Normal nuri 2 1 2009-12-23T09:52:00Z 2009-12-23T09:52:00Z 1 46534 265244 TBMM 2210 622 311156 11.9999 Clean Clean 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 51                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

12’nci Birleşim

3 Kasım 2009 Salı

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

 III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel’in, Denizli ilindeki ekonomik gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili yayınladığı yönetmeliğe ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Susurluk’ta meydana gelen kazanın 13’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, GDO’lu ürünlerin ithaline dair yönetmeliğin iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, ürünlerin GDO’lu olduğunun fark edilmesi için yapılması gerekenlere ve kene mücadelesine ilişkin açıklaması

3.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’te yaşanan sel felaketine ilişkin açıklaması

4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, gelen kâğıtlar listesine alınmamış bir konunun ön görüşmesinin yapılmasının mümkün olamayacağına, bu nedenle AK PARTİ Grubu önerisinde yer almaması gerektiğine ilişkin açıklaması

5.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın konuşmasındaki “Kürt illerinden gelen çocuklar” ifadesi nedeniyle hatibin uyarılması ve tutanaklardaki ifadenin düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, orman yangınları konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/447)

2.- DTP Grubu adına Grup Başkan Vekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/448)

3.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kamudaki geçici personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/449)

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 8-9 Eylül 2009’da İstanbul’da yaşanan sel felaketi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/10)

2.- Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, demokratik açılım konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/11)

C) Tezkereler

1.- (10/333, 334, 335) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/993)

D) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/354), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/155)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/24) esas numaralı, siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 3/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi

2.- (10/387) esas numaralı, genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) ülkemize girişi, üretimi, tüketimi, dünyadaki uygulamalar ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 3/11/2009 salı bugünkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

3.- (10/81, 10/138, 10/143, 10/250, 10/368) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

4.- Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım 2009 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 4, 10, 11, 18, 25 Kasım ve 2, 9 Aralık 2009 günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde  kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine  ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

 

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Sataşma nedeniyle söz talebinin aynı oturum içinde karşılanması gerekirken bu talebin bir sonraki oturumda değerlendirilmesinin ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanmayan genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin yapılmasının İç Tüzük’e aykırı olduğu iddiasıyla Başkanın tutumu hakkında

 

X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, hâkim ve savcı istihdamına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8101)

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, telefon görüşme kayıtlarıyla ilgili bir talebe ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı  (7/8397)

3.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, aile içi şiddete ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı  (7/8533)

4.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, AİHM ve uluslararası tahkimde Türkiye aleyhindeki davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve  Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8589)

5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, cezaevlerinin kapasitesine ve denetimine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8666)

6.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Pozantı Cezaevinde yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8674)

7.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, İstanbul’daki kaçak yapıların yıkımına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/8704)

8.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’deki tarla yollarının iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/8875)

9.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, üniversite harçlarına yapılan zamma ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8900)

10.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, üniversite harçlarına yapılan zamma ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8910)

11.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki icra takiplerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8928)

12.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Niğde’deki icra takiplerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8931)

13.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hükümlü ve tutuklulara verilen sağlık hizmetlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8932)

14.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir alanda bulunan kemiklerin kimliklendirilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8942)

15.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, belediye işçilerinin sendika değişikliklerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8955)

16.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Tuzla Tersanelerindeki iş kazalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8956)

17.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, bir güvenlik görevlisi hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/9033)

18.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki su yönetimine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/9052)

19.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl’deki korsan taşımacılığa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/9055)

20.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, üniversite harçlarına yüksek zam yapılacağı haberlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9100)

21.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir ders kitabındaki yanlışlığa ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9105)

22.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, ÖSS sonuçlarının değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9110)

23.- Samsun Milletvekili Osman Çakır’ın, üniversite harçlarına yapılan zamma ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9112)

24.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Fırat Üniversitesinin ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9119)

25.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, RTÜK’ün gelirlerine ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9208)

26.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bazı elektrik dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9209)

27.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir elektrik dağıtım şirketinin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9212)

28.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, bir kamu kuruluşunun internet sitesinde verilen medya iletişim bilgilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9218)

29.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, kamu görevlilerinin sendikal haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/9237)

30.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, bazı deprem konutlarının kamu lojmanı olarak tahsisine ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9244)

31.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün durumuna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9292)

32.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Çerkezköy Tapu Müdürlüğü personeline ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9295)

33.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Erzurum Tekman’daki sel felaketine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9296)

34.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’daki yatırımlara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9299)

35.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da depreme karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9302)

36.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bolu’daki binaların depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9303)

37.- Eskişehir Milletvekili F. Murat Sönmez’in, Kütahya Aslanapa ilçesinin kanalizasyonuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9321)

38.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TRT’nin bir haber ajansıyla yaptığı anlaşmaya,

TRT’de türbanlı bir muhabirin görev yaptığı iddiasına,

Bir düğünde TRT imkanlarının kullanıldığı iddialarına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9331), (7/9332), (7/9334)

39.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir düğünde TRT  imkanlarının kullanıldığına yönelik haberlere,

TRT’nin izlenme ölçüm ihalesine,

TRT Yönetim Kurulunun bir toplantısına,

TRT’nin ölçüm kuruluşlarıyla ilişkisine ve bazı vericilerin gücünün azaltılmasına,

TRT Türk kanalının yapım ve yayın hizmetleri için bir şirketle yapılan sözleşmeye,

TRT’nin bir şirketten hizmet alımına,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9333), (7/9335), (7/9336), (7/9339), (7/9340), (7/9341)

40.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, TRT’deki bir yayında yer alan bir konuşmaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9337)

41.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, TRT’deki personel politikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9338)

42.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yapılacak barajlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9377)

43.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı Dağı’ndaki kirliliğe ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/9473)

44.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Elâzığ’da turizmin geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/9492)

45.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, biçer döverden alınan vergilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9499)

46.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van Gevaş elektrik şebekesinin yenilenmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9501)

47.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Dicle’deki bazı elektrik direklerine ve enerji nakil hattına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9502)

48.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl elektrik şebekesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9504)

49.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir sulama kooperatifinin elektrik borcuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9505)

50.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sağlık personeli arasındaki ücret farklılığına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9510)

51.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum esnafına yabancı dil kursu verilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9511)

52.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’daki ilk ve ortaöğretim kurumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9517)

53.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Iğdır’daki ilk ve ortaöğretim kurumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9518)

54.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki ilk ve ortaöğretim kurumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9519)

55.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, “Alparslan Türkeş’in TBMM’deki Konuşmaları” adlı kitaba ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/9636)

56.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9665)

57.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, bazı gazete yazarları aleyhinde girişimde bulunulduğu iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9686)

58.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Mamak Belediyesi Bilgi Evlerindeki çalışanların sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/9699)

59.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/9707)

60.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Dursunbey Barajı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9727)

61.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, DSİ kanallarındaki boğulma vakalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9728)

62.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’daki bir derenin temizlenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9733)

63.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir beldenin içme suyu şebekesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9735)

64.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Döşemealtı ilçesinde yapılan helikopter pisti ve Yangın Eğitim Merkezine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9736)

65.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, TRT Çocuk Kanalında yayınlanan bir çizgi filme ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9737)

66.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin ihalelerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9739)

67.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9740)

68.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9741)

69.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, TRT’de şiddet içerikli diziler yayınlanmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9742)

70.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Radyo-1 kanalındaki Zafer Bayramı programına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9743)

71.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir TRT personelinin türbanlı çalıştığı iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9744)

72.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’ya yeni hükümet konağı yapımına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/9809)

73.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, THY’nin reklam filminde İngilizce isim kullanılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9843)

74.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir mezraya elektrik hattı çekilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9847)

75.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da mahallelerin aydınlatma sorunlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9854)

76.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/9882)

77.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/9883)

78.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, iptal edilen bir yasal düzenlemeye ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/9891)

79.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı kişilerin sigortalılığının ispatının istendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/9951)

80.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, av ve yaban hayatı bölümü mezunlarının istihdamına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9952)

81.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bir göletteki kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9953)

82.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir orman alanında düz kesim yapılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9954)

83.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Çömlekköy Barajı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9955)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.04’te açıldı.

Başkanlık Divanı teşekkül etmemiş olduğundan, sözlü soru önergeleri ile madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarımızla ilgili Meclis araştırması önergelerini görüşmek için 3 Kasım 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 15.05’te son verildi.

 

                                                      Meral AKŞENER

                                                         Başkan Vekili

 

                                                       Yusuf COŞKUN                      

                                                               Bingöl

                                                            Kâtip Üye

No.: 16

II.- GELEN KÂĞITLAR

30 Ekim 2009 Cuma

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, icra takiplerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/7985)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, iptal edilen bir yönetmeliğe dayanılarak yapıldığı iddia edilen telefon dinlemelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8102)

3.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın, cinsiyetçilik kaynaklı saldırı ve ayrımcılığa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8182)

4.- Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, yeni teşvik sistemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8594)

5.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, gemi inşa sanayiinin teşvik kapsamına alınmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8596)

6.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara’daki icra takiplerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8603)

7.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, bir cezaevinde yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8604)

8.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, üniversitelerdeki akademik ve idari personelin özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/8628)

9.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’da yapılan bazı doktor atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8632)

10.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, sözleşmeli personelin eş durumundan tayinine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8633)

11.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, anti-depresan ilaçların kullanımının arttığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8634)

12.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Köy Hizmetlerinden geçen personelin mağdur edildiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8635)

13.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul İl Sağlık Müdürünün görevden alınmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8639)

14.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, teşvik mevzuatı çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8649)

15.- Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, kredi desteği sağlanmasındaki şartlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8708)

16.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, SSPE hastalığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8715)

17.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bir sağlık ocağının personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8717)

18.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, bir beldenin sağlık görevlisi eksikliklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8718)

19.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur Devlet Hastanesindeki göz doktoru ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8719)

20.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’daki bazı hastane inşaatlarına ve başhekim atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8720)

21.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, kene ısırması vakalarına karşı alınacak önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8721)

22.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8722)

23.- İstanbul Milletvekili Atila Kaya’nın, Alman ailelerin yanına verilen Türk çocuklarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8741)

24.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur eden bir holdinge ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8747)

25.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur eden bir holdinge ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8748)

26.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur eden bir holdinge ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8749)

27.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur eden bazı holdinglere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8750)

28.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur eden bir holding ve bazı şirketlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8751)

29.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, F tipi cezaevlerinde sohbet hakkı uygulamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/8767)

30.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri Başkanlığından nakil yapan personele ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/8770)

31.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Halkbankın kullandırdığı kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8786)

32.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, bazı bankalardan Özelleştirme İdaresi Başkanlığına tahsis edilen kaynaklara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8787)

33.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, KEY ödemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8788)

34.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, kredi kartı faiz oranlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8789)

35.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri Başkanlığından nakil yapan personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/8800)

36.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, vergi adaletine ve indirimlere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/8835)

37.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Alanya ve Gazipaşa devlet hastanelerinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8843)

38.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri Başkanlığından nakil yapan personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8844)

39.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Antalya Havalimanı terminallerinin işletme haklarının kiralanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/8861)

No.: 17

2 Kasım 2009 Pazartesi

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Temsilen Tarım ve Köyişleri Bakanı ile Avusturya Cumhuriyeti Hükümetini Temsilen Federal Tarım, Orman, Çevre ve Su Yönetimi Bakanı Arasında Tarım Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/764) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/765) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor Alanında İşbirliği Programının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/766) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)

4.- 14 Aralık 1972 Tarihli Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 7 nci ve 26 ncı Maddeleri Uyarınca, 5 Nisan 1966 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı Arasındaki Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Revizyonunu Amaçlayan Türkiye Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı Arasında Anlaşmaya Ek Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/767) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/768) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2009)

6.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/769) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Dışişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2009)

7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Eğitim İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/770) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2009)

Teklifler

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in; 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/519) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/520) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.10.2009)

3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/521) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2009)    

4.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un; 5215 Sayılı Belediye Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/522) (Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2009)

5.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın; 5664 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/523) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2009)

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in; Sanatçıların Sosyal Güvenlik Haklarının Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi (2/524) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2009)

7.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 23 Milletvekilinin; 4736 Sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/525) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2009)

8.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun; Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/526) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2009)

9.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi ve 15 Milletvekilinin; 29.01.2004 Tarihli ve 5084 Sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/527) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2009)

No.: 18

3 Kasım 2009 Salı

Genel Görüşme Önergeleri

1.- CHP Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 8-9 Eylül 2009’da İstanbul’da yaşanan sel felaketi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/10) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.9.2009)

2.- Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, demokratik açılım konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/11) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.11.2009)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 Milletvekilinin, orman yangınları konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/447) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.06.2009)

2.- DTP Grubu adına Grup Başkanvekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/448) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.06.2009)

3.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, kamudaki geçici personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/449) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.06.2009)

3 Kasım 2009 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Denizli ilindeki ekonomik gelişmeler hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel’e aittir.

Sayın Yüksel, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.-  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel’in, Denizli ilindeki ekonomik gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, son günlerde Denizli ili hakkında gerek basında gerekse Parlamentomuzda devamlı konuşuldu. Bu konuşmalar, genellikle Denizli halkının, Denizli sanayicisinin hoşnut olmadığı, üzüldüğü konuşmalardı ve eğer Türkiye olarak bizler dünya liglerinde oynamaya devam ediyorsak ve Denizli ili de Türkiye’mizin kendi sanayisini, kendi imkânlarını ayağa kaldırmış bir il olarak bu potansiyelin, bu potanın içindeyse, dünyada yaşanan son krizden Türkiye gibi Denizli’mizin de etkilenmemesi mümkün değil. Ancak bu öyle düzeye getirildi ki sanki dünya, Avrupa ve Türkiye güllük gülistanlıkmış gibi, sade Denizli’de kriz varmış, sade Denizli’de sıkıntılar varmış gibi hep aksettirildi. Denizli sanayicisi cidden bu konuda üzgün.

Bakın, Denizli sanayisinin yapısı, yüzde 90’ına varan ihracatçı bir yapıya sahip. Dolayısıyla bütün Türkiye, Türkiye merkezli olan 2000-2001 krizlerinde sıkıntı yaşarken, sıkıntı çekerken Denizli bu dönemi en iyi şekilde atlatmıştır. Ancak içinde bulunduğumuz 2008 Eylül ve Ekiminden itibaren başlayan dünya odaklı krizde elbette Türkiye etkilendi, diğer illerimiz etkilendi, Denizli daha çok etkilendi. 2001’de Denizli için avantaj olan ihracatçı yapımız bu dönemde bizim için dezavantaj oldu ama biz yine bunun üstesinden gelecek durumdayız.

Bakın, Denizli olarak baktığımızda özelliklerimiz şöyledir: Sanayimizin çok büyük bir kısmı ihracata yöneliktir. Sanayimiz yerel ve ulusal girdileri kullanmaktadır. Emek yoğun sektörler bünyesinde bulunmaktadır. Ayrıca Denizli sanayisi sadece kamuoyunda tekstil olarak bilinir ancak tekstil dışında da sanayimiz ve ticaretimiz vardır. Dengeli bir sanayileşme yapısına sahiptir. Denizli tekstilinin yanı sıra demir-çelik sanayisi, işlenmiş metal ürünleri, kablo sanayisi, cam sanayisi, mermer sanayisi, deri ve kösele sanayisi ve çeşitli gıda gibi diğer sanayilerde de gelişmiştir ve Denizli’mizde 3 milyar dolarlık ihracatımızın 2 milyar doları tekstildir, 700-750 milyon doları da bakır artı kablodur. Onun dışında, mermer ve diğer sanayilerimiz vardır.

Arazilerin toplulaştırılmasında yapılan hızlı çalışmalar, termal sıcak suların seracılıkta kullanılmasına başlanmasıyla birlikte, artık seracılıkta ve modern tarımda Denizli tam bir kuluçka dönemini yaşamaktadır.

Bunun yanında, Pamukkale Üniversitemizle birlikte yapmakta olduğumuz teknoparkın hayata geçirilmesiyle, artık, Denizli’de sanayici-işveren, sanayici-üniversite ilişkileri üst düzeye çıkacaktır.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, Denizli sanayisinin bazı talepleri vardır. Bunlar, hemen hemen tüm ihracatçılarımızın talepleridir.

İhracat mutlaka teşvik edilmelidir. Mevcut işletme kredilerinde darlığın giderilmesi mutlaka önemlidir. Kredi Garanti Fonu işlemlerinin hızlandırılması gerekmektedir. Eximbank kredileri yatırım ve ihracat şevkini artıracak şekilde düzenlenmelidir.

1985-1990 yılları arasında olduğu gibi, firmaların bir önceki dönemdeki ihracat performansı ve ihracat taahhütlerine göre kredi verilmesi gerekmektedir. Bu da Denizli ve benzeri merkezlerin içinde bulunduğu durgunluk ve gerileme dönemini aşmasına zemin hazırlayacaktır.

Sanayicinin mevcut KDV alacaklarının erken ödenmesi ya da devlete olan borçlarından mahsup işleminin sağlanması yerinde bir uygulama olacaktır.

İhraç mallarının üretiminde kullanılan girdiler üzerinden alınan dolaylı vergiler ihracatçıya teşvik olarak verilmelidir.

Elektrik ve doğal gaz ürünlerinde vergilerin -ÖTV ve benzerlerinin- ihracata dönük malların üretiminde kullanılan kısmın iadesi ihracatçımızı dünyayla rekabet edebilir konuma getirecektir.

Kıdem tazminatı bugün âdeta sanayicimizin omuzlarında yük olarak durmaktadır. Mutlaka bunun çözümü gerekmektedir, hâlli gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Mehmet Bey, bunları siz yapacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – Denizli girişimcisi bunlardan daha güzellerini hak ediyor ve layıktır da.

Bakın, bugün, İhracatçılar Birliğimizin açıkladığı raporlara göre Denizli ihracatı Türkiye ihracatının da üzerinde, yüzde 11,2’lik artışla, bu dönemi, Ekim ayları kıyaslandığında, 2008 Ekim ayı ile 2009 Ekim ayı arasında…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Yılı söyle, yılı!

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – 2008-2009 yılları arasında.

Laf atmanıza gerek yok Emin Haluk Ayhan Bey, laf atmanıza gerek yok.

BAŞKAN – Sayın Yüksel, Genel Kurula hitap edin siz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Laf atmadım, söyledim. Yılı söyle, yılı. Laf atmadım, söyledim.

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – Yani Denizli’yi burada batırdınız.

BAŞKAN – Sayın Yüksel, Sayın Ayhan, lütfen…

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – “İflas eden kent.” dediniz ama Denizli batmadı, Denizli ayaktadır, Denizli batmayacak.

BAŞKAN – Sayın Yüksel, Genel Kurula hitap ediniz.

MEHMET YÜKSEL (Devamla) - Denizli yine bu dönemde ihracatıyla birincidir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İntiharlar ne, intiharlar!

MEHMET YÜKSEL (Devamla) - Türkiye’de şu anda ihracatta yüzde 4 gelişme vardır, Denizli’de yüzde 11 vardır.

Evet, elektrik üretimi de Ekim 2008’de 167 milyon kilovatsaat, şu anda da, Ekim 2009’da 172 milyon kilovatsaate çıkmıştır. Denizli istihdamıyla, enerjisiyle, her şeyiyle yine ayaktadır. Denizli bunu başaracak güçtedir. Denizli tekstiliyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kaç fabrika kapandı?

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – On altı tane fabrika kapandı Beyefendi, on altı tane.

KADİR URAL (Mersin) – Adam niye intihar etti? Mahsus mu intihar etti, başka bir sebebi mi vardı?

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – Ölenlerin ticaretle hiçbir alakası yok, oradan ezbere konuşma.

BAŞKAN – Sayın Yüksel, teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili yayınladığı yönetmelik hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Vahap Seçer’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Seçer.

2.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili yayınladığı yönetmeliğe ilişkin gündem dışı konuşması ve  Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gıda ve yem amaçlı genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin ihracatı, ithalatı, işlenmesi, denetimi ve kontrolüne yönelik, geçtiğimiz hafta başı, 26 Ekimde Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanlığının çıkarmış olduğu Yönetmelik’le ilgili söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz pazartesiden bu yana kamuoyunda oldukça yoğun bir şekilde tartışılan bir konu genetiği değiştirilmiş organizmalar ama ne yazık ki Mecliste tartışma fırsatı bulamadık. Sayın Bakan da bu konuyla ilgili kamuoyuna bir açıklama ihtiyacı veya gereği duymadı ama bu konu önemli bir konu. Bu konu toplum sağlığını ilgilendiriyor, bu konu çevreyi ilgilendiriyor, bu konu belki de gelecek kuşakların sağlığını ilgilendiriyor, Türkiye'nin biyolojik çeşitliliğini ilgilendiriyor, tarımını ilgilendiriyor. Hülasa, bu konu akşamdan sabaha karar verilip bir yönetmelikle düzenleme yapılacak bir konu değil.

Değerli arkadaşlarım, dünyada biyolojik teknoloji konusu geliştikçe tabii ki ülkelerin, toplumların bu anlamda, biyoteknolojik anlamda, biyogüvenlik anlamda ihtiyaçları doğdu. Türkiye de bu ihtiyaçlara sahipti. 2002’den bu yana iktidarın bu konuda çalışmaları vardı, bir yasa taslağı hazırlığı içerisindeydi. Aslında beklentimiz bu yasa taslağının Genel Kurula gelmesi ve önemli saydığımız bu biyogüvenlik konusunun bir tasarı şeklinde Genel Kurulda tartışıldıktan sonra yasalaşması ve Türkiye’de insan sağlığını, çevre güvenliğini, biyoçeşitliliği güvence altına alacak bir yasanın yüce Genel Kurulda kabul edilerek çıkmasıydı. Ama ne oldu, nasıl oldu, Hükûmet bu yolu tercih etmedi, bu meseleyi bir yönetmelikle halletme yoluna gitti. Bunun gerekçeleri neydi? Tabii Sayın Bakan burada olsaydı bu soruların yanıtlarını kendisinden alacaktık.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Burada.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Sayın Bakanımız da Genel Kurula gelmişler. Sanıyorum bu konuda cevabi konuşmalarını da benden sonra kendileri yapacaklar.

Değerli arkadaşlarım, tabii bu konu, genetiği değiştirilmiş organizmalar meselesi ticari anlamda da milyar dolar ticareti ilgilendiren, hem tarım ürünleri anlamında hem tohumculuk anlamında oldukça büyük ticaretlere konu olan, muhatap olan bir konu. Bunun bu şekilde bir yönetmelikle Türkiye’de ticaretinin önünün açılması, ithalatının açılması kabul edilebilir bir durum, anlaşılır bir durum değildir.

Daha önce iddialarımızda bu tip ürünlerin mevzuat boşluğundan kaynaklanan, ithalatta, ticaretinde Türkiye’ye yoğun şekilde girdiğini ve bu konuda Hükûmetin bu manzaraya seyirci kaldığı iddialarını ve eleştirilerini sürekli yapıyorduk ama yetkili bakan, ilgili bakan ve sayın bürokratlar bu konuyu şiddetle, ısrarla reddediyorlardı, genetiği değiştirilmiş ürünlerin Türkiye’ye asla ve asla girmediğinden dem vuruyorlardı.

Şimdi, geçen haftadan bu yana özellikle entegre hayvancılık tesisleri, soya, ayçiçeği, bunun gibi yem ham maddesi olarak yurt dışından ithal edilen ham madde konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Bunun sebebi, bu süreç içerisinde gümrük kapılarında bekletilen ham maddeler yeni yönetmelikle ortaya konulan kriterlere, şartlara uyum sağlıyor mu sağlayamıyor mu konusunda Bakanlık yetkililerinin gerekli altyapıyı oluşturmadan bu işe kalkışmasından dolayı orada, gümrükte işlemler hızlı yürümüyor ve şu anda sektör yani hayvancılık sektörü, yem sanayisi, âdeta hayvanlarını aç bırakacak, yem üretemeyecek bir duruma, bir pozisyona gelmiş durumdalar.

Değerli arkadaşlarım, bu belge yani bu Yönetmelik Türk tarımına vurulan ciddi bir darbedir. Biz, Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya, Arjantin çiftçilerine bir pazar oluşturmak için enerjimizi harcamamalıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Burada Türk çiftçisinin, Türk üreticisinin ürünlerini arttırıcı, onların refah düzeyini yükseltici, onların ürünlerini yurt dışına, Avrupa’ya, Rusya’ya ihraç etmek için enerjimizi harcamalıyız ama bu çıkan Yönetmelik’le âdeta yabancı ülke çiftçilerine Türkiye’yi biz pazar hâline getirmiş oluyoruz. Hükûmetin bu yanlıştan bir an önce dönmesi gerekiyor.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda, bu Yönetmelik’in iptali konusunda üzerimize düşen görevi yerine getireceğiz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Seçer’in gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Vahap Seçer’in yaptığı gündem dışı konuşmayla ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Öncelikle, tabii, Sayın Seçer’e, bana bu fırsatı, bu şekilde bu bilgileri verme, sunma, açıklama yapma fırsatı verdiği için de gerçekten teşekkür ediyorum. Önemli bir konu ve önemli olduğu kadar da bu yönetmeliğin amacının tamamen dışında, yüz seksen derece dışında bir söylemle kamuoyunda, maalesef, tamamen yanlış bir şekilde -ben yani çok kasıtlı diyemeyeceğim ama âdeta bir dezenformasyon şeklinde- toplum bilgilendirildi bu süre içerisinde. Onunla ilgili de açıklama yapma imkânım olacak. Onun için, tekraren teşekkür ediyorum Sayın Seçer’e.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce şunu söyleyeyim: Tabii, Türkiye, bu konu ile ilgili -yani dünyada genetiği değiştirilmiş organizmalar var, yaklaşık on senedir dünya ticari anlamda bu işin faaliyeti içerisinde- 2004 yılında Cartagena Biyogüvenlik Sözleşmesi’ne taraf oldu dünyada yüz kırk bir ülkeyle birlikte ve aralarında bazı ülkelerin de olduğu elli beş ülke de buna henüz taraf olmadı ama Türkiye Cartagena’ya taraf.

Şimdi, Türkiye, genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir mevzuata sahip değildi. Sadece 1998 yılında çıkarılan bir Bakanlık talimatıyla işlemler sürüyordu ve 98 yılında çıkarılan Bakanlık talimatı, GDO’lu ürünlerle ilgili beyana tabi olarak işlem yapıyordu. Yani biri gelse dese ki “Efendim bende GDO var.” o içeri alınmıyordu ama bunun dışında bir işlem yapabilmeniz, bunu daha sıkı bir şekilde denetim altına alabilmeniz, bunun kontrolünü daha iyi yapabilmeniz için yine uluslararası sözleşmeler gereği bir mevzuatınızın olması gerekiyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Evvela yasa çıkacak.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yasa geliyor, sabredin.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Önce yönetmelik, sonra yasa!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Şimdi, Biyogüvenlik Yasa Tasarısı Taslağı Bakanlar Kurulunda. Çünkü bu konu dünyada sürekli değişen bir mevzuata sahip. Bu konuyla ilgili şu anda dünyada 120-125 milyon hektar alanda 27-28 ülke GDO’yla ilgili ürün üretiyor arkadaşlar. Bunun 2-3 katı kadar ülke de bunları tüketiyor serbest bir şekilde. Bir kere bunu bilelim. Ama bizim de içinde bulunduğumuz, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin kararı da bu tür konulara liberal bir şekilde yaklaşmak değil, aksine daha titiz, daha dikkatli, daha muhafazakâr, bu manada konservatif yaklaşmak ve bunu, çünkü henüz riskleri tam olarak belirlenmemiş, henüz tam olarak bilinmeyen bir alanda bunu serbestleştirme yerine, aksine bunu denetim altına alma, bunu kontrol altına alma ve bunu, zararlı olacak olanları da kesinlikle engellemeye dönük bir ara mevzuat olarak, acil bir mevzuat olarak çıkardık kanun çıkıncaya kadar. Çünkü kanun da önümüzdeki günlerde Meclise gelecek, tasarısı hazırlandı, onu da söyleyeyim. Ama şimdi biz kanunu beklesek en az birkaç ay daha beklememiz gerekiyor.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sekiz yıl bekledik.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yedi senedir iktidardasınız, insaf!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yedi sene önce değil, 2004 yılında Türkiye bizim hükûmetimiz döneminde Cartagena Güvenlik Sözleşmesi’ne taraf oldu.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tamam.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tamam.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sene kaç? 2009. 2004… Sene kaç?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yani onu yapan da biziz. Onu yapan da biziz.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Zaten 2003’te yürürlüğe girdi Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Değerli arkadaşlar, bakın size bir şey söyleyeyim: Ben biraz önce…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye şimdi Sayın Bakan, geçen sene değil?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ama önce yönetmeliğin ne olduğuna bakın. Sayın Başkan Vekili, yakışmıyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu yönetmelik geçen sene gerekli değil miydi?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, önce bakın buna…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Atın önüne araba koyuyorsunuz, atın önüne araba! Önce yasa, sonra yönetmelik.

BAŞKAN – Sayın Anadol

Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, bilgiyle konuşmak lazım, bilerek konuşmak lazım. Aksi takdirde, yani işte, biz bunu mahkemeye götürürüz, şuraya götürürüz, buraya götürürüz demek, bugünkü bu mevzuatı kaldırmak demek, açık söylüyorum, kesinlikle ama kesinlikle GDO’ya kapı açmak demek olur. Bunu da söyleyelim, bunu da bilin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Zeytinyağı gibi üste çıkmayın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Eğer siz böyle bir şey yapmaya kalkarsanız, böyle bir şey gerçekleştirirseniz, o zaman millet de sizi tarih önünde, GDO’yu engelleyen bir yönetmeliği kaldırtmak suretiyle mahkûm edecektir, bunu da haberiniz olsun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Mahkûm oldunuz bile tarih önünde.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz kanunu getirmezseniz öyle olacak. Kanunu getirin. Yönetmelik senin emrinle çıkıyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz bir yönetmeliği çıkardık ve bakın, bu yönetmelik de Avrupa Birliği standartları ile tamamen uyumlu, bir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kanun, kanun… Burası yönetmelik düzenleme yeri değil.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İki: Avrupa Birliğinden daha ileri olduğumuz hükümler var. Şimdi size okuyacağım bunu. Bakın, GDO’lu ürünlerin bebek mamaları ve bebek formülleri, devam mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanılması kesinlikle yasak, bizim yönetmelikle getirdiğimiz. Avrupa Birliğinde bu yasak değil arkadaşlar, Avrupa Birliğinde bu yasak değil. Bizim yönetmeliğimiz, Avrupa Birliğinin mevcut mevzuatından daha ileride.

İki…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yunanistan’da uygulanıyor mu bu?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Arkadaşlar, Avrupa Birliğinin tamamında, İngiltere dışında, Avrupa Birliğinde tamamen, bebek mamalarıyla ilgili durum, serbesttir. Biz yasaklıyoruz.

İki: İnsan ve hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yasaktır diyoruz. Burada da Avrupa Birliğinden daha ilerideyiz. Diğer maddeleri ise Avrupa Birliğiyle uyumlu. Bunu söyleyeyim.

Şimdi, bu Yönetmelik bir mevzuat. Peki ne yapacağız biz bununla? Yani 27 Ekimden itibaren, bakın, 30 Ekim günü biz illere, seksen bir ile bir talimat yazdık ve dedik ki: Bu Yönetmelik çerçevesinde ürünlerle ilgili… Yani içinde GDO bulunması muhtemel yirmi yedi, yirmi sekiz tane ürün var. Bunlarla ilgili önceden yapılan gıda ve yem mevzuatı çerçevesinde analizlere ilave olarak ekteki listede yer alan ürünler ve bileşiminde listede belirtilen ürünler bulunan, bu ürünlerden üretilen veya bu ürünlerden üretilen bileşen içeren gıda ve yem maddeleri için GDO analizi yaptırılması, analiz sonucu GDO tespit edilen ürünlerin ithalatına izin verilmemesi gerekmektedir yönetmelik çerçevesinde.

Şimdi, nerede ne yapılacak, bu da belli. Şimdi, bugünden itibaren işlem şu arkadaşlar bu Yönetmelik kapsamında -bu bugüne kadar böyle değildi, bu çok önemli bir şey- diyoruz ki: Vatandaş getirdi herhangi bir gıda maddesi, biz kesinlikle GDO yönünden analize tabi tutuyoruz. Eğer içinde herhangi bir şekilde GDO varsa bunun kesinlikle ithalatına izin vermiyoruz. Ürün ve GDO’lu üründen bileşen herhangi bir gıda maddesi.

İki: Birisi dedi ki: “Ben işte şu gıda maddesini veya şu ürünü, şu ham maddeyi ithal ediyorum. Bunun içerisinde GDO var.” O da… Bu defa diyoruz ki… Müracaat ediyor, alıyoruz, bundan on beş ayrı belge hazırlamasını istiyoruz ve bunu bir 91 kişiden oluşan -tamamı 91 kişi- ama 11 kişi fiilen çalışacak bir bilimsel komite var. Bu bilimsel komitede kimler var?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Meslek örgütleri var mı içinde?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Üniversite öğretim üyeleri var.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ziraat Mühendisleri Odası…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Üniversiteler…

Bakın, size okuyayım: “Ankara, Selçuk, İstanbul, Akdeniz, Karaman, Gaziosmanpaşa, Mustafa Kemal, Atatürk, Çukurova, Namık Kemal, Ondokuz Mayıs, Adnan Menderes, Sabancı, Hacettepe, ODTÜ, Ege, Bilkent, Gazi, Iğdır ve Mersin üniversitelerinden 20 üye. Ziraat, veteriner, iletişim, mühendislik, fen-edebiyat, tıp, fen, sağlık bilimleri fakültelerinden 8…”

OKTAY VURAL (İzmir) – Üyeleri sen seçtin.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Üyeleri… O konuyla ilgili olan arkadaşım, o konuyla ilgili uzman olacak. Öyle benim seçmemle falan değil. O diplomasını ona ben vermedim. O diplomayı ona ben vermedim. Uzmanlık diplomasını ona ben vermedim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yasayla kurulmuş meslek örgütlerinin temsilcisi var mı?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, TÜBİTAK Marmara Gıda Enstitüsü, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsünden, buradan da 3 kişi ve 1 de Gıda Referans Laboratuvarından… Dolayısıyla, kırk farklı konuda uzmanlaşmış toplam 91 uzman. Bunlara havale edilecek -bilimsel komite- bunlar bunu inceleyecek. Eğer üç alanda, insan sağlığı, çevre sağlığı, hayvan hakları ve refahı ve hayvan sağlığıyla ilgili ve çevre sağlığıyla ilgili en küçük bir risk gördüğü takdirde buna izin vermiyor. Dolayısıyla fiilen bu Yönetmelik’le birlikte Türkiye’ye GDO’lu ürünün ithal edilmesi fiilen mümkün değildir yani sıfıra sıfır düzeyindedir.

Ha, nedir peki bu mesele? Bizim bu işin büsbütün dışında kalmamız, bu teknolojiden bigâne kalmamız, bihaber kalmamız, mümkün mü böyle bir şey? O da doğru değil. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlet. Türkiye Cumhuriyeti’nde bu teknoloji nedir, nasıl kullanılır, bunu bilecek.

Onun için, bizim bu yönetmeliğimiz, tabii bir çerçeve yönetmeliktir ama bu Yönetmelik’in gayesi, GDO’lu ürünlerin ithalatını kolaylaştırmak değil, aksine ithalatını zorlaştırmak, kontrol ve denetim altına almaktır. Bu yönetmelik budur ve bu Yönetmelik yakın bir tarihte çıkacak olan biyogüvenlik kanunuyla birlikte daha üst bir hukuk normuna kavuşacak ve böylece Türkiye bu alanda çok daha ileri bir noktaya gelmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bizim, asla Türkiye’nin insan sağlığı, toplum sağlığı, çevre sağlığı ve Türkiye’nin biyolojik kaynaklarına, tarımsal kaynaklarına zarar verecek herhangi bir şeyin içerisinde, kararın altında imzamızın bulunması mümkün değildir. Ne uluslararası kuruluşlar ne başka devletler ne de hiçbir kişi ve kuruluş için asla ve kat’a biz böyle bir uygulamanın içerisinde olmadık, bundan sonra da olmayız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Olmaz olur musunuz? Cargill, Cargill en iyi örnek. Cargill için özel yasa çıkardınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bundan önce olmadık, bundan sonra da olmayız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tarımı mahvettiniz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Amerikan şirketi için özel yasa çıkardınız.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bu vesileyle şunu söylüyorum: Tarımla ilgili, tarımsal ürünlerle ilgili, tohumculukla ilgili bizim attığımız adımlar Türkiye tarım sektörünün önünü açmıştır, Türkiye tarım sektörünün önüne yeni bir çığır açmıştır, yeni bir çağa Türk tarımı girmiştir. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo!

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Hayal görmeyin Sayın Bakan, hayal görmeyin!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bugün Türkiye tarımsal ekonomi açısından dünyanın 8’inci büyük ekonomisine sahiptir. Türkiye’nin tarımsal üretim değeri dünyada 8’incidir. Genel ekonomide Türkiye AK PARTİ’yle 26’ncı sıradan 17’nci sıraya çıkmıştır. Tarım ekonomisinde Türkiye dünyada 8’inci büyük ekonomik güçtür. 4 milyar dolardan yaklaşık 12 milyar dolara tarım ürünleri ihracatını çıkardık. Şu anda Türkiye dünyanın 3’üncü büyük tohum gen bankasını Ankara’da inşa ediyor. Bunu, bu Hükûmet zamanında bu Bakanlık yaptı. Bu Bakanlık yaptı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Bakan, sizin sayenizde buğday ithal etmeye başladık!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, o buğdayı Türkiye dâhilde işleyip dünyada un ihracatında birinci sıraya çıkmak için yapıyor. Bunu da kıskanmayın! Bunu da kıskanmayın! Türkiye’nin sanayicisi, buğdayı ithal edip un yapıp dünyaya ihraç ediyor, dünyada bir numaraya, iki numaraya çıkıyorsa bununla da iftihar edin. Şimdi, bakın, buğdayla ilgili bir şey söyleyeceğim: Toplum sağlığı. Bizden önce arkadaşlar…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayenizde pancardan yapılan şekeri bile unuttuk.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bizden önce Türkiye 20 milyon ton buğday ürettiği yıl bile, ihtiyaçtan dolayı, kalite sorunu sebebiyle Türkiye buğday ithal ediyordu. Bunu “etmiyordu” diyebilecek hiç kimse yok. Bu, gerçekten böyleydi. Ama bizim aldığımız tedbirlerle, sertifikalı tohum üretimine ve kullanımına getirdiğimiz destekle, süne mücadelesine havadan ilaçlamayı sonlandırıp yer aletlerine geçmek gibi tedbirlerle, Türkiye, bugün kesinlikle kalite ihtiyacı sebebiyle, kalite sorunu sebebiyle buğday ithalatı yapmıyor, 17,5 milyon ton, 18 milyon ton buğday ürettiğinde de bu kendine yetiyor. Tamam mı?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Süneyi konuşun. Süne ne oldu, süne?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye havadan ilaçlama yapıyordu. Havadan ilaçlama yaparken emgili dane oranı yüzde 3,9’du. Bu şu demektir: Aldığımız buğdayın yüzde 3,9’u, uçakla mücadelede ilaçlamaya rağmen yüzde 3,9’u çürüktü, gidiyordu. Biz bunu yüzde 0,8’e düşürdük. Yüzde 0,8’e. 901 ton ilaç kullanılıyordu. İşte çevre sağlığı bu, halk sağlığı bu, insan sağlığı bu. Eğer siz süne mücadelesi için 900 ton ilacı havaya püskürtüyorsanız ve biz bunu miktarını 183 tona düşürmüşsek, siz, bizi halk sağlığıyla oynamakla itham edemezsiniz. Aksine, halk sağlığını, toplum sağlığını, çevre sağlığını ve tarımsal üretimde kaliteyi ve verimliliği biz bu uygulamalarla sağladık. Sadece bununla ilgili değil, meyve-sebze üretimiyle ilgili olarak da, pestisit kalıntılarını ortadan kaldıracak, halk sağlığını koruyacak şekilde tedbirler aldık. Zirai ilaçlar tarihte ilk defa bizim dönemimizde, bizim Hükûmetimiz döneminde reçeteyle satılmaya başlandı.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, domates kaç lira şimdi? Çiftçi ne durumda?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şu anda zirai mücadele ilaçları reçeteyle satılıyor, insanlarda kullanılan antibiyotik gibi. Şimdi bu uygulamayı getirdik.

Sertifikalı tarım danışmanlığını getirdik. Binlerce meslektaş bu konuda eğitim gördü ve danışman çalıştırdığı takdirde çiftçiye destek veriyoruz.

Şimdi yine zirai ilaç bayiliği uygulamasına kıstas getirdik. Öyle herkes istediği gibi çıkıp zirai ilaç bayisi olamıyor. Bunların tamamı bununla ilgili.

Türkiye 30 küsur milyon ton yaş meyve-sebze üretiyordu biz hükûmeti devraldığımızda ve bunun için kullandığı ilaç miktarı 55 bin tondu. Bugün Türkiye 42 milyon ton yaş meyve-sebze üretiyor ve kullandığı ilaç 49 bin ton.

Değerli arkadaşlar, “Alo Gıda” hattını biz kurduk. Vatandaşlarımız yirmi dört saat, Türkiye'nin her tarafından telefon açıp gıdayla ilgili şikâyetini, gıda sağlığıyla ilgili şikâyetini bildiriyor. Bunu da biz başlattık.

Türkiye, geçen beş yılının dört yılında şiddetli kuraklık problemine rağmen tarımında pozitif olarak büyümüş bir ülkedir. Bu sene diğer sektörlerde küçülme yaşanmasına rağmen dünyadaki ekonomik kriz sebebiyle, Türkiye’de yılın ilk altı ayında tarım sektörü yüzde 4,5 oranında pozitif büyüme gösterdi. Tarımda istihdam da arttı. Tarım bu alanda bir tampon sektör görevi görüyor. Türkiye'nin tarım ürünlerinin daha verimli olması için cumhuriyet tarihindeki en büyük projeyi de biz yaptık. Türkiye Tarımsal Üretim Havzaları Destekleme ve Üretim Modeli’ni oluşturduk, hayata geçti. Çünkü bununla Türkiye artık, her 2,5 dönümlük arazisinde hangi ürünler, hangi yüksek verimlilikte yetişiyor, bunu da biliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Yönetmelik'le ilgili olarak söylenen bilgiler maalesef yanlıştır, kamuoyunu yanlış yönlendirmeye ve bilgilendirmeye matuftur. Bu vesileyle, ben, bu yönetmeliğin GDO’nun Türkiye’ye fiilî olarak girişini engelleyen bir yönetmelik olduğunu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Teşekkür ediyorum.

Fiilî olarak Türkiye’ye kesinlikle GDO’lu ürünün girmesini engelleyen, kesin bir yönetmeliktir. Bunu da özellikle bir kez daha önemine binaen sizlerle paylaşmak istiyorum ve hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yargı karar verecek, yargı!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, GDO’lu ürün girmeyecek mi Türkiye’ye?

OKTAY VURAL (İzmir) – Geliyor… Kevgire döndü zaten!

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Fabrikası var, Mustafakemalpaşa’da, Orhangazi’de fabrikası var. Yasaklayın o zaman!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yönetmelik öyle demiyor ama. Birazdan Yönetmelik’i okuyacağız burada, GDO’lu ürünlerin ithalatına müsaade ediyor.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Ama içerde üretmek serbest!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yazdım ama, “girmeyecek” dediniz, yazdım. Haberiniz olsun.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Orhangazi’de ve Mustafakemalpaşa’da var fabrika. Dışarıdan getirme o zaman! İçeride üretmişsin, halk sağlığıyla oynamışsın ne fark eder?

BAŞKAN – Sayın Özçelik, efendim konu neyle ilgili?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Aşırı yağışlar vesilesiyle…

BAŞKAN – Neyle ilgili efendim?

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Aşırı yağışlar vesilesiyle, bu konu hakkında iki dakika arz ediyorum.

BAŞKAN – Size o zaman daha sonra söz vereyim çünkü şu anda benden gündem dışı söz istemiş olup da bu konuda konuşmak isteyen arkadaşlar var, söz verememiştim.  Sizinki daha başka bir mevzu, önce Sayın Bal’a…

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Güncel olduğu için…

BAŞKAN – Sonra söz vereceğim efendim. Sayın Bal’a söz vereceğim.

Sayın Bal, buyurun efendim.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, GDO’lu ürünlerin ithaline dair yönetmeliğin iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan biraz önce yapmış olduğu açıklamalarla herhâlde çiftçilerimizi çok üzmüştür diye düşünüyorum.

Şimdi, GDO’lu ürünlerin ithal yoluyla uzun yıllardır, bilhassa 2003 yılından sonra… Sayın Bakan dinliyorsunuz zannediyorum?

BAŞKAN – Sayın Bakanım… Sayın Candan…

ŞENOL BAL (İzmir) – Evet, 2003 yılından itibaren milyonlarca ton soya, mısır, kanola ve pamuğun ülkemize girmesini ve hiçbir kanuni düzenleme olmamasını ve halkın sağlığıyla oynamayı nasıl açıklayacak bunu bilemiyorum ama alelacele, hiçbir altyapısı olmayan, kanunu dahi çıkmamış GDO’ların ülkemize girmesini serbest bırakan bir yönetmeliği derhâl iptal etmenizi rica ediyoruz sizden.

Acaba, tekelleşmiş şirketlerin çok baskısı altında mı kaldınız yoksa GDO’lu bir açılım mı yapmayı arzu ettiniz Sayın Bakan siz de? Bakın, meşrulaştırdığınız bu Yönetmelik’le… Bu, neye benziyor Sayın Bakan: Hani uyuşturucu da yurda gizlice ve izinsiz giriyor, onun için de bir yönetmelik çıkarıp uyuşturucunun belli kurallar içinde girmesini mi sağlayacaksınız? GDO’nun ne demek olduğunu iyi anlamamız gerekir.

Ben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, ben söz talep eden arkadaşlara vereceğim ama bu, bilimsel bir konu, bildiğim kadarıyla, Sayın Bakanın da bir doktorası var, veteriner hekim kendisi de, Sayın Bakan “yok” diyor, öbür taraftan “var” deniyor. Bunları kendi aramızda daha başka zeminlerde çok rahat bir şekilde konuşabiliriz. Yani, Meclisteki bir iki dakikalık konuşma da bu konuya çözüm getirmez kanaatini taşıyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kanun gelse…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kanunu getirseler konuşacağız Sayın Başkan. Kanun kaçırılıyor, milletten kanun aşırılıyor! Gelsin konuşalım, söyleyecek sözümüz çok.

BAŞKAN – Konuşun Sayın Başkan.

Sayın Durmuş, buyurun efendim.

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, ürünlerin GDO’lu olduğunun fark edilmesi için yapılması gerekenlere ve kene mücadelesine ilişkin açıklaması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

GDO’lu ürünler üzerine konacak “GDO” ibaresi dikkat çekici boyutta olmalı.

Sayın Bakanın özellikle uçakla ilaçlama konusundaki açıklamalarına teşekkür ediyorum ama “kene mücadelesi” diye parklar, bahçeler, sosyal çevreler, meralar birçok kimyasal kirleticiyle kirletildi.

Sayın Bakan, biyolojik mücadele diye bir olay var. Bu ilaçlar kene yiyicilerini yok ettiler, keneler oyuklara kaçtığı için daha güçlü döndüler. Onun için siz siz olun, çevreye kimyasal kirletici, okullara dezenfektanı göndermeyin. Lütfen, kanser ve sağlığı bozucu birçok etkileri var. Bu sağlığı koruyucu tedbirler mevzi olmamalı, koyunlar için kullanılan kene ilacı da maalesef ete ve süte geçiyor. Onu da dikkate alın.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özçelik, buyurun efendim.

3.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’te yaşanan sel felaketine ilişkin açıklaması

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Konuyla ilgili değil ama güncel bir konu olduğu için söz aldım Sayın Başkan.

Bugünlerde biliyorsunuz aşırı yağışlar var ve birçok kentimiz bu aşırı yağışların sebep olduğu sel felaketlerine maruz kalmakta. Siirt kentimiz de bu son günlerdeki yağışlardan çok ciddi etkilenen bir kent, gerek şehir merkezi gerek çevre ilçe ve köylerde çok ciddi hasarlar var. Bu sel felaketi genç bir öğretmen arkadaşımızın da yaşamına mal oldu. Genç öğretmen arkadaşımıza Allah’tan rahmet diliyoruz, ailesine de baş sağlığı diliyoruz. Çok şükür ki çok daha fazla insan yaşamına mal olmadı ama çok sayıda ev ve iş yeri ağır hasar gördü. Belediyemiz kısıtlı olanaklarıyla, teknik ve ekonomik kısıtlı olanaklarıyla halkın yardımına koşuyor, vilayet de kimi çalışmalar yapıyor birlikte ama yeterli değil. Bu anlamda Siirt’in afet bölgesi kapsamına alınması gerekiyor ve sorunun kökten çözümüne yönelik çalışmaların yapılması lazım. Şimdiden, ilgili bakanların ilgi göstereceğini umuyorum. Siirt’te zarar gören vatandaşlarımıza bir an önce yardım elinin uzatılması gerekiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ölenlere Allah’tan rahmet, Siirtli vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Gündem dışı üçüncü söz, Susurluk kazasıyla ilgili olarak söz isteyen Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’a aittir.

Sayın Buldan, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

IV.-  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Susurluk’ta meydana gelen kazanın 13’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi bugün Susurluk kazasının 13’üncü yıl dönümü. 3 Kasım 1996 yılında Susurluk yakınlarında bir kaza oldu. Bölgede zulümleriyle ün salmış korucubaşı ve aynı zamanda milletvekili 1 şahıs, özel timin kurucularından 1 polis şefi ve birçok katliamdan sorumlu olduğu için on sekiz yıldır devlet tarafından arandığını sandığımız bir katil aynı arabanın içinden çıktı. Bu 3 kişinin…

BAŞKAN – Sayın Buldan, ifadeler noktasında, hukukun genel kaidelerine riayet ederek konuşmak daha uygun olur. Çünkü o şahısların bir kısmı merhum, bir kısmı diğer şeyin içerisinde. Geçmişte milletvekilliği yapmış olan bir arkadaşımız da var. Yani o genel ifadeleri adliye yapabilir ama siz genel ifadelerle konuşursanız iyi olur.

Buyurun.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Ben gerçekleri anlatmaya çalışıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, gerçekleri mahkemeler tespit etsin. Lütfen, burada o şeye girmeyelim.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Olabilir.

BAŞKAN - Buyurun.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Bu 3 kişinin -ben yalnız hakkımı kullanacağım, bir dakikamı aldınız Sayın Başkan- üzerinden ruhsatlı, ruhsatsız silahlar, devletin arandığını sandığımız katilinin üzerinden bizzat devletin kendisine vermiş olduğu yeşil pasaport, ruhsatlı silah ve sahte kimlik çıktı. Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar “Olayın bir özelliği yok, bir trafik kazası.” şeklinde değerlendirmede bulunuyor, Başbakan Necmettin Erbakan “Bütün bunlar fasa fiso.” diyerek açıklama yapıyordu. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise “Her şeyi araştıralım, her şeyi tartışalım, fakat devlete gölge düşürmeyecek tarzda tartışalım.” diyerek Susurluk dosyasında gidilebilecek yerin sınırlarını belirledi. DYP Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller ise “Devlet için kurşun atan da yiyen de kahramandır.” dedi ve böylelikle katillerin devletin kahramanları olduğunu alenen beyan ederek son noktayı koydu. Nitekim, sonradan kurulacak olan Susurluk Komisyonuna bilgi veren MİT’in başındaki Mehmet Eymür ve Özel Harekâtın başındaki Korkut Eken de bu katilin devlet adına çalıştığını doğruluyordu.

Sayın Başkan, sayın üyeler; Susurluk’ta ortaya çıkmış bu kirli ilişkiler sadece birkaç katil, siyasetçi ve emniyet görevlisinin ilişkilerinden ibaret değildir. Bu çetelerin salt kendi hesaplarına çalışmadıkları, bizzat devlet adına görev yaptıkları ortadadır. Bu kirli ilişkilerin ucu emniyetten orduya, Meclise ve devletin bütün kurumlarına kadar uzanmaktadır. “JİTEM”, “Çete”, “Ölüm timi”, adına ne dersek diyelim, devlet bu yapılanmaları kendi eliyle oluşturmuş ve bu oluşumlar aracılığı ile de kendi illegal ve insanlık suçu niteliğindeki faaliyetlerini gerçekleştirmiştir ve bu nedenle de Susurluk kazası ile devletin öteki yüzü ortaya çıkınca olayın üzeri örtülmüştür. Yapılan tüm soruşturmalar “devlet sırrı” denilerek durdurulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Susurluk Araştırma Komisyonu tam anlamıyla çalışmadığı gibi, Komisyon Raporu’nun bir kısmı devlet sırrı kabul edilerek Rapor sansürlenmiştir. Komisyonda adı geçen hiçbir asker hakkında herhangi bir soruşturma açılmamıştır. Komisyona çağrılan üst düzey askerî yetkililer ifade vermeye gelmedikleri gibi, gelmeme gerekçelerini de açıklamamışlardır. Komisyon, devlet sırrı gerekçesiyle çoğunlukla hiçbir devlet kurumundan bilgi alamamıştır.

Diğer taraftan, yargı süreci de her zaman olduğu gibi devleti korumayı esas alarak birkaç kişi hakkında tutuklama kararı vermiş, bunun ötesine gidilmemiştir. Susurluk olayının baş aktörlerinden hiçbirine dokunulmamıştır. Susurluk kazası ile gündeme gelen ve kayıp olduğu söylenen silah ve malzemelerin sayısı, cinsi ve hangi amaçlarla kullanıldığı hâlâ bilinmemektedir. Konuyla ilgili olarak açılan dava da zaman aşımına uğratılmış ve sanıklar da serbest bırakılmıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Susurluk olayında “Ne olursa olsun sonuna kadar gidilecektir.” denilse de devletin masum olduğunu söyleyebilecek yere kadar gidilmiştir. Bu nedenle Şemdinli olayı yaşandı ve tarih, Başbakanın ağzından “Sonuna kadar gidilecektir.” sözünün çıkmasıyla tekerrür etti. Sorumlular iyi çocuk oldukları gerekçesiyle serbest bırakıldılar ve biz, aynı filmi tekrar izlemiş olduk ve yine, hiçbir şeye dokunulmadığı için Danıştay katliamı gerçekleştirildi, Koşuyolu Parkı’nda siviller katledildi, Hrant Dink öldürüldü ve en son Ergenekon’a vardık. Bunların hepsinin Susurluk’la ortaya çıkan güçlerin faaliyetleri olduğu açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

PERVİN BULDAN (Devamla) - Bu nedenle, kimse, Susurluk aydınlatılmadan “Temiz eller operasyonu yapıyoruz.” diye bizi kandırmaya çalışmasın. Eğer, gerçekten temiz bir Türkiye ideali varsa, öncelikle bu ülke kendi karanlık geçmişiyle yüzleşmek zorundadır. Bu ülkede, insanlar âdeta kırımdan geçirildiler. Milyonlarca insana vahşet düzeyinde işkenceler yapıldı, binlerce insan faili meçhul, aslında gayet belli kişilerce katledildi veya kayıp edildi, cezaevi katliamları yapıldı, binlerce köy yakıldı, topraklarımız ölüm tarlalarına çevrildi. Bu ülkenin karanlık tarihi şimdi toprağın altından gün yüzüne çıkmaktadır, batıda silahlar, doğuda insan kemikleri çıkmaktadır. Bu nedenle, eğer adı “Temiz eller operasyonu” konuyorsa Ergenekon davası Susurluk ile birleştirilmeli ve bu dava Türkiye'nin karanlık geçmişiyle bir yüzleşme niteliği taşımalıdır. Bunca insanlık suçunun işlenmesinde sorumluluğu bulunan bakan ve başbakanlar, amir, komutan ve korucu başları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, tamamlayınız.

PERVİN BULDAN (Devamla) – …olağanüstü hal valileri bu yargılama sürecine dâhil edilmelidirler. Mehmet Ağar’ın “Yaptık” dediği bin operasyonun, Oral Çelik’in devlet adına yaptığını söylediği 28 eylemin, Hiram Abbas’ın bizzat katıldığını söylediği 157 operasyonun ne olduğu açıklığa kavuşturulmalıdır. Susurluk’un baş aktörleri Tansu Çiller, Doğan Güreş ve Mehmet Ağar da Ergenekon davası kapsamında yargılanmalıdır. Binlerce kaybettirmenin ve cinayetin yaşandığı dönemde “Fırat’ın kenarında bir kuzu kaybolsa hesabı bizden sorulur.” diyenler yargı önünde hesap vermelidirler. Yıllardır hasıraltı edilen Susurluk Raporu kamuoyuna açıklanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aydınlık bir gelecek ancak geçmişin aydınlatılması ile inşa edilebilir. Barış ve huzur ortamı sadece adaletin üstün güç olduğu gerçek hukuk devletlerinde mümkün olabilir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 77, 124, 170, 240, 251, 253, 254, 255, 256, 257, 268, 320, 338, 339, 349, 350, 352, 370, 372, 381, 387, 454, 455, 456, 457, 458, 459, 507, 516, 518’inci sıralardaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir.

Sayın Bakanın bu talebini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, orman yangınları konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/447)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde yaşanan orman yangınlarının sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Şandır               (Mersin)

2) Ahmet Orhan                  (Manisa)

3) Abdülkadir Akcan          (Afyonkarahisar)

4) Erkan Akçay                   (Manisa)

5) Osman Durmuş              (Kırıkkale)

6) Kürşat Atılgan                (Adana)

7) Bekir Aksoy                   (Ankara)

8) Muharrem Varlı              (Adana)

9) Alim Işık                        (Kütahya)

10) Mustafa Kalaycı           (Konya)

11) Kemalettin Nalcı           (Tekirdağ)

12) Beytullah Asil               (Eskişehir)

13) S. Nevzat Korkmaz      (Isparta)

14) Emin Haluk Ayhan       (Denizli)

15) Ahmet Bukan               (Çankırı)

16) Ertuğrul Kumcuoğlu     (Aydın)

17) Münir Kutluata             (Sakarya)

18) Akif Akkuş                  (Mersin)

19) Osman Ertuğrul            (Aksaray)

20) Necati Özensoy            (Bursa)

21) Reşat Doğru                 (Tokat)

22) Hüseyin Yıldız             (Antalya)

23) Mehmet Serdaroğlu      (Kastamonu)

24) Recep Taner                  (Aydın)

Gerekçe:

Genel orman varlığımız, 21 milyon 188 bin 747 hektardır. Ormanlık alan miktarı ülke topraklarının yüzde 27,2’sini teşkil etmektedir.

Türkiye'de son 10 yıl içinde 20.986 adet orman yangını meydana gelmiştir.

Ülkemizde her yıl yaklaşık 2 bin orman yangını çıkmaktadır. Son yıllarda bu rakamlar 3 bine yaklaşmıştır.

Orman Genel Müdürlüğünün (OGM) verilerine göre 2003-2006 döneminin yıllık ortalama orman yangını sayısı yüzde 48, bu yangınlarda zarar gören orman ekosistemi genişliği ise yüzde 110 oranında artmıştır.

Ülkemizde orman ekosistemlerinin yapısal özellikleri hem dikey hem de yatay olarak son derece değişkendir ve yaklaşık olarak yüzde 60'ı orman yangınları çıkma olasılığının en yüksek olduğu bölgelerde bulunmaktadır. Dahası, bu bölgelerdeki sıcaklık ve kuraklıkların küresel ısınmaya koşut olarak giderek artacağı öne sürülmektedir Üstelik orman-halk ilişkileri, bu bölgelerde görece olarak daha yoğundur. Ek olarak; yaklaşık 45 milyon dönüm orman ekosistemi, yanıcı madde birikiminin, dolayısıyla yangın çıkma olasılığının en yüksek düzeyde olduğu 30-40 yaşlarına ulaşmıştır.

Öte yandan, yine bilindiği gibi, orman ekosistemleri ile küresel ısınma arasında iki yönlü bir ilişki vardır:

i) Orman ekosistemlerinin küresel ısınmaya yol açan sera gazlarını tutabilmesi, bu ilişkinin ülkemizde de üzerinde görece olarak daha fazla durulan bir yönüdür. Ne var ki, ülkemizde, hangi yapısal özelliklere sahip orman ekosistemlerinin bu işlevi görece olarak daha iyi görebildiği henüz belirlenmemiştir.

ii) Küresel ısınmanın yol açabileceği sıcaklık ve kuraklık artışlarından zarar görebilecek ekosistemlerden birisi de ormanlardır. Ancak, ülkemizde farklı bölgeler bir yana aynı bölgede bile farklı yapısal özelliklere sahip orman ekosistemlerinin bu süreçten ne yönde ve denli etkilenebileceği bilinmemektedir.

Orman yangınlarıyla mücadele stratejisi yeniden ve hiç vakit geçirmeden değerlendirilmeli.

Orman yangınları, sadece orman teşkilatının sorunu olmaktan çıkartılmalıdır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın, Çevre ve Orman Bakanlığı ile derhâl işbirliği yaparak, orman içi mücavir alanlarında yapı uygulama teknikleri, yani yanmayan malzemelerin kullanımı, yangına karşı alınması gereken tedbirlerin değerlendirilmesini ele alması gerekiyor. YÖK ve üniversiteleri uyarmak gerekiyor. Orman fakülteleri harekete geçmeli.

Yangına hassas bitki türleri bir kez daha değerlendirilmelidir.

Tüm bu sorunların sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

2.- DTP Grubu adına Grup Başkan Vekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/448)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yatılı İlköğretim Bölge Okulları'nda yaşanan sorunların bütün boyutlarıyla araştırılarak, alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz. 24.06.2009

                                                                                                                       Fatma Kurtulan

                                                                                                                    Grup Başkanvekili

Gerekçe:

Bilindiği gibi Yatılı İlköğretim Bölge Okulları, nüfusu az, dağınık, okulu bulunmayan veya ilköğretim hizmetlerinin götürülemediği yerleşim yerlerindeki, zorunlu öğrenim çağındaki öğrencilerin parasız yatılı, çevresindeki öğrencilerin ise gündüzlü olarak eğitim-öğretim gördükleri ilköğretim okullarıdır. Çağdaş eğitim sistemlerine ters ve verimi düşüren bir eğitim yöntemi olmasının yanında, YİBO'larda fiziki yapıdan, idari işleyişe kadar hemen hemen her açıdan sorunlar yaşanmaktadır. Yıllardır eğitim sisteminin diğer sorunlarının gölgesinde kalan ve genellikle yemek zehirlenmeleri ile gündeme gelen YİBO'lar fiziki yapıdan idari işleyişe kadar âdeta bir sorunlar yumağı haline gelmiştir. 2003 yılında Millî Eğitim Bakanlığı Müşaviri Kadir Kellecioğlu, YİBO'larla ilgili yaptığı inceleme sonucu hazırladığı raporda, bu okullarda acil önlem almayı gerektiren sorunlar olduğunu açıkça ortaya koymuş ancak sorunlar kamuoyundan saklanmış ve Kadir Kellecioğlu bilgileri basınla paylaştığı için görevinden alınmıştı. YİBO'larda yaygın olarak gözlenen sorun yemekhane şartlarının hijyenik olmaması olarak yansısa da, bir an önce önlem almayı gerektiren yüzlerce sorun yaşanmaktadır. Çocukları mutsuz eden bu ortam, birçok çocuğun okuldan kaçmasına sebep olmakta ve kaçışların bir kısmının kış aylarında olması ise birçok çocuğun yolda donarak ölmesine sebep olmuştur. Yurtlardaki banyolar yetersiz ve çoğunda kabinli banyo mevcut değildir. Öğrenciler günlük temizliklerini tam olarak yapamamakta, bitlenme, uyuz gibi sağlık sorunları yaşanmaktadır. Birçok okulda rehber öğretmen bulunmamaktadır. Yatakhanelerin koğuş sistemi biçiminde olduğu okullarda, odalarda da kapasitelerinin üstünde öğrenci kalmaktadır. Büyük yaştaki öğrencilerin küçük yaştaki öğrencilerle aynı odalarda kalması ise çeşitli istismarlara neden olmaktadır. Ayrıca öğrencilere verilen kırtasiye malzemeleri yetersiz ve öğrenciler velilerine istedikleri zaman ulaşmakta sorun yaşamaktadırlar. Öğrenciler, okul yöneticilerinden ve öğretmenlerinden fiziki şiddet gördüklerini iddia etmektedirler. Ayrıca öğrenciler, kendi aralarında bile Kürtçe konuşmalarına yasak konulduğunu ileri sürmektedirler. Çocuklar için travma sayılabilecek bu uygulama, çoğu çevrelerce de bir asimilasyon politikası olarak görülmektedir. Okulların bütçesi hazırlanırken, okulların bulunduğu coğrafi bölge, gelişmişlik düzeyi ve yaşanan iklim göz önünde bulundurulmamaktadır. Öğrencilerin sosyal faaliyette bulunmalarını sağlayacak fiziki koşullar çoğu okulda bulunmamakla beraber, var olan sosyal tesis, spor alanları, oyun alanları ve kütüphaneler ise gereksinimleri karşılayacak nitelikte değildir. Öğrencilerin kişisel giderleri için bakanlıkça gönderilen ödenekler, ufak ihtiyaçları karşılamakta bile yetersiz kalırken, öğrencilerin, aileleri ile görüşebilmeleri için ücretsiz telefon vb iletişim araçları bulunmamaktadır. YİBO'larda görevlendirilen öğretmenler isteğe bağlı atanmamakta ve çoğu sözleşmeli olarak görev yapmaktadırlar. Yaşanan sorunlar öğretmenleri de en az öğrenciler kadar etkilediğinden, YİBO'larda uzun süre görev yapan öğretmenlere hemen hemen rastlanmamaktadır. Bu okullarda görev yapan öğretmenler, öğrencilerin bütün sorunlarıyla ilgilenmek zorunda kalmaktadırlar. Bu zor koşullar altında çalıştırılan öğretmenler, diğer öğretmenlerle aynı ücreti almaktadırlar. Bütün gün okulda olan öğretmenler bu koşullar altında verimli olmakta zorlanmaktadırlar. YİBO'larla ilgili birtakım iyileştirmelerin yapılacağı söylenmişse de bu konularda önemli bir gelişme sağlanamamıştır. Sürekli olarak bir arada olan öğrenci ve öğretmenler zor şartlarda eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedirler. Yaşanan birçok sorunun bu şartlar altında eğitime devam etmek, mutsuz, sosyalleşmemiş ve geleceğe dair umut beslemeyen bireyler yetiştirmekten başka bir anlam ifade etmeyecektir. Yatılı İlköğretim Bölge Okulları'nda yaşanan sorunların, bir an önce kamuoyu ile paylaşılarak, kalıcı çözümlere kavuşturulması gerekmektedir. Bu konuda bir Araştırma Komisyonu'nun kurulmasında yarar bulunmaktadır.

3.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kamudaki geçici personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla  Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/449)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamuda çalışan 4/C statüsündeki personellerin özlük hakları başta olmak üzere karşılaştığı sorunların araştırılması ve alınacak önlemlerin tespiti amacıyla Anayasanın 98'inci, Meclis İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz. 25.06.2009

1) Ahmet Türk                 (Mardin)

2) Emine Ayna                (Mardin)

3) Fatma Kurtulan           (Van)

4) Selahattin Demirtaş     (Diyarbakır)

5) Sırrı Sakık                   (Muş)

6) Ayla Akat Ata             (Batman)

7) Bengi Yıldız                (Batman)

8) M.Nezir Karabaş         (Bitlis)

9) Akın Birdal                 (Diyarbakır)

10) Aysel Tuğluk            (Diyarbakır)

11) Gültan Kışanak         (Diyarbakır)

12) Hamit Geylani           (Hakkâri)

13) Pervin Buldan           (Iğdır)

14) Sebahat Tuncel          (İstanbul)

15) Nuri Yaman              (Muş)

16) Osman Özçelik          (Siirt)

17) İbrahim Binici           (Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır       (Şırnak)

19) Hasip Kaplan            (Şırnak)

20) Şerafettin Halis          (Tunceli)

21) Özdal Üçer                (Van)

Gerekçe:

Kamu kurum ve kuruluşlarının özelleştirilmesiyle birlikte çok sayıda işçinin mağduriyet koşullarında olduğu biliniyor.

2007 yılında yapılan düzenlemeyle özelleştirilen bu kurum ve kuruluşlarda çalışan yaklaşık 215 bin işçi başka kurum ve kuruluşlarda çalıştırılarak istenilen boyutta olmasa da mağduriyetleri giderildi.

Ancak Türkiye genelinde 20 binden fazla işçi 657 sayılı kanunun 4/C maddesi gereğince Geçici Sözleşmeli Personel olarak işe yerleştirildi.

Yılda sadece 10 ay çalıştırılan 4/C statüsündeki bu personel, diğer kamu çalışanlarıyla aynı işi yapmakla beraber, onlardan çok daha az ücret almaktadır.

Özlük haklarından yoksundur. 506 sayılı yasaya göre prim ödemelerine rağmen ne memur, ne de işçi sayılmaktadırlar. Memura yasak olan her şey 4/C statüsündekilere yasak olduğu gibi, memurlara verilen haklardan yararlanamıyorlar. Emeklilik hakları yok. Sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Vb...

Yine, 4/C’li personel memur çalışma saatlerine göre çalıştırılır, ayda bir gün izin verilir, yıllık izinleri yoktur. Fazla çalıştırıldıklarında ek ücret alamazlar.

4/C statüsündeki personel, işçi ya da memur sayılmadığından Sendikal Mevzuat kapsamına da girmemektedir.

Aldıkları ücret 12 aya bölündüğünde asgari ücretin altına düşmektedir.

Yaşamış oldukları maddi sıkıntı ve sorunlar nedeniyle 4/C kapsamındaki çalışanlarda psikolojik sorunlar baş göstermiş, aile huzurları bozulmuş, basına yansıdığı kadarıyla 4/C'li personel ve genç yaştaki çocukları arasında intihar olayları meydana gelmiştir.

Her şeyden önce Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırı olan bu durumun düzeltilmesi bütün başvurulara rağmen mümkün olmamıştır.

Meclise verilen Yasa Teklifleri gündeme alınmamıştır. 4/C’li personelin mağduriyetinin giderilerek 4/B statüsüne alınmaları, Anayasanın eşitlik ilkesi gereği zorunludur.

Bu konuda meclis araştırma komisyonunun kurulmasını arz ve talep ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Genel görüşme açılmasına dair iki önerge vardır, okutuyorum:

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 8-9 Eylül 2009’da İstanbul’da yaşanan sel felaketi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/10)

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

08 - 09 Eylül 2009 tarihlerinde İstanbul'da aşırı yağışlar sonucu meydana gelen sel felaketinde 32 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, ayrıca sayısı henüz netleşmemiş kayıp yurttaşlarımız bulunmaktadır. Aşırı yağışlar sonucu ayrıca yüz milyonlarca dolarlık da maddi kayıp oluşmuştur.

Bu kadar önemli oranda yağış alacağı meteoroloji tarafından günler öncesinden bildirilen İstanbul'da, herhangi bir önlem alınmadığı felaketin sonuçları ile somut bir şekilde ortaya çıkmıştır. Can ve mal kaybına yol açan sel felaketi, İstanbul'daki çarpık ve plansız yapılaşmanın hangi sonuçları doğuracağını bir kez daha göstermiştir.

16 yıldır İstanbul'u yöneten Başbakan ve ekibi aşırı yağışı, dereleri ve vatandaşı suçlayarak kendisini ve ekibini bu sorumluluktan kurtarmaya çalışmıştır.

Oysa Başbakan ve ardılı Belediye Başkanları, CHP'nin, ilgili meslek odalarının ve bilim insanlarının uyarılarını göz ardı etmişlerdir.

İstanbul gibi bir kentte dere yataklarının toprak döküm ve yerleşim alanı olarak kullanılması, yaşanan felaketin nedenlerinden biridir. Dere yataklarının imara açılması, yapılaşmanın kesinlikle olmaması gereken bu alanlara binaların dikilmesine izin verilmiştir.

CHP, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nce yapılan dere yataklarını ve su havzalarını imara açan her türlü imar değişikliğine karşı çıkmıştır.

Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı olan ve yönetim kurulu başkanı da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan İSKİ Genel Müdürlüğü, su havzalarında ve dere yataklarındaki kaçak yapılarla ilgili olarak 7 bine yakın tutanak tutmuştur. İSKİ dere yatakları ve su havzalarındaki yapılaşmaya yönelik plan tadilatlarının iptali için İstanbul Büyükşehir Belediyesi aleyhine iptal davaları açmıştır. Kadir Topbaş'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, Ayamama Deresi yatağında ruhsat vererek yapılaşmasına izin verdiği okul, otel ve iş merkezleri sular altında kalmıştır.

Dünya Bankası'nın verdiği ve dere ıslah çalışmaları için kullanılması gereken kredi bugüne kadar amacı dâhilinde kullanılmamıştır.

Silivri Devlet Hastanesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek Fabrikası da dere yatağına yapıldığı için Halk Ekmek Fabrikası yerle bir olmuş, Devlet Hastanesi ise sular altında kalmıştır.

16 yıldır İstanbul'u yöneten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin yönetim anlayışı ve tarzı, rant üzerine kurulduğu için ne su havzası, ne dere yatağı tanımışlardır. Başbakan ve ekibi, rant olan her yeri imara açarak bu vahim sonuca neden olmuşlardır.

Bu genel görüşme talebinin amacı, yaşanan sel felaketinin nedenleri ile yapılan yanlışlıkların tespiti ve sorumlularının belirlenmesi ve böylesi vahim olayların tekrar yaşanmaması için gerekli her türlü önlemin alınarak, gerekli düzenlemelerin yapılmasıdır.

Tüm bu gelişmelerin değerlendirilmesi için Anayasa'nın 98 ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca CHP Grubu adına Genel Görüşme açılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Hakkı Suha Okay

Kemal Kılıçdaroğlu

 

Ankara

İstanbul

 

Grup Başkanvekili

Grup Başkanvekili

2.- Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, demokratik açılım konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/11)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin yıllarına mal olan, birlik ve beraberliğimize kasteden terör sorununa demokratik standardımızı yükselterek kalıcı bir çözüm getirmek amacıyla, Hükümetimiz tarafından kamuoyunca "demokratik açılım" olarak bilinen "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'' başlatılmıştır.

Birlik ve beraberliğimize kasteden, milletimizi ayrıştırmayı amaçlayan teröre karşı yıllardır taviz verilmeden yürütülen mücadele sonucunda ve bugün gelinen noktada sorunun çözümü konusunda uygun bir ortam oluşmuştur. Milletimize yıllardır acı çektiren bu sorunun gerçek ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Terör sorununun çözümüne ve bu konuda toplumsal mutabakat sürecinin oluşturulmasına yönelik olarak, Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere siyasi parti liderlerinden, sivil toplum kuruluşlarına ve vatandaşlarımıza kadar herkes tarafından çok olumlu bir yaklaşım sergilenmiş ve toplumsal bir beklenti oluşmuştur.

Ülkemizde birlik ve beraberliğin güçlendirilmesi, temel hak ve özgürlükler alanında yeni adımlar atılması ve yıllardır süregelen terörün sonlandırılması amacıyla demokratik açılım çalışmaları başlatılmıştır.

Demokratik açılım çerçevesinde atılmış, atılmakta ve atılacak olan tüm adımlar, ülkemizdeki huzur ve güvenin, kardeşlik ve dayanışmanın, birlik ve bütünlüğün, bir arada yaşama iradesinin pekiştirilmesine, en önemlisi bu iradenin bizden sonraki nesillere miras bırakılmasına yöneliktir.

Demokratik açılımın en önemli ayağı ve teröre karşı alınan önceki tedbirlerden farklı yanı; demokratikleşme, insan haklarının en üst düzeyde tesis edilmesi, bireysel ve kültürel hakların tüm vatandaşlarımızı kapsayacak şekilde geniş kapsamlı olacak şekilde uygulamaya konmasıdır.

Demokratikleşme sürecinde yapılmakta olan çalışmalar, tüm devlet kurumlarının katkıları ve sahiplenmesi ile bir devlet politikası olarak yürütülmektedir.

Ortak aklın ortaya konması ve sorunun çözümü konusunda geniş bir mutabakat sağlanabilmesi için süreç içerisinde ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla, siyasi partilerle, meslek odalarıyla, sivil toplum örgütleriyle, bilim adamları ve gazeteci-yazarlarla bir dizi görüşmeler ve toplantılar yapılmıştır.

Baştan beri, tüm siyasi partilerimizin, sivil toplum örgütlerimizin, sendikalarımızın, medya mensuplarının, kısaca tüm toplumsal ve siyasi aktörlerin bu sürece katılması ve katkı vermesi için gayret gösterilmiştir.

Demokratikleşme süreci kapsamında bugüne kadar yaptığımız çalışmalarda, sorunun siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel, güvenlik ve uluslararası ilişkiler gibi bütün boyutları dikkate alınmakta ve çalışmalar bu çerçevede yürütülmektedir.

Demokratik açılımla ilgili çalışmalarımızın her aşamasında bu sürecin nihai adresinin ve çözüm yerinin milletin temsilcilerinden oluşan TBMM olduğu vurgulanmıştır. Sorunun nihai karar ve çözüm mercii de milletin temsilcisi olan Yüce Meclis'tir.

Yukarıdaki hususlar çerçevesinde önümüzdeki hafta içerisinde Yüce Meclisimizi demokratik açılım sürecinde yapılan çalışmalar ile ilgili olarak bilgilendirmek ve katkılarını almak arzusundayız.

Bu itibarla, Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 101 inci, 102 nci ve 103 üncü maddeleri uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, demokratik açılım sürecinin tüm yönleriyle ele alınmasını amaçlayan bir genel görüşme açılması hususunda gereğini arz ederim.

                                                                                                                 Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                           Başbakan

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Saygıdeğer arkadaşlarım, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/333, 334, 335) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum.

C) Tezkereler

1.- (10/333, 334, 335) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/993)

                                                                                                                          22/10/2009

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 Kişinin Hayatını Kaybettiği Helikopter Kazası ve Kurtarma Çalışmalarının Tüm Yönleriyle Araştırılarak Benzer Durumların Yaşanmaması İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/333, 334, 335) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu; 05.05.2009 tarihinde göreve başlamıştır.

Anayasa ve İçtüzük gereği kendisine verilen 3 aylık süre içerisinde çalışmalarını tamamlayamayan Komisyonumuz, 05.11.2009 tarihinden itibaren 1 aylık ek süre istenmesine karar vermiştir.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                                         Hakkı Köylü

                                                                                                                          Kastamonu

                                                                                                                    Komisyon Başkanı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Demokratik Toplum Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup, oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/24) esas numaralı, siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 3/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 03.11.2009 salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Gültan Kışanak

                                                                                                                           Diyarbakır

                                                                                                               DTP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 177 nci sırasında yer alan 10/247 esas numaralı Siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmesinin Genel Kurul’un 03.11.2009 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – DTP grup önerisinin lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk Uras.

Sayın Uras, buyurun efendim.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; Türkiye siyasetinin öncelikli konuları arasında siyasetin sivilleşmesi, demokratikleşmesi yer almaktadır. Toplumsal, siyasal sorunları Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında siyaset üzerinden çözmek esastır. Bu yüzden siyasetin alanının genişletilmesi öncelikli görevimizdir; Anayasa değişiklikleri başta olmak üzere, Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası’nın demokratikleşmesi gibi. Devlet merkezli siyasetten, toplum merkezli siyasete geçişin bu şekilde temelleri oluşacaktır. Askerî bürokrasinin siyasi parti gibi hareket etme keyfiyeti yoktur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletinse, bunun üzerinde bir irade söz konusu değilse Türkiye Büyük Millet Meclisi öncelikli olarak bu konuyu ele almayacak da hangi önceliği olacaktır? Silahlı kuvvetleri, orduyu korumanın yolu orduyu siyaset dışı tutmaktan geçmektedir.

Bismarck, zamanında “Prusya’nın ordusu yok, ordunun Prusya’sı var.” diyordu. Benzer bir durumun ülkemizde olması fırsatı verilmemelidir. Tam da bu nedenlerden dolayı Mustafa Kemal Atatürk, 30’lu yıllarda Askerî Ceza Yasası’nı ittihatçı zihniyete karşı oluşturmuş ve askerin siyaset dışı kalmasının tedbirlerini almıştı. Bu kaygılar çerçevesinde zamanında “Sarıkız”, “Ayışığı” gibi darbe planları konusunda da araştırma önergesi verdik ama Meclisimizde iktidar ve muhalefet partileri maalesef Meclisin öncelikli olarak bu konuyu gündeme alması hassasiyetini göstermediler. Hâlbuki Türkiye Büyük Millet Meclisi, tarihinde kaç kez askerî müdahale ve muhtıra gibi demokrasi dışı adımlarla karşı karşıya kalmıştır. Bunlar demokrasinin yerleşmesini, kökleşmesini ve gelişmesini engellediği gibi çok ciddi gerilemelere de neden olmuştur. Gelecekte bu tür müdahalelerin yaşanmaması için Parlamentonun kendi varlığını ve faaliyetinin sürekliliğini savunması büyük önem taşımaktadır. 13/5/2008 tarihinde de araştırma komisyonu için DTP’li milletvekilleriyle bu konu gündeme getirilmişti, bugün gündemin 207’nci sırasındadır. Şimdi, fırsat bu fırsattır, DTP’nin gündeme getirdiği bu çerçevenin Meclis tarafından benimsenmesi önemlidir. Genelkurmayın toplumu biçimlendirme iddiası karşısında iktidar ve muhalefet partilerinin göstereceği hassasiyet ve bu konunun Meclis çatısında ele alınması önemli.

Bertrand Russell “İki türlü ahlak vardır.” diyor: “Söyleyip uygulayamadığımız, uygulayıp da söyleyemediklerimiz.” O yüzden siyasette içimizin ve dışımızın bir olması son derece önemlidir. Çok kültürlü, çok kimlikli, çok inançlı bir Türkiye'nin geleceğinin şekillenmesinde, bu geleceğe matuf her türlü demokrasi dışı arayış karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisi içerisindeki bütün renklerin barıştan yana, demokrasiden yana, özgürlüklerden yana tek vücut olması beklenir. Mezarda zaten hepimiz aynılaşıyoruz. Hayatı mezarlığa çevirmenin gereği yoktur. O yüzden siyasetin bu anlamda tam bir samimiyet testinden geçtiğini düşünüyoruz. Hangi partimize soracak olursak, her biri, her türlü demokrasi dışı arayışa, her türlü hukuk dışı arayışa karşı tutum aldığını ifade edecektir. Ama biz zamanında bu araştırma önergesini verdiğimizde siyasi partilerimiz maalesef sessizlikle karşıladılar. Sadece DTP milletvekillerimizin oylarıyla bu konuda araştırma önergesi vermiştik. Bu şimdi yeni bir fırsattır. Bunun bu samimiyet testinden hepimizin geçmesi gerekiyor.

Montesquieu “Yasaların Ruhu” kitabında yasaların tek başına gücünün yeterli olmadığını, erdemin de gerekli olduğunu ifade ediyor. Erdemli olan, her türlü demokrasi dışı arayış karşısında, her türlü hukuk dışı arayış karşısında hukukun üstünlüğünün, Meclisin üstünlüğünün, demokrasinin üstünlüğünün altını çizmekti. Bir sosyalist milletvekili olarak faşizmin propagandacılarından Goebbels’e hak vermek tuhaf kaçabilir ama, Goebbels zamanında “İnsanlarda düşünce tembelliği oldukça bizim sırtımız yere gelmez.” diyordu. Bizler de eğer demokrasi dışı arayışlar karşısında, askerî vesayet karşısında, militarizm karşısında düşünce tembelliği ve hayırhah tutum içine girersek, biat kültürünü sorgulamazsak, gelecek kuşaklara emanet etmemiz gereken demokrasi ve cumhuriyet karşısında ciddi bir sorumlulukla karşı karşıya kalırız. “Halkı rencide eden âlemde, kendi rencide olur son demde.” sözü bir Anadolu bilgeliğini ifade ediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün partileri demokrasiden yana, hukuktan yana, demokrasinin ve hukukun temel ilkelerini rencide eden her türlü cuntacı arayışa karşı demokrasinin bölünmez bütünlüğü çerçevesinde bir tutum almak durumundadır.

En son Avrupa Birliği İlerleme Raporu’na da baktığımızda, askerî mahkemelerin işleyişlerinin AB standartlarına uygun olmamasından, Sayıştayın askerî harcamaları denetleme yetkisinin sınırlı olmasından, Genelkurmay Başkanının Ergenekon’a ilişkin açıklamalarının yargı üzerinde bir baskı olarak kabul edilmesine değin, matruşka siyasetinden açık siyasete geçilmeye ve her türlü vesayete karşı tutum almaya yönelik çok açık hükümleri vardır ama bu esas itibarıyla ilerleme raporunun değil bizim problemimiz olmalıydı. Biz, öncelikli olarak Mecliste bu konuyu ele almalıydık ve Meclisin iradesine paralel irade oluşturmak isteyenler, Meclis dışında kendine güç vehmedenler yani Ergenekon siyaseti karşısında, yani her türlü cuntacı arayış karşısında Meclisin caydırıcı olma işlevinin son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.

Gülten Akın bir şiirinde “Aynı dille konuşuyoruz ama aynı dili konuşmuyoruz.” diyordu. Demokrasinin dili, hukukun üstünlüğünün dilinin konusunda bir ortaklığı oluşturmak açısından bu zemin önemli.

Namık Kemal, zamanında çok sert bir ifade kullanmış: “Ne utanmaz köpekleriz/Kimi görsek etekleriz.” demiş. Hakikaten, demokrasi dışı arayışlar karşısında, hukuk dışı arayışlar karşısında, cuntacı arayışlara biat etme karşısında, Namık Kemal’in bize işaret ettiği doğrultuda, her türlü zorbalığa karşı, her türlü ceberut anlayışa karşı, her türlü siyasette otoriter eğilimlere karşı son derece açık bir tutum almak zorundayız. Tahmin ediyorum, gelecek kuşaklara ve çocuklarımıza bırakacağımız en iyi armağan bu olacaktır.

O yüzden, DTP Grubunun bu önergesi doğrultusunda hemfikir olacağımızı umut ediyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uras.

Demokratik Toplum Partisi grup önerisinin aleyhinde, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.

Sayın Tunç, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün 3 Kasım, AK PARTİ'nin iktidara gelişinin yıl dönümü. Yedi yıllık AK PARTİ İktidarı döneminde, Türkiye, her alanda olduğu gibi, hukukun üstünlüğü ve demokratikleşme alanında da çok önemli mesafeler almıştır. Ülkemizde hukukun üstünlüğünün tam anlamıyla tesis edilebilmesi için, başta Türkiye Büyük Millet Meclisimiz ve Hükûmetimiz küçümsenmeyecek adımlar atmış ve hâlen de atmaya devam etmektedir. Atılan bu adımlarla ülkemiz Kopenhag kriterlerini yerine getirerek Avrupa Birliğiyle müzakere aşamasına gelmiştir.

AK PARTİ her zaman hukuk dışı yapılanmaların karşısında olmuştur. Kurumlarımızın yıpratılmasına neden olacak antidemokratik tavır ve davranışların hiçbir zaman başarıya ulaşamayacağını ve karşısında hem hukuku hem milletimizi hem de AK PARTİ’yi bulacağını her defasında deklare etmiştir. Bugün de Sayın Başbakanımız grup konuşmasında yaptığı ifadelerle bunu tekrar yenilemiştir.

AK PARTİ Hükûmeti, milletimize tuzak kurmak isteyen herkesin karşısında olduğunu bundan sonra da ifade edecek ve bu konuda soruşturma ve kovuşturma makamlarına gereken desteği verecek, yargı bağımsızlığına müdahale etmek isteyenlere, yargı sürecini sekteye uğratmak isteyenlere de fırsat vermeyecektir.

Demokratik Toplum Partisinin grup önerisinin konusu şu anda yargıya intikal etmiş bir konuyla ilgilidir. Yargıya intikal etmiş bir konuda soruşturma ve kovuşturma devam ederken Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşme yapılması, araştırma önergesi verilmesi, Anayasa’mızın açık hükmü gereğince mümkün olamamaktadır. Meclisin gündemiyle ilgili olarak siyasi parti grupları arasında bir uzlaşma da sağlanamamıştır. Önceki haftalarda görüşmelerine başladığımız madencilikle ilgili araştırma önergelerinin görüşmeleri de tamamlanamamıştır. Bugün de bu görüşmelerin tamamlanmasına çalışılacak ve ardından Borçlar Kanunu’muz olmak üzere, gündemdeki yasalar görüşülecektir.

Bu nedenlerle Demokratik Toplum Partisi Grubunun önerisine katılamadığımı belirtiyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin lehinde, Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.

Sayın Geylani, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partimizin soruşturma önergesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demokratik ülkelerde reel siyaset, hukuka uygun şekilde kurulan siyasi partiler tarafından yapılır. Yürütme ise halkın oylarıyla seçilmiş siyasi partilerin iktidara gelmesiyle kurulan hükûmet tarafından icra edilir. Çağımızın dünya siyasetinde silahlı kuvvetlerin değişim, dönüşüm ve gelişimi çok önemli bir yer tutmaktadır. Demokratikleşme sürecini gerçekleştiren ülkelerde ordu ve siyaset birbirinden ayrı kurumlar olarak işlev görmekte ve olması gereken de budur zaten. Çünkü ordu sadece güvenlik işlevini gören, sivil erkin emrinde olan bir devlet birimidir; devlet içinde devlet değildir, olmaması gerekir. Ne yazık ki Türkiye’de silahlı kuvvetler cumhuriyet tarihi boyunca her zaman siyasetin etkin bir aktörü olmuştur. Seçilmişler üzerindeki askerî müdahalenin korku refleksi ve vesayeti, Türkiye siyasi tarihinde belirleyici bir işlev üstlenmiştir. Bu korku refleksi, özgür irade ve düşüncenin ve de demokratik söylemin oluşumuna ciddi bir engeldir. Ülkemiz bu korku sarmalından mutlaka ama mutlaka kurtulmalıdır.

Türkiye’de güvenlik, inanç, etnik, cinsiyet, çok kültürlülük, dış düşman fobisi ve buna bağlı yasaklar gibi nedenlerle ordunun siyasette belirleyici rol oynaması, balans ayarlarını da aşarak, darbe planlarıyla toplumun güvenliği, psikolojisi, yaşama sevinci ve geleceği, pimi çekilmiş el bombası dehşetini yaratmaktadır. İşte, tüm eylem planlarında görüldüğü gibi, silahlı kuvvetler âdeta profesyonel düzeyde örgütlenmiş siyasi bir parti rolüne soyunmuştur.

Son dönemlerde ordu karargâhlarında ele geçirilen ve kamuoyundan saklama olanağı olmayan, çuvala sığmayan mızraklar misali gizli belgeler gazete manşetlerini ve televizyon ekranlarını süslemektedir. Demokratik bir hukuk devletinde kabul edilmesi asla mümkün olmayan gizli planlar, Türkiye’de askerî vesayetin hangi aşamada olduğunu gözler önüne sermektedir.

Değerli arkadaşlar, yakın tarihimizde andıçlar, Şemdinli davası, Ergenekon, bilgi destek planı, Genelkurmayın toplumu biçimlendirme planı, Sarıkız, Ay Işığı, Susurluk, irtica ile mücadele, darbe planları ve benzerleri, gelinen noktada, ordu içinde yuvalanan siyaset ve darbe heveslilerini apaçık ortaya çıkarmıştır.

Araştırma önergemizin konusu olan, Eylül 2007 tarihli, Genelkurmayın Türkiye’yi biçimlendirme planıdır. Bakınız, irtica ile mücadele eylem planının orijinal kâğıt parçasıyla birlikte savcılığa gönderilen belgeler arasında yer alan 2007 tarih imzalı Ek B kodlu evrakın, önergemizin konusu olan planın üst raporu olduğunu kanıtlamaktadır. Yani Ek A kodlu Genelkurmayın Türkiye’yi biçimlendirme planı ile Ek B kodlu irtica ile mücadele eylem planının belge numaraları da aynı olup, ikisi de 1700/7’dir. Görüldüğü gibi Türkiye’yi biçimlendirme planı ile irtica ile mücadele eylem planı birbirleriyle sarmaş dolaş örtüşmektedirler.

Bilindiği üzere Eylül 2007 tarihli Türkiye’yi biçimlendirme planı şöyle: Üst yargı organ başkanlarının, gazetecilerin, kanaat önderlerinin TSK ile aynı paralelde hareket etmelerinin sağlanması ve yönlendirilmesi, muhalif sanatçı ve yazarların yıpratılması, kendi yandaşlarına maddi ve manevi destek sunulması, Hükûmete ve yeni Anayasa paketine karşıtlığının örgütlenmesi, Kürt bölgesinde halkı rahatsız edecek faaliyetlerin icrası, DTP’nin terörist olarak ilanı gibi bir dizi eylem kararını içeriyor. Bununla, DTP’nin seçilmiş bir sıfatının olduğunu önemli bulmayan bazı odakların ve siyasi unsurların DTP’ye iç düşman olarak baktığını ve tetikledikleri, belgelerin de bunun kanıtı olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Onun için, DTP’ye yönelik geliştirilen siyasi ve fiilî linç kampanyalarının, demokrasi mücadelesinin bütünlüğünü bölmeye ve toplumsal barışı ötelemeye… Çok tehlikeli bir durum olduğunun altını çizmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, kamuoyu tüm olanları büyük bir şaşkınlık içerisinde izlemektedir. Ne var ki şimdiye kadar gerek Genelkurmay tarafından gerekse de Hükûmet tarafından bu konuda ciddi bir açıklama yapılmamıştır. Zaten, iktidar adına söz alan deminki konuşmacı arkadaşımızın da hadiseyi ötelemeden başka bir önerisi olmadı çünkü yargılanmasının başlanması yargıya, çağcıl hukuka aykırı değil. Nitekim Susurluk’ta da bu durumu görmekteyiz. Ne var ki hadisenin başında Genelkurmay söz konusu haberi yayınlayan gazeteyi yayınlamakla yetindi. Önce “Komuta katı tarafından onaylanmış böyle bir resmî evrak veya plan kayıtlarda yoktur.” denildi, sonra da “Böyle bir plan yoktur.” demekle yetinildi. Hükûmet de, şimdi olduğu gibi, sessiz kalmayı tercih etti ama çorap söküğü gibi çözülen darbe planları, her biri kendisinden önce ve kendisinden sonraki planların birer karinesidir. Bu karineler de birbirini tamamlıyor ve hadiseyi gün gibi aydınlatıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye artık geçmişiyle yüzleşmelidir. Sözünü ettiğimiz darbe planlarının anası sayılan Ergenekon yapılanmasının tarihi çok ama çok gerilere dayanmaktadır. Ergenekon, öldürülen yüzlerce Kürt aydın ve iş adamlarının faillerinde aranmalı, fiillerinde aranmalıdır. Ergenekon, Şemdinli davasında aranmalıdır. Şemdinli davası aydınlanmadan, “iyi çocuklar” gerçek anlamda yargılanmadan ve asıl azmettirenler ortaya çıkarılmadan Ergenekon ve benzeri çeteler anlaşılmaz.

Hükûmet, Şemdinli davası için “Ucu nereye varırsa varsın üstüne gideceğiz.” açıklamasından sonra ne yaptı? Yaptığı ortada. İlk iş iddianameyi hazırlayan savcıyı görevden aldı ve daha sonra suçüstü yakalanan tetikçi “iyi çocuklar”ın tahliye ve ödüllendirme yollarını açtı.

Onun için, Şemdinli davası, diyoruz ki bu ülkenin en büyük utancı ve yürek yarasıdır. Şemdinli davasında harekete geçmeyen Hükûmet ve diğer yargı yetkilileri -ne yazık ki yargı da bu konuda siyasallaştı- bedelini Danıştay saldırısıyla ödedi. Danıştay saldırısı aydınlanmadığı için Hrant Dink cinayeti işlendi, Malatya katliamı gerçekleşti ve arkası kesilmeyen darbeler ve cinayetler.

Türkiye’de demokrasinin, parlamenter sistemin, insan haklarının ve hukukun geleceği ve devamı için, Genelkurmayın toplumu biçimlendirme planı için verdiğimiz araştırma önergesinin kabul edilip derhâl bir araştırma komisyonu kurulmasının kaçınılmaz olduğunun altını çizerek belirtmek istiyoruz. Onun için, Türkiye’de İttihat ve Terakkiden gelen darbeci anlayış dönemi artık kapanmalıdır değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Geylani, konuşmanızı tamamlayınız.

HAMİT GEYLANİ (Devamla) – Teşekkürler.

Bundan böyle askerin kışlaya dönmesini, siyasete müdahale etmemesi gerektiğini söylüyoruz. Böylesi bir süreçte Hükûmetin sivil siyasette direnmesi gerekiyor. Bu gereklilik başta muhalefet partileri olmak üzere demokrasiden ve çağcıl hukuktan yana olan herkese düşmektedir.

Özce sunduğumuz nedenlerle Meclis konuyu araştırarak hadiseye el koymalıdır, yoksa ıslak ve kuru imzalarla birlikte hep birlikte yanarız hem de halkla birlikte.

Toplum olarak yanmamak dileğiyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Geylani.

Demokratik Toplum Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Tamam Sayın Anadol, arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.36


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

DTP Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok karar yeter sayısı efendim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Var, var. Saysınlar.

BAŞKAN – Öneri kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Öneriyi okutuyorum.

2.- (10/387) esas numaralı, genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) ülkemize girişi, üretimi, tüketimi, dünyadaki uygulamalar ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 3/11/2009 salı bugünkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 03.11.2009 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun “TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmının 306. sırasında yer alan 10/387 esas nolu, “Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) Ülkemize Girişi, Üretimi, Tüketimi, Dünyadaki Uygulamalar ve Gerekli Önlemlerin Alınması Amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince” Meclis Araştırması önergesi görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılmasının İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Oktay Vural

                                                                                                                               İzmir

                                                                                                              MHP Grup Başkan Vekili

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemize giren GDO’larla ilgili önlemlerin alınması amacıyla, Anayasa’mızın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasının gündeme alınmasıyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına lehte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekilleri, günümüzde hibritli, GDO’lu ve mutasyona uğramış tohumculuk ve gıda stratejik güvenlik çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu konu, emin olunuz ki askerî, siyasi meselelerden belki daha kalıcı etkiler bırakacak kadar önemlidir. Türkiye'nin bu kritik dönemde köklü bir  tarım stratejisi geliştirmesi çok hayati iken, endişe verici gelişmeler sergilenmektedir.

Sayın milletvekilleri, takriben yirmi beş ülkede tarımı yapılan GDO’ların yüzde 99’unun tarımının ABD, Arjantin, Kanada, Brezilya ve Çin’de olduğu ve dünya genetiği değiştirilmiş organizmalar tarım alanının 125 milyon hektara ulaştığı çok büyük bir pazar oluşmuştur. Her 4 patentten 3’ünün Dow Chemical, Monsanto, Aventis, Du Pont gibi firmalara ait olduğu ve genetik tarımının ABD menşeli küresel devlerin tekelinde olduğu biliniyor, aynen hibrit tohumlar, zirai ilaçlar ve ilaç firmalarında olduğu gibi.

Dünyada 1994 yılından beri ticarete sunulan ve insan ve hayvan  sağlığına ve çevreye olan zararları bilinen genetiği değiştirilmiş bitki ve ürünleri ülkemize ilk 1998 yılında az bir şekilde girmeye başlamıştı ama 2003 yılından sonra, özellikle 2003 yılından sonra hayvan yemi olarak ithal yoluyla milyonlarca ton girmiş ve girmektedir. Ülkemize ithal yoluyla, sayın milletvekilleri, mısır, soya, kanola, pamuk denetimsiz yani hukuki bir altyapı ve yasa olmadığı için rahatlıkla girmektedir ve “hayvan gıdası” olarak söylense de bir kısmının insan gıdası olarak kullanıldığı Sayın Mehdi Eker tarafından da açıklanmıştır. Bugün bin beş yüze yakın üründe kullanılan, sucuğundan sosisine, salamına, bisküvisinden pudingine, bitkisel yağına ve çikolatasına kadar tüketicinin tabağına konulan bu ürünler üzerinde maalesef yeterli çalışma yapılmamaktadır. Hatta “organik” diye satılan bebek mamalarının içinde GDO’nun olduğu Bursa gıda ve kontrol laboratuvarları tarafından da tespit edilmiştir.

İthal etmeyip kendimizin yetiştirdiği domates ve patates gibi sebzeler üzerinde yapılan çalışmalarda bunların GDO’lu olduklarının tespit edilmesi, kaçak olarak ülkemize giren GDO tohumlarının ekiminin yaygın bir biçimde yapılıp yapılmadığını da gündeme getirmektedir.

Ülke olarak yüzde 90 oranında sebze tohumunda, yüzde 75 oranında hububat tohumunda dışarıya bağımlı hâle getirildik. Bugüne kadar GDO’ların ülkeye izinsiz ve habersiz girmesinin önü 2004 yılında kabul edilen Islahatçı Haklarının Korunması ve 2006 yılında çıkarılan Tohumculuk Yasası ile daha da kolaylaşmıştır.

Yeterli laboratuvar altyapısı bulunmayan, yeterli ekip ve kontrol mekanizmasını kuramayan yönetim anlayışı yıllardır bu duruma seyirci kalmış, bu ortamdan çok uluslu şirketler ve onların taşeronu konumundaki dış alım lobileri büyük rantlar sağlamışlardır.

Türkiye’de GDO’larla ilgili mevcut durumu tespit etmek, denetim mekanizmalarını değerlendirmek, GDO’ların insan ve hayvan sağlığına ve çevreye zararlarını ortaya koymak, dünyadaki uygulamalarla karşılaştırmak ve Meclis gündemine geleceği söylenen ama bir türlü getirilemeyen ulusal biyogüvenlik yasasına alt zemin hazırlayabilmek için haziran ayında bir Meclis araştırması önergesi vermiştik ama bugüne kadar bu Meclis araştırması gündeme gelmedi.

Biliyorsunuz Türkiye’nin taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve eki niteliğindeki Cartagena Biyogüvenlik Protokolü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylandı, 24/1/2004’te de yürürlüğe girdi. Bu protokole göre 2009 sonuna kadar ulusal biyogüvenlik yasasını çıkarmak zorundayız. Protokolün imzalanmasından sonra beş yıl geçmesine rağmen ulusal biyogüvenlik yasası tasarısı Meclise getirilmemiştir. Bir taslaktan söz edilmiştir. Bu taslağın GDO’ların ekimine ve ithaline izin verdiği söylenmiştir ve büyük tepki almıştır. Daha sonra üzerinde değişiklik yapıldığı söylenen ikinci taslak, maalesef elimize ulaşmadı.

Ulusal biyogüvenlik yasasını Meclise getirmeden 26 Ekim 2009’da yürür-lüğe giren bir yönetmelikle GDO’ların ve ürünlerinin ülkemize girmesi meşrulaştırılmıştır. Evet, sekizinci yıla giren bu ülke yönetiminde bu iktidar  yetkilileri halkın sağlığını hiçe sayarak GDO’lu ürünlerin ithal yoluyla ülkemize girmesini ilgili bir kanuni düzenleme yapmadan nasıl açıklayacaklardır, merak ediyorum.

Şimdi değerli milletvekilleri, zirai ilaçta, gübrede, hibrit tohumda dışa bağımlı olan ülkemiz, şimdi de adım adım GDO üreten tekellere mi teslim ediliyor? Bu yönetmelik GDO üretimine izin vermiyormuş, Bakan böyle açıklıyor. Bir süre sonra, herhâlde hazmettire hazmettire “bu ürünlere çok para ödüyo-ruz, neden kendimiz ekip üretemeyiz” diye yeni bir yönetmelik hazırlarsınız herhâlde. Bu yönetmeliği -biraz önce de söyledim Sayın Bakana- mutlaka iptal etmelisiniz ve toplumda bu meselenin tartışılmasını sağlamak zorundasınız ve bu yasa taslağı Meclise gelirse, konu kamuoyu önünde de tartışılacaktır.

Sayın milletvekilleri, GDO, bir canlının kendi doğasında bulunmayan, başka canlılara ait bir veya birden çok gen aktarılarak farklı karakter veya karakterler kazandırılmasıyla yeni özellikte bir canlı elde edilmesidir. Bugün çoğu bitki türüne farklı genler aktarılmaktadır. Şu anda, dünyada, ticari olarak, hâlihazırda piyasaya sürülen GDO’lu birinci nesil bitkiler, herbisitlere dirençlilik, böcek ve hastalıklara ve çevresel koşullara dayanıklılık gibi özelliklerin kazandırıldığı bitki türleridir. İşte, mısır, soya, kanola, pamuk, domates, pirinç gibi, insanların ve hayvanların tüketimine ve ticaretine sunulmuş-tur. Önümüzdeki süreçte, çok daha değişik şekil, verim, besleme, aşı, biyoyakıt özellikleri olan yüzlerce sebze ve meyvenin üretim onayı ve ticari izni henüz tamamlanmamış ama genetiği değiştirilmiş birçok bitki türünün sırasını beklediğini hepimizin bilmesi lazım ve yine genetiği değiştirilmiş hayvanlar gündemde. Önlemlerimizi almadığımız takdirde, bu konuyu bir devlet politikası hâline getirmediğimiz takdirde kobay ülke olarak denenmeye devam edeceğiz ve hem sağlığımız hem de paramız yok olup gidecek.

Sayın milletvekilleri, genetik müdahale yapılmış ürünler potansiyel olarak toksiktir yani zehirlidir. Zararlı ot öldürücü ve böcek öldürücü genler aktarıldığında bitkilere toksik etki ortaya çıkar. Yine GDO’lu tohumlara, kendi kendini imha eden yani tohum şirketlerine sizi bağımlı kılacak şekilde terminatör genler ilave edilmektedir, bunların da toksik etkisi olduğu biliniyor. Bitkilere aktarılan genlerin büyük çoğunluğu bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı sırasında, bitkilerin hücrelerinin geni taşıyıp taşımadığını anlayabilmek için antibiyotiğe direnç genleri belirleyici olarak kullanılmaktadır. Bu genler, bu ürünleri yiyen insan ve hayvan bünyesinde hastalık yapıcı bakteri ve virüslerle birleşebilir ve insan sağlığı açısından büyük risk doğurur. Yine alerji yaptığı, bu tür genetiği değiştirilmiş bitkilerde alerji vakalarına çok fazla rastlanmıştır. İnsan sağlığı açısından ve çevresel olarak hem ekosistemdeki tür dağılımının ve dengenin bozulmasına sebep olan, genetik kaynakları oluşturan yabani türlerin yok olmasını ortaya koyan bu teknolojiyi iyi değerlendirmemiz lazım.

Konunun ekonomik yönleri bir başka. Sosyal ve etik yönlerini de iyi değerlendirmemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ŞENOL BAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’de akredite olmuş nitel ve nicel yöntemlerle GDO analizi yapabilecek belki bir iki kuruluştan bahsedebiliriz ama bunlar da çok detaylı şekilde analiz yapabilecek özellikte değildir. Gümrüklerimiz, risk analizi için laboratuvarlarımız hazır değil. Bu hazırlıkların bir an önce yapılması gerekiyor. Yine, Türkiye'nin bu süreçte kendi hukuki düzenlemelerini oluşturması gerekiyor ve ulusal biyogüvenlik yasasını GDO’ların ithalini ve ekimini yasaklayarak çıkarmamız gerekiyor, Cartagena Protokolü buna da cevaz veriyor. Bunun için, konuyu siyah ya da beyaz platformlarda tartışmak yerine risklerin önüne geçebilmek, mevcut durumu tespit ederek gerekli tedbirleri almak, iyi bir denetleme mekanizması geliştirebilmek için geniş çaplı bir araştırma yapılması gerekmektedir. Bu konunun yüce Mecliste görüşülmesinin çok önemli olduğunu ifade ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Grup önerisinin aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit.

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin, genetiği değiştirilmiş organizmaların ülkemize girişi, üretimi, tüketimi, dünyadaki uygulamaları ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla verdikleri önergenin aleyhine söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 26 Ekimde, Tarım Bakanlığımızın, genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili bir yönetmeliği yayımlandı. Önceden beri bu konu kamuoyunda tartışılıyordu ama Yönetmelik yayımlandıktan sonra, her kesim, kendi düşünceleri doğrultusunda kamuoyu oluşturma noktasında bu konuyu tartışmaya açtı. Böyle bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılması kaçınılmazdır ve mutlaka, bu konunun burada tartışılması gerekir.

Ben, aleyhinde söz aldım dedim ama aslında, bu konunun yasal bir düzenlemeyle Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilerek yasasının çıkarılması, burada enine boyuna tartışılıp yasasının çıkarılması daha önemlidir. Bu nedenle, ben, öncelikle yasasının çıkarılmasını istediğim için ve yasal düzenlemelerin daha etkin ve kalıcı olduğunu belirtmek için yasasının getirilmesini istiyorum.

Sayın Bakanımıza 2007 yılında biyogüvenlik yasasıyla ilgili yönelttiğim bir soruya kendisinin verdiği cevabı aynen sizlerle paylaşacağım ve ondan sonra, niçin bu yasa buraya getirilmedi de yönetmelik hâlinde getirildi, düşüncelerimi ondan sonra sizlerle paylaşacağım.

Cartegena Biyogüvenlik Protokolü, ülkemizde 24 Haziran 2003 tarihli ve 25148 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 4898 sayılı Kanun ile onaylanmış ve 24 Ocak 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu bağlamda, Bakanlığımız koordinatörlüğünde yürütülen proje kapsamında biyogüvenlik kurumunun da içinde olduğu ulusal biyogüvenlik kanunu taslağı hazırlanmıştır.”

Değerli arkadaşlar, 2007 yılında biyogüvenlik yasa tasarısı hazırlanmış, iki yıl geçmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu yasa tasarısı ne yazık ki gelememiş. Aslında, Türkiye'nin tarımını, sanayisini, en önemlisi insan sağlığını ilgilendiren genetiği değiştirilmiş organizmaların, bugün olumsuz yönde birçok tartışmaları olan bir konunun yönetmelikle Türkiye gündemine getiriliyor olmasının ne kadar yanlış olduğunu takdirlerinize bırakırım.

Biraz önce, Sayın Bakanımız, 1998 yılında bu konunun sadece bakan tebliğiyle gündeme geldiğini ve o günden bu tarafa bir işlem yapılmadığını söyledi. Evet, 1998 yılında Türkiye'nin gündeminde resmî bir statü, tebliğle geldiyse, AKP 3 Kasım 2002’den bu tarafa yedi yıldır iktidardadır, yedi yıllık süre içerisinde Türkiye'nin insan sağlığı gibi önemli bir konusunu ilgilendiren bu konunun gündeme getirilmemiş olması acaba bir eksiklik değil midir?

Bir de “Bu Yönetmelik’i mahkemeye götürürseniz GDO’larla ilgili kapıyı tamamen açarsınız.” tehdidi Sayın Bakanın doğru değildir. Acaba, mahkeme bu Yönetmelik’i iptal etsin de GDO’ların üretimi, Türkiye’ye girişi tamamen boşluk hâlinde kalsın diye mi bu söylenmektedir, bu tehdit savrulmaktadır veya bunu biliyor da Tarım Bakanlığımız bunun için mi bu Yönetmelik’i getirmiştir? Açıkçası, Sayın Bakanım bunu söyledikten sonra kaygılarımız bir kez daha artmıştır.

2007 yılında hazırlanan bu yasa tasarısı Yönetmelik’ten önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülse daha doğru olmaz mıydı? Ne yazık ki AKP iktidarında hep ilkleri yaşıyoruz ama olumsuz anlamda ilkleri yaşıyoruz. Bir yasa Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkar ve verilen süre içerisinde yönetmelikleri düzenlenir ama burada görüyoruz ki önce yönetmelik getiriliyor daha sonra yasası gelecek. Burada bu konuyla ilgili niçin yasa daha önce getirilmedi, daha sonra yönetmelik düzenlenmedi, açıkçası bunun açıklanmaya ihtiyacı vardır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız bir de şunu söyledi, Yönetmelik’i okumadığımızı veyahut da bilmediğimizi ima eden bir konuşması oldu. Yönetmelik’i inceledik. Yönetmelik’te çocukların GDO’lu ürünlerin kullanılmasının yasaklanmasıyla ilgili veyahut da ithalatının yasaklandığıyla ilgili bir ibare var ama başka bir ibare daha var: GDO’suz ürünlerin üzerinde etikete “GDO’suzdur” ibaresinin konulmamasını yazan bir madde var. Acaba, GDO’suz ürünlere, gıda maddelerine böyle bir etiketin konmamasının ve bunun yönetmelik maddesi hâline getirilmesinin anlamı nedir? Niçin bu, acaba bu Yönetmelik’e kondu? İnsanlarımız GDO’suz ürünü almak istiyorsa böyle bir etiket konarak, aldığı gıda maddesini GDO’suz alarak gönül rahatlığıyla tüketmesi doğru değil miydi? Acaba, kimlerin etkisi, tesiri altında böyle bir ibare kondu?

Sayın Bakanımızın mesleği veteriner hekimliktir. Çok iyi bilirler ki hayvan yemindeki gıdalardan dolayı süte bu hayvan yeminin özellikleri geçer. GDO’lu bir hayvan yemini tüketen bir ineğin sütünde GDO kalıntısı mutlaka ve mutlaka oluşur. Biz bu Yönetmelik’te çocukların kullanmasını yasaklıyoruz, sütü de mi yasaklayacağız acaba? Hangi sütte GDO kalıntısı olup olmadığını nasıl tespit edeceğiz? Kamuoyundaki, pazarlardaki bu durumu nasıl analiz ettirerek çocuklarımıza gönül rahatlığıyla bu maddeyi, bu sütün tüketimini sağlayacağız?

Yönetmelik, açıkçası çelişkilerle dolu bir yönetmeliktir. Bu anlamda, mutlaka ve mutlaka, ulusal biyogüvenlik yasasının Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine ivedilikle getirilerek burada tartışılması ve ondan sonra yönetmeliğin çıkarılması gerekiyor. Bu Yönetmelik’in eğer mahkemece iptal edilmesini istemiyorsa Tarım Bakanlığımız, bunun yürürlüğünün durdurulması ve acilen, ivedilikle bu yasanın getirilmesinin sağlanması gerekir.

Değerli arkadaşlar, 2 Haziran 2009 tarihinde, Sayın Hükûmet Sözcüsü Cemil Çiçek, bu yasanın Bakanlar Kurulunda imzaya açıldığını ve kısa süre içerisinde getirileceğini, bu nedenle GDO’lu ürünlerin yasal çerçevede tüketileceğini veya ithalatının sağlanacağını açıklıyor. Ama, bunun karşısında -tabii bunları biz basından öğreniyoruz- Sayın Tarım Bakanımız Mehdi Eker’in de “Türkiye’de GDO’lu ürünlerin ithalatı yasak, yasak kaldırmayı da düşünmüyoruz.” şekliyle bir ifadesi var. Ama, bu Yönetmelik’te de GDO’lu ürünlerin nasıl ithal edileceğiyle ilgili düzenlemeler var. Bunlar bir çelişki değil midir? Bu çelişkiler niçin yaratılmıştır? Niçin ulusal biyogüvenlik yasası getirilmemektedir? Bunların açıklanmaya ihtiyacı vardır.

Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhine söz aldım. Niçin? Bu yasanın ivedilikle getirilmesi için. Ama bu yasa getirilemiyor ise bu görüşmenin de mutlaka yapılması kaçınılmazdır, Türkiye'nin yararınadır diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

(DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Macit.

Grup önerisinin lehinde, Ankara Milletvekili Sayın Nesrin Baytok, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili önlemlerin alınması yönünde Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu Meclis araştırması açılması önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetimiz “Açılımlardan açılım beğen.” diyerek yeni bir açılım daha yaptı sessizce. Bir GDO açılımı yapılmış olduğunu görüyoruz. Bu sefer kanunla değil de yönetmelikle yapılmış bir açılım. Bir miktar, genetiği değiştirilmiş organizmalar nedir, konuşmamız gerekiyor. Türkiye’yi bekleyen tehditler, bu olayın riski nedir? O nedenle Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önergeyi destekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, çok önemli bir konuyu görüşüyoruz, sadece gıda ve beslenmeyle ilgili boyutları olan bir konu değil. Görüştüğümüz konu bunun çok ötesinde, tarımı, hayvancılığı ilgilendiren, ekonomide dışa bağımlılığımızı artırıp artırmamayı ilgilendiren, tarımda ekonomimizin kontrolünü dışarıya, tekel oluşturmuş firmalara bırakıp bırakmayacağımızı ilgilendiren çok önemli, çok çeşitli boyutları olan bir konu.

Sayın milletvekilleri, “genetiği değiştirilmiş organizmalar” diyoruz, nedir öncelikle? Genetiği değiştirilmiş gıda ürünleri, gen teknolojisi kullanılarak kendi türü haricinde bir türden gen aktarılarak veya geni üzerinde müdahalede bulunarak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmalar kullanılarak elde edilen gıdalardır. Doğal yollarla oluşması mümkün olmayan ürünlerdir. Ticarete konu olabilmiş olanı şu anda sadece soya, mısır, pamuk ve kolza gibi görünse de bu konudaki araştırmalar sürmektedir ve bütün ürünler için benzer çalışmalar yürütülmektedir, yakın zamanda ticarete konu edilecektir. Domateste, çilekte dayanıklılığın artırılması yönünde gen müdahalelerinin yapılmakta olduğunu biliyoruz.

Sayın milletvekilleri, GDO’lar için neler söyleniyor? Ne tür riskler içeriyor? Bakın, çevreye zararlı olabileceği söyleniyor. Henüz bilimsel çalışmaların sonucu netleşmeden, risk değerlendirmesi yapılmadan ticarete konu edildiği söyleniyor. Gıda güvenliğini olumsuz etkileyeceği endişeleri çok yüksek ifade ediliyor. Tohum satan şirketlerin tekelleşmesi yine bir başka önemli sorun alanı. Ekonomide dışa bağımlılık nedeni olması, tarımsal ilaç kullanımını azalttığı iddia edilse de işin gerçeğinde artırıyor olduğu gerçeği ve bunların ötesinde etik sorunların da beraberinde bulunması.

Değerli milletvekilleri, tohum sektöründe tekelleşme, global tohum şirketlerinin yerel piyasaları patent yoluyla ele geçirmesi, serbest ticaret anlaşmalarının genetik çeşitlere ve biyoçeşitliliğe zarar vermesi başlıca kaygılarımızdandır. Biyoterörizme yol açması olasılıkları yine kamuoyumuzu ciddi tedirgin etmektedir. Transgen teknolojisiyle elde edilen ürünlerin insanlarda toksisite ve alerjiye yol açabileceği, çevreye gen kaçışı nedeni ile biyolojik çeşitliliğin ve gen kaynaklarının etkilenebileceği, antibiyotiklere karşı direnç oluşmasına ve zararlılarda direncin artmasına yol açabileceği yönünde bilimsel yayınlar bulunmaktadır. Bu yönde Amerika Birleşik Devletleri’nde mayıs ayında yayınlanmış bir bilimsel bildiride GDO’lu ürünlerin hayvanlar üzerinde araştırma sonuçları açıklanmıştır. Buna göre GDO’lu yemle beslenen hayvanlarda yavru ölüm oranlarında artış, kısırlık, bağışıklık sorunları, hızlı yaşlanma, insülin regülasyonunda değişim ve temel organlar ve sindirim sisteminde değişime neden olabildiği bu bildiride belirtilmiştir. Transgenik ürünlerden vücuda alınan genin bağırsaktaki bakterilere geçerek burada fonksiyonunu devam ettirmesi sindirim sistemi problemlerine yol açabileceği yönünde endişeleri taşımaktadır.

Yine, dünyada GDO konusunun yeterli araştırmaları bulunmadığı bilinmektedir. GDO içeren ürünlerin potansiyel sağlık riskleri henüz yeterince incelenmemiştir. Gelişmiş ülkeler GDO teknolojisine ve piyasaya hâkim durumdadır. Avrupa Birliği ülkelerine baktığımızda Avusturya, Fransa, Yunanistan, Macaristan, Almanya ve Lüksemburg GDO’lu tohumun tarımsal üretiminde kullanımında bir yasak uygulamaktadır.

Yine, dünyadaki uygulamalardan baktığımızda sayın milletvekilleri, 2008 yılı rakamlarına göre dünya soya üretiminin yüzde 53’ü GDO’lu tohumlara dayalı olarak yapılmaktadır. Mısırda dünya üretiminin yüzde 30’u, pamukta yüzde 12’si, kolzada da yüzde 5’i GDO’lu tohumlarla yapılmaktadır ve bu tarımın asıl yapıldığı ülkeler Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Brezilya, Hindistan, Kanada ve Çin’den oluşmaktadır. Bu ülkeler toplam GDO’lu üretimin yüzde 94’ünü gerçekleştirmektedirler.

Tohum şirketlerinin spesifik GDO’lar için spesifik kimyasal ilaçlar üretmeleri ve alıcıyı bu ürünlerden alma zorunda bırakmaları, on büyük tarımsal kimya firmasının bir bölümünün aynı zamanda ana tarımsal biyoteknoloji firmaları olmaları ve her iki kategoride aynı ülke şirketlerinin faaliyet gösteriyor olması kaygıları çok daha yüksek düzeylere taşımaktadır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye'de GDO’lu ürünlerle ilgili piyasaya girişin ne oranda olduğu şu anda bilinmemektedir. Sayın Bakan biraz önce kürsüden, bu Yönetmelik’i getirirken yasanın getirilmesinin beklenmesinin olayı geciktireceğini söyledi. Ben buradan sormak istiyorum: Peki, yedi yıldır ne yapıyorsunuz Sayın Bakan?

Bu konuda Türkiye'de 1998 yılında Tarım Bakanlığının Transgenik Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimatı kapsamında yapılmış olan araştırmalar, çalışmalar olduğunu biliyoruz. Defalarca, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin bu konudaki sorularına yanıt alamadık. Ben şu anda kürsüden Sayın Bakana bu sorularımı yineliyorum ve bu araştırmaların sonuçlarını görmek istiyoruz. Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü Karataş-Adana’da, Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsü Nazilli’de, Harran Araştırma Enstitüsü Akçakale’de ve Akdeniz Araştırma Enstitüsü de Antalya’da bu araştırmaları gerçekleştirdi. Bu araştırmaların sonuçları hakkında lütfen bizi bilgilendiriniz.

Bu çerçevede eklemek istediğim bir başka temel gerçeklik, ülkemizde organik tarım ürünlerinde ihracat potansiyelinin büyüdüğü gerçeğidir. Bu nedenle, GDO’lu ürünlere yönelmek yerine dünya pazarlarında organik tarım ürünlerimizle yer tutabileceğimizi hatırlardan çıkarmamalıyız.

Sayın milletvekilleri, derhâl yapılması gereken işlerin başında bir ulusal biyoteknoloji ve biyogüvenlik stratejilerinin hazırlanması gelmektedir. Türkiye'yi tohum aracılığıyla dışarıya bağımlı kılabilecek her türlü karardan mutlaka uzak durmalıyız. Bu yasanın çıkarılması bu bakımdan da çok önem taşıyacak.

Ülke gen kaynaklarımızın devamlılığı açısından yerli tohumlarımız Türk malı olarak tescil ettirilmelidir.

Biyogüvenlik kanununu, ülkemizin çıkarları, milletimizin çıkarları ve geleceğimiz doğrultusunda hazırlayarak derhâl yasalaştırmalıyız.

GDO analizleri yapan resmî laboratuvar sayılarını artırmalıyız.

Bu teknolojinin ülkemizde tanınması ve etkilerinin araştırılması için GDO’lu ürünlerin üretimine yönelik bilimsel çalışmaları mutlaka artırmalı ve etki değerlendirmelerini de piyasayla şeffaflık anlayışı içinde paylaşmalıyız.

Yine, tarımsal üretimine izin verilmemesi ve bu tür tohumların ithal edilmesi için gerekli dış ticaret önlemlerinin de alınması şarttır.

Tüketici bu konuda mutlaka bilinçlendirilmeli, her türlü bilimsel gerçek ve risk, tüketicilere şeffaflıkla aktarılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Baytok, konuşmanızı tamamlayınız efendim; buyurun.

NESRİN BAYTOK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tarım ve Sağlık Bakanlıkları bu konuda bir arada çalışmalıdır.

Gen teknolojisiyle yayılabilecek biyoterörizm tehdidine karşı da mutlaka bir eylem planı hazırlanmalıdır.

Sayın milletvekilleri, bu kanun, bu önlemler, bu çalışmalar yapılmadan, bir anda, hızlı bir şekilde, sessiz sedasız bir yönetmelik getirilmiştir. Bu yönetmelikte en dikkat çekici maddelerden birisi, GDO’suz ürünlerin etiketinde “Ürünün GDO’suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz” diyor. Neden Sayın Bakan? GDO’suz ürün satmak isteyen, böyle ürünü piyasaya sunan, organik tarım yapan üreticinin, çiftçinin önünü neden tıkıyorsunuz? Bu yöndeki üretimlerin neden teşvik edilmesi yerine önleri kesiliyor?

Bu yönetmelik kapsamında söylenecek çok şey var, ancak bu noktaya dikkat çekerek ben sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bu konuyu enine boyuna daha geniş konuşmalı, tartışmalı, Mecliste ele almalıyız.

Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu önergeyi destekliyoruz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Baytok, teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde, Adana Milletvekili Vahit Kirişci.

Sayın Kirişci, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün Meclisimizin açılışıyla birlikte Sayın Bakanımızın gündem dışı konuşmaya vermiş olduğu cevapta aslında bu konu çok ayrıntılı bir şekilde ele alındı. Dolayısıyla ben meselenin gerçekten Sayın Bakanımız tarafından çok detaylı bir şekilde ortaya konulmuş olmasını yeterli görürken, görüyorum ki hâlâ olmayan şeyler varmış gibi bu grup önerisi çerçevesinde gündeme getiriliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Konuşmayalım mı Bakan konuştu diye?

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, her şeyden önce bir konuya açıklık getirmekte büyük yarar var, o da şudur: Sürekli tekrarlanıyor, deniliyor ki bu Yönetmelik biyogüvenlik yasası çıkmadan neden getirildi? Ben şimdi size iki tane örnek vereceğim. Bunlardan bir tanesi, organik üretimi yönlendiren organik üretimle ilgili yönetmelik. İkincisi ise toprağın korunması ve kullanılmasıyla ilgili yönetmelik. Gerek organik üretimin gerekse toprağın korunmasının yönetmelikle düzenlendiği bir süreçte bunların yasaları yoktu değerli arkadaşlar. Çünkü bu yasaları AK PARTİ İktidarı çıkardı.

ŞENOL BAL (İzmir) – O ayrı bir şey.

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Hayır, burada dile getirilenleri bir ortaya koymak açısından söylüyorum.

Kaldı ki, bu Cartagena Protokolü ile ilgili “Madem bu Protokol geçti, madem yürürlüğe girdi, öyleyse buna ilişkin biyogüvenlik yasası niye gelmiyor?” şeklinde bir değerlendirme var.

Değerli arkadaşlar, şurada bir “madde 10” başlığı altında “Bakanlık, biyolojik çeşitliliğin, genetik kaynakların ve ekosistemlerin korunması ve geliştirilmesine ilişkin araştırmalar yapar veya yaptırır. Biyoteknolojik yollarla ve/veya çeşitli ıslah metotları kullanılarak elde edilen ürünlerin fikrî mülkiyet hakları kapsamında korunması, kaydı, tescili, üretimi, tüketimi, gıda olarak kullanımı, ihracatı ve ithalatı hakkında ilgili kurum ve kuruluşların görüşü alınmak suretiyle gerekli düzenlemeleri yapar.” deniliyor. Bu madde 10 nerede değerli arkadaşlar? Bu madde 10, 18 Nisan 2006 tarihinde çıkarmış olduğumuz Tarım Kanunu’nda. Değerli arkadaşlar, Tarım Kanunu’nu bu Meclis çıkardı. Tarım Kanunu’nda madde 10’da böyle bir açık hüküm varken, doğal olarak, buna ilişkin bir yönetmeliğin çıkarılmış olması bile… Ki ulusal biyogüvenlikle ilgili bir yasanın çalışmalarının da tamamlanmasının ardından, Meclisimize, Genel Kurula geleceğini de zaten Sayın Bakanımız belirtti, bizler de bir kez daha tekrar ediyoruz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Niye daha önce değil?

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hepimizin ittifak ettiği husus şudur: Bu Yönetmelik, 26 Ekim 2009 tarihine kadar, yayınlanana kadar, bu ülkede, maalesef, 1998 yılında bakan talimatıyla kazandırılmış bir mevzuat vardı. Sözde bu ülkeye GDO’lu ürünlerin, GDO’nun ve bunların türevlerinin girişi yasaktı. Ama 26 Ekimle birlikte artık bu uygulama yürürlükten kalkmıştır.

Şimdi ikinci kısmına gelelim. 26 Ekimde bu uygulama, bu Yönetmelik yayınlandıktan sonra, değerli arkadaşlar, bakınız, 30 Ekimde tarım il müdürlüklerine Bakanlığımızın göndermiş olduğu bir yazı var ve bu yazıda 27 tane ürün… Bu 27 ürünün ne olduğunu burada tek tek okumayacağım, zamanı iyi değerlendirmek adına. Ama Sayın Baytok burada bir ifade kullandı, dedi ki: “Türkiye Fransa’dan bu manada ithalatta bulunuyor.” Eğer, gerçekten, bazı şeyleri iyi öğrenir, iyi anlarsak, bunun böyle olmadığını görürüz.

Değerli arkadaşlar, il müdürlüklerine Bakanlığımızın bu 30 Ekim tarihi itibarıyla göndermiş olduğu yazıda, bakınız, riskli ülkeler sıralamasında kimler var: ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada, Çin, Paraguay, Hindistan, Güney Afrika, Uruguay, Bolivya, Avustralya, Meksika, Romanya, Filipinler, İspanya, Şili, Honduras, Burkina Faso, Mısır, Kolombiya, İran, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Fransa, Slovenya ve Polonya. Dolayısıyla, şimdi burada riskli ülkeler sıralamasında yer alan bir ülkeden bizim bir ithalat yaptığımızı bu manada ifade etmek çok gerçekçi, çok doğru olmaz.

Ben şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: İki şeyden birisi doğrudur. Bunlardan bir tanesi, kanal kanal dolaşıp bu Yönetmelik’in bu ülkeye GDO’lu ürünlerin girişini serbest bıraktığının iddia edilmesidir ki külliyen yalandır. İkincisi ise -eğer bu doğruysa, ikincisi- biraz önce Sayın Bal da konuşmaları içerisinde bahsetti, bu ülkenin kendi hayvanlarının -büyükbaş, küçükbaş, kanatlı- yemlerine ham madde olarak bu ürünleri ithal edenlerin bugün sıkıntı çektiklerini söyledi. Peki, o hâlde bu Yönetmelik bu ithalata izin veriyorsa bu sıkıntı neyin nesi? Niye bu sıkıntı çekilir? Dolayısıyla, bunun da gerçek olmadığı, bunun doğru olmadığı çok açık ortadadır değerli arkadaşlar.

Bir başka yönü itibarıyla: Değerli arkadaşlar, eğer biz Yönetmelik’i dikkatle okuyacak olursak, bakınız bu Yönetmelik’in madde 1 ve ikinci fıkrası, yine aynı şekilde 9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi ve (l) bendi o kadar açık ki biz bunu ithal etmek isteyen insanlara, bunu ithal etmek isteyenlere diyoruz ki: Kardeşim, biz sizden başka ülkelerin istemediği -belki bu yönüyle Türkiye eleştiri konusu bile olacak uluslararası arenada ama- belgeleri isteyen ve bunu kendi yönetmeliği içerisine dercetmiş olan bir İktidarız, bir Bakanlık… Bu Bakanlık bu çalışmalarını yürütmektedir.

Bakınız, bunlardan bir tanesini söyleyeceğim. Diyoruz ki, Türkiye flora ve faunası için potansiyel bir tehlike oluşturmasını engellemek üzere GDO’nun Türkiye’de yakın akraba ve yabanileri olan türlere ait olmadığını gösterir bilgi ve belgelerin istenmesi burada hükme bağlanmıştır değerli arkadaşlar. Bunun Türkçesi nedir biliyor musunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İngilizce mi okudun?

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Biz şayet GDO’lu kahveyi, kahvenin GDO’sunu düşünebilirsek… Kahve de Türkiye’de yetişmediği için, bizim kendi flora ve faunamızda bulunmadığı için bu neviden ürünlerin ithalatında, işte o zaman bizim floramıza ve faunamıza bir zararı yoktur diye bunların ithalatını belki düşünebiliriz diyebilirsiniz. Ama bunların hiçbiri doğru değildir değerli arkadaşlar.

Yine Sayın Bal burada dile getirdi, dedi ki: “Türkiye çok ciddi manada tohum ithal etmekte.” Doğru, yüzde 90 rakamı özellikle hibrit sebzede doğru. Ama o bu iktidar dönemi için değil, o Anasol-D Hükûmetinin işbaşında olduğu…

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Kirişci, ayıp oluyor ama!

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) - ...ve Milliyetçi Hareket Partili bir milletvekili arkadaşımızın bakanlık görevini yürüttüğü sırada bu ülkede, doğrudur, sebzelerde -özellikle yüzde 90 nispetinde hibrit sebze tohumunda- yüzde 80 nispetinde dışa bağımlılık söz konusudur. Ama bugün bu oran, yüzde 80-yüzde 90 belki o gün için dikkate alınmamıştır ama, bu yüzde 10’luk yerli pay yüzde 35’lere çıkmıştır. Kaldı ki, bir bilgi eksikliğidir diye düşünüyorum çünkü çok büyük gaf olur öbür türlü, örneğin hububat kendine dölleyen bir bitkidir ve bu bitkinin ihtiyacı olan tohumların tamamı bu ülkede yetiştirilmektedir, yüzde 100’dür.

İkinci bir husus baklagillerle ilgili. Baklagillerde de aynı durum söz konusudur. Dolayısıyla, şimdi bütün bunların hepsi bilinirken burada bu ülkenin insanlarının yediğinden içtiğinden kuşku duyar hâle getirilmiş olması bu ülke insanına yapılabilecek büyük bir haksızlıktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz birkaç hususa daha değinmek istiyorum. Bakınız, bu ülkede AK PARTİ hükûmete geldikten, işbaşı yaptıktan sonra ilk iş olarak tabii ki Cartagena Protokolü bu yüce Meclisten iktidar-muhalefet birlikte geçirilmiştir. Ama buna ilave olarak bu ülkede tohumculuğun geliştirilmesi adına ıslahçı haklarının korunmasına dair yani bir nevi bu fikrî ve mülkiyet haklarının teslimi adına çıkarılmış olan yasa da bu iktidar döneminde çıkarılmıştır.

Bir başka yönü itibarıyla, 1963 yılında çıkmış ama 1980 sonrası serbest piyasa ekonomisi uygulamasıyla birlikte liberalize olmuş tohumculuk piyasasını düzenleyen bir kanun bizim iktidarımız döneminde çıkarılmıştır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Keşke çıkmasaydı!

ŞENOL BAL (İzmir) – Evet, büyük şirketlere heder ettiniz.

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) - Keşke eşzamanlı olarak bu ülkede 1980 sonrası tohumculuk piyasası serbestleştirilirken, liberalize edilirken bu Tohumculuk Kanunu da buna uygun bir şekilde güncellenmiş olsaydı.

ŞENOL BAL (İzmir) – İhracatı ne kadar artırdınız?

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) - Yine bir başka yönü itibarıyla, değerli arkadaşlar, Türkiye özellikle gen kaynakları bakımından dünyanın yaklaşık üçte 1’ini elinde bulunduran bu kendi kıtamıza…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kirişci, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Önce onları değerlendirin.

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

…kendi coğrafyamıza özel 3.900 civarındaki endemik türler -ki dünyada bunların sayısı 12 bin civarındadır- Çin, Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyanın 3’üncü büyük gen bankasının Ankara’da temeli atılmıştır. İnşallah, bu yılın sonunda bunun açılışı yapılacak ve bu ülkenin, hatırlarsanız…

ŞENOL BAL (İzmir) – Yerli malını pazarlıyorsunuz Sayın Kirişci.

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) - …bu ülkede bir devre adını veren lale…

OKTAY VURAL (İzmir) – İstanbul, lale devri…

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – …maalesef, Hollanda’nın simgesi, sembolü hâline gelmiştir ve bundan milyarlarca dolar döviz geliri elde eder hâle gelmiştir.

ŞENOL BAL (İzmir) – Ne kadar bir ihracat yaptınız?

VAHİT KİRİŞCİ (Devamla) – Ama bu genlere, bu kaynaklara, bu varlıklara sahip olmak hepimizin sorumluluğudur, gereğidir.

Ben bu vesileyle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtiyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kirişci.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz .

BAŞKAN - Arkadaşlar, grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır, o talebi yerine getireceğim.

İsimleri tespit edeceğim: Sayın Anadol, Sayın Durgun, Sayın Çakır, Sayın Özkan, Sayın Küçük, Sayın Coşkuner, Sayın Köse, Sayın Keleş, Sayın Diren, Sayın Ersin, Sayın Barış, Sayın Emek, Sayın İnce, Sayın Seçer, Sayın Yalçınkaya, Sayın Öymen, Sayın Baytok, Sayın Okay, Sayın Gök, Sayın Öztürk.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, pusula gönderen arkadaşlarımın isimlerini okuyacağım. Eğer dışarıda olan arkadaşlar varsa pusula vermiş onları çağırınız.

Sayın Akif Gülle? Burada.

Sayın Faruk Koca? Burada.

Sayın Atilla Koç? Burada.

Sayın Mustafa Cumur? Burada.

Sayın Safiye Seymenoğlu? Burada.

Sayın Sabahattin Cevheri? Burada.

Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/387) esas numaralı, genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) ülkemize girişi, üretimi, tüketimi, dünyadaki uygulamalar ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 3/11/2009 salı bugünkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.47
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Öneriyi okutup oylarınıza sunacağım:

3.- (10/81, 10/138, 10/143, 10/250, 10/368) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 03.11.2009 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                     Hakkı Suha Okay

                                                                                                                             Ankara

                                                                                                                    Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/81, 10/138, 10/143, 10/250, 10/368) Esas Numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul’un; 03.11.2009 Salı günlü (Bugün) birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, grup önerisinin aleyhinde 2 milletvekili arkadaşımızın söz talebi vardır ama lehte 8 milletvekili arkadaşımızın talebi vardır. Onun için, onlarla ilgili olarak kura çekeceğiz.

Lehte Emin Haluk Ayhan ve Oktay Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ali Rıza Ertemür Bey’e devrettim efendim.

BAŞKAN – Tamam.

O zaman, ilk konuşmacı lehte Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekilimiz.

Sayın Ayhan, buyurun efendim.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tekstil, hazır giyim sektörünün yaşadığı sorunların araştırılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kürsüden, üçü doğrudan Denizli’yle ilgili olmak üzere, Denizli’nin sorunlarıyla ilgili olmak üzere defalarca söz alıp sorunları dile getirdim. Bundan gerçekten rahatsız olanlar oluyor. Biz bu sorunları Hükûmet çözüm bulsun diye dile getiriyoruz. Denizli’yi çok seviyoruz. Bunu bile bazıları sorun hâline getiriyor.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz Denizli’nin kan kaybetmeye başladığını 2008 yılı Nisan ayının 22’sinde bu kürsüde dile getirdik. O zaman “Mart ayında dolar bazında ihracat yüzde 3,7, YTL bazında 15,4 oranında azaldı.” dedik.

Bakın, o tarihte neler söylemişiz: Temel sektör olan  tekstil ve konfeksiyonda bile Denizlili çok zor bir duruma düşmüştür. Firmalar kapanmaktadır. Dört beş aydır ücret alamayan binlerce işçi vardır. Denizli yanıyor, yangın yeri gibi. AKP Hükûmetinin uyguladığı yüksek faiz, düşük kur politikası Denizli’de şirketlerin kapanmasına, işçilerin işlerini kaybetmesine, geçen yıllara göre ihracatın artışına rağmen YTL bazında gelirlerinin artmamasına neden olmuştur. Binlerce tekstil konfeksiyon sektörü çalışanı işini kaybetmeye başlamıştır.

“Mermercilik sektörü de benzerdir.” dedik. Denizli’de işini kaybeden işçilerimizin köylerine dönüşe başladıklarını ve il merkezlerinde binlerce boş konut olduğunu söyledik.

Tekstille ilgili olarak, Buldan, Babadağ, Kızılcabölük gibi yerleşim birimlerimizde önemli ölçüde sıkıntıların ortaya çıktığını söyledik. Teşvik Yasası’nın Denizli’yi çok büyük sıkıntılara gark ettiğini, oradaki yatırımların teşvik nedeniyle 10 kilometre ilerideki, 20 kilometre ilerideki başka il topraklarına gittiğini söyledik.

Şimdi, biz bunları söyledik, bu tarihte söyledik. Bu yılın Nisan ayının 7’sinde yine bu kürsüden Denizli Sanayi Odasının genel görünüm anketini anlattım. Bakın, orada Denizli Sanayi Odası genel görünüm anketi Ankara 2009 üzerindeki görüşlerimi paylaşmak istediğimi belirttim ki bu İstanbul Sanayi Odasının beş yüz büyük firmayla ilgili yaptığı anketten, çalışmadan sonra Türkiye’de en önemli bir çalışma olarak kabul edilen bir husustur, ankettir. Şimdi, o zaman, iş adamlarının Denizli’de Denizli Sanayi Odası mensuplarının 2009 yılı beklentisinin adının “kötümserlik” olduğunu, istihdamın ağır yaralı olduğunu, yatırımların ise tepetaklak olduğunu ifade ettiklerini söyledim. Üretim, satış ve siparişlerde sert düşüşler olduğunu belirttim. Kapasite kullanımının azaldığını söyledik. Sanayide kârları unuttuklarını, maliyet artışıyla tahsilat vadelerinin uzaması kıskacına yakalandığını ifade ettiklerini sanayicilerin burada belirttik. 160 bin olan 2008 Nisanındaki istihdamın, sigortalı işçinin 130 binin altına düştüğünü söyledik.

Şimdi, bütün bunları söyledik. Buna ilave olarak 2008 yılında işletmelerin yüzde 64’ünün üretimin artmadı dediğini, yüzde 42’sinin azaldı dediğini söyledik. İşletmelerin yüzde 64,5’i iç satışların artmadığını söyledi, yüzde 43’ü azaldığını söyledi; işletmelerin yüzde 54,2’si dış satışlar artmadı dedi, yüzde 39’u azaldı dedi. Denizli’ye 2008 yılı bütçesinden yapılan yatırımın 54,5 milyon TL olduğunu, Van’a yapılan yatırımın ise 498 milyon TL olduğunu söyledik.

Şimdi, bunları devletin resmî kayıtlarından söyledik. AKP Hükûmeti dönemine baktığımız zaman, bunları söylediğimiz zaman biz, ne oluyor? Denizli hak ettiğini almış mı oluyor? Vizyon kent mi oluyor? Gerçekten Denizli hak ettiğini alamamış, kazanımlarının tamamını kaybetmiştir. Buna ilave olarak, 30 bin işçisini kaybeden bir ilin vizyon kent olması mümkün müdür?

Özel sektörün teşvik belgeli yatırımları 440 milyon TL’den 126 milyon TL’ye düşmüştür.

Şimdi, bütün bunları değerlendirdiğimizde, Denizli, gerçekten durumu sıkıntılı olan, ekonomik krizden daha önce başlayan sıkıntıların küresel krizle beraber Denizli’yi daha çok zora soktuğu bir hâle gelmiştir. 30 bin istihdam kaybını 4’le çarptığınızda 120 bin kişinin ettiği, 120 binin şehir merkezindeki 480 bin kişinin dörtte 1’ini ettiği, dörtte 1’inin -şehrin- gelir sıkıntısıyla yaşadığını görüyoruz. Böyle bir şehrin iyi olduğu söylenebilir mi? Biz bunları Denizli’yi sevdiğimiz için söylüyoruz, Denizli’nin sorunları dile getirilsin diye söylüyoruz. Denizli, maalesef iki teşvik düzenlemesinde de sıkıntıya girmiştir. Bir tanesinde yatırımlar dışarı gitmiştir. Bir tanesinde de nereye gitsin diye söylenmiştir? Güneydoğu’ya taşınması için söylenmiştir. Şimdi, bunlara baktık. Daha yakın bir süre önce yine söz aldım ben Denizli’yle ilgili. Daha on sekiz gün önce, 15/10/2009 tarihinde Denizli’ye ilişkin gazetelerde yer alan başlıkları söyledim. Bunlar bizim söylediklerimiz değil. Biraz önce söylediğim bilgiler nereden biliyor musunuz? Denizli Sanayi Odasının İnternet sitesinden. Öyle, bizim özellikle seçip bulduğumuz rakamlar falan değil, bütün dünya o siteyi takip ediyor. Buna ilave olarak, basına da mı biz yazdırıyoruz? Bakın, Denizli için neler söylemişler: “Büyük çöküş! Tekstil üssü Denizli iflas etti.”

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Yazıklar olsun! Yeter artık ya! Dur ya! Dur!

BAŞKAN – Sayın Yüksel, lütfen…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - “Fabrikalar kapanıyor, borçlu kaçıyor.”

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Denizli’ye ihanet ediyorsun, Denizli’ye.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, Sayın Yüksel…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim karşılıklı konuşmayalım. Sayın Yüksel, lütfen efendim.

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Denizli’ye ihanet ediyorsun, Denizli’ye. Söyleme kardeşim! Hangi il söylüyor, İzmir mi söylüyor?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Denizli iyi olsun diye söylüyorum. Niye alınıyorsun? Niye alınıyorsun?

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Yazıklar olsun sana! İline ihanet ediyorsun.

BAŞKAN – Sayın Yüksel, lütfen…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Niye alınıyorsun?

BAŞKAN – Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Bakın, ben bu partideyim, bundan sonra da burada olacağım. Sen bu söylediklerinden pişman olursun.

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Neden o?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Neden olduğunu sen biliyorsun.

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Neden bilecekmişim?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım. Buyurun efendim, Genel Kurula hitap edin.

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Hâlâ daha aynı şeyleri söylüyor, “Denizli batmış” diyor.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen…

Buyurun Sayın Ayhan.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Bu söylediklerim basında yer alıyor, alınmana gerek yok.

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – O zaman söyleme, tekrar etme!

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Sanayi Odasının sitesindeki rakamlar da mı yalan? Yalan mı?

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Yazıklar olsun sana!

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Yalan mı?

BAŞKAN – Sayın Yüksel, Sayın Ayhan, lütfen…

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Birbirine düşürdünüz Denizli’yi, birbirine düşürdünüz.

AKP’nin uyguladığı teşvik mevzuatları gerçekten Denizli’yi sıkıntıya soktu. “Teneşir vade” deyimi Denizli’de oluştu. Vergi erteleme başvuruları arttı. Sivil toplum örgütlerini birbirine düşürdü. Bu işler zengin sofralarında açılım masalları anlatmaya benzemez. İşler iyi gidiyorsa birileri çıksın söylesin “Burada gerçekten işler iyiye gidiyor, bizim sıkıntımız yok, biz iyiyiz.” desin. Ben de Denizli’yi geziyorum, siz de geziyorsunuz. Benim, “Denizli ekonomik açıdan fevkalade iyi.” demem sadece seni  memnun eder ama Denizlililerin sorunlarını bu kürsüde benim söylemem Denizlililerin…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Arkadaşlar…

Buyurun.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Denizlililerin sorunlarını burada dile getirmemizden kim, niye rahatsız oluyor? Ne sıkıntınız var? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Biz buraya milletvekili olarak bu sorunları saklamak için mi geldik, söylememek için mi geldik? Biz bunları tabii ki söyleyeceğiz.

Bakın, ben Denizli’nin sorunlarının dile getirileceğini söyleyen her araştırmaya destek vereceğim. Denizli’nin gerçekten dörtte 1’i sıkıntıda.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Grup önerisinin aleyhinde Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.

Sayın İçli, buyurun efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım ama baştan söylüyorum, oyum lehinde olacak.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Etik değil ama!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – İç Tüzük’e aykırı!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hayır… Etik olması şu: Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki ben bağımsız milletvekiliyim. İç Tüzük gereğince verilen önergelerle bir milletvekilinin konuşma hakkı engellendiği için, sizin grup başkan vekillerinizin de mutabakatını almak suretiyle, diğer grup başkan vekilinin izniyle söz alıyorum çünkü takdir edersiniz ki İç Tüzük’te iki lehe, iki aleyhe söz var. Dört grup önerisi geldiği için de, ben, her salı günü olduğu gibi bu hakkımı da kullanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün 3 Kasım 2009, AKP’nin tek başına iktidara gelişinin 8’inci yıl dönümü bugün. Türkiye’nin genel durumu şudur: Yetmiş dokuz yıllık cumhuriyetin 200 milyar dolarlık iç ve dış borcu 500 milyar doları bulmuştur. Yetmiş dokuz yıllık cumhuriyette Türkiye’nin her yeri demir ağlarla örülmüş, yüz akı sanayi kuruluşları yapılmıştır ama AKP iktidara geldikten sonra bu yüz akı kuruluşlar babalar gibi satılmış ama ona karşın da Türkiye Cumhuriyeti’nin borcu 300 milyar doların üstüne çıkmıştır.

Değerli arkadaşlarım, 2009 yılı bütçesinde AKP İktidarının bütçe açığı öngörüsü 10 milyar TL olmasına karşın 62,8 milyar TL’yi bulmuş, yani AKP Hükûmetinin öngördüğü bütçe açığı 6 kat fazlasıyla gerçekleşmiştir. Sayın Bakanın dün Plan ve Bütçe Komisyonundaki beyanına göre 2010 yılı bütçesi 50 milyar lira açık verecektir. 2009 yılıyla orantılı olarak bakacak olursak -yani 6 kat oran, umut ederiz ki 6 kat oran olmaz- Türkiye’nin 2010 yılında çok ciddi bir şekilde bütçe açığıyla karşı karşıya geleceği de bir gerçektir. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Sayın Başkanım, arkadaşlarımızı bir ikaz ederseniz, yüksek sesle konuşuyorlar.

Sayın Başkanım, arkadaşlar yüksek sesle…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarım, tarım, sanayi bitmiş durumda. İşsizlik, yoksulluk, açlık diz boyu. İşçinin, köylünün, memurun, emeklinin durumu hepimiz tarafından çok iyi biliniyor. Sayın Bakanın dün Plan-Bütçe Komisyonundaki ifadesine göre de 2010 yılında her şeye zam gelecek, ÖTV’ye gelecek, her şeye zam geliyor değerli arkadaşlarım. Yine, bugün buraya çıkmadan evvel İnternet’teki haberlere göre doğal gaza da 2010 yılında yüzde 50 ila yüzde 70 oranında zam getirileceği söyleniyor. Durum bu.

Peki, sokaktaki vatandaşın durumu ne? Bu Genel Kurula girmeden evvel sokaktaki vatandaşa da kulak vermek gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, vatandaş çok korkmaktadır, gerçekten derin korku ve kaygı içerisindedir. Vatandaş korkmaktadır, korkutulmaktadır. Kasıtlı olarak yapılmaktadır, gündem değiştirilmek için yapılmaktadır. Vatandaş, “Ermeni”, “Kıbrıs”, “Kürt açılımı” gibi, onların yaratacağı sonuçlardan derin kaygı duymaktadır. Peki, vatandaş başka neden kaygı duymaktadır? Vatandaş adalet sisteminin aldığı yaradan çok büyük kaygı duymaktadır. Vatandaşın adalet sistemine olan güveni gittikçe azalmaktadır. İşte Silivri’deki dava, işte Deniz Feneri davası, işte medyaya düşen benzer birçok dava örneklerine baktığınız zaman…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Habur davası!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Vatandaş, laik, demokratik, hukuk devleti olan cumhuriyetimizden kaygı duymaktadır ama artık vatandaş öylesine bir noktaya gelmiştir ki, bu korkuları da bir yana bırakmıştır. Vatandaş artık sevdiklerinin canından, kendi canından korkmaktadır. Neden korkmaktadır? Bugün televizyonlara baktığınız zaman, gazeteleri okuduğunuz zaman bir domuz gribi vakasından, açılımından korkmaktadır. Değerli arkadaşlarım, vatandaş can derdindedir artık çünkü vatandaş kendi bilim insanına güvenemez duruma düşürülmüştür. Televizyonları açıyorsunuz, akademik kariyeri olan çok saygın bilim adamlarının bu domuz gribiyle ilgili açıklamalarını dinliyorsunuz, bir de Hükûmetin atadığı, bürokrat nitelikli bilim adamlarına bakıyorsunuz, farklı farklı şeyler söylüyorlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başbakan olmuyor!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Geleceğim, Sayın Başbakana da geleceğim.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan bugün AKP grup toplantısında “Ben aşı olmayı düşünmüyorum.” demiş, gazetecilerin yanında da “Bir de benim ismimi vermişsin.” diye Sayın Sağlık Bakanını bir şekilde ikaz etmiştir. Düşünebiliyor musunuz, bu ülkenin Başbakanıyla Sağlık Bakanı arasındaki düşünce farklı. Peki, Sayın Başbakan eğer inanmıyorsa, Sağlık Bakanına inanmıyorsa -biraz evvel bütçe açıklarından bahsettim, borcumuzdan bahsettim- 40 milyon ünite aşı için 500 milyon, eski parayla 500 trilyon lira parayı niye heba ettiniz? Sayın Başbakan, siz aşı olmayacaksanız Sayın Sağlık Bakanının böyle bir aşı ithal etmesine neden izin verdiniz? Niye bilim insanları farklı farklı düşünüp de vatandaşı korkuya sevk ediyor? Böyle bir şeye dünyanın hangi ülkesinde rastlanır? Sayın Sağlık Bakanı da arkadan açıklama yapmış: “Sayın Başbakan çok gençtir, onun aşı vurulmasına gerek yoktur.” demiş. Peki, Sayın Başbakan gibi yaşı elli beş civarında olan insanlar risk grubunda değilse, bu olay ne olacaktır?

Okulları bir hafta tatil ettiler. Bu bir salgın hastalık, grip salgını. Televizyonlarda görüyoruz, yöneticilerimiz birtakım temizlikler yapıyorlar. Şimdi, madem bir salgın hastalıksa, neden okulları pazartesi gününden itibaren açtınız? Madem salgın hastalık da niye üniversiteleri kapatmadınız? Madem salgın hastalıksa, vatandaşın yoğun gittiği adliyeleri tatil edip niye TRT Şeş’ten, tayin ettiğiniz yargıç vasıtasıyla duruşmaları idare etmediniz? Ha, madem salgın bir hastalıksa neden camileri kapatmadınız? Çünkü camilerimiz bir ibadet yeri ve secde eder Müslüman vatandaşlarımız; secde ederken de dokunulması gerekmeyen yerlerden biri olan yere secde ederler değil mi; o zaman, bu konuda bir tedbir amacıyla neden camileri kapatmaya yeltenmediniz? Bir de tayin ettiğiniz imam vasıtasıyla TRT Şeş’ten cemaate namaz kıldırmadınız? İroni bu. İşin ne kadar komik bir duruma getirildiğinin, vatandaşın kaynaklarının nasıl çarçur edildiğinin ve bu uygulanırken de vatandaşa nasıl bir korku salındığının ironik anlatımıdır bu anlattığım mesele. Eğer samimiyseniz, bu konudaki Hükûmetin aczini ortaya koymanız gerekir.

Şimdi, başka bir nokta: Bugün, AKP grup önerisiyle, Kürt açılımıyla ilgili 10 Kasımda gündemimize Kürt açılımı meselesini getireceksiniz. Zaman kısıtlı, bu konuya fazla giremeyeceğim. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki açılımın ne olduğu konusunda Hükûmetin bize söylediği bir şey yok ama vatandaşımız kaygı duyuyor. Ama bir tarafın ne dediği belli: Kandil’de PKK demokratik açılımdan bahsediyor, demokratik özerklikten bahsediyor, yerel özerklikten bahsediyor değerli arkadaşlarım. Bunun ben tercümesinin ne olduğunu size söyleyeyim, vatandaşın neden kaygı duyduğunu: Elimde Sevr Anlaşması var. Yırtıp atıp yerine Lozan’ı koymuştuk ya, cumhuriyetin senedi dediğimiz. Bakın, Sevr Anlaşması’nın 62’nci maddesi: “Fırat’ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve 27. Maddenin II/2. ve 3. fıkralarındaki tanıma uygun olarak saptanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini…” Uzun… İtalyan, Fransız hükûmetlerinin atiye temsilcilerden oluşacak bir yerel özerklikten, demokratik özerklikten bahsettiği gibi, Sevr Anlaşması’nın 64’üncü maddesinde “İşbu Andlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. Maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyine…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

“…başvururlarsa ve Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı onaylamayı Türkiye’ye salık verirse Türkiye bu öğütlemeye, tavsiyeye uymayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden yükümlenir.” diyor. Şimdi, siz, demokratik özerklik, yerel özerklik gibi söylemden de çekinmeyen… Özellikle de DTP Grubu bunu netlikle söylüyor.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Atatürk de söylemiş bunu, ona ne diyeceksiniz peki?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Özellikle, otobüsün üstünde “demokratik özerklik” demek suretiyle bunu bas bas, gözümüzün içine bakıp, bağırarak söylüyor.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Atatürk de “muhtariyet” diyor Sayın İçli, ne diyeceksiniz? Mustafa Kemal’e karşı mısınız? İşinize geldiği gibi…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ama 10 Kasımda, Atatürk’ün ölüm yıl dönümünde, burada, gelecekler, bunu Meclis, devlet tutanaklarına geçirecekler.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Başka bir şey bilmiyorsunuz, Kürtlerin…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gündemi bu. Ben, AKP içinde vatanını seven, yurtsever insanların bu işe de sessiz kalmayacağına inanıyorum ve bu duygu, düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Grup önerisinin lehinde, Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekstil ve hazır giyim sektörünün yaşadığı sorunların araştırılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen tüm yurttaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tekstil ve hazır giyim sanayisi istihdam, üretim ve ihracatımızın lokomotifi ve ülkemiz ekonomisinin can damarıdır. Sektörün yerine getirdiği işlevler yalnızca üretim ve ihracat gibi ekonomik alanlarla sınırlı değildir, ülkemizin en büyük sorunu olan işsizliği de önlemektedir. Ne var ki bu önemli sektörümüz her geçen gün daralmakta, yaşanan ciddi sorunlar nedeniyle uluslararası piyasalarda rekabet gücünü kaybetmektedir. Buna karşın, başta Çin olmak üzere, Uzak Doğu ülkelerinin dünya pazarlarındaki payları sürekli artmaktadır.

Değerli milletvekilleri, doğrudan sağladığı istihdamı 2,5 milyonu bulan ve dolaylı olarak sağladığı istihdamla 10 milyon kişinin ekmek kapısı olan tekstil ve hazır giyim sanayisi ülke ekonomisinin ve istihdamın bel kemiği niteliğindedir. Toplam istihdamdaki payı yüzde 13,6’yı bulan sektörün sanayi istihdamından aldığı pay ise yüzde 23,9’a erişmektedir. Ülkemiz istihdamında oynadığı bu ciddi rolün yanı sıra ödediği sosyal güvenlik primleri ve vergiler yoluyla Türkiye ekonomisine kayda değer katkı sağlamaktadır. Ne yazık ki AKP hükûmetleri dönemlerinde tekstil ve hazır giyim sektörü izlenen hatalı politikalar ile yanlış tercih ve uygulamalar sonucunda hızla kan kaybetmiştir. Tekstil ve hazır giyim sektörünün önemli merkezlerinden biri olan Denizli ilimiz başta olmak üzere, ülkemizdeki bütün büyük tekstil merkezleri geri dönüşü olmayan bir girdabın içine sürüklenmiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin ve dünyanın önemli tekstil ve hazır giyim merkezlerinden biri olan Denizli’nin yaşadığı sorunlar ülkemizin içinde bulunduğu tablo açısından da önemli bir örnektir. Denizli, son yıllara kadar göç alan ve büyüyen bir kentti. Yaşanan ekonomik kriz ve gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle artık Denizli göç vermeye başlamıştır. İflaslar nedeniyle iş adamlarının intihar ettiği, fabrikaların kapısına kilit vurulduğu Denizli’de en temel sorun işsizlik olmaya başlamıştır. 2009 yılı Temmuz ayı ile geçen yılın aynı dönemini kapsayan sürede Denizli’de tekstil sektöründe işsizlik rekoru kırılmıştır. Tekstilde 10.962 kişi işini kaybetmiş ve tekstil istihdamı 36.542 kişiye gerilemiştir. Başka bir ifadeyle, Denizli’de tekstil sektöründe çalışan her 4 kişiden 1’i son bir yıl içinde işini kaybetmiştir. Rakamlar Denizli’deki toplam istihdam kaybının yüzde 80’inin tekstil sektöründen kaynaklandığını göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekstil sektörünün içine sürüklendiği darboğazın nedenleri bilinmektedir, bugüne kadar da çözümü konusunda ciddi adımlar atılmamıştır. Bakınız, Türkiye’de asgari ücret üzerinde istihdam vergileri ve sosyal güvenlik giderlerinin çalışanların işverene maliyeti içerisindeki payı OECD ortalamasının 2 katını aşmaktadır. Dahası, bu sektörde, zorlu rakiplerimizin neredeyse tamamında, devlet, istihdam üzerine aşırı yükler bindirmek bir yana iş gücü maliyetleri konusunda ciddi sübvansiyonlar uygulamaktadır, girdi maliyetleri içindeki istihdamın payını ciddi boyutlarda düşük tutmaktadır. Söz gelimi, ülkemiz tekstil ve hazır giyim sanayisindeki ortalama işçi maliyeti, en  zorlu rakibimiz Çin’in 4 katı daha pahalıdır.

Tekstil ve hazır giyim sektöründe en büyük enerji girdisini oluşturan elektriğin ülkemizdeki fiyatı, dünya ortalamasının neredeyse 2 katıdır.

Teşvik uygulamaları, hedeflenenin tersine, kendi olanak ve becerileriyle sanayileşmiş illerimizi cezalandırmakta, bölgesel ve sektörel farklılıklar tamamen göz ardı edilerek yörelerimizin sahip olduğu farklı rekabetçi üstünlükler dikkate alınmamaktadır. Vakit geçirmeden, bölgeleri temel alan uygulamalardan vazgeçilerek tekstil ve hazır giyim sanayi gibi ihracat odaklı sektörleri ön plana çıkaran bir teşvik sistemine geçilmesi yerinde olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Denizli’de yaşanan bu ekonomik sıkıntıları incelemek üzere, 11 milletvekili arkadaşımızla birlikte, Sayın Genel Başkanımızın talimatıyla Denizli’ye gittik. Denizli’de 22 Ekim 2009 tarihinde yapmış olduğumuz bazı saptamaları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu incelemelerde şu hususlara yer verilmiştir:

Esnaf Odası yetkilileri tarafından, TL’nin değerinin yeniden artmaya başlamasının, sıkıntılarının başlıca nedeni olduğu ifade edilmektedir.

Denizli’deki oda başkanlarının bir diğer şikâyeti de teşvik sistemidir. Özellikle Denizli gelişmiş yöre kapsamına alınırken komşu kentlerin çok ciddi teşviklerden yararlandırılmasının ve tekstilin doğu illerine taşınmasına ilişkin teşviklerin, Denizli’de mevcut doğal kümelenmeyi dağıtma riski yarattığı ve ilde yatırımların durmasına neden olduğu ifade edilmiştir.

Diğer taraftan, elektrik ve doğal gaz fiyatlarının yüksekliği ve istihdam üzerindeki yüklerin ağırlığı da sanayinin önemli sorunlarından biri olarak belirtilmektedir.

Değerli milletvekilleri, Denizli’de üretime ilişkin öncü göstergeler Türkiye geneliyle uyumludur. Eylül ayında, Denizli Organize Sanayi Bölgesi’nde tüketilen sanayi elektriği, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10,1 oranında gerilerken aynı dönemde doğal gaz tüketimi yüzde 54,6 oranında gerilemiştir. Üretim sürecinde kullanılan temel girdilerdeki bu düşüşler Denizli’deki firmaların üretimlerinin de düşmeye devam ettiği hususunda ipuçları vermektedir.

Denizli’de düşen kapasite kullanımı ve üretim kayıpları yatırım talebini de etkilemektedir. 2009 yılının ilk dokuz aylık döneminde alınan yatırım teşviklerinin, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 44,2 oranında gerilediği gözlenmektedir.

İhracat tarafında da Denizli’nin durumu Türkiye’den farklı değildir. Türkiye İhracatçılar Meclisinden verilen verilere göre, yılın ilk dokuz aylık döneminde Türkiye'nin ihracatı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 32,7 düşmüş ve 68,9 milyar dolar olmuştur.

Sektörler itibarıyla bakıldığında ise tekstil ve ham madde ihracatının aynı dönemde yüzde 27,4, hazır giyim ihracatının ise yüzde 23,2 oranında gerilediği dikkati çekmektedir.

Değerli milletvekilleri, söz konusu rakamlar Denizli özelinde değerlendirildiğinde ise yılın ilk dokuz ayında Denizli’nin toplam ihracatı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 34,4 gerileyerek 1,2 milyar dolara düşmüştür. Tekstil ve hazır giyim ihracatı ise aynı dönemde yüzde 27,1 gerileyerek 699 bin dolara inmiştir. Diğer taraftan, hem artan işsizlik hem de tarımda düşen gelirler nedeniyle Denizli esnafı da sıkıntı yaşamaktadır. Esnaf siciline giriş ve çıkışlar bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak Denizli ekonomisindeki temel sorunlar şunlardır: Kapanan iş yerleri veya işten çıkarmalar nedeniyle artan işsizlik ve düşen istihdam, ihracat pazarlarında küresel krize bağlı olarak yaşanan daralma, kriz nedeniyle bankaların ürkekleşmesine bağlı olarak daralan kredi imkânları ve Türk lirasının aşırı değer kazanmasına bağlı olarak özellikle tekstil gibi yerli katma değeri yüksek sektörlerin tasfiye sürecine girmesidir.

Görüleceği üzere, Denizli’de yaşanan sorunlar, Hükûmetin iddia ettiği gibi yapısal bir değişimin veya küresel bir krizin doğal sonucu değildir. Özelde Denizli’nin, genelde Türk sanayisinin sorunlarının arkasında Hükûmetin modası geçmiş paradigmalara dayanan yanlış büyüme stratejisi bulunmaktadır. Rekabet gücümüzü yeniden ayağa kaldıracak makro politikalar ve ülkenin stratejik kaynağı olan genç nüfusu hızla üretim seferberliğine katarak, dışarıdan finans piyasalarına sermaye getirenlerden çok bu ülkede yaratılan katma değeri destekleyecek yeni bir sanayileşme stratejisi Türk sanayisinin ve Denizli’nin geleceği açısından gereklilik olarak her gün daha ağırlığını hissettirmektedir.

Değerli milletvekilleri, yüce Meclisimizin bu lokomotif sektörlerimizden olan tekstil ve hazır giyim sektörünün yaşadığı sorunlara artık göz yummayacağına, özellikle Denizli’de bu krizlerle birlikte kapanan fabrikaların bir daha kapanmaması açısından araştırma önergemize destek vereceğinize olan inancımla hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertemür.

Grup önerisinin aleyhinde Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır.

Sayın Bayındır, buyurun efendim.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun tekstil sanayisiyle ilgili vermiş olduğu araştırma önergesinin usulen aleyhinde söz almış bulunuyorum, esasta tekstil sanayisinin genel sorunlarını ifade edeceğim.

Türkiye’de 4 milyona yakın tekstil sanayisinde çalışan işçi mevcut. Gerçi, son ekonomik krizle birlikte her şeyden önce, en başta etkilenen çalışma sahası ve üretim sahası olması itibarıyla da rakamların bugün itibarıyla değişkenlik arz edeceğini takdirlerinize sunmak istiyorum. Çünkü, ucuz emeğin en çok kullanıldığı, kayıt dışı istihdamın olduğu küçük ölçekli ve fason işletmelerde aynı zamanda kadın ve çocuk emeği çok fazla sömürülmektedir. Bu alanda hem çocuk işçiliği hâlâ çok ciddi problem hem de kadınların emeğinin sömürülmesi de diğer problemden biri.

Yine, ekonomik krize bağlı olarak işçi sayısı azaltılarak bu sektörde çalışanlar günde on, on iki, on dört saate kadar çalıştırılmaktadır. Yani yasal olarak sekiz saatlik bir iş güvenliği, iş hakkı varken ne yazık ki bu hak pratikte gasbedilerek işçi işsizlikle tehdit edildiğinden tüm haklarından feragat edilerek, tekstilin ağır yaşam koşullarında uzun süreli çalışarak ne yazık ki köle şartlarına mecbur bırakılmaktadır.

Yine, tekstil sanayisinin en temel sorunlarından biri de tekstil sektörünün giderek Çin’e kayması, Türkiye’de hem üreticinin hem de işçinin koşulları bu global tehdide karşı daha da olumsuzluk arz etmektedir.

Bu anlamda 4 milyon çalışanın en az 3,5 milyonu sigortasız çalışmaktadır. Yani sigortasız çalışan işçi demek aynı zamanda kayıt dışı çalışan demek yani pratikte çalışan ama hak ve hukukları açısından hiçbir hakkı olmayan, sigortası yok, sağlık güvencesi yok, kötü koşularda çalışıyor, hiçbir hak iddia etme şansı da ne yazık ki yok. Ama bu mağduriyet sadece 3,5 milyon insanı ilgilendirmiyor yani bu sigortasızlık aynı zamanda bu çalışanların bakmakla yükümlü oldukları ebeveynlerini de ciddi bir şekilde mağdur etmiş oluyor.

Yine, sosyal ve özlük haklarını koruyabilmek için en temel hak olan sendikal örgütlenme hakkı da yine bu şekilde pratik olarak da ortadan kaldırılmış oluyor.

Yine, tekstil sanayisinde tekstil üretimi kötü koşullar, kayıt dışı üretim ve yine kullanılan maddelere bağlı olarak pek çok meslek hastalıklarına da yol açmaktadır.

Bildiğiniz gibi uzun süredir Türkiye kamuoyunun gündeminde de ciddi yer alan kot taşlama hastalığı da yine tekstil sektöründe görülen bir hastalık. Normalde bunun taş ocağı, kum ocağı hastalığı olması gerekirken ne yazık ki Türkiye'de tekstil sanayisinde çalışan 10 bin kişi olarak varsayılan insanın silikozis hastalığıyla karşı karşıya olduğu tahmin edilmekte.

Bu kot taşlama hastalığından, kotların beyazlatılması, kişilerin zevklerine uygun bir dizayn sağlayalım derken ne yazık ki binlerce insan beyaz kefene bürünmek durumundadır ve genç yaşta hayatları kararmaktadır.

Bu anlamda, yakın bir  zamanda Hükûmetin kot taşlamayı yasaklaması bir gelişme olarak ele alınabilir. Çünkü biz şubat ayında da bu konuya dikkat çekmiştik, daha önce de bu konuyla ilgili araştırma önergeleri vermiştik ama işin vahameti ve ulaştığı sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda atılan adımların  eksik  ve mağdurların mağduriyetini gidermediği gibi, aynı zamanda dış ticaret boyutuyla da kot taşlamanın yani kumlamanın yasaklanması gerekiyor. Bu konuda da bakanlıklar arası ortak protokollerin bir an önce gerçekleştirilmesi gerekiyor çünkü gerçekten azımsanmayacak ölçüde kot taşlama hastalığına yani silikozis hastalığına yakalanmış…

Bu silikozis hastalığı, kotları taşlamak için kullanılan kumun vücutta akciğerlere yerleşmesi, akciğerde partiküllerin oluşması ve akciğerin iflasıyla birlikte hayatını kaybetmesi demektir ve tedavisi de olmayan bir hastalık yani tedavisi henüz yok. Hatta akciğer nakli yapıldığı hâlde, yine, hastalığın yeniden üreme durumu da söz konusu.

Yine, bu hastalığa yakalananların büyük çoğunluğu küçük yaşta metropollere göç etmiş Kürt illerinden insanlar… Buradan içim acıyarak söylüyorum -ben Bingöl Karlıovalıyım- Karlıova’nın Taşlıçay köyünden... Köy 287 hanelik ama bu köyde, her evde en azından bir tane kot taşlama hastalığı, yani silikozis hastalığına yakalanmış kişi var ve yine, bazı ailelerde dört beş kişiye varabiliyor. Bu kadar da trajik bir pozisyonda. O nedenle, biz, Hükûmeti ve bakanlıkları, Meclisi, bir an önce, bu kot taşlamanın kesinlikle hem dış ticaret bakımından hem Türkiye koşullarında yasaklanmasını öngörüyoruz.

Diğer bir boyut da, biliyorsunuz, işte, sigortalı olmak gerekiyor sağlık hizmetinden faydalanabilmek için ya da iş kazası ya da meslek hastalığından kaynaklı bir sonuç geliştiğinde, işte, ağır hastalık ya da ölüm durumlarında ne yazık ki hiçbir tedavi ya da geride kalan ailelerine tazminat söz konusu değil. O nedenle, bu, çalışma kanununda bir değişiklik yapılarak, en azından meslek hastalığına ya da silikozise yakalanmış olanların sigortalı olmasına bakılmaksızın mutlaka tedavi hizmetleri gerçekleştirilmelidir.

Yine, işte, biliyorsunuz kayıt dışı bir alandır, sigortasız olduğu için de o iş yerinde çalıştığını tespit ettirmesi öngörülüyor. Bunun için, bunun da, ne o kişilerin yani bu hastalığa maruz kalanların ömürleri bile yetmez, gidip hangi iş yerinde çalıştı ve bunun adli yollarla ve idari yollarla tespit edilmesi de çok büyük zaman alacağından… İşte, bir tane meslek hastalığı hastanesi var Ankara’da. Bu meslek hastalıkları hastaneleri biraz daha yaygınlaştırılmalı, meslek hastalığı sebebiyle bu tür iş yerlerinde çalışanların akciğer kontrolünden geçmek üzere mutlaka göğüs hastanelerine başvurmaları için bir çağrıda bulunulmalı ve meslek hastalıkları bu teşhisi koyduğunda, devlet, bu hastaların hem hastalıklarının tedavisi için hem hayatlarını idame edebilmek için sigortalı sayılması gerekiyor ve ayrıca mağduriyetleri varsa, arkasında çocukları, ailesi varsa da bu ailenin hayatını idame ettirebilecek bir geçim standardı da oluşturması gerekiyor.

Diğer yandan hâlâ bu kayıt dışı çalışmayı yapanlar, bu üretimi yapanlar ve bugün de yapmış olanların Çalışma Bakanlığı tarafından bir an önce idari anlamda denetlenmesi, tespit edilmesi ve yükümlülüklerinin, yani tazminat yükümlülüklerinin yerine getirilmesini hükûmet ve devlet eliyle tesis ettirmek lazım. Yoksa zaten zor hayat koşullarında yaşayan hasta olmuş kişinin nefes alacak, adım atacak pozisyonu yokken, gidip “nerede çalıştım, kiminle çalıştım”, bunun tespiti için uğraştırmak hakikaten ikinci bir ceza gibi gerçekleştirilmiş olacak.

Bu anlamda biz tekstil sektörünün sorunlarının daha detaylı, yeniden ele alındığı araştırmanın ayrıntılı olarak gerçekleştirilmesi, tekstil sektöründe çalışan kadın, çocuk… Meslek hastalığı riski taşıyan iş yerlerinde gerçekten maske var mı, kimyevi maddeden ya da o hayatı tehdit eden, yaşamı tehdit eden, sağlığı tehdit eden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayındır, konuşmanızı tamamlayınız.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) – Teşekkürler.

…çalışma koşullarına karşı koruyucu önlemler var mı, tedbirler var mı, bu konuda da çok güçlü bir iş yeri denetiminin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki geçen dönemde İş Kanunu değiştirildiğinde de iş yerinde var olan hekim bile çok görüldü, revir hekimi bile çok görüldü, hizmet satın alımının önü açıldı. Yani çalışanların sağlıklı olup olmaması iş yeri sahibinin, yani işverenin inisiyatifine bırakıldı. Para kazanma hırsıyla kurgulanmış zihniyette de insan sağlığına önem verilmeyeceği dikkate alınarak mutlaka hem bu risk grubundaki insanların sağlık taramasından geçirilmesi ve ihtiyaç duyulan koşulların oluşması için bir an önce yasal ve yönetmeliksel düzenlemelerin yapılması gerekiyor diye düşünüyoruz ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

BAŞKAN – Sayın Anadol

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Sayın İçli, sizin konunuz nedir? Yoklama talebi var.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Hayır efendim. Ondan önce, Sayın Hatip, sanıyorum dili sürçtü, konuşmasının içeriğinde “Kürt illeri.” dedi.

BAŞKAN – Anladım, anlaşıldı.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Dilim sürçmedi.

BAŞKAN - Şimdi, konuşmayı uzatırsak muhalefet başka türlü anlayabilir. Ben, onun için, onların yoklama talebini dikkate alayım.

Teşekkür ederim size.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Kürt’üm ve Kürt illeri var. Dilim sürçmedi.

BAŞKAN – Anladım.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Bitkilerin genleriyle ve insanların kültürel genleriyle uğraşmaktan vazgeçin artık!

BAŞKAN - Sayın Bayındır… Sayın Bayındır… Sayın Bayındır, karşılıklı konuşmayalım.

Efendim, Genel Kurul salonundasınız, beraberce konuşup meseleyi halledebilirsiniz rahat bir şekilde.

Sayın İçli, gerekirse sonra size açıklama yapma fırsatı veririm.

Yoklamamızı yapalım efendim.

Yoklama talebinde bulunan arkadaşları tespit edeceğim: Sayın Anadol, Sayın Okay, Sayın Ünsal, Sayın Çakır, Sayın Köse, Sayın Bingöl, Sayın Seçer, Sayın Emek, Sayın Barış, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Paçarız, Sayın Yalçınkaya, Sayın Dibek, Sayın Küçük, Sayın Aydoğan, Sayın Topuz, Sayın Yıldız, Sayın Özkan, Sayın İnce, Sayın Gök.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

3.- (10/81, 10/138, 10/143, 10/250, 10/368) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

4.- Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım 2009 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 4, 10, 11, 18, 25 Kasım ve 2, 9 Aralık 2009 günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde  kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine  ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 03.11.2009 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                                     Suat Kılıç

                                                                                                                      Samsun

                                                                                                  AK PARTİ Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Hükûmet adına Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu Genel Görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım 2009 Salı günkü birleşimde yapılması, bu birleşimde genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

Genel Kurulun; 04, 10, 11, 18, 25 Kasım ve 02, 09 Aralık 2009 günkü birleşimlerinde sözlü soru önergelerinin görüşülmemesi; 17, 24 Kasım ile 01, 08 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde sözlü soru önergeleri ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,

Genel Kurulun; 10, 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde 15.00-23.00 saatleri arasında; 04, 05, 11, 12, 18, 19, 25 Kasım ile 02, 03, 09, 10 Aralık 2009 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerde ise 13.00-23.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi.

Önerilmiştir.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, gelen kâğıtlar listesine alınmamış bir konunun ön görüşmesinin yapılmasının mümkün olamayacağına, bu nedenle AK PARTİ Grubu önerisinde yer almaması gerektiğine ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bu grup önerisini birazdan müzakereye açacaksınız. Yalnız, bu grup önerisinin müzakeresi ve kabulüyle ilgili hususlarda Sayın Başbakan tarafından genel görüşme önergesinin öngörüşmesinin yapılması isteniyor. Gelen kâğıtlar listesine alınmamış bir konunun açıkçası öngörüşmelerinin yapılmasının düzenlenmesi mümkün değildir. Dolayısıyla hem bugünkü gelen kâğıtlar listesinde yoktur hem bundan öncekinde yoktur, 3 Kasım tarihli Sayın Başbakanın yazısıdır. Dolayısıyla grup önerisinin 10 Kasımda yapılacak bu öngörüşme dışında ele alınması gerekiyor. Gelen kâğıtlar listesinde yer almamıştır efendim.

BAŞKAN – Tamam Sayın Vural.

Sayın İçli, buyurun açıklamanızı yapınız efendim.

5.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın konuşmasındaki “Kürt illerinden gelen çocuklar” ifadesi nedeniyle hatibin uyarılması ve tutanaklardaki ifadenin düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, biraz evvel DTP sözcüsü Sayın Sevahir Bayındır konuşmasında “Kürt illerinden gelen çocuklar” şeklinde bir ifadede bulunmuştur. Sanıyorum dili sürçtü. “Kürt illeri” diye bir kavram yoktur. “Kürt ili, Türk ili, Çerkez ili” diye bir kavram yok. Bu konuda hatibi uyarmanızı istiyorum. Tutanaklardaki bu ifadenin de düzeltilmesini istiyorum Sayın Başkan.

Siz beni dinlemediniz herhâlde Sayın Başkanım, o arada meşguldünüz.

BAŞKAN – Dinleyemedim, özür dilerim efendim.

Buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, biraz evvel DTP Grubu adına konuşan Sayın Sevahir Bayındır…

BAŞKAN – Şahsı adına, DTP Grubu adına değil de, grup önerisinde…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) –  Şahsı adına konuşurken, evet.

…“Kürt illerinden gelen çocuklar” şeklinde bir ifade de kullanmıştır. Umarım dil sürçmesidir çünkü “Kürt illeri” diye bir kavram yoktur, Türk, Kürt ili, Türk ili, Çerkez ili gibi. Bu vatan hepimizin vatanı.

Böyle bir tanımlama tutanaklara geçmiştir, düzeltilmesini talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Arkadaşlar, burada bir müzakere yapacak hâlimiz yok. Arkadaş bir konuşma istedi, verdim. Onun için, bu konuyu bitiriyoruz. Tamamlanmıştır.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, benim konuşmam üzerine konuşuyor. Yani var, yok üzerine konuşursak…

BAŞKAN – Arkadaşlar, birbirimizle konuşup anlaşabiliriz aynı Genel Kurulun içerisinde. Yani medyada konuşur gibi… Bundan sonra karşılıklı bir araya gelirsiniz, konuşursunuz, anlaşırsınız.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Vermeyin o zaman.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, itiraz var burada.

BAŞKAN – Sayın Vural’ın söylediği hususla ilgili olarak arkadaşlarımızla da müzakere ettik. Bugün okunan bu genel görüşme önergesi bugünkü birleşimde okundu ve gelen kâğıtlar listesine de girecektir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, neyi okunup okunmaması önemli değil. “Gelen kâğıtlar listesine alınır.” diyor. Burada da web sayfanızda da gelen kâğıtlar listesinde yok.

BAŞKAN – Sayın Oktay, Sayın Başkan, şunu ifade ediyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, neyi okuyup okumadığınız önemli değil.

BAŞKAN – Şunu demek istiyorum efendim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Peki, buyurun, ben sizi dinleyeyim önce.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, gelen kâğıtlar listesini gösterir misiniz.

BAŞKAN – Bugün itibarıyla gelen kâğıtlar listesine alınacaktır Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Alınacaktır” olur mu efendim? Böyle bir şey olur mu? İç Tüzük’te “alınır” diyor. Alınmayan bir konuyu nasıl görüşeceksiniz?

BAŞKAN – Sayın Vural, bakınız, Başbakanlık tezkeresi zaten okunmuş. Dolayısıyla, duyurusu yapılmıştır. Genel Kurulda yani bütün milletvekillerinin huzurunda okunmuş ve yapılmıştır. Bugüne kadar yapılmış olan işlemler de benzeri bir işlemdir. Siz de tecrübeli bir parlamenter arkadaşımızsınız, Grup Başkan Vekilimizsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, Sayın Başkan, siz İç Tüzük’ü uygulamakla mükellefsiniz. Sizin okuyup okumamanız beni ilgilendirmiyor. Ben size diyorum ki: “Gelen kâğıtlar listesinde derhâl yazılır.” diyor, “bildirilir” diyor.

BAŞKAN – Bugün itibarıyla yazılacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu okumanız meşruiyet kazandırmaz ki.

BAŞKAN – Sayın Vural, bugün itibarıyla hazırlanacak ve yayınlanacak efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, gösterin gelen kâğıtlar listesini! Gelen kâğıtlar listesini gösterin! Öyle bir şey olur mu? İç Tüzük ihlali yapıyorsunuz. Mümkün değil.

BAŞKAN – Evet... Meclisin bu konudaki uygulamaları bu şekildedir. Yani yapılan bir hata yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, olabilir mi ya? Böyle bir uygulama olur mu? Burası yolgeçen hanı değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi.

BAŞKAN – Estağfurullah, estağfurullah…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Tüzük’te bunun yerini gösterin bana, gösterin.

BAŞKAN – Evet, şimdi, AK PARTİ grup önerisinin görüşmelerine başlıyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, olmaz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim hayır… Efendim olmaz…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bu mesele çözümlenmeden olmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Çözümlendi…

OKTAY VURAL (İzmir) –  Böyle bir şey olur mu ya? İç Tüzük… Gelen kâğıtlar listesinde yer almadan bugün Sayın Başbakanın gönderdiğini hemen Meclise getiriyorsunuz. Bu milletvekillerinin saygınlığı yok mu? Böyle bir şey olur mu?

BAŞKAN – Var efendim.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Genel Kurula okundu, aleniyet kazandı, dolayısıyla bu yönde bir problem yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Okunması… Zaten okumanız geçerli değil.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Genel Kurula okundu, aleniyet kazandı efendim, dolayısıyla bir problem yok.

OKTAY VURAL (İzmir) –  Gelen kâğıtlar listesinde yer almayan bir konu okunamaz zaten, okundu diye şey yapılamaz.

BAŞKAN – Efendim, bakınız, Sayın Vural, geçmişten beri gelen uygulamalar vardır, yapılan işlem İç Tüzük’e uygundur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, ben, size, İç Tüzük gereğince bu yaptığınız uygulamanın İç Tüzük’ün hangi maddesine göre yaptığınızı istiyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – İç Tüzük’ün 102’nci maddesinde hüküm açık Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Burada olmayan bir önergeyi siz oylatırsanız olur mu? Olmaz. Olmaz Sayın Başkanım, Genel Kurulun hukukuna dikkat edin. Milletvekillerinin bir hukuku vardır.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, 102’nci maddede hüküm açık, 102’nci madde “Genel Kurula okunur.” diyor.

BAŞKAN – Sayın Vural, bakınız, bu hususta Sayın Başbakanın göndermiş olduğu, Hükûmet adına göndermiş olduğu tezkereyi alenen burada okuttuk ve bu kâğıtlar listesinde de yayınlanacaktır, burada tartışılacak bir husus yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya, nasıl yok?

Efendim, Sayın Başkanım, lütfen, bakın, hukukla ilgili bir şey konuşuyorsunuz. Gelen kâğıtlar listesine alınmayan bir konuyu siz okuyamazsınız bile. Nasıl okuyorsunuz? Size kim verdi bu yetkiyi?

KADİR URAL (Mersin) – Özel şirket mi yönetiyorsunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, burasının hukuku var milletvekillerinin. Gelen kağıtlar listesinde yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.59
DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Sayın Vural, konuyu tekrar arkadaşlarla içeride tetkik ettik ve şu hususu Genel Kurulun da bilgilerine arz ediyorum: 102’nci maddedeki hüküm dikkate alınmak suretiyle genel görüşme önergesi okunmuş ve Genel Kurulun bilgilerine sunulmuştur. Bugünkü tarih itibarıyla gelen kâğıtlar listesinde yayımlanacaktır. İşlemler paralel bir şekilde yapıldığından usule aykırı bir durum yoktur. Ayrıca 22’sinde Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır’ın vermiş olduğu grup önerisinde getirdiği husus araştırma önergesi de daha önce okunmamıştır, okunmadığı hâlde grup önerisi olarak gelmiş ve grup önerisi işlemi de yapılmıştır. Uygulamalar da bu şekildedir. Yani sizin kendi öneriniz için de böyle yapılmış olan işlem vardır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz bana bir örnek gösterebilir misiniz ki… Bizim önerimiz üzerine itiraz edilmiş mi?

BAŞKAN – Nasıl efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – İtiraz olmuş mu?

BAŞKAN – Hayır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Doğru olan şeye itiraz edilir mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani siz, o grup önerisinin kabul edilmesi ya da görüşülmesi konusunu bu konuyla ilişkilendirmeniz doğrusu hayret verici. Ne alakası var?

AHMET YENİ (Samsun) – Aynı işi yapmışsınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Doğru bir iş yapmış Sayın Şandır, kabul etmiş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne alakası var efendim?

BAŞKAN - Hayır, Sayın Vural, bakınız, Meclisin yapmış olduğu uygulama bu. Bir tane örnek de bizzat sizin grubunuzun getirdiği bir öneri üzerinden verdim ben.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, ben size… Bir örnek verin, Başkanlık olarak bir örnek verin. Diyorum ki gelen kâğıtlar listesinde yer almayıp, Genel Kurulda tartışma olup da devam edilmiş bir tane örnek gösterin.

BAŞKAN – Tartışma olup olmaması ayrı. Bakınız, siz bir öneri getirmişsiniz -hukukun hükümleri açık burada- ve bu öneri işleme alınmış. Yani o zaman siz olmayan bir hükmü getirmişsiniz gibi bir mantığa sahip olamam ben.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, alıp almamak sizin göreviniz.

BAŞKAN – Evet.

Biz, sizin getirmiş olduğunuz… Yani Başkanlık Divanı Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekilinin getirmiş olduğu grup önerisini aykırı bulmayarak işleme almıştır. Bugün de yapılan işlem aynıdır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, o zaman siz İç Tüzük’ün bu hükmünü yok mu sayıyorsunuz?

BAŞKAN – Hayır, var. İç Tüzük’e uygun hareket ediyoruz zaten.

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman, gelen kâğıtlar listesine alınmıştır diyorsunuz, gösterin Sayın Başkanım, gösterin.

BAŞKAN – Bugün itibarıyla yayınlanacaktır. Usule aykırı bir işlem yoktur.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, ben göstereceğim konuşma sırasında.

BAŞKAN – Şu anda grup önerisinin görüşmelerine başlıyoruz efendim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım 2009 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 4, 10, 11, 18, 25 Kasım ve 2, 9 Aralık 2009 günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde  kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine  ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Evet.

Grup önerisinin lehinde Sayın Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yasal olmayan iş yapıyorsunuz Sayın Başkan.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünden itibaren önümüzdeki takvim içerisinde çalışma gün ve saatlerini düzenlemeyi amaçlayan AK PARTİ grup önerisi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi en kalbî duygularla, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Meclisimizde Genel Kurul çalışmaları sırasında, özellikle grup önerilerinin görüşülmesi sırasında sıklıkla usule ilişkin itirazlar gelmektedir ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir taraftan İç Tüzük’ü, diğer taraftan uygulamanın gelenekselleştirdiği teamülleriyle birlikte Genel Kurul idare edilmektedir. Dolayısıyla, geçmişte başka siyasi parti grupları yaptığında meşru olan, normal olan, uygulamanın âdet ve teamülleriyle bağdaşan hususların AK PARTİ grup önerileri söz konusu olduğunda yok sayılması, meşru görülmemesi ya da İç Tüzük’e aykırılık noktasında eleştiriye maruz kalmasını çok istikrarlı bir davranışın tezahürü olarak görmüyor, göremiyoruz.

KADİR URAL (Mersin) – Yanlış yapıyorsan problem bizde mi ya! Yanlış yapıyorsan problem sende!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Biz kırk yıldır söylediklerimizin arkasında duruyoruz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, 22 Ekim 2009 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından verilmiş olan bir grup önerisi var. Diyor ki bu grup önerisi: “Danışma Kurulunun 22/10/2009 Perşembe günü, yani bugün -o gün itibarıyla- yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından grubumuzun TBMM Genel Kurul gündeminin genel görüşme ve 21 Ekim 2009 tarih sayıyla verilen, ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerinin sorunlarının araştırılması ile ilgili bir Meclis araştırması önergemizin işleme konulmasını arz ederim.” Kim diyor? Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili. Gelen kâğıtlar listesinde bu kâğıtla işaret edilen araştırma önergesi yok. Hâlen daha da Meclis Genel Kurulunda okunmuş değil.

KADİR URAL (Mersin) – Yahu itiraz edeceksin sen, itiraz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun teamülleri var. İtiraz etmek durumunda değiliz. Yani yaptığınız işlem hukuka uygun değilse, İç Tüzük’e uygun değilse “Niye itiraz etmediniz?” şeklindeki bir savunmanın burada hiçbir geçerliliği olmadığını takdir edersiniz ki herkes düşünecektir.

KADİR URAL (Mersin) – İç Tüzük’ü niye çıkardınız siz ya?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Diğer bir konu: Geçmişte yapılan uygulamalardan siyasi parti grupları arasında uzlaşma sağlanan durumlar var. Mesela Sayın Nevzat Pakdil’in TBMM Başkanı Vekili olarak imza koyduğu 17 Şubat 2009 tarihli bir Danışma Kurulu kararı. Bu Danışma Kurulu kararının altında AK PARTİ Grubu adına Sayın Bozdağ’ın, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Okay’ın, MHP Grubu adına Sayın Vural’ın, DTP Grubu adına Sayın Demirtaş’ın imzaları var ve buradaki Danışma Kurulu önerisiyle birlikte de kırk sekiz saat geçmeden görüşülemeyecek bir konunun Danışma Kurulunda karara bağlanmak suretiyle kırk sekiz saat geçmeksizin Genel Kurula getirilmesi hususu karara bağlanmış ve bu konu da gelen kâğıtlar listesinde yer almamış. Yani birlikte yaptığımızda doğru, tek tek yaptığımızda yanlış olan bir hukuk mantığını, takdir edersiniz ki, Genel Kurula dayatmakta hiçbirimizin haklılık payı olamaz. Kaldı ki  Hükûmet tarafından genel görüşme önergesine ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ulaştırılmış olan talep burada okundu, resmiyet kazandı, şu an itibarıyla da zannediyorum Meclisin İnternet sitesinde gelen kâğıtlar listesinde bu konu yer almış durumdadır.

Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; başından itibaren gayret ettiğimiz husus Genel Kurulumuzun verimli, sağlıklı, uzun süreli çalışabilmesi ve milletimizin, kamuoyunun beklediği yasa düzenlemelerini ivedilikle yapabilme ortamının oluşturulmasıdır. Takdir edersiniz ki gruplardan gelen grup önerilerinin görüşmeleri, oylanmaları bile bir normal günlük mesai saatimizi bile -bugün olduğu gibi- doldurmuş durumdadır. Dolayısıyla, işlevsellik noktasında çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesi, aciliyet arz eden konuların artırılan çalışma gün ve saatlerinde mutabakat hâlinde Genel Kurulda görüşülüp kabul edilmesi, hepimizin beklentisi olduğu gibi, milletimizin de aynı şekilde ihtiyacıdır ve beklentisidir.

Dileğimiz nedir? Öncelikle, uzun bir süre önce Adalet Komisyonundan geçen, temel yasa olarak vasıflandırılan Borçlar Kanunu’muzun bölümler hâlinde Genel Kurulda görüşülmesi ve 2010 yılı mali bütçesi görüşmeleri başlamadan önce Borçlar Kanunu’nun yeni hâliyle hukuk sistemine kazandırılması öncelikli arzularımızdan birini oluşturmaktadır çünkü bütün meslektaşlarımızın, başta avukatlar olmak üzere, hâkimlerin de, savcıların da, piyasanın da, iş dünyasının da yeni Borçlar Kanunu’yla gelmekte olan yeni düzenlemelere acil ihtiyacının bulunduğu hepimiz için bilinen bir realitedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, yine Danışma Kurulu önerimizle gündeme getirdiğimiz ve kabulü hâlinde çerçevelendirmek istediğimiz çalışma şudur: Bildiğiniz gibi, Hükûmetimiz tarafından başlatılmış olan bir demokratik açılım süreci var. Millî birlik, kardeşlik, huzur ve dayanışma olarak adlandırabileceğimiz bu sürecin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda tartışılacağını ve muhatabının da aziz milletimiz olduğunu yolun en başında sizlerle, kamuoyuyla, herkesle paylaştık. Dolayısıyla, Hükûmetimizin yürütmekte olduğu çalışmalar belli bir olgunluk düzeyine ulaşmış olduğundan dolayı ve Genel Kurul takviminin de elvermesine paralel bir şekilde Hükûmetimiz tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun bilgilendirilmesi hem takvim olarak hem de zamanlama olarak acil ihtiyaç hâline gelmiş bulunmaktadır.

Bu süreçte herkesin, hepinizin söyleyecek sözü vardır mutlaka. Hepimiz, iktidar da muhalefet de bu konuda, bu süreçte çok sözler sarf ettik. İstiyoruz ki artık konu buraya gelsin, Hükûmetimiz, başta ifade ettiğimiz gibi, Genel Kurulumuzu bilgilendirsin, iktidar partisi grubu görüşlerini açıklarken iktidar partisi grubu dışında Mecliste grubu bulunan diğer üç siyasi partimiz de grup görüşlerini dile getirsin, milletimiz konuyu bütün boyutlarıyla öğrensin, kaygılar da, ihtimaller de, Hükûmetimizin yapmak istedikleri de Türkiye’nin tamamıyla paylaşılabilsin.

Takvim olarak dizayn edilen tarih 10 Kasım Salı gününe işaret etmektedir. Öngörüşmeler bu tarihte yapılacaktır. Genel Kurulun iradesi öngörüşmeler üzerine genel görüşme yapılması yönünde olursa şayet, görüşmelerin de yine İç Tüzük’ün 103’üncü maddesi hükmüne istinaden toplanacak olan Danışma Kurulunun belirleyeceği tarihte, kuvvetle muhtemeldir, herkes uygun görürse takip eden perşembe günü genel görüşmenin yapılabilmesi bu çerçevede mümkün olabilecektir. Dolayısıyla bu konuyu enine boyuna tartışmak için hepimizin yeterince zamanı, teknik detaylarına nüfuz edebilmek için de yine elverişli zamanımız burada hepimiz açısından söz konusu olacaktır.

Muhalefet sözcüleri 10 Kasım Salı gününe ilişkin belli kaygılarını dile getirdiler. Değerli arkadaşlarım, 10 Kasım tarihi Büyük Önder Atatürk’ün ebediyete intikalinin yıl dönümü. Bu doğru. Ancak bu tarih bildiğiniz gibi Türkiye’de bir resmî tatil günü değil ve o gün Danışma Kurulu önerimizle işaret ettiğimiz konu görüşülmese bile Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu yine kendi gündemi doğrultusunda çalışmalarını yapmaya devam edecek. Dolayısıyla, tatil olan bir günü iş gününe dönüştürüyor değiliz, Meclisin çalışmayacağı bir günü çalışma gününe dönüştürüyor da değiliz, zaten o gün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu açık ve çalışmalarına devam edecek. Bu takvim içerisinde demokratik açılım sürecine ilişkin bilgilendirmeyi uygun bir yerde konumlandırmanın gayreti içerisindeyiz.

KADİR URAL (Mersin) – Bir gün sonra yapsanız olmuyor mu Başkan? Niye 10 Kasım’da görüşüyorsunuz bunu? Hayret bir şeysin ya!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir gün öncesinin bir gün sonrasıyla kesinlikle bir farkı söz konusu değil…

KADİR URAL (Mersin) – Görüştüğün konu, demokratik açılım dediğin şey ne?

SUAT KILIÇ (Devamla) – …çünkü 10 Kasım 2009 tarihi zaten resmî tatil değil…

KADİR URAL (Mersin) – 11’inde yap, ne olur?

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Acelesi var!

SUAT KILIÇ (Devamla) – …ve Büyük Önderin ebediyete intikalinin yıl dönümü olan bu tarih, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun da zaten bu Danışma Kurulu önerisi söz konusu olmasa bile çalıştığı bir tarihtir.

KADİR URAL (Mersin) – Özellikle mi istediler 10 Kasım’da yapmanızı?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Atatürk’ten intikam mı alıyorsunuz?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Diğer grup önerileri üzerinde konuşan arkadaşlarımızın işaret ettiği bazı hususlar var, onlarla ilgili de birkaç konuyu açıklığa kavuşturmak istiyorum; Sayın Başbakanımızın bugünkü grup konuşmasında domuz gribi aşısıyla ilgili olarak ifade ettiği cümleler:

Değerli arkadaşlarım, Hükûmetimiz bu konuda yapması gerekeni yapmış ve koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında en ileri düzeyde ihtiyaç duyulması hâlinde bile gerekecek olan sağlık tertibatını Sağlık Bakanlığı üzerinden temin etmiştir yani bugün itibarıyla Türkiye bu hastalık riski karşısında Avrupa ve Amerika da dâhil olmak üzere risk kapsamındaki ülkeler içerisinde bakıldığı vakit konuya en hazırlıklı yaklaşan ülke durumundadır. Dolayısıyla Hükûmetin bu konuya hazırlıksız yakalanması hâlinde neler söyleyebileceğinizi düşündüğüm vakit 72 milyon insanımızın yaşadığı bir memlekette bu koruyucu sağlık önlemleri kapsamında atılan adımın doğru ve normal bir adım olduğu herkes tarafından idrak edilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – İndira Gandhi olunca öyle oluyor canım!

BAŞKAN – Sayın Kılıç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Son olarak bir konuya temas etmek istiyorum çok değerli milletvekilleri: DTP Grubu adına CHP grup önerisinin aleyhine konuşan arkadaşımız konuşmasında “Kürt illeri.” şeklinde bir ibare kullandı.

Değerli arkadaşlarım, bugün 3 Kasım 2009. 3 Kasım 2002 tarihinde AK PARTİ iktidara geldi ve milletimize, iktidar yolculuğuna çıkarken biz şunu vaat ettik: AK PARTİ üç şeyi reddediyor dedik:

1) Bölgesel milliyetçilik,

2) Dinsel milliyetçilik,

3) Etnik milliyetçilik.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hepsini yapıyorsunuz! (MHP sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Devamla) – Milletimizi bölgesel, etnik ve dinsel ayrıştırmacılık yerine bütün bu farklılıklarımızı zenginlik kaynağı olarak görmek suretiyle milletimizi birbirine kenetlemeyi, kardeşlik bağlarını geliştirmeyi kendimize misyon edindik. Dolayısıyla, Türkiye’de “Türk illeri”, “Kürt illeri” şeklinde bir ayrım kesinlikle doğru değildir. 81 vilayetimiz, 72 milyon insanımız için kutsal vatan parçalarıdır.

KADİR URAL (Mersin) – 36’ya böldünüz, elinizden gelse 72’ye de bölersiniz.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin aleyhinde İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, Danışma Kurulu toplantısı 4 partimizin çağrısı üzerine yapıldı. Tabii, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu İç Tüzük’te belirlenen esaslara göre denetim ve yasama faaliyetlerini sağlıklı yürütmesi açısından Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun yaptığı önerilerin hiçbiri AKP Grubu tarafından kabul edilmedi. Doğrudan doğruya muhalefeti yok sayan, baskıcı, âdeta totaliter bir yönetim anlayışının eseri olarak, doğrudan doğruya muhalefetin bütün hak ve hukukunu yok sayma ve çatışmacı bir zihniyetle Meclisi yönetmek istediğinin tipik bir delilidir.

Bugün geldiğimiz bu toplantıda, maalesef İç Tüzük gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş denetim görevi AKP Grubunun isteğiyle yok sayılmaktadır ve maalesef bugün sözde demokratik açılımlar yapanların, aslında muhalefetin hukukuna, İç Tüzük’e uygun hükümlere göre Meclisi yönetmesine bile tahammül edememesi çok ciddi bir çelişkidir. Yani demokrasiden anladıkları buysa maazallah!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bunlar demokrasiyi bilmez.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bunun demokrasiyle ne alakası var ya! Bunun demokrasiyle ne alakası var? Milletvekillerinin bakanlara soru sormasını engellemenin demokrasiyle ne alakası var?

Burada muhalefetin sizi sorgulamasını parmak çoğunluğuyla yok sayıyorsunuz ve ne hazindir ki Meclisi yöneten Sayın Başkan Vekilinin ortaya koyduğu gerekçelerle sizin konuşmalarınızın birebir tutması da aslında gerçekten bu İç Tüzük’ü uygulamak yükümlülüğünde olan Sayın Meclis Başkan Vekilinin tutumunu da eleştirmemizi gerektiriyor.

Şimdi, biraz önce söyledi tabii Sayın Grup Başkan Vekili. Tabii biraz bilgi sahibi olmak lazım, sonra fikir sahibi olunur. (MHP ve CHP sıralarından gülüşmeler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Kendisi için söylüyor, fazla gülmeyin.

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, diyor ki: “51’inci madde diyor ki: ‘Genel görüşme önergeleri gelen kâğıtlar listesinde yayınlanır.’” İç Tüzük’te bu yazıyor mu? Yazıyor.

Sayın milletvekilleri, bu İç Tüzük’le ilgili, yayınlanmayla ilgili hanginizin haberi oldu? “Yayınlanır” diyor. Bu yayınlama işlemini yapmadınız. Yaptınız mı? Yapmadınız. Biraz önce Sayın Başkan söyledi: “Yayınlanacak.” dedi. Biraz önce baktım, gerçekten yayınlamışlar. Ne zaman? Biz görüşmelere başladıktan sonra.

Ne olur? Şimdi size soruyorum: Bu önergenizdeki bu kısmı koymasanız da yarın getirseniz ne olacaktı? Yayınlandıktan sonra getirseniz de biraz hukuka uymayı, bizim hukukumuza saygı göstermenizi beklememiz çok mu fazla bir şey? Ne olurdu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclis Başkan Vekili, bunları öğren de ona göre yönet.

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, böyle bir şey olabilir mi? Siz kalkıp orada… Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi vardı. Benim önerim var, yok. Okursunuz, okumazsınız. Okumasaydınız. Yani, sizin yanlış bir işlem yapmış olmanız benim bugün itiraz etmemi haklı kılmaz mı? O zaman bütün bunlarla ilgili yayınlamayın. Gelen kâğıtlar listesine ne gerek var arkadaşlar o zaman? Soruyorum: Ne gerek var? Gelen kâğıtlar listesi hiç yayınlanmasın. Biz okuyalım istediğimiz zaman… Keyfîlik olmaz!

Ha, grup başkan vekillerinin hepsinin mutabakata vardığı bir konuya itiraz edilmemiş olması da bugün bizim yaptığımız itirazın haksız olduğunu göstermez ki. O zaman, gelen kâğıtlar listesinde yayınlanmadan Meclis soruşturmalarını istediğiniz gibi işleme koyun. Böyle bir şey kabul edilir mi? Bu keyfî bir yönetim! Eğer hukuka uyacaksanız… Eğer demokrasiye uyacaksanız önce hukuka uyacaksınız. Hukuka uymayanların demokrasiden bahsetmesi gerçekten çok komik oluyor yani. Milletvekillerinin hukukuna riayet etmeyen halkın hukukuna nereden riayet edecek?

İşte, yani, bütün bu… Bizim hassasiyetimiz nedir? Genel Kurulda konuştuk değerli milletvekillerimiz, bizim şeyimiz bu. Sayın Meclis Başkanımızdan istirham ettim. Sayın Meclis Başkanı bizim bu demokratik açılım… Ne olduğu… Bir mutasyona uğruyor ya bu domuz gribi gibi, oradan oraya, oradan oraya sürekli mutasyon. Şeyde de Başbakan söylüyor: “Kamuoyunca ‘demokratik açılım’ olarak bilinen Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi.” Sürekli mutasyona uğrayan bir şey. Dedik ki: “Biz bununla ilgili eleştirilerimizi ileri sürüyoruz. Bu cumhuriyeti Millî Mücadele’yle, Erzurum Kongresi’yle, Sivas Kongresi’yle ecdadımın çizdiği yol haritası yerine, başka yerlerin yol haritası kılavuzluğunda yapılıp ikinci cumhuriyeti gerçekleştirmek isteyenlerin bindiği bir Truva atı gibi olmuştur.” diye itirazlarımızı ortaya koyuyoruz. Siz gelip “Bunu illa 10 Kasımda görüşelim…” Niye 10 Kasım? Ee, Millî Mücadele’yi gerçekleştiren, Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren bir liderin ölüm yıl dönümünde bunu yapalım ki “Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti’dir.” diyen Atatürk’e karşılık, “Bak, senin en büyük eserini nasıl, Mecliste tartışmanın önünü açıyorum.” diyerek bir meşruiyet arayışı…

KADİR URAL (Mersin) – Kemikleri sızlayacak…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ne alakası var?

OKTAY VURAL (Devamla) - Meşruiyet arayışı…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ne mantık!

OKTAY VURAL (Devamla) - Bizim bu konuda hassasiyetimiz var.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne manasız şey…

OKTAY VURAL (Devamla) - Niye saygı göstermiyorsunuz? Niye göstermiyorsunuz?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne alakası var?

OKTAY VURAL (Devamla) - Şimdi, siz, siz bunu…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hiç birini bilmiyorsun sen!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – Sizin bunu 10 Kasım yerine 11 Kasım yapmanıza itiraz eden mi var? Yok.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Meclis açık o gün.

OKTAY VURAL (Devamla) - Yapın… Hadi size hodri meydan!

KADİR URAL (Mersin) – Pazartesi günü görüşelim hadi.

OKTAY VURAL (Devamla) – Hodri meydan! 11 Kasımda ön görüşmelerini yapalım ve biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu ön görüşmelerin yapılması konusunda konuşma da yapmayacağız, elimizi kaldıracağız, genel görüşmeye çağıracağız; var mısınız, var mısınız?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Söyleyecek sözünüz olmadığını biliyorduk zaten!

OKTAY VURAL (Devamla) – Hadi, 10 Kasımdan vazgeçin, 11 Kasımda görüşelim.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşacak bir şeyi olan konuşur!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu konuda söyleyecek sözünüzün olmadığını biliyorduk zaten!

OKTAY VURAL (Devamla) – Var mısınız? Ön görüşmelerin yapılması konusunu… Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak önceden genel görüşmenin açılmasına “Evet.” diyeceğiz, “Evet.” diyeceğiz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu konuda söyleyecek sözünüzün olmadığını biliyorduk zaten!

OKTAY VURAL (Devamla) – Eğer 11 Kasımda yapamıyorsanız yarın yapalım, öbür gün yapalım.

KADİR URAL (Mersin) – Obama’ya sorun, Obama’ya!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu konuda söyleyecek sözünüz yok sizin!

OKTAY VURAL (Devamla) – Niye? Niye 10 Kasım? Bir yer mi batıyor? Nereye batıyor? Böyle bir şey olur mu?

Benim hassasiyetime saygı göstermeyenlerin, bugün karşımıza “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” gibi böyle bir projenin ön görüşmelerini benim hassas olduğum bir endişeyi taşımama saygı göstermeyenlerin samimiyetine nasıl inanalım? Ne olurdu yani yapsaydınız? Ne olurdu? Ne olurdu? Size soruyorum: Ne olurdu?

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – O da bilmiyor zaten.

OKTAY VURAL (Devamla) - Ben burada bunları eleştiri olarak yöneltmezdim size. Belki haksız olarak algıladınız. Değerli Milletvekilinin haksız olarak algıladığı bu eleştirileri sürmek gibi bir gerekçem de olmazdı. Niye bunu yapıyorsunuz? Niye tartıştırıyorsunuz? Ben onu soruyorum. Bir mantığı var mı? Haklı bir gerekçesi var mı?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Karşı çıkmanın bir mantığı var mı?

OKTAY VURAL (Devamla) – Elinizi vicdanınıza koyun. Bir sürü milletvekilimiz benim bu konuşmamdan sonra “Ya bunun ne alakası var?” diye söylemiştir; doğrudur. Yoksa, ben de diyorum ki gelin, yoksa alakası perşembe günü yapalım. Ön görüşmelerde, diğer partiler de kabul ederse ön görüşmelerde konuşmayalım, doğrudan doğruya genel görüşme yapılmasını isteyelim ve perşembe günü de genel görüşme yapalım. Bakın, bu kadar açık. Bu kadar açık ya. Ama niye, neden acaba böyle bir tarih konusunda ısrar ediyorsunuz? Hiçbir anlamı olmayan, gerçekten anlamı olmayan bir tarih. Ön görüşmelerinin yapılması…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Obama’nın 29 Ekimi gibi…

OKTAY VURAL (Devamla) – Biz genel görüşmenin yapılmasının yanındayız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak “Kapalı da olsa gireceğiz, onu da açıklayacağız.” dedik, açığa döndünüz. Açık da olduğu zaman, açıkçası, bununla ilgili görüşlerimizi süreceğiz. Ön görüşmeye filan gerek yok, buyurun, hodri meydan size! 10 Kasımdan vazgeçin, madem öyle bir niyetiniz yok, milletvekillerinin önemli bir kısmı da benim bu eleştirilerime itiraz ediyor, buyurun Sayın Grup Başkan Vekili, buyurun, milletvekillerinin bu eleştiriler karşısında duyduğu hassasiyete siz de katılın, 10 Kasım günü ön görüşmeleri yapmayalım ve hangi tarihte istiyorsanız genel görüşme yapalım.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, böyle bir konuyla ilgili bu başlangıç tarihini doğru bulmadığımızı söyledik. Neden? Çünkü, değerli arkadaşlarım, 3 Ekim 2005 tarihinde müzakere çerçeve belgesini imzaladığınız zaman da, 3 Ekim Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı tarih.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Her güne bir tarih geliyor!

OKTAY VURAL (Devamla) – Bakın, Erzurum Kongresi’nin yapıldığı gün de, Sayın Başbakan, o tarihî Erzurum Kongresi’nin olduğu yerde, tarihî mekânda, değerli arkadaşlarım “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” “Vatan bir bütündür, parçalanamaz” dediği ecdadımızın bulunduğu orada, Avrupa Birliğinin uyum yasalarını AB’nin dayatmaları olarak orada kabul ettiğini ifade etmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (Devamla) – Niye bu tarihleri seçiyorsunuz? Niye bu tarihleri seçiyorsunuz?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – İntikam alıyorlar!

ASIM AYKAN (Trabzon) – Komplo teorisi yapıyorsunuz!

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Cumhuriyetten intikam alıyorlar!

OKTAY VURAL (Devamla) – Dolayısıyla, eğer, bakın, birbirinin kaygısına riayet etmeyen ve dikkate almayan sistemler çöker. Benim bu kaygım var, yok sayarsanız, onu Meclise niye getiriyorsunuz o zaman? Benim görüşlerimi dikkate almayacaksanız Meclise niye getiriyorsunuz? Ya mecbur musunuz, değil mi? Tabii mecbur değilsiniz. İşte söylüyorlar, mecbur…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – 10 Kasım sadece bizim için mi özel?

OKTAY VURAL (Devamla) – Yani, alelusul getiriyorlar. Açıkçası buraya milletvekillerinin görüşlerini almak için getirmiyorlar, usulen getiriyorlar. Dolayısıyla, böyle bir konu hakkında Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu grup önerisini, aslında, maalesef Meclis Başkanlığını yöneten Sayın Meclis Başkan Vekilinin de gerçekten son derece yadırgadığım bir tavrıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

…İç Tüzük’e uygun olmayan bir eylemi İç Tüzük’e uygunmuş gibi göstermesi ve üstelik Meclis Başkan Vekili olarak benimle rekabet ediyormuş gibi “Milliyetçi Hareket Partisinin Grup Başkan Vekilinin verdiği öneri” olarak ortaya koyması çok yanlış. Keşke AKP’ninkini koysaydınız, keşke… Siz Milliyetçi Hareket Partisine muhalif misiniz? Dolayısıyla bu tavrınızı açıkçası kabul edemediğimi paylaşmak istiyorum. Bu grup önerisi, açıkçası, tekrarlıyorum, eğer gerçekten bu milletin 1 gram hassasiyetine ve Millî Mücadele’yi yürüten ecdadımızın o mücadelesine saygı gösteriyorsanız, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesinin tartışıldığını iddia ettiğimiz bir konunun ön görüşmelerini 10 Kasımda yapmazsınız.

AHMET YENİ (Samsun) – Hayırlı bir iş konuşacağız ama.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne hayrı ya!

KADİR URAL (Mersin) – Düşünme payı ver Başkanım, sorsunlar bir!

OKTAY VURAL (Devamla) – Cenabıhak bilir, Cenabıhak bilir, değil mi? Neyin, nerede hayır, nerede şer olduğunu Cenabıhak bilir, değil mi?

Biz, abdesti şüpheli olanların namazından da şüpheli olduğumuzu ifade etmek istiyoruz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Grup önerisinin lehinde Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında özü itibarıyla grup önerimizin içeriğinde, bir, insanlarımızın, vatandaşlarımızın acil beklediği ve gündemde olan konuların görüşülmesi ve bunun yasal mevzuat açısından kanunlaştırılması adına mevcut olan birtakım teklif ve tasarıların kanunlaşması için bekleyen bu tür önerilerin, tekliflerin yasalaşması ve bununla birlikte de bu süre içerisinde “ne kadar daha çok iş yaparız, ne kadar daha çok tasarı çıkartırız, insanlarımıza ne kadar daha fazla faydalı oluruz, ne kadar daha çok hizmet ederiz”in gayreti içerisinde çalışma süremizin artırılmasına ilişkin bir öneri var. Bir ikincisi de işte konuşulan “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” konulu genel görüşmeyle ilgili içerik var.

Değerli arkadaşlar,  tabii ki bizler iki seneyi aşkın süredir -şahsen ben- burada bütün görüşmeleri bir şekilde izlemeye çalışıyoruz ve özellikle de Meclisin çalışma saatlerine baktığınız zaman salı günleri saat üçte başlayıp yedide kapanan, gene çarşamba ve perşembe günleri de aynı şekilde toplam dört saatlik, bilemediniz beş saatlik bir çalışma süresi ve bunlar da ekseriyetle, işte, grup önerileri sunulmakla bir şekilde Meclisin çalışmalarını sekteye uğratmak adına, birçok, İç Tüzük’ün bütün yollarını denemek suretiyle…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ya, toplantı yeter sayısı, karar yeter sayısıyla çağırıyoruz biz bu salona, hangi gelmeden bahsediyorsun!

AHMET AYDIN (Devamla) - …mevcut yasal düzenlemelerin önüne geçilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlar, biz milletvekiliyiz, milletvekili yemini yaptık ve burada bu ülkeye hizmet etmek adına da elimizden geleni yapmak için çalışacağız, çırpınacağız, gerekirse gecemizi gündüzümüze katacağız…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – O zaman Meclise gelin, Meclise!

AHMET AYDIN (Devamla) - …ve bu manada da -grup önerimizde- 10 Aralık tarihine kadar, değerli arkadaşlar, salı günü saat 15.00-23.00 arası, çarşamba ve perşembe günleri de 13.00-23.00 arası çalışacağız. Çünkü Borçlar Yasası başta olmak üzere gündemde bekleyen birçok önemli yasal düzenleme var ve bunun Meclisten bir an önce çıkması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, tabii birtakım değerlerin arkasına sığınmak da bence doğru bir şey değil. Bu değerler hepimizce saygındır, hepimizce kutsal olan değerler vardır. Ülkesini sevmek ülkeye hizmet etmekle olur ve AK PARTİ’nin 3 Kasım -ki bugün kuruluş yıl dönümü- milletvekili seçiminde iktidara gelmiş olduğu gün. 3 Kasımdan bugüne baktığınız tarihte, değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinde yapılmayacak birçok reformlara imza atmış bir iktidar partisi, birçok rakamları katlayarak büyüyen bir parti. Bugün Türkiye artık iç politikada, dış politikada, eğitimde, sağlıkta, emniyette, adalette, her alanda, düşündüğünüz her alanda ciddi bir gelişmenin içerisinde ve büyümenin içerisindedir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İşsizlik, yoksulluk, bunlarda da gelişme var!

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın daha düne kadar ne derdik? Türkiye'nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı da düşmanlarla çevrili. Doğru, Türkiye'nin üç tarafı hâlâ denizlerle çevrili ama artık dört tarafı komşularla çevrili, dört tarafı dost komşularla çevrili. Artık düşman üretmekten vazgeçelim, gerek içeride gerekse dışarıda düşman üretmekten vazgeçelim, el ele, gönül gönüle potansiyelimizi daha iyi şekilde kullanmaya çalışalım.

KADİR URAL (Mersin) – Dışarıda olmasına gerek yok, içerideler zaten!

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ülkemiz, komşularla, bir defa, iyi ilişkiler, münasebetler kurarak çok ciddi bir dış politikayla birlikte ticaret hacmini kat kat genişletti; bugün yüz ellinin üzerindeki ülkenin oyuyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyesi hâline geldi. Dünyada artık gündemi belirleyen bir ülke konumuna geldik. Dikleşmedik ama her zaman da dik duruşumuzu gösterdik, her konuda dik duruşumuzu gösterdik. (CHP ve MHP sıralarından “Bravo!” sesleri) Bu sayede ki değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihinden 2002’ye kadar 36 milyar dolar olan ihracat rakamını biz yedi yıl içerisinde 140 milyar dolara yaklaştırdık, kaça katladık!

KADİR URAL (Mersin) – İthalat ne oldu, ithalat? İthalatı da söyle.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Borcu da söyle Ahmet Bey!

AHMET AYDIN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, gayrisafi millî hasılamız 230 milyar dolardan 742 milyar dolarları buldu ve Türkiye bugün dünyanın on yedinci büyük ekonomisi hâline geldi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Borcu söyle, borcu!

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İşsizliği söyle!

AHMET AYDIN (Devamla) - Türkiye Avrupa’nın da altıncı büyük ekonomisi. İtibarı her geçen gün artan bir ülke konumunda. Bu rakamlar tabii hoşunuza gitmiyor ama, kusura bakmayın, gerçekleri de söylemek gerekiyor burada.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin itibarı her geçen gün artıyor. Bölgesinde ve dünyada barış ortamının tesisi için çabalayan İktidarımız, ülkemizin içindeki sorunların çözümüyle birlikte barış ve hoşgörü ortamının sağlanması için de ciddi bir çaba içerisindedir. Bugüne kadar birçok iktidarın el atamadığı, çözümsüzlüğü çözüm olarak gördüğü ve sorunları âdeta halının altına süpürmek suretiyle büyüttüğü birçok mesele AK PARTİ İktidarıyla çözüme kavuşmuştur.

Değerli arkadaşlar, sizler de şöyle başınızı iki elinizin arasına koyun, düşünün. 2002’ye kadarki Türkiye’yle, Türkiye'nin içeride ve dışarıdaki görüntüsü ile 2002’den bugüne kadar gelişen Türkiye’yi bir kıyaslayın, lütfen.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Çok haklısın, 2002’de battı! Ondan sonra battı!

AHMET AYDIN (Devamla) - O gazete manşetlerini hatırlayın, her gün radyolarda, televizyonlarda, ana haber bültenlerinde, o enflasyon canavarlarını, o zam canavarlarını, o trafik canavarlarını hatırlayın değerli arkadaşlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi intiharlar, kepenk kapatanlar, işsizler…

AHMET AYDIN (Devamla) – Sizler sorunları çözmek yerine sorunları canavarlaştırdınız. İşte o canavarlar sizleri sandığa gömdü değerli arkadaşlar.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz!

AHMET AYDIN (Devamla) - Bizler ekonomik gelişmenin demokratik gelişmeyle de paralel yürüdüğünü biliyoruz ve bu aşikârdır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Açlık sınırında kaç kişi var? Yoksulluk sınırında…

AHMET AYDIN (Devamla) - Evet, 16 milyondu, biz onu 13 milyona düşürdük. Bunu da biz yaptık. Evet 13 milyona düşürdük, daha da düşüreceğiz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok ya…

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Devletin ödediği maaşlardan haberin yok o zaman senin. Devletten maaş alanların hangisi açlık, hangisi yoksulluk sınırında, haberin yok.

AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, işkence sıfır toleransla yola çıkan ve yol haritasında kırmızı çizgileri olan tüm Türkiye’yi tüm vatandaşlarıyla birlikte eşit ve adil bir şekilde kucaklayan AK PARTİ, yirmi beş ile otuz yıldır ülkemizin enerjisinin heba olmasına, yüreklerin dağlanmasına sebep olan sorunu görüşmek ve müzakere etmek üzere grup önerisi vermiş bulunmaktadır. Bunun sadece bir boyutunu size söyleyeyim değerli arkadaşlar, en düşük rakamla teröre giden paranın 300 milyar dolarlar düzeyinde olduğu söyleniyor. Bakın bir GAP projesinin A’dan Z’ye bitmesi 30 milyar dolardır.

OKTAY VURAL (İzmir) - Teslim olun o zaman.

 AHMET AYDIN (Devamla) - 300 milyar dolar üzerinden hesaplarsanız en az on tane GAP projesinin bitmesi demek, en az 15 milyon insana iş demektir.

OKTAY VURAL (İzmir) - Gerek yok diyorsun yani terörle mücadeleye, öyle mi?

AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu ve benzeri sorunlar bu Meclis çatısı altında tartışılmayacak da nerede tartışılacak? Önce “Açık görüş yapalım gelip konuşalım.” dediniz, “Açık konuşalım.” dediniz, “Biz gizli konuşmayız.” dediniz. Tamam buyurun, açık konuşalım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz de “Hodri meydan” dedik ya.

AHMET AYDIN (Devamla) - Eğer bilginiz de varsa, fikriniz de varsa buyurun salı günü konuşalım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Allah’a şükür.

AHMET AYDIN (Devamla) - Bütün ülkemiz bizi izliyor, bütün insanlarımız bizi izliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gel, yarın konuşalım, hadi kaçmayın!

AHMET AYDIN (Devamla) - Burada bizler bu sorunu en ince detayına kadar konuşmak, görüşmek zorundayız.

KADİR URAL (Mersin) - Cumartesi günü getirin, cumartesi günü konuşalım.

AHMET AYDIN (Devamla) - Sorunlardan kaçmaktan, değerli arkadaşlar, ülkeye fayda yok. Biz artık bu ülkenin böyle köhneleşmiş, yıllar yılı bekleyen sorunlarını görmezden gelemeyiz.

OKTAY VURAL (İzmir) - Siz Habur’a açılım merasimlerine gidin.

AHMET AYDIN (Devamla) - Bu sorunları biliyoruz, görüyoruz. Şundan da emin olun, en az sizin kadar bu ülkeyi de seviyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) - Açılım merasimi yaptınız, açılım merasimi!

AHMET AYDIN (Devamla) - Bu ülkeyi kesinlikle ne bayrağıyla ne sınırlarıyla hiçbir zaman tartışmaya açmadık, açtırmayız da.

OKTAY VURAL (İzmir) - Açılım merasimlerinde miydin?

AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, lütfen şöyle biraz daha vicdan muhasebesi yapalım, biraz daha sağduyulu, makul hareket edelim.

Bakın, “Bu sorun sadece AK PARTİ’nin sorunu değil, bu bir devlet projesidir.” diyoruz. Bu sorun hepimizin sorunu.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) - Devlet projenizi devleti kuran adamın ölüm yıl dönümünde mi konuşacaksınız?

AHMET AYDIN (Devamla) - Orada para harcanıyorsa İstanbullusunun da, Diyarbakırlısının da, Batılısının da, Doğulusunun da kesesinden gidiyor. Orada insanlar ölüyorsa, insanlar şehit oluyorsa da hepimizin insanları, hepimizin kardeşi, evlatları oralarda.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Devleti kurana bu kadar mı saygı gösteriyorsunuz?

AHMET AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu sorunun çözümü için bütün yollar deneniyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Devlet projesi değil, ABD projesi…

AHMET AYDIN (Devamla) - Bugüne kadar silahlı mücadele, ki yapıldı, yapılmaya da devam edecek, sonuna kadar da gidecek ama artık bu sorunu burada bir kez daha bütün milletimizin huzurunda, muhatabı olan milletin huzurunda konuşalım, tartışalım ve kendinizden de ülkenizden de korkmayın. Ülkemiz büyük artık. Bugün diyoruz “Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar [!])

OKTAY VURAL (İzmir) – Bravo! Helal olsun sana!

AHMET AYDIN (Devamla) - Ve biz bu sorunu burada tartışmayacağız da nerede tartışacağız?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yedi senedir aklın neredeydi?

AHMET AYDIN (Devamla) - Bu ülkenin sorunu ne kadar benim sorunumsa sizin de sorununuzdur değerli arkadaşlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Açılım merasimi yaptınız ya Habur’da. Habur’daki açılım merasimi neydi?

AHMET AYDIN (Devamla) - Bu hepimizin sorunu. Bu sorunu, lütfen… Biraz daha makul, biraz daha sağduyulu hareket gedelim, biraz daha vicdani muhasebemizi yapalım ve bu sorunun çözümü noktasında eğer fikriniz varsa gelin söyleyin. Bizim şu anda bir paketimiz falan da yok. Bu “süreç” dedik ama bu sürece sizler de, ne olursunuz, muhalefet olarak makul bir şekilde katkı sunmaya çalışın diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Önce devleti kuranlara saygı gösterin sonra bizden katkı bekleyin.

BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır.

Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Daha gelirken “Sakin ol” diyorlar Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Siz her zaman tedbirlisinizdir zaten.

Buyurun Sayın Çakır.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, iki dönemdir buradayız. Bu grup önerileri hep konuşuluyor ama nedense sonuç değişmiyor. Yani konuşuluyor, kabul edenler, etmeyenler… Değerli AKP Grubunun muazzam oy çoğunluğuyla maalesef ana muhalefetten gelen hiçbir öneri kabul edilmiyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bunu biz hep yaşıyoruz, bu gece de yaşayacağız. Yalnız, bu bir davranış biçimidir. Ben sosyolog değilim ama bu bir davranış biçimidir. Yani şu sekiz senede bir kere de muhalefet partilerinin getirmiş olduğu bir grup önerisine, iktidar partisi milletvekilleri tarafından da “Yahu, şu muhalefet de doğru söylüyor. Tamam, onun dediği gibi yapalım.” dediğinize de bir kere rastlamadım.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Birlikte getirdik, Danışma Kurulu…

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Şimdi, bu psikoloji nereden değerli arkadaşlarım? Her insan doğduğunda insanın genlerinde hümanizm vardır, insan sevgisi vardır, demokrasi vardır, ama bir yönünde de faşizm vardır. İnsan fiziken büyüdükçe veya madden büyüdükçe veya siyaseten büyüdükçe, güçlendikçe, o insanın geninde olan faşist davranma duygusu ön plana çıkmaya başlar. Eğer fiziken, madden -ekonomik olarak- veya siyaseten büyüyenler o genlerindeki faşistlik duygularını bastırabilirler ve hümanizmi, barışı, kardeşliği, dostluğu ve demokrasiyi içine sindirebilirlerse o zaman bulundukları yerlerden daha da fazla büyürler. Ama bu gücü mutlak bir güç olarak kabul edip o faşizmin dayanılmaz etkisi altında kalırlarsa işte o zaman ne o siyasal güç o insana yakışır ne de o parasal güç o insana yakışır. Bu böyledir.

Biz, Sayın Başbakanın, 2007 seçimlerinde kürsüye çıkıp, o gece “Evet, ey Türk halkı! Beni şu kadar oyla seçtiniz, ama ben bu geceden itibaren bütün, oy veren de vermeyen de, Türkiye’yi kucaklayacağım.” dediğinde hakikaten çok umutlanmıştık, vatandaş olarak umutlanmıştık. Ama aradan birkaç gün geçti, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapacağız. Seçimden önce “Herkese gideceğim, soracağım.” dedi. Ama seçim bitti… Randevu alınmıştı Cumhuriyet Halk Partisinden, gidilmedi. “Ya sen, ya sen, ya ben” dendi ve “Benim kardeşim bu olacak.” tavrı konuldu ve bir Cumhurbaşkanı seçtiniz siz.

Bu örnekle, aslında, grubunuzun yönetme davranışını ortaya koymuş oldunuz. Tabii, maalesef, bu örnek ilk örnek olmadı. Ondan sonra Parlamentoda temel kanun, torba kanunu gibi icatlar yaptınız. Muhalefetin sesini nasıl kısarız, muhalefeti nasıl daha az konuştururuz, gibi siyasal dolambaçlı yollara girdiniz ve muhalefetin önerilerini dikkate almamayı, iktidarınıza bir meziyet, bir ayrıcalık olarak gördünüz. Ben size bir ayna tutmaya çalışıyorum, eleştirmek değil gayretim. Ve arkasından Kuşadası Limanı’nda bir ihale yaptınız. Dedik ki: “Kanuna aykırı.” “Olsun, biz kanunu değiştiririz.” dediniz. Başbakan çıktı, “Ben Hazineyi İstanbul’a taşıyacağım.” dedi. “Olmaz Sayın Başbakan, kanun!” “Kanun neymiş, ben kanunu değiştiririm.” dedi, “Ben taşımak istiyorum.” Yani bana kanun uyacak, ben kanuna uymayacağım; önce ben ne yapacağıma karar vereceğim, kanunu değiştirmek gerekiyorsa kanunu, Anayasa’yı değiştirmek gerekiyorsa Anayasa’yı değiştireceğim! Anlayışınız bu. Bu anlayışla bu ülkeyi bugüne kadar yönetmeye gayret ettiniz. Eleştirmek anlamında söylemiyorum, ayna tutmaya çalışıyorum.

Cargill yasası geldi. Bir sürü mahkemeden geri dönmüş, mahkemece ispatlanmış. Ama bütün mahkemeleri bir kenara bırakarak “Hayır arkadaş, biz bunun böyle olmasını istiyoruz. Amerika bize böyle talimat verdi, Amerika’daki dostlarımız.” diyerek hukuka rağmen, mahkeme kararlarına rağmen iki defa bu Parlamentodan çoğunluğunuza dayanarak yasa çıkardınız ve o işlemin yürümesinin devamını sizler sağladınız.

Cumhuriyet tarihinde en fazla telefon dinlemeleri sizin devri iktidarınıza rastlar. Yani o Osmanlının batışında entelijans sistemi vardı ya, hani padişahlar çok merak ediyordu, tebaası, vatandaşları ne konuşuyor onunla ilgili? İşte siz de bu entelijansın büyüsüne kapıldınız. Âdeta sokakta gezen vatandaşın bile telefonunu dinleme ve kaydetme ihtiyacı içerisinde oldunuz.

Ondan sonra, değerli arkadaşlarım, yüzyıllardır bir gelenek var, insanlar sigara içiyorlar. Ben de kanuna oy verdim ama dedik ki, ya, bu yüzyıllardır gelen bir gelenek, bir alışkanlık, bunu bir kanun çıkararak yasaklayamazsınız. Dediniz ki: “Olur mu ya, biz iktidarız, bizim bu kadar milletvekilimiz var. Yüzyıllardır sigara içen vatandaş, biz kanun çıkaracağız ve içmeyecek.” Ya bir geçiş dönemi olsun, bir alıştıralım. İşte, bazı yerde içilsin, bazı yerde içilmesin ama “Yok arkadaş, olur mu? Biz güçlüyüz, iktidarız, kanunu çıkarırız ve herkes de uyar.” Bu anlayış doğru bir anlayış değil. Kanuna oy veren bir milletvekili olarak söylüyorum ve binlerce esnaf şu an ekonomik anlamda mağdur ve yüz binlerce bu kötü alışkanlığa sahip insanlar da devri iktidarınızı bu anlamda ağır biçimde eleştiriyor, benden söylemesi.

Sonra, köylü çıktı “Ben açım.” dedi, “Bana destek olun.” dedi, “Toprak doyursun gözünü.” dediniz. Adana’da bir vatandaş çıktı, “yahu” dedi “Biz, Başbakan, açız.” “Al ananı da git!” dediniz. Hep, bakın, söylediklerim bir yönetim anlayışının tezahürleri değerli arkadaşlarım.

On tane üniversite öğrencisi, en demokratik talebini dile getirecek, 10 tane üniversite öğrencisinin kafasına 100 tane polis. Ya, bırakın o 10 tane üniversite öğrencisi ne söyleyecekse söylesin, bir şey olmaz bu ülkeye, korkmayın. Nedir yani bu korku?

Şurada, küresel ısınmayla ilgili, Parlamentonun kapısında 100 tane genç geldi bisikletleriyle, biz de gittik, 100 tane gencin karşısında 200 tane polis. Yahu arkadaşlar dedim, yani biz dağdan gelseydik herhâlde bizi daha iyi karşılardınız. (CHP sıralarından alkışlar) Biz Ulus’tan geldik, Ulus’tan geldik ve küresel ısınmayla ilgili dileklerimizi söylemeye çalışıyoruz ama yanımızda yazılanlar, çizilenler…

Yetmedi, yandaş medya yaratma, yandaş insanlara usulsüz kredi destekleri vererek yandaş medya yaratmak. Size yandaş olmayan medyayı ne pahasına olursa olsun yok etme…

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Size mi yandaş olsun?

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sizin yandaşlarınız.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Olmadı, olmadı, sizin suyunuza gitmeyen iş adamlarını, üzerine gitme, baskı yapma, çelme takma… Değerli arkadaşlar, yani bu söylediğim olaylar demokrasilerde yaşanılan olaylar değil. “TÜBİTAK, biz yöneteceğiz, Atom Enerjisi Kurumunu biz yöneteceğiz, YÖK’ü biz yöneteceğiz, RTÜK’ü biz yöneteceğiz, Keşan’da Kızılay Derneğini biz yöneteceğiz, ilkokuldaki hademe AKP’li olacak.” Yani devlette kadrolaşmayı anlarım da, bu, devleti ele geçirme sevdanız nereden, onu bir türlü algılayamıyorum. Uyarayım diye söylüyorum, sakın, kötü niyetle değil. (AK PARTİ sıralarından “Aaa” sesleri, gürültüler.) Ama devleti ele geçirme sevdası gerçekten bir siyasal iktidarın elini yakar.

Ve değerli arkadaşlarım, geçen gün gerçekten şu Parlamentoda milletvekili olarak en çok utandığım bir günü yaşadım. Bu ülkede şehit anneleri, babaları, kardeşleri, karıları, çocukları, kahraman gaziler, şu kahraman gazi Meclise gelmek istediler. “Biz gazi Meclise gidip orada gazi Meclise derdimizi anlatmak istiyoruz.” dediler ama sizin devri iktidarınız o şehit analarının, babalarının ve kahraman gazilerin gazi Meclise gelmelerini polis zoruyla engelledi.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hiç alakası yok.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yanlış bilgi veriyorsun.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Yanlış bilgi.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – O polise emir veren, o polise o emri veren İçişleri Bakanını sizin ve yüce milletin huzurunda şiddetle kınıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yanlış bilgi, yanlış.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Şiddetle kınıyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yok öyle bir şey.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bilgi yanlış. Gruplara geldiler, istedikleri herkesle görüştüler. Meclis Başkanı tarafından da kabul edildiler.

BAŞKAN – Sayın Çakır, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Hayır, ben yaşanılan gerçeği söylüyorum.

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) - Bayrakları topladılar, bayrakları.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından kabul edildiler.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Ben yaşanılan gerçeği söylüyorum.

Ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi, değerli arkadaşlarım, 10 Kasımda…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Baykal’la da görüştüler. Genel Başkanını takip etmiyorsun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Ben çok güzel takip ediyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Genel Başkanınızla görüştüler.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Senin daha, biraz daha ekmek yemen lazım.

BAŞKAN – Sayın Kılıç… Sayın Kılıç, lütfen…

Sayın Çakır, konuşmanızı tamamlayın.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu 10 Kasım bizim için özel bir gün, bu ülkede yaşayan insanlar için özel bir gün. Sizin o “Birlik Projesi” dediğiniz, PKK’nın siyasallaşması projesidir ve Türkiye’nin bölünmesi projesidir.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Ne demek yahu! Ayıp!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayret bir şey!

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Böyle bir projeyi 10 Kasım günü, bayrakların yarıya indirildiği ve Mustafa Kemal Atatürk ve onun cumhuriyet devrimlerini içimize sindirerek yaşamak istediğimiz bir günde böyle bir projeyi bu Meclise getirmek, yarın “İşte bak, biz yaparız, biz bağırta bağırta yaparız, hem de 10 Kasımda yaparız.” diyebilmek için bunu 10 Kasımda getirdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne kadar yanlış! Ne kadar yanlış bu be!

BAŞKAN – Sayın Çakır, lütfen son cümlelerinizi alayım. Süre uzatımı vermiştim size. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum, bir dakikada bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Yakışmıyor size! Yapmayın bunu!

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kürsüye yakışmıyor!

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sizin bu yönetim anlayışınıza, sizin veya size akıl veren ulemaların ne isim verdiğini siz biliyorsunuz ama bize göre bu dünyada siyaset bilimi yapan insanların böyle bir yönetim anlayışına verdiği tek bir isim vardır, o da faşizmdir.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok ayıp be!

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sözünü geri al! Çok ayıp!

RASİM ÇAKIR (Devamla) – O da faşizmdir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Demokrasiyi sindiremediniz.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Artık bu faşist ve baskıcı anlayışlardan vazgeçin…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sen demokrasiyi sindir de gel!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok ayıp be söylediğin!

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …Lütfen, muhalefeti de dikkate alan demokratik bir anlayışı bu Parlamentoya getirin.

İçinizde kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Adı sosyal demokrat. Ne sosyal var ne demokrat…

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …sosyalist olarak tanımlayan, hatta Troçkist olarak, liberal olarak, muhafazakâr olarak tanımlayan milletvekili arkadaşlarımız var. Kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çakır, teşekkür ediyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Yeter!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım…

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Ayıptır!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Millî iradeyi içine sindir!

RASİM ÇAKIR (Devamla) - Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Süre bitti, süre…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Millî iradeyi içine sindir!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sakin olunuz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre söz talebinde bulunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Yerinde konuş! Kendi grubuna geç!

BAŞKAN - Evet, Sayın Kılıç, buyurun efendim.

Arkadaşlar, lütfen…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, grubumuza yönelik kabul edilmesi mümkün olmayan söz ve beyanlarda bulunulmuştur. Bu durumun açıklığa kavuşturulması ve çarpıtılan görüşlerimizin düzeltilmesi adına söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Ne söyledi Sayın Kılıç?

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – “Faşist” dedi!

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika lütfen…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan, o kürsü o arkadaşların olduğu kadar benim de hakkım. Ben de buraya seçilerek geldim ve kürsüdeki hakkımı kullandım. Hiç kimseyi de kişisel olarak rencide edecek cümleler kullanmadım.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Grup olarak, kişisel olarak değil.

Sayın Başkanım, siyasi parti grubuna yönelik, demokratik açılım projesinden bahisle bölücülük isnadında bulunmuştur. Ayrıca faşizm isnadında bulunmuştur. Dolayısıyla, bu ifadelerin düzeltilmesi adına 69’dan söz talep ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, yerinize oturur musunuz lütfen efendim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, kimsenin sözünü… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Sayın Kılıç… Lütfen, arkadaşlar…

Sayın Çakır konuşması sırasında, ben de dikkat ettim, şunu kastetti bunu kastetti ama “faşizm” kelimesini üstüne basarak birkaç defa kullandı, bu yönetim böyledir, şeyin içerisinde söyledi.

Evet, burada Grup Başkan Vekilinin talebini kabul ediyorum. İki dakika kendisine söz vereceğim sataşma gerekçesiyle (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve yeni bir sataşmaya sebebiyet vermeden açıklayınız.

Sayın Kılıç, lütfen, bu konuyu da burada tamamlayalım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Suat Bey, faşizmi bir tarif et. Tarif edebiliyorsan konuşmanı güzel dinleyeceğim. Önce faşizmi bir tarif et.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Asıl faşizmi sen bilirsin!

BAŞKAN – İki dakikalık süreyi…

Sayın Kılıç…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir tarif et sen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Arife tarif ne gerek!

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben bilirim tarif etmesini.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, buyurun efendim.

İki dakikalık süre içinde, sataşmaya sebebiyet vermeden…

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz alan milletvekili arkadaşımız, tahmin ediyorum, kayıtlardan kendisini dinlemiş olsa…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şahsı adına…

BAŞKAN – Sayın Kılıç, şahsı adına…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Grup değil, grup değil, şahsı adına.

BAŞKAN – Şahsı adına… Şahsı adına…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ağzından çıkanı kulağın duysun!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde şahsı adına söz alan Sayın Çakır kayıtlardan dinlemiş olsa kendisinin de gerçekten utanacağı, yüzünün kızaracağı…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Öğren de gel! Neyin ne olduğunu öğren de gel!

SUAT KILIÇ (Devamla) –…ve hakikaten aslında benimsemeyeceği cümleleri maalesef burada sarf etti. Art niyetli olmadığına inanıyorum, zira bu kürsü milletin kürsüsüdür.

Atatürk’ten söz etti konuşmasında, cumhuriyetimizin kurucusundan, Büyük Önderden. Atatürk’ü anmak kadar anlamak da çok önemlidir. Bu kürsü, millet iradesinin tecelligâhı olan Mecliste …

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Hangi millet?

SUAT KILIÇ (Devamla) – …millet adına hissiyatın, millet adına görüşlerin seslendirildiği ama milletin temsilcilerine hakaret edilmemesi…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hakaret etmedim ben. Ben hakaret etmedim.

SUAT KILIÇ (Devamla) – …yalan söylenmemesi, iftirada bulunulmaması gereken bir yerdir.

Bakınız Sayın Çakır, Meclisimizin duvarında bir cümle var: “Hâkimiyet bilakaydüşart milletindir.” Hiçbir kayda ve şarta bağlı olmaksızın egemenlik milletindir. Egemenlik milletindir. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – “Bilakaydüşart” demiyor, doğru söyle. Doğru oku! Doğru oku!

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Doğru oku, doğru!

SUAT KILIÇ (Devamla) – İşte Atatürk’ü anmak kadar anlamak da önemlidir. (CHP sıralarından gürültüler)

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Pano yanında pano, “bilakaydüşart” diye bir şey yazmıyor öyle. Öyle bir şey yazmıyor.

ABDÜLHADİ KÂHYA (Hatay) – Nutuk’u oku!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, sayın milletvekilleri, siz bu Türkçeyle Nutuk okuyamazsınız. Siz bu Türkçeyle Nutuk okuyamazsınız, okusanız da anlayamazsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Tamamını oku! Tamamını oku!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sizin Nutuk’u okumadığınız, sizin ezberden siyaset yaptığınız, Nutuk’u okumadığınız anlaşılıyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Senin yaşın kadar siyaset yaptık biz be! O faşizme karşı direne direne geldik buralara, nasıl konuşuyorsun?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ben Nutuk’u baştan sona okumuş bir arkadaşınızım, Nutuk’u okumanızı size öneriyorum. Büyük Önder “Hâkimiyet bilakaydüşart milletindir.” diyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Habur’daki karşılamadan bahset! Habur’dan bahset! Açılım merasimi, Habur’dan bahset!

SUAT KILIÇ (Devamla) - İtirazın mı var? İtirazın mı var? “Hâkimiyet bilakaydüşart milletindir.”

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ama keyfî kullanmayacaksınız, faşistçe kullanmayacaksınız hâkimiyeti; hukuka göre kullanacaksınız, kanunlara göre kullanacaksınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu Türkçeyi anlamadığın takdirde Büyük Nutuk’un Türkçesini anlaman da mümkün değildir.

BAŞKAN – Sayın Kılıç… Sayın Kılıç, tamamlayın… Lütfen… Lütfen…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Doğruyu oku, doğruyu!

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen son cümlelerinizi alayım.

Buyurun.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Doğruyu oku; yanlış, eksik söyleme, doğruyu oku. Orada ne yazıyor? Ne yazıyor orada? Doğruyu oku.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Nutuk’u okumayanın Büyük Önderi anlaması mümkün değildir. 10 Kasımda biz Büyük Önderi hem anacağız hem anlayacağız. (MHP sıralarından gürültüler)

KADİR URAL (Mersin) – Sen yanlış anlamışsın Atatürk’ü ve Nutuk’u! Sen yanlış anlamışsın!

SUAT KILIÇ (Devamla) - Çok saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Çakır’ın kullandığı sözcüğü tekrar etmiyorum, önemli değil. İnşallah tutanaklardan da çıkarılır, Sayın Başkan bunu sağlayabilir. Bu Mecliste hiçbir milletvekili o ifadeleri ve ibareleri hak etmiyor, buna siz de dâhilsiniz.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Arkandaki yazıyı oku!

BAŞKAN - Efendim, bir dakika arkadaşlar, oturalım. Arkadaşlar, lütfen…

Sayın Anadol, buyurun efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Konuşmacı, Grup Başkan Vekili, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin Nutuk’u okumadıklarını, bilmediklerini söyleyerek açıkça Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sataşmıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar… Arkadaşlar, lütfen…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) -  Sadece bu konuya münhasır olmak üzere söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Çok değerli milletvekilleri, vaktinizi almayacağım.

Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin Atatürkçülüğünü test etmek kimsenin haddi değildir, bu bir. (CHP sıralarından alkışlar)

İki, hele “Anıtkabir’e gidiyorsunuz, orada sap gibi duruyorsunuz.” diyen bir Genel Başkanın Grup Başkan Vekili asla inandırıcı değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok öyle bir şey…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - “’Laiklik elden gidecek.’ diyorlar. Tabii gider yahu millet istemezse.” diyen… 1993’te söyledi. (AK PARTİ sıralarından “Yalan” sesleri, gürültüler) 93’te söyledi…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok öyle bir şey…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - 93’te söyledi…

Siz böyle davranacaksınız, böyle bir Genel Başkanın milletvekili olarak bizim Büyük Nutuk’u okuyup okumadığımızı test edeceksiniz.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Okumamışsınız!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Size İsmet Paşa’nın sözcüğüyle hitap: “Hadi canım sen de!” (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın Uzunırmak, buyurun efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkanım, Sayın Konuşmacı… (Gürültüler)

BAŞKAN –  Arkadaşlar, bir dakika… Efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – …Sayın konuşmacı kürsüye çıkarken… (Gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika… Sayın Kılıç, lütfen… Sayın Öztürk

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Vekil kürsüye çıkarken “faşizmi en iyi sen bilirsin” diyerek bizi itham etti. (Gürültüler)

BAŞKAN – Yok canım, böyle bir şey yok. (Gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, kayıtlarda yok. Kürsüden söylemedim. (MHP sıralarından gürültüler)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Aynen böyle söyledi. (Gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika, bir dakika… Sayın Uzunırmak, ben size söz vermedim efendim, lütfen oturun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ama vereceksiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır efendim, vermedim. Lütfen oturun da bir anlayayım ben. Bir dakika oturun efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Peki efendim.

BAŞKAN – Sayın Kılıç, siz böyle bir ifadede bulundunuz mu? (Gürültüler)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bir milletvekili yalan beyanda mı bulunacak? Burada, milletvekillerinin huzurunda oldu bu. (Gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika arkadaşlar, olmazsa... (Gürültüler)

Arkadaşlar, lütfen… Arkadaşlar…

Gerekirse tutanakları getirtirim ben, bir dakika…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen orada oturmuyor musun? Konuşmaları dinlemiyor musun?

BAŞKAN – Sayın Genç, hitap ederken ağzınızdan çıkanı, herkes gibi sizin de kulağınız duysun. Lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşulanları dinlemiyor musun?

BAŞKAN – Ben her şeyi dinliyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dinlediysen niye söz vermiyorsun?

BAŞKAN – Konuşma.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, kürsüye yürürken, Sayın Milletvekilimiz “Konuşmanıza başlamadan önce faşizmin bir tarifini yapar mısınız?” önerisinde bulundu.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kürsüdeydiniz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben de kendisine “Faşizmin tanımını sizin kadar bilemem.” diyerek, bu konudaki bilgisini teyit etmiş oldum. Dolayısıyla… (MHP sıralarından “Hayır, hayır” sesleri, gürültüler)

KADİR URAL (Mersin) – Yalan söylüyorsun.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, çok yerinde bir isnat. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen… Sayın Kılıç…

OKTAY VURAL (İzmir) – Özür dilesin.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yeni bir sataşmaya meydan vermeden iki dakika konuyu aydınlatmak istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, tutanakları getirteceğim. Sayın Uzunırmak, tutanakları getirteceğim. Öyle bir ifade varsa söz hakkınız vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

4.- Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım 2009 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 4, 10, 11, 18, 25 Kasım ve 2, 9 Aralık 2009 günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde  kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine  ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Grup önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmiştir.

Birleşime yarım saat ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.20
BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Saygıdeğer arkadaşlarım, biraz önceki oturumda Sayın Ali Uzunırmak Bey’in, milletvekili arkadaşımızın söylediği ifadelere baktım. Evet, kürsüde yapılan bir konuşma değil, kendi aralarında geçen bir konuşma. Arkadaşlar, geçerken, tutanaktaki arkadaşlarımız tespit etmişler.

Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekilimiz: “Suat Bey, faşizmi bir tarif et. Tarif edebiliyorsan konuşmanı güzel dinleyeceğim. Önce faşizmi bir tarif et.”

Suat Kılıç “Asıl faşizmi sen bilirsin.” demiş.

Daha sonra Ali Uzunırmak: “Bir tarif etsen.”

Oktay Vural Bey: “Arife tarif ne gerek.”

Ali Uzunırmak Bey de “Ben bilirim tarif etmesini.” demiş.

Aranızdaki geçen konuşma bu.

Yani buradan nasıl bir netice çıkıyor Sayın Uzunırmak?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yani, nasıl bir netice çıkıyor?

BAŞKAN – Şimdi, arkadaşlar yerinizden mikrofonunuzu açıp vereyim.

Şunu demek istiyorum ben: Şimdi, milletvekili arkadaşlarımız her aralarında geçen bu şekildeki bir tartışmayı, müzakereyi kürsüye çıkarak izah etmeye kalkışırlarsa kendi aralarındaki konuşmaları…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, önce bir konuyu düzeltelim, dürüstçe düzeltelim.

BAŞKAN – Ben tutanaklardan okudum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Konuşmacı o anda kürsüdedir. Tartışma burada başlamıştır ama…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Mikrofon henüz açılmamıştı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Mikrofon henüz açılmadan birtakım konuşmalar kürsüde olmuştur.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Kürsüde…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Önce bunu bir düzeltelim.

Müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Kürsü konuşmasında yok, tutanaklarda var bu konuşmalar.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben müsaade ederseniz konuyu yeni bir sataşmaya meydan vermeden…

BAŞKAN – Ali Bey, siz, ilk defa “faşizm” ifadesini kendisine karşı kullanan arkadaş sizsiniz: “Faşizmi güzel bir anlat da ben de can kulağıyla dinleyeyim.” Evet, tutanaklar böyle.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hayır, benim kendilerine “faşist” diye falan ithamım yok.

BAŞKAN – Hayır “Faşizmi tarif et.” diyorsunuz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Dedim ki: Faşizmi önce tarif et, çünkü faşizmi… Burada söz konusu tartışma faşizm üzerinedir. Dolayısıyla, konuşmacı faşizm sataşmasından dolayı söz alarak çıkmıştır kürsüye.

BAŞKAN – Evet.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Dolayısıyla, önce faşizmi tarif etmek gerekir. Faşizmi tarif edelim kürsüden ve yüce Meclisimiz de aydınlansın...

BAŞKAN – Yani, iki dakika…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – …ve bu literatür kargaşası içerisinde siyaseten farklı anlamlar yüklenmesin.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak… Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Siyaseten farklı anlamlar yüklenmesin Sayın Başkan.

BAŞKAN - O zaman, şimdi…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – İki dakika söz verin Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, şimdi şunu diyorum… Ben söz  vermekten çekinmem de. Şimdi birisi “Siz sosyalizmi iyi bilirsiniz.” dese, o arkadaş da çıkıp “Ben sosyalizmi çıkayım bir anlatayım...” Öbürü başka bir şey diyebilir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sosyal bilimin, siyaset biliminin kabul etmediği tanımlarla herkesin kendine göre, her siyasetçinin kendine göre bir tanım üreterek siyaset yapması Türk milletini fakirleştirir; tanım açısından, mantık açısından fakirleştirir.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, ben bu hususta kimin uzman olduğunu…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Siyaset yapmak kabiliyeti açısından fakirleştirir.

BAŞKAN – Şimdi, müsaade eder misiniz…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Buyurun.

BAŞKAN – Burada kimin uzman olduğunu, kimin uzmanlığının ne olacağını bilemem ben şimdi. Konuşan her şahıs kendi görüşlerini ifade etmiş olur.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Faşist” dedi ya doğrudan doğruya.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben uzmanım. Sayın Başkanım, ben uzmanım bu konuda..

BAŞKAN – Yani, böyle bir şey varsa buyurun. Sizin görüşleriniz kendi görüşlerinizi ifade eder.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben uzmanım bu konuda. Sayın Başbakanın da çok yanlışları var.

BAŞKAN – Yani, bir uzman olarak çıkıp ben burada konuşturmuyorum. Böyle bir şey yok.

Evet, buyurun, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, bu ülkede…

BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, çok zor oluyor bu söz almalar ama inşallah hayırlısı olur bakalım.

Değerli milletvekilleri, faşizmi siyaset biliminde tarif ederken, tekellerin, kartellerin, uluslararası sermayenin, holdinglerin, kısacası oligarşik diktanın en baskıcı rejimi olarak tarif ediliyor.

Dolayısıyla, bugün ben ve partim, kurulduğu günden bugüne kadar ne uluslararası sermayenin ne kartellerin ne tekellerin ne de oligarşik diktanın adamı olmadık. Ama bugün mevcut şartlar içerisinde uluslararası sermayenin, kartellerin, tekellerin kimler tarafından ne şekilde idare edildiği ortadadır.

Sayın Başbakan bundan kısa bir süre önce Türkiye’de bürokratik oligarşiden bahsediyor.

Peki, bürokrasiyi kim yönetiyor kıymetli arkadaşlar? Eğer bir ülkede bürokratik oligarşi var ise bu bürokratik oligarşiyi siyasi iktidar yönetmektedir. Bizler bütün “izm”lere karşı olduk, ben ve partim.

Bizi eğer tanımlamak gerekiyorsa, bizler Türk milliyetçileriyiz kıymetli arkadaşlar. (MHP sıralarından alkışlar) “Türk milliyetçileriyiz” derken de Türk milletini, Yüce Atatürk’ün ve liderimiz merhum Alparslan Türkeş’in de tarif ettiği gibi, bir ırka dayalı değil, siyasi ve içtimai bir varlık olarak kabul ediyoruz.

Dolayısıyla, buradan hareketle Sayın Başbakan yeni birtakım tanımlar getiriyor: “Dinsel milliyetçiliğe karşıyım, bölgesel milliyetçiliğe karşıyım, etnik milliyetçiliğe karşıyım.” Öyle milliyetçilikler yok kıymetli arkadaşlar. “Milliyetçilik” derken, bir milletin ve o milletin meydana getirdiği değerlerin ortak toplamına duyulan sevgi ve saygıdır milliyetçiliğin ifadesi, yani millet ve milletin meydana getirdikleridir. Diğeri ise ırkçılıktır, rasizmdir. Eğer siz “dinsel milliyetçilik” diye tanımlamak isterseniz, milletin meydana getirdiği değerlerin, ögelerin, millî kültürün içerisinde bir ögedir din. Dolayısıyla “dinsel milliyetçilik” diye bir şey olmaz ancak “siyasi ümmetçilik” olur; “bölgesel milliyetçilik” diye bir şey olmaz “bölgesel bölücülük”, “bölgesel hareket” olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Kısacık bir zaman istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, bakınız…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – “Etnik milliyetçilik” olmaz “etnik bölücülük” olur.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, istirham ediyorum, lütfen konuşma…

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim, sizin konuşmalarınız Başbakanın konuşmalarını yorumlamaya döndü, yani faşizmi anlatacaktınız ya onun için sordum yani.

Buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bir gün hoca hutbe veriyormuş. Hoca hutbede diyormuş ki: “Allah ne yerdedir ne gökte, ne sağdadır ne solda, ne arkadadır ne önde.” Cemaatten birisi çıkmış, fırlamış, “Yahu Hoca, sen tümden ‘Allah yoktur.’ diyeceksin herhâlde ama cesaret edemiyorsun.” demiş. Sayın Başbakan milliyetçiliğe karşı ama ekliyor önüne siyasi literatürde olmayan, dinsel milliyetçilik, etnik milliyetçilik… Böyle bir milliyetçilik tanımı yok, böyle bir milliyetçilik anlayışı da yok ama milliyetçiliğe karşı. Dolayısıyla, aynı hutbe veren hoca gibi eğer cesaretliyse çıksın açıkça bunu söylesin Sayın Başbakan. Bizim milliyetçiliğimizi hiç kimse faşizme falan yaklaştıramaz kıymetli arkadaşlar, beni de yaklaştıramaz, partimi de yaklaştıramaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Milletvekiline sataşmadan dolayı söz verdiniz. Aslında bununla ilgili kararı bu oturum kapanmadan önce vermeniz gerekiyordu. İç Tüzük 69’a göre “…aynı oturum içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir eder.” diyor. Dolayısıyla, Sayın Başkan, bu İç Tüzük’e uymanız gerekiyor. Aynen gelen kâğıtlarda yayınlanmamış olan bir konuyu “Ee canım, işte burada okuduk, ne var canım?” demeniz gibi…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Burada da yine…

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) - …sırf sayın milletvekiline o oturumda söz vermemek için bunu kullandınız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) - Bu doğru olmamıştır.

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Söz vermeyecektiniz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Söz vermeye gerek yok.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, ben grup önerisi başladığı andan itibaren söze girdim ve beni görmüyorsunuz. Ne hakla görmüyorsun sen ya! Ben milletvekiliyim. O kürsüde… Sen milletvekilinin… O gözün görüyor orayı. Ben onu…

AHMET YENİ (Samsun) – Sen ne hakla Başkanla böyle konuşuyorsun!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşma!

AHMET YENİ (Samsun) – Başkanla konuşuyorsun, “sen” denir mi Başkana!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen konuşma!

AHMET YENİ (Samsun)  - Başkana “sen” diye hitap edilmez!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir milletvekili söz istemişse…

BAŞKAN – Sizin konuşmalarınızı bütün Genel Kurul duyuyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bir dakika…

BAŞKAN - Dikkat ediyorsunuz değil mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir dakika beni dinle! Beni dinle!

AHMET YENİ (Samsun) – Elini indir, elini!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen benim sözümün gereğini yerine getirmek zorundasın! En azından diyeceksin ki: “Niye söz istiyorsunuz?” Bunu söylemek zorundasın! Ben, bir saattir orada söz istemişim. Orada, gözün görüyor, ondan sonra çıkıyorsun, birleşime ara veriyorsun. Böyle bir şey olur mu!

BAŞKAN – Buyurun, oturun yerinize lütfen!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim?

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim?

BAŞKAN – Oturun yerinize!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, bir dakika…

BAŞKAN – Tamam…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye söz istedim diye sormuyorsun?

BAŞKAN – Sözünüz, hitabınız gerçekleşti.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Niye söz istedim?

BAŞKAN - Lütfen, oturun yerinize!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, 63’üncü maddeye göre, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Söz hakkınız yok! Konuşmuyorsunuz!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sözünüzü konuştunuz, ifadenizi yaptınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır… Ben 63’üncü maddeye göre, tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Bakınız, bu üslup içerisinde oturum yönetilmez. Lütfen!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bak, o kürsüde oturmak, şerefli ve namuslu bir makamdır.

BAŞKAN – Geçersiniz yerinize, yaparsınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Orayı lütfen… Ben tutumun hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmalarınıza dikkat edin! Üslubunuza dikkat edin!

KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Konuşmalarınıza dikkat edin, üslubunuza dikkat edin!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Efendim, ben kimseye hakaret etmiyorum.

BAŞKAN – Konuşmalarınıza dikkat edin! Tutanaklara bakın, ne konuştuğunuzu duyarsınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre söz istiyorum ve burada… Sen yalnız buradan söz isteyenleri orada kale alıyorsun, dışarıdakilere bakmıyorsun.

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Burada 550 milletvekili var ya!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bu uygulamanız konusunda…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum, söz!

BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına”

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan, uygulamanız konusunda  ne dedim efendim?

BAŞKAN – Gereken ifadelerde bulunmuştur. Gider yerine, açar tekrar… Üslubunu… Konuşur.

Lütfen, buyurun efendim.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına”

OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz önce yaptığınız uygulamayla ilgili ne…

“2/354 esas numaralı…”

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bakın ben, milletvekiliyim…

“…Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimin…”

KAMER GENÇ (Tunceli) - Beni dinlemek zorundasın! Yoksa benim buraya…

“…Millî Eğitim, Kültür,  Gençlik ve Spor Komisyonu’nda…”

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, önce…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kâtip üyeye söyleyin de…

Ben bir şey söyledim. Yani, ne oldu? Yani, ne oldu? 69’a göre sözünüzü aynı oturumda… “Tamam” dediniz, gittiniz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Tutanakları getirtti Başkan bu arada. Tutanaklar incelendi bu arada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, böyle bir şey olabilir mi?

BAŞKAN – Sayın Vural, bu husustaki takdiri Genel Kurula bırakıyorum. İstirham ediyorum, lütfen…

Buyurun, önergeyi okuyalım.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/354 esas numaralı…”

BAŞKAN – Bir dakika durun, okumayın lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Genel Kurula neyi bırakabilirsiniz? Sizin bu konuda yetkiniz yok ki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Burada tartışılacak her şey.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum. Usul tartışması açıyorum.

BAŞKAN – Aç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de 63’üncü maddeye göre söz istiyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yaptığınız uygulamayla ilgili usul tartışması açıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Açıyor musunuz?

BAŞKAN – Açıyorum, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben de istiyorum aleyhine.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Zamanımızı boşa harcıyorsunuz. Bu millet bizi bunun için yollamadı. Bu millet, bizi kanun çıkarsın, yasa çıkarsın, araştırma önergesi çıkarsın diye yolladı.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Sataşma nedeniyle söz talebinin aynı oturum içinde karşılanması gerekirken bu talebin bir sonraki oturumda değerlendirilmesinin ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanmayan genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin yapılmasının İç Tüzük’e aykırı olduğu iddiasıyla Başkanın tutumu hakkında

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, burada oturmak demek, sayın milletvekili nerede olursa olsun keyfî yönetme hakkınızı elinizde tutmanız demek değildir. Sizi bağlayan bir İç Tüzük vardır. Bu İç Tüzük’e göre Meclisi yönetmek zorundasınız, mecburiyetindesiniz, içinize de sindirmek zorundasınız. İster sevin ister sevmeyin ama keyfî yönetim olmaz. Daha önce… (AK PARTİ sıralarından “Konuya gel.” sesleri)

Anlayamadın galiba.

BAŞKAN – Arkadaşlar, müdahale etmeyin lütfen.

Sayın Vural, buyurun efendim. Genel Kurula hitap ediniz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Anlayamadın. Grup başkan vekiliniz gelsin anlatsın. Eğer hangi konuda olduğumuzu bilmiyorsanız o zaman niye burada oturuyorsun? Oturma, çık dışarıda maç izle.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkana dönerek konuşamazsınız, Genel Kurula hitap edin.

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, Sayın Başkanım, gelen kağıtlar listesinde…

BAŞKAN – Sayın Vural, ben sizi duyuyorum efendim. Genel Kurula hitap edin.

Lütfen buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Genel Kurula hitap ediyorum.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Siz biraz önce, MHP Grubunun önerisini verdiğimiz zaman Genel Kurula hitap etmediniz.

Şimdi, kalkıp burada Sayın Milletvekilinin o sıradaki talebini dikkate almadınız. İç Tüzük’ün amir hükmü var, diyor ki: Söz verme zamanını aynı oturum içerisinde takdir edeceksiniz. Bunun sizinle, yani sizin tavrınızla… Siz ne hakla bir milletvekilinin o oturum içerisindeki söz talebi konusunu karara bağlamıyorsunuz! Yok böyle bir yetkiniz. Böyle bir yetkiniz olduğunu iddia ediyorsanız, çıkın söyleyin. Efendim, keyfî yönetimle olmaz. Biraz önce o zaman, değerli milletvekillerinin yönetim tarzıyla ilgili ortaya koyduğu görüşlerin Meclisi yöneten tarafından da aynen benimsendiğini ortaya koyuyor. Bir sayın milletvekili bununla ilgili şey yaptı, siz hemen oylamayı yaptınız, oturumu kapattınız. Şimdi neye göre söz verdiniz, neye göre? Sataşmadan dolayı verdiyseniz, sataşma bir önceki oturumda olmuş.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Tutanaklar ancak geldi.

OKTAY VURAL (Devamla) - Dolayısıyla, burada “Ben yaptım, oldubitti.” olmaz, riayet edeceksiniz. Biz, hukukumuza riayet edilmesini istiyoruz, milletvekillerinin hukukuna riayet edilmesini istiyoruz. Fazla bir şey mi istiyoruz acaba? Yani fazla bir şey mi istiyoruz ya? Yani burada iki dakika önce, yarım saat önce konuşsa ne olurdu? Takdir etseydiniz ne olurdu? Bu tavrınız, maalesef hem İç Tüzük’e aykırı hem de tutumunuz… Gerçekten, yani yadırgıyorum. “Yayınlanacak.” diyorsunuz, web sayfasına giriyoruz, o anda yayınlanmış. Yani şimdi neyin okunduğu, neyin yayınlandığı konusunda bizim hakkımızı, hukukumuzu da siz koruyacaksınız. Usule uygun olup olmadığını siz koyacaksınız. Eğer usul yoksa esas da yoktur zaten. Yani burada, o zaman, her türlü usulden vazgeçelim, esastan vazgeçelim, bir tek hüküm “Meclisi Meclis Başkan Vekili istediği gibi yönetir.” desin, bitirelim, bu kadar. Biz de bu tartışmayı yapmayız; hakkınızdır, hukukunuzdur deriz. Ama bu tavrınızı, gerçekten, bu Meclisin çalışma usulleri açısından son derece baskıcı, dikkate almayan, milletvekilinin o talebini dikkate almadan istediğinizi yapan… Bir Meclis Başkan Vekili olarak bu kadar müdahilci olamazsınız. Siz Meclis Başkan Vekilisiniz, yöneteceksiniz, usulüne göre; bellidir. Ama siz, âdeta, milletvekillerinin üzerinde bir tahakküm kuran… Yok, yapmayın, sabredin… Bu konuda siz taraf olmamalısınız. Siz Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nü uygulamakla yükümlüsünüz. Haa “Uygulamasam ne olur canım, Allah Allah, ne olacak!” diyorsanız, gerçekten bu konuda hiçbir endişe tanımıyorsanız, o zaman ne yapacağız değerli arkadaşlar? Yani, kendi hukukunuzu kendiniz oluşturur, ben kimseninkini dikkate almam… Biraz önce konuşuyoruz, siz devam ediyorsunuz. Bir şey söyleyin, deyin ki, bununla ilgili şundan dolayı yaptım, bundan dolayı yaptım. Bir cevap verme durumunda bile kendinizi hissetmiyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Meclis Başkan Vekili, grup başkan vekili değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisini, hepsini temsil eder. Biz, Sayın Başkana gittiğimiz zaman, onun, şuranın başkan vekili ya da şuranın temsilcisi olarak gitmiyoruz, bize de öyle bakılmasını istemiyoruz. Siz, iktidarın Meclis Başkan Vekili değilsiniz ki. Muhalefete karşı olmanız da gerekmiyor ki. Ama, bununla ilgili gerçekten âdeta yok sayan, istediğimiz gibi yaparız… Bir milletvekilimiz çıkıyor onu söylüyor, siz, o milletvekilinin söylediği sataşmayla ilgili kendisine atfedilen konu hakkındaki düşüncesini grup başkan vekiline test ettiriyorsunuz. Bir milletvekilini diğer milletvekiline test ettiriyorsunuz ya! Böyle bir hakkınız var mı sizin? Ona test ettiriyor, öyle mi acaba? Öyle bir şey olamaz. Dolayısıyla…

BAŞKAN – Sayın Vural, hukuku çiğnemeyelim, böyle bir şey söylemedim, sadece, “Siz böyle bir ifadede bulundunuz mu?” dedim.

OKTAY VURAL (Devamla) – Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır.

BAŞKAN – Herkes birbirinin hukukunu korumalıdır, hukuku korumak size de bir vazifedir.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne tür bir ifadede bulunduğumu sordu Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (Devamla) – Hayır, hayır; çok teessüf ederim, sayın milletvekilimizin o tavrını, âdeta oranın kabulüne müncer ettiniz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hayır, hayır; benim cümlemin ne olduğunu sordu.

BAŞKAN – Hayır, yanlış anlaşılma olmuştur, öyle bir ifadede bulunmadım.

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, yanlış anlaşılma olmuşsa, anlaşılmayı düzeltmek lazım.

BAŞKAN – “Siz böyle bir ifadede bulundunuz mu?” dedim.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bir milletvekilinin…

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen, başkalarının hukukuna da saygı gösterelim.

Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (Devamla) – Gösteriyorum zaten.

BAŞKAN – Buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Yani, kimin hukukunu…

BAŞKAN – Söylemediği şeyleri isnat etmeyelim. Böyle bir ifadede bulunmadım.

OKTAY VURAL (Devamla) – Kime isnat ettik?

BAŞKAN – “Böyle bir söz söylediniz mi?” ifadesinde bulundum, lütfen…

OKTAY VURAL (Devamla) – Hayır, hayır, hayır, “Öyle bir söz söylediniz mi?” diye ifadede bulunmadınız.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Benim ne söyleyip söylemediğimi sordu Sayın Başkan.

BAŞKAN – Benim söylediğimi siz yorumluyorsanız, “Siz böyle dediniz.” diyorsanız, olmaz ki böyle bir şey!

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, siz nasıl sayın milletvekiline atfedilen konu hakkında oturum öncesinde söz vermeyip kendinize kullanıyorsanız, benim de bu konuda söz söyleme hakkım var. Sizin gibi düşünmek zorunda mıyım? Mecbur muyum ya! Ne günlere kaldık ya! Mecbur değiliz, aynı şeyi düşünmek zorunda da değiliz. Düşünmediğimiz için de buradayız.

Ama Sayın Meclis Başkan Vekilim, bu tutumunuz doğru değildir. Milletvekillerinin haklarını, hukuklarını; muhalefetin tutumlarını, hakkını ve hukukunu bu İç Tüzük’e göre yönetmek zorundasınız siz. Yani biz, çıktığınız zaman, iktidar partisinin Meclis Başkan Vekili olarak mı görelim sizi? Bu doğru şey değil.

MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Hâlâ aynı şeyleri tekrarlıyorsunuz!

OKTAY VURAL (Devamla) – Anlamadığınız için, belki onun için tekrarlıyorum. Olur ya… İsterseniz bir daha tekrar edeyim. Olur mu?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Arife tarif gerekmez!

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet... Dolayısıyla yani şimdi keyfinize göre bir yönetim tarzı tutturuyorsunuz. Keyfinize göre bir yönetim tarzı tutturmanızı içinize sindirebileceğinizi düşünmüyorum açıkçası ve bu konuda gerçekten biz bu endişelerimizi bu kürsüden dile getirmek zorunda kalıyoruz. Sizin İç Tüzük’e uygun hareket etmenizi, İç Tüzük çerçevesinde milletvekillerimizin ya da gruplarımızın kullandığı haklara ve itirazlara karşı İç Tüzük’ün hükümleri çerçevesinde hareket etmenizi bekliyoruz. Gelen kâğıtlar listesinde yayınlanmamış bir konuyu okuttuk, ondan sonra yayınlanacak deyip yayınlanmasını gerekçe gösteriyorsanız, o zaman sorarlar, niye yayınladınız? Madem gerek yoktu da niye yayınladınız? Komik oluyor. Hukuk yapılan yerde hukuk ihlali olmaması gerekiyor. Eğer milletimizin çıkarttığımız bu kanunlara uymasını istiyorsak, önce kendi aramızdaki hukuku düzenleyen İç Tüzük’e ve bu İç Tüzük’ü uygulamak durumunda olan Meclis Başkan Vekilinin buna göre yönettiğine ilişkin hepimizin güven duyması gerekiyor.

O bakımdan Sayın Meclis Başkan Vekilimizin bu iki yönetim tarzı dolayısıyla bir usul tartışması açtım. Sayın Meclis Başkan Vekilinin aslında, biraz önce Grup Başkan Vekili de ifade etti, sataşmadan dolayı bir önceki oturumda söz vermesinin hangi maddeye istinaden yapıldığı konusunu sordum. Hiçbir cevap vermediler. Bu cevap karşısında da böyle bir usul tartışmasının açılmasını uygun gördüm.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, usulün aleyhinde Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, burası yüce bir kurumdur, çok yüce bir kurumdur. Bu kurum gerçekten milletimizin bir Kâbe’sidir. Burada herkesin, özellikle şu kürsüde oturan insanların hakkaniyet, adalet ölçüleriyle kendi kendisini test etmesi lazım. Ben o kürsüde yedi sene bulundum ve ben inanınız ki orada bulunduğum zaman kendimi Tanrı karşısında hesap veren bir insan statüsünde gördüm. İster inanın ister inanmayın siz. Bunun tabii o güzelliğini kavrayabilmek için o sorumluluk duygusunu duymak lazım.

Şimdi, Nevzat Bey -işte 2007’den beri burada parlamenteriz- öyle enteresan bir görüntü içinde ki, grup başkan vekillerinin isteklerini nazara alıyor -ben bağımsız milletvekiliyim, arka sıralarda oturuyoruz- söze giriyoruz, kale almıyor; karar yeter sayısını istiyoruz, yüzde bin karar yetersayısı yok, geçiyor.

Ya, şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, o kürsü çok yüce bir kürsüdür, millet adına hakkaniyet ve adalet ölçülerine göre görev yapılmasını gerektiren bir kürsüdür. Eğer bu kürsüde oturan insanlar Allah’tan korkmazsa, vicdanının sesiyle hareket etmezse, bir siyasi partinin militanı gibi hareket ederse, “Ya, ben, işte siyasi iktidara şu tavizleri vereyim de benim de şu işlerim olsun.” düşüncesiyle hareket ederse bu Meclis çok büyük bir itibar kaybeder. Bu Meclisin itibar kaybetmesi demek milletin itibar kaybetmesi demek. Bu çok önemli bir olay.

Şimdi, ben, AKP Grup Başkanlığının önerisi okunduğu zaman söz sırasına girdim. Şimdi, Başkan mecburdur, Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre çok kısa bir konuşması olan milletvekili yerinden çok kısa bir açıklama yapar. Bu İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesinin gereği. Şimdi, Nevzat Bey beni görmüyor, beni milletvekili saymıyor! Nedense! Yani bu hakkı nereden buluyor kendisinde! Daha önceden bu kürsüde oturanlar beni görmediler ama çok büyük sıkıntılara düştüler. Yani onu da bir şey etmesi lazım. Ben haksız bir talepte bulunmuyorum. Şimdi ben istiyorum ki, bu Mecliste her şeyde hakkaniyete, adalete uygun bir düzenleme yapılması lazım.

İşte biraz önce MHP Grup Başkan Vekili arkadaşımız söyledi, İç Tüzük’ün 102’nci maddesine göre, genel görüşme açılmasını hükûmet, gruplar veya milletvekilleri isteyebilir. Bu hemen listede yayınlanır. Daha vermemiş, yayınlanmamış, getiriyorsunuz burada bunu görüştürme kararını alıyorsunuz. Şimdi burada Meclis Başkanı olan, Başkanlık makamında oturan arkadaşımız AKP’nin veyahut da bazı grupların cehaletini gidermek için bir makam olmamalıdır. Kardeşim, orada okuma yazması olan herkes…

BAŞKAN – Sayın Genç, bakın, müdahale etmedim, ifadenize dikkat edin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, konuşmayın. Sonra siz bana cevap verirsiniz.

BAŞKAN - Bakınız, bir gruba “cehalet” ifadesi…

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben konuşayım, ondan sonra cevap verirsiniz.

BAŞKAN - İkaz etmek durumundayım, ikaz ediyorum sizi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Benim şimdi on dakika konuşma hakkım var.

Ben bugün… Zaten yurt dışındaydım, yeni geldim. Bazı konularda dile getirmek… Yani zaten bakın konu dışına taşımıyorum. Geçen hafta burada sorularımız cevaplandırıldı. İki tane sorum okundu, cevap verilmedi. Bakıyorum şimdi o sorularım Meclis Başkanlığı tarafından gündemden düşürülmüştür. Bu sahtekârlık! Yahu, ben soruyorum: “Hangi milletvekili yurt dışına gitti AKP’nin, ne kadar harcırah aldı? Tayyip Erdoğan hangi milletvekillerini Anayasa’nın 82’nci maddesine göre dışarıya götürdü ve bunlara ne harcırah ödendi?” Sorularım açık, net. Cemil Çiçek, burada o sorular okundu ama birisine cevap vermedi. Ben burada daha o şey etmeden Başkanlık Divanına kâğıt gönderdim. Dedim ki: “Şu sorularım cevaplandırılmamıştır.” Şimdi bakıyorum sorular listesinden düşürülmüş. Değerli milletvekilleri, böyle bir şey yok ki. Bu Meclis Başkanlık Divanı Hükûmetin işte suistimallerini, yolsuzluklarını örtbas eden bir makam değil ki. Ben, kardeşim, şu sorularımı cevaplandırmamış Hükûmet diyorum.

Şimdi, yine geliyor, İç Tüzük’ün 98’inci maddesi var, soru okunacak, ilgili bakan cevap verecek, o bakanın verdiği cevaba karşı milletvekili eğer tatmin olmamışsa yerinden buna kısa bir cevap verecek. 98’inci maddeyi açın okuyun arkadaşlar. Ondan sonra bakan da isterse buna beş dakika daha cevap verecek. Şimdi siz bunları bir tarafa itiyorsunuz, soruları peşi peşine, gır gır gır okuyorsunuz, bakan burada çıkıyor AKP’nin propagandasını yapıyor: “Bizde hiçbir suistimal yok.” Yahu, arkadaşlar, böyle şey olmaz, böyle, milletten kaçılmaz. Ondan sonra da çıkıyor burada bakan diyor ki: “Biz bütün soruları cevaplandırdık.” Yok kardeşim, cevaplandırmadın. Bizim burada sizinle ilgili verdiğimiz birçok soygun, yolsuzluk sorularını cevaplandırmadan gündemden düşürüyorsunuz. Böyle bir şey olmaz ki değerli milletvekilleri. Bakın, burası bir Meclisse bu Mecliste milletin hakkı var, herkes duysun. Yani, çıkalım, eğer alnımızda kara leke yoksa, halkın karşısında bu kürsüde insanlar bizim söylediklerimizi dinlesinler, hakikaten biz mi yalan söylüyoruz, Hükûmet mi yalan söylüyor? Böyle bir şey olmaz. Ciddi ciddi sorularımız var. O kadar, yani ülkede ekonomiyi iflasa götüren, devletin o en güzel KİT’lerini kendi yandaşlarına değersiz olarak veren sorularımız var. Niye bunlara cevap verilmiyor? Çünkü Meclis Başkanlık Divanı bunlara çanak tutuyor, bunlara araç oluyor, yani soruların Türkiye Büyük Millet Meclisinde doğru olarak cevaplandırılmasını engelliyor. “Cevaplandırdım işte.” Yahu, kardeşim ben soruyorum, diyorum ki: Bugün -ben inanıyorum ki- AKP’li bazı milletvekilleri aldığı maaşın 4 misli miktarında harcırah almışlar. Ben bunu soruyorum, yani inanıyorum buna. Diyorum ki mesela: “Tayyip Bey’le Abdullah Bey yurt dışına kaç tane seyahat etti? Kendisi ve ailesi için ne kadar harcırah aldı?” Bunun cevabını bana ver kardeşim. Yani, bu benim doğal hakkım değil midir arkadaşlar? Ayrıca da Abdullah Bey her yurt dışına gittiğinde, bana intikal eden bir bilgiye göre, 500 bin dolar örtülü ödenekten kendisine para ödeniyor. Ben bunu söylüyorum. Eğer hakikaten buna bir para ödenmiyorsa, bana söylerse, ben de çıkıp derim ki: “Yahu, özür dilerim, bize böyle bir şey söyleniyor ama…”

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, Tayyip Bey’i koruyan 500 tane polis var. Bir yurt dışına gittiği zaman 50-60 tane polisi dışarıya götürüyor. Bunların harcırahı kimden, nereden ödeniyor, ne kadar bunlara mal oluyor? Ama öte tarafta insanlar aç kardeşim ya, aç! Bana öğrenci telefon ediyor “Sayın Milletvekilim, bana 20 milyon, ayda, benim için çok büyük bir katkı.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, yani üniversitede okuyan öğrencilerimiz… Yurtlarımız… Üniversite açmışız yurt yok. İnsanlar sefaletin içinde. O genç, dinamik, hayata yeni atılan o insanlar gerçekten büyük bir umutsuzluk içinde, yoksulluk içinde, karnını doyuracak bir şey bulmuyorlar. E, biz bunları burada söylüyoruz… Ya, çıksın Hükûmet, arkadaşlar, bunları cevaplandırsın. Ama burada önemli olan, Başkanlık makamında oturan arkadaşlarımızın o makamın gerektirdiği tarafsızlık, dürüstlük, ülkenin birlik ve bütünlüğünü savunan ve o zaman, hiçbir zaman taraflı hareket etmeyen bir konumda olması lazım, çünkü bu kürsü onu gerektiriyor.

Şimdi, 340 tane milletvekili var. Ben de bağımsız tek milletvekiliyim. Gelin gidelim sokağa, inanınız ki, yani görüşelim, bakalım halk beni mi tasvip ediyor, sizi mi tasvip ediyor? Gidelim vallahi, şey değilim ama mesela, ben bu sırada konuşmuyorum diye halk diyor ki: “Ya, Kamer Genç seni susturdular.” Diyorum ki:”Kardeşim, bana vallahi söz vermiyorlar.” Bana söz gelmemesi için her türlü hile yapılıyor.

Şimdi, bakıyorum burada… Biliyorsunuz, kanun maddeleri üzerinde AKP’li arkadaşlarımız söz alıyorlar. Ondan sonra, eğer biz burada isek söz isteyen var, yoksak söz isteyen yok. Böyle şey olmaz ama Meclis Başkanlık Divanı da buna alet oluyor. Kaç defa burada denildi ki: “Efendim, söz isteyen yok.” Ama ben oradan diyorum ki: “Ben söz istedim.” “Ha, ya senden önce başkası söz istemiş.” diyor.

Değerli arkadaşlar, bu, keyfî yönetimin daniskasıdır.

Sonra, yani Sayın Başkan, bundan sonra bir AKP’nin yandaşı olarak hareket etmek, keyfî hareket etmek size ne şan, şöhret kazandırabilir? Bilakis, o kürsüyü tarafsız, ülkenin, milletin yararına, hak ve adalet ölçüleri içinde yönettiğiniz zaman büyüyeceksiniz. Biz de size saygı duyacağız. Biz de çıkarız, böyle, içimizden gurur duyarak “Sayın Başkanımız” diyeceğiz ama benim şimdi içimden size “Sayın Başkanım” deme şeyi gelmiyor. Niye gelmiyor biliyor musunuz? Keyfî uygulamalarınız nedeniyle. Ben burada bağımsız milletvekiliyim. Buraya geliyorum, bir talepte bulunuyorum, siz beni hiç kale almıyorsunuz, hemen yandaki Divan üyesine diyorsunuz ki: “Oku.” Böyle bir şey olmaz ki arkadaşlar. Yani, ben, ille çıkıp da kürsüde kavga mı edeceğim? Sonra, kavga etmekten de bıktım yahu! Vallahi bıktım arkadaşlar yahu! Artık, yani, o kadar sıkıntıya düşüyorum ki… Ya, benim görevim burada, gelmişim, milletin hakkını savunmak. Onun için sizden rica ediyorum Sayın Başkan, kimseye yaranmayın, siz vicdanınızın, onurunuzun düşüncesinde hareket edin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani hak, adalet neyse ona göre şey edin ve siz bu şekilde hareket ettiğiniz zaman göreceksiniz, biz de size yardımcı olacağız. Biz de inanmanızı istiyoruz, sizin Başkanlık Divanı yönetimini çıkmaza sokmamak için elimizden gelen desteği vereceğiz. Ama o Tüzük’te her şey belirtilmiş. Şimdi, AKP Tüzük’ü rafa kaldırmış. Yahu kardeşim, İç Tüzük’te diyor ki işte, “Salı, çarşamba, perşembe günü Meclis saat 15.00’te toplanır 19.00’da biter.” Sen şimdi onu uygulamıyorsan, getir İç Tüzük değişikliğini yap. Hayır, İç Tüzük değişikliği yap…

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Çalışmanın ne zararı var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben bir şey demiyorum arkadaş.

Yani, getir “Saat 13.00’te Meclis çalışması başlar 23.00’e kadar devam eder.” de, hiç olmazsa her hafta Danışma Kurulu getirmeyin. Yani, ben, arkadaşlar, çok çalışmaktan şikâyet eden bir kişi değilim. Ama ikide bir İç Tüzük hükmü ortadayken siz bu İç Tüzük hükmünü ortadan rafa kaldırıyorsunuz. Yani, bunu böyle bir uygulama yapın.

Onun için, Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için, rica ediyorum, bundan sonra biraz hakça davranın.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, tutumum lehinde, Sayın Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Sayın Başkanın tutumu lehinde söz almış bulunuyorum, bu vesileyle yüce heyeti en içten duygularla selamlıyorum.

Çok değerli milletvekilleri, esasında bir usul tartışması ihtiyaçsa şayet bu talebin muhalefetten değil iktidardan gelmiş olması lazımdı. Zira, İç Tüzük 69 kapsamında hiçbir şekilde söz konusu olmayan, varit olmayan bir sataşmaya istinaden Sayın Başkan muhalefet milletvekilinin talebi üzerine söz hakkı kullandırdı. Dolayısıyla şunu ifade etmek istiyorum: Bir usul tartışması, Sayın Başkanın tutumu üzerinde bir tartışma açılacaksa muhalefetin talebi üzerine değil, iktidarın talebi üzerine olması gerekirdi. Çünkü tutanaklar Genel Kurulda okundu sayın milletvekilleri ve benim tarafımdan sayın muhalefet milletvekiline yönelik ya da gruba yönelik en ufak bir isnadın olmadığı, söz konusu kelam üzerinde bilgi talebi noktasında kendisinin daha bilgili olduğunu ifade etmekten ibaret bir diyalog yaşandı. Dolayısıyla burada ne bir sataşma söz konusudur sayın milletvekili açısından ne de parti grubu açısından bir sataşma söz konusu değildir.

Dolayısıyla burada, sayın milletvekilleri, şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Başkan karar verecek. İç Tüzük 69’dan söz istenmiş. Sayın Başkan kendisine sataşmada bulunulduğunu iddia eden milletvekilinin yaklaşımına göre söz veremeyecekse, Sayın Başkan sataştığı iddia edilen milletvekilinin söylediği cümleler üzerine de bu sözü verip veremeyeceğinin kararını ortaya koyamayacaksa geriye kalan tek yol vardır, hafızaya müracaat etmek. Genel Kurulun hafızası, tutulmakta olan tutanaklar ve kayıtlardır. Dolayısıyla Sayın Başkan yapılması gerekeni yaptı kanaatindeyim. Tutanakları getirdi. Tutanaklar Genel Kurulda okundu. Esasında sıkıntının buradan kaynaklandığı anlaşılıyor. Çünkü okunan tutanaklarda bir sataşma söz konusu değil, dolayısıyla tutanaklardan kaynaklanan bir cevap hakkı da kesinlikle söz konusu değil. Ama Sayın Başkan, buna rağmen, kendisine yöneltilen bütün suçlamaların aksine, varit olmayan bir sataşmaya istinaden bile muhalefet milletvekiline iki dakikalık artı bir dakikalık cevap verme süresini kullandırmak cihetine gitmiştir.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, burada esasında usulü konuşmak yerine üslubu konuşmakta fayda görüyorum. Bu Meclisteki hiçbir milletvekilinin ya da hiçbir grup sözcüsünün veya yöneticisinin Başkanlık makamına parmak sallayarak, el hareketleriyle ya da İç Tüzük kitabını sallamak suretiyle veya “sen” şeklindeki hitaplarla seslenmemesi gerektiği kanaatindeyiz.

Burada bazı arkadaşlarımız bilgiden ve cehaletten söz ettiler. Cehalet hatırlatması yapanlara, adabımuaşeret hatırlatmasıyla cevap veriyorum. Bu Başkanlık kürsüsü cumhuriyetin kuruluşunda Gazi Mustafa Kemal’in oturduğu kürsüdür ve bu Başkanlık kürsüsünün bir şahsı manevisi vardır.

KADİR URAL (Mersin) – El hareketi yapma.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu şahsı maneviyi sorgulamak, ilzam etmek ve bu manevi şahsiyeti tahkir eder şekilde, tezyif eder şekilde “sen” şeklindeki hitaplarla hafife almak, küçük görmek, millet iradesini temsil etmek üzere bu çatı altına gelen hiçbir milletvekilinin hakkı olamaz. Sayın Başkanın tutumu hakkında itirazlar olabilir, eleştiriler söz konusu olabilir, uygulamalara itirazlar seslendirilebilir. İç Tüzük’ün hükümleri ortadadır, amir olan hükümleri uygulamakla da Sayın Başkan gerektiğinde mükelleftir ama Sayın Başkan “sen” değildir, “siz”dir. İsmiyle hitap edilecek bir isim değildir, “Sayın Başkan”dır. Özellikle bu kürsüde uzun yıllar görev yapmış isimlerin bunu çok iyi bilmeleri gerekir ki, Başkanlık makamı cumhuriyet birikimimizin ve demokrasi kültürümüzün tecelli ettiği bir yerdir ve o noktayı hafife almak, o noktayı el kol işaretleriyle sorgulamak, o noktaya “sen” demek, yüce Meclise de, millet iradesinin tecelligâhı olan bu müesseseye de, bu müessesenin üyelerine de yeterince saygısız bir tavırdır diye düşünüyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başkanın tutumu hakkında söz alındı, pek çok şey söylenecek gibi oldu ama bilgiden de, fikirden de yoksun cümlelerle Sayın Başkan eleştiriye maruz kaldı.

Değerli arkadaşlarım, burada bir iş yapmaya çalışıyoruz. Danışma Kurulu mutabakatı sağlanamadığı için grup önerilerimiz burada tek tek oylandı. Tutanaklar geldi, tutanaklarda iddia edilen sataşmanın da olmadığı anlaşıldı ve dolayısıyla maksat hâsıl oldu ama “tanım yapıyoruz” derken, bir grubu suçlayıcı, ilzam edici, hafife alıcı, tahkir edici ifadeler kullanmak, değerli arkadaşlarım, bilmelisiniz ki, cevabını bu gruptan da aynı şekilde ortaya çıkaracaktır. Biz Genel Kurulun saygınlığına ve mehabetine gölge düşmesin istiyoruz. Özellikle parti genel başkanlarının, siyasi liderlerin kişilikleriyle ilgili hakaretamiz ifadeler kullanılmamasını arzu ediyoruz ve iktidar sözcüleri olarak muhalefetimizin çok değerli sayın genel başkanlarına yönelik cümleler kurarken olabildiğince dikkatli, boğazın bütün boğumlarından bütün kelimeleri süzerek geçiren bir yaklaşımı ve üslubu benimsiyoruz. Bu saygı dolu, bu dikkatli tavrın muhalefetin sözcüleri ve yöneticileri tarafından da benimsenmesi kaçınılmaz bir zarurettir. Yeryüzünde hiçbir hakaret sözcüğü ya da cümlesi olmasın ki daha ağır bir karşılığı bulunmasın. Ama değerli arkadaşlarım, millet adına seçilmiş 550 milletvekilinin birbirlerine yönelik saygıdan yoksun, öz güvenden yoksun, asgari adabımuaşeret geleneklerinden yoksun ifadelerle seslenmesi bu Meclisin kültürüne de, demokrasi birikimimize de paralel olmayan bir yaklaşım olacaktır. Dolayısıyla biz bundan sonraki süreçte de ne kadar tahrikkâr olunursa olunsun, ne kadar hakaretamiz ifadelere acziyet içinde sığınılırsa sığınılsın, muhalefet gruplarının varlığına ve genel başkanlarının şahsiyetlerine yönelik tutumlarımıza, söz ve beyanlarımıza olabildiğince dikkat göstermenin gayretini vereceğiz. Bunu Grup Başkan Vekili olarak grupta bulunan bütün arkadaşlarım adına ifade ediyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, sözlerimi şu şekilde toparlamak arzusundayım:

Değerli arkadaşlar, bu milletin milliyetine ve manevi müktesebatına ilişkin konularda hiçbirimiz bir diğerimize ya da hiçbir parti grubu bir diğer parti grubuna ders vermeye, ahkâm kesmeye kalkmasın, kalkışmasın. Biz, millet ve milliyet noktasındaki anlayışımızı bugüne kadar hiç kimseye sorgulatmadık, bundan sonra da sorgulatmayız. AK PARTİ Grubunun ve ailesinin kuruluşundan itibaren, milliyetçilik anlayışı, tanımını Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda bulan Atatürk milliyetçiliği anlayışıdır. Bunun herkes tarafından bu şekilde bilinmesini istiyorum. [MHP sıralarından alkışlar(!)]

Çok değerli milletvekilleri, şairin dediği gibi…

KADİR URAL (Mersin) – Bravo yani!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Hatırlayın, hafızalarınızı siz de tazelemiş olursunuz… Şairin dediği gibi:

“Bir zamanlar ne millet, hem ne milletmişiz,

Gelmişiz dünyaya millet nedir, milliyet nedir öğretmişiz!”

Saygılar sunuyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar (!)]

KADİR URAL (Mersin) – Senin arkadaşların bile inanmadı sana ya!

ABDULKADİR AKGÜL (Yozgat) – Sen kendi adına konuş!

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Lehte, Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.

Buyurun efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilinin tutumu hakkında lehte söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilimizin tutumunun İç Tüzük’e uygun olduğunu hep beraber burada görüyoruz ve biraz sonra da bu tutum sonuçlanacak.

Ayrıca, değerli arkadaşlar, yüce milletimiz bizi burada ekranları başında izliyor. Kimin ne yaptığını, bu Meclisi çalıştırmak için kimlerin gayret sarf ettiğini, engellemek için kimlerin ne yaptığını milletimiz yakinen takip ediyor.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kaç tane milletvekili var şurada? Bir say bakalım. Tam 139 kişi var mı?

AHMET YENİ (Devamla) – Biz zaten salı, çarşamba, perşembe günleri buradayız. Diğer günler de yörelerimizde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kamuoyu, yüce milletimiz buna karar veriyor gittiğimizde ama ben şuna çok inanıyorum: Bizi millet buraya “Gece gündüz demeden çalışın, şu problemlerimizi halledin.” diye gönderdi. O bakımdan, biz biraz daha karşılıklı hoşgörüye dayanarak şu çalışmalarımızı sürdürmemiz lazım. Yüce milletimiz bizden bunu bekliyor, bununla ilgili kanunlar bekliyor. İnşallah, biraz sonra bu çalışmalara da başlayacağız. Herhâlde konuşmalar sona ermiş oluyor.

Ben, tekrar yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.

Evet, tutumum hakkında lehte ve aleyhte katkıda bulunan milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Oylama yapacak mısınız Sayın Başkan?

BAŞKAN – Hayır yapmayacağım.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Tam zamanı Sayın Başkan. Bakın, ciddi anlamda AKP Grubundan da eleştiri geldi size.

BAŞKAN - Evet, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardı ama tekrar hatırlatmak istiyorum bunu çünkü bu arada tartışmalar, müzakereler oldu. Tekrar okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

D) Önergeler

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/354), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/155)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/354 esas numaralı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimin, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda 45 gün içerisinde görüşülmediğinden, Meclis İç Tüzüğünün 37. maddesi gereğince doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını istiyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                     Ayşe Jale Ağırbaş

                                                                                                                             İstanbul

BAŞKAN – Teklif sahibi olarak İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ayşe Jale Ağırbaş.

Sayın Ağırbaş, buyurun efendim.

Sayın Ağırbaş, süreniz beş dakika efendim.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğretim Kanunu’nda değişlik yapılmasını öngören kanun teklifim hakkında Meclis İç Tüzük’ünün 37’nci maddesine göre gündem dışı söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde üniversiteye girme konusunda büyük bir talep olmasına rağmen, üniversitelerin mevcut kontenjanları buna cevap vermemektedir. Ayrıca bazı illerdeki barınma imkânlarının yetersizliği ülkemizin kalkınmasına katkı verecek olan genç ve parlak beyinlerin üniversite eğitiminden yararlanmalarını engellemektedir.

Kontenjanların artırılması tek başına genç beyinlerimizin üniversiteye girmelerini sağlamada yeterli olmamaktadır. Özellikle taşra illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın maddi durumları oldukça zayıftır. Bununla beraber, çok sayıda çocuk sahibi olmaları nedeniyle üniversiteyi kazanan çocuklarını başka ile gönderme imkânlarına sahip olmamaları, bu durumdaki gençlerimizi üniversitede eğitim görmeden mahrum etmektedir.

Kendi illerindeki üniversiteyi kazanamayan gençler başka bir ile gittiklerinde barınma sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır. Ülkemizde her 4 üniversite öğrencisinden sadece 1’i devlet veya özel yurtlarda barınma şansı bulabilmektedir. Yeterli altyapıya sahip olmayan birçok eski ve yeni üniversitelerimizde ise bu oran daha da azalmaktadır. Yurt imkânı bulunmayan öğrenciler ise ev kiralayarak, akraba veya tanıdıklarının yanında yerleşerek ya da pansiyon türü yerlerde kalmak suretiyle bu sorunu aşmaya çalışmaktadırlar. Bu olanağı olmayan öğrencilerin ucuza barınabileceği çeşitli cemaat ile ideolojilerin etkisinde ve yönetiminde olan yurtlara yerleşmeleri oldukça yaygın bir olgudur.

Birçok genç üniversite eğitimini sürdürürken bireysel özgürlüklerini geliştiremeyecekleri, birçok konuda özgür tercihlerini yapamayacakları ve sorgulayamayacakları bir ortam içinde barınmak zorunda kalmaktadır ya da gençlerimiz, ailelerin yüksek maliyetleri karşılayamaması nedeniyle üniversiteyi bırakmaktadır. Maddi imkânı olmayan öğrencilerin barınma ihtiyaçları ve öğrenimlerine devam etmeleri için devletimiz yeterli katkıyı vermeye çalışsa da bunun yeterli olmadığı bugüne kadar yaşanan örneklerle görülmektedir.

Türkiye genelinde 2009 yılı verilerine göre üniversiteye yerleşen öğrenci sayısı 1,5 milyonu bulurken, YURTKUR yatak kapasitesini ancak 230 bine çıkartabilmiştir. Bir başka ifadeyle, öğrencilerin yüzde 82 gibi çok büyük bir oranı devletin sağlaması gereken barınma imkânlarından yararlanamamaktadır.

Manavgat Meslek Yüksekokulunu kazanan 110 öğrenci maddi imkânsızlıktan ve barınma sorunundan dolayı kayıt yaptıramamıştır.

Giresun Üniversitesi Rektörlüğü, 2009 yılında barınma sorunu nedeniyle toplam 734 öğrencinin okullarını bıraktığını ya da haklarını dondurarak Giresun’dan ayrıldığını açıklamıştır.

Rektörlük, öğrencilerin yurt sorununun çözümlenmemesi nedeniyle yeni açılan bölümlere öğrenci almama, açılmış olanların da öğrenci sayısının aşağıya çekilmesi yönünde bir yola gitmiştir.

Gençlerimize okuma imkânı sunmak ve bunu devam ettirmelerini sağlamak koşullarını oluşturmak gerekmektedir. Bu manada ikamet ettiği ildeki üniversiteyi tercih eden gençlerimize birtakım kolaylıklar sağlamak, bu amaçla kanuni düzenlemeler yapmak bunu gerçekleştirmemizin yollarından biridir.

Kanun teklifi ikamet ettiği veya mezun olduğu ortaöğretim kurumunun bulunduğu ildeki üniversiteyi seçen gençlerimize kontenjan ayrılmasını önermektedir. Başarılı olmasına rağmen maddi imkânsızlık nedeniyle başka şehirdeki üniversiteye gidemeyecek olan öğrencilerimize bir umut kapısı olmaktır.

Ayrıca gençlerimiz, içinde bulunduğu maddi zayıflıklarını fark eden, bunu değerlendirerek bir işleyiş mekanizması yaratan ideolojik grupların elinden de kurtarılmış olacaktır.

Vereceğiniz kabul oyuyla gençlerimizin üniversite eğitimlerine engel olan barınma problemi son bulacaktır. Ayrıca yüksek maliyet nedeniyle çocuklarını üniversiteye gönderemeyen ailelere büyük bir destek verilmiş olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ağırbaş, konuşmanızı tamamlayınız.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kanun teklifimin gündeme alınması, gençlerimizin eğitim düzeyinin artırılması ve her bireyin eğitim olanaklarından azami ölçüde yararlanmasının önünü açacaktır. Fikri ile vicdanı hür nesiller yetiştirmek için bu konuda gerekli adımları atmak milletvekilleri olarak öncelikle bizlerin sorumluluğundadır. Bu sorumluluğu, kanun teklifine “evet” oyu vererek yerine getireceğinizi umuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağırbaş.

Teklif üzerinde şahsı adına Muğla Milletvekili Yüksel Özden.

Sayın Özden, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YÖK Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.

Ülkede üniversite eğitiminin yaygınlaşması, daha önce daha sınırlı, belki de elit denilecek düzeydeki bir kesime üniversite eğitiminin… Üniversite eğitiminin kitlesel hâle gelmesi, yüzde 10-15’lerden 20’ye, 25’e, 35’i aşan bir orana gelmesi için kaç yıldır üniversitelerle ilgili yaptığımız çalışmaları, üniversite sayısının artırılması, üniversite kontenjanlarının artırılmasıyla ilgili yaptığımız çalışmaları tüm milletimiz izlemektedir.

Şimdi, bir taraftan üniversite sayısının artması ve üniversite eğitiminin yaygınlaşmasıyla ilgili konuşmalar burada cereyan ettiğinde, konuşulduğunda hepimizin endişesi: “Evet, üniversite sayılarımızı artıralım, daha fazla sayıda gencimiz, daha fazla sayıda çocuğumuz üniversiteyi okusun ama eğitimin kalitesi düşmesin.” dedik ve bundan dolayı da bir tarafta üniversite öğretim elemanı yetiştirmek için her yıl bin kadar öğretim üyesi adayının yurt dışına gönderilmesine karar verdik ve diğer taraftan yurt imkânlarını, üniversite imkânlarını genişletmeye çalıştık. Çünkü burada şunu biliyoruz: Kalkınmış, gelişmiş bir ülke olmak için şu anda sahip olduğumuzdan çok daha fazla yüksek oranda gencimize üniversite imkânı sunmak zorundayız. Bu nedenle her ilimizde bir üniversite var. Bu ülkede açılan üniversite sayısı yüz elliye yaklaştı.

ÖZDAL ÜÇER (Van) – Sadece rektörü olan üniversitenin kime ne faydası var?

YÜKSEL ÖZDEN (Devamla) – Bizim hayalimiz, çok yakın bir gelecekte çağ nüfusunun yüzde 50’ye yakın bir kısmının üniversite eğitimi alabilmesidir. Ancak, üniversiteye girişi insanların, çocukların, gençlerin aklıyla, zekâsıyla, cesaretiyle, sınavda gösterdiği performansla değil de biz bunu kontenjanlarla, yönetmeliklerle başka tür açılardan düzenlemeye başlarsak, diğer bir deyimle futbolda kullandığımız “fair game” olmaktan çıkarırsak, o zaman üniversite eğitimine, üniversite eğitiminin kalitesine en başta darbeyi biz vurmuş oluruz.

Biz çocuklarımızın üniversitede okuyabilmesi için her ilde birer üniversite açtık ve ilgili fakülteleri var. Şu anlamda teşvik olmasını isteriz: Daha önce “üniversite” dendiğinde Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Erzurum’da, Sivas’ta, Van’da gören öğrenciler bunu artık kendi illerinde görüyorlar. Bunun onları teşvik etmesini, bunun onları daha çok motive etmesini, bunun, uzakta hayalini bile kuramadıkları üniversitenin hemen diplerinde görmesi nedeniyle performanslarını, motivasyonlarını artırmalarını ve kendi illerindeki bulunan üniversiteye girebilmelerini isteriz, bu doğrultuda çalışmayı artırmalarını isteriz. Ve şu an geldiğimiz noktada hem örgün eğitimde hem de açık öğretimde sağlanan imkânlarla yüzde 35 çizgisini aşmışken, diğer  tarafta daha önce yaşadığımız, katsayısı nedeniyle yaşadığımız meseleyi çözmeye çalışırken… Çünkü sınavdaki performansın dışında şu veya bu formülasyonla eğer biz üniversiteye girişi oynamaya başlarsak, meslek liselerinde karşı karşıya olduğumuz durumu tekrar başka açıdan yaşamaya başlarız. Meslek liselerinin önünün kapanmasıyla bugün hepimiz çok iyi biliyoruz ki meslek liselerinin önünün açılması bir memleket meselesi hâline geldi.

Sayın Milletvekilimizin üniversite öğretiminin yaygınlaşması, daha yoksul gruplardaki öğrencilerin üniversiteye gidebilir hâle gelmesiyle ilgili görüşüne, kanaatine canı yürekten katılıyorum ancak bunun yolu sınavda performans göstererek kendi ilinde kurulan üniversiteye gidebilmesini sağlamak yerine, ona sınav puanının dışında başka şekilde kontenjan verilmesiyle elde edilmesini çok doğru bulmuyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – 37’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.

BAŞKAN Teklifin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır. Arkadaşlarımın isimlerini alacağım.

Sayın Okay, Sayın Ağırbaş, Sayın Genç, Sayın Mengü, Sayın Öztürk, Sayın Koçal, Sayın Keleş, Sayın Yalçınkaya, Sayın Bingöl, Sayın Öğüt, Sayın Baytok, Sayın Ekici, Sayın Özkan, Sayın Güner, Sayın Arifağoğlu, Sayın Durgun, Sayın Sönmez, Sayın Topuz, Sayın Ertemur, Sayın Özer, Sayın Aydoğan.

Sayın milletvekilleri, yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.58


ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 22.17

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

İstem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini tekrarlayacağım.

III.- Y O K L A M A

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, toplantı yeter sayısı yoktur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 4 Kasım 2009 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere hayırlı geceler diliyorum.

Kapanma Saati: 22.21