Normal 25669 2 7 2009-12-15T14:44:00Z 2009-12-15T14:44:00Z 1 63693 363056 TBMM 3025 851 425898 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 52

13’üncü Birleşim

4 Kasım 2009 Çarşamba

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın, Güneydoğu Anadolu Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın Organ Nakli Haftası ve organ nakillerinde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile son günlerde yaşanan sel felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın gündem dışı konuşmasında etnik vurguyu ön plana çıkararak Türkiye’de bölücülüğe uygun ortam hazırlayan bir söylemi ifade ettiğine ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Şırnak ve Hakkâri’de yapılan ve yapılacak barajların yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/450)

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin, Trakya’daki sanayicilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/451)

3.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 milletvekilinin, sulak alanların karşı karşıya olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/452)

B) Tezkereler

1.- Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/994)

2.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/995)

C) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/354), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/154)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/169) esas numaralı, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu Önerisi

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna  sataşması nedeniyle konuşması

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

4.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin’in, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Nevşehir’deki icra takiplerine ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8929)

2.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Diyanet İşleri Başkanlığından naklen atanan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve  Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/9203)

3.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Doğu Türkistan’daki olaylara cuma hutbelerinde yer verilmemesine ilişkin Başbakandan  sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/9205)

4.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Kızılay’ın Çanakkale’deki bir termal kaplıca projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve  İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı  (7/9214)

5.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, çocuklara yönelik şiddete ilişkin Başbakandan sorusu ve   Devlet Bakanı  Selma Aliye Kavaf’ın cevabı  (7/9230)

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Orhun Abidelerine yönelik TİKA projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/9252)

7.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, tıpta uzmanlık eğitimi sınavında biyologların durumuna ilişkin  sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı  (7/9565)

8.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, tarihî dinî yapıların ibadete açılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/9649)

9.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne’de bazı kamu görevlilerinin basına yansıyan sözlerine,

- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine,

Kadın yönetici sayısına,

İlişkin soruları ve  Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/9767), (7/9768) , (7/9769)

10.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı personelin görev yerlerinin değiştirilmesine ilişkin  sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı  (7/10321)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak altı oturum yaptı.

 

Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel, Denizli ilindeki ekonomik gelişmelere,

Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, Susurluk’ta meydana gelen kazanın 13’üncü yıl dönümüne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili yayınladığı yönetmeliğe ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

 

İzmir Milletvekili Şenol Bal, GDO’lu ürünlerin ithaline dair yönetmeliğin iptal edilmesi gerektiğine,

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, ürünlerin GDO’lu olduğunun fark edilmesi için yapılması gerekenlere ve kene mücadelesine,

Siirt Milletvekili Osman Özçelik, Siirt’te yaşanan sel felaketine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, orman yangınları konusunun (10/447),

DTP Grubu adına Grup Başkan Vekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların (10/448),

Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kamudaki geçici personelin sorunlarının (10/449),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması;

CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 8-9 Eylül 2009’da İstanbul’da yaşanan sel felaketi (8/10),

Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, demokratik açılım (8/11),

Konusunda genel görüşme;

Açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

(10/333, 334, 335) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, süre uzatımına ilişkin tezkeresi okundu; İç Tüzük’ün 105’inci maddesine göre, Komisyona 1 aylık kesin süre verildiği bildirildi.

 

Gündemin, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmının 177’nci sırasında yer alan (10/24) esas numaralı, siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 03/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi,

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmının 306’ncı sırasında yer alan (10/387) esas numaralı, genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) ülkemize girişi, üretimi, tüketimi, dünyadaki uygulamalar ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin ön görüşmesinin bugünkü birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi,

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmında yer alan (10/81, 10/138, 10/143, 10/250, 10/368) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 03/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,

Yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım 2009 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; Genel Kurulun 04, 10, 11, 18, 25 Kasım ve 02, 09 Aralık 2009 günkü birleşimlerinde sözlü soru önergelerinin görüşülmemesine;     17, 24 Kasım ile 01, 08 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde sözlü soru önergeleri ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; Genel Kurulun 10, 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerinde 15.00-23.00 saatleri arasında; 04, 05, 11, 12, 18, 19, 25 Kasım ile 02, 03, 09, 10 Aralık 2009 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerde ise 13.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

 

İzmir Milletvekili Oktay Vural, gelen kâğıtlar listesine alınmamış bir konunun ön görüşmesinin yapılmasının mümkün olamayacağına, bu nedenle AK PARTİ Grubu önerisinde yer almaması gerektiğine ilişkin,

Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın konuşmasındaki “Kürt illerinden gelen çocuklar” ifadesi nedeniyle hatibin uyarılması ve tutanaklardaki ifadenin düzeltilmesi gerektiğine dair,

Birer açıklama yaptılar.

 

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, AK PARTİ Grubuna,

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, CHP Grubuna,

Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına,

Sataştığı iddiasıyla birer konuşma yaptılar.

 

Sataşma nedeniyle söz talebinin aynı oturum içinde karşılanması gerekirken bu talebin bir sonraki oturumda değerlendirilmesinin ve daha gelen kâğıtlar listesinde yayımlanmayan genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin yapılmasının İç Tüzük’e aykırı olduğu iddiasıyla Başkanın tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum Başkanı tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.

 

İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/354), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin görüşmeleri tamamlandı, istem üzerine yapılan yoklamalarda toplantı yeter sayısı bulunmadığından, 4 Kasım 2009 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 22.21’de son verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatih METİN

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Bolu

 

Burdur

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Murat ÖZKAN

 

Yusuf COŞKUN

 

Giresun

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 19

II.- GELEN KÂĞITLAR

4 Kasım 2009 Çarşamba

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, bir meslek yüksekokulunun faaliyete geçmemesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1565) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

2.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Demre ilçesinin su şebekesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1566) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, İstanbul Üniversitesi önünde stant açan polislerin bildiri dağıttığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10237) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, ekonomik krizin vatandaşa etkilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10238) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

3.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, erişimi engellenen internet sitelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10239) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

4.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, özel güvenlik elemanlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10240) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

5.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ayni ve nakdi yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10241) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

6.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, işsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10242) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

7.- İstanbul Milletvekili Ümit Şafak’ın, İstanbul’da camilerde asılan mahyaların kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10243) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

8.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, CHP Genel Merkezinin iletişiminin izlenip izlenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10244) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

9.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, il özel idarelerindeki işçilerin özlük haklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10245) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

10.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları kapsamında alınan İstanbul Kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10246) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

11.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Kuzey Irak’ın Akdeniz bağlantısının sağlanmasına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10247) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

12.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, TEKEL İzmir İşletme Müdürlüğünde tayini çıkarılan personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10248) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

13.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, ekonomik krizin organ satışına yol açtığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10249) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

14.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’da meydana gelen sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10250) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

15.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir şahsın bakanlıkla bağlantısı olup olmadığına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10251) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

16.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, koruma tedbiri kararı verilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10252) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

17.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, İstanbul’da camilere asılan mahyaların kaldırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10253) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

18.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yaz Kur’an kurslarındaki kısıtlamaların kaldırılacağına yönelik beyanına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10254) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

19.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, kayıp çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/10255) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

20.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, cinsiyete dayalı gelişme endekslerinin iyileştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/10256) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

21.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Ermenistan politikasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10257) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

22.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Hollanda ziyaretindeki görüşmelerine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10258) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

23.- Afyon Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, trafiğe kayıtlı araçların yaşlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10259) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

24.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Çaldıran’da yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10260) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

25.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, yerleşim yerlerindeki yer isimlendirmelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10261) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

26.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, yabancılar misafirhaneleri ve mülteci merkezlerindeki duruma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10262) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

27.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, mağdur durumdaki bir şahsa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10263) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

28.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ülkemizdeki etnik gruplara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10264) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

29.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün bazı sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10265) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

30.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Samsat ilçesinin sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10266) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

31.- Çorum Milletvekili Derviş Günday’ın, korsan taksiciliğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10267) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

32.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında adı geçen bir şahsa verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10268) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

33.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, THY uçuşlarında dağıtılmayan bir gazeteye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10269) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

34.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, THY uçaklarında dağıtılan gazetelere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10270) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

35.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, bir lisenin kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10271) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

36.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir lise müdürünün görevden alınmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10272) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

37.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, eğitim kurumlarına yönetici atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10273) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

38.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bir müşavir atamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10274) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

39.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da sınav kazanan öğretmenlerin müdür yardımcısı olarak atanmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10275) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

40.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, beden eğitimi derslerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10276) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

41.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, bazı illerdeki kızamıkçık aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10277) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

42.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bazı illerdeki kızamıkçık aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10278) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

43.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, tarım ve hayvancılıktaki desteklemelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10279) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

44.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, GDO’lu ürünlerin dış ticaretine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10280) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

45.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı kişilerle bağlantısı olup olmadığına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10281) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

46.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, araç muayene ücretlerine ve gelir paylaşımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10282) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

47.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kütahya’nın Burdur-Afyon ve Antalya çevre yolu projesi kapsamına alınmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10283) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

48.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Salihli-Gölmarmara-Akhisar yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10284) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

49.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa-Akhisar-Balıkesir yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10285) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

50.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Uşak-Kula ayrımı-Selendi yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10286) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

51.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kula-Salihli yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10287) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

52.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Sındırgı-Simav ayrımı-Demirci-Salihli yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10288) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

53.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bornova-Turgutlu-Salihli yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10289) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

54.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Menemen-Manisa yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10290) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

55.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü onarımı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10291) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

56.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa çevre yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10292) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

57.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bergama-Soma-Akhisar yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10293) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

58.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Selendi Geçişi yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10294) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

59.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10295) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

60.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa-İzmir-Turgutlu yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10296) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

61.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10297) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

62.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kırkağaç-Gelenbe yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10298) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

63.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10299) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

64.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10300) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

65.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir alt geçit projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10301) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

66.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10302) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

67.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10303) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

68.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10304) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

69.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10305) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

70.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10306) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

71.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10307) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

72.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü onarımı projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10308) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

73.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10309) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

74.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10310) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

75.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki yol ve köprü projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10311) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

76.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bolu sanayi sitesinin kanalizasyonuna ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/10312) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

77.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu Anadolu Bölgesinde ekonominin gelişmesine yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10313) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

78.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı kişilerle bağlantısı olup olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/10314) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

79.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Başbakan ve Genel Kurmay Başkanının Dolmabahçe Sarayındaki görüşmelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/10315) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

80.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, doğalgaz alım anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10316) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

81.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, SYDV’nin muhtarların bilgisi dışında raporlama yaptığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/10317) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

82.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, ekonomik krizin turizm sektörüne etkilerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10318) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

83.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, yaşanan doğal afetlere ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/10319) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)

84.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/10320) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

85.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı personelin görev yerlerinin değiştirilmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/10321) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Şırnak ve Hakkari’de yapılan ve yapılacak barajların yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/450) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.06.2009)

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 Milletvekilinin, Trakya’daki sanayicilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/451) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.06.2009)

3.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, sulak alanların karşı karşıya olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/452) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2009)


4 Kasım 2009 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,  Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) hakkında söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’a aittir.

Sayın Başak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın, Güneydoğu Anadolu Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması

RAMAZAN BAŞAK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, ırk, dil, din ayrımı yapmaksızın, kardeşçe binlerce yıldır yaşayan 72 milyon insanın siz saygıdeğer temsilcilerini en kalbî duygularımla selamlıyor, saygılar sunuyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, lütfen, şöyle bir arkamıza yaslanalım, derin bir nefes alalım çünkü bu ülkenin rahatlamaya ihtiyacı var, bu ülkenin yatırımlara ihtiyacı var, bu ülkenin kardeşçe yaşanılabilecek bir ortama ihtiyacı var, bu ülkenin GAP’ın bitirilmesine ihtiyacı var.

İşte bu amaçla, GAP’ta yapılan yatırımları yerinde incelemek amacıyla, bundan yaklaşık on gün önce, GAP’tan sorumlu Devlet Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaz, milletvekili ağabeylerim, arkadaşlarım ve geniş bir bürokrat kesimiyle birlikte Şanlıurfa’ya, GAP’ın başkentine gittik. Gittiğimizde, yıllardır suya hasret olan -lütfen burayı iyice dinleyin- suya hasret olan 72 milyon insanın hazinelerini, o uçsuz bucaksız verimli arazileri yerinde tespit etme fırsatı bulduk. Suyu Ceylanpınar’a, Viranşehir’e, Mardin’e götürecek olan 1’inci, 2’nci, 3’üncü kısım inşaat ihalelerini yerinde inceledik. Kırk yıldır siyasilerin suistimal malzemesi olan Suruç Ovası’na suyu götürecek olan 1’inci ve 2’nci kısım inşaat ihalelerini yerinde inceledik. Emin olun, o devasa makineleri, o gece gündüz çalışan makineleri, o insanın gözünü alabildiğince uzanan ana kanalları görmenizi isterdim.

Görmenizi istediğim bir şey daha vardı saygıdeğer milletvekilleri: Bölge insanının gözlerindeki o ışıltıyı görmenizi isterdim; bu ülkeye, bu devlete, bu bayrağa olan bağlılıklarını görmenizi isterdim; gözlerindeki o ışıltıyı, ümidi görmenizi isterdim.

Saygıdeğer milletvekilleri, sadece bu kadar mıydı? Emin olun, tüm milletvekili arkadaşlarımın üzerinde durduğu, Siverek’e, Hilvan’a suyu götürecek olan proje çalışmaları son aşamaya geldi. Biraz önce de belirtmiş olduğum gibi, Suruç’a suyu götürecek Taşbasan depolaması sağ ve sol ana kanallarının ihalesinin 2009 yılında yapılacağının burada müjdesini vermek istiyorum. Toplulaştırma ihalesinin kasım ayı içerisinde yapılacağını belirtmek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, neden yapıyoruz biz bunları? Çünkü biliyoruz ki bir GAP, bir buçuk yılda ülke ekonomisine, 72 milyon insanın cebine 32 milyar dolar para koyuyor. Niye yapıyoruz biliyor musunuz? Geçmişte o bölgeye yol götürmeyen, su götürmeyen, okul götürmeyen, hastane götürmeyen, “Sen Kürt’sün, sen Türk değilsin, sen Alevi’sin, sen Sünni’sin” diye tahribat yapan kesimlerin hatalarını onarmaya gidiyoruz ve bunları onarıyoruz. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sen nesin?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Ayıp, ayıp!

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Hangi dünyada yaşıyorsun sen? Sen nerede yaşıyorsun?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Ayıp, ayıp!

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri…

BAŞKAN – Sayın Başak… Sayın Başak, lütfen…

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, bunları yapmaya devam edeceğiz.

ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Nerede yaşıyorsun sen?

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Çünkü, 72 milyon insan tek yürek, kardeştir ve kardeşçe yaşamaya da devam edecektir Allah’ın izniyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bölgeyi otuz ile ayıran da kalleştir, kalleş oğlu kalleştir!

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Ben, 72 milyon insanın şahitliğinde bizleri vatan hainliğiyle, bu hizmetleri yaptığımız için vatan hainliğiyle suçlayanlara ben bir soru sormak istiyorum. Rahmetli Özal…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Günaydın, günaydın; geç kaldınız!

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Rahmetli Özal, 12 Nisan 1991 yılında, bundan on sekiz yıl önce Kürtçe konuşmayı serbest bıraktı da bu ülke bölündü mü arkadaşlar? Biz iktidara geldiğimizde özel Kürtçe okullarını serbest bıraktığımızda bu ülke bölündü mü arkadaşlar? TRT Şeş’i açtığımızda bu ülke bölündü mü arkadaşlar? Bu ülke bölünmeyecek. Bu ülke, 780 bin kilometrelik vatan toprağı ve 72 milyon insanla şu sağımda gördüğünüz bayrağın çatısı altında yaşamaya ilelebet devam edecektir saygıdeğer milletvekilleri.

Bakın, 1991 yılında rahmetli Özal eğer bu bahsi geçen reform sürecini devam ettirebilseydi bu ülkenin 300 milyar doları çöpe gider miydi?

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Yedi senedir neden yapmadınız?

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Bu ülkenin… On binlerce benim kardeşim şehit olur muydu? Ben sizlerin huzurunda, milletimin takdirine bırakıyorum saygıdeğer milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yedi yıldan beri ne kadar yatırım yaptınız?

BAŞKAN – Sayın Başak, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2002’de sıfır terör vardı, sıfır terör.

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Gelecek hesabı yapmadan, siyaseten ne oluruz demeden      72 milyonun kardeşliği için başlatmış olduğumuz bu kardeşlik projesi ve GAP ve benzeri projeleri gece gündüz demeden, sadece elimizi değil gövdemizin tümünü taşın altına koyarak bu millet için, İstanbul’da yaşayan, Antalya’da yaşayan, seksen bir ilde yaşayan 72 milyon insan için bu hizmetleri devam ettireceğiz. Neden biliyor musunuz? Çünkü biz bunun için geldik saygıdeğer milletvekilleri, bu millete hizmet etmek için; sadece yol, su için değil, kardeşlik ortamının pekişmesi için geldik.

Bir canımız var da bu memlekete, bu millete, 72 milyon insana feda olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, organ naklindeki sorunlar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’a aittir.

Sayın Yıldız, buyurun efendim.

2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Organ Nakli Haftası ve organ nakillerinde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3-9 Kasım Organ Nakli Haftası nedeniyle bu konudaki sorunları ve çözümleri gündeme getirmek amacıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, organ nakli, vücutta işlevini yitirmiş, görev yapmayan bir organın yerine, canlıdan veya kadavradan sağlam ve fonksiyon yapan bir organın konulmasıdır ve bugün organ yetmezliklerinde, özellikle böbrek ve karaciğer yetmezliğinde gündemde olan bir konudur.

Canlı kişiden organ alınması, organ veren kişinin yaşamını riske sokmayacak şekilde çift organlardan alınır. Kadavradan ise rızaya bağlı olarak ve yakınlarının rızası, kişinin ölmeden evvel organ bağışı yapmasıyla olur.

Avrupa ülkelerinde organ nakillerinde yüzde 80 kadavra olurken, Türkiye’de bu yüzde 25 düzeyindedir. Kadavra nakilleri çok önemlidir organ naklinde fakat Türkiye’de maalesef dörtte 1’i kadavradandır, yurt dışında ise, bunun yüzde 80’i kadavradandır.

Kadavra kaynaklı vericilerin çözüm yolunun en önemlisi ise organ bağışının yaygınlaşmasıdır. Organ bağışı, bir kişinin hayatta iken serbest iradesiyle yapacağı bir şeydir.

Değerli arkadaşlar, bugüne kadar çok sayıda hasta, organ vericisi bulunamaması nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Ülkemizde tüm hastalarımızın ihtiyaçlarının karşılanacağı sayıda organ nakli merkezleri ve burada çalışan çok değerli uzmanlar vardır. Fakat, birçok organ nakli cerrahımız olmasına rağmen, bu kadavradan nakil olmadığı için yeterli sayıda organ nakli olmamaktadır. Bu vesileyle, Türkiye’de organ naklini başlatan, bu konuda yasaların,yönetmeliklerin çıkarılmasında en büyük rolü oynayan Sayın Profesör Doktor Mehmet Haberal’ı da burada şükranla anmak istiyorum. Kendisi yedi aya yakın zamandır hastalarından uzaklaştırılmış ve tutuklu olarak yargılanmaktadır, bunu da takdirlerinize sunuyorum ve bu kadar deneyimli, dünya çapında bir cerrahımızı biz, hâlâ Ergenekon nedeniyle tutuklu olarak mahkûm etmekteyiz.

Kadavradan nakil olmamasının en önemli nedeni beyin ölüm vakalarının bildirilmemesidir. Bu nedenle, ülkemizde gerçekleştirilen kadavra organ ameliyatları Avrupa ve Amerika ülkeleri arasında çok düşük düzeydedir. Örneğin İspanya’da milyon/nüfus başına yıllık kadavra vericisi 33,6 iken Türkiye’de 3’tür, yani, İspanya’nın onda 1’i kadar kadavradan nakil yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, hâlen böbrek yetmezliği günümüz itibarıyla hemodiyalizle tedavi edilmektedir yoğun olarak ve Türkiye’de bu şu anda 54 bin kişidir ve her yıl 4 bin kişi buna eklenmektedir. Hemodiyaliz tedavisi bir yılda kişiye 25 bin dolara, yani dolayısıyla devlete 25 bin dolara mal olmaktadır ve bunların hepsinde de ithal ürünler kullanılmaktadır. Oysaki nakil sadece 20 bin dolara mal olmaktadır. Gene karaciğer yetmezliğinde de yıllık 35 bin dolar gitmektedir, nakil olursa tek seferde 60 bin dolar gidecektir. Böbrek yetmezliği sonucunda beş yıllık ortalama yaşam oranı yüzde 33 iken aynı hastaya böbrek nakli uygulaması yapılırsa beş yıllık ortalama yaşam oranı yüzde 90’a ulaşmaktadır. Bu tedaviyle hem hasta yaşam kalitesi artmakta hem de belirgin olarak uzamaktadır yani nakil yaşamak, diyaliz ise ölmemeye çalışmaktır değerli arkadaşlar. Karaciğer nakillerinde de ancak yüzde 14’üne nakil yapabilmekteyiz ve bunda da sorunumuz devam etmektedir. Bunun için kadavradan organ bağışının yetersizliği ülkemizde organ nakli sorunlarının başında gelmektedir. Söz konusu hastalara yeterli sayıda organ nakli ameliyatı uygulanabilmesinin tek koşulu, yeterli sayıda kadavra organ temini ve bunun için de beyin ölümlerinin bildirilmesidir.

Bu nedenle birkaç tane çözüm önerim şunlardır değerli arkadaşlar:

Beyin ölümü tespiti ve organizasyonu yapan organ nakli koordinatörlüğü her kurum için zorunlu hâle getirilip özendirilmelidir.

Beyin ölümü tanılarının konulması standardize edilmeli ve beyin ölümü tespit komisyonlarının çalışma koşulları kolaylaştırılıp özendirilmelidir.

Organ nakli yapmayan merkezlerden bildirilen beyin ölümü olgularının kadavra ameliyatı masrafları, kurumları ve ameliyatı yapan ekipleri özendirici şekilde düzenlenmelidir.

Bu organ nakli konusunda geçtiğimiz yıllarda Diyanetin de bir bildirisi vardır; organ naklinin kişiye en yararlı olduğu, organ bağışının insanın insana yapabileceği en büyük yardım olduğunu nitelendirmiştir. Aynı zamanda dinler arasında da Hristiyan’dan Yahudi’ye, Yahudi’den Müslüman’a veya diğerlerinden organ naklinin günah olmadığı, uygun olduğunu bildirmişlerdir ve maalesef demiştir ki Diyanet İşleri Başkanı: “Bu konuda ilerleyemediğimiz için ben bunun mahcubiyetini yaşıyorum.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.

SACİD YILDIZ (Devamla) – “Ben, bu organ naklini ilerletemediğimiz için bunun mahcubiyetini yaşıyorum.” demiştir.

Değerli arkadaşlar, çok fazla insanımızın hayatlarını kaybetmemeleri için organ nakli listelerinde beyin ölümü olgularının kullanılması ve bunların bildirilmesi gerekmektedir. Bu şekilde organ ticaretinin önlemini alabileceğimiz gibi -geçtiğimiz günlerde Afyon’un Kışlacık köyünde böyle bir durum söz konusuydu- gene kayıp çocukların organ mafyasının eline geçtiği iddialarına da son vermiş oluruz. Yapılacak düzenlemelerle -ki, bunları yapmadığımız takdirde her yıl 11 bin kişi organ yetmezliği nedeniyle kaybedilmektedir- bu kişileri kazanabiliriz. Aynı zamanda ithal ilaç ve malzemelere ödediğimiz yılda 5 milyar doları aşan paranın da ülkemizde kalmasını sağlayabiliriz. Çünkü domuz gribi şu anda gündemde. Fakat eğer hepatit B aşısı yapılmış olsa çok kimseye, karaciğer yetmezlikleri olmayacak. Birinci basamakta sağlık hizmetlerinde maalesef son birkaç ay önce ücret getirildi -ki, birinci basamak koruyucu hekimlik hizmetleridir- bu koruyucu hekimlik…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SACİD YILDIZ (Devamla) – Az bir şey kaldı Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bu koruyucu hizmete hasta vatandaşın rahatlıkla başvurabilmesi lazım. Mesela bir boğaz enfeksiyonu beta hemolitik streptokoka bağlıyken, bunlar tedavi edilirse çok sayıda kalp hastalığının, böbrek yetmezliğinin önüne geçilmiş olacaktır. Bunlar çok daha önemli belki ülkemiz için. Ama her nedense onu da bilemedim, son günlerde sanki bu hafta Organ Nakli Haftası değil de domuz gribi haftası gibi oldu.

Hepinize saygılarımı iletirim, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın Çelik, buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın gündem dışı konuşmasında etnik vurguyu ön plana çıkararak Türkiye’de bölücülüğe uygun ortam hazırlayan bir söylemi ifade ettiğine ilişkin açıklaması

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Birinci konuşmacı Sayın Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın konuşmasıyla ilgili ben yerimden söz aldım. Şimdi Sayın Başak konuşmasında özellikle konuşmasının ana fikri, oturma planı itibarıyla küresel ile yerel, yerele özellikle vurgu yaparak -yani bu global emperyalizmin ciddi bir jargonudur- burada yani global ve lokal arasına sıkıştırarak bunun temel öngörüsü olan etnik vurguyu ön plana çıkararak Türkiye’de gerçekten bölücülüğe uygun ortam hazırlayan, iklim hazırlayan bir söylemi burada kürsüden ifade etti. Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti millî bir devlettir. Mademki 780 bin kilometrekarelik yüz ölçümüne sahip Türkiye Cumhuriyeti 72 milyon Türk milletiyle ebediyen bu topraklarda var olacaksa bu söylemi niye kullanıyor? Sayın Başbakanın “Otuz altı etnik grup var.” şeklinde ifadeleri de aynı anlamı taşıyor yani bunu özellikle iktidar partisinin terk etmesi gerekiyor eğer millî birlik ve bütünlüğü savunuyorlarsa.

Bunu özellikle vurgulamak istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, Giresun İlinin sorunları ve yaşanan sel felaketiyle ilgili söz isteyen Giresun Milletvekili Murat Özkan’a aittir.

Sayın Özkan buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile son günlerde yaşanan sel felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çok sorunu olan, problemleri çok fazla olan bir ilin milletvekiliyim, beş dakika gibi çok kısa bir sürede bu sorunların tamamını takdir edersiniz ki sizlere anlatmam mümkün değil ama çok kısa başlıklarıyla, ana hatlarıyla ifade etmek istiyorum.

Bunlardan en önemlisi, kısa bir dönem içerisinde yaşanan 21 ve 27 Temmuz tarihlerinde yaşanan sel felaketinin yaralarının henüz sarılmamış olması. Tabii ki sadece Giresun’da yaşamadık. Sel afeti nedeniyle gerek hayatlarını kaybeden gerekse mallarını kaybeden, zarar gören tüm vatandaşlarıma buradan tekrar bu acılarını paylaştığımı, bu acılarına ortak olduğumu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii ki, devlet, sel afeti olur olmaz, bürokrasi, görevini yaptı, tespitler, hasar tespitleri yerine getirildi ancak maalesef bu tespitlerin neticesinde vatandaşımızın uğramış olduğu büyük hasar tazmin edilemedi. Buradan Hükûmetimize bu hasarların başta kendi ilim olmak üzere tüm sel afetine maruz kalan bölgelerde yaşayan insanlarımızın uğramış olduğu zararların bir an önce telafi edilmesi için gerekli çalışmaların hızlandırılmasını önemle rica ediyorum, istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, sel afetinin oluşmasında sadece küresel iklim değişikliğini ve bunun sonucunda özellikle Türkiye'nin kuzey bölgelerinde meydana gelen muson tarzı yağışların etkili olduğunu ifade etmek, bana göre, olayı bilimsel açıdan çok iyi irdelememeyi, çok iyi görmemeyi de gerektiriyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin ve bölgemizin küresel iklim değişikliğinden etkileneceğini, özellikle Karadeniz Bölgesi’nin çok fazla yağış alacağını hepimiz daha önceden biliyorduk, yetkin bilim adamlarımız tarafından uyarılmıştık. Özellikle Giresun, beş yıl içerisinde altyapı yatırımları yaptı Giresun Belediyesi ancak değerli arkadaşlar, bu altyapı bu küresel değişim neticesindeki yağış artışını maalesef planlayamadı, bana göre, hukuken bir hizmet kusuru işlenmiş oldu.

Yani şu anda sel afeti nedeniyle zarar gören insanlarımızın gerek imar planlarında yapılan düzenlemeler neticesinde gerekse milyarlarca lira para harcayarak altyapı yapan belediyelerin öngörüden eksik yapmış oldukları hizmet neticesinde bir hizmet kusurunun oluştuğunu ifade etmek istiyorum ve zarar gören tüm vatandaşlarımın da… Hizmet yapan insanların, hizmeti iyi, kaliteli ve gereklerine uygun yapma mecburiyeti neticesinde bir tazminat ödemeye mahkûm edilmesi gerektiğine inanıyorum. Buradan, tüm zarar gören vatandaşlarıma haklarını hukuk yolunda aramalarını istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlar, sadece tabii ki sorunumuz sel değil, fındık Karadeniz’in kanayan bir yarası. Bu açıdan fındıkta son yapılan “serbest piyasaya bırakılması” olayının işlemeyeceğini bir kez ifade edeyim çünkü manipülasyona açık çünkü çok az sayıda alıcının olduğu ve piyasayı istedikleri gibi organize ettikleri bir süreç karşı karşıya.

Bu sene fındık rekoltesi düşüktü. Fiyatlar ona rağmen düşürülebiliyor ise önümüzdeki yıllarda fındık ürününün arttığı dönemde biz nasıl piyasayı regüle edeceğiz, nasıl piyasayı düzenleyeceğiz? Fındık satıcısının haklarını… Demek ki, burada -şunu ifade edeyim- tarımsal piyasalarda serbest rekabetin oluşması mümkün değil, fındıkta hele hele bu hiç mümkün değil. Çok az sayıda alıcı var, bu çok az sayıda alıcı çeşitli manipülasyonlarla piyasayı etkileyebiliyorlar. Bu açıdan serbest piyasanın uygulanması mümkün olmayan tarım piyasalarında devletin düzenleyici olarak piyasada bulunması gerekiyor. Özellikle üreticinin kuruluşu olan bir FİSKOBİRLİK var, bunun yok edilmemesi lazım. Şu anda 600 kişi, burada çalışanlar maaşını alamayacak durumda. Bunlara bir an önce dikkat çekilmesi ve o insanlara, bu kuruma yardım edilmesi gerekiyor.

Diğer bir konu arkadaşlar: Giresun Üniversitesi kuruldu. Üniversitemiz, maalesef, fiziki kapasite olarak hem yetersiz pozisyonda hem de yurt açığımız var. 734 öğrencimiz, maalesef, Giresun’dan kaydını aldırmak zorunda kaldı; yurt binası… Ama Giresun’da çok fazla sayıda kamu binaları var, bu binalar optimal, etkin kullanılmıyor değerli arkadaşlar. Bir defterdarlık binamız var, devasa bir bina; bir hükûmet konağımız var, o onun belki 5-10 katı. Bunlar bir araya getirilip defterdarlık binasının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

MURAT ÖZKAN (Devamla) - …bir an önce üniversiteye tahsis edilmesi lazım. Özel idare binası var şu anda kısmen atıl durumda, burası yurt olarak yapılabilir.

Değerli arkadaşlarım, yıllardır kanayan bir yaramız, havaalanı konusu, hem Ordu’yu hem Giresun’u ilgilendiriyor. İktidar milletvekillerimiz müteaddit defalar seçim taahhüdü olarak bunu dile getirdiler. Ancak gerçekleştirme konusunda hiçbir adım atmadılar.

Diğer bir konumuz da değerli arkadaşlarım, Karadeniz’de Kıyı Kanunu uygulanmıyor, Hükûmetten bunun uygulanmasını rica ediyorum. Başta Karadeniz Otoyolu olmak üzere bu Kanun’u iğfal etmişiz. Bu Kanun, birtakım insanlara çıkar sağlamak için, âdeta imar kanunlarında düzenleme yapmak için peşkeş çekilmiş durumdadır. Kıyı Kanunu’nun uygulanmaması neticesinde, küresel iklim değişikliğiyle birlikte bu afetlerin daha da artması söz konusudur. Hükûmetin bu küresel iklim değişikliği çerçevesinde mutlaka bakması lazım.

Bir de bölgede işsizlik çok önemli bir problem. Ben Hükûmetten rica ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha rica ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

MURAT ÖZKAN (Devamla) – Az gelişmiş bölgelerimizde kamu yatırımlarının neoliberal politikalar çerçevesinde özelleştirilmesiyle buradan âdeta ucuz emek transferi yapılıyor. Ucuz emek transferiyle büyük işadamlarının daha fazla kâr etmesi sağlanıyor. Hükûmetimizin sadece laiklik ya da hukuk devleti bazında kalmayıp sosyal devlet tarafının da, Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerinin de tam olarak uygulanması, bölgelerarası farklılıkların giderilmesi için devletimizin yatırımlarının bölgelerimize dengeli olarak dağıtılması, özelleştirmenin bu bölgelerde yapılmaktan vazgeçilmesi, özelleştirilen yerlerin tekrar devletleştirilerek insanlarımıza iş, aş verilmeli... Bütçeye bakın, sosyal yardım diye insanlara yapmış olduğumuz kaynak transferi inanın bu KİT’lerin zararlarının katbekat üstünde. Bu yardımları insanlarımızı çalıştırarak daha onurlu bir şekilde yapabiliriz ve ucuz emeğin sömürülmesine son vermemiz gerekiyor.

Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutacağım.

Şimdi okutacağım Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’ne eklenecektir.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Şırnak ve Hakkâri’de yapılan ve yapılacak barajların yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/450) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Şırnak ve Hakkâri il sınırları içerisinde “sınır güvenliği” adı altında yapılan ve yapılması planlanan barajların bölgeye ne kadar enerji sağlayacağı, baraj yapımıyla kaç tane yerleşim yerinin sular altında kalacağı, kaç tane köyün boşaltılmak zorunda kalacağı, ne kadar insanın göç etmek zorunda kalacağının araştırılması ve tespiti, tarihi, kültürel ve doğal varlıkları nasıl etkileyeceği noktasında gereken tedbir ve önlemlerin alınması için, Anayasanın 98’nci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması için gereğini arz ve talep ederim.

1) Ahmet Türk                                      (Mardin)

2) Emine Ayna                                      (Mardin)

3) Fatma Kurtulan                                 (Van)

4) Selahattin Demirtaş                           (Diyarbakır)

5) Sırrı Sakık                                        (Muş)

6) Ayla Akat Ata                                  (Batman)

7) Bengi Yıldız                                     (Batman)

8) M. Nezir Karabaş                             (Bitlis)

9) Akın Birdal                                       (Diyarbakır)

10) Aysel Tuğluk                                  (Diyarbakır)

11) Gültan Kışanak                               (Diyarbakır)

12) Hamit Geylani                                (Hakkâri)

13) Pervin Buldan                                 (Iğdır)

14) Sebahat Tuncel                               (İstanbul)

15) Nuri Yaman                                    (Muş)

16) Osman Özçelik                               (Siirt)

17) İbrahim Binici                                 (Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır                             (Şırnak)

19) Hasip Kaplan                                  (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                               (Tunceli)

21) Özdal Üçer                                     (Van)

 

Gerekçe:

Baraj genel olarak sulama, elektrik enerjisi üretimi, içme suyu sağlanması ve taşkından korunma gibi amaçlarla bir akarsunun önüne yapılan büyük su yapılarıdır. Barajların planlanması, etüdü, projelendirilmesi ve inşa edilmesi uzun bir zaman dilimini almaktadır. Bir barajın yapılabilmesi için en az 2-3 yıl üzerinde baraj yapılacak suyun hidrolojik ölçümleri ve meteorolojik çalışmaları yapılmaktadır. Daha sonra ön inceleme ve planlama aşamasında yapılan çalışma sonuçlarının uygun olması durumunda barajın kati proje aşamasındaki çalışmalarına geçilerek barajın yapım aşaması başlar. Örneğin; Ilısu Barajının ilk çalışmaları 1954 yılında başlamış, 1985 yılında bitirilmiştir. Yapım ihalesi ise 2006 yılında yapılmıştır.Yani bu barajın çalışmaları 31 yıl sürmüştür. Başka bir örnek, Diyarbakır-Silvan Barajı. Ön inceleme çalışmaları 1982 yılında başlamış, kati proje çalışmaları 2006 yılında tamamlanmıştır. Yani çalışmalar 24 yıl sürmüştür. Bütün bu çalışmalar her yıl DSİ Genel Müdürlüğünün Çalışma Programlarında ve üretim sonuçlarında görülür. Ayrıca yapılan, yapılacak ve yapılması düşünülen barajlarda DSİ'nin ilgili yayınlarında ve çalışmalarında verilir. Örneğin, Güneydoğu Anadolu Projesi tanıtım broşürlerinde ve ilgili yazılarında yapılmış, yapılmakta olan ve yapılacak barajların belirtildiği gibi DSİ 10. Bölge Müdürlüğü Gelişme Planında Bölge sınırları içerisinde yapılmış, yapılan ve yapılacak bütün barajlar gösterilirken DSİ'nin programında bulunmayan bu güvenlik barajları yer almamaktadır. Bu açıklamalar barajların yapılmasına yeni bir terim olarak giren "sınır güvenliği" barajlarının ve DSİ'nin programında bulunmayan bazı barajların, 3 ay içerisinde etütlerinin tamamlanarak ihale edilmesi ve inşasına başlanmasıdır. Bu barajlar, DSİ'nin su şişirme bentleri adını verdiği güvenlik barajlarıdır. Şırnak ve Hakkâri'de yapılan bu barajların amacı, DSİ Genel Müdürlüğünün 2007 yılı faaliyet raporunda "2007 yılında yatırım programına etüt-proje kapsamına sınır güvenliği sebebiyle alınan Su Şişirme Bentleri adı altında 11 adat barajın kati proje yapımı ihale edilmiş ve tamamlanmıştır." şeklinde açıklanmıştır. DSİ'nin uzun vadeli çalışmalarında bu barajların DSİ'nin çalışma ilkelerine uymayacak şekilde, 3 ay gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde etütlerinin yapılarak ihale edilmesi, amacının da sınır güvenliği olması bu işin DSİ kuruluşu olmadığını göstermektedir. Şırnak ve Hakkâri il sınırları içinde sınır güvenliği sebebiyle 11 adet su şişirme bentleri inşa edilmektedir. Güvenlik barajları olarak adlandırılan bu barajlardan 7'si Şırnak'ta 4'ü ise Hakkâri'de Irak sınırına yakın bölgelerde bulunmaktadır.

Şırnak Barajları;

1- Silopi Barajı

2- Şırnak Barajı

3- Uludere Barajı

4- Ballı Barajı

5- Kavşaktepe Barajı

6- Çetintepe Barajı

7- Musatepe Barajı

Hakkâri Barajları;

1- Çocuktepe Barajı

2- Gölgeliyamaç Barajı

3- Beyyurdu Barajı

4- Aslandağı Barajı

Bu barajların yapım süresi diğer barajlara benzememektedir. Silopi Barajı yer tesliminden itibaren 900 takvim gününde, diğer barajlar ise 540 takvim gününde bitirilecektir. Sulama projeleri uzun yıllardır ödenek olmamasından dolayı bitirilemezken, bu barajların yapımında ödenek sorunları yaşanmadığı ortaya çıkmıştır.

Yapılan bu barajlar, su kaynaklarının olduğu ülke toprakları üzerinde bulunan çok sayıda çeşitli kültür miraslarını ve taşınmaz kültür varlıklarının yok olmasını sağlayacaktır. Yukarı Mezopotamya'dan akan Dicle nehrinin Kasrik Boğazından başlayarak, Şırnak'ın Bestler-Dereler bölgesinde bulunan Hezil Çayı'na kadar sular altında kalması ve Dicle nehri kıyısındaki tarihi mirasların yok olması söz konusu. Kasrik Boğazının hemen yanından başlayarak; Feki Teyran Camisini, Finike Kalesini, Asur Kalelerini, Timurlenk Pençelerini, Alaattin Kasrını ve kalesini ve birçok tarihi eser sular altında kalacaktır. Bölgede "sınır güvenliği" adı altında yapılan bu barajlar sulama ve enerji üretimi anlamında yarar sağlamaktan çok, bölgedeki insanların birbirinden uzaklaşmasını, bu bölgeden insan geçişinin engellenmesini ve tarihi, kültürel ve doğal yaşam alanlarının yok olmasını sağlayacaktır.

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin, Trakya’daki sanayicilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/451)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tüm dünyayı etkisi altına alan küresel krizin getirdiği acil sorunların yanında, ülkemizde sanayinin rekabet gücünün arttırılması, yatırım ve üretim ortamlarının iyileştirilmesi, orta ve uzun vadeli reformların gerçekleştirilmesi, yeni iş alanları açarken mevcut iş gücünün korunması, istihdamın arttırılması ve Tekirdağ ve Trakya’daki sanayicimizin diğer sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.     

                                                                                                               24.06.2009

1) Kemalettin Nalcı                                          (Tekirdağ)

2) Mehmet Şandır                                            (Mersin)

3) Metin Çobanoğlu                                        (Kırşehir)

4) Alim Işık                                                     (Kütahya)

5) Hasan Özdemir                                           (Gaziantep)

6) Mümin İnan                                                (Niğde)

7) Metin Ergun                                                (Muğla)

8) Ahmet Deniz Bölükbaşı                              (Ankara)

9) Recai Yıldırım                                             (Adana)

10) Kamil Erdal Sipahi                                    (İzmir)

11) Muharrem Varlı                                        (Adana)

12) Hüseyin Yıldız                                          (Antalya)

13) Mustafa Kemal Cengiz                              (Çanakkale)

14) Münir Kutluata                                          (Sakarya)

15) Yılmaz Tankut                                           (Adana)

16) Mehmet Serdaroğlu                                   (Kastamonu)

17) Mustafa Enöz                                            (Manisa)

18) Ahmet Kenan Tanrıkulu                            (İzmir)

19) Mehmet Akif Paksoy                                (Kahramanmaraş)

20) Emin Haluk Ayhan                                   (Denizli)

21) Akif Akkuş                                               (Mersin)

22) D. Ali Torlak                                             (İstanbul)

Gerekçe:

İç talep ve dış talebin neredeyse tamamen durduğu, özel sektörün gücünün tükendiği bu zor dönemin, sanayicimize etkileri istatistiksel verilerden de fazladır. Nisan 2008'e göre sanayi üretimi %18,5 oranında azalmıştır. 2001 yılında bile, sanayi üretiminde bu kadar yüksek oranlı düşüşlerle karşılaşılmamıştır. Sanayicimiz, yeni çalışma döneminde ekonomi ve üretim açısından çok zor koşullar altına girmektedir.

2008 sonbaharında şiddetini iyice artıran küresel kriz, Türkiye'de, finans kesiminden çok reel sektörü, özellikle de sanayiyi vurmuştur. 2008 yılının ağustos ayından bu yana sanayimiz âdeta bir çöküş yaşamaktadır. Giderek büyüyen bu yangın karşısında gereken önlemler alınamamış ve zaman kaybedilmiştir. Önlem almakta yavaş kaldıkça da ödenen bedeller artmıştır.

Bu gelişmelerle birlikte açıklanan yeni teşvik paketi, maalesef Trakya'yı kuşa çevirmiştir. Trakya'daki sanayici hiçbir şeyden yararlanamamaktadır. Önceki teşvikten yararlanmış ve Trakya'ya fabrika kurmuş olan sanayicinin bu teşvikle bütün hakları elinden alınmaktadır.

Açıklanan teşvik paketi, dördüncü pakette olduğu gibi ticaret ağırlıklıdır. Oysa, bu paketin sanayi üretim ağırlıklı olması gerekir. Temel hedef, sanayinin rekabet gücünün artırılması olmalıdır.

Açıklanan teşvik paketi kapsamına Tekirdağ ve tüm Trakya'da yatırımcılarımızın talepleri doğrultusunda ilaveler yapılması ve büyük yatırımların da kapsama alınması gerekmektedir. Ekonomik krizde ayakta kalma mücadelesi veren sanayici ve KOBİ'ler mevcut çalışanlarını muhafaza etmek, yeni iş alanları açmak ve iş gücünü korumak için düzenlemelere ihtiyaç duymaktadırlar.

Trakya'daki 3 vilayetin toplam nüfusu 1,5 milyon olmasına rağmen 500.000 SGK direkt çalışanı, 1,5 milyar m3 doğal gazı, 1,5 milyon kw elektrik gideri ve 2 milyon ton su ihtiyacı ile Türkiye ekonomisine artı katkı sağlamaktadır.

Türkiye geneliyle Trakya'yı mukayese etmekle bazı uygulama bozuklukları olabilir. Bölgemizin yarıştığı ve rekabet ettiği yerler yurtdışı ülkeleri ve özellikle de yakın komşularımızdır. Trakya'da kurulu mevcut tesisler ve planlanan tesisler şu ana kadar yabancı yatırımcılar için hiç cazip olmamış ve yatırımcılar Türkiye'deki diğer yörelere de gitmeyip yurtdışına gitmişlerdir. Komşu ülkelerin avantajlarını hesap edip bizim yöremize de aynılarının uygulanması gerekmektedir.

Mevcut düzenlemedeki bölgelerarası ve şehirlerarası derecelendirme, şehirlerarasında ayrıcalık yaratmaktadır. Sektörel bazda çalışan tesislerin entegrasyonunu sağlayacak ilave tesislerin teşvik kapsamına alınması gerekmektedir. Eşitlik ve hakkaniyet için reel sektörün teşvik avantajlarının dengelenmesi gerekir.

Krizin getirdiği acil sorunların yanında, sanayinin rekabet gücünün arttırılması, yatırım ve üretim ortamlarının iyileştirilmesi, orta ve uzun vadeli reformların gerçekleştirilmesi, yeni iş alanları açarken mevcut iş gücünün korunması, istihdamın arttırılması ve Tekirdağ ve Trakya'daki sanayicimizin diğer sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının tespit edilmesi için Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

3.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 milletvekilinin, sulak alanların karşı karşıya olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/452)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yazılı ve görsel basınımızda neredeyse her gün 'kuruyan sulak alan' görüntülerine yer verilmektedir. Uzman kuruluşlarca, Türkiye'de son 40 yılda Van Gölü'nün 3 katı, Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü'nün 25 katı oranında sulak alanın yok olduğu belirtilmektedir.

Ayrıca, bilim çevrelerince, ülkemizde su kaynaklarının verimli kullanılmadığı ve geliştirilmediği, aksine su havzalarında bilinçsiz yapılaşmalara göz yumulduğu ve su kaynaklarının kirletildiği, bu anlamda suda yaşanan krizin, salt küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlanamayacağı ifade edilmektedir.

Bilim çevreleri ve yetkililerce, Manyas Gölü, Uluabat Gölü, Eber ve Akşehir gölleri, Ereğli Sazlıkları, Tuz Gölü, ve Meriç Deltası başta olmak üzere, birçok sulak alan kirlilik tehdidinin etkisi altında bulunduğu, açıklanmaktadır.

Bu anlamda, Türkiye'nin susuzluk ve sulak alan kayıplarıyla ilgili sorunların çözülmesi, sulak alanların yeniden kazandırılmasına yönelik önlemlerin alınması için Anayasanın 98'inci, içtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Selçuk Ayhan                                              (İzmir)

2) Tekin Bingöl                                               (Ankara)

3) Sacid Yıldız                                                 (İstanbul)

4) Gökhan Durgun                                          (Hatay)

5) Abdülaziz Yazar                                          (Hatay)

6) Rahmi Güner                                               (Ordu)

7) Mehmet Ali Özpolat                                    (İstanbul)

8) Ali Rıza Ertemür                                         (Denizli)

9) Mevlüt Coşkuner                                        (Isparta)

10) Orhan Ziya Diren                                      (Tokat)

11) Rasim Çakır                                              (Edirne)

12) Halil Ünlütepe                                           (Afyonkarahisar)

13) Hulusi Güvel                                             (Adana)

14) Ergün Aydoğan                                         (Balıkesir)

15) Derviş Günday                                          (Çorum)

16) Hüseyin Ünsal                                          (Amasya)

17) Vahap Seçer                                              (Mersin)

18) Yaşar Ağyüz                                             (Gaziantep)

19) Durdu Özbolat                                          (Kahramanmaraş)

20) Faik Öztrak                                               (Tekirdağ)

21) Algan Hacaloğlu                                       (İstanbul)

22) Ahmet Ersin                                              (İzmir)

23) Ramazan Kerim Özkan                             (Burdur)

24) Şevket Köse                                              (Adıyaman)

25) Fevzi Topuz                                              (Muğla)

Gerekçe:

Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, acı, tatlı veya tuzlu denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde, altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan bütün göller, nehire kıyısı olan alanlar, bataklıklar, tuzlalar, sazlık ve turbalıklar "Sulak Alan" olarak tanımlanmaktadır.

Sulak alanlar tarım, hayvancılık, balıkçılık, saz üretimi, rekreasyonel kullanımlar ve turizm açısından yüksek ekonomik değere sahiptir. Ve ekonomiye önemli katkı sağlarlar. Ayrıca, sulak alanlar başta göçmen kuşların konaklama alanı olmakla birlikte bir çok yaban hayatı ve bitki türünü barındırmaktadır.

Özellikle su kuşlarının yaşama ve üreme alanları için büyük öneme sahip olan sulak alanların korunmasını öngören ve 17 Mayıs 1994 yılında resmen taraf olduğumuz "Ramsar Sözleşmesi", doğa koruma konusunda düzenlenmiş ilk uluslararası sözleşmedir.

Türkiye, 1994 yılında imzaladığı Ramsar Sözleşmesi yanında, 1984 tarihinde imzaladığı Avrupa'nın Yaban Hayatı'nı ve Yaşama Alanlarını Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi) ve 1992 tarihinde imzaladığı Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesine göre, ülke sınırları içerisindeki sulak alanların korunmasından sorumludur.

Dünyadaki sulak alanların %50'si, tarımsal amaçlı kurutma, sazlıkların kesilmesi, sanayi kirliliği, içme suyu amaçlı kullanım, büyük baraj inşaatları ve yapılaşma nedeniyle yok edilmiştir.

Uzmanların yaptığı açıklamalara göre, son 50 yılda Türkiye'nin sulak alanlarının yarısı kaybedilmiştir. 50 yıl önce 2,5 milyon hektar sulak alana sahip olan Türkiye 1 milyon 300 bin hektar sulak alanını kaybetmiştir.

Ülkemizde, 76 tanesi uluslar arası öneme sahip 135 adet sulak alan bulunmakta olup, bunların birçoğu kuruma tehlikesi altındadır. Avlan, Kestel, Aynaz, Yarma ve Gavur Gölleri, Hotamış ve Eşmekaya Sazlıkları tamamen kurumuştur. Türkiye'nin tuz deposu Tuz Gölü, en büyük tatlı su gölü Beyşehir, Eber, Uluabat, Akşehir, Eğirdir, Manyas, Bafa, Kulu gölleri, Meriç Deltası, Ereğli Sazlıkları, Sultansazlığı ve Erzurum bataklığı da bugün kuruma noktasındadır.

Sulak Alanlar Kongresi İzmir Bildirgesine göre; geçtiğimiz 50 yıl içinde ülkemizde 30'dan çok gölün kurumuş ve bu göllerin toplam alanı, Marmara Denizi'nden daha büyük alana ulaşmıştır. Ayrıca, yeraltı suları her yıl daha da aşağılara çekilmektedir. (23.11.2007)

Ülkemizde, sulak alanların korunması ve doğru kullanılmasının, Anayasanın 63. maddesi başta olmak üzere bir çok yasayla güvence altına alındığı düşünülse de; 2872 sayılı Çevre Yasası, 2560 sayılı İSKİ Yasası, 3213/5177 sayılı Maden Yasası, 4342 sayılı Mera Yasası ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle sulak alanlarında tahribatlar yaşanmıştır. Örneğin;

1994 yerel seçimlerinden sonra, İSKİ Yönetmeliğinde yapılaşmayı teşvik edici nitelikteki değişikliklerle, 1980-1985 arasında yüzde 46 olan kaçak yapılaşmanın, ikinci beş yıllık dönemde yüzde 347'ye kadar çıkması (Talanın adı 'koruma', Roşan Karakaş, Radikal, 10 Nisan 1999),

5177 Sayılı, Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile "su havzalarının" madencilik faaliyetlerine açılması,

2872 Sayılı Çevre Yasası ile; Petrol ve jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetlerinin, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) kapsamı dışına çıkarılması,

2560 Sayılı Yasanın 20. maddesi ile Maden Yasası'nın 7. maddesinde yapılan değişiklikten sonra Çevre ve Orman Bakanlığının, Ocak/2005 ayında Büyükşehir Belediyelerinden "Havza Koruma Yönetmeliklerinin, Kanalizasyon Deşarj Yönetmeliklerinin en kısa sürede Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'ne uyumlaştırılmasını" istemesi,

Ülkemizdeki su kaynaklarının, kirlenmeye karşı korunması amacıyla Çevre ve Orman Bakanlığınca hazırlanan 31.12.2004 tarihli "Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğiyle" (R.G. 31.12.2004) su havzalarında "mutlak koruma alanı", 300 metreden 100 metreye indirilerek, içme suyu havzalarında kaçak yapılara ve sanayi tesislerine fiili af sağlanması,

İzmir'in içme suyunun büyük bölümünü sağlayan Tahtalı Barajı ile kentin içme suyu gereksinimini karşılayacak olan Çamlı Barajı'nı besleyen Maden İşletme Ruhsatı ve İşletme İzni verilmesi,

Su kaynaklarının oluşumu ve gelişiminde büyük önemi olan 4342 sayılı Mera yasasında yapılan değişiklikler ile mera ve yaylaların işgalcilerine devrinin sağlanması,

İstanbul'un en önemli su havzası ve yeşil alanı olan Ömerli Su Havzasının, rant uğruna Formula 1 tesislerine teslim edilmesi,

Türkiye'nin 305 Önemli Doğa Alanı'ndan biri olan ve suyun yanlış kullanımı nedeniyle tümüyle kuruyan 2 milyon yaşındaki Tuz Gölünün sanılanın aksine küresel ısınma sonucunda değil yanlış su politikaları nedeni ile kuruduğunun (Tuz Gölü'nün "İmdat" Çığlığı, Doğa Derneği ve Atlas Dergisi, 21.9.2008) uzman kuruluşlarca dile getirilmesi ve son yıllardaki malum yasal düzenlemeler; su kaynaklarının kirlenmesinin ve kurumasının sadece küresel ısınmaya bağlanmaması gerektiğini bizlere göstermektedir.

Yukarıda yer alan sorunların ve alınacak önlemlerin, belirtilen gerekçelerle Yüce Meclisimizde ele alınması ve incelenmesi önem arz etmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

B) Tezkereler

1.- Bazı milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/994)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 12 Ekim 2009 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                          Mehmet Ali Şahin

                                                                                                 Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                  Başkanı

“Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş, hastalığı nedeniyle 13/05/2009 tarihinden itibaren 46 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman Kurt, hastalığı nedeniyle 13/05/2009 tarihinden itibaren 12 gün,”

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.42


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Bazı milletvekili arkadaşlarımızın izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresinin oylaması işleminde, Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdurrahman Kurt’un izin hususunun oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Evet, Sayın Kurt’un izinli sayılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok efendim.

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır Kâtip Üye arkadaşlarımızın ittifakıyla.

Devam edelim.

“Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu, hastalığı nedeniyle 20/05/2009 tarihinden itibaren 20 gün, “

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk, hastalığı nedeniyle 29/05/2009 tarihinden 31 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, hastalığı nedeniyle 30/05/2009 tarihinden itibaren 11 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Kars Milletvekili Zeki Karabayır, hastalığı nedeniyle 04/06/2009 tarihinden itibaren 23 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Van Milletvekili Özdal Üçer, hastalığı nedeniyle 09/06/2009 tarihinden itibaren 15 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Balıkesir Milletvekili Ayşe Akbaş, hastalığı nedeniyle 10/06/2009 tarihinden itibaren 15 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, hastalığı nedeniyle 15/06/2009 tarihinden itibaren 97 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Kütahya Milletvekili İsmail Hakkı Biçer, hastalığı nedeniyle 23/09/2009 tarihinden 33 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

“Sakarya Milletvekili Şaban Dişli, mazereti nedeniyle 12/05/2009 tarihinden itibaren 12 gün,”

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir milletvekiline ödenek ve yolluğunun verilebilmesine ilişkin bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/995)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin alan Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’a İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi, Başkanlık Divanının 12 Ekim 2009 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                     Mehmet Ali Şahin

                                                                                            Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                             Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/169) esas numaralı, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 04.11.2009 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun “TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler kısmının 108. sırasında yer alan 10/169 esas nolu “Muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince” Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılması önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                            Mehmet Şandır

                                                                                                                   Mersin

                                                                                                    MHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN - Lehinde, İsmet Büyükataman, Bursa Milletvekili; Selçuk Ayhan, İzmir Milletvekili; aleyhinde, Mustafa Elitaş, Kayseri; İbrahim Binici, Şanlıurfa milletvekilleri.

İlk söz İsmet Büyükataman’a aittir.

Sayın Büyükataman, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak toplumun çözüm bekleyen öncelikli problemlerini ele almak ve çözüme kavuşturmak durumundayız. Sanal gündemler yaratarak toplumu meşgul etmek yerine çözüm ortaya koyan, beklentileri karşılayan bir gayret içinde olmalıyız. Toplumun önemli bir kesimini oluşturan muhtarlarımızın sorunları da artık ötelenemez bir hâle gelmiştir. Bu itibarla, günümüzde muhtarların yaşadığı sorunların araştırılması ve çözümü için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak verdiğimiz araştırma önergesinin doğrudan gündeme alınması lehine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizde bilindiği gibi hâlen 35.148 köy ve 17.805 mahalle muhtarı olmak üzere toplam 52.953 muhtarımız bulunmaktadır. Mahalle ve köyler yerel yönetimlerin ilk basamağıdır. Mahallenin, köyün sorunları öncelikle muhtardan sorulmaktadır. Merkezî yönetimle ilişkileri muhtarlarımız tanzim etmektedir. Ülkemizdeki muhtarların büyük bir çoğunluğu sağlıklı ve donanımlı bir muhtarlık binasından yoksun olarak hizmet vermeye çalışmaktadırlar. Bilgisayar, belgegeçer gibi çağın önemli bilişim ve iletişim araçlarından yoksun oldukları gibi kırtasiye masraflarını dahi kendileri karşılamak durumunda kalmaktadırlar. Herhangi bir sosyal güvenlik kapsamında olmayan muhtarlarımız, zorunlu olarak BAĞ-KUR kapsamına alınmışlardır. Valilikler tarafından belirlenen sabit ücretlerle, eğer varsa muhtarlıkların giderleriyle kendi masraflarını karşılamak zorunda kalmaktadırlar.

Muhtarlarımız mahallenin en büyük mülki amiri olup kamu hizmeti vermektedirler. Buna karşılık, devletten yaklaşık 320 TL ödenek almaktadırlar. BAĞ-KUR, elektrik, su, ısınma giderleri, telefon ve diğer giderlerini bu ödenek ve mühür ücretlerinden karşılamaktadırlar. 35.148 köy muhtarımız mühür ücreti almamaktadır. 17.805 mahalle muhtarımızın aldıkları mühür ücretleri, mahallenin nüfus yoğunluğuna göre değişmekte olup hiç mühür ücreti almayan mahalle muhtarlarımızın sayısı da oldukça fazladır. Dolayısıyla, köy muhtarları ve çoğu mahalle muhtarı BAĞ-KUR primlerini ödemekte zorluk çekmekte ve hatta ödeyememektedirler.

Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna muhtarlık adına verilen kanun tekliflerinde “Vatandaşın devlet ile karşılaştığı ilk kurum muhtarlık kurumudur.” denilmektedir. Oysa, muhtarlık kurumu, işlevlerinin kısıtlandığı, halk ile kopuk hâle getirildiği, vatandaş ile karşı karşıya getirilen bir kurum olmaya mahkûm edilmeye çalışılmaktadır. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS) Projesi’nin hayata geçirilmesinden sonra, şu anda Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemiyle birlikte Kimlik Paylaşım Sistemi geliştirilmeye çalışılmaktadır. Belki de şu dönemlerde en çok tartışılması gereken Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemidir. Nüfus müdürlüklerince kapalı devre kullanılan Kimlik Paylaşım Sistemi ise ücret mukabilinde tüm vatandaşın kimlik bilgilerine erişim sağlayan bir sistem olması nedeniyle vatandaşın gizli kalması gereken bilgilerine “Ücretini öde, bilgileri al.” mantığıyla paylaşma getiren bu sistem engellenmeli ve muhtarlıkların, muhtarlarımızın güvenilirliğinin tartışılmaması mutlaka temin edilmelidir.

Kurum ve kuruluş kullanıcıları kimlik paylaşım sistemi web sayfalarına girerek sorgulama yapabilecek ve yazıcıdan ilgili dökümleri alabileceklerdir. Yapılabilecek temel sorgulamalar şunlar olacaktır: Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasıyla, ilgili kişinin açık kaydındaki kişi bilgileri sorgulanmaktadır. Kişinin adı, soyadı, baba adı, anne adı, doğum tarihi, doğum yeri ve cinsiyeti gibi bazı bilgilerine karşılık Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası sorgulanmaktadır. Nüfusa kayıtlı olduğu yer bilgilerine karşılık kimlik bilgileri sorgulama, kimlik paylaşım sisteminden kişinin nüfusa kayıtlı olduğu ilçe, cilt, aile sıra no, birey sıra no bilgilerine karşılık kişi bilgileri ve T.C. kimlik numarası sorgulanmaktadır. T.C. kimlik numarasına veya nüfusa kayıtlı olduğu yer bilgilerine karşılık, nüfus kayıt örneği olaylı veya olaysız olarak sorgulanabilmektedir. Nüfus kayıt örneği, kişi kayıt örneği, kişinin ailesini de içeren aile kayıt örneği, kişinin ailesi, anne-baba ve kardeşlerini de içeren nüfus aile kayıt örneği olarak farklı şekillerde alınabilmektedir.

Bu sistem ile muhtarlıkların akıbetinin ne olacağı konusunda kesin bilgiler verilmediği ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce de nasıl uygulanacağı konusunda tereddütler yaşandığı, sağlıksız bilgi birikimlerinin olduğu bir gerçektir. Onurlu ve dürüst yaşamaya çalışan vatandaşın bilgilerinin elden ele gezmesi, buna karşılık haksız kazanç ile hayatını idame eden, ettiren gerçek suçluların her türlü ortam ve bilgilerden kolaylıkla sıyrılabileceği bir sistemin günümüzde hâlihazırda devam eden uygulama ile muhtarlıkların güvenliği içinde bulundurulan kişisel kimlik bilgilerinin ulaşılmaz durumunun değiştirilmesinin günlük hayatta birçok sıkıntılara gebe kalacağı da göz ardı edilmemelidir. Zamanında muhtarlıkların da bu kayıtlarda düzeltme, değişiklik, terk ve nakil yapabileceği konuşulur ve görev addedilirken şu anda “Muhtarlıklar ne olacak?” konuları tartışılmaktadır. Nüfus müdürlüğünde kısa bir eğitim sonrası göreve başlamış sözleşmeli personelin vatandaşa “Muhtarınıza gitmeyin, tüm belgeleri buradan alabilirsiniz.” telkinleri de hiç hoş karşılanmazken, bu söylemler maalesef hâlen devam etmektedir. İleride bu sistem yaygın şekilde kullanılmaya başlandığında tebligatlarda bile sıkıntı yaşanacağı bir gerçektir.

Muhtarlar, şu ana kadar, devletin memuru gibi büyük bir sorumluluk alarak, tebligatların yediemini olarak, ücret mukabilinde almış oldukları devlet mührünü ve kendi imzasını kullanmaktan kaçınmamış ve karşılığında, kaymakamlık makamlarında ifade vermek, mahkeme koridorlarında sıkıntılı anlar yaşamak gibi hak edilmeyen olaylara maruz kalmışlardır. Sosyal haklardan mahrum muhtarlarımızın geleceği tartışılmadan nüfus müdürlüklerine alınan sözleşmeli personelin kaynağı sağlanırken, bir tebligat ilgili yerden muhtara ulaşana dek noter makbuzu, mahkeme ödeneği, posta pulu gibi tüm ücretler konulurken, muhtarın ücreti üzerine dâhil edilmemesi -yani yeni bir kaynak yaratılmasının akıllara bile gelmemesi- şaşkınlık vericidir.

Saygıdeğer milletvekilleri, kendi kaynakları ve çok küçük rakamlarda ödenekleriyle vatandaşın her türlü hizmetten faydalanması için çaba sarf eden muhtarların şu günkü durumu pek de iç açıcı olmamakla birlikte, kendi sorunlarıyla uğraşmaktan mahalle ve mahalle halkının sorunlarına yeri geldiğinde zaman ayıramaz duruma düşmeleri, bunun üstüne KPS ile vatandaşın zor durumda kalacağı bir sistemden bile yararlanamıyor olması, şimdiye kadar gizlilikle tutulan kimlik bilgilerinin elden ele dolanması ne devlete bir fayda getirecek ne de vatandaşın yararına olacaktır. Her muhtarın üçüncü kişilere bilgi vermekten imtina ettiği bir sistemin kaldırılması ve yerine Adrese Dayalı Kayıt Sistemi ile Kimlik Paylaşım Sisteminin getirilmesinin zararlarının muhtarlarımızca oluşturulacak komisyonlar ile görüşülmesi gerekliliği ortaya çıkmış, bu kullanılacak sistemin teknolojik anlamda bir ilerleme olduğu göz ardı edilmeden kısıtlanarak gerçek görev sahiplerince yapılması konusunda acil önlemler alınması gerekmektedir. Bir de bu sistemde muhtarların pasivize edilmeye çalışılması dile getirilmeyen bir konudur ki zamanında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

…muhtarlık kurumu kaldırılmış fakat görevlerini fiilî bir şekilde devam ettirmişlerdir. Daha sonra ise kanun ile muhtarlık görev ve tanımları yapılmış olarak tekrar görev yüklenmiştir.

Sen seçileceksin ve sana oy veren ya da vermeyen, seçimde iradesini kullanan seçmenlere mühür pazarlamacılığı yapacaksın. Bu arada devletin kimi kurumları ile yazışma yaparken ödeneğin bile olmayacak. Sigortanı, telefonunu, elektrik ve suyunu, sarf malzemelerini, büro masraflarını, yakacak ihtiyacını, posta masraflarını devletin vermiş olduğu yaklaşık 320 TL ödenekten ve seçmenden almış olduğun mühür parasından karşılayacaksın. Burada sadece büro masraflarından bahsettik saygıdeğer milletvekilleri. Geçim ve hayatını idame şartlarını bile hâlen ele alabilmiş değiliz.

Bu itibarla muhtarlarımızın gerçekten çok büyük problemleri bulunmaktadır. Yüce Meclisinizin bu problemlerin araştırılması ve çözüm bekleyen bu konulara öncelik vermesi hususunda gereken katkıyı ortaya koyacağını ümit ediyor, yüce heyetinizi tekrar en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Büyükataman.

Grup önerisinin aleyhinde Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici.

Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun muhtarların sorunlarıyla ilgili vermiş olduğu araştırma önergesi hakkında usulen her ne kadar aleyhte söz aldıysam da muhtarların sorunlarına da değinmeden geçmek mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde hâlen 13.148 köy, 17.805 mahalle muhtarı olmak üzere toplam 52.953 muhtar görev yapmaktadır. Mahalle ve köyler, yerel yönetimlerin ilk basamağıdır yani Cumhurbaşkanlığı makamının yerel ilk seçilmiş temsilcileridir ama ne yazık ki şu anda bulundukları konumu hiç de o noktada ele alamayız. Çünkü muhtarlar her ne kadar seçilmiş ilk çekirdekse de gerçekten kendi yağları da bitmiştir. Artık muhtar bulma sorunu köylerde, mahallelerde yaşanmaktadır çünkü bu göreve talip olan vatandaş, mutlak suretle önündeki büyük engelleri aşamamanın sıkıntısıyla muhtarlığa bile aday olamamaktadırlar. Bunun da sistemin hantal yürüyüşünden kaynaklı olduğu herkesçe bilinmektedir.

Ülkemizde muhtarların büyük bir çoğunluğu, sağlıklı ve donanımlı bir muhtarlık binasından yoksun olarak hizmet vermeye çalışmaktadırlar. Yer yer belki de çağın gereksinimleri olan teknolojiden faydalanan metropollerde muhtarlar bulunmaktadır ama bunu taşrada ele aldığımız zaman derin farklılıklar oluşmaktadır. Çağın bu önemli bilişim araçlarından muhtarların kesinlikle fayda sağlaması aynı zamanda   cumhuriyete de katkı sunacaktır.

Öyle bir duruma gelmiş ki muhtarlarımız, kırtasiye masrafları, diğer sosyal giderler, muhtarlık için kullandığı mekânın elektriği, telefonu, suyu devletin verdiği 280 TL’lik meblağla karşılamaya çalışmaktadır.

Yine özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde muhtarların çok büyük bir açmazı daha var: Bölgede bölgenin jandarma komutanları, bölgenin kaymakamları, muhtarları o kutsal görevde görmeksizin yer yer aşağılandıklarını da biliyoruz, görüyoruz, şahit oluyoruz. İşte bu noktada muhtarların görev ve yetkilerini de kesinlikle bu Parlamentonun düzeltmesi gerekmektedir.

Muhtarlarımız, hani diyoruz ya mahallî idarenin en büyük mülki amiri olup kamu hizmeti vermektedirler. İnanın Doğu, Güneydoğu Bölgesi’nde bu insanlar kamu hizmeti dışında o bölgenin tüm sorunlarıyla muhatap olmaktadırlar. Zaman zaman muhtarlarımız saatlerce, ilçe kaymakamlarının, ilçe bölük komutanlarının ve ilçe emniyet müdürlüklerinin kapısında saatlerce bekletilmektedirler. Hatta bölgede vuku gelen olayların baş aktörü bile işaret edilmektedirler. Nedeni ve sebebi de, son 1980 12 Eylül darbesinin ortaya koyduğu Anayasa’nın artık bu ülkede yürümeyeceğidir. Onun için, bir an önce muhtarlarımızın gerek ekonomik gerek sosyal ve gerek siyasal sorunlarının acilen ele alınması, özellikle özlük hakları konusunda muhtarların sorunlarının çözülmesi aciliyet arz etmektedir.

Yine ülkemizde, öyle inanıyorum ki, 52.953 muhtarın yüzde 80’i şu anda BAĞ-KUR borçsudurlar çünkü muhtarın aldığı 280 TL’lik kısım muhtarın giderlerine, yani hizmet durumunda bile dörtte 1’ini karşılayamamaktadır. Kanunen de muhtarların çoğu zorunlu olarak -hepsi zorunlu olarak- BAĞ-KUR kapsamında olmaları münasebetiyle borçlanmışlardır, hatta hatta icra aşamalarına gelmişlerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; baştan da bahsettiğim gibi muhtarlarımız 35.148 köyde güçlüklerle bu hizmeti sürdürmektedir. Bizim âcizane fikrimiz muhtarlarımızın en azından yerellerinde geçimini sağlayabilecek, köylerde muhtarlık binalarının inşa edilmesi, elektrik, telefon ve binanın su giderlerinin mülki idareler tarafından karşılanması noktasında Türkiye Cumhuriyeti’nde hizmet veren muhtarların daha aktif çalışmalarına, daha verimli olacağı inancıyla yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Lehte İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; muhtarların sorunlarıyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından verilen önergenin lehine söz almış bulunuyorum.

Muhtarlarımızın sorunlarıyla ilgili olarak 21 Şubat 2008 tarihinde Meclis araştırması açılmasını talep eden milletvekillerinden birisiyim. Aradan yaklaşık iki yıl geçti henüz bu konuyu gündeme getiremedik.

Biraz önce söz alan Sayın İsmet Büyükataman, muhtarların sorunlarıyla ilgili genel değerlendirmesini yaptığında, benim yaptığım değerlendirmelerle bire bir örtüştüğünü de gördüm. Demek ki aklın yolu bir. Muhtarlarımızın sorunları var, bu sorunların tespitlerinde de mutabık kalabiliyoruz ancak bunların çözümü için bir şeyler yapmak, çaba harcamak, sorunları aşmak yüce Meclisin görevi.

Şimdi, ben değerli arkadaşlarımın konuşmalarının üzerine tekrarlardan kaçınmak istiyorum.      O nedenle daha farklı bir boyutta konuşmaya çalışacağım.

Son yapılan düzenlemeyle muhtarlarımızın elindeki ikametgâh belgesi düzenleme, nakil ilmühaberi verme yetkisi bile elinden alındı -hepiniz biliyorsunuz- ve son yerel seçimlerde bunun çok ciddi sıkıntılarını yaşadık. Nüfus müdürlüklerinde yıllarca aynı ilde oturan insanın, daha önceki seçimlerde o ilde seçmen olarak oy kullanan insanın nüfus kaydının kilometrelerce uzakta başka illerde çıktığına tanık olduk. Ölülerin, yıllar önce vefat edenlerin seçmen olarak listelere alındıklarını gördük. Muhtarların yasal sorumlulukları var ama yetkileri yok. Bu yanlışlıkları yapanların da hiçbir yasal sorumluluğu yok. Şimdi, böylesi bir çelişkiyi Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin demokratik hukuk kuralları içinde anlayışla karşılamak mümkün değil.

Şimdi, mahalle muhtarlarımıza baktığımızda, ellerindeki son gelir kaynağı da kalktıktan sonra kendilerine verilen muhtarlık ödeneğinin sadece BAĞ-KUR primiyle bire bir örtüştüğü noktada, bunların kırtasiye, kira, elektrik, su gibi diğer giderlerini de göz önüne aldığımızda, Ödemiş ilçesi Muhtarlar Derneğini ziyaret ettiğimde Dernek Başkanının bana söylediği gibi, muhtar olmak için kafadan biraz kırık olmak lazım gibi bir sonuca varabiliriz.

Bugün birçok muhtarımızın 10 milyar liranın üzerinde BAĞ-KUR prim borçları var. Geçen seneki taksitlendirme içinde bir kısmı bunu yapılandırarak ödemeye çalıştı ama bir kısmının borçları hâlen devam ediyor. Muhtarlık seçimini kaybedenlerin içine düştükleri durumu bire bir ilişkilerden ben biliyorum.

Şimdi, köy muhtarlarımıza geldiğimizde, kasabalarda ve büyük kentlerde iyi kötü belediyelerin ve diğer bazı kurumların yaptığı desteklerle bir muhtarlık binası, bilgisayar ortamının sağlanması, teknik donanımın sağlanması gibi yardımlar muhtarlıklara yapılmış, ama küçük mahallelerde, küçük kasabalarda ve köylerimizde böylesi bir olanak yok ve bizim muhtarlarımızın gelişen iletişim çağında böylesi bir olanağı kendilerinin temin etme şansı da yok, ama bu konuda devletin onlara herhangi bir katkısı da yok.

Şimdi, köylerimizde ciddi ekonomik kriz var, bunu hepimiz biliyoruz. Yani ülkemizdeki ekonomik kriz tarımı da en az sanayi kadar, ticaret kadar, küçük esnaf kadar vurmuş durumda. En son İzmir’de bir köye gittiğimde -bölgenin en verimli fasulyesini ve barbunyasını yetiştiren bir köy- 230 tane icra dosyasıyla karşılaştım arkadaşlar. Bu dosya, sadece Tarım Kredi Kooperatifleri Birliğinin açtığı dosya. Buna Ziraat Bankası ve Türk ortaklı bazı yabancı bankaların verdiği kredilerden oluşan takipler dâhil değil.

Sulama birliklerinin borçlarıyla ilgili burada yapılanma yapmak zorunda kaldık, hepiniz biliyorsunuz, otuz altı aya bölündü, ancak gittikleri zaman “Önce avukat ve icra masraflarını öde, kanun böyle diyor.” diye bir yaklaşımla karşılaştıkları için, borçlarını bile ödeyemeyen köylerimiz var. Birçok köyümüzün suyu olmadığı için, il genel meclislerimiz, köylere hizmet götürme birliklerimiz kanalıyla oralarda sondaj vuruyoruz, suyu çıkarıyoruz, kürsüye çıkıp övünerek diyoruz ki: “Şu kadar köye su götürdük.” Ama o köylerdeki sondaj vurduğumuz suyun çıkması için bir pompa ve elektrik enerjisi gerekiyor. Aradan iki ay geçiyor, köy elektrik borcunu ödeyemediği için yine susuz kalıyor, bizim yaptığımız harcama da boşa gidiyor.

Geçiyorum arıtma tesislerine.  Gene, kürsülere çıktığımız zaman şu kadar köye arıtma tesisi yaptık diye konuşuyoruz. Bugün Türkiye’de arıtma tesisini çalıştıran köy neredeyse yoktur arkadaşlar. Çünkü elektrik parasını ödemesi mümkün değil.

Bir başka acı tarafı da şu: Bizim muhtarımız, o köyde tahsildar olarak kullanılıyor, o köylüyle beraber yaşıyor, o köylü onun seçmeni, o köylü onun akrabası, dünürü, arkadaşı, ağabeyi, kardeşi, küçüğü; onların durumunu bildiği için, canlarını da alamayacağına göre herhangi bir tahsilat yapamıyor ve yasal anlamda köy muhtarının tepesine çöküyoruz. Kamu kefaleti, kamusal kefalet kabul etmediğimiz için de muhtara diyoruz ki: “Kişisel kefaletini vereceksin.” Kişisel kefaletini veren muhtar ondan sonra yandı. Bütün köyün borcundan dolayı o muhtar, o Cumhurbaşkanına doğrudan bağlı olan, Cumhurbaşkanının ilk kademe temsilcisi olan, tüm kamu kurumlarıyla köyün iletişimini sağlayan, köydeki yatırımlarla ilgili kaymakamlıkta, valilikte, köylere hizmet götürme birliklerinde çaba harcayan o muhtar sanık oluyor, ailesi, ocağı, malı, mülkü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geliyor. Türkiye’deki muhtar gerçeği bu değerli arkadaşlarım.

Buna karşın, biz bu muhtarlara bir Belediyeler Birliği gibi örgütlenme olanağı bile tanımıyoruz, biz bu muhtarlara emekli oldukları zaman diğer memurlarla aynı koşullarda bir silah ruhsatı alma hakkı bile tanımıyoruz ve biz bu muhtarlara Sosyal Güvenlik Kurumuna zorunlu üyelik şartı koyduğumuz için bunların icralarla boğuşmasına neden oluyoruz. O zaman, gerçekten de Ödemiş Muhtarlar Derneği Başkanının söylediği gibi, muhtar olmak için biraz çatlak olmak gibi bir sonuç karşımıza çıkıyor.

Bu yüce Meclis bunları görmezden gelecek mi? Bu yüce Meclis Türkiye’de temel gündemin işsizlik olduğunu bildiği hâlde, yüzde 27’lere varan genç işsize rağmen, yüzde 13’leri geçen genel işsize rağmen, fabrikalar kapanırken, esnaf kepenk indirirken, köylülerin toprakları şakır şakır satılırken, arabalarına ana yollarda el konulup yediemin depolarına çekilirken yeni yeni gündemler icat eden bizler, açılım gündemleri, Anayasa gündemleri, yaş meyve sebze gündemleri icat eden bizler bunlara duyarsız kalacak mıyız kalmayacak mıyız? Bunların yanıtını hep birlikte vermek zorundayız. Biz buraya tüm ulusumuza hizmet etmek için geldik. Biz buraya kendimize yakın olanları, siyasi yandaşlarımızı zengin etmek için gelmedik. Biz buraya Türkiye Cumhuriyeti’ni müreffeh bir ülke yapabilmenin çabasını harcamak için geldik. Farklı siyasi görüşlerimiz olabilir, bazı konularda farklı düşünebiliriz ama bu ulusun insanlarının sorunlarının ortak olduğunu hepimiz biliyoruz, bu ülkede evine ekmek gitmeyen milyonlarca insan olduğunu hepimiz biliyoruz, bu ülkede son dönemde beş kuruş parası olmayan insanlardan sağlığa katkı payı alınmaya başlandığını biliyoruz.

Değerli arkadaşlar, muhtarların sorunları bir yerel örgütlenmenin ilk kademesi olarak tüm diğer sorunlarımız kadar önemlidir ve biz bu sorunlara kulağımızı tıkayamayız. O nedenle, bu önergenin gündeme alınması konusunda yüce Meclisin gerekli hassasiyeti göstereceğini umuyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Grup önerisinin aleyhinde Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan,  değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu, muhtarların sorunlarıyla ilgili Meclis araştırma komisyonu kurulması ile ilgili önerinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şu anda Türkiye’de yaklaşık 35 bin civarında köy muhtarı, 17 bin civarında da mahalle muhtarı var. Toplam 53 bine baliğ olan bir muhtar sayısı… 52.953 muhtar görev yapmakta. Bunların büyük bir kısmı da köylerde doğrudan doğruya vatandaşın temsilcisi olarak, ilk müracaat kapısı olarak, seçilmiş insanlar olarak görev yapıyor, onların meselelerini çözmek üzere gayret ediyorlar. Muhakkak ki muhtarların çeşitli sorunları, problemleri vardır. Muhakkak ki onların meseleleri dikkate alınmalı, onların meseleleri özellikle incelenip hangi konularda sorunlar varsa değerlendirilmelidir. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin esas itibarıyla yapması gereken konulardan başta gelen denetim konusu hem milletvekillerinin konuyla ilgili meseleleri yakından takip edebilmesi imkânını sağlıyor hem de milletvekillerinin vatandaşlarla irtibatı sonucunda onların problemlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirip tutanaklara geçirilmesi vasıtasıyla tarihe ve çözüm bulmak için gayret göstermeye imkân sağlıyor.

Dün bir hadise yaşadık. Dün AK PARTİ Grubunun önerisi çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma programını ve daha önce, 29 Ekim Bayramı’ndan önce aldığımız karar gereğince dün itibarıyla madencilikle ilgili konuların araştırılmasıyla ilgili bir komisyon kurulmasının görüşmelerini yapacaktık. Saat 22.00’ye kadar devam etti. Muhalefet partisi yoklama talep etti, 20 milletvekiliyle yoklamayı talep etti. İktidar partisinin 150 milletvekiliyle bulunması Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma konulu faaliyetlerinin yapılmasına engel oldu. İkinci oylamaya geçtik. İktidar partisinin yaklaşık 150-160 milletvekili var, muhalefetten kimse yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Siz olacaksınız siz, iktidar partisi!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim konularını yaparken iktidar milletvekilleriyle muhalefet milletvekilleri bazı konuları gelip görüşüp hangi konuda araştırma yapacaklarını tespit etmeleri, yapmaları gerekir. İktidar milletvekillerinin bulunması, muhalefet milletvekillerinin burada olmalarına rağmen yoklama tuşlarına girmeyerek burada yokluk hissedip memleketin meselelerini, hakikaten önemli gördüğümüz meselelerde katkı sağlamamaları gerçekten düşündürücü. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Elitaş, şuraya bak!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bugün aldığımız karar gereğince…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Elitaş, bir oraya bak, bir buraya bak!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bugün, aldığımız karar gereğince sözlü soruları da görüşecektik. Dün, Ulaştırma Bakanımız, milletvekillerimizin…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bak, bak, muhalefete bak, oraya bak!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …sorularına cevap vermek üzere burada bulundu. Saat 22.15’e kadar burada Sayın Bakanım…

AHMET BUKAN (Çankırı) – Şu anda bak bakalım salonda kaç kişi var!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …ama maalesef, muhalefet milletvekillerinin, buraya sayıyla ilgili konuya katkı sağlamadıklarından dolayı, Sayın Bakan da hakikaten değer verdiği için, milletvekillerinin sorularına önem verdiği için 22.30’a kadar burada bekledi ama cevap verme imkânını bulamadı. En azından, soru soran 30 tane milletvekili arkadaşımızın kendilerine duydukları saygı gereğince burada yoklamaya katılıp varlıklarını ifade ederek…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bir oraya bak, bir buraya…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …Sayın Bakanın sorularına cevap verme imkânını vermeleri olurdu.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bir oraya bak, bir buraya…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 22’nci Dönem ve 23’üncü Dönemde biz, bütün milletvekillerinin…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Elitaş, oraya bak oraya, 44 kişi var. Sayın Elitaş, 44 kişi var!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …bütün milletvekillerinin…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Elitaş, oraya bak oraya, 44 kişi var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 44 kişi var. Meclisi çalıştırmıyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …muhalefetin görevi konuşmak ve görevi dinlemek de olmalı.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Orada bize akıl vereceğine, grubuna bak!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Görevi dinlemek de olmalı ama maalesef, muhalefetten bazı arkadaşlarımız bu dinleme işini de pek beceremiyorlar, bilmiyorlar!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bize akıl verme, 44 kişi var Mecliste!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız, muhtarlarla ilgili bugüne kadar üç konu görüştük 23’üncü Dönemde.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 44 tane adam var Mecliste.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 22’nci Dönemde de çok görüştük. Mesela, 22’nci Dönemdeki yaptığımız konuşmaları ifade edeyim sizlere. İlkin, 8 Ocak 2008 tarihinde görüşme yapmışız. Yaptığımız görüşme, Malatya Milletvekili değerli bir arkadaşımızın, muhtarların özlük haklarıyla ilgili bir düzenlemenin yapılması konusundaki kanun teklifiydi ve biz, o günkü kanun teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmasına karar vermişiz. Bugün, şu anda kırmızı gündemde 47’nci sırada, 92 sıra sayısıyla görüşmeyi bekliyoruz. Biz, yaklaşık bir aydır Borçlar Yasası’nı görüşmeye çalışıyoruz. Borçlar Yasası’nda ne var? 72 milyon insanın birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen çok önemli maddeler var. Bu süre içerisinde hem iktidardan hem muhalefet partilerinden…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya kardeşim, geçen hafta Borçlar Yasası’nı çekmediniz mi gündemden? Seçim Yasası’nı getirmediniz mi? Niye ikiyüzlülük yapıyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, şu paraziti susturur musunuz lütfen! Sayın Başkan, sırası geldiğinde konuşsun.

BAŞKAN – Sayın Elitaş

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Grup Başkan Vekili dinliyor, diğer arkadaşlar dinliyor.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Parazit sensin! İade ediyorum aynen sana. Aynen iade ediyorum Elitaş söylediğin sözleri.

MUSTAFA ÖZBAYRAK (Kırıkkale) - Otur yerine!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Oturmuyorum.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Otur yerine!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Oturmuyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, şu anda size karşı geliyor. “Oturmuyorum.” demekle size karşı geliyor.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen CHP Grubunu bırak, kendi işine bak!

BAŞKAN – Efendim, kasıtlı olmayan bir kelime galiba sizin konuşmanız sırasında çıktı, ona…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ne kasıtlısı Sayın Başkan, kasıtlısı yok. Parazit kendisi.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynen iade ediyorum “parazit” kelimesini.

BAŞKAN – Sayın Öztürk

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu Mecliste sürekli parazitlik yapıyor bu!

BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Evet, bazı insanların sözüne kulak asmamak gerekir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynen seninkine kulak asmadığımız gibi!

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, yine 24 Şubat 2009 tarihinde bu konuyla ilgili bir milletvekili arkadaşımızın kanun teklifi gündeme gelmiş ama önemli bir nokta, Ocak 2008 tarihinde kabul ettiğimiz kanun teklifinin hemen hemen benzeri yine aynı siyasi parti grubuna ait milletvekilleri tarafından yeniden bir kanun teklifi olarak düzenlenmiş ve İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre gündeme alınması istenmiş.

Haziran 2009 tarihinde yine araştırma önergesi verilmiş bu konuyla ilgili, araştırma önergesi… Gündemde kanun olduğundan dolayı, bu kanunun görüşülmesinden sonra araştırma önergesini, araştırmaya ihtiyaç varsa bunu yapalım demişiz.

İşte biz Türkiye Büyük Millet Meclisini 72 milyon insanın istediği, arzuladığı ve onların birbirleri arasındaki ilişkileri düzenleyen konuyu hızlı bir şekilde iktidar ve muhalefetin sadece genel kabul görmüş hukuk deyimleri konusundaki bazı anlaşmazlıkları olduğu süreci “Hadi birlikte değerlendirelim, yapalım, gelin bu kelimeleri, bu sözcükleri, bu deyimleri biz toplumdaki anlayışı bertaraf etmeden, toplumdaki anlayışı farklılaştırmadan genel kabul görmüş deyimleri koyalım.” dememize rağmen maalesef İç Tüzük’ün bütün imkânları kullanılarak Borçlar Kanunu’nda adım atmamız çok yavaş olarak gidiyor. İşte, şimdi, bir arkadaşımız oradan dedi ki: “İcraat yok.” Biz icraat yapmak için çok gayret ediyoruz. Diyoruz ki: Gelin Borçlar Yasası’nı bir an önce çıkaralım 22 bölüm hâlinde. Borçlar Yasası’nı çıkardıktan sonra Türk Ticaret Kanunu’na gelelim. 55 bölüm, 2 bölümünü geçtik. Arkasından da muhtarlarımızla ilgili olan kısımları, toplumun önemli kesimlerini ilgilendiren diğer konuları da değerlendirelim diye düşünüyoruz.

Bakınız, size bazı verilerden bahsedeceğim. 2002 Aralık sonu itibarıyla muhtar aylığı 97 lira, 2008 Aralık ayı sonu itibarıyla muhtar aylığı 307 lira, 2009 Eylül sonu itibarıyla muhtar aylığı 334 lira. Yine 2002 Aralık sonunda 1994 bazlı tüketici fiyatları endeksi 7.662, 2009 Eylül itibarıyla tüketici fiyatları endeksi yine 1994 bazlı 14.276. 2002 yılından 2009 yılına kadar tüketici fiyatları endeksinin artış oranı yüzde 86,3. Muhtar aylığı artış oranı yüzde 242,5. Ha bu yeter mi? Muhakkak yetmez ama şartlar ve imkânlar ancak bu şekilde imkân verebiliyor.

Şimdi, bizden önceki dönemde bu araştırma önergesini yapan arkadaşlarımızın dönemlerini kontrol etmeye kalktığımızda, inanın, bu araştırma önergesinin ortaya çıkaracağı neticelerde şu anda muhtarların konularını savunuyoruz diye ifade eden arkadaşlarımızın yüzleri kızaracaktır diye düşünüyorum. Bakınız, 1999 Ocak itibarıyla muhtar aylıkları 29 milyon 781 bin lira, o günkü parayla. 2000 yılı Ocak ayında 41 milyon…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Kütahya) – O zaman bütçenin borcu neydi? Şimdi 4 katına çıktı. Bunları niye söylemiyorsunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ona geliyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – 4 katına çıktı bu ülkenin borcu şu anda, döneminizde.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli Hocam, ülkenin borcunu karşılaştırırken ülkenin hesabını da iyi yapmanız lazım. Belki öğrencilerine, gelirlerinde…

RECEP TANER (Aydın) – 1999’daki BAĞ-KUR primiyle bugünkü BAĞ-KUR primini karşılaştır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, şu söylediklerimi, el arabasıyla kavun karpuz satan, işportada ticaret yapan arkadaşlar çok iyi anlayacaklardır, eminim.

Bakınız, ben bir örnek veriyorum: 2002 yılının sonunda 1.000 lira yıllık geliri olan bir vatandaşın toplam borcu 960 lira, 2009 yılında 10 bin lira geliri olan bir vatandaşın toplam borcu 4.600 lira.

BEKİR AKSOY (Ankara) – Kaç kişinin 10 bin lira geliri var?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi bunu sormak lazım: 1.000 lira geliri olup 960 lira borç mu iyi, 10 bin lira geliri olup 4.600 lira borcu olmak mı iyi? Bunu belki sizler anlayamazsınız ama bizi izleyen değerli vatandaşlarımız çok iyi anlayabilir. Bugün borçlar artarken gelirimiz de artıyor…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 10 bin lira nerede?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …refahımız artıyor, gelir seviyemiz artıyor. Bunun da hesabını dikkate almamız gerekir.

Değerli arkadaşlar, zamanında muhtarlara ve insanlara, bu toplumun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elitaş, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …insanlarına katkı yapmayanlar şu anda bizi bu konuda katkı sağlamadı diye itham etmenin açıkçası kendileriyle çelişmek olduğunu ifade ediyor, bu konuda, Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği araştırma önergesi konusunda olumsuz oy vereceğimi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın İnce, konuşmanızı vereyim mi yoksa yoklamaya mı katılalım? Çünkü sonra, biliyorsunuz ihtilaflar  oluyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama, yoklama.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, ben zaten bir şey demeyecektim, Sağlık Bakanına geçmiş olsun diyecek, acil şifalar dileyecektim, iğne oldu!

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

Evet, Sayın Anadol, Sayın Ayhan, Sayın Çakır, Sayın Soysal, Sayın Kart, Sayın Keleş, Sayın Süner, Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Özkan, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Öztürk, Sayın Paçarız, Sayın Dibek, Sayın Barış, Sayın Yıldız, Sayın Seçer, Sayın Gök, Sayın Arat, Sayın Seyhan -Tacidar Bey, tekrar geçmiş olsun-  Sayın Muharrem İnce, Sayın Mengü.

Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 14.51

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin oylamasına geçilirken istenen yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım. Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/169) esas numaralı, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 4/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi

                                                                                                                                        04.11.2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 04.11.2009 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                             Kemal Anadol

                                                                                                                       İzmir

                                                                                                         Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının, 84 üncü sırasında yer alan 169 ve 169’a 1 inci ek Sıra Sayısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lehte çok talep olduğu için arkadaşlar bir kura çekimi gerçekleştirdi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehinde ilk söz Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart’a aittir.

Sayın Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye kamuoyu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi yedi yıldan bu yana dokunulmazlık konusunu görüşüyor, tartışıyor ama aradan geçen yedi yılın sonunda, sizin de ifade ettiğiniz gibi hiçbir mesafe alabilmiş durumda değiliz. Ancak bu konuya artık bir çözüm bulmamız gerekiyor değerli arkadaşlarım. Halka verdiğimiz söz adına bu konuya bir çözüm bulmamız gerekiyor. Şunu artık görmek ve değerlendirmek gerekiyor: Anayasal kavramlar, kişisel kaygılarla ya da siyasi kaygılarla amacı dışında kullanıldığı zaman siyaset kurumu ve anayasal kavramlar nasıl tıkanma noktasına geliyor, Türkiye bunu dokunulmazlık konusunda bütün unsurlarıyla, bütün özellikleriyle yaşıyor değerli arkadaşlarım. Biz bu düşünceyledir ki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konunun Türk siyasetinin önünde, temiz toplum adına, şeffaf devlet adına, temiz yönetim adına yarattığı sonuçlar ve bunun Türk siyasetinde yarattığı tıkanmaların giderilmesi amacıyla bu konuyu geçen dönemde olduğu gibi bu dönemde de artık periyodik olarak dile getirmek kararına vardık. Bu düşünceyledir ki bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Sayın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a ilişkin dosyayı huzurlarınıza getiriyoruz değerli arkadaşlarım. Bu dosyanın Genel Kurul gündeminde öne alınarak Genel Kurulun, dokunulmazlığın kaldırılması ya da Karma Komisyonun erteleme kararının onanması şeklindeki kararı konusunda değerlendirme yapmasını istiyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; getirilen dosyanın, öncelikle, içeriği hakkında ana başlıklarıyla Genel Kurula bilgi vermek istiyorum. Getirilen dosyanın içeriği şu değerli arkadaşlarım. Aynen Başbakanlık tezkeresindeki ifadelerle size bilgi vermek istiyorum. Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünün 23 Ocak 2004 tarihli 1350 sayılı Yazısı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisine dosyayı gönderiyor. Fezlekenin konusu şu:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmî evrak ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçlarını işlediği iddia olunan Siirt Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Milletvekilleri Mustafa Açıkalın ve İdris Naim Şahin, Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan haklarında tanzim edilen soruşturma dosyası ile Adalet Bakanlığının ilgi yazısının sureti ilişikte gönderilmiştir.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan”

Bu fezlekeyi gönderen de Türkiye Cumhuriyeti’nin Sayın Başbakanı. Aynen o fezlekedeki ifadeleri söyledim değerli arkadaşlarım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının böylesine ağır bir suçlamayla görevini sürdürmesi ve bu noktada sistemin tıkanma noktasına gelmesi… Bunu takdirlerinize sunuyorum. Bunun Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık makamının saygınlığıyla ne ölçüde bağdaşacağını, milletvekili sorumluluğu ve saygınlığıyla ne ölçüde bağdaşacağını, ne uğruna, hangi kişisel ve siyasi kaygılarla bu sistemi, anayasal kavramları neden tıkıyoruz, ne pahasına tıkıyoruz? Bunu artık görmemiz, tartışmamız gerekiyor.

Bakın değerli arkadaşlarım, elbette bu söylediklerim iddiadan ibaret, elbette bir mahkeme kararından, hükümden söz etmiyorum ama bunlar son derece ciddi iddialar. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ya da Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilliği yapan herhangi bir kimsenin bu kadar ağır bir yük isnadıyla bu görevini sürdürmesinin yanlışlığını, bunu artık görmemiz gerekiyor.  Böyle bir görev sürdürme faaliyetinin milletvekilliği kavramıyla, hem siyasi anlamda hem hukuki anlamda, yasal anlamda bağdaşmadığını, bu iki görevin birbiriyle bağdaşmadığını görmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, ne diyor mahkeme dosyasına intikal eden bilirkişi raporları ve iddianameden söz ederek aktarıyorum. Aynen şöyle diyor: “İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tüm gelirlerinin havuz hesaplarında toplandığı, sistemin mimarının Mustafa Açıkalın ve Necmi Kadıoğlu oldukları, Harun Karaca’nın para tahsildarı olduğu, belediyenin yasal gelirlerinin Vakıfbank Validesultan Şubesindeki 2004747 no.lu hesapta, İSKİ gelirlerinin ise 2005959 no.lu hesapta toplandığı, AKBİL gelirlerinin bu hesaba eklendiği, AKBİL gelirlerinin kayıt dışı bırakıldığı, fazla gelen bütçenin havuz hesaplarına virmanlar yoluyla eklendiği, AKBİL havuz ile su hesapları, BELBİM arasında kaydi para transferi yapıldığı, BELBİM’e veya İETT’ye para gönderilmiş gibi belge düzenlendiği, bu nedenle kayıt dışı paraların yandaş şirketlere ya da partiye aktarıldığı, banka kayıtlarıyla BELBİM kayıtları arasında fark olduğu, BELBİM’in kayıt gelirlerinin gerçek dışı olduğu, AKBİL satışıyla elde edilen paraların bizzat genel müdüre ait olan firmalara ödeme yapılarak komisyon alındığı, AKBİL sisteminin yan ürünlerini kurdukları şirketler üzerinden alım yaparak komisyon aldıkları…” diye devam ediyor değerli arkadaşlarım.

Aynı konuda bakıyorsunuz, sadece iddianame değil, Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulunun 16/11/2000 tarihli raporunda da, veri tabanından kayıtların silindiği, veri tabanında yükleme bilgilerinin yine silindiği, hem yükleme hem harcama bilgilerinin silindiği ve bilirkişi raporuyla da aslında suçun unsurlarının oluştuğu yolunda bir değerlendirmenin yapıldığı ortaya getiriliyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Mahkeme kararı…

ATİLLA KART (Devamla) – İşte, değerli arkadaşlarım, anlatmaya çalıştığımız o. Bunun mahkeme kararına dönüşmesi gerekiyor. Mahkeme kararına dönüşmeyi neden engelliyoruz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kaldır dokunulmazlığı!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Mahkeme kararı…

ATİLLA KART (Devamla) – Bunu neden engelliyoruz? Yanlış olan bu. Yanlış olan bu.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Zeytinyağı gibi üstüne çıkma!

BAŞKAN – Sayın Tunç… Sayın Tunç, müdahale etmeyiniz Hatibe.

ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, mahkeme karanına bu işin dönüşmesi gerekiyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dönüştürün.

ATİLLA KART (Devamla) – Tabii, arkadaşlarımız, o dosyada sanık olarak yargılanan arkadaşlarımız ve biraz sonra iktidar grubunun sözcüleri çıkacak diyecekler ki: “Efendim, bu dosyadaki sanıkların -37 sanıklı bir dosyadır- bir kısmı beraat etti, bir kısmının davası ortadan kaldırıldı, bir kısmı hakkında da 4616 sayılı Yasa’yla erteleme kararları verildi.” İşte biz de değerli arkadaşlarım, onu anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı hakkında böylesine bir suç isnadının sürmesine neden izin veriyorsunuz? Sayın Başbakan gitsin, yargılansın diyoruz. Kötü bir şey söylemiyoruz, yanlış bir şey söylemiyoruz. Bunu neden engelliyorsunuz, bunu açıklamanız gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Bunu neden engelliyorsunuz? Çünkü, bakıyoruz, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi merkezli kadro, şu anda Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetim kademelerinde egemen olan kadronun -aşağı yukarı 30’a yakın dosyadan söz ediyorum- tümünde yüz kızartıcı nitelikte suçlamalar var.

Değerli arkadaşlarım, bakın, kürsü sorumsuzluğundan söz etmiyorum, yasama sorumsuzluğundan söz etmiyorum; adi nitelikteki yüz kızartıcı suçlardan söz ediyorum. Bunların dokunulmazlık kurumuyla, dokunulmazlık kavramıyla ne ilgisi var? Milletvekilliği göreviyle ne ilgisi var bu suçların? Bu suçlardan yargılananların -ne diyoruz- milletvekilliği hemen düşürülsün demiyoruz. Yargılansın, daha teminatlı olarak yargılansın, elbette milletvekilidir, o görevin gereği olarak daha teminatlı olarak yargılansın, beraat ederse mesele yok. Ama böyle bir suçtan dolayı mahkûm olan bir kişinin de herhâlde takdir edersiniz ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeri yok değerli arkadaşlarım. Bu, zaten anayasal anlamda da milletvekilliği göreviyle bağdaşmaz. Bunu neden engelliyoruz, niçin engelliyoruz? Bunu geldiğimiz noktada tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Bunu, milletvekilliği sorumluluğu içinde, saygınlığı içinde ve artık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

ATİLLA KART (Devamla) - …geldiğimiz noktada, değerli arkadaşlarım, Türkiye gündemini bu gibi konularla, bu gibi kavramlarla gerçekten işgal etmemiz gerekiyor. Bakın, tekrar ifade ediyorum: Anayasal kavramları, sayısal çoğunlukla amacı dışında kullandığımız zaman ne oluyor, biliyor musunuz? Türkiye’nin 1991, 1994 travmasını daha ağır şartlarda yaşamasının önünü açıyorsunuz. Bunların ne şekilde yaşandığını bir yıldır, iki yıldır her zeminde anlatıyoruz. Niye? Tamamen kişisel ve siyasi kaygılarla. Bir taraftan “demokratik açılım” kavramını kullanıyoruz, bir taraftan ama Türkiye'de -tekrar ifade ediyorum- 1991-94 döneminde yaşanan toplumsal travmayı daha ağır şartlarda yaratacak bir zeminin tohumlarını atıyoruz. Onları, gelişen süreçte, daha somut bir şekilde, daha açık bir şekilde kamuoyuyla ve Genel Kurulla paylaşacağız.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA KART (Devamla) – Bir cümleyle bitiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) – Bu değerlendirmelerle, bu fezlekede ve bu grup önerimizde, bu konunun Genel Kurul gündeminde öne alınarak Genel Kurulun bu konudaki nihai değerlendirmeyi yapmasını ve karar vermesini talep ediyoruz.

Genel Kurulu, bu düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde Mustafa Açıkalın, Sivas Milletvekili.

Sayın Açıkalın, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş bulunan önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, burada Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşma yapan değerli hukukçu arkadaşımızın hukuki süreci bu şekilde tahrif etmiş olmasından dolayı teessürlerimi ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Grup adına değil, kişisel konuştu.

BAŞKAN – Evet Sayın Genç, şahsı adına konuştu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama yanlış ifade ediyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yok, düzeltir,  “Grup önerisi hakkında konuştu.” ifadesini kullanacaktı herhâlde, dili sürçtü.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) – Bu dava, bilindiği üzere, kamuoyunda “AKBİL davası” olarak bilinen bir davadır. Biraz önce de değerli hukukçu arkadaşımızın ifade ettiği üzere, belediyede bu davanın yürütücüsü kurumu BELBİM Anonim Şirketidir. BELBİM Anonim Şirketinde veya belediyenin muhtelif kadrolarında görev alan 37 arkadaşımız hakkında muhtelif suçlamalarla dava ikame edilmiştir ancak dava 2001 yılında ikame edilmiştir. Davanın ilk mahkemesindeki süreci 2003 yılında tamamlanmıştır. Elbette, mahkemenin dava süreci içerisinde iddianamenin eki olan incelemeler vardır. Kamu kurumlarının, yöneticilerinin, uzmanlarının incelemesi vardır, bilirkişi incelemeleri vardır ve nihai olarak da bütün bu değerlendirmeleri, açıklamaları karara bağlayan bir yargı kararı vardır.

Yargı kararı 2003 yılında bütün sanıklar bakımından sonuçlanmış ilk mahkemede ve burada sanıklardan bir tanesi hakkında, vefat ettiği için davanın ortadan kaldırılmasına karar verilmiş, diğer bir sanık hakkında -ki ismini vermeyeyim, eski bir belediye başkanımız- “Yeniden karar verilmesine yer olmadığına.” şeklinde karar verilmiş, ben ve şu anda milletvekili olan diğer arkadaşlarımız bakımından da Anayasa’nın 83’üncü maddesi gereği olarak dava tefrik edilmiştir. Bunun dışındaki bütün sanıklar bakımından da -vaktinizi almamak için burada isimlerini okumak istemiyorum- sonuç bölümünde: “Mahkememize, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, zimmet, sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmaktan bahisle cezalandırmak için kamu davası açılmış ise de sanıkların savunmalarının aksine mahkûmiyetlerine yeterli delil elde edilemediğinden sanıkların müsned suçlardan ayrı ayrı beraatlerine…” tarzında karar verilmiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Temyiz etti mi savcı?

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) - Ve bu karar temyiz edilmiş, evet. Yargıtay tarafından da aynen onaylanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onaylanmamıştır.

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) – Üzülerek ifade ediyorum, yargı süreci bu şekilde tamamlanmış ve kamu vicdanında siyasi olarak da, hukuki olarak da beraat etmiş bir kişinin ve kişilerin, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, burada tekrar “dokunulmazlık” adı altında gündeme getirilmesi fevkalade üzücüdür.

Değerli arkadaşlar, sistemin kendisi niçin sisteme bu kadar yüklenmiştir, izninizle biraz da onu açıklamak istiyorum: Şu anda AKBİL denilen cihaz, alet veya elektronik bilet sistemi, İstanbul’da 7 milyon kişi tarafından kullanılmaktadır yani şu anda muhtemelen burada konuşan ve konuşacak olan arkadaşlarımızın da cebinde AKBİL denen cihaz bulunmaktadır. 7 milyon kişi şu anda İstanbul’da… Kuruluşundan bugüne kadar -1995 yılında kurulmuştur- on dört yıldır, bu sistem kendinden beklenen sonucu vermek suretiyle çalışmaktadır, işlevini yerine getirmektedir. Bu 7 milyon kişinin 4,3 milyon kişisi her gün AKBİL’i kullanmaktadır, yani AKBİL’i kullanmak suretiyle ulaşım araçlarından hizmet almaktadır. Hizmet araçlarına baktığımızda, bu hizmetten kimler yararlanmaktadır? Bunların hepsi kamu kurumu mudur veya kamu nitelikli kurum mudur?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onları boş ver! Özellikle birilerinin cebine para gitmiş mi?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Eleştirilen sistem değil ki!

MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) - Birinci olarak, İstanbul Deniz Otobüsleri Anonim Şirketi, İstanbul Ulaşım Anonim Şirketi, İETT, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Turyol, Dentur –bunlar özel şirkettir- İstanbul Halk Ulaşım, Özulaş -yeni halk otobüsleri- Öztaş, bunların tamamı özel halk otobüsleridir, Mavi Marmara, Mavi Tur ve nihai olarak da -yeni öğrendiğimiz bilgiye göre- Malatya Belediyesi bu sistemden yararlanmaktadır.

Görüldüğü üzere, sistemin kullanıcı bazında 7 milyon müfettişi vardır. Aynı şekilde, bu sistemin hizmetten istifade edenler bazında on dört tane müessese tarafından elde edilen hasılatı geçen yolcular bakımından teftiş edilmektedir, denetlenmektedir, “cross check” yapılmaktadır. Dolayısıyla, böyle bir sistemin usulsüzlüğe, yolsuzluğa teknik olarak ve sistemden yararlananlar ve sistemi kullananlar açısından imkân vermesi mümkün değildir. Ancak bu sistem, takdir edersiniz ki, bu sistemden birtakım usulsüzlükler yapan insanların, kurumların, kuruluşların yaptıklarının önüne engel olmuştur ve bundan da ciddi rahatsızlıklar oluşmuştur.

Şu anda, bu sistem, Londra’dan sonra Avrupa’da 2’nci sıradadır ve bu elektronik bilet kullanma sistemi açısından da dünyada ilk 6 içerisinde yer almaktadır.

Değerli milletvekilleri, kamuoyunda AKBİL olarak bilinen bu dava, hukuki olarak beraat etmiş olması… Ve biraz önce teknik olarak da ifade ettiğim şekliyle hiçbir şekilde usulsüzlüğe imkân vermeyecek bir yaygın kullanıma, kişiler bakımından, istifade edenler bakımından, aynı şekilde, hizmet veren, hizmet alan kurumlar bakımından da sadece devlet değil, kamu kurumu değil, aynı zamanda özel sektör ulaşım müesseselerinin de yararlanması açısından fevkalade sıkı bir denetime tabi olan bir sistemdir. Böyle bir sistemin hiçbir şekilde teknik olarak usulsüzlüğe, hasılatların paylaşımında herhangi bir sızıntıya imkân vermesi mümkün değildir.

Son olarak, bu şekliyle yargıda ve kamuoyunda beraat etmiş bir davanın burada “dokunulmazlık” adı altında yeniden gündeme getirilmiş olmasını esefle karşılıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, beraat etmişlerse dokunulmazlıklarını kaldıralım, gitsinler tekrar mahkemeye.

BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır…

Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunun çalışma süresini, gündemini belirlemek üzere iki saati geçkin bir süredir uğraşıyoruz ve her gün bu mesai veriliyor. Maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk halkının sorunlarının çözümü için hukuk oluşturmakla görevli olan bu kurul maalesef kendi arasındaki sorunları çözmek için işte zamanı harcıyor. Bu, bizim de üzüntümüzdür. Her defasında ifade ediyorum, ortak bir sorumluluk olarak bu Meclisin görevi, bu milletin sorunlarına çözüm üretecek hukuku geliştirmektir. Bunun öncelik sıralaması takdiri iktidara aittir, Hükûmete aittir, iktidar partisi grubuna aittir. Buna hiç itirazımız yok ve her defasında diyoruz ki: Bunu nasıl öngörüyorsanız belirleyiniz, uzlaşırız uzlaşmayız ama Genel Kurulda onaylatınız. Ama, yine her defasında görüyoruz ki Hükûmet grubu, iktidar grubu, kendi verdiği kararı en kısa sürede kendisi değiştiriyor, yeni bir öneriyle buraya geliyor.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yine her defasında ifade ettiğim gibi, biz, sizin bu belirleme, öncelik belirleme takdirinize hiç müdahale etmeden, temenni olarak ifade ediyoruz ki buranın gündemini insan merkezli, insanın ihtiyacının öne alınacağı bir öncelik sıralamasıyla belirleyelim ya da toplum kesimlerinin bugün içinde bulunduğu sorunların çözümünü öncelikleyerek gündem belirleyelim. Borçlar Kanunu önemsiz değil, biz Borçlar Kanunu’na karşı değiliz. Borçlar Kanunu’ndaki birtakım düzenlemelerin gerekli olduğunu, Sayın Grup Sözcümüz, Genel Başkan Yardımcımız ifade etti ama çok net bir şey söyledi: Hukukun dilini değiştiriyorsunuz, yargının hafızasını ortadan kaldırıyorsunuz. Türk Ceza Kanunu’nda işlenen cinayeti burada da işliyorsunuz. Bu, yanlış. Yargıyı bir kaos içerisine sürükleme yanlışınıza katılamayız diyoruz. Hem dili konusunda hem sistematiği konusunda bu hafızayı ortadan kaldırarak zaten yargıyı, bir yük altında ezilen yargıyı bir kaosa sürüklemenize, Borçlar Kanunu gibi sosyal hayatı tanzim eden çok temel bir kanunda bir kaos yaratmanıza Milliyetçi Hareket Partisi olarak katılamayız, katkı veremeyiz diyoruz ve bunu geciktirebilmek, bunun üzerinde biraz daha düşünmenizi, biraz da bu uyarılar doğrultusunda yeniden düşünmenizi sağlayabilmek için de muhalefet yapıyoruz. Bunu ifade ediyoruz. Her maddede önerge vereceğimizi, İç Tüzük’ün her imkânından faydalanacağımızı ifade ediyoruz, gizlisi saklısı yok. Bu, Meclisi çalıştırmamak kararı değil Sayın Elitaş. Bu Meclis çalışmalı, bu milletin sorunlarına çözüm üretmeli ama sizin dayatmanızla değil…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, Borçlar Kanunu’nda konuşuruz bunu, grup önerisi getirip böyle…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …birlikte yapalım bunu diyoruz. Birlikte yaptığımız her meseleyi de her defasında böyle ikide bir değiştirmenize, inanınız ki bakın, üzülerek söylüyorum, kendi grup milletvekilleriniz itiraz ediyor.

Dün akşam, bitimine kadar çalışacak Genel Kurul, saat onda tatil edildi. Toplantı yeter sayısı temin edilemedi. Bu, Sayın Elitaş’ın… Hikâye anlatıyor. Yani şunun için söylüyorum: Bu Meclisin bir çalışma saati olmalıdır, bir çalışma düzeni olmalıdır. Türkiye’ye hukuk kurmakla görevli bu Meclis kendi hukukunu kuramıyorsa, kurduğu hukuka süreklilik kazandıramıyorsa inandırıcılığı nerede?

Bitimine kadar çalışmak, her türlü kurala aykırıdır. E, verdiğiniz bu kararı kendi milletvekilleriniz kabul etmiyor. Dün kabul etmediklerini gösterdiler, saat 22.00’de toplantı yeter sayısı olan 184 bulunamadığı için Meclis tatil edildi ve gündem görüşülemedi. Şimdi buradan kalkıp da muhalefeti suçlamaya hakkınız yok Sayın Elitaş.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Siz girmediniz ama, sisteme girmediniz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Niye girelim ya?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Siz de milletvekilisiniz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Kendi grubunuz buna itiraz ediyor. Biz zaten söylüyoruz, “Bu çalışma sistemi uygun değil.” diyoruz. Bitimine kadar diye kabala… Amele pazarı mı burası? Böyle bir şey olmaz. Bu doğru değil.

Israrla tekrar söylüyorum: Bu Meclis, bu ülkenin, bu milletin sorunlarının çözümü için, hukuk kurmak için öncelikle kendi arasında güvene dayalı, saygıya dayalı bir kural koymalı ve bu kuralın gereğini ısrarla da takip etmeli, uygulamalı. Bunu uygulamadığınız takdirde muhalefet olarak İç Tüzük’ten -hukuksuz bir şey yapmıyoruz- kaynaklanan imkânları kullanarak toplumun veya toplum kesimlerinin öncelikli sorunlarını gündeme getiriyoruz ve burada ne kötü? Her getirilen konu kırk dakika tartışılıyor.

Halkımızla muhtarları tartıştık. Kötü mü ettik?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Neticesi ne oldu?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Muhtarlar gerçekten zor durumda. Muhtarların sorunları bana göre sizin önceliklerinizin birçoğundan çok daha önemli.

Şimdi, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun getirdiği… “Dokunulmazlıkların tartışılmasını gündeme alalım.” diyorlar.

Değerli milletvekilleri, “demokratikleşme paketi” diye, “süreci” diye adını güzelleştirmeye çalıştığınız ve salı günü, 10 Kasımda ön görüşmelerini yapmayı dayattığınız hususu, bütün itirazlarımıza rağmen, “Niye 10 Kasım?” diye ısrarınızın sorgulanmasına rağmen “İlle 10 Kasımda yapacağız.” diye dayattığınız demokratikleşme paketini gelin tekrar sorgulayalım.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ne sakıncası var?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Eğer “demokratikleşme” denen hususta samimi iseniz, bu konuda topluma karşı samimi iseniz önce bu Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki dokunulmazlıklar meselesini burada konuşmak mecburiyetindeyiz. Yani kendinizle ilgili, vekili bulunmakla övündüğünüz milletin muhatap olduğu hukukun dışında bir dokunulmazlık zırhına bürünerek korunduğunuz bu sistemin demokrasiyle bağdaştığını nasıl düşünebiliyorsunuz? Gelin bunu sorgulayalım. Aslına hangi hukuku uyguluyorsanız vekiline de bunun uygulanması gerekir diyoruz. Dokunulmazlıklar sistemi Türkiye’de kangrendir. Yalnız milletvekilleri, siyaset için demiyorum, bürokrasi için de dokunulmazlıklar sistemi bir kangrendir.

Değerli milletvekilleri, dinlersiniz dinlemezsiniz ama millet dinliyor, milletime soruyorum: Yedi yıldan bu yana iktidardasınız. Bu sorunların çözülmesi gerekiyordu da elinizi tutan mı vardı?

Şimdi, Sayın Atilla Kart burada, çok sıkıntılı -ki bende de notu var, okumaya dilim varmaz- Sayın Başbakanın kendisiyle ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisine yazdığı fezlekeyi burada okudu. Ne Sayın Başbakanın şahsına ne Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanlık makamına yakışmaz birtakım ithamlarla tanzim edilen dosyayı Mecliste gereken işlemin yapılması için gönderen Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Kendisi için gönderdiği yazı, burada telaffuzu bile zor.

Şimdi, bu yükü niye taşıtıyorsunuz Sayın Başbakana? Gelin, bu dokunulmazlıkları gözden geçirelim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

“Beraat etti.” deniliyor. Sayın milletvekilimiz diyor ki: “Beraat ettik, yargı kararı var.” Ne kadar güzel. Gelin, bu yargı kararını burada da tescil edelim. Bu dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili Anayasa’nın 83’üncü maddesinde “Yasama dokunulmazlığı” diye tanımlanan hadise, milletvekillerinin vekili bulundukları asıldan farklı bir koruma hukukuyla suç işleme imtiyazının demokrasiyle, siyasetle, asıla saygıyla asla ilgisi yok. Burayı koruyalım. Yasama dokunulmazlığı bu kürsüyle geçer. Burayı koruyalım. Ama bu yasama dokunulmazlığı hiç kimseye suç işleme, yolsuzluk yapma gibi bir hak ve yetki vermemeli -onu düzenleyelim- bir ayrıcalık vermemeli.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu Meclise geldiğimiz ilk gün -işte burada, elimde- Anayasa’nın 83’üncü maddesinin değiştirilmesiyle ilgili kanun teklifini hazırladık ve tüm gruplara gittik, tüm gruplara gittik ama gereken desteği vermediniz; vermediniz ve gelin bu dokunulmazlıkları kaldırarak kendimizden başlayalım değerli milletvekilleri. Çuvaldızı, iğneyi kendinize batırın. Bu demokratikleşme denen hadisede samimiyseniz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …ve bunu ille 10 Kasım gibi çok önemli ve özel bir günde burada konuşmak gibi bir dayatma ve ısrarın içerisinde bulunma gerekçeniz size aittir, bilmem, ama bunda samimiyseniz gelin kendinizden başlayınız. Önce Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki dokunulmazlık zırhının ve bunun getirdiği bu teessüfle karşıladığı suçlamalardan kurtulmak için önce bunu konuşalım, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği önerge bu. Gelin bunu gündeme alalım, gelin toplumun ve insanın sorunlarının araştırılmasıyla ilgili önergeleri gündeme alalım. Bunu yapmadığınız takdirde -sayın iktidar partisi grubu yöneticilerine sesleniyorum- burayı çalıştıramazsınız arkadaşlar. Çalıştıramamanın suçunu da muhalefete atma hakkınız yok.

Sayın Elitaş -ismini çok anmam dostluğumuzdandır- ikide bir 2002’nin rakamlarına sığınarak bugünü anlatamazsınız. Bugün toplum sıkıntı içerisinde, bugün insanımız sıkıntı içerisinde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 99’a da döndüm, 99-2002’yi de anlattım.

BAŞKAN – Sayın Şandır, tamamlayınız efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bunu her defasında buraya çıkarak, 2002’de şöyleydi, bugün şunu yaptık, diyerek bu toplumun sorunlarını yok sayamazsınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 99- 2002’yi de söyledim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Muhtarlar sorun içerisindedir, demokrasi sorun içerisindedir, çiftçilerimiz sorun içerisindedir, emeklilerimiz, bürokrasi sorun içerisindedir. İşte böyle yedi yıldan bu yana şuradan her defasında soruyoruz Sayın Milletvekilim, yedi yılda yedi yıl önce var olup da bugün olmayan sorun var mı?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hangi sorun bu dönemde başladı çözüldü, geçen dönemlerde vardı, bu dönemde yaptığınız icraatla çözüldü, bunu anlatamıyorsunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çok…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, AKP iktidar grubunun dayatmasıyla, gündem dayatmasıyla bu Meclisin bu şekilde çalıştırılamayacağını deneyerek öğrenmek, görmek hiç de doğru bir metot değildir. Geliniz, dönünüz, uzlaşmaya dayalı, karşılıklı saygıya dayalı ama gerçekten insan merkezli, toplum merkezli sorunlara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …öncelik vererek Meclisin gündemini belirleyelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; yüce heyeti bu vesileyle saygıyla, içtenlikle selamlıyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, keşke Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasına ve çalıştırılmasına yönelik muhalefetin iradi yaklaşımı Sayın Mehmet Şandır’ın az önce kürsüden ifade ettikleri gibi olsaydı ve keşke milletimizin lehine olan, menfaatine olan konularda yasa çalışmalarını hızla yapabilseydik, milletimizin acilen görüşülmesini beklediği araştırma önergelerini gündeme alabilseydik, sözlü soruları ve diğer denetim konularını Meclisin rutin, olağan ya da grup önerileri üzerine belirlenen gündemiyle paralel bir şekilde keşke görüşüyor olabilseydik. Dün Genel Kurulun çalışmalar bitinceye kadar çalışmasına ilişkin bir karar almıştık iki hafta öncesinden. Dün maalesef muhalefet grubunun yoklama talebi üzerine 22.30’da Genel Kurul çalışmalarına ara verilmek zorunda kaldı ve Genel Kurul kapandı.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, dünkü konumuz neydi? Muhalefet grupları tarafından bu vakte kadar verilmiş olan madencilik sektörünün sorunlarıyla ilgili Meclis araştırma önergelerinin bitimine kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışması, çalıştırılması.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sadece muhalefet değil.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Yani gece on ikiye, bire, ikiye, belki üçe kadar devam edecek bir çalışmaya muhalefet gruplarının talebi ve bizim de iradi kabulümüz üzerine iki hafta öncesinden karar verdik. Şimdi CHP Grubunda bu araştırma önergelerinin altına imza koymuş çok saygıdeğer milletvekilleri var.

Afyonlular mermercilikle ilgili sorunlar ne zaman konuşulacak diye merak ediyor. Gümüşhaneliler altın ve gümüş sektörüyle ilgili sorunlar ne zaman konuşulacak diye merak ediyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Siz yoksunuz ki…

SUAT KILIÇ (Devamla) - Hataylılar, Elâzığlılar krom madeniyle ilgili sorunlar ne zaman konuşulacak, ne zaman görüşülecek diye merak ediyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Siz neredesiniz?

 SUAT KILIÇ (Devamla) -  Milletimiz bir şeyi de anlamakta zorluk çekiyor esasında.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Meclise gel, Meclise…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Meclis kaçakları…

SUAT KILIÇ (Devamla) - CHP ve MHP milletvekillerinin imzasıyla verilen ve sorunların…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Meclisten kaçmayın, gelin.

SUAT KILIÇ (Devamla) - …araştırılması amacıyla araştırma komisyonları kurulmasını talep eden bu talepler tam görüşüleceği sırada, nasıl olur da CHP’nin ve MHP’nin….

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – AKP buharlaşmış.

SUAT KILIÇ (Devamla) - …ortaklaşa yaklaşımıyla yoklama istenir, o yoklamada yeterli sayı bulunamaz…(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Neredeler?

SUAT KILIÇ (Devamla) - …kendileri de yoklamada burada gözükmezler, kayda girmezler ve nihayetinde muhalefet milletvekillerinin imzalarıyla verilen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Niye buharlaştılar? İş takibine mi gittiler? Neredeler?

SUAT KILIÇ (Devamla) - …araştırma önergeleri doğrultusunda araştırma komisyonlarının kurulmasına karar verilemez.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Meclis kaçakları…

SUAT KILIÇ (Devamla) -  Çok saygıdeğer milletvekilleri, bu durum ve bu tutum anlaşılabilir değildir. Ama Meclis kürsüsünden bu tabloyu milletime şikâyet ediyorum, bildiriyorum. (CHP ve MHP sıralarından “Nerede bunlar, neredeler?” sesleri, gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bak bakayım şuraya, kaç kişi var? Söyler misin oradan, kaç kişi var?

SUAT KILIÇ (Devamla) - Verdiğiniz araştırma önergelerini kabul edecektik, verdiğiniz madencilikle ilgili araştırma önergelerini kabul edecektik. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Söyler misin kaç kişi var?

SUAT KILIÇ (Devamla) -  Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız o komisyona gelecekti…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Alıştınız gece yarısı yasa yapmaya. Milletvekilleri olmadan iş yapacaksınız burada.

SUAT KILIÇ (Devamla) – …madencilik sektörünün sorunlarıyla ilgili Hükûmetin yaklaşımını sizlerle paylaşacaktı.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Akıl veriyor!

SUAT KILIÇ (Devamla) – MTA Genel Müdürü gelecekti, TPAO Genel Müdürü gelecekti, Petrol İşleri Genel Müdürü o komisyona gelecekti. (Gürültüler)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siz grubunuzu iyi yönetemiyorsunuz, bırak muhalefeti, uzatmayın.

SUAT KILIÇ (Devamla) – İstediğiniz gibi sorularınızı soracaktınız, cevaplarını alacaktınız, ama enerji sektöründe yapılan hizmetleri, devasa adımları, büyük işleri duymaya kulaklarınız hazır olmasa gerek ki kendi araştırma önergelerinizin görüşülmesinden kendiniz kaçındınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sizin anlayışınız işte bu kadar!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, hayır…

SUAT KILIÇ (Devamla) – Kaçındınız…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İşte bu kadar! İnsanları hakkını kullandı diye suçlamayı sizde görüyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Arkadaşlarınızdan görüyoruz. Gelmeyenler sizinkiler. Gelmeyenler domuz gribi mi oldu?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, bu kürsü hiç kimsenin diğerleriyle polemik yapacağı yer değildir. (Gürültüler)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gelmeyenler domuz gribi!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dün akşam söyledim, bu kürsüden hukuk hatırlatması yapanlar, bu kürsüden yaptıkları konuşmalarda hukukun sınırları içerisinde kalmaya mecburdurlar.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Allah Allah!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dün gece çağrısını yaptığınız hukuk, bugün yerini hukuksuzluğa bırakmış olamaz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hukuksuzluk senin ruhunda var Sayın Başkan.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dün lazım olan hukuk, bu Meclise de, bu millete de bugün de aynı şekilde lazımdır.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yahu kardeşim, bizi suçluyor yasal hakkı kullandı diye! O zaman o hakkı kaldır yasadan. Kaldır o hakkı o zaman, niye kaldırmıyorsunuz? İç Tüzük’ten kaldır o hakkı! Böyle bir hukuk anlayışı olur mu, ya! Ayıp ya!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bakın, demokratik açılım süreciyle alakalı bir genel görüşme önergesi Hükûmet tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına iletildi ve 10 Kasım Salı günüyle 12 Kasım Perşembe gününde ön ve geneli üzerindeki görüşmelerin yapılmasına ilişkin Meclis iradesi de ortaya kondu.

RECEP TANER (Aydın) – Meclis iradesi değil, AKP iradesi kondu. Hangi Meclis iradesi?

SUAT KILIÇ (Devamla) – 10 Kasımla ilgili itirazlarınız var. Başında biz şunu söyledik, ifade ettik: 10 Kasım Atatürk’ü anmak günü olduğu kadar anlamak günüdür ve Büyük Önderin fikirlerine de, eşsiz eserlerine de…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Anlayamazsınız!

SUAT KILIÇ (Devamla) – …bizlere emanet ettiği cumhuriyete de sahip çıkmak hepimizin üzerinde en derin bir vecibedir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Anlayışınıza bakın!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Fakat, eğer tavırlarınızda samimi iseniz ve muhalefet partisinin bir grup başkan vekilinin bu kürsüden seslendirdiği öneri, muhalefet partisinin diğer grup başkan vekilini ve muhalefet grubunu da bağlıyor ise dün Sayın Oktay Vural’ın bu kürsüden yaptığı çağrıya bugün AK PARTİ Grubu adına “evet” diyorum ve Sayın Vural’ın çağrısını tutanaklardan okuyorum…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dün neden “evet” demedin? Başkalarından talimat aldın geldin, değil mi?

SUAT KILIÇ (Devamla) – “Ön görüşmelerde, diğer partiler de kabul ederse ön görüşmelerde konuşmayalım.”

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dün çıkıp “evet” deseydin ya burada.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bakın, dinleyin.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hayır, dün neden “evet” demedin?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, 10 Kasım olmasın.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dinleyin! Dinleyin!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kimden emir ve talimat aldın, geldin?

SUAT KILIÇ (Devamla) – 10 Kasım tarihinden bahisle söylüyor: “Ön görüşmelerde, diğer partiler de kabul ederse ön görüşmelerde konuşmayalım, doğrudan doğruya görüşme yapılmasını isteyelim ve perşembe günü de genel görüşme yapalım.” diyor.

Sayın Anadol, sizin deneyiminiz çok fazla.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dün niye kabul etmedin kardeşim?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Kırk sekiz saat geçmeden görüşülemeyeceğini biliyorsunuz. Dolayısıyla Sayın Vural adına “10 Kasımı kastetmedi.” demeniz…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 11 Kasım, 11.

SUAT KILIÇ (Devamla) – …doğru değil çünkü tutanaklarda devamla diyor ki: “Ön görüşmelerde görüşmeyelim, oylayalım, kabul edelim. Perşembe günü de tümü üzerindeki görüşmeleri yapalım.”

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 10 Kasım olmasın ama!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Perşembe günü tümü üzerindeki görüşmeleri yapabilmek için kırk sekiz saat geriye gelmemiz lazım. Kırk sekiz saat geriye geldiğimiz yer de Sayın Anadol, salı günüdür.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kırk sekiz saat asgari.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dolayısıyla eğer Sayın Vural’ın önerisi sizi bağlıyorsa, bu öneriyi kabul ettiğimizi bugün buradan ifade ediyorum.

Çok Saygıdeğer Milletvekili, sözlerimin başında “hukuk” dedim. Eğer bu Anayasa ve buradaki İç Tüzük hükümleri Başkanlığı bağlıyorsa, bizi bağlıyorsa, sizi de bağlıyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Perşembeleri karıştırmayın! Hangi perşembe?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda dokunulmazlığın hangi çerçevede dizayn edildiği, düzenlendiği açıktır, bellidir. Dolayısıyla, çok saygıdeğer milletvekilleri, Anayasa’nın dışında bir dokunulmazlık iddiası, savunusu hiçbirimize yakışmaz. Ha, Anayasa değişir, sivil bir anayasa yapılır, bu konuyla ilgili çalışmalara destek verilir, gereği Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve Anayasa Komisyonunda değerlendirilir, bu ayrı bir konu. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisiyle buraya getirilen konu üzerinde şunu ifade etmek istiyorum:

Bir, evvel emirde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın kayıt altına aldığı bir dokunulmazlık durumu söz konusu.

Diğer noktada, değerli arkadaşlarım, bir terazinin iki kefesi vardır. Tek kefesi olan terazi olmaz. Adalet terazisinin de aynı şekilde iki kefesi vardır. Buraya çıkan ve aleyhte konuşan sayın milletvekilleri büyükşehir belediyesindeki AKBİL uygulamasıyla ilgili olarak açılmış bulunan davanın iddianamesinden belli cümleleri, belli pasajları okudular ama dokunulmazlığı olmayan isimlerle ilgili karara bağlanan bu süreç hakkında Yargıtay tarafından onanan hüküm cümlelerine tek satırla temas etmediler.

Değerli arkadaşlarım, bu tavır hukuk adamları adına hukuk dışı bir tavırdır. Hukuk adamlarının asgari adalet ve nasafet anlayışıyla bağdaşmayan, örtüşmeyen bir tavırdır. Adaleti iki boyutundan da değerlendirmek mecburiyetindeyiz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yani Tayyip Bey beraat mı etmişti? Bunu söyleyebiliyor musun kürsüden Sayın Hatip?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Burada söz konusu edilen ve CHP grup önerisiyle gündeme alınmak istenen fezlekeyle alakalı olarak dokunulmazlığı bulunan isimlerin tamamı adli mahkemelerde yargılanmıştır…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Hatip, Sayın Başbakan beraat etmiş midir, etmemiş midir? Bunu söyleyebiliyor musun? Hayret bir şeysin ya!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Konu taraflarca Yargıtaya götürülmüştür ve dokunulmazlığı olan isimlerin tamamı AKBİL konulu dava dosyasından beraat etmiştir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yani Başbakan beraat etmiş midir, etmemiş midir?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Yargının beraatini yok saymak, hiçe saymak, hukuk yapan bir müessesinin üyelerine yakışmaz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Haseki Hastanesinden sahte rapor alıp mahkemeden kaçtı.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli kardeşlerim, burası kanun yapan bir yasama meclisidir. Buranın çıkardığı kanunlara herkesten evvel buranın riayet etme mecburiyeti vardır. Kanun tanımazlık Meclisin yaptığı kanunlarla ilgili bir  boyuta gelirse şayet, bu, zaman içinde hepimizi rahatsız eder.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya kardeşim, bırak laf kalabalığını ya! Bir cümle söyle biz de susacağız ya!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dönemin özel koşullarına girmiyorum. O dönem müfettişlerin hangi motivasyonlarla, kimler tarafından ne şekilde görevlendirildiğine temas etmiyorum.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – O sizin işiniz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dönemin bugün bu çatı altında bulunmayan yöneticilerini, iktidar sahiplerini milletin vicdanına havale ediyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya bırak, yargıya havale et sen.  Ne işin var milletle? Milletle alakası var mı bu işin?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ama herkesin de şunu bilmesini istiyorum…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Beyefendi, Başbakan beraat etti mi etmedi mi?          

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz dün olduğu gibi bugün de, bugün olduğu gibi yarın da aynı şeyi söyledik, aynı şeyi söylemeye devam edeceğiz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Söyle, “Başbakan beraat etti” de, susalım, birbirimizi üzmeyelim.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Söylediğimiz şey şudur…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, dün olduğu gibi bugün ve bugün olduğu gibi yarın da aynı şeyi ifade ettik ve seslendirmeye devam edeceğiz. Bu memlekette Anayasa’nın güvence altına aldığı yargı bağımsızlığını ve bağımsız yargının tarafsızlığını herkesten fazla önemsediğimiz gibi, her şeyden fazla önemsemeye devam edeceğiz.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Hangi yargı bağımsızlığından bahsediyorsun?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ortaya çıkan yargı kararları yer gelir bizim canımızı yakabilir, ama adaletin bir gün herkese lazım olduğunu asla unutmaksızın hareket edeceğiz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sahte rapor aldınız, kaçtınız mahkemeden!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sizi bir konuda hassas davranmaya davet ediyorum. Bir davanın diğer bütün o dava kapsamında zikredilen isimleri davadan beraat etmişse, o davaya konu edilen AKBİL uygulaması sürdürülüyorsa, müfettiş raporları ve yargının Yargıtayda onanan kararları doğrultusunda hiçbir problem söz konusu değilse beraatizimmet asıldır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bu dosyalar ne?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bunu nazarı dikkate almak mecburiyetindesiniz. (CHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Kılıç, son cümlelerinizi alayım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Beraat etmişse Sayın Başbakan, bu dosyayı niye Meclise göndermiştir?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ne mutlu bize ki temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp getireceğiniz başka bir konu yoktur ama bu pilavın dibi tuttu, çünkü Yargıtay kararı onandı. Buraya gelirken asgari bir özenle Yargıtayın İnternet  sitesine girin, bu kararı alın ve okuyun değerli arkadaşlarım. Milletin önüne çıkarken hazırlıklı olmak lazım ve bu Meclisin üyelerinin hukuk konusunda duyarlı ve dikkatli davranmaları lazım.

Biz, bu yola çıkarken söylediğimiz gibi, temiz kaldık ve tertemiz kalmaya devam edeceğiz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bu partinin alnı adı gibi aktır.

Sizleri sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Grup Başkan Vekili ismimden bahsederek, 3-4 defa ismimden bahsederek, Cumhuriyet Halk Partisini; bir, Meclisi çalıştırmamakla suçladı; iki, “10 Kasımda müzakere yapılmasın” yolundaki talebimizi çarpıtarak değiştirdi. O konuda çok kısa görüşümü arz etmek istiyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri, Çok Değerli Başkanımız; şimdi bazı konulara açıklık getirmemiz gerekiyor.

İktidar partileri ve muhalefet partileri bu Mecliste Anayasa’nın ve İç Tüzük’ün kendilerine verdiği imkânları değerlendiriyorlar. Anayasa’nın ve İç Tüzük’ün iktidara, muhalefete ve birey olarak milletvekillerine tanıdığı haklar tartışma yapılmamalı. Yani, biz Anayasa Mahkemesine gidiyoruz arkadaşlar, anayasa Mahkemesine gitmek, Anayasa’nın ana muhalefet partisine verdiği hak değil mi? Anayasal hak. Ve maalesef en fazla dava açan partiyiz ve maalesef bu davaların büyük çoğunluğunu kazanıyoruz Anayasa Mahkemesinde. Demek ki, hukuka aykırı yasalar çıkıyor. Alay etmeyin. Doğru yasa çıkarsanız, biz Anayasa Mahkemesine gitmeyiz. Gitsek, çıkan doğru yasa hukuka uygunsa Anayasa Mahkemesi talebimizi reddeder, zaten bazılarını reddediyor. Ama Sayın Başbakan bunu eleştiri konusu yapabiliyor “Şu partiye bakın yahu, biz Meclisten yasa çıkarıyoruz, onlar Anayasa Mahkemesine gidiyor.” diyor. Yani, bu ne biçim demokratlık arkadaşlar, anayasal bir hakkı kullanan partiye “Bu hakkı niye kullanıyorsunuz?” diyebiliyor.

Eğer İç Tüzük bize dayattığınız gündem karşısında… Bu Parlamentoyu iktidar partisi çalıştırır, çoğunluk partisi çalıştırır. O nedenle, buraya getirdiği kanunlara sahip çıksın, teklif ve tasarılara. Bunun da testi yoklama istemektir. Madem bu Meclisin çalışmasını istiyorsunuz, burada bulunmaya mecbursunuz arkadaşlar. Bu tartışma konusu olmaz.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Yarım saatte bir de yoklama istenmez ki.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın, değerli bir arkadaşımız, eski bakanlardan, benim de çok saygı duyduğum Zeki Ergezen -bugünkü gazetelerde var- şunu söylemiş Bütçe Plan Komisyonunda: “Mesaj gelir gelmez koştura koştura Genel Kurula giriyoruz. Girerken de ‘Bu ne tasarısı?’ diye soruyoruz. Neye ‘evet’ dediğimizi bilmiyoruz.” Bu bir gerçek. Zeki Bey’in aleyhine bir puan olsun diye söylemiyorum. Kutluyorum kendisini. İçinde bulunduğunuz durumu anlatıyor. Eli havada insanlar içeri giriyor, milletvekilleri. Bu Meclisin saygınlığına, mehabetine gölge düşüyor arkadaşlar. Ondan sonra “Niye yoklama istediniz?” diye biz suçlu oluyoruz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoksunuz da onun için yokluyoruz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Gelin arkadaşlar, bize yoklama istetmeyin. Yoklama istetmeyin.

Gelelim 10 Kasım’a. Bitiriyorum.

Bakın, Sayın Grup Başkan Vekili Suat Kılıç söyledi, kırk sekiz saatten bahsetti. Doğrudur söylediği. Kırk sekiz saat altmış saat olmaz mı? Elli saat olmaz mı? Olur. 10 Kasımda yapmayın 11 Kasımda yapın. Kaçan yok. Mutlaka geliriz diyoruz. Ama 10 Kasım yapmayın. 10 Kasım yapmayın dedik. Dolayısıyla…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sakıncası ne?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Sakıncası mı?

Kardeşim, 10 Kasımda bu müzakere yapılmasına -duygusal diyebilirsiniz- duygusal olarak karşıyız. Yani “Bu konu Türk Bayrağı’nın yarıya indirildiği bir günde mi Meclis kürsüsüne gelecekti? Ayıp değil mi? Yazık değil mi?” diyen bir partinin hassasiyetine saygı duyun.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Grup Başkan Vekili benim konuşmamdan sonra, hukuka uymak mecburiyetinde olduğumuzu da söyleyerek, bizim grubumuzu ilzam eden beyanlarda bulundu.

BAŞKAN – Evet, hukuka uygunluğu siz de ifade ettiniz. Benim söz vermem bir şey değil, ama hukuka uygunluğu siz de…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Müsaade ederseniz arkadaşın anlamadığı hususu iki dakikada anlatayım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclisin anlaması gerekiyor.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Anladık biz.

BAŞKAN – Peki, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna  sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, gerçekten, milletin huzurunda, bu millete yakışmaz bir hâl içerisinde kör dövüşü, horoz dövüşü, kör dövüş yapıyoruz. Söylediğimiz şey şu: Bu Meclisin gündemini iktidar belirleyecek ama “İktidar belirlerken bir gün sonrasını görerek belirlesin.” diyoruz. Gelin, bir Danışma Kurulu kararıyla süreleri ve konuları belirleyin, biz de uyalım. “Bizim hassasiyetlerimizi de dikkate alın.” temennisiyle söylüyoruz. Sonra da “Buna uyun.” diyoruz. E, şimdi, söylediğim şey benim bu. Buna siz uymuyorsunuz. Buna uymayışınıza muhalefet partileri olarak bizim karşı çıkışımızı, tepki göstermemizi de “İç Tüzük’e uymamak” olarak nitelemeniz doğru değil, bu hak değil.

Bakın, iki yılı doldurdu bu Meclis. İki yıldan bu yana bu konuyu konuşuyoruz. Çok önemli kanunlar çıkarttık burada, uzlaşarak çıkarttık, komisyonlarda, buralarda birlikte önergelerle çıkarttık. Ne oldu da bugün çalışamaz duruma gelindi? Bunu siz kendinize soracaksınız. Muhalefetin gücü bu Meclisi çalıştırmaya yetmez arkadaşlar, bu Meclisi siz çalıştıracaksınız. E, sizin üyeleriniz sizin bu tavrınıza tepki gösteriyor. Saat ondan sonra gelmiyor Meclisinizin üyeleri, grubunuzun üyeleri. Geri dönüp de muhalefeti suçlamak hakkınız yok.

Diyoruz ki: Güvene dayalı, karşılıklı saygıya dayalı, açık, net birbirimizle anlaşarak, yani böyle “Sen onu söyledin, ben bunu söyledim.” değil… Şimdi, Oktay Vural Bey’in söylediklerini –andığınız için biraz sonra kendisi dile getirecek ama- anlamayarak onun üzerinde burada bir iddia ifade etmek, bir hodri meydan efelenmesi yapmak… E, ne demek istiyorsunuz, yani iyice mi gerilsin bu Meclis? Gruplar arasında hiç mi diyalog olmasın?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gerçekten bu tavır, bu işleyiş biçimi, bu çalışma şekli, eğer bu ülkenin sorunlarını çözmek arzusu ve niyeti varsa siyasi iktidara bir şey kazandırmayacaktır. Milletimiz bizi izliyor. Milletimiz en azından sorunlarının burada konuşulmasını ve hukuk oluşturulmasını bekliyor, ama, siz, burada üç tane parti grubuyla anlaşamadan bu milletle mutabakatı nasıl sağlayacaksınız, sorunlara birlikte nasıl çözüm üreteceksiniz?

Tekrar sizi düşünmeye ve gerçekten kendi kendinizi sorgulamaya davet ediyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Grup Başkan Vekili, konuşmasında benim ismimden bahsederek, üstelik tutanak tahrifatı yapmak suretiyle Genel Kurulu yanlış bilgilendirmiştir. Bu konuda, sataşmadan dolayı, o sataştığı süre doğrultusunda söz talebim var.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, aynen tutanaktan okudum.

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, biz tutanakları Türkçe okuyoruz da, keşke okuyabilseniz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Beraber okuyalım.

OKTAY VURAL (Devamla) – Keşke, keşke…

Şimdi, değerli basın mensupları… (Gülüşmeler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hep basına konuşuyorsunuz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Burada, evet, değerli basın mensupları, burada dün…

SUAT KILIÇ (Samsun) – “Basın mensupları” değil, “milletvekilleri…”

OKTAY VURAL (Devamla) – …yaptığım bu konuşma üzerine bugünkü gazetelerde yer alan isimlerle…

SUAT KILIÇ (Samsun) – “Milletvekilleri”, “basın mensupları” değil.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, uyarın, milletvekillerinden başka kimseye hitap edilemez!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – Memnuniyetle, tabii, evet.

Sayın milletvekilleri, değerli basın mensuplarına bugün de ben söyledim ve basın mensuplarına bu konudaki görüşlerimi ifade ederken, dünkü toplantıda, 10 Kasımda bunun yapılmaması gerektiğini, hatta Danışma Kurulunda söyledim. Sayın Meclis Başkanından istirham ettim, 10 Kasım günü bu konuyla ilgili bir ön görüşmenin yapılmaması gerektiğini paylaştım. Gelin, bu konuda hassasiyetimize saygı gösterin, ama Türk milletinin bin yıllık kardeşliğine, cumhuriyetin kuruluş ve kurtuluş felsefesine hassasiyet göstermeyenlerin, bizim bu hassasiyetlerimizi doğrusu anlamalarını beklemem benim için bir hataydı. Ben, bu bakımdan özür diliyorum. Gerçekten özür diliyorum. 10 Kasımın “Cumhuriyet en büyük eserimdir.” diyen Atatürk’ün eserinin tartışılmasının başlangıcı yapanlardan…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Alakası yok.

OKTAY VURAL (Devamla) – …bundan vazgeçin beklentisi içinde olmam yanlıştı, özür diliyorum. Sizden de özür diliyorum, yanlışmış. Gerçekten yanlışmış. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Çünkü bizim bu hassasiyetimize sahip çıkmıyorsunuz ki.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Cumhuriyetin sonsuzluğunu konuşacağız, senin dediğini değil.

OKTAY VURAL (Devamla) – Çıkmıyorsunuz. Neden çıkmıyorsunuz? Neden çıkmıyorsun? Neden çıkmıyorsun? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, o günkü görüşmede, dünkü görüşmede 10 Kasım yapmayın dedik. Size de açık çek verdim oylamadan önce. Demedim mi değerli milletvekilleri?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

OKTAY VURAL (Devamla) – Size de söyledim, gelin vazgeçin dedim. Değil mi? Siz ne yaptınız? Ne yaptınız? Parmaklarınızı da kaldırıp hayır dediniz, değil mi? Hayır demediniz mi?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Tutanakta ne yazıyor?

OKTAY VURAL (Devamla) – Tutanakta ne yazıyor?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Son cümle…

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, tutanakta ne yazıyor? Tabii, tutanak tahrifatçısı olmak nasıl oluyor, bilmiyorum.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Aaaa

OKTAY VURAL (Devamla) - Hodri meydan! Hodri meydan! 11 Kasımda ön görüşmelerini yapalım ve biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ön görüşmelerin yapılması konusunda konuşma da yapmayacağız. İşte tutanak...

SUAT KILIÇ (Samsun) – Devam et.

OKTAY VURAL (Devamla) – Devam işte. Genel görüşme için var mısınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – En son cümleyi oku, en son cümleyi.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Aynı sayfanın son cümlesi…

OKTAY VURAL (Devamla) – Yahu, Allah’ını seversen, “Bu konunun ön görüşmelerini            10 Kasımda yapmazsınız.” diyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tahrif etme tutanağı, tutanağı tahrif etme, aynı sayfanın son cümlesini oku. Aynı sayfanın son cümlesi… Tutanağı tahrif etme.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Sayın Vural, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yani, ne söylediğinizi de biz mi hatırlatalım!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanağı tahrif etme.

OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın Başkan, burada hodri meydan diyorum size. Size hodri meydan!

Ey milletim! Suat Kılıç ve Mustafa Elitaş olmak üzere eğer bu söylediklerini ispat edemezlerse kendilerini müfteri ilan edeceğim. Bakın burada ne diyorum? Ne diyorum burada? Sizin bunu            10 Kasım yerine 11 Kasım yapmanıza itiraz eden mi var? İsterseniz…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu söylüyor.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bunu söylüyorum, ne çarpıtıyorsun!

Kıvırmayın be! Kıvırmayın yani. Niye kıvırıyorsunuz? (MHP sıralarından alkışlar) Yüreklice çık söyle! Yüreklice söyle!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Son cümleyi oku.

OKTAY VURAL (Devamla) – Hangi cümle?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Geliyorum.

OKTAY VURAL (Devamla) – Neymiş? Gel oku gel, gel oku bakayım. Gel oku.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Son cümleyi oku.

BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ederim efendim.

Buyurun, tamamlayın efendim.

OKTAY VURAL (Devamla) – Hayır, hayır… Neymiş son cümle?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gelince anlatacağım.

OKTAY VURAL (Devamla) – Neyi gelince konuşacaksın? Konuşacak bir şeyin olsaydı… Ben burada söyledim, 11-10…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Son cümle…

OKTAY VURAL (Devamla) -  Göster bakayım Sayın Başkanım… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, sende yürek var mı?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Var.

OKTAY VURAL (Devamla) – 10 Kasımda yapmayalım dediğim zaman, o yüreğin yetmedi de 10 Kasımda niye yaptın? Haa, hadi!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gelince anlatacağım kürsüden, yerimden olmaz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Hadi!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yerimden konuşmak olmaz, kürsüden.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Patronu izin vermiyor, patronu.

OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın Başkanım…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen, son cümlelerinizi alayım.

Arkadaşlar, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – Efendim, bir belge tahrifatını konuşuyoruz.

BAŞKAN – Belgeler ortada zaten Sayın Vural.

Buyurun, tamamlayın efendim.

OKTAY VURAL (Devamla) – Niye 10 Kasım? Bir yer mi batıyor? Nereye batıyor? “Böyle bir şey olur mu?” demişim. Nerenize batıyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapağına vurmalar) Nerene batıyor?

BAŞKAN – Olmaz! Olmaz!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Çok ayıp! Çok ayıp!

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Ayıp!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yakışıyor mu bu? Kürsüye yakışıyor mu?

OKTAY VURAL (Devamla) – 10 Kasımdan niye gocunacaksınız? Bakın, burada 10 Kasım günü ön görüşmeleri yapmayalım ve hangi tarihte istiyorsanız genel görüşme yapalım diyorum.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, özür dilesin.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben gelince anlatacağım, sen devam et.

OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın milletvekilleri, maalesef, Sayın Grup Başkan Vekili, siz de o gün aslında konuşmam sırasında dinlediniz, gerçekten bunun 10 Kasım günü yapılması konusunda tereddüt içerisinde olduğunuzu biliyorum, imanım gibi biliyorum.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sen söylediğin için kabul etmiyorum.

BAŞKAN – Sayın Özçelik

OKTAY VURAL (Devamla) – İmanım gibi biliyorum.

Haa, 10 Kasımda, siz eğer “Benim en büyük eserim cumhuriyettir.” diyen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ediyorum size.

OKTAY VURAL (Devamla) - …Atatürk’ün cumhuriyetiyle hesaplaşmak istiyorsanız, bu hesaplaşmayı her zaman yapacağız. Ön görüşmede de konuşacağız, genel görüşmede de. Yüreğiniz yetiyorsa üçer saat verin, konuşalım. Haydi hodri meydan size! (MHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Başkan, Sayın Kılıç, oturur musunuz efendim lütfen.

Arkadaşlar, tutanaklar üzerinde konuşuluyor. Şu anda da, bütün milletvekili arkadaşlarım, istisna etmeden ifade ediyorum, tutanaklarda konuşulanlara, herkes kendi konuştuklarına lütfen bir baksın. Bakınız, Meclisin mehabetini gideriyoruz. Mecliste uygun bir çalışma yapılıyor. Bir kısım üsluplar olabilir, basın toplantılarında olabilir, diğer şeyde olabilir, birbirimize karşı muhalefet olabiliriz, ona demiyorum ama lütfen birbirimizi incitmeden konuşmalarımızı tamamlayalım.

Grup başkan vekili arkadaşlar burada, hangi zamanda nasıl konuşacağınıza  karar  verecekseniz  Danışma Kurulunda bir karar alırsınız -buradasınız hepiniz- o karara saygı gösterilir. Ama burada hakikaten birbirimizi incitecek sözler söylendiği kanaatindeyim, yani hiç istisna etmeden söylüyorum. Lütfen daha özenli, daha dikkatli olalım, birbirimize karşı daha saygılı ifadelerde bulunalım diyorum.

Sayın Kılıç, buyurun efendim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, şahsımıza yönelik ve grubumuzu ilzam eden cümleler sarf etti muhalefet sözcüsü. İç Tüzük 69’dan sataşmaya cevap vermek üzere…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, ben dünkü tutanağı okudum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Şahsıma yönelik dedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutanağı okudum.

SUAT KILIÇ (Samsun) - Ne dediğini dinle!

OKTAY VURAL (İzmir) – Tutanağı okudum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 69’dan söz talep ediyorum, sataşmaya da söz vermeyeceğim, onu da ifade ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, iki dakikalık süre vereceğim size.

Yalnız, bakınız arkadaşlar, iki dakikalık süre veriyorum, daha sonra bu süreler sürekli olarak tekrarlanarak beş dakikaya çıkıyor. Lütfen konuşmayı…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Adaleti uygulayın Sayın Başkan, ne verdiyseniz aynısını verin.

BAŞKAN – Evet, adaleti Mecliste sağlamak lazım, doğru.

Evet, Sayın Kılıç, lütfen, bakınız, en son üç dakika içinde tamamlayınız. Bu son sataşma konuşmasıdır. Bundan sonra birbirimize sataşmayalım, birbirimizi incitmeyelim.

Buyurun efendim.

4.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; yüce heyetinizi en kalbî duygularla, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.

Benden önce konuşan hatibin üslup düzeyine inmem mümkün değil. Bunu bana sizler de yakıştıramazsınız, bunu da biliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkçemizde çok güzel bir söz var: “Üslubu lisan aynıyla insandır.” demiş atalarımız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkçemizde bir başka güzel söz daha var: “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.”

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne iş yaptın bugüne kadar Suat?

SUAT KILIÇ (Devamla) - Ama burada milletimiz bu laflara bakıyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Meclisi germekten başka ne yaptın?

SUAT KILIÇ (Devamla) - Bu üslupla seslendirilen cümlelere, değerli milletvekilleri, benim aynı üslupla cevap vermem mümkün değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman niye çıktın!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Çünkü bizim geçtiğimiz eğitim süreçleri, bizim yetiştiğimiz çevre bu üslubu onaylamıyor ama merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in, ruhu şad olsun, Türklük gurur ve şuuru İslam ahlak ve fazileti uyarısı vardır ki, bunu bugün burada hatırlatıyorum ihtiyacı olanlara. İhtiyacı olanlara bunu hatırlatıyorum.

Sayın Hatip, Başkanlık makamını ve Tutanak Müdürlüğünü kabul edilmesi mümkün olmayan bir zan ve itham altında bırakmıştır. Kendi sözlerini unutmuş olabilir. Unuttuğu sözü insanın hatırlaması bir erdemdir. Bir Grup Başkan Vekili gelir burada konuşur, söylediği bazı şeyler grubu tarafından onaylanmayabilir. Gelir “Cümlelerim beni bağlar, grubumu bağlamaz.” diye düzeltebilir. İnsanlık hâli, hata edebiliriz. Hatadan dönmek erdemdir. Ama tutanakların kayıtlarına rağmen inkârcı bir anlayışı ağır hakaretler dolu bir üslupla burada beslemek bu Meclisin mehabetine de, saygınlığına da, aziz milletin beklediği temsil anlayışına da yakışmıyor. Onun için, sarf edilen sözlerin tamamını tekrar etmeden, terennüm etmeden, daha fazlasını belirlemek için zihnimi de meşgul etmeden, fazlasıyla değil, olduğu gibi iade ediyorum, bu yeter. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tutanaktan okuyorum: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Müdürlüğü, Birleşim: 012, Tarih: 3/11/2009, Saat: 22.15, sayfa: 40.” Son cümle: “Oktay Vural (Devamla) - …Ön görüşmelerde, diğer partiler de kabul ederse ön görüşmelerde konuşmayalım, doğrudan doğruya genel görüşme yapılmasını isteyelim -dikkat buyurunuz- ve perşembe günü de genel görüşme yapalım.” “Perşembe günü de genel görüşme yapalım.” diyor. İç Tüzük Madde 103: “Genel görüşmenin başlayacağı gün, görüşme açılmasına karar verilmesinden itibaren kırk sekiz saatten…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.

SUAT KILIÇ (Devamla) - “Genel görüşmenin başlayacağı gün, görüşme açılmasına karar verilmesinden itibaren kırk sekiz saatten önce ve yedi tam günden sonra olamaz.” “Perşembe günü genel görüşmeyi yapalım.” diyor. Değerli arkadaşlarım, perşembe gününden kırk sekiz saat geriye gittiğiniz zaman salı günüdür. Ha, bu cümleyi sarf eden hatip dün söylediğini bugün unutmuş olabilir. Sehven yanlış konuşmuş olabilir, sözlerini düzeltme ihtiyacı bulunabilir ama bu milletin mehabetine, ahlak ve saygınlık anlayışına yakışmayan cümlelerle bu kürsüyü hakaret dolu sözcüklerle işgal etmektense gelir der ki: “Sözlerim yanlış anlaşıldı, doğrusu şudur.”

Değerli milletvekilleri, milletimize layık olacak hizmetler üretmeyi ve görüşmeler yapmayı Allah bu Meclise nasip etsin diyorum.

Sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Hatip, özellikle tutanakları tahrif ettiğimi ve bu konuyla ilgili, yani gerçekten kendinden menkul bir yargılama yaparak 10 Kasım günü ön görüşmelerin yapılmasını istediğimi çıkarttı. Gerçekten tebrik ediyorum kendilerini!

Bu konuda milletvekillerini ve Tutanak Müdürlüğü ile ilgili bir tahrifatımın olmadığı hususunu paylaşmak istiyorum.

BAŞKAN – Arkadaşlarım, bakınız, şunu ifade ediyorum: Grup Başkan Vekilleri olarak sizler tabii Meclisin yönetiminde en etkin kişilersiniz. Eğer bu üslup içerisinde bu şekilde devam edersek… Kısa açıklamalar olabilir ama bu şekilde, grup başkan vekili arkadaşlarımızın birbirlerine olan ifadelerinden, yer değişerek konuşmalar olursa Meclisin ne zaman, nasıl çalışacağını doğrusu ben de merak eder hâle geldim. Evet sayın grup başkan vekilleri, hepinize hitaben aynı ifadeleri kullanıyorum. Yani burada… Şimdi bakınız, bir kısım ifadeler, Sayın Vural size de ifade ediyorum, tutanaklara bakarsanız kullandığınız bir kısım kelimeler açısından,  yani okuyunuz, ben bir şey demiyorum o konuda, herhangi bir şey söylemiyorum ama burada, yani tutanaklarla ilgili olan bir şeyi çıkıp konuşuyoruz, okuyoruz, burada ihtilaf ediyoruz. Burada oturan arkadaşlara şöyle bir bakıyorum, hepsi gayet iyi Türkçe konuşuyor, gayet donanımlı arkadaşlar. Yani, aynı metni okuyup farklı farklı şeyler anlayıp çıkıp farklı ifade edip tekrar gelip aynı şeyleri tartışacaksak… Millet bizi burada izliyor yalnız, buna dikkatinizi çekerim. Yani, konuştuğumuzu hepimizin anladığı kanaatindeyim. Burada bir şey yok.

Sayın Vural, buyurun.

Yalnız iki dakika bittiğinde kesinlikle konuşma bitecek…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin takdiriniz efendim.

BAŞKAN - …ve tamamlayalım arkadaşlar lütfen, istirham ediyorum yani. Yani birbirimize tutanaklardan cümleler okuyarak ne yapmak istiyoruz, doğrusu anlamış değilim.

Buyurun.

5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi efendim, tutanaklar burada. Gerçekten 10 Kasım günü ön görüşmeleri yapmayalım diyen biziz, 10 Kasım yerine pazartesi günü yapalım, hatta yarın, perşembe günü yapalım diyen biziz.

Şimdi, buradan çıkıp perşembe günü genel görüşmeleri yapmak istiyoruz, kırk sekiz saat… Elini tutan mı var? “Kırk sekiz saat önceden” diyor diye, kırk sekiz saat yerine yetmiş iki saat yap, altı gün yap. Dolayısıyla, bu irademiz devam ediyor. Buradan kalkıp tahrifat yapmaya gerek yok ki, bu kadar sıkmaya gerek yok ki. Güya, 10 Kasımda… Bir yerinde “10 Kasımda ön görüşme yapalım.” deniliyorsa, eğer bakın, “10 Kasımda ön görüşmeyi yapalım.” diye bir lafım varsa ben istifa edeceğim. Siz istifa edecek misiniz?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben tutanağı okudum. Sataşma yapmayın, istismar etmeyin.

OKTAY VURAL (Devamla) – Siz istifa edecek misiniz? Haydi, ben grubum adına söylüyorum: Eğer, Milliyetçi Hareket Partisi olarak 10 Kasımda ön görüşmelerin yapılmasını istemiş ve bunu söylemişsem, değerli arkadaşlarım, bütün milletimin huzurunda bu dediklerimin hepsini geri alacağım, bunu siz ispat edemezseniz…

SUAT KILIÇ (Samsun) – İspat ettik, tutanaklarda var.

OKTAY VURAL (Devamla) - …bu yeni görevinizden ayrılma taahhüdü veriyor musunuz, grubunuz milletvekillerini sıkıntıda bıraktığınız için?

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Tutanaklarda var, her şey var.

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz yerimden kısaca bir açıklama yapmak istiyorum. Sayın Vural, Sayın Hatibin konuşmalarını dinlememiş…

BAŞKAN – Sayın Elitaş

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Müsaade eder misiniz…

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Durun arkadaşlar, daha görüşmeler bitmedi, daha devam eden şeyler var.

Sayın Şahin, işaret buyurdunuz. Ne konusuyla ilgili olarak söz talep etmiştiniz efendim?

Buyurun.

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu üyesi Sayın Atilla Kart Bey adımdan bahsederek grup başkan vekilinin önerisi kapsamında sataşmada bulunmuştur. Yanlış anlaşılmaya sebebiyet veren bu sataşma dolayısıyla açıklama talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kart, konuşması sırasında -doğru- metni okurken, diğer şeyleri okurken sizin isminiz geçti, ben de onu okudum.

Evet, iki dakikalık bir süre içerisinde buyurun, izah edin, tamamlayalım şunu da.          

ATİLLA KART (Konya) – Dosyadan söz ettim, başka bir şey söylemedim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Şahin, kısaca, bu süre içerisinde izah ederseniz.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

6.- İstanbul Milletvekili İdris Naim Şahin’in, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Anadol’un Meclis gündeminin 84’üncü sırasında yer alan dokunulmazlık dosyası hakkında görüşme talebinde bulunulması yolundaki önerisini görüşmek üzere arkadaşlarımız söz aldılar. Konu üzerinde değişik görüşler, isnatlar ve ithamlarda bulunuldu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konu, benim tespitlerime göre ve Meclisimizin tutanak kayıtlarına göre sondan başa doğru ilerleyen tarih itibarıyla, 5 Nisan 2007 Perşembe günü, 15 Mart 2007 Perşembe günü, 2 Mart 2005 Çarşamba günü, 15 Mart 2003 Cumartesi  günü olmak üzere 4 defa bu Meclisin gündemine getirilmiş Cumhuriyet Halk Partisi tarafından ve başta ben ve diğer ilgili arkadaşlarımız olmak üzere, konuyla ilgili parti sözcülerimiz gerekli açıklamaları, yargı kararlarına bağlı olarak, yargı kararlarını ibraz ederek yapmış olmalarına rağmen, zaman zaman, aradan iki yıl, üç yıl geçtiğinde, periyodik bir zaman sonrasında yeniden gündeme getirilmesini doğrusu hukuk adına, hatta siyaset adına anlamak mümkün değil. Bir arkadaşım, bunu “unutkanlık eseri olabilir” diye işaret ettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Ama, ben, doğrusu onu yakıştırmak da istemiyorum.

Partinin yaşı çok eski olabilir ama ben partililerin hafızasının bu kadar durup durup çalışacağını düşünmüyorum.

Değerli arkadaşlar, Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının 2002/265 esas, 2003/413 karar sayılı kesinleşmiş, Yargıtay tarafından onanmış kararı ortada iken…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Kim hakkında?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kim hakkında, sizinle mi ilgili?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –  Siz de var mısınız Sayın Şahin?

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) –  …bunu görmezlikten gelip, bu kararı görmezlikten gelip…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –  Meclis Başkanlığı gündemden çıkartsın bunu.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – …beraat kararını duymazlıktan gelip…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ama beraat eden siz değilsiniz, başkası!

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – …Meclisin, yüce Meclisin zamanını bu kez beşinci defa çalmaya kalkışmak abesle iştigalden başka hiçbir şey değildir.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, toplumu yanıltıyor, yanlış bilgi veriyor. Bakın, Meclis Başkanlığının hazırladığı gündemde var. Gündem de burada. Mademki beraat ettin, bunu buradan çıkartsın. Yalan söylüyorsun.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Anayasa’nın 83’üncü maddesi “Yasama dokunulmazlığı” başlığını taşımaktadır ama içeriği yasama dokunulmazlığından çok yargılanmanın ertelenmesidir. Bunu hukukçu olan bildiği gibi hukukçu olamayan da rahatlıkla anlayabilir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sizin için de ertelensin o zaman canım. Gidin, yargılanın, ertelensin.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Dokunulmazlık, ebedi bir dokunulmazlık değildir hiç kimse için.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 2002’de böyle demiyordunuz. “Kaldıracağız.” diyordunuz 2002’de.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Hiç kimse için dokunulmazlık ebedi değildir; sizin için de, bizim için de.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kaldırın.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) -  Kaldır kardeşim, kaldır. Elini tutan mı var, kaldır. Söz verdiniz, Genel Başkanınız söz verdi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gündemde var, gündemde.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Yasama dokunulmazlığı milletvekili olmadan önce de yoktur, milletvekilliği bittikten sonra da yoktur.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Şimdi kaldır.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Zaman aşımına uğrasın.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Elli sene sonra mı yargılanacak? Uğramasın.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Kamuoyunu ve yüce milleti yanıltmaya hiçbirimizin hakkı ve hukuku yoktur. Dolayısıyla yasama dokunulmazlığı dosyalarından bahisle, durup durup eski defterleri açarak bir yerlere varmaya çalışmaktan siyaseten hiçbir şey elde edilmesi mümkün değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şahin, son cümlelerinizi alayım efendim.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Beraat kararları karşısında hâlâ milleti meşgul etmek, Meclisi meşgul etmek etik bir davranış değildir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sen beraat etmedin. Siz mi beraat ettiniz?

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Belki ardında başka gerekçeler var, başka gerçekler var ama onları doğruca söylemek daha samimi bir davranış olur.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Siz de beraat edin, biz de onu istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın Şahin, teşekkür ediyorum.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Dört kez buradan cevaplanan bu konuyu beşinci kez cevaplıyor…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gündemde var beyefendi, 84’üncü sırada.

İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - …ve yargı kararını ibraz ederek bu önergenin yersiz, samimi ve oyalama amaçlı bir önerge olduğunu ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Beyefendi, TCK 225: “Beraat kararı fail hakkında verilir.” diyor, “İlgilisi hakkında verilir.” diyor.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, sisteme girmişsiniz efendim. Buyurun, konu nedir efendim?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – 63’üncü maddeye göre...

BAŞKAN – Efendim, ne konuyla ilgili olarak söz istediniz Sayın Uzunırmak?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yalan beyanlarda bulundular.

BAŞKAN – Kim yalan beyanda bulundu efendim?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İktidar sözcüleri yalan beyanlarda bulundu.

BAŞKAN - Hangi konuda yalan beyanda bulundu efendim? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, lütfen efendim… Sayın milletvekilleri, Sayın Hıdır, lütfen arkadaşlar…

Evet, Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İktidar sözcüsü diyor ki: “Meclis çalışmaya karar aldı.” (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesi.)

BAŞKAN – Arkadaşlar, susun bir… Lütfen.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şimdi burada, Meclis çoğunluğu olarak iktidar kanadı çalışmaya karar aldı, muhalefet katılmadı. Dolayısıyla, aldıkları kararı, yoklama çoğunluğunu, karar yeter sayısını bulundurmayarak, acaba buradan millete muhalefetin göstermesini istediğini engellemek, yalan beyanda bulunmak, doğruyu söylememek en az yalan söylemek kadar da bir fiildir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Dolayısıyla, millete burada göstereceğiz. Millet eğer 320 millet-vekilliği oy verdiyse, burada 320 milletvekilini bulundursunlar; bulundurmak onların görevidir.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Arkana bak, sende kaç kişi var?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak. Teşekkür ederim efendim, sağ olun.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.35
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Oylaması Yapılacak İşler” kısmına geçiyoruz.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

C) Önergeler

1.-  İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/354), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/154)

BAŞKAN - Bu kısımda yer alan, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin oylamasını yapacağız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Evet, milletvekilleri arasında ihtilaf var, elektronik cihazla oylama yapacağım.

Oylama için iki dakika süre vereceğim.

Oylama işlemini başlatıyorum:

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, pusula göndermiş olan arkadaşlarımızın isimlerini okuyacağım:

Sayın Fuat Ölmeztoprak? (CHP sıralarından “Yok” sesleri)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Pusula yok artık!

BAŞKAN – Arkadaşlar, evet…

Sayın Akif Gülle? Burada.

Nimet Çubukçu yerine Sayın Bakan Akdağ oy kullanmış.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Pusula yok! Pusula yok!

BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen… Almıyoruz efendim. Almıyoruz efendim. Lütfen, istirham ederim.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Biz ikaz edelim de ne olur ne olmaz!

BAŞKAN – Sayın Sabahattin Cevheri? Burada.

Sayın Kacır? Burada.

Evet, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

9’uncu Birleşimde yapılan görüşmelerde birinci bölümde yer alan 23’üncü madde kabul edilmişti.

Şimdi, 24’üncü maddenin başlığını okutuyorum:

IV. Değiştirme yasağı

MADDE 24-

BAŞKAN – Evet, madde üzerinde üç önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinde yer alan “içeren kayıtlar” ibaresinin “veren kayıtlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Mustafa Elitaş

Ali Bayramoğlu

 

Yozgat

Kayseri

Rize

 

Mehmet Sekmen

Nusret Bayraktar

 

 

İstanbul

İstanbul

 

Gerekçe: Madde metninin daha açık ve anlaşılır olması ve ifade düzgünlüğünün sağlanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 24. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Ali İhsan Köktürk

Turgut Dibek

 

Mersin

Zonguldak

Kırklareli

 

Ali Oksal

Rasim Çakır

 

 

Mersin

Edirne

 

“Madde 24- Düzenleyene; genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü tek yanlı olarak ve karşı yan aleyhine değiştirme ya da yeni düzenleme yapma yetkisi veren kayıtlar geçersizdir.

Gerekçe:

Madde metninin daha kısa, daha anlaşılır kılınması amaçlanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunun Tasarısı”nın 24. maddesinin “Düzenleyene tek yanlı olarak ve karşı taraf aleyhine sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi içeren genel işlem koşulları yazılmamış sayılır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Osman Ertuğrul

Rıdvan Yalçın

 

 

Aksaray

Ordu

 

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Faruk Bal.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu’nun 24’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önergenin gerekçesini açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, genel işlem şartları, borçlar hukukumuza kazandırılması gereken önemli bir müessesedir. Genel işlem şartları 21’inci maddede düzenlenmiştir. Genel işlem şartlarını ihtiva eden unsurlar da 21’inci madde kapsamı içerisinde olması gerekir. Değiştirme yasağı da 21’inci madde içerisine alınması gerekirdi. O madde görüşülürken Milliyetçi Hareket Partisine mensup arkadaşlarımız tarafından 24’üncü maddenin ortadan kaldırılmasını ve 21’inci madde içerisine bir fıkra olarak eklenmesini önermiştik, bu önergemiz reddedilmişti. Bu defa 24’üncü maddeyi olabildiğince hukuki, olabildiğince uygulayıcılara kolaylık sağlayan bir tarzda düzenlenebilmesi için önergemizi sunmuş bulunmaktayız. Şimdi, 24’üncü maddeyi ben size okuyacağım, arkasından da bizim değişiklik önergesini okuyacağım, hangisini daha iyi anladığınızı da size soracağım. Ona göre de vicdanınıza hitap ederek önergenin kabulü konusunda gereğini yapmanızı rica edeceğim.

Şimdi, 24’üncü maddeyi lütfen dikkatle dinleyin: “Genel işlem koşullarının bulunduğu bir sözleşmede veya ayrı bir sözleşmede yer alan ve düzenleyene tek yanlı olarak karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi içeren kayıtlar yazılmamış sayılır.” Değerli arkadaşlarım, bu kadar uzun, bu kadar tekrarlı ve bu kadar karışık bir anlamı birbiri içerisine sıkıştıran bir başka metin düzenlenmesi yarışması olsa bundan daha kötüsü olmazdı. Önergemiz de şu: “Düzenleyene tek yanlı olarak ve karşı taraf aleyhine sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi içeren genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.” Bu derecede sadeleştirilmiş, yalın bir anlatımla maddenin değiştirilmesini talep ediyoruz.

Elbette ki bu bir öneridir, kabulü de ağırlıklı olarak iktidar partisine mensup milletvekillerinin takdirine bağlıdır ancak daha önceki 23 maddenin görüşmelerinden anlaşılmıştır ki parmak usulü, hak ve hukuk yerine, adalet yerine, kanunu iyi bir şekilde oluşturma, olgunlaştırma düşüncesi yerine, alınan işaretle oy kullanılarak bunun reddedileceğini tahmin ediyoruz. O takdirde, karşımıza şu sorun çıkıyor: Bu kanun, Borçlar Kanunu mu? Evet. O zaman, böyle sorumsuz bir anlayış ile milletvekilliği vicdanını vicdani değerlerine değil de verilen işaretlere göre kullanma anlayışını şuna değiştirmemiz lazım, değiştireceğimiz konu: Değerli milletvekilleri, bu kanun uygulanırken, Borçlar Kanunu uygulanırken, İzmir’in Torbalı ilçesinde bir ayda 62 kişi intihar etmiştir. Bu intiharların sebebini araştırmak gerekir. Borçlar Kanunu’nun yüklemiş olduğu alacak ve verecek meselesinin, piyasa ekonomisinin bozulması neticesinde, insanların canına kıyacak kadar sıkıntıya düştüğü, canından bezdiği bir ortama getirilmesinin sorumluluğunu da bu Meclisin üstlenmesi ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu intihar vakaları toplumdaki bir çatlamanın, sosyal bütünlüğün bozulmasının ve ahde vefa, sözleşmeye riayet etme gibi kuralların ortadan kalktığı, onun yerine vahşi düşüncelerin, vahşi iradelerin hayata geçerek insanları canından usandırdığı, canından bıktırdığı bir ortam yaratmıştır. İşte, bu ortamda Hükûmetin, bunun ortadan kaldırılabilmesi için tedbir alması gerekirken, bunun ortadan kaldırılması için ortak aklı yaratmayı becermesi gerekirken, ortak aklı yaratabilmek için de sosyal mutabakatı sağlaması gerekirken, sosyal mutabakatı da milletin temsilcilerinden yani muhalefet milletvekillerinden de bekleyebilecek yol ve yöntemleri geliştirmesi gerekirken inatla, ısrarla ve “Benim dediğim dedik.” anlayışıyla bir dayatma içerisinde bulunmasını yanlış görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

FARUK BAL (Devamla) – Bunu milletimizle paylaşıyoruz. Bu yanlışın tek bakış açısı açısından çıkacak bir yasa ile yeni çatlamalara, yeni kargaşalara ve hukukun hafızasının ortadan kaldırılacağı bir neticeye gideceği konusunda uyarıyoruz.

Temenni ediyoruz ki ortak akıl yaratılabilir. Milletimize huzur ve güven içerisinde uygulayabileceğimiz ve sosyal hayatın her alanında uygulanacak olan olgunlaştırılmış bir Borçlar Kanunu armağan etme imkânı hasıl olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 24. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

“Madde 24- Düzenleyene; genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü tek yanlı olarak ve karşı yan aleyhine değiştirme ya da yeni düzenleme yapma yetkisi veren kayıtlar geçersizdir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Öncelikle saygıyla selamlıyorum tüm Meclisi ve vatandaşlarımızı.

Aslında, Sayın Bal az önce 24’üncü maddeyi açıkladı. Gerçekten, hukukçu olmayan arkadaşlarımız belki bu konuyu yeterince fark edemeyebilirler ama Komisyon sırasında gerek Başkanımız gerek Hocamız ve diğer hukukçu arkadaşlarımız… Ki Sayın Bakan yok, bugün Sağlık Bakanımız burada. O kadar yoğun Türkiye’de gündem varken Sayın Bakanın hukukla ilgili, Borçlar Kanunu’yla ilgili bir kanunda Hükûmeti temsil etmesi de gerçekten takdire şayan bir olay. Yani Hükûmette başka bir bakan, hukukçu bir bakanımız yok muydu orada bulunsun! Onu da takdirlerinize bırakıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Gerçekten, çok uzun bir cümle değerli arkadaşlar, tek cümle, arada hiçbir şey yok. Okuduğunuz zaman, ben de hukukçuyum, değerli grup başkan vekili arkadaşlarımız, AKP’nin Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlarımız var, kesinlikle bu maddeyi anlamaları çok zor, en az 2-3 kez okumaları gerekiyor. Biz ne yaptık? Yine bu cümlenin hiç içeriğini değiştirmeden, aynı anlamda, aynı mahiyette olmak kaydıyla, kısalttık ve daha anlaşılabilir hâle getirdik. Sayın Komisyon Başkanımızın aslında önergemizi değerlendirmesi gerekeceğini düşünüyorum ama “Katılmıyoruz.” dediler.

Şimdi, değerli arkadaşlar, genel işlem koşullarını değiştirme yasağını içeriyor bu önerge. Ben, Sayın Bal okuduğu için tekrar, mevcut 24’üncü maddeyi okumak istemiyorum ama bizim önergemizde “Düzenleyene; genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü tek yanlı olarak ve karşı yan aleyhine değiştirme ya da yeni düzenleme yapma yetkisi veren kayıtlar geçersizdir.” şeklindeki cümle çok daha anlaşılabilir bir cümle ve bunu da Genel Kurulun takdirine sunuyorum.

Ben, önergemizin en azından -Komisyonda kabul edilmemekle beraber- Genel Kurulda kabul edilebileceğini umuyorum.

Az önce, değerli sözcüler konuşurken, AKP sözcüsü arkadaşlarımız da hak, hukuk, adalet sözcüklerini çok fazla kullandılar ama Türkiye’de neler yaşanıyor, hele hele hukuku uygulamakla birinci derecede sorumlu olan yargıçlar, savcılar göreve başlarken hangi usuller, hangi yöntemler uygulanıyor; bu konuda, Sayın Adalet Bakanımız burada yok -o olsaydı çok daha iyi olacağını düşünüyorum- ama gıyabında bir örneği sizlerle paylaşmak istiyorum, söylenenlerle burada yaşananlar arasındaki çelişkiyi de aktarmak adına: Bir hukuk öğrencisi hâkimlik sınavlarına 3 kez değişik dönemlerde girmiş, yazılı sınavı her üçünde de yüksek puanla kazanmış, mülakata davet etmişler fakat her nedense mülakat sonunda bu aday arkadaşımız bir türlü hâkimlik mesleğine atanmamış, her seferinde olumsuz yanıt verilmiş.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bıyığı badem değil diye.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Tabii, o da merak etmiş, demiş ki: “Niye böyle oluyor?” Mülakatta da bir sorun yok, mülakatın da çok başarılı geçtiğini kendisi de görüyor. Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde Bakanlığa yazmış “Niye ben atanmıyorum?” diye. Kendisine yanıt vermiş Bakanlık. Verilen yanıtlar burada, onlardan birkaç kısmını, tabii, birkaç paragrafı da okumak isterim. Hakkında bir güvenlik soruşturması yapılmış, hem güvenlik şube yapmış hem İstihbarat Daire Başkanlığı yapmış. Verilen yanıtlarda, değerli arkadaşlar, bu adayla ilgili olarak şu söyleniyor, Güvenlik Dairesi Başkanlığı diyor ki: “Bu kişi hakkında arşiv araştırması yapılması talebinde bulunulmuş –işte- kendisinin yapılan arşiv araştırmasında güvenlikle ilgili konularda ilişik kaydına rastlanılmamıştır.” İstihbarat Daire Başkanlığı da şöyle diyor: “Evet, biz de araştırdık, biz de baktık, öğrenciyken bazı toplantılara katıldığına dair duyumlar var ancak bu duyumlar yapılan çalışmalarda teyit edilemediğinden herhangi bir kaydına da rastlanılmamıştır.” Yazılı metni burada, Sayın Bakanımıza, Komisyona da verebilirim bunu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kişi hakkında güvenlikte de hiçbir şey yok. Kendisine en sonunda şu yazı yazılmış, denmiş ki: “İşte, siz bize soruyorsunuz niçin atanmadığınıza dair. İşte, hakkınızdaki güvenlik evrakları bunlar. Hakkınızda herhangi bir ne arşiv kaydı vardır ne de istihbari olarak herhangi bir kaydınız vardır yani bunlarla alakası yoktur atanmamanızın, normal mülakat çerçevesinde siz atanmadınız.” Mülakat değerlendirmesiyle ilgili de biliyorsunuz, daha evvel yönetmelik hükümleri gereği yapılan o mülakat işlemi daha sonra, geçen dönem, yani geçen yıl buradan çıkan kanunla yasal hâle gelmişti.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu kişi, Tunceli Çemişgezek doğumlu, ismi de Mahir. Şimdi, ben şöyle bir baktım, tabii, kişiye bakıyorsunuz, hiçbir şey yok, çok güzel, yüksek notları var. Ben kendisini tanımıyorum, hiç bilmiyorum, Ankara’da ikamet eden bir vatandaş, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı. Hani Sayın Başbakan sık sık diyor ya, proje, en sonunda millî birlik… Millî birlik projesine dönüşen birtakım söylemler var: “Türkiye'nin her yeri, Türkiye’deki tüm vatandaşlarımız eşittir bizim için, kutsaldır.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kişiye bakmışlar –ben kendi yorumumu açıklıyorum, hiçbir şey yok çünkü, evrakları da vereceğim- ya demişler, bu Tunceli doğumlu. Kamer Genç de burada yok, burada olsa belki daha anlaşılabilir olurdu. Ya, Tunceli Çemişgezek, ismi de Mahir yani olsa olsa demişler, bunun bize pek faydası olmaz, bundan sorun gelir. Yani, anası babası düşünememiş bu vatandaşımızın, bu öğrenci arkadaşımızın ismini Recep ya da Abdullah koysun, ileride bir sorun çıkmasın diye. Ama böyle bir düzenleme, böyle bir değerlendirme yapıldığı çok net ortada. İleriye dönük olarak bu arkadaşımız bu göreve hâkim olarak atanırsa, az önce tüm sözcülerin belirttiği gibi, hukuka, bağımsızlığa, yargı bağımsızlığına gölge düşürmeden bu görevini yapar, biz de kendisinde yarın öbür gün sıkıntı yaşarız demiş arkadaşlar, mülakat komisyonundaki arkadaşlar. İstihbarattan da demişler ki, ya bir şey yok ama siz almayın bunu, diye oraya bir şey koymuşlar.

Değerli arkadaşlar, gerçekten çok üzüntü verici bir olay. Türkiye’de bunlar da yaşanıyor. Bunları arkadaşlarımız konuşurken lütfen bunları da görsünler diyorum. O millî birlik projesi söylemleriyle bunlar hiç çakışmıyor değerli arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebi var.

Yoklama talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımı tespit edeceğim:

Sayın Anadol, Sayın Ünlütepe, Sayın Öğüt, Sayın Öztürk, Sayın Durgun, Sayın Emek, Sayın Küçük, Sayın Güner, Sayın Keleş, Sayın Ertemür, Sayın Coşkuner, Sayın Çöllü, Sayın Çakır, Sayın Ekici, Sayın Okay, Sayın Aydoğan, Sayın Köse, Sayın Özer, Sayın Süner, Sayın Ramazan Kerim Özkan, Sayın Barış.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz?

BAŞKAN – Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biraz önce konuşan Turgut Bey arkadaşımız Tunceli’yle ilgili bir vatandaşın isminden söz ederken “Kamer Bey de yok burada.” dedi. Biliyorsunuz ben devamlı devam ediyorum ama tabii ki devamlı da burada olmak zor.

Yalnız, Turgut Bey’in o Mahir Demir’le ilgili dile getirdiği konuyu gayet iyi biliyorum. Mahir Bey yalnız değil, Tuncelili, yüksekokul okuyan binlerce öğrenci -yani binlerce belki fazla ama yüzlerce öğrenci- kaymakamlık imtihanında, hâkimlik ve savcılık imtihanında en yüksek puanları alıyorlar, maalesef sözlüde eleniyorlar.

Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, buradan duyamadık, kürsüden anlatsın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama uygun görürseniz eğer…

BAŞKAN – Sayın Genç’in dışarıda olduğu bir zamanda… Yani, köşesine baktı, onun için “Yok.” dedi.

Teşekkür ederim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesinde yer alan “içeren kayıtlar” ibaresinin “veren kayıtlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Bekir  Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Madde metninin daha açık ve anlaşılır olması ve ifade düzgünlüğünün sağlanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 24’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

25’inci maddenin  başlığını okutuyorum:

V. İçerik denetimi

MADDE 25-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 25. maddesinde bulunan “koşullarına” kelimesinin “şartlarına” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Osman Ertuğrul

Rıdvan Yalçın

 

 

Aksaray

Ordu

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan  321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 25. maddesinin aşağıdaki şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Ensar Öğüt

Turgut Dibek

 

Mersin

Ardahan

Kırklareli

 

Rasim Çakır

Ali Oksal

Rahmi Güner

 

Edirne

Mersin

Ordu

“Madde 25- Genel işlem koşullarının dürüstlük kurallarına aykırı olacak şekilde karşı tarafın aleyhine hükümler konulamaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz değerli Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Öğüt konuşacaklar.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ENSAR ÖĞÜT  (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türk Borçlar Kanunu’nun 25’inci maddesi üzerinde vermiş olduğum önerge hakkında konuşma yapacağım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu borçlar kanunu geçerken en çok ilgilendiren konu vatandaşlarımızın borçlarıdır. Ona gelmeden önce kira ve kiracıyla ilgili konular var. Bu konuda çok büyük eksikler olduğunu tespit ettim. Şöyle ki: Özellikle yabancı yatırımcılar veya yerli yatırımcıların gelip iş merkezi veya buna benzer merkezler yaptığı zaman kiraya verip on yıl içerisinde kiranın geri dönüşünü yani finansın geri dönüşünü sağlamak için yapmış oldukları hesaplar dolayısıyla Türkiye’ye yatırım yapıyorlar. Ama bu, çıkan kanunlarda kiracıyla kiralayan arasında büyük problemler oluşturduğu için bu kanun tasarısının içinden çıkılmaz. O bakımdan bazı maddelerin çıkartılması lazım. Onu ben bütün grup başkan vekillerine vermiş oluyorum. Ancak ben, vatandaşların borcuyla ilgili konuşacağım.

Değerli arkadaşlar, eylül ayında, biliyorsunuz, her tarafta denize girilirken Ardahan, Ağrı, Kars, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, o bölgede kar yağdı ve 15 santim kar yağdı, insanlar mahsulünü toparlayamadan, tarlasını, çayını, harmanını toparlayamadan 15 santim kar yağdı ve bakanlık görevlileri, Tarım Bakanlığı yetkilileri orada tutanaklar tuttular ama şu ana kadar kimseye bir kuruş para ödenmedi. Çiftçi borçlu, esnaf borçlu, çiftçi Ziraat Bankasına olan borcunu ödeyemiyor, tarım kredi kooperatifine olan borcunu ödeyemiyor. Şu anda çiftçinin evine haciz var, evini satıyor; evini sattığının dışında traktörüne haciz var. “Borçları ertelensin.” dedik, o da yapılmadı. Yani şimdi bu Tarım Bakanlığı ne işe yarar, vatandaşı borcundan öldürmeye mi çalışıyor? Şu anda Ardahan Posof’un Ilgar Dağı ve Şavşat’a bağlı Sahara Dağı’ndan kar yağışı nedeniyle geçiş sağlanmıyor, yollar kapalı ama biz, burada herkes iyi, koltuklarda rahat oturuyor ama vatandaş orada, Doğu Anadolu’da perişan bir durumda.

Şimdi, sizden istirham ediyorum: Bu milletvekilleri ne işe yarar, niye seçildik buraya geldik, bu bakanlık ne işe yarar? Şimdi, ilgisi olmayan bir Bakanımız oturmuş buraya. Borçlar Kanunu ama Sağlık Bakanı oturmuş buraya. Biraz sonra arkadaşlarımız anlatacak. Ben isterdim ki Borçlar Kanunu’nu erteleyecek veya çiftçinin, esnafın borcunu erteleyecek, esnafı cezaevinden çıkartacak kanun tasarıları da buraya gelsin.

Şimdi, esnaf perişan durumda arkadaşlar. Dışarıda esnaf kalmadı, esnafın çoğu nerede biliyor musunuz? Cezaevinde, cezaevinde. Evet, belki sizin tuzunuz kuru, bütün esnaf cezaevinde. 3 lira, 5 lira çekini yazdırmış, cezaevine girmiş, esnafın işi bozulmuş. Esnafın işi bozulmuş, o yetmiyor, bakın, içeri giren esnaf dışarıda ülkeye katma değer de kazandıramıyor çünkü adamı içeri atıyorsun, cezaevine; cezaevine düşen esnaf -bu defa işi bozuluyor- devlete vergi ödeyemiyor, borcunu da ödeyemiyor. Şimdi alacaklı da alacağını alamıyor, devlet de alacağını alamıyor. O zaman ben istirham ediyorum, Sayın Hükûmetten rica ediyorum: En kısa zamanda bu çek yasası gelsin, esnafı cezaevinden kurtaralım. İnanın çok zor durumda insanlar. Ben onu biliyorum, siz de biliyorsunuz. Durmadan bize mesajlar geliyor. Esnaf perişan oldu. “Çocuğum yetim kaldı.” diyor, “Çocuğumu okutamıyorum.” diyor, “İşim bozuldu.” diyor, “Borcumu ödeyemiyorum.”, “Devlete vatandaşlık görevimi yerine getiremiyorum.” İnanın, bir esnaf bana geldi, dedi ki: “Arkadaş, cezaevlerinde yer kalmadı, üst üste yatıyoruz. 10 kişilik koğuşta 18 kişi yatıyoruz.” Bu, insan haklarına da aykırı arkadaşlar. Lütfen, sizden rica ediyorum: Bu çek yasasını getirin ve bir an evvel…. Bakın, MHP Grubu da CHP Grubu da AKP Grubu da DTP Grubu da desteklesin, hep beraber bu işi bitirelim gitsin.

Şimdi, değerli arkadaşlar, en önemlisi şudur: Hayvancılık bitti, Türkiye’de hayvancılık bitti. Kurban bayramı geliyor, gidin bakalım hayvan kaç para? Çünkü yerli üretim olmadığı için,  düve ve ineği kestiği için, vatandaş sattığı için, üretim yapamadığı için hayvan sayısı azaldı, fiyatlar da çıktı, doğru. Ama bunun tedbirini almak için yedi yıldır burada yalvarıyoruz. Yedi yıldır diyoruz ki: “Ya şu besicilerin durumu perişan. Gelin bunun Ziraat Bankasına olan borçlarını, tarım kredi kooperatifine olan borçlarını iyileştirelim, faizi silelim, anaparasını beş yıla bölelim.” diyoruz ama bunu kimseye kabul ettiremedik. Yedi yıldır bu işi yapıyoruz. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, bu Tarım Bakanı ne iş yapar? Onu bana söyleyin. Yedi yıldır Türkiye’de hayvancılık gelişti mi geriye mi gitti? Bunun bir cevabını verin. Erkekseniz gidin, hayvan pazarlarını dolaşın. Kars hayvan pazarına gidin. Kars’ta 400 bin hayvan vardı, 230 bine indi. Ardahan’da 360 bin hayvan vardı, 150 bine indi. Yahu, hayvan kalmadı, tarım bitti. Yani Tarım ve Hayvancılık Bakanı ne iş yapar; ben bunu bilemiyorum, anlayamıyorum da.

Peki, kar yağıyor, dolu yağıyor, insanlar perişan, mahsulü tarlada kalıyor. Gelin kardeşim, hiç olmazsa insanların borçlarını erteleyin. Traktör almış, yem bitkisi, kredi almış, bankalara borcu var. Bunu da yapmıyorsunuz. Yani, kazı yolar hesabı, kazı yolarak hiçbir şey yapamazsınız. Bugün hayvancılık bitmiştir. İşte, önümüzdeki Kurban Bayramı’nda göreceksiniz çoğu vatandaşımız belki de Kurban Bayramı’nda kurban alamayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Başkanım, hemen toparlıyorum.

Bu nedenle, ben rica ediyorum, Hükûmet acilen -istirham ediyorum- çiftçi borçlarını ertelesin, iyileştirsin, çek yasasını getirsin ve cezaevinden esnaflarımızı çıkaralım. Ülkede açılımı ve barışı böyle sağlamış oluruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Tamam, karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 25. maddesinde bulunan “Koşullarına” kelimesinin “şartlarına” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                              Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bu maddenin 21’inci madde içinde yer almasına ilişkin görüşümüzü açıklamak üzere huzurunuzdayım.

Değerli arkadaşlarım, özel hukuk alanında kanun yapılırken:

1) Önce hak tespit edilir.

2) Bunun karşılığında mükellefiyet tespit edilir.

3) Arkasından da müeyyide tespit edilir.

Şimdi 25’inci maddeye bakalım: “Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine ve onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz.” Konulursa ne olur? Müeyyide yok. Demek ki temel özel borç ilişkilerini düzenleyen ağır bir kusur yapılmış. Bunun müeyyidesi yok mu? Var. Bunun müeyyidesi 21’inci maddenin içerisinde.

25’inci maddede yazılı, ayıplı ifadeleri taşıyan genel işlem koşulları “…yazılmamış sayılır.” 21’inci maddenin içinde. O zaman 25’inci madde nerede olması gerekir? Müeyyidenin olduğu yerde olması gerekir. 21’inci maddede görüşmeler yapılırken 25’inci maddedeki bu hükmün 21’inci maddeye birinci fıkra olarak taşınması gerektiğine ilişkin önerge vermiştik. Bu önerge AKP Grubunun parmak demokrasisiyle reddedildi; o reddin acı sonucunu bugün, burada yaşıyoruz.

İleride hukuk uygulayıcıları elbette ki Meclis zabıtlarına bakacaklar. Bakacaklarını bildiğim için ifade ediyorum ki müeyyidesiz olan bu 25’inci madde hukukta ciddi tartışmalar yaratacaktır. Belki uygulayıcıları zorlayarak 21’inci maddedeki “yazılmamış sayılma” müeyyidesini bu konuşmamızla imkân dâhiline getirmiş oluruz diye düşünüyorum. Fakat bu kadar belirgin, açık, bu kadar hukuk tekniğine uygun önergenin reddedilmiş olmasını bundan sonraki önergelerimizin de reddedileceği anlamına yoruyorum ve dolayısıyla ortaya çıkacak Borçlar Kanunu sosyal hayatın tüm kesimlerine, her bireyine, her gün en az 5-10 defa uygulayarak tatbik edilecek bir yasa olduğu için, Sayın Bakandan ve Sayın Komisyon Başkanından, bu yasanın ortak aklın yaratılarak, sosyal mutabakat temin edilerek, gruplar arasında uzlaşılarak çıkarılmasına dair teklifimi tekrarlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının yüzde 70’inden fazla bir bölümü zaten eski kanunun tekrarı anlamındadır. Bizim itirazımız, yüzde 70 içerisinde herkes tarafından bilinen, herkes tarafından anlaşılan kelimelerin, ıstılahların, hukuki tabirlerin anlaşılmaz, içine ne anlam yükleneceği belli olmayan birtakım yeni uyduruk kelimelerle bezenmiş olmasıdır, birinci itirazımız bunadır. Bunu zaten AKP Grubundan çok sayıda milletvekili de doğru ve haklı olduğunu beyan ediyor. İkinci itirazımız ise Borçlar Kanunu’nun tüm maddelerinin değiştirilmesi suretiyle seksen üç yıllık uygulamasında oluşmuş olan hukuk hafızasını ortadan kaldırmak, Yargıtayın, doktrinin ortaya koymuş olduğu Borçlar Kanunu’yla ilgili içtihatları ve bilimsel görüşleri ortadan kaldırmak veya uygulanamaz hâle getirmek veya tartışılır hâle getirmek gibi vahim bir sonuç doğuracaktır. Bu vahim sonucu sadece Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz ifade etmiyoruz, bunun bir hukuk cinayeti olduğunu ifade ediyorlar, sıradan insanlar değil hukuk profesörleri ifade ediyorlar, hatta Komisyonun içerisinde bulunan hukuk hocaları bunun bir hukuk cinayeti olduğunu ifade ediyor. Ben bir kez daha bu cinayete ortak olmayacağımızı buradan beyan ediyorum. İç Tüzük’ün elverdiği her imkânı kullanarak bu cinayetin önüne geçmek için topyekûn Milliyetçi Hareket Partisi olarak engel olacağımızı bir kez daha ifade ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında Borçlar Kanunu’nun uzlaşmayla, çok kolay bir şekilde çıkarılması mümkün. Fakat bugün…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.

FARUK BAL (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Bugün saat 13.00’ten itibaren görüşülmesi mümkün hâle gelebilecek Borçlar Kanunu, aradan üç saat geçmesine rağmen, henüz görüşülmeye başlanamamıştır. Dolayısıyla, bu sosyal mutabakatı temin ederek aslında bu toplumun borçlanmış kesimlerine hizmet etmeniz gerekirken, hukuka yepyeni tabirler ile yeni tabirler ekleyerek borçlanmış kesimin sorunlarını halletmek için Hükûmetin ve bu Meclisin mesai sarf etmesi gerekirken havanda su dövmenin âlemi yoktur diyor, önergemizi yüce Meclisin takdirine saygıyla sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 25’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 26’yı okutuyorum:

F. Sözleşmenin içeriği

I. Sözleşme özgürlüğü

MADDE 26-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 26. maddesinin; Madde alt başlığında yer alan “Sözleşme özgürlüğü” ibaresi yerine “Sözleşmenin konusunu belirleme serbestisi” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Rıdvan Yalçın

Osman Ertuğrul

 

 

Ordu

Aksaray

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 26. maddesinin kenar başlıklarının ve madde metninin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Metin Arifağaoğlu

Hüsnü Çöllü

 

Mersin

Artvin

Antalya

 

Turgut Dibek

Tansel Barış

 

 

Kırklareli

Kırklareli

 

“F. Sözleşmenin Konusu ve İçeriği

1. Sözleşme yapma özgürlüğü

Madde 26 : Sözleşmenin tarafları, bir sözleşmenin konusu ve içeriğini yasada öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, siz mi konuşacaksınız?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısı temel bir hukuk metnidir. Bu temel hukuk metni burada görüşülürken, elbette ki hukuksal konular tartışılacaktır. Ancak bu hukuksal konuların tartışılması sırasında Hükûmeti temsilen burada hukukçu bir bakanın bulunmasından öte hukukla ilgisi olmayan Sayın Sağlık Bakanının burada bulunmuş olması, üstüne üstlük Türkiye’de domuz gribi fırtınasının estirildiği bir ortamda burada bulunmuş olması, AKP Hükûmetinin hukuka ne kadar  saygılı davrandığının somut göstergesi olsa gerek diye düşünüyorum.

Sayın Bakan bizim önergemize katılmadı. Ancak Sayın Bakanın hangi hukuki bilgisiyle bu önergeye katılmadığını da anlayamadım.

Değerli arkadaşlarım, bu dönemde, tabii ki, hukukun takla attırıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Hukukun yürütme organının önünde, siyasetin önünde diz çöktürüldüğü bir süreç yaşıyoruz.

Tabii ki, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Suat Kılıç sabahtan beri ve dün burada yapılan konuşmalarında meselenin usul meselesi olmadığını, üslup meselesi olduğunu söyledi ama bu kürsüde bir AKP Grup Başkan Vekili bir muhalefet milletvekiline hakaret edebilecek kadar ileri gidebildi. Üsluptan bahsedenlerin önce kendi üsluplarını düzeltmeleri gerekir. Dünden beri bu Mecliste yaşanan ve Meclisin çalışılamaz hâle getirilmesinin tek sorumlusu AKP’dir, AKP grup başkan vekillerinin bu tavırlarıdır.

Değerli arkadaşlarım, bir hukuksal anlayışla, çağdaş bir hukuk anlayışında yasanın tanıdığı bir hakkı kullandığı nedenle insanların suçlanması diye bir şey, olay söz konusu değildir. İnsanlar yasanın kendisine tanıdığı hakları kullanıyor diye suçlanan bir anlayış olsa olsa çağdışı, totaliter, otoriter, faşist diktatörlüklerde olur.

Anayasa Türkiye Büyük Millet Meclisinde toplantı ve karar yeter sayısının nasıl olacağını söylemiş. Anayasa’mızın 96’ncı maddesi bu Meclisin en az üçte 1 sayıyla toplanabileceğini öngörmüş, bu da 184 milletvekili yapar. Karar alınırken de en az 139 milletvekiliyle karar alınabileceğini söylemiş. Bunlar Anayasa’nın hükümleri. Meclis İç Tüzüğü’müzün 57’nci maddesinin ikinci fıkrası 20 tane milletvekiline toplantı yeter sayısı olup olmadığını isteme hakkı tanımış. Yine bir milletvekiline karar yeter sayısı olup olmadığını isteme hakkı tanınmış. Şimdi, Anayasa’yla, Meclis İç Tüzüğü’yle güvence altına alınan ve yasanın tanıdığı bir hakkı kullanıyor diye milletvekillerinin suçlanması çağ dışı bir hukuk anlayışı değil midir? Bu hukuk anlayışı olsa olsa AKP’ye yakışır değerli arkadaşlarım, AKP’nin burada ahkâm kesen, Cumhuriyet Halk Partisine, MHP’ye, DTP’ye, kısacası muhalefete akıl veren, ancak kendi gruptaki milletvekillerini bu temel yasalar burada görüşülürken bir türlü hazır edemeyenlere yakışır. Burada öncelikle sorumluluk, bu Meclisin çalıştırılmamasında sorumluluk 139 tane milletvekilini dahi hazır edemeyen AKP Grubunundur.

AKP’liler alıştılar gece yarıları önergelerle yasa yapmaya. AKP Grup Başkan Vekili, Meclisin muhalefet milletvekillerine bu kürsüden hakaret edebilen Sayın Elitaş, acaba Meclis milletvekilleri Genel Kurulda olmadan mı yasa çıkartmak istiyor? Buna alıştılar tabii, milletvekillerinin haberi olmasın istiyor. Kendisi bu kürsüde konuşurken AKP sıralarında 44 tane milletvekili vardı.

Değerli arkadaşlarım, hukuka saygıdan bahsedenler önce hukuka saygıyı kendisi gösterecekler. Bugün hukuka saygı göstermeyenler yarın bu hukuksuzluk ortamında kendileri boğulacaklardır. Bugün iktidar olanlar yarın pekâlâ muhalefet olabilir. Üslupların, elbette ki doğru konuşulması lazım, elbette ki insanların birbirlerini kırmamaları lazım ancak, bu Meclis kürsüsünde AKP grup başkan vekilleri uzlaşmamayı bir ilke hâline getirmişlerse, AKP’nin uzlaşmadan anladığı muhalefet partisi milletvekillerinin AKP’nin dayattığı her öneriyi koyun gibi kabul etmek anlayışıysa, biz böyle bir uzlaşmadan yana değiliz değerli arkadaşlarım. Bakın, hukuk bu dönem çok yaralar alıyor, hukuk gerçekten zedeleniyor. Hukukun saygınlığına gölge düşürmememiz lazım. Parlamentonun saygınlığını yüceltmek demek, ikide bir Parlamentonun millet iradesinin tecelli ettiği organ olduğunu söyleyip durmakla olmaz, onun gereğini yapmakla olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, hakaret ediyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ben kimseye hakaret etmem, benim üslubumda hakaret olmaz. Siyasi ve hukuki konuşurum ben.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu Meclis kürsüsünde bugüne kadar yapılan işlemlere bakın. Bugüne kadar bu Parlamentonun niye çalıştırılamadığının örneklerine bakın. Bugün halk, iktidar görevini, Parlamentoyu çalıştırma ve devlet gücünü kullanma yetkisini AKP’ye vermiştir. AKP kendi yanında olan yasaları yaparken kendi yandaşlarına çıkar sağlarken devlet gücünü kullanıyor da 338 milletvekili olmasına rağmen, bu Parlamentoda asgarisinden 139 milletvekilini niye hazır edemiyor değerli arkadaşlarım? Bunların sorumlusu muhalefet değildir. Biz  -tekrar ediyorum bu kürsüden- AKP’nin hukuk dışı, hukuksuz anlayışlarına boyun eğmeyeceğiz, bunlara direneceğiz. Türkiye’ye sardığınız hukuksuzluk hastalığını bu Meclise bulaştırmayacağız değerli arkadaşlarım.

Çok açık ve net önergemiz; sözleşme özgürlüğü olmaz, sözleşme yapma özgürlüğü olur. Bunu herkes bilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ebedî muhalefet!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Dolayısıyla, getirdiğimiz değişiklik önergesi de sadece ve sadece cümlenin daha iyi anlaşılabilmesi, metnin daha sade, daha akılda kalır ve daha doğru olmasına yöneliktir. Mevcut tasarıda -baktığımız zaman- “sözleşme özgürlüğü” deniliyor ve “Bu sözleşmenin içeriği…” deniliyor. Şimdi, değerli arkadaşlarım, sözleşmenin konusuyla içeriği farklıdır. “İçerik” kelimesinin karşılığı kapsamdır, kapsamın karşılığı içeriktir; konu, “içerik” demek değildir. Dolayısıyla, bunlar birbirinden farklı şeylerdir. Hiç olmazsa, Türkçeyi bilmiyorsak 1 tane dil uzmanı getirelim, bu kanunlar yapılırken o dil uzmanından bari görüş alalım değerli arkadaşlarım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunup, karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyelerimiz arasında ihtilaf var. Elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 26. maddesinin; madde alt başlığında yer alan “Sözleşme özgürlüğü” ibaresi yerine “Sözleşmenin konusunu belirleme serbestîsi” ibaresinin yazılmasını arz  ve teklif ederiz.

                                                                                              Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın ve Sayın Komisyonun “Katılmıyoruz.” beyanı üzerine, niçin katılmadıklarını sorma hakkım yok buradan ama biraz sonra ifade edeceğim sebeplerle, ne kadar mantıksız bir sonuç ortaya çıktığını sanıyorum kendileri de takdir edeceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu “özgürlük” kelimesi, her derde deva olan, her yerde kullanılan, ne anlama geldiği çoğu zaman fark edilmeyen…

Sayın Başkan, beni arkadaşlar dinleyecek mi ya da sohbet edeceklerse ben ineyim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen sükûneti sağlayalım.

Buyurun.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu “özgürlük” kelimesi, her derde deva bir ilaç gibi, ilgili ilgisiz her yerde kullanılan, kullanıldığı çok yerde de içerdiği anlam yüklenemeyen özürlü bir kelime hâline gelmiştir. Bunun aslı, tabii bizim dilimizde çok beliğ bir şekilde, çok güzel bir şekilde kullanılmıştır. “Ne efsunkâr imişsin ey didar-ı hürriyet/Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten” kelimesindeki hürriyet ile Borçlar Kanunu’nda görüştüğümüz maddedeki “özgürlük” kelimesi aynı anlamda kullanılıyor. Oysa, Namık Kemal’in şiirindeki özgürlük ile 26’ncı maddedeki özgürlük aynı mı? Değil. 26’ncı maddedeki özgürlük nedir? Sözleşmenin kapsamını belirleme serbestisidir. Maddeyi ben size okuyayım, Sayın Bakan ve Sayın Komisyon da, bunun özgürlük mü yoksa bir serbestî mi olduğunu bir daha tetkik etsinler.

Maddenin özü şu arkadaşlar: “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” Neyi belirliyor? Sözleşmenin içeriğini belirliyor. Neye göre belirliyor? Serbestçe belirliyor. O zaman, bu “özgürlüğü” kelimesini maddenin başına koymakla modern bir kanun mu yaptığımızı zannediyoruz? Borçlar Kanunu’nu yenilediğimizi mi zannediyoruz? 21’inci yüzyılda sosyal hayatın her alanında uygulanacak, her insanın biri diğeriyle yaptığı işlemin özünü teşkil edecek olan bu maddeye “özgürlük” kelimesini koymakla, 21’inci yüzyıldaki borç-alacak ilişkilerine çağdaş bir görünüm mü getirilmiş sayılıyor? Bunların hiç birisi değil. Dolayısıyla, burada bir abesle iştigal vardır, bu Meclis abesle iştigal etmez, abesle iştigal etmeyeceğini varsaydığımız Meclisimizin değerli milletvekillerinin mahkemei kübrâsına bu hususu takdim ediyoruz. Önümüzde bu yasayı uygulayacak yargıçlar, Yargıtay, bu konuyla ilgilenecek olan hukuk adamları, bu kanunun uygulanmasından borçlu veya alacaklı durumuna gelecek 70 milyonun hepsinin günahı, vebali sizin üzerinizdedir. Bunu tartacak da parmak işareti değildir. Her vekile Canabı Allah, yarattığı mahlukatın en şereflisi olarak, insan olarak bir mahkemei kübrâ vermiştir. İşte o mahkemei kübrâ vicdanınızdır. Talimatla değil, işaretle değil, parmakla değil, mahkemei kübrânıza danışarak karar verin diyorum, önergemizi mahkemei kübrânıza danışarak karar vereceğiniz vicdanınıza takdir ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

27’nci maddenin başlığını okutuyorum:

II. Kesin hükümsüzlük

MADDE 27-

BAŞKAN – İki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanununun 27. maddesinin “II- Kesin Hükümsüzlük” şeklindeki Kenar başlığının “Butlan” olarak değiştirilmesini, madde metni içeriğinde de 1. fıkranın sonundaki “kesin olarak hükümsüzdür.” II fıkranın sonundaki “kesin olarak hükümsüz olur.” ibarelerinin “Batıldır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Nesrin Baytok

Osman Kaptan

 

Mersin

Ankara

Antalya

 

Rahmi Güner

Turgut Dibek

Ensar Öğüt

 

Ordu

Kırklareli

Ardahan

 

 

Ali İhsan Köktürk

 

 

 

Zonguldak

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 27. maddesinin kenar başlığındaki, “kesin hükümsüzlük” ibaresi yerine “butlan” ibaresinin yazılmasını, 1. fıkradaki kesin olarak hükümsüzdür ibaresi yerine batıldır ibaresinin yazılmasını 2. fıkradaki hükümsüz olması ibaresinin yerine batıl olması ibaresinin yazılmasını Kesin olarak hükümsüz olur ibaresi yerine batıl olur ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Osman Ertuğrul

Rıdvan Yalçın

 

 

Aksaray

Ordu

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, 87’nci maddedeki bana tanınan yetki içerisinde açıklamak isterim. Geçenler yine ifade ettim, Komisyon “Katılmıyoruz.” dediği zaman mutlaka bir gerekçe var ve komisyon raporlarının, tasarının gerekçelerinde de bu var. Bugün, irade bozulması veya bozukluğu veya irade fesadı teorisinde hükümsüzlük kategorileri belirlenmiştir. Türk hukuk biliminde ve Yargıtay uygulamasında bugün butlanın yerini kesin hükümsüzlük almıştır, hem Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu içerisinde hem uygulamada belirlenen veya beliren bu uyumu yansıtmaktadır, bilinçli bir tercihtir, öbürü de yanlış değildir. Takdir elbette ki yüce heyetindir. Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hükûmet?..

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.

FARUK BAL (Konya) – Değerli milletvekilleri, biz, tabii, kanunun diline yaptığımız itirazı yaşayan Türkçeye uygun kelimeler ile değerlendiriyoruz. Eğer kanunumuzdaki kelimeler yaşayan Türkçemiz içerisinde var ise bu hangi kökten gelirse gelsin onu değiştirme ihtiyacı duymuyoruz.

Elbette ki eskiyen, elbette ki ömrünü tamamlayan… Dil de bir varlıktır, o da doğar, yaşar ve eskir, eskiyenlerinin değişmesi lazım. Fakat, kanuni ifadelerde, bir ıstılahı, bir terimi değiştirirken genel olarak muhafazakâr ama değiştirme düşüncesine de açık olmamız lazım. Şimdi “batıl” kelimesi elbette ki bizim dilimizde kullanılıyor. Özellikle biraz sonra AKP oylarıyla reddedileceğini bildiğimiz için -o cenahtan daha fazla- o cenahta daha fazla kullanılan bir cümleyi size tekrar edeceğim içerisinde “batıl” kelimesi olan. “Hak geldi batıl zail oldu” diyen siz değil misiniz? Biz de diyoruz bunu tabii.

NECİP TAYLAN (Tekirdağ) – Ayet o, biz demiyoruz.

FARUK BAL (Devamla) – Efendim, bunu siz kullanmıyor musunuz? Kullanıyoruz. Şimdi, “Hak geldi, batıl kesin hükümsüzlük oldu.” oldu mu? Olmadı. O zaman niye bunu zorluyoruz oldurmak için? Batıl kelimesinin nesi var? “Batıl” kelimesini bu kanun içinde de kullanıyorsunuz Sayın Başkan, Komisyon Başkanımızı kastediyorum. Tasarının 27’nci maddesinde yok mu? Ve bu “batıl” kelimesi “butlan” olarak da tabii ki kullanılmaktadır, hukuki bir terimdir, karşılığında “kesin hükümsüzlük” ifadesi bunu tam olarak karşılamamaktadır.

Diğer taraftan, elbette vardır, “kesin hükümsüzlük” kelimesini kullanan hukukçular vardır. Hepsini kastetmiyorum ama öyle hukukçular vardır ki hukuki bilgileriyle temayüz edememiş bu hukukçular kanunun dilini değiştirerek temayüz etme gayreti içerisindedirler ve ağırlıklı olarak hukuk dilini bozan hukukçular da hukuk bilgisinde nakisa olan hukukçulardır. Sayın Başkanın ifade ettiği hukukçular da, önemli bir kısmı da böyledir.

Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, “batıl” kelimesi seksen üç yıllık borçlar hukukunda, ondan önce Mecellei Ahkâmı Adliye’de ve ondan da önce Osmanlı hukukunda kullanılmış olan bir tabirdir. Bu tabir eskimemiştir, yaşayan Türkçe içerisinde vardır. Bunun değiştirilmesi için herhangi bir hukuki zaruret bulunmamaktadır. Yerine ikame edilen “kesin hükümsüzlük” kelimesi ise cümle içerisine “batıl” kelimesinin yerine yerleştirdiğiniz zaman aynı sonucu doğurabilecek nitelikte değil ve dildeki akıcılığı da sağlayabilecek nitelikte değil diyor… Bu önergemizin takdirini biraz önce mahkemei kübrâ olarak nitelendirdiğim vicdanınıza havale etmiştim ancak oradan adil bir tartı çıkmadı.

Mahkemei kübrâ, değerli arkadaşlarım, kuyumcu terazisi gibi hassastır, pancar kantarı gibi değildir. Bu defa kuyumcu gibi hassas olmasını dilediğim mahkemei kübrânıza havale ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesinin “II- Kesin Hükümsüzlük” şeklindeki kenar başlığının “Butlan” olarak değiştirilmesini, madde metni içeriğinde de 1. fıkranın sonundaki “kesin olarak hükümsüzdür.” II. Fıkranın sonundaki “kesin olarak hükümsüz olur.” ibarelerinin “Batıldır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Sayın Rahmi Güner, buyurun.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 27’nci maddesinin “II. Kesin hükümsüzlük” şeklindeki kenar başlığının “butlan” olarak değiştirilmesini, madde metni içeriğinde de birinci fıkranın sonundaki “kesin olarak hükümsüzdür.”, ikinci fıkrası sonundaki “kesin olarak hükümsüz olur.” ibarelerinin “batıldır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.

Bu “butlan” kelimesi genellikle seksen altı senedir, uzun senelerden beri bizim Borçlar Kanunu’muzda, kanunumuzda kabul edilen bir kelime ve bu bir kurum şeklinde Borçlar Kanunu’na girmiştir. Bu kanunun bu şekilde değiştirilmesini biz talep ediyoruz. Çünkü devamlı süreç hâlinde bir kanundur Borçlar Kanunu ve devamlı da bu süreç devam eder.

Ve şunu söylüyorum: Bu maddenin başlığına baktığı zaman bir hukukçu, bunun bir butlan mı, başka bir kanun maddesi mi olduğu şeklinde bir tereddüt durumu şeklinde geçecektir. Bu da genellikle bir hukukçu açısından, hukukçular açısından pek böyle tutarlı bir durum değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iki gündür Meclisimizde hukuk tartışması yapılmaktadır. Hukuku bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor.

Değerli arkadaşlarım, hukuk, hukuk fakültesinden diploma almak değildir. Hukuk bir kurumlaşmadır. Hukuku beyninde, başında, düşüncesinde, inancında kurumlaştıranların o hukuku yorumlama kabiliyeti vardır. Burada öyle bir konuşuluyor ki, “bir kişi hakkında verilen bir hükmün diğer kişiye de uygulanacağı” şeklinde bir ibare geçiyor. Ceza Kanunu’nda fiillerin şahsiliği, kişiliği vardır. “Bir kişi hakkında verilen hüküm diğer kişiyi de bağlar.” anlamında değildir, onu da belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada hukuktan bahsedenler Türkiye’de hukuk sistemini, hukuku nasıl uyguluyorlar, onu da irdelesinler. Gitsinler, tavsiye ediyorum Silivri’ye gidin, orada Türkiye’nin gerçek önemli noktalarında bulunan komutanların, orada bilim adamlarının, orada rektörlerin, orada gazetecilerin, siyasi parti başkanlarının, ulusal bütünlüğü savunan, üniter yapıyı savunanların, bir Nazi toplama kampı gibi bir çevre içine toplanmış, nasıl yargılandıklarını, durumlarının nasıl olduğunu yerinde incelemenizi tavsiye ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir senedir ifadesi alınmayan, bir senedir sorgusu yapılmayan orada çok değerli kişiler var. Böyle bir hukuk sistemi uygulanmaz. Ama öte tarafa gidiyoruz, 30-40 bin kişinin kanına girmiş, bugün çiçek bahçelerinde barındırmak istediğiniz bir Abdullah Öcalan’ın talimatıyla, bir ABD’nin talimatıyla çizdiği yol haritasıyla sizde ve Kandil’de bulunan bir yol haritasını uygulamaya geçtiğiniz zaman ise terörist elbiseleriyle gelen, marşlarıyla gelen, bayraklarıyla gelen kişileri yargılamak için Türk adaletini, tuttunuz, çadır mahkemesi durumuna soktunuz. Yargıçları, savcıları kullandınız.

Değerli arkadaşlarım, bu, cumhuriyet tarihinde olan bir olay değildir. Size bir şeyi göstermek istiyorum: Her yargıcın mahkemede arkasında Türk Bayrağı vardır. Her yargıcın arkasında bir yazı vardır, o yazıda şunu yazar: “Adalet mülkün temelidir.”

Değerli arkadaşlarım, “mülk” devlet demektir. İşte, adalet devletin temelidir. Siz bu devletin temelini perişan ettiniz, siz, tuttunuz, teröristlerin ayağına çadır mahkemeleri kurdunuz.

Değerli arkadaşlarım, işte bu çadır mahkemesinin arkasında “Adalet mülkün temelidir.” yazısı var mı?

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güner, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türk Bayrağı var mı? Öyle bir ortama girdiniz ki Türk milletinin en büyük temsilcisi olan, Türk milletinin en büyük simgesi olan Türk Bayrağı'nın birçok yerlere girmesini engellediniz, Türkiye Büyük Millet Meclisine Türk Bayrağı'nın girmesini engellediniz ve bu kadar hukukun yok olduğu, bu kadar hukukun çiğnendiği, ayaklar altına alındığı bir iktidar var mı değerli arkadaşlarım? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Var mı?

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp! Bayrağı sana bırakmayız.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Toplamadınız mı bayrakları girişte? Bayrakları toplamadınız mı? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Nasıl talimat verdiniz o bayrakların toplanmasına?

AHMET YENİ (Samsun) – Ergenekon’u savunana bayrağı bırakmayız.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Yürüyüşlerde Türk Bayrağı’nı toplamıyor musunuz değerli arkadaşlarım? Yapmıyor musunuz?

AHMET YENİ (Samsun) – Ergenekon’u savunana bayrağı bırakmayız.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Nasıl itiraz ediyorsunuz Türk Bayrağı'nın toplanmasına? Onda milyonlarca Türk’ün kanı var değerli arkadaşlarım. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı görün. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Ayıp bir şey ya!

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Orada şehitlerimizin kanı var, ona saygılı olun. Hukuka saygılı değilseniz bu memleketin üniter yapısına, bağımsızlığının simgesine saygılı olun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Ölüm tarlalarını savunan…

AHMET YENİ (Samsun) – Ergenekoncuları savunmaya devam edin, millet görüyor.

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Millet onun hesabını soracak.

AHMET YENİ (Samsun) – Bir de bayraktan bahsediyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Hesabını soracak, halk soracak! Sokağa çıkın demokratik açılım yapıyoruz diye söyleyin bakalım.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sokağa çıkın da demokratik açılım yapın!

AHMET YENİ (Samsun) – Çeteleriniz… Gidin çetelerinizin yanına.

BAŞKAN – …Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

28’inci maddenin başlığını okutuyorum:

III. Aşırı yararlanma

MADDE 28-

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Gezemezsiniz… Sokağa çıkın sokağa… Samsun’da çık sokağa…

AHMET YENİ (Samsun) – Bayrağı bize bırakın, bayrağı. (CHP ve AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Arkadaşlar, lütfen…

Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanununun 28. maddesinin 2. fıkrasının “Zarar gören bu hakkını sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren 1 yıl içinde kullanabilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Ali İhsan Köktürk

Rahmi Güner

 

Mersin

Zonguldak

Ordu

 

Turgut Dibek

Derviş Günday

Ali Oksal

 

Kırklareli

Çorum

Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 28. maddesinde yer alan, “düşüncesizlik veya deneyimsizliği öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl” ibaresinin “sözleşmenin kurulduğu andan itibaren 1 yıl” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Kürşat Atılgan

Rıdvan Yalçın

 

Konya

Adana

Ordu

 

Alim Işık

K. Erdal Sipahi

Cemaleddin Uslu

 

Kütahya

İzmir

Edirne

 

Recep Taner

Behiç Çelik

Erkan Akçay

 

Aydın

Mersin

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28’inci maddeyle ilgili önergemiz gayet açık ve nettir. Şu ibarenin değiştirilmesini istiyoruz, lütfen dinleyin, dinlediğinizi siz anlayabilirseniz bizim önergemizi reddedin; yok, dinlediğinizi anlayamayacak durumda olursanız bu defa mahkemei kübrâyı kuyumcu terazisinde tartmaya gayret edelim: “düşüncesizliği veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren beş yıl… “Ne demek düşüncesizliği ve deneyimsizliği? İnsan düşünen bir varlıktır. Düşündüğü için insan olarak, şerefli bir mahluk olarak nitelendirilmiştir. Düşünemiyorsa, düşünme yeteneği yoksa zaten insan değildir. Eğer insan değilse zaten sözleşme yapma hakkı yoktur. Bu kadar galat, bu kadar garip bir ifade bu kanun metnine geçecekse pes demem lazım.

Değerli arkadaşlarım, “düşüncesizlik” bir sıfat olabilir mi? Bir yakıştırmadır. Bu kanuni bir tabir olabilir mi? Bu nereden çıkmıştır? Hangi aklıevvel bulmuştur? Hangi aklıevvelin fikrini hangi aklıevvel kabul etmiştir? Bu Meclisin huzuruna nasıl gelmiştir? Değerli arkadaşlarım, bu Meclisi hafife almayalım. Sadece AKP milletvekillerinin parmak sayısından ibaret değil. Bu Meclis, hatırlatıyorum, gazi Meclis, bu Meclis bu devleti kuran Meclis, bu devleti kurmadan önce Kurtuluş Savaşı veren Meclis. Böyle bir Meclis dünyada yok. Dünyanın tek Meclisidir ki bu sıfatları haizdir. O zaman böyle bir Meclisten böyle garip bir kanun nasıl çıkar? Lütfen aklımızı başımıza toplayalım. Özellikle AKP milletvekillerine tekrar… “Mahkemei kübrâ” lafından da; onlar iyi anlar, “kuyumcu terazisi” lafından da; hepimiz biliriz. Dolayısıyla vicdanımızla baş başa kalmayı bir defa olsun gösterelim, bir defa olsun talimatın dışına çıkın, bir defa olsun aklıselime gelin değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, ikinci itirazımız ise zaman aşımı süresini beş yıllık bir süreye uzatıyoruz; bir yıl ila beş yıl. Aziz arkadaşlarım, hukuk düzeninde kanunların varlığının temel nedeni hukuki güvenliği tespit ve tescil etmek içindir. Eğer bir hak uzun süre sürüncemede kalıyor ise o hak hukuki güvenlik kavramı içerisinde değerlendirilebilecek hâlden çıkar. Dolayısıyla zaman aşımı sürecinin bir ile beş yıl arasında belirsiz bir tarihe bırakılması hukuki güvensizlik yaratan bir durumdur. Hukuki güvensizlik sadece bir hukuki tabirden ibaret değildir. Hukuki güvensizlik aynı zamanda ekonomiyle ilgilidir. Hukukun güvenli olmadığı bir yerde insanlar yatırım yapmaz, orada iş kurmaz, iş tesis etmez. Dolayısıyla buradan ekonomik zafiyet de doğar.

Şimdi, burada, düşüncesizliği ve deneyimsizliği… Bir kişi sonradan akıl eder de ben düşüncesizdim, ben deneyimsizdim der, dört yıl önce yapmış olduğu bir sözleşmeyi, aklıma esti dava ediyorum derse, o süre içerisinde yapılmış yatırım, o süre içerisinde girilmiş taahhütler, sair şekilde yapılmış sözleşmeler, geriye doğru yönelik olarak dört yıl boyunca muhakeme edilir hâle gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir hukuk düzeni olabilir mi? Böyle bir demokrasi olabilir mi? Böyle bir güvenli yatırım ortamı olabilir mi? Bu kadar basit, bu kadar açık olan bir hükmü biraz sonra sanıyorum yine reddedeceksiniz. Reddedeceksiniz ama bundan doğan mesuliyeti, hem vicdanınızda hem siyasi hayatınızda ilelebet yarasını ve sıkıntısını çekeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, buradan uyarmak bizim görevimiz, bu uyarıları zabıtlara geçirmek de bizim görevimiz; bu uyarıları dinleyip buradan ortak akıl çıkarmak, buradan kanunu en olgun hâle getirmek de sizin göreviniz. Şimdi zamanı ve tam zamanı. Eğer bu görüşmelerin neticesinde tekrar parmak demokrasisi hâkim olacaksa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) - …tekrar, bu anlattıklarımız hiçbir inandırıcı ve gerektirici nedene dayanmayan bir şekilde, parmaklarla, oylarla reddedilirse bunun vebali sizin üzerinizde bulunacaktır. Oysa size millet en uygununu, en doğrusunu, en faydalısını yapma görevini yüklemiştir. Bu yükümlülükten kaçınmak yükümlülüğün sonucunda belirli bir müeyyideye tabi olacaktır. Müeyyidenizi ben size şimdiden söylüyorum: Sandıkta, milletin mahkemei kübrâsında mahkûm olacaksınız.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce yoklama talebi vardır. Sayın milletvekili arkadaşlarımın isimlerini tespit edeceğim.

Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Torlak, Sayın Yıldız, Sayın Asil, Sayın Sipahi, Sayın İnan, Sayın Taner, Sayın Ertuğrul, Sayın Yalçın, Sayın Nalcı, Sayın Akcan, Sayın Uslu, Sayın Işık, Sayın Paksoy, Sayın Tankut, Sayın Çelik, Sayın Doğru, Sayın Durmuş, Sayın Tanrıkulu, Sayın Enöz.

Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanununun 28. maddesinin 2. fıkrasının “Zarar gören bu hakkını sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren 1 yıl içinde kullanabilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, madde, iradesi fesada uğramamakla birlikte iradesini kullananın zayıf durumundan yararlanması, hiffetinden, tecrübesizliğinden veya zorda kalmasından yararlanması hâlinde düzenlenen sözleşmelerde zayıf durumda olanı koruma maddesidir. Şu anda yürürlükte olan yasa sadece tek hak düşürücü süre öngörmekteydi, kısa hak düşürücü süre, başlangıç ıttıladır, zorda kalma hâlinin kalkmasıdır.

Hükûmet, tasarı on yıllık, daha uzun, bağıtlanma tarihinden itibaren hak düşürücü süre öngörmüştü, Komisyon sözleşme güvenliği gereği onu beşe indirdi, zarar görenin iradesi fesada uğramamakla birlikte iradesinden istismar olunan kişinin korunmasına yönelik bir maddedir ve İsviçre’den burada ayrılınmıştır, doğrudur.

Arz ediyorum.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyorum efendim.

BAŞKAN – Hükûmete soruyorum efendim, sizin katılmadığınızı biliyorum.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Zaten anlatımım sanırım ortaya koyuyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet katılmıyor.

Sayın Öztürk, buyurun efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında, burada, gerçekten çok güzel bir hukuk tartışması yapmak istiyoruz sizlerle ama bir türlü, sağ olsun AKP’li arkadaşlarımız bize bunu fırsat vermiyorlar. Çünkü durmadan yanlarımızdan laf atılıyor. Ben, bu laflar  -bir hukukçu olarak- hukuka çok uygun tanımlar olmadığı nedenle yanıt verme ihtiyacını hissediyorum. Çünkü hukukun katline bir hukukçu seyirci kalamaz. Örneğin bu sıralarda otururken, bu kürsüden konuşan bir arkadaşımıza, o Meclis sıralarından, Silivri’de görülmekte olan ve mahkemece “Ümraniye davası” olarak tanımlanan bir davaya ilişkin “Ergenekoncularla kol kola yürüdünüz.” diyor. Eğer “Ergenekoncular”la ifade edilmek istenilen şey Türkiye’nin demokratik, laik cumhuriyetini yıkmaya yönelik darbe hareketlerine seyirci kalmak veya göz yummak olarak kastediliyorsa, bu ülkede her kim ki -hele hele bu yüce Parlamentonun altında- darbeyi benimserse, darbeyi savunursa o şerefsizdir, o namerttir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, hele hele 12 Eylül, 12 Mart faşist dönemlerde o generallerin arkasına sığınarak, Mamak’ta zindanlarda, hapishanelerde işkenceden geçen insanları seyredenlerin burada hiç kimseye bu konuda ders verme hakkı yoktur. İki gün önceki Hürriyet’teki Ahmet Hakan’ı okursanız ne demek istediğimi çok anlarsınız. 12 Eylül Anayasası’na “evet” diyenler, 12 Eylül generallerini alkışlayanlar, 12 Eylül faşizminin insanları işkenceden geçirmesine, ülkücü gençliği veya solcu gençliği zindanlara atmasına, orada işkence yapmasına sırıtarak gülenler burada darbe karşıtlığı yapamazlar.

Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, bir mahkemenin aldığı bir karar vardır. O karar şudur: Ergenekon terör örgütüyle ilgili… (AK PARTİ sıralarından “Yarası olan gocunur!” sesi)

Benim hiç yaram yok. Ben sol düşünceli bir adamım. Bundan da hiç gocunmam. Askerî yönetimlerden de nefret eden bir siyasal yapıya sahibim.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, burada, Ergenekon’la ilgili mahkemenin aldığı bir karar var. Sanki Ergenekon terör örgütü mahkemece tespit edilmiş gibi varlığı, birtakım arkadaşlarımızın bu Meclis kürsüsü altında onları, o kelimeleri kullanmasını ben çok uygun görmüyorum, doğru da bulmuyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Anayasa’mızda egemenliğin kayıtsız şartsız kullanılma yetkisi millete verilmiştir. Millet bu yetkisini sadece Parlamento aracılığıyla kullanmaz. Millet iradesine saygı duymak demek, aynı zamanda millet adına o yetkiyi, egemenlik yetkisini kullanan yargıya da sahip çıkmak demektir.

Siz bu ülkede ilk defa… Ben Silopi’de kimin dağdan indiğiyle kimin çıktığıyla ilgili değilim, bu bir siyasi tartışmadır ama orada yaşanan hukuksuzluğu gündeme getirmek istiyorum. Siz Türkiye’de ilk defa, egemenlik yetkisini millet adına kullanan hâkimi şüphelilerin ayağına götürmekle devletin egemenliğini zaafa uğrattınız. CMK’nın 91’inci maddesine göre, bugüne kadar Türkiye’deki hukuk tarihinde, şüphelilerin hâkimin huzuruna çıkması gerekirken ilk defa siz Türkiye Cumhuriyeti’nde hâkimi şüphelilerin huzuruna sevk ettiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu sevk etti.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Adalet Bakanına söylemek istediğim çok şey var ama kendisi yok burada. Sayın Bakan bu Meclis kürsüsünde 20, 21, 22, 23 Ekim günleri, yargıcın Silopi’ye gitmediğini söyledi, sadece savcıların gittiğini söyledi; 23 Ekim günü televizyonlarda verildiğinde, öğlen haberlerinde, yine yargıcın gitmediğini söyledi; akşam, Silopi hâkiminin Habur’a gittiğini söyledi güvenlik birimlerinin talebi üzerine, söyledi.

Değerli arkadaşlarım, bir Adalet Bakanı bu Meclis kürsüsünden milletvekillerini yanıltıyorsa, bu Meclis kürsüsünden tüm milleti yanıltıyorsa biz o Adalet Bakanına nasıl güveneceğiz?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – İstifa etmesi lazım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Silopi hâkimi “Kürt açılımına biraz da ben destek olayım.” diye, orada yoldan geçen helikopteri durdurmuş, o helikoptere atlamış, kendiliğinden mi Silopi’ye gitmiştir?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Otostop yapmış!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – O hâkimin Silopi’ye gitmesi konusunda Sayın Bakan telefonla hâkimi aramış mı aramamış mı? Bunu çıksın, açıklasın. Kendisine verdiğim soru önergelerine yanıt versin.

Değerli arkadaşlarım, benim soru önergem burada, burada benim soru önergem. Benim soru önergem burada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun. 

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye’de adalet, Adalet Bakanı aracılığıyla yıkılıyor. Olmaz, bu olmaz değerli arkadaşlarım. Bizim, bu kürsüde bu nedenle hukuka herkesi uymayı davet etmemizin içerisinde bakan da var, Başbakan da var, milletvekilleri de var.

Bugüne kadar Türkiye’de hukuk alanında yapılmamış işlemler yapılıyor. Savcılar oraya götürüldüğünü makul gerekçelerle açıklamaya çalıştı ama o zaman soruyorum: Hâkimin gittiğini niye gizlediniz? Niye ilk gün açıklamadınız? Siz bilmiyor muydunuz? Türkiye’de güvenlik birimlerinin talebi üzerine ne zamandır hâkimler ve savcılar şüphelilerin ayağına gidiyor?

Örnek verdiği olaylarda, Silivri davasındaki şüphelilerin ayağına hâkimler ve savcılar mı geliyor? Ankara’dan şüpheliler alınıp bir şafak vakti İstanbul emniyetine götürülüp dört gün gözaltında tutulmuyor mu? Beşiktaş adliyesinde savcı tarafından sorgulanmıyor mu? Beşiktaş yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri karar vermiyor mu? Verdiği örnekler de doğru örnekler değil.

Arkadaşlar, halkı yanıltmaktan vazgeçelim. Tıpkı AKP Grup Başkan Vekili Suat Kılıç arkadaşımın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …dokunulmazlıklarla ilgili bu kürsüden halkı yanıltması gibi.

BAŞKAN – Sayın Öztürk… Sayın Öztürk

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne alakası var ya, ben Anayasa’yı hatırlattım.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – CMK’nın 254’üncü maddesi “Beraat kararı sadece ilgili fail hakkında hüküm ifade eder.” diyor.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu kürsüden söylemeniz gerekir, Tayyip Erdoğan beraat etmiş midir etmemiş midir? Uzun lafa gerek yok. Eğer beraat etmişse o hâlde Meclisin gündeminde neden duruyor, bunu açıklayacaksınız. Arkadaşlar, böyle çok konular konuşarak hiçbir şey konuşmamak doğru değildir. Bir cümle: Beraat etmiş midir etmemiş midir?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Vekilim, İmralı’ya kim gitti?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben gitmedim. Sen yol arkadaşlarına sor.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum…

AHMET YENİ (Samsun) – Mahkeme kurdunuz orada.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen yol arkadaşlarına sor. Sen yol arkadaşlarına sor İmralı’yı. Türk milleti biliyor kimin gittiğini.

BAŞKAN – Sayın Yeni... Arkadaşlar, lütfen…

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 29’un başlığını okutuyorum.

Buyurun:

IV. Önsözleşme

Madde 29-

BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 29. maddesinin 2. fıkrasında yer alan, “ayrık durumlar” ibaresi yerine “istisnai durumlar” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Rıdvan Yalçın

Osman Ertuğrul

 

 

Ordu

Aksaray

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ayrık durumlar” ibaresinin “istisnalar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Mustafa Elitaş

Ali Bayramoğlu

 

Yozgat

Kayseri

Rize

 

Mehmet Sekmen

Nusret Bayraktar

 

 

İstanbul

İstanbul

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 29. Maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Kanunlarda öngörülen ayrıklı durumlar dışında, önsözleşmenin geçerliliği ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.”

 

Ali İhsan Köktürk

Turgut Dibek

Metin Arifağaoğlu

 

Zonguldak

Kırklareli

Artvin

 

Rasim Çakır

Ali Rıza Öztürk

 

 

Edirne

Mersin

 

BAŞKAN -  Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın görüşmekte olduğumuz 29’uncu maddesinin ikinci fıkrasına yönelik değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekillerim, görüşmekte olduğumuz Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın uzun zamandır yürürlükte olan ve dili oldukça eskiyen Türk Borçlar Kanunu’nun dilini belli ölçülerde arılaştırdığını ve Türkçeleştirdiğini, olumlu yapılan arılaştırma ve Türkçeleştirme metinlerine bizim de olumlu baktığımızı, ancak yer yer dil özensizlikleri olduğunu daha önceki konuşmalarımızda ifade etmiştik. 29’uncu maddenin ikinci fıkrası da bu şekilde bir dil özensizliği içermektedir. Tasarının 29’uncu maddesi bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen ayrık durumlar dışında, önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.” şeklinde bir düzenleme öngörmektedir. Maddeye baktığımızda, bu maddenin ikinci fıkrasında ifade edilmek istenen, istisnai durumlardır. İstisnai durumların Türkçe karşılığı ise Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Benzerlerine uymayan, kural dışı, ayrıklı.” şeklinde yer almaktadır. Bu nedenle, ikinci fıkrada yer alan “ayrık” sözcüğü yerine, Türk Dil Kurumu sözlüğünde yer aldığı biçimiyle “ayrıklı” sözcüğünün kullanılması ve fıkranın değişiklik önergemizdeki içeriğiyle kabul edilmesini arz ve teklif ediyoruz. Ancak değerli milletvekilleri, burada tabii ifade etmek istediğimiz başka hususlar da var.

İki hafta kadar önce yapılan Borçlar Kanunu görüşmeleri sırasında, Sayın Adalet Bakanı, 23’üncü maddede söz alan Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç’in konuşmalarına yanıt hakkını kullanmıştı. Sayın Kamer Genç bir hâkimin tayininden yola çıkarak Adalet Bakanının ve Adalet Bakanı Müsteşarının Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerindeki baskısından, zorlamalarından söz etmişti. O gün kürsüye çıkan Sayın Adalet Bakanımız ise aynen -elimde var metin- şu sözcükleri kullanmıştı, diyor ki Adalet Bakanı: “Adalet Bakanının bir hâkim, bir savcı gönderme imkânı yok. Ayrıca, Bakanlık sadece bu işin sekretaryasını yapar, hazırlığını yapar, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluna sunar, özgürce karar verme makamı Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruludur.” ve arkasından Adalet Bakanımız ekliyor, Sayın Kamer Genç’in Türkiye Büyük Millet Meclisini gerçek dışı iddialarla meşgul etmemesini ve bilgilenmesini istiyor. Tabii Sayın Adalet Bakanı burada olmadığı için bunu kendisine şifahen, yüzüne karşı aktaramıyoruz ama biliyorsunuz, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunda kararname oldukça gecikmişti. Bu geciken kararnameyle ilgili olarak, Sayın Başbakanın ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının basına yansıyan sözleri olmuştu. Hepiniz hatırlayacaksınız, Sayın Başbakan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu hadlerini aşmamaya davet ederek Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundaki kararın Adalet Bakanlığından gelen taslağa uygun olarak çıkartılması gerektiğini ifade etmişti. Buna yönelik gazetelerde çıkan Başbakanın demeçleri şu an elimde mevcut.

Şimdi, o zaman sayın milletvekilleri, burada acaba bilgisiz olan, acaba gerçek dışı iddialarla Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini işgal eden Sayın Kamer Genç midir yoksa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu hadlerini aşmamaya davet eden ve Adalet Bakanlığından gelen taslaktakine uygun bir şekilde hâkim ve savcıların atamalarının, yer değiştirmelerinin yapılmasını talep eden Sayın Başbakan mıdır?

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın başlangıç kısmında yasama, yürütme, yargı ilişkilerinin bir üstünlük ilişkisi olmadığı, karşılıklı bir saygı ilişkisi olduğu açıkça ifade edilmiştir. Anayasa’nın 138, 139, 140’ıncı maddelerinde hâkimlik teminatı, hâkimlik mesleğinin bağımsızlığı düzenlenmiş, 159’uncu maddesinde de hâkim ve savcı atamalarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevi olduğu, hakkı olduğu açıkça belirtilmiştir.

Şimdi, ben buradan yine sormak istiyorum. Sayın Bakan olsaydı kendisine buradan sormak isterdim. Anayasa’nın başlangıç hükümlerine rağmen, Anayasa’nın 138, 139, 140’ıncı maddelerine rağmen, Anayasa’nın 159’uncu maddesine rağmen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - …bu maddelere rağmen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsızlığını hiçe sayıp üzerinde baskı kurmaya çalışılan bir yürütmenin bulunduğu, bir siyasal iktidarın bulunduğu, hukuk kurallarının saygın birimin insanlarına, aydın gazetecilere farklı, evet, dağdan inen teröristlere farklı uygulandığı ve Türk hukuk sisteminde hiç görülmeyen seyyar mahkemelerin oluşturulduğu bir hukuk sistemi bütün toplumun gözü önünde cereyan ederken, gerçekleşirken, burada yapmaya çalıştığımız Borçlar Kanunu’nun halkımızın üzerinde inandırıcı, onların duygularını tatmin edici, adalet ve hakkaniyet duygularını pekiştirici bir anlam ifade etmesi mümkün olabilir mi? Sayın Adalet Komisyonu Başkanımıza sormak istiyorum. Önemli olan sadece yasa yapmak değildir, yasaların eşitlik, adalet ve hukuk devleti normlarına uygun bir şekilde sağlanmasını gerçekleştirmek de hepimizin temel görevidir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 29. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “ayrık durumlar” ibaresi yerine “istisnai durumlar” yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                              Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Birleştirilmesi düşünülüyor mu Başkanım her iki önergenin?

BAŞKAN - Sayın Başkan, biz de orada o durumu mütalaa ettik kendi aramızda ama arkadaşlarımız söylediler…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Birleştirilmesi uygun olursa ikisine birden katılacağım çünkü.

Şöyle izah edeyim efendim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Birleştirilerek okunsun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım, bir hususu izah edeyim, beyanda bulunacağım.

Şimdi, hem tasarıda hem Komisyon Raporu’nda “durumlar” deniyor. Aslında, burada bir durum değil, bir norm hâli vardır. Norm, kural… Onun için “istisnalar” denmiş olması lazımdır. Bu kayıtla birleştirilirse “durum” da ortadan kaldırılır ise ben hem partimin hem MHP’nin önergesine bu kayıtla katılıyorum. Katılıyorum değil, takdire bırakıyorum.

BAŞKAN – Hayır, biz arkadaşlarla konuştuk ama önerge sahiplerinin böyle bir şeyi olmadığı… Eğer derlerse ben müştereken alabilirim.

FARUK BAL (Konya) – Bu saatte pazarlık mı yapacağız?

BAŞKAN – Ben bu konuda bir şey demem çünkü biz, burada sizin dediğiniz gibi, ayrı ayrı olarak mütalaa ettik her iki önergeyi de. Onun için ikisini de ayrı ayrı görüşmeyi uygun gördük.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki, tamam.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz bu önergeyi.

Sayın Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂSN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın İyimaya’nın iyi niyetli yaklaşımına teşekkür ediyorum ancak sonuçtan pek emin değilim. Çünkü bizim başından beri temel bir kanun olan Borçlar Kanunu’na ortak aklı yaratarak uzlaşmacı bir tavır ile bu kanunun olgunlaştırılarak çıkarılması çabamızı karşılıksız bıraktınız. Mahkemei kübrânıza da hitap etmemize rağmen, vicdanınıza da hitap etmemize rağmen, AKP’nin parmak demokrasisi kuralları galip geldi. Dolayısıyla, buradan bir yere gidiyorsunuz sayın milletvekilleri. Bu kanunu niye çıkarıyoruz? Hukukun bir parçası olsun diye. Niçin hukukun parçası olacak? Çünkü hukukun üstünlüğüne tabi bir rejimde yaşadığımız için. Ancak geldiğiniz yer –biraz sonra örneğini vereceğim- hukukun üstünlüğü kavramının uygulandığı bir yer değil, üstünlerin hukukunun yaratıldığı bir yerdesiniz. Üstünlerin hukukunu, yargı camiası içerisinde yaptığınız yanlışlar, bilerek, isteyerek veya ihmalen yaptığınız yanlışlar ile inşa ediyorsunuz ve bu inşa edilen üstünlerin hukuku bir zulüm, bir adaletsizlik ve bir nasfetsizlik olarak karşımıza çıkmakta. Bu da milletin mahkemei kübrâsında karşılığını bulacaktır.

Değerli arkadaşlarım, basına yansıyan iki temel konuyu bilgilerinize sunarak mukayese etmek istiyorum. Birincisi… Önce ifade edeyim ki Milliyetçi Hareket Partisi, her kim olursa olsun, hangi rütbede ve makamda bulunursa bulunsun kanunlara aykırı her ne işi yapmışsa kanunda gösterilen ceza ile cezalandırılması gerektiği düşüncesine inanır ve bunu uygular. Ümraniye olaylarıyla ilgili olmak üzere de her kim ki darbe yapmaya teşebbüs etmişse, her kim ki demokrasiye müdahale etmeye cesaret etmiş veya kalkışmış ise bunun kanunda gösterilen müeyyidesi ne ise onu yargı vermesi gerekmektedir. İnancımız bu olmakla birlikte yaşadığımız olayları beraber geriye doğru sayalım:

Bazı gazetelerin köşe yazarları, köşelerinde, vahiy ile, kimlerin ne zaman tutuklanacağını, kimlerin ne zaman gözaltına alınacağını, sıranın kime geldiğini, pehlivan tefrikası gibi köşesinde ilan etti mi? Etti.

İlan edilen bu vahiyler, pehlivan tefrikasına uygun bir şekilde gerçekleşti mi? Gerçekleşti.

Bu pehlivan tefrikaları, yandaş basın tarafından -tekrar ediyorum- AKP döneminde yaratılan yandaş basın tarafından sabah, öğle, akşam, ikindi, yatsı namazlarında, bir de araya kuşluk namazında, sanki bir farz imiş gibi tekrar tekrar verildi mi? Verildi.

Değerli arkadaşlarım, bunların yayınlanması yasaklandı mı? Mahkeme kararıyla yasaklandı. Bu yasaklara kim uydu? Kimse uymadı.

İşte, hukukun üstünlüğü dediğimiz kavram burada. Kanun varsa herkese, yandaşlar dâhil. Kanun varsa, mahkemenin kararı varsa, herkese, yandaşlar dâhil. Ancak, kanunun ve mahkeme kararının menettiği hususlar, yandaş tarafa uygulanmıyor. İşte bu, üstünlerin hukuku oluyor, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku oluyor.

Değerli arkadaşlarım, buna benzer bir dava daha var basından görebildiğimiz kadarıyla, içini bilmiyoruz. Bir Deniz Feneri davası var. Deniz Feneri davası ki inancımıza göre, fitrenin, zekâtın, sadakanın toplanarak fakire, fukaraya, yetime, garibe, gurebaya ulaştırılması gereken mübarek ve mukaddes bir hizmet. Bu hizmeti yapacağı iddiasıyla ortaya çıkan insanlar, asrın yardımlaşma dolandırıcılığı şeklinde bir yabancı mahkeme kararı ile tanımlanarak hüküm altına alınıyor ise ve Türkiye’de de bunların uçları araştırılsın diye o mahkeme tarafından bir tazyikte bulunuluyor ise bu mahkeme kararına muhatap olanların da Türk kamuoyu tarafından Ümraniye olayı kadar bilinme hakkı vardır. Niçin bundan hiç kimse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

FARUK BAL (Devamla) – Niçin bu asrın merhamet, asrın yardım dolandırıcılığı olarak tanımlanmış olan davadan hiç kimse bahsedemez? Çünkü bahsederlerse başlarına geleceği bilirler.

İşte, Aydın Doğan medyasının Milliyetçi Hareket Partisi ile ilişkisi sınırlıdır ve mesafelidir. Aydın Doğan gibi herkesin başına gelecekleri tahmin ederler, onun için bahsedemezler.

Değerli arkadaşlarım, bu devir geçicidir. Bu devir… Bugün iktidar olan, yarın muhalefet olur. Asıl olan hukukun üstünlüğüdür, asıl olan demokratik parlamenter sistemin yaşamasıdır. İşte yedi yıllık İktidarınızda yargı alanında ortaya çıkan vahim durum karşınızdadır.

Bu vahim durumu verdiğimiz önergemiz ile birlikte yüce heyetin takdirlerine arz ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ayrık durumlar” ibaresinin “istisnalar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Kurulun takdirlerine bırakıyorum efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum Sayın Bozdağ.

Gerekçe:

Madde metninde anlatılmak istenen husus dikkate alındığında, istisnalar ibaresinin metne daha uygun olduğu düşünüldüğünden bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 30’un başlığını okutuyorum:

G. İrade bozuklukları

I. Yanılma

1. Yanılmanın hükümleri

MADDE 30-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 30. maddesinin üst başlığında yer alan “yanılma” kelimesi yerine “hata” kelimesinin yazılmasını,

Madde alt başlığında yer alan “yanılmanın” kelimesi yerine “hatanın” kelimesinin yazılmasını,

Madde metninde yer alan “yanılmaya düşen” ibaresi yerine “hataya düşen” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Rıdvan Yalçın

Osman Ertuğrul

 

 

Ordu

Aksaray

 

T.B.M.M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 30. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Halil Ünlütepe

Ensar Öğüt

 

Mersin

Afyonkarahisar

Ardahan

 

Rahmi Güner

Birgen Keleş

 

 

Ordu

İstanbul

 

Madde 30: Sözleşme kurulurken sözleşmenin ana unsurlarında yanılan taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, siz mi konuşacaksınız?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesinde eski yürürlükteki Kanun’a göre “hata” yerine “yanılma” kelimesi burada kullanılmış ama hemen ileride devam eden yerlerde de “hata”nın karşılığı olarak “saikte yanılma” gibi ifadeler kullanılmış.

Şimdi, öteden beri bizim itiraz ettiğimiz husus zaten şudur: Hangi kelimenin hangi anlamda ve nerede kullanıldığını kime sorarak, ne zaman öğreneceğiz? Yarın bu mesleği uygularken bunları nasıl öğreneceğiz?

Şimdi, bakın, burada, 30’uncu maddede “Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.” Yani bir kişinin yanılmaya düşmesi diye bir şey söz konusu olmaz. Burada söz konusu olan şey yanılan kişi olabilir. Biz de sözleşme kurulurken sözleşmenin ana unsurlarında yanılan bir kimsenin o sözleşmeyle bağlı olmayacağı şeklinde maddenin düzenlenmesini istedik. Sayın Komisyonumuzla Sayın Hükûmet temsilcimiz katılmadılar. Buna zaten katılırlarsa şaşırırdım. Burada demin MHP Grubu Genel Başkan Yardımcısı arkadaşımız “Bu mevcut Borçlar Kanunu Tasarısı’nın dörtte 3’ü mevcut yürürlükteki Kanun’dan alınmadır.” dedi. Mevcut yürürlükte olmayan  dörtte 1’lik kısmı ise -1911 İsviçre Borçlar Kanunu’ndan- bizim Borçlar Kanunu kabul edildikten sonra 1911’de kabul edilen Borçlar Kanunu’ndan alınan kısımlardır. Yani bu tasarı aslında mevcut Kanun’un ve İsviçre Borçlar Kanunu’nun tamamen taklididir. Sadece arılaştırma, Türkçeleştirme iddiasıyla yola çıkılmıştır ama Türkçe mahvedilmiştir. Gerçekten, cümleler arasında bir kelimenin anlamı bir maddede başka bir başka maddede başka kullanılmaktadır. Tabii benim gönlüm isterdi ki bunları biz çok güzel bir şekilde tartışalım ama söylüyorum, tartıştırmıyorsunuz arkadaşlar. Yani ısrarla arkadaşlarımız laf atıyorlar.

Demin kürsüden inerken Sayın Samsun Milletvekilimiz İmralı’ya kimin gittiğini söyledi. Vallahi ben gitmedim İmralı’ya ama kim gitti kim gitmedi, onu ben bilmem. Onu kendisine soracak, kimin gittiğini kimin gitmediğini. Yalnız arkadaşımızın kastettiği şey: Habur Sınır Kapısı’nda çadır mahkeme kurulmasına ilişkin olarak Sayın Bakanın verdiği bir örnek ise, bu nedenle bunu kastetmiş ise… Çünkü Sayın Bakan çadır mahkemesi kurulurken Silivri davasını örnek verdi, İmralı’da Abdullah Öcalan’ın yargılanmasını örnek gösterdi. Şimdi, bu iki örnek aslında Sayın Bakanı kurtarmıyor, eğer arkadaşımız da bunu kastetmişse. Neden kurtarmıyor? Mahkeme, ceza mahkemelerinde, bir soruşturma evresi vardır bir de kovuşturma evresi vardır. Şimdi, hem Silivri’de görülmekte olan davayla ilgili hem de İmralı’da geçmişte görülen davayla ilgili mahkemenin kendi aldığı güvenlik tedbiri nedeniyle yargılamanın oralarda yapılmasına ilişkin karar alması söz konusudur ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da onu onaylaması söz konusudur. Şimdi, burada, bir kere, soruşturma… Yani söz konusu olan kovuşturma değildir, soruşturmadır. Bugüne kadar bizim söylediğimiz konu şudur: Hiçbir şüphelinin ayağına hâkim gitmemiştir, hiçbir şüphelinin ayağına, suçu ne olursa olsun, işlediği suç ne olursa olsun, kim suç işlemişse işlesin bunun ayağına bir yargıç gitmemiştir, bir savcı gitmemiştir. Silopi bu yönüyle ilktir, hukuksuzluğa ilktir, mevcut CMK kanununa açıkça aykırılık oluşturması nedeniyle ilktir.

Şimdi, böylesine bir hukuksuzluğu siz bir başka yapılan ki ben Silivri’deki veya İmralı’daki yargılamanın hukuka çok uygun olup olmadığı meselesinin tabii ki tartışılmasını isterim ama velev ki onları örnek göstererek buradaki hukuksuzluğu örtemezsiniz. Deminden de konuşmamda ben onu söyledim. Bugün Silivri soruşturmasıyla ilgili yapılan soruşturmada, soruşturma sırasında -hiçbir şüpheli, savcı tarafından- hâkim şüphelilerin ayağına götürülmemektedir.

Bizim üstünde durduğumuz konu şudur: Bakın, günlerdir gazetelerde yazılıyor. İşte Albay Dursun Çiçek’e davetiye gönderildi mi gönderilmedi mi? Madem öyle, gelsin –eğer Bakanın dediği doğruysa- İstanbul’da bu davayla ilgili soruşturma yapan sayın savcılarımız gelsinler, Ankara’da Albay Dursun Çiçek’in makamında, gitsinler, onun ifadesini alsınlar ve tutuklama istemiyle de yapacaklarsa Ankara mahkemesinde yapsınlar eğer Sayın Bakanın dediği doğruysa.

Arkadaşlar, benim söylemek istediğim konu şudur: Bakın, farklı siyasi düşüncemiz olabilir, kendi siyasi iddialarımızı tartışabiliriz, bunu ortaya koyabiliriz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …ama siyasi iddialarımızı kabul ettirmek uğruna hukuka takla attıramayız, gerçekten hukuku eğip bükemeyiz. Eğer kendi siyasi iddialarımızın kanıtı olarak hukuku bükersek, hukuka takla attırırsak bundan öncelikle o hukuku bükenler yara alır, hukuk yara alır. Bizim söylemek istediğimiz konu budur ve burada ben gerçekten çek mağdurlarının meselesinin tartışılmasını isterim Borçlar Kanunu tartışılırken, bu konuların tartışılmasını istemem ama lütfen… AKP’li arkadaşlarımız laf attığı müddetçe onların lafına verilecek, her cümlesine verilecek yanıtımız vardır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla oylama yapacağım.

İki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 30. maddesinin üst başlığında yer alan “yanılma” kelimesi yerine “hata” kelimesinin yazılmasını,

Madde alt başlığında yer alan “yanılmanın” kelimesi yerine “hatanın” kelimesinin yazılmasını,

Madde metninde yer alan “yanılmaya düşen” ibaresi yerine “hataya düşen” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                              Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın İyimaya, bir defa bir değişiklik yap da “Katılıyorum.” de, belki doğru olur, tesadüfen doğru olur.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Mengü, Medeni Kanun’a bir bakın.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Komisyonun ve Sayın Bakanın katılmadığı önergemizi iki cümleyle ifade ettikten sonra başka bir konuya geçeceğim.

“Hata” kelimesini içinizde anlamayan var mı? Yok. “Hata”nın ömrümüzde ya da kırk yıllık, seksen yıllık, yüz yıllık hukukumuzda ne hatasını gördük? Bir hatası da yok. Dolayısıyla, hatasını görmediğimiz “hata”yı hatalı bir şekilde “yanılma” hâline getirmenin ne anlamı var?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hatadan dönmek fazilettir.

FARUK BAL (Devamla) – Bir tek anlamı var: Abesle iştigal.

Değerli arkadaşlarım, “yanılma” kelimesi “hata”nın tam karşılığı değildir. “Yanılma” kelimesi bir isim fiildir ve bir emir kipidir dilbilgisinde. “Hata” kelimesinin tam karşılığını arıyorsanız o “yanılgı”dır.

Dolayısıyla yaptığınız bu yanlışla sizi baş başa bırakıyorum çünkü makulde buluşma, uzlaşma, ortak aklı yaratma ve herkesin günlük hayatının her zerresinde birkaç defa “Tatbik et.” diye bu temel kanunu, Borçlar Kanunu’nu olgunlaştırma konusundaki çabalarımızın boşa gittiğini görüyorum. İyi niyetli gayretlerimize karşı parmak demokrasisinin hâkim olduğunu da anlıyorum.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – O parmaklar milleti temsil ediyor.

FARUK BAL (Devamla) - Ama bunun ne gibi tehlikeler doğuracağını size başka bir konuyla izah etmeye çalışıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu Meclisi kuran güç, bu devletin rejimini “Parlamenter demokrasi” olarak tanımlamıştır, parlamenter demokrasi. Parlamenter demokrasi dediğimiz kavram üç tane kuvvetin, yasama, yürütme, yargının kendi içinde dengelendiği ve denetlendiği bir rejimdir. Yasama, yürütme ve yargı kendi içinde dengelenir ve denetlenir iken bu mekanizmalar düzgün çalışabildiği takdirde bizim burada ifade etmeye çalıştığımız ortak aklı yaratabilirsiniz, makulde buluşabilirsiniz, kanunları daha olgun çıkarabilirsiniz.

Meclisin denge ve denetim noktasındaki fonksiyonu iktidar grubunun getirdiği tasarıya karşı, muhalefetin önerilerini değerlendirmektir ancak biraz önce şahit oldunuz, bir maddede iktidar grubu “istisnalar” ifadesinin değiştirilmesini teklif ediyor, o kabul ediliyor, Milliyetçi Hareket Partisinin teklif etmiş olduğu “istisnai durumlar” ifadesi reddediliyor. Burada parlamenter demokrasinin özündeki uzlaşma, anlaşma gibi mübarek ve mukaddes kavramlardan zerresi var mı? Yok. Burada parti düşüncesi galip geliyor, burada partinin akıldan, hukuktan, haktan ziyade kendi çıkarının galip geldiği bir yere geliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, aynı durumu diğer kuvvetlerin dengesi içerisinde de görüyoruz. İki tane örnek de oradan vereceğim. Nasıl yasama yargıyı dengeli ve denetleyici bir şekilde yürütmeyi -yasama gücü- sınırlandırırsa, aynı zamanda yürütme gücünü de yargı gücü sınırlar. İşte, yargı gücünün, hâkimlerin, mahkemelerin bağımsızlığını, tarafsızlığını etkilememesi için, yürütmenin yargı üzerindeki etkisini zayıflatmak için 1960 Anayasası’ndan itibaren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kurulmuştur. Burada bugün gördüğümüz olayın, siyasi kırılmanın aynısını Adalet Bakanının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bakışında aynen görüyoruz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanının, Adalet Bakanlığının bağımsız yargıyı etkileme gücünü sıfırlamak veya zayıflatmak için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kurulmuştur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanını frenlemek, dengelemek ve denetlemek için kurulmuştur, ancak Adalet Bakanı, cumhuriyet tarihinde ilk defa, geçtiğimiz temmuz ayında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu fonksiyon gasbı yapan bir kurum olarak ilan etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim.

FARUK BAL (Devamla) - Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asli fonksiyonu Adalet Bakanını sınırlandırmaktır. Adalet Bakanına getirdiği sınırlamayı fonksiyon gasbı olarak nitelendirmek ise, sözlerimin başında ifade ettiğim parlamenter demokrasiyi özümseyememenin dışa vurumudur.

Değerli arkadaşlarım, işte, bunu alın, Yargıtay Başkanının ifadesinde bulunan “yandaş yargıç” tabiriyle örtüştürün. Bunu alın, çadır mahkemesinde sanığa akıl veren, sanığa avukatlık yapan bir hâkimin tutum ve davranışıyla örtüştürün ve yargının devri iktidarınızda gelmiş olduğu hâli pürmelali dikkatlice görün ve izleyin.

Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.03

 


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

321 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

İkinci bölüm üzerinde söz isteyenleri okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi adına Rıdvan Yalçın, Ordu Milletvekili.

Evet, ilk söz Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’te.

Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, ara verdikten sonraki ilk konuşmalar maalesef böyle zor oluyor, çünkü ancak milletvekili arkadaşlarımız salona gelecekler ama burada olanlar ve vatandaşlarımız bizi, beni takip ediyorlardır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, ikinci bölüm 31 ve 60’ıncı maddeleri kapsıyor, otuz maddelik bölüm. Şimdi, maddelere tabii, baktığımızda şunu görüyoruz aslında: Hemen hemen mevcut Borçlar Kanunu’nun biraz sadeleştirilmiş ve düzeltilmiş hâli var. Yani tek tek zaten arkadaşlarımız kanuna, bu maddelere, 31 ve 60 maddeleri arasındaki bu maddelere baktıklarında bir önceki kanunun maddelerinden bir farkı olmadığını görecekler.

Yeni düzenlemeler var, önce onlardan bahsetmek istiyorum. Zaten az önce belirttiğim gibi çok fazla yenilik yok ama 55’inci maddede bir düzenleme var. Sayın Komisyon Başkanımızın özel bir önergesi olmuştu 55’inci maddeyle ilgili bildiğim kadarıyla. Bu destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların hesaplanmasıyla ilgili bir yenilik var. Bu yeni bir düzenleme. Yani onun ikinci fıkrasında, bu zararlarla ilgili, bu zararlar idarenin eyleminden ve işlemlerinden kaynaklanıyorsa aynı hükme tabi olduğuna dair bir yenilik var.

Yine, kamuoyunda bir ara bu, Komisyonda görüşülürken Borçlar Kanunu, tartışılmıştı değerli arkadaşlar. 56’ncı maddenin ikinci fıkrası var. Orada, haksız eylem ya da sözleşmeye aykırılık nedeniyle ölüm ya da ağır bedensel zararlar meydana geldiğinde “zarar görenin ya da ölenin yakınları” kavramı yeni yasada girdi. Hatta bu tartışıldı, işte dinî nikâhlı eş veya başka yakınlar da bu tazminatlardan yararlanacak mı? Mevcut Kanun’da çünkü böyle bir hüküm yok, sadece ölüm üzerine ailesi bu zararlardan dolayı tazminat talep edebiliyordu ama değişiklik olarak bir de bu var. Yargıtay gerçi “yakınları” kavramı içerisine çok uzun yıllardan bu yana içtihatlarında dinî nikâhlı eşi zaten yakınları kapsamında tazminata hak görüyordu, kararları vardı Yargıtayın. Bu yenilik var.

Bir de, 60’ıncı maddede gelen yeni bir hüküm var. O da, sorumluluk sebeplerinin yarışmasıyla ilgili olarak. Hâkim burada hangi neden tazminata daha çok imkân veriyorsa onu dikkate alacak. Bunun dışındaki tüm maddelere bakıldığında değerli arkadaşlar, şöyle ibareler göreceksiniz: Maddede yapılan sadeleştirme ve düzeltmeler dışında mevcut Borçlar Kanunu’na göre bir değişiklik olmadığını belirten beyanlar göreceksiniz. Dolayısıyla bu konuda tabii benim sizlerle çok fazla paylaşabileceğim, bu bölümle ilgili olarak çok fazla paylaşabileceğim şey yok. Ama Sayın eski Adalet Bakanımız burada. Onun burada olması da gerçekten iyi oldu diye düşünüyorum. Çünkü yine hukukun içerisinden, Adalet Bakanlarımızın kendisinin de belki bilgisi dâhilinde olabilecek konular var. Bunlardan bir tanesini bu vesileyle yine Meclisimizin ve kamuoyumuzun gündemine getirmek istiyorum değerli arkadaşlar.

Şimdi, özellikle AKP döneminde biz maalesef bu telefon dinlemeleri, iletişim tespitleri ve bunların basında, medyada yer almasını çok fazla gördük. Daha çok da belli medyada. “Yandaş medya” diyoruz, aslında kızıyorlar. Burada biraz sonra ben de bir telefon iletişim tespit tutanağını sizlerle paylaşacağım. Aslında “Yandaş medya” demenin de “Yandaş medya” söyleminin de ne kadar az olduğunu, az geldiğini, daha farklı bir terimi kullanmamız gerektiğini göreceksiniz. Onunla ilgili benim de bir önerim var, bilmiyorum milletvekili arkadaşlarımız paylaşır mı, onu da sizlerle paylaşmak isterim.

Değerli arkadaşlar, bir mahkeme kararına istinaden bir telefon dinleme tespit tutanağı var benim elimde. Önemli. Niye önemli? Çünkü orayla ilgili olarak basında, medyada takip ederseniz göreceksiniz, yine o dönemki Adalet Bakanımız o soruşturmayı yapan savcı hakkında Teftiş Kuruluna talimat vererek onunla ilgili olarak işlemler yapmıştı. Artı telefonları dinleniyordu o savcının. O kişinin yapmış olduğu soruşturma onun yetki alanından alınarak başka bir ile aktarıldı. Bunlar basında var. Bunlar zaten yer aldığı için gizli şeyler değil. Ama burada bu konuşmayı yapan kişiler çok önemli, aktörler çok önemli. Yani bu kişilerin bu konuşması da maalesef basında, yandaş medyada da hiç yer almadı.

Aktörlerin birisi Sayın Ahmet Albayrak, Yeni Şafak gazetesinin imtiyaz sahibi, hatta dün basında kendisiyle ilgili yine bir haber vardı, farklı bir olay, bununla alakalı değil. Bir diğeri de bir ilimizin valisi, Bitlis Valisi Sayın Nurettin Yılmaz.

Değerli arkadaşlar, Erzincan Sulh Ceza Mahkemesinin 12 Ocak 2009 tarihli ve 2009/28 sayılı, iletişim tespit dinlenmesi sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması kararının uygulanması sonucunda Erzincan Cumhuriyet Savcılığı bir soruşturma yapıyor. O soruşturma kapsamında belli kişilerin telefonları dinlenmek üzere mahkeme karar vermiş. Bu kişilerden bir tanesi Sayın Ahmet Albayrak. Onun da telefonu dinleniyor o tarihte. Kendisinin, tabii bu telefon Albil Bilgi İşlem Seyahat Limitet Şirketi üzerine kayıtlı, Ahmet Albayrak adlı kişinin kullandığı 533 271 -ve son dört rakamı var-  numaralı telefon ile 12 Ocak 2009 ve 12 Nisan 2009 tarihleri arası üç aylık süre içerisinde yapılacak olan telefonların dinlenmesiyle ilgili olarak karar alınmış ve bu telefon konuşması tespit edilmiş ve suç unsuru içerdiği için de tutanak altına alınmış. Diğer telefon Bitlis Valiliğinin zimmetli telefonu.

Değerli arkadaşlar, şimdi ben konuşmayı sizlerle paylaşmak istiyorum sonra zamanımız kalırsa birazcık da yorumlamak isterim. Konuşmanın yapıldığı tarih 29 Mart 2009, yerel seçimlerin yapıldığı günün akşamı saat 19.00 sıraları yani seçimler bitmiş, oylar sayılıyor, sonuçlar belli olmak üzere, olmuş da birçok yerde. O saatlerde bir konuşma yapılıyor. Ahmet Albayrak Sayın Vali Nurettin Yılmaz’ı arıyor. Nurettin Yılmaz “Efendim.” diye cevap veriyor. Ahmet Albayrak “Sayın Valim, selamünaleyküm.” diyor. Nurettin Yılmaz “Aleykümselam.” Ahmet Albayrak “Nasılsınız?” diye soruyor. Nurettin Yılmaz “Çok şükür, iyiyim.” diyor. Bir hal hatır tabii ki konuşmanın başında, hepimiz de yapıyoruz, onlar da yapıyorlar. Birbirlerini tanıyorlar ama “Sen kimsin?” falan diye sorulmuyor yani sesten veya numaradan birbirlerini tanıyorlar. Nurettin Yılmaz “Sağ ol, teşekkür ederim.” diyor. Ahmet Albayrak soruyor: “Ne oldu Bitlis’teki son durum?” Tabii seçimlerin gecesi olduğunu hatırlatayım tekrar. Sayın Vali Nurettin Yılmaz diyor ki:  “Merkezi alıyorlar da bu Tatvan’ı sol parti alıyor, DTP alıyor, orada Saadet mahvetti ortalığı.” Saadet Partisi Tatvan’da bayağı sıkıntı yaratmış AKP’ye.

Ahmet Albayrak diyor ki: “Öyle mi?” Sayın Vali Nurettin Yılmaz diyor ki: “500 oy fark var AKP ile DTP arasında.” Ahmet Albayrak “Ha.” diye yanıt veriyor. Nurettin Yılmaz “Saadet 5 bine yakın oy aldı.” Tatvan’dan bahsediyor. Ahmet Albayrak soruyor: “Peki, Bitlis’te ne kadar ilerdeyiz?” diyor. Sayın Valinin yanıtı: “Bitlis’te iyiyiz şu an. Bana göre bir sorun çıkmaz, bana öyle geliyor.” Ahmet Albayrak “Öyle mi?” diyor. Nurettin Yılmaz diyor ki, Sayın Vali: “Ha ha, yüzde 45’i, yüzde 33 gibi bir şey. Burada Saadet fazla oy alamadı. Tatvan’a önem veriyorduk, orası gidiyor.” diyor Sayın Vali. Ahmet Albayrak “Neyse, sağlık olsun.” diyor. Sayın Vali Bitlis’i bırakmış Trabzon’u da merak ediyor, diyor ki: “Trabzon iyi herhâlde?” Ahmet Albayrak “Trabzon’u aldık, orası tamamdır inşallah.” diyor.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Vali rahatlamıştır.

TURGUT DİBEK (Devamla) - Nurettin Yılmaz “İnşallah, hayırlısı olsun.” diyor. Ahmet Albayrak “Sağ ol, peki, görüşürüz. İyi akşamlar.” diyor.

Değerli arkadaşlar, tabii bu telefon konuşması, dediğim gibi, suç unsuru taşıdığı gerekçesiyle dinleyenler tarafından tutanak altına alınmış.

Şimdi, nasıl yorumlayabiliriz diye düşünüyorum. Bir tarafta bir medya sahibi var, imtiyaz sahibi var. “Yandaş basın” dediğimiz zaman sıkıntı çıkıyor, ben “Damat basın” diyelim diyorum bundan sonra. “Yandaş” demeyelim “Damat bey” de diyelim daha doğrusu, o şekilde yeni bir terim kullanabiliriz diye düşünüyorum. O, işi gücü bırakmış valileri arıyor geceleyin. Kimin adına? Çok merak etmiş herhâlde ama kendisi açıkça bir AKP, belki milletvekili, belki başkanı, belki işte yöneticisi gibi -çünkü valileri direkt arayabildiğine göre- soruyor. Neyse, o sorabilir ama Sayın Valinin yanıtlarına baktığımızda, arkadaşlar, “Bitlis’te iyiyiz şu an.” diyor, “Bana göre bir sorun çıkmaz.” diyor, “Tatvan’a çok ağırlık veriyorduk ama orası gidiyor.” diyor. Orayı DTP almış herhâlde. DTP’li arkadaşlarımız da burada.

Şimdi ben şunu merak ediyorum, öncelikle şunu sorayım… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Yok, Saadet Partisi çok oy almış. Onu da o arada… Tabii, Saadet Partili arkadaşlarımız da demek ki orada sıkıntı yaşamışlar.

 Ağırlığı nasıl verdi Sayın Vali, ben onu merak ediyorum, bir de onu sormak istiyorum. Yani bu Tatvan’a ağırlık verme nasıl oldu? Ne  yaptılar da bu ağırlıkla… Sayın Vali, Türkiye Cumhuriyeti devletinin valisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Partinin valisi ya. Devletin valisi olur mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Beyaz eşya…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Partinin valisi…

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun efendim.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti’nin valisi olması gerekirken -sözlerim yarım kaldı- AKP’nin valisi olduğu sabit.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Milletvekilleriyle kol kola…

TURGUT DİBEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burada sık sık şu söyleniyor…

OKTAY VURAL (İzmir) – Seçime müdahale, fesat…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Her şeyde fesat…

TURGUT DİBEK (Devamla) – “Demokrasi, millî irade, halkın kararı, saygı duyacaksınız.” Arkadaşlarımız bunları bize söylüyorlar burada, Sayın Başbakan da söylüyor, sizler de söylüyorsunuz. Millî irade böyle mi tecelli edecek?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Mili çıkmış…

TURGUT DİBEK (Devamla) – Yani bu valiler… Ben merak ediyorum, Sayın Albayrak kaç tane valiyi aradı o akşam? Kaç tane validen bu konuda görüş aldı tek tek, onu da merak ediyorum. Ama, suç unsuru taşıyan kısım tabii ki daha çok Valinin beyanları, devlet görevlisinin bu şekilde konuşması doğru değildir.

Bu tutanak resmî bir tutanak, mahkeme kararıyla tespit edilmiş.

Tabii şunu da merak ediyorum, hâlâ kendisi Bitlis’in Valisi Nurettin Yılmaz, İçişleri Bakanlığının bu konuda herhangi bir bilgisi yok mu? Mutlaka vardır, olmaması mümkün değil.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bizzat dahli var.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Niye… İçişleri Bakanlığı bu Vali hakkında herhangi bir işlem yaptı mı yapmadı mı? Bunu da buradan soruyorum milletin kürsüsünden.

Değerli arkadaşlar, aslında söylenecek o kadar daha çok şey var ama süre bitti. Belki biraz sonra tekrar söz alma imkânım olursa, onları da sizlerle paylaşmak istiyorum ama gerçek Türkiye bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) – Yani, burada konuşulanların -sözlerimi bitiriyorum, teşekkür ederim Sayın Başkanım - özellikle iktidar partisi sözcülerinin söylediklerinin gerçekle hiçbir alakası yok değerli arkadaşlar. Siz iktidar gücünü, fütursuzca ama, her yerde elinizdeki tüm imkânları kullanarak, özellikle seçimlerde kullandınız. Bunun bir benzeri aslında benim ilimde de oldu. Yani ben bazen şöyle diyorum, burada dokunulmazlık dosyaları görüşülürken konuşuldu, AKBİL dosyası… Benim ilimin seçim sırasındaki valisi şu an Aydın Valisi -Hüseyin Avni Coş Valimiz- Kırklareli’nde yerel seçimler sırasında bizim neler yaşadığımızı ben biliyorum. Yargıda olan olaylar var. Birçok vali hemen hemen aynı davranışı gösterdi.

Sizlerden şunu rica ediyorum: Yani bu konuşmalarınızla Türkiye’de olup bitenleri karşılaştırdığınızda artık vatandaşlarımız bu söylenenlere inanmıyor. Kırklareli’nde, şunu tüm samimiyetimle söyleyeyim, Valinin o fütursuzca -şu an Aydın’da Vali Bey- o beyanları ve yaptıklarıyla bu devlet olanaklarını o kadar yoğun kullandı ki. Ben kamu personelinin bizim adayımıza oy verdiğini adım gibi biliyorum. Hepsi bize oy verdiler ve açık ara seçimi aldık. Maalesef böyle bir olay var. Sayın Başbakan Vali Bey hakkında da, aslında İçişleri Bakanımız bizim Valimiz hakkında da birçok işlemi biliyor ama kendisini Aydın’a gönderdi. Zannediyorum, Cumhuriyet Halk Partili veya sahil şeridindeki illere böyle bir ceza kesiyor. Sayın Vali de, bizim Valimiz de AKBİL dosyasında “Sayın Başbakan hakkında soruşturma yapılmasına gerek yoktur.” kararını veren müfettişti. Daha sonra Bingöl, Aksaray –Aksaray milletvekili arkadaşlarımız var- Kırklareli, şu anda Aydın… Lütfen bunları takip edin.

BAŞKAN – Sayın Dibek, efendim, süreniz bir dakikanın sonunda, ikinci dakikaya yaklaştı, lütfen efendim bitirin.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, sözlerimi bitiriyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de demokrasi tabii ki olsun, hukuk üstünlüğü tabii ki olsun, hepimiz istiyoruz ama lafta olmasın değerli arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, üzerinde konuşacağım bölüm, tasarının 31 ve 60’ıncı maddelerinden oluşan kısmına ilişkindir. Maddeler üzerinde değerlendirmeler yapacağım gibi genel değerlendirmeler de yapmaya çalışacağım. Öncelikle belirtmeliyim ki tasarının geneli üzerinde yapılan konuşmalar ve özellikle Sayın Faruk Bal’ın isabetle ifade ettiği üzere yürürlükteki yasada gerekli tadilatları yapmak yerine tümden yürürlükten kaldırılarak seksen üç yıllık oluşmuş birikimi sıfırlamak doğru değildir.

Yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu 1926 yılında yasalaşmış, bugüne kadar da eksiklerine rağmen başarıyla uygulanmıştır. Daha önce görüşülen kapsamlı temel kanunlar için de ifade ettiğimiz üzere, oluşmuş borçlar hukuku birikimini, içtihat birikimini, doktriner birikimi işe yaramaz hâle getirmek, tarihî bir binayı aslına uygun restore etmek yerine komple yıkıp yeni bina yapmak anlamına gelmektedir ki bu isabetli olmadığı gibi işlevsel de değildir. Bu kanun tasarısı geçecekse de mevcut Yasa’nın numarası ve tarihi mutlaka muhafaza edilmelidir. Bu anlamda kanun tasarısı genel sistematiği çok bozmasa da madde numaralarının değiştirilmesi uygulayıcılar, hukuk eğitimi alanlar ve verenler, kanundan etkilenecek olanlar bakımından ciddi sakıncalar doğuracağı gibi, bugüne kadar bu kanunla ilgili basılmış bütün eserleri de değersiz hâle getirecektir. Madde numaralarının değiştirilmesinin sakıncaları Türk Ceza Kanunu ve Türk Medeni Kanunu tecrübelerinde yaşanmıştır. Bu durum yargılama süresinin uzamasına, zaman bakımından uygulamada önemli sorunlar yaşanmasına neden olmaktadır. Burada amaç bütün büyük temel kanunlarda yapıldığı gibi cumhuriyetin kuruluş hatıralarını incitmek değilse, geleneklerine bağlı ve saygılı her meclis gibi bu yüce Meclis de madde numaralarının sayı ve tarih numarasının muhafazasını başarmalıdır. Bunun dünyada başarılı örnekleri bulunmaktadır. Farklı yöntemlerle sistematik korunabilmektedir. Kaldı ki maddeler ve gerekçeler incelendiğinde önemli değişikliklerin yüzde 10’lara bile tekabül etmediği görülecektir. Örneğin, benim üzerinde konuştuğum 30 maddenin 21’inde sadece doğruluğu tartışılır dil sadeleştirmesi yapıldığı, kalan maddelerde ise kısmi değişiklik yapıldığı yukarıda belirttiğimiz görüşleri teyit etmektedir. İktidar partisinin tercih ettiği bu yöntem nedeniyle, mutlaka yapılması gerekli değişikliklerin de yapılamayarak geciktiği, bu durumun ülkemiz ve insanımız aleyhine olduğunu da hatırlatmak isterim.

Sayın milletvekilleri, genel gerekçede belirtildiği üzere tasarı sekiz yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Özellikle Bilim Kurulunun önemli emekleri bulunmaktadır. Tasarıya bilim çevrelerinden tenkit ve katkılar da yansımıştır. Tasarının son şeklinin belirlenmesinde Bakanlık bürokrasisi, Sayın Komisyon Başkanı ve üyelerinin emek ve katkılarını da unutmamak gerekir.

Üzerinde konuştuğum bölüm içerisinde önem arz eden değişiklikler 55 ve 60’ıncı maddelerde yapılmıştır. Mevcut Kanun’da 47’nci maddede manevi tazminat sadece cismani zarara düçar olan kimseye verilebilecekken bu maddenin tasarıda karşılığı olan 55’inci maddede ağır bedensel zarar doğması hâlinde zarar görenin yakınlarına da tazminat verilebilecek şekilde kapsam genişletilmiştir.

Mevcut Kanun’un 47’nci maddesinde manevi tazminat bakımdan sadece ölenin ailesi hak sahibi olabiliyorken yeni düzenlemede “yakınları” tabiri kullanılarak zarara uğrayan ya da ölen kişiyle düzenli ve yoğun bir ilişkinin varlığı hâlinde tazminata hak kazanılacağı benimsenmiştir. Bu düzenleme magazinel boyutuyla eleştirilse de önemli bir eksiklik giderilmiş, kapsam çağdaş yaklaşımlara göre genişletilmiş olmaktadır.

Tasarının mevcut Kanun’daki 49’uncu maddeye karşılık gelen 57’nci maddesinde ise kısmi değişiklik öngörülmektedir. Bilim çevrelerinde madde başlığındaki “zedelenme” tabirinin Medeni Kanun’a uyumlu olmadığı, bunun yerine “ihlal” ya da “saldırı” tabirlerinin daha yerleşik olduğu belirtilmektedir. Bu maddede mevcut Kanun’da yer alan tazminat miktarının tayininde tarafların sıfatı, makamı, sosyal ve ekonomik durumlarının dikkate alınacağı, madde metninden, eşitlik ilkesine aykırılık görülmesi, bu hususların belirtilmesinin gereksizliği gerekçeleriyle çıkartılmıştır. Ancak 55’inci maddede belirtilen ölüm ya da ağır bedensel zarar hâllerinde yakınların da manevi tazminat talep edebilme olanağı bu madde için düşünülmemiştir. Oysa uygulamada bir kişinin kişilik haklarının ihlal edilmesinden yakınları ve özellikle aile bireylerinin en az zarar gören kadar etkilendiği görülmektedir. 55’inci maddede yapılan reform bu maddede de yapılırsa daha anlamlı olacaktır.

Tasarının 60’ıncı maddesinde önemli bir değişiklik öngörülmektedir. Düzenlemeyle öncelikle ikili teselsül sistemi terk edilerek bir bütün olarak aynı hükümlere tabi tutulmuştur. Ancak maddedeki esas önemli değişiklik ikinci fıkrada öngörülen müteselsil sorumluların yükümlü tutulacakları miktar bakımından getirilen yeniliktir. İlk bakışta zarar görenlerin aleyhineymiş gibi algılansa da uygulamada kendi uhdesindeki tazminattan ödemekle kurtulmak isteyen ancak tazminatın tamamını ödemeden teselsül sorumluluktan kurtulunulamadığı için bunu yapamayan borçlular olduğundan çoğu kez alacaklılar da mevcut durumdan zarar görmekteydi. Bu maddeyle hem borçlular hem alacaklılar tarafından gerekli önemli bir değişiklik yapılmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; maddeler üzerinde daha fazla teknik ayrıntıya girmeyi Genel Kurul çalışma mantığıyla çok bağdaştırmıyorum. Borçlar Kanunu, modern bir ülkede ihtiyaç duyulan kişi  hürriyetini, sözleşme hürriyetini, hukuki işlem ve eylemlerde hak ve borçları düzenleyen önemli bir temel kanundur. Ancak çağdaş dünyayla benzer kanunlar yapmak, hatta dünyadaki en iyi kanunu yazıp kanunlaştırmak fiilen içselleştirilmediği sürece, devletinizi modern yapmayacağı gibi, milletinizi de mutlu kılmaya yetmemektedir.

Eğer sizin ülkenizde taksitle satışa ilişkin ne kadar ayrıntılı düzenleme yaparsanız yapın, yaşlı ya da cahil insanlar “Çekilişten hediye çıktı.” gibi kandırmacalarla değersiz bir mal karşılığı senet imzalatılıp iade hakkını kullanmak istediğinde ulaşılamayan bir telefon, olmayan bir adres ile karşılaşıyorsa kanununuz bir işe yaramıyor demektir.

Sizin ülkenizde temsil kurumu ne kadar güzel düzenlenirse düzenlensin, boğaz tokluğuna, muhtaç insanlara şirketler kurduruluyor, çekler imzalatılıyor, insanlar dolandırılıyorken, bunları yaptıranlar çarptığı paraların keyfini sürerken, alacaklı giden malına yanarken, mahkemelerle, vergi dairesiyle ceza tehdidiyle uğraşan kullanılan garibanın çığlığı duyulmuyorsa sizin hukukunuz çare üretmiyor demektir.

Siz “ifa” , “itfa”yı ne kadar güzel yazarsanız yazın, ülkenizde ödeme aracı olan çek vade aracına dönüşmüşse ve sayısız insan alacağını alamazken sayısız insan da cezaevinde bulunuyor ve hukukunuz dolandırıcı ile iyi niyetli borçlular arasında ayrım koyamıyorsa modern devlet olamamışsınız demektir.

Siz istediğiniz kadar başarılı ödünç sözleşmesi belirleyin, eğer sizin ülkenizde yoksul köylü ancak tefeci tüccardan açık senet karşılığı avans alabiliyor ve hayatı boyu ödese de senedini alamıyor, borcu bir türlü bitmiyorsa, sizin ülkenizde ekmeğe muhtaç işçi daha işe girdiği gün atıldığında üzerinde “Bütün haklarımı aldım, işvereni ibra ederim.” yazacak boş bir kâğıda imza atmak zorunda kalıyorsa, sizin ülkenizde maaşlar bankadan ödenecek diye kanun çıkarıp asgari ücret kadar bankadan ödeyip üzerinin elden ödenmesine ve dolayısıyla tazminatlarının düşük kalmasına ses çıkarılmıyorsa, siz hizmet akdini çok çağdaş düzenlemiş olabilir, açığa atılan imzanın üzerinde yazılanı muteber kabul ederek belki modern dünya ile uyumlu bir kanun da yapmış olabilirsiniz ancak ülke gerçeklerini görmemiş, ah edenleri duymamış olursunuz.

Eğer ülkenizde bir malın satış fiyatı “Fatura alacak mısınız?” diye sorulup cevabına göre değişiyorsa haksız rekabeti yasaklamanız anlamlı olabilir mi?

Sizin ülkenizde neredeyse bütün işletmeler bir gayriresmî bir resmî defter tutmak durumundaysa, sizin ülkenizde Çalışma Bakanı Meclis kürsüsünden kaçak istihdam oranının yüzde 50 olduğunu belirtiyorsa, nasıl serbest rekabetten, sözleşme hürriyetinden, iradelerin özgür buluşmasından bahsedebilirsiniz?

Sizin ülkenizde belediye şirketleri belediye ihalesine girebiliyor ve birkaç ayarlı firma dışında talepli çıkmıyorsa ve taşeronlaşmaya mecbur bırakılmış bir özel sektörünüz varsa nasıl düzenden bahsedebilirsiniz?

Sizin Başbakanınız bir yayın kuruluşuna boykot emrediyor ve yayın kuruluşları haksız, devasa cezalara muhatap oluyorsa “Özel hukukun anayasasını yapıyoruz.” lafınızın ne anlamı kalır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçın, konuşmanızı tamamlayınız.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Kamu kurumlarında özelleştirilmiş hizmetlerde insanınız hangi firmaya, kimin firmasında çalıştığını dahi bilemiyorsa siz nasıl özgür iradelerle kurulmuş bir sözleşmeden bahsedebilirsiniz?

Sizin ülkenizde kamu görevlisine giyim yardımının nereden alacağı dikte ediliyorsa, promosyon parasını kendi rızası dışında birileri kullanıyorsa, kamu ihalesi verilenlere nereden mal tedarik edeceği dikte ediliyorsa, kimi çalıştıracağı tembihleniyorsa, müteşebbise kime reklam vereceği, kime vermeyeceği referans oluyorsa gelin, sözleşme serbestisinden, özgür iradelerin buluşmasından bahsedin, bakalım inanan bulabilecek misiniz?

Sizin ülkenizde insanlar mecburen böbreklerini satıyor, müşteri bulabiliyorsa ve hastanelerinizde normal bir operasyon kolaylığında bu işlemler yapılabiliyorsa acaba sizin kanununuzdaki satış sözleşmesinin bu dramı neresinde aramak gerekir diye düşünmek bile istemiyorum.

Sayın milletvekilleri, örnekler çoğaltılabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Görünen odur ki ülkemizin eksiği kanun yapmak değil, her alanda adil, dürüst, şeffaf bir yönetim anlayışını sağlamak ve rekabetçi ekonomik ortamın istismarını önlemek iradesini ortaya koymak olmalıdır. Bu konuda devri iktidarınızın iyi sınav vermediği bütün kamuoyunun bilincindedir, bilgisindedir. Dilerim, bu kanun işaret ettiğim konularda da bazı yeniliklerin önünü açar ümidiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Gültan Kışanak, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Birkaç gündür aslında çok yoğun bir tartışma içerisindeyiz. Siyasetin ana konusuyla ilgili bir tartışma içerisindeyiz. Ama ne yazık ki biz, bu tartışmalardan, siyasetin şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da çözüm üretmek değil, çözümsüzlük üretmek üzere yapıldığı kanaatine varıyoruz ve bunu kaygıyla gerçekten izliyoruz.

Siyaset niye yapılır, biz niye milletvekili seçildik, niye siyasi partileri kurduk, niye bu Parlamentoya geldik, niye hükûmet kuruluyor? Bu soruları soruyor muyuz acaba kendimize? Bu Parlamento niye var? Bir insan niye milletvekili olmak ister, niye siyaset yapmak ister? Toplumun sorunlarına çözüm olmak, toplumun sesi olmak, gözü olmak, kulağı olmak, çözüm üretmek üzere. Siyasetin ana konusu budur.

Ne yazık ki yıllardan beri olduğu gibi şimdi yine çözümsüzlük üzerine siyaset tartışmasıyla gündem sürekli meşgul ediliyor. Habur’dan gelişlerle ilgili, birkaç haftadır, gerçekten neye hizmet ettiğini anlayamadığımız bir tartışma minvalidir devam edip gidiyor.

Ben buradan şimdi birkaç soru soracağım ve her siyasetçinin de bunu mutlaka kendisine sorması gerektiğini düşünüyorum:

Bu ülkede toplumsal barışı derinden sarsan, halklarımızı neredeyse bir iç çatışmanın eşiğine getiren, birbirine karşı kışkırtan bir sorunla yüz yüze miyiz, değil miyiz? Önümüzde bu kadar büyük bir sorun var mı, yok mu? Bu soruyu soruyor muyuz kendimize? Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne Kürt yurttaşlarla, bu ülkenin Kürt yurttaşlarıyla devlet ihtilafa düşmüş müdür, düşmemiş midir?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kürt yurttaş yok, yurttaş…

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Ben Kürt’üm, ne diyeceksin? Yok muyum? Buradayım işte. Buradayım ve Kürt’üm, annem de Kürt, babam da Kürt, sülalem de Kürt. Tarihim var, üç bin yıllık tarihim var, “Yoksun” mu diyeceksin bana? (DTP sıralarından alkışlar) Nasıl yokum, ben bu ülkenin yurttaşı değil miyim? Eğer bana “Yurttaş değilsin.” diyorsanız 20 milyon insana o zaman “Siz bu ülkenin yurttaşı değilsiniz.” deyin, o 20 milyon yurttaş da o zaman başının çaresine bakar. Böyle bir yerden de siyaset üretilemez.

Son otuz yılımızı kesintisiz bir savaşla, bir çatışma ortamıyla geçirmedik mi, kesintisiz ama? Bir gün bile silah sesi duymadığımız, bir gün bile tank atışı, top atışı duymadığımız, tepemizden savaş uçaklarının uçmadığı bir günü bile yaşamadık. Bunu hiç hissettiniz mi? Bunun ne demek olduğunu biliyor musunuz? Buna bir çözüm bulmak gerektiğini siyaset kurumu düşünmeyecek mi, tartışmayacak mı? Yoksa “Böyle sürüp gitsin.” mi diyeceğiz? Ne yapmak istiyoruz, biz niye geldik buraya?

Bu ülkenin Genelkurmay Başkanlığının verdiği bilgiler doğrultusunda, bu ülkenin yurttaşı olan 40 bin genç eline silah alıp, devlet güçleriyle çatışmaya girip yaşamını yitirmiştir. Genelkurmayın kaynakları bunu söylüyor. “10 bin de güvenlik kuvvetleri.” diyor, 50 bin.

Otuz yıl içerisinde 50 bin yurttaşını yitirmenin ne demek olduğunu oturup düşünüyor muyuz biz? Bu devam mı etsin? Ölümler devam mı etsin? Bu ülkenin dört bir yanına, doğusuna batısına, Çanakkale’sine Hakkâri’sine cenazeler mi gitsin? Anaların, babaların her gün “Acaba askerden çocuğum sağ mı dönecek?” diye kaygıyla telefon beklediği günler devam mı etsin? Çocuğunun bu ülkedeki çatışma ortamında, çözümsüzlük ortamında kendisini ifade etmek için silaha sarıldığı analar, babalar her gün çocuğunun ölümünü mü beklesin? Bu devam mı etsin? Böyle bir insanlık olabilir mi? Böyle bir siyaset olabilir mi? Gerçekten ürküntüyle, şaşkınlıkla izliyoruz bu tartışmaları.

Peki, gene resmî kaynaklarımızda yok, bu konuda veri tutmuyoruz, nüfus sayımlarında sormuyoruz ama devletin yetkililerinin ağzından…

BAŞKAN – Sayın Kışanak, siyasi fikirlerinize, düşüncelerinize bir şey demiyoruz ama bu konuda, şu anda Borçlar Kanunu’nun ikinci bölümüyle ilgili olarak görüşmeler yapıyoruz. Onların içerisine… (DTP sıralarından gürültüler)

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Sayın Başkan, üç gündür burada ne konuşulduğunu…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Niye ayrımcılık yapıyorsunuz?

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sabahtan beri hiç konuşmadılar, hiçbir milletvekili kanun üzerinde konuşmadı!

BAŞKAN – Yani oraya da derseniz…

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Sayın Başkan, iki gündür burada ne konuşulduğunu biliyoruz.

Arkadaşlar…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sabahtan beri burada Borçlar Kanunu dışında her şey konuşuldu, Ergenekon konuşuldu, Silivri konuşuldu, bize gelince niye çifte standart yapıyorsunuz?

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Yani bu konunun gerçekten niye…

BAŞKAN – Yani İç Tüzük’ün bir hükmünü hatırlatmak garip mi geldi?

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Sayın Başkan…

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Niye bize hatırlatıyorsunuz? Herkese hatırlatın lütfen.

BAŞKAN – Diğerlerine de hatırlattım, Sayın Kışanak’a da hatırlattım.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – En başta Hükûmetin grup başkan vekillerine hatırlatın lütfen yani.

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Kışanak.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Sayın Başkan, biz şu Meclisin normal işlemesi ve toplumumuzun ihtiyaçlarına cevap verecek yasama faaliyetlerinin hayata geçirilmesi için elimizden gelen katkıyı sunmaya çalışıyoruz. Siz de görüyorsunuz ki iki gündür, aslında bu sorunlar nedeniyle esasını konuşamadığımız için biçimi etrafında tartışıp Meclisi çalışamaz hâle getirdik. Dün saat ona kadar biz ne tartıştık bu Genel Kurulda? Bugün ne tartışıyoruz? Bu çok açık ve net.

Görüşmek istemediğimiz, konuşmak istemediğimiz, sürekli minder dışına kaçtığımız bu sorunu önümüze koymadığımız için usul tartışmaları yaratıyoruz, kural yaratıyoruz, bürokrasi yaratıyoruz, ha bire birbirimize başka bir yerden vurmaya çalışıyoruz. Konunun özü bu. Konunun özü, şu ülkede Kürt yurttaşlar devletle ihtilafa düşmüştür, bu konuda sıkıntıları vardır. Sıkıntılarını dile getirmenin demokratik yollarını bulamadıkları için otuz yıldır çatışma hâlindedirler. Bu sorunu konuşamazsak, çözemezsek bu hâlimiz devam edecektir. Bu konunun gerçekten ciddiyetle ele alınması ve dikkatle çözüm üretilmesi gerekiyor.

Bu ülkede devletin yetkililerinin söylediği 13 ile 15 milyon arasında değişen Kürt var. Bu Kürt yurttaşlar ana dillerini kullanamıyorlar, ana dillerini yaşatmak için olanaklara sahip değiller. Bunu talep ediyorlar. Dünyanın üzerinde hiçbir tartışma yapamayacağı en temel hak olan, en evrensel değer olan ana dil talebini bile terörizmle, bölücülükle, vatana ihanet tartışmalarıyla eş değer tutarak çözüm üretmemiz mümkün müdür? Hâlâ ne yazık ki, bu ülkede siyaset bu noktadadır. Bu siyaset bu noktadan çıkmadığı sürece ne sorunlarımızı çözebiliriz ne bu Parlamentoyu çalıştırabiliriz ne de toplumun ihtiyaçlarına yanıt olabilen bir yasama faaliyeti yürütebiliriz.

Bu konuda, gerçekten neden siyaset yapıyoruz, niye milletvekili olduk, niye buraya geldik, bu çatışmalar böyle devam edip giderse biz kendi insanlığımızdan, kendi vicdanımızdan rahatsız olmayacak mıyız? Bu soruları hepimizin kendimize sorması gerekiyor. Bu nedenle, önümüzdeki hafta aslında Hükûmetin bu konudaki çalışmaları Parlamentonun gündemine sunacağını kamuoyundan öğrendik. Sonrasında Danışma Kurulunda da bu konu gündeme geldi. 10 Kasımda bir ön görüşme yapılmasını AKP Grubu önerdi. Orada CHP ve MHP Gruplarının konuya ilişkin hassasiyeti ifade etmeleri üzerine, biz de Demokratik Toplum Partisi olarak bu konunun artık özünü konuşmak istiyoruz. Lütfen bu konuyu biçim tartışmasından, usul tartışmasından çıkartalım. Artık minderin dışına kaçmayalım. Güreşeceksek minderde güreşelim, bu konuyu böyle şuraya buraya savurmaya gerek yok. Madem 10 Kasımla ilgili böyle bir hassasiyet var, bu tarih değiştirilsin diye Demokratik Toplum Partisi olarak biz de önerdik ve hâlâ da bu önerimizde ısrarcıyız. Çünkü, bugün iki gündür burada yaşananlar bize gösteriyor ki, bu minvalde devam ederse, önümüzdeki hafta da burada bu konunun özü konuşulamayacak, biçimi etrafında dolanıp duracağız; usul üzerine, yöntem üzerine, tarz üzerine, günün hassasiyeti üzerine tartışmalar yapacağız. Bunlar, bu sorunu çözümsüz bıraktırma politikalarından birisidir. Açıkçası, acaba AKP Hükûmeti de bu konuda söyleyecek bir şeyi yok da onun için mi bilerek işi buraya sürüyor diye düşünmekten de kendimizi alamıyoruz. Bu konunun özünü tartışmak istiyoruz.

Bu konunun özü, insan haklarıdır, demokrasidir, adalettir, vicdandır; bunları kriter aldığımız zaman çözemeyeceğimiz bir konu da değildir. Bu ülkede Kürt yurttaşlar her fırsatta ama her fırsatta, bu ülkede, bu sınırlar içerisinde, bu bayrak altında, özgür ve eşit yurttaşlar olarak yaşamak istediklerini iradi olarak beyan etmişlerdir. Bizler de defalarca burada bunu beyan ediyoruz. Bu beyanın üzerine, özgürlük ve adalet üzerine, vicdan üzerine, demokrasi üzerine, hukuk üzerine bir yurttaşlık neden inşa edemeyelim, bu sorunu neden çözmeyelim? O zaman, birileri demek ki gerçekten bu sorunun çözümsüz bırakılmasından nemalanıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kışanak, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – O zaman, demek ki birileri bu sorunu çözümsüz bırakarak üzerinden siyasi rant elde ediyorlar. Sık sık, Demokratik Toplum Partisine yönelik bu tür suçlamalar yapılıyor. Demokratik Toplum Partisi çok açık ve net. Biz, bu konuda gerçek bir çözümü tartışmaya, önünde, elinde ürettiği bir projesi, çözüm yaklaşımı olan herkesle konuyu tartışmaya, görüşmeye ve bu sorunu çözüme kavuşturmaya, artık akan kanı dindirmeye, artık analarımıza barışı hediye etmeye hazır olduğumuzu söylüyoruz; bunun zemininin de bu Parlamento olduğunu düşünüyoruz. Umuyoruz ki, önümüzdeki hafta bu Parlamentoda gerçekten de sorunun özü konuşulur, başka bir yerlere, şuraya buraya topu atarak, biz bu sorundan yine kaçarak çözümsüzlük üretmeyiz.

Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu adına Bekir Bozdağ, Yozgat Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde müzakere yaptığımız yasa tasarısı, hukukumuz açısından temel taşı sayılacak tasarılardan bir tanesi. Çok önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Toplumumuzun her kesimini, herkesi yakından ilgilendiren bir tasarı üzerinde müzakere yapıyoruz. Bu tasarının içerisinde, öz itibarıyla, esasında burada grubu bulunan bütün partilerimizin anlaşamadığı konular yok denecek kadar azdır, büyük bir mutabakat vardır. Tartışmalar biraz daha şeklî boyutlar üzerinde kalmaktadır. Ben buradayken hem bundan önceki konuşmalarda yapılan eleştirilere bir cevap vermek hem de bunu değerlendirmek istedim.

Bir defa, bu kanunu baştan yapmak zorunda mıydık? Madde numaralarıyla oynamak zorunda mıydık? Madde numaraları aynen kalsaydı da biz işte ilave yapacaksak örneğin “4/A”, “4/B” deseydik veyahut da başka birtakım yöntemler benimseseydik. Kanunu tümden değiştirmek yerine, yeniden bir sıfır kanun gibi yapmak yerine kanun üzerinde oynamalar, iyileştirmeler yapsaydık. Tabii bu bir temennidir ama uygulama imkânı yok. Zira, kanunun bir yerinde oynadığınız zaman onun bir bütünlük arz etmesi için hem üslubunun hem mantalitesinin hem sistematiğinin hem de dil yapısının birbiriyle uyumlu olması lazım, bir ahengin olması için.

Bizim yürürlükteki Borçlar Kanunu’muza bakıyorsunuz, 544 madde; şu andaki tasarıya bakıyorsunuz, 649 madde; arada 105 madde ilave var. Bunu nasıl yapacağız? O zaman dağıttığınız zaman ne olacak? Mesele kitaplarına dönecek “a, b, c” diye. Bu da doğru bir yasa mantığı, yasalaşma mantığı değildir. Esasında, buradaki zorluk, madde numaraları değiştiği zaman ezberi bozulanlar olabilir, ezberlemiş Borçlar Kanunu’nun falan maddesi, filan maddesi; madde değişince çalışmayı gerektirecek, yeniden bakmayı gerektirecek, yeniden araştırmayı gerektirecek ama araştırılsın, bakılsın. Bir de, böylesi madde numaraları, yasanın tümünden değiştirilmesi biçimde yapılan düzenleme sadece bu da değil, bundan önce de var. Örneğin Türk Medeni Kanunu böyle yapılmış, hem madde numaraları hem de kanun baştan aşağı yenilenmiş. Örneğin, 18 Haziran 1999 tarihli 4389 sayılı Bankalar Kanunu, 27 Ekim 1999 tarihli 4458 sayılı Gümrük Kanunu, Harp Okulları Kanunu vesaire. Bunlar, bizden önceki dönemlerde, bugün tartıştığımız usulle yapılmış, aynı yöntemle yapılmış, bugün yapılan da budur, yeni bir şey değildir, eski köye yeni âdet de getirilmiyor, uygulama devam ediyor.

Bir diğer konu, çok tartışıldı: “Biz, yargının hafızasını yok ediyoruz. Yargıtayın onca içtihadı var, onları çöpe atıyoruz. Yargıtayın icraatlarını reset’liyoruz, sıfırlıyoruz.” Yok öyle bir şey! Yargıtayın hiçbir içtihadı bu düzenleme yapılıyor diye çöpe atılmaz, atılamaz. Neden? Çünkü müessesenin özü, anlamı, tarifi, unsurları değiştirilmiyor. Yani, sözleşmeyle ilgili, sözleşmenin kurulmasıyla ilgili kelimelerde birtakım değişiklikler var, yeni unsur ilaveleri olabilir veya aynen kalabilir ama Yargıtayın bu konudaki içtihatları çöpe atılmaz. Madde numaraları değiştirildiği için, yeniden bir çalışmayı gerektirir, yoksa burada geçen ifadelerden dolayı çöpe atılmaz. Örneğin “Gabin,” olmuş ismi “aşırı yararlanma”. Şimdi ismi değişmiş, müessesenin unsurları aynı. Yargıtayın yetmiş senedir, seksen senedir verdiği içtihatları çöpe mi atacağız. Yok öyle bir şey! Bu içtihatlar gene korunacak, gene yapılacak. Problem ne? Bu içtihatları ezberlemiş, maddeleri ezberlemiş yapının yeni yapıya adapte olması için biraz emeğe, biraz çalışmaya, biraz zamana ihtiyacı var, belki bu bir zahmet alacak. Olsun, biz güzel bir şey yapıyoruz, herkesin birazcık zahmete katlanması lazım.

Bir diğer konu, dille ilgili burada yoğun eleştiriler yapıldı: “Bunun dili ortadan kalkıyor, dil değiştiriliyor.” ve çok da ağır ifadeler kullanıldı, işte “Şöyle hukuken yanlış, böyle hukuken yanlış.” şeyler söylendi. Tabii, bunların hepsine tek tek cevap verme imkânımız olsa siz hepiniz bunları değerlendirme imkânınız olabilirdi ama önergelerde konuşma hakkımız olmadığı için cevap verme imkânımız da yok, ama bir şeyi ifade etmem lazım: Borçlar Kanunu Türk Medeni Kanunu’nun beşinci kitabıdır, âdeta mütemmim cüzüdür. Onunla üslup, sistematik, mantık ve her açıdan bir uyumun sağlanması uygulama kolaylığı açısından gerekli ve zorunludur, bundan biz kaçamayız. Şimdi, Medeni Kanun’a bakıyorum, Medeni Kanun’un içerisinde tam 67 tane temel kavram geçen dönemde yapılmış, 67 tane kavramın karşısına yeni Türkçe kelimeler konmuş, ana, temel kavramlar değiştirilmiş. Örneğin, “ ‘Hata’nın ne hatası var?” deniyor. Doğru, hatası yok ama “hata” 2001’de değiştirilen, 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren Medeni Kanun’la “yanılma”ya çevrilmiş. Örneğin, “hile.” “Hile”nin ne şeyi var? Herkes anlıyor ama “aldatma”ya çevrilmiş. Örneğin, “kanuni mirasçı” ne şeyi var? Bir şey yok ama neye çevrilmiş? “Yasal mirasçı”ya çevrilmiş. Öte yandan bakıyoruz, yine Medeni Kanun’da geçen ifadelere bakıyoruz, “para” kelimesi tam 75 yerde geçmiş, bakıyorsunuz “yanılma” kelimesi 5 yerde, “korkutma” kelimesi 4 yerde, “tevdi” kelimesi 8 yerde… Ben bunları çoğaltabilirim. Bugün Borçlar Kanunu’nda kullanılan ibarelerin tamamı, büyük bir kısmı, tamamına yakını diyelim Medeni Kanun’da da vardır. Orada olmayan belki yeni kelimeler olabilir ama orayla bir uyum sağlanmak istenmiştir. Örneğin, çok eleştirildi, dendi ki: “ ‘derhâl’, kelimesi yerine ‘hemen’ kullanıldı. ‘Hemen’ diye bir şey olur mu? Böyle bir hukuki terim olur mu? Böyle bir mantık olur mu?” Sanki Meclise ilk defa geliyormuş gibi…

Bakın, şimdi, Anayasa’yı açın, şöyle bir bakın, 19’uncu maddenin beşinci fıkrası, 19’uncu maddenin ikinci fıkrası, 83’üncü maddenin ikinci fıkrası, 121’inci maddenin birinci fıkrası. Anayasa kullanıyor bunu, Anayasa’da geçen… Yine, Türk Medeni Kanunu’nun 137, 389, 404, 405, 407, 412, 421, 424 vesaire maddeleri, Siyasi Partiler Kanunu’nun 106’ncı maddesinin birinci fıkrası, bakıyoruz “hemen” orada da kullanılıyor. Demek ki bu hukuki bir terim, hukuki bir tabir, orada da kullanılıyor.

Bir başka örnek vereyim: Borçlar Kanunu’nun 11’inci maddesinde “başlayarak” ifadesi kullanıldı. Şimdi, bunun değiştirilmesi için de önerge verildi: “Bunun yerine ‘itibaren’ kullanalım.” Kullanma yok. Medeni Kanun’a bakıyoruz, Medeni Kanun’da bir tane “itibaren” kelimesi kullanılmış ama onun dışında yasa koyucu Medeni Kanun’un her yerinde “başlayarak” kelimesini kullanmış. Peki, başka yasalarda bu var mı diye tarama yaptığımızda, şu anda yürürlükteki mevzuatımızda tam 74 tane yasada “başlayarak” ifadesi geçiyor. Bu daha fazla da olabilir ama bizim tespit edebildiğimiz. Onun için, dil noktasında da bir sorun yok. Esasında sorun… Bizim gruplar arasında da bir sorunumuz yok. Biz, bu noktada, her siyasi parti grubuyla, hem CHP hem MHP hem de DTP ile bu noktada belli, öz noktasında bir anlayış birliğimiz de var.

Ben buradan bir kez daha söylüyorum: Borçlar Kanunu, temel kanun. Ne varsa esasa dair, müzakere etmeye ve onlar yapılabilir şeylerse kabul etmeye el birliğiyle AK PARTİ olarak biz hazırız. Bu yasanın siyasal rengi yok, bu yasanın ideolojik rengi yok, bu tamamen teknik ve hukuki bir yasadır ve toplumun pek çok sorununa da bütün tüketicilerin, vatandaşların lehine çözüm getiren, onları rahatlatan, onları daha güçlü bir hukuki yapıya kavuşturan düzenlemeleri içeriyor. Eğer biz Borçlar Kanunu’nu değiştirip yürürlüğe koyabilirsek Türk özel hukukunun anayasası sayılacak bu yasayla büyük bir reformun altına da 23’üncü Dönem Meclisi olarak imza atacağız. Bizim itiraz ettiğimiz bir şey yok. Muhalefete de her dediklerini görüşmeye, müzakere etmeye, işin esasına, özüne dair yapılabilecekleri yapmaya hazır olduğumuzu buradan bir kez daha ifade ediyorum. Gelin, beraber bu işi yapalım.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bekir Bey, samimi misiniz? Bekir Bozdağ

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Gelin, katkı varsa, öneri varsa onu müzakere edelim.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Her maddede öneri var.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Çünkü bu yasanın -bir kez daha söylüyorum- siyasal rengi yok, ideolojik yanı yok, tamamen teknik ve hukuki bir yasadır. Hocaların…

Biz Ceza Kanunu’nu görüşürken de yaşadık. CHP ile uzlaşmayla o zaman onu çıkardık. Şimdi, bu, esasında temel yasalardaki kavga, Meclisteki gruplar arasında yaşanmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Samimi miyiz, Sayın Bozdağ, sözlerimizde?

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Temel yasalarda -siyasal rengi olmayan yasalar- bu gibi teknik yasalarda siyasi partiler arasında problem yok. Biz Ceza Kanunu’nda, Ceza Muhakemesi’nde bunları yaşadık ve CHP ile bir anlayış içerisinde, el birliğiyle bunu çıkardık.

Kavga hocalar arasında. Kanunu yapan, komisyonda olan hocalar: “Benim. Bu kanun bizim.” Bir prestij meselesi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kanunu biz yapmıyoruz yani, hocalar yapıyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hoca mı, molla mı?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben hak da veriyorum. Ama birilerinin prestij kavgası ayrı şey, bizim yapacağımız şey ayrı şey. Onun için ben diyorum ki tekrar, bir kez daha, Allah için ve bu millet için, Türkiye’miz için, gelin… Bu yasada ne yapacaksak hep beraber yapmaya hazırız. Bizim bir diretmemiz, bir dayatmamız yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Rapor sizin değil mi?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Madde numaralarının değiştirilmesinin teknik olarak imkânı yok.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz cami hocası mısınız, üniversite hocası mısınız?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Üslup noktasında da müzakere yapılabilir. Söyledik: Esasa dair ne varsa yapalım. Biz de dile itiraz ettik. Ama sonra müzakere edince gördük ki bunu değiştirme imkânı da pek öyle gözükmüyor. Çünkü sistem, Medeni Kanun’la bütünlük içerisinde kurulmuş bir sistemdir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Anlaşacak mıyız, sisteme mi takılacağız?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Değişebilenleri de değiştirmeye hazır olduğumuzu bir kez daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Anlaşacak mıyız, statükoculuk mu yapacağız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bekir Bozdağ, samimi misiniz sözlerinizde? Samimi olmanızı arzu ediyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Uzlaşacak mısınız?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Açığız biz.

BAŞKAN – Şahsı adına Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel.

Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Uzlaşın işte, başkanlar burada. Hadi uzlaşın.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hadi, hemen geçelim arkaya.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Haydi uzlaşın, başkanlar burada. Arkaya geçin, uzlaşın kardeşim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yüksel, süreniz beş dakika.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz “Meclisin kanunu olması gerekir.” diyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hadi geçin, grup başkan vekilleri, uzlaşın.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hatibi dinleyelim.

Sayın Başkanlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ara verin, uzlaşın.

BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika…

Sayın Elitaş… Sayın grup başkan vekilleri…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Uzlaşmak istiyorlar Başkanım, bir uzlaşsınlar.

BAŞKAN – Arkadaşlar, Hatip konuşacak. Lütfen…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Uzlaşmak için arkaya geçecekler.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hayırlı bir iş yapacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Yüksel, buyurun efendim.

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 31 ve 60’ıncı maddeleri arasında düzenlenen hükümlerle ilgili görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz tasarı, Medeni Kanun’umuzun beşinci kitabı ve Türk Ticaret Kanunu’muzun ayrılmaz bir parçası olarak Türk özel hukukunda yapılan reform çalışmalarının en önemli unsurlarından birisidir. 

Borç ilişkileri üzerinde temellendirilmiş ekonomik hayat günün şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir borçlar kanunuyla âdeta kangren olur. Son elli yıl içinde dünyada ve ülkemizde borçlar kanununun uygulamasını etkileyecek oldukça önemli olaylar cereyan etmiştir. Toplumsal, sınai, ekonomik ve teknolojik gelişmeler hız kazanmış, küreselleşmenin getirdiği değişimler bütün borç ilişkilerini, sorumluluk hukukunu ve ekonomik hayatı etkilemiş, ülkemizin Avrupa Birliğine tam üyeliği süreciyle beraber Avrupa ülkelerinde kabul edilen çağdaş kanunlara uyum mecburiyeti ortaya çıkmış, tüm bu gelişmeler sonucu da uluslararası standartlara uygun, çağdaş ve etkili bir borçlar kanununu yürürlüğe sokmak zorunluluk hâline gelmiştir.

Borçlar hukukundaki küreselleşme eğilimleri ve Avrupa’da bu konuda yeknesak kuralların oluşturulması iş, bilim camiası ve sivil toplum kuruluşları tarafından vurgulanarak  ortaya konmaktadır. Yeni Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nda, bu anlayışa uygun olarak, Türkiye'nin de üyesi bulunduğu UNIDROIT ve Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulmuş olan UNCITRAL gibi kuruluşların çalışmaları göz önünde bulundurulmuştur. Diğer yandan, AB direktifleri ve uluslararası belgeleri çeviri suretiyle aynen almak yerine, Türkiye’nin ihtiyaçlarına dönük, uygulanabilir düzenlemeler yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borçlar hukuku temelinde mülkiyetle ilgili ilişkilerde adalet kavramı ile uğraştığından günümüz küresel sisteminin önemli yapı taşlarından birisiyle ilgilenmekte.

Bakınız, özellikle borçlar hukukunu ilgilendiren kısmı bakımından adaletin üç temel ilkesi vardır: Mülkiyetin istikrarlı olması, mülkiyetin ancak mutabakat ile transfer edilebilmesi ve verilen sözlerin yerine getirilmesi. Eğer mülkiyet istikrarlı değilse daimi çatışma olur. Eğer mülkiyet mutabakat sonucunda transfer edilmezse ticaret olmaz. Sözler tutulmazsa o zaman da birlik olmaz.

İşte burada adaleti, mülkiyetten yola çıkarak tanımlarken aslında borçlar hukukunun üç temel ilkesine değinmekteyiz: Birincisi, iyi niyetin korunması yani iyi niyet kuralı. İkincisi, sözleşme serbestisi. Üçüncüsü, ahde vefa ilkeleri. Bu üç temel ilkenin yanında hukuki sorumlulukların kişiler tarafından anlaşılabilir olması bir diğer önemli prensiptir.

İşte Borçlar Kanunu Tasarısı bu ikinci bölümde birazdan aktaracağım tüm değişiklik ve unsurlarıyla bu temel prensipleri evrensel standartlara uygun şekilde hayata geçirmektedir. Tasarıda birçok kavram, deyim ve terimler günümüzde yerleşmiş olan ve Türk Medeni Kanunu’nda da yer almış bulunan yeni karşılıklarıyla değiştirilmiştir. Örneğin, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 24’üncü maddesinin kenar başlığında kullanılan “Hata halleri” şeklindeki ibare tasarının 31’inci maddesinde “Yanılma hâlleri” şeklinde değiştirilmiş, “Hile” ibaresi tasarının 36’ncı maddesinde “Aldatma”, “İkrah” ibaresi tasarının 37’nci maddesinde “Korkutma” olarak değiştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borçlar hukukunda temel ilkelerden birisi iradenin geçerliliğidir. Tasarıda irade fesadı hâlleriyle ilgili olarak önemli değişiklikler yapılmıştır. Örneğin, 32’nci maddede “Saikte yanılma” ayrı bir hüküm olarak düzenlenerek hukuki işlemlere güven ve sözleşmeye bağlılık anlamına gelen ahde vefa ilkesi pekiştirilmiştir.

Tasarıda günümüz dünyasında hızla gelişen ticaret hayatının ihtiyaçları doğrultusunda oluşan iletişim araçları göz önünde bulundurulmuştur. 33’ncü maddede sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

Tasarı, temsilcilik müessesiyle ilgili reform niteliğinde düzenlemeler getirmiştir. 40’ıncı maddedeki düzenlemeyle birlikte temsilci ve temsil edilenin tabi oldukları hak ve yükümlülükler ile temsilcinin işlem yaptığı üçüncü kişinin tabi olduğu hak ve yükümlülüklerin belirlenmesini kolaylaştırmıştır.

51’inci maddeyle haksız fiilde tazminatın kapsamı ve ödenme biçimi belirlenirken kusur durumunun esas alınacağı öngörülerek haksız fiil sorumluluğunda kusur unsurunun önemi pekiştirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Bugün, sosyoekonomik gelişmenin sonucu, mağduru güçlü karşısında koruma ilkesi çerçevesinde şekillenmiştir. Tasarı, bu ilkeyi hayata geçiren oldukça önemli düzenlemeler getirmektedir. Örneğin, 55’inci maddeyle, ölüm veya bedensel zarar hâlinde tazminatın belirlenmesinde göz önünde tutulacak ilkeler, tazminatı artırma ve eksiltme hâlleri açıkça düzenlenmiştir. Böylece, zararın belirlenmesinde hâkimin genel ya da hakkaniyet kurallarına dayanan takdir hakkı sınırlandırılmış ve tazminatın belirlenmesinde objektif kriterler öngörülmüştür. Yapılan düzenleme, aynı zamanda yargılamanın kısa sürmesini ve dolayısıyla da mahkemelerin iş yükünü de azaltacaktır. Zira, bizler biliyoruz ki adaletin gecikmesi de adaletsizliktir.

Diğer yandan 56’ncı maddede bedensel bütünlüğün zedelenmesi veya ölüm hâlinde manevi tazminatın ölenin yakınlarına da verilebileceği hükme bağlanmıştır. Değişiklikten önce ölenin ailesine sadece ölüm hâlinde verilen manevi tazminatın, öğreti ve uygulamadaki çağdaş gelişmeler göz önünde bulundurularak bu şekilde genişletilmesi oldukça isabetli olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yüksel, son cümlelerinizi alayım lütfen.

Buyurun.

CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Tasarı, biraz önce örneklerini verdiğim değişikliklerle evrensel hukuk standartlara uyum sağlamasının yanında, açık ve anlaşılır dili, uygulamada etkin yapısı, eksikleri tamamlayıcı niteliğiyle kişiler arası borç ilişkileri ve ticari hayatı en iyi ve uygulanabilir şekilde düzenlemektedir.

Bu bağlamda tasarının oldukça önemli olduğunun altını çiziyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Komisyon adına Komisyon Başkanı Sayın Ahmet İyimaya, buyurun efendim. (Alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Başkanım, emeğinle yaşa.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, yüksek kurulun değerli üyeleri; gerçekten, birinci bölümde tasarıya yönelik olarak önemli eleştiriler, katkılar sağlandı, görüşler ortaya kondu.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hiçbiri dikkate alınmadı ama.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben, bu akış içerisinde iki noktada Komisyon görüşünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir, dil konusu; iki, bu gibi temel kanunlarda yüksek kurulun muhtevaya müdahale kapasitesinin neyle sınırlı olması gerektiği hususu.

Değerli arkadaşlar, 1925 yılında Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu çevirisi için on iki ayrı bölüme ayrıldı ve on iki kişiye verildi. Borçlar Kanunu, söz gelimi şu andaki Borçlar Kanunu’nda sebepsiz zenginleşme dokuz ayrı ibare ile karşılık buldu, sebepsiz iktisap, haksız fiille kazanma gibi. Vekâletsiz iş görme, yine aynı şekilde, yedi farklı karşılığı var.

Bir defa, mevcut Borçlar Kanunu’nun dilini tartışmaya bir saat, iki gün, üç gün yetmez. Ancak, 1925 yılında hukukumuza giren Borçlar Hukuku ve Medeni Kanun’la ilgili temel hukuk sözlüğü noktasında 1944 yılının gerisindeyiz. O zaman, o dönemin büyük hukukçuları, Ömer Nasuhi Bilmen Hoca, işte, Sıddık Sami Onar vesaire, muhteşem bir dil sözlüğü, terimler sözlüğü geliştirdi, biz, onun üzerinde iki yıl çalıştık ama ilave bir sözlük yapamadık. Bugün Türk savunma mesleğinin, Türk hukuk bilim adamlarının ve Türk yargısının bir hukuk sözlüğü inşa etme mecburiyeti var.

Değerli arkadaşlar, biz, Borçlar Kanunu’ndaki dili benimserken tam bir tercihte bulunamadık, zorunluluklar var. Bir defa, hukukta yeni dil… Eski, yerleşmişin atılması doğru değil. Yerine gelenin yerleşmiş olması, kabul edilmiş olması da bazen yetmez. Ama bu temel kanunun ayrılmaz bir parçası Medeni Kanun’unuz varsa, orada da ayrı bir dil benimsemişseniz, bu kanun da onun beşinci kitabı ise farklı bir dil benimseyemezsiniz.

“Cinayet” gibi ağır nitelemelerde bulunuldu. Ben, çok ağır, çok saygı hudutlarını aşan bir belirleme olarak görüyorum ama onu “cinayet” olarak tavsif etmek gerekirse, bu cinayetin 2001, 2002 yılında işlenmiş olduğunu kabul etmek lazım. Yanlış bu nitelemeler. Ha, mecburuz biz bu benimsemeyi.

Ha, bir de şu, arkadaşlar: Biz diyelim ki “hata”nın yerine, “hile”nin yerine, “aldanma”, “aldatma”, “yanılma” koyduk. Sözlükten atmıyoruz, vokabülerden atmıyoruz, o bizim varlığımız. “Hata” da bizim, “yanılma” da bizim, “hile” de bizim, “aldatma” da bizim. Buradaki tercih, Medeni Kanun’da daha önce yapılan bir tercih. Bugün “şart” korunabilirdi, Medeni Kanun’da yüz on yedi yerde “koşul” hâline getirmiştiniz. Ben Başkan olarak bir orta yol bulmak istiyorum. Çünkü şu andaki bu kanun sadece bizim kanunumuz değil. Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu geleceğin hukuku, torunlarımızın hukuku, bunu inşa etmek lazım.

Eğer engel dilse, 1928 modeli vardır İcra ve İflas Kanunu’nun çıkarılması sırasında. Borçlar Kanununun Yürürlük Kanunun’da bir madde, iki madde ekleriz. Bir madde tamamen Medeni Kanun’daki terminoloji, -yüz sayfa olabilir bu- ikinci maddede Borçlar Kanunu’ndaki terminoloji, Uygulama Kanunu’nda ve bunu aynen dönüştürürüz. Parlamentonun birikimi, Türk bilim adamlarının birikimi buna müsait. Birkaç sözcükle, katılmadığımız ibarelerle bu büyük projeyi bloke etmeyelim diye düşünüyorum değerli arkadaşlar.

İki tane örnek…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, “hata” da kasıt olabilir, ama “yanılma” da deneyimsizlik var.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - O da doğru, o da doğru, o da yanlış, o da yanlış, ama bunu düzeltebiliriz. Burada iki tane sözcük. Mesela “kurmak”, “inikat” sözcüğü, “kurmak”, yapmak mı, kurmak mı? Oturdum, bir cumartesi günümü… Türkçenin önemli sözlüklerinden… Bakın, on beş yıl çalıştı Hüseyin Kâzım Kadri, “inikat”ı “kurmak” diyor. Evet, inikat, sözleşme, yapmak mı, kurmak mı? İkisi de yanlış değil. Kurmak diyor. “Salâhî” önemli bir sözlük, meşrutiyet döneminde, “kurmak” diyor. Doktrine bakıyoruz, bakın, Profesör Doktor Fikret Eren, Borçlar Hukuku…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sözleşmeyi yapmaktan önceki safhaya kurmak diyebilirsiniz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Efendim, mümkün. Sözleşmeyle… Bakın, “Sözleşmenin kurulması.” diyor. Bütün doktrin “kurulma” diyor, Yargıtaya baktım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – O mantığıdır aslında.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Efendim, ibare, terim, mantık değil, terim.

Bakın, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 12/5/2004, 262 esas, 282 karar, “Sözleşmenin kurulması.” diyor. 11, 13, 4, tüm kararlar “kurmak” diyor. Bu bir tercihtir. “Yapmak” da denebilir, “kurmak” da denebilir. Sonra, kesin hükümsüzlük, kesin doğru. Butlan, mutlak butlan mı, nispi butlan mı, kısmi butlan mı? Reform tasarısının mutlaka tutarlı bir bilimsel temele oturması lazım. “Butlan”ın bizatihi kendisi sorun. Onun için, bilim getirmiş, geçersizlik nazariyeleriyle ilgili müthiş bir birikimi var Türk hukukunun ve “kesin hükümsüzlük” diye yerleşmiş. Bilimdeki, Yargıtaydaki bu gelişmeyi izlememek ve buradan sarfınazar etmek mümkün mü değerli arkadaşlar? Hasılı, dil noktasında ortak bir noktayı, Uygulama Kanunu’nda iki maddede kurgu yaparak rahat rahat çözebiliriz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, her kanunda yeni dili kullanmalıyız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, hükümsüzlük üst bir kavram. Bakın, gerçekleri siz de söylememeye başladınız. Ah ah Başkanım, siz de gittiniz. Sizi de kaybettik.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Başka bir şey: Değerli arkadaşlar, şimdi, bir temel kanun, arkasında sekiz yıl var, bilim var, bürokrasi var, yargı var, savunma mesleği var, yasama temsilcileri ve sekiz yılda oluşmuş bir eser. Bir maddeye sekiz dakikada işte 3 grup başkan vekili ittifak etti, 4 arkadaş ittifak etti, bu de facto bir durum olur. Temel kanunlar ciddi kanunlardır, inşadır ve bir defa tamamen konsantrasyon meselesidir. Mümkün değil, Genel Kurulda temel kanunlar önergelerle değiştirilmez. Kesinlikle… Sekiz yıl! Sekiz yıllık emeği sekiz dakika…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yanlış bile olsa devam eder o zaman.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bakın, arkadaşlar, 55’inci maddedeki benim gerçekleştirdiğim reform en az üç makale ömrümde, iki tane kitap ve denkleştirme… 55’inci madde Türk hukukunun denkleştirmesini çözüyor. 55’inci maddenin son fıkrasını okumanızı isterim, önemli reformlar var.

Değerli arkadaşlar, ben bugün muhtevaya müdahalenin bir olgunlaştırma değil, kesinlikle bozucu etki doğuran bir yasama tasarrufu olarak… Evet, Genel Kurul gündeme hâkim, Genel Kurul her şeyi yapar ama hukuku yaptım zanneder, üç sene sonra da aynen o bozulmanın uygulamadaki semptomları, yansımaları ortaya çıkınca düzeltmek durumunda kalabiliriz.

Değerli arkadaşlar, ben değerli partilerimizden, değerli grup başkan vekillerimizden, sekiz yılda hasıl olan, Komisyonda hasıl olan konsensüsü Genel Kurulda da yaşatmalarını ve geleceğimizin, torunlarımızın hukukuna obstrüksiyonlar yoluyla, engellemeler yoluyla el atılmamasını diliyorum.

Takdirlerinize arz ediyorum. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ama, Başkanım, hukuk tartışması yapacağız şimdi. Şimdi hukuk tartışması yapacağız Başkanım seninle birazdan.

BAŞKAN – Şahsı adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.

Sayın Yalçın, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ikinci bölüm üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun, önceki konuşmacılar tarafından da ifade edildi, gerçekten ideolojik rengi olmayan, siyasi boyutu olmayan teknik bir kanundur. Bu doğrudur, Komisyonda da önemli aşamalar geçirmiştir. İşin problemi de buradadır. Siz bu kadar siyasetten uzak bir tasarıda bile muhalefetle anlaşmayı beceremiyorsanız, bunu kendi hanenize bir başarısızlık olarak yazmalısınız. Bunun sebebi de zannediyorum bir samimiyet eksikliğidir. Burada konuşmacılarınız, başka birçok konuda yapıldığı üzere, sürekli geçmişten örnekler vererek bu işin kabahatini yine muhalefete çıkarmaya çalışıyor. Bunu genel siyasette de yapıyorsunuz. Bir tartışmalı konuda, ya muhalefetin sözcüleri geçmişte on yıl, yirmi yıl önce ne söylemiş, oradan lehinize bir şey bulmaya çalışıyorsunuz… Bunu başaramıyorsanız bu kez o partiler tarafından dışlanmış, bir şekilde refüze edilmiş insanlardan kendi lehinize görüş alarak muhalefeti gene kendinizce köşeye sıkıştırmaya çalışıyorsunuz. Bu husus doğru değildir.

Sayın Bekir Bozdağ biraz önce buradaki uzlaşamamanın kusurunu hocalara çıkardı. Evet, hocalar bir kanun yaparken önemli çabalar gösteriyorlar, bilimsel faaliyette bulunuyorlar ama neticede bir kanun bir siyasi iradeyle son şeklini alıyor. Komisyonda da bunu defalarca izah ettim, arkadaşlarla, hocalarla da zaman zaman çok ciddi tartışmalar yaşadığımız oldu. Buradaki uzlaşamamanın müsebbibi olarak hocaları görmek, hocaları hedef göstermek doğru değildir. Bu iş siyasi iradeye karşı da bana göre saygısızlık olarak değerlendirilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunda kendi şahsım olarak önemsediğim bir açığa imza meselesi vardı. Bunu Komisyonda da çok gündeme getirdim ama bir çözüm bulamadık. Açığa imza meselesinin kıymetli evraklar hukuku bakımından da önemli tarafları var. Benim için önemi, esprisi şuydu: Temsil ettiğim Ordu ilinde özellikle fındık üreticilerinin hasat öncesi giderlerini karşılamak üzere tüccarlardan avans aldıklarını yaşıyoruz ve bu insanlar tüccarlardan avans alırken de kendileri güçsüz oldukları için mutlaka bir açığa imza attırılır bunlara. Bu genellikle bir emre muharrer senet olarak, bono olarak düzenlenir, ondan sonra bu gariban köylümüz hasat ettiği ürününü getirir, o tüccara verir ama ömrü boyu verse de bu borçtan bir türlü kurtulamaz. Bir gün buna “hayır” demeye kalksa, “Ben artık sana ürünümü vermiyorum.” demeye kalksa, o açığa attığı imza bu şahsın karşısına 50 milyar, 100 milyar gibi yüksek meblağlarla bir haciz ihbarnamesiyle evine gelebilmektedir. Bu tehdidin bir şekilde düzeltilmesi lazım. Bu konuda hocalarla da çok uzun görüşmeler yaptık ama bu kanunda düzeltilse bile kıymetli evraklar hukuku bakımından etki etmeyeceği konuşuldu ve yapamadık. Dilerim -Hükûmet sıralarından çok tecrübeli bir siyasetçi oturuyor- inşallah bu konuyu kıymetli evraklar hukuku bakımından da vatandaşımızın lehine çözmek bir başka düzenlemeyle mümkün olabilir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, yine önemsediğim bir konuyu, bu kanunla direkt ilgili olmasa da sizlerle paylaşmak istiyorum. Önceki konuşmacılar da ifade ettiler.

Değerli arkadaşlarım, bugün bir Çek Kanunu meselesi yaşanıyor. Biliyorsunuz Meclis tatile girmeden önce bir tasarı getirdiniz komisyona ve o tasarıyla birlikte, cezaevinde karşılıksız çek suçundan yatan insanlarda, ailelerinde ve bu suç sebebiyle kaçak durumda olan insanlarda bir beklenti oluşturdunuz. Yani, bu öylesine bir beklenti ki, “Bir şekilde bu mesele çözülecek.” dendi, cezaevindeki insanlar ümitlendirildi, aileler ümitlendirildi. Her gün sizlerin de çek mağduru insanlar tarafından aranma durumunda olduğunuzu biliyorum. Bu konudaki bu beklentinin bir şekilde karşılanması gerekir. Bizim önerimiz, bizim teklifimiz “Efendim bir af çıkarın da…” değildir. Burada çek meselesinin mağduru sadece cezaevinde yatanlar değil mutlaka, bir şekilde mal verip güvenerek çek almış insanların da bir mağduriyetinin olduğunu kabul ediyoruz fakat bu şekilde yürümediği de ortaya çıkmıştır. Bugün bir, bir buçuk milyon çek yaprağının yazıldığını biliyoruz, sadece Yargıtaydaki ilgili dairede yetmiş beş bin dosyanın beklediğini biliyoruz.

Komisyona böyle bir tasarı geldiği için mahkemeler ve Yargıtay ellerindeki dosyanın üzerinde işlem yapmıyorlar, bir lehe değişiklik olursa uygulayabilmek adına.

Şimdi, biz, arkadaşlar, şunu teklif ediyoruz: Çek, bir şeklî suç olmaktan çıkarılabilir mi, bunu tartışmamız lazım. Bugünkü uygulamada çek karşılıksız çıktı mı başka bir araştırmaya gerek olmaksızın hapis cezasını gerektiren bir suç olarak tanımlanıyor. Oysa ödeyememek ya da alacağını tahsil edememek ekonominin içinde öngörülebilir bir risktir. O sebeple, çeki bir şeklî suç olmaktan çıkarıp, bunu bu şahıs kasten mi ödemiyor, bir dolandırıcılık kastıyla mı ödemiyor, daha çeki verirken ödemeyeceğini mi hesap ederek bu çeki vermiş, yoksa ekonominin rutin gidişi içerisindeki tabii riskler sonucu mu ödeyemez hâle gelmiş, bunu ayırt edebilecek, yani dolandırma kastıyla hareket edenlerle ekonominin risklerine maruz kalmış insanları birbirinden ayırabilecek öyle bir yapının ortaya konması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Sayın Başkan, son bir cümle, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Ben özellikle Sayın Bakandan şunu istirham ediyorum: Her gün rahatsız ediliyoruz, insanlar telefonla bize ulaşıyor, fakslarla, mektuplarla. Bu konuda Hükûmet adına bu çek meselesiyle ilgili nedir son kanaat, bu söylenirse, en azından bu beklenti kırılır, insanlar mevcut durumu kabullenir, ona göre pozisyonlarını alırlar ama bugün, her geçen gün artan bir kanayan yaraya dönüşmüştür ve bir an evvel bu konunun bütün yönleriyle düşünülüp konuşulduğu bir yasal düzenleme ihtiyacını ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yalçın, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz, on beş dakika süreyle.

Sayın Genç, siz soru sormaktan vaz mı geçtiniz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Vazgeçtim.

BAŞKAN – Vazgeçtiniz, peki.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Borçlar Yasa Tasarısı’nı görüştüğümüz bu zaman dilimi içerisinde devletin kurumlarının iş yaptırdığı yüklenici ve firmalara borçlarını ödeyemediği, kısmi ödemeler yaptığı ve çok geç ödeme yaparak büyük mağduriyetlere sebep olduğu ifade edilmektedir. Örneğin, hemen yanı başımızda Gölbaşı Örencik’te TOKİ tarafından yaptırılan ve Meclis personelinin de ağırlıklı olarak ikamet etmeye çalıştığı beş bini aşkın konutun teslimi çok geç yapılmıştır. En son 1 Kasım itibarıyla bütün eksikliklerin giderileceği taahhüt edilmesine rağmen ve hak sahiplerinin de önemli bir kısmının taşınmasına mukabil TOKİ’nin belediye ve yüklenicilere borcunu ödemediğinden dolayı yol, su, doğal gaz ve elektrik hizmetleri tamamlanmamış ve kışın bu soğuk günlerinde TOKİ Gölbaşı Örencik’te oturmaya çalışan insanlarımız çamura, soğuğa ve susuzluğa mahkûm edilmiştir. Bu gelişme ve sıkıntılardan haberdar mısınız? Söz konusu insanlarımızın mağduriyetinin giderilmesi için acilen neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, özellikle kırsal kesimlerde elektrik sulama borçlarından dolayı, Ziraat Bankası, tarım kredi borçlarından dolayı, borcunu ödeyememekten, iyi niyetten kaynaklanan ama borcunu ödeyememekten dolayı birçok vatandaşımız icra takibine uğramakta, taahhütlerini yerine getiremediği için de, maalesef, cezaevlerine düşmektedir. Özellikle belirtmek istiyorum, Niğde Cezaevinin kapasitesi 350 kişi olmasına rağmen, maalesef, bu ekonomik suçlardan dolayı kapasitesinin 2 katı kadar mahkûm cezaevlerinde yatmaktadır. Bu konuyla ilgili düşüncelerinizi ve yapacağınız çalışmaları öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yasadaki deyiminizle, öneren konumundaki Sağlık Bakanlığı tüm vatandaşlara domuz gribi aşısı yaptırmaları önerisinde bulunmaktadır. Öneren konumundaki Sağlık Bakanı, domuz gribi aşısıyla ilgili olumsuz görüş bildiren siyasileri ve bilim adamlarını dava edeceğini ifade etmektedir. Sayın Başbakan da aşı hakkında olumsuz açıklama yapmış, önerenin  Sağlık Bakanı da olsa ifade etmiştir. “Sağlık Bakanı Sayın Başbakan hakkında da yasal işlem yapacak mıdır? Yapamıyorsa istifa edecek midir?” diye soracaktım. Ancak Sayın Bakan az önce oturuyordu, şimdi sanıyorum… Geri gelmiş. Bu sorumun cevabını duymak istiyorum Sayın Bakandan.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ünlütepe

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bir Borçlar Yasası’nı görüşüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde borçtan dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılma yasağı vardır. Ayrıca Anayasa’mızın 38’inci maddesinde “Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” denilmektedir. Buna rağmen karşılıksız çek keşide eden pek çok çek mağduru Çek Yasası’na muhalefetten hükümlü olarak cezaevlerinde bulunmaktadır.

Şimdi soruyorum: Ekonominin kötü yönetimi sonucu ticaret erbabının çeklerini ödeyememesinde Hükûmetinizin sorumluluğunu kabul ediyor musunuz? Çek Kanunu’na muhalefet suçundan hükümlü sayısı kaçtır? Bunlardan kaç tanesi cezaevindedir? Ticaret yaptıkları için hapis cezası alarak cezaevlerini dolduran karşılıksız çek mahkûmlarına ve ailelerine…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: Genel itibarıyla baktığımızda Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’nda dil konusunda, madde numaralarında, sistematik ve terminoloji noktasında bir uyumsuzluğun olduğunu düşünmekteyim. Bunu birçok akademisyen ve ilgililer de söylediler. Tasarının görüşmeleri esnasında gerek Komisyon Başkanı gerek AKP grup sözcüleri bu hususta ısrarla doğru yapıldığını ifade ettiler. Bu tasarı kanunlaştıktan sonra bu uyumsuzluklar ortadan kalkmış mı olacaktır? Bu tartışmalar sürüp gitmeyecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) -  Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Balıkesir’de Muammer Birdar esnaftır. Muammer Birdar diyor ki: “Ben esnaf kefalet kooperatiflerinden yüzde 8 faizle borç aldım ancak işlerim iyi gitmedi ve bu borcumu zamanında ödeyemedim, temerrüde düştüm, banka benden yüzde 126 faizle bu parayı almak için icraya verdi. 72’den yüzde 26’ya kadar ve bu yüzde 26 rakamı Ziraat Bankasının uyguladığı bir rakam.

Böylesine zor şartlar altında bulunan esnafa uygulanan bu faizi uygun görüyor musunuz? Bunları düzeltmek adına, bunlara bir çekidüzen vermek adına, bu başıboşluğa engel olmak adına ne gibi bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Orhan...

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, içinde bulunduğumuz günlerde tüm toplum kesimleri büyük bir ekonomik sıkıntı içerisinde ancak esnaflarımız ve özellikle de perakendeci esnaflarımız, bakkallarımız daha da müşkül durumda.

23’üncü Dönemin hemen başında Meclis Genel Kurullarında hipermarketler ve alışveriş merkezleri kanununun getirileceği ifade edilmiş olmasına rağmen, bugüne kadar bu konuda herhangi bir ilerleme olmamıştır. Bakkallarımızı, perakendeci esnafımızı bir miktar müşkülattan kurtarmak için hipermarket kanununu, alışveriş merkezlerini düzenleyen kanunu ne zaman Meclis gündemine getireceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Son olarak Sayın Dibek…

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ederim Başkan.

Sayın Bakanım, sorum Borçlar Kanunu’yla ilgili değil ama az önce ben kürsüde bir dinleme tutanağı okudum, telefon konuşması tutanağı okudum, Erzincan Sulh Ceza Mahkemesinin verdiği bir karara istinaden. Erzincan Cumhuriyet Savcılığı bir cemaat hakkında bir soruşturma başlatmış, o kapsamda birtakım şüpheliler dinlenmiş. Basından öğrendiğimiz kadarıyla daha sonra, o soruşturmayı yapan cumhuriyet başsavcısı hakkında Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu soruşturmayı başlatmış durumda. Ben, sayın savcı hakkında bu soruşturmanın, bu, az önce bahsetmiş olduğum, okumuş olduğum metindeki o cemaatle, soruşturmayla bir ilgisi olup olmadığının ve bu soruşturma sonuçlandı mı, sayın savcı hakkında, çünkü basında bu konuda bir haber yok; sonuçlandıysa sonucu nedir? Onu öğrenmek istiyorum Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, şimdi, evvela bir hususu bir tavzih etmemiz lazım. İç Tüzük’ümüzde soru sormak bir denetim mekanizmasıdır. Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 97’nci maddesindeki şartlara uymak kaydıyla, o kapsamdaki konular olmamak kaydıyla hükûmetten istedikleri konuları öğrenebilmek için soru sorabilirler. Bunlar sözlü olabilir, yazılı olabilir. Biz de bunlara imkân ölçüsünde cevap vermeye çalıştık. Geçmiş rakamlara bakarsak da önemli ölçüde bunları cevaplandırmaya çalışıyoruz. Ancak şimdi konuştuğumuz konuyla ilgili soru sormak farklı bir maksat içindir. Önemli bir konu konuşuluyor, yasa konuşuluyor, soru sormaktan kasıt, ileride yasayı uygulayıcılar bakımından, bu konuyu gündeme getirip yazacaklar, makale yazacaklar bakımından, eğer müphem bir husus varsa o konunun aydınlatılmasına yardımcı olmak bakımından görüşülmekte olan konu ve kanunla sınırlı olmak kaydıyla soru sorulabilir. Başka maksatla gündeme getirilen konular elbette burada konuşulabilir ama görüştüğümüz konu vesilesiyle konuşulacak konular değil.

O nedenle, bazılarını tabiatıyla cevaplama imkânım yok. Mesela TOKİ’yle ilgili olarak benim haberim var, Sayın Tankut sık sık yazılı soru önergesi de veriyor. Dolayısıyla biz bunlara müteaddit defalar cevap da verdik, hatırlıyorum. Burada da cevaplandırmaya çalıştık ama buna rağmen yine eksik bilgi olabilir, verilen cevaplar yeterli olmamış olabilir ama Borçlar Kanunu’yla konunun ilgisi yok. Soruların bir kısmı bununla ilgili.

İkincisi, tabiatıyla cezaevlerinde bir artış var, cezaevlerinde yatan insanda. İşin esasına girilmeden dışarıdan baktığımızda, rakamın yüksekliğine bakıp “Şu şundandır, bundandır.” tarzında topluma yanlış bir bilgi veriliyor. Cezaevlerindeki artışın en temel sebeplerinden birisi, 2005’te, geçen dönem Cumhuriyet Halk  Partisiyle birlikte yaptığımız İnfaz Yasası’ndaki çok önemli bir değişikliktir. Eskiden yüz gün ceza alan kırk gün yatıyordu. Bir de, her bir buçuk senede bir… Çünkü cumhuriyetimizin 86’ncı yılını kutladık. Çıkardığımız af yasasının sayısı kırk sekizdir, belki bu kırk dokuz da olmuş olabilir, bakın. Yani, seksen altı yılda kırk sekiz defa af kanunu çıkarmışsınız. İnfazda da yüz gün ceza alıyorsunuz kırk gün yatıyor. Bunun üzerine de af geldiği zaman en ağır cezayı işlemiş olan bile üç beş sene sonra aramıza dönüveriyor. Hâlbuki, yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak geçen dönem yaptığımız düzenlemeyle artık bundan sonra yüz gün ceza alan kırk gün değil üçte 2’sini yatmış olacaktır. Tekerrür hâlinde durum daha farklıdır. Örgütlü suçlarda ise dörtte 3 yatacaktır.

Şimdi, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren bu yasanın sonuçları görülmeye başlamıştır. Eğer cezalarda caydırıcılık yoksa insanları suç işlemekten nasıl alıkoyacaksınız? Onun için, istenmiştir ki bir taraftan cezada belli bir dengeyi sağlayalım, öbür taraftan da suç işleyen insan, en ağır suçu işlemiş olan insan, adam öldürmüş olan insan, üç sene, beş sene…  “Nasıl olsa üç sene yatarım, arkasından da bir af, gelirim.” deyip cüretkâr olmasın düşüncesiyle böyle bir düzenleme getirilmiştir. Cezaevlerindeki artışın en önemli sebebi budur. Bunu bilgi olarak arz ediyorum, hukuki malumat olarak.

Onun için, artışı tek başına ekonomik sebeplere bağlamak bence doğru değil. Eğer böyle oluverse en gelişmiş ülkelerdeki suç işleme oranı bizden çok daha fazla, her türlü sosyal güvenliği var. İşsiz kalırsa büyük ölçüde tazminat alabiliyor. Sağlık giderleri, eğitim giderleri büyük ölçüde devlet tarafından karşılanıyor ama buna karşılık suç işleme oranı bizden çok daha fazla. Demek ki cezaevlerindeki meseleyi sadece bir ekonomik imkâna ya da imkânsızlığa bağlamak da bence her zaman suç olgusunu anlamakta, kavramakta bize zorluk çıkarır.

Üçüncüsü, Çek Yasası’yla ilgili. Sayın Ünlütepe, biliyoruz ki Adalet Komisyonunda bir düzenleme var toplumun değişik kesimlerinden gelen taleple ilgili olarak, tabii, karşılıksız çıkan her çeki de “Ekonomik sıkıntıya düştü de bundan dolayı ödemedi.” tarzındaki bir kanaate varmak da doğru değil çünkü bu çekin bir de alıcısı var. İçerdekini düşüneceğiz, eğer hakikaten elinde olmayan sebeplerden dolayı içeri düşmüşse ona bir imkân getirelim, onun çıkmasını temin edelim ama öbür tarafta bir kısım konuları, bir kısım durumları, bir kısım gelişmeleri istismar ederek alacaklıyı da dolandırdıysa, bunun ikisinin ayrımını yaparak bir kanun çıkarmak gerekir, bir dengeye oturtmak gerekir; aksi takdirde, çekler, gelişigüzel… Çünkü bir güven meselesidir. Çeke güvenmeyecekse, başka bir şeye güvenmeyecekse bu çok doğru olmaz. Onun için, doğruyla yanlışı belli bir adalet ölçüsü içerisinde denkleştirmek lazım zaten ve biz de bu kanıya vardık ki bir Çek Yasası’nda düzenleme yapalım. Nitekim Adalet Komisyonunda epey görüşüldü, tartışıldı, tartışılıyor. Zannediyorum bu hafta içerisinde veya önümüzdeki hafta Komisyonda bir uzlaşmaya varılırsa, yani bir taraftan içerde yatanların talepleri var, öbür taraftan da “Aman ha, bunları çıkardığınız takdirde biz alacağımızı nasıl alırız?” düşüncesiyle bir öbür taraftan da baskı geliyor. Onların da kendilerine göre haklı tarafları var. Dengeyi sağlamak lazım. Ama Meclisimizin gündemindedir. Ümit ediyoruz ki en kısa sürede bunları sağlamak mümkün, dengeye oturtmak mümkün olacak.

Bir değerli arkadaşımızın sorduğu konu, temel yasalar arasındaki uyum meselesiyle ilgilidir. Zaten Sayın Komisyon Başkanımızın da biraz evvel temas ettiği konuların bir bölümü bununla alakalı. Burada uyum meselesinde şuna dikkat etmemiz lazım: Eğer bir kavramı ya da bir kurumu Ticaret Kanunu farklı tanımlıyor, Borçlar Kanunu farklı tanımlıyor, bir başka yasada farklı tanımlanıyorsa ya da unsurlarında artırma veya eksiltme yapılıyorsa o zaman bundan farklı sonuçlar çıkabilir. Kurumlar aynı kalıyor da dil konusunda demin tartıştığımız, daha işin başlangıcında tartıştığımız sebeplerden dolayı bir kısım hususlar varsa, bunu olabildiğince düzeltmeye çalışıyoruz. Ama ne yapalım ki bu temel yasaların hepsi aynı anda çıkmıyor. Bir suçlama filan olarak da lütfen anlamayın çünkü böyle, bir yere varamayız suçlamakla. Doğruyu… Çünkü teknik bir yasa konuştuğumuz için.

Şimdi, Borçlar Kanunu, Medeni Kanun’un parçası. Eskiden öyle. Şimdi mütemmim cüzü. Şimdi ne diyoruz? 5’inci kısmı. O zaman da ifade etmeye çalıştım: Medeni Kanun’u çıkarırken frakı giydirmişiz, papyonu takmışız. Şimdi diyoruz ki Borçlar Kanunu’na gelince “Altına şalvar giydirelim. Bu buna uymuyor!” Başlangıçta işi doğru tutmak lazımdı. Yani gömleğin ilk düğmesini başlangıçta düzgün ilikleseydik sonrakiler düzgün olurdu. Baştan yanlış iliklemişiz. Şimdi bunu nereye kadar oturtabiliriz, onu yapmaya çalışıyoruz bir imkân bulabilirsek. Bu tenkitlere, bu taleplere ben de katıldığımı, Hükûmet olarak da katıldığımızı ifade ettik. Sayın Başkan bir yöntem söyledi. Bunu tartışabiliriz. Uygulama yasası çıkacak bunun, orada çözebiliriz diyorum. Yani bu tenkitleri yabana atmıyorum. Büyük ölçüde de katılıyoruz ama her işin de bir zamanı var idi. O zamanda bu işler düzeltilemeyince, şimdi geriye döndüğümüzde, o zaman bu işin içerisinden çıkma şansı yok. Kaldı ki temel yasaları burada önergelerle düzeltmeye kalktığımızda tümüyle işin içinden çıkılmaz hâle geliriz, bir hukuki kargaşa çıkar. Medeni Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu tarafa yedi sene geçti, yedi senedir uygulanıyor. Bununla ilgili de içtihatlar oluşturulmaya başlandı.

Bir savcıyla ilgili soruşturma filan konusu, demin söyledim. Bu, soru sorulma kapsamındaki bir konu değildir. Onu lütfederse değerli arkadaşımız yazılı veya sözlü soru olarak söyler. Kaldı ki ben de bilmiyorum, yani işin açıkçası o soruşturma nedir, ne değildir, onu bilmediğim için de buna cevap veremem.

Hipermarket yasası da doğrudan bu konuyla alakalı değil.

Arzım bu kadar Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN – Şimdi, ikinci bölümün maddelerinin oylamasına geçmeden önce bir yoklama…

İkinci bölümde yer alan maddeler varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.

Arkadaşlarımız bu arada yoklama istedi, başlığı okutup sonra…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, maddelerine geçilmesinden önce...

BAŞKAN – Pardon, düzeltiyorum Sayın Vural.

Şimdi, önergeyi okutup önergeyi işleme aldığımız zaman sizin talebinizi yerine getireceğim. Ben de yorgunluktan belki hata yaptım.

Buyurun oturun efendim, oylama sırasında tekrar tespiti yapalım.

31’inci maddenin başlığını okutuyorum:

2. Yanılma hâlleri

a. Açıklamada yanılma

MADDE 31-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar  Kanunu Tasarısının 31. maddesinin “a. Açıklamada yanılma” şeklindeki başlığının “a. Esasta yanılma” şeklinde; ayrıca madde metni içeriğinde yer alan “yanılan” kelimelerinin “yanılmaya düşen” ibaresi ile değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Halil Ünlütepe

Tayfur Süner

 

Mersin

Afyonkarahisar

Antalya

 

Turgut Dibek

R. Kerim Özkan

Atila Emek

 

Kırklareli

Burdur

Antalya

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 31. Maddesinin, madde üst başlığında ve madde metninde geçen yanılma kelimeleri yerine “hata” kelimesinin yazılmasını,

Madde alt başlığının beyanda hata şeklinde değiştirilmesini,

Madde metninde yer alan “yanılan” kelimeleri yerine “hata yapan” kelimesinin yazılmasını,

Maddenin 1. fıkrasının 1. bendinde geçen kurulmasını kelimesi yerine yapmak kelimesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Osman Ertuğrul

Beytullah Asil

Rıdvan Yalçın

 

Aksaray

Eskişehir

Ordu

 

 

Behiç Çelik

 

 

 

Mersin

 

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor  musunuz efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu’nun 31’inci maddesindeki bir düzeltmeyle ilgili olarak söz aldım. Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın soru üzerine verdiği cevapta bazı şeylerden ümitlendim ama bu ümidi sonuna kadar taşımak istediğimi ifade etmek niyetindeyim.

Değerli arkadaşlar, kanun yapılırken sadece hukuk adamları için yapılmaz. Kanun dilini eğer sadece hukuk adamları anlıyorsa o kanun vatandaşın yaşaması için, yaşadığı şartlarda yapılmış bir kanun olmaz. Dolayısıyla kanun dili, kanuna bizzat muhatap olan, savunmacının veya uygulayıcının esas muhatap olduğu değil, yaşayanın muhatap olduğu, anlayacağı lisan içerisinde yapılırsa o kanun yaşanır bir kanun olur. Dolayısıyla kanun yaparken bu açıdan dilin önemi çok büyüktür ama burada, tabii ki, Türkiye’nin ve dünyanın gelişen şartlarında Türk Borçlar Kanunu’nun, Türk Ticaret Kanunu’nun elbette ki uluslararası düzeyde yabancı sermayenin, yabancı iş adamlarının, yabancı üretim gruplarının, tüketim gruplarının geldiği ülkemizde kendi ülkelerindeki kanun metinleriyle de uyumlu olması gerektiğine biz de inanıyoruz. Hele hele işte Avrupa Birliği gibi girmek istediğimiz birtakım uluslararası kuruluşlarla da elbette ki bizim uyum içerisinde olmamız gerekliliği anlayışla karşılanabilir ama eğer, biz, tercümeci bir zihniyet içerisinde, oranın terimlerine uydurulmuş, Türk mantığından uzaklaşmış bir anlayış içerisinde kanun yaparsak ondan sonra vatandaşları ya tercümanların eline ya da sadece savunmacıların eline bırakmış oluruz. O kanun yaşayan bir kanun da olmaz.

“Sözleşme kurmak…”, “Sözleşme yapmak…” Elbette ki “kurmak” da, “yapmak” da dil içerisinde kullanılan tanımlardır. Biz burada kanun mu kuruyoruz, kanun mu yapıyoruz? Biz burada kanun yapıyoruz. Elbette ki, sözleşmenin yapılış aşamasına gelinceye kadar “sözleşme kurulmak” mantığından bahsedilebilir ama sözleşme kurulduktan sonraki yapılan icraat, sözleşme yapmaktır kıymetli arkadaşlar. Düz bir mantık içerisinde kanunun bütün metnini siz “sözleşme kurmak” olarak “yapmak” aşamasında tanımlarsanız dil mantığını, dilin ifadesini zayıflatırsınız. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önergelerde biz bu mantığı düzeltmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, dilin mantığı vardır. Dilin kelime, terim, tanım, ifade zenginliği aynı zamanda o milletin mantığının zenginliğidir. Dolayısıyla bilhassa kanunlarda bu dil zenginliğini kullanarak Türk milletinin mantık zenginliğinin ortaya konulması gerektiği kanaatini taşıyorum. Tabii ki, bunlar… Ülkede AKP İktidarı birçok şeyi fakirleştirdi, vatandaşı da fakirleştirdi, tanımları ve dili de fakirleştiriyor. Bakın, millet ne hâle geldi?

Kıymetli arkadaşlar, burada sizlerle bir şeyi paylaşmak istiyorum: Suç ve suçlu niteliği, profili, elbette ki çağımızda çok değişiyor. İngiliz tarihçi Toynbee Türk yurtlarını gezerken Kafkaslarda Türklerin -çok affedersiniz yüce heyet- bir hayvan pazarındaki alışverişine şahit oluyor ve orada, hayvan pazarındaki alışverişte asalete ve anlayışa bakın ki, bugün bütün uluslarda borçlunun alacağının garantisi olan herhangi bir belge alacaklıda bulunurken, o gün Kafkaslardaki Türk pazarında alacaklının saçından kesilmiş bir parça borçlunun eline veriliyor ve borçlu alacaklının o saçından…(AK PARTİ sıralarından “Ya kelse?” sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – ... alacaklının saçından alacaklıyı tanımak ve borcunun geldiği günü hatırlamak için o saçı sakladığını anlatıyor Toynbee, İngiliz tarihçi. İşte, Türk milleti, yaşadığı ve yaşatıldığı çeşitli fonksiyonel olaylardan dolayı, bugün, hele AKP İktidarında, evlerde aile facialarına varan; Denizli’de, Türkiye’nin en büyük iş adamlarından birisi olan Funika Holdingin patronunu dahi intihar ettiren bir sıkışıklığın içerisine geldi.

Ben, bu önergeyi, bu mantık içerisinde, dilin zengince kullanılması ve vatandaşın anlayabilmesi ve yaşanabilmesi açısından ısrarla bunları veriyoruz. İnşallah bu düzeltmeler Sayın Bakanın soruya verdiği cevap içerisinde, zaman içerisinde tecelli eder.

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 31. maddesinin “a. Açıklamada yanılma” şeklindeki başlığının “a. Esasta yanılma” şeklinde; ayrıca madde metni içeriğinde yer alan “yanılan” kelimelerinin “yanılmaya düşen” ibaresi ile değiştirilmesini teklif ederiz.

                                                                                         Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun efendim.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce ikinci bölüm üzerinde AKP Grubu adına Sayın Bozdağ konuştu. Tabii konuşmasını dinlerken, Sayın Bozdağ sonuna doğru şunları söyledi yani bu kanunla ilgili olarak: “Biz tüm muhalefetin, herkesin birlikte desteğini bekliyoruz, buna hazırız, birlikte çıkaralım. Her türlü katkıyı da sizlerle beraber almaya hazırız.” dedi. Tabii ağzından bal damlıyordu kendisinin, kendisini de göremiyorum burada, bilmiyorum belki buradadır.

Değerli arkadaşlar, aklıma şu geldi: Meclis tam kapanmak üzere haziran ayı sonunda… Biliyorsunuz, yine buna benzer bir yasa Adalet Komisyonundan gelmişti. Yani biz Komisyonda o yasayı görüşürken işte hem Ceza Kanunu’nda hem de Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda belli değişiklikler içeren… Avrupa Birliğinin de talep ettiği bir yasa. İşte, uyuşturucudan ve kara paradan elde edilen kaynaklarla ilgili, onların önlenmesine yönelik birtakım düzenlemelerle ilgili Komisyonumuzdan geçen dokuz maddelik bir yasaydı. Sayın Adalet Bakanı, gündemde olmayan o yasayla ilgili olarak buraya… O gün gündemde başka yasa vardı, onu görüşüyorduk. Geldi ve “Ya bu kanun işte Avrupa Birliği tarafından da talep ediliyor. Sizin de belli bir maddeye itirazınız var, 9’uncu maddeye.” Orada bizler Komisyonda şunu söylemiştik: Tabii ki bu yasa gelsin ama bu, zevahiri kurtarmaya yönelik. Dokunulmazlıkları kaldırmadan, birtakım böyle çok küçük değişikliklerle Türkiye’de yolsuzluğu önlemek, kara parayı aklamak mümkün değil. Yani işin esasına girilecekse orada işin esası dokunulmazlıktı ama buna rağmen o yasada şey vardı değerli arkadaşlar: İşte, bir komisyon kurulması gerekiyordu. Başbakanlık Teftiş Kuruluna aktarılıyordu o yasada. Biz ona itiraz etmiştik. Sayın Bakan geldi, işte “Biz onu kabul ediyoruz. Genelkurmay da talep ediyor. Bakın, sivil kişiler askerî mahkemelerde yargılanınca, işte daha sonra mahkûm olduklarında adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor. Sivillerin askerî yargıda yargılanmasına yönelik olan değişikliği Genelkurmay da talep ediyor. Bununla ilgili de bir önerge var. Hep beraber uzlaşalım muhalefetle.” dedi. Ve biz de, evet, arkadaşlarımız da, arkadaşlarımızın, Sayın Bakanın   -Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanı kendisi- az önce ağzından bal damlayan o arkadaşlarımızın o sözlerine itibar ettik, herkes konuşmasını çekti değerli arkadaşlar. Benim de konuşmam vardı. Bir tek Şükrü Elekdağ tümü üzerinde konuştu. Onun dışında bir uzlaşma, bir mutabakat, bir güven üzerine herkes konuşmasını çekti. Ne oldu sonra? Ne oldu? Yani o İstinye’deki yüksek duvarları olan güvenlikli binada hazırlandığına inandığım bir değişikliği buradaki insanların güvenini kötüye kullanarak, gece yarısı saat birden sonra, Komisyondaki yetkililer de gittikten sonra, iki satırlık bir maddeyi, hiç konuşulmayan, Komisyonda konuşulmamış olan, burada hiç kimsenin konuşmadığı, Sayın Bakanın gelip de “Biz sizlerle beraber bir şeyler yapmak istiyoruz.” AKP’li grup başkan vekili arkadaşlarımızın da “Sizlerle birlikte yapmak istiyoruz.” dedikleri konuyu geçirdiniz. Türkiye ne hâlde, değil mi arkadaşlar? Yani, nasıl güveneceğiz biz size? Nasıl güveneceğiz değerli arkadaşlar? Tamam “Hep beraber yapalım.” diyorsunuz.

Şimdi, şunu da anlamıyorum. Sayın Bozdağ şunu söyledi: “Ya bu Borçlar Kanunu’yla ilgili olarak gruplar arasında çok fazla bir sorun yok.” Yani “Hocalar doktrinde tartışıyorlar.” Değerli arkadaşlar, biz niye o zaman muhalefet şerhi yazdık, verdik oraya? Laf olsun diye mi yazdık? Mutlaka, bizim de, sanıyorum diğer MHP ve DTP gruplarının da buna itirazları var. Öncelikle, arkadaşlar, bunu hatırlatma ihtiyacı duydum. O gün öyle, bugün böyle olmaz. Güveneceksek, her zaman birbirimize güveneceğiz. Sayın Başbakan çıkıp ondan sonra meydanlara “Uyumasaydınız. Siz önce oy verdiniz.” demişti. Hatırlıyor musunuz değerli arkadaşlar? Biz, oy vermedik ona ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı gelip belli konularda bir söz veriyorsa, daha sonra buradaki AKP Grubu kendine güvenmiyorsa, çıkıp açık açık Komisyonda konuşamadığı, Meclis gündemine getiremediği bir şeyi gizli gizli, saklı saklı, daha fazla nitelemek istemiyorum ama öyle, geçirmeye kalkıyorsa biz size nasıl güveneceğiz? Neyinize güveneceğiz değerli arkadaşlarım?

AHMET YENİ (Samsun) – Millet bize güveniyor.

TURGUT DİBEK (Devamla) - Milletin de güvenip güvenmediğini Sayın Yeni, mutlaka önümüzdeki dönem göreceksiniz.

Öncelikle, bu konuyu böyle belirtmek istedim. Az önce, Sayın Bakanıma sordum, doğru, o kendisine göre haklıdır ama ben kendi düşüncelerimi o zaman açıklamak ihtiyacı duyuyorum. Az önce, burada bir telefon konuşma metni okudum, Sayın Ahmet Albayrak’la Bitlis Valisi arasında geçen bir konuşma metni. O niye kayda alınmıştı? Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı bir soruşturma. Soruşturma İsmailağa cemaatiyle ilgili bir soruşturma.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Devamla) - Çok sayıda kişi hakkında soruşturma kapsamında telefonların dinlenmesi yönünde mahkeme kararıyla yapılan bir dinlemeydi, suç unsuru taşıyor. Sayın Valinin beyanları daha çok suç unsuru taşıyor ama tabii Sayın Albayrak’ın beyanları da önemli. Yani, Albayrak bir medya patronu diyebiliriz çünkü imtiyaz sahibi Yeni Şafak’ın, orada AKP’nin herhâlde sahibi veya “sahip” demeyim de yani bir üyesi gibi konuyu takip ediyordu.

Değerli arkadaşlar, o soruşturma üzerine Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı –bunu basından takip edebilirsiniz- hakkında Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu derhâl devreye girdi ve kendisi hakkında soruşturma başlattı, telefonları dinleniyordu ve o soruşturma Erzincan’dan alındı Erzurum’a verildi. Erzurum’da da usulen -yüzlerce kişiyi kapsayan o soruşturmayla ilgili olarak- sanıyorum 12-13 kişilik bir dava açıldı, iddianame tanzim edildi değerli arkadaşlar. Bunu da burada… Sayın Bakan bu konuda bilgisi olmadığını söyledi, ben bildiklerimi söyleyeyim: Sayın Adalet Bakanı önceki oturumda şunu söylemişti, demişti ki: “Biz, hâkimlerin yerlerini değiştirmek... Adalet Bakanı olarak benim öyle bir yetkim de yok hakkım da yok.” Yani benim öyle bir şey…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dibek, ikinci defa uzatıyorum sürenizi efendim.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın konuşmanızı.

Buyurun.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Otuz saniye Sayın Başkanım…

Şimdi, tabii ki doğru, o konuda yetkili olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur ama Sayın Bakanlar şunu yapıyorlar: Derhâl Adalet Bakanlığı Teftiş Kuruluna talimat veriyorlar, gereğini onlara yaptırıyorlar. Yani bunu da burada belirtmek istiyorum. Bu, Erzincan’daki olay da böyle olmuştur.

Kamuoyunun bilgisine sunmak adına bu bilgileri paylaştım. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.

Önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… kabul edilmiştir.

32’nci maddenin başlığını okutuyorum:

b. Saikte yanılma

MADDE 32-

BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 32. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Gültan Kışanak

Özdal Üçer

İbrahim Binici

 

Diyarbakır

Van

Şanlıurfa

 

Sevahir Bayındır

Sebahat Tuncel

Ayla Akat Ata

 

Şırnak

İstanbul

Batman

 

 

Pervin Buldan

 

 

 

Iğdır

 

Madde 32 – Saikte yanılma esaslı yanılma sayılmaz. Ancak yanılanın karşı tarafça bilinebilir şekilde yanıldığı saiki sözleşmenin esası sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde, yanılma esaslı sayılır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 32. maddesinin ikinci cümlesinin “yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.” şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Ali İhsan Köktürk

Tayfur Süner

 

Mersin

Zonguldak

Antalya

 

Halil Ünlütepe

Rahmi Güner

 

 

Afyonkarahisar

Ordu

 

                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 32. Maddesinin, madde başlığı ve metninde yer alan “yanılma” kelimeleri yerine “hata” yazılmasını,

Madde metninde yer alan “yanılanın, karşı tarafça bilinebilir biçimde yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde, yanılma esaslı sayılır.” cümlesinin, “hata edenin, hata ettiği saiki, karşı tarafça anlaşılabilecek şekilde sözleşmenin temeli sayması ve bunun iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına aykırı olmaması hâlinde, hata esaslı sayılır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Osman Ertuğrul

Beytullah Asil

Rıdvan Yalçın

 

Aksaray

Eskişehir

Ordu

 

Hasan Özdemir

Behiç Çelik

 

 

Gaziantep

Mersin

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 32’nci maddesinin değiştirilmesi için verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının “İrade bozuklukları” bölümünde, 30’uncu maddenin “Yanılma hâlleri” başlığında ve madde metni içindeki “yanılma” kelimesinin değiştirilerek “hata” kelimesinin getirilmesini önermekteyiz. Bu değişiklikle, yaşayan Türkçede bulunan bir kelimenin, mevcut Kanun’daki hatayla yok edilmesini önlemek amaçlanmaktadır. İkinci olarak, değiştirilmesi teklif edilen cümlenin anlaşılmasının zor ve anlatımın bozuk olması hatasından dönülmesi amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı, milletimizin kendilerine verdiği görevi layıkıyla yerine getirememektedir. Ülkemizin dört bir yanındaki sorunlar 2002’den daha az değildir.

Nitekim, memleketim olan Gaziantep’te durum, bunlardan farklı değildir. Gaziantep, bugün, gelişmiş sanayisiyle, turizm potansiyeliyle, ticaret hayatının zenginliğiyle ve engin tarihiyle Türkiye'nin marka kenti olabilecek özelliklere sahiptir. Ancak bütün bu saydığım potansiyel özelliklerin uygulamaya geçirilebilmesi için, öncelikle eğitim sistemimizin verimli ve güçlü olması gerekmektedir. Ancak Gaziantep’in eğitim durumu bugün vahim bir tablo göstergesi içerisindedir.

Örneğin, 2009 öğrenci seçme sınavında, Gaziantep, sayısalda Türkiye 52’ncisi, eşit ağırlıkta Türkiye 53’üncüsü ve sözelde Türkiye 60’ıncısı olmuştur. Yine, ilköğretim öğrencilerinin ortaöğretime geçiş sınavı başarı sıralamasında ise Türkiye 67’ncisidir. Gaziantep gibi Türkiye'nin 6’ncı büyük ili için bu, vahim bir tablodur.

Gaziantep’in eğitim alanındaki bu başarısızlığının en önemli etkilerini üç ana başlıkta incelemekte yarar vardır: Derslik kapasitesinin yetersizliği ve tekli eğitime tüm okullarda geçilememesi, öğretmen eksikliği ve yönetici eksikliğidir.

Gaziantep’te eğitimin en önemli sorunu derslik kapasitesinin yetersizliğidir. Gaziantep bugün nüfus artış hızı olarak Türkiye'nin en yüksek rakamlarına gelmiş ikinci şehridir. 2000 yılından bu yana, son açıklanan 2008 nüfus rakamlarına göre, yüzde 25’lik bir artış söz konusudur. Artışın önemli kısmı, göçle gelen nüfusla, görüyoruz, bu artış yıllık olarak yüzde 6’nın üzerine çıkmıştır. Bu tabloda Gaziantep’in en önemli sorunu, dediğim gibi, derslik kapasitesinin eksikliğidir.

Gaziantep’in eğitimdeki geri kalmışlığındaki derslik kapasitesinin yetersizliğiyle ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürünün açıklaması dikkat çekicidir.

BAŞKAN – Sayın Özdemir, biraz önce Sayın Kışanak’a bir söz ifade etmiştim, “Konuyla ilgili… Fikirlerinize karışmıyoruz ama bu şekilde olsun.” demiştim. Şimdi sizi de burada Borçlar Kanunu görüşülürken ikaz etmek durumundayım, yoksa görevimi yapmamış olurum.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Sıramı kullanıyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – “İlköğretimde Türkiye genelinde derslik başına 31 öğrenci düşüyor.” Bu rakam Gaziantep’te 49’dur. Rakamlardaki büyük farklılıkların benzerlerini okul öncesinde ve ortaöğretimde de görmekteyiz.

Şehrimizin imar planında özellikle okullar için arazilerin ayrıldığını görüyoruz. Gaziantep’te, bu araziler, maalesef, yüksek rantlar nedeniyle AKP belediyelerince okul inşaatı dışında amaçlarda kullanılmaktadır.

Derslik yetersizliği nedeniyle de okullarımızda artık çağdışı bir uygulama olan ikili eğitim sistemi uygulanmaktadır. Gaziantep’teki okullarda yüzde 85 oranında ikili eğitim verilmektedir. Kalan yüzde 15’lik oranın da büyük kısmı ilçe ve köylerdeki okullardadır, oralarda da eğitim ve öğretimin yeterli olmadığını bilmekteyiz.

Gaziantep’in eğitimdeki başarısızlığının nedenleri iç içe girmiş sorunlardan oluşmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlayınız.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Bunlara ayrı ayrı günlük çözümler üretmeye çalışmakla Gaziantep’in eğitim sistemi düzeltilemez, topyekûn bir yeniden örgütlenme ve düzenlemeye ihtiyaç vardır.

Konuşmama burada  son verirken yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 32. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.

                                                                                  Gültan Kışanak (Diyarbakır) ve arkadaşları

Madde 32 – Saikte yanılma esasta yanılma sayılmaz. Ancak yanılanın karşı tarafça bilinebilir şekilde yanıldığı saiki sözleşmenin esası sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması halinde yanılma esaslı sayılır.

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Zaten katılmayacağınızı düşünerek önerge vermiştik.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Özdal Bey konuşacaklar.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Üçer. (DTP sıralarından alkışlar)

Evet, umarım yeni bir ikazla karşılaşmayız.

Buyurun efendim.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Değerli milletvekilleri, hepinizi en derin içtenliğimle saygıyla selamlıyorum.

Aslında eş anlamlı iki sözcüğün birbiriyle yer değiştirilmesine yönelik bir değişiklik önergesiydi. Tabii, burada yapılmak istenen daha önceki hatiplerin de yaptığı gibi Meclisin bir gerçekliğini vurgulamak amacıyla bir söz alma durumu vardı. Yasama faaliyetlerinin kalitesizliğinin bir göstergesi olarak da Meclisin halka hesap veren bir kurum olması niteliğiyle sorgulanması gereken bir çalışma taktiği açısından söz almış bulunduk çünkü kendi mecrasının dışında tartışılan birçok konu vardı. Bu Meclisin asıl görevi halkın sosyal, siyasal, ekonomik yaşamıyla ilgili herhangi bir konuda, konunun özüyle ilgili doğrudan önergelerin Meclise getirilmesi ve Mecliste milleti temsil eden milletvekillerinin özgür iradesiyle tartışabileceği bir ortamın sağlanması konusunda hepimiz sorumluluk sahibiyiz. Maalesef tarihin belli dönemlerinde Meclisin bu dönemki çalışmalarını değerlendirecek olan yeni nesiller bize bu konuda teşekkür etmeyecekler diye düşünüyorum, en azından yaşamış olduğumuz pratik açısından, eğer ki birtakım şeyleri değiştirmezsek.

Borçlarla ilgili değerlendirme yaptığımızda ise köylünün, esnafın, çiftçinin, memurun, işçinin, işsizin ve hatta yeni doğmuş çocukların borçlu olarak dünyaya geldiği ülkemizde Borçlar Kanunu’nun yeniden yapılandırılması konusunda bu kadar özensiz bir çalışmayı yüreğimize sindirmemiz bizim farklı bir sorunumuz olacaktır.

Evet, borçlarından dolayı insanlar intihar ediyor ülkemizde, borçlarından dolayı cinnetler geçirenler var, borçlarından dolayı mutsuz bir toplum var ve bu borçları yaşayanlar, bu borçlardan dolayı sıkıntıları yaşayanlar, aynı zamanda değişik partilere oy vermiş. Bu borç sıkıntılarını yaşayan yurttaşlarımızın bir kısmı AKP’ye, bir kısmı MHP’ye, bir kısmı CHP’ye, bir kısmı DTP’ye ve Meclise girememiş diğer partilere oy vermiş. Toplumun ortak sorunlarını giderme noktasında, herkesin ortak iradeyle hareket etmesi noktasında maalesef Meclisimiz sınıfta kalmıştır.

Ayrıca bu ülkede sadece Başbakanın damadı olduğu için düşük kredili borçlanabilenler de vardır. Bütün bunları dile getirebilmek, dile getirildiği takdirde bu sorunların çözümüne ortak irade geliştirebilmek bu Meclisi yüceltecektir, daha da yüceltecektir, yüce olan bu Meclisi daha da yüceltecektir. Ama maalesef, şairin dediği gibi, sınırsız bir zenginliğin gölgesinde koca bir halk küçüldükçe küçülmekte. Varılan kıyılarda birileri gemilerini kurtarabilmekte ama yoksul halkın derdini hiç kimse anlayamamakta.

Bu konuda Hükûmet birincil düzeyde sorumludur. Bunu söylerken sadece kuru bir muhalefet yapmak anlamında söylemiyoruz. Haksız kredilerin, haksız uygulamaların olduğu bir ülkede haksız borçlanmalardan dolayı mağdur olan yurttaşlar olacaktır ve bunun failleri kimlerse bunlar sorumluluk sahibidir. Şu an devletteki kurumsal işleyişin sorumluluğu Hükûmettedir. Hükûmet, tarihsel olarak bu sorumluluğunun hesabını hem muhalif partilere hem kendi oy tabanına hem de tüm Türkiye halklarına bu hesabı vermek sorumluluğundadır.

Memurlarımızın yüzde 2,5 oranında zamlarla daha da çok borçlanacağını, emeklilerimizin, işçilerimizin daha da çok borçlanacağını ve hangi kanunu getirirsek getirelim, özünde bu ülkenin çözülmemiş esas sorunlarından dolayı birçok yurttaşımızın yaşadığı ortak sorunların bunalımını hepimiz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Borç demişken, başka bir borçtan daha bahsetmek istiyorum. Bu yüce Meclisin, inanç grupları açısından, Müslüman’ı, Hristiyan’ı, Yahudi’si, Yezidi’si, Sünni’si, Alevi’si; etnik grupları açısından, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Ermeni’si, bütün yurttaşlarına olan bir borcundan yani tam demokratik bir sistemi kurmak borcundan bahsedeceğim. Bu borç hepimizin borcudur. Bu borcu ödeyebilmemiz, ancak bu ülkede özgür ve eşit paydada bir yaşamı tesis edebilmekle mümkündür. Bunu tesis edebilecek tek güç de bu yüce Meclistir. Umuyorum ki bu borcumuzu ödeyebileceğiz halkımıza karşı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız efendim lütfen.

Buyurun.

ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Gelecek yarınlarda çocuklarımızın eşit, özgür, mutlu bir yaşam sürdürebilmesi için gereken demokratikleşme adımını atabileceğiz ve bunun altına hepimiz ortak imzayı koyabileceğiz.

En derin içtenliklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 32. maddesinin ikinci cümlesinin “yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.” şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.

                                                                                         Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Genel Kurulun takdirlerine bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Daha anlamlı ve anlaşılır hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 32’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

33’üncü maddenin başlığını okutuyorum:

c. İletmede yanılma

MADDE 33-

BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının 33. madde metnindeki “…iletilmiş olması” ibaresi yerine “iletilmesi” kelimesinin yazılarak değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Ali İhsan Köktürk

R. Kerim Özkan

 

Mersin

Zonguldak

Burdur

 

Atila Emek

Tayfur Süner

Rahmi Güner

 

Antalya

Antalya

Ordu

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 33. maddesinde yer alan “iletilmiş” kelimesinin “bilgilendirilmiş” kelimesi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Sevahir Bayındır

Gültan Kışanak

 

Batman

Şırnak

Diyarbakır

 

Pervin Buldan

Özdal Üçer

 

 

Iğdır

Van

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 33. Maddesinin,

Madde kenar başlığının, “İletenin Hatası” şeklinde değiştirilmesini,

Madde metninde yer alan “kurulmasına” kelimesi yerine “yapılmasına” kelimesinin yazılmasını,

Madde metninde yer alan “yanılma” kelimesi yerine “hata” kelimesinin yazılmasını,

Madde metninde yer alan “yanlış iletilmiş olması hâlinde” ibaresi yerine “iletilmesi sırasında hata hâlinde” yazılmasını

 arz ve teklif ederiz.

 

Behiç Çelik

Faruk Bal

Mehmet Şandır

 

Mersin

Konya

Mersin

 

İzzettin Yılmaz

Osman Ertuğrul

Beytullah Asil

 

Hatay

Aksaray

Eskişehir

 

 

Rıdvan Yalçın

 

 

 

Ordu

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Komisyon ve Sayın Hükûmet katılmıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

1. Maddede düzenlenen konu, iletmede, yani, beyanda hata değil, iletenin hatasıdır.

Oysa mevcut kenar başlığı beyanda hata anlamına gelmektedir ki, bu ayrı bir durumdur.

2. Yaşayan Türkçemizde sözleşme kurmak ifadesi bulunmamaktadır. Kanunun maksadını sözleşme yapmak ibaresi tam olarak karşılamaktadır.

3. Mevcut Kanundaki hata yerine yanılma ibaresi tercih edilmiş olması yaşayan Türkçede bulunan bir kelimenin kanun ile yok edilmesi anlamını taşımaktadır.

Tasarının gerekçesinde belirtilen dilin arılaştırılması amacı dışında bu değişiklik için hukuki hiçbir gerekçenin bulunmaması uygulayıcılarda gerekçe arayışına ve hata kelimesine yüklenen hukuki anlamın tartışılmasına sebep olacaktır.

Hata kelimesinin hukuken değerlendirildiği içtihatlar, yayınlar ve uygulayıcıların bilgisi, birikimi ve tecrübesi heder olacaktır.

Ayrıca dilimizde hatayı karşılayan kelime yanılma değil, yanılgıdır.

Mevcut Kanunda iradenin karşı tarafa bir aracı ile ulaştırılması sırasında meydana gelen hataya işaret edilmiş, Tasarı bu düzenlemeyi korumak istenmiştir. Ancak, Tasarıda ifade değişikliği yapılırken, hükmün esası da değiştirilmiş olmaktadır. Zira iradenin yanlış iletilmiş olması, iradenin iletilmesinde hatadan farklı ve daha geniş bir durumu anlatmaktadır. Gerçekten madde metnindeki iradenin yanlış iletilmiş olması hali, sadece hata durumunu değil, kastı da içermektedir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının 33. maddesi metnindeki “…iletilmiş olması” ibaresi yerine “iletilmesi” kelimesinin yazılarak değiştirilmesini teklif ederiz.

                                                                                         Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ramazan Kerim Özkan konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 33’üncü maddesi metnindeki “iletilmiş olması” ibaresinin yerine “iletilmesi” kelimesinin yazılarak değiştirilmesini talep ediyoruz. Daha doğru olacağı kanısındayız.

Bu arada, Borçlar Kanunu görüşülürken ben sizlerle bir konuyu da paylaşmak istiyorum. Sayın Bakanımızdan Bakanlar Kurulunda da bu konuyu değerlendirmesini talep ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepimizin bölgelerinde tarım kredi kooperatifleri var. Tarım kredi kooperatifleri şu anda borçlarını alacak kesbetti ve borçlularını icra kapılarında süründürüyor. İnsanların traktörleri icra kapısında, alet ve makineleri icra kapısında, tarlaları icra kapısında, herkes birbirine kefil olmuş durumda, icradan başka köyde bir şey konuşulmuyor şu anda. Benim Burdur’um yaş meyve, sebze üreticisi, süt üreticisi, et üreticisi, pancar üreticisi. Pancarda yaşadığımız durum ortada; eli hamur, karnı aç. Bütün değerlerini toprağa döktü, suladı, çapaladı, ürünü kantara verdi, kantardan fabrikaya girdi, parasını alamadı. Verdiğimiz ücret yeterli anlamda değil. Buğdayında durum aynı keza. Buğdayını üretti, gübresini verdi, suyunu verdi, biçti, biçere para verdi, traktöre para verdi, mazot kullandı, ilaç kullandı, bunları tarım krediden aldı ama buğdayı para etmedi; tarım krediye borcu var, bundan dolayı icra kapısında sürünüyor.

Aynı şekilde yaş meyve sebzede durum aynı. Yaş meyve sebze, erik dalında kaldı, elma dalında kaldı, armut para etmedi. Büyük kentlerde elmayla, armutla, yaş meyve sebzeyle üretici buluşamıyor, üreten ürününü değeriyle pazarda buluşturamıyor.

Geçenlerde olan bir hadise anlatacağım sizlere arkadaşlar: Bir 50 NC, üzerinde 2 ton yük var. 50 NC Antalya’ya Kepez’den iniyor, kantara giriyor. 95 kilo fazlalığı var, 95 kilo. Telefon etti vatandaş: “İki kasa elmayı indirdiğim zaman veya iki çuval patates indirdiğim zaman bu sorun çözülecek. Yalvarıyorum polise ama bilgisayar ortamına girdiği için bu bilgiler direkt Ankara’ya ulaşmış, bu cezadan vazgeçilmiyor. 2 milyar 800 ceza kesiliyor.” diyor. Kamyonun başında vatandaş ağlıyor. Bir örnek. Çözemedik sorunu. Emniyet Müdürünü aradım, siyasi arkadaşlarımızı aradım, sorunu çözemedik. Ama vatandaş o kamyonun başında “Bu kamyonla 3 kere Antalya’ya inip çıksam, kamyon da dolu olsa, içinde değil patates yün de götürsem, yumurta da götürsem bu parayı bulmam mümkün değil.” diyor. Bir borç oluştu.

Aynı şekilde, Fethiye’den portakal yüklemiş, Burdur’dan geçiyor. Hal Yasası çıkardık. Kamyonun üzerindeki kasa sayısı tutmuyor, kilogramı tutmuyor. Bunun üzerine araba hale çekiliyor. Ceza 3 milyar 800. Konuşuyoruz arkadaşlarla, yüzde 50’si cezayı kesenlere ait, yüzde 50’si hale ait. Böyle bir borçlanmayı bu vatandaş nasıl ödeyecek? Hal Yasası çıkardık. Bunlar çözüm bekleyen sorunlarımız. Borçlar Kanunu’nu görüşüyoruz, vatandaşlarımız borçlu.

Aynı şekilde, mazotu tarım krediden alıyor, gübreyi tarım krediden alıyor, dışarıdaki piyasadan bir farkı yok. Ekipmanları tarım krediden alıyor. Tarım krediler kara gün dostu, Toprak Ofisinde olduğu gibi ama kara gün dostluğu vatandaşa yansıtılmıyor. Bunun için Bakanlar Kurulunda bir an önce bu konunun görüşülüp… Türkiye genelini ilgilendiriyor, sadece Burdur’u değil, Antalya’yı değil, Afyon’u değil Türkiye’nin tüm illerini ilgilendiriyor değerli arkadaşlarım bu tarım kredi sorunu. Vatandaş keşke ürününü, etini, sütünü, yumurtasını, pancarını, anasonunu, ürettiği elmasını, armudunu değeriyle oluştursaydı, bu duruma düşmeseydi ama koşullar buna elvermedi.

Söylüyoruz. Değişik belediyeler sizlerin elinde, bizlerin elinde halk pazarları yapalım üreticiden tüketiciye bir hat kuralım ama bununla ilgili olarak belediyelerimiz bir adım atmıyor. Üretici büyük kentlere malını ulaştıramıyor, tüketici yeterli o ürünlerle buluşamıyor. Bunu buluşturacak olan Bakanlar Kurulu, Hükûmet yetkilileri. Sizlerden rica ediyoruz bu sorunun bir an önce çözülmesi, bu tarım kredi mağdurlarının bir defaya mahsus… 2002 döneminde geldiğimizde tarım kredilerle, Ziraat Bankalarıyla ilgili bir iyileştirme yaptınız ama bu dönemde de sorunlar geldi, krizler yaşandı; bu dönemde en kısa zamanda Ziraat Bankası, tarım kredi borçlularıyla ilgili bir yapılandırmayı çiftçilerimiz dört gözle beklemektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun efendim.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bıçak kemiğe dayanmıştır, vatandaşın satacağı herhangi bir ürünü kalmamıştır, Hükûmetten bir sıcak el beklemektedir.

Bunun sayın Bakanımız aracılığıyla Bakanlar Kuruluna iletilmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 33’üncü maddesinde yer alan “iletilmiş” kelimesinin “bilgilendirilmiş” kelimesiyle değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                     Ayla Akat Ata (Batman)  ve arkadaşları

BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kışanak gerekçeyi mi okutuyorum?

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Evet, gerekçe.

BAŞKAN – Buyurun.

Gerekçe: “İletilmiş” olmak etkin bir kelime değildir. “Bilgilendirilmiş” olmak, etkin bir kelimedir, “bilme halini” de içerir. Yasa maddesinin ruhuna daha uygundur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

34’üncü maddenin başlığını okutuyorum:

3. Yanılmada dürüstlük kuralları

MADDE 34-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

T. B. M. M. Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının 34. madde metninde yer alan “Yanılan” kelimesinin “yanılmaya düşen” ibaresi ile değiştirilmesini, “yanıldığını” kelimesi yerine “yanılmaya düştüğünü” “yanılanın” kelimesinin “yanılmaya düşenin” kelimesi ile değiştirilmesini teklif ederiz.

 

Ali Rıza Öztürk

Ali İhsan Köktürk

Ensar Öğüt

 

Mersin

Zonguldak

Ardahan

 

Rahmi Güner

Birgen Keleş

Halil Ünlütepe

 

Ordu

İstanbul

Afyonkarahisar

 

 

Rasim Çakır

 

 

 

Edirne

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 34. Maddesinin madde başlığının “Hata halinde dürüstlük kuralları” olarak değiştirilmesini,

Madde metninde yer alan “yanılma” yerine “hata” kelimesinin, “yanılan” yerine “hata yapan” ibaresinin yazılmasını;

İkinci fıkrasının “Özellikle diğer tarafın, hata edenin asıl iradesine uygun bir şekilde uygulanmasına razı olması halinde, sözleşmenin bu şekilde uygulanmasından kaçınmak mümkün değildir.” Şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Rıdvan Yalçın

Beytullah Asil

Osman Ertuğrul

 

Ordu

Eskişehir

Aksaray

 

Osman Durmuş

Behiç Çelik

 

 

Kırıkkale

Mersin

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Vural, gerekçeyi mi okutayım efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Durmuş konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 34’üncü maddesinde madde başlığının “Hata halinde dürüstlük kuralları” olarak değiştirilmesini, madde metninde yer alan “yanılma” yerine hata kelimesinin, “yanılan” yerine “hata yapan” ibaresinin yazılmasını, ikinci fıkrasının “Özellikle diğer tarafın, hata edenin asıl iradesine uygun bir şekilde uygulanmasına razı olması halinde, sözleşmenin bu şekilde uygulanmasından kaçınmak mümkün değildir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, akşamdan beri devam eden önergelerimizin hiçbirini ne Komisyon ne Bakan kale almamakta. Belki zihinlerde yer eder diye bu kelimelerle ilgili, güncel bir olay içinde açıklamaya çalışayım.

Sayın Komisyon Başkanı, temel yasalardaki dili değiştirirsek, her yasada değiştirirsek ikisi arasında irtibatsızlık olur gibi düşünüyor. Özellikle sağlık alanındaki temel yasaların dilini bugün Türkçede kullanırsanız insanlar bazen bize gülüyorlar. Bunu her yeni kanun çıkardığında, yeni kullanılan dili kullanarak o kanunu da yeniden bakanlıkların ele alması lazım. “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun” dersem, bunu sağlıkçı anlayamıyor. Tıp bilimlerinin uygulamasıyla ilgili kanunu “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun” olarak, hâlen temel kanun olarak biz kullanıyoruz. Onunla ilgili hazırlıkları da yapmıştık. Buralarda düzeltme yapmamız lazım.

Gelelim “yanılan”, “hata yapan” kelimesine.

Değerli arkadaşlarım, Dünya Sağlık Örgütü, 2004 yılından bu yana İtalya’yı uyarıyor. Diyor ki: “Kümes hayvanlarına kuş gribi aşısı yapmayın, mutasyon olur, sonra insanlığı tehdit eden bir hastalığa dönüşür.” Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığının Novartis Firmasına sipariş verdiği veya oradan aldığı aşılara üretim İtalya’daki yumurta florasında yapıldı. Bu yumurtalar aşılanmış tavukların yumurtaları, yani bu yumurtaların içinde de, tavuklarda da bir antikor var. O aşı bizim vücudumuza girdiği takdirde o mutajen etki, olabilme ihtimali önümüzdeki dönem bir salgında bizde daha öldürücü ya da daha hafif geçebilir, o mutasyonun şartlarına bağlı. İşte burada hata var. Burada yanılma yok. Neden? Literatürü takip etmedik, Dünya Sağlık Örgütü uyarılarını dinlemedik. Biz sözleşmeyi şöyle yapsaydık, deseydik ki: “Numunenin alınacağı havuz hastalıktan korunmuş, arınmış olacak.” Nitekim biyolojik ürünlerde biz bunu söylüyoruz. Kan ürünlerini alırken o ürünün alındığı havuz güvenli olacak. Üretim şartları enfeksiyondan arınmış ve iyi üretim şartlarını haiz olacak. Dört faz hayvan deneyi, gönüllüler deneyi ve insan deneyinde dört faz deneyler yapıldıktan sonra üretilen ürün üreten ülkede kullanılacak. Ondan sonra, bize, üretilen her seriden numune verilecek. Hıfzıssıhhada, Refik Saydam Enstitüsünde bu örnekler incelendiğinde üretim şartlarının iyi olduğuna dair rapor verilirse içeriği, content’i ile ilgili içindeki cıvası, skualen miktarı ve alerjen etkiye sahip olup olmadığı bilinmeyen döllenmiş yumurtanın alerjenlerinin miktarı belirlendikten sonra biz Hıfzıssıhha olarak diyeceğiz ki: “Tamam, bunun içindeki cıva insan sağlığını çok tehdit etmez. Her ne kadar laboratuvarımızda skualen’i ölçemiyorsak da bu bir alerjendir. Ey vatandaş, ey sağlık elemanı; siz bunu kullanırken ani alerjik reaksiyon olur, birden şok olur, düşersiniz. Onun için, sağlık personeli, şok dozundaki kortizonu hazırlayın, antihistamini hazırlayın ve gerekiyorsa kalp içine adrenalin verecek imkânları hazırlayın, aşıyı öyle yapın.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – O hâlde Türkiye’de bir salgın var ise, olacak ise bunun korunma tedbirlerini tabii ki alacağız, bilgi dağıtımını yapacağız, korunmada kullanacağımız aşının yan etkilerini de en azından sağlıkçılara söyleyeceğiz. Şu anda Aşı Bilim Komitesi “Kullanılacak aşıyı yarım doz yapalım.” diyor. Neden? İçindeki skualen fazla olduğu için, cıva sonuçları yüksek çıktığı için.

İşte bu hata, yanılmayla ilgili değil. Hata nedir? Hata, ya inatla, sebatla yapılan bir yanlıştır; yanılmaysa bilgi noksanlığı, tecrübesizlik veya nasıl söyleyeyim, aldatılmaya müsait olmak gibi şeylerle olur. Hatada ısrar yanlıştır. Dolayısıyla buradaki “hata” ve “yanılma” kelimelerinin…

Komisyon bundan sonraki önergelerimizde umarım dikkate alır. Ben cahilsem, ben beceriksizsem, ben belli bilgi birikimine sahip değilsem birileri beni aldatabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ama ben bile bile direniyorsam bu hatadır.

Hatadan dönmek fazilettir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının 34. madde metninde yer alan “yanılan” kelimesinin “yanılmaya düşen” ibaresi ile değiştirilmesini, “yanıldığını” kelimesi yerine “yanılmaya düştüğünü”, “yanılanın” kelimesinin “yanılmaya düşenin” kelimesi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)- Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 34’üncü madde üzerinde vermiş olduğum önerge üzerine konuşacağım. Hepinizi saygılarla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Borçlar Kanunu’nu görüşürken, tabii ki vatandaşlarımızın dünya kadar sıkıntıları var, borçları var, icrada olan çiftçilerimiz var, esnafımız var, emeklimiz var, bunlar perişan bir durumda. Çek, senet olayı, gündeme taşıdığımız zaman, çekinden dolayı hapse girmiş, hapishanede yatan esnaf var, senedinden dolayı kara listeye alınmış bankada kredi verilmeyen var ve ondan dolayı borçlanmış, evine haciz gelmiş, işini kaybetmiş, çoluğunu çocuğunu okutamıyor, eğitim veremiyor, sağlık veremiyor. Bir sürü sıkıntılarımız var ama gündem olarak yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle özellikle Anadolu’dan, Doğu Anadolu’dan gelen tüccarlar veya hayvan tacirleri mallarını büyük şehirlere getiriyorlar, büyük şehirlerde kurbanlık olarak satmaya çalışıyorlar. Ancak belediyeler Anadolu’dan gelen insanlara sıcak davranmıyor, insanların kurban kesimi yapacağı hijyenik ortam yaratmıyorlar.

Onun dışında, şu anda Anadolu’dan gelen, hayvan getiren insanlar nakliye ödüyor, nakliye ödemesinin dışında bir de geliyor belediyeye işgal parası ödüyor. Yani şu belediyelerden rica ediyorum ve partiler talimat versin, belediyeler mümkünse işgal parası almasın. Yani 5 milyar civarında bir para alıyor belediyeler. Doğru dürüst yolunu yapmıyor, mıcırını dökmüyor, çadırını yapmıyor yani çadırını kendisi kuruyor, adam perişanlık içerisinde on beş gün hayvanıyla yatıyor, hayvanıyla kalkıyor. Nedir? Üç kuruş para kazanacak. Zaten onun yarısı borç. O nedenle, belediyelerin mutlak suretle işgal yeri olan yani kurban satım alanı yerlerinin ücretsiz verilmesini istiyorum. Ücretsiz niye verilsin? Çünkü zaten Anadolu’dan adam bin bir sıkıntıyla beslemiş, hayvanını getirmiş, üç kuruşa satacak, onun da yarısını belediye elinden alıyor, yarısını da kamyoncu, nakliyeci elinden alıyor. İnsanlar perişan oluyor. Bu defa borçlu olarak memleketine gidiyor. O bakımdan, ben bunu istirham ediyorum, bütün siyasi partilerin liderlerinden ve yönetici kadrolarından: Belediyelere talimat verin, lütfen, rica ediyorum, büyükşehir belediyeleri ve diğer belediyeler bu hayvancılardan kurban satış alanı yer parası almasınlar veya çok düşük bir para alsınlar.

Değerli arkadaşlar, Doğu ve Güneydoğu’da korkunç bir boşalma var, göç var. Bu göçün sebebini araştırdığımız zaman işsizlik, yoksulluk başta geliyor. “Açılım, açılım” diyoruz ama Doğu ve Güneydoğu’daki gençlere iş vermiyoruz, aş vermiyoruz, hiçbir şekilde derdine bir çare bulamıyoruz. Gidin, bakın, üniversitede sonuncu Doğu illeri, Güneydoğu illeri; eğitimde sonuncu, sağlıkta sonuncu, kalkınmada sonuncu. Şimdi, böyle olunca insanlar da göç edip gelip büyük şehirlerde sıkıntı içerisinde, icrayla veya buna benzer büyük sıkıntılarla uğraşıyorlar.

Ben bir tespitimi söylüyorum: Bir köye gittim, bana dediler ki: “Siz milletvekilisiniz, bize çare bulun.” Ne çaresi? “Bize kız gelmiyor, bizi everin.” dedi genç çocuklar. Yahu, nasıl kız gelmiyor? Valla diyorlar ki: “İstanbul’a gidersen sana ben gelirim, İstanbul’a gitmezsen, köyde kalırsan sana ben gelmem.” Bunu bana köylerden söylediler, belki size de söylemişlerdir.

Şimdi, bu niye? Yedi yıldır Adalet ve Kalkınma Partisinin getirmiş olduğu sosyal anlayış yani kömür, nohut, fasulye dağıtarak insanları köleleştirip muhtaç duruma düşürdüğünüz zaman insanlar geçim sağlayamıyor. Geçim sağlayamadığı zaman diyor ki: “İstanbul’a git, iş bul, ben sana gelirim.” Kız bunu diyor ve benim yüzüme kaç defa söylediler bunu. Yani çocuklarımız dahi evlenemez duruma geldi arkadaşlar.

Yani bir de bir şey daha rica ediyorum, özellikle istirham ediyorum: Doğu ve Güneydoğu’da esnaf olan, çiftçi olan insanlardan devlet vergi almasın. Hatta mümkünse orada ikamet eden, orada yaşamını sürdüren insanlara devlet maaş bağlasın çünkü orada durmak çok zor. Yani 2 bin rakımda, eksi 34 derecede, 35 derecede yaşayacaksınız, hiç mümkün değil. Yani vatandaşlık görevini adam…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – İnsanlar vatandaşlık görevini eğer Ermenistan sınırında Türkiye’yi bekleyerek yapıyorsa devlet de ona bir imkân tanısın. Yani kömür dağıtmakla, fasulye bilmem ne, sadaka dağıtmakla değil, ona aş ve iş versin, ona orada fabrika kursun, ona orada iş versin. Başka türlü işin içinden çıkamıyoruz arkadaşlar.

Bugün PKK hortladı… Tabii, PKK hortlar. Adam aç, sefil, perişan. PKK’ya katılan çocukların yüzde 50’si ilkokulu bitirmemiş veya ortaokulu bitirmemiş çocuklar. Şimdi, böyle bir durum olunca, tabii ki, yani dağa gitmeyi tercih ediyor, aç kalıyor, perişan oluyor, oraya gidiyorlar elbise veriyor, silah veriyor, bilmem ne veriyor. Şimdi, ülkede de ondan sonra gelin açılım yapalım! Açılım yapalım ama önce insanların karnını doyuralım. Önce insanlara aş verelim, önce insanlara iş verelim.

Bizim iki tane sınır kapımız var, ikisi de kapalı. Yani böyle bir şey olabilir mi? Sınır kapısı açık olan il, sıfır noktasında açlık sınırında yaşıyor ve eğitimde de sonuncu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İstanbul’da 500 milyar lira üniversiteye para ayrılıyor, Ardahan’daki üniversiteye 12 milyar lira para ayrılıyor. Böyle bir dengesizlik olabilir mi?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öğüt, teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım ve sayın grup başkan vekili arkadaşlarımızdan da bir istirhamım olacak: Bakınız, arkadaşlar, zaman zaman ikaz ediyor, grup başkan vekillerimiz de başkan vekillerine hatırlatıyor.

İç Tüzük’ün 66’ncı maddesi açık. Şimdi, Borçlar Kanunu’nu görüşüyoruz. Peki, bunu hâkimler, savcılar, avukatlar, baro mensupları ve diğer mensup arkadaşlar böyle bir konuşmayı izliyorlarsa ve böyle bir konuşmanın içerisinde de o konuyla ilgili olmayan bütün hususlar konuşuluyorsa…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Vatandaşın borcunu anlatıyorum Değerli Başkanım.

BAŞKAN - …takdirlerinize arz ediyorum sayın grup başkan vekilleri, sayın milletvekili arkadaşlarım.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Ekonomik gerekçelerini, borçları anlatıyorum.

BAŞKAN – Yani bu Meclisin bir mehabeti vardır. Yani karşıda dinleyen adam, bir barolardaki avukatlar, hâkimler, savcılar dinliyorsa yani Meclisimizi nasıl bir kanaatle yargılıyorlar bilmiyorum.

Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

35’inci maddenin başlığını okutuyorum:

4. Yanılmada kusur

MADDE 35-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 35. Maddesinin “Yanılmada kusur” şeklindeki kenar başlığının “Yanılanın sorumluluğu” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Ali İhsan Köktürk

Turgut Dibek

Metin Arifağaoğlu

 

 

Zonguldak

Kırklareli

Artvin

 

 

Rasim Çakır

Ali Rıza Öztürk

 

 

 

Edirne

Mersin

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 35. maddesinin

Maddenin kenar başlığının “Hata edenin sorumluluğu” şeklinde yazılmasını,

Madde metnindeki “yanılmayı” kelimesi yerine “hatayı” kelimesinin yazılmasını,

Madde metnindeki “Yanılan, yanılmasında kusurlu ise” ibaresi yerine “hata, hata edenin kusurundan kaynaklanmışsa” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

Mehmet Şandır

İzzettin Yılmaz

 

Konya

Mersin

Hatay

 

Osman Ertuğrul

Beytullah Asil

Rıdvan Yalçın

 

Aksaray

Eskişehir

Ordu

 

 

Behiç Çelik

 

 

 

Mersin

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Orhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 35’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Konu Borçlar Kanunu olunca içinde bulunduğumuz sıkıntılı durumu ele almakta yarar var. Ülkemizde bugünkü ekonomik durum dünyadakine göre daha da kötüleşmiş hâldedir. Bunu anlamak için son yıllardaki ekonomik verilere göz atmanız yeterli olacaktır. Bu kötü ve içinden çıkılmaz durumu anlayabilmemiz için ekonomist veya iktisat bilgilerine haiz olmamıza bile gerek yoktur. Ağırlığını çok yoğun bir biçimde hissettiren ülke ekonomisi ve finansal krizden esnaf ve sanatkârlarımız ciddi bir biçimde etkilenmiştir. Maalesef esnaf ve sanatkârda iş durmuştur. Birçok problemin muhatabı olan esnaf ve sanatkâr bir de krizler ile karşı karşıya kalmıştır. Son yıllarda gerileme ve durağanlaşma ile büyük sıkıntılar içinde olan esnaf ve sanatkâr bitme noktasına gelmiştir. Bakkallık gibi meslekler neredeyse ortadan kalkmak üzeredir. Artık onların yerini iktidarı etkileyebilen marketler zincirleri almakta, bakkal amca ve ailesi iş aramak durumunda kalmıştır, kalifiye elemanların iş bulamadığı bir yerde nasıl iş bulacaksa? Türkiye nüfusunun çok önemli bir bölümünü temsil eden esnaflarımız maalesef millî hasıladan kendine düşen payı alamamaktadır.

Türkiye’nin en büyük probleminin işsizlik olduğu, istihdam olduğu, son yıllarda daha da artış gösterdiği dönemde bu işsizler ordusuna yenileri katılmakta, bunun önemli bir bölümünü de maalesef istihdam sağlayan esnaf ve sanatkârlarımız oluşturmaktadır.

Protesto olan senetler ile karşılıksız çıkan çeklerdeki artışlar, nakit para darlığı, eriyen sermaye, esnafın belini kıran büyük alışveriş merkezleri ve arka arkaya kapanan iş yerleri durumun vahametini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

2008 yılı başından bu yana kapanan iş yeri sayısında yoğun artış olduğunu, hemen hemen  her gün işletmelerin el değiştirdiğini, ekonomik krize karşı gerekli tedbirler alınmaz ise yıl sonunda kapanan iş yeri sayısında patlama yaşanmasından kaygı duyduklarını her alanda dile getiren esnaf ve  sanatkârlarımız biçare durumuna düşmüştür; bu çaresizlikten ve kriz batağından çıkmaya çalışırken bankaların esnaf ve sanatkârımızı aşağıya doğru çekme çalışmaları anlaşılamamaktadır. Tüm bu benzeri soru işaretleri, esnaf ve sanatkârlarımız başta olmak üzere, tüm ticari işletmelerin kafalarında soru işaretleri bırakmaktadır.

Meclisimiz tarafından çıkarılmış olan sicil affına rağmen, karşılıksız çek ve protestolu senetler ile kredi ve kredi kartları borçlarına ilişkin borçlarının bankaca yeniden yapılandırılması hâlinde, borcun tamamının ödenmesini müteakip Merkez Bankasında tutulan kayıtlarının silineceğine, Merkez Bankası kayıtlarının silinmesinden sonra bankalar ve özel finans kurumlarınca yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve diğer bankacılık işlemlerince silinmiş kayıtların dikkate alınmayacağı hükmü yok sayılmakta, kredi müracaatlarında bulunan toplum kesimleri geriye çevrilmektedir. Ancak Kanun’da öngörüldüğü şekilde borçlarını ödeyen veya borçlarını yeniden yapılandıran esnafımızın bankalar nezdinde sicil kayıtlarının Kanun’un bu açık hükmüne rağmen ısrarlı başvurularına karşın bankalarca silinmediği ve yeni kredi başvuru taleplerinin silinmesi gereken sicil kayıtları gerekçe gösterilerek reddedildiği, bağlı oldukları kurum, kuruluşlara ve bizlere intikal eden yoğun şikâyetlerden anlaşılmaktadır. Bu durumda esnaf ve sanatkârlardan, imalat yapan KOBİ’lerimizden ve iş adamlarımızdan Hükûmet ne yapmasını istemektedir?

Türk ekonomisinin çok kötüleştiği orta yerdedir. Herkes bunu yaşıyor. Şirketler sıkıntıyı yakından yaşıyor. Ancak Ege Bölgesi’nde, özellikle seçim bölgem Manisa, İzmir, Denizli, Kütahya, Uşak, Aydın, Afyon ve Muğla’da krizin etkilerinin daha sert hissedildiği görülmektedir.

Ege’nin tekstil ve konfeksiyonu büyük oranda bitmiştir. Manisa’nın üzüm üreticileri, çiftçiler perişandır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Orhan, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

AHMET ORHAN (Devamla) – Traktörünü satan çiftçinin acil çözüm ve desteklemelere ihtiyacı vardır. Çiftçiler banka kapılarında yeni bir kredi imkânı bulabilmek için dolaşmaya devam ediyorlar. Türkiye’de yaşanan ekonomik çöküş kabul edilebilir bir ekonomik kriz sınırını çoktan aşmıştır. Hükûmet, ülkeyi ayrıştıracak ve bölünmeye götürecek proje ve söylemlerden vazgeçerek derhâl insanımızın gerçek gündemine dönmelidir.

Bu duygu ve düşünceler ile yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Orhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 35. Maddesinin “Yanılmada kusur” şeklindeki kenar başlığının “Yanılanın sorumluluğu” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                         Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun efendim.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 35’inci maddesine yönelik değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Bu maddede, kusuruyla yanılan kişinin sözleşmeyi bu nedenle iptal etmesi hükme bağlanmaktadır. Maddenin kenar başlığına baktığımızda ise “yanılmada kusur” ibaresini görüyoruz. Oysaki maddenin kenar başlığının bu içeriğe uygun olarak “yanılanın sorumluluğu” şeklinde olması gerekir. Bu nedenle Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 35’inci maddesinin “yanılmada kusur” şeklindeki kenar başlığının “yanılanın sorumluluğu” şeklindeki değişiklik önergemizin kabulünü arz ve teklif ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, birkaç saattir burada Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nı normatif kurallar hâline getirerek, yasal düzenleme hâline getirerek piyasa ilişkilerini, piyasadaki temel borç ilişkilerini bir kalıba sokmaya, düzeltmeye çalışıyoruz. Bütün çabamız, burada Türk Borçlar Kanunu’nun değişen yaşam koşullarına, sosyal ve ekonomik şartlara uygun olarak sözleşmenin taraflarını, yani temel borç ilişkisinin taraflarını rahatlatacak, onların sorunlarını çözecek bir düzenleme gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Ancak değerli milletvekilleri, olayın normatif yanı, olayın yasal tarafı maalesef olayın ekonomik ve reel yanıyla örtüşmemektedir. Bugün, piyasa ilişkilerine baktığımızda temel borç ilişkileri maalesef kilitlenmiş durumdadır. Bugün sözleşmelerin taraflarının büyük bir çoğunluğu maalesef edimlerini yerine getirememektedir. Piyasadaki bu temel borç ilişkilerindeki kilitlenmeler maalesef pek çok istatistik rakamlara olumsuz olarak yansımakta, çok olumsuz rakamlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu rakamlara baktığımızda, kapanan iş yerleri sayısının, maalesef, neredeyse cumhuriyet tarihi rekorları kırdığını görüyoruz. Bu rakamlara baktığımızda, maalesef, karşılığı olmayan çek oranlarında istatistik olarak bugüne kadar hiç ulaşılmadığı rakamlara ulaşıldığını görüyoruz. Yine bu rakamlara baktığımızda, maalesef intihar olaylarına bu rakamların çok acı bir şekilde yansıdığını görüyoruz ve yine bu rakamlara baktığımızda, cumhuriyet tarihinin son kırk yılın tutuklu ve hükümlü sayısındaki rekor artış olarak karşımıza çıktığını görüyoruz.

Ben buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Sayın Başbakan ve Hükûmetinizin sözcüleri, halka, ulusa sesleniş konuşmalarında her çıktığında birtakım rakamlarla övünerek, bu rakamlarla övünerek cumhuriyet tarihi rekorları kırdığını söylüyorsunuz. Yani bu rakamlarla övünüyorsunuz, halkımıza bu rakamları övünerek sunuyorsunuz. Şimdi ben o zaman size sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana intihar oranlarındaki artış oranı yüzde 300’leri aşmış durumda. Hükûmetiniz, Sayın Başbakan ve sizler Hükûmet sözcüsü olarak, intihar oranlarındaki yüzde 300 artışla övünüyor musunuz?

Evet, başka bir soruyu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Sayın Hükûmet Sözcüsü, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 114 binlere ulaşmış durumda. Cezaevlerinin kapasitesi ise 70 bin. Bu rakam, son kırk yılın rekoru. Hepimiz biliyoruz ki suçun ve suçluluğun kökeninde, sosyal, ekonomik ve toplumsal bozulmalar yatar. Bu yansımalar maalesef bu suçluluk oranını artırıyor. Şimdi size soruyorum: Son otuz dokuz yılın tutuklu ve hükümlü sayısı rekorlarını kırmaktan övünüyor musunuz? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Evet, Sayın Bakanım, rakamlar o kadar kötü ki, kapanan iş yerleri sayısı rakamlarını vereceğim, onları soracağım bunlarla övünüyor musunuz diye. Rakamlara baktığımızda, iç borcumuza, dış borcumuza, cari açığımıza, maalesef karşımızda övünülecek rakamlar yok.

Bir de bir soruyu daha sormak istiyorum: Sayın Bakanım, geçtiğimiz günlerde ulusal basına bir haber yansıdı. İmralı’daki hükümlü ve yanına gönderilen 8 arkadaş için 5 milyon dolar harcanarak cezaevi yaptırılmış. İçinde buzdolabı, televizyon olan odalar yaptırılmış. Bugün 70 bin tutuklu ve hükümlü kapasitesi olan, cezaevlerindeki 114 bin sayıya ulaşan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk, konuşmanızı tamamlayınız.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - …tutuklu ve hükümlünün yaklaşık 40 bini, 45 bini beton zeminlerde yatıyor veya yatak nöbeti tutuyor. Şimdi, ben size sormak istiyorum: İmralı’da yaptırdığınız, o içinde buzdolabı, televizyonu olan odalardan, o yatak nöbeti tutan veya beton zeminlerde yatan diğer hükümlü ve tutuklular için de yaptırmayı düşünüyor musunuz?

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – İmralı’ya kim getirdi onu?

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Hatibin dile getirdiği bir iki hususla ilgili bir açıklama yapma zarureti hasıl oldu. Bu        5 milyon Türk lirası harcandığı için de…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Dolar, dolar.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – …şu veya bu olduğu tarzındaki haberler gazetede yer aldı. Ben de hemen pazartesi günü yaptığım açıklamada, bu tip haberler ilgili makamdan teyit etmeden yazılır çizilirse ve şimdi de burada konuşma konusu olursa… Bu işlerde yüreği yanan insanlar var. Biraz daha dikkatli ve tedbirli olmamız gerektiğini o gün ifade ettim. Bugün burada tekrar ediyorum, bu ifadelerin önemli bir kısmı doğru değil yani bir kısım insanlara…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Beton zeminlerde yatan tutuklular doğru değil mi Sayın Bakanım?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - …buzdolaplı, neredeyse villa yapılıyor tarzındaki bir propaganda özellikle şu dönemde pek de hayra hizmet etmez, doğru değil.

 İkincisi…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ne kadar harcanmış?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Efendim?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne kadar harcanmış Sayın Bakanım?

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Bakanım, gerçek miktarı bilelim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Hayır, o rakam doğru değil. Bir kişi için yapılan bir harcama da değil. Orada görev yapacak olan infaz memurları var, vesaire var. 50’ye yakın insan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadarlık?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Yani orası zaten cezaeviydi. Rakamı yazılı olarak sorun, cevabını ben size net olarak vereyim.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Kaç para harcanmış Sayın Bakan?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakanım, normal cezaevindeki hücrelerde kaç kişi yatıyor? 30-40 kişi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ama o haberlerin… “Çiçeklidir.” “Çiçek bahçeleriyle doludur.” filan tarzındaki şeyler… Orası bir defa askerî bölgedir. Kim girip de oradan o fotoğrafları çekti?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – 5 milyon olmadığını biliyorsun da onun ne kadar olduğunu niye bilmiyorsun?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Onun için, yani şu hassas ortamda ne olur, yani siyaset yapacağımız elli tane konu var. Gelin, yürek yakacak, yüreğimizi kanatacak, aslı esası olmayan beyanlarla birbirimizi yormayalım, yazık olur. Birincisi budur.

İkincisi, eğer siz intiharları tek başına yoksulluğa, fakirliğe bağlıyorsanız yani lütfen, bir bakın, dünyanın en gelişmiş refah toplumlarında intihar oranı çok daha fazladır.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ne kadar artmış?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – İntiharların en çok olduğu ülke Norveç, İsveç ve Finlandiya’dır. Onu nasıl izah edeceksiniz?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Finlandiya’da altı ay kış, altı ay yaz ondan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Norveç, İsveç, Finlandiya. Bunlar, dünyanın en gelişmiş, fert başına millî geliri en az 40 bin doların üzerinde olan yerlerdir. Onun için, yani mukayeseleri yaparken sağlıklı verilere dayanmak lazım.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Rakamlar doğru rakamlar Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Üçüncüsü, zatıaliniz hukukçusunuz, hiç olmazsa şu kısmını ben size bilvesile gezip gördüğüm için ifade ediyorum: Şimdi, Türkiye’de hukuk uygulamalarında Batı’dan bir farklı yanımız var, onu evvela bilmemiz gerekiyor. Batı’da, mesela Almanya’da 2 hükümlüye 1 tutuklu düşer. 2 hükümlü varsa içeride 1 tane tutuklu vardır. Şimdi, 114 bin dediğinizin -son rakamlarda ufak tefek değişiklik olabilir- 60 binden fazlası tutuklu, 50 bin civarında hükümlü var. Yani tutuklu sayısı Türkiye’de hükümlü sayısından daha fazladır. Peki, “Bu nedendir?” diyorsanız, evvela şu rakamları bir kamuoyunun önüne tam koyalım, mukayeseyi tam yapalım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Onlar ayakta değil ki, onlar da yatacak cezaevinde. 

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Kusura bakmayın, ben bir şeyi savunmak için değil, sadece bilgilendirmek adına söylüyorum.

Bunun da sebebi şudur: Geçmiş dönemde, bu Ceza Kanunu uygulaması başladığı anda, toplumda, hatırlıyorsanız, hep beraber kapkaç arttı, şu arttı, bu arttı, niye tutuklanmıyor diye herkes bar bar bağırıyordu. Şimdi niye tutukluyor diye bağırıyorsunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, hayır…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bir an önce yargılayın, tutuklamayın, yargıyı hızlandırın.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Yani, bu memlekette, tutukluyorsun kabahat oluyor, tutuklamıyorsun kabahat oluyor. Onun için, meseleye doğru bakmak lazım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz doluyor da, bitireceğim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Onun için, mukayeseyi yaparken verilerin sağlam olması gerekir diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hükümlüyle tutuklunun aynı yerde ne işi var?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sonra, tutuklular yatmayacak mı, ayakta mı duracak cezaevinde?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..: Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremiz dolmuştur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 5 Kasım 2009 Perşembe günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 22.58