DÖNEM: 23 CİLT: 51 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
12’nci
Birleşim
3 Kasım 2009 Salı
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Denizli
Milletvekili Mehmet Yüksel’in, Denizli ilindeki ekonomik gelişmelere ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, genetiği
değiştirilmiş organizmalarla ilgili yayınladığı yönetmeliğe ilişkin gündem dışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
3.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Susurluk’ta meydana gelen kazanın 13’üncü yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, GDO’lu ürünlerin ithaline
dair yönetmeliğin iptal edilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, ürünlerin GDO’lu olduğunun fark edilmesi için yapılması gerekenlere
ve kene mücadelesine ilişkin açıklaması
3.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’te yaşanan sel
felaketine ilişkin açıklaması
4.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, gelen kâğıtlar listesine alınmamış bir konunun ön
görüşmesinin yapılmasının mümkün olamayacağına, bu nedenle AK PARTİ Grubu
önerisinde yer almaması gerektiğine ilişkin açıklaması
5.- Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın konuşmasındaki “Kürt illerinden gelen
çocuklar” ifadesi nedeniyle hatibin uyarılması ve tutanaklardaki ifadenin
düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 milletvekilinin, orman yangınları konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/447)
2.- DTP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın,
yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/448)
3.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kamudaki geçici personelin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/449)
B) Genel Görüşme Önergeleri
1.- CHP Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 8-9 Eylül 2009’da İstanbul’da yaşanan sel
felaketi konusunda genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/10)
2.- Hükümet adına
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, demokratik açılım konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/11)
C) Tezkereler
1.- (10/333, 334,
335) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, süre uzatımına
ilişkin tezkeresi (3/993)
D) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/354), doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/155)
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/24) esas
numaralı, siyasette sivil-asker ilişkileri ve bazı iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 3/11/2009
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin DTP Grubu önerisi
2.- (10/387) esas
numaralı, genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) ülkemize girişi, üretimi,
tüketimi, dünyadaki uygulamalar ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 3/11/2009 salı bugünkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
3.- (10/81,
10/138, 10/143, 10/250, 10/368) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3/11/2009 Salı günkü
birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
4.- Hükûmet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
verilen ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu genel
görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım 2009 Salı günkü birleşimde
yapılmasına, bu birleşimde genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin
tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 4, 10, 11, 18, 25 Kasım ve 2, 9
Aralık 2009 günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine; 17, 24 Kasım
ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim
konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, AK PARTİ
Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Samsun Milletvekili
Suat Kılıç’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
3.- Aydın Milletvekili
Ali Uzunırmak’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Sataşma
nedeniyle söz talebinin aynı oturum içinde karşılanması gerekirken bu talebin
bir sonraki oturumda değerlendirilmesinin ve gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanmayan genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin yapılmasının İç Tüzük’e
aykırı olduğu iddiasıyla Başkanın tutumu hakkında
X.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın,
hâkim ve savcı istihdamına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/8101)
2.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, telefon görüşme kayıtlarıyla ilgili bir talebe
ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in
cevabı (7/8397)
3.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, aile içi şiddete
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in
cevabı (7/8533)
4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, AİHM ve uluslararası
tahkimde Türkiye aleyhindeki davalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8589)
5.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, cezaevlerinin
kapasitesine ve denetimine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/8666)
6.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Pozantı Cezaevinde yapıldığı
iddia edilen uygulamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/8674)
7.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, İstanbul’daki kaçak
yapıların yıkımına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
(7/8704)
8.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’deki tarla yollarının
iyileştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı (7/8875)
9.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, üniversite harçlarına
yapılan zamma ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8900)
10.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, üniversite harçlarına
yapılan zamma ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/8910)
11.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Van’daki icra takiplerine ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8928)
12.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Niğde’deki icra takiplerine ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8931)
13.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hükümlü ve tutuklulara
verilen sağlık hizmetlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in cevabı (7/8932)
14.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir alanda bulunan kemiklerin
kimliklendirilmesine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8942)
15.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, belediye işçilerinin
sendika değişikliklerine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Ömer Dinçer’in cevabı (7/8955)
16.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, Tuzla
Tersanelerindeki iş kazalarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/8956)
17.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın,
bir güvenlik görevlisi hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı (7/9033)
18.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki su yönetimine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/9052)
19.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl’deki korsan
taşımacılığa ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/9055)
20.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, üniversite harçlarına yüksek zam yapılacağı
haberlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/9100)
21.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir ders kitabındaki
yanlışlığa ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/9105)
22.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, ÖSS sonuçlarının değerlendirilmesine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/9110)
23.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, üniversite harçlarına yapılan zamma ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı
(7/9112)
24.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Fırat Üniversitesinin
ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/9119)
25.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, RTÜK’ün gelirlerine ve bazı iddialara ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9208)
26.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bazı elektrik dağıtım
şirketlerinin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9209)
27.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, bir elektrik dağıtım
şirketinin özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9212)
28.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, bir kamu kuruluşunun
internet sitesinde verilen medya iletişim bilgilerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/9218)
29.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, kamu görevlilerinin
sendikal haklarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/9237)
30.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, bazı deprem
konutlarının kamu lojmanı olarak tahsisine ilişkin Başbakandan sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9244)
31.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Yapı İşleri Genel
Müdürlüğünün durumuna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa
Demir’in cevabı (7/9292)
32.- Tekirdağ Milletvekili
Kemalettin Nalcı’nın,
Çerkezköy Tapu Müdürlüğü personeline ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân
Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9295)
33.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Erzurum
Tekman’daki sel felaketine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Mustafa Demir’in cevabı (7/9296)
34.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’daki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9299)
35.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’da depreme
karşı alınan önlemlere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa
Demir’in cevabı (7/9302)
36.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bolu’daki binaların
depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa
Demir’in cevabı (7/9303)
37.- Eskişehir
Milletvekili F. Murat Sönmez’in, Kütahya Aslanapa
ilçesinin kanalizasyonuna ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9321)
38.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, TRT’nin bir haber
ajansıyla yaptığı anlaşmaya,
TRT’de türbanlı
bir muhabirin görev yaptığı iddiasına,
Bir düğünde TRT imkanlarının kullanıldığı iddialarına,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/9331), (7/9332), (7/9334)
39.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir düğünde TRT imkanlarının kullanıldığına yönelik
haberlere,
TRT’nin izlenme
ölçüm ihalesine,
TRT Yönetim
Kurulunun bir toplantısına,
TRT’nin ölçüm
kuruluşlarıyla ilişkisine ve bazı vericilerin gücünün azaltılmasına,
TRT Türk
kanalının yapım ve yayın hizmetleri için bir şirketle yapılan sözleşmeye,
TRT’nin bir
şirketten hizmet alımına,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/9333), (7/9335), (7/9336), (7/9339), (7/9340), (7/9341)
40.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, TRT’deki bir yayında
yer alan bir konuşmaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/9337)
41.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, TRT’deki personel
politikasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9338)
42.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yapılacak
barajlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/9377)
43.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Ağrı Dağı’ndaki kirliliğe ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/9473)
44.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Elâzığ’da turizmin
geliştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/9492)
45.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, biçer
döverden alınan vergilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in cevabı (7/9499)
46.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van Gevaş elektrik
şebekesinin yenilenmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/9501)
47.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Dicle’deki bazı elektrik
direklerine ve enerji nakil hattına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’in cevabı (7/9502)
48.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bingöl elektrik
şebekesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9504)
49.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir sulama kooperatifinin
elektrik borcuna ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/9505)
50.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, sağlık personeli arasındaki ücret
farklılığına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9510)
51.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum esnafına yabancı
dil kursu verilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9511)
52.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ağrı’daki ilk ve
ortaöğretim kurumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9517)
53.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Iğdır’daki ilk ve
ortaöğretim kurumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9518)
54.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki ilk ve
ortaöğretim kurumlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/9519)
55.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, “Alparslan Türkeş’in
TBMM’deki Konuşmaları” adlı kitaba ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı
(7/9636)
56.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9665)
57.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, bazı gazete yazarları
aleyhinde girişimde bulunulduğu iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/9686)
58.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Mamak Belediyesi
Bilgi Evlerindeki çalışanların sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/9699)
59.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/9707)
60.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Dursunbey Barajı Projesi’ne ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/9727)
61.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, DSİ kanallarındaki
boğulma vakalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9728)
62.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman’daki bir derenin
temizlenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9733)
63.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir beldenin içme suyu
şebekesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/9735)
64.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Döşemealtı
ilçesinde yapılan helikopter pisti ve Yangın Eğitim Merkezine ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/9736)
65.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, TRT Çocuk Kanalında yayınlanan bir çizgi filme
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9737)
66.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT’nin ihalelerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/9739)
67.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/9740)
68.- Adana Milletvekili
Nevingaye Erbatur’un, kadın
yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent
Arınç’ın cevabı (7/9741)
69.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, TRT’de şiddet içerikli
diziler yayınlanmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç’ın cevabı (7/9742)
70.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, TRT Radyo-1 kanalındaki Zafer Bayramı
programına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/9743)
71.- Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, bir TRT personelinin türbanlı çalıştığı iddiasına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/9744)
72.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Mudanya’ya yeni hükümet konağı yapımına ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/9809)
73.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, THY’nin reklam filminde İngilizce isim
kullanılmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/9843)
74.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bir mezraya elektrik
hattı çekilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/9847)
75.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da mahallelerin
aydınlatma sorunlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/9854)
76.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/9882)
77.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi
Gönül’ün cevabı (7/9883)
78.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, iptal edilen bir yasal düzenlemeye ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/9891)
79.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı kişilerin
sigortalılığının ispatının istendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/9951)
80.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, av ve yaban hayatı bölümü
mezunlarının istihdamına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9952)
81.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, bir göletteki kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9953)
82.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir orman alanında
düz kesim yapılmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9954)
83.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Çömlekköy Barajı
Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/9955)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.04’te açıldı.
Başkanlık Divanı
teşekkül etmemiş olduğundan, sözlü soru önergeleri ile madencilik sektörünün
sorunları ve yer altı kaynaklarımızla ilgili Meclis araştırması önergelerini
görüşmek için 3 Kasım 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime
15.05’te son verildi.
Meral AKŞENER
Başkan
Vekili
Yusuf COŞKUN
Bingöl
Kâtip
Üye
No.: 16
II.-
GELEN KÂĞITLAR
30
Ekim 2009 Cuma
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, icra takiplerine ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/7985)
2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, iptal edilen bir yönetmeliğe dayanılarak yapıldığı
iddia edilen telefon dinlemelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8102)
3.- Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal’ın, cinsiyetçilik kaynaklı
saldırı ve ayrımcılığa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8182)
4.- Hatay
Milletvekili Fuat Çay’ın, yeni teşvik sistemine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/8594)
5.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, gemi inşa sanayiinin teşvik kapsamına alınmamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8596)
6.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Ankara’daki icra takiplerine ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8603)
7.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, bir cezaevinde
yapıldığı iddia edilen uygulamalara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8604)
8.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, üniversitelerdeki akademik
ve idari personelin özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8628)
9.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’da yapılan bazı
doktor atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8632)
10.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, sözleşmeli
personelin eş durumundan tayinine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8633)
11.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, anti-depresan
ilaçların kullanımının arttığı iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8634)
12.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Köy Hizmetlerinden geçen
personelin mağdur edildiği iddialarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8635)
13.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul İl Sağlık
Müdürünün görevden alınmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8639)
14.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
teşvik mevzuatı çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8649)
15.- Bursa
Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, kredi desteği
sağlanmasındaki şartlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8708)
16.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, SSPE hastalığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8715)
17.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bir sağlık ocağının
personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8717)
18.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
bir beldenin sağlık görevlisi eksikliklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/8718)
19.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur Devlet Hastanesindeki göz doktoru
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8719)
20.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya’daki bazı hastane inşaatlarına ve başhekim
atamalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8720)
21.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, kene ısırması vakalarına karşı alınacak
önlemlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8721)
22.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/8722)
23.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Alman ailelerin yanına
verilen Türk çocuklarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8741)
24.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur
eden bir holdinge ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8747)
25.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur
eden bir holdinge ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8748)
26.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur
eden bir holdinge ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8749)
27.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur
eden bazı holdinglere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/8750)
28.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, tasarruf sahiplerini mağdur
eden bir holding ve bazı şirketlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/8751)
29.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, F tipi cezaevlerinde
sohbet hakkı uygulamasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8767)
30.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri
Başkanlığından nakil yapan personele ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8770)
31.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Halkbankın
kullandırdığı kredilere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/8786)
32.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, bazı bankalardan Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına tahsis edilen kaynaklara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8787)
33.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, KEY ödemelerine ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi
(7/8788)
34.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, kredi kartı faiz oranlarına ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/8789)
35.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri
Başkanlığından nakil yapan personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8800)
36.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, vergi adaletine ve indirimlere ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8835)
37.- Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü’nün, Alanya ve Gazipaşa devlet
hastanelerinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/8843)
38.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri
Başkanlığından nakil yapan personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/8844)
39.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Antalya
Havalimanı terminallerinin işletme haklarının kiralanmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/8861)
No.: 17
2
Kasım 2009 Pazartesi
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Temsilen Tarım ve Köyişleri Bakanı ile Avusturya Cumhuriyeti Hükümetini
Temsilen Federal Tarım, Orman, Çevre ve Su Yönetimi Bakanı Arasında Tarım
Alanında İşbirliği Konulu Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/764) (Tarım, Orman ve Köyişleri
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik ve
Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/765) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gençlik ve Spor
Alanında İşbirliği Programının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/766) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)
4.- 14 Aralık 1972 Tarihli Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 7 nci ve 26 ncı Maddeleri Uyarınca,
5 Nisan 1966 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti ile Hollanda Krallığı Arasındaki
Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Revizyonunu Amaçlayan Türkiye Cumhuriyeti ile
Hollanda Krallığı Arasında Anlaşmaya Ek Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/767) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2009)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Somali Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Teknik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/768)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.10.2009)
6.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/769) (Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor; Dışişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.10.2009)
7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Lübnan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Eğitim İş
Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/770) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.10.2009)
Teklifler
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in; 3628 Sayılı Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/519) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.10.2009)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa Geçici Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi (2/520) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.10.2009)
3.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun; 5237 Sayılı Türk
Ceza Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/521) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.10.2009)
4.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un; 5215 Sayılı
Belediye Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/522) (Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.10.2009)
5.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın;
5664 Sayılı Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/523) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.10.2009)
6.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in; Sanatçıların Sosyal
Güvenlik Haklarının Sağlanması Hakkında Kanun Teklifi (2/524) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.10.2009)
7.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 23
Milletvekilinin; 4736 Sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve
Hizmet Tarifeleri ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/525) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2009)
8.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun; Banka Kartları ve
Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/526)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2009)
9.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi
ve 15 Milletvekilinin; 29.01.2004 Tarihli ve 5084 Sayılı Yatırımların ve
İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/527) (Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2009)
No.: 18
3
Kasım 2009 Salı
Genel Görüşme Önergeleri
1.- CHP Grubu
adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 8-9 Eylül 2009’da İstanbul’da yaşanan sel
felaketi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/10) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.9.2009)
2.- Hükümet adına
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, demokratik açılım konusunda Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 102 ve 103 üncü maddeleri uyarınca bir genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/11) (Başkanlığa geliş tarihi: 03.11.2009)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 23 Milletvekilinin, orman yangınları konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/447) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.06.2009)
2.- DTP Grubu
adına Grup Başkanvekili Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın,
yatılı ilköğretim bölge okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/448)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.06.2009)
3.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, kamudaki geçici personelin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/449) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.06.2009)
3 Kasım 2009 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci
Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L A M A
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için üç
dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Denizli ilindeki ekonomik gelişmeler hakkında söz isteyen Denizli
Milletvekili Mehmet Yüksel’e aittir.
Sayın Yüksel,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel’in, Denizli ilindeki
ekonomik gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şahsım adına
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, son günlerde Denizli ili hakkında gerek basında gerekse
Parlamentomuzda devamlı konuşuldu. Bu konuşmalar, genellikle
Denizli halkının, Denizli sanayicisinin hoşnut olmadığı, üzüldüğü konuşmalardı
ve eğer Türkiye olarak bizler dünya liglerinde oynamaya devam ediyorsak ve
Denizli ili de Türkiye’mizin kendi sanayisini, kendi imkânlarını ayağa
kaldırmış bir il olarak bu potansiyelin, bu potanın içindeyse, dünyada yaşanan
son krizden Türkiye gibi Denizli’mizin de etkilenmemesi mümkün değil. Ancak
bu öyle düzeye getirildi ki sanki dünya, Avrupa ve Türkiye güllük
gülistanlıkmış gibi, sade Denizli’de kriz varmış, sade Denizli’de sıkıntılar
varmış gibi hep aksettirildi. Denizli sanayicisi cidden bu
konuda üzgün.
Bakın, Denizli
sanayisinin yapısı, yüzde 90’ına varan ihracatçı bir yapıya sahip. Dolayısıyla
bütün Türkiye, Türkiye merkezli olan 2000-2001 krizlerinde sıkıntı yaşarken,
sıkıntı çekerken Denizli bu dönemi en iyi şekilde atlatmıştır. Ancak içinde
bulunduğumuz 2008 Eylül ve Ekiminden itibaren başlayan dünya odaklı krizde
elbette Türkiye etkilendi, diğer illerimiz etkilendi, Denizli daha çok
etkilendi. 2001’de Denizli için avantaj olan ihracatçı yapımız bu dönemde bizim
için dezavantaj oldu ama biz yine bunun üstesinden gelecek durumdayız.
Bakın, Denizli
olarak baktığımızda özelliklerimiz şöyledir: Sanayimizin çok büyük bir kısmı
ihracata yöneliktir. Sanayimiz yerel ve ulusal girdileri kullanmaktadır. Emek
yoğun sektörler bünyesinde bulunmaktadır. Ayrıca Denizli sanayisi sadece
kamuoyunda tekstil olarak bilinir ancak tekstil dışında da sanayimiz ve
ticaretimiz vardır. Dengeli bir sanayileşme yapısına sahiptir. Denizli
tekstilinin yanı sıra demir-çelik sanayisi, işlenmiş metal ürünleri, kablo
sanayisi, cam sanayisi, mermer sanayisi, deri ve kösele sanayisi ve çeşitli
gıda gibi diğer sanayilerde de gelişmiştir ve Denizli’mizde 3 milyar dolarlık
ihracatımızın 2 milyar doları tekstildir, 700-750 milyon doları da bakır artı
kablodur. Onun dışında, mermer ve diğer sanayilerimiz vardır.
Arazilerin
toplulaştırılmasında yapılan hızlı çalışmalar, termal sıcak suların seracılıkta
kullanılmasına başlanmasıyla birlikte, artık seracılıkta ve modern tarımda
Denizli tam bir kuluçka dönemini yaşamaktadır.
Bunun yanında,
Pamukkale Üniversitemizle birlikte yapmakta olduğumuz teknoparkın hayata
geçirilmesiyle, artık, Denizli’de sanayici-işveren, sanayici-üniversite
ilişkileri üst düzeye çıkacaktır.
Çok değerli
milletvekili arkadaşlarım, Denizli sanayisinin bazı talepleri vardır. Bunlar,
hemen hemen tüm ihracatçılarımızın talepleridir.
İhracat mutlaka
teşvik edilmelidir. Mevcut işletme kredilerinde darlığın giderilmesi mutlaka
önemlidir. Kredi Garanti Fonu işlemlerinin hızlandırılması gerekmektedir. Eximbank kredileri yatırım ve ihracat şevkini artıracak
şekilde düzenlenmelidir.
1985-1990 yılları
arasında olduğu gibi, firmaların bir önceki dönemdeki ihracat performansı ve
ihracat taahhütlerine göre kredi verilmesi gerekmektedir. Bu da Denizli ve
benzeri merkezlerin içinde bulunduğu durgunluk ve gerileme dönemini aşmasına
zemin hazırlayacaktır.
Sanayicinin
mevcut KDV alacaklarının erken ödenmesi ya da devlete olan borçlarından mahsup
işleminin sağlanması yerinde bir uygulama olacaktır.
İhraç mallarının
üretiminde kullanılan girdiler üzerinden alınan dolaylı vergiler ihracatçıya
teşvik olarak verilmelidir.
Elektrik ve doğal
gaz ürünlerinde vergilerin -ÖTV ve benzerlerinin- ihracata dönük malların
üretiminde kullanılan kısmın iadesi ihracatçımızı dünyayla rekabet edebilir
konuma getirecektir.
Kıdem tazminatı
bugün âdeta sanayicimizin omuzlarında yük olarak durmaktadır. Mutlaka bunun
çözümü gerekmektedir, hâlli gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Mehmet Bey, bunları siz yapacaksınız.
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) – Denizli girişimcisi bunlardan daha güzellerini hak ediyor ve
layıktır da.
Bakın, bugün,
İhracatçılar Birliğimizin açıkladığı raporlara göre Denizli ihracatı Türkiye
ihracatının da üzerinde, yüzde 11,2’lik artışla, bu dönemi, Ekim ayları
kıyaslandığında, 2008 Ekim ayı ile 2009 Ekim ayı arasında…
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Yılı söyle, yılı!
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) – 2008-2009 yılları arasında.
Laf atmanıza
gerek yok Emin Haluk Ayhan Bey, laf atmanıza gerek yok.
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, Genel Kurula hitap edin siz.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Laf atmadım, söyledim. Yılı söyle, yılı. Laf atmadım, söyledim.
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) – Yani Denizli’yi burada batırdınız.
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, Sayın Ayhan, lütfen…
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) – “İflas eden kent.” dediniz ama Denizli batmadı, Denizli ayaktadır,
Denizli batmayacak.
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, Genel Kurula hitap ediniz.
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) - Denizli yine bu dönemde ihracatıyla birincidir. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İntiharlar ne, intiharlar!
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) - Türkiye’de şu anda ihracatta yüzde 4 gelişme vardır, Denizli’de
yüzde 11 vardır.
Evet, elektrik
üretimi de Ekim 2008’de 167 milyon kilovatsaat, şu
anda da, Ekim 2009’da 172 milyon kilovatsaate
çıkmıştır. Denizli istihdamıyla, enerjisiyle, her şeyiyle yine ayaktadır.
Denizli bunu başaracak güçtedir. Denizli tekstiliyle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kaç fabrika kapandı?
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) – On altı tane fabrika kapandı Beyefendi, on altı tane.
KADİR URAL
(Mersin) – Adam niye intihar etti? Mahsus mu intihar etti, başka bir sebebi mi
vardı?
MEHMET YÜKSEL
(Devamla) – Ölenlerin ticaretle hiçbir alakası yok, oradan ezbere konuşma.
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, teşekkür ediyorum.
Gündem dışı
ikinci söz, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının, genetiği
değiştirilmiş organizmalarla ilgili yayınladığı yönetmelik hakkında söz isteyen
Mersin Milletvekili Vahap Seçer’e
aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Seçer.
2.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının, genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili yayınladığı
yönetmeliğe ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gıda ve yem amaçlı genetik
yapısı değiştirilmiş organizmalar ve ürünlerinin ihracatı, ithalatı, işlenmesi,
denetimi ve kontrolüne yönelik, geçtiğimiz hafta başı, 26 Ekimde Tarım, Orman
ve Köyişleri Bakanlığının çıkarmış olduğu Yönetmelik’le ilgili söz almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz pazartesiden bu yana kamuoyunda oldukça yoğun bir
şekilde tartışılan bir konu genetiği değiştirilmiş organizmalar ama ne yazık ki
Mecliste tartışma fırsatı bulamadık. Sayın Bakan da bu konuyla ilgili kamuoyuna
bir açıklama ihtiyacı veya gereği duymadı ama bu konu önemli bir konu. Bu konu
toplum sağlığını ilgilendiriyor, bu konu çevreyi ilgilendiriyor, bu konu belki
de gelecek kuşakların sağlığını ilgilendiriyor, Türkiye'nin biyolojik
çeşitliliğini ilgilendiriyor, tarımını ilgilendiriyor. Hülasa, bu konu akşamdan
sabaha karar verilip bir yönetmelikle düzenleme yapılacak bir konu değil.
Değerli
arkadaşlarım, dünyada biyolojik teknoloji konusu geliştikçe tabii ki ülkelerin,
toplumların bu anlamda, biyoteknolojik anlamda, biyogüvenlik anlamda ihtiyaçları doğdu. Türkiye de bu
ihtiyaçlara sahipti. 2002’den bu yana iktidarın bu konuda çalışmaları vardı,
bir yasa taslağı hazırlığı içerisindeydi. Aslında beklentimiz bu yasa
taslağının Genel Kurula gelmesi ve önemli saydığımız bu biyogüvenlik
konusunun bir tasarı şeklinde Genel Kurulda tartışıldıktan sonra yasalaşması ve
Türkiye’de insan sağlığını, çevre güvenliğini, biyoçeşitliliği
güvence altına alacak bir yasanın yüce Genel Kurulda kabul edilerek çıkmasıydı.
Ama ne oldu, nasıl oldu, Hükûmet bu yolu tercih
etmedi, bu meseleyi bir yönetmelikle halletme yoluna gitti. Bunun gerekçeleri
neydi? Tabii Sayın Bakan burada olsaydı bu soruların yanıtlarını kendisinden alacaktık.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Burada.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Sayın Bakanımız da Genel Kurula gelmişler. Sanıyorum bu konuda
cevabi konuşmalarını da benden sonra kendileri yapacaklar.
Değerli
arkadaşlarım, tabii bu konu, genetiği değiştirilmiş organizmalar meselesi
ticari anlamda da milyar dolar ticareti ilgilendiren, hem tarım ürünleri
anlamında hem tohumculuk anlamında oldukça büyük ticaretlere konu olan, muhatap
olan bir konu. Bunun bu şekilde bir yönetmelikle Türkiye’de ticaretinin önünün
açılması, ithalatının açılması kabul edilebilir bir durum, anlaşılır bir durum
değildir.
Daha önce iddialarımızda bu tip ürünlerin mevzuat boşluğundan
kaynaklanan, ithalatta, ticaretinde Türkiye’ye yoğun şekilde girdiğini ve bu
konuda Hükûmetin bu manzaraya seyirci kaldığı
iddialarını ve eleştirilerini sürekli yapıyorduk ama yetkili bakan, ilgili
bakan ve sayın bürokratlar bu konuyu şiddetle, ısrarla reddediyorlardı,
genetiği değiştirilmiş ürünlerin Türkiye’ye asla ve asla girmediğinden dem
vuruyorlardı.
Şimdi, geçen
haftadan bu yana özellikle entegre hayvancılık
tesisleri, soya, ayçiçeği, bunun gibi yem ham maddesi olarak yurt dışından
ithal edilen ham madde konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. Bunun sebebi, bu
süreç içerisinde gümrük kapılarında bekletilen ham maddeler yeni yönetmelikle
ortaya konulan kriterlere, şartlara uyum sağlıyor mu
sağlayamıyor mu konusunda Bakanlık yetkililerinin gerekli altyapıyı
oluşturmadan bu işe kalkışmasından dolayı orada, gümrükte işlemler hızlı
yürümüyor ve şu anda sektör yani hayvancılık sektörü, yem sanayisi, âdeta
hayvanlarını aç bırakacak, yem üretemeyecek bir duruma, bir pozisyona gelmiş
durumdalar.
Değerli
arkadaşlarım, bu belge yani bu Yönetmelik Türk tarımına vurulan ciddi bir
darbedir. Biz, Amerika Birleşik Devletleri, Brezilya, Arjantin çiftçilerine bir
pazar oluşturmak için enerjimizi harcamamalıyız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Seçer, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
VAHAP SEÇER
(Devamla) – Burada Türk çiftçisinin, Türk üreticisinin ürünlerini arttırıcı,
onların refah düzeyini yükseltici, onların ürünlerini yurt dışına, Avrupa’ya,
Rusya’ya ihraç etmek için enerjimizi harcamalıyız ama bu çıkan Yönetmelik’le âdeta yabancı ülke çiftçilerine Türkiye’yi
biz pazar hâline getirmiş oluyoruz. Hükûmetin bu
yanlıştan bir an önce dönmesi gerekiyor.
Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu konuda, bu Yönetmelik’in
iptali konusunda üzerimize düşen görevi yerine getireceğiz diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Seçer’in gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Vahap Seçer’in yaptığı gündem
dışı konuşmayla ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Öncelikle, tabii, Sayın Seçer’e, bana bu fırsatı, bu şekilde bu bilgileri verme,
sunma, açıklama yapma fırsatı verdiği için de gerçekten teşekkür ediyorum.
Önemli bir konu ve önemli olduğu kadar da bu yönetmeliğin amacının tamamen
dışında, yüz seksen derece dışında bir söylemle kamuoyunda, maalesef, tamamen
yanlış bir şekilde -ben yani çok kasıtlı diyemeyeceğim ama âdeta bir dezenformasyon şeklinde- toplum bilgilendirildi bu süre
içerisinde. Onunla ilgili de açıklama yapma imkânım olacak. Onun için, tekraren
teşekkür ediyorum Sayın Seçer’e.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce şunu söyleyeyim:
Tabii, Türkiye, bu konu ile ilgili -yani dünyada genetiği değiştirilmiş
organizmalar var, yaklaşık on senedir dünya ticari anlamda bu işin faaliyeti
içerisinde- 2004 yılında Cartagena Biyogüvenlik Sözleşmesi’ne taraf oldu dünyada yüz kırk bir
ülkeyle birlikte ve aralarında bazı ülkelerin de olduğu elli beş ülke de buna
henüz taraf olmadı ama Türkiye Cartagena’ya taraf.
Şimdi, Türkiye,
genetiği değiştirilmiş organizmalarla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir
mevzuata sahip değildi. Sadece 1998 yılında çıkarılan bir Bakanlık talimatıyla
işlemler sürüyordu ve 98 yılında çıkarılan Bakanlık talimatı, GDO’lu ürünlerle ilgili beyana tabi olarak işlem yapıyordu.
Yani biri gelse dese ki “Efendim bende GDO var.” o içeri alınmıyordu ama bunun
dışında bir işlem yapabilmeniz, bunu daha sıkı bir şekilde denetim altına
alabilmeniz, bunun kontrolünü daha iyi yapabilmeniz için yine uluslararası
sözleşmeler gereği bir mevzuatınızın olması gerekiyor.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Evvela yasa çıkacak.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yasa geliyor, sabredin.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Önce yönetmelik, sonra yasa!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Şimdi, Biyogüvenlik
Yasa Tasarısı Taslağı Bakanlar Kurulunda. Çünkü bu konu
dünyada sürekli değişen bir mevzuata sahip. Bu konuyla ilgili şu anda dünyada
120-125 milyon hektar alanda 27-28 ülke GDO’yla
ilgili ürün üretiyor arkadaşlar. Bunun 2-3 katı kadar ülke de bunları tüketiyor
serbest bir şekilde. Bir kere bunu bilelim. Ama bizim de
içinde bulunduğumuz, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin kararı da bu tür konulara liberal bir şekilde
yaklaşmak değil, aksine daha titiz, daha dikkatli, daha muhafazakâr, bu manada
konservatif yaklaşmak ve bunu, çünkü henüz riskleri tam olarak belirlenmemiş,
henüz tam olarak bilinmeyen bir alanda bunu serbestleştirme yerine, aksine bunu
denetim altına alma, bunu kontrol altına alma ve bunu, zararlı olacak olanları
da kesinlikle engellemeye dönük bir ara mevzuat olarak, acil bir mevzuat olarak
çıkardık kanun çıkıncaya kadar. Çünkü kanun da önümüzdeki günlerde
Meclise gelecek, tasarısı hazırlandı, onu da söyleyeyim. Ama şimdi biz kanunu
beklesek en az birkaç ay daha beklememiz gerekiyor.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Sekiz yıl bekledik.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yedi senedir iktidardasınız, insaf!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yedi sene önce değil, 2004
yılında Türkiye bizim hükûmetimiz döneminde Cartagena Güvenlik Sözleşmesi’ne taraf oldu.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tamam.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Tamam.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sene kaç? 2009. 2004… Sene kaç?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Yani onu yapan da biziz. Onu
yapan da biziz.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Zaten 2003’te yürürlüğe girdi Sayın Bakan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Değerli arkadaşlar, bakın size
bir şey söyleyeyim: Ben biraz önce…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Niye şimdi Sayın Bakan, geçen sene değil?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ama önce yönetmeliğin ne olduğuna
bakın. Sayın Başkan Vekili, yakışmıyor.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bu yönetmelik geçen sene gerekli değil miydi?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, önce bakın buna…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Atın önüne araba koyuyorsunuz, atın önüne araba! Önce yasa, sonra
yönetmelik.
BAŞKAN – Sayın Anadol…
Sayın Bakan,
lütfen Genel Kurula hitap ediniz.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri,
bilgiyle konuşmak lazım, bilerek konuşmak lazım. Aksi takdirde, yani işte, biz
bunu mahkemeye götürürüz, şuraya götürürüz, buraya götürürüz demek, bugünkü bu
mevzuatı kaldırmak demek, açık söylüyorum, kesinlikle ama kesinlikle GDO’ya kapı açmak demek olur. Bunu da söyleyelim, bunu da
bilin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Zeytinyağı gibi üste çıkmayın.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Eğer siz böyle bir şey yapmaya
kalkarsanız, böyle bir şey gerçekleştirirseniz, o zaman millet de sizi tarih
önünde, GDO’yu engelleyen bir yönetmeliği kaldırtmak
suretiyle mahkûm edecektir, bunu da haberiniz olsun.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Mahkûm oldunuz bile tarih önünde.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz kanunu getirmezseniz öyle olacak. Kanunu getirin. Yönetmelik
senin emrinle çıkıyor.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz bir yönetmeliği çıkardık ve bakın, bu yönetmelik de Avrupa Birliği
standartları ile tamamen uyumlu, bir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kanun, kanun… Burası yönetmelik düzenleme yeri değil.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İki: Avrupa Birliğinden daha
ileri olduğumuz hükümler var. Şimdi size okuyacağım bunu. Bakın, GDO’lu ürünlerin bebek mamaları ve bebek formülleri, devam
mamaları ve devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek besinlerinde
kullanılması kesinlikle yasak, bizim yönetmelikle getirdiğimiz. Avrupa
Birliğinde bu yasak değil arkadaşlar, Avrupa Birliğinde bu yasak değil. Bizim
yönetmeliğimiz, Avrupa Birliğinin mevcut mevzuatından daha ileride.
İki…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yunanistan’da uygulanıyor mu bu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Arkadaşlar, Avrupa Birliğinin tamamında,
İngiltere dışında, Avrupa Birliğinde tamamen, bebek mamalarıyla ilgili durum,
serbesttir. Biz yasaklıyoruz.
İki: İnsan ve
hayvan tedavisinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç genleri içeren GDO
ve ürünlerinin ithalatı ve piyasaya sunulması yasaktır diyoruz. Burada da
Avrupa Birliğinden daha ilerideyiz. Diğer maddeleri ise
Avrupa Birliğiyle uyumlu. Bunu söyleyeyim.
Şimdi, bu Yönetmelik bir mevzuat. Peki ne yapacağız biz bununla? Yani 27 Ekimden itibaren, bakın, 30
Ekim günü biz illere, seksen bir ile bir talimat yazdık ve dedik ki: Bu
Yönetmelik çerçevesinde ürünlerle ilgili… Yani içinde GDO bulunması muhtemel
yirmi yedi, yirmi sekiz tane ürün var. Bunlarla ilgili
önceden yapılan gıda ve yem mevzuatı çerçevesinde analizlere ilave olarak
ekteki listede yer alan ürünler ve bileşiminde listede belirtilen ürünler
bulunan, bu ürünlerden üretilen veya bu ürünlerden üretilen bileşen içeren gıda
ve yem maddeleri için GDO analizi yaptırılması, analiz sonucu GDO tespit edilen
ürünlerin ithalatına izin verilmemesi gerekmektedir yönetmelik çerçevesinde.
Şimdi, nerede ne
yapılacak, bu da belli. Şimdi, bugünden itibaren işlem şu arkadaşlar bu
Yönetmelik kapsamında -bu bugüne kadar böyle değildi, bu çok önemli bir şey-
diyoruz ki: Vatandaş getirdi herhangi bir gıda maddesi, biz kesinlikle GDO
yönünden analize tabi tutuyoruz. Eğer içinde herhangi bir şekilde GDO varsa
bunun kesinlikle ithalatına izin vermiyoruz. Ürün ve GDO’lu
üründen bileşen herhangi bir gıda maddesi.
İki: Birisi dedi
ki: “Ben işte şu gıda maddesini veya şu ürünü, şu ham maddeyi ithal ediyorum.
Bunun içerisinde GDO var.” O da… Bu defa diyoruz ki… Müracaat ediyor, alıyoruz,
bundan on beş ayrı belge hazırlamasını istiyoruz ve bunu bir 91 kişiden oluşan
-tamamı 91 kişi- ama 11 kişi fiilen çalışacak bir bilimsel komite var. Bu
bilimsel komitede kimler var?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Meslek örgütleri var mı içinde?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Üniversite öğretim üyeleri var.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ziraat Mühendisleri Odası…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Üniversiteler…
Bakın, size
okuyayım: “Ankara, Selçuk, İstanbul, Akdeniz, Karaman, Gaziosmanpaşa, Mustafa
Kemal, Atatürk, Çukurova, Namık Kemal, Ondokuz Mayıs,
Adnan Menderes, Sabancı, Hacettepe, ODTÜ, Ege, Bilkent, Gazi, Iğdır ve Mersin
üniversitelerinden 20 üye. Ziraat, veteriner, iletişim, mühendislik,
fen-edebiyat, tıp, fen, sağlık bilimleri fakültelerinden 8…”
OKTAY VURAL
(İzmir) – Üyeleri sen seçtin.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Üyeleri… O konuyla ilgili olan
arkadaşım, o konuyla ilgili uzman olacak. Öyle benim seçmemle falan değil. O
diplomasını ona ben vermedim. O diplomayı ona ben vermedim. Uzmanlık
diplomasını ona ben vermedim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yasayla kurulmuş meslek örgütlerinin temsilcisi var mı?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, TÜBİTAK Marmara Gıda
Enstitüsü, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Ankara Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsünden, buradan da 3 kişi ve 1 de Gıda Referans Laboratuvarından… Dolayısıyla, kırk farklı konuda
uzmanlaşmış toplam 91 uzman. Bunlara havale edilecek -bilimsel komite- bunlar
bunu inceleyecek. Eğer üç alanda, insan sağlığı, çevre sağlığı, hayvan hakları
ve refahı ve hayvan sağlığıyla ilgili ve çevre sağlığıyla ilgili en küçük bir
risk gördüğü takdirde buna izin vermiyor. Dolayısıyla fiilen bu Yönetmelik’le birlikte Türkiye’ye GDO’lu
ürünün ithal edilmesi fiilen mümkün değildir yani sıfıra sıfır düzeyindedir.
Ha, nedir peki bu
mesele? Bizim bu işin büsbütün dışında kalmamız, bu teknolojiden bigâne
kalmamız, bihaber kalmamız, mümkün mü böyle bir şey? O da doğru değil. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlet. Türkiye
Cumhuriyeti’nde bu teknoloji nedir, nasıl kullanılır, bunu bilecek.
Onun için, bizim
bu yönetmeliğimiz, tabii bir çerçeve yönetmeliktir ama bu Yönetmelik’in
gayesi, GDO’lu ürünlerin ithalatını kolaylaştırmak
değil, aksine ithalatını zorlaştırmak, kontrol ve denetim altına almaktır. Bu
yönetmelik budur ve bu Yönetmelik yakın bir tarihte çıkacak olan biyogüvenlik kanunuyla birlikte daha üst bir hukuk normuna
kavuşacak ve böylece Türkiye bu alanda çok daha ileri bir noktaya gelmiş
olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bizim, asla Türkiye’nin insan sağlığı, toplum sağlığı, çevre
sağlığı ve Türkiye’nin biyolojik kaynaklarına, tarımsal kaynaklarına zarar
verecek herhangi bir şeyin içerisinde, kararın altında imzamızın bulunması
mümkün değildir. Ne uluslararası kuruluşlar ne başka devletler ne de hiçbir
kişi ve kuruluş için asla ve kat’a biz böyle bir uygulamanın içerisinde
olmadık, bundan sonra da olmayız.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Olmaz olur musunuz? Cargill, Cargill en iyi örnek. Cargill
için özel yasa çıkardınız.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bundan önce olmadık, bundan
sonra da olmayız.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Tarımı mahvettiniz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Amerikan şirketi için özel yasa çıkardınız.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bu vesileyle
şunu söylüyorum: Tarımla ilgili, tarımsal ürünlerle ilgili, tohumculukla ilgili
bizim attığımız adımlar Türkiye tarım sektörünün önünü açmıştır, Türkiye tarım
sektörünün önüne yeni bir çığır açmıştır, yeni bir çağa Türk tarımı girmiştir.
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bravo!
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Hayal görmeyin Sayın Bakan, hayal görmeyin!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bugün Türkiye tarımsal ekonomi
açısından dünyanın 8’inci büyük ekonomisine sahiptir. Türkiye’nin tarımsal
üretim değeri dünyada 8’incidir. Genel ekonomide Türkiye AK PARTİ’yle
26’ncı sıradan 17’nci sıraya çıkmıştır. Tarım ekonomisinde Türkiye dünyada
8’inci büyük ekonomik güçtür. 4 milyar dolardan yaklaşık 12 milyar dolara tarım
ürünleri ihracatını çıkardık. Şu anda Türkiye dünyanın 3’üncü büyük tohum gen
bankasını Ankara’da inşa ediyor. Bunu, bu Hükûmet
zamanında bu Bakanlık yaptı. Bu Bakanlık yaptı. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Bakan, sizin sayenizde buğday ithal etmeye başladık!
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bakın, o buğdayı Türkiye dâhilde
işleyip dünyada un ihracatında birinci sıraya çıkmak için yapıyor. Bunu da
kıskanmayın! Bunu da kıskanmayın! Türkiye’nin sanayicisi, buğdayı ithal edip un
yapıp dünyaya ihraç ediyor, dünyada bir numaraya, iki numaraya çıkıyorsa
bununla da iftihar edin. Şimdi, bakın, buğdayla ilgili bir şey söyleyeceğim:
Toplum sağlığı. Bizden önce arkadaşlar…
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayenizde pancardan yapılan şekeri bile unuttuk.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bizden önce Türkiye 20 milyon
ton buğday ürettiği yıl bile, ihtiyaçtan dolayı, kalite sorunu sebebiyle
Türkiye buğday ithal ediyordu. Bunu “etmiyordu” diyebilecek hiç kimse yok. Bu,
gerçekten böyleydi. Ama bizim aldığımız tedbirlerle, sertifikalı tohum
üretimine ve kullanımına getirdiğimiz destekle, süne mücadelesine havadan
ilaçlamayı sonlandırıp yer aletlerine geçmek gibi tedbirlerle, Türkiye, bugün
kesinlikle kalite ihtiyacı sebebiyle, kalite sorunu sebebiyle buğday ithalatı
yapmıyor, 17,5 milyon ton, 18 milyon ton buğday ürettiğinde de bu kendine
yetiyor. Tamam mı?
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Süneyi konuşun. Süne ne oldu, süne?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Türkiye havadan ilaçlama
yapıyordu. Havadan ilaçlama yaparken emgili dane
oranı yüzde 3,9’du. Bu şu demektir: Aldığımız buğdayın yüzde 3,9’u, uçakla
mücadelede ilaçlamaya rağmen yüzde 3,9’u çürüktü, gidiyordu. Biz bunu yüzde 0,8’e
düşürdük. Yüzde 0,8’e. 901 ton ilaç kullanılıyordu. İşte
çevre sağlığı bu, halk sağlığı bu, insan sağlığı bu. Eğer siz süne
mücadelesi için 900 ton ilacı havaya püskürtüyorsanız ve biz bunu miktarını 183
tona düşürmüşsek, siz, bizi halk sağlığıyla oynamakla itham edemezsiniz.
Aksine, halk sağlığını, toplum sağlığını, çevre sağlığını ve tarımsal üretimde
kaliteyi ve verimliliği biz bu uygulamalarla sağladık. Sadece bununla ilgili
değil, meyve-sebze üretimiyle ilgili olarak da, pestisit
kalıntılarını ortadan kaldıracak, halk sağlığını koruyacak şekilde tedbirler
aldık. Zirai ilaçlar tarihte ilk defa bizim dönemimizde, bizim Hükûmetimiz döneminde reçeteyle satılmaya başlandı.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, domates kaç lira şimdi? Çiftçi ne durumda?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şu anda zirai mücadele ilaçları
reçeteyle satılıyor, insanlarda kullanılan antibiyotik gibi. Şimdi bu
uygulamayı getirdik.
Sertifikalı tarım
danışmanlığını getirdik. Binlerce meslektaş bu konuda eğitim gördü ve danışman
çalıştırdığı takdirde çiftçiye destek veriyoruz.
Şimdi yine zirai
ilaç bayiliği uygulamasına kıstas getirdik. Öyle herkes istediği gibi çıkıp
zirai ilaç bayisi olamıyor. Bunların tamamı bununla ilgili.
Türkiye 30 küsur
milyon ton yaş meyve-sebze üretiyordu biz hükûmeti
devraldığımızda ve bunun için kullandığı ilaç miktarı 55 bin tondu. Bugün
Türkiye 42 milyon ton yaş meyve-sebze üretiyor ve kullandığı ilaç 49 bin ton.
Değerli
arkadaşlar, “Alo Gıda” hattını biz kurduk. Vatandaşlarımız yirmi dört saat,
Türkiye'nin her tarafından telefon açıp gıdayla ilgili şikâyetini, gıda
sağlığıyla ilgili şikâyetini bildiriyor. Bunu da biz başlattık.
Türkiye, geçen
beş yılının dört yılında şiddetli kuraklık problemine rağmen tarımında pozitif
olarak büyümüş bir ülkedir. Bu sene diğer sektörlerde küçülme yaşanmasına
rağmen dünyadaki ekonomik kriz sebebiyle, Türkiye’de yılın ilk altı ayında
tarım sektörü yüzde 4,5 oranında pozitif büyüme gösterdi. Tarımda istihdam da
arttı. Tarım bu alanda bir tampon sektör görevi görüyor. Türkiye'nin tarım
ürünlerinin daha verimli olması için cumhuriyet tarihindeki en büyük projeyi de
biz yaptık. Türkiye Tarımsal Üretim Havzaları Destekleme ve Üretim Modeli’ni
oluşturduk, hayata geçti. Çünkü bununla Türkiye artık, her 2,5 dönümlük
arazisinde hangi ürünler, hangi yüksek verimlilikte yetişiyor, bunu da biliyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu Yönetmelik'le ilgili
olarak söylenen bilgiler maalesef yanlıştır, kamuoyunu yanlış yönlendirmeye ve
bilgilendirmeye matuftur. Bu vesileyle, ben, bu yönetmeliğin GDO’nun Türkiye’ye fiilî olarak girişini engelleyen bir
yönetmelik olduğunu…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Teşekkür
ediyorum.
Fiilî olarak
Türkiye’ye kesinlikle GDO’lu ürünün girmesini
engelleyen, kesin bir yönetmeliktir. Bunu da özellikle bir kez daha önemine
binaen sizlerle paylaşmak istiyorum ve hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yargı karar verecek, yargı!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan, GDO’lu ürün girmeyecek mi
Türkiye’ye?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Geliyor… Kevgire döndü zaten!
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Fabrikası var, Mustafakemalpaşa’da, Orhangazi’de fabrikası var.
Yasaklayın o zaman!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yönetmelik öyle demiyor ama. Birazdan Yönetmelik’i
okuyacağız burada, GDO’lu ürünlerin ithalatına
müsaade ediyor.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Ama içerde üretmek serbest!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yazdım ama, “girmeyecek” dediniz, yazdım.
Haberiniz olsun.
TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Orhangazi’de ve Mustafakemalpaşa’da var fabrika. Dışarıdan getirme
o zaman! İçeride üretmişsin, halk sağlığıyla oynamışsın ne fark eder?
BAŞKAN – Sayın Özçelik, efendim konu neyle ilgili?
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Aşırı yağışlar vesilesiyle…
BAŞKAN – Neyle
ilgili efendim?
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Aşırı yağışlar vesilesiyle, bu konu hakkında iki dakika arz ediyorum.
BAŞKAN – Size o
zaman daha sonra söz vereyim çünkü şu anda benden gündem dışı söz istemiş olup
da bu konuda konuşmak isteyen arkadaşlar var, söz verememiştim. Sizinki daha başka bir mevzu, önce Sayın
Bal’a…
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Güncel olduğu için…
BAŞKAN – Sonra
söz vereceğim efendim. Sayın Bal’a söz vereceğim.
Sayın Bal,
buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, GDO’lu
ürünlerin ithaline dair yönetmeliğin iptal edilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
ŞENOL BAL (İzmir)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan biraz
önce yapmış olduğu açıklamalarla herhâlde çiftçilerimizi çok üzmüştür diye
düşünüyorum.
Şimdi, GDO’lu ürünlerin ithal yoluyla uzun yıllardır, bilhassa
2003 yılından sonra… Sayın Bakan dinliyorsunuz zannediyorum?
BAŞKAN – Sayın
Bakanım… Sayın Candan…
ŞENOL BAL (İzmir) – Evet, 2003 yılından itibaren milyonlarca ton
soya, mısır, kanola ve pamuğun ülkemize girmesini ve
hiçbir kanuni düzenleme olmamasını ve halkın sağlığıyla oynamayı nasıl açıklayacak
bunu bilemiyorum ama alelacele, hiçbir altyapısı olmayan, kanunu dahi çıkmamış GDO’ların ülkemize girmesini serbest bırakan bir
yönetmeliği derhâl iptal etmenizi rica ediyoruz sizden.
Acaba,
tekelleşmiş şirketlerin çok baskısı altında mı kaldınız yoksa GDO’lu bir açılım mı yapmayı arzu ettiniz Sayın Bakan siz
de? Bakın, meşrulaştırdığınız bu Yönetmelik’le… Bu,
neye benziyor Sayın Bakan: Hani uyuşturucu da yurda gizlice ve izinsiz giriyor,
onun için de bir yönetmelik çıkarıp uyuşturucunun belli kurallar içinde
girmesini mi sağlayacaksınız? GDO’nun ne demek
olduğunu iyi anlamamız gerekir.
Ben teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, ben söz talep eden arkadaşlara vereceğim ama bu, bilimsel bir
konu, bildiğim kadarıyla, Sayın Bakanın da bir doktorası var, veteriner hekim
kendisi de, Sayın Bakan “yok” diyor, öbür taraftan “var” deniyor. Bunları kendi
aramızda daha başka zeminlerde çok rahat bir şekilde konuşabiliriz. Yani,
Meclisteki bir iki dakikalık konuşma da bu konuya çözüm getirmez kanaatini
taşıyorum.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kanun gelse…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kanunu getirseler konuşacağız Sayın Başkan. Kanun kaçırılıyor,
milletten kanun aşırılıyor! Gelsin konuşalım, söyleyecek sözümüz çok.
BAŞKAN – Konuşun
Sayın Başkan.
Sayın Durmuş,
buyurun efendim.
2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un,
ürünlerin GDO’lu olduğunun fark edilmesi için
yapılması gerekenlere ve kene mücadelesine ilişkin açıklaması
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
GDO’lu ürünler üzerine
konacak “GDO” ibaresi dikkat çekici boyutta olmalı.
Sayın Bakanın
özellikle uçakla ilaçlama konusundaki açıklamalarına teşekkür ediyorum ama
“kene mücadelesi” diye parklar, bahçeler, sosyal çevreler, meralar birçok
kimyasal kirleticiyle kirletildi.
Sayın Bakan,
biyolojik mücadele diye bir olay var. Bu ilaçlar kene yiyicilerini yok ettiler,
keneler oyuklara kaçtığı için daha güçlü döndüler. Onun için siz siz olun, çevreye kimyasal kirletici, okullara dezenfektanı
göndermeyin. Lütfen, kanser ve sağlığı bozucu birçok etkileri var. Bu sağlığı
koruyucu tedbirler mevzi olmamalı, koyunlar için kullanılan kene ilacı da
maalesef ete ve süte geçiyor. Onu da dikkate alın.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Özçelik, buyurun efendim.
3.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in,
Siirt’te yaşanan sel felaketine ilişkin açıklaması
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Konuyla ilgili
değil ama güncel bir konu olduğu için söz aldım Sayın Başkan.
Bugünlerde
biliyorsunuz aşırı yağışlar var ve birçok kentimiz bu aşırı yağışların sebep
olduğu sel felaketlerine maruz kalmakta. Siirt kentimiz de bu son günlerdeki
yağışlardan çok ciddi etkilenen bir kent, gerek şehir merkezi gerek çevre ilçe
ve köylerde çok ciddi hasarlar var. Bu sel felaketi genç bir öğretmen
arkadaşımızın da yaşamına mal oldu. Genç öğretmen arkadaşımıza Allah’tan rahmet
diliyoruz, ailesine de baş sağlığı diliyoruz. Çok şükür ki çok daha fazla insan
yaşamına mal olmadı ama çok sayıda ev ve iş yeri ağır hasar gördü. Belediyemiz
kısıtlı olanaklarıyla, teknik ve ekonomik kısıtlı olanaklarıyla halkın
yardımına koşuyor, vilayet de kimi çalışmalar yapıyor birlikte ama yeterli
değil. Bu anlamda Siirt’in afet bölgesi kapsamına alınması gerekiyor ve sorunun
kökten çözümüne yönelik çalışmaların yapılması lazım. Şimdiden, ilgili
bakanların ilgi göstereceğini umuyorum. Siirt’te zarar gören vatandaşlarımıza
bir an önce yardım elinin uzatılması gerekiyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Ölenlere
Allah’tan rahmet, Siirtli vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimizi
iletiyoruz.
Gündem dışı
üçüncü söz, Susurluk kazasıyla ilgili olarak söz isteyen Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan’a aittir.
Sayın Buldan,
buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
(Devam)
3.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Susurluk’ta
meydana gelen kazanın 13’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi bugün Susurluk kazasının 13’üncü yıl
dönümü. 3 Kasım 1996 yılında Susurluk yakınlarında bir kaza oldu. Bölgede
zulümleriyle ün salmış korucubaşı ve aynı zamanda
milletvekili 1 şahıs, özel timin kurucularından 1 polis şefi ve birçok
katliamdan sorumlu olduğu için on sekiz yıldır devlet tarafından arandığını
sandığımız bir katil aynı arabanın içinden çıktı. Bu 3 kişinin…
BAŞKAN – Sayın
Buldan, ifadeler noktasında, hukukun genel kaidelerine riayet ederek konuşmak
daha uygun olur. Çünkü o şahısların bir kısmı merhum, bir kısmı diğer şeyin
içerisinde. Geçmişte milletvekilliği yapmış olan bir arkadaşımız da var. Yani o
genel ifadeleri adliye yapabilir ama siz genel ifadelerle konuşursanız iyi
olur.
Buyurun.
PERVİN BULDAN
(Devamla) – Ben gerçekleri anlatmaya çalışıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim,
gerçekleri mahkemeler tespit etsin. Lütfen, burada o şeye girmeyelim.
PERVİN BULDAN
(Devamla) – Olabilir.
BAŞKAN - Buyurun.
PERVİN BULDAN
(Devamla) – Bu 3 kişinin -ben yalnız hakkımı kullanacağım, bir dakikamı aldınız
Sayın Başkan- üzerinden ruhsatlı, ruhsatsız silahlar, devletin arandığını
sandığımız katilinin üzerinden bizzat devletin kendisine vermiş olduğu yeşil
pasaport, ruhsatlı silah ve sahte kimlik çıktı. Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet
Ağar “Olayın bir özelliği yok, bir trafik kazası.” şeklinde değerlendirmede
bulunuyor, Başbakan Necmettin Erbakan “Bütün bunlar fasa fiso.” diyerek
açıklama yapıyordu. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise “Her şeyi araştıralım,
her şeyi tartışalım, fakat devlete gölge düşürmeyecek tarzda tartışalım.”
diyerek Susurluk dosyasında gidilebilecek yerin sınırlarını belirledi. DYP
Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller ise “Devlet
için kurşun atan da yiyen de kahramandır.” dedi ve böylelikle katillerin
devletin kahramanları olduğunu alenen beyan ederek son noktayı koydu. Nitekim, sonradan kurulacak olan Susurluk Komisyonuna bilgi
veren MİT’in başındaki Mehmet Eymür ve Özel Harekâtın
başındaki Korkut Eken de bu katilin devlet adına çalıştığını doğruluyordu.
Sayın Başkan,
sayın üyeler; Susurluk’ta ortaya çıkmış bu kirli ilişkiler sadece birkaç katil,
siyasetçi ve emniyet görevlisinin ilişkilerinden ibaret değildir. Bu çetelerin
salt kendi hesaplarına çalışmadıkları, bizzat devlet adına görev yaptıkları
ortadadır. Bu kirli ilişkilerin ucu emniyetten orduya, Meclise ve devletin
bütün kurumlarına kadar uzanmaktadır. “JİTEM”, “Çete”, “Ölüm timi”, adına ne
dersek diyelim, devlet bu yapılanmaları kendi eliyle oluşturmuş ve bu oluşumlar
aracılığı ile de kendi illegal ve insanlık suçu niteliğindeki faaliyetlerini
gerçekleştirmiştir ve bu nedenle de Susurluk kazası ile devletin öteki yüzü
ortaya çıkınca olayın üzeri örtülmüştür. Yapılan tüm soruşturmalar “devlet sırrı”
denilerek durdurulmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Susurluk
Araştırma Komisyonu tam anlamıyla çalışmadığı gibi, Komisyon Raporu’nun bir
kısmı devlet sırrı kabul edilerek Rapor sansürlenmiştir. Komisyonda adı geçen
hiçbir asker hakkında herhangi bir soruşturma açılmamıştır. Komisyona çağrılan
üst düzey askerî yetkililer ifade vermeye gelmedikleri gibi, gelmeme
gerekçelerini de açıklamamışlardır. Komisyon, devlet sırrı gerekçesiyle
çoğunlukla hiçbir devlet kurumundan bilgi alamamıştır.
Diğer taraftan,
yargı süreci de her zaman olduğu gibi devleti korumayı esas alarak birkaç kişi
hakkında tutuklama kararı vermiş, bunun ötesine gidilmemiştir. Susurluk
olayının baş aktörlerinden hiçbirine dokunulmamıştır. Susurluk kazası ile
gündeme gelen ve kayıp olduğu söylenen silah ve malzemelerin sayısı, cinsi ve
hangi amaçlarla kullanıldığı hâlâ bilinmemektedir. Konuyla ilgili olarak açılan
dava da zaman aşımına uğratılmış ve sanıklar da serbest bırakılmıştır.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Susurluk olayında “Ne olursa olsun sonuna kadar
gidilecektir.” denilse de devletin masum olduğunu söyleyebilecek yere kadar
gidilmiştir. Bu nedenle Şemdinli olayı yaşandı ve tarih, Başbakanın ağzından
“Sonuna kadar gidilecektir.” sözünün çıkmasıyla tekerrür etti. Sorumlular iyi
çocuk oldukları gerekçesiyle serbest bırakıldılar ve biz, aynı filmi tekrar
izlemiş olduk ve yine, hiçbir şeye dokunulmadığı için Danıştay katliamı
gerçekleştirildi, Koşuyolu Parkı’nda siviller
katledildi, Hrant Dink
öldürüldü ve en son Ergenekon’a vardık. Bunların hepsinin Susurluk’la ortaya
çıkan güçlerin faaliyetleri olduğu açıktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
PERVİN BULDAN
(Devamla) - Bu nedenle, kimse, Susurluk aydınlatılmadan “Temiz eller operasyonu
yapıyoruz.” diye bizi kandırmaya çalışmasın. Eğer, gerçekten temiz bir Türkiye
ideali varsa, öncelikle bu ülke kendi karanlık geçmişiyle yüzleşmek zorundadır.
Bu ülkede, insanlar âdeta kırımdan geçirildiler. Milyonlarca insana vahşet
düzeyinde işkenceler yapıldı, binlerce insan faili meçhul, aslında gayet belli
kişilerce katledildi veya kayıp edildi, cezaevi katliamları yapıldı, binlerce
köy yakıldı, topraklarımız ölüm tarlalarına çevrildi. Bu ülkenin karanlık
tarihi şimdi toprağın altından gün yüzüne çıkmaktadır, batıda silahlar, doğuda
insan kemikleri çıkmaktadır. Bu nedenle, eğer adı “Temiz eller operasyonu”
konuyorsa Ergenekon davası Susurluk ile birleştirilmeli ve bu dava Türkiye'nin
karanlık geçmişiyle bir yüzleşme niteliği taşımalıdır. Bunca insanlık suçunun
işlenmesinde sorumluluğu bulunan bakan ve başbakanlar, amir, komutan ve korucu
başları…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
tamamlayınız.
PERVİN BULDAN
(Devamla) – …olağanüstü hal valileri bu yargılama sürecine dâhil
edilmelidirler. Mehmet Ağar’ın “Yaptık” dediği bin
operasyonun, Oral Çelik’in devlet adına yaptığını söylediği 28 eylemin, Hiram Abbas’ın bizzat katıldığını söylediği 157 operasyonun
ne olduğu açıklığa kavuşturulmalıdır. Susurluk’un baş aktörleri Tansu Çiller,
Doğan Güreş ve Mehmet Ağar da Ergenekon davası kapsamında yargılanmalıdır.
Binlerce kaybettirmenin ve cinayetin yaşandığı dönemde “Fırat’ın kenarında bir
kuzu kaybolsa hesabı bizden sorulur.” diyenler yargı önünde hesap
vermelidirler. Yıllardır hasıraltı edilen Susurluk Raporu kamuoyuna
açıklanmalıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; aydınlık bir gelecek ancak geçmişin aydınlatılması ile
inşa edilebilir. Barış ve huzur ortamı sadece adaletin üstün güç olduğu gerçek
hukuk devletlerinde mümkün olabilir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım gündemin “Sözlü Sorular” kısmında yer alan
sorulardan 1, 77, 124, 170, 240, 251, 253, 254, 255, 256, 257, 268, 320, 338,
339, 349, 350, 352, 370, 372, 381, 387, 454, 455, 456, 457, 458, 459, 507, 516,
518’inci sıralardaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir.
Sayın Bakanın bu
talebini sırası geldiğinde yerine getireceğim.
“Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları” vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 23
milletvekilinin, orman yangınları konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/447)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde yaşanan
orman yangınlarının sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve
105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırma Komisyonu arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Şandır (Mersin)
2) Ahmet Orhan (Manisa)
3) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
4) Erkan Akçay (Manisa)
5) Osman Durmuş (Kırıkkale)
6) Kürşat Atılgan (Adana)
7) Bekir Aksoy (Ankara)
8) Muharrem Varlı (Adana)
9) Alim Işık (Kütahya)
10) Mustafa Kalaycı (Konya)
11) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
12) Beytullah Asil (Eskişehir)
13) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
14) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
15) Ahmet Bukan (Çankırı)
16) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
17) Münir Kutluata (Sakarya)
18) Akif Akkuş (Mersin)
19) Osman Ertuğrul (Aksaray)
20) Necati Özensoy (Bursa)
21) Reşat Doğru (Tokat)
22) Hüseyin Yıldız (Antalya)
23) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
24) Recep Taner (Aydın)
Gerekçe:
Genel orman
varlığımız, 21 milyon 188 bin 747 hektardır. Ormanlık alan miktarı ülke
topraklarının yüzde 27,2’sini teşkil etmektedir.
Türkiye'de son 10
yıl içinde 20.986 adet orman yangını meydana gelmiştir.
Ülkemizde her yıl
yaklaşık 2 bin orman yangını çıkmaktadır. Son yıllarda bu rakamlar 3 bine
yaklaşmıştır.
Orman Genel
Müdürlüğünün (OGM) verilerine göre 2003-2006 döneminin yıllık ortalama orman
yangını sayısı yüzde 48, bu yangınlarda zarar gören orman ekosistemi genişliği
ise yüzde 110 oranında artmıştır.
Ülkemizde orman
ekosistemlerinin yapısal özellikleri hem dikey hem de yatay olarak son derece
değişkendir ve yaklaşık olarak yüzde 60'ı orman yangınları çıkma olasılığının
en yüksek olduğu bölgelerde bulunmaktadır. Dahası, bu bölgelerdeki sıcaklık ve
kuraklıkların küresel ısınmaya koşut olarak giderek artacağı öne sürülmektedir
Üstelik orman-halk ilişkileri, bu bölgelerde görece olarak daha yoğundur. Ek
olarak; yaklaşık 45 milyon dönüm orman ekosistemi, yanıcı madde birikiminin,
dolayısıyla yangın çıkma olasılığının en yüksek düzeyde olduğu 30-40 yaşlarına
ulaşmıştır.
Öte yandan, yine
bilindiği gibi, orman ekosistemleri ile küresel ısınma arasında iki yönlü bir
ilişki vardır:
i) Orman
ekosistemlerinin küresel ısınmaya yol açan sera gazlarını tutabilmesi, bu
ilişkinin ülkemizde de üzerinde görece olarak daha fazla durulan bir yönüdür.
Ne var ki, ülkemizde, hangi yapısal özelliklere sahip orman ekosistemlerinin bu
işlevi görece olarak daha iyi görebildiği henüz belirlenmemiştir.
ii) Küresel ısınmanın yol açabileceği
sıcaklık ve kuraklık artışlarından zarar görebilecek ekosistemlerden birisi de
ormanlardır. Ancak, ülkemizde farklı bölgeler bir yana aynı bölgede bile farklı
yapısal özelliklere sahip orman ekosistemlerinin bu süreçten ne yönde ve denli
etkilenebileceği bilinmemektedir.
Orman
yangınlarıyla mücadele stratejisi yeniden ve hiç vakit geçirmeden
değerlendirilmeli.
Orman yangınları,
sadece orman teşkilatının sorunu olmaktan çıkartılmalıdır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın, Çevre ve Orman Bakanlığı ile derhâl
işbirliği yaparak, orman içi mücavir alanlarında yapı uygulama teknikleri, yani
yanmayan malzemelerin kullanımı, yangına karşı alınması gereken tedbirlerin
değerlendirilmesini ele alması gerekiyor. YÖK ve üniversiteleri uyarmak
gerekiyor. Orman fakülteleri harekete geçmeli.
Yangına hassas
bitki türleri bir kez daha değerlendirilmelidir.
Tüm bu sorunların
sebepleri ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
2.- DTP Grubu adına Grup Başkan Vekili Van Milletvekili
Fatma Kurtulan’ın, yatılı ilköğretim bölge
okullarındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/448)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Yatılı İlköğretim
Bölge Okulları'nda yaşanan sorunların bütün boyutlarıyla araştırılarak,
alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci İç Tüzüğün 104.
ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve
teklif ederiz. 24.06.2009
Fatma
Kurtulan
Grup
Başkanvekili
Gerekçe:
Bilindiği gibi
Yatılı İlköğretim Bölge Okulları, nüfusu az, dağınık, okulu bulunmayan veya
ilköğretim hizmetlerinin götürülemediği yerleşim yerlerindeki, zorunlu öğrenim
çağındaki öğrencilerin parasız yatılı, çevresindeki öğrencilerin ise gündüzlü
olarak eğitim-öğretim gördükleri ilköğretim okullarıdır. Çağdaş eğitim
sistemlerine ters ve verimi düşüren bir eğitim yöntemi olmasının yanında, YİBO'larda fiziki yapıdan, idari işleyişe kadar hemen hemen her açıdan sorunlar yaşanmaktadır. Yıllardır eğitim
sisteminin diğer sorunlarının gölgesinde kalan ve genellikle yemek
zehirlenmeleri ile gündeme gelen YİBO'lar fiziki
yapıdan idari işleyişe kadar âdeta bir sorunlar yumağı haline gelmiştir. 2003
yılında Millî Eğitim Bakanlığı Müşaviri Kadir Kellecioğlu,
YİBO'larla ilgili yaptığı inceleme sonucu hazırladığı
raporda, bu okullarda acil önlem almayı gerektiren sorunlar olduğunu açıkça
ortaya koymuş ancak sorunlar kamuoyundan saklanmış ve Kadir Kellecioğlu
bilgileri basınla paylaştığı için görevinden alınmıştı. YİBO'larda
yaygın olarak gözlenen sorun yemekhane şartlarının hijyenik
olmaması olarak yansısa da, bir an önce önlem almayı gerektiren yüzlerce sorun
yaşanmaktadır. Çocukları mutsuz eden bu ortam, birçok çocuğun okuldan kaçmasına
sebep olmakta ve kaçışların bir kısmının kış aylarında olması ise birçok
çocuğun yolda donarak ölmesine sebep olmuştur. Yurtlardaki banyolar yetersiz ve
çoğunda kabinli banyo mevcut değildir. Öğrenciler günlük temizliklerini tam
olarak yapamamakta, bitlenme, uyuz gibi sağlık sorunları yaşanmaktadır. Birçok
okulda rehber öğretmen bulunmamaktadır. Yatakhanelerin koğuş sistemi biçiminde
olduğu okullarda, odalarda da kapasitelerinin üstünde öğrenci kalmaktadır.
Büyük yaştaki öğrencilerin küçük yaştaki öğrencilerle aynı odalarda kalması ise
çeşitli istismarlara neden olmaktadır. Ayrıca öğrencilere verilen kırtasiye
malzemeleri yetersiz ve öğrenciler velilerine istedikleri zaman ulaşmakta sorun
yaşamaktadırlar. Öğrenciler, okul yöneticilerinden ve öğretmenlerinden fiziki
şiddet gördüklerini iddia etmektedirler. Ayrıca öğrenciler, kendi aralarında
bile Kürtçe konuşmalarına yasak konulduğunu ileri sürmektedirler. Çocuklar için
travma sayılabilecek bu uygulama, çoğu çevrelerce de
bir asimilasyon politikası olarak görülmektedir. Okulların bütçesi hazırlanırken,
okulların bulunduğu coğrafi bölge, gelişmişlik düzeyi ve yaşanan iklim göz
önünde bulundurulmamaktadır. Öğrencilerin sosyal faaliyette bulunmalarını
sağlayacak fiziki koşullar çoğu okulda bulunmamakla beraber, var olan sosyal
tesis, spor alanları, oyun alanları ve kütüphaneler ise gereksinimleri
karşılayacak nitelikte değildir. Öğrencilerin kişisel giderleri için bakanlıkça
gönderilen ödenekler, ufak ihtiyaçları karşılamakta bile yetersiz kalırken,
öğrencilerin, aileleri ile görüşebilmeleri için ücretsiz telefon vb iletişim
araçları bulunmamaktadır. YİBO'larda görevlendirilen
öğretmenler isteğe bağlı atanmamakta ve çoğu sözleşmeli olarak görev
yapmaktadırlar. Yaşanan sorunlar öğretmenleri de en az öğrenciler kadar
etkilediğinden, YİBO'larda uzun süre görev yapan
öğretmenlere hemen hemen rastlanmamaktadır. Bu
okullarda görev yapan öğretmenler, öğrencilerin bütün sorunlarıyla ilgilenmek
zorunda kalmaktadırlar. Bu zor koşullar altında çalıştırılan öğretmenler, diğer
öğretmenlerle aynı ücreti almaktadırlar. Bütün gün okulda olan öğretmenler bu
koşullar altında verimli olmakta zorlanmaktadırlar. YİBO'larla
ilgili birtakım iyileştirmelerin yapılacağı söylenmişse de bu konularda önemli
bir gelişme sağlanamamıştır. Sürekli olarak bir arada olan öğrenci ve öğretmenler
zor şartlarda eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedirler. Yaşanan
birçok sorunun bu şartlar altında eğitime devam etmek, mutsuz, sosyalleşmemiş
ve geleceğe dair umut beslemeyen bireyler yetiştirmekten başka bir anlam ifade
etmeyecektir. Yatılı İlköğretim Bölge Okulları'nda yaşanan sorunların, bir an
önce kamuoyu ile paylaşılarak, kalıcı çözümlere kavuşturulması gerekmektedir.
Bu konuda bir Araştırma Komisyonu'nun kurulmasında yarar bulunmaktadır.
3.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin,
kamudaki geçici personelin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/449)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kamuda çalışan
4/C statüsündeki personellerin özlük hakları başta olmak üzere karşılaştığı
sorunların araştırılması ve alınacak önlemlerin tespiti amacıyla Anayasanın
98'inci, Meclis İçtüzüğü'nün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz. 25.06.2009
1) Ahmet
Türk (Mardin)
2) Emine Ayna (Mardin)
3) Fatma Kurtulan
(Van)
4) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Bengi
Yıldız (Batman)
8) M.Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
11) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
12) Hamit Geylani (Hakkâri)
13) Pervin
Buldan (Iğdır)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Nuri Yaman (Muş)
16) Osman Özçelik (Siirt)
17) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Hasip Kaplan (Şırnak)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
21) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Kamu kurum ve
kuruluşlarının özelleştirilmesiyle birlikte çok sayıda işçinin mağduriyet
koşullarında olduğu biliniyor.
2007 yılında
yapılan düzenlemeyle özelleştirilen bu kurum ve kuruluşlarda çalışan yaklaşık
215 bin işçi başka kurum ve kuruluşlarda çalıştırılarak istenilen boyutta
olmasa da mağduriyetleri giderildi.
Ancak Türkiye
genelinde 20 binden fazla işçi 657 sayılı kanunun 4/C maddesi gereğince Geçici
Sözleşmeli Personel olarak işe yerleştirildi.
Yılda sadece 10
ay çalıştırılan 4/C statüsündeki bu personel, diğer kamu çalışanlarıyla aynı
işi yapmakla beraber, onlardan çok daha az ücret almaktadır.
Özlük haklarından
yoksundur. 506 sayılı yasaya göre prim ödemelerine rağmen ne memur, ne de işçi
sayılmaktadırlar. Memura yasak olan her şey 4/C statüsündekilere yasak olduğu
gibi, memurlara verilen haklardan yararlanamıyorlar. Emeklilik hakları yok.
Sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Vb...
Yine, 4/C’li personel memur çalışma saatlerine göre çalıştırılır,
ayda bir gün izin verilir, yıllık izinleri yoktur. Fazla çalıştırıldıklarında
ek ücret alamazlar.
4/C statüsündeki
personel, işçi ya da memur sayılmadığından Sendikal Mevzuat kapsamına da
girmemektedir.
Aldıkları ücret
12 aya bölündüğünde asgari ücretin altına düşmektedir.
Yaşamış oldukları
maddi sıkıntı ve sorunlar nedeniyle 4/C kapsamındaki çalışanlarda psikolojik
sorunlar baş göstermiş, aile huzurları bozulmuş, basına yansıdığı kadarıyla 4/C'li personel ve genç yaştaki çocukları arasında intihar
olayları meydana gelmiştir.
Her şeyden önce
Anayasanın eşitlik ilkesine de aykırı olan bu durumun düzeltilmesi bütün
başvurulara rağmen mümkün olmamıştır.
Meclise verilen
Yasa Teklifleri gündeme alınmamıştır. 4/C’li
personelin mağduriyetinin giderilerek 4/B statüsüne alınmaları, Anayasanın
eşitlik ilkesi gereği zorunludur.
Bu konuda meclis
araştırma komisyonunun kurulmasını arz ve talep ederiz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Genel görüşme
açılmasına dair iki önerge vardır, okutuyorum:
B) Genel Görüşme Önergeleri
1.- CHP Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay
ve İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 8-9
Eylül 2009’da İstanbul’da yaşanan sel felaketi konusunda genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/10)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
08 - 09 Eylül
2009 tarihlerinde İstanbul'da aşırı yağışlar sonucu meydana gelen sel
felaketinde 32 yurttaşımız yaşamını yitirmiş, ayrıca sayısı henüz netleşmemiş
kayıp yurttaşlarımız bulunmaktadır. Aşırı yağışlar sonucu ayrıca yüz
milyonlarca dolarlık da maddi kayıp oluşmuştur.
Bu kadar önemli
oranda yağış alacağı meteoroloji tarafından günler öncesinden bildirilen
İstanbul'da, herhangi bir önlem alınmadığı felaketin sonuçları ile somut bir
şekilde ortaya çıkmıştır. Can ve mal kaybına yol açan sel felaketi,
İstanbul'daki çarpık ve plansız yapılaşmanın hangi sonuçları doğuracağını bir
kez daha göstermiştir.
16 yıldır
İstanbul'u yöneten Başbakan ve ekibi aşırı yağışı, dereleri ve vatandaşı
suçlayarak kendisini ve ekibini bu sorumluluktan kurtarmaya çalışmıştır.
Oysa Başbakan ve
ardılı Belediye Başkanları, CHP'nin, ilgili meslek odalarının ve bilim
insanlarının uyarılarını göz ardı etmişlerdir.
İstanbul gibi bir
kentte dere yataklarının toprak döküm ve yerleşim alanı olarak kullanılması,
yaşanan felaketin nedenlerinden biridir. Dere yataklarının imara açılması,
yapılaşmanın kesinlikle olmaması gereken bu alanlara binaların dikilmesine izin
verilmiştir.
CHP, İstanbul
Büyükşehir Belediye Meclisi'nce yapılan dere yataklarını ve su havzalarını
imara açan her türlü imar değişikliğine karşı çıkmıştır.
Ayrıca İstanbul
Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı olan ve yönetim kurulu başkanı da İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı olan İSKİ Genel Müdürlüğü, su havzalarında ve dere
yataklarındaki kaçak yapılarla ilgili olarak 7 bine yakın tutanak tutmuştur.
İSKİ dere yatakları ve su havzalarındaki yapılaşmaya yönelik plan
tadilatlarının iptali için İstanbul Büyükşehir Belediyesi aleyhine iptal
davaları açmıştır. Kadir Topbaş'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu
dönemde, Ayamama Deresi yatağında ruhsat vererek yapılaşmasına izin verdiği
okul, otel ve iş merkezleri sular altında kalmıştır.
Dünya Bankası'nın
verdiği ve dere ıslah çalışmaları için kullanılması gereken kredi bugüne kadar
amacı dâhilinde kullanılmamıştır.
Silivri Devlet
Hastanesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek Fabrikası da dere
yatağına yapıldığı için Halk Ekmek Fabrikası yerle bir olmuş, Devlet Hastanesi
ise sular altında kalmıştır.
16 yıldır
İstanbul'u yöneten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ekibinin yönetim anlayışı
ve tarzı, rant üzerine kurulduğu için ne su havzası,
ne dere yatağı tanımışlardır. Başbakan ve ekibi, rant
olan her yeri imara açarak bu vahim sonuca neden olmuşlardır.
Bu genel görüşme
talebinin amacı, yaşanan sel felaketinin nedenleri ile yapılan yanlışlıkların
tespiti ve sorumlularının belirlenmesi ve böylesi vahim olayların tekrar
yaşanmaması için gerekli her türlü önlemin alınarak, gerekli düzenlemelerin
yapılmasıdır.
Tüm bu
gelişmelerin değerlendirilmesi için Anayasa'nın 98 ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103
üncü maddeleri uyarınca CHP Grubu adına Genel Görüşme açılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Hakkı Suha Okay |
Kemal Kılıçdaroğlu |
|
Ankara |
İstanbul |
|
Grup
Başkanvekili |
Grup Başkanvekili
|
2.- Hükümet adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın,
demokratik açılım konusunda genel görüşme açılmasına
ilişkin önergesi (8/11)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin
yıllarına mal olan, birlik ve beraberliğimize kasteden terör sorununa
demokratik standardımızı yükselterek kalıcı bir çözüm getirmek amacıyla,
Hükümetimiz tarafından kamuoyunca "demokratik açılım" olarak bilinen
"Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'' başlatılmıştır.
Birlik ve
beraberliğimize kasteden, milletimizi ayrıştırmayı amaçlayan teröre karşı
yıllardır taviz verilmeden yürütülen mücadele sonucunda ve bugün gelinen
noktada sorunun çözümü konusunda uygun bir ortam oluşmuştur. Milletimize
yıllardır acı çektiren bu sorunun gerçek ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması
gerekmektedir.
Terör sorununun
çözümüne ve bu konuda toplumsal mutabakat sürecinin oluşturulmasına yönelik
olarak, Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere siyasi parti liderlerinden,
sivil toplum kuruluşlarına ve vatandaşlarımıza kadar herkes tarafından çok
olumlu bir yaklaşım sergilenmiş ve toplumsal bir beklenti oluşmuştur.
Ülkemizde birlik
ve beraberliğin güçlendirilmesi, temel hak ve özgürlükler alanında yeni adımlar
atılması ve yıllardır süregelen terörün sonlandırılması amacıyla demokratik
açılım çalışmaları başlatılmıştır.
Demokratik açılım
çerçevesinde atılmış, atılmakta ve atılacak olan tüm adımlar, ülkemizdeki huzur
ve güvenin, kardeşlik ve dayanışmanın, birlik ve bütünlüğün, bir arada yaşama
iradesinin pekiştirilmesine, en önemlisi bu iradenin bizden sonraki nesillere
miras bırakılmasına yöneliktir.
Demokratik
açılımın en önemli ayağı ve teröre karşı alınan önceki tedbirlerden farklı yanı;
demokratikleşme, insan haklarının en üst düzeyde tesis edilmesi, bireysel ve
kültürel hakların tüm vatandaşlarımızı kapsayacak şekilde geniş kapsamlı olacak
şekilde uygulamaya konmasıdır.
Demokratikleşme
sürecinde yapılmakta olan çalışmalar, tüm devlet kurumlarının katkıları ve
sahiplenmesi ile bir devlet politikası olarak yürütülmektedir.
Ortak aklın
ortaya konması ve sorunun çözümü konusunda geniş bir mutabakat sağlanabilmesi
için süreç içerisinde ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla, siyasi partilerle, meslek
odalarıyla, sivil toplum örgütleriyle, bilim adamları ve gazeteci-yazarlarla
bir dizi görüşmeler ve toplantılar yapılmıştır.
Baştan beri, tüm
siyasi partilerimizin, sivil toplum örgütlerimizin, sendikalarımızın, medya
mensuplarının, kısaca tüm toplumsal ve siyasi aktörlerin bu sürece katılması ve
katkı vermesi için gayret gösterilmiştir.
Demokratikleşme
süreci kapsamında bugüne kadar yaptığımız çalışmalarda, sorunun siyasi,
ekonomik, sosyal, kültürel, güvenlik ve uluslararası ilişkiler gibi bütün boyutları
dikkate alınmakta ve çalışmalar bu çerçevede yürütülmektedir.
Demokratik
açılımla ilgili çalışmalarımızın her aşamasında bu sürecin nihai adresinin ve
çözüm yerinin milletin temsilcilerinden oluşan TBMM olduğu vurgulanmıştır.
Sorunun nihai karar ve çözüm mercii de milletin temsilcisi olan Yüce
Meclis'tir.
Yukarıdaki
hususlar çerçevesinde önümüzdeki hafta içerisinde Yüce Meclisimizi demokratik
açılım sürecinde yapılan çalışmalar ile ilgili olarak bilgilendirmek ve
katkılarını almak arzusundayız.
Bu itibarla,
Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 101 inci, 102 nci ve
103 üncü maddeleri uyarınca, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, demokratik açılım
sürecinin tüm yönleriyle ele alınmasını amaçlayan bir genel görüşme açılması
hususunda gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve genel görüşme açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Saygıdeğer arkadaşlarım, Sivas Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi
Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını
kaybettiği helikopter kazası ve kurtarma çalışmalarının tüm yönleriyle
araştırılarak benzer durumların yaşanmaması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/333, 334, 335) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının Komisyonun görev süresinin uzatılmasına
dair bir tezkeresi vardır, okutuyorum.
C) Tezkereler
1.- (10/333, 334, 335) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Başkanlığının, süre uzatımına ilişkin tezkeresi (3/993)
22/10/2009
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Sivas
Milletvekili ve Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu
ve 5 Kişinin Hayatını Kaybettiği Helikopter Kazası ve Kurtarma Çalışmalarının
Tüm Yönleriyle Araştırılarak Benzer Durumların Yaşanmaması İçin Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan (10/333, 334, 335) Esas
Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu; 05.05.2009 tarihinde göreve başlamıştır.
Anayasa ve
İçtüzük gereği kendisine verilen 3 aylık süre içerisinde çalışmalarını
tamamlayamayan Komisyonumuz, 05.11.2009 tarihinden itibaren 1 aylık ek süre
istenmesine karar vermiştir.
Gereğini
bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Hakkı
Köylü
Kastamonu
Komisyon
Başkanı
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
“Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre
verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Demokratik Toplum Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup, oylarınıza
sunacağım.
Buyurun.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/24) esas numaralı, siyasette sivil-asker ilişkileri
ve bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergenin ön görüşmesinin, Genel
Kurulun 3/11/2009 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin DTP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 03.11.2009 salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Gültan Kışanak
Diyarbakır
DTP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 177 nci
sırasında yer alan 10/247 esas numaralı Siyasette sivil-asker ilişkileri ve
bazı iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmesinin Genel
Kurul’un 03.11.2009 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – DTP grup
önerisinin lehinde, İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk Uras.
Sayın Uras, buyurun
efendim.
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; Türkiye siyasetinin öncelikli
konuları arasında siyasetin sivilleşmesi, demokratikleşmesi yer almaktadır.
Toplumsal, siyasal sorunları Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
siyaset üzerinden çözmek esastır. Bu yüzden siyasetin alanının genişletilmesi
öncelikli görevimizdir; Anayasa değişiklikleri başta olmak üzere, Siyasi
Partiler Yasası, Seçim Yasası’nın demokratikleşmesi gibi. Devlet merkezli
siyasetten, toplum merkezli siyasete geçişin bu şekilde temelleri oluşacaktır.
Askerî bürokrasinin siyasi parti gibi hareket etme keyfiyeti yoktur. Egemenlik
kayıtsız şartsız milletinse, bunun üzerinde bir irade söz konusu değilse
Türkiye Büyük Millet Meclisi öncelikli olarak bu konuyu ele almayacak da hangi
önceliği olacaktır? Silahlı kuvvetleri, orduyu korumanın yolu orduyu siyaset
dışı tutmaktan geçmektedir.
Bismarck, zamanında
“Prusya’nın ordusu yok, ordunun Prusya’sı var.” diyordu. Benzer bir durumun
ülkemizde olması fırsatı verilmemelidir. Tam da bu nedenlerden dolayı Mustafa
Kemal Atatürk, 30’lu yıllarda Askerî Ceza Yasası’nı ittihatçı zihniyete karşı
oluşturmuş ve askerin siyaset dışı kalmasının tedbirlerini almıştı. Bu kaygılar
çerçevesinde zamanında “Sarıkız”, “Ayışığı” gibi
darbe planları konusunda da araştırma önergesi verdik ama Meclisimizde iktidar
ve muhalefet partileri maalesef Meclisin öncelikli olarak bu konuyu gündeme
alması hassasiyetini göstermediler. Hâlbuki Türkiye Büyük Millet Meclisi,
tarihinde kaç kez askerî müdahale ve muhtıra gibi demokrasi dışı adımlarla
karşı karşıya kalmıştır. Bunlar demokrasinin yerleşmesini, kökleşmesini ve
gelişmesini engellediği gibi çok ciddi gerilemelere de neden olmuştur.
Gelecekte bu tür müdahalelerin yaşanmaması için Parlamentonun kendi varlığını
ve faaliyetinin sürekliliğini savunması büyük önem taşımaktadır. 13/5/2008 tarihinde de araştırma komisyonu için DTP’li milletvekilleriyle bu konu gündeme getirilmişti,
bugün gündemin 207’nci sırasındadır. Şimdi, fırsat bu fırsattır, DTP’nin gündeme getirdiği bu çerçevenin Meclis tarafından
benimsenmesi önemlidir. Genelkurmayın toplumu biçimlendirme iddiası karşısında
iktidar ve muhalefet partilerinin göstereceği hassasiyet ve bu konunun Meclis
çatısında ele alınması önemli.
Bertrand Russell “İki türlü ahlak vardır.” diyor: “Söyleyip
uygulayamadığımız, uygulayıp da söyleyemediklerimiz.” O yüzden siyasette
içimizin ve dışımızın bir olması son derece önemlidir. Çok kültürlü, çok
kimlikli, çok inançlı bir Türkiye'nin geleceğinin şekillenmesinde, bu geleceğe
matuf her türlü demokrasi dışı arayış karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisi
içerisindeki bütün renklerin barıştan yana, demokrasiden yana, özgürlüklerden
yana tek vücut olması beklenir. Mezarda zaten hepimiz aynılaşıyoruz. Hayatı
mezarlığa çevirmenin gereği yoktur. O yüzden siyasetin bu anlamda tam bir
samimiyet testinden geçtiğini düşünüyoruz. Hangi partimize soracak olursak, her
biri, her türlü demokrasi dışı arayışa, her türlü hukuk dışı arayışa karşı
tutum aldığını ifade edecektir. Ama biz zamanında bu araştırma önergesini
verdiğimizde siyasi partilerimiz maalesef sessizlikle karşıladılar. Sadece DTP
milletvekillerimizin oylarıyla bu konuda araştırma önergesi vermiştik. Bu şimdi
yeni bir fırsattır. Bunun bu samimiyet testinden hepimizin geçmesi gerekiyor.
Montesquieu “Yasaların Ruhu”
kitabında yasaların tek başına gücünün yeterli olmadığını, erdemin de gerekli
olduğunu ifade ediyor. Erdemli olan, her türlü demokrasi dışı arayış
karşısında, her türlü hukuk dışı arayış karşısında hukukun üstünlüğünün,
Meclisin üstünlüğünün, demokrasinin üstünlüğünün altını çizmekti. Bir sosyalist
milletvekili olarak faşizmin propagandacılarından Goebbels’e
hak vermek tuhaf kaçabilir ama, Goebbels
zamanında “İnsanlarda düşünce tembelliği oldukça bizim sırtımız yere gelmez.”
diyordu. Bizler de eğer demokrasi dışı arayışlar karşısında, askerî vesayet
karşısında, militarizm karşısında düşünce tembelliği ve hayırhah tutum içine
girersek, biat kültürünü sorgulamazsak, gelecek kuşaklara emanet etmemiz
gereken demokrasi ve cumhuriyet karşısında ciddi bir sorumlulukla karşı karşıya
kalırız. “Halkı rencide eden âlemde, kendi rencide olur son demde.” sözü bir
Anadolu bilgeliğini ifade ediyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün
partileri demokrasiden yana, hukuktan yana, demokrasinin ve hukukun temel
ilkelerini rencide eden her türlü cuntacı arayışa karşı demokrasinin bölünmez
bütünlüğü çerçevesinde bir tutum almak durumundadır.
En son Avrupa Birliği İlerleme Raporu’na da baktığımızda, askerî
mahkemelerin işleyişlerinin AB standartlarına uygun olmamasından, Sayıştayın askerî harcamaları denetleme yetkisinin sınırlı
olmasından, Genelkurmay Başkanının Ergenekon’a ilişkin açıklamalarının yargı
üzerinde bir baskı olarak kabul edilmesine değin, matruşka
siyasetinden açık siyasete geçilmeye ve her türlü vesayete karşı tutum almaya
yönelik çok açık hükümleri vardır ama bu esas itibarıyla ilerleme raporunun
değil bizim problemimiz olmalıydı. Biz, öncelikli
olarak Mecliste bu konuyu ele almalıydık ve Meclisin iradesine paralel irade
oluşturmak isteyenler, Meclis dışında kendine güç vehmedenler yani Ergenekon
siyaseti karşısında, yani her türlü cuntacı arayış karşısında Meclisin
caydırıcı olma işlevinin son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.
Gülten Akın bir
şiirinde “Aynı dille konuşuyoruz ama aynı dili konuşmuyoruz.” diyordu.
Demokrasinin dili, hukukun üstünlüğünün dilinin konusunda bir ortaklığı
oluşturmak açısından bu zemin önemli.
Namık Kemal,
zamanında çok sert bir ifade kullanmış: “Ne utanmaz köpekleriz/Kimi görsek
etekleriz.” demiş. Hakikaten, demokrasi dışı arayışlar karşısında, hukuk dışı
arayışlar karşısında, cuntacı arayışlara biat etme karşısında, Namık Kemal’in
bize işaret ettiği doğrultuda, her türlü zorbalığa karşı, her türlü ceberut
anlayışa karşı, her türlü siyasette otoriter eğilimlere karşı son derece açık
bir tutum almak zorundayız. Tahmin ediyorum, gelecek kuşaklara ve çocuklarımıza
bırakacağımız en iyi armağan bu olacaktır.
O yüzden, DTP
Grubunun bu önergesi doğrultusunda hemfikir olacağımızı umut ediyorum, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uras.
Demokratik Toplum
Partisi grup önerisinin aleyhinde, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.
Sayın Tunç,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bugün 3 Kasım, AK PARTİ'nin iktidara
gelişinin yıl dönümü. Yedi yıllık AK PARTİ İktidarı döneminde, Türkiye, her
alanda olduğu gibi, hukukun üstünlüğü ve demokratikleşme alanında da çok önemli
mesafeler almıştır. Ülkemizde hukukun üstünlüğünün tam anlamıyla tesis
edilebilmesi için, başta Türkiye Büyük Millet Meclisimiz ve Hükûmetimiz
küçümsenmeyecek adımlar atmış ve hâlen de atmaya devam etmektedir. Atılan bu
adımlarla ülkemiz Kopenhag kriterlerini yerine
getirerek Avrupa Birliğiyle müzakere aşamasına gelmiştir.
AK PARTİ her
zaman hukuk dışı yapılanmaların karşısında olmuştur. Kurumlarımızın
yıpratılmasına neden olacak antidemokratik tavır ve davranışların hiçbir zaman
başarıya ulaşamayacağını ve karşısında hem hukuku hem milletimizi hem de AK PARTİ’yi bulacağını her defasında deklare etmiştir. Bugün
de Sayın Başbakanımız grup konuşmasında yaptığı ifadelerle bunu tekrar
yenilemiştir.
AK PARTİ Hükûmeti, milletimize tuzak kurmak isteyen herkesin
karşısında olduğunu bundan sonra da ifade edecek ve bu konuda soruşturma ve
kovuşturma makamlarına gereken desteği verecek, yargı bağımsızlığına müdahale
etmek isteyenlere, yargı sürecini sekteye uğratmak isteyenlere de fırsat
vermeyecektir.
Demokratik Toplum
Partisinin grup önerisinin konusu şu anda yargıya intikal etmiş bir konuyla
ilgilidir. Yargıya intikal etmiş bir konuda soruşturma ve kovuşturma devam
ederken Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşme yapılması, araştırma önergesi
verilmesi, Anayasa’mızın açık hükmü gereğince mümkün olamamaktadır. Meclisin
gündemiyle ilgili olarak siyasi parti grupları arasında bir uzlaşma da
sağlanamamıştır. Önceki haftalarda görüşmelerine başladığımız madencilikle
ilgili araştırma önergelerinin görüşmeleri de tamamlanamamıştır. Bugün de bu
görüşmelerin tamamlanmasına çalışılacak ve ardından Borçlar Kanunu’muz
olmak üzere, gündemdeki yasalar görüşülecektir.
Bu nedenlerle
Demokratik Toplum Partisi Grubunun önerisine katılamadığımı belirtiyor, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Grup önerisinin
lehinde, Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.
Sayın Geylani, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)
HAMİT GEYLANİ
(Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; partimizin soruşturma
önergesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, demokratik ülkelerde reel siyaset, hukuka uygun şekilde
kurulan siyasi partiler tarafından yapılır. Yürütme ise halkın oylarıyla
seçilmiş siyasi partilerin iktidara gelmesiyle kurulan hükûmet
tarafından icra edilir. Çağımızın dünya siyasetinde silahlı kuvvetlerin
değişim, dönüşüm ve gelişimi çok önemli bir yer tutmaktadır. Demokratikleşme
sürecini gerçekleştiren ülkelerde ordu ve siyaset birbirinden ayrı kurumlar
olarak işlev görmekte ve olması gereken de budur zaten. Çünkü ordu sadece
güvenlik işlevini gören, sivil erkin emrinde olan bir devlet birimidir; devlet
içinde devlet değildir, olmaması gerekir. Ne yazık ki Türkiye’de silahlı
kuvvetler cumhuriyet tarihi boyunca her zaman siyasetin etkin bir aktörü
olmuştur. Seçilmişler üzerindeki askerî müdahalenin korku refleksi ve vesayeti,
Türkiye siyasi tarihinde belirleyici bir işlev üstlenmiştir. Bu korku refleksi,
özgür irade ve düşüncenin ve de demokratik söylemin oluşumuna ciddi bir
engeldir. Ülkemiz bu korku sarmalından mutlaka ama mutlaka kurtulmalıdır.
Türkiye’de
güvenlik, inanç, etnik, cinsiyet, çok kültürlülük, dış düşman fobisi ve buna
bağlı yasaklar gibi nedenlerle ordunun siyasette belirleyici rol oynaması,
balans ayarlarını da aşarak, darbe planlarıyla toplumun güvenliği, psikolojisi,
yaşama sevinci ve geleceği, pimi çekilmiş el bombası dehşetini yaratmaktadır.
İşte, tüm eylem planlarında görüldüğü gibi, silahlı kuvvetler âdeta profesyonel
düzeyde örgütlenmiş siyasi bir parti rolüne soyunmuştur.
Son dönemlerde
ordu karargâhlarında ele geçirilen ve kamuoyundan saklama olanağı olmayan,
çuvala sığmayan mızraklar misali gizli belgeler gazete manşetlerini ve
televizyon ekranlarını süslemektedir. Demokratik bir hukuk devletinde kabul
edilmesi asla mümkün olmayan gizli planlar, Türkiye’de askerî vesayetin hangi
aşamada olduğunu gözler önüne sermektedir.
Değerli
arkadaşlar, yakın tarihimizde andıçlar, Şemdinli
davası, Ergenekon, bilgi destek planı, Genelkurmayın toplumu biçimlendirme
planı, Sarıkız, Ay Işığı, Susurluk, irtica ile mücadele, darbe planları ve
benzerleri, gelinen noktada, ordu içinde yuvalanan siyaset ve darbe heveslilerini
apaçık ortaya çıkarmıştır.
Araştırma
önergemizin konusu olan, Eylül 2007 tarihli, Genelkurmayın Türkiye’yi
biçimlendirme planıdır. Bakınız, irtica ile mücadele eylem planının orijinal
kâğıt parçasıyla birlikte savcılığa gönderilen belgeler arasında yer alan 2007
tarih imzalı Ek B kodlu evrakın, önergemizin konusu olan planın üst raporu
olduğunu kanıtlamaktadır. Yani Ek A kodlu Genelkurmayın Türkiye’yi
biçimlendirme planı ile Ek B kodlu irtica ile mücadele eylem planının belge
numaraları da aynı olup, ikisi de 1700/7’dir. Görüldüğü gibi Türkiye’yi
biçimlendirme planı ile irtica ile mücadele eylem planı birbirleriyle sarmaş
dolaş örtüşmektedirler.
Bilindiği üzere Eylül 2007 tarihli Türkiye’yi biçimlendirme planı
şöyle: Üst yargı organ başkanlarının, gazetecilerin, kanaat önderlerinin TSK
ile aynı paralelde hareket etmelerinin sağlanması ve yönlendirilmesi, muhalif
sanatçı ve yazarların yıpratılması, kendi yandaşlarına maddi ve manevi destek
sunulması, Hükûmete ve yeni Anayasa paketine
karşıtlığının örgütlenmesi, Kürt bölgesinde halkı rahatsız edecek faaliyetlerin
icrası, DTP’nin terörist olarak ilanı gibi bir dizi
eylem kararını içeriyor. Bununla, DTP’nin seçilmiş bir sıfatının olduğunu önemli bulmayan
bazı odakların ve siyasi unsurların DTP’ye iç düşman
olarak baktığını ve tetikledikleri, belgelerin de bunun kanıtı olduğunu ortaya
çıkarmaktadır. Onun için, DTP’ye yönelik geliştirilen
siyasi ve fiilî linç kampanyalarının, demokrasi mücadelesinin bütünlüğünü
bölmeye ve toplumsal barışı ötelemeye… Çok tehlikeli bir durum olduğunun altını
çizmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, kamuoyu tüm olanları büyük bir şaşkınlık içerisinde izlemektedir.
Ne var ki şimdiye kadar gerek Genelkurmay tarafından gerekse de Hükûmet tarafından bu konuda ciddi bir açıklama yapılmamıştır.
Zaten, iktidar adına söz alan deminki konuşmacı arkadaşımızın da hadiseyi
ötelemeden başka bir önerisi olmadı çünkü yargılanmasının başlanması yargıya,
çağcıl hukuka aykırı değil. Nitekim Susurluk’ta da bu durumu görmekteyiz. Ne
var ki hadisenin başında Genelkurmay söz konusu haberi yayınlayan gazeteyi
yayınlamakla yetindi. Önce “Komuta katı tarafından onaylanmış böyle bir resmî
evrak veya plan kayıtlarda yoktur.” denildi, sonra da “Böyle bir plan yoktur.”
demekle yetinildi. Hükûmet de, şimdi olduğu gibi,
sessiz kalmayı tercih etti ama çorap söküğü gibi çözülen darbe planları, her
biri kendisinden önce ve kendisinden sonraki planların birer karinesidir. Bu
karineler de birbirini tamamlıyor ve hadiseyi gün gibi aydınlatıyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye artık geçmişiyle yüzleşmelidir. Sözünü
ettiğimiz darbe planlarının anası sayılan Ergenekon yapılanmasının tarihi çok
ama çok gerilere dayanmaktadır. Ergenekon, öldürülen yüzlerce Kürt aydın ve iş
adamlarının faillerinde aranmalı, fiillerinde aranmalıdır. Ergenekon, Şemdinli
davasında aranmalıdır. Şemdinli davası aydınlanmadan, “iyi çocuklar” gerçek
anlamda yargılanmadan ve asıl azmettirenler ortaya çıkarılmadan Ergenekon ve
benzeri çeteler anlaşılmaz.
Hükûmet, Şemdinli davası
için “Ucu nereye varırsa varsın üstüne gideceğiz.” açıklamasından sonra ne
yaptı? Yaptığı ortada. İlk iş iddianameyi hazırlayan savcıyı görevden aldı ve
daha sonra suçüstü yakalanan tetikçi “iyi çocuklar”ın
tahliye ve ödüllendirme yollarını açtı.
Onun için,
Şemdinli davası, diyoruz ki bu ülkenin en büyük utancı ve yürek yarasıdır.
Şemdinli davasında harekete geçmeyen Hükûmet ve diğer
yargı yetkilileri -ne yazık ki yargı da bu konuda siyasallaştı- bedelini
Danıştay saldırısıyla ödedi. Danıştay saldırısı aydınlanmadığı için Hrant Dink cinayeti işlendi,
Malatya katliamı gerçekleşti ve arkası kesilmeyen darbeler ve cinayetler.
Türkiye’de
demokrasinin, parlamenter sistemin, insan haklarının ve hukukun geleceği ve
devamı için, Genelkurmayın toplumu biçimlendirme planı için verdiğimiz
araştırma önergesinin kabul edilip derhâl bir araştırma komisyonu kurulmasının
kaçınılmaz olduğunun altını çizerek belirtmek istiyoruz. Onun için, Türkiye’de
İttihat ve Terakkiden gelen darbeci anlayış dönemi artık kapanmalıdır değerli
arkadaşlarım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Geylani, konuşmanızı tamamlayınız.
HAMİT GEYLANİ
(Devamla) – Teşekkürler.
Bundan böyle
askerin kışlaya dönmesini, siyasete müdahale etmemesi gerektiğini söylüyoruz.
Böylesi bir süreçte Hükûmetin sivil siyasette
direnmesi gerekiyor. Bu gereklilik başta muhalefet partileri olmak üzere
demokrasiden ve çağcıl hukuktan yana olan herkese düşmektedir.
Özce sunduğumuz
nedenlerle Meclis konuyu araştırarak hadiseye el koymalıdır, yoksa ıslak ve
kuru imzalarla birlikte hep birlikte yanarız hem de halkla birlikte.
Toplum olarak
yanmamak dileğiyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Geylani.
Demokratik Toplum
Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Tamam
Sayın Anadol, arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.36
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
DTP Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yok karar yeter sayısı efendim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Var, var. Saysınlar.
BAŞKAN – Öneri
kabul edilmemiştir. Karar yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Öneriyi
okutuyorum.
2.- (10/387) esas numaralı, genetiği değiştirilmiş
organizmaların (GDO) ülkemize girişi, üretimi, tüketimi, dünyadaki uygulamalar
ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 3/11/2009
salı bugünkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun, 03.11.2009 Salı günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun “TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmının 306. sırasında yer alan 10/387 esas nolu, “Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) Ülkemize
Girişi, Üretimi, Tüketimi, Dünyadaki Uygulamalar ve Gerekli Önlemlerin Alınması
Amacıyla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince” Meclis
Araştırması önergesi görüşmelerinin bugünkü birleşimde yapılmasının İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz
ederim.
Oktay
Vural
İzmir
MHP
Grup Başkan Vekili
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin lehinde ilk konuşmacı İzmir
Milletvekili Sayın Şenol Bal.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemize giren GDO’larla ilgili önlemlerin alınması amacıyla,
Anayasa’mızın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104 ve
105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasının gündeme alınmasıyla
ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına lehte söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın
milletvekilleri, günümüzde hibritli, GDO’lu ve mutasyona uğramış tohumculuk ve gıda stratejik
güvenlik çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu konu, emin olunuz ki askerî,
siyasi meselelerden belki daha kalıcı etkiler bırakacak kadar önemlidir.
Türkiye'nin bu kritik dönemde köklü bir tarım stratejisi geliştirmesi çok
hayati iken, endişe verici gelişmeler sergilenmektedir.
Sayın
milletvekilleri, takriben yirmi beş ülkede tarımı yapılan GDO’ların
yüzde 99’unun tarımının ABD, Arjantin, Kanada, Brezilya ve Çin’de olduğu ve
dünya genetiği değiştirilmiş organizmalar tarım alanının 125 milyon hektara
ulaştığı çok büyük bir pazar oluşmuştur. Her 4 patentten 3’ünün Dow Chemical, Monsanto, Aventis, Du Pont
gibi firmalara ait olduğu ve genetik tarımının ABD menşeli küresel devlerin
tekelinde olduğu biliniyor, aynen hibrit tohumlar,
zirai ilaçlar ve ilaç firmalarında olduğu gibi.
Dünyada 1994
yılından beri ticarete sunulan ve insan ve hayvan sağlığına ve çevreye olan zararları
bilinen genetiği değiştirilmiş bitki ve ürünleri ülkemize ilk 1998 yılında az
bir şekilde girmeye başlamıştı ama 2003 yılından sonra, özellikle 2003 yılından
sonra hayvan yemi olarak ithal yoluyla milyonlarca ton girmiş ve girmektedir.
Ülkemize ithal yoluyla, sayın milletvekilleri, mısır, soya, kanola,
pamuk denetimsiz yani hukuki bir altyapı ve yasa olmadığı için rahatlıkla
girmektedir ve “hayvan gıdası” olarak söylense de bir kısmının insan gıdası
olarak kullanıldığı Sayın Mehdi Eker tarafından da açıklanmıştır. Bugün bin beş
yüze yakın üründe kullanılan, sucuğundan sosisine, salamına, bisküvisinden
pudingine, bitkisel yağına ve çikolatasına kadar tüketicinin tabağına konulan
bu ürünler üzerinde maalesef yeterli çalışma yapılmamaktadır. Hatta “organik”
diye satılan bebek mamalarının içinde GDO’nun olduğu
Bursa gıda ve kontrol laboratuvarları tarafından da
tespit edilmiştir.
İthal etmeyip
kendimizin yetiştirdiği domates ve patates gibi sebzeler üzerinde yapılan
çalışmalarda bunların GDO’lu olduklarının tespit
edilmesi, kaçak olarak ülkemize giren GDO tohumlarının ekiminin yaygın bir
biçimde yapılıp yapılmadığını da gündeme getirmektedir.
Ülke olarak yüzde
90 oranında sebze tohumunda, yüzde 75 oranında hububat tohumunda dışarıya
bağımlı hâle getirildik. Bugüne kadar GDO’ların
ülkeye izinsiz ve habersiz girmesinin önü 2004 yılında kabul edilen Islahatçı
Haklarının Korunması ve 2006 yılında çıkarılan Tohumculuk Yasası ile daha da
kolaylaşmıştır.
Yeterli laboratuvar altyapısı bulunmayan, yeterli ekip ve kontrol
mekanizmasını kuramayan yönetim anlayışı yıllardır bu duruma seyirci kalmış, bu
ortamdan çok uluslu şirketler ve onların taşeronu konumundaki dış alım lobileri
büyük rantlar sağlamışlardır.
Türkiye’de GDO’larla ilgili mevcut
durumu tespit etmek, denetim mekanizmalarını değerlendirmek, GDO’ların insan ve hayvan sağlığına ve çevreye zararlarını
ortaya koymak, dünyadaki uygulamalarla karşılaştırmak ve Meclis gündemine
geleceği söylenen ama bir türlü getirilemeyen ulusal biyogüvenlik
yasasına alt zemin hazırlayabilmek için haziran ayında bir Meclis araştırması
önergesi vermiştik ama bugüne kadar bu Meclis araştırması gündeme gelmedi.
Biliyorsunuz
Türkiye’nin taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve eki niteliğindeki Cartagena Biyogüvenlik Protokolü
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylandı, 24/1/2004’te
de yürürlüğe girdi. Bu protokole göre 2009 sonuna kadar ulusal biyogüvenlik yasasını çıkarmak zorundayız. Protokolün
imzalanmasından sonra beş yıl geçmesine rağmen ulusal biyogüvenlik
yasası tasarısı Meclise getirilmemiştir. Bir taslaktan söz edilmiştir. Bu
taslağın GDO’ların ekimine ve ithaline izin verdiği
söylenmiştir ve büyük tepki almıştır. Daha sonra üzerinde değişiklik yapıldığı
söylenen ikinci taslak, maalesef elimize ulaşmadı.
Ulusal biyogüvenlik yasasını Meclise getirmeden 26 Ekim 2009’da
yürür-lüğe giren bir yönetmelikle GDO’ların
ve ürünlerinin ülkemize girmesi meşrulaştırılmıştır. Evet, sekizinci yıla giren
bu ülke yönetiminde bu iktidar yetkilileri halkın sağlığını hiçe
sayarak GDO’lu ürünlerin ithal yoluyla ülkemize
girmesini ilgili bir kanuni düzenleme yapmadan nasıl açıklayacaklardır, merak
ediyorum.
Şimdi değerli
milletvekilleri, zirai ilaçta, gübrede, hibrit
tohumda dışa bağımlı olan ülkemiz, şimdi de adım adım
GDO üreten tekellere mi teslim ediliyor? Bu yönetmelik GDO üretimine izin
vermiyormuş, Bakan böyle açıklıyor. Bir süre sonra, herhâlde hazmettire hazmettire “bu ürünlere çok para ödüyo-ruz, neden kendimiz ekip üretemeyiz” diye yeni bir
yönetmelik hazırlarsınız herhâlde. Bu yönetmeliği -biraz önce de söyledim Sayın
Bakana- mutlaka iptal etmelisiniz ve toplumda bu meselenin tartışılmasını
sağlamak zorundasınız ve bu yasa taslağı Meclise gelirse, konu kamuoyu önünde
de tartışılacaktır.
Sayın
milletvekilleri, GDO, bir canlının kendi doğasında bulunmayan, başka canlılara
ait bir veya birden çok gen aktarılarak farklı karakter veya karakterler
kazandırılmasıyla yeni özellikte bir canlı elde edilmesidir. Bugün çoğu bitki
türüne farklı genler aktarılmaktadır. Şu anda, dünyada, ticari olarak,
hâlihazırda piyasaya sürülen GDO’lu birinci nesil
bitkiler, herbisitlere dirençlilik, böcek ve
hastalıklara ve çevresel koşullara dayanıklılık gibi özelliklerin
kazandırıldığı bitki türleridir. İşte, mısır, soya, kanola,
pamuk, domates, pirinç gibi, insanların ve hayvanların tüketimine ve ticaretine
sunulmuş-tur. Önümüzdeki süreçte, çok daha değişik şekil, verim, besleme, aşı, biyoyakıt özellikleri olan yüzlerce sebze ve meyvenin
üretim onayı ve ticari izni henüz tamamlanmamış ama genetiği değiştirilmiş
birçok bitki türünün sırasını beklediğini hepimizin bilmesi lazım ve yine
genetiği değiştirilmiş hayvanlar gündemde. Önlemlerimizi almadığımız takdirde,
bu konuyu bir devlet politikası hâline getirmediğimiz takdirde kobay ülke
olarak denenmeye devam edeceğiz ve hem sağlığımız hem de paramız yok olup
gidecek.
Sayın
milletvekilleri, genetik müdahale yapılmış ürünler potansiyel olarak toksiktir yani zehirlidir. Zararlı ot öldürücü ve böcek
öldürücü genler aktarıldığında bitkilere toksik etki
ortaya çıkar. Yine GDO’lu tohumlara, kendi kendini
imha eden yani tohum şirketlerine sizi bağımlı kılacak şekilde terminatör genler ilave edilmektedir, bunların da toksik etkisi olduğu biliniyor. Bitkilere aktarılan
genlerin büyük çoğunluğu bakteri ve virüs kökenlidir. Gen aktarımı sırasında,
bitkilerin hücrelerinin geni taşıyıp taşımadığını anlayabilmek için
antibiyotiğe direnç genleri belirleyici olarak kullanılmaktadır. Bu genler, bu
ürünleri yiyen insan ve hayvan bünyesinde hastalık yapıcı bakteri ve virüslerle
birleşebilir ve insan sağlığı açısından büyük risk doğurur. Yine alerji
yaptığı, bu tür genetiği değiştirilmiş bitkilerde alerji vakalarına çok fazla
rastlanmıştır. İnsan sağlığı açısından ve çevresel olarak hem ekosistemdeki tür
dağılımının ve dengenin bozulmasına sebep olan, genetik kaynakları oluşturan
yabani türlerin yok olmasını ortaya koyan bu teknolojiyi iyi değerlendirmemiz
lazım.
Konunun ekonomik yönleri bir başka. Sosyal ve etik yönlerini de iyi değerlendirmemiz lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bal, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ŞENOL BAL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye’de akredite olmuş nitel ve nicel yöntemlerle GDO
analizi yapabilecek belki bir iki kuruluştan bahsedebiliriz ama bunlar da çok
detaylı şekilde analiz yapabilecek özellikte değildir. Gümrüklerimiz, risk
analizi için laboratuvarlarımız hazır değil. Bu
hazırlıkların bir an önce yapılması gerekiyor. Yine, Türkiye'nin bu süreçte
kendi hukuki düzenlemelerini oluşturması gerekiyor ve ulusal biyogüvenlik yasasını GDO’ların
ithalini ve ekimini yasaklayarak çıkarmamız gerekiyor, Cartagena
Protokolü buna da cevaz veriyor. Bunun için, konuyu siyah ya da beyaz
platformlarda tartışmak yerine risklerin önüne geçebilmek, mevcut durumu tespit
ederek gerekli tedbirleri almak, iyi bir denetleme mekanizması geliştirebilmek
için geniş çaplı bir araştırma yapılması gerekmektedir. Bu konunun yüce
Mecliste görüşülmesinin çok önemli olduğunu ifade ediyor, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Grup önerisinin
aleyhinde İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit.
HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin, genetiği değiştirilmiş organizmaların ülkemize girişi, üretimi,
tüketimi, dünyadaki uygulamaları ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla
verdikleri önergenin aleyhine söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Demokratik Sol
Parti adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 26 Ekimde, Tarım Bakanlığımızın, genetiği değiştirilmiş
organizmalarla ilgili bir yönetmeliği yayımlandı. Önceden beri bu konu
kamuoyunda tartışılıyordu ama Yönetmelik yayımlandıktan sonra, her kesim, kendi
düşünceleri doğrultusunda kamuoyu oluşturma noktasında bu konuyu tartışmaya
açtı. Böyle bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılması
kaçınılmazdır ve mutlaka, bu konunun burada tartışılması gerekir.
Ben, aleyhinde
söz aldım dedim ama aslında, bu konunun yasal bir düzenlemeyle Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirilerek yasasının çıkarılması, burada enine boyuna
tartışılıp yasasının çıkarılması daha önemlidir. Bu nedenle, ben, öncelikle
yasasının çıkarılmasını istediğim için ve yasal düzenlemelerin daha etkin ve
kalıcı olduğunu belirtmek için yasasının getirilmesini istiyorum.
Sayın Bakanımıza
2007 yılında biyogüvenlik yasasıyla ilgili
yönelttiğim bir soruya kendisinin verdiği cevabı aynen sizlerle paylaşacağım ve
ondan sonra, niçin bu yasa buraya getirilmedi de yönetmelik hâlinde getirildi,
düşüncelerimi ondan sonra sizlerle paylaşacağım.
“Cartegena Biyogüvenlik Protokolü,
ülkemizde 24 Haziran 2003 tarihli ve 25148 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
4898 sayılı Kanun ile onaylanmış ve 24 Ocak 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Bu bağlamda, Bakanlığımız koordinatörlüğünde yürütülen proje kapsamında biyogüvenlik kurumunun da içinde olduğu ulusal biyogüvenlik kanunu taslağı hazırlanmıştır.”
Değerli
arkadaşlar, 2007 yılında biyogüvenlik yasa tasarısı
hazırlanmış, iki yıl geçmiş, Türkiye Büyük Millet Meclisine bu yasa tasarısı ne
yazık ki gelememiş. Aslında, Türkiye'nin tarımını, sanayisini, en önemlisi
insan sağlığını ilgilendiren genetiği değiştirilmiş organizmaların, bugün
olumsuz yönde birçok tartışmaları olan bir konunun yönetmelikle Türkiye
gündemine getiriliyor olmasının ne kadar yanlış olduğunu takdirlerinize
bırakırım.
Biraz önce, Sayın
Bakanımız, 1998 yılında bu konunun sadece bakan tebliğiyle gündeme geldiğini ve
o günden bu tarafa bir işlem yapılmadığını söyledi. Evet, 1998 yılında
Türkiye'nin gündeminde resmî bir statü, tebliğle geldiyse, AKP 3 Kasım 2002’den
bu tarafa yedi yıldır iktidardadır, yedi yıllık süre içerisinde Türkiye'nin
insan sağlığı gibi önemli bir konusunu ilgilendiren bu konunun gündeme
getirilmemiş olması acaba bir eksiklik değil midir?
Bir de “Bu Yönetmelik’i mahkemeye götürürseniz GDO’larla
ilgili kapıyı tamamen açarsınız.” tehdidi Sayın Bakanın doğru değildir. Acaba,
mahkeme bu Yönetmelik’i iptal etsin de GDO’ların üretimi, Türkiye’ye girişi tamamen boşluk hâlinde
kalsın diye mi bu söylenmektedir, bu tehdit savrulmaktadır veya bunu biliyor da
Tarım Bakanlığımız bunun için mi bu Yönetmelik’i
getirmiştir? Açıkçası, Sayın Bakanım bunu söyledikten sonra kaygılarımız bir
kez daha artmıştır.
2007 yılında
hazırlanan bu yasa tasarısı Yönetmelik’ten önce
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülse daha doğru olmaz mıydı? Ne yazık ki
AKP iktidarında hep ilkleri yaşıyoruz ama olumsuz anlamda ilkleri yaşıyoruz.
Bir yasa Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkar ve verilen süre içerisinde
yönetmelikleri düzenlenir ama burada görüyoruz ki önce yönetmelik getiriliyor
daha sonra yasası gelecek. Burada bu konuyla ilgili niçin yasa daha önce
getirilmedi, daha sonra yönetmelik düzenlenmedi, açıkçası bunun açıklanmaya
ihtiyacı vardır.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakanımız bir de şunu söyledi, Yönetmelik’i
okumadığımızı veyahut da bilmediğimizi ima eden bir konuşması oldu. Yönetmelik’i inceledik. Yönetmelik’te
çocukların GDO’lu ürünlerin kullanılmasının
yasaklanmasıyla ilgili veyahut da ithalatının yasaklandığıyla ilgili bir ibare
var ama başka bir ibare daha var: GDO’suz ürünlerin
üzerinde etikete “GDO’suzdur” ibaresinin
konulmamasını yazan bir madde var. Acaba, GDO’suz
ürünlere, gıda maddelerine böyle bir etiketin konmamasının ve bunun yönetmelik
maddesi hâline getirilmesinin anlamı nedir? Niçin bu, acaba bu Yönetmelik’e kondu? İnsanlarımız GDO’suz
ürünü almak istiyorsa böyle bir etiket konarak, aldığı gıda maddesini GDO’suz alarak gönül rahatlığıyla tüketmesi doğru değil
miydi? Acaba, kimlerin etkisi, tesiri altında böyle bir ibare kondu?
Sayın Bakanımızın
mesleği veteriner hekimliktir. Çok iyi bilirler ki hayvan yemindeki gıdalardan
dolayı süte bu hayvan yeminin özellikleri geçer. GDO’lu
bir hayvan yemini tüketen bir ineğin sütünde GDO kalıntısı mutlaka ve mutlaka
oluşur. Biz bu Yönetmelik’te çocukların kullanmasını
yasaklıyoruz, sütü de mi yasaklayacağız acaba? Hangi sütte GDO kalıntısı olup
olmadığını nasıl tespit edeceğiz? Kamuoyundaki, pazarlardaki bu durumu nasıl
analiz ettirerek çocuklarımıza gönül rahatlığıyla bu maddeyi, bu sütün
tüketimini sağlayacağız?
Yönetmelik,
açıkçası çelişkilerle dolu bir yönetmeliktir. Bu anlamda, mutlaka ve mutlaka,
ulusal biyogüvenlik yasasının Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine ivedilikle getirilerek burada tartışılması ve ondan sonra
yönetmeliğin çıkarılması gerekiyor. Bu Yönetmelik’in
eğer mahkemece iptal edilmesini istemiyorsa Tarım Bakanlığımız, bunun
yürürlüğünün durdurulması ve acilen, ivedilikle bu yasanın getirilmesinin
sağlanması gerekir.
Değerli
arkadaşlar, 2 Haziran 2009 tarihinde, Sayın Hükûmet
Sözcüsü Cemil Çiçek, bu yasanın Bakanlar Kurulunda imzaya açıldığını ve kısa
süre içerisinde getirileceğini, bu nedenle GDO’lu
ürünlerin yasal çerçevede tüketileceğini veya ithalatının sağlanacağını
açıklıyor. Ama, bunun karşısında -tabii bunları biz
basından öğreniyoruz- Sayın Tarım Bakanımız Mehdi Eker’in
de “Türkiye’de GDO’lu ürünlerin ithalatı yasak, yasak
kaldırmayı da düşünmüyoruz.” şekliyle bir ifadesi var. Ama,
bu Yönetmelik’te de GDO’lu
ürünlerin nasıl ithal edileceğiyle ilgili düzenlemeler var. Bunlar bir çelişki
değil midir? Bu çelişkiler niçin yaratılmıştır? Niçin ulusal biyogüvenlik yasası getirilmemektedir? Bunların açıklanmaya
ihtiyacı vardır.
Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhine söz aldım. Niçin? Bu yasanın
ivedilikle getirilmesi için. Ama bu yasa getirilemiyor ise bu görüşmenin de
mutlaka yapılması kaçınılmazdır, Türkiye'nin yararınadır diyorum, hepinize
saygılar sunuyorum.
(DSP, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Macit.
Grup önerisinin
lehinde, Ankara Milletvekili Sayın Nesrin Baytok,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
NESRİN BAYTOK
(Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; genetiği değiştirilmiş
organizmalarla ilgili önlemlerin alınması yönünde Milliyetçi Hareket Partisinin
vermiş olduğu Meclis araştırması açılması önerisi lehinde söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetimiz “Açılımlardan açılım
beğen.” diyerek yeni bir açılım daha yaptı sessizce. Bir GDO açılımı yapılmış
olduğunu görüyoruz. Bu sefer kanunla değil de yönetmelikle yapılmış bir açılım.
Bir miktar, genetiği değiştirilmiş organizmalar nedir, konuşmamız gerekiyor.
Türkiye’yi bekleyen tehditler, bu olayın riski nedir? O nedenle Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu önergeyi destekliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, çok önemli bir konuyu görüşüyoruz, sadece gıda ve beslenmeyle
ilgili boyutları olan bir konu değil. Görüştüğümüz konu bunun çok ötesinde,
tarımı, hayvancılığı ilgilendiren, ekonomide dışa bağımlılığımızı artırıp
artırmamayı ilgilendiren, tarımda ekonomimizin kontrolünü dışarıya, tekel
oluşturmuş firmalara bırakıp bırakmayacağımızı ilgilendiren çok önemli, çok
çeşitli boyutları olan bir konu.
Sayın
milletvekilleri, “genetiği değiştirilmiş organizmalar” diyoruz, nedir
öncelikle? Genetiği değiştirilmiş gıda ürünleri, gen teknolojisi kullanılarak
kendi türü haricinde bir türden gen aktarılarak veya geni üzerinde müdahalede
bulunarak belirli özellikleri değiştirilmiş bitki, hayvan ya da mikroorganizmalar
kullanılarak elde edilen gıdalardır. Doğal yollarla oluşması mümkün olmayan
ürünlerdir. Ticarete konu olabilmiş olanı şu anda sadece soya, mısır, pamuk ve
kolza gibi görünse de bu konudaki araştırmalar sürmektedir ve bütün ürünler
için benzer çalışmalar yürütülmektedir, yakın zamanda ticarete konu
edilecektir. Domateste, çilekte dayanıklılığın artırılması yönünde gen
müdahalelerinin yapılmakta olduğunu biliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, GDO’lar için neler söyleniyor? Ne
tür riskler içeriyor? Bakın, çevreye zararlı olabileceği söyleniyor. Henüz
bilimsel çalışmaların sonucu netleşmeden, risk değerlendirmesi yapılmadan
ticarete konu edildiği söyleniyor. Gıda güvenliğini olumsuz etkileyeceği
endişeleri çok yüksek ifade ediliyor. Tohum satan şirketlerin tekelleşmesi yine
bir başka önemli sorun alanı. Ekonomide dışa bağımlılık nedeni olması, tarımsal
ilaç kullanımını azalttığı iddia edilse de işin gerçeğinde artırıyor olduğu
gerçeği ve bunların ötesinde etik sorunların da beraberinde bulunması.
Değerli
milletvekilleri, tohum sektöründe tekelleşme, global
tohum şirketlerinin yerel piyasaları patent yoluyla ele geçirmesi, serbest
ticaret anlaşmalarının genetik çeşitlere ve biyoçeşitliliğe
zarar vermesi başlıca kaygılarımızdandır. Biyoterörizme
yol açması olasılıkları yine kamuoyumuzu ciddi tedirgin etmektedir. Transgen teknolojisiyle elde edilen ürünlerin insanlarda toksisite ve alerjiye yol açabileceği, çevreye gen kaçışı
nedeni ile biyolojik çeşitliliğin ve gen kaynaklarının etkilenebileceği,
antibiyotiklere karşı direnç oluşmasına ve zararlılarda direncin artmasına yol
açabileceği yönünde bilimsel yayınlar bulunmaktadır. Bu yönde Amerika Birleşik
Devletleri’nde mayıs ayında yayınlanmış bir bilimsel bildiride GDO’lu ürünlerin hayvanlar üzerinde araştırma sonuçları
açıklanmıştır. Buna göre GDO’lu yemle beslenen
hayvanlarda yavru ölüm oranlarında artış, kısırlık, bağışıklık sorunları, hızlı
yaşlanma, insülin regülasyonunda
değişim ve temel organlar ve sindirim sisteminde değişime neden olabildiği bu
bildiride belirtilmiştir. Transgenik ürünlerden
vücuda alınan genin bağırsaktaki bakterilere geçerek burada fonksiyonunu devam
ettirmesi sindirim sistemi problemlerine yol açabileceği yönünde endişeleri
taşımaktadır.
Yine, dünyada GDO
konusunun yeterli araştırmaları bulunmadığı bilinmektedir. GDO içeren ürünlerin
potansiyel sağlık riskleri henüz yeterince incelenmemiştir. Gelişmiş ülkeler
GDO teknolojisine ve piyasaya hâkim durumdadır. Avrupa Birliği ülkelerine
baktığımızda Avusturya, Fransa, Yunanistan, Macaristan, Almanya ve Lüksemburg GDO’lu tohumun tarımsal üretiminde kullanımında bir yasak
uygulamaktadır.
Yine, dünyadaki
uygulamalardan baktığımızda sayın milletvekilleri, 2008 yılı rakamlarına göre
dünya soya üretiminin yüzde 53’ü GDO’lu tohumlara
dayalı olarak yapılmaktadır. Mısırda dünya üretiminin yüzde 30’u, pamukta yüzde
12’si, kolzada da yüzde 5’i GDO’lu tohumlarla
yapılmaktadır ve bu tarımın asıl yapıldığı ülkeler Amerika Birleşik Devletleri,
Arjantin, Brezilya, Hindistan, Kanada ve Çin’den oluşmaktadır. Bu ülkeler
toplam GDO’lu üretimin yüzde 94’ünü
gerçekleştirmektedirler.
Tohum
şirketlerinin spesifik GDO’lar
için spesifik kimyasal ilaçlar üretmeleri ve alıcıyı bu ürünlerden alma zorunda
bırakmaları, on büyük tarımsal kimya firmasının bir bölümünün aynı zamanda ana
tarımsal biyoteknoloji firmaları olmaları ve her iki
kategoride aynı ülke şirketlerinin faaliyet gösteriyor olması kaygıları çok
daha yüksek düzeylere taşımaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye'de GDO’lu ürünlerle ilgili
piyasaya girişin ne oranda olduğu şu anda bilinmemektedir. Sayın Bakan biraz
önce kürsüden, bu Yönetmelik’i getirirken yasanın
getirilmesinin beklenmesinin olayı geciktireceğini söyledi. Ben buradan sormak
istiyorum: Peki, yedi yıldır ne yapıyorsunuz Sayın Bakan?
Bu konuda
Türkiye'de 1998 yılında Tarım Bakanlığının Transgenik
Kültür Bitkilerinin Alan Denemeleri Hakkında Talimatı kapsamında yapılmış olan
araştırmalar, çalışmalar olduğunu biliyoruz. Defalarca, Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekillerinin bu konudaki sorularına yanıt alamadık. Ben şu anda kürsüden
Sayın Bakana bu sorularımı yineliyorum ve bu araştırmaların sonuçlarını görmek
istiyoruz. Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü Karataş-Adana’da, Nazilli
Pamuk Araştırma Enstitüsü Nazilli’de, Harran Araştırma Enstitüsü Akçakale’de ve
Akdeniz Araştırma Enstitüsü de Antalya’da bu araştırmaları gerçekleştirdi. Bu
araştırmaların sonuçları hakkında lütfen bizi bilgilendiriniz.
Bu çerçevede
eklemek istediğim bir başka temel gerçeklik, ülkemizde organik tarım
ürünlerinde ihracat potansiyelinin büyüdüğü gerçeğidir. Bu nedenle, GDO’lu ürünlere yönelmek yerine dünya pazarlarında organik
tarım ürünlerimizle yer tutabileceğimizi hatırlardan çıkarmamalıyız.
Sayın
milletvekilleri, derhâl yapılması gereken işlerin başında bir ulusal biyoteknoloji ve biyogüvenlik
stratejilerinin hazırlanması gelmektedir. Türkiye'yi tohum aracılığıyla
dışarıya bağımlı kılabilecek her türlü karardan mutlaka uzak durmalıyız. Bu
yasanın çıkarılması bu bakımdan da çok önem taşıyacak.
Ülke gen
kaynaklarımızın devamlılığı açısından yerli tohumlarımız Türk malı olarak
tescil ettirilmelidir.
Biyogüvenlik kanununu,
ülkemizin çıkarları, milletimizin çıkarları ve geleceğimiz doğrultusunda
hazırlayarak derhâl yasalaştırmalıyız.
GDO analizleri
yapan resmî laboratuvar sayılarını artırmalıyız.
Bu teknolojinin
ülkemizde tanınması ve etkilerinin araştırılması için GDO’lu
ürünlerin üretimine yönelik bilimsel çalışmaları mutlaka artırmalı ve etki
değerlendirmelerini de piyasayla şeffaflık anlayışı içinde paylaşmalıyız.
Yine, tarımsal
üretimine izin verilmemesi ve bu tür tohumların ithal edilmesi için gerekli dış
ticaret önlemlerinin de alınması şarttır.
Tüketici bu
konuda mutlaka bilinçlendirilmeli, her türlü bilimsel gerçek ve risk,
tüketicilere şeffaflıkla aktarılmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Baytok, konuşmanızı tamamlayınız efendim; buyurun.
NESRİN BAYTOK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tarım ve Sağlık
Bakanlıkları bu konuda bir arada çalışmalıdır.
Gen
teknolojisiyle yayılabilecek biyoterörizm tehdidine
karşı da mutlaka bir eylem planı hazırlanmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, bu kanun, bu önlemler, bu çalışmalar yapılmadan, bir anda,
hızlı bir şekilde, sessiz sedasız bir yönetmelik getirilmiştir. Bu yönetmelikte
en dikkat çekici maddelerden birisi, GDO’suz
ürünlerin etiketinde “Ürünün GDO’suz olduğuna dair
ifadeler bulunamaz” diyor. Neden Sayın Bakan? GDO’suz
ürün satmak isteyen, böyle ürünü piyasaya sunan, organik tarım yapan
üreticinin, çiftçinin önünü neden tıkıyorsunuz? Bu yöndeki üretimlerin neden
teşvik edilmesi yerine önleri kesiliyor?
Bu yönetmelik
kapsamında söylenecek çok şey var, ancak bu noktaya dikkat çekerek ben
sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bu konuyu enine boyuna daha geniş konuşmalı,
tartışmalı, Mecliste ele almalıyız.
Milliyetçi
Hareket Partisinin vermiş olduğu önergeyi destekliyoruz. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Baytok, teşekkür ederim.
Grup önerisinin
aleyhinde, Adana Milletvekili Vahit Kirişci.
Sayın Kirişci, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün Meclisimizin açılışıyla birlikte Sayın Bakanımızın gündem
dışı konuşmaya vermiş olduğu cevapta aslında bu konu çok ayrıntılı bir şekilde
ele alındı. Dolayısıyla ben meselenin gerçekten Sayın Bakanımız tarafından çok
detaylı bir şekilde ortaya konulmuş olmasını yeterli görürken, görüyorum ki
hâlâ olmayan şeyler varmış gibi bu grup önerisi çerçevesinde gündeme
getiriliyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Konuşmayalım mı Bakan konuştu diye?
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, her şeyden önce bir konuya açıklık getirmekte
büyük yarar var, o da şudur: Sürekli tekrarlanıyor, deniliyor ki bu Yönetmelik biyogüvenlik yasası çıkmadan neden getirildi? Ben şimdi
size iki tane örnek vereceğim. Bunlardan bir tanesi, organik
üretimi yönlendiren organik üretimle ilgili yönetmelik. İkincisi ise toprağın
korunması ve kullanılmasıyla ilgili yönetmelik. Gerek organik üretimin
gerekse toprağın korunmasının yönetmelikle düzenlendiği bir süreçte bunların
yasaları yoktu değerli arkadaşlar. Çünkü bu yasaları AK PARTİ İktidarı çıkardı.
ŞENOL BAL (İzmir)
– O ayrı bir şey.
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Hayır, burada dile getirilenleri bir ortaya koymak açısından
söylüyorum.
Kaldı ki, bu Cartagena Protokolü ile ilgili “Madem bu Protokol geçti,
madem yürürlüğe girdi, öyleyse buna ilişkin biyogüvenlik
yasası niye gelmiyor?” şeklinde bir değerlendirme var.
Değerli
arkadaşlar, şurada bir “madde
ŞENOL BAL (İzmir)
– Niye daha önce değil?
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, hepimizin ittifak ettiği husus şudur: Bu
Yönetmelik, 26 Ekim 2009 tarihine kadar, yayınlanana kadar, bu ülkede,
maalesef, 1998 yılında bakan talimatıyla kazandırılmış bir mevzuat vardı. Sözde
bu ülkeye GDO’lu ürünlerin, GDO’nun
ve bunların türevlerinin girişi yasaktı. Ama 26 Ekimle birlikte artık bu
uygulama yürürlükten kalkmıştır.
Şimdi ikinci
kısmına gelelim. 26 Ekimde bu uygulama, bu Yönetmelik yayınlandıktan sonra,
değerli arkadaşlar, bakınız, 30 Ekimde tarım il müdürlüklerine Bakanlığımızın
göndermiş olduğu bir yazı var ve bu yazıda 27 tane ürün… Bu 27 ürünün ne
olduğunu burada tek tek okumayacağım, zamanı iyi
değerlendirmek adına. Ama Sayın Baytok burada bir
ifade kullandı, dedi ki: “Türkiye Fransa’dan bu manada ithalatta bulunuyor.”
Eğer, gerçekten, bazı şeyleri iyi öğrenir, iyi anlarsak, bunun böyle olmadığını
görürüz.
Değerli arkadaşlar, il müdürlüklerine Bakanlığımızın bu 30 Ekim
tarihi itibarıyla göndermiş olduğu yazıda, bakınız, riskli ülkeler
sıralamasında kimler var: ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada, Çin, Paraguay,
Hindistan, Güney Afrika, Uruguay, Bolivya, Avustralya, Meksika, Romanya,
Filipinler, İspanya, Şili, Honduras, Burkina Faso, Mısır, Kolombiya, İran, Portekiz, Çek Cumhuriyeti,
Almanya, Fransa, Slovenya ve Polonya. Dolayısıyla, şimdi
burada riskli ülkeler sıralamasında yer alan bir ülkeden bizim bir ithalat
yaptığımızı bu manada ifade etmek çok gerçekçi, çok doğru olmaz.
Ben şunu da
belirtmeden geçemeyeceğim: İki şeyden birisi doğrudur. Bunlardan bir tanesi,
kanal kanal dolaşıp bu Yönetmelik’in
bu ülkeye GDO’lu ürünlerin girişini serbest
bıraktığının iddia edilmesidir ki külliyen yalandır. İkincisi ise -eğer bu
doğruysa, ikincisi- biraz önce Sayın Bal da konuşmaları içerisinde bahsetti, bu
ülkenin kendi hayvanlarının -büyükbaş, küçükbaş, kanatlı- yemlerine ham madde
olarak bu ürünleri ithal edenlerin bugün sıkıntı çektiklerini söyledi. Peki, o
hâlde bu Yönetmelik bu ithalata izin veriyorsa bu sıkıntı neyin nesi? Niye bu
sıkıntı çekilir? Dolayısıyla, bunun da gerçek olmadığı, bunun doğru olmadığı
çok açık ortadadır değerli arkadaşlar.
Bir başka yönü itibarıyla: Değerli arkadaşlar, eğer biz Yönetmelik’i dikkatle okuyacak olursak, bakınız bu Yönetmelik’in madde 1 ve ikinci fıkrası, yine aynı şekilde
9’uncu maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi ve (l) bendi o kadar açık ki biz
bunu ithal etmek isteyen insanlara, bunu ithal etmek isteyenlere diyoruz ki:
Kardeşim, biz sizden başka ülkelerin istemediği -belki bu yönüyle Türkiye
eleştiri konusu bile olacak uluslararası arenada ama- belgeleri isteyen ve bunu
kendi yönetmeliği içerisine dercetmiş olan bir
İktidarız, bir Bakanlık… Bu Bakanlık bu
çalışmalarını yürütmektedir.
Bakınız,
bunlardan bir tanesini söyleyeceğim. Diyoruz ki, Türkiye flora ve faunası için potansiyel bir tehlike oluşturmasını engellemek
üzere GDO’nun Türkiye’de yakın akraba ve yabanileri
olan türlere ait olmadığını gösterir bilgi ve belgelerin istenmesi burada hükme
bağlanmıştır değerli arkadaşlar. Bunun Türkçesi nedir biliyor musunuz?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İngilizce mi okudun?
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Biz şayet GDO’lu kahveyi, kahvenin GDO’sunu düşünebilirsek… Kahve de Türkiye’de yetişmediği
için, bizim kendi flora ve faunamızda bulunmadığı için
bu neviden ürünlerin ithalatında, işte o zaman bizim floramıza ve faunamıza bir
zararı yoktur diye bunların ithalatını belki düşünebiliriz diyebilirsiniz. Ama
bunların hiçbiri doğru değildir değerli arkadaşlar.
Yine Sayın Bal
burada dile getirdi, dedi ki: “Türkiye çok ciddi manada tohum ithal etmekte.”
Doğru, yüzde 90 rakamı özellikle hibrit sebzede
doğru. Ama o bu iktidar dönemi için değil, o Anasol-D
Hükûmetinin işbaşında olduğu…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Kirişci, ayıp oluyor ama!
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) - ...ve Milliyetçi Hareket Partili bir milletvekili arkadaşımızın
bakanlık görevini yürüttüğü sırada bu ülkede, doğrudur, sebzelerde -özellikle
yüzde 90 nispetinde hibrit sebze tohumunda- yüzde 80
nispetinde dışa bağımlılık söz konusudur. Ama bugün bu oran, yüzde 80-yüzde 90
belki o gün için dikkate alınmamıştır ama, bu yüzde
10’luk yerli pay yüzde 35’lere çıkmıştır. Kaldı ki, bir bilgi eksikliğidir diye
düşünüyorum çünkü çok büyük gaf olur öbür türlü, örneğin hububat kendine dölleyen bir bitkidir ve bu bitkinin ihtiyacı olan
tohumların tamamı bu ülkede yetiştirilmektedir, yüzde 100’dür.
İkinci bir husus baklagillerle ilgili. Baklagillerde de aynı durum söz konusudur. Dolayısıyla, şimdi
bütün bunların hepsi bilinirken burada bu ülkenin insanlarının yediğinden
içtiğinden kuşku duyar hâle getirilmiş olması bu ülke insanına yapılabilecek
büyük bir haksızlıktır diye düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, müsaade ederseniz birkaç hususa daha değinmek istiyorum. Bakınız,
bu ülkede AK PARTİ hükûmete geldikten, işbaşı
yaptıktan sonra ilk iş olarak tabii ki Cartagena
Protokolü bu yüce Meclisten iktidar-muhalefet birlikte geçirilmiştir. Ama buna
ilave olarak bu ülkede tohumculuğun geliştirilmesi adına ıslahçı haklarının
korunmasına dair yani bir nevi bu fikrî ve mülkiyet haklarının teslimi adına
çıkarılmış olan yasa da bu iktidar döneminde çıkarılmıştır.
Bir başka yönü
itibarıyla, 1963 yılında çıkmış ama 1980 sonrası serbest piyasa ekonomisi
uygulamasıyla birlikte liberalize olmuş tohumculuk
piyasasını düzenleyen bir kanun bizim iktidarımız döneminde çıkarılmıştır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Keşke çıkmasaydı!
ŞENOL BAL (İzmir)
– Evet, büyük şirketlere heder ettiniz.
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) - Keşke eşzamanlı olarak bu ülkede 1980 sonrası tohumculuk piyasası
serbestleştirilirken, liberalize edilirken bu
Tohumculuk Kanunu da buna uygun bir şekilde güncellenmiş olsaydı.
ŞENOL BAL (İzmir)
– İhracatı ne kadar artırdınız?
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) - Yine bir başka yönü itibarıyla, değerli arkadaşlar, Türkiye
özellikle gen kaynakları bakımından dünyanın yaklaşık üçte 1’ini elinde
bulunduran bu kendi kıtamıza…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kirişci, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Önce onları değerlendirin.
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
…kendi
coğrafyamıza özel 3.900 civarındaki endemik türler -ki dünyada bunların sayısı
12 bin civarındadır- Çin, Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra dünyanın
3’üncü büyük gen bankasının Ankara’da temeli atılmıştır. İnşallah, bu yılın
sonunda bunun açılışı yapılacak ve bu ülkenin, hatırlarsanız…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Yerli malını pazarlıyorsunuz Sayın Kirişci.
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) - …bu ülkede bir devre adını veren lale…
OKTAY VURAL
(İzmir) – İstanbul, lale devri…
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – …maalesef, Hollanda’nın simgesi, sembolü hâline gelmiştir ve bundan
milyarlarca dolar döviz geliri elde eder hâle gelmiştir.
ŞENOL BAL (İzmir)
– Ne kadar bir ihracat yaptınız?
VAHİT KİRİŞCİ
(Devamla) – Ama bu genlere, bu kaynaklara, bu varlıklara sahip olmak hepimizin
sorumluluğudur, gereğidir.
Ben bu vesileyle,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun önerisinin aleyhinde olduğumuzu
belirtiyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kirişci.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz .
BAŞKAN -
Arkadaşlar, grup önerisinin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır, o
talebi yerine getireceğim.
İsimleri tespit
edeceğim: Sayın Anadol, Sayın Durgun, Sayın Çakır,
Sayın Özkan, Sayın Küçük, Sayın Coşkuner, Sayın Köse,
Sayın Keleş, Sayın Diren, Sayın Ersin, Sayın Barış, Sayın Emek, Sayın İnce,
Sayın Seçer, Sayın Yalçınkaya, Sayın Öymen, Sayın Baytok, Sayın Okay, Sayın Gök, Sayın Öztürk.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, pusula gönderen arkadaşlarımın isimlerini okuyacağım. Eğer
dışarıda olan arkadaşlar varsa pusula vermiş onları çağırınız.
Sayın Akif Gülle?
Burada.
Sayın Faruk Koca?
Burada.
Sayın Atilla Koç?
Burada.
Sayın Mustafa Cumur? Burada.
Sayın Safiye Seymenoğlu? Burada.
Sayın Sabahattin
Cevheri? Burada.
Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/387) esas numaralı, genetiği değiştirilmiş
organizmaların (GDO) ülkemize girişi, üretimi, tüketimi, dünyadaki uygulamalar
ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergenin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 3/11/2009
salı bugünkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.47
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.57
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır. Öneriyi okutup oylarınıza sunacağım:
3.- (10/81, 10/138, 10/143, 10/250, 10/368) esas numaralı
Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 03.11.2009 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Suha Okay
Ankara
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/81, 10/138, 10/143,
10/250, 10/368) Esas Numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin,
Genel Kurul’un; 03.11.2009 Salı günlü (Bugün) birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, grup önerisinin aleyhinde 2 milletvekili
arkadaşımızın söz talebi vardır ama lehte 8 milletvekili arkadaşımızın talebi
vardır. Onun için, onlarla ilgili olarak kura çekeceğiz.
Lehte Emin Haluk
Ayhan ve Oktay Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ali Rıza Ertemür Bey’e devrettim efendim.
BAŞKAN – Tamam.
O zaman, ilk
konuşmacı lehte Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekilimiz.
Sayın Ayhan,
buyurun efendim.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; tekstil, hazır giyim sektörünün yaşadığı sorunların
araştırılarak gerekli önlemlerin alınması amacıyla Cumhuriyet Halk Partisinin
verdiği araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kürsüden, üçü
doğrudan Denizli’yle ilgili olmak üzere, Denizli’nin sorunlarıyla ilgili olmak
üzere defalarca söz alıp sorunları dile getirdim. Bundan gerçekten rahatsız
olanlar oluyor. Biz bu sorunları Hükûmet çözüm bulsun
diye dile getiriyoruz. Denizli’yi çok seviyoruz. Bunu bile bazıları sorun
hâline getiriyor.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; biz Denizli’nin kan kaybetmeye başladığını 2008 yılı
Nisan ayının 22’sinde bu kürsüde dile getirdik. O zaman “Mart ayında dolar
bazında ihracat yüzde 3,7, YTL bazında 15,4 oranında azaldı.” dedik.
Bakın, o tarihte
neler söylemişiz: Temel sektör olan tekstil ve konfeksiyonda bile
Denizlili çok zor bir duruma düşmüştür. Firmalar kapanmaktadır. Dört beş aydır
ücret alamayan binlerce işçi vardır. Denizli yanıyor, yangın yeri gibi. AKP Hükûmetinin uyguladığı yüksek faiz, düşük kur politikası
Denizli’de şirketlerin kapanmasına, işçilerin işlerini kaybetmesine, geçen
yıllara göre ihracatın artışına rağmen YTL bazında gelirlerinin artmamasına
neden olmuştur. Binlerce tekstil konfeksiyon sektörü
çalışanı işini kaybetmeye başlamıştır.
“Mermercilik
sektörü de benzerdir.” dedik. Denizli’de işini kaybeden işçilerimizin köylerine
dönüşe başladıklarını ve il merkezlerinde binlerce boş konut olduğunu söyledik.
Tekstille ilgili
olarak, Buldan, Babadağ, Kızılcabölük gibi yerleşim
birimlerimizde önemli ölçüde sıkıntıların ortaya çıktığını söyledik. Teşvik
Yasası’nın Denizli’yi çok büyük sıkıntılara gark ettiğini, oradaki yatırımların
teşvik nedeniyle
Şimdi, biz
bunları söyledik, bu tarihte söyledik. Bu yılın Nisan ayının 7’sinde yine bu
kürsüden Denizli Sanayi Odasının genel görünüm anketini anlattım. Bakın, orada
Denizli Sanayi Odası genel görünüm anketi Ankara 2009 üzerindeki görüşlerimi
paylaşmak istediğimi belirttim ki bu İstanbul Sanayi Odasının beş yüz büyük
firmayla ilgili yaptığı anketten, çalışmadan sonra Türkiye’de en önemli bir
çalışma olarak kabul edilen bir husustur, ankettir. Şimdi, o zaman, iş
adamlarının Denizli’de Denizli Sanayi Odası mensuplarının 2009 yılı
beklentisinin adının “kötümserlik” olduğunu, istihdamın ağır yaralı olduğunu,
yatırımların ise tepetaklak olduğunu ifade ettiklerini söyledim. Üretim, satış
ve siparişlerde sert düşüşler olduğunu belirttim. Kapasite kullanımının
azaldığını söyledik. Sanayide kârları unuttuklarını, maliyet artışıyla tahsilat vadelerinin uzaması kıskacına yakalandığını ifade
ettiklerini sanayicilerin burada belirttik. 160 bin olan 2008 Nisanındaki
istihdamın, sigortalı işçinin 130 binin altına düştüğünü söyledik.
Şimdi, bütün
bunları söyledik. Buna ilave olarak 2008 yılında işletmelerin yüzde 64’ünün
üretimin artmadı dediğini, yüzde 42’sinin azaldı dediğini söyledik. İşletmelerin
yüzde 64,5’i iç satışların artmadığını söyledi, yüzde 43’ü azaldığını söyledi;
işletmelerin yüzde 54,2’si dış satışlar artmadı dedi, yüzde 39’u azaldı dedi.
Denizli’ye 2008 yılı bütçesinden yapılan yatırımın 54,5 milyon TL olduğunu,
Van’a yapılan yatırımın ise 498 milyon TL olduğunu söyledik.
Şimdi, bunları
devletin resmî kayıtlarından söyledik. AKP Hükûmeti
dönemine baktığımız zaman, bunları söylediğimiz zaman biz, ne oluyor? Denizli
hak ettiğini almış mı oluyor? Vizyon kent mi oluyor? Gerçekten Denizli hak
ettiğini alamamış, kazanımlarının tamamını kaybetmiştir. Buna ilave olarak, 30
bin işçisini kaybeden bir ilin vizyon kent olması
mümkün müdür?
Özel sektörün
teşvik belgeli yatırımları 440 milyon TL’den 126 milyon TL’ye düşmüştür.
Şimdi, bütün bunları
değerlendirdiğimizde, Denizli, gerçekten durumu sıkıntılı olan, ekonomik
krizden daha önce başlayan sıkıntıların küresel krizle beraber Denizli’yi daha
çok zora soktuğu bir hâle gelmiştir. 30 bin istihdam kaybını 4’le çarptığınızda
120 bin kişinin ettiği, 120 binin şehir merkezindeki 480 bin kişinin dörtte
1’ini ettiği, dörtte 1’inin -şehrin- gelir sıkıntısıyla yaşadığını görüyoruz.
Böyle bir şehrin iyi olduğu söylenebilir mi? Biz bunları Denizli’yi sevdiğimiz
için söylüyoruz, Denizli’nin sorunları dile getirilsin diye söylüyoruz.
Denizli, maalesef iki teşvik düzenlemesinde de sıkıntıya girmiştir. Bir
tanesinde yatırımlar dışarı gitmiştir. Bir tanesinde de nereye gitsin diye
söylenmiştir? Güneydoğu’ya taşınması için söylenmiştir. Şimdi, bunlara baktık.
Daha yakın bir süre önce yine söz aldım ben Denizli’yle ilgili. Daha on sekiz
gün önce, 15/10/2009 tarihinde Denizli’ye ilişkin
gazetelerde yer alan başlıkları söyledim. Bunlar bizim söylediklerimiz değil.
Biraz önce söylediğim bilgiler nereden biliyor musunuz? Denizli
Sanayi Odasının İnternet sitesinden. Öyle, bizim özellikle seçip
bulduğumuz rakamlar falan değil, bütün dünya o siteyi takip ediyor. Buna ilave
olarak, basına da mı biz yazdırıyoruz? Bakın, Denizli için neler söylemişler:
“Büyük çöküş! Tekstil üssü Denizli iflas etti.”
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Yazıklar olsun! Yeter artık ya! Dur ya! Dur!
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, lütfen…
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) - “Fabrikalar kapanıyor, borçlu kaçıyor.”
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Denizli’ye ihanet ediyorsun, Denizli’ye.
BAŞKAN – Sayın
Ayhan, Sayın Yüksel…
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim
karşılıklı konuşmayalım. Sayın Yüksel, lütfen efendim.
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Denizli’ye ihanet ediyorsun, Denizli’ye. Söyleme kardeşim! Hangi il
söylüyor, İzmir mi söylüyor?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Denizli iyi olsun diye söylüyorum. Niye alınıyorsun? Niye
alınıyorsun?
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Yazıklar olsun sana! İline ihanet ediyorsun.
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, lütfen…
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Niye alınıyorsun?
BAŞKAN –
Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Bakın, ben bu partideyim, bundan sonra da burada olacağım. Sen bu
söylediklerinden pişman olursun.
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Neden o?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Neden olduğunu sen biliyorsun.
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Neden bilecekmişim?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayalım. Buyurun efendim, Genel Kurula hitap edin.
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Hâlâ daha aynı şeyleri söylüyor, “Denizli batmış” diyor.
BAŞKAN -
Arkadaşlar, lütfen…
Buyurun Sayın
Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Bu söylediklerim basında yer alıyor, alınmana gerek yok.
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – O zaman söyleme, tekrar etme!
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Sanayi Odasının sitesindeki rakamlar da mı yalan? Yalan mı?
MEHMET YÜKSEL
(Denizli) – Yazıklar olsun sana!
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Yalan mı?
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, Sayın Ayhan, lütfen…
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Birbirine düşürdünüz Denizli’yi, birbirine düşürdünüz.
AKP’nin
uyguladığı teşvik mevzuatları gerçekten Denizli’yi sıkıntıya soktu. “Teneşir
vade” deyimi Denizli’de oluştu. Vergi erteleme başvuruları arttı. Sivil toplum
örgütlerini birbirine düşürdü. Bu işler zengin sofralarında açılım masalları
anlatmaya benzemez. İşler iyi gidiyorsa birileri çıksın söylesin “Burada
gerçekten işler iyiye gidiyor, bizim sıkıntımız yok, biz iyiyiz.” desin. Ben de
Denizli’yi geziyorum, siz de geziyorsunuz. Benim, “Denizli ekonomik açıdan
fevkalade iyi.” demem sadece seni memnun eder ama Denizlililerin
sorunlarını bu kürsüde benim söylemem Denizlililerin…(AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Sayın Başkanım…
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
Buyurun.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Denizlililerin sorunlarını burada dile getirmemizden kim, niye
rahatsız oluyor? Ne sıkıntınız var? (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) Biz
buraya milletvekili olarak bu sorunları saklamak için mi geldik, söylememek
için mi geldik? Biz bunları tabii ki söyleyeceğiz.
Bakın, ben
Denizli’nin sorunlarının dile getirileceğini söyleyen her araştırmaya destek
vereceğim. Denizli’nin gerçekten dörtte 1’i sıkıntıda.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ayhan.
Grup önerisinin aleyhinde Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Sayın İçli,
buyurun efendim.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz aldım
ama baştan söylüyorum, oyum lehinde olacak.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Etik değil ama!
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – İç Tüzük’e aykırı!
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Hayır… Etik olması şu: Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki ben bağımsız
milletvekiliyim. İç Tüzük gereğince verilen önergelerle bir milletvekilinin
konuşma hakkı engellendiği için, sizin grup başkan vekillerinizin de
mutabakatını almak suretiyle, diğer grup başkan vekilinin izniyle söz alıyorum
çünkü takdir edersiniz ki İç Tüzük’te iki lehe, iki aleyhe söz var. Dört grup
önerisi geldiği için de, ben, her salı günü olduğu gibi bu hakkımı da
kullanıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bugün 3 Kasım 2009, AKP’nin tek başına iktidara gelişinin 8’inci
yıl dönümü bugün. Türkiye’nin genel durumu şudur: Yetmiş dokuz yıllık
cumhuriyetin 200 milyar dolarlık iç ve dış borcu 500 milyar doları bulmuştur.
Yetmiş dokuz yıllık cumhuriyette Türkiye’nin her yeri demir ağlarla örülmüş,
yüz akı sanayi kuruluşları yapılmıştır ama AKP iktidara geldikten sonra bu yüz
akı kuruluşlar babalar gibi satılmış ama ona karşın da Türkiye Cumhuriyeti’nin
borcu 300 milyar doların üstüne çıkmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, 2009 yılı bütçesinde AKP İktidarının bütçe açığı öngörüsü 10
milyar TL olmasına karşın 62,8 milyar TL’yi bulmuş, yani AKP Hükûmetinin öngördüğü bütçe açığı 6 kat fazlasıyla
gerçekleşmiştir. Sayın Bakanın dün Plan ve Bütçe Komisyonundaki beyanına göre
2010 yılı bütçesi 50 milyar lira açık verecektir. 2009 yılıyla orantılı olarak
bakacak olursak -yani 6 kat oran, umut ederiz ki 6 kat oran olmaz- Türkiye’nin
2010 yılında çok ciddi bir şekilde bütçe açığıyla karşı karşıya geleceği de bir
gerçektir. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Sayın Başkanım,
arkadaşlarımızı bir ikaz ederseniz, yüksek sesle konuşuyorlar.
Sayın Başkanım,
arkadaşlar yüksek sesle…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri…
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Evet, değerli arkadaşlarım, tarım, sanayi bitmiş durumda. İşsizlik,
yoksulluk, açlık diz boyu. İşçinin, köylünün, memurun, emeklinin durumu hepimiz
tarafından çok iyi biliniyor. Sayın Bakanın dün Plan-Bütçe Komisyonundaki
ifadesine göre de 2010 yılında her şeye zam gelecek, ÖTV’ye
gelecek, her şeye zam geliyor değerli arkadaşlarım. Yine, bugün buraya çıkmadan
evvel İnternet’teki haberlere göre doğal gaza da 2010 yılında yüzde 50 ila
yüzde 70 oranında zam getirileceği söyleniyor. Durum bu.
Peki, sokaktaki
vatandaşın durumu ne? Bu Genel Kurula girmeden evvel sokaktaki vatandaşa da
kulak vermek gerekiyor. Değerli arkadaşlarım, vatandaş çok korkmaktadır,
gerçekten derin korku ve kaygı içerisindedir. Vatandaş korkmaktadır,
korkutulmaktadır. Kasıtlı olarak yapılmaktadır, gündem değiştirilmek için
yapılmaktadır. Vatandaş, “Ermeni”, “Kıbrıs”, “Kürt açılımı” gibi, onların
yaratacağı sonuçlardan derin kaygı duymaktadır. Peki, vatandaş başka neden
kaygı duymaktadır? Vatandaş adalet sisteminin aldığı yaradan çok büyük kaygı
duymaktadır. Vatandaşın adalet sistemine olan güveni gittikçe azalmaktadır.
İşte Silivri’deki dava, işte Deniz Feneri davası, işte medyaya düşen benzer
birçok dava örneklerine baktığınız zaman…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Habur davası!
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Vatandaş, laik, demokratik, hukuk devleti olan cumhuriyetimizden
kaygı duymaktadır ama artık vatandaş öylesine bir noktaya gelmiştir ki, bu
korkuları da bir yana bırakmıştır. Vatandaş artık sevdiklerinin canından, kendi
canından korkmaktadır. Neden korkmaktadır? Bugün televizyonlara baktığınız
zaman, gazeteleri okuduğunuz zaman bir domuz gribi vakasından, açılımından
korkmaktadır. Değerli arkadaşlarım, vatandaş can derdindedir artık çünkü
vatandaş kendi bilim insanına güvenemez duruma düşürülmüştür. Televizyonları
açıyorsunuz, akademik kariyeri olan çok saygın bilim adamlarının bu domuz
gribiyle ilgili açıklamalarını dinliyorsunuz, bir de Hükûmetin
atadığı, bürokrat nitelikli bilim adamlarına bakıyorsunuz, farklı farklı şeyler söylüyorlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Başbakan olmuyor!
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Geleceğim, Sayın Başbakana da geleceğim.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başbakan bugün AKP grup toplantısında “Ben aşı olmayı
düşünmüyorum.” demiş, gazetecilerin yanında da “Bir de benim ismimi vermişsin.”
diye Sayın Sağlık Bakanını bir şekilde ikaz etmiştir. Düşünebiliyor musunuz, bu
ülkenin Başbakanıyla Sağlık Bakanı arasındaki düşünce farklı. Peki, Sayın
Başbakan eğer inanmıyorsa, Sağlık Bakanına inanmıyorsa -biraz evvel bütçe
açıklarından bahsettim, borcumuzdan bahsettim- 40 milyon ünite aşı için 500
milyon, eski parayla 500 trilyon lira parayı niye heba ettiniz? Sayın Başbakan,
siz aşı olmayacaksanız Sayın Sağlık Bakanının böyle bir aşı ithal etmesine
neden izin verdiniz? Niye bilim insanları farklı farklı
düşünüp de vatandaşı korkuya sevk ediyor? Böyle bir şeye dünyanın hangi
ülkesinde rastlanır? Sayın Sağlık Bakanı da arkadan açıklama yapmış: “Sayın
Başbakan çok gençtir, onun aşı vurulmasına gerek yoktur.” demiş. Peki, Sayın
Başbakan gibi yaşı elli beş civarında olan insanlar risk grubunda değilse, bu
olay ne olacaktır?
Okulları bir
hafta tatil ettiler. Bu bir salgın hastalık, grip salgını. Televizyonlarda
görüyoruz, yöneticilerimiz birtakım temizlikler yapıyorlar. Şimdi, madem bir
salgın hastalıksa, neden okulları pazartesi gününden itibaren açtınız? Madem
salgın hastalık da niye üniversiteleri kapatmadınız? Madem salgın hastalıksa,
vatandaşın yoğun gittiği adliyeleri tatil edip niye TRT Şeş’ten, tayin
ettiğiniz yargıç vasıtasıyla duruşmaları idare etmediniz? Ha, madem salgın bir
hastalıksa neden camileri kapatmadınız? Çünkü camilerimiz bir ibadet yeri ve
secde eder Müslüman vatandaşlarımız; secde ederken de dokunulması gerekmeyen
yerlerden biri olan yere secde ederler değil mi; o zaman, bu konuda bir tedbir
amacıyla neden camileri kapatmaya yeltenmediniz? Bir de tayin ettiğiniz imam
vasıtasıyla TRT Şeş’ten cemaate namaz kıldırmadınız? İroni bu. İşin ne kadar
komik bir duruma getirildiğinin, vatandaşın kaynaklarının nasıl çarçur
edildiğinin ve bu uygulanırken de vatandaşa nasıl bir korku salındığının ironik anlatımıdır bu anlattığım mesele. Eğer samimiyseniz,
bu konudaki Hükûmetin aczini ortaya koymanız gerekir.
Şimdi, başka bir
nokta: Bugün, AKP grup önerisiyle, Kürt açılımıyla ilgili 10 Kasımda
gündemimize Kürt açılımı meselesini getireceksiniz. Zaman kısıtlı, bu konuya
fazla giremeyeceğim. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki açılımın ne olduğu konusunda Hükûmetin bize söylediği bir şey yok ama vatandaşımız kaygı
duyuyor. Ama bir tarafın ne dediği belli: Kandil’de PKK demokratik açılımdan
bahsediyor, demokratik özerklikten bahsediyor, yerel özerklikten bahsediyor
değerli arkadaşlarım. Bunun ben tercümesinin ne olduğunu size söyleyeyim,
vatandaşın neden kaygı duyduğunu: Elimde Sevr Anlaşması var. Yırtıp atıp yerine
Lozan’ı koymuştuk ya, cumhuriyetin senedi dediğimiz. Bakın, Sevr Anlaşması’nın
62’nci maddesi: “Fırat’ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney
sınırının güneyinde ve 27. Maddenin II/2. ve 3. fıkralarındaki tanıma uygun
olarak saptanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin
sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini…” Uzun… İtalyan, Fransız hükûmetlerinin atiye temsilcilerden oluşacak bir yerel
özerklikten, demokratik özerklikten bahsettiği gibi, Sevr Anlaşması’nın 64’üncü
maddesinde “İşbu Andlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir
yıl sonra, 62. Maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun
çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler
Cemiyeti Konseyine…”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun,
konuşmanızı tamamlayın.
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
“…başvururlarsa
ve Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu
bağımsızlığı onaylamayı Türkiye’ye salık verirse Türkiye bu öğütlemeye,
tavsiyeye uymayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından
vazgeçmeyi şimdiden yükümlenir.” diyor. Şimdi, siz, demokratik özerklik, yerel
özerklik gibi söylemden de çekinmeyen… Özellikle de DTP Grubu bunu netlikle
söylüyor.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Atatürk de söylemiş bunu, ona ne diyeceksiniz peki?
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) - Özellikle, otobüsün üstünde “demokratik özerklik” demek suretiyle
bunu bas bas, gözümüzün içine bakıp, bağırarak
söylüyor.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Atatürk de “muhtariyet” diyor Sayın İçli, ne diyeceksiniz? Mustafa
Kemal’e karşı mısınız? İşinize geldiği gibi…
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Ama 10 Kasımda, Atatürk’ün ölüm yıl dönümünde, burada, gelecekler,
bunu Meclis, devlet tutanaklarına geçirecekler.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Başka bir şey bilmiyorsunuz, Kürtlerin…
H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin gündemi bu. Ben, AKP içinde
vatanını seven, yurtsever insanların bu işe de sessiz kalmayacağına inanıyorum
ve bu duygu, düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İçli.
Grup önerisinin
lehinde, Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekstil ve hazır giyim
sektörünün yaşadığı sorunların araştırılarak gerekli önlemlerin alınması
amacıyla vermiş olduğumuz Meclis araştırması önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen tüm
yurttaşlarımı saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tekstil ve hazır giyim sanayisi istihdam, üretim ve
ihracatımızın lokomotifi ve ülkemiz ekonomisinin can damarıdır. Sektörün yerine
getirdiği işlevler yalnızca üretim ve ihracat gibi ekonomik alanlarla sınırlı
değildir, ülkemizin en büyük sorunu olan işsizliği de önlemektedir. Ne var ki
bu önemli sektörümüz her geçen gün daralmakta, yaşanan ciddi sorunlar nedeniyle
uluslararası piyasalarda rekabet gücünü kaybetmektedir. Buna karşın, başta Çin
olmak üzere, Uzak Doğu ülkelerinin dünya pazarlarındaki payları sürekli
artmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, doğrudan sağladığı istihdamı 2,5 milyonu bulan ve dolaylı
olarak sağladığı istihdamla 10 milyon kişinin ekmek kapısı olan tekstil ve
hazır giyim sanayisi ülke ekonomisinin ve istihdamın bel kemiği niteliğindedir.
Toplam istihdamdaki payı yüzde 13,6’yı bulan sektörün sanayi istihdamından
aldığı pay ise yüzde 23,9’a erişmektedir. Ülkemiz istihdamında oynadığı bu
ciddi rolün yanı sıra ödediği sosyal güvenlik primleri ve vergiler yoluyla
Türkiye ekonomisine kayda değer katkı sağlamaktadır. Ne yazık ki AKP hükûmetleri dönemlerinde tekstil ve hazır giyim sektörü
izlenen hatalı politikalar ile yanlış tercih ve uygulamalar sonucunda hızla kan
kaybetmiştir. Tekstil ve hazır giyim sektörünün önemli merkezlerinden biri olan
Denizli ilimiz başta olmak üzere, ülkemizdeki bütün büyük tekstil merkezleri
geri dönüşü olmayan bir girdabın içine sürüklenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin ve dünyanın önemli tekstil ve hazır giyim
merkezlerinden biri olan Denizli’nin yaşadığı sorunlar ülkemizin içinde
bulunduğu tablo açısından da önemli bir örnektir. Denizli, son yıllara kadar
göç alan ve büyüyen bir kentti. Yaşanan ekonomik kriz ve gerekli önlemlerin
alınmaması nedeniyle artık Denizli göç vermeye başlamıştır. İflaslar nedeniyle
iş adamlarının intihar ettiği, fabrikaların kapısına kilit vurulduğu Denizli’de
en temel sorun işsizlik olmaya başlamıştır. 2009 yılı Temmuz ayı ile geçen
yılın aynı dönemini kapsayan sürede Denizli’de tekstil sektöründe işsizlik
rekoru kırılmıştır. Tekstilde 10.962 kişi işini kaybetmiş ve tekstil istihdamı
36.542 kişiye gerilemiştir. Başka bir ifadeyle, Denizli’de tekstil sektöründe
çalışan her 4 kişiden 1’i son bir yıl içinde işini kaybetmiştir. Rakamlar
Denizli’deki toplam istihdam kaybının yüzde 80’inin tekstil sektöründen
kaynaklandığını göstermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tekstil sektörünün içine sürüklendiği darboğazın
nedenleri bilinmektedir, bugüne kadar da çözümü konusunda ciddi adımlar
atılmamıştır. Bakınız, Türkiye’de asgari ücret üzerinde istihdam vergileri ve
sosyal güvenlik giderlerinin çalışanların işverene maliyeti içerisindeki payı
OECD ortalamasının 2 katını aşmaktadır. Dahası, bu sektörde, zorlu
rakiplerimizin neredeyse tamamında, devlet, istihdam üzerine aşırı yükler
bindirmek bir yana iş gücü maliyetleri konusunda ciddi sübvansiyonlar
uygulamaktadır, girdi maliyetleri içindeki istihdamın payını ciddi boyutlarda
düşük tutmaktadır. Söz gelimi, ülkemiz tekstil ve hazır giyim sanayisindeki
ortalama işçi maliyeti, en
zorlu rakibimiz Çin’in 4 katı daha pahalıdır.
Tekstil ve hazır
giyim sektöründe en büyük enerji girdisini oluşturan elektriğin ülkemizdeki
fiyatı, dünya ortalamasının neredeyse 2 katıdır.
Teşvik
uygulamaları, hedeflenenin tersine, kendi olanak ve becerileriyle sanayileşmiş
illerimizi cezalandırmakta, bölgesel ve sektörel
farklılıklar tamamen göz ardı edilerek yörelerimizin sahip olduğu farklı
rekabetçi üstünlükler dikkate alınmamaktadır. Vakit geçirmeden, bölgeleri temel
alan uygulamalardan vazgeçilerek tekstil ve hazır giyim sanayi gibi ihracat
odaklı sektörleri ön plana çıkaran bir teşvik sistemine geçilmesi yerinde
olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Denizli’de yaşanan bu ekonomik sıkıntıları incelemek
üzere, 11 milletvekili arkadaşımızla birlikte, Sayın Genel Başkanımızın
talimatıyla Denizli’ye gittik. Denizli’de 22 Ekim 2009 tarihinde yapmış
olduğumuz bazı saptamaları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, söz konusu incelemelerde şu hususlara yer verilmiştir:
Esnaf Odası
yetkilileri tarafından, TL’nin değerinin yeniden artmaya başlamasının,
sıkıntılarının başlıca nedeni olduğu ifade edilmektedir.
Denizli’deki oda
başkanlarının bir diğer şikâyeti de teşvik sistemidir. Özellikle Denizli
gelişmiş yöre kapsamına alınırken komşu kentlerin çok ciddi teşviklerden
yararlandırılmasının ve tekstilin doğu illerine taşınmasına ilişkin
teşviklerin, Denizli’de mevcut doğal kümelenmeyi dağıtma riski yarattığı ve
ilde yatırımların durmasına neden olduğu ifade edilmiştir.
Diğer taraftan,
elektrik ve doğal gaz fiyatlarının yüksekliği ve istihdam üzerindeki yüklerin
ağırlığı da sanayinin önemli sorunlarından biri olarak belirtilmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Denizli’de üretime ilişkin öncü göstergeler Türkiye geneliyle
uyumludur. Eylül ayında, Denizli Organize Sanayi Bölgesi’nde tüketilen sanayi
elektriği, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10,1 oranında gerilerken aynı
dönemde doğal gaz tüketimi yüzde 54,6 oranında gerilemiştir. Üretim sürecinde
kullanılan temel girdilerdeki bu düşüşler Denizli’deki firmaların üretimlerinin
de düşmeye devam ettiği hususunda ipuçları vermektedir.
Denizli’de düşen
kapasite kullanımı ve üretim kayıpları yatırım talebini de etkilemektedir. 2009
yılının ilk dokuz aylık döneminde alınan yatırım teşviklerinin, geçen yılın
aynı dönemine göre yüzde 44,2 oranında gerilediği gözlenmektedir.
İhracat tarafında
da Denizli’nin durumu Türkiye’den farklı değildir. Türkiye İhracatçılar
Meclisinden verilen verilere göre, yılın ilk dokuz aylık döneminde Türkiye'nin
ihracatı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 32,7 düşmüş ve 68,9 milyar dolar
olmuştur.
Sektörler
itibarıyla bakıldığında ise tekstil ve ham madde ihracatının aynı dönemde yüzde
27,4, hazır giyim ihracatının ise yüzde 23,2 oranında gerilediği dikkati
çekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, söz konusu rakamlar Denizli özelinde değerlendirildiğinde ise
yılın ilk dokuz ayında Denizli’nin toplam ihracatı, geçen yılın aynı dönemine
göre yüzde 34,4 gerileyerek 1,2 milyar dolara düşmüştür. Tekstil ve hazır giyim
ihracatı ise aynı dönemde yüzde 27,1 gerileyerek 699 bin dolara inmiştir. Diğer
taraftan, hem artan işsizlik hem de tarımda düşen gelirler nedeniyle Denizli
esnafı da sıkıntı yaşamaktadır. Esnaf siciline giriş ve çıkışlar bu durumu
açıkça ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak Denizli ekonomisindeki temel
sorunlar şunlardır: Kapanan iş yerleri veya işten çıkarmalar nedeniyle artan
işsizlik ve düşen istihdam, ihracat pazarlarında küresel krize bağlı olarak
yaşanan daralma, kriz nedeniyle bankaların ürkekleşmesine bağlı olarak daralan
kredi imkânları ve Türk lirasının aşırı değer kazanmasına bağlı olarak
özellikle tekstil gibi yerli katma değeri yüksek sektörlerin tasfiye sürecine
girmesidir.
Görüleceği üzere,
Denizli’de yaşanan sorunlar, Hükûmetin iddia ettiği
gibi yapısal bir değişimin veya küresel bir krizin doğal sonucu değildir.
Özelde Denizli’nin, genelde Türk sanayisinin sorunlarının arkasında Hükûmetin modası geçmiş paradigmalara
dayanan yanlış büyüme stratejisi bulunmaktadır. Rekabet gücümüzü yeniden ayağa
kaldıracak makro politikalar ve ülkenin stratejik kaynağı olan genç nüfusu
hızla üretim seferberliğine katarak, dışarıdan finans piyasalarına sermaye
getirenlerden çok bu ülkede yaratılan katma değeri destekleyecek yeni bir
sanayileşme stratejisi Türk sanayisinin ve Denizli’nin geleceği açısından
gereklilik olarak her gün daha ağırlığını hissettirmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yüce Meclisimizin bu lokomotif sektörlerimizden olan tekstil
ve hazır giyim sektörünün yaşadığı sorunlara artık göz yummayacağına, özellikle
Denizli’de bu krizlerle birlikte kapanan fabrikaların bir daha kapanmaması
açısından araştırma önergemize destek vereceğinize olan inancımla hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ertemür.
Grup önerisinin
aleyhinde Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır.
Sayın Bayındır,
buyurun efendim.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun tekstil
sanayisiyle ilgili vermiş olduğu araştırma önergesinin usulen aleyhinde söz
almış bulunuyorum, esasta tekstil sanayisinin genel sorunlarını ifade edeceğim.
Türkiye’de 4
milyona yakın tekstil sanayisinde çalışan işçi mevcut. Gerçi, son ekonomik
krizle birlikte her şeyden önce, en başta etkilenen çalışma sahası ve üretim
sahası olması itibarıyla da rakamların bugün itibarıyla değişkenlik arz
edeceğini takdirlerinize sunmak istiyorum. Çünkü, ucuz
emeğin en çok kullanıldığı, kayıt dışı istihdamın olduğu küçük ölçekli ve fason
işletmelerde aynı zamanda kadın ve çocuk emeği çok fazla sömürülmektedir. Bu
alanda hem çocuk işçiliği hâlâ çok ciddi problem hem de kadınların emeğinin
sömürülmesi de diğer problemden biri.
Yine, ekonomik
krize bağlı olarak işçi sayısı azaltılarak bu sektörde çalışanlar günde on, on
iki, on dört saate kadar çalıştırılmaktadır. Yani yasal olarak sekiz saatlik
bir iş güvenliği, iş hakkı varken ne yazık ki bu hak pratikte gasbedilerek işçi işsizlikle tehdit edildiğinden tüm
haklarından feragat edilerek, tekstilin ağır yaşam koşullarında uzun süreli
çalışarak ne yazık ki köle şartlarına mecbur bırakılmaktadır.
Yine, tekstil
sanayisinin en temel sorunlarından biri de tekstil sektörünün giderek Çin’e
kayması, Türkiye’de hem üreticinin hem de işçinin koşulları bu global tehdide karşı daha da olumsuzluk arz etmektedir.
Bu anlamda 4
milyon çalışanın en az 3,5 milyonu sigortasız çalışmaktadır. Yani sigortasız
çalışan işçi demek aynı zamanda kayıt dışı çalışan demek yani pratikte çalışan
ama hak ve hukukları açısından hiçbir hakkı olmayan, sigortası yok, sağlık
güvencesi yok, kötü koşularda çalışıyor, hiçbir hak iddia etme şansı da ne
yazık ki yok. Ama bu mağduriyet sadece 3,5 milyon insanı ilgilendirmiyor yani
bu sigortasızlık aynı zamanda bu çalışanların bakmakla yükümlü oldukları ebeveynlerini
de ciddi bir şekilde mağdur etmiş oluyor.
Yine, sosyal ve
özlük haklarını koruyabilmek için en temel hak olan sendikal örgütlenme hakkı
da yine bu şekilde pratik olarak da ortadan kaldırılmış oluyor.
Yine, tekstil
sanayisinde tekstil üretimi kötü koşullar, kayıt dışı üretim ve yine kullanılan
maddelere bağlı olarak pek çok meslek hastalıklarına da yol açmaktadır.
Bildiğiniz gibi
uzun süredir Türkiye kamuoyunun gündeminde de ciddi yer alan kot taşlama
hastalığı da yine tekstil sektöründe görülen bir hastalık. Normalde bunun taş
ocağı, kum ocağı hastalığı olması gerekirken ne yazık ki Türkiye'de tekstil
sanayisinde çalışan 10 bin kişi olarak varsayılan insanın silikozis
hastalığıyla karşı karşıya olduğu tahmin edilmekte.
Bu kot taşlama
hastalığından, kotların beyazlatılması, kişilerin zevklerine uygun bir dizayn sağlayalım derken ne yazık ki binlerce insan beyaz
kefene bürünmek durumundadır ve genç yaşta hayatları kararmaktadır.
Bu anlamda, yakın
bir zamanda Hükûmetin kot taşlamayı yasaklaması bir gelişme olarak ele
alınabilir. Çünkü biz şubat ayında da bu konuya dikkat çekmiştik, daha önce de
bu konuyla ilgili araştırma önergeleri vermiştik ama işin vahameti ve ulaştığı
sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda atılan adımların eksik
ve mağdurların mağduriyetini gidermediği gibi, aynı zamanda dış ticaret
boyutuyla da kot taşlamanın yani kumlamanın yasaklanması gerekiyor. Bu konuda
da bakanlıklar arası ortak protokollerin bir an önce gerçekleştirilmesi
gerekiyor çünkü gerçekten azımsanmayacak ölçüde kot taşlama hastalığına yani silikozis hastalığına yakalanmış…
Bu silikozis hastalığı, kotları taşlamak için kullanılan kumun
vücutta akciğerlere yerleşmesi, akciğerde partiküllerin
oluşması ve akciğerin iflasıyla birlikte hayatını kaybetmesi demektir ve tedavisi
de olmayan bir hastalık yani tedavisi henüz yok. Hatta akciğer nakli yapıldığı
hâlde, yine, hastalığın yeniden üreme durumu da söz konusu.
Yine, bu
hastalığa yakalananların büyük çoğunluğu küçük yaşta metropollere
göç etmiş Kürt illerinden insanlar… Buradan içim acıyarak söylüyorum -ben
Bingöl Karlıovalıyım- Karlıova’nın Taşlıçay köyünden... Köy 287 hanelik ama bu
köyde, her evde en azından bir tane kot taşlama hastalığı, yani silikozis hastalığına yakalanmış kişi var ve yine, bazı
ailelerde dört beş kişiye varabiliyor. Bu kadar da trajik bir
pozisyonda. O nedenle, biz, Hükûmeti ve
bakanlıkları, Meclisi, bir an önce, bu kot taşlamanın kesinlikle hem dış
ticaret bakımından hem Türkiye koşullarında yasaklanmasını öngörüyoruz.
Diğer bir boyut
da, biliyorsunuz, işte, sigortalı olmak gerekiyor sağlık hizmetinden
faydalanabilmek için ya da iş kazası ya da meslek hastalığından kaynaklı bir
sonuç geliştiğinde, işte, ağır hastalık ya da ölüm durumlarında ne yazık ki
hiçbir tedavi ya da geride kalan ailelerine tazminat söz konusu değil. O
nedenle, bu, çalışma kanununda bir değişiklik yapılarak, en azından meslek
hastalığına ya da silikozise yakalanmış olanların
sigortalı olmasına bakılmaksızın mutlaka tedavi hizmetleri gerçekleştirilmelidir.
Yine, işte,
biliyorsunuz kayıt dışı bir alandır, sigortasız olduğu için de o iş yerinde
çalıştığını tespit ettirmesi öngörülüyor. Bunun için, bunun da, ne o kişilerin
yani bu hastalığa maruz kalanların ömürleri bile yetmez, gidip hangi iş yerinde
çalıştı ve bunun adli yollarla ve idari yollarla tespit edilmesi de çok büyük
zaman alacağından… İşte, bir tane meslek hastalığı hastanesi var Ankara’da. Bu meslek hastalıkları hastaneleri biraz daha yaygınlaştırılmalı,
meslek hastalığı sebebiyle bu tür iş yerlerinde çalışanların akciğer
kontrolünden geçmek üzere mutlaka göğüs hastanelerine başvurmaları için bir
çağrıda bulunulmalı ve meslek hastalıkları bu teşhisi koyduğunda, devlet, bu
hastaların hem hastalıklarının tedavisi için hem hayatlarını idame edebilmek için
sigortalı sayılması gerekiyor ve ayrıca mağduriyetleri varsa, arkasında
çocukları, ailesi varsa da bu ailenin hayatını idame ettirebilecek bir geçim
standardı da oluşturması gerekiyor.
Diğer yandan hâlâ
bu kayıt dışı çalışmayı yapanlar, bu üretimi yapanlar ve bugün de yapmış
olanların Çalışma Bakanlığı tarafından bir an önce idari anlamda denetlenmesi,
tespit edilmesi ve yükümlülüklerinin, yani tazminat yükümlülüklerinin yerine
getirilmesini hükûmet ve devlet eliyle tesis ettirmek
lazım. Yoksa zaten zor hayat koşullarında yaşayan hasta olmuş kişinin nefes
alacak, adım atacak pozisyonu yokken, gidip “nerede çalıştım, kiminle
çalıştım”, bunun tespiti için uğraştırmak hakikaten ikinci bir ceza gibi
gerçekleştirilmiş olacak.
Bu anlamda biz
tekstil sektörünün sorunlarının daha detaylı, yeniden ele alındığı araştırmanın
ayrıntılı olarak gerçekleştirilmesi, tekstil sektöründe çalışan kadın, çocuk…
Meslek hastalığı riski taşıyan iş yerlerinde gerçekten maske var mı, kimyevi
maddeden ya da o hayatı tehdit eden, yaşamı tehdit eden, sağlığı tehdit eden…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bayındır, konuşmanızı tamamlayınız.
SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) – Teşekkürler.
…çalışma
koşullarına karşı koruyucu önlemler var mı, tedbirler var mı, bu konuda da çok
güçlü bir iş yeri denetiminin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki
geçen dönemde İş Kanunu değiştirildiğinde de iş yerinde var olan hekim bile çok
görüldü, revir hekimi bile çok görüldü, hizmet satın alımının önü açıldı. Yani
çalışanların sağlıklı olup olmaması iş yeri sahibinin, yani işverenin inisiyatifine bırakıldı. Para kazanma hırsıyla kurgulanmış
zihniyette de insan sağlığına önem verilmeyeceği dikkate alınarak mutlaka hem
bu risk grubundaki insanların sağlık taramasından geçirilmesi ve ihtiyaç
duyulan koşulların oluşması için bir an önce yasal ve yönetmeliksel
düzenlemelerin yapılması gerekiyor diye düşünüyoruz ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
BAŞKAN – Sayın Anadol…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın
İçli, sizin konunuz nedir? Yoklama talebi var.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Hayır efendim. Ondan önce, Sayın Hatip, sanıyorum dili sürçtü,
konuşmasının içeriğinde “Kürt illeri.” dedi.
BAŞKAN – Anladım,
anlaşıldı.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Dilim sürçmedi.
BAŞKAN - Şimdi,
konuşmayı uzatırsak muhalefet başka türlü anlayabilir. Ben, onun için, onların
yoklama talebini dikkate alayım.
Teşekkür ederim
size.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Kürt’üm ve Kürt illeri var. Dilim sürçmedi.
BAŞKAN – Anladım.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Bitkilerin genleriyle ve insanların kültürel genleriyle uğraşmaktan
vazgeçin artık!
BAŞKAN - Sayın
Bayındır… Sayın Bayındır… Sayın Bayındır, karşılıklı konuşmayalım.
Efendim, Genel
Kurul salonundasınız, beraberce konuşup meseleyi halledebilirsiniz rahat bir
şekilde.
Sayın İçli,
gerekirse sonra size açıklama yapma fırsatı veririm.
Yoklamamızı
yapalım efendim.
Yoklama talebinde
bulunan arkadaşları tespit edeceğim: Sayın Anadol,
Sayın Okay, Sayın Ünsal, Sayın Çakır, Sayın Köse,
Sayın Bingöl, Sayın Seçer, Sayın Emek, Sayın Barış, Sayın Arifağaoğlu,
Sayın Paçarız, Sayın Yalçınkaya, Sayın Dibek, Sayın
Küçük, Sayın Aydoğan, Sayın Topuz, Sayın Yıldız,
Sayın Özkan, Sayın İnce, Sayın Gök.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
3.- (10/81, 10/138, 10/143, 10/250, 10/368) esas numaralı
Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 3/11/2009 Salı günkü birleşiminde birlikte yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
4.- Hükûmet adına Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi konulu genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım
2009 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde genel görüşme önergesinin
ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 4, 10, 11, 18, 25
Kasım ve 2, 9 Aralık 2009 günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine; 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 03.11.2009 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederim.
Suat
Kılıç
Samsun
AK
PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Hükûmet adına Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen
ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi konulu Genel Görüşme
önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım 2009 Salı günkü birleşimde yapılması, bu
birleşimde genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra
diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri
ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi,
Genel Kurulun; 04, 10, 11, 18, 25 Kasım ve 02, 09 Aralık 2009
günkü birleşimlerinde sözlü soru önergelerinin görüşülmemesi; 17, 24 Kasım ile
01, 08 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde sözlü soru önergeleri ve diğer
denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde gündemin kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi,
Genel Kurulun;
10, 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde 15.00-23.00
saatleri arasında; 04, 05, 11, 12, 18, 19, 25 Kasım ile 02, 03, 09, 10 Aralık
2009 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerde ise 13.00-23.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesi.
Önerilmiştir.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, gelen kâğıtlar
listesine alınmamış bir konunun ön görüşmesinin yapılmasının mümkün
olamayacağına, bu nedenle AK PARTİ Grubu önerisinde yer almaması gerektiğine
ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, bu grup önerisini birazdan müzakereye açacaksınız.
Yalnız, bu grup önerisinin müzakeresi ve kabulüyle ilgili hususlarda Sayın
Başbakan tarafından genel görüşme önergesinin öngörüşmesinin
yapılması isteniyor. Gelen kâğıtlar listesine alınmamış bir konunun açıkçası öngörüşmelerinin yapılmasının düzenlenmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla hem bugünkü gelen kâğıtlar listesinde yoktur hem bundan öncekinde
yoktur, 3 Kasım tarihli Sayın Başbakanın yazısıdır. Dolayısıyla grup önerisinin
10 Kasımda yapılacak bu öngörüşme dışında ele
alınması gerekiyor. Gelen kâğıtlar listesinde yer almamıştır efendim.
BAŞKAN – Tamam
Sayın Vural.
Sayın İçli,
buyurun açıklamanızı yapınız efendim.
5.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin,
Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın
konuşmasındaki “Kürt illerinden gelen çocuklar” ifadesi nedeniyle hatibin
uyarılması ve tutanaklardaki ifadenin düzeltilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
biraz evvel DTP sözcüsü Sayın Sevahir Bayındır
konuşmasında “Kürt illerinden gelen çocuklar” şeklinde bir ifadede bulunmuştur.
Sanıyorum dili sürçtü. “Kürt illeri” diye bir kavram yoktur. “Kürt ili, Türk
ili, Çerkez ili” diye bir kavram yok. Bu konuda hatibi uyarmanızı istiyorum.
Tutanaklardaki bu ifadenin de düzeltilmesini istiyorum Sayın Başkan.
Siz beni
dinlemediniz herhâlde Sayın Başkanım, o arada meşguldünüz.
BAŞKAN –
Dinleyemedim, özür dilerim efendim.
Buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, biraz evvel DTP Grubu adına konuşan Sayın Sevahir Bayındır…
BAŞKAN – Şahsı
adına, DTP Grubu adına değil de, grup önerisinde…
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Şahsı adına konuşurken,
evet.
…“Kürt illerinden
gelen çocuklar” şeklinde bir ifade de kullanmıştır. Umarım dil sürçmesidir
çünkü “Kürt illeri” diye bir kavram yoktur, Türk, Kürt ili, Türk ili, Çerkez
ili gibi. Bu vatan hepimizin vatanı.
Böyle bir
tanımlama tutanaklara geçmiştir, düzeltilmesini talep ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, burada bir müzakere yapacak hâlimiz yok. Arkadaş bir konuşma
istedi, verdim. Onun için, bu konuyu bitiriyoruz. Tamamlanmıştır.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Sayın Başkan, benim konuşmam üzerine konuşuyor. Yani var, yok
üzerine konuşursak…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, birbirimizle konuşup anlaşabiliriz aynı Genel Kurulun içerisinde.
Yani medyada konuşur gibi… Bundan sonra karşılıklı bir araya gelirsiniz,
konuşursunuz, anlaşırsınız.
SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Vermeyin o zaman.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, itiraz var burada.
BAŞKAN – Sayın
Vural’ın söylediği hususla ilgili olarak arkadaşlarımızla da müzakere ettik.
Bugün okunan bu genel görüşme önergesi bugünkü birleşimde okundu ve gelen
kâğıtlar listesine de girecektir.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, neyi okunup okunmaması önemli değil. “Gelen kâğıtlar
listesine alınır.” diyor. Burada da web sayfanızda da gelen kâğıtlar listesinde
yok.
BAŞKAN – Sayın
Oktay, Sayın Başkan, şunu ifade ediyorum…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, neyi okuyup okumadığınız önemli değil.
BAŞKAN – Şunu
demek istiyorum efendim…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Peki,
buyurun, ben sizi dinleyeyim önce.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, gelen kâğıtlar listesini
gösterir misiniz.
BAŞKAN – Bugün
itibarıyla gelen kâğıtlar listesine alınacaktır Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) – “Alınacaktır” olur mu efendim? Böyle bir şey olur mu? İç Tüzük’te
“alınır” diyor. Alınmayan bir konuyu nasıl görüşeceksiniz?
BAŞKAN – Sayın
Vural, bakınız, Başbakanlık tezkeresi zaten okunmuş. Dolayısıyla, duyurusu
yapılmıştır. Genel Kurulda yani bütün milletvekillerinin huzurunda okunmuş ve
yapılmıştır. Bugüne kadar yapılmış olan işlemler de benzeri bir işlemdir. Siz
de tecrübeli bir parlamenter arkadaşımızsınız, Grup Başkan Vekilimizsiniz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Şimdi, Sayın Başkan, siz İç Tüzük’ü uygulamakla mükellefsiniz. Sizin
okuyup okumamanız beni ilgilendirmiyor. Ben size diyorum ki: “Gelen kâğıtlar
listesinde derhâl yazılır.” diyor, “bildirilir” diyor.
BAŞKAN – Bugün
itibarıyla yazılacak.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bunu okumanız meşruiyet kazandırmaz ki.
BAŞKAN – Sayın
Vural, bugün itibarıyla hazırlanacak ve yayınlanacak efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, gösterin gelen kâğıtlar listesini! Gelen kâğıtlar listesini
gösterin! Öyle bir şey olur mu? İç Tüzük ihlali yapıyorsunuz. Mümkün değil.
BAŞKAN – Evet...
Meclisin bu konudaki uygulamaları bu şekildedir. Yani yapılan bir hata yoktur.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, olabilir mi ya? Böyle bir uygulama olur mu? Burası yolgeçen
hanı değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi.
BAŞKAN –
Estağfurullah, estağfurullah…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, Tüzük’te bunun yerini gösterin bana, gösterin.
BAŞKAN – Evet,
şimdi, AK PARTİ grup önerisinin görüşmelerine başlıyoruz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, olmaz…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim hayır… Efendim olmaz…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bu mesele çözümlenmeden olmaz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Çözümlendi…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Böyle bir şey olur mu ya? İç
Tüzük… Gelen kâğıtlar listesinde yer almadan bugün Sayın Başbakanın
gönderdiğini hemen Meclise getiriyorsunuz. Bu milletvekillerinin saygınlığı yok
mu? Böyle bir şey olur mu?
BAŞKAN – Var
efendim.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, Genel Kurula okundu, aleniyet kazandı, dolayısıyla bu
yönde bir problem yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Okunması… Zaten okumanız geçerli değil.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Genel Kurula okundu, aleniyet kazandı efendim, dolayısıyla bir
problem yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gelen kâğıtlar listesinde yer
almayan bir konu okunamaz zaten, okundu diye şey yapılamaz.
BAŞKAN – Efendim,
bakınız, Sayın Vural, geçmişten beri gelen uygulamalar vardır, yapılan işlem İç
Tüzük’e uygundur.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, ben, size, İç Tüzük gereğince bu yaptığınız uygulamanın İç
Tüzük’ün hangi maddesine göre yaptığınızı istiyorum.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – İç Tüzük’ün 102’nci maddesinde hüküm açık Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Burada olmayan bir önergeyi siz oylatırsanız olur mu? Olmaz. Olmaz
Sayın Başkanım, Genel Kurulun hukukuna dikkat edin. Milletvekillerinin bir
hukuku vardır.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, 102’nci maddede hüküm açık, 102’nci madde “Genel
Kurula okunur.” diyor.
BAŞKAN – Sayın
Vural, bakınız, bu hususta Sayın Başbakanın göndermiş olduğu, Hükûmet adına göndermiş olduğu tezkereyi alenen burada
okuttuk ve bu kâğıtlar listesinde de yayınlanacaktır, burada tartışılacak bir
husus yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ya, nasıl yok?
Efendim, Sayın
Başkanım, lütfen, bakın, hukukla ilgili bir şey konuşuyorsunuz. Gelen kâğıtlar
listesine alınmayan bir konuyu siz okuyamazsınız bile. Nasıl okuyorsunuz? Size
kim verdi bu yetkiyi?
KADİR URAL
(Mersin) – Özel şirket mi yönetiyorsunuz?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani, burasının hukuku var milletvekillerinin. Gelen kağıtlar listesinde yok.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.59
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
Görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Sayın Vural,
konuyu tekrar arkadaşlarla içeride tetkik ettik ve şu hususu Genel Kurulun da
bilgilerine arz ediyorum: 102’nci maddedeki hüküm dikkate alınmak suretiyle
genel görüşme önergesi okunmuş ve Genel Kurulun bilgilerine sunulmuştur.
Bugünkü tarih itibarıyla gelen kâğıtlar listesinde yayımlanacaktır. İşlemler
paralel bir şekilde yapıldığından usule aykırı bir durum yoktur. Ayrıca
22’sinde Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mehmet Şandır’ın vermiş olduğu grup önerisinde getirdiği husus
araştırma önergesi de daha önce okunmamıştır, okunmadığı hâlde grup önerisi
olarak gelmiş ve grup önerisi işlemi de yapılmıştır. Uygulamalar da bu
şekildedir. Yani sizin kendi öneriniz için de böyle yapılmış olan işlem vardır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz bana bir örnek gösterebilir misiniz ki… Bizim önerimiz üzerine
itiraz edilmiş mi?
BAŞKAN – Nasıl
efendim?
OKTAY VURAL
(İzmir) – İtiraz olmuş mu?
BAŞKAN – Hayır.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Doğru olan şeye itiraz edilir mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani siz, o grup önerisinin kabul edilmesi ya da görüşülmesi konusunu
bu konuyla ilişkilendirmeniz doğrusu hayret verici. Ne alakası var?
AHMET YENİ
(Samsun) – Aynı işi yapmışsınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Doğru bir iş yapmış Sayın Şandır, kabul etmiş.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne alakası var efendim?
BAŞKAN - Hayır,
Sayın Vural, bakınız, Meclisin yapmış olduğu uygulama bu. Bir tane örnek de
bizzat sizin grubunuzun getirdiği bir öneri üzerinden verdim ben.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, ben size… Bir örnek verin, Başkanlık olarak bir örnek verin.
Diyorum ki gelen kâğıtlar listesinde yer almayıp, Genel Kurulda tartışma olup
da devam edilmiş bir tane örnek gösterin.
BAŞKAN – Tartışma
olup olmaması ayrı. Bakınız, siz bir öneri getirmişsiniz -hukukun hükümleri
açık burada- ve bu öneri işleme alınmış. Yani o zaman siz olmayan bir hükmü
getirmişsiniz gibi bir mantığa sahip olamam ben.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, alıp almamak sizin göreviniz.
BAŞKAN – Evet.
Biz, sizin
getirmiş olduğunuz… Yani Başkanlık Divanı Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkan Vekilinin getirmiş olduğu grup önerisini aykırı bulmayarak işleme
almıştır. Bugün de yapılan işlem aynıdır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, o zaman siz İç Tüzük’ün bu hükmünü yok mu sayıyorsunuz?
BAŞKAN – Hayır,
var. İç Tüzük’e uygun hareket ediyoruz zaten.
OKTAY VURAL
(İzmir) – O zaman, gelen kâğıtlar listesine alınmıştır diyorsunuz, gösterin
Sayın Başkanım, gösterin.
BAŞKAN – Bugün
itibarıyla yayınlanacaktır. Usule aykırı bir işlem yoktur.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, ben göstereceğim konuşma sırasında.
BAŞKAN – Şu anda
grup önerisinin görüşmelerine başlıyoruz efendim.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- Hükûmet adına Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi konulu genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım
2009 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde genel görüşme önergesinin
ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 4, 10, 11, 18, 25
Kasım ve 2, 9 Aralık 2009 günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine; 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Evet.
Grup önerisinin
lehinde Sayın Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Yasal olmayan iş yapıyorsunuz Sayın Başkan.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bugünden itibaren önümüzdeki takvim içerisinde çalışma gün ve
saatlerini düzenlemeyi amaçlayan AK PARTİ grup önerisi üzerinde görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi en kalbî duygularla,
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; Meclisimizde Genel Kurul çalışmaları sırasında,
özellikle grup önerilerinin görüşülmesi sırasında sıklıkla usule ilişkin
itirazlar gelmektedir ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir taraftan İç
Tüzük’ü, diğer taraftan uygulamanın gelenekselleştirdiği teamülleriyle birlikte
Genel Kurul idare edilmektedir. Dolayısıyla, geçmişte başka siyasi parti grupları
yaptığında meşru olan, normal olan, uygulamanın âdet ve teamülleriyle bağdaşan
hususların AK PARTİ grup önerileri söz konusu olduğunda yok sayılması, meşru
görülmemesi ya da İç Tüzük’e aykırılık noktasında eleştiriye maruz kalmasını
çok istikrarlı bir davranışın tezahürü olarak görmüyor, göremiyoruz.
KADİR URAL
(Mersin) – Yanlış yapıyorsan problem bizde mi ya! Yanlış yapıyorsan problem
sende!
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Biz kırk yıldır söylediklerimizin arkasında duruyoruz.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Sayın Başkanım, 22 Ekim 2009 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu tarafından verilmiş olan bir grup önerisi var. Diyor ki bu grup önerisi:
“Danışma Kurulunun 22/10/2009 Perşembe günü, yani
bugün -o gün itibarıyla- yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından grubumuzun TBMM Genel Kurul gündeminin genel görüşme
ve 21 Ekim 2009 tarih sayıyla verilen, ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan
emeklilerinin sorunlarının araştırılması ile ilgili bir Meclis araştırması
önergemizin işleme konulmasını arz ederim.” Kim diyor? Mersin Milletvekili
Sayın Mehmet Şandır, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili. Gelen
kâğıtlar listesinde bu kâğıtla işaret edilen araştırma önergesi yok. Hâlen daha
da Meclis Genel Kurulunda okunmuş değil.
KADİR URAL
(Mersin) – Yahu itiraz edeceksin sen, itiraz.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
teamülleri var. İtiraz etmek durumunda değiliz. Yani yaptığınız işlem hukuka
uygun değilse, İç Tüzük’e uygun değilse “Niye itiraz etmediniz?” şeklindeki bir
savunmanın burada hiçbir geçerliliği olmadığını takdir edersiniz ki herkes
düşünecektir.
KADİR URAL
(Mersin) – İç Tüzük’ü niye çıkardınız siz ya?
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Diğer bir konu: Geçmişte yapılan uygulamalardan siyasi parti
grupları arasında uzlaşma sağlanan durumlar var. Mesela Sayın Nevzat Pakdil’in TBMM Başkanı Vekili olarak imza koyduğu 17 Şubat
2009 tarihli bir Danışma Kurulu kararı. Bu Danışma Kurulu
kararının altında AK PARTİ Grubu adına Sayın Bozdağ’ın,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Okay’ın,
MHP Grubu adına Sayın Vural’ın, DTP Grubu adına Sayın Demirtaş’ın
imzaları var ve buradaki Danışma Kurulu önerisiyle birlikte de kırk sekiz saat
geçmeden görüşülemeyecek bir konunun Danışma Kurulunda karara bağlanmak
suretiyle kırk sekiz saat geçmeksizin Genel Kurula getirilmesi hususu karara
bağlanmış ve bu konu da gelen kâğıtlar listesinde yer almamış. Yani
birlikte yaptığımızda doğru, tek tek yaptığımızda
yanlış olan bir hukuk mantığını, takdir edersiniz ki, Genel Kurula dayatmakta
hiçbirimizin haklılık payı olamaz. Kaldı ki Hükûmet
tarafından genel görüşme önergesine ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına ulaştırılmış olan talep burada okundu, resmiyet kazandı, şu an
itibarıyla da zannediyorum Meclisin İnternet sitesinde gelen kâğıtlar
listesinde bu konu yer almış durumdadır.
Sayın Başkan, çok
saygıdeğer milletvekilleri; başından itibaren gayret ettiğimiz husus Genel
Kurulumuzun verimli, sağlıklı, uzun süreli çalışabilmesi ve milletimizin,
kamuoyunun beklediği yasa düzenlemelerini ivedilikle yapabilme ortamının
oluşturulmasıdır. Takdir edersiniz ki gruplardan gelen grup önerilerinin
görüşmeleri, oylanmaları bile bir normal günlük mesai saatimizi bile -bugün
olduğu gibi- doldurmuş durumdadır. Dolayısıyla, işlevsellik noktasında çalışma
gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesi, aciliyet arz
eden konuların artırılan çalışma gün ve saatlerinde mutabakat hâlinde Genel
Kurulda görüşülüp kabul edilmesi, hepimizin beklentisi olduğu gibi,
milletimizin de aynı şekilde ihtiyacıdır ve beklentisidir.
Dileğimiz nedir? Öncelikle, uzun bir süre önce Adalet Komisyonundan geçen, temel
yasa olarak vasıflandırılan Borçlar Kanunu’muzun
bölümler hâlinde Genel Kurulda görüşülmesi ve 2010 yılı mali bütçesi
görüşmeleri başlamadan önce Borçlar Kanunu’nun yeni hâliyle hukuk sistemine
kazandırılması öncelikli arzularımızdan birini oluşturmaktadır çünkü bütün
meslektaşlarımızın, başta avukatlar olmak üzere, hâkimlerin de, savcıların da,
piyasanın da, iş dünyasının da yeni Borçlar Kanunu’yla gelmekte olan yeni
düzenlemelere acil ihtiyacının bulunduğu hepimiz için bilinen bir realitedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, yine Danışma Kurulu önerimizle gündeme getirdiğimiz ve kabulü
hâlinde çerçevelendirmek istediğimiz çalışma şudur: Bildiğiniz gibi, Hükûmetimiz tarafından başlatılmış olan bir demokratik
açılım süreci var. Millî birlik, kardeşlik, huzur ve dayanışma olarak
adlandırabileceğimiz bu sürecin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
tartışılacağını ve muhatabının da aziz milletimiz olduğunu yolun en başında
sizlerle, kamuoyuyla, herkesle paylaştık. Dolayısıyla, Hükûmetimizin
yürütmekte olduğu çalışmalar belli bir olgunluk düzeyine ulaşmış olduğundan
dolayı ve Genel Kurul takviminin de elvermesine paralel bir şekilde Hükûmetimiz tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunun bilgilendirilmesi hem takvim olarak hem de zamanlama olarak acil
ihtiyaç hâline gelmiş bulunmaktadır.
Bu süreçte
herkesin, hepinizin söyleyecek sözü vardır mutlaka. Hepimiz, iktidar da
muhalefet de bu konuda, bu süreçte çok sözler sarf ettik. İstiyoruz
ki artık konu buraya gelsin, Hükûmetimiz, başta ifade
ettiğimiz gibi, Genel Kurulumuzu bilgilendirsin, iktidar partisi grubu
görüşlerini açıklarken iktidar partisi grubu dışında Mecliste grubu bulunan
diğer üç siyasi partimiz de grup görüşlerini dile getirsin, milletimiz konuyu
bütün boyutlarıyla öğrensin, kaygılar da, ihtimaller de, Hükûmetimizin
yapmak istedikleri de Türkiye’nin tamamıyla paylaşılabilsin.
Takvim olarak dizayn edilen tarih 10 Kasım Salı gününe işaret etmektedir. Öngörüşmeler bu tarihte yapılacaktır. Genel Kurulun iradesi
öngörüşmeler üzerine genel görüşme yapılması yönünde
olursa şayet, görüşmelerin de yine İç Tüzük’ün 103’üncü maddesi hükmüne
istinaden toplanacak olan Danışma Kurulunun belirleyeceği tarihte, kuvvetle
muhtemeldir, herkes uygun görürse takip eden perşembe günü genel görüşmenin
yapılabilmesi bu çerçevede mümkün olabilecektir. Dolayısıyla bu konuyu enine
boyuna tartışmak için hepimizin yeterince zamanı, teknik detaylarına nüfuz
edebilmek için de yine elverişli zamanımız burada hepimiz açısından söz konusu
olacaktır.
Muhalefet sözcüleri
10 Kasım Salı gününe ilişkin belli kaygılarını dile getirdiler. Değerli
arkadaşlarım, 10 Kasım tarihi Büyük Önder Atatürk’ün ebediyete intikalinin yıl
dönümü. Bu doğru. Ancak bu tarih bildiğiniz gibi Türkiye’de bir resmî tatil
günü değil ve o gün Danışma Kurulu önerimizle işaret ettiğimiz konu görüşülmese
bile Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu yine kendi gündemi doğrultusunda
çalışmalarını yapmaya devam edecek. Dolayısıyla, tatil olan bir günü iş gününe
dönüştürüyor değiliz, Meclisin çalışmayacağı bir günü çalışma gününe
dönüştürüyor da değiliz, zaten o gün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu
açık ve çalışmalarına devam edecek. Bu takvim içerisinde demokratik açılım
sürecine ilişkin bilgilendirmeyi uygun bir yerde konumlandırmanın gayreti
içerisindeyiz.
KADİR URAL
(Mersin) – Bir gün sonra yapsanız olmuyor mu Başkan? Niye 10 Kasım’da
görüşüyorsunuz bunu? Hayret bir şeysin ya!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir gün öncesinin bir gün sonrasıyla
kesinlikle bir farkı söz konusu değil…
KADİR URAL
(Mersin) – Görüştüğün konu, demokratik açılım dediğin şey ne?
SUAT KILIÇ
(Devamla) – …çünkü 10 Kasım 2009 tarihi zaten resmî tatil değil…
KADİR URAL
(Mersin) – 11’inde yap, ne olur?
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Acelesi var!
SUAT KILIÇ (Devamla)
– …ve Büyük Önderin ebediyete intikalinin yıl dönümü olan bu tarih, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun da zaten bu Danışma Kurulu önerisi söz
konusu olmasa bile çalıştığı bir tarihtir.
KADİR URAL
(Mersin) – Özellikle mi istediler 10 Kasım’da yapmanızı?
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Atatürk’ten intikam mı alıyorsunuz?
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Diğer grup önerileri üzerinde konuşan arkadaşlarımızın işaret
ettiği bazı hususlar var, onlarla ilgili de birkaç konuyu açıklığa kavuşturmak
istiyorum; Sayın Başbakanımızın bugünkü grup konuşmasında domuz gribi aşısıyla
ilgili olarak ifade ettiği cümleler:
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetimiz bu
konuda yapması gerekeni yapmış ve koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında en
ileri düzeyde ihtiyaç duyulması hâlinde bile gerekecek olan sağlık tertibatını
Sağlık Bakanlığı üzerinden temin etmiştir yani bugün itibarıyla Türkiye bu
hastalık riski karşısında Avrupa ve Amerika da dâhil olmak üzere risk
kapsamındaki ülkeler içerisinde bakıldığı vakit konuya en hazırlıklı yaklaşan
ülke durumundadır. Dolayısıyla Hükûmetin bu konuya hazırlıksız yakalanması hâlinde neler
söyleyebileceğinizi düşündüğüm vakit 72 milyon insanımızın yaşadığı bir
memlekette bu koruyucu sağlık önlemleri kapsamında atılan adımın doğru ve
normal bir adım olduğu herkes tarafından idrak edilecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – İndira Gandhi
olunca öyle oluyor canım!
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Son olarak bir konuya temas etmek istiyorum çok değerli
milletvekilleri: DTP Grubu adına CHP grup önerisinin aleyhine konuşan
arkadaşımız konuşmasında “Kürt illeri.” şeklinde bir ibare kullandı.
Değerli
arkadaşlarım, bugün 3 Kasım 2009. 3 Kasım 2002 tarihinde AK PARTİ iktidara
geldi ve milletimize, iktidar yolculuğuna çıkarken biz şunu vaat ettik: AK
PARTİ üç şeyi reddediyor dedik:
1) Bölgesel
milliyetçilik,
2) Dinsel
milliyetçilik,
3) Etnik
milliyetçilik.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hepsini yapıyorsunuz! (MHP sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Milletimizi bölgesel, etnik ve dinsel ayrıştırmacılık yerine bütün
bu farklılıklarımızı zenginlik kaynağı olarak görmek suretiyle milletimizi
birbirine kenetlemeyi, kardeşlik bağlarını geliştirmeyi kendimize misyon edindik. Dolayısıyla, Türkiye’de “Türk illeri”, “Kürt
illeri” şeklinde bir ayrım kesinlikle doğru değildir. 81 vilayetimiz, 72 milyon
insanımız için kutsal vatan parçalarıdır.
KADİR URAL
(Mersin) – 36’ya böldünüz, elinizden gelse 72’ye de bölersiniz.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Grup önerisinin
aleyhinde İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural.
Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
Danışma Kurulu toplantısı 4 partimizin çağrısı üzerine yapıldı. Tabii, aslında
Türkiye Büyük Millet Meclisinin şu İç Tüzük’te belirlenen esaslara göre denetim
ve yasama faaliyetlerini sağlıklı yürütmesi açısından Milliyetçi Hareket
Partisi Grubunun yaptığı önerilerin hiçbiri AKP Grubu tarafından kabul edilmedi.
Doğrudan doğruya muhalefeti yok sayan, baskıcı, âdeta totaliter bir yönetim
anlayışının eseri olarak, doğrudan doğruya muhalefetin bütün hak ve hukukunu
yok sayma ve çatışmacı bir zihniyetle Meclisi yönetmek istediğinin tipik bir
delilidir.
Bugün geldiğimiz
bu toplantıda, maalesef İç Tüzük gereğince Türkiye Büyük Millet Meclisine
verilmiş denetim görevi AKP Grubunun isteğiyle yok sayılmaktadır ve maalesef
bugün sözde demokratik açılımlar yapanların, aslında muhalefetin hukukuna, İç
Tüzük’e uygun hükümlere göre Meclisi yönetmesine bile tahammül edememesi çok
ciddi bir çelişkidir. Yani demokrasiden anladıkları buysa maazallah!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bunlar demokrasiyi bilmez.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bunun demokrasiyle ne alakası var ya! Bunun demokrasiyle ne alakası
var? Milletvekillerinin bakanlara soru sormasını engellemenin demokrasiyle ne
alakası var?
Burada
muhalefetin sizi sorgulamasını parmak çoğunluğuyla yok sayıyorsunuz ve ne
hazindir ki Meclisi yöneten Sayın Başkan Vekilinin ortaya koyduğu gerekçelerle
sizin konuşmalarınızın birebir tutması da aslında gerçekten bu İç Tüzük’ü
uygulamak yükümlülüğünde olan Sayın Meclis Başkan Vekilinin tutumunu da
eleştirmemizi gerektiriyor.
Şimdi, biraz önce
söyledi tabii Sayın Grup Başkan Vekili. Tabii biraz bilgi sahibi olmak lazım,
sonra fikir sahibi olunur. (MHP ve CHP sıralarından gülüşmeler)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Kendisi için söylüyor, fazla gülmeyin.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Şimdi, diyor ki: “51’inci madde diyor ki: ‘Genel görüşme önergeleri
gelen kâğıtlar listesinde yayınlanır.’” İç Tüzük’te bu yazıyor mu? Yazıyor.
Sayın
milletvekilleri, bu İç Tüzük’le ilgili, yayınlanmayla ilgili hanginizin haberi
oldu? “Yayınlanır” diyor. Bu yayınlama işlemini yapmadınız. Yaptınız mı?
Yapmadınız. Biraz önce Sayın Başkan söyledi: “Yayınlanacak.” dedi. Biraz önce
baktım, gerçekten yayınlamışlar. Ne zaman? Biz görüşmelere
başladıktan sonra.
Ne olur? Şimdi
size soruyorum: Bu önergenizdeki bu kısmı koymasanız da yarın getirseniz ne
olacaktı? Yayınlandıktan sonra getirseniz de biraz hukuka uymayı, bizim
hukukumuza saygı göstermenizi beklememiz çok mu fazla bir şey? Ne olurdu?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Meclis Başkan Vekili, bunları öğren de ona göre yönet.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Şimdi, böyle bir şey olabilir mi? Siz kalkıp orada… Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisi vardı. Benim önerim var, yok. Okursunuz,
okumazsınız. Okumasaydınız. Yani, sizin yanlış bir işlem yapmış olmanız benim
bugün itiraz etmemi haklı kılmaz mı? O zaman bütün bunlarla ilgili
yayınlamayın. Gelen kâğıtlar listesine ne gerek var arkadaşlar o zaman?
Soruyorum: Ne gerek var? Gelen kâğıtlar listesi hiç yayınlanmasın. Biz okuyalım
istediğimiz zaman… Keyfîlik olmaz!
Ha, grup başkan
vekillerinin hepsinin mutabakata vardığı bir konuya itiraz edilmemiş olması da
bugün bizim yaptığımız itirazın haksız olduğunu göstermez ki. O zaman, gelen
kâğıtlar listesinde yayınlanmadan Meclis soruşturmalarını istediğiniz gibi
işleme koyun. Böyle bir şey kabul edilir mi? Bu keyfî bir yönetim! Eğer hukuka
uyacaksanız… Eğer demokrasiye uyacaksanız önce hukuka uyacaksınız. Hukuka
uymayanların demokrasiden bahsetmesi gerçekten çok komik oluyor yani.
Milletvekillerinin hukukuna riayet etmeyen halkın hukukuna nereden riayet
edecek?
İşte, yani, bütün
bu… Bizim hassasiyetimiz nedir? Genel Kurulda konuştuk değerli
milletvekillerimiz, bizim şeyimiz bu. Sayın Meclis Başkanımızdan istirham
ettim. Sayın Meclis Başkanı bizim bu demokratik açılım… Ne olduğu… Bir
mutasyona uğruyor ya bu domuz gribi gibi, oradan oraya, oradan oraya sürekli
mutasyon. Şeyde de Başbakan söylüyor: “Kamuoyunca ‘demokratik açılım’ olarak
bilinen Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi.” Sürekli mutasyona
uğrayan bir şey. Dedik ki: “Biz bununla ilgili eleştirilerimizi ileri
sürüyoruz. Bu cumhuriyeti Millî Mücadele’yle, Erzurum Kongresi’yle, Sivas
Kongresi’yle ecdadımın çizdiği yol haritası yerine, başka yerlerin yol haritası
kılavuzluğunda yapılıp ikinci cumhuriyeti gerçekleştirmek isteyenlerin bindiği
bir Truva atı gibi olmuştur.” diye itirazlarımızı ortaya koyuyoruz. Siz gelip
“Bunu illa 10 Kasımda görüşelim…” Niye 10 Kasım? Ee,
Millî Mücadele’yi gerçekleştiren, Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren bir liderin
ölüm yıl dönümünde bunu yapalım ki “Benim en büyük eserim Türkiye
Cumhuriyeti’dir.” diyen Atatürk’e karşılık, “Bak, senin en büyük eserini nasıl,
Mecliste tartışmanın önünü açıyorum.” diyerek bir meşruiyet arayışı…
KADİR URAL
(Mersin) – Kemikleri sızlayacak…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ne alakası var?
OKTAY VURAL
(Devamla) - Meşruiyet arayışı…
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Ne mantık!
OKTAY VURAL
(Devamla) - Bizim bu konuda hassasiyetimiz var.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ne manasız şey…
OKTAY VURAL
(Devamla) - Niye saygı göstermiyorsunuz? Niye göstermiyorsunuz?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ne alakası var?
OKTAY VURAL
(Devamla) - Şimdi, siz, siz bunu…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hiç birini bilmiyorsun sen!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
OKTAY VURAL
(Devamla) – Sizin bunu 10 Kasım yerine 11 Kasım yapmanıza itiraz eden mi var?
Yok.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Meclis açık o gün.
OKTAY VURAL
(Devamla) - Yapın… Hadi size hodri meydan!
KADİR URAL
(Mersin) – Pazartesi günü görüşelim hadi.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Hodri meydan! 11 Kasımda ön görüşmelerini yapalım ve biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu ön görüşmelerin yapılması konusunda konuşma da
yapmayacağız, elimizi kaldıracağız, genel görüşmeye çağıracağız; var mısınız,
var mısınız?
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Söyleyecek sözünüz olmadığını biliyorduk zaten!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Hadi, 10 Kasımdan vazgeçin, 11 Kasımda görüşelim.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Konuşacak bir şeyi olan konuşur!
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bu konuda söyleyecek sözünüzün olmadığını biliyorduk zaten!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Var mısınız? Ön görüşmelerin yapılması konusunu… Biz Milliyetçi
Hareket Partisi olarak önceden genel görüşmenin açılmasına “Evet.” diyeceğiz,
“Evet.” diyeceğiz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bu konuda söyleyecek sözünüzün olmadığını biliyorduk zaten!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Eğer 11 Kasımda yapamıyorsanız yarın yapalım, öbür gün yapalım.
KADİR URAL
(Mersin) – Obama’ya sorun, Obama’ya!
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Bu konuda söyleyecek sözünüz yok sizin!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Niye? Niye 10 Kasım? Bir yer mi batıyor? Nereye batıyor? Böyle bir
şey olur mu?
Benim
hassasiyetime saygı göstermeyenlerin, bugün karşımıza “Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi” gibi böyle bir projenin ön görüşmelerini benim hassas
olduğum bir endişeyi taşımama saygı göstermeyenlerin samimiyetine nasıl
inanalım? Ne olurdu yani yapsaydınız? Ne olurdu? Ne olurdu? Size soruyorum: Ne
olurdu?
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – O da bilmiyor zaten.
OKTAY VURAL
(Devamla) - Ben burada bunları eleştiri olarak yöneltmezdim size. Belki haksız
olarak algıladınız. Değerli Milletvekilinin haksız olarak algıladığı bu
eleştirileri sürmek gibi bir gerekçem de olmazdı. Niye bunu yapıyorsunuz? Niye
tartıştırıyorsunuz? Ben onu soruyorum. Bir mantığı var mı? Haklı bir gerekçesi
var mı?
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Karşı çıkmanın bir mantığı var mı?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Elinizi vicdanınıza koyun. Bir sürü milletvekilimiz benim bu
konuşmamdan sonra “Ya bunun ne alakası var?” diye söylemiştir; doğrudur. Yoksa, ben de diyorum ki gelin, yoksa alakası perşembe günü
yapalım. Ön görüşmelerde, diğer partiler de kabul ederse ön görüşmelerde
konuşmayalım, doğrudan doğruya genel görüşme yapılmasını isteyelim ve perşembe
günü de genel görüşme yapalım. Bakın, bu kadar açık. Bu kadar
açık ya. Ama niye, neden acaba böyle bir tarih konusunda ısrar
ediyorsunuz? Hiçbir anlamı olmayan, gerçekten anlamı olmayan
bir tarih. Ön görüşmelerinin yapılması…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Obama’nın
29 Ekimi gibi…
OKTAY VURAL
(Devamla) – Biz genel görüşmenin yapılmasının yanındayız. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak “Kapalı da olsa gireceğiz, onu da açıklayacağız.” dedik, açığa
döndünüz. Açık da olduğu zaman, açıkçası, bununla ilgili görüşlerimizi
süreceğiz. Ön görüşmeye filan gerek yok, buyurun, hodri meydan size! 10
Kasımdan vazgeçin, madem öyle bir niyetiniz yok, milletvekillerinin önemli bir
kısmı da benim bu eleştirilerime itiraz ediyor, buyurun Sayın Grup Başkan
Vekili, buyurun, milletvekillerinin bu eleştiriler karşısında duyduğu
hassasiyete siz de katılın, 10 Kasım günü ön görüşmeleri yapmayalım ve hangi
tarihte istiyorsanız genel görüşme yapalım.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz, böyle bir konuyla ilgili bu başlangıç tarihini
doğru bulmadığımızı söyledik. Neden? Çünkü, değerli
arkadaşlarım, 3 Ekim 2005 tarihinde müzakere çerçeve belgesini imzaladığınız
zaman da, 3 Ekim Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı tarih.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Her güne bir tarih geliyor!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bakın, Erzurum Kongresi’nin yapıldığı gün de, Sayın Başbakan, o
tarihî Erzurum Kongresi’nin olduğu yerde, tarihî mekânda, değerli arkadaşlarım
“Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” “Vatan bir bütündür, parçalanamaz”
dediği ecdadımızın bulunduğu orada, Avrupa Birliğinin uyum yasalarını AB’nin
dayatmaları olarak orada kabul ettiğini ifade etmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Vural, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Niye bu tarihleri seçiyorsunuz? Niye bu tarihleri seçiyorsunuz?
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – İntikam alıyorlar!
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Komplo teorisi yapıyorsunuz!
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Cumhuriyetten intikam alıyorlar!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Dolayısıyla, eğer, bakın, birbirinin kaygısına riayet etmeyen ve
dikkate almayan sistemler çöker. Benim bu kaygım var, yok sayarsanız, onu
Meclise niye getiriyorsunuz o zaman? Benim görüşlerimi dikkate almayacaksanız
Meclise niye getiriyorsunuz? Ya mecbur musunuz, değil mi? Tabii mecbur
değilsiniz. İşte söylüyorlar, mecbur…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – 10 Kasım sadece bizim için mi özel?
OKTAY VURAL
(Devamla) – Yani, alelusul getiriyorlar. Açıkçası buraya milletvekillerinin
görüşlerini almak için getirmiyorlar, usulen getiriyorlar. Dolayısıyla, böyle
bir konu hakkında Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu grup önerisini, aslında,
maalesef Meclis Başkanlığını yöneten Sayın Meclis Başkan Vekilinin de gerçekten
son derece yadırgadığım bir tavrıyla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
…İç Tüzük’e uygun
olmayan bir eylemi İç Tüzük’e uygunmuş gibi göstermesi ve üstelik Meclis Başkan
Vekili olarak benimle rekabet ediyormuş gibi “Milliyetçi Hareket Partisinin
Grup Başkan Vekilinin verdiği öneri” olarak ortaya koyması çok yanlış. Keşke
AKP’ninkini koysaydınız, keşke… Siz Milliyetçi Hareket Partisine muhalif
misiniz? Dolayısıyla bu tavrınızı açıkçası kabul edemediğimi paylaşmak
istiyorum. Bu grup önerisi, açıkçası, tekrarlıyorum, eğer gerçekten bu milletin
AHMET YENİ
(Samsun) – Hayırlı bir iş konuşacağız ama.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ne hayrı ya!
KADİR URAL
(Mersin) – Düşünme payı ver Başkanım, sorsunlar bir!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Cenabıhak bilir, Cenabıhak bilir, değil mi? Neyin, nerede hayır,
nerede şer olduğunu Cenabıhak bilir, değil mi?
Biz, abdesti
şüpheli olanların namazından da şüpheli olduğumuzu ifade etmek istiyoruz.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural.
Grup önerisinin
lehinde Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın.
Buyurun Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin
lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında özü itibarıyla grup önerimizin
içeriğinde, bir, insanlarımızın, vatandaşlarımızın acil beklediği ve gündemde
olan konuların görüşülmesi ve bunun yasal mevzuat açısından kanunlaştırılması
adına mevcut olan birtakım teklif ve tasarıların kanunlaşması için bekleyen bu
tür önerilerin, tekliflerin yasalaşması ve bununla birlikte de bu süre
içerisinde “ne kadar daha çok iş yaparız, ne kadar daha çok tasarı çıkartırız,
insanlarımıza ne kadar daha fazla faydalı oluruz, ne kadar daha çok hizmet ederiz”in gayreti içerisinde çalışma süremizin
artırılmasına ilişkin bir öneri var. Bir ikincisi de
işte konuşulan “Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi” konulu genel görüşmeyle
ilgili içerik var.
Değerli arkadaşlar, tabii
ki bizler iki seneyi aşkın süredir -şahsen ben- burada bütün görüşmeleri bir
şekilde izlemeye çalışıyoruz ve özellikle de Meclisin çalışma saatlerine
baktığınız zaman salı günleri saat üçte başlayıp yedide kapanan, gene çarşamba ve
perşembe günleri de aynı şekilde toplam dört saatlik, bilemediniz beş saatlik
bir çalışma süresi ve bunlar da ekseriyetle, işte, grup önerileri sunulmakla
bir şekilde Meclisin çalışmalarını sekteye uğratmak adına, birçok, İç Tüzük’ün
bütün yollarını denemek suretiyle…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ya, toplantı yeter sayısı, karar yeter sayısıyla çağırıyoruz biz bu
salona, hangi gelmeden bahsediyorsun!
AHMET AYDIN
(Devamla) - …mevcut yasal düzenlemelerin önüne geçilmeye çalışılıyor.
Değerli
arkadaşlar, biz milletvekiliyiz, milletvekili yemini yaptık ve burada bu ülkeye
hizmet etmek adına da elimizden geleni yapmak için çalışacağız, çırpınacağız,
gerekirse gecemizi gündüzümüze katacağız…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – O zaman Meclise gelin, Meclise!
AHMET AYDIN (Devamla)
- …ve bu manada da -grup önerimizde- 10 Aralık tarihine kadar, değerli
arkadaşlar, salı günü saat 15.00-23.00 arası, çarşamba ve perşembe günleri de
13.00-23.00 arası çalışacağız. Çünkü Borçlar Yasası başta olmak üzere gündemde
bekleyen birçok önemli yasal düzenleme var ve bunun Meclisten bir an önce
çıkması gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, tabii birtakım değerlerin arkasına sığınmak da bence doğru bir şey
değil. Bu değerler hepimizce saygındır, hepimizce kutsal olan değerler vardır.
Ülkesini sevmek ülkeye hizmet etmekle olur ve AK PARTİ’nin
3 Kasım -ki bugün kuruluş yıl dönümü- milletvekili seçiminde iktidara gelmiş
olduğu gün. 3 Kasımdan bugüne baktığınız tarihte, değerli arkadaşlar,
cumhuriyet tarihinde yapılmayacak birçok reformlara imza atmış bir iktidar
partisi, birçok rakamları katlayarak büyüyen bir parti. Bugün Türkiye artık iç
politikada, dış politikada, eğitimde, sağlıkta, emniyette, adalette, her
alanda, düşündüğünüz her alanda ciddi bir gelişmenin içerisinde ve büyümenin
içerisindedir.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – İşsizlik, yoksulluk, bunlarda da gelişme var!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın daha düne kadar ne derdik? Türkiye'nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı da düşmanlarla
çevrili. Doğru, Türkiye'nin üç tarafı hâlâ denizlerle çevrili ama artık dört
tarafı komşularla çevrili, dört tarafı dost komşularla çevrili. Artık
düşman üretmekten vazgeçelim, gerek içeride gerekse dışarıda düşman üretmekten
vazgeçelim, el ele, gönül gönüle potansiyelimizi daha
iyi şekilde kullanmaya çalışalım.
KADİR URAL
(Mersin) – Dışarıda olmasına gerek yok, içerideler zaten!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, ülkemiz, komşularla, bir defa, iyi ilişkiler,
münasebetler kurarak çok ciddi bir dış politikayla birlikte ticaret hacmini kat
kat genişletti; bugün yüz ellinin üzerindeki ülkenin
oyuyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyesi hâline geldi.
Dünyada artık gündemi belirleyen bir ülke konumuna geldik. Dikleşmedik ama her
zaman da dik duruşumuzu gösterdik, her konuda dik duruşumuzu gösterdik. (CHP ve
MHP sıralarından “Bravo!” sesleri) Bu sayede ki değerli arkadaşlar, cumhuriyet
tarihinden 2002’ye kadar 36 milyar dolar olan ihracat rakamını biz yedi yıl
içerisinde 140 milyar dolara yaklaştırdık, kaça katladık!
KADİR URAL
(Mersin) – İthalat ne oldu, ithalat? İthalatı da söyle.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Borcu da söyle Ahmet Bey!
AHMET AYDIN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, gayrisafi millî hasılamız
230 milyar dolardan 742 milyar dolarları buldu ve Türkiye bugün dünyanın on yedinci
büyük ekonomisi hâline geldi.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Borcu söyle, borcu!
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – İşsizliği söyle!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Türkiye Avrupa’nın da altıncı büyük ekonomisi. İtibarı
her geçen gün artan bir ülke konumunda. Bu rakamlar tabii hoşunuza
gitmiyor ama, kusura bakmayın, gerçekleri de söylemek
gerekiyor burada.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin itibarı her geçen gün artıyor. Bölgesinde ve dünyada
barış ortamının tesisi için çabalayan İktidarımız, ülkemizin içindeki sorunların
çözümüyle birlikte barış ve hoşgörü ortamının sağlanması için de ciddi bir çaba
içerisindedir. Bugüne kadar birçok iktidarın el atamadığı, çözümsüzlüğü çözüm
olarak gördüğü ve sorunları âdeta halının altına süpürmek suretiyle büyüttüğü
birçok mesele AK PARTİ İktidarıyla çözüme kavuşmuştur.
Değerli
arkadaşlar, sizler de şöyle başınızı iki elinizin arasına koyun, düşünün.
2002’ye kadarki Türkiye’yle, Türkiye'nin içeride ve dışarıdaki görüntüsü ile
2002’den bugüne kadar gelişen Türkiye’yi bir kıyaslayın, lütfen.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Çok haklısın, 2002’de battı! Ondan sonra battı!
AHMET AYDIN
(Devamla) - O gazete manşetlerini hatırlayın, her gün radyolarda,
televizyonlarda, ana haber bültenlerinde, o enflasyon canavarlarını, o zam
canavarlarını, o trafik canavarlarını hatırlayın değerli arkadaşlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Şimdi intiharlar, kepenk kapatanlar, işsizler…
AHMET AYDIN
(Devamla) – Sizler sorunları çözmek yerine sorunları canavarlaştırdınız. İşte o
canavarlar sizleri sandığa gömdü değerli arkadaşlar.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Dünyanın en pahalı benzinini kullanıyoruz!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bizler ekonomik gelişmenin demokratik gelişmeyle de paralel
yürüdüğünü biliyoruz ve bu aşikârdır.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Açlık sınırında kaç kişi var? Yoksulluk sınırında…
AHMET AYDIN
(Devamla) - Evet, 16 milyondu, biz onu 13 milyona düşürdük. Bunu da biz yaptık.
Evet 13 milyona düşürdük, daha da düşüreceğiz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yok ya…
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) - Devletin ödediği maaşlardan haberin yok o zaman senin.
Devletten maaş alanların hangisi açlık, hangisi yoksulluk sınırında, haberin
yok.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, işkence sıfır toleransla yola çıkan ve yol
haritasında kırmızı çizgileri olan tüm Türkiye’yi tüm
vatandaşlarıyla birlikte eşit ve adil bir şekilde kucaklayan AK PARTİ, yirmi
beş ile otuz yıldır ülkemizin enerjisinin heba olmasına, yüreklerin
dağlanmasına sebep olan sorunu görüşmek ve müzakere etmek üzere grup önerisi
vermiş bulunmaktadır. Bunun sadece bir boyutunu size söyleyeyim değerli
arkadaşlar, en düşük rakamla teröre giden paranın 300 milyar dolarlar düzeyinde
olduğu söyleniyor. Bakın bir GAP projesinin A’dan Z’ye bitmesi 30 milyar dolardır.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Teslim olun o zaman.
AHMET AYDIN (Devamla) - 300 milyar dolar
üzerinden hesaplarsanız en az on tane GAP projesinin bitmesi demek, en az 15
milyon insana iş demektir.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Gerek yok diyorsun yani terörle mücadeleye, öyle mi?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu ve benzeri sorunlar bu Meclis çatısı altında
tartışılmayacak da nerede tartışılacak? Önce “Açık görüş yapalım gelip
konuşalım.” dediniz, “Açık konuşalım.” dediniz, “Biz gizli konuşmayız.”
dediniz. Tamam buyurun, açık konuşalım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biz de “Hodri meydan” dedik ya.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Eğer bilginiz de varsa, fikriniz de varsa buyurun salı günü
konuşalım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Allah’a şükür.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bütün ülkemiz bizi izliyor, bütün insanlarımız bizi izliyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Gel, yarın konuşalım, hadi kaçmayın!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Burada bizler bu sorunu en ince detayına kadar konuşmak, görüşmek
zorundayız.
KADİR URAL
(Mersin) - Cumartesi günü getirin, cumartesi günü konuşalım.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Sorunlardan kaçmaktan, değerli arkadaşlar, ülkeye fayda yok. Biz
artık bu ülkenin böyle köhneleşmiş, yıllar yılı bekleyen sorunlarını görmezden
gelemeyiz.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Siz Habur’a açılım merasimlerine gidin.
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bu sorunları biliyoruz, görüyoruz. Şundan da emin olun, en az sizin
kadar bu ülkeyi de seviyoruz.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Açılım merasimi yaptınız, açılım merasimi!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bu ülkeyi kesinlikle ne bayrağıyla ne sınırlarıyla hiçbir zaman
tartışmaya açmadık, açtırmayız da.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Açılım merasimlerinde miydin?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, lütfen şöyle biraz daha vicdan muhasebesi
yapalım, biraz daha sağduyulu, makul hareket edelim.
Bakın, “Bu sorun
sadece AK PARTİ’nin sorunu değil, bu bir devlet
projesidir.” diyoruz. Bu sorun hepimizin sorunu.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) - Devlet projenizi devleti kuran
adamın ölüm yıl dönümünde mi konuşacaksınız?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Orada para harcanıyorsa İstanbullusunun da, Diyarbakırlısının da,
Batılısının da, Doğulusunun da kesesinden gidiyor. Orada insanlar ölüyorsa,
insanlar şehit oluyorsa da hepimizin insanları, hepimizin kardeşi, evlatları
oralarda.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Devleti kurana bu kadar mı saygı
gösteriyorsunuz?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu sorunun çözümü için bütün yollar deneniyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Devlet projesi değil, ABD projesi…
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bugüne kadar silahlı mücadele, ki yapıldı,
yapılmaya da devam edecek, sonuna kadar da gidecek ama artık bu sorunu burada
bir kez daha bütün milletimizin huzurunda, muhatabı olan milletin huzurunda
konuşalım, tartışalım ve kendinizden de ülkenizden de korkmayın. Ülkemiz büyük
artık. Bugün diyoruz “Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri.” (AK PARTİ
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar [!])
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bravo! Helal olsun sana!
AHMET AYDIN
(Devamla) - Ve biz bu sorunu burada tartışmayacağız da nerede tartışacağız?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yedi senedir aklın neredeydi?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bu ülkenin sorunu ne kadar benim sorunumsa sizin de sorununuzdur
değerli arkadaşlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Açılım merasimi yaptınız ya Habur’da. Habur’daki açılım merasimi neydi?
AHMET AYDIN
(Devamla) - Bu hepimizin sorunu. Bu sorunu, lütfen… Biraz daha makul, biraz
daha sağduyulu hareket gedelim, biraz daha vicdani muhasebemizi yapalım ve bu
sorunun çözümü noktasında eğer fikriniz varsa gelin söyleyin. Bizim şu anda bir
paketimiz falan da yok. Bu “süreç” dedik ama bu sürece sizler de, ne olursunuz,
muhalefet olarak makul bir şekilde katkı sunmaya çalışın diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Önce devleti kuranlara saygı
gösterin sonra bizden katkı bekleyin.
BAŞKAN – Grup
önerisinin aleyhinde Edirne Milletvekili Sayın Rasim Çakır.
Sayın Çakır,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Daha gelirken “Sakin ol” diyorlar Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Siz her
zaman tedbirlisinizdir zaten.
Buyurun Sayın
Çakır.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, iki dönemdir buradayız. Bu grup önerileri hep
konuşuluyor ama nedense sonuç değişmiyor. Yani konuşuluyor, kabul edenler,
etmeyenler… Değerli AKP Grubunun muazzam oy çoğunluğuyla maalesef ana
muhalefetten gelen hiçbir öneri kabul edilmiyor. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar) Bunu biz hep yaşıyoruz, bu gece de yaşayacağız. Yalnız, bu bir
davranış biçimidir. Ben sosyolog değilim ama bu bir davranış biçimidir. Yani şu
sekiz senede bir kere de muhalefet partilerinin getirmiş olduğu bir grup önerisine,
iktidar partisi milletvekilleri tarafından da “Yahu, şu muhalefet de doğru
söylüyor. Tamam, onun dediği gibi yapalım.” dediğinize de bir kere rastlamadım.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Birlikte getirdik, Danışma Kurulu…
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Şimdi, bu psikoloji nereden değerli arkadaşlarım? Her insan
doğduğunda insanın genlerinde hümanizm vardır, insan sevgisi vardır, demokrasi
vardır, ama bir yönünde de faşizm vardır. İnsan fiziken
büyüdükçe veya madden büyüdükçe veya siyaseten büyüdükçe, güçlendikçe, o
insanın geninde olan faşist davranma duygusu ön plana çıkmaya başlar. Eğer fiziken, madden -ekonomik olarak- veya siyaseten büyüyenler
o genlerindeki faşistlik duygularını bastırabilirler ve hümanizmi, barışı,
kardeşliği, dostluğu ve demokrasiyi içine sindirebilirlerse o zaman
bulundukları yerlerden daha da fazla büyürler. Ama bu gücü mutlak bir güç
olarak kabul edip o faşizmin dayanılmaz etkisi altında kalırlarsa işte o zaman
ne o siyasal güç o insana yakışır ne de o parasal güç o insana yakışır. Bu
böyledir.
Biz, Sayın
Başbakanın, 2007 seçimlerinde kürsüye çıkıp, o gece “Evet, ey Türk halkı! Beni
şu kadar oyla seçtiniz, ama ben bu geceden itibaren bütün, oy veren de vermeyen
de, Türkiye’yi kucaklayacağım.” dediğinde hakikaten çok umutlanmıştık, vatandaş
olarak umutlanmıştık. Ama aradan birkaç gün geçti, Cumhurbaşkanlığı seçimi
yapacağız. Seçimden önce “Herkese gideceğim, soracağım.” dedi. Ama seçim bitti…
Randevu alınmıştı Cumhuriyet Halk Partisinden, gidilmedi. “Ya sen, ya sen, ya
ben” dendi ve “Benim kardeşim bu olacak.” tavrı konuldu ve bir Cumhurbaşkanı
seçtiniz siz.
Bu örnekle,
aslında, grubunuzun yönetme davranışını ortaya koymuş oldunuz. Tabii, maalesef,
bu örnek ilk örnek olmadı. Ondan sonra Parlamentoda temel kanun, torba kanunu
gibi icatlar yaptınız. Muhalefetin sesini nasıl kısarız, muhalefeti nasıl daha
az konuştururuz, gibi siyasal dolambaçlı yollara girdiniz ve muhalefetin
önerilerini dikkate almamayı, iktidarınıza bir meziyet, bir ayrıcalık olarak
gördünüz. Ben size bir ayna tutmaya çalışıyorum, eleştirmek değil gayretim. Ve
arkasından Kuşadası Limanı’nda bir ihale yaptınız. Dedik ki: “Kanuna aykırı.”
“Olsun, biz kanunu değiştiririz.” dediniz. Başbakan çıktı, “Ben Hazineyi
İstanbul’a taşıyacağım.” dedi. “Olmaz Sayın Başbakan, kanun!” “Kanun neymiş,
ben kanunu değiştiririm.” dedi, “Ben taşımak istiyorum.” Yani bana kanun
uyacak, ben kanuna uymayacağım; önce ben ne yapacağıma karar vereceğim, kanunu
değiştirmek gerekiyorsa kanunu, Anayasa’yı değiştirmek gerekiyorsa Anayasa’yı
değiştireceğim! Anlayışınız bu. Bu anlayışla bu ülkeyi bugüne kadar yönetmeye
gayret ettiniz. Eleştirmek anlamında söylemiyorum, ayna tutmaya çalışıyorum.
Cargill yasası geldi.
Bir sürü mahkemeden geri dönmüş, mahkemece ispatlanmış. Ama bütün mahkemeleri
bir kenara bırakarak “Hayır arkadaş, biz bunun böyle olmasını istiyoruz.
Amerika bize böyle talimat verdi, Amerika’daki dostlarımız.” diyerek hukuka
rağmen, mahkeme kararlarına rağmen iki defa bu Parlamentodan çoğunluğunuza
dayanarak yasa çıkardınız ve o işlemin yürümesinin devamını sizler sağladınız.
Cumhuriyet
tarihinde en fazla telefon dinlemeleri sizin devri iktidarınıza rastlar. Yani o
Osmanlının batışında entelijans sistemi vardı ya,
hani padişahlar çok merak ediyordu, tebaası, vatandaşları ne konuşuyor onunla
ilgili? İşte siz de bu entelijansın büyüsüne
kapıldınız. Âdeta sokakta gezen vatandaşın bile telefonunu dinleme ve kaydetme
ihtiyacı içerisinde oldunuz.
Ondan sonra,
değerli arkadaşlarım, yüzyıllardır bir gelenek var, insanlar sigara içiyorlar.
Ben de kanuna oy verdim ama dedik ki, ya, bu yüzyıllardır gelen bir gelenek,
bir alışkanlık, bunu bir kanun çıkararak yasaklayamazsınız. Dediniz ki: “Olur
mu ya, biz iktidarız, bizim bu kadar milletvekilimiz var. Yüzyıllardır sigara
içen vatandaş, biz kanun çıkaracağız ve içmeyecek.” Ya bir geçiş dönemi olsun,
bir alıştıralım. İşte, bazı yerde içilsin, bazı yerde içilmesin ama “Yok
arkadaş, olur mu? Biz güçlüyüz, iktidarız, kanunu çıkarırız ve herkes de uyar.”
Bu anlayış doğru bir anlayış değil. Kanuna oy veren bir milletvekili olarak
söylüyorum ve binlerce esnaf şu an ekonomik anlamda mağdur ve yüz binlerce bu
kötü alışkanlığa sahip insanlar da devri iktidarınızı bu anlamda ağır biçimde
eleştiriyor, benden söylemesi.
Sonra, köylü
çıktı “Ben açım.” dedi, “Bana destek olun.” dedi, “Toprak doyursun gözünü.”
dediniz. Adana’da bir vatandaş çıktı, “yahu” dedi “Biz, Başbakan, açız.” “Al
ananı da git!” dediniz. Hep, bakın, söylediklerim bir yönetim anlayışının
tezahürleri değerli arkadaşlarım.
On tane
üniversite öğrencisi, en demokratik talebini dile getirecek, 10 tane üniversite
öğrencisinin kafasına 100 tane polis. Ya, bırakın o 10 tane üniversite
öğrencisi ne söyleyecekse söylesin, bir şey olmaz bu ülkeye, korkmayın. Nedir
yani bu korku?
Şurada, küresel
ısınmayla ilgili, Parlamentonun kapısında 100 tane genç geldi bisikletleriyle,
biz de gittik, 100 tane gencin karşısında 200 tane polis. Yahu arkadaşlar
dedim, yani biz dağdan gelseydik herhâlde bizi daha iyi karşılardınız. (CHP
sıralarından alkışlar) Biz Ulus’tan geldik, Ulus’tan geldik ve küresel
ısınmayla ilgili dileklerimizi söylemeye çalışıyoruz ama yanımızda yazılanlar,
çizilenler…
Yetmedi, yandaş
medya yaratma, yandaş insanlara usulsüz kredi destekleri vererek yandaş medya
yaratmak. Size yandaş olmayan medyayı ne pahasına olursa olsun yok etme…
AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş) – Size mi yandaş olsun?
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Sizin yandaşlarınız.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Olmadı, olmadı, sizin suyunuza gitmeyen iş adamlarını, üzerine
gitme, baskı yapma, çelme takma… Değerli arkadaşlar, yani bu söylediğim olaylar
demokrasilerde yaşanılan olaylar değil. “TÜBİTAK, biz yöneteceğiz, Atom Enerjisi
Kurumunu biz yöneteceğiz, YÖK’ü biz yöneteceğiz, RTÜK’ü biz yöneteceğiz,
Keşan’da Kızılay Derneğini biz yöneteceğiz, ilkokuldaki hademe AKP’li olacak.”
Yani devlette kadrolaşmayı anlarım da, bu, devleti ele geçirme sevdanız
nereden, onu bir türlü algılayamıyorum. Uyarayım diye söylüyorum, sakın, kötü
niyetle değil. (AK PARTİ sıralarından “Aaa” sesleri,
gürültüler.) Ama devleti ele geçirme sevdası gerçekten bir siyasal iktidarın
elini yakar.
Ve değerli
arkadaşlarım, geçen gün gerçekten şu Parlamentoda milletvekili olarak en çok
utandığım bir günü yaşadım. Bu ülkede şehit anneleri, babaları, kardeşleri,
karıları, çocukları, kahraman gaziler, şu kahraman gazi Meclise gelmek
istediler. “Biz gazi Meclise gidip orada gazi Meclise derdimizi anlatmak
istiyoruz.” dediler ama sizin devri iktidarınız o şehit analarının, babalarının
ve kahraman gazilerin gazi Meclise gelmelerini polis zoruyla engelledi.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Hiç alakası yok.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) - Yanlış bilgi veriyorsun.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Yanlış bilgi.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – O polise emir veren, o polise o emri veren İçişleri Bakanını sizin
ve yüce milletin huzurunda şiddetle kınıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Yanlış bilgi, yanlış.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Şiddetle kınıyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yok öyle bir şey.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Bilgi yanlış. Gruplara geldiler, istedikleri herkesle görüştüler. Meclis Başkanı
tarafından da kabul edildiler.
BAŞKAN – Sayın
Çakır, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Hayır, ben yaşanılan gerçeği söylüyorum.
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) - Bayrakları topladılar, bayrakları.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından kabul edildiler.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Ben yaşanılan gerçeği söylüyorum.
Ve bütün bunlar
yetmiyormuş gibi, değerli arkadaşlarım, 10 Kasımda…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Baykal’la da görüştüler. Genel Başkanını takip etmiyorsun.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Ben çok güzel takip ediyorum.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Genel Başkanınızla görüştüler.
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Senin daha, biraz daha ekmek yemen lazım.
BAŞKAN – Sayın
Kılıç… Sayın Kılıç, lütfen…
Sayın Çakır,
konuşmanızı tamamlayın.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu 10 Kasım bizim için özel bir gün, bu ülkede
yaşayan insanlar için özel bir gün. Sizin o “Birlik Projesi” dediğiniz, PKK’nın
siyasallaşması projesidir ve Türkiye’nin bölünmesi projesidir.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Ne demek yahu! Ayıp!
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Hayret bir şey!
RASİM ÇAKIR (Devamla) – Böyle bir projeyi 10 Kasım günü,
bayrakların yarıya indirildiği ve Mustafa Kemal Atatürk ve onun cumhuriyet
devrimlerini içimize sindirerek yaşamak istediğimiz bir günde böyle bir projeyi
bu Meclise getirmek, yarın “İşte bak, biz yaparız, biz bağırta bağırta yaparız, hem de 10 Kasımda yaparız.” diyebilmek
için bunu 10 Kasımda getirdiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ne kadar yanlış! Ne kadar yanlış bu be!
BAŞKAN – Sayın
Çakır, lütfen son cümlelerinizi alayım. Süre uzatımı vermiştim size. Lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum, bir dakikada bitiriyorum.
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
ASIM AYKAN
(Trabzon) – Yakışmıyor size! Yapmayın bunu!
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Kürsüye yakışmıyor!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sizin bu yönetim anlayışınıza, sizin veya
size akıl veren ulemaların ne isim verdiğini siz biliyorsunuz ama bize göre bu
dünyada siyaset bilimi yapan insanların böyle bir yönetim anlayışına verdiği
tek bir isim vardır, o da faşizmdir.
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Çok ayıp be!
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Sözünü geri al! Çok ayıp!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – O da faşizmdir.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Demokrasiyi sindiremediniz.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Artık bu faşist ve baskıcı anlayışlardan vazgeçin…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Sen demokrasiyi sindir de gel!
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Çok ayıp be söylediğin!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – …Lütfen, muhalefeti de dikkate alan demokratik bir anlayışı bu
Parlamentoya getirin.
İçinizde
kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan…
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Adı sosyal demokrat. Ne sosyal var ne
demokrat…
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – …sosyalist olarak tanımlayan, hatta Troçkist
olarak, liberal olarak, muhafazakâr olarak tanımlayan milletvekili
arkadaşlarımız var. Kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Çakır, teşekkür ediyorum.
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Yeter!
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım…
YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Ayıptır!
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Millî iradeyi içine sindir!
RASİM ÇAKIR
(Devamla) - Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar,
AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Süre bitti, süre…
VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Millî iradeyi içine sindir!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen sakin olunuz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre söz talebinde
bulunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
MUHAMMET RIZA
YALÇINKAYA (Bartın) – Yerinde konuş! Kendi grubuna geç!
BAŞKAN - Evet,
Sayın Kılıç, buyurun efendim.
Arkadaşlar,
lütfen…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, grubumuza yönelik kabul edilmesi mümkün olmayan söz
ve beyanlarda bulunulmuştur. Bu durumun açıklığa kavuşturulması ve çarpıtılan
görüşlerimizin düzeltilmesi adına söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Ne söyledi
Sayın Kılıç?
FEVZİ ŞANVERDİ
(Hatay) – “Faşist” dedi!
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bir dakika lütfen…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Sayın Başkan, o kürsü o arkadaşların olduğu kadar benim de hakkım.
Ben de buraya seçilerek geldim ve kürsüdeki hakkımı kullandım. Hiç kimseyi de
kişisel olarak rencide edecek cümleler kullanmadım.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Grup olarak, kişisel olarak değil.
Sayın Başkanım,
siyasi parti grubuna yönelik, demokratik açılım projesinden bahisle bölücülük
isnadında bulunmuştur. Ayrıca faşizm isnadında bulunmuştur. Dolayısıyla, bu
ifadelerin düzeltilmesi adına 69’dan söz talep ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, yerinize oturur musunuz lütfen efendim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, kimsenin sözünü… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
Sayın Kılıç…
Lütfen, arkadaşlar…
Sayın Çakır
konuşması sırasında, ben de dikkat ettim, şunu kastetti bunu kastetti ama
“faşizm” kelimesini üstüne basarak birkaç defa kullandı, bu yönetim böyledir,
şeyin içerisinde söyledi.
Evet, burada Grup
Başkan Vekilinin talebini kabul ediyorum. İki dakika kendisine söz vereceğim
sataşma gerekçesiyle (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ve yeni bir sataşmaya
sebebiyet vermeden açıklayınız.
Sayın Kılıç,
lütfen, bu konuyu da burada tamamlayalım.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Suat Bey, faşizmi bir tarif et. Tarif edebiliyorsan konuşmanı güzel
dinleyeceğim. Önce faşizmi bir tarif et.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Asıl faşizmi sen bilirsin!
BAŞKAN – İki
dakikalık süreyi…
Sayın Kılıç…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Bir tarif et sen.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Arife tarif ne gerek!
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ben bilirim tarif etmesini.
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, buyurun efendim.
İki dakikalık
süre içinde, sataşmaya sebebiyet vermeden…
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Edirne Milletvekili
Rasim Çakır’ın, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz alan milletvekili arkadaşımız, tahmin ediyorum,
kayıtlardan kendisini dinlemiş olsa…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şahsı adına…
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, şahsı adına…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Grup değil, grup değil, şahsı adına.
BAŞKAN – Şahsı
adına… Şahsı adına…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ağzından çıkanı kulağın duysun!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Sayın Başkanım, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde şahsı
adına söz alan Sayın Çakır kayıtlardan dinlemiş olsa kendisinin de gerçekten
utanacağı, yüzünün kızaracağı…
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Öğren de gel! Neyin ne olduğunu öğren de gel!
SUAT KILIÇ
(Devamla) –…ve hakikaten aslında benimsemeyeceği cümleleri maalesef burada sarf
etti. Art niyetli olmadığına inanıyorum, zira bu kürsü milletin kürsüsüdür.
Atatürk’ten söz etti
konuşmasında, cumhuriyetimizin kurucusundan, Büyük Önderden. Atatürk’ü anmak
kadar anlamak da çok önemlidir. Bu kürsü, millet iradesinin tecelligâhı
olan Mecliste …
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Hangi millet?
SUAT KILIÇ
(Devamla) – …millet adına hissiyatın, millet adına görüşlerin seslendirildiği
ama milletin temsilcilerine hakaret edilmemesi…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Hakaret etmedim ben. Ben hakaret etmedim.
SUAT KILIÇ (Devamla)
– …yalan söylenmemesi, iftirada bulunulmaması gereken bir yerdir.
Bakınız Sayın
Çakır, Meclisimizin duvarında bir cümle var: “Hâkimiyet bilakaydüşart
milletindir.” Hiçbir kayda ve şarta bağlı olmaksızın egemenlik milletindir.
Egemenlik milletindir. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – “Bilakaydüşart” demiyor, doğru söyle.
Doğru oku! Doğru oku!
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Doğru oku, doğru!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – İşte Atatürk’ü anmak kadar anlamak da önemlidir. (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Pano yanında pano, “bilakaydüşart” diye
bir şey yazmıyor öyle. Öyle bir şey yazmıyor.
ABDÜLHADİ KÂHYA
(Hatay) – Nutuk’u oku!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, sayın milletvekilleri, siz bu Türkçeyle
Nutuk okuyamazsınız. Siz bu Türkçeyle Nutuk okuyamazsınız, okusanız da
anlayamazsınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Tamamını oku! Tamamını oku!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Sizin Nutuk’u okumadığınız, sizin ezberden siyaset yaptığınız,
Nutuk’u okumadığınız anlaşılıyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Senin yaşın kadar siyaset yaptık biz be! O faşizme karşı direne direne geldik buralara, nasıl konuşuyorsun?
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Ben Nutuk’u baştan sona okumuş bir arkadaşınızım, Nutuk’u okumanızı
size öneriyorum. Büyük Önder “Hâkimiyet bilakaydüşart
milletindir.” diyor. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Habur’daki karşılamadan bahset! Habur’dan bahset! Açılım merasimi, Habur’dan
bahset!
SUAT KILIÇ (Devamla)
- İtirazın mı var? İtirazın mı var? “Hâkimiyet bilakaydüşart
milletindir.”
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Ama keyfî kullanmayacaksınız, faşistçe kullanmayacaksınız
hâkimiyeti; hukuka göre kullanacaksınız, kanunlara göre kullanacaksınız.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Bu Türkçeyi anlamadığın takdirde Büyük Nutuk’un Türkçesini anlaman
da mümkün değildir.
BAŞKAN – Sayın
Kılıç… Sayın Kılıç, tamamlayın… Lütfen… Lütfen…
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Doğruyu oku, doğruyu!
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, lütfen son cümlelerinizi alayım.
Buyurun.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Doğruyu oku; yanlış, eksik söyleme, doğruyu oku. Orada ne yazıyor?
Ne yazıyor orada? Doğruyu oku.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Nutuk’u okumayanın Büyük Önderi anlaması
mümkün değildir. 10 Kasımda biz Büyük Önderi hem anacağız hem anlayacağız. (MHP
sıralarından gürültüler)
KADİR URAL
(Mersin) – Sen yanlış anlamışsın Atatürk’ü ve Nutuk’u! Sen yanlış anlamışsın!
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Çok saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Çakır’ın kullandığı sözcüğü
tekrar etmiyorum, önemli değil. İnşallah tutanaklardan da çıkarılır, Sayın
Başkan bunu sağlayabilir. Bu Mecliste hiçbir milletvekili o ifadeleri ve
ibareleri hak etmiyor, buna siz de dâhilsiniz.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Arkandaki yazıyı oku!
BAŞKAN - Efendim,
bir dakika arkadaşlar, oturalım. Arkadaşlar, lütfen…
Sayın Anadol, buyurun efendim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Konuşmacı, Grup Başkan Vekili, Cumhuriyet Halk Partili
milletvekillerinin Nutuk’u okumadıklarını, bilmediklerini söyleyerek açıkça
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sataşmıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar… Arkadaşlar, lütfen…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) - Sadece bu konuya münhasır
olmak üzere söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, CHP Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Çok değerli milletvekilleri, vaktinizi almayacağım.
Cumhuriyet Halk
Partisi milletvekillerinin Atatürkçülüğünü test etmek kimsenin haddi değildir,
bu bir. (CHP sıralarından alkışlar)
İki, hele
“Anıtkabir’e gidiyorsunuz, orada sap gibi duruyorsunuz.” diyen bir Genel
Başkanın Grup Başkan Vekili asla inandırıcı değildir. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Yok öyle bir şey…
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) - “’Laiklik elden gidecek.’ diyorlar. Tabii gider yahu millet istemezse.”
diyen… 1993’te söyledi. (AK PARTİ sıralarından “Yalan” sesleri, gürültüler)
93’te söyledi…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Yok öyle bir şey…
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) - 93’te söyledi…
Siz böyle
davranacaksınız, böyle bir Genel Başkanın milletvekili olarak bizim Büyük
Nutuk’u okuyup okumadığımızı test edeceksiniz.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Okumamışsınız!
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) - Size İsmet Paşa’nın sözcüğüyle hitap: “Hadi canım sen de!” (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Evet,
Sayın Uzunırmak, buyurun efendim.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkanım, Sayın Konuşmacı… (Gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlar, bir dakika… Efendim.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – …Sayın konuşmacı kürsüye çıkarken… (Gürültüler)
BAŞKAN –
Arkadaşlar, bir dakika… Sayın Kılıç, lütfen… Sayın Öztürk…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Vekil kürsüye çıkarken “faşizmi en iyi sen bilirsin” diyerek
bizi itham etti. (Gürültüler)
BAŞKAN – Yok
canım, böyle bir şey yok. (Gürültüler)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, kayıtlarda yok. Kürsüden söylemedim. (MHP sıralarından
gürültüler)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Aynen böyle söyledi. (Gürültüler)
BAŞKAN – Bir
dakika, bir dakika… Sayın Uzunırmak, ben size söz
vermedim efendim, lütfen oturun.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ama vereceksiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır
efendim, vermedim. Lütfen oturun da bir anlayayım ben. Bir dakika oturun
efendim.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Peki efendim.
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, siz böyle bir ifadede bulundunuz mu? (Gürültüler)
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Bir milletvekili yalan beyanda mı bulunacak? Burada,
milletvekillerinin huzurunda oldu bu. (Gürültüler)
BAŞKAN – Bir
dakika arkadaşlar, olmazsa... (Gürültüler)
Arkadaşlar,
lütfen… Arkadaşlar…
Gerekirse
tutanakları getirtirim ben, bir dakika…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sen orada oturmuyor musun? Konuşmaları dinlemiyor musun?
BAŞKAN – Sayın
Genç, hitap ederken ağzınızdan çıkanı, herkes gibi sizin de kulağınız duysun.
Lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Konuşulanları dinlemiyor musun?
BAŞKAN – Ben her
şeyi dinliyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Dinlediysen niye söz vermiyorsun?
BAŞKAN – Konuşma.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, kürsüye yürürken, Sayın Milletvekilimiz “Konuşmanıza
başlamadan önce faşizmin bir tarifini yapar mısınız?” önerisinde bulundu.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Kürsüdeydiniz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ben de kendisine “Faşizmin tanımını sizin kadar bilemem.” diyerek,
bu konudaki bilgisini teyit etmiş oldum. Dolayısıyla… (MHP sıralarından “Hayır,
hayır” sesleri, gürültüler)
KADİR URAL
(Mersin) – Yalan söylüyorsun.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, çok yerinde bir isnat. (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Kılıç, lütfen… Sayın Kılıç…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Özür dilesin.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yeni bir sataşmaya meydan vermeden iki dakika konuyu aydınlatmak
istiyorum.
BAŞKAN – Hayır,
tutanakları getirteceğim. Sayın Uzunırmak,
tutanakları getirteceğim. Öyle bir ifade varsa söz hakkınız vardır.
VII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
4.- Hükûmet adına Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan tarafından verilen ve bugün bilgiye sunulan Millî Birlik ve
Kardeşlik Projesi konulu genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin 10 Kasım
2009 Salı günkü birleşimde yapılmasına, bu birleşimde genel görüşme önergesinin
ön görüşmesinin tamamlanmasından sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 4, 10, 11, 18, 25
Kasım ve 2, 9 Aralık 2009 günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine; 17, 24 Kasım ile 1, 8 Aralık 2009 Salı günkü birleşimlerde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine ve Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Grup
önerisi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Grup önerisi kabul edilmiştir.
Birleşime yarım
saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.20
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, biraz önceki oturumda Sayın Ali Uzunırmak
Bey’in, milletvekili arkadaşımızın söylediği ifadelere baktım. Evet, kürsüde yapılan
bir konuşma değil, kendi aralarında geçen bir konuşma. Arkadaşlar, geçerken,
tutanaktaki arkadaşlarımız tespit etmişler.
Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekilimiz: “Suat Bey, faşizmi bir
tarif et. Tarif edebiliyorsan konuşmanı güzel dinleyeceğim. Önce faşizmi bir
tarif et.”
Suat Kılıç “Asıl
faşizmi sen bilirsin.” demiş.
Daha sonra Ali Uzunırmak: “Bir tarif etsen.”
Oktay Vural Bey:
“Arife tarif ne gerek.”
Ali Uzunırmak Bey de “Ben bilirim tarif etmesini.” demiş.
Aranızdaki geçen
konuşma bu.
Yani buradan
nasıl bir netice çıkıyor Sayın Uzunırmak?
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Yani, nasıl bir netice çıkıyor?
BAŞKAN – Şimdi,
arkadaşlar yerinizden mikrofonunuzu açıp vereyim.
Şunu demek
istiyorum ben: Şimdi, milletvekili arkadaşlarımız her aralarında geçen bu
şekildeki bir tartışmayı, müzakereyi kürsüye çıkarak izah etmeye kalkışırlarsa
kendi aralarındaki konuşmaları…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, önce bir konuyu düzeltelim, dürüstçe düzeltelim.
BAŞKAN – Ben
tutanaklardan okudum.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Konuşmacı o anda kürsüdedir. Tartışma burada başlamıştır ama…
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Mikrofon henüz açılmamıştı.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Mikrofon henüz açılmadan birtakım konuşmalar kürsüde olmuştur.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Kürsüde…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - Önce bunu bir düzeltelim.
Müsaade
ederseniz…
BAŞKAN – Kürsü
konuşmasında yok, tutanaklarda var bu konuşmalar.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ben müsaade ederseniz konuyu yeni bir sataşmaya meydan vermeden…
BAŞKAN – Ali Bey,
siz, ilk defa “faşizm” ifadesini kendisine karşı kullanan arkadaş sizsiniz:
“Faşizmi güzel bir anlat da ben de can kulağıyla dinleyeyim.” Evet, tutanaklar
böyle.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Hayır, benim kendilerine “faşist” diye falan ithamım yok.
BAŞKAN – Hayır
“Faşizmi tarif et.” diyorsunuz.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Dedim ki: Faşizmi önce tarif et, çünkü faşizmi… Burada söz konusu
tartışma faşizm üzerinedir. Dolayısıyla, konuşmacı faşizm sataşmasından dolayı
söz alarak çıkmıştır kürsüye.
BAŞKAN – Evet.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Dolayısıyla, önce faşizmi tarif etmek gerekir. Faşizmi tarif edelim
kürsüden ve yüce Meclisimiz de aydınlansın...
BAŞKAN – Yani,
iki dakika…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – …ve bu literatür kargaşası içerisinde
siyaseten farklı anlamlar yüklenmesin.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak… Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Siyaseten farklı anlamlar yüklenmesin Sayın Başkan.
BAŞKAN - O zaman,
şimdi…
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Çanakkale) – İki dakika söz verin Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır,
şimdi şunu diyorum… Ben söz
vermekten çekinmem de. Şimdi birisi “Siz sosyalizmi iyi
bilirsiniz.” dese, o arkadaş da çıkıp “Ben sosyalizmi çıkayım bir anlatayım...”
Öbürü başka bir şey diyebilir.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sosyal bilimin, siyaset biliminin kabul etmediği tanımlarla herkesin
kendine göre, her siyasetçinin kendine göre bir tanım üreterek siyaset yapması
Türk milletini fakirleştirir; tanım açısından, mantık açısından fakirleştirir.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, ben bu hususta kimin uzman olduğunu…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Siyaset yapmak kabiliyeti açısından fakirleştirir.
BAŞKAN – Şimdi, müsaade eder misiniz…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Buyurun.
BAŞKAN – Burada
kimin uzman olduğunu, kimin uzmanlığının ne olacağını bilemem ben şimdi.
Konuşan her şahıs kendi görüşlerini ifade etmiş olur.
OKTAY VURAL
(İzmir) – “Faşist” dedi ya doğrudan doğruya.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ben uzmanım. Sayın Başkanım, ben uzmanım bu konuda..
BAŞKAN – Yani,
böyle bir şey varsa buyurun. Sizin görüşleriniz kendi görüşlerinizi ifade eder.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Ben uzmanım bu konuda. Sayın Başbakanın da çok yanlışları var.
BAŞKAN – Yani,
bir uzman olarak çıkıp ben burada konuşturmuyorum. Böyle bir şey yok.
Evet, buyurun,
buyurun.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, bu ülkede…
BAŞKAN – Buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
3.- Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, çok zor oluyor bu söz almalar ama inşallah hayırlısı
olur bakalım.
Değerli
milletvekilleri, faşizmi siyaset biliminde tarif ederken, tekellerin,
kartellerin, uluslararası sermayenin, holdinglerin, kısacası oligarşik diktanın en baskıcı rejimi olarak tarif ediliyor.
Dolayısıyla,
bugün ben ve partim, kurulduğu günden bugüne kadar ne uluslararası sermayenin
ne kartellerin ne tekellerin ne de oligarşik diktanın
adamı olmadık. Ama bugün mevcut şartlar içerisinde uluslararası sermayenin,
kartellerin, tekellerin kimler tarafından ne şekilde idare edildiği ortadadır.
Sayın Başbakan
bundan kısa bir süre önce Türkiye’de bürokratik oligarşiden bahsediyor.
Peki, bürokrasiyi
kim yönetiyor kıymetli arkadaşlar? Eğer bir ülkede bürokratik oligarşi var ise
bu bürokratik oligarşiyi siyasi iktidar yönetmektedir. Bizler bütün “izm”lere karşı olduk, ben ve partim.
Bizi eğer
tanımlamak gerekiyorsa, bizler Türk milliyetçileriyiz kıymetli arkadaşlar. (MHP
sıralarından alkışlar) “Türk milliyetçileriyiz” derken de Türk milletini, Yüce
Atatürk’ün ve liderimiz merhum Alparslan Türkeş’in de tarif ettiği gibi, bir
ırka dayalı değil, siyasi ve içtimai bir varlık olarak kabul ediyoruz.
Dolayısıyla,
buradan hareketle Sayın Başbakan yeni birtakım tanımlar getiriyor: “Dinsel
milliyetçiliğe karşıyım, bölgesel milliyetçiliğe karşıyım, etnik milliyetçiliğe
karşıyım.” Öyle milliyetçilikler yok kıymetli arkadaşlar. “Milliyetçilik”
derken, bir milletin ve o milletin meydana getirdiği değerlerin ortak toplamına
duyulan sevgi ve saygıdır milliyetçiliğin ifadesi, yani millet ve milletin
meydana getirdikleridir. Diğeri ise ırkçılıktır, rasizmdir.
Eğer siz “dinsel milliyetçilik” diye tanımlamak isterseniz, milletin meydana
getirdiği değerlerin, ögelerin, millî kültürün
içerisinde bir ögedir din. Dolayısıyla “dinsel
milliyetçilik” diye bir şey olmaz ancak “siyasi ümmetçilik” olur; “bölgesel milliyetçilik”
diye bir şey olmaz “bölgesel bölücülük”, “bölgesel hareket” olur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Kısacık bir zaman istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, bakınız…
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – “Etnik milliyetçilik” olmaz “etnik bölücülük” olur.
BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, istirham ediyorum, lütfen konuşma…
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Efendim,
sizin konuşmalarınız Başbakanın konuşmalarını yorumlamaya döndü, yani faşizmi
anlatacaktınız ya onun için sordum yani.
Buyurun.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Bir gün hoca hutbe veriyormuş. Hoca hutbede diyormuş ki: “Allah ne
yerdedir ne gökte, ne sağdadır ne solda, ne arkadadır ne önde.” Cemaatten
birisi çıkmış, fırlamış, “Yahu Hoca, sen tümden ‘Allah yoktur.’ diyeceksin
herhâlde ama cesaret edemiyorsun.” demiş. Sayın Başbakan milliyetçiliğe karşı
ama ekliyor önüne siyasi literatürde olmayan, dinsel
milliyetçilik, etnik milliyetçilik… Böyle bir milliyetçilik tanımı yok, böyle
bir milliyetçilik anlayışı da yok ama milliyetçiliğe karşı. Dolayısıyla, aynı
hutbe veren hoca gibi eğer cesaretliyse çıksın açıkça bunu söylesin Sayın
Başbakan. Bizim milliyetçiliğimizi hiç kimse faşizme falan yaklaştıramaz
kıymetli arkadaşlar, beni de yaklaştıramaz, partimi de yaklaştıramaz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, Sayın Milletvekiline sataşmadan dolayı söz verdiniz.
Aslında bununla ilgili kararı bu oturum kapanmadan önce vermeniz gerekiyordu.
İç Tüzük 69’a göre “…aynı oturum içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir
eder.” diyor. Dolayısıyla, Sayın Başkan, bu İç Tüzük’e uymanız gerekiyor. Aynen
gelen kâğıtlarda yayınlanmamış olan bir konuyu “Ee
canım, işte burada okuduk, ne var canım?” demeniz gibi…
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Burada da yine…
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) - …sırf sayın milletvekiline o oturumda söz vermemek için bunu
kullandınız.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) - Bu doğru olmamıştır.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Söz vermeyecektiniz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Söz vermeye gerek yok.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, ben grup önerisi başladığı andan itibaren söze
girdim ve beni görmüyorsunuz. Ne hakla görmüyorsun sen ya! Ben milletvekiliyim.
O kürsüde… Sen milletvekilinin… O gözün görüyor orayı. Ben onu…
AHMET YENİ
(Samsun) – Sen ne hakla Başkanla böyle konuşuyorsun!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Konuşma!
AHMET YENİ
(Samsun) – Başkanla konuşuyorsun, “sen” denir mi Başkana!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sen konuşma!
AHMET YENİ
(Samsun) - Başkana “sen” diye hitap
edilmez!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir milletvekili söz istemişse…
BAŞKAN – Sizin
konuşmalarınızı bütün Genel Kurul duyuyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Bir dakika…
BAŞKAN - Dikkat
ediyorsunuz değil mi?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir dakika beni dinle! Beni dinle!
AHMET YENİ
(Samsun) – Elini indir, elini!
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sen benim sözümün gereğini yerine getirmek zorundasın! En azından
diyeceksin ki: “Niye söz istiyorsunuz?” Bunu söylemek zorundasın! Ben, bir
saattir orada söz istemişim. Orada, gözün görüyor, ondan sonra çıkıyorsun,
birleşime ara veriyorsun. Böyle bir şey olur mu!
BAŞKAN – Buyurun,
oturun yerinize lütfen!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim?
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim?
BAŞKAN – Oturun
yerinize!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, bir dakika…
BAŞKAN – Tamam…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye söz istedim diye sormuyorsun?
BAŞKAN – Sözünüz,
hitabınız gerçekleşti.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Niye söz istedim?
BAŞKAN - Lütfen,
oturun yerinize!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, 63’üncü maddeye göre, tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Söz
hakkınız yok! Konuşmuyorsunuz!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, söz istiyorum.
BAŞKAN – Sözünüzü
konuştunuz, ifadenizi yaptınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır… Ben 63’üncü maddeye göre, tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Bakınız,
bu üslup içerisinde oturum yönetilmez. Lütfen!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bak, o kürsüde oturmak, şerefli ve namuslu bir makamdır.
BAŞKAN –
Geçersiniz yerinize, yaparsınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Orayı lütfen… Ben tutumun hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmalarınıza dikkat edin! Üslubunuza dikkat edin!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre söz istiyorum.
BAŞKAN –
Konuşmalarınıza dikkat edin, üslubunuza dikkat edin!
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Efendim, ben kimseye hakaret etmiyorum.
BAŞKAN –
Konuşmalarınıza dikkat edin! Tutanaklara bakın, ne konuştuğunuzu duyarsınız.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre söz istiyorum ve burada… Sen
yalnız buradan söz isteyenleri orada kale alıyorsun, dışarıdakilere
bakmıyorsun.
BAŞKAN – İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, okutup işleme alacağım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Burada 550 milletvekili var ya!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, bu uygulamanız konusunda…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum, söz!
BAŞKAN – Önergeyi
okutuyorum:
“Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına”
OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Başkan, uygulamanız konusunda ne dedim efendim?
BAŞKAN – Gereken
ifadelerde bulunmuştur. Gider yerine, açar tekrar… Üslubunu… Konuşur.
Lütfen, buyurun
efendim.
“Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına”
OKTAY VURAL
(İzmir) – Biraz önce yaptığınız uygulamayla ilgili ne…
“2/354 esas
numaralı…”
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Başkan, bakın ben, milletvekiliyim…
“…Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifimin…”
KAMER GENÇ
(Tunceli) - Beni dinlemek zorundasın! Yoksa benim buraya…
“…Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda…”
OKTAY VURAL
(İzmir) - Sayın Başkanım, önce…
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kâtip üyeye söyleyin de…
Ben bir şey
söyledim. Yani, ne oldu? Yani, ne oldu? 69’a göre sözünüzü aynı oturumda…
“Tamam” dediniz, gittiniz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Tutanakları getirtti Başkan bu arada. Tutanaklar incelendi bu arada.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani, böyle bir şey olabilir mi?
BAŞKAN – Sayın
Vural, bu husustaki takdiri Genel Kurula bırakıyorum. İstirham ediyorum,
lütfen…
Buyurun, önergeyi
okuyalım.
“Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/354 esas
numaralı…”
BAŞKAN – Bir
dakika durun, okumayın lütfen.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Genel Kurula neyi bırakabilirsiniz? Sizin bu konuda yetkiniz yok ki.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Burada tartışılacak her şey.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında söz istiyorum. Usul tartışması
açıyorum.
BAŞKAN – Aç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben de 63’üncü maddeye göre söz istiyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yaptığınız uygulamayla ilgili usul tartışması açıyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Açıyor musunuz?
BAŞKAN –
Açıyorum, buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben de istiyorum aleyhine.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Zamanımızı boşa harcıyorsunuz. Bu millet bizi bunun için yollamadı.
Bu millet, bizi kanun çıkarsın, yasa çıkarsın, araştırma önergesi çıkarsın diye
yolladı.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Vural.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Sataşma nedeniyle söz talebinin aynı oturum içinde
karşılanması gerekirken bu talebin bir sonraki oturumda değerlendirilmesinin ve
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanmayan genel görüşme önergesinin ön
görüşmesinin yapılmasının İç Tüzük’e aykırı olduğu iddiasıyla Başkanın tutumu
hakkında
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, burada oturmak demek, sayın milletvekili nerede
olursa olsun keyfî yönetme hakkınızı elinizde tutmanız demek değildir. Sizi
bağlayan bir İç Tüzük vardır. Bu İç Tüzük’e göre Meclisi yönetmek zorundasınız,
mecburiyetindesiniz, içinize de sindirmek zorundasınız. İster sevin ister
sevmeyin ama keyfî yönetim olmaz. Daha önce… (AK PARTİ sıralarından “Konuya
gel.” sesleri)
Anlayamadın
galiba.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, müdahale etmeyin lütfen.
Sayın Vural,
buyurun efendim. Genel Kurula hitap ediniz.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Anlayamadın. Grup başkan vekiliniz gelsin anlatsın. Eğer hangi
konuda olduğumuzu bilmiyorsanız o zaman niye burada oturuyorsun? Oturma, çık
dışarıda maç izle.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sayın Başkana dönerek konuşamazsınız, Genel Kurula hitap edin.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, Sayın Başkanım, gelen kağıtlar
listesinde…
BAŞKAN – Sayın
Vural, ben sizi duyuyorum efendim. Genel Kurula hitap edin.
Lütfen buyurun.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Genel Kurula hitap ediyorum.
BAŞKAN – Peki,
buyurun.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Siz biraz önce, MHP Grubunun önerisini verdiğimiz zaman Genel
Kurula hitap etmediniz.
Şimdi, kalkıp
burada Sayın Milletvekilinin o sıradaki talebini dikkate almadınız. İç Tüzük’ün
amir hükmü var, diyor ki: Söz verme zamanını aynı oturum içerisinde takdir
edeceksiniz. Bunun sizinle, yani sizin tavrınızla… Siz ne hakla bir
milletvekilinin o oturum içerisindeki söz talebi konusunu karara
bağlamıyorsunuz! Yok böyle bir yetkiniz. Böyle bir
yetkiniz olduğunu iddia ediyorsanız, çıkın söyleyin. Efendim, keyfî yönetimle
olmaz. Biraz önce o zaman, değerli milletvekillerinin yönetim tarzıyla ilgili
ortaya koyduğu görüşlerin Meclisi yöneten tarafından da aynen benimsendiğini
ortaya koyuyor. Bir sayın milletvekili bununla ilgili şey yaptı, siz hemen
oylamayı yaptınız, oturumu kapattınız. Şimdi neye göre söz verdiniz, neye göre?
Sataşmadan dolayı verdiyseniz, sataşma bir önceki oturumda olmuş.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Tutanaklar ancak geldi.
OKTAY VURAL
(Devamla) - Dolayısıyla, burada “Ben yaptım, oldubitti.” olmaz, riayet
edeceksiniz. Biz, hukukumuza riayet edilmesini istiyoruz, milletvekillerinin
hukukuna riayet edilmesini istiyoruz. Fazla bir şey mi istiyoruz acaba? Yani
fazla bir şey mi istiyoruz ya? Yani burada iki dakika önce, yarım saat önce
konuşsa ne olurdu? Takdir etseydiniz ne olurdu? Bu tavrınız, maalesef hem İç
Tüzük’e aykırı hem de tutumunuz… Gerçekten, yani yadırgıyorum. “Yayınlanacak.”
diyorsunuz, web sayfasına giriyoruz, o anda yayınlanmış. Yani şimdi neyin
okunduğu, neyin yayınlandığı konusunda bizim hakkımızı, hukukumuzu da siz
koruyacaksınız. Usule uygun olup olmadığını siz koyacaksınız. Eğer usul yoksa
esas da yoktur zaten. Yani burada, o zaman, her türlü usulden vazgeçelim,
esastan vazgeçelim, bir tek hüküm “Meclisi Meclis Başkan Vekili istediği gibi
yönetir.” desin, bitirelim, bu kadar. Biz de bu tartışmayı yapmayız;
hakkınızdır, hukukunuzdur deriz. Ama bu tavrınızı, gerçekten, bu Meclisin
çalışma usulleri açısından son derece baskıcı, dikkate almayan, milletvekilinin
o talebini dikkate almadan istediğinizi yapan… Bir Meclis Başkan Vekili olarak
bu kadar müdahilci olamazsınız. Siz Meclis Başkan Vekilisiniz, yöneteceksiniz,
usulüne göre; bellidir. Ama siz, âdeta, milletvekillerinin üzerinde bir
tahakküm kuran… Yok, yapmayın, sabredin… Bu konuda siz taraf olmamalısınız. Siz
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nü uygulamakla yükümlüsünüz. Haa “Uygulamasam ne olur canım, Allah Allah,
ne olacak!” diyorsanız, gerçekten bu konuda hiçbir endişe tanımıyorsanız, o
zaman ne yapacağız değerli arkadaşlar? Yani, kendi hukukunuzu kendiniz
oluşturur, ben kimseninkini dikkate almam… Biraz önce konuşuyoruz, siz devam
ediyorsunuz. Bir şey söyleyin, deyin ki, bununla ilgili şundan dolayı yaptım,
bundan dolayı yaptım. Bir cevap verme durumunda bile kendinizi
hissetmiyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Meclis Başkan Vekili, grup
başkan vekili değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisini, hepsini temsil eder.
Biz, Sayın Başkana gittiğimiz zaman, onun, şuranın başkan vekili ya da şuranın
temsilcisi olarak gitmiyoruz, bize de öyle bakılmasını istemiyoruz. Siz,
iktidarın Meclis Başkan Vekili değilsiniz ki. Muhalefete karşı olmanız da
gerekmiyor ki. Ama, bununla ilgili gerçekten âdeta yok
sayan, istediğimiz gibi yaparız… Bir milletvekilimiz çıkıyor onu söylüyor, siz,
o milletvekilinin söylediği sataşmayla ilgili kendisine atfedilen konu
hakkındaki düşüncesini grup başkan vekiline test ettiriyorsunuz. Bir
milletvekilini diğer milletvekiline test ettiriyorsunuz ya! Böyle bir hakkınız
var mı sizin? Ona test ettiriyor, öyle mi acaba? Öyle bir şey olamaz.
Dolayısıyla…
BAŞKAN – Sayın
Vural, hukuku çiğnemeyelim, böyle bir şey söylemedim, sadece, “Siz böyle bir
ifadede bulundunuz mu?” dedim.
OKTAY VURAL (Devamla) – Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır.
BAŞKAN – Herkes
birbirinin hukukunu korumalıdır, hukuku korumak size de bir vazifedir.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ne tür bir ifadede bulunduğumu sordu Sayın Başkan.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Hayır, hayır; çok teessüf ederim, sayın milletvekilimizin o
tavrını, âdeta oranın kabulüne müncer ettiniz.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Hayır, hayır; benim cümlemin ne olduğunu sordu.
BAŞKAN – Hayır,
yanlış anlaşılma olmuştur, öyle bir ifadede bulunmadım.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, yanlış anlaşılma olmuşsa, anlaşılmayı düzeltmek lazım.
BAŞKAN – “Siz
böyle bir ifadede bulundunuz mu?” dedim.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Bir milletvekilinin…
BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen, başkalarının hukukuna da saygı gösterelim.
Buyurun efendim.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Gösteriyorum zaten.
BAŞKAN – Buyurun.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Yani, kimin hukukunu…
BAŞKAN –
Söylemediği şeyleri isnat etmeyelim. Böyle bir ifadede bulunmadım.
OKTAY VURAL
(Devamla) – Kime isnat ettik?
BAŞKAN – “Böyle
bir söz söylediniz mi?” ifadesinde bulundum, lütfen…
OKTAY VURAL
(Devamla) – Hayır, hayır, hayır, “Öyle bir söz söylediniz mi?” diye ifadede
bulunmadınız.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Benim ne söyleyip söylemediğimi sordu Sayın Başkan.
BAŞKAN – Benim
söylediğimi siz yorumluyorsanız, “Siz böyle dediniz.” diyorsanız, olmaz ki
böyle bir şey!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, siz nasıl sayın milletvekiline atfedilen konu hakkında oturum
öncesinde söz vermeyip kendinize kullanıyorsanız, benim de bu konuda söz
söyleme hakkım var. Sizin gibi düşünmek zorunda mıyım? Mecbur muyum ya! Ne
günlere kaldık ya! Mecbur değiliz, aynı şeyi düşünmek zorunda da değiliz.
Düşünmediğimiz için de buradayız.
Ama Sayın Meclis
Başkan Vekilim, bu tutumunuz doğru değildir. Milletvekillerinin haklarını,
hukuklarını; muhalefetin tutumlarını, hakkını ve hukukunu bu İç Tüzük’e göre
yönetmek zorundasınız siz. Yani biz, çıktığınız zaman, iktidar partisinin
Meclis Başkan Vekili olarak mı görelim sizi? Bu doğru şey değil.
MUHYETTİN AKSAK
(Erzurum) – Hâlâ aynı şeyleri tekrarlıyorsunuz!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Anlamadığınız için, belki onun için tekrarlıyorum. Olur ya…
İsterseniz bir daha tekrar edeyim. Olur mu?
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Arife tarif gerekmez!
OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet... Dolayısıyla yani şimdi keyfinize göre bir yönetim tarzı
tutturuyorsunuz. Keyfinize göre bir yönetim tarzı tutturmanızı içinize
sindirebileceğinizi düşünmüyorum açıkçası ve bu konuda gerçekten biz bu
endişelerimizi bu kürsüden dile getirmek zorunda kalıyoruz. Sizin İç Tüzük’e
uygun hareket etmenizi, İç Tüzük çerçevesinde milletvekillerimizin ya da
gruplarımızın kullandığı haklara ve itirazlara karşı İç Tüzük’ün hükümleri
çerçevesinde hareket etmenizi bekliyoruz. Gelen kâğıtlar listesinde
yayınlanmamış bir konuyu okuttuk, ondan sonra yayınlanacak deyip yayınlanmasını
gerekçe gösteriyorsanız, o zaman sorarlar, niye yayınladınız? Madem gerek yoktu
da niye yayınladınız? Komik oluyor. Hukuk yapılan yerde hukuk ihlali olmaması
gerekiyor. Eğer milletimizin çıkarttığımız bu kanunlara uymasını istiyorsak,
önce kendi aramızdaki hukuku düzenleyen İç Tüzük’e ve bu İç Tüzük’ü uygulamak
durumunda olan Meclis Başkan Vekilinin buna göre yönettiğine ilişkin hepimizin
güven duyması gerekiyor.
O bakımdan Sayın
Meclis Başkan Vekilimizin bu iki yönetim tarzı dolayısıyla bir usul tartışması
açtım. Sayın Meclis Başkan Vekilinin aslında, biraz önce Grup Başkan Vekili de
ifade etti, sataşmadan dolayı bir önceki oturumda söz vermesinin hangi maddeye istinaden
yapıldığı konusunu sordum. Hiçbir cevap vermediler. Bu cevap karşısında da
böyle bir usul tartışmasının açılmasını uygun gördüm.
Hepinize
saygılarımı sunuyorum. Sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Evet, usulün
aleyhinde Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun efendim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, burası yüce bir kurumdur, çok yüce bir kurumdur. Bu kurum
gerçekten milletimizin bir Kâbe’sidir. Burada herkesin,
özellikle şu kürsüde oturan insanların hakkaniyet, adalet ölçüleriyle kendi
kendisini test etmesi lazım. Ben o kürsüde yedi sene bulundum ve ben
inanınız ki orada bulunduğum zaman kendimi Tanrı karşısında hesap veren bir
insan statüsünde gördüm. İster inanın ister inanmayın siz. Bunun tabii o
güzelliğini kavrayabilmek için o sorumluluk duygusunu duymak lazım.
Şimdi, Nevzat Bey
-işte 2007’den beri burada parlamenteriz- öyle enteresan bir görüntü içinde ki,
grup başkan vekillerinin isteklerini nazara alıyor -ben bağımsız
milletvekiliyim, arka sıralarda oturuyoruz- söze giriyoruz, kale almıyor; karar
yeter sayısını istiyoruz, yüzde bin karar yetersayısı yok, geçiyor.
Ya, şimdi,
değerli arkadaşlarım, bakın, o kürsü çok yüce bir kürsüdür, millet adına
hakkaniyet ve adalet ölçülerine göre görev yapılmasını gerektiren bir kürsüdür.
Eğer bu kürsüde oturan insanlar Allah’tan korkmazsa, vicdanının sesiyle hareket
etmezse, bir siyasi partinin militanı gibi hareket ederse, “Ya, ben, işte
siyasi iktidara şu tavizleri vereyim de benim de şu işlerim olsun.”
düşüncesiyle hareket ederse bu Meclis çok büyük bir itibar kaybeder. Bu
Meclisin itibar kaybetmesi demek milletin itibar kaybetmesi demek. Bu çok önemli bir olay.
Şimdi, ben, AKP
Grup Başkanlığının önerisi okunduğu zaman söz sırasına girdim. Şimdi, Başkan
mecburdur, Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre çok kısa bir konuşması olan
milletvekili yerinden çok kısa bir açıklama yapar. Bu İç Tüzük’ün 60’ıncı
maddesinin gereği. Şimdi, Nevzat Bey beni görmüyor, beni milletvekili saymıyor!
Nedense! Yani bu hakkı nereden buluyor kendisinde! Daha önceden bu kürsüde
oturanlar beni görmediler ama çok büyük sıkıntılara düştüler. Yani onu da bir şey etmesi lazım. Ben haksız bir talepte bulunmuyorum.
Şimdi ben istiyorum ki, bu Mecliste her şeyde hakkaniyete, adalete uygun bir
düzenleme yapılması lazım.
İşte biraz önce
MHP Grup Başkan Vekili arkadaşımız söyledi, İç Tüzük’ün 102’nci maddesine göre,
genel görüşme açılmasını hükûmet, gruplar veya
milletvekilleri isteyebilir. Bu hemen listede yayınlanır. Daha vermemiş,
yayınlanmamış, getiriyorsunuz burada bunu görüştürme kararını alıyorsunuz.
Şimdi burada Meclis Başkanı olan, Başkanlık makamında oturan arkadaşımız
AKP’nin veyahut da bazı grupların cehaletini gidermek için bir makam
olmamalıdır. Kardeşim, orada okuma yazması olan herkes…
BAŞKAN – Sayın
Genç, bakın, müdahale etmedim, ifadenize dikkat edin.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Hayır, konuşmayın. Sonra siz bana cevap verirsiniz.
BAŞKAN - Bakınız,
bir gruba “cehalet” ifadesi…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben konuşayım, ondan sonra cevap verirsiniz.
BAŞKAN - İkaz
etmek durumundayım, ikaz ediyorum sizi.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Benim şimdi on dakika konuşma hakkım var.
Ben bugün… Zaten
yurt dışındaydım, yeni geldim. Bazı konularda dile getirmek… Yani zaten bakın
konu dışına taşımıyorum. Geçen hafta burada sorularımız cevaplandırıldı. İki
tane sorum okundu, cevap verilmedi. Bakıyorum şimdi o sorularım Meclis
Başkanlığı tarafından gündemden düşürülmüştür. Bu sahtekârlık! Yahu, ben
soruyorum: “Hangi milletvekili yurt dışına gitti AKP’nin, ne kadar harcırah
aldı? Tayyip Erdoğan hangi milletvekillerini Anayasa’nın 82’nci maddesine göre
dışarıya götürdü ve bunlara ne harcırah ödendi?” Sorularım açık, net. Cemil
Çiçek, burada o sorular okundu ama birisine cevap vermedi. Ben burada daha o
şey etmeden Başkanlık Divanına kâğıt gönderdim. Dedim ki: “Şu sorularım
cevaplandırılmamıştır.” Şimdi bakıyorum sorular listesinden düşürülmüş. Değerli
milletvekilleri, böyle bir şey yok ki. Bu Meclis Başkanlık Divanı Hükûmetin işte suistimallerini,
yolsuzluklarını örtbas eden bir makam değil ki. Ben, kardeşim, şu sorularımı
cevaplandırmamış Hükûmet diyorum.
Şimdi, yine
geliyor, İç Tüzük’ün 98’inci maddesi var, soru okunacak, ilgili bakan cevap
verecek, o bakanın verdiği cevaba karşı milletvekili eğer tatmin olmamışsa
yerinden buna kısa bir cevap verecek. 98’inci maddeyi açın okuyun arkadaşlar.
Ondan sonra bakan da isterse buna beş dakika daha cevap verecek. Şimdi siz
bunları bir tarafa itiyorsunuz, soruları peşi peşine, gır
gır gır okuyorsunuz, bakan
burada çıkıyor AKP’nin propagandasını yapıyor: “Bizde hiçbir suistimal yok.” Yahu, arkadaşlar, böyle şey olmaz, böyle,
milletten kaçılmaz. Ondan sonra da çıkıyor burada bakan diyor ki: “Biz bütün
soruları cevaplandırdık.” Yok kardeşim,
cevaplandırmadın. Bizim burada sizinle ilgili verdiğimiz birçok soygun,
yolsuzluk sorularını cevaplandırmadan gündemden düşürüyorsunuz. Böyle bir şey
olmaz ki değerli milletvekilleri. Bakın, burası bir Meclisse bu Mecliste
milletin hakkı var, herkes duysun. Yani, çıkalım, eğer alnımızda kara leke yoksa, halkın karşısında bu kürsüde insanlar bizim
söylediklerimizi dinlesinler, hakikaten biz mi yalan söylüyoruz, Hükûmet mi yalan söylüyor? Böyle bir şey olmaz. Ciddi ciddi sorularımız var. O kadar, yani ülkede ekonomiyi
iflasa götüren, devletin o en güzel KİT’lerini kendi yandaşlarına değersiz
olarak veren sorularımız var. Niye bunlara cevap verilmiyor? Çünkü Meclis
Başkanlık Divanı bunlara çanak tutuyor, bunlara araç oluyor, yani soruların
Türkiye Büyük Millet Meclisinde doğru olarak cevaplandırılmasını engelliyor.
“Cevaplandırdım işte.” Yahu, kardeşim ben soruyorum, diyorum ki: Bugün -ben
inanıyorum ki- AKP’li bazı milletvekilleri aldığı maaşın 4 misli miktarında
harcırah almışlar. Ben bunu soruyorum, yani inanıyorum buna. Diyorum ki mesela:
“Tayyip Bey’le Abdullah Bey yurt dışına kaç tane seyahat etti? Kendisi ve
ailesi için ne kadar harcırah aldı?” Bunun cevabını bana ver kardeşim. Yani, bu
benim doğal hakkım değil midir arkadaşlar? Ayrıca da Abdullah Bey her yurt
dışına gittiğinde, bana intikal eden bir bilgiye göre, 500 bin dolar örtülü
ödenekten kendisine para ödeniyor. Ben bunu söylüyorum. Eğer hakikaten buna bir
para ödenmiyorsa, bana söylerse, ben de çıkıp derim ki: “Yahu, özür dilerim,
bize böyle bir şey söyleniyor ama…”
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bakın, Tayyip Bey’i koruyan 500 tane polis var. Bir yurt dışına
gittiği zaman 50-60 tane polisi dışarıya götürüyor. Bunların harcırahı kimden,
nereden ödeniyor, ne kadar bunlara mal oluyor? Ama öte tarafta insanlar aç
kardeşim ya, aç! Bana öğrenci telefon ediyor “Sayın Milletvekilim, bana 20
milyon, ayda, benim için çok büyük bir katkı.” diyor.
Değerli
arkadaşlarım, yani üniversitede okuyan öğrencilerimiz… Yurtlarımız… Üniversite
açmışız yurt yok. İnsanlar sefaletin içinde. O genç, dinamik, hayata yeni
atılan o insanlar gerçekten büyük bir umutsuzluk içinde, yoksulluk içinde,
karnını doyuracak bir şey bulmuyorlar. E, biz bunları burada söylüyoruz… Ya,
çıksın Hükûmet, arkadaşlar, bunları cevaplandırsın.
Ama burada önemli olan, Başkanlık makamında oturan arkadaşlarımızın o makamın
gerektirdiği tarafsızlık, dürüstlük, ülkenin birlik ve bütünlüğünü savunan ve o
zaman, hiçbir zaman taraflı hareket etmeyen bir konumda olması lazım, çünkü bu
kürsü onu gerektiriyor.
Şimdi, 340 tane
milletvekili var. Ben de bağımsız tek milletvekiliyim. Gelin gidelim sokağa,
inanınız ki, yani görüşelim, bakalım halk beni mi tasvip ediyor, sizi mi tasvip
ediyor? Gidelim vallahi, şey değilim ama mesela, ben bu sırada konuşmuyorum
diye halk diyor ki: “Ya, Kamer Genç seni susturdular.” Diyorum ki:”Kardeşim,
bana vallahi söz vermiyorlar.” Bana söz gelmemesi için her türlü hile
yapılıyor.
Şimdi, bakıyorum
burada… Biliyorsunuz, kanun maddeleri üzerinde AKP’li arkadaşlarımız söz
alıyorlar. Ondan sonra, eğer biz burada isek söz isteyen var, yoksak söz
isteyen yok. Böyle şey olmaz ama Meclis Başkanlık Divanı da buna alet oluyor.
Kaç defa burada denildi ki: “Efendim, söz isteyen yok.” Ama ben oradan diyorum
ki: “Ben söz istedim.” “Ha, ya senden önce başkası söz istemiş.” diyor.
Değerli
arkadaşlar, bu, keyfî yönetimin daniskasıdır.
Sonra, yani Sayın
Başkan, bundan sonra bir AKP’nin yandaşı olarak hareket etmek, keyfî hareket
etmek size ne şan, şöhret kazandırabilir? Bilakis, o kürsüyü tarafsız, ülkenin,
milletin yararına, hak ve adalet ölçüleri içinde yönettiğiniz zaman
büyüyeceksiniz. Biz de size saygı duyacağız. Biz de çıkarız, böyle, içimizden
gurur duyarak “Sayın Başkanımız” diyeceğiz ama benim şimdi içimden size “Sayın
Başkanım” deme şeyi gelmiyor. Niye gelmiyor biliyor musunuz? Keyfî
uygulamalarınız nedeniyle. Ben burada bağımsız milletvekiliyim. Buraya
geliyorum, bir talepte bulunuyorum, siz beni hiç kale almıyorsunuz, hemen
yandaki Divan üyesine diyorsunuz ki: “Oku.” Böyle bir şey olmaz ki arkadaşlar.
Yani, ben, ille çıkıp da kürsüde kavga mı edeceğim? Sonra, kavga etmekten de
bıktım yahu! Vallahi bıktım arkadaşlar yahu! Artık, yani, o kadar sıkıntıya
düşüyorum ki… Ya, benim görevim burada, gelmişim, milletin hakkını savunmak.
Onun için sizden rica ediyorum Sayın Başkan, kimseye yaranmayın, siz
vicdanınızın, onurunuzun düşüncesinde hareket edin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani hak, adalet neyse ona göre şey edin ve siz bu şekilde hareket
ettiğiniz zaman göreceksiniz, biz de size yardımcı olacağız. Biz de inanmanızı
istiyoruz, sizin Başkanlık Divanı yönetimini çıkmaza sokmamak için elimizden
gelen desteği vereceğiz. Ama o Tüzük’te her şey belirtilmiş. Şimdi, AKP Tüzük’ü
rafa kaldırmış. Yahu kardeşim, İç Tüzük’te diyor ki işte, “Salı, çarşamba,
perşembe günü Meclis saat 15.00’te toplanır 19.00’da biter.” Sen şimdi onu
uygulamıyorsan, getir İç Tüzük değişikliğini yap. Hayır, İç Tüzük değişikliği
yap…
AYHAN YILMAZ
(Ordu) – Çalışmanın ne zararı var?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben bir şey demiyorum arkadaş.
Yani, getir “Saat
13.00’te Meclis çalışması başlar 23.00’e kadar devam eder.” de, hiç olmazsa her
hafta Danışma Kurulu getirmeyin. Yani, ben, arkadaşlar, çok çalışmaktan şikâyet
eden bir kişi değilim. Ama ikide bir İç Tüzük hükmü ortadayken siz bu İç Tüzük hükmünü
ortadan rafa kaldırıyorsunuz. Yani, bunu böyle bir uygulama yapın.
Onun için, Sayın
Başkan, çok teşekkür ediyorum söz verdiğiniz için, rica ediyorum, bundan sonra
biraz hakça davranın.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Evet, tutumum lehinde,
Sayın Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekilleri; Sayın Başkanın tutumu
lehinde söz almış bulunuyorum, bu vesileyle yüce heyeti en içten duygularla
selamlıyorum.
Çok değerli
milletvekilleri, esasında bir usul tartışması ihtiyaçsa şayet bu talebin
muhalefetten değil iktidardan gelmiş olması lazımdı. Zira,
İç Tüzük 69 kapsamında hiçbir şekilde söz konusu olmayan, varit olmayan bir
sataşmaya istinaden Sayın Başkan muhalefet milletvekilinin talebi üzerine söz
hakkı kullandırdı. Dolayısıyla şunu ifade etmek istiyorum: Bir usul tartışması,
Sayın Başkanın tutumu üzerinde bir tartışma açılacaksa muhalefetin talebi
üzerine değil, iktidarın talebi üzerine olması gerekirdi. Çünkü tutanaklar
Genel Kurulda okundu sayın milletvekilleri ve benim tarafımdan sayın muhalefet
milletvekiline yönelik ya da gruba yönelik en ufak bir isnadın olmadığı, söz
konusu kelam üzerinde bilgi talebi noktasında kendisinin daha bilgili olduğunu
ifade etmekten ibaret bir diyalog yaşandı. Dolayısıyla burada ne bir sataşma
söz konusudur sayın milletvekili açısından ne de parti grubu açısından bir
sataşma söz konusu değildir.
Dolayısıyla
burada, sayın milletvekilleri, şunu ifade etmek istiyorum: Sayın Başkan karar
verecek. İç Tüzük 69’dan söz istenmiş. Sayın Başkan kendisine sataşmada
bulunulduğunu iddia eden milletvekilinin yaklaşımına göre söz veremeyecekse,
Sayın Başkan sataştığı iddia edilen milletvekilinin söylediği cümleler üzerine
de bu sözü verip veremeyeceğinin kararını ortaya koyamayacaksa geriye kalan tek
yol vardır, hafızaya müracaat etmek. Genel Kurulun hafızası, tutulmakta olan
tutanaklar ve kayıtlardır. Dolayısıyla Sayın Başkan yapılması gerekeni yaptı
kanaatindeyim. Tutanakları getirdi. Tutanaklar Genel Kurulda okundu. Esasında
sıkıntının buradan kaynaklandığı anlaşılıyor. Çünkü okunan tutanaklarda bir
sataşma söz konusu değil, dolayısıyla tutanaklardan kaynaklanan bir cevap hakkı
da kesinlikle söz konusu değil. Ama Sayın Başkan, buna rağmen, kendisine
yöneltilen bütün suçlamaların aksine, varit olmayan bir sataşmaya istinaden
bile muhalefet milletvekiline iki dakikalık artı bir dakikalık cevap verme
süresini kullandırmak cihetine gitmiştir.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, burada esasında usulü konuşmak yerine üslubu konuşmakta fayda
görüyorum. Bu Meclisteki hiçbir milletvekilinin ya da hiçbir grup sözcüsünün
veya yöneticisinin Başkanlık makamına parmak sallayarak, el hareketleriyle ya
da İç Tüzük kitabını sallamak suretiyle veya “sen” şeklindeki hitaplarla
seslenmemesi gerektiği kanaatindeyiz.
Burada bazı
arkadaşlarımız bilgiden ve cehaletten söz ettiler. Cehalet hatırlatması
yapanlara, adabımuaşeret hatırlatmasıyla cevap veriyorum. Bu Başkanlık kürsüsü
cumhuriyetin kuruluşunda Gazi Mustafa Kemal’in oturduğu kürsüdür ve bu
Başkanlık kürsüsünün bir şahsı manevisi vardır.
KADİR URAL
(Mersin) – El hareketi yapma.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Bu şahsı maneviyi sorgulamak, ilzam etmek ve bu manevi şahsiyeti
tahkir eder şekilde, tezyif eder şekilde “sen” şeklindeki hitaplarla hafife
almak, küçük görmek, millet iradesini temsil etmek üzere bu çatı altına gelen
hiçbir milletvekilinin hakkı olamaz. Sayın Başkanın tutumu hakkında itirazlar
olabilir, eleştiriler söz konusu olabilir, uygulamalara itirazlar
seslendirilebilir. İç Tüzük’ün hükümleri ortadadır, amir olan hükümleri
uygulamakla da Sayın Başkan gerektiğinde mükelleftir ama Sayın Başkan “sen”
değildir, “siz”dir. İsmiyle hitap edilecek bir isim değildir, “Sayın
Başkan”dır. Özellikle bu kürsüde uzun yıllar görev yapmış
isimlerin bunu çok iyi bilmeleri gerekir ki, Başkanlık makamı cumhuriyet
birikimimizin ve demokrasi kültürümüzün tecelli ettiği bir yerdir ve o noktayı
hafife almak, o noktayı el kol işaretleriyle sorgulamak, o noktaya “sen” demek,
yüce Meclise de, millet iradesinin tecelligâhı olan
bu müesseseye de, bu müessesenin üyelerine de yeterince saygısız bir tavırdır
diye düşünüyorum.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Sayın Başkanın tutumu hakkında söz alındı, pek çok şey söylenecek
gibi oldu ama bilgiden de, fikirden de yoksun cümlelerle Sayın Başkan
eleştiriye maruz kaldı.
Değerli
arkadaşlarım, burada bir iş yapmaya çalışıyoruz. Danışma Kurulu mutabakatı
sağlanamadığı için grup önerilerimiz burada tek tek
oylandı. Tutanaklar geldi, tutanaklarda iddia edilen sataşmanın da olmadığı
anlaşıldı ve dolayısıyla maksat hâsıl oldu ama “tanım yapıyoruz” derken, bir
grubu suçlayıcı, ilzam edici, hafife alıcı, tahkir edici ifadeler kullanmak,
değerli arkadaşlarım, bilmelisiniz ki, cevabını bu gruptan da aynı şekilde
ortaya çıkaracaktır. Biz Genel Kurulun saygınlığına ve mehabetine gölge
düşmesin istiyoruz. Özellikle parti genel başkanlarının, siyasi liderlerin
kişilikleriyle ilgili hakaretamiz ifadeler kullanılmamasını arzu ediyoruz ve
iktidar sözcüleri olarak muhalefetimizin çok değerli sayın genel başkanlarına
yönelik cümleler kurarken olabildiğince dikkatli, boğazın bütün boğumlarından
bütün kelimeleri süzerek geçiren bir yaklaşımı ve üslubu benimsiyoruz. Bu saygı
dolu, bu dikkatli tavrın muhalefetin sözcüleri ve yöneticileri tarafından da
benimsenmesi kaçınılmaz bir zarurettir. Yeryüzünde hiçbir hakaret sözcüğü ya da
cümlesi olmasın ki daha ağır bir karşılığı bulunmasın. Ama değerli
arkadaşlarım, millet adına seçilmiş 550 milletvekilinin birbirlerine yönelik
saygıdan yoksun, öz güvenden yoksun, asgari adabımuaşeret geleneklerinden
yoksun ifadelerle seslenmesi bu Meclisin kültürüne de, demokrasi birikimimize
de paralel olmayan bir yaklaşım olacaktır. Dolayısıyla biz bundan sonraki
süreçte de ne kadar tahrikkâr olunursa olunsun, ne
kadar hakaretamiz ifadelere acziyet içinde
sığınılırsa sığınılsın, muhalefet gruplarının varlığına ve genel başkanlarının
şahsiyetlerine yönelik tutumlarımıza, söz ve beyanlarımıza olabildiğince dikkat
göstermenin gayretini vereceğiz. Bunu Grup Başkan Vekili olarak grupta bulunan
bütün arkadaşlarım adına ifade ediyorum.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, sözlerimi şu şekilde toparlamak arzusundayım:
Değerli
arkadaşlar, bu milletin milliyetine ve manevi müktesebatına ilişkin konularda
hiçbirimiz bir diğerimize ya da hiçbir parti grubu bir diğer parti grubuna ders
vermeye, ahkâm kesmeye kalkmasın, kalkışmasın. Biz, millet ve milliyet
noktasındaki anlayışımızı bugüne kadar hiç kimseye sorgulatmadık, bundan sonra
da sorgulatmayız. AK PARTİ Grubunun ve ailesinin kuruluşundan itibaren,
milliyetçilik anlayışı, tanımını Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda bulan
Atatürk milliyetçiliği anlayışıdır. Bunun herkes tarafından bu şekilde
bilinmesini istiyorum. [MHP sıralarından alkışlar(!)]
Çok değerli
milletvekilleri, şairin dediği gibi…
KADİR URAL
(Mersin) – Bravo yani!
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Hatırlayın, hafızalarınızı siz de tazelemiş olursunuz… Şairin
dediği gibi:
“Bir zamanlar ne
millet, hem ne milletmişiz,
Gelmişiz dünyaya
millet nedir, milliyet nedir öğretmişiz!”
Saygılar
sunuyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar; CHP ve MHP sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar (!)]
KADİR URAL
(Mersin) – Senin arkadaşların bile inanmadı sana ya!
ABDULKADİR AKGÜL
(Yozgat) – Sen kendi adına konuş!
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Lehte, Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili.
Buyurun efendim.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekilinin tutumu hakkında lehte söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilimizin tutumunun İç Tüzük’e uygun olduğunu hep
beraber burada görüyoruz ve biraz sonra da bu tutum sonuçlanacak.
Ayrıca, değerli
arkadaşlar, yüce milletimiz bizi burada ekranları başında izliyor. Kimin ne yaptığını,
bu Meclisi çalıştırmak için kimlerin gayret sarf ettiğini, engellemek için
kimlerin ne yaptığını milletimiz yakinen takip ediyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Kaç tane milletvekili var şurada? Bir say bakalım. Tam 139 kişi var
mı?
AHMET YENİ
(Devamla) – Biz zaten salı, çarşamba, perşembe günleri buradayız. Diğer günler
de yörelerimizde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kamuoyu, yüce milletimiz buna
karar veriyor gittiğimizde ama ben şuna çok inanıyorum: Bizi millet buraya
“Gece gündüz demeden çalışın, şu problemlerimizi halledin.” diye gönderdi. O
bakımdan, biz biraz daha karşılıklı hoşgörüye dayanarak şu çalışmalarımızı
sürdürmemiz lazım. Yüce milletimiz bizden bunu bekliyor, bununla ilgili
kanunlar bekliyor. İnşallah, biraz sonra bu çalışmalara da başlayacağız.
Herhâlde konuşmalar sona ermiş oluyor.
Ben, tekrar yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yeni.
Evet, tutumum
hakkında lehte ve aleyhte katkıda bulunan milletvekili arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri…
ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Oylama yapacak mısınız Sayın Başkan?
BAŞKAN – Hayır
yapmayacağım.
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Tam zamanı Sayın Başkan. Bakın, ciddi anlamda AKP Grubundan da
eleştiri geldi size.
BAŞKAN - Evet, İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi
vardı ama tekrar hatırlatmak istiyorum bunu çünkü bu arada tartışmalar,
müzakereler oldu. Tekrar okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D) Önergeler
1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın;
Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/354), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/155)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
2/354 esas
numaralı Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifimin, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda 45 gün
içerisinde görüşülmediğinden, Meclis İç Tüzüğünün 37. maddesi gereğince
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını istiyorum.
Gereğini
saygılarımla arz ederim.
Ayşe
Jale Ağırbaş
İstanbul
BAŞKAN – Teklif
sahibi olarak İstanbul Milletvekilimiz Sayın Ayşe Jale Ağırbaş.
Sayın Ağırbaş, buyurun efendim.
Sayın Ağırbaş, süreniz beş dakika efendim.
AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüksek Öğretim Kanunu’nda
değişlik yapılmasını öngören kanun teklifim hakkında Meclis İç Tüzük’ünün
37’nci maddesine göre gündem dışı söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan
önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde
üniversiteye girme konusunda büyük bir talep olmasına rağmen, üniversitelerin
mevcut kontenjanları buna cevap vermemektedir. Ayrıca bazı illerdeki barınma
imkânlarının yetersizliği ülkemizin kalkınmasına katkı verecek olan genç ve
parlak beyinlerin üniversite eğitiminden yararlanmalarını engellemektedir.
Kontenjanların
artırılması tek başına genç beyinlerimizin üniversiteye girmelerini sağlamada
yeterli olmamaktadır. Özellikle taşra illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın
maddi durumları oldukça zayıftır. Bununla beraber, çok sayıda çocuk sahibi
olmaları nedeniyle üniversiteyi kazanan çocuklarını başka ile gönderme
imkânlarına sahip olmamaları, bu durumdaki gençlerimizi üniversitede eğitim
görmeden mahrum etmektedir.
Kendi illerindeki
üniversiteyi kazanamayan gençler başka bir ile gittiklerinde barınma sorunuyla
karşı karşıya kalmaktadır. Ülkemizde her 4 üniversite öğrencisinden sadece 1’i
devlet veya özel yurtlarda barınma şansı bulabilmektedir. Yeterli altyapıya
sahip olmayan birçok eski ve yeni üniversitelerimizde ise bu oran daha da
azalmaktadır. Yurt imkânı bulunmayan öğrenciler ise ev kiralayarak, akraba veya
tanıdıklarının yanında yerleşerek ya da pansiyon türü yerlerde kalmak suretiyle
bu sorunu aşmaya çalışmaktadırlar. Bu olanağı olmayan öğrencilerin ucuza
barınabileceği çeşitli cemaat ile ideolojilerin etkisinde ve yönetiminde olan
yurtlara yerleşmeleri oldukça yaygın bir olgudur.
Birçok genç
üniversite eğitimini sürdürürken bireysel özgürlüklerini geliştiremeyecekleri,
birçok konuda özgür tercihlerini yapamayacakları ve sorgulayamayacakları bir
ortam içinde barınmak zorunda kalmaktadır ya da gençlerimiz, ailelerin yüksek
maliyetleri karşılayamaması nedeniyle üniversiteyi bırakmaktadır. Maddi imkânı
olmayan öğrencilerin barınma ihtiyaçları ve öğrenimlerine devam etmeleri için
devletimiz yeterli katkıyı vermeye çalışsa da bunun yeterli olmadığı bugüne
kadar yaşanan örneklerle görülmektedir.
Türkiye genelinde
2009 yılı verilerine göre üniversiteye yerleşen öğrenci sayısı 1,5 milyonu
bulurken, YURTKUR yatak kapasitesini ancak 230 bine çıkartabilmiştir. Bir başka
ifadeyle, öğrencilerin yüzde 82 gibi çok büyük bir oranı devletin sağlaması
gereken barınma imkânlarından yararlanamamaktadır.
Manavgat Meslek
Yüksekokulunu kazanan 110 öğrenci maddi imkânsızlıktan ve barınma sorunundan
dolayı kayıt yaptıramamıştır.
Giresun
Üniversitesi Rektörlüğü, 2009 yılında barınma sorunu nedeniyle toplam 734
öğrencinin okullarını bıraktığını ya da haklarını dondurarak Giresun’dan
ayrıldığını açıklamıştır.
Rektörlük,
öğrencilerin yurt sorununun çözümlenmemesi nedeniyle yeni açılan bölümlere
öğrenci almama, açılmış olanların da öğrenci sayısının aşağıya çekilmesi yönünde
bir yola gitmiştir.
Gençlerimize
okuma imkânı sunmak ve bunu devam ettirmelerini sağlamak koşullarını oluşturmak
gerekmektedir. Bu manada ikamet ettiği ildeki üniversiteyi tercih eden
gençlerimize birtakım kolaylıklar sağlamak, bu amaçla kanuni düzenlemeler
yapmak bunu gerçekleştirmemizin yollarından biridir.
Kanun teklifi
ikamet ettiği veya mezun olduğu ortaöğretim kurumunun bulunduğu ildeki
üniversiteyi seçen gençlerimize kontenjan ayrılmasını önermektedir. Başarılı
olmasına rağmen maddi imkânsızlık nedeniyle başka şehirdeki üniversiteye
gidemeyecek olan öğrencilerimize bir umut kapısı olmaktır.
Ayrıca
gençlerimiz, içinde bulunduğu maddi zayıflıklarını fark eden, bunu
değerlendirerek bir işleyiş mekanizması yaratan ideolojik grupların elinden de
kurtarılmış olacaktır.
Vereceğiniz kabul
oyuyla gençlerimizin üniversite eğitimlerine engel olan barınma problemi son
bulacaktır. Ayrıca yüksek maliyet nedeniyle çocuklarını üniversiteye
gönderemeyen ailelere büyük bir destek verilmiş olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ağırbaş, konuşmanızı tamamlayınız.
AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kanun teklifimin
gündeme alınması, gençlerimizin eğitim düzeyinin artırılması ve her bireyin
eğitim olanaklarından azami ölçüde yararlanmasının önünü açacaktır. Fikri ile
vicdanı hür nesiller yetiştirmek için bu konuda gerekli adımları atmak
milletvekilleri olarak öncelikle bizlerin sorumluluğundadır. Bu sorumluluğu,
kanun teklifine “evet” oyu vererek yerine getireceğinizi umuyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ağırbaş.
Teklif üzerinde
şahsı adına Muğla Milletvekili Yüksel Özden.
Sayın Özden,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YÜKSEL ÖZDEN
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YÖK Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanun Teklifi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlarım.
Ülkede üniversite
eğitiminin yaygınlaşması, daha önce daha sınırlı, belki de elit denilecek
düzeydeki bir kesime üniversite eğitiminin… Üniversite eğitiminin kitlesel hâle
gelmesi, yüzde 10-15’lerden 20’ye, 25’e, 35’i aşan bir orana gelmesi için kaç
yıldır üniversitelerle ilgili yaptığımız çalışmaları, üniversite sayısının
artırılması, üniversite kontenjanlarının artırılmasıyla ilgili yaptığımız
çalışmaları tüm milletimiz izlemektedir.
Şimdi, bir taraftan üniversite sayısının artması ve üniversite
eğitiminin yaygınlaşmasıyla ilgili konuşmalar burada cereyan ettiğinde,
konuşulduğunda hepimizin endişesi: “Evet, üniversite sayılarımızı artıralım,
daha fazla sayıda gencimiz, daha fazla sayıda çocuğumuz üniversiteyi okusun ama
eğitimin kalitesi düşmesin.” dedik ve bundan dolayı da bir tarafta üniversite
öğretim elemanı yetiştirmek için her yıl bin kadar öğretim üyesi adayının yurt
dışına gönderilmesine karar verdik ve diğer taraftan yurt imkânlarını,
üniversite imkânlarını genişletmeye çalıştık. Çünkü burada şunu biliyoruz: Kalkınmış, gelişmiş bir ülke olmak
için şu anda sahip olduğumuzdan çok daha fazla yüksek oranda gencimize
üniversite imkânı sunmak zorundayız. Bu nedenle her ilimizde bir üniversite
var. Bu ülkede açılan üniversite sayısı yüz elliye yaklaştı.
ÖZDAL ÜÇER (Van)
– Sadece rektörü olan üniversitenin kime ne faydası var?
YÜKSEL ÖZDEN
(Devamla) – Bizim hayalimiz, çok yakın bir gelecekte çağ nüfusunun yüzde 50’ye
yakın bir kısmının üniversite eğitimi alabilmesidir. Ancak, üniversiteye girişi
insanların, çocukların, gençlerin aklıyla, zekâsıyla, cesaretiyle, sınavda
gösterdiği performansla değil de biz bunu kontenjanlarla, yönetmeliklerle başka
tür açılardan düzenlemeye başlarsak, diğer bir deyimle futbolda kullandığımız “fair game” olmaktan çıkarırsak, o
zaman üniversite eğitimine, üniversite eğitiminin kalitesine en başta darbeyi
biz vurmuş oluruz.
Biz
çocuklarımızın üniversitede okuyabilmesi için her ilde birer üniversite açtık
ve ilgili fakülteleri var. Şu anlamda teşvik olmasını isteriz: Daha önce “üniversite”
dendiğinde Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Erzurum’da, Sivas’ta, Van’da gören
öğrenciler bunu artık kendi illerinde görüyorlar. Bunun onları teşvik etmesini,
bunun onları daha çok motive etmesini, bunun, uzakta hayalini bile
kuramadıkları üniversitenin hemen diplerinde görmesi nedeniyle
performanslarını, motivasyonlarını artırmalarını ve
kendi illerindeki bulunan üniversiteye girebilmelerini isteriz, bu doğrultuda
çalışmayı artırmalarını isteriz. Ve şu an geldiğimiz noktada hem örgün eğitimde
hem de açık öğretimde sağlanan imkânlarla yüzde 35 çizgisini aşmışken, diğer tarafta daha
önce yaşadığımız, katsayısı nedeniyle yaşadığımız meseleyi çözmeye çalışırken…
Çünkü sınavdaki performansın dışında şu veya bu formülasyonla
eğer biz üniversiteye girişi oynamaya başlarsak, meslek liselerinde karşı
karşıya olduğumuz durumu tekrar başka açıdan yaşamaya başlarız. Meslek
liselerinin önünün kapanmasıyla bugün hepimiz çok iyi biliyoruz ki meslek
liselerinin önünün açılması bir memleket meselesi hâline geldi.
Sayın
Milletvekilimizin üniversite öğretiminin yaygınlaşması, daha yoksul gruplardaki
öğrencilerin üniversiteye gidebilir hâle gelmesiyle ilgili görüşüne, kanaatine
canı yürekten katılıyorum ancak bunun yolu sınavda performans göstererek kendi
ilinde kurulan üniversiteye gidebilmesini sağlamak yerine, ona sınav puanının
dışında başka şekilde kontenjan verilmesiyle elde edilmesini çok doğru
bulmuyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – 37’nci
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, yoklama talebimiz var.
BAŞKAN Teklifin
oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır. Arkadaşlarımın isimlerini
alacağım.
Sayın Okay, Sayın Ağırbaş, Sayın Genç,
Sayın Mengü, Sayın Öztürk,
Sayın Koçal, Sayın Keleş, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Bingöl, Sayın Öğüt, Sayın Baytok, Sayın Ekici,
Sayın Özkan, Sayın Güner, Sayın Arifağoğlu,
Sayın Durgun, Sayın Sönmez, Sayın Topuz, Sayın Ertemur,
Sayın Özer, Sayın Aydoğan.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yetersayısı yoktur.
Birleşime on beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.58
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
İstem üzerine
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi yoklama işlemini
tekrarlayacağım.
III.- Y O K L A M A
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, toplantı yeter sayısı yoktur.
Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için 4 Kasım 2009 Çarşamba günü saat 13.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere hayırlı
geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 22.21