygulayanlardan birisi benim.
BAŞKAN – Olabilir
Sayın Genç; yerinize geçiniz, iki dakika size söz veriyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 63’üncü maddeye göre usul tartışması istendiği zaman söz vermek
zorundasınız, yoksa olmaz.
BAŞKAN –
Zorunluluğum yok Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani bu keyfîliğe kaçar, bu davranışınız bile keyfiliktir.
BAŞKAN –
Olabilir, zorunluluğum yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben söz istiyorum Sayın Başkan. Bana söz vermek zorundasınız. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen, sayın
milletvekilleri…
Sayın Genç,
yerinize oturur musunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, oturmam. Söz istiyorum. Söz istiyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Otur yerine” sesleri)
BAŞKAN –
Oturmayın, ayakta bekleyin o zaman Sayın Genç. Ayakta bekleyin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Söz vermek zorundasınız Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bir şeyi
uygulamak gerekir ki ondan sonra usulsüzlük tartışması açılması gerekir. Bundan
önce AK PARTİ Grubunun önerisi vardı, grup önerisi, bunun üzerine iki lehte,
iki aleyhte olmak üzere söz istediler, 4 sayın milletvekili çıktı konuştu.
Sizin söz hakkınız, müracaat etmişsiniz…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Orada söz sırasını belirlemede hata yapıyorsunuz. Bunu izah
edeceğim orada. Ayrıca da AKP Grubunun önerisi üzerine yarına yapılacak genel
görüşme önergesi gündeme alındı, siz milletvekillerinin söz isteme hakkını
ortadan yok edecek şekilde kürsüyü terk ettiniz. Niye yaptınız? Şimdi, 50 tane
AKP Grubu, öteki grupta 50’şer tane getirdiler, 2 tane milletvekilinin konuşma
hakkı var… Ben hâlbuki hemen yerimden söz istedim ve birinci söz benimdi ama
siz bunu bertaraf etmek için hemen kürsüyü terk ettiniz. Onun için, lütfen o
konuda usul hakkında bir söz istiyorum efendim.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, Meclisi yönetir misiniz, Meclisi yönetir misiniz…
BAŞKAN – Lütfen…
Lütfen, sayın milletvekilleri…
RECEP KORAL
(İstanbul) – Hayır, 550 kişi tek tek konuşacak olsa… Olur mu öyle şey?
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen yerinize geçiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakın, ben sıradan bir milletvekili değilim. Bu Parlamentoda… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Herkes
biliyor Sayın Genç sizin milletvekili olduğunuzu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Benim şimdi burada bir grubum da yok, bir grubum olsaydı, grubum
şimdi peşimden gelirdi, siz ona göre… Yani tek olmak demek burada kendisine
karşı her türlü usulsüzlüğü işlemek demek midir yani?
Ben size bir
milletvekili olarak diyorum ki: 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz
istiyorum.
RECEP KORAL
(İstanbul) – Tutumu yok, ne tutum yaptı ki anlamadım.
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Milletvekili…
Sayın Genç,
herhangi bir usulsüz uygulama yok, dolayısıyla usulsüzlük de yok, istiyorsanız
yerinizden iki dakika söz vereyim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Kaç tane söz verdiniz 63’üncü maddeye göre Sayın Başkan, tutanakları
inceleyin, 63’üncü maddeye göre kaç tane usul tartışması verdiniz?
BAŞKAN – Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.-
Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, bir milletvekili konuşurken, bir
milletvekiline karşı saygısızlık yapıyorsunuz. Bu davranışınız dahi Meclis
Başkanlık kürsüsünde oturan bir kişiye yakışmayan bir davranış. Yani böyle bir
şey olur mu Sayın Başkan!
BAŞKAN - 2’nci
sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine devam edeceğiz.
2.-
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, oraya geçemezsiniz, evvela benim meselemi halletmek
zorundasınız. Onun için bana söz vermek zorundasınız. Söz vermek zorundasınız.
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
BAŞKAN – 3’ncü
sıraya alınan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S.
Sayısı: 427)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bu tutumunuzla AKP’de size çok fazla makam vermezler.
Bakıyorum, çok böyle AKP İktidarının paralelinde hareket ediyorsunuz. Zaten
Meclis Başkanlığı diye bir makam kalmamış. Tayip Erdoğan gidiyor Mehmet Ali
Şahin’e diyor ki: “Onları dışarı at.” Böyle talimatla yönetilen bir Mecliste,
Meclis bulunmaz…
BAŞKAN - Dördüncü
sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/706) (S. Sayısı: 407) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu
407 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen…
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek.
Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sabahtan beri burada görüşmeleri izliyoruz. Hep, salı günkü
görüşmelerin esintileri, serpintileri buraya yansıyor ve ister istemez arkadaşlarımız
da bu konularda görüşlerini ifade ediyorlar.
Gerçekten, salı
günü burada -ben 2002 yılından beri Meclisteyim- hiç yaşamadığımız tartışmalara
tanık olduk. Umarım ve dilerim ki bu tip tartışmalar bir kez daha yaşanmaz.
Değerli
arkadaşlarım, bu Karadağ ile bir anlaşma yapıyoruz. Bugün de onay için Genel
Kurula gelmiş bulunuyor. Acaba Karadağ ile ilişkilerimizin boyutları nedir?
Ticari ilişkilerimiz ne kadardır? Ne kadar ihracat yapıyoruz, ne kadar ithalat
yapıyoruz, Karadağlıların Türkiye’de bir yatırımı, sermayesi var mı? Bizim
yatırımcılarımız, sermayedarlarımız Karadağ’da yatırım yapmakta mıdır? Bu
konularda bir bilgi verilirse daha bilerek konuyu tartışmış oluruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuya geçmeden önce ben biraz önce İstanbul’daki sel felaketiyle
ilgili yapılan tartışmalar konusunda bir iki şey söylemek istiyorum.
Biliyorsunuz İstanbul’da büyük bir sel felaketi yaşandı ve 31 kişi hayatını
kaybetti. En büyük hasar, en büyük felaket de Ayamama Deresi’nde yaşandı; bu, İkitelli’de bulunan Ayamama Deresi. O sel felaketinden
hemen sonra Genel Başkanımız Deniz Baykal ve arkadaşlarımızla birlikte gittik
bölgeyi gördük. Gerçekten, o bölge bir sel yatağı olmasına
rağmen, bir dere olmasına rağmen imara açılmış, binalar yapılmış, suyun aktığı
dere daraltıla daraltıla küçücük bir dere hâline
getirilmiş ve diğer kısımlarına da işte tır garajı yapılmış, binalar yapılmış,
büyük bir yağmur geldiği zaman da, sık sık olduğu
gibi, her tarafı sel bastı, büyük bir felaket yaşandı, büyük bir servet heba
oldu ve en önemlisi 31 vatandaşımız hayatını kaybetti. Ne yazık ki bu
olay hem kamuoyunda yeteri kadar sahiplenilmedi hem de hem Büyükşehir
Belediyesi hem iktidar partisi bu konuya yeteri kadar eğilmedi. Biraz önce
burada konuşan arkadaşlarımız ifade ettiler, dediler ki: “Bunun için büyük bir
kaynak aktarıldı. Bundan sonra o dereleri ıslah edeceğiz.” Oysa bundan çok önce
Dünya Bankasından bu derelerin ıslahı için önemli bir kaynak aktarılmıştı,
ayrılmıştı ama ne yazık ki o kaynak kullanılmadı. O kaynak kullanılmış olsaydı
bugün yaşadığımız, 31 vatandaşımızın hayatını kaybettiği o taşkınlar
yaşanmazdı.
Bir diğer önemli
nokta, bu bölgeyi imara kimin açtığı konusu sık sık
tartışılıyor. 1994 yılından beri AKP ve ona yakın anlayış… 1994 yılında,
biliyorsunuz, şimdiki Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan Büyükşehir Belediye
Başkanı seçilmişti ve o tarihten beri de İstanbul Büyükşehri AKP zihniyeti
yönetmektedir. Peki, on beş yıldır bu bölgede niçin bir ıslah yapılmamıştır?
Biraz önce söyledim, kaynak gerekçesine sığınamazsınız çünkü kaynak Dünya
Bankası tarafından ayrılmıştır. Ama ihmal, vurdumduymazlık, ne yazık ki, “Bir
şey olmaz” anlayışı o bölgeyi bakımsız, çaresiz bırakmış ve o sel felaketine
maruz kalmıştır.
Gene bu bölgeyi
imara açan karar burada, elimde ve altında, değerli arkadaşlarım, “Ali Müfit Gürtuna (Meclis Birinci Başkan Vekili), Zeki Yeşildağ (Divan Başkanı) ve Recep Tayyip Erdoğan
(Büyükşehir Belediye Başkanı)...” Tarihi de 10 Mart 1998. Burada açıkça sel
yatağı olan dere imara açılıyor ve oraya binalar yapılıyor.
Şimdi, sel
felaketinden sonra açıklamalar yapıldı, denildi ki: “Oradaki binaları
yıkacağız.” Bazı binaların da istinat duvarını filan yıkmak üzere harekete
geçildiğini televizyonlarda görüyoruz, gazetelerden okuyoruz. Ama değerli
arkadaşlarım, önemli olan o dere yatağını imara açmamaktı. Bu dere yatağını
imara açan, oralara ruhsat veren kararların hepsine Cumhuriyet Halk Partili
Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri karşı çıkmışlar ve muhalefet oyu
vermişlerdir. Buna rağmen o dereler imara açılmıştır, göz göre göre bu sel felaketi hasarına yol açmıştır, bunun
saklanacak, gizlenecek hiçbir tarafı yoktur. Hiç yoksa,
ben burada beklerdim ki konuşan arkadaşlarımız gelsinler bir özür dilesinler.
Orada 31 vatandaşımız hayatını kaybetti, pek çok insan servetini kaybetti.
Hiçbir şey olmamış gibi “İstanbul bir marka şehir oldu, İstanbul’da şakır şakır sular akıyor.” diye bir edebiyat geliştiriyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, İstanbul’u yaşayanlar, İstanbul’u görenler - herkes biliyor
zaten, herkes İstanbul’la çok yakından ilgili- bilir, bir yağmur yağdığı zaman
pek çok binanın sel altında kaldığı, trafiğin işlemediği, insanların artık
arabalarına binip yollarda bekledikleri bir şehir hâline gelmiştir.
Uluslararası pek çok toplantı İstanbul’da yapıldığı zaman toplantının yapıldığı
bölge tümüyle trafiğe kapatılmaktadır, âdeta İstanbul’da yaşayanlar
uluslararası toplantılara tepki gösterir hâle gelmişlerdir. Dünyanın
hiçbir şehrinde -gidiniz Paris’e, gidiniz Londra’ya, gidiniz Berlin’e- bir
yerde uluslararası toplantı yapılıyor diye o bölgenin tümüyle trafiğe
kapatıldığını, hatta vatandaşların yaya giriş çıkışının engellendiğini
görmezsiniz ama biz bir toplantı yapıyoruz, o bölgeleri kapatıyoruz ve
insanlara çile çektiriyoruz, sonra da “İstanbul marka şehir oldu, İstanbul’da
sular şakır şakır akıyor…”
Değerli
arkadaşlarım, İstanbul’da, evet, yağmur yağdığı zaman sular akar, yağmur
yağmadığı zaman sular akmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen müdahil olmayın.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Şimdi, Istranca dereleri…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Yollarda öyle ama evdeki muslukta her zaman sular akar.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Bakınız, Istranca derelerinin projesini
yapan Cumhuriyet Halk Partisidir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Onlara bile karşı çıktınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Hayır, Istranca Deresi’nin projesini biz
yaptık.
BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen Genel Kurula hitap ediniz efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Projesini yaptığımız bir olaya, bir yatırıma karşı çıkmamız mümkün
mü? O kadar peşin hükümle hareket ediyorsunuz ki… Zaten siz de şu kavram var:
Milat, tarih AKP’yle başlıyor. AKP’den önce hiçbir şey yoktu, İstanbul sıfırdı,
İstanbul’da hiçbir şey yoktu, her şeyi AKP yaptı!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Olmaz olur mu, çöpler vardı, çamur vardı…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Türkiye’de hiçbir şey yoktu, hepsini AKP yaptı!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Çöp, çukur, çamur, hepsi vardı.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız, yönetimde, idarede devamlılık
esastır fakat AKP’de “hukuk” kavramı, “yönetim” kavramı olmadığı için kendinden
önce herkesi suçlayan, herkesi inkâr eden bir anlayışa sahipsiniz ve şimdi… (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
ORHAN KARASAYAR
(Hatay) – O kararı…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Nasıl?
Değerli arkadaşlarım,
halk oy verir. Oy verdiği zaman iktidarlar değişir ama siz, iktidar değişti
diye o ülkenin rejiminin değiştiğini, o ülkenin hukuk sisteminin değiştiğini
kabul ediyorsunuz, böyle bir şey yok. Halk size oy verdi diye Anayasa’nın temel
hükümlerini değiştiremezsiniz. Halk size oy verdi diye laik, demokratik
cumhuriyeti değiştiremezsiniz.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Öyle bir niyetimiz yok ki, nereden çıkarıyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Halk size oy verdi diye bayrağın rengini değiştiremezsiniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Halk size oy verdi diye Türkçenin resmî dil olmasını
önleyemezsiniz. Siz zannediyorsunuz ki, bir padişahlık yetkisi size verildi,
siz her şeyi değiştiriyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bir yerde hukuk yoksa demokrasi olmaz. Hukuku çiğneyerek
demokrasiyi yaşatamazsınız.
Şimdi,
yaşadığımız olaylara bakınız -biraz önce arkadaşlarımız anlattı- bu telefon
dinlemeleri, yani Abdülhamit devrinde bile, jurnalciliğin simgesi olmuş bir
devirde bile bu kadar yoğun telefon dinlemesi, insanların birbirini izlemesi
söz konusu olmamıştır. Ama, siz, bunu, belki, övünme
vesilesi yapıyorsunuz, ne kadar güzel herkesi takip ediyoruz, herkesi
dinliyoruz… Böyle bir şey yok değerli arkadaşlarım. Sizde şu anlayış var:
Bizden olanlar, bize karşı olanlar. Memleketi bölüyorsunuz, insanları
bölüyorsunuz. Bir bölücülük aldı, yürüdü. Bize karşı olanların telefonunu da
dinleriz, haklı haksız mahkemeye de veririz, tutuklatırız da… Bunlar ne biçim
işler?
Şimdi, biraz önce
belgeler sunuldu, önümde de var, Adalet Bakanlığı müfettişleri “Şunları şunları dinleyelim.” diyor, onun üzerine hemen bir karar
çıkıyor ve insanlar dinlenmeye başlıyor. Ayrıca, o insanlar dinlenirken ilgili
ilgisiz herhangi bir şekilde o insana telefon eden birisi, o da dinleniyor,
bazı dosyalara, yargı dosyalarına, dava dosyalarına giriyor, alınıyor, belli
gazetelerde manşet… Böyle bir insan hakları ihlali olur mu değerli
arkadaşlarım? Haberleşme özgürlüğü en önemli özgürlüklerden biridir ama AKP
döneminde haberleşme özgürlüğü ortadan kalkmıştır. Kimse kimseyle
konuşamamaktadır. Hatta Plan ve Bütçe Komisyonuna katılan Ulaştırma Bakanı dedi
ki: “Bunun bir önlemi yok, değerli arkadaşlarım. Bunun garanti önlemi kimsenin
kimseyle telefonla konuşmamasıdır.” dedi. Yani düşünebiliyor musunuz, bir hükûmetin bakanı diyor ki: “Haberleşme özgürlüğü
istiyorsanız telefonla konuşmayacaksınız.” Eskiden şöyle bir şey anlatılırdı:
“Eğer bir yerde aranızda konuşuyorsanız su sesinin önünde, çeşmelerin aktığı
yerde konuşun, aksi takdirde dinlenirsiniz.” derlerdi. Şimdi o hâle geldi,
neredeyse Meclisin tavanından bile sular akıtacağız veya her yerde çeşmenin
önünde konuşacağız. Böyle bir şey var mı değerli arkadaşlarım
? Kimi dinliyoruz? Yargıtay üyelerini dinliyoruz. Yargıtay üyesinin
nasıl dinleneceği, Yargıtayın nasıl dinleneceği belli
değil mi? Birinci Başkanlar Kurulunun kararıyla dinlenir. Böyle bir karar var
mı? Hayır, yok ama fiilî durum, biz dinleriz.
Şimdi, AKP şunu
yapmaya çalışıyor: Anayasa’yı çeşitli nedenlerle değiştiremiyor. Anayasa’daki
düşünce özgürlüğünü engelleyemiyor, haberleşme özgürlüğünü engelleyemiyor,
kuvvetler ayrımını, orada, Anayasa’da mevcut olmaya devam ediyor fakat fiilen
kadrolaşma yoluyla artık kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmıştır. Yasama,
yürütme, yargı değil mi, üç erk var. İşte, zaman zaman
dördüncü erk diye medyayı, basını da dâhil ederler ama medya sizin zamanınızda
zaten AKP’ye bağımlı bir sektör hâline gelmiştir. Yasama ile yürütme arasındaki
ilişkiyi salı günü Sayın Başbakanın Sayın Meclis Başkanına karşı sergilediği tavırda gördük.
Âdeta, Sayın Başbakan, Meclisin nasıl idare edileceğini, İç Tüzük’ün nasıl
uygulanacağını Meclis Başkanına telkin etmektedir, Meclis Başkanından talep
etmektedir.
Şaşıyorum, Sayın
Başbakanın etrafında, partide çok değerli insanlar var, niye doğru dürüst bilgi
vermiyorsunuz? Geçmişte o dinleyici localarında pankart açan çocukların pankart
açtıkları için mahkûm olmadıklarını, terör örgütü mensubu olan bazılarının
mahkûm olduğunu niçin söylemiyorsunuz da, Sayın Başbakan, artık…
O kadar çok hata
var ki bu işte. Bir kere, milletvekili, bu Meclisin üyesi, görüşünü, tepkisini
konuşarak da ifade edebilir, pankart açarak da ifade edebilir, çeşitli
yöntemleri vardır. Bu, olsa olsa İç Tüzük’le ilgili
bir sorundur. Nitekim Meclis Başkanı da gereğini yapmıştır ve “Pankartları
toplayın.” demiştir ama Sayın Başbakan “Unutmayın ki, geçmişte pankart açanlar
üç yıl hapse mahkûm oldular, milletvekilleri de hapse mahkûm olur.” demeye
getiriyor. Yani bu bilgisizliği bağışlamak, anlamak mümkün değil. Sayın
Başbakanı doğru bilgilendirmelisiniz ki, o da yanlış görüşler ifade etmesin,
yanlış şeyler söylemesin.
Değerli
arkadaşlarım, dünyanın her yerinde -herhalde bu vesileyle biraz televizyon
izleme fırsatı bulduysanız görmüşsünüzdür- çeşitli parlamentolarda da pankart
açıldığını görürsünüz. Pankart açmak…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Tasvip ediyorsunuz, öyle mi?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Tabii, tabii…
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Bundan sonra böyle bir usul mü olacak?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) - Arkadaşlarımız açtı. Pankart açılabilir. Burayı yöneten Meclis
Başkanı onun uyarısını yapar ama siz, yok bunu suçtur, bunu ceza mahkemesine
vereceğiz, yargılanacaksınız filan derseniz, o sizin cehaletinizi ortaya koyar.
O nedenle, değerli arkadaşlarım…
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Biz de Ergenekon pankartlarıyla gelirsek ne olacak?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Ergenekon’a da gelelim. Buyurun, gelin. Gelin, gelin…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Çünkü Ergenekon’u da...
Ergenekon, ne
yazık ki Türkiye’nin yüz karası bir davadır değerli arkadaşlarım. Hukukun
değil, siyasetin egemen olduğu bir davadır. Bize söyler misiniz, dünyanın hangi
çağdaş ülkesinde neyle suçlandığını bilmeden bir insan iki yıl tutuklu kalır ve
oradaki insanların pek çoğunun bir tek suçu vardır, AKP İktidarına karşı
olmaları, Atatürk ilkelerine sahip çıkmalarıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – O senin görüşün.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Evet. Sayın Başbakan Ergenekon davasının savcısıysa biz de orada
hakkı yenen, sesi çıkmayan, savunma hakkı elinden alınmış olan, yıllardır
haksız yere hapiste tutulan insanların avukatıyız.(CHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bu artık Avrupa ilerleme raporlarına da girmiş, Batı’daki pek çok
insanın da tespit ettiği çok büyük bir haksızlıktır, bir siyasi davadır ve bu
davada yargılanan insanların bir tek ortak paydası vardır…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafında kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen tamamlayınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Tamamlıyorum.
…o da bu iktidara
karşı olmalarıdır, laik, demokratik cumhuriyetten yana olmalarıdır.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Bu milletin karşı karşıya kaldığı kötü durum ne olacak?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Şimdi onların içinde suç işlemiş olan, darbeye karışmış olan, cinayete
karışmış olan varsa onları ayrıca yargılarsınız. Ama siz, bir Mustafa Balbay’ın, bir İlhan Selçuk’un, bazı profesörlerin hangi
cinayete karıştığını düşünüyorsunuz değerli arkadaşlarım?
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Biz mahkeme miyiz, biz ne bilelim?
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Biraz vicdan lazım, biraz insaf lazım. Onun için, değerli
arkadaşlarım, başkalarının felaketinden, başkalarının karşı karşıya olduğu kötü
durumdan sadistçe zevk almayı bir kenara bırakalım. Herkese insan gibi, herkese
insanca muamele edildiği bir hukuk devletinden yana olalım. Hukuk devleti
olmadığı zaman bunun altında biz de kalırız, siz de kalırsınız. Bunu
hafızanızdan, bunu aklınızdan çıkarmayın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyürek, teşekkür ediyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Teşekkür edecek kadar açarsanız teşekkür eder bitiririm. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür etme
fırsatı verecek misiniz?
BAŞKAN – Sayın Özyürek, biliyorsunuz bu konudaki tutumumuzu.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Sadece teşekkür edeceğim.
BAŞKAN – Yok,
teşekkür ediyorum Sayın Özyürek. Lütfen…
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Açarsanız, teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Mikrofonsuz teşekkür edin Sayın Özyürek.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Peki.
Teşekkür
ediyorum, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK PARTİ
Grubu adına söz isteyen Muzaffer Gülyurt, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun Sayın Gülyurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubumuz adına ve
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
AK PARTİ İktidarında Hükûmetimiz 2002 yılından beri,
iktidara geldiğinden bu yana sadece komşu ülkelerimizle değil yurt dışındaki
bütün ülkelerle ilişkilerimizi artırmak ve ticari, ekonomik, sosyal ve kültürel
yönden ilişkilerimizi geliştirmek için çok büyük gayretler sarf etmiştir.
Bu çerçevede,
Karadağ ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetimiz arasında
bir serbest ticaret anlaşması imzalanmış bulunmaktadır. Bu anlaşma 26 Kasım
2008 tarihinde İstanbul’da imzalanmıştır. Karadağ ile yapılan bu anlaşma,
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gümrük birliğinden kaynaklanmaktadır ve
ilişkilerimizin, ticaretimizin artmasına, ihracatımızın oraya yönelik olarak
artışına sebep olan bir anlaşma olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bu konuşmamın içerisinde sizlere Erzurum’la ilgili bir konuyu
ifade etmek istiyorum. Dün çok saygıdeğer bir milletvekilimiz, benim de
üniversiteden meslektaşım olan Erzurum milletvekili arkadaşımız gündem dışı
konuşma yaparken Erzurum’la ilgili birtakım değerlendirmeler yaptı. Tabii, eksiklerin
söylenmesi ve onların tamamlanması noktasında biz her zaman muhalefet
partilerinden gelecek olan görüşlere açık olduğumuzu burada ifade etmek
istiyoruz ancak eksiklikler söylenirken hakkaniyetin de bir tarafa
bırakılmaması gerekir, aksi takdirde bu da bizi fazlasıyla üzmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Erzurum’la ilgili yapılan çalışmalar konusunda birkaç notu
burada arz etmek istiyorum. Bugünlerde Erzurum’u iki üç seneden beri saran bir
heyecanımız var, bu heyecanımız 2011 Kış Olimpiyatlarının ilimizde yapılacak
olmasıdır. Bu sadece ilimiz adına değil ülkemiz adına onur verici bir olimpiyat
olacaktır. Bu olimpiyatların alınışında Sayın Başbakanımızın desteği ve onun
verdiği güven son derece etkili olmuş ve olimpiyatlar ilimize verilmiş
bulunmaktadır.
Olimpiyatlarla
ilgili yapılan çalışmalar ve bunun için yapılan harcamalara bakıldığında, belki
Erzurum’a cumhuriyet tarihimiz itibarıyla bakarsak, daha öncesinden baktığımız
zaman da hakikaten bu kadar yatırıma yönelik bir meblağ Erzurum’a gelmemiştir. Yapılan
çalışmalar 550 milyon Türk lirasını bulmuştur, yani 350 milyon doların üzerinde
bir yatırım sergilenmiştir. Burada, sadece Erzurum’a yönelik değil, ülkemize
yönelik olarak, ülkemizin hakikaten turizmde, kültürde ve insanların birbirine
bağlantısının oluşmasında çok büyük etkili olacak olan bu kış olimpiyatlarına
hep birlikte hazırlanıyoruz ve olimpiyatların yapılacağı yerleri gezip
gördüğümüz zaman Erzurum’a bu Hükûmetin ne kadar önem
verdiğini de buradan ifade etmek istiyorum.
İkinci olarak,
biz geldiğimizde Erzurum’da doğal gaz yoktu, hava kirliliğinden insanlarımız
neredeyse nefes alamıyordu. Hamdolsun bugün doğal gaz Erzurum’a İktidarımız
tarafından getirildi. Oraya abone olan insanlarımızın sayısı çoğaldıkça hava
kirliliğimiz de azalmakta ve buna bağlı olarak da hakikaten Erzurum temiz bir
havaya kavuşmaktadır.
Ayrıca, il özel
idaremizin bu KÖYDES projelerinde yapılan hizmetlerinden bahsetmek istiyorum
çünkü değerli meslektaşım “Yedi yıllık AK PARTİ İktidarında Erzurum ihmal
edilmiştir, hiçbir şey yapılmamıştır.” diye ifade ettiği için ona bir cevap
olması adına ifade etmek istiyorum.
Bakınız, KÖYDES
uygulamalarıyla alakalı olarak 2005 ila 2009 yılları arasında 142 milyon 302
bin 399 Türk liralık bir yatırım KÖYDES projesiyle gerçekleştirilmiş; 527
yerleşim birimine şebekeli su verilmiş,
Ayrıca, Sayın
Sağlık Bakanımızın Erzurum Milletvekili olması nedeniyle, Türkiye’nin bütün
illerine yaptığı hizmetler Erzurum’a da tabii ki yansımış. Uzun yıllardan beri,
ben de bir sağlıkçı olmam nedeniyle, Erzurum bir sağlık merkezi olarak hizmet
vermiş; bu sağlık merkezi bugün daha da çok genişlemiş, gelişmiş ve Sağlık
Bakanlığımız 400 yataklı bölge eğitim hastanesini yapmıştır. Ben buna mükemmel
demiyorum, muhteşem diyorum çünkü muhteşem bir hastane hakikaten, ilimize
kazandırılmıştır.
Ayrıca, her
ilçemize modern bir hastane yapılmıştır ve bu hastanelerimiz âdeta beş yıldızlı
bir hastanedir. 2002 yılında ilimizde ambulans sayısı 11 adet iken bugün 68’e
yükseltilmiş ve ayrıca bir ambulans helikopterimiz de Erzurum’da, Erzurum’dan
uzak il ve ilçelerde hastalanan vatandaşlarımızı ilimizin hastanelerine kavuşturmak
için hizmet vermektedir.
Bunun dışında,
üniversitemizin de araştırma hastaneleri bulunmaktadır. Daha bundan on
beş-yirmi gün önce yeni bir araştırma hastanemiz Sayın Başbakanımız tarafından
açılarak hizmete sunulmuştur.
Üniversitemizde
yeni fakülteler açmaktayız, yüksekokullar açmaktayız; öğrenci kontenjanımızı
artırarak 45 binin üzerinde öğrenciyi elde etmiş bulunmaktayız.
Ayrıca, geçen
dönem çıkardığımız bir yasa ile Bilkent, Erzurum’da yine üniversiteye hazırlık
olmak amacıyla ta ilkokuldan başlayarak üniversiteye kadar gelecek şekilde, bir
kampüs içerisinde eğitim öğretime başlamış ve Bilkent
de burada okullarını kurmuştur.
Yine, yakın bir
gelecekte Erzurum’da inşallah bir vakıf üniversitesini de kurarak hizmetlere
eğitim açısından da devam etmiş olacağız.
TOKİ
uygulamalarına baktığımız zaman, yapımı tamamlanan 3.758 konutu biz Erzurumlu hemşehrilerimizin hizmetine sunduk. Şu anda yapımı devam
eden 788 tane konut bulunmaktadır. Yine ayrıca, TOKİ ile 1 lise, 4 ilköğretim
okulu, 3 cami, 4 ticaret merkezi, 5 adet pansiyon, 2 adet çok amaçlı salon ve 1
adet de kütüphane gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.
2002
seçimlerinden önce Erzurum’da başlanmış olan ama bir türlü bitirilemeyen bir
havaalanı, havalimanı terminal binamız vardı. 2 milyon yolcu/yıl kapasiteye
sahip olan, 22.790 metrekarelik bu terminal binasını tamamlamak, bitirmek de
bize nasip oldu ve oradan 2002 yılında bakınız, 94.610 yolcu geçerken bizim
yapmış olduğumuz bu hizmetin sonucunda 2008 yılında 527.505 yolcu seyahat
etmiştir. Uçak sayısı 2002 yılında 1.755 iken 2008 yılında 4.842’ye
yükselmiştir. Dolayısıyla bu kadar hizmet yine AK PARTİ İktidarının çalışmaları
ve Erzurum’a getirdiği hizmetlerin sonucu elde edilmiştir.
Karayollarımızın
yaptığı çalışmalara bir göz atalım. 2003 yılı öncesine kadar sadece
Ayrıca, bir şey
daha söyleyeyim: Yıllar öncesinden beri, yine bizden önceki hükümetler
döneminde başlatılmış ama bir türlü hayata geçirilememiş olan Erzurum Tekman
yolunun -bugün Tekmanlıların üzerinde çok durduğu, bizden büyük bir istekle
talep ettikleri- çalışmaları tamamlanmak üzeridir. Bu yazın biz diğer
milletvekili arkadaşlarımızla beraber gezdik. Palandöken’in zirvesi aşıldı,
artık teker bundan sonra düze çıktı. Bundan sonra, yakın zamanda, inşallah
Tekman yolumuz da tamamlanacaktır.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – İniş aşağı gideceksiniz, iniş aşağıya!
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Bunun dışında, baktığımız zaman Erzurum’da insanlarımızın maddi
durumunda belki zayıf olanları var, Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan biz o fakir
insanlarımıza da destek oluyoruz. Ama şuradan da görüyoruz ki, Erzurum’da 2002
yılında 45.103 araç varken bugün 72.148 tane araç Erzurum trafiğinde seyir
hâlinde bulunmaktadır. Bu araçların sayısının artmasına rağmen, aldığımız
bilgiler doğrultusunda, trafikte kaza oranı düşmüş, ölümlü ve yaralanmalı
kazalarda büyük oranda azalma meydana gelmiştir.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bravo!
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Ayrıca şunu da ifade etmek istiyorum: Esnafımızın durumunun kötü
olduğundan ve ayrıca Ticaret Odasına bağlı şirketlerin kapandığından
bahsediliyor.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, 2009 yılı itibarıyla Erzurum’da 119 tane şirket kapanmış,
doğru ama buna karşın 195 tane limitet ve anonim şirket açılmıştır.
Ayrıca, 35 kooperatif
kapanmış ama buna karşılık 47 kooperatif açılmıştır.
Durumu iyi
olmayan esnafımız da var. Biz de onlarla devamlı ilişki içerisindeyiz,
kendileriyle konuşuyoruz ama esnafımızın borçlarını ödemesi için onlara sicil
affını biz çıkardık, faiz oranlarını biz düşürdük ve bütün bunların sonucunda
esnafımız borcunu ödeyerek yeni krediler alabiliyor.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Ne kadar karşılıksız çek var?
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Ancak burada bir eksikliğin olduğunu ben de itiraf etmek isterim,
zira borcunu ödemiş olan bir esnafımız, hiç borcu olmasa dahi Merkez
Bankasındaki işlemleri silinmediği için önü kapanmış durumda oluyor. Bunun da
düzeltilmesi lazım. Araştırdım, esnafımız bizzat kendisi müracaat ederse Merkez
Bankasından sildirebiliyormuş ama buna bir kolaylık getirilmesinin de faydası
olacağını düşünüyorum.
EŞREF KARAİBRAHİM
(Giresun) – Çek, çek!
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Ayrıca, KOSGEB çalışmalarımızla esnafımıza, KOBİ’lerimize destek
verdiğimizi de buradan ifade etmek isterim.
2003-2008 yılları
arasında 200 adet KOBİ desteklenmiş ve geri ödemesiz hibe para verilmiştir.
Bunun dışında, 208 işletme kredi başvurusunda bulunmuş ve bunların kredileri
onaylanarak, bugünkü parayla 10 milyon 874 bin 658 lira kredi temin edilmiştir.
5 Mayıs 2009,
KOSGEB Kanunu’nun çıkışıyla sanayi dışı KOBİ’lere, yani hizmet sektöründe görev
alanlara da ayrıca destek verilmesi kabul edilmiş, bunun için de Erzurum’da
yoğun müracaatlar olmuştur.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Başkan, on beş dakikadır Erzurum’u anlatıyor, konuya dön diye
hiç sesiniz çıkmıyor.
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) - Bir diğer konuya geçiyorum değerli milletvekilleri, tarım konusu.
Erzurum, bilindiği üzere hayvancılık yapan, tarımı daha ziyade hayvancılığa
dayanan bir ilimiz. Burada hayvancılık konusunda baktığınız zaman 2000 yılında
547 bin 182 büyükbaş hayvan varken, bugün 543 bin 894 hayvan var. Yani sayıda
herhangi bir azalma söz konusu değil. Küçükbaşa baktığımız zaman burada bir
azalmanın olduğunu görüyoruz. Şöyle ki, 2000 yılında 956 bin 634 küçükbaş
hayvan varken, bugün 651 bin 253’e düşmüştür. Eksilme oranı yüzde 31,9’dur. Ama
Türkiye geneline baktığınız zaman bu eksilme oranı eksi 32,4’tür. Yani,
Erzurum’daki azalma Türkiye genelinden daha azdır.
Ha, biz bunları
da artırmak için gayret ediyoruz. Şöyle ki, burada yapılan çalışmalarda il
dışına sevk edilen hayvan sayısı artmıştır. 2002 yılında 72 bin büyükbaş hayvan
il dışına gönderilirken, bugün 161 bin 807 hayvanın il dışına sevkinin
yapıldığını buradan ifade etmek istiyorum.
Tarımsal
desteklere baktığımız zaman…
BAŞKAN – Sayın Gülyurt, biraz da isterseniz tasarıyla ilgili konuşursanız…
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Tasarıyla ilgili başında ifade ettim. Bitiriyorum efendim, Sayın
Başkanım.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, on dört dakikadır Erzurum’u anlatıyor, uyardığın
yok!
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Tarımsal desteklemede de yine büyük bir oranda destek sağlanmıştır.
Ancak şunu ifade etmek istiyorum. 31 Ekim 2009 tarihinde, burası çok önemli
sayın milletvekillerimiz… (MHP sıralarından gürültüler)
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Bunu dinliyoruz!
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Erzurum, Karadağ’ın neresine düşüyor Sayın Başkan!
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Özellikle, DAP bölgesindeki görev yapan sayın milletvekillerimizin
dikkatine sunmak istiyorum. 31 Ekim 2009 tarihinde GAP projesiyle alakalı
olarak Bakanlar Kurulumuz bir kararname çıkardı yani süt sığırcılığı
yatırımlarının desteklenmesi için çok önemli bir kararname çıkardı.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Karadağ’da mı oluyor bu olay?
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Dün Sayın Başbakanımızla yaptığımız görüşme sonunda, ilgili
bakanlıklarla yaptığımız görüşmeler sonucunda [CHP ve MHP sıralarından alkışlar
(!)] Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki illerimizin de bu süt sığırcılığı yatırımlarını
destekleme programına alındığını, alınması için çalışıldığını buradan ifade
etmek istiyorum ve bu müjdeyi Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki bütün illerimize
buradan vermek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, son olarak şunu da ifade etmek istiyorum: Erzurum’da iki üç
gündür bir sıkıntılı olay yaşandı. Bir yavrumuz, Musa ismindeki bir yavrumuz
önce kaçırıldı, daha sonra da hunharca katledildiği öğrenilerek cenazesi
bulundu. Bu manada, çalışmalar çok sıkı şekilde devam etti ve bu çalışmalar
sonucunda…
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Önce o çocuğu öldürmemek lazım, çalışmayı boş ver.
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – …yavrumuzun cenazesi elde edilmiş oldu ama tabii ki biz hepimiz
buna üzüldük, yüreğimiz parçalandı.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Hiç parçalanmış gibi durmuyorsunuz beyefendi!
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Sen inekleri say!
MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Ben yavrumuza Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı
diliyorum. Ama olayların aydınlığa kavuşmasında, başta İl Emniyet Müdürümüz
olmak üzere bütün emniyet mensuplarının çok olağanüstü gayretleri olmuştur, ben
buradan kendilerine teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben partimizin, AK PARTİ’mizin,
Sayın Başbakanımızın önderliğinde Hükûmetimizin
ilimize yaptığı çalışmalardan sadece bir demet sundum. Belediye başkanlarımızın
yaptığı çalışmaları da burada ifade etmek istemedim, ifade etmeye zamanım
olmadı ama şunu söylemek istiyorum: Şu bardağın yarısı boş, yarısı dolu, bizim
dolu tarafını görerek hareket etmemiz lazım, hep eksik tarafını görerek hareket
edersek yanlış yapmış oluruz. [CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)]
Ben şöyle
diyorum: Güzel gören, güzel düşünür. Dolayısıyla, biz güzel düşünelim, sizlerin
de bize önereceğiniz, eksiklerimizi giderme noktasındaki tavsiyelerinizi biz
her zaman dikkate alırız ama Hak’tan, hakkaniyetten ayrılmamak kaydıyla olduğu
takdirde, hepimiz bundan yararlanırız diyorum.
Ben bu vesileyle,
bu sözleşmenin, bu kanunun hem Karadağ hem de ülkemiz için hayırlara vesile
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Sayın Başkan, anlaşma konusunda bayağı bilgilendik!
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Feyiz aldık, bir daha bekleriz!
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Bravo! Karadağ konusu ancak bu kadar anlatılırdı!
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Erzurum’un sorunları, hayvancının sorunları…
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – AKP’nin Karadağ uzmanı bu arkadaş!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Gülyurt.
Tasarı üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve aynı zamanda şahsı adına söz isteyen
Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
Sürenizi
birleştiriyorum, otuz dakika.
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 407 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım ve Milliyetçi Hareket
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Karadağ bir Balkan ülkesidir. Karadağ ile bu milletin Balkan
topraklarında hükümran olduğu dönemde çok yönlü ve çok derin ilişkileri
olmuştur. Daha sonra Osmanlının Balkanlar’dan çekilmesinin ardından yaşanan
hazin olayların içerisinde Karadağ da kendi çapında nasibini almış. Müslüman
Boşnakların katledildiği, Arnavutlara karşı zulümlerin uygulandığı ve “Balkan
faciası” olarak bildiğimiz 1990’lı yıllarda Karadağ devleti de oluşma sürecine
girdi ve neticede bağımsız bir devlet olarak Birleşmiş Milletlerde yerini aldı.
Dolayısıyla, bizim geçmişte tarihî, siyasi ilişki içerisinde bulunduğumuz
Karadağ’la elbette ki serbest ticaret anlaşması yapmamızda fayda vardır.
Dolayısıyla, bu ülkeyle serbest ticaret anlaşmasını öngören kanun tasarısının
uygun olduğuna ilişkin Milliyetçi Hareket Partisi görüşünü bu şekilde
huzurunuzda ifade ettikten sonra, uygun bulmadığımız konular hakkında
görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet kararlı bir biçimde Avrupa
Birliği uyum yasaları çerçevesi içerisinde Borçlar Kanunu’yla ilgili
çalışmalarını sürdürmekte ve bu Borçlar Kanunu’nu mutlaka belirli bir tarihe
kadar kanunlaştırarak, kendilerince önemli bir hizmet yaptıklarını ifade
etmekteydiler. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, özel hukuk
ilişkilerinin anayasası niteliğinde bulunan Borçlar Kanunu’nun olgun bir
şekilde, kâmil bir kanun hâline gelebilmesi için elimizden gelen çabayı
göstermeye çalıştık fakat AKP’nin dayatmacı tavırları neticesinde bir türlü
sosyal bir mutabakatı temin edebilecek siyasi bir zemini bulamadık.
Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi bu kanunun olgunlaştırılmasına yönelik
katkılarını muhalefet olarak yerine getirmeye çalıştı fakat ne hazindir ki sayın AKP yöneticileri, bu kanunun engellendiğini ifade
etmek suretiyle, antidemokratik tavırlarını bugün ifade ettiler.
Değerli arkadaşlarım,
bir kanunun olgunlaştırılmasına sağlanacak bir mutabakatla katkıda
bulunabileceğiniz gibi, yapacağınız muhalefetle de katkıda bulunursunuz çünkü
bu kanun uygulayıcılar tarafından hem gerekçeleriyle hem metniyle hem de
değişik önergeleriyle değerlendirilecektir fakat böyle bir katkıyı dahi
hazmedemeyen AKP, bugün her ne olduysa Borçlar Kanunu’nu gündemden çıkardı ve
huzurunuzda görüldüğü gibi, birtakım uluslararası anlaşmaların uygun
bulunmasına ilişkin kanun tasarılarını gündeme getirdi.
Değerli arkadaşlarım,
bugün ne oldu da böyle oldu? Bugün, Türkiye gündemine bomba gibi düşen, Türkiye
gündemini ciddi bir şekilde etkileyen hadiseler cereyan etti. Bunların birkaç
tanesini sizlerin bilgisine sunmak istiyorum:
Bugün, İstanbul
Başsavcısının telefonlarının dinlendiği basın marifetiyle kamuoyuna duyuruldu.
Bugün, Yargıtay
santralinin dinlendiğine dair bilgiler kamuoyuna duyuruldu.
Bugün, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili bu konularla ilgili bir açıklama yaptı
ve bugün, Yargıtay Başkanlık Divanı konuyu görüşmek üzere gündemine aldı.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi bunları olabildiğince kısaltarak sizlerin bilgisine sunmak
istiyorum. Bu bilgileri sunarken de hepimizin çocukken okuduğu “Jurassic Park” adı altında bir hikâyeyi de gündeme getirmek
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bir bilim adamı eski çağlarda yaşayan yaratıkların bu yüzyıla
tekrar, bilim ve teknolojiyi kullanarak kazandırılmasının mümkün olup
olmadığını araştırır ve bu amaçla bir ada bulur. Bu adada da o yıllarda yaşayan
yaratıkların genlerinin bulunduğu birtakım maddeleri alarak bunların üzerinde
gen teknolojisine göre geliştirmeler yapar ve öyle yaratıkları yaratır. O eski
çağların yaratıkları günü gelir ki kendisini yaratan teknolojiyi de aşarak
adayı ele geçirir ve o düzeni olduğu gibi ortadan kaldırır.
Şimdi size ifade
edeceğim gelişmeler 21’inci yüzyılda, demokratik değerlerin olabildiğince
genişlediği, insanların bireysel hürriyetlerinin alanlarının genişlediği bir
dönemde AKP İktidarının yedi yılda yarattığı Jurassic
Park canavarlarından bahsetmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Yargıtayın telefonunu dinlemişler.
Bugün gazeteye yansıyan bilgiye göre Yargıtayın
telefonunu İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi vermiştir.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kararını…
FARUK BAL
(Devamla) – İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi kararını vermiş.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yargı, yargıyı dinliyor yani.
FARUK BAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Yargıtayın telefonu
dinlenmez mi? Dinlenir. Hangi usulle dinler? Yargıtay üyelerinin soruşturma
usulüne tabi olarak dinlenir. Yani Yargıtay üyelerinden herhangi birisinin
hakkında bir suç iddiası var ise bu suç iddiası Yargıtay içindeki organlarda
değerlendirilir ve ondan sonra bir soruşturma açılıp açılmayacağına karar
verilir. Soruşturma açılacak ise bu soruşturma kapsamı içerisinde
değerlendirilebilir ancak Yargıtay üyelerinin telefonlarının dinlenmesine
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi karar veremez. İşte,
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, yetkilerini aşarak, cesametini aşarak,
Ergenekon soruşturması ya da çete, örgüt soruşturması kapsamında olacak ki
-çünkü böyle bir soruşturmayla Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesi ile
geniş bir göreve sahiptir- Yargıtay üyelerini potansiyel bir suçlu olarak
görüyor ve bu potansiyel suçlu yargı üyelerinin dinlenilmesine karar veriyor.
Değerli
arkadaşlarım, ortaya çıkan sonuç ne kadar ağırdır, ne kadar vahimdir, onu
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu Yargıtay ne iş
yapar? Yargıtay, hukuk ve ceza davalarının üst derece mahkemesi olarak hukuka
uygunluğunu denetler, bozar veya tasdik eder. Bunu bir kenara bırakalım.
Onun dışında
Yargıtay ne yapar? Yargıtay:
1) Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun üyelerini seçer. Demek ki yargının tümünün üzerinde
özlük haklarıyla ilgili olan bir yüksek yargı organı Yargıtay tarafından seçilmekte
ve seçilen bu kurulun işlemesi ve çalışmasıyla ilgili bilgiler de Yargıtay
santralinde konuşulmaktadır.
2) Yargıtay,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin seçimi yanında, Anayasa
Mahkemesinin üyelerini de seçer yani Yüksek Mahkeme üyelerini de Yargıtay
seçer. Bu gibi görüşmeler de tabii ki Yargıtay santralinden de yapılır.
3) Yargıtay,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını da seçer.
Dolayısıyla,
karşımıza çıkan bu üç önemli organ, ülkemizin parlamenter demokratik sistemde
yasamayı ve yürütmeyi dengeleyecek ve denetleyecek olan yargı organlarının
belirlenmesinin kaynağıdır. Bu kaynağın dinlenmesi, parlamenter rejimlerde,
yasama organı başta olmak üzere, yürütmenin dengesiz ve denetimsiz bir alana
çekilmesi sonucunu doğurmaktadır. İşte bu telefon dinlemesi -Yargıtayın telefonlarının dinlenmesi- bu kadar vahimdir, bu
kadar ciddidir, bu kadar ağır sonuç doğuracaktır.
Değerli
arkadaşlarım, bu dinleme ile ilgili birtakım tespitlerin yapılması için
bağımsız ve teminat altında olduğunu bildiğimiz bir mahkeme, Telekomünikasyon
İletişim Daire Başkanlığında bir inceleme yapıyor. Telekomünikasyon Daire
Başkanlığı dediğimiz yer hakkında bilgi vereyim: Bu daire başkanını bizzat
başbakan tayin eder, bu daire başkanını bizzat Başbakanlık denetler, onun
dışında bir denetim alanı yoktur.
İşte buradan
almış olduğu güçten olacaktır ki gelen mahkeme heyetinin, telefon
dinlemelerinin yapıldığı asıl alana girmesini engeller, mahkemenin çalışmasını
engeller, mahkemenin tespit yapmasını engeller ve mahkemeye vermekle mükellef
olduğu, dinlediği telefonlarla ilgili bilgisayarların hard disklerini vermez.
Yani bağımsız bir yargının çalışma alanını daraltır, bağımsız yargı organının
faaliyet alanını da beklenildiği gibi Başbakanlıktan aldığı yetki ve
Başbakanlıktan aldığı güç ile dengelemekte, denetlemekte ve engellemektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunlara karşı bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Sayın Başkanı bir basın açıklaması yaptı. Bu basın açıklamasını hem yüce
milletimize hem de bu gazi Meclisin değerli üyelerinin takdirine sunmak
istiyorum.
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun basın açıklamasında şu ifadelere yer veriliyor:
“Gelişmeler Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından dikkatle takip
edilmektedir. Türkiye’de -dikkat buyurun değerli üyeler- böyle bir korkunun
yaratılmış olması günlük yaşamda bile insan haklarının ihlali olarak
değerlendirilmektedir.”
Değerli
arkadaşlarım, bu korku nerede yaratılmıştır? Bu korku yargı alanında
yaratılmıştır. Bu korkunun yargı alanında yaratılmış olmasını, özellikle AKP
milletvekillerinin bilgisinde olduğunu umduğum Mecellei
Ahkâmı Adliye'deki “hâkim”in tarifine referans göstererek önemini açıklamaya
çalışacağım.
Değerli
arkadaşlarım, bizim meri hukukumuzda “hâkîm”in tarifi
yoktur ama Mecelle’de vardır. Mecelle’de hâkimin, hakîm, mekîn,
müstakîm ve metîn olduğu
ifade edilmektedir. Bu sıfatların içerisinde korkusuzluk vardır, her birinde
korkusuzluk vardır. Bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapmış olduğu
açıklamayla yargı üzerine bir korkunun düşürüldüğünü anlıyoruz. Yargı üzerine
düşürülmüş olan bu korku, sözlerimin başında ifade ettiğim gibi -daha sonra da
temas edeceğim- parlamenter demokratik sistemin denetlenmesi ve dengelenmesiyle
ilgili yargı gücünün sınırlandırılması, yargı gücünün zafiyete sokulması amacıyla
yapılmaktadır. Demek ki yaratılmış olan bu korkunun yargıyla ilgili
faaliyetleri yönlendirmeyle, güdülmeyle, yandaş olarak üretilen hâkimlere yol
verme suretiyle gerçekleştirileceği değerlendirilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 11/6/2009
tarihinde 331 sayılı Kararı’yla Adalet Bakanına hâkimlerin sınırsız bir
şekilde, savcıların sınırsız bir şekilde dinlenilmesiyle ilgili bir mahkeme
kararına ulaştığını, bu mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, hukuka aykırı
olan bu mahkeme kararının hukuk yoluyla bozulması için yazılı emir yoluna
başvurulması noktasında uyardığını ifade etmektedir. Bu uyarı 11/6/2009 tarihinde yapılmıştır. Yani, haziran ayından
bugüne kadar beş aya yakın süre geçmiştir, beş aya yakın süre. Bu karar eğer
başka sebeplerle ortadan kaldırılmamış ise hâkimler ve savcılar sınırsız bir
şekilde bu yanlış karara göre dinlenilmektedir. O zaman, Adalet Bakanının
üzerine düşen görev nedir? Kanunun verdiği görevi yerine getirmektir. Kanun ne
görev veriyor? Hukuka aykırı olan, yargı denetiminden geçmemiş olan kararların
yazılı emir yoluyla bozulmasını emrediyor. Adalet Bakanı işte bunun gereğini
yerine getirmemiştir ve bunun gereğinin yerine getirilmemesi korku dediğimiz
insan tabiatına en aykırı duygunun “hâkim” dediğimiz hepimizin vicdanı
makamında, herkese lazım olduğunda güvenli bir merci olarak adaleti sunacak
kişilerin yüreğinde oluşan korkuyu ortadan kaldıracak işleri yapmamıştır. Demek
ki o korku bugünlere kadar devam edebilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Yargıtayda bu korku, Hâkimler Savcılar Yüksek
Kurulunda bu korku, daha alt mercilerdeki hâkim ve savcılarda bu korku ile
Türkiye bir korku imparatorluğunun bir alanını AKP İktidarında ele geçirmiş
durumdadır. Ekonomik alanda ise bunun vergi müfettişleri, sigorta müfettişleri,
hesap uzmanları marifetiyle yapıldığını hepimiz bilmekteyiz. Televizyonlara
reklam veren şirketlerden tutun, televizyonlara, gazetelere, yandaş televizyon
ve gazetelere reklam vermeyen şirketlerin vergi ve sigorta işlemlerinin araştırılmasına
kadar bu korku imparatorluğunun uçlarını görmemiz mümkündür.
Değerli
arkadaşlarım, bu korkunun yargıyla ilgili olmak üzere bir bölümünü daha
sizlerle paylaşmak istiyorum. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesi
uyarınca yetkili olan –o yetkili olanı da biraz önce ifade etmiştim sizlere-
bir savcının talebi üzerine, Adalet Bakanı… Son cümlesini dün okudum, bugün de
okuyacağım çünkü çok önemlidir. Bunun önemini tekrar ede ede
anlamayan arkadaşlarımıza anlatmaya çalışacağım.
Son cümlede soruşturma
izni veriliyor. Bu soruşturma izninin kapsamı şu; aynen bu soruşturma izninden
okuyorum: “Bu bakımdan Ergenekon adıyla bilinen soruşturma sırasında mahkeme
kararlarına dayalı teknik takiplerde, gizli tanık ifade tutanaklarında, Osman Akyıldız adıyla gönderilen elektronik posta mesajında, Veli
Küçük’ün ajandasından elde edilen notlarda ve İşçi
Partisinin Ankara merkezinde yapılan aramada bulunan ve üzerinde Nusret Senem yazılı CD’lerde adı geçen ve –buraya kadar sayıyor, “ve” diyor ilave ediyor, ilaveye bakınız- 2802
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na tabi bulunan cumhuriyet başsavcısı,
cumhuriyet savcısı ve hâkimler hakkında ihbar yazıları ve ekinde belirtilen
konularda inceleme ve araştırma yapmak üzere…” diye bütün hâkim ve savcıları
kapsama alabilecek bir soruşturma izni.
Değerli
arkadaşlarım, soruşturma izni iki şeyle sınırlıdır: Bir, hangi kişilerin
soruşturulacağına ilişkin burada yazılı olması lazım; Ali, Veli, Hasan,
Hüseyin, her kimse. İki, hangi konuda soruşturma yapılacağı yazılı olması lazım.
Yani soruşturma izninin iki tane sınırı vardır, biri kişi bakımından, diğeri
konu bakımından. Bu niçin yapılmıştır? Bu, kişilerin özel hayatına müdahale
edilmesin diye yapılmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, kişilerin özel hayatı o kadar mübarek ve mukaddestir ki bunlar
evrensel insan hakları kavramında mütalaa edilmiştir. Sadece son yüzyılın
Avrupa değerlerine göre tespit edilmiş insan haklarıyla ilgili değildir bu. AKP
sırasında yer alan arkadaşlarım, geçmişleri itibarıyla daha iyi bileceklerini
tahmin ettiğim için söylüyorum: Peygamber’in Veda Hutbesi’nde dahi bunun,
insanların özel hakları, özel hayatlarının ne kadar mübarek ve mukaddes olduğu
ifade edilmiştir. İşte, kanunlarla sınırlandırılmış, inançlarımız ile
sınırlandırılmış alana niçin giriyorsunuz? Kanunlarla sınırlandırılmış,
inançlarınızla “günah” diye sayılmış yere niçin giriyorsunuz? Değerli
arkadaşlarım, buraya niçin girildiğini irdelememiz lazım veya nasıl girildiğini
incelememiz lazım.
Bu kadar vahim
bir sonuç doğuracak soruşturma iznini Adalet Bakanlığının bürokratlarının
bilmemesi mümkün değil, mümkün müdür? Hayır, Adalet Bakanlığının bürokratları
bunları bilir. Hem konuyla sınırlamayı bilir hem kişiyle sınırlamayı bilir. O
zaman “Onların bilgisizliğinden olmuştur.” dememiz mümkün değil, bu ihtimali
elimine ediyoruz.
İkinci olarak
ihtimal, Sayın Bakan hakikaten bu soruşturma iznini verirken bütün hâkim ve
savcıları da kapsayacak şekilde mi bu soruşturma iznini vermiştir? Hayır. Sayın
Bakanın da böyle bir soruşturma iznini verebilecek bir cumhuriyet hükûmetinin bakanı olduğuna ihtimal vermiyorum.
O zaman akla
üçüncü bir ihtimal geliyor: Bu kadar dişi, bu kadar doğurgan ve bu kadar
istediğiniz yöne çekilebilecek şekilde bu yazı niçin yazılmıştır? O zaman bu
yazının kaynağına bakmamız lazım. Yazı, “Ergenekon” diye, o Türk mitolojisinin
mübarek ve mukaddes kelimesini de terör ile ilişkilendirerek kamuoyuna sunan
anlayıştan gelmektedir.
Burada AKP’nin
varması gereken sonuç, değerli arkadaşlarım, Jurassic
Park’ın yaratmış olduğu canavarlar, acaba, Adalet Bakanlığının içine de girdi,
onların yetkilerini kullanabilecek cesamette büyüdükleri, onların yetkilerini
kullanabilecek, sınırlarını belirleyebilecek bir cesamete ulaştı ve Adalet
Bakanlığını da kuşattı mı diye bir soru aklımıza geliyor ve maalesef şüpheler
burada yoğunlaşıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu kadar olur mu? Olur.
Bakın, bu kadar
olura iki örnek daha vereceğim. Biraz önce, CHP kanadından bir arkadaşımızın
basın toplantısını izledik ve bu Meclisin Başkanına, yani Türk milletinin
iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanına bu
Meclisten çıkan Hükûmetin başının talimat verdiğini
canlı olarak dinledik. Bu da demokratik, parlamenter sistemin denge ve denetimi
açısından, denetim makamında olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu gazi
Meclisin fonksiyonlarının ne kadar gasbedildiğinin,
fonksiyonlarının ne kadar sınırlandırıldığının bir önemli özelliğidir.
Daha vahimini
okuyorum size. Bu da dün Meclis Televizyonunda yayınlanan bir
ilan. Basın açıklaması. Başından okuyacağım. Hepsini sizin bilginize
sunacağım, izlemeyen olabilir.
“Basın bülteni,
tarih 11 Kasım 2009.
Basın açıklaması:
Türkiye Büyük Millet Meclisi İletişim Daire Başkanlığından bildirilmiştir.
-Bildiren burası- Türkiye Büyük Millet Meclisi İletişim Daire Başkanlığından
bildirilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun dün, 10 Kasım 2009 Salı günü yapılan oturumunda
yaşanan olaylardan büyük üzüntü duyulmuştur.” Kim duymuş? İletişim Daire
Başkanı duymuş. “Bu durum bazı sayın milletvekillerinin İç Tüzük’te düzenlenmiş
olan uyulması zorunlu kurallara uymamalarından kaynaklanmıştır.” Kim karar
veriyor? İletişim Daire Başkanı karar veriyor. Kime karar veriyor? Sadece
muhalefetin değil, sizin milletvekillerinizin davranışlarını eleştirerek,
üzüntü duyduğunu ifade ediyor. “Dün
yaşanan pankart açma olayı, kürsü işgali ve hatibe saldırı gibi eylemler asla
kabul edilemez ve demokrasinin gereğiymiş gibi takdim edilemez.” Kim karar
veriyor? İletişim Daire Başkanı karar veriyor.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Bizi AKP’lilerle karıştırmış.
FARUK BAL
(Devamla) – “Bu Meclis hepimizin Meclisidir.” diyor. O kim? O, milletin
birisidir sadece, bir ferdidir. Bu sıfatla söylüyorsa doğru ama Meclisi
sahipleniyor ve Meclise de ortak oluyorsa o yanlıştır.
“Meclisimizin
saygınlığını korumak Meclis Başkanlık Divanının olduğu kadar tüm siyasi parti
gruplarının da görevidir.” Sizi aştı yetkisi, Meclis Başkanlık Divanını da
hizaya çekiyor. Arkasından siyasi parti gruplarının grup başkan vekillerini de
hizaya çekiyor. Devam ediyor: “Yaşananları görüşerek gereken tedbirlerin bir an
önce alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı 16 Kasım
2009’da toplantıya çağrılmıştır.” Sanki kendisi çağırmış gibi bunu da ifade
ediyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kenan Evren mi bu yahu?
FARUK BAL
(Devamla) – Meclisimizin itibarı ve saygınlığını zedeleyen bu haber ve
yorumlardan derin üzüntü duymuş bu arkadaş ve devam ediyor… Bu, Meclis
Başkanının bildirisi değil, olmadığını da bakın okuyacağım cümlelerle ispat ve
tevsik ediyor: “Meclis başkanlarını kimse azarlayamaz, kimse talimat veremez.
Onlar milletin Meclisinin başkanlarıdır.” Bu hükmü de veriyor ve devam ediyor:
“Sayın Meclis Başkanımız da, başkanvekilleri de yönettikleri oturumlarda sadece
Anayasa ve Tüzük hükümlerini uygulamışlardır ve uygulayacaklardır. Basına ve
kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
Değerli
arkadaşlarım, bu değerlendirmeyi yapan, Meclis Başkanlık Divanı başta olmak
üzere siyasi partilerin gruplarını hizaya çeken, sıygaya çeken…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Acaba Mecliste bir cunta mı var?
FARUK BAL
(Devamla) – …milletvekillerini hizaya çeken bir Meclis bürokratıdır. İşte
yasamanın geldiği, işte “millî iradenin tecelligâhı”
dediğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi, işte “devletin kurucusu, Kurtuluş
Savaşı’nı veren Meclis” dediğimiz Meclisin, gazi Meclisin düştüğü durum budur.
Değerli arkadaşlarım, bu da aynen…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bir çete herhâlde!
FARUK BAL
(Devamla) - …aynen Yargıtayın dinlenmesi kararını
veren, Jurassic Park’taki yaratıklar gibi, yasama
organı içerisinde bir Jurassic Park örneğini ortaya
koymaktadır.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Faşizm örneği ya!
MUHARREM VARLI
(Adana) – Bizi karıştırmış, bizi karıştırmış. Bize sözü geçmez onun da
başkalarına geçer.
FARUK BAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar yedi yıllık AKP Hükûmeti döneminde olmuştur ve özetleyecek olursak ortaya
çıkan sonuç: Kırk tane fındık kırılmıştır, kırılan fındıkların içerisinde yara,
sadece bireysel olarak bu uygulamalardan zarar gören insanlar değil, fakirleşen
millet değil, işsiz kalan insanlarımız değil, iş arama umudunu kaybetmiş
insanlarımız değil, çekinin karşılığını ödeyemediği için hapislere düşmüş
insanlar değil, siftah yapmadan kepenk kapatan esnaf değil, iflas etmiş olan
tüccar değil, “verimsizliği ve üretimsizliği” artık, sıfat hâline getirmiş,
çökmüş sanayi değil, ithalata dayalı ve borçlanmaya dayalı bir ekonomik sistem
değil. Buradan zarar gören… Benim anlatmak
istediğim, parlamenter demokratik sistemin genetiği değiştirildi, genetiği.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – GDO’lu oldu!
FARUK BAL
(Devamla) - Korku imparatorluğu kuruluyor. Sözlerimin başına referans yaparak
ifade ediyorum: Korku imparatorluğunu bertaraf edecek olan korkmayan organlar
korkutuluyor; yargı korkutuluyor, hâkimler korkutuluyor, hâkimlerin bağlı
bulunduğu özlük haklarıyla ilgili kurul korkutuluyor, hâkimlerin kararlarını
değerlendirecek olan Yargıtay korkutuluyor…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Meclis Başkanı korkutuluyor.
FARUK BAL
(Devamla) - …Meclisimizin kararlarının Anayasa’ya uygunluğunun
değerlendirileceği Anayasa Mahkemesi üyelerini seçecek olan Yargıtay
korkutuluyor, gerektiğinde anayasal görevleri üstlenmiş olan Yargıtay
Başsavcılığı korkutuluyor ve bu korku imparatorluğu tüm yargıyı iki hâle
getiriyor. Yargının bir bölümü felçli bir hastanın hareketsizliği içerisine
sürükleniyor. Bunlar yandaş olmayan hâkimler. Diğerleri ise saralı bir hastanın
çırpınışı gibi size yaranmaya çalışıyor. Bunlar da yarattığınız yandaş
hâkimler.
Değerli
arkadaşlarım, ben kırk yılımı hukuka vermiş bir insanım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bal, lütfen tamamlayınız.
FARUK BAL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hayatımda
öğrendiğim hiçbir hukuk bilgisinin bir sistemin genetiğini bu kadar bozarak
yargıyı bu kadar korkutmuş olduğu bir bilgiyi öğrenemedim, göremedim ama devri
iktidarınızda sayenizde yaşayarak görüyoruz.
Buradan Hükûmete sesleniyorum: Bu korku, günü gelecek Jurassic Park canavarı gibi sizin de sonunuzu getirecektir.
Çünkü adalet mülkün temelidir. Siz bu temelle oynuyorsunuz, devleti temelinden
sarsıyorsunuz, parlamenter demokrasinin genetiğini bozuyorsunuz. Yapacağınız
ilk iş, derhâl “korku” dediğimiz hadiseyi ortadan kaldıracak, açık, seçik,
şeffaf, muhalefetin de katılımını sağlayacak bu dinleme olaylarını inceleyip
her kim nereden talimat alıyorsa, ne rütbeye, ne makama sahip olursa olsun hiç
birisine imtiyaz hakkı vermeden bunların sonuçlarına herkesi katlandıracak
açık, şeffaf bir soruşturma.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Tasarı üzerinde
şahsı adına söz isteyen Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.
Buyurun Sayın
Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, siz şimdi AKP Grubu adına konuşana “hem şahsınız
adına hem grup adına” dediniz, MHP adına konuşan kişiye de “hem şahsınız adına
hem grup adına…” Bu üçüncü kişisel söz nereden çıktı?
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, bir bakın bakalım, sizin ağzınızdan çıkanı herhâlde
kulağınız duymuyor! AKP adına yapılan konuşmada “Grup adına ve şahsınız adına…”
dediniz. MHP adına verdiğiniz konuşmada da “Grup adına ve şahsınız adına…” Bu
üçüncü kişisel söz nereden çıkıyor?
BAŞKAN – Sayın
Genç, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüce çatısı altında…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yahu siz yüceliği bıraktınız mı burada!
BAŞKAN – Bir
saniye… Bir dinler misiniz Sayın Genç, lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yüceliği bıraktınız mı burada!
BAŞKAN – Dinlemek
zorundasınız!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben size soru soruyorum.
BAŞKAN – Dinleyin
lütfen!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Evet söyle, buyur. Nereden çıktı bu?
BAŞKAN – El
hareketinizi bırakın, konuşma tarzınızı da düzeltin!
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin yüce çatısı altında…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama siz de orada Büyük Millet Meclisi Başkanına yakışacak ağırlıkta
ve olgunlukta hareket etmiyorsunuz!
BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşun o zaman, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır… Nereden çıktı? Soruyorum size.
BAŞKAN – E cevap
vereceğiz, bir müsaade edin. Sabır gösterin lütfen, nezaket gösterin lütfen.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim nezaket gösteriyorum, peki, buyurun.
BAŞKAN – Bu
tasarıyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sayın Mustafa
Özyürek yirmi dakika konuşmuştur, AK PARTİ Grubu
adına söz isteyen Muzaffer Gülyurt yirmi dakika
konuşmuştur, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Sayın Faruk Bal aynı
zamanda şahsı adına da söz istediği için grup ve şahsı adına istedikleri sözler
birleştirilmiştir, otuz dakika konuşmuştur. Ayhan Sefer Üstün, Sakarya
Milletvekili, şahsı adına söz istemiştir, yeni söz verildi.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Peki, Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Söylediğiniz doğru değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, bir dakika… AKP Grubu adına konuşan arkadaşa söz verirken
“Grup adınıza ve şahsınız adına” diye bir ifade kullandınız mı?
BAŞKAN – Sayın
Genç, tutanaklar ortada, tutanakları isteyip inceleyebilirsiniz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tutanakları getirirsem, peki, aksi yolda bir ifadeniz varsa
sonucuna katlanacak mısınız?
İSMAİL BİLEN
(Manisa) – Ne olacak?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
Sayın Üstün,
buyurun.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile
Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz
aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu sözü bana verirken aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti ile
Karadağ Dostluk Grubu Başkanı olarak bana vermişlerdir. O bakımdan söz aldım.
Değerli
arkadaşlar, bildiğiniz üzere, Karadağ bir Balkan ülkesidir. 2006’nın Mayıs
ayında kritik bir referandumla bağımsızlığını ilan etmiştir. Karadağ
Anayasası’na göre, daha önce referandumda yüzde 55 evet oyu çıkarsa
bağımsızlığını kazanabileceği hükmü vardı, yüzde 55,5’le bu referandumu
kazanmışlar ve bağımsızlığı ilan etmişlerdir. Burada bu bağımsızlığın ilanında
elbette ki burada yaşayan Müslüman çoğunluğun da Müslümanların da büyük katkısı
olmuştur. Zaten kritik bir oylama da geçmiştir. Yüzde 20 civarında bir Müslüman
nüfusu vardır.
Tabii değerli
arkadaşlar, buradaki bağımsızlık ilanından sonra süratle Türkiye buranın
bağımsızlık ilanını kabul etmiş ve buraya bir büyükelçi atamıştır. Akabinde
ilişkiler süratle gelişmiş ve benim de içinde bulunduğum bir heyetle, Sayın
Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
başkanlığında bir heyetle birlikte öncelikle Karadağ’a gittik ve orada Sayın
Bakanımızın öncülüğünde gerçekten verimli birtakım ilişkilerde bulunduk. Bu
çerçevede, TİKA’mızın da öncülüğünde, destekleriyle
yapılmış bir liseyi, lise binasını Karadağ Cumhurbaşkanının da katılımıyla
birlikte hizmete açtık. Burada ilişkilerimiz gayet iyi sürüyor.
Yine, TİKA’nın, belediyelerin altyapısına ilişkin birçok
katkıları var.
Akabinde
ilişkiler daha da gelişti ve 2009 Temmuzunda da eski Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Köksal Toptan öncülüğünde bir ziyaret daha yaptık. O ziyarette de
milletvekillerimiz vardı. Sayın Samsun Milletvekilimiz Ahmet Yeni de orada ben
de vardım demeye getiriyor. Evet, o da vardı. Gerçekten güzel, verimli orada
ziyaretlerde bulunduk. Karadağ Cumhurbaşkanıyla, Meclis Başkanıyla,
Başbakanıyla ve bakanlarıyla görüşmeler yapıldı. Neredeyse sıfır noktasında
sorunlarla yürüyor ilişkilerimiz. Bu ilişkilerimizi daha da geliştirmek arzusu
var her iki tarafta da. Nitekim 2008 yılında Serbest Ticaret Anlaşması
imzalanmış. Bu Serbest Ticaret Anlaşması’nın onaylanması için gittiğimiz
ziyaretlerde bizlere talepte bulunmuşlar idi. İşte şimdi bu Serbest Ticaret
Anlaşması’nın onaylanması için buraya kanun tasarısı gelmiş bulunmaktadır.
İnşallah biraz sonra oylarınızla birlikte bu Serbest Ticaret Anlaşması da
onaylanacak ve hayatiyet bulacaktır.
Değerli
arkadaşlar, AK PARTİ Hükûmeti, komşularıyla birlikte
etrafında sıfır sorunla bir siyaset yürütmek istemektedir. Ticaretini
geliştirmek çabası içerisindedir. Yine Balkanlarda da aynı şekilde, aynı
politikayı gütmektedir. Karadağ, belki bundan dört beş yıl öncesine kadar bizim
açımızdan sorunlu bir ülkeymiş gibi görünmesine rağmen, şu anda tam bir dost
ülkesi olarak karşımızda bulunmaktadır. Bu sevindirici bir gelişmedir.
Aynı şekilde
Balkanlarda aşırı Sırp milliyetçilerinin çıkardığı sorunların giderilmesi
açısından da adımlar atılmıştır. Sırbistan Hükûmetiyle
de bu ilişkilerimiz son derece iyi gitmektedir. Biliyorsunuz, yakın zamanda
Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Sırbistan’a bir ziyaret yapmıştır.
Dolayısıyla Balkanlarda da sıfır sorunla bir siyaset gütmektedir Türkiye.
Elbette Türkiye büyük bir devlettir. Balkanlarda da Orta Doğu’da da Uzak
Doğu’da da her tarafta, değişik yönlerde politikalarını yürütecektir.
Bu Serbest
Ticaret Anlaşması’nın ülkemize ve Karadağ’a hayırlı olması dileğiyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Üstün.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.45
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.52
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
407 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi tasarının
tümü üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, evvela birinci sorum size ait.
Şimdi, iki gündür
basında yer alan haberlere göre, Tayyip Erdoğan’ın Meclis…
BAŞKAN – Sayın
Genç, bana soru sorma hakkınız yok. Sayın Bakana…
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Var efendim. Meclis Başkanına soru sorma hakkım var.
BAŞKAN –
Tasarıyla ilgili Sayın Bakana soracaksınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu tasarıyla ilgili de, genel görüşme diyorum. Şimdi, bu Meclisin
kişiliğini…
BAŞKAN – Komisyon
veya Hükûmete soracaksın Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Bakın, bunda usul şöyle: Önce ben soruyu size soracağım ve siz gerekirse Hükûmete soracaksınız, o yolla soracaksınız.
BAŞKAN – Bizim
aracılığımızla sorma hakkınız var.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Usulü bilmiyorsanız…
BAŞKAN – Bize
soru sorma hakkınız yok Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim…
BAŞKAN – Bizim
aracılığımızla Komisyon ve Hükûmete soru sorarsınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, o makamda oturmayı hak eden bir kişi değilsiniz. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Ben size soruyorum. Bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kişiliği zedeleniyor.
BAŞKAN – Sayın
Genç, eksik ve yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltıyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, siz yanıltıyorsunuz.
BAŞKAN – Biraz
önceki söylediğiniz konuyla ilgili…
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Bugün Tayyip Erdoğan Meclis Başkanına diyor ki: “Sen o milletvekillerini niye
kovmadın.” Bu, milletvekiline hakaret değil midir? Bu, Meclis Başkanının
talimat alması değil midir?
BAŞKAN – Sayın
Genç, Başkanlık aracılığıyla Komisyon ve Hükûmete soru
sorabilirsiniz.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, Meclis Başkanına da soracağım.
BAŞKAN –
Soramazsınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Nasıl soramam? Sorular Meclis Başkanına sorulur, ondan sonra da Hükûmet ve Komisyona sorulur.
BAŞKAN – Sayın
Genç, Tüzük’ün 60’ıncı maddesinin altıncı fıkrasını okuyorum: “Görüşme
sırasında Hükûmetten veya Komisyondan soru sormak
isteyenler sorularını yerlerinden sorarlar.”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam da siz Başkanlık makamında oturuyorsunuz.
BAŞKAN – Başkanlık
aracılığıyla sorarsınız.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Neyse, biraz sonra da çıkınca kişisel söyleyeceğim.
Şimdi, Sayın
Başkan, bu Hükûmet… Evvela, tabii, Bakan, Vakko’nun başbayisidir. Başbayiliğini aldıktan sonra
ticaret iyi gidiyor mu? Onu öğrenmek istiyorum. Ticaretin kârlılık durumu
nasıl? Epey vergi verecek mi bu sene? Biliyorsunuz, devletin bütçesi çok
sarsıldı. Mükelleflere de yazı yazıyor Maliye Bakanlığı, diyor ki: “Kardeşim,
bütçe iflas etti, ille bu sene gelirinizi şu kadar artırın.” Acaba Egemen Bey’e
de böyle Maliyeden bir teklif geldi mi? Birinci sorum bu.
İkinci sorum:
Şimdi, bu Hükûmet diyor ki: “Komşularla sıfır sorun.”
Şimdi, komşularımız kim? Yunanistan, Suriye, Irak, İran. Şimdi, Yunanistan’la
nasıl sıfır sorun yapacağız? Yani Yunanlılar “Kardeşim, Ege Denizi’ndeki 12
mili kabul edin.” diyecekler de biz kabul mü edeceğiz? Yine, “Limanlarınızı Rum
gemilerin açın ve
havaalanlarınızı Rum uçaklarına açın.” diyorlar da biz bunları
kabul mü edeceğiz? Yine, İranlılarla ilgili olarak İran’ın her dediğini kabul
mü edeceğiz? Yani, Suriye yine Hatay’ı istiyor. Hatay’ı verecek miyiz? Bu bizim
Ahmet Davutoğlu denen arkadaşımızla YÖK Başkanı
Malezya’dan geldiler. Bu Malezya’dan bu 2 tane büyük bürokrat nasıl Türkiye’ye
geldi? Bunları da öğrenmek istiyorum. Onun için, Türkiye'nin bugün Avrupa
Birliğiyle ilişkilerini de özellikle öğrenmek istiyorum.
Abdullah Gül,
biliyorsunuz, geçenlerde Fransa’ya gitti. Fransa Cumhurbaşkanı en aşağı bir
protokolle kendisini karşıladı. Peki, bu, Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışan
bir davranış mıdır? Şu anda Avrupa Birliği ile ilgili olarak kaç tane başlık
açılmıştır? Kaç tane başlıkta sonuca ulaşılmıştır? Sayın Bakan acaba ne zaman
Avrupa Birliğine gireceğimiz konusunda bize bir tarih verebilir mi?
Şimdi, uluslararası
anlaşmalarda, tabii, bir devletin itibarını koruması lazım. Maalesef bu Hükûmet zamanında
devletimizin itibarı uluslararası düzeyde korunmamıştır ve bu konuda yabancı
ülkelerden gelen keyfî…
İBRAHİM YİĞİT
(İstanbul) – Soru konuyla ilgili değil Sayın Başkan.
İSMAİL BİLEN
(Manisa) – Soruyu sor!
BAŞKAN – Bir
dakika Sayın Yiğit.
Sayın Genç,
lütfen sorunuzu sorunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Soracağım canım. Yani soracağım, nasıl olsa başka soru soran da
olmadığına göre ben soru sorma…
BAŞKAN – Hayır, Sayın
Genç, var sırada. Beş dakika oldu Sayın Genç. Lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Beş dakika olsun canım, başka soru soran varsa çıksın sorsun, ben
tekrar soracağım.
BAŞKAN – Sayın
Genç, soruyor musunuz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Soruyorum efendim, evet.
BAŞKAN – Son
cümleniz Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, bugün Türkiye uluslararası düzeydeki itibarını maalesef bu Hükûmet zamanında çok kaybetmiştir. Bunu Avrupa Konseyinin
davranışları, uluslararası kuruluşlardaki Türkiye'nin görüntüsü, bugün işte…
BAŞKAN – Sayın
Genç, teşekkür ediyorum. Sorunuzu sorunuz ki… Yoksa kesmek zorundayım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sorularımı soruyorum yani.
BAŞKAN – Diğer
sayın milletvekillerine söz vereceğim. Sayın Genç, sizden sonra Sayın Köktürk,
Sayın Bulut, Sayın Öztürk, Sayın Özkan, Sayın…
Son cümleniz…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tamam, o zaman soruları onlar sorsun, zaman artarsa ben yine soru
soracağım, peki.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Sayın Köktürk,
buyurun.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim sorum Sayın
Bakan ve Başmüzakereci Egemen Bağış’a yönelik bir
soru: Sayın Bakan, 9 Kasım 2009 Pazartesi günlü Hürriyet gazetesinde “Patrik
bana oy verdi, beklentileri karşılamalıyım.” şeklinde bir haber yayınlandı. Ben
önce bu gazetedeki haberi okuyup sorumu ondan sonra yöneltmek istiyorum.
“Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Fener
Rum Patriği Bartholomeus’un seçimlerde AKP’ye oy
verdiğini açıkladı. Yunan Kathimerini gazetesine
konuşan Bağış ‘Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden açılması konusunda
Türkiye’deki Ortodoks Hıristiyanlarının büyük bir kısmı benim seçim bölgemde,
İstanbul’da yaşıyor. Benden çözümler için beklentileri varsa sonuç getirmek
zorundayım. Yollarını arıyorum.’” şeklinde bir haber.
Şimdi
sorularımdan bir tanesi şu: Bunları söylediniz mi? Birinci sorum.
İkinci sorum:
Söylediyseniz taşıdığınız sıfat ve sorumlulukla bağdaştırıyor musunuz?
Yine diğer bir
sorum da şununla ilgili: Yine aynı haberde Yunanca
yayınlanan röportaja göre Bağış “Türkiye'nin Ege’de her gün değil, yılda iki üç
askerî uçuş yaparak gerginliğin azaltılması yönünde adım atıp atmayacağı
sorusuna ‘Sanırım muhteşem bir görüş. Ancak, teknik detaylarını araştırmak için
oturup konuşmamız gerek. Unutmayın ki şeytan detaylarda gizlidir.’ dedi.”
şeklinde bir haber. Şimdi buna yönelik sorum da şu: Ülkemizi ve egemenliğimizi
korumak için uluslararası hukuka uygun olarak uçuş yapan Türk jetlerinin Ege’de
uçamaz hâle gelmesine yönelik önerinin muhteşemliği neresindedir? Bunu bize de
açıklarsanız mutluluk duyacağız.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köktürk.
Sayın Bulut,
buyurun.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Efendim, Karadağ, küçük bir ülke olmasına rağmen bizim
gönlümüzdeki yeri çok büyüktür. Bu tarihî ülkeyle ilişkilerimizin daha da artırılması
memnuniyet vericidir. Ülkemize Karadağ’dan birçok soydaşımız, Karadağlı
vatandaşımız gelerek yerleşmiş, yaşamaktadır. Bunların vatandaşlıkla ilgili
birtakım sorunları olmakta ve devam etmektedir.
Sayın Bakana şunu
sormak istiyorum: Güneyimizde Irak’ta savaş dolayısıyla Irak’tan Türkiye’ye
kaçan, kimliği olmayan ancak Türkiye’de yaşayıp Türkiye’de çocukları olan
aileler var. Bunların kimlikleri olmadıkları için çocukları okullarda
okuyamıyorlar, askere gidemiyorlar, iş sahibi olamıyorlar. Bu gibi vatandaşlara
bir af, bunlara bir
düzenleme getirme konusunda Hükûmetin
bir çalışması var mıdır?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bulut.
Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakan, Avrupa Birliğiyle müzakereleri yürütme sürecinden
sorumlu bir bakan olduğunuza göre, Avrupa Birliği ülkelerinde öngörülen
kurallar, standartların Türkiye’de olması gerektiği konusunda da uğraş vermeniz
gerektiği görevinizin doğal sonucudur. Avrupa Birliği yazılarında, Türkiye’de
yargının bağımsız olmadığı ve bunun en önemli göstergelerinden birisinin Adalet
Bakanı ve Müsteşarının Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun doğal üyesi olması ve
Sayın Bakanın Kurulun doğal başkanı olması, yine Adalet Bakanlığına bağlı
Teftiş Kurulunun HSYK’ya bağlanması gerektiği ve buna
benzer görüşler var.
Şimdi, size
soruyorum: Bu işlerden sorumlu bir bakan olarak, eğer Türkiye Avrupa Birliğine
girecek ise, siz Türkiye’de bakanlık yaptığınız süre içerisinde yargının bu
bağımsızlaşması konusunda burada öngörülen kuralların gerçekleştirilmesi hususunda
ne yapmayı düşünüyorsunuz? Birinci sorum bu.
İkinci sorum: 12
Eylül faşist darbesinden itibaren düşüncelerinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığından çıkarılan ya da kaybedilen ve bu nedenle yurt dışında yaşamak
durumunda kalan yurttaşlarımızın sayısı nedir? Bunlarla ilgili herhangi bir
çalışma yapılmakta mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın Özkan,
buyurun.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Sayın Bakanım, Avrupa Birliğine katılım müzakerelerinden sorumlu
biri olarak… Biraz önce bir AKP sözcüsü, Türkiye’deki iletişimin dinlenmesiyle
ilgili, hâkimlerin yaptığını ve bu konuda kendilerinin bir şey yapamayacağını,
gayet legal bir hadise olduğunu söyledi. Anayasa’mızın 20’nci maddesi özel
hayatın gizliliğine ilişkin bir maddedir. Özel iletişimin bu kadar yoğun bir
şekilde dinlenmesi acaba sizce ne kadar doğrudur?
Diğer bir konu:
Hâkimlerin bu yetkisini kullanmasının istisna mı olması gerekiyor yoksa AKP
sözcüsü arkadaşın dediği gibi, mahkemeden karar çıkarsa herkes herkesi dinler
hâle mi gelinmesi gerekiyor? Batı’da yani AB üyesi ülkelerde bu standartlar
nedir? Bu şekilde konuşan grup başkan
vekilinin sizin Avrupa Birliği serüveninizde olumsuz bir etkisi olacak mıdır?
Ayrıca “big brother” olma
yolunda ilerlediğinizin bir kanıtı ya da göstergesi midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Sayın Poyraz,
Sayın Kafkas ve Sayın Birdal; Sayın Bakan cevap
verdikten sonra süre kalırsa size soru sorma hakkı tanıyacağım.
Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Genç’in
eşimin iş yeriyle ilgili sorularının burada sorulmasını demokrasinin bir ayıbı
olarak görüyorum. Benim eşim Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit bir vatandaşıdır,
tabii ki kanunlarımız gereğince kendi mesleğini, yirmi yıllık mesleğini icra
etmektedir. Ben de eşime, onun bana yıllardır, siyaset yapmam konusunda verdiği
desteğin bir gereği olarak da onun kendi işini yapma hakkına duyduğum saygıdan
dolayı… Eşim işini yapmaktadır. Onunla ilgili böyle aşağılayıcı ifadelerini ben
kendisine yakıştıramadım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Aşağılayıcı değil…
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ama üstünden bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin son
derece başarılı bir Dışişleri Bakanına “Malezya’dan geldi.” gibi birtakım
tabirlerde bulunmasını ben çok büyük bir ayıp olarak algılıyorum, onu da
söyleyeyim.
Sayın
Cumhurbaşkanımız Fransa’da hiçbir şekilde de aşağı protokolle falan
karşılanmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız oraya Türkiye’nin tanıtımı için en
önemli, en görkemli etkinliklerden biri olan Grand Palais
Müzesi’ndeki serginin açılışı nedeniyle gitmiştir. Açılışa Fransa’nın
Cumhurbaşkanı Sayın Sarkozy bizzat gelip katılmıştır,
Cumhurbaşkanımızla birlikte açmıştır.
Fransa Başbakanı
Cumhurbaşkanımızın onuruna bir yemek vermiştir. Senato Başkanı bir yemek
vermiştir. Fransa Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanımızın onuruna bir yemek
vermiştir.
Ben de diğer
bakan arkadaşlarımla birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın heyetinde bulunan bir
kişi olarak, Cumhurbaşkanımızın orada Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına
yakışır bir şekilde karşılandığına bizzat şahitlik etmişimdir.
Keşke, bu soruyu
yönelten sayın vekil Cumhurbaşkanımıza göstermesi gereken saygıyı göstermeyi
öğrenebilse! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben gösterilecek adama saygı gösteririm. Size soracak değilim.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – “Türkiye ne zaman Avrupa Birliğine girebilir?”
Türkiye Avrupa
Birliği standartlarını ne zaman yakalarsa o zaman girebilir.
Bununla ilgili
olarak Sayın Öztürk’ün de bir sorusu olmuştu:
“Türkiye’nin AB kurallarına ulaşması…”
Türkiye’nin AB
kurallarına ulaşması bu Genel Kurulda alınacak kararlarla olacaktır. Eğer biz, bugün, 1940’ların zihniyetiyle yazılmış bir Türk Ticaret
Kanunu’yla ülkemizde iş hayatını yönetmeye çalışırken bunu değiştirip evrensel
standartlarda bir Türk Ticaret Kanunu’na, bir Borçlar Kanunu’na ülkemizi
getirme çabamıza her maddede bu tür sorularla, bu tür önergelerle iki saat
harcarsak, bin beş yüz maddelik Türk Ticaret Kanunu’nun geçmesi yıllarımızı
alır ve o zaman da Avrupa Birliğine girmemiz oldukça gecikir.
Onun için Avrupa
Birliğine girme konusunda eğer samimiysek, o zaman burada Avrupa Birliği ile
ilgili siyasi boyutu olmayan Ticaret Kanunu gibi, Borçlar Kanunu gibi diğer
konularda önce muhalefetin desteğini göstermesi gerekir. Yoksa öyle Brüksel’e
gidip, oralarda ofis açmakla Avrupa Birliğine girilmesine katkıda bulunulmaz.
Onu da özellikle vurgulama ihtiyacını hissediyorum.
Türkiye’nin
itibar kaybettiğini iddia eden bir soru sormuş Sayın…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Bakan, ben size HSYK ile ilgili soru sordum, ona niye yanıt
vermiyorsunuz?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Oraya da geleceğim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Demagoji yapıyorsun! HSYK’yla ilgili
soruyu cevapla, demagoji yapma! İşiniz demagoji yapmak… (AK PARTİ sıraların-dan
gürültüler)
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Oraya da geleceğim.
BAŞKAN - Sayın Öztürk,
lütfen… Sayın Öztürk, lütfen…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bağırmadan konuşur musun!
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Oraya da geleceğiz, oraya da geleceğiz...
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Demagoji yapıyorsun, benim sorularıma yanıt ver, demagoji
yapma!
BAŞKAN - Sayın Öztürk,
lütfen…
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yavaş yavaş, yavaş konuşun.
DEVLET BAKANI EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) – Türkiye’nin itibarı hiçbir zaman bu kadar iyi olmamıştı.
Türkiye rahmetli Menderes’in, nur içinde yatsın…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Demagoji yapıyorsun. Benim sorularıma yanıt ver!
BAŞKAN – Sayın Öztürk, sorunuzu sordunuz, cevabınızı bekleyin, lütfen
oturur musunuz.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Anlatacağım bak, dinlersen öğrenirsin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Yüreğin yetiyorsa sorularıma yanıt ver.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Dinlersen öğrenirsin, otur dinle!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Konuşmasını bil. Ondan sonra da yanıt vermiyorsun! Niye getirmedin
Borçlar Kanunu’nu bugün. AKP sıralarına bak! Kendiniz öyle demiyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Öztürk,
lütfen oturur musunuz.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz önce kendinize bakın.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen oturur musunuz.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Rahmetli Menderes’in 1959 yılında Avrupa Birliğine
ilk başvuruyu yapmasından tam kırk beş yıl sonra Türkiye, Avrupa Birliğinden
müzakere tarihi almıştır. Aynı yıl İslam Konferansı Örgütünün Genel
Sekreterliğini Türkiye üstlenmiştir. Bugün, Birleşmiş Milletler üyesi olan 191
ülkenin 152’sinin oyunu alarak yani dünyadaki her on ülkeden sekizinin oyuyla,
desteğiyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olmuştur. Bu Meclisin çok
değerli bir üyesi… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Demagoji yapıyorsun bol bol… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Dinle be! Söylediklerini dinle adamın!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sen konuşma! Gel dışarı!
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Harekete bak, harekete! Utanmıyor musun!
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ayıp ya! Böyle bir şey yok ya! Adam konuşuyor…
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Enayi miyiz?
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Arkadaş, şunu susturun ya!
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Agâh Bey, lütfen… Agâh Bey, vallahi değmez!
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ayıp diye bir şey var ya!
BAŞKAN – Sayın
Kafkas… Sayın Kafkas, lütfen…
Sayın Bakan, siz
lütfen cevap vermenize devam edin.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Kafkas, değmez.
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, lütfen oturur musunuz.
Sayın Bakan, siz
de lütfen devam edin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kapı kulu muyuz burada, enayi miyiz?
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, Türkiye, tarihinin en itibarlı
dönemini yaşamaktadır. (Gürültüler)
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ya, ayıp ya! Böyle bir şey yok ya!
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) - Avukatı mısın sen? Saygı duyacak milletvekillerine. (AK PARTİ ve CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…
Sayın
milletvekilleri, lütfen oturun… Sayın Kafkas…
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye,
tarihinin en itibarlı dönemini yaşamaktadır.
Hepimizin gurur duyması
gereken bir gelişme de bu Meclisin çok saygın bir üyesi, Antalya
Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Çavuşoğlu,
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde, ilk defa, Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi Başkanlığına seçilmek için siyasi parti grupları tarafından,
bütün siyasi partiler tarafından ortak aday olarak gösterilmiştir.
Bütün bu
gelişmeler, gerek Birleşmiş Milletlerde gerek Avrupa Birliğinde gerek İslam
Konferansı Örgütünde gerekse Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde ülkemizin
artık çok önemli bir rol oynadığını; birbirleriyle geçinmekte zorlanan ülkeler
arasında ara buluculuk yaptığını, İsrail ile Filistin arasında, Suriye ile Irak
arasında, Bosna-Hersek’le Sırbistan arasında,
Afganistan’
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Suriye bile bizim ara buluculuğumuzu kabul etmedi.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Köktürk’ün Hürriyet gazetesinde çıkan haberle
ilgili sorusu da, Atina’da bir Yunan gazetesine verdiğim bir demecin tercüme
edilerek Türk basınında yer alması haberiyle ilgili bir soru sormuştur. Ben,
İstanbul ikinci bölge milletvekili olarak, Sayın Patrik’in de aralarında
bulunduğu birçok azınlık üyesi vatandaşımızın yaşadığı bir bölgenin
milletvekiliyim. O vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu benim seçim bölgemde
yaşadıkları için seçim bölgemde oy kullanmaktadırlar. Tabii ki ben hiçbir
vatandaşımızın hangi partiye oy verip vermediğini bilemem ama benim seçim
bölgemde oy kullandıkları bir gerçektir, benim vurgulamak istediğim de bu
gerçek olmuştur.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK
(Zonguldak) – Sayın Bakan, ulusal politikaları AKP’ye oy verip vermemesine göre
mi değerlendiriyorsunuz? Böyle bir anlayış olabilir mi? Böyle bir anlayışla Başmüzakerecilik olayı yapılabilir mi?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ben bir milletvekili olarak, farklı kültürlere,
farklı dinlere, farklı etnik kökenlere sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını
temsil etmeyi bir onur olarak kabul etmekteyim, bunu da kendi sıfatımla çok
rahat bağdaştırabilmekteyim, sorusuna cevaben onu söyleyeyim.
Tabii, yarın
burada, bu şanlı salonda tartışılacak olan “demokratik açılım” Türkiye’deki
farklı kesimlerin de Alevi vatandaşlarımızın da Rum vatandaşlarımızın da Ermeni
vatandaşlarımızın da Kürt vatandaşlarımızın da Süryani vatandaşlarımızın da
Sünni vatandaşlarımızın da kadınlarımızın da çocuklarımızın da demokratik
haklarını nasıl yükseltebiliriz, nasıl demokratik alanı daha da
genişletebiliriz konusunun tartışılacağı bir gün olacaktır. Ümit ediyorum ki, bu soruları soran saygıdeğer milletvekillerimiz
Türkiye’de bu bireysel demokratik hakları nasıl artırabileceğimiz konusundaki
olumlu görüşlerini, katkılarını da bizlerden esirgemezler.
Yarın burada,
Türkiye'nin kronikleşmiş sorunlarını iktidarıyla muhalefetiyle el ele vererek
birlikte çözmenin ilk adımını atabiliriz diye ümit ediyorum. Bu konuda umut
taşımak istiyorum çünkü Türkiye'nin artık on yıllardır çözemediği sorunları hep
beraber bu kutlu salonda beraber çözebilme umudunu taşımak istiyorum.
Sayın Öztürk’ün yargının bağımsızlığı konusunda ne yapmayı
düşündüğümüzü sorması üzerine şunu da söyleyeyim: İlk defa, belki de cumhuriyet
tarihinde ilk defa, yargı kurumlarımız Adalet Bakanlığımızla aylarca süren bir
çalışma gerçekleştirmiş ve bir yargı reformu stratejisi ortaya koymuşlardır. Şu
anda bütün yargı kurumlarımızın da desteğiyle hazırlanan bu reform
stratejisinin eylem planına dönüşmesi ve uygulanmaya konması için çalışmalar
sürmektedir. Bu çerçevede, Adalet Bakanlığımızın yürüttüğü çalışmalar son
dönemlerde yayımlanan Avrupa Birliği ilerleme raporunda da takdirle
karşılanmıştır yani Avrupa Birliği mekanizmaları da, AB üyesi ülkeler de ve
Komisyon da Türkiye’de yargının daha da bağımsızlığı konusunda atılan adımları
takdir etmektedir. Yalnız, Avrupa Parlamentosundaki Türkiye Raportörü Sayın Oomen’ın geçen hafta verdiği bir demeç vardır, o da
“Türkiye’de yargının bağımsızlık sorunu yoktur, tarafsızlık sorunu vardır.”
şeklinde bir demeci olmuştur. Bunu da Sayın Öztürk’ün
dikkatine getirmek isterim. Bu konuda da bu yüce Mecliste birlikte hangi
adımları atarak… Türkiye’de yargının bağımsız olduğu kadar tarafsız olmasını
sağlayabilecek adımları da beraber atabilmeyi ümit ettiğimi vurgulamak isterim.
Yurt dışına 12
Eylül darbesi sonrası ne kadar vatandaşımızın gitmiş olduğuyla ilgili bende bir
çalışma yok, buna baktırmamız gerekir.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süre tamamlandı. Lütfen, tamamlar mısınız cevabınızı.
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Geri kalanlarına o zaman yazılı cevap verelim Sayın
Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Arayacağım Sayın Genç.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, dün “Yargının bağımsızlık sorunu
yoktur Türkiye’de.” diyen kimdi efendim?
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Türkiye Raportörü.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Türkiye Raportörü Türkiye’yi tanıyor mu acaba!
DEVLET BAKANI
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Dört beş yıldır Türkiye raporlarını yazan Hollandalı
bir bayan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Belli oluyor zaten!
BAŞKAN – Sayın
Genç, ben tutanakları getirttim.
AK PARTİ Grubu
adına söz isteyen Muzaffer Gülyurt’un şahsı adına söz
isteyip istemediğiyle ilgili benim takdimim aynı şu şekilde: “AK PARTİ Grubu
adına söz isteyen Muzaffer Gülyurt, Erzurum
Milletvekili.”
Dolayısıyla,
Sayın Genç, doğru olmayan bilgilerle hem Genel Kurulu hem de kamuoyunu
yanıltmaktasınız.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım ancak…
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Sayın Başkan, ben söz istedim Sayın Bakanın bir konuşması üzerine.
BAŞKAN – Sayın
Çelik, sizden önce söz isteyen arkadaşlarımız da var ancak yirmi dakikalık
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) – Ben bir açıklama getireceğim sadece, 69’uncu maddeye göre.
BAŞKAN - Diğer
maddeler üzerinde isteyebilirsiniz Sayın Çelik.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum ancak karar yeter sayısı istenmiştir,
arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KARADAĞ ARASINDA SERBEST TİCARET
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- (1) 26
Kasım 2008 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ
Arasında Serbest Ticaret Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde gruplar adına söz talebi?
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Ali Uzunırmak, Aydın
Milletvekili.
Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşması Kanun Tasarısı ile
ilgili grubum adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yaptığımız
müzakereler eğer samimiyet ve ilkeler üzerine oturursa o zaman faydalı olur ve
bir neticeye ulaşır. Yoksa lüzumsuz çekişmeler içerisinde doğrunun berhava olup
gittiği bir müzakere içerisinde buradan faydalı neticeler çıkmaz. Tabii ki
samimiyet ve ilkeler olması nasıl ortaya çıkacak? Söylenenle yapılanın
birbirini tutması gerekir. Eğer söylenenle yapılan birbirini tutmazsa o zaman
ne samimiyetten ne ilkeden söz etmek mümkün değildir. Birbirlerimize
söylemediğimiz sözlere mana katarak ve ithamlarla buradaki müzakereler
sürdürülemez. Aynı zamanda bu, hükûmet eden
arkadaşlarımız için de önemli bir mesele.
Değerli
arkadaşlar, meseleleri izah ederken acaba sorumlu bir anlayış içerisinde biz,
meseleleri gündeme getiremez miyiz? İşte “Şu hadise bizim hükûmetimiz
zamanında şöyle zirve yaptı.”
Bakın, kıymetli
arkadaşlar, eğer Apo yakalanmasa, Suriye’de, orada
saklanmaya devam etse, orayı üs olarak kullanmaya devam etse Suriye ile bugünkü
Türkiye Cumhuriyeti’nin geldiği noktaya gelmesi mümkün mü Türkiye'nin? Eğer
Sovyetler Birliği dağılmasa, başka birtakım konjonktürel
hadiseler olmasa Ermenistan’la gelebildiğiniz –ha, bizim tasvip etmediğimiz
bazı gelişmeler var ama- bugünkü konuma gelmeniz mümkün mü? Bu iddialarda bile
bulunmanız mümkün mü? Mümkün değil. Öyleyse…
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Bugüne kadar hiçbir…
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Laf atmayın. Bakın, buradan yapıcı bir şey söylüyorum sizlere. Bu
yapıcı söylediğim şeyleri de lütfen, laf atarak falan, insicamı bozmaya
kalkmayın, bu çok yanlış bir şey. Bir şeyiniz varsa gelin, konuşun burada
kıymetli arkadaşlar.
Bakın, bir mantık
getiriyorum size. Karadağ’la bugün anlaşma yapılmış, güzel bir şey. Ticari
anlaşmalar, siyasi gelişmelerin mutlaka ve mutlaka yapıcı fonksiyonlarıdır,
dostlukların yapıcı fonksiyonlarıdır, güzel bir şey. Hele hele, Karadağ’la bir anlaşmanın yapılması güzel bir şey. Neden
kıymetli arkadaşlar? İki dünya savaşının en önemli sıklet merkezlerinden birisi
bu coğrafyadır, Sırbistan Karadağ bölgesidir. Birinci Dünya Savaşı da İkinci
Dünya Savaşı da burada çok önem arz etmektedir. Bugün Yugoslavya dağılmamış
olsa, bugün Karadağ’la böyle bir anlaşma -geçenlerde, Sayın Cumhurbaşkanıyla
Sırbistan’a gittik- Sırbistan’la böyle bir ilişki mümkün olabilir mi? Olmaz.
Öyleyse, sorumlu siyaset, her şeyden önce, sorumlu siyaset…
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – On beş yıl oldu.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – On beş yıl olabilir kıymetli arkadaş, elbette ki bu bir zaman
gerektirecektir. Eğer oradaki Sovyetlerin, Yugoslavya’nın… Suriye’de Abdullah
Öcalan’ın oradan çıkarılmasının ertesi günü herhâlde anlaşma masasına
oturamazsınız ülkeyle. Yani, niçin bu kadar agresifsiniz,
niçin bu kadar böyle kendinden tarafa nalıncı keseri gibi yontar bir hâldesiniz
ben anlayamıyorum.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – O, bir şey bildiğini iddia etmeye çalışıyor.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – İşte, zaten Türkiye bundan çekiyor. Yazmadan
kâtip, okumadan âlim. Öyle olunca bir şeyler oluyor Türkiye’ye de.
Dolayısıyla
kıymetli arkadaşlar, Karadağ’la ilgili olan bu anlaşma, o coğrafya için önemli
ve güzel bir gelişmedir çünkü oradaki son zamanlardaki gelişmeler de maalesef
insanlık adına, ülkelerimiz adına tehlike arz edecek pozisyondadır. Ben,
yakından gittim gördüm, şahit oldum. O coğrafya içerisindeki o Yugoslavya’nın
bölünmüş hâlindeki etnik inanç ve birtakım konularla ilgili gelişmeler çok
dikkat çekici ve hâlen tehlike arz etmeye devam etmektedir Sayın Bakan. Bu
açıdan bu anlaşmaların geliştirilmesinde fayda vardır.
Değerli
arkadaşlar, buradan bu konunun dışında bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dinlemelerle ilgili: Eğer biz bir meseleyi tartışırken doğruları algılamazsak,
gömleğin birinci düğmesini yanlış düğmelersek ondan sonraki düğmeleri doğru
düğmelememiz mümkün değil. Dinlemede, nasıl bir dinleme ve bizim bu dinlemenin
nelerine karşı olmamız gerekir? Elbette ki suç örgütlerine, suçluyu takibe, suç
unsurlarına yönelik dinlemeler olması gerekir. Bunlar teknik takiplerdir.
İşkenceleri, suç kabullenmeleri, suçsuz insanlara suç isnat etmeyi de azaltan
bir gelişmedir. Ama hukuki dinleme…
Kıymetli
arkadaşlar, hukuki dinleme, Yargıtayın dinlenmesi…
Suçlar şahsidir, kurumsal değildir. Eğer kurumsal bir suç varsa bu farklı bir
hadisedir. Nasıl olur, bir kurumun dinlenmesine karar veriyorsunuz ve o
kurumdaki bütün insanların telefonlarını dinliyorsunuz? E, ondan sonra, o
dinlenen telefonlardan sadece izin alınmış olması demek, dinlemenin hukuki
olduğunu mu acaba ortaya koyuyor? Hayır. O dinlemelerin neticesinde, hiç
alakası olmayan insanların da o suça iştirak etmemiş olan insanların da dinlenmelerinin
kendilerine bir tehdit unsuru olarak kullanılmadığını nereden biliyorsunuz?
Sadece izin almış olmak yetmez bir kişinin dinlenmesi konusundaki tanımın
hukuki olduğunu gerçekleştirmek için.
Dinlemelerde,
bir: İzin alınması. İki: İzin alınmış
dinlemelerin sonucunda kimlere ne gibi işlem yapılmış? Bu işlem, o suça iştirak
etmeyenler hakkındaki bilgiler dışarıya sızmış mı? Bunlar kimler tarafından
sızdırılmış? Onlara tehdit unsuru olarak kullanılmış mı, kullanılmamış mı?
Bütün bunlar hepimizi ilgilendiren konulardır.
Dinlemelerin
neticesinde hukuki kovuşturmaya uğramayan bir sürü insan var Türkiye’de. Kanun
diyor ki: “Dinlemelerin neticesinde eğer hukuki kovuşturma olmadıysa dinlenen
kişiye bunlar bildirilecek.” Ben sayın milletvekillerine soruyorum şimdi:
Bugüne kadar hiçbirimizin veya hiçbir vatandaşımızın “Ben dinlenmişim şu
tarihler arasında ama bir suça tesadüf edilmemiş, bana bunu kurum bildirdi.”
diyen insana tesadüf ettiniz mi kıymetli arkadaşlar?
Hukuk işlemiyor,
kural işlemiyor. Kuralı işletmek kimin görevi? Yürütmenin görevi. Peki, kuralın
işleyip işlemediğini denetlemek kimin görevi? Milletvekillerinin,
Parlamentonun görevi. Eğer iktidar milletvekilleri yürütmeye matuf
olarak denetleme görevini yapamıyorlarsa Parlamento çalışmaz kıymetli
arkadaşlar. Milletvekilleri olarak yürütmeyi sadece muhalefet denetlemez,
iktidar milletvekili de denetim faaliyetlerini yürütmelidir. Eğer iktidar
milletvekili de denetim faaliyetini yürütmüyorsa, o zaman Parlamento sadece
yürütmenin gönderdiği tasarılara el kaldır, indir noktasında olur.
İşte bugünkü
tartışmalar da o noktaya gelmiştir. Bu, sistemimizdeki bir sıkıntının eseridir.
Parlamento, çoğunluğa dayalı, içerisinden yürütmeyi çıkarıyor, çoğunluğa dayalı
çıkan o yürütmeyi aynı şekilde o yürütmeyi çıkaran çoğunluk denetliyor. İşte
orada, milletvekilinin, farklı bir algılamayla, farklı bir şuurla o denetim
faaliyetini de yerine getirmesi gerekir. Ha, burada benim söylediğim, parti
politikalarına karşı çıkılsın, parti disiplinsizliği yapılsın falan noktasında
değil ama milletvekili kendi vicdanında haklı olan konularda bu noktaları da
dikkate alarak bu faaliyetlerini de yürütebilmelidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanına Sayın Başbakanın yaptığı kabul edilebilir bir durum,
kabul edilebilir bir davranış değildir. Dolayısıyla, gereğinin yapılmasını ben
uygun görüyorum ve Serbest Ticaret Anlaşması’yla da ilgili olarak konuşmamın başında
söylediğim gibi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen tamamlayınız.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…ticaret
anlaşmalarının siyasi ilişkilerimize, bölge halklarıyla olan bağlarımızın
güçlenmesine vesile olacağı inancını taşıyorum ve o bölgenin de bilhassa çok
önemli bir bölge olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Uzunırmak.
Sayın
milletvekilleri, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati :19.28
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 20.23
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
407 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1’inci
maddesi üzerinde söz sırası şahsı adına söz isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 407 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyeti saygıyla selamlarım.
26 Kasım 2008
tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşması
imzalanmıştır. Bu anlaşma, esas itibarıyla, taraflar arasındaki ekonomik iş
birliğinin artırılması ve güçlendirilmesi, mal ticaretindeki güçlüklerin ve
kısıtlamaların kaldırılması, karşılıklı ticaretin genişletilmesi yoluyla
taraflar arasındaki iktisadi ilişkilerin ve karşılıklı yatırımların ahenkli
şekilde gelişmesinin teşvik edilmesi, uygun rekabet koşullarının yaratılması ve
tarafların ticaret iş birliğinin düzenlenmesini amaç edinmektedir.
Bu anlaşmanın
onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanunun, başta ülkemiz ve Karadağ olmak
üzere batı Balkan ülkelerine hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Gönül.
Şahsı adına söz
isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile
Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmetinin izlediği aktif
dış politika sayesinde uluslararası ilişkilerde ülkemiz önemli anlaşmalara imza
atmaktadır. İzlenen bu politikayla uluslararası itibarımızın arttığı tartışmasızdır.
Bugün Türkiye, Avrupa Birliğiyle müzakere eden, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin üyesi olan, İslam Konferansı Teşkilatının Genel Sekreterliğini
üstlenen bir ülke konumuna gelmiştir. Şu anda görüşmelerini yaptığımız
uluslararası sözleşmeler de bu başarının bir göstergesidir.
Görüşmekte
olduğumuz sözleşmenin Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ arasındaki ilişkileri
güçlendireceği inancıyla hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yaşar Ağyüz, Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, biz
uluslararası anlaşmaların gerek ticaret gerek siyasal boyutta yapılmasına her
zaman yandaş bir siyasi partiyiz. Ama bizim, doğuda ayrı, batıda ayrı konuşan
siyasetçilerin üslubuna inançsızlığımız var. Doğuda ayrı konuşan, batıda ayrı
konuşan Cumhurbaşkanına ve Başbakanına inançsızlığımız var. Batıya
gideceksiniz, AB ülkelerinde başka söyleyeceksiniz, doğuya gideceksiniz başka
söyleyeceksiniz ve uluslararası ceza mahkemelerince soykırım cezasına
çarptırılmış bir kişiyi Türkiye’de ağırlamaktan bahsedeceksiniz. Bunu izah
etmek Cumhurbaşkanının ve Başbakanın görevi olmasına rağmen, maalesef Hükûmetiniz ve Meclisiniz gibi “Ben yaptım, oldu.”
anlayışıyla her şey geçiştirilmektedir.
Bu anlaşma da
yapılması gereken güzel bir anlaşmadır. Hayırlı olsun.
Değerli
arkadaşlarım, son günlerde ülkemizin gündemi iktidar partisince çok sıkça ve
bilinçlice değiştiriliyor. Özellikle ekonomik krizin yaşanmasının üzerine
Türkiye’de doğan kaos yetmiyormuş gibi, bir de
iktidarınızın kaosu yaşanmaktadır. İktidarınız asıl gündemi değiştirmek için,
bir gün bakıyorsunuz GDO’lu ürünler tartışması
açıyor, bir gün bakıyorsunuz sağlık hizmetlerinde, sağlık politikasında çok
başarısız olan, her gün bir kararname, bir karar yayınlayan Sağlık Bakanının,
domuz gribi aşısı, domuz gribi paniğiyle, domuz gribi tehdidiyle uyanıyorsunuz.
Böyle bir şey olur mu? Ve domuz gribi paniğini yaratan Sağlık Bakanı
Başbakandan papara yiyor grup toplantısında, “Seninle bu politikam uyuşmuyor.”
diyor Sayın Başbakan ve görevine devam ediyor. Böyle bir hükûmet
anlayışı nerede var? Az gelişmiş ülkelerin hiçbirinde yok yani! Ve ucu açık
soruşturma izni veren o günkü Adalet Bakanı Meclis koltuğunda oturuyor ve
büyütülmeyen basit bir olay için Sayın Başbakan… Gazeteler yazıyor,
yalanlanması mümkün değil, canlı şahitlerle ispatlanıyor ve o azarın altında
hâlen Meclis Başkanlığı görevini yapıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu, onurlu iktidarların yaşadığı ülkelerde olsa bir saniye,
istifa etmede tereddüt etmezler. Bunlar yetmiyor. Bunlar yetmezmiş gibi,
yollarda gençler, emekliler, şehit aileleri coplanıyor; Meclis kapısına
geliyor, konmuyor; Meclis Başkanı tehdit ediyor, “Eğer bayraksız gelirlerse
alırım.” diyor ve buna yine İktidarınızın sesi çıkmıyor değerli arkadaşlarım.
Böyle bir mantalite, böyle bir duyarsızlık nerede
görülmüştür?
Bu yetmiyormuş
gibi bir de Adli Tıp Kurumuyla meşgul oluyor kamuoyu. Adli Tıp Kurumu Başkanı
bakın ne diyor: “Gerçek diye bir şey yok. Gerçeği ortam ve durum belirler.”
Böyle, açık, gerçeği belirlemesi gereken kurumun başındaki insan bu tür
demeçleri verir de hâlen görevde kalır ise ben o Adalet Bakanından şüphe ederim.
Adalet Bakanının yargıyı bu kadar baskı altında, siyasal baskı altında tutmaya
hakkı yoktur.
Dinleme krizi
yaşanıyor Türkiye'de. Belki sizler de. Hepimiz dinleniyoruz. Bir Hükûmet, bir devlet, vatandaşına güvenemiyorsa iktidar
olmasın, önce vatandaşınıza güveneceksiniz, insanınıza güveneceksiniz.
Bütün bu
manzaralar neyi gösteriyor bana? Hatırlarsınız, bir büyük ülkemizde Watergate skandalı yaşandı ve yirmi dört saat sürmedi,
skandalın cevabını oradaki siyasiler verdiler. Sizinkiler niye vermiyorlar? (AK
PARTİ sıralarından “İSKİ skandalı” sesleri)
Efendim, bilgin
varsa gelir burada konuşursun, ben belgeli konuşuyorum. Yüreğin varsa buraya
gelir konuşursun, laf cambazlığıyla olmaz bu iş.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Onun için, Yargıtay dinleniyor, başsavcı dinleniyor. Acaba bu
başsavcı, zamanında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Sayın
Başbakanın soruşturmasına mı el atmıştı? Bunları bilmek istiyoruz. Çünkü
bakıyorsunuz, “Kayıp trilyon davasından soruşturma açılması gerekirdi.” diyen
hâkimin başına gelmeyen kalmıyor. Yargı bağımsızlığını savunan, cumhuriyete
sahip çıkan YARSAV’ın Değerli Başkanı, meslekten
ihraç edilmek için Adalet Bakanlığının soruşturma iznine tabi tutuluyor. Ne
yapmak istiyorsunuz? Karanlık bir dehlizde yürüyorsunuz, kafanızı vuracaksınız!
Sizleri Allah korusun! Hükûmetiniz sizlerin de
kafasına vuracak, ben sizlere acıyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Bu millet sizin kafanıza vuracak!
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Hükûmetinizi bırak, ne olursa olsun! (CHP
sıralarından alkışlar) Onun için değerli arkadaşlarım, kafanızı iki elinizin
arasına alın ve düşünün.
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Bu millet sizin kafanıza 4 defa vuracak!
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) - Düşünün… Düşünün… Bakın… Bakın…
ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – 4 kere vuracak!
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) - Senin düşünme yeteneğin yok zaten! Senin düşünme yeteneğin olsa,
siyasi kararlığın olurdu senin.
BAŞKAN – Lütfen…
Sayın Ağyüz, Genel Kurula hitap edin.
Sayın
milletvekilleri, lütfen hatibe müdahale etmeyin.
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) - Senin düşünme yeteneğin yok!
Onun için değerli
arkadaşlarım, bu skandalların yaşandığı ülkelerde istifalar yaşanırken bu devir
böyle devam ettirilmek isteniyorsa, bunun nedeni rant
ekonomisinin devamıdır, cumhuriyeti kuşatma çabalarıdır.
Bakın, en son
İtalya’da bir olay yaşandı. Siz zannediyorsunuz ya her ülkeyle sorunlarımızı
sıfıra indirdik; şöyle onurluyuz, şöyle anlıyız, şöyle şanlıyız… Biz, öyle
olsanız onur duyarız ama bakıyoruz ki El Beşir’i karşılıyorsunuz, şüpheye
düşüyoruz bu sefer. İtalya’da ne oldu? İtalya’da Sayın Enerji Bakanı, İtalyan
ortaklığı imza töreninde Çalık’ın arkasında, önde sözleşme, masada ve Çalık’ın
arkasında koruyuculuk yapılıyor. Bu mudur Hükûmet
iradesi? Bu mudur Hükûmetin cesareti, yürekliliği?
Siz itibarınızı böyle mi saydıracaksınız yabancı ülkelerde? Bunlar belgeli hep.
Geçen, bir grup
başkan vekili konuşuyor, işte, söylemediğini bırakmadı CHP’ye falan. Ben de
dedim ki: “Onu söyleyeceğine, Almanya’dan gelen kayınbabanın nerede
çalıştığını, ne yaptığını getir bana.” Bunlar gazetelerde çarşaf çarşaf duruyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bu iş
televizyon programcılığına benzemez! Diskjokeyliğe hiç benzemez bu iş!
Onun için değerli
arkadaşlarım, Hükûmet, kararlı, istikrarlı ve topluma
sahip çıkar şekilde davranmak zorundadır. Ama sizde bu sahiplik yok, ekonomide
yok, sosyal alanda yok. Tüm bu uygulamalarınız bana 50-60 dönemini, özellikle
57-60 dönemini hatırlatıyor. Bir tek yapmadığınız, sabah uyandığınızda
gazeteleri toplattırmak kaldı. Bir tek yapmadığınız işinize gelmeyen
gazetecileri –Ergenekon hariç, onu da orada becerdiniz- sabahleyin emir verip
gözaltına aldırmadığınız kaldı. Bunu da yaparsanız, benzeşmede eksiğiniz
kalmaz. Tahkikat komisyonları vardı, siz çok geniş bir şekilde onu Ergenekon’la
çözdünüz. Ama ne oldu? Ama karanlıkta tünele giren Hükûmet
ne oldu? Onun için aklınızı başınıza alın. Biz demokrasiden yanayız. Onurlu
davranışlarla… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Öyle kuru yiğitlikle olmuyor
bu iş. Onun için bu karanlık tünelden çıkın ve ülkeyi de bu karanlık tünele
sokmayın.
Bunlar
yetmiyormuş gibi bakın neler yaptınız, neler 15 bin dolar iddianız vardı ne
oldu 15 bin dolar? 9.025 dolara düştü. 9.025 dolara düştü gayrisafi millî hasıla. İşsizlikte beşinci sıradasınız, asgari ücret
sürünüyor, açlık sınırı belli, çekler, senetler ödenmiyor. Meclis gündemine
bakıyorsunuz siz bu tür şeylerle Meclisi geçiştirmeye çalışıyorsunuz. Ana
gündemi yakalayın, ana gündemi!
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Darbeyle iktidar olamazsınız!
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) - Biz darbeye de karşıyız, cuntaya da karşıyız. Aklını başına al sen!
Onun için değerli
arkadaşlarım, bu konuda Hükûmet üzerine düşeni yapmak
zorundadır. Özellikle gizemli davranışlardan kaçınmak zorundadır. Dinleme
operasyonlarından vazgeçmek zorundadır. Vatandaşına güvenmek zorundadır.
Hâkimine, savcısına, valisine güvenmek zorundadır. Bu güveniniz yoksa zaten
iktidar olma erkinizi ortadan kaldırmışsınız demektir. İktidar olmak damda
gülle oynamaya benzemez, sokakta çelik çomak oynamakla övünmeye benzemez.
İktidar olmak ciddi iştir. İktidar olmak yürek ister. İktidar olmak cesaret
ister. İktidar olmak, masaya yumruğu vurup sorun çözmek ister. Ama bunlar belki
bireysel olarak şahsınızda vardır, şahsınız için söylemiyorum ama Hükûmetiniz için bu başarısızlıkların hepsi yaşanıyor.
ORHAN ERDEM
(Konya) – En son ne zaman iktidar oldunuz?
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) - Antakya’da Ali Dibo’culukla suçlanan kişi
bugün adaleti temsil ediyor. Biz nasıl güveneceğiz bununla? Geçenlerde bir
konuşmasında, çetelerle ortak olmakla CHP’yi suçlayan Sayın Bakan, demin,
Malezya’dan gelenleri savunuyor. Savunacak, çünkü onları savunacak ki kendisine
sıra gelmesin, kendisinin nereden geldiği sorulmasın diye, elbette ki bunları
savunacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN ERDEM (Konya)
– Ayıp oluyor!
BAŞKAN – Sayın Ağyüz, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Tüm bunlar sizi aydınlatma babında söylenen sözler ama maalesef,
sizin bireysel olarak değil, Hükûmetinizin
aydınlanmaya niyeti yok, görmeye niyeti yok; bu karanlık tünelde yürümeye
niyetiniz var. Halkın ezilmeye tahammülü yok, halkın yoksulluğa tahammülü yok,
halkın yapılan yolsuzluklara tahammülü yok. Gün gelecek, yaşanacak bir erken
seçimde bunları hep beraber göreceksiniz. Zaten Sayın Başbakanınızın ve
bakanların agresifliğinin nedeni ne? Anketler.
Anketler dibe vurmayı gösterince Sayın Başbakan telaşlanıyor. Ne derler?
“Bağırmanın ölüme çaresi yok.“
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ağyüz.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3.- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ensar
Öğüt.
Buyurun Sayın
Öğüt.
CHP GRUBU ADINA
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan sıra sayılı kanun üzerinde söz almış bulunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından “Hangi sıra sayılı?” sesleri, gülüşmeler) Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, ben hiçbir zaman dışarıdan el kaldırarak gelip oylamaya katılmadım.
Bana bunu söylemeye gerek yok, kendinize bakın. Burada grup başkan vekiliniz
düdüğü çaldığı zaman hepiniz oradan elinizi kaldırarak içeri giriyorsunuz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Devam et, devam et.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, tabii Türkiye’nin komşularıyla, dünya
ülkeleriyle mutlak surette iyi ilişkilerde bulunması lazım. İyi ilişkilerin
yanı sıra mutlak surette sosyal, ekonomik, siyasal boyutta anlaşmalar yapması
lazım, barışçı olması lazım.
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Ordu) – Damal…
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Tabii ki geleceğim oraya, hiç merak etme.
Barışçı olması
lazım, yüce Atatürk’ün dediği gibi “Yurtta barış, dünyada barış”ı sağlamak için
mutlak surette dünya ülkesi olması lazım, olmak lazım. Bunların
hepsi doğru. Biz de bunun için varız. Sosyaldemokrat
görüş olarak mutlak surette bütün dünyadaki ülkelerle en iyi şekilde Karadağ’la
olduğu gibi diğer ülkelerle de Karadağ’la da barış içerisinde sosyal, ekonomik,
siyasi anlamda, coğrafi anlamda ilişkilerimizi en iyi şekilde sürdürmemiz
gerekiyor.
Ancak, dün
haberlerde hepiniz izlediniz, hepiniz izlediniz. Dediğinize geliyorum Sayın
Bakanım. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç,
Diyarbakır’da çok duygusal bir konuşmanın sonunda bir ağlama yaptı, arkasından…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yine mi ağlama yaptı!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Daha sonra, ne olduysa bilmiyorum, Damal’daki Atatürk silüetine sözü getirdi. “Şimdi, Damal’daki Atatürk silüetinde, efendim… İşte, birileri Damal’daki Atatürk silüetine gidiyor, güneş doğuyor; batarken Atatürk’ün silüeti gözüküyor. İşte ona gidiyor ziyarete ama
Diyarbakır’a gelmiyor.” Bunu da tabii bizim Sayın Genel Başkanımız Deniz
Baykal’ı kastederek konuştu. Bu da doğal.
Değerli
arkadaşlar, bakın…
AHMET YENİ
(Samsun) – İsim söylemedi.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – İsim söylemedi ama yani o. Çünkü bu sene Sayın Genel Başkan geldi
Damal’a, ziyaret etti. Kılıçdaroğlu da gelmişti, sağ
olsun, bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Genel Sekreterimiz geldi.
Şimdi, Allah’ın
bir lütfu olan Damal Dağlarındaki silüet
sadece dünya liderleri içerisinde Atatürk’e nasip olmuştur. İyi dinleyin. Oraya
gelip, canlı olarak böyle, akşam saat 18.00 sularında, güneş batarken dağların
gölgesinde, sınırda ama, Atatürk’ün çıkması inanın
insanı büyülüyor ve tüyleri diken diken oluyor.
Bizler Türk
milleti olarak bazen böyle hurafelere, dervişlere, ermişlere bilmem nelere daha
çok önem veriyoruz ama gözümüzle gördüklerimize daha önem veriyoruz.
Şimdi, sizi davet
ediyorum ben. Her yaz 15 Haziran-15 Ağustos arasında Ardahan’ın Damal
Dağlarında, güneş batarken tamamen Atatürk geliyor ve çıkıyor. Şimdi, bunu
gördüğünüz zaman salavat çevirirsiniz ve Atatürk’e
nasıl inandığınızı da ben o zaman anlarım. İnanın, Atatürk bana göre bir
evliyadır, çok mübarek bir insandır. Niçin? Yok olan
bir devleti kurmuş, o da yetmemiş, dünya liderleri içerisinde Allah tarafından
dağlarda gölgesi oluşmuş, her yıl üç ay, 15 Haziran-15 Ağustos arkadaşlar.
AHMET YENİ
(Samsun) – Atatürk bu söylediklerini duysa seni perişan ederdi.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Böyle bir olayı canlandırmak için ben geçen dönemki
milletvekilliğimde, arkadaşlar, üç defa kanun teklifi verdim “O bölgeye sosyal
tesisler yapılsın, insanlar gitsin rahat izlesin. Hiç olmazsa o bölgeye millî
park yapın.” dedim, o da olmadı.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – AKP’lileri gönder oraya, onlar seyretsin.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Tabii.
Şimdi, hiçbiri
kabul görmedi, soru önergesi verdim, kabul edilmedi.
Şimdi, bakın bir
şey söyleyeceğim, keşke o resmi getirseydim, benim odamda asılı: Her yaz
binlerce insan geliyor -belki içinizden gelen vardır- orayı izlemek için,
samimi söylüyorum. Atatürk bizim devletimizin kurucusu, Meclisimizin kurucusu,
ordumuzun kurucusu. Varlığımızı Atatürk’e borçluyuz.
Şimdi, Atatürk
gibi bir lider orada her yaz üç ay çıkıyor, bizim orada izleyici olarak gidecek
insanlarımızın, affedersiniz, bir tuvaleti yok, bir oturacak sandalyesi yok.
Bu, devletin ayıbı değil mi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayıbı değil mi?
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) – Sen yaptır!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Evet, ben yaptıracağım, hiç merak etme. Sizin yaptıracağınız yok.
Zaten biz sizden de bir şey beklemiyoruz, onu da söyleyeyim.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Belediye niye yapmadı, belediye?
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, oraya bilim adamları geliyor, yabancı
misyonerler geliyor; bütün vatandaşlarımız geliyor; orada canlı olarak gölge
gelip düşüp de Atatürk oluştuğu zaman herkes hayretler içerisinde kalıyor. Biz
oranın resmini basmışız, bazen insanlar diyor ki: “Yahu bunu bilgisayarda mı
yaptınız?” Hâlbuki yok.
Şimdi, şu
Mecliste bunu en iyi kim bilir biliyor musunuz? Hasan Özdemir, eski Ardahan
Valisi, MHP Gaziantep Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar) Benim Valimin
hakikaten Ardahan’a büyük hizmeti vardır, kendisine huzurunuzda teşekkür
ederim. Atatürk’ün oradaki siluetini de en iyi şekilde bilenlerden birisidir.
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Hizmetleri niye yapmadı o zaman?
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Müsaade eder misiniz.
Değerli
arkadaşlar…
NECİP TAYLAN
(Tekirdağ) – Bu söylediklerinizde ciddi misiniz hakikaten, çok merak ediyorum?
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Evet… Tabii… Tabii…
Şimdi, benim
sizden istirhamım şu: Bakın, bunu gelip görün.
Sayın Bülent Arınç şunu diyor: “Diyarbakır’a gelmiyor -Deniz Baykal’ı
ima ediyor- Damal’a gidiyor.”
Şimdi soruyum:
Biz Deniz Baykal’la beraber 4 Haziran 2008 tarihinde Şanlıurfa’da tarım
kurultayı yaptık; Mardin, Adıyaman, Güneydoğu’yu gezdik ve Diyarbakır’a gittik
sivil toplum örgütleriyle toplantı yaptık. Deniz Baykal sık sık
Güneydoğu’ya da gider, Türkiye’nin her yerine de gider. Ayrıca, Sayın Deniz
Baykal, Diyarbakır başta olmak üzere diğer illeri de çok önemser ve mutlak
surette de bütün olaylarla ayrıntılı olarak ilgilenir. Deniz Baykal bu ülkenin
bölünmez teminatıdır. Bunu herkes böyle bilsin. (AK PARTİ sıralarından “Allah Allah!” sesleri)
ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Allah Allah!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Evet, Türkiye’nin bölünmez teminatıdır. Evet, bu teminatı sağlayan
Deniz Baykal’a kimse burada laf söyleyemez. Çünkü,
Deniz Baykal, toplumun birleşmesini istiyor, dayanışmasını istiyor, Türkiye’nin
bütünlüğünü istiyor, birliğini istiyor. [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)] Ve
onun için de Atatürk’ü gitmiş, ziyaret etmiştir.
Şimdi, soruyorum:
Sayın Arınç, acaba Damal’ın nerede olduğunu biliyor
mu? Sayın Arınç Damal’a gitmiş midir? Damal’la
ilgilenmiş midir? Ben, Sayın Arınç’ı davet ediyorum.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ya sen bütün AKP’lileri Damal’a götür.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Damal’a davet ediyorum, gelsin Atatürk’ün o silüetini
görsün, Damallıların misafirperverliğini görsün…
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Yedi ay sonra, yedi ay…
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – …o zaman Türkiye’nin Edirne’den Ardahan’a kadar bütünlüğünün nasıl
sağlanacağını daha iyi getirir gündeme. Gidip Diyarbakır’da bölge ayrımı
yaparak “Efendim, biri oraya gidiyor, oraya gelemiyor; biri buraya gidiyor,
oraya gelemiyor.” gibi açıklamak, bu tamamen ayrıştırır toplumu arkadaşlar. Bu,
bölücülüktür, birleştirici değildir. Yani, ne demek, şimdi, ben diyor muyum ki
“Sayın Tayyip Erdoğan Damal’a gidemiyor ama Diyarbakır’a gidiyor.” Böyle bir
şey olabilir mi? (AK PARTİ sıralarından “Her yere gidiyor” sesleri)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Diyemezsiniz çünkü her yere gidiyor.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Evet, Tayyip Erdoğan benim davetlim olarak Ardahan’a da geldi,
teşekkür ediyorum kendisine; hizmetleri de var, onu geç. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Ama biz takdir edeceğiz. Ama Bülent Arınç
duygusallaşarak, ağlayarak, kendini bilmem ne yaparak devlet adamlığı yapamaz.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Devlet adamı duygusuz mu olmalı?
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Bir düşünün, diyelim ki diplomat görüşmeye gitti, bir ülkede bakın
Türkiye’nin çok önemli bir sorununu görüşmeye gitti. Ne yapacak? Duygusal bir
tablo getirecekler, başlayacak ağlamaya; ağlamaya başladığı zaman da
getirecekler istedikleri yazıyı imzalatacaklar!
AHMET YENİ
(Samsun) – O zaman Damal’a gidelim.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – O, Hükûmetin ağlamadan sorumlu bakanı!
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Böyle devlet adamlığı olabilir mi arkadaşlar? Bakın, şimdi, Atatürk
bizim rehberimizdir değerli arkadaşlar. Toparlıyorum. Atatürk hepimizin
rehberidir. Bu ülkede Atatürk olmasaydı cami olmazdı, okul olmazdı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Öğüt, lütfen, toparlayınız.
ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Atatürk olmasaydı
bu ülkede cami olmazdı, bu ülkede okul olmazdı, bayrağımız olmazdı,
bütünlüğümüz olmazdı, birliğimiz olmazdı, bugün de biz Mecliste olmazdık; benim
adım Ensar, sizin adınız Ahmet, Mehmet olmazdı
değerli arkadaşlar. Bunun için Atatürk’e dil uzatmak değil, onu küçümseyerek,
işte “gölgesi geliyormuş da gidiyormuş da” demek değil, onu anlamak lazım, onu
bilmek lazım, onun Nutuk’unu okumak lazım ve Atatürk’e de saygı göstermek
lazım, bölgeler arasında da ayrımcılık yapmamak lazım. Efendim, “O bölgeye
falan gidiyor, bu bölgeye falan gitmiyor.” dersek, insanlar o zaman ne yapacak
değerli arkadaşlar? Şimdi desem ki, falan lider de bilmem nereye gidemiyor. O
zaman, gittiği zaman orada tepki alırsa ne olacak? Bölgeler arasında büyük bir
ayrışma olacak.
Bu nedenle, ben,
ülkemizde birlik ve beraberliğe herkesi davet ediyor, herkesi Atatürkçü
düşünceye sahip olmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. [CHP ve MHP
sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öğüt.
Gruplar adına
başka söz talebi yok.
Şahsı adına söz
isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın
Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 407 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu Hükûmet hem doğuya hem batıya hem
kuzeye hem güneye gitmiştir ve 25 adet serbest ticaret anlaşması yapmıştır.
Bugün bu anlaşmaya, bu kanunla yeni bir serbest ticaret anlaşmasını… Özellikle
de batıda, Balkan ülkeleriyle 50 milyon dolarlık ticaret hacmi olan bir anlaşmanın,
çok daha artarak, iki bölgedeki taraflara çok katkı sağlayacağına inanarak bu
kanunun hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Gönül.
Şahsı adına ikinci
söz talebi Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.
Buyurun Sayın
Tunç.
Sayın Tunç? Yok.
On dakika
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Genç, Sayın
Poyraz, Sayın Ünal, Sayın Açıkgöz, Sayın Yeni ve Sayın Çelik söz talebinde
bulunmuşlardır
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, kişisel söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Birer
dakika soru sorma süresi tanıyorum.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, konuşma hakkı doğmuştur. Söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Genç, burada yazılı olarak talebiniz yok. Ben soru-cevap işlemine geçtikten
sonra söylüyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, anlıyorum. Bizim söz hakkımızı kısıtlıyorlar. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen,
sayın milletvekilleri…
Soru sorma
hakkınız var Sayın Genç, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Soru sormak değil de beş dakika konuşmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani bu kadar taraflı, militanca bu Meclisi yönetmek size
yakışıyor. Sizi tebrik ederim. Ben… Neyse…
BAŞKAN – Sayın
Genç, bütün bu sözleriniz…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, bir soru soracağım: Ben geçenlerde İngiltere’ye gitmiştim.
Oradaki vatandaşların bana aksettirdiğine göre… Diyorlar ki: “Kısa devrede
askerlikten yararlanmak için bizim mevzuatımızda üç yıl tam gün olarak, yani
tam ay olarak çalışmak gerekiyor İngiltere’de fakat İngiliz kanunlarına göre
biz tam ay olarak çalıştığımız zaman veya her tam gün olarak çalıştığımız zaman
kira yardımını alamıyoruz, sosyal bazı yardımları alamıyoruz.” O konuyu da
elçilik bildirmiş bakanlığa. Bu konuda bir değişiklik yapmasını özellikle
istiyorlar.
Yine, ben geçen
gün Atatürkçü Düşünce Derneğinin bir davetlisi olarak orada bir konferans için
Berlin’e gittim. 30 Ekimde, Berlin’de cumhuriyet…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Poyraz, buyurun.
FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Aracılığınızla
Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Bu anlaşmayla elbette Karadağ’la ticaretimiz
gelişecek fakat Karadağ’ı da ilk tanıyan ülkelerden biri ülkemiz. Bu anlamda
büyükelçilik noktasında bir çalışmamız vardı, orada arsası temin edilmişti ama
şu aşamada herhâlde daha tam büyükelçiliğimizi de açamadık. Son durum nedir?
Büyükelçiliğimizi açabildik mi diye sormak istiyorum.
Bir de, özellikle
bu anlaşmayla, mutlaka Hükûmet olarak da belli
hedefler koymuş olmamız gerekiyor. Bu anlaşmayla, önümüzdeki dönemde ticareti
geliştirme anlamında, Türkiye-Karadağ ticaretinde Hükûmet
olarak hedeflerimiz nelerdir? Açıklarsanız memnun olurum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Poyraz.
Sayın Ünal,
buyurun.
CUMHUR ÜNAL
(Karabük) – Sayın Bakanım, iyi akşamlar diliyorum.
Türkiye İle
Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Uygun Bulunduğuna Dair Tasarı’nın
bu bölümünde, Türkiye ile Karadağ arasındaki ticaret hacminde neyi
hedeflediğimizi söyleyebilir misiniz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ünal.
Sayın Açıkgöz,
buyurun.
RUHİ AÇIKGÖZ
(Aksaray) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanımız,
Karadağ’da ecdat yadigârı çok sayıda Osmanlı eseri var; bu konuda Hükûmetimizin çalışmaları hakkında bilgi verirse sözlü,
yazılı; teşekkür eder, saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Açıkgöz.
Sayın Yeni,
buyurun.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Bakanım, bir önceki Meclis Başkanımızla Karadağ’ı ziyaretimiz
esnasında orada ecdadımızın mezarlarıyla karşılaştık. Bu mezarların tamir
edilmesi konusunda bir çalışma var mı?
Ayrıca, dış
politikada başarılı çalışmalar sergiliyorsunuz ve dış politikada daha çok hangi
konuları geliştirmek istiyorsunuz? Karadağ ile ticaret hacmimiz hangi seviyeye
ulaşmıştır?
Ayrıca, biraz
evvel, Ensar Öğüt Bey’in Atatürk’ü dağlarda,
gölgelerde sergilemiş olması gerçekten bizi üzmüştür, Atatürk’ün kemiklerini
sızlatmıştır çünkü Atatürk’ü o gölgelerde, oralarda, buralarda sergilemek doğru
değildir. Atatürk de böyle bir şey…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çelik,
buyurun.
BEHİÇ ÇELİK
(Mersin) - Sayın Başkan Teşekkür ediyorum.
Sayın Bağış
buradayken bir konuşmasında diyor ki… Etnik olarak sayıyor Türkiye’de
insanlarımızı, mezhebî olarak sayıyor. Hâlbuki
Türkiye’de 72 milyon Türk milleti var ve bu milletin Edirne’den Kars’a kadar
benzerlikleri, kültürde, dilde, tarihte, acıda, elemde, kederde, sevinçte hep
ortaklıkları var. Israrla ve inatla, çok küçük olan bazı farklılıkları, sanki
gözümüze sokarcasına sürekli ifade ediyorlar. Bu, AKP iktidarının alışkanlığı
mı, bölme arzu ve iştiyakı mı? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çelik.
Sayın Özkan,
Sayın Dibek ve Sayın Uzunırmak; Sayın Bakan cevap
verdikten sonra süre kalırsa soru sorma hakkı tanıyacağım.
Buyurun Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Karadağ, Balkanlardaki genç ülkelerden bir tanesi…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ses gelmiyor Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – …ve biz ilk sırada tanıyan
ülkelerden bir tanesiyiz. Büyükelçiliğimiz açılmış durumda. Şu anda, hatta
ikinci büyükelçimizi atamış durumdayız.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakanım, Hükûmetin sesi çıkmıyor,
duyamıyoruz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Belki teknisyenler ayarlayabilir.
Bak, şimdi geliyor.
Ticaret hacmimize
gelince: Ticaret hacminde düzenli bir artış söz konusu. Örneğin 2006’da sadece 8,5 milyon dolarken 2008 yılında bu, 49
milyon dolara çıkmış durumda ve bu serbest ticaret anlaşmasıyla beraber çok
daha yüksek rakamlara bunun ulaşacağını tahmin ediyoruz.
Karadağ’da yer
alan Osmanlı döneminden kalan eserlere gelince: TİKA’nın
tüm Balkanlarda olduğu gibi, Karadağ’la da vardır. TİKA pek çok Balkan
ülkesinde biliyorsunuz önemli projeler gerçekleştirmektedir. Bizim kültür
mirasımızı o ülkelerde yaşatmak, canlı tutmak adına çok önemli çalışmalar
gerçekleştirmektedir. Ancak, bu çalışmaların detayı şu anda yanımızda yok.
Dolayısıyla, daha sonra TİKA çalışmalarıyla ilgili size detaylı bilgi, yazılı
olarak sunarız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Özkan, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ne oldu efendim, bizim sorumuza niye cevap verilmiyor?
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Sayın Bakanım…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye sorumuza cevap verilmiyor? Türk vatandaşlarının sorunlarını
dile getirdik. Bu nasıl iştir? Oradaki Türk vatandaşlarımızın sorunlarıyla
ilgili ne gibi bir düzenleme yapılıyor bilmek istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Özkan, sorunuzu sorar mısınız.
Buyurun.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Tabii, Sayın Vekilimiz susarsa. Anlaşılması açısından, Sayın
Bakanın, herhâlde aynı anda iki işe konsantre olma
yeteneği var mı yok mu, onu bilemiyorum; benim yok şahsen.
Şimdi Sayın
Bakanım, malumunuz Kenan Evren “Fatsa’nın üzerinden geçemedik.” diye ihtilal
yaptı. Sayın Başbakan da ya da Hükûmetiniz de zaman zaman “Biz Diyarbakır’a gidiyoruz, siz gidemiyorsunuz;
işte, biz şuraya gidiyoruz, siz gidemiyorsunuz.” gibi beyanlarda bulunuyor. Bir
ülke düşünün ki ülkenin başbakanı, bir şehre gitmesini olay olarak
yorumlayabiliyor veyahut böyle anlatıyor. Bu nasıl bir algılamadır, nasıl bir
bakış açısıdır? Bunu ifade etmenizi, cevaplamanızı umuyorum. Çünkü,
açıkçası merak ediyorum yani bir başbakanın kendi ülkesinde bir ile gitmesi
niye bu kadar olay oluyor ya da bunu niye olay hâline getiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özkan.
Sayın Bakan,
buyurun.
TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Süre var Başkanım, ben de sorayım sorumu.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biliyorsunuz, Sayın Başbakanımız, Sayın Genel Başkanımız,
Türkiye'nin tüm illerini, istisnasız olarak seksen bir ilini defalarca ziyaret
etmiştir ve yüzlerce ilçeyi defalarca ziyaret etmiştir. Doğal olanı budur yani
doğal olanı, bir ülkenin başbakanının ve iktidar partisi genel başkanının tüm
illeri rahatça ziyaret edebilmesidir, sık sık ziyaret
edebilmesidir. Ancak, belki de siyasetin tabiatına aykırı olan, ana muhalefet
partisinin, diğer muhalefet partilerinin de seksen bir ilde aynı rahatlıkta bu
ziyaretleri gerçekleştirip gerçekleştirememesidir.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Nereden biliyorsunuz Sayın Bakan? Nereden
biliyorsunuz?
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Onların kendi takdiri.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Dolayısıyla doğal olanı budur ve
bizim de bütün siyasi parti genel başkanlarına, bütün milletvekillerimize
tavsiyemiz…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, Sayın Bakan şu soruya
açıklık getirmeli…
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şu soruya Sayın Bakan açıklık getirmeli: Muhalefet
partilerinin oraya gidemediklerini ifade ettiler.
BAŞKAN – Hayır,
öyle söylemediler. “Doğal olanı budur” dediler
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) -
“Doğal olanı gitmektir.”
BAŞKAN – Lütfen…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Doğal olanı gitmektir.” dedin. Gitmediğimizi kim
söyledi size Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Ben sadece “Doğal olanı gitmektir.”
diyorum. Eğer gidemeyenler varsa kendi üzerlerine alınacaklar.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, ama
gitmediğimizi söylediniz siz.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen oturur musunuz. Sorunuza…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ağzından çıkanı kulakları duyacak bir bakanın.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen oturur musunuz.
Sayın Bakanım…
Siz cevabınızı verin Sayın Bakanım.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Öyle şeyler söylüyorsunuz ki sanki biz oralara hiç
gidemiyoruz.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Başbakan gidiyor diye niye havalara giriyorsunuz?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Gitmişseniz doğrusunu yapmışsınız.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Nereden çıktı? Sayın Başbakan gidebilir elbette,
gitmelidir de, görevidir zaten.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, siz cevabınızı verin lütfen.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Doğru olanı budur.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bakanlar da gitmeli, onların da görevi.
BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen oturur musunuz.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ama siz gidiyorsunuz… Muhalefet partisini, sizin
gibi, âlâyı-vâlâ ile karşılayan valiler, güvenlik
görevlileri yok, taşıma adamlar yok, ondan sonra da diyorsunuz ki: “Niye
muhalefet gitmiyor?” Sayın Bakan, siz eğer gidiyorsanız görevinizi yapıyorsunuz
ama bizim…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan… Söz verdiniz mi Sayın Başkan? Böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – Sayın
Başkan, Sayın Kılıçdaroğlu… Lütfen
oturur musunuz. Yok usulümüzde…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Böyle bir usul yok ki.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Böyle usul yok ama Bakan doğruları söyleyecek.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Bakın, ben... (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, tamam mı cevap işlemi? Yok başka soru.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Şimdi… Soru-cevabın usulü böyle
değil herhâlde Sayın Başkan?
BAŞKAN – Böyle
değil, doğrudur Sayın Bakan.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Aynen böyle, doğruyu söyleyeceksiniz Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Ben usulüne uygun sorulmuş sorulara,
usulüne uygun cevabı verdiğimi düşünüyorum.
MURAT ÖZKAN (Giresun)
– Yazılı ver.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Dediğim gibi, tekrar ediyorum, bütün
parti genel başkanlarına tavsiyemiz, Türkiye'nin tümünü kucaklamaları,
Türkiye'nin tüm illerini ziyaret etmeleri, sık sık
ziyaret etmeleri ve bu rahatlıkla Türkiye'nin dört bir köşesinde siyaset
yapabilmeleri.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O zaman mesele yok.
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Siz tavsiye edeceğinize niye bundan prim yapmaya çalışıyorsunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
Tasarının tümünün
oylamasından önce oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte Tunceli Milletvekili
Kamer Genç söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın
Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Nasıl oldu söz verdin Sayın Başkan ya? Vermeseydin onu da yahu!
BAŞKAN – Sayın
Genç, Tüzük’e ve usulüne…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani, teessüf ederim size! Burada en yasal İç Tüzük hakkımızı bize
kullandırmıyorsunuz. Biraz önce madde üzerinde söz istedim, vermediniz.
BAŞKAN – Sayın
Genç, Tüzük’e ve usulüne uygun her söz isteyen sayın milletvekiline söz
veriyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Vermiyorsunuz işte! Keyfîsiniz! O makamı kirletiyorsunuz!
BAŞKAN – Ama
bütün bu Mecliste ve Genel Kurulda konuştuklarınızın hesabını mahkemede
vereceksiniz Sayın Genç.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef bu Mecliste çok
büyük bir sıkıntı çekiyorum. İç Tüzük ayaklar altına alınıyor. Meclis
kürsüsünde oturan Başkan Vekili AKP Grubundan gelen talimatlara göre hareket
ediyor. En meşru söz hakkımız verilmiyor. Burada bana söz hakkı verilmemesi
için AKP Grubundan 50 tane kişi söz istiyor, kuraya dâhil ediyorlar, bize dâhil
edilmiyor.
Şimdi, bunlarla
siz bir şey yapamazsınız. Ben sokaklara çıktığım zaman var ya sizi sokağa
çıkarmam! Bu halk bizi dinliyor.
Şimdi, burada o Hükûmet sözcülüğü makamında oturan diyor ki: “Siz hele
Türkiye’yi gezin.” Tayyip Erdoğan 500 tane polisle geziyor. Her gün iki tane,
üç tane helikopterle geziyor, devletin uçaklarını kullanıyor. Bu kadar devleti
kendi özel menfaati için kullanan şimdiye kadar ne demokratik bir ülkede ne
Türkiye’de bir kişi görülmemiştir ve dünyada Türkiye Cumhuriyeti devletinin
itibarını bu kadar sarsan bir kişi görülmemiştir.
AHMET YENİ
(Samsun) – Millet için geziyor.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tayyip Erdoğan bu ülkenin Başbakanıdır, bunu iyi
öğrenin Sayın Genç!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Burada soru soruyoruz, sorularımıza cevap vermiyorlar.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Bunu kabul edeceksiniz!
Bunu kabul edeceksiniz!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, biraz önce burada bir grup önerisi üzerine doğal gazda
AKP’nin yaptığı formül değişikliğinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti devletinin 10
milyar dolar zarara uğratıldığı söylendi.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – İspat edin!
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ben isterdim ki burada AKP’li grup başkan vekili çıkıp da “Yahu,
işte, bak kardeşim, bundan önce, biz iktidara gelmeden önce bu formül buydu,
ondan sonra da bizim yaptığımız bu. Bak, şey yok.” Efendim, siz, ispat edin.”
diyor.
Bir de
arkadaşlar, o kadar Türkiye üzerinde oyun oynanıyor ki her şey gizli. Bugün
hâkimler ve savcılar korkutuluyor, bugün maalesef Türkiye’de demokrasi yok
edilmiş, faşizm gelmiş oturmuş. Siz bu 340 milletvekilinize dayanıyorsanız
sizin sonunuz felakettir. Sizin Genel Başkanınız hangi hakla geliyor da gidiyor
şu Meclisin arkasındaki salonda Meclis Başkanına talimat veriyor?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – O diyaloglar yalan!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Böyle bir şey olur mu?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – O diyaloglar gerçek değil!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu Meclisi şimdi yöneten kişiler, yarına, bir sene sonra seçime
gidecekler.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Gerçek olmayan şeyler konuşuyorsun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi bu makamda oturanlar
artık İç Tüzük’e, Anayasa’ya, hukuka göre Meclisi yönetmeyecekler, Tayyip
Bey’in emrine göre yönetecekler! Acaba önümüzdeki seçimde Tayyip bizi aday
gösterir mi, göstermeyecek mi? Bütün bunun üzerine burası yönetilecek. Böyle
bir Meclisin ne ülkeye ne millete ne vatana bir faydası olur mu?
Görüyoruz, burada
AKP İktidarı ve milletvekilleri sinir harbi yapıyorlar. Yahu, siz İktidarsınız;
iktidarsınız. İktidarın nimetlerinden yararlanıyorsunuz, iktidar gücü sizin
ellerinizde. Bırakın da… Buradaki, muhalefet partisindeki insanlar halkın
içinde geziyoruz. Ben size… Kimin yiğitliği varsa, hanginiz “yiğidim” derseniz
buyurun, çıkalım Kızılay’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da, Van’da, Muş’ta
gezelim, var mısınız? (AK PARTİ sıralarından “Varız” sesleri) Tek başına… Tek
başına… Ben de tek başına, siz de tek başına. Görelim bakalım, o milletten
gelen tepkileri göreceksiniz.
Onun için yani
çıkıp da burada devletin olanaklarını kullanacaksınız, 500 tane polis
kullanacaksınız, ondan sonra Fethullah’ın örgütlerinden
yararlanacaksınız.
AHMET YENİ
(Samsun) – Saçmalama!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Polis teşkilatını getirip Fethullah’a teslim edeceksiniz, ondan sonra da
geleceksiniz… Yarına, Fethullah sizi yaşatmaz, bunu
bilesiniz, bunu bilesiniz. Bu kurulan tuzakların en büyük zararını siz
görürsünüz. Gelin, şu Türkiye Cumhuriyeti devletinin şu demokratik yapısını hep
şey edelim. Bu memlekette “dürüstlük”
ilke olmalıdır. Bu kürsüye gelen insanlar bu kürsünün hakkını vermelidir. Sırf
işte, AKP’ye, Tayyip Erdoğan’a yaranmak için böyle şeyler yapılmaz sayın
milletvekilleri.
FEHMİ HÜSREV
KUTLU (Adıyaman) – Siz böyle mi başkan vekilliği yaptınız?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tayyip Erdoğan, maalesef,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kimyasını bozmuştur. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Her gittiği dış ülkelerde Türkiye'nin itibarını yok etmiştir. Her
gidilen yurt dışındaki anlaşmalarda devletin öteden beri Hariciye Bakanlığında
çalışan kişiler gelir orada not tutmaktadır. Ama Tayyip Erdoğan geldikten sonra
hangi devletle ne anlaşma yaptı kimse bilmiyor. Kimi getiriyor yanına? Egemen
Bağış’ı yanına getiriyor. Egemen Bağış kim? Egemen Bağış on beş sene Amerika’da
çalışmış bir kişi. Ee, bu devletin peki, dış
ilişkilerinde neden not tutulmuyor? Neden oradaki yapılan konuşmalar buraya
yansımıyor.
Şimdi, bir tane
Ahmet Davutoğlu diye birisi geldi, Dışişleri
Bakanlığına oturdu. Ben şimdi hayret ediyorum, şimdi 340 tane AKP milletvekili
içinde hiç mi Dışişleri Bakanlığını yapacak bir kişi yok da Ahmet Davutoğlu dışarıdan geldi, bakanlık makamına oturdu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler.
Şimdi, ayrıca
Ahmet Davutoğlu Türkiye Dışişleri Bakanlığına geldiği
zaman Türkiye'nin dış politikası değiştirildi. Yani işte bir yandan Suriye, bir
yandan İran, bir yandan Irak’tan…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen sözlerinizi bitiriniz.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Evet, onun için bu devletin menfaatlerinin korunmasında en üstteki
yöneticilerimiz maalesef yetersiz. Uygulamalar ortada. Türkiye Cumhuriyeti
devleti ekonomik yönden iflas etmiş. İhaleler sizin yandaşlarınıza veriliyor.
Yahu, daha dün
işte, senin Cemil Çiçek dediğiniz kişinin damadına TOKİ’den
bir ihale verilmiş, bir küçük ihaleden bir anda 1,5 trilyon lirayı almış cebine
koymuş, 1,5 trilyon.
Ben, şimdi size
soruyorum: Gidelim inceleyelim, bu TOKİ’de
AKP’lilerin hangileri ihaleler almışlardır? Bu malzemeleri kimden alıyor, kaça
alınıyor? Bunları araştırdığımız zaman bu yüklerin altından kalkamazsınız.
Burası… Bakın,
sevgili milletvekilleri, ben 80’den beri bu salondaydım, kimleri gördüm,
kimleri gördüm…
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Yanlışlık orada…
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ama burada başarıya ulaşan ve payidar olan dürüstlük olmuştur.
Böyle siyasi partinin emrine girerek menfaat kölesi olan kişilerin hiçbirisi
buraya gelmemiştir. Ben burada ne oyunların da döndüğünü biliyorum. Ama bir tek
kişi olduğumdan da o kadar fazla….
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - Sokağa çıktığım zaman halk bana sahip çıkıyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Genç, teşekkür ediyorum.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istiyorum 69’a göre, ağır sataşma
var…
BAŞKAN – Ne diye
sataştı Sayın Başkan? (Gülüşmeler, gürültüler)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Daha ne olsun Sayın Başkan?
BAŞKAN – Şimdi,
sayın milletvekilleri, lütfen kusura kalmayın, AK PARTİ Grup Başkanı sataşmadan
dolayı söz istedi. Ben, Tüzük gereği, Sayın Hatibin hangi sözlerinden dolayı
sataşma oldu diye sordum. Bu, Tüzük’ün 69’uncu maddesinin uygulanabilmesi için
gerekli olan bir soru. Bunda ne gülünecek bir şey var. Sayın milletvekillerimiz eğer Tüzük’ü okuma
zahmetine katlanırlarsa iyi olur.
Buyurun Sayın
Başkan.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, açıklayayım: Grup Başkanımız hakkında ve bu
ülkenin Başbakanı hakkında ağza alınmayacak şekilde ithamlarda bulunulmuştur,
buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Üç dakika söz
veriyorum. Yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sevgili
arkadaşlarım, gecenin bu saatinde hepinize iyi çalışmalar diliyorum.
Biraz önceki
konuşmacının söylediklerini hepimiz dinlemiş bulunmaktayız. Aslında benim için
talihsiz bir konuşma olacak bu. Çünkü gerçekten bu seviyeyle, bu seviyeyle
konuşulan bir duruma aynı seviyeyle cevap verme mecburiyetinde değilim ve asla
da böyle bir şeye düşmeyeceğim.
Ama Sayın
Konuşmacı her kürsüye çıktığında –bilemiyorum, gerekçesi veya nedeni nedir-
özellikle Genel Başkanımız ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan hakkında bazı
ithamlarda bulunmaktadır. Aslında bilemiyorum dedim ama hepimiz biliyoruz niçin
böyle konuştuğunu, niçin bu şekilde ithamlarda bulunduğunu. Belki bilmiyordur
diye kendisine bir hatırlatmak isterim:
Sayın Konuşmacı,
biliniz ki Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin Başbakanıdır, bu ülkenin her
ilçesine her iline her kasabasına bu sıfatla gitmektedir; elbette ki
korunacaktır, elbette ki korumalar yanında olacaktır. Eğer siz “Korumalarım
olmuyor.” diye ülkenin çeşitli yerlerine gidemiyorsanız bu sizin sorununuzdur,
demek ki korktuğunuz bir şey var, demek ki korktuğunuz bir şey var. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Biz, milletvekilleri olarak, bu ülkenin her iline her
ilçesine her köşesine her sokağına tek başımıza gidebilme cesaretini
gösteriyoruz, buyurun siz de gösterin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Davet
ettiniz bizi, istediğiniz her yere gidelim diyorsanız biz varız. Buradaki bütün
arkadaşlarım istediğiniz her yere, istediğin her şekilde gitmeye hazırdır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Söz mü? Söz mü?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - Şunu unutmayın: Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin
Başbakanıdır…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – “Sayın” desene Başbakana!
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (Devamla) - …ve bu ülkenin demokratik şekilde hak ve
özgürlüklerinden yararlanacak bir biçimde aydınlık günlere ulaşması için yirmi
dört saatini vermektedir ve yirmi dört saatini de verecektir.
Bu ülke, temel
hak ve özgürlükler konusunda, düşüncesini ifade etme konusunda, bu ülke
kardeşçe, barış içinde yaşamak konusunda Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında
bu aydınlık günlere kavuşacaktır. Bunu bilin ve sakın unutmayın. Buradaki bütün
arkadaşlarım, Başbakanımızla birlikte, Genel Başkanımızla birlikte bu ülkenin
kardeşçe, el ele, hep beraber türkülerimizi ve şarkılarımızı kol kola
söyleyerek yaşayacağı günlere kavuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar) Ama siz o günleri görmek istemiyorsunuz, o günlere gelmek
istemiyorsunuz. Çünkü, herhâlde ve herhâlde bugünkü
örgütten, bugünkü örgütlenmeden, bugünkü sistemden memnunsunuz. Çıkarınız var
mı yok mu bilemem, sizi itham edemem, bu konuda bir bilgim yok. Ama bu şekilde
konuşmanız bende bir soru işareti uyandırır. Çok özür diliyorum, bunu söylemek
zorundayım.
Sevgili
arkadaşlarım, sevgili milletvekili kardeşlerim, çalışıyoruz barış projesinde
Başbakanımızla birlikte, hep birlikte...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – “Sayın” deyin Başbakana!
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Güler, söz talebiniz var. Hangi konuda söz istiyorsunuz?
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Ordu) – Sayın Genç’in biraz önce, doğal gazla ilgili bir ithamı oldu. O
noktada o dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak…
BAŞKAN – Ne diye
itham etti Sayın Güler?
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Ordu) – 10 milyar dolarlık bir zarardan bahsetti. Bu, hem sizi hem
Meclisimizi hem de kamuoyunu yanıltıcı mahiyettedir. O bakımdan…
BAŞKAN – Sayın
Güler, buyurun üç dakika süre veriyorum.
Yeni bir
sataşmaya mahal vermeyin lütfen Sayın Güler.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
2.-
Ordu Milletvekili Mehmet Hilmi Güler’in, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Ordu) – Zaten ona üslubum müsait değil.
Saygıdeğer
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, dönemin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak bu doğal gaz konusunda daha evvel
gensoruya da biz maruz kaldık, o noktada da çok detaylı bir şekilde izah
etmiştik. Kesinlikle ve kesinlikle böyle bir zarar söz konusu değil; tam tersine,
hem 40 milyar metreküp doğal gazı “al ya da öde”den
kurtardığımız için Türk milletinin üzerindeki bir yükü kaldırdık hem de fiyatı
Mavi Akım da dâhil olmak üzere aşağı çektik.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ondan mı cezalandırdı Sayın Başbakan sizi?
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) – Bundan dolayıdır ki doğal gaz gibi pahalı olduğu düşünülen
bir yakıtı kullanan vilayet sayısı, il sayısı bizden önce 5 iken 65’e
çıkmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve böylece, daha evvel İstanbul’da
da doğal gazın başında olan biri olarak, çevre dostu bir yakıtı ülkede
yaygınlaştırma imkânı bulduk ve aldatılmışlık duygusundan kurtulduk bu
yaptığımız anlaşmalarla. Yalnız, bundan dolayı çok ayağa bastık, bu ayağa
basmaların neticesi olarak da ülkemiz burada bir aldatılmışlık duygusundan
kurtulmuş oldu.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Onun için Bakanlıktan aldılar değil mi?
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) – Ne zaman isterseniz bunu göstermeye hazırız. Yalnız, Turusgaz meselesini de Mavi Akım meselesini de keşke bazı
belgelere ulaşabilip de detaylı bir şekilde inceleme imkânı olsaydı, bazı
insanların…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Önergeyi reddettiler Sayın Bakanım!
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) – Bugün sadece siz değil Sayın Genç, bir eski başbakan da aynı
ithamda bulundu; bu cevabım aynı zamanda ona da karşıdır, ona da müteveccihtir.
Bu duygu ve
düşüncelerle size bunu ifade etmek istiyorum ve doğal gazda ayrıca, yaptığımız
çalışmalarla bu anlaşmaları hem düzenledik -bunlar uluslararası anlaşmalardır,
kolay değildi; bunları yaparken Mavi Akım’da yatırımı aynı zamanda altı ay
kadar durdurarak oturup onlarla bilek güreşi yaptık- hem fiyatı aşağı çektik
hem “al ya da öde”de 40 milyar metreküplük gazı Türk
milletinin üzerindeki bir yük olmaktan kurtardık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Lafla değil, belgeleri getir!
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) – Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Doğal gaz niye zamlandı Sayın Bakan?
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) – Ne zaman isterseniz, bakın daha evvel de söyledim, ne zaman
isterseniz, ucu açık, ister bir hafta sonu, ister kendi grubunuzla…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Belgeler, belgeler…
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) - … ister,
nerede isterseniz size belgeleriyle, bilgileriyle bunu ispat etmeye hazırım.
Bundan dolayıdır ki…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Doğal gaz niye zamlandı?
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) - Bundan dolayıdır ki, alnımız açık bir şekilde milletin içinde
geziyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Belgeler nerede? Şu belgeleri bir görelim.
MEHMET HİLMİ
GÜLER (Devamla) - Sizin “gezelim” dediğiniz yerlerde de ben de tek başıma hem
de korumasız geziyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Güler.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kılıçdaroğlu.
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, AKP Grubunun Sayın Başkan Vekili
kürsüde konuşurken AKP Grubunun sanki yürütme organının emrindeymiş gibi bir
hava verdi ve konuşmasını da öyle yaptı. Bunu, Parlamentonun saygınlığı için
uygun görmüyorum. Tutanaklara girmesi için söylüyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Tutanaklara geçti Sayın Kılıçdaroğlu.
FEHMİ HÜSREV
KUTLU (Adıyaman) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından bir konuyu arz
etmek istiyorum: Sayın Başkan, ben Türkiye'nin her yerine korumasız gidebilirim
ama domuz gribinin yaygın olduğu günlerde Kamer Genç’le hiçbir yere gitmem!
VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407) (Devam)
BAŞKAN -
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum:
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN - Pusula
veren sayın milletvekilleri Genel Kuruldan ayrılmasınlar lütfen.
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Süre doldu. Sayın Başkan, pusula yok…
BAŞKAN - Mehmet
Erdem, Aydın? Burada.
Rıtvan Köybaşı, Nevşehir? Burada.
Veli Seyda, Şırnak?
Yok.
Beşir Atalay,
vekâleten Ali Babacan? Burada.
Müfit Yetkin,
Şanlıurfa? Yok.
Zeki Karabayır, Kars? Yok.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklara geçiyorsunuz değil mi o milletvekillerinin
bulunmadıklarını?
BAŞKAN - Akif
Gülle, Amasya? Burada.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkanım, bunu tutanaklara geçirelim, bu sahtekârlığı
yapanları.
BAŞKAN - Hüsnü
Ordu, Kütahya? Burada.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sonradan geldi.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sonradan geldi o.
ATİLA EMEK (Antalya) - Oylama bittikten sonra verdi.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Kim verdi onun oyunu?
MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Beyefendi, o imza ıslak mı, kuru mu?
BAŞKAN – Ahmet
İnal, Batman? Yok.
Ayhan Yılmaz,
Ordu? Burada.
Ahmet Koca, Afyonkarahisar? Yok.
Ali Temür, Giresun? Yok.
Feyzi İşbaşaran, Elâzığ? Yok.
Hamza Yanılmaz,
Elâzığ?
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Bu, sahtekârlık değil mi şimdi?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bunların hepsi suçtur!
BAŞKAN – Yusuf
Coşkun, Bingöl? Burada.
Murat Yıldırım,
Çorum?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, bulunmayanların imzası ıslak mı, kuru mu?
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Islak, ıslak…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 184 yok, 184 yok; toplantı yeter sayısı yoktur; oyalamaya gerek
yok, 184 yok.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.28
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.34
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
407 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tasarıyı
tekrar elektronik cihazla açık oylamaya sunuyorum.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, yanlış yapıyorsunuz efendim. Bakın, bunun usulü
böyle: Toplantı yeter sayısı olmayınca, onun oylamasını “Oylaması yapılacak
işler” sırasına alacaksın, kapatacaksın. Bilmiyorsunuz, ne yapalım!
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
BAŞKAN – Sayın
Genç, bilgilerinizin tazelenmesi anlamında -gerçi çok iddialısınız ama- İç
Tüzük’ün 57’nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarını okuyorum: “Yoklama,
elektronik oy düğmelerine basmak veya Başkan lüzum gördüğü zaman ad okunmak
suretiyle yapılır.”
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yoklama değil.
BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen sabredin ve dinleyin.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Peki, dinliyorum.
BAŞKAN - “Yoklama
sonucunda, üye tamsayısının en az üçte birinin mevcut olmadığı anlaşılırsa,
oturum en geç bir saat sonrasına ertelenebilir. Bu oturumda da toplantı yeter
sayısı yoksa, birleşim kapatılır.”
Eksik ve yanlış
bilgilerle kamuoyunu yanıltmayınız Sayın Genç. Bilgilerinizi tazeleyiniz ve
öğreniniz Sayın Genç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Uluslararası bir anlaşmanın oylaması bu Sayın Başkan.
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Yoklama değil ki.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yoklama değil.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yoklama isteyen mi oldu?
BAŞKAN – Açık
oylama, yoklama hükmündedir efendim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Doğru da Sayın Başkan… İç Tüzük 81’inci maddeye göre “Maddelerine
geçilmesi veya tümü kabul edilmeyen kanun tasarı ve teklifleri Genel Kurulca
reddedilmiş olur.” Burada açık oylamayla yapılan bir oylamada karar vermek için
184 sayısı bulunamamıştır, dolayısıyla tümüne geçilememiştir. Bu, kanunun
reddedildiği anlamına gelir.
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, ikinci kez de toplantı yeter sayısı bulunamadığından ve alınan
karar gereğince demokratik açılım konusundaki genel görüşmeyi yapmak için 13
Kasım 2009 Cuma günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 21.41