DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 52
13’üncü Birleşim
4 Kasım 2009 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak’ın, Güneydoğu Anadolu Projesi’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın Organ Nakli Haftası ve
organ nakillerinde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile
son günlerde yaşanan sel felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın gündem
dışı konuşmasında etnik vurguyu ön plana çıkararak Türkiye’de bölücülüğe uygun
ortam hazırlayan bir söylemi ifade ettiğine ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Şırnak ve Hakkâri’de yapılan ve
yapılacak barajların yol açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/450)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin,
Trakya’daki sanayicilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/451)
3.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 24 milletvekilinin, sulak alanların karşı karşıya
olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/452)
B) Tezkereler
1.- Bazı
milletvekillerine, belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/994)
2.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’a ödenek ve yolluğunun
verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/995)
C) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/354), doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/154)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/169) esas
numaralı, muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön
görüşmesinin, Genel Kurulun 4/11/2009 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu Önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç’ın, şahsına ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç’ın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
4.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, şahsına ve
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
5.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
6.- İstanbul
Milletvekili İdris Naim Şahin’in, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Nevşehir’deki icra takiplerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8929)
2.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Diyanet İşleri Başkanlığından naklen atanan
personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı
(7/9203)
3.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Doğu Türkistan’daki
olaylara cuma hutbelerinde yer verilmemesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/9205)
4.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Kızılay’ın
Çanakkale’deki bir termal kaplıca projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/9214)
5.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, çocuklara yönelik
şiddete ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın cevabı (7/9230)
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Orhun Abidelerine
yönelik TİKA projesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/9252)
7.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, tıpta uzmanlık eğitimi sınavında biyologların
durumuna ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı (7/9565)
8.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, tarihî dinî yapıların
ibadete açılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/9649)
9.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne’de bazı kamu görevlilerinin basına yansıyan
sözlerine,
- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine,
Kadın yönetici
sayısına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı (7/9767), (7/9768) , (7/9769)
10.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı personelin
görev yerlerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/10321)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak altı oturum yaptı.
Denizli
Milletvekili Mehmet Yüksel, Denizli ilindeki ekonomik gelişmelere,
Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan, Susurluk’ta meydana gelen kazanın 13’üncü yıl
dönümüne,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, genetiği
değiştirilmiş organizmalarla ilgili yayınladığı yönetmeliğe ilişkin gündem dışı
konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker cevap verdi.
İzmir
Milletvekili Şenol Bal, GDO’lu ürünlerin ithaline
dair yönetmeliğin iptal edilmesi gerektiğine,
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş, ürünlerin GDO’lu olduğunun
fark edilmesi için yapılması gerekenlere ve kene mücadelesine,
Siirt
Milletvekili Osman Özçelik, Siirt’te yaşanan sel
felaketine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, orman yangınları konusunun
(10/447),
DTP Grubu adına
Grup Başkan Vekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın,
yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların (10/448),
Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kamudaki geçici personelin
sorunlarının (10/449),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması;
CHP Grubu adına
Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
8-9 Eylül 2009’da İstanbul’da yaşanan sel felaketi (8/10),
Hükümet adına
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, demokratik açılım (8/11),
Konusunda genel
görüşme;
Açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemde yerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
(10/333, 334,
335) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, süre uzatımına
ilişkin tezkeresi okundu; İç Tüzük’ün 105’inci maddesine göre, Komisyona 1
aylık kesin süre verildiği bildirildi.
Gündemin, “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmının 177’nci
sırasında yer alan (10/24) esas numaralı, siyasette sivil-asker ilişkileri ve
bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin Genel
Kurulun 03/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin DTP Grubu önerisi,
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön
Görüşmeler” kısmının 306’ncı sırasında yer alan (10/387) esas numaralı,
genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) ülkemize girişi, üretimi, tüketimi,
dünyadaki uygulamalar ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Anayasa’nın
98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesinin ön görüşmesinin bugünkü birleşimde yapılmasına
ilişkin MHP Grubu önerisi,
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmında yer alan
(10/81, 10/138, 10/143, 10/250, 10/368) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 03/11/2009
Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi,
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve bugün
bilgiye sunulan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu genel görüşme
önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım 2009 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu
birleşimde genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra
diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine;
Genel Kurulun 04, 10, 11, 18, 25 Kasım ve 02, 09 Aralık 2009 günkü
birleşimlerinde sözlü soru önergelerinin görüşülmemesine; 17, 24 Kasım ile 01, 08 Aralık 2009 Salı
günkü birleşimlerde sözlü soru önergeleri ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek bu birleşimlerde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine;
Genel Kurulun 10, 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerinde
15.00-23.00 saatleri arasında; 04, 05, 11, 12, 18, 19, 25 Kasım ile 02, 03, 09,
10 Aralık 2009 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerde ise 13.00-23.00
saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, gelen kâğıtlar listesine alınmamış bir konunun ön
görüşmesinin yapılmasının mümkün olamayacağına, bu nedenle AK PARTİ Grubu
önerisinde yer almaması gerektiğine ilişkin,
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli, Şırnak Milletvekili Sevahir
Bayındır’ın konuşmasındaki “Kürt illerinden gelen çocuklar” ifadesi nedeniyle
hatibin uyarılması ve tutanaklardaki ifadenin düzeltilmesi gerektiğine dair,
Birer açıklama
yaptılar.
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, AK PARTİ Grubuna,
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç’ın, CHP Grubuna,
Aydın
Milletvekili Ali Uzunırmak, Samsun Milletvekili Suat
Kılıç’ın, şahsına,
Sataştığı
iddiasıyla birer konuşma yaptılar.
Sataşma nedeniyle
söz talebinin aynı oturum içinde karşılanması gerekirken bu talebin bir sonraki
oturumda değerlendirilmesinin ve daha gelen kâğıtlar listesinde yayımlanmayan
genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin yapılmasının İç Tüzük’e aykırı olduğu
iddiasıyla Başkanın tutumu hakkında açılan usul tartışması sonucunda, Oturum
Başkanı tutumunda bir değişiklik olmadığını açıkladı.
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın;
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/354), İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesinin görüşmeleri tamamlandı, istem üzerine yapılan yoklamalarda toplantı
yeter sayısı bulunmadığından, 4 Kasım 2009 Çarşamba günü, alınan karar
gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 22.21’de son verildi.
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Fatih METİN |
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Bolu |
|
Burdur |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Murat ÖZKAN |
|
Yusuf COŞKUN |
|
Giresun |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 19
II.- GELEN KÂĞITLAR
4 Kasım 2009 Çarşamba
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, bir meslek
yüksekokulunun faaliyete geçmemesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/1565) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
2.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Demre ilçesinin su
şebekesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1566) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/10/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, İstanbul Üniversitesi önünde stant açan
polislerin bildiri dağıttığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10237) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, ekonomik krizin vatandaşa etkilerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10238) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, erişimi engellenen
internet sitelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10239)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
4.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, özel güvenlik
elemanlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10240) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/10/2009)
5.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ayni ve nakdi
yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10241) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
6.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, işsizliğe ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10242) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
7.- İstanbul
Milletvekili Ümit Şafak’ın, İstanbul’da camilerde asılan mahyaların
kaldırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10243) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/10/2009)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, CHP Genel Merkezinin
iletişiminin izlenip izlenmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/10244) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
9.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, il özel idarelerindeki
işçilerin özlük haklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10245)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
10.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları kapsamında
alınan İstanbul Kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10246)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
11.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kuzey Irak’ın Akdeniz bağlantısının sağlanmasına
yönelik iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10247)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
12.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, TEKEL İzmir İşletme Müdürlüğünde tayini çıkarılan
personele ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10248) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
13.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, ekonomik krizin organ satışına
yol açtığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10249)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
14.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, İstanbul’da meydana
gelen sel felaketine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10250) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/10/2009)
15.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir şahsın
bakanlıkla bağlantısı olup olmadığına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10251) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
16.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, koruma tedbiri
kararı verilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10252)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
17.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, İstanbul’da camilere
asılan mahyaların kaldırılmasına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı
soru önergesi (7/10253) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
18.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, yaz Kur’an
kurslarındaki kısıtlamaların kaldırılacağına yönelik beyanına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10254) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
19.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın, kayıp çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Selma
Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/10255) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
20.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, cinsiyete dayalı
gelişme endekslerinin iyileştirilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye
Kavaf) yazılı soru önergesi (7/10256) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
21.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Ermenistan
politikasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10257)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
22.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Hollanda ziyaretindeki
görüşmelerine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10258)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
23.- Afyon
Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, trafiğe kayıtlı
araçların yaşlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10259)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
24.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Çaldıran’da
yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10260) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
25.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, yerleşim yerlerindeki
yer isimlendirmelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10261) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
26.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
yabancılar misafirhaneleri ve mülteci merkezlerindeki duruma ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10262) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
27.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, mağdur durumdaki bir
şahsa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10263) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/10/2009)
28.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, ülkemizdeki etnik
gruplara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10264) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/10/2009)
29.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir köyün bazı
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10265)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
30.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin, Samsat ilçesinin sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10266) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
31.- Çorum
Milletvekili Derviş Günday’ın, korsan taksiciliğe
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10267) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
32.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında
adı geçen bir şahsa verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10268) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
33.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, THY uçuşlarında
dağıtılmayan bir gazeteye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10269) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
34.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, THY uçaklarında dağıtılan gazetelere ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10270) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
35.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, bir lisenin
kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10271)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
36.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bir lise müdürünün
görevden alınmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10272) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
37.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, eğitim kurumlarına
yönetici atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10273) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
38.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bir müşavir atamasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10274) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
39.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’da sınav kazanan öğretmenlerin müdür yardımcısı
olarak atanmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10275) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
40.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, beden eğitimi
derslerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10276)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
41.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, bazı illerdeki
kızamıkçık aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10277) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
42.- Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, bazı illerdeki
kızamıkçık aşısı uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10278) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
43.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, tarım ve hayvancılıktaki desteklemelere ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10279) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
44.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, GDO’lu ürünlerin dış ticaretine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10280) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
45.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı kişilerle
bağlantısı olup olmadığına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10281) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
46.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, araç muayene ücretlerine ve gelir paylaşımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10282) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
47.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kütahya’nın Burdur-Afyon
ve Antalya çevre yolu projesi kapsamına alınmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10283) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
48.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Salihli-Gölmarmara-Akhisar yol çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10284) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
49.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa-Akhisar-Balıkesir yol çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10285) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
50.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Uşak-Kula ayrımı-Selendi yol çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10286) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
51.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kula-Salihli yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10287) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
52.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Sındırgı-Simav ayrımı-Demirci-Salihli yol çalışmalarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10288) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
53.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bornova-Turgutlu-Salihli yol çalışmalarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10289) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
54.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Menemen-Manisa yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10290) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
55.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü onarımı projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10291) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
56.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa çevre yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10292) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
57.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Bergama-Soma-Akhisar yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10293) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
58.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Selendi Geçişi yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10294) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
59.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10295) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
60.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa-İzmir-Turgutlu yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10296) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
61.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10297) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
62.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Kırkağaç-Gelenbe yol
çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10298)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
63.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10299) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
64.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10300) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
65.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir alt geçit projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10301) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
66.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10302) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
67.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10303) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
68.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10304) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
69.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10305) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
70.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10306) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
71.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10307) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
72.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü onarımı projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10308) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
73.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir üst geçit projesine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10309) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
74.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, bir köprü projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10310) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
75.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, Manisa’daki yol ve köprü projelerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10311) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
76.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bolu sanayi sitesinin
kanalizasyonuna ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10312) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
77.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu Anadolu Bölgesinde
ekonominin gelişmesine yönelik projelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10313) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/10/2009)
78.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı kişilerle
bağlantısı olup olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Zafer Çağlayan) yazılı
soru önergesi (7/10314) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
79.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Başbakan ve Genel
Kurmay Başkanının Dolmabahçe Sarayındaki görüşmelerine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/10315)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
80.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, doğalgaz alım
anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10316) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
81.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, SYDV’nin muhtarların
bilgisi dışında raporlama yaptığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Hayati
Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/10317) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
82.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, ekonomik krizin turizm
sektörüne etkilerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10318) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
83.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, yaşanan doğal afetlere ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/10319) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/10/2009)
84.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim
kurullarında görevli personele ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/10320) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
85.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı personelin
görev yerlerinin değiştirilmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından yazılı soru önergesi (7/10321) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Şırnak ve Hakkari’de
yapılan ve yapılacak barajların yol açtığı sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/450) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.06.2009)
2.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 Milletvekilinin,
Trakya’daki sanayicilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/451)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.06.2009)
3.- İzmir Milletvekili
Selçuk Ayhan ve 24 Milletvekilinin, sulak alanların karşı karşıya olduğu sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/452) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.06.2009)
4 Kasım 2009 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.03
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 13’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) hakkında söz
isteyen Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’a aittir.
Sayın Başak, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Şanlıurfa Milletvekili Ramazan
Başak’ın, Güneydoğu Anadolu Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
RAMAZAN BAŞAK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, ırk, dil, din ayrımı yapmaksızın, kardeşçe binlerce
yıldır yaşayan 72 milyon insanın siz saygıdeğer temsilcilerini en kalbî
duygularımla selamlıyor, saygılar sunuyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, lütfen, şöyle bir arkamıza yaslanalım,
derin bir nefes alalım çünkü bu ülkenin rahatlamaya ihtiyacı var, bu ülkenin
yatırımlara ihtiyacı var, bu ülkenin kardeşçe yaşanılabilecek bir ortama
ihtiyacı var, bu ülkenin GAP’ın bitirilmesine ihtiyacı var.
İşte bu amaçla, GAP’ta yapılan yatırımları yerinde incelemek
amacıyla, bundan yaklaşık on gün önce, GAP’tan sorumlu Devlet Bakanımız Sayın
Cevdet Yılmaz, milletvekili ağabeylerim, arkadaşlarım ve geniş bir bürokrat
kesimiyle birlikte Şanlıurfa’ya, GAP’ın başkentine gittik. Gittiğimizde,
yıllardır suya hasret olan -lütfen burayı iyice dinleyin- suya hasret olan 72
milyon insanın hazinelerini, o uçsuz bucaksız verimli arazileri yerinde tespit
etme fırsatı bulduk. Suyu Ceylanpınar’a, Viranşehir’e, Mardin’e götürecek olan
1’inci, 2’nci, 3’üncü kısım inşaat ihalelerini yerinde inceledik. Kırk yıldır
siyasilerin suistimal malzemesi olan Suruç Ovası’na
suyu götürecek olan 1’inci ve 2’nci kısım inşaat ihalelerini yerinde inceledik.
Emin olun, o devasa makineleri, o gece gündüz çalışan makineleri, o insanın
gözünü alabildiğince uzanan ana kanalları görmenizi isterdim.
Görmenizi istediğim bir şey daha vardı saygıdeğer milletvekilleri:
Bölge insanının gözlerindeki o ışıltıyı görmenizi isterdim; bu ülkeye, bu
devlete, bu bayrağa olan bağlılıklarını görmenizi isterdim; gözlerindeki o
ışıltıyı, ümidi görmenizi isterdim.
Saygıdeğer milletvekilleri, sadece bu kadar mıydı? Emin olun, tüm
milletvekili arkadaşlarımın üzerinde durduğu, Siverek’e, Hilvan’a suyu
götürecek olan proje çalışmaları son aşamaya geldi. Biraz önce de belirtmiş
olduğum gibi, Suruç’a suyu götürecek Taşbasan
depolaması sağ ve sol ana kanallarının ihalesinin 2009 yılında yapılacağının
burada müjdesini vermek istiyorum. Toplulaştırma ihalesinin kasım ayı
içerisinde yapılacağını belirtmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, neden yapıyoruz biz bunları? Çünkü
biliyoruz ki bir GAP, bir buçuk yılda ülke ekonomisine, 72 milyon insanın
cebine 32 milyar dolar para koyuyor. Niye yapıyoruz biliyor musunuz? Geçmişte o
bölgeye yol götürmeyen, su götürmeyen, okul götürmeyen, hastane götürmeyen,
“Sen Kürt’sün, sen Türk değilsin, sen Alevi’sin, sen Sünni’sin” diye tahribat
yapan kesimlerin hatalarını onarmaya gidiyoruz ve bunları onarıyoruz. (CHP ve
MHP sıralarından gürültüler)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sen nesin?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Ayıp,
ayıp!
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Hangi dünyada yaşıyorsun sen? Sen
nerede yaşıyorsun?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Ayıp,
ayıp!
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri…
BAŞKAN – Sayın Başak… Sayın Başak, lütfen…
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, bunları
yapmaya devam edeceğiz.
ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Nerede yaşıyorsun sen?
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Çünkü, 72
milyon insan tek yürek, kardeştir ve kardeşçe yaşamaya da devam edecektir
Allah’ın izniyle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bölgeyi otuz ile ayıran da kalleştir,
kalleş oğlu kalleştir!
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Ben, 72 milyon insanın şahitliğinde
bizleri vatan hainliğiyle, bu hizmetleri yaptığımız için vatan hainliğiyle
suçlayanlara ben bir soru sormak istiyorum. Rahmetli Özal…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Günaydın, günaydın; geç kaldınız!
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Rahmetli Özal, 12 Nisan 1991 yılında,
bundan on sekiz yıl önce Kürtçe konuşmayı serbest bıraktı da bu ülke bölündü mü
arkadaşlar? Biz iktidara geldiğimizde özel Kürtçe okullarını serbest
bıraktığımızda bu ülke bölündü mü arkadaşlar? TRT Şeş’i açtığımızda bu ülke
bölündü mü arkadaşlar? Bu ülke bölünmeyecek. Bu ülke, 780 bin kilometrelik
vatan toprağı ve 72 milyon insanla şu sağımda gördüğünüz bayrağın çatısı
altında yaşamaya ilelebet devam edecektir saygıdeğer milletvekilleri.
Bakın, 1991 yılında rahmetli Özal eğer bu bahsi geçen reform
sürecini devam ettirebilseydi bu ülkenin 300 milyar doları çöpe gider miydi?
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Yedi senedir neden yapmadınız?
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Bu ülkenin… On binlerce benim kardeşim
şehit olur muydu? Ben sizlerin huzurunda, milletimin takdirine bırakıyorum saygıdeğer
milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yedi yıldan beri ne kadar yatırım
yaptınız?
BAŞKAN – Sayın Başak, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2002’de sıfır terör vardı, sıfır terör.
RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Gelecek hesabı yapmadan, siyaseten ne
oluruz demeden 72
milyonun kardeşliği için başlatmış olduğumuz bu kardeşlik projesi ve GAP ve
benzeri projeleri gece gündüz demeden, sadece elimizi değil gövdemizin tümünü
taşın altına koyarak bu millet için, İstanbul’da yaşayan, Antalya’da yaşayan,
seksen bir ilde yaşayan 72 milyon insan için bu hizmetleri devam ettireceğiz.
Neden biliyor musunuz? Çünkü biz bunun için geldik saygıdeğer milletvekilleri,
bu millete hizmet etmek için; sadece yol, su için değil, kardeşlik ortamının
pekişmesi için geldik.
Bir canımız var da bu memlekete, bu millete, 72 milyon insana feda
olsun diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, organ naklindeki sorunlar
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız’a aittir.
Sayın Yıldız, buyurun efendim.
2.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Organ Nakli Haftası ve organ nakillerinde
yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
3-9 Kasım Organ Nakli Haftası nedeniyle bu konudaki sorunları ve çözümleri
gündeme getirmek amacıyla gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, organ nakli, vücutta işlevini yitirmiş,
görev yapmayan bir organın yerine, canlıdan veya kadavradan sağlam ve fonksiyon
yapan bir organın konulmasıdır ve bugün organ yetmezliklerinde, özellikle
böbrek ve karaciğer yetmezliğinde gündemde olan bir konudur.
Canlı kişiden organ alınması, organ veren kişinin yaşamını riske
sokmayacak şekilde çift organlardan alınır. Kadavradan ise rızaya bağlı olarak
ve yakınlarının rızası, kişinin ölmeden evvel organ bağışı yapmasıyla olur.
Avrupa ülkelerinde organ nakillerinde yüzde 80 kadavra olurken,
Türkiye’de bu yüzde 25 düzeyindedir. Kadavra nakilleri çok önemlidir organ
naklinde fakat Türkiye’de maalesef dörtte 1’i kadavradandır, yurt dışında ise,
bunun yüzde 80’i kadavradandır.
Kadavra kaynaklı vericilerin çözüm yolunun en önemlisi ise organ
bağışının yaygınlaşmasıdır. Organ bağışı, bir kişinin hayatta iken serbest
iradesiyle yapacağı bir şeydir.
Değerli arkadaşlar, bugüne kadar çok sayıda hasta, organ vericisi
bulunamaması nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Ülkemizde tüm hastalarımızın
ihtiyaçlarının karşılanacağı sayıda organ nakli merkezleri ve burada çalışan
çok değerli uzmanlar vardır. Fakat, birçok organ nakli
cerrahımız olmasına rağmen, bu kadavradan nakil olmadığı için yeterli sayıda
organ nakli olmamaktadır. Bu vesileyle, Türkiye’de organ naklini başlatan, bu konuda
yasaların,yönetmeliklerin çıkarılmasında en büyük rolü
oynayan Sayın Profesör Doktor Mehmet Haberal’ı da
burada şükranla anmak istiyorum. Kendisi yedi aya yakın zamandır hastalarından
uzaklaştırılmış ve tutuklu olarak yargılanmaktadır, bunu da takdirlerinize
sunuyorum ve bu kadar deneyimli, dünya çapında bir cerrahımızı biz, hâlâ
Ergenekon nedeniyle tutuklu olarak mahkûm etmekteyiz.
Kadavradan nakil olmamasının en önemli nedeni beyin ölüm
vakalarının bildirilmemesidir. Bu nedenle, ülkemizde gerçekleştirilen kadavra
organ ameliyatları Avrupa ve Amerika ülkeleri arasında çok düşük düzeydedir.
Örneğin İspanya’da milyon/nüfus başına yıllık kadavra vericisi 33,6 iken
Türkiye’de 3’tür, yani, İspanya’nın onda 1’i kadar kadavradan nakil
yapılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, hâlen böbrek yetmezliği günümüz
itibarıyla hemodiyalizle tedavi edilmektedir yoğun olarak ve Türkiye’de bu şu
anda 54 bin kişidir ve her yıl 4 bin kişi buna eklenmektedir. Hemodiyaliz
tedavisi bir yılda kişiye 25 bin dolara, yani dolayısıyla devlete 25 bin dolara
mal olmaktadır ve bunların hepsinde de ithal ürünler kullanılmaktadır. Oysaki
nakil sadece 20 bin dolara mal olmaktadır. Gene karaciğer yetmezliğinde de
yıllık 35 bin dolar gitmektedir, nakil olursa tek seferde 60 bin dolar
gidecektir. Böbrek yetmezliği sonucunda beş yıllık ortalama yaşam oranı yüzde
33 iken aynı hastaya böbrek nakli uygulaması yapılırsa beş yıllık ortalama
yaşam oranı yüzde 90’a ulaşmaktadır. Bu tedaviyle hem hasta yaşam kalitesi
artmakta hem de belirgin olarak uzamaktadır yani nakil yaşamak, diyaliz ise
ölmemeye çalışmaktır değerli arkadaşlar. Karaciğer nakillerinde de ancak yüzde
14’üne nakil yapabilmekteyiz ve bunda da sorunumuz devam etmektedir. Bunun için
kadavradan organ bağışının yetersizliği ülkemizde organ nakli sorunlarının
başında gelmektedir. Söz konusu hastalara yeterli sayıda organ nakli ameliyatı
uygulanabilmesinin tek koşulu, yeterli sayıda kadavra organ temini ve bunun
için de beyin ölümlerinin bildirilmesidir.
Bu nedenle birkaç tane çözüm önerim şunlardır değerli arkadaşlar:
Beyin ölümü tespiti ve organizasyonu yapan organ nakli
koordinatörlüğü her kurum için zorunlu hâle getirilip özendirilmelidir.
Beyin ölümü tanılarının konulması standardize edilmeli ve beyin
ölümü tespit komisyonlarının çalışma koşulları kolaylaştırılıp
özendirilmelidir.
Organ nakli yapmayan merkezlerden bildirilen beyin ölümü
olgularının kadavra ameliyatı masrafları, kurumları ve ameliyatı yapan ekipleri
özendirici şekilde düzenlenmelidir.
Bu organ nakli konusunda geçtiğimiz yıllarda Diyanetin de bir
bildirisi vardır; organ naklinin kişiye en yararlı olduğu, organ bağışının
insanın insana yapabileceği en büyük yardım olduğunu nitelendirmiştir. Aynı
zamanda dinler arasında da Hristiyan’dan Yahudi’ye,
Yahudi’den Müslüman’a veya diğerlerinden organ naklinin günah olmadığı, uygun
olduğunu bildirmişlerdir ve maalesef demiştir ki Diyanet İşleri Başkanı: “Bu
konuda ilerleyemediğimiz için ben bunun mahcubiyetini yaşıyorum.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldız.
SACİD YILDIZ (Devamla) – “Ben, bu organ naklini ilerletemediğimiz
için bunun mahcubiyetini yaşıyorum.” demiştir.
Değerli arkadaşlar, çok fazla insanımızın hayatlarını
kaybetmemeleri için organ nakli listelerinde beyin ölümü olgularının
kullanılması ve bunların bildirilmesi gerekmektedir. Bu şekilde organ
ticaretinin önlemini alabileceğimiz gibi -geçtiğimiz günlerde Afyon’un Kışlacık
köyünde böyle bir durum söz konusuydu- gene kayıp çocukların organ mafyasının
eline geçtiği iddialarına da son vermiş oluruz. Yapılacak düzenlemelerle -ki,
bunları yapmadığımız takdirde her yıl 11 bin kişi organ yetmezliği nedeniyle
kaybedilmektedir- bu kişileri kazanabiliriz. Aynı zamanda ithal ilaç ve
malzemelere ödediğimiz yılda 5 milyar doları aşan paranın da ülkemizde
kalmasını sağlayabiliriz. Çünkü domuz gribi şu anda gündemde.
Fakat eğer hepatit B aşısı yapılmış olsa çok kimseye, karaciğer
yetmezlikleri olmayacak. Birinci basamakta sağlık hizmetlerinde maalesef son
birkaç ay önce ücret getirildi -ki, birinci basamak koruyucu hekimlik
hizmetleridir- bu koruyucu hekimlik…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SACİD YILDIZ (Devamla) – Az bir şey kaldı Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
SACİD YILDIZ (Devamla) – Teşekkür ederim.
Bu koruyucu hizmete hasta vatandaşın rahatlıkla
başvurabilmesi lazım. Mesela bir boğaz enfeksiyonu beta hemolitik
streptokoka bağlıyken, bunlar tedavi edilirse çok sayıda kalp hastalığının,
böbrek yetmezliğinin önüne geçilmiş olacaktır. Bunlar çok daha önemli belki
ülkemiz için. Ama her nedense onu da bilemedim, son günlerde sanki bu hafta
Organ Nakli Haftası değil de domuz gribi haftası gibi oldu.
Hepinize saygılarımı iletirim, teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.
Sayın Çelik, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelik’in, Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın gündem dışı konuşmasında
etnik vurguyu ön plana çıkararak Türkiye’de bölücülüğe uygun ortam hazırlayan
bir söylemi ifade ettiğine ilişkin açıklaması
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Birinci konuşmacı Sayın Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak’ın
konuşmasıyla ilgili ben yerimden söz aldım. Şimdi Sayın Başak konuşmasında
özellikle konuşmasının ana fikri, oturma planı itibarıyla küresel ile yerel,
yerele özellikle vurgu yaparak -yani bu global
emperyalizmin ciddi bir jargonudur- burada yani global ve lokal arasına
sıkıştırarak bunun temel öngörüsü olan etnik vurguyu ön plana çıkararak
Türkiye’de gerçekten bölücülüğe uygun ortam hazırlayan, iklim hazırlayan bir
söylemi burada kürsüden ifade etti. Hâlbuki Türkiye Cumhuriyeti millî bir
devlettir. Mademki 780 bin kilometrekarelik yüz ölçümüne sahip Türkiye
Cumhuriyeti 72 milyon Türk milletiyle ebediyen bu topraklarda var olacaksa bu
söylemi niye kullanıyor? Sayın Başbakanın “Otuz altı etnik grup var.” şeklinde
ifadeleri de aynı anlamı taşıyor yani bunu özellikle iktidar partisinin terk
etmesi gerekiyor eğer millî birlik ve bütünlüğü savunuyorlarsa.
Bunu özellikle vurgulamak istedim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündem dışı üçüncü söz, Giresun İlinin sorunları ve yaşanan sel
felaketiyle ilgili söz isteyen Giresun Milletvekili Murat Özkan’a aittir.
Sayın Özkan buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- Giresun Milletvekili Murat
Özkan’ın, Giresun ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile son günlerde yaşanan
sel felaketlerine ilişkin gündem dışı konuşması
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, çok sorunu olan, problemleri çok fazla
olan bir ilin milletvekiliyim, beş dakika gibi çok kısa bir sürede bu
sorunların tamamını takdir edersiniz ki sizlere anlatmam mümkün değil ama çok
kısa başlıklarıyla, ana hatlarıyla ifade etmek istiyorum.
Bunlardan en önemlisi, kısa bir dönem içerisinde yaşanan 21 ve 27
Temmuz tarihlerinde yaşanan sel felaketinin yaralarının henüz sarılmamış
olması. Tabii ki sadece Giresun’da yaşamadık. Sel afeti nedeniyle gerek
hayatlarını kaybeden gerekse mallarını kaybeden, zarar gören tüm vatandaşlarıma
buradan tekrar bu acılarını paylaştığımı, bu acılarına ortak olduğumu ifade
etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii ki, devlet, sel afeti olur olmaz,
bürokrasi, görevini yaptı, tespitler, hasar tespitleri yerine getirildi ancak
maalesef bu tespitlerin neticesinde vatandaşımızın uğramış olduğu büyük hasar
tazmin edilemedi. Buradan Hükûmetimize bu hasarların
başta kendi ilim olmak üzere tüm sel afetine maruz kalan bölgelerde yaşayan
insanlarımızın uğramış olduğu zararların bir an önce telafi edilmesi için
gerekli çalışmaların hızlandırılmasını önemle rica ediyorum, istirham ediyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii, sel afetinin oluşmasında sadece küresel
iklim değişikliğini ve bunun sonucunda özellikle Türkiye'nin kuzey bölgelerinde
meydana gelen muson tarzı yağışların etkili olduğunu ifade etmek, bana göre,
olayı bilimsel açıdan çok iyi irdelememeyi, çok iyi görmemeyi de gerektiriyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin ve bölgemizin küresel iklim
değişikliğinden etkileneceğini, özellikle Karadeniz Bölgesi’nin çok fazla yağış
alacağını hepimiz daha önceden biliyorduk, yetkin bilim adamlarımız tarafından
uyarılmıştık. Özellikle Giresun, beş yıl içerisinde altyapı yatırımları yaptı
Giresun Belediyesi ancak değerli arkadaşlar, bu altyapı bu küresel değişim
neticesindeki yağış artışını maalesef planlayamadı, bana göre, hukuken bir
hizmet kusuru işlenmiş oldu.
Yani şu anda sel afeti nedeniyle zarar gören insanlarımızın gerek
imar planlarında yapılan düzenlemeler neticesinde gerekse milyarlarca lira para
harcayarak altyapı yapan belediyelerin öngörüden eksik yapmış oldukları hizmet
neticesinde bir hizmet kusurunun oluştuğunu ifade etmek istiyorum ve zarar
gören tüm vatandaşlarımın da… Hizmet yapan insanların, hizmeti iyi, kaliteli ve
gereklerine uygun yapma mecburiyeti neticesinde bir tazminat ödemeye mahkûm
edilmesi gerektiğine inanıyorum. Buradan, tüm zarar gören vatandaşlarıma
haklarını hukuk yolunda aramalarını istirham ediyorum.
Değerli arkadaşlar, sadece tabii ki sorunumuz sel değil, fındık
Karadeniz’in kanayan bir yarası. Bu açıdan fındıkta son yapılan “serbest
piyasaya bırakılması” olayının işlemeyeceğini bir kez ifade edeyim çünkü manipülasyona açık çünkü çok az sayıda alıcının olduğu ve
piyasayı istedikleri gibi organize ettikleri bir süreç karşı karşıya.
Bu sene fındık rekoltesi düşüktü.
Fiyatlar ona rağmen düşürülebiliyor ise önümüzdeki yıllarda fındık ürününün
arttığı dönemde biz nasıl piyasayı regüle edeceğiz,
nasıl piyasayı düzenleyeceğiz? Fındık satıcısının haklarını… Demek ki, burada
-şunu ifade edeyim- tarımsal piyasalarda serbest rekabetin oluşması mümkün
değil, fındıkta hele hele bu hiç mümkün değil. Çok az
sayıda alıcı var, bu çok az sayıda alıcı çeşitli manipülasyonlarla
piyasayı etkileyebiliyorlar. Bu açıdan serbest piyasanın uygulanması mümkün
olmayan tarım piyasalarında devletin düzenleyici olarak piyasada bulunması
gerekiyor. Özellikle üreticinin kuruluşu olan bir FİSKOBİRLİK var, bunun yok
edilmemesi lazım. Şu anda 600 kişi, burada çalışanlar maaşını alamayacak
durumda. Bunlara bir an önce dikkat çekilmesi ve o insanlara, bu kuruma yardım
edilmesi gerekiyor.
Diğer bir konu arkadaşlar: Giresun Üniversitesi kuruldu.
Üniversitemiz, maalesef, fiziki kapasite olarak hem yetersiz pozisyonda hem de
yurt açığımız var. 734 öğrencimiz, maalesef, Giresun’dan kaydını aldırmak
zorunda kaldı; yurt binası… Ama Giresun’da çok fazla sayıda kamu binaları var,
bu binalar optimal, etkin kullanılmıyor değerli
arkadaşlar. Bir defterdarlık binamız var, devasa bir bina; bir hükûmet konağımız var, o onun belki 5-10 katı. Bunlar bir
araya getirilip defterdarlık binasının…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özkan, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
MURAT ÖZKAN (Devamla) - …bir an önce üniversiteye tahsis edilmesi
lazım. Özel idare binası var şu anda kısmen atıl durumda, burası yurt olarak
yapılabilir.
Değerli arkadaşlarım, yıllardır kanayan bir yaramız, havaalanı
konusu, hem Ordu’yu hem Giresun’u ilgilendiriyor. İktidar milletvekillerimiz
müteaddit defalar seçim taahhüdü olarak bunu dile getirdiler. Ancak
gerçekleştirme konusunda hiçbir adım atmadılar.
Diğer bir konumuz da değerli arkadaşlarım, Karadeniz’de Kıyı
Kanunu uygulanmıyor, Hükûmetten bunun uygulanmasını
rica ediyorum. Başta Karadeniz Otoyolu olmak üzere bu Kanun’u iğfal etmişiz. Bu
Kanun, birtakım insanlara çıkar sağlamak için, âdeta imar kanunlarında
düzenleme yapmak için peşkeş çekilmiş durumdadır. Kıyı Kanunu’nun uygulanmaması
neticesinde, küresel iklim değişikliğiyle birlikte bu afetlerin daha da artması
söz konusudur. Hükûmetin bu küresel iklim değişikliği
çerçevesinde mutlaka bakması lazım.
Bir de bölgede işsizlik çok önemli bir problem. Ben Hükûmetten rica ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MURAT ÖZKAN (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika daha rica
ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
MURAT ÖZKAN (Devamla) – Az gelişmiş bölgelerimizde kamu
yatırımlarının neoliberal politikalar çerçevesinde
özelleştirilmesiyle buradan âdeta ucuz emek transferi yapılıyor. Ucuz emek
transferiyle büyük işadamlarının daha fazla kâr etmesi sağlanıyor. Hükûmetimizin sadece laiklik ya da hukuk devleti bazında
kalmayıp sosyal devlet tarafının da, Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerinin de
tam olarak uygulanması, bölgelerarası farklılıkların giderilmesi için
devletimizin yatırımlarının bölgelerimize dengeli olarak dağıtılması,
özelleştirmenin bu bölgelerde yapılmaktan vazgeçilmesi, özelleştirilen yerlerin
tekrar devletleştirilerek insanlarımıza iş, aş verilmeli... Bütçeye bakın,
sosyal yardım diye insanlara yapmış olduğumuz kaynak transferi inanın bu
KİT’lerin zararlarının katbekat üstünde. Bu yardımları insanlarımızı
çalıştırarak daha onurlu bir şekilde yapabiliriz ve ucuz emeğin sömürülmesine
son vermemiz gerekiyor.
Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum. Yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutacağım.
Şimdi okutacağım Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden
fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak
Dergisi’ne eklenecektir.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk
ve 20 milletvekilinin, Şırnak ve Hakkâri’de yapılan ve yapılacak barajların yol
açtığı sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/450) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Şırnak ve Hakkâri il sınırları içerisinde “sınır güvenliği”
adı altında yapılan ve yapılması planlanan barajların bölgeye ne kadar enerji
sağlayacağı, baraj yapımıyla kaç tane yerleşim yerinin sular altında kalacağı,
kaç tane köyün boşaltılmak zorunda kalacağı, ne kadar insanın göç etmek zorunda
kalacağının araştırılması ve tespiti, tarihi, kültürel ve doğal varlıkları
nasıl etkileyeceği noktasında gereken tedbir ve önlemlerin alınması için,
Anayasanın 98’nci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması için gereğini arz ve talep ederim.
1) Ahmet Türk (Mardin)
2) Emine Ayna (Mardin)
3) Fatma Kurtulan (Van)
4) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Bengi Yıldız (Batman)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
11) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
12) Hamit Geylani (Hakkâri)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Nuri Yaman (Muş)
16) Osman Özçelik (Siirt)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Hasip Kaplan (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
21) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Baraj genel olarak sulama, elektrik enerjisi üretimi, içme suyu
sağlanması ve taşkından korunma gibi amaçlarla bir akarsunun
önüne yapılan büyük su yapılarıdır. Barajların planlanması, etüdü,
projelendirilmesi ve inşa edilmesi uzun bir zaman dilimini almaktadır. Bir
barajın yapılabilmesi için en az 2-3 yıl üzerinde baraj yapılacak suyun
hidrolojik ölçümleri ve meteorolojik çalışmaları yapılmaktadır. Daha sonra ön
inceleme ve planlama aşamasında yapılan çalışma sonuçlarının uygun olması
durumunda barajın kati proje aşamasındaki çalışmalarına geçilerek barajın yapım
aşaması başlar. Örneğin; Ilısu Barajının ilk
çalışmaları 1954 yılında başlamış, 1985 yılında bitirilmiştir. Yapım ihalesi
ise 2006 yılında yapılmıştır.Yani bu barajın
çalışmaları 31 yıl sürmüştür. Başka bir örnek,
Diyarbakır-Silvan Barajı. Ön inceleme çalışmaları 1982 yılında başlamış,
kati proje çalışmaları 2006 yılında tamamlanmıştır. Yani çalışmalar 24 yıl
sürmüştür. Bütün bu çalışmalar her yıl DSİ Genel Müdürlüğünün Çalışma
Programlarında ve üretim sonuçlarında görülür. Ayrıca yapılan, yapılacak ve
yapılması düşünülen barajlarda DSİ'nin ilgili
yayınlarında ve çalışmalarında verilir. Örneğin, Güneydoğu Anadolu Projesi
tanıtım broşürlerinde ve ilgili yazılarında yapılmış, yapılmakta olan ve
yapılacak barajların belirtildiği gibi DSİ 10. Bölge Müdürlüğü Gelişme Planında
Bölge sınırları içerisinde yapılmış, yapılan ve yapılacak bütün barajlar
gösterilirken DSİ'nin programında bulunmayan bu
güvenlik barajları yer almamaktadır. Bu açıklamalar barajların yapılmasına yeni
bir terim olarak giren "sınır güvenliği" barajlarının ve DSİ'nin programında bulunmayan bazı barajların, 3 ay
içerisinde etütlerinin tamamlanarak ihale edilmesi ve inşasına başlanmasıdır.
Bu barajlar, DSİ'nin su şişirme bentleri adını verdiği
güvenlik barajlarıdır. Şırnak ve Hakkâri'de yapılan bu barajların amacı, DSİ
Genel Müdürlüğünün 2007 yılı faaliyet raporunda "2007 yılında yatırım
programına etüt-proje kapsamına sınır güvenliği sebebiyle alınan Su Şişirme
Bentleri adı altında 11 adat barajın kati proje yapımı ihale edilmiş ve
tamamlanmıştır." şeklinde açıklanmıştır. DSİ'nin
uzun vadeli çalışmalarında bu barajların DSİ'nin
çalışma ilkelerine uymayacak şekilde, 3 ay gibi kısa bir zaman dilimi
içerisinde etütlerinin yapılarak ihale edilmesi, amacının da sınır güvenliği
olması bu işin DSİ kuruluşu olmadığını göstermektedir. Şırnak ve Hakkâri il
sınırları içinde sınır güvenliği sebebiyle 11 adet su şişirme bentleri inşa
edilmektedir. Güvenlik barajları olarak adlandırılan bu barajlardan 7'si
Şırnak'ta 4'ü ise Hakkâri'de Irak sınırına yakın bölgelerde bulunmaktadır.
Şırnak Barajları;
1- Silopi Barajı
2- Şırnak Barajı
3- Uludere Barajı
4- Ballı Barajı
5- Kavşaktepe Barajı
6- Çetintepe Barajı
7- Musatepe Barajı
Hakkâri Barajları;
1- Çocuktepe Barajı
2- Gölgeliyamaç Barajı
3- Beyyurdu Barajı
4- Aslandağı Barajı
Bu barajların yapım süresi diğer barajlara benzememektedir. Silopi
Barajı yer tesliminden itibaren 900 takvim gününde, diğer barajlar ise 540
takvim gününde bitirilecektir. Sulama projeleri uzun yıllardır ödenek
olmamasından dolayı bitirilemezken, bu barajların yapımında ödenek sorunları
yaşanmadığı ortaya çıkmıştır.
Yapılan bu barajlar, su kaynaklarının olduğu ülke toprakları
üzerinde bulunan çok sayıda çeşitli kültür miraslarını ve taşınmaz kültür
varlıklarının yok olmasını sağlayacaktır. Yukarı Mezopotamya'dan akan Dicle
nehrinin Kasrik Boğazından başlayarak, Şırnak'ın Bestler-Dereler bölgesinde bulunan Hezil
Çayı'na kadar sular altında kalması ve Dicle nehri kıyısındaki tarihi
mirasların yok olması söz konusu. Kasrik Boğazının
hemen yanından başlayarak; Feki Teyran
Camisini, Finike Kalesini, Asur Kalelerini, Timurlenk
Pençelerini, Alaattin Kasrını ve kalesini ve birçok
tarihi eser sular altında kalacaktır. Bölgede "sınır güvenliği" adı
altında yapılan bu barajlar sulama ve enerji üretimi anlamında yarar
sağlamaktan çok, bölgedeki insanların birbirinden uzaklaşmasını, bu bölgeden
insan geçişinin engellenmesini ve tarihi, kültürel ve doğal yaşam alanlarının
yok olmasını sağlayacaktır.
2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı ve 21 milletvekilinin, Trakya’daki
sanayicilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/451)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tüm dünyayı etkisi altına alan küresel krizin getirdiği
acil sorunların yanında, ülkemizde sanayinin rekabet gücünün arttırılması,
yatırım ve üretim ortamlarının iyileştirilmesi, orta ve uzun vadeli reformların
gerçekleştirilmesi, yeni iş alanları açarken mevcut iş gücünün korunması,
istihdamın arttırılması ve Tekirdağ ve Trakya’daki sanayicimizin diğer
sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının tespit edilmesi amacıyla
Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104. ve 105.
maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
24.06.2009
1) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Hasan Özdemir (Gaziantep)
6) Mümin İnan (Niğde)
7) Metin Ergun (Muğla)
8) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara)
9) Recai Yıldırım (Adana)
10) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
11) Muharrem Varlı (Adana)
12) Hüseyin Yıldız (Antalya)
13) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
14) Münir Kutluata (Sakarya)
15) Yılmaz Tankut (Adana)
16) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
17) Mustafa Enöz (Manisa)
18) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
19) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
20) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
21) Akif Akkuş (Mersin)
22) D. Ali Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
İç talep ve dış talebin neredeyse tamamen durduğu, özel sektörün
gücünün tükendiği bu zor dönemin, sanayicimize etkileri istatistiksel
verilerden de fazladır. Nisan 2008'e göre sanayi üretimi %18,5 oranında
azalmıştır. 2001 yılında bile, sanayi üretiminde bu kadar yüksek oranlı
düşüşlerle karşılaşılmamıştır. Sanayicimiz, yeni çalışma döneminde ekonomi ve
üretim açısından çok zor koşullar altına girmektedir.
2008 sonbaharında şiddetini iyice artıran küresel kriz,
Türkiye'de, finans kesiminden çok reel sektörü, özellikle de sanayiyi
vurmuştur. 2008 yılının ağustos ayından bu yana sanayimiz âdeta bir çöküş
yaşamaktadır. Giderek büyüyen bu yangın karşısında gereken önlemler alınamamış
ve zaman kaybedilmiştir. Önlem almakta yavaş kaldıkça da ödenen bedeller artmıştır.
Bu gelişmelerle birlikte açıklanan yeni teşvik paketi, maalesef
Trakya'yı kuşa çevirmiştir. Trakya'daki sanayici hiçbir şeyden
yararlanamamaktadır. Önceki teşvikten yararlanmış ve Trakya'ya fabrika kurmuş
olan sanayicinin bu teşvikle bütün hakları elinden alınmaktadır.
Açıklanan teşvik paketi, dördüncü pakette olduğu gibi ticaret
ağırlıklıdır. Oysa, bu paketin sanayi üretim ağırlıklı
olması gerekir. Temel hedef, sanayinin rekabet gücünün artırılması olmalıdır.
Açıklanan teşvik paketi kapsamına Tekirdağ ve tüm Trakya'da
yatırımcılarımızın talepleri doğrultusunda ilaveler yapılması ve büyük
yatırımların da kapsama alınması gerekmektedir. Ekonomik krizde ayakta kalma
mücadelesi veren sanayici ve KOBİ'ler mevcut çalışanlarını muhafaza etmek, yeni
iş alanları açmak ve iş gücünü korumak için düzenlemelere ihtiyaç
duymaktadırlar.
Trakya'daki 3 vilayetin toplam nüfusu 1,5 milyon olmasına rağmen
500.000 SGK direkt çalışanı, 1,5 milyar m3 doğal gazı, 1,5 milyon kw elektrik gideri ve 2 milyon ton su ihtiyacı ile Türkiye
ekonomisine artı katkı sağlamaktadır.
Türkiye geneliyle Trakya'yı mukayese etmekle bazı uygulama
bozuklukları olabilir. Bölgemizin yarıştığı ve rekabet ettiği yerler yurtdışı
ülkeleri ve özellikle de yakın komşularımızdır. Trakya'da
kurulu mevcut tesisler ve planlanan tesisler şu ana kadar yabancı
yatırımcılar için hiç cazip olmamış ve yatırımcılar Türkiye'deki diğer yörelere
de gitmeyip yurtdışına gitmişlerdir. Komşu ülkelerin avantajlarını hesap edip
bizim yöremize de aynılarının uygulanması gerekmektedir.
Mevcut düzenlemedeki bölgelerarası ve şehirlerarası
derecelendirme, şehirlerarasında ayrıcalık yaratmaktadır. Sektörel
bazda çalışan tesislerin entegrasyonunu sağlayacak
ilave tesislerin teşvik kapsamına alınması gerekmektedir. Eşitlik ve hakkaniyet
için reel sektörün teşvik avantajlarının dengelenmesi gerekir.
Krizin getirdiği acil sorunların yanında, sanayinin rekabet
gücünün arttırılması, yatırım ve üretim ortamlarının iyileştirilmesi, orta ve
uzun vadeli reformların gerçekleştirilmesi, yeni iş alanları açarken mevcut iş
gücünün korunması, istihdamın arttırılması ve Tekirdağ ve Trakya'daki
sanayicimizin diğer sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının tespit
edilmesi için Anayasanın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104.
ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
3.- İzmir Milletvekili Selçuk
Ayhan ve 24 milletvekilinin, sulak alanların karşı karşıya olduğu sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/452)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yazılı ve görsel basınımızda neredeyse her gün 'kuruyan sulak
alan' görüntülerine yer verilmektedir. Uzman kuruluşlarca, Türkiye'de son 40
yılda Van Gölü'nün 3 katı, Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir
Gölü'nün 25 katı oranında sulak alanın yok olduğu belirtilmektedir.
Ayrıca, bilim çevrelerince, ülkemizde su kaynaklarının verimli
kullanılmadığı ve geliştirilmediği, aksine su havzalarında bilinçsiz
yapılaşmalara göz yumulduğu ve su kaynaklarının kirletildiği, bu anlamda suda
yaşanan krizin, salt küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlanamayacağı
ifade edilmektedir.
Bilim çevreleri ve yetkililerce, Manyas Gölü, Uluabat
Gölü, Eber ve Akşehir gölleri, Ereğli Sazlıkları, Tuz Gölü,
ve Meriç Deltası başta olmak üzere, birçok sulak alan kirlilik tehdidinin
etkisi altında bulunduğu, açıklanmaktadır.
Bu anlamda, Türkiye'nin susuzluk ve sulak alan kayıplarıyla ilgili
sorunların çözülmesi, sulak alanların yeniden kazandırılmasına yönelik
önlemlerin alınması için Anayasanın 98'inci, içtüzüğün 104 ve 105'inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Selçuk Ayhan (İzmir)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Sacid Yıldız (İstanbul)
4) Gökhan Durgun (Hatay)
5) Abdülaziz Yazar (Hatay)
6) Rahmi Güner (Ordu)
7) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
8) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
9) Mevlüt Coşkuner
(Isparta)
10) Orhan Ziya Diren (Tokat)
11) Rasim Çakır (Edirne)
12) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
13) Hulusi Güvel (Adana)
14) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
15) Derviş Günday (Çorum)
16) Hüseyin Ünsal (Amasya)
17) Vahap Seçer (Mersin)
18) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
19) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
20) Faik Öztrak (Tekirdağ)
21) Algan Hacaloğlu
(İstanbul)
22) Ahmet Ersin (İzmir)
23) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
24) Şevket Köse (Adıyaman)
25) Fevzi Topuz (Muğla)
Gerekçe:
Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya
akıntılı, acı, tatlı veya tuzlu denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme
devresinde, altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan bütün göller, nehire kıyısı olan alanlar, bataklıklar, tuzlalar, sazlık
ve turbalıklar "Sulak Alan" olarak tanımlanmaktadır.
Sulak alanlar tarım, hayvancılık, balıkçılık, saz üretimi, rekreasyonel kullanımlar ve turizm açısından yüksek
ekonomik değere sahiptir. Ve ekonomiye önemli katkı sağlarlar. Ayrıca, sulak
alanlar başta göçmen kuşların konaklama alanı olmakla birlikte bir çok yaban hayatı ve bitki türünü barındırmaktadır.
Özellikle su kuşlarının yaşama ve üreme alanları için büyük öneme
sahip olan sulak alanların korunmasını öngören ve 17 Mayıs 1994 yılında resmen
taraf olduğumuz "Ramsar Sözleşmesi", doğa
koruma konusunda düzenlenmiş ilk uluslararası sözleşmedir.
Türkiye, 1994 yılında imzaladığı Ramsar
Sözleşmesi yanında, 1984 tarihinde imzaladığı Avrupa'nın Yaban Hayatı'nı ve
Yaşama Alanlarını Koruma Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi) ve 1992 tarihinde
imzaladığı Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesine göre, ülke sınırları içerisindeki
sulak alanların korunmasından sorumludur.
Dünyadaki sulak alanların %50'si, tarımsal amaçlı kurutma,
sazlıkların kesilmesi, sanayi kirliliği, içme suyu amaçlı kullanım, büyük baraj
inşaatları ve yapılaşma nedeniyle yok edilmiştir.
Uzmanların yaptığı açıklamalara göre, son 50 yılda Türkiye'nin
sulak alanlarının yarısı kaybedilmiştir. 50 yıl önce 2,5 milyon hektar sulak
alana sahip olan Türkiye 1 milyon 300 bin hektar sulak alanını kaybetmiştir.
Ülkemizde, 76 tanesi uluslar arası öneme sahip 135 adet sulak alan
bulunmakta olup, bunların birçoğu kuruma tehlikesi altındadır. Avlan, Kestel,
Aynaz, Yarma ve Gavur Gölleri, Hotamış
ve Eşmekaya Sazlıkları tamamen kurumuştur.
Türkiye'nin tuz deposu Tuz Gölü, en büyük tatlı su gölü Beyşehir, Eber, Uluabat, Akşehir, Eğirdir, Manyas, Bafa, Kulu gölleri,
Meriç Deltası, Ereğli Sazlıkları, Sultansazlığı ve
Erzurum bataklığı da bugün kuruma noktasındadır.
Sulak Alanlar Kongresi İzmir Bildirgesine göre; geçtiğimiz 50 yıl
içinde ülkemizde 30'dan çok gölün kurumuş ve bu göllerin toplam alanı, Marmara
Denizi'nden daha büyük alana ulaşmıştır. Ayrıca, yeraltı suları her yıl daha da
aşağılara çekilmektedir. (23.11.2007)
Ülkemizde, sulak alanların korunması ve doğru kullanılmasının,
Anayasanın 63. maddesi başta olmak üzere bir çok
yasayla güvence altına alındığı düşünülse de; 2872 sayılı Çevre Yasası, 2560
sayılı İSKİ Yasası, 3213/5177 sayılı Maden Yasası, 4342 sayılı Mera Yasası ve
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle sulak alanlarında
tahribatlar yaşanmıştır. Örneğin;
• 1994 yerel seçimlerinden
sonra, İSKİ Yönetmeliğinde yapılaşmayı teşvik edici nitelikteki
değişikliklerle, 1980-1985 arasında yüzde 46 olan kaçak yapılaşmanın, ikinci
beş yıllık dönemde yüzde 347'ye kadar çıkması (Talanın adı 'koruma', Roşan Karakaş, Radikal, 10 Nisan 1999),
• 5177 Sayılı, Maden Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile "su
havzalarının" madencilik faaliyetlerine açılması,
• 2872 Sayılı Çevre Yasası ile; Petrol ve jeotermal kaynak ve maden arama
faaliyetlerinin, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) kapsamı dışına çıkarılması,
• 2560 Sayılı Yasanın 20.
maddesi ile Maden Yasası'nın 7. maddesinde yapılan değişiklikten sonra Çevre ve
Orman Bakanlığının, Ocak/2005 ayında Büyükşehir Belediyelerinden "Havza
Koruma Yönetmeliklerinin, Kanalizasyon Deşarj Yönetmeliklerinin en kısa sürede
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'ne uyumlaştırılmasını" istemesi,
• Ülkemizdeki su
kaynaklarının, kirlenmeye karşı korunması amacıyla Çevre ve Orman Bakanlığınca
hazırlanan 31.12.2004 tarihli "Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğiyle"
(R.G. 31.12.2004) su havzalarında "mutlak koruma alanı", 300 metreden
100 metreye indirilerek, içme suyu havzalarında kaçak yapılara ve sanayi
tesislerine fiili af sağlanması,
İzmir'in içme suyunun büyük
bölümünü sağlayan Tahtalı Barajı ile kentin içme suyu gereksinimini
karşılayacak olan Çamlı Barajı'nı besleyen Maden İşletme Ruhsatı ve İşletme
İzni verilmesi,
Su kaynaklarının oluşumu ve gelişiminde büyük önemi olan 4342
sayılı Mera yasasında yapılan değişiklikler ile mera ve yaylaların
işgalcilerine devrinin sağlanması,
İstanbul'un en önemli su havzası ve yeşil alanı olan Ömerli Su
Havzasının, rant uğruna Formula 1 tesislerine teslim
edilmesi,
Türkiye'nin
305 Önemli Doğa Alanı'ndan biri olan ve suyun yanlış kullanımı nedeniyle
tümüyle kuruyan 2 milyon yaşındaki Tuz Gölünün sanılanın aksine küresel ısınma
sonucunda değil yanlış su politikaları nedeni ile kuruduğunun (Tuz Gölü'nün
"İmdat" Çığlığı, Doğa Derneği ve Atlas Dergisi, 21.9.2008) uzman
kuruluşlarca dile getirilmesi ve son yıllardaki malum yasal düzenlemeler; su
kaynaklarının kirlenmesinin ve kurumasının sadece küresel ısınmaya bağlanmaması
gerektiğini bizlere göstermektedir.
Yukarıda yer alan sorunların ve alınacak önlemlerin, belirtilen
gerekçelerle Yüce Meclisimizde ele alınması ve incelenmesi önem arz etmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bazı sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi vardır,
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
B) Tezkereler
1.- Bazı milletvekillerine,
belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/994)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı sayın milletvekillerinin hizalarında
gösterilen süre ve nedenlerle izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 12 Ekim
2009 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
“Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş, hastalığı nedeniyle 13/05/2009 tarihinden itibaren 46 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Diyarbakır Milletvekili Abdurrahman
Kurt, hastalığı nedeniyle 13/05/2009 tarihinden itibaren
12 gün,”
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı istiyorsunuz.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.42
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.58
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
13’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Bazı milletvekili arkadaşlarımızın izinli sayılmalarına ilişkin
Başkanlık tezkeresinin oylaması işleminde, Diyarbakır Milletvekili Sayın Abdurrahman Kurt’un izin hususunun oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Evet, Sayın Kurt’un izinli sayılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok efendim.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır Kâtip Üye arkadaşlarımızın ittifakıyla.
Devam edelim.
“Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu,
hastalığı nedeniyle 20/05/2009 tarihinden itibaren 20
gün, “
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Hatay Milletvekili Mustafa Öztürk,
hastalığı nedeniyle 29/05/2009 tarihinden 31 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, hastalığı nedeniyle 30/05/2009 tarihinden itibaren 11 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Kars Milletvekili Zeki Karabayır, hastalığı
nedeniyle 04/06/2009 tarihinden itibaren 23 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Van Milletvekili Özdal Üçer, hastalığı
nedeniyle 09/06/2009 tarihinden itibaren 15 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Balıkesir Milletvekili Ayşe Akbaş, hastalığı nedeniyle 10/06/2009 tarihinden itibaren 15 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Adana Milletvekili Tacidar Seyhan,
hastalığı nedeniyle 15/06/2009 tarihinden itibaren 97
gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Kütahya Milletvekili İsmail Hakkı Biçer, hastalığı nedeniyle 23/09/2009 tarihinden 33 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
“Sakarya Milletvekili Şaban Dişli, mazereti nedeniyle 12/05/2009 tarihinden itibaren 12 gün,”
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir milletvekiline ödenek ve yolluğunun verilebilmesine ilişkin bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’a ödenek ve yolluğunun verilmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/995)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla
izin alan Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’a
İçtüzüğün 154 üncü maddesi gereğince ödenek ve yolluğunun verilebilmesi,
Başkanlık Divanının 12 Ekim 2009 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/169) esas numaralı,
muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel
Kurulun 4/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun 04.11.2009 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun “TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Ön Görüşmeler kısmının 108. sırasında yer alan 10/169 esas nolu “Muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve
105. maddeleri gereğince” Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin bugünkü
birleşimde yapılması önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
BAŞKAN - Lehinde, İsmet Büyükataman,
Bursa Milletvekili; Selçuk Ayhan, İzmir Milletvekili; aleyhinde, Mustafa Elitaş, Kayseri; İbrahim Binici, Şanlıurfa milletvekilleri.
İlk söz İsmet Büyükataman’a aittir.
Sayın Büyükataman, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak toplumun çözüm bekleyen
öncelikli problemlerini ele almak ve çözüme kavuşturmak durumundayız. Sanal
gündemler yaratarak toplumu meşgul etmek yerine çözüm ortaya koyan,
beklentileri karşılayan bir gayret içinde olmalıyız. Toplumun önemli bir
kesimini oluşturan muhtarlarımızın sorunları da artık ötelenemez bir hâle
gelmiştir. Bu itibarla, günümüzde muhtarların yaşadığı sorunların araştırılması
ve çözümü için Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak verdiğimiz araştırma
önergesinin doğrudan gündeme alınması lehine söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizde bilindiği gibi hâlen 35.148
köy ve 17.805 mahalle muhtarı olmak üzere toplam 52.953 muhtarımız
bulunmaktadır. Mahalle ve köyler yerel yönetimlerin ilk basamağıdır.
Mahallenin, köyün sorunları öncelikle muhtardan sorulmaktadır. Merkezî yönetimle
ilişkileri muhtarlarımız tanzim etmektedir. Ülkemizdeki muhtarların büyük bir
çoğunluğu sağlıklı ve donanımlı bir muhtarlık binasından yoksun olarak hizmet
vermeye çalışmaktadırlar. Bilgisayar, belgegeçer gibi çağın önemli bilişim ve
iletişim araçlarından yoksun oldukları gibi kırtasiye masraflarını dahi
kendileri karşılamak durumunda kalmaktadırlar. Herhangi bir sosyal güvenlik
kapsamında olmayan muhtarlarımız, zorunlu olarak BAĞ-KUR kapsamına
alınmışlardır. Valilikler tarafından belirlenen sabit ücretlerle, eğer varsa
muhtarlıkların giderleriyle kendi masraflarını karşılamak zorunda
kalmaktadırlar.
Muhtarlarımız mahallenin en büyük mülki amiri olup kamu hizmeti
vermektedirler. Buna karşılık, devletten yaklaşık 320 TL ödenek almaktadırlar.
BAĞ-KUR, elektrik, su, ısınma giderleri, telefon ve diğer giderlerini bu ödenek
ve mühür ücretlerinden karşılamaktadırlar. 35.148 köy muhtarımız mühür ücreti
almamaktadır. 17.805 mahalle muhtarımızın aldıkları mühür ücretleri, mahallenin
nüfus yoğunluğuna göre değişmekte olup hiç mühür ücreti almayan mahalle
muhtarlarımızın sayısı da oldukça fazladır. Dolayısıyla, köy muhtarları ve çoğu
mahalle muhtarı BAĞ-KUR primlerini ödemekte zorluk çekmekte ve hatta
ödeyememektedirler.
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna muhtarlık adına verilen kanun tekliflerinde “Vatandaşın devlet ile
karşılaştığı ilk kurum muhtarlık kurumudur.” denilmektedir. Oysa,
muhtarlık kurumu, işlevlerinin kısıtlandığı, halk ile kopuk hâle getirildiği,
vatandaş ile karşı karşıya getirilen bir kurum olmaya mahkûm edilmeye
çalışılmaktadır. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel
Müdürlüğünce Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS) Projesi’nin hayata
geçirilmesinden sonra, şu anda Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemiyle birlikte
Kimlik Paylaşım Sistemi geliştirilmeye çalışılmaktadır. Belki de şu dönemlerde
en çok tartışılması gereken Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemidir. Nüfus
müdürlüklerince kapalı devre kullanılan Kimlik Paylaşım Sistemi ise ücret
mukabilinde tüm vatandaşın kimlik bilgilerine erişim sağlayan bir sistem olması
nedeniyle vatandaşın gizli kalması gereken bilgilerine “Ücretini öde, bilgileri
al.” mantığıyla paylaşma getiren bu sistem engellenmeli ve muhtarlıkların,
muhtarlarımızın güvenilirliğinin tartışılmaması mutlaka temin edilmelidir.
Kurum ve kuruluş kullanıcıları kimlik paylaşım sistemi web
sayfalarına girerek sorgulama yapabilecek ve yazıcıdan ilgili dökümleri
alabileceklerdir. Yapılabilecek temel sorgulamalar şunlar olacaktır: Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarasıyla, ilgili kişinin açık kaydındaki kişi bilgileri
sorgulanmaktadır. Kişinin adı, soyadı, baba adı, anne adı, doğum tarihi, doğum
yeri ve cinsiyeti gibi bazı bilgilerine karşılık Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarası sorgulanmaktadır. Nüfusa kayıtlı olduğu yer bilgilerine karşılık
kimlik bilgileri sorgulama, kimlik paylaşım sisteminden kişinin nüfusa kayıtlı
olduğu ilçe, cilt, aile sıra no, birey sıra no bilgilerine karşılık kişi
bilgileri ve T.C. kimlik numarası sorgulanmaktadır. T.C. kimlik numarasına veya
nüfusa kayıtlı olduğu yer bilgilerine karşılık, nüfus kayıt örneği olaylı veya
olaysız olarak sorgulanabilmektedir. Nüfus kayıt örneği, kişi kayıt örneği,
kişinin ailesini de içeren aile kayıt örneği, kişinin ailesi, anne-baba ve kardeşlerini
de içeren nüfus aile kayıt örneği olarak farklı şekillerde alınabilmektedir.
Bu sistem ile muhtarlıkların akıbetinin ne olacağı konusunda kesin
bilgiler verilmediği ve Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünce de nasıl
uygulanacağı konusunda tereddütler yaşandığı, sağlıksız bilgi birikimlerinin
olduğu bir gerçektir. Onurlu ve dürüst yaşamaya çalışan
vatandaşın bilgilerinin elden ele gezmesi, buna karşılık haksız kazanç ile
hayatını idame eden, ettiren gerçek suçluların her türlü ortam ve bilgilerden
kolaylıkla sıyrılabileceği bir sistemin günümüzde hâlihazırda devam eden
uygulama ile muhtarlıkların güvenliği içinde bulundurulan kişisel kimlik
bilgilerinin ulaşılmaz durumunun değiştirilmesinin günlük hayatta birçok
sıkıntılara gebe kalacağı da göz ardı edilmemelidir. Zamanında
muhtarlıkların da bu kayıtlarda düzeltme, değişiklik, terk ve nakil
yapabileceği konuşulur ve görev addedilirken şu anda “Muhtarlıklar ne olacak?”
konuları tartışılmaktadır. Nüfus müdürlüğünde kısa bir eğitim sonrası göreve
başlamış sözleşmeli personelin vatandaşa “Muhtarınıza gitmeyin, tüm belgeleri
buradan alabilirsiniz.” telkinleri de hiç hoş karşılanmazken, bu söylemler
maalesef hâlen devam etmektedir. İleride bu sistem yaygın şekilde kullanılmaya
başlandığında tebligatlarda bile sıkıntı yaşanacağı bir gerçektir.
Muhtarlar, şu ana kadar, devletin memuru gibi büyük bir sorumluluk
alarak, tebligatların yediemini olarak, ücret mukabilinde almış oldukları
devlet mührünü ve kendi imzasını kullanmaktan kaçınmamış ve karşılığında,
kaymakamlık makamlarında ifade vermek, mahkeme koridorlarında sıkıntılı anlar
yaşamak gibi hak edilmeyen olaylara maruz kalmışlardır. Sosyal haklardan mahrum
muhtarlarımızın geleceği tartışılmadan nüfus müdürlüklerine alınan sözleşmeli
personelin kaynağı sağlanırken, bir tebligat ilgili yerden muhtara ulaşana dek
noter makbuzu, mahkeme ödeneği, posta pulu gibi tüm ücretler konulurken,
muhtarın ücreti üzerine dâhil edilmemesi -yani yeni bir kaynak yaratılmasının
akıllara bile gelmemesi- şaşkınlık vericidir.
Saygıdeğer milletvekilleri, kendi kaynakları ve çok küçük
rakamlarda ödenekleriyle vatandaşın her türlü hizmetten faydalanması için çaba
sarf eden muhtarların şu günkü durumu pek de iç açıcı olmamakla birlikte, kendi
sorunlarıyla uğraşmaktan mahalle ve mahalle halkının sorunlarına yeri
geldiğinde zaman ayıramaz duruma düşmeleri, bunun üstüne KPS ile vatandaşın zor
durumda kalacağı bir sistemden bile yararlanamıyor olması, şimdiye kadar
gizlilikle tutulan kimlik bilgilerinin elden ele dolanması ne devlete bir fayda
getirecek ne de vatandaşın yararına olacaktır. Her muhtarın üçüncü kişilere
bilgi vermekten imtina ettiği bir sistemin kaldırılması ve yerine Adrese Dayalı
Kayıt Sistemi ile Kimlik Paylaşım Sisteminin getirilmesinin zararlarının
muhtarlarımızca oluşturulacak komisyonlar ile görüşülmesi gerekliliği ortaya
çıkmış, bu kullanılacak sistemin teknolojik anlamda bir ilerleme olduğu göz
ardı edilmeden kısıtlanarak gerçek görev sahiplerince yapılması konusunda acil
önlemler alınması gerekmektedir. Bir de bu
sistemde muhtarların pasivize edilmeye çalışılması
dile getirilmeyen bir konudur ki zamanında…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
…muhtarlık kurumu kaldırılmış fakat görevlerini fiilî bir şekilde
devam ettirmişlerdir. Daha sonra ise kanun ile muhtarlık görev ve tanımları
yapılmış olarak tekrar görev yüklenmiştir.
Sen seçileceksin ve sana oy veren ya da vermeyen, seçimde
iradesini kullanan seçmenlere mühür pazarlamacılığı yapacaksın. Bu arada
devletin kimi kurumları ile yazışma yaparken ödeneğin bile olmayacak.
Sigortanı, telefonunu, elektrik ve suyunu, sarf malzemelerini, büro
masraflarını, yakacak ihtiyacını, posta masraflarını devletin vermiş olduğu
yaklaşık 320 TL ödenekten ve seçmenden almış olduğun mühür parasından
karşılayacaksın. Burada sadece büro masraflarından bahsettik saygıdeğer
milletvekilleri. Geçim ve hayatını idame şartlarını bile hâlen ele alabilmiş
değiliz.
Bu itibarla muhtarlarımızın gerçekten çok büyük problemleri
bulunmaktadır. Yüce Meclisinizin bu problemlerin araştırılması ve çözüm
bekleyen bu konulara öncelik vermesi hususunda gereken katkıyı ortaya
koyacağını ümit ediyor, yüce heyetinizi tekrar en derin saygı ve hürmetlerimle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Büyükataman.
Grup önerisinin aleyhinde Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binici.
Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun muhtarların sorunlarıyla
ilgili vermiş olduğu araştırma önergesi hakkında usulen her ne kadar aleyhte
söz aldıysam da muhtarların sorunlarına da değinmeden geçmek mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde hâlen 13.148 köy,
17.805 mahalle muhtarı olmak üzere toplam 52.953 muhtar görev yapmaktadır.
Mahalle ve köyler, yerel yönetimlerin ilk basamağıdır yani Cumhurbaşkanlığı
makamının yerel ilk seçilmiş temsilcileridir ama ne yazık ki şu anda
bulundukları konumu hiç de o noktada ele alamayız. Çünkü muhtarlar her ne kadar
seçilmiş ilk çekirdekse de gerçekten kendi yağları da bitmiştir. Artık muhtar
bulma sorunu köylerde, mahallelerde yaşanmaktadır çünkü bu göreve talip olan vatandaş,
mutlak suretle önündeki büyük engelleri aşamamanın sıkıntısıyla muhtarlığa bile
aday olamamaktadırlar. Bunun da sistemin hantal yürüyüşünden kaynaklı olduğu
herkesçe bilinmektedir.
Ülkemizde muhtarların büyük bir çoğunluğu, sağlıklı ve donanımlı
bir muhtarlık binasından yoksun olarak hizmet vermeye çalışmaktadırlar. Yer yer belki de çağın gereksinimleri olan teknolojiden
faydalanan metropollerde muhtarlar bulunmaktadır ama
bunu taşrada ele aldığımız zaman derin farklılıklar oluşmaktadır. Çağın bu önemli
bilişim araçlarından muhtarların kesinlikle fayda sağlaması aynı zamanda cumhuriyete
de katkı sunacaktır.
Öyle bir duruma gelmiş ki muhtarlarımız, kırtasiye masrafları,
diğer sosyal giderler, muhtarlık için kullandığı mekânın elektriği, telefonu,
suyu devletin verdiği 280 TL’lik meblağla karşılamaya çalışmaktadır.
Yine özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde muhtarların
çok büyük bir açmazı daha var: Bölgede bölgenin jandarma komutanları, bölgenin
kaymakamları, muhtarları o kutsal görevde görmeksizin yer yer
aşağılandıklarını da biliyoruz, görüyoruz, şahit oluyoruz. İşte bu noktada
muhtarların görev ve yetkilerini de kesinlikle bu Parlamentonun düzeltmesi
gerekmektedir.
Muhtarlarımız, hani diyoruz ya mahallî idarenin en büyük mülki
amiri olup kamu hizmeti vermektedirler. İnanın Doğu, Güneydoğu Bölgesi’nde bu
insanlar kamu hizmeti dışında o bölgenin tüm sorunlarıyla muhatap
olmaktadırlar. Zaman zaman muhtarlarımız saatlerce,
ilçe kaymakamlarının, ilçe bölük komutanlarının ve ilçe emniyet müdürlüklerinin
kapısında saatlerce bekletilmektedirler. Hatta bölgede vuku gelen olayların baş
aktörü bile işaret edilmektedirler. Nedeni ve sebebi de, son 1980 12 Eylül
darbesinin ortaya koyduğu Anayasa’nın artık bu ülkede yürümeyeceğidir. Onun
için, bir an önce muhtarlarımızın gerek ekonomik gerek sosyal ve gerek siyasal
sorunlarının acilen ele alınması, özellikle özlük hakları konusunda muhtarların
sorunlarının çözülmesi aciliyet arz etmektedir.
Yine ülkemizde, öyle inanıyorum ki, 52.953 muhtarın yüzde 80’i şu
anda BAĞ-KUR borçsudurlar çünkü muhtarın aldığı 280 TL’lik kısım muhtarın
giderlerine, yani hizmet durumunda bile dörtte 1’ini karşılayamamaktadır.
Kanunen de muhtarların çoğu zorunlu olarak -hepsi zorunlu olarak- BAĞ-KUR
kapsamında olmaları münasebetiyle borçlanmışlardır, hatta hatta
icra aşamalarına gelmişlerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; baştan da bahsettiğim gibi
muhtarlarımız 35.148 köyde güçlüklerle bu hizmeti sürdürmektedir. Bizim âcizane
fikrimiz muhtarlarımızın en azından yerellerinde geçimini sağlayabilecek,
köylerde muhtarlık binalarının inşa edilmesi, elektrik, telefon ve binanın su
giderlerinin mülki idareler tarafından karşılanması noktasında Türkiye
Cumhuriyeti’nde hizmet veren muhtarların daha aktif çalışmalarına, daha verimli
olacağı inancıyla yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Lehte İzmir Milletvekili Sayın Selçuk Ayhan.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
SELÇUK AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
muhtarların sorunlarıyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından
verilen önergenin lehine söz almış bulunuyorum.
Muhtarlarımızın sorunlarıyla ilgili olarak 21 Şubat 2008 tarihinde
Meclis araştırması açılmasını talep eden milletvekillerinden birisiyim. Aradan
yaklaşık iki yıl geçti henüz bu konuyu gündeme getiremedik.
Biraz önce söz alan Sayın İsmet Büyükataman,
muhtarların sorunlarıyla ilgili genel değerlendirmesini yaptığında, benim
yaptığım değerlendirmelerle bire bir örtüştüğünü de gördüm. Demek
ki aklın yolu bir. Muhtarlarımızın sorunları var, bu sorunların
tespitlerinde de mutabık kalabiliyoruz ancak bunların çözümü için bir şeyler
yapmak, çaba harcamak, sorunları aşmak yüce Meclisin görevi.
Şimdi, ben değerli arkadaşlarımın konuşmalarının üzerine
tekrarlardan kaçınmak istiyorum. O
nedenle daha farklı bir boyutta konuşmaya çalışacağım.
Son yapılan düzenlemeyle muhtarlarımızın elindeki ikametgâh
belgesi düzenleme, nakil ilmühaberi verme yetkisi bile elinden alındı -hepiniz
biliyorsunuz- ve son yerel seçimlerde bunun çok ciddi sıkıntılarını yaşadık.
Nüfus müdürlüklerinde yıllarca aynı ilde oturan insanın, daha önceki seçimlerde
o ilde seçmen olarak oy kullanan insanın nüfus kaydının kilometrelerce uzakta
başka illerde çıktığına tanık olduk. Ölülerin, yıllar önce vefat edenlerin
seçmen olarak listelere alındıklarını gördük. Muhtarların yasal sorumlulukları
var ama yetkileri yok. Bu yanlışlıkları yapanların da hiçbir yasal sorumluluğu
yok. Şimdi, böylesi bir çelişkiyi Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
demokratik hukuk kuralları içinde anlayışla karşılamak mümkün değil.
Şimdi, mahalle muhtarlarımıza baktığımızda, ellerindeki son
gelir kaynağı da kalktıktan sonra kendilerine verilen muhtarlık ödeneğinin
sadece BAĞ-KUR primiyle bire bir örtüştüğü noktada, bunların kırtasiye, kira,
elektrik, su gibi diğer giderlerini de göz önüne aldığımızda, Ödemiş ilçesi
Muhtarlar Derneğini ziyaret ettiğimde Dernek Başkanının bana söylediği gibi,
muhtar olmak için kafadan biraz kırık olmak lazım gibi bir sonuca varabiliriz.
Bugün birçok muhtarımızın 10 milyar liranın üzerinde BAĞ-KUR prim
borçları var. Geçen seneki taksitlendirme içinde bir kısmı bunu yapılandırarak
ödemeye çalıştı ama bir kısmının borçları hâlen devam ediyor. Muhtarlık
seçimini kaybedenlerin içine düştükleri durumu bire bir ilişkilerden ben
biliyorum.
Şimdi, köy muhtarlarımıza geldiğimizde, kasabalarda ve
büyük kentlerde iyi kötü belediyelerin ve diğer bazı kurumların yaptığı
desteklerle bir muhtarlık binası, bilgisayar ortamının sağlanması, teknik
donanımın sağlanması gibi yardımlar muhtarlıklara yapılmış, ama küçük
mahallelerde, küçük kasabalarda ve köylerimizde böylesi bir olanak yok ve bizim
muhtarlarımızın gelişen iletişim çağında böylesi bir olanağı kendilerinin temin
etme şansı da yok, ama bu konuda devletin onlara herhangi bir katkısı da yok.
Şimdi, köylerimizde ciddi ekonomik kriz var, bunu hepimiz
biliyoruz. Yani ülkemizdeki ekonomik kriz tarımı da en az sanayi kadar, ticaret
kadar, küçük esnaf kadar vurmuş durumda. En son İzmir’de bir köye gittiğimde
-bölgenin en verimli fasulyesini ve barbunyasını yetiştiren bir köy- 230 tane
icra dosyasıyla karşılaştım arkadaşlar. Bu dosya, sadece Tarım Kredi
Kooperatifleri Birliğinin açtığı dosya. Buna Ziraat Bankası ve Türk ortaklı
bazı yabancı bankaların verdiği kredilerden oluşan takipler dâhil değil.
Sulama birliklerinin borçlarıyla ilgili burada yapılanma yapmak
zorunda kaldık, hepiniz biliyorsunuz, otuz altı aya bölündü, ancak gittikleri
zaman “Önce avukat ve icra masraflarını öde, kanun böyle diyor.” diye bir
yaklaşımla karşılaştıkları için, borçlarını bile ödeyemeyen köylerimiz var.
Birçok köyümüzün suyu olmadığı için, il genel meclislerimiz, köylere hizmet
götürme birliklerimiz kanalıyla oralarda sondaj vuruyoruz, suyu çıkarıyoruz,
kürsüye çıkıp övünerek diyoruz ki: “Şu kadar köye su götürdük.” Ama o
köylerdeki sondaj vurduğumuz suyun çıkması için bir pompa ve elektrik enerjisi
gerekiyor. Aradan iki ay geçiyor, köy elektrik borcunu ödeyemediği için yine
susuz kalıyor, bizim yaptığımız harcama da boşa gidiyor.
Geçiyorum arıtma tesislerine.
Gene, kürsülere çıktığımız zaman şu kadar köye arıtma tesisi yaptık diye
konuşuyoruz. Bugün Türkiye’de arıtma tesisini çalıştıran köy neredeyse yoktur
arkadaşlar. Çünkü elektrik parasını ödemesi mümkün değil.
Bir başka acı tarafı da şu: Bizim muhtarımız, o köyde tahsildar
olarak kullanılıyor, o köylüyle beraber yaşıyor, o köylü onun seçmeni, o köylü
onun akrabası, dünürü, arkadaşı, ağabeyi, kardeşi, küçüğü; onların durumunu
bildiği için, canlarını da alamayacağına göre herhangi bir tahsilat
yapamıyor ve yasal anlamda köy muhtarının tepesine çöküyoruz. Kamu kefaleti,
kamusal kefalet kabul etmediğimiz için de muhtara diyoruz ki: “Kişisel
kefaletini vereceksin.” Kişisel kefaletini veren muhtar ondan sonra yandı.
Bütün köyün borcundan dolayı o muhtar, o Cumhurbaşkanına doğrudan bağlı olan,
Cumhurbaşkanının ilk kademe temsilcisi olan, tüm kamu kurumlarıyla köyün
iletişimini sağlayan, köydeki yatırımlarla ilgili kaymakamlıkta, valilikte,
köylere hizmet götürme birliklerinde çaba harcayan o muhtar sanık oluyor,
ailesi, ocağı, malı, mülkü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geliyor.
Türkiye’deki muhtar gerçeği bu değerli arkadaşlarım.
Buna karşın, biz bu muhtarlara bir Belediyeler Birliği gibi
örgütlenme olanağı bile tanımıyoruz, biz bu muhtarlara emekli oldukları zaman
diğer memurlarla aynı koşullarda bir silah ruhsatı alma hakkı bile tanımıyoruz
ve biz bu muhtarlara Sosyal Güvenlik Kurumuna zorunlu üyelik şartı koyduğumuz
için bunların icralarla boğuşmasına neden oluyoruz. O zaman, gerçekten de
Ödemiş Muhtarlar Derneği Başkanının söylediği gibi, muhtar olmak için biraz
çatlak olmak gibi bir sonuç karşımıza çıkıyor.
Bu yüce Meclis bunları görmezden gelecek mi? Bu yüce Meclis
Türkiye’de temel gündemin işsizlik olduğunu bildiği hâlde, yüzde 27’lere varan
genç işsize rağmen, yüzde 13’leri geçen genel işsize rağmen, fabrikalar
kapanırken, esnaf kepenk indirirken, köylülerin toprakları şakır şakır satılırken, arabalarına ana yollarda el konulup
yediemin depolarına çekilirken yeni yeni gündemler
icat eden bizler, açılım gündemleri, Anayasa gündemleri, yaş meyve sebze
gündemleri icat eden bizler bunlara duyarsız kalacak mıyız kalmayacak mıyız? Bunların yanıtını hep birlikte vermek zorundayız. Biz buraya tüm
ulusumuza hizmet etmek için geldik. Biz buraya kendimize yakın olanları, siyasi
yandaşlarımızı zengin etmek için gelmedik. Biz buraya Türkiye Cumhuriyeti’ni
müreffeh bir ülke yapabilmenin çabasını harcamak için geldik. Farklı siyasi
görüşlerimiz olabilir, bazı konularda farklı düşünebiliriz ama bu ulusun
insanlarının sorunlarının ortak olduğunu hepimiz biliyoruz, bu ülkede evine
ekmek gitmeyen milyonlarca insan olduğunu hepimiz biliyoruz, bu ülkede son
dönemde beş kuruş parası olmayan insanlardan sağlığa katkı payı alınmaya
başlandığını biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, muhtarların sorunları bir yerel örgütlenmenin
ilk kademesi olarak tüm diğer sorunlarımız kadar önemlidir ve biz bu sorunlara
kulağımızı tıkayamayız. O nedenle, bu önergenin gündeme alınması konusunda yüce
Meclisin gerekli hassasiyeti göstereceğini umuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
Grup önerisinin aleyhinde Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu, muhtarların
sorunlarıyla ilgili Meclis araştırma komisyonu kurulması ile ilgili önerinin
aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, şu anda Türkiye’de yaklaşık 35
bin civarında köy muhtarı, 17 bin civarında da mahalle muhtarı var. Toplam 53
bine baliğ olan bir muhtar sayısı… 52.953 muhtar görev yapmakta. Bunların büyük
bir kısmı da köylerde doğrudan doğruya vatandaşın temsilcisi olarak, ilk
müracaat kapısı olarak, seçilmiş insanlar olarak görev yapıyor, onların
meselelerini çözmek üzere gayret ediyorlar. Muhakkak ki muhtarların çeşitli
sorunları, problemleri vardır. Muhakkak ki onların meseleleri dikkate alınmalı,
onların meseleleri özellikle incelenip hangi konularda sorunlar varsa
değerlendirilmelidir. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin
esas itibarıyla yapması gereken konulardan başta gelen denetim konusu hem
milletvekillerinin konuyla ilgili meseleleri yakından takip edebilmesi imkânını
sağlıyor hem de milletvekillerinin vatandaşlarla irtibatı sonucunda onların
problemlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirip tutanaklara
geçirilmesi vasıtasıyla tarihe ve çözüm bulmak için gayret göstermeye imkân
sağlıyor.
Dün bir hadise yaşadık. Dün AK PARTİ Grubunun önerisi çerçevesinde
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma programını ve daha önce, 29 Ekim
Bayramı’ndan önce aldığımız karar gereğince dün itibarıyla madencilikle ilgili
konuların araştırılmasıyla ilgili bir komisyon kurulmasının görüşmelerini
yapacaktık. Saat 22.00’ye kadar devam etti. Muhalefet partisi yoklama talep
etti, 20 milletvekiliyle yoklamayı talep etti. İktidar partisinin 150
milletvekiliyle bulunması Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma konulu
faaliyetlerinin yapılmasına engel oldu. İkinci oylamaya geçtik. İktidar
partisinin yaklaşık 150-160 milletvekili var, muhalefetten kimse yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Siz olacaksınız siz, iktidar partisi!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin
denetim konularını yaparken iktidar milletvekilleriyle muhalefet
milletvekilleri bazı konuları gelip görüşüp hangi konuda araştırma
yapacaklarını tespit etmeleri, yapmaları gerekir. İktidar milletvekillerinin
bulunması, muhalefet milletvekillerinin burada olmalarına rağmen yoklama
tuşlarına girmeyerek burada yokluk hissedip memleketin meselelerini, hakikaten
önemli gördüğümüz meselelerde katkı sağlamamaları gerçekten düşündürücü. (CHP
ve MHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Elitaş,
şuraya bak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bugün aldığımız karar gereğince…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Elitaş,
bir oraya bak, bir buraya bak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bugün, aldığımız karar gereğince sözlü
soruları da görüşecektik. Dün, Ulaştırma Bakanımız, milletvekillerimizin…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bak, bak, muhalefete bak, oraya bak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …sorularına cevap vermek üzere burada
bulundu. Saat 22.15’e kadar burada Sayın Bakanım…
AHMET BUKAN (Çankırı) – Şu anda bak bakalım salonda kaç kişi var!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …ama maalesef, muhalefet
milletvekillerinin, buraya sayıyla ilgili konuya katkı sağlamadıklarından
dolayı, Sayın Bakan da hakikaten değer verdiği için, milletvekillerinin
sorularına önem verdiği için 22.30’a kadar burada bekledi ama cevap verme
imkânını bulamadı. En azından, soru soran 30 tane milletvekili arkadaşımızın
kendilerine duydukları saygı gereğince burada yoklamaya katılıp varlıklarını
ifade ederek…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bir oraya bak, bir buraya…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …Sayın Bakanın sorularına cevap verme
imkânını vermeleri olurdu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bir oraya bak, bir buraya…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, 22’nci Dönem ve
23’üncü Dönemde biz, bütün milletvekillerinin…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Elitaş,
oraya bak oraya, 44 kişi var. Sayın Elitaş, 44 kişi
var!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …bütün milletvekillerinin…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Elitaş,
oraya bak oraya, 44 kişi var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 44 kişi var. Meclisi
çalıştırmıyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – …muhalefetin görevi konuşmak ve görevi
dinlemek de olmalı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Orada bize akıl vereceğine, grubuna
bak!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Görevi dinlemek de olmalı ama maalesef,
muhalefetten bazı arkadaşlarımız bu dinleme işini de pek beceremiyorlar,
bilmiyorlar!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bize akıl verme, 44 kişi var Mecliste!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız,
muhtarlarla ilgili bugüne kadar üç konu görüştük 23’üncü Dönemde.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 44 tane adam var Mecliste.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 22’nci Dönemde de çok görüştük. Mesela,
22’nci Dönemdeki yaptığımız konuşmaları ifade edeyim sizlere. İlkin, 8 Ocak
2008 tarihinde görüşme yapmışız. Yaptığımız görüşme, Malatya Milletvekili
değerli bir arkadaşımızın, muhtarların özlük haklarıyla ilgili bir düzenlemenin
yapılması konusundaki kanun teklifiydi ve biz, o günkü kanun teklifinin Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmasına karar vermişiz. Bugün, şu anda
kırmızı gündemde 47’nci sırada, 92 sıra sayısıyla görüşmeyi bekliyoruz. Biz,
yaklaşık bir aydır Borçlar Yasası’nı görüşmeye çalışıyoruz. Borçlar Yasası’nda
ne var? 72 milyon insanın birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen çok önemli
maddeler var. Bu süre içerisinde hem iktidardan hem muhalefet partilerinden…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya kardeşim, geçen hafta Borçlar
Yasası’nı çekmediniz mi gündemden? Seçim Yasası’nı getirmediniz mi? Niye
ikiyüzlülük yapıyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, şu paraziti susturur
musunuz lütfen! Sayın Başkan, sırası geldiğinde konuşsun.
BAŞKAN – Sayın Elitaş…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Grup Başkan Vekili dinliyor, diğer
arkadaşlar dinliyor.
BAŞKAN – Arkadaşlar…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Parazit sensin! İade ediyorum aynen
sana. Aynen iade ediyorum Elitaş söylediğin sözleri.
MUSTAFA ÖZBAYRAK (Kırıkkale) - Otur yerine!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Oturmuyorum.
ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Otur yerine!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Oturmuyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, şu anda size karşı
geliyor. “Oturmuyorum.” demekle size karşı geliyor.
BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen CHP Grubunu bırak, kendi işine bak!
BAŞKAN – Efendim, kasıtlı olmayan bir kelime galiba sizin
konuşmanız sırasında çıktı, ona…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ne kasıtlısı Sayın Başkan, kasıtlısı
yok. Parazit kendisi.
BAŞKAN – Arkadaşlar…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynen iade ediyorum “parazit”
kelimesini.
BAŞKAN – Sayın Öztürk…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu Mecliste sürekli parazitlik yapıyor
bu!
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Evet, bazı insanların sözüne kulak
asmamak gerekir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynen seninkine kulak asmadığımız gibi!
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, yine 24 Şubat 2009
tarihinde bu konuyla ilgili bir milletvekili arkadaşımızın kanun teklifi
gündeme gelmiş ama önemli bir nokta, Ocak 2008 tarihinde kabul ettiğimiz kanun
teklifinin hemen hemen benzeri yine aynı siyasi parti
grubuna ait milletvekilleri tarafından yeniden bir kanun teklifi olarak
düzenlenmiş ve İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre gündeme alınması istenmiş.
Haziran 2009 tarihinde yine araştırma önergesi verilmiş bu konuyla
ilgili, araştırma önergesi… Gündemde kanun olduğundan dolayı, bu kanunun
görüşülmesinden sonra araştırma önergesini, araştırmaya ihtiyaç varsa bunu
yapalım demişiz.
İşte biz Türkiye Büyük Millet Meclisini 72 milyon insanın
istediği, arzuladığı ve onların birbirleri arasındaki ilişkileri düzenleyen
konuyu hızlı bir şekilde iktidar ve muhalefetin sadece genel kabul görmüş hukuk
deyimleri konusundaki bazı anlaşmazlıkları olduğu süreci “Hadi birlikte
değerlendirelim, yapalım, gelin bu kelimeleri, bu sözcükleri, bu deyimleri biz
toplumdaki anlayışı bertaraf etmeden, toplumdaki anlayışı farklılaştırmadan
genel kabul görmüş deyimleri koyalım.” dememize rağmen maalesef İç Tüzük’ün
bütün imkânları kullanılarak Borçlar Kanunu’nda adım atmamız çok yavaş olarak
gidiyor. İşte, şimdi, bir arkadaşımız oradan dedi
ki: “İcraat yok.” Biz icraat yapmak için çok gayret ediyoruz. Diyoruz ki: Gelin
Borçlar Yasası’nı bir an önce çıkaralım 22 bölüm hâlinde. Borçlar Yasası’nı
çıkardıktan sonra Türk Ticaret Kanunu’na gelelim. 55 bölüm, 2 bölümünü geçtik.
Arkasından da muhtarlarımızla ilgili olan kısımları, toplumun önemli
kesimlerini ilgilendiren diğer konuları da değerlendirelim diye düşünüyoruz.
Bakınız, size bazı verilerden bahsedeceğim. 2002 Aralık sonu
itibarıyla muhtar aylığı 97 lira, 2008 Aralık ayı sonu itibarıyla muhtar aylığı
307 lira, 2009 Eylül sonu itibarıyla muhtar aylığı 334 lira. Yine 2002 Aralık
sonunda 1994 bazlı tüketici fiyatları endeksi 7.662,
2009 Eylül itibarıyla tüketici fiyatları endeksi yine 1994 bazlı 14.276. 2002
yılından 2009 yılına kadar tüketici fiyatları endeksinin artış oranı yüzde
86,3. Muhtar aylığı artış oranı yüzde 242,5. Ha bu yeter mi? Muhakkak yetmez
ama şartlar ve imkânlar ancak bu şekilde imkân verebiliyor.
Şimdi, bizden önceki dönemde bu araştırma önergesini yapan
arkadaşlarımızın dönemlerini kontrol etmeye kalktığımızda, inanın, bu araştırma
önergesinin ortaya çıkaracağı neticelerde şu anda muhtarların konularını
savunuyoruz diye ifade eden arkadaşlarımızın yüzleri kızaracaktır diye
düşünüyorum. Bakınız, 1999 Ocak itibarıyla muhtar aylıkları 29 milyon 781 bin
lira, o günkü parayla. 2000 yılı Ocak ayında 41 milyon…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİM IŞIK (Kütahya) –
O zaman bütçenin borcu neydi? Şimdi 4 katına çıktı. Bunları niye
söylemiyorsunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ona geliyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
4 katına çıktı bu ülkenin borcu şu anda, döneminizde.
BAŞKAN – Sayın Elitaş, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Değerli Hocam, ülkenin borcunu
karşılaştırırken ülkenin hesabını da iyi yapmanız lazım. Belki öğrencilerine,
gelirlerinde…
RECEP TANER (Aydın) – 1999’daki BAĞ-KUR primiyle bugünkü BAĞ-KUR
primini karşılaştır.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, şu
söylediklerimi, el arabasıyla kavun karpuz satan, işportada ticaret yapan
arkadaşlar çok iyi anlayacaklardır, eminim.
Bakınız, ben bir örnek veriyorum: 2002 yılının sonunda 1.000 lira
yıllık geliri olan bir vatandaşın toplam borcu 960 lira, 2009 yılında 10 bin
lira geliri olan bir vatandaşın toplam borcu 4.600 lira.
BEKİR AKSOY (Ankara) – Kaç kişinin 10 bin lira geliri var?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi bunu sormak lazım: 1.000 lira
geliri olup 960 lira borç mu iyi, 10 bin lira geliri olup 4.600 lira borcu
olmak mı iyi? Bunu belki sizler anlayamazsınız ama bizi izleyen değerli
vatandaşlarımız çok iyi anlayabilir. Bugün borçlar artarken gelirimiz de
artıyor…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 10 bin lira nerede?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …refahımız artıyor, gelir seviyemiz
artıyor. Bunun da hesabını dikkate almamız gerekir.
Değerli arkadaşlar, zamanında muhtarlara ve insanlara, bu
toplumun…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Elitaş, konuşmanızı tamamlayınız
efendim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …insanlarına katkı yapmayanlar şu anda
bizi bu konuda katkı sağlamadı diye itham etmenin açıkçası kendileriyle
çelişmek olduğunu ifade ediyor, bu konuda, Milliyetçi Hareket Partisinin
verdiği araştırma önergesi konusunda olumsuz oy vereceğimi ifade ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın İnce, konuşmanızı vereyim mi yoksa yoklamaya mı
katılalım? Çünkü sonra, biliyorsunuz ihtilaflar oluyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama, yoklama.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, ben zaten bir şey
demeyecektim, Sağlık Bakanına geçmiş olsun diyecek, acil şifalar dileyecektim,
iğne oldu!
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
Evet, Sayın Anadol, Sayın Ayhan,
Sayın Çakır, Sayın Soysal, Sayın Kart, Sayın Keleş, Sayın Süner,
Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Özkan, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Öztürk, Sayın
Paçarız, Sayın Dibek, Sayın Barış, Sayın Yıldız, Sayın Seçer, Sayın Gök, Sayın
Arat, Sayın Seyhan -Tacidar Bey, tekrar geçmiş
olsun- Sayın Muharrem İnce, Sayın Mengü.
Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre veriyorum ve
yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.51
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
13’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III.- YOKLAMA
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin oylamasına
geçilirken istenen yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım. Yoklama için üç dakika
süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/169) esas numaralı,
muhtarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel
Kurulun 4/11/2009 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
04.11.2009
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun, 04.11.2009 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Anadol
İzmir
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi’nin Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının, 84 üncü sırasında yer
alan 169 ve 169’a 1 inci ek Sıra Sayısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lehte çok talep olduğu için
arkadaşlar bir kura çekimi gerçekleştirdi.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehinde ilk söz Konya
Milletvekili Sayın Atilla Kart’a aittir.
Sayın Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye kamuoyu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi yedi yıldan bu yana dokunulmazlık konusunu görüşüyor, tartışıyor ama
aradan geçen yedi yılın sonunda, sizin de ifade ettiğiniz gibi hiçbir mesafe
alabilmiş durumda değiliz. Ancak bu konuya artık bir çözüm bulmamız gerekiyor
değerli arkadaşlarım. Halka verdiğimiz söz adına bu konuya bir çözüm bulmamız
gerekiyor. Şunu artık görmek ve değerlendirmek gerekiyor: Anayasal kavramlar,
kişisel kaygılarla ya da siyasi kaygılarla amacı dışında kullanıldığı zaman
siyaset kurumu ve anayasal kavramlar nasıl tıkanma noktasına geliyor, Türkiye
bunu dokunulmazlık konusunda bütün unsurlarıyla, bütün özellikleriyle yaşıyor
değerli arkadaşlarım. Biz bu düşünceyledir ki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
bu konunun Türk siyasetinin önünde, temiz toplum adına, şeffaf devlet adına,
temiz yönetim adına yarattığı sonuçlar ve bunun Türk siyasetinde yarattığı
tıkanmaların giderilmesi amacıyla bu konuyu geçen dönemde olduğu gibi bu
dönemde de artık periyodik olarak dile getirmek kararına vardık. Bu düşünceyledir
ki bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin Sayın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a ilişkin
dosyayı huzurlarınıza getiriyoruz değerli arkadaşlarım. Bu dosyanın Genel Kurul
gündeminde öne alınarak Genel Kurulun, dokunulmazlığın kaldırılması ya da Karma
Komisyonun erteleme kararının onanması şeklindeki kararı konusunda
değerlendirme yapmasını istiyoruz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; getirilen dosyanın,
öncelikle, içeriği hakkında ana başlıklarıyla Genel Kurula bilgi vermek
istiyorum. Getirilen dosyanın içeriği şu değerli arkadaşlarım. Aynen
Başbakanlık tezkeresindeki ifadelerle size bilgi vermek istiyorum. Başbakanlık
Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğünün 23 Ocak 2004 tarihli 1350 sayılı
Yazısı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı Türkiye Büyük Millet Meclisine dosyayı
gönderiyor. Fezlekenin konusu şu:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmî evrak
ve kayıtlarda sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçlarını
işlediği iddia olunan Siirt Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul
Milletvekilleri Mustafa Açıkalın ve İdris Naim Şahin,
Kırşehir Milletvekili Mikail Arslan haklarında tanzim
edilen soruşturma dosyası ile Adalet Bakanlığının ilgi yazısının sureti
ilişikte gönderilmiştir.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan”
Bu fezlekeyi gönderen de Türkiye Cumhuriyeti’nin Sayın Başbakanı.
Aynen o fezlekedeki ifadeleri söyledim değerli arkadaşlarım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının
böylesine ağır bir suçlamayla görevini sürdürmesi ve bu noktada sistemin
tıkanma noktasına gelmesi… Bunu takdirlerinize sunuyorum. Bunun Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık makamının saygınlığıyla ne ölçüde bağdaşacağını,
milletvekili sorumluluğu ve saygınlığıyla ne ölçüde bağdaşacağını, ne uğruna,
hangi kişisel ve siyasi kaygılarla bu sistemi, anayasal kavramları neden
tıkıyoruz, ne pahasına tıkıyoruz? Bunu artık görmemiz, tartışmamız gerekiyor.
Bakın değerli arkadaşlarım, elbette bu söylediklerim iddiadan
ibaret, elbette bir mahkeme kararından, hükümden söz etmiyorum ama bunlar son
derece ciddi iddialar. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ya da Türkiye Büyük
Millet Meclisinde milletvekilliği yapan herhangi bir kimsenin bu kadar ağır bir
yük isnadıyla bu görevini sürdürmesinin yanlışlığını, bunu artık görmemiz
gerekiyor. Böyle bir görev sürdürme
faaliyetinin milletvekilliği kavramıyla, hem siyasi anlamda hem hukuki anlamda,
yasal anlamda bağdaşmadığını, bu iki görevin birbiriyle bağdaşmadığını görmemiz
gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Bakın, ne diyor mahkeme dosyasına intikal eden bilirkişi raporları
ve iddianameden söz ederek aktarıyorum. Aynen şöyle diyor:
“İstanbul Büyükşehir Belediyesinin tüm gelirlerinin havuz hesaplarında
toplandığı, sistemin mimarının Mustafa Açıkalın ve Necmi Kadıoğlu oldukları, Harun
Karaca’nın para tahsildarı olduğu, belediyenin yasal gelirlerinin Vakıfbank Validesultan Şubesindeki 2004747 no.lu hesapta, İSKİ
gelirlerinin ise 2005959 no.lu hesapta toplandığı, AKBİL gelirlerinin bu hesaba
eklendiği, AKBİL gelirlerinin kayıt dışı bırakıldığı, fazla gelen bütçenin
havuz hesaplarına virmanlar yoluyla eklendiği, AKBİL havuz ile su hesapları,
BELBİM arasında kaydi para transferi yapıldığı, BELBİM’e veya İETT’ye para gönderilmiş gibi belge
düzenlendiği, bu nedenle kayıt dışı paraların yandaş şirketlere ya da partiye
aktarıldığı, banka kayıtlarıyla BELBİM kayıtları arasında fark olduğu, BELBİM’in kayıt gelirlerinin gerçek dışı olduğu, AKBİL
satışıyla elde edilen paraların bizzat genel müdüre ait olan firmalara ödeme
yapılarak komisyon alındığı, AKBİL sisteminin yan ürünlerini kurdukları
şirketler üzerinden alım yaparak komisyon aldıkları…” diye devam ediyor değerli
arkadaşlarım.
Aynı konuda bakıyorsunuz, sadece iddianame değil, Maliye Bakanlığı
Hesap Uzmanları Kurulunun 16/11/2000 tarihli raporunda
da, veri tabanından kayıtların silindiği, veri tabanında yükleme bilgilerinin
yine silindiği, hem yükleme hem harcama bilgilerinin silindiği ve bilirkişi
raporuyla da aslında suçun unsurlarının oluştuğu yolunda bir değerlendirmenin
yapıldığı ortaya getiriliyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Mahkeme kararı…
ATİLLA KART (Devamla) – İşte, değerli arkadaşlarım, anlatmaya
çalıştığımız o. Bunun mahkeme kararına dönüşmesi gerekiyor. Mahkeme kararına
dönüşmeyi neden engelliyoruz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kaldır dokunulmazlığı!
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Mahkeme kararı…
ATİLLA KART (Devamla) – Bunu neden engelliyoruz? Yanlış olan bu. Yanlış olan bu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Zeytinyağı gibi üstüne çıkma!
BAŞKAN – Sayın Tunç… Sayın Tunç, müdahale etmeyiniz Hatibe.
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, mahkeme
karanına bu işin dönüşmesi gerekiyor.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Dönüştürün.
ATİLLA KART (Devamla) – Tabii, arkadaşlarımız, o dosyada sanık
olarak yargılanan arkadaşlarımız ve biraz sonra iktidar grubunun sözcüleri çıkacak
diyecekler ki: “Efendim, bu dosyadaki sanıkların -37 sanıklı bir dosyadır- bir
kısmı beraat etti, bir kısmının davası ortadan kaldırıldı, bir kısmı hakkında
da 4616 sayılı Yasa’yla erteleme kararları verildi.” İşte biz de değerli
arkadaşlarım, onu anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı
hakkında böylesine bir suç isnadının sürmesine neden izin veriyorsunuz? Sayın
Başbakan gitsin, yargılansın diyoruz. Kötü bir şey söylemiyoruz, yanlış bir şey
söylemiyoruz. Bunu neden engelliyorsunuz, bunu açıklamanız gerekiyor değerli
arkadaşlarım.
Bunu neden engelliyorsunuz? Çünkü,
bakıyoruz, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi merkezli kadro, şu anda
Adalet ve Kalkınma Partisinin yönetim kademelerinde egemen olan kadronun -aşağı
yukarı 30’a yakın dosyadan söz ediyorum- tümünde yüz kızartıcı nitelikte
suçlamalar var.
Değerli arkadaşlarım, bakın, kürsü sorumsuzluğundan söz etmiyorum,
yasama sorumsuzluğundan söz etmiyorum; adi nitelikteki yüz kızartıcı suçlardan
söz ediyorum. Bunların dokunulmazlık kurumuyla, dokunulmazlık kavramıyla ne
ilgisi var? Milletvekilliği göreviyle ne ilgisi var bu suçların? Bu suçlardan
yargılananların -ne diyoruz- milletvekilliği hemen düşürülsün demiyoruz.
Yargılansın, daha teminatlı olarak yargılansın, elbette milletvekilidir, o
görevin gereği olarak daha teminatlı olarak yargılansın, beraat ederse mesele
yok. Ama böyle bir suçtan dolayı mahkûm olan bir kişinin de herhâlde takdir
edersiniz ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeri yok değerli arkadaşlarım. Bu,
zaten anayasal anlamda da milletvekilliği göreviyle bağdaşmaz. Bunu neden
engelliyoruz, niçin engelliyoruz? Bunu geldiğimiz noktada tekrar gözden
geçirmemiz gerekiyor. Bunu, milletvekilliği sorumluluğu içinde, saygınlığı
içinde ve artık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
ATİLLA KART (Devamla) - …geldiğimiz noktada, değerli arkadaşlarım,
Türkiye gündemini bu gibi konularla, bu gibi kavramlarla gerçekten işgal
etmemiz gerekiyor. Bakın, tekrar ifade ediyorum: Anayasal kavramları, sayısal
çoğunlukla amacı dışında kullandığımız zaman ne oluyor, biliyor musunuz?
Türkiye’nin 1991, 1994 travmasını daha ağır şartlarda
yaşamasının önünü açıyorsunuz. Bunların ne şekilde yaşandığını bir yıldır, iki
yıldır her zeminde anlatıyoruz. Niye? Tamamen kişisel ve
siyasi kaygılarla. Bir taraftan “demokratik açılım” kavramını
kullanıyoruz, bir taraftan ama Türkiye'de -tekrar ifade ediyorum- 1991-94
döneminde yaşanan toplumsal travmayı daha ağır
şartlarda yaratacak bir zeminin tohumlarını atıyoruz. Onları, gelişen süreçte,
daha somut bir şekilde, daha açık bir şekilde kamuoyuyla ve Genel Kurulla
paylaşacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) – Bir cümleyle bitiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – Bu değerlendirmelerle, bu fezlekede ve bu
grup önerimizde, bu konunun Genel Kurul gündeminde öne alınarak Genel Kurulun
bu konudaki nihai değerlendirmeyi yapmasını ve karar vermesini talep ediyoruz.
Genel Kurulu, bu düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde Mustafa Açıkalın,
Sivas Milletvekili.
Sayın Açıkalın, buyurun efendim. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Sivas) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi tarafından verilmiş bulunan önergenin
aleyhinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, burada Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşma yapan
değerli hukukçu arkadaşımızın hukuki süreci bu şekilde tahrif etmiş olmasından
dolayı teessürlerimi ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Grup adına değil, kişisel konuştu.
BAŞKAN – Evet Sayın Genç, şahsı adına konuştu.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama yanlış ifade ediyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Yok, düzeltir,
“Grup önerisi hakkında konuştu.” ifadesini kullanacaktı herhâlde, dili
sürçtü.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) – Bu dava, bilindiği üzere,
kamuoyunda “AKBİL davası” olarak bilinen bir davadır. Biraz önce de değerli
hukukçu arkadaşımızın ifade ettiği üzere, belediyede bu davanın yürütücüsü
kurumu BELBİM Anonim Şirketidir. BELBİM Anonim Şirketinde veya belediyenin
muhtelif kadrolarında görev alan 37 arkadaşımız hakkında muhtelif suçlamalarla
dava ikame edilmiştir ancak dava 2001 yılında ikame edilmiştir. Davanın ilk
mahkemesindeki süreci 2003 yılında tamamlanmıştır. Elbette, mahkemenin dava
süreci içerisinde iddianamenin eki olan incelemeler vardır. Kamu kurumlarının,
yöneticilerinin, uzmanlarının incelemesi vardır, bilirkişi incelemeleri vardır
ve nihai olarak da bütün bu değerlendirmeleri, açıklamaları karara bağlayan bir
yargı kararı vardır.
Yargı kararı 2003 yılında bütün sanıklar bakımından
sonuçlanmış ilk mahkemede ve burada sanıklardan bir tanesi hakkında, vefat
ettiği için davanın ortadan kaldırılmasına karar verilmiş, diğer bir sanık
hakkında -ki ismini vermeyeyim, eski bir belediye başkanımız- “Yeniden karar
verilmesine yer olmadığına.” şeklinde karar verilmiş, ben ve şu anda
milletvekili olan diğer arkadaşlarımız bakımından da Anayasa’nın 83’üncü
maddesi gereği olarak dava tefrik edilmiştir. Bunun dışındaki bütün sanıklar
bakımından da -vaktinizi almamak için burada isimlerini okumak istemiyorum-
sonuç bölümünde: “Mahkememize, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, zimmet,
sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmaktan bahisle cezalandırmak
için kamu davası açılmış ise de sanıkların savunmalarının aksine
mahkûmiyetlerine yeterli delil elde edilemediğinden sanıkların müsned suçlardan ayrı ayrı beraatlerine…” tarzında karar verilmiştir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Temyiz etti mi savcı?
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) - Ve bu karar temyiz edilmiş,
evet. Yargıtay tarafından da aynen onaylanmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onaylanmamıştır.
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) – Üzülerek ifade ediyorum, yargı
süreci bu şekilde tamamlanmış ve kamu vicdanında siyasi olarak da, hukuki
olarak da beraat etmiş bir kişinin ve kişilerin, Sayın Başbakanımız başta olmak
üzere, burada tekrar “dokunulmazlık” adı altında gündeme getirilmesi fevkalade
üzücüdür.
Değerli arkadaşlar, sistemin kendisi niçin sisteme bu kadar
yüklenmiştir, izninizle biraz da onu açıklamak istiyorum: Şu anda AKBİL denilen
cihaz, alet veya elektronik bilet sistemi, İstanbul’da 7 milyon kişi tarafından
kullanılmaktadır yani şu anda muhtemelen burada konuşan ve konuşacak olan
arkadaşlarımızın da cebinde AKBİL denen cihaz bulunmaktadır. 7 milyon kişi şu
anda İstanbul’da… Kuruluşundan bugüne kadar -1995 yılında kurulmuştur- on dört
yıldır, bu sistem kendinden beklenen sonucu vermek suretiyle çalışmaktadır,
işlevini yerine getirmektedir. Bu 7 milyon kişinin 4,3 milyon kişisi her gün AKBİL’i kullanmaktadır, yani AKBİL’i
kullanmak suretiyle ulaşım araçlarından hizmet almaktadır. Hizmet araçlarına
baktığımızda, bu hizmetten kimler yararlanmaktadır? Bunların hepsi kamu kurumu
mudur veya kamu nitelikli kurum mudur?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Onları boş ver! Özellikle birilerinin
cebine para gitmiş mi?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Eleştirilen sistem değil ki!
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (Devamla) - Birinci olarak,
İstanbul Deniz Otobüsleri Anonim Şirketi, İstanbul Ulaşım Anonim Şirketi, İETT,
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, Turyol, Dentur –bunlar özel şirkettir- İstanbul Halk Ulaşım, Özulaş -yeni halk otobüsleri- Öztaş,
bunların tamamı özel halk otobüsleridir, Mavi Marmara, Mavi Tur ve nihai olarak
da -yeni öğrendiğimiz bilgiye göre- Malatya Belediyesi bu sistemden
yararlanmaktadır.
Görüldüğü üzere, sistemin kullanıcı bazında 7 milyon müfettişi
vardır. Aynı şekilde, bu sistemin hizmetten istifade edenler bazında on dört
tane müessese tarafından elde edilen hasılatı geçen
yolcular bakımından teftiş edilmektedir, denetlenmektedir, “cross
check” yapılmaktadır. Dolayısıyla, böyle bir sistemin
usulsüzlüğe, yolsuzluğa teknik olarak ve sistemden yararlananlar ve sistemi
kullananlar açısından imkân vermesi mümkün değildir. Ancak bu sistem, takdir
edersiniz ki, bu sistemden birtakım usulsüzlükler yapan insanların, kurumların,
kuruluşların yaptıklarının önüne engel olmuştur ve bundan da ciddi
rahatsızlıklar oluşmuştur.
Şu anda, bu sistem, Londra’dan sonra Avrupa’da 2’nci sıradadır ve
bu elektronik bilet kullanma sistemi açısından da dünyada ilk 6 içerisinde yer
almaktadır.
Değerli milletvekilleri, kamuoyunda AKBİL olarak bilinen bu dava,
hukuki olarak beraat etmiş olması… Ve biraz önce teknik
olarak da ifade ettiğim şekliyle hiçbir şekilde usulsüzlüğe imkân vermeyecek
bir yaygın kullanıma, kişiler bakımından, istifade edenler bakımından, aynı
şekilde, hizmet veren, hizmet alan kurumlar bakımından da sadece devlet değil,
kamu kurumu değil, aynı zamanda özel sektör ulaşım müesseselerinin de
yararlanması açısından fevkalade sıkı bir denetime tabi olan bir sistemdir. Böyle
bir sistemin hiçbir şekilde teknik olarak usulsüzlüğe, hasılatların
paylaşımında herhangi bir sızıntıya imkân vermesi mümkün değildir.
Son olarak, bu şekliyle yargıda ve kamuoyunda beraat etmiş bir
davanın burada “dokunulmazlık” adı altında yeniden gündeme getirilmiş olmasını
esefle karşılıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, beraat etmişlerse
dokunulmazlıklarını kaldıralım, gitsinler tekrar mahkemeye.
BAŞKAN – Grup önerisinin lehinde, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır…
Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurulunun çalışma süresini,
gündemini belirlemek üzere iki saati geçkin bir süredir uğraşıyoruz ve her gün
bu mesai veriliyor. Maalesef, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk halkının
sorunlarının çözümü için hukuk oluşturmakla görevli olan bu kurul maalesef
kendi arasındaki sorunları çözmek için işte zamanı harcıyor. Bu, bizim de
üzüntümüzdür. Her defasında ifade ediyorum, ortak bir sorumluluk olarak bu
Meclisin görevi, bu milletin sorunlarına çözüm üretecek hukuku geliştirmektir.
Bunun öncelik sıralaması takdiri iktidara aittir, Hükûmete
aittir, iktidar partisi grubuna aittir. Buna hiç itirazımız yok ve her
defasında diyoruz ki: Bunu nasıl öngörüyorsanız belirleyiniz, uzlaşırız
uzlaşmayız ama Genel Kurulda onaylatınız. Ama, yine
her defasında görüyoruz ki Hükûmet grubu, iktidar
grubu, kendi verdiği kararı en kısa sürede kendisi değiştiriyor, yeni bir
öneriyle buraya geliyor.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak
yine her defasında ifade ettiğim gibi, biz, sizin bu belirleme, öncelik
belirleme takdirinize hiç müdahale etmeden, temenni olarak ifade ediyoruz ki
buranın gündemini insan merkezli, insanın ihtiyacının öne alınacağı bir öncelik
sıralamasıyla belirleyelim ya da toplum kesimlerinin bugün içinde bulunduğu
sorunların çözümünü öncelikleyerek gündem
belirleyelim. Borçlar Kanunu önemsiz değil, biz
Borçlar Kanunu’na karşı değiliz. Borçlar Kanunu’ndaki birtakım düzenlemelerin
gerekli olduğunu, Sayın Grup Sözcümüz, Genel Başkan Yardımcımız ifade etti ama
çok net bir şey söyledi: Hukukun dilini değiştiriyorsunuz, yargının hafızasını
ortadan kaldırıyorsunuz. Türk Ceza Kanunu’nda işlenen cinayeti burada da işliyorsunuz.
Bu, yanlış. Yargıyı bir kaos içerisine sürükleme
yanlışınıza katılamayız diyoruz. Hem dili konusunda hem sistematiği konusunda
bu hafızayı ortadan kaldırarak zaten yargıyı, bir yük altında ezilen yargıyı
bir kaosa sürüklemenize, Borçlar Kanunu gibi sosyal hayatı tanzim eden çok
temel bir kanunda bir kaos yaratmanıza Milliyetçi
Hareket Partisi olarak katılamayız, katkı veremeyiz diyoruz ve bunu
geciktirebilmek, bunun üzerinde biraz daha düşünmenizi, biraz da bu uyarılar
doğrultusunda yeniden düşünmenizi sağlayabilmek için de muhalefet yapıyoruz.
Bunu ifade ediyoruz. Her maddede önerge vereceğimizi, İç Tüzük’ün her
imkânından faydalanacağımızı ifade ediyoruz, gizlisi saklısı yok. Bu, Meclisi
çalıştırmamak kararı değil Sayın Elitaş. Bu Meclis
çalışmalı, bu milletin sorunlarına çözüm üretmeli ama sizin dayatmanızla değil…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, Borçlar Kanunu’nda konuşuruz bunu,
grup önerisi getirip böyle…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …birlikte yapalım bunu diyoruz. Birlikte
yaptığımız her meseleyi de her defasında böyle ikide bir değiştirmenize,
inanınız ki bakın, üzülerek söylüyorum, kendi grup milletvekilleriniz itiraz
ediyor.
Dün akşam, bitimine kadar çalışacak Genel Kurul, saat onda tatil
edildi. Toplantı yeter sayısı temin edilemedi. Bu, Sayın Elitaş’ın…
Hikâye anlatıyor. Yani şunun için söylüyorum: Bu Meclisin bir çalışma saati
olmalıdır, bir çalışma düzeni olmalıdır. Türkiye’ye hukuk kurmakla görevli bu
Meclis kendi hukukunu kuramıyorsa, kurduğu hukuka süreklilik kazandıramıyorsa
inandırıcılığı nerede?
Bitimine kadar çalışmak, her türlü kurala aykırıdır. E, verdiğiniz
bu kararı kendi milletvekilleriniz kabul etmiyor. Dün kabul etmediklerini
gösterdiler, saat 22.00’de toplantı yeter sayısı olan 184 bulunamadığı için
Meclis tatil edildi ve gündem görüşülemedi. Şimdi buradan kalkıp da muhalefeti
suçlamaya hakkınız yok Sayın Elitaş.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Siz girmediniz ama,
sisteme girmediniz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Niye girelim ya?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Siz de milletvekilisiniz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Kendi grubunuz buna itiraz ediyor. Biz
zaten söylüyoruz, “Bu çalışma sistemi uygun değil.” diyoruz. Bitimine kadar
diye kabala… Amele pazarı mı burası? Böyle bir şey olmaz. Bu doğru değil.
Israrla tekrar söylüyorum: Bu Meclis, bu ülkenin, bu milletin
sorunlarının çözümü için, hukuk kurmak için öncelikle kendi arasında güvene
dayalı, saygıya dayalı bir kural koymalı ve bu kuralın gereğini ısrarla da
takip etmeli, uygulamalı. Bunu uygulamadığınız takdirde muhalefet olarak İç Tüzük’ten
-hukuksuz bir şey yapmıyoruz- kaynaklanan imkânları kullanarak toplumun veya
toplum kesimlerinin öncelikli sorunlarını gündeme getiriyoruz ve burada ne
kötü? Her getirilen konu kırk dakika tartışılıyor.
Halkımızla muhtarları tartıştık. Kötü mü ettik?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Neticesi ne oldu?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Muhtarlar gerçekten zor durumda.
Muhtarların sorunları bana göre sizin önceliklerinizin birçoğundan çok daha
önemli.
Şimdi, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun getirdiği… “Dokunulmazlıkların
tartışılmasını gündeme alalım.” diyorlar.
Değerli milletvekilleri, “demokratikleşme paketi” diye, “süreci”
diye adını güzelleştirmeye çalıştığınız ve salı günü, 10 Kasımda ön
görüşmelerini yapmayı dayattığınız hususu, bütün itirazlarımıza rağmen, “Niye
10 Kasım?” diye ısrarınızın sorgulanmasına rağmen “İlle 10 Kasımda yapacağız.”
diye dayattığınız demokratikleşme paketini gelin tekrar sorgulayalım.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ne sakıncası var?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Eğer “demokratikleşme” denen hususta
samimi iseniz, bu konuda topluma karşı samimi iseniz önce bu Anayasa’nın
83’üncü maddesindeki dokunulmazlıklar meselesini burada konuşmak
mecburiyetindeyiz. Yani kendinizle ilgili, vekili bulunmakla övündüğünüz
milletin muhatap olduğu hukukun dışında bir dokunulmazlık zırhına bürünerek
korunduğunuz bu sistemin demokrasiyle bağdaştığını nasıl düşünebiliyorsunuz?
Gelin bunu sorgulayalım. Aslına hangi hukuku uyguluyorsanız vekiline de bunun
uygulanması gerekir diyoruz. Dokunulmazlıklar sistemi Türkiye’de kangrendir.
Yalnız milletvekilleri, siyaset için demiyorum, bürokrasi için de
dokunulmazlıklar sistemi bir kangrendir.
Değerli milletvekilleri, dinlersiniz dinlemezsiniz ama millet
dinliyor, milletime soruyorum: Yedi yıldan bu yana iktidardasınız. Bu
sorunların çözülmesi gerekiyordu da elinizi tutan mı vardı?
Şimdi, Sayın Atilla Kart burada, çok sıkıntılı -ki bende de notu
var, okumaya dilim varmaz- Sayın Başbakanın kendisiyle ilgili Türkiye Büyük
Millet Meclisine yazdığı fezlekeyi burada okudu. Ne Sayın Başbakanın şahsına ne
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanlık makamına yakışmaz birtakım
ithamlarla tanzim edilen dosyayı Mecliste gereken işlemin yapılması için
gönderen Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Kendisi için gönderdiği yazı,
burada telaffuzu bile zor.
Şimdi, bu yükü niye taşıtıyorsunuz Sayın Başbakana? Gelin, bu
dokunulmazlıkları gözden geçirelim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
“Beraat etti.” deniliyor. Sayın milletvekilimiz diyor ki: “Beraat
ettik, yargı kararı var.” Ne kadar güzel. Gelin, bu
yargı kararını burada da tescil edelim. Bu dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla
ilgili Anayasa’nın 83’üncü maddesinde “Yasama dokunulmazlığı” diye tanımlanan
hadise, milletvekillerinin vekili bulundukları asıldan farklı bir koruma hukukuyla
suç işleme imtiyazının demokrasiyle, siyasetle, asıla saygıyla asla ilgisi yok.
Burayı koruyalım. Yasama dokunulmazlığı bu kürsüyle geçer. Burayı koruyalım.
Ama bu yasama dokunulmazlığı hiç kimseye suç işleme, yolsuzluk yapma gibi bir
hak ve yetki vermemeli -onu düzenleyelim- bir ayrıcalık vermemeli.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu Meclise geldiğimiz ilk
gün -işte burada, elimde- Anayasa’nın 83’üncü maddesinin değiştirilmesiyle
ilgili kanun teklifini hazırladık ve tüm gruplara gittik, tüm gruplara gittik
ama gereken desteği vermediniz; vermediniz ve gelin bu dokunulmazlıkları
kaldırarak kendimizden başlayalım değerli milletvekilleri. Çuvaldızı, iğneyi
kendinize batırın. Bu demokratikleşme denen hadisede samimiyseniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …ve bunu ille 10 Kasım gibi çok önemli
ve özel bir günde burada konuşmak gibi bir dayatma ve ısrarın içerisinde
bulunma gerekçeniz size aittir, bilmem, ama bunda samimiyseniz gelin
kendinizden başlayınız. Önce Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki dokunulmazlık
zırhının ve bunun getirdiği bu teessüfle karşıladığı suçlamalardan kurtulmak
için önce bunu konuşalım, Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği önerge bu. Gelin
bunu gündeme alalım, gelin toplumun ve insanın sorunlarının araştırılmasıyla
ilgili önergeleri gündeme alalım. Bunu yapmadığınız takdirde -sayın iktidar
partisi grubu yöneticilerine sesleniyorum- burayı çalıştıramazsınız arkadaşlar.
Çalıştıramamanın suçunu da muhalefete atma hakkınız yok.
Sayın Elitaş -ismini çok anmam dostluğumuzdandır-
ikide bir 2002’nin rakamlarına sığınarak bugünü anlatamazsınız. Bugün toplum
sıkıntı içerisinde, bugün insanımız sıkıntı içerisinde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 99’a da döndüm, 99-2002’yi de anlattım.
BAŞKAN – Sayın Şandır, tamamlayınız efendim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bunu her defasında buraya çıkarak,
2002’de şöyleydi, bugün şunu yaptık, diyerek bu toplumun sorunlarını yok
sayamazsınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – 99- 2002’yi de söyledim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Muhtarlar sorun içerisindedir, demokrasi
sorun içerisindedir, çiftçilerimiz sorun içerisindedir, emeklilerimiz,
bürokrasi sorun içerisindedir. İşte böyle yedi yıldan bu yana şuradan her
defasında soruyoruz Sayın Milletvekilim, yedi yılda yedi yıl önce var olup da
bugün olmayan sorun var mı?
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hangi sorun bu dönemde başladı çözüldü,
geçen dönemlerde vardı, bu dönemde yaptığınız icraatla çözüldü, bunu
anlatamıyorsunuz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Çok…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla, değerli milletvekilleri,
AKP iktidar grubunun dayatmasıyla, gündem dayatmasıyla bu Meclisin bu şekilde
çalıştırılamayacağını deneyerek öğrenmek, görmek hiç de doğru bir metot
değildir. Geliniz, dönünüz, uzlaşmaya dayalı, karşılıklı saygıya dayalı ama
gerçekten insan merkezli, toplum merkezli sorunlara…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - …öncelik vererek Meclisin gündemini
belirleyelim diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Grup önerisinin aleyhinde son konuşmacı Suat Kılıç, Samsun
Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; yüce heyeti bu vesileyle saygıyla, içtenlikle selamlıyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, keşke Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmasına ve çalıştırılmasına yönelik muhalefetin iradi yaklaşımı
Sayın Mehmet Şandır’ın az önce kürsüden ifade
ettikleri gibi olsaydı ve keşke milletimizin lehine olan, menfaatine olan
konularda yasa çalışmalarını hızla yapabilseydik, milletimizin acilen
görüşülmesini beklediği araştırma önergelerini gündeme alabilseydik, sözlü
soruları ve diğer denetim konularını Meclisin rutin, olağan ya da grup
önerileri üzerine belirlenen gündemiyle paralel bir şekilde keşke görüşüyor
olabilseydik. Dün Genel Kurulun çalışmalar
bitinceye kadar çalışmasına ilişkin bir karar almıştık iki hafta öncesinden.
Dün maalesef muhalefet grubunun yoklama talebi üzerine 22.30’da Genel Kurul
çalışmalarına ara verilmek zorunda kaldı ve Genel Kurul kapandı.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, dünkü konumuz neydi? Muhalefet
grupları tarafından bu vakte kadar verilmiş olan madencilik sektörünün
sorunlarıyla ilgili Meclis araştırma önergelerinin bitimine kadar Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışması, çalıştırılması.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sadece muhalefet değil.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Yani gece on ikiye, bire, ikiye, belki üçe
kadar devam edecek bir çalışmaya muhalefet gruplarının talebi ve bizim de iradi
kabulümüz üzerine iki hafta öncesinden karar verdik. Şimdi CHP Grubunda bu
araştırma önergelerinin altına imza koymuş çok saygıdeğer milletvekilleri var.
Afyonlular mermercilikle ilgili sorunlar ne zaman konuşulacak diye
merak ediyor. Gümüşhaneliler altın ve gümüş sektörüyle ilgili sorunlar ne zaman
konuşulacak diye merak ediyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Siz yoksunuz ki…
SUAT KILIÇ (Devamla) - Hataylılar, Elâzığlılar krom madeniyle
ilgili sorunlar ne zaman konuşulacak, ne zaman görüşülecek diye merak ediyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Siz neredesiniz?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Milletimiz bir şeyi de anlamakta zorluk
çekiyor esasında.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Meclise gel, Meclise…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Meclis kaçakları…
SUAT KILIÇ (Devamla) - CHP ve MHP milletvekillerinin imzasıyla
verilen ve sorunların…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Meclisten kaçmayın, gelin.
SUAT KILIÇ (Devamla) - …araştırılması amacıyla araştırma
komisyonları kurulmasını talep eden bu talepler tam görüşüleceği sırada, nasıl
olur da CHP’nin ve MHP’nin….
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – AKP buharlaşmış.
SUAT KILIÇ (Devamla) - …ortaklaşa yaklaşımıyla yoklama istenir, o
yoklamada yeterli sayı bulunamaz…(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Neredeler?
SUAT KILIÇ (Devamla) - …kendileri de yoklamada burada gözükmezler,
kayda girmezler ve nihayetinde muhalefet milletvekillerinin imzalarıyla verilen…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Niye buharlaştılar? İş takibine mi
gittiler? Neredeler?
SUAT KILIÇ (Devamla) - …araştırma önergeleri doğrultusunda
araştırma komisyonlarının kurulmasına karar verilemez.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Meclis kaçakları…
SUAT KILIÇ (Devamla) - Çok
saygıdeğer milletvekilleri, bu durum ve bu tutum anlaşılabilir değildir. Ama
Meclis kürsüsünden bu tabloyu milletime şikâyet ediyorum, bildiriyorum. (CHP ve
MHP sıralarından “Nerede bunlar, neredeler?” sesleri, gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bak bakayım şuraya, kaç kişi var?
Söyler misin oradan, kaç kişi var?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Verdiğiniz araştırma önergelerini kabul
edecektik, verdiğiniz madencilikle ilgili araştırma önergelerini kabul
edecektik. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Söyler misin kaç kişi var?
SUAT KILIÇ (Devamla) -
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız o komisyona
gelecekti…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Alıştınız gece yarısı yasa yapmaya.
Milletvekilleri olmadan iş yapacaksınız burada.
SUAT KILIÇ (Devamla) – …madencilik sektörünün sorunlarıyla ilgili Hükûmetin yaklaşımını sizlerle paylaşacaktı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Akıl veriyor!
SUAT KILIÇ (Devamla) – MTA Genel Müdürü gelecekti, TPAO Genel
Müdürü gelecekti, Petrol İşleri Genel Müdürü o komisyona gelecekti.
(Gürültüler)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siz grubunuzu iyi yönetemiyorsunuz,
bırak muhalefeti, uzatmayın.
SUAT KILIÇ (Devamla) – İstediğiniz gibi sorularınızı soracaktınız,
cevaplarını alacaktınız, ama enerji sektöründe yapılan hizmetleri, devasa
adımları, büyük işleri duymaya kulaklarınız hazır olmasa gerek ki kendi
araştırma önergelerinizin görüşülmesinden kendiniz kaçındınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sizin anlayışınız işte bu kadar!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, hayır…
SUAT KILIÇ (Devamla) – Kaçındınız…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İşte bu kadar! İnsanları hakkını
kullandı diye suçlamayı sizde görüyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Arkadaşlarınızdan görüyoruz. Gelmeyenler
sizinkiler. Gelmeyenler domuz gribi mi oldu?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, bu kürsü
hiç kimsenin diğerleriyle polemik yapacağı yer
değildir. (Gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gelmeyenler domuz gribi!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dün akşam söyledim, bu kürsüden hukuk
hatırlatması yapanlar, bu kürsüden yaptıkları konuşmalarda hukukun sınırları
içerisinde kalmaya mecburdurlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Allah Allah!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dün gece çağrısını yaptığınız hukuk, bugün
yerini hukuksuzluğa bırakmış olamaz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hukuksuzluk senin ruhunda var Sayın
Başkan.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dün lazım olan hukuk, bu Meclise de, bu
millete de bugün de aynı şekilde lazımdır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yahu kardeşim, bizi suçluyor yasal
hakkı kullandı diye! O zaman o hakkı kaldır yasadan. Kaldır o hakkı o zaman,
niye kaldırmıyorsunuz? İç Tüzük’ten kaldır o hakkı! Böyle bir hukuk anlayışı
olur mu, ya! Ayıp ya!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bakın, demokratik açılım süreciyle alakalı
bir genel görüşme önergesi Hükûmet tarafından Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına iletildi ve 10 Kasım Salı günüyle 12 Kasım
Perşembe gününde ön ve geneli üzerindeki görüşmelerin yapılmasına ilişkin
Meclis iradesi de ortaya kondu.
RECEP TANER (Aydın) – Meclis iradesi değil, AKP iradesi kondu.
Hangi Meclis iradesi?
SUAT KILIÇ (Devamla) – 10 Kasımla ilgili itirazlarınız var.
Başında biz şunu söyledik, ifade ettik: 10 Kasım Atatürk’ü anmak günü olduğu
kadar anlamak günüdür ve Büyük Önderin fikirlerine de, eşsiz eserlerine de…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Anlayamazsınız!
SUAT KILIÇ (Devamla) – …bizlere emanet ettiği cumhuriyete de sahip
çıkmak hepimizin üzerinde en derin bir vecibedir.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Anlayışınıza bakın!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Fakat, eğer
tavırlarınızda samimi iseniz ve muhalefet partisinin bir grup başkan vekilinin
bu kürsüden seslendirdiği öneri, muhalefet partisinin diğer grup başkan
vekilini ve muhalefet grubunu da bağlıyor ise dün Sayın Oktay Vural’ın bu
kürsüden yaptığı çağrıya bugün AK PARTİ Grubu adına “evet” diyorum ve Sayın
Vural’ın çağrısını tutanaklardan okuyorum…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dün neden “evet” demedin? Başkalarından
talimat aldın geldin, değil mi?
SUAT KILIÇ (Devamla) – “Ön görüşmelerde, diğer partiler de kabul
ederse ön görüşmelerde konuşmayalım.”
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dün çıkıp “evet” deseydin ya burada.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bakın, dinleyin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hayır, dün neden “evet” demedin?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, 10 Kasım olmasın.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dinleyin! Dinleyin!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kimden emir ve talimat aldın, geldin?
SUAT KILIÇ (Devamla) – 10 Kasım tarihinden bahisle söylüyor: “Ön
görüşmelerde, diğer partiler de kabul ederse ön görüşmelerde konuşmayalım,
doğrudan doğruya görüşme yapılmasını isteyelim ve perşembe günü de genel
görüşme yapalım.” diyor.
Sayın Anadol, sizin deneyiminiz çok
fazla.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dün niye kabul etmedin kardeşim?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Kırk sekiz saat geçmeden görüşülemeyeceğini
biliyorsunuz. Dolayısıyla Sayın Vural adına “10 Kasımı kastetmedi.” demeniz…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 11 Kasım, 11.
SUAT KILIÇ (Devamla) – …doğru değil çünkü tutanaklarda devamla
diyor ki: “Ön görüşmelerde görüşmeyelim, oylayalım, kabul edelim. Perşembe günü
de tümü üzerindeki görüşmeleri yapalım.”
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 10 Kasım olmasın ama!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Perşembe günü tümü üzerindeki görüşmeleri
yapabilmek için kırk sekiz saat geriye gelmemiz lazım. Kırk sekiz saat geriye
geldiğimiz yer de Sayın Anadol, salı günüdür.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kırk sekiz saat asgari.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dolayısıyla eğer Sayın Vural’ın önerisi
sizi bağlıyorsa, bu öneriyi kabul ettiğimizi bugün buradan ifade ediyorum.
Çok Saygıdeğer Milletvekili, sözlerimin başında “hukuk” dedim.
Eğer bu Anayasa ve buradaki İç Tüzük hükümleri Başkanlığı bağlıyorsa, bizi
bağlıyorsa, sizi de bağlıyor.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Perşembeleri karıştırmayın! Hangi
perşembe?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda
dokunulmazlığın hangi çerçevede dizayn edildiği,
düzenlendiği açıktır, bellidir. Dolayısıyla, çok saygıdeğer milletvekilleri,
Anayasa’nın dışında bir dokunulmazlık iddiası, savunusu hiçbirimize yakışmaz.
Ha, Anayasa değişir, sivil bir anayasa yapılır, bu konuyla ilgili çalışmalara
destek verilir, gereği Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve Anayasa Komisyonunda
değerlendirilir, bu ayrı bir konu. Ancak Cumhuriyet Halk Partisi grup
önerisiyle buraya getirilen konu üzerinde şunu ifade etmek istiyorum:
Bir, evvel emirde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın kayıt altına
aldığı bir dokunulmazlık durumu söz konusu.
Diğer noktada, değerli arkadaşlarım, bir terazinin iki kefesi
vardır. Tek kefesi olan terazi olmaz. Adalet terazisinin de aynı şekilde iki
kefesi vardır. Buraya çıkan ve aleyhte konuşan sayın milletvekilleri büyükşehir
belediyesindeki AKBİL uygulamasıyla ilgili olarak açılmış bulunan davanın
iddianamesinden belli cümleleri, belli pasajları okudular ama dokunulmazlığı
olmayan isimlerle ilgili karara bağlanan bu süreç hakkında Yargıtay tarafından
onanan hüküm cümlelerine tek satırla temas etmediler.
Değerli arkadaşlarım, bu tavır hukuk adamları adına hukuk dışı bir
tavırdır. Hukuk adamlarının asgari adalet ve nasafet
anlayışıyla bağdaşmayan, örtüşmeyen bir tavırdır. Adaleti iki boyutundan da
değerlendirmek mecburiyetindeyiz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yani Tayyip Bey beraat mı etmişti? Bunu
söyleyebiliyor musun kürsüden Sayın Hatip?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Burada söz konusu edilen ve CHP grup
önerisiyle gündeme alınmak istenen fezlekeyle alakalı olarak dokunulmazlığı
bulunan isimlerin tamamı adli mahkemelerde yargılanmıştır…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Hatip, Sayın Başbakan beraat
etmiş midir, etmemiş midir? Bunu söyleyebiliyor musun? Hayret bir şeysin ya!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Konu taraflarca Yargıtaya
götürülmüştür ve dokunulmazlığı olan isimlerin tamamı AKBİL konulu dava
dosyasından beraat etmiştir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yani Başbakan beraat etmiş midir,
etmemiş midir?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Yargının beraatini
yok saymak, hiçe saymak, hukuk yapan bir müessesinin üyelerine yakışmaz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Haseki Hastanesinden sahte rapor alıp
mahkemeden kaçtı.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli kardeşlerim, burası kanun yapan bir
yasama meclisidir. Buranın çıkardığı kanunlara herkesten evvel buranın riayet
etme mecburiyeti vardır. Kanun tanımazlık Meclisin yaptığı kanunlarla ilgili bir boyuta gelirse
şayet, bu, zaman içinde hepimizi rahatsız eder.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya kardeşim, bırak laf kalabalığını ya!
Bir cümle söyle biz de susacağız ya!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dönemin
özel koşullarına girmiyorum. O dönem müfettişlerin hangi motivasyonlarla,
kimler tarafından ne şekilde görevlendirildiğine temas etmiyorum.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – O sizin işiniz.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dönemin bugün bu çatı altında bulunmayan
yöneticilerini, iktidar sahiplerini milletin vicdanına havale ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ya bırak, yargıya havale et sen. Ne işin var milletle? Milletle alakası var mı
bu işin?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Ama herkesin de şunu bilmesini istiyorum…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Beyefendi, Başbakan beraat etti mi
etmedi mi?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biz dün olduğu gibi
bugün de, bugün olduğu gibi yarın da aynı şeyi söyledik, aynı şeyi söylemeye
devam edeceğiz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Söyle, “Başbakan beraat etti” de, susalım,
birbirimizi üzmeyelim.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Söylediğimiz şey şudur…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kılıç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, dün olduğu gibi bugün
ve bugün olduğu gibi yarın da aynı şeyi ifade ettik ve seslendirmeye devam
edeceğiz. Bu memlekette Anayasa’nın güvence altına aldığı yargı bağımsızlığını
ve bağımsız yargının tarafsızlığını herkesten fazla önemsediğimiz gibi, her
şeyden fazla önemsemeye devam edeceğiz.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Hangi yargı bağımsızlığından bahsediyorsun?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Ortaya çıkan yargı kararları yer gelir
bizim canımızı yakabilir, ama adaletin bir gün herkese lazım olduğunu asla
unutmaksızın hareket edeceğiz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sahte rapor aldınız, kaçtınız
mahkemeden!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Sizi bir konuda hassas davranmaya davet
ediyorum. Bir davanın diğer bütün o dava kapsamında zikredilen isimleri davadan
beraat etmişse, o davaya konu edilen AKBİL uygulaması sürdürülüyorsa, müfettiş
raporları ve yargının Yargıtayda onanan kararları
doğrultusunda hiçbir problem söz konusu değilse beraatizimmet
asıldır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bu dosyalar ne?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bunu nazarı dikkate almak
mecburiyetindesiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız Sayın Kılıç, son cümlelerinizi
alayım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Beraat etmişse Sayın Başbakan, bu
dosyayı niye Meclise göndermiştir?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ne mutlu bize ki
temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp getireceğiniz başka
bir konu yoktur ama bu pilavın dibi tuttu, çünkü Yargıtay kararı onandı. Buraya
gelirken asgari bir özenle Yargıtayın İnternet sitesine
girin, bu kararı alın ve okuyun değerli arkadaşlarım. Milletin önüne çıkarken
hazırlıklı olmak lazım ve bu Meclisin üyelerinin hukuk konusunda duyarlı ve
dikkatli davranmaları lazım.
Biz, bu yola çıkarken söylediğimiz gibi, temiz kaldık ve tertemiz
kalmaya devam edeceğiz! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu partinin alnı adı gibi aktır.
Sizleri sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Grup Başkan Vekili ismimden
bahsederek, 3-4 defa ismimden bahsederek, Cumhuriyet Halk Partisini; bir,
Meclisi çalıştırmamakla suçladı; iki, “10 Kasımda müzakere yapılmasın”
yolundaki talebimizi çarpıtarak değiştirdi. O konuda çok kısa görüşümü arz
etmek istiyorum.
BAŞKAN – Peki, buyurun Sayın Anadol.
(CHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına ve
grubuna sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri, Çok
Değerli Başkanımız; şimdi bazı konulara açıklık getirmemiz gerekiyor.
İktidar partileri ve muhalefet partileri bu Mecliste Anayasa’nın
ve İç Tüzük’ün kendilerine verdiği imkânları değerlendiriyorlar. Anayasa’nın ve
İç Tüzük’ün iktidara, muhalefete ve birey olarak milletvekillerine tanıdığı
haklar tartışma yapılmamalı. Yani, biz Anayasa Mahkemesine gidiyoruz
arkadaşlar, anayasa Mahkemesine gitmek, Anayasa’nın ana muhalefet partisine
verdiği hak değil mi? Anayasal hak. Ve maalesef en fazla dava açan partiyiz ve
maalesef bu davaların büyük çoğunluğunu kazanıyoruz Anayasa Mahkemesinde. Demek
ki, hukuka aykırı yasalar çıkıyor. Alay etmeyin. Doğru yasa çıkarsanız, biz
Anayasa Mahkemesine gitmeyiz. Gitsek, çıkan doğru yasa hukuka uygunsa Anayasa
Mahkemesi talebimizi reddeder, zaten bazılarını reddediyor. Ama Sayın Başbakan bunu
eleştiri konusu yapabiliyor “Şu partiye bakın yahu, biz Meclisten yasa
çıkarıyoruz, onlar Anayasa Mahkemesine gidiyor.” diyor. Yani, bu ne biçim
demokratlık arkadaşlar, anayasal bir hakkı kullanan partiye “Bu hakkı niye
kullanıyorsunuz?” diyebiliyor.
Eğer İç Tüzük bize dayattığınız gündem karşısında… Bu Parlamentoyu
iktidar partisi çalıştırır, çoğunluk partisi çalıştırır. O nedenle, buraya
getirdiği kanunlara sahip çıksın, teklif ve tasarılara. Bunun da testi yoklama
istemektir. Madem bu Meclisin çalışmasını istiyorsunuz, burada bulunmaya
mecbursunuz arkadaşlar. Bu tartışma konusu olmaz.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Yarım saatte bir de yoklama istenmez ki.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bakın, değerli bir arkadaşımız, eski
bakanlardan, benim de çok saygı duyduğum Zeki Ergezen
-bugünkü gazetelerde var- şunu söylemiş Bütçe Plan Komisyonunda: “Mesaj gelir
gelmez koştura koştura Genel Kurula giriyoruz.
Girerken de ‘Bu ne tasarısı?’ diye soruyoruz. Neye ‘evet’ dediğimizi
bilmiyoruz.” Bu bir gerçek. Zeki Bey’in aleyhine bir
puan olsun diye söylemiyorum. Kutluyorum kendisini. İçinde bulunduğunuz durumu
anlatıyor. Eli havada insanlar içeri giriyor, milletvekilleri. Bu Meclisin
saygınlığına, mehabetine gölge düşüyor arkadaşlar. Ondan sonra “Niye yoklama
istediniz?” diye biz suçlu oluyoruz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Yoksunuz da onun için yokluyoruz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Gelin arkadaşlar, bize yoklama
istetmeyin. Yoklama istetmeyin.
Gelelim 10 Kasım’a. Bitiriyorum.
Bakın, Sayın Grup Başkan Vekili Suat Kılıç söyledi, kırk sekiz
saatten bahsetti. Doğrudur söylediği. Kırk sekiz saat altmış saat olmaz mı?
Elli saat olmaz mı? Olur. 10 Kasımda yapmayın 11 Kasımda yapın. Kaçan yok.
Mutlaka geliriz diyoruz. Ama 10 Kasım yapmayın. 10 Kasım yapmayın dedik.
Dolayısıyla…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sakıncası ne?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Sakıncası mı?
Kardeşim, 10 Kasımda bu müzakere yapılmasına -duygusal
diyebilirsiniz- duygusal olarak karşıyız. Yani “Bu konu Türk Bayrağı’nın yarıya
indirildiği bir günde mi Meclis kürsüsüne gelecekti? Ayıp değil mi? Yazık değil
mi?” diyen bir partinin hassasiyetine saygı duyun.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Grup Başkan Vekili benim
konuşmamdan sonra, hukuka uymak mecburiyetinde olduğumuzu da söyleyerek, bizim
grubumuzu ilzam eden beyanlarda bulundu.
BAŞKAN – Evet, hukuka uygunluğu siz de ifade ettiniz. Benim söz
vermem bir şey değil, ama hukuka uygunluğu siz de…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Müsaade ederseniz arkadaşın anlamadığı
hususu iki dakikada anlatayım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Meclisin anlaması gerekiyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Anladık biz.
BAŞKAN – Peki, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım, gerçekten, milletin huzurunda, bu millete yakışmaz bir hâl
içerisinde kör dövüşü, horoz dövüşü, kör dövüş yapıyoruz. Söylediğimiz şey şu:
Bu Meclisin gündemini iktidar belirleyecek ama “İktidar belirlerken bir gün
sonrasını görerek belirlesin.” diyoruz. Gelin, bir Danışma Kurulu kararıyla
süreleri ve konuları belirleyin, biz de uyalım. “Bizim hassasiyetlerimizi de
dikkate alın.” temennisiyle söylüyoruz. Sonra da “Buna uyun.” diyoruz. E,
şimdi, söylediğim şey benim bu. Buna siz uymuyorsunuz. Buna uymayışınıza
muhalefet partileri olarak bizim karşı çıkışımızı, tepki göstermemizi de “İç
Tüzük’e uymamak” olarak nitelemeniz doğru değil, bu hak değil.
Bakın, iki yılı doldurdu bu Meclis. İki yıldan bu yana bu konuyu
konuşuyoruz. Çok önemli kanunlar çıkarttık burada, uzlaşarak çıkarttık,
komisyonlarda, buralarda birlikte önergelerle çıkarttık. Ne oldu da bugün
çalışamaz duruma gelindi? Bunu siz kendinize soracaksınız. Muhalefetin gücü bu
Meclisi çalıştırmaya yetmez arkadaşlar, bu Meclisi siz çalıştıracaksınız. E,
sizin üyeleriniz sizin bu tavrınıza tepki gösteriyor. Saat ondan sonra gelmiyor
Meclisinizin üyeleri, grubunuzun üyeleri. Geri dönüp de muhalefeti suçlamak
hakkınız yok.
Diyoruz ki: Güvene dayalı, karşılıklı saygıya dayalı, açık, net
birbirimizle anlaşarak, yani böyle “Sen onu söyledin, ben bunu söyledim.”
değil… Şimdi, Oktay Vural Bey’in söylediklerini –andığınız için biraz sonra
kendisi dile getirecek ama- anlamayarak onun üzerinde burada bir iddia ifade
etmek, bir hodri meydan efelenmesi yapmak… E, ne demek istiyorsunuz, yani iyice
mi gerilsin bu Meclis? Gruplar arasında hiç mi diyalog olmasın?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, gerçekten bu
tavır, bu işleyiş biçimi, bu çalışma şekli, eğer bu ülkenin sorunlarını çözmek
arzusu ve niyeti varsa siyasi iktidara bir şey kazandırmayacaktır. Milletimiz
bizi izliyor. Milletimiz en azından sorunlarının burada konuşulmasını ve hukuk
oluşturulmasını bekliyor, ama, siz, burada üç tane
parti grubuyla anlaşamadan bu milletle mutabakatı nasıl sağlayacaksınız,
sorunlara birlikte nasıl çözüm üreteceksiniz?
Tekrar sizi düşünmeye ve gerçekten kendi kendinizi sorgulamaya
davet ediyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Grup Başkan Vekili, konuşmasında benim
ismimden bahsederek, üstelik tutanak tahrifatı yapmak suretiyle Genel Kurulu
yanlış bilgilendirmiştir. Bu konuda, sataşmadan dolayı, o sataştığı süre
doğrultusunda söz talebim var.
BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, aynen tutanaktan okudum.
3.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, biz tutanakları Türkçe okuyoruz da,
keşke okuyabilseniz.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Beraber okuyalım.
OKTAY VURAL (Devamla) – Keşke, keşke…
Şimdi, değerli basın mensupları… (Gülüşmeler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Hep basına konuşuyorsunuz.
OKTAY VURAL (Devamla) – Burada, evet, değerli basın mensupları,
burada dün…
SUAT KILIÇ (Samsun) – “Basın mensupları” değil, “milletvekilleri…”
OKTAY VURAL (Devamla) – …yaptığım bu konuşma üzerine bugünkü
gazetelerde yer alan isimlerle…
SUAT KILIÇ (Samsun) – “Milletvekilleri”, “basın mensupları” değil.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, uyarın,
milletvekillerinden başka kimseye hitap edilemez!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
OKTAY VURAL (Devamla) – Memnuniyetle, tabii, evet.
Sayın milletvekilleri, değerli basın mensuplarına bugün de ben
söyledim ve basın mensuplarına bu konudaki görüşlerimi ifade ederken, dünkü
toplantıda, 10 Kasımda bunun yapılmaması gerektiğini, hatta Danışma Kurulunda söyledim.
Sayın Meclis Başkanından istirham ettim, 10 Kasım günü bu konuyla ilgili bir ön
görüşmenin yapılmaması gerektiğini paylaştım. Gelin, bu konuda hassasiyetimize
saygı gösterin, ama Türk milletinin bin yıllık kardeşliğine, cumhuriyetin
kuruluş ve kurtuluş felsefesine hassasiyet göstermeyenlerin, bizim bu
hassasiyetlerimizi doğrusu anlamalarını beklemem benim için bir hataydı. Ben,
bu bakımdan özür diliyorum. Gerçekten özür diliyorum. 10 Kasımın “Cumhuriyet en
büyük eserimdir.” diyen Atatürk’ün eserinin tartışılmasının başlangıcı
yapanlardan…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Alakası yok.
OKTAY VURAL (Devamla) – …bundan vazgeçin beklentisi içinde olmam
yanlıştı, özür diliyorum. Sizden de özür diliyorum, yanlışmış. Gerçekten yanlışmış.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Çünkü bizim bu hassasiyetimize sahip
çıkmıyorsunuz ki.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Cumhuriyetin sonsuzluğunu konuşacağız, senin
dediğini değil.
OKTAY VURAL (Devamla) – Çıkmıyorsunuz. Neden çıkmıyorsunuz? Neden
çıkmıyorsun? Neden çıkmıyorsun? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, o günkü görüşmede, dünkü görüşmede
10 Kasım yapmayın dedik. Size de açık çek verdim oylamadan önce. Demedim mi
değerli milletvekilleri?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Vural, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
OKTAY VURAL (Devamla) – Size de söyledim, gelin vazgeçin dedim.
Değil mi? Siz ne yaptınız? Ne yaptınız? Parmaklarınızı da kaldırıp hayır
dediniz, değil mi? Hayır demediniz mi?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Tutanakta ne yazıyor?
OKTAY VURAL (Devamla) – Tutanakta ne yazıyor?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Son cümle…
OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, tutanakta
ne yazıyor? Tabii, tutanak tahrifatçısı olmak nasıl oluyor, bilmiyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Aaaa…
OKTAY VURAL (Devamla) - Hodri meydan! Hodri meydan! 11 Kasımda ön
görüşmelerini yapalım ve biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ön
görüşmelerin yapılması konusunda konuşma da yapmayacağız. İşte tutanak...
SUAT KILIÇ (Samsun) – Devam et.
OKTAY VURAL (Devamla) – Devam işte. Genel görüşme için var mısınız?
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – En son cümleyi oku, en son cümleyi.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Aynı sayfanın son cümlesi…
OKTAY VURAL (Devamla) – Yahu, Allah’ını seversen, “Bu konunun ön görüşmelerini 10
Kasımda yapmazsınız.” diyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tahrif etme tutanağı, tutanağı tahrif
etme, aynı sayfanın son cümlesini oku. Aynı sayfanın son cümlesi… Tutanağı tahrif
etme.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Sayın Vural, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Yani, ne söylediğinizi de biz mi
hatırlatalım!
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanağı tahrif etme.
OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın Başkan, burada hodri meydan diyorum
size. Size hodri meydan!
Ey milletim! Suat Kılıç ve Mustafa Elitaş
olmak üzere eğer bu söylediklerini ispat edemezlerse kendilerini müfteri ilan
edeceğim. Bakın burada ne diyorum? Ne diyorum burada? Sizin bunu 10 Kasım yerine 11 Kasım
yapmanıza itiraz eden mi var? İsterseniz…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu söylüyor.
OKTAY VURAL (Devamla) – Bunu söylüyorum, ne çarpıtıyorsun!
Kıvırmayın be! Kıvırmayın yani. Niye kıvırıyorsunuz? (MHP
sıralarından alkışlar) Yüreklice çık söyle! Yüreklice söyle!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Son cümleyi oku.
OKTAY VURAL (Devamla) – Hangi cümle?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Geliyorum.
OKTAY VURAL (Devamla) – Neymiş? Gel oku gel, gel oku bakayım. Gel
oku.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Son cümleyi oku.
BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ederim efendim.
Buyurun, tamamlayın efendim.
OKTAY VURAL (Devamla) – Hayır, hayır… Neymiş son cümle?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Gelince anlatacağım.
OKTAY VURAL (Devamla) – Neyi gelince konuşacaksın? Konuşacak bir
şeyin olsaydı… Ben burada söyledim, 11-10…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Son cümle…
OKTAY VURAL (Devamla) -
Göster bakayım Sayın Başkanım… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, sende yürek var mı?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Var.
OKTAY VURAL (Devamla) – 10 Kasımda yapmayalım dediğim zaman, o yüreğin
yetmedi de 10 Kasımda niye yaptın? Haa, hadi!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Gelince anlatacağım kürsüden, yerimden
olmaz.
OKTAY VURAL (Devamla) – Hadi!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Yerimden konuşmak olmaz, kürsüden.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Patronu izin vermiyor, patronu.
OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın Başkanım…(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen, son cümlelerinizi alayım.
Arkadaşlar, lütfen…
OKTAY VURAL (Devamla) – Efendim, bir belge tahrifatını
konuşuyoruz.
BAŞKAN – Belgeler ortada zaten Sayın Vural.
Buyurun, tamamlayın efendim.
OKTAY VURAL (Devamla) – Niye 10 Kasım? Bir yer mi batıyor? Nereye
batıyor? “Böyle bir şey olur mu?” demişim. Nerenize batıyor? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler, sıra kapağına vurmalar) Nerene batıyor?
BAŞKAN – Olmaz! Olmaz!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Çok ayıp! Çok ayıp!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Ayıp!
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yakışıyor mu bu? Kürsüye yakışıyor
mu?
OKTAY VURAL (Devamla) – 10 Kasımdan niye gocunacaksınız? Bakın,
burada 10 Kasım günü ön görüşmeleri yapmayalım ve hangi tarihte istiyorsanız
genel görüşme yapalım diyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, özür dilesin.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben gelince anlatacağım, sen devam et.
OKTAY VURAL (Devamla) – Sayın milletvekilleri, maalesef, Sayın
Grup Başkan Vekili, siz de o gün aslında konuşmam sırasında dinlediniz,
gerçekten bunun 10 Kasım günü yapılması konusunda tereddüt içerisinde
olduğunuzu biliyorum, imanım gibi biliyorum.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sen söylediğin için kabul etmiyorum.
BAŞKAN – Sayın Özçelik…
OKTAY VURAL (Devamla) – İmanım gibi biliyorum.
Haa, 10 Kasımda, siz
eğer “Benim en büyük eserim cumhuriyettir.” diyen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Vural, teşekkür ediyorum size.
OKTAY VURAL (Devamla) - …Atatürk’ün cumhuriyetiyle hesaplaşmak
istiyorsanız, bu hesaplaşmayı her zaman yapacağız. Ön görüşmede de konuşacağız,
genel görüşmede de. Yüreğiniz yetiyorsa üçer saat verin, konuşalım. Haydi hodri meydan size! (MHP sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Başkan, Sayın Kılıç, oturur musunuz efendim lütfen.
Arkadaşlar, tutanaklar üzerinde konuşuluyor. Şu anda da, bütün
milletvekili arkadaşlarım, istisna etmeden ifade ediyorum, tutanaklarda
konuşulanlara, herkes kendi konuştuklarına lütfen bir baksın. Bakınız, Meclisin
mehabetini gideriyoruz. Mecliste uygun bir çalışma yapılıyor. Bir kısım
üsluplar olabilir, basın toplantılarında olabilir, diğer şeyde olabilir,
birbirimize karşı muhalefet olabiliriz, ona demiyorum ama lütfen birbirimizi
incitmeden konuşmalarımızı tamamlayalım.
Grup başkan vekili arkadaşlar burada, hangi zamanda nasıl konuşacağınıza karar verecekseniz
Danışma Kurulunda bir karar alırsınız -buradasınız hepiniz- o karara
saygı gösterilir. Ama burada hakikaten birbirimizi incitecek sözler söylendiği
kanaatindeyim, yani hiç istisna etmeden söylüyorum. Lütfen daha özenli, daha
dikkatli olalım, birbirimize karşı daha saygılı ifadelerde bulunalım diyorum.
Sayın Kılıç, buyurun efendim.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, şahsımıza yönelik ve
grubumuzu ilzam eden cümleler sarf etti muhalefet sözcüsü. İç Tüzük 69’dan
sataşmaya cevap vermek üzere…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, ben dünkü tutanağı okudum.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Şahsıma yönelik dedi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Tutanağı okudum.
SUAT KILIÇ (Samsun) - Ne dediğini dinle!
OKTAY VURAL (İzmir) – Tutanağı okudum.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 69’dan söz talep
ediyorum, sataşmaya da söz vermeyeceğim, onu da ifade ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kılıç, iki dakikalık süre vereceğim size.
Yalnız, bakınız arkadaşlar, iki dakikalık süre veriyorum, daha
sonra bu süreler sürekli olarak tekrarlanarak beş dakikaya çıkıyor. Lütfen
konuşmayı…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Adaleti uygulayın Sayın Başkan, ne
verdiyseniz aynısını verin.
BAŞKAN – Evet, adaleti Mecliste sağlamak lazım, doğru.
Evet, Sayın Kılıç, lütfen, bakınız, en son üç dakika içinde
tamamlayınız. Bu son sataşma konuşmasıdır. Bundan sonra birbirimize sataşmayalım,
birbirimizi incitmeyelim.
Buyurun efendim.
4.- Samsun Milletvekili Suat
Kılıç’ın, İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, şahsına ve grubuna sataşması
nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; yüce heyetinizi en kalbî duygularla, saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum.
Benden önce konuşan hatibin üslup düzeyine inmem mümkün değil.
Bunu bana sizler de yakıştıramazsınız, bunu da biliyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Türkçemizde çok güzel bir söz var: “Üslubu lisan aynıyla
insandır.” demiş atalarımız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkçemizde bir
başka güzel söz daha var: “Ayinesi iştir kişinin,
lafa bakılmaz.”
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne iş yaptın bugüne kadar Suat?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Ama burada milletimiz bu laflara bakıyor.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Meclisi germekten başka ne yaptın?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Bu üslupla seslendirilen cümlelere, değerli
milletvekilleri, benim aynı üslupla cevap vermem mümkün değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman niye çıktın!
SUAT KILIÇ (Devamla) - Çünkü bizim geçtiğimiz eğitim süreçleri,
bizim yetiştiğimiz çevre bu üslubu onaylamıyor ama merhum Başbuğ Alparslan
Türkeş’in, ruhu şad olsun, Türklük gurur ve şuuru İslam ahlak ve fazileti
uyarısı vardır ki, bunu bugün burada hatırlatıyorum ihtiyacı olanlara. İhtiyacı
olanlara bunu hatırlatıyorum.
Sayın Hatip, Başkanlık makamını ve Tutanak Müdürlüğünü kabul
edilmesi mümkün olmayan bir zan ve itham altında bırakmıştır. Kendi sözlerini
unutmuş olabilir. Unuttuğu sözü insanın hatırlaması bir erdemdir. Bir Grup
Başkan Vekili gelir burada konuşur, söylediği bazı şeyler grubu tarafından
onaylanmayabilir. Gelir “Cümlelerim beni bağlar, grubumu bağlamaz.” diye
düzeltebilir. İnsanlık hâli, hata edebiliriz. Hatadan dönmek erdemdir. Ama
tutanakların kayıtlarına rağmen inkârcı bir anlayışı ağır hakaretler dolu bir
üslupla burada beslemek bu Meclisin mehabetine de, saygınlığına da, aziz
milletin beklediği temsil anlayışına da yakışmıyor. Onun için, sarf edilen
sözlerin tamamını tekrar etmeden, terennüm etmeden, daha fazlasını belirlemek
için zihnimi de meşgul etmeden, fazlasıyla değil, olduğu gibi iade ediyorum, bu
yeter. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Tutanaktan okuyorum: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak
Müdürlüğü, Birleşim: 012, Tarih: 3/11/2009, Saat:
22.15, sayfa:
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
SUAT KILIÇ (Devamla) - “Genel görüşmenin başlayacağı gün, görüşme
açılmasına karar verilmesinden itibaren kırk sekiz saatten önce ve yedi tam
günden sonra olamaz.” “Perşembe günü genel görüşmeyi yapalım.” diyor. Değerli
arkadaşlarım, perşembe gününden kırk sekiz saat geriye gittiğiniz zaman salı
günüdür. Ha, bu cümleyi sarf eden hatip dün söylediğini bugün unutmuş olabilir.
Sehven yanlış konuşmuş olabilir, sözlerini düzeltme ihtiyacı bulunabilir ama bu
milletin mehabetine, ahlak ve saygınlık anlayışına yakışmayan cümlelerle bu
kürsüyü hakaret dolu sözcüklerle işgal etmektense gelir der ki: “Sözlerim
yanlış anlaşıldı, doğrusu şudur.”
Değerli milletvekilleri, milletimize layık olacak hizmetler
üretmeyi ve görüşmeler yapmayı Allah bu Meclise nasip etsin diyorum.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Hatip, özellikle tutanakları
tahrif ettiğimi ve bu konuyla ilgili, yani gerçekten kendinden menkul bir
yargılama yaparak 10 Kasım günü ön görüşmelerin yapılmasını istediğimi
çıkarttı. Gerçekten tebrik ediyorum kendilerini!
Bu konuda milletvekillerini ve Tutanak Müdürlüğü ile ilgili bir
tahrifatımın olmadığı hususunu paylaşmak istiyorum.
BAŞKAN – Arkadaşlarım, bakınız, şunu ifade ediyorum: Grup Başkan
Vekilleri olarak sizler tabii Meclisin yönetiminde en etkin kişilersiniz. Eğer
bu üslup içerisinde bu şekilde devam edersek… Kısa açıklamalar olabilir ama bu
şekilde, grup başkan vekili arkadaşlarımızın birbirlerine olan ifadelerinden,
yer değişerek konuşmalar olursa Meclisin ne zaman, nasıl çalışacağını doğrusu
ben de merak eder hâle geldim. Evet sayın grup başkan
vekilleri, hepinize hitaben aynı ifadeleri kullanıyorum. Yani burada… Şimdi
bakınız, bir kısım ifadeler, Sayın Vural size de ifade ediyorum, tutanaklara
bakarsanız kullandığınız bir kısım kelimeler açısından, yani okuyunuz, ben bir şey demiyorum o
konuda, herhangi bir şey söylemiyorum ama burada, yani tutanaklarla ilgili olan
bir şeyi çıkıp konuşuyoruz, okuyoruz, burada ihtilaf ediyoruz. Burada oturan
arkadaşlara şöyle bir bakıyorum, hepsi gayet iyi Türkçe konuşuyor, gayet
donanımlı arkadaşlar. Yani, aynı metni okuyup farklı farklı
şeyler anlayıp çıkıp farklı ifade edip tekrar gelip aynı şeyleri tartışacaksak…
Millet bizi burada izliyor yalnız, buna dikkatinizi çekerim. Yani,
konuştuğumuzu hepimizin anladığı kanaatindeyim. Burada bir şey yok.
Sayın Vural, buyurun.
Yalnız iki dakika bittiğinde kesinlikle konuşma bitecek…
OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin takdiriniz efendim.
BAŞKAN - …ve tamamlayalım arkadaşlar lütfen, istirham ediyorum
yani. Yani birbirimize tutanaklardan cümleler okuyarak ne yapmak istiyoruz,
doğrusu anlamış değilim.
Buyurun.
5.- İzmir Milletvekili Oktay
Vural’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi efendim, tutanaklar burada. Gerçekten
10 Kasım günü ön görüşmeleri yapmayalım diyen biziz, 10 Kasım yerine pazartesi
günü yapalım, hatta yarın, perşembe günü yapalım diyen biziz.
Şimdi, buradan çıkıp perşembe günü genel görüşmeleri yapmak
istiyoruz, kırk sekiz saat… Elini tutan mı var? “Kırk sekiz saat önceden” diyor
diye, kırk sekiz saat yerine yetmiş iki saat yap, altı gün yap. Dolayısıyla, bu
irademiz devam ediyor. Buradan kalkıp tahrifat yapmaya gerek yok ki, bu kadar
sıkmaya gerek yok ki. Güya, 10 Kasımda… Bir yerinde “10 Kasımda ön görüşme
yapalım.” deniliyorsa, eğer bakın, “10 Kasımda ön görüşmeyi yapalım.” diye bir
lafım varsa ben istifa edeceğim. Siz istifa edecek misiniz?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben tutanağı okudum. Sataşma yapmayın,
istismar etmeyin.
OKTAY VURAL (Devamla) – Siz istifa edecek misiniz? Haydi, ben
grubum adına söylüyorum: Eğer, Milliyetçi Hareket Partisi olarak 10 Kasımda ön
görüşmelerin yapılmasını istemiş ve bunu söylemişsem, değerli arkadaşlarım,
bütün milletimin huzurunda bu dediklerimin hepsini geri alacağım, bunu siz
ispat edemezseniz…
SUAT KILIÇ (Samsun) – İspat ettik, tutanaklarda var.
OKTAY VURAL (Devamla) - …bu yeni görevinizden ayrılma taahhüdü
veriyor musunuz, grubunuz milletvekillerini sıkıntıda bıraktığınız için?
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Tutanaklarda var, her şey var.
İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz
yerimden kısaca bir açıklama yapmak istiyorum. Sayın Vural, Sayın Hatibin
konuşmalarını dinlememiş…
BAŞKAN – Sayın Elitaş…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Müsaade eder misiniz…
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Durun arkadaşlar, daha görüşmeler bitmedi, daha devam
eden şeyler var.
Sayın Şahin, işaret buyurdunuz. Ne konusuyla ilgili olarak söz
talep etmiştiniz efendim?
Buyurun.
İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu üyesi
Sayın Atilla Kart Bey adımdan bahsederek grup başkan vekilinin önerisi
kapsamında sataşmada bulunmuştur. Yanlış anlaşılmaya sebebiyet veren bu sataşma
dolayısıyla açıklama talep ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Kart, konuşması sırasında -doğru- metni okurken,
diğer şeyleri okurken sizin isminiz geçti, ben de onu okudum.
Evet, iki dakikalık bir süre içerisinde buyurun, izah edin,
tamamlayalım şunu da.
ATİLLA KART (Konya) – Dosyadan söz ettim, başka bir şey söylemedim
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Şahin, kısaca, bu süre içerisinde izah ederseniz.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
6.- İstanbul Milletvekili İdris
Naim Şahin’in, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
İDRİS NAİM ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili
Sayın Anadol’un Meclis gündeminin 84’üncü sırasında
yer alan dokunulmazlık dosyası hakkında görüşme talebinde bulunulması yolundaki
önerisini görüşmek üzere arkadaşlarımız söz aldılar. Konu üzerinde değişik
görüşler, isnatlar ve ithamlarda bulunuldu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konu, benim tespitlerime
göre ve Meclisimizin tutanak kayıtlarına göre sondan başa doğru ilerleyen tarih
itibarıyla, 5 Nisan 2007 Perşembe günü, 15 Mart 2007 Perşembe günü, 2 Mart 2005
Çarşamba günü, 15 Mart 2003 Cumartesi günü olmak üzere 4 defa bu Meclisin
gündemine getirilmiş Cumhuriyet Halk Partisi tarafından ve başta ben ve diğer
ilgili arkadaşlarımız olmak üzere, konuyla ilgili parti sözcülerimiz gerekli
açıklamaları, yargı kararlarına bağlı olarak, yargı kararlarını ibraz ederek
yapmış olmalarına rağmen, zaman zaman, aradan iki
yıl, üç yıl geçtiğinde, periyodik bir zaman sonrasında yeniden gündeme
getirilmesini doğrusu hukuk adına, hatta siyaset adına anlamak mümkün değil.
Bir arkadaşım, bunu “unutkanlık eseri olabilir” diye işaret ettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Ama, ben,
doğrusu onu yakıştırmak da istemiyorum.
Partinin yaşı çok eski olabilir ama ben partililerin hafızasının
bu kadar durup durup çalışacağını düşünmüyorum.
Değerli arkadaşlar, Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının
2002/265 esas, 2003/413 karar sayılı kesinleşmiş, Yargıtay tarafından onanmış
kararı ortada iken…
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Kim hakkında?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kim hakkında, sizinle mi ilgili?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Siz de var mısınız Sayın Şahin?
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) –
…bunu görmezlikten gelip, bu kararı görmezlikten gelip…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Meclis Başkanlığı gündemden çıkartsın bunu.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – …beraat kararını duymazlıktan gelip…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ama beraat eden siz değilsiniz, başkası!
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – …Meclisin, yüce Meclisin zamanını bu
kez beşinci defa çalmaya kalkışmak abesle iştigalden başka hiçbir şey değildir.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, toplumu yanıltıyor, yanlış bilgi veriyor. Bakın, Meclis Başkanlığının
hazırladığı gündemde var. Gündem de burada. Mademki beraat ettin, bunu buradan
çıkartsın. Yalan söylüyorsun.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Anayasa’nın 83’üncü maddesi “Yasama
dokunulmazlığı” başlığını taşımaktadır ama içeriği yasama dokunulmazlığından
çok yargılanmanın ertelenmesidir. Bunu hukukçu olan bildiği gibi hukukçu
olamayan da rahatlıkla anlayabilir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sizin için de ertelensin o zaman canım.
Gidin, yargılanın, ertelensin.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Dokunulmazlık, ebedi bir
dokunulmazlık değildir hiç kimse için.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – 2002’de böyle demiyordunuz.
“Kaldıracağız.” diyordunuz 2002’de.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Hiç kimse için dokunulmazlık ebedi
değildir; sizin için de, bizim için de.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kaldırın.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Kaldır kardeşim, kaldır. Elini tutan mı var,
kaldır. Söz verdiniz, Genel Başkanınız söz verdi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gündemde var, gündemde.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Yasama dokunulmazlığı milletvekili
olmadan önce de yoktur, milletvekilliği bittikten sonra da yoktur.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Şimdi
kaldır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Zaman aşımına uğrasın.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Elli sene sonra mı yargılanacak?
Uğramasın.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Kamuoyunu ve yüce milleti yanıltmaya
hiçbirimizin hakkı ve hukuku yoktur. Dolayısıyla yasama dokunulmazlığı
dosyalarından bahisle, durup durup eski defterleri
açarak bir yerlere varmaya çalışmaktan siyaseten hiçbir şey elde edilmesi
mümkün değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şahin, son cümlelerinizi alayım efendim.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan, çok
teşekkür ederim.
Beraat kararları karşısında hâlâ milleti meşgul etmek, Meclisi
meşgul etmek etik bir davranış değildir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sen beraat etmedin. Siz mi beraat
ettiniz?
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Belki ardında başka gerekçeler var,
başka gerçekler var ama onları doğruca söylemek daha samimi bir davranış olur.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Siz de
beraat edin, biz de onu istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Şahin, teşekkür ediyorum.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) – Dört kez buradan cevaplanan bu konuyu
beşinci kez cevaplıyor…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gündemde var beyefendi, 84’üncü sırada.
İDRİS NAİM ŞAHİN (Devamla) - …ve yargı kararını ibraz ederek bu
önergenin yersiz, samimi ve oyalama amaçlı bir önerge olduğunu ifade ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Beyefendi, TCK 225: “Beraat kararı fail
hakkında verilir.” diyor, “İlgilisi hakkında verilir.” diyor.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, sisteme
girmişsiniz efendim. Buyurun, konu nedir efendim?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – 63’üncü maddeye göre...
BAŞKAN – Efendim, ne konuyla ilgili olarak söz istediniz Sayın Uzunırmak?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yalan beyanlarda bulundular.
BAŞKAN – Kim yalan beyanda bulundu efendim?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İktidar sözcüleri yalan beyanlarda
bulundu.
BAŞKAN - Hangi konuda yalan beyanda bulundu efendim? (AK PARTİ ve
CHP sıralarından gürültüler)
Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, lütfen efendim… Sayın
milletvekilleri, Sayın Hıdır, lütfen arkadaşlar…
Evet, Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İktidar sözcüsü diyor ki: “Meclis
çalışmaya karar aldı.” (AK PARTİ sıralarından “Doğru” sesi.)
BAŞKAN – Arkadaşlar, susun bir… Lütfen.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şimdi burada, Meclis çoğunluğu olarak
iktidar kanadı çalışmaya karar aldı, muhalefet katılmadı. Dolayısıyla,
aldıkları kararı, yoklama çoğunluğunu, karar yeter sayısını bulundurmayarak,
acaba buradan millete muhalefetin göstermesini istediğini engellemek, yalan
beyanda bulunmak, doğruyu söylememek en az yalan söylemek kadar da bir fiildir.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Dolayısıyla, millete burada göstereceğiz.
Millet eğer 320 millet-vekilliği oy verdiyse, burada 320 milletvekilini
bulundursunlar; bulundurmak onların görevidir.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Arkana bak, sende kaç kişi var?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
Teşekkür ederim efendim, sağ olun.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden
düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini
oylarınıza sunacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.35
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
13’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Oylaması Yapılacak İşler” kısmına geçiyoruz.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/354), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi (4/154)
BAŞKAN - Bu kısımda yer alan, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesinin oylamasını yapacağız.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Evet, milletvekilleri arasında ihtilaf var, elektronik cihazla
oylama yapacağım.
Oylama için iki dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, pusula göndermiş olan
arkadaşlarımızın isimlerini okuyacağım:
Sayın Fuat Ölmeztoprak? (CHP
sıralarından “Yok” sesleri)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Pusula yok artık!
BAŞKAN – Arkadaşlar, evet…
Sayın Akif Gülle? Burada.
Nimet Çubukçu yerine Sayın Bakan Akdağ
oy kullanmış.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Pusula yok! Pusula yok!
BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen… Almıyoruz efendim. Almıyoruz efendim.
Lütfen, istirham ederim.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Biz ikaz edelim de ne olur ne olmaz!
BAŞKAN – Sayın Sabahattin Cevheri? Burada.
Sayın Kacır? Burada.
Evet, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
9’uncu Birleşimde yapılan görüşmelerde birinci bölümde yer alan
23’üncü madde kabul edilmişti.
Şimdi, 24’üncü maddenin başlığını okutuyorum:
IV. Değiştirme yasağı
MADDE 24-
BAŞKAN – Evet, madde üzerinde üç önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
24 üncü maddesinde yer alan “içeren kayıtlar” ibaresinin “veren kayıtlar”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Mustafa Elitaş |
Ali Bayramoğlu |
|
Yozgat |
Kayseri |
Rize |
|
Mehmet Sekmen |
Nusret Bayraktar |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
|
Gerekçe: Madde metninin daha açık ve anlaşılır olması ve ifade
düzgünlüğünün sağlanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
24. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Ali İhsan
Köktürk |
Turgut Dibek |
|
Mersin |
Zonguldak |
Kırklareli |
|
Ali Oksal |
Rasim Çakır |
|
|
Mersin |
Edirne |
|
“Madde 24- Düzenleyene; genel işlem koşulları içeren sözleşmenin
bir hükmünü tek yanlı olarak ve karşı yan aleyhine değiştirme ya da yeni
düzenleme yapma yetkisi veren kayıtlar geçersizdir.
Gerekçe:
Madde metninin daha kısa, daha anlaşılır kılınması amaçlanmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunun Tasarısı”nın 24.
maddesinin “Düzenleyene tek yanlı olarak ve karşı taraf aleyhine sözleşmenin
bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi içeren genel işlem
koşulları yazılmamış sayılır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Osman Ertuğrul |
Rıdvan Yalçın |
|
|
Aksaray |
Ordu |
|
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli
Başkanım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Faruk Bal.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk
Borçlar Kanunu’nun 24’üncü maddesiyle ilgili verdiğimiz önergenin gerekçesini
açıklamak üzere huzurunuzdayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, genel işlem şartları, borçlar hukukumuza
kazandırılması gereken önemli bir müessesedir. Genel işlem şartları 21’inci
maddede düzenlenmiştir. Genel işlem şartlarını ihtiva eden unsurlar da 21’inci
madde kapsamı içerisinde olması gerekir. Değiştirme yasağı da 21’inci madde
içerisine alınması gerekirdi. O madde görüşülürken Milliyetçi Hareket Partisine
mensup arkadaşlarımız tarafından 24’üncü maddenin ortadan kaldırılmasını ve
21’inci madde içerisine bir fıkra olarak eklenmesini önermiştik, bu önergemiz
reddedilmişti. Bu defa 24’üncü maddeyi olabildiğince hukuki, olabildiğince
uygulayıcılara kolaylık sağlayan bir tarzda düzenlenebilmesi için önergemizi
sunmuş bulunmaktayız. Şimdi, 24’üncü maddeyi ben size okuyacağım, arkasından da
bizim değişiklik önergesini okuyacağım, hangisini daha iyi anladığınızı da size
soracağım. Ona göre de vicdanınıza hitap ederek önergenin kabulü konusunda
gereğini yapmanızı rica edeceğim.
Şimdi, 24’üncü maddeyi lütfen dikkatle dinleyin: “Genel işlem
koşullarının bulunduğu bir sözleşmede veya ayrı bir sözleşmede yer alan ve
düzenleyene tek yanlı olarak karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları içeren
sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi içeren
kayıtlar yazılmamış sayılır.” Değerli arkadaşlarım, bu kadar uzun, bu kadar
tekrarlı ve bu kadar karışık bir anlamı birbiri içerisine sıkıştıran bir başka
metin düzenlenmesi yarışması olsa bundan daha kötüsü olmazdı. Önergemiz de şu:
“Düzenleyene tek yanlı olarak ve karşı taraf aleyhine sözleşmenin bir hükmünü
değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi içeren genel işlem koşulları
yazılmamış sayılır.” Bu derecede sadeleştirilmiş, yalın bir anlatımla maddenin
değiştirilmesini talep ediyoruz.
Elbette ki bu bir öneridir, kabulü de ağırlıklı olarak iktidar
partisine mensup milletvekillerinin takdirine bağlıdır ancak daha önceki 23
maddenin görüşmelerinden anlaşılmıştır ki parmak usulü, hak ve hukuk yerine,
adalet yerine, kanunu iyi bir şekilde oluşturma, olgunlaştırma düşüncesi
yerine, alınan işaretle oy kullanılarak bunun reddedileceğini tahmin ediyoruz.
O takdirde, karşımıza şu sorun çıkıyor: Bu kanun, Borçlar Kanunu mu? Evet. O
zaman, böyle sorumsuz bir anlayış ile milletvekilliği vicdanını vicdani
değerlerine değil de verilen işaretlere göre kullanma anlayışını şuna
değiştirmemiz lazım, değiştireceğimiz konu: Değerli milletvekilleri, bu kanun
uygulanırken, Borçlar Kanunu uygulanırken, İzmir’in Torbalı ilçesinde bir ayda
62 kişi intihar etmiştir. Bu intiharların sebebini araştırmak gerekir. Borçlar
Kanunu’nun yüklemiş olduğu alacak ve verecek meselesinin, piyasa ekonomisinin
bozulması neticesinde, insanların canına kıyacak kadar sıkıntıya düştüğü,
canından bezdiği bir ortama getirilmesinin sorumluluğunu da bu Meclisin üstlenmesi
ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu intihar vakaları toplumdaki bir
çatlamanın, sosyal bütünlüğün bozulmasının ve ahde vefa, sözleşmeye riayet etme
gibi kuralların ortadan kalktığı, onun yerine vahşi düşüncelerin, vahşi
iradelerin hayata geçerek insanları canından usandırdığı, canından bıktırdığı
bir ortam yaratmıştır. İşte, bu ortamda Hükûmetin,
bunun ortadan kaldırılabilmesi için tedbir alması gerekirken, bunun ortadan
kaldırılması için ortak aklı yaratmayı becermesi gerekirken, ortak aklı
yaratabilmek için de sosyal mutabakatı sağlaması gerekirken, sosyal mutabakatı
da milletin temsilcilerinden yani muhalefet milletvekillerinden de
bekleyebilecek yol ve yöntemleri geliştirmesi gerekirken inatla, ısrarla ve
“Benim dediğim dedik.” anlayışıyla bir dayatma içerisinde bulunmasını yanlış
görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
FARUK BAL (Devamla) – Bunu milletimizle paylaşıyoruz. Bu yanlışın
tek bakış açısı açısından çıkacak bir yasa ile yeni çatlamalara, yeni
kargaşalara ve hukukun hafızasının ortadan kaldırılacağı bir neticeye gideceği
konusunda uyarıyoruz.
Temenni ediyoruz ki ortak akıl yaratılabilir. Milletimize huzur ve
güven içerisinde uygulayabileceğimiz ve sosyal hayatın her alanında uygulanacak
olan olgunlaştırılmış bir Borçlar Kanunu armağan etme imkânı hasıl
olur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
24. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
“Madde 24- Düzenleyene; genel işlem koşulları içeren sözleşmenin
bir hükmünü tek yanlı olarak ve karşı yan aleyhine değiştirme ya da yeni
düzenleme yapma yetkisi veren kayıtlar geçersizdir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
24’üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verdiğimiz önerge
hakkında söz aldım. Öncelikle saygıyla selamlıyorum tüm Meclisi ve
vatandaşlarımızı.
Aslında, Sayın Bal az önce 24’üncü maddeyi açıkladı. Gerçekten,
hukukçu olmayan arkadaşlarımız belki bu konuyu yeterince fark edemeyebilirler
ama Komisyon sırasında gerek Başkanımız gerek Hocamız ve diğer hukukçu
arkadaşlarımız… Ki Sayın Bakan yok, bugün Sağlık Bakanımız burada. O kadar
yoğun Türkiye’de gündem varken Sayın Bakanın hukukla ilgili, Borçlar Kanunu’yla
ilgili bir kanunda Hükûmeti temsil etmesi de
gerçekten takdire şayan bir olay. Yani Hükûmette
başka bir bakan, hukukçu bir bakanımız yok muydu orada bulunsun! Onu da
takdirlerinize bırakıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Gerçekten, çok uzun bir cümle değerli arkadaşlar, tek cümle, arada
hiçbir şey yok. Okuduğunuz zaman, ben de hukukçuyum, değerli grup başkan vekili
arkadaşlarımız, AKP’nin Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlarımız var, kesinlikle
bu maddeyi anlamaları çok zor, en az 2-3 kez okumaları gerekiyor. Biz ne
yaptık? Yine bu cümlenin hiç içeriğini değiştirmeden, aynı anlamda, aynı
mahiyette olmak kaydıyla, kısalttık ve daha anlaşılabilir hâle getirdik. Sayın
Komisyon Başkanımızın aslında önergemizi değerlendirmesi gerekeceğini
düşünüyorum ama “Katılmıyoruz.” dediler.
Şimdi, değerli arkadaşlar, genel işlem koşullarını değiştirme
yasağını içeriyor bu önerge. Ben, Sayın Bal okuduğu için
tekrar, mevcut 24’üncü maddeyi okumak istemiyorum ama bizim önergemizde
“Düzenleyene; genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü tek yanlı
olarak ve karşı yan aleyhine değiştirme ya da yeni düzenleme yapma yetkisi
veren kayıtlar geçersizdir.” şeklindeki cümle çok daha anlaşılabilir bir cümle
ve bunu da Genel Kurulun takdirine sunuyorum.
Ben, önergemizin en azından -Komisyonda kabul edilmemekle beraber-
Genel Kurulda kabul edilebileceğini umuyorum.
Az önce, değerli sözcüler konuşurken, AKP sözcüsü
arkadaşlarımız da hak, hukuk, adalet sözcüklerini çok fazla kullandılar ama
Türkiye’de neler yaşanıyor, hele hele hukuku
uygulamakla birinci derecede sorumlu olan yargıçlar, savcılar göreve başlarken
hangi usuller, hangi yöntemler uygulanıyor; bu konuda, Sayın Adalet Bakanımız burada
yok -o olsaydı çok daha iyi olacağını düşünüyorum- ama gıyabında bir örneği
sizlerle paylaşmak istiyorum, söylenenlerle burada yaşananlar arasındaki
çelişkiyi de aktarmak adına: Bir hukuk öğrencisi hâkimlik sınavlarına 3 kez
değişik dönemlerde girmiş, yazılı sınavı her üçünde de yüksek puanla kazanmış,
mülakata davet etmişler fakat her nedense mülakat sonunda bu aday arkadaşımız
bir türlü hâkimlik mesleğine atanmamış, her seferinde olumsuz yanıt verilmiş.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bıyığı badem değil diye.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Tabii, o da merak etmiş, demiş ki: “Niye
böyle oluyor?” Mülakatta da bir sorun yok, mülakatın da çok başarılı geçtiğini
kendisi de görüyor. Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde Bakanlığa yazmış “Niye ben
atanmıyorum?” diye. Kendisine yanıt vermiş Bakanlık. Verilen yanıtlar burada,
onlardan birkaç kısmını, tabii, birkaç paragrafı da okumak isterim. Hakkında
bir güvenlik soruşturması yapılmış, hem güvenlik şube yapmış hem İstihbarat
Daire Başkanlığı yapmış. Verilen yanıtlarda, değerli arkadaşlar, bu adayla
ilgili olarak şu söyleniyor, Güvenlik Dairesi Başkanlığı diyor ki: “Bu kişi
hakkında arşiv araştırması yapılması talebinde bulunulmuş –işte- kendisinin
yapılan arşiv araştırmasında güvenlikle ilgili konularda ilişik kaydına rastlanılmamıştır.”
İstihbarat Daire Başkanlığı da şöyle diyor: “Evet, biz de araştırdık, biz de
baktık, öğrenciyken bazı toplantılara katıldığına dair duyumlar var ancak bu
duyumlar yapılan çalışmalarda teyit edilemediğinden herhangi bir kaydına da
rastlanılmamıştır.” Yazılı metni burada, Sayın Bakanımıza, Komisyona da
verebilirim bunu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kişi hakkında güvenlikte de hiçbir
şey yok. Kendisine en sonunda şu yazı yazılmış, denmiş ki: “İşte, siz bize
soruyorsunuz niçin atanmadığınıza dair. İşte, hakkınızdaki güvenlik evrakları
bunlar. Hakkınızda herhangi bir ne arşiv kaydı vardır ne de istihbari
olarak herhangi bir kaydınız vardır yani bunlarla alakası yoktur atanmamanızın,
normal mülakat çerçevesinde siz atanmadınız.” Mülakat değerlendirmesiyle ilgili
de biliyorsunuz, daha evvel yönetmelik hükümleri gereği yapılan o mülakat
işlemi daha sonra, geçen dönem, yani geçen yıl buradan çıkan kanunla yasal hâle
gelmişti.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu kişi, Tunceli Çemişgezek doğumlu,
ismi de Mahir. Şimdi, ben şöyle bir baktım, tabii, kişiye bakıyorsunuz, hiçbir
şey yok, çok güzel, yüksek notları var. Ben kendisini tanımıyorum, hiç
bilmiyorum, Ankara’da ikamet eden bir vatandaş, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
vatandaşı. Hani Sayın Başbakan sık sık diyor ya,
proje, en sonunda millî birlik… Millî birlik projesine dönüşen birtakım
söylemler var: “Türkiye'nin her yeri, Türkiye’deki tüm vatandaşlarımız eşittir
bizim için, kutsaldır.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kişiye
bakmışlar –ben kendi yorumumu açıklıyorum, hiçbir şey yok çünkü,
evrakları da vereceğim- ya demişler, bu Tunceli doğumlu. Kamer Genç de burada
yok, burada olsa belki daha anlaşılabilir olurdu. Ya, Tunceli Çemişgezek, ismi
de Mahir yani olsa olsa demişler, bunun bize pek
faydası olmaz, bundan sorun gelir. Yani, anası babası düşünememiş bu
vatandaşımızın, bu öğrenci arkadaşımızın ismini Recep ya da Abdullah koysun,
ileride bir sorun çıkmasın diye. Ama böyle bir düzenleme, böyle bir
değerlendirme yapıldığı çok net ortada. İleriye dönük olarak bu arkadaşımız bu
göreve hâkim olarak atanırsa, az önce tüm sözcülerin belirttiği gibi, hukuka,
bağımsızlığa, yargı bağımsızlığına gölge düşürmeden bu görevini yapar, biz de
kendisinde yarın öbür gün sıkıntı yaşarız demiş arkadaşlar, mülakat
komisyonundaki arkadaşlar. İstihbarattan da demişler ki, ya bir şey yok ama siz
almayın bunu, diye oraya bir şey koymuşlar.
Değerli arkadaşlar, gerçekten çok üzüntü verici bir olay.
Türkiye’de bunlar da yaşanıyor. Bunları arkadaşlarımız konuşurken lütfen
bunları da görsünler diyorum. O millî birlik projesi söylemleriyle bunlar hiç
çakışmıyor değerli arkadaşlar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Yoklama talebi var.
Yoklama talebinde bulunan milletvekili arkadaşlarımı tespit
edeceğim:
Sayın Anadol, Sayın Ünlütepe,
Sayın Öğüt, Sayın Öztürk, Sayın Durgun, Sayın Emek,
Sayın Küçük, Sayın Güner, Sayın Keleş, Sayın Ertemür, Sayın Coşkuner, Sayın
Çöllü, Sayın Çakır, Sayın Ekici, Sayın Okay, Sayın Aydoğan, Sayın Köse, Sayın Özer, Sayın Süner,
Sayın Ramazan Kerim Özkan, Sayın Barış.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN – Buyurun efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Biraz önce konuşan Turgut Bey arkadaşımız
Tunceli’yle ilgili bir vatandaşın isminden söz ederken “Kamer Bey de yok
burada.” dedi. Biliyorsunuz ben devamlı devam ediyorum ama tabii ki devamlı da
burada olmak zor.
Yalnız, Turgut Bey’in o Mahir Demir’le ilgili dile getirdiği konuyu
gayet iyi biliyorum. Mahir Bey yalnız değil, Tuncelili, yüksekokul okuyan
binlerce öğrenci -yani binlerce belki fazla ama yüzlerce öğrenci- kaymakamlık
imtihanında, hâkimlik ve savcılık imtihanında en yüksek puanları alıyorlar,
maalesef sözlüde eleniyorlar.
Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, buradan duyamadık,
kürsüden anlatsın.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama uygun görürseniz eğer…
BAŞKAN – Sayın Genç’in dışarıda olduğu bir zamanda… Yani, köşesine
baktı, onun için “Yok.” dedi.
Teşekkür ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
24 üncü maddesinde yer alan “içeren kayıtlar” ibaresinin “veren kayıtlar”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ
(Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Madde metninin daha açık ve anlaşılır olması ve ifade
düzgünlüğünün sağlanması amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde 24’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
25’inci maddenin
başlığını okutuyorum:
V. İçerik denetimi
MADDE 25-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 25. maddesinde
bulunan “koşullarına” kelimesinin “şartlarına” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Osman Ertuğrul |
Rıdvan Yalçın |
|
|
Aksaray |
Ordu |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu
Tasarısının 25. maddesinin aşağıdaki şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Ensar Öğüt |
Turgut Dibek |
|
Mersin |
Ardahan |
Kırklareli |
|
Rasim Çakır |
Ali Oksal |
Rahmi Güner |
|
Edirne |
Mersin |
Ordu |
“Madde 25- Genel işlem koşullarının dürüstlük kurallarına aykırı
olacak şekilde karşı tarafın aleyhine hükümler konulamaz.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz değerli Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Öğüt konuşacaklar.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) –
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türk Borçlar Kanunu’nun 25’inci maddesi
üzerinde vermiş olduğum önerge hakkında konuşma yapacağım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu borçlar kanunu geçerken en çok ilgilendiren
konu vatandaşlarımızın borçlarıdır. Ona gelmeden önce kira ve kiracıyla ilgili
konular var. Bu konuda çok büyük eksikler olduğunu tespit ettim. Şöyle ki:
Özellikle yabancı yatırımcılar veya yerli yatırımcıların gelip iş merkezi veya
buna benzer merkezler yaptığı zaman kiraya verip on yıl içerisinde kiranın geri
dönüşünü yani finansın geri dönüşünü sağlamak için yapmış oldukları hesaplar
dolayısıyla Türkiye’ye yatırım yapıyorlar. Ama bu, çıkan kanunlarda kiracıyla
kiralayan arasında büyük problemler oluşturduğu için bu kanun tasarısının
içinden çıkılmaz. O bakımdan bazı maddelerin çıkartılması lazım. Onu ben bütün
grup başkan vekillerine vermiş oluyorum. Ancak ben, vatandaşların borcuyla
ilgili konuşacağım.
Değerli arkadaşlar, eylül ayında, biliyorsunuz, her tarafta
denize girilirken Ardahan, Ağrı, Kars, Erzurum, Bayburt, Gümüşhane, o bölgede
kar yağdı ve 15 santim kar yağdı, insanlar mahsulünü toparlayamadan, tarlasını,
çayını, harmanını toparlayamadan 15 santim kar yağdı ve bakanlık görevlileri,
Tarım Bakanlığı yetkilileri orada tutanaklar tuttular ama şu ana kadar kimseye
bir kuruş para ödenmedi. Çiftçi borçlu,
esnaf borçlu, çiftçi Ziraat Bankasına olan borcunu ödeyemiyor, tarım kredi
kooperatifine olan borcunu ödeyemiyor. Şu anda çiftçinin evine haciz var, evini
satıyor; evini sattığının dışında traktörüne haciz var. “Borçları ertelensin.”
dedik, o da yapılmadı. Yani şimdi bu Tarım Bakanlığı ne işe yarar, vatandaşı
borcundan öldürmeye mi çalışıyor? Şu anda Ardahan Posof’un Ilgar Dağı ve
Şavşat’a bağlı Sahara Dağı’ndan kar yağışı nedeniyle
geçiş sağlanmıyor, yollar kapalı ama biz, burada herkes iyi, koltuklarda rahat
oturuyor ama vatandaş orada, Doğu Anadolu’da perişan bir durumda.
Şimdi, sizden istirham ediyorum: Bu milletvekilleri ne işe yarar,
niye seçildik buraya geldik, bu bakanlık ne işe yarar? Şimdi, ilgisi olmayan
bir Bakanımız oturmuş buraya. Borçlar Kanunu ama Sağlık Bakanı oturmuş buraya.
Biraz sonra arkadaşlarımız anlatacak. Ben isterdim ki Borçlar Kanunu’nu
erteleyecek veya çiftçinin, esnafın borcunu erteleyecek, esnafı cezaevinden
çıkartacak kanun tasarıları da buraya gelsin.
Şimdi, esnaf perişan durumda arkadaşlar. Dışarıda esnaf kalmadı,
esnafın çoğu nerede biliyor musunuz? Cezaevinde, cezaevinde. Evet, belki sizin
tuzunuz kuru, bütün esnaf cezaevinde. 3 lira, 5 lira çekini yazdırmış,
cezaevine girmiş, esnafın işi bozulmuş. Esnafın işi bozulmuş, o yetmiyor,
bakın, içeri giren esnaf dışarıda ülkeye katma değer de kazandıramıyor çünkü
adamı içeri atıyorsun, cezaevine; cezaevine düşen esnaf -bu defa işi bozuluyor-
devlete vergi ödeyemiyor, borcunu da ödeyemiyor. Şimdi alacaklı da alacağını
alamıyor, devlet de alacağını alamıyor. O zaman ben istirham ediyorum, Sayın Hükûmetten rica ediyorum: En kısa zamanda bu çek yasası
gelsin, esnafı cezaevinden kurtaralım. İnanın çok zor durumda insanlar. Ben onu
biliyorum, siz de biliyorsunuz. Durmadan bize mesajlar geliyor. Esnaf perişan
oldu. “Çocuğum yetim kaldı.” diyor, “Çocuğumu okutamıyorum.” diyor, “İşim
bozuldu.” diyor, “Borcumu ödeyemiyorum.”, “Devlete vatandaşlık görevimi yerine
getiremiyorum.” İnanın, bir esnaf bana geldi, dedi ki: “Arkadaş, cezaevlerinde
yer kalmadı, üst üste yatıyoruz. 10 kişilik koğuşta 18 kişi yatıyoruz.” Bu,
insan haklarına da aykırı arkadaşlar. Lütfen, sizden rica ediyorum: Bu çek
yasasını getirin ve bir an evvel…. Bakın, MHP Grubu da
CHP Grubu da AKP Grubu da DTP Grubu da desteklesin, hep beraber bu işi
bitirelim gitsin.
Şimdi, değerli arkadaşlar, en önemlisi şudur: Hayvancılık bitti,
Türkiye’de hayvancılık bitti. Kurban bayramı geliyor, gidin bakalım hayvan kaç
para? Çünkü yerli üretim olmadığı için,
düve ve ineği kestiği için, vatandaş sattığı için, üretim yapamadığı için
hayvan sayısı azaldı, fiyatlar da çıktı, doğru. Ama bunun tedbirini almak için
yedi yıldır burada yalvarıyoruz. Yedi yıldır diyoruz ki: “Ya şu besicilerin
durumu perişan. Gelin bunun Ziraat Bankasına olan borçlarını, tarım kredi
kooperatifine olan borçlarını iyileştirelim, faizi silelim, anaparasını beş
yıla bölelim.” diyoruz ama bunu kimseye kabul ettiremedik. Yedi yıldır bu işi
yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Şimdi, bu Tarım Bakanı ne iş yapar? Onu bana
söyleyin. Yedi yıldır Türkiye’de hayvancılık gelişti mi geriye mi gitti? Bunun
bir cevabını verin. Erkekseniz gidin, hayvan pazarlarını dolaşın. Kars hayvan
pazarına gidin. Kars’ta 400 bin hayvan vardı, 230 bine indi. Ardahan’da 360 bin
hayvan vardı, 150 bine indi. Yahu, hayvan kalmadı, tarım bitti. Yani Tarım ve
Hayvancılık Bakanı ne iş yapar; ben bunu bilemiyorum, anlayamıyorum da.
Peki, kar yağıyor, dolu yağıyor, insanlar perişan, mahsulü tarlada
kalıyor. Gelin kardeşim, hiç olmazsa insanların borçlarını erteleyin. Traktör
almış, yem bitkisi, kredi almış, bankalara borcu var. Bunu da yapmıyorsunuz.
Yani, kazı yolar hesabı, kazı yolarak hiçbir şey yapamazsınız. Bugün
hayvancılık bitmiştir. İşte, önümüzdeki Kurban Bayramı’nda göreceksiniz çoğu
vatandaşımız belki de Kurban Bayramı’nda kurban alamayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Başkanım, hemen toparlıyorum.
Bu nedenle, ben rica ediyorum, Hükûmet
acilen -istirham ediyorum- çiftçi borçlarını ertelesin, iyileştirsin, çek
yasasını getirsin ve cezaevinden esnaflarımızı çıkaralım. Ülkede açılımı ve
barışı böyle sağlamış oluruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Tamam, karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 25. maddesinde
bulunan “Koşullarına” kelimesinin “şartlarına” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında
bu maddenin 21’inci madde içinde yer almasına ilişkin görüşümüzü açıklamak
üzere huzurunuzdayım.
Değerli arkadaşlarım, özel hukuk alanında kanun yapılırken:
1) Önce hak tespit edilir.
2) Bunun karşılığında mükellefiyet tespit edilir.
3) Arkasından da müeyyide tespit edilir.
Şimdi 25’inci maddeye bakalım: “Genel işlem koşullarına, dürüstlük
kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine ve onun durumunu
ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz.” Konulursa ne olur? Müeyyide yok.
Demek ki temel özel borç ilişkilerini düzenleyen ağır bir kusur yapılmış. Bunun
müeyyidesi yok mu? Var. Bunun müeyyidesi 21’inci maddenin içerisinde.
25’inci maddede yazılı, ayıplı ifadeleri taşıyan genel işlem
koşulları “…yazılmamış sayılır.” 21’inci maddenin içinde. O
zaman 25’inci madde nerede olması gerekir? Müeyyidenin olduğu yerde olması
gerekir. 21’inci maddede görüşmeler yapılırken 25’inci maddedeki bu hükmün
21’inci maddeye birinci fıkra olarak taşınması gerektiğine ilişkin önerge
vermiştik. Bu önerge AKP Grubunun parmak demokrasisiyle reddedildi; o reddin
acı sonucunu bugün, burada yaşıyoruz.
İleride hukuk uygulayıcıları elbette ki Meclis zabıtlarına
bakacaklar. Bakacaklarını bildiğim için ifade ediyorum ki müeyyidesiz olan bu
25’inci madde hukukta ciddi tartışmalar yaratacaktır. Belki uygulayıcıları
zorlayarak 21’inci maddedeki “yazılmamış sayılma” müeyyidesini bu konuşmamızla
imkân dâhiline getirmiş oluruz diye düşünüyorum. Fakat bu
kadar belirgin, açık, bu kadar hukuk tekniğine uygun önergenin reddedilmiş
olmasını bundan sonraki önergelerimizin de reddedileceği anlamına yoruyorum ve
dolayısıyla ortaya çıkacak Borçlar Kanunu sosyal hayatın tüm kesimlerine, her
bireyine, her gün en az 5-10 defa uygulayarak tatbik edilecek bir yasa olduğu
için, Sayın Bakandan ve Sayın Komisyon Başkanından, bu yasanın ortak aklın
yaratılarak, sosyal mutabakat temin edilerek, gruplar arasında uzlaşılarak
çıkarılmasına dair teklifimi tekrarlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının yüzde 70’inden fazla bir bölümü
zaten eski kanunun tekrarı anlamındadır. Bizim itirazımız, yüzde 70 içerisinde
herkes tarafından bilinen, herkes tarafından anlaşılan kelimelerin,
ıstılahların, hukuki tabirlerin anlaşılmaz, içine ne anlam yükleneceği belli
olmayan birtakım yeni uyduruk kelimelerle bezenmiş olmasıdır, birinci
itirazımız bunadır. Bunu zaten AKP Grubundan çok sayıda milletvekili de doğru
ve haklı olduğunu beyan ediyor. İkinci itirazımız ise Borçlar Kanunu’nun tüm
maddelerinin değiştirilmesi suretiyle seksen üç yıllık uygulamasında oluşmuş
olan hukuk hafızasını ortadan kaldırmak, Yargıtayın,
doktrinin ortaya koymuş olduğu Borçlar Kanunu’yla ilgili içtihatları ve
bilimsel görüşleri ortadan kaldırmak veya uygulanamaz hâle getirmek veya tartışılır
hâle getirmek gibi vahim bir sonuç doğuracaktır. Bu vahim sonucu sadece
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz ifade etmiyoruz, bunun bir hukuk cinayeti
olduğunu ifade ediyorlar, sıradan insanlar değil hukuk profesörleri ifade
ediyorlar, hatta Komisyonun içerisinde bulunan hukuk hocaları bunun bir hukuk
cinayeti olduğunu ifade ediyor. Ben bir kez daha bu cinayete ortak
olmayacağımızı buradan beyan ediyorum. İç Tüzük’ün elverdiği her imkânı
kullanarak bu cinayetin önüne geçmek için topyekûn Milliyetçi Hareket Partisi
olarak engel olacağımızı bir kez daha ifade ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında Borçlar Kanunu’nun
uzlaşmayla, çok kolay bir şekilde çıkarılması mümkün. Fakat bugün…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Devamla) – Toparlıyorum efendim.
Bugün saat 13.00’ten itibaren görüşülmesi mümkün hâle gelebilecek
Borçlar Kanunu, aradan üç saat geçmesine rağmen, henüz görüşülmeye
başlanamamıştır. Dolayısıyla, bu sosyal mutabakatı temin ederek aslında bu
toplumun borçlanmış kesimlerine hizmet etmeniz gerekirken, hukuka yepyeni
tabirler ile yeni tabirler ekleyerek borçlanmış kesimin sorunlarını halletmek
için Hükûmetin ve bu Meclisin mesai sarf etmesi
gerekirken havanda su dövmenin âlemi yoktur diyor, önergemizi yüce Meclisin
takdirine saygıyla sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 25’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 26’yı okutuyorum:
F. Sözleşmenin içeriği
I. Sözleşme özgürlüğü
MADDE 26-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 26.
maddesinin; Madde alt başlığında yer alan “Sözleşme özgürlüğü” ibaresi yerine
“Sözleşmenin konusunu belirleme serbestisi” ibaresinin
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Rıdvan Yalçın |
Osman Ertuğrul |
|
|
Ordu |
Aksaray |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 26. maddesinin kenar
başlıklarının ve madde metninin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif
ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Metin Arifağaoğlu |
Hüsnü Çöllü |
|
Mersin |
Artvin |
Antalya |
|
Turgut Dibek |
Tansel Barış |
|
|
Kırklareli |
Kırklareli |
|
“F. Sözleşmenin Konusu ve İçeriği
1. Sözleşme yapma özgürlüğü
Madde 26 : Sözleşmenin tarafları, bir
sözleşmenin konusu ve içeriğini yasada öngörülen sınırlar içinde özgürce
belirleyebilirler.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, siz mi
konuşacaksınız?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısı temel bir
hukuk metnidir. Bu temel hukuk metni burada görüşülürken, elbette ki hukuksal
konular tartışılacaktır. Ancak bu hukuksal konuların tartışılması sırasında Hükûmeti temsilen burada hukukçu bir bakanın bulunmasından
öte hukukla ilgisi olmayan Sayın Sağlık Bakanının burada bulunmuş olması,
üstüne üstlük Türkiye’de domuz gribi fırtınasının estirildiği bir ortamda
burada bulunmuş olması, AKP Hükûmetinin hukuka ne kadar saygılı
davrandığının somut göstergesi olsa gerek diye düşünüyorum.
Sayın Bakan bizim önergemize katılmadı. Ancak Sayın Bakanın hangi
hukuki bilgisiyle bu önergeye katılmadığını da anlayamadım.
Değerli arkadaşlarım, bu dönemde, tabii ki, hukukun takla
attırıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Hukukun yürütme organının önünde, siyasetin
önünde diz çöktürüldüğü bir süreç yaşıyoruz.
Tabii ki, AKP Grup Başkan Vekili Sayın Suat Kılıç sabahtan beri ve
dün burada yapılan konuşmalarında meselenin usul meselesi olmadığını, üslup
meselesi olduğunu söyledi ama bu kürsüde bir AKP Grup Başkan Vekili bir
muhalefet milletvekiline hakaret edebilecek kadar ileri gidebildi. Üsluptan
bahsedenlerin önce kendi üsluplarını düzeltmeleri gerekir. Dünden beri bu
Mecliste yaşanan ve Meclisin çalışılamaz hâle getirilmesinin tek sorumlusu
AKP’dir, AKP grup başkan vekillerinin bu tavırlarıdır.
Değerli arkadaşlarım, bir hukuksal anlayışla, çağdaş bir hukuk
anlayışında yasanın tanıdığı bir hakkı kullandığı nedenle insanların suçlanması
diye bir şey, olay söz konusu değildir. İnsanlar yasanın kendisine tanıdığı
hakları kullanıyor diye suçlanan bir anlayış olsa olsa
çağdışı, totaliter, otoriter, faşist diktatörlüklerde olur.
Anayasa Türkiye Büyük Millet Meclisinde toplantı ve karar yeter
sayısının nasıl olacağını söylemiş. Anayasa’mızın 96’ncı maddesi bu Meclisin en
az üçte 1 sayıyla toplanabileceğini öngörmüş, bu da 184 milletvekili yapar.
Karar alınırken de en az 139 milletvekiliyle karar alınabileceğini söylemiş.
Bunlar Anayasa’nın hükümleri. Meclis İç Tüzüğü’müzün
57’nci maddesinin ikinci fıkrası 20 tane milletvekiline toplantı yeter sayısı
olup olmadığını isteme hakkı tanımış. Yine bir milletvekiline karar yeter
sayısı olup olmadığını isteme hakkı tanınmış. Şimdi, Anayasa’yla, Meclis İç
Tüzüğü’yle güvence altına alınan ve yasanın tanıdığı bir hakkı kullanıyor diye
milletvekillerinin suçlanması çağ dışı bir hukuk anlayışı değil midir? Bu hukuk
anlayışı olsa olsa AKP’ye yakışır değerli
arkadaşlarım, AKP’nin burada ahkâm kesen, Cumhuriyet Halk Partisine, MHP’ye, DTP’ye, kısacası muhalefete akıl veren, ancak kendi
gruptaki milletvekillerini bu temel yasalar burada görüşülürken bir türlü hazır
edemeyenlere yakışır. Burada öncelikle sorumluluk, bu Meclisin
çalıştırılmamasında sorumluluk 139 tane milletvekilini dahi hazır edemeyen AKP
Grubunundur.
AKP’liler alıştılar gece yarıları önergelerle yasa yapmaya. AKP
Grup Başkan Vekili, Meclisin muhalefet milletvekillerine bu kürsüden hakaret
edebilen Sayın Elitaş, acaba Meclis milletvekilleri
Genel Kurulda olmadan mı yasa çıkartmak istiyor? Buna alıştılar tabii,
milletvekillerinin haberi olmasın istiyor. Kendisi bu kürsüde konuşurken AKP
sıralarında 44 tane milletvekili vardı.
Değerli arkadaşlarım, hukuka saygıdan bahsedenler önce hukuka
saygıyı kendisi gösterecekler. Bugün hukuka saygı göstermeyenler yarın bu
hukuksuzluk ortamında kendileri boğulacaklardır. Bugün iktidar olanlar yarın
pekâlâ muhalefet olabilir. Üslupların, elbette ki doğru konuşulması lazım,
elbette ki insanların birbirlerini kırmamaları lazım ancak, bu Meclis
kürsüsünde AKP grup başkan vekilleri uzlaşmamayı bir ilke hâline getirmişlerse,
AKP’nin uzlaşmadan anladığı muhalefet partisi milletvekillerinin AKP’nin
dayattığı her öneriyi koyun gibi kabul etmek anlayışıysa, biz böyle bir
uzlaşmadan yana değiliz değerli arkadaşlarım. Bakın, hukuk bu dönem çok yaralar
alıyor, hukuk gerçekten zedeleniyor. Hukukun saygınlığına gölge düşürmememiz
lazım. Parlamentonun saygınlığını yüceltmek demek, ikide bir Parlamentonun
millet iradesinin tecelli ettiği organ olduğunu söyleyip durmakla olmaz, onun
gereğini yapmakla olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Sayın Başkan, hakaret ediyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ben kimseye hakaret etmem, benim
üslubumda hakaret olmaz. Siyasi ve hukuki konuşurum ben.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bu Meclis kürsüsünde bugüne kadar
yapılan işlemlere bakın. Bugüne kadar bu Parlamentonun niye
çalıştırılamadığının örneklerine bakın. Bugün halk, iktidar görevini,
Parlamentoyu çalıştırma ve devlet gücünü kullanma yetkisini AKP’ye vermiştir.
AKP kendi yanında olan yasaları yaparken kendi yandaşlarına çıkar sağlarken
devlet gücünü kullanıyor da 338 milletvekili olmasına rağmen, bu Parlamentoda
asgarisinden 139 milletvekilini niye hazır edemiyor değerli arkadaşlarım?
Bunların sorumlusu muhalefet değildir. Biz
-tekrar ediyorum bu kürsüden- AKP’nin hukuk dışı, hukuksuz anlayışlarına
boyun eğmeyeceğiz, bunlara direneceğiz. Türkiye’ye sardığınız hukuksuzluk
hastalığını bu Meclise bulaştırmayacağız değerli arkadaşlarım.
Çok açık ve net önergemiz; sözleşme özgürlüğü olmaz, sözleşme
yapma özgürlüğü olur. Bunu herkes bilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Ebedî muhalefet!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Dolayısıyla, getirdiğimiz değişiklik
önergesi de sadece ve sadece cümlenin daha iyi anlaşılabilmesi, metnin daha
sade, daha akılda kalır ve daha doğru olmasına yöneliktir. Mevcut tasarıda
-baktığımız zaman- “sözleşme özgürlüğü” deniliyor ve “Bu sözleşmenin içeriği…”
deniliyor. Şimdi, değerli arkadaşlarım, sözleşmenin konusuyla içeriği
farklıdır. “İçerik” kelimesinin karşılığı kapsamdır, kapsamın karşılığı
içeriktir; konu, “içerik” demek değildir. Dolayısıyla, bunlar birbirinden
farklı şeylerdir. Hiç olmazsa, Türkçeyi bilmiyorsak 1 tane dil uzmanı
getirelim, bu kanunlar yapılırken o dil uzmanından bari görüş alalım değerli
arkadaşlarım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler…
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunup, karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kâtip üyelerimiz arasında ihtilaf var. Elektronik cihazla oylama
yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge
kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 26.
maddesinin; madde alt başlığında yer alan “Sözleşme özgürlüğü” ibaresi yerine
“Sözleşmenin konusunu belirleme serbestîsi” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılmıyoruz Değerli
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Bakanın ve Sayın Komisyonun “Katılmıyoruz.” beyanı üzerine, niçin
katılmadıklarını sorma hakkım yok buradan ama biraz sonra ifade edeceğim
sebeplerle, ne kadar mantıksız bir sonuç ortaya çıktığını sanıyorum kendileri
de takdir edeceklerdir.
Değerli arkadaşlarım, bu “özgürlük” kelimesi, her derde deva olan,
her yerde kullanılan, ne anlama geldiği çoğu zaman fark edilmeyen…
Sayın Başkan, beni arkadaşlar dinleyecek mi ya da sohbet
edeceklerse ben ineyim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen
sükûneti sağlayalım.
Buyurun.
FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu “özgürlük”
kelimesi, her derde deva bir ilaç gibi, ilgili ilgisiz her yerde kullanılan,
kullanıldığı çok yerde de içerdiği anlam yüklenemeyen özürlü bir kelime hâline
gelmiştir. Bunun aslı, tabii bizim dilimizde çok beliğ bir şekilde, çok güzel
bir şekilde kullanılmıştır. “Ne efsunkâr imişsin ey didar-ı hürriyet/Esir-i
aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten” kelimesindeki hürriyet ile Borçlar
Kanunu’nda görüştüğümüz maddedeki “özgürlük” kelimesi aynı anlamda kullanılıyor.
Oysa, Namık Kemal’in şiirindeki özgürlük ile 26’ncı
maddedeki özgürlük aynı mı? Değil. 26’ncı maddedeki özgürlük nedir? Sözleşmenin
kapsamını belirleme serbestisidir. Maddeyi ben size
okuyayım, Sayın Bakan ve Sayın Komisyon da, bunun özgürlük mü yoksa bir
serbestî mi olduğunu bir daha tetkik etsinler.
Maddenin özü şu arkadaşlar: “Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini
kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler.” Neyi belirliyor?
Sözleşmenin içeriğini belirliyor. Neye göre belirliyor? Serbestçe belirliyor. O
zaman, bu “özgürlüğü” kelimesini maddenin başına koymakla modern bir kanun mu
yaptığımızı zannediyoruz? Borçlar Kanunu’nu yenilediğimizi mi zannediyoruz?
21’inci yüzyılda sosyal hayatın her alanında uygulanacak, her insanın biri diğeriyle
yaptığı işlemin özünü teşkil edecek olan bu maddeye “özgürlük” kelimesini
koymakla, 21’inci yüzyıldaki borç-alacak ilişkilerine çağdaş bir görünüm mü
getirilmiş sayılıyor? Bunların hiç birisi değil. Dolayısıyla, burada bir abesle
iştigal vardır, bu Meclis abesle iştigal etmez, abesle iştigal etmeyeceğini
varsaydığımız Meclisimizin değerli milletvekillerinin mahkemei
kübrâsına bu hususu takdim ediyoruz. Önümüzde bu
yasayı uygulayacak yargıçlar, Yargıtay, bu konuyla ilgilenecek olan hukuk
adamları, bu kanunun uygulanmasından borçlu veya alacaklı durumuna gelecek 70
milyonun hepsinin günahı, vebali sizin üzerinizdedir. Bunu tartacak da parmak
işareti değildir. Her vekile Canabı Allah, yarattığı mahlukatın en şereflisi olarak, insan olarak bir mahkemei kübrâ vermiştir. İşte o mahkemei kübrâ vicdanınızdır.
Talimatla değil, işaretle değil, parmakla değil, mahkemei
kübrânıza danışarak karar verin diyorum, önergemizi mahkemei kübrânıza danışarak
karar vereceğiniz vicdanınıza takdir ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
27’nci maddenin başlığını okutuyorum:
II. Kesin hükümsüzlük
MADDE 27-
BAŞKAN – İki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanununun 27.
maddesinin “II- Kesin Hükümsüzlük” şeklindeki Kenar başlığının “Butlan” olarak
değiştirilmesini, madde metni içeriğinde de 1. fıkranın sonundaki “kesin olarak
hükümsüzdür.” II fıkranın sonundaki “kesin olarak hükümsüz olur.” ibarelerinin
“Batıldır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Nesrin Baytok |
Osman Kaptan |
|
Mersin |
Ankara |
Antalya |
|
Rahmi Güner |
Turgut Dibek |
Ensar Öğüt |
|
Ordu |
Kırklareli |
Ardahan |
|
|
Ali İhsan
Köktürk |
|
|
|
Zonguldak |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 27.
maddesinin kenar başlığındaki, “kesin hükümsüzlük” ibaresi yerine “butlan”
ibaresinin yazılmasını, 1. fıkradaki kesin olarak hükümsüzdür ibaresi yerine
batıldır ibaresinin yazılmasını 2. fıkradaki hükümsüz olması ibaresinin yerine
batıl olması ibaresinin yazılmasını Kesin olarak hükümsüz olur ibaresi yerine
batıl olur ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Osman Ertuğrul |
Rıdvan Yalçın |
|
|
Aksaray |
Ordu |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli
Başkanım, 87’nci maddedeki bana tanınan yetki içerisinde açıklamak isterim.
Geçenler yine ifade ettim, Komisyon “Katılmıyoruz.” dediği zaman mutlaka bir
gerekçe var ve komisyon raporlarının, tasarının gerekçelerinde de bu var.
Bugün, irade bozulması veya bozukluğu veya irade fesadı teorisinde hükümsüzlük
kategorileri belirlenmiştir. Türk hukuk biliminde ve Yargıtay uygulamasında
bugün butlanın yerini kesin hükümsüzlük almıştır, hem Medeni Kanun ve Borçlar
Kanunu içerisinde hem uygulamada belirlenen veya beliren bu uyumu
yansıtmaktadır, bilinçli bir tercihtir, öbürü de yanlış değildir. Takdir
elbette ki yüce heyetindir. Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Hükûmet?..
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Konya) – Değerli milletvekilleri, biz, tabii, kanunun
diline yaptığımız itirazı yaşayan Türkçeye uygun kelimeler ile değerlendiriyoruz.
Eğer kanunumuzdaki kelimeler yaşayan Türkçemiz içerisinde var ise bu hangi
kökten gelirse gelsin onu değiştirme ihtiyacı duymuyoruz.
Elbette ki eskiyen, elbette ki ömrünü tamamlayan… Dil de bir
varlıktır, o da doğar, yaşar ve eskir, eskiyenlerinin değişmesi lazım. Fakat, kanuni ifadelerde, bir ıstılahı, bir terimi
değiştirirken genel olarak muhafazakâr ama değiştirme düşüncesine de açık
olmamız lazım. Şimdi “batıl” kelimesi elbette ki bizim dilimizde kullanılıyor.
Özellikle biraz sonra AKP oylarıyla reddedileceğini bildiğimiz için -o cenahtan
daha fazla- o cenahta daha fazla kullanılan bir cümleyi size tekrar edeceğim
içerisinde “batıl” kelimesi olan. “Hak geldi batıl zail oldu” diyen siz değil
misiniz? Biz de diyoruz bunu tabii.
NECİP TAYLAN (Tekirdağ) – Ayet o, biz demiyoruz.
FARUK BAL (Devamla) – Efendim, bunu siz kullanmıyor musunuz?
Kullanıyoruz. Şimdi, “Hak geldi, batıl kesin hükümsüzlük oldu.” oldu mu?
Olmadı. O zaman niye bunu zorluyoruz oldurmak için? Batıl kelimesinin nesi var?
“Batıl” kelimesini bu kanun içinde de kullanıyorsunuz Sayın Başkan, Komisyon
Başkanımızı kastediyorum. Tasarının 27’nci maddesinde yok mu? Ve bu “batıl”
kelimesi “butlan” olarak da tabii ki kullanılmaktadır, hukuki bir terimdir,
karşılığında “kesin hükümsüzlük” ifadesi bunu tam olarak karşılamamaktadır.
Diğer taraftan, elbette vardır, “kesin hükümsüzlük” kelimesini
kullanan hukukçular vardır. Hepsini kastetmiyorum ama öyle hukukçular vardır ki
hukuki bilgileriyle temayüz edememiş bu hukukçular kanunun dilini değiştirerek
temayüz etme gayreti içerisindedirler ve ağırlıklı olarak hukuk dilini bozan
hukukçular da hukuk bilgisinde nakisa olan hukukçulardır. Sayın Başkanın ifade
ettiği hukukçular da, önemli bir kısmı da böyledir.
Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, “batıl” kelimesi seksen üç
yıllık borçlar hukukunda, ondan önce Mecellei Ahkâmı
Adliye’de ve ondan da önce Osmanlı hukukunda kullanılmış olan bir tabirdir. Bu
tabir eskimemiştir, yaşayan Türkçe içerisinde vardır. Bunun değiştirilmesi için
herhangi bir hukuki zaruret bulunmamaktadır. Yerine ikame edilen “kesin
hükümsüzlük” kelimesi ise cümle içerisine “batıl” kelimesinin yerine
yerleştirdiğiniz zaman aynı sonucu doğurabilecek nitelikte değil ve dildeki
akıcılığı da sağlayabilecek nitelikte değil diyor… Bu önergemizin takdirini
biraz önce mahkemei kübrâ
olarak nitelendirdiğim vicdanınıza havale etmiştim ancak oradan adil bir tartı
çıkmadı.
Mahkemei kübrâ, değerli arkadaşlarım, kuyumcu terazisi gibi
hassastır, pancar kantarı gibi değildir. Bu defa kuyumcu gibi hassas olmasını
dilediğim mahkemei kübrânıza
havale ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 27.
maddesinin “II- Kesin Hükümsüzlük” şeklindeki kenar başlığının “Butlan” olarak
değiştirilmesini, madde metni içeriğinde de 1. fıkranın sonundaki “kesin olarak
hükümsüzdür.” II. Fıkranın sonundaki “kesin olarak hükümsüz olur.” ibarelerinin
“Batıldır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk
(Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Sayın Rahmi Güner,
buyurun.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 27’nci
maddesinin “II. Kesin hükümsüzlük” şeklindeki kenar başlığının “butlan” olarak
değiştirilmesini, madde metni içeriğinde de birinci fıkranın sonundaki “kesin
olarak hükümsüzdür.”, ikinci fıkrası sonundaki “kesin olarak hükümsüz olur.”
ibarelerinin “batıldır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ediyoruz.
Bu “butlan” kelimesi genellikle seksen altı senedir, uzun
senelerden beri bizim Borçlar Kanunu’muzda,
kanunumuzda kabul edilen bir kelime ve bu bir kurum şeklinde Borçlar Kanunu’na
girmiştir. Bu kanunun bu şekilde değiştirilmesini biz talep ediyoruz. Çünkü
devamlı süreç hâlinde bir kanundur Borçlar Kanunu ve devamlı da bu süreç devam
eder.
Ve şunu söylüyorum: Bu maddenin başlığına baktığı zaman bir
hukukçu, bunun bir butlan mı, başka bir kanun maddesi mi olduğu şeklinde bir
tereddüt durumu şeklinde geçecektir. Bu da genellikle bir hukukçu açısından,
hukukçular açısından pek böyle tutarlı bir durum değildir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; iki gündür Meclisimizde hukuk
tartışması yapılmaktadır. Hukuku bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor.
Değerli arkadaşlarım, hukuk, hukuk fakültesinden diploma almak
değildir. Hukuk bir kurumlaşmadır. Hukuku beyninde, başında, düşüncesinde,
inancında kurumlaştıranların o hukuku yorumlama kabiliyeti vardır. Burada öyle
bir konuşuluyor ki, “bir kişi hakkında verilen bir hükmün diğer kişiye de
uygulanacağı” şeklinde bir ibare geçiyor. Ceza Kanunu’nda fiillerin şahsiliği,
kişiliği vardır. “Bir kişi hakkında verilen hüküm diğer kişiyi de bağlar.”
anlamında değildir, onu da belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada hukuktan bahsedenler Türkiye’de hukuk
sistemini, hukuku nasıl uyguluyorlar, onu da irdelesinler. Gitsinler, tavsiye
ediyorum Silivri’ye gidin, orada Türkiye’nin gerçek önemli noktalarında bulunan
komutanların, orada bilim adamlarının, orada rektörlerin, orada gazetecilerin,
siyasi parti başkanlarının, ulusal bütünlüğü savunan, üniter
yapıyı savunanların, bir Nazi toplama kampı gibi bir çevre içine toplanmış,
nasıl yargılandıklarını, durumlarının nasıl olduğunu yerinde incelemenizi
tavsiye ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir senedir ifadesi alınmayan, bir senedir
sorgusu yapılmayan orada çok değerli kişiler var. Böyle bir hukuk sistemi
uygulanmaz. Ama öte tarafa gidiyoruz, 30-40 bin kişinin
kanına girmiş, bugün çiçek bahçelerinde barındırmak istediğiniz bir Abdullah
Öcalan’ın talimatıyla, bir ABD’nin talimatıyla çizdiği yol haritasıyla sizde ve
Kandil’de bulunan bir yol haritasını uygulamaya geçtiğiniz zaman ise terörist
elbiseleriyle gelen, marşlarıyla gelen, bayraklarıyla gelen kişileri yargılamak
için Türk adaletini, tuttunuz, çadır mahkemesi durumuna soktunuz. Yargıçları,
savcıları kullandınız.
Değerli arkadaşlarım, bu, cumhuriyet tarihinde olan bir olay
değildir. Size bir şeyi göstermek istiyorum: Her yargıcın mahkemede arkasında
Türk Bayrağı vardır. Her yargıcın arkasında bir yazı vardır, o yazıda şunu
yazar: “Adalet mülkün temelidir.”
Değerli arkadaşlarım, “mülk” devlet demektir. İşte, adalet
devletin temelidir. Siz bu devletin temelini perişan ettiniz, siz, tuttunuz,
teröristlerin ayağına çadır mahkemeleri kurdunuz.
Değerli arkadaşlarım, işte bu çadır mahkemesinin arkasında “Adalet
mülkün temelidir.” yazısı var mı?
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güner, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türk Bayrağı var mı? Öyle bir ortama girdiniz ki Türk milletinin en büyük temsilcisi
olan, Türk milletinin en büyük simgesi olan Türk Bayrağı'nın birçok yerlere
girmesini engellediniz, Türkiye Büyük Millet Meclisine Türk Bayrağı'nın
girmesini engellediniz ve bu kadar hukukun yok olduğu, bu kadar hukukun
çiğnendiği, ayaklar altına alındığı bir iktidar var mı değerli arkadaşlarım? (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Var mı?
AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp, ayıp! Bayrağı sana bırakmayız.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Toplamadınız mı bayrakları girişte?
Bayrakları toplamadınız mı? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Nasıl talimat
verdiniz o bayrakların toplanmasına?
AHMET YENİ (Samsun) – Ergenekon’u savunana bayrağı bırakmayız.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Yürüyüşlerde Türk Bayrağı’nı toplamıyor
musunuz değerli arkadaşlarım? Yapmıyor musunuz?
AHMET YENİ (Samsun) – Ergenekon’u savunana bayrağı bırakmayız.
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Nasıl itiraz ediyorsunuz Türk Bayrağı'nın
toplanmasına? Onda milyonlarca Türk’ün kanı var değerli arkadaşlarım. Ulusal
Kurtuluş Savaşı’nı görün. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Ayıp bir şey ya!
RAHMİ GÜNER (Devamla) – Orada şehitlerimizin kanı var, ona saygılı
olun. Hukuka saygılı değilseniz bu memleketin üniter
yapısına, bağımsızlığının simgesine saygılı olun.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.
MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Ölüm tarlalarını savunan…
AHMET YENİ (Samsun) – Ergenekoncuları savunmaya devam edin, millet
görüyor.
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Millet onun hesabını soracak.
AHMET YENİ (Samsun) – Bir de bayraktan bahsediyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Hesabını soracak, halk soracak! Sokağa çıkın
demokratik açılım yapıyoruz diye söyleyin bakalım.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sokağa çıkın da demokratik açılım yapın!
AHMET YENİ (Samsun) – Çeteleriniz… Gidin çetelerinizin yanına.
BAŞKAN – …Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
28’inci maddenin başlığını okutuyorum:
III. Aşırı yararlanma
MADDE 28-
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Gezemezsiniz… Sokağa çıkın sokağa… Samsun’da
çık sokağa…
AHMET YENİ (Samsun) – Bayrağı bize bırakın, bayrağı. (CHP ve AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Arkadaşlar, lütfen…
Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanununun 28.
maddesinin 2. fıkrasının “Zarar gören bu hakkını sözleşmenin kurulduğu tarihten
itibaren 1 yıl içinde kullanabilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Ali İhsan
Köktürk |
Rahmi Güner |
|
Mersin |
Zonguldak |
Ordu |
|
Turgut Dibek |
Derviş Günday |
Ali Oksal |
|
Kırklareli |
Çorum |
Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 28. maddesinde
yer alan, “düşüncesizlik veya deneyimsizliği öğrendiği; zor durumda kalmada
ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde
sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl” ibaresinin “sözleşmenin
kurulduğu andan itibaren 1 yıl” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Kürşat Atılgan |
Rıdvan Yalçın |
|
Konya |
Adana |
Ordu |
|
Alim Işık |
K. Erdal Sipahi |
Cemaleddin Uslu |
|
Kütahya |
İzmir |
Edirne |
|
Recep Taner |
Behiç Çelik |
Erkan Akçay |
|
Aydın |
Mersin |
Manisa |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28’inci
maddeyle ilgili önergemiz gayet açık ve nettir. Şu ibarenin
değiştirilmesini istiyoruz, lütfen dinleyin, dinlediğinizi siz anlayabilirseniz
bizim önergemizi reddedin; yok, dinlediğinizi anlayamayacak durumda olursanız
bu defa mahkemei kübrâyı
kuyumcu terazisinde tartmaya gayret edelim: “düşüncesizliği veya
deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan
kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu
tarihten itibaren beş yıl… “Ne demek düşüncesizliği ve deneyimsizliği?
İnsan düşünen bir varlıktır. Düşündüğü için insan olarak, şerefli bir mahluk olarak nitelendirilmiştir. Düşünemiyorsa, düşünme
yeteneği yoksa zaten insan değildir. Eğer insan değilse zaten sözleşme yapma
hakkı yoktur. Bu kadar galat, bu kadar garip bir ifade bu kanun metnine
geçecekse pes demem lazım.
Değerli arkadaşlarım, “düşüncesizlik” bir sıfat olabilir mi? Bir
yakıştırmadır. Bu kanuni bir tabir olabilir mi? Bu nereden çıkmıştır? Hangi aklıevvel bulmuştur? Hangi aklıevvelin
fikrini hangi aklıevvel kabul etmiştir? Bu Meclisin
huzuruna nasıl gelmiştir? Değerli arkadaşlarım, bu Meclisi hafife almayalım.
Sadece AKP milletvekillerinin parmak sayısından ibaret değil. Bu Meclis,
hatırlatıyorum, gazi Meclis, bu Meclis bu devleti kuran Meclis, bu devleti
kurmadan önce Kurtuluş Savaşı veren Meclis. Böyle bir Meclis dünyada yok.
Dünyanın tek Meclisidir ki bu sıfatları haizdir. O zaman böyle bir Meclisten
böyle garip bir kanun nasıl çıkar? Lütfen aklımızı başımıza toplayalım.
Özellikle AKP milletvekillerine tekrar… “Mahkemei kübrâ” lafından da; onlar iyi anlar, “kuyumcu terazisi”
lafından da; hepimiz biliriz. Dolayısıyla vicdanımızla baş başa kalmayı bir
defa olsun gösterelim, bir defa olsun talimatın dışına çıkın, bir defa olsun
aklıselime gelin değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım, ikinci itirazımız ise zaman aşımı süresini
beş yıllık bir süreye uzatıyoruz; bir yıl ila beş yıl. Aziz arkadaşlarım, hukuk
düzeninde kanunların varlığının temel nedeni hukuki güvenliği tespit ve tescil
etmek içindir. Eğer bir hak uzun süre sürüncemede kalıyor ise o hak hukuki
güvenlik kavramı içerisinde değerlendirilebilecek hâlden çıkar. Dolayısıyla
zaman aşımı sürecinin bir ile beş yıl arasında belirsiz bir tarihe bırakılması
hukuki güvensizlik yaratan bir durumdur. Hukuki güvensizlik sadece bir hukuki
tabirden ibaret değildir. Hukuki güvensizlik aynı zamanda ekonomiyle ilgilidir.
Hukukun güvenli olmadığı bir yerde insanlar yatırım yapmaz, orada iş kurmaz, iş
tesis etmez. Dolayısıyla buradan ekonomik zafiyet de doğar.
Şimdi, burada, düşüncesizliği ve deneyimsizliği… Bir kişi sonradan
akıl eder de ben düşüncesizdim, ben deneyimsizdim der, dört yıl önce yapmış
olduğu bir sözleşmeyi, aklıma esti dava ediyorum derse, o süre içerisinde
yapılmış yatırım, o süre içerisinde girilmiş taahhütler, sair şekilde yapılmış
sözleşmeler, geriye doğru yönelik olarak dört yıl boyunca muhakeme edilir hâle
gelecektir.
Değerli arkadaşlarım, böyle bir hukuk düzeni olabilir mi? Böyle
bir demokrasi olabilir mi? Böyle bir güvenli yatırım ortamı olabilir mi? Bu
kadar basit, bu kadar açık olan bir hükmü biraz sonra sanıyorum yine
reddedeceksiniz. Reddedeceksiniz ama bundan doğan mesuliyeti, hem vicdanınızda
hem siyasi hayatınızda ilelebet yarasını ve sıkıntısını çekeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, buradan uyarmak bizim görevimiz, bu
uyarıları zabıtlara geçirmek de bizim görevimiz; bu uyarıları dinleyip buradan
ortak akıl çıkarmak, buradan kanunu en olgun hâle getirmek de sizin göreviniz. Şimdi zamanı ve tam zamanı. Eğer bu görüşmelerin neticesinde
tekrar parmak demokrasisi hâkim olacaksa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK BAL (Devamla) - …tekrar, bu anlattıklarımız hiçbir
inandırıcı ve gerektirici nedene dayanmayan bir şekilde, parmaklarla, oylarla
reddedilirse bunun vebali sizin üzerinizde bulunacaktır. Oysa size millet en
uygununu, en doğrusunu, en faydalısını yapma görevini yüklemiştir. Bu
yükümlülükten kaçınmak yükümlülüğün sonucunda belirli bir müeyyideye tabi
olacaktır. Müeyyidenizi ben size şimdiden söylüyorum: Sandıkta, milletin mahkemei kübrâsında mahkûm
olacaksınız.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
III.- YOKLAMA
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Yoklama istiyorum efendim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergenin oylamasından önce
yoklama talebi vardır. Sayın milletvekili arkadaşlarımın isimlerini tespit
edeceğim.
Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Torlak, Sayın Yıldız, Sayın Asil,
Sayın Sipahi, Sayın İnan, Sayın Taner, Sayın Ertuğrul, Sayın Yalçın, Sayın
Nalcı, Sayın Akcan, Sayın Uslu, Sayın Işık, Sayın Paksoy,
Sayın Tankut, Sayın Çelik, Sayın Doğru, Sayın Durmuş,
Sayın Tanrıkulu, Sayın Enöz.
Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanununun 28.
maddesinin 2. fıkrasının “Zarar gören bu hakkını sözleşmenin kurulduğu tarihten
itibaren 1 yıl içinde kullanabilir.” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli
Başkanım, madde, iradesi fesada uğramamakla birlikte iradesini kullananın zayıf
durumundan yararlanması, hiffetinden,
tecrübesizliğinden veya zorda kalmasından yararlanması hâlinde düzenlenen
sözleşmelerde zayıf durumda olanı koruma maddesidir. Şu anda yürürlükte olan
yasa sadece tek hak düşürücü süre öngörmekteydi, kısa hak düşürücü süre,
başlangıç ıttıladır, zorda kalma hâlinin kalkmasıdır.
Hükûmet, tasarı on
yıllık, daha uzun, bağıtlanma tarihinden itibaren hak düşürücü süre öngörmüştü,
Komisyon sözleşme güvenliği gereği onu beşe indirdi, zarar görenin iradesi
fesada uğramamakla birlikte iradesinden istismar olunan kişinin korunmasına yönelik
bir maddedir ve İsviçre’den burada ayrılınmıştır,
doğrudur.
Arz ediyorum.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyorum
efendim.
BAŞKAN – Hükûmete soruyorum efendim,
sizin katılmadığınızı biliyorum.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Zaten anlatımım
sanırım ortaya koyuyor.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet katılmıyor.
Sayın Öztürk, buyurun efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında, burada, gerçekten çok güzel bir
hukuk tartışması yapmak istiyoruz sizlerle ama bir türlü, sağ olsun AKP’li
arkadaşlarımız bize bunu fırsat vermiyorlar. Çünkü durmadan yanlarımızdan laf
atılıyor. Ben, bu laflar -bir hukukçu
olarak- hukuka çok uygun tanımlar olmadığı nedenle yanıt verme ihtiyacını
hissediyorum. Çünkü hukukun katline bir hukukçu seyirci kalamaz. Örneğin bu
sıralarda otururken, bu kürsüden konuşan bir arkadaşımıza, o Meclis
sıralarından, Silivri’de görülmekte olan ve mahkemece “Ümraniye davası” olarak
tanımlanan bir davaya ilişkin “Ergenekoncularla kol kola yürüdünüz.” diyor.
Eğer “Ergenekoncular”la ifade edilmek istenilen şey
Türkiye’nin demokratik, laik cumhuriyetini yıkmaya yönelik darbe hareketlerine
seyirci kalmak veya göz yummak olarak kastediliyorsa, bu ülkede her kim ki
-hele hele bu yüce Parlamentonun altında- darbeyi benimserse, darbeyi savunursa
o şerefsizdir, o namerttir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, hele hele 12 Eylül, 12 Mart
faşist dönemlerde o generallerin arkasına sığınarak, Mamak’ta zindanlarda,
hapishanelerde işkenceden geçen insanları seyredenlerin burada hiç kimseye bu
konuda ders verme hakkı yoktur. İki gün önceki Hürriyet’teki Ahmet Hakan’ı
okursanız ne demek istediğimi çok anlarsınız. 12 Eylül Anayasası’na “evet”
diyenler, 12 Eylül generallerini alkışlayanlar, 12 Eylül faşizminin insanları
işkenceden geçirmesine, ülkücü gençliği veya solcu gençliği zindanlara
atmasına, orada işkence yapmasına sırıtarak gülenler burada darbe karşıtlığı
yapamazlar.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, bir mahkemenin aldığı bir
karar vardır. O karar şudur: Ergenekon terör örgütüyle ilgili… (AK PARTİ
sıralarından “Yarası olan gocunur!” sesi)
Benim hiç yaram yok. Ben sol düşünceli bir adamım. Bundan da hiç
gocunmam. Askerî yönetimlerden de nefret eden bir siyasal yapıya sahibim.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, burada, Ergenekon’la ilgili
mahkemenin aldığı bir karar var. Sanki Ergenekon terör örgütü mahkemece tespit
edilmiş gibi varlığı, birtakım arkadaşlarımızın bu Meclis kürsüsü altında
onları, o kelimeleri kullanmasını ben çok uygun görmüyorum, doğru da
bulmuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Anayasa’mızda egemenliğin kayıtsız
şartsız kullanılma yetkisi millete verilmiştir. Millet bu yetkisini sadece
Parlamento aracılığıyla kullanmaz. Millet iradesine saygı duymak demek, aynı
zamanda millet adına o yetkiyi, egemenlik yetkisini kullanan yargıya da sahip
çıkmak demektir.
Siz bu ülkede ilk defa… Ben Silopi’de kimin dağdan indiğiyle kimin
çıktığıyla ilgili değilim, bu bir siyasi tartışmadır ama orada yaşanan
hukuksuzluğu gündeme getirmek istiyorum. Siz Türkiye’de ilk defa, egemenlik
yetkisini millet adına kullanan hâkimi şüphelilerin ayağına götürmekle devletin
egemenliğini zaafa uğrattınız. CMK’nın 91’inci
maddesine göre, bugüne kadar Türkiye’deki hukuk tarihinde, şüphelilerin hâkimin
huzuruna çıkması gerekirken ilk defa siz Türkiye Cumhuriyeti’nde hâkimi
şüphelilerin huzuruna sevk ettiniz.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu sevk
etti.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Adalet Bakanına söylemek
istediğim çok şey var ama kendisi yok burada. Sayın Bakan bu Meclis kürsüsünde
20, 21, 22, 23 Ekim günleri, yargıcın Silopi’ye gitmediğini söyledi, sadece
savcıların gittiğini söyledi; 23 Ekim günü televizyonlarda verildiğinde, öğlen
haberlerinde, yine yargıcın gitmediğini söyledi; akşam, Silopi hâkiminin Habur’a gittiğini söyledi güvenlik birimlerinin talebi
üzerine, söyledi.
Değerli arkadaşlarım, bir Adalet Bakanı bu Meclis kürsüsünden
milletvekillerini yanıltıyorsa, bu Meclis kürsüsünden tüm milleti yanıltıyorsa
biz o Adalet Bakanına nasıl güveneceğiz?
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – İstifa etmesi lazım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Silopi hâkimi “Kürt açılımına biraz da
ben destek olayım.” diye, orada yoldan geçen helikopteri durdurmuş, o
helikoptere atlamış, kendiliğinden mi Silopi’ye gitmiştir?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Otostop yapmış!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – O hâkimin Silopi’ye gitmesi konusunda
Sayın Bakan telefonla hâkimi aramış mı aramamış mı? Bunu çıksın, açıklasın.
Kendisine verdiğim soru önergelerine yanıt versin.
Değerli arkadaşlarım, benim soru önergem burada, burada benim soru
önergem. Benim soru önergem burada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın,
Türkiye’de adalet, Adalet Bakanı aracılığıyla yıkılıyor. Olmaz, bu olmaz
değerli arkadaşlarım. Bizim, bu kürsüde bu nedenle hukuka herkesi uymayı davet
etmemizin içerisinde bakan da var, Başbakan da var, milletvekilleri de var.
Bugüne kadar Türkiye’de hukuk alanında yapılmamış işlemler
yapılıyor. Savcılar oraya götürüldüğünü makul gerekçelerle açıklamaya çalıştı
ama o zaman soruyorum: Hâkimin gittiğini niye gizlediniz? Niye ilk gün
açıklamadınız? Siz bilmiyor muydunuz? Türkiye’de güvenlik birimlerinin talebi
üzerine ne zamandır hâkimler ve savcılar şüphelilerin ayağına gidiyor?
Örnek verdiği olaylarda, Silivri davasındaki şüphelilerin ayağına
hâkimler ve savcılar mı geliyor? Ankara’dan şüpheliler alınıp bir şafak vakti
İstanbul emniyetine götürülüp dört gün gözaltında tutulmuyor mu? Beşiktaş
adliyesinde savcı tarafından sorgulanmıyor mu? Beşiktaş yetkili ve görevli ağır
ceza mahkemeleri karar vermiyor mu? Verdiği örnekler de doğru örnekler değil.
Arkadaşlar, halkı yanıltmaktan vazgeçelim. Tıpkı AKP Grup Başkan
Vekili Suat Kılıç arkadaşımın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …dokunulmazlıklarla ilgili bu kürsüden
halkı yanıltması gibi.
BAŞKAN – Sayın Öztürk… Sayın Öztürk…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne alakası var ya, ben Anayasa’yı
hatırlattım.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – CMK’nın
254’üncü maddesi “Beraat kararı sadece ilgili fail hakkında hüküm ifade eder.”
diyor.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür
ediyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu kürsüden söylemeniz gerekir, Tayyip
Erdoğan beraat etmiş midir etmemiş midir? Uzun lafa gerek yok. Eğer beraat
etmişse o hâlde Meclisin gündeminde neden duruyor, bunu açıklayacaksınız.
Arkadaşlar, böyle çok konular konuşarak hiçbir şey konuşmamak doğru değildir.
Bir cümle: Beraat etmiş midir etmemiş midir?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Vekilim, İmralı’ya kim gitti?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ben gitmedim. Sen yol arkadaşlarına
sor.
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
AHMET YENİ (Samsun) – Mahkeme kurdunuz orada.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen yol arkadaşlarına sor. Sen yol
arkadaşlarına sor İmralı’yı. Türk milleti biliyor kimin gittiğini.
BAŞKAN – Sayın Yeni... Arkadaşlar, lütfen…
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 29’un başlığını okutuyorum.
Buyurun:
IV. Önsözleşme
Madde 29-
BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 29. maddesinin
2. fıkrasında yer alan, “ayrık durumlar” ibaresi yerine “istisnai durumlar”
ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Rıdvan Yalçın |
Osman Ertuğrul |
|
|
Ordu |
Aksaray |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
29 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ayrık durumlar” ibaresinin
“istisnalar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Mustafa Elitaş |
Ali Bayramoğlu |
|
Yozgat |
Kayseri |
Rize |
|
Mehmet Sekmen |
Nusret Bayraktar |
|
|
İstanbul |
İstanbul |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 29. Maddesinin 2.
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Kanunlarda öngörülen ayrıklı durumlar dışında, önsözleşmenin
geçerliliği ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.”
|
Ali İhsan
Köktürk |
Turgut Dibek |
Metin Arifağaoğlu |
|
Zonguldak |
Kırklareli |
Artvin |
|
Rasim Çakır |
Ali Rıza Öztürk |
|
|
Edirne |
Mersin |
|
BAŞKAN - Komisyon önergeye
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Köktürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın görüşmekte olduğumuz 29’uncu
maddesinin ikinci fıkrasına yönelik değişiklik önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekillerim, görüşmekte olduğumuz Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı’nın uzun zamandır yürürlükte olan ve dili oldukça eskiyen Türk Borçlar
Kanunu’nun dilini belli ölçülerde arılaştırdığını ve Türkçeleştirdiğini, olumlu
yapılan arılaştırma ve Türkçeleştirme metinlerine bizim de olumlu baktığımızı,
ancak yer yer dil özensizlikleri olduğunu daha önceki
konuşmalarımızda ifade etmiştik. 29’uncu maddenin ikinci fıkrası da bu şekilde
bir dil özensizliği içermektedir. Tasarının 29’uncu maddesi bir sözleşmenin
ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen ayrık
durumlar dışında, önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin
şekline bağlıdır.” şeklinde bir düzenleme öngörmektedir. Maddeye baktığımızda,
bu maddenin ikinci fıkrasında ifade edilmek istenen, istisnai durumlardır.
İstisnai durumların Türkçe karşılığı ise Türk Dil Kurumu sözlüğünde
“Benzerlerine uymayan, kural dışı, ayrıklı.” şeklinde yer almaktadır. Bu
nedenle, ikinci fıkrada yer alan “ayrık” sözcüğü yerine, Türk Dil Kurumu
sözlüğünde yer aldığı biçimiyle “ayrıklı” sözcüğünün kullanılması ve fıkranın
değişiklik önergemizdeki içeriğiyle kabul edilmesini arz ve teklif ediyoruz.
Ancak değerli milletvekilleri, burada tabii ifade etmek istediğimiz başka
hususlar da var.
İki hafta kadar önce yapılan Borçlar Kanunu görüşmeleri sırasında,
Sayın Adalet Bakanı, 23’üncü maddede söz alan Tunceli Bağımsız Milletvekili
Kamer Genç’in konuşmalarına yanıt hakkını kullanmıştı. Sayın Kamer Genç bir
hâkimin tayininden yola çıkarak Adalet Bakanının ve Adalet Bakanı Müsteşarının
Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu üzerindeki baskısından, zorlamalarından söz
etmişti. O gün kürsüye çıkan Sayın Adalet Bakanımız ise aynen -elimde var
metin- şu sözcükleri kullanmıştı, diyor ki Adalet Bakanı: “Adalet Bakanının bir
hâkim, bir savcı gönderme imkânı yok. Ayrıca, Bakanlık sadece bu işin
sekretaryasını yapar, hazırlığını yapar, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluna
sunar, özgürce karar verme makamı Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruludur.” ve
arkasından Adalet Bakanımız ekliyor, Sayın Kamer Genç’in Türkiye Büyük Millet
Meclisini gerçek dışı iddialarla meşgul etmemesini ve bilgilenmesini istiyor.
Tabii Sayın Adalet Bakanı burada olmadığı için bunu kendisine şifahen, yüzüne
karşı aktaramıyoruz ama biliyorsunuz, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunda
kararname oldukça gecikmişti. Bu geciken kararnameyle ilgili olarak, Sayın
Başbakanın ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının basına yansıyan
sözleri olmuştu. Hepiniz hatırlayacaksınız, Sayın Başbakan Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunu hadlerini aşmamaya davet ederek Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulundaki kararın Adalet Bakanlığından gelen taslağa uygun olarak
çıkartılması gerektiğini ifade etmişti. Buna yönelik gazetelerde çıkan
Başbakanın demeçleri şu an elimde mevcut.
Şimdi, o zaman sayın milletvekilleri, burada acaba bilgisiz
olan, acaba gerçek dışı iddialarla Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini
işgal eden Sayın Kamer Genç midir yoksa Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu
hadlerini aşmamaya davet eden ve Adalet Bakanlığından gelen taslaktakine uygun
bir şekilde hâkim ve savcıların atamalarının, yer değiştirmelerinin yapılmasını
talep eden Sayın Başbakan mıdır?
Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın başlangıç kısmında yasama,
yürütme, yargı ilişkilerinin bir üstünlük ilişkisi olmadığı, karşılıklı bir
saygı ilişkisi olduğu açıkça ifade edilmiştir. Anayasa’nın 138, 139, 140’ıncı
maddelerinde hâkimlik teminatı, hâkimlik mesleğinin bağımsızlığı düzenlenmiş,
159’uncu maddesinde de hâkim ve savcı atamalarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun görevi olduğu, hakkı olduğu açıkça belirtilmiştir.
Şimdi, ben buradan yine sormak istiyorum. Sayın Bakan olsaydı
kendisine buradan sormak isterdim. Anayasa’nın başlangıç hükümlerine rağmen,
Anayasa’nın 138, 139, 140’ıncı maddelerine rağmen, Anayasa’nın 159’uncu
maddesine rağmen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - …bu maddelere rağmen Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsızlığını hiçe sayıp üzerinde baskı kurmaya
çalışılan bir yürütmenin bulunduğu, bir siyasal iktidarın bulunduğu, hukuk
kurallarının saygın birimin insanlarına, aydın gazetecilere farklı, evet,
dağdan inen teröristlere farklı uygulandığı ve Türk hukuk sisteminde hiç
görülmeyen seyyar mahkemelerin oluşturulduğu bir hukuk sistemi bütün toplumun
gözü önünde cereyan ederken, gerçekleşirken, burada yapmaya çalıştığımız
Borçlar Kanunu’nun halkımızın üzerinde inandırıcı, onların duygularını tatmin
edici, adalet ve hakkaniyet duygularını pekiştirici bir anlam ifade etmesi
mümkün olabilir mi? Sayın Adalet Komisyonu Başkanımıza sormak istiyorum. Önemli olan sadece yasa yapmak değildir, yasaların eşitlik, adalet
ve hukuk devleti normlarına uygun bir şekilde sağlanmasını gerçekleştirmek de
hepimizin temel görevidir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 29. maddesinin
2. fıkrasında yer alan “ayrık durumlar” ibaresi yerine “istisnai durumlar”
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Birleştirilmesi
düşünülüyor mu Başkanım her iki önergenin?
BAŞKAN - Sayın Başkan, biz de orada o durumu mütalaa ettik kendi
aramızda ama arkadaşlarımız söylediler…
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Birleştirilmesi
uygun olursa ikisine birden katılacağım çünkü.
Şöyle izah edeyim efendim…
OKTAY VURAL (İzmir) – Birleştirilerek okunsun.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım,
bir hususu izah edeyim, beyanda bulunacağım.
Şimdi, hem tasarıda hem Komisyon Raporu’nda “durumlar” deniyor.
Aslında, burada bir durum değil, bir norm hâli vardır. Norm, kural… Onun için
“istisnalar” denmiş olması lazımdır. Bu kayıtla birleştirilirse “durum” da ortadan
kaldırılır ise ben hem partimin hem MHP’nin önergesine bu kayıtla katılıyorum.
Katılıyorum değil, takdire bırakıyorum.
BAŞKAN – Hayır, biz arkadaşlarla konuştuk ama önerge sahiplerinin
böyle bir şeyi olmadığı… Eğer derlerse ben müştereken alabilirim.
FARUK BAL (Konya) – Bu saatte pazarlık mı yapacağız?
BAŞKAN – Ben bu konuda bir şey demem çünkü biz, burada sizin
dediğiniz gibi, ayrı ayrı olarak mütalaa ettik her
iki önergeyi de. Onun için ikisini de ayrı ayrı
görüşmeyi uygun gördük.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki, tamam.
BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz bu önergeyi.
Sayın Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂSN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın İyimaya’nın iyi niyetli yaklaşımına teşekkür ediyorum ancak
sonuçtan pek emin değilim. Çünkü bizim başından beri temel bir kanun olan
Borçlar Kanunu’na ortak aklı yaratarak uzlaşmacı bir tavır ile bu kanunun
olgunlaştırılarak çıkarılması çabamızı karşılıksız bıraktınız. Mahkemei kübrânıza da hitap
etmemize rağmen, vicdanınıza da hitap etmemize rağmen, AKP’nin parmak
demokrasisi kuralları galip geldi. Dolayısıyla, buradan bir yere gidiyorsunuz
sayın milletvekilleri. Bu kanunu niye çıkarıyoruz? Hukukun bir parçası olsun
diye. Niçin hukukun parçası olacak? Çünkü hukukun üstünlüğüne tabi bir rejimde
yaşadığımız için. Ancak geldiğiniz yer –biraz sonra örneğini vereceğim- hukukun
üstünlüğü kavramının uygulandığı bir yer değil, üstünlerin hukukunun
yaratıldığı bir yerdesiniz. Üstünlerin hukukunu, yargı camiası içerisinde
yaptığınız yanlışlar, bilerek, isteyerek veya ihmalen
yaptığınız yanlışlar ile inşa ediyorsunuz ve bu inşa edilen üstünlerin hukuku
bir zulüm, bir adaletsizlik ve bir nasfetsizlik olarak karşımıza çıkmakta. Bu
da milletin mahkemei kübrâsında
karşılığını bulacaktır.
Değerli arkadaşlarım, basına yansıyan iki temel konuyu
bilgilerinize sunarak mukayese etmek istiyorum. Birincisi… Önce ifade edeyim ki
Milliyetçi Hareket Partisi, her kim olursa olsun, hangi rütbede ve makamda
bulunursa bulunsun kanunlara aykırı her ne işi yapmışsa kanunda gösterilen ceza
ile cezalandırılması gerektiği düşüncesine inanır ve bunu uygular. Ümraniye
olaylarıyla ilgili olmak üzere de her kim ki darbe yapmaya teşebbüs etmişse,
her kim ki demokrasiye müdahale etmeye cesaret etmiş veya kalkışmış ise bunun
kanunda gösterilen müeyyidesi ne ise onu yargı vermesi gerekmektedir. İnancımız
bu olmakla birlikte yaşadığımız olayları beraber geriye doğru sayalım:
Bazı gazetelerin köşe yazarları, köşelerinde, vahiy ile, kimlerin ne zaman tutuklanacağını, kimlerin ne zaman
gözaltına alınacağını, sıranın kime geldiğini, pehlivan tefrikası gibi
köşesinde ilan etti mi? Etti.
İlan edilen bu vahiyler, pehlivan tefrikasına uygun bir şekilde
gerçekleşti mi? Gerçekleşti.
Bu pehlivan tefrikaları, yandaş basın tarafından -tekrar ediyorum-
AKP döneminde yaratılan yandaş basın tarafından sabah, öğle, akşam, ikindi,
yatsı namazlarında, bir de araya kuşluk namazında, sanki bir farz imiş gibi
tekrar tekrar verildi mi? Verildi.
Değerli arkadaşlarım, bunların yayınlanması yasaklandı mı? Mahkeme
kararıyla yasaklandı. Bu yasaklara kim uydu? Kimse uymadı.
İşte, hukukun üstünlüğü dediğimiz kavram burada. Kanun varsa
herkese, yandaşlar dâhil. Kanun varsa, mahkemenin kararı varsa, herkese,
yandaşlar dâhil. Ancak, kanunun ve mahkeme kararının menettiği hususlar, yandaş
tarafa uygulanmıyor. İşte bu, üstünlerin hukuku oluyor, hukukun üstünlüğü
yerine üstünlerin hukuku oluyor.
Değerli arkadaşlarım, buna benzer bir dava daha var basından
görebildiğimiz kadarıyla, içini bilmiyoruz. Bir Deniz Feneri davası var. Deniz
Feneri davası ki inancımıza göre, fitrenin, zekâtın, sadakanın toplanarak
fakire, fukaraya, yetime, garibe, gurebaya
ulaştırılması gereken mübarek ve mukaddes bir hizmet. Bu
hizmeti yapacağı iddiasıyla ortaya çıkan insanlar, asrın yardımlaşma
dolandırıcılığı şeklinde bir yabancı mahkeme kararı ile tanımlanarak hüküm
altına alınıyor ise ve Türkiye’de de bunların uçları araştırılsın diye o
mahkeme tarafından bir tazyikte bulunuluyor ise bu mahkeme kararına muhatap
olanların da Türk kamuoyu tarafından Ümraniye olayı kadar bilinme hakkı vardır.
Niçin bundan hiç kimse…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
FARUK BAL (Devamla) – Niçin bu asrın merhamet, asrın yardım
dolandırıcılığı olarak tanımlanmış olan davadan hiç kimse bahsedemez? Çünkü
bahsederlerse başlarına geleceği bilirler.
İşte, Aydın Doğan medyasının Milliyetçi Hareket Partisi ile
ilişkisi sınırlıdır ve mesafelidir. Aydın Doğan gibi herkesin başına
gelecekleri tahmin ederler, onun için bahsedemezler.
Değerli arkadaşlarım, bu devir geçicidir. Bu devir… Bugün iktidar
olan, yarın muhalefet olur. Asıl olan hukukun üstünlüğüdür, asıl olan
demokratik parlamenter sistemin yaşamasıdır. İşte yedi yıllık İktidarınızda
yargı alanında ortaya çıkan vahim durum karşınızdadır.
Bu vahim durumu verdiğimiz önergemiz ile birlikte yüce heyetin
takdirlerine arz ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının
29 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ayrık durumlar” ibaresinin
“istisnalar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Kurulun
takdirlerine bırakıyorum efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum Sayın Bozdağ.
Gerekçe:
Madde metninde anlatılmak istenen husus dikkate alındığında,
istisnalar ibaresinin metne daha uygun olduğu düşünüldüğünden bu değişiklik
önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 30’un başlığını okutuyorum:
G. İrade bozuklukları
I. Yanılma
1. Yanılmanın hükümleri
MADDE 30-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 30. maddesinin
üst başlığında yer alan “yanılma” kelimesi yerine “hata” kelimesinin yazılmasını,
Madde alt başlığında yer alan “yanılmanın” kelimesi yerine
“hatanın” kelimesinin yazılmasını,
Madde metninde yer alan “yanılmaya düşen” ibaresi yerine “hataya
düşen” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Rıdvan Yalçın |
Osman Ertuğrul |
|
|
Ordu |
Aksaray |
|
T.B.M.M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 30. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Halil Ünlütepe |
Ensar Öğüt |
|
Mersin |
Afyonkarahisar |
Ardahan |
|
Rahmi Güner |
Birgen Keleş |
|
|
Ordu |
İstanbul |
|
Madde 30: Sözleşme kurulurken sözleşmenin ana unsurlarında yanılan
taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, siz mi
konuşacaksınız?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 30’uncu maddesinde
eski yürürlükteki Kanun’a göre “hata” yerine “yanılma” kelimesi burada
kullanılmış ama hemen ileride devam eden yerlerde de “hata”nın karşılığı olarak
“saikte yanılma” gibi ifadeler kullanılmış.
Şimdi, öteden beri bizim itiraz ettiğimiz husus zaten şudur: Hangi
kelimenin hangi anlamda ve nerede kullanıldığını kime sorarak, ne zaman
öğreneceğiz? Yarın bu mesleği uygularken bunları nasıl öğreneceğiz?
Şimdi, bakın, burada, 30’uncu maddede “Sözleşme kurulurken esaslı
yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz.” Yani bir kişinin yanılmaya
düşmesi diye bir şey söz konusu olmaz. Burada söz konusu olan şey yanılan kişi
olabilir. Biz de sözleşme kurulurken sözleşmenin ana unsurlarında yanılan bir
kimsenin o sözleşmeyle bağlı olmayacağı şeklinde maddenin düzenlenmesini
istedik. Sayın Komisyonumuzla Sayın Hükûmet
temsilcimiz katılmadılar. Buna zaten katılırlarsa şaşırırdım. Burada demin MHP
Grubu Genel Başkan Yardımcısı arkadaşımız “Bu mevcut Borçlar Kanunu
Tasarısı’nın dörtte 3’ü mevcut yürürlükteki Kanun’dan alınmadır.” dedi. Mevcut
yürürlükte olmayan
dörtte 1’lik kısmı ise -1911 İsviçre Borçlar Kanunu’ndan- bizim
Borçlar Kanunu kabul edildikten sonra 1911’de kabul edilen Borçlar Kanunu’ndan
alınan kısımlardır. Yani bu tasarı aslında mevcut Kanun’un ve İsviçre Borçlar
Kanunu’nun tamamen taklididir. Sadece arılaştırma, Türkçeleştirme iddiasıyla
yola çıkılmıştır ama Türkçe mahvedilmiştir. Gerçekten, cümleler arasında bir
kelimenin anlamı bir maddede başka bir başka maddede başka kullanılmaktadır.
Tabii benim gönlüm isterdi ki bunları biz çok güzel bir şekilde tartışalım ama
söylüyorum, tartıştırmıyorsunuz arkadaşlar. Yani ısrarla arkadaşlarımız laf
atıyorlar.
Demin kürsüden inerken Sayın Samsun Milletvekilimiz İmralı’ya
kimin gittiğini söyledi. Vallahi ben gitmedim İmralı’ya ama kim gitti kim
gitmedi, onu ben bilmem. Onu kendisine soracak, kimin gittiğini kimin
gitmediğini. Yalnız arkadaşımızın kastettiği şey: Habur
Sınır Kapısı’nda çadır mahkeme kurulmasına ilişkin olarak Sayın Bakanın verdiği
bir örnek ise, bu nedenle bunu kastetmiş ise… Çünkü Sayın Bakan çadır mahkemesi
kurulurken Silivri davasını örnek verdi, İmralı’da Abdullah Öcalan’ın
yargılanmasını örnek gösterdi. Şimdi, bu iki örnek aslında Sayın Bakanı
kurtarmıyor, eğer arkadaşımız da bunu kastetmişse. Neden kurtarmıyor? Mahkeme,
ceza mahkemelerinde, bir soruşturma evresi vardır bir de kovuşturma evresi
vardır. Şimdi, hem Silivri’de görülmekte olan davayla ilgili hem de İmralı’da
geçmişte görülen davayla ilgili mahkemenin kendi aldığı güvenlik tedbiri
nedeniyle yargılamanın oralarda yapılmasına ilişkin karar alması söz konusudur
ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da onu onaylaması söz konusudur. Şimdi,
burada, bir kere, soruşturma… Yani söz konusu olan kovuşturma değildir,
soruşturmadır. Bugüne kadar bizim söylediğimiz konu şudur: Hiçbir şüphelinin
ayağına hâkim gitmemiştir, hiçbir şüphelinin ayağına, suçu ne olursa olsun,
işlediği suç ne olursa olsun, kim suç işlemişse işlesin bunun ayağına bir
yargıç gitmemiştir, bir savcı gitmemiştir. Silopi bu yönüyle ilktir,
hukuksuzluğa ilktir, mevcut CMK kanununa açıkça aykırılık oluşturması nedeniyle
ilktir.
Şimdi, böylesine bir hukuksuzluğu siz bir başka yapılan ki ben
Silivri’deki veya İmralı’daki yargılamanın hukuka çok uygun olup olmadığı
meselesinin tabii ki tartışılmasını isterim ama velev ki onları örnek
göstererek buradaki hukuksuzluğu örtemezsiniz. Deminden de konuşmamda ben onu
söyledim. Bugün Silivri soruşturmasıyla ilgili yapılan soruşturmada, soruşturma
sırasında -hiçbir şüpheli, savcı tarafından- hâkim şüphelilerin ayağına
götürülmemektedir.
Bizim üstünde durduğumuz konu şudur: Bakın, günlerdir gazetelerde
yazılıyor. İşte Albay Dursun Çiçek’e davetiye gönderildi mi gönderilmedi mi?
Madem öyle, gelsin –eğer Bakanın dediği doğruysa- İstanbul’da bu davayla ilgili
soruşturma yapan sayın savcılarımız gelsinler, Ankara’da Albay Dursun Çiçek’in
makamında, gitsinler, onun ifadesini alsınlar ve tutuklama istemiyle de
yapacaklarsa Ankara mahkemesinde yapsınlar eğer Sayın Bakanın dediği doğruysa.
Arkadaşlar, benim söylemek istediğim konu şudur: Bakın, farklı
siyasi düşüncemiz olabilir, kendi siyasi iddialarımızı tartışabiliriz, bunu
ortaya koyabiliriz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …ama siyasi iddialarımızı kabul
ettirmek uğruna hukuka takla attıramayız, gerçekten hukuku eğip bükemeyiz. Eğer
kendi siyasi iddialarımızın kanıtı olarak hukuku bükersek, hukuka takla
attırırsak bundan öncelikle o hukuku bükenler yara alır, hukuk yara alır. Bizim
söylemek istediğimiz konu budur ve burada ben gerçekten çek mağdurlarının
meselesinin tartışılmasını isterim Borçlar Kanunu tartışılırken, bu konuların
tartışılmasını istemem ama lütfen… AKP’li arkadaşlarımız laf attığı müddetçe
onların lafına verilecek, her cümlesine verilecek yanıtımız vardır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge
reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 30. maddesinin
üst başlığında yer alan “yanılma” kelimesi yerine “hata” kelimesinin
yazılmasını,
Madde alt başlığında yer alan “yanılmanın” kelimesi yerine
“hatanın” kelimesinin yazılmasını,
Madde metninde yer alan “yanılmaya düşen” ibaresi yerine “hataya
düşen” ibaresinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın İyimaya,
bir defa bir değişiklik yap da “Katılıyorum.” de, belki doğru olur, tesadüfen
doğru olur.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Mengü, Medeni Kanun’a bir bakın.
BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Komisyonun ve Sayın Bakanın katılmadığı önergemizi iki cümleyle ifade ettikten
sonra başka bir konuya geçeceğim.
“Hata” kelimesini içinizde anlamayan var mı? Yok. “Hata”nın
ömrümüzde ya da kırk yıllık, seksen yıllık, yüz yıllık hukukumuzda ne hatasını
gördük? Bir hatası da yok. Dolayısıyla, hatasını görmediğimiz “hata”yı hatalı
bir şekilde “yanılma” hâline getirmenin ne anlamı var?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hatadan dönmek fazilettir.
FARUK BAL (Devamla) – Bir tek anlamı var: Abesle iştigal.
Değerli arkadaşlarım, “yanılma” kelimesi “hata”nın tam karşılığı
değildir. “Yanılma” kelimesi bir isim fiildir ve bir emir kipidir
dilbilgisinde. “Hata” kelimesinin tam karşılığını arıyorsanız o “yanılgı”dır.
Dolayısıyla yaptığınız bu yanlışla sizi baş başa bırakıyorum çünkü
makulde buluşma, uzlaşma, ortak aklı yaratma ve herkesin günlük hayatının her
zerresinde birkaç defa “Tatbik et.” diye bu temel kanunu, Borçlar Kanunu’nu
olgunlaştırma konusundaki çabalarımızın boşa gittiğini görüyorum. İyi niyetli
gayretlerimize karşı parmak demokrasisinin hâkim olduğunu da anlıyorum.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – O parmaklar milleti temsil ediyor.
FARUK BAL (Devamla) - Ama bunun ne gibi tehlikeler doğuracağını
size başka bir konuyla izah etmeye çalışıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu Meclisi kuran güç, bu devletin rejimini
“Parlamenter demokrasi” olarak tanımlamıştır, parlamenter demokrasi.
Parlamenter demokrasi dediğimiz kavram üç tane kuvvetin, yasama, yürütme,
yargının kendi içinde dengelendiği ve denetlendiği bir rejimdir. Yasama,
yürütme ve yargı kendi içinde dengelenir ve denetlenir iken bu mekanizmalar
düzgün çalışabildiği takdirde bizim burada ifade etmeye çalıştığımız ortak aklı
yaratabilirsiniz, makulde buluşabilirsiniz, kanunları daha olgun çıkarabilirsiniz.
Meclisin denge ve denetim noktasındaki fonksiyonu iktidar grubunun
getirdiği tasarıya karşı, muhalefetin önerilerini değerlendirmektir ancak biraz
önce şahit oldunuz, bir maddede iktidar grubu “istisnalar” ifadesinin
değiştirilmesini teklif ediyor, o kabul ediliyor, Milliyetçi Hareket Partisinin
teklif etmiş olduğu “istisnai durumlar” ifadesi reddediliyor. Burada
parlamenter demokrasinin özündeki uzlaşma, anlaşma gibi mübarek ve mukaddes
kavramlardan zerresi var mı? Yok. Burada parti düşüncesi galip geliyor, burada
partinin akıldan, hukuktan, haktan ziyade kendi çıkarının galip geldiği bir
yere geliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, aynı durumu diğer kuvvetlerin dengesi
içerisinde de görüyoruz. İki tane örnek de oradan vereceğim. Nasıl yasama
yargıyı dengeli ve denetleyici bir şekilde yürütmeyi -yasama gücü-
sınırlandırırsa, aynı zamanda yürütme gücünü de yargı gücü sınırlar. İşte,
yargı gücünün, hâkimlerin, mahkemelerin bağımsızlığını, tarafsızlığını
etkilememesi için, yürütmenin yargı üzerindeki etkisini zayıflatmak için 1960
Anayasası’ndan itibaren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kurulmuştur. Burada
bugün gördüğümüz olayın, siyasi kırılmanın aynısını Adalet Bakanının Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluna bakışında aynen görüyoruz. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu, Adalet Bakanının, Adalet Bakanlığının bağımsız yargıyı etkileme
gücünü sıfırlamak veya zayıflatmak için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
kurulmuştur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Adalet Bakanını frenlemek,
dengelemek ve denetlemek için kurulmuştur, ancak Adalet Bakanı, cumhuriyet
tarihinde ilk defa, geçtiğimiz temmuz ayında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunu fonksiyon gasbı yapan bir kurum olarak ilan
etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
FARUK BAL (Devamla) - Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asli
fonksiyonu Adalet Bakanını sınırlandırmaktır. Adalet Bakanına getirdiği
sınırlamayı fonksiyon gasbı olarak nitelendirmek ise,
sözlerimin başında ifade ettiğim parlamenter demokrasiyi özümseyememenin dışa
vurumudur.
Değerli arkadaşlarım, işte, bunu alın, Yargıtay Başkanının
ifadesinde bulunan “yandaş yargıç” tabiriyle örtüştürün. Bunu alın, çadır
mahkemesinde sanığa akıl veren, sanığa avukatlık yapan bir hâkimin tutum ve
davranışıyla örtüştürün ve yargının devri iktidarınızda gelmiş olduğu hâli pürmelali dikkatlice görün ve izleyin.
Saygılarımla. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci bölümde yer alan
maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
13’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
321 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyenleri okuyorum: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Turgut Dibek, Kırklareli Milletvekili; Milliyetçi Hareket
Partisi adına Rıdvan Yalçın, Ordu Milletvekili.
Evet, ilk söz Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’te.
Buyurun Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, ara verdikten sonraki ilk konuşmalar maalesef böyle zor
oluyor, çünkü ancak milletvekili arkadaşlarımız salona gelecekler ama burada
olanlar ve vatandaşlarımız bizi, beni takip ediyorlardır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, ikinci bölüm 31 ve 60’ıncı maddeleri kapsıyor,
otuz maddelik bölüm. Şimdi, maddelere tabii, baktığımızda şunu görüyoruz
aslında: Hemen hemen mevcut Borçlar Kanunu’nun biraz
sadeleştirilmiş ve düzeltilmiş hâli var. Yani tek tek
zaten arkadaşlarımız kanuna, bu maddelere, 31 ve 60 maddeleri arasındaki bu
maddelere baktıklarında bir önceki kanunun maddelerinden bir farkı olmadığını
görecekler.
Yeni düzenlemeler var, önce onlardan bahsetmek istiyorum. Zaten az
önce belirttiğim gibi çok fazla yenilik yok ama 55’inci maddede bir düzenleme
var. Sayın Komisyon Başkanımızın özel bir önergesi olmuştu 55’inci maddeyle
ilgili bildiğim kadarıyla. Bu destekten yoksun kalma zararları ile bedensel
zararların hesaplanmasıyla ilgili bir yenilik var. Bu yeni bir düzenleme. Yani
onun ikinci fıkrasında, bu zararlarla ilgili, bu zararlar idarenin eyleminden
ve işlemlerinden kaynaklanıyorsa aynı hükme tabi olduğuna dair bir yenilik var.
Yine, kamuoyunda bir ara bu, Komisyonda görüşülürken Borçlar
Kanunu, tartışılmıştı değerli arkadaşlar. 56’ncı maddenin ikinci fıkrası var.
Orada, haksız eylem ya da sözleşmeye aykırılık nedeniyle ölüm ya da ağır
bedensel zararlar meydana geldiğinde “zarar görenin ya da ölenin yakınları”
kavramı yeni yasada girdi. Hatta bu tartışıldı, işte dinî nikâhlı eş veya başka
yakınlar da bu tazminatlardan yararlanacak mı? Mevcut Kanun’da çünkü böyle bir
hüküm yok, sadece ölüm üzerine ailesi bu zararlardan dolayı tazminat talep
edebiliyordu ama değişiklik olarak bir de bu var. Yargıtay gerçi “yakınları”
kavramı içerisine çok uzun yıllardan bu yana içtihatlarında dinî nikâhlı eşi
zaten yakınları kapsamında tazminata hak görüyordu, kararları vardı Yargıtayın. Bu yenilik var.
Bir de, 60’ıncı maddede gelen yeni bir hüküm var. O da, sorumluluk
sebeplerinin yarışmasıyla ilgili olarak. Hâkim burada hangi neden tazminata
daha çok imkân veriyorsa onu dikkate alacak. Bunun dışındaki tüm maddelere
bakıldığında değerli arkadaşlar, şöyle ibareler göreceksiniz: Maddede yapılan
sadeleştirme ve düzeltmeler dışında mevcut Borçlar Kanunu’na göre bir
değişiklik olmadığını belirten beyanlar göreceksiniz. Dolayısıyla bu konuda
tabii benim sizlerle çok fazla paylaşabileceğim, bu bölümle ilgili olarak çok
fazla paylaşabileceğim şey yok. Ama Sayın eski Adalet Bakanımız burada. Onun
burada olması da gerçekten iyi oldu diye düşünüyorum. Çünkü yine hukukun
içerisinden, Adalet Bakanlarımızın kendisinin de belki bilgisi dâhilinde
olabilecek konular var. Bunlardan bir tanesini bu vesileyle yine Meclisimizin
ve kamuoyumuzun gündemine getirmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Şimdi, özellikle AKP döneminde biz maalesef bu telefon
dinlemeleri, iletişim tespitleri ve bunların basında, medyada yer almasını çok
fazla gördük. Daha çok da belli medyada. “Yandaş
medya” diyoruz, aslında kızıyorlar. Burada biraz sonra ben de bir telefon
iletişim tespit tutanağını sizlerle paylaşacağım. Aslında “Yandaş medya”
demenin de “Yandaş medya” söyleminin de ne kadar az olduğunu, az geldiğini,
daha farklı bir terimi kullanmamız gerektiğini göreceksiniz. Onunla ilgili
benim de bir önerim var, bilmiyorum milletvekili arkadaşlarımız paylaşır mı,
onu da sizlerle paylaşmak isterim.
Değerli arkadaşlar, bir mahkeme kararına istinaden bir telefon
dinleme tespit tutanağı var benim elimde. Önemli. Niye önemli? Çünkü orayla
ilgili olarak basında, medyada takip ederseniz göreceksiniz, yine o dönemki
Adalet Bakanımız o soruşturmayı yapan savcı hakkında Teftiş Kuruluna talimat
vererek onunla ilgili olarak işlemler yapmıştı. Artı telefonları dinleniyordu o
savcının. O kişinin yapmış olduğu soruşturma onun yetki alanından alınarak
başka bir ile aktarıldı. Bunlar basında var. Bunlar zaten yer aldığı için gizli
şeyler değil. Ama burada bu konuşmayı yapan kişiler çok önemli, aktörler çok
önemli. Yani bu kişilerin bu konuşması da maalesef basında, yandaş medyada da
hiç yer almadı.
Aktörlerin birisi Sayın Ahmet Albayrak,
Yeni Şafak gazetesinin imtiyaz sahibi, hatta dün basında kendisiyle ilgili yine
bir haber vardı, farklı bir olay, bununla alakalı değil. Bir diğeri de bir
ilimizin valisi, Bitlis Valisi Sayın Nurettin Yılmaz.
Değerli arkadaşlar, Erzincan Sulh Ceza Mahkemesinin 12 Ocak 2009
tarihli ve 2009/28 sayılı, iletişim tespit dinlenmesi sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesi ve kayda alınması kararının uygulanması sonucunda Erzincan
Cumhuriyet Savcılığı bir soruşturma yapıyor. O soruşturma kapsamında belli
kişilerin telefonları dinlenmek üzere mahkeme karar vermiş. Bu kişilerden bir
tanesi Sayın Ahmet Albayrak. Onun da telefonu
dinleniyor o tarihte. Kendisinin, tabii bu telefon Albil Bilgi İşlem Seyahat Limitet Şirketi üzerine kayıtlı,
Ahmet Albayrak adlı kişinin kullandığı 533 271 -ve
son dört rakamı var- numaralı telefon
ile 12 Ocak 2009 ve 12 Nisan 2009 tarihleri arası üç aylık süre içerisinde
yapılacak olan telefonların dinlenmesiyle ilgili olarak karar alınmış ve bu
telefon konuşması tespit edilmiş ve suç unsuru içerdiği için de tutanak altına
alınmış. Diğer telefon Bitlis Valiliğinin zimmetli telefonu.
Değerli arkadaşlar, şimdi ben konuşmayı sizlerle paylaşmak
istiyorum sonra zamanımız kalırsa birazcık da yorumlamak isterim. Konuşmanın
yapıldığı tarih 29 Mart 2009, yerel seçimlerin yapıldığı günün akşamı saat
19.00 sıraları yani seçimler bitmiş, oylar sayılıyor, sonuçlar belli olmak
üzere, olmuş da birçok yerde. O saatlerde bir konuşma yapılıyor. Ahmet Albayrak Sayın Vali Nurettin Yılmaz’ı arıyor. Nurettin
Yılmaz “Efendim.” diye cevap veriyor. Ahmet Albayrak
“Sayın Valim, selamünaleyküm.” diyor. Nurettin Yılmaz “Aleykümselam.”
Ahmet Albayrak “Nasılsınız?” diye soruyor. Nurettin
Yılmaz “Çok şükür, iyiyim.” diyor. Bir hal hatır tabii ki konuşmanın başında,
hepimiz de yapıyoruz, onlar da yapıyorlar. Birbirlerini tanıyorlar ama “Sen
kimsin?” falan diye sorulmuyor yani sesten veya numaradan birbirlerini
tanıyorlar. Nurettin Yılmaz “Sağ ol, teşekkür ederim.” diyor. Ahmet Albayrak soruyor: “Ne oldu Bitlis’teki son durum?” Tabii
seçimlerin gecesi olduğunu hatırlatayım tekrar. Sayın Vali Nurettin Yılmaz diyor
ki: “Merkezi alıyorlar da bu Tatvan’ı
sol parti alıyor, DTP alıyor, orada Saadet mahvetti ortalığı.” Saadet Partisi
Tatvan’da bayağı sıkıntı yaratmış AKP’ye.
Ahmet Albayrak diyor ki: “Öyle mi?”
Sayın Vali Nurettin Yılmaz diyor ki: “500 oy fark var AKP ile DTP arasında.”
Ahmet Albayrak “Ha.” diye yanıt veriyor. Nurettin
Yılmaz “Saadet 5 bine yakın oy aldı.” Tatvan’dan bahsediyor. Ahmet Albayrak soruyor: “Peki, Bitlis’te ne kadar ilerdeyiz?”
diyor. Sayın Valinin yanıtı: “Bitlis’te iyiyiz şu an. Bana göre bir sorun
çıkmaz, bana öyle geliyor.” Ahmet Albayrak “Öyle mi?”
diyor. Nurettin Yılmaz diyor ki, Sayın Vali: “Ha ha,
yüzde 45’i, yüzde 33 gibi bir şey. Burada Saadet fazla oy alamadı. Tatvan’a
önem veriyorduk, orası gidiyor.” diyor Sayın Vali. Ahmet Albayrak
“Neyse, sağlık olsun.” diyor. Sayın Vali Bitlis’i bırakmış Trabzon’u da merak
ediyor, diyor ki: “Trabzon iyi herhâlde?” Ahmet Albayrak
“Trabzon’u aldık, orası tamamdır inşallah.” diyor.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Vali rahatlamıştır.
TURGUT DİBEK (Devamla) - Nurettin Yılmaz “İnşallah, hayırlısı
olsun.” diyor. Ahmet Albayrak “Sağ ol, peki,
görüşürüz. İyi akşamlar.” diyor.
Değerli arkadaşlar, tabii bu telefon konuşması, dediğim gibi, suç
unsuru taşıdığı gerekçesiyle dinleyenler tarafından tutanak altına alınmış.
Şimdi, nasıl yorumlayabiliriz diye düşünüyorum. Bir tarafta bir
medya sahibi var, imtiyaz sahibi var. “Yandaş basın” dediğimiz zaman sıkıntı
çıkıyor, ben “Damat basın” diyelim diyorum bundan sonra. “Yandaş” demeyelim
“Damat bey” de diyelim daha doğrusu, o şekilde yeni bir terim kullanabiliriz
diye düşünüyorum. O, işi gücü bırakmış valileri arıyor geceleyin. Kimin adına?
Çok merak etmiş herhâlde ama kendisi açıkça bir AKP, belki milletvekili, belki
başkanı, belki işte yöneticisi gibi -çünkü valileri direkt arayabildiğine göre-
soruyor. Neyse, o sorabilir ama Sayın Valinin yanıtlarına baktığımızda,
arkadaşlar, “Bitlis’te iyiyiz şu an.” diyor, “Bana göre bir sorun çıkmaz.”
diyor, “Tatvan’a çok ağırlık veriyorduk ama orası gidiyor.” diyor. Orayı DTP
almış herhâlde. DTP’li arkadaşlarımız da burada.
Şimdi ben şunu merak ediyorum, öncelikle şunu sorayım… (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Yok, Saadet Partisi çok oy almış. Onu da o arada… Tabii, Saadet
Partili arkadaşlarımız da demek ki orada sıkıntı yaşamışlar.
Ağırlığı nasıl verdi Sayın
Vali, ben onu merak ediyorum, bir de onu sormak istiyorum. Yani bu Tatvan’a
ağırlık verme nasıl oldu? Ne
yaptılar da bu ağırlıkla… Sayın Vali, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin valisi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Partinin valisi ya. Devletin valisi olur
mu?
OKTAY VURAL (İzmir) – Beyaz eşya…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Partinin valisi…
BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun efendim.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti’nin valisi olması
gerekirken -sözlerim yarım kaldı- AKP’nin valisi olduğu sabit.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Milletvekilleriyle kol kola…
TURGUT DİBEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, burada sık sık şu söyleniyor…
OKTAY VURAL (İzmir) – Seçime müdahale, fesat…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Her şeyde fesat…
TURGUT DİBEK (Devamla) – “Demokrasi, millî irade, halkın kararı,
saygı duyacaksınız.” Arkadaşlarımız bunları bize söylüyorlar burada, Sayın
Başbakan da söylüyor, sizler de söylüyorsunuz. Millî irade böyle mi tecelli edecek?
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Mili çıkmış…
TURGUT DİBEK (Devamla) – Yani bu valiler… Ben merak ediyorum,
Sayın Albayrak kaç tane valiyi aradı o akşam? Kaç
tane validen bu konuda görüş aldı tek tek, onu da
merak ediyorum. Ama, suç unsuru taşıyan kısım tabii ki
daha çok Valinin beyanları, devlet görevlisinin bu şekilde konuşması doğru
değildir.
Bu tutanak resmî bir tutanak, mahkeme kararıyla tespit edilmiş.
Tabii şunu da merak ediyorum, hâlâ kendisi Bitlis’in Valisi
Nurettin Yılmaz, İçişleri Bakanlığının bu konuda herhangi bir bilgisi yok mu?
Mutlaka vardır, olmaması mümkün değil.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bizzat dahli
var.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Niye… İçişleri Bakanlığı bu Vali hakkında
herhangi bir işlem yaptı mı yapmadı mı? Bunu da buradan soruyorum milletin
kürsüsünden.
Değerli arkadaşlar, aslında söylenecek o kadar daha çok şey var
ama süre bitti. Belki biraz sonra tekrar söz alma imkânım olursa, onları da
sizlerle paylaşmak istiyorum ama gerçek Türkiye bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) – Yani, burada konuşulanların -sözlerimi
bitiriyorum, teşekkür ederim Sayın Başkanım - özellikle iktidar partisi
sözcülerinin söylediklerinin gerçekle hiçbir alakası yok değerli arkadaşlar.
Siz iktidar gücünü, fütursuzca ama, her yerde
elinizdeki tüm imkânları kullanarak, özellikle seçimlerde kullandınız. Bunun
bir benzeri aslında benim ilimde de oldu. Yani ben bazen şöyle diyorum, burada
dokunulmazlık dosyaları görüşülürken konuşuldu, AKBİL dosyası… Benim ilimin
seçim sırasındaki valisi şu an Aydın Valisi -Hüseyin Avni Coş Valimiz-
Kırklareli’nde yerel seçimler sırasında bizim neler yaşadığımızı ben biliyorum.
Yargıda olan olaylar var. Birçok vali hemen hemen
aynı davranışı gösterdi.
Sizlerden şunu rica ediyorum: Yani bu konuşmalarınızla Türkiye’de
olup bitenleri karşılaştırdığınızda artık vatandaşlarımız bu söylenenlere
inanmıyor. Kırklareli’nde, şunu tüm samimiyetimle söyleyeyim, Valinin o
fütursuzca -şu an Aydın’da Vali Bey- o beyanları ve yaptıklarıyla bu devlet
olanaklarını o kadar yoğun kullandı ki. Ben kamu personelinin bizim adayımıza
oy verdiğini adım gibi biliyorum. Hepsi bize oy verdiler ve açık ara seçimi
aldık. Maalesef böyle bir olay var. Sayın Başbakan Vali Bey hakkında da,
aslında İçişleri Bakanımız bizim Valimiz hakkında da birçok işlemi biliyor ama
kendisini Aydın’a gönderdi. Zannediyorum, Cumhuriyet Halk Partili veya sahil
şeridindeki illere böyle bir ceza kesiyor. Sayın Vali de, bizim Valimiz de
AKBİL dosyasında “Sayın Başbakan hakkında soruşturma yapılmasına gerek yoktur.”
kararını veren müfettişti. Daha sonra Bingöl, Aksaray –Aksaray milletvekili
arkadaşlarımız var- Kırklareli, şu anda Aydın… Lütfen bunları takip edin.
BAŞKAN – Sayın Dibek, efendim, süreniz bir dakikanın sonunda,
ikinci dakikaya yaklaştı, lütfen efendim bitirin.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım,
sözlerimi bitiriyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de demokrasi tabii ki olsun, hukuk
üstünlüğü tabii ki olsun, hepimiz istiyoruz ama lafta olmasın değerli
arkadaşlar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu
adına söz almış bulunuyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, üzerinde konuşacağım bölüm, tasarının 31 ve
60’ıncı maddelerinden oluşan kısmına ilişkindir. Maddeler üzerinde
değerlendirmeler yapacağım gibi genel değerlendirmeler de yapmaya çalışacağım.
Öncelikle belirtmeliyim ki tasarının geneli üzerinde yapılan konuşmalar ve
özellikle Sayın Faruk Bal’ın isabetle ifade ettiği üzere yürürlükteki yasada
gerekli tadilatları yapmak yerine tümden yürürlükten kaldırılarak seksen üç
yıllık oluşmuş birikimi sıfırlamak doğru değildir.
Yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu 1926 yılında
yasalaşmış, bugüne kadar da eksiklerine rağmen başarıyla uygulanmıştır. Daha
önce görüşülen kapsamlı temel kanunlar için de ifade ettiğimiz üzere, oluşmuş
borçlar hukuku birikimini, içtihat birikimini, doktriner
birikimi işe yaramaz hâle getirmek, tarihî bir binayı aslına uygun restore
etmek yerine komple yıkıp yeni bina yapmak anlamına gelmektedir ki bu isabetli
olmadığı gibi işlevsel de değildir. Bu kanun tasarısı geçecekse de mevcut
Yasa’nın numarası ve tarihi mutlaka muhafaza edilmelidir. Bu anlamda kanun
tasarısı genel sistematiği çok bozmasa da madde numaralarının değiştirilmesi
uygulayıcılar, hukuk eğitimi alanlar ve verenler, kanundan etkilenecek olanlar
bakımından ciddi sakıncalar doğuracağı gibi, bugüne kadar bu kanunla ilgili
basılmış bütün eserleri de değersiz hâle getirecektir. Madde numaralarının
değiştirilmesinin sakıncaları Türk Ceza Kanunu ve Türk Medeni Kanunu
tecrübelerinde yaşanmıştır. Bu durum yargılama süresinin uzamasına, zaman
bakımından uygulamada önemli sorunlar yaşanmasına neden olmaktadır. Burada amaç
bütün büyük temel kanunlarda yapıldığı gibi cumhuriyetin kuruluş hatıralarını
incitmek değilse, geleneklerine bağlı ve saygılı her meclis gibi bu yüce Meclis
de madde numaralarının sayı ve tarih numarasının muhafazasını başarmalıdır.
Bunun dünyada başarılı örnekleri bulunmaktadır. Farklı yöntemlerle sistematik
korunabilmektedir. Kaldı ki maddeler ve gerekçeler incelendiğinde önemli
değişikliklerin yüzde 10’lara bile tekabül etmediği görülecektir. Örneğin,
benim üzerinde konuştuğum 30 maddenin 21’inde sadece doğruluğu tartışılır dil
sadeleştirmesi yapıldığı, kalan maddelerde ise kısmi değişiklik yapıldığı
yukarıda belirttiğimiz görüşleri teyit etmektedir. İktidar partisinin tercih
ettiği bu yöntem nedeniyle, mutlaka yapılması gerekli değişikliklerin de
yapılamayarak geciktiği, bu durumun ülkemiz ve insanımız aleyhine olduğunu da
hatırlatmak isterim.
Sayın milletvekilleri, genel gerekçede belirtildiği üzere tasarı
sekiz yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Özellikle Bilim Kurulunun önemli emekleri
bulunmaktadır. Tasarıya bilim çevrelerinden tenkit ve katkılar da yansımıştır.
Tasarının son şeklinin belirlenmesinde Bakanlık bürokrasisi, Sayın Komisyon
Başkanı ve üyelerinin emek ve katkılarını da unutmamak gerekir.
Üzerinde konuştuğum bölüm içerisinde önem arz eden değişiklikler
55 ve 60’ıncı maddelerde yapılmıştır. Mevcut Kanun’da 47’nci maddede manevi
tazminat sadece cismani zarara düçar olan kimseye
verilebilecekken bu maddenin tasarıda karşılığı olan 55’inci maddede ağır
bedensel zarar doğması hâlinde zarar görenin yakınlarına da tazminat
verilebilecek şekilde kapsam genişletilmiştir.
Mevcut Kanun’un 47’nci maddesinde manevi tazminat bakımdan sadece
ölenin ailesi hak sahibi olabiliyorken yeni düzenlemede “yakınları” tabiri
kullanılarak zarara uğrayan ya da ölen kişiyle düzenli ve yoğun bir ilişkinin
varlığı hâlinde tazminata hak kazanılacağı benimsenmiştir. Bu düzenleme magazinel boyutuyla eleştirilse de önemli bir eksiklik
giderilmiş, kapsam çağdaş yaklaşımlara göre genişletilmiş olmaktadır.
Tasarının mevcut Kanun’daki 49’uncu maddeye karşılık gelen 57’nci
maddesinde ise kısmi değişiklik öngörülmektedir. Bilim çevrelerinde madde
başlığındaki “zedelenme” tabirinin Medeni Kanun’a uyumlu olmadığı, bunun yerine
“ihlal” ya da “saldırı” tabirlerinin daha yerleşik olduğu belirtilmektedir. Bu
maddede mevcut Kanun’da yer alan tazminat miktarının tayininde tarafların
sıfatı, makamı, sosyal ve ekonomik durumlarının dikkate alınacağı, madde
metninden, eşitlik ilkesine aykırılık görülmesi, bu hususların belirtilmesinin gereksizliği
gerekçeleriyle çıkartılmıştır. Ancak 55’inci maddede belirtilen ölüm ya da ağır
bedensel zarar hâllerinde yakınların da manevi tazminat talep edebilme olanağı
bu madde için düşünülmemiştir. Oysa uygulamada bir kişinin kişilik haklarının
ihlal edilmesinden yakınları ve özellikle aile bireylerinin en az zarar gören
kadar etkilendiği görülmektedir. 55’inci maddede yapılan reform bu maddede de
yapılırsa daha anlamlı olacaktır.
Tasarının 60’ıncı maddesinde önemli bir değişiklik
öngörülmektedir. Düzenlemeyle öncelikle ikili teselsül sistemi terk edilerek
bir bütün olarak aynı hükümlere tabi tutulmuştur. Ancak maddedeki esas önemli
değişiklik ikinci fıkrada öngörülen müteselsil sorumluların yükümlü
tutulacakları miktar bakımından getirilen yeniliktir. İlk bakışta zarar
görenlerin aleyhineymiş gibi algılansa da uygulamada kendi uhdesindeki
tazminattan ödemekle kurtulmak isteyen ancak tazminatın tamamını ödemeden
teselsül sorumluluktan kurtulunulamadığı için bunu
yapamayan borçlular olduğundan çoğu kez alacaklılar da mevcut durumdan zarar
görmekteydi. Bu maddeyle hem borçlular hem alacaklılar tarafından gerekli
önemli bir değişiklik yapılmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; maddeler üzerinde daha fazla
teknik ayrıntıya girmeyi Genel Kurul çalışma mantığıyla çok bağdaştırmıyorum.
Borçlar Kanunu, modern bir ülkede ihtiyaç duyulan kişi hürriyetini, sözleşme hürriyetini,
hukuki işlem ve eylemlerde hak ve borçları düzenleyen önemli bir temel
kanundur. Ancak çağdaş dünyayla benzer kanunlar yapmak, hatta dünyadaki en iyi
kanunu yazıp kanunlaştırmak fiilen içselleştirilmediği sürece, devletinizi
modern yapmayacağı gibi, milletinizi de mutlu kılmaya yetmemektedir.
Eğer sizin ülkenizde taksitle satışa ilişkin ne kadar ayrıntılı
düzenleme yaparsanız yapın, yaşlı ya da cahil insanlar “Çekilişten hediye
çıktı.” gibi kandırmacalarla değersiz bir mal
karşılığı senet imzalatılıp iade hakkını kullanmak istediğinde ulaşılamayan bir
telefon, olmayan bir adres ile karşılaşıyorsa kanununuz bir işe yaramıyor
demektir.
Sizin ülkenizde temsil kurumu ne kadar güzel düzenlenirse
düzenlensin, boğaz tokluğuna, muhtaç insanlara şirketler kurduruluyor, çekler
imzalatılıyor, insanlar dolandırılıyorken, bunları yaptıranlar çarptığı
paraların keyfini sürerken, alacaklı giden malına yanarken, mahkemelerle, vergi
dairesiyle ceza tehdidiyle uğraşan kullanılan garibanın çığlığı duyulmuyorsa
sizin hukukunuz çare üretmiyor demektir.
Siz “ifa” yı, “itfa”yı ne kadar güzel
yazarsanız yazın, ülkenizde ödeme aracı olan çek vade aracına dönüşmüşse ve
sayısız insan alacağını alamazken sayısız insan da cezaevinde bulunuyor ve
hukukunuz dolandırıcı ile iyi niyetli borçlular arasında ayrım koyamıyorsa modern
devlet olamamışsınız demektir.
Siz istediğiniz kadar başarılı ödünç sözleşmesi belirleyin,
eğer sizin ülkenizde yoksul köylü ancak tefeci tüccardan açık senet karşılığı
avans alabiliyor ve hayatı boyu ödese de senedini alamıyor, borcu bir türlü
bitmiyorsa, sizin ülkenizde ekmeğe muhtaç işçi daha işe girdiği gün atıldığında
üzerinde “Bütün haklarımı aldım, işvereni ibra ederim.” yazacak boş bir kâğıda
imza atmak zorunda kalıyorsa, sizin ülkenizde maaşlar bankadan ödenecek diye
kanun çıkarıp asgari ücret kadar bankadan ödeyip üzerinin elden ödenmesine ve
dolayısıyla tazminatlarının düşük kalmasına ses çıkarılmıyorsa, siz hizmet
akdini çok çağdaş düzenlemiş olabilir, açığa atılan imzanın üzerinde yazılanı
muteber kabul ederek belki modern dünya ile uyumlu bir kanun da yapmış
olabilirsiniz ancak ülke gerçeklerini görmemiş, ah edenleri duymamış olursunuz.
Eğer ülkenizde bir malın satış fiyatı “Fatura alacak mısınız?”
diye sorulup cevabına göre değişiyorsa haksız rekabeti yasaklamanız anlamlı
olabilir mi?
Sizin ülkenizde neredeyse bütün işletmeler bir gayriresmî
bir resmî defter tutmak durumundaysa, sizin ülkenizde Çalışma Bakanı Meclis
kürsüsünden kaçak istihdam oranının yüzde 50 olduğunu belirtiyorsa, nasıl
serbest rekabetten, sözleşme hürriyetinden, iradelerin özgür buluşmasından
bahsedebilirsiniz?
Sizin ülkenizde belediye şirketleri belediye ihalesine girebiliyor
ve birkaç ayarlı firma dışında talepli çıkmıyorsa ve taşeronlaşmaya mecbur
bırakılmış bir özel sektörünüz varsa nasıl düzenden bahsedebilirsiniz?
Sizin Başbakanınız bir yayın kuruluşuna boykot emrediyor ve yayın
kuruluşları haksız, devasa cezalara muhatap oluyorsa “Özel hukukun anayasasını
yapıyoruz.” lafınızın ne anlamı kalır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yalçın, konuşmanızı tamamlayınız.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Kamu kurumlarında özelleştirilmiş
hizmetlerde insanınız hangi firmaya, kimin firmasında çalıştığını dahi
bilemiyorsa siz nasıl özgür iradelerle kurulmuş bir sözleşmeden
bahsedebilirsiniz?
Sizin ülkenizde kamu görevlisine giyim yardımının nereden alacağı
dikte ediliyorsa, promosyon parasını kendi rızası
dışında birileri kullanıyorsa, kamu ihalesi verilenlere nereden mal tedarik
edeceği dikte ediliyorsa, kimi çalıştıracağı tembihleniyorsa, müteşebbise kime
reklam vereceği, kime vermeyeceği referans oluyorsa gelin, sözleşme
serbestisinden, özgür iradelerin buluşmasından bahsedin, bakalım inanan
bulabilecek misiniz?
Sizin ülkenizde insanlar mecburen böbreklerini satıyor, müşteri
bulabiliyorsa ve hastanelerinizde normal bir operasyon kolaylığında bu işlemler
yapılabiliyorsa acaba sizin kanununuzdaki satış sözleşmesinin bu dramı
neresinde aramak gerekir diye düşünmek bile istemiyorum.
Sayın milletvekilleri, örnekler çoğaltılabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Görünen odur ki ülkemizin eksiği kanun yapmak değil, her alanda
adil, dürüst, şeffaf bir yönetim anlayışını sağlamak ve rekabetçi ekonomik
ortamın istismarını önlemek iradesini ortaya koymak olmalıdır. Bu konuda devri
iktidarınızın iyi sınav vermediği bütün kamuoyunun bilincindedir,
bilgisindedir. Dilerim, bu kanun işaret ettiğim konularda da bazı yeniliklerin önünü
açar ümidiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Gültan
Kışanak, Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Birkaç gündür aslında çok yoğun bir tartışma içerisindeyiz.
Siyasetin ana konusuyla ilgili bir tartışma içerisindeyiz. Ama ne yazık ki biz,
bu tartışmalardan, siyasetin şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da çözüm
üretmek değil, çözümsüzlük üretmek üzere yapıldığı kanaatine varıyoruz ve bunu
kaygıyla gerçekten izliyoruz.
Siyaset niye yapılır, biz niye milletvekili seçildik, niye siyasi
partileri kurduk, niye bu Parlamentoya geldik, niye hükûmet
kuruluyor? Bu soruları soruyor muyuz acaba kendimize? Bu Parlamento niye var?
Bir insan niye milletvekili olmak ister, niye siyaset yapmak ister? Toplumun
sorunlarına çözüm olmak, toplumun sesi olmak, gözü olmak, kulağı olmak, çözüm
üretmek üzere. Siyasetin ana konusu budur.
Ne yazık ki yıllardan beri olduğu gibi şimdi yine çözümsüzlük
üzerine siyaset tartışmasıyla gündem sürekli meşgul ediliyor. Habur’dan gelişlerle ilgili, birkaç haftadır, gerçekten
neye hizmet ettiğini anlayamadığımız bir tartışma minvalidir devam edip gidiyor.
Ben buradan şimdi birkaç soru soracağım ve her siyasetçinin de
bunu mutlaka kendisine sorması gerektiğini düşünüyorum:
Bu ülkede toplumsal barışı derinden sarsan, halklarımızı neredeyse
bir iç çatışmanın eşiğine getiren, birbirine karşı kışkırtan bir sorunla yüz
yüze miyiz, değil miyiz? Önümüzde bu kadar büyük bir sorun var mı, yok mu? Bu
soruyu soruyor muyuz kendimize? Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne Kürt
yurttaşlarla, bu ülkenin Kürt yurttaşlarıyla devlet ihtilafa düşmüş müdür,
düşmemiş midir?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kürt yurttaş yok, yurttaş…
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Ben Kürt’üm, ne diyeceksin? Yok muyum?
Buradayım işte. Buradayım ve Kürt’üm, annem de Kürt, babam da Kürt, sülalem de
Kürt. Tarihim var, üç bin yıllık tarihim var, “Yoksun” mu diyeceksin bana? (DTP
sıralarından alkışlar) Nasıl yokum, ben bu ülkenin
yurttaşı değil miyim? Eğer bana “Yurttaş değilsin.” diyorsanız 20 milyon insana
o zaman “Siz bu ülkenin yurttaşı değilsiniz.” deyin, o 20 milyon yurttaş da o
zaman başının çaresine bakar. Böyle bir yerden de siyaset üretilemez.
Son otuz yılımızı kesintisiz bir savaşla, bir çatışma ortamıyla
geçirmedik mi, kesintisiz ama? Bir gün bile silah sesi duymadığımız, bir gün
bile tank atışı, top atışı duymadığımız, tepemizden savaş uçaklarının uçmadığı
bir günü bile yaşamadık. Bunu hiç hissettiniz mi? Bunun ne demek olduğunu
biliyor musunuz? Buna bir çözüm bulmak gerektiğini siyaset kurumu düşünmeyecek
mi, tartışmayacak mı? Yoksa “Böyle sürüp gitsin.” mi diyeceğiz? Ne yapmak
istiyoruz, biz niye geldik buraya?
Bu ülkenin Genelkurmay Başkanlığının verdiği bilgiler
doğrultusunda, bu ülkenin yurttaşı olan 40 bin genç eline silah alıp, devlet
güçleriyle çatışmaya girip yaşamını yitirmiştir. Genelkurmayın kaynakları bunu
söylüyor. “10 bin de güvenlik kuvvetleri.” diyor, 50 bin.
Otuz yıl içerisinde 50 bin yurttaşını yitirmenin ne demek olduğunu
oturup düşünüyor muyuz biz? Bu devam mı etsin? Ölümler devam mı etsin? Bu
ülkenin dört bir yanına, doğusuna batısına, Çanakkale’sine Hakkâri’sine
cenazeler mi gitsin? Anaların, babaların her gün “Acaba askerden çocuğum sağ mı
dönecek?” diye kaygıyla telefon beklediği günler devam mı etsin? Çocuğunun bu
ülkedeki çatışma ortamında, çözümsüzlük ortamında kendisini ifade etmek için
silaha sarıldığı analar, babalar her gün çocuğunun ölümünü mü beklesin? Bu
devam mı etsin? Böyle bir insanlık olabilir mi? Böyle bir siyaset olabilir mi?
Gerçekten ürküntüyle, şaşkınlıkla izliyoruz bu tartışmaları.
Peki, gene resmî kaynaklarımızda yok, bu konuda veri tutmuyoruz,
nüfus sayımlarında sormuyoruz ama devletin yetkililerinin ağzından…
BAŞKAN – Sayın Kışanak, siyasi
fikirlerinize, düşüncelerinize bir şey demiyoruz ama bu konuda, şu anda Borçlar
Kanunu’nun ikinci bölümüyle ilgili olarak görüşmeler yapıyoruz. Onların
içerisine… (DTP sıralarından gürültüler)
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Sayın Başkan, üç gündür burada ne
konuşulduğunu…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Niye ayrımcılık yapıyorsunuz?
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sabahtan beri hiç konuşmadılar, hiçbir
milletvekili kanun üzerinde konuşmadı!
BAŞKAN – Yani oraya da derseniz…
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Sayın Başkan, iki gündür burada ne
konuşulduğunu biliyoruz.
Arkadaşlar…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sabahtan beri burada Borçlar Kanunu
dışında her şey konuşuldu, Ergenekon konuşuldu, Silivri konuşuldu, bize gelince
niye çifte standart yapıyorsunuz?
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Yani bu konunun gerçekten niye…
BAŞKAN – Yani İç Tüzük’ün bir hükmünü hatırlatmak garip mi geldi?
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Sayın Başkan…
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Niye bize hatırlatıyorsunuz? Herkese
hatırlatın lütfen.
BAŞKAN – Diğerlerine de hatırlattım, Sayın Kışanak’a
da hatırlattım.
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – En başta Hükûmetin
grup başkan vekillerine hatırlatın lütfen yani.
BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Kışanak.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Sayın Başkan, biz şu Meclisin normal
işlemesi ve toplumumuzun ihtiyaçlarına cevap verecek yasama faaliyetlerinin
hayata geçirilmesi için elimizden gelen katkıyı sunmaya çalışıyoruz. Siz de görüyorsunuz
ki iki gündür, aslında bu sorunlar nedeniyle esasını konuşamadığımız için
biçimi etrafında tartışıp Meclisi çalışamaz hâle getirdik. Dün saat ona kadar
biz ne tartıştık bu Genel Kurulda? Bugün ne tartışıyoruz? Bu
çok açık ve net.
Görüşmek istemediğimiz, konuşmak istemediğimiz, sürekli minder
dışına kaçtığımız bu sorunu önümüze koymadığımız için usul tartışmaları
yaratıyoruz, kural yaratıyoruz, bürokrasi yaratıyoruz, ha bire birbirimize
başka bir yerden vurmaya çalışıyoruz. Konunun özü bu. Konunun
özü, şu ülkede Kürt yurttaşlar devletle ihtilafa düşmüştür, bu konuda
sıkıntıları vardır. Sıkıntılarını dile getirmenin demokratik yollarını
bulamadıkları için otuz yıldır çatışma hâlindedirler. Bu sorunu konuşamazsak,
çözemezsek bu hâlimiz devam edecektir. Bu konunun gerçekten ciddiyetle ele
alınması ve dikkatle çözüm üretilmesi gerekiyor.
Bu ülkede devletin yetkililerinin söylediği 13 ile 15 milyon
arasında değişen Kürt var. Bu Kürt yurttaşlar ana dillerini kullanamıyorlar,
ana dillerini yaşatmak için olanaklara sahip değiller. Bunu talep ediyorlar.
Dünyanın üzerinde hiçbir tartışma yapamayacağı en temel hak olan, en evrensel
değer olan ana dil talebini bile terörizmle, bölücülükle, vatana ihanet
tartışmalarıyla eş değer tutarak çözüm üretmemiz mümkün müdür? Hâlâ ne yazık
ki, bu ülkede siyaset bu noktadadır. Bu siyaset bu noktadan çıkmadığı sürece ne
sorunlarımızı çözebiliriz ne bu Parlamentoyu çalıştırabiliriz ne de toplumun
ihtiyaçlarına yanıt olabilen bir yasama faaliyeti yürütebiliriz.
Bu konuda, gerçekten neden siyaset yapıyoruz, niye milletvekili
olduk, niye buraya geldik, bu çatışmalar böyle devam edip giderse biz kendi
insanlığımızdan, kendi vicdanımızdan rahatsız olmayacak mıyız? Bu soruları
hepimizin kendimize sorması gerekiyor. Bu nedenle, önümüzdeki hafta aslında Hükûmetin bu konudaki çalışmaları Parlamentonun gündemine
sunacağını kamuoyundan öğrendik. Sonrasında Danışma Kurulunda da bu konu
gündeme geldi. 10 Kasımda bir ön görüşme yapılmasını AKP Grubu önerdi. Orada
CHP ve MHP Gruplarının konuya ilişkin hassasiyeti ifade etmeleri üzerine, biz
de Demokratik Toplum Partisi olarak bu konunun artık özünü konuşmak istiyoruz.
Lütfen bu konuyu biçim tartışmasından, usul tartışmasından çıkartalım. Artık
minderin dışına kaçmayalım. Güreşeceksek minderde güreşelim, bu konuyu böyle
şuraya buraya savurmaya gerek yok. Madem 10 Kasımla ilgili böyle bir hassasiyet
var, bu tarih değiştirilsin diye Demokratik Toplum Partisi olarak biz de
önerdik ve hâlâ da bu önerimizde ısrarcıyız. Çünkü,
bugün iki gündür burada yaşananlar bize gösteriyor ki, bu minvalde devam
ederse, önümüzdeki hafta da burada bu konunun özü konuşulamayacak, biçimi
etrafında dolanıp duracağız; usul üzerine, yöntem üzerine, tarz üzerine, günün
hassasiyeti üzerine tartışmalar yapacağız. Bunlar, bu sorunu çözümsüz
bıraktırma politikalarından birisidir. Açıkçası, acaba AKP Hükûmeti
de bu konuda söyleyecek bir şeyi yok da onun için mi bilerek işi buraya sürüyor
diye düşünmekten de kendimizi alamıyoruz. Bu konunun özünü tartışmak istiyoruz.
Bu konunun özü, insan haklarıdır, demokrasidir, adalettir,
vicdandır; bunları kriter aldığımız zaman
çözemeyeceğimiz bir konu da değildir. Bu ülkede Kürt yurttaşlar her fırsatta
ama her fırsatta, bu ülkede, bu sınırlar içerisinde, bu bayrak altında, özgür ve
eşit yurttaşlar olarak yaşamak istediklerini iradi olarak beyan etmişlerdir.
Bizler de defalarca burada bunu beyan ediyoruz. Bu beyanın üzerine, özgürlük ve
adalet üzerine, vicdan üzerine, demokrasi üzerine, hukuk üzerine bir yurttaşlık
neden inşa edemeyelim, bu sorunu neden çözmeyelim? O zaman, birileri demek ki
gerçekten bu sorunun çözümsüz bırakılmasından nemalanıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kışanak, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – O zaman, demek ki birileri bu sorunu
çözümsüz bırakarak üzerinden siyasi rant elde
ediyorlar. Sık sık, Demokratik Toplum Partisine
yönelik bu tür suçlamalar yapılıyor. Demokratik Toplum
Partisi çok açık ve net. Biz, bu konuda gerçek bir çözümü tartışmaya,
önünde, elinde ürettiği bir projesi, çözüm yaklaşımı olan herkesle konuyu
tartışmaya, görüşmeye ve bu sorunu çözüme kavuşturmaya, artık akan kanı
dindirmeye, artık analarımıza barışı hediye etmeye hazır olduğumuzu söylüyoruz;
bunun zemininin de bu Parlamento olduğunu düşünüyoruz. Umuyoruz ki, önümüzdeki
hafta bu Parlamentoda gerçekten de sorunun özü konuşulur, başka bir yerlere,
şuraya buraya topu atarak, biz bu sorundan yine kaçarak çözümsüzlük üretmeyiz.
Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AK PARTİ Grubu adına Bekir Bozdağ,
Yozgat Milletvekili.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde AK
PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde müzakere yaptığımız yasa tasarısı, hukukumuz açısından
temel taşı sayılacak tasarılardan bir tanesi. Çok önemli bir tasarıyı
görüşüyoruz. Toplumumuzun her kesimini, herkesi yakından ilgilendiren bir
tasarı üzerinde müzakere yapıyoruz. Bu tasarının içerisinde, öz itibarıyla,
esasında burada grubu bulunan bütün partilerimizin anlaşamadığı konular yok
denecek kadar azdır, büyük bir mutabakat vardır. Tartışmalar biraz daha şeklî
boyutlar üzerinde kalmaktadır. Ben buradayken hem bundan önceki konuşmalarda
yapılan eleştirilere bir cevap vermek hem de bunu değerlendirmek istedim.
Bir defa, bu kanunu baştan yapmak zorunda mıydık? Madde
numaralarıyla oynamak zorunda mıydık? Madde numaraları aynen kalsaydı da biz
işte ilave yapacaksak örneğin “4/A”, “4/B” deseydik veyahut da başka birtakım
yöntemler benimseseydik. Kanunu tümden değiştirmek yerine, yeniden bir sıfır
kanun gibi yapmak yerine kanun üzerinde oynamalar, iyileştirmeler yapsaydık.
Tabii bu bir temennidir ama uygulama imkânı yok. Zira,
kanunun bir yerinde oynadığınız zaman onun bir bütünlük arz etmesi için hem
üslubunun hem mantalitesinin hem sistematiğinin hem de dil yapısının birbiriyle
uyumlu olması lazım, bir ahengin olması için.
Bizim yürürlükteki Borçlar Kanunu’muza
bakıyorsunuz, 544 madde; şu andaki tasarıya bakıyorsunuz, 649 madde; arada 105
madde ilave var. Bunu nasıl yapacağız? O zaman dağıttığınız zaman ne olacak?
Mesele kitaplarına dönecek “a, b, c” diye. Bu da doğru bir yasa mantığı,
yasalaşma mantığı değildir. Esasında, buradaki zorluk, madde numaraları
değiştiği zaman ezberi bozulanlar olabilir, ezberlemiş Borçlar Kanunu’nun falan
maddesi, filan maddesi; madde değişince çalışmayı gerektirecek, yeniden bakmayı
gerektirecek, yeniden araştırmayı gerektirecek ama araştırılsın, bakılsın. Bir
de, böylesi madde numaraları, yasanın tümünden değiştirilmesi biçimde yapılan
düzenleme sadece bu da değil, bundan önce de var. Örneğin Türk Medeni Kanunu
böyle yapılmış, hem madde numaraları hem de kanun baştan aşağı yenilenmiş.
Örneğin, 18 Haziran 1999 tarihli 4389 sayılı Bankalar Kanunu, 27 Ekim 1999
tarihli 4458 sayılı Gümrük Kanunu, Harp Okulları Kanunu vesaire. Bunlar, bizden
önceki dönemlerde, bugün tartıştığımız usulle yapılmış, aynı yöntemle yapılmış,
bugün yapılan da budur, yeni bir şey değildir, eski köye yeni âdet de
getirilmiyor, uygulama devam ediyor.
Bir diğer konu, çok tartışıldı: “Biz, yargının hafızasını yok
ediyoruz. Yargıtayın onca içtihadı var, onları çöpe
atıyoruz. Yargıtayın icraatlarını reset’liyoruz,
sıfırlıyoruz.” Yok öyle bir şey! Yargıtayın
hiçbir içtihadı bu düzenleme yapılıyor diye çöpe atılmaz, atılamaz. Neden?
Çünkü müessesenin özü, anlamı, tarifi, unsurları değiştirilmiyor. Yani,
sözleşmeyle ilgili, sözleşmenin kurulmasıyla ilgili kelimelerde birtakım
değişiklikler var, yeni unsur ilaveleri olabilir veya aynen kalabilir ama Yargıtayın bu konudaki içtihatları çöpe atılmaz. Madde
numaraları değiştirildiği için, yeniden bir çalışmayı gerektirir, yoksa burada
geçen ifadelerden dolayı çöpe atılmaz. Örneğin “Gabin,” olmuş ismi “aşırı
yararlanma”. Şimdi ismi değişmiş, müessesenin unsurları aynı. Yargıtayın yetmiş senedir, seksen senedir verdiği
içtihatları çöpe mi atacağız. Yok öyle bir şey! Bu
içtihatlar gene korunacak, gene yapılacak. Problem ne? Bu içtihatları
ezberlemiş, maddeleri ezberlemiş yapının yeni yapıya adapte olması için biraz
emeğe, biraz çalışmaya, biraz zamana ihtiyacı var, belki bu bir zahmet alacak.
Olsun, biz güzel bir şey yapıyoruz, herkesin birazcık zahmete katlanması lazım.
Bir diğer konu, dille ilgili burada yoğun eleştiriler yapıldı:
“Bunun dili ortadan kalkıyor, dil değiştiriliyor.” ve çok da ağır ifadeler
kullanıldı, işte “Şöyle hukuken yanlış, böyle hukuken yanlış.” şeyler söylendi.
Tabii, bunların hepsine tek tek cevap verme imkânımız
olsa siz hepiniz bunları değerlendirme imkânınız olabilirdi ama önergelerde
konuşma hakkımız olmadığı için cevap verme imkânımız da yok, ama bir şeyi ifade
etmem lazım: Borçlar Kanunu Türk Medeni Kanunu’nun beşinci kitabıdır, âdeta
mütemmim cüzüdür. Onunla üslup, sistematik, mantık ve her açıdan bir uyumun
sağlanması uygulama kolaylığı açısından gerekli ve zorunludur, bundan biz
kaçamayız. Şimdi, Medeni Kanun’a bakıyorum, Medeni Kanun’un içerisinde tam 67
tane temel kavram geçen dönemde yapılmış, 67 tane kavramın karşısına yeni
Türkçe kelimeler konmuş, ana, temel kavramlar değiştirilmiş. Örneğin, “
‘Hata’nın ne hatası var?” deniyor. Doğru, hatası yok ama “hata” 2001’de
değiştirilen, 1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren Medeni Kanun’la “yanılma”ya çevrilmiş. Örneğin, “hile.” “Hile”nin ne şeyi
var? Herkes anlıyor ama “aldatma”ya çevrilmiş.
Örneğin, “kanuni mirasçı” ne şeyi var? Bir şey yok ama neye çevrilmiş? “Yasal mirasçı”ya çevrilmiş. Öte yandan bakıyoruz, yine Medeni
Kanun’da geçen ifadelere bakıyoruz, “para” kelimesi tam 75 yerde geçmiş,
bakıyorsunuz “yanılma” kelimesi 5 yerde, “korkutma” kelimesi 4 yerde, “tevdi”
kelimesi 8 yerde… Ben bunları çoğaltabilirim. Bugün Borçlar Kanunu’nda
kullanılan ibarelerin tamamı, büyük bir kısmı, tamamına yakını diyelim Medeni
Kanun’da da vardır. Orada olmayan belki yeni kelimeler olabilir ama orayla bir
uyum sağlanmak istenmiştir. Örneğin, çok eleştirildi, dendi ki: “ ‘derhâl’,
kelimesi yerine ‘hemen’ kullanıldı. ‘Hemen’ diye bir şey olur mu? Böyle bir
hukuki terim olur mu? Böyle bir mantık olur mu?” Sanki Meclise ilk defa
geliyormuş gibi…
Bakın, şimdi, Anayasa’yı açın, şöyle bir bakın, 19’uncu maddenin
beşinci fıkrası, 19’uncu maddenin ikinci fıkrası, 83’üncü maddenin ikinci
fıkrası, 121’inci maddenin birinci fıkrası. Anayasa kullanıyor bunu, Anayasa’da
geçen… Yine, Türk Medeni Kanunu’nun 137, 389, 404, 405, 407, 412, 421, 424
vesaire maddeleri, Siyasi Partiler Kanunu’nun 106’ncı maddesinin birinci
fıkrası, bakıyoruz “hemen” orada da kullanılıyor. Demek ki bu hukuki bir terim,
hukuki bir tabir, orada da kullanılıyor.
Bir başka örnek vereyim: Borçlar Kanunu’nun 11’inci maddesinde
“başlayarak” ifadesi kullanıldı. Şimdi, bunun değiştirilmesi için de önerge
verildi: “Bunun yerine ‘itibaren’ kullanalım.” Kullanma yok. Medeni Kanun’a
bakıyoruz, Medeni Kanun’da bir tane “itibaren” kelimesi kullanılmış ama onun
dışında yasa koyucu Medeni Kanun’un her yerinde “başlayarak” kelimesini
kullanmış. Peki, başka yasalarda bu var mı diye tarama yaptığımızda, şu anda
yürürlükteki mevzuatımızda tam 74 tane yasada “başlayarak” ifadesi geçiyor. Bu
daha fazla da olabilir ama bizim tespit edebildiğimiz. Onun için, dil
noktasında da bir sorun yok. Esasında sorun… Bizim gruplar arasında da bir
sorunumuz yok. Biz, bu noktada, her siyasi parti grubuyla, hem CHP hem MHP hem
de DTP ile bu noktada belli, öz noktasında bir anlayış birliğimiz de var.
Ben buradan bir kez daha söylüyorum: Borçlar Kanunu, temel kanun.
Ne varsa esasa dair, müzakere etmeye ve onlar yapılabilir şeylerse kabul etmeye
el birliğiyle AK PARTİ olarak biz hazırız. Bu yasanın siyasal rengi yok, bu
yasanın ideolojik rengi yok, bu tamamen teknik ve hukuki bir yasadır ve
toplumun pek çok sorununa da bütün tüketicilerin, vatandaşların lehine çözüm
getiren, onları rahatlatan, onları daha güçlü bir hukuki yapıya kavuşturan
düzenlemeleri içeriyor. Eğer biz Borçlar Kanunu’nu değiştirip yürürlüğe
koyabilirsek Türk özel hukukunun anayasası sayılacak bu yasayla büyük bir
reformun altına da 23’üncü Dönem Meclisi olarak imza atacağız. Bizim itiraz
ettiğimiz bir şey yok. Muhalefete de her dediklerini görüşmeye, müzakere
etmeye, işin esasına, özüne dair yapılabilecekleri yapmaya hazır olduğumuzu
buradan bir kez daha ifade ediyorum. Gelin, beraber bu işi yapalım.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bekir Bey, samimi misiniz? Bekir Bozdağ…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Gelin, katkı varsa, öneri varsa onu
müzakere edelim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Her maddede öneri var.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Çünkü bu yasanın -bir kez daha
söylüyorum- siyasal rengi yok, ideolojik yanı yok, tamamen teknik ve hukuki bir
yasadır. Hocaların…
Biz Ceza Kanunu’nu görüşürken de yaşadık. CHP ile uzlaşmayla o
zaman onu çıkardık. Şimdi, bu, esasında temel yasalardaki kavga, Meclisteki
gruplar arasında yaşanmıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Samimi miyiz, Sayın Bozdağ,
sözlerimizde?
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, konuşmanızı
tamamlayınız efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Temel yasalarda -siyasal rengi olmayan yasalar- bu gibi teknik
yasalarda siyasi partiler arasında problem yok. Biz Ceza Kanunu’nda, Ceza
Muhakemesi’nde bunları yaşadık ve CHP ile bir anlayış içerisinde, el birliğiyle
bunu çıkardık.
Kavga hocalar arasında. Kanunu yapan, komisyonda olan hocalar:
“Benim. Bu kanun bizim.” Bir prestij meselesi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kanunu biz yapmıyoruz yani, hocalar yapıyor.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hoca mı, molla mı?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben hak da veriyorum. Ama birilerinin prestij kavgası ayrı şey, bizim yapacağımız şey ayrı şey.
Onun için ben diyorum ki tekrar, bir kez daha, Allah için ve bu millet için,
Türkiye’miz için, gelin… Bu yasada ne yapacaksak hep beraber yapmaya hazırız.
Bizim bir diretmemiz, bir dayatmamız yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Rapor sizin değil mi?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Madde numaralarının değiştirilmesinin
teknik olarak imkânı yok.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz cami hocası mısınız, üniversite
hocası mısınız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Üslup noktasında da müzakere yapılabilir.
Söyledik: Esasa dair ne varsa yapalım. Biz de dile itiraz ettik. Ama sonra
müzakere edince gördük ki bunu değiştirme imkânı da pek öyle gözükmüyor. Çünkü
sistem, Medeni Kanun’la bütünlük içerisinde kurulmuş bir sistemdir.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Anlaşacak mıyız, sisteme mi
takılacağız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Değişebilenleri de değiştirmeye hazır
olduğumuzu bir kez daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Anlaşacak mıyız, statükoculuk
mu yapacağız?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bekir Bozdağ,
samimi misiniz sözlerinizde? Samimi olmanızı arzu ediyoruz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Uzlaşacak mısınız?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Açığız biz.
BAŞKAN – Şahsı adına Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel.
Buyurun Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Uzlaşın işte, başkanlar burada. Hadi
uzlaşın.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hadi, hemen geçelim arkaya.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Haydi uzlaşın, başkanlar burada. Arkaya
geçin, uzlaşın kardeşim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yüksel, süreniz beş dakika.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biz “Meclisin kanunu olması gerekir.”
diyoruz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hadi geçin, grup başkan vekilleri,
uzlaşın.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hatibi dinleyelim.
Sayın Başkanlar…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ara verin, uzlaşın.
BAŞKAN – Bir dakika efendim, bir dakika…
Sayın Elitaş… Sayın grup başkan
vekilleri…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Uzlaşmak istiyorlar Başkanım, bir
uzlaşsınlar.
BAŞKAN – Arkadaşlar, Hatip konuşacak. Lütfen…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Uzlaşmak için arkaya geçecekler.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hayırlı bir iş yapacaksınız.
BAŞKAN – Sayın Yüksel, buyurun efendim.
CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 31 ve 60’ıncı maddeleri arasında düzenlenen
hükümlerle ilgili görüşlerimi bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz tasarı, Medeni Kanun’umuzun beşinci
kitabı ve Türk Ticaret Kanunu’muzun ayrılmaz bir
parçası olarak Türk özel hukukunda yapılan reform çalışmalarının en önemli
unsurlarından birisidir.
Borç ilişkileri üzerinde temellendirilmiş ekonomik hayat günün
şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir borçlar kanunuyla âdeta kangren
olur. Son elli yıl içinde dünyada ve ülkemizde borçlar kanununun uygulamasını
etkileyecek oldukça önemli olaylar cereyan etmiştir. Toplumsal, sınai, ekonomik ve teknolojik gelişmeler hız kazanmış,
küreselleşmenin getirdiği değişimler bütün borç ilişkilerini, sorumluluk
hukukunu ve ekonomik hayatı etkilemiş, ülkemizin Avrupa Birliğine tam üyeliği
süreciyle beraber Avrupa ülkelerinde kabul edilen çağdaş kanunlara uyum
mecburiyeti ortaya çıkmış, tüm bu gelişmeler sonucu da uluslararası
standartlara uygun, çağdaş ve etkili bir borçlar kanununu yürürlüğe sokmak zorunluluk
hâline gelmiştir.
Borçlar hukukundaki küreselleşme eğilimleri ve Avrupa’da bu konuda
yeknesak kuralların oluşturulması iş, bilim camiası ve sivil toplum kuruluşları
tarafından vurgulanarak
ortaya konmaktadır. Yeni Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nda, bu
anlayışa uygun olarak, Türkiye'nin de üyesi bulunduğu UNIDROIT ve Birleşmiş
Milletler bünyesinde kurulmuş olan UNCITRAL gibi kuruluşların çalışmaları göz
önünde bulundurulmuştur. Diğer yandan, AB direktifleri ve uluslararası
belgeleri çeviri suretiyle aynen almak yerine, Türkiye’nin ihtiyaçlarına dönük,
uygulanabilir düzenlemeler yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borçlar hukuku temelinde
mülkiyetle ilgili ilişkilerde adalet kavramı ile uğraştığından günümüz küresel
sisteminin önemli yapı taşlarından birisiyle ilgilenmekte.
Bakınız, özellikle borçlar hukukunu ilgilendiren kısmı bakımından
adaletin üç temel ilkesi vardır: Mülkiyetin istikrarlı olması, mülkiyetin ancak
mutabakat ile transfer edilebilmesi ve verilen sözlerin yerine getirilmesi.
Eğer mülkiyet istikrarlı değilse daimi çatışma olur. Eğer mülkiyet mutabakat
sonucunda transfer edilmezse ticaret olmaz. Sözler tutulmazsa o zaman da birlik
olmaz.
İşte burada adaleti, mülkiyetten yola çıkarak tanımlarken aslında
borçlar hukukunun üç temel ilkesine değinmekteyiz: Birincisi, iyi niyetin
korunması yani iyi niyet kuralı. İkincisi, sözleşme serbestisi.
Üçüncüsü, ahde vefa ilkeleri. Bu üç temel ilkenin
yanında hukuki sorumlulukların kişiler tarafından anlaşılabilir olması bir
diğer önemli prensiptir.
İşte Borçlar Kanunu Tasarısı bu ikinci bölümde birazdan
aktaracağım tüm değişiklik ve unsurlarıyla bu temel prensipleri evrensel
standartlara uygun şekilde hayata geçirmektedir. Tasarıda birçok kavram, deyim
ve terimler günümüzde yerleşmiş olan ve Türk Medeni Kanunu’nda da yer almış
bulunan yeni karşılıklarıyla değiştirilmiştir. Örneğin, 818 sayılı Borçlar
Kanunu’nun 24’üncü maddesinin kenar başlığında kullanılan “Hata halleri”
şeklindeki ibare tasarının 31’inci maddesinde “Yanılma hâlleri” şeklinde
değiştirilmiş, “Hile” ibaresi tasarının 36’ncı maddesinde “Aldatma”, “İkrah”
ibaresi tasarının 37’nci maddesinde “Korkutma” olarak değiştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; borçlar hukukunda temel
ilkelerden birisi iradenin geçerliliğidir. Tasarıda irade fesadı hâlleriyle
ilgili olarak önemli değişiklikler yapılmıştır. Örneğin, 32’nci maddede “Saikte yanılma” ayrı bir hüküm olarak düzenlenerek hukuki
işlemlere güven ve sözleşmeye bağlılık anlamına gelen ahde vefa ilkesi
pekiştirilmiştir.
Tasarıda günümüz dünyasında hızla gelişen ticaret hayatının
ihtiyaçları doğrultusunda oluşan iletişim araçları göz önünde bulundurulmuştur.
33’ncü maddede sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen
gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de
yanılma hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Tasarı, temsilcilik müessesiyle ilgili reform niteliğinde
düzenlemeler getirmiştir. 40’ıncı maddedeki düzenlemeyle birlikte temsilci ve
temsil edilenin tabi oldukları hak ve yükümlülükler ile temsilcinin işlem
yaptığı üçüncü kişinin tabi olduğu hak ve yükümlülüklerin belirlenmesini
kolaylaştırmıştır.
51’inci maddeyle haksız fiilde tazminatın kapsamı ve ödenme biçimi
belirlenirken kusur durumunun esas alınacağı öngörülerek haksız fiil
sorumluluğunda kusur unsurunun önemi pekiştirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Bugün, sosyoekonomik gelişmenin sonucu,
mağduru güçlü karşısında koruma ilkesi çerçevesinde şekillenmiştir. Tasarı, bu
ilkeyi hayata geçiren oldukça önemli düzenlemeler getirmektedir. Örneğin,
55’inci maddeyle, ölüm veya bedensel zarar hâlinde tazminatın belirlenmesinde
göz önünde tutulacak ilkeler, tazminatı artırma ve eksiltme hâlleri açıkça
düzenlenmiştir. Böylece, zararın belirlenmesinde hâkimin genel ya da hakkaniyet
kurallarına dayanan takdir hakkı sınırlandırılmış ve tazminatın belirlenmesinde
objektif kriterler öngörülmüştür. Yapılan düzenleme,
aynı zamanda yargılamanın kısa sürmesini ve dolayısıyla da mahkemelerin iş
yükünü de azaltacaktır. Zira, bizler biliyoruz ki
adaletin gecikmesi de adaletsizliktir.
Diğer yandan 56’ncı maddede bedensel bütünlüğün zedelenmesi veya
ölüm hâlinde manevi tazminatın ölenin yakınlarına da verilebileceği hükme
bağlanmıştır. Değişiklikten önce ölenin ailesine sadece ölüm hâlinde verilen
manevi tazminatın, öğreti ve uygulamadaki çağdaş gelişmeler göz önünde
bulundurularak bu şekilde genişletilmesi oldukça isabetli olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yüksel, son cümlelerinizi alayım lütfen.
Buyurun.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Tasarı, biraz önce örneklerini verdiğim
değişikliklerle evrensel hukuk standartlara uyum sağlamasının yanında, açık ve
anlaşılır dili, uygulamada etkin yapısı, eksikleri tamamlayıcı niteliğiyle
kişiler arası borç ilişkileri ve ticari hayatı en iyi ve uygulanabilir şekilde
düzenlemektedir.
Bu bağlamda tasarının oldukça önemli olduğunun altını çiziyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Komisyon adına Komisyon Başkanı Sayın Ahmet İyimaya,
buyurun efendim. (Alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Başkanım, emeğinle yaşa.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli
Başkanım, yüksek kurulun değerli üyeleri; gerçekten, birinci bölümde tasarıya
yönelik olarak önemli eleştiriler, katkılar sağlandı, görüşler ortaya kondu.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hiçbiri dikkate alınmadı ama.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben, bu akış
içerisinde iki noktada Komisyon görüşünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir, dil
konusu; iki, bu gibi temel kanunlarda yüksek kurulun muhtevaya müdahale
kapasitesinin neyle sınırlı olması gerektiği hususu.
Değerli arkadaşlar, 1925 yılında Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu
çevirisi için on iki ayrı bölüme ayrıldı ve on iki kişiye verildi. Borçlar
Kanunu, söz gelimi şu andaki Borçlar Kanunu’nda sebepsiz zenginleşme dokuz ayrı
ibare ile karşılık buldu, sebepsiz iktisap, haksız fiille kazanma gibi.
Vekâletsiz iş görme, yine aynı şekilde, yedi farklı karşılığı var.
Bir defa, mevcut Borçlar Kanunu’nun dilini tartışmaya bir saat,
iki gün, üç gün yetmez. Ancak, 1925 yılında hukukumuza giren Borçlar Hukuku ve
Medeni Kanun’la ilgili temel hukuk sözlüğü noktasında 1944 yılının
gerisindeyiz. O zaman, o dönemin büyük hukukçuları, Ömer Nasuhi
Bilmen Hoca, işte, Sıddık Sami Onar vesaire, muhteşem
bir dil sözlüğü, terimler sözlüğü geliştirdi, biz, onun üzerinde iki yıl
çalıştık ama ilave bir sözlük yapamadık. Bugün Türk savunma mesleğinin, Türk
hukuk bilim adamlarının ve Türk yargısının bir hukuk sözlüğü inşa etme
mecburiyeti var.
Değerli arkadaşlar, biz, Borçlar Kanunu’ndaki dili benimserken tam
bir tercihte bulunamadık, zorunluluklar var. Bir defa, hukukta yeni dil… Eski,
yerleşmişin atılması doğru değil. Yerine gelenin yerleşmiş olması, kabul
edilmiş olması da bazen yetmez. Ama bu temel kanunun ayrılmaz bir parçası
Medeni Kanun’unuz varsa, orada da ayrı bir dil benimsemişseniz, bu kanun da
onun beşinci kitabı ise farklı bir dil benimseyemezsiniz.
“Cinayet” gibi ağır nitelemelerde bulunuldu. Ben, çok ağır, çok
saygı hudutlarını aşan bir belirleme olarak görüyorum ama onu “cinayet” olarak
tavsif etmek gerekirse, bu cinayetin 2001, 2002 yılında işlenmiş olduğunu kabul
etmek lazım. Yanlış bu nitelemeler. Ha, mecburuz biz bu benimsemeyi.
Ha, bir de şu, arkadaşlar: Biz diyelim ki “hata”nın yerine,
“hile”nin yerine, “aldanma”, “aldatma”, “yanılma” koyduk. Sözlükten atmıyoruz,
vokabülerden atmıyoruz, o bizim varlığımız. “Hata” da bizim, “yanılma” da
bizim, “hile” de bizim, “aldatma” da bizim. Buradaki tercih, Medeni Kanun’da
daha önce yapılan bir tercih. Bugün “şart” korunabilirdi, Medeni Kanun’da yüz
on yedi yerde “koşul” hâline getirmiştiniz. Ben Başkan olarak bir orta yol
bulmak istiyorum. Çünkü şu andaki bu kanun sadece bizim kanunumuz değil. Medeni
Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu
geleceğin hukuku, torunlarımızın hukuku, bunu inşa etmek lazım.
Eğer engel dilse, 1928 modeli vardır İcra ve İflas Kanunu’nun
çıkarılması sırasında. Borçlar Kanununun Yürürlük Kanunun’da
bir madde, iki madde ekleriz. Bir madde tamamen Medeni Kanun’daki terminoloji,
-yüz sayfa olabilir bu- ikinci maddede Borçlar Kanunu’ndaki terminoloji,
Uygulama Kanunu’nda ve bunu aynen dönüştürürüz. Parlamentonun birikimi, Türk
bilim adamlarının birikimi buna müsait. Birkaç sözcükle, katılmadığımız
ibarelerle bu büyük projeyi bloke etmeyelim diye düşünüyorum değerli
arkadaşlar.
İki tane örnek…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, “hata” da kasıt olabilir,
ama “yanılma” da deneyimsizlik var.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - O da doğru, o
da doğru, o da yanlış, o da yanlış, ama bunu düzeltebiliriz. Burada
iki tane sözcük. Mesela “kurmak”, “inikat” sözcüğü, “kurmak”, yapmak mı,
kurmak mı? Oturdum, bir cumartesi günümü… Türkçenin önemli sözlüklerinden…
Bakın, on beş yıl çalıştı Hüseyin Kâzım Kadri, “inikat”ı “kurmak” diyor. Evet,
inikat, sözleşme, yapmak mı, kurmak mı? İkisi de yanlış değil. Kurmak diyor. “Salâhî” önemli bir sözlük, meşrutiyet döneminde, “kurmak”
diyor. Doktrine bakıyoruz, bakın, Profesör Doktor Fikret Eren, Borçlar Hukuku…
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sözleşmeyi yapmaktan önceki safhaya kurmak
diyebilirsiniz.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Efendim,
mümkün. Sözleşmeyle… Bakın, “Sözleşmenin kurulması.” diyor. Bütün doktrin
“kurulma” diyor, Yargıtaya baktım.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – O mantığıdır aslında.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Efendim, ibare,
terim, mantık değil, terim.
Bakın, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 12/5/2004,
262 esas, 282 karar, “Sözleşmenin kurulması.” diyor. 11, 13, 4, tüm kararlar
“kurmak” diyor. Bu bir tercihtir. “Yapmak” da denebilir, “kurmak” da denebilir.
Sonra, kesin hükümsüzlük, kesin doğru. Butlan, mutlak butlan mı, nispi butlan
mı, kısmi butlan mı? Reform tasarısının mutlaka tutarlı bir
bilimsel temele oturması lazım. “Butlan”ın bizatihi kendisi sorun. Onun
için, bilim getirmiş, geçersizlik nazariyeleriyle ilgili müthiş bir birikimi
var Türk hukukunun ve “kesin hükümsüzlük” diye yerleşmiş. Bilimdeki, Yargıtaydaki bu gelişmeyi izlememek ve buradan sarfınazar
etmek mümkün mü değerli arkadaşlar? Hasılı, dil
noktasında ortak bir noktayı, Uygulama Kanunu’nda iki maddede kurgu yaparak
rahat rahat çözebiliriz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, her kanunda yeni dili
kullanmalıyız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, hükümsüzlük üst bir
kavram. Bakın, gerçekleri siz de söylememeye başladınız. Ah ah
Başkanım, siz de gittiniz. Sizi de kaybettik.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Başka bir şey:
Değerli arkadaşlar, şimdi, bir temel kanun, arkasında sekiz yıl var, bilim var,
bürokrasi var, yargı var, savunma mesleği var, yasama temsilcileri ve sekiz
yılda oluşmuş bir eser. Bir maddeye sekiz dakikada işte 3 grup başkan vekili
ittifak etti, 4 arkadaş ittifak etti, bu de facto bir
durum olur. Temel kanunlar ciddi kanunlardır, inşadır ve bir defa tamamen konsantrasyon meselesidir. Mümkün değil, Genel Kurulda temel
kanunlar önergelerle değiştirilmez. Kesinlikle… Sekiz yıl! Sekiz yıllık emeği
sekiz dakika…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yanlış bile olsa devam eder o zaman.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bakın,
arkadaşlar, 55’inci maddedeki benim gerçekleştirdiğim reform en az üç makale
ömrümde, iki tane kitap ve denkleştirme… 55’inci madde Türk hukukunun
denkleştirmesini çözüyor. 55’inci maddenin son fıkrasını okumanızı isterim,
önemli reformlar var.
Değerli arkadaşlar, ben bugün muhtevaya müdahalenin bir
olgunlaştırma değil, kesinlikle bozucu etki doğuran bir yasama tasarrufu
olarak… Evet, Genel Kurul gündeme hâkim, Genel Kurul her şeyi yapar ama hukuku
yaptım zanneder, üç sene sonra da aynen o bozulmanın uygulamadaki semptomları, yansımaları ortaya çıkınca düzeltmek durumunda
kalabiliriz.
Değerli arkadaşlar, ben değerli partilerimizden, değerli grup
başkan vekillerimizden, sekiz yılda hasıl olan,
Komisyonda hasıl olan konsensüsü Genel Kurulda da yaşatmalarını ve
geleceğimizin, torunlarımızın hukukuna obstrüksiyonlar yoluyla, engellemeler
yoluyla el atılmamasını diliyorum.
Takdirlerinize arz ediyorum. Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ama, Başkanım,
hukuk tartışması yapacağız şimdi. Şimdi hukuk tartışması yapacağız Başkanım
seninle birazdan.
BAŞKAN – Şahsı adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.
Sayın Yalçın, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
ikinci bölüm üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle tekrar
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun, önceki konuşmacılar tarafından da
ifade edildi, gerçekten ideolojik rengi olmayan, siyasi boyutu olmayan teknik
bir kanundur. Bu doğrudur, Komisyonda da önemli aşamalar geçirmiştir. İşin
problemi de buradadır. Siz bu kadar siyasetten uzak bir tasarıda bile
muhalefetle anlaşmayı beceremiyorsanız, bunu kendi hanenize bir başarısızlık
olarak yazmalısınız. Bunun sebebi de zannediyorum bir samimiyet eksikliğidir.
Burada konuşmacılarınız, başka birçok konuda yapıldığı üzere, sürekli geçmişten
örnekler vererek bu işin kabahatini yine muhalefete çıkarmaya çalışıyor. Bunu
genel siyasette de yapıyorsunuz. Bir tartışmalı konuda, ya muhalefetin
sözcüleri geçmişte on yıl, yirmi yıl önce ne söylemiş, oradan lehinize bir şey
bulmaya çalışıyorsunuz… Bunu başaramıyorsanız bu kez o partiler tarafından
dışlanmış, bir şekilde refüze edilmiş insanlardan kendi lehinize görüş alarak
muhalefeti gene kendinizce köşeye sıkıştırmaya çalışıyorsunuz. Bu husus doğru
değildir.
Sayın Bekir Bozdağ biraz önce buradaki
uzlaşamamanın kusurunu hocalara çıkardı. Evet, hocalar bir kanun yaparken
önemli çabalar gösteriyorlar, bilimsel faaliyette bulunuyorlar ama neticede bir
kanun bir siyasi iradeyle son şeklini alıyor. Komisyonda da bunu defalarca izah
ettim, arkadaşlarla, hocalarla da zaman zaman çok
ciddi tartışmalar yaşadığımız oldu. Buradaki uzlaşamamanın müsebbibi olarak
hocaları görmek, hocaları hedef göstermek doğru değildir. Bu iş siyasi iradeye
karşı da bana göre saygısızlık olarak değerlendirilmelidir.
Değerli arkadaşlarım, bu kanunda kendi şahsım olarak önemsediğim
bir açığa imza meselesi vardı. Bunu Komisyonda da çok gündeme getirdim ama bir
çözüm bulamadık. Açığa imza meselesinin kıymetli evraklar hukuku bakımından da
önemli tarafları var. Benim için önemi, esprisi şuydu: Temsil ettiğim Ordu
ilinde özellikle fındık üreticilerinin hasat öncesi giderlerini karşılamak
üzere tüccarlardan avans aldıklarını yaşıyoruz ve bu insanlar tüccarlardan
avans alırken de kendileri güçsüz oldukları için mutlaka bir açığa imza
attırılır bunlara. Bu genellikle bir emre muharrer senet olarak, bono olarak
düzenlenir, ondan sonra bu gariban köylümüz hasat ettiği ürününü getirir, o
tüccara verir ama ömrü boyu verse de bu borçtan bir türlü kurtulamaz. Bir gün
buna “hayır” demeye kalksa, “Ben artık sana ürünümü vermiyorum.” demeye kalksa,
o açığa attığı imza bu şahsın karşısına 50 milyar, 100 milyar gibi yüksek
meblağlarla bir haciz ihbarnamesiyle evine gelebilmektedir. Bu
tehdidin bir şekilde düzeltilmesi lazım. Bu konuda hocalarla da çok uzun
görüşmeler yaptık ama bu kanunda düzeltilse bile kıymetli evraklar hukuku
bakımından etki etmeyeceği konuşuldu ve yapamadık. Dilerim -Hükûmet
sıralarından çok tecrübeli bir siyasetçi oturuyor- inşallah bu konuyu kıymetli
evraklar hukuku bakımından da vatandaşımızın lehine çözmek bir başka
düzenlemeyle mümkün olabilir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, yine önemsediğim bir konuyu, bu kanunla
direkt ilgili olmasa da sizlerle paylaşmak istiyorum. Önceki konuşmacılar da
ifade ettiler.
Değerli arkadaşlarım, bugün bir Çek Kanunu meselesi yaşanıyor.
Biliyorsunuz Meclis tatile girmeden önce bir tasarı getirdiniz komisyona ve o
tasarıyla birlikte, cezaevinde karşılıksız çek suçundan yatan insanlarda,
ailelerinde ve bu suç sebebiyle kaçak durumda olan insanlarda bir beklenti
oluşturdunuz. Yani, bu öylesine bir beklenti ki, “Bir şekilde bu mesele
çözülecek.” dendi, cezaevindeki insanlar ümitlendirildi, aileler ümitlendirildi.
Her gün sizlerin de çek mağduru insanlar tarafından aranma durumunda olduğunuzu
biliyorum. Bu konudaki bu beklentinin bir şekilde karşılanması gerekir. Bizim
önerimiz, bizim teklifimiz “Efendim bir af çıkarın da…” değildir. Burada çek
meselesinin mağduru sadece cezaevinde yatanlar değil mutlaka, bir şekilde mal
verip güvenerek çek almış insanların da bir mağduriyetinin olduğunu kabul
ediyoruz fakat bu şekilde yürümediği de ortaya çıkmıştır. Bugün bir, bir buçuk
milyon çek yaprağının yazıldığını biliyoruz, sadece Yargıtaydaki
ilgili dairede yetmiş beş bin dosyanın beklediğini biliyoruz.
Komisyona böyle bir tasarı geldiği için mahkemeler ve Yargıtay
ellerindeki dosyanın üzerinde işlem yapmıyorlar, bir lehe değişiklik olursa
uygulayabilmek adına.
Şimdi, biz, arkadaşlar, şunu teklif ediyoruz: Çek, bir şeklî suç
olmaktan çıkarılabilir mi, bunu tartışmamız lazım. Bugünkü uygulamada çek
karşılıksız çıktı mı başka bir araştırmaya gerek olmaksızın hapis cezasını
gerektiren bir suç olarak tanımlanıyor. Oysa ödeyememek ya da alacağını tahsil
edememek ekonominin içinde öngörülebilir bir risktir. O
sebeple, çeki bir şeklî suç olmaktan çıkarıp, bunu bu şahıs kasten mi ödemiyor,
bir dolandırıcılık kastıyla mı ödemiyor, daha çeki verirken ödemeyeceğini mi
hesap ederek bu çeki vermiş, yoksa ekonominin rutin gidişi içerisindeki tabii
riskler sonucu mu ödeyemez hâle gelmiş, bunu ayırt edebilecek, yani dolandırma
kastıyla hareket edenlerle ekonominin risklerine maruz kalmış insanları
birbirinden ayırabilecek öyle bir yapının ortaya konması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Sayın Başkan, son bir cümle,
bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Ben özellikle Sayın Bakandan şunu
istirham ediyorum: Her gün rahatsız ediliyoruz, insanlar telefonla bize
ulaşıyor, fakslarla, mektuplarla. Bu konuda Hükûmet adına bu çek meselesiyle ilgili nedir son kanaat,
bu söylenirse, en azından bu beklenti kırılır, insanlar mevcut durumu
kabullenir, ona göre pozisyonlarını alırlar ama bugün, her geçen gün artan bir
kanayan yaraya dönüşmüştür ve bir an evvel bu konunun bütün yönleriyle
düşünülüp konuşulduğu bir yasal düzenleme ihtiyacını ifade ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yalçın, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz, on beş dakika süreyle.
Sayın Genç, siz soru sormaktan vaz mı
geçtiniz?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Vazgeçtim.
BAŞKAN – Vazgeçtiniz, peki.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Borçlar Yasa Tasarısı’nı görüştüğümüz bu zaman dilimi
içerisinde devletin kurumlarının iş yaptırdığı yüklenici ve firmalara
borçlarını ödeyemediği, kısmi ödemeler yaptığı ve çok geç ödeme yaparak büyük
mağduriyetlere sebep olduğu ifade edilmektedir. Örneğin, hemen yanı başımızda
Gölbaşı Örencik’te TOKİ tarafından yaptırılan ve
Meclis personelinin de ağırlıklı olarak ikamet etmeye çalıştığı beş bini aşkın
konutun teslimi çok geç yapılmıştır. En son 1 Kasım
itibarıyla bütün eksikliklerin giderileceği taahhüt edilmesine rağmen ve hak
sahiplerinin de önemli bir kısmının taşınmasına mukabil TOKİ’nin
belediye ve yüklenicilere borcunu ödemediğinden dolayı yol, su, doğal gaz ve
elektrik hizmetleri tamamlanmamış ve kışın bu soğuk günlerinde TOKİ Gölbaşı Örencik’te oturmaya çalışan insanlarımız çamura, soğuğa ve
susuzluğa mahkûm edilmiştir. Bu gelişme ve sıkıntılardan haberdar
mısınız? Söz konusu insanlarımızın mağduriyetinin giderilmesi için acilen neler
yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, özellikle kırsal kesimlerde elektrik sulama
borçlarından dolayı, Ziraat Bankası, tarım kredi borçlarından dolayı, borcunu
ödeyememekten, iyi niyetten kaynaklanan ama borcunu ödeyememekten dolayı birçok
vatandaşımız icra takibine uğramakta, taahhütlerini yerine getiremediği için
de, maalesef, cezaevlerine düşmektedir. Özellikle belirtmek istiyorum, Niğde Cezaevinin
kapasitesi 350 kişi olmasına rağmen, maalesef, bu ekonomik suçlardan dolayı
kapasitesinin 2 katı kadar mahkûm cezaevlerinde yatmaktadır. Bu konuyla ilgili
düşüncelerinizi ve yapacağınız çalışmaları öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yasadaki deyiminizle, öneren konumundaki Sağlık
Bakanlığı tüm vatandaşlara domuz gribi aşısı yaptırmaları önerisinde
bulunmaktadır. Öneren konumundaki Sağlık Bakanı, domuz gribi aşısıyla ilgili
olumsuz görüş bildiren siyasileri ve bilim adamlarını dava edeceğini ifade
etmektedir. Sayın Başbakan da aşı hakkında olumsuz açıklama yapmış, önerenin Sağlık
Bakanı da olsa ifade etmiştir. “Sağlık Bakanı Sayın Başbakan hakkında da yasal
işlem yapacak mıdır? Yapamıyorsa istifa edecek midir?” diye soracaktım. Ancak
Sayın Bakan az önce oturuyordu, şimdi sanıyorum… Geri gelmiş. Bu sorumun
cevabını duymak istiyorum Sayın Bakandan.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Bir Borçlar
Yasası’nı görüşüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde borçtan dolayı
özgürlüğünden yoksun bırakılma yasağı vardır. Ayrıca Anayasa’mızın 38’inci
maddesinde “Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine
getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” denilmektedir. Buna rağmen
karşılıksız çek keşide eden pek çok çek mağduru Çek Yasası’na muhalefetten
hükümlü olarak cezaevlerinde bulunmaktadır.
Şimdi soruyorum: Ekonominin kötü yönetimi sonucu ticaret erbabının
çeklerini ödeyememesinde Hükûmetinizin sorumluluğunu
kabul ediyor musunuz? Çek Kanunu’na muhalefet suçundan hükümlü sayısı kaçtır?
Bunlardan kaç tanesi cezaevindedir? Ticaret yaptıkları için hapis cezası alarak
cezaevlerini dolduran karşılıksız çek mahkûmlarına ve ailelerine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: Genel itibarıyla baktığımızda Türk
Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu’nda dil konusunda,
madde numaralarında, sistematik ve terminoloji noktasında bir uyumsuzluğun
olduğunu düşünmekteyim. Bunu birçok akademisyen ve ilgililer de söylediler.
Tasarının görüşmeleri esnasında gerek Komisyon Başkanı gerek AKP grup sözcüleri
bu hususta ısrarla doğru yapıldığını ifade ettiler. Bu tasarı kanunlaştıktan
sonra bu uyumsuzluklar ortadan kalkmış mı olacaktır? Bu tartışmalar sürüp
gitmeyecek midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Sayın Bulut…
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Balıkesir’de
Muammer Birdar esnaftır. Muammer Birdar
diyor ki: “Ben esnaf kefalet kooperatiflerinden yüzde 8 faizle borç aldım ancak
işlerim iyi gitmedi ve bu borcumu zamanında ödeyemedim, temerrüde düştüm, banka
benden yüzde 126 faizle bu parayı almak için icraya verdi. 72’den yüzde 26’ya
kadar ve bu yüzde 26 rakamı Ziraat Bankasının uyguladığı bir rakam.
Böylesine zor şartlar altında bulunan esnafa uygulanan bu faizi
uygun görüyor musunuz? Bunları düzeltmek adına, bunlara bir çekidüzen vermek
adına, bu başıboşluğa engel olmak adına ne gibi bir çalışma yapmayı
düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Orhan...
AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, içinde bulunduğumuz günlerde tüm toplum kesimleri büyük
bir ekonomik sıkıntı içerisinde ancak esnaflarımız ve özellikle de perakendeci
esnaflarımız, bakkallarımız daha da müşkül durumda.
23’üncü Dönemin hemen başında Meclis Genel Kurullarında
hipermarketler ve alışveriş merkezleri kanununun getirileceği ifade edilmiş
olmasına rağmen, bugüne kadar bu konuda herhangi bir ilerleme olmamıştır.
Bakkallarımızı, perakendeci esnafımızı bir miktar müşkülattan kurtarmak için
hipermarket kanununu, alışveriş merkezlerini düzenleyen kanunu ne zaman Meclis
gündemine getireceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Son olarak Sayın Dibek…
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ederim Başkan.
Sayın Bakanım, sorum Borçlar Kanunu’yla ilgili değil ama az önce
ben kürsüde bir dinleme tutanağı okudum, telefon konuşması tutanağı okudum,
Erzincan Sulh Ceza Mahkemesinin verdiği bir karara istinaden. Erzincan
Cumhuriyet Savcılığı bir cemaat hakkında bir soruşturma başlatmış, o kapsamda
birtakım şüpheliler dinlenmiş. Basından öğrendiğimiz kadarıyla daha sonra, o
soruşturmayı yapan cumhuriyet başsavcısı hakkında Adalet Bakanlığı Teftiş
Kurulu soruşturmayı başlatmış durumda. Ben, sayın savcı hakkında bu
soruşturmanın, bu, az önce bahsetmiş olduğum, okumuş olduğum metindeki o
cemaatle, soruşturmayla bir ilgisi olup olmadığının ve bu soruşturma sonuçlandı
mı, sayın savcı hakkında, çünkü basında bu konuda bir haber yok; sonuçlandıysa
sonucu nedir? Onu öğrenmek istiyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, şimdi, evvela bir hususu bir tavzih
etmemiz lazım. İç Tüzük’ümüzde soru sormak bir denetim mekanizmasıdır. Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 97’nci maddesindeki şartlara uymak kaydıyla, o
kapsamdaki konular olmamak kaydıyla hükûmetten
istedikleri konuları öğrenebilmek için soru sorabilirler. Bunlar sözlü
olabilir, yazılı olabilir. Biz de bunlara imkân ölçüsünde cevap vermeye
çalıştık. Geçmiş rakamlara bakarsak da önemli ölçüde bunları cevaplandırmaya
çalışıyoruz. Ancak şimdi konuştuğumuz konuyla ilgili soru sormak farklı bir
maksat içindir. Önemli bir konu konuşuluyor, yasa konuşuluyor, soru sormaktan
kasıt, ileride yasayı uygulayıcılar bakımından, bu konuyu gündeme getirip
yazacaklar, makale yazacaklar bakımından, eğer müphem bir husus varsa o konunun
aydınlatılmasına yardımcı olmak bakımından görüşülmekte olan konu ve kanunla
sınırlı olmak kaydıyla soru sorulabilir. Başka maksatla gündeme getirilen
konular elbette burada konuşulabilir ama görüştüğümüz konu vesilesiyle
konuşulacak konular değil.
O nedenle, bazılarını tabiatıyla cevaplama imkânım yok. Mesela TOKİ’yle ilgili olarak benim haberim var, Sayın Tankut sık sık yazılı soru
önergesi de veriyor. Dolayısıyla biz bunlara müteaddit defalar cevap da verdik,
hatırlıyorum. Burada da cevaplandırmaya çalıştık ama buna rağmen yine eksik
bilgi olabilir, verilen cevaplar yeterli olmamış olabilir ama Borçlar
Kanunu’yla konunun ilgisi yok. Soruların bir kısmı bununla
ilgili.
İkincisi, tabiatıyla cezaevlerinde bir artış var, cezaevlerinde
yatan insanda. İşin esasına girilmeden dışarıdan baktığımızda, rakamın
yüksekliğine bakıp “Şu şundandır, bundandır.” tarzında topluma yanlış bir bilgi
veriliyor. Cezaevlerindeki artışın en temel sebeplerinden birisi, 2005’te,
geçen dönem Cumhuriyet Halk
Partisiyle birlikte yaptığımız İnfaz Yasası’ndaki çok önemli bir
değişikliktir. Eskiden yüz gün ceza alan kırk gün yatıyordu. Bir de, her bir
buçuk senede bir… Çünkü cumhuriyetimizin 86’ncı yılını kutladık. Çıkardığımız
af yasasının sayısı kırk sekizdir, belki bu kırk dokuz da olmuş olabilir,
bakın. Yani, seksen altı yılda kırk sekiz defa af kanunu çıkarmışsınız. İnfazda
da yüz gün ceza alıyorsunuz kırk gün yatıyor. Bunun üzerine de af geldiği zaman
en ağır cezayı işlemiş olan bile üç beş sene sonra aramıza dönüveriyor. Hâlbuki, yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak geçen dönem
yaptığımız düzenlemeyle artık bundan sonra yüz gün ceza alan kırk gün değil
üçte 2’sini yatmış olacaktır. Tekerrür hâlinde durum daha farklıdır. Örgütlü
suçlarda ise dörtte 3 yatacaktır.
Şimdi, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren bu yasanın sonuçları
görülmeye başlamıştır. Eğer cezalarda caydırıcılık yoksa insanları suç
işlemekten nasıl alıkoyacaksınız? Onun için, istenmiştir ki bir taraftan cezada
belli bir dengeyi sağlayalım, öbür taraftan da suç işleyen insan, en ağır suçu
işlemiş olan insan, adam öldürmüş olan insan, üç sene, beş sene… “Nasıl olsa üç sene yatarım, arkasından da
bir af, gelirim.” deyip cüretkâr olmasın düşüncesiyle böyle bir düzenleme
getirilmiştir. Cezaevlerindeki artışın en önemli sebebi budur. Bunu bilgi
olarak arz ediyorum, hukuki malumat olarak.
Onun için, artışı tek başına ekonomik sebeplere bağlamak bence
doğru değil. Eğer böyle oluverse en gelişmiş ülkelerdeki suç işleme oranı
bizden çok daha fazla, her türlü sosyal güvenliği var. İşsiz kalırsa büyük
ölçüde tazminat alabiliyor. Sağlık giderleri, eğitim giderleri büyük ölçüde
devlet tarafından karşılanıyor ama buna karşılık suç işleme oranı bizden çok
daha fazla. Demek ki cezaevlerindeki meseleyi sadece bir ekonomik imkâna ya da
imkânsızlığa bağlamak da bence her zaman suç olgusunu anlamakta, kavramakta
bize zorluk çıkarır.
Üçüncüsü, Çek Yasası’yla ilgili. Sayın Ünlütepe,
biliyoruz ki Adalet Komisyonunda bir düzenleme var toplumun değişik
kesimlerinden gelen taleple ilgili olarak, tabii, karşılıksız çıkan her çeki de
“Ekonomik sıkıntıya düştü de bundan dolayı ödemedi.” tarzındaki bir kanaate
varmak da doğru değil çünkü bu çekin bir de alıcısı var. İçerdekini
düşüneceğiz, eğer hakikaten elinde olmayan sebeplerden dolayı içeri düşmüşse
ona bir imkân getirelim, onun çıkmasını temin edelim ama öbür tarafta bir kısım
konuları, bir kısım durumları, bir kısım gelişmeleri istismar ederek alacaklıyı
da dolandırdıysa, bunun ikisinin ayrımını yaparak bir kanun çıkarmak gerekir,
bir dengeye oturtmak gerekir; aksi takdirde, çekler, gelişigüzel… Çünkü
bir güven meselesidir. Çeke güvenmeyecekse, başka bir şeye güvenmeyecekse bu
çok doğru olmaz. Onun için, doğruyla yanlışı belli bir adalet ölçüsü içerisinde
denkleştirmek lazım zaten ve biz de bu kanıya vardık ki bir Çek Yasası’nda
düzenleme yapalım. Nitekim Adalet Komisyonunda epey görüşüldü, tartışıldı,
tartışılıyor. Zannediyorum bu hafta içerisinde veya önümüzdeki hafta Komisyonda
bir uzlaşmaya varılırsa, yani bir taraftan içerde yatanların talepleri var,
öbür taraftan da “Aman ha, bunları çıkardığınız takdirde biz alacağımızı nasıl
alırız?” düşüncesiyle bir öbür taraftan da baskı geliyor. Onların da
kendilerine göre haklı tarafları var. Dengeyi sağlamak lazım.
Ama Meclisimizin gündemindedir. Ümit ediyoruz ki en kısa sürede bunları
sağlamak mümkün, dengeye oturtmak mümkün olacak.
Bir değerli arkadaşımızın sorduğu konu, temel yasalar arasındaki
uyum meselesiyle ilgilidir. Zaten Sayın Komisyon Başkanımızın da biraz evvel
temas ettiği konuların bir bölümü bununla alakalı. Burada uyum meselesinde şuna
dikkat etmemiz lazım: Eğer bir kavramı ya da bir kurumu Ticaret Kanunu farklı
tanımlıyor, Borçlar Kanunu farklı tanımlıyor, bir başka yasada farklı
tanımlanıyorsa ya da unsurlarında artırma veya eksiltme yapılıyorsa o zaman
bundan farklı sonuçlar çıkabilir. Kurumlar aynı kalıyor da dil konusunda demin
tartıştığımız, daha işin başlangıcında tartıştığımız sebeplerden dolayı bir
kısım hususlar varsa, bunu olabildiğince düzeltmeye çalışıyoruz. Ama ne yapalım
ki bu temel yasaların hepsi aynı anda çıkmıyor. Bir suçlama filan olarak da
lütfen anlamayın çünkü böyle, bir yere varamayız suçlamakla. Doğruyu… Çünkü
teknik bir yasa konuştuğumuz için.
Şimdi, Borçlar Kanunu, Medeni Kanun’un parçası. Eskiden öyle. Şimdi mütemmim cüzü. Şimdi ne diyoruz? 5’inci kısmı. O zaman
da ifade etmeye çalıştım: Medeni Kanun’u çıkarırken frakı giydirmişiz, papyonu
takmışız. Şimdi diyoruz ki Borçlar Kanunu’na gelince “Altına şalvar giydirelim.
Bu buna uymuyor!” Başlangıçta işi doğru tutmak lazımdı. Yani gömleğin ilk
düğmesini başlangıçta düzgün ilikleseydik sonrakiler düzgün olurdu. Baştan
yanlış iliklemişiz. Şimdi bunu nereye kadar oturtabiliriz, onu yapmaya
çalışıyoruz bir imkân bulabilirsek. Bu tenkitlere, bu taleplere ben de
katıldığımı, Hükûmet olarak da katıldığımızı ifade
ettik. Sayın Başkan bir yöntem söyledi. Bunu tartışabiliriz. Uygulama yasası
çıkacak bunun, orada çözebiliriz diyorum. Yani bu tenkitleri yabana atmıyorum.
Büyük ölçüde de katılıyoruz ama her işin de bir zamanı var idi. O zamanda bu
işler düzeltilemeyince, şimdi geriye döndüğümüzde, o zaman bu işin içerisinden
çıkma şansı yok. Kaldı ki temel yasaları burada önergelerle düzeltmeye
kalktığımızda tümüyle işin içinden çıkılmaz hâle geliriz, bir hukuki kargaşa
çıkar. Medeni Kanun da yürürlüğe girdiği tarihten bu tarafa yedi sene geçti, yedi
senedir uygulanıyor. Bununla ilgili de içtihatlar oluşturulmaya başlandı.
Bir savcıyla ilgili soruşturma filan konusu, demin söyledim. Bu,
soru sorulma kapsamındaki bir konu değildir. Onu lütfederse değerli arkadaşımız
yazılı veya sözlü soru olarak söyler. Kaldı ki ben de bilmiyorum, yani işin
açıkçası o soruşturma nedir, ne değildir, onu bilmediğim için de buna cevap
veremem.
Hipermarket yasası da doğrudan bu konuyla alakalı değil.
Arzım bu kadar Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, ikinci bölüm üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN – Şimdi, ikinci bölümün maddelerinin oylamasına geçmeden
önce bir yoklama…
İkinci bölümde yer alan maddeler varsa o madde üzerindeki önerge
işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.
Arkadaşlarımız bu arada yoklama istedi, başlığı okutup sonra…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, maddelerine geçilmesinden önce...
BAŞKAN – Pardon, düzeltiyorum Sayın Vural.
Şimdi, önergeyi okutup önergeyi işleme aldığımız zaman sizin
talebinizi yerine getireceğim. Ben de yorgunluktan belki hata yaptım.
Buyurun oturun efendim, oylama sırasında tekrar tespiti yapalım.
31’inci maddenin başlığını okutuyorum:
2. Yanılma hâlleri
a. Açıklamada
yanılma
MADDE 31-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 31. maddesinin “a.
Açıklamada yanılma” şeklindeki başlığının “a. Esasta yanılma” şeklinde; ayrıca
madde metni içeriğinde yer alan “yanılan” kelimelerinin “yanılmaya düşen”
ibaresi ile değiştirilmesini teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Halil Ünlütepe |
Tayfur Süner |
|
Mersin |
Afyonkarahisar |
Antalya |
|
Turgut Dibek |
R. Kerim Özkan |
Atila Emek |
|
Kırklareli |
Burdur |
Antalya |
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 31.
Maddesinin, madde üst başlığında ve madde metninde geçen yanılma kelimeleri
yerine “hata” kelimesinin yazılmasını,
Madde alt başlığının beyanda hata şeklinde değiştirilmesini,
Madde metninde yer alan “yanılan” kelimeleri yerine “hata yapan”
kelimesinin yazılmasını,
Maddenin 1. fıkrasının 1. bendinde geçen kurulmasını kelimesi
yerine yapmak kelimesinin yazılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Osman Ertuğrul |
Beytullah Asil |
Rıdvan Yalçın |
|
Aksaray |
Eskişehir |
Ordu |
|
|
Behiç Çelik |
|
|
|
Mersin |
|
BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, buyurun
efendim.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türk Borçlar Kanunu’nun 31’inci maddesindeki bir düzeltmeyle ilgili olarak söz
aldım. Hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın soru üzerine verdiği cevapta
bazı şeylerden ümitlendim ama bu ümidi sonuna kadar taşımak istediğimi ifade
etmek niyetindeyim.
Değerli arkadaşlar, kanun yapılırken sadece hukuk adamları için
yapılmaz. Kanun dilini eğer sadece hukuk adamları anlıyorsa o kanun vatandaşın
yaşaması için, yaşadığı şartlarda yapılmış bir kanun olmaz. Dolayısıyla kanun
dili, kanuna bizzat muhatap olan, savunmacının veya uygulayıcının esas muhatap
olduğu değil, yaşayanın muhatap olduğu, anlayacağı lisan içerisinde yapılırsa o
kanun yaşanır bir kanun olur. Dolayısıyla kanun yaparken bu
açıdan dilin önemi çok büyüktür ama burada, tabii ki, Türkiye’nin ve dünyanın
gelişen şartlarında Türk Borçlar Kanunu’nun, Türk Ticaret Kanunu’nun elbette ki
uluslararası düzeyde yabancı sermayenin, yabancı iş adamlarının, yabancı üretim
gruplarının, tüketim gruplarının geldiği ülkemizde kendi ülkelerindeki kanun
metinleriyle de uyumlu olması gerektiğine biz de inanıyoruz. Hele hele işte Avrupa Birliği gibi girmek istediğimiz birtakım
uluslararası kuruluşlarla da elbette ki bizim uyum içerisinde olmamız
gerekliliği anlayışla karşılanabilir ama eğer, biz, tercümeci bir zihniyet
içerisinde, oranın terimlerine uydurulmuş, Türk mantığından uzaklaşmış bir
anlayış içerisinde kanun yaparsak ondan sonra vatandaşları ya tercümanların
eline ya da sadece savunmacıların eline bırakmış oluruz. O kanun yaşayan
bir kanun da olmaz.
“Sözleşme kurmak…”, “Sözleşme yapmak…” Elbette ki “kurmak” da,
“yapmak” da dil içerisinde kullanılan tanımlardır. Biz burada kanun mu kuruyoruz,
kanun mu yapıyoruz? Biz burada kanun yapıyoruz. Elbette ki, sözleşmenin yapılış
aşamasına gelinceye kadar “sözleşme kurulmak” mantığından bahsedilebilir ama
sözleşme kurulduktan sonraki yapılan icraat, sözleşme yapmaktır kıymetli
arkadaşlar. Düz bir mantık içerisinde kanunun bütün metnini siz “sözleşme
kurmak” olarak “yapmak” aşamasında tanımlarsanız dil mantığını, dilin ifadesini
zayıflatırsınız. Bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önergelerde
biz bu mantığı düzeltmek istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, dilin mantığı vardır. Dilin kelime, terim,
tanım, ifade zenginliği aynı zamanda o milletin mantığının zenginliğidir.
Dolayısıyla bilhassa kanunlarda bu dil zenginliğini kullanarak Türk milletinin
mantık zenginliğinin ortaya konulması gerektiği kanaatini taşıyorum. Tabii ki,
bunlar… Ülkede AKP İktidarı birçok şeyi fakirleştirdi, vatandaşı da
fakirleştirdi, tanımları ve dili de fakirleştiriyor. Bakın, millet ne hâle
geldi?
Kıymetli arkadaşlar, burada sizlerle bir şeyi paylaşmak istiyorum:
Suç ve suçlu niteliği, profili, elbette ki çağımızda
çok değişiyor. İngiliz tarihçi Toynbee
Türk yurtlarını gezerken Kafkaslarda Türklerin -çok affedersiniz yüce heyet-
bir hayvan pazarındaki alışverişine şahit oluyor ve orada, hayvan pazarındaki
alışverişte asalete ve anlayışa bakın ki, bugün bütün uluslarda borçlunun
alacağının garantisi olan herhangi bir belge alacaklıda bulunurken, o gün
Kafkaslardaki Türk pazarında alacaklının saçından kesilmiş bir parça borçlunun
eline veriliyor ve borçlu alacaklının o saçından…(AK PARTİ sıralarından “Ya
kelse?” sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – ... alacaklının
saçından alacaklıyı tanımak ve borcunun geldiği günü hatırlamak için o saçı
sakladığını anlatıyor Toynbee, İngiliz tarihçi. İşte,
Türk milleti, yaşadığı ve yaşatıldığı çeşitli fonksiyonel olaylardan dolayı,
bugün, hele AKP İktidarında, evlerde aile facialarına varan; Denizli’de,
Türkiye’nin en büyük iş adamlarından birisi olan Funika
Holdingin patronunu dahi intihar ettiren bir sıkışıklığın içerisine geldi.
Ben, bu önergeyi, bu mantık içerisinde, dilin zengince
kullanılması ve vatandaşın anlayabilmesi ve yaşanabilmesi açısından ısrarla
bunları veriyoruz. İnşallah bu düzeltmeler Sayın Bakanın soruya verdiği cevap
içerisinde, zaman içerisinde tecelli eder.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, teşekkür
ediyorum.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 31. maddesinin “a.
Açıklamada yanılma” şeklindeki başlığının “a. Esasta yanılma” şeklinde; ayrıca
madde metni içeriğinde yer alan “yanılan” kelimelerinin “yanılmaya düşen”
ibaresi ile değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Dibek, buyurun efendim.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
az önce ikinci bölüm üzerinde AKP Grubu adına Sayın Bozdağ
konuştu. Tabii konuşmasını dinlerken, Sayın Bozdağ
sonuna doğru şunları söyledi yani bu kanunla ilgili olarak: “Biz tüm
muhalefetin, herkesin birlikte desteğini bekliyoruz, buna hazırız, birlikte
çıkaralım. Her türlü katkıyı da sizlerle beraber almaya hazırız.” dedi. Tabii
ağzından bal damlıyordu kendisinin, kendisini de göremiyorum burada, bilmiyorum
belki buradadır.
Değerli arkadaşlar, aklıma şu geldi: Meclis tam kapanmak üzere
haziran ayı sonunda… Biliyorsunuz, yine buna benzer bir yasa Adalet
Komisyonundan gelmişti. Yani biz Komisyonda o yasayı görüşürken işte hem Ceza
Kanunu’nda hem de Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda belli değişiklikler içeren…
Avrupa Birliğinin de talep ettiği bir yasa. İşte, uyuşturucudan ve kara paradan
elde edilen kaynaklarla ilgili, onların önlenmesine yönelik birtakım
düzenlemelerle ilgili Komisyonumuzdan geçen dokuz maddelik bir yasaydı. Sayın
Adalet Bakanı, gündemde olmayan o yasayla ilgili olarak buraya… O gün gündemde
başka yasa vardı, onu görüşüyorduk. Geldi ve “Ya bu kanun işte Avrupa Birliği
tarafından da talep ediliyor. Sizin de belli bir maddeye itirazınız var, 9’uncu
maddeye.” Orada bizler Komisyonda şunu söylemiştik: Tabii ki bu yasa gelsin ama
bu, zevahiri kurtarmaya yönelik. Dokunulmazlıkları kaldırmadan, birtakım böyle
çok küçük değişikliklerle Türkiye’de yolsuzluğu önlemek, kara parayı aklamak
mümkün değil. Yani işin esasına girilecekse orada işin esası dokunulmazlıktı
ama buna rağmen o yasada şey vardı değerli arkadaşlar: İşte, bir komisyon
kurulması gerekiyordu. Başbakanlık Teftiş Kuruluna aktarılıyordu o yasada. Biz
ona itiraz etmiştik. Sayın Bakan geldi, işte “Biz onu kabul ediyoruz.
Genelkurmay da talep ediyor. Bakın, sivil kişiler askerî mahkemelerde
yargılanınca, işte daha sonra mahkûm olduklarında adil yargılanma hakkının
ihlali nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor. Sivillerin askerî
yargıda yargılanmasına yönelik olan değişikliği Genelkurmay da talep ediyor.
Bununla ilgili de bir önerge var. Hep beraber uzlaşalım muhalefetle.” dedi. Ve
biz de, evet, arkadaşlarımız da, arkadaşlarımızın, Sayın Bakanın -Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanı kendisi- az
önce ağzından bal damlayan o arkadaşlarımızın o sözlerine itibar ettik, herkes
konuşmasını çekti değerli arkadaşlar. Benim de konuşmam vardı. Bir tek Şükrü Elekdağ tümü üzerinde konuştu. Onun dışında bir uzlaşma,
bir mutabakat, bir güven üzerine herkes konuşmasını çekti. Ne oldu sonra? Ne
oldu? Yani o İstinye’deki yüksek duvarları olan güvenlikli
binada hazırlandığına inandığım bir değişikliği buradaki insanların güvenini
kötüye kullanarak, gece yarısı saat birden sonra, Komisyondaki yetkililer de
gittikten sonra, iki satırlık bir maddeyi, hiç konuşulmayan, Komisyonda
konuşulmamış olan, burada hiç kimsenin konuşmadığı, Sayın Bakanın gelip de “Biz
sizlerle beraber bir şeyler yapmak istiyoruz.” AKP’li grup başkan vekili
arkadaşlarımızın da “Sizlerle birlikte yapmak istiyoruz.” dedikleri konuyu
geçirdiniz. Türkiye ne hâlde, değil mi arkadaşlar? Yani, nasıl güveneceğiz biz
size? Nasıl güveneceğiz değerli arkadaşlar? Tamam “Hep
beraber yapalım.” diyorsunuz.
Şimdi, şunu da anlamıyorum. Sayın Bozdağ
şunu söyledi: “Ya bu Borçlar Kanunu’yla ilgili olarak gruplar arasında çok
fazla bir sorun yok.” Yani “Hocalar doktrinde tartışıyorlar.” Değerli
arkadaşlar, biz niye o zaman muhalefet şerhi yazdık, verdik oraya? Laf olsun
diye mi yazdık? Mutlaka, bizim de, sanıyorum diğer MHP ve DTP gruplarının da
buna itirazları var. Öncelikle, arkadaşlar, bunu hatırlatma ihtiyacı duydum. O
gün öyle, bugün böyle olmaz. Güveneceksek, her zaman birbirimize güveneceğiz.
Sayın Başbakan çıkıp ondan sonra meydanlara “Uyumasaydınız. Siz önce oy
verdiniz.” demişti. Hatırlıyor musunuz değerli arkadaşlar? Biz, oy vermedik ona
ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Adalet Bakanı gelip belli konularda bir söz
veriyorsa, daha sonra buradaki AKP Grubu kendine güvenmiyorsa, çıkıp açık açık Komisyonda konuşamadığı, Meclis gündemine getiremediği
bir şeyi gizli gizli, saklı saklı,
daha fazla nitelemek istemiyorum ama öyle, geçirmeye kalkıyorsa biz size nasıl
güveneceğiz? Neyinize güveneceğiz değerli arkadaşlarım?
AHMET YENİ (Samsun) – Millet bize güveniyor.
TURGUT DİBEK (Devamla) - Milletin de güvenip güvenmediğini Sayın
Yeni, mutlaka önümüzdeki dönem göreceksiniz.
Öncelikle, bu konuyu böyle belirtmek istedim. Az önce, Sayın
Bakanıma sordum, doğru, o kendisine göre haklıdır ama ben kendi düşüncelerimi o
zaman açıklamak ihtiyacı duyuyorum. Az önce, burada bir telefon konuşma metni
okudum, Sayın Ahmet Albayrak’
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Devamla) - Çok sayıda kişi hakkında soruşturma
kapsamında telefonların dinlenmesi yönünde mahkeme kararıyla yapılan bir
dinlemeydi, suç unsuru taşıyor. Sayın Valinin beyanları daha çok suç unsuru
taşıyor ama tabii Sayın Albayrak’ın beyanları da
önemli. Yani, Albayrak bir medya patronu diyebiliriz
çünkü imtiyaz sahibi Yeni Şafak’ın, orada AKP’nin herhâlde sahibi veya “sahip”
demeyim de yani bir üyesi gibi konuyu takip ediyordu.
Değerli arkadaşlar, o soruşturma üzerine Erzincan Cumhuriyet
Başsavcısı –bunu basından takip edebilirsiniz- hakkında Adalet Bakanlığı Teftiş
Kurulu derhâl devreye girdi ve kendisi hakkında soruşturma başlattı,
telefonları dinleniyordu ve o soruşturma Erzincan’dan alındı Erzurum’a verildi.
Erzurum’da da usulen -yüzlerce kişiyi kapsayan o soruşturmayla ilgili olarak-
sanıyorum 12-13 kişilik bir dava açıldı, iddianame tanzim edildi değerli
arkadaşlar. Bunu da burada… Sayın Bakan bu konuda bilgisi olmadığını söyledi,
ben bildiklerimi söyleyeyim: Sayın Adalet Bakanı önceki oturumda şunu
söylemişti, demişti ki: “Biz, hâkimlerin yerlerini değiştirmek... Adalet Bakanı
olarak benim öyle bir yetkim de yok hakkım da yok.” Yani benim öyle bir şey…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Dibek, ikinci defa uzatıyorum sürenizi efendim.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın konuşmanızı.
Buyurun.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Otuz saniye Sayın Başkanım…
Şimdi, tabii ki doğru, o konuda yetkili olan Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kuruludur ama Sayın Bakanlar şunu yapıyorlar: Derhâl Adalet Bakanlığı
Teftiş Kuruluna talimat veriyorlar, gereğini onlara yaptırıyorlar. Yani bunu da
burada belirtmek istiyorum. Bu, Erzincan’daki olay da böyle olmuştur.
Kamuoyunun bilgisine sunmak adına bu bilgileri paylaştım. Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dibek.
Önergeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… kabul edilmiştir.
32’nci maddenin başlığını okutuyorum:
b. Saikte yanılma
MADDE 32-
BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 32. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.
|
Gültan Kışanak |
Özdal Üçer |
İbrahim Binici |
|
Diyarbakır |
Van |
Şanlıurfa |
|
Sevahir Bayındır |
Sebahat Tuncel |
Ayla Akat Ata |
|
Şırnak |
İstanbul |
Batman |
|
|
Pervin Buldan |
|
|
|
Iğdır |
|
Madde 32 – Saikte yanılma esaslı yanılma
sayılmaz. Ancak yanılanın karşı tarafça bilinebilir şekilde yanıldığı saiki sözleşmenin esası sayması ve bunun da iş
ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde, yanılma
esaslı sayılır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 32. maddesinin ikinci
cümlesinin “yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin
temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun
olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da
bilinebilir olması gerekir.” şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Ali İhsan
Köktürk |
Tayfur Süner |
|
Mersin |
Zonguldak |
Antalya |
|
Halil Ünlütepe |
Rahmi Güner |
|
|
Afyonkarahisar |
Ordu |
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 32.
Maddesinin, madde başlığı ve metninde yer alan “yanılma” kelimeleri yerine
“hata” yazılmasını,
Madde metninde yer alan “yanılanın, karşı tarafça
bilinebilir biçimde yanıldığı saiki sözleşmenin
temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun
olması hâlinde, yanılma esaslı sayılır.” cümlesinin, “hata edenin, hata ettiği saiki, karşı tarafça anlaşılabilecek şekilde sözleşmenin
temeli sayması ve bunun iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına aykırı
olmaması hâlinde, hata esaslı sayılır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Osman Ertuğrul |
Beytullah Asil |
Rıdvan Yalçın |
|
Aksaray |
Eskişehir |
Ordu |
|
Hasan Özdemir |
Behiç Çelik |
|
|
Gaziantep |
Mersin |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdemir. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 32’nci
maddesinin değiştirilmesi için verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının “İrade bozuklukları” bölümünde, 30’uncu maddenin
“Yanılma hâlleri” başlığında ve madde metni içindeki “yanılma” kelimesinin
değiştirilerek “hata” kelimesinin getirilmesini önermekteyiz. Bu değişiklikle,
yaşayan Türkçede bulunan bir kelimenin, mevcut Kanun’daki hatayla yok
edilmesini önlemek amaçlanmaktadır. İkinci olarak, değiştirilmesi teklif edilen
cümlenin anlaşılmasının zor ve anlatımın bozuk olması hatasından dönülmesi
amaçlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı, milletimizin kendilerine
verdiği görevi layıkıyla yerine getirememektedir. Ülkemizin dört bir yanındaki
sorunlar 2002’den daha az değildir.
Nitekim, memleketim olan
Gaziantep’te durum, bunlardan farklı değildir. Gaziantep, bugün, gelişmiş
sanayisiyle, turizm potansiyeliyle, ticaret hayatının zenginliğiyle ve engin
tarihiyle Türkiye'nin marka kenti olabilecek özelliklere sahiptir. Ancak bütün
bu saydığım potansiyel özelliklerin uygulamaya geçirilebilmesi için, öncelikle
eğitim sistemimizin verimli ve güçlü olması gerekmektedir. Ancak Gaziantep’in
eğitim durumu bugün vahim bir tablo göstergesi içerisindedir.
Örneğin, 2009 öğrenci seçme sınavında, Gaziantep, sayısalda
Türkiye 52’ncisi, eşit ağırlıkta Türkiye 53’üncüsü ve sözelde Türkiye 60’ıncısı
olmuştur. Yine, ilköğretim öğrencilerinin ortaöğretime geçiş sınavı başarı
sıralamasında ise Türkiye 67’ncisidir. Gaziantep gibi Türkiye'nin 6’ncı büyük
ili için bu, vahim bir tablodur.
Gaziantep’in eğitim alanındaki bu başarısızlığının en önemli
etkilerini üç ana başlıkta incelemekte yarar vardır: Derslik kapasitesinin
yetersizliği ve tekli eğitime tüm okullarda geçilememesi, öğretmen eksikliği ve
yönetici eksikliğidir.
Gaziantep’te eğitimin en önemli sorunu derslik kapasitesinin
yetersizliğidir. Gaziantep bugün nüfus artış hızı olarak Türkiye'nin en yüksek
rakamlarına gelmiş ikinci şehridir. 2000 yılından bu yana, son açıklanan 2008
nüfus rakamlarına göre, yüzde 25’lik bir artış söz konusudur. Artışın önemli
kısmı, göçle gelen nüfusla, görüyoruz, bu artış yıllık olarak yüzde 6’nın üzerine
çıkmıştır. Bu tabloda Gaziantep’in en önemli sorunu, dediğim gibi, derslik
kapasitesinin eksikliğidir.
Gaziantep’in eğitimdeki geri kalmışlığındaki derslik kapasitesinin
yetersizliğiyle ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Millî Eğitim Bakanlığı
İlköğretim Genel Müdürünün açıklaması dikkat çekicidir.
BAŞKAN – Sayın Özdemir, biraz önce Sayın Kışanak’a
bir söz ifade etmiştim, “Konuyla ilgili… Fikirlerinize karışmıyoruz ama bu
şekilde olsun.” demiştim. Şimdi sizi de burada Borçlar Kanunu görüşülürken ikaz
etmek durumundayım, yoksa görevimi yapmamış olurum.
HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Sıramı kullanıyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – “İlköğretimde Türkiye genelinde derslik
başına 31 öğrenci düşüyor.” Bu rakam Gaziantep’te 49’dur. Rakamlardaki büyük
farklılıkların benzerlerini okul öncesinde ve ortaöğretimde de görmekteyiz.
Şehrimizin imar planında özellikle okullar için arazilerin
ayrıldığını görüyoruz. Gaziantep’te, bu araziler, maalesef, yüksek rantlar nedeniyle AKP belediyelerince okul inşaatı dışında
amaçlarda kullanılmaktadır.
Derslik yetersizliği nedeniyle de okullarımızda artık çağdışı bir
uygulama olan ikili eğitim sistemi uygulanmaktadır. Gaziantep’teki okullarda
yüzde 85 oranında ikili eğitim verilmektedir. Kalan yüzde 15’lik oranın da
büyük kısmı ilçe ve köylerdeki okullardadır, oralarda da eğitim ve öğretimin
yeterli olmadığını bilmekteyiz.
Gaziantep’in eğitimdeki başarısızlığının nedenleri iç içe girmiş
sorunlardan oluşmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlayınız.
HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Bunlara ayrı ayrı
günlük çözümler üretmeye çalışmakla Gaziantep’in eğitim sistemi düzeltilemez,
topyekûn bir yeniden örgütlenme ve düzenlemeye ihtiyaç vardır.
Konuşmama burada
son verirken yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 32. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini teklif ederiz.
Gültan
Kışanak (Diyarbakır) ve arkadaşları
Madde 32 – Saikte yanılma esasta yanılma
sayılmaz. Ancak yanılanın karşı tarafça bilinebilir şekilde yanıldığı saiki sözleşmenin esası sayması ve bunun da iş
ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması halinde yanılma esaslı
sayılır.
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Zaten katılmayacağınızı düşünerek önerge
vermiştik.
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Özdal Bey
konuşacaklar.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Üçer. (DTP sıralarından alkışlar)
Evet, umarım yeni bir ikazla karşılaşmayız.
Buyurun efendim.
ÖZDAL ÜÇER (Van) – Değerli milletvekilleri, hepinizi en derin
içtenliğimle saygıyla selamlıyorum.
Aslında eş anlamlı iki sözcüğün birbiriyle yer değiştirilmesine
yönelik bir değişiklik önergesiydi. Tabii, burada yapılmak istenen daha önceki
hatiplerin de yaptığı gibi Meclisin bir gerçekliğini vurgulamak amacıyla bir
söz alma durumu vardı. Yasama faaliyetlerinin kalitesizliğinin bir göstergesi
olarak da Meclisin halka hesap veren bir kurum olması niteliğiyle sorgulanması
gereken bir çalışma taktiği açısından söz almış bulunduk çünkü kendi mecrasının
dışında tartışılan birçok konu vardı. Bu Meclisin asıl görevi halkın sosyal,
siyasal, ekonomik yaşamıyla ilgili herhangi bir konuda, konunun özüyle ilgili
doğrudan önergelerin Meclise getirilmesi ve Mecliste milleti temsil eden
milletvekillerinin özgür iradesiyle tartışabileceği bir ortamın sağlanması
konusunda hepimiz sorumluluk sahibiyiz. Maalesef tarihin belli dönemlerinde
Meclisin bu dönemki çalışmalarını değerlendirecek olan yeni nesiller bize bu
konuda teşekkür etmeyecekler diye düşünüyorum, en azından yaşamış olduğumuz
pratik açısından, eğer ki birtakım şeyleri değiştirmezsek.
Borçlarla ilgili değerlendirme yaptığımızda ise köylünün, esnafın,
çiftçinin, memurun, işçinin, işsizin ve hatta yeni doğmuş çocukların borçlu
olarak dünyaya geldiği ülkemizde Borçlar Kanunu’nun yeniden yapılandırılması
konusunda bu kadar özensiz bir çalışmayı yüreğimize sindirmemiz bizim farklı
bir sorunumuz olacaktır.
Evet, borçlarından dolayı insanlar intihar ediyor ülkemizde, borçlarından
dolayı cinnetler geçirenler var, borçlarından dolayı mutsuz bir toplum var ve
bu borçları yaşayanlar, bu borçlardan dolayı sıkıntıları yaşayanlar, aynı
zamanda değişik partilere oy vermiş. Bu borç sıkıntılarını yaşayan
yurttaşlarımızın bir kısmı AKP’ye, bir kısmı MHP’ye, bir kısmı CHP’ye, bir
kısmı DTP’ye ve Meclise girememiş diğer partilere oy
vermiş. Toplumun ortak sorunlarını giderme noktasında, herkesin ortak iradeyle
hareket etmesi noktasında maalesef Meclisimiz sınıfta kalmıştır.
Ayrıca bu ülkede sadece Başbakanın damadı olduğu için düşük
kredili borçlanabilenler de vardır. Bütün bunları dile getirebilmek, dile
getirildiği takdirde bu sorunların çözümüne ortak irade geliştirebilmek bu
Meclisi yüceltecektir, daha da yüceltecektir, yüce olan bu Meclisi daha da
yüceltecektir. Ama maalesef, şairin dediği gibi, sınırsız bir zenginliğin
gölgesinde koca bir halk küçüldükçe küçülmekte. Varılan kıyılarda birileri
gemilerini kurtarabilmekte ama yoksul halkın derdini hiç kimse anlayamamakta.
Bu konuda Hükûmet birincil düzeyde
sorumludur. Bunu söylerken sadece kuru bir muhalefet yapmak anlamında
söylemiyoruz. Haksız kredilerin, haksız uygulamaların olduğu bir ülkede haksız
borçlanmalardan dolayı mağdur olan yurttaşlar olacaktır ve bunun failleri
kimlerse bunlar sorumluluk sahibidir. Şu an devletteki kurumsal işleyişin
sorumluluğu Hükûmettedir. Hükûmet,
tarihsel olarak bu sorumluluğunun hesabını hem muhalif partilere hem kendi oy
tabanına hem de tüm Türkiye halklarına bu hesabı vermek sorumluluğundadır.
Memurlarımızın yüzde 2,5 oranında zamlarla daha da çok
borçlanacağını, emeklilerimizin, işçilerimizin daha da çok borçlanacağını ve
hangi kanunu getirirsek getirelim, özünde bu ülkenin çözülmemiş esas
sorunlarından dolayı birçok yurttaşımızın yaşadığı ortak sorunların bunalımını
hepimiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Borç demişken, başka bir borçtan daha
bahsetmek istiyorum. Bu yüce Meclisin, inanç grupları açısından, Müslüman’ı, Hristiyan’ı, Yahudi’si, Yezidi’si, Sünni’si, Alevi’si;
etnik grupları açısından, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Ermeni’si, bütün
yurttaşlarına olan bir borcundan yani tam demokratik bir sistemi kurmak
borcundan bahsedeceğim. Bu borç hepimizin borcudur. Bu borcu ödeyebilmemiz,
ancak bu ülkede özgür ve eşit paydada bir yaşamı tesis edebilmekle mümkündür.
Bunu tesis edebilecek tek güç de bu yüce Meclistir.
Umuyorum ki bu borcumuzu ödeyebileceğiz halkımıza karşı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız efendim lütfen.
Buyurun.
ÖZDAL ÜÇER (Devamla) – Gelecek yarınlarda çocuklarımızın eşit,
özgür, mutlu bir yaşam sürdürebilmesi için gereken demokratikleşme adımını
atabileceğiz ve bunun altına hepimiz ortak imzayı koyabileceğiz.
En derin içtenliklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısının 32. maddesinin ikinci
cümlesinin “yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin
temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun
olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da
bilinebilir olması gerekir.” şeklinde değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yüksek Genel
Kurulun takdirlerine bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Daha anlamlı ve anlaşılır hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 32’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
33’üncü maddenin başlığını okutuyorum:
c. İletmede
yanılma
MADDE 33-
BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının 33. madde metnindeki
“…iletilmiş olması” ibaresi yerine “iletilmesi” kelimesinin yazılarak değiştirilmesini
teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Ali İhsan
Köktürk |
R. Kerim Özkan |
|
Mersin |
Zonguldak |
Burdur |
|
Atila Emek |
Tayfur Süner |
Rahmi Güner |
|
Antalya |
Antalya |
Ordu |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 33. maddesinde
yer alan “iletilmiş” kelimesinin “bilgilendirilmiş” kelimesi ile
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ayla Akat Ata |
Sevahir Bayındır |
Gültan Kışanak |
|
Batman |
Şırnak |
Diyarbakır |
|
Pervin Buldan |
Özdal Üçer |
|
|
Iğdır |
Van |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 33.
Maddesinin,
Madde kenar başlığının, “İletenin Hatası” şeklinde
değiştirilmesini,
Madde metninde yer alan “kurulmasına” kelimesi yerine “yapılmasına”
kelimesinin yazılmasını,
Madde metninde yer alan “yanılma” kelimesi yerine “hata”
kelimesinin yazılmasını,
Madde metninde yer alan “yanlış iletilmiş olması hâlinde” ibaresi
yerine “iletilmesi sırasında hata hâlinde” yazılmasını
arz
ve teklif ederiz.
|
Behiç Çelik |
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
|
Mersin |
Konya |
Mersin |
|
İzzettin Yılmaz |
Osman Ertuğrul |
Beytullah Asil |
|
Hatay |
Aksaray |
Eskişehir |
|
|
Rıdvan Yalçın |
|
|
|
Ordu |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Komisyon ve Sayın Hükûmet
katılmıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
1. Maddede düzenlenen konu, iletmede, yani, beyanda hata değil,
iletenin hatasıdır.
Oysa mevcut kenar başlığı beyanda hata anlamına gelmektedir ki, bu
ayrı bir durumdur.
2. Yaşayan Türkçemizde sözleşme kurmak ifadesi bulunmamaktadır.
Kanunun maksadını sözleşme yapmak ibaresi tam olarak karşılamaktadır.
3. Mevcut Kanundaki hata yerine yanılma ibaresi tercih edilmiş
olması yaşayan Türkçede bulunan bir kelimenin kanun ile yok edilmesi anlamını
taşımaktadır.
Tasarının gerekçesinde belirtilen dilin arılaştırılması amacı
dışında bu değişiklik için hukuki hiçbir gerekçenin bulunmaması uygulayıcılarda
gerekçe arayışına ve hata kelimesine yüklenen hukuki anlamın tartışılmasına
sebep olacaktır.
Hata kelimesinin hukuken değerlendirildiği içtihatlar, yayınlar ve
uygulayıcıların bilgisi, birikimi ve tecrübesi heder olacaktır.
Ayrıca dilimizde hatayı karşılayan kelime yanılma değil,
yanılgıdır.
Mevcut Kanunda iradenin karşı tarafa bir aracı ile ulaştırılması
sırasında meydana gelen hataya işaret edilmiş, Tasarı bu düzenlemeyi korumak
istenmiştir. Ancak, Tasarıda ifade değişikliği yapılırken, hükmün esası da
değiştirilmiş olmaktadır. Zira iradenin yanlış iletilmiş olması, iradenin
iletilmesinde hatadan farklı ve daha geniş bir durumu anlatmaktadır. Gerçekten
madde metnindeki iradenin yanlış iletilmiş olması hali, sadece hata durumunu
değil, kastı da içermektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının 33. maddesi
metnindeki “…iletilmiş olması” ibaresi yerine “iletilmesi” kelimesinin
yazılarak değiştirilmesini teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ramazan Kerim Özkan konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 33’üncü maddesi
metnindeki “iletilmiş olması” ibaresinin yerine “iletilmesi” kelimesinin
yazılarak değiştirilmesini talep ediyoruz. Daha doğru olacağı kanısındayız.
Bu arada, Borçlar Kanunu görüşülürken ben sizlerle bir konuyu da
paylaşmak istiyorum. Sayın Bakanımızdan Bakanlar Kurulunda da bu konuyu
değerlendirmesini talep ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, hepimizin bölgelerinde tarım kredi
kooperatifleri var. Tarım kredi kooperatifleri şu anda borçlarını alacak kesbetti ve borçlularını icra kapılarında süründürüyor.
İnsanların traktörleri icra kapısında, alet ve makineleri icra kapısında,
tarlaları icra kapısında, herkes birbirine kefil olmuş durumda, icradan başka
köyde bir şey konuşulmuyor şu anda. Benim Burdur’um yaş meyve, sebze üreticisi,
süt üreticisi, et üreticisi, pancar üreticisi. Pancarda yaşadığımız durum
ortada; eli hamur, karnı aç. Bütün değerlerini toprağa döktü, suladı, çapaladı,
ürünü kantara verdi, kantardan fabrikaya girdi, parasını alamadı. Verdiğimiz
ücret yeterli anlamda değil. Buğdayında durum aynı keza. Buğdayını
üretti, gübresini verdi, suyunu verdi, biçti, biçere para verdi, traktöre para
verdi, mazot kullandı, ilaç kullandı, bunları tarım krediden aldı ama buğdayı
para etmedi; tarım krediye borcu var, bundan dolayı icra kapısında sürünüyor.
Aynı şekilde yaş meyve sebzede durum aynı. Yaş meyve sebze, erik
dalında kaldı, elma dalında kaldı, armut para etmedi. Büyük kentlerde elmayla,
armutla, yaş meyve sebzeyle üretici buluşamıyor, üreten ürününü değeriyle
pazarda buluşturamıyor.
Geçenlerde olan bir hadise anlatacağım sizlere arkadaşlar: Bir 50
NC, üzerinde 2 ton yük var. 50 NC Antalya’ya Kepez’den iniyor, kantara giriyor.
95 kilo fazlalığı var, 95 kilo. Telefon etti vatandaş: “İki kasa elmayı
indirdiğim zaman veya iki çuval patates indirdiğim zaman bu sorun çözülecek.
Yalvarıyorum polise ama bilgisayar ortamına girdiği için bu bilgiler direkt
Ankara’ya ulaşmış, bu cezadan vazgeçilmiyor. 2 milyar 800 ceza kesiliyor.”
diyor. Kamyonun başında vatandaş ağlıyor. Bir örnek. Çözemedik sorunu. Emniyet
Müdürünü aradım, siyasi arkadaşlarımızı aradım, sorunu çözemedik. Ama vatandaş
o kamyonun başında “Bu kamyonla 3 kere Antalya’ya inip çıksam, kamyon da dolu
olsa, içinde değil patates yün de götürsem, yumurta da götürsem bu parayı
bulmam mümkün değil.” diyor. Bir borç oluştu.
Aynı şekilde, Fethiye’den portakal yüklemiş, Burdur’dan geçiyor.
Hal Yasası çıkardık. Kamyonun üzerindeki kasa sayısı tutmuyor, kilogramı
tutmuyor. Bunun üzerine araba hale çekiliyor. Ceza 3 milyar 800. Konuşuyoruz
arkadaşlarla, yüzde 50’si cezayı kesenlere ait, yüzde 50’si hale ait. Böyle bir
borçlanmayı bu vatandaş nasıl ödeyecek? Hal Yasası çıkardık. Bunlar çözüm
bekleyen sorunlarımız. Borçlar Kanunu’nu görüşüyoruz, vatandaşlarımız borçlu.
Aynı şekilde, mazotu tarım krediden alıyor, gübreyi tarım krediden
alıyor, dışarıdaki piyasadan bir farkı yok. Ekipmanları tarım krediden alıyor.
Tarım krediler kara gün dostu, Toprak Ofisinde olduğu gibi ama kara gün
dostluğu vatandaşa yansıtılmıyor. Bunun için Bakanlar Kurulunda bir an önce bu
konunun görüşülüp… Türkiye genelini ilgilendiriyor, sadece Burdur’u değil,
Antalya’yı değil, Afyon’u değil Türkiye’nin tüm illerini ilgilendiriyor değerli
arkadaşlarım bu tarım kredi sorunu. Vatandaş keşke ürününü, etini, sütünü,
yumurtasını, pancarını, anasonunu, ürettiği elmasını, armudunu değeriyle
oluştursaydı, bu duruma düşmeseydi ama koşullar buna elvermedi.
Söylüyoruz. Değişik belediyeler sizlerin elinde, bizlerin elinde
halk pazarları yapalım üreticiden tüketiciye bir hat kuralım ama bununla ilgili
olarak belediyelerimiz bir adım atmıyor. Üretici büyük kentlere malını
ulaştıramıyor, tüketici yeterli o ürünlerle buluşamıyor. Bunu buluşturacak olan
Bakanlar Kurulu, Hükûmet yetkilileri. Sizlerden rica
ediyoruz bu sorunun bir an önce çözülmesi, bu tarım kredi mağdurlarının bir
defaya mahsus… 2002 döneminde geldiğimizde tarım kredilerle, Ziraat
Bankalarıyla ilgili bir iyileştirme yaptınız ama bu dönemde de sorunlar geldi,
krizler yaşandı; bu dönemde en kısa zamanda Ziraat Bankası, tarım kredi
borçlularıyla ilgili bir yapılandırmayı çiftçilerimiz dört gözle beklemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun efendim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bıçak kemiğe dayanmıştır,
vatandaşın satacağı herhangi bir ürünü kalmamıştır, Hükûmetten
bir sıcak el beklemektedir.
Bunun sayın Bakanımız aracılığıyla
Bakanlar Kuruluna iletilmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 33’üncü
maddesinde yer alan “iletilmiş” kelimesinin “bilgilendirilmiş” kelimesiyle
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ayla Akat
Ata (Batman) ve arkadaşları
BAŞKAN – Sayın Komisyon, önergeye katılıyor musunuz?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Kışanak gerekçeyi mi
okutuyorum?
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Evet, gerekçe.
BAŞKAN – Buyurun.
Gerekçe: “İletilmiş” olmak etkin bir kelime değildir. “Bilgilendirilmiş”
olmak, etkin bir kelimedir, “bilme halini” de içerir. Yasa maddesinin ruhuna
daha uygundur.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
33’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
34’üncü maddenin başlığını okutuyorum:
3. Yanılmada dürüstlük kuralları
MADDE 34-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
T. B. M. M. Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının 34. madde metninde
yer alan “Yanılan” kelimesinin “yanılmaya düşen” ibaresi ile değiştirilmesini,
“yanıldığını” kelimesi yerine “yanılmaya düştüğünü” “yanılanın” kelimesinin
“yanılmaya düşenin” kelimesi ile değiştirilmesini teklif ederiz.
|
Ali Rıza Öztürk |
Ali İhsan
Köktürk |
Ensar Öğüt |
|
Mersin |
Zonguldak |
Ardahan |
|
Rahmi Güner |
Birgen Keleş |
Halil Ünlütepe |
|
Ordu |
İstanbul |
Afyonkarahisar |
|
|
Rasim Çakır |
|
|
|
Edirne |
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı”nın 34. Maddesinin
madde başlığının “Hata halinde dürüstlük kuralları” olarak değiştirilmesini,
Madde metninde yer alan “yanılma” yerine “hata” kelimesinin,
“yanılan” yerine “hata yapan” ibaresinin yazılmasını;
İkinci fıkrasının “Özellikle diğer tarafın, hata edenin asıl
iradesine uygun bir şekilde uygulanmasına razı olması halinde, sözleşmenin bu
şekilde uygulanmasından kaçınmak mümkün değildir.” Şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Rıdvan Yalçın |
Beytullah Asil |
Osman Ertuğrul |
|
Ordu |
Eskişehir |
Aksaray |
|
Osman Durmuş |
Behiç Çelik |
|
|
Kırıkkale |
Mersin |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Vural, gerekçeyi mi okutayım efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Durmuş konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 34’üncü maddesinde madde
başlığının “Hata halinde dürüstlük kuralları” olarak değiştirilmesini, madde
metninde yer alan “yanılma” yerine hata kelimesinin, “yanılan” yerine “hata
yapan” ibaresinin yazılmasını, ikinci fıkrasının “Özellikle diğer tarafın, hata
edenin asıl iradesine uygun bir şekilde uygulanmasına razı olması halinde,
sözleşmenin bu şekilde uygulanmasından kaçınmak mümkün değildir.” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, akşamdan beri devam eden
önergelerimizin hiçbirini ne Komisyon ne Bakan kale almamakta. Belki zihinlerde yer eder diye bu kelimelerle ilgili, güncel bir
olay içinde açıklamaya çalışayım.
Sayın Komisyon Başkanı, temel yasalardaki dili değiştirirsek, her
yasada değiştirirsek ikisi arasında irtibatsızlık olur gibi düşünüyor.
Özellikle sağlık alanındaki temel yasaların dilini bugün Türkçede kullanırsanız
insanlar bazen bize gülüyorlar. Bunu her yeni kanun çıkardığında, yeni
kullanılan dili kullanarak o kanunu da yeniden bakanlıkların ele alması lazım.
“Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanun” dersem, bunu sağlıkçı anlayamıyor. Tıp bilimlerinin uygulamasıyla ilgili
kanunu “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı
İcrasına Dair Kanun” olarak, hâlen temel kanun olarak biz kullanıyoruz. Onunla
ilgili hazırlıkları da yapmıştık. Buralarda düzeltme yapmamız lazım.
Gelelim “yanılan”, “hata yapan” kelimesine.
Değerli arkadaşlarım, Dünya Sağlık Örgütü, 2004 yılından bu yana
İtalya’yı uyarıyor. Diyor ki: “Kümes hayvanlarına kuş gribi aşısı yapmayın,
mutasyon olur, sonra insanlığı tehdit eden bir hastalığa dönüşür.” Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığının Novartis Firmasına
sipariş verdiği veya oradan aldığı aşılara üretim İtalya’daki yumurta florasında yapıldı. Bu yumurtalar aşılanmış tavukların
yumurtaları, yani bu yumurtaların içinde de, tavuklarda da bir antikor var. O
aşı bizim vücudumuza girdiği takdirde o mutajen etki,
olabilme ihtimali önümüzdeki dönem bir salgında bizde daha öldürücü ya da daha
hafif geçebilir, o mutasyonun şartlarına bağlı. İşte burada hata var. Burada
yanılma yok. Neden? Literatürü takip etmedik, Dünya Sağlık Örgütü uyarılarını
dinlemedik. Biz sözleşmeyi şöyle yapsaydık, deseydik ki: “Numunenin alınacağı havuz
hastalıktan korunmuş, arınmış olacak.” Nitekim biyolojik ürünlerde biz bunu
söylüyoruz. Kan ürünlerini alırken o ürünün alındığı havuz güvenli olacak.
Üretim şartları enfeksiyondan arınmış ve iyi üretim
şartlarını haiz olacak. Dört faz hayvan deneyi, gönüllüler deneyi ve insan
deneyinde dört faz deneyler yapıldıktan sonra üretilen ürün üreten ülkede
kullanılacak. Ondan sonra, bize, üretilen her seriden numune verilecek.
Hıfzıssıhhada, Refik Saydam Enstitüsünde bu örnekler incelendiğinde üretim
şartlarının iyi olduğuna dair rapor verilirse içeriği, content’i
ile ilgili içindeki cıvası, skualen miktarı ve
alerjen etkiye sahip olup olmadığı bilinmeyen döllenmiş
yumurtanın alerjenlerinin miktarı belirlendikten sonra biz Hıfzıssıhha olarak
diyeceğiz ki: “Tamam, bunun içindeki cıva insan sağlığını çok tehdit etmez. Her
ne kadar laboratuvarımızda skualen’i
ölçemiyorsak da bu bir alerjendir. Ey vatandaş, ey sağlık elemanı; siz bunu
kullanırken ani alerjik reaksiyon olur, birden şok olur, düşersiniz. Onun için,
sağlık personeli, şok dozundaki kortizonu hazırlayın, antihistamini
hazırlayın ve gerekiyorsa kalp içine adrenalin verecek imkânları hazırlayın,
aşıyı öyle yapın.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız.
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – O hâlde Türkiye’de bir salgın var ise,
olacak ise bunun korunma tedbirlerini tabii ki alacağız, bilgi dağıtımını
yapacağız, korunmada kullanacağımız aşının yan etkilerini de en azından
sağlıkçılara söyleyeceğiz. Şu anda Aşı Bilim Komitesi “Kullanılacak aşıyı yarım
doz yapalım.” diyor. Neden? İçindeki skualen fazla
olduğu için, cıva sonuçları yüksek çıktığı için.
İşte bu hata, yanılmayla ilgili değil. Hata nedir? Hata, ya
inatla, sebatla yapılan bir yanlıştır; yanılmaysa bilgi noksanlığı,
tecrübesizlik veya nasıl söyleyeyim, aldatılmaya müsait olmak gibi şeylerle
olur. Hatada ısrar yanlıştır. Dolayısıyla buradaki “hata” ve “yanılma”
kelimelerinin…
Komisyon bundan sonraki önergelerimizde umarım dikkate alır. Ben
cahilsem, ben beceriksizsem, ben belli bilgi birikimine sahip değilsem birileri
beni aldatabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Ama ben bile bile
direniyorsam bu hatadır.
Hatadan dönmek fazilettir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Borçlar Kanunu tasarısının 34. madde metninde
yer alan “yanılan” kelimesinin “yanılmaya düşen” ibaresi ile değiştirilmesini,
“yanıldığını” kelimesi yerine “yanılmaya düştüğünü”, “yanılanın” kelimesinin
“yanılmaya düşenin” kelimesi ile değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)-
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 34’üncü
madde üzerinde vermiş olduğum önerge üzerine konuşacağım. Hepinizi saygılarla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Borçlar Kanunu’nu görüşürken, tabii ki
vatandaşlarımızın dünya kadar sıkıntıları var, borçları var, icrada olan
çiftçilerimiz var, esnafımız var, emeklimiz var, bunlar perişan bir durumda.
Çek, senet olayı, gündeme taşıdığımız zaman, çekinden dolayı hapse girmiş,
hapishanede yatan esnaf var, senedinden dolayı kara listeye alınmış bankada
kredi verilmeyen var ve ondan dolayı borçlanmış, evine haciz gelmiş, işini
kaybetmiş, çoluğunu çocuğunu okutamıyor, eğitim
veremiyor, sağlık veremiyor. Bir sürü sıkıntılarımız var ama gündem olarak
yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle özellikle Anadolu’dan, Doğu Anadolu’dan gelen
tüccarlar veya hayvan tacirleri mallarını büyük şehirlere getiriyorlar, büyük
şehirlerde kurbanlık olarak satmaya çalışıyorlar. Ancak belediyeler Anadolu’dan
gelen insanlara sıcak davranmıyor, insanların kurban kesimi yapacağı hijyenik ortam yaratmıyorlar.
Onun dışında, şu anda Anadolu’dan gelen, hayvan getiren insanlar
nakliye ödüyor, nakliye ödemesinin dışında bir de geliyor belediyeye işgal
parası ödüyor. Yani şu belediyelerden rica ediyorum ve partiler talimat versin,
belediyeler mümkünse işgal parası almasın. Yani 5 milyar civarında bir para
alıyor belediyeler. Doğru dürüst yolunu yapmıyor, mıcırını dökmüyor, çadırını
yapmıyor yani çadırını kendisi kuruyor, adam perişanlık içerisinde on beş gün
hayvanıyla yatıyor, hayvanıyla kalkıyor. Nedir? Üç kuruş para kazanacak. Zaten
onun yarısı borç. O nedenle, belediyelerin mutlak suretle işgal yeri olan yani
kurban satım alanı yerlerinin ücretsiz verilmesini istiyorum. Ücretsiz niye
verilsin? Çünkü zaten Anadolu’dan adam bin bir sıkıntıyla beslemiş, hayvanını
getirmiş, üç kuruşa satacak, onun da yarısını belediye elinden alıyor, yarısını
da kamyoncu, nakliyeci elinden alıyor. İnsanlar perişan oluyor. Bu defa borçlu
olarak memleketine gidiyor. O bakımdan, ben bunu istirham ediyorum, bütün
siyasi partilerin liderlerinden ve yönetici kadrolarından: Belediyelere talimat
verin, lütfen, rica ediyorum, büyükşehir belediyeleri ve diğer belediyeler bu
hayvancılardan kurban satış alanı yer parası almasınlar veya çok düşük bir para
alsınlar.
Değerli arkadaşlar, Doğu ve Güneydoğu’da korkunç bir boşalma var,
göç var. Bu göçün sebebini araştırdığımız zaman işsizlik, yoksulluk başta
geliyor. “Açılım, açılım” diyoruz ama Doğu ve Güneydoğu’daki gençlere iş
vermiyoruz, aş vermiyoruz, hiçbir şekilde derdine bir çare bulamıyoruz. Gidin,
bakın, üniversitede sonuncu Doğu illeri, Güneydoğu illeri; eğitimde sonuncu,
sağlıkta sonuncu, kalkınmada sonuncu. Şimdi, böyle olunca insanlar da göç edip
gelip büyük şehirlerde sıkıntı içerisinde, icrayla veya buna benzer büyük
sıkıntılarla uğraşıyorlar.
Ben bir tespitimi söylüyorum: Bir köye gittim, bana dediler ki:
“Siz milletvekilisiniz, bize çare bulun.” Ne çaresi? “Bize kız gelmiyor, bizi
everin.” dedi genç çocuklar. Yahu, nasıl kız gelmiyor? Valla diyorlar ki:
“İstanbul’a gidersen sana ben gelirim, İstanbul’a gitmezsen, köyde kalırsan
sana ben gelmem.” Bunu bana köylerden söylediler, belki size de söylemişlerdir.
Şimdi, bu niye? Yedi yıldır Adalet ve Kalkınma Partisinin getirmiş
olduğu sosyal anlayış yani kömür, nohut, fasulye dağıtarak insanları
köleleştirip muhtaç duruma düşürdüğünüz zaman insanlar geçim sağlayamıyor.
Geçim sağlayamadığı zaman diyor ki: “İstanbul’a git, iş bul, ben sana gelirim.”
Kız bunu diyor ve benim yüzüme kaç defa söylediler bunu. Yani çocuklarımız dahi
evlenemez duruma geldi arkadaşlar.
Yani bir de bir şey daha rica ediyorum, özellikle istirham
ediyorum: Doğu ve Güneydoğu’da esnaf olan, çiftçi olan insanlardan devlet vergi
almasın. Hatta mümkünse orada ikamet eden, orada yaşamını sürdüren insanlara
devlet maaş bağlasın çünkü orada durmak çok zor. Yani 2 bin rakımda, eksi 34
derecede, 35 derecede yaşayacaksınız, hiç mümkün değil. Yani vatandaşlık
görevini adam…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – İnsanlar vatandaşlık görevini eğer
Ermenistan sınırında Türkiye’yi bekleyerek yapıyorsa devlet de ona bir imkân
tanısın. Yani kömür dağıtmakla, fasulye bilmem ne, sadaka dağıtmakla değil, ona
aş ve iş versin, ona orada fabrika kursun, ona orada iş versin. Başka türlü
işin içinden çıkamıyoruz arkadaşlar.
Bugün PKK hortladı… Tabii, PKK hortlar. Adam aç, sefil, perişan.
PKK’ya katılan çocukların yüzde 50’si ilkokulu bitirmemiş veya ortaokulu
bitirmemiş çocuklar. Şimdi, böyle bir durum olunca, tabii ki, yani dağa gitmeyi
tercih ediyor, aç kalıyor, perişan oluyor, oraya gidiyorlar elbise veriyor,
silah veriyor, bilmem ne veriyor. Şimdi, ülkede de ondan sonra gelin açılım
yapalım! Açılım yapalım ama önce insanların karnını doyuralım. Önce insanlara
aş verelim, önce insanlara iş verelim.
Bizim iki tane sınır kapımız var, ikisi de kapalı. Yani böyle bir
şey olabilir mi? Sınır kapısı açık olan il, sıfır noktasında açlık sınırında
yaşıyor ve eğitimde de sonuncu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İstanbul’da 500 milyar lira üniversiteye
para ayrılıyor, Ardahan’daki üniversiteye 12 milyar lira para ayrılıyor. Böyle
bir dengesizlik olabilir mi?
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öğüt, teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım ve sayın grup başkan vekili
arkadaşlarımızdan da bir istirhamım olacak: Bakınız, arkadaşlar, zaman zaman ikaz ediyor, grup başkan vekillerimiz de başkan
vekillerine hatırlatıyor.
İç Tüzük’ün 66’ncı maddesi açık. Şimdi, Borçlar Kanunu’nu
görüşüyoruz. Peki, bunu hâkimler, savcılar, avukatlar, baro mensupları ve diğer
mensup arkadaşlar böyle bir konuşmayı izliyorlarsa ve böyle bir konuşmanın
içerisinde de o konuyla ilgili olmayan bütün hususlar konuşuluyorsa…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Vatandaşın borcunu anlatıyorum Değerli
Başkanım.
BAŞKAN - …takdirlerinize arz ediyorum sayın grup başkan vekilleri,
sayın milletvekili arkadaşlarım.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Ekonomik gerekçelerini, borçları
anlatıyorum.
BAŞKAN – Yani bu Meclisin bir mehabeti vardır. Yani karşıda
dinleyen adam, bir barolardaki avukatlar, hâkimler, savcılar dinliyorsa yani
Meclisimizi nasıl bir kanaatle yargılıyorlar bilmiyorum.
Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
35’inci maddenin başlığını okutuyorum:
4. Yanılmada kusur
MADDE 35-
BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 35. Maddesinin
“Yanılmada kusur” şeklindeki kenar başlığının “Yanılanın sorumluluğu” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali İhsan
Köktürk |
Turgut Dibek |
Metin Arifağaoğlu |
|
|
Zonguldak |
Kırklareli |
Artvin |
|
|
Rasim Çakır |
Ali Rıza Öztürk |
|
|
|
Edirne |
Mersin |
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 35. maddesinin
Maddenin kenar başlığının “Hata edenin sorumluluğu” şeklinde
yazılmasını,
Madde metnindeki “yanılmayı” kelimesi yerine “hatayı” kelimesinin
yazılmasını,
Madde metnindeki “Yanılan, yanılmasında kusurlu ise” ibaresi
yerine “hata, hata edenin kusurundan kaynaklanmışsa” ibaresinin yazılmasını arz
ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
İzzettin Yılmaz |
|
Konya |
Mersin |
Hatay |
|
Osman Ertuğrul |
Beytullah Asil |
Rıdvan Yalçın |
|
Aksaray |
Eskişehir |
Ordu |
|
|
Behiç Çelik |
|
|
|
Mersin |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Orhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 321 sıra sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 35’inci
maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Konu Borçlar Kanunu olunca içinde bulunduğumuz sıkıntılı durumu
ele almakta yarar var. Ülkemizde bugünkü ekonomik durum dünyadakine göre daha
da kötüleşmiş hâldedir. Bunu anlamak için son yıllardaki ekonomik verilere göz
atmanız yeterli olacaktır. Bu kötü ve içinden çıkılmaz durumu anlayabilmemiz
için ekonomist veya iktisat bilgilerine haiz olmamıza bile gerek yoktur.
Ağırlığını çok yoğun bir biçimde hissettiren ülke ekonomisi ve finansal krizden
esnaf ve sanatkârlarımız ciddi bir biçimde etkilenmiştir. Maalesef esnaf ve
sanatkârda iş durmuştur. Birçok problemin muhatabı olan esnaf ve sanatkâr bir
de krizler ile karşı karşıya kalmıştır. Son yıllarda gerileme ve durağanlaşma
ile büyük sıkıntılar içinde olan esnaf ve sanatkâr bitme noktasına gelmiştir.
Bakkallık gibi meslekler neredeyse ortadan kalkmak üzeredir. Artık onların
yerini iktidarı etkileyebilen marketler zincirleri almakta, bakkal amca ve
ailesi iş aramak durumunda kalmıştır, kalifiye elemanların iş bulamadığı bir
yerde nasıl iş bulacaksa? Türkiye nüfusunun çok önemli bir bölümünü temsil eden
esnaflarımız maalesef millî hasıladan kendine düşen
payı alamamaktadır.
Türkiye’nin en büyük probleminin işsizlik olduğu, istihdam olduğu,
son yıllarda daha da artış gösterdiği dönemde bu işsizler ordusuna yenileri
katılmakta, bunun önemli bir bölümünü de maalesef istihdam sağlayan esnaf ve
sanatkârlarımız oluşturmaktadır.
Protesto olan senetler ile karşılıksız çıkan çeklerdeki artışlar,
nakit para darlığı, eriyen sermaye, esnafın belini kıran büyük alışveriş
merkezleri ve arka arkaya kapanan iş yerleri durumun vahametini net bir şekilde
ortaya koymaktadır.
2008 yılı başından bu yana kapanan iş yeri sayısında yoğun artış
olduğunu, hemen hemen her gün işletmelerin
el değiştirdiğini, ekonomik krize karşı gerekli tedbirler alınmaz ise yıl
sonunda kapanan iş yeri sayısında patlama yaşanmasından kaygı duyduklarını her
alanda dile getiren esnaf ve
sanatkârlarımız biçare durumuna düşmüştür; bu çaresizlikten ve kriz
batağından çıkmaya çalışırken bankaların esnaf ve sanatkârımızı aşağıya doğru
çekme çalışmaları anlaşılamamaktadır. Tüm bu benzeri soru işaretleri, esnaf ve
sanatkârlarımız başta olmak üzere, tüm ticari işletmelerin kafalarında soru
işaretleri bırakmaktadır.
Meclisimiz tarafından çıkarılmış olan sicil affına rağmen,
karşılıksız çek ve protestolu senetler ile kredi ve kredi kartları borçlarına
ilişkin borçlarının bankaca yeniden yapılandırılması hâlinde, borcun tamamının
ödenmesini müteakip Merkez Bankasında tutulan kayıtlarının silineceğine, Merkez
Bankası kayıtlarının silinmesinden sonra bankalar ve özel finans kurumlarınca
yapılacak kredilendirme, çek karnesi verilmesi ve diğer bankacılık işlemlerince
silinmiş kayıtların dikkate alınmayacağı hükmü yok sayılmakta, kredi
müracaatlarında bulunan toplum kesimleri geriye çevrilmektedir. Ancak Kanun’da öngörüldüğü şekilde borçlarını ödeyen veya
borçlarını yeniden yapılandıran esnafımızın bankalar nezdinde sicil
kayıtlarının Kanun’un bu açık hükmüne rağmen ısrarlı başvurularına karşın
bankalarca silinmediği ve yeni kredi başvuru taleplerinin silinmesi gereken
sicil kayıtları gerekçe gösterilerek reddedildiği, bağlı oldukları kurum,
kuruluşlara ve bizlere intikal eden yoğun şikâyetlerden anlaşılmaktadır. Bu
durumda esnaf ve sanatkârlardan, imalat yapan KOBİ’lerimizden ve iş
adamlarımızdan Hükûmet ne yapmasını istemektedir?
Türk ekonomisinin çok kötüleştiği orta yerdedir. Herkes bunu
yaşıyor. Şirketler sıkıntıyı yakından yaşıyor. Ancak Ege Bölgesi’nde, özellikle
seçim bölgem Manisa, İzmir, Denizli, Kütahya, Uşak, Aydın, Afyon ve Muğla’da
krizin etkilerinin daha sert hissedildiği görülmektedir.
Ege’nin tekstil ve konfeksiyonu büyük
oranda bitmiştir. Manisa’nın üzüm üreticileri, çiftçiler perişandır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Orhan, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.
AHMET ORHAN (Devamla) – Traktörünü satan çiftçinin acil çözüm ve
desteklemelere ihtiyacı vardır. Çiftçiler banka kapılarında yeni bir kredi
imkânı bulabilmek için dolaşmaya devam ediyorlar. Türkiye’de yaşanan ekonomik
çöküş kabul edilebilir bir ekonomik kriz sınırını çoktan aşmıştır. Hükûmet, ülkeyi ayrıştıracak ve bölünmeye götürecek proje
ve söylemlerden vazgeçerek derhâl insanımızın gerçek gündemine dönmelidir.
Bu duygu ve düşünceler ile yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Orhan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
321 Sıra Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısının 35. Maddesinin
“Yanılmada kusur” şeklindeki kenar başlığının “Yanılanın sorumluluğu” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun efendim.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın 35’inci maddesine yönelik
değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu maddede, kusuruyla yanılan kişinin sözleşmeyi bu nedenle iptal etmesi
hükme bağlanmaktadır. Maddenin kenar başlığına baktığımızda ise “yanılmada
kusur” ibaresini görüyoruz. Oysaki maddenin kenar başlığının bu içeriğe uygun
olarak “yanılanın sorumluluğu” şeklinde olması gerekir. Bu nedenle Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı’nın 35’inci maddesinin “yanılmada kusur” şeklindeki kenar
başlığının “yanılanın sorumluluğu” şeklindeki değişiklik önergemizin kabulünü
arz ve teklif ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, birkaç saattir burada Türk Borçlar Kanunu
Tasarısı’nı normatif kurallar hâline getirerek, yasal düzenleme hâline
getirerek piyasa ilişkilerini, piyasadaki temel borç ilişkilerini bir kalıba
sokmaya, düzeltmeye çalışıyoruz. Bütün çabamız, burada Türk Borçlar Kanunu’nun
değişen yaşam koşullarına, sosyal ve ekonomik şartlara uygun olarak sözleşmenin
taraflarını, yani temel borç ilişkisinin taraflarını rahatlatacak, onların
sorunlarını çözecek bir düzenleme gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Ancak değerli
milletvekilleri, olayın normatif yanı, olayın yasal tarafı maalesef olayın ekonomik
ve reel yanıyla örtüşmemektedir. Bugün, piyasa ilişkilerine baktığımızda temel
borç ilişkileri maalesef kilitlenmiş durumdadır. Bugün sözleşmelerin
taraflarının büyük bir çoğunluğu maalesef edimlerini yerine getirememektedir.
Piyasadaki bu temel borç ilişkilerindeki kilitlenmeler maalesef pek çok
istatistik rakamlara olumsuz olarak yansımakta, çok olumsuz rakamlar olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu rakamlara baktığımızda, kapanan iş yerleri sayısının,
maalesef, neredeyse cumhuriyet tarihi rekorları kırdığını görüyoruz. Bu
rakamlara baktığımızda, maalesef, karşılığı olmayan çek oranlarında istatistik
olarak bugüne kadar hiç ulaşılmadığı rakamlara ulaşıldığını görüyoruz. Yine bu
rakamlara baktığımızda, maalesef intihar olaylarına bu rakamların çok acı bir şekilde
yansıdığını görüyoruz ve yine bu rakamlara baktığımızda, cumhuriyet tarihinin
son kırk yılın tutuklu ve hükümlü sayısındaki rekor artış olarak karşımıza
çıktığını görüyoruz.
Ben buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Sayın
Başbakan ve Hükûmetinizin sözcüleri, halka, ulusa
sesleniş konuşmalarında her çıktığında birtakım rakamlarla övünerek, bu
rakamlarla övünerek cumhuriyet tarihi rekorları kırdığını söylüyorsunuz. Yani
bu rakamlarla övünüyorsunuz, halkımıza bu rakamları övünerek sunuyorsunuz.
Şimdi ben o zaman size sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Adalet ve Kalkınma
Partisinin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana intihar oranlarındaki artış
oranı yüzde 300’leri aşmış durumda. Hükûmetiniz,
Sayın Başbakan ve sizler Hükûmet sözcüsü olarak,
intihar oranlarındaki yüzde 300 artışla övünüyor musunuz?
Evet, başka bir soruyu sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Sayın Hükûmet Sözcüsü, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı
114 binlere ulaşmış durumda. Cezaevlerinin kapasitesi ise 70 bin. Bu rakam, son
kırk yılın rekoru. Hepimiz biliyoruz ki suçun ve suçluluğun kökeninde, sosyal,
ekonomik ve toplumsal bozulmalar yatar. Bu yansımalar maalesef bu suçluluk
oranını artırıyor. Şimdi size soruyorum: Son otuz dokuz yılın tutuklu ve
hükümlü sayısı rekorlarını kırmaktan övünüyor musunuz? (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) Evet, Sayın Bakanım, rakamlar o kadar kötü ki, kapanan iş yerleri
sayısı rakamlarını vereceğim, onları soracağım bunlarla övünüyor musunuz diye.
Rakamlara baktığımızda, iç borcumuza, dış borcumuza, cari açığımıza, maalesef
karşımızda övünülecek rakamlar yok.
Bir de bir soruyu daha sormak istiyorum: Sayın Bakanım, geçtiğimiz
günlerde ulusal basına bir haber yansıdı. İmralı’daki hükümlü ve yanına
gönderilen 8 arkadaş için 5 milyon dolar harcanarak cezaevi yaptırılmış. İçinde
buzdolabı, televizyon olan odalar yaptırılmış. Bugün 70 bin tutuklu ve hükümlü
kapasitesi olan, cezaevlerindeki 114 bin sayıya ulaşan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk, konuşmanızı tamamlayınız.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - …tutuklu ve hükümlünün yaklaşık 40
bini, 45 bini beton zeminlerde yatıyor veya yatak nöbeti tutuyor. Şimdi, ben
size sormak istiyorum: İmralı’da yaptırdığınız, o içinde buzdolabı, televizyonu
olan odalardan, o yatak nöbeti tutan veya beton zeminlerde yatan diğer hükümlü
ve tutuklular için de yaptırmayı düşünüyor musunuz?
Hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – İmralı’ya kim getirdi onu?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli Hatibin dile getirdiği bir iki hususla ilgili bir açıklama
yapma zarureti hasıl oldu. Bu 5 milyon Türk lirası harcandığı
için de…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Dolar, dolar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – …şu
veya bu olduğu tarzındaki haberler gazetede yer aldı. Ben de hemen pazartesi
günü yaptığım açıklamada, bu tip haberler ilgili makamdan teyit etmeden yazılır
çizilirse ve şimdi de burada konuşma konusu olursa… Bu işlerde yüreği yanan insanlar
var. Biraz daha dikkatli ve tedbirli olmamız gerektiğini o gün ifade ettim.
Bugün burada tekrar ediyorum, bu ifadelerin önemli bir kısmı doğru değil yani
bir kısım insanlara…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Beton zeminlerde yatan tutuklular
doğru değil mi Sayın Bakanım?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) -
…buzdolaplı, neredeyse villa yapılıyor tarzındaki bir propaganda özellikle şu
dönemde pek de hayra hizmet etmez, doğru değil.
İkincisi…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ne kadar harcanmış?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Efendim?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne kadar harcanmış Sayın Bakanım?
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Bakanım, gerçek miktarı bilelim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Hayır,
o rakam doğru değil. Bir kişi için yapılan bir harcama da değil. Orada görev
yapacak olan infaz memurları var, vesaire var. 50’ye yakın insan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadarlık?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Yani
orası zaten cezaeviydi. Rakamı yazılı olarak sorun, cevabını ben size net
olarak vereyim.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) - Kaç para harcanmış Sayın Bakan?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakanım, normal cezaevindeki
hücrelerde kaç kişi yatıyor? 30-40 kişi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ama o
haberlerin… “Çiçeklidir.” “Çiçek bahçeleriyle doludur.” filan tarzındaki
şeyler… Orası bir defa askerî bölgedir. Kim girip de oradan o fotoğrafları
çekti?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – 5 milyon olmadığını biliyorsun da
onun ne kadar olduğunu niye bilmiyorsun?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Onun
için, yani şu hassas ortamda ne olur, yani siyaset yapacağımız elli tane konu
var. Gelin, yürek yakacak, yüreğimizi kanatacak, aslı esası olmayan beyanlarla
birbirimizi yormayalım, yazık olur. Birincisi budur.
İkincisi, eğer siz intiharları tek başına yoksulluğa, fakirliğe
bağlıyorsanız yani lütfen, bir bakın, dünyanın en gelişmiş refah toplumlarında
intihar oranı çok daha fazladır.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Ne kadar artmış?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
İntiharların en çok olduğu ülke Norveç, İsveç ve Finlandiya’dır. Onu nasıl izah
edeceksiniz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Finlandiya’da altı ay kış, altı ay yaz
ondan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Norveç, İsveç, Finlandiya. Bunlar, dünyanın
en gelişmiş, fert başına millî geliri en az 40 bin doların üzerinde olan
yerlerdir. Onun için, yani mukayeseleri yaparken sağlıklı verilere dayanmak
lazım.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Rakamlar doğru rakamlar Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Üçüncüsü, zatıaliniz hukukçusunuz, hiç olmazsa şu
kısmını ben size bilvesile gezip gördüğüm için ifade ediyorum: Şimdi,
Türkiye’de hukuk uygulamalarında Batı’dan bir farklı yanımız var, onu evvela
bilmemiz gerekiyor. Batı’da, mesela Almanya’da 2 hükümlüye 1 tutuklu düşer. 2
hükümlü varsa içeride 1 tane tutuklu vardır. Şimdi, 114 bin dediğinizin -son
rakamlarda ufak tefek değişiklik olabilir- 60 binden fazlası tutuklu, 50 bin
civarında hükümlü var. Yani tutuklu sayısı Türkiye’de hükümlü sayısından daha
fazladır. Peki, “Bu nedendir?” diyorsanız, evvela şu rakamları bir kamuoyunun
önüne tam koyalım, mukayeseyi tam yapalım.
BAŞKAN – Sayın Bakanım…
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Onlar ayakta değil ki, onlar da
yatacak cezaevinde.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Kusura
bakmayın, ben bir şeyi savunmak için değil, sadece bilgilendirmek adına
söylüyorum.
Bunun da sebebi şudur: Geçmiş dönemde, bu Ceza Kanunu uygulaması
başladığı anda, toplumda, hatırlıyorsanız, hep beraber kapkaç arttı, şu arttı,
bu arttı, niye tutuklanmıyor diye herkes bar bar
bağırıyordu. Şimdi niye tutukluyor diye bağırıyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır, hayır…
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bir an önce yargılayın, tutuklamayın,
yargıyı hızlandırın.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Yani,
bu memlekette, tutukluyorsun kabahat oluyor, tutuklamıyorsun kabahat oluyor.
Onun için, meseleye doğru bakmak lazım.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz doluyor da, bitireceğim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Onun
için, mukayeseyi yaparken verilerin sağlam olması gerekir diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hükümlüyle tutuklunun aynı yerde ne işi
var?
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sonra, tutuklular yatmayacak mı,
ayakta mı duracak cezaevinde?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..:
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremiz dolmuştur.
Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 5 Kasım 2009
Perşembe günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler
diliyorum.