Normal 25794 2 6 2009-12-23T10:08:00Z 2009-12-23T10:08:00Z 1 60538 345070 TBMM 2875 809 404799 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 52                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

16’ncı Birleşim

11 Kasım 2009 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinden belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır)

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Siirt Milletvekili Afif  Demirkıran’ın, Siirt ilinde ve yurdun çeşitli yerlerinde son günlerde meydana gelen sel felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Alevi toplumunun sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Erzurum ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Avustralya Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı Harry Jenkins ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1000)

2.- Brezilya Temsilciler Meclisi Başkanının vaki davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden oluşan Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1001)

3.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Hasan Bozer’in vaki davetine icabetle, KKTC’nin 26’ncı Kuruluş Yıl Dönümü kutlamalarına katılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir Parlamento heyetinin resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1002)

4.- Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın yeniden incelenmek üzere geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1003)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/456)

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 26 milletvekilinin, eğitim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/457)

3.- Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 23 milletvekilinin, sel felaketlerinin sebeplerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/458)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/179) esas numaralı, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi

2.- (10/46) esas numaralı, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- (10/69) esas numaralı, Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, DTP Grubu önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı sözlerini yanlış anladığına ilişkin açıklaması

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, dava sonucu görevine iade edilen kamu görevlilerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/9001)

2.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Manisa Turgutlu’da bir madencilik şirketine tahsis edilen orman alanına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9243)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman Tekel Yaprak İşletmeleri binalarının değerlendirilmesine ilişkin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9427)

4.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, çevreyle ilgili bazı gelişmelere ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9630)

5.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Van’daki okulların sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9631)

6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, geçici personelin özlük haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/9641)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, 5018 sayılı Kanun uyarınca yayınlanması gereken dokümanlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9653)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof Türkgözü Sınır Kapısı’na ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/9657)

9.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, memur maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9658)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, geçici işçilere kadro verilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/9661)

11.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bir gruba kesilen vergi cezasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9675)

12.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, DDK’nın sosyal yardımlarla ilgili raporuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/9691)

13.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, medya kuruluşlarının mali denetimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9692)

14.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul Bienaline destek verilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/9694)

15.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, füze alımı ihalesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/9697)

16.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, orman yangınlarına yönelik önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9729)

17.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9844)

18.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, varlık barışı uygulamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9845)

19.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Doğan Yayın Holdinge kesilen cezaya ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9850)

20.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, belediyelere aktarılan denkleştirme ödeneklerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9851)

21.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, kesilen bazı vergi cezalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9855)

22.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Doğan Yayın Grubuna kesilen cezaya ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9856)

23.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, eğitimdeki kalitenin artırılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9857)

24.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, fizik öğretmenliğine kontenjan ayrılmamasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9860)

25.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, öğretmen atamalarında KPSS sıralamasının açıklanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9861)

26.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne’de bazı kamu görevlilerinin basına yansıyan sözlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9862)

27.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9863)

28.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman Petrol Lisesi lojmanlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9864)

29.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, yoksul öğrencilere yapılan yardımlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9869)

30.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, maddi imkânı yetersiz öğrencilerin desteklenmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9870)

31.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, okullarda kayıt parası alınmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9871)

32.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir mahalleye okul yapılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9876)

33.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, ilköğretim okullarının ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9877)

34.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’deki eğitim çalışanlarının tedavi yolluklarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9880)

35.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, eğitim-öğretim hazırlık ödeneğine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9881)

36.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/9916)

37.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, hava savunma sistemi satın alınmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/9923)

38.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, TOKİ personeline ve konut sözleşmelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/9926)

39.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir proje kapsamında alınacak uçakların teslimine ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/9931)

40.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Tekel Bitlis Fabrikası yemekhanesinin bir dernekçe kullanılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9934)

41.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, İŞKUR’un meslek kurslarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/9950)

42.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, TRT-6’nın yayıncılığına yönelik iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9957)

43.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT ihalelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9958)

44.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, TRT’nin bazı ihalelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9959)

45.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, ataması iptal edilen bir öğretmen adayına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/10003)

46.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, muhalefet partili milletvekilleri tarafından verilen kanun tekliflerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/10409)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak altı oturum yaptı.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 71’inci yıl dönümü münasebetiyle:

İki dakikalık saygı duruşunda bulunuldu;

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, bir kez daha minnetle, şükranla ve rahmetle andığına ilişkin bir konuşma yaptı;

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın,

Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün,

Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,

Gündem dışı konuşmaları ile;

Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın,

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin,

Açıklamalarına;

Devlet Bakanı Mehmet Aydın cevap verdi;

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 371’inci sırasında yer alan (8/11) esas numaralı “Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın demokratik açılım konusunda” genel görüşme açılmasına ilişkin önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 12/11/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 371’inci sırasında yer alan, 03/11/2009 tarihli 12’nci Birleşimde, 10/11/2009 tarihinde ön görüşmelerinin yapılmasına karar verilen (8/11) esas numaralı genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, demokratik açılım konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin (8/11) önergesinin yapılan ön görüşmelerden sonra kabul edildiği; genel görüşme gününün daha sonra Danışma Kurulu tarafından tespit edilerek Genel Kurulun onayına sunulacağı açıklandı.

(8/11) esas numaralı Genel Görüşme önergesi üzerinde Hükûmet adına Beşir Atalay’ın konuşması sırasında CHP sıralarından “Atam seni unutmadık, unutturmayacağız”, “Atam eserine sahip çıkacağız”, “Atam seni unutmadık, unutmayacağız”, “Atam, kurduğun cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacağız”, “Büyük millî emanetimiz. Atam izindeyiz” yazılı pankartlar açıldı.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, MHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, şahsına ve grubuna,

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, MHP Grubu önerisi üzerinde konuşan Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın, grubuna,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, genel görüşme önergesi üzerinde konuşan Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna,

Adana Milletvekili Mustafa Vural, genel görüşme önergesi üzerinde konuşan Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, partisine,

Konya Milletvekili Faruk Bal, genel görüşme önergesi üzerinde konuşan Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, mensubu bulunduğu 57’nci Hükûmete,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, MHP Grubu önerisi üzerinde yaptığı konuşmadaki bazı sözlerinin yanlış anlaşıldığına ilişkin bir açıklamada bulundu.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

11 Kasım 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 21.35’te son verildi.

 

 

Mehmet Ali ŞAHİN

 

 

 

Başkan

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Yusuf COŞKUN

 

Konya

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Yaşar TÜZÜN

 

 

 

Bilecik

 

 

 

Kâtip Üye

 

No.: 23

II.- GELEN KÂĞITLAR

11 Kasım 2009 Çarşamba

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 Milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/456) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2009)

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 Milletvekilinin, eğitim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/457) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.08.2009)

3.- Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 23 Milletvekilinin, sel felaketlerinin sebeplerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/458) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.08.2009)

11 Kasım 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.04

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere geçiyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Siirt ilinde meydana gelen sel felaketi hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Afif Demirkıran’a aittir.

Buyurun Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Siirt Milletvekili Afif Demirkıran’ın, Siirt ilinde ve yurdun çeşitli yerlerinde son günlerde meydana gelen sel felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1 Kasım 2009 tarihinde Siirt’te meydana gelen sel felaketiyle ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, ülkemizin ve dünyadaki herhangi bir yerin bu ve benzeri doğal afet ve felaketlere maruz kalmaması dilek ve temennilerimle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, son zamanlarda yurdumuzda meydana gelen sel felaketleri nedeniyle ev ve iş yerlerinde, bağ, bahçe ve tarlalarında hasar meydana gelen tüm vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimi sunarken, yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar, ölenlere yüce Allah’tan rahmet, acılı ailelere ve tüm milletimize başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta başında Siirt il merkezinde ve Eruh ilçesi başta olmak üzere diğer ilçelerimizde meydana gelen yoğun yağmur ve aşırı dolu nedeniyle il merkezinde ve özellikle Eruh ilçemizin Bağgöze Vadisi’nde bulunan kırk civarında köyümüzün yollarında ve altyapısında büyük tahribatlar oluşmuş olup il genelinde okullar iki gün tatil edilmiştir. Şehir merkezinde iki yüz civarında ev ve birçok iş yerini su basmış ve önemli miktarlarda maddi zarar oluşmuştur. Yollar trafiğe kapanmış, altyapıda ciddi tahribat meydana gelmiştir. Bunun üzerine, belediyenin da dâhil olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarımızın elliyi aşkın iş makinesi ve kamyonuyla enkaz temizleme ve su boşaltma çalışmalarına başlanmıştır.

Bir yandan kurulan beş ayrı komisyon ile hasar tespit çalışmaları yapılırken, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünden temin edilen acil destek ile de hasar gören ailelere yardım dağıtılmıştır.

Yılda ortalama 300 kilogram/metrekare yağış alan Siirt’e iki gün içinde 183 kilogram/metrekare yağış gelmiş olup bunun sonucunda Siirt merkezinde caddeler âdeta nehir yatağına dönüşmüş ve birçok ev ve iş yeri su altında kalmıştır.

Aynı zamanda Siirt-Eruh-Şırnak yolunda meydana gelen heyelan nedeniyle de Eruh yolu kapanmış ve Habur’a yük taşıyan araçlar uzun bir süre mahsur kalmıştır. Ancak Eruh yolunun kısa bir zaman sonra trafiğe açılmasıyla Eruh ilçemizde yolları kapanan ve altyapıları tahrip olan köylerimize yardım ekipleri ulaşmıştır.

Yapılan ilk belirlemelere göre Eruh ilçemizde 23 köyün içme suyu, 8 köyün kanalizasyonu, 18 köyün sulama kanalları tahrip olmuştur. Birçok köyümüzün elektrik ve telefon şebekeleri hasar görmüş, 45 ailenin evi ve 20 ailenin de ahırları büyük oranda hasar görmüştür. 7-8 bin dekar sulu tarım arazisi bu köylerde zarar görmüş, 150’nin üzerinde küçükbaş hayvan, 250’den de fazla arılı kovan telef olmuştur. Ayrıca, 9 adet köprü, 21 adet menfez de zarar görmüştür ve toplam hasar gören köy yolu uzunluğu 80 kilometredir, değişik noktalarda hasarlar meydana gelmiştir. Diğer ilçelerimizin de altyapısında ciddi miktarda hasarlar meydana gelmiştir ve Siirt’in toplam 64 köyünde -ilçeleriyle beraber- bini aşkın çiftçinin 13.500 dekar arazisi zarar görmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hafta sonunu Siirt merkezde geçiren bir grup fedakâr öğretmenimiz yağış günü yoğun yağışa ve yapılan tüm uyarılara rağmen görev aşkıyla ve öğrencilerini eğitimsiz bırakmamak uğruna minibüs ile köylerine giderken sel sularına kapılmış ve Eruh’un Kekliktepe köyünde görev yapan yirmi iki yaşında ve henüz iki aylık bir sözleşmeli öğretmen olan Arif Yaşar maalesef hayatını kaybetmiştir. Bu vesileyle şehit öğretmenimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve yakınlarına ve tüm eğitim camiasına başsağlığı diliyorum. Ancak şunu ifade etmek isterim ki, bütün kamu kurum ve kuruluşları çok seri bir şekilde davranarak kısa zamanda yaraların sarılması için ellerinden gelen gayreti göstermiştir. Bu gayretin sonucunda il merkezinin yanı sıra selden büyük zarar gören Eruh’un köylerinde hayat normale dönmüş, eğitim ve öğretime sağlıklı bir şekilde tekrar başlanmış, köy yollarının geçici onarımı büyük ölçüde tamamlanmış ve köyler kısmi ulaşıma açılmıştır. Öte yandan, içme suyu şebekeleri süratli bir şekilde onarılmaktadır. Ayrıca, tüm mağduriyetlerine ve acılarına rağmen, vatandaşlarımızın da fiilen yer aldığı enkaz kaldırma çalışmaları aralıksız bir şekilde devam etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek kent merkezinde tahrip olmuş yollar ve altyapı gerek ilçe ve köy yollarında meydana gelen tahribat, yıkılmış köprüler menfezler ve içme suyu şebekelerinin onarımı için ilimize gerekli kaynağın acilen aktarılmasını Hükûmetimizden bekliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demirkıran, buyurun, lütfen tamamlayınız.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Vatandaşlarımızın bağ bahçe ve tarlalarında meydana gelen zararların da bir an önce telafisi acımızı nispeten dindirecek ve yaralarımıza merhem olacaktır.

Değerli arkadaşlar, bu süreçte Sayın Başbakanımız başta olmak üzere ilgili bakanlarımızın ilimize gösterdikleri yakın ilgi, alaka ve desteklerinden  dolayı şahsım ve Siirtli hemşehrilerim adına şükranlarımızı sunuyorum. Yardım taleplerimizi süratle değerlendirip karşılayan Başbakanlık Müsteşarı Sayın Efkan Ala, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanı, Afet İşleri Genel Müdürü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve diğer merkezi yöneticilere hassasiyet ve desteklerinden dolayı teşekkürlerimizi iletiyorum. Ayrıca, Valimiz Sayın Necati Şentürk, vali yardımcılarımız, kaymakamlarımız, belediye başkanlarımız, Türk Silahlı Kuvvetleri ve diğer kuruluşların mensuplarına da teşekkürlerimizi iletiyorum. Şırnak Valimiz gerçekten büyük destek vermiştir, şükranlarımızı iletiyoruz.

Değerli Başkanım, bu duygularla sözlerime son verirken Allah güzel yurdumuzu her türlü afetten muhafaza etsin diyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirkıran.

Gündem dışı ikinci söz Alevi toplumunun sorunları ile ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’a aittir.

Buyurun Sayın Uras.

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Alevi toplumunun sorunlarına ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; hatırlanacağı gibi geçen yıl 9 Kasım tarihinde Ankara Sıhhiye Meydanı’nda Türkiye’nin dört bir yanından akın akın gelen Alevi yurttaşlar kendi tarihlerinde ilk kez çok güçlü bir miting yapmış ve barışın diliyle taleplerini kamuoyuyla paylaşmışlardı. Aradan bir yıl geçti ve geçtiğimiz hafta 8 Kasımda bu kez İstanbul Kadıköy’de on binlerce yurttaş bir kez daha taleplerini dile getirdi. Alevi-Sünni, Kürt-Türk, işçi-işsiz, öğrenci-öğretmen, yaşlı-genç, kadın-erkek on binlerce insan son derece insani, ahlaki, demokratik, meşru ve haklı taleplerini  “Eşit Yurttaşlık Hakkı” başlığı altında ifade ettiler. Yani eşit haklara sahip olmadıklarını vurguladılar. Türkiye’nin cumhuriyetin kuruluşundan bu yana dönem dönem iyice yoğunlaşan tek tipleştirme ve farklı olanı asimile etme şeklindeki egemen siyaset geleneğinin bu alanda da artık işlemediğinin ve karşılığı olmadığının en güzel ifadesi oldu bu mitingler. İnsanlar kültürel farklılıklarını kendi istedikleri gibi yaşamak, geliştirmek ve gelecek kuşaklara aktarmak istiyorlar; gizlenerek değil, açık açık bu farklılıkları savunmak istiyorlar; gönüllü yurttaşlık bağlarını eşitlik içinde güçlendirmek istiyorlar, yani eşitlik ve adalet istiyorlar. Artık Alevi yurttaşlarımızın kültürel talepleri ve hakları insanlık tarihinin bu konudaki kazanımlarına denk gelecek şekilde düzenlenmelidir. Yapılacak demokratik düzenlemeler Türkiye Cumhuriyeti’ni zayıflatmaz, tam tersine bağımsızlığın da, egemenliğin de, demokrasinin de, cumhuriyetin de güçlenmesine yol açar; herkesin gönüllü yurttaş olmasını sağlar, bir arada yaşama iradesini güçlendirir.

İki miting arasında, yani o günden bugüne kadar aradan bir yıl geçti. Bu bir yıllık süre içerisinde somutta hiçbir kazanım elde edilemedi. AKP Hükûmeti Alevi açılımı diye bilinen çalıştaylar düzenledi, Alevi kuruluşları bu çalışmalara katıldı, ortaklaştırdıkları talepleri sundular. Nedir bunlar? Cemevleri yasal statüye kavuşturulsun, zorunlu din derslerine son verilsin, Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilsin, Alevi köylerine cami yaptırma politikasından vazgeçilsin, Madımak müze olsun, başta Hacı Bektaş Dergâhı olmak üzere bu türdeki değerler ve mekânlar Alevi yurttaşların örgütlerine iade edilsin; kamuda çalışan Alevilerin kimliklerinin saklanmasına neden olan dışlama, iş vermeme, emekliliğe zorlama, görevde yükseltmeme, belli görevlere atamama, belli kadrolara yükseltmeme, soruşturmalarla yıldırma, görevden uzaklaştırma ve sürgün, istisnai kadrolarda istihdam etmeme gibi durumlara Hükûmet hemen son versin. Ama aradan bunca zaman geçti, herhangi bir adım atılmadı. Bu Hükûmet döneminde de mahkeme kararları yok sayılıyor, uygulanmıyor. Biliyorsunuz, cemevleri ve zorunlu din dersleriyle ilgili olarak AİHM, Danıştay ve idare mahkemelerinin verdikleri kararlar Hükûmetin önünde duruyor ama yine de adım atılmıyor. Demokratik açılım tartışmalarının yapıldığı bugünlerde Alevi yurttaşlarımızın son derece haklı, demokratik ve meşru taleplerini bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

Alevi toplumu yurttaşları somut adımlar atılmamasını ve çalıştaylarla vakit kaybedilmesini bir tür oyalama olarak değerlendiriyor. Geleneksel ve egemen olan devlet siyaseti anlayışının uygulandığını düşünüyor. Sorunun sürece yayılıp oyalama turlarına geçildiğini düşünüyor. Taleplerin işe yaramaz hâle getirilmeye çalışıldığını hissediyor. Çalıştaylar sorun çözme toplantısından ziyade sinir bozucu seanslara dönüşmeye başlıyor. Alevi toplumunun meşru ve demokratik kurumlarını olması gerektiği gibi muhatap almayan, onların çabalarını ve taleplerini yeterince önemsemeyen, evrensel laiklik standartlarında düzenlemelere gitmeyen, halkın farklı kültürlere sahip olan kesimlerinin eşit hak ve özgürlük çağrılarını duymayan, onların kendilerini ifade etme haklarını güvenceye almayan bir yaklaşımla yaşamak istemiyoruz artık diyorlar.

Alevi toplumuna yönelik laik ve demokratik açılımların bir an önce yapılmasına ihtiyaç vardır. Dünya değişti ve değişiyor, Türkiye de değişti ve değişiyor. Artık insan hakları, özgür düşünce, özgür ifade, din ve vicdan özgürlüğü, eşit yurttaşlık hakkı, farklılıkların zenginlik kabul edildiği, her türde asimilasyonun yasaklandığı bir dönemi yaşıyoruz. Laik ve demokratik ülkelerde farklı inançlara mensup ya da bir inanca mensup olmayan bireylerin bir aradalığını ve eşit koşullarda yaşayabilmelerini sağlayacak hukuksal zemine ihtiyaç duyuluyor. Toplumu oluşturan bireylerin farklılıklarıyla bir arada yaşaması ancak böyle sağlanıyor. Türkiye toplumundaki bireyler de tek tip değildir. Türkiye’de tek tip vatandaş yaratma özlemi duyan ideolojik çevreler olsa da Türkiye toplumu tek tip değildir ve olmamıştır. Bugüne kadar olmamıştır, bundan sonra da olmamalıdır. Farklı kültürel kimliklerden oluşan bir zenginliğe sahiptir ve bunun kıymetini bilmeliyiz. Dolayısıyla Türkiye’de dinî kimlik temelinde süregelen ayrımcılığa karşı da anayasal vatandaşlık temelinde eşitlik talebini ön plana çıkararak ülkemizde de demokratikleşmenin bütün veçheleriyle yaşanmasını istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uras, lütfen toparlayınız.

Buyurun.

MEHMET UFUK URAS (Devamla) – Taleplerimiz, beklentilerimiz, umutlarımız ve mücadelemiz bunun içindir.

8 Kasımda Alevi yurttaşlar bir kez daha eşitlik ve adalet taleplerini dile getirdi. Bunun gereğinin yapılmasını Hükûmet daha fazla ertelerse, sadece ve sadece sorunları daha fazla artırmış olacaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığının bu yapısına son verilmesi, din dersleri zorunluluğunun kaldırılması ve isteğe bağlı hâle getirilmesi, ayrımsız tüm ibadet mekânlarına eşit hukuki güvence sağlanması, hiçbir inanç ve mezhepten yana destekleyici ve dışlayıcı yaklaşıma girilmemesi, Alevi örgütlerin diğer inanç örgütleriyle eşit bir konuma getirilmesi adımları artık atılmalıdır ve bu çok zor bir şey değildir. Berlin duvarının yıkılışının 20’nci yılında zihinsel duvarların ne zaman yıkılacağını, ne zaman özgürleşeceğini bütün yurttaşlarımız merakla beklemektedir.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uras.

Gündem dışı üçüncü söz Erzurum ilinin ekonomik sorunları hakkında söz isteyen Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’a aittir.

Buyurun Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Erzurum Milletvekili Zeki Ertugay’ın, Erzurum ilinin ekonomik ve sosyal sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin tarihî geçmişi, siyasi, sosyal ve eğitim hayatında çok önemli bir yeri olan Erzurum bugün fukaralığın, işsizliğin ve ilgisizliğin pençesinde kıvranmaktadır. Tarihî İpek Yolu üzerinde kurulmuş olan ve düne kadar önemli devlet yatırımları, yarım asırlık ve 50 bin öğrenciye eğitim veren üniversitesiyle Doğu Anadolu’nun ticaret ve kültür merkezi konumunda olan Erzurum bugün gerçekten ağır ekonomik şartlar altında sürekli beyin, sermaye ve insan göçü vererek kan kaybetmekte, ağız tadıyla yaşanabilir bir yer olmaktan süratle uzaklaşmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Erzurum’un durumu gerçekten içler acısıdır. Bir esnaf şehri olan Erzurum’da esnaf siftah etmeden dükkânını kapatmakta, vergisini, çekini, senedini ödeyememektedir. Bankalardan kredi alamadığı için çaresizlikten tefecinin eline düşmüştür. Son olarak, daha birkaç gün önce 152 kişilik bir esnaf grubu arayarak yaşamakta oldukları sıkıntıları, trajedileri anlatmaya çalıştılar. Evine ekmek parası götürmeye çalışan bu insanlar çeklerini ödeyemedikleri için hapishanelere düşmüşlerdir. Birçoğunuzun yakından şahit olduğu ve çok iyi bildiği gibi bu insanlar dolandırıcı değildir, bu insanlar esnaftır ve bu insanlar ticaretleri bozulduğu için, kazançları olmadığı için bu duruma düşmüşlerdir. Bakın, 2009 Ağustos ayı itibarıyla Erzurum’da gelir ve kurumlar vergisi olarak tahakkuk eden 20,7 milyon TL’nin ancak 7,4 milyon TL’si tahsil edilebilmiştir. Bunun anlamı, Erzurum esnafı vergisini vermiyor değil, Erzurum esnafı vergisini veremiyor, verecek gücü kalmamış.

Türkiye’nin on altı büyük şehrinden biri olan Erzurum’da tahakkuk eden toplam vergi sadece ve sadece 20,2 milyon TL’dir. Bunun ise bir tek anlamı vardır değerli milletvekilleri: Bu şehirde kazanç yok ki vergi olsun. Bu şehirde ticaret bitmiş, üretim durmuş, sanayi bitmiş ve hayvancılık yok olmuştur. Daha önce de bu kürsüde defalarca ifade ettim, Erzurum, kapanan iş yeri sayısı bakımından Türkiye’nin en yüksek olduğu illerinden birisidir. Protesto edilen senet sayısında patlamanın yaşandığı, icra dairelerinin sayısının yetmediği bir ildir.

Esnafın yaşadığı bir diğer sıkıntı ve trajedi ise, sayıları artan büyük alışveriş merkezlerinin oluşturduğu haksız rekabettir. Bugün, Erzurum’da, kasabı, bakkalı, manavı, tuhafiyecisi, ayakkabıcısı silinip gitmiştir.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, Erzurum, büyük sanayi işletmelerinin olmadığı, küçük ve orta boy işletmelerle ayakta durmaya çalışan bir şehirdir. Bu nedenle, KOBİ’ler için verilen ucuz kredilerden yararlandırılması çok büyük önem taşımaktadır. Üzülerek ifade ediyorum, Erzurum bu konuda da son derece talihsiz bir şehirdir. Mevcut uygulamalara göre KOBİ kredilerinden yararlanamamaktadır. Zira tarım ve hizmet sektörüne ait işletmeler bu uygulamanın dışında tutulduğu gibi, üretim sektörlerine verilen destek, yeni ham madde üretilemediği için, yerine getirilemediği için, üretim durduğu için hiçbir anlam ifade etmemektedir.

Gelelim çiftçinin, hayvancılığın durumuna: Değerli milletvekilleri, Erzurum bir zamanlar hayvancılık, besicilik deyince akla gelen ilk şehirdi. Toplam arazinin hâlen yüzde 67’si çayır meradır. Yakın zamana kadar Türkiye büyükbaş hayvan varlığının yüzde 5’ini barındıran bu şehirde marketin sattığı, lokantanın kullandığı et, maalesef dışarıdan sağlanmaktadır. Koyunculuğun neredeyse nesli tükenmiştir. Değerli milletvekilleri, bunun adı, bu iktidar zoru başarmış, Erzurum ekonomisine gerçekten çok büyük katkı sağlayan hayvancılığı bu ilde yok etmiştir.

Son olarak, 31 Ekim 2009’da yayımlanan bir kararnameyle GAP bölgesinde dokuz ilde süt sığırcılığına yüzde 40’lık hibe desteği öngören bu Hükûmetin aklına Erzurum yine gelmemiştir. Eğer bu pozitif ayrımcılık adına yapılan bir uygulama ise biliniz ki Erzurum’da bunun yarattığı sosyal sıkıntılar çok yüksek olmaktadır.

Diğer taraftan, şehirdeki işsizlik had safhadadır. Tarımda istihdam edilen yaklaşık yüzde 50’lik nüfusun zaten çok önemli bir kısmı işsizdir. Türkiye İş Kurumuna kayıtlı işsiz sayısı son birkaç yılda 6 bin civarında iken 2009 Eylül ayı itibarıyla 14 bine yükselmiştir. Ümidini tamamen kaybettiği için başvuruda bulunmayan insanlar bu rakamlara dâhil değildir.

Değerli milletvekilleri, bu şehrin emeklisi, memuru da gerçekten zor durumdadır. Bu şehrin insanları, bu şehrin emeklisi, memuru bir taraftan 2 bin metrede yaşama mücadelesi verirken, bir taraftan da sekiz ay gibi uzun bir kışa yakıt parası yetiştirmeye çalışmaktadırlar.

Sonuç olarak, değerli milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – …yedi yıllık AKP İktidarı Erzurum’u ihmal etmiştir, yok saymıştır. Erzurum çiftçisini bitirmiştir, esnafını bitirmiştir, işsizini artırmıştır. Bu problemler elbette ki güzel ülkemin diğer bütün illerinin de problemidir ancak biliniz ve inanınız ki, Erzurum bu problemlerin en yoğun yaşandığı illerin başında gelmektedir.

Hükûmetten ve AKP İktidarından Erzurumlunun beklediği, millî birlik ve bütünlüğümüzü dinamitleyen, bin yıllık kardeşliğimizi bozan, Türk milletinin onurunu zedeleyen, ihanet kokan açılımlar yapmak, suni krizler üretmek ve gündem değiştirmek yerine, Türkiye’nin, Türk milletinin ve Erzurumlunun gerçek meseleleriyle meşgul olması, onların mutluluğunu, refah düzeyini artıracak çözümler üretmeye kafa yormasıdır.

Sabrınız için teşekkür eder, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Avustralya Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı Harry Jenkins ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1000)

                                                                                                                9.11.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 12 Ekim 2009 tarih ve 53 sayılı Kararı ile Avustralya Parlamentosu Temsilciler Meclisi Başkanı Sayın Harry Jenkins ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.

Sözkonusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

2.- Brezilya Temsilciler Meclisi Başkanının vaki davetine icabet edecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden oluşan Parlamento heyetini oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1001)

                                                                                                            09 Kasım 2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Brezilya Temsilciler Meclisi Başkanı’nın vaki davetine istinaden, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden oluşan bir Parlamento Heyetinin, Brezilya’ya resmi bir ziyarette bulunması Genel Kurul’un 20 Ekim 2009 tarih ve 8 sayılı birleşiminde kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanunun 2. Maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

Metin Yılmaz                                  Bolu Milletvekili

Murat Mercan                                 Eskişehir Milletvekili

Canan Kalsın                                  İstanbul Milletvekili

Canan Arıtman                               İzmir Milletvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/456)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bir taraftan sanayinin, diğer taraftan tarım ve hayvancılığın ülke ekonomimize kazandırdığı değerde Trakya Bölgemizin önemi küçümsenemez.

Son yıllarda bilimsel metotların da devreye girmesi ile Trakya bölgemiz için hayati öneme haiz olan hayvancılıkta da çok önemli gelişmeler olmuştur. Yaşanan bu gelişmelere karşın özellikle süt besiciliği işi ile uğraşan üreticilerimiz, ürünlerinin, emeklerinin para etmemesi nedeni ile çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Günümüzde bir litre sütün bir litre su ile eşdeğer olması, süt üreticiliğindeki girdi maliyetlerinin yüksek olması, buna karşın ürünlerinin düşük fiyattan alıcı bulması nedeni ile gün geçtikçe, üreticiler zor duruma girmekte, işin içinden çıkamayacakları ekonomik darboğazın içerisinde kıvranıp durmaktadırlar.

Büyük güçlüklerle ürettikleri sütlerini, hak ettikleri gerçek değerlerinde pazarlayamamaktadırlar. Nerede ise bir litre sütü bir litre su fiyatına ancak alıcı bulabilmektedirler.

Süt üreticiliği ile uğraşmayı sanki suç işliyorlarmış gibi kabul ederek cezalandırıldıklarını düşünen üreticilerimizin içinde bulundukları sıkıntılarının giderilmesi, ekonomik zorluklardan kurtarılması, ürünlerinin en iyi koşullarda değerlendirilerek, bir daha bu durumlara düşürülmemeleri için gerekli tedbirlerin alınarak çözüm yollarının belirlenmesi amacı ile Anayasamızın 98, İç Tüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması Komisyonu kurularak konunun araştırılması için gereğini arz ederiz.

Saygılarımızla.

1) Tansel Barış                               (Kırklareli)

2) Ali Koçal                                    (Zonguldak)

3) Osman Coşkunoğlu                   (Uşak)

4) Ferit Mevlüt Aslanoğlu              (Malatya)

5) Fevzi Topuz                               (Muğla)

6) Osman Kaptan                           (Antalya)

7) Atila Emek                                 (Antalya)

8) Atilla Kart                                  (Konya)

9) Ali İhsan Köktürk                      (Zonguldak)

10) Şahin Mengü                            (Manisa)

11) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

12) Tayfur Süner                            (Antalya)

13) Gökhan Durgun                       (Hatay)

14) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

15) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

16) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

17) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

18) Ahmet Ersin                             (İzmir)

19) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

20) Şevket Köse                             (Adıyaman)

21) Muhammet Rıza Yalçınkaya    (Bartın)

22) Ensar Öğüt                               (Ardahan)

23) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

24) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 26 milletvekilinin, eğitim sistemindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/457)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Eğitim her açıdan bir bütün olarak ele alınmalı ve incelenmelidir. İyi bir gelecek için öncelikle eğitim sistemindeki eksikliklerin giderilmesi gerekmektedir. Bu eksiklikler öncelikle öğrencilerimizi, dolayısı ile de bu ülkenin geleceğini olumsuz etkilemektedir. Bunun için ilk olarak eğitim ve sınav sistemindeki adaletsizlikler ortadan kaldırılmalıdır. Metropol şehirlerdeki öğrenciler ile ülkenin ücra yerlerinde yaşayan öğrencilere aynı eğitimi vermeden, onları aynı sınava sokmak en büyük adaletsizliktir. Sınavda çıkan sorular müfredata uygun hale getirilmelidir. Bu nedenle eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalı ve bölgeler arası dengesizlik ortadan kaldırılmalıdır.

Bu yıl, 2009 ÖSS sınav sonuçlarının açıklanması ile birlikte acı bir  tablo ortaya çıkmıştır. Sınavda barajı geçen öğrenci sayısı önceki yıllara göre oldukça düşmüştür. ÖSS’de 30 bin öğrencinin sınavda sıfır puan alması, öğrencilerin yüzde 60’ının fen sorularına hiç dokunmaması ve 251 bin öğrencinin ise matematikten tek soru bile çözememesi milli eğitim ve ortaöğretim sisteminde büyük bir eksikliğin ve bozukluğun olduğunu gözler önüne sermektedir. Sınavda başarısız olan öğrencilerin ülkemizin geleceğini oluşturacak olması ise diğer bir düşündürücü noktadır. Burada eleştirilmesi gereken öğrencilerden çok, öğrencileri bu noktaya getiren eğitim sistemidir. İlköğretimden başlayarak kendisini sınavların içerisinde bulan öğrencilerimiz tıpkı bir yarış atı haline getirilmişlerdir. Bu yarışta öne çıkan dershaneler ise okullardaki eğitim kalitesinin düşmesine neden olmuştur. Ayrıca bu sınav, giderek parası olanın okuma hakkının olduğu bir sistem haline de dönüşmektedir. Oysaki T.C. Anayasasının 42. maddesinde de belirtildiği gibi "kimse eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamaz." Bu nedenle herkesin eşit şekilde faydalanacağı, yalnızca parası olanların iyi dershanelere giderek iyi eğitim almasını ortadan kaldıran, dershane değil okul öncelikli ortaöğretim sisteminin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Milli Eğitim sistemindeki eksikliklerin araştırılması, temel eğitime ve öğrenciye odaklı bir eğitim sisteminin yerleştirilmesi için gerekli çalışmaların yapılması, var olan üniversite seçme sınavındaki adaletsizliklerin ortadan kaldırılarak adil bir sınav haline getirilmesi ve ortaöğretim müfredatındaki problemlerin önceden tespit edilerek kalıcı çözüm yollarının bulunması amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

2) Bayram Ali Meral                      (İstanbul)

3) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

4) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

5) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

6) Ali Oksal                                    (Mersin)

7) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

8) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

9) Akif Ekici                                   (Gaziantep)

10) Şevket Köse                             (Adıyaman)

11) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

12) Tansel Barış                             (Kırklareli)

13) İsa Gök                                    (Mersin)

14) Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

15) Abdullah Özer                          (Bursa)

16) Eşref Karaibrahim                    (Giresun)

17) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

18) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

19) Rahmi Güner                            (Ordu)

20) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

21) Fevzi Topuz                             (Muğla)

22) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

23) Selçuk Ayhan                           (İzmir)

24) Nevingaye Erbatur                   (Adana)

25) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

26) Mehmet Şevki Kulkuloğlu       (Kayseri)

27) Osman Coşkunoğlu                 (Uşak)

3.- Giresun Milletvekili Murat Özkan ve 23 milletvekilinin, sel felaketlerinin sebeplerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/458)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Karadeniz Bölgesinde meydana gelen yoğun yağışlar neticesinde dereler taşmış, çok sayıda ev ve iş yeri sular altında kalmış, büyük ölçüde maddi kayıp oluşmuştur. Giresun Bulancak ilçesi Yeşilhisar Köyünden bir vatandaşımız sel sularına kapılarak hayatını kaybetmiştir.

Bölgenin bol yağış alması nedeniyle heyelana son derece müsait olması, doğaya yapılacak müdahalenin çok büyük zararlara sebep olduğu görülmüştür.

Ülkemizde yaşanan sel felaketleri alt yapı yetersizliklerin önceden giderilmesi, gerekli tedbirlerin önceden alınmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Tedbirlerin gerektiği şekilde alınmaması milli servet kaybı demektir.

Bu nedenle sel felaketlerinin sebeplerinin araştırılması, vatandaşlarımızın ihtiyaç ve problemlerinin yerinde tespit edilmesi için Anayasanın 98'inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Murat Özkan                              (Giresun)

2) Oktay Vural                               (İzmir)

3) Rıdvan Yalçın                            (Ordu)

4) Recai Yıldırım                            (Adana)

5) Ahmet Bukan                             (Çankırı)

6) Kemalettin Nalcı                         (Tekirdağ)

7) Ahmet Deniz Bölükbaşı             (Ankara)

8) Metin Çobanoğlu                       (Kırşehir)

9) Münir Kutluata                           (Sakarya)

10) Ümit Şafak                               (İstanbul)

11) Hüseyin Yıldız                         (Antalya)

12) Osman Durmuş                        (Kırıkkale)

13) Recep Taner                             (Aydın)

14) Osman Çakır                            (Samsun)

15) Mehmet Şandır                         (Mersin)

16) Behiç Çelik                               (Mersin)

17) Osman Ertuğrul                        (Aksaray)

18) İzzettin Yılmaz                         (Hatay)

19) Yılmaz Tankut                          (Adana)

20) Süleyman Turan Çirkin            (Hatay)

21) Ahmet Orhan                           (Manisa)

22) Kürşat Atılgan                          (Adana)

23) Erkan Akçay                            (Manisa)

24) Abdülkadir Akcan                    (Afyonkarahisar)

Gerekçe

Karadeniz Bölgesinde büyük sorunlara yol açan yağışlar Giresun, Trabzon, Ordu, Zonguldak, Rize ve Artvin illerinde etkili olmuştur.

Giresun İlinde 21-22 ve 27-28 Temmuz 2009 tarihlerinde şiddetli yağışlar neticesinde oluşan sel taşkınından Giresun Merkez Boğacık, Baltama, Büyükgüre, Küçükgüre ve Aksu dereleri; Keşap ilçe Merkezindeki Keşap deresi; Yolağzı deresi ile Bulancak Pazarsuyu deresi ve şehir merkezindeki İncüvez, Karadere ve Bulancak derelerinin taşmaları sonucu yerleşim birimleri, tarım arazileri, ulaşım yolları ve çeşitli sanat yapıları büyük hasar görmüştür.

Bulancak ilçesi Yeşilhisar Köyünden bir vatandaşımız sel sularına kapılarak hayatını kaybetmiştir. Yaşanan sel felaketinden 657 ev, 160 işyeri ve 60 araç doğrudan etkilenmiştir.

Giresun'da kentten geçen derelerin taşması neticesinde yollar tamamen su ve molozlarla kaplanmıştır. Karadeniz Sahil Yolu'nun yüksek kotta yapılması dolayısıyla taşkın sular irili ufaklı göller oluşturmuş, altyapıda büyük hasarlar meydana gelmiştir.

Karayollarına ait Kovanlık, Çaldağ, İnişdibi, Karabulduk il yolları ve Dereli, Şebinkarahisar Devlet Yollarının muhtelif kesimlerinde oluşan hasar toplamı 22.940.000 TL'dir.

DSİ tarafından yapılan ve işletmede olan Taşkın Koruma Tesislerinde meydana gelen toplam hasar 345.000 TL'dir.

Giresun'da olduğu gibi ülkemizin birçok yöresinde yaşanan sel felaketleri, altyapı yetersizliklerinin önceden giderilmesi ve gerekli tedbirlerin önceden alınmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

Doğal şartların felaketlerin oluşmasında ana neden olduğuna ilişkin görüşler tek başına haklı sebep oluşturmamaktadır. Karadeniz Bölgesinin bol yağış alan özelliğinin bir sonucu olarak heyelana son derece müsait olması dolayısıyla, doğaya yapılacak müdahalelerin çok büyük zararlara sebep olduğu görülmüştür. Ortaya gelen zarar millî servet kaybıdır.

Afet öncesi risk yönetimi ile ilgili bir çalışma olmadığı için afet sonrasında Giresun ilinde kriz yönetiminin düzenli ve planlı bir yapıda olmadığı görülmüş. Afet sonrasında iş makinelerinin ve insan gücünün yetemeyeceği durumlar göz önünde bulundurularak, afet öncesi risk analizi, risk azalımı ve risk haritalarının çıkarılarak afete müdahale ve yardımların plan ve düzenin belirlenmesi gerekmektedir.

Sel baskınına neden olduğu öne sürülen derelerin ıslah edilmeyişi; dere yataklarının buralara bina inşa etmek suretiyle caddelere dönüştürülmüş olması; Sahil otoyolunda yapılan hataların suların geçişine engel olması; altyapı eksikliklerinin bölge şartları göz önünde bulundurularak mevcut sistemin yeniden yapılandırılması kentleşmenin gereği olan altyapının sağlanması gibi düzenlemelere ihtiyaç vardır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

A) Tezkereler (Devam)

3.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Hasan Bozer’in vaki davetine icabetle, KKTC’nin 26’ncı Kuruluş Yıl Dönümü kutlamalarına katılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir Parlamento heyetinin resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1002)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Hasan Bozer’in vaki davetine icabetle, “KKTC’nin 26. Kuruluş Yıldönümü Kutlamaları”na, Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir parlamento heyetinin resmi ziyarette bulunması hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerin Düzenlemesi Hakkında 3620 Sayılı Kanunun 6. Maddesi” uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkanım.

ŞENOL BAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralardan bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Arayacağım.

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın İnce, Sayın Küçük, Sayın Arıtman, Sayın Öztürk, Sayın Keleş, Sayın Coşkuner, Sayın Yıldız, Sayın Barış, Sayın Koçak, Sayın Ünsal, Sayın Oksal, Sayın Karaibrahim, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Günday, Sayın Demirel, Sayın Akıncı, Sayın Okay, Sayın Özdemir, Sayın Erenkaya.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, yarım saat süre verin! Bu Meclisin bir uygulaması var. Üç dakika süre veriyordunuz, şimdi niye beş dakika?

BAŞKAN – Sayın Başkan, ben gerginliğin dünde kaldığını zannediyordum. Lütfen… Meclis Başkanı gündemine hâkimdir. Biraz sabırlı olun lütfen Sayın Başkanım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bir başkan vekili de gelir “Bir dakika süre veriyorum.” der.

BAŞKAN – Sayın Başkan, benim geçen dönem uyguladığım, beş yıllık süre içerisinde hep beş dakikalık süre verdim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – “Üç dakika” dedik Sayın Başkan. Bu arada süre işliyor, devam edin.

BAŞKAN – Hiçbir grup başkan vekiline ne kadar süre vereceğimi de sormadım, sormayacağım da. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.49


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Biraz önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

3.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Hasan Bozer’in vaki davetine icabetle, KKTC’nin 26’ncı Kuruluş Yıl Dönümü kutlamalarına katılmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisini temsilen bir Parlamento heyetinin resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1002) (Devam)

BAŞKAN –Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkeresini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Başbakanlığın kanun tasarısının geri verilmesine dair bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

4.- Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın yeniden incelenmek üzere geri verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1003)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ : 7/1/2008 tarihli ve B.02.0.KKG.0.10/101-1161/140 sayılı yazımız.

İlgide kayıtlı yazımız ekinde Başkanlığınıza sunulan “Özel Öğretim Kurumları Kanunu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nın Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 75 inci maddesine göre geri gönderilmesini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gündemde bulunan kanun tasarısı Hükûmete geri verilmiştir.

Demokratik Toplum Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/179) esas numaralı, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11.11.2009 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        Selahattin Demirtaş

                                                                                                               Diyarbakır

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 118 inci sırasında yer alan 10/179 esas numaralı Tunceli’de Ölümle Sonuçlanan bazı olaylarla ilgili iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmesini, Genel Kurulun 11.11.2009 Çarşamba günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Demokratik Toplum Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Şerafettin Halis, Tunceli Milletvekili.

Buyurun Sayın Halis. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilmiş olan önerinin lehine söz almış bulunuyoruz öneri sahibi olarak.

Bölgede yaşanan otuz yıllık savaştan dolayı devam edegelen olağanüstü hâl ve sıkıyönetim uygulamaları 30 Temmuz 2002 yılında kaldırılmıştı. Ancak, her ne kadar olağanüstü hâlin kaldırıldığı resmen söylendiyse de bugüne kadar süren bazı fiilî durumlar hiç de olağanüstü hâl görüntülerinden kurtaramadı Tunceli’yi. Tabii, bu konuda verilmiş olan önerge de olağanüstü hâl kaldırıldıktan sonra yaşanan uygulamalarla ilgili faili meçhullerin, hak gasplarının araştırılması ve bu konuyu Meclisin bir sonuca vardırması talebiydi.

Tabii o gün olağanüstü hâlin kaldırılmasından kısa bir süre sonra Mazgirt ilçemizin bir köyünde İmam Boztaş, Tunceli merkezin bir köyünde Hasan Şahin, yine Pülümür’de arıcılık yapan Hüseyin Arslan ve Hozat’ta sivil yurttaşlardan yine Bülent Karataş öldürüldü, bir o kadar insan da yaralandı. Bunlar sadece medyada bazı kişilerin dikkatine bazı sayfalarda sunuldu, ötesine gidilmedi.

Tabii, bunlar bu ülkede yaşanan savaşın getirileri. “Getiriler”i tırnak içinde söylüyorum. Eğer bu ülkede Kürt sorununun çözümü noktasında demokratik bir yaklaşım sergilenmiş olsaydı, öyle inanıyorum ki bu sorunlar yaşanmazdı ve nereden dönülürse orada bir kâr olma algısıyla bu işler bitmiş olurdu.

Kürt sorununun çözümü noktasında yapılan açılım üzerine dün konuşmalar yapıldı ama ne yazık ki bu konuşmaların bir kısmında hâlâ Kürtler üzerinde, Aleviler üzerinde oynanan oyunların şiddet yoluyla devamı yönünde görüşler beyan edildi.

Çok ilginçtir, bir parlamenterimiz, Dışişlerinde de yetkili bir parlamenterimiz: “Şıh Sait isyanında da analar ağlamadı mı, Dersim isyanında da analar ağlamadı mı? Peki, o zaman analar ağlıyor diyen var mıydı? Amerika bir saatte 3 bin insanı öldürdü.” dedi.

Değerli milletvekilleri, şimdi burada kastedilmek istenen nedir? Dersim’de Cumhuriyet Halk Partisinin kanla ıslanmış süngüsü bir daha kurumasın demektir, Şıh Sait hareketinde yine aynı dönemde ıslanmış süngüler bir daha kurumasın demektir.

Şimdi soruyorum: Dersim’de ne oldu bilen var mı? Cumhuriyet Halk Partisinin sıralarında Dersim’i yaşayanların öyküleriyle, ağıtlarıyla büyümüş parlamenterlerimiz var.

Biz Dersim’de yaşananları söylersek belki algılanması çok inandırıcı olmayabilir ama ben Dersim’de yaşananların ne olduğunu söylemeden önce bir başka üstadın ağzından vermeye çalışacağım. Necip Fazıl Kısakürek diyor ki: “En aşağı 50 bin mazlumun kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyla bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve manasıyla tespit ettiğimiz bu facianın tarihte bir eşi benzeri gösterilemez. Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen 2 masum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi… Kendisinin öğretmen ve köy halkıyla alakasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşısında sigara içilmesi… Buğday sapları üstünde yakılan ve daha evvel kurşunlanmış bütün köy halkı… Annesinin karnından sivri uçlu aletle çıkarıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve hâlâ topuğunda bu sivri uçlu aletin izini taşıyan çocuk…” Daha neler neler… Şimdi, bunları biz söylemiyoruz. Söyledik ama inandıramadık. Ve sadece Kürt olmak da yetmiyor. O dönemin okullarında okuyup öğretmen olan biri aynı akıbete ailesiyle maruz kalıyor.

Değerli dostlar, şimdi, dün konuşan Sayın Öymen’in bu anlattıklarıyla, daha doğrusu Sayın Öymen’in bakış açısıyla örtüşenlere bir sözümüz var. Ben 38 Harekâtı’nda ailesinden 24 kişiyi kaybeden biri olarak konuşacağım ve yetişkin erkeği kalmamış, ailesi ikiye bölünerek Eskişehir’e ve Afyon’a sürülen bir ailenin mensubu olarak konuşacağım ama bundan öncesi de on binlerce insanını yitirmiş Dersim insanının bir temsilcisi olarak konuşacağım. 24 insan kaybetmişim ailemden, 2 büyük dedemin hâlâ mezarı yok. Ağıtlarla, öykülerle büyümüşüm ama içimde zerre kadar kin yok, içimde zerre kadar düşmanlık duyguları yok ama öfkem var elbette. Ama Sayın Öymen’e bakıyoruz. Mağdur olan biziz, mazlum olan biziz; ölen, öldürülen biz, sürülen biz, yok edilmek istenen biz ama Sayın Öymen’in öfkesi bir yana, hâlâ kin ve intikam duygularından arınmış değil, kendisini arındırmış değil.

Siz, kin ve intikam duygularıyla nasıl hareket ederseniz edin, biz ortak vatanda barışta da birlikte yaşamaya da ısrarımızda devam edeceğiz. Tabii, Sayın Öymen’in sadece yaklaşımı Dersim’de Şıh Sait döneminde yaşananlardan değil, Kürt sorununun çözümü konusundaki algısıdır. İşte, ne var, Amerika bir saatte 3 bin insanı öldürüyor. İşte, terörist diyor, kurtuluyor. Siz de öldürün 3 bin insanı, siz de öldürün 30 bin insanı kurtulun. Peki, yoksul halkın çocukları üzerinde hamaset yapanlara soruyorum: Sizin çocuklarınız nerede? (DTP sıralarından alkışlar) Bir dönem oluk oluk kan akarken bu ülkenin doğusunda, bir başbakanın oğlu havuzda su altı komandosu olarak terhis edildi ve savaşa doymayan bir genelkurmay başkanının oğlu serseri mayın gibi pavyonlarda, barlarda dolaşıp duruyordu ama hamaset nutukları atanlar, vicdanları sızlamadan yoksul çocukların cenazelerinde gidip nutuk atıyorlardı. Eğer gerçekten vatanseverlik başkasının çocuğu üzerine nutuk atmaksa biz böyle bir vatanseverliği kabul etmiyoruz ve karşısında olacağız.

Değerli dostlar, tabii, dün Dersim’de yaşananlar bugün hâlâ ağır travmayla devam ediyor. Biz isterdik ki Dersim’de yaşanan travma bugün son bulmuş olsaydı. Biz, sadece tarihî haksızlıklar üzerinde siyaset inşa eden bir siyasete, bir partiye mensup değiliz ancak geçmişte yaşanan haksızlıkların üstünün örtülmesine de asla göz yummayacağımızın, asla seyircisi olmayacağımızın da herkes tarafından bilinmesini istiyoruz.

Dersim katliamının üzerinden yetmiş bir yıl geçti. Oysaki bu ülkenin yasalarına göre elli yılını dolduran arşivler açılır. Yetmiş bir yıl geçti, iki sene önce vermiş olduğum arşivlerin açılması noktasındaki önergem hâlâ Kurula inmedi.

Yine Dersim’i planlayarak getirenler, önce Dersim’in adını aldılar 1935’te, sonra da kıyım, katliam ve sürgün planlarını uyguladılar. Biz, onun da… Eğer Dersim adının alınması akabinde katliamları ve sürgünleri getirmişse, tarihî bir yüzleşme olarak bu Hükûmet, bu devlet bu yanlışını gidermeli, bu yaranın sarılmasına yardım etmelidir ve Dersim adı verilerek Dersim insanında yaşanmış olan travmanın önüne geçmelidir. Bugüne kadar bunu da görmedik ama demokrasiye dünyanın evrildiği böyle bir süreçte bu Parlamentonun da kendi tarihî geçmişiyle yüzleşmeyi esas alacağı ve yaşanan olumsuzluklardan, acılardan kalma travmaların giderilmesine yardımcı olacağına inanıyorum.

Ben, bu vesileyle Kürt sorununun çözümü noktasında ıslanan süngüler kurumasın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Halis.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Kürt sorununun çözümü konusunda da ıslanan süngüler kurumasın mantığının ötesinde, ortak vatanda kardeşçe yaşamanın algısını ve ihtiyacını çok daha fazla hisseden sayın vekillerin olduğuna inanıyorum ve bu duygularla sizleri tekrardan saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerinin lehinde söz isteyen Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Milletvekili. (DTP sıralarından alkışlar)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Demokratik Toplum Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz önerinin lehinde söz almış bulunmaktayım.

Bugün, Danışma Kurulu, AK PARTİ Grubunun temsilcisinin katılmaması ve Sayın Meclis Başkanının da toplantıya iştirak etmemiş olması vesilesiyle maalesef ki gerçekleşememiş oldu. Sanıyorum, bu, herhâlde, en azından bizim iki buçuk yıldır Parlamentoda bulunduğumuz dönemde ilk defa gerçekleşiyor. Bu durumu, öncelikle, yadırgadığımızı belirtmek istiyorum. Şüphesiz ki bir grubun Danışma Kurulu toplantısına katılmama hakkı var ama bu bilgiyi en azından toplantı öncesi grup başkan vekillerine iletebilirdi değerli sözcüler. Meclis Başkanı da toplantıya katılmamak yerine, en azında bu toplantıya katılarak, bilgilendirerek toplantıyı nihayetine erdirmek gibi bir görev ve sorumluluk sahibiydi, bunu da gerçekleştirmedi. Bunu yadırgadığımızı, doğru olmadığını, bu uygulamanın bir daha da gerçekleşmemesi, son olması temennisini öncelikle iletmek istiyorum.

En nihayetinde, son derece önemli bir konu dün tartışıldı Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Bugün de Danışma Kurulunda belki de bunu planlama, genel görüşmenin gününü belirleme gibi bir durum olabilirdi. Hükûmet adına, iktidar grubu adına katılım gerçekleşmeyince konunun AK PARTİ MYK’sında belirlendiği ve cuma günü tartışmaya açılacağını basından öğrenmiş olduk. Dolayısıyla Meclis, kendi gündemini Danışma Kurulundan veya grup başkan vekilleri üzerinden değil, artık basından öğreniyor. Cuma günü tartışacağımızı bu şekilde öğrenmiş olduk.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz grup önerimizde, Tunceli’de son dönemlerde meydana gelen faili meçhul cinayetlerle ilgili bir araştırma önergemizin bulunduğunu ve bu araştırma önergesi doğrultusunda kurulacak bir araştırma komisyonunun Tunceli başta olmak üzere bölgedeki faili meçhul cinayetleri, yargısız infazları, bir kez daha araştırılmasını talep etmek istedik. Daha önce de aslında benzer konuları Meclis gündemine taşıma gayretimiz oldu. Destekleyen gruplar oldu, desteklemeyen gruplar oldu ama en nihayetinde Parlamento bu konuya ilgi göstermediğini, hâlen bu noktadan uzak olduğunu bu tavrıyla ortaya koymuş oldu.

Ama bundan önce, doğrusu grup olarak çok yadırgadığımız bir konuşmayı benden önceki arkadaşımız da ifade etti, ben de değinmek istiyorum.

Şimdi “Kürt sorunu” dedik. Bizim tanımlamamız bu. Biz meseleyi Kürt sorunu olarak görüyoruz, siyasal bir sorun olarak görüyoruz, çözümünün de siyasal olduğunu düşünüyoruz ve çözüm yerinin de Parlamento olduğuna inanıyoruz. Yıllardır bunu ifade ediyoruz. Politikamız bu ve Mecliste bu konunun tartışılıyor olmasını da çok önemsiyoruz. Tartışılıyor olması bile başlı başına önemlidir. Çünkü o tartışma Parlamento sınırları içerisinde olgun bir şekilde yürüdüğü oranda kamuoyunda da, toplumda da gerilim azalacaktır ve belki de yirmi beş yılı aşkın süredir bu ülkede yaşanan şiddet, savaş ortamı da buradaki tartışmalar vesilesiyle mutlaka son bulacaktır. Ama bu tartışmalar yapılırken elbette ki bizim de, kamuoyunun da beklentisi herkesin kendi politikası doğrultusunda bir çözüm önerisi sunmasıdır Parlamentoya ve bu çözüm önerileri kabul görür ya da görmez ama o partinin politikasını, partinin çözüm anlayışını yansıtabilmelidir.

Biz Demokratik Toplum Partisi olarak dün burada yaptığımız konuşmada parti olarak çözüm politikamızı ortaya koyduk. Çözümsüzlük dayatmadık ama bir grup adına bir sözcünün, bir sayın milletvekilinin “çözüm” adına, geçmişte travma yaratan, “katliam” olarak tarihe geçmiş olayları örnek vermesi, doğrusu bizde derin bir kaygı yaratmıştır. Yani “Şu andaki yaşadığımız sorun, Kürt sorunu Dersim katliamının çözülme yöntemiyle çözülebilir.” demeye getirdi. “Şeyh Sait’e bakın, Dersim’e bakın, Kıbrıs’a bakın, Kurtuluş Savaşı’na bakın; orada ‘Analar ağlamasın.’ dedi mi kimse?” Elbette ki demiştir, elbette ki o dönemde de “Analar ağlamasın.” diye yüz binlerce insan feryat etmiştir, siz duymamışsınızdır. Bugün duyuyorsanız, bugün eğer “Analar ağlamasın.” diye bu kürsülerden konuşmalar yapılıyorsa o gün bu kürsülerden “Analar ağlamasın.” diye konuşma yapılmamasından kaynaklıdır, yoksa kamuoyu, Türkiye toplumu hiçbir zaman katliamları, savaşı onaylamamıştır. Bu anlayış Türkiye toplumunu savaş yanlısı, katliam yanlısı gösteren bir anlayıştır. Bunu asla kabul etmiyoruz. Türk’üyle Kürt’üyle, etnik kimliği ne olursa olsun, Kurtuluş Savaşı da dâhil olmak üzere hiçbir dönemde Türkiye toplumu ölümü, kanı, gözyaşını, katliamı savunmamıştır böyle bir şey olmamıştır. Her dönemde “Analar ağlamasın.” diye feryat edenler olmuştur.

İkinci husus: Aradan geçen bunca yıla rağmen zihniyetin değişmediğini göstermesi açısından çok vahimdir. “Sosyal demokrasi” adına buradan son derece trajik, son derece vahim bir sorunun çözümü başka bir trajik vakayla benzetilerek “Öyle çözebiliriz.” demek çözümsüzlükte ısrarın ta kendisidir. Bunu asla kabul etmiyoruz. Demokratik Toplum Partisi olarak Meclis kürsüsünden, bugüne kadar barış politikası dışında hiçbir şeyi savunmadık, savunmayacağız da. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz ama bizim barışa giden yol için önerilerimiz buradan yine cesurca, barışçıl bir şekilde, demokratik bir şekilde dile getirilmiştir ama asla, hiçbir zaman, bir tek yurttaşımızın ölümünü, öldürülmesini savunmadık burada. Asla içimize sindirmedik, kabul etmedik, kabul etmeyeceğiz, kabul ettirilmeye çalışılmasını da kabul etmeyeceğiz. Dersim’de 50 bin yurttaş öldürülecek, orada bir Dersim katliamından söz edilecek ama buradan, o sanki bir terör olayıymış ve orada öldürülen insanlar da haklı bir şekilde öldürülmüş, iyi ki öldürülmüş, şimdi de Hükûmet buna bakmalıymış, orada ne yapılmışsa aynısı yapılmalıymış ki sorun çözülsün. Dolayısıyla, açılım yerine katliam yapılmalıymış.

Değerli arkadaşlar, ben inanıyorum ki Parlamentoda bu düşünceleri savunabilecek başka bir tek milletvekili yoktur. Buna inanmıyoruz, böyle bir şey olamaz. Her bir milletvekili, Türkiye'nin değişik yerlerinden seçilip gelmiştir ama Türkiye’yi temsil eder, Türkiye toplumunu temsil eder, Türkiye'nin çıkarlarını, Türkiye toplumunun çıkarlarını savunur. Grubumuz da dâhil Meclisin görevi buysa buna inanmak dışında başka seçeneğimiz yok. Bütün milletvekilleri bu ülkenin çıkarını gözetir. Siz başka bir şekilde buna inanırsınız, biz başka bir şekilde, diğer gruplar başka bir şekilde ama böylesi bir çözümü “Türkiye için çözümdür.” diye bu kürsüden ifade etmeyi biz büyük bir haksızlık olarak görüyoruz, her şeyden önce Parlamentoya büyük bir haksızlık olarak görüyoruz, Yıl 2009. Biz, “Daha fazla demokrasi, daha fazla kardeşlik, barış dilini kullanalım ki bu, topluma, sokağa yansısın.” diye çaba sarf ederken buradan katliamı savunmayı ve bunu bir devlet politikası olarak Hükûmete önermeyi yani anlamlandırmakta, ifade etmekte zorlanıyoruz doğrusu.

Dün burada gruplar düşüncelerini ifade ederken son derece gerilimli bir ortamda düşüncelerini açıklamaya çalıştılar ama biz, gerçekten de DTP olarak “çözüm” denilince ne anlaşılması gerektiğini, kendi perspektifimizden düşüncelerimizi, sadece düşüncelerimizi açıklayarak ortaya koyma gayreti içerisinde olduk. Az önce Tunceli Milletvekilimiz Sayın Halis ifade etti. Bölge çok acılar yaşadı. Sayın Halis’in yaşı benden büyük, çok daha fazlasını gördü ama ben bu genç yaşımla yaşamımın yirmi beş yılını sıkıyönetim ve olağanüstü hâl döneminde geçirdim. Elbette ki Türkiye toplumunun tamamı bu acıları yaşadı ama Doğu, Güneydoğuda yaşananları birçoğunuzun bilmemesi için özel tedbirler alındı, “Orada olup bitenler yazılmasın, çizilmesin.” diye özel yasalar çıkarıldı, gazeteler toplatıldı, kitaplar toplatıldı, aydınlar katledildi orada olup bitenleri yazmasınlar diye, faili meçhul cinayetleri, köy yakmaları yazmasınlar diye ama buna rağmen, asla kinle, öfkeyle, intikam duygusuyla büyümedik. Toplum içerisinde ailelerimiz de, siyasetimiz de bize bunu öğretmedi. “Ne olursa olsun, biz bu ülkede bu toplumla, Türkleriyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla, Çerkez’iyle kardeşçe yaşamak durumundayız.” kültürü öğretildi bize. Bu nedenle, asla bunu bir öfkeye, bir intikam duygusuna dönüştürmedik.

CANAN ARITMAN (İzmir) – O “Öfkeliyim.” diyor ama.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Öfkesini kontrol ediyor.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Çünkü biliyoruz ki…

Onun ailesinden 24 insan o Dersim katliamında katledildiği için öfkeli ama “İntikam duygum yok.” dedi, “Kin duygum yok.“ dedi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız konuşmanızı.

Buyurun.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Bu nedenle, empati kültürü çok önemli değerli arkadaşlar. Bu olup bitenlerden Türk milleti, Türk halkı sorumlu değildir. Bunun da farkındayız. Bu nedenle hiçbir zaman Türk milletine, Türk halkına karşı bir öfke de gelişmedi. Biz biliyoruz ki bu, resmî ideolojiden kaynaklı bir devlet politikası olarak uygulandı, Türk halkının bundan hiçbir günahı olmadı, hiçbir suçu olmadı. Bu yüzden, asla etnik çatışmaya, asla bir halklar arası düşmanlığa da götürmedik. Bunun çok iyi anlaşılması lazım. Bunu birilerini övmek için, politikamızı övmek için de söylemiyorum. AK PARTİ’ye oy veren Kürt de böyle düşünür, CHP’ye, MHP’ye oy veren Kürt de böyle düşünür, DTP’ye oy veren de, düşmanlık yapmaz başka halka ama dün buradan ifade edilenler tüylerimizi diken diken etti. Ben Dersim katliamını yaşamadım, okudum kitaplardan, yasaklı kitaplardan okudum üstelik çünkü kitaplara yazmak da yasaktı. Ama öğrendik bir şekilde, fakat buradan, bir gün, sosyal demokrasi adına savunulabileceğini de düşünmedik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Bu nedenle söz alıp duygularımızı dile getirmek istedik.

Tekrar teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirtaş.

Önerinin aleyhinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisinin Tunceli’de ölümlerle sonuçlanan bazı olaylarla ilgili olarak verilen araştırma önergesinin gündeme alınması konusunda yaptığı grup önerisi üzerine şahsım adına aleyhte söz aldım. Ama nasıl aldım? Şimdi, maalesef, bu Parlamentoda, son zamanlarda benim söz almamdan çok rahatsız olan kitleler var, gruplar var. Şimdi, ben 1980’den beri Parlamentoda görev yapan bir insanım ve birçok olayları yakından izleyen bir insanım. Şimdi, Demokratik Toplum Partisinden bir arkadaşımız konuştu, Tunceli Milletvekili. Ama sırf ben konuşmayayım diye yine getirdiler kuraya soktular birkaç kişiyi, yine Demokratik Toplum Partisi. Ne olacak, bir de ben konuşayım kardeşim. Yani şart mı hep siz siz? Geliyorsunuz, Munzur Festivali’nde beni konuşturmuyorsunuz. Neymiş? Ben milletvekili değil miyim?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sizden önce vermiştik Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Önce bir arkadaşınız konuştu.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Bu Mecliste sizden çok konuşan mı var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Sizin dışınızda da benim konuşmamamı sağlayan yani harekette bulunan yoktu.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tabii efendim, bir dakika…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, tabii, gittim AKP Grup Başkan Vekili arkadaşa rica ettim, aleyhte söz sırasını verdi. Kendisine teşekkür ediyorum söz sırasını bana verdikleri için.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye'de çok ciddi bilgi kirliliği var, yanılgılar var. Şimdi, Türkiye hakikaten hepimizin memleketi, Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devleti. Bu devleti yüceltmemiz, bu devlette birlik ve bütünlüğü artırmamız, bu devletin gelecekte nasıl (Türkiye) dünyada lider olacak bir devlet yapısına kavuşacağını ve imkânlarını en iyi şekilde kullanarak insanlarımız arasında barışı, huzuru, hoşgörüyü sağlayacak tedbirleri nasıl almamız lazım, nasıl davranmamız lazım? Bu kürsüye çıkıp da ikiyüzlülük mü yapmamız lazım? Yani ikiyüzlülük değil, doğru, vicdanımızın bildiği lafları söylememiz gerekiyor. Yoksa ki bu Türkiye’yi parçalayalım, emperyalist güçlere uşak olalım, bu milleti bölelim, ondan sonra da birilerine hizmet edelim!

Değerli milletvekilleri, bakın, memleketimizde çok ciddi sıkıntılar var. Ben Tunceli Milletvekiliyim. Ben istiyorum ki… Tabii Tunceli’nin her safhada öne çıkarılması beni rahatsız ediyor. Niye rahatsız ediyor? Çünkü birileri bundan bir prim bekliyor. Türkiye'nin her tarafında antidemokratik olaylar var. Tunceli’nin geçmişte çok ciddi sorunları var, özellikle 12 Eylülden sonra. Daha 1938’lere dayanan olayları var. Mesela 12 Eylülden sonra Yeşil diye birisi çıktı ortaya. Bu, tamamen güvenlik kuvvetleri tarafından tutulan bir kişiydi. Orada halka büyük işkenceler yaptı. Gitti, gece işte yanına timleri aldı, gece, insanları getirdi, kadın erkek ayırarak çırılçıplak yaptı, sulara gömdü. Bozo diye bir kişi vardı. Bunu getirdiler, yine oradaki güvenlik kuvvetlerinden kuvvet alarak gitti birçok insanları katletti.

Şimdi, bunlar bildiğimiz şeyler. Bunları zaman zaman burada dile getirdik ama Tunceli meselesi… Özellikle 1935’lerde çıkan bir Tunceli Kanunu var. O Kanun’u incelediğiniz zaman, Tunceli’de bütün hak ve özgürlükler askıya alınmış, yargı ortadan kaldırılmış. Yani işte idam kararını komutan veriyor, Abdullah Paşa diye birisi oraya atanıyor, Abdullah Paşa verilen mahkeme kararlarını erteliyor, idamları onaylıyor… Tabii bunlar uzun meseleler.

Şimdi, Dersim’de isyan diye bir şey yok değerli milletvekilleri. Çünkü bir yerde isyan olabilmesi için evvela o isyanın bir lideri olacak, bir de gayesi olacak. Yani şimdi Dersim isyanı, birisi çıksın desin ki, yahu burada bir isyan vardı, lideri şu. Kim? Yok böyle bir şey. Amacı ne? Geçmişte Uğur Mumcu, rahmetli, bir yazı yazdı, “1937’de laiklik ilkesi kabul edildi, Dersimliler isyan etti…” Ben açtım, kendisine dedim ki: Uğur Bey, böyle bir şey olur mu ya! Dersim halkı, laikliği, kendisinin olmazsa olmaz, yaşamının bir parçası kabul ediyor. Dersim halkı nasıl laikliğe karşı çıkar? Bir isyan bastırılıyor.

Şimdi değerli milletvekilleri, bakın, ben bir şey anlatayım. Geçen gün, Jandarma Genel Komutanlığında hangi tarihte basıldığı belli olmayan eski bir yayın geçti elime. Mesela, 1885’te Dersim Sancağı’nda bir nüfus sayımı yapılmış. Diyor ki: 15.460 Müslüman, 27.830 Kızılbaş, toplam 43.263 Türk, 12 bin Kürt, 1.870 Ermeni Gregoryan, 1885 yılında Dersim Sancağı’nda yaşayan insan. Toplamı ne ediyor: 63 bin. Bugün, Tunceli’nin… Dersim dediğimiz alan daha geniş bir alan. Yani, bugünkü Tunceli’nin coğrafi sınırlarından daha geniş bir alanı kastediyor. Bugünkü Tunceli sınırında yaşayan nüfus, bakın, aşağı yukarı 85-90 bin civarında insan yaşıyor. Yani, burada çok büyük eylemler olmuş. Eskiden, buranın yapısı, coğrafi yönüyle de, çok sarp. İşte, kanun kaçakları oraya kaçıyor, katiller oraya kaçıyor, kanun dinlemeyenler oraya kaçıyor, bir yandan ağalık müessesi var. İşte, ağalar kendisine karşı çıkanları haksız yere öldürüyorlar. Bunun üzerine, işte, karakollar gidip de bu haksız öldürmeler karşısında ağaları yakaladıkları zaman bir araya geliyorlar: “Ya, biz bu karakolları kaldırmazsak burada bizim ağalığımızın bir anlamı olmaz.” diye… Birtakım o zaman yaşayan insanlardan dinlediğimiz olaylar.

Şimdi, ben bundan şunu kastediyorum: Bizim bu olayı aydınlatmamız lazım arkadaşlar. Bunun da en önemli belgesi Genelkurmaydadır. Yani, Genelkurmay Başkanlığının gizli arşivlerinde 1937, 1938 Dersim olaylarında ne olmuştur? Nasıl bir olay olmuştur? Neden meydana gelmiştir? Bunları enine boyuna tartışmak lazım.

Şimdi, yeni yetişen gençlerimize, çıkılıyor her yerde işte bu Dersim katliamı uzun uzadıya anlatılıyor. Yeni yetişen gençlerimiz, özellikle o bölgenin çocukları, işte, devlete, millete ve güvenlik kuvvetlerine düşman yetiştiriliyor. Bu, bu insanlara yaptığımız iyilik değil değerli milletvekilleri. Onun için bunun çözülmesi lazım, çünkü biz istiyoruz ki artık yetişen gençlerimiz Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir vatandaşı olduğunu ve bu devlete, polisine de askerine de devletine de güven duymasını istiyoruz. Böyle bir kin içinde yetişmemesini istiyoruz. Bu kin içinde yetişen gençliğimizin kendisine bir faydası olmuyor. Onun için, bence bunu muhakkak araştırmamız lazım ve bunu bir su üzerine çıkarmamız lazım ki, bugün, mesela Atatürk’ü hemen getiriyorlar Dersim katliamının faili gösteriyorlar. Bunu özellikle yapıyorlar. Niye? Çünkü Atatürk bu memleketi kurtaran büyük bir liderdir. Oraya da getirdiği laiklik ilkesiyle Dersim’deki o inançtaki insanlara bir hayat hakkı vermiştir. Kendisi Millî Mücadele’yi yaparken işte Hacı Bektaş’a uğraması, orada işte Alevi, Bektaşi inancındaki insanlarla görüşmesi… Bunların hepsi, bilgi kirliliği yaratarak oradaki insanlarımızın geleceğini karartmaya çalışıyorlar. Bu memlekette, bence, meclislerin bir görevi varsa öncelikle bu olayı dile getirip bunu özellikle özünü anlatmamız lazım, su yüzüne çıkarmamız lazım.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, tabii, 1938’lerde Tunceli’de büyük bir insan kitlesi öldürülmüştür. Nasıl öldürülmüştür? İşte asker gitmiştir, savaş hâli meydana gelmiştir, dağlık bölgede askerden de çok şehit düşmüştür, vatandaştan da çok şehit düşmüştür. Ama neden düşmüştür, onları araştırmamız lazım. Yani kesinlikle Dersim’de bir isyan yoktur. Arkasından oraya giden kamu görevlileri Tunceli halkına hep düşman gözüyle bakmıştır. Onun için Tunceli halkını, kamu hizmetine almakta o gençleri, belli bir hizmeti oraya götürmekte hep maalesef insaf ölçüleri içinde davranılmamıştır. İşte o Yeşilleri, o Bozoları gitmiştir, insanları, haksız haksız, insanları öldürmüştür.

Tunceli’de çok faili meçhul cinayetler vardır. İşte 12 Eylülden sonra mesela bir Haydaran Deresi’nde, Nazımiye yoluna girerken Kutu Deresi’nde orada bir 13-14 kişi kaybolmuştur. Sonra birçok yerde, işte buraya birtakım muhtarlar geldi, o yaylalarla ilgili, onlar gitti, kayboldu; bunların tabii listesini de vermek istemiyorum. Neden vermek istemiyorum? Arkadaşlar, benim inancım şu: Bu devlet bizim devletimiz. Birileri bu devlete ihanet etmişse -güvenlik kuvveti de olsa, komutan da olsa- bunları ağzımızda çiğneyerek bu devletimizin belli yerlerde itibarını sarsmak da istemiyorum. Bu nedenle bunları çok ayrıntılı olarak izah etmek de istemiyorum ama gerçekten şu konuları araştıralım. 1938 Dersim olayının esasını araştıralım ve bunun Meclisin birinci görevi olması lazım çünkü Tunceli üzerinde birtakım insanlar çok büyük oyun oynuyorlar ve bunun oynanması nedeniyle de tabii bugün Tuncelililerin büyük kısmı yurt dışına göç etmiş, oralarda yaşıyor, orada Avrupa Konseyinde, Avrupa’nın belli merkezlerinde büyük güçleri var. Bunlar yanlış bilgilerle oradaki birtakım insanları da Türkiye Cumhuriyeti devleti aleyhine yönlendiriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için, bir an önce Meclisimizin bir görev olarak bunu ele alması ve bu konuda sağlıklı bir araştırma yapıp da objektif kurallarla bu konuyu kamuoyuna mal etmesi lazımdır çünkü Türkiye’de bu bir kamburdur, özellikle bunu istismar edenler çoktur, bu istismarın önünü kesmemiz için, birilerinin de buna sahip çıkmaması için bu işin şey etmesi lazım. Ben Tunceli Milletvekiliyim yani o kadar çok şeyler biliyorum ki, ama bunların tekrarlanmamasını istiyorum. İşte kamu hizmetine alınmada, hizmet götürülmede maalesef çok ciddi sıkıntılar Tunceli halkı için, gençleri için yaşatılıyor. Ben her gittiğim yerde diyorum ki: Bakın sevgili Tuncelili gençler, ben Tunceli’nin bir köyünde fakir bir aile çocuğuydum, bakın okudum geldim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilliğine kadar geldim. Bu devlet, Türkiye Cumhuriyeti devleti kimsenin önüne bir engel koymamıştır. Gelin bu devletimize sahip çıkalım, silah alıp dağa çıkacağımıza o parmaklarımız bilgisayarın tuşuna dokunsun, bilime, ilime değer verelim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Genç… Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, ama sözümü bitirmedim. Bir dakika… Sözümü bitiriyorum.

BAŞKAN – Lütfen... Hayır “Sözünüzü tamamlayınız.” diye bir dakikalık süre verdim.

Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümlemizi şey edelim yani, bu kadar cimri olmayın. Siz kendi grubunuzda olduğu zaman veriyorsunuz yani.

BAŞKAN – Sayın Genç, genel anlamda uygulamamız bu şekilde biliyorsunuz. Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama yani böyle… Sırrı Sakık da hoşuna gittiği için çok gülüyor.

BAŞKAN – Teşekkür için açıyorum, buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (CHP ve DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önerinin aleyhinde söz isteyen Kemalettin Aydın, Gümüşhane Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi grup önerisi aleyhinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri; biliyoruz ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma prosedürleri içerisinde daha önce alınan kararlar doğrultusunda bir çalışma yürütülmektedir. Bugünkü ve bundan sonraki süreçte de alınan kararlar doğrultusunda yürütülecek ve görüşülmesi gerekli olan birçok kanun sırada beklemektedir; Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu gibi. Bu nedenle de devletin ilgili makamlarının, ilgili konuyla ilgili, çalışmaları yürüttüğü bir dönemde Meclisin de kendi kararıyla almış olduğu gündeminin değişmemesi ve bir aksamaya uğramaması adına grup önerisi aleyhinde görüşlerimin olduğunu sizlerle paylaşmak istedim.

Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

2.- (10/46) esas numaralı, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

                                                                                                               11.11.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 11.11.2009 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, içtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Mehmet Şandır

                                                                                                                  Mersin

                                                                                                   MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırma Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/46 esas nolu “Şehit yakınları ve Gazilerin Sorunları ve Çözüm Yollarını tespit etmek amacıyla” vermiş olduğumuz Meclis Araştırması önergemizin görüşmelerinin Genel kurulun 11.11.2009 Çarşamba günü 16. birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Grup önerisi lehinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclisimizin, Genel Kurulumuzun gündemini belirlemek üzere bir anlamda usul hâline gelen bir işlemi bugün de görüşmeye başladık. Meclis gündeminin belirlenmesi için gruplar kendi aralarında anlaşamadıkları için farklı konularda grup önerileri getirip burada Genel Kurulun oyuna sunuyorlar. Biz, ilk günden -tekrar ifade etmekte fayda görüyorum- Meclisin, Genel Kurulun, komisyonların gündemini belirleme takdiri her ne kadar iktidar partisi grubuna aitse de, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz insan merkezli, insanlarımızın ve toplum kesimlerinin öncelikli sorunlarının Meclis gündemine alınması, araştırılması, konuşulması, tartışılmasında fayda görüyoruz. Bu sebeple, her gün, gündemle de paralellik taşıyarak önemli gördüğümüz bir konuda grup üyesi arkadaşlarımızın vermiş olduğu araştırma önergelerinin gündeme alınmasını buraya getiriyoruz ve sizlerin takdirine sunuyoruz.

Değerli milletvekilleri, dün yaşanan hadiseleri, zannediyorum hep birlikte düşündük ve bunun hiç faydalı ve güzel olmadığı noktasında bir kanaat oluşturduk ümidindeyim. Türkiye’nin gerçekten önemli sorunları var, halkımızın gerçekten ertelenemez, ötelenemez meseleleri var, konuşulması, çözüm üretilmesi gereken. Ama bunları çözmekle sorumlu olan siyasi iktidar -sebebi kendine ait, takdiri de kendine ait, bir şey söylemiyoruz ama- “inadım inat” diyerek bir konuda Mecliste, Türkiye’de genel gündemden, bir gerginlikten fayda umuyor. Bütün ısrarlarımıza rağmen, ben kendimden biliyorum, Sayın Meclis Başkanı şahittir, grup başkan vekili arkadaşlarımız şahittir, dün yaşanacak gerginliği öngörerek bazı tedbirlerin alınmasını ısrarla istedik ama arkadaşlarımız bunu önemsemediler ve dün yaşanan, Türkiye’ye yakışmaz, bu Meclise yakışmaz olumsuzlukları beraber yaşadık. Buna hakkımızın olmadığı kanaatindeyim. Buna milletimizin müstahak olmadığı, buna mecbur olmadığı kanaatindeyim. Meclisin çalışma gündeminin birlikte tanzim edilmesi bir teamülken siyasi iktidar “ben böyle düşünüyorum, benim söylediğim doğrudur ve bu benim hakkımdır” dayatmasıyla maalesef Genel Kurulu, Meclis çalışmalarını kilitlemiş bulunuyor. Bir temel kanun olan Borçlar Kanunu, Türk Borçlar Kanunu, ona bağlı olarak Türk Ticaret Kanunu, iş hayatını, sosyal hayatı çok yakından ilgilendiren bu temel kanunların görüşülüp kanunlaşması, uygulamaya geçmesinin önünü iktidar partisinin, iktidar grubunun bu uzlaşmaz, anlaşmaz tavrı engellemektedir. 2.500 maddelik 3 tane temel kanun bu Meclisin kararını beklemektedir. Ama ne hikmetse iktidar partisi bir yandan şikâyet ediyor, bir yandan da kendisine uzatılan uzlaşma, birlikte çalışma taleplerini ustalıkla reddediyor, provoke ediyor.

Değerli milletvekilleri, bizim bugün getirdiğimiz araştırma önergesi, gündeme alınmasını, Meclisimizin araştırmasını istediğimiz konu iktidar partisinin oluşturduğu gündemle paralel bir gündem. Şehitlerimizin, gazilerimizin sorunlarının araştırılması, içinde bulundukları durumun tespiti ve bunları iyileştirici, bu sorunları çözücü tedbirlerin alınması için Meclis olarak bir araştırma yapılmasını, bu araştırmaya dayalı da birtakım tedbirlerin alınmasını istiyoruz. Kürt açılımını konuşurken, bu yönde Türkiye’yi kilitlerken, gazilerimizin, şehit yakınlarımızın birikmiş sorunlarını konuşmamak haksızlık olur. Bunu konuşalım, bununla ilgili Meclisimiz bir araştırma komisyonu kursun, ne tedbirler alınabilinir, hangi sorunlar var, bunları birlikte tespit edelim arzusundayız.

Bakın, verdiğimiz araştırma önergesinde biz hem tespit ve öneri olarak tekliflerimizi de ifade ediyoruz. Çok sayıda sivil toplum kuruluşunun yönetmeye çalıştığı veya duyurmaya çalıştığı şehit ve gazilerimizin sorunları maalesef devletimizin, onun gücünü kullanan Hükûmetin çok ilgi alanına girmiyor. Yaşanan olumsuzlukları söylemek istemiyorum. Bir yandan üniformalarıyla, zafer kazanmış edasıyla Türkiye’ye, Türk milletine meydan okuyan teröristlere gösterilen müsamaha şehit yakınlarına gösterilmiyor. Yani olumsuzlukları beraber seyrettik sayın milletvekilim. Televizyonları birlikte seyrediyoruz. Meclise sokulmayan şehit yakınlarının, gazilerin o görüntüsü hepimizin yüreğini yaralamıştır.

Değerli milletvekilleri, birlikte düşünmek, birlikte çözüm üretmenin yollarını bulmak mecburiyetindeyiz. Siyasi iktidarın, başta Sayın Başbakan olmak üzere “Kürt açılımı” diye başlayarak, bunu “Demokratikleşme”, bunu “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” diye güzelleştirmenin çok fazla bir anlamı yok yani orada da samimiyete davet ediyorum. Buraya getirdiğiniz ve konuştuğunuz, arkasında durmaya çalıştığınız konu Kürt açılımı mı? Yoksa “Demokratikleşme paketi” veya “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak kimi kandırıyorsunuz?

Sayın Başbakan bir yurt dışı seferine çıkarken havaalanında adına “Kürt açılımı” denen ve “Benim Diyarbakır’da ifade ettiğim Kürt kimliğini tanıyorum. Bu kimlikten kaynaklanan sorunları siyaset üreterek çözeceğim.” sözüne dayandırdığı Kürt açılımı meselesi maalesef ülkemizde çok ciddi bir ayrışmaya sebep oldu.

Ne getireceğiniz belli değil. Dün Sayın İçişleri Bakanını burada dinledik, temenniden başka ne söyledi? Bildiğimizden başka ne söyledi? Hükûmetsiniz, zaten görevinizi yapacaksınız; devletsiniz, zaten görevinizi yapacaksınız. Şimdi yeni neyi yapmayı düşündüğünüzü niye bir türlü söyleyemiyorsunuz? Yok çünkü. Eğer söylemeye kalkarsanız, söyleyecekleriniz İmralı canisinin talepleridir, PKK’nın talepleridir. Başka ne söyleyeceksiniz?

Değerli arkadaşlar, gerçekler eğer konuşulacaksa burada konuşulacak. Bu olay 15 Ağustos 1984’te PKK’nın Eruh, Şemdinli baskınıyla, devlete isyanıyla başlamadı mı? O günkü taleplerinden hiç vazgeçmişlikleri var mı? Geri adım attılar mı?

Kan dursun, gözyaşı dinsin… Diniyor mu? Bu kanı kim akıtıyor? Anaları kim ağlatıyor? Bunu yapanlar bir pişmanlık içerisinde olmadıklarını övünerek ortaya koymuyorlar mı? Ve siz “PKK’nın silahla gerçekleştirmeye çalıştıklarını siyaset üreterek çözeceğiz, silahı bırakın masaya gelin.” teklifini yapmadınız mı? Siyasi kimliğinizle yapmadınız mı? Bunu aydınlar, yazarlar, sanatçılar konuşabilirler. Bir düşünce hürriyeti diye müsamahayla karşılayabiliriz ama Türk milletinin geleceğini bağlayacak siyasi kimliğinizle Başbakan olarak kalkar bu ülkede Türk milletinin dışında bir başka milletin varlığını kabul ederseniz, siyaseten kabul ederseniz ve bunların haklarını, sorunları… Sorun ne: Sorun bir egemenlik hakkı, devlet hakkı. Kafanızı kuma sokmayın, kimse kimseyi kandırmasın. Eğer, bugün bu Mecliste Anayasa’nın tanımladığı, bu cumhuriyeti kuran kurucuların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …tanımladığı gibi bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu devletin vatandaşlarının adı Türk milleti ise bir üst kimlik, bir siyasi kimlik olarak, bunun dışında siz Kürt kimliğini tanıyamazsınız, bir başka etnik kimliği tanıyamazsınız. Size soruyorum, vicdanlarınıza soruyorum, bizi dinleyen vatandaşlarımıza bilgi olarak sunuyorum, Türkiye’nin sorunları çok, demokrasi sorunu var, güvenlik sorunu, asayiş sorunu, ekmek sorunu ama Türkiye’nin sorunları. Eğer, sorunları bir etnik kimliği özne yaparak tartışırsanız, o zaman bulacağınız çözümler ayrışmaya sebep olur. 36 tane kimlik olduğunu, alt kimlik, etnik kimlik olduğunu söylüyor Sayın Başbakan. Kürt kimliğinin sorunlarını çözdükten sonra hangi alt kimliğe sıra gelecek ki? Arapları ne yapacaksınız?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Başımızda taşırız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Evet.

Dolayısıyla, size söylediğimiz şey, bu yol yanlış yol. Bu yol bu milletin birliğini tehlikeye sokacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika, lütfen…

BAŞKAN – Sayın Şandır, teşekkür ediyorum, lütfen… Bir dakikalık sürenizi verdim tamamlamanız için, kullandınız, buyurun. Teşekkür ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani, bu konudaki… Değerli milletvekillerimiz, televizyon kesildi tamam ama bu konudaki duyarlılığımızı bir muhalefet duyarlılığımızı bir muhalefet duyarlılığı hesabı olarak görmemelisiniz. Tekrar ediyorum, etnik kimlik temelinde sorunları tartışırsanız, bulacağınız çözüm bu toplumu ayrıştırır. “Bin yıllık kardeşlik” diye ifade ettiğimiz et tırnak misali bu birliği etnik temelde ayrıştırırsınız, sonra cepheleştirip çatıştırırsınız.

BAŞKAN – Sayın Şandır, teşekkür ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu, ülkeye hayırlı bir sonuç getirmez.

Bilgilerinize sunar, bu araştırma önergesinin gündeme alınmasını takdirlerinize sunar, saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Grup önerisi lehinde söz isteyen Malik Ecder Özdemir, Sivas Milletvekili.

Buyurun Sayın Özdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ben, bu dönem, yeni seçilmiş bir milletvekiliyim, yaklaşık iki yıldır, iki buçuk yıldır bu Parlamentodayım. Dün bu Parlamentoda yaşananlardan sonra samimi düşüncelerimi, duygularımı eğer sizle paylaşmam gerekirse, dün bu Parlamentoda bulunmaktan gerçekten büyük üzüntü duyduğumu, talihsiz bir dönemde milletvekili olduğumu kendi kendime düşündüm. Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 71’inci yıl dönümünde, Atatürk’ün kurduğu Mecliste, Atatürk’ün kurduğu laik, demokratik cumhuriyetin âdeta bir hesaplaşması, bir rövanşı noktasında getirilen bir gündemle, şimdiye kadar AKP İktidarında başkaca konularda olduğu gibi dün yine ilklerden birini yaşadık ve yine dün ilk defa, bu Parlamentoda Başbakan tarafından azarlanan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla karşı karşıya kaldık.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey yok, o gerçek değil, öyle bir şey söz konusu değil.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Bugün gazeteler yazıyor Sayın Grup Başkan Vekili, şu ana kadar da bir tekzip yayımlanmadı.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Dedikodu onlar.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Gerçekten, birilerinin, size ve Sayın Başbakana haddini bildirmesi gerektiği inancındayım.Sayın Başbakan şunu bilmeli ki…

RECEP KORAL (İstanbul) – Sen kendi haddini bil!

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …her şey Sayın Başbakanın iki dudağının arasında yaşanan bir olay olamaz.

RECEP KORAL (İstanbul) – Utanıyorsan istifa et!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Bunun adı “demokrasi”, bunun adı “cumhuriyet” olmaz.

Bakın, yedi yıldan bu tarafa iktidarsınız.

BAŞKAN – Sayın Özdemir… Sayın Özdemir… Bir saniye Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz. Sayın milletvekilleriyle…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, Genel Kurula hitap ediyorum.

2002’den bu tarafa iş başında bulunan partiniz, AKP İktidarı, aldığı her kararda, çıkardığı her yasada, atadığı -her kararnamede- her bürokrat noktasında bir şey yaptı: Bu memleketi idare etmekten çok, âdeta “Bu memleketin çivisi nasıl çıkarılır…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yok öyle bir şey!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …bu memleket nasıl idare edilmez hâle gelir.” tablosunu götürmeye çalıştı. Özelleştirmede bunu yaptılar, atamada bunu yaptınız…

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Acemisin.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Acemi değilim.

Seksen beş yıllık cumhuriyetle rövanşı âdeta siyasi hedefiniz noktasına koydunuz. Kurumlarla kavga ettiniz.

RECEP KORAL (İstanbul) – İftira etme, örnek ver.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Vekil, dinle beni.

Sayın Başbakan bundan önce… Bütün kurumlarla Sayın Başbakan kavga ediyordu; YÖK’le kavga ediyordu, cumhurbaşkanıyla kavga ediyordu, Üniversitelerarası Kurulla kavga ediyordu.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Hayır, hiç kimseyle kavga etmiyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Şimdi, teslim aldığınız bu kurumlarda kavgayı artık Başbakan yapmıyor. Kurumlar kendi arasında kavga etmeye başladı. Dün burada demokratikleşmeden bahseden Sayın İçişleri Bakanına, Başbakanlık koltuğunda oturan Sayın Tayyip Erdoğan’a sormak istiyorum: Bugün gerçekten Türkiye’de hukuk devletinden bahsetmek mümkün mü?

Değerli arkadaşlarım, zaman zaman -belki hoşunuza gitmeyecek- Silivri Cezaevinde yaşanan, Silivri Mahkemesinde yaşananları ibretle izlemek için Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak gidiyoruz. Size bir önerim var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Vekil, eğer milletvekiliysen, eğer birazcık vicdanın varsa… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …lütfen bir gün Silivri’de yaşanan o duruşmayı bir izleyin. Ben izlediğimde milletvekili olmaktan, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmaktan utanıyorum! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Silivri’de yargılanan, oradaki Ergenekon iddianamesiyle tutuklu olanlar değil -Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden söylüyorum- Silivri’de yargılanan Türkiye’deki adalet sistemi, Türkiye’deki hukuksuzluk sistemi yargılanıyor. Oradaki savcıların, oraya oturtulan hâkimlerin yerinde olmayı gerçekten istemezdim ve bugün…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Danıştay saldırısından utanmıyor musun!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …Habur’da, Habur Sınır Kapısı’nda nöbet tutulan, nöbet tutturulan…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Danıştay saldırısından utanmıyor musun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …savcılar, hâkimler ama bir tarafta da Silivri’de görev yapmaya çalışan hâkimler var. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bir tarafta, yirmi yıldan bu tarafa Türkiye’de…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Danıştay saldırısından utanmıyor musun!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …10 bin, 20 bin insanımızın kanına elini bulamış PKK terör örgütünün elemanları geliyor, senin savcın, benim Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin savcısı âdeta PKK’lıya yalvarıyor, “PKK üyesiyim deme, pişmanlıktan faydalandığım için geldim de. Aksi takdirde seni serbest bırakamam.” diyor. Bu tablodan siz utanmıyor musunuz Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları olarak!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çetelerden utanmıyor musun!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Tutanaklar gizli değil mi! Nereden biliyorsun!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Ben, vicdan azabı duyuyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın...

BAŞKAN – Sayın Özdemir, isterseniz biraz da… Öneriyle ilgili konuşur musunuz Sayın Özdemir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, konuyla ilgili konuşacağım.

BAŞKAN – Yalnız süreniz tamamlanıyor Sayın Özdemir.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Yine, bir üzüntümü bu kürsüden ifade etmek istiyorum.

Aylardır, Sayın Başbakan çıkıyor, bir albayın bir imzası, adı üstünde… Yani Türkiye’de cumhuriyete karşı yapılan hareketlerin noktasında bir albay bir rapor düzenlemiş. Doğru ya da yanlış. (AK PARTİ sıralarından “Oo” sesleri)

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Oo! Aferin sana! Kabul ediyor musun, hayırlı olsun!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Şimdi geleceğim. Bu tablo, bakın… (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bakın… Evet, “İrticayla Eylem Planı” diyor, değil mi! [AK PARTİ sıralarından alkışlar (!)]

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Bravo sana!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sizin partiniz, irticayla eylemin odağında olduğu, laikliğe karşı hareketin odağı olduğu Anayasa Mahkemesiyle tescil edilmiş vaziyette.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Helal olsun sana be!

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Bu albayın imzası ıslak olsa ne olur, kuru olsa ne olur!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – O zaman darbe planını meşru mu görüyorsun!

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Millet seni izliyor! Mikrofona konuşuyorsun.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bizi darbeye mi havale ediyorsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Cumhurbaşkanlığı makamında oturttuğunuz bu şahsı muhteremin hakkında, mahkemeler sanık ifadesiyle mahkemeye çağırıyorlar.

Türkiye, bugün, laikliğe karşı hareketlerin odağı olduğu partiniz tarafından yönetilmeye devam ediyorsa Türkiye’de hukuk devletinden bahsetmek mümkün değil.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bizi darbeye mi havale ediyorsun!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sen demokrat mısın!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Şimdi, biraz önce konuşan arkadaşlarımız söylediler. Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet tarihimizde acı olaylar yaşanmıştır, doğrudur, acı tablo yaşanmıştır. Özellikle Aleviler üzerinde geçmiş dönemde acı olaylar yaşanmıştır, bunu biliyoruz.

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Siz yargıç mısınız?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Maraş’ta, Çorum’da, benim milletvekili olduğum Sivas’ta 2 Temmuz 1993’te Aleviler katledildiler ama hiçbir zaman, sakın boşa heveslenmeyin ki, bu katliamlardan sonra Alevilerin cumhuriyete ya da Mustafa Kemal Atatürk’e olan bağlılığından zerre kadar eksilme olmamıştır, olmayacaktır. O nedenle, çok mutlu olmayın.

Üzüntüme tekrar dönmek istiyorum. Eminim ki bugün bu Parlamentoda sizler çok mutlusunuz. İstediğiniz şey, Türkiye’de birliğin ve beraberliğin, ulusal birliğimizin, cumhuriyetimizin temel değerlerinin tartışılmaya açılmasıydı, ne yazık ki dün, cumhuriyet tarihimizde ilk defa, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu tartışma açılmaya başlandı. Birilerinin söylediği gibi, artık cin şişeden çıktı. Bundan sonra şu tartışılır, bu tartışılır ama dün bir milattı. Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde cumhuriyetin temel değerlerinin, felsefesinin tartışmaya açılmış olması gerçekten ibretlikti.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, şehit ve gazilerimizin durumunu belki biraz sonra Sayın Canan Arıtman söyleyecek. Tabloyla izliyoruz, bunu size anlatmaya gerek var mı? Yani, bir taraftan PKK terör örgütünün karşısında selam durmaya çalışan hukuk devleti anlayışınız, bir taraftan şehit ve gazilerin yüzünüze fırlattığı berat madalyaları ve ayaklarında, bacaklarında kullandıkları takma bacaklarla… Bu tablodan eğer siz ders çıkarmıyorsanız, gerçekten Türkiye ibretlik verecek bir noktada demektir.

Her vesileyle söylüyoruz, cumhuriyetimizin en karanlık sürecinden geçiyoruz. (AK PARTİ sıralarından “Yok ya!” sesi) Kurumları birbiriyle kavga ettirdiniz. İki yıl önce, üç yıl önce, Sayın Vekil, üniversiteler açılırken, üniversite kapılarında türbana özgürlük diye bağıran insanlar nerede bugün?

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Zulm ediyordunuz, rahatladı!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Aynı Anayasa devam ediyor, aynı yasak devam ediyor.

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Sizden kurtuldu bu millet!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – YÖK’le kavga ediyordunuz…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Hatibe müdahale etmeyelim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Geçen Cumhurbaşkanıyla kavga ediyordunuz. Şimdi bu kavganız niye bitti acaba?

CANAN ARITMAN (İzmir) – Dini kullanırlar, türbanı kullanırlar…

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Siz gidince rahatladı ortalık!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Şimdi, biraz önce… Dün, dün gazetelerde var: Üç gün boyunca yemek yemediği için açlıktan ölen gaziler tablosundan siz utanmıyor musunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Türkiye’yi bugün hangi noktaya getirdiğiniz noktasında elinizi bir kere daha vicdanınıza koyup düşünmenizi size tavsiye ediyorum.

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Sen ne yaptığının farkında değilsin!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sen albaya sahip çık, albaya!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Şimdi, sen önce laikliğe sahip çık! Anayasa Mahkemesinin kararı karşısında ne yapacağını düşün.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sen demokrasiye sahip çık!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Hangi demokratik memlekette…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Demokrasiye sahip çık!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Demokrasi bu mu? Hangi demokratik memlekette Anayasa Mahkemesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bizi darbeyle mi cezalandırmak istiyorsun?

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen tamamlar mısınız sözlerinizi.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …cumhuriyetin temel felsefesine karşı hareketlerin odağı olmuş bir parti…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Malik Bey, yer altından çıkan silahları savunmak yakışmıyor!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …hangi demokratik ülkede iktidar olmaya devam edebilir? Hangi demokratik ülkede bir başbakan düşünün ki hakkında…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Lav silahlarını savunmak size yakışmıyor!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …evrakta yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırmak, kalpazanlık iddiasıyla bir adam hangi demokratik ülkede başbakan olabilir? Kim kimi kandırıyor? (CHP sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Size lav silahlarını savunmak yakışmıyor!

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Senin gibi kafa olduğu sürece… Senin gibi kafa yüzünden…

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen… Lütfen oturur musun.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Onun için, hiç gocunmayın, alınmayın. Türkiye'nin tablosu bu. O nedenle, bu tablo içerisinde demokrasiden, insan haklarından…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Zir Vadisi’nde çıkan silahları savunmak sana yakışmıyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – …özgürlükten bahsetmenin olanağı yoktur. Sizlerden rica ediyorum, Aleviler adına lütfen başka bir şey söylemeyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Aleviler çok kırılıyorlar. Hani güzel bir söz vardır: Azrail oğlan dağıtıyormuş, elimdeki kızı almasın yeter! Aleviler kendilerine vereceğiniz haklardan çok cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine ve cumhuriyetin temel felsefesine karşı oynadığınız bu kirli oyundan vazgeçin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Aleviler senden utanıyor!

MUSTAFA HAMARAT (Ordu) – Alevileri utandırma!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Alevileri sizden başka…

BAŞKAN – Sayın Özdemir, teşekkür ediyorum.

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Sivas’ta niye yaktınız?

BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili… Sayın Özdemir…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Değerli Başkanım, mikrofonu açar mısınız?

BAŞKAN – Sayın Özdemir, hitabınızın heyecanından dolayı galiba fark edemediniz, bir dakikalık süreyi de verdim, tamamladınız.

Teşekkür ediyorum.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Hadi otur da biraz sakinleş.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen oturur musunuz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sivas’ta yananlar sadece Aleviler değildir…

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Şehit ve gaziler sizin ağzınıza yakışmıyor.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Devamla) – Sivas’ta yapılan şey, laik demokratik cumhuriyete karşı bir başkaldırmadır. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİDE İNCEKARA (İstanbul) – Ağzınıza yakışmıyor…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Senin ağzına mı yakışıyor?

BAŞKAN – Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın İçli.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Oyunuzu 10 puan daha arttırdınız!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ondan derdimiz yok Sayın Vekil, samimi ol, cumhuriyete sahip çık, oturduğun koltuğa sahip çık.

Başbakan, benim Meclis Başkanımı azarlayamaz. Bunun benim kadar senin de umrunda olması lazım.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, Genel Kurulda bir sükûneti sağlarsanız, süremi de öyle başlatırsanız sevinirim.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Eğer burası Türkiye Büyük Millet Meclisi ise ayıptır bu…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Meclis Başkanı, AKP’nin başkanı o…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Hatibin sesi duyulmuyor.

Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Evet, tansiyonun gerildiği bir ortamda…

BAŞKAN – Sayın İçli, tansiyonu da düşürürseniz iyi olur.

Buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi, şehit yakınları ve gazilerin sorunları ve çözüm yollarını tespit etmek için bir araştırma önergesi. Sanıyorum bundan sonra gelecek Cumhuriyet Halk Partisinin önergesi de aynı. Bunu çok önemsiyorum. Gerçi ben gelmeden Genel Kurulda tansiyon gerildi. Herkes haklı olarak düşüncelerini ifade ediyor. Bu çok önemli gerçekten değerli arkadaşlarım.

Dün Genel Kurulda yapılan görüşmeler, bugün kısmen bazı ifadeler… Dün de ifade etmiştim, şehitlerimizin kemikleri sızlıyor, şehit yakınları gerçekten çok büyük acı duyuyor. Onun için sadece maddi kayıpların değil, onlara vermiş olduğumuz manevi ıstıraptan dolayı da hepimizin üzüntü duyması gerekir. Özellikle bu yüce çatı altında bulunan siz değerli milletvekillerinin bu konuda çok büyük hassasiyet göstermesi lazım. İnşallah kabul edilir, kabul edildikten sonra şehit yakınları ve gazilerin sorunları bu yüce Mecliste görüşülür. Çünkü şehitlerimiz ve gazilerimiz bugün bu çatı altında faaliyet gösterebilmemizin rahatlığını sağladıkları gibi bu ülkede vatandaşlarımızın huzur ve güven içerisinde yaşaması için canlarını feda etmişlerdir ve uzuvlarını yitirmişlerdir, gazi olmuşlardır. Onların, şehitlerimizin anısını, tekrar onları saygıyla anıyorum ve gazilerimize de bu arada bu fırsatla, değerli arkadaşlarım, minnettarlığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, MHP grup önerisinin öncesinde DTP grup önerisi görüşülürken, DTP Sözcüsü Arkadaşımız Tunceli ilinin sorunlarıyla ilgili görüşme yaparken, 1938’lere gitmek suretiyle o tarihte 50 bin insanın katledildiğini burada çok rahatlıkla ifade edebildi. Yüce Tanrım, yani neleri yaşıyoruz, ben rüyamda görsem birçok şeye inanmazdım. Dün farklı şeyler konuşuldu, ondan önce burada “Ermeni katliamının yapıldığı” çok rahat ifadelerde bulunuldu.

Değerli arkadaşlarım, tamam, Avrupa’da İngiliz parlamenter kalkar, yani Atatürk resimlerinin indirilmesini söyleyebilir. İçişleri Bakanlığının hazırladığı raporlarda ulusalcılığın terör örgütü olarak algılanması söylenebilir. Ama, değerli arkadaşlarım, 1938, hatta Türkiye Cumhuriyeti’ndeki isyanları makul gösterip o ayaklanmaları yapanları mazlum olarak birtakım insanlar gösterebilir.

1938’de Mustafa Kemal Atatürk var. (DTP sıralarından gürültüler)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Katliamı savunma!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ne isyanı ya! Dersim’de isyan falan yok!

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Katliamı savunma orada!

BAŞKAN – Sayın Halis, lütfen dinleyiniz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Konuşma!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Bu, vicdan sorunudur.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Konuşma oradan, laf atma, sus!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben seni oradan sabırla dinledim. Bakın… (DTP sıralarından gürültüler)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Katliamı savunma!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Konuşma! Sabırla dinle!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Katliamı savunma!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sabırla dinle, otur yerine!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen oturur musun.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Senin gibi yalanlarla büyümedik biz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Otur hele, otur! Konuşmayı bildiğin gibi vereceğim yanıtı da dinleyeceksin. Burada, Mustafa Kemal Atatürk, 1938’den söz ediyorsunuz. (DTP sıralarından gürültüler)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Mustafa Kemal’i suçlamadım ki ben, Türk milletini de suçlamadım. Ama senin gibi katliamı da savunmadık!

BAŞKAN – Oturur musunuz Sayın Milletvekili.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Burada 50 bin kişinin katliamından söz ediyorsunuz, ama… (DTP sıralarından gürültüler)

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Yalan mı?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkan, müdahale edin.

BAŞKAN – Sayın Halis, lütfen oturur musunuz!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Konuşma üslubu… Katliamdan bahsediyorsunuz. İnsan sıkılır, sıkılır! (DTP sıralarından gürültüler)

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Olayı savunuyorsun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bugün orada… Bu Mecliste Anayasa’nın 81’inci maddesine göre yemin ettiniz, Anayasa’nın 14’üncü maddesi… (DTP sıralarından gürültüler)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Orada hukukun üstünlüğüne yemin ettik.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkan, susturun, zamanımı çalmasınlar.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Artık bizi susturamazsınız!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Konuş… Konuş… Sus! Dinle!

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Siz susun!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben seni dinledim.

Burada Kürt illerinden bahsediliyor, Meclis Başkanına “Müdahale et.” diyorum, Meclis Başkanı düzeltmiyor.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Susturamazsınız bizi!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen oturur musunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi:”Konuşmacı kaba, yaralayıcı sözler sarf ederse Meclis Başkanı müdahale eder.”

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Kaba sensin! Kaba sensin!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – 38’de 50 bin kişinin katledildiğinden bahsediliyor, Meclis Başkanımız tutanakları düzeltmiyor.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – 50 bin kişinin ölümünü savunma oradan.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Yazıklar olsun ki sana, katliamları o kürsüden savunuyorsun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Burası hangi Parlamento? Türkiye’nin Parlamentosu mu, başka ülkenin parlamentosu mu? (DTP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, düşünce özgürlüğüne evet. Siz daha kısa pantolonla dolaşırken ben bu ülkede siyaset yaptım. (DTP sıralarından gürültüler)

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Çok şükür biz büyüdük, yetiştik, gerçekleri savunacağız.

BAŞKAN - Lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz Sayın İçli. Lütfen sayın milletvekilleri…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben bu ülkede siyaset yaptım. Ben, Tuncelili insanların ne kadar mert ne kadar yiğit olduklarını biliyorum ama hiçbir Tuncelili emperyalizmin uşağı olmamıştır, bu ülkenin bölünmesi için ortaya çıkmamıştır. Tuncelili insanlar dürüst insanlardır, yiğit insanlardır, okumuş insanlardır. (DTP sıralarından gürültüler) Ama mezhepçilik, ama etnik kimlik üzerinden siyaset ancak sizler yapıyorsunuz. (DTP sıralarından gürültüler)

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Acılara saygılı olun!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Dinleyin! (DTP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri, oturur musunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen, benim zamanıma ekleyeceksiniz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, sürekli grubumuza hakaret etti, oradan laf atmaya çalışıyor. Konuşmasını yapsın, biz de cevap vermeyelim!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hakaret etmiyorum. Hiç hakaret etmiyorum, laf atan sizsiniz. (DTP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Demirtaş, lütfen oturur musunuz. Sizin konuştuklarınızı dinledik.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Benden sonra, eğer laf atıyorsam, Grup Başkan Vekilisin, İç Tüzük gereğince söz alırsın, bana buradan yanıt verirsin.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ben düşüncemi savundum, seni suçladım mı! Oradan neye cevap veriyorsun!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Oradan grup olarak bana söz atamazsın. Otur oturduğun yere!

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen Genel Kurula hitap edin.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ama Sayın Başkan, benim insicamım bozuluyor.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ben düşüncelerimi savundum.

BAŞKAN – Sayın Demirtaş, lütfen oturur musunuz.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Düşüncelerimi savundum.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Otur! Otur! Otur! Otur, dinle!

BAŞKAN – Konuştunuz Sayın Demirtaş. Siz de kalktınız, yirmişer dakika konuştunuz, dinlediler. Lütfen oturun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben… Bu Meclis sizi dinliyor.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Yeter artık ya! Utanın! Utanın! Yeter artık ya! Bu Mecliste katliamları savunuyorsunuz, utanın!

BAŞKAN – Lütfen oturun. Ben Genel Kurula hitap ettireceğim.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Oradan bize “Emperyalizmin uşağı” diye hakaret ediyor.

BAŞKAN – Lütfen oturun Sayın Demirtaş.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Alırsın söz, bana yanıt verirsin yüreğin yetiyorsa.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Yeter, yeter, mangal gibi yürek var bizde.

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Öyle laf atmakla olmaz!

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen… Böyle bir üslubumuz yok, Genel Kurula hitap edin.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ama Sayın Başkanım, siz de müdahale edeceksiniz, olur mu?

BAŞKAN – Ediyorum müdahale.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ama susturun. Benim zamanımın bakın kaç dakikası onların müdahalesiyle geçti.

BAŞKAN – Lütfen Sayın İçli...

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – On dakika konuştu, bir tek…

BAŞKAN – Sayın Demirtaş, lütfen…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Anayasa’nın 81’inci maddesine göre, Atatürk ilkelerine bağlı olacağıma…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Katliamı savunma!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı mücadele edeceğime ben yemin ettim, buradaki 550 kişi de yemin etti.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Evet, bütün herkes yemin etti.

BAŞKAN – Sayın Bayındır…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Nasıl dinleyelim Başkan?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ama, 1938’de katliam yapıldı diye…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – İnsan haklarına, hukuka sahip çıkacağız ve sahip çıkmaya devam edeceğiz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Mustafa Kemal Atatürk’ün daha dün 71’inci ölüm yıl dönümüydü. Burada konuşuyorsunuz “katliam” diye; insanda biraz ar duygusu olur, ar!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sende utanma duygusu olsa oradan katliamı savunmazsın be!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yemininize sadık kalacaksınız.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Oradan katliamı savunuyorsun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yemininize sadık kalacaksınız.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Utanmıyorsun! Dersimliler izliyor seni.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, Anayasa’nın 14’üncü maddesi “Herkes temel hak ve özgürlükleri kullanırken kötü niyetli olmayacak.” diyor ama burada bir bakıyorsunuz ki iyi niyetten öte, her şeyi evirme çevirme…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bütün kötülüklerinizi açığa çıkaracağız tek tek.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kürt illeriymiş, 38’de 50 bin kişi katliam yapılmış, burada 29 tane, cumhuriyetteki isyanı yapanlar mazlummuş…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Ne yapılmış 38’de sen anlat!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ee, kardeşim, hiçbir milletvekili çıkıp bunlara yanıt verecek gücünüz yok mu arkadaşlar?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – 38’de ne yapılmış sen anlat, bir de senden dinleyelim!

BAŞKAN – Sayın Demirtaş, lütfen dinleyin.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bunu, hangi yerden cesareti buluyorlar?

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Gücümüzü gerçeklerden alıyoruz.

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Gerçekleri söyledik.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Böyle bağırarak beni korkutacağını mı zannediyorsun?

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Kimseden korkmadık, senden de korkmayız.

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bağırsanız ne yazar. Burada yeminine sadık kalacaksın kardeşim, yeminine…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sen söyle 38’de ne olmuş!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Şimdi, Değerli Başkanım…

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sen anlat!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Evet, susarsanız başka şeyleri de anlatacağım size.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sen anlat 38’de ne olduğunu!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Anlatacağım.

Bakın, değerli arkadaşlarım, şehit ve gazilerden bahsettik. Dün söz istedim, Meclis Başkanı yanıt vermedi. AKP Grup Başkan Vekili olan Sayın Suat Kılıç dün “Şimdi soruyorum: O genel görüşmede Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi menfaatlerini, kaç paraya, kime sattınız?” diye bir söylemde bulundu. Söz istedim, Sayın Meclis Başkanı vermedi. Ben o Hükûmette bakandım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Düzeltildi, bakın…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Anladım.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Tayfun Bey, geri aldılar.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Özür dilemedi, ben takip ettim, tutanaklar elimde.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Gerçek düşüncesini çok net olarak ifade etti.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Fazla bir şey söylemeyeceğim, merak etmeyin, size sataşmayacağım.

Bakın, ben o Hükûmette bakandım ve ben merhum Ecevit’in Genel Başkan Yardımcısıydım, on yılı aşkın süre. Arkadaşımın gençliğine verdim çünkü Anayasa’mıza göre bir başbakan veya bakan hakkında bir olay var ise ne yapılır? Meclis soruşturması yapılır, Yüce Divana sevk edersiniz.

Anayasa’yı değiştirebilecek çoğunlukta 2002’de geldiniz. 2007’de yeniden geldiniz. Ölmüş bir kişinin ve dünyada lider olarak bir kişinin başkanlık ettiği bir hükûmete karşı çok dengeli konuşmak gerekir.

Bir de tabii, arkadaşımın gençliğine veriyorum. O tarihte genel görüşmelerde, şimdiki Sayın Başkan Vekili o zaman Milliyetçi Hareket Partisi milletvekiliydi; dün yöneten Sayın Başkan yine milletvekiliydi; 2 tane Başbakan Yardımcısı, Sayın Cemil Çiçek’le Bülent Arınç o zaman milletvekiliydi; Adalet Komisyonu Başkanı İyimaya Doğru Yol Partisi milletvekiliydi; Sayın Mehmet Sağlam, Millî Savunma Bakanlığı Komisyon Başkanı, AKP Milletvekili o zaman içerdeydi. Şuna geleceğim… Sayın Hüseyin Çelik, AKP Genel Başkan Yardımcısı… Demek ki gizli bir olay yok. Kaldı ki o tarihte bu yüce Meclis üç tane karar aldı Kıbrıs konusunda. Diğer konularda da Yüce Divanlık varsa, sevk ettiniz, Anayasa Mahkemesine gidenler oldu.

Bakın, çok önemli karar aldı oy birliğiyle Kıbrıs’la ilgili. Kıbrıs’ın kesinlikle, ki Türkiye'nin garantörlük hakkı vardır, ki geçtiğimiz konuşmalarda 1999 Helsinki’den bahsettim, Solana’nın mektubu vardır, o zamanki dönem başkanı Lipponen’in mektupları vardır.

Şimdi, geliyorsunuz, karnınızdan burada konuşuyorsunuz ve bizi buradan televizyondan izleyen vatandaşlarımıza, sanki gizli oturumlarda vatana ihanet gibi bir suç işlediğimiz izlenimini veriyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bunlar hiç yakışık alan davranışlar değildir.

Bakın, 2004 yılında “yes be annem” dediğiniz Annan Planı’ndan dolayı o Güney Kıbrıs Rum kesimi, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak, koskoca Türkiye Cumhuriyeti ile 600 bin Rum müzakerelere oturuyor sizin sayenizde çünkü garantörlük hakkı kullanılmadı, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Avrupa Birliğinin ülkesi oldu. Bilmiyorsanız, bunu açın, kendi arkadaşlarınıza, özellikle Egemen Bağış…

RECEP KORAL (İstanbul) – Kim karar verdi, kim?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Siz, siz… 2004 yılında siz verdiniz. Tabii, siz verdiniz.

RECEP KORAL (İstanbul) – Ne alakası var?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yani, onun için, değerli arkadaşlarım, bakın, Kıbrıs fatihi olan… Bakın, Kıbrıs hiç…

HALUK İPEK (Ankara) – Ecevit Hükûmeti niye itiraz etmemiş?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – 2004!

HALUK İPEK (Ankara) – İtiraz etmediniz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Kardeşim, nasıl edilmez 2004’te? 2004’te Parlamento…

HALUK İPEK (Ankara) – Ya, orada değil ki. Sayın Ecevit’ti, rahmetli; itiraz etmediniz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ya, bırakın!

HALUK İPEK (Ankara) – Niye tarihi saptırıyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen tamamlar mısınız. Süreniz kalmadı biliyorsunuz.

Buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Efendim, 11… Ama bakın 11 saniyem var, niye müdahale ediyorsunuz bana?

BAŞKAN – Müdahale etmiyorum Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ediyorsunuz.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşuyorsunuz verdiğim sürede.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Efendim, onlara müdahale edeceksiniz. Hatibin konuşmasını engelleyenlere müdahale edeceksiniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli, müdahale etmiyorum, sonsuza kadar konuşun.

Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkan, taraflısınız. Hiç de yakışık almıyor.

BAŞKAN – Lütfen Sayın İçli…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hiç yakışık almıyor.

Bakın, o kadar müdahale edildi “Zamanınız bitti.” diyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen konuşmanızı düzeltir misiniz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Efendim, bana değil…

BAŞKAN – Lütfen düzeltin Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …oraya müdahale edeceksiniz.

BAŞKAN – Müdahale ediyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Açın sesimi, hemen toparlayayım.

BAŞKAN – Lütfen Sayın İçli, tamamlamanız için bir dakikalık süreyi verdim. Genel uygulamam da bu şekilde.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başkanlık, milletvekilini azarlama yeri mi ya!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Müdahale ediyorsunuz, müdahale ediyorsunuz! Siz müdahale edenlere cevap vereceksiniz!

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen… Sürenizi verdim, kullandınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Niye kapatıyorsunuz? Efendim, bana değil oraya müdahale edeceksiniz.

BAŞKAN – Sizden öncekilere de vermedim Sayın İçli.

Şimdi, diğer gruplar…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Peki, devam ediyorum değerli arkadaşlarım. Vatandaşlarımız zaten gerçeği biliyor. Tutanaklara geçmesi için söylüyorum. Kıbrıs fatihi olan merhum Ecevit’e burada hiç kimse bir şey söylemesin. Onun için…

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, Başbakana da ilave süre vermeyeceksiniz. Herkese adil olursanız, tamam, kabul. Başbakan konuşurken de lütfen aynı şekilde bir dakika verin, kesin, olur mu?

BAŞKAN – Emriniz olur Sayın İnce!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Doğru her yerde doğrudur. Ben çoğunuzun, bir kısmınızın diyelim, sıkıntı çektiğinizin farkındayım.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Sıkıntı bu taraftan kaynaklanıyor.

BAŞKAN – Sayın İçli, teşekkür ediyorum. Lütfen…

RECEP KORAL (İstanbul) – Kürsüyü işgal ediyorsun! Kürsüyü işgal ediyorsun!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, niye müdahale ediyorsunuz, lütfen…

RECEP KORAL (İstanbul) – Kürsüyü işgal ediyor. Niye müdahale etmiyorsun Sayın Başkan?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Hatip konuşmasında açıkça grubumuzu kastederek “emperyalizmin uşakları”, “bu kürsüden yalan konuşmalar”, “iftira konuşmalar” şeklinde, bizim bir önceki önergede yaptığımız konuşmalara ithafen hem hakaret etti hem de konuşmalarımızı çarpıttı. Dolayısıyla, İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre konuşmalarımıza açıklık getirmek üzere sizden söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Demirtaş, lütfen yeni bir sataşmaya sebep olmadan.

Buyurun.

İki dakikalık süre veriyorum.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, DTP Grubu önerisi üzerinde yaptığı konuşmasındaki bazı sözlerini yanlış anladığına ilişkin açıklaması

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İyi ki insanlar doğuyor, büyüyor, yaşıyor, ölüyor. İyi ki bir zamanlar kısa donluyduk da büyüdük de geldik burada gerçekleri söylüyoruz da (DTP sıralarından alkışlar) burada, Türkiye’de yaşanmış trajik olayların, gerçeklerin de bu kürsüden ifade edilmesine en azından toplum tanık oluyor da geçmişimizle yüzleşip geleceğimize daha aydınlık bir şekilde bakıyoruz. İyi ki büyüdük, iyi ki sizin gibilere teslim etmiyoruz bu ülkeyi; bundan çok mutluyuz, öncelikle onu belirteyim.

Değerli arkadaşlar, konuşmamda ısrarla altını çizerek belirttim. Bu toplumda kinin, öfkenin yayılmaması için barış dilinin kullanılmasının ne kadar önemli olduğunun altını çizmeye çalıştım. Tarihte yaşanmış travmaları bile bu şekilde konuşarak atlatabileceğimizi ve gelecekte daha barış içerisinde, kardeşlik içerisinde yaşayabileceğimizin altını çizmeye çalıştım, ama şunu da belirttim ki “İnanmıyorum, hiçbir milletvekili katliamları bu kürsüden savunabilsin.” dedim, ama hemen yanıldığım ortaya çıktı.

Bir milletvekili daha az önce buraya çıktı ve Dersim’de yaşanmış olayları “bir iftira”, “bir yalan” olarak tanımlayarak, aslında katliamların üstünü örtmeye çalıştı.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Öyle bir şey söylemedim.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – “Yaşanmamış” dedin, “iftira atıyorsunuz, yalan” dedin!

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ve Atatürk o dönemde Cumhurbaşkanı. Bundan sıkıntı...

BAŞKAN – Sayın Demirtaş, lütfen… Genel Kurula hitap eder misiniz Sayın Demirtaş.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Bakın, o dönem Atatürk’ün ittihatçı ekip tarafından nasıl kuşatıldığını, Çankaya’ya nasıl hapsedildiğini ve o ittihatçı, bugün gladyocu zihniyetin, Ergenekoncu zihniyetin o dönemden beri Türkiye'yi nasıl teslim aldığını da tartışalım burada.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ne gladyosu!

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Olmadı şimdi bak!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Biz Atatürk’ü suçlamıyoruz.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Kimi eleştiriyorsun?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Biz Atatürk’ü suçlamıyoruz. Böyle bir ifadede de bulunmadım.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – O çirkin ağzına Atatürk’ün lafını alma! O çirkin ağzına!

BENGİ YILDIZ (Batman) – Terbiyesiz!

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Ne oluyor? Ne oluyor?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – “Ergenekon” dedim, size ne oldu, anlamadım? “Ergenekon” dedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – O çirkin ağzına Atatürk’ün adını alma!

BAŞKAN – Sayın Demirtaş

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Yanlış anlaşıldı…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Terbiyesizlik yapıyorsun!

BAŞKAN – Sayın Demirtaş, teşekkür ediyorum.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Devamla) – Ben Cumhuriyet Halk Partisi demedim, Ergenekon dedim!

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Atatürk’ü eleştiremezsin! Sen kimsin ya! Sen kimsin!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri… Sayın Demirtaş, lütfen oturur musunuz.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Ağzından çıkanı kulağın duymuyor senin!

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Vesayet mi koydunuz cumhuriyetin üstüne? Sizin vesayetiniz altında mı bu cumhuriyet, bu devlet?

BAŞKAN – Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Nurettin Canikli, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Canikli. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BENGİ YILDIZ (Batman) – Hâlen kendinizi cumhuriyetin sahibi görüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Evet, bizim cumhuriyetimiz, sahibiyiz.

BAŞKAN – Sayın Canikli, buyurun.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/46) esas numaralı, Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; MHP Grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, biraz önce burada konuşma yapan bir sayın arkadaşımızın ifadesinden gerçekten çok büyük üzüntü duydum. Arkadaşımız, milletvekili olmaktan utandığını ifade etti.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Milletvekili olmaktan değil, bu Parlamentoda bulunmaktan utanıyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Biz bu milletin, bu büyük milletin, bu necip milletin temsilcisi olmaktan gurur duyuyoruz, şeref duyuyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Silivri’de yaşanan hukuksuzluktan utandığımı söyledim. Beni algılamanız bu kadar zayıfsa bilemem, o sizin sorununuz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Benim âcizane tavsiyem o arkadaşıma, eğer utanç duyuyorsanız, bu utancı sürdürmenize gerek yok. Kimse sizi zorla tutmuyor. O konuda gereğini yaparsınız.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ben milletvekili olmaktan gurur duyuyorum. Ama, Parlamentoyu bu hâle getirmiş olmanızdan da utanç duyuyorum. Hukuku bu kadar ayaklar altına almış olmanızdan da utanç duyuyorum. Bir kere daha söylüyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ama, bu yüce Meclisin çatısında, bu kutsal kürsüde böyle bir ifadenin ortaya konulmasından gerçekten, en hafif ifadeyle üzüntü, çok büyük üzüntü duyduğumu da buradan ifade etmek istiyorum, sizlerle paylaşmak istiyorum.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Türkiye’yi idare etmiyorsunuz, taşeronluk yapıyorsunuz. Tasfiye kurulu gibi çalışıyorsunuz, tasfiye kurulu.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi daha önce Genel Kurulumuzun oylarıyla belirlendi ve şu anda, biliyorsunuz, ağırlıklı olarak Borçlar Kanunu’nu görüşüyoruz. Yaklaşık bir buçuk aydan beri, toplam 22 bölümden oluşan, ekonomik hayatımız, şirketler açısından, bütün iş âlemi açısından son derece önemli ve uzun süreden beri beklediği bir kanunun ancak 2 bölümünü dahi bitiremedik, 51’inci maddeye kadar geldik ve yaklaşık bir buçuk aydan beri de görüşmeler devam ediyor.

Bu gündem bu Meclis tarafından belirlendi, bu Meclisin oylarıyla belirlendi ve onu uyguluyoruz. Fakat, uzun süreden beri maalesef muhalefete mensup gruplarımız, gruplar, tüm gruplar hem de, yani Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Demokratik Toplum Partisi her gün Meclis gündeminin yeniden belirlenmesine yönelik olarak, bunu amaçlayan grup önerileri getiriyorlar ve saatlerce burada tartışıyoruz. Kendileri de çok iyi biliyor ki, bu grup önerileri neticesinde Meclisin çalışma gündemi, çalışma içeriği değişmeyecek. Aslında, Meclis günde yaklaşık on saat çalışıyor şu anda, bazen daha fazla çalışıyor ama, önemli bir bölümünü bu tartışmalarla geçiriyoruz. Esas görüşülmesi gereken, esas gündem olan Borçlar Kanunu’nu görüşemiyoruz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Araştırma önergeleri vardı, önergeler vardı, siz değiştirdiniz gündemi.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Neden? İşte, bu grup önerileri nedeniyle. Şu anda onları konuşuyoruz, tartışıyoruz. Ha, bunlar önemsizdir demiyorum, bakın, önemsizdir demiyorum. Böyle bir şey söylemiyorum. Elbette her konu önemlidir. Ha, bu yöntemin İç Tüzük’e aykırı olduğunu da söylemiyorum. Elbette gruplar haklarını kullanıyorlar. O açıdan da bir itirazımız yok. Ama bir siyasi taktik olarak yapılıyor. İç Tüzük’ün verdiği imkânlar kullanılıyor ve Meclis çalışmaları maalesef engelleniyor ve sabote ediliyor. Sonuç bu. Fiilî olarak sonuç bu.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İç Tüzük imkânları kullanılmasın mı Sayın Başkan?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani biz Borçlar Kanunu’nu bir buçuk aydan beri sadece, temel yasa olarak görüşmemize rağmen 51 maddesini görüşebilmişiz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Arkadaşlarınızı Meclise getireceksiniz ve Meclisi germeyeceksiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin Hatibe.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Peşinden, biraz önce arkadaşlarımız da ifade etti, Sayın Şandır da ifade etti Ticaret Kanunu gelecek, onları görüşeceğiz.

Bakın, her gün grup önerileri nedeniyle yaptığımız tartışmalar, kaybettiğimiz zamanı hesaba kattığınızda Borçlar Kanunu için harcadığımız zamandan çok daha fazlasını oraya hasrettiğimizi görürsünüz değerli arkadaşlar. Yazık değil mi?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Arkadaşlarınızı getireceksiniz Meclise ve Meclisi germeyeceksiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani ne gerek var? Bu millet, bu Meclis iradesini ortaya koymuş, gündemini belirlemiş.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hani arkadaşlarınız? Hani arkadaşlarınız?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Niye Meclisin çalışmalarını sabote ediyorsunuz, engelliyorsunuz ki, bırakın birlikte çalışalım, halledelim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bakın, bakın, sıralara bakın. Hani arkadaşlarınız?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sana ne? Arkadaşlarımız seni ne ilgilendiriyor?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen şikâyet mercisi değilsin!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sen sorgulama mercisi misin?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sen orada niye oturduğunu bileceksin.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sen benim amirim misin?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Gerekirse amirinim.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yok canım! Haddini bil!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Millet adına amirinim tabii. (MHP ve AK PARTİ sıralarından karşılıklı konuşmalar)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen. Sayın Korkmaz…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ayrıca, görüştüğümüz Borçlar Kanunu da… Bakın, görüştüğümüz Borçlar Kanunu da siyasi içeriği olan, herhangi üzerinde bir tartışma olan bir kanun tasarısı da değil. Bilim adamları tarafından hazırlanan, herkesin üzerinde mutabık olduğu ve son derece önemli olan bir kanun tasarısı ve maalesef arkadaşlarımız önerge veriyorlar burada -elbette haklarıdır, bir şey demiyorum- ama o önerge içerisine baktığınız zaman gerçekten komik önergelerle bu kanunun görüşmeleri geciktiriliyor, engelleniyor. Bunu bütün milletimizin bilmesi gerekiyor. Yani maalesef, grubu bulunan üç muhalefet partisi el birliği içerisinde, birlikte Meclisin esas gündemini görüşmemek için ellerinden gelen her türlü gayreti gösteriyorlar. Hangi yöntemle? Biraz önce söylediğim yöntemle.

Bakın değerli arkadaşlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Esas konuya gelelim, çerezle uğraşmayalım.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, biraz önce, dün de konuşuldu. Gerçekten arkadaşlarımız da ifade ettiler. Dün yaşanan bazı görüntüler hepimizi rahatsız etti. Sizleri de rahatsız etti, milletimizi de rahatsız etti. Yani kürsülere fiziki müdahale niyeti, çalışması ya da çabası, teşebbüsü, teşebbüsleri, bunları yaşadık.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Başbakanın azarı rahatsız etti mi sizi?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Haddini aşanları kürsüye çıkarırsanız böyle olur!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Hatta bazı milletvekili arkadaşlarımıza karşı…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Başbakanın Meclis Başkanını azarlaması rahatsız etti mi sizi?

BAŞKAN – Sayın Özdemir, niye müdahale ediyorsunuz Hatibe?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ben ortaya konuşuyorum. Bakın burada ortaya konuşuyorum. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Haddini aşanları kürsüye çıkarırsanız böyle olur. Kimse boyundan büyük laflar etmeyecek!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani burada, keza Meclis Başkanlığının işgal edilmesine yönelik ya da o şekilde ortaya çıkan görüntüleri hiç kimse tasvip edebilir mi değerli arkadaşlar? Yani milletimiz Meclisin çalışmalarını bu şekilde, bu çerçevede mi görmeli? Elbette değil. Bakın ben ortaya konuşuyorum; ben, genel görüntülerden bahsediyorum değerli arkadaşlar. Hiç kimseyi itham etmiyorum somut olarak, bir şey söylemiyorum. Ben sadece yüce Meclise hitap ediyorum ve bizi izleyenlere hitap ediyorum. Dolayısıyla niye alınıyorsunuz anlamıyorum yani. Ve herkes de rahatsız olduğunu söyledi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Çıkıp özür dilemedi yalnız!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Yani bütün benden önce çıkan konuşmacı arkadaşlarımız da bundan rahatsızlık duyduğunu söylediler, ben de aynı şeyi söylüyorum ve o görüntülerin yaşanmamasını temenni ediyoruz. Hepimizin arzusu budur. Hiç kimseye faydası yok. Yani eğer bu vesileyle bu anlamda Meclisin çalışmasının gerilmesine yol açan konuşmalar -kim yaparsa yapsın sorun değil, önemli değil- olmuşsa bunların da elbette gözden geçirilmesi gerekiyor ama özellikle fiziki müdahale niyetlerinin kesin ve kesin hiç kimsenin aklına gelmemesi gerekir bir daha. Bunlar son derece yanlıştır değerli arkadaşlar.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Vah vah vah, Kamer Genç’in üzerine yürüyen senin arkadaşların değil miydi? Şimdi sütten çıkmış ak kaşığa döndünüz!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi, bakın biraz önce yine değerli konuşmacı arkadaşlarımız…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Niye yalan söylüyorsun? Söylediğine kendin inanıyor musun? Burada linç etmeye kalktınız adamı be!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …ve gerçekten bütün milletimizi rahatsız eden, terör örgütünün bazı üyelerinin teslim olmasına yönelik, ondan sonra, teslim olmalarından sonraki görüntülerden bahsetti.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kamer Genç’i linç eden siz değil miydiniz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – O görüntüler gerçekten çok rahatsız edici, inanılmaz rahatsız edici, hepimizi, bütün milleti çok büyük rahatsızlığa gark etti. Yalnız, burada unutulmaması gereken bir nokta var değerli arkadaşlar: Bu, PKK’nın, terör örgütünün bir tasfiye sürecidir. Terör örgütünün üyeleri gelip teslim oluyor. Silah bırakıyor, teslim oluyor. Ne diyor?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teslim olmuyorlar, teslim olmuyorlar! Yalan söyleme, teslim olmuyorlar!

CANAN ARITMAN (İzmir) – Teslim olmuyorlar!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teslim olmuyor!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teslim oluyor… Teslim oluyor… Kendi isteğiyle geliyor teslim oluyor; dağdan geliyor, teslim oluyor değerli arkadaşlar. Belki terör örgütünün tasfiyesi…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Doğruları söylesin yahu! Kim, hangisi?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Silah bırakmayacaklarını açıklıyorlar, siz ayda mı yaşıyorsunuz?

CANAN ARITMAN (İzmir) – Silah bırakan yok, pişman olan yok!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yalan söylüyorsun! PKK teslim olmuyor, PKK seni teslim aldı!

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen…

Sayın milletvekilleri…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …ve bazı terör örgütü mensuplarının teslim olması bazılarını rahatsız edebilir, statükonun sürdürülmesinden fayda umanlar bundan rahatsızlık duyabilir. Kim rahatsızlık duyarsa duysun değerli arkadaşlar, terör örgütü tasfiye edilecektir, PKK tasfiye edilecektir; bunu hiç kimse engelleyemez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Meclis kürsüsünden yalan söyleme. İşte bu zoruma gidiyor benim.

ALİ KOYUNCU (Bursa) –Terörün bitmesinden rahatsız mı oluyorsun!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sizi teslim almış olmasından rahatsızım, evet!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Orada o görüntülerin oluşmasına neden olanlar da dâhil olmak üzere ve bu açılımın esas amacı terör örgütünün bitirilmesi olan bu açılımı provoke eden…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Yazıklar olsun!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …ve açılımın sonuçlanmasını, gerçekleşmesini engelleyen kişi, kurul kimse, bu amacına ulaşamayacak ve esas hedefi terörün bitirilmesi, PKK terör örgütünün tasfiyesi olan bu süreç, Allah’ın izniyle gerçekleşecek…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ya, ya, ya! Ben de inandım!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …ve bu milletimiz kardeşlik ve barış ortamında, inşallah çok daha müreffeh…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) Türkiye’yi bölüyorsunuz! Yazık! Yazık!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …çok daha huzur ortamı içerisinde…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Cezaevlerinde insanlar koyun koyuna yatarken…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …çok daha özgürlük ortamı içerisinde…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – …İmralı’da âdeta beş yıldızlı otel inşaatı yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …hayatını idame ettirmeye devam edecek değerli arkadaşlar.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Şimdi bakın…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Kime yutturuyorsun bunu!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu hukuk mu, bu demokrasi mi?

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teslim olan, silahı bırakan…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Erzurum Cezaevinde 80 kişi yan yana, koyun koyuna yatıyor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Teslim olmak neyi içerir? Bir terörist...

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – İmralı’ya beş yıldızlı otel yapıyorsun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bir terörist…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ayıp değil mi!

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …silahını bırakmış dağda. Dağda silahını bırakmış ve gelmiş güvenlik güçlerimize teslim olmuş.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Bu kürsüde yalan söylemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu teslimdir değerli arkadaşlar…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – PKK teslim olmuyor!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …ve yargı da, bağımsız yargı da gereğini yapmış, yapılması gerekeni yapmış.

FARUK BAL (Konya) – PKK’nın elçisi olarak geliyor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bu konuda, ne bizim Hükûmet olarak ne de bir başka organın, ne bir yönlendirmesi ne de bir müdahalesi söz konusu olabilir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ayıp ya!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Dolayısıyla, niye terör örgütünün tasfiyesinden ve teslim olmasından rahatsızlık duyuyoruz veya duyuluyor, duyuyorsunuz? Yani genel anlamda söylüyorum, rahatsız olanlar için söylüyorum, kimseyi kastetmiyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Allah, Allah! Rüya mı görüyorsun sen!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Ha, görüntülerden hepimiz rahatsız olduk, onu söylüyorum. O görüntülerin nedeni de o toplantıları organize eden ve gerçek anlamda PKK’nın…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Korkma, söyle!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …PKK’nın ve o tasfiyesini engellemeye yönelik…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Söyle, söyle, korkma!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Orada da var o engellemeye yönelik çalışmalar.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Fincancı katırlarını ürkütmekten mi korkuyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, gazetelere düşen haberler doğruysa…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Açık söyle! Korkmadan söyle, korkma!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …gazetelere düşen haberler doğruysa…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Devletin mahkemesini kim götürdü Habur Kapısına?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …terör örgütünün başı ve PKK…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Devleti kim götürdü o kapıya? PKK’nın ayağına?

BAŞKAN – Sayın Arıtman…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …açılım sürecine çok şiddetli bir şekilde karşı çıkıyorlarmış. Haberler doğruysa, bilemiyorum değerli arkadaşlarım. Onun için hiç kimse…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Devleti PKK’nın ayağına götürdünüz! Affedilmez bu suç!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …bizim samimiyetimizi sorgulamasın.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Bu suç unutulmayacak!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, hem Sayın Başbakanımız, bakanlarımız, konuşmacı arkadaşlarımız defalarca açıklama yaptılar. Bu sürecin kırmızı çizgileri var. Bu sürecin çerçevesi var. Nedir bunlar? Ülkenin birlik ve bütünlüğü, üniter yapısı, hiçbir şekille, mahallî yönetimlerin siyasallaştırılmaması ya da yetkilerinin siyasal anlamda artırılmaması ya da etnik yapıların kesinlikle siyasallaştırılmaması başta olmak üzere, Anayasa’nın değiştirilmesi mümkün olmayan ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek ilk üç maddesinde belirtilen ilkeler. Bütün bunlar ülkenin birlik ve beraberliği için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – O ilkelerin çoğunu yol geçen hanı yaptınız!

BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen tamamlar mısınız.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bunları defalarca söyledik. Neden duymamazlıktan geliyorsunuz? Neden duymamazlıktan geliyorsunuz?

Bu milletin geleceğini en az sizler kadar biz de düşünüyoruz. Samimi olarak, bütünlüğünü ama kardeşlik ortamı içerisinde…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hiç inandırıcı gelmiyor!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İnanmıyoruz!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – …ama bu kargaşanın ortadan kaldırılması ve bu dumanlı havadan menfaati olanların bu menfaatinin ortadan kaldırılması şartıyla, biz, ülkenin birliğini bütünlüğünü, üniter yapısını, kardeşliğini savunuyoruz. Projenin amacı da budur ve inşallah gerçekleşecek.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.38

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.55

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup, oylarınıza sunacağım.

3.- (10/69) esas numaralı, Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                               11.11.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 11.11.2009 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                        Kemal Kılıçdaroğlu

                                                                                                                 İstanbul

                                                                                                         Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/69) esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un, 11.11.2009 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Canan Arıtman, İzmir Milletvekili.

Buyurun Sayın Arıtman.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime, ülkemizin, ulusumuzun bölünmez bütünlüğü, bağımsızlığı, güvenliği ve bekası uğruna, kanını, canını, uzuvlarını, her şeyini veren fedakâr ve kahraman şehitlerimize, gazilerimize en derin saygılarımızı, minnettarlığımızı ifade ederek başlamak istiyorum. Önlerinde saygıyla eğiliyoruz.

Verdiğimiz bu önerge, şehit ve gazilerimize olan saygı ve minnetin gereğidir. Ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Ama hiç değilse, en azından, o aziz haklarını helal ettirmeye gayret edelim.

Ne yazık ki, son zamanlarda, aziz şehitlerimizin emaneti olan ailelerinin ve kahraman gazilerimizin yaşadıkları zorluklar, çektikleri sıkıntılar ve yapılan haksızlıklar, büyük saygısızlıklar tahammül sınırını aşmıştır. Onlar ki, kanlarıyla al rengini verdikleri şanlı Bayrağımız vatan toprakları üzerinde dalgalansın diye; ülkemiz ve milletimiz bölünmesin, parçalanmasın, minarelerinden ezan sesleri eksik olmasın, vatanımızda hür ve bağımsız, başımız dik yaşayabilelim diye; vatanın ve milletin onurunu, namusunu korumak adına fedakârca, hiçbir şeyi sakınmadan, kahramanca kan verdiler, can verdiler, nefes verdiler. Peki, biz onlara borcumuzu ödeyebildik mi? Daha üç gün önce protez bacaklı, bir deri bir kemik kalmış yaşlı bir Kore gazimiz bir baraka köşesinde açlıktan öldü. Ayda sadece 300 lira maaş alıyordu ve bu para karnını doyurmaya bile yetmiyordu. Yaşlı ve yorgun bedeni açlığa bu ayki maaşını alıncaya kadar dayanamadı, sahipsiz ve yalnız öldü. Bu durum sözün bittiği yerdir, onarılamaz bir ayıptır, büyük bir utançtır, insanlığın tükendiği noktadır. Bu ayıp milletin de devletin de ayıbı değildir, bizi yönetenlerindir bu ayıp. Şehidine “kelle” diyen, onu şehit edenlere de “sayın” diye hitap eden anlayışın devleti getirdiği nokta budur. Türkiye Cumhuriyeti devleti böyle değildi, yeni kurulduğunda bile, savaştan çıkmış, yorgun ve yoksulken bile şehidine, gazisine sahip çıktı, aç açık bırakmadı, kimseye de muhtaç etmedi ama bugün dünyanın 15’inci büyük ekonomisiyiz diye övünürken ne acıdır ki gazilerimiz açlıktan ölüyor. Devlet gazisine sahip çıkmıyor, onlara hak ettiği değeri vermiyor, insan onuruna yakışır şekilde yaşamlarını sürdürmelerini temin etmiyor.

Değerli arkadaşlar, bu kabul edilebilir bir tablo değildir. Nasıl oldu da gazilerin açlıktan öldüğü, felçli kahraman gazilerimizin kendilerine yapılan haksızlık ve saygısızlığa dayanamayarak yıllarca dağlarda etkisiz hâle getirmeye çalıştığı PKK teröristlerinin iftiralarıyla Silivri intikam tiyatrosunun da dâhil edilmesini onuruna yediremeyerek intihar ettiği ama eli kanlı teröristlerin davul zurnayla karşılandığı bir ülke olduk. Neden dağdan inen PKK’ya böyle aşırı bir ilgi gösteriliyor da vatan uğruna gazi olanlarla ilgilenilmiyor; on binlerce insanımızın katili İmralı’da rahat etsin, arkadaşsız kalmasın, canı sıkılmasın diye 8 trilyon harcanıyor, başında yirmi dört saat doktorlara nöbet tutturuluyor? Demek ki sorun para değil. Şehidine, gazisine sahip çıkmayan bir devlet bekasını sağlayabilir mi? Yoksa bu bilinçli, planlı bir uygulama mıdır? Vatanın, milletin bölünmesini, parçalanmasını sağlamak için mi böyle davranılıyor? Bu ülkede vatan, millet uğruna gözü arkada kalmadan kanını, canını verecek adam kalmasın diye mi bunlar yapılıyor? G 20 toplantılarında gezip tozarken fotoğraf çekimlerinde yerini belirleyen plaketi sözde bayrağa saygı gerekçesiyle yerden alma şovları yapılacağına, önce o Bayrak yere düşmesin diye kanlarıyla o Bayrağa al rengini veren şehit ve gazilerimize saygı gösterilsin.

Dün 10 Kasımda Gazi Mustafa Kemal’in öldüğü gün parti genel merkezlerine Türk Bayrağı asmayan Adalet ve Kalkınma Partisiyle Demokratik Toplum Partisini bu vesileyle şiddetle kınıyorum.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Niye, anlamadım? Niye kınıyorsunuz?

CANAN ARITMAN (Devamla) – “Ezanlar susmasın.” diye uğruna şehit ve gazi oldukları camilerdeki mahyalara “Şehitler ölmez.” sözünün yazılmasını bile çok gördünüz. Teröristler, PKK üniformalarıyla zafer işaretleri yaparak anlı şanlı törenlerle devletin ve milletin itibarı iki paralık edilerek karşılanırken, şehit ailelerinin şehitliklerde şehit evlatlarının mezarları başında bir çift söz söylemesini bile yasak ettiniz. Sözde aydın yandaşlarınız TV TV dolaşıp dağdan gelen teröristler için “Teslim olma ve pişmanlık gösterme sözleri kullanılmasın, bunları söylemek onları incitiyor.” fetvasını verebiliyorlar utanmadan. Ama şehit ailelerinin nasıl incitildiği, nasıl kahredildiği umurlarında bile değil. Gazilerimizi madalyalarını, beratlarını iade ettirecek duruma getirdiniz. “Anaların göz yaşlarını dindireceğiz.” edebiyatıyla şehit analarının gözlerinden kanlı yaşlar getirttiniz. Mehmetçiğimize yıllardır kurşun sıkan PKK terör örgütü üyelerinin zafer kazanmış gibi karşılanması şehit aileleri ve gazilerimizle birlikte tüm Türk Milletini kahretmiştir. Bu gazi Meclisin kapısında şehit analarının ellerinden, rengini evlatlarının kanından almış Türk Bayraklarını zorla aldınız. PKK’yı davul zurnayla karşılarken Kızılay’da şehit ailelerini copladınız. Ki, onlar yan gelip yatmadı; kan verdi, uzuv verdi, can verdi, nefes verdi; bu Bayrak, bu vatan, bu millet için her şeyini verdi. Şehit analarına, babalarına, dul ve yetimlerine ve gazilerimize haklarını helal ettirmenin bir yolunu araştırıp bulmalıyız.

Duyduk ki dağdan gelen PKK teröristlerine 5 milyar para, TOKİ’den ev ve Mahmur’da geçirdikleri yıllardaki sözde maddi kayıpları için de terör tazminatı faslından para verecekmişsiniz. Peki, şehit ailelerine ve gazilere de TOKİ’den ev veriyor musunuz?

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Evet.

CANAN ARITMAN (Devamla) – Ne gezer! Sadece yüzde 10’u peşin, kalanı da devir teslimini müteakip ödenecek faizsiz konut kredisi veriyorsunuz. Kredinin geri ödemesini de zaten yetersiz olan, açlık sınırının altında olan maaşlarının her ay dörtte 1’ini keserek yapıyorsunuz. Teröriste değil de gelin şehit ailelerimize ve gazilerimize TOKİ’den ev verelim.

Anayasa’mızın 61’inci maddesinin ilk cümlesi “Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle malul gazilerini korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar.” şeklindedir. Onların hayat şartlarını düzeltmek, sosyal, ekonomik ve sağlık sorunlarını çözmek, sahipsizlik duygularını gidermek, onurlu bir yaşam sürmelerini sağlamak, devlet ve millet olarak öncelikli görevimizdir. Hem Osmanlı Devleti’ni hem de Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlarının “gazi” unvanı taşıması tesadüf değildir. O gaziler 10 binlerce şehit vererek bu Türk devletlerini kurdular ve 10 binlerce şehit ve gazi vererek bekasını sağladılar.

Bugün ne yazık ki hâlâ vatan topraklarının korunması, bağımsızlığımız, milletimizin güven ve huzurunun temini ve terörle mücadele için her gün şehit ve gazi vermeye devam ediyoruz. Dünyanın en güzel ülkesi olan vatanımızın bulunduğu bu zor coğrafyada bütünlüğün, bağımsızlığın, bekanın sağlanmasının bedeli ağırdır. Devlet, şehitlerimizin ailelerine ve gazilerimize nakdî tazminat ve maaş verilmesiyle sağlık hizmeti imkânları, iş temini, kamu taşıtlarından ücretsiz yararlanma, eğitim öncelikleri gibi imkânlar sağlamaya çalışmaktadır. Ancak bu hususlarda hâlâ pek çok yetersizlik, eşitsizlik ve sorun yaşanmaktadır. Şehit, gazi, harp ve vazife malulleriyle ilgili mevzuatın çok dağınık olması, yeterli hukuksal desteğin olmaması, maaşlarının yetersizliği, sosyal desteğin olmayışı ile bu kahraman ve aziz insanlarımız ve aileleri toplumda hak ettikleri yaşam standartlarına ulaşamamakta, büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar.

Yapılanlar yeterli düzeyde değildir. Çok büyük fedakârlık ve kahramanlık göstererek bu vatan uğruna şehit ve gazi olan insanlarımız, onların yetim kalan yavruları, dul eşleri, ana ve babaları, bu millete, bizlere, bu Meclise emanettir. Bu emanete yeterince sahip çıkılmamıştır. Onlara olan minnet borcu ödenmemiştir. Aslında, ne yaparsak yapalım, o borç ödenmez ama elimizden gelenin en iyisini yaparak aziz emanetlerine sahip çıkalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arıtman, lütfen tamamlayınız.

Buyurun.

CANAN ARITMAN (Devamla) – Saygın, onurlu ve refah içinde bir yaşam sürmelerini sağlayalım.

Değerli arkadaşlar, çağdaş, uygar bir ülke olmanın ilk şartı, şehidine, gazisine sahip çıkmaktır.

Değerli milletvekilleri, CHP milletvekillerinin önergesini kabul ederek hiç değilse bir daha ülkesinin onuru için savaşmış bir gazinin yoksulluk ve sefalet içinde açlıktan bir baraka köşesinde ölmemesini sağlayalım. Bu önergeye vereceğimiz oylarla birazdan insanlık terazisinde tartılacağız.

Gereken duyarlılığı göstereceğiniz inancıyla yüce Meclise saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Arıtman, teşekkür ediyorum.

Şimdi, grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili.

Buyurun Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekillerimiz; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, AK PARTİ’nin vermiş olduğu grup önerisiyle birlikte Meclisimizin altı haftalık çalışma takvimi belirlenmiş idi. Yani 10 Aralığa kadar Borçlar Kanunu’nu görüşeceğimizi daha önce yüce Meclis kararlaştırmış idi. Belki de son yıllarda ilk kez böyle bir durumla karşılaştık. Yani altı haftalık bir gündemi belirledik. Çünkü sık sık muhalefet “Her hafta gündem değişiyor, dolayısıyla gündemi takip edemiyoruz.” diye sitem ediyorlardı. İşte, ilk kez belki de böyle bir gündem belirlemesi yapıldı ve altı haftalık bir gündem belirlenmiş oldu. Zaten ondan sonra da inşallah bütçeyi görüşeceğiz ve neredeyse yılbaşına kadar Meclisimizin gündemi belirlenmiş oldu. Ama bu arada demokratik açılımla ilgili bir gündem girdi Genel Kurulumuzun gündemine. Arkadaşlar, bunu da inşallah, usuletle, suhuletle görüşeceğiz ve gündemimize devam etmeye çalışacağız.

Burada çok fazla gerginlikler olduğunu gördüm, özellikle dün. Birbirimizi yıpratmaya gerek yok. Bu millet her şeyi görüyor. Elbette siyaset yapacağız ama Mecliste, Genel Kurulda birbirimizi fazla yıpratırsak bu bize zararlı oluyor. Geçtiğimiz dönemde de burada gördük. Arkadaşlarımız çok fazla zaman zaman hırçınlıklar yaptılar. Ama bu hırçınlıkları maalesef onları tekrar buraya getirmedi. En fazla burada bağıran, en fazla karşı tarafa hakaret edenler listelerde kendilerinin olmadıklarını gördüklerinde gerçekten şaşırdılar ve önce kendi liderlerine sitem ettiler. O bakımdan burada belki birilerinin gözüne gireceğiz diye, belki de acaba seçilme endişesiyle, belki de seçim yaklaşıyor düşüncesiyle…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Böyle bir derdimiz yok. Milletvekili olup kalmaya da derdimiz yok. Onlar sizin derdiniz. Biz, milletin verdiği görevi yapma derdindeyiz.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) – …birbirimizi kırarsak bunların hiçbir faydasının olmadığını gördük. Gelin, gündeme geçelim, gündemimizi takip edelim. Dışarılarda basın toplantısı yapıyoruz. Zaten illerimize gittiğimizde gerekli her türlü şeyi söylüyoruz ama buranın atmosferini ağırlaştırırsak birbirimizi yeriz.

O bakımdan -zaten Meclisin gündemi belirlenmiştir- Borçlar Kanunu’nu görüşeceğimizden dolayı Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önergeye karşı olduğumu belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.

Şimdi, grup önerisi lehinde söz isteyen Ayla Akat Ata, Batman Milletvekili.

Buyurun Sayın Ata. (DTP sıralarından alkışlar)

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP grup önerisi lehine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, cumhuriyet tarihi boyunca var olduğunu ifade ettiğimiz ve dün de etraflıca tartışma şansını bulduğumuz ama içeriğine çok da değinmediğimiz Kürt sorununun çözümsüzlüğü noktasında yaşanan acılardan birinci derecede etkilenenlerin yani bu noktada canını ortaya koyanların sorunlarını tartışmak üzere bir araştırma önergesi vermiş bulunmakta CHP. Biz de bu konuda duyarlılığımızı ve hassasiyetimizi… Özellikle canlarını verenlerin bugün ve bundan sonra yaşayacakları sorunları ve evlatlarını, en değerli varlıklarını, uğruna, doğdukları ülkede daha mutlu, daha huzurlu yaşamak üzere evlatlarını verdikleri ailelerimizi dinlemek, onların sorunlarını anlamak, çözüm bulmak gibi bir sorumluluk altında olduğumuzu düşünüyorum.

Ama buraya gelmeden önce tabii ki biraz düşünmek gerekiyor, mesela bugüne nasıl gelindiği üzerinde düşünmek gerekiyor. Nasıl gelindi bugüne? Evet “Cumhuriyet tarihi boyunca yirmi dokuz isyan.” demek çok kolay ama bugüne nasıl gelindiğini tartışmak gerekiyor. O da en temel insan haklarının nasıl ortadan kaldırıldığında yatıyor.

Dili yasaklarsanız, kültürü yasaklarsanız, tarihi yasaklarsanız ve insanların kimliğinden vazgeçmesini isterseniz, coğrafyalarını yasaklarsanız o zaman sorunla karşılaşırsınız çünkü bu ülke -daha önce Komisyonda da ifade etmiştim- bir tarafında halayların çekildiği, bir tarafında horonların çekildiği, bir tarafında zeybek oynandığı bir ülke; bir tarafında Arapçanın konuşulduğu, bir tarafında Kürtçenin konuşulduğu, bir tarafında Çerkezcenin, Abazacanın konuşulduğu bir ülke. O yüzden bu ülkede eğer siz kimlikleri yok sayarsanız, eğer siz dili yok sayarsanız, kültürü yok sayarsanız, o zaman, evet, bugün evlatlarımızın toprağa düşmesine sebep olan daha çok çatışma göreceğiz ve bu çatışmalardan kaynaklı belki daha çok büyük acılar yaşayacağız ve ülkemizin ekonomisi başta olmak üzere daha birçok konuda zarar göreceğiz.

Peki, neye mal oldu bu süreç? İnkâr ettik, imha ettik; neye mal oldu bu süreç? Evet, son otuz yılda 50 bin cana mal oldu.

Tabii, bir de bunun daha öncesini de varsayabiliriz. Dün bu kürsüden ifade edildi, bir Şeyh Sait’ten bahsedildi, Dersim isyanından bahsedildi, bir Ağrı’yı da katarsak, eğer daha öncesine bakarsak, yirmi dokuz isyanı eğer değerlendirirsek emin olun 50 bin değil, 200 binleri aşan rakamdır ki bence bugün cumhuriyet tarihimiz için korkunç bir rakam bu.

Ve yine, 1 trilyon dolardan bahsediliyor, buraya yatırılan sermaye. Daha lise yıllarındaydım, öğretmenimiz bir soru sormuştu, demişti ki: “Ne olabilir? Bu soruna nasıl çözüm bulunabilir?” Soran öğretmenimiz sosyoloji öğretmenimiz. Tabii, bir başka öğretmen sormuyor. Biz dedik ki: “Belki koruculara para ödeneceğine fabrikalar açılabilir.” Bu, çok basit bir cevaptı, o günkü aklımızla verdiğimiz bir cevaptı. Öğretmenimiz “Daha düşünmeye devam edin.” demişti ve “Bu önemli bir nokta, çıkış yolunu bulabilmek için çok önemli bir nokta ama siz gençler buradan bakabilmelisiniz.” diye bize öğütlerde bulunmuştu.

Ve yine, üç bin beş yüz köyün boşaltılması, 3,5 milyon insanın yerinden, yurdundan göç etmesi ve yine 17 bin küsur insanın faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirmesi.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Hepsinin nedeni PKK.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bir sabah uyanacaksınız, 17 bin küsur insanın yaşamını yitirdiğini duyacaksınız. Ne büyük infial olur değil mi?

CANAN ARITMAN (İzmir) – PKK olmasaydı olur muydu bunların hiçbiri?

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Otuz yıla yayılınca etkisi mi azalıyor? Hayır. Otuz yıla yayılınca etkisi azalmıyor.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Hepsine PKK neden oldu?

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Genel Başkanımız bir televizyon programında bu konudaki hassasiyetini söyledi, “Geçmişle yüzleşebiliriz, sorunlarımızı tartışabiliriz, birçok konuda belki affetme erdemini gösterebiliriz.” dedi.

Ben Batman’a gittim, Batman’daki aileler bizi protesto ettiler, “Nasıl olur? Bizim adımıza ‘Hemen affederiz.’ dersiniz.” dediler.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Kim kimi affediyor?

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Çünkü Batman’ın her sokağında, benim gezdiğim her sokağında binlerce insan faili meçhul cinayetlere gitti. Onlar dağlarda değillerdi, onlar şehirlerde yaşıyorlardı ve binlercesi orada faili meçhule gitti, hiçbirinin faili belli değil…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Faili, PKK.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – …ve o aileler bu Meclisten, sadece DTP Grubundan değil, bu Meclisten o faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını bekliyor.

Ve yine, son olarak hani hangi noktaya geldik? Son olarak Cizre’de on sekiz aylık Mehmet Uytun’un yaşamını yitirmesine geldik, yine Lice’de on üç yaşındaki Ceylan’ın yaşamını yitirmesine geldik. Bu tablo devam edebilir, önümüzdeki günlerde, önümüzdeki aylarda, önümüzdeki yıllarda biz bu savaşa daha çok bütçe ayırabiliriz, biz bu savaşa daha çok can verebiliriz, biz bu savaşa daha çok mal verebiliriz ve en önemlisi artık çocuklarımızı veriyoruz. Yani, Ceylan noktasında düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum ya da on sekiz aylık Mehmet Uytun noktasında düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu Meclis, bu Mecliste grubu bulunan tüm siyasi partiler, bunların failleri tabii ki açığa çıkarılmalıdır, çünkü bunların hepsinin…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Öneriniz ne, öneriniz?

CANAN ARITMAN (İzmir) – Kundakta kurşunlanan bebekleri kim kurşunladı? Niye o bebeğin hesabını sormuyorsunuz? PKK kurşunladı onu!

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Ben sizi nezaketle dinledim Sayın Arıtman.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Kadınlara, kundaktaki bebelere kurşun sıkan PKK’ydı!

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Evet, evet. Biz emin olun bunların araştırılmasını istiyoruz. Emin olun araştırılmasını istiyoruz.

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Hanımefendi, biz sizi dinledik.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Onlar çok söylendi, bunlar söylenmedi, dinleyin.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Peki, söylemeyelim.

BAŞKAN – Sayın Arıtman lütfen…

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bu süreç başlayacak ve eğer demokratik açılım yol alabilecekse bu süreçler araştırılmalı, kundaktaki bebeklere kurşun sıkanlar tespit edilmeli…

CANAN ARITMAN (İzmir) – PKK, PKK… “Katil” diyemediğiniz PKK!

AYLA AKAT ATA (Devamla) – …bunun sorumluları yargı önüne çıkarılabilmeli ama Lice’yi yakanlar da yargı önüne çıkarılabilmeli. Bunların hepsini ayrı ayrı gözden geçirmemiz gerekiyor.

Peki, bu günden nasıl uzaklaşacağız? Nasıl uzaklaşabiliriz? Yani, yaralarımızı nasıl sarabiliriz? Olmazsa olmaz koşul, demokratikleşme. Biz her yerde bunu gördük, bunu okuduk, bunu dinledik. Biz ilk defa bu sorunu yaşamıyoruz, bizden önce yaşayan ülkeler vardı, hatta savaşları on yıllar boyunca devam etti ve geldikleri nokta ne kadar demokrasi, ne kadar özgürlük o kadar yüksek bir refah düzeyi. O zaman, bizim de önümüzdeki rehber bu olmalı, demokratikleşme olmalı…

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne, ne, talebiniz ne; söyleyin, bilelim.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – O yüzden demokratikleşme açılımı noktasında desteğimizi ilk günden beri bu konuda samimi olmak ve iyi niyetli olmak kaydıyla dile getirdik.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Somut, somut… Demokratikleşmeden somut talebiniz ne? Ne istiyorsunuz?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Siz ne istiyorsunuz? Biz ne istediğimizi söyledik!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Başkan, bu talepler nedir?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Biz söyledik, siz de söyleyin.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Çünkü samimiyet çok önemli ve niyet çok önemli. Kant da söylemiş, büyük düşünür Kant demiş ki: “Niyet, yapmanın yarısıdır.” Evet, “Niyet, yapmanın yarısıdır.” Evet, niyet, yapmanın yarısıdır.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Talebiniz ne?

CANAN ARITMAN (İzmir) – Demokratik talebiniz ne? Ne istiyorsunuz?

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Ne? Söyleyin.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bu konuda samimi olmamak da nereye götürür?

CANAN ARITMAN (İzmir) – Bende olan sende olmayan bir hak mı var?

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bu konuda samimi olmamak da nereye götürür? Otuz yıllık çözümsüzlük politikalarına götürür.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Çok belirgin bir gerçekliktir, Türkiye'de iktidarların yani siyasi partilerin iktidara gelip muhalefete düşmelerinin temel ölçütü, Kürt sorunu noktasında neyi ne kadar üretebildikleri, ne kadar mesafe alabildikleridir. O yüzden, bugün de AKP Hükûmetinin önündeki temel görev, bu süreçten, en azından Türkiye halklarının hassasiyetlerini gözeterek, savaşta yaşananların adını doğru koyarak ve bu süreçten etkilenenleri doğru tespit ederek, çözüm arayışına toplumun tüm dinamik kesimlerini dâhil ederek tartışmaktan, üretmekten geçiyor. Aksi hâlde, samimi olmayan tavır ve davranışlar bu ülkede, bu ülkenin insanı tarafından hiçbir zaman kabul görmedi. O yüzdendir ki siyasi iktidarlar Kürt sorunu çerçevesindeki tavır ve yaklaşımlarından dolayı ya iktidardan düştüler muhalefete ya da tarihin sayfalarına gömüldüler.

Bu nedenle, çözüyormuş gibi yapmamak gerekiyor, zamana yaymamak gerekiyor. Emin olun biz de merak ediyoruz. Ne var bu çözüm paketinin içerisinde? Neyi ne kadar tartışabiliriz, ne kadar katkı sunabiliriz? Tabii ki riskleri var, riskleri olacak, bundan önce vardı, bundan sonra da olacak. Savaş kendi ekonomisini yaratıyor, kendi tekelini yaratıyor, insanlar bundan nemalanıyorlar. Bunun bir ayağı ekonomiyse bir ayağı da sosyal alanda yaşanıyor ve şunu görmek gerekiyor, eğer kendi elitini ve kendine özgü kurum ve kuruluşlarını yarattıysa bunları da dikkate alarak çözüm üretmek gerekiyor ama bu kesimlerin bu süreç içerisindeki direnişlerini göz ardı etmek, sürecin dinamiklerine, siyasal aktörlerine kaybettirir. Bu direnişleri doğru tespit edelim.

CANAN ARITMAN (İzmir) – PKK’ya silah bıraktırın ondan sonra konuşalım o zaman.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sen bırakmıyorsun silahı.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Ve 1993’te ilk defa sorunun siyasal çözümü yönünde irade açığa çıkmış ve PKK bunu ifade etmişken, ilk defa çatışmasızlık süreci, ateşkes ilan edilmişken, biz, 1993’te 33 askerin öldürülmesi olayının arkasındaki sır perdesini bugün öğreniyoruz. O yüzden, bu direnişi doğru algılamak lazım. Direniş gösterilecektir ama riskler almak gerekiyor.

Ve yine, emin olun, kullanılan dil çok önemli, bu dili önemsiyoruz. Biz de bu kürsüden konuşurken, toplantılarda konuşurken bu Meclisteki tüm hassasiyetleri dikkate alarak konuşuyoruz. Bu Mecliste sadece DTP Grubunun olmadığını biliyoruz; AKP Grubunun, CHP Grubunun, MHP Grubunun ve bunları var eden ideolojilerin varlığının farkındayız. O yüzden kullandığımız dile de bu çerçevede dikkat ediyoruz. Herkesin hassasiyetini koruyarak ama bu ülkenin temel sorununun nasıl çözülmesi gerektiği noktasında da kimsenin belki parmak basmaya cesaret edemediği bir noktadan yaklaşarak, “Bu sorun siyasi bir sorundur ve çözüm yeri de Türkiye Büyük Millet Meclisidir.” diyerek farklı bir noktadan ele alıyor ve çözümün asıl adresinin Meclis olduğunu belirterek farklılığımızı ortaya koyuyoruz ve herkesi de bu noktada bir araya gelmeye çağırıyoruz. Hassasiyetler eğer… Bu Meclis Türkiye'nin aynasıdır ve Türkiye…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ata, lütfen tamamlayınız.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Daha önce de bu kürsüden söyledik: Belki bu noktada ilk defa bu kadar şanslı bir Meclise sahip oluyoruz. Bunu da doğru kullanabilmek gerekiyor ve en önemlisi empati yapmak gerekiyor. Birbirimizi anlayabilmek, birbirimizi dinleyebilmek… Birbirini anlamayanlar ve dinlemeyenlerin de barış yapamayacakları gerçeğini bilerek hareket etmek gerekiyor. O yüzden empati olmazsa olmaz koşuldur.

Diyarbakır’da -belki belli bir kesimi temsil ediyordu ama- Şehit Aileleri Derneğiyle yaşamını yitiren PKK’lilerin ailelerinin kucaklaşmasını görüp de ekranları başında ağlamayan bir tek fert ben tanımıyorum. Bir tek aile, belki bu noktada…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Mehmetçiği PKK’yla eşdeğer tutamazsınız!

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Belki bu noktada…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Mehmetçiği PKK’yla eş değer tutamazsınız!

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Ben sizin baktığınız yerden bakmıyorum Sayın Arıtman!

CANAN ARITMAN (İzmir) – Anasını da eş değer tutamazsınız!

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Sizin baktığınız yerden bakmıyorum, bakamam da…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Biri katil doğurmuş, öteki kahraman doğurmuş, aynı değil!

BAŞKAN – Sayın Arıtman lütfen.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Farklı bir noktadan bakıyorum.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Biri kahraman anası, öteki katil anası.

BAŞKAN – Sayın Arıtman lütfen.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Herkes silahını bıraksa sen bırakmazsın.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sus Allah aşkına ya!

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Bir dinleyin, biraz anlayın.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Farklı bir noktadan bakıyorum ve o sahnenin ülkemizin özlediği bir sahne olduğunu, o sahnenin ülkemizde yaşanması gereken bir sahne olduğunun da altını çiziyorum.

Bu büyük buluşmayı gerçekleştirip Türkiye halklarına hediye edenleri de saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Veysi Kaynak, Kahramanmaraş Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Danışma Kurulu toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu grup önerisi üzerinde söz aldım. Sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, partimiz milletin derdine derman olmak için kuruldu ve siyaseti de o sebeple yapıyor; iktidar olduğu yedi yıldan beri, belki başka partilerin el atmadığı, başka iktidarların el atamadığı birçok konuyu, çözümsüz denilen birçok konuyu çözmek için gayret sarf ediyor, uğraşıyor, iyi niyetle, gayretle, samimiyetle çalışıyor. Elbette, bugün görüştüğümüz Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisine konu olan konu, MHP’nin, DTP’nin önerileri de ülkemiz için önemli ancak görüşmelerine başladığımız, bütün muhalefet partilerinin de katkılarıyla gerek alt komisyondan gerek Adalet Komisyonundan geçirdiğimiz, 52’nci maddesine kadar geldiğimiz, üzerinde sekiz yıl, on yıl bilimsel bir emek verilmiş bir temel kanun tasarısının da henüz 52’nci maddesindeyiz. Neticesi itibarıyla iş dünyasını, ticaret dünyasını, kiracıyı, ev sahibini, velhasıl bütün toplum kesimlerini ilgilendiren bu konunun başlamışken bitmesi, geçen hafta, daha önceki hafta, daha önceki hafta, hep Genel Kurulumuzda bizim grup önerimiz olarak kabul edilmişti, biz o konunun görüşülmesi taraftarıyız.

Bu sebeple, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu söylüyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

CANAN ARITMAN (İzmir) – Gaziler açlıktan ölüyor, sen ne Borçlar Kanunu’ndan bahsediyorsun ya! Hangisi acil, hangisi insani, hangisi vicdani?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynak.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP ve MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yoklama istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Şandır.

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Ünlütepe, Sayın Özdemir, Sayın Arıtman, Sayın Çöllü, Sayın Köse, Sayın Güner, Sayın Keleş, Sayın Öztürk, Sayın Emek, Sayın Köktürk, Sayın Arslan, Sayın Küçük, Sayın Baytok, Sayın Paçarız, Sayın Ünsal, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Ertemür, Sayın Ersin, Sayın Ağyüz, Sayın Günday, Sayın Dibek, Sayın Çakır, Sayın Karaibrahim.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 10 dakika verin Sayın Başkan!

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – 10 dakika verin Sayın Başkan, arkadaşlar ancak toparlanır!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Meclisin çalışmasından niye rahatsız oluyorsunuz?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – O zaman burada otursunlar Sayın Başkanım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Çalışmak istiyorsan AKP Grubuna bak, AKP Grubuna!

BAŞKAN – Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VI.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/69) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 11/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde 50’nci madde kabul edilmişti.

Şimdi 51’inci maddenin başlığını okutuyorum:

III. Tazminat

1. Belirlenmesi

MADDE 51-

BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 51. Maddesinin 1. Fıkrasının “Tazminatın kapsamının ve şeklinin belirlenmesinde, kusurun ağırlığı ve durumun gereği göz önüne alınır.” şeklinde değiştirilmesini,

                                

(x) 321 S. Sayılı Basmayazı 7/10/2009 tarihli 3’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

2. fıkrada yer alan “irat biçiminde” ibaresi yerine, “zamana yayılmış şekilde” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

 

Mehmet Şandır

Rıdvan Yalçın

 

Konya

 

Mersin

Ordu

 

Behiç Çelik

 

Alim Işık

Osman Ertuğrul

 

Mersin

 

Kütahya

Aksaray

 

 

 

Beytullah Asil

 

 

 

 

Eskişehir

 

T. B. M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı yasa tasarısının 51. maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki metnin ilave edilmesini arz ederiz.

Ancak siyasi kişilere yönelik açılacak tazminat davalarında hükmolacak tazminat miktarı asgari ücretin iki katından az beş katından fazla olamaz.

 

Kamer Genç

 

Mustafa Vural

Turgut Dibek

 

Tunceli

 

Adana

Kırklareli

 

Metin Arifağaoğlu

 

 

Tayfun İçli

 

Artvin

 

 

Eskişehir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 51. maddesinin, kenar başlığındaki “Tazminat” kelimesinin “ödence” şeklinde, “belirlenmesi” kelimesinin de “ödencenin belirlenmesi” şeklinde ve madde metninin de;

Madde-51: Hâkim, durumun gereğini ve kusurun ağırlığını dikkate alarak ödencenin içeriğini ve ödenme biçimini belirler.

Ödencenin gelir biçiminde ödenmesine karar verilirse; borçlu, güvence göstermekle yükümlüdür.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Mersin

 

Kırklareli

Zonguldak

 

Malik Ecder Özdemir

 

Rahmi Güner

Gökhan Durgun

 

Sivas

 

Ordu

Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, katılmayacağım ama önerge gelmedi bana.

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, katılmıyoruz ama bir bakacağım, görmem lazım.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.37

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati:16.50

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 51’inci madde üzerinde son okuttuğum önergeyi yeniden okutup işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 51. maddesinin, kenar başlığındaki “Tazminat” kelimesinin “ödence” şeklinde, “belirlenmesi” kelimesinin de “ödencenin belirlenmesi” şeklinde ve madde metninin de;

Madde-51: Hâkim, durumun gereğini ve kusurun ağırlığını dikkate alarak ödencenin içeriğini ve ödenme biçimini belirler.

Ödencenin gelir biçiminde ödenmesine karar verilirse; borçlu, güvence göstermekle yükümlüdür.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge hakkında konuşacak mısınız?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet.

BAŞKAN – Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 51’inci maddeyle ilgili değişiklik önergesinde söz almış bulunuyorum. Önergemizde, değişiklik istememizin nedeni gerekçesinde bellidir, ancak ben bu konuda bazı düşüncelerimi arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum.

Bundan daha önce kamuoyunda ”Bayburt yasası” olarak bilinen bir yasa görüşüldüğü sırada, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Suat Kılıç, meselenin usulde olmadığını, üslupta olduğunu söylemişlerdi. Evet, mesele hem üslupta hem usulde hem de halkımızın ve muhalefetin, Türkiye’deki muhalefetin bir türlü iktidar partisi ve iktidar partisi yetkililerine güvenemeyişinde.

Bununla beraber, sadece usulde ve üslupta değil sorunlar, sorunlar AKP’nin yöneticilerinin, bakanların, Başbakanın hukuku eğip bükmesi, hukuka takla attırması, gerçekleri olduğundan daha farklı bir dille halka anlatması, gerçeklere takla attırmasından kaynaklanmaktadır. Üslup konusunda muhalefete ders veren AKP Grup Başkan Vekili Sayın Suat Kılıç’ın dün burada nasıl bir üslup kullandığını tüm yüce milletimiz de gördü, AKP’li milletvekillerimiz de gördü, iktidar partisi milletvekilleri de gördü, muhalefet de gördü.

Değerli arkadaşlarım, şimdi ben bir konuyu dile getirmek istiyorum: Arkasından, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ TCK’nın 221’inci maddesindeki etkin pişmanlık yasasından söz ederek “Bu yasa bizim zamanımızda çıkmadı, başkaları çıktı.” dedi. Bununla, aslında Habur’dan giriş yapan PKK örgüt üyelerinin girişine ilişkin yaşanılan hukuk cinayetiyle ilgili sözleriydi.

Bu Meclis kürsüsünde hiç kimse etkin pişmanlık yasasının, 221’inci maddenin neden uygulandığı konusunda bir serzenişte bulunmadı, tam aksine Habur’da 221’inci maddenin uygulanma koşullarının olmadığı hâlde 221’inci madde uygulanmış gibi gösterilmiş olmasından söz edildi.

Yine, bu gecekondu mahkemesiyle ilgili, aslında 19 Ekim günü gerçekten PKK örgüt üyelerinin buradan girişi sırasında kurulan bu gecekondu mahkemesiyle ilgili ben düşüncelerimi söylediğimde 19, 20, 21, 22, 23 Ekim günleri Sayın Bakan ısrarla buraya savcıların gittiğini, hâkimin gitmediğini söyledi, bu Mecliste de söyledi. Ondan sonraki günlerde de radyo ve televizyonlarda hâkimin gitmediğini söyledi, ta ki Saygı Öztürk “hürriyet.com.tr”de Diyarbakır Başsavcısıyla röportaj yapana kadar. O röportaj yayınlandıktan sonra, Saygı Öztürk’e Diyarbakır Başsavcısı orada güvenlik nedeniyle böyle bir mahkemenin kurulmak zorunda kaldığını söyledikten sonra Sayın Bakan da bu konuda açıklama yaptı.

Sayın Bakan bu konuda açıklamasını yaparken benim hiçbir zaman tasvip etmediğim yanlış örneklere de değindi. Kaldı ki o yanlış örneklerin kendi içerisinde bir tutarlılığı vardı değerli arkadaşlarım. Neydi o? İmralı’da terör örgütünün liderinin yargılanmasına ilişkin ve yine şu anda görülmekte olan Silivri davasına ilişkin olayları örnek gösterdi.

Öncelikle söylemek isterim ki, Sayın Bakan, kendisi bir hukukçudur, bunları bilmesi gerekir, bilebilecek durumdadır, en azından bilmesi gerekir. Silivri’deki dava, kovuşturması orada yapılmaktadır. Silivri davası kapsamındaki sanıkların, şüphelilerin soruşturmasının hiçbirisinde savcılar ve hâkimler o şüphelilerin ayağına gitmedi. Hepiniz de biliyorsunuz ki Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda öngörülen usule aykırı olarak, orada tam aksine oldu, şüpheliler gece vakitleri evlerinden alınarak İstanbul Emniyet Müdürlüğünde dört gün gözaltında tutulduktan sonra sorguları İstanbul Emniyet Müdürlüğünde yapıldı, Beşiktaş Adliyesinde Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi savcıları tarafından sorguları yapıldı ve bazıları tutuklandı, bazıları salıverildiler. Demek ki olay kovuşturmaya ilişkin değil soruşturmaya ilişkin bir olaydır.

Kaldı ki burada, elimde de bir tutanak var, bu esasa ilişkin davanın Silivri’de görülmesiyle ilişkin olarak Beşiktaş 13. Ağır Ceza Mahkemesinin tensiple aldığı bir karar vardır. Bu kararda aynen şu söylenilmektedir: “Sanık sayısının fazlalığı, tutuklu sanıkların farklı infaz ve tutukevlerinde bulunmaları dikkate alındığında güvenliğin sağlanması bakımından CMK’nın 252’ye 1/C uyarınca duruşmaların Silivri Ceza İnfaz Kurumları kampüsünde yapılmasına.” demektedir.

Yine, Abdullah Öcalan’ın Silivri’de yargılanmasına ilişkin olarak Ankara 2 no.lu DGM’nin kendi içerisinde güvenlik nedeniyle duruşmaların İmralı’da yapılması konusunda almış olduğu bir karar vardır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, buradaki tartışma konusu şudur... Yani buna konulara açıklık getirilmesi nedeniyle söylüyorum çünkü artık bugün o kadar bilgi kirliliği yaratılmaktadır ki, gerçekler o kadar çarpıtılmaktadır ki gerçekten ben bile bir hukukçu olarak neyin ne olduğunu anlamaz hâle geldim. O da şudur: İmralı’daki olay konusunda da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …Ankara 2 no.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, yine güvenlik nedeniyle davaların İmralı’da yapılmasını karar altına almıştır.

Değerli arkadaşlarım, hukuk tarihinde eşi, benzeri görülmemiş bir olay yaşanmıştır, bu olay şudur: Bugüne kadar egemenlik kapsamında yargı yetkisini kullanan bir hâkim ilk defa şüphelilerin huzuruna çıkarılmıştır.

Benim üzerinde durduğum konu, özellikle, bu PKK örgüt üyelerinin Habur’dan girişi sırasında yapılan hukuksuzluğa ilişkindir. Bunun altını tekrar çiziyorum. Yani bu hukuksuzluğun üzerinde durmak benim hukukçu olarak görevimdir. Benim görevim olduğu gibi, hukukla ilgilenen AKP milletvekili arkadaşlarımın da görevidir. Gerçekten dağdan kimin indiği, kimin dağa çıktığı konusu siyasi bir tercih meselesidir. Bunlar tartışılabilir ancak orada gerçekten yasa ve hukuka aykırı bir şekilde bir yargıç şüphelilerin huzuruna çıkıyorsa, bir savcı şüphelilerin huzuruna gidip ayaklarında ifade alıyorsa biz hukukçular olarak bunu tartışmayacağız ki neyi tartışacağız? Burada gerçekten suç işlenmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Burada benim üstünde durduğum ve Bakana sorduğum konu şudur: Bu hâkim oraya hangi karar uyarınca gitmiştir? Hâkimin oraya gitmesinin dayanağı nedir? Bunların açıklanması gerekmektedir. Daha sonra görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M. Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı yasa tasarısının 51. maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki metnin ilave edilmesini arz ederiz.

“Ancak siyasi kişilere yönelik açılacak tazminat davalarında hükmolacak tazminat miktarı asgari ücretin iki katıdan az beş katından fazla olamaz.”

                                                                                           Kamer Genç (Tunceli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, tazminatın tutarı konusunda yasama organının somut kriter önermesi mümkün olmadığından -kuvvetler ayrılığı içerisinde- mümkün görmüyoruz. Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergem şu: Siyasi kişilerle ilgili olarak açılacak tazminat davalarında burada bir sınırlama getirmek istiyoruz, diyoruz ki: “Hâkim tazminat takdir ederken asgari ücretin 2 katından az, 5 katından fazla olmaması gerekir.” Bunu niye diyorum? Bakın, şimdi, AKP İktidarı zamanında yargı bağımsızlığı diye bir şey kalmadı.

Geçmişte, Tayyip Erdoğan’ın oğlu bir hanımı ezdi, öldürdü. Daha sonra, bu Adli Tıpta, o ölen kişinin -yani öldüren kişinin değil ölen kişinin- yüzde 100 hatalı olduğuna dair rapor veren kişiyi getirdiler Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğünde Genel Müdür yaptılar.

Yine, kendisi İstanbul Belediye Başkanıyken hakkında soruşturma açan müfettişleri aleyhine rapor verdiyse müfettişlikten ihraç etti, lehine verdiyse getirdi vali etti, kaç tanesini, biliyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Mahkeme karar vermiş. Saygı duymak lazım mahkeme kararına.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ayrıca da bu Adalet Bakanlığı zamanında, özellikle Mehmet Ali Şahin ve bu Sayın Bakan zamanında adalet müessesesi yok edildi, bağımsızlıktan yok edildi.

Geçmişte, Tayyip Bey’in benim aleyhime açtığı bir tazminat davası vardı. Birdenbire, Tayyip çıktı dedi ki: “Efendim, bizim açtığımız tazminatlara hükmetmiyorlar da işte burada hakaret yoktur diye.” hemen mahkeme ertesi gün -tesadüfen davam vardı- 4 milyar liralık tazminat davasını verdim. Şu anda, aleyhimde 20 milyar daha tazminat…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Mahkemelere hakaret ediyorsun, hâkimlere hakaret ediyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse… Yahu, neyse… Sen konuşma kardeşim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yanlış konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hiç konuşma.

Şimdi, hâlâ aleyhimde 20 milyarlık tazminat davası açmış.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ne demişim: “Tayyip Erdoğan her gün karısını alıyor yurt içi, yurt dışı geziyor. Burada, bir güne bir gün bunun karısı acaba, Allah rızası için evinde bir yemek yapıyor mu?” Yani, bu, her gün, bizim verdiğimiz vergilerle yiyeceklerini bile şey ediyor. Neyse…

Ama, değerli milletvekilleri, bakın, bu Adalet Bakanı bakanlık makamına geldiğinden beri, Hâkimler Kanunu’nun bir 90’ıncı maddesine göre, birinci sınıfa ayrılan hâkimlerin normal olarak yargılanmalarının Yargıtayda olması lazım ama öyle bir manevra yaptı ki, efendim, özel yetkili savcılara bir talimat verdirdi, İstanbul savcıları bunlar hakkında soruşturma açıyorlar, İstanbul savcıları da Yargıtaya dava açmayacağına göre İstanbul’da açacaklar.

Yine, Teftiş Kurulu Yönetmeliği’nde bir değişiklik yaptı. 98’inci maddesine göre, efendim, herhangi bir hâkim hakkında disiplin soruşturmasını açıyor. Disiplin soruşturması açınca, bu defa gidiyor Türkiye İletişim Başkanından, daha doğrusu mahkemelerde telefonların dinlenme kararını çıkarıyor. Mahkemelerin telefon dinlemesi şey edince, mahkeme hâkimleri bunu bildiği için…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Mahkeme karar veriyor değil mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya, bırak sen. Daha bir dinle…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Mahkeme karar veriyor. Kim verecek? Dinleme kararını sen mi vereceksin? Sen ver istersen!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi bir dinle de… Mahkeme karar veriyor da ama nasıl? Hâkimler korkutulmuş.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hâkimlere hakaret etme.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hâkimler işte, Osman Kaçmaz, Sincan Hâkimi, açılan yani bu konuda verdiği karar nedeniyle verilen, hangi hâkimler hakkında dinlenme kararı verilmiş konusunda bir araştırma yapmak üzere karar verdi. Hemen siz Sincan Hâkimini görevden almak için ve ondan sonra kendisi hakkında rapor düzenlemek için, görevden atmak için ceza istiyorsunuz.

Şimdi, ayrıca da bütün hâkimlerin özel telefonları dinleniyor.

Değerli milletvekilleri, böyle bir memleket olur mu? En ilkel toplumlarda bile olmaz. Bugün bir bekçinin, hâkimin kapısında bekleyen bir bekçinin sahip olduğu güvenceye hâkim sahip değil. Bütün telefonlar dinleniyor. Bu dinlenen telefonlar gizli, açıklanmıyor. İşte, Sincan Hâkimi bir karar verdi. YARSAV Başkanının on tane telefonu var, onu da dinleniyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Boş, boş...

KAMER GENÇ (Devamla) – Kendisi dedi “Hangi telefonlarım dinleniyor?” dedi. Ondan sonra, mahkemeye başvurdu. Mahkeme karar verdi. İletişim Daire Başkanı hangi telefonları dinlediğini müsaade etmedi. Böyle bir şey olur mu? Mahkemenin üstünde bürokrat olur mu?

Şimdi, bakın, beyler, siz gülüyorsunuz. Bu memleketi yok ediyorsunuz. Eğer hâkimi olmayan bir memlekette, savcısı bağımsız olmayan bir memlekette insanların yaşaması mümkün mü? Adaletin olması mümkün mü?

Şimdi, benim yarın öbür gün tazminat davası var Tayyip Erdoğan’la, 20 milyar açmış. Eğer tazminata hükmetmezse o hâkim hemen ertesi gün oradan gidecek. Böyle bir şey olur mu?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hâkimlerin atamasının nasıl yapıldığını bilmiyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani… Arkadaşlar, peki, bakın, sizin zamanınızda en büyük suistimaller yapılıyor, en büyük soygunlar yapılıyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hâkimler nasıl atanıyor bilmiyorsun. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu o konuda karar veriyor. Ezbere konuşuyorsun yine.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, ben söyleyeyim: İşte, Cemil Çiçek’in damadına 1,5 trilyon lira bir anda kazandıran ihaleyi nasıl...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bakın, Cemil Çiçek’in damadı, TOKİ’de küçük bir ihalede, 1,5 trilyon lira, en ufak bir emek sarf etmeden, 1,5 trilyonu alıp cebine indirdi mi?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kim?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, TOKİ’nin hesaplarını inceleyelim. Bakın, sizin için adam…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ezbere konuşma! Varsa belgen koy ortaya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani bugün, işte, Tayyip Bey’in, bakanların ve birçok AKP’nin milletvekillerinin yakınlarına o kadar rantlı ihaleler vermiş ki… Şimdi, Tayyip Bey beş tane villa yaptı İstanbul’da, geçti. Yahu, cumhuriyet tarihinde bu kadar büyük servet edinen bir başbakan oldu mu?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Mal varlığını nereden biliyorsun? Ezbere konuşma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani o kadar… Yani sizin oyunuza güvenerek, sizin verdiğiniz oya güvenerek bu suistimaller yapılıyor. Sizin vicdanlarınız buna müsaitse, ben sizi Allah’a havale etmişim zaten, yukarıdaki size gerekli cezayı verecek, ben onu biliyorum. Ama, bir de diyorum ki: Yani, o, cezayı vermeden, sizin vicdanınıza danışarak bunların önünü kesmenizi istiyorum.

O bakımdan, bu hâkimlerin vereceği tazminat davalarına bir sınırlama getirelim, yoksa biz burada konuşamayız yani suistimalleri dile getirmeyiz. Korkuyla bir siyaset yapılmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Güzel güzel konuş!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu milletin geleceği karanlıktır. O bakımdan, bu önergemizin kabul edilmesi lazım.

AHMET YENİ (Samsun) – Anayasa’ya aykırı!

KAMER GENÇ (Devamla) – Asgari ücret…

AHMET YENİ (Samsun) – Tazminat ödeyeceksin!

KAMER GENÇ (Devamla) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı da arayacağım.

Önergeyi kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısını istemiştim biliyorsunuz.

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Genç.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 51. Maddesinin 1. Fıkrasının “Tazminatın kapsamının ve şeklinin belirlenmesinde, kusurun ağırlığı ve durumun gereği göz önüne alınır.” şeklinde değiştirilmesini,

2. fıkrada yer alan “irat biçiminde” ibaresi yerine, “zamana yayılmış şekilde” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Alim Işık…

BAŞKAN – Alim Işık, Kütahya Milletvekili, önerge hakkında söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 51’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygılarımla selamlarım.

Tasarının 51’inci maddesi yürürlükteki 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43’üncü maddesini karşılamaktadır. Mevcut Yasa’nın 43’üncü maddesinin birinci fıkrası “Hakim, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şümulünün derecesini tayin eyler.” şeklindedir. Görüşülmekte olan tasarıda ise bu fıkra “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” şeklinde düzenlenmiştir. Bizim değişiklik önergemizde ise bu fıkranın “Tazminatın kapsamının ve şeklinin belirlenmesinde, kusurun ağırlığı ve durumun gereği göz önüne alınır.” şeklinde değiştirilmesi teklif edilmektedir. Çünkü tasarının birinci fıkra hükmü mevcut Kanun’da zaten iyi olmayan durumdaki şekline bağlı kalınarak düzenlenmiştir. Teklif edilen ifade ise daha açık ve daha anlaşılırdır. Ayrıca, tazminatın sadece hâkim tarafından belirlenmediği, tarafların da kendi aralarında anlaşabileceği dikkate alındığında, teklifin yerinde bir teklif olduğu açıktır.

Önergemizdeki ikinci değişiklikse, tasarıdaki “Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenen ikinci fıkradaki “irat biçiminde” ifadesinin “zamana yayılmış şekilde” ibaresiyle değiştirilmesi şeklindedir. Çünkü, bir yandan mevcut kanundaki “irat” tabiri aynen alınırken, diğer yandan “hata” ve “hile” kelimelerinin Türkçeleştirilmeye çalışılması gerçekten şaşırtıcıdır, şaşırtıcı olduğu kadar da Komisyonun bir çelişkisidir. İrat, peyderpey veya periyodik ödemeye işaret etmekte ve böylece tazminat alacaklısının alacağı güvence altına alınmak istenmektedir. O hâlde, ister periyodik olsun isterse bir defada ödenecek olsun, tazminatın zaman içinde ödenmesi kararlaştırılmışsa, güvence ihtiyacından söz edileceğine göre, teklif edilen düzenleme daha isabetli olacaktır.

Değerli milletvekilleri, her ne kadar bu makul gerekçelere rağmen Sayın Komisyon Başkanının ve Sayın Bakanın “Katılmıyoruz” ifadesinden sonra çok değerli AKP sıralarında oturan siz değerli milletvekillerinin bu önergeyi desteklemeyeceğini biliyoruz, ancak biz, sorumluluk duygusu içerisinde mutlaka bu gerçekleri, doğru bildiklerimizi millet adına bu kürsüden sizlere aktarmakla yükümlüyüz. Ben bu görevimi yerine getirdiğim inancıyla mutlaka önergemizin siz değerli milletvekillerinin vicdanında olumlu karşılanacağını düşünüyorum.

Tabii ki, konu Türk Borçlar Kanunu ise, bu tasarı görüşülürken mutlaka ülkemizdeki borçlu vatandaşlarımızın durumunun da paylaşılmasında yarar olduğu inancındayım. Bu nedenle ülkemizin son bir yılda geldiği noktayı devletin resmî rakamlarını dikkate alan bazı göstergelerle sizlere ifade etmek istiyorum.

Her şeyden önce, ülkenin iç borç stoku ağustos ayı sonu itibarıyla 315 milyar TL’yi aşmış, geçen yılın aynı dönemine göre iç borç stoku yüzde 20’lere varan bir artış göstermiştir. Elbette ki ülkemizde derin etkilerini hissettiğimiz ekonomik krizin mutlaka bu göstergede payı vardır ama bundan önceki yıllarda da bu borç stoku sürekli artmaya devam etmiştir.

Diğer yandan dış borç stoku 2009 yılı ikinci çeyreğinde 270 milyar dolar, yani yaklaşık 400 milyar TL olmuş ve böylece toplam borç stokumuz 700 milyar TL’yi aşmıştır.

İşsizlik, yoksulluk ve yolsuzluklar ülkenin en önemli sorunları olmaya devam etmektedir. 2009 yılının ilk yedi ayında her birinin tutarı 1.000 Türk lirasının üstünde olan yaklaşık 697 bin senet protesto edilmiş, protestolu senet sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13 oranında artmış, ancak miktar 4,4 milyar TL’yi bulmuş, fakat tutardaki artış yüzde 30’u aşmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen toparlayınız.

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yılın ilk yedi ayında yaklaşık 8 milyar liralık yatırım teşvik belgesine bağlanmış, yatırım teşvikleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 55 oranında azalmıştır. Bu tablo, üretimin ve istihdamın ne denli ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldığının en bariz göstergesidir.

Değerli milletvekilleri, hepinizin yakından bildiği çek borçlularının yakınlarının feryadının yaşandığı bir dönemdeyiz. Yaklaşan Kurban Bayramı’nda bunların aileleri kendi aile bireylerinin kendi aralarında olmasını istemektedirler ve Sayın Bakana bu kürsüden “PKK’lı teröristlerden çok daha tehlikeli miyiz?” sorusunu sormamı ifade etmişlerdir. Ben de sizlerle paylaşıyorum.

Tekrar önergemize destek istiyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Genç.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı bulunamamıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.16

 

 

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati:17.25

BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Tasarı’nın 51’inci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

51’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.

321 sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

52’nci maddenin başlığını okutuyorum:

2. İndirilmesi

MADDE 52-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup, aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 52. Maddesinin 2. Fıkrasında yer alan “yoksulluğa” kelimesinin “zor duruma” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

 

Mehmet Şandır

Rıdvan Yalçın

 

Konya

 

Mersin

Ordu

 

Osman Ertuğrul

 

Beytullah Asil

Behiç Çelik

 

Aksaray

 

Eskişehir

Mersin

 

 

 

D. Ali Torlak

 

 

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN – Aykırı önergeyi okutup, işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısının 52. maddesinin, kenar başlığındaki “2. İndirilmesi” kelimesinin “2. Ödencenin indirilmesi” şeklinde, madde metninin de;

..Hakim; zarar gören kişinin, zararı doğuran fiile rıza göstermesi veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olması yahut ödence yükümlüsünün durumunu ağırlaştırması hâllerinde ödenceyi indirebilir veya tümüyle kaldırabilir.

Hafif ihmali ile zarara neden olan kişi, ödenceyi ödediği taktirde yoksulluğa düşecekse ve hak ve adalet kuralları da gerektiriyorsa hâkim, ödenceyi indirebilir.”

Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Mersin

 

Kırklareli

Zonguldak

 

Atila Emek

 

İsa Gök

Kemal Demirel

 

Antalya

 

Mersin

Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ali Rıza Öztürk’ün, Mersin Milletvekili, önerge üzerinde söz talebi vardır.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 52’nci maddesindeki değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, az önce Türkiye Büyük Millet Meclisine gene ara verildi. Neden ara verildi? Karar yeter sayısı bulunmadığı nedenle ara verildi. Karar yeter sayısı için kaç milletvekili lazımdı olması gereken? 139 milletvekili olması gerekiyordu. AKP’nin kaç milletvekili var? Yanılmıyorsam 338 milletvekili var. Ben Türk halkının bilmesi açısından söylüyorum: AKP 338 milletvekili içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde 139 tane milletvekilini hazır tutamıyor…

AHMET YENİ (Samsun) – Komisyonlar da çalışıyor, komisyonlar çalışıyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …ondan sonra da kalkıyor bu yasayı çok önemsediğini, bu yasanın bir an önce çıkması gerektiğini söylüyor ve AKP grup başkan vekili arkadaşlarımız, önce bu Parlamentoda 139 tane milletvekilini neden hazır bulunduramadıklarının hesabını vermiyorlar millete, kalkıyorlar muhalefet partilerinin yasadan ve İç Tüzük’ten kaynaklanan toplantı ve karar yeter sayısı isteme haklarını kullandıklarından dolayı onları ayıplıyorlar. Ayıplanması gereken şey, 338 milletvekiline rağmen çok önemsedikleri böyle bir yasanın görüşmeleri sırasında 139 tane milletvekilini hazır bulunduramayan AKP Grubudur. Bunu da Türk milletinin dikkatine sunuyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Komisyonlar çalışıyor Sayın Vekilim, komisyonlar.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – İkinci bir husus: Her seferinde AKP milletvekilleri kulislerden içeri girerken -Türk milleti görsün diye söylüyorum- elleri havada geliyorlar, neyin oylandığını bile bilmiyorlar. Bu, işte AKP’nin Türkiye’de yasa yapma ciddiyetinin somut örneğidir. AKP’nin Borçlar Kanunu’na ve halkın ihtiyacı olduğunu iddia ettiği yasalara ne kadar ciddi eğildiğinin somut göstergesidir bu değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Muhalefette kaç kişi var?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Arkadaşlarım, şimdi geldiğimiz noktada şunu söylemek istiyorum: Deminden geldiğimiz noktada söyledim, Sayın Bakana bu Habur mahkemesiyle ilgili sorularımı sormaya devam edeceğim, çünkü Habur’da bir cinayet işlenmiştir, bir hukuk cinayeti işlenmiştir. Habur’da gerçekten hukuk adına cumhuriyet tarihinde ve dünyada eşi, benzeri görülmemiş bir örnek yaşanmıştır.

Şimdi ben Sayın Bakana soruyorum: 5235 sayılı Yasa’nın 9’uncu maddesinin…

BAŞKAN – Sayın Öztürk, bir saniye…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ek süre vereceğim. Bir saniye Sayın Öztürk.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hukukla ilgili konuşuyor, gayet doğal.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, bundan önceki önerge üzerinde konuşurken…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Evet…

BAŞKAN – …yine önergeyle ilgili bir cümle sarf etmediniz ve ben müsaade ettim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Gerekçede olduğunu söyledim.

BAŞKAN – Lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Biz burada hukuk tartışıyoruz Sayın Başkan. Burada hukuksuzluk ortamında… Ben geçmişte de siz yönetirken söyledim. Bakın demin de karar yeter sayısı, toplantı yeter sayısında bile siz AKP Grubunun gelmesi için bir Meclis Başkanının takdir hakkını alabildiğince AKP Grubunun lehine kullanıyorsunuz. Bırakın, biz ne konuşacağımızı biliyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, ben hiçbir partinin grubunun lehine kullanmıyorum. Benim uygulamam bu şekilde.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Kullanıyorsunuz ve burada…

BAŞKAN – Ona siz müdahil olamazsınız, karışamazsınız Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Başkan, sizin burada Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı gibi davranma yükümlülüğünüz vardır. AKP Grubunun başkanı gibi davranamazsınız.

BAŞKAN – Ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı gibi davranıyorum ve bunu da siz öğretemezsiniz. Onu söyleyeyim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Başkan gibi davran Başkan gibi, tarafsız ol!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Siz üç dakikayı beşe çıkardınız. Siz, eski köye yeni âdetler getiriyorsunuz. Siz bu kadar taraflı yönetiyorsunuz. Bırakın ne konuşacağımızı biz bilelim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, ben Başkan Vekili olarak burada uyarıda bulunmak durumundayım. Lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – O zaman Sayın Başkan, yazın elimize ne konuşacağımızı, onları konuşalım biz burada.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, burada İç Tüzük çok açık.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Yani siz AKP Grubu olarak Türkiye’de insanların susturulmasına tarafsınız, Mecliste de muhalefeti susturacaksınız.

BAŞKAN – O sizin hüsnükuruntunuz Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bırakın, burada halk yanıltılmasın, biz milletvekiliyiz. Önemli konudur bu. Bu konuda halk gerçekleri bilmek durumundadır.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, tüm…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bakın burada dün AKP grup başkan vekilleri konuştu. AKP grup başkan vekilleri halkı yanılttı, gerçekleri çarpıttı, hukuku eğip büktüler ama hiçbir müdahale yapılmadı burada.

Değerli arkadaşlarım, şimdi ben Sayın Bakana soruyorum.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Bakana soruyorum: Habur Sınır Kapısı’nın kurulmasına ilişkin kararı kim vermiştir? Sayın Bakan oradaki hâkime telefon açmış mıdır, açmamış mıdır? Kamuoyunun merak ettiği şeyler bunlardır. Sayın Bakan YARSAV Başkanı hakkında soruşturma açarken, AKP yöneticileri aleyhine karar veren yargıçlar hakkında soruşturma açarken, Habur Sınır Kapısı’ndaki hâkim ve savcılar hakkında herhangi bir soruşturma açmış mıdır? Burada resmen suç işlenmiştir. Ben hem HSYK’yı hem de Sayın Bakanı görevini yapmaya davet ediyorum değerli arkadaşlarım. Gerçekten hukukun güvenliği açısından bu şarttır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten hukukun güvenliği açısından bu şarttır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, hukuk devleti, hukukun konuşulduğu yerde, hukuka ilişkin eğer biz bu somut tasarıda, Borçlar Kanunu Tasarısı’nda gerçekten Borçlar Kanunu’nun teknik terimlerini burada konuşamaz duruma düştüysek, Sayın Başkan burada hatipleri ayıplayacağına, hatipleri susturmaya çalışacağına öncelikle bu ortamı yaratan AKP Grup Başkan Vekiline müdahale etmeliydi, bunlara müdahale edilmemiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Her türlü gerginliğin zemini hazırlanmıştır. O zemin hazırlandıktan sonra da âdeta burada muhalefeti susturma girişimleri yapılmaktadır. Ben geçmişte söyledim: Biz susmayacağız…

BAŞKAN – Ben İç Tüzük’ü uyguluyorum Sayın Öztürk, muhalefeti susturmuyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bizi susturamayacaksınız arkadaşlar.

BAŞKAN – Muhalefeti kimse susturamaz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – AKP Grubu Türkiye’yi yıldırmaya çalışabilir ama bu Meclisteki Cumhuriyet Halk Partisini susturamayacak.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum ve işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 52. Maddesinin 2. Fıkrasında yer alan “yoksulluğa” kelimesinin “zor duruma” şeklinde değiştirilmesini arz ve ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ali Torlak konuşacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Şandır, burada imzası yok zannediyorum Sayın Vekilin… Tamam, varmış.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu arada acaba Sayın Bakan, Sayın Ali Rıza Öztürk Bey’in sorduğu sorulara yanıt verebilir mi?

AHMET ERSİN (İzmir) – Belki Bakan Bey cevap verecektir Sayın Başkanım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Not alıyorum.

BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Ali Torlak.

Buyurun Sayın Torlak.

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 52’nci maddesinin ikinci fıkrasıyla ilgili verdiğimiz önerge hakkında görüşlerimi bildirmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, maddede belirtilen “yoksulluğa” kelimesinin “zor durum” şeklinde değiştirilmesinin doğru olacağını düşündüğümüzü belirtmek isterim çünkü mutlaka yoksulluk düzeyinin aranmaması, zor duruma düşme şeklinde hâkimlere daha geniş takdir yetkisi tanıyan bir ölçünün benimsenmesi daha isabetli olacaktır. Kaldı ki mevcut kanundaki “müzayaka” kelimesi “yoksulluk” anlamında değil “zor durumda kalma”yı ifade etmektedir.

Değerli milletvekilleri, hazır yoksulluk ve zora düşme konusunda söylemlere başlamışken bugün Türkiye’de yaşanan yoksulluk ve zorluklardan da kısaca da olsa bahsetmek isterim. Türkiye’de yoksulluk sınırında 20 milyon insan, açlık sınırında ise 2 milyon insan oluşmuştur. AKP Hükûmetinin yanlış politika ve uygulamaları sebebiyle insanımıza verilen zarar, milletimizin hiçbir ferdinin kaldıramayacağı noktaya gelmiştir. Sanayimizin çöktüğü, iş yerlerinin kapandığı, insanlarımızın rahatça yaşamak şöyle dursun, ortalama yaşamaya çıkış yolu bulamadığı bu dönemde insanımız mutsuz ve umutsuzdur.

Değerli milletvekilleri, yoksullukla mücadele şüphesiz ki Hükûmetin birincil görevidir ancak tüm dünyada direkt parasal yardımlarda bulunmayı öngören anlayış artık önemini kaybetmiştir. Türk insanı, onurlu kişiliği gereği bizzat kendinin çalışarak kazanacağı para ile kendine olan güvenini tekrar tazeleyecektir. Aksi takdirde, AKP Hükûmetinin yaptığı gibi işsizliğe çözüm bulmak yerine sadece yardım etmek anlayışı, maalesef, insanımızı psikolojik siyasi bağımlılığa itmekte, zaman içerisinde demokrasinin tehdidi olarak büyümektedir.

BAŞKAN – Sayın Torlak, lütfen önergeyle ilgili konuşur musunuz.

Buyurun.

AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Üzerinde, üzerinde…

D. ALİ TORLAK (Devamla) – Peki efendim, teşekkür ediyorum.

İlk etapta söylemiştim söyleyeceklerimi, tekrar devam edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

D. ALİ TORLAK (Devamla) – Hükûmet yoksulluğun nedenlerini iyi tahlil etmeli ve yoksul kesime yönelik kalkınma programını acil olarak ortaya koymalı ve gerçekleştirmelidir.

Türkiye’de istihdam imkânı olmaması hâlinde yoksulluk kültürü yayılmaya devam edecektir. Bu kesimin ister istemez yoksulluk kültürüne sahip olacağı, koşullarda iyileştirme olmadığı takdirde yaşamları bunalımlı olacak, sadece anlık yaşamaya önem verecekler, geleceğe ise önem vermedikleri görülecektir. Bu insan yapısı, AKP Hükûmetinin müdahalesi olmadığı takdirde kuşaktan kuşağa geçerek yoksulluk kültürünün devamını sağlamış olacaklardır.

Değerli milletvekilleri, şunu açık ifadeyle söylemek isterim: Türkiye’de özel sektörün ayrım yapmadan her türlü destek verilerek önünün açılması ve istihdamın tekrar devamının sağlanması mecburiyeti vardır. Bunu da yapacak olan mevcut AKP Hükûmetidir. AKP Hükûmeti milletimizin yoksulluk içinde ezilen bu konumundan faydalanarak yardım kültürünü kendilerine biat etme vasıtası hâline getirmiş, âdeta kamu kaynakları, vatandaşı kendilerine siyasi bağımlı kılmak için teslim alıcı silah olarak kullanılmaktadır. Devletin, kamunun, halkın meydana getirdiği, sahibi olduğu kaynaklar, muhtaçlara sosyal yardım yerine AKP yardım kıyağı gibi sunulmaktadır. Şayet Hükûmet bu konuda gerçekten bir şeyler yapmak istiyorsa, krizin başladığı günden bu yana sadece toplantı yapan AKP İktidarı artık icraata geçmeli ve bunun yansımasını da insanımıza hissettirmelidir. Bankaların ferdî kredilerin yanında, üreten insanlara istihdam sağlayacak sektörlere destek vermesini sağlamak acil olarak yapılması gereken en önemli çalışma olacaktır. Yeniden istihdamın oluşturulması yoksulluğu yenecek tek yöntemdir.

Değerli milletvekilleri, ekonomik kriz nedeniyle işten çıkarmalar ve ödenmeyen ücretler aileleri her geçen gün daha zor koşullarda yaşamaya mahkûm ediyor. AKP İktidarında yoksulluk, her yerde ve her zaman gündemde olan, maalesef, bir konu olmuştur. Aslında, hemen hemen her gün çevremizde, televizyonlarda, gazete haberlerinde bu konuyla karşı karşıya kalıyoruz. Artık insanımızın yoksulluğa dayanacak gücü, maalesef, kalmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

D. ALİ TORLAK (Devamla) – İşte bugün insanımızı bu hâle getiren AKP zihniyeti insanlarımızın kaderiyle oynamış, hayatı çekilmez ve yaşanmaz hâle getirmiştir. Bir an evvel insanımızın hak ettiği mutlu, huzurlu, gelecek kaygısı olmayan günleri yaşaması için karar verilmeli ve hayata geçirilmelidir.

Önergemize destek vereceğinizi ümit eder, yüce heyetinizi saygılarımla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

53’üncü maddenin başlığını okutuyorum:

IV. Özel durumlar

1. Ölüm ve bedensel zarar

a. Ölüm

MADDE 53-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, sırasına göre okutup aykırılığına göre işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 53. Maddesinin 2. ve 3. bentlerinde yer alan “kayıplar” kelimesinin “zararlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

 

Mehmet Şandır

Rıdvan Yalçın

 

Konya

 

Mersin

Ordu

 

Behiç Çelik

 

M. Akif Paksoy

Beytullah Asil

 

Mersin

 

Kahramanmaraş

Eskişehir

 

 

 

Osman Ertuğrul

 

 

 

 

Aksaray

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısının 53. maddesinin,

“Madde 53- Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:

1. Cenaze giderleri.

2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yitirilmesi sonucu oluşan zararlar.

3. Ölen kişinin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu nedenle uğradıkları zararlar.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Turgut Dibek

Atila Emek

 

Mersin

 

Kırklareli

Antalya

 

İsa Gök

 

Ali İhsan Köktürk

Kemal Demirel

 

Mersin

 

Zonguldak

Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili, önerge üzerinde söz talepleri var.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 53’üncü madde üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunarım. Eğer Sayın Başkan konuşmamıza müdahale etmezse, neyini konuşmayacağımıza direktif vermezse bir bütünlük içerisinde düşüncelerimi aktarmaya çalışacağım.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz burada…

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konudan ayrılırsanız ben konuya davet ederim. İç Tüzük uygulama benim görevim burada Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

Sayın Başkanımız, keşke o görevinizi az önce bu Meclis kürsüsünden bu Meclise yakışmayacak bir sürü sözler söylediği zaman da yapsaydınız. Biz burada hukuk konuşuyoruz ve borçlar hukukunu konuşacağız. Borçlar hukukunu…

BAŞKAN – Sayın Öztürk, Borçlar Kanunu görüşülüyor. Onun maddeleriyle ilgili önerge veriyorsunuz, onun üzerinde konuşmak durumundasınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Başkan, ben konunun neyle ilgili olup olmadığı konusunda sizden akıl ve fikir alacak hâlim yok. Zaten grup başkan vekilleriniz yeteri kadar muhalefete akıl fikir veriyor.

BAŞKAN – Tüzük’e uygun davranmak zorundasınız Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Lütfen siz bize akıl fikir vermeyin.

BAŞKAN – Tüzük’e uygun davranmak zorundasınız. Akıl veren yok Sayın Öztürk burada.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bırakın biz görevimizi yapalım, bize müdahale etmeyin Sayın Başkan.

Burada deminden beri bir sürü hukuksuzluk yaşanıyor bu Mecliste…

BAŞKAN – Hukuksuzluk yaşanmıyor Sayın Öztürk. Tüzük’e davet ediyorum ben, Tüzük’e uymaya davet ediyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Özellikle sizin yönetimlerinizde, izliyorum, her türlü hukuksuzluk yapılıyor ve bunlara seyirci kalıyorsunuz.

BAŞKAN – O sizin hüsnükuruntunuz Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan ve değerli arkadaşlar…

Bakın, müdahale etmeseydiniz şimdiye kadar geçecekti bunlar Sayın Başkan. Yani yeteri kadar zaten hem Meclis hem Türkiye gündemini gerdiniz. Lütfen siz bari buna katkıda bulunmayınız çünkü siz Meclis Bakan Vekilisiniz. Bu görevi zaten AKP’li arkadaşlarımız yapıyorlar. AKP’li grup başkan vekilleri yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, biz, burada, gerçekten… Bakın, Hükûmetin aleyhine, Sayın Başbakanın aleyhine muhalif görülen toplumsal kesimler çeşitli yöntemlerle sindiriliyor. Bunu susacağız…

AHMET YENİ (Samsun) – Borçlar Kanunu mu bu?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bunları susacağız ve yargıya ilişkin ne tesadüftür ki… Bunlar tesadüf müdür? Ben bunu Sayın Bakana sormak istiyorum, bir hukukçu olarak öğrenmek istiyorum. Hükûmetin aleyhine veya Başbakanın aleyhine karar çıkaran mahkemelerin yargıçları hakkında, savcıları hakkında soruşturmalar açılıyor. Olabilir. Yani soruşturmanın niteliğini falan bilmiyoruz ama ben şunu öğrenmek istiyorum: Nasıl ki maliye gücü kullanılarak Doğan Holdinge verilen cezalar bir tesadüf müdür ki, aynı şekilde yargıda da mahkeme, AKP aleyhine veya Başbakan aleyhine kararlar veren hâkimler hakkında soruşturma açılması bir tesadüf müdür?

Şimdi, bu ülkede adı üstünde iki tane şey vardır değerli arkadaşlar: Birisi cumhuriyet savcısıdır. Cumhuriyet savcıları Anayasa’da tanımlanan laikliğin yanında duruş gösterdi diye bunlar hakkında soruşturma açılmasının akıllı, mantıklı, makul ve meşru bir nedeni var mıdır? Cumhuriyet savcısı sistemin temelini oluşturan laiklik yanında taraf olmayacak da nerede olacak?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Önergeyle ne alakası var? Önerge üzerinde söz aldınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Laiklik yanında duruş göstermenin suç olması ancak ve ancak bu ülkede, bu sistem içerisinde en yüce yargı kararı olan Anayasa Mahkemesi kararı ile laiklik karşıtı hareketlerin odak noktası olduğu tespit edilen bir siyasal anlayışın içerisinde laikliğin yanında olmanın suç olduğu tanımlanabilir.

Şimdi, Sayın Bakana soruyorum -geçmişte avukatlık yaptı- buradaki bütün hukukçu arkadaşlarıma soruyorum: Kartal’da Başbakan aleyhine karar çıkaran hâkim -kararları geç yazdığı nedeniyle- hakkında soruşturma açılıyor. Şimdi, basından öğrendiğimiz kadarıyla -ters biliyorsak Sayın Bakan bizi bilgilendirsin- Osman Kaçmaz hakkında aynı şekilde, kararları geç yazdığı nedeniyle soruşturma açılıyor. Şimdi, bu ülkede Sayın Bakan çıksın bu kürsüde söylesin. Arkadaşlarımız, avukatlar var. Kararları zamanında yazan bir tek hâkim var mı?

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu uygulamalar olurken biz AKP’nin iktidarına, AKP’nin yönetimine nasıl güveneceğiz? Güven vermek sizin göreviniz değil mi arkadaşlar? Eğer bu tesadüfse bu kadar mı tesadüf olur?

AHMET YENİ (Samsun) – Millet güveniyor, millet.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Milletin güvenip güvenmediğini göreceğiz.

AHMET YENİ (Samsun) – Her geçen gün artarak devam ediyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlarım, ben bir milletvekili olarak…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Anayasa Mahkemesinin kararları da var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bir milletvekili olarak AKP’nin Kürt açılımıyla ilgili görüşlerini samimi olarak öğrenmek istedim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Anayasa Mahkemesinin başka kararları var. Böyle devam ederseniz biz onları getiririz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Samimi olarak AKP bu konuda ne diyor, hâlâ öğrenmek istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Dinlemediniz ki!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Anayasa Mahkemesinin hesaplarla ilgili bir kararı da var.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – DTP’nin görüşlerini biliyorum, PKK örgütünün görüşlerini biliyorum ama altı aydır AKP’nin görüşlerini öğrenemedim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Anayasa Mahkemesinin CHP’nin hesaplarıyla ilgili kararı da var. Bu kararı da getiririz çok istiyorsanız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Dün burada sabırla ve özenle AKP grup başkan vekili arkadaşlarımız ne diyecek, Sayın Bakan ne diyecek diye sabırla dinledim ama Kürt açılımı konusunda bir tek cümle dahi söylenilmedi, muhalefet milletvekillerine akıl verildi, hatta hakaret boyutuna varan konuşmalar yapıldı. Bunları siz içinize sindirebiliyor musunuz?

Bakın, arkadaşlar, siz bizim siyasi eleştirilerimizden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, tamamlayınız lütfen.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …siyasi konuşmalarımızdan alınıyorsunuz, siyasi konuşmalarımızdan içinizin acıdığını belirtiyorsunuz ama siz siyasi üslubu, hukuki üslubu bir kenara bırakıyorsunuz, muhalefeti suçluyorsunuz; suçlamakla kalmıyorsunuz, hakaret ediyorsunuz. Şimdi, burada bütün mesele, birbirimizin ne söylediğini anlamamamız, anlamak istemememizdir. Eğer Sayın Başkan, burada Borçlar Kanunu’nun temelini tartışamıyor isek eğer, önergeler verildiğinde biz ne söylersek söyleyelim Sayın Bakan ve Komisyon Başkanı “Katılmıyoruz.” diyorsa, grup da hiç önergelerin içeriğine bile bakmaksızın reddetme durumunda kalıyorsa elbette bu kürsüde de biz farklı şeyleri gündeme getirmek durumundayız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Arayacağım.

Kabul etmeyenler…

Elektronik sistemle oylama yapacağım kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için.

3 dakikalık süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylamaya başlandı)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, ne kadar tarafsızsın! İnşallah domuz gribi olursun.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, burada bir AK PARTİ bir de Cumhuriyet Halk Partisini temsilen 2 tane Kâtip Üye var.

İSA GÖK (Mersin) – Bir de Başkan var.

MUHARREM VARLI (Adana) – Tamam da o AKP’nin temsilcisi hep “Tamam.” diyor zaten!

BAŞKAN – Hiçbir başkan burada, Genel Kurulda…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Her zaman tarafsız olmak zorundasınız.

BAŞKAN – …karar ve toplantı yeter sayısı var mıdır, yok mudur, bunu saymaz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu oylama biçimini de yeni görüyoruz biz. Parmak sayısına bakarak bulabilirsiniz. Bunu yapamıyorsanız Başkanlık etmeyin.

BAŞKAN – Yerinize oturun lütfen Sayın Ağyüz.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, şunu söyleyin: Vicdanen rahat mısınız? Allah aşkına bunun cevabını verin bize. Tarafsızlık konusunda vicdanen rahat mısınız? Rahatsanız nasıl bir vicdan bu?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Başbakandan talimat alıyor, talimat.

(Elektronik cihazla oylamaya devam edildi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Kaç kişi var Sayın Başkan? Merak ettik.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Kaç kişi var Sayın Başkan?

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 53. Maddesinin 2. ve 3. bentlerinde yer alan “kayıplar” kelimesinin “zararlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Mehmet Akif Paksoy konuşacak.

BAŞKAN – Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un söz talebi vardır.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sayılı Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 53’üncü maddesinde istediğimiz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değişiklik teklifimiz, verilen önergemizde belirtilmiştir. Çok değerli arkadaşlar, bu Hükûmetin Türkiye’nin sorunlarının çözümüne yönelik bir kaygısı bulunmamaktadır, göz boyamaya yönelik, günü kurtarma kabilinden yapılan icraatlarda duvara toslamıştır. Bakın, Merkez Bankası tarafından bankalara duyurulan toplam karşılıksız çek sayısı, 2009 yılının on ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 33,9 artarak 1 milyon 662 bin 781’e çıkmıştır. Bu rakamlar, bize her üç çekten bir tanesinin karşılıksız çıktığını göstermektedir.

Bugün, birçok esnaf battığı için çeklerini ödeyememiş, hapishaneler çek mağdurları yüzünden dolmuştur. Bu çek mağdurlarının büyük bir bölümü küçük ve orta esnaftır. Şimdi, bu Hükûmetin günü kurtarmaktan başka bir kaygısı bulunsaydı, yedi yıllık iktidarları boyunca en basitinden vatandaşlarımızın aşının ve işinin artması gerekirdi. Hâlbuki, artan sadece borç oldu. Geçen sürede vatandaşın da, devletin de, özel sektörün de borcu arttı. AKP Hükûmeti yedi yıl boyunca fakirliği ve yoksulluğu çoğaltarak Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfının bütçesini artırmaktan başka ciddi bir iş yapmadı, hükûmet etmeyi yeşil kart ve kömür dağıtmaktan ibaret saydı. Sağlık harcamalarıyla ilgili veriler duvara toslandığını gösteriyor. Nitekim, katkı payı getirildi. Bir süre sonra bu paylar daha da artırılacak.

Arkasından, hastane birlikleri yasasıyla kamu hastaneleri tam bir işletme olacak, hizmet esasına göre değil kâr esasına göre çalışacak. İşte o zaman kapanan hastaneleri, devredilen hastaneleri, hepsinden önemlisi kapısından hasta çevrilen hastaneleri göreceğiz.

Vatandaşların ödenmeyen kredi kartları borçları çığ gibi büyüyor. Bireysel kredi kartlarında batık miktarı yıl başından bu yana yüzde 51 arttı. Batık kredi kartı borçlarının oranı ise yüzde 10,47’yle rekor seviyeye yükseldi.

Bu Hükûmetin bir başka artısı daha var. Bakın, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün verilerine göre, yedi yılda suç sayısında yüzde 65’lik bir artış olmuştur. Bu husus bile tek başına Türkiye’nin yedi yılda nereye geldiğini çok açık gösteriyor. Veriler her 6 saniyede 1 kişi hakkında soruşturma açıldığını gösteriyor. Açılan davalarda ilk sırada hırsızlık, kapkaç gibi mal varlığına karşı işlenen suçlar yer alıyor. Bir yılda hırsızlıktan dolayı açılan dava sayısı 235.495. Buna göre, yaklaşık her 2,5 dakikada 1 kişi yaralama ve hırsızlık suçunun mağduru oluyor.

Toplum neredeyse cinnet geçiriyor. Cinayet sayılarında büyük artış gözlenmekte. Her gün televizyonlarda ve basında hunharca işlenen cinayet duymaktan vatandaşlarımız bıktı. Artık, cinayet haberleri gazetelerin üçüncü sayfalarından birinci sayfalarının manşetlerine taşındı. Seçim bölgem Kahramanmaraş’ta son birkaç ay içinde 11 kişi yaşamını kaybetti. Dört kız kardeş esrarengiz bir şekilde intihar etti. Şu ana kadar bu elim hadiseyle ilgili bir sonuca da ulaşılamadı. Daha dün, belediyenin Park ve Bahçeler Müdürlüğünde şirket işçisi olarak alınacaklar arasında ismini göremeyen bir vatandaşımız, dört beş yaşlarında, anaokuluna giden çocuğuyla birlikte kendisini Kahramanmaraş Belediyesi önünde yakmaya kalktı.

Şimdi, herkes domuz gribiyle yatıp kalkıyor. Hükûmet, vatandaşı paniğe sevk etti. Ancak Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesi Büyüktatlı Belediyesindeki kanser vakalarıyla ilgili Sağlık Bakanlığı kılını kıpırdatmıyor. Son on üç yılda bölgede yaklaşık 250 kişinin asbestli toprak ve suyun sebep olduğu kanser hastalığı yüzünden hayatını kaybettiği, birçok vatandaşın değişik illerde tedavi gördüğü, beş yıl önce 5 bin olan belde nüfusunun ölümler ve göç yüzünden 2 bine düştüğü bizatihi belediye başkanı ve muhtarlar tarafından ifade ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Paksoy, lütfen tamamlayınız.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Teşekkür ederim.

Halk kendisinin kaderine terk edildiğini düşünüyor. Ben bu konuda Sayın Sağlık Bakanımızın cevaplaması isteğiyle yüce Meclise soru önergesi sundum. Sayın Bakana huzurlarınızda çağrıda bulunuyorum: Lütfen ilgili bürokratlarınıza talimat verin. Afşin ilçemizin Büyüktatlı beldesindeki kanser vakalarıyla ilgili bir araştırma yapın. İddialar doğruysa Bakanlık ve Hükûmet olarak gerekli tedbirleri süratle alın.

Sayın milletvekilleri, tasarıda kullanılan dildeki birtakım ifadelerin değiştirilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Değişiklik önergemize destek vermenizi bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

53’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

54’üncü maddenin başlığını okutuyorum:

b. Bedensel zarar

MADDE 54-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 54. Maddesinin 2. bendinde yer alan “kaybı” kelimesinin yerine “zararı” kelimesinin, 3. ve 4. bentlerinde yer alan “kayıplar” kelimesinin yerine “zararlar” kelimesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

 

Mehmet Şandır

Rıdvan Yalçın

 

Konya

 

Mersin

Ordu

 

Beytullah Asil

 

Akif Akkuş

Behiç Çelik

 

Eskişehir

 

Mersin

Mersin

 

 

 

Osman Ertuğrul

 

 

 

 

Aksaray

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısının 54. maddesinin,

“Madde 54- Bedensel zararlar özellikle şunlardır:

1. Tedavi giderleri.

2. Kazanç azalması.

3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan zararlar.

4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Mersin

 

Kırklareli

Zonguldak

 

Kemal Demirel

 

İsa Gök

Atila Emek

 

Bursa

 

Mersin

Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Farklı bir seçenektir ama seçeneğimizin doğru olduğunu düşünüyoruz.

Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili.

Buyurun Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 54’üncü maddesine yönelik değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ayrıca, geride bıraktığımız gün, hepimizin bildiği gibi, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi varlığının aramızdan ayrılışının 71’inci yıl dönümüydü. Ben, bir kez daha, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü bitmeyen sevgi, saygı ve özlemle anıyorum.

Ayrıca, cumhuriyet meşalesinin ve Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin laik, demokratik, sosyal hukuk devletimizi sonsuza kadar aydınlatacağına olan inancımızı bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında tekrar etmeyi bir borç biliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu önergemiz, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın, tarihi itibarıyla dili oldukça eskiyen Türk Borçlar Kanunu’nun dilini arılaştırmaya, Türkçeleştirmeye yönelik iddiasına katkı sağlamaya, destek vermeye yönelik bir önerge. O nedenle, Adalet Komisyonu Başkanımız da önergemize destek verdi. Ben kendisine teşekkür ediyorum. Bu önergemizin amacı buydu. Bu nedenle, bu değişiklik önergemizin kabulünü yüce Meclisimizden arz ve teklif ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, tabii burada değiştirdiğimiz, yasalaştırdığımız maddelerin, genel olarak Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın, aynen diğer kanunlarımız gibi, yani Türk Medeni Kanunu gibi, Türk Ceza Kanunu gibi amacına ulaşabilmesi için sadece burada yaptığımız normların adil olması, meşru olması, sosyal ve ekonomik gelişmelere paralel uyum sağlaması yeterli değildir. Bundan daha önemli olan hususlar vardır. Bu hususlardan bir tanesi, bu maddeleri uygulayacak yargı organının bağımsız olmasıdır.

Yine bunlardan bir diğeri, yargılamaya etki eden unsurların bağımsız ve tarafsız olmasıdır. Bu maddeye baktığımızda, bu madde, bedensel zararları tarif etmektedir. Tedavi giderleri, kazanç azalması, çalışma gücünün azalmasından bahsetmektedir. Bu maddenin uygulanabilmesi için bir bilirkişilik kurumuna ihtiyaç vardır. Yani bilirkişiler tarafından, tedavi giderlerinin miktarı, kazanç azalmasının miktarı ve çalışma gücünde meydana gelen kayıpların doğru, tarafsız ve objektif olarak saptanması gerekir ancak bilirkişi kurumunun, özellikle “Bilirkişilik” deyince en üst kurum olarak gördüğümüz Adli Tıp Kurumunun her gün yeni sansasyonlarla gündeme geldiği bir süreçte bunun nasıl gerçekleşeceğini burada Hükûmet Sözcüsünün önünde ve Adalet Komisyonumuzun önünde gündeme taşımak istiyorum.

Sayın Bakanım, Sayın Adalet Komisyonu Başkanım, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz günlerde NTV’de yayınlanan bir programda, Adli Tıp Kurumu Başkanı bir soruyla ilgili olarak yanıt istendiğinde kendisinden, aynen şu cümleyi kullanmış: “Biz, Adli Tıp olarak, hastanın yararı kadar toplumun bazı kesimlerinin de düşüncelerini düşünmek zorundayız.” demiş. Ancak Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 64’üncü maddesi bilirkişi kurumunun esaslarını ve yeminini düzenliyor. 64’üncü maddenin beşinci fıkrasına baktığımızda, aynen şu ibareyi içeriyor: Bu maddeye göre bilirkişiler, görevini adalete bağlı kalarak, bilim ve fenne uygun olarak, tarafsızlıkla yerine getireceğine yemin ediyorlar. Yani bu bilirkişilik yemini aynı zamanda bilirkişilerin hangi esaslara uygun olarak çalışmaları gerektiğini anlatıyor. Yani bu maddeye göre bilirkişiler öncelikle adalete uygun davranmak zorunda; daha sonra, bilim ve fennin esaslarına uygun davranmak zorunda ve nihayetinde, bu bilirkişiler, tarafsızlıkla görevlerini yerine getireceklerine dair yemin etmek zorunda.

Şimdi, Adli Tıp Kurumu Başkanının açıklamasına bakıyoruz, diyor ki: Biz rapor tanzim ederken, objektiflikle değil, bilim ve fennin esaslarına göre değil, toplumun bazı kesimlerinin hassasiyetlerine göre bu raporu düzenliyoruz. Yani dolayısıyla, böyle bir açıklamayla Adli Tıp Kurumu Başkanı, meslek ilkelerini değil toplumun bazı kesiminin düşüncelerini önemsediğini ortaya koyuyor.

Şimdi ben, bu açıklamaların ışığında, Sayın Hükûmet Sözcümüze sormak istiyorum: Adli Tıp Kurumu Başkanının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, lütfen toparlayınız.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Çalışma prensipleri ve meslek ilkeleriyle bağdaşmayan bir anlayışı açıkça ortaya koyan Adli Tıp Kurumu Başkanının istifasını istemeyi düşünüyor musunuz?

Evet, yine diğer bir sorum: Böyle bir anlayışla çalışma ve raporlarını şüpheli hâle getiren Başkan ve onun yönetimindeki Adli Tıp Kurumunun çalışmaları ve düzenlemeleriyle ilgili olarak idari ve adli soruşturma açılması konusunda gereğini yerine getirecek misiniz? Çünkü, gerçeğe aykırı bilirkişi raporu düzenlemek, Türk Ceza Kanunu’nun yine 276’ncı maddesinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası gerektiren bir suç. Dolayısıyla, böyle bir suçu dolaylı olarak ikrar eden bir Adli Tıp Kurumu Başkanını seyredecek misiniz? Yoksa, hakkında adli ve idari soruşturma açılması konusunda Hükûmetinizin görevinin gereğini yerine mi getireceksiniz?

Yine son bir sorum da şu: Bu anlayıştan yola çıkıldığında, şu an kamuoyunun gündemine taşıdığınız “ıslak imza” ile ilgili raporlar tanzim edilirken de bazı kesimlerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – …özellikle “Ben Ergenekon savcısıyım.” diyen Sayın Başbakanın ve Türk Silahlı Kuvvetlerini…

SIRRI SAKIK (Muş) – Siz de avukatısınız Ergenekon’un!

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – …yıpratma amacıyla faaliyetini sürdüren birtakım tarikat ve cemaatlerin de düşünceleri nazara alındı mı?

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 54. Maddesinin 2. bendinde yer alan “kaybı” kelimesinin yerine “zararı” kelimesinin, 3. ve 4. bentlerinde yer alan “kayıplar” kelimesinin yerine “zararlar” kelimesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Akif Akkuş.

BAŞKAN – Akif Akkuş, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 54’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde konuşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, çeşitli nedenlerle farklı olaylara bağlı olarak bedensel zararların ortaya çıktığı malumunuzdur. Herhangi bir olayda ortaya çıkan bedensel zarar, kişiye birtakım sıkıntılar verecektir. Bu sıkıntıların başında da bedensel zararın ortadan kalkması gerekecektir. Bunun için zaman zaman büyük miktarda tedavi giderlerine ihtiyaç olacaktır.

Bugün vatandaşlarımız o kadar fakirleşti ve yoksullaştı ki bedensel aksaklıklardan doğan masrafları ödeyebilmekten çok çok uzaklaştılar. Bu yüzden, bu tür sağlık giderlerinin karşılanabilmesi için ülkemizde yeşil kart uygulaması yapılmaktadır. Ancak yeşil kart uygulamasında birçok aksaklık söz konusudur ve bunların mutlaka hak hukuk çerçevesinde ele alınması, çözülmesi gerekmektedir.

Yeşil kartın alınması için birçok işlem gerekmekle beraber, bir kısım vatandaş buna kolayca sahip olurken bir kısmı güçlükle almakta, hatta alamamaktadır. Yani herkesin yeşil kart alması da bu manada söz konusu değildir.

Yine, bildiğiniz gibi, Çukurova, Antalya, Ege şehirlerimiz göçle, gelmiş vatandaşlarımızın herhangi bir mülkünün bulunmadığı şehirler. Belki kendisinin daha önce yaşadığı yerlerde anadan, babadan kalmış bir miktar mülkü de bulunabilir. Ancak, bu geldiği yerde olmamasından dolayı kolayca yeşil kart alabilirken, oranın yerlisi vatandaşlarımız, anne veya babasından 2-3 dönüm toprak kalmış… Ama “Ederi ne bunun?” derseniz, 3-4 milyar lira, bugünkü anlamıyla söyleyecek olursak. Bu kişiye zinhar yeşil kart verilmiyor. Niçin? Diyor ki: “Senin toprağın var, arazin var.” Yani, bu bakımdan yeşil kart edinimini dikkate aldığımızda diyebiliriz ki: Maalesef, vatandaşlarımıza çifte standart uygulanmakta.

Yeşil kart sayısının dokuz buçuk milyon civarında olduğu belirtiliyor. Hâlbuki, bu, vatandaşın malının miktarı hesap edilerek ortadan kaldırılabilecek bir aksaklıktır. Yani, 2 milyar lira, 3 milyar lira, 5 milyar lira değeri olan bir arsası var diye bu vatandaşlarımıza yeşil kart vermemekten mutlaka uzaklaşmalıyız, bunların da yeşil kartı olmalı. Çünkü, belirttiğim gibi, onun bir hastalığı, bir aksaklığı, bedensel bir aksaklığı o mal varlığından çok daha fazlasını gerektirebilecek durumdadır. Aksi takdirde, vatandaşlarımız buna gerçekten kafalarını takmakta ve son derece üzülmektedirler. Devlet vatandaşa sahip çıkmak zorundadır. Tedavi giderleri de bir şekilde karşılanmalıdır.

Bedensel zararlar aynı zamanda vatandaşın kazancının azalmasına yahut tamamen ortadan kalkmasına da sebep olabilir. Kazanç azalmasının veya ortadan kalkmasının da mutlaka ödenmesi veya tazmin edilmesi sağlanmalıdır. Genellikle bedensel zarardan ortaya çıkan kazanç zararları dikkate alınmaz ve bu bir şekilde ödenmeyen bir aksaklık olarak daima varlığını sürdürür. Zarara uğrayan kişi aynı zamanda ekonomik etkinliğini de kaybedebilir. Basın-yayın haberlerinde bunun birçok örneğiyle karşılaştığımız gibi çevremizde de bu şekilde bedensel zarara uğrayarak işini kaybeden ve ekonomik geleceği ortadan kalkan vatandaşlarımız bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kanunların hazırlanması ve uygulamaya geçmesi aşamasında emek, zaman ve maddi birçok çaba harcanmaktadır ancak kanunlar daima aceleye getirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, lütfen tamamlayınız.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Ben buraya geleli iki seneyi biraz geçti. Bu süre içerisinde gördüğüm: Kanunlar aceleye getiriliyor. Muhalefetin düzeltme istekleri maalesef dikkate alınmıyor ve bu kanun uygulamaya sokulduğunda da bir müddet sonra yanlışlar ortaya çıkıyor. Neticede, tekrar tekrar bu kanunlar üzerinde değişiklik yapılıyor ve insanların kafası karışıyor. Bugün elimize bir kanunu alıp da bir maddesiyle vatandaşımızın herhangi birisinin bir problemini çözmemiz mümkün değil. Daha önceki çıkmış kanunları yahut da başka zamanda değerlendirilmiş ekleri mutlaka gözden geçirmemiz gerekiyor ki bu da tabii vatandaşın kanun karşısında hak arama isteğini önemli ölçüde zedeliyor, önemli ölçüde azaltıyor diye belirtebiliriz.

Biz bu önergemizde “kaybı” yerine “zararı”, “kayıplar” yerine de “zararlar” kelimesinin geçmesini istiyoruz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

55’inci maddenin başlığını okutuyorum:

c. Belirlenmesi

MADDE 55-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır.

Önergeleri sırasıyla okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 55. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “ve sorumluluk hukuku ilkelerine” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını,

Maddenin 1. fıkrasında yer alan “İfa amacını taşımayan ödemeler” ibaresinden önce gelmek üzere “zarar veren tarafından yapılan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

 

Mehmet Şandır

Behiç Çelik

 

Konya

 

Mersin

 Mersin

 

Akif Akkuş

 

Mümin İnan

Osman Ertuğrul

 

Mersin

 

Niğde

Aksaray

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısının 55. maddesinin kenar başlığındaki “belirlenmesi” kelimesinin “ölüm ve bedensel zararın belirlenmesi” şeklinde; madde metninin de;

Madde 55- Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre belirlenir. Kısmen veya tümüyle rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile zararı karşılama amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya ödence miktarından indirilemez. Belirlenen ödence, miktar esas alınarak hak ve adalete uygunluk düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.

Bu Kanun hükümleri, her türlü idarî eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer nedenlerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tümüyle yitirilmesi ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanır.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

 

Mersin

 

Kırklareli

Zonguldak

 

 

Rahmi Güner

 

Atila Emek

İsa Gök

 

 

Ordu

 

Antalya

Mersin

 

 

 

 

Kemal Demirel

 

 

 

 

 

Bursa

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım, “ölüm ve bedensel zarar” kavramları o bölümün 53’üncü maddesinin üst matlabında yer aldığı için gereksiz tekrara yer verilmemesi düşüncesiyle katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Rahmi Güner, Ordu Milletvekili, önerge üzerinde söz istemişlerdir.

Sayın Güner, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 55’inci maddesinin kenar başlığındaki “Belirlenmesi” kelimesinin yerine “Ölüm ve bedensel zararın belirlenmesi” şeklinde değiştirilmesini talep ediyoruz. Bu değiştirme talebimizdeki gerekçemizi dilekçemizde belirttik. Bu şekilde, “ölüm ve bedensel zararın belirlenmesi” şeklindeki değişiklik, belki bazı aydınlanamaması durumlarında bir aydınlanma durumu gerekeceği düşüncesindeyiz.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz kanun Türkiye’nin en önemli kanunlarından birisi, temel kanundur.

Burada iki üç gündür biz hukuk tartışmaları yapıyoruz. Bu Mecliste, insan yaşamının, insanların geleceğinin ne kadar daha düzgün, ne kadar daha aydınlık, ne kadar daha iyi olması gerektiği şeklinde arkadaşlarımız görüşlerini belirtmektedir. Bu kanunların da insan yaşamına, insanların geleceğine daha uygun bir şekilde tatbikinin kolaylaşması için bu kanunun görülmesinde yarar görüyoruz. Onun için bazı değişiklikleri sunuyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bana bu Parlamentoda konuşmalar, bu Parlamentonun dışında iktidar partisinin uygulamaları “Türkiye’de acaba tarih tekerrür mü ediyor?” şeklinde bir durumu anımsatmaktadır. Değerli arkadaşlarım, geçmişte tek parti iktidarında mahkemeler, o iktidarın baskısında o iktidarın dediğini yapma durumundaydı. Eğer yargıçlar o iktidarın dediğini yapmadıkları takdirde ya sürgün ediliyordu ya görevden alınıp ve Yargıtay üyeleri dâhil birçokları meslekten ihraç ediliyordu. O zamanki iktidar o kadar ileri gitti ki değerli arkadaşlarım, yasama organı yargı görevini yapma durumuna geldi. Bu yasama organının içinden tahkikat komisyonları kuruldu. Siyasiler, basın mensupları tutuklama ve yargılama görevi yapmaya başladı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi yaşadığımız birçok olay bana bunu anımsatmaktadır. Sayın Başbakan “Ben savcıyım.” diyor ve müdahale ediyor, diyor ki: “Bu belge yerindedir.” O belgeyi derhâl tatbik edin demek istiyor, yargılayın diyor o belgeyi ve o belgeye göre karar verin diyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de -61 Anayasası dâhil- yargı, yürütme ve yasama organlarının ayrılığı kabul edilmiştir, kuvvetler ayrılığı kabul edilmiştir. Bize hukukta ilk defa fakültede bunu öğrettiler değerli arkadaşlarım.

Dikkat ederseniz tek parti iktidarı… Hukuk yok oluyor, yargıçlar ihraç durumuna getiriliyor, yargıçlar Türkiye İletişim Başkanlığının bulunduğu bir kurum tarafından dinleniyor ve Başbakanlığa bağlı değerli arkadaşlarım. Bir mahkeme hâkimi gidip tespit yapıyor ama oradan belgeler verilmiyor. Kimlerin dinlendiği, kimlerin dinlenmediği şeklinde bir rapor sunamıyorlar değerli arkadaşlarım. İşte, şunu söylüyorum: Tarih tekerrür mü ediyor acaba?

Biz, bu Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarım, evvela hukukun üstünlüğünü savunacağız. Hukukun olmadığı yerde ne açılım olur ne demokrasi olur ne insan yaşamının geleceği olur ne hürriyet olur ne de insanca bir yaşama olur. İşte, biz öncelikle demokratik yoldan, demokrasinin gereği olan bu sistemi getirmek zorundayız. Hukukun üstünlüğünü getirmek zorundayız. Biz keyfî tutuklamalara, keyfî yargılamalara Türkiye Parlamentosu olarak, Mustafa Kemal’in Parlamentosu olarak evvela “Dur” diyeceğiz değerli arkadaşlarım.

Biz buna “Dur” demeliyiz çünkü bir yürütme organının başı -gazetelerden okuduğumuza göre- yasama organına “Neden tatbik etmiyorsun?” diye baskı kurma durumuna giriyor. Nerede kaldı kuvvetler ayrılığı sistemi değerli arkadaşlarım? Yürütme organının başı yasama organının başı mı? Yürütme organının başı yargı organının başı mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen tamamlayınız.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz bunu düzeltmek zorundayız. Biz bu Türkiye’deki demokrasinin en iyi şekilde yürümesini sağlamak durumundayız. Onu da sağlamanın yolu hukukun üstünlüğünden geçer, yargı bağımsızlığından geçer. Onun, demokrasinin en iyi unsurlarından olan hukukun üstünlüğü yargı teminatından, yargıç teminatından geçer ve biz bunu sağlamak zorundayız değerli arkadaşlarım; eğer sağlamazsak bu Borçlar Kanunu’nun da bir anlamı yok, Anayasa’nın da bir anlamı yok, Ceza Kanunu’nun da bir anlamı yok. Biz bunu sağlamak zorundayız değerli arkadaşlarım; ama beraber yapacağız, sizle beraber yapacağız.

Ben, bu teklifimizin kabul edilmesini talep ediyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Kılıçdaroğlu.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.24

 

 


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Tasarı’nın 55’inci maddesi üzerinde verilen, Ordu Milletvekili Rahmi Güner ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 55. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “ve sorumluluk hukuku ilkelerine” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını,

Maddenin 1. fıkrasında yer alan “İfa amacını taşımayan ödemeler” ibaresinden önce gelmek üzere “zarar veren tarafından yapılan” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, uygulamada bir tereddüde mahal verilmemek bakımından açıklıyorum ki, ifa amacını taşımayan ödeme zarar veren tarafından da yapılsa, üçüncü kişi tarafından yapılsa, tazminattan indirilmemektedir. Onun için “zarar veren” kaydı daraltır.

Teşekkür ediyorum.

Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Faruk Bal, Konya Milletvekili, önerge üzerinde söz istemişlerdir.

Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Komisyonun ve Sayın Bakanlığın katılmadığı önergenin AKP Grubu tarafından vicdanlarına göre değerlendirilmeyeceğine tecrübeyle şahit olduğumuz içindir ki, önergemizdeki gerekçeyi kayıtlara geçmiş olması sebebiyle bir kenara koyuyorum ve bugün gazetelere yansımış olan bir hususu Sayın Bakanın, burada bulunan Sayın Adalet Bakanlığının bürokratlarının ve değerli milletvekillerinin dikkatine sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün bir gazetede hâkim, savcı ve bu meslekten sayılanların sınırsız olarak ucu açık bir şekilde dinlenileceğine dair bir Bakanlık soruşturma olurunun fotokopisi yayımlandı. Ben de bu gazeteden bu fotokopiyi aldım. Burada “Ümraniye” diye başlayan, talihsiz bir şekilde, Türk tarihinde, kültüründe önemli bir tanım olarak bulunan “Ergenekon” ile devam eden, ancak kurunun yanında yaşı, yaşın yanında kuruyu da yakan pek çok usulsüzlükleri, pek çok hukuk ihlallerini içeren bir soruşturmaya dayalı olarak hâkim ve savcılarla ilgili bir soruşturma izni verilmiştir.

Şimdi, bu iznin asıl olan kısmını, son cümleyi birlikte okuyalım: “Bu bakımdan Ergenekon adıyla bilinen soruşturma sırasında mahkeme kararlarına dayalı teknik takiplerde, gizli tanık ifade tutanaklarında, Osman Akyıldız adıyla gönderilen elektronik posta mesajında, Veli Küçük’ün ajandasından ele geçirilen notlarda, İşçi Partisinin Ankara merkezinde yapılan aramada bulunan ve üzerinde Nusret Senem yazılı CD’de adı geçen ve -buradan sonrasına dikkat edin- 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na tabi bulunan cumhuriyet başsavcısı, cumhuriyet savcısı ve hâkimler hakkında ihbar yazıları ve ekinde belirtilen konularla ve inceleme sırasında ortaya çıkabilecek hususlarla ilgili olmak üzere keyfiyetin Adalet müfettişlerince incelenmesi.”

Şimdi, bunu okuyan;

1) Bu soruşturma kapsamında olan kişileri anlar.

2) “Ve” ibaresinden sonra hâkim ve savcıların ucu açık bir şekilde, sınırsız bir şekilde dinleneceğini düşünür.

Nitekim, gazeteye yazılan haber de ucu açık bir şekilde dinleneceğini ifade ediyor.

Değerli arkadaşlarım, soruşturma izni “efradını cami, ağyarını mâni” dediğimiz bir tarzda yazılır. Yani, soruşturma izninde kim soruşturulacak, onun ismi yazılır; hangi konu soruşturulacak, o konu yazılır. Yani, soruşturma izni, konu ve kişi ile sınırlıdır.

Burada konu ve kişi sınırlaması yoktur. Olmayınca aklımıza ihtimaller geliyor.

Birinci ihtimal… Adalet Bakanlığının değerli bürokratları bunu bilmiyorlar mı? Hayır, bilirler. Böyle bir ihtimali elimine etmek istiyorum çünkü Adalet Bakanlığının bürokratları, bilgi, beceri ve tecrübeleri itibarıyla bunu bilir ya da bilmesi gerekir.

İki: Acaba bu soruşturma izni tüm hâkim ve savcıları kapsayacak bir tarzda mı verilmiştir? Bu ihtimali de parlamenter demokrasi, hukukun üstünlüğü, hâkim teminatı, yargı bağımsızlığı gibi kavramlarla değerlendirdiğimde buna da ihtimal veremiyorum. Benim demokratik anlayışım buna müsait değil. Onu da elimine ediyorum.

O zaman, üçüncü bir ihtimal kalıyor: Adalet Bakanlığı Ergenekon soruşturmasına teslim mi oluyor? İşte, meselenin bam teli burada Sayın Bakanım. Yapacağınız bu soruşturmayı nereye vereceksiniz? Bu soruşturmayı kimler yapacak ve bu soruşturma, tüm hâkim ve savcıları dinleyerek, hâkim ve savcılardan yandaş yaratılamamış olanların üzerinde tehdit aracı olarak mı kullanılacak? Bu soruşturmayı yaptığınız zaman -vereceğiniz- o Ergenekon soruşturmasını yapanlar sizden önce basına mı sızdıracak? Köşe yazarı, sizden önce, hangi hâkimin, hangi savcının tutuklanacağını, bir hafta, on gün önce ilan mı edecek?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen tamamlayınız.

FARUK BAL (Devamla) – Ve böylece, Türkiye’ye, bağımsız hâkimin güvencesinde olan yargıyı silah olarak kullanarak bir korku imparatorluğunun aracı olarak mı kullanılacak?

Sayın Bakanım, üçüncü ihtimal daha ağır bir ihtimal olarak ortaya çıkıyor çünkü bu Hükûmetin Adalet Bakanlığı, kendisini frenlemek, kendisini sınırlamakla görevli Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu, bir basın bildirisiyle, “Bu görevini yaparken fonksiyon gasbında bulunmuş bir kurul.” olarak ilan ettiğine göre, üçüncü ihtimal doğrudur diye düşünüyoruz. Bunun altında siz de kalırsınız, Türkiye de kalır, yargı da kalır ve Türkiye'nin parlamenter demokrasisi de kalır.

Bu düşüncelerimi bu önerge vesilesiyle yüce Meclisin bilgilerine arz etmek istedim.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

56’ncı maddenin başlığını okutuyorum:

d. Manevî tazminat

MADDE 56-

BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 56. Maddesi’nin 1. fıkrasında yer alan “zedelenmesi” sözcüğü yerine “saldırıya uğraması” şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Selahattin Demirtaş

 

Hamit Geylani

Pervin Buldan

 

Diyarbakır

 

Hakkâri

Iğdır

 

Sevahir Bayındır

 

Akın Birdal

Aysel Tuğluk

 

Şırnak

 

Diyarbakır

Diyarbakır

 

 

 

Bengi Yıldız

 

 

 

 

Batman

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 56. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bedensel bütünlüğünün zedelenmesi” ibaresi yerine “bedensel bütünlüğün saldırıya uğraması” ibaresinin yazılmasını,

Tasarı maddesinin İkinci fıkrasında yer alan “ağır bedensel zarar” ifadesi yerine “bedensel bütünlüğün ağır şekilde ihlal edilmesi” ifadesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

 

Mehmet Şandır

Rıdvan Yalçın

 

Konya

 

Mersin

Ordu

 

Behiç Çelik

 

Beytullah Asil

Osman Ertuğrul

 

Mersin

 

Eskişehir

Aksaray

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 56. maddesinin “d. manevi tazminat” şeklindeki kenar başlığının, “manevi ödence” şeklinde, madde metninin de

“Madde 56- Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün saldırıya uğraması hâlinde olayın özelliklerini gözeterek zarar gören kişiye manevi ödence olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir.

Bedensel bütünlüğün ağır bir şekilde saldırıya uğraması veya ölüm hâlinde, zarar gören veya ölen kişinin yakınlarına da manevi ödence olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Mersin

 

Kırklareli

Zonguldak

 

İsa Gök

 

Atila Emek

Kemal Demirel

 

Mersin

 

Antalya

Bursa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili, buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 56’ncı maddeyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Teşekkür ediyorum ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Önergeyle ilgili düşüncelerimizi açıklamaya başlamadan evvel, birkaç cümleyle, dün hem Atamızın, cumhuriyetin kurucusu olan Atamızın, Önderimizin ölüm yıl dönümüydü hem de benim ilimle ilgili de bir özel durum vardı, Kırklareli’nin de kurtuluş günüydü dün. Yani böyle bir çakışma var. Her 10 Kasım hem Atamızı anıyoruz hem de Kırklareli’nin kurtulduğu gün olarak da bir anlamda o “yapılamayacak şey yoktur”u dünya tarihine yazan insanları da, Atatürk ve onunla beraber olan insanları da anıyoruz. Böyle bir güzel gündü. Tabii, Kırklareli’nin ilçeleri, işte, 7, 8, 9, 10, 11; kurtulma günleri kutlanmıştı, çok coşkuluydu. Ben de oradaydım, o coşkuyu yaşadık. Buradan bir kez daha bizlere böyle güzel bir cumhuriyeti armağan eden, laik cumhuriyeti armağan eden o ordumuza, o insanlara şükranlarımı sunmak istiyorum Kırklareli halkı adına.

Değerli arkadaşlarım, tabii, zaman zaman Komisyon Başkanımız, zaman zaman arkadaşlar, Sayın Bakan da söylüyor, işte “Temel bir yasa. Bu kanunun mutlaka çıkması gerekir, bir an evvel çıkaralım.” diyorlar. İşte “Türkiye'de insanlar bekliyor.” diyorlar. Doğrudur, çıkması gerekir. Ama değerli arkadaşlar, yasaları çıkaracağız, temel kanun veya diğer kanun, çıkaracağız da işin özünde bir sakatlık var, yanlışlık… Kanunları çıkarmak, tamam çıksın, bunlar güzel şey, mutlaka uygulamada da ihtiyaç olacak ama biz daha yargı bağımsızlığı ya da hukukun üstünlüğüyle ilgili konuyu çözememişiz.

Şimdi, Sayın Adalet Bakanı az önce buradaydı, gerçi Hükûmet Sözcümüz burada, Sayın Çiçek burada; o da konulara vâkıf, o da işin içerisinde, kendisi de geçmişte Adalet Bakanlığı görevini yapmıştı. Ben, Adalet Bakanını televizyonda izliyorum dün, işte, bu en son bir yargıç -Osman Kaçmaz- ve bir cumhuriyet savcısıyla ilgili olarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısıyla ilgili olarak ihraç talebini, Bakanlığın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ilettiği ihraç kararını tabii soruyor kamuoyu, basın. Yani Sayın Bakanın açıklamalarını takip ettiğimde üzülüyorum.

Değerli arkadaşlar, bu işin özünün ne olduğunu Sayın Bakan da biliyor, sizler de biliyorsunuz, bizler de biliyoruz, herkes biliyor. Sayın Osman Kaçmaz’la ilgili sıkıntı dört yıldan bu yana var sizde. Yani orada görev yaptığı süreden bu yana zaten “Ya, bu hâkimi buradan biz nasıl alalım? Almamız gerekir. Orada durması bize sıkıntı yaratıyor.” diye -çünkü kendisi yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğüne inanarak görevini yapıyor- bir rahatsızlık vardı. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi, 2. Ağır Ceza Mahkemesi itiraz mercisi. Hâkimle ilgili olan sorun oradan kaynaklanıyor zaten, tüm itirazlar oraya geliyor. Yani gerek bu takipsizlik, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin itirazlar gerekse diğer itirazlar. Tüm itirazlar orada toplandığı için, verilen kararlar, yani son, gerek Sayın Cumhurbaşkanı gerekse Başbakanla ilgili verdiği kararlar değil, dört yılı aşkın süredir, orada görev yaptığı süredir zaten bir sıkıntı var.

Bir söz var hani, halk arasında kullanılıyor, işte ölümü gösterip sıtmaya razı etmek deniyor. Bu iddialarla, yani bu müfettiş, Teftiş Kurulunun raporundaki iddialarla bu işin olmayacağını zaten Sayın Bakan da biliyor, sizler de biliyorsunuz -yani öyle gayriciddi, uyduruk iddialar- yani ihraç kararının olmayacağını. Orada amaçlanan şey ne? Amaçlanan şey, yeri değişsin, oradan alınsın, oradan mutlaka kendisi gönderilsin. Bununla ilgili bir düşünce aslında işin altında yatıyor. Bunu başarmak için bütün bu yapılanlar.

Değerli arkadaşlar, kanunları çıkaracağız ama bu işi bir çözelim. Onun dışında 8 tane daha hâkim ve savcı hakkında… İşte Ergenekon terör örgütü diye bir şey buldunuz, bulundu, bütün herkesi oraya atıyorsunuz. Kim kiminle telefonla konuşmuş, arkadaşıyla konuşmuş… Ben milletvekiliyim, ben de İstanbul Hukuk mezunuyum, işte, daha ziyade hukukun içerisinde yer aldık, arkadaşlarım var, hâkim, savcı, kamuda görev yapıyorlar. Telefonda konuşacağım, bana yanıt verirken, “ya, Turgut’cuğum tamam” falan dese, diyeceksiniz ki, ya, işte, bak çok samimi konuşuyor, çok samimi konuşuyor… Çünkü o tür şeyler var. Yani, bir savcı, bir hâkim konuşmuş biriyle ya, işte, “Bir talebin var mı?”, “Bir isteğin var mı?”, yani samimiyetten, “Bir emrin var mı?” gibi… Bizim, biliyorsunuz, Anadolu tabiriyle, öyle bir arkadaş hatırı, arkadaşlar arasındaki konuşma üslubumuz var.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dibek, lütfen tamamlayınız.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sen inanıyor musun onlara?

TURGUT DİBEK (Devamla) – Evet, sizler nasıl inanıyorsanız…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

TURGUT DİBEK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, o kişi, “Efendim, bak görüyor musunuz, bir hâkim kendisine telefon eden birine ‘Bir emrin var mı?’ diye soruyor” ve söylüyor. Bunu da o kişi hakkında Ergenekon terör örgütüne üyedir iddiasıyla hakkında soruşturma yapılsın diye işte İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiliyor; tabii, onlar iade edildi. Şimdi, bu iki kişiyle ilgili olan süreç bu.

Diğerleri de mi arkadan gelecek? Bu konuyu önce bir çözmemiz gerekmiyor mu değerli arkadaşlar? Yani şimdi, burada, Adalet Bakanlığı bu ihracı isterken, gerek Sayın Kaçmaz gerekse Eminağaoğlu hakkında, yargı bağımsızlığını ya da hukukun üstünlüğünü güçlendirmek için mi bu talepte bulundu? Bunun ardında yatan neden nedir? Yani bunu Sayın Bakan da biliyor ve Sayın Bakan tarihe, belki çocuklarına da bu mirası bırakacak. Türkiye’de… Kendisinden ben şunu da tabii ki isterdim, arzulardım: Bu konuda gerçek anlamda, samimi olarak o bir katkı versin ama tarihe çok farklı geçecek Sayın Bakan.

Tabii, sürem de bitiyor, Sayın Başkan da süreyi uzatmıyor. Daha sonraki konuşmalarımda devam edeceğim.

Teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 56. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan “bedensel bütünlüğünün zedelenmesi” ibaresi yerine “bedensel bütünlüğün saldırıya uğraması” ibaresinin yazılmasını,

Tasarı maddesinin İkinci fıkrasında yer alan “ağır bedensel zarar” ifadesi yerine “bedensel bütünlüğün ağır şekilde ihlal edilmesi” ifadesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Nevzat Korkmaz…

BAŞKAN – Sayın Şandır, yalnız, Sayın Korkmaz’ın imzası yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İmzalasın efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Son günlerde hukuk devleti adına gerçekten garabetler yaşamaktayız. Biraz önceki konuşmacı arkadaşımız da belirtti. Sincan Hâkimi Sayın Osman Kaçmaz, Cumhurbaşkanı hakkında vermiş olduğu kararla ilgili olarak meslekten ihracı talebiyle HSYK’ya sevk ediliyor. Aynı durumda da -şu hususu takdirlerinize arz ediyorum- Şarkikaraağaç Belediye Başkanı var, AKP’li arkadaşımız, Yargıtaydan kalpazanlık suçuyla ilgili olarak cezası onanmış, bugün göreve iade ediliyor. Adama tabii sorarlar: “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu, bu nasıl hukuk devleti anlayışı?” diye.

Değerli milletvekilleri, yasaların kıymeti ne yaşına ne uzunluğuna ve ne de hangi zaman çıkarıldığına bakılarak anlaşılmaz. Yasaların değeri, özellikle vatandaşlar açısından değeri, işlevselliği, sorunlara getirdiği pratik çözümler ve bilhassa onların hayatının düzen içerisinde kolaylaştırılmasına verdiği katkı oranındadır. Hükûmet istediği kadarıyla “Reform yapıyorum.” desin “Asırlık yasaları değiştiriyorum.” desin, eğer vatandaşın hayatında bir iyileştirme, bir kolaylaştırma olmuyorsa, yasaların toplumsal kabulü ve özümsenmesi de kolay olmamaktadır.

Ülkemizde yaşanan sıkıntılar malum. İnsanlarımız “yarın” endişesi içerisinde. Sadece fukaranın değil, hâli vakti yerinde olan insanımızın da gelecek kaygıları var. Bu kaygılar içerisinde, Hükûmetin ve bizlerin görevi, vatandaşın devletine olan inancını, güvenini muhafaza etmek, yasalara olan itimadını taze tutmak. Bunu sağlayabilir iseniz zaten insanımız gani gönüllü, “Sıkıntımız var, ama olsun, Allah devlete, millete zeval vermesin.” der. Ancak, bu itimadı sağlayamaz iseniz, hele hele sosyal hayatta, iktisadi hayatta kaosa, karmaşaya yol açarsınız. Dava ekmek davası, nafaka davası, insanlarımız bir çözüm yolu bulmaya çalışır, bu yolun hukuki olup olmadığına da bakmadan. İnsanlarımız alın teriyle hayatını kazanmak istiyor, kimsenin hakkında değil gözü, ama zorla kazandığını da haksızca kaybetmek istemiyor. Özellikle Çek Kanunu, Bankalar Kanunu, Borçlar Kanunu ve Ticaret Kanunu’ndaki boşluklar iktisadi hayatta büyük haksızlık ve zulümlere sebep oluyor.

Onlarca mektup alıyoruz, gittiğimiz her yerde tüccar, esnaf derdini anlatıyor, zaten ödeme güçlüğü çeken vatandaşımız haksız ve usulsüz şartlar içinde eziliyor. İstiyor ki devleti ve yasaları hakkını korusun.

Yüzlerce örnekten birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Olay kendi memleketimde, Isparta’da geçiyor. Muhatap bir bayan. Hani hep birlikte “Kadın girişimciliğini geliştirelim.” diyoruz ya! İnsanları hukuk önünde bu kadar çaresizliğe sevk eder iseniz bu düşüncemiz nasıl gerçekleşecek, bilmiyorum. Borcunu çekle ödeyen bir firmanın karşı firma çalışanınca bu çek çalındıktan sonra düştüğü sıkıntılar, borcunu ödemek istediği hâlde muhatap belirsizliğinden dolayı borcunu ödeyemiyor olması, bundan dolayı karşılaştığı haksız haciz uygulaması. Bu örneklerden her gün yüzlercesiyle karşılaşmayanımız var mı?

Değerli milletvekilleri, eminim bu ve benzeri sözlerle her gittiğiniz yerde sizler de karşılaşıyorsunuz. Ne diyor vatandaş? Bu memlekette hırsızlık, arsızlık prim yapıyor, ekmeğini alın teriyle kazanmaya çalışanlara da çile, sıkıntı, gözyaşı düşüyor. Bu anlayışı süratle değiştirmemiz lazım. Yeniden helal kazanç ve alın terini yükselen değerler olarak halka sunmamız gerekiyor. Çalan çırpan başbakan da olsa, bakan da olsa yasalar önünde hesap vermesi gerekiyor. Habur Sınır Kapısı’nda karşılanan, onlarca yıldır devlete, millete silah çekmiş, çocukları katletmiş teröristlerin devlet eliyle serbest bırakıldığı bir ortamda, ödeyemediği 1.500 lira yüzünden esnafı, ödeyemediği 3 bin liralık kredi taksiti yüzünden insanımızı hapse atarsanız, unutmayın herkes kendi hakkını korumak gibi bir yol seçer ki devlet olma nedenimiz ortadan kalkar.

Soruyorum Hükûmete: Ticari hayatta ve hemen etrafınızda yaşanan alacak-borç ilişkilerindeki bu tür mevzuat çarpıklıklarını çözmek için daha ne bekliyorsunuz? Meclis çoğunluğunuz var, bu yaşananlardan bilginiz de var, daha ne bekliyorsunuz? Daha çok ocağın sönmesini mi?

Geçenlerde tarafıma gönderilen bir mektup gerçekten insanı insanlığından utandırıyor. Bir mağaza sahibi birkaç aydır 1.500 liralık çekini ödeyememiş. Diyebilirsiniz ki, küçük bir rakam. Olmayınca olmuyor. Zaten bir buçuk yıldır yaşanan ekonomik kriz dolayısıyla her gün sermayeden yiyen esnafımızdan biri. Satamıyor ki borcunu ödesin. İş böyle olunca hapse düşüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen tamamlayınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Mektupta diyor ki: “Vatan hainiymişim gibi, polisin beni alıp gittiği gün iki yaşındaki engelli çocuğumun doğum günü idi. Eşimin ailesinin yardımıyla birkaç gün sonra cezaevinden çıktım. Ama içeride kaldığım ve sabahlara kadar ağladığım o birkaç günü unutabilir miyim? Artık devletime ‘Baba’ diyebilir miyim? Ekonomik sıkıntıya düşmüş babayı evladından ayırır mı baba?” diye soruyor.

Sayın Hükûmet, değerli AKP milletvekilleri; bu krizin arkasında bıraktığı binlerce mağdurun müsebbibi maalesef sizsiniz. Daha fazla trajik hayat hikâyeleri yaşatmayın insanımıza. İş yapıyor gözükmeyin, iş yapın, sanal sorunlar yaratmayın, ocakları söndüren bu çarpıklıklarla uğraşın. Size yüzde 47 oy vermiş, Meclise 340 AKP milletvekili göndermiş milletimizin yaralarına merhem olun. Bizler de yaptıklarınıza inanalım, destek verelim.

Bu tasarının eksiklikler giderildikten sonra Genel Kurul gündemine getirilmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 56. Maddesi’nin 1. fıkrasında yer alan “zedelenmesi” sözcüğü yerine “saldırıya uğraması” şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

                                                                                      Selahattin Demirtaş (Diyarbakır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili…

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; okunan önergemiz üzerine söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hukuk dilimizde “kişilik hakkının ihlali”, “kişilik hakkının saldırıya uğraması”, “bedensel bütünlüğün ihlali”, “bedensel bütünlüğünün saldırıya uğraması” ifadeleri kullanılmakta ve bu kavramlar yerleşmiş olup kabul görmektedir. “Zedeleme” sözcüğü diğerlerine oranla yerleşik olmayıp anlamı da tam olarak ifade etmemektedir. Bu nedenle bu tabir yerine “bedensel bütünlüğü ihlal edilen ya da saldırıya uğrayan” ifadesinin tercih edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. “Zedeleme” sözcüğü Medeni Yasa’da da tercih edilmemiştir. 2001 yılında yürürlüğe giren Medeni Yasa’da “kişilik hakları saldırıya uğrayan” ifadesi kullanılmaya devam edilmiştir. Borçlar Yasası, Medeni Yasa’nın ayrılmaz bir parçasıdır. Birbirini tamamlayan iki yasanın, aynı konuda birbirinden tamamen farklı kavramlar ve tabirler kullanmasının terim kargaşasına neden olacağını takdir edersiniz.

Aynı hata tasarının 58’inci maddesinde, hem maddenin kenar başlığında hem de içeriğinde de yapılmıştır. 56’ncı maddenin ikinci fıkrasında “ağır bedensel zarar” ifadesi yerine “bedensel bütünlüğün ağır bir şekilde ihlal edilmesi veya ölüm hâlinde” ifadesi kullanılmalıdır diye düşünüyoruz. Zira bu fıkrada yakınların zararı bedensel bütünlüğün ağır bir şekilde ihlal edilmesi hâlinde gündeme gelecektir. Bu fıkrada saldırıya uğrayan yakınlarının manevi tazminat talep edebilmelerinin sebebi saldırıya uğrayanın ağır bedensel zararı değil bedensel bütünlüğün ağır ihlalidir.

Onun için, değerli arkadaşlar, tasarının 56’ncı maddesinin ikinci fıkrasıyla, bedensel bütünlüğün ağır bir şekilde ihlal edilmesi hâlinde saldırıya uğrayanın yakınları için de manevi tazminat talep edilme olanağı getirilmiştir. Bu değişiklikle, yürürlükteki Borçlar Yasası’nın 47’nci maddesindeki ölüm hâlinde ölenin yakınlarının manevi tazminat talep edebilme olanağı, bedensel bütünlüğün ağır bir şekilde ihlal edilmesi için de kabul edilmiştir. Böylece, 47’nci maddedeki “ölüm hâlinde yansıma yoluyla zarar” bedensel bütünlüğün ağır ihlali için de genişletilmiştir. Bu çözüm tarzı doğru ise aynı çözümün bedensel bütünlüğün ihlali dışında diğer kişisel varlıkların ağır ihlali için de kabul edilmelidir.

Bir kimsenin bir kazada ağır yaralanması neticesinde yakınlarının duyduğu acı ve ıstırap, aynı kişiye ağır hakaretlerin yapılması neticesinde de duyulacaktır kuşkusuz. Hatta bazen, ikinci durumda duyulan acı ve ıstırap daha da büyük gözükmektedir.

Bu nedenle 56’ncı maddenin ikinci fıkrasındaki çözüm korunacak ise 58’inci maddeye ikinci fıkra eklenmeli “Kişilik haklarının ağır bir şekilde ihlal edilmesi hâlinde zarar görenin yakınları da aynı talepte bulunabilir.” hükmü kabul edilmelidir. Böylece, bir hukuki bütünsellik de sağlanmış olur diye düşünüyoruz.

Yine 58’inci maddenin ikinci fıkrası, yürürlükteki Borçlar Yasası’nın 49’uncu maddesinin üçüncü fıkrasını Türkçeleştirmek suretiyle tekrar etmekte ve yürürlükteki hükümdeki “…basın yolu ile ilanına da hükmedilir.” ifadesi yerine “…yayımlanmasına hükmedilir.” ifadesi kullanılmıştır. Bu değişiklik sonucu mahkeme kararının basın yoluyla yayınlanmasının şart olmadığı düşüncesi ortaya çıkabilir. Zira sadece “yayımlanma” sözcüğü basın dışındaki araçlarla da yayımını kapsar. Bu nedenle yürürlükteki maddede de olduğu gibi tasarıda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – …“bu kararın basın yoluyla yayınlanmasına hükmedilebilir.” şeklinde düzeltilmesi gerektiğini öneriyoruz.

Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; kuşkusuz yaşamın her alanında hukukun her dalı herkes için lazımdır. Özellikle çağcıl hukuk da toplumsal barışa hizmet ettiği ölçüde anlam kazanır. Onun için bundan böyle siyasi parti genel başkan ve yöneticilerinin hiçbir hukuksuzluğun ve hiçbir suç odağının ne savcılığına ne de avukatlığına soyunmaması dileğiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Karar yeter sayısı.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım, aynı zamanda karar yeter sayısı da arayacağım:

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur, saat 20.00’ye kadar birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati:19.06

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Tasarı’nın 56’ncı maddesi üzerinde verilen Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve aynı zamanda karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… (MHP sıralarından “Yok, yok” sesleri)

Elektronik cihazla oylama yapacağım.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

57’nci maddenin başlığını okutuyorum:

2. Haksız rekabet

MADDE 57-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısının 57. maddesinin

“2. Haksız Rekabet

Madde 57- Gerçek olmayan haberlerin yayılması veya bu  tür ilânların yapılması ya da dürüstlük kurallarına aykırı diğer eylemlerde bulunulması yüzünden müşterilerini yitirme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu eylemlere son verilmesini ve kusurun varlığı hâlinde zararının giderilmesini isteyebilir.

Ticarî işlere ait haksız rekabet hakkında Türk Ticaret Kanunu hükümleri saklıdır.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Turgut Dibek

Halil Ünlütepe

 

Mersin

 

Kırklareli

Afyonkarahisar

 

Atila Emek

 

Ali İhsan Köktürk

Kemal Demirel

 

Antalya

 

Zonguldak

Bursa

 

Şevket Köse

 

 

İsa Gök

 

Adıyaman

 

 

Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 57. Maddesinin tasarıdan çıkarılarak madde numaralarının bu düzenlemeye göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

 

Mehmet Şandır

Rıdvan Yalçın

 

Konya

 

Mersin

 Ordu

 

Behiç Çelik

 

Beytullah Asil

Mustafa Enöz

 

Mersin

 

Eskişehir

Manisa

 

 

 

Osman Ertuğrul

 

 

 

 

Aksaray

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Enöz konuşacaklar.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mustafa Enöz, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Enöz. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunun Tasarısı’nın 57’nci maddesiyle ilgili olarak vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Gerekçede de belirttiğimiz üzere, konu, Ticaret Kanunu’nda zaten düzenlenmiş ve tacir olsun veya olmasın her olaya uygulanmakta olup Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş olması sebebiyle de zaten haksız rekabet ticari iş niteliğindedir. Ayrıca Borçlar Kanunu’nda düzenlenmesi hem de mevcut düzenlemeden zayıf şekilde düzenlenmesinin uygun olmadığı… Aynı konunun birçok kanunda düzenlenmesi kanun yapma tekniği bakımından da isabetli değildir.

Maddede ticari işler için Ticaret Kanunu hükümleri uygulanacağı öngörülmüş olmakla birlikte, Ticaret Kanunu’na göre, Ticaret Kanunu’nda düzenlenen bütün işler ticari iş niteliğinde olup bu sebeple tüm haksız rekabet hâlleri de ticari iştir. O hâlde bu maddenin uygulama alanı kalmamaktadır. Zaten yasa tasarısında, özel yasalardaki ve diğer bazı yasalardaki düzenlemeler hiç gereği yokken Borçlar Yasa Tasarısı kapsamına alınmış, böylece her derde deva yasa anlayışı sergilenmiştir. Ayrıca, çeşitli ülke yasalarından yararlanılmak suretiyle yasanın belli bir sisteme sahip olması da engellenmiştir.  Bir yasa çalışmasında değişik ülke yasalarından kısmi alıntılar yapılması yasanın bir sistemden yoksun olmasına yol açmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu arada 2010 yılı bütçesinin 50 milyar TL açık vereceği belli olmuştur. Hükûmet bu açıkları kapamanın yolunu yine milletin sırtına yüklemekle çözme yolunun gayreti içerisindedir. Hiçbir reel tedbir alınmadan, hiçbir üretime teşvik düzenlemesi yapılmadan doğrudan doğruya en kolay yol olan zam sağanağı önümüzdeki yıl milletimizi beklemektedir. Öyle anlaşılıyor ki iğneden ipliğe yapılacak zamlar, zaten açlık ve sefaletle mücadele eden halkımızın sırtına bir kambur daha yükleyecektir.

Ülkemizde gelir dağılımı bozulmuş, aşağı yukarı bütün sektörler yok olma sürecine girmiş, esnafımız, sanatkârımız siftah yapamadan dükkânını kapatır… Akşam evine götüreceği ekmeğini kazanamayan bu kesim bir de ayrıca icra takibi ve cezaevleriyle karşı karşıya kalmışlardır.

Tarım sektörüne bakacak olursak, aynı felaketi onlar da yaşamaktadır. AKP hükûmetleri döneminde her türlü korumacılıktan mahrum edilen üreticilerimiz üretemez ve karnını doyuramaz hâle gelmiş, borç batağına sürüklenmişlerdir. Şimdi de daha ucuza temin ettiği “kırsal motorin” olarak bilinen ve kükürt oranı yüksek fiyatı düşük motorin ile kükürt oranı düşük fiyatı yüksek euro dizel üzerindeki ÖTV’nin yeniden ele alınması üzerinde durulmaktadır. Başlangıçta kırsal kesimin desteklenmesi amacıyla ÖTV’si düşük tutulan kırsal motorinin ÖTV’leri eşitlenmek suretiyle çiftçinin en büyük temel girdilerinden olan mazota da böylece, büyük oranda zam yapılarak çiftçi bir kez daha mağdur edilecektir.

Sayın milletvekilleri, üreticilerimizin perişanlığı ve çaresizliği sürüp giderken, son olarak Türkiye gıdada genetik bir endişeyi taşımaktadır. Genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili Tarım Bakanlığı yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi, GDO’lu ürünlerin ithalatına resmî olarak izin verilmesinin sağlık açısından riskine dikkat çekiyor, öncelikle risk analizlerinin yapılması gerektiğini buradan bir kez daha ifade ediyoruz.

Konunun uzmanlarının yaptıkları çeşitli açıklamalarda mısır, soya, pamuk, kolza genleriyle oynanmış bitkiler arasında ilk sırada yer almaktadır. Bunlardan üretilen ürünler GDO’lu olma riski taşıyor. Bu dört üründe de dışa bağımlıyız.

Mısır ve soyadan üretilen yağ, un, nişasta, glikoz şurubu, sakaroz, fruktoz içeren gıdalar, bisküvi, kraker, pudingler, çorbalar, mısır ve soyayı yem olarak tüketen tavuk ve benzeri hayvanlardan elde edilen gıdalar, hazır mamalar, sıvı yağlara kadar sekiz yüz çeşitli ürün sayabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Enöz, lütfen tamamlayınız.

MUSTAFA ENÖZ (Devamla) – GDO’lu ürünlerin sağlığa zararları olmadığı kanıtlanıncaya kadar işlenmesi ve tüketime sunulması izne tabi olmalıdır. Yapılan bir araştırmada Türkiye’nin her yerinden toplanan 51 hayvan yeminden 50’sinde genetiği değiştirilmiş soya çıkmıştır. Bu da bize bir şeyler anlatmalıdır diye düşünmekteyim.

Sayın milletvekilleri, Borçlar Kanunu Tasarısı’nı görüşürken yukarıda bir kısmına değindiğim halkımızın sıkıntıları sürüp gitmektedir. Bu sıkıntıları göz ardı edemeyiz, etmemeliyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle önergemizin kabulü yönünde oy kullanmanızı bekler, yüce heyete saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Enöz.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısının 57. maddesinin

“2. Haksız Rekabet

MADDE 57- Gerçek olmayan haberlerin yayılması veya bu  tür ilânların yapılması ya da dürüstlük kurallarına aykırı diğer eylemlerde bulunulması yüzünden müşterilerini yitirme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu eylemlere son verilmesini ve kusurun varlığı hâlinde zararının giderilmesini isteyebilir.

Ticarî işlere ait haksız rekabet hakkında Türk Ticaret Kanunu hükümleri saklıdır.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

                                                                                        Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin söz talebi vardır.

Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli üyeler; ekonominin günden güne kötüleştiği, hukuksuzluğun günden güne arttığı bir dönemde Borçlar Kanunu’nu görüşüyoruz. Elbette, bir temel yasa. Bu temel yasanın ivedilikle görüşülmesinde yarar da var ama Türkiye’deki hukuksuzlukların yoğunlaşması nedeniyle, hukukla ilgili bir yasal düzenlemede gördüğümüz bazı eksiklikleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde paylaşma ihtiyacı duyuyoruz.

Örneğin, Sayın Bakan geçenlerde bir otelde düzenlenen Yargı Reformu Stratejisi Değerlendirme Sempozyumunda basın mensuplarının sorusu üzerine “Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 252’nci maddesinde uygulama imkânı bulunan (c) fıkrasına dayalı olarak Silopi Mahkemesi hâkimi, oradaki güvenlik birimlerinin talebi üzerine Silopi Gümrük Kapısı’na gelerek sorgu işlemini orada yapmıştır.” diyor. Bunu söyleyen kim: Adalet Bakanı. Peki, 252’nci maddenin (c) bendi ne diyor: “Mahkeme, güvenliğin sağlanması bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına karar verebilir.” Kim karar verir: Mahkeme. Sayın Bakanın açıklaması ne: “Güvenlik birimlerinin talebi üzerine...” Yani yargıçlar güvenlik birimlerinin emir ve talimatıyla hareket eder bir hâle geliyor. Sayın Bakan bu açıklamasını yalanlamadı, tekzip etmedi. Bu, şunu gösteriyor: Bugün, hukuk dışı uygulamalarınızın tümünün arkasında emniyet güçlerinin yaptığı marifetleri görüyorsunuz. Sayın Bakan, zaman zaman hukukta hataya düşebilirsiniz ama Bakanlıkta yetkililer vardır, yasanın yorumlanmasıyla ilgili size bilgi aktarmaları gerekir, öyle söylemek istiyorum ve bu Ceza Muhakemeleri Kanunu 2004 yılında yürürlüğe girdi. Daha geçen gün, Mecliste bir soru üzerine, başka bir kişinin yargılanmasında örnek verdiniz.

Mecellede bir hüküm vardır: ”Suimisal emsal olmaz.” Adalet Bakanlığının asli görevi hukuku uygulamak ama hukuksuzluğun kaynağı Adalet Bakanlığı. Örneğin -geçen gün Sayın Bakan da bu konuyu kabul etti- Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, işte, bazı yargıç ve savcıların Ergenekon soruşturmasıyla birleştirilerek yargılanması; bu nedenle İstanbul Cumhuriyet Savcılığına yazı yazıyor. Nasıl yazar bunu Ceza İşleri Genel Müdürü? Yetkisi var mı? Hiç bunu düşündük mü? Örneğin, Anayasa’nın 138’inci maddesi aynen şunu der: “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Sayın Bakan, bu Genel Müdür hakkında ne yaptınız? Bir şey yapmadıysanız, bunu kabul etmek demek, hukuksuzluğun kaynağının Adalet Bakanlığı olduğunun tarafınızdan kabul edilmesidir. İstifa edin! Türkiye Cumhuriyeti’nde hiçbir Adalet Bakanı bu duruma düşmedi. Adalet Bakanlığı bu kadar hukuksuzluğun kaynağı olmadı. Bu nedenle, bugün biz burada borçların geneli üzerinde durmuyoruz, önce hukuk devleti. Kanunların asıl uygulanabilmesinin temel olgusu Adalet Bakanlığından geçer. Belki, Sayın Başbakanı tatmin edebilirsiniz ama hukukta özgür bireyi yaratmak zorundasınız. Siz, kul yaratmak istiyorsunuz, tebaa yaratmak istiyorsunuz. Hâlbuki, kulluk da tebaalık da cumhuriyetle birlikte sona erdi. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu yargıçlar, bu savcılar, size boyun eğmek zorunda değil; yurttaş, iktidarınıza boyun eğmek zorunda değil. Siz belki, Sayın Başbakanı tatmin etmek için ona boyun eğebilirsiniz, Sayın Başbakanın iç olgularını tatmin edebilirsiniz ama bu hukuksuzluğun bu kadar yaygın olduğu bir dönemde, “Türkiye Cumhuriyeti’nde acaba Adalet Bakanı var mı?” diye zaman zaman kendi kendimize soruyoruz.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Karşında!

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Dilerim Adalet Bakanı olur, dilerim Adalet Bakanı olur! Adalet Bakanı olduğu gün yapacağı tek bir şey vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen tamamlayınız.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Orada oturuyor koç gibi.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Hakikaten koç gibi.

Sayın Bakan, koç gibisiniz. Öyle söylüyorlar, koç gibi. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Ünlütepe

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Aslan gibi, aslan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu hukuksuzlukların hesabı sorulur, bu hukuksuzlukların hesabı sorulur ve bu Adalet Bakanlığındaki bürokratlara sesleniyorum: Hukukun dışına çıkmayın, hukuk dışı davranışlara ön kol olmayın. Ayarladığınız Teftiş Kurulundaki 3 müfettiş, 4 müfettişle bu işi yürütebileceğinize inanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Hukukçular, bu ülkede hukuk devletinin gerçekleşmesi için üzerine düşen görevi yapacaktır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri de hukuk devletinin gerçekleşebilmesi için üzerimize düşeni yapacağız. Hem de size rağmen yapacağız ve başaracağız. Bunda hiçbir endişem yok.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Yargı bağımsızdır.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Şimdi, örneğin, burada diyor ki: “İletişimin tespiti.”

Sayın Bakan, Türk Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 135/6’ncı maddesinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, teşekkür ediyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, bir cümleyle bağlıyorum…

BAŞKAN – Sürenizi verdim Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bir cümleyle bağlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, altı dakikayı önergeyle ilgili konuşsaydınız çok şey ifade ederdiniz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, mümkün olduğu kadar efendim…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Hayır, ben size sadece şunu söylüyorum…

BAŞKAN – Bugün hiç yapmadım Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben sizi dinliyorum, siz de beni dinleyeceksiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Israrcı olmayın Sayın Ünlütepe. Vermeyeceğim Sayın Ünlütepe. Lütfen… Teşekkür ediyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben sizi dinliyorum, siz de beni dinleyin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Söyleyin, dinliyoruz zaten.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Eğer veriyorsanız bağlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Süreniz tamamlandı, dinlemek zorunda değilim Sayın Ünlütepe. Dinliyoruz zaten. 70 milyon Türk milleti sizi dinliyor.

Buyurun Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Eğer Sayın Başkan birazcık sabretseydi bu konuşmamı önergeyle bağlayacaktım. (AK PARTİ sıralarından “Aaa!” sesleri)

BAŞKAN – Altı dakika sabrettim Sayın Ünlütepe. Teşekkür ediyorum.

RECEP KORAL (İstanbul) – Otursana kardeşim!

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bitmedi, çünkü peşin hükümlüsünüz Sayın Başkan.

RECEP KORAL (İstanbul) – Sayın Milletvekili, hukuka uy, Meclis hukukuna uy.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler...

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, peşin hükümlüsünüz.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler...

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Peşin hükümlüsünüz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, peşin hükümlüsünüz.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, böyle bir usulümüz yok.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, peşin hükümlüsünüz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Ünlütepe, siz de her seferinde aynı şeyi tekrar etmeyin, herkes biliyor zaten.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen yerinize oturur musunuz.

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Siz de hukukçusunuz, siz de saygı duyun İç Tüzük’e.

BAŞKAN – Televizyonlarının başında bizi seyreden Türk milleti kimin peşin hükümlü olup olmadığı kararını veriyor Sayın Ünlütepe. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Doğru söylüyorsunuz.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Halil Bey, gel, gel… Bir dahaki maddede konuşursun, gel.

BAŞKAN – 58’inci maddenin başlığını okutuyorum:

3. Kişilik hakkının zedelenmesi

MADDE 58-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum ilginize. Yakışıyor size Başkan, yakışıyor! (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Türk Borçlar Kanunu Tasarısı"nın 58. Maddesinin  madde başlığının “Kişilik hakkının ihlali” olarak düzeltilmesini,

1. fıkrasında yer alan "zedelenmesinden" ibaresi yerine "ihlal edilmesinden" ibaresinin yazılmasını,

2. fıkrasında yer alan "bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir" ibaresi yerine, “bu kararın basın yoluyla yayınlanmasına hükmedebilir” ibaresinin yazılmasını,

Maddeye metninin üçüncü fıkrası olarak, “kişilik hakkının ağır bir şekilde ihlal edilmesi hâlinde, zarar görenin yakınları da yukarıdaki taleplerde bulunabilirler.”

Hükmünün eklenmesini arz ve talep ederiz.

 

Faruk Bal

 

Mehmet Şandır

Rıdvan Yalçın

 

Konya

 

Mersin

Ordu

 

Behiç Çelik

 

Beytullah Asil

Osman Ertuğrul

 

Mersin

 

Eskişehir

Aksaray

 

 

 

Alim Işık

 

 

 

 

Kütahya

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 58. maddesinin kenar başlığındaki "kişilik hakkının zedelenmesi" ifadesinin, "kişilik hakkının saldırıya uğraması" şeklinde, madde metninin de

"Madde 58- Kişilik hakkının saldırıya uğramasından zarar gören kişi, uğradığı manevî zarara karşılık manevî ödence olarak bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu ödencenin ödenmesi yerine, başka bir giderim şekli kararlaştırabilir veya bunu ödenceye ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın basın yoluyla ilanına hükmedebilir." şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Mersin

 

Kırklareli

Zonguldak

 

Kemal Demirel

 

İsa Gök

Atila Emek

 

Bursa

 

Mersin

Antalya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili, önerge hakkında söz istemişlerdir.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 58’inci maddede verilen değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

58’inci maddenin değişiklik önergesine ilişkin gerekçelerimize çok ayrıntılı bir şekilde önergemizde yer verilmiştir, merak eden arkadaşlarımız okuyabilirler. Burada esas olarak borçlar hukuku kurumuna daha henüz girmemiş, tam oturmamış “kişilik hakkının zedelenmesi” tanımının Borçlar Kanunu’na girmiş olması nedeniyle bunun değiştirilmesini önerdik, daha ziyade “kişilik hakkının saldırıya uğraması” tanımının daha doğru olduğunu söyledik. Bu konuda zaten 56’ncı maddedeki değişiklik önergesi ayrıntılıdır.

Ben bu vesileyle hemen şunu belirtmek istiyorum: Tabii Meclis Başkanımız izin verirlerse, çekle ilgili de düşüncelerimizi söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, hukuksuzluğun kural hâline geldiği bir ülkede hukuku inşa etme görevinin başta Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli görevi olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız lazım. Çünkü, millet iradesinin tecelli ettiği en yüksek organ Türkiye Büyük Millet Meclisiyse eğer, bu ülkede de hukuksuzluklar kural hâline gelmişse, buna öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi karşı çıkacak ve dolayısıyla da Türkiye Büyük Millet Meclisinin her üyesi buna karşı çıkmak durumundadır. Bundan rahatsız olmamak gerekir. Aksine, hukuksuzluklara karşı çıkmak bence saygı duyulması gereken bir tavırdır. “Yok gündemle ilgili değildir, gündemle ilgidir, yok şununla ilgilidir, yok bununla ilgilidir.” gibi birtakım suni şeylerle insanların söz haklarını kesmek  doğru değildir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bakın burada çok ciddi bir Kanun’u görüşüyoruz, Borçlar Kanunu. Tabii, ben üçüncü bölüm üzerindeki görüşlerimi açıklayacağım, bu kanunun neden ihtiyaç hâline geldiğini, o konuda  düşüncelerimi söyleyeceğim ama bugün toplumun temel ihtiyacı olan bir durum söz konusu. Bugün gerçekten toplumda çek mağduru denilen karşılıksız çek keşide etme suçundan dolayı hapse girmiş, evinden barkından ayrı yaşayan hatta kaçak durumda yaşayan insanların durumu sizin içinizi hiç acıtmıyor mu?

Şimdi, çekle ilgili olayı, ekonominin dalgalanmaması adına karşılıksız çek keşide etme suçunu savunmak mümkün mü? AKP’deki hukukçu arkadaşlarıma soruyorum: Bu karşılıksız çek keşide etme suçunu getirmeye çalışan ceza hukuku hocasını komisyonda sordum. Hatta Türk Ticaret Kanunu’nun Bilim Komisyonu Başkanı Ünal Tekinalp’in geçen gün Dünya gazetesinde bir beyanatı var: Karşılıksız çek keşide etme suçunun “çağ dışı” olduğunu söylüyor.

Şimdi değerli arkadaşlarım…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne zaman konuldu bu suç?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ne zaman konulduğunu açar okur, bakarsın; sağa sola laf atacağına bunlara bakarsın. Biraz da böyle sağa sola şey yapacağına biraz okuyacaksınız. Madem milletvekili oldunuz okuyacaksınız.

Değerli arkadaşlar, bakın, bakın değerli arkadaşlar…

RECEP KORAL (İstanbul) – Sen biliyor musun onu?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) –  Dinlersen anlatırım, sen öğrenirsin.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, Türk Ticaret Kanunu’nda çek tanımlanmıştır. Çek, Türk Ticaret Kanunu’nda kayıtsız ve şartsız olarak belirli bir bedelin ödenmesi emrini içerir. Bono ise kayıtsız ve şartsız olarak belli bir bedelin ödenme taahhüdünü içerir. Yani her ikisi de Türk Ticaret Kanunu’nda tanımlanmış kambiyo senedi niteliğindedir. Birisi, taksitli ve vadeli alışverişin ödeme aracıdır yani bono. Diğeri ise, çek ise nakit yerine geçen hemen ödeme dediğimiz bir araçtır. Uygulamada çekin sanki taksitli veya uzun vadeli bir alışverişin aracı olarak kılınmış olması Yasa’nın çeke tanıdığı, yüklediği yükten daha fazla bir yükün yüklenmiş olması alışılmış, kural hâline getirilmiş. Şimdi, çeki biz Türk Ticaret Kanunu’ndaki anlamını çekmeye çalıştığımızda, oradaki görevini yüklemeye çalıştığımızda, çekin ekonomiyi allak bullak edeceği söyleniliyor.

Şimdi, bu Komisyon, Adalet Komisyonu Başkanı dâhil, Adalet Bakanlığı dâhil -yanılmıyorsam- karşılıksız çek keşide etme suçunun suç genel teorisi içerisinde yeri olmadığını, modern ceza hukuku içerisinde yeri olmadığını kabul ediyorlar ancak Ali Babacan Beyefendi, istemediği nedenle karşılıksız çek keşide etme suçunun suç olmaktan çıkarılmaması gerektiğini düşünüyorlar. Gerekçe ne? Gerekçe, ekonomide dalgalanmalar olmasın.

Değerli arkadaşlarım, çekin alacağın tahsilini garanti altına alma gibi bir fonksiyonu yoktur. O zaman bononun alacağını nasıl garanti altına alacaksınız? Hatta çekten ve bonodan daha kuvvetli bir belge niteliği taşıyan mahkeme ilamına bağlı alacağı nasıl garanti altına alacaksınız?

Şimdi, burada düşünülmesi gereken şey şudur…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – 1985 yılına kadar Çek Kanunu yoktu yani karşılıksız çek keşide etme diye bir suç tanımlanmamıştı. Peki, 1985 yılına kadar bu ülkenin ekonomisi yok muydu, ülke allak bullak mı oldu? 1985 yılında bu Çek Kanunu çıkarıldı, üç kez değişiklikler yapıldı, sorun çözüldü mü değerli arkadaşlarım? Sorun çözülmedi. Demek ki mesele, ceza getirmek değildir. Bugün, Şili, Bolivya ve Arjantin dışında hiçbir modern ülkede, çağdaş ülkede karşılıksız çek keşide etme suçu yoktur.

Bakın, bugün, Yargıtay 10. Ceza Dairesinde 2008 yılından devreden dosya sayısı 25.683 olmuş, 2009 yılında karara bağlanan 12 bin olmuş, 2009 yılında gelen dosya 9.579. Şu anda -tabii temmuz ayı rakamları bunlar, Sayın Bakanlık öyle verdi- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bekleyen, hâlâ inceleme bekleyen dosya sayısı 58.188.

Değerli arkadaşlarım, mahkemeler keza öyle, 81.540 dosya karara bağlanmış, temyiz edilmemiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – 170.608 dosyada hâlen yargılama devam ediyor.

Şimdi, ekonomi allak bullak olacak gerekçesiyle -hiç de doğru bir gerekçe değil- bunda ısrar etmek doğru değildir. Karşılıksız çek keşide etme suçu suç olmaktan çıkarılarak Çek Kanunu Meclise getirilmelidir, acilen getirilmelidir, halkın beklentisi karşılanmalıdır diye düşünüyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Türk Borçlar Kanunu Tasarısı"nın 58. Maddesinin  madde başlığının “Kişilik hakkının ihlali” olarak düzeltilmesini,

1. fıkrasında yer alan "zedelenmesinden" ibaresi yerine "ihlal edilmesinden" ibaresinin yazılmasını,

2. fıkrasında yer alan "bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir" ibaresi yerine, “bu kararın basın yoluyla yayınlanmasına hükmedebilir” ibaresinin yazılmasını,

Maddeye metninin üçüncü fıkrası olarak, “kişilik hakkının ağır bir şekilde ihlal edilmesi hâlinde, zarar görenin yakınları da yukarıdaki taleplerde bulunabilirler.”

Hükmünün eklenmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Alim Işık, Kütahya Milletvekili…

Buyurun Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlarım.

Senaryo aynı, Komisyon Başkanı katılmıyor, Sayın Bakan katılmıyor, dolayısıyla burada ne söylersek söyleyelim, hangi doğruyu sizinle paylaşırsak paylaşalım sonucun değişmeyeceği baştan belli olsa da biz doğruları söylemeye devam edeceğiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu defa değişecek gibi.

ALİM IŞIK (Devamla) – Bu defa değişeceğe benziyor. Sayın Bakan ile Sayın Komisyon Başkanı umarım bu haklı gerekçelerle önergemizi destekler, dolayısıyla siz değerli milletvekilleri de bunu onaylarsınız.

Değerli milletvekilleri, biraz önceki 51’inci madde üzerinde yaptığım konuşmada mikrofon kapandığı için tamamlayamadığım son bölümü öncelikle sizlerle tekrar paylaşmak istiyorum.

Benden önceki çok değerli hatiplerin de dile getirdiği gibi, bugün ülkemizin en büyük sorunlarından birisi yaklaşan mübarek Kurban Bayramı öncesinde bayramı evinde geçiremeyerek cezaevinde çek suçlusu olarak yatan insanların ve memleketini, kaçarak hapishaneye girmemek için terk etmiş insanların dramıdır. Sayın Adalet Bakanına buradan bir kez de ben sesleniyorum: Bu insanlara bayram öncesinde, bir sorumluluk anlayışı içerisinde, bir müjde verebilecek misiniz?

İkincisi: Son dönemde, özellikle AKP İktidarı döneminde icra müdürlüklerinin sayısı ne kadar yükselmiştir? Son iki yılda yeni kurulan icra müdürlükleri hangi illerde ve sayı olarak nereye yükselmiştir?

Bunun bir anlamı var: Bu ülkede, insanlar, borçlarını zamanında ödeyemedikleri için -ki hepsi iyi niyetli esnaf, tüccar, sanayici, çiftçi ama ellerinde olmayan nedenlerle yaşanan ekonomik krizin çok ciddi etkileri sonucunda- bu noktaya gelmişlerdir. Bunun da kamuoyu tarafından mutlaka cevabının verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Diğer yandan, 2009 yılının ilk yarısında yeni kurulan şirket sayıları geçen yıla göre yüzde 21 oranında azalmış, diğer taraftan kapanan şirket sayıları da yüzde 2,5’luk bir artışla 6 bini aşmıştır. Her işletmede çalışan birkaç insan düşünüldüğünde işsizliğin ve gelinen noktanın ne kadar ciddi olduğunu bu rakamlar da bir kez daha teyit etmektedir.

Yine aynı dönemde inşaat sektöründe ciddi anlamda gerileme ortaya çıkmış, inşaat ruhsatları sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10 azalmıştır.

Dış borç anapara ve faiz ödemeleri de 2009’un ilk sekiz aylık döneminde 7,6 milyar TL’yle geçen yıla göre yüzde 31 oranında azalmıştır. Yani ülke geçen yıl daha iyi dış borç ve faiz ödemesi yapabilirken bu sene bunu da yapamamıştır. Önümüzdeki yıllar, ödenmeyen bu borçların ödeneceği düşünüldüğünde, daha zor geçeceğe benzemektedir.

Yine, 2009’un ilk sekiz aylık döneminde taşıt kredilerinde yüzde 27 oranında azalmaya karşın, kredi kartları tutarında yüzde 10, tüketici kredileri toplamında da yüzde 2’ye yakın artış söz konusudur.

Çok dramatik verilerden birisi de, tasfiye olunacak tüketici kredileri yüzde 183, kredi kartları tutarı ise yüzde 88 artışla 4 milyar TL’ye dayanmıştır. Bunlar bu ülkenin gerçeği. Peki, kazanan olmamış mı? Kazananlar var. Bu dönemde en büyük kazancı, yüzde 25’lere varan artışla yabancı para kredilerinin verildiği mevduat bankalarıdır. Yani bankalar kazanmış, bu ülkenin suçsuz, günahsız evlatları batmıştır.

Değerli milletvekilleri, önergemizde, Sayın Kâtip Üyemizin de okuduğu şekliyle, birkaç önemli konuyu sizlere, düzeltme amacıyla sunduk. Bunlardan birisi “zedelenmesinden” ifadesi yerine “ihlal edilmesinden” ifadesini öneriyoruz. Çünkü “hakkın zedelenmesi” deyimi isabetli bir deyim değil, buna karşın “hakkın zedelenmesinden” çok, “hakkın ihlal edilmesinden” söz edilmektedir. Yaşayan Türkçede bu kavram daha yaygındır. Bu nedenle birinci fıkrada bu değişikliği önerdik.

İkinci fıkrada yaptığımız önerinin gerekçesini şöyle söyleyebilirim: Tasarının 49’uncu maddesindeki gibi burada da basın yoluyla yayın vurgulanmalıdır. Yayının nasıl yapılacağı mevcut tasarıda belirtilmemiştir. Basın yoluyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen tamamlayınız.

ALİM IŞIK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aksi takdirde, kararın nasıl yayınlanacağı düzenleme dışı kalmış olacak. Kararın basın yoluyla yayımı, kontrollü ve denetime elverişli olması bakımından önem arz etmekte. Bu da son derece olumlu bir katkı olarak değerlendirilmelidir.

Üçüncü fıkradaki değişiklik talebimizde, kişilik hakları ihlal edilenlerin yakınları için de talep hakkı tanınması, yine, tasarının 56’ncı maddesindeki düzenlemeye paralel bir düzenleme olacaktır. Bunun da kabul edileceğini umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bal, Sayın Vural, Sayın Enöz, Sayın Durmuş, Sayın Ural, Sayın Torlak, Sayın Çelik, Sayın Korkmaz, Sayın Özkan, Sayın Asil, Sayın Bal, Sayın Tankut, Sayın Yunusoğlu, Sayın Işık, Sayın Varlı, Sayın Paksoy, Sayın Akcan, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Bukan, Sayın Çalış, Sayın Uzunırmak.

Evet, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Bal ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 58’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

59’uncu maddenin başlığını okutuyorum:

4. Ayırt etme gücünün geçici kaybı

MADDE 59-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 59. Madde metninin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Madde 59- Kendi kusurlu davranışı ile ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür.

 

Faruk Bal

 

Mehmet Şandır

Rıdvan Yalçın

 

Konya

 

Mersin

Ordu

 

Osman Ertuğrul

 

Beytullah Asil

Behiç Çelik

 

Aksaray

 

Eskişehir

Mersin

 

 

 

Murat Özkan

 

 

 

 

Giresun

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 59. maddesinin kenar başlığındaki ifadenin “Ayırt etme gücünün geçici kaybı hâlinde sorumluluk” şeklinde, madde metninin de;

Madde 59- Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak, ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını kanıtlarsa sorumluluktan kurtulur.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Mersin

 

Kırklareli

Zonguldak

 

Atila Emek

 

İsa Gök

Kemal Demirel

 

Antalya

 

Mersin

Bursa

 

Şevket Köse

 

 

Ramazan Kerim Özkan

 

Adıyaman

 

 

Burdur

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde Adıyaman Milletvekili Şevket Köse söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 59’uncu maddesi üzerine verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, konuştuğumuz tasarı Borçlar Kanunu’nu ilgilendiriyor ancak kimi maddeleri siyasi yaşamla da doğrudan ilgili görünmektedir. Bu tasarının bir de siyasi temsil yetkisi vardır. İşte bu Hükûmet bu temsil yetkisini kaybetmeye başlamıştır.

Değerli arkadaşlar, özellikle isimlerine bile karar verilemeyen ve ismi sürekli değişen ve üst üste seslendirilen açılımlar bu Hükûmete yaramamıştır. Bakınız “açılım” adı altında Alevilerle ilgili çok sayıda çalıştay yapıldı. Çalıştay yetmedi iftar yemekleri verildi ama görüyoruz ki ortada henüz somut bir sonuç yok.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Alevilerin sorunlarını sürekli Meclis gündemine getirmekteyiz. En son cemevlerine yasal statü tanınması için kanun teklifi verdim. Bu yasa teklifiyle “Cemevlerine yasal statü verilsin.” dedik, Genel Kurulda konuştuk, yetmedi basın açıklaması yaptık. Sonuç ne oldu, hepiniz biliyorsunuz. Çalıştayları yapan ve açılımlara açılımlar ekleyen Hükûmet teklifimize “Hayır” dedi. Açıkçası, Hükûmet Alevilerin hakkı olan her konuda kaçak güreşiyor ve art niyetli davranıyor. Sizleri ve Hükûmeti samimi olmaya davet ediyorum. 

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin bu ayak oyunlarına aldanmayan yüz binlerce Alevi yurttaşımız 8 Kasım Pazar günü Kadıköy Meydanı’nda haykırdı ve ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlık hakkı için 8 Kasım günü kalbimiz Kadıköy’de çarptı ve çarpmaya devam edecektir. Aslında iktidarın bu mitingden ders alması gerekir ve Alevilerin isteklerinin göz ardı edilemeyeceğini de bilmelidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak onların haklı davalarında daima yanlarında olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin sadece açılımlarına değil sosyal güvenlik alanında da yarattığı tıkanmalara da dikkatinizi çekmek istiyorum. Hükûmet özellikle son günlerde düzenlediği Sosyal Güvenlik Kurumu tebliğleriyle halkımızın sağlığıyla oynayarak sosyal devlet uygulamasını yok etmektedir. Şöyle ki: “Muayene parası” adı altında çeşitli paralar toplanmaktadır. Yani “Paranız varsa doktora gidin.” diyor Hükûmet. Sorarım size, bu mu sosyal devlet sayın milletvekilleri? Bu muayene ücretlerinin bir kısmı eczanelerce toplanmaktadır. İktidar bu nedenle eczacılarla yurttaşları karşı karşıya getiriyor. Açıkçası, eczanecileri devletin ve iktidarın tahsildarı durumuna getirdiniz. Eczacılar bu durumdan şikâyetçidir. Her zaman olduğu gibi, iktidar bu şikâyetlere karşı kulaklarını tıkamıştır.

Değerli arkadaşlar, yapılan uygulamalar hastanın aleyhine, eczacının aleyhine, ilaç şirketlerinin de aleyhine. Peki, kimin lehine? Hükûmet bu uygulamalarla kimi düşünüyor, kimin iyiliğini istiyor? Hükûmet “Tasarruf yapacağız.” diyor.

Arkadaşlar, halkın sağlığı pahasına tasarruf olmaz. İki şeyde taviz verilmez, birisi özgürlükten, ikincisi halk sağlığından.

Evet, devlet gelir elde etmek istiyorsa Sayın Başbakanın oğlunun sattığı lüks pırlantadan ve pahalı taşlardan vergi alsın. Halkın sağlık ihtiyaçlarını kısmasın ve halkı limon gibi ezmesin, sıkmasın ve bu uygulamalara son versin.

Değerli üyeler, her gün toplumun bir kesimi Hükûmetin uygulamalarına karşı sokaklara çıkıyor. Demokratik kitle örgütleri, dernekler, sendikalar, velhasıl herkes isyan ediyor. Bunun en son örneklerinden biri, geçen hafta sonuncusu gerçekleşti, bu sefer de diş hekimleriyle sokaktaydım. Haklarını aramak için Başbakanlığa kadar yürüdüler. Ben de bir diş hekimi olarak sağanak yağış altında onlarla birlikte Başbakanlığa kadar yürüdüm.

Peki, ne istiyor diş hekimleri hiç merak ettiniz mi? Bakınız, sorunlarını anlatmak için Sayın Başbakanla tam üç yüz seksen beş gün önce görüştüler, sorunlarını anlattılar ve alternatif proje sundular ama hâlâ bir adım atılmış değil.

Sayın milletvekilleri, hastalar mağdur, hekimler mağdur, herkes mağdur ama tek memnun olan Hükûmet çünkü sorunun çözülmesi için kılını kıpırdatmıyor.

Türk Diş Hekimleri Birliği, ağız ve diş sağlığı hizmetlerine daha uygun koşullarda ulaşılabilmesi için bir proje hazırladı. Bu proje 11 Ekim 2008’de Sayın Başbakana sunuldu. Başbakanın verdiği yanıt aynen şöyle: “Muayenehaneler de ülkemizin kaynaklarıdır, yararlanılması gerekir. Vatandaşın ayağına hizmet götürülmesi bizim hizmet anlayışımızla örtüşmektedir.” Bunu diyor Sayın Başbakan.

Sayın Başbakan bu sözü söyleyeli bir yıldan fazla oluyor. Niye bir gelişme yaşanmadı diye bir diş hekimi olarak Sayın Başbakana ben de sormak istiyorum huzurlarınızda.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak buradan Hükûmete bir kez daha…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köse, lütfen tamamlayınız.

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi olarak Hükûmeti son kez uyarıyoruz: Halkın inançlarıyla oynadığınız gibi halkın sağlığıyla da oynamayınız. Diş hekimlerine verdiğiniz sözleri yerine getirin. Halkımız, hekimlerimiz ve eczacılarımız “artık yeter” deme noktasına gelmiştir. Halk artık yürümekten bıktı, halk ayaklanmak üzeredir. Bunlara bir çözüm getirmeniz gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken verdiğim önergenin kabul edilmesini diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutup, işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 59. Madde metninin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

Madde 59- Kendi kusurlu davranışı ile ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Murat Özkan Bey…

BAŞKAN – Murat Özkan, Giresun Milletvekili söz talep etmiştir.

Buyurun Sayın Özkan. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 59’uncu maddesinde bir değişiklik önergesi verdik, ben de bu önerge için söz aldım ve ayrıca, sözlerime başlamadan önce ayağa kalktığımda kendi grubumdan ve AKP Grubundan da alkışlar aldım, AKP Grubundaki arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, vermiş olduğumuz önerge, hâlâ meri olan Kanun’un 54’üncü maddesinde düzenlenmiş ve 54’üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen bir husustur. Bu husus aynen bu maddeye de, 59’uncu maddeye de yazılmış durumda.

Değerli arkadaşlar, burada, tabii, kendi kusurlu davranışından dolayı bir zarar meydana geldiği zaman bu zararın tazmini anlatılıyor. Fakat kendi kusurlu davranışının farkına varmadan ya da fiil ehliyetini ortadan kaldıran sebepleri başkasının bir tahrikiyle, etkisiyle meydana getirirse ve bunu ispat ederse tazminat yükümlülüğünün ortadan kalkmasına şamil oluyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, “Ancak ayırt etme gücünün kaybetme kusuru olmadığını ispat ederse sorumluluktan kurtulur.” kısmı bana göre fazla, çünkü aksini iddia ediyorsa iddiasının ispatıyla zaten mükelleftir. Kanun metninin daha açık, daha sarih ve daha az mevzu olması için kısaltılması gerektiğini düşünüyoruz ve önergemizi bu hususta verdik.

Değerli arkadaşlar, bu kürsüye çıkan değerli hatipler Borçlar Kanunu dışında da gündemle ilgili genellikle konuşmalar yapıyor. Ben de bununla ilgili bu hakkımı müsaadenizle kullanmak istiyorum çünkü Sayın İçişleri Bakanımızı da burada görmüşken, yüreğimi yakan bir husus, zannediyorum kendisinin de yüreğini yakıyor, değerli arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde Erzurum’da bir Musa, on üç yaşında bir çocuk kaçırıldı. İnternet kahveden kaçırıldı ve götürülerek hunharca katledildi. Hepimizin yürekleri yandı.

Değerli arkadaşlar, şimdi ne oluyor, yani böyle bir olay karşısında nasıl bir tavır almak gerekiyor? Tabii, Erzurum’daki yetkililerin, yetkili makamda bulunan kişilerin sorumluluk ilkesi gereği bir şeyler yapması lazım ama bakıyoruz ki hiçbir ses yok. Bu olay, inanın, Batı ülkelerinde olsa o kişi anında görevden ayrılır, “Ben buranın güvenliğini sağlayamıyorum.” diye istifa eder. Bu olay Doğu’da bir ülkede, örneğin Japonya’da olsa orada harakiri yapar, değerli arkadaşlar. Bu olay Türkiye’de olduğu zaman kimsenin kılı kıpırdamıyor.

Değerli arkadaşlar, İnternet kahvelerin nasıl ya da İnternet ortamında toplu kullanıcıların neler yapacağına dair bir yönetmeliğimiz var. Bu Yönetmelik’te şöyle bir hüküm var, diyor ki: “İnternet yani bu kahvelerde, toplu İnternet sağlayıcıların olduğu yerde elektronik oyun oynanmaz, oynanmak için aletler falan olmaz.” Burada, bırakın elektronik oyun oynamayı değerli arkadaşlarım, burada elektronik oyun üzerinden para kazanma müessesesi kurulmuş ve bu İnternet kahveler bütün olan biteni kayıt altına almak mecburiyetindeler ve bu kayıtları da yedi gün muhafaza etmek durumundalar. Bu çocuk aylarca burada oynuyor ve bu kayıtlar emniyete gidiyor, emniyet bunu görmüyor. Burada para kazanmak, sanal kumarlar, sanal bahisler yapılıyor. Daha sonra, çok yetenekli bir çocuk olduğu için buradan para kazanmış, bunu gören kötü niyetli insanlar hunharca katliamı burada işliyorlar ve buranın yetkililerinin hâlâ kılı kıpırdamıyor, Erzurum ayağa kalkıyor.

Değerli arkadaşlar, ben Sayın Bakanımızdan buradaki sorumlulardan hesap soracağını, onların medeni bir memur davranışı, sorumlu bir kamu görevlisi davranışı gösterememelerinin hakkını vereceğine inanıyorum. Ders olmasını istiyorum. Sorumluluk sahibi insanlar vazifelerinin müdriki olmalı, vazifelerini ifa ederken her türlü sorumluluğu yüklenmeleri gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, böyle bir olayın yaşanmasından dolayı derin üzüntü içerisindeyim. Ülkemizde, temenni ediyorum böyle bir hadise bir daha yaşanmaz. Türk polisinin, güvenlik güçlerinin görevlerini yerine getirmede gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen tamamlayınız.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Bu hassasiyeti gösteremeyenler de gerekli olgunluğu gösterip görevlerini terk etmeliler, etmeleri gerekir, örnek olması gerekiyor.

Ben, Sayın Bakanımızın da bu konuda gerekli hassasiyeti göstereceğini, konuyu müfettiş marifetiyle inceleteceğini -şurada şimdi tebessüm ediyor- belki de görevlendirdi, onu da bilemiyorum ama görevlendirilmemişse de bir an önce görevlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, önergemize gerek Sayın Bakanımız gerekse de Komisyon Başkanımız katılmadıklarını söylediler ama ben sizlerin önergemize katılmasının özel bir gösteri olarak değil, bir kanunun daha da iyi hâle getirilmesi için yapılacağına inanıyorum. Hepinize bu vesileyle selam ve muhabbetlerimi sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

60’ıncı maddenin başlığını okutuyorum:

V. Sorumluluk sebeplerinin çokluğu

1. Sebeplerin yarışması

MADDE 60-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup aykırılığına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 60. Maddesinde yer alan “bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa” ibaresi yerine, “bir kişi çeşitli sebeplere göre sorumlu olması halinde” ibaresinin yazılmasını,

“Giderim” kelimesi yerine “tazmin” kelimesinin yazılmasını arz ve talep ederiz.

 

Faruk Bal

 

Mehmet Şandır

Rıdvan Yalçın

 

Konya

 

Mersin

Ordu

 

Osman Ertuğrul

 

Behiç Çelik

Beytullah Asil

 

Aksaray

 

Mersin

Eskişehir

 

 

 

Recep Taner

 

 

 

 

Aydın

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısının 60. maddesinin kenar başlığındaki “V. Sorumluluk nedenlerinin çokluğu 1. nedenlerin yarışması hali” şeklinde madde metninin de

Madde 60- Bir kişi, değişik nedenlerle sorumlu tutulabiliniyorsa ve zarar gören kişi aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, hakim, zarar gören kişiye en iyi giderim olanağı sağlayan sorumluluk nedenine göre karar verir.”

şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

 

Turgut Dibek

Ali İhsan Köktürk

 

Mersin

 

Kırklareli

Zonguldak

 

Atila Emek

 

İsa Gök

Kemal Demirel

 

Antalya

 

Mersin

Bursa

 

 

 

Ramazan Kerim Özkan

 

 

 

 

Burdur

 

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili, önerge üzerinde söz istemişlerdir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önergeyle dilin sadeleştirilmesini talep ediyoruz. Kabul edeceğinizi zannediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Borçlar Kanunu’nu görüşüyoruz. Geçen gün sizlerle çek mağdurlarıyla ilgili gelen mesajları paylaşmıştım. Bunu duyan Konya’dan bir vatandaşımız bir mektup yazmış. O mektubu sizlerle paylaşmak istiyorum:

“Muhterem Vekilim, en içten saygılarımı arz ederim. Oğlum bir arkadaşıyla panjur imal eder, Türkiye’nin dört bir tarafına pazarlardı. Pazar paylaşımı yüzünden daha dişli rakip firmaların ayak oyunuyla battılar. Büyük balık küçük balığı yuttu. Oğlum ve şirketi iflas etti. Çeklerini ödeyemedi. On üç aydır günlüğü 100 lira karşılığında hapishanede yatıyor sanki borcundan eksilme olacak gibi.

Yetmiş bir yaşındayım. Emekli ilkokul öğretmeniyim. Kurtarabilir miyim ümidiyle, iki evim vardı, ikisini de sattım, kurtaramadım. Kalbim kan ağlıyor. Düşenin dostu da olmazmış. Meclisteki, düşenden yana konuşmanız biraz olsa da yangına su serpti. Allah razı olsun, bin kere. Demek ki düşküne sahip çıkan iyi insanlar da varmış.

Tekrar tekrar teşekkür eder, saygılarımı sunarım.

                                                                                                    Emekli ilkokul öğretmeni

                                                                                                         Seyit Gazi Dündar

                                                                                                           Meram-Konya.”

Değerli arkadaşlarım, çek mağdurlarını paylaştık. Duyarlı iktidar milletvekillerinin yarısı burada. Sizleri kutluyorum. Teşekkür ederim, gecenin bu vaktinde buradasınız. Gerçekten takdire şayan ama bu sorunları çözmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım, çek mağdurlarının sorunlarını.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bu ülkede Hükûmet yetkililerinin, bakanların, vekillerin çocukları bu kriz ortamında mağdur olmuşlar mıdır? Bir tartalım hep beraber.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Fırsata dönüştürdüler.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Ama icra takibinde olanları var mıdır? İşini kaybeden var mıdır? Bu ülkede, değerli arkadaşlarım, kırk yıl, elli yıl çalışan düzgün şirketler vardı. Bunlar şu anda iflas ediyor, batıyor, cinnet geçiriyor, intihar ediyor. Böyle bir durum sizlerin camiasında var mıdır, merak ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, zalim oldunuz, zulüm yapıyorsunuz, ah alıyorsunuz. Ben size şu dörtlüğü hatırlatmak isterim:

"Zalimin zulmünü bir ah keser/ Mâni rızk olanın rızkını Allah keser."

Takdirlerinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, ayrıca, Burdur’dan cami imamlarından zaman zaman telefonlar alıyorum. Camilerin elektrik borçları var. İktidar milletvekilleriyle iki yıldır paylaştıklarını ifade ediyorlar, “Ama ne yazık ki iktidardan umudumuzu kestik, muhalefet milletvekili olarak bu sorunumuzu lütfen dile getirin.” diyorlar.

Camilerin borçları… Demek ki, kriz teğet geçmemiş, camilerde artık para toplanamıyor çünkü oradaki 2 milyar; 1,5 milyar borç, 3 milyar borç ödenemiyor. Onun için, Sayın Hükûmet yetkililerinden, Sayın Bakanımızdan bu konuya el atmasını, camilerin elektrik borçlarının ödenmesini istiyorum.

Ayrıca, tarımsal amaçlı kullanılan elektrik… Değerli arkadaşlarım, TEDAŞ direğini vermiş, telini çekmiş, abone yapmış, elektrik saatini takmış, tarımsal sulamada elektrik kullanılıyor. Ama bu yıl bizim Burdur’umuzun -Çine’de, Sala’da, Taşağıl bölgemizde, Gravgaz bölgemizde fasulye yetiştirilir- bu bölgedeki üreticilerimizin her birine kaçak elektrik kullanımından dolayı bin lira değil, 2 bin lira değil, 3 bin lira değil değerli arkadaşlarım, 7 bin lira, 8 bin lira, 12 bin lira arasında kaçak elektrik kullandığından dolayı cezalar geldi. Hepsi icra takibinde. Geçen yıl fasulyeyi 1 YTL’den satmışlardı, bu yıl 50 kuruştan sattılar. Bakın bu elektrik fiyatlarının artmasına, mazot girdilerinin artmasına, gübre girdilerinin artmasına, tohum fiyatlarının artmasına rağmen 50 kuruştan… Demek ki kriz fasulyeye de yansımış. Perişan oldular. Onlar da bu konunun Meclis tarafından... Bu değişik yerlerde, Amasya’da da var bu sorun, Aksaray’da da var bu sorun, Isparta’da da var bu sorun, Antalya’da da var bu sorun. Sizler de paylaşıyorsunuz. Bunun çözüm mercisi burası değerli arkadaşlarım.

Tarımsal amaçlı sulamada elektriği mutlaka ve mutlaka ucuzlatmamız gerekiyor ve tekrar bu borçlar için bir yapılandırma zorunlu.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Isparta’nın camilerinin faturaları ödeniyor.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Faturalarınız tamamsa tebrik ederim, teşekkür ederim ama Burdur’da bu sorun yaşanıyor. Bölgelerinize gittiğiniz zaman imamlarınızla bu sorunu bir paylaşın değerli arkadaşlarım. Ben paylaşıyorum. Dolaşıyorum, görüyorum. Bu sorunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, lütfen tamamlayınız.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu konu o kadar ciddi ki gülmeyi gerektirecek hiçbir durum söz konusu değil. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Gidin bu feryatları, gittiğiniz zaman şöyle alanları dolaşın, köylere girin, ahırlara girin, vatandaş ne yapıyor, o inekleri nasıl sağıyor, o fasulyeyi yaz gününde nasıl topluyor, o elma soğuk hava depolarında nasıl bekletiliyor, onları bir görün temennisindeyim. Meclisimizin, bu sorunlarına çözüm getireceğine inanıyor, tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 60. Maddesinde yer alan “bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa” ibaresi yerine, “bir kişi çeşitli sebeplere göre sorumlu olması halinde” ibaresinin yazılmasını,

“Giderim” kelimesi yerine “tazmin” kelimesinin yazılmasını, arz ve talep ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Recep Taner, Aydın Milletvekili, söz istemişlerdir önerge üzerinde.

Buyurun Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar)

RECEP TAN ER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 60’ıncı maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, vermiş olduğumuz değişiklik önergesi, Türk Borçlar Kanunu’nun 60’ıncı maddesinde yer alan ifadelerin ve terimlerin düzeltilmesi amacıyladır. Tasarıda terim ve ifade birliği sağlanamamıştır. Mesela 56’ncı maddede “tazmin” ve “tazminat” kelimeleri kullanıldığı hâlde bu maddede “giderim” terimi kullanılmıştır. Dolayısıyla bu değişiklik önergesiyle, bu düzenlemenin, kanuni terimlerin uygun hâle getirilmesinin temin edilmesi sağlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, malum, Borçlar Kanunu Tasarısı’nı görüşüyoruz ve Borçlar Kanunu Tasarısı gündeme geldiğinden beri de bizlere çeşitli mailler ve telefonlar gelmektedir. Biraz önce Sayın Hatibin söylediği gibi, değişik vatandaşlarımızdan devamlı bu konuda mailler almaktayız. İşte, bir benzer konu da Ankara’dan Müjgan Deveci’den gelmiş, diyor ki: “Benim mağduriyetim, eşimin muhasebeci olmasından dolayı çalıştığı iş yerinde vekâleten imzaladığı çeklerden  dolayı. İşverenine güvenmekten başka suçu olmayan, kendi borcu olmayan borçlardan dolayı şu anda Sincan Cezaevinde cezasını çekmekte.”

Evet değerli milletvekilleri, gerçekten ülkemiz sıkıntılı bir süreçten geçmekte ve mevcut AKP İktidarı her ne kadar tozpembe tablolar çizse de ekonomi çok kötü bir durumda.

Geçtiğimiz hafta malum, aylık enflasyon oranları açıklandı. Ekim ayı aylık enflasyon oranı yüzde 2,41. Yani sizlerin emekliye, dula, yetime, şehit yakınlarına, gazilere, memurlara yıllık olarak öngördüğünüzün yarısı maalesef bir ayda gitti. Bir ayda gittiği zaman ne oluyor? Tabii ki enflasyonun böylesine yüksek olduğu bir ortamda vatandaş bu sefer borçlanmak zorunda kalıyor. Gerçi bu rakamlar gerçekten doğru mudur, yoksa bastırılmış rakamlar mıdır, enflasyon sepeti değiştikten sonra bunu anlamak da pek mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, değerli vatandaşlarımızın açıkladığı bir konu var. Diyorlar ki: “Enflasyon rakamlarıyla mutfaktaki enflasyon çok farklı, evimizdeki enflasyon çok farklı.” Bu rakamların gerçek olduğuna inanamamaktalar. Enflasyon karşısında ezilen vatandaşımız hayatını devam ettirebilmek için geleceğini satın almakta ve kredi kartına veya krediye müracaat etmekte.

Bugün köylüsünden kentlisine hemen hemen tüm vatandaşlarımız maalesef bankalarla borç ilişkisi içindeler. Aydın’da gittiğimiz köylerde köy muhtarlarımızın söylediği şey: “Geçmişte 4-5 köylü bankayla ilişkideyken, şu anda köyün tamamı bankayla borç-alacak ilişkisi içinde.”

Biraz önce Karpuzlu’dan Kalkınma Kooperatifi Başkanı Kadir Özmen arıyor, diyor ki: “2002 yılında 5,5 milyon liradan sattığımız zeytinyağı şu anda 2 milyon 900 bin-3 milyon civarında.”

Dolayısıyla 2002 yılından 2009 yılına kadar geçen yedi yılda gelen fiyat farklarına, artışlara rağmen, üreticinin ürünü para etmediği zaman, tabii ki, üretici, bu sefer, o borcunu bankalardan kredi alarak, bankalardan tüketici kredisiyle, kredi kartı kredisiyle karşılamak zorunluluğu duyuyor.

Tabii, bunun karşılığında da bankaların durumu ortada. Geçtiğimiz hafta bankaların dokuz aylık bilançoları açıklandı. Bilançolara baktığımızda şu anda ülkemizin en rahat ve en kazançlı kurumları bankalar hâline geldi. Bankalara bakıyoruz, geçen yıl 100 kâr eden banka bu yıl 600 kâr etmiş, 6 kat artmış kârları. Bu Hükûmetin kimlerin arkasında ve kimlerin yanında olduğunu bu en güzel bir şekilde ortaya çıkarmaktadır.

Vatandaşımız almış olduğu kredilerle geleceğini bankalara ipotek etmektedir. Bugün esnafımız, sanatkârımız, tüm üretenler para kazanamıyorsa, piyasada para dönmüyorsa, bunun sebebi, para kazananın, kazandığı paraları harcamak yerine öncelikle bankalara olan borcunu kapatmak için kullanmasındandır.

Vatandaşın durumu böyleyken devletin durumu da farklı değil değerli arkadaşlarım. Bugün bizim bıraktığımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Taner, lütfen tamamlayınız.

RECEP TANER (Devamla) – 2002 yılında bu ülkenin iç-dış borç toplamı 222 milyar dolar civarındaydı. Aradan geçen bu yedi yıllık sürede  -dış borç toplamımız yüzde 100 artmış ve şu anda ülkemizin geleceği de ipotek altına alınmaya başlamıştır çünkü her ne kadar Hükûmet borç alan bir hükûmet olsa da şu anda ülkemizin geleceği sıkıntılı bir konuma girmiştir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanunu görüşürken bu eksikliklerin, aksaklıkların giderilmesini ve şu anda vermiş olduğumuz değişiklik önergesindeki düzeltmenin yapılması için desteklerinizi bekler, hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

60’ıncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

İkinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.13

 

 


SEKİZİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi üçüncü bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Üçüncü bölüm 61 ila 90’ıncı maddeleri kapsamaktadır.

Üçüncü bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Buyurun Sayın Öztürk.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hukuk hayatımızda önemli değişikliklerin yapıldığı süreci yaşıyoruz. Bugünler içinde birçok temel kanunumuz radikal değişikliğe uğruyor. 1923 yılında cumhuriyetin ilanından sonra yabancı ülkelerden alınan temel kanunların neredeyse tümünün yeniden hazırlanması gündeme gelmiştir. Bu çabanın temelinde genel olarak şu düşünce yatmaktadır: Cumhuriyetin kurulduğu dönemde, savaştan yeni çıkmış Türkiye Cumhuriyeti’nde, bu derece temel ve önemli kanunları hazırlayacak kadrolar yoktu. O hâlde, cumhuriyetin ilanıyla birlikte Batı uygarlığına yetişmek isteyen Türkiye'nin bir an evvel hukuk reformunu gerçekleştirmesi gerekiyordu. Bu nedenle, temel kanunların yabancı ülkelerden alınması anlaşılır bir durumdu. Fakat, aradan geçen sürede, kendi büyük kanunlarımızı, temel kanunlarımızı hazırlayacak büyük hukukçularımız yetişmiştir. Bu nedenle, kendi kanunlarımızı kendimiz hazırlamamız gerekir düşüncesi.

Hiç şüphesiz, bu durum, gerçekten saygı duyulması gereken bir meydan okumadır ama bu meydan okuma, bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Bu meydan okumadan sonra ortaya çıkan kanun tasarısı metinlerinin de bu iddiaya, bu meydan okumaya yakışması, ona yaraşır olması lazımdır. Oysa, Borçlar Kanunu Tasarısı incelendiğinde, bu meydan okumaya yaraşır kalitede bir eserin ortaya çıktığından söz etmemiz mümkün değildir değerli arkadaşlarım.

Tasarıyla Kanun’un toptan değiştirilmesi ve maddelere yeniden numara verilmesi son derece yanlıştır. Bu kadar değişikliği gerektirecek önemli sebepler nedir? İhtiyaçlar var mıdır? Getirilen çözümler ne ölçüde bu ihtiyaçları karşılıyor? Bunun tartışmasını mutlaka yapmak gerekir ancak asla kabul edemediğim bir şeyi de söylemeliyim: O da sanki bu ülkede bir rejim değişmiş gibi, sanki bu ülkede sistem değişmiş gibi madde numaralarına varıncaya kadar kanunların değişikliğe uğramasıdır. Hani eskiden beri bildiğimiz, alıştığımız madde numaraları niye değişti?

Gerçekten herkesi rahatsız eden bir durumdur bu. Çünkü hukukçular birçok konuyu, hukuki kurumu, ilişkiyi madde numarasıyla anarlar. Bahsederken bile, bilmem, “haksız fiil” demeyiz, “Borçlar Kanunu 41” deriz. Yine, “642” deriz, “cebrî tescil” demeyiz. Yine, “munzam zarar” demeyiz, “Borçlar Kanunu 105” deriz. Âdeta, madde numaraları, bizim hukukumuzda ve uluslararası hukuk dilinde o kurumun adı hâline gelmiştir. Şimdi bu sistemi değiştirmek, hukuk uygulamasında, hukuk yaşamında büyük bir kargaşa doğurmayacak mıdır? Şu anda Medeni Kanun’da bile hâlâ madde numaralarını bilenimiz çok azdır.

Mehaz İsviçre Kanunu’nda, Borçlar Kanunu’nda değişiklik yapıldığı hâlde, Kanun hiçbir zaman tümüyle değiştirilmemiştir. Değişiklikler, madde numaralarına alt numaralar “Ek 1/a, 1/b” vesaire şeklinde yapılmıştır.

Madde numaralarının da baştan aşağı değiştirilmesi önemli bir hukuk birikimini altüst ediyor, bu, hukuk birikimini tahrip ediyor değerli milletvekilleri. Esas itibarıyla hukukçular birbirleriyle anlaşmak, ilişki kurmak konusunda madde numaralarını kullanıyorlar.

Bakın, Rona Serozan ne diyor, diyor ki bu madde numaralarının değişmesiyle ilgili olarak: “Buna bir benzetme yapmak gerekirse, böyle bir girişim, bir hukukçu için, koca bir kentin elektrik gerilimini bir anda 220 volttan 120 volta indirmekten beterdir.”

Sayın milletvekilleri, yapılmakta olan yasanın gerçekten evrensel hukuk kurallarına oturması gerekmektedir. Madde numaralarının değiştirilmesini tartışmamız gerekmekteydi.

Bir de hepimizin bildiği üzere, Borçlar Kanunu temel yasalardandır, hatta en temel yasalardandır. Sadece medeni hukukun değil, özel hukukun da temelini oluşturmaktadır. Hatta yeryüzünde ilk hukuk kuralları, borçlar hukuku nitelikli kurallardan oluşacak biçimde doğmuştur. Borçlar hukuku, toplum yaşamını çok yakından ilgilendiren, yönlendiren, yöneten bir alandır. Gerek hukuki alanda gerek siyasal, ekonomik alanda gerekse sosyal alanda bu böyledir. Hangi dünya görüşünü, hangi ideolojiyi göz önünde tutarsanız tutun, borçlar hukuku alanında ortaya konulan kuralların ekonomik yaşamı biçimlendirdiğini göz ardı edemezsiniz. Borçlar hukukunun önemi hiçbir zaman göz ardı edilemez. Böylesine önemli, temel nitelikteki yasaların da elden geldiğince uzun bir süre yürürlükte kalacağı düşünülerek elden geldiğince uzun bir süre atlatabilecek yapıda olması, o şekilde biçimlendirilmesi ve düzenlenmesi gereği vardır.

Değerli milletvekilleri, o zaman, bir borçlar kanunu yaparken dikkat edilmesi gereken şey, bu yasanın yıllarca, abartmayalım ama belki asırlarca yürürlükte kalacağı düşüncesiyle düzenlemelerin ona göre biçimlendirilmesidir. Bu da çok özenli, çok dikkatli, sabırlı bir çalışmayı gerektirir. Borçlar Kanunu’nun toplum yaşamını düzenleyen temel yasalardan olduğu, bunun enine boyuna, uzun boylu tartışılması gerektiği ve bu tartışmalar sonucunda, hatta özellikle İsviçre’de olduğu gibi, tasarı bittikten sonra bile -bir dinlenme amacıyla değil ama- bir düşünme süresi tanınıp ondan sonra tekrar gündeme alınması gerekirdi.

Bir temel yasayı kendi döneminde çıkarmak her iktidarın, hatta her bakanın en büyük arzusudur. Bu bir onurdur. Ben de bakan olsam, böyle bir yasanın görev dönemim içerisinde yasalaşmasını ben de isterdim, bundan büyük bir onur duyardım ve adım tarihe geçer, yıllarca anılırdı ama onun yanında şunun da gözden uzak tutulmaması gerekir: Böyle bir yasanın alelacele, zaaflarla, eksikliklerle dolu ve uygulamada sorunlar yaratacak biçimde yasalaşmasının getireceği olumsuzlukların da bana mal olacağını bilirdim. O hâlde, her ikisini de dengeleyerek böyle bir yasal çalışmanın içinde olurdum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı içerisinde gerçekten birtakım kuralların, kısa süreli kuralların buraya monte edilmesi çok ciddi bir yanlışlıktır. Örnek verelim: Bildiğimiz üzere 6570 sayılı Taşınmaz Kiraları Hakkında Yasa ekonomik konjonktüre göre ortaya çıkan özellikler, koşullar dikkate alarak hazırlanmıştır. Bu koşullar her zaman değişebilir ama bu yasa gelmiş, bu temel yasanın içerisine monte edilmiştir. Bu yasanın hazırlık çalışması sırasındaki eleştiriler dikkate alınmamıştır.

Yine, yapılan eleştiriler dikkate alınmadığı gibi hazırlık çalışması sırasında birtakım yanlışlıklar yapılmıştır. Tasarının hazırlanmasında hâkim olan, esas alınan ana fikir yanlıştır. Tasarıda duplikasyona yer verilmiştir. Örneğin, özel bir 4857 sayılı İş Kanunu varken yine burada da hizmet akdine ilişkin hususlar düzenlenmiştir.

Yine, kira akdinde de keza 6570’e benzer hükümler getirilmiştir.

Tasarıda dil yanlışlığı çok korkunçtur sayın milletvekilleri. Felakettir, felaket bu dil yanlışlığı. Tasarı, tanım yapma yanlışlığına düşmüştür. Tasarıyla Kanun’un toptan değiştirilmesi -deminden anlattım- yanlışlıktır. Tasarının genel gerekçesi ile madde gerekçeleri yetersizdir.

Değerli arkadaşlarım, bakın, gerekçe bir yasanın ruhudur, madde metinleri bedendir. Gerekçe, ona canlılığını, yaşamını veren ruhtur. Eğer bedenden bir şey anlamıyorsanız ruhunu okursunuz. Niçin bedenin o şekilde durduğunu veya bu şekilde eğrildiğini o ruhundan çıkarırsınız, anlamlandırırsınız. Bu bakımdan bu yasa tasarısının gerekçelerinin tartışılmamış olmasını büyük bir eksiklik olarak görüyorum.

Şimdi, bakıyorsunuz yasaya, birçok maddenin gerekçesinde hiçbir şey yok. Hani bizde gelenektir ya, özel küçük kanunlar çıkarılır şöyle otuzar, kırkar maddeden ibaret. “Gerekçe” der, gerekçe aynen madde hükmünün tekrarından ibarettir ama Borçlar Kanunu gibi büyük bir temel yasada, özellikle yeni birtakım kurumları pozitif hukuk yaşamımıza sokan bir yasada gerekçe çok büyük önem taşımaktadır. Bir kısmında -dediğim gibi- hiçbir açıklama göremiyorsunuz, bir kısmında doyurucu açıklama yok, bir kısmında da maddeyle ters düşen gerekçe açıklamaları var.

Şimdi, böyle bir yasa tasarısının olduğu gibi, bu hâliyle geçmesi hepimizi ileride çok üzecektir. Amacımız, bağcıyı dövmek değil, hep birlikte üzüm yiyelim. Yediğimiz üzüm de hani lezzetli bir üzüm olsun. Tabii hatalar olabilir, aynı üzümün çöpü olduğu gibi çöpü de olabilecektir ama hiç olmazsa üzüm yerinde olsun.

Şimdi, bu derece önemli bir kanunu biz değiştiriyoruz. Uzun soluklu bir kanun demek, sadece bir asır değil, birkaç asır sürebileceğini düşünmek demektir. Nitekim, uzun soluklu bir kanuna örnek vermek gerekiyorsa bundan iki üç yıl önce iki yüzüncü yıldönümünü yaşayan Fransız Medeni Kanunu’nu burada örnek vermek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Venture’un çok güzel bir özdeyişi var: “Kanunlar malzemelerini geçmişten alır fakat geleceği yönetirler.” Tabii kanunların malzemelerini geçmişten alıp geleceği yönetebilmeleri soyut ve genel kural koymalarıyla mümkündür. Şayet siz kuralları somutlaştırırsanız o kanunlar daha geçmişte yaşamaya mahkûm kalırlar.

Şimdi, Borçlar Kanunu’muzun bana sorarsanız yaklaşımdaki bence ilk eleştirilecek tarafı -soyut ve genel bir düzenleme içeren Borçlar Kanunu’nun- tasarının soyutluktan uzaklaşıp somut hâle geçmiş olması ve bu hâliyle tasarının geçmişte kalmasıdır.

Deminden de söylediğim gibi, kanunun hazırlanması aceleci bir davranış olmuştur ve kanunda liberal görüşler esas alınması amaçlanmış ama kısıtlayıcı hükümler getirilmiştir. Tasarıda bir terim birliğinden söz etmek mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Tasarıda yine anlam kaybı aşılacak Türkçeleştirme yapılmıştır. Deminden de söyledim, tasarının gerekçeleri felakettir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Gelelim taslakta yer alan bazı değişikliklerle ilgili yararlanılan kaynakların yanlışlığına. Bunun da arkası birazdan gelecek. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Bölüm üzerinde Demokratik Toplum Partisi adına söz isteyen Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun Sayın Geylani. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Borçlar Yasa Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde DTP Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Borçlar Yasa Tasarısı’nı ülkenin ekonomik anlamda derin bir krizle çalkalandığı bir dönemde görüşüyor olmamız, hadiseyi daha da önemli bir konuma taşımaktadır.

Bu tasarı yıllardır ilgili tüm kurum ve ilgililerin beklediği çok önemli bir yasa olmasına karşın, tasarı bu biçimiyle beklentiyi karşılamaktan oldukça uzaktır. Tıpkı yeni Medeni Yasa’da ve yeni Türk Ceza Yasası’nda yaşanan sorunların bu tasarının yasalaşmasından sonra da yaşanacağı bir gerçeklik.

Ekonomik göstergelere baktığımızda, ülkemizin ekonomik durumunun diğer ülkelere ve bir önceki yıllara göre çok daha kötü bir durumda olduğunu görüyoruz. Bir bütün olarak tüm yurttaşların ekonomik durumu her geçen gün daha da kötüleşmektedir. Emekliler, çiftçiler, memurlar borç batağında iken, bankalar ise krizden vazife çıkarır gibi zorda olan yurttaşa kredi vermekten bile kaçmaktadır.

Krizin de etkisiyle artan işsizlik ve yoksulluğun yanı sıra kapanan iş yerlerinin sayısı her geçen gün artmakta, esnaf ise bitme noktasına gelmiş, büyük şirketler ve kimi marketler ise kazançlı çıkmaya devam etmektedirler.

Ekonomik kriz ve yanlış AKP politikalarıyla yoksul daha da yoksullaşmış, zengin ise daha da zenginleşmiştir. Çekinden dolayı hapse girmiş, hapishanede yatan çokça sayıda esnaf ve tüccarımız bulunmaktadır. Kredi kartı borcu nedeniyle intiharın eşiğine gelmiş binlerce yurttaşımız vardır. Borcundan dolayı kara listeye alınmış, bankada kredi verilmeyen ve ondan dolayı borçlanmış, evine haciz gelmiş, işini kaybetmiş, çocuğunu okutamayan çokça sayıda yurttaşımız var ve bu “var”lar sürüp gidiyor.

Ekonomik krizin patlak verdiği geçen yılın başından bu yana kapanan iş yeri sayısında yoğun bir artış söz konusudur. Krize karşı gerekli tedbirler alınmaz ise kapanan iş yeri sayısında patlama yaşanması kaçınılmaz olacaktır.

Tüm bunlar yaşanırken AKP Hükûmeti yine çözümü zam yapmakta buluyor. Bir yandan vergiler artırılırken diğer yandan ise soğuk kış aylarının ortasında enerjiye zam yapılacağı duyurulmuştur.

Değerli milletvekilleri, tasarının haksız fiillerde zaman aşımı sürelerini yeniden düzenleyen 72’nci maddenin tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Madde, haksız fiillerde zaman aşımı süresine ilişkin yürürlükteki 60’ıncı maddeyi karşılamamaktadır. Öncelikle haksız fiil nedeniyle zaman aşımı süresinin kabul edilmesinin gerekçesi kişilerin bu tür uyuşmazlıklarla yıllarca karşı karşıya gelmelerini önlemek, toplumsal huzuru temin etmektir.

Öte yandan, zaman içinde kanıtlar yok olmakta, kaybolmakta, on yıllarca sonra açılacak bir davada tarafların kanıtlarını toplayabilmesi neredeyse olanak dışı kalmaktadır.

Taslaktaki bir yıllık sürenin iki yıla çıkarılması gerekçesi haklı bir gerekçe değildir zira soyut ifadelerle bu sürenin yetersiz bulunduğu açıklanmaktadır. Nasıl böyle bir yargıya varıldığıysa anlaşılmamaktadır zira istatistiki bir araştırma da ortada bulunmamaktadır.

Haksız fiillerin en yaygın hâlini oluşturan trafik kazalarından doğan zararlar için zaten 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’nın 109’uncu maddesi Borçlar Yasası’nın 60’ıncı maddesinden ayrılarak özel bir hüküm getirilip bir yıllık süre iki yıla çıkarılmıştır. Bu tür özel hükümler varken tüm haksız fiiller için bir yıllık süreyi iki yıla çıkarmak bizce isabetli olmamıştır.

Ayrıca, 1926 yılında, bu süreler belirlenirken teknoloji bu kadar ilerlemiş değildi, haberleşme olanakları bu kadar gelişmemişti, kişilerin hak arama anlayışları ve eğitimleri bu kadar ileri değildi. Buna rağmen, Borçlar Yasası’nın 60’ıncı maddesinde bir ve on yıllık süreler kabul edilmekte.

On yıllık sürenin yirmi yıla çıkarılması gerekçesine de katılmak olanaksızdır. Maddedeki ifadede, on yıllık sürenin haksız fiilin zarar unsuru gerçekleşmedikçe işleyemeyeceği iddia ediliyorsa bunun çözümü on yılı yirmi yıla çıkarmak değil, bu ifadeyi daha anlaşılır ve yanlış anlamayı önler şekle sokmaktır. Mevcut ifadenin yanlış anlaşılması nedeniyle haksız fiillerde yirmi yıl ve sonra açılan bir davaya kim tanık olmuştur? Kaldı ki maddedeki ifadenin bu şekilde anlaşıldığı gerekçesi de doğru değildir. Neyse ki tasarının son hâlinde en azından bu yanlıştan dönülerek, yirmi yıllık süreden vazgeçilerek tekrar on yıla çekilmiştir.

On yıllık süre olaydan yani haksız eylem tarihinden itibaren işlemeye başlamaktadır. Bu süre, zararı ve faili öğrenmeme hâlinde gündeme gelmektedir. Günümüzde bir kimsenin haksız fiil sonucu zarara uğradığı hâlde, bunu ve faili öğrenmemiş olması çok istisnaidir. Bu istisnai hâller için ise olaydan itibaren işlemeye başlayan on yıllık süre yeterlidir diye düşünüyoruz. Anılan süre yeterli değilse tüm haksız fiiller için genel zaman aşımı süresi olan on yıllık süreyi yirmi yıla çıkarma yerine, özel durumlar için özel yasalar çıkarmak ve düzenlemeler getirmek daha doğru olur diye söylüyoruz. Zaten yürürlükteki Borçlar Kanunu’nun 60’ıncı maddesinin ikinci fıkrası ile aynı konuyla ilgili tasarının 72’nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi bir yıllık süreyi iki yıla, on yıllık süreyi de yirmi yıla çıkarmayı getirmeyecek hüküm içermektedir. Söz konusu hüküm, haksız fiil aynı zamanda suç teşkil etmekteyse, ceza yasaları bu suç için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüşse tazminat davasına da bu uzun süre uygulanacaktır. Kaldı ki haksız fiillerin büyük bir çoğunluğu aynı zamanda suç teşkil etmektedir. Suç teşkil etmeyen haksız fiil sayısı pratikte de gördüğümüz gibi çok az ve sınırlıdır. Bunun sonucu olarak haksız fiillerin büyük bir çoğunluğu aynı zamanda suç teşkil etmeleri nedeniyle bu suç için daha uzun olan ceza zaman aşımı süresine tabidir. Yeni Türk Ceza Kanunu da ceza davası zaman aşımı sürelerini oldukça uzatmıştır. Bu nedenle, aynı zamanda suç teşkil eden haksız fiiller için de zaman aşımı süresi uzamış bulunmaktadır.

Ayrıca, tasarının haksız fiillerde zaman aşımı süresini yetersiz bulup uzatması mantığı doğru ise aynı mantık sebepsiz zenginleşmeden doğan borçlarda da uzun zaman aşımı süresi için neden doğru değildir? Sebepsiz zenginleşmeden doğan davalarda yürürlükteki Yasa’da mevcut on yıllık zaman aşımı süresi neden korunmuştur? Aynı şekilde sözleşmeden doğan borçlarda 125’inci maddenin karşılığı olan, tasarıdaki 145’inci maddede yer alan on yıllık zaman aşımı süresi neden uzatılmamıştır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Geylani, lütfen tamamlayınız.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Evet, tüm bunlar karşısında gerçekten bu durumu anlamakta güçlük çekiyoruz. Onun için, haksız fiillerde zaman aşımı süresini düzenleyen hükümlerin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Süreniz on beş dakikadır. Beş dakikalık şahsınız adına süreyi de ekliyorum.

Buyurun.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve şahsım adına yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz Türk Borçlar Yasası Tasarısı’nın iki bölümünü tamamladık. Değerli arkadaşlarım, üçüncü bölümde daha çetrefilli, daha karmaşık, daha fazla ıslaha ihtiyaç duyan bir tasarıyla karşı karşıyayız. Bu bölümde bizim yasa tasarısının esasına ilişkin eleştirilerimiz daha bir önem kazanmakta, bir kat daha dikkatle değerlendirilmeye tabi tutulması gerekmektedir.

Hatırlanacağı üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Borçlar Kanunu’nun özel borç ilişkilerini düzenleyen anayasası niteliğindeki bu tasarının aynen anayasaların yapılışı gibi toplumsal bir mutabakat temin edilerek özel hukuk borç ilişkilerinin sosyal bir sözleşmesi hâline gelmesi temennimizdi. Ancak, bütün gayretlerimize rağmen, bütün çabamıza rağmen böyle bir özel borç ilişkilerini düzenleyen temel yasanın sosyal bir sözleşme hâline gelmesini temin edebilmek için bir adım atamadık ya da bir adımlık mesafe kazanamadık.

Değerli arkadaşlarım, bunun için Sayın Bakan ve Sayın Komisyon Başkanı, bürokrat arkadaşlarımızla birlikte yaptığımız toplantıda, zaman kaybedileceği için buna imkân olmadığı, yoksa özellikle terim, terminoloji ve bazı temel maddelerde söylediklerimizin doğru olduğu kabul edildi, “Bu zamanı kaybedemeyeceğimiz için sizinle uzlaşamayız.” denildi. Şimdi, Borçlar Kanunu’nun görüşülmesine başlayalı kaç gün oldu, kaç celse idrak edildi? Bunca kaybedilen zamanda kaç maddelik bir görüşme yapılabildi ve kaybedilen zamanın hesabını burada birilerinin vermesi gerekmez mi?

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir günlük oturumunun -ben hesaplamadım ama- çok büyük bir paraya mal olması gerekir. Bunu bulmanın hesabını da ben size söyleyeyim: 550 milletvekili, çalışanların maaşlarını çarpın, 365 güne bölün. Bir günlük çalışmanın maliyeti sanıyorum çok büyük bir rakam olsa gerektir. Dolayısıyla biz toplumsal uzlaşmayı sağlayarak bu tasarıyı hem mükemmel hale getirebilirdik hem de böyle masraflı ve zaman kaybını ortadan kaldıran bir anlayışın içerisinde bulunabilirdik. Bu olmamıştır. Bu olmadığı için bu tasarıyı hazırlayan hukuk hocalarının içerisinde de bulunan bazı çok kıymetli hukukçuların ifade ettiği gibi “cinayet” şeklinde anlaşılabilecek hukuk hatalarının yapılmasına biz ortak mı olacağız? Hukuk cinayetinin işlenmesine biz ortak mı olacağız? Hayır, olmayacağız. Bu cinayetin engellenmesi için İç Tüzük’ün verdiği tüm imkânları kullanarak sonuna kadar direneceğiz.

Değerli arkadaşlarım, altmış madde geçtik. Altmış madde içerisinde makul, kabul edilebilir, değişik grupların da vermiş olduğu önergeler olmuştur. Bir tek tanesi kabul edildi, görme özürlü kardeşlerimiz için, diğerlerinin tümü anlaşılmaz bir nedenle reddedildi. Özellikle AKP Grubuna mensup milletvekili arkadaşlarım için söyledim. Bugün burada yaptığımız iş çok önemlidir, çok hassastır çünkü bizim burada çıkardığımız kanun yarın kul hakkı tartacaktır. Kul hakkı tartarken kuyumcu terazisi gibi hassas olması gerekir ancak parmak demokrasisinin ortaya koyduğu sonuç, buradaki vicdan muhasebesinin kuyumcu terazisiyle değil, pancar kantarıyla dahi tartılamayacak değerde olduğunu gösterdi bize.

Onun için, şimdi Borçlar Kanunu üzerinde yaptığım eleştirinin yine Borçlar Kanunu’yla ilgili olmak üzere iki ayrı bölümüne zamanı ayırarak sözlerime devam etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunun adı “Türk Borçlar Kanunu.” Hakikaten, yedi yıllık AKP İktidarı tarafından Türk vatandaşlarının borçlandırılmamış hiçbir kesimini bırakmayacak şeklinde borçlu olan bir topluma uygulanacak bir kanun çıkarıyoruz. Memur borçlu, işçi borçlu, işsiz borçlu, esnaf borçlu, besici borçlu, çiftçi borçlu, tüccar borçlu, sanayici borçlu… Borçlu olmayan kesim yok, Türkiye borçlu. 221 milyar dolarlık iç ve dış borçlar 2,5 katına çıktı, 500 milyar dolara yaklaştı. Türkiye'nin borcu bu kadar, 2,5 kat civarında bir artış ortaya koyarken, vatandaş bundan bir nimet sağlaması gerekirken hiçbir kesimde bir iyileşme yok. Esnafta iyileşme var mı? Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatırken şimdi kapattığı kepengi açamıyor, boşalttığı rafları dolduramıyor, sattığı malın karşılığını alamıyor çünkü müşterisi borçlu, tüccar borçlu. Tüccar çekle, senetle işini döndürürken verdiği çekin karşılıksız çıkması neticesinde müşterilerinin tamamı mapushanede. Ortaklık kapkaççıyla doldu. Hileli müflislerden tutun normal olarak iflas edip ticarethanesini kapatan insanların sayısının artışı toplumda mal aleyhine cürümleri de artırdı, yepyeni suç tipleri ortaya çıktı ve cezaevleri cumhuriyet tarihinin görmediği bir oranda doluluk oranına ulaştı. İki gün önce bana bir hemşehrim rica ediyor “Niğde Cezaevinde sırtüstü 2 kişi yatıyoruz. Tek yataklı bir yer yok mu?” diye Sayın Bakanım.

Evet, bunlar tabii önemli bir özelliği ortaya koyuyor değerli arkadaşlarım. O önemli özellik de Türkiye ekonomik olarak kuşatılıyor, siyasi olarak kuşatıldığı gibi, dış politika meselelerinde kuşatıldığı gibi, Türkiye ekonomik olarak kuşatılıyor. Bu kuşatma içerisinde Türkiye borçlandırılıyor. Türkiye ödeyemeyeceği bir borç yükünün altına girerken aynen Berlin Anlaşması’nda hedeflenen “Osmanlı İmparatorluğu bir Avrupa ülkesi olsun.” hedefine ulaşabilmek için Osmanlının sarf ettiği gayret onu Düyunu Umumiye sonucuna götürmüş gibi Türkiye aynı yol içerisinde Avrupa Birliğine gidiş hayal yolculuğunda bir borçlanma süreci içerisine girmiştir. Bu borçlanmanın sonucu Türkiye’yi bir 21’inci yüzyılın Düyunu Umumiyesi olarak karşımıza çıkaracak ciddi bir mesele olarak görülmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmete düşen görev bu borçlu kesime çare bulmaktır. Hükümete düşen görev, yedi yıllık iktidarında 2,5 kat artırmış olduğu iç ve dış borcun karşılığında borçlanmış kesime kaynak aktarmaktır. Nereye harcadınız 250 milyar dolarlık borçlanmayla ortaya çıkan kaynağı, hangi kesime harcadınız, Türkiye'nin hangi sorununu çözdünüz? Cari açıktaki bu açık, Türkiye’ye ne gibi zararlara, ne gibi sıkıntılara yol açacaktır? Bunun bir hesabını vermeniz gerekmektedir. Ama asıl hesap tabii ki millet huzurunda olacağı gibi, günü geldiğinde yargı huzurunda da olacaktır.

Bu Borçlar Kanunu’nu -değerli arkadaşlarım ayrı bir konuya giriyorum- kim uygulayacak? Bu Borçlar Kanunu’nu, kitaba göre, bağımsız yargı uygulayacak. Bu Borçlar Kanunu’nu, kitaba göre, teminat altındaki hâkim uygulayacak.

Şimdi, Sayın Bakanım, burada olmadığınız için tekrar o konuya gireceğim. Umarım Sayın İçişleri Bakanımız da buradadır. İkisi birbiriyle ilişkili olduğu için size iki ayrı konuyu özellikle anlatarak bu iki konunun Türkiye’nin iktidar-muhalefet atışması noktasından çıkıp parlamenter demokratik sistemi tehdit eder hâle geldiğini anlatmaya çalışacağım.

“Bağımsız yargı” ve “hâkim teminatı” dediğimiz kavramlar ikişer kelimelik kavramlar değildir. Bunlar, parlamenter demokratik sistemde kuvvetler ayrılığı ilkesinin denetleyici ve dengeleyici unsurlarıdır. Yasama, çoğunluğu elde eden kişilerin ya da partilerin parmaklarını kaldırarak her dediğini yapacağı bir merci değildir. Yasama, burada çıkan kanunların Anayasa’nın özüne ve sözüne uygun olması gerekir düşüncesinin hayata geçirildiği yargı marifetiyle denetlenir. Denetleyen merci Anayasa Mahkemesidir yani yargıdır. Yürütme “Benim gücüm var, halktan oy aldım, istediğimi yaparım.” denilecek bir merci değildir çünkü yürütmenin bütün iş ve işlemleri idari yargı makamları tarafından denetlenir yani hâkim denetler. Yargı da kendi içerisinde kendisini denetler.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu sistem içerisinde Adalet Bakanlığının yeri nedir? Bu sistem içerisinde Adalet Bakanlığının yeri, yargının işleyişinden siyasi sorumluluk noktasında hesap vermektir, yargıya müdahale etmemektir, yargıyı siyasallaştırmamaktır, yandaş yargıç yaratmamaktır, yargıyı korku ve baskı altına almamaktır. Ancak, Sayın Bakan, bugün gazetelere düşen bir soruşturma emrinizi, oradan fotokopisini aldım ve muhtemelen size arz edilmiştir ama bir kez de ben okuyarak bunu bilginize ve takdirinize ve bundan sonra ortaya çıkan durumu birlikte değerlendirmeye davet ediyorum.

Dilim varmıyor söylemeye ama o mukaddes kelime ki “Ergenekon” kelimesi adıyla anılan bu soruşturmanın savcıları size bir müracaatta bulunmuş. Size derken, şahsınıza değil, Bakanlığa. Bunun üzerine, son kısmını okuyorum: “Bu bakımdan, Ergenekon adıyla bilinen soruşturma sırasında mahkeme kararlarına dayalı teknik takiplerde, gizli tanık ifade tutanaklarında Osman Akyıldız adıyla gönderilen elektronik posta mesajında Veli Küçük’ün ajandasından elde edilen notlarda ve CD’lerde adı geçen…” ilave ediyor “…ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na tabi bulunan Cumhuriyet Başsavcısı, cumhuriyet savcısı ve hâkimler hakkında ihbar yazıları ve ekinde belirtilen konularda inceleme sırasında ortaya çıkabilecek hususlarla ilgili olmak üzere soruşturma açılmasına…”

Sayın Bakanım, bu dişi bir cümle, bu dişi bir ifade. Bu ifadeyi iki şekilde anlarsınız: Bir, efendim, bu soruşturma izni sadece o işlerle ilgili olan kişilerle alakalıdır. Peki, öyleyse niçin “ve” kelimesinden sonra “2802 sayılı Kanun’a tabi hâkim, savcı ve başsavcıları” yazıyorsunuz? Bu kadar, ifade etme noktasında, bir soruşturma izninde kendisini ifade etme noktasında Bakanlık bürokrasisinin yetersiz olduğunu kabul edemiyorum. Bakanlık bürokrasisinde çalışan değerli arkadaşlarımız mutlaka kendisini ifade edebilecek ya da bir soruşturma iznini ifade edebilecek bilgi, beceri ve Türkçeyi kullanma becerisine, kabiliyetine sahiptir.

O zaman ikinci ihtimal ortaya çıkıyor. İkinci ihtimal ise hakikaten bu vesile edilerek bütün hâkim ve savcıları soruşturma altına alıyorsunuz. Biraz önce anlatmaya çalıştığım anayasal düzende cumhuriyetin bunca tecrübesini kazanmış bir Adalet Bakanı olarak, zatıalinizin kişisel olarak böyle bir büyük gafın içerisinde olabileceğini de tahmin etmiyorum. Böyle bir ithamda da bulunmuyorum zatıaliniz hakkında. Ama ortaya bir üçüncü ihtimal çıkıyor. Bu üçüncü ihtimal de şu: Şimdi, soruşturma izni dediğimiz belgede kim soruşturulacaksa isim olur...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, lütfen tamamlayınız.

FARUK BAL (Devamla) – …isim olarak bilinir. Kimi soruşturacak bu Adalet müfettişi ve konusu ne ise o konu da bilinmesi lazım yani bu soruşturma izninin efradını cami, ağyarını mâni olması lazım. Bu böyle olmadığına, muğlak ve dişi bir ifade olduğuna göre ve bu işin de kaynağı Ergenekon savcılarından geldiğine göre, Sayın Bakan siz kuşatılıyor musunuz?

Ergenekon savcıları tarafından Adalet Bakanlığının yetkileri bir kuşatma altına mı alınıyor? Sayın Bakanım, tabii, bu kadar şüpheci olmayın da diyebilirsiniz ama şüpheci olmamız için o kadar çok haklı neden var ki, o kadar çok çam devrildi ki, o kadar çok “olmaz” denilen işler hukuk adına oldu ki, o kadar çok hukuk kuralı ihlal edildi ki. Ben bunu çok ciddi bir mesele olarak görüyorum değerli arkadaşlarım. Bunu sadece Adalet Bakanlığının bir yanlışı olarak görmüyorum. Bu, Adalet Bakanlığının yetkilerinin …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – … Ergenekon marifetiyle…

BAŞKAN – Ek süreyi verdim Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – …birtakım...

Ek süre verdiniz mi?

BAŞKAN – Verdim, ek süreyi tamamladınız Sayın Bal.

OKTAY VURAL (İzmir) – Verdiler, verdiler.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Son sözünü tamamlasın Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İki dakika vermeniz lazım hem kişisel hem kendi adına.

FARUK BAL (Devamla) – Efendim, ben iki nedenle söz almıştım. Birisi grup adına diğeri şahsım adına.

BAŞKAN – Sayın Bal, on beş dakika süre verdim. Baştan hatırlattım, sonra bir dakikalık sürenizi de verdim.

FARUK BAL (Devamla) – Tamamlıyorum.

Sayın Bakan…

BAŞKAN – Sayın Bal, verdim ben. Bugün prensibimi bozmak istemiyorum, bozmuyorum çünkü diğer gruplar tarafından hoş karşılanmıyor. Daha önce yaptım bunu, yanlış anlaşıldı.

Teşekkür ediyorum. Lütfen anlayışla karşılayın.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, son söyleyeceğim söz… Sayın İçişleri Bakanı burada mı? (MHP sıralarından “Yok, yok” sesleri)

Bir örnek vermek istiyorum şahsımla ilgili: Sayın Başkan, lütfen not alınsın. Adana seçimlerinde Milliyetçi Hareket Partisinin propagandasını yapmak üzere konuştum. (İçişleri Bakanının duyması lazımdı bunu.) Bir polis -kim olduğunu da bilmiyorum- tutanak tutuyor RTÜK Kanunu’na göre tarafsız konuşma yaptım diye ve bunu suç olarak değerlendiriyor, Adana Cumhuriyet Savcılığına gönderiyor. Adana Cumhuriyet Savcısı da alıyor bakıyor önüne arkasına, böyle bir suç yok ve uzunca bir süre geçtikten sonra -onun sebebini de pek anlayabilmiş değilim- takipsizlik kararı veriyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Duymuyoruz… Duymuyoruz…

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Bakan, işte bu evrak ile adaletin gittiği yer, bu örnek ile hedefi görülmektedir.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Bölüm üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Adalet Bakanı Sadullah Ergin.

Buyurun Sayın Ergin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Yasamızın üçüncü bölümü üzerinde görüşmeler başladı. Genel Kurulu ve tüm milletvekili arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarımızla ilgili olarak kürsüde söz alan hatipler bir kısmı itibarıyla tasarının içine dokundular, tasarıyla ilgili görüş ve önerilerini, eleştirilerini dile getirdiler. Bunlardan istifade ettiklerimiz oldu, katılmakla beraber kabul ettiğimiz önergeler oldu. Bundan sonraki süreçte de bu değerli arkadaşlarımızın katkılarını almaya çalışacağız. O katkılardan istifade etmeyi büyük bir hararetle bekliyoruz. Onların, hakikaten bu kanunun daha da olgun şekilde Genel Kuruldan geçmesi noktasındaki katkılarını beklediğimizi ifade ediyorum. Ancak her grubun kendine özgü ayrı talebi var. Cumhuriyet Halk Partisinin önerisinin, MHP’nin önerisiyle farklı noktalara tekabül ettiği, aynı anda ikisini kabul edemeyeceğimiz noktalar oluşuyor ya da kanunun bütünlüğü açısından kabul edilemeyecek hususlar ortaya çıkabiliyor.

Türk Medeni Yasası’nın beşinci kitabı vasfında olan bu yasanın Medeni Yasa’yla da uyumlu bir dile ve yönteme sahip olması gerekliliği var. Geçmiş oturumlarda yapılan değerlendirmelerde, daha önce yapılan kanun çalışmalarında bu tip temel yasaların baştan sona yenilendiği birçok örnekler burada, kürsüde dile getirildi. Ben bunları tekrar tekrar ifade etmek istemiyorum ancak bu çalışmalar esnasında değerli milletvekillerimizin somut olarak şahsıma yönelttiği sorular var. Bunlardan bir kısmına cevap vermek istiyorum. Belki bilgilendirme noktasında bizden kaynaklanan eksikler de olmuş olabilir. Bu açıdan bendeki bilgileri değerli arkadaşlarımla, Genel Kurulla paylaşmayı arzu ediyorum.

Burada kürsüden dile getirilen eleştiriler genelde iki noktada yoğunlaştı: Bir tanesi Habur’da yapılan uygulamalara ilişkin eleştiriler. Bir diğeri de hâkim ve savcıların denetimi noktasında günümüzde de güncel olarak tartışılan konular. Bu iki hususa ilişkin bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Habur’da yapılan uygulamaya ilişkin konu Parlamentoya daha önce de geldi. Burada yaptığımız yasama çalışmaları sırasında bunları sizlerle paylaştığımızı düşünüyorum ama tekrar ihtiyaç varsa aynı konulara yeniden girme durumundayım. O da şudur: “Bu savcılar Diyarbakır’dan Habur’a nasıl geldiler, niçin geldiler?” sorusudur. Bir sayın milletvekilimiz “Siz, hâkimi aradınız mı?” diye somut da bir soru sordu. Benim ne hâkimi ne savcıyı arama gibi bir lüksüm yok. Hâkimi aramaya hiç imkânımız yok ama savcılara ilişkin olarak da 2004 yılından itibaren bakanların savcıları harekete geçirme, onlara talimat verme imkânı da ortadan kaldırılmıştır Ceza Muhakemeleri Usul Yasası’na göre. Dolayısıyla bu soruya somut olarak böyle bir aramamın olmadığını ifade ederek cevap veriyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kendiliğinden mi gitti oraya?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Onun dışında, cumhuriyet savcılarımızın yapmış olduğu uygulama ne ilk uygulamadır ne de son uygulama olacaktır. Bu anlamda…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Savcı kendiliğinden mi gitti? İşgüzarlık mı yaptı savcı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu anlamda, değerli arkadaşlar, bundan önce yapılmış olan uygulamalardan örnekler de vermiştim Genel Kurulda. Ama yeniden örnek vermek gerekir ise Ceza Usul Yasamızın 251’inci maddesinde düzenleme var.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hâkim rüyasında görmüştür! İstihareye yatmıştır.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – 251’inci maddeye gitmeden önce Ceza Usul Yasamızın 2’nci maddesinden bir hatırlatma yapmak istiyorum. O da şu: 2’nci madde tanım, kavramları tanımlayan bir madde. Burada kanunda geçen kavramlar tanımlanmış. “Şüpheli”, “sanık”, “müdafi” “vekil”, vesair diye gidiyor ama ben burada “soruşturma” ve “kovuşturma” kavramlarının tanımını vermek istiyorum. O da şu: “Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi ifade eder.” Soruşturma, yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabul edildiği zamana kadar geçen sürede olan işler soruşturma kapsamında olan işler. Kovuşturma, iddianamenin kabulüyle başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar olan süreyi ifade ediyor.

Şimdi, Habur’da yapılan işlemlerin tamamı soruşturma kapsamındadır. Çünkü henüz ne iddianame var ne de bu iddianame kabul edildi. Tamamen soruşturma evresinde olan bir süreç.

Hemen 251’inci maddeye geliyorum. Ceza Usul Yasamızın 251’inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Soruşturmanın gerekli kıldığı hâllerde suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere gidilerek soruşturma yapılabilir.” Devam ediyor: “Ağır cezada ise şöyle şöyle yapılır” şeklinde.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kandil’e mi gittiler?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şimdi, yapılan işlemin yasal dayanağı bu.

Peki, bu ilk uygulama mı? Daha önce Türk hukukunda yargılama sistemimizde benzeri olmamış mı bunların? Bakıyorum geçmişten, Alman vakıflarıyla ilgili yapılan soruşturma sırasında Nuh Mete Yüksel Bergama’ya gidiyor Ankara’dan, Bergama’da soruşturma yapıyor.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, Borçlar Kanunu mu görüşüyoruz yoksa Ceza Kanunu mu?

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Siz ne konuştunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Verilen soruları…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, siz bizi ikaz ediyordunuz. Lütfedin...

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Siz Borçlar Kanunu’nda çok konuştunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, başlangıçta…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, bakın, neyi görüşüyoruz?

BAŞKAN – Oturur musunuz Sayın Ünlütepe.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakana karşı da tavrınız aynı olsun. Lütfen sizi tarafsızlığa davet ediyorum.

BAŞKAN – Biz tarafsızız Sayın Ünlütepe, siz rahat olun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, eğer bu cevapları…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ben çok sakinim ama sizin davranışlarınız eşit olsun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …Çünkü, buraya gelen arkadaşlarımız, Bakanlık makamını da göstererek “Bu sorulara cevap verin.” dediniz.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Kesinlikle.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hayır, Sayın Bakan, size karşı değilim, Başkanın davranışını beğenmedim.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Eğer arzu etmiyorsanız, benim Türk Borçlar Kanunu’yla ilgili notlarım da önümde hazır, ondan da konuşabiliriz.

Bu anlamda…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, size karşı değil davranışımız. Sayın Başkanın davranışının yanlışlığının tespiti amacıyla bunu söyledim. Size karşı değil.

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen, Genel Kurula hitap edin.

Buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Sayın Ünlütepe, siz somut olarak soru sordunuz…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakanım, hâkim niye gitti, hâkim? Sayın Bakanım, bakın, somut soru şu: Hâkim Habur’a neden gitti?

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen siz Genel Kurala hitap edin.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Cevap verdi. (CHP sıralarından “Vermedi” sesleri”)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, savcılarımızın gidiş nedenini, yasal dayanağını sizinle paylaştım.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, hâkim hakkında soruşturma açacak mısınız?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Arkadaşlar, hâkimin yaptığı işlem de soruşturmanın bir parçasıdır. Kovuşturma başlamamıştır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Olur mu öyle şey?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hayır, hayır.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Biraz önce tanımı onun için özellikle yaptım. İddianamenin tanzim edilip kabul edilinceye kadarki evre soruşturma evresidir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hangi maddeye göre?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bakın, ben size bir örnek de vereceğim…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, sizin sözünüz Bakanlığı bağlar. Sayın Bakan, böyle yorumlayamazsınız. Mümkün değil. Mümkün değil. Hukuken mümkün değil.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Habur’da ne işi var hâkimin?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Soruşturmaya hâkimin gölgesi düşmez. Soruşturmaya hâkimin gölgesi düşer mi?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ben buraya çıkan değerli hatipleri sabırla dinledim, saygıyla dinledim ama benim sözlerimi de lütfen kesmeyin. Konuşmalarımda bir yanlış, bir eksik bulursanız çıkar cevap verirsiniz. Lütfen…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, hayır. Sayın Bakanım…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yanlış bilgilendirmemek için söylüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu…Sayın Kılıçdaroğlu

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakanım, soruşturma bölümünün tanımını bir daha okur musunuz? Çünkü, orada savunmanın…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ya, nasıl konuşacağına kendisi karar verecek. Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu… Lütfen Sayın Kılıçdaroğlu…Sayın Başkan, lütfen ama…Lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok. Lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sorularımızın yanıtını almak istiyoruz.

BAŞKAN – Lütfen…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hemen ifade ediyorum. Arkadaşlar, soruşturma, kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi ifade eder.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hâkim Habur’a gider diyor mu? Şu bilgilerin hâkim gider diyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şimdi, soruşturma evresinde… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İddianame yoksa hâkimin ne işi var? O zaman hâkim taraflı olur. Savcının güdümüne girer o zaman.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yargılama yok.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hâkim niye gitti?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Arkadaşlar, lütfen…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müsaade edin, Sayın Bakan görüşlerini bir anlatsın.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu uygulamanın benzerleri çok. Daha önce de ifade etmiştim, bölücü başı Türkiye’ye getirildi, İmralı’ya götürüldü.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bu yasa 2004’te yürürlüğe girdi, 2004’te. O uygulanmaz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ankara DGM savcıları buradan kalkıp İmralı Adası’nda soruşturma yaptılar. Arkasından… (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ankara 2 no.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin kararı var, orada okudum. Burada kimin kararı var?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Beyefendi, bu Yasa 2004’te yürürlüğe girdi.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Otur be kardeşim, sözünü dinleyelim ya!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Müsaade edin… Müsaade edin…

Ankara’dan hâkim gidip soruşturma esnasında tutuklamayı orada yaptı...

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Beyefendi, Yasa 2004’te yürürlüğe girdi, Yasa 2004’te.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Örgüt liderini, örgüt elebaşını…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sen çıkan yasayı uygulayacaksın.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen..

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) –…Ankara’ya getirerek burada mı tutukladılar, yoksa hâkim oraya gidip orada mı tutuklama yaptı?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Beyefendi, o kanun kaç tarihinde yürürlüğe girdi, onu söylesene?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ergenekon sanıklarını Ankara’da mı tutukladılar, İstanbul’da mı tutukladılar Sayın Bakan?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu uygulamalar bakınız sadece bununla da ilgili değil, Hizbullah operasyonuyla ilgili yapılan çalışmalar ilgili illere gidilerek yapılmıştır.

Yine, Bolu Dağı operasyonu ilgili illere gidilerek yapılmıştır.

Alman vakıflarıyla ilgili yapılan soruşturmalar benzer yöntemlerle, aynı maddeler kullanılarak yapılmıştır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hâkimler de gitti mi?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bunların yasal dayanağını bu şekilde ifade ettikten sonra…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karşılama törenine hiç gitmedi.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Alo hâkim!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) –…daha somut olarak gündeme getirilen hâkim ve savcıların denetimine ilişkin hususlar buraya eleştiri olarak getirildi. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, karşılama törenine hiç hâkim gitmedi. Bu savunulacak bir durum değil.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – 252’nin (C)’sini okur musunuz Sayın Bakanım?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, hâkim ve savcıların nasıl denetleneceğine dair düzenlemeler Anayasa’mızın 144’üncü maddesinde ifade edilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – PKK bayraklarının olduğu bir yerde hâkimin verdiği karar nasıl savunulur?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Baskı altında hâkim nasıl karar verecek?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) –…Anayasa’mızın 144’üncü maddesi: “Hâkim ve savcıların denetimi”, madde başlığı.

“Madde 144…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen toparlayınız, bir dakikalık süre veriyorum.

Buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – “Hâkim ve savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetleme; görevlerinden dolayı…”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Arkadaşlar, zabıtlara sağlıklı geçsin, suçunu itiraf ediyor!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – “…veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma, Adalet Bakanlığının izniyle adalet müfettişleri tarafından yapılır. Adalet Bakanı soruşturma ve inceleme işlemlerini, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim veya savcı eliyle de yaptırabilir.”

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – “Toptan verilir.” diyor mu? “10 bin hâkime toptan soruşturma izni verilir.” diyor mu?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu, Anayasa düzenlemesi. Bir de Hâkimler ve Savcılar Kanunu’muzun 82 ve 93’üncü maddeleri var: “Görev suçlarıyla ilgili yapılacak incelemeler Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ve Teftiş Kurulunca, kişisel suçlara ilişkin yapılacak soruşturmalar ise ilgili cumhuriyet başsavcılıkları ve o yerdeki ağır ceza mahkemesince yapılır.” (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler) Şimdi, ben buradan şunu ifade ediyorum: Anayasa’mızın hükmü, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun düzenlemeleri, 1982 ve 1983 yılından beri aynı şekilde bu uygulamalar devam ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, 10 bin tane hâkime soruşturma izni verdi mi, vermedi mi Mehmet Ali Şahin?

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Bakan, devam edin, devam edin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Mehmet Ali Şahin, Adalet Bakanıyken 2008 Eylülünde 10 bin hâkime soruşturma izni verdi mi, vermedi mi? Hangi yasada yazıyor? Hangi hukukta yazıyor?

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…

Sayın Bakan…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bu uygulamalar bugün başlamadı, yirmi yedi yıldan beri yapılan uygulamalar…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yasa bilmez, hukuk bilmezsiniz! (AK PARTİ sıralarından “Ayıp!” sesleri)

Bilmiyorsunuz işte! Yasayı da bilmiyorsunuz, hukuku da bilmiyorsunuz!

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen…

Sayın Bakan…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar. Biz, Yargı Reformu Strateji Belgesinde… Bu düzenlemeleri değiştirmeyi biz de istiyoruz ama bu yetkilerin burada devredilmesi için yargı reformunun gerçekleşmesi lazım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Habur’a Silopi Hâkimi neden gitti? Hesap verin!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – E, anlatıyor, dinleyin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Anlatmadı, anlatamadı! Neden gitti, Silopi Hâkimi, Habur’a neden gitti? Güvenlik birimlerinin talimatıyla gitti! Ne zamandır güvenlik birimlerinin emriyle hâkimler gidiyor?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ayıp ayıp, karşılama törenine hâkim gönderiyorsunuz! PKK gösterisine hâkim gönderiyorsun, çok ayıp! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu hukuksuzluklar içinde AKP boğulacak! Boğulacak, kimse de sizi kurtaramayacak!

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen ve son konuşmacı İlknur İnceöz, Aksaray Milletvekili.

Buyurun Sayın İnceöz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 321 sıra sayılı Borçlar Kanunu Tasarısı’nın üçüncü bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çok uzun bir süre Borçlar Kanunu Tasarısı üzerinde Adalet Komisyonu üyeleri olarak hem de alt komisyon üyeleri olarak hep beraber bir çalışma yaptık ve gönlüm arzu ederdi ki burada Hükûmetimizin Bakanı konuşurken, hem sizlerin sorularına cevap olması bakımından, sorularınıza tatmin edici cevaplar vermesi bakımından…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – PKK’yı karşılayanlar bakanımız olamaz!

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – …Sayın Bakanımız konuşurken, aslında birbirimizi dinlesek, birbirimizi sadece ve sadece hukuk noktasında tartsak, bence, bu Meclis çok daha üretken olur diye düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O nedenle, ümit ediyorum ki -özellikle hukukçu arkadaşlarımdan ve Komisyon arkadaşlarımdan- hukuki noktalarda birbirimize katkı sunalım ve…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ayaklar altına aldınız.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – …insanlarımızın, milletimizin hayatını kolaylaştıracak olan Borçlar Kanunu’nun hepimizin katkılarıyla, hep birlikte, bir an önce yasalaşması noktasında…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hukuk kurallarında keyfîlik yoktur.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – …katkı sunmakla beraber, yasalaştırmak adına katkılarınızı bekliyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – PKK’yı karşılama töreni yok.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Burası Parlamento hanımefendi, burası Parlamento.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Borçlar Kanunu, irade özerkliğinin hâkim olduğu bir hukuk dalıdır ve hâl böyle olunca, birey, hukuki ilişkinin tarafı olup olmamak noktasında serbest bir iradeye sahiptir; ne zaman ki hukuki ilişkinin tarafı olur ve bu taraf olma durumundan dolayı aleyhte durumlar söz konusu olur, işte o zaman Borçlar Kanunu devreye girer. Üzerinde konuştuğumuz tasarı, daha somut ve daha baskın bir şekilde, zarar göreni korumaktadır ve değerli milletvekilleri, yürürlükteki Kanun, Borçlar Kanunu 22 Nisan 1926 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş ve kabul edildiği tarihten itibaren pek çok değişiklikler yaşamıştır. Ancak mevcut Kanun, gerek hızla değişen hayat şartlarına cevap vermekte yetersiz kalmış gerekse diliyle anlaşılmaz bir hâl almış ve zamana rağmen daha geride kaldığı düşünülmektedir. Yine, 1 Ocak 2002 tarihinde yasalaşarak yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu değişikliğinden sonra her iki temel yasa arasında da intibak sağlanması kaçınılmaz olmuştur ve yine, bu seksen yıllık süreç içerisinde, değişen ekonomik, sosyal ve teknolojik alandaki yeniliklerle beraber, Avrupa Birliğine uyum gerekliliği Borçlar Kanunu’nda değişiklik ihtiyacını zamanla gerekli kılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türk Borçlar Kanunu, yine, kabul edildiği yıllarda anlaşılır bir dile sahip iken, 2009 Türkiyesi’nde artık dili de ağır kalmış, vatandaşlarımızın anlayamayacağı bir lügat içermektedir. Bu tasarıya baktığınızda, daha anlaşılır, dili daha arındırılmış. Artık, Borçlar Kanunu, zamana rağmen değil, tasarıyla birlikte zamana uygun, zamanla örtüşür şekilde bir tasarı. İnşallah yasalaştığında, milletimizin yaşamını kolaylaştıracağını düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, Borçlar Kanunu’nun 61’inci maddesinden başlayıp 90’ıncı maddesine kadar olan kısımlarda neler içerdiğini sizlere kısaca anlatmak istiyorum.

61 ve 62’nci maddesinde müteselsil sorumluluk düzenlenmiş olup burada paylaşımlı sorumluluk esas alınmıştır. Tazminatın müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulacak.

Yine, tasarının 64’üncü maddesinde, yürürlükteki Kanun’da “saldırana” ibaresi “saldıranın şahsına” şeklinde değiştirilmiştir.

Tasarının 68’inci maddesinde, başkasına ait bir hayvanın başkasına ait bir taşınmaza zarar vermesi durumunda, koşullar haklı gösteriyorsa taşınmazın zilyeti hayvanı etkisiz hâle getirebilir. Yürürlükteki Kanun’da “öldürebilir” olarak geçmekte idi.

Yine, tasarının 72 ve 73’üncü maddelerinde, zaman aşımıyla ilgili değişiklikler yapılmış, daha evvelki Kanun’daki yirmi yıllık süre on yıl olarak değiştirilmiş. Yine, 73’üncü maddeyle, tazminatın ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zaman aşımına uğrayacağı şeklinde düzenlenmiş.

76’ncı maddede ise geçici ödemeler düzenlenmiş olup zarara uğrayan, uğradığı zararın giderilmesi için acilen bir değişikliğe ihtiyaç duyması ve sorumluluğunu sunduğu inandırıcı kanıtlarla ortaya koyduğu takdirde zarar görene geçici ödeme yapmasına hâkim karar verebilir. Davanın reddi hâlinde “Ödenen paranın yasal faiziyle birlikte geri verilmesine karar verir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 63, 66, 67, 69, 70 ve 90’a kadar olan maddelerinde ise mevcut Kanun’daki maddeler aynen kabul edilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnceöz, lütfen tamamlayınız.

İLKNUR İNCEÖZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, biraz evvel arz ettiğim sebeplerden dolayı, mevcut Kanun’da değişiklik yapılması, milletimizin yaşamını kolaylaştırmak adına elzem olmuştur ve dolayısıyla, bu kanunda, tasarının hazırlanmasında emeği geçen başta Bakanlar Kurulumuz, Bakanımız, bürokratları ve Komisyon üyesi hukukçu arkadaşlarım ve bu kanunun yasalaşmasında siz değerli milletvekillerimin sunacağı katkılar için teşekkür ediyor, şimdiden, tasarının yasalaştığında ülkemize, milletimize ve hepimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi en kalbî duygularla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnceöz.

Şimdi bölüm üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru-cevap işleminin süresi on beş dakikadır.

Şu ana kadar 12 sayın milletvekili söz talebinde bulunmuşlardır: Sayın Asil, Sayın Tankut, Sayın Dibek, Sayın Köse, Sayın Ünlütepe, Sayın Gök, Sayın Köktürk, Sayın Mengü, Sayın Işık, Sayın Genç, Sayın Güvel ve Sayın Öztürk.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Benim de var efendim.

BAŞKAN – Her bir sayın milletvekiline, Sayın Bakanın da cevap verebilmesi için altmışar saniye süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin soru işlemlerini altmış saniye içerisinde bitirmelerini rica ediyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, benim de var, okumadınız.

BAŞKAN – Evet Sayın Korkmaz, 13 kişi.

Altmışar saniye süre vereceğim sayın milletvekilleri.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bana iki dakika kalır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Altmış saniye fazla olur Sayın Başkanım.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Altmış saniyeden daha kısa sürede soru sorulmaz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, otuzar saniye süreniz. Sayın Bakanın…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Otuz saniyede soru sorulmaz ki efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, ne yapabilirim?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Efendim, otuz saniyede soru sorulur mu ama?

BAŞKAN – O zaman 7 kişiye soru sorduracağız.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ya, efendim, otuz saniyede soru sorulur mu? Böyle bir uygulama olabilir mi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi biz neyi tartışıyoruz, onu anlamadım.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Efendim, otuz saniyede soru sorulmaz ki!

BAŞKAN – Soru ve cevap süresi on beş dakika. Bunu her sayın milletvekili biliyor, Tüzük’te. Yarısı Sayın Bakanın cevap verme süresi, yarısı sayın milletvekillerinin soru sorma…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Böyle bir şey, böyle bir uygulama olur mu ya!

BAŞKAN – Hesap yanlış yapıldı, düzeltiyorum. Burada tartışılacak ne var, anlayamadım ben. Lütfen izah edin.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Yahu, kaç kişiyse ona göre verin! Otuz saniyede soru sorulur mu? Böyle bir şey olur mu ya!

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Otuz saniye adil değil Sayın Başkanım, şunu kırk beş saniyeyle bağlayalım!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Süre belli, on beş dakika.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – O zaman, 20 kişi varsa yirmi saniye süre verilmesi lazım. Böyle anlayış olabilir mi!

BAŞKAN – Sayın Asil, buyurun.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, 59’uncu Hükûmetin etkin bakanlarından Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener “Başbakan rant işini iyi bilir. Galataport cumhuriyet tarihinin en büyük rant projelerinden biriydi. Başbakan Ofer’le hiç görüşmediğini söyledi, bir hafta sonra da Davos’ta görüştüğünü söyledi.” diyerek Başbakana soruyor: “Sami Ofer’le Bilkent Otelde gizlice buluşmadı mı? Sami Ofer’i otelin erzak kapısından içeri aldırmadı mı? İki saat baş başa…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Asil.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, kaçak elektrik ve su borçlarından dolayı ülke genelinde yaklaşık kaç vatandaşımız yasal takip altındadır ve takibe esas olan borç tutarı yaklaşık nedir? Bu borçların bölgesel dağılımları oransal olarak birbirine yakın mıdır? Mesela, nüfus yoğunluğuna göre Marmara Bölgemizde kaçak elektrik kullananların oranı nedir, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’daki nedir? Kaçak elektrik ve su kullanımı en fazla hangi ilimizde gerçekleşmiştir? Bu konuyla ilgili olarak Hükûmet olarak ne gibi düzenlemeler düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.

Sayın Dibek, buyurun.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Benim Sayın Bakana iki kısa sorum olacak.

Birincisi: Bu akşam bir televizyon kanalı İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının da dinlendiğine dair bir haber yaptı. Sizin bu konuda bir bilginiz var mı Sayın Bakan? Bir bu.

İkincisi: Adliye personeline ödenmeyen, havuzda biriken paralar var gerek keşif avansları gerekse icra haciz avanslarıyla ilgili olarak. Bunun yarısı ödeniyor, yarısı ödenmiyordu. O biriken paralar niye personele ödenmiyor? Bu konuda bir çalışmanız var mı?

Yazılı olarak sordum ama burada da bir kısa yanıt verirseniz teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse, buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, karşılıksız çekler nedeniyle cezaevinde kaç hükümlü yatmaktadır?

İkinci olarak: Karşılıksız çeklerde cezayı kaldırmayı düşünüyor musunuz? Eğer düşünmüyorsanız geçici bir çözüm olarak böyle bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 135’inci maddesinde iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması belirlenmiştir. Buna dayanarak bazı yargıçlar dinleme altına alınmıştır. Dinlenen yargıçlar hakkında da bu kanunda belirtilen suç isnatlarından yapılmış bir suç araştırması var mıdır? Suç soruşturması var mıdır ve bu nedenle mi dinlenmişlerdir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.

Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan:

1) Osman Kaçmaz ile Ömer Faruk Eminağaoğlu fiilî ve hukuki bağ olmamasına rağmen neden aynı tahkikatta soruşturulmuşlardır?

2) Telekomünikasyon İletişim Başkanlığındaki tespitte Yargıtay hâkim ve savcıları ile İstanbul Başsavcısının dinlendiği saptanmış mıdır?

3) Silopi Hâkimi ara kararı vermeden mi Habur’a gidip duruşma açmıştır?

Sığdırdım, bravo bana vallahi! Otuz saniye, oyuncak gibi!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köktürk, buyurun.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, raporları yazarken salt gerçekliğe değil, ortama ve kendisine yönelik beklentilere bakan Adli Tıp Kurumu Başkanının istifasını isteme sorumluluğunuzu yerine getirecek misiniz, yoksa yaşanan sürece uygun olarak, talebe göre rapor veren bilirkişiler kanalıyla adaletin, hukukun katledilmesine göz mü yumacaksınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Mengü, buyurun.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında teftiş kurulu raporunda istenen disiplin cezası ile Sayın Bakanlığın talep ettiği disiplin cezası arasında bir çelişki var mıdır? Çelişki var ise böyle bir teamül var mıdır? Eğer teamül yoksa, yeni bir teamül mü oluşturuyorsunuz?

Soru iki: Biraz esprili bir şey ama, “Alo hâkim” hattını ne zaman kurmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mengü.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iki sorum var: Birincisi, adliye çalışanları ve ceza infaz kurumu personelinin maaş ve özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda bir çalışmanız var mıdır, varsa bu çalışma ne aşamadadır?

İki: Hâlen cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin ne kadarı borçlarını zamanında ödeyemedikleri gerekçesiyle cezaevine girmişlerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Albayraklar’dan kaç tane daire İstanbul’da satın aldınız? Maliyet bedeli kaç liradır?

Hâkim ve savcıların kaç tanesini dinliyorsunuz? Bu dinlediğiniz bilgileri Tayyip Erdoğan’a iletiyor musunuz?

Ayrıca, Anayasa’nın 144’üncü maddesine göre, neden hâkim ve savcılar hakkında daha kıdemli hâkim ve savcılara soruşturma yaptırmıyorsunuz da emrinizdeki müfettişlere yaptırıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Güvel, buyurun.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Bakan, Silopi’de görev yapan yargıç, görev yerini terk ederek, hangi gerekçeyle terör örgütü üyelerinin ayağına giderek çadır mahkemesinde ifade almıştır? Güvenlik gerekçesi önemli bir faktördür. Orada, 40 bine yakın kişinin bulunduğu yerde güvenlik içinde ifade alınabilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güvel.

Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, Türkiye’de bölge savcılığı sistemi var mıdır?

İkincisi, örnek verdiğiniz konularda hem İmralı’da hem de Silivri’de yargılama yapılması kovuşturmaya ilişkin bir esas olup bununla ilgili mahkemelerin kararları vardır. Habur Sınır Kapısı’nda soruşturma yapılması konusunda kim karar vermiştir?

Yine, ne zamandır Türkiye’de hâkim ve savcılar güvenlik birimlerinin talebi üzerine şüphelilerin ayağına gitmektedirler? Somut cevap istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Korkmaz, buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Adına “Kürt açılımı” yahut “demokratik açılım” denilen, bizce de “yıkım projesi” diye adlandırılan bu proje muvacehesinde hangi kanunlarda değişiklik yapmayı öngörüyorsunuz? Çok net bir cevap istiyorum.

Açılım paketinizde bölücü örgüt üyelerine af çıkarmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Sayın Bakan, buyurun.

İSA GÖK (Mersin) – Adil olmadı…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – 9 dakika kaldı…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, burada Türk Borçlar Kanunu’nun üçüncü bölümüyle ilgili görüşmelerden sonra bu bölüme ait soru-cevaplar icra edilecek idi. Ancak üçüncü bölüme ilişkin bir tane soru gelmedi. Dolayısıyla İç Tüzük’e göre bu sorulara cevap vermek durumunda değilim. Ancak Genel Kurula olan, milletvekili arkadaşlarıma olan saygım gereğince sürem içerisinde sorulardan cevap verebildiğim kadarıyla gene de cevaplamaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcıların denetimi olayı, günümüzdeki, bugün itibarıyla somut 2 tane hâkim ve savcıyla ilgili konu etrafında döndürülüp sanki özel bir uygulama yapılıyormuş gibi takdim ediliyor. Oysa Adalet Bakanlığının yıl içerisinde yaptığı soruşturma sayısı 5.900’dür. Bunlar gelen şikâyetlerin değerlendirilmesi sonucu. Anayasa 144, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 82 ve 93’üncü maddeleri doğrultusunda yapılan soruşturmalar.

Yirmi yedi yıldan beri bu ülkede 82 Anayasası’na ve 2802 sayılı Yasa’ya göre yapılan bir uygulama var. Bu uygulama bugün başlamış bir uygulama değil, yirmi yedi yıldır uygulanıyor ve 2009 yılı itibarıyla 5 Kasım tarihine kadar 4.362 şikâyet ulaşmış Bakanlığa, önceki yıldan devirle beraber bu 5.930’a ulaşmış. Dolayısıyla Teftiş Kurulu ve Ceza İşleri Genel Müdürlüğümüz gelen bu şikâyetleri aynı bugüne kadar daha önceki yıllarda yapılan yöntemle işleme almış.

Sayın Genç’in sorusuna da cevap olsun diye söylüyorum, bu incelemelerin tamamı müfettiş eliyle yapılmıyor, bunlar belli yerlerde daha kıdemli bir hâkim eliyle yapılıyor. O hâkim eğer gerçekten gerekli görüyor ise ondan sonra teftiş kurulu devreye giriyor ama olayın ağırlığına göre farklı uygulamalar da mümkün. Çünkü kanun her ikisine de, Anayasa her ikisine de cevaz veriyor.

Dolayısıyla sadece bu yıl içerisinde, 2009 yılı içerisinde 208 dosyada “kovuşturma” verilerek ilgili başsavcılıklara gönderilmiş…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan, sorduğumuz soruya cevap verin.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan lütfen…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …214 dosya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna disiplin işlemi için sevk edilmiş Dolayısıyla, bakınız, on birinci ay olmasına rağmen…

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, lütfen… İstirham ediyorum!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …422 hâkim, savcıyla ilgili, erek başsavcılıklarda gerekse HSYK nezdinde işlem yapılmış. Şimdi, bu 400 küsur arkadaşımızdan sadece 2 tanesi, 3 tanesi haber oluyor ve bu soruşturmaların her aşaması geniş şekilde medyada yer alıyor ve sadece olay bu iki isim, üç isim etrafında döndürülüp duruyor.

Değerli arkadaşlar, Adalet Bakanlığında bugüne kadar uygulandığı gibi bütün hâkim, savcılarımız için aynı hükümler uygulanıyor, kürsüdeki 12 bin hâkim ve savcımızdan hiçbirisi için herhangi bir ayrım yapılmıyor.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Ergenekon savcıları dâhil mi?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Kaldı ki Bakanlığın yapmış olduğu işlem, tamamen dosyayı teşekkül ettirmek, tekemmül ettirmekten ibarettir. Müfettişlerin yaptığı soruşturma neticesinde dosya tekemmül ettirildikten sonra, eğer görev suçu ise farklı, kişisel suç ise farklı bir soruşturma yöntemi uygulanıyor.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kişiler farklıysa farklı soruşturma uygulanıyor.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İlgili başsavcılığa gönderiliyor ya da disiplinse Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna gidiyor. Kararı Bakanlık vermiyor, kararı bağımsız yargı verecek. Bu telaş niye? Bize yapılan şikâyetin incelemesi yapılıyor.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, soruşturma sizden geçiyor. Ya, Allah aşkına bir cümle…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bu konuyla ilgili deliller toplanıyor ve götürülüyor bağımsız yargının önüne konuluyor dosya. Dolayısıyla, burada bağımsız yargı karar verecek, hiç kimse bu noktada bir endişeye girmesin.

Değerli arkadaşlar…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şimdi sorulara cevap mı verdin?

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, bir dakika bakın, siz de ben de ceza davalarına giren insanlarız, ceza hukukunu biliriz. Fiilî ve hukuki bir bağı yokken Eminağaoğlu ile Kaçmaz’ın dosyası niye beraber?

BAŞKAN – Sayın Gök, böyle bir usulümüz yok, lütfen. Sayın Bakana soru sordunuz, biraz sabredin, cevabını versin.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan...

BAŞKAN – Sayın Mengü...

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sorduğumuz sorulara cevap alamıyoruz.

BAŞKAN – Müsaade edin, verecek Sayın Bakan.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, gene, bu soruşturmayla ilgili, hâkim, savcıların soruşturmasıyla ilgili konu bu şekilde. İfade ettiğim gibi, 1982 Anayasası ve 2802’ye göre yirmi yedi yıldan beri yapılan uygulama bugün de yapılıyor, herkese aynı uygulama yapılıyor.

Onun dışında, bir sayın milletvekilimiz “Bu tarih itibarıyla, bugünkü tarihi itibarıyla cezaevlerinde karşılıksız çekten dolayı ne kadar hükümlü, tutuklu var?” diye sordular. 5 Kasım itibarıyla 2.155 kişi cezaevlerinde şu anda. Bu konuya ilişkin olarak da Adalet Komisyonumuz zannediyorum önümüzdeki hafta siyasi parti temsilcilerimizle bir değerlendirme yapacak. Ondan sonra Komisyonda bekleyen tasarıyla ilgili olarak seri şekilde adım atmayı planlıyoruz.

Burada, evet, çıkıp, gelen mesajları okuyup oradan yardım isteyen insanların mesajını aktarmak hoştur, onların takdir ve teşekkürünü almak iyi bir şeydir ama öbür taraftan, alacaklı olan, alacağını alamadığı için kendisi de takibe uğrayan diğer esnafın durumunu da göz ardı edemeyiz. Ekonomik çarkın dönüşünü engelleyecek, sistemi tıkayacak bir düzenlemeyi yapmak mümkün değil. Burada hem borçlunun yararını hem alacaklının yararını hem de ekonomik sistemin dönebilmesi için, kendini çevirebilmesi için gerekli güvenceleri korumak zorundayız diyorum, tüm Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, süre var. Adli tıpla ilgili sorumuzu yanıtlar mısınız? Adli tıpla ilgili…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Kalan soruların hiçbiri Borçlar Kanunu’yla alakalı değildir.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Efendim, Borçlar Kanunu’yla alakalıdır, bilirkişilik müessesi…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, bu sorular yazılı soruya çevrilebilir, sözlü soruya çevrilebilir ama Türk Borçlar Yasası’nın görüşülmesi esnasında, efendim, gündeme getirilen…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Bakan, Borçlar Yasası’yla ilgili bir şey sorsak onu yanıtlayamazsın. Çünkü Borçlar Yasası’nı bilmiyorsun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Türk Borçlar Yasası’na ilişkin bir tek soru gündeme gelmedi. Bunlara ilişkin sorularınızı lütfen yazılı hâle getirin, sözlü hâle getirin.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, sorulara verdiği cevapların hepsi yanlış ve yanıltıcı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 2 sayın milletvekili sisteme girdiler, Sayın Gök ve Sayın Mengü’ye söz vereceğim ve tekrar Sayın Bakana cevap hakkı vereceğim.

Buyurun Sayın Gök.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, tekrar ediyorum, Osman Kaçmaz ile Ömer Faruk Eminağaoğlu niye aynı tahkikata dâhil edildi, fiilî ve hukuki bağı yok iken?

İki: Yargıtayın dinlendiğinin tespiti konuşuluyor. Yargıtay hâkim ve savcıları ile İstanbul savcısı dinlendi mi? Bu tespit edildi mi?

Üç: Silopi hâkimi Habur’a giderken kendi adliyesinde bir ara kararı derçederek kendisini oraya gönderme konusunda usule uydu mu? Direkt duruşmayı Habur’da mı açtı?

Teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Niye bunlara cevap vermiyorsun Sayın Bakan?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.

Sayın Mengü, buyurun.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan, ben çok net bir soru sordum. Dedim ki: Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı hakkında teftiş kurulu raporunda istenen disiplin cezası ile Bakanlığınızın istediği disiplin cezası arasında bir çelişki var mıdır? Varsa, böyle çelişkiler bir teamül müdür? Eğer bugüne kadar böyle bir teamül yoksa, bu yeni bir teamül yaratmak mıdır? Bunun cevabını net istiyorum, “evet” veya “hayır” şeklinde.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mengü.

Sayın Bakan, bir dakikalık süreniz var, buyurun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Yargıtayın dinlendiği iddiasıyla ilgili Sayın İsa Gök’ün sorusuna cevap vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, dinleme kararlarının kendisi gizli, bunların takibatı gizli. Burada Bakanın haberinin olması mümkün değil, doğru da değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olur mu!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz onay veriyorsunuz Sayın Bakanım. Onay veriyorsunuz siz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ağır Ceza Sincan…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Siz onay veriyorsunuz bu konuda karar vermesi yönünde.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Müsaade eder misiniz. Hem soru sorup hem de cevabını verecekseniz…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru sordunuz, sabredin lütfen, cevabı dinleyin.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Dinleme kararları mahkemeler tarafından veriliyor…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yanlış bilgi veriyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, sizin sorunuz yok, lütfen susun.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – …ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından icra ediliyor. Yasal süresi içerisinde yapılan dinlemeler ilgili mahkemelere gönderiliyor. Dolayısıyla bu süreçten Adalet Bakanının haberdar olmasını istiyorsanız Bakanın yargıya müdahalesini arzu ediyorsunuz demektir. Benim böyle bir yetkim yok, böyle bir imkânım yok arkadaşlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hem “Yargıya müdahale etmeyin.” diyeceksiniz hem de ondan sonra mahkemelerin verdiği gizlilik dereceli kararların içeriğini burada soracaksınız, Anayasa’nın 138’inci maddesinin ihlalini benden isteyeceksiniz. Böyle bir usul, böyle bir yöntem yok.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, üçüncü bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, üçüncü bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 22.44

 


DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 22.46

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Bundan sonra da komisyonun burada bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 12 Kasım 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 22.47