Normal 44156 2 4 2009-12-23T09:55:00Z 2009-12-23T09:55:00Z 1 53677 305965 TBMM 2549 717 358925 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 52                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

17’nci Birleşim

12 Kasım 2009 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge  ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül’ün, bölünmüş kara yollarının durumuna ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tekirdağ ve İstanbul’da yaşanan sel felaketinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/459)

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 Milletvekilinin, başıboş hayvanların yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/460)

3.- Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 20 Milletvekilinin, toplumda yaşanan şiddet olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/461)

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- TBMM’de 21’inci Dönem 02/06/2000 ve 14/06/2000 tarihli 104 ve 109’uncu birleşimlerinde “Rusya Federasyonu ile yapılan Mavi Akım Projesi” konusunda yapılan kapalı oturumlara ait tutanakların TBMM İç Tüzüğü’nün 71/2’nci maddesi uyarınca yayınlanabilmesi için karar alınmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- (10/220) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/11/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

3.- Gündemdeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; açılması kabul edilen (8/11) esas numaralı genel görüşme önergesinin görüşme günü ile  konuşma sürelerine ve  genel görüşmenin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ordu Milletvekili Mehmet Hilmi Güler’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, elektrik zammının dar gelirlilere etkisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9652)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, EPDK’nın kiraladığı hizmet binasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9696)

3.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Ermenistan ile imzalanan protokole ilişkin sorusu ve  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/9778)

4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/9781)

5.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/9782)

6.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Suriye ile mülkiyet sorunlarının çözümüne ilişkin sorusu ve  Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/9783)

7.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, elektrikte maliyet esaslı fiyatlandırmaya ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9785)

8.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, TEK’in yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9786)

9.- Kayseri Milletvekili Mehmet Şevki Kulkuloğlu’nun, Kayseri’deki madencilik faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9787)

10.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, elektriğe yapılan zamma ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9788)

11.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, taş ocaklarının ruhsatlandırılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9791)

12.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9792)

13.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9793)

14.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ Fen ve Tetkik Dairesinin kapatılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9794)

15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ’nin bazı işletmelerindeki yolsuzluk iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/9795)

16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TKİ’nin bazı ortaklıklarının yönetim ve denetim kurullarına atanan kişilere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı  (7/9796)

17.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TPIC’in faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9797)

18.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, elektrik zammına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9798)

19.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’a doğalgaz getirilmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9803)

20.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, elektrik ve muayene ücretlerindeki zamma ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9928)

21.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, BOTAŞ’ın yaptığı anlaşmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9965)

22.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Türkiye Taşkömürü Kurumu yönetimine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9968)

23.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, elektrik zammına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/9969)

24.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, oğlunun bir yönetim kurulu üyeliğine atanmasına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı  (7/10407)

25.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, bürokrat olarak atanan bakan ve milletvekili yakınları ile milletvekili adaylarına ilişkin sorusu ve  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı  (7/10506)

 

I.-GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

‑TBMM Genel Kurulu saat 15.04’te açılarak dokuz oturum yaptı.

 

Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, Siirt ilinde ve yurdun çeşitli yerlerinde son günlerde meydana gelen sel felaketlerine,

İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras, Alevi toplumunun sorunlarına ve çözüm önerilerine,

Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay, Erzurum ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Avustralya Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı Harry Jenkins ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna,

Brezilya Temsilciler Meclisi Başkanının davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden oluşan Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine,

İlişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

 

Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının (10/456),

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin, eğitim sistemindeki sorunların (10/457),

Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 23 milletvekilinin, sel felaketlerinin sebeplerinin ve sonuçlarının (10/458),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Hasan Bozer’in vaki davetine icabetle, KKTC’nin 26’ncı Kuruluş Yıl Dönümü kutlamalarına katılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir Parlamento heyetinin resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi,

 

Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın yeniden incelenmek üzere geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Genel Kurul gündeminde bulunan tasarının Hükûmete geri verilmesi,

Kabul edildi.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan:

(10/179) esas numaralı, Tunceli’de ölümle sonuçlanan bazı olaylarla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP,

(10/46) esas numaralı, şehit yakınları ve gazilerin sorunları ve çözüm yollarını tespit etmek amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü 16’ncı Birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

(10/69) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, DTP Grubu önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı sözlerini yanlış anladığına ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

 

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri,

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321) görüşmelerine devam olunarak, üçüncü bölüm üzerinde bir süre görüşüldü; verilen aradan sonra,

Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

12 Kasım 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 22.47’de son verildi.

 

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Yaşar TÜZÜN

 

Konya

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

Fatih METİN

 

 

 

Bolu

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

                                                                                                                                                 No.:  24

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

12 Kasım 2009 Perşembe

Rapor

1.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427) (Dağıtma tarihi: 12.11.2009) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- MHP Grubu adına Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tekirdağ ve İstanbul’da yaşanan sel felaketinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/459) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.09.2009)

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 Milletvekilinin, başıboş hayvanların yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/460) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.08.2009)

3.- Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 20 Milletvekilinin, toplumda yaşanan şiddet olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/461) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.10.2009)

 

12 Kasım 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, bölünmüş kara yolları hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül’e aittir.

Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül’ün, bölünmüş kara yollarının durumuna ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizdeki bölünmüş yolların durumu hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Sözlerime başlamadan önce 1999 yılında gerçekleşen Düzce depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımızı huzurunuzda rahmetle anıyor, böyle bir afetin tekrar yaşanmaması dileğiyle tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yıllardır sağlıklı ulaşım projesine ihtiyaç duyulduğu bir gerçektir. Ulaşımın kara yolu, demir yolu, deniz yolu, hava yolu olmak üzere dört ayağı vardır. Bunları gerçekleştirmek için de mühendislik bilgisi, birikim ve finansa ihtiyaç duyulmaktadır. Karayolları Genel Müdürlüğümüzde bu birikim ve bilgi olmakla birlikte, yol yapım aşamaları genellikle ihaleli olarak yürütülmekte olduğundan senelerce bütçeden kara yollarına ayrılan ödeneklerin bu yatırımları gerçekleştirmek için her geçen yıl daha yetersiz hâle gelmesi nedeniyle kamu kurumlarındaki atıl olan personel ile makine parklarının bir araya getirilerek aciliyet arz eden yolların yapımına 2002 yılı sonu itibarıyla başlanmıştır.

Bölünmüş yolu tanımladığımızda da anlaşılması gereken, mevcut yol şeridine ikinci bir yol eklendiği zaman oluşan yeni bir yol değildir. Yolun standartlarının yükseltilerek yol gidiş gelişinin iki şeritli hâle gelmesi, yolun kalitesi ve kaplandığı malzemenin kalitesi önem taşımaktadır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bunun haricinde, sadece bölünmüş yollar değil; köy yolu, il yolu, sınırları aşan devlet yolu, ekspres yolu, TEM kara yolu olmak üzere çeşitli yollar vardır. Her birinin kalitesi, maliyeti, tekniği farklıdır. Ayrıca kaplaması sathi kaplama, bitüm sıcak kaplama yol olmak üzere standartları da farklı olan yollar vardır. Her yıl yapılan yolun kalitesinin göstergesi de hiç şüphesiz ki tüketilen asfalt miktarıdır.

Kapasite yetersizliğinden dolayı bölünmüş yol olarak yapılması gereken kesimler, ulusal ağ bütünlüğünün sağlanabilmesi için yapılması gereken kesimler tek tek ele alınmıştır. Bu çalışmalarla ülkemizdeki kara yollarındaki trafik kazalarının en aza indirilmesi, özellikle de kapasite yetersizliği sebebiyle düşen hizmet seviyesinin yükseltilmesi amaçlanarak ülkemizin emniyet kemeri olmuştur. Kaza oranlarında yüzde 64, ölüm oranlarında yüzde 89, yaralanma oranlarında ise yüzde 73 ve maddi hasar oranlarında ise yüzde 65 azalma sağlanmıştır. Eğer yollar olduğu gibi kalsaydı kazalar yüzde 100 oranında artacaktı. Yollarımız Hükûmetimiz tarafından ilmik ilmik işlenerek yollardaki emniyetimizin artırıldığı bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, bölünmüş yolların hayat kurtarmakla kalmayıp ekonomiye de ciddi bir katkı sağladığını belirtmek isterim. Bölünmüş yol yapımına başlanılmasındaki hedeflerin başında mevcut kapasite yetersizliklerinin iyileştirilerek taşıt işletme giderlerinin, seyahat süresinden tasarruf sağlanarak ekonomiye katkıda bulunmak, sürücülere konforlu bir seyir sağlamak, Avrupa ülkelerindeki gelişmiş olan yol ağlarının entegrasyonunu sağlamaktır. Son altı yılda yapılan 9.257 kilometre bölünmüş yolun yıllık ekonomik faydasının 1,5 milyar TL olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, seçim bölgem olan Kocaeli ilimizin bölünmüş yol durumuna değinmek istiyorum. İlimizde kara yollarının uzunluğu 376 kilometre olup, yolun 231 kilometresi devlet yolu, 145 kilometresi ise il yollarından oluşmaktadır. Devlet ve il yollarımızın 376 kilometresi bitümlü sıcak karışım kaplamalı yollardır, ayrıca, 92 kilometre de otoyol bulunmaktadır.

Kocaeli’nde hem devlet yolu hem il yolu sadece Kocaeli’nin yolları değil, tüm Türkiye’nin yollarıdır çünkü Avrupa ve Asya bağlantısında önemli bir kavşak; Anadolu’ya, Karadeniz’e, Ege’ye açılan yollar burada kavşak oluşturmaktadır. Aynı zamanda da önemli bir sirkülasyon hattındadır. Bu nedenle Gölcük-Yalova 44,1 kilometre, İzmit-Adapazarı 25 kilometre, Gebze-İzmit arası 59 kilometre olan yollarımızın yapımına başlanmış, bir kısmı bitirilmiş ve bu bölünmüş yolların bitirilmesi ile sirkülasyon hattının ve trafik yükünün azalacağı da bir gerçektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gönül, lütfen tamamlayınız. Buyurun.

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) – Ölümlü kazaların meydana geldiği 600’den fazla kaza kara noktalarının iyileştirildiğini belirtmek istiyorum. 2010’da Türkiye’de kaza kara noktası olmayan bölünmüş yol ağına sahip olunacağını Hükûmetimiz belirtmiştir. Kocaeli’nde de bu noktada önemli bir kara noktamız bulunmaktadır. Bununla ilgili iyileştirmenin ve projelendirmenin bir an önce bitirilmesini buradan bir kere daha hatırlatarak bölünmüş yolların önemini vurgulamış ve sizlere sağlıklı bir ulaşımın devam etmesini temenni ederek, başta Hükûmetimiz olmak üzere yapılan yol çalışmalarında emeği geçen tüm vatandaşlarımıza, çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Azize Sibel Gönül’ün bölünmüş yollar hakkındaki gündem dışı konuşmasına cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

AHMET ERSİN (İzmir) – Sizi övdü Sayın Bakan. Hanımefendi sizi övdü yani cevap verecek bir şey yok.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Cevap verecek bir şey yok ki. Kaldı ki sizin anlatmak istediğinizi anlattı. Bu pas gibi geliyor bana!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sizlere bugün güzel şeyler anlatacağım. Vatandaşlarımıza da bu vesileyle bazı bölünmüş yollarla ilgili yaşadığımız gerçekleri, bilgileri bu vesileyle aktarma fırsatı bulacağım.

 Bölünmüş yol çalışmaları cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar ülkenin imkânlarıyla yapılmaya çalışılmış ve 2003 yılı başına geldiğimizde toplam bölünmüş yol miktarı, otoyollar, bölünmüş yollar olmak üzere 6.100 kilometreye ulaşmıştır. Bildiğiniz gibi Hükûmetimizin 15 bin kilometre bölünmüş yol hedefi vardı 2003 yılında. Bugün, şu gün itibarıyla toplam bölünmüş yol miktarı 17.300 kilometreye ulaşmış bulunuyor. Buna 6.100 kilometre de dâhildir. Yani 11.300 kilometre ilave yol yapılmış durumdadır. Hedefimiz, 2012 sonunda bölünmüş yol miktarını 22.500 kilometreye çıkarmaktır. Bu doğrultuda imkânlar dâhilinde önceliklerimizi de belirleyerek çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı da yapmış Halil Rıfat Paşa, kara yolları ve kara yolları çalışanları için âdeta bir sembol isimdir ve onun söylediği bir söz: ”Ulaşamadığın yer senin değildir.” Dolayısıyla, gerek bölünmüş yol çalışmaları gerek tek yollar gerek otoyollar gerek köy yolları, hepsinin yapılmasındaki temel amaç ulaşılabilirlik, erişilebilirlik olmuştur.

Başlangıçta 1950 yılına kadar birinci öncelik, ne olursa olsun, kazmayla kürekle yol yapıp vatandaşların birbirine erişimini sağlamaktı. 70’li yıllara kadar “şose” dediğimiz yolların açılması ve stabilize kaplanması kara yollarında ikinci bir aşama olarak ortaya girmiştir. Ancak 70’li yıllardan itibaren kara yollarında uluslararası standartlara uygun yol yapım çalışmalarına hız verilmiştir, aletli yol yapım çalışmalarına hız verilmiştir ve “BSK” dediğimiz bitümlü sıcak karışım da kara yollarımızda kullanılır hâle gelmiştir. 80’li yıllar özellikle otoyolların yaygın olarak yapılmaya başladığı yıllardır ve 2000’li yıllardan itibaren de otoyollar yanı sıra bölünmüş yol çalışmalarına da hız verilmiştir.

Bölünmüş yol yapınca ne gibi faydalar sağlanır, onları izninizle paylaşmak istiyorum: Her şeyden önce üretimin ve istihdamın artmasına katkı sağlar, üretim maliyetlerini düşürür, sektörlerde verimliliği artırır, arazi kullanımı ve bölgesel gelişimin sağlanmasına katkı sağlar, iş ve sosyal amaçlı taşımacılık talebini karşılar; eğitim, sağlık, turizm amaçlı seyahatlerin artmasına katkı sağarlar; millî gelirin ülke genelinde daha dengeli dağılımına katkı sağlar; trafik güvenliğinin artmasına katkı sağlar, kazaların azalmasına ve yollarda hayatını kaybeden insanlarımızın sayısının azalmasına katkı sağlar; mevcut kapasite yetersizliğini iyileştirerek taşıt işletme giderleriyle seyahat süresinden tasarruf sağlanır ve böylece de ekonomiye önemli ölçüde katkı sağlanmış olur. Sürücülerin konforlu bir seyir gerçekleştirmesine katkı sağlar ve nihayet Avrupa Birliği ülkelerindeki yol ağlarıyla entegrasyonun sağlanması, ülkemiz sınırlarından geçen Kuzey Tetek, Güney Tetek, TRACECA koridoru, İpek yolu gibi koridorların doğu-batı yol akslarına entegrasyonunu sağlar ve son yıllarda gittikçe önemi artan karbondioksit gazlarının atmosfere verilmesindeki emisyon salınımının yol standardının ve yolların iyileştirilmesi suretiyle önemli ölçüde azalmasına şahit oluyoruz ve nihayet ülkemizin rekabet gücünün artması, ekonomik kalkınmanın hızlanması yine bölünmüş yolların katkılarından bazıları olarak zikredilebilir.

Şimdi, 11.100 kilometre ortalama bölünmüş yol miktarının pratik olarak yaptığı katkıyı bir örnekle sizlerle paylaşmak istiyorum. Günlük, yıllık ortalama trafik yok diye adlandırılan, 7 bin araç olan bir yolda Türkiye’nin genel ortalaması 10 bindir. Tabii 50 bin olan da var, bin olan da var ama genel ortalama 7 ile 10 bin arasındadır. 10 bin/günlük trafikte bir yolda 11 bin kilometre bölünmüş yol için bir yıllık tasarruf 94 milyon/saat olarak hesaplanmıştır. Bunun ekonomiye yıllık katkısı 3 milyar 270 milyon liradır. Bugüne kadar bölünmüş yollara harcanan para miktarının 31,5 milyar olduğunu düşünürsek, bu 11 bin kilometre için yaklaşık olarak on ila on bir yılda bölünmüş yollara harcanan bu para, zaman tasarrufundan kazandığımız ekonomik değer olarak geri dönmektedir.

Bir başka tasarruf, bu 11 bin kilometre yolda 7 bin/günlük trafikle 538 milyon litre akaryakıt tasarrufu sağlanmıştır. Bunun da ekonomik değeri 460 milyon liradır. Gayrisafi yurt içi hasıla ile taşıt/kilometre olarak trafik değerleri arasında yüzde 97’lik bir doğrusal orantı vardır. Bunun anlamı ne demek? Taşıt/kilometre olarak trafik yüzde 1 artarsa gayrisafi yurt içi hasılada veya yıllık millî gelirde yüzde 1,2 artış olarak kendini göstermektedir. Hani “Teker dönsün, ekonomiye can versin.” deriz ya yani bir teker dönüyorsa bir yerde, muhakkak bir ekonomik faaliyet var anlamına gelir.

Bölünmüş yolların oluşturduğu normal trafik değerlerine ilaveten yüzde 3 -yapılan ölçümlerde- bir trafik artışı olduğunu görüyoruz. Yani normal yolda var olan trafik, bölünmüş yola dönüştürüldüğünde her yıl yüzde 3 artmaktadır.

Az önce ifade ettim, millî gelir-trafik bağlantısına göre bölünmüş yolların millî gelire katkısı yüzde 3,6 olarak hesap edilmektedir.

Normal 1 kilometrelik yol bölünmüş yola dönüştürüldüğü zaman taşıt işletme giderleri ve seyahat süresinden dolayı kısalmaların ekonomik maliyeti 400 bin Türk lirasıdır. 1 kilometrelik tek yolu bölünmüş yola dönüştürdüğümüz zaman gerek taşıt işletme giderleri gerekse seyahat süresindeki kısalmadan dolayı 400 bin lira ekonomiye katkı sağlıyoruz.

Buna göre, bölünmüş yola dönüştürülen bazı güzergâhlarda hesap yaparsak, örneğin;

Ankara-Samsun tamamen bölünmüş yola dönüştürülmüş bir güzergâhtır yıllık 122 milyon TL’lik bir tasarruf sağlamaktadır. Ankara-İzmir’de bu değer 194 milyondur. Bozüyük-Mekece yolu: Yıllarca burası, o Bilecik rampaları “Ölüm yolu.” olarak anılan bir yoldur. Burada yıllık tasarruf 115 milyondur. İzmir çevre yolunda 266 milyon TL’ye ulaşmıştır.

Bölünmüş yolların diğer bir faydası, şüphesiz trafik güvenliğine ve kazalara olan olumlu katkısıdır.

Kazalardaki değerleri dikkate alırsak, son zamanlarda Avrupa Birliğinde ve Amerika’da –continent’ta- kaza ölçümleri 100 milyon taşıt çarpı kilometre değerleri olarak verilmektedir. Yani taşıt kilometre çarpı kilometre çarpı taşıt miktarı üzerinden ölüm oranı katsayısı olarak belirlenmektedir. Buna göre, 2002 veya 2003 yılı itibarıyla bizde, Türkiye’de bu oran yüzde 6-katsayı olarak 6- Avrupa Birliği ülkelerinde ise bu oran 3, yani iki kat fazla. Bunun anlamı şu: Bizim yollarımızdaki trafik kazalarında ölüm sayısı yıllık Avrupa Birliği ortalamasından yüzde 100 fazla. Ha burada şöyle bir yanlış anlaşılma olmasın. Bu 27 ülkeden bizden daha yüksek olanları var. Örneğin, Polonya’da bu oran 14, İsveç’te 1, Almanya’da da 6 ama onların hem taşıt sayısı hem taşıt kilometre miktarlarının fazla olduğunu düşünürsek, bizim oranlarımıza göre daha iyi olduğunu şüphesiz göreceğiz.

Peki, bölünmüş yollarla bu değerlerde ne değişim olmuş? Yıllara göre baktığımızda, bu değer 6’dan 2008 sonu itibarıyla 4,60’a inmiş. Avrupa Birliği ortalamasından hâlâ yüksek, ama 4,60’a gerilemiş durumda. Bu da bölünmüş yolların trafik emniyetine olumlu yönde katkı sağladığını gösteren açık bir istatistiki değerdir.

Ancak, bir şeyi de burada ifade etmekte yarar görüyorum. Tabii, bölünmüş yollardaki kazaların nedenlerine baktığımız zaman, yol fizikî ve geometrik standardından kaynaklanan kazalarda 4 kat iyileşme olduğu hâlde, sürücü hatasından kaynaklanan oranlarda yüzde 10 ila 15 artış var. Bu da bize şunu gösteriyor değerli milletvekilleri: Yollar iyileştikçe sürücülerimiz daha fazla gaza basıyor, daha fazla hız yapıyor ve sürücü hatalarından kaynaklanan ölüm oranlarında artma bu şekilde meydana geliyor ama genel rakamlarda, oranlarda düşme var. O hâlde, trafik kazalarında dikkat etmemiz gereken, birinci derecede… Tabii ki yollarımızdaki kaza kara noktalarını mümkün mertebe ortadan kaldıracağız, her yıl bununla ilgili çok ciddi iyileştirmeler yapıyoruz ama diğer yandan da sürücülerimizin gerek sürücü belgesi alma aşamasında gerekse trafikte seyir esnasında sürücü kültürünün yerleşmesi için eğitim çok önemli. Kazaları azaltmanın sadece yolları açmakla gerçekleşmeyeceğini mutlaka ve mutlaka bilmemiz lazım.

Ben bu vesileyle, tabii, bütün vatandaşlarımıza, yollar bölündü, iyileşti diye gaza ölçüsüz basmamaları konusunda istirham ediyorum, rica ediyorum. Kurallara uygun, hız sınırlarına uygun olarak seyretmek kazaların azalmasına çok ciddi katkı sağlayacaktır. Bu vesileyle bunu da…

Tabii, yollar bölünmüş hâle geldi, otoyollar da oldu. Komisyonumuzda görüşülen    -2918 sayılı Trafik Kanunu’nda da- gerek bölünmüş yollarda gerek otoyollarda hız sınırlarının tekrar gözden geçirilmesine dair bir kanun tasarısı var. Bu konu da yüce Mecliste görüşülecek. Şüphesiz, burada bir iyileştirme icap ediyorsa Meclisimiz buna karar verecektir ama meri mevzuata göre sınırlara, hız sınırlarına riayet edilmesi -kazaların azaltılmasında- ocakların sönmesine engel olacaktır. Bu konuda vatandaşlarımızın duyarlı olmasını özellikle bekliyoruz.

Kyoto Protokolü’yle birlikte, artık, çevre konuları, çevreye veya atmosfere verilen karbondioksit gaz miktarı da önemli bir konu hâline geldi bütün dünyada. Şimdi, bütün ülkeler, önümüzdeki on yılda, yirmi yılda, otuz yılda, elli yılda atmosfere bırakacakları çeşitli alanlarda yanmış gaz miktarlarını ne kadar düşüreceklerini taahhüt ediyorlar. Kopenhag’da bu yıl sonunda yapılacak toplantıda bu husus ele alınacak ve bu da bütün ülkelere önemli yükümlülükler getirecek. Bu yükümlülük şüphesiz bizim ülkemiz için de geçerli çünkü toplam enerjide ulaşımın payı gittikçe artıyor. Şu anda yüzde 20 civarında, 2030 yılında bu yüzde 40’a kadar çıkabilecek. Dolayısıyla, bu konuda da bölünmüş yollar bir anlamda bizim, imdadımıza yetişiyor.

Yine, 11 bin kilometrelik bölünmüş yolda, yapılan hesaplamada, 538 milyon litre akaryakıt tüketiminde sağlanan tasarruftan dolayı 1 milyon 140 bin metreküp karbondioksit, yanmış gaz salınımı azalması olmuş. Bu da çevreyi daha az kirletme anlamına geliyor.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri,

Bölünmüş yolların, kazaların azaltılmasından tutun, çevrenin daha az kirletilmesi, ülkenin rekabet gücünün artırılması, insanımızın yaşam konforunun daha da geliştirilmesi bakımından sayısız faydaları var.

Son bir örnekle konuşmamı tamamlayacağım. İki yönlü bir trafikte 415 trafik kazasının meydana geldiği ve Şanlıurfa-Akçakale yolunda, bölünmüş yol yapıldıktan sonra, 2007 yılında  ölçüm yapılmış yıl boyunca ve kaza sayısının 415’ten 78’e düştüğü ve hiçbirinde de ölüm gerçekleşmediği görülmüştür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen, tamamlayınız.

Buyurun.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Sağ olun.

Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün.

Sonuç olarak, bölünmüş yollarda kaza sayılarında azalma var, yaralanmalarda yüzde 30 ila yüzde 100 arasında azalma var, ölümlerde de yüzde 75 ile 89 arasında azalmalar olduğunu görüyoruz, yine maddi hasarlarda yüzde 75 ile yüzde 90 civarında da azalma olduğunu görüyoruz.

 Dolayısıyla, bölünmüş yolların gördüğünüz gibi birçok faydası var. O yüzden de bölünmüş yol yapmaya devam edeceğiz. Yolları böleceğiz, milletimizi birleştireceğiz, hayatları birleştireceğiz.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.

Gündem dışı ikinci söz, İstanbul’un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmasına ilişkin söz isteyen İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a aittir.

Buyurun Sayın Soysal. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında yapılan çalışmalarla ilgili söz almış bulunmaktayım.

Bildiğiniz gibi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçildi. Bu Meclis 14 Ekim 2007’de Avrupa Kültür Başkenti’yle ilgili Kanun’u kabul etti. “Yürütme Kurulu, Projenin mali yönetimi ve özel hesapta yer alan kaynakların kullanım ve harcama esaslarını, ehliyet, rekabet, şeffaflık ve hesap verilebilirlik çerçevesinde belirler ve uygular.” maddesinde yani 13’üncü maddenin dördüncü fıkrasında böyle şekillendirmiş. Yeni yasa ile bütçelerle ilgili olarak hesap verebilirliği ve şeffaflığı öngörüyor. Sonra bir yönetmelik çıkıyor. Bu yönetmeliğin 9’uncu maddesinin ikinci fıkrası aynen şöyle: “Yürütme Kurulu Başkan ve üyeleri, Ajans personeli ve bunların eşleri ve ikinci dereceye kadar kan ve kayın hısımları ile bu şahısların %51’inden fazla hissesine sahip oldukları ortaklıklar ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile diğer kanunlar gereğince geçici veya sürekli olarak kamu ihalelerine katılmaktan yasaklanmış olanlar…” falan filan. Şimdi soruyorum: Şeffaflık, hesap verebilirlik nerede? Yönetimde bulunanların hizmet alımında ve proje alımında açık açık ilişkileri olduğu ortaya çıkartılmıştır.

4 Haziran 2008 tarihinde benzinin litresinden 1,5 kuruş, motorinin litresinden 1 kuruş, toplam ortalama yılda tahmin edilen 250 milyon, üç yıl boyunca 750 milyon; yine, 2008 yılı için 255 milyon, 2009 yılı için 850 milyon, 2010 için de 600 milyona yakın bir bütçe öngörülmüş. Şimdi buraya baktığımızda ne yazık ki bu bütçenin hayata geçme şansı olmadığı gibi, 2010 Avrupa Kültür Başkenti çalışmalarını ibretle ve hayretle izliyorum. Gördüğüm fahiş maliyetler, müsamere tarzındaki projeler ve buralara aktarılan milyonlarca lira, İstanbul’u Avrupa’yla buluşturmaktan uzak, ehil olmayan, beceriksiz bir yönetim anlayışının 2010 Ajansında egemen olduğunu görüyoruz ve ne yazık ki İstanbul’un entelektüellerinin, kültür adamlarının, sanat insanlarının katkıları alınmazken, İstanbul’u Avrupa’yla buluşturmaktan uzak, niteliksiz, hantal, denetlenemez bir yapının oluştuğunu görüyoruz.

2010 hazırlıkları kapsamında müze sayılarının, sanatsal faaliyetlerin götürüleceği yerlerin artırılması gerekir iken bu mekânların restorasyonu, yenilenmesi hatta yenilerinin yapılmasına dönük bir çalışma dahi yapılamıyor.

Şimdi, size birkaç örnek vermek istiyorum izninizle:

Değerli arkadaşlarım, tarihî, kültürel mirasın nasıl yok edildiğini… İstanbul’da kara surları sit alanı, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na tabi ve bu Kanun çerçevesinde, surlara 50 metre mesafede her sit alanında, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kazı yapılabilir. Burada süpürmek dahi izne tabi iken, çivi çakmak izne tabi iken, Anıtlar Kurulunun bilgisi dışında, ne yazık ki “aydınlatma” adı altında, 500 bin liraya mal olan bir proje -ki bu projenin de altını çizerek söylüyorum, normal şartlarda bizim yaptırdığımız inceleme ve araştırmaya göre 80 bin lirayı geçmemesi gereken bu proje- bir kültür katliamına dönüşmüştür. Burada, 80 tane projektör, ışıklandırma sistemi konur iken 160 ton beton dökülmüştür. Bu, kabul edilemez bir anlayıştır ve bir suç işlenmektedir. Yasaya göre, sit alanında yapılan her kazı için üç ila beş yıla kadar hapis cezası öngörülüyor ve ne yazık ki burada, ciddi ciddi, tarihî, kültürel mirasın kimlere teslim edildiğinin bir fotoğrafı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yine, hemen bir örnek daha vermek istiyorum: Geçtiğimiz yıl, 2010 Ajansı tarafından İstanbul’da yaz etkinlikleri düzenlendi. Bu yaz etkinliklerinde, 3 milyon 963 bin lira Asya Ajansa verildi. Şimdi baktığımız zaman bu Ajansa, burada yapmış olduğu projenin önemli bölümünün, mekânlarıyla Kültür Bakanlığı sponsorluğunu yapıyor. Yine aynı Ajansa, Büyükşehir Belediyesi yaklaşık 963 bin liralık katkı sunuyor, sponsorluk yapıyor. 3 milyon 963 bin lirayla ne yapılıyor? Derme çatma Bolşoy Balesi getirtildiği ifade ediliyor, bir iki sanatçıyla geçiştirilen bir yaz konseri hayata geçiriliyor.

Değerli arkadaşlarım, burada harcanan parayla, bir milletvekilinin otuz beş yıl çalışması lazım, bir gazetecinin yüz yıl çalışması lazım…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen tamamlayınız sözlerinizi.

Buyurun.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – … bir banka çalışanının yüz yirmi yıl çalışması lazım, bir maden işçisinin yüz elli yıl çalışması lazım, asgari ücretli birinin beş yüz yıl çalışması gerekiyor. Şimdi bu rakamlar, kabul edilebilir rakamlar mı? Bu rakamı kabul etmek mümkün müdür? Acaba, Asya şirketinin sahibinin AKP’yle, sizlerle bir yakınlığının ürünü müdür? diye kendimizi sormaktan alıkoyamıyoruz.

Sayın Bakanın iyi niyetle olayları incelediğini biliyorum ama üzerine düşen sorumluluğu yerine getirip -burada önümüzdeki günlerde ortaya atacağımız daha yüzlerce belge vardır- bir an önce… Bir buçuk ay kaldı. 2010’la ilgili hayata geçmesi gereken… Yarın belki olimpiyatlara, yarın belki dünya kupalarına ev sahipliği yapması gereken Avrupa Kültür Başkenti İstanbul’un bu kadar beceriksiz, bu kadar başarısız, bu kadar kültürden uzak insanlara teslim edilmesi kabul edilemez.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Soysal.

Gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Devlet Bakanı Hayati Yazıcı cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstanbul Milletvekilimiz Sayın Çetin Soysal, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansıyla alakalı birtakım hususları dile getirdi. Umuyorum ki iyi niyetle yapılmıştır. Aksine bir bilgim yok, bu bakımdan iyi niyetli olarak dile getirildiği kanısındayım.

Keşke, Sayın Soysal, bizim İstanbul milletvekillerimizi Ajansın çalışmaları konusunda bilgilendirmek üzere davet ettiğimiz 4 Temmuz tarihli toplantıyı teşrif etseydiniz. İstanbul’un bütün milletvekillerini 4 Temmuz tarihinde İstanbul’da, Sepetçiler Kasrı’nda bilgilendirmek, brifing vermek amacıyla davet ettik. Gelenler oldu, gelmeyenler oldu. Şimdi bakıyorum ki bu konuyla alakalı konuşanlar hep gelmeyenler. Bu da bizim için bir fırsat, burada kısa da olsa sizi bilgilendirmek istiyorum.

Bir defa -takip ettiğinizi umarak- İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansının kuruluş kanunu 5706 sayılı Kanun. 2007 yılı Kasım ayında çıkarılmış. Bu Kanun’da Ajansın organizasyon şeması: Danışma Kurulu var, 58 kişiden oluşuyor. Bu Kurul içerisinde İl Genel Meclisi, Belediye Meclisi üyeleri -temsilcileri- var, iktidar partisine mensup, muhalefet partisine mensup belediye başkanları var.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Danışma Kurulu toplanmıyor ki Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Ayda en az iki defa toplantı yapar.

Koordinasyon Kurulu var.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Bakanım, toplantıya katıldık, Belediye Başkanı yarıda bıraktı ayrıldı bir toplantıyı hatırlarsanız.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) - İstiyorsan özel brifing veririm Sayın Sevigen. Biz sizi bilgilendiririz, her  zaman bilgilendiririz. Yani, şeffaflık…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Yani yarım kaldı toplantı.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bakın, burada konuşan arkadaşımın birinci eleştirisi: Şeffaflıktan söz etti. Yani biz şeffaf bir çalışma sürdürüyoruz, şeffaf bir çalışma sürdürüyoruz.

Yürütme Kurulu var, 9 kişiden oluşuyor. Bunun detayına inmeyeyim. Koordinasyon Kurulu var, Başkanlığını ben yürütüyorum. Bu Kurulda Avrupa Birliği müzakerelerinden sorumlu Devlet Bakanımız var, İçişleri Bakanımız var, Maliye Bakanı, Kültür Bakanı, İstanbul Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakan, bu ilgili bakanlar bir araya gelip toplantı yaptı mı?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bunlar Koordinasyon Kurulunu oluşturuyor. Yürütme Kurulu 9 kişi ve bir de Genel Sekreter var.

Ajansın bütçesine takılmışız. “Ajansın bütçesi, tüketilen akaryakıttan 1 kuruş ve mazottan 1,5 kuruş tahsisiyle oluşur.” diyor.

Değerli arkadaşlar, şunu arzu ederim, şunu isterim: Bu Meclis, burası önemli bir yer. Burada dile getirdiğimiz konuların yere basması lazım, bir yere dayanması lazım, bir yere dayanması lazım.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakan, yasada var. Yasa çıktı, yasada var.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Okuyun yasayı, hukukçu değilseniz hukukçuya sorun. Yani, her yasayı anlamayabilirsiniz.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır canım… O kadar net, yasada var Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Anlamayabilirsiniz çok doğal karşılıyorum ama hukukçu arkadaşlarımıza sorun.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Siz anlıyorsunuz da Çetin Bey mi anlamıyor?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Arkadaşlar bakın, bir defa tüketilen akaryakıttan doğrudan doğruya Ajansın bütçesinin oluşturulduğu iddiası doğru değildir. Bir kanun çıkartılmış…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakan, tabii ki pompa istasyonundan oraya gelmeyecek, Maliye Bakanlığı bütçesine gidecek oradan gelecek. Zaten o, öyle.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Maliye, Maliye, Maliye… Maliye bir yere kaynak aktarırken... Bunu bakıp da konuşsaydınız… Bırakın anlatayım ben doğruyu.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) –  Hayır, zaten öyle. Pompa istasyonundan mı gelecek o para?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Doğruyu ben anlatayım, bir dakika…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Gözünüzü seveyim, yani böyle bir şey olabilir mi?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yahu! Siz bırakın, siz…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Bayilerden mi gelecek? Rica ederim… Rica ederim yani…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Siz bir dahaki toplantıda yanlış konuşma hazırlığı mı yapıyorsunuz, bırakın anlatayım ben bunu.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Bunu böyle ifade etmek bir bilgisizliğin sonucudur, rica ederim.

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen müdahil olmayın.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır, benim konuşmam beş dakikaydı, keşke daha ileri olsaydı da bunları konuşuyor olsaydım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Hatibi dinleyelim yani.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir kere, bir kere bakın bizim bütçe geleneğimizde bütçe mevzuatında  doğrudan doğruya bir yerden  bir yere kaynak aktarma yoktur. Bütün kaynaklar hazineye gelir.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Tabii, doğrudur.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hazine oradan tahsisi yapar ve dolayısıyla 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansına…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Tabii o da doğru, ona itirazımız yok.

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – … tahsis edilen kaynak sizin burada dile getirdiğiniz gibi böyle 1,6 milyar değil. Bugüne kadar…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakan, son yaptığınız toplantıdaki öngörüyü konuşuyorum ben.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bugüne kadar….

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sizler açıkladınız, Ajans açıkladı o rakamı.

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen müsaade edin Sayın Bakan konuşsun.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bugüne kadar 151 milyon kaynak gelmiş 2008, 2009 dâhil ve 93 milyonluk gider var. Ajansın bütçesi bu. Bunu bu vesileyle sizlerle paylaşmak istedim.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – O 4 Temmuzda yaptığınız toplantıda açıklanan rakamları ben ifade ettim, 4 Temmuzda öngördüğünüz rakamları.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bakın, bakın değerli arkadaşlar, bütçe bir öngörüdür. Biz 2009 yılı bütçesini 800 milyon öngörüyorduk. Öngörünüz ayrıdır, geliriniz ayrı…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) –  Sayın Bakan, aradaki fark çok yüksek.

 DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …ama 2009 yılında Ajansın bütçesine Bütçe Kanunu’yla tahsis edilen pay 200 milyon TL’dir, o kaynak da henüz aktarılmamıştır.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) –  Aktarılmadı ayrı. Aktarılmadı ayrı.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Aktarılmamıştır ama aktarılacak, aktarılacak ve…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Ama bu öngördüğünüz 4 Temmuzda bizi çağırıp da katılmadığımız ama izlediğimiz toplantıdaki rakamları konuşuyoruz.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; böylesine önemli Ajansın faaliyetlerini yürütmek üzere gerçekten fedakârca çalışan bir kadro var. Ha, bu kadar yoğun proje içerisinde bizim görmediğimiz, orada çalışanların görmediği hatalar olabilir. Ama şu anda hata olarak sizin iddia ettiğinizin ötesinde bana ulaşan, erişen bir şey yok. Çünkü bu Ajans aynı zamanda bütün faaliyetleri itibarıyla denetime tabi, her yıl denetlenir. Kim denetler? Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, Kültür Bakanlığı müfettişlerince ve 2008 yılı faaliyetlerinin denetimi yapılmıştır. Hesapları itibarıyla herhangi bir usulsüzlük söz konusu değil. Ha, 2009 yılı denetimi de yapılacak. Ayrıca…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakanım, kara surlarına gelin, kara surlarına bir gelin…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Geleceğim, sabredin, tabii geleceğim yani kaçırır mıyım sizin kara surlarınızı.

Ayrıca, KİT Komisyonu da bunun denetimini yapmakta, dolayısıyla Devlet Denetleme Kurulu da bu Ajansın faaliyetlerini kontrol edebilmekte, denetleyebilmekte ve yapılan bütün faaliyetler İnternet sitesinde herkese açık; girer bakarsınız, soru sorar bilgi edinirsiniz. Keşke bunları siz bana söyleseydiniz. Daha önce basında da açıkladınız. Bana söyleseydiniz, ben size, işin doğrusu, aslı ne, çok net olarak cevaplandırırdım.

Şimdi, diyorsunuz ki “Kara surlarında beton döküldü.” Ajansın, kara surlarıyla hiçbir alakası yok.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Finanse ediyor.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Hiçbir alakası yok.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Ödemeyi kim yapıyor?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bakın, biz…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakan, ödemeyi kim yapıyor? Ödeme önünüzde mi değil mi, ödemeyi durdurdunuz mu durdurmadınız mı?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yahu siz sekiz aylık mısınız, affedersiniz, sekiz ayda mı doğdunuz? Biraz sabredin ya, bitireyim.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Bakın, Sayın Bakanım, orada sizin o ödemeyi yapmamak gayretiniz ve çabanız olduğunu da biliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sayın milletvekilleri…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Oradaki yanlışı siz de biliyorsunuz ama burada açıklamıyorsanız…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sayın milletvekilleri, İstanbul’da tarihî mekânların aydınlatması konusunda Ajansın bir çalışması var. Evet, tarihî mekânları aydınlatmalıyız, Topkapı’yı aydınlatmalıyız, Ayasofya’yı aydınlatmalıyız, Sultanahmet’i aydınlatmalıyız, surları da aydınlatmalıyız, Haydarpaşa’yı aydınlatmalıyız, Sirkeci Garı’nı aydınlatmalıyız, köprüyü daha güzel aydınlatmalıyız. İstanbul’u 2010’da Avrupa Kültür Başkenti Ajansı olacak şekilde çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Bu konuda proje yapması için Enerji AŞ’yle bir protokol yapılmış.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Aynen öyle, doğrudur.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Proje yapacak; eylem yok, icraat yok, proje. Sizin dediğiniz, surların üstünde veya etrafında beton dökülmesi olayı oldu. Ama bu konu bana intikal ettirildi, hemen müdahale ettim, Belediye Başkanımı aradım, talimat verdim ve Belediye Başkanı da bunları söktürdü.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakanım, müdahale sonrasında 13 tanesi düştü, 60 tanesi duruyor.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bunlar için yapılmış bir ödeme, yapılmış bir tahakkuk kesinlikle söz konusu değil. Dolayısıyla, Ajansın surlarla alakalı herhangi bir eylemi bulunmamaktadır. Bunu sizinle paylaşmak istiyorum.

“Yaz etkinlikleri” diyorsunuz. Arkadaşlar, şimdi, kültür-sanat etkinliklerini ölçmek biçmek zor. Zor dediğim şu: Bunu bilmeyenler açısından zor. Elbette ki bununda bir ölçeni biçeni var yani uzmanı var, onlar ölçebilir. Sizin çok ucuz olarak mal edebileceğinizi düşündüğünüz bir konu daha pahalıya mal olabilir; çok pahalıya öngördüğünüz bir husus çok daha ucuza da mal olabilir. Burada ekipler var, uzmanlar var, bu çalışmaları titiz bir şekilde sürdürüyorlar. Dolayısıyla bunların fazla pahalı olduğu ya da ucuz olduğu yolundaki iddialar, uzman olanların dışındaki iddialar nesnellikten uzaktır.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Yapmayın, gözünüzü seveyim, hiçbir şey yapılmamış.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bir de çalışanların projelerinin burada uygulamaya konulduğu iddiası var. Bu kesinlikle doğru değil. Ajansta çalışan hiçbir bireyin hiçbir projesi Ajansın projesi olarak, bedeli ödenmiş şekilde projesi olarak…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Peki, belgesiyle getirirsem… Belgesiyle getireceğim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …ödenmiş şekilde projesi olarak uygulamaya…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Satın almalarda da var, şeyde de var.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …konulduğuna ilişkin bir iddia gösteremezsiniz.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Göstereceğim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Böyle bir iddia varsa hemen bana getirin, hemen gereğini yaparım.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hemen getireceğim, hemen; elimde…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Kesinlikle Ajansın çalışmalarını çok yakinen takip ediyorum.

Değerli arkadaşlar, Ajans önemli çalışmalar yürütmektedir.

Ajansın çalışmalarını biz üç kategoride sürdürüyoruz: Bir tanesi kentsel dönüşüm, bir grubu kültür-sanat, bir grubu da turizm ve tanıtım. Bu perspektifte bakmak gerekir.

Kentsel dönüşümde yapıların iyileştirilmesi konusunda gerçekten önemli faaliyetler altına bu Ajans imza atmış bulunuyor, belki bunların tanıtımında eksiklik var.

Bir şeyi hatırlatmak istiyorum bu çerçevede: Hepiniz Ayasofya’yı gezmişsinizdir. Ayasofya’nın içinde 1993 yılından bu yana bir demir yığını yer alıyor; 190 ton ağırlığında, 50 metrekarelik alanı kaplamış demir yığını öyle duruyor ve UNESCO’nun desteğiyle oradaki restorasyon çalışmaları yürütülmeye başlanmıştı ama terk edilmiş durumda. İşte bu Ajans o kötü görünüme el attı. Bu sene sonunda o demir yığını, o profil Ayasofya’nın içinden çıkartılacak, Ayasofya geçmişindeki görselliğine kavuşacaktır.

Kapımız her zaman açıktır. Ajansın hesapları açıktır.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakan, belgeleriyle getireceğim.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Hiç kimse orada millete ait 1 kuruşu heba edemez, çiğneyemez, haksız olarak tasarrufuna göz yumamaz. Ajans hepimizin, bunu yönlendirelim, yanlışları da varsa yönlendirelim ama bunu karalamayalım, karalayanlara ortak olmayalım.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır, bir şey yapılmıyor. 2010’a bir buçuk ay kaldı, hiçbir şey yok.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Var, var, göreceksiniz.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır, hiçbir şey yok.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Göreceksiniz.

İstanbul bir kent.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Kaç proje var Sayın Bakan? Bugüne kadar kaç proje onaylandı?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) - İstanbul’da, bakın, bu Ajansa -son zamanlardaki başvurularda artış olmuş- 2.197 proje başvurusu olmuş. Bu projelerin total değeri, projelerde öngörülen değer 3 milyar TL’nin üzerinde. Yürütme Kurulu… Bu projeler nasıl kabul edilir? Seksiyonlar var, uzmanlar orada inceler. Raporlar Genel Sekreterliğe gelir, Genel Sekreterlik, hukuka uygunluk denetimini yapar…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Arada komisyon alır.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (Devamla) -…Yönetim Kuruluna, Yürütme Kuruluna sunar. Yürütme Kurulu 9 kişi, tartışırlar; Ajansın çalışmaları kapsamında fonlamaya uygun görülenler fonlanır, ihale komisyonuna gider ve ihaleden sonra da bunların denetimi yapılır. Bu çerçevede 400 küsur proje kabul edilmiş, fonlamaya değer bulunmuştur. Çalışmalar açıktır, şeffaftır, hem kamu açısından denetimler yapılmaktadır hem de ajansın yeminli serbest müşavirlik firmalarıyla da denetimini yaptırmaktadır.

Özellikle İstanbul milletvekilleri için söylüyorum, elbette ki tüm milletvekilleri açısından da geçerli, Ajansın mekânı Beyoğlu’nda, Atlas Sineması’nda; size açıktır, istediğiniz zaman çalışmaları konusunda, hesapları konusunda, uygulamaları konusunda brifing vermeye Yönetim Kurulu hazırdır, gerekirse ben de bulunurum. Bu proje hepimizindir. Hepimiz bu projeye sarılalım ve Türkiye’yi 2010 yılında emsallerine göre, Macaristan’ın Pecs kenti, Almanya’nın Essen kentiyle kıyasladığımız zaman fersah fersah fark atacak İstanbul’un şanına, şöhretine, geçmişine, tarihimize yaraşır bir tarzda Avrupa Kültür Başkenti olması doğrultusunda üzerimize düşeni biz yapıyoruz.

 Bunu hep birlikte yapalım diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- MHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Tekirdağ ve İstanbul’da yaşanan sel felaketinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/459)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tekirdağ ve İstanbul’da sel felaketinin neden olduğu zararların araştırılması, ülkemizin başka risk bölgelerinde benzer sıkıntıların yaşanmaması için gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca Meclis araştırması açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ve talep ederiz.

 

Oktay Vural

 

Mehmet Şandır

   

İzmir

 

Mersin

 

MHP Grup Başkanvekili

 

MHP Grup Başkanvekili

Gerekçe:

Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün günler öncesinden yapmış olduğu uyarıları dikkate almayan AKP Hükümeti ve İstanbul ve Tekirdağ'daki yöneticiler, Tekirdağ ve İstanbul'un birçok yerleşim birimlerinin birkaç saat içinde yağan şiddetli yağmura teslim olmasını adeta izlemişlerdir. 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanan İstanbul, yağan şiddetli yağmurla adeta çamur deryasına dönmüştür. Milyarlarca lira değerinde maddi hasara neden olan sel felaketi, şuan itibariyle 32 kişinin boğularak ölmesine neden olurken, 5 kişi de kayıp olmuştur. Can ve mal kaybı konusunda kesin rakamlar arama kurtarma çalışmalarının ve hasar tespit çalışmalarının tamamlanmasından sonra ortaya çıkacaktır.

Yöneticiler, günler öncesinden yağış konusunda yapılan uyarıları dikkate almamış, yeterli tedbirleri zamanında almamıştır. Sel felaketi yaşanan yerleşim birimlerinde, insanlar adeta kendi kaderiyle baş başa bırakılmıştır. Araçlarında, evlerinde ve işyerlerinde mahsur kalan vatandaşlar, araçlarının üzerinde, evlerinin ve işyerlerinin üst katlarında, çatılarında, bulabildikleri yüksekçe yerlerde, hatta ağaçların üzerinde saatlerce kurtarılmayı beklemişlerdir. Sel sularına kapılan vatandaşlarımızın hayata tutunma çabaları tam bir can pazarına dönüşmüştür. Sel felaketinin öncesi ve sonrası iyi yönetilememiştir.

Ev ve iş yerlerinde çamura bulanan eşyalar, alet ve makineler, yollarda ve otoparklarda araçlar, kullanılamaz hale gelmiştir. Bu bölgelerde yaşayan insanlarımız bir gecede evinden, barkından, malından, işinden ve canından olmuştur.

Tüm dünya kamuoyunun da ibretle izlediği bu görüntüler, ülkemizin itibarının sarsılması ve zedelenmesine neden olurken, ülke genelinde büyük üzüntüye sebep olmuştur. Yeterli önlem almayan sorumluların cezalandırılmasını isteyen vatandaşlarımız, bundan sonra böyle felaketler yaşanmaması için ciddi önlemler alınmasını istemiştir.

Yetkili ağızlardan yapılan, "derenin intikamı ağır olur" ve "kullanılan spreyler, ozon tabakasını nasıl etkiliyor, hiç düşünmüyoruz. İstanbul'un topografyası malum", "duruma hâkimiz" şeklindeki açıklamalar; canını, malını, yakınlarını, evladını, eşini, dostunu ve aşını kaybeden vatandaşlarımız üzerinde şaşkınlığa neden olmuştur. Yetkili ağızlardan yapılan açıklamalar göstermiştir ki, İstanbul'da onlarca insanımızın yaşamını yitirmesine, milyarlarca liralık maddi hasara neden olan sel felaketinin faturası yine vatandaşa kesilmiştir.

Neredeyse yağan her yağmurda taşan ve geçmiş yıllarda da can ve mal kaybına mal olan dere yataklarında, bugüne kadar gerekli ve yeterli önlemler alınmamıştır. Bu bölgelerde sorunların üzeri örtülmüş ve günü birlik geçici önlemlere gidilmiştir.

Mesela, en çok can ve mal kaybına neden olan Ayamama Deresi üzerinde yapılan Tır parkı kaç yıldır işletilmektedir?

Kimler tarafından işletilmektedir?

Ruhsatsız faaliyet göstermiş midir?

Ne zaman ruhsat alınmıştır?

Ruhsat kimin tarafından verilmiştir?

Son sel felaketini yaşadığımız Trakya Bölgesinde ve yurdumuzun sel felaketi yönünden riskli olan başka bölgelerinde nehirler ve dere yataklarıyla ilgili risk haritaları çıkarılmış mıdır?

Çıkarılmışsa, risk bölgelerinin imara açılmasına, yapılaşmasına, dere yataklarının değiştirilmesine niçin göz yumulmuştur?

Ülke genelinde sel felaketi yönünden risk haritalarını yeniden gözden geçirerek, acil eylem planlarının yapılmasının gerekliliği ve sorumlulara hesap sorulmasının önemi maalesef acı ve bedeli ağır bir tecrübeyle ortaya çıkmıştır.

Türkiye'yi 7 yıldan, İstanbul'u 16 yıldan bu yana yöneten AKP iktidarı yöneticilerinin kabul edilebilir hiçbir mazereti olamaz. Yaşanan olayda siyasi sorumlulukları vardır. Hükümet ve bölgedeki yöneticiler, Kamu vicdanında mahkûm edilmiştir.

Tekirdağ ve İstanbul'da sel felaketinin neden olduğu zararların araştırılması, ülkemizin başka risk bölgelerinde benzer sıkıntıların yaşanmaması ve gerekli önlemlerin alınması konusunda Yüce Meclisimize büyük görev düşmektedir. Yüce Meclisimizin bu görevi yerine getirmesi için Anayasa'nın 98. ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddesi uyarınca bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin, başıboş hayvanların yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/460)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Şehir merkezlerinde, sokaklarda sürüler hâlinde dolaşan başıboş hayvanlar insanların tedirgin olmasına neden olmaktadır. Kontrolsüz şekilde çoğalan ve sayıları her geçen gün biraz daha artan başıboş hayvanlar, özellikle küçük çocukların korkulu rüyası hâline gelmektedir. Bu hayvanların sayılarının giderek artması kuduz vakalarının ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Basında da çok değil, kısa zaman öncesine kadar kuduzdan hayatını kaybeden vatandaşlarımızla ilgili haberlere sık sık yer verilmiştir. Başıboş hayvanlar tarafından ısırılan çok sayıda vatandaşımıza kuduz aşısı yapılmış, aşı yaptırmayan bazı vatandaşlarımız da kuduz nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Avrupa'nın büyük kentlerinin bu sorunları nasıl çözdüğü dikkatle incelenmelidir. 2010 Kültür Başkenti olması nedeniyle başta İstanbul olmak üzere, özellikle büyük şehirlerde bu sorun ivedilikle önem arz etmektedir.

Bu hayvanların kontrolsüz olmaları, hayvanları dolayısıyla da insanları hastalıklarla ve birçok tehlikeyle karşı karşıya bırakmaktadır. Yerel Yönetimlerin konu ile ilgili çalışmaları ise yetersiz kalmaktadır. Hayvanları kısırlaştırarak tekrar sokaklara bırakmak, onları yok etmek sadece geçici ve yeterli olmayan çözümlerdir. Bu nedenle en kısa zamanda daha kalıcı ve insancıl çözümlerin ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda bir an önce Avrupa ülkelerinin bu konu ile ilgili çalışmaları da göz önünde bulundurularak, gerekli sağlık koşullarının yerine getirilmesi ve yeterli sayıdaki hayvan bakım evlerinin açılması için çalışmalar başlatılmalıdır. Konu ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının da görüşlerinin alınması, hem sokaklardaki hayvanların hem de insanların güvenliği açısından daha sağlıklı bir çalışmanın yürütülmesini sağlayacaktır.

Gerek sokaklardaki hayvanların gerekse insanların güvenliği için; başıboş hayvanların kontrol altına alınarak gerekli bakım ve tedavilerinin yaptırılması, her şehre gerekli sayıdaki hayvan barınaklarının açılması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Sacid Yıldız                                            (İstanbul)

2) Ali Rıza Öztürk                                       (Mersin)

3) Ali Oksal                                                (Mersin)

4) Mehmet Ali Özpolat                               (İstanbul)

5) Ali Rıza Ertemür                                     (Denizli)

6) Mevlüt Coşkuner                                    (Isparta)

7) Ramazan Kerim Özkan                           (Burdur)

8) Bayram Ali Meral                                   (İstanbul)

9) Akif Ekici                                               (Gaziantep)

10) Ahmet Küçük                                       (Çanakkale)

11) Tansel Barış                                          (Kırklareli)

12) İsa Gök                                                 (Mersin)

13) Ali Koçal                                              (Zonguldak)

14) Malik Ecder Özdemir                            (Sivas)

15) Eşref Karaibrahim                                 (Giresun)

16) Abdullah Özer                                      (Bursa)

17) Turgut Dibek                                        (Kırklareli)

18) Rahmi Güner                                        (Ordu)

19) Hüsnü Çöllü                                         (Antalya)

20) Atila Emek                                            (Antalya)

21) Durdu Özbolat                                      (Kahramanmaraş)

22) Fevzi Topuz                                          (Muğla)

23) Selçuk Ayhan                                       (İzmir)

24) Nevingaye Erbatur                                (Adana)

25) Ali İhsan Köktürk                                 (Zonguldak)

26) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                    (Kayseri)

27) Osman Coşkunoğlu                              (Uşak)

28) Şevket Köse                                          (Adıyaman)

3.- Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 20 milletvekilinin, toplumda yaşanan şiddet olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/461)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

                                                                                                                        1 Ekim 2009

Son yıllarda ülkemizde artan bireysel ve toplumsal şiddet olayları nedenleriyle, "Öfke Kontrolü, Şiddetin Nedenleri, Şiddetin Azaltılması ve Şiddetin Önlenmesi" hususlarında gereken tedbirlerin alınması amacıyla Anayasamızın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Fatma Şahin                                            (Gaziantep)

2) Cahit Bağcı                                             (Çorum)

3) Veysi Kaynak                                         (Kahramanmaraş)

4) Mikail Arslan                                          (Kırşehir)

5) Ahmet Koca                                            (Afyonkarahisar)

6) Muhyettin Aksak                                    (Erzurum)

7) Zeki Karabayır                                        (Kars)

8) Fatih Metin                                             (Bolu)

9) İlhan Evcin                                              (Yalova)

10) Yılmaz Helvacıoğlu                              (Siirt)

11) Mehmet Erdoğan                                  (Gaziantep)

12) Kerem Altun                                         (Van)

13) Mehmet Cemal Öztaylan                       (Balıkesir)

14) Selami Uzun                                         (Sivas)

15) Nuri Uslu                                              (Uşak)

16) Ali Koyuncu                                         (Bursa)

17) Osman Aslan                                        (Diyarbakır)

18) İsmail Hakkı Biçer                                (Kütahya)

19) Abdurrahman Kurt                               (Diyarbakır)

20) Cafer Tatlıbal                                        (Kahramanmaraş)

21) Rüstem Zeydan                                     (Hakkâri)

Gerekçe:

İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliklerden birisi hiç kuşku yok ki, onun toplum hâlinde yaşama mecburiyetidir. Aynı toplum içerisinde yer alan bireyler arasında da çeşitli düşünce, fikir, değer ve kültür farklılıkları bulunmaktadır. Bu durum, kaçınılmaz bir toplumsal gerçekliktir. Toplumları bir arada tutan ve bu farklılıklar ile uyum içinde yaşayarak, oluşması halinde problem çözmelerini sağlayan pek çok kontrol mekanizması vardır. Ancak, bütün bu toplumsal kontrol mekanizmalarına rağmen 'öfke' ve 'şiddet' modern toplumda artan bir şekilde sorun olarak varlık göstermektedir. 'Şiddet' olgusu pek çok bilim dalında ana konulardan biri olarak işlenmektedir. İnsanın şiddeti 'bir sorun çözme aracı olarak' görmesi yeni bir olgu değildir. İnsanlık tarihiyle birlikte ortaya çıkmış olan şiddet olgusu, birçok bireysel ve toplumsal öğe ile birlikte karmaşık bir yapı ortaya koymaktadır. Kendini çok farklı biçimlerde gösterebilen şiddet olgusu, günümüzde gerek bireysel ve gerekse toplumsal boyutta sık sık karşılaşabileceğimiz bir durumdur. Dünyamız, son yıllarda şiddetin giderek daha çarpıcı türlerine sahne olmakta ve insan yaşamında şiddete başvurmak problem çözme yollarından birisi olarak sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. 'Şiddet' konusunu çalışan bilim dalları, şiddetin nedenleri ve türlerini çok çeşitli (fiziksel, sözlü ve psikolojik şiddet gibi) ve karmaşık olarak göstermekte, şiddetin tek bir nedene bağlı olarak açıklanamayacağı savunulmaktadır. Günümüzde şiddet, azaltılması ve mutlaka ortadan kaldırılması gereken toplumsal bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Şiddet kişinin değerlerini, niteliklerini, kendine güvenini ve ruhsal yapısını bozucu etki yapan ve aynı zamanda insanların bir arada hoşgörü, huzur ve barış içerisinde yaşamalarını tehdit eden ve sosyal düzeni bozucu etkiye sahip bir olgudur.

Sağlıklı bir toplum hiçbir şiddet olayının yaşanmadığı, çatışmaların olmadığı bir toplum olmaktan çok, ortaya çıkan sorunların çözülebilmesi alışkanlığının ve mekanizmaların yerleşmiş ve çalışıyor olması ile ortaya çıkmaktadır. Bu süreçte en fazla önemsenmesi ve üzerinde durulması gereken nokta bireyin toplumsallaşma sürecidir. Bireyin gerek çocukluk ve ergenlik döneminde, gerekse yetişkinlik döneminde yetişmesi, kişilik ve kimlik kazanmasına katkı sağlayacak aile ve okul gibi kurumlar ile, çevre ve kitle iletişim araçları ile iletişim biçiminin sağlıklı kurulması toplumsallaşmanın gerçekleşmesi açısından son derece önemlidir. Zira, okul, aile, çevre ve kitle iletişim araçları aynı zamanda 'kolay öğrenilebilen saldırganlık davranışlarının ortaya çıkmasına katkı sağlayan   kurumlar   ve   mekanizmalar   olarak   da   karşımıza çıkabilmektedir. Şiddetin temelinde yer alan saldırganlık dürtüsü bireyin toplumsallaşma süreci içinde öğrenildiği ve kitle iletişim araçlarının da bu öğrenmeye hızlandırıcı etki yaptığı bilinmektedir.

Öfke ve şiddetin kaynağını 'dürtüler' olarak gören yaklaşımlar da söz konusudur. 'Dürtüsellik' birçok farklı psikiyatrik bozukluğun önemli klinik özelliklerinden biridir. Günümüzde, dürtüselliğin ölçümünde geçerli ve güvenilir ölçekler kullanılmaya başlanmaktadır. 'Öfke' de tıpkı 'agresyon', 'nörotizm', ve 'psikotizm' gibi hastalık olarak algılanmakta ve 'sürekli öfke'nin kontrolü ve dışa vurumunun engellenmesine yönelik çeşitli tedavi yöntemleri uygulanmaya başlanmaktadır. 'Bireylerin ruhsal belirtileri' üzerine ve bu amaçla günümüzde 'ruhsal tarama envanterleri' ile bireylerin 'depresyon', 'psikoid', 'paranoid' ve 'öfke' vb. durumları tespit edilebilmektedir.

Ülkemizde son yıllarda yazılı ve görsel basında günler ve aylarca gündemde tutulan şiddet olaylarının oluş biçimine yönelik ayrıntılar ve bazı TV dizilerinde yer verilen ayrıntılı şiddet sahnelerinin birey davranışı ve psikolojisi üzerinde ne tür tetikleyici etkilere sahip olabileceği hususu gözden kaçırılmaması gereken son derece önemli bir gerçektir. Bu gerçekler karşısında, özellikle son yıllarda ülkemizde artarak yaygınlaşan şiddet olaylarının nedenlerinin araştırılarak toplumsal birlik ve beraberliğimiz üzerindeki bozucu ve yıkıcı etkilerinin tespit edilmesi, azaltılması ve ortadan kaldırılmasına yönelik tedbirlerin alınması gerekmektedir. Öfke ve şiddetin kaynakları ve kişiyi şiddete iten nedenler (ekonomik, psikolojik ve sosyal gibi), risk gruplarının tespiti, öfke kontrolü, saldırganlık davranışı, şiddeti ve suçu azaltma ve önleme konusunda alınması gereken tedbirler ve bu alanda yapılması gereken eylem ve uygulamaları araştırmak üzere bir Meclis Araştırması açılmasının gerekli olduğu düşünülmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

Okutuyorum:

                                                                                                                        12/11/2009

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- TBMM’de 21’inci Dönem 02/06/2000 ve 14/06/2000 tarihli 104 ve 109’uncu birleşimlerinde “Rusya Federasyonu ile yapılan Mavi Akım Projesi” konusunda yapılan kapalı oturumlara ait tutanakların TBMM İç Tüzüğü’nün 71/2’nci maddesi uyarınca yayınlanabilmesi için karar alınmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulunun 12.11.2009 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                             Oktay Vural

                                                                                                                  İzmir

                                                                                                  MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

TBMM'de 21. Dönem 02.06.2000 ve 14.06.2000 tarihli 104 ve 109 uncu Birleşimlerindeki kapalı oturumlarında görüşülen "Rusya Federasyonu ile yapılan Mavi Akım Projesi" Görüşme Tutanaklarının TBMM İçtüzüğünün 71/2. Maddesi uyarınca yayınlanabilmesi için 12.11.2009 Perşembe günü (bugün) Genel Kurul Kararının alınması hususunda gereğini arz ederim.

BAŞKAN – Grup önerisi lehinde söz isteyen Mesut Yılmaz, Rize Milletvekili.

Buyurun Sayın Yılmaz.

Sayın Yılmaz, süreniz on dakikadır.

A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10 Kasım günü Genel Kurulda yapılan Hükûmetin vermiş olduğu genel görüşme önergesinin ön görüşmelerinde AKP Grubu adına konuşan Grup Başkan Vekili çok talihsiz bir ifade kullanmıştır. 2000 yılında bu Mecliste yapılan kapalı oturumda görüşülen doğal gaz alım anlaşmasıyla ilgili olarak Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi menfaatlerinin kaç paraya, kime satıldığını sormuştur.

Değerli milletvekilleri, o görüşmede söz konusu olan Mavi Akım Anlaşması 1997 yılında benim Başbakanı olduğum 55’inci Hükûmet tarafından imzalanmıştır. Bu projenin gerçekleşmesi Sayın Ecevit’in Başbakanlığındaki 57’nci Hükûmet zamanında olmuştur. Kurdelesini kesmek de bugünkü AKP Hükûmetine nasip olmuştur.

Müsaade ederseniz çok kısa olarak, on dakikalık imkân dâhilinde, bu projeyle ilgili gelişme hakkında Meclisinize bilgi vermek istiyorum.

AKP Hükûmeti iş başına geldikten sonra zamanın Enerji Bakanı, yani Enerji eski Bakanı, henüz daha dosyasına vakıf olmadan, konuyu inceleme imkânı bulamadan, dersine çalışmadan, CNN Türk televizyonunda Sayın Taha Akyol’la yaptığı “Eğrisi Doğrusu” isimli bir söyleşi programında Mavi Akım Projesi’ni çok ağır dille suçlamış, bunun son derece pahalı bir anlaşma olduğunu, Türkiye'nin aleyhine hükümler içerdiğini, Türkiye’yi aşırı bağımlı kıldığını ifade etmiştir.

Peki, sonra ne olmuştur? Bundan yaklaşık dört beş ay sonra Soçi’de Sayın Başbakan ile o zamanki Rusya Devlet Başkanı Putin arasında yapılan ve zabıtları şu anda devletin arşivinde bulunmayan bir gizli görüşme sonucunda Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti bizim imzaladığımız Mavi Akım Anlaşması’ndaki fiyatı Türkiye aleyhine yükseltmiştir. Mavi Akım Anlaşması yirmi sene süreli bir anlaşmadır. Buna mukabil, bunu dengelemek, sözde dengelemek üzere de batıdan alınan -Rusya Federasyonundan- doğal gazın fiyatında cüzi bir indirim yapılmıştır. Hâlbuki, o anlaşmaların süresi çok yakında dolmak üzeredir. Dolayısıyla, global olarak baktığınız zaman, değişen petrol fiyatlarına bağlı olarak belirlenen doğal gazın Türkiye’ye faturası 10 milyar dolar civarında artmıştır yapılan bu anlaşmayla.

Ben isterdim ki, AKP bu konuyu aslında Meclise genel görüşme olarak getirsin. Evet, eski Enerji Bakanının sık sık ifade ettiği gibi doğal gaz anlaşmalarında hüküm vardır, fiyat açıklanamaz. Ama bunun yolu da işte o zamanki Refah Partisinin önerdiği şekilde aşılabilir yani kapalı oturum yapılabilir, kapalı oturumda da fiyat dâhil her şey milletin temsilcilerine açıklanabilir. 2000 yılında yapılan budur. Gizlilik önergesini veren Refah Partisidir, kabul eden hükûmet biziz. Görüşmeler yapılmıştır, o görüşmelerde görülmüştür ki öyle, milletin hiçbir menfaati kimseye satılmamıştır.

Bakın, ben burada açıkça size bir şey söylüyorum: Bugünkü Hükûmet Mavi Akım’ın miktarını artırmak için, ilave hat döşemek için şu anda Rusya Federasyonu’yla görüşme yapıyor, BOTAŞ ile Gazprom arasında görüşme yapılıyor. Eğer Mavi Akım Anlaşması imzalanmasaydı, uygulanmasaydı ekonomik daralmaya rağmen Türkiye, geçtiğimiz yıllarda enerji açığıyla karşı karşıya kalırdı. Mavi Akım Türkiye’yi kurtaran anlaşma olmuştur ama Mavi Akım’ı imzalayanlara, uygulayanlara çok büyük haksızlık yapılmıştır. Benim Enerji Bakanım Yüce Divanda yargılanmıştır. Bundan önceki yasama döneminde Mecliste araştırma komisyonu kurulmuştur, soruşturma komisyonu kurulmuştur; sonunda Enerji Bakanı Yüce Divana gitmiştir, Yüce Divandan Mavi Akım’la ilgili tüm suçlamalardan beraat etmiştir. Bununla da kalınmamıştır, hakkında dava açılan bütün bürokratlar da beraat etmiştir yani diğer ceza mahkemelerinde dava açılan Mavi Akım’la ilgili bütün bürokratlar beraat etmiştir.

Şimdi, bu gerçekler ortada iken bu konuyu buraya getirmek, gündeme getirmek, hem de böyle ağır bir suçlamayla gündeme getirmek adaletle bağdaşmaz. Hele bunun grubunu temsil eden, grubu adına konuşan ve diğer arkadaşlarına da örnek olması gereken bir grup başkan vekili tarafından yapılması utanç vericidir.

Bizim önerimiz şudur: Mademki gizli zabıtlara dayanılarak bir suçlama yapılmıştır, o zaman bu zabıtlar açıklansın. Yürürlükteki mevzuata göre zabıtlar on sene süreyle yayınlanamamaktadır ama Anayasa’nın 97’nci maddesinde, İç Tüzük’ün 71’inci maddesinde bu konuda Meclise bir hak verilmiştir. Meclis Genel Kurulu -biraz sonra yapılacak oylamada sizler buna karar vereceksiniz- icabında bu süreyi öne alabilmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna teşekkür ediyorum, bunu Danışma Kuruluna getirmişlerdir. Danışma Kurulunda AKP yöneticileri bu öneriyi kabul etmemişlerdir. Hâlbuki benim arzum, bu suçlamaya muhatap birisi olarak bu gizli zabıtların bir sene erken açıklanmasının sağlanmasıdır. Vereceğiniz karar sadece bunu sağlayacaktır. Reddederseniz bir sene sonra açıklanacak. O gün burada yalan söylendiği, haksız bir itham yapıldığı bir sene sonra ortaya çıkacak. Bugün kabul ederseniz yarın yayınlanacak, o zaman bugün ortaya çıkacak.

Değerli milletvekilleri, konu bundan ibarettir. Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi hakikaten zerre kadar adalet duygusuna sahipse bu öneriye de kabul oyu verecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Bakın, Suat Bey düzeltti konuşmasını Sayın Yılmaz, konuşmasının devamını izlediğiniz zaman görürsünüz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yılmaz.

Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Lutfi Elvan, Karaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, enerji konusu sadece Türkiye için değil, Avrupa Birliği, tüm OECD ülkeleri, tüm dünya için gerçekten  son yıllarda stratejik önemi haiz ve birçok ülke tarafından hemen hemen tüm uluslararası platformlarda tartışılan ve hassasiyetle üzerinde durulan konulardan biri olmuştur ve bunun önemi her geçen gün daha da artmaktadır.

Türkiye’ye baktığımızda geçmişte hep şu söylenirdi hatırlarsınız: Türkiye coğrafi açıdan stratejik bir önemi haiz idi ve böyle söylüyoruz ve söylemeye de devam ediyoruz. Ama son yıllarda enerji konusunda Türkiye önemli stratejik bir ülke konumuna ulaşmıştır ve bu alanda sadece bizim Hükûmetimiz döneminde değil elbette bizden önceki hükûmetler döneminde de çok sayıda görüşme yapılmış ve bizim dönemimizde de hem AB ülkeleri olsun hem Rusya Federasyonu olsun hem de diğer Orta Asya ülkeleri olsun hem de Orta Doğu’ya yönelik olarak çok sayıda uluslararası görüşmede bulunulmuş ve bu alanda anlaşmalar imzalanmıştır ve Türkiye artık enerji terminali olma konumuna gelmiştir. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı, yine Erzurum’a kadar uzanan doğal gaz boru hattı, Rusya’dan inen boru hattı, Yunanistan’a uzanan doğal gaz boru hattı ve bunları saymakla tabii devam edebiliriz. Mısır’dan Suriye’ye uzanan ve Suriye’den Türkiye’ye uzanacak olan boru hattını düşündüğümüzde gerçekten Türkiye’nin sadece kendi bölgesinde değil Avrupa açısından da dünya ölçeğinde de önemli bir enerji terminali olduğunu söylememiz mümkün.

Şunu da belirtmek istiyorum: Bu enerji sektörünün bu kadar önemli olması ve hem AB ülkelerindeki firmalar hem Amerika’daki firmalar hem diğer uluslararası firmaların Türkiye’ye Türkiye açısından oldukça cazip bir yatırım alanı olduğu da hepimizce malum.

Değerli arkadaşlar, dün Sayın Kılıç tarafından ifade edilen husus, aslında, başlangıç aşamasında sorgulama niteliğinde bir yaklaşım içerisinde olmayı hedefleyen bir amacı vardı.

İSA GÖK (Mersin) – Hangi baroya kayıtlı avukatsınız?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Ancak, hatırlarsanız, daha sonraki konuşmasında, aslında ifade ettiği hususu ifade etmek istemediğini belirtmiştir.

İSA GÖK (Mersin) – Bak sen!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne demek o ya?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Bu kadar önemli bir konuda, değerli arkadaşlar, takdir edersiniz ki onlarca anlaşmanın imzalandığı, fiyatın açıklanmasının yasak olduğu –biraz önce Sayın Yılmaz da bahsetti- ve belki bir anlamda önemli hassas dengeler üzerine oturan bir sektörün, belki bu kadar açık ve net bir şekilde, dokuz yıl önce yapılmış olan çalışmaların, kapalı oturumda yapılmış olan çalışmaların açıklanmasının çok uygun olmayacağını düşünüyoruz arkadaşlar.

Dolayısıyla, yeri ve vakti ve zamanı geldiğinde bunlar açıklanacaktır ve bunlar, o ortamda, o gün neler konuşulduğu hepimiz tarafından bilinecektir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bak, konuşurken dikkat edecek; o kürsüdeki kişi dikkat edecek, grup sözcüsü…

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Ancak, değerli arkadaşlar…

ATİLA EMEK (Antalya) – Kabul edin açıklansın, milletten neyi gizliyorsunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) –  Grup adına konuşuyor, sözlerine dikkat edecek.

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şunu ben açıkça ifade ettim: Sayın Kılıç, daha sonra almış olduğu ifadesinde aslında bunun bir sorgulama niteliğinde olduğunu ve o şekilde ifade etmek istemediğini belirtmiştir. Dolayısıyla, bu konuda muhalefetten olan arkadaşlarımızın elbette belki ilk ifadesinden sonra etkilenmesi doğaldır, bunu gayet doğal karşılıyorum ama daha sonra bunu düzeltmiştir değerli arkadaşlar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - O nedenle, değerli arkadaşlar, bizim yaklaşımımız şu: Bu tür konularda Anayasa’nın ve İç Tüzük’ün gereği neyse… Eğer burada on yıl olarak belirlenmişse bizim buna uyum sağlamamız… Eğer böyle bir yolu açacak olursak, bundan sonraki birçok alanda, birçok konuda da benzer bir yaklaşım sergilenmesi söz konusu olabilir.

Ben, beni sabırla dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elvan.

Grup önerisi lehinde söz isteyen Oktay Vural, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bugün biz, AKP’nin 10 Kasımda ileri sürdüğü iddiaya karşılık kendilerine “hodri meydan” diyoruz. İddia sahipleri onlar, biz de “Gelin tutanakları açalım.” diyoruz. Eğer Türkiye'nin herhangi bir menfaati haleldar olduğuna dair bir iddia varsa, Türkiye Büyük Millet Meclisinde sizlerin parmakları Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesini töhmet altında bırakmamalıdır. Grubunuz adına konuşan hangi milletvekilleri olursa olsun, geliniz, bu tutanakları açalım.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz kendi dönemimizde bile Meclis soruşturmalarının açılması konusunda milletvekillerimizi vicdanlarıyla bırakmış ve bu soruşturma komisyonlarının kurulmasına kendi oylarımızla “kabul” demiştik. Şimdi sizden ricamız, özellikle o gün Türkiye Büyük Millet Meclisinde, gerçekten yakışmayacak bir üslupla doğrudan doğruya töhmet altında bırakabilecek bir ifadeyi kullanan Grup Başkan Vekilinize bu iddiasını ispatlama fırsatı verin ve bu iddiayı ispatlayamazsanız Grup Başkan Vekilimiz Sayın Şandır söylemişti “Namertsiniz.” diye, “Namerttir.” diye. Gelin, buyurun, bu tutanaklar açıklansın, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu milletimizin bir kuruş hakkı bir yere gitmişse sonuna kadar onun üzerine gitmeye söz veriyoruz. Dün yaptığımızın aynısını Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapacağız.

Bu laflar açıkta kalmamalıdır: “Yapmamız gereken iş, bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi-DSP-ANAP koalisyonu ne yapmış, tutanaklar on yıl dolmadığı için hâlâ gizli. O görüşmede Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi menfaatlerini kaç paraya, kime sattınız?” Muhtemelen bunu söyleyen kimse -bildiğine göre- ya satan tarafındadır ya alan tarafındadır, bildiğine göre. O zaman gelsin, tutanaklar açıklansın, varsa böyle bir şey Türk milletinin bu hakkını hukukunu beraber, birlikte koruyalım, saklamayalım. “Efendim, on yıl gizli…” Biraz önce söylendi. “Efendim şu olur…” Biz mayınlı arazilerle ilgili kapalı oturum önergesi verdik, gelin onu da açıklayalım, bir şey yok ki bunda, yok ki.

Refah Partili sizde de bulunan arkadaşlarınızın verdiği önerge üzerine yapılmış bir girişimdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz Türkiye’nin stratejik menfaatlerini ilgilendiren ve enerji açısından bu coğrafi konumunu değerlendirecek boru hatları politikalarının uygulanmasını, özellikle de doğu-batı enerji koridoruna önem verilmesi gerektiğini her platformda ifade ettik. Şimdi elinizde bir fırsat var. Açıklanmasında bir beis yok ki, saklanacak bir şey yok ki, formülle ilgili değil ki, zaten anlaşmada formül yer almıyor ki. Biliyorsunuz, uluslararası anlaşmalar bu anlaşmanın uygun bulunduğuna dair üç maddelik bir şey, hiç gizlisi yok ki. Sözleşme görüşülmez orada, fiyat formülü açıklanmaz, yoktur zaten, sözleşmede de yok. Dolayısıyla, Grup Başkan Vekilinizin grup adına yaptığı konuşmada grubunuzun bu iddiasını açıklama konusunda size bir fırsat tanıyoruz, gelin bu fırsatı değerlendirin.

 Daha önce de o Sayın Grup Başkan Vekili, benim, görüşmelerin 10 Kasımda yapılmasına ilişkin iddiam olduğunu söylemişti. Bununla ilgili bir ifadem varsa, ispatlamazsanız müfteri demiştim. Şimdi böyle bir iddia var, yine böyle bir iddiasını ispatlamazsa müfteri konumuna düşecektir ve böyle asılsız iddialarla koskoca Türkiye’yi yönetme sorumluluğu olan bir grubu da töhmet altında bırakması aslında o günkü konuşmanın neden 10 Kasımda yapıldığını, neden bu konularla ilgili haksız bir şekilde, Meclisin hiç benimsemeyeceği bir üslupla konuşulduğu açığa çıkmıştır. Amaç milleti tahrik etmektir, amaç milletin hassasiyetlerini tahrik etmektir.

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) – Sizin yaptığınız gibi.

OKTAY VURAL (Devamla) - Ve bu tahrikçi de maalesef o gün hiçbirimizin tasvip etmediği bu üsluba karşılık gelişen bu olayların müsebbibi olmuştur.

Şimdi bir fırsat, gelin hep beraber, hiçbir şey… Bir yayınlanacak, başka bir şey yok değerli arkadaşlar. Gelin, hepimiz bunun yayınlanmasını isteyelim, vicdanen herkes rahat olsun. O gün bu Parlamentoda bulunan Cemil Çiçek de, Bakanınız, Başbakan Yardımcınız,  Murat Başesgioğlu   da –değil mi- Abdülkadir Aksu Bey de, Sayın Mehmet Çiçek de… Değil mi? Hepiniz rahat olun, rahat olalım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ama maviden sonra sıra beyaza gelir.

OKTAY VURAL (Devamla) – Ama…

Şimdi gelin, biz bunun açıklanmasına hodri meydan diyoruz. Şimdi geliniz bir adım daha atalım, şu Mavi Akım formülüyle bu Türk milletine ne kadar kazık atıldığını, kimin kazık attığını, Putin’le yapılan -Soçi’de- yedi buçuk saatlik görüşmeden sonra bu formül kazığının açıkçası bizim doğalgaz faturalarımıza nasıl yansıdığı konusunda da Meclis soruşturması açılmasını yapalım.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, bunlar açıkta kalmasın, bu iddialar açıkta… Ben iddia ediyorum, buyurun, 2007 itibarıyla bu fiyat formülü arkasındaki farklılık nedeniyle BOTAŞ aleyhine 526 milyon 443 bin 968 ABD doları fark oluşmuştur. Gelin, bunun hesabını beraber, birlikte soralım. Ben iddia ediyorum. Bakın, bu iddia Denetleme Kurulu raporunda da var. 109 dolardan 123 dolara Mavi Akım’ın fiyat formülünü çıkartanları, hesabını bu Meclise, yüce Meclise vermesini isteyelim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Milletin menfaatlerini kimin sattığı…

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, kime sattınız?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kaça sattınız?

OKTAY VURAL (Devamla) – Ne yapıldı, ne edildi? Dünün de bugünün de… Gelin beyaz bir sayfa açalım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hesabını vermeyen de namerttir.

OKTAY VURAL (Devamla) – Gelin hesabını verelim. Hodri meydan, hodri meydan. Bunların hepsini ve bu plato periyotta, sayın milletvekilleri, sizin hazırladığınız, 2003 yılında hazırladığınız raporda ifade edildiği gibi, istenen formül değişikliği gerçekleştiğinde Mavi Akım’dan gaz alım sürecinde Rusya tarafının bugünkü öngörüyle yaklaşık 15 milyar dolar avantaj elde edeceği hususu sizin oylarınızla hazırlanmış bir araştırma komisyonunda yer almıştır. Gelin bu millet iradesini yürürlüğe koyalım ve hesabı soralım. Bu formül değişikliğini kim hazırladı? Acaba bu formül değişikliğinden sonra Türkiye’nin Nabucco Projesi yerine Rusya’nın Güney Akım Projesi’ni desteklemek suretiyle Samsun-Ceyhan Boru Hattı’na petrol akıtımını sağlamak için Türkiye’nin stratejik menfaatlerini kim, kaça, nerede, nereye sattığını gelin burada soruşturalım. Buyurun, açık çek. Gerçekten artık Türk siyaseti bu ithamların arkasında kalmamalıdır. Sonuna kadar gidelim. Nasıl biz 21’inci Dönemde, parmaklarımız, o dönemdeki soruşturmalar, o dönemde bulunan koalisyon ortaklarımızla ilgili soruşturmalar hakkında milletvekillerimizi serbest bıraktıysak, vicdanlarıyla hüküm ifade etmişse, vicdanlarınıza sesleniyorum: Evinizde kullandığınız doğal gazdan dolayı birilerinin cebine ne kadar para giriyor değerli arkadaşlar?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Zehir zıkkım olsun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Gelin, bunun hesabını soralım. Açıklayalım bunları; soruşturma yapılsın, bu soruşturmadan dolayı kim, ne kadar, neyi, nereye satmış, bunları öğrenelim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ziftin pekini yesin.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bunları öğrenelim. Rusya’nın stratejik emelleri doğrultusunda Güney Akım hattını desteklemek, münhasır ekonomik bölgeden geçmek suretiyle Samsun-Ceyhan Boru Hattı’nın olmayan petrolü karşılığında bu stratejik amaçların neden heba edildiğini araştıralım, soruşturalım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hesap soralım.

OKTAY VURAL (Devamla) – Ne var? Gerçekleri, biz sadece gerçekleri istiyoruz değerli arkadaşlarım; kimin zamanında olursa olsun, bizde de evet, sizde de evet.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İşte yakamız! Buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Buyurun. Fırsat bu fırsat… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Niye rahatsız oluyorsun? Yakamı veriyorum. Niye gocunuyorsun?

OKTAY VURAL (Devamla) – Ben sizlerden sadece bir tek şey istiyorum değerli milletvekilleri. Bakın, burada eski Parlamentoda yer almış değerli milletvekilleri de var. Sanki o Parlamentodaki insanlar bununla birlikte satış yapmış gibi töhmet altında. Parlamentoya hitap edilen bir konu, Hükûmete de değil. Parlamentonun hükmi şahsiyetini ve manevi şahsiyetini korumak için burada bulunan milletvekillerinin de böyle bir konuyla ilgili görüşlerini açıklamasına fırsat vermek için, gelin bu tutanakların açıklanmasını temin edelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen tamamlayınız.

OKTAY VURAL (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda AKP Grubu adına konuşan Grup Başkan Vekilinin “Kime sattınız, kaça sattınız?” ifadesinin açığa kalmamasını, bu iradenin açığa kalmaması yönünde…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Açıklanmasını…

OKTAY VURAL (Devamla) – …özellikle çoğunluk partisinin oy vereceğini umuyorum ve bundan sonra da sayın grup başkan vekillerine de diğer siyasi partilere de bir çağrım var. Geliniz, hep beraber şu Mavi Akım formül değişikliğiyle ilgili hususu Meclis soruşturmasına bağlayalım, soruşturalım; eğer varsa bir şey üzerine gidelim, yoksa da bırakın, bitirin bu olayı diye bütün milletimize seslenelim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – CHP gensoru verdi, reddettiler.

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, bu önergemizin desteklenmesi dileğiyle hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Teşekkür ederim efendim. (MHP sıralarından alkışlar).

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Vural.

Grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar).

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, biraz önce burada görüşlerini ifade eden Sayın Yılmaz’ın bir cümlesi son derece önemli; onun üzerinde durmamız gerekiyor, onu netleştirmemiz gerekiyor. O da, belki kelime kelime aynı olmayabilir ama mealen AK PARTİ hükûmetleri döneminde enerji politikalarında yapılan değişiklikle ya da uygulamalarla 10 milyar dolar zarara uğratıldığı şeklinde bir ifadesi oldu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İşte araştıralım bunları.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, tabii, genel kuralımız şu: Yani insanlar, kişiler içeride veya dışarıda binlerce iddiada bulunabilirler.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yanlış beyanımız varsa özür dileriz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Lütfen…

Binlerce iddiada bulanabilirler. Doğal olanı, iddia sahibi o iddiasını ispat etmek durumundadır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gelin araştıralım diyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, biraz önce Sayın Yılmaz’ın bu iddiasını da Sayın Yılmaz mutlak surette ortaya koymak, bütün delillerini kesin olarak, net olarak ortaya koymak durumundadır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam, araştıralım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Doğru söylüyorsunuz. Katılıyoruz size.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Açıklasın…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Çünkü bir iddia vardır, çok ciddi bir iddiadır, önemli bir iddiadır ve bu konuda Sayın Yılmaz’ın önünde de hiçbir engel yoktur. (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Getirin soruşturma önergesini...

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani böyle bir iddianın ispatını engellemek noktasında da en ufak bir engel yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Getirin soruşturma önergesini, beraber…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Destekleyin açalım… Biz de destekliyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sayın Yılmaz’ı lütfen bu iddiasını ispata davet ediyoruz. Bu son derece önemli.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Suat Kılıç’ın iddiasını da ispata davet ediyoruz!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Getirin görüşelim işte bunları.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hepimiz için önemli, milletimiz için önemli. Yani iddianın içeriğinde söz konusu olan rakam, tutar, bu milletin geleceği, bu milletin ekonomisi hepimiz için son derece büyük bir rakam. Büyük ya da küçük fark etmez. Böyle bir iddianın mutlaka ortaya konulması gerekiyor.

Ha, bir de şunu merak ediyorum: Elbette Sayın Yılmaz o konuda kendi çerçevesinde gereğini yapacaktır. Bu bilgiye, yani biraz önce bu Meclis kürsüsünden sarf ettiği bu bilgiye yeni mi sahip olmuştur, yoksa uzun zamandan beri bu bilgi Sayın Yılmaz’da var mıdır? Ben açıkçası bunu da merak ediyorum.

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Suat Kılıç için de isteyin!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Eğer uzun zamandan beri bu bilgi kendilerinde varsa neden ilgili makamları harekete geçirecek, kamuoyuyla paylaşacak ve ispat edecek tarzda bunu kamuoyuyla paylaşmamıştır? Bunu da merak ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Size ispat için fırsat veriyoruz!

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Suat Bey de yapsın aynı şeyi!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama ben buradan bir sert ve kırıcı ifade kullanmıyorum yani biraz önce arkadaşlarımızın yaptığı gibi. Bunun doğru olmadığını düşünüyorum, inanıyorum ve Sayın Yılmaz’ı, bu iddiasını, özetle, ispata davet ediyorum.

Şimdi, gelelim diğer konuya. Bakın, değerli arkadaşlar…

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Suat Kılıç da yapsın Sayın Başkan.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Müsaade edin… Bakın, biz dinledik, lütfen dinleyin. Yani meramımızı anlatalım. Dinleyin lütfen.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Dinliyoruz, dinliyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, tutanakları da getirttim. Bakın, o gün Sayın Suat Kılıç’ın, aynen kelime kelime okumuyorum…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Suat Bey’in avukatı mısın?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –  Ben Suat Kılıç’ın avukatı falan değilim.

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – O da ispatlasın.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben bu AK PARTİ’nin Grup Başkan Vekiliyim ve şu anda aynı zamanda bu konuda grup adına konuşuyorum. Yani elbette önerge aleyhine şahsım adına konuşuyorum ama konu itibarıyla grup adına konuşuyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kime sattı? Kaça sattı? Niye sattı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Aynen kelime kelime okuyorum Sayın Kılıç’ın açıklamasını. Yani meramını tam olarak anlatan cümle şu: “Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana görev yapan, bu ülkede Başbakanlık makamında oturan, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinde bakan sıfatıyla görev alan hiçbir devlet adamı vatan haini olamaz, vatana ihanetle suçlanamaz.” (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Müsaade edin… Müsaade edin...

“Kapalı oturum sizin devri iktidarınızda yapılmış olsa bile o dönemin koalisyon ortaklarını böyle bir bühtanla, böyle bir iftirayla karşı karşıya bırakmak bizim bugünkü siyaset anlayışımız çerçevesinde kabul edilebilir bir durum değildir.”

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Vatana ihanet suçu her zaman olmuştur, olabilir. Niye inkâr ediyorsunuz? Anayasa’da da var.

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Kara çaldı efendim.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, dinleyemiyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Sayın Hatibi dinleyelim.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, Sayın Kılıç çok net olarak şu çelişkiyi ortaya koymaya çalışıyor: Zaman zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinde kapalı oturumlar yapılır, uzun yıllardan beri de yapılıyor, geçmişte yapıldı, bugün de yapılıyor, bundan sonra da yapılmaya devam edecek.

Her kapalı oturum yapılışında…

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Dubai Anlaşması’nda daha büyük usulsüzlük…

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, muhalefet böyle laf atarak bize küfrediyor, hakaret ediyor. Siz cevap verirken böyle dinlenir mi? Lütfen...

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Her kapalı oturum yapılışında o kapalı oturumu talep eden siyasi parti, iktidar için “Bir şey mi gizliyorsunuz?” gibi bir itham yapılamayacağına göre, bunu vurgulamaya çalışıyor, böyle bir itham yapamazsınız diyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Dubai Anlaşması’nı getirin Sayın Canikli, Dubai Anlaşması’nı. Orada ihaneti göreceksiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bu son derece doğal bir durumdur. Yani, bütün dünyanın bilmemesi gereken konular olabilir. Devletin vatandaşından değil ancak dünyadan belki gizli kalması gereken hususlar olabilir. Elbette onların usulüne uygun bir tarzda kapalı oturum da yapılması gerekebilir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kendisi yaptı. Niye yaptı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Dolayısıyla Sayın Kılıç bunun dikkatini çekiyor. Çünkü bazı siyasi partiler bu konuda, demokratik açılımla ilgili olarak bizim grubumuzun ve Hükûmetimizin kapalı oturum yapalım talebini, önerisini “Milletten bir şey mi gizliyorsunuz?” diye bir suçlama aracı olarak kullandı.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Aynen o kanaatteyiz.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama biz onun üzerine, buyurun, hodri meydan, açıkça konuşalım diyoruz ve konuşuyoruz nitekim.

Ama burada bir çelişkiyi ortaya koymak gerekiyordu ve Sayın Kılıç da bunu yaptı. (MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Buyurun, Mavi Akım’ı da açalım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Çok doğal olarak bunu yaptı.

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Ama niye itham etti Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ne dedi: “Nasıl bir başka iktidar döneminde, bir başka siyasi partinin iktidar olduğu dönemde kapalı oturum yapılmasını…”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şu satışı konuşalım, boş ver onu.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – “…bu şekilde yorumlamak mümkün değilse -örnek vermek için onu söyledi- bugün de aynı şekilde böyle bir yorum yapamazsınız.” Söylediği budur.

Değerli arkadaşlar, bunun neresi yanlıştır? Doğrudur. Dolayısıyla burada herhangi bir töhmet yoktur, bir suçlama yoktur.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Suçlama yok! “Kaça sattınız?” diyor.

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – “Kaça sattınız?” diyor ama.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Çok nettir, konuşmayı kelime kelime aldım buradan. Bakın, diyor ki Sayın Kılıç: “Cümlelerimin devamı gelebilseydi…” Orada çünkü o ifadeden sonra konuşmasına fırsat verilmedi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Burada tevil getirmiyor ama!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Cümlelerin devamı gelebilseydi ifade edilecek olan husus buydu yani biraz önce harfiyen okuduğum husustu. Dolayısıyla değerli arkadaşlar…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kaçma, kaçma… Kaçmayın, tartışalım!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Neyi tartışıyorsunuz? Neyi tartışıyoruz?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sizin iddianızı tartışalım, iddianızı araştıralım. Çaldığınızı tartışalım, aldığınızı tartışalım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, grup önerisine gelince…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tartışalım, açık açık

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Tekrar söylüyorum: Ben başkaları gibi keskin ya da sert, hakaretvari ifadeler kullanmak istemiyorum, onları doğru bulmuyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Milletten niye saklıyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ancak bir iddianız varsa çıkın meydana, ispat edin.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İddia sizindi.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Çıkın meydana ispat edin, yüreğiniz varsa, aklınız yetiyorsa ve delilleriniz, doneleriniz varsa çıkın, ispat edin. (MHP sıralarından gürültüler)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İddia sahibi sizsiniz Sayın Canikli.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – İddianın sahibi sizsiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Kimse sizi engellemiyor, kimse sizin elinizi tutmuyor. Bu herkes için geçerli, herkes için geçerli.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İddianızı ispatlamak mecburiyetindesiniz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Müfteri Kılıç!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Burada biraz önce konuşan sayın konuşmacılar için de geçerli, başka iddiası olanlar için de geçerli, çıkın meydana konuşun. Eğer ispat edemiyorsanız o sizin sorununuz, bizi ilgilendirmez. Ancak iddianız varsa lütfen çıkın söyleyin, aksi hâlde konuşmayın.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bizde sorun yok, sizde sorun var.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biliyorsanız konuşun ama bilmiyorsanız da lütfen susun.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Haklı iddialarınızı açıklayın, ispat edin!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi bakın…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kaçmayın, kaçmayın… Çok kaçıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, önceki gün bir talihsiz konuşma yapıldı bir sayın konuşmacı tarafından. Bir sayın CHP milletvekili hanımefendi tarafından bir konuşma yapıldı burada, ifadesini aynen tutanaklardan okuyorum: “Dün 10 Kasımda, Gazi Mustafa Kemal’in öldüğü gün parti genel merkezine Türk Bayrağı asmayan Adalet ve Kalkınma Partisini bu vesileyle şiddetle kınıyorum.”

ATİLA EMEK (Antalya) – Evet, vatandaşlar söylüyor bunu.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Adalet ve Kalkınma Partisi binasının hem önünde hem de arkasında sürekli iki tane bayrak vardır değerli arkadaşlar. 

CANAN ARITMAN (İzmir) – Televizyonlar gösterdi olmadığını.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İftiracıların en âlâsı sizsiniz!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sürekli iki tane bayrak vardır ve o gün yani Ata’mızın ebediyete intikalinin 71’inci yıl dönümü, o gün saat dokuzu beş geçe bayraklar, iki bayrak da yarıya indirilmiştir, gerekli tören yapılmıştır ve görevli polis memurları da yapılması gereken hareketleri ve duruşu yapmışlar-dır. Bu kesin ve nettir. Bunun onlarca şahidi vardır.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Televizyonlar gösterdi olmadığını, 72 milyon gördü.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hangi gün çekilmiş o?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, sayın konuşmacı burada çıktı konuştu. Birçok insan o anda bunu dinledi, bizi izleyen vatandaşlarımızdan birçoğu bunu izledi ama şu anda bu düzeltmeyi belki izleme imkânına sahip değil. Nedir bu?

BURHAN KAYATÜRK (Ankara) - İftira!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İftira olduğu kesin. Çünkü doğru değil, yalan çünkü, yalan bir olay.

CANAN ARITMAN (İzmir) – O yayını yapan televizyonlara söyleyin siz bunu!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben, sayın konuşmacının buradan gelip AK PARTİ’den, hepimizden, gruptan ve milletimizden özür dilemesini istiyorum. Çünkü, doğru değil bu, şahidi de var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Gazete haberine itibar edilir mi değerli arkadaşlar? Biz milletvekiliyiz, burada milletin huzuruna çıktığımız zaman neyi konuşacağımızı, nasıl konuşacağımızı, bunun ne anlama geldiğini bilmemiz gerekir.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Siz o televizyonları tekzip ettiniz mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Böyle bir haberi aldığınızda bir araştırma yapmanız gerekmez miydi? Öyle bir şey olabilir mi? İftira mı istiyorsunuz, işte iftira bu değerli arkadaşlar, iftira bu. Biz kimseye iftira filan atmıyoruz.

Dolayısıyla, devlet yönetmek ciddi bir iş. Kapalı oturum çok uzun yıllar önce sistemimize, mevzuatımıza girmiş bir konu. Elbette gerekli olduğu dönemler vardır. Nitekim, bütün hükûmetler bunu zaman zaman kullanmışlardır. Ama en ufak bir olayda ya da kafamıza herhangi bir şey takıldığında bu kuralın ihlali ya da bunun -elbette mevzuatta onun da yeri var- kaldırılması…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, geçen dönem yaptık, Körfez Savaşı…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biliyorum, biliyorum Sayın Anadol, biliyorum. Ancak en ufak bir şeyde bunun kaldırılması hâlinde sistem allak bullak olur. Bunun yolu açılır, böyle bir şey olmaz. Velev ki, biraz önce ifade etmeye çalıştım, ne böyle bir kasıt vardır ne de bir töhmet vardır ne de bir hakaret vardır.

MHP Grubu önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı.)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Evet, aynı zamanda yoklama istendiği için yoklama yapacağız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Önce istendi efendim.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Anadol, Sayın Özyürek, Sayın Keleş, Sayın Köse, Sayın Okay, Sayın Çöllü, Sayın Emek, Sayın Akıncı, Sayın Köktürk, Sayın Ağaoğlu, Sayın Güner, Sayın Arıtman, Sayın Paçarız, Sayın Gök, Sayın Arat, Sayın Günday, Sayın Öktem, Sayın Çakır, Sayın Ağyüz.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum. (CHP sıralarından “On dakika süre vermiştiniz daha önce.” sesi)

Sayın milletvekilim, daha önce isteseydiniz on beş dakika da verirdim, hayhay.

Yalnız, dileklerinizi lütfen birkaç dakika önce bildirin buraya.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç? Elektronikte mi var Sayın Başkan?

BAŞKAN – Kâtip üyeler var burada Sayın Başkan. Yalnız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam da… Soruyorum, cevap verin, “vardır” deyin.

BAŞKAN – “Var” dedim. “Toplantı yeter sayısı var.” diye açıklama yaptım Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz nazik olun! Biraz sakin olun!

BAŞKAN – Ama buradaki bir tereddütten hasıl oluyorsa, onun için her zaman söylediğim gibi, burada, sağda ve solda sayın kâtip üyeler var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, var. Size soruyoruz, kâtip üyelere soramayız ki!

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- TBMM’de 21’inci Dönem 02/06/2000 ve 14/06/2000 tarihli 104 ve 109’uncu birleşimlerinde “Rusya Federasyonu ile yapılan Mavi Akım Projesi” konusunda yapılan kapalı oturumlara ait tutanakların TBMM İç Tüzüğü’nün 71/2’nci maddesi uyarınca yayınlanabilmesi için karar alınmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Yalnız, önerinin açık oylamayla oylanması şeklinde bir teklif var. Açıklama yapmak durumundayım.

Tüzük’ün 19’uncu maddesinin son fıkrası şöyle: “İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine, teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz veya görüş bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı, istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler. Bu durumda istemin oylanması ilk birleşimin gündemindeki Başkanlık sunuşlarında yer alır ve Genel Kurul işaret oyuyla karar verir.” Yani 19’uncu maddenin son fıkrası işaret oyuyla karar verileceğini açık bir şekilde belirtiyor.

Aynı zamanda yine İç Tüzük’ün 140’ıncı maddesinin son fıkrası “İçtüzükte işaret oyuyla halledileceği belirtilen hususlarda, oylamaların işaretle yapılması zorunludur.” hükmünü getiriyor.

Diğer taraftan 143’üncü maddenin birinci fıkrası ise “Anayasa, kanunlar ve İçtüzük gereğince işaret oyuna yahut gizli oya başvurulması zorunlu olmayan hallerde açık oylama yapılması en az on beş milletvekilinin yazılı istemine bağlıdır.” Dolayısıyla…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yapalım, açık olsun. Kim “evet”, kim “hayır” diyor görelim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hiç gerek yok, kural neyse onu uygulayalım.

BAŞKAN – Tüzük gereği uygulamamız mümkün değil. Dolayısıyla…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Tüzük neyi amirse onu uygulayalım.

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Haydi çekin ey basın mensupları, çekin!

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar!)

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.59

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.14

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

2.- (10/220) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/11/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 12.11.2009 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                       Kemal Kılıçdaroğlu

                                                                                                                İstanbul

                                                                                                       Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/220) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un, 12.11.2009 Perşembe günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Çetin Soysal, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Soysal.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su havzalarıyla ilgili Meclis araştırması üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 8-9 Eylül 2009 tarihi, İstanbul’da bir felaket yaşandı. Bu felakette 34 vatandaşımız yaşamını yitirdi ve ne yazık ki ihmalin sonucunda, yanlış uygulamaların sonucunda orada gözyaşı döküldü, yani yine analar ağladı.

O dönemi anımsarsanız hem Sayın Başbakan hem de Büyükşehir Belediye Başkanı dehşet verici açıklamalarda bulunmuştu. Önce yaşamını yitiren vatandaşları suçladılar, sonra da “Doğa intikamını alıyor.” dediler. Gerçek bunların dışında. Gerçek kaçak yapılaşmaya göz yumulmasıdır, gerçek dere yataklarını imara açmaktır, gerçek birilerine rant sağlamak adına su havzalarını, dere yataklarını hiçe saymaktır. İşte o gerçektir ki Ayamama Deresi o gerçeğin sonucunda taşarak 34 tane can aldı.

Peki, bu gerçeği kimler gerçekleştirdi, oraları imara kimler açtı,  burada belgeleriyle ortadadır. Ne yazık ki Sayın Başbakan, o dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı oraları imara açtı ve 34 canın yaşamını yitirmesine neden olan koşullar yaratıldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin 24/02/1998 tarih ve 54 sayılı Karar’ı ile Küçükçekmece, İkitelli, 52 pafta, 2.890, 2.909, 2.910, 2.911 numaralı parsellerin ticaret ve hizmet alanına alınmasına karar verilmişti. Bu kararın altında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası var.

Değerli arkadaşlarım, biz buralarda birçok kez ifade ettik, Meclis tutanaklarında vardır. Bu tehlikeyi, bu tehdidi, İstanbul’un önümüzdeki süreçte de yaşayacakları felaketleri anlatmaya çalıştık. Bununla ilgili Meclis araştırmaları verdik, önergeler verdik, soru önergeleri verdik, basında, kamuoyunda anlatmaya çalıştık ama ne yazık ki oralarda birilerine dönük, kişiye dönük birtakım plan tadilleriyle, birilerine rant sağlama adına yapılan çifte standart uygulamacı bir anlayışla İstanbul’a ve İstanbullulara nasıl haksızlık edildiğini yaşayarak, ibretle gördük.

Değerli arkadaşlarım, İstanbul’da su havzalarında bin tane kaçak yapı var. Uyarıyoruz, anlatmaya çalışıyoruz, “Bu hepimizin sorunu.” diyoruz ama bunun sorumlularından ne yazık ki hesap soramıyoruz. Böyle bir şey olur mu? Bunu kim söylüyor, yirmi dört bin beş yüz tane kaçak yapı olduğunu? Eski İSKİ Genel Müdürü söylüyor. Yeni Genel Müdür bundan farklı şeyler söylemiyor. İtiraflarda bulunuyor, diyor ki: “Ayamama Deresi’nin ıslah çalışmalarının idaremizce tamamlanabilmesi için dere güzergâhı boyunca bulunan yapıların ivedilikle yıkılarak kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması gerekmektedir.” Kim yıkıyor? Felaketten sonra “Buraları yıkacağız.” diyor. Peki, kim yaptı burayı? O dönemin Belediye Başkanı, yani Başbakan.

Peki, buralar yıkılırken, değerli arkadaşlarım, bazı yerler var ki ne yazık ki yıkılamıyor. Örneğin, İstanbul Bahçelievler Yenibosna, 24 pafta, 11.569 parseldeki taşınmaz neden yıkılamıyor? Bu parsel 1/5.000 ölçekli nazım imar planında ağaçlandırılacak alan ve dere yatağı olarak görünmesine rağmen ve bunun sonucunda mahkeme kararıyla durdurulmasına rağmen ne yazık ki aynı bölgede inşaat devam ediyor. Kim sahibi? Bir okul. Yani burada bir kayırmacılık, bir ayırmacılık… Yaşadığımız felakete rağmen, ölen insanlara rağmen buralarda bu çalışmaların devam etmesi büyük bir ayıp değil midir ve ne yazık ki geçtiğimiz süreçte, o felaketi yaşadığımız süreçte geçmişe atıfta bulunarak bir başka yerde sorumluları arayanlar Silivri’de devlet hastanesinin sular altında kalmasına göz yummuşlardır. Kim yaptı? Şimdiki yönetim. Ne yaptı? Devlet hastanesi. Nereye yaptı? Dere yatağına ve oraya harcanan milyonlarca lira, yatırımlar yok oldu gitti. Peki, sadece bu mu? Orada, aynı şekilde, büyükşehir belediyesinin halk ekmek fabrikası sular altında kalmadı mı? Yani kamu yatırım yapacak… Nereye yapacak yatırımı? Dere yatağına, su havzalarına. İstanbul’u besleyen, İstanbul’un su kaynaklarına dönük yapacak ve ondan sonra ne yazık ki bu felaketler yaşanacak.

Değerli arkadaşlarım, burada analar ağlamıştır. Anaları ağlayanlar, ağlayan analar… Kim ağlattıysa yasalar çerçevesinde sorumluluklarını ve sorumlularını tespit etmek bu Meclisin görevidir. Bu Meclis buna seyirci kalamaz. Orada ölen insanlar var. Bunlar kimler ise ortaya çıkarılmalıdır. Ucu nereye gidiyorsa, kime gidiyor ise bu Meclis bunu araştırmalıdır, ortaya çıkarmalıdır ama ne yazık ki orada yaşananları unutmaya, unutturulmaya çalışıldığını görüyoruz. Daha birkaç yıl evvel yine Güngören’de ruhsatsız çalışan bir işletmenin getirmiş olduğu patlamanın sonucunda yine onlarca yurttaşımızı yitirdik, yüzlerce yurttaşımız yaralandı, yine gözyaşı aktı, yine analar ağladı ve unutuldu gitti.

Şimdi, biz burada bu Meclis araştırmalarını getirirken, biz bunları konuşurken, bunları tartışırken bir felaketi anlatmaya çalışıyoruz, önümüzdeki süreçte yaşanacak sancıları, sıkıntıları anlatmaya çalışıyoruz ve bunları, Ayamama Deresi’nin getirdiği olumsuzluğu biz çok önceleri uyardık, “Kente dönük ihanet var.” dedik, “Bu plan tadilleri dere yataklarına yapılamaz.” dedik. Kurum ve kuruluşların görüşü olmadan, hatta İSKİ’nin olumlu görüşü olmadan, o olumsuz görüşlere rağmen Meclisteki oy çokluğuna dayanarak tamamen rant uğruna elde edilen o plan tadilleri sonuçta bir felakete dönüşüyor; insanlar ölümle tanışıyor, yurttaşlarımız küçücük yavrularını bulabilmek için günlerce arama içerisine giriyor ve bunun karşılığında verilen yanıtlar tamamen bir başka dönemleri suçlamaya dayalı. O dönemde de varsa, bu dönemde de varsa, ne zaman varsa bunu ortaya çıkartmak hepimizin temel görevi olmalıdır. Ama ne yazık ki bunların çok uzağındayız ve şimdi yıkılan yerler var. Garip gureba, fakirin, yoksulun yeri yıkılıyor ama öte yandan öyle yerler var ki ne yazık ki yıkılamıyor ve üstelik de mahkeme kararına rağmen yıkılamıyor.

Değerli arkadaşlarım, biz, bugün bu önergemizle İstanbul’un göz göre göre felakete doğru gittiğini anlatmaya çalışıyoruz. İstanbul’da Meclisin bir araştırma yapma ihtiyacı vardır. İstanbul’da gerçek sorumlular kimse ortaya çıkmasını sağlamamız gerekiyor, sorumluların hesap vermesini sağlamamız gerekiyor ama burada sorumluluk içerisinde olması gereken insanlar, attıkları imzayı dahi reddedecek kadar, attıkları imzanın arkasında duramayacak kadar yüreklilik ve cesaretini gösteremeyip olayları bir başka yere pas etmeye çalışıyorlar. Ama burada bu belgeler gerçeği yansıtıyor. Kimlerin imzası var, o imzayı atanların –sorumluluklarını- mutlaka yargı önünde hesap vermesi sağlanmalıdır ve bu anlamda İstanbul’da plan tadilleriyle sağlanan rantların, su havzalarında bin tane kaçak yapının sorumluluğunu üzerinde taşıması gerekenleri bu Meclis araştırmak durumundadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Evet, Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Yarınlarda üzüntü yaşamak istemiyorsak, acı yaşamak istemiyorsak, insanların yaşamlarını yitirmesini istemiyorsak burada bu Meclis araştırmamızın mutlaka görüşülmesi ve bununla ilgili Meclis komisyonu oluşturulması ve İstanbul’la ilgili bir çalışma yapılması kaçınılmazdır.

Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Soysal.

Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın İçli.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu söz isteyenleri bir okursanız… Hiçbir zaman bana isabet etmiyor.

BAŞKAN – Sayın Genç, grup önerisi verildikten sonra burada olsaydınız kim olduklarını öğrenirdiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, buradaydım ben. Ben her zaman buradayım.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –  Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Buradaydım yani… Bu Başkanlığı keyfî yönetiyorsunuz ya! Böyle bir şey olur mu ya! Ben her gün buradayım. Benim kadar devam eden var mı? Biraz insan sıkılır ya! Allah Allah ya!

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen oturun yerinize.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi aleyhinde söz aldıysam da aslında bu tür…

BAŞKAN – Hitap tarzınızı ve el kol hareketlerinizi düzeltiniz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani ne demek burada olsaydınız! Ben buradaydım.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkanım, ama dikkatim dağılıyor. Süremi yeniden başlatırsanız…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen hatibin konuşmasını kesmeyiniz. Lütfen...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ama siz ağzınızdan çıkan lafı bilmiyorsunuz. Diyorsunuz ki “Burada olsaydınız…”

BAŞKAN – Yoktunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Buradaydım. Ne demek yoktunuz? Ben buradaydım.

BAŞKAN – Grup önerisi için söz isteyenler dilekçelerini verirken yoktunuz burada.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben buradaydım. İsterseniz televizyon kamerasının görüntülerinden seyredelim. Öyle bir şey olur mu?

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.

H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkanım, süremi yeniden başlatırsanız sevinirim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın İçli.

H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Çok teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, AKP grup önerisi aleyhinde söz talep etmeyeceğim çünkü Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım.

Yeri gelmişken Sayın Başkanım, AKP grup önerisinde, gündemin gelen kâğıtlar listesinde yer alan ve bastırılarak dağıtılan 427 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden görüşülmesi önerilmektedir.

Değerli Başkanım, bu gündem sizin başkanlığınızda yeni bastırıldı. Gündemin gelen kâğıtlar, -hep bunu söylüyorum- en son dağıtılan sıra sayılı kanun 426 sıra sayılı kanun. 427 sıra sayılı kanun milletvekillerine dağıtılmamıştır ve gelen kağıtlar listesinde 427 sayılı kanun, tasarı mı teklif mi, ne olduğu bilinmemektedir. Şimdi, milletvekillerinin bilgi sahibi olmadığı, dağıtılmayan bir kanun teklifinin AKP grup önerisiyle gündeme alınmasını doğrusu İç Tüzük ihlali olarak kabul ediyorum ve bunların, bu görüşümün tutanaklara geçmesini…

BAŞKAN – Geçiyor zaten Sayın İçli.

H.TAYFUN İÇLİ (Devamla) - …ve bundan sonraki Genel Kurullarda, bu -şekli de olsa- olaya riayet edilmesini arzu ediyorum. Sanıyorum, diğer milletvekili arkadaşlarım da aynı düşüncedeler.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, günlerdir Türkiye’nin gerçek gündeminden uzak… Aslında Türkiye’nin de gündemi, birçok konuyu tartışıyoruz, birçok açılımı tartışıyoruz. İşte “Kürt açılımı” diyoruz, altı aydır konuşuyoruz, yarın da genel görüşmeleri yapılacak bunun. Ondan önce bir “Ermeni açılımı” meselesi vardı. Türkiye günlerce Ermeni açılımı meselesini konuştu. Tabii, bu uluslararası veya bu tür açılımların dışında bir de ilginç başka açılımlar var. İşte domuz gribi açılımı, ondan sonra GDO’lu ürünlerle ilgili bir açılım ve Türkiye bunları tartışıyor ama Türkiye bir taraftan bunları tartışırken ve bunlardan derin kaygı ve üzüntü, hatta korku duyarken, bir taraftan da Türkiye'nin gerçek gündemi yürüyor.

Şimdi, bugün, bir gazetemizde bir araştırma var “Yurttaş borca battı.” diye. Bir araştırma yapılmış, 2 yurttaşımızdan 1’inin kazandığı gelirleri giderlerini karşılamaktan uzak. Araştırmaya göre, yine ifade edeyim, her 2 aileden 1’inin aylık geliri toplam giderini karşılamaya yetmiyor. Bütçe açığı, borç ya da veresiyeyle karşılanıyor, yani kredi kartı, veresiye yazdırmakla.

Buraya gelmeden, sanıyorum birçok milletvekiline de geliyor, çekten dolayı cezaevinde yatan birçok insan var, onların ailelerinin feryatları var. Ben hukukçuyum, milletvekili olmadan önce avukatlık yaptım. Avukat arkadaşlarımla yaptığım görüşmelerde… Türkiye’deki bütün asliye ceza mahkemelerinin o duruşma listelerinde öncelikli dava tipi karşılıksız çekle ilgili davalar. Türkiye, mahkemeler bundan dolayı kilitlenmiş durumda.

Kredi kartlarını burada konuşmamıza gerek yok. Kredi kartlarından dolayı vatandaşlarımızın ne derece mağdur olduğunu hepimiz biliyoruz.

Yani, özet olarak, her siyasetçinin sıklıkla söylediği şeyleri tekrar edeceğim Türkiye'nin gerçek gündemiyle. İşçi, memur, emekli, tüccar, esnaf, sanayici çok ciddi sıkıntıda, hem küresel krizin etkilerinden dolayı sıkıntıda hem de ülkede uygulanan ekonomik politikalardan dolayı ciddi sıkıntıda.

Geçtiğimiz günlerde ifade ettiğim gibi, bizzat Sayın Maliye Bakanının ifadesine göre, 2009 bütçesi 62,8 milyar TL açık vermiş ve önümüzdeki yılın bütçesinde 50 milyar TL olacağı Sayın Bakan tarafından öngörülmektedir. Hatırlayın, geçen sene bu zamanlarda bütçe görüşmeleri yapılırken Hükûmetin bütçe açığı 10 milyar TL olarak öngörülürken tam 6 misli olarak gerçekleşti bu sene ve korkumuz o ki, inşallah gerçekleşmez, eğer 2010 yılı 50 milyar TL olarak öngörülen bütçe 6 kat artarsa yani bu tabii ki bir oranla…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Rahat olun, rahat; artmaz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hayır, hayır, inşallah artmaz ama halkımız çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bunlar Türkiye'nin gerçek gündemi. Bir de bugünkü gazetelerde çok ilginç şeylere vatandaşlarımız okuyarak tanıklık ediyor. Bir bakıyorsunuz, Adalet Bakanlığının 11 bin savcı ve yargıç hakkında ucu açık soruşturma izni verdiğine dair haberler var. Sadece o değil. İstanbul’un Cumhuriyet Başsavcısının telefonu dinlenmiş, İstanbul Adliyesi dinlenmiş, telefonları dinlenmiş; o yetmemiş, takip edilerek, bulunduğu ortamlar dinlenmiş. Neden dinlenmiş? Sayın Başsavcının Ergenekon soruşturması, terör örgütü kapsamında şüpheli olduğu düşünülerek. Düşünün, İstanbul’daki özel yetkili savcıların amiri durumunda olan savcıları astı durumundaki özel yetkili savcılar altı ay boyunca dinlemişler; çok ilginç değil mi değerli arkadaşlar? Sadece bu değil. Türkiye'de birçok savcı, yargıç dinlenmiş, avukatlar dinleniyor; değerli milletvekili arkadaşlarım, sizler dinleniyorsunuz, bizler dinleniyoruz.

RECEP KORAL (İstanbul) – Kim karar verdi?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kimin karar verdiğini siz benden çok daha iyi biliyorsunuz.

RECEP KORAL (İstanbul) – Mahkeme karar vermiş, o söylediğiniz mahkeme kararı.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hayır, hayır, mahkemenin karar vermediğine dair… Bakın, mahkeme tespit yapıp gidip de alınanda Yargıtayın telefonlarının dinlendiği gözüküyor. Niye TİB Başkanı “Yasaya aykırı araştırma yapılıyor.” diyor, engellemeye çalışıyor? Değerli arkadaşlarım, hukuka aykırılığa, ister AKP’li olun ister MHP’li olun ister bağımsız olun, bunlara karşı çıkmak durumundayız.

RECEP KORAL (İstanbul) – Elbette.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Çünkü eğer sizin yatak odanız eğer dinleme cihazıyla dinleniyorsa, özel hayatınız dinleniyorsa, ticaretle uğraşan insanların ticari sırları birileri tarafından dinlenip pas ediliyorsa burada, bırakın, ahlaksızlığın ötesinde büyük bir hukuka aykırılık vardır. Bu benim iddiam değil. Bu bilgiler, gazeteye çıkan iddialar Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesinin telekomünikasyon iletişim biriminde yapılan tespitler sonucu ortaya çıkıyor. Bu korkunç bir olay.

RECEP KORAL (İstanbul) – Verdiğiniz örnek mahkeme kararı.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Ee, ben size başka bir şey söyleyeyim. “Bunlar yasal dinleme.” diyebilirsiniz. Bakın, “Yasal dinleme.” diyebilirsiniz. Daha korkunç olmak üzere, onu söyleyeyim, ifade edeyim: Sayın Erdoğan’la, Başbakanla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı, o dönemki Başbakanı Talat’ın yaptığı telefon görüşmeleri gazetelerde yayınlandı. Yani, Denktaş’a karşı nasıl bir uygulama yapılması gerektiğine karşı birtakım… Bunlar hukuka aykırı. Bunlar da hukuka aykırı ama bu anlattıklarım, hukuku kullanmak suretiyle, yasaları kullanmak suretiyle yapılan büyük bir hukuka aykırılık.

Değerli arkadaşlarım, eğer Anayasa’da tanınan temel hak ve özgürlükleri koruma konusunda Parlamento irade göstermezse, inanın yarın bir gün, bunun ucu açık olduğu için, yarın bir gün iktidar değişir, aynı kötü muameleden sizler mustarip olursunuz. “Demokrasiyi savunmak” demek, “temel hak ve özgürlükleri savunmak” demek budur. Burada taraf olmayacağız çünkü yarın bir gün bizi, ülkemizi çok daha karanlık günler bekleyebilir eğer demokrasiden uzaklaşırsak. Yani, siz nasıl böyle bir şey düşünebiliyorsunuz?

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının telefonunu dinliyorsunuz altı ay süreyle. “Onun telefonunu dinliyorum.” diye, İstanbul Adliyesi’ni dinliyorsunuz; İstanbul Adliyesi’ndeki savcıları, yargıçları dinliyorsunuz.

RECEP KORAL (İstanbul) – Mahkemeye söyleyeceksiniz!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Yetmiyor evini dinliyorsunuz, yetmiyor lokantaya gidiyor, yemeğini dinliyorsunuz, takibe alıyorsunuz izliyorsunuz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş)  – Kim, kim?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Kim? İşte, “kim” sizler biliyorsunuz. Kim dinliyor? Hukuka aykırı olarak verildiği için, bu İstanbul Başsavcısının terör örgütü mensubu olduğu… Diyor ki: “Yahu, kardeşim, bu terör örgütü mensubu.” Kim diyor bunu? Savcı diyor veyahut emniyet müdürü diyor oradaki, Ergenekon’la ilgili…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz miyiz?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Özel yetkili…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Biz miyiz?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Efendim, gazete…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Niye bize hitap ederek “Dinliyorsunuz.” diyorsunuz?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bakın, bunlar yalanlanmıyor, yalanlanmıyor.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – O zaman dinleyen makamların ismini telaffuz edin lütfen.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Size hitap ederek konuşmuyorum, arkadaşlar bana laf atıyor. AKP’li arkadaşlar laf atıyor, gocunuyorlar; gocunmayın.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gazete haberiyle hareket etmeyin, gazete haberine itibar etmeyin.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bakın, hukuka uygunluğu, hukuka…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Araştırın…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bakın, hukuka uygunluğu…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gazete haberine itibar ederseniz mahcup olursunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Efendim, hukuka uygunluğu hepimizin savunması lazım. Ben burada size, sizin kişiliğinize, herhangi bir kötü şey söylemiyorum. Niye bana çıktığım zaman laf atma konusunda…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bizi itham ediyorsunuz ama!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bakın Sayın Grup Başkan Vekili, siz buraya çıktığınız zaman laf atan arkadaşları uyarıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Bakın, dinlemeyi öğrenin.” diyorsunuz ama siz AKP Grubunun…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ben öyle bir ifade kullanmadım. Böyle bir ifade kullanmadım, bakın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – … AKP Grubunun Grup Başkan Vekili olarak sürekli bana laf atıyorsunuz. Benim söylemek istediğim olaylardaki dikkatimi dağıtmaya çalışıyorsunuz. Bu, doğru bir olay değil. Zaten siz istediğiniz zaman, istediğiniz kadar konuşuyorsunuz. Ben, şurada, şu grup önerilerinde, bir on dakika konuşmamda, laf atmadan, sataşmadan dolayı meramımı anlatamıyorum ama arkadaşım, olmaz. Bakın, yarın bir gün siz böyle…

RECEP KORAL (İstanbul) – Hep “siz” diyorsunuz. Bize söylüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Koral…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Bakın, birçok örnekler var. “Hukuka aykırılık” derken seyyar mahkemeler olmaz arkadaşlar. Türkiye’de seyyar mahkeme olmaz. Hukukçu olan arkadaşlarımız çok iyi bilir. İşte son Habur olayında seyyar mahkemeler… Ceza Muhakemeleri Kanunu 250’nci maddesini çıkarttık, çıktı burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Her olay…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen tamamlayınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – … Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 250’nci maddesine göre soruşturma yapıyoruz. Bunu kim takdir ediyor? Bir savcı. Kim? Özel yetkili. Diyor ki: “Sen terör örgütü mensubusun, ben böyle düşünüyorum, soruşturmayı böyle yapacağım.” Ya, kardeşim, sen öyle düşünüyorsun, bu hukuk devleti. Sen Yargıtayın telefonlarını nasıl dinleyebilirsin? İsmini vermiyorsun, üstünü boş bırakıyorsun, Yargıtay üyelerinin telefonları dinleniyor.

Değerli milletvekilleri, sizlerin de telefonlarınız dinleniyor, evleriniz dinleniyor. Yani sizin değil, evladınızın, eşinizin telefonları dinleniyor, özel hayatınız izleniyor. Yani bunların kanıtları her gün çıkıyor. Buna “dur” diyebilecek kişiler bizleriz. Burada A partisi, B partisi, C partisi ayrımı gözetmiyorum. Bugün buna dikkat göstermezsek, hassasiyet göstermezsek ülke kaybeder. Yarın ağlamak bir şey ifade etmez. Bu düşüncelerimi dile getirmeye çalışıyorum. Sizler de bu düşüncelerimize destek verirseniz Türkiye hukuk devleti olma yolunda çok daha ilerler. Kardeşlik projesi, hukukun üstünlüğü projesidir. Kardeşlik projesi, etnik kimlikleri kaşıma projesi değildir. Eğer bir ülkede temel hak ve özgürlükleri sağlarsanız kardeşlik sağlanır. Eğer bir ülkede temel hak ve özgürlükleri sağlamazsanız bu ülkede kardeşlik kalmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın İçli, teşekkür ediyorum.

Öneri lehinde söz isteyen Mithat Melen, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin su havzalarıyla ilgili önerisi üzerinde şahsım adına söz almış buluyorum. Saygılarla yüce heyeti selamlarım.

Dünyada yaklaşık 12,5 milyar ile 14,5 milyar metreküp arasında su ihtiyacı var yıllık. Mesela 1989 yılında kişi başına bu ihtiyaç yaklaşık 9 bin metreküp, 2010 yılında ise 8 bin metreküpe düşmüş. Çünkü dünyada su kaynakları azalıyor. Mesela 1994 yılında İstanbul’da ve Türkiye'de aşağı yukarı 590 bin metreküp tüketilirken sonra bu miktar 1,5 milyon metreküpe çıkacak yani 2010 yılından sonra 3 misli bir artış var ihtiyaçta. Çünkü İstanbul’un nüfusu da 2023 yılında 14, 2040 yılında da 16-17 milyona çıkacak. Yani İstanbul, aslında, hepimizin bildiği gibi, yağmur yağdığı zaman sıkıntılı, kar yağdığı zaman sıkıntılı, hatta güneş açtığı zaman sıkıntılı çünkü trafik tıkanıyor, çünkü hiç kimse bir yere gidemiyor. Aslında İstanbul özel bir yer, İstanbul’un su ihtiyacı da her şeyden özel. Bu çok ciddi bir konu ama bu konu üzerinde yıllardır, durulmadı değil, mutlaka duruluyor fakat hâlâ artan nüfusla ihtiyaç arasındaki orantı, arz ve talep bir araya getirilememiş durumda.

Bakın, İSKİ belediyeye bağlı bir kuruluş, İSKİ’nin Genel Müdürü feryat ediyor bu konuda, çok ciddi bir biçimde, diyor ki: Kaçak olan 3. 500 tane yapıyı yıktık ama barajlara yakın -ki 300 metre yakın barajlara- yaklaşık 120 bin tane daha yapının ortadan kaldırılması lazım. Çünkü İstanbul’u ana hatlarıyla besleyen dört tane önemli kaynak var: Ömerli, Elmalı, Sazlıdere ve Alibeyköy. Bunların etrafı da sıkı yapılaşma içinde.

Şimdi, biz birbirimizi suçlamaktan çok “O yaptı, bu yaptı.” demekten çok oturup bir bilimsel veriye bakalım.

Bakın, Dünya Bankası 1999 yılında “İstanbul’da sadece su ıslahı için ve dere ıslahı için 2,5 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyaç vardır.” diyor. O günden bugüne kadar o yatırım yapılmamış. O zaman, o derelerin taşması da çok doğal bir şey.

Bu salonda bulunan ve hatta Türkiye’deki bütün vatandaşlarımız iki kelimeyi çok iyi bilirler ezbere; Ayamama’yla Cendere. Niye? İkide bir taşıyorlar Ayamama’yla Cendere. Ayamama’yla Cendere’yi dünyada bile herkes biliyor, ama bunları düzeltmek bizim elimizde.

Yine, mutlak koruma alanı ilan etmiş hem İSKİ… Bunun için de belediye meclisinin çok ciddi bir kararı var ve bu karar uygulanmıyor Türkiye’de. Efendim, neden uygulanmıyor? Önce, bir kere İstanbul için, bana sorarsanız, özel yönetim biçimi ve özel yasalar gerekli, aksi halde İstanbul’da ciddi miktarda sorun yaşayacağız. Ciddi oranda susuzluğun dışında başka sorunlar yaşayacağız, çünkü koruma altındaki havzalarda bir de kirlilik meselesi var. Yani, koruma altındaki havzalar sadece suyu toplamamanızla ilgili değil, koruma ve kirlenmeyle ilgili sıkıntılar var. Bu sadece de İstanbul’un ve İstanbul milletvekillerinin sorunu değil, Türkiye’nin sorunu; çünkü bir gün toplu ölümler bile olabilir, hatta bunu çevreciler çok altını çizerek söylüyorlar.

On baraj besliyor İstanbul’u, önemli biçimde on baraj besliyor. Bu on barajla aşağı yukarı dört banda bölünmüş şekilde koruma altına alınması gerekirken, bunların sadece 300 metrelik alandaki korumalar yapılabilmiş mutlak koruma dediğimiz, diğerleri yapılmıyor. Bu arada Yeşilçay Barajı’nın devreye mutlaka sokulması lazım. Yeşilçay Barajı -ki, Şile civarında- bu, bir sene içerisinde eğer temelini atamazsak -ki yavaş yavaş inşaatı sürüyor ama, daha ciddi bir biçimde temelini atmamız lazım- İstanbul’u 2023 yılından itibaren susuzluk da bekliyor.

Dünyada, özellikle Batı toplumlarında belediyecilerin önemli iki görevi vardır. Bütün belediyeciler, hatta birçoğu, önemli yere gelen belediyeciler, çok ilginçtir ki, su ve kanalizasyon işleriyle uğraşmaktan oraya gelirler. Tabii, Türkiye’de bunun örneği var; biz, su ve kanalizasyon işleriyle uğraşanları bakan yaptık ama İstanbul’da hakikaten su işinin önemli bir biçimde ele alınması gerekli ve biz, sadece dere taştığı zaman, derelerde insanlar öldüğü zaman işi dikkate alıyoruz, ama ondan önceki kısmında bu gayretimizi bir türlü göstermiyoruz.

İstanbul’da sorun sadece su mu? Değil, ama İstanbul’un su meselesi çok ciddi biçimde. 94 yılından itibaren önemli şeyler de yapılmış İstanbul’da ama yetmiyor.

Türkiye’de sadece İstanbul’un su sorunu yok tabii, her tarafta su sorunu var, suyun daha etkin ve verimli biçimde kullanılması meselesi var. O konularla da ilgilenmiyoruz şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisinde sadece beni dinleyenlerin değil, kimsenin ilgilenmediği gibi. Neden? Çünkü biz fark etmeden suyun da maliyetini çok yükseltmiş durumdayız. Suyu ekonomik de kullanamıyoruz artık. Su, Türkiye’de diğer ülkelere nazaran, ki eğer örnek verirsek Amerika Birleşik Devletlerine nazaran 3 misli daha pahalıya mal oluyor suyu kullanmak. Mesela Avrupa’dan 2 misli daha pahalıya suyu mal ediyoruz. Bir de her zaman da konuşuyoruz, bu ülkede su elimizde bir silah gibi. Su elinizde silah ama suyu doğru kullanabilirseniz silah.

Onun için Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin ben hem lehinde söz aldım ama bu önerinin daha da genişletilmesi lazım. Sadece su havzalarının geliştirilmesi değil, kanalizasyon meselesinin, ayrıca da İstanbul’un altyapı sorunlarının ele alınmasıyla ilgili ciddi bir araştırma gerekiyor bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Çünkü İstanbul’un sorunları, sadece İstanbul’a bırakılamayacak kadar ciddi. Bunu da belediyecilikle, çok fazla siyasetle veya birbirimizi suçlamakla da pek çözmeye çalışmayalım. Gelin bir araştırma yapalım; ciddi, İstanbul’la ilgili bir araştırma yapalım bu çatı altında ve İstanbul’un bütün sorunlarını kapsayan bir master plana bunu dökelim ve bu master planla da yavaş yavaş çözüm yolları arayalım. Çünkü yaklaşık olarak…

Bakın “2010 kültür yılı” diyoruz ama öyle bir kültür yılı ki, öyle bir (İstanbul) kültür başkenti ki trafiği tıkalı, suyu yok, elektriği ikide bir kesilir, her gün her tarafında trafik tıkanır… Böyle bir kültür başkenti mi? Veya biz finans merkezi yapmaya çalışıyoruz İstanbul’u, altyapısını yapmadan. Belediyecilikte hoş bir tabir var, benden iyi biliyorsunuz, Belediyeciler "Bir çivi çaksan bile yarısı dışarıda görünür." derler ki şey olsun diye, etrafa şey olsun diye. Tamam da o çiviyi tam çakalım ve şu altyapıyla da biraz daha fazla uğraşalım.

Bakın, gerçekten, bunu bir İstanbul milletvekili olarak da söylemiyorum çünkü orada yaşıyorum ben. Bir sorunsuz uyandığımız bir gün çok önemli. Bir yerden bir yere gitmek zor. Cankurtaranın geçmesi zor. Nişantaşı'nın ortasında bütün hastaneleri kurmuşsunuz, cankurtaran gidemiyor. Trafikte yolda herkes gidebilir. Karı, yağmuru, çamuru, hepsini bir tarafa bıraktık ama insanların düzgün olarak yaşayacağı, bir hava alacağı temiz hava ortamı yaratmak çok önemli. Sabahleyin hakikaten duşları akan, suları akan bir İstanbul yaratmak çok önemli. Burada birbirimizi fazla şey yapmadan... Onun için, sadece kalkınma planları değil, İstanbul için ayrı yasaların gerektiği kanısındayım. Bundan da çok fazla korkmayalım öyle, bölgeyle falan ilgisi yok bunun. Ama İstanbul özel bir yer.

Biz hâlâ her seçimde bunları konuşuyoruz, dile getiriyoruz, imar planları hakkında ikide bir itişiyoruz... Ki ben yaşamım boyunca imar planından şikâyet duydum, yaşamım boyunca imar planı konusunda itişme duydum, ama hiçbir önlem görmedim, herkes, her gelen iktidar aynı şeyi yapıyor. Yarın bir başkası gelse yine aynı şeyi yapacak. Kimse 2023 yılının İstanbul'unu kurmak için -şünmüyor.

İşte finans merkezi yapacağız da, nasıl yapacağız, altyapısı yok. Telefonları çalışmayan, ikide bir telefonlarına su kaçan bir İstanbul'da mı finans altyapısı yapacağız? Çok dikkat edin. Onun için, bakın, bu araştırmayı daha kapsamlı bir hâle getirelim. İstanbul için genel hâle getirelim. En fazla milletvekili de İstanbul'da, herhalde onlar da buna lehte oy atarlar, gerçi burada kimse yok ama olsun. Yepyeni bir İstanbul yaratmak için kolları sıvayalım ki, dünyanın en güzel şehriyle de iftihar edelim.

Saygıyla arz ettim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melen.

Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.

Su hayattır. Su hayatın en önemli parçasıdır. Susuz hayat olmaz. Ama ne hazin bir şeydir ki, Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir zihniyet, 1994 yılından önce İstanbul’a yaşattığı olumsuzlukları unutarak, bugün, İstanbul ile ilgili bir suyla ilgili araştırma önergesi veriyor.

1994 yılından önce sular akmıyordu. İnsanlar yıkanmıyordu, yıkanamıyordu, evde su yoktu çünkü. Havzalar kupkuruydu. Kirli sularla doluydu havzalar. Ama bu zihniyet bugün bunu unuttu ve şimdi, her gün evimizde şakır şakır suyumuzun aktığı, tertemiz sularımızın aktığı bir şehirde, Cumhuriyet Halk Partisi geliyor diyor ki: “İstanbul’un suyuyla ilgili bir araştırma yapalım.” Hazin bir olay. Yani, kendi İzmir’iyle ilgili, İzmir’de arsenikli suyla ilgili ben bir çalışma yaptırayım diyemiyor. İzmirliye arsenikli suyu içiriyor ama bu konuyu gündeme getirmiyor. Ne hazin bir olay ki, siyasi gözle, yani, insanın kalitesini, içtiği suyun kalitesini, güzelliğini göz ardı ediyor, geliyor, bunu siyasi bir çıkar olarak kullanmaya çalışıyor.

1994 yılından önce… Bakın, verdiğiniz önergede Elmalı’nın kirliliği üzerinde duruyorsunuz. 1994 yılından öncesini unutmayın. Elmalı Arıtma Tesisinde hayvan otluyordu, hayvan. Bunu unutmayın. Bunun belgeleri her yerde var ve bu tesisi geldik biz arıttık. Bu tesis çalışır hâle geldi. Ne diyordu o zamanki belediye başkanı: “Elmalı Arıtma Tesisi kapatılmalı. Buradaki baraj kapatılmalı. İstanbul’a buradan su artık sağlanamaz.” diyordu.

ÜNAL KACIR  (İstanbul) - Kim dedi, kim?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – “Burası yerleşime açılmalı.” diyordu.

ÜNAL KACIR (İstanbul) –Kim dedi onu?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Kim diyordu? Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanı Nurettin Sözen zamanında söylenen olay bu.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Söyle Hocam, duyalım.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır, yanlış söylüyorsun.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Araştır… Araştırın lütfen.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır, biliyorum.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Ben o zaman bizatihi bu projelerin içerisinde çalışan bir teknik eleman olarak bütün bu fotoğrafları, resimleri size sunabiliriz.

Yine, en önemli olaylarımızdan biri…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Su havzalarında yapılaşma var mıydı, yapılaşma?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – …İstanbul’a Yalova’dan su getiriyordunuz, su. İstanbul’da suyu doğru yönetemiyordunuz, İstanbul’a Yalova’dan su getirmeye çalışıyordunuz.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – O zaman, teknik adamsanız bilmeniz lazım, o dönemde yapıldı Istranca su projeleri. 

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Yine, altyapı çalışmalarında İstanbul’da su kaybınız neydi biliyor musunuz? Yüzde 55. Yüzde 55 su kaybı vardı. İSKİ’yi unutmayın lütfen. İSKİ’yi unutmayın, o zamanki yaşanan…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Şimdi bin katı, bin katı.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – …yolsuzlukları vesaireleri

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Onu ortaya biz çıkardık. Şimdi bin katı yaşanıyor.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – …lütfen unutmayın, lütfen.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır, bin katı yaşanıyor.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Yani bu defteri kapatmayın, bu  defter kapatılamaz, lütfen.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Gelin, araştırma komisyonu kuralım, çalışalım üzerinde.

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen dinleyiniz.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Bakın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olarak Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Başbakan olduğu zaman suyla ilgili seferberlik ilan edildi, evet.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Evet, su havzalarını imara açtı, dere yataklarını imara açtı.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Çöple ilgili, İstanbul’da çöpten geçilmeyen şehirde çöple ilgili seferberlik ilan edildi. Hava kirliliğiyle ilgili seferberlik ilan edildi. O gün akmayan sular bugün şakır şakır kesilmeden akıyor ve Dünya Sağlık Teşkilatının…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Bak, o günkü götürdüğünüz politikayla Melen Çayı’na muhtaç kaldık.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Bakın, Çetin Bey, dinleyin, dinleyin.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır, yanlış söylemiyorsun, doğru söylüyorsun!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Kaliteli bugün… Gelin, İstanbul’un suyunun kaliteliliğini  Dünya Sağlık Teşkilatına sorun, sadece bize değil, lütfen.

Bakın, İstanbul’da Elmalı Barajı rehabilite edildi ve çevresindeki gecekondular yıkıldı. O günkü manşetleri lütfen okuyun, manşetleri okuyun ve o zaman onlarca, yüzlerce bina yıkıldı, İstanbul’un özellikle bu önemli su kaynağı İstanbullunun hizmetine verildi. Bunu alkışlamanız lazım, bunu taltif etmeniz lazım, buna önem vermeniz lazım önemli bir çalışma yapıldı diye.

Bakın…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) - Hayır, doğru değil.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Yapma! Yapma şimdi! Bunun araştırmasını tarafsız, yansız araştırmacılara da sorabilirsiniz.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Yine, özellikle Ömerli Barajı’yla ilgili olarak tarihinde görülmeyen bir çalışma daha yapıldı.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Yapma yahu! Peki, beraber araştırma yapalım. Haklıysan…

BAŞKAN – Sayın Soysal…

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Niye? Bütün Ömerli Barajı’nın çevresindeki atık sular toplandı, tünelle, tarihinde ilk defa atık su bir tünel vasıtasıyla taşınarak, arıtımı da yapılarak Ömerli Barajı’nın dışına taşınmıştır. Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.

Bizim artık çeşmelerimizden suyumuz akıyor, artık bizim İstanbul’da tertemiz sularımız akıyor.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Ömerli Barajı’na siz gitmiyorsunuz herhâlde. Oralara gitmiyorsunuz herhâlde. Görmediniz oraları herhâlde.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Keşke başka konuları gündeme getirseydiniz, keşke başka konuları değerlendirseydiniz daha iyi olurdu düşüncesindeyim.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Araştıralım.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Beyler, özellikle küresel ısınmanın etkisinin olduğu bu devirde ya bu Cumhuriyet Halk Partisinin düşüncesini yine anlayamıyorum. 2007 yılında burada bir araştırma önergesi verildi. Yirmi üç tane araştırma önergesiyle ilgili çalışma yapıldı. Bu komisyonun da başkanlığını ben yaptım. Cumhuriyet Halk Partisinden, diğer gruplardan arkadaşlarımız da vardı. Burada su kaynaklarının etkisi, alınması gereken önlemler zaten araştırıldı.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hiçbiri alınmadı.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Temcit pilavı gibi aynı konunun üzerinde niye duruyorsunuz? O zaman…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hayır, alınmadı, İstanbul’a gidiyor musunuz, bu son günlerde havzalara gidiyor musunuz?

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Gidiyorum tabii. Benim evimin biri de İstanbul’da bak! Bak Çetin Bey, evimin biri de İstanbul’da. Sen benim kadar çevreyi bilemezsin.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – En son niye öldü insanlar? En son niye öldü dere yataklarından ötürü? Ayamama Deresi’nden ötürü niye öldü, onu anlat! Onu anlat! Onu anlat! Silivri Devlet Hastanesi niye çöktü, onu anlat!

BAŞKAN – Sayın Soysal…

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi bakın özellikle şunu söylüyorum. Tekirdağ’da sel felaketi oldu, Artvin’de sel felaketi oldu, Siirt’te sel felaketi oldu…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Üç sene önce yaptınız, sular altında kaldı ya!

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - …Giresun’da, Ordu’da sel felaketi oldu, hemen belediye başkanını mı suçlayacağız?

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Orada Karayollarına bakmamız lazım.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Beyler, siz daha küresel ısınmanın etkisini anlayamamışsınız.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Bunun için el birliğiyle çalışma yapmamız lazım, buna çözümler üretmemiz lazım. Küresel ısınmanın etkileri ani ve şiddetli olacak. Küresel ısınmanın etkisiyle ilgili hep birlikte -buradaki komisyon çalışmamızda da söyledik- bu konularla ilgili çalışma yapmalıyız dedik. Ama hazin olan bir olay var…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) - Karadeniz heyelan bölgesiyken orada yaptıklarınızı bir gözden geçirmemiz gerekiyor.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Ayamama Deresi’nin -buna da gelmek istiyorum- 1996 yılından itibaren imara açıldığıyla ilgili bilgi de yanlış, bilgi kirliliği veriliyor burada.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Doğru yahu, işte belge elimizde. Belge elimizde… 98’de İmar Komisyonu raporu var.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Bakın, yarım hoca dinden eder, yarım kasap candan eder; yarım okuyorsunuz konuyu, yarım okuyorsun!

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Ben değilim… Yalan söylüyor. Belge var.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Bakın, Ayamama Deresi’nin koridoruyla ilgili planlama çalışması 1981 yılında yapılmıştır. 20 Haziran 1990 yılında Cumhuriyet Halk Partisi Belediye Başkanı Nurettin Sözen tarafından bu onaylanmıştır. Bunu özellikle herkesin bilmesini istiyorum. Dediğim gibi, keşke başka konularla ilgili, İstanbul’un marka bir şehir olduğu… Türkiye’de havza bazında su yönetimi İstanbul’da uygulanıyor. Diyoruz ki: Türkiye’nin diğer illerinde de havza bazında su yönetimi olayı sağlayarak daha kaliteli, daha iyi, daha içilebilir, insana hizmet eden suyu şehrimize ulaştıralım diyoruz, hedefimiz bu. Dolayısıyla, bu Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önergenin aleyhindeyiz, aleyhinde görüşümü sunuyorum.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Gel araştıralım, inceleyelim. Nereye gidiyorsa oraya gidelim.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Ve özellikle Alibeyköy Deresi’nde, Kâğıthane Deresi’nde, Cendere’de, burada yapılan güzel çalışmalar sonucu artık bu dere yataklarında sel felaketi olmuyor. Önümüzdeki günlerde inşallah, Ayamama Deresi’yle ilgili de ciddi, tarafsız, yansız çalışma yapılıyor şu anda İSKİ ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından, bunların da yansımaları, bunların da değerleri önümüzdeki günlerde kamuoyuna yansıtılacaktır. Ayamama Deresi’yle ilgili de güzel çalışmalar başlamıştır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Ben burada, özellikle başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız olmak üzere İSKİ Genel Müdürümüz ve ilgili diğer bütün bürokrat arkadaşlarımız olmak üzere, yaptığı güzel çalışmalardan dolayı, İstanbul’a katkılarından dolayı ve Başbakanımızın İstanbul’a verdiği önemden dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.

 İstanbul’a derelerin ıslahıyla ilgili şimdi 320 milyon dolarlık yatırım projesi başlamıştır. Ülkemiz, milletimiz için hayırlı olsun ve gününüz aydınlık olsun.

Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım karar yeter sayısını.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Bir izin verir misiniz Sayın Başkan.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yoklama talebimiz var.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylamaya…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, oylamadan önce bir sataşmaya cevap vermek istiyorum.

Ben az önceki konuşmamda bir belgeyi açıkladım ama Sayın Hatip belge olmadığını, bu konuda hiç kimsenin farklı konuşmayacağını ifade etti. Hâlbuki orada, 1996’da ve 98’de İstanbul İmar Komisyonundan çıkan belgeyi takdim etmiştim. Bununla ilgili bir cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Soysal, konuşmalarınız tutanaklara geçmiştir.

Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoklama istiyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arayacağım, niye acele ediyorsunuz, onu anlamadım ki.

Yoklama talebi vardır.

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Soysal, Sayın Özyürek, Sayın Özpolat, Sayın Çöllü, Sayın Keleş, Sayın Emek, Sayın Koçal, Sayın Dibek, Sayın Öztürk, Sayın Aydoğan, Sayın Özer, Sayın Oksal, Sayın Paçarız, Sayın Arat, Sayın Seçer, Sayın Öğüt, Sayın Karaibrahim, Sayın Günday, Sayın Durgun.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Yoklama için on beş dakika…

BAŞKAN – Olur, hayhay Sayın Milletvekilim!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Olur efendim, kırmayın arkadaşımızı.

BAŞKAN - Beş dakika süre veriyorum.

Başlatıyorum yoklamayı.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/220) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 12/11/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmemiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.08

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.12

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya) , Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

3.- Gündemdeki sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;  açılması kabul edilen (8/11) esas numaralı genel görüşme önergesinin görüşme günü ile konuşma sürelerine ve  genel görüşmenin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 12.11.2009 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                          Nurettin Canikli

                                                                                                                Giresun

                                                                                            AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer alan 416, 373, 380, 340, 345, 381, 339, 421 ve 423 sıra sayılı uluslararası sözleşmelerin bu kısmın 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19 ve 20 nci sıralarına alınması, Gelen Kâğıtlar Listesinde Yer Alan ve Bastırılarak Dağıtılan 427 sıra sayılı kanun teklifinin 48 saat geçmeden yine bu kısmın 3 üncü sırasına alınması, diğer işlerin sırasının da buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun; 13.11.2009 Cuma günü saat 13:00'te açılması, 10.11.2009 Salı günkü birleşiminde ön görüşmeleri yapılan ve Genel Görüşme açılması kabul edilen Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu 8/11 esas numaralı önergenin Gündemin Özel Gündemde Yer Alacak İşler Kısmının 1. sırasına alınması ve görüşmelerinin 13.11.2009 Cuma günkü birleşimde yapılması, Önerge üzerinde Gruplar ve Hükûmet Adına konuşmaların 60'şar dakika, Önerge Sahipleri Adına konuşmanın 30 dakika olması, bu birleşimde (13.11.2009) Genel Görüşmenin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – AK PARTİ grup önerisi lehinde söz isteyen Nusret Bayraktar, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Bayraktar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisi lehine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

İçinde bulunduğumuz şartlar çerçevesinde bu grup önerisindeki hükümlerin yerine getirilebilmesi ve Millî Birlik ve Beraberlik Projesi’nin hayata geçirilmesi hususundaki çalışmaları desteklerken, bu konuya girmeden önce, biraz önce değerli arkadaşlarımın İstanbul’la ilgili vermiş oldukları önerge ve grup önerisi aleyhine aslında söz almıştım. Kura sonucu söz bana düşmediği için bu konularda açıklama imkânına kavuşamadığımdan dolayı, diğer arkadaşlarım gibi ben de bu vesileyle bağlantı kurarak İstanbul öncelikli su havzaları ve çevre kirliliğine ve imar uygulamalarındaki artı ve eksi yönlerin tartışılmasına yönelik düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum ama bu ifadeyi kullanmadan önce Sayın MHP Sözcüsü Değerli Arkadaşım Mithat Melen Bey’in bahsettiği konuyu büyük bir bölümüyle aynen kabullendiğimi, İstanbul’u küçük düşünmemek gerektiğini, daha büyük ölçekte İstanbul’u tartışmak, bilmek, doğru bilgi sahibi olarak hem merkezî yönetim olarak hem yerel yönetimler, geçmiş dönemlerden bu yana ve bugünden ileriye neler yapılması gerektiği hususunu şöyle dar çerçevede, denetim günü olmayan bugünlerde öneri olarak ortaya atılan iddiayla tartışılması değil, daha farklı platformlarda tartışılarak çözüm üretme noktasında üzerimize düşeni yapmamızın daha doğru olduğunu ben de paylaşıyorum.

Nitekim, niçin bunu söylüyorum? Önerilen, Cumhuriyet Halk Partisinin (10/220) sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğu araştırma önergesinde sadece su havzalarındaki imar yapıları ve son günlerdeki felaketlerle ilgili, vatandaşlarımızın can kaybına yönelik AK PARTİ yönetiminin gerek merkezî gerek yerel yönetimlerinin ihmallerini konu alan hususları haksızca, tek taraflı, eksik bilgilerle dile getirdiklerine kısmen cevap olacağı bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Nedir bu? İstanbul 1980’li yıllarda 3 milyon nüfuslu bir şehir olma özelliğiyle planlanmış ama ilk kez AK PARTİ İktidarı döneminde, yani bizim dönemimizde, geçmiş dönemde muhalefeti iktidarıyla anlaşarak 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nu geçirmek suretiyle İstanbul il hudutlarını tamamen belediye hududu kapsamına aldık, Kocaeli’yle birlikte.

Neden bunu yaptık? Küçücük belde belediyelerinin meclis üyelerinin ve belediye başkanlarının kısıtlı imkânlar ve personel yetersizliğiyle alacak olduğu imar plan değişikliklerini uygularken plan bütünlüğüne yönelik uygulama yapılmadığı için, su havzaları başta olmak üzere, maalesef, İstanbul kaçak ve çarpık yapılaşma cenneti hâline geldi. Bunu AK PARTİ getirmedi. Özellikle aslında ülkemizin ve İstanbul’un ihtiyacı olan E-5 ve…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Başbakanın oturduğu yer imarlı mı?

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Müsaade edin. Lütfen dinler misiniz. Ben sizi dinledim sonuna kadar. Müsaade edin.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başbakanın kaçak yapısı…

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Müsaade edin. Dinleyin.

1984 yılı öncesi TEM otoyolu…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu ne ya!

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen…

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - …ile E-5 karayolu İstanbul’un ve ülkenin ihtiyacıydı, doğru. Ama bakın, su havzalarına paralel bir yapı mı, dikey bir yapıda mı yapıldı? Onların arkasında İstanbul’a göç eden yılda 400 bin, 500 bin insanın İstanbul’a gelişini tetikleyen geçmiş dönemdeki yöneticilerin Anadolu’da cazibe merkezi oluşturulamadan iş, aş, sosyal ve sağlık ihtiyaçlarını karşılayamayan vatandaşımız -taşı toprağı altın İstanbul- İstanbul’a göçler sonucu gitmişler ve herkes başını sokacak bir ev yapma arayışı içerisinde gecekondu, gecekondu, gecekondu, çarpık yapılaşmalar. Kimler ne uyguladı acaba? İşte bizim dönemimizde Türk Ceza Kanunu’nun 184’üncü maddenin üçüncü fıkrası gereği çarpık yapılaşmalara sebebiyet veren kaçak yapılarla ilgili mücadeleyi en önemli bir şekilde başlatanlar bizlerdik.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanımızın belediye başkanı olduğu dönemleri yargılayanlara sormak lazım: 1994 yılı öncesinde İstanbul’un bir numaralı sorunu çöp ve çevre idi, suydu, rüşvet ve yolsuzluktu, hava kirliliğiydi, imar çarpık yapılaşmaları ve ulaşımdı. Ulaşım beşinci öncelikli sorundu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yolsuzluk boyunuzu aştı Beyefendi!

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Ama 1994 yılı sonrası yapılan çalışmalar sonucu…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İstanbul’daki yolsuzluk boyunuzu aştı.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – …o dönemin Büyükşehir Belediye meclis üyeleri -ben de içindeydim, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım da vardı- birlikte karar vererek yeni dönemi, İstanbul’un, Haliç’in temizlenmesi, Marmara’nın temizlenerek denizlere yüzülerek girilmesi, Boğaz’ın temizlenmesi yönünde attığımız adımları küçümsemek, akmayan suların akmasına… Bazı arkadaşlarım sordular: Melen Projesi’ne mahkûm oldunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Talandan bahset, talandan!

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Elbette 3 milyon nüfus sonra 9 milyon, 12 milyon, 15 milyon olunca İstanbul’un su havzaları İstanbul’u besleyecek nitelikte olmayınca ülkenin diğer kaynaklarının İstanbul’a akması, İstanbul’un kaynaklarının da ülkenin tamamına akması bir karşılıklı paylaşımdır. Bunu yapmak ve yapabilmek bir marifettir. Bundan dolayı tenkit değil teşekkür etmek gerekir çünkü İstanbul suya kavuşmuştur. Ha, bütün bunların yanı sıra, su havzalarını korumayalım, su havzalarında inşaat yaptıralım, havza koruma planlarına ve yönetmeliklerine aykırı hareket edelim veyahut edenlere karşı müsamaha gösterelim… Asla, böyle bir niyetimiz, arzumuz, isteğimiz asla yoktur. İşte bununla ilgili aslında ben, ihtisas komisyonlarından bir tanesinin ki Bayındırlık, İmar ve Ulaştırma Komisyonunun tüm üyelerini ve daha sonra Cumhuriyet Halk Partisinden, Milliyetçi Hareket Partisinden, diğer partilerimizden ve bağımsızlardan ilgisi, bilgisi, mütehassıslığı ve arzusu olan arkadaşlarımızın tümünü, bir arada iki gün, üç gün İstanbul’da ağırlayalım; İstanbul’da neler yapıldı neler yapılamadı, muhalefetle iktidar bütünleşmesi nasıl oldu nasıl olmadı, hangi planlara karşı çıkıldı, hangi dönemde, ne kadar kaçak yapı yapıldı, hangi dönemde, nasıl yıkıldı, bunları yerinde görürsek çok daha isabetli olur, daha sağlıklı bilgi sahibi oluruz diye düşünüyorum.

Bir örnek vereceğim, bu iddianamede olduğu gibi, su havzalarında yakın mesafeli koruma, orta mesafeli koruma ve uzak mesafeli koruma alanlarındaki yapılaşmalardan bir tanesinden bahsedeceğim. Neresi o? Anadolu yakasında Elmalı Barajı su havzası ki Elmalı 1994 yılı öncesi tamamen dolmuştu, Haliç gibi. “Dolduralım da ağaç dikelim.” diyenler vardı. İlk kez ozonlama ile su arıtma sistemine kavuşturarak Elmalı Barajı’nı kullanıma açan o dönemdeki Belediye Başkanımız, şimdiki Başbakanımızdı. Ha, yeterli olmayabilir.

Peki “uzak mesafeli koruma alanı” dediğimiz bir alan ki Çekmeköy’de “Rapsodi Evleri” diye bilinen, birçoğunuzun bildiği ve şu önergede de bahsedilen 56 ada, 4 parsel no.lu 95 dönüm arazinin nasıl imara açıldığı soruluyor. Şimdi o arkadaşıma soruyorum: Bu 4 parsel, 56 ada 95 dönüm değil 76 dönümdür. 2003 yılı planlarında, 1/5.000’lik bölge imar planında uzak mesafeli koruma alanındadır. Bakın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığında, Belediye Meclisinde oy birliğiyle geçmek suretiyle 0,80 emsalinde inşaatlar yapılmıştır ama hemen uzantısında, yine uzak koruma mesafe alanında olan ve Ömerli Barajı içerisinde konuşlandırılmış olan, daha önce belde olup şimdi ilçe olan Yenidoğan’da bazı gelişmeler oldu. Buralarda AK PARTİ döneminden önce, AK PARTİ dönemi de dâhil olmak üzere, su havzası olmasına rağmen, kaçak yapılan yapıların yanı sıra, işte belde belediyelerinin haksız, plan bütünlüğü olmadan aldıkları yanlış kararlar doğrultusunda 2 emsal, 3 emsal, hatta 4 emsal inşaat yaptıranlar oldu ve AK PARTİ döneminde, 2004’te seçilen belediye başkanımız da o uygulamaya devam etmek istedi. İşte, ilk kez AK PARTİ döneminde, biz, o uygulamaya devam etmek isteyen AK PARTİ’li belediye başkanını görevden aldık. Uygulamanın yanlış olduğunu ve hukuka teslim edilmesi gerektiğini savunarak, bakın, beldeleri birleştirdik ve bölgede belde belediyelerinin ilçe belediyesine dönüşüm kararını, plan bütünlüğü açısından biz aldık. Niçin? İşte, böyle, “Biri ayrı uygular, biri farklı uygular, Büyükşehrin kontrolünden kaçar, kaçırılır.” gibi ifadeler nedeniyle, daha düzenli, daha optimum uygulamalı, daha yaşanılabilir ve kontrollü bir beldeleşme, imar ve plan çalışmaları yapılsın diyerek ilçeye dönüştürdük.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Akfırat’ın mürekkebi kurumadı, yargıda.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Biz, şimdi, görevden aldığımız belediye başkanıyla ilgili sistemler devam ederken, o ara dönemde belediye başkanı olan belediye başkan yardımcısı bizim partimize müracaat etti, biz kabul etmedik, Cumhuriyet Halk Partisi aday yaptı onu. Şimdi bunu unutmamak lazım.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Hangisi o?

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – İsmin kim olduğunu bilirsiniz, ben her şeyi burada ismen vermek istemiyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Söyleyin, söyleyin…

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bir tartışma ortamına da getirmek istemiyorum. Aslında konuşulanlardan istifade ettik. Açılarak, detaylı olarak teknik bilgileri doğru, yerinde bilmemizin faydalı olduğuna inanıyorum.

Mesela, bir örnek daha vermek istiyorum: Avcılar ilçesine bağlı Küçükçekmece Gölü’nün batı yakasında bir mahalle var, 60 bin nüfuslu, 30 bin seçmeni olan bir mahalle, Yeşilkent Mahallesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayraktar, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Bu mahallenin tamamı hemen hemen kaçak ve seçim öncesi bazı siyasi partilerin adayları “AK PARTİ gelirse bu bölgeyi yıkacaklar, siz yine oyu bize verin.” dediler.

Nitekim, Başıbüyük’teki su havzalarında kentsel dönüşüm uygulamaları yapmak suretiyle, mağdur olmayacak tarzda, mağdur olacak vatandaşların haklarını Toplu Konut tarafından yahut ilçe belediyesi tarafından veyahut müteahhitler tarafından verilsin dediğimiz zaman “Vay, bu rant uğruna yapılıyor, Toplu Konuta peşkeş çekiliyor, elinizdeki bu yerleri alacaklar!” diyerek ajite etmek suretiyle muhalefetin aleyhte söz söylediklerini de unutmamak lazım.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Siz Kent Meclisinde görev yaptınız, TOKİ’nin imara açtığı yerleri…

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Dönüşümü birlikte yapalım, hak sahiplerini birlikte arayalım, hak eden, mağdur olan insanların mağduriyetini birlikte ortadan kaldıralım ama çarpık yapılaşmalara yönelik uygulamalarda, yıkım kararlarında, öyle, bir yerde bakıyorsunuz Büyükşehir Belediye Başkanlığı ilçesiyle birlikte yıkım kararı alıyor “havzadır” diyerek, orada arılarla veyahut saldırılarla, taşla, sopalarla karşı karşıya gelinerek bazı siyasiler de, görüyorsunuz işte, AK PARTİ’nin uygulaması bu. Kentsel dönüşüm projesiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayraktar, teşekkür ediyorum.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Doğru, sabaha karşı saat beşte çocuklar orada polisle karşılaşıyor, o da yetmiyor, okula gaz bombası atılıyor!

BAŞKAN – Sayın Soysal, lütfen…

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum, sadece teşekkür etmek için…

BAŞKAN – Yok, teşekkür ediyorum Sayın Bayraktar.

NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) – Dolayısıyla, grup önerisi lehinde söz almış oldum, bu vesileye bazı olayları anlatma fırsatı buldum; hepinize teşekkür eder, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul milletvekili.

Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün burada Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli bir milletvekili çıktı ve kürsüde aynen şunları söyledi: “Borçlar Kanunu gibi çok önemli bir yasa tasarısı burada görüşülüyor. Siz engelliyorsunuz, biz bunu görüşemiyoruz bir türlü.” Biz de bekledik ki, bugün Borçlar Yasası görüşülecek. Niye görüşülmedi?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayenizde…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Hani çok önemliydi? Hani vazgeçilmezdi? Neden görüşülmüyor? Nedenini söyleyeyim… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sizin önerinizi görüşüyoruz!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Beyefendi, hiç bağırmanıza gerek yok, ben şimdi söyleyeyim neden: Adalet Bakanı buraya gelmekten korktu bugün. (AK PARTİ sıralarından “Allah Allah!” sesleri)

Daha çok korkacak.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Allah Allah!

AHMET YENİ (Samsun) – Allah Allah!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bir milletvekilimiz yine Adalet ve Kalkınma Partisinden çıktı dedi ki: “Gazete haberleriyle siz eleştiriyorsunuz Bakanı.” Buyurun beyler, bu bir gazete haberi değil, üstünde “gizli” yazısı olan bir bakanlık yazısı.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Ne işi var elinizde?

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bakın, bu da yine Bakanlığın dinlemeyle ilgili oluru, Sayın Mehmet Ali Şahin’in imzası var bunların altında. Biz, söylediğimiz her sözün arkasına mutlaka bir belge koyarız, doğruysa söyleriz,

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Fotokopi mi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Eğer ıslak imza arıyorsanız, Sayın Bakan çıkar “Bunlar yanlıştır.” der. “Bu altındaki imza bana ait değildir.” der. Biz de kalkar, deriz ki: “Sayın Bakan, bu imzalar elimizde fotokopi, ıslak imza elimizde yok, özür dileriz. Biz sizin sözünüze güveniyoruz.” (CHP sıralarından alkışlar) Ama Sayın Bakanın bunu söyleme yürekliliğini göstereceğini hiç sanmıyorum. Bakın, açık ve net söylüyorum, bu belgeler o kadar sağlam.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, yargıçlar telefonla dinlemekten korkuyorlar. Nereden çıkıyor telefon dinleme? Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği’nde değişiklik yapıyorsunuz “Adalet Bakanlığı müfettişleri, hâkimleri, savcıları dinler.” diye. Peki, yasanın vermediği bir yetkiyi Adalet Bakanlığı kendi yönetmeliğine hangi gerekçeyle koyar? Madem, siz “hukuk devleti” diyorsunuz, Allah aşkına, bunun hukuk neresinde? Böyle bir şey olabilir mi? Mahkemelere, evet, verirsiniz, mahkeme gider, izin verir ama Adalet Bakanlığı müfettişi mahkemeye gittiği zaman hangi mahkeme “Ben izin vermiyorum.” diyecek? Ertesi gün soruşturma açacağım hakkında. Böyle bir anlayış olabilir mi? Biz buna isyan ediyoruz.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim değerli milletvekilleri. Çifte standart uyguluyoruz. Yasa dışı dinlemeye karşı mıyız? Evet, hepimiz karşıyız.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Milletvekilleri de dinleniyor, AKP Grubu da dinleniyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Benim telefonlarım dinlendi; mahkeme kararı yok, karşıdan konuştuğum kişi için de mahkeme kararı yok ama ben şikâyet ediyorum, bu mahkeme kararı olmaksızın benim telefonumu dinleyen kişiler bunu götürüp bir de kamuoyuna, mahkemeye koyuyorsa davanın arasına, o savcılar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Hakkım değil mi bu benim? Madem bu ülkede hukuk var, adalet var. Sayın Bakan diyor ki: “Bunların soruşturulmasına gerek yoktur.” Niçin gerek yoktur Sayın Bakan? Hangi gerekçeyle gerek yoktur? İnsanın vicdanı, ahlakı, etik değerleri bunu kabul eder mi?

Başka bir olay: Yine yasa dışı bir dinleme. Gelir İdaresi Başkanıyla bir kişinin yaptığı görüşme, hem televizyon kanallarında hem bütün yandaş medyada hem de diğer gazetelerde, hepsinde yayınlandı.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kimin yaptığı konuşma?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Gelir İdaresi Başkanıyla yapılan konuşma.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kimin konuşması?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Önemli değil, bakarsınız Sayın Canikli.

Bakın, değerli arkadaşlar, Sayın Remzi Gür’le Sayın Recep Tayyip Erdoğan arasındaki konuşma da yayınlandı ama hiçbir gazete cesaret edip yayınlayamadı. Ve yine bir dergi yayınladı. Yürekli çıkıp, dergi yayınladı, “Ben yayınlarım.” dedi. Ayrıca ne oldu? Sayın Talat’la Sayın Erdoğan arasındaki görüşme de yayınlandı. Peki ne oldu? Derhâl dava açıldı. Şimdi ikisi de hapiste, yayınlayanlar. Peki, bu çifte standarda ne diyeceksiniz arkadaşlar? Hepiniz -şu veya bu şekilde insanda bir parça, böyle, toplu iğne ucu kadar vicdan kırıntısı varsa- buna isyan etmeyecek mi? Bu çifte standarda “Bu yanlıştır.” demeyecek mi? Biz buna itiraz ediyoruz. Varsa bir şey hep beraber yapalım. Eyvallah, hukuk var, demokrasi var. Yasa dışı dinleme hukuka da aykırıdır, ahlaka da aykırıdır, karşı çıkalım. Ama bana gelince hapse, ona gelince sırtını sıvazlayacağız. Olmaz… O zaman bunun adı “demokrasi” olmaz, bunun adı “hukuk” olmaz; bizim karşı çıktığımız nokta bu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bir bakan bir onayla binin üstünde, 10 bine varan hâkim, savcının dinlenmesiyle ilgili onay veremez. Yanlıştır bu arkadaşlar. Eski bir denetim elemanı olarak söylüyorum. Biz bankalardan mükelleflerin bilgisini isterken bankalar derdi ki “Kimi istiyorsanız ona gönderin.” Bakın, Sayın Unakıtan da burada. “Siz bütün mükelleflerin bilgisini isteyemezsiniz çünkü bir sır var. Bu sırrı herkese açamayız. Bankacılık kuralı bunu gerektiriyor.” der. Ama bir bakan çıkıp da 10 bine yakın hâkim, savcının dinlenmesinin altına imza atarsa buna “hukuk” denir mi arkadaşlar? Buna biz karşı çıkıyoruz ama bizim kadar sizler de karşı çıkın. Bu kürsüde karşı çıkmıyorsanız bari özel toplantılarınızda karşı çıkın. Belge istiyorsanız ben sizlere belgesini vereceğim. Sayın Bakan çıksın, “Bu belgeler yanlıştır.” desin. Biz de deriz ki “Özür dileriz.” Özür dilemek de bir erdemdir. Yanlış söylüyorsak, hatalı söylüyorsak deriz ki “Özür diledik.” ama bunlar olmuyor arkadaşlar.

Şimdi, bakın, az önce…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bakanın dinleme kararı verme yetkisi var mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Ben söyledim Sayın Başkan. Siz o bölümü kaçırdınız. Tutanaklardan bakarsınız.

Bakın, bugün, Yargıtayın santralinin dinlendiği söyleniyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar?Hangi hukuk devleti… Abdülhamid dönemindeki jurnalcilik bile bu kadar değildi. Nasıl oluyor da böyle bir şey olabiliyor! Eğer, siz, hukukun dışına çıkar, devleti istihbaratla yönetmeye kalkarsanız istihbarat çukurunda herkes boğulur. Yanlıştır bu! Herkesin özel hayatı vardır. Herkes özel konuşma yapabilir ama özel hayatı alıp afişe etmek, özel hayatı alıp günlerce radyolarda, gazetelerde, televizyonlarda yayınlamak… Bu doğru değildir. Böyle bir şeye şiddetle karşı çıktık. Karşı çıkmalıyız ama bunu Demoklesin kılıcı gibi yargıya baskı kurmak için kullanırsanız bu doğru değil. Buna sizin, özellikle Adalet ve Kalkınma Partililerin karşı çıkması lazım.

Burada, Sayın Mehmet Ali Şahin’in 99 yılında Mecliste yaptığı konuşma var ve “Bu yanlıştır.” diyor. “Kişilerin, bu toplumda hiç kimsenin özel hayatı kalmayacaktır.” diye kendisinin yaptığı açıklamalar var. Vakit yokluğu nedeniyle onları okuyamıyorum ama arzu eden milletvekillerimiz varsa, Sayın Mehmet Ali Şahin’in o konuşmasını verebilirim. Kendisi şu anda Meclisimizin Başkanıdır. O konuşmayı yapan kişi, binlerce hâkim ve savcının dinlenmesine nasıl imza atabilir? Üstelik diyor ki Sayın Şahin: “Ancak bu, komünist düzenlerde olabilir.” Hadi buyurun şimdi! Sayın Şahin’e söyleyelim: “Şimdiki düzen nedir o zaman?”

Değerli arkadaşlar, bir başka şey daha söyleyeceğim. “Özgürlük” diyorsak, “hak arama” diyorsak, ikisinin arasında çok ciddi bir ilişki vardır. İnsanlar hak aramayı özgürlükler içinde yaparlar. Hak arayan bir sivil toplum örgütünün üzerinde baskı kuramazsınız. Savcı ile hâkimi, hiç ilgisi olmadığı hâlde aynı dosyanın içine koyuyorsunuz.

Dün burada arkadaşlarım Adalet Bakanına soruyorlar, sordukları sorulardan hiçbirisine yanıt yok arkadaşlar. Bakın üç tanesini okuyayım ben size:

“2 tane, 1 savcı ve 1 hâkim, fiilî ve hukuki bağ olmamasına rağmen, neden aynı tahkikatta soruşturulmuştur?” Sayın Bakandan hiçbir ses yok.

İkinci soru: “Yargıtay hâkim ve savcılarıyla İstanbul Başsavcısının dinlendiği saptanmış mıdır?” Cevap yok. Bugün gazetelerden öğreniyoruz ki o da dinleniyormuş!

“Silopi hâkimi ara kararı vermeden Habur’a nasıl mahkeme kurulmuştur?” Ona da cevap yok ve Sayın Başbakan diyor ki: “O, soruşturmanın bir parçasıdır.” Olmaz! Soruşturma ayrı bir şey, yargılama ayrı bir şey. Hâkim yargılar, hâkim soruşturmaz; önüne gelir, tarafları dinler. Soruşturmada siz her tarafı dinlersiniz dinlemezsiniz o ayrı bir şeydir. Soruşturma bir taraftır zaten. Dolayısıyla, ona objektif bakacak olan yargıdır ama siz yargıya baskı kurarsanız “Git, şurada mahkemeyi kur.” derseniz, olmaz.

Şimdi, biz “Hukuk” diyoruz, “Avrupa Birliği standartları” diyoruz. Ben merak ediyorum şu Avrupa Birliği beyleri ne yapıyor acaba? Kulaklarını tıkayıp bir şey olduğu zaman kıyameti koparanlar, bu kadar hukuksuzluğun olduğu bir ülkede ne yapıyor bu beyler? (CHP sıralarından alkışlar) Orada da çifte standart var, orada da kimin ne yaptığı belli değil.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Her taraf çifte standart.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Onlar Türkiye’yi kullanmak istiyorlar. Avrupa Birliği standardı hukuksa, hukuka sonuna kadar varız; insan hakları, sonuna kadar varız; özgürlükler, sonuna kadar varız ama bizim önümüze Avrupa Birliği yetkilileri çifte standart koymasınlar. Buna siz de karşı çıkın, biz de karşı çıkalım; uygarca tartışalım onlarla da ama bunların hiçbirisi olmuyor değerli arkadaşlarım. Şimdi, bakın, biz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Bağlıyorum Başkanım.

Hukuku aramak Parlamentonun, yüce Parlamentonun görevidir. Hukuku arayacağız, doğruları arayacağız, yanlış hükûmet yapıyorsa Hükûmeti de uyaracağız; bu, bizim görevimizdir. Biz sert uyarırız ama sizler üslubuna uygun olarak da uyarabilirsiniz. Ama her bakanı çıkıp burada sorulara yanıt vermediği için alkışlarsanız bu, Parlamentonun itibarına gölge düşürür ve nitekim bu son iki gündür gölge düşmüştür.

Bakın, Sayın Bakan buraya gelseydi biz Sayın Bakanın, burada, samimi söylüyorum, bu Parlamentoyu onun kafasına yıkacaktık. Olmaz böyle şey. Siz, yargıyı bu kadar, ayaklar altına alamazsınız ve yargıyı bu konuma getiremezsiniz. Sonunda her birimizin gittiği, her birimizin başvurduğu yer yargıdır. Eğer orayı da kendi sömürü alanımız içine getirirsek, olmaz.

AHMET YENİ (Samsun) – Daha başka ne yapacaksınız?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Grup önerisi lehinde söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Canikli.

Sayın Şandır, söz talebiniz var; aleyhinde ikinci sırada. Bir lehte, bir aleyhte veriyoruz. Bu heyecan niye, anlamış değilim gerçekten.

OKTAY VURAL (İzmir) – Açılım heyecanı!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz aldım.

Şimdi değerli arkadaşlar, sanıyorum, bazı arkadaşlarımız sapla samanı karıştırıyorlar. Şimdi, iki tür dinleme olabilir teorik olarak: Bir tanesi, legal, yasal ve yasalar çerçevesinde belirlenen prosedüre uygun olarak yapılan dinleme. İkincisi de yasal olmayan yani mevzuatımızda belirlenen şartlar yerine getirilmeden yapılan dinleme.

Öncelikle, legal dinlemeyi konuşalım. Yasal dinleme, mevzuatımızda, hepimizin bildiği gibi, mahkeme ya da hâkim kararı olmadan yapılamaz. Bu çok net, tartışmasız bir gerçek, bir husus. Bir konunun, bir eylemin, bir işlemin hukuka uygun olup olmadığı önemli, hukukun belirlediği yönteme, prosedüre, nizama uyulup uyulmadığı önemli. Bu çerçevede, telefon dinlemeleri bir hâkim kararına veya bir mahkeme kararına dayanıyorsa bu yasaldır, bu legaldir, bu tartışılmaz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ya yasal olmayan hâlde ne yapacağız biz? Yasal olmayanlar var.

NECLA ARAT (İstanbul) – İnsan haklarına aykırı ama.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Geleceğim oraya. Sayın Kılıçdaroğlu, geleceğim, oraya geleceğim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şu anda yasal olmayanlar var.

MEHMET SEKMEN (İstanbul) – Biraz sabredelim arkadaşlar.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu tartışılmaz. Yani, burada gündeme getirilen, bilemiyoruz; hangi… Legal dinlemeler midir, örnek olarak verilenler, bir hâkim kararı var mıdır? Konu doğal olarak gizli olduğu için burada o bilgilere sahip değiliz.

AHMET YENİ (Samsun) – Kılıçdaroğlu sahip!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama, birisi çıkıp, herhangi bir kişi şöyle bir iddiada bulunuyorsa önemli, anlamlıdır: Yani, devletin kurumları    -altını çizerek söylüyorum; hangisi olursa olsun, hangi kurum olursa olsun, nereye bağlı olursa olsun- belirlenen kurallara uymadan, hukuka uymadan, hâkim kararı olmadan dinleme yapıyorsa, yapıldığını iddia ediyorsa bunun ciddiye alınması gerekir. Biz de ciddiye alırız, üzerine gideriz somut olarak böyle bir şey varsa, tartışmasız, hiç kuşkusuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Açılamaz.” diye, “Soruşturmaya gerek yoktur.” diye Bakanın onayı var.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, ama şunun sorgulanmaması gerekir: “Efendim, siz hâkimleri, mahkemeleri etki altına alıyorsunuz ve oradan birtakım uygun olmayan dinleme kararları çıkartıyorsunuz.” anlamına gelecek birtakım iddiaların hiçbir geçerliliği yoktur, hiçbir hukuki geçerliliği yoktur.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Var var, o da var.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Kimse kusura bakmasın. Yani bir hâkim var ve hâkim teminatına bağlanmış, mevzuat, dinlemeyi hâkim kararına bağlamış ve ilgili organlar da buna uymuş. Bu kararın gereğini yerine getirerek hâkimin kararı çerçevesinde dinleme yapıyorlar. Nedir burada problem? Var mı bir problem? Olmaz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Var, var.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani senin hâkimin, benim hâkimim olmaz; senin mahkemen, benim mahkemem olmaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Habur’da mahkeme başka, Ankara’da başka!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bazı mahkeme kararlarını beğenmeyebiliriz. Eleştirilebilir, ayrı mesele, ama hepimiz uymak durumundayız. Onun hukukiliğini, yasal olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla sapla samanı onun için karıştırmamamız gerekir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İşinize geldi mi böyle söylüyorsunuz, gelmedi mi başka söylüyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani hâkimin kararı şu veya bu şekilde ortaya çıkmış olabilir, beğenmeyebiliriz de. 10 kişi olabilir, 20 kişi olabilir, bilemiyorum yani.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Konuyu değiştir, batıyorsun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Önemli olan şu: Anayasa’mızın veya yasalarımızın öngördüğü çerçevede hâkim kararını vermiş, dinleme kararı hâkim kararı çerçevesinde, şeklinde ortaya çıkmışsa, mesele yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok işte, belgesi burada; yok.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –  Şimdi gelelim ikinci konuya yani yasal olmayan dinlemeye: Tabii bu, gerçekten ucu çok açık bir alan.

MUHARREM VARLI (Adana) – Biz de seni dinleriz!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani burada, içeriden olabilir, dışarıdan olabilir, istihbarat örgütlerini… Teorik olarak konuşuyorum, yani burada bir bilgiye dayanmıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bırak şimdi, bırak!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu bilgilere zaten somut olarak sahip olmak da herhâlde bir makamı ya da bir unvanı gerektirir. Yani biz konumumuz itibarıyla bu  bilgilere sahip değiliz, olmamamız da son derece normal. Dolayısıyla her türlü dinleme yapılabilir. Yani yurt dışından yapılabilir, uzaydan yapılabilir; yerden, karadan yapılabilir. Her taraftan yapılabilir. Bu mümkün artık. Bütün uzmanlar bunu söylüyor: “Bu mümkün, yani bütün istihbarat örgütleri bunu yapabilir.” diyorlar. Dolayısıyla, illegal dinleme nedir? Yani yasal olmayan dinlemenin sınırı nedir? Hangi yasal olmayan dinlemeyi konuşuyoruz? Hangi yasal olmayan dinlemeyi…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Adalet Bakanının yaptığı illegal dinleme!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Onu bir tarafa bıraktık, orada problem yok.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Adalet Bakanının yaptığı illegal dinleme!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Orada problem yok, onu tartışamazsınız. Hâkim kararı varsa onu tartışamazsınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hâkim kararı yok.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani, beğenmeyebilirsiniz, ona bir şey demiyorum; beğenme, bir duygudur ama karara hepimiz uymak durumundayız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hâkim kararı yok.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Böyle bir olay yok. Yani, hâkim kararı olmaksızın, mahkeme kararı olmaksızın bir dinleme varsa onu konuşalım. Öyle bir şey söylemiyorsunuz ama.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Söylüyorum efendim, kendimle ilgili söylüyorum: Mahkeme kararı yok.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Mahkeme kararını eleştiriyorsunuz ya da hâkimin kararını eleştiriyorsunuz. Biz buna karşı çıkıyoruz. 

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Mahkeme kararı yok.

MUHARREM VARLI (Adana) – Allah’tan korkun, köydeki çobanı bile dinliyorsunuz ya! Nedir bu korkunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ha, konu illegal dinleme olunca, arkadaşlar, hiç kimsenin bu konuda… Elbette ilgili örgütlerimiz var. İstihbarat örgütlerimizden diğer başka örgütlere kadar, onlar elbette bununla ilgili çalışmalar yapıyorlar ama biz bunu takip edemeyiz ki. Yani, diyelim bir yabancı istihbarat örgütünün Türkiye’de sizler, bizler, hepimizin üzerinde, kamu elemanları üzerinde istihbari amaçlı birtakım çalışmaları varsa -ki mutlaka vardır, yani bunu bilmek için çok öyle uzman olmaya falan da gerek yok- bunu elbette yürütüyorlardır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Varsa niçin önlemiyorsunuz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani bugün bizim istihbarat örgütlerimizin yaptığı günübirlik çalışmaları bilmemiz de mümkün değil ve onları bizim takip etmemiz de mümkün değil zaten. Yani, burada çıkıp ne konuşacağız? O kadar çok bilinmeyen var ki. On tane bilinmeyenli bir denklemin çözülmesi mümkün değil.

Dolayısıyla, önemli olan hâkim teminatının aranıp aranmaması, hâkim teminatının olup olmamasıdır. Olduğu zaman da herhangi bir sorun olmaz.

Bizim Adalet Bakanımız da başta olmak üzere bütün bakanlarımızın buraya gelmeye ve burada bulunmaya yüreği de vardır, cesareti de vardır, bilgisi de vardır, her şeyi vardır. Ondan yana hiç problem yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Gelsin, hemen gelsin!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, biz bir buçuk aydan beri Borçlar Kanunu’nu görüşüyoruz. Öyle değil mi? Bir buçuk aydan beri Borçlar Kanunu’nu görüşüyoruz. Kaç bölüm görüşebildik?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İki.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İki bölüm görüşebildik. Bir buçuk ayda iki bölüm! Basit bir hesap yapalım. Ticaret Kanunu’nu bir tarafa bırakalım, sadece Borçlar Kanunu üzerinden giderek bir hesaplama yapalım. Kalan yirmi bölümün görüşülmesi için bizim ne kadar süreye ihtiyacımız var? Kesintisiz çalışırsak yaklaşık bir yıl. Bir yıl iş zamanı, yani iş günü olarak. Bu demektir ki iki yıl. Yani biz şu çalışma tarzıyla, işte, muhalefetin engelleme çalışmaları, grup önerileri getirmeleri vesaire…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Muhalefetin kaç tane önerisine “evet” dediniz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın tekrar söylüyorum : Bu elbette hukuka uygundur, Tüzük’e uygundur. Buna hiçbir şey söylemiyorum ama bir de fiilî bir durum var. Bunlar nedeniyle şu anda da bugün işte gördünüz iki tane grup önerisi geldi bizden önce, konuştuk, yaklaşık olarak iki-iki buçuk saat zaman kaybettik. Ha, bu konuşmalar “önemsiz” de demiyorum, dün de aynı şeyi söyledim.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bu konuşmaları zaman kaybı olarak mı değerlendiriyorsunuz Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın onlar ayrı bir şey ama Meclis bir gündem belirlemiş, Borçlar Kanunu, “bu, öncelikli” demiş. Meclis, iradesini ortaya koymuş. Bunu konuşuyoruz, tartışıyoruz, bir an önce bitirmemiz lazım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bugün niye getirmediniz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Dolayısıyla, o kadar çok engelleme gündeme geliyor ki, o kadar çok geciktirme gündeme geliyor ki. Kimler tarafından?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sizin tarafınızdan! 

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Maalesef, muhalefet tarafından…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sizin tarafınızdan,  sizin!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …grup önerileri başta olmak üzere değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, bu Meclis bir buçuk ayda iki bölümünü görüşebilmiş Borçlar Kanunu’nun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Çoğunluğu sağlayamıyorsunuz ki.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Daha geride var yirmi bölüm.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Çoğunluğu sağlayamıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Arada başka görüşülmesi gereken kanun tasarı ve teklifleri de gündeme geliyor, aciliyeti olan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Çoğunluğu sağlayamıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İşte, bugün de onlardan bir tanesi. Kaç zamandır ilgili bakanlıklardan sürekli olarak bazı ulusal sözleşmelerin bir an önce ülkemizin menfaati gereği görüşülmesi gerektiği Meclise ve bizlere gönderiliyor, onu dikkate almamız gerekiyor. Yani biz, Borçlar Kanunu görüşmelerinin bitmesini beklersek, diğer kanun tasarı ve tekliflerini görüşmek için o zaman ciddi anlamda bir sıkıntı meydana gelir, bir gecikme meydana gelir. Öncelikli olarak görüşülmesi, acil olarak görüşülmesi gereken kanun tasarı ve teklifleri görüşemeyiz. Nitekim bakın, belki önümüzdeki günlerde, önümüzdeki haftalarda -belki değil- çeklerle ilgili düzenleme yapacağız birlikte yine, onu konuşacağız. Şimdi bunu sonuçlandırmak için, çeklerle ilgili düzenlemeyi yapmak için Borçlar Kanunu’nun görüşülmesini tamamlamamız mı gerekiyor? Gönlümüz onu istiyor, arzu ediyor ama bırakmıyorsunuz ki… Kusura bakmayın yani şöyle…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ali Babacan onay verdi mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Daha önce de bu yapıldı. Her türlü biz çabayı da sarf ediyoruz uzlaşma olması için, hızlanabilmemiz için gereken her türlü çabayı da sarf ediyoruz. Ha, yani bu şu anlama da…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kabul ettiğiniz bir tane önerge söyleyin.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –  Tekrar altını çizerek söylüyorum -yanlış anlaşılmasın- yapılan yöntem Tüzük’e uygundur, ona bir itirazımız yok…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir tane önerge söyleyin, bir tane.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …onun altını çizerek söylüyorum ama sonuçta bir engelleme ortaya çıkıyor ve biz Meclisi etkin olarak çalıştıramıyoruz bu nedenle.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Engelleyeceğiz tabi canım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Söylemeye çalıştığımız o, altını çizmeye çalıştığımız o.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Engelleyeceğiz, bunu daha öğrenemediniz mi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi bakın Sayın Bakana dün sorular soruldu, biz de buradaydık.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Size, halka karşı yasa çıkarttırmayacağız. Engelleyeceğiz sizi.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) –  Tabii, kurallar var değerli arkadaşlar.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Halka karşı yasa çıkartıyorsunuz!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – İç Tüzük var, herkesin, hepimizin ona uyması gerekir. Yani İç Tüzük’ü ve Meclisin çalışmalarını kendi arzularımız, taleplerimiz doğrultusunda yönetemeyiz, yönlendiremeyiz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sen yapıyorsun!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - O sorular niçin sorulması gerekiyor? O sorular, Sayın Bakana, elbette Borçlar Kanunu’yla ilgili yani görüşülen kanunla ilgili sorulması gerekiyor. Tüzük buna amir. Tüzük’e uymamız gerekiyor. Yani siz, Sayın Bakanı Tüzük’e uyduğu için, Tüzük’e uygun davrandığı için suçlayabilir misiniz değerli arkadaşlar?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burada cevaplandırmasın, dışarıda cevaplandırsın…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Yapmayın, böyle bir suçlama olmaz. Yani sorunun yöntemi bellidir, mekanizmalar açıktır, faaliyettedir. Nitekim, yüzlerce, binlerce soru soruluyor buradan. Yani soru sorulmak isteniyorsa, sözlü sorular…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İki sene sonra cevap bile vermiyorsunuz Sayın Canikli. 

BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunların yöntemi bellidir.

Bakın, orada da geçmiş dönemlerle kıyasladığınız zaman, hem sözlü sorularda hem de yazılı sorularda –şu anda rakamlar yanımda yok- AK PARTİ dönemindeki oran hepsinden çok daha yüksektir. Buradan ben daha önce açıklamıştım.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hangisini kabul ediyorsunuz?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) - Bir buçuk yıl sonra veriyorsunuz, o da cevap bile değil.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Efendim, rakamlar var bizde, bunları konuşuruz.

Dolayısıyla böyle bir suçlama da olmaz yani “sorular cevaplandırılmıyor.” Dolayısıyla her şeyi yöntemine uygun yapalım, Tüzük’e, mevzuata uygun yapalım. Yoksa Sayın Bakan “Ben cevaplamam.” demiyor ama “Burada bunu konuşalım.” diyor. Şu anda Borçlar Kanunu’nu konuşuyoruz. Borçlar Kanunu’na madem itirazlar var, muhalefetin itirazları var, saygı duyuyoruz ama bu itirazlarınızın altını doldurun. Onu bekliyor doğal olarak Sayın Bakan. Bundan da daha doğal bir şey olamaz.

Önergenin lehinde söz aldım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

Önergenin aleyhinde…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, İç Tüzük 60’a göre çok kısa bir söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan, Tüzük’te böyle bir usulümüz yok.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Konuyu aydınlatmak için…

BAŞKAN - Şimdi, AK PARTİ grup önerisi konuşuluyor. Lehinde ve aleyhinde söz isteyen 4 kişiden 3 sayın milletvekilimiz konuştu.

Şimdi söz sırası Sayın Şandır’da.

Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili…

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine bir çalışma gününün Genel Kurul gündemini belirlemeleri için yaklaşık dört saattir tam anlamıyla cebelleşiyoruz. Sayın Canikli, kendi partisinin grup önerisiyle, yani gündemin belirlenmesi için grubunun verdiği önerinin lehinde konuşmak için geldi, ama bir tek cümle lehinde konuşamadan geri oturdu maalesef.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Kılıçdar… Herkes öyle konuşuyor.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Öyle mi efendim?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Muhtemelen siz de öyle yapacaksınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Şimdi bunu niye söylüyorum? Bunu niye söylüyorum?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Doğrudur dediğiniz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ben konuşacağım, sizin önergenizi ben konuşacağım yani…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Lehine mi?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hem Genel Kurulumuzu hem bizi izleyen değerli vatandaşlarımızı bilgilendirmek açısından.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Lehine konuşacaksınız.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, lehinde mi, aleyhinde mi konuşacaksınız?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bunu niye söylüyorum? Değerli arkadaşlar, kabul edelim Türkiye’mizde gerçekten kötü şeyler oluyor. Türkiye’ye yakışmaz, milletimize yakışmaz, kötü şeyler oluyor. Maalesef bunlar Meclisimize de yansıyor. Şu iki üç gündür yaşadığımız hadiselerden yüreği yanmayan var mı içinizde?

Şimdi, burada bir sayın milletvekili çıkıyor, diyor ki: “Beni yasa dışı yollardan dinlediler. Bu dinleme evraklarını dosyaya koydular. Bununla ilgili şikâyet ettim ama Sayın Bakan ‘Soruşturmaya gerek yoktur.’ diye cevap verdi.” Böyle bir hukuk devleti olur mu? Yani bu konuyu ilgili yetkili arkadaşlar konuşacaklar, ben bunu konuşmak istemiyorum. Ama kabul etmek lazım ki, Türkiye’mizde yani şu çağa yakışmaz, Türkiye'nin ihtiyacı olmayan, bu halkın bizden beklediği olmayan, yakışıksız, kötü şeyler oluyor.

Bir korku tünelinden geçiyor toplum. Herkes dinlendiği korkusuyla yaşıyor. Evi dinleniyor, kendi gizlisi dinleniyor. Ne kadar dinlendiğini de bilmiyoruz. Yatak odalarının dinlenip dinlenmediğinden emin misiniz? Yargıtayın dinlendiği söyleniyor. Cumhuriyet Başsavcısının dinlendiğini gazeteler yazıyor. Dolayısıyla, gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bizim bunların üzerinde dikkatlice durmamız, görevimizin gereği, sorumluluğumuzun gereği, birbirimize bağırıp çağırmadan yapılması gerekeni bir iktidar-muhalefet çekişmesinin dışında, kafamızı elimizin arasına alıp durup düşünmemiz lazım. Bu millete karşı sorumluluğumuz var, görevimiz var.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi bugün gündemi yine değiştirdi. Dün bir sayın sözcüleri, “İşte dört haftalık gündem yaptık. Size de hiç beğenilmiyor.” demişti ama bunu hemen bugün yalanlayan yine kendi grubu oldu. Bugün yine Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi değiştirildi Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisiyle. Birazdan oylayacaksınız ve kabul edeceksiniz.

Bakınız, getirdiğiniz önerilere biz karşı çıkmıyoruz. Gerçi bu 427 sıra sayılı kanunun ne olduğunu da bilmiyoruz. Bunun yarın görüşülmesini, burada gündeme alınmasını kabul ettireceksiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Görüşmeyeceğiz onu.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu 427 sıra sayılı kanun gruplara gelmiş değil, milletvekillerine ulaşmış değil, hatta gelen evraklar listesinde Meclis Başkanlığı Divanına da ulaşmış değil. Bunun üzerinde inceleme yapacağız, bize ulaşmayan bu kanun üzerinde inceleme yapacağız, araştırma yapacağız. Katkı vermemiz bekleniyorsa yarına da yetiştireceğiz. Bu güzel bir şey midir? Bu güzel bir şey midir? Şimdi 427 sıra sayılı kanunun gündeme alınmasını teklif ediyor. Ben böyle söyleyince Sayın Grup Başkan Vekili oradan “Görüşmeyeceğiz onu.” diyor. Niye getiriyorsunuz buraya?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, bugün de söyledim ben size, yapmayın! Sayın Şandır, söyledim ya işte toplantıda.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Niye getiriyorsunuz buraya değerli arkadaşlar?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öne alıyoruz sadece, hepsi o kadar.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun getirdiği bu genel görüşmenin yapılmasının gündeme alınmasına destek veriyoruz. Bu gündemin yarın Meclisimize özel gündemle gelmesine Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek veriyoruz. Nedir bu açılım hadisesi? Bunu gerçekten biz biliyoruz da sizler bilmiyorsunuz. Biliyorum, Sayın İçişleri Bakanı da bilmediğini dün ortaya koydu. Nedir bu açılım? Ümit ediyoruz ki yarın bir buçuk saat içerisinde, önerge sahibi olarak otuz dakika, grup olarak da bir saat Sayın Başbakanın, Grup Başkanının konuşacağı söyleniyor. Ümit ederiz ki bu açılımda yakın, orta, uzun vadede neyi yapmayı düşündüğünüzü veya bu açılımla neyi kastettiğinizi bu millete anlatırsınız. Dolayısıyla, bunun gündeme alınmasını biz talep ediyoruz, sizin bu yöndeki önerinizi destekliyoruz, bunu bilesiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ama, bir şey söylemek lazım.

RECEP KORAL (İstanbul) – Ama!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bir şey söylemek lazım. Destekliyoruz, orada nokta, virgül değil. Evet. Ama, bakın bir şey söylemek istiyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – “Ama” deyince alkışları geri alırız.   

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; şu iki gündür, üç gündür Meclisimizde yaşanan hadiselerin sebebi bizatihi iktidar partisi grubudur. Sevgiden bahsetti bir grup başkan vekili. Sayın Bakan kardeşlikten bahsetti; geri döndü böyle, muhalefet partilerini bölge partisi olmakla suçladı. Niye ihtiyacınız vardı buna? Eğer bir gerginlik çıkarmak gibi bir kararınız, bir ihtiyacınız olmasa bu program sizin, iktidar olan sizsiniz, görevli olan sizsiniz; işin bitirilmesiyle ilgili sorumluluğu olan sizsiniz. Millete sizin sözünüz var. Kavgaya niye ihtiyacınız var? Bakanınız çıkıyor, muhalefet partilerini bölge partisi olmakla suçluyor. Benim Hakkâri’de teşkilatım var. Oy alırız almayız, ama Türkiye'nin tamamında siyaset yapmaya gayret sarf ediyoruz. Sizin, iktidar partisi olarak siyaseti bu şekilde gasbetmeye, mahkûm etmeye hakkınız var mı?    

Bir başka şey, tabii burada çok konuşulduğu için söylüyorum, tekrar bugün gündeme geldiği için söylüyorum. İktidar partisi grubu adına Bakan veya başkan vekili, yetkili sözcü, burada her söylediğini gerçek söylemek, doğru söylemek ve ispat etmek mecburiyetindedir. Bize bizim hoşumuza gitmeyen sözleri söylemek mecburiyetini yüklemeye hakkınız yok. Bugün burada Sayın Bakan da oturuyordu, eski bakan da oturuyordu, bizim Grup Başkan Vekilimiz kalktı, dedi ki: “Hem geçmiş dönem hem yeni dönem, gelin bu Mavi Akım’ın hesaplarını yeniden inceleyelim, Var mısınız? diye de meydan okudu.

Şimdi, kalkıp da buradan elini sallaya sallaya… Gazetelere baktınız mı Sayın Kılıç? Gördünüz mü kendinizi? Böyle elinizi sallaya sallaya. Bir de Devlet Bey’in, Devlet Bahçeli’nin devlet adamlığını sorgulayarak söze başlıyorsunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Büyük adamdır o, büyük adam.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Evet ve dönüyorsunuz, diyorsunuz ki “Kapalı oturumda Türkiye’nin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin hangi menfaatini kime, kaç paraya sattınız?” Biliyorsanız buyurun söyleyin. Buyurun söyleyin. Bilmiyorsanız bunu söylemeye hakkınız yok. Çünkü Hükûmet olan sizsiniz, devlet olan sizsiniz. Milletin kafasını karıştırmaya ne hakkınız var?

Biz de diyoruz ki, gelin bildiklerinizi söyleyin. Bugün içinizde bulunan o dönemin milletvekilleri, bakanları hatta başbakan yardımcıları söylesin.

Niye bunu yapıyorsunuz? Bunu söz ola gele diye yapmıyorsunuz. Bunu bilerek yapıyorsunuz. Bunu şuurlu olarak yapıyorsunuz. Niye? Karar vermişsiniz, burası gerginlik yaşasın. Burada kavga olsun, dövüş olsun.

Değerli arkadaşlar, yani bundan ne menfaat çıkartıyorsunuz, hangi projenizin bununla gerçekleşeceğini ümit ediyorsunuz onu bilmiyorum ama sizi millete şikâyet ediyorum. Milletin sorunları ortada dururken Sayın eski Belediye Başkanı, Sayın Milletvekilim İstanbul ile ilgili güzel şeyler yapıldığını söyledi, eyvallah. Siz zaten güzel şeyler yapmak için iktidar oldunuz. Yapamadıklarınızın hesabını vereceksiniz. Öyle mi kardeşim?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – O da doğru.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani her yağmurda bu İstanbul’un sel altında kalmasını nasıl savunuyorsunuz?

Bakın, size teklif ediyoruz: Gelin bir İstanbul araştırma grubu kuralım. Yani burada 2002’yi bahane ederek, yapılanları öne çıkartarak, yapılamayanları, yanlış yapılanları milletin gözünden saklamak hakkınız var mı Sayın Milletvekili?

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Hayır, öyle bir şey söylemedik asla, öyle bir şey söylemedik.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla, bakın, burada dün bu gerginliklerin sebebi, müsebbibi siyasi iktidarın, iktidar partisi grubunun kararıdır. Bakanıyla, grup başkan vekiliyle hatta maalesef Grup Başkanı Sayın Başbakanla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Zaman kalmadı ama reddedilemeyen, yalanlanamayan bir olay yaşanmıştır. Sayın Başbakan Meclis Başkanını doğrudan azarlamıştır. Bunları Sayın Meclis Başkanının yalanlaması gerekir, şu saate kadar da yalanlamamıştır.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Dün yalanladı.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – İletişim Dairesi Başkanının yapmış olduğu açıklama ayrı bir yüz kızartıcı hadisedir. Sizi bir daire başkanının muaheze etmesine sizin de itiraz etmeniz lazım.

Meclis Başkanı kendini savunabilmeliydi. Gazetelere yansıyan husus çok ağırdır ve Sayın Başbakan “Bu ne biçim yönetim, sen ne biçim yönetiyorsun bu Meclisi?” diye Sayın Meclis Başkanına çıkışmıştır; o da “Gereken tedbiri alacağım efendim.” demiştir.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yalanlandı efendim, yalanlandı.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yalanlanmadı arkadaşlar, ben de yalanlanmasını istiyorum.

Tekrar ediyorum: Türkiye'de kötü şeyler oluyor, yedi yıldır bu ülkeyi tek başınıza yönetiyorsunuz ama hâlâ Türkiye'ye yakışmaz, Türk milletine yakışmaz birtakım olaylar oluyor ve bu yakışıksız olaylar Meclisimize de yansıyor maalesef.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ama Mecliste kürsüyü biz işgal etmedik ki Sayın Şandır, yapmayın Allah aşkına!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, bu grup önerisinin aleyhinde söz aldım ama lehinde oy vereceğimizi tekrar ifade ediyorum. Bu Genel görüşmenin açılmasını biz de istiyoruz.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

AK PARTİ grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.               

Kapanma Saati: 17.02

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.14

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, tutumunuz hakkında, 63’üncü maddeye göre…

BAŞKAN – Sayın Genç, bir saniye, bir şeyi başlatalım...

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika efendim, bir dakika.

BAŞKAN – Böyle bir hakkınız var mı Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim… Nasıl?

BAŞKAN – Böyle bir hakkınız var mı?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Var efendim! Bakın…

BAŞKAN – Önce Meclisi bir açalım, bir soralım…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, 63’üncü maddeye göre, tutumunuz hakkında söz istiyorum. Ben size, bana söz verirseniz… Bakın, biraz önce grup önerileri üzerinde söz verirken grup önerisinin üzerinde birinci sözü verdiğiniz kişilere kura çektirmediniz.

BAŞKAN – Niye kura çekilmedi Sayın Genç? Burada kurasız mı çekildi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, çektirmediniz. Kura çektirmeden söz verdiniz. 2 kişi biraz önce… AKP Grubunun önerisinin kabul edilmesi üzerine genel görüşme gündem maddesi gündeme alındı. Ben yerimden size hitap ettim, dedim ki: “Ben söz istiyorum. Bu genel görüşme önergesi ki söz hakkım şimdi doğuyor.” O sırada doğuyordu. Siz hemen birleşimi kapattınız. E, AKP şimdi getirdi, 50 tane milletvekilinin şeyini verdi. Ondan sonra, benim söz hakkım kayboldu. Şimdi, ben bu tutumunuz…

BAŞKAN – Sayın Genç, sizin söz hakkınız yoktu ki. İki lehinde, iki aleyhinde söz isteyen sayın milletvekillerine söz verildi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, hayır, rica ediyorum. Meclisi çok keyfî yönettiğiniz için 63’üncü maddeye göre söz istiyorum. 63’üncü maddeye göre söz istiyorum efendim. Böyle şey olmaz ya! Biz de burada milletvekiliyiz fiilen ama susturuluyoruz. 63’üncü maddeye göre bir usul tartışması…

BAŞKAN – Sayın Genç, yarınki görüşme için diyorsanız, getir  yarınki görüşme için de kuraya dâhil edilecek, çekilecek şimdi.

Ne için istediniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, orada, söz istem sırasına göre verilir. Daha siz “Önergenin gündeme alınması kabul edilmiştir.” dedikten sonra hemen ben söz istedim. Bakın burada…

BAŞKAN – Hangi önergeyle ilgili söylüyorsunuz Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, yarınki genel görüşme önergesiyle ilgili. Ama siz kürsüyü terk ettiniz

BAŞKAN – E, kapattıktan sonra ne yapacağım? Kapattıktan sonra söz veremem ki Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – E, tamam. Bana söz hakkı doğdu. “Kabul edilmiştir” dedikten sonra kürsüyü terk ettiniz. Ben usul tartışması…

BAŞKAN – Ara verdim, ne yapmam gerekiyordu Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, usul tartışmasını 63’üncü maddeye göre açmanızı istiyorum. Aynı zamanda sizin bu konuda yaptığınız hatalar var, öteki arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın Genç, usulle ilgili benim uyguladığım yanlış bir uygulama söz konusu değil ki usul tartışması istiyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim var, 63’üncü maddeye göre, başkanın Meclisi yanlış yönetmesinden dolayı tutumunuz hakkında usul tartışmasını istiyorum. 63’üncü maddede…

BAŞKAN – Sayın Genç, bakın, isteğiniz…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, zabıtlara geçer. Zabıtlara baktığınız zaman…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Canikli, bir saniye.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ya sen şimdi otursana oraya! Sen orada otursana! Senin aklın ermez böyle şeylere, sen otur yerine!

BAŞKAN – Sayın Genç, bakın doğru değil talepleriniz. Ancak ortada herhangi bir usulsüzlük veya Tüzük’e uymamazlık da söz konusu değil. Yerinizden size iki dakika…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben kürsüden…

BAŞKAN – Hayır, Sayın Genç. Ortada, söylediğim gibi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, zaten bu benim doğal hakkım. Tutumunuz hakkında usul tartışmasını açmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, usul tartışması açacak herhangi bir şey söz konusu…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, Sayın Başkan, ben baştan beri buradaydım. Üç tane grup önerisi geldi. Hemen birinci söz sahiplerini kuraya çektirmediniz ve ondan sonra…

BAŞKAN – Sayın Genç, şöyle bir düşünceniz varsa, eğer Meclisin çalışmasını engelleme gibi… Burada, bak, her şey Tüzük dâhilinde yapılıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ee tamam işte… İç Tüzük’e göre…

BAŞKAN – Buradaki oturan sayın başkanlar yetkilerini Anayasa’dan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi  İç Tüzüğü’nden alırlar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, tutumunuz hatalı.

BAŞKAN - Bunun haricinde herhangi bir şey yapılması söz konusu değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama bana bir söz verin, 63’üncü maddeye göre…

BAŞKAN – E veriyorum, yerinizden; oturun, iki dakika söz...

KAMER GENÇ (Tunceli) – 63’üncü maddeye göre söz istiyorum efendim, ben 60’a göre istemiyorum. 63’üncü maddeye göre bir usul tartışmasını açalım. Çünkü burada hep böyle hata yapılıyor efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, eğer herhangi bir usulsüzlük yaptığımı iddia ediyorsanız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet yaptınız.

BAŞKAN - … Genel Kurulun oylamasına sunarım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, tamam, sunun. Ama önce ben konuşayım da…

BAŞKAN – Ama ne için usulsüzlük yaptım, onu bir söyleyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben açıklayacağım kürsüde işte.

BAŞKAN – Olur mu Sayın Genç? Yani Tüzük açık.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz verirseniz açıklayacağım.

BAŞKAN - Ne için istediğinizi bir söylemeniz gerekir ki, hangi konuda…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, tabii, burada konuşmalarımız hep… Konuşturmamak için, hem gruplar hem de Meclis Başkanlık Divanı bize karşı çok açık tavırlı oluyor. Ben onun için bu… Biraz önce de zaten yerimde bana sataştınız, dediniz ki: “Siz burada yoktunuz.” Hâlbuki bu Genel Kurula gelen en fazla ben varım.

BAŞKAN – Sayın Genç, bu tartışma istediği kadar uzayabilir, uzatabilirsiniz ama herhangi bir usulsüzlük söz konusu değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, 63’üncü maddeyi okur musunuz, lütfen Meclis Başkanını Meclisin çalışma gündemine riayete davet… Ben o maddeye istinaden, usul tartışması açılmasını istiyorum efendim. Ben ona göre, 63’üncü maddeye göre…

BAŞKAN – Yerinize oturun, iki dakika söz veriyorum yoksa vermiyorum Sayın Genç, doğrusunu söyleyeyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, kürsüden istiyorum. Sayın Başkan, kürsüden istiyorum. Yani kıyamet de kopmuyor ki!

BAŞKAN – Alakası yok Sayın Genç. Burada yanlış bir uygulama ihdas ediliyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, yanlış tutumunuz var. 63’üncü maddeye göre ben kürsüde izah edeceğim bunu.

BAŞKAN – Yerinize oturun Sayın Genç, iki dakika söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim…

BAŞKAN - İstiyorsanız yerinize oturun, iki dakika söz vereceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, ben kürsüde… Usul tartışması açılmasını…

BAŞKAN – Sayın Genç, ortada herhangi bir usulsüzlük yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ona siz karar veremezsiniz. 63’üncü madde gayet açık. Milletvekillerinden herhangi birisi usul tartışması isterse 63’üncü maddeye göre kendisine söz verilir.

BAŞKAN – O zaman, ne usulsüzlük yaptığımı söyleyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ancak biz konuşuruz, siz tutumunuzu Genel Kurulun oyuna sunarsınız.

BAŞKAN – Sayın Genç hangi konuda usulsüzlük yaptığımı  söyleyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben izah edeceğim işte orada.

BAŞKAN – Olmaz ki Sayın Genç. Tüzük öyle diyor. Hangi konuda usulsüzlük yaptım ben?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, söz istedim vermediniz. Ondan sonra, kuraları yanlış çektiniz. Bazıları kuraya tabi tutuyorsunuz, birisini şey ediyorsunuz. Yarınki genel görüşme konusunda, benim konuşmamam için fiilen imkânsız hâle getiriyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Genç, kuralar, söz talebinde bulunan tüm grup başkan vekilleri nezaretinde Kanunlar Dairesi tarafından yapılmakta ve…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, ben sizden 63’üncü maddeye göre söz istiyorum, bana…

BAŞKAN – …kâtip üyelerin gözetiminde yapılmakta.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, kâtip üyelerle ilgisi yok, ben size 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, ortada yaptığım herhangi bir usulsüzlük söz konusu değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben onu kürsüde izah edeyim.

BAŞKAN – Sayın Genç, keyfî verilmez, keyfî de istenmez.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim?

BAŞKAN – Hangi konuda usulsüzlük yaptığımı söyleyeceksiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, şimdi, Sayın Başkan, ben burada tek bağımsız olmasaydım… Bakın, ben bağımsız olduğum için…

BAŞKAN - Okuyorum 63’üncü maddeyi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 63’üncü maddeyi okuyun efendim.

BAŞKAN – “Görüşmeye yer olup olmaması, Başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye bırakma gibi usule ait konular, diğer işlerden önce konuşulur.”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Başkanlık Divanını Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine davet için tutumunuz hakkında söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – “Bu yolda bir istemde bulunulursa, onar dakikadan fazla sürmemek şartıyla, lehte ve aleyhte en çok ikişer kişiye söz verilir. Bu görüşme sonucunda oya başvurmak gerekirse, oylama işaretle yapılır.”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.

BAŞKAN – Sayın Genç, herhangi bir uygulama olması gerekir ki…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Beyefendi, ben bir milletvekiliyim, bir milletvekilinin talebi varsa bunu siz yerine getirirsiniz, Genel Kurul karar verir. Yani, usulsüzlük var mıdır yok mudur?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – 63’üncü madde kötüye kullanılamaz Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, burada, çalışma saatinin bitimine kadar orada durabilirsiniz. Herhangi bir usulsüzlük söz konusu değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim ben iddia ediyorum, bugüne kadar bu konuda iddia…

BAŞKAN - Yanlış bir uygulama ihdas etmemek için size 63’üncü madde gereğince söz vermiyorum çünkü ortada usulsüz olarak uyguladığım herhangi bir şey söz konusu değil. İstiyorsanız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, bu davranışınız dahi usulsüz.

BAŞKAN – Değil Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 63’üncü madde size öyle bir yetki vermiyor, usul tartışmasını…

BAŞKAN – Buradaki Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzük’ünü siz belirleyecek değilsiniz, uygulamasını da siz belirleyecek değilsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bu İç Tüzük’ü en fazla uygulayanlardan birisi benim.

BAŞKAN – Olabilir Sayın Genç; yerinize geçiniz, iki dakika size söz veriyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 63’üncü maddeye göre usul tartışması istendiği zaman söz vermek zorundasınız, yoksa olmaz.

BAŞKAN – Zorunluluğum yok Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani bu keyfîliğe kaçar, bu davranışınız bile keyfiliktir.

BAŞKAN – Olabilir, zorunluluğum yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben söz istiyorum Sayın Başkan. Bana söz vermek zorundasınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…

Sayın Genç, yerinize oturur musunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, oturmam. Söz istiyorum. Söz istiyorum. (AK PARTİ sıralarından “Otur yerine” sesleri)

BAŞKAN – Oturmayın, ayakta bekleyin o zaman Sayın Genç. Ayakta bekleyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz vermek zorundasınız Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir şeyi uygulamak gerekir ki ondan sonra usulsüzlük tartışması açılması gerekir. Bundan önce AK PARTİ Grubunun önerisi vardı, grup önerisi, bunun üzerine iki lehte, iki aleyhte olmak üzere söz istediler, 4 sayın milletvekili çıktı konuştu. Sizin söz hakkınız, müracaat etmişsiniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Orada söz sırasını belirlemede hata yapıyorsunuz. Bunu izah edeceğim orada. Ayrıca da AKP Grubunun önerisi üzerine yarına yapılacak genel görüşme önergesi gündeme alındı, siz milletvekillerinin söz isteme hakkını ortadan yok edecek şekilde kürsüyü terk ettiniz. Niye yaptınız? Şimdi, 50 tane AKP Grubu, öteki grupta 50’şer tane getirdiler, 2 tane milletvekilinin konuşma hakkı var… Ben hâlbuki hemen yerimden söz istedim ve birinci söz benimdi ama siz bunu bertaraf etmek için hemen kürsüyü terk ettiniz. Onun için, lütfen o konuda usul hakkında bir söz istiyorum efendim.

RECEP KORAL (İstanbul) – Sayın Başkan, Meclisi yönetir misiniz, Meclisi yönetir misiniz…

BAŞKAN – Lütfen… Lütfen, sayın milletvekilleri…

RECEP KORAL (İstanbul) – Hayır, 550 kişi tek tek konuşacak olsa… Olur mu öyle şey?

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinize geçiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, ben sıradan bir milletvekili değilim. Bu Parlamentoda… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Herkes biliyor Sayın Genç sizin milletvekili olduğunuzu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim şimdi burada bir grubum da yok, bir grubum olsaydı, grubum şimdi peşimden gelirdi, siz ona göre… Yani tek olmak demek burada kendisine karşı her türlü usulsüzlüğü işlemek demek midir yani?

Ben size bir milletvekili olarak diyorum ki: 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.

RECEP KORAL (İstanbul) – Tutumu yok, ne tutum yaptı ki anlamadım.

BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili…

Sayın Genç, herhangi bir usulsüz uygulama yok, dolayısıyla usulsüzlük de yok, istiyorsanız yerinizden iki dakika söz vereyim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaç tane söz verdiniz 63’üncü maddeye göre Sayın Başkan, tutanakları inceleyin, 63’üncü maddeye göre kaç tane usul tartışması verdiniz?

BAŞKAN – Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, bir milletvekili konuşurken, bir milletvekiline karşı saygısızlık yapıyorsunuz. Bu davranışınız dahi Meclis Başkanlık kürsüsünde oturan bir kişiye yakışmayan bir davranış. Yani böyle bir şey olur mu Sayın Başkan!

BAŞKAN - 2’nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, oraya geçemezsiniz, evvela benim meselemi halletmek zorundasınız. Onun için bana söz vermek zorundasınız. Söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

BAŞKAN – 3’ncü sıraya alınan, Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın; Sayıştay Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/512) (S. Sayısı: 427)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu tutumunuzla AKP’de size çok fazla makam vermezler. Bakıyorum, çok böyle AKP İktidarının paralelinde hareket ediyorsunuz. Zaten Meclis Başkanlığı diye bir makam kalmamış. Tayip Erdoğan gidiyor Mehmet Ali Şahin’e diyor ki: “Onları dışarı at.” Böyle talimatla yönetilen bir Mecliste, Meclis bulunmaz…

BAŞKAN - Dördüncü sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 407 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen…

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum. Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sabahtan beri burada görüşmeleri izliyoruz. Hep, salı günkü görüşmelerin esintileri, serpintileri buraya yansıyor ve ister istemez arkadaşlarımız da bu konularda görüşlerini ifade ediyorlar.

Gerçekten, salı günü burada -ben 2002 yılından beri Meclisteyim- hiç yaşamadığımız tartışmalara tanık olduk. Umarım ve dilerim ki bu tip tartışmalar bir kez daha yaşanmaz.

Değerli arkadaşlarım, bu Karadağ ile bir anlaşma yapıyoruz. Bugün de onay için Genel Kurula gelmiş bulunuyor. Acaba Karadağ ile ilişkilerimizin boyutları nedir? Ticari ilişkilerimiz ne kadardır? Ne kadar ihracat yapıyoruz, ne kadar ithalat yapıyoruz, Karadağlıların Türkiye’de bir yatırımı, sermayesi var mı? Bizim yatırımcılarımız, sermayedarlarımız Karadağ’da yatırım yapmakta mıdır? Bu konularda bir bilgi verilirse daha bilerek konuyu tartışmış oluruz.

Değerli arkadaşlarım, bu konuya geçmeden önce ben biraz önce İstanbul’daki sel felaketiyle ilgili yapılan tartışmalar konusunda bir iki şey söylemek istiyorum. Biliyorsunuz İstanbul’da büyük bir sel felaketi yaşandı ve 31 kişi hayatını kaybetti. En büyük hasar, en büyük felaket de Ayamama Deresi’nde yaşandı; bu, İkitelli’de bulunan Ayamama Deresi. O sel felaketinden hemen sonra Genel Başkanımız Deniz Baykal ve arkadaşlarımızla birlikte gittik bölgeyi gördük. Gerçekten, o bölge bir sel yatağı olmasına rağmen, bir dere olmasına rağmen imara açılmış, binalar yapılmış, suyun aktığı dere daraltıla daraltıla küçücük bir dere hâline getirilmiş ve diğer kısımlarına da işte tır garajı yapılmış, binalar yapılmış, büyük bir yağmur geldiği zaman da, sık sık olduğu gibi, her tarafı sel bastı, büyük bir felaket yaşandı, büyük bir servet heba oldu ve en önemlisi 31 vatandaşımız hayatını kaybetti. Ne yazık ki bu olay hem kamuoyunda yeteri kadar sahiplenilmedi hem de hem Büyükşehir Belediyesi hem iktidar partisi bu konuya yeteri kadar eğilmedi. Biraz önce burada konuşan arkadaşlarımız ifade ettiler, dediler ki: “Bunun için büyük bir kaynak aktarıldı. Bundan sonra o dereleri ıslah edeceğiz.” Oysa bundan çok önce Dünya Bankasından bu derelerin ıslahı için önemli bir kaynak aktarılmıştı, ayrılmıştı ama ne yazık ki o kaynak kullanılmadı. O kaynak kullanılmış olsaydı bugün yaşadığımız, 31 vatandaşımızın hayatını kaybettiği o taşkınlar yaşanmazdı.

Bir diğer önemli nokta, bu bölgeyi imara kimin açtığı konusu sık sık tartışılıyor. 1994 yılından beri AKP ve ona yakın anlayış… 1994 yılında, biliyorsunuz, şimdiki Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmişti ve o tarihten beri de İstanbul Büyükşehri AKP zihniyeti yönetmektedir. Peki, on beş yıldır bu bölgede niçin bir ıslah yapılmamıştır? Biraz önce söyledim, kaynak gerekçesine sığınamazsınız çünkü kaynak Dünya Bankası tarafından ayrılmıştır. Ama ihmal, vurdumduymazlık, ne yazık ki, “Bir şey olmaz” anlayışı o bölgeyi bakımsız, çaresiz bırakmış ve o sel felaketine maruz kalmıştır.

Gene bu bölgeyi imara açan karar burada, elimde ve altında, değerli arkadaşlarım, “Ali Müfit Gürtuna (Meclis Birinci Başkan Vekili), Zeki Yeşildağ (Divan Başkanı) ve Recep Tayyip Erdoğan (Büyükşehir Belediye Başkanı)...” Tarihi de 10 Mart 1998. Burada açıkça sel yatağı olan dere imara açılıyor ve oraya binalar yapılıyor.

Şimdi, sel felaketinden sonra açıklamalar yapıldı, denildi ki: “Oradaki binaları yıkacağız.” Bazı binaların da istinat duvarını filan yıkmak üzere harekete geçildiğini televizyonlarda görüyoruz, gazetelerden okuyoruz. Ama değerli arkadaşlarım, önemli olan o dere yatağını imara açmamaktı. Bu dere yatağını imara açan, oralara ruhsat veren kararların hepsine Cumhuriyet Halk Partili Büyükşehir Belediye Meclisi üyeleri karşı çıkmışlar ve muhalefet oyu vermişlerdir. Buna rağmen o dereler imara açılmıştır, göz göre göre bu sel felaketi hasarına yol açmıştır, bunun saklanacak, gizlenecek hiçbir tarafı yoktur. Hiç yoksa, ben burada beklerdim ki konuşan arkadaşlarımız gelsinler bir özür dilesinler. Orada 31 vatandaşımız hayatını kaybetti, pek çok insan servetini kaybetti. Hiçbir şey olmamış gibi “İstanbul bir marka şehir oldu, İstanbul’da şakır şakır sular akıyor.” diye bir edebiyat geliştiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, İstanbul’u yaşayanlar, İstanbul’u görenler - herkes biliyor zaten, herkes İstanbul’la çok yakından ilgili- bilir, bir yağmur yağdığı zaman pek çok binanın sel altında kaldığı, trafiğin işlemediği, insanların artık arabalarına binip yollarda bekledikleri bir şehir hâline gelmiştir. Uluslararası pek çok toplantı İstanbul’da yapıldığı zaman toplantının yapıldığı bölge tümüyle trafiğe kapatılmaktadır, âdeta İstanbul’da yaşayanlar uluslararası toplantılara tepki gösterir hâle gelmişlerdir. Dünyanın hiçbir şehrinde -gidiniz Paris’e, gidiniz Londra’ya, gidiniz Berlin’e- bir yerde uluslararası toplantı yapılıyor diye o bölgenin tümüyle trafiğe kapatıldığını, hatta vatandaşların yaya giriş çıkışının engellendiğini görmezsiniz ama biz bir toplantı yapıyoruz, o bölgeleri kapatıyoruz ve insanlara çile çektiriyoruz, sonra da “İstanbul marka şehir oldu, İstanbul’da sular şakır şakır akıyor…”

Değerli arkadaşlarım, İstanbul’da, evet, yağmur yağdığı zaman sular akar, yağmur yağmadığı zaman sular akmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahil olmayın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Şimdi, Istranca dereleri…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yollarda öyle ama evdeki muslukta her zaman sular akar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Bakınız, Istranca derelerinin projesini yapan Cumhuriyet Halk Partisidir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Onlara bile karşı çıktınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Hayır, Istranca Deresi’nin projesini biz yaptık.

BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen Genel Kurula hitap ediniz efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Projesini yaptığımız bir olaya, bir yatırıma karşı çıkmamız mümkün mü? O kadar peşin hükümle hareket ediyorsunuz ki… Zaten siz de şu kavram var: Milat, tarih AKP’yle başlıyor. AKP’den önce hiçbir şey yoktu, İstanbul sıfırdı, İstanbul’da hiçbir şey yoktu, her şeyi AKP yaptı!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Olmaz olur mu, çöpler vardı, çamur vardı…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Türkiye’de hiçbir şey yoktu, hepsini AKP yaptı!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Çöp, çukur, çamur, hepsi vardı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız, yönetimde, idarede devamlılık esastır fakat AKP’de “hukuk” kavramı, “yönetim” kavramı olmadığı için kendinden önce herkesi suçlayan, herkesi inkâr eden bir anlayışa sahipsiniz ve şimdi… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – O kararı…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Nasıl?

Değerli arkadaşlarım, halk oy verir. Oy verdiği zaman iktidarlar değişir ama siz, iktidar değişti diye o ülkenin rejiminin değiştiğini, o ülkenin hukuk sisteminin değiştiğini kabul ediyorsunuz, böyle bir şey yok. Halk size oy verdi diye Anayasa’nın temel hükümlerini değiştiremezsiniz. Halk size oy verdi diye laik, demokratik cumhuriyeti değiştiremezsiniz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Öyle bir niyetimiz yok ki, nereden çıkarıyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Halk size oy verdi diye bayrağın rengini değiştiremezsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Halk size oy verdi diye Türkçenin resmî dil olmasını önleyemezsiniz. Siz zannediyorsunuz ki, bir padişahlık yetkisi size verildi, siz her şeyi değiştiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bir yerde hukuk yoksa demokrasi olmaz. Hukuku çiğneyerek demokrasiyi yaşatamazsınız.

Şimdi, yaşadığımız olaylara bakınız -biraz önce arkadaşlarımız anlattı- bu telefon dinlemeleri, yani Abdülhamit devrinde bile, jurnalciliğin simgesi olmuş bir devirde bile bu kadar yoğun telefon dinlemesi, insanların birbirini izlemesi söz konusu olmamıştır. Ama, siz, bunu, belki, övünme vesilesi yapıyorsunuz, ne kadar güzel herkesi takip ediyoruz, herkesi dinliyoruz… Böyle bir şey yok değerli arkadaşlarım. Sizde şu anlayış var: Bizden olanlar, bize karşı olanlar. Memleketi bölüyorsunuz, insanları bölüyorsunuz. Bir bölücülük aldı, yürüdü. Bize karşı olanların telefonunu da dinleriz, haklı haksız mahkemeye de veririz, tutuklatırız da… Bunlar ne biçim işler?

Şimdi, biraz önce belgeler sunuldu, önümde de var, Adalet Bakanlığı müfettişleri “Şunları şunları dinleyelim.” diyor, onun üzerine hemen bir karar çıkıyor ve insanlar dinlenmeye başlıyor. Ayrıca, o insanlar dinlenirken ilgili ilgisiz herhangi bir şekilde o insana telefon eden birisi, o da dinleniyor, bazı dosyalara, yargı dosyalarına, dava dosyalarına giriyor, alınıyor, belli gazetelerde manşet… Böyle bir insan hakları ihlali olur mu değerli arkadaşlarım? Haberleşme özgürlüğü en önemli özgürlüklerden biridir ama AKP döneminde haberleşme özgürlüğü ortadan kalkmıştır. Kimse kimseyle konuşamamaktadır. Hatta Plan ve Bütçe Komisyonuna katılan Ulaştırma Bakanı dedi ki: “Bunun bir önlemi yok, değerli arkadaşlarım. Bunun garanti önlemi kimsenin kimseyle telefonla konuşmamasıdır.” dedi. Yani düşünebiliyor musunuz, bir hükûmetin bakanı diyor ki: “Haberleşme özgürlüğü istiyorsanız telefonla konuşmayacaksınız.” Eskiden şöyle bir şey anlatılırdı: “Eğer bir yerde aranızda konuşuyorsanız su sesinin önünde, çeşmelerin aktığı yerde konuşun, aksi takdirde dinlenirsiniz.” derlerdi. Şimdi o hâle geldi, neredeyse Meclisin tavanından bile sular akıtacağız veya her yerde çeşmenin önünde konuşacağız. Böyle bir şey var mı değerli arkadaşlarım ? Kimi dinliyoruz? Yargıtay üyelerini dinliyoruz. Yargıtay üyesinin nasıl dinleneceği, Yargıtayın nasıl dinleneceği belli değil mi? Birinci Başkanlar Kurulunun kararıyla dinlenir. Böyle bir karar var mı? Hayır, yok ama fiilî durum, biz dinleriz.

Şimdi, AKP şunu yapmaya çalışıyor: Anayasa’yı çeşitli nedenlerle değiştiremiyor. Anayasa’daki düşünce özgürlüğünü engelleyemiyor, haberleşme özgürlüğünü engelleyemiyor, kuvvetler ayrımını, orada, Anayasa’da mevcut olmaya devam ediyor fakat fiilen kadrolaşma yoluyla artık kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmıştır. Yasama, yürütme, yargı değil mi, üç erk var. İşte, zaman zaman dördüncü erk diye medyayı, basını da dâhil ederler ama medya sizin zamanınızda zaten AKP’ye bağımlı bir sektör hâline gelmiştir. Yasama ile yürütme arasındaki ilişkiyi salı günü Sayın Başbakanın Sayın Meclis Başkanına  karşı sergilediği tavırda gördük. Âdeta, Sayın Başbakan, Meclisin nasıl idare edileceğini, İç Tüzük’ün nasıl uygulanacağını Meclis Başkanına telkin etmektedir, Meclis Başkanından talep etmektedir.

Şaşıyorum, Sayın Başbakanın etrafında, partide çok değerli insanlar var, niye doğru dürüst bilgi vermiyorsunuz? Geçmişte o dinleyici localarında pankart açan çocukların pankart açtıkları için mahkûm olmadıklarını, terör örgütü mensubu olan bazılarının mahkûm olduğunu niçin söylemiyorsunuz da, Sayın Başbakan, artık…

O kadar çok hata var ki bu işte. Bir kere, milletvekili, bu Meclisin üyesi, görüşünü, tepkisini konuşarak da ifade edebilir, pankart açarak da ifade edebilir, çeşitli yöntemleri vardır. Bu, olsa olsa İç Tüzük’le ilgili bir sorundur. Nitekim Meclis Başkanı da gereğini yapmıştır ve “Pankartları toplayın.” demiştir ama Sayın Başbakan “Unutmayın ki, geçmişte pankart açanlar üç yıl hapse mahkûm oldular, milletvekilleri de hapse mahkûm olur.” demeye getiriyor. Yani bu bilgisizliği bağışlamak, anlamak mümkün değil. Sayın Başbakanı doğru bilgilendirmelisiniz ki, o da yanlış görüşler ifade etmesin, yanlış şeyler söylemesin.

Değerli arkadaşlarım, dünyanın her yerinde -herhalde bu vesileyle biraz televizyon izleme fırsatı bulduysanız görmüşsünüzdür- çeşitli parlamentolarda da pankart açıldığını görürsünüz. Pankart açmak…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Tasvip ediyorsunuz, öyle mi?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Tabii, tabii…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bundan sonra böyle bir usul mü olacak?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Arkadaşlarımız açtı. Pankart açılabilir. Burayı yöneten Meclis Başkanı onun uyarısını yapar ama siz, yok bunu suçtur, bunu ceza mahkemesine vereceğiz, yargılanacaksınız filan derseniz, o sizin cehaletinizi ortaya koyar. O nedenle, değerli arkadaşlarım…

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Biz de Ergenekon pankartlarıyla gelirsek ne olacak?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Ergenekon’a da gelelim. Buyurun, gelin. Gelin, gelin…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Çünkü Ergenekon’u da...

Ergenekon, ne yazık ki Türkiye’nin yüz karası bir davadır değerli arkadaşlarım. Hukukun değil, siyasetin egemen olduğu bir davadır. Bize söyler misiniz, dünyanın hangi çağdaş ülkesinde neyle suçlandığını bilmeden bir insan iki yıl tutuklu kalır ve oradaki insanların pek çoğunun bir tek suçu vardır, AKP İktidarına karşı olmaları, Atatürk ilkelerine sahip çıkmalarıdır. (CHP sıralarından alkışlar)

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – O senin görüşün.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Evet. Sayın Başbakan Ergenekon davasının savcısıysa biz de orada hakkı yenen, sesi çıkmayan, savunma hakkı elinden alınmış olan, yıllardır haksız yere hapiste tutulan insanların avukatıyız.(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu artık Avrupa ilerleme raporlarına da girmiş, Batı’daki pek çok insanın da tespit ettiği çok büyük bir haksızlıktır, bir siyasi davadır ve bu davada yargılanan insanların bir tek ortak paydası vardır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen tamamlayınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Tamamlıyorum.

…o da bu iktidara karşı olmalarıdır, laik, demokratik cumhuriyetten yana olmalarıdır.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Bu milletin karşı karşıya kaldığı kötü durum ne olacak?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Şimdi onların içinde suç işlemiş olan, darbeye karışmış olan, cinayete karışmış olan varsa onları ayrıca yargılarsınız. Ama siz, bir Mustafa Balbay’ın, bir İlhan Selçuk’un, bazı profesörlerin hangi cinayete karıştığını düşünüyorsunuz değerli arkadaşlarım?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Biz mahkeme miyiz, biz ne bilelim?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Biraz vicdan lazım, biraz insaf lazım. Onun için, değerli arkadaşlarım, başkalarının felaketinden, başkalarının karşı karşıya olduğu kötü durumdan sadistçe zevk almayı bir kenara bırakalım. Herkese insan gibi, herkese insanca muamele edildiği bir hukuk devletinden yana olalım. Hukuk devleti olmadığı zaman bunun altında biz de kalırız, siz de kalırsınız. Bunu hafızanızdan, bunu aklınızdan çıkarmayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özyürek, teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Teşekkür edecek kadar açarsanız teşekkür eder bitiririm.  (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür etme fırsatı verecek misiniz?

BAŞKAN – Sayın Özyürek, biliyorsunuz bu konudaki tutumumuzu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Sadece teşekkür edeceğim.

BAŞKAN – Yok, teşekkür ediyorum Sayın Özyürek. Lütfen…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Açarsanız, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Mikrofonsuz teşekkür edin Sayın Özyürek.

Buyurun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Peki.

Teşekkür ediyorum, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Muzaffer Gülyurt, Erzurum Milletvekili.

Buyurun Sayın Gülyurt. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubumuz adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ İktidarında Hükûmetimiz 2002 yılından beri, iktidara geldiğinden bu yana sadece komşu ülkelerimizle değil yurt dışındaki bütün ülkelerle ilişkilerimizi artırmak ve ticari, ekonomik, sosyal ve kültürel yönden ilişkilerimizi geliştirmek için çok büyük gayretler sarf etmiştir.

Bu çerçevede, Karadağ ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetimiz arasında bir serbest ticaret anlaşması imzalanmış bulunmaktadır. Bu anlaşma 26 Kasım 2008 tarihinde İstanbul’da imzalanmıştır. Karadağ ile yapılan bu anlaşma, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gümrük birliğinden kaynaklanmaktadır ve ilişkilerimizin, ticaretimizin artmasına, ihracatımızın oraya yönelik olarak artışına sebep olan bir anlaşma olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bu konuşmamın içerisinde sizlere Erzurum’la ilgili bir konuyu ifade etmek istiyorum. Dün çok saygıdeğer bir milletvekilimiz, benim de üniversiteden meslektaşım olan Erzurum milletvekili arkadaşımız gündem dışı konuşma yaparken Erzurum’la ilgili birtakım değerlendirmeler yaptı. Tabii, eksiklerin söylenmesi ve onların tamamlanması noktasında biz her zaman muhalefet partilerinden gelecek olan görüşlere açık olduğumuzu burada ifade etmek istiyoruz ancak eksiklikler söylenirken hakkaniyetin de bir tarafa bırakılmaması gerekir, aksi takdirde bu da bizi fazlasıyla üzmektedir.

Değerli milletvekilleri, Erzurum’la ilgili yapılan çalışmalar konusunda birkaç notu burada arz etmek istiyorum. Bugünlerde Erzurum’u iki üç seneden beri saran bir heyecanımız var, bu heyecanımız 2011 Kış Olimpiyatlarının ilimizde yapılacak olmasıdır. Bu sadece ilimiz adına değil ülkemiz adına onur verici bir olimpiyat olacaktır. Bu olimpiyatların alınışında Sayın Başbakanımızın desteği ve onun verdiği güven son derece etkili olmuş ve olimpiyatlar ilimize verilmiş bulunmaktadır.

Olimpiyatlarla ilgili yapılan çalışmalar ve bunun için yapılan harcamalara bakıldığında, belki Erzurum’a cumhuriyet tarihimiz itibarıyla bakarsak, daha öncesinden baktığımız zaman da hakikaten bu kadar yatırıma yönelik bir meblağ Erzurum’a gelmemiştir. Yapılan çalışmalar 550 milyon Türk lirasını bulmuştur, yani 350 milyon doların üzerinde bir yatırım sergilenmiştir. Burada, sadece Erzurum’a yönelik değil, ülkemize yönelik olarak, ülkemizin hakikaten turizmde, kültürde ve insanların birbirine bağlantısının oluşmasında çok büyük etkili olacak olan bu kış olimpiyatlarına hep birlikte hazırlanıyoruz ve olimpiyatların yapılacağı yerleri gezip gördüğümüz zaman Erzurum’a bu Hükûmetin ne kadar önem verdiğini de buradan ifade etmek istiyorum.

İkinci olarak, biz geldiğimizde Erzurum’da doğal gaz yoktu, hava kirliliğinden insanlarımız neredeyse nefes alamıyordu. Hamdolsun bugün doğal gaz Erzurum’a İktidarımız tarafından getirildi. Oraya abone olan insanlarımızın sayısı çoğaldıkça hava kirliliğimiz de azalmakta ve buna bağlı olarak da hakikaten Erzurum temiz bir havaya kavuşmaktadır.

Ayrıca, il özel idaremizin bu KÖYDES projelerinde yapılan hizmetlerinden bahsetmek istiyorum çünkü değerli meslektaşım “Yedi yıllık AK PARTİ İktidarında Erzurum ihmal edilmiştir, hiçbir şey yapılmamıştır.” diye ifade ettiği için ona bir cevap olması adına ifade etmek istiyorum.

Bakınız, KÖYDES uygulamalarıyla alakalı olarak 2005 ila 2009 yılları arasında 142 milyon 302 bin 399 Türk liralık bir yatırım KÖYDES projesiyle gerçekleştirilmiş; 527 yerleşim birimine şebekeli su verilmiş, 755 kilometre köy yolu asfalt yapılmış, 2.444 kilometre stabilize kaplama, 375 kilometre de yol onarımı ve 664 sanat yapısı gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.

Ayrıca, Sayın Sağlık Bakanımızın Erzurum Milletvekili olması nedeniyle, Türkiye’nin bütün illerine yaptığı hizmetler Erzurum’a da tabii ki yansımış. Uzun yıllardan beri, ben de bir sağlıkçı olmam nedeniyle, Erzurum bir sağlık merkezi olarak hizmet vermiş; bu sağlık merkezi bugün daha da çok genişlemiş, gelişmiş ve Sağlık Bakanlığımız 400 yataklı bölge eğitim hastanesini yapmıştır. Ben buna mükemmel demiyorum, muhteşem diyorum çünkü muhteşem bir hastane hakikaten, ilimize kazandırılmıştır.

Ayrıca, her ilçemize modern bir hastane yapılmıştır ve bu hastanelerimiz âdeta beş yıldızlı bir hastanedir. 2002 yılında ilimizde ambulans sayısı 11 adet iken bugün 68’e yükseltilmiş ve ayrıca bir ambulans helikopterimiz de Erzurum’da, Erzurum’dan uzak il ve ilçelerde hastalanan vatandaşlarımızı ilimizin hastanelerine kavuşturmak için hizmet vermektedir.

Bunun dışında, üniversitemizin de araştırma hastaneleri bulunmaktadır. Daha bundan on beş-yirmi gün önce yeni bir araştırma hastanemiz Sayın Başbakanımız tarafından açılarak hizmete sunulmuştur.

Üniversitemizde yeni fakülteler açmaktayız, yüksekokullar açmaktayız; öğrenci kontenjanımızı artırarak 45 binin üzerinde öğrenciyi elde etmiş bulunmaktayız.

Ayrıca, geçen dönem çıkardığımız bir yasa ile Bilkent, Erzurum’da yine üniversiteye hazırlık olmak amacıyla ta ilkokuldan başlayarak üniversiteye kadar gelecek şekilde, bir kampüs içerisinde eğitim öğretime başlamış ve Bilkent de burada okullarını kurmuştur.

Yine, yakın bir gelecekte Erzurum’da inşallah bir vakıf üniversitesini de kurarak hizmetlere eğitim açısından da devam etmiş olacağız.

TOKİ uygulamalarına baktığımız zaman, yapımı tamamlanan 3.758 konutu biz Erzurumlu hemşehrilerimizin hizmetine sunduk. Şu anda yapımı devam eden 788 tane konut bulunmaktadır. Yine ayrıca, TOKİ ile 1 lise, 4 ilköğretim okulu, 3 cami, 4 ticaret merkezi, 5 adet pansiyon, 2 adet çok amaçlı salon ve 1 adet de kütüphane gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.

2002 seçimlerinden önce Erzurum’da başlanmış olan ama bir türlü bitirilemeyen bir havaalanı, havalimanı terminal binamız vardı. 2 milyon yolcu/yıl kapasiteye sahip olan, 22.790 metrekarelik bu terminal binasını tamamlamak, bitirmek de bize nasip oldu ve oradan 2002 yılında bakınız, 94.610 yolcu geçerken bizim yapmış olduğumuz bu hizmetin sonucunda 2008 yılında 527.505 yolcu seyahat etmiştir. Uçak sayısı 2002 yılında 1.755 iken 2008 yılında 4.842’ye yükselmiştir. Dolayısıyla bu kadar hizmet yine AK PARTİ İktidarının çalışmaları ve Erzurum’a getirdiği hizmetlerin sonucu elde edilmiştir.

Karayollarımızın yaptığı çalışmalara bir göz atalım. 2003 yılı öncesine kadar sadece 49 kilometre bölünmüş yolumuz vardı ama 2003 yılından sonra 344 kilometre daha buna ilave ederek bugün 393 kilometrelik bir bölünmüş yola sahibiz. Hâlen 93 kilometrelik bir yol daha, güzergâh daha bölünmüş olarak devam etmektedir. Hedefimiz 707 kilometreye çıkarmaktır. Toplam rakam 425 milyon Türk lirasıdır.

Ayrıca, bir şey daha söyleyeyim: Yıllar öncesinden beri, yine bizden önceki hükümetler döneminde başlatılmış ama bir türlü hayata geçirilememiş olan Erzurum Tekman yolunun -bugün Tekmanlıların üzerinde çok durduğu, bizden büyük bir istekle talep ettikleri- çalışmaları tamamlanmak üzeridir. Bu yazın biz diğer milletvekili arkadaşlarımızla beraber gezdik. Palandöken’in zirvesi aşıldı, artık teker bundan sonra düze çıktı. Bundan sonra, yakın zamanda, inşallah Tekman yolumuz da tamamlanacaktır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – İniş aşağı gideceksiniz, iniş aşağıya!

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Bunun dışında, baktığımız zaman Erzurum’da insanlarımızın maddi durumunda belki zayıf olanları var, Sosyal Yardımlaşma Fonu’ndan biz o fakir insanlarımıza da destek oluyoruz. Ama şuradan da görüyoruz ki, Erzurum’da 2002 yılında 45.103 araç varken bugün 72.148 tane araç Erzurum trafiğinde seyir hâlinde bulunmaktadır. Bu araçların sayısının artmasına rağmen, aldığımız bilgiler doğrultusunda, trafikte kaza oranı düşmüş, ölümlü ve yaralanmalı kazalarda büyük oranda azalma meydana gelmiştir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bravo!

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Ayrıca şunu da ifade etmek istiyorum: Esnafımızın durumunun kötü olduğundan ve ayrıca Ticaret Odasına bağlı şirketlerin kapandığından bahsediliyor.

Değerli arkadaşlar, bakınız, 2009 yılı itibarıyla Erzurum’da 119 tane şirket kapanmış, doğru ama buna karşın 195 tane limitet ve anonim şirket açılmıştır.

Ayrıca, 35 kooperatif kapanmış ama buna karşılık 47 kooperatif açılmıştır.

Durumu iyi olmayan esnafımız da var. Biz de onlarla devamlı ilişki içerisindeyiz, kendileriyle konuşuyoruz ama esnafımızın borçlarını ödemesi için onlara sicil affını biz çıkardık, faiz oranlarını biz düşürdük ve bütün bunların sonucunda esnafımız borcunu ödeyerek yeni krediler alabiliyor.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Ne kadar karşılıksız çek var?

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Ancak burada bir eksikliğin olduğunu ben de itiraf etmek isterim, zira borcunu ödemiş olan bir esnafımız, hiç borcu olmasa dahi Merkez Bankasındaki işlemleri silinmediği için önü kapanmış durumda oluyor. Bunun da düzeltilmesi lazım. Araştırdım, esnafımız bizzat kendisi müracaat ederse Merkez Bankasından sildirebiliyormuş ama buna bir kolaylık getirilmesinin de faydası olacağını düşünüyorum.

EŞREF KARAİBRAHİM (Giresun) – Çek, çek!

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Ayrıca, KOSGEB çalışmalarımızla esnafımıza, KOBİ’lerimize destek verdiğimizi de buradan ifade etmek isterim.

2003-2008 yılları arasında 200 adet KOBİ desteklenmiş ve geri ödemesiz hibe para verilmiştir. Bunun dışında, 208 işletme kredi başvurusunda bulunmuş ve bunların kredileri onaylanarak, bugünkü parayla 10 milyon 874 bin 658 lira kredi temin edilmiştir.

5 Mayıs 2009, KOSGEB Kanunu’nun çıkışıyla sanayi dışı KOBİ’lere, yani hizmet sektöründe görev alanlara da ayrıca destek verilmesi kabul edilmiş, bunun için de Erzurum’da yoğun müracaatlar olmuştur.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, on beş dakikadır Erzurum’u anlatıyor, konuya dön diye hiç sesiniz çıkmıyor.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) - Bir diğer konuya geçiyorum değerli milletvekilleri, tarım konusu. Erzurum, bilindiği üzere hayvancılık yapan, tarımı daha ziyade hayvancılığa dayanan bir ilimiz. Burada hayvancılık konusunda baktığınız zaman 2000 yılında 547 bin 182 büyükbaş hayvan varken, bugün 543 bin 894 hayvan var. Yani sayıda herhangi bir azalma söz konusu değil. Küçükbaşa baktığımız zaman burada bir azalmanın olduğunu görüyoruz. Şöyle ki, 2000 yılında 956 bin 634 küçükbaş hayvan varken, bugün 651 bin 253’e düşmüştür. Eksilme oranı yüzde 31,9’dur. Ama Türkiye geneline baktığınız zaman bu eksilme oranı eksi 32,4’tür. Yani, Erzurum’daki azalma Türkiye genelinden daha azdır.

Ha, biz bunları da artırmak için gayret ediyoruz. Şöyle ki, burada yapılan çalışmalarda il dışına sevk edilen hayvan sayısı artmıştır. 2002 yılında 72 bin büyükbaş hayvan il dışına gönderilirken, bugün 161 bin 807 hayvanın il dışına sevkinin yapıldığını buradan ifade etmek istiyorum.

Tarımsal desteklere baktığımız zaman…

BAŞKAN – Sayın Gülyurt, biraz da isterseniz tasarıyla ilgili konuşursanız…

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Tasarıyla ilgili başında ifade ettim. Bitiriyorum efendim, Sayın Başkanım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, on dört dakikadır Erzurum’u anlatıyor, uyardığın yok!

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Tarımsal desteklemede de yine büyük bir oranda destek sağlanmıştır. Ancak şunu ifade etmek istiyorum. 31 Ekim 2009 tarihinde, burası çok önemli sayın milletvekillerimiz… (MHP sıralarından gürültüler)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Bunu dinliyoruz!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Erzurum, Karadağ’ın neresine düşüyor Sayın Başkan!

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Özellikle, DAP bölgesindeki görev yapan sayın milletvekillerimizin dikkatine sunmak istiyorum. 31 Ekim 2009 tarihinde GAP projesiyle alakalı olarak Bakanlar Kurulumuz bir kararname çıkardı yani süt sığırcılığı yatırımlarının desteklenmesi için çok önemli bir kararname çıkardı.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Karadağ’da mı oluyor bu olay?

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Dün Sayın Başbakanımızla yaptığımız görüşme sonunda, ilgili bakanlıklarla yaptığımız görüşmeler sonucunda [CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)] Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki illerimizin de bu süt sığırcılığı yatırımlarını destekleme programına alındığını, alınması için çalışıldığını buradan ifade etmek istiyorum ve bu müjdeyi Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki bütün illerimize buradan vermek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, son olarak şunu da ifade etmek istiyorum: Erzurum’da iki üç gündür bir sıkıntılı olay yaşandı. Bir yavrumuz, Musa ismindeki bir yavrumuz önce kaçırıldı, daha sonra da hunharca katledildiği öğrenilerek cenazesi bulundu. Bu manada, çalışmalar çok sıkı şekilde devam etti ve bu çalışmalar sonucunda…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Önce o çocuğu öldürmemek lazım, çalışmayı boş ver.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – …yavrumuzun cenazesi elde edilmiş oldu ama tabii ki biz hepimiz buna üzüldük, yüreğimiz parçalandı.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Hiç parçalanmış gibi durmuyorsunuz beyefendi!

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sen inekleri say!

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Ben yavrumuza Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum. Ama olayların aydınlığa kavuşmasında, başta İl Emniyet Müdürümüz olmak üzere bütün emniyet mensuplarının çok olağanüstü gayretleri olmuştur, ben buradan kendilerine teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, ben partimizin, AK PARTİ’mizin, Sayın Başbakanımızın önderliğinde Hükûmetimizin ilimize yaptığı çalışmalardan sadece bir demet sundum. Belediye başkanlarımızın yaptığı çalışmaları da burada ifade etmek istemedim, ifade etmeye zamanım olmadı ama şunu söylemek istiyorum: Şu bardağın yarısı boş, yarısı dolu, bizim dolu tarafını görerek hareket etmemiz lazım, hep eksik tarafını görerek hareket edersek yanlış yapmış oluruz. [CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)]

Ben şöyle diyorum: Güzel gören, güzel düşünür. Dolayısıyla, biz güzel düşünelim, sizlerin de bize önereceğiniz, eksiklerimizi giderme noktasındaki tavsiyelerinizi biz her zaman dikkate alırız ama Hak’tan, hakkaniyetten ayrılmamak kaydıyla olduğu takdirde, hepimiz bundan yararlanırız diyorum.

Ben bu vesileyle, bu sözleşmenin, bu kanunun hem Karadağ hem de ülkemiz için hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, anlaşma konusunda bayağı bilgilendik!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Feyiz aldık, bir daha bekleriz!

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Bravo! Karadağ konusu ancak bu kadar anlatılırdı!

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Erzurum’un sorunları, hayvancının sorunları…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – AKP’nin Karadağ uzmanı bu arkadaş!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gülyurt.

Tasarı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve aynı zamanda şahsı adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Sürenizi birleştiriyorum, otuz dakika.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 407 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Karadağ bir Balkan ülkesidir. Karadağ ile bu milletin Balkan topraklarında hükümran olduğu dönemde çok yönlü ve çok derin ilişkileri olmuştur. Daha sonra Osmanlının Balkanlar’dan çekilmesinin ardından yaşanan hazin olayların içerisinde Karadağ da kendi çapında nasibini almış. Müslüman Boşnakların katledildiği, Arnavutlara karşı zulümlerin uygulandığı ve “Balkan faciası” olarak bildiğimiz 1990’lı yıllarda Karadağ devleti de oluşma sürecine girdi ve neticede bağımsız bir devlet olarak Birleşmiş Milletlerde yerini aldı. Dolayısıyla, bizim geçmişte tarihî, siyasi ilişki içerisinde bulunduğumuz Karadağ’la elbette ki serbest ticaret anlaşması yapmamızda fayda vardır. Dolayısıyla, bu ülkeyle serbest ticaret anlaşmasını öngören kanun tasarısının uygun olduğuna ilişkin Milliyetçi Hareket Partisi görüşünü bu şekilde huzurunuzda ifade ettikten sonra, uygun bulmadığımız konular hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmet kararlı bir biçimde Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesi içerisinde Borçlar Kanunu’yla ilgili çalışmalarını sürdürmekte ve bu Borçlar Kanunu’nu mutlaka belirli bir tarihe kadar kanunlaştırarak, kendilerince önemli bir hizmet yaptıklarını ifade etmekteydiler. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, biz, özel hukuk ilişkilerinin anayasası niteliğinde bulunan Borçlar Kanunu’nun olgun bir şekilde, kâmil bir kanun hâline gelebilmesi için elimizden gelen çabayı göstermeye çalıştık fakat AKP’nin dayatmacı tavırları neticesinde bir türlü sosyal bir mutabakatı temin edebilecek siyasi bir zemini bulamadık. Dolayısıyla, Milliyetçi Hareket Partisi bu kanunun olgunlaştırılmasına yönelik katkılarını muhalefet olarak yerine getirmeye çalıştı fakat ne hazindir ki sayın AKP yöneticileri, bu kanunun engellendiğini ifade etmek suretiyle, antidemokratik tavırlarını bugün ifade ettiler.

Değerli arkadaşlarım, bir kanunun olgunlaştırılmasına sağlanacak bir mutabakatla katkıda bulunabileceğiniz gibi, yapacağınız muhalefetle de katkıda bulunursunuz çünkü bu kanun uygulayıcılar tarafından hem gerekçeleriyle hem metniyle hem de değişik önergeleriyle değerlendirilecektir fakat böyle bir katkıyı dahi hazmedemeyen AKP, bugün her ne olduysa Borçlar Kanunu’nu gündemden çıkardı ve huzurunuzda görüldüğü gibi, birtakım uluslararası anlaşmaların uygun bulunmasına ilişkin kanun tasarılarını gündeme getirdi.

Değerli arkadaşlarım, bugün ne oldu da böyle oldu? Bugün, Türkiye gündemine bomba gibi düşen, Türkiye gündemini ciddi bir şekilde etkileyen hadiseler cereyan etti. Bunların birkaç tanesini sizlerin bilgisine sunmak istiyorum:

Bugün, İstanbul Başsavcısının telefonlarının dinlendiği basın marifetiyle kamuoyuna duyuruldu.

Bugün, Yargıtay santralinin dinlendiğine dair bilgiler kamuoyuna duyuruldu.

Bugün, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili bu konularla ilgili bir açıklama yaptı ve bugün, Yargıtay Başkanlık Divanı konuyu görüşmek üzere gündemine aldı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bunları olabildiğince kısaltarak sizlerin bilgisine sunmak istiyorum. Bu bilgileri sunarken de hepimizin çocukken okuduğu “Jurassic Park” adı altında bir hikâyeyi de gündeme getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir bilim adamı eski çağlarda yaşayan yaratıkların bu yüzyıla tekrar, bilim ve teknolojiyi kullanarak kazandırılmasının mümkün olup olmadığını araştırır ve bu amaçla bir ada bulur. Bu adada da o yıllarda yaşayan yaratıkların genlerinin bulunduğu birtakım maddeleri alarak bunların üzerinde gen teknolojisine göre geliştirmeler yapar ve öyle yaratıkları yaratır. O eski çağların yaratıkları günü gelir ki kendisini yaratan teknolojiyi de aşarak adayı ele geçirir ve o düzeni olduğu gibi ortadan kaldırır.

Şimdi size ifade edeceğim gelişmeler 21’inci yüzyılda, demokratik değerlerin olabildiğince genişlediği, insanların bireysel hürriyetlerinin alanlarının genişlediği bir dönemde AKP İktidarının yedi yılda yarattığı Jurassic Park canavarlarından bahsetmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Yargıtayın telefonunu dinlemişler. Bugün gazeteye yansıyan bilgiye göre Yargıtayın telefonunu İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi vermiştir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kararını…

FARUK BAL (Devamla) – İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi kararını vermiş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yargı, yargıyı dinliyor yani.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Yargıtayın telefonu dinlenmez mi? Dinlenir. Hangi usulle dinler? Yargıtay üyelerinin soruşturma usulüne tabi olarak dinlenir. Yani Yargıtay üyelerinden herhangi birisinin hakkında bir suç iddiası var ise bu suç iddiası Yargıtay içindeki organlarda değerlendirilir ve ondan sonra bir soruşturma açılıp açılmayacağına karar verilir. Soruşturma açılacak ise bu soruşturma kapsamı içerisinde değerlendirilebilir ancak Yargıtay üyelerinin telefonlarının dinlenmesine İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi karar veremez. İşte, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, yetkilerini aşarak, cesametini aşarak, Ergenekon soruşturması ya da çete, örgüt soruşturması kapsamında olacak ki -çünkü böyle bir soruşturmayla Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesi ile geniş bir göreve sahiptir- Yargıtay üyelerini potansiyel bir suçlu olarak görüyor ve bu potansiyel suçlu yargı üyelerinin dinlenilmesine karar veriyor.

Değerli arkadaşlarım, ortaya çıkan sonuç ne kadar ağırdır, ne kadar vahimdir, onu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bu Yargıtay ne iş yapar? Yargıtay, hukuk ve ceza davalarının üst derece mahkemesi olarak hukuka uygunluğunu denetler, bozar veya tasdik eder. Bunu bir kenara bırakalım.

Onun dışında Yargıtay ne yapar? Yargıtay:

1) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun üyelerini seçer. Demek ki yargının tümünün üzerinde özlük haklarıyla ilgili olan bir yüksek yargı organı Yargıtay tarafından seçilmekte ve seçilen bu kurulun işlemesi ve çalışmasıyla ilgili bilgiler de Yargıtay santralinde konuşulmaktadır.

2) Yargıtay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin seçimi yanında, Anayasa Mahkemesinin üyelerini de seçer yani Yüksek Mahkeme üyelerini de Yargıtay seçer. Bu gibi görüşmeler de tabii ki Yargıtay santralinden de yapılır.

3) Yargıtay, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısını da seçer.

Dolayısıyla, karşımıza çıkan bu üç önemli organ, ülkemizin parlamenter demokratik sistemde yasamayı ve yürütmeyi dengeleyecek ve denetleyecek olan yargı organlarının belirlenmesinin kaynağıdır. Bu kaynağın dinlenmesi, parlamenter rejimlerde, yasama organı başta olmak üzere, yürütmenin dengesiz ve denetimsiz bir alana çekilmesi sonucunu doğurmaktadır. İşte bu telefon dinlemesi -Yargıtayın telefonlarının dinlenmesi- bu kadar vahimdir, bu kadar ciddidir, bu kadar ağır sonuç doğuracaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu dinleme ile ilgili birtakım tespitlerin yapılması için bağımsız ve teminat altında olduğunu bildiğimiz bir mahkeme, Telekomünikasyon İletişim Daire Başkanlığında bir inceleme yapıyor. Telekomünikasyon Daire Başkanlığı dediğimiz yer hakkında bilgi vereyim: Bu daire başkanını bizzat başbakan tayin eder, bu daire başkanını bizzat Başbakanlık denetler, onun dışında bir denetim alanı yoktur.

İşte buradan almış olduğu güçten olacaktır ki gelen mahkeme heyetinin, telefon dinlemelerinin yapıldığı asıl alana girmesini engeller, mahkemenin çalışmasını engeller, mahkemenin tespit yapmasını engeller ve mahkemeye vermekle mükellef olduğu, dinlediği telefonlarla ilgili bilgisayarların hard disklerini vermez. Yani bağımsız bir yargının çalışma alanını daraltır, bağımsız yargı organının faaliyet alanını da beklenildiği gibi Başbakanlıktan aldığı yetki ve Başbakanlıktan aldığı güç ile dengelemekte, denetlemekte ve engellemektedir.

Değerli arkadaşlarım, bütün bunlara karşı bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Sayın Başkanı bir basın açıklaması yaptı. Bu basın açıklamasını hem yüce milletimize hem de bu gazi Meclisin değerli üyelerinin takdirine sunmak istiyorum.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun basın açıklamasında şu ifadelere yer veriliyor: “Gelişmeler Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından dikkatle takip edilmektedir. Türkiye’de -dikkat buyurun değerli üyeler- böyle bir korkunun yaratılmış olması günlük yaşamda bile insan haklarının ihlali olarak değerlendirilmektedir.”

Değerli arkadaşlarım, bu korku nerede yaratılmıştır? Bu korku yargı alanında yaratılmıştır. Bu korkunun yargı alanında yaratılmış olmasını, özellikle AKP milletvekillerinin bilgisinde olduğunu umduğum Mecellei Ahkâmı Adliye'deki “hâkim”in tarifine referans göstererek önemini açıklamaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlarım, bizim meri hukukumuzda “hâkîm”in tarifi yoktur ama Mecelle’de vardır. Mecelle’de hâkimin, hakîm, mekîn, müstakîm ve metîn olduğu ifade edilmektedir. Bu sıfatların içerisinde korkusuzluk vardır, her birinde korkusuzluk vardır. Bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapmış olduğu açıklamayla yargı üzerine bir korkunun düşürüldüğünü anlıyoruz. Yargı üzerine düşürülmüş olan bu korku, sözlerimin başında ifade ettiğim gibi -daha sonra da temas edeceğim- parlamenter demokratik sistemin denetlenmesi ve dengelenmesiyle ilgili yargı gücünün sınırlandırılması, yargı gücünün zafiyete sokulması amacıyla yapılmaktadır. Demek ki yaratılmış olan bu korkunun yargıyla ilgili faaliyetleri yönlendirmeyle, güdülmeyle, yandaş olarak üretilen hâkimlere yol verme suretiyle gerçekleştirileceği değerlendirilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 11/6/2009 tarihinde 331 sayılı Kararı’yla Adalet Bakanına hâkimlerin sınırsız bir şekilde, savcıların sınırsız bir şekilde dinlenilmesiyle ilgili bir mahkeme kararına ulaştığını, bu mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, hukuka aykırı olan bu mahkeme kararının hukuk yoluyla bozulması için yazılı emir yoluna başvurulması noktasında uyardığını ifade etmektedir. Bu uyarı 11/6/2009 tarihinde yapılmıştır. Yani, haziran ayından bugüne kadar beş aya yakın süre geçmiştir, beş aya yakın süre. Bu karar eğer başka sebeplerle ortadan kaldırılmamış ise hâkimler ve savcılar sınırsız bir şekilde bu yanlış karara göre dinlenilmektedir. O zaman, Adalet Bakanının üzerine düşen görev nedir? Kanunun verdiği görevi yerine getirmektir. Kanun ne görev veriyor? Hukuka aykırı olan, yargı denetiminden geçmemiş olan kararların yazılı emir yoluyla bozulmasını emrediyor. Adalet Bakanı işte bunun gereğini yerine getirmemiştir ve bunun gereğinin yerine getirilmemesi korku dediğimiz insan tabiatına en aykırı duygunun “hâkim” dediğimiz hepimizin vicdanı makamında, herkese lazım olduğunda güvenli  bir merci olarak adaleti sunacak kişilerin yüreğinde oluşan korkuyu ortadan kaldıracak işleri yapmamıştır. Demek ki o korku bugünlere kadar devam edebilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Yargıtayda bu korku, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunda bu korku, daha alt mercilerdeki hâkim ve savcılarda bu korku ile Türkiye bir korku imparatorluğunun bir alanını AKP İktidarında ele geçirmiş durumdadır. Ekonomik alanda ise bunun vergi müfettişleri, sigorta müfettişleri, hesap uzmanları marifetiyle yapıldığını hepimiz bilmekteyiz. Televizyonlara reklam veren şirketlerden tutun, televizyonlara, gazetelere, yandaş televizyon ve gazetelere reklam vermeyen şirketlerin vergi ve sigorta işlemlerinin araştırılmasına kadar bu korku imparatorluğunun uçlarını görmemiz mümkündür.

Değerli arkadaşlarım, bu korkunun yargıyla ilgili olmak üzere bir bölümünü daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesi uyarınca yetkili olan –o yetkili olanı da biraz önce ifade etmiştim sizlere- bir savcının talebi üzerine, Adalet Bakanı… Son cümlesini dün okudum, bugün de okuyacağım çünkü çok önemlidir. Bunun önemini tekrar ede ede anlamayan arkadaşlarımıza anlatmaya çalışacağım.

Son cümlede soruşturma izni veriliyor. Bu soruşturma izninin kapsamı şu; aynen bu soruşturma izninden okuyorum: “Bu bakımdan Ergenekon adıyla bilinen soruşturma sırasında mahkeme kararlarına dayalı teknik takiplerde, gizli tanık ifade tutanaklarında, Osman Akyıldız adıyla gönderilen elektronik posta mesajında, Veli Küçük’ün ajandasından elde edilen notlarda ve İşçi Partisinin Ankara merkezinde yapılan aramada bulunan ve üzerinde Nusret Senem yazılı CD’lerde adı geçen ve –buraya kadar sayıyor, “ve” diyor ilave ediyor, ilaveye bakınız- 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na tabi bulunan cumhuriyet başsavcısı, cumhuriyet savcısı ve hâkimler hakkında ihbar yazıları ve ekinde belirtilen konularda inceleme ve araştırma yapmak üzere…” diye bütün hâkim ve savcıları kapsama alabilecek bir soruşturma izni.

Değerli arkadaşlarım, soruşturma izni iki şeyle sınırlıdır: Bir, hangi kişilerin soruşturulacağına ilişkin burada yazılı olması lazım; Ali, Veli, Hasan, Hüseyin, her kimse. İki, hangi konuda soruşturma yapılacağı yazılı olması lazım. Yani soruşturma izninin iki tane sınırı vardır, biri kişi bakımından, diğeri konu bakımından. Bu niçin yapılmıştır? Bu, kişilerin özel hayatına müdahale edilmesin diye yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, kişilerin özel hayatı o kadar mübarek ve mukaddestir ki bunlar evrensel insan hakları kavramında mütalaa edilmiştir. Sadece son yüzyılın Avrupa değerlerine göre tespit edilmiş insan haklarıyla ilgili değildir bu. AKP sırasında yer alan arkadaşlarım, geçmişleri itibarıyla daha iyi bileceklerini tahmin ettiğim için söylüyorum: Peygamber’in Veda Hutbesi’nde dahi bunun, insanların özel hakları, özel hayatlarının ne kadar mübarek ve mukaddes olduğu ifade edilmiştir. İşte, kanunlarla sınırlandırılmış, inançlarımız ile sınırlandırılmış alana niçin giriyorsunuz? Kanunlarla sınırlandırılmış, inançlarınızla “günah” diye sayılmış yere niçin giriyorsunuz? Değerli arkadaşlarım, buraya niçin girildiğini irdelememiz lazım veya nasıl girildiğini incelememiz lazım.

Bu kadar vahim bir sonuç doğuracak soruşturma iznini Adalet Bakanlığının bürokratlarının bilmemesi mümkün değil, mümkün müdür? Hayır, Adalet Bakanlığının bürokratları bunları bilir. Hem konuyla sınırlamayı bilir hem kişiyle sınırlamayı bilir. O zaman “Onların bilgisizliğinden olmuştur.” dememiz mümkün değil, bu ihtimali elimine ediyoruz.

İkinci olarak ihtimal, Sayın Bakan hakikaten bu soruşturma iznini verirken bütün hâkim ve savcıları da kapsayacak şekilde mi bu soruşturma iznini vermiştir? Hayır. Sayın Bakanın da böyle bir soruşturma iznini verebilecek bir cumhuriyet hükûmetinin bakanı olduğuna ihtimal vermiyorum.

O zaman akla üçüncü bir ihtimal geliyor: Bu kadar dişi, bu kadar doğurgan ve bu kadar istediğiniz yöne çekilebilecek şekilde bu yazı niçin yazılmıştır? O zaman bu yazının kaynağına bakmamız lazım. Yazı, “Ergenekon” diye, o Türk mitolojisinin mübarek ve mukaddes kelimesini de terör ile ilişkilendirerek kamuoyuna sunan anlayıştan gelmektedir.

Burada AKP’nin varması gereken sonuç, değerli arkadaşlarım, Jurassic Park’ın yaratmış olduğu canavarlar, acaba, Adalet Bakanlığının içine de girdi, onların yetkilerini kullanabilecek cesamette büyüdükleri, onların yetkilerini kullanabilecek, sınırlarını belirleyebilecek bir cesamete ulaştı ve Adalet Bakanlığını da kuşattı mı diye bir soru aklımıza geliyor ve maalesef şüpheler burada yoğunlaşıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar olur mu? Olur.

Bakın, bu kadar olura iki örnek daha vereceğim. Biraz önce, CHP kanadından bir arkadaşımızın basın toplantısını izledik ve bu Meclisin Başkanına, yani Türk milletinin iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanına bu Meclisten çıkan Hükûmetin başının talimat verdiğini canlı olarak dinledik. Bu da demokratik, parlamenter sistemin denge ve denetimi açısından, denetim makamında olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu gazi Meclisin fonksiyonlarının ne kadar gasbedildiğinin, fonksiyonlarının ne kadar sınırlandırıldığının bir önemli özelliğidir.

Daha vahimini okuyorum size. Bu da dün Meclis Televizyonunda yayınlanan bir ilan. Basın açıklaması. Başından okuyacağım. Hepsini sizin bilginize sunacağım, izlemeyen olabilir.

“Basın bülteni, tarih 11 Kasım 2009.

Basın açıklaması: Türkiye Büyük Millet Meclisi İletişim Daire Başkanlığından bildirilmiştir. -Bildiren burası- Türkiye Büyük Millet Meclisi İletişim Daire Başkanlığından bildirilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun dün, 10 Kasım 2009 Salı günü yapılan oturumunda yaşanan olaylardan büyük üzüntü duyulmuştur.” Kim duymuş? İletişim Daire Başkanı duymuş. “Bu durum bazı sayın milletvekillerinin İç Tüzük’te düzenlenmiş olan uyulması zorunlu kurallara uymamalarından kaynaklanmıştır.” Kim karar veriyor? İletişim Daire Başkanı karar veriyor. Kime karar veriyor? Sadece muhalefetin değil, sizin milletvekillerinizin davranışlarını eleştirerek, üzüntü duyduğunu ifade ediyor.  “Dün yaşanan pankart açma olayı, kürsü işgali ve hatibe saldırı gibi eylemler asla kabul edilemez ve demokrasinin gereğiymiş gibi takdim edilemez.” Kim karar veriyor? İletişim Daire Başkanı karar veriyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bizi AKP’lilerle karıştırmış.

FARUK BAL (Devamla) – “Bu Meclis hepimizin Meclisidir.” diyor. O kim? O, milletin birisidir sadece, bir ferdidir. Bu sıfatla söylüyorsa doğru ama Meclisi sahipleniyor ve Meclise de ortak oluyorsa o yanlıştır.

“Meclisimizin saygınlığını korumak Meclis Başkanlık Divanının olduğu kadar tüm siyasi parti gruplarının da görevidir.” Sizi aştı yetkisi, Meclis Başkanlık Divanını da hizaya çekiyor. Arkasından siyasi parti gruplarının grup başkan vekillerini de hizaya çekiyor. Devam ediyor: “Yaşananları görüşerek gereken tedbirlerin bir an önce alınması amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı 16 Kasım 2009’da toplantıya çağrılmıştır.” Sanki kendisi çağırmış gibi bunu da ifade ediyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kenan Evren mi bu yahu?

FARUK BAL (Devamla) – Meclisimizin itibarı ve saygınlığını zedeleyen bu haber ve yorumlardan derin üzüntü duymuş bu arkadaş ve devam ediyor… Bu, Meclis Başkanının bildirisi değil, olmadığını da bakın okuyacağım cümlelerle ispat ve tevsik ediyor: “Meclis başkanlarını kimse azarlayamaz, kimse talimat veremez. Onlar milletin Meclisinin başkanlarıdır.” Bu hükmü de veriyor ve devam ediyor: “Sayın Meclis Başkanımız da, başkanvekilleri de yönettikleri oturumlarda sadece Anayasa ve Tüzük hükümlerini uygulamışlardır ve uygulayacaklardır. Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

Değerli arkadaşlarım, bu değerlendirmeyi yapan, Meclis Başkanlık Divanı başta olmak üzere siyasi partilerin gruplarını hizaya çeken, sıygaya çeken…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Acaba Mecliste bir cunta mı var?

FARUK BAL (Devamla) – …milletvekillerini hizaya çeken bir Meclis bürokratıdır. İşte yasamanın geldiği, işte “millî iradenin tecelligâhı” dediğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi, işte “devletin kurucusu, Kurtuluş Savaşı’nı veren Meclis” dediğimiz Meclisin, gazi Meclisin düştüğü durum budur. Değerli arkadaşlarım, bu da aynen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –  Bir çete herhâlde!

FARUK BAL (Devamla) - …aynen Yargıtayın dinlenmesi kararını veren, Jurassic Park’taki yaratıklar gibi, yasama organı içerisinde bir Jurassic Park örneğini ortaya koymaktadır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Faşizm örneği ya!

MUHARREM VARLI (Adana) – Bizi karıştırmış, bizi karıştırmış. Bize sözü geçmez onun da başkalarına geçer.

FARUK BAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar yedi yıllık AKP Hükûmeti döneminde olmuştur ve özetleyecek olursak ortaya çıkan sonuç: Kırk tane fındık kırılmıştır, kırılan fındıkların içerisinde yara, sadece bireysel olarak bu uygulamalardan zarar gören insanlar değil, fakirleşen millet değil, işsiz kalan insanlarımız değil, iş arama umudunu kaybetmiş insanlarımız değil, çekinin karşılığını ödeyemediği için hapislere düşmüş insanlar değil, siftah yapmadan kepenk kapatan esnaf değil, iflas etmiş olan tüccar değil, “verimsizliği ve üretimsizliği” artık, sıfat hâline getirmiş, çökmüş sanayi değil, ithalata dayalı ve borçlanmaya dayalı bir ekonomik sistem değil. Buradan zarar gören… Benim anlatmak istediğim, parlamenter demokratik sistemin genetiği değiştirildi, genetiği.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – GDO’lu oldu!

FARUK BAL (Devamla) - Korku imparatorluğu kuruluyor. Sözlerimin başına referans yaparak ifade ediyorum: Korku imparatorluğunu bertaraf edecek olan korkmayan organlar korkutuluyor; yargı korkutuluyor, hâkimler korkutuluyor, hâkimlerin bağlı bulunduğu özlük haklarıyla ilgili kurul korkutuluyor, hâkimlerin kararlarını değerlendirecek olan Yargıtay korkutuluyor…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Meclis Başkanı korkutuluyor.

FARUK BAL (Devamla) - …Meclisimizin kararlarının Anayasa’ya uygunluğunun değerlendirileceği Anayasa Mahkemesi üyelerini seçecek olan Yargıtay korkutuluyor, gerektiğinde anayasal görevleri üstlenmiş olan Yargıtay Başsavcılığı korkutuluyor ve bu korku imparatorluğu tüm yargıyı iki hâle getiriyor. Yargının bir bölümü felçli bir hastanın hareketsizliği içerisine sürükleniyor. Bunlar yandaş olmayan hâkimler. Diğerleri ise saralı bir hastanın çırpınışı gibi size yaranmaya çalışıyor. Bunlar da yarattığınız yandaş hâkimler.

Değerli arkadaşlarım, ben kırk yılımı hukuka vermiş bir insanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen tamamlayınız.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hayatımda öğrendiğim hiçbir hukuk bilgisinin bir sistemin genetiğini bu kadar bozarak yargıyı bu kadar korkutmuş olduğu bir bilgiyi öğrenemedim, göremedim ama devri iktidarınızda sayenizde yaşayarak görüyoruz.

Buradan Hükûmete sesleniyorum: Bu korku, günü gelecek Jurassic Park canavarı gibi sizin de sonunuzu getirecektir. Çünkü adalet mülkün temelidir. Siz bu temelle oynuyorsunuz, devleti temelinden sarsıyorsunuz, parlamenter demokrasinin genetiğini bozuyorsunuz. Yapacağınız ilk iş, derhâl “korku” dediğimiz hadiseyi ortadan kaldıracak, açık, seçik, şeffaf, muhalefetin de katılımını sağlayacak bu dinleme olaylarını inceleyip her kim nereden talimat alıyorsa, ne rütbeye, ne makama sahip olursa olsun hiç birisine imtiyaz hakkı vermeden bunların sonuçlarına herkesi katlandıracak açık, şeffaf bir soruşturma.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Tasarı üzerinde şahsı adına söz isteyen Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün.

Buyurun Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, siz şimdi AKP Grubu adına konuşana “hem şahsınız adına hem grup adına” dediniz, MHP adına konuşan kişiye de “hem şahsınız adına hem grup adına…” Bu üçüncü kişisel söz nereden çıktı?

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, bir bakın bakalım, sizin ağzınızdan çıkanı herhâlde kulağınız duymuyor! AKP adına yapılan konuşmada “Grup adına ve şahsınız adına…” dediniz. MHP adına verdiğiniz konuşmada da “Grup adına ve şahsınız adına…” Bu üçüncü kişisel söz nereden çıkıyor?

BAŞKAN – Sayın Genç, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüce çatısı altında…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu siz yüceliği bıraktınız mı burada!

BAŞKAN – Bir saniye… Bir dinler misiniz Sayın Genç, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yüceliği bıraktınız mı burada!

BAŞKAN – Dinlemek zorundasınız!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben size soru soruyorum.

BAŞKAN – Dinleyin lütfen!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet söyle, buyur. Nereden çıktı bu?

BAŞKAN – El hareketinizi bırakın, konuşma tarzınızı da düzeltin!

Türkiye Büyük Millet Meclisinin yüce çatısı altında…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama siz de orada Büyük Millet Meclisi Başkanına yakışacak ağırlıkta ve olgunlukta hareket etmiyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşun o zaman, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır… Nereden çıktı? Soruyorum size.

BAŞKAN – E cevap vereceğiz, bir müsaade edin. Sabır gösterin lütfen, nezaket gösterin lütfen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim nezaket gösteriyorum, peki, buyurun.

BAŞKAN – Bu tasarıyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sayın Mustafa Özyürek yirmi dakika konuşmuştur, AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Muzaffer Gülyurt yirmi dakika konuşmuştur, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına  söz isteyen Sayın Faruk Bal aynı zamanda şahsı adına da söz istediği için grup ve şahsı adına istedikleri sözler birleştirilmiştir, otuz dakika konuşmuştur. Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili, şahsı adına söz istemiştir, yeni söz verildi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, Sayın Başkan…

BAŞKAN – Söylediğiniz doğru değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, bir dakika… AKP Grubu adına konuşan arkadaşa söz verirken “Grup adınıza ve şahsınız adına” diye bir ifade kullandınız mı?

BAŞKAN – Sayın Genç, tutanaklar ortada, tutanakları isteyip inceleyebilirsiniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tutanakları getirirsem, peki, aksi yolda bir ifadeniz varsa sonucuna katlanacak mısınız?

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Ne olacak?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Sayın Üstün, buyurun.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu sözü bana verirken aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Dostluk Grubu Başkanı olarak bana vermişlerdir. O bakımdan söz aldım.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere, Karadağ bir Balkan ülkesidir. 2006’nın Mayıs ayında kritik bir referandumla bağımsızlığını ilan etmiştir. Karadağ Anayasası’na göre, daha önce referandumda yüzde 55 evet oyu çıkarsa bağımsızlığını kazanabileceği hükmü vardı, yüzde 55,5’le bu referandumu kazanmışlar ve bağımsızlığı ilan etmişlerdir. Burada bu bağımsızlığın ilanında elbette ki burada yaşayan Müslüman çoğunluğun da Müslümanların da büyük katkısı olmuştur. Zaten kritik bir oylama da geçmiştir. Yüzde 20 civarında bir Müslüman nüfusu vardır.

Tabii değerli arkadaşlar, buradaki bağımsızlık ilanından sonra süratle Türkiye buranın bağımsızlık ilanını kabul etmiş ve buraya bir büyükelçi atamıştır. Akabinde ilişkiler süratle gelişmiş ve benim de içinde bulunduğum bir heyetle, Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun başkanlığında bir heyetle birlikte öncelikle Karadağ’a gittik ve orada Sayın Bakanımızın öncülüğünde gerçekten verimli birtakım ilişkilerde bulunduk. Bu çerçevede, TİKA’mızın da öncülüğünde, destekleriyle yapılmış bir liseyi, lise binasını Karadağ Cumhurbaşkanının da katılımıyla birlikte hizmete açtık. Burada ilişkilerimiz gayet iyi sürüyor.

Yine, TİKA’nın, belediyelerin altyapısına ilişkin birçok katkıları var.

Akabinde ilişkiler daha da gelişti ve 2009 Temmuzunda da eski Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan öncülüğünde bir ziyaret daha yaptık. O ziyarette de milletvekillerimiz vardı. Sayın Samsun Milletvekilimiz Ahmet Yeni de orada ben de vardım demeye getiriyor. Evet, o da vardı. Gerçekten güzel, verimli orada ziyaretlerde bulunduk. Karadağ Cumhurbaşkanıyla, Meclis Başkanıyla, Başbakanıyla ve bakanlarıyla görüşmeler yapıldı. Neredeyse sıfır noktasında sorunlarla yürüyor ilişkilerimiz. Bu ilişkilerimizi daha da geliştirmek arzusu var her iki tarafta da. Nitekim 2008 yılında Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmış. Bu Serbest Ticaret Anlaşması’nın onaylanması için gittiğimiz ziyaretlerde bizlere talepte bulunmuşlar idi. İşte şimdi bu Serbest Ticaret Anlaşması’nın onaylanması için buraya kanun tasarısı gelmiş bulunmaktadır. İnşallah biraz sonra oylarınızla birlikte bu Serbest Ticaret Anlaşması da onaylanacak ve hayatiyet bulacaktır.

Değerli arkadaşlar, AK PARTİ Hükûmeti, komşularıyla birlikte etrafında sıfır sorunla bir siyaset yürütmek istemektedir. Ticaretini geliştirmek çabası içerisindedir. Yine Balkanlarda da aynı şekilde, aynı politikayı gütmektedir. Karadağ, belki bundan dört beş yıl öncesine kadar bizim açımızdan sorunlu bir ülkeymiş gibi görünmesine rağmen, şu anda tam bir dost ülkesi olarak karşımızda bulunmaktadır. Bu sevindirici bir gelişmedir.

Aynı şekilde Balkanlarda aşırı Sırp milliyetçilerinin çıkardığı sorunların giderilmesi açısından da adımlar atılmıştır. Sırbistan Hükûmetiyle de bu ilişkilerimiz son derece iyi gitmektedir. Biliyorsunuz, yakın zamanda Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Sırbistan’a bir ziyaret yapmıştır. Dolayısıyla Balkanlarda da sıfır sorunla bir siyaset gütmektedir Türkiye. Elbette Türkiye büyük bir devlettir. Balkanlarda da Orta Doğu’da da Uzak Doğu’da da her tarafta, değişik yönlerde politikalarını yürütecektir.

Bu Serbest Ticaret Anlaşması’nın ülkemize ve Karadağ’a hayırlı olması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.45

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.52

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

407 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi tasarının tümü üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, evvela birinci sorum size ait.

Şimdi, iki gündür basında yer alan haberlere göre, Tayyip Erdoğan’ın Meclis…

BAŞKAN – Sayın Genç, bana soru sorma hakkınız yok. Sayın Bakana…

KAMER GENÇ (Tunceli) - Var efendim. Meclis Başkanına soru sorma hakkım var.

BAŞKAN – Tasarıyla ilgili Sayın Bakana soracaksınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu tasarıyla ilgili de, genel görüşme diyorum. Şimdi, bu Meclisin kişiliğini…

BAŞKAN – Komisyon veya Hükûmete soracaksın Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, bunda usul şöyle: Önce ben soruyu size soracağım ve siz gerekirse Hükûmete soracaksınız, o yolla soracaksınız.

BAŞKAN – Bizim aracılığımızla sorma hakkınız var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Usulü bilmiyorsanız…

BAŞKAN – Bize soru sorma hakkınız yok Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim…

BAŞKAN – Bizim aracılığımızla Komisyon ve Hükûmete soru sorarsınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, o makamda oturmayı hak eden bir kişi değilsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ben size soruyorum. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinin kişiliği zedeleniyor.

BAŞKAN – Sayın Genç, eksik ve yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltıyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, siz yanıltıyorsunuz.

BAŞKAN – Biraz önceki söylediğiniz konuyla ilgili…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bugün Tayyip Erdoğan Meclis Başkanına diyor ki: “Sen o milletvekillerini niye kovmadın.” Bu, milletvekiline hakaret değil midir? Bu, Meclis Başkanının talimat alması değil midir?

BAŞKAN – Sayın Genç, Başkanlık aracılığıyla Komisyon ve Hükûmete soru sorabilirsiniz.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Meclis Başkanına da soracağım.

BAŞKAN – Soramazsınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl soramam? Sorular Meclis Başkanına sorulur, ondan sonra da Hükûmet ve Komisyona sorulur.

BAŞKAN – Sayın Genç, Tüzük’ün 60’ıncı maddesinin altıncı fıkrasını okuyorum: “Görüşme sırasında Hükûmetten veya Komisyondan soru sormak isteyenler sorularını yerlerinden sorarlar.”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam da siz Başkanlık makamında oturuyorsunuz.

BAŞKAN – Başkanlık aracılığıyla sorarsınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyse, biraz sonra da çıkınca kişisel söyleyeceğim.

Şimdi, Sayın Başkan, bu Hükûmet… Evvela, tabii, Bakan, Vakko’nun başbayisidir. Başbayiliğini aldıktan sonra ticaret iyi gidiyor mu? Onu öğrenmek istiyorum. Ticaretin kârlılık durumu nasıl? Epey vergi verecek mi bu sene? Biliyorsunuz, devletin bütçesi çok sarsıldı. Mükelleflere de yazı yazıyor Maliye Bakanlığı, diyor ki: “Kardeşim, bütçe iflas etti, ille bu sene gelirinizi şu kadar artırın.” Acaba Egemen Bey’e de böyle Maliyeden bir teklif geldi mi? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: Şimdi, bu Hükûmet diyor ki: “Komşularla sıfır sorun.” Şimdi, komşularımız kim? Yunanistan, Suriye, Irak, İran. Şimdi, Yunanistan’la nasıl sıfır sorun yapacağız? Yani Yunanlılar “Kardeşim, Ege Denizi’ndeki 12 mili kabul edin.” diyecekler de biz kabul mü edeceğiz? Yine, “Limanlarınızı Rum gemilerin açın ve  havaalanlarınızı Rum uçaklarına açın.” diyorlar da biz bunları kabul mü edeceğiz? Yine, İranlılarla ilgili olarak İran’ın her dediğini kabul mü edeceğiz? Yani, Suriye yine Hatay’ı istiyor. Hatay’ı verecek miyiz? Bu bizim Ahmet Davutoğlu denen arkadaşımızla YÖK Başkanı Malezya’dan geldiler. Bu Malezya’dan bu 2 tane büyük bürokrat nasıl Türkiye’ye geldi? Bunları da öğrenmek istiyorum. Onun için, Türkiye'nin bugün Avrupa Birliğiyle ilişkilerini de özellikle öğrenmek istiyorum.

Abdullah Gül, biliyorsunuz, geçenlerde Fransa’ya gitti. Fransa Cumhurbaşkanı en aşağı bir protokolle kendisini karşıladı. Peki, bu, Türkiye Cumhuriyeti devletine yakışan bir davranış mıdır? Şu anda Avrupa Birliği ile ilgili olarak kaç tane başlık açılmıştır? Kaç tane başlıkta sonuca ulaşılmıştır? Sayın Bakan acaba ne zaman Avrupa Birliğine gireceğimiz konusunda bize bir tarih verebilir mi?

Şimdi, uluslararası anlaşmalarda, tabii, bir devletin itibarını koruması lazım. Maalesef bu Hükûmet zamanında devletimizin itibarı uluslararası düzeyde korunmamıştır ve bu konuda yabancı ülkelerden gelen keyfî…

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Soru konuyla ilgili değil Sayın Başkan.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Soruyu sor!

BAŞKAN – Bir dakika Sayın Yiğit.

Sayın Genç, lütfen sorunuzu sorunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soracağım canım. Yani soracağım, nasıl olsa başka soru soran da olmadığına göre ben soru sorma…

BAŞKAN – Hayır, Sayın Genç, var sırada. Beş dakika oldu Sayın Genç. Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Beş dakika olsun canım, başka soru soran varsa çıksın sorsun, ben tekrar soracağım.

BAŞKAN – Sayın Genç, soruyor musunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soruyorum efendim, evet.

BAŞKAN – Son cümleniz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, bugün Türkiye uluslararası düzeydeki itibarını maalesef bu Hükûmet zamanında çok kaybetmiştir. Bunu Avrupa Konseyinin davranışları, uluslararası kuruluşlardaki Türkiye'nin görüntüsü, bugün işte…

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyorum. Sorunuzu sorunuz ki… Yoksa kesmek zorundayım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sorularımı soruyorum yani.

BAŞKAN – Diğer sayın milletvekillerine söz vereceğim. Sayın Genç, sizden sonra Sayın Köktürk, Sayın Bulut, Sayın Öztürk, Sayın Özkan, Sayın…

Son cümleniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, o zaman soruları onlar sorsun, zaman artarsa ben yine soru soracağım, peki.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın Köktürk, buyurun.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim sorum Sayın Bakan ve Başmüzakereci Egemen Bağış’a yönelik bir soru: Sayın Bakan, 9 Kasım 2009 Pazartesi günlü Hürriyet gazetesinde “Patrik bana oy verdi, beklentileri karşılamalıyım.” şeklinde bir haber yayınlandı. Ben önce bu gazetedeki haberi okuyup sorumu ondan sonra yöneltmek istiyorum. “Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Fener Rum Patriği Bartholomeus’un seçimlerde AKP’ye oy verdiğini açıkladı. Yunan Kathimerini gazetesine konuşan Bağış ‘Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden açılması konusunda Türkiye’deki Ortodoks Hıristiyanlarının büyük bir kısmı benim seçim bölgemde, İstanbul’da yaşıyor. Benden çözümler için beklentileri varsa sonuç getirmek zorundayım. Yollarını arıyorum.’” şeklinde bir haber.

Şimdi sorularımdan bir tanesi şu: Bunları söylediniz mi? Birinci sorum.

İkinci sorum: Söylediyseniz taşıdığınız sıfat ve sorumlulukla bağdaştırıyor musunuz?

Yine diğer bir sorum da şununla ilgili: Yine aynı haberde Yunanca yayınlanan röportaja göre Bağış “Türkiye'nin Ege’de her gün değil, yılda iki üç askerî uçuş yaparak gerginliğin azaltılması yönünde adım atıp atmayacağı sorusuna ‘Sanırım muhteşem bir görüş. Ancak, teknik detaylarını araştırmak için oturup konuşmamız gerek. Unutmayın ki şeytan detaylarda gizlidir.’ dedi.” şeklinde bir haber. Şimdi buna yönelik sorum da şu: Ülkemizi ve egemenliğimizi korumak için uluslararası hukuka uygun olarak uçuş yapan Türk jetlerinin Ege’de uçamaz hâle gelmesine yönelik önerinin muhteşemliği neresindedir? Bunu bize de açıklarsanız mutluluk duyacağız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köktürk.

Sayın Bulut, buyurun.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Efendim, Karadağ, küçük bir ülke olmasına rağmen bizim gönlümüzdeki yeri çok büyüktür. Bu tarihî ülkeyle ilişkilerimizin daha da artırılması memnuniyet vericidir. Ülkemize Karadağ’dan birçok soydaşımız, Karadağlı vatandaşımız gelerek yerleşmiş, yaşamaktadır. Bunların vatandaşlıkla ilgili birtakım sorunları olmakta ve devam etmektedir.

Sayın Bakana şunu sormak istiyorum: Güneyimizde Irak’ta savaş dolayısıyla Irak’tan Türkiye’ye kaçan, kimliği olmayan ancak Türkiye’de yaşayıp Türkiye’de çocukları olan aileler var. Bunların kimlikleri olmadıkları için çocukları okullarda okuyamıyorlar, askere gidemiyorlar, iş sahibi olamıyorlar. Bu gibi vatandaşlara bir af, bunlara bir  düzenleme getirme konusunda Hükûmetin bir çalışması var mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bulut.

Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, Avrupa Birliğiyle müzakereleri yürütme sürecinden sorumlu bir bakan olduğunuza göre, Avrupa Birliği ülkelerinde öngörülen kurallar, standartların Türkiye’de olması gerektiği konusunda da uğraş vermeniz gerektiği görevinizin doğal sonucudur. Avrupa Birliği yazılarında, Türkiye’de yargının bağımsız olmadığı ve bunun en önemli göstergelerinden birisinin Adalet Bakanı ve Müsteşarının Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun doğal üyesi olması ve Sayın Bakanın Kurulun doğal başkanı olması, yine Adalet Bakanlığına bağlı Teftiş Kurulunun HSYK’ya bağlanması gerektiği ve buna benzer görüşler var.

Şimdi, size soruyorum: Bu işlerden sorumlu bir bakan olarak, eğer Türkiye Avrupa Birliğine girecek ise, siz Türkiye’de bakanlık yaptığınız süre içerisinde yargının bu bağımsızlaşması konusunda burada öngörülen kuralların gerçekleştirilmesi hususunda ne yapmayı düşünüyorsunuz? Birinci sorum bu.

İkinci sorum: 12 Eylül faşist darbesinden itibaren düşüncelerinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılan ya da kaybedilen ve bu nedenle yurt dışında yaşamak durumunda kalan yurttaşlarımızın sayısı nedir? Bunlarla ilgili herhangi bir çalışma yapılmakta mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Özkan, buyurun.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Bakanım, Avrupa Birliğine katılım müzakerelerinden sorumlu biri olarak… Biraz önce bir AKP sözcüsü, Türkiye’deki iletişimin dinlenmesiyle ilgili, hâkimlerin yaptığını ve bu konuda kendilerinin bir şey yapamayacağını, gayet legal bir hadise olduğunu söyledi. Anayasa’mızın 20’nci maddesi özel hayatın gizliliğine ilişkin bir maddedir. Özel iletişimin bu kadar yoğun bir şekilde dinlenmesi acaba sizce ne kadar doğrudur?

Diğer bir konu: Hâkimlerin bu yetkisini kullanmasının istisna mı olması gerekiyor yoksa AKP sözcüsü arkadaşın dediği gibi, mahkemeden karar çıkarsa herkes herkesi dinler hâle mi gelinmesi gerekiyor? Batı’da yani AB üyesi ülkelerde bu standartlar nedir?  Bu şekilde konuşan grup başkan vekilinin sizin Avrupa Birliği serüveninizde olumsuz bir etkisi olacak mıdır? Ayrıca “big brother” olma yolunda ilerlediğinizin bir kanıtı ya da göstergesi midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın Poyraz, Sayın Kafkas ve Sayın Birdal; Sayın Bakan cevap verdikten sonra süre kalırsa size soru sorma hakkı tanıyacağım.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Genç’in eşimin iş yeriyle ilgili sorularının burada sorulmasını demokrasinin bir ayıbı olarak görüyorum. Benim eşim Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit bir vatandaşıdır, tabii ki kanunlarımız gereğince kendi mesleğini, yirmi yıllık mesleğini icra etmektedir. Ben de eşime, onun bana yıllardır, siyaset yapmam konusunda verdiği desteğin bir gereği olarak da onun kendi işini yapma hakkına duyduğum saygıdan dolayı… Eşim işini yapmaktadır. Onunla ilgili böyle aşağılayıcı ifadelerini ben kendisine yakıştıramadım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aşağılayıcı değil…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ama üstünden bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin son derece başarılı bir Dışişleri Bakanına “Malezya’dan geldi.” gibi birtakım tabirlerde bulunmasını ben çok büyük bir ayıp olarak algılıyorum, onu da söyleyeyim.

Sayın Cumhurbaşkanımız Fransa’da hiçbir şekilde de aşağı protokolle falan karşılanmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız oraya Türkiye’nin tanıtımı için en önemli, en görkemli etkinliklerden biri olan Grand Palais Müzesi’ndeki serginin açılışı nedeniyle gitmiştir. Açılışa Fransa’nın Cumhurbaşkanı Sayın Sarkozy bizzat gelip katılmıştır, Cumhurbaşkanımızla birlikte açmıştır.

Fransa Başbakanı Cumhurbaşkanımızın onuruna bir yemek vermiştir. Senato Başkanı bir yemek vermiştir. Fransa Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanımızın onuruna bir yemek vermiştir.

Ben de diğer bakan arkadaşlarımla birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın heyetinde bulunan bir kişi olarak, Cumhurbaşkanımızın orada Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanına yakışır bir şekilde karşılandığına bizzat şahitlik etmişimdir.

Keşke, bu soruyu yönelten sayın vekil Cumhurbaşkanımıza göstermesi gereken saygıyı göstermeyi öğrenebilse! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben gösterilecek adama saygı gösteririm. Size soracak değilim.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – “Türkiye ne zaman Avrupa Birliğine girebilir?”

Türkiye Avrupa Birliği standartlarını ne zaman yakalarsa o zaman girebilir.

Bununla ilgili olarak Sayın Öztürk’ün de bir sorusu olmuştu: “Türkiye’nin AB kurallarına ulaşması…”

Türkiye’nin AB kurallarına ulaşması bu Genel Kurulda alınacak kararlarla olacaktır. Eğer biz, bugün, 1940’ların zihniyetiyle yazılmış bir Türk Ticaret Kanunu’yla ülkemizde iş hayatını yönetmeye çalışırken bunu değiştirip evrensel standartlarda bir Türk Ticaret Kanunu’na, bir Borçlar Kanunu’na ülkemizi getirme çabamıza her maddede bu tür sorularla, bu tür önergelerle iki saat harcarsak, bin beş yüz maddelik Türk Ticaret Kanunu’nun geçmesi yıllarımızı alır ve o zaman da Avrupa Birliğine girmemiz oldukça gecikir.

Onun için Avrupa Birliğine girme konusunda eğer samimiysek, o zaman burada Avrupa Birliği ile ilgili siyasi boyutu olmayan Ticaret Kanunu gibi, Borçlar Kanunu gibi diğer konularda önce muhalefetin desteğini göstermesi gerekir. Yoksa öyle Brüksel’e gidip, oralarda ofis açmakla Avrupa Birliğine girilmesine katkıda bulunulmaz. Onu da özellikle vurgulama ihtiyacını hissediyorum.

Türkiye’nin itibar kaybettiğini iddia eden bir soru sormuş Sayın…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, ben size HSYK ile ilgili soru sordum, ona niye yanıt vermiyorsunuz?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Oraya da geleceğim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Demagoji yapıyorsun! HSYK’yla ilgili soruyu cevapla, demagoji yapma! İşiniz demagoji yapmak… (AK PARTİ sıraların-dan gürültüler)

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Oraya da geleceğim.

BAŞKAN -  Sayın Öztürk, lütfen… Sayın Öztürk, lütfen…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bağırmadan konuşur musun!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Oraya da geleceğiz, oraya da geleceğiz...

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Demagoji yapıyorsun, benim sorularıma yanıt ver, demagoji yapma!

BAŞKAN -  Sayın Öztürk, lütfen…

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yavaş yavaş, yavaş konuşun.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Türkiye’nin itibarı hiçbir zaman bu kadar iyi olmamıştı. Türkiye rahmetli Menderes’in, nur içinde yatsın…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Demagoji yapıyorsun. Benim sorularıma yanıt ver!

BAŞKAN – Sayın Öztürk, sorunuzu sordunuz, cevabınızı bekleyin, lütfen oturur musunuz.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Anlatacağım bak, dinlersen öğrenirsin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yüreğin yetiyorsa sorularıma yanıt ver.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Dinlersen öğrenirsin, otur dinle!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Konuşmasını bil. Ondan sonra da yanıt vermiyorsun! Niye getirmedin Borçlar Kanunu’nu bugün. AKP sıralarına bak! Kendiniz öyle demiyorsunuz.

BAŞKAN -  Sayın Öztürk, lütfen oturur musunuz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Siz önce kendinize bakın.

BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen oturur musunuz.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Rahmetli Menderes’in 1959 yılında Avrupa Birliğine ilk başvuruyu yapmasından tam kırk beş yıl sonra Türkiye, Avrupa Birliğinden müzakere tarihi almıştır. Aynı yıl İslam Konferansı Örgütünün Genel Sekreterliğini Türkiye üstlenmiştir. Bugün, Birleşmiş Milletler üyesi olan 191 ülkenin 152’sinin oyunu alarak yani dünyadaki her on ülkeden sekizinin oyuyla, desteğiyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olmuştur. Bu Meclisin çok değerli bir üyesi… (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Demagoji yapıyorsun bol bol… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Dinle be! Söylediklerini dinle adamın!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen konuşma! Gel dışarı!

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Harekete bak, harekete! Utanmıyor musun!

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ayıp ya! Böyle bir şey yok ya! Adam konuşuyor…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Enayi miyiz?

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Arkadaş, şunu susturun ya!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Agâh Bey, lütfen… Agâh Bey, vallahi değmez!

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ayıp diye bir şey var ya!

BAŞKAN – Sayın Kafkas… Sayın Kafkas, lütfen…

Sayın Bakan, siz lütfen cevap vermenize devam edin.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Kafkas, değmez.

BAŞKAN – Sayın Kafkas, lütfen oturur musunuz.

Sayın Bakan, siz de lütfen devam edin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kapı kulu muyuz burada, enayi miyiz?

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkanım, Türkiye, tarihinin en itibarlı dönemini yaşamaktadır. (Gürültüler)

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ya, ayıp ya! Böyle bir şey yok ya!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Avukatı mısın sen? Saygı duyacak milletvekillerine. (AK PARTİ  ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…

Sayın milletvekilleri, lütfen oturun… Sayın Kafkas…

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, tarihinin en itibarlı dönemini yaşamaktadır.

Hepimizin gurur duyması gereken bir gelişme de bu Meclisin çok saygın bir üyesi, Antalya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde, ilk defa, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına seçilmek için siyasi parti grupları tarafından, bütün siyasi partiler tarafından ortak aday olarak gösterilmiştir.

Bütün bu gelişmeler, gerek Birleşmiş Milletlerde gerek Avrupa Birliğinde gerek İslam Konferansı Örgütünde gerekse Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde ülkemizin artık çok önemli bir rol oynadığını; birbirleriyle geçinmekte zorlanan ülkeler arasında ara buluculuk yaptığını, İsrail ile Filistin arasında, Suriye ile Irak arasında, Bosna-Hersek’le Sırbistan arasında, Afganistan’la Pakistan arasında, Rusya’yla Gürcistan arasında, aynı zamanda, eş zamanlı olarak ara buluculuk yaptığını ortaya koymuştur. Yani Türkiye’nin itibar kaybettiğini söylemek sadece abesle iştigaldir. Bu düzeltmeyi de bu mikrofondan yapmayı bir görev olarak addediyorum.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Suriye bile bizim ara buluculuğumuzu kabul etmedi.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Köktürk’ün Hürriyet gazetesinde çıkan haberle ilgili sorusu da, Atina’da bir Yunan gazetesine verdiğim bir demecin tercüme edilerek Türk basınında yer alması haberiyle ilgili bir soru sormuştur. Ben, İstanbul ikinci bölge milletvekili olarak, Sayın Patrik’in de aralarında bulunduğu birçok azınlık üyesi vatandaşımızın yaşadığı bir bölgenin milletvekiliyim. O vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu benim seçim bölgemde yaşadıkları için seçim bölgemde oy kullanmaktadırlar. Tabii ki ben hiçbir vatandaşımızın hangi partiye oy verip vermediğini bilemem ama benim seçim bölgemde oy kullandıkları bir gerçektir, benim vurgulamak istediğim de bu gerçek olmuştur.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, ulusal politikaları AKP’ye oy verip vermemesine göre mi değerlendiriyorsunuz? Böyle bir anlayış olabilir mi? Böyle bir anlayışla Başmüzakerecilik olayı yapılabilir mi?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ben bir milletvekili olarak, farklı kültürlere, farklı dinlere, farklı etnik kökenlere sahip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını temsil etmeyi bir onur olarak kabul etmekteyim, bunu da kendi sıfatımla çok rahat bağdaştırabilmekteyim, sorusuna cevaben onu söyleyeyim.

Tabii, yarın burada, bu şanlı salonda tartışılacak olan “demokratik açılım” Türkiye’deki farklı kesimlerin de Alevi vatandaşlarımızın da Rum vatandaşlarımızın da Ermeni vatandaşlarımızın da Kürt vatandaşlarımızın da Süryani vatandaşlarımızın da Sünni vatandaşlarımızın da kadınlarımızın da çocuklarımızın da demokratik haklarını nasıl yükseltebiliriz, nasıl demokratik alanı daha da genişletebiliriz konusunun tartışılacağı bir gün olacaktır. Ümit ediyorum ki, bu soruları soran saygıdeğer milletvekillerimiz Türkiye’de bu bireysel demokratik hakları nasıl artırabileceğimiz konusundaki olumlu görüşlerini, katkılarını da bizlerden esirgemezler.

Yarın burada, Türkiye'nin kronikleşmiş sorunlarını iktidarıyla muhalefetiyle el ele vererek birlikte çözmenin ilk adımını atabiliriz diye ümit ediyorum. Bu konuda umut taşımak istiyorum çünkü Türkiye'nin artık on yıllardır çözemediği sorunları hep beraber bu kutlu salonda beraber çözebilme umudunu taşımak istiyorum.

Sayın Öztürk’ün yargının bağımsızlığı konusunda ne yapmayı düşündüğümüzü sorması üzerine şunu da söyleyeyim: İlk defa, belki de cumhuriyet tarihinde ilk defa, yargı kurumlarımız Adalet Bakanlığımızla aylarca süren bir çalışma gerçekleştirmiş ve bir yargı reformu stratejisi ortaya koymuşlardır. Şu anda bütün yargı kurumlarımızın da desteğiyle hazırlanan bu reform stratejisinin eylem planına dönüşmesi ve uygulanmaya konması için çalışmalar sürmektedir. Bu çerçevede, Adalet Bakanlığımızın yürüttüğü çalışmalar son dönemlerde yayımlanan Avrupa Birliği ilerleme raporunda da takdirle karşılanmıştır yani Avrupa Birliği mekanizmaları da, AB üyesi ülkeler de ve Komisyon da Türkiye’de yargının daha da bağımsızlığı konusunda atılan adımları takdir etmektedir. Yalnız, Avrupa Parlamentosundaki Türkiye Raportörü Sayın Oomen’ın geçen hafta verdiği bir demeç vardır, o da “Türkiye’de yargının bağımsızlık sorunu yoktur, tarafsızlık sorunu vardır.” şeklinde bir demeci olmuştur. Bunu da Sayın Öztürk’ün dikkatine getirmek isterim. Bu konuda da bu yüce Mecliste birlikte hangi adımları atarak… Türkiye’de yargının bağımsız olduğu kadar tarafsız olmasını sağlayabilecek adımları da beraber atabilmeyi ümit ettiğimi vurgulamak isterim.

Yurt dışına 12 Eylül darbesi sonrası ne kadar vatandaşımızın gitmiş olduğuyla ilgili bende bir çalışma yok, buna baktırmamız gerekir.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süre tamamlandı. Lütfen, tamamlar mısınız cevabınızı.

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Geri kalanlarına o zaman yazılı cevap verelim Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Genç.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, dün “Yargının bağımsızlık sorunu yoktur Türkiye’de.” diyen kimdi efendim?

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) - Türkiye Raportörü.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Türkiye Raportörü Türkiye’yi tanıyor mu acaba!

DEVLET BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Dört beş yıldır Türkiye raporlarını yazan Hollandalı bir bayan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Belli oluyor zaten!

BAŞKAN – Sayın Genç, ben tutanakları getirttim.

AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Muzaffer Gülyurt’un şahsı adına söz isteyip istemediğiyle ilgili benim takdimim aynı şu şekilde: “AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Muzaffer Gülyurt, Erzurum Milletvekili.”

Dolayısıyla, Sayın Genç, doğru olmayan bilgilerle hem Genel Kurulu hem de kamuoyunu yanıltmaktasınız.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ancak…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, ben söz istedim Sayın Bakanın bir konuşması üzerine.

BAŞKAN – Sayın Çelik, sizden önce söz isteyen arkadaşlarımız da var ancak yirmi dakikalık soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Ben bir açıklama getireceğim sadece, 69’uncu maddeye göre.

BAŞKAN - Diğer maddeler üzerinde isteyebilirsiniz Sayın Çelik.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum ancak karar yeter sayısı istenmiştir, arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE KARADAĞ ARASINDA SERBEST TİCARET

ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 26 Kasım 2008 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi?

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Uzunırmak. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşması Kanun Tasarısı ile ilgili grubum adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yaptığımız müzakereler eğer samimiyet ve ilkeler üzerine oturursa o zaman faydalı olur ve bir neticeye ulaşır. Yoksa lüzumsuz çekişmeler içerisinde doğrunun berhava olup gittiği bir müzakere içerisinde buradan faydalı neticeler çıkmaz. Tabii ki samimiyet ve ilkeler olması nasıl ortaya çıkacak? Söylenenle yapılanın birbirini tutması gerekir. Eğer söylenenle yapılan birbirini tutmazsa o zaman ne samimiyetten ne ilkeden söz etmek mümkün değildir. Birbirlerimize söylemediğimiz sözlere mana katarak ve ithamlarla buradaki müzakereler sürdürülemez. Aynı zamanda bu, hükûmet eden arkadaşlarımız için de önemli bir mesele.

Değerli arkadaşlar, meseleleri izah ederken acaba sorumlu bir anlayış içerisinde biz, meseleleri gündeme getiremez miyiz? İşte “Şu hadise bizim hükûmetimiz zamanında şöyle zirve yaptı.”

Bakın, kıymetli arkadaşlar, eğer Apo yakalanmasa, Suriye’de, orada saklanmaya devam etse, orayı üs olarak kullanmaya devam etse Suriye ile bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin geldiği noktaya gelmesi mümkün mü Türkiye'nin? Eğer Sovyetler Birliği dağılmasa, başka birtakım konjonktürel hadiseler olmasa Ermenistan’la gelebildiğiniz –ha, bizim tasvip etmediğimiz bazı gelişmeler var ama- bugünkü konuma gelmeniz mümkün mü? Bu iddialarda bile bulunmanız mümkün mü? Mümkün değil. Öyleyse…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Bugüne kadar hiçbir…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Laf atmayın. Bakın, buradan yapıcı bir şey söylüyorum sizlere. Bu yapıcı söylediğim şeyleri de lütfen, laf atarak falan, insicamı bozmaya kalkmayın, bu çok yanlış bir şey. Bir şeyiniz varsa gelin, konuşun burada kıymetli arkadaşlar.

Bakın, bir mantık getiriyorum size. Karadağ’la bugün anlaşma yapılmış, güzel bir şey. Ticari anlaşmalar, siyasi gelişmelerin mutlaka ve mutlaka yapıcı fonksiyonlarıdır, dostlukların yapıcı fonksiyonlarıdır, güzel bir şey. Hele hele, Karadağ’la bir anlaşmanın yapılması güzel bir şey. Neden kıymetli arkadaşlar? İki dünya savaşının en önemli sıklet merkezlerinden birisi bu coğrafyadır, Sırbistan Karadağ bölgesidir. Birinci Dünya Savaşı da İkinci Dünya Savaşı da burada çok önem arz etmektedir. Bugün Yugoslavya dağılmamış olsa, bugün Karadağ’la böyle bir anlaşma -geçenlerde, Sayın Cumhurbaşkanıyla Sırbistan’a gittik- Sırbistan’la böyle bir ilişki mümkün olabilir mi? Olmaz. Öyleyse, sorumlu siyaset, her şeyden önce, sorumlu siyaset…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – On beş yıl oldu.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – On beş yıl olabilir kıymetli arkadaş, elbette ki bu bir zaman gerektirecektir. Eğer oradaki Sovyetlerin, Yugoslavya’nın… Suriye’de Abdullah Öcalan’ın oradan çıkarılmasının ertesi günü herhâlde anlaşma masasına oturamazsınız ülkeyle. Yani, niçin bu kadar agresifsiniz, niçin bu kadar böyle kendinden tarafa nalıncı keseri gibi yontar bir hâldesiniz ben anlayamıyorum.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – O, bir şey bildiğini iddia etmeye çalışıyor.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – İşte, zaten Türkiye bundan çekiyor. Yazmadan kâtip, okumadan âlim. Öyle olunca bir şeyler oluyor Türkiye’ye de.

Dolayısıyla kıymetli arkadaşlar, Karadağ’la ilgili olan bu anlaşma, o coğrafya için önemli ve güzel bir gelişmedir çünkü oradaki son zamanlardaki gelişmeler de maalesef insanlık adına, ülkelerimiz adına tehlike arz edecek pozisyondadır. Ben, yakından gittim gördüm, şahit oldum. O coğrafya içerisindeki o Yugoslavya’nın bölünmüş hâlindeki etnik inanç ve birtakım konularla ilgili gelişmeler çok dikkat çekici ve hâlen tehlike arz etmeye devam etmektedir Sayın Bakan. Bu açıdan bu anlaşmaların geliştirilmesinde fayda vardır.

Değerli arkadaşlar, buradan bu konunun dışında bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Dinlemelerle ilgili: Eğer biz bir meseleyi tartışırken doğruları algılamazsak, gömleğin birinci düğmesini yanlış düğmelersek ondan sonraki düğmeleri doğru düğmelememiz mümkün değil. Dinlemede, nasıl bir dinleme ve bizim bu dinlemenin nelerine karşı olmamız gerekir? Elbette ki suç örgütlerine, suçluyu takibe, suç unsurlarına yönelik dinlemeler olması gerekir. Bunlar teknik takiplerdir. İşkenceleri, suç kabullenmeleri, suçsuz insanlara suç isnat etmeyi de azaltan bir gelişmedir. Ama hukuki dinleme…

Kıymetli arkadaşlar, hukuki dinleme, Yargıtayın dinlenmesi… Suçlar şahsidir, kurumsal değildir. Eğer kurumsal bir suç varsa bu farklı bir hadisedir. Nasıl olur, bir kurumun dinlenmesine karar veriyorsunuz ve o kurumdaki bütün insanların telefonlarını dinliyorsunuz? E, ondan sonra, o dinlenen telefonlardan sadece izin alınmış olması demek, dinlemenin hukuki olduğunu mu acaba ortaya koyuyor? Hayır. O dinlemelerin neticesinde, hiç alakası olmayan insanların da o suça iştirak etmemiş olan insanların da dinlenmelerinin kendilerine bir tehdit unsuru olarak kullanılmadığını nereden biliyorsunuz? Sadece izin almış olmak yetmez bir kişinin dinlenmesi konusundaki tanımın hukuki olduğunu gerçekleştirmek için.

Dinlemelerde, bir: İzin alınması. İki: İzin alınmış dinlemelerin sonucunda kimlere ne gibi işlem yapılmış? Bu işlem, o suça iştirak etmeyenler hakkındaki bilgiler dışarıya sızmış mı? Bunlar kimler tarafından sızdırılmış? Onlara tehdit unsuru olarak kullanılmış mı, kullanılmamış mı? Bütün bunlar hepimizi ilgilendiren konulardır.

Dinlemelerin neticesinde hukuki kovuşturmaya uğramayan bir sürü insan var Türkiye’de. Kanun diyor ki: “Dinlemelerin neticesinde eğer hukuki kovuşturma olmadıysa dinlenen kişiye bunlar bildirilecek.” Ben sayın milletvekillerine soruyorum şimdi: Bugüne kadar hiçbirimizin veya hiçbir vatandaşımızın “Ben dinlenmişim şu tarihler arasında ama bir suça tesadüf edilmemiş, bana bunu kurum bildirdi.” diyen insana tesadüf ettiniz mi kıymetli arkadaşlar?

Hukuk işlemiyor, kural işlemiyor. Kuralı işletmek kimin görevi? Yürütmenin görevi. Peki, kuralın işleyip işlemediğini denetlemek kimin görevi? Milletvekillerinin, Parlamentonun görevi. Eğer iktidar milletvekilleri yürütmeye matuf olarak denetleme görevini yapamıyorlarsa Parlamento çalışmaz kıymetli arkadaşlar. Milletvekilleri olarak yürütmeyi sadece muhalefet denetlemez, iktidar milletvekili de denetim faaliyetlerini yürütmelidir. Eğer iktidar milletvekili de denetim faaliyetini yürütmüyorsa, o zaman Parlamento sadece yürütmenin gönderdiği tasarılara el kaldır, indir noktasında olur.

İşte bugünkü tartışmalar da o noktaya gelmiştir. Bu, sistemimizdeki bir sıkıntının eseridir. Parlamento, çoğunluğa dayalı, içerisinden yürütmeyi çıkarıyor, çoğunluğa dayalı çıkan o yürütmeyi aynı şekilde o yürütmeyi çıkaran çoğunluk denetliyor. İşte orada, milletvekilinin, farklı bir algılamayla, farklı bir şuurla o denetim faaliyetini de yerine getirmesi gerekir. Ha, burada benim söylediğim, parti politikalarına karşı çıkılsın, parti disiplinsizliği yapılsın falan noktasında değil ama milletvekili kendi vicdanında haklı olan konularda bu noktaları da dikkate alarak bu faaliyetlerini de yürütebilmelidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına Sayın Başbakanın yaptığı kabul edilebilir bir durum, kabul edilebilir bir davranış değildir. Dolayısıyla, gereğinin yapılmasını ben uygun görüyorum ve Serbest Ticaret Anlaşması’yla da ilgili olarak konuşmamın  başında söylediğim gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, lütfen tamamlayınız.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…ticaret anlaşmalarının siyasi ilişkilerimize, bölge halklarıyla olan bağlarımızın güçlenmesine vesile olacağı inancını taşıyorum ve o bölgenin de bilhassa çok önemli bir bölge olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uzunırmak.

Sayın milletvekilleri, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati :19.28

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.23

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

407 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 1’inci maddesi üzerinde söz sırası şahsı adına söz isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 407 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

26 Kasım 2008 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma, esas itibarıyla, taraflar arasındaki ekonomik iş birliğinin artırılması ve güçlendirilmesi, mal ticaretindeki güçlüklerin ve kısıtlamaların kaldırılması, karşılıklı ticaretin genişletilmesi yoluyla taraflar arasındaki iktisadi ilişkilerin ve karşılıklı yatırımların ahenkli şekilde gelişmesinin teşvik edilmesi, uygun rekabet koşullarının yaratılması ve tarafların ticaret iş birliğinin düzenlenmesini amaç edinmektedir.

Bu anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanunun, başta ülkemiz ve Karadağ olmak üzere batı Balkan ülkelerine hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Şahsı adına söz isteyen Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmetinin izlediği aktif dış politika sayesinde uluslararası ilişkilerde ülkemiz önemli anlaşmalara imza atmaktadır. İzlenen bu politikayla uluslararası itibarımızın arttığı tartışmasızdır. Bugün Türkiye, Avrupa Birliğiyle müzakere eden, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin üyesi olan, İslam Konferansı Teşkilatının Genel Sekreterliğini üstlenen bir ülke konumuna gelmiştir. Şu anda görüşmelerini yaptığımız uluslararası sözleşmeler de bu başarının bir göstergesidir.

Görüşmekte olduğumuz sözleşmenin Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ arasındaki ilişkileri güçlendireceği inancıyla hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yaşar Ağyüz, Gaziantep Milletvekili.

Buyurun Sayın Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, biz uluslararası anlaşmaların gerek ticaret gerek siyasal boyutta yapılmasına her zaman yandaş bir siyasi partiyiz. Ama bizim, doğuda ayrı, batıda ayrı konuşan siyasetçilerin üslubuna inançsızlığımız var. Doğuda ayrı konuşan, batıda ayrı konuşan Cumhurbaşkanına ve Başbakanına inançsızlığımız var. Batıya gideceksiniz, AB ülkelerinde başka söyleyeceksiniz, doğuya gideceksiniz başka söyleyeceksiniz ve uluslararası ceza mahkemelerince soykırım cezasına çarptırılmış bir kişiyi Türkiye’de ağırlamaktan bahsedeceksiniz. Bunu izah etmek Cumhurbaşkanının ve Başbakanın görevi olmasına rağmen, maalesef Hükûmetiniz ve Meclisiniz gibi “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla her şey geçiştirilmektedir.

Bu anlaşma da yapılması gereken güzel bir anlaşmadır. Hayırlı olsun.

Değerli arkadaşlarım, son günlerde ülkemizin gündemi iktidar partisince çok sıkça ve bilinçlice değiştiriliyor. Özellikle ekonomik krizin yaşanmasının üzerine Türkiye’de doğan kaos yetmiyormuş gibi, bir de iktidarınızın kaosu yaşanmaktadır. İktidarınız asıl gündemi değiştirmek için, bir gün bakıyorsunuz GDO’lu ürünler tartışması açıyor, bir gün bakıyorsunuz sağlık hizmetlerinde, sağlık politikasında çok başarısız olan, her gün bir kararname, bir karar yayınlayan Sağlık Bakanının, domuz gribi aşısı, domuz gribi paniğiyle, domuz gribi tehdidiyle uyanıyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? Ve domuz gribi paniğini yaratan Sağlık Bakanı Başbakandan papara yiyor grup toplantısında, “Seninle bu politikam uyuşmuyor.” diyor Sayın Başbakan ve görevine devam ediyor. Böyle bir hükûmet anlayışı nerede var? Az gelişmiş ülkelerin hiçbirinde yok yani! Ve ucu açık soruşturma izni veren o günkü Adalet Bakanı Meclis koltuğunda oturuyor ve büyütülmeyen basit bir olay için Sayın Başbakan… Gazeteler yazıyor, yalanlanması mümkün değil, canlı şahitlerle ispatlanıyor ve o azarın altında hâlen Meclis Başkanlığı görevini yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, bu, onurlu iktidarların yaşadığı ülkelerde olsa bir saniye, istifa etmede tereddüt etmezler. Bunlar yetmiyor. Bunlar yetmezmiş gibi, yollarda gençler, emekliler, şehit aileleri coplanıyor; Meclis kapısına geliyor, konmuyor; Meclis Başkanı tehdit ediyor, “Eğer bayraksız gelirlerse alırım.” diyor ve buna yine İktidarınızın sesi çıkmıyor değerli arkadaşlarım. Böyle bir mantalite, böyle bir duyarsızlık nerede görülmüştür?

Bu yetmiyormuş gibi bir de Adli Tıp Kurumuyla meşgul oluyor kamuoyu. Adli Tıp Kurumu Başkanı bakın ne diyor: “Gerçek diye bir şey yok. Gerçeği ortam ve durum belirler.” Böyle, açık, gerçeği belirlemesi gereken kurumun başındaki insan bu tür demeçleri verir de hâlen görevde kalır ise ben o Adalet Bakanından şüphe ederim. Adalet Bakanının yargıyı bu kadar baskı altında, siyasal baskı altında tutmaya hakkı yoktur.

Dinleme krizi yaşanıyor Türkiye'de. Belki sizler de. Hepimiz dinleniyoruz. Bir Hükûmet, bir devlet, vatandaşına güvenemiyorsa iktidar olmasın, önce vatandaşınıza güveneceksiniz, insanınıza güveneceksiniz.

Bütün bu manzaralar neyi gösteriyor bana? Hatırlarsınız, bir büyük ülkemizde Watergate skandalı yaşandı ve yirmi dört saat sürmedi, skandalın cevabını oradaki siyasiler verdiler. Sizinkiler niye vermiyorlar? (AK PARTİ sıralarından “İSKİ skandalı” sesleri)

Efendim, bilgin varsa gelir burada konuşursun, ben belgeli konuşuyorum. Yüreğin varsa buraya gelir konuşursun, laf cambazlığıyla olmaz bu iş.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Onun için, Yargıtay dinleniyor, başsavcı dinleniyor. Acaba bu başsavcı, zamanında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Sayın Başbakanın soruşturmasına mı el atmıştı? Bunları bilmek istiyoruz. Çünkü bakıyorsunuz, “Kayıp trilyon davasından soruşturma açılması gerekirdi.” diyen hâkimin başına gelmeyen kalmıyor. Yargı bağımsızlığını savunan, cumhuriyete sahip çıkan YARSAV’ın Değerli Başkanı, meslekten ihraç edilmek için Adalet Bakanlığının soruşturma iznine tabi tutuluyor. Ne yapmak istiyorsunuz? Karanlık bir dehlizde yürüyorsunuz, kafanızı vuracaksınız! Sizleri Allah korusun! Hükûmetiniz sizlerin de kafasına vuracak, ben sizlere acıyorum.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Bu millet sizin kafanıza vuracak!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Hükûmetinizi bırak, ne olursa olsun! (CHP sıralarından alkışlar) Onun için değerli arkadaşlarım, kafanızı iki elinizin arasına alın ve düşünün.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Bu millet sizin kafanıza 4 defa vuracak!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Düşünün… Düşünün… Bakın… Bakın…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – 4 kere vuracak!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Senin düşünme yeteneğin yok zaten! Senin düşünme yeteneğin olsa, siyasi kararlığın olurdu senin.

BAŞKAN – Lütfen… Sayın Ağyüz, Genel Kurula hitap edin.

Sayın milletvekilleri, lütfen hatibe müdahale etmeyin.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Senin düşünme yeteneğin yok!

Onun için değerli arkadaşlarım, bu skandalların yaşandığı ülkelerde istifalar yaşanırken bu devir böyle devam ettirilmek isteniyorsa, bunun nedeni rant ekonomisinin devamıdır, cumhuriyeti kuşatma çabalarıdır.

Bakın, en son İtalya’da bir olay yaşandı. Siz zannediyorsunuz ya her ülkeyle sorunlarımızı sıfıra indirdik; şöyle onurluyuz, şöyle anlıyız, şöyle şanlıyız… Biz, öyle olsanız onur duyarız ama bakıyoruz ki El Beşir’i karşılıyorsunuz, şüpheye düşüyoruz bu sefer. İtalya’da ne oldu? İtalya’da Sayın Enerji Bakanı, İtalyan ortaklığı imza töreninde Çalık’ın arkasında, önde sözleşme, masada ve Çalık’ın arkasında koruyuculuk yapılıyor. Bu mudur Hükûmet iradesi? Bu mudur Hükûmetin cesareti, yürekliliği? Siz itibarınızı böyle mi saydıracaksınız yabancı ülkelerde? Bunlar belgeli hep.

Geçen, bir grup başkan vekili konuşuyor, işte, söylemediğini bırakmadı CHP’ye falan. Ben de dedim ki: “Onu söyleyeceğine, Almanya’dan gelen kayınbabanın nerede çalıştığını, ne yaptığını getir bana.” Bunlar gazetelerde çarşaf çarşaf duruyor. (CHP sıralarından alkışlar) Bu iş televizyon programcılığına benzemez! Diskjokeyliğe hiç benzemez bu iş!

Onun için değerli arkadaşlarım, Hükûmet, kararlı, istikrarlı ve topluma sahip çıkar şekilde davranmak zorundadır. Ama sizde bu sahiplik yok, ekonomide yok, sosyal alanda yok. Tüm bu uygulamalarınız bana 50-60 dönemini, özellikle 57-60 dönemini hatırlatıyor. Bir tek yapmadığınız, sabah uyandığınızda gazeteleri toplattırmak kaldı. Bir tek yapmadığınız işinize gelmeyen gazetecileri –Ergenekon hariç, onu da orada becerdiniz- sabahleyin emir verip gözaltına aldırmadığınız kaldı. Bunu da yaparsanız, benzeşmede eksiğiniz kalmaz. Tahkikat komisyonları vardı, siz çok geniş bir şekilde onu Ergenekon’la çözdünüz. Ama ne oldu? Ama karanlıkta tünele giren Hükûmet ne oldu? Onun için aklınızı başınıza alın. Biz demokrasiden yanayız. Onurlu davranışlarla… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Öyle kuru yiğitlikle olmuyor bu iş. Onun için bu karanlık tünelden çıkın ve ülkeyi de bu karanlık tünele sokmayın.

Bunlar yetmiyormuş gibi bakın neler yaptınız, neler 15 bin dolar iddianız vardı ne oldu 15 bin dolar? 9.025 dolara düştü. 9.025 dolara düştü gayrisafi millî hasıla. İşsizlikte beşinci sıradasınız, asgari ücret sürünüyor, açlık sınırı belli, çekler, senetler ödenmiyor. Meclis gündemine bakıyorsunuz siz bu tür şeylerle Meclisi geçiştirmeye çalışıyorsunuz. Ana gündemi yakalayın, ana gündemi!

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Darbeyle iktidar olamazsınız!

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Biz darbeye de karşıyız, cuntaya da karşıyız. Aklını başına al sen!

Onun için değerli arkadaşlarım, bu konuda Hükûmet üzerine düşeni yapmak zorundadır. Özellikle gizemli davranışlardan kaçınmak zorundadır. Dinleme operasyonlarından vazgeçmek zorundadır. Vatandaşına güvenmek zorundadır. Hâkimine, savcısına, valisine güvenmek zorundadır. Bu güveniniz yoksa zaten iktidar olma erkinizi ortadan kaldırmışsınız demektir. İktidar olmak damda gülle oynamaya benzemez, sokakta çelik çomak oynamakla övünmeye benzemez. İktidar olmak ciddi iştir. İktidar olmak yürek ister. İktidar olmak cesaret ister. İktidar olmak, masaya yumruğu vurup sorun çözmek ister. Ama bunlar belki bireysel olarak şahsınızda vardır, şahsınız için söylemiyorum ama Hükûmetiniz için bu başarısızlıkların hepsi yaşanıyor.

ORHAN ERDEM (Konya) – En son ne zaman iktidar oldunuz?

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) - Antakya’da Ali Dibo’culukla suçlanan kişi bugün adaleti temsil ediyor. Biz nasıl güveneceğiz bununla? Geçenlerde bir konuşmasında, çetelerle ortak olmakla CHP’yi suçlayan Sayın Bakan, demin, Malezya’dan gelenleri savunuyor. Savunacak, çünkü onları savunacak ki kendisine sıra gelmesin, kendisinin nereden geldiği sorulmasın diye, elbette ki bunları savunacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN ERDEM (Konya) – Ayıp oluyor!

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, sözlerinizi tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Tüm bunlar sizi aydınlatma babında söylenen sözler ama maalesef, sizin bireysel olarak değil, Hükûmetinizin aydınlanmaya niyeti yok, görmeye niyeti yok; bu karanlık tünelde yürümeye niyetiniz var. Halkın ezilmeye tahammülü yok, halkın yoksulluğa tahammülü yok, halkın yapılan yolsuzluklara tahammülü yok. Gün gelecek, yaşanacak bir erken seçimde bunları hep beraber göreceksiniz. Zaten Sayın Başbakanınızın ve bakanların agresifliğinin nedeni ne? Anketler. Anketler dibe vurmayı gösterince Sayın Başbakan telaşlanıyor. Ne derler? “Bağırmanın ölüme çaresi yok.“

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ensar Öğüt.

Buyurun Sayın Öğüt.

CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan sıra sayılı kanun üzerinde  söz almış bulunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Hangi sıra sayılı?” sesleri, gülüşmeler) Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben hiçbir zaman dışarıdan el kaldırarak gelip oylamaya katılmadım. Bana bunu söylemeye gerek yok, kendinize bakın. Burada grup başkan vekiliniz düdüğü çaldığı zaman hepiniz oradan elinizi kaldırarak içeri giriyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Devam et, devam et.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, tabii Türkiye’nin komşularıyla, dünya ülkeleriyle mutlak surette iyi ilişkilerde bulunması lazım. İyi ilişkilerin yanı sıra mutlak surette sosyal, ekonomik, siyasal boyutta anlaşmalar yapması lazım, barışçı olması lazım.

MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Damal…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Tabii ki geleceğim oraya, hiç merak etme.

Barışçı olması lazım, yüce Atatürk’ün dediği gibi “Yurtta barış, dünyada barış”ı sağlamak için mutlak surette dünya ülkesi olması lazım, olmak lazım. Bunların hepsi doğru. Biz de bunun için varız. Sosyaldemokrat görüş olarak mutlak surette bütün dünyadaki ülkelerle en iyi şekilde Karadağ’la olduğu gibi diğer ülkelerle de Karadağ’la da barış içerisinde sosyal, ekonomik, siyasi anlamda, coğrafi anlamda ilişkilerimizi en iyi şekilde sürdürmemiz gerekiyor.

Ancak, dün haberlerde hepiniz izlediniz, hepiniz izlediniz. Dediğinize geliyorum Sayın Bakanım. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, Diyarbakır’da çok duygusal bir konuşmanın sonunda bir ağlama yaptı, arkasından…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yine mi ağlama yaptı!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Daha sonra, ne olduysa bilmiyorum, Damal’daki Atatürk silüetine sözü getirdi. “Şimdi, Damal’daki Atatürk silüetinde, efendim… İşte, birileri Damal’daki Atatürk silüetine gidiyor, güneş doğuyor; batarken Atatürk’ün silüeti gözüküyor. İşte ona gidiyor ziyarete ama Diyarbakır’a gelmiyor.” Bunu da tabii bizim Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykal’ı kastederek konuştu. Bu da doğal.

Değerli arkadaşlar, bakın…

AHMET YENİ (Samsun) – İsim söylemedi.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – İsim söylemedi ama yani o. Çünkü bu sene Sayın Genel Başkan geldi Damal’a, ziyaret etti. Kılıçdaroğlu da gelmişti, sağ olsun, bütün arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Genel Sekreterimiz geldi.

Şimdi, Allah’ın bir lütfu olan Damal Dağlarındaki silüet sadece dünya liderleri içerisinde Atatürk’e nasip olmuştur. İyi dinleyin. Oraya gelip, canlı olarak böyle, akşam saat 18.00 sularında, güneş batarken dağların gölgesinde, sınırda ama, Atatürk’ün çıkması inanın insanı büyülüyor ve tüyleri diken diken oluyor.

Bizler Türk milleti olarak bazen böyle hurafelere, dervişlere, ermişlere bilmem nelere daha çok önem veriyoruz ama gözümüzle gördüklerimize daha önem veriyoruz.

Şimdi, sizi davet ediyorum ben. Her yaz 15 Haziran-15 Ağustos arasında Ardahan’ın Damal Dağlarında, güneş batarken tamamen Atatürk geliyor ve çıkıyor. Şimdi, bunu gördüğünüz zaman salavat çevirirsiniz ve Atatürk’e nasıl inandığınızı da ben o zaman anlarım. İnanın, Atatürk bana göre bir evliyadır, çok mübarek bir insandır. Niçin? Yok olan bir devleti kurmuş, o da yetmemiş, dünya liderleri içerisinde Allah tarafından dağlarda gölgesi oluşmuş, her yıl üç ay, 15 Haziran-15 Ağustos arkadaşlar.

AHMET YENİ (Samsun) – Atatürk bu söylediklerini duysa seni perişan ederdi.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Böyle bir olayı canlandırmak için ben geçen dönemki milletvekilliğimde, arkadaşlar, üç defa kanun teklifi verdim “O bölgeye sosyal tesisler yapılsın, insanlar gitsin rahat izlesin. Hiç olmazsa o bölgeye millî park yapın.” dedim, o da olmadı.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – AKP’lileri gönder oraya, onlar seyretsin.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Tabii.

Şimdi, hiçbiri kabul görmedi, soru önergesi verdim, kabul edilmedi.

Şimdi, bakın bir şey söyleyeceğim, keşke o resmi getirseydim, benim odamda asılı: Her yaz binlerce insan geliyor -belki içinizden gelen vardır- orayı izlemek için, samimi söylüyorum. Atatürk bizim devletimizin kurucusu, Meclisimizin kurucusu, ordumuzun kurucusu. Varlığımızı Atatürk’e borçluyuz.

Şimdi, Atatürk gibi bir lider orada her yaz üç ay çıkıyor, bizim orada izleyici olarak gidecek insanlarımızın, affedersiniz, bir tuvaleti yok, bir oturacak sandalyesi yok. Bu, devletin ayıbı değil mi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ayıbı değil mi?

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Sen yaptır!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet, ben yaptıracağım, hiç merak etme. Sizin yaptıracağınız yok. Zaten biz sizden de bir şey beklemiyoruz, onu da söyleyeyim.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Belediye niye yapmadı, belediye?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, oraya bilim adamları geliyor, yabancı misyonerler geliyor; bütün vatandaşlarımız geliyor; orada canlı olarak gölge gelip düşüp de Atatürk oluştuğu zaman herkes hayretler içerisinde kalıyor. Biz oranın resmini basmışız, bazen insanlar diyor ki: “Yahu bunu bilgisayarda mı yaptınız?” Hâlbuki yok.

Şimdi, şu Mecliste bunu en iyi kim bilir biliyor musunuz? Hasan Özdemir, eski Ardahan Valisi, MHP Gaziantep Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar) Benim Valimin hakikaten Ardahan’a büyük hizmeti vardır, kendisine huzurunuzda teşekkür ederim. Atatürk’ün oradaki siluetini de en iyi şekilde bilenlerden birisidir.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Hizmetleri niye yapmadı o zaman?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Müsaade eder misiniz.

Değerli arkadaşlar…

NECİP TAYLAN (Tekirdağ) – Bu söylediklerinizde ciddi misiniz hakikaten, çok merak ediyorum?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet… Tabii… Tabii…

Şimdi, benim sizden istirhamım şu: Bakın, bunu gelip görün.

Sayın Bülent Arınç şunu diyor: “Diyarbakır’a gelmiyor -Deniz Baykal’ı ima ediyor- Damal’a gidiyor.”

Şimdi soruyum: Biz Deniz Baykal’la beraber 4 Haziran 2008 tarihinde Şanlıurfa’da tarım kurultayı yaptık; Mardin, Adıyaman, Güneydoğu’yu gezdik ve Diyarbakır’a gittik sivil toplum örgütleriyle toplantı yaptık. Deniz Baykal sık sık Güneydoğu’ya da gider, Türkiye’nin her yerine de gider. Ayrıca, Sayın Deniz Baykal, Diyarbakır başta olmak üzere diğer illeri de çok önemser ve mutlak surette de bütün olaylarla ayrıntılı olarak ilgilenir. Deniz Baykal bu ülkenin bölünmez teminatıdır. Bunu herkes böyle bilsin. (AK PARTİ sıralarından “Allah Allah!” sesleri)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Allah Allah!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet, Türkiye’nin bölünmez teminatıdır. Evet, bu teminatı sağlayan Deniz Baykal’a kimse burada laf söyleyemez. Çünkü, Deniz Baykal, toplumun birleşmesini istiyor, dayanışmasını istiyor, Türkiye’nin bütünlüğünü istiyor, birliğini istiyor. [AK PARTİ sıralarından alkışlar(!)] Ve onun için de Atatürk’ü gitmiş, ziyaret etmiştir.

Şimdi, soruyorum: Sayın Arınç, acaba Damal’ın nerede olduğunu biliyor mu? Sayın Arınç Damal’a gitmiş midir? Damal’la ilgilenmiş midir? Ben, Sayın Arınç’ı davet ediyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ya sen bütün AKP’lileri Damal’a götür.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Damal’a davet ediyorum, gelsin Atatürk’ün o silüetini görsün, Damallıların misafirperverliğini görsün…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yedi ay sonra, yedi ay…

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – …o zaman Türkiye’nin Edirne’den Ardahan’a kadar bütünlüğünün nasıl sağlanacağını daha iyi getirir gündeme. Gidip Diyarbakır’da bölge ayrımı yaparak “Efendim, biri oraya gidiyor, oraya gelemiyor; biri buraya gidiyor, oraya gelemiyor.” gibi açıklamak, bu tamamen ayrıştırır toplumu arkadaşlar. Bu, bölücülüktür, birleştirici değildir. Yani, ne demek, şimdi, ben diyor muyum ki “Sayın Tayyip Erdoğan Damal’a gidemiyor ama Diyarbakır’a gidiyor.” Böyle bir şey olabilir mi? (AK PARTİ sıralarından “Her yere gidiyor” sesleri)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Diyemezsiniz çünkü her yere gidiyor.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Evet, Tayyip Erdoğan benim davetlim olarak Ardahan’a da geldi, teşekkür ediyorum kendisine; hizmetleri de var, onu geç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ama biz takdir edeceğiz. Ama Bülent Arınç duygusallaşarak, ağlayarak, kendini bilmem ne yaparak devlet adamlığı yapamaz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Devlet adamı duygusuz mu olmalı?

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bir düşünün, diyelim ki diplomat görüşmeye gitti, bir ülkede bakın Türkiye’nin çok önemli bir sorununu görüşmeye gitti. Ne yapacak? Duygusal bir tablo getirecekler, başlayacak ağlamaya; ağlamaya başladığı zaman da getirecekler istedikleri yazıyı imzalatacaklar!

AHMET YENİ (Samsun) – O zaman Damal’a gidelim.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O, Hükûmetin ağlamadan sorumlu bakanı!

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Böyle devlet adamlığı olabilir mi arkadaşlar? Bakın, şimdi, Atatürk bizim rehberimizdir değerli arkadaşlar. Toparlıyorum. Atatürk hepimizin rehberidir. Bu ülkede Atatürk olmasaydı cami olmazdı, okul olmazdı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öğüt, lütfen, toparlayınız.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.

Atatürk olmasaydı bu ülkede cami olmazdı, bu ülkede okul olmazdı, bayrağımız olmazdı, bütünlüğümüz olmazdı, birliğimiz olmazdı, bugün de biz Mecliste olmazdık; benim adım Ensar, sizin adınız Ahmet, Mehmet olmazdı değerli arkadaşlar. Bunun için Atatürk’e dil uzatmak değil, onu küçümseyerek, işte “gölgesi geliyormuş da gidiyormuş da” demek değil, onu anlamak lazım, onu bilmek lazım, onun Nutuk’unu okumak lazım ve Atatürk’e de saygı göstermek lazım, bölgeler arasında da ayrımcılık yapmamak lazım. Efendim, “O bölgeye falan gidiyor, bu bölgeye falan gitmiyor.” dersek, insanlar o zaman ne yapacak değerli arkadaşlar? Şimdi desem ki, falan lider de bilmem nereye gidemiyor. O zaman, gittiği zaman orada tepki alırsa ne olacak? Bölgeler arasında büyük bir ayrışma olacak.

Bu nedenle, ben, ülkemizde birlik ve beraberliğe herkesi davet ediyor, herkesi Atatürkçü düşünceye sahip olmaya davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. [CHP ve MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Gruplar adına başka söz talebi yok.

Şahsı adına söz isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili.

Buyurun Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 407 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu Hükûmet hem doğuya hem batıya hem kuzeye hem güneye gitmiştir ve 25 adet serbest ticaret anlaşması yapmıştır. Bugün bu anlaşmaya, bu kanunla yeni bir serbest ticaret anlaşmasını… Özellikle de batıda, Balkan ülkeleriyle 50 milyon dolarlık ticaret hacmi olan bir anlaşmanın, çok daha artarak, iki bölgedeki taraflara çok katkı sağlayacağına inanarak bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.

Şahsı adına ikinci söz talebi Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili.

Buyurun Sayın Tunç.

Sayın Tunç? Yok.

On dakika soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Genç, Sayın Poyraz, Sayın Ünal, Sayın Açıkgöz, Sayın Yeni ve Sayın Çelik söz talebinde bulunmuşlardır

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kişisel söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Birer dakika soru sorma süresi tanıyorum.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, konuşma hakkı doğmuştur. Söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, burada yazılı olarak talebiniz yok. Ben soru-cevap işlemine geçtikten sonra söylüyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, anlıyorum. Bizim söz hakkımızı kısıtlıyorlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…

Soru sorma hakkınız var Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Soru sormak değil de beş dakika konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani bu kadar taraflı, militanca bu Meclisi yönetmek size yakışıyor. Sizi tebrik ederim. Ben… Neyse…

BAŞKAN – Sayın Genç, bütün bu sözleriniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, bir soru soracağım: Ben geçenlerde İngiltere’ye gitmiştim. Oradaki vatandaşların bana aksettirdiğine göre… Diyorlar ki: “Kısa devrede askerlikten yararlanmak için bizim mevzuatımızda üç yıl tam gün olarak, yani tam ay olarak çalışmak gerekiyor İngiltere’de fakat İngiliz kanunlarına göre biz tam ay olarak çalıştığımız zaman veya her tam gün olarak çalıştığımız zaman kira yardımını alamıyoruz, sosyal bazı yardımları alamıyoruz.” O konuyu da elçilik bildirmiş bakanlığa. Bu konuda bir değişiklik yapmasını özellikle istiyorlar.

Yine, ben geçen gün Atatürkçü Düşünce Derneğinin bir davetlisi olarak orada bir konferans için Berlin’e gittim. 30 Ekimde, Berlin’de cumhuriyet…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Poyraz, buyurun.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Bu anlaşmayla elbette Karadağ’la ticaretimiz gelişecek fakat Karadağ’ı da ilk tanıyan ülkelerden biri ülkemiz. Bu anlamda büyükelçilik noktasında bir çalışmamız vardı, orada arsası temin edilmişti ama şu aşamada herhâlde daha tam büyükelçiliğimizi de açamadık. Son durum nedir? Büyükelçiliğimizi açabildik mi diye sormak istiyorum.

Bir de, özellikle bu anlaşmayla, mutlaka Hükûmet olarak da belli hedefler koymuş olmamız gerekiyor. Bu anlaşmayla, önümüzdeki dönemde ticareti geliştirme anlamında, Türkiye-Karadağ ticaretinde Hükûmet olarak hedeflerimiz nelerdir? Açıklarsanız memnun olurum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz.

Sayın Ünal, buyurun.

CUMHUR ÜNAL (Karabük) – Sayın Bakanım, iyi akşamlar diliyorum.

Türkiye İle Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Uygun Bulunduğuna Dair Tasarı’nın bu bölümünde, Türkiye ile Karadağ arasındaki ticaret hacminde neyi hedeflediğimizi söyleyebilir misiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünal.

Sayın Açıkgöz, buyurun.

RUHİ AÇIKGÖZ (Aksaray) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımız, Karadağ’da ecdat yadigârı çok sayıda Osmanlı eseri var; bu konuda Hükûmetimizin çalışmaları hakkında bilgi verirse sözlü, yazılı; teşekkür eder, saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Açıkgöz.

Sayın Yeni, buyurun.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakanım, bir önceki Meclis Başkanımızla Karadağ’ı ziyaretimiz esnasında orada ecdadımızın mezarlarıyla karşılaştık. Bu mezarların tamir edilmesi konusunda bir çalışma var mı?

Ayrıca, dış politikada başarılı çalışmalar sergiliyorsunuz ve dış politikada daha çok hangi konuları geliştirmek istiyorsunuz? Karadağ ile ticaret hacmimiz hangi seviyeye ulaşmıştır?

Ayrıca, biraz evvel, Ensar Öğüt Bey’in Atatürk’ü dağlarda, gölgelerde sergilemiş olması gerçekten bizi üzmüştür, Atatürk’ün kemiklerini sızlatmıştır çünkü Atatürk’ü o gölgelerde, oralarda, buralarda sergilemek doğru değildir. Atatürk de böyle bir şey…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çelik, buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) - Sayın Başkan Teşekkür ediyorum.

Sayın Bağış buradayken bir konuşmasında diyor ki… Etnik olarak sayıyor Türkiye’de insanlarımızı, mezhebî olarak sayıyor. Hâlbuki Türkiye’de 72 milyon Türk milleti var ve bu milletin Edirne’den Kars’a kadar benzerlikleri, kültürde, dilde, tarihte, acıda, elemde, kederde, sevinçte hep ortaklıkları var. Israrla ve inatla, çok küçük olan bazı farklılıkları, sanki gözümüze sokarcasına sürekli ifade ediyorlar. Bu, AKP iktidarının alışkanlığı mı, bölme arzu ve iştiyakı mı? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Sayın Özkan, Sayın Dibek ve Sayın Uzunırmak; Sayın Bakan cevap verdikten sonra süre kalırsa soru sorma hakkı tanıyacağım.

Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadağ, Balkanlardaki genç ülkelerden bir tanesi…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ses gelmiyor Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – …ve biz ilk sırada tanıyan ülkelerden bir tanesiyiz. Büyükelçiliğimiz açılmış durumda. Şu anda, hatta ikinci büyükelçimizi atamış durumdayız.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakanım, Hükûmetin sesi çıkmıyor, duyamıyoruz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Devamla) – Belki teknisyenler ayarlayabilir. Bak, şimdi geliyor.

Ticaret hacmimize gelince: Ticaret hacminde düzenli bir artış söz konusu. Örneğin 2006’da sadece 8,5 milyon dolarken 2008 yılında bu, 49 milyon dolara çıkmış durumda ve bu serbest ticaret anlaşmasıyla beraber çok daha yüksek rakamlara bunun ulaşacağını tahmin ediyoruz.

Karadağ’da yer alan Osmanlı döneminden kalan eserlere gelince: TİKA’nın tüm Balkanlarda olduğu gibi, Karadağ’la da vardır. TİKA pek çok Balkan ülkesinde biliyorsunuz önemli projeler gerçekleştirmektedir. Bizim kültür mirasımızı o ülkelerde yaşatmak, canlı tutmak adına çok önemli çalışmalar gerçekleştirmektedir. Ancak, bu çalışmaların detayı şu anda yanımızda yok. Dolayısıyla, daha sonra TİKA çalışmalarıyla ilgili size detaylı bilgi, yazılı olarak sunarız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ne oldu efendim, bizim sorumuza niye cevap verilmiyor?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Bakanım…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye sorumuza cevap verilmiyor? Türk vatandaşlarının sorunlarını dile getirdik. Bu nasıl iştir? Oradaki Türk vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili ne gibi bir düzenleme yapılıyor bilmek istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özkan, sorunuzu sorar mısınız.

Buyurun.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Tabii, Sayın Vekilimiz susarsa. Anlaşılması açısından, Sayın Bakanın, herhâlde aynı anda iki işe konsantre olma yeteneği var mı yok mu, onu bilemiyorum; benim yok şahsen.

Şimdi Sayın Bakanım, malumunuz Kenan Evren “Fatsa’nın üzerinden geçemedik.” diye ihtilal yaptı. Sayın Başbakan da ya da Hükûmetiniz de zaman zaman “Biz Diyarbakır’a gidiyoruz, siz gidemiyorsunuz; işte, biz şuraya gidiyoruz, siz gidemiyorsunuz.” gibi beyanlarda bulunuyor. Bir ülke düşünün ki ülkenin başbakanı, bir şehre gitmesini olay olarak yorumlayabiliyor veyahut böyle anlatıyor. Bu nasıl bir algılamadır, nasıl bir bakış açısıdır? Bunu ifade etmenizi, cevaplamanızı umuyorum. Çünkü, açıkçası merak ediyorum yani bir başbakanın kendi ülkesinde bir ile gitmesi niye bu kadar olay oluyor ya da bunu niye olay hâline getiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Sayın Bakan, buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Süre var Başkanım, ben de sorayım sorumu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, Sayın Başbakanımız, Sayın Genel Başkanımız, Türkiye'nin tüm illerini, istisnasız olarak seksen bir ilini defalarca ziyaret etmiştir ve yüzlerce ilçeyi defalarca ziyaret etmiştir. Doğal olanı budur yani doğal olanı, bir ülkenin başbakanının ve iktidar partisi genel başkanının tüm illeri rahatça ziyaret edebilmesidir, sık sık ziyaret edebilmesidir. Ancak, belki de siyasetin tabiatına aykırı olan, ana muhalefet partisinin, diğer muhalefet partilerinin de seksen bir ilde aynı rahatlıkta bu ziyaretleri gerçekleştirip gerçekleştirememesidir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Nereden biliyorsunuz Sayın Bakan? Nereden biliyorsunuz?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Onların kendi takdiri.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Dolayısıyla doğal olanı budur ve bizim de bütün siyasi parti genel başkanlarına, bütün milletvekillerimize tavsiyemiz…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, Sayın Bakan şu soruya açıklık getirmeli…

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Şu soruya Sayın Bakan açıklık getirmeli: Muhalefet partilerinin oraya gidemediklerini ifade ettiler.

BAŞKAN – Hayır, öyle söylemediler. “Doğal olanı budur” dediler

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) -  “Doğal olanı gitmektir.”

BAŞKAN – Lütfen…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – “Doğal olanı gitmektir.” dedin. Gitmediğimizi kim söyledi size Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Ben sadece “Doğal olanı gitmektir.” diyorum. Eğer gidemeyenler varsa kendi üzerlerine alınacaklar.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) –  Hayır, ama gitmediğimizi söylediniz siz.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen oturur musunuz. Sorunuza…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ağzından çıkanı kulakları duyacak bir bakanın.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen oturur musunuz.

Sayın Bakanım… Siz cevabınızı verin Sayın Bakanım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Öyle şeyler söylüyorsunuz ki sanki biz oralara hiç gidemiyoruz.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Başbakan gidiyor diye niye havalara giriyorsunuz?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Gitmişseniz doğrusunu yapmışsınız.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Nereden çıktı? Sayın Başbakan gidebilir elbette, gitmelidir de, görevidir zaten.

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz cevabınızı verin lütfen.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Doğru olanı budur.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bakanlar da gitmeli, onların da görevi.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, lütfen oturur musunuz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ama siz gidiyorsunuz… Muhalefet partisini, sizin gibi, âlâyı-vâlâ ile karşılayan valiler, güvenlik görevlileri yok, taşıma adamlar yok, ondan sonra da diyorsunuz ki: “Niye muhalefet gitmiyor?” Sayın Bakan, siz eğer gidiyorsanız görevinizi yapıyorsunuz ama bizim…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan… Söz verdiniz mi Sayın Başkan? Böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Sayın Başkan, Sayın KılıçdaroğluLütfen oturur musunuz. Yok usulümüzde…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Böyle bir usul yok ki.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Böyle usul yok ama Bakan doğruları söyleyecek.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Bakın, ben... (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, tamam mı cevap işlemi? Yok başka soru.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Şimdi… Soru-cevabın usulü böyle değil herhâlde Sayın Başkan?

BAŞKAN – Böyle değil, doğrudur Sayın Bakan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Aynen böyle, doğruyu söyleyeceksiniz Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Ben usulüne uygun sorulmuş sorulara, usulüne uygun cevabı verdiğimi düşünüyorum.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Yazılı ver.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN (Ankara) – Dediğim gibi, tekrar ediyorum, bütün parti genel başkanlarına tavsiyemiz, Türkiye'nin tümünü kucaklamaları, Türkiye'nin tüm illerini ziyaret etmeleri, sık sık ziyaret etmeleri ve bu rahatlıkla Türkiye'nin dört bir köşesinde siyaset yapabilmeleri.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O zaman mesele yok.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Siz tavsiye edeceğinize niye bundan prim yapmaya çalışıyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

Tasarının tümünün oylamasından önce oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte Tunceli Milletvekili Kamer Genç söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl oldu söz verdin Sayın Başkan ya? Vermeseydin onu da yahu!

BAŞKAN – Sayın Genç, Tüzük’e ve usulüne…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, teessüf ederim size! Burada en yasal İç Tüzük hakkımızı bize kullandırmıyorsunuz. Biraz önce madde üzerinde söz istedim, vermediniz.

BAŞKAN – Sayın Genç, Tüzük’e ve usulüne uygun her söz isteyen sayın milletvekiline söz veriyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Vermiyorsunuz işte! Keyfîsiniz! O makamı kirletiyorsunuz!

BAŞKAN – Ama bütün bu Mecliste ve Genel Kurulda konuştuklarınızın hesabını mahkemede vereceksiniz Sayın Genç.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef bu Mecliste çok büyük bir sıkıntı çekiyorum. İç Tüzük ayaklar altına alınıyor. Meclis kürsüsünde oturan Başkan Vekili AKP Grubundan gelen talimatlara göre hareket ediyor. En meşru söz hakkımız verilmiyor. Burada bana söz hakkı verilmemesi için AKP Grubundan 50 tane kişi söz istiyor, kuraya dâhil ediyorlar, bize dâhil edilmiyor.

Şimdi, bunlarla siz bir şey yapamazsınız. Ben sokaklara çıktığım zaman var ya sizi sokağa çıkarmam! Bu halk bizi dinliyor.

Şimdi, burada o Hükûmet sözcülüğü makamında oturan diyor ki: “Siz hele Türkiye’yi gezin.” Tayyip Erdoğan 500 tane polisle geziyor. Her gün iki tane, üç tane helikopterle geziyor, devletin uçaklarını kullanıyor. Bu kadar devleti kendi özel menfaati için kullanan şimdiye kadar ne demokratik bir ülkede ne Türkiye’de bir kişi görülmemiştir ve dünyada Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını bu kadar sarsan bir kişi görülmemiştir.

AHMET YENİ (Samsun) – Millet için geziyor.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Tayyip Erdoğan bu ülkenin Başbakanıdır, bunu iyi öğrenin Sayın Genç!

KAMER GENÇ (Devamla) - Burada soru soruyoruz, sorularımıza cevap vermiyorlar.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) –  Bunu kabul edeceksiniz! Bunu kabul edeceksiniz!

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, biraz önce burada bir grup önerisi üzerine doğal gazda AKP’nin yaptığı formül değişikliğinden dolayı Türkiye Cumhuriyeti devletinin 10 milyar dolar zarara uğratıldığı söylendi.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İspat edin!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben isterdim ki burada AKP’li grup başkan vekili çıkıp da “Yahu, işte, bak kardeşim, bundan önce, biz iktidara gelmeden önce bu formül buydu, ondan sonra da bizim yaptığımız bu. Bak, şey yok.” Efendim, siz, ispat edin.” diyor.

Bir de arkadaşlar, o kadar Türkiye üzerinde oyun oynanıyor ki her şey gizli. Bugün hâkimler ve savcılar korkutuluyor, bugün maalesef Türkiye’de demokrasi yok edilmiş, faşizm gelmiş oturmuş. Siz bu 340 milletvekilinize dayanıyorsanız sizin sonunuz felakettir. Sizin Genel Başkanınız hangi hakla geliyor da gidiyor şu Meclisin arkasındaki salonda Meclis Başkanına talimat veriyor?

SUAT KILIÇ (Samsun) – O diyaloglar yalan!

KAMER GENÇ (Devamla) – Böyle bir şey olur mu?

SUAT KILIÇ (Samsun) – O diyaloglar gerçek değil!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu Meclisi şimdi yöneten kişiler, yarına, bir sene sonra seçime gidecekler.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gerçek olmayan şeyler konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) –  Şimdi bu makamda oturanlar artık İç Tüzük’e, Anayasa’ya, hukuka göre Meclisi yönetmeyecekler, Tayyip Bey’in emrine göre yönetecekler! Acaba önümüzdeki seçimde Tayyip bizi aday gösterir mi, göstermeyecek mi? Bütün bunun üzerine burası yönetilecek. Böyle bir Meclisin ne ülkeye ne millete ne vatana bir faydası olur mu?

Görüyoruz, burada AKP İktidarı ve milletvekilleri sinir harbi yapıyorlar. Yahu, siz İktidarsınız; iktidarsınız. İktidarın nimetlerinden yararlanıyorsunuz, iktidar gücü sizin ellerinizde. Bırakın da… Buradaki, muhalefet partisindeki insanlar halkın içinde geziyoruz. Ben size… Kimin yiğitliği varsa, hanginiz “yiğidim” derseniz buyurun, çıkalım Kızılay’da, İstanbul’da, Diyarbakır’da, Van’da, Muş’ta gezelim, var mısınız? (AK PARTİ sıralarından “Varız” sesleri) Tek başına… Tek başına… Ben de tek başına, siz de tek başına. Görelim bakalım, o milletten gelen tepkileri göreceksiniz.

Onun için yani çıkıp da burada devletin olanaklarını kullanacaksınız, 500 tane polis kullanacaksınız, ondan sonra Fethullah’ın örgütlerinden yararlanacaksınız.

AHMET YENİ (Samsun) – Saçmalama!

KAMER GENÇ (Devamla) –   Polis teşkilatını getirip Fethullah’a teslim edeceksiniz, ondan sonra da geleceksiniz… Yarına, Fethullah sizi yaşatmaz, bunu bilesiniz, bunu bilesiniz. Bu kurulan tuzakların en büyük zararını siz görürsünüz. Gelin, şu Türkiye Cumhuriyeti devletinin şu demokratik yapısını hep şey edelim.  Bu memlekette “dürüstlük” ilke olmalıdır. Bu kürsüye gelen insanlar bu kürsünün hakkını vermelidir. Sırf işte, AKP’ye, Tayyip Erdoğan’a yaranmak için böyle şeyler yapılmaz sayın milletvekilleri.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Siz böyle mi başkan vekilliği yaptınız?

KAMER GENÇ (Devamla) –  Tayyip Erdoğan, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kimyasını bozmuştur. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Her gittiği dış ülkelerde Türkiye'nin itibarını yok etmiştir. Her gidilen yurt dışındaki anlaşmalarda devletin öteden beri Hariciye Bakanlığında çalışan kişiler gelir orada not tutmaktadır. Ama Tayyip Erdoğan geldikten sonra hangi devletle ne anlaşma yaptı kimse bilmiyor. Kimi getiriyor yanına? Egemen Bağış’ı yanına getiriyor. Egemen Bağış kim? Egemen Bağış on beş sene Amerika’da çalışmış bir kişi. Ee, bu devletin peki, dış ilişkilerinde neden not tutulmuyor? Neden oradaki yapılan konuşmalar buraya yansımıyor.

Şimdi, bir tane Ahmet Davutoğlu diye birisi geldi, Dışişleri Bakanlığına oturdu. Ben şimdi hayret ediyorum, şimdi 340 tane AKP milletvekili içinde hiç mi Dışişleri Bakanlığını yapacak bir kişi yok da Ahmet Davutoğlu dışarıdan geldi, bakanlık makamına oturdu? (AK PARTİ sıralarından gürültüler.

Şimdi, ayrıca Ahmet Davutoğlu Türkiye Dışişleri Bakanlığına geldiği zaman Türkiye'nin dış politikası değiştirildi. Yani işte bir yandan Suriye, bir yandan İran, bir yandan Irak’tan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen sözlerinizi bitiriniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, onun için bu devletin menfaatlerinin korunmasında en üstteki yöneticilerimiz maalesef yetersiz. Uygulamalar ortada. Türkiye Cumhuriyeti devleti ekonomik yönden iflas etmiş. İhaleler sizin yandaşlarınıza veriliyor.

Yahu, daha dün işte, senin Cemil Çiçek dediğiniz kişinin damadına TOKİ’den bir ihale verilmiş, bir küçük ihaleden bir anda 1,5 trilyon lirayı almış cebine koymuş, 1,5 trilyon.

Ben, şimdi size soruyorum: Gidelim inceleyelim, bu TOKİ’de AKP’lilerin hangileri ihaleler almışlardır? Bu malzemeleri kimden alıyor, kaça alınıyor? Bunları araştırdığımız zaman bu yüklerin altından kalkamazsınız.

Burası… Bakın, sevgili milletvekilleri, ben 80’den beri bu salondaydım, kimleri gördüm, kimleri gördüm…

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Yanlışlık orada…

KAMER GENÇ (Devamla) - Ama burada başarıya ulaşan ve payidar olan dürüstlük olmuştur. Böyle siyasi partinin emrine girerek menfaat kölesi olan kişilerin hiçbirisi buraya gelmemiştir. Ben burada ne oyunların da döndüğünü biliyorum. Ama bir tek kişi olduğumdan da o kadar fazla….

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Sokağa çıktığım zaman halk bana sahip çıkıyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyorum.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, söz istiyorum 69’a göre, ağır sataşma var…

BAŞKAN – Ne diye sataştı Sayın Başkan? (Gülüşmeler, gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Daha ne olsun Sayın Başkan?

BAŞKAN – Şimdi, sayın milletvekilleri, lütfen kusura kalmayın, AK PARTİ Grup Başkanı sataşmadan dolayı söz istedi. Ben, Tüzük gereği, Sayın Hatibin hangi sözlerinden dolayı sataşma oldu diye sordum. Bu, Tüzük’ün 69’uncu maddesinin uygulanabilmesi için gerekli olan bir soru. Bunda ne gülünecek bir şey var.  Sayın milletvekillerimiz eğer Tüzük’ü okuma zahmetine katlanırlarsa iyi olur.

Buyurun Sayın Başkan.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Efendim, açıklayayım: Grup Başkanımız hakkında ve bu ülkenin Başbakanı hakkında ağza alınmayacak şekilde ithamlarda bulunulmuştur, buna cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bahçekapılı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Üç dakika söz veriyorum. Yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sevgili arkadaşlarım, gecenin bu saatinde hepinize iyi çalışmalar diliyorum.

Biraz önceki konuşmacının söylediklerini hepimiz dinlemiş bulunmaktayız. Aslında benim için talihsiz bir konuşma olacak bu. Çünkü gerçekten bu seviyeyle, bu seviyeyle konuşulan bir duruma aynı seviyeyle cevap verme mecburiyetinde değilim ve asla da böyle bir şeye düşmeyeceğim.

Ama Sayın Konuşmacı her kürsüye çıktığında –bilemiyorum, gerekçesi veya nedeni nedir- özellikle Genel Başkanımız ve Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan hakkında bazı ithamlarda bulunmaktadır. Aslında bilemiyorum dedim ama hepimiz biliyoruz niçin böyle konuştuğunu, niçin bu şekilde ithamlarda bulunduğunu. Belki bilmiyordur diye kendisine bir hatırlatmak isterim:

Sayın Konuşmacı, biliniz ki Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin Başbakanıdır, bu ülkenin her ilçesine her iline her kasabasına bu sıfatla gitmektedir; elbette ki korunacaktır, elbette ki korumalar yanında olacaktır. Eğer siz “Korumalarım olmuyor.” diye ülkenin çeşitli yerlerine gidemiyorsanız bu sizin sorununuzdur, demek ki korktuğunuz bir şey var, demek ki korktuğunuz bir şey var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, milletvekilleri olarak, bu ülkenin her iline her ilçesine her köşesine her sokağına tek başımıza gidebilme cesaretini gösteriyoruz, buyurun siz de gösterin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Davet ettiniz bizi, istediğiniz her yere gidelim diyorsanız biz varız. Buradaki bütün arkadaşlarım istediğiniz her yere, istediğin her şekilde gitmeye hazırdır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz mü? Söz mü?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - Şunu unutmayın: Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin Başbakanıdır…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Sayın” desene Başbakana!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (Devamla) - …ve bu ülkenin demokratik şekilde hak ve özgürlüklerinden yararlanacak bir biçimde aydınlık günlere ulaşması için yirmi dört saatini vermektedir ve yirmi dört saatini de verecektir.

Bu ülke, temel hak ve özgürlükler konusunda, düşüncesini ifade etme konusunda, bu ülke kardeşçe, barış içinde yaşamak konusunda Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında bu aydınlık günlere kavuşacaktır. Bunu bilin ve sakın unutmayın. Buradaki bütün arkadaşlarım, Başbakanımızla birlikte, Genel Başkanımızla birlikte bu ülkenin kardeşçe, el ele, hep beraber türkülerimizi ve şarkılarımızı kol kola söyleyerek yaşayacağı günlere kavuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Ama siz o günleri görmek istemiyorsunuz, o günlere gelmek istemiyorsunuz. Çünkü, herhâlde ve herhâlde bugünkü örgütten, bugünkü örgütlenmeden, bugünkü sistemden memnunsunuz. Çıkarınız var mı yok mu bilemem, sizi itham edemem, bu konuda bir bilgim yok. Ama bu şekilde konuşmanız bende bir soru işareti uyandırır. Çok özür diliyorum, bunu söylemek zorundayım.

Sevgili arkadaşlarım, sevgili milletvekili kardeşlerim, çalışıyoruz barış projesinde Başbakanımızla birlikte, hep birlikte...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Sayın” deyin Başbakana!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Güler, söz talebiniz var. Hangi konuda söz istiyorsunuz?

MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Genç’in biraz önce, doğal gazla ilgili bir ithamı oldu. O noktada o dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak…

BAŞKAN – Ne diye itham etti Sayın Güler?

MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – 10 milyar dolarlık bir zarardan bahsetti. Bu, hem sizi hem Meclisimizi hem de kamuoyunu yanıltıcı mahiyettedir. O bakımdan…

BAŞKAN – Sayın Güler, buyurun üç dakika süre veriyorum.

Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin lütfen Sayın Güler.

Buyurun.  (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

2.- Ordu Milletvekili Mehmet Hilmi Güler’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Zaten ona üslubum müsait değil.

Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak bu doğal gaz konusunda daha evvel gensoruya da biz maruz kaldık, o noktada da çok detaylı bir şekilde izah etmiştik. Kesinlikle ve kesinlikle böyle bir zarar söz konusu değil; tam tersine, hem 40 milyar metreküp doğal gazı “al ya da öde”den kurtardığımız için Türk milletinin üzerindeki bir yükü kaldırdık hem de fiyatı Mavi Akım da dâhil olmak üzere aşağı çektik.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ondan mı cezalandırdı Sayın Başbakan sizi?

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bundan dolayıdır ki doğal gaz gibi pahalı olduğu düşünülen bir yakıtı kullanan vilayet sayısı, il sayısı bizden önce 5 iken 65’e çıkmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve böylece, daha evvel İstanbul’da da doğal gazın başında olan biri olarak, çevre dostu bir yakıtı ülkede yaygınlaştırma imkânı bulduk ve aldatılmışlık duygusundan kurtulduk bu yaptığımız anlaşmalarla. Yalnız, bundan dolayı çok ayağa bastık, bu ayağa basmaların neticesi olarak da ülkemiz burada bir aldatılmışlık duygusundan kurtulmuş oldu.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Onun için Bakanlıktan aldılar değil mi?

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ne zaman isterseniz bunu göstermeye hazırız. Yalnız, Turusgaz meselesini de Mavi Akım meselesini de keşke bazı belgelere ulaşabilip de detaylı bir şekilde inceleme imkânı olsaydı, bazı insanların…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Önergeyi reddettiler Sayın Bakanım!

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bugün sadece siz değil Sayın Genç, bir eski başbakan da aynı ithamda bulundu; bu cevabım aynı zamanda ona da karşıdır, ona da müteveccihtir.

Bu duygu ve düşüncelerle size bunu ifade etmek istiyorum ve doğal gazda ayrıca, yaptığımız çalışmalarla bu anlaşmaları hem düzenledik -bunlar uluslararası anlaşmalardır, kolay değildi; bunları yaparken Mavi Akım’da yatırımı aynı zamanda altı ay kadar durdurarak oturup onlarla bilek güreşi yaptık- hem fiyatı aşağı çektik hem “al ya da öde”de 40 milyar metreküplük gazı Türk milletinin üzerindeki bir yük olmaktan kurtardık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Lafla değil, belgeleri getir!

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Doğal gaz niye zamlandı Sayın Bakan?

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Ne zaman isterseniz, bakın daha evvel de söyledim, ne zaman isterseniz, ucu açık, ister bir hafta sonu, ister kendi grubunuzla…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Belgeler, belgeler…

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) -  ister, nerede isterseniz size belgeleriyle, bilgileriyle bunu ispat etmeye hazırım. Bundan dolayıdır ki…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Doğal gaz niye zamlandı?

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bundan dolayıdır ki, alnımız açık bir şekilde milletin içinde geziyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Belgeler nerede? Şu belgeleri bir görelim.

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Sizin “gezelim” dediğiniz yerlerde de ben de tek başıma hem de korumasız geziyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güler.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, AKP Grubunun Sayın Başkan Vekili kürsüde konuşurken AKP Grubunun sanki yürütme organının emrindeymiş gibi bir hava verdi ve konuşmasını da öyle yaptı. Bunu, Parlamentonun saygınlığı için uygun görmüyorum. Tutanaklara girmesi için söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tutanaklara geçti Sayın Kılıçdaroğlu.

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından bir konuyu arz etmek istiyorum: Sayın Başkan, ben Türkiye'nin her yerine korumasız gidebilirim ama domuz gribinin yaygın olduğu günlerde Kamer Genç’le hiçbir yere gitmem!

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadıyla imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN - Pusula veren sayın milletvekilleri Genel Kuruldan ayrılmasınlar lütfen.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Süre doldu. Sayın Başkan, pusula yok…

BAŞKAN - Mehmet Erdem, Aydın? Burada.

Rıtvan Köybaşı, Nevşehir? Burada.

Veli Seyda, Şırnak? Yok.

Beşir Atalay, vekâleten Ali Babacan? Burada.

Müfit Yetkin, Şanlıurfa? Yok.

Zeki Karabayır, Kars? Yok.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, tutanaklara geçiyorsunuz değil mi o milletvekillerinin bulunmadıklarını?

BAŞKAN - Akif Gülle, Amasya? Burada.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkanım, bunu tutanaklara geçirelim, bu sahtekârlığı yapanları.

BAŞKAN - Hüsnü Ordu, Kütahya? Burada.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sonradan geldi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sonradan geldi o.

ATİLA EMEK  (Antalya) - Oylama bittikten sonra verdi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir)  - Kim verdi onun oyunu?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Beyefendi, o imza ıslak mı, kuru mu?

BAŞKAN – Ahmet İnal, Batman? Yok.

Ayhan Yılmaz, Ordu? Burada.

Ahmet Koca, Afyonkarahisar? Yok.

Ali Temür, Giresun? Yok.

Feyzi İşbaşaran, Elâzığ? Yok.

Hamza Yanılmaz, Elâzığ?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu, sahtekârlık değil mi şimdi?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bunların hepsi suçtur!

BAŞKAN – Yusuf Coşkun, Bingöl? Burada.

Murat Yıldırım, Çorum?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, bulunmayanların imzası ıslak mı, kuru mu?

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Islak, ıslak…

KAMER GENÇ (Tunceli) – 184 yok, 184 yok; toplantı yeter sayısı yoktur; oyalamaya gerek yok, 184 yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.28

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.34

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

407 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın açık oylamasında toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, tasarıyı tekrar elektronik cihazla açık oylamaya sunuyorum.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yanlış yapıyorsunuz efendim. Bakın, bunun usulü böyle: Toplantı yeter sayısı olmayınca, onun oylamasını “Oylaması yapılacak işler” sırasına alacaksın, kapatacaksın. Bilmiyorsunuz, ne yapalım!

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

BAŞKAN – Sayın Genç, bilgilerinizin tazelenmesi anlamında -gerçi çok iddialısınız ama- İç Tüzük’ün 57’nci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarını okuyorum: “Yoklama, elektronik oy düğmelerine basmak veya Başkan lüzum gördüğü zaman ad okunmak suretiyle yapılır.”

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yoklama değil.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen sabredin ve dinleyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki, dinliyorum.

BAŞKAN - “Yoklama sonucunda, üye tamsayısının en az üçte birinin mevcut olmadığı anlaşılırsa, oturum en geç bir saat sonrasına ertelenebilir. Bu oturumda da toplantı yeter sayısı yoksa, birleşim kapatılır.”

Eksik ve yanlış bilgilerle kamuoyunu yanıltmayınız Sayın Genç. Bilgilerinizi tazeleyiniz ve öğreniniz Sayın Genç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Uluslararası bir anlaşmanın oylaması bu Sayın Başkan.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Yoklama değil ki.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yoklama değil.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama isteyen mi oldu?

BAŞKAN – Açık oylama, yoklama hükmündedir efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Doğru da Sayın Başkan… İç Tüzük 81’inci maddeye göre “Maddelerine geçilmesi veya tümü kabul edilmeyen kanun tasarı ve teklifleri Genel Kurulca reddedilmiş olur.” Burada açık oylamayla yapılan bir oylamada karar vermek için 184 sayısı bulunamamıştır, dolayısıyla tümüne geçilememiştir. Bu, kanunun reddedildiği anlamına gelir.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ikinci kez de toplantı yeter sayısı bulunamadığından ve alınan karar gereğince demokratik açılım konusundaki genel görüşmeyi yapmak için 13 Kasım 2009 Cuma günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.41