DÖNEM: 23 CİLT: 51 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
10’uncu
Birleşim
22 Ekim 2009 Perşembe
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.-
GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, çevre ve iklim değişikliği sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
2.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, hayvan hakları ve hayvanların korunmasına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
3.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin durumuna
ilişkin gündem dışı konuşması ile İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin,
İzmir ilinin çevre ve baraj sorunlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın gündem dışı
konuşmasında belirttiği 5199 sayılı Hayvan Hakları Kanunu’yla ilgili bir yasa
teklifi verdiğine ilişkin açıklaması
2.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, 21/10/2009 Çarşamba günü Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu’nun, Ermenistan’la yapılan protokolle ilgili gündem dışı konuşmasına
ilişkin açıklaması
3.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir ilinin çevre ve baraj sorunlarına
ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem
dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması
5.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem
dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması
6.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması
7.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün,
konuşmasında kendisiyle ilgili bir beyanının düzeltilmesi gerektiğine ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Parlamentolararası
Birlik, NATO Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği,
Akdeniz Parlamenter Asamblesi, Asya Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük
Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasi parti grup
başkanlıklarınca aday gösterilen asıl ve yedek üyelerin isimlerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/992)
2.- Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 2008 yılı harcamaları ile Sayıştayın 2008 yılına ilişkin dış
denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen Komisyon tarafından hazırlanan dış
denetim raporlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (5/29)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Alevilerin sorunlarının
araştırılarak ailelerin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/444)
2.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kadın istihdamındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/445)
3.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak ve 26 milletvekilinin, reel sektörün
kredilendirilmesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/446)
VII.-
SÖYLEVLER
1.- Kazakistan
Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in, Genel Kurula hitaben konuşması
VIII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Gündemin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında
yer almak üzere 21 Ekim 2009 tarih ve 36589 sayılı “Ülkemizdeki sayıları 9
milyonu bulan emeklilerimizin içinde bulundukları sıkıntıların araştırılması
amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 22/10/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu
önerisi
2.- (10/2,
10/198, 10/249 ve 10/408) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön
görüşmelerinin Genel Kurulun 22/10/2009 Perşembe günkü birleşiminde birlikte
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
3.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 3 Kasım 2009 Salı günkü birleşiminde
sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sadece madencilik
sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarımız ile ilgili Meclis araştırması
önergelerinin görüşülmesine ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalara
devam edilmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt
Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın, Milletvekili Seçimi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/511, 2/448) (S. Sayısı: 420)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S.
Sayısı: 407)
X.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Bayburt
Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, tutuklu yargılanan bazı kişilere ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8106)
2.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Keşap ilçesine afet yardımı yapılmasına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı
(7/9224)
3.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Elâzığ’daki bir sulama projesine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9314)
4.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Uludağ’daki bazı kamp alanlarına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9315)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman Barajı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9316)
6.- Mersin Milletvekili
İsa Gök’ün, orman yangınlarına ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9317)
7.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, hidroelektrik santral projelerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9318)
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars Akyaka’daki sulama kanallarının DSİ’ye devrine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9319)
9.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir dere yatağına duvar yapımına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9320)
10.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Ilısu Barajı Projesi’ne ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9322)
11.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, Van Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9323)
12.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Kemer ilçesinin su kaynağında işletme kurma
talebine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/9324)
13.- Eskişehir
Milletvekili F. Murat Sönmez’in, Gürleyik Çayı üzerindeki HES projesine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9325)
14.- Eskişehir
Milletvekili F. Murat Sönmez’in, belediyelerin atık yönetimine ve yapılan
araç-gereç yardımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/9326)
15.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, İstanbul’da ek çöp sahası için yapılan ağaç
kesimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/9327)
16.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, madencilik faaliyetlerinin düzenlenmesine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9328)
17.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Marmara Adası’nda orman yangınlarına yönelik
çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/9329)
18.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Atatürk Barajı’ndaki kirliliğe ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9330)
19.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakana yöneltilen yazılı soru önergelerine
ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in
cevabı (7/9635)
20.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin
gözetilmesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in
cevabı (7/9718)
21.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9731)
22.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin
gözetilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/9732)
23.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Çin mallarının Türk ekonomisinde yarattığı
sorunlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/9770)
24.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Gürcistan’ın iki Türk gemisine el
koymasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/9771)
25.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, 23’üncü Dönem’de Genel Kurulda yapılan denetim
çalışmalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Nevzat Pakdil’in cevabı (7/10236)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, 10 Ekim 2009 tarihinde Zürih’te imzalanan Türkiye Cumhuriyeti
ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair
Protokol ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin
Geliştirilmesine Dair Protokol konusunda gündem dışı bir açıklamada bulundu;
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş,
İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ, Adana Milletvekili Ömer Çelik
grupları adına, Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı şahsı adına, aynı konuda
görüşlerini belirttiler.
Rize Milletvekili
A. Mesut Yılmaz,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi,
Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan,
İzmir
Milletvekili Şenol Bal,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras,
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman,
Mersin
Milletvekili Kadir Ural,
Samsun
Milletvekili Osman Çakır,
Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş,
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına;
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, AK PARTİ Grubu adına konuşan Adana Milletvekili
Ömer Çelik’in, Türkiye'nin geçmişini ilzam edecek, geleceğini de risk altına
sokacak, itham edecek beyanlarda bulunduğuna; düzeltilmesi gerektiğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Adana
Milletvekili Ömer Çelik, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, partisine ve
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu, gündem dışı açıklamasından sonra yapılan konuşma ve
açıklamalara cevap verdi.
Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya ili Kumluca ilçesi sınırları içinde 14
Ekim Çarşamba günü meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşmasına
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi.
Muş Milletvekili
Seracettin Karayağız, Türkiye’de kan davaları ve sosyal sonuçlarına,
Niğde
Milletvekili Mümin İnan, konut edindirme yardımı ödemelerine,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin
barınma sorununun araştırılarak ailelerin korunması için (10/441),
Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş
organizmalı ürünler konusunun araştırılarak (10/442),
Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, demokratik hukuk devletini
tehdit eden gelişmelerin araştırılarak (10/443),
Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Kazakistan
Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in 22/10/2009 Perşembe günkü birleşimde
Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteği kabul edildi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan (6/568),
30’uncu “ “ (6/821),
39’uncu “ “
(6/850),
40’ıncı “ “
(6/852),
41’inci “ “
(6/853),
45’inci “ “
(6/861),
46’ncı “ “
(6/862),
47’nci “ “
(6/863),
54’üncü “ “
(6/879),
69’uncu “ “
(6/902),
70’inci “ “
(6/905),
71’inci “ “
(6/906),
72’nci “ “
(6/907),
73’üncü “ “
(6/908),
74’üncü “ “
(6/909),
77’nci “ “
(6/915),
80’inci “ “
(6/920),
81’inci “ “
(6/921),
83’üncü “ “
(6/924),
86’ncı “ “
(6/929),
88’inci “ “
(6/940),
93’üncü “ “
(6/946),
95’inci “ “
(6/953),
403’üncü “
“ (6/1396),
Esas numaralı
sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi;
soru sahiplerinden Kütahya Milletvekili Alim Işık, Karaman Milletvekili Hasan
Çalış, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan da
cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321) görüşmelerine devam olunarak
birinci bölümün 24’üncü maddesine kadar kabul edildi.
Adalet Bakanı
Sadullah Ergin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle
bir konuşma yaptı.
22 Ekim 2009
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
19.58’de son verildi.
Şükran Güldal MUMCU
Başkan
Vekili
Fatih
METİN Harun
TÜFEKCİ
Bolu Konya
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 13
II.- GELEN KÂĞITLAR
22 Ekim 2009 Perşembe
Teklifler
1.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit ve Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin; Tarım
Kanununun Değiştirilerek Tarımsal Destekleme ve Müdahale Kurumu Kurulmasına
Dair Kanun Teklifi (2/513) (Plan ve Bütçe ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2009)
2.- Kırıkkale
Milletvekili Mustafa Özbayrak’ın; 6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile
Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/514) (Adalet ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.10.2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit ve Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin; Elektrik
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılarak Tarımsal Üretimde Kullanılan Elektriğin
Düşük Fiyattan Satılmasına Dair Kanun Teklifi (2/515) (Tarım, Orman ve
Köyişleri; Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2009)
4.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 23 Milletvekilinin; 29/08/1977 Tarihli
2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/516) (İçişleri; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.10.2009)
5.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Banka Kartları ve Kredi Kartları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/517) (Adalet ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13.10.2009)
Tezkereler
1.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna, Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, Hakkari
Milletvekili Hamit Geylani, Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ile Batman
Milletvekilleri Bengi Yıldız ve Ayla Akat Ata’nın Yasama Dokunulmazlıklarının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/988) (Anayasa ve Adalet
Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.10.2009)
2.- Konya
Milletvekili Hüsnü Tuna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/989) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2009)
3.- Mardin
Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/990) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2009)
4.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında
Başbakanlık Tezkeresi (3/991) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden
Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2009)
Rapor
1.- Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı
Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın; Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/511, 2/448) (S. Sayısı:420) (Dağıtma tarihi: 22.10.2009)
(GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir okulun sosyal tesis ihtiyacına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1550) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/10/2009)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, taşımalı eğitim yapılan okullardaki bazı ihtiyaçlara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1551) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/10/2009)
3.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir köy yolunun asfaltlanmasına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1552) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Zile-Artova yolunun iyileştirilmesine ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1553) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/10/2009)
5.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, hasta muayene katkı paylarının harcanmasına
ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1554) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/10/2009)
6.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Anadolu Ajansının TMO ile ilgili bir haberine
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru
önergesi (6/1555) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
7.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Anadolu Ajansının TMO ile ilgili bir haberine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1556) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/10/2009)
8.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, açılımın kapsamına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/1557) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)
9.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, bulgur üreticilerinin desteklenmesine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1558) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/10/2009)
10.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, elektrik zammına ve dar gelirlilerin durumuna
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1559) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
11.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, ihracattaki düşüşe ilişkin Devlet Bakanından
(Mehmet Zafer Çağlayan) sözlü soru önergesi (6/1560) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
12.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, yoksul ailelerin desteklenmesine ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1561) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
13.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ankara’daki sauna ve masaj salonlarına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1562) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
14.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, GAP’nın gelir ve giderlerine ilişkin Devlet
Bakanından (Cevdet Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1563) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/10/2009)
15.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Havaalanının durumuna ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/1564) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, ABD ziyaretindeki bazı görüşmelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10027) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/10/2009)
2.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, kırtasiye ürünlerinin denetimine ve okul servis
araçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10028) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/10/2009)
3.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, EPDK’nın kiraladığı binalara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10029) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
4.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı TMO yöneticileri hakkındaki iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10030) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/10/2009)
5.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10031) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
6.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, üniversite mezunlarının iş bulabilmesi
konusundaki konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10032)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
7.- Diyarbakır
Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Lice’deki bir patlama olayıyla ilgili iddialara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10033) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/10/2009)
8.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10034) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
9.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/10035) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
10.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, yabancı bir artistin açılımı desteklediği
yönündeki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10036)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
11.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ADSL hizmeti ücretlerine ve sabit hat zorunluluğuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10037) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/10/2009)
12.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, bazı belediyelerin sosyal denge tazminatı
ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10038) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/10/2009)
13.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, E-Devlet uygulamalarında kullanılan internet
tarayıcılarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10039) (Başkanlığa
geliş tarihi: 05/10/2009)
14.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10040) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
15.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, TOKİ ve Sağlık Bakanlığı arasındaki bir
protokole ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10041) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/10/2009)
16.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, TMSF’ye devredilen bir medya grubundaki personel
hareketlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10042) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/10/2009)
17.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, iç borçlanma sistemindeki sorunlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10043) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/10/2009)
18.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kamu Görevlileri Etik Kuruluna yapılan
başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10044) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/10/2009)
19.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir derneğin kamu yararına çalışma statüsüne
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10045) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/10/2009)
20.- Şırnak Milletvekili
Sevahir Bayındır’ın, intihar veya kaza sonucu olduğu belirtilen asker
ölümlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10046) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/10/2009)
21.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10047) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01/10/2009)
22.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, baroların görevlendirdiği müdafi ve vekillere
yapılan ödemelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10048)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
23.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Deniz Feneri Davasındaki adli yardım
taleplerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10049)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
24.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Iğdır’da yapılan bir operasyona ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10050) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)
25.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10051)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
26.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, iştirakçilerin SGK’ya olan borçlarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10052)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
27.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10053)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
28.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Hamzadere ve Çakmak barajlarına ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10054) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/10/2009)
29.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, bir gölet ve havzanın
sürdürülebilir korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10055) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
30.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir gölet yapımına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10056) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
31.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Gördes Barajı isale hattına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10057) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/10/2009)
32.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Beydağ Barajı sulama hattına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10058) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/10/2009)
33.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Gediz, Bakırçay ve Küçük Menderes
havzalarının ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10059) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
34.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir orman alanındaki kışlık traş kesimine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10060) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/10/2009)
35.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/10061) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
36.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TRT’de yayınlanacak bir programın bütçesine ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/10062) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
37.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı
soru önergesi (7/10063) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
38.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, KEY ödemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10064) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/10/2009)
39.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi
(7/10065) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
40.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, cami önlerine araç park edilmesine ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10066) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/10/2009)
41.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, takasa konu edilen iki araziye ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10067) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/10/2009)
42.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi
(7/10068) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
43.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’deki yükseköğretim öğrencilerinin
barınma sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru
önergesi (7/10069) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
44.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de öğrenci yurdu yapımına ilişkin
Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10070) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/10/2009)
45.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/10071) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
46.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, kayıp çocuklara ilişkin Devlet Bakanından
(Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/10072) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/10/2009)
47.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı KİT’lerde yöneticilerin kayırmacılık
yaparak personel aldığı iddialarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10073) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
48.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10074) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
49.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, nükleer santral ihalesine ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10075) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/10/2009)
50.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, enerji hatlarına ve yer altı kaynaklarını arama
ve işletme izinlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10076) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
51.- Zonguldak Milletvekili
Ali Koçal’ın, BOTAŞ’ın borç ve alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10077) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
52.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Rusya ve İran ile yapılan doğalgaz anlaşmalarına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10078)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
53.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Tuzla’daki bazı kaçak yapılara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10079) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
54.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10080)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
55.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, polisin bir şahsa şiddet uygulamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10081) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/10/2009)
56.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, belediyelerin memurlara yaptığı bazı ödemelerden
dolayı zimmet çıkarılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10082) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
57.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’te yaşanan bir olaya ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10083) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
58.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, kayıp çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10084) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
59.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında adı geçen bir şahsın
ortak olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/10085) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
60.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’deki köy yollarının yapımına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10086) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/10/2009)
61.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının
iptaline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10087) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/10/2009)
62.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının
iptaline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10088) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/10/2009)
63.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’da öğrenci pasolarının vize işlemlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10089) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/10/2009)
64.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, köye dönüş projesinden yararlananlara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10090) (Başkanlığa geliş tarihi:
06/10/2009)
65.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, terör zararlarının tazminine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10091) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
66.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Edirnekapı Şehitliğinde basın açıklaması yapılmasının
yasaklanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10092)
(Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
67.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Gençlik Parkı’nın yenilenmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10093) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
68.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Manisa’da bir düğüne yapılan polis müdahalesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10094) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/10/2009)
69.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10095)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
70.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Yenişehir’deki tarihi bir cami ve hamamın
tanıtımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10096)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
71.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10097) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01/10/2009)
72.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, tedavi katılım paylarının artırılmasına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10098) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/10/2009)
73.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, düzenli vergi veren mükelleflerle ilgili
konuşmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10099)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
74.-İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, vergi borçlarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10100) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
75.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kayıt dışı ekonomiyle mücadeleye ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10101) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
76.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10102)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
77.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’deki öğretmen açığına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10103) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/10/2009)
78.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Çelikhan’daki bazı okullardaki taşımalı eğitime
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10104) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01/10/2009)
79.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, bazı eğitim materyallerindeki hatalara ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10105) (Başkanlığa geliş tarihi:
01/10/2009)
80.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, alfabeye yeni harflerin ekleneceği
iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10106) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/10/2009)
81.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, iptal edilen Polis Meslek Yüksekokulları giriş
sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10107)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
82.-Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Mersin Üniversitesinin işgal ettiği iddia
edilen bir binaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10108) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
83.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, ilköğretim ders kitaplarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10109) (Başkanlığa geliş
tarihi: 05/10/2009)
84.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir ilçe milli eğitim şube müdürü hakkındaki
iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10110)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)
85.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş
sınavının iptaline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10111) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)
86.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bir okul müdürü hakkındaki iddialara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10112) (Başkanlığa geliş
tarihi: 06/10/2009)
87.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’deki okulların personel ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10113) (Başkanlığa
geliş tarihi: 06/10/2009)
88.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Devlet Hastanesindeki uzman doktor açığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10114) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/10/2009)
89.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10115) (Başkanlığa
geliş tarihi: 01/10/2009)
90.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Şişli Etfal Hastanesinde bir virüsün yayıldığı
haberlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10116)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
91.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de yapılacak sağlık kuruluşlarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10117) (Başkanlığa geliş
tarihi: 02/10/2009)
92.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10118)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
93.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, damızlık hayvanların kasaplık et olarak
kesimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10119)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
94.- Manisa Milletvekili
Mustafa Enöz’ün, üzüm üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10120) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)
95.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, gübre fiyatlarındaki artışın çiftçiye etkisine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10121)
(Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)
96.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10122)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
97.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Yenişehir-İnegöl yolunun trafiğe açılmayan
kısmına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10123) (Başkanlığa
geliş tarihi: 02/10/2009)
98.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı’nın, İzmir-İstanbul ve İzmir-Ankara otoyol projelerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10124) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/10/2009)
99.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir çevre yolunun uzatılmasına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10125) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/10/2009)
100.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de yapılan viyadüklere ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10126) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/10/2009)
101.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Alsancak Limanı özelleştirme sürecine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10127) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/10/2009)
102.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir-Ankara demiryolu projesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10128) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/10/2009)
103.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de Çandarlı ve Kruvaziyer limanları ile
tersane yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10129)
(Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
104.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Cihanbeyli ilçesi girişindeki kavşağa ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10130) (Başkanlığa geliş tarihi:
05/10/2009)
105.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, bir köprü ve yol yapımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10131) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)
106.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10132)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
107.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10133)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
108.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru
önergesi (7/10134) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
109.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/10135) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
110.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi
(7/10136) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
111.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanından (Egemen Bağış) yazılı soru önergesi
(7/10137) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
112.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/10138) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
113.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı
soru önergesi (7/10139) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
114.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli
personele ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/10140)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)
115.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kamu kurumlarının basılı yayınlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10142) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
116.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bilimsel ilerlemenin sağlanmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10143) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
117.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, krizin etkilerinin azaltılmasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10144) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
118.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/10145) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
119.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, bir emekli orgeneralin bazı iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10146) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
120.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, uyuşturucuyla mücadeleye ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10147) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
121.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, işsizliğin azaltılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/10148) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
122.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, bazı göstericilere yapılan müdahalelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10149) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/10/2009)
123.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, diplomatik pasaporta vize
uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10152) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/10/2009)
124.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, banka şubesi bulunmayan ilçelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10153) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/10/2009)
125.- Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, 1996’da Ağrı’da meydana gelen bir olaya
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10154) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/10/2009)
126.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Eskişehir Yazılım Üssü Projesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10155) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/10/2009)
127.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının
iptaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10156) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/10/2009)
128.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı personele uygulanan yol parasına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10157) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
129.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Ergenekon Davasında görev alanların bir yemekte bir
araya gelmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10158) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/10/2009)
130.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ergenekon Davasındaki hakim ve savcılar ile
polislerin birbirleriyle ilişkilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10159) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
131.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Ekinözü’nün adliye teşkilatı
ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10160) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/10/2009)
132.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Balıkesir’deki sel felaketine ilişkin Çevre
ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10161) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
133.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Sarıkamış’ta orman içi yol yapımına ve orman
hastalıklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10162)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
134.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Meke Gölü’nün korunmasına ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10163) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
135.-İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir Körfeziyle ilgili projelere ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10164) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/10/2009)
136.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bölgesel kalkınma çalışmalarına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10165)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
137.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin
kalkındırılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/10166) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
138.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki illerin
geliştirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/10167) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
139.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılmasına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru
önergesi (7/10168) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
140.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sosyo-ekonomik olarak geri kalmış illerin
desteklenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi
(7/10169) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
141.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gelir dağılımındaki dengesizliklere ilişkin Devlet
Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/10170) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/10/2009)
142.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerin yurtiçi hasıladaki paylarına ilişkin
Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/10171) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/10/2009)
143.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerin milli hasılaya katkılarına ilişkin
Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/10172) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/10/2009)
144.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik zammına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10173) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
145.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, kamulaştırmalardan etkilenen bir
köye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10174) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
146.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, 1996 yılında Ağrı’da meydana gelen bir olaya ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10175) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
147.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, polisin bir kişiye şiddet uygulamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10176) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
148.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Gevaş ilçesindeki bazı uygulamalara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10177) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
149.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki yolların bakım ve onarımına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10178) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
150.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir caddedeki trafik güvenliğine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10179) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
151.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, okul polisi uygulamasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10180) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
152.- Bursa
Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Yozgat-Yerköy’de bazı alanların işgal edildiği
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10181)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
153.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, polisin bir kişiye şiddet uygulamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10182) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/10/2009)
154.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, polislerin karıştıkları iddia edilen bazı
olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10183) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/10/2009)
155.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da bazı kamu görevlilerine baskı yapıldığı
iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10184)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
156.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, kaçırılan ve kaybolan çocuklara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10185) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/10/2009)
157.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulunun bir üyesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10186) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
158.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Ege Medeniyetler Müzesi Projesine ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10187) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/10/2009)
159.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’in tanıtımına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10188) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
160.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’in kongre merkezi ihtiyacına ve bir
tatil köyüne ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10189)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
161.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir sit alanındaki yapılaşma ihtiyacına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10190) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/10/2009)
162.-Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, sel mağduru vergi mükelleflerine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10191) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
163.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Gelir İdaresi Başkanlığı personelinin açtığı
idari davalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10192)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
164.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, tedavi katılım payı uygulamasına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10193) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
165.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, sigara yasağı nedeniyle işletmelerin
yaşadığı sıkıntılara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10194)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
166.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, çiftçilerin elektrik borçlarının yeniden
yapılandırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10195)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
167.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tedavi katılım payı zammına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10196) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
168.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’taki öğretmen istihdamına ve okulların
durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10197)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
169.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerde eğitime açılamayan okullar ile sınıf
mevcutları ve öğretmen açıklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10198) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
170.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, zorunlu özürlü istihdamının denetimine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10199) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/10/2009)
171.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kalabalık sınıflara ve öğretmen açığına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10200) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/10/2009)
172.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, engellilerin eğitimine yönelik çalışmalara ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10201) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/10/2009)
173.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğitim yatırımlarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10202) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
174.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğitimdeki bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10203) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
175.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, zorunlu eğitime katılamayan çocuklara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10204) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/10/2009)
176.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, öğretmen maaşlarına ve öğretmen ihtiyacına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10205) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/10/2009)
177.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, okullardaki kalabalık sınıf mevcudiyetine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10206) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/10/2009)
178.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Mut’ta Anadolu Öğretmen Lisesi açılmasına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10207) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/10/2009)
179.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, eğitimle ilgili bazı verilere ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10208) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
180.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Okul Servis Araçları Hizmet Yönetmeliğindeki
değişikliğe ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10209)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
181.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Barbaros Hayrettin Paşa Denizcilik Meslek
Lisesinin kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10210) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
182.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki eğitim yöneticilerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10211) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
183.- Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki okulların yetersizliğine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10212) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/10/2009)
184.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının
iptaline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10213)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
185.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta Sağlık Merkez Müdürlüğü kurulmasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10214) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
186.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10215) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
187.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, AMATEM’lerin kapasitesine ve oda
paylaşımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10216)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
188.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Demirci Devlet Hastanesinin yetersizliğine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10217) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/10/2009)
189.- Isparta
Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, sigara yasağının işletmelere etkisine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10218) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/10/2009)
190.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, bir hastanenin ikiye ayrılmasına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10219) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
191.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı insanların böbreklerini sattığına yönelik
haberlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10220) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/10/2009)
192.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Pazarcık’taki sağlık altyapısına
ve personel eksikliklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10221) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
193.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki işsizliğin önlenmesine yönelik
projelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10222)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
194.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerde tarım ve hayvancılık sektörünün
güçlendirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/10223) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
195.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hayvancılıktaki kayıt sistemine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10224) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/10/2009)
196.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, bir fabrikaya personel alımına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10225)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
197.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, bir ihaleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/10226) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
198.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, bazı yabancı şirketlerle ilgili iddialara ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10227) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/10/2009)
199.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarım politikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10228) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
200.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, marka tescillerine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10229) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
201.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, baz istasyonlarının denetimine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/10230) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
202.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerde çalıştırılması gereken engelli
personele ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/10231) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
203.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Afet İşleri Genel Müdürlüğünün faaliyet
raporuna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/10232)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
204.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kamu sektöründe ücret adaletsizliklerinin
giderilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/10233) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
205.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, futbol maçlarındaki olayların önlenmesine
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10234)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)
206.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, AB üyelik sürecinde yapılması gerekenlere
ilişkin Devlet Bakanından (Egemen Bağış) yazılı soru önergesi (7/10235)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)
207.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, 23 üncü Dönemde Genel Kurulda yapılan denetim
çalışmalarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/10236) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)
Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, Batman-Gercüş’teki linyit kaynaklarının işletilmesine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesini 22.10.2009
tarihinde geri almıştır (7/9372)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Alevilerin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/444) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.06.2009)
2.- Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, kadın istihdamındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/445) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.06.2009)
3.- İstanbul
Milletvekili Durmuşali Torlak ve 26 Milletvekilinin, reel sektörün
kredilendirilmesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/446)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24.06.2009)
22 Ekim 2009 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10’uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz çevre ve iklim değişikliği sorunları hakkında
söz isteyen Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’na aittir.
Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Uşak Milletvekili Osman
Coşkunoğlu’nun, çevre ve iklim değişikliği sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) –Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, dünyamızın önündeki en ciddi
tehlikelerden birisi olarak aslında gündemimizi meşgul etmesi gereken iklim
değişikliğiyle ilgili gündem dışı söz aldım.
Aslında, sözü kendim için de değil, çocuklarımız ve torunlarımız
için aldım, onlara yaşanabilir bir dünya bırakma sorumluluğunun gereği olarak
söz aldım. Çünkü yaşanamaz bir dünya tehlikesi var ve çok güncel bir tehlike
olarak önümüzde duruyor çünkü kendini hiç hissettirmeden bizi bir yandan
güneşin zararlı ışınlarından koruyan, bir yandan da nefes aldığımız havayı bize
sağlayan atmosferimizi çok tahrip ettik endüstrileşme sürecinde.
Başta petrol ve kömür kaynaklı fosil yakıtlarından kaynaklanan
karbondioksit olmak üzere altı tür sera gazı atmosferimizde alarm verecek
boyutlarda birikmiş durumda. Bu bir -sera gazı- sera etkisi yaratır. Sera
etkisi nedir? Sera etkisi, dünyamıza güneşten gelen ışınların bir kısmı aslında
yansır ve geri çıkar atmosferden fakat eğer atmosferi bu yoğunlukta sera gazı
ile doldurursak o yansıyıp çıkan ışınlar da hapsolur, kalır ve bu ne gibi bir
sonuç yaratır? Bu, dünyamızın giderek ısısının artmasına neden olur, böylece
kuraklık olur, denizlerin ısınması sonucu bozulan doğal denge nedeniyle kasırga
gibi afetler olur, buzulların erimesiyle yükselen denizler şehirleri hatta
ülkeleri yutar, yok eder, milyonlar göç etmek zorunda kalır, hatta savaşlar
çıkabilir.
Belki, değerli milletvekilleri, içinizde “Biz gelecek yılın bütçe
açığı derdiyle meşgulüz. Yıllar sonrası ortaya çıkabilecek iklim değişikliği
konusunu mu dert edeceğiz” diye düşünenler olabilir. Bu düşüncenin üç nedenle
yanlış olduğunu vurgulamak isterim: Birincisi, gezegenimizin yaşanamayacak hâle
gelmesini gündemimize almak demek diğer ivedi konuları gündemden çıkarmak demek
değildir. İkincisi, dünyamız ısındıktan, iklim değişikliğinin geri dönülemez
noktasına geldikten sonra konuyu ele almak için çok geç kalmış olacağız.
Dolayısıyla, sorun yarının sorunudur ama konu bugünün konusudur. Üçüncüsü ve
çok önemlisi biz, Türkiye olarak on yedinci büyük ekonomi olmakla övünüyoruz.
Bölgemizin yani Kafkasların, Orta Doğu’nun ve Balkanların en güçlü ülkesi
olmakla övünüyoruz. Peki, bu gücü dünyamızın yaşanamaz hâle gelmesini önlemek
için kullanmamız gerekmez mi? Atmosfere en çok sera gazı salanlara karşı bu
gücümüzü kullanamazsak mahallesinde çoluk çocuk karşısında hava basan iri yarı
ama içi kof bir şişmandan farkımız ne olur bu büyüklükle? Bu gücü
kullanmalıyız, uluslararası platformlarda kullanabilmeliyiz ama diğer ülkelere
baskı yapabilmemiz için önce kendi evimizi temizlememiz gerekir.
Değerli milletvekilleri, 5 Şubat 2009 tarihinde Kyoto Anlaşması’nı
imzaladık. Hepimiz, muhalefet ve iktidar, bu anlaşmanın onaylanması üzerinde
görüş birliğine vardık. Şimdi bir görüş birliğine daha varmamız gerekir. Aralık
ayında Kopenhag’da bir toplantı yer alacak. İşte bu toplantıda Kyoto sonrası
yükümlülüklerimizin, bizim ve dünyadaki diğer ülkelerin yükümlülüklerinin ne
olması gerektiği üzerine görüşmeler yapılacak. Bu görüşmelere güçlü gitmek
zorundayız değerli milletvekilleri. İmzaladığımız Kyoto Protokolü sonrasındaki
bu görüşmelere güçlü girebilmek için önce evimizde ne olduğuna bakmalıyız.
Yenilenebilir enerji konusunda gelen, Sayın Soner Aksoy ve
arkadaşlarının hazırladığı kanun teklifinin, haziran ayında, Hükûmet burada
görüşülmesini önlemiştir. Maalesef Hükûmetimiz Türkiye’yi “Güneş ışıldar,
pırıldar, rüzgâr eser, jeotermal kaynaklarımız fokurdar ama Türkiye bakar.”
durumuna düşürmüştür. Oysa birçok ülke, örneğin Kore, yapacağı iklim dostu
yatırımlarla ülkesinde 1 milyona yaklaşan istihdam sağlamak için vizyoner
politikalar geliştiriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.
Küçük düşünmeyelim, büyük bir ülke diye övünürken.
Dünyamızın atmosferine sera gazı salımının yüzde 40 azaltılması
gerektiği birkaç hafta önce uluslararası kuruluşlarca açıklandı. Bunu
Kopenhag’daki toplantıda güçlü bir şekilde bastırabilmemiz için kendi
önümüzdeki bütçe görüşmelerinde bu konunun önemini tekrar vurgulamamız gerekir.
Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmelerinden önce, bu cumartesi
günü -29 Ekim Cumartesi günü- dünyada dört bine yakın eylem düzenleniyor.
Bunlardan bir tanesi de burada, Meclis Parkı’mızda olacak. Bu eyleme kimi
milletvekili arkadaşlarımla birlikte ben de katılacağım. Oraya gelen halkımızla
birlikte iklim için gerçek bir adım atılmasını ve gündemimize yerleştirilmesini
talep edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
İnsanımızın, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği için,
ülkemizin ve gezegenimizin geleceği için daha güçlü adımların atılmasını
isteyeceğiz.
Değerli milletvekilleri, sizleri bu etkinliğe katılmaya davet
ediyorum. Güçlü Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi üyelerini, sizleri evrensel
önemi olan bu etkinliğe davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. 29 Ekim
Cumartesi günü 13.00’te Meclis Parkı’nda buluşmak üzere iyi günler diliyorum.
Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.
Gündem dışı ikinci söz hayvan hakları ve hayvanların korunmasıyla
ilgili söz isteyen Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a aittir.
Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
2.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, hayvan hakları ve hayvanların korunmasına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hayvan hakları ve hayvanların korunması hakkında gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum.
Canlılar dünyası insan, bitki ve hayvanlardan oluşmaktadır. Bütün
canlıların yaşama ve doğal denge içinde var olma hakları bulunmaktadır. Ayrıca
her canlı yaşam içinde kendine göre bir sorumluluğu da yerine getirmektedir.
Hayvanlar da çeşitli duyu ve hareket yetenekleri olan binlerce
türden oluşan varlıklardır. Bir şehir sadece insanlardan ve insan eliyle
yapılan binalardan, sokaklardan ve tesislerden oluşmaz, hayvanlar da bu
dünyanın ve bir şehrin fertleridir, hatta hemşehrileridir. Hayvanlar da tıpkı
insanlar gibi acıkmakta, üşümekte, susamakta, hastalanmakta, sevinmekte,
üzülmekte ve oyun oynamaktadır. Hayvan da insan gibi yaratılmıştır ve her
canlının temel hakkı olan yaşama hakkına sahiptir. “Yaradılanı severiz
Yaradan’dan ötürü.” anlayışıyla asırlardır sevgi ve saygının yeşerdiği bu
topraklar hayvanlara duyulan sevgi ve saygının güzel örnekleriyle doludur.
Kartal, kurt, geyik ve koç gibi hayvanlar Türk boylarının simgesi olmuş,
atalarımız ölen atları için ağıtlar yakmış; mezar taşları, kitabeler
yaptırmışlar; kayalara resimlerini, kilimlere motiflerini işlemişlerdir.
Yine atalarımız, hayvanları korumak için Hayvani Hayriye Ocağını
kurmuşlar; şehirlerin sokaklarına, meydanlarına hayvanların su içmesi ve yemek
yemesi için yalaklar yapmışlardır. Kediler için yapılmış binalar; leylek, kuş
ve kedi hastaneleri; kuş evleri, kuş sarayları, hayvanlar yararına oluşturulan
vakıflar, hayvanların beslenmesi için bırakılan miraslar, hayvanlara yapılan
merhametsiz ve ıstırap çektiren davranışlara uygulanan cezalar güzel ve gurur
verici örneklerdir.
Değerli milletvekilleri, günümüzde hayvanların yaşama hakkına,
korunmalarına ve bakımına gereken önemin verildiğini maalesef söyleyemeyiz.
Ülkemizde hayvanların başıboş doğmalarına izin vardır ancak yaşamalarına izin
yoktur. Ağzı var dili yok, bu çaresiz ve bakıma muhtaç hayvanlara yapılan kötü
muamele, eziyet, işkence ve öldürmeler vahşet boyutuna ulaşmaktadır. Hayvanlar
dövüştürülmekte, birbirlerine parçalattırılmakta, taşlanmakta, dövülmekte,
yakılmakta, bıçaklanmakta, aç ve susuz bırakılmakta, akla gelen gelmeyen her
türlü eziyet yapılmaktadır. Vahşet boyutundaki bu olaylara sessiz kalmak suça
ortak olmaktır. Vicdanlarımız ve yüce Meclis buna kayıtsız kalamaz.
2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu,
toplumda hayvanlara uygulanan şiddet nedeniyle kamu vicdanını rahatlatacak
caydırıcı cezalar vermekten uzaktır. İyi niyetle hazırlanan bu Yasa, hayvan
hakları ve korunması konusunda yetersizdir. Öncelikle kanunun adı “Hayvan
Haklarını Koruma Kanunu” şeklinde değiştirilmeli, hayvanların yaşama hakkı
yasada tanımlanmalıdır. Hak, hukuk düzeni tarafından korunan menfaat demektir.
Burada savunulan hak, insanların sahip olduğu hak ve fiil ehliyeti veya
hayvanseverlerin hakkı değil, bizatihi ve münhasıran hayvanların hakkıdır.
Hayvanlar, bir eşya yada mal değildir. Mevcut yasa, Kabahatler Kanunu
kapsamında yer aldığından caydırıcılığı yoktur. Bu yüzden hayvan hakları
ihlalleri bir çığ gibi büyüyerek devam etmektedir.
Hakların güvence altına alınması, Hayvanları Koruma Kanunu’nun
Kabahatler Kanunu kapsamının yanı sıra Türk Ceza Kanunu kapsamına da
alınmasıyla mümkündür. Toplu hayvan itlaflarının engellenmesi için 3285 sayılı
Kanun hayvanların yaşam hakkını koruyacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Ev
ve süs hayvanlarının yurt dışından çıkışı ve yurda girişi bir süre yasaklanmalı
veya sınırlandırılmalıdır. Mevcut Kanun’da sahipli ve sahipsiz hayvan ayrımı
yapılmaktadır. Bu durum Yasa’nın bir zaafı, hatta bir ayıbıdır. Yasa,
hayvanlara mal olarak bakmaktadır. Hayvan barınakları ve bakımevleri acilen
ıslah edilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Barınaklar, genellikle hayvanların üst üste
istif edildiği, sağlam hayvanların dahi yaşam boyu hapsedildikleri, gerekli
maddi ödeneklerin ayrılmadığı, hayvanların aç ve susuz bırakıldığı,
gönüllülerin içeriye alınmadığı ölüm kamplarına dönüşmektedir. Hayvan hakları
ve korunmasıyla ilgili tek yetkili bakanlığın Çevre Bakanlığı olması bir
ihtiyaçtır.
Lütfen, bir an için dünyaya onların gözüyle bakmaya çalışalım.
Onlarda bir bebeğin çaresizliğini taşıyan bakışlarını görelim, “imdat”
çığlıklarını işitelim. Onların yaşam haklarına saygı duyduğumuzu, Türkiye Büyük
Millet Meclisi ve devlet olarak bu çaresiz ve muhtaç varlıkların hukukuna sahip
çıktığımızı gösterelim.
Değerli milletvekilleri, hayvan sevgisinin insan sevgisiyle,
hayvan haklarının insan haklarıyla doğrudan veya dolaylı ilgisi vardır. Hayvanları
sevmeyen, onların yaşama hakkına saygı duymayan birisinin insan haklarına saygı
ve özen göstereceğine inanmak zordur.
Konuşmama son verirken muhterem heyetinize saygılarımı sunarım.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Özensoy…
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, yerimden söz istiyorum
katkı sağlamak için.
BAŞKAN – Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoy’un, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın gündem dışı konuşmasında
belirttiği 5199 sayılı Hayvan Hakları Kanunu’yla ilgili bir yasa teklifi
verdiğine ilişkin açıklaması
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Akçay önemli bir konuyu gündeme getirdi. Bu, Türkiye’nin
kanayan yaralarından bir tanesi diye düşünüyorum.
5199 sayılı Hayvan Hakları Kanunu’nda birtakım eksikliklerin
olduğunu düşünerek ben de bir yasa teklifi hazırladım, bunu Meclise bugünlerde
sunacağım. Burada Sayın Akçay’ın belirttiği bütün konuları da içine alan,
gerçekten toplumda bu konuları rahatlatacak ve hayvan haklarıyla ilgili
5199’daki eksiklikleri de tamamlayacak bir yasayı da Meclisten geçirmekle
zannediyorum bunu da, bir konuyu da halletmiş olacağız. İktidar mensuplarının
da bu konuda desteklerinin olmasını şimdiden temenni ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Özkan, siz de bu konuda mı görüş bildireceksiniz?
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Dün konuşulan bir hususla ilgili söz almak
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.
2.- Giresun Milletvekili Murat
Özkan’ın, 21/10/2009 Çarşamba günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun,
Ermenistan’la yapılan protokolle ilgili gündem dışı konuşmasına ilişkin
açıklaması
MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Konu bugünü değil dünü ilgilendiren bir husustu ama dün söz
alamadım, açıklanması gerektiğini hissettiğim için konuşma talebinde bulundum.
Efendim, şimdi, dün Ermenistan’la yapılan protokolle ilgili bir
açıklama yaptı Sayın Dışişleri Bakanımız. Tabii, burada unuttuğumuz ya da
gözümüzden kaçan bir şey var: Şimdi, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan,
malumunuz Dağlık Karabağ ve Hocalı katliamları yapılırken bu bölgede askerî
komutanlık yapıyordu, Ermeni kuvvetlerinin komutanlığını yapıyordu.
Bu şahıs, 2000 yılında İngiliz gazeteci, araştırmacı yazar -şu
kitabını gösterdiğim- Thomas de Waal’e bir açıklamada bulunuyor, röportajda
bulunuyor. Kendisi aynen şunları söylüyor, naklediyorum: “Hocalı katliamından
önce Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyorlardı. Ermenilerin sivil
topluma karşı el kaldıramayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu kırmayı başardık
ve olay işte bu. Aynı zamanda o olayda Azerileri bizden korkutmak için
Hocalı’da bu katliam yapılmıştır.” diye kitapta kendisi ifade ediyor ve bizzat
bu katliamı yönetiyor.
Bu kişinin bu ifadesiyle aslında şu anda Lahey Adalet Divanı’na
bir savaş suçlusu olarak gitmesi gerekirken ve konuyla ilgili olarak da Sayın
Abdullah Gül Bey’in 93 yılında vermiş olduğu gensorudaki hassasiyeti
ortadayken, ki zannediyorum Sayın Abdullah Gül Bey, Cumhurbaşkanımız bu olaydan
habersiz -bu kitap New York Üniversitesi yayınları arasında çıkmıştır- bu
kitaptan habersiz, bu ifadelerden, bu itiraflardan habersiz bir savaş
suçlusuyla el sıkışmak, karşı karşıya gelmek ve cumhurbaşkanı seviyesinde
karşılamak durumunda bırakılmıştır Sayın Cumhurbaşkanımız.
Dışişlerinin bunu uyarması lazım. Bu konunun uluslararası
platformda tekrar tekrar gündeme gelmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanımızın 93
yılında gensoru önergesindeki kendi ifadelerini ve konuşmalarını bildiğim için
hassasiyetini biliyorum. Bilmiş olsaydı -bu hassasiyeti- Sarkisyan’a gereken
muameleyi yapacaktı. Buradan bu kişiye AKP Hükûmetinin Ariel Şaron’a,
Karadzic’e gösterilen şekilde bir davranış beklediğimi… Binlerce kişinin
öldürüldüğü, çocukların gözlerinin oyulduğunu, Azerileri korkutmak için
yaptığını söyleyen bir adamı devlet başkanı olarak tanımanın ezikliği ve utancı
içindeyim.
Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.
Gündem dışı 2 konuşmacıya da Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu
Hükûmet adına cevap verecektir.
Buyurunuz Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam)
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
1.- Uşak Milletvekili Osman
Coşkunoğlu’nun, çevre ve iklim değişikliği sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)
2.- Manisa Milletvekili Erkan
Akçay’ın, hayvan hakları ve hayvanların korunmasına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.
Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu tarafından yapılan gündem
dışı konuşmaya ilişkin ben de müsaadenizle kısa bir bilgilendirme yapmak
istiyorum.
Efendim, özellikle, tabii, küresel ısınma ve iklim değişikliği
gerçekten dünyada görüşülmekte olan en önemli gündem maddelerinden birisi.
Esasen biz de Hükûmet olarak yıllardan beri bu konuya büyük bir önem veriyoruz.
Esasen, bilindiği üzere Çevre Kanunu’na istinaden pek çok yönetmelik çıkarıldı.
Şu ana kadar, 2003 yılına kadar toplam 32 düzenleme yürürlükteyken, yaptığımız
çalışmalarla özellikle çevre konusunda 2008 yılı sonunda yönetmelikleri 110’a
çıkardık, gerçekten çok önemli.
Ayrıca, tabii ki çevreyi korumak hepimizin boynunun borcudur. Bu
çerçevede ilk defa bütün çevre konularıyla alakalı bir eylem planı hazırladık.
Misal olarak, katı atıklar gerçekten ülkemizde çok önemli, pek çok yerde vahşi
şekilde depolanıyor. Dolayısıyla 2012 yılı sonuna kadar beş yıllık bir Katı
Atık Bertaraf Eylem Planı hazırladık. Buna göre, gerçekten önemli adımlar
atıldı. Hatta birlik kurmaları hâlinde -Bakanlığımızın görevi olmamasına
rağmen- biz onlara maddi katkıda da bulunuyoruz. Hatta ormandan gerekirse katı
atık bertaraf tesisleri için yer dahi tahsis ediyoruz, her türlü desteği
veriyoruz.
Nitekim, bakın, 2003 yılına kadar 15 tane düzenli depolama tesisi varken 150 belediyede, şu anda 2008
yılı sonu itibarıyla 34 tesiste 450 belediyenin katı atıkları yaklaşık 30
milyon nüfusun çöpleri düzenli şekilde toplanarak bertaraf edilmekte. Ancak bu
yeterli değil, bizim 2012 yılı sonuna kadar bu katı atık bertaraf tesislerinde
hizmet verilen nüfusu, en azından şehirlerde yaşayan vatandaşlarımızın katı
atıklarını toplayacak şekilde yaklaşık 59 milyona çıkarmayı düşünüyoruz.
Keza, bakın, sadece katı atık konusunda değil hava kirlenmesi
konusunda da ciddi adımlar atılmıştır. Esasen pek çok şehrimize -biliyorsunuz-
doğal gaz gelmiştir ve bu doğal gazın götürülmesi neticesinde hava
kirlenmesinde çok önemli şekilde iyileşmeler olmuştur. Nitekim, özellikle son
üç yıldan bu yana kış aylarındaki gerek
kükürtdioksit gerekse partikül madde konsantrasyonları belirtilen üst
sınırların çok altında kalmaktadır. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Bunun dışında, bilhassa atık su arıtma tesisleri konusunda da
havza bazında ilk defa bir düzenleme yapılmıştır. Geçmişte münferit atık su
arıtma tesisleri planlanıyordu ama şu anda bütün havzalarda toptan ele alınarak
bütün havza içindeki atık su arıtma tesislerinin tamamlanması konusunda
belediyeler ve organize sanayi bölgeleri ve sanayi kuruluşlarıyla iş birliği
yapılmakta, bunların denetimi yapılmaktadır. Bunları özellikle vurgulamak
istiyorum.
Küresel iklim değişikliğiyle ilgili, Sayın Vekilimizin ifade
ettiği gibi, hakikaten biz büyük bir devletiz, bundan gurur duyuyoruz elbette
ama hakikaten biz bu konudaki gayretlerimizi sadece Türkiye’de değil
uluslararası manada da her yerde ağırlığımızı koymak suretiyle çalışmalarımızı
yürütüyoruz, bütün toplantılara iştirak ediyoruz, gerekli tavsiyelerde
bulunuyoruz. Esasen, bilindiği üzere Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olmuştur.
Ayrıca ben yüce Meclise teşekkür ediyorum, burada Kyoto’ya taraf olunması
konusunda da anlaşma yürürlüğe girdi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda kabulünün ardından biz Birleşmiş Milletlere müracaat ettik. Belirli
bir bekleme süreci sonunda 26 Ağustos 2009
tarihinde resmen taraf olduk. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Özellikle Kyoto’ya taraf olmak yetmiyor. Bilhassa Kopenhag’da
aralık ayında yapılacak olan toplantıya sadece Bakanlığım değil Türkiye’deki
bütün kamu kurum, kuruluşları, Maliye Bakanlığından, Sanayi Bakanlığına, Enerji
Bakanlığına kadar, hatta sivil toplum kuruluşlarını temsilen Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği ve tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde Çevre Komisyonu
Başkanlığımız, onların değerli üyeleri bu konuda hazırlık yapıyor. Oraya
kalabalık bir grupla gideceğiz ve 15’inci Taraflar Konferansı’nda Türkiye
olarak ağırlığımızı mutlaka koyacağız. Ancak, şöyle bir hususu da belirtmemde
fayda var: Türkiye olarak, 2007 yılında -rakamlar elimde mevcut- kişi başına
sera gazı emisyonu değeri bizde yaklaşık 5 ton karbondioksite eş değer iken,
maalesef Avrupa’da, OECD ülkelerinde yılda kişi başına 15 ton karbondioksit eş
değeri. Kanada, Amerika gibi ülkelerde ise bu oran çok daha fazla, yılda 20-25
ton karbondioksit eş değerine yükselmekte. Dolayısıyla, bu konuda diğer
ülkelerin, gelişmiş ülkelerin çok daha büyük adım atması gerektiğini buradan
özellikle vurgulamak istiyorum.
Ancak şu ana kadar biz her ne kadar Kyoto’ya taraf olmadık ise de
bu konuda gerçekten ciddi adımlar attık. Sayın Milletvekilim, özellikle sizin
de bildiğiniz üzere, ilk defa Yenilenebilir Enerji Kanunu Hükûmetimiz döneminde
çıkarıldı ve bu Kanun’dan istifadeyle, misal, hidroelektrik enerjideki bekleyen
potansiyeli değerlendirmek maksadıyla gerçekten çok büyük bir adım attık.
Bilindiği üzere, boşa akan suları değerlendirmek için Türkiye'de
şu anda 1.500’den fazla hidroelektrik enerji tesisine müracaat yapılmıştır;
bunların bir kısmı şu anda inşa hâlindedir, bir kısmı işletmeye alınmıştır, bir
kısmının da projeleri hazırlanmaktadır.
Esasen şu anda 30 tane büyük tesisin de açılışını yapmak üzere
hazırlık yaptık, yaklaşık 100’den fazla hidroelektrik enerji tesisinin de
temeli yakında atılacak. Bunlarla ilgili Başbakanımızdan bir süre, bir vakit
ayırmasını istirham ettik. Yani bu konuda, bakın, sadece 1.500’den fazla
hidroelektrik enerjiden dolayı 23.500 megavat, bir başka ifadeyle bunlar
tamamlandığı zaman yılda 75 milyar kilovat saat bir enerji üretilecektir.
Bunun dışında, sadece hidroelektrik enerji değil, rüzgârda da
gerçekten Hükûmetimiz çok büyük adımlar atmıştır. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığımız bütün Türkiye'deki rüzgâr enerji potansiyelini belirlemiş, rüzgâr
atlaslarını ortaya çıkarmıştır. Gerçekten, bu konuda da çok büyük bir adım
atılmaktadır, bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Ayrıca tabii ki, küresel ısınmada en önemli önleyici tedbirlerden
birisi de ağaçlandırmadır. Bu bakımdan, ben sizlere, bütün milletvekillerimize
de çok teşekkür ediyorum. Bu konuda hakikaten herkes üzerine düşen vazifeyi
yapmıştır. Bizim büyük bir hedefimiz vardı, 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren,
hatırlayacağınız üzere, 2 milyon 300 bin hektarlık bir alanda ağaçlandırma
yapacağımız ve bozuk ormanları ıslah edeceğimiz sözünü vermiştik. Her yıl için
de bu hedefleri ortaya koyduk. 2008 yılındaki hedefimiz 420 bin hektardı, ama
ben burada bütün kamu kurum ve kuruluşlarına, gönüllü teşekküllere teşekkür
ediyorum, 420 bin hektar yerine 463 bin hektarla geçen yılı kapattık. Çok büyük
başarı sağladık. Ancak, bizim bu seneki hedefimiz, yani 2009 yılındaki
hedefimiz eski eylem planına göre 440 bindi, ama zaten 463 bine ulaşınca bu
seneki hedefi 500 bin hektar olarak planladık, hatta, ben özellikle Orman Genel
Müdürlüğümüzün kuruluşunun 170’inci seneidevriyesinde bütün orman teşkilatından
söz aldım ve hep birlikte 500 bin hektarı, inşallah, bu sene aşacağız. Bu konuda,
hatta, bizim bu ağaçlandırma çalışmalarımız Birleşmiş Milletlerin ve Avrupa
Çevre Komisyonunun dikkatini çekti, hatta bu konuda bizden Türkiye’deki bu
ağaçlandırma çalışmalarıyla alakalı yedi sekiz dakikalık bir İngilizce sunum
istediler, bunu da hazırladık. Bunu Kopenhag’daki toplantıda örnek bir proje
olarak sunmak istiyorlar, onu arz ediyorum. Özellikle bu konuda hassas
olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Efendim, bir diğer husus da kısaca, Manisa Milletvekili Sayın
Erkan Akçay tarafından yapılan hayvan hakları ve hayvanların korunması
konusundaki gündem dışı konuşmaya ilişkin kısa bir bilgi notu hazırladım, onu
sizlere arz etmek istiyorum.
Ben de esasen, sayın milletvekillerinin görüşlerine iştirak
ediyorum. Hakikaten hayvanları korumamız lazım. Bu, bizim kültürümüzde var.
Hayvanlar da canlı. Neticede bizim kültürümüzde, yaradılanı Yaradan’dan ötürü
sevmek gibi bir kültürümüz var. Dolayısıyla onlar da bu dünyada
yaşayacaklardır. Onları da korumamız lazım. Onların dili yok. Yani dili var ama
bizim anladığımız, bizim anlayabileceğimiz bir lisanı yok.
Dolayısıyla bizim bu hayvan haklarının korunması ve hayvanların
bilhassa gözetilmesi konusunda gereken her türlü gayreti göstermemiz gerekir.
Bu konuda da yapılacak kanuni düzenleme varsa, bu konuda da ben yüce Meclisin
büyük destek vermesi gerektiğine inanıyorum.
Özellikle bu konuda Hükûmetimizin -müsaadenizle- yaptıklarını
kısaca sizlere arz etmek istiyorum. Efendim, tabii yapılacak daha çok şey var,
bunun da farkındayız ama yaptıklarımızın da bilinmesinde fayda var.
Bilindiği üzere, Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama
Yönetmeliği’ni 2006 yılında Hükûmetimiz çıkardı, yürürlüğe girdi. Bunun
dışında, Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair
Yönetmelik de yine 2006 yılında yayınlanarak Resmî Gazete’de yürürlüğe girdi.
Ayrıca, 2007 yılında, Hayvanat Bahçelerinin Kuruluşu ile İlgili
Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik devreye girdi.
Yani bunlarla ne yapılması hedeflendi: Birincisi: Belediyeler
tarafından bakımevlerinin kurulması. İki: Ev ve süs hayvanları ile sokak
hayvanlarının kayıt altına alınması. Ev ve süs hayvanlarının sokağa terk
edilmesinin engellenmesi. Tüm sokak hayvanlarının kısırlaştırılıp, aşılanması.
Geçici bakımevlerinde kaldıkları süre içerisinde kanuni istisnalar ile
bulaşıcı, tedavi edilemez veya tedavi sonrası iyileşme ihtimali olmayan bir
hastalığa yakalanan ve alındığı ortama bırakıldığında insan ve çevre sağlığında
önlenemez derecede tehdit vereceğine geçici bakımevi veteriner hekimince karar
verilen hayvanların dışında hiçbir hayvanın itlaf edilmemesi.
Özellikle illerde sahipsiz hayvanların kendi bulundukları bölge ve
mahallerde yaşam sorununu üstlenen ve il hayvan koruma kurulunca
yetkilendirilen ve yerel hayvan koruma görevlilerinin hayvanların korunmasına
dair çalışmalarda belediyeler ve çevre orman il müdürlükleriyle koordineli
çalışmaların yürütülmesi sağlanmaktadır. Bunun dışında, illerde hayvanların
korunmasına yönelik il hayvan koruma kurullarının oluşturulması
hedeflenmektedir. Mobil kısırlaştırma üniteleri ile tüm yerleşim alanlarında
sokak hayvanlarının rehabilitasyonunun yapılmasının sağlanması için gayret
ediliyor. Ayrıca başıboş hayvanların ıslahı ve üremelerinin kontrol altına
alınması konusunda etkin bir mali desteğin sağlanması planlanmıştır.
İşte, bu çerçevede, değerli milletvekillerim, biz özellikle ev ve
süs hayvanı satıcılarının eğitiminin sağlanması maksadıyla elli üç ilde
belediye ve çevre orman il müdürlüklerinin iş birliği ile eğitim programlarını
düzenleyerek 2.346 kişiye eğitim sertifikası verdik. Bu gerçekten çok
önemliydi.
Diğer yandan, sahipsiz hayvanların kontrolünün sağlanması
maksadıyla gene çevre orman il müdürlüklerimiz vasıtasıyla altı aylık
periyotlar hâlinde sokak hayvanlarıyla ilgili çalışmaları içeren izleme
cetvelleri özellikle Doğa Koruma Millî Parklar Genel Müdürlüğümüze,
Bakanlığımıza gönderilmektedir. Bu kapsamda 2008 yılı sonu itibarıyla ülkemiz
genelindeki sahipsiz hayvanlarla ilgili envanter de çıkarılmıştır. İlk defa
çıkardık, bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Kısaca, ülkemizdeki barınak
kapasitesi 30.025 adettir, barınak sayısı 119’dur, kısırlaştırılan hayvan
sayısı 2008 yılında 42.019’dur, aşılanan hayvan sayısı 63.099’dur, işaretlenen
hayvan sayısı da 36.730’dur.
Sayın vekillerim, özellikle bunlar ilk defa yapılıyor. Ben de
şahsen bu hayvanların korunmasına çok büyük önem veriyorum. Bu yıl bilhassa
yirmi sekiz ilden kısırlaştırmak için maddi destek talebi geldi ve dolayısıyla
biz bütün, hangi vilayet isterse bu desteği tamamen gönderdik ve bu sene şimdiye
kadar 778 bin TL’lik bir ödenek ayırdık ve bunları gönderdik. Bunu özellikle
vurgulamak istiyorum.
Tabii bunun dışında -Sayın Vekilimizin de ifade ettiği üzere-
yapılacak daha çok şey var, bunun farkındayız ama bunları hep birlikte, gayret
içinde başarmamız lazım. Özellikle hayvanları korumamız lazım. Geçmişte bu
konuda, hayvanları korumak için vakıflar vardı. Bu konuda sivil toplum
kuruluşlarına da çok büyük bir görev düşüyor. Yani, bilhassa hayvanları
korumayla ilgili sivil toplum kuruluşları ile Bakanlığımız iş birliği yaparak
bu hayvanların korunması hususunda her türlü tedbiri alacaktır. Bu bizim için
gerçekten boynumuzun borcudur çünkü onlar da canlıdır, onların da bu dünyada
yaşama hakları vardır. Onları korumak da biz insanlara düşmektedir. Bu bakımdan
ben sayın vekillerimize çok teşekkür ediyorum. İnşallah, özellikle konuşmasında
belirttiği hususları da dikkatle not aldık ve bunları da yakın bir şekilde,
sıkı bir şekilde takip edeceğiz.
Ben, bu güzel düşüncelerle hepinizi tekrar hürmetle selamlıyorum,
saygılarımı arz ediyorum efendim. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
Sayın Sipahi, sisteme girmişsiniz. Ne için acaba?
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Katkıda bulunmak için söz istiyorum
efendim.
BAŞKAN – Evet, buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal
Sipahi’nin, İzmir ilinin çevre ve baraj sorunlarına ilişkin açıklaması ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan Bakanlığının faaliyetleriyle ilgili güzel şeyler
anlattı ancak ben çevre konusunda, hem zenginliği hem de hassasiyetiyle, seçim
bölgem olan İzmir’le ilgili bazı örnekleri Sayın Bakanın bilgilerine sunmak
isterim.
Gediz havzası kirliliğiyle ilgili olarak bitmek tükenmek bilmeyen
toplantılar, alınan nazari kararların dışında herhangi bir gelişme sağlanamadı;
buradaki kirlilik artarak devam ediyor.
Çamlı Barajı, sulama barajı alanında altın arama ruhsatı verildiği
için buradaki ağaç katliamı malumlarınız.
Kozak Yaylası’ndaki vahşi madencilik olayı, bir çözüm bulunmadan
köylünün aleyhine devam ediyor.
Efendim, çöp arıtma tesisi yapılıyor Menemen’e fakat
çalıştırılamıyor, elektrik borcu nedeniyle kapalı; çöpler tekrar açık alana
atılıyor.
Bergama’da bir sulama projesi var, Yortanlı Barajı. Hâlâ daha bir
tarihî kent konusunda, Kültür Bakanlığı ile Çevre Bakanlığı arasında karar
verilmesini bekliyor.
Beydağ Barajı bitti ama sulama kanalları bitmediği için Ödemiş
Ovası’na su verilemiyor.
İl özel idaresi vasıtasıyla yaptırılan on sekiz köydeki arıtma
tesisi elektrik borçları nedeniyle çalıştırılamıyor. İşte İzmir’den çevre ve
orman konusundaki bazı kesitler Sayın Bakan. Bilgilerinize sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın Bakanın açıklamaları
üzerine bir orman yüksek mühendisi olarak birkaç cümle söylemek istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz.
4.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmalara
verdiği cevaba ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanın açıklamalarına göre, Türkiye’de geçen yıl 450 bin
hektarın üzerinde ağaçlandırma yapıldığını ifade ediyor. Bunun doğru olduğunu
kabul ediyoruz ve bunu gerçekleştiren tüm orman teşkilatına, ağaçlandırma
teşkilatına, Orman Genel Müdürlüğüne, tüm ormancılara ve buna destek veren tüm
kurumlara bir orman yüksek mühendisi ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak
teşekkür ediyorum. Bunun devamını diliyoruz. Çünkü ormanların ülkemizin
geleceği açısından önemini hepimiz müdrikiz. Ormanlarımızın bir yandan
veriminin artırılması, bakımının yapılması ve geleceğe intikal etmesi her
anlamda, özellikle de çevre anlamında çok önemlidir. Bu rakamlar çok
değerlidir, gerçekleştiren herkese teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
Gündem dışı üçüncü söz üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin
durumu hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’a aittir.
Buyurunuz Sayın Oyan.(CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
(Devam)
A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.- İzmir Milletvekili Oğuz
Oyan’ın, üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin durumuna ilişkin gündem
dışı konuşması ile İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir ilinin
çevre ve baraj sorunlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
OĞUZ OYAN (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi konuyu çevre ve
hayvan haklarından insan haklarına getirmeye çalışacağım, özellikle de
araştırma görevlilerinin haklarına yani Türkiye’de üniversitelerimizde bilim
adamı olmak üzere yetiştirdiğimiz yani geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerin
durumuna.
Şimdi, efendim, Türkiye’de bir garip uygulama olmakta. 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu var. Bu Kanun’un iki ayrı maddesine göre araştırma
görevlisi istihdam etmek mümkündür. Yani bir kanun var ama iki yol var. Bu
yollardan biri doğal yoldur yani 33’üncü madde. Bunun (a) fıkrasına göre
araştırma görevlisi yetiştirmek üzere öğretim elemanı alınabiliyor. Fakat bir
başka madde daha var. Arızi ya da geçici ya da ara sıra, istisnai olması
gereken bir madde esas madde hâline geliyor. Bu madde 50’nci madde, (d) fıkrası; yüksek lisans yapan, doktora
yapan, tıpta uzmanlık yapanların, her defasında bir yıl olmak üzere öğretim elemanı
yardımcılığına atanmasını yani araştırma görevlisi olmalarını öngörüyor.
Bunların statüsü eğreti. Birinci durumda, 33’üncü maddeye göre üç yıl için
atanıyorsunuz, burada bir yıl için atanıyorsunuz ama daha kötüsü, 50’nci
maddeye göre atandığınızda yüksek lisans, doktora ya da tıpta uzmanlık
bittiğinde kapı dışarı ediliyorsunuz.
Şimdi, bu, tıp için uygun da olabilir yani her yıl binlerce kişi
uzmanlık için başvuruyor -bir usta çırak ilişkisi vesaire- her yıl seçme
imkânınız var ama bir bölüm düşünün ki 3 kişi almak için ilan veriyor, 2 kişi başvuruyor;
1’ini iyi buluyor, yetiştiriyor; doktorasını yapıyor, ondan sonra “Kusura
bakma, Kanun’a göre senin işin bitti, güle güle.” diyor.
Şimdi, böyle bir şey olmaz, böyle bir uygulamanın olmaması
gerekir. Buna karşı, benim verdiğim bir kanun teklifi var yani 50’nci maddeden
araştırma görevlisi alınmasına son verilmesi, sadece 33’e göre alınması ve
50’ye göre istihdam edilenlerin intibaklarının 33’e göre yapılmasıyla ilgili.
Bu, üç aydır, üç buçuk aydır bekliyor. Sanırım, Meclis Genel Kuruluna doğrudan
görüşülmesi için dilekçe verip kasım ayında görüşebiliriz.
Fakat benim şimdi söyleyeceğim bir başka mesele var. YÖK’ün tavrı
nedir acaba? Acaba YÖK bu durumu düzeltmeye mi çabalıyor yoksa bu durumu, bu
kangren olmuş, bu istisnai olması gereken bir maddeyi ana madde, esas madde
hâline getirme uygulamasında ısrar mı ediyor?
Şimdi, şöyle bir şey, İstanbul Üniversitesi örneğini de sürdürerek
anlatayım: Bakınız, İstanbul Üniversitesinin eski Rektörü yani 2008 sonuna
kadar görevde olan Rektörü Profesör Mesut Parlak, ayrılmadan, görevi bitmeden
önce bu 50’nci maddeye göre istihdam edilen arkadaşları -kendi üniversitesinde-
33’e geçirme çalışmalarını başlatıyor. Fakat, bunun üzerine, hemen 26 Kasım
2008’de YÖK Yürütme Kurulu bir karar alıyor ve diyor ki bu kararda: Ben bir
yönetmelik çıkardım 31 Temmuzda, bu, temmuzdaki çıkardığım yönetmelik dışında
bir işlem yapamazsınız.” Nedir çıkardığı yönetmelik 31 Temmuz 2008’de? Bu,
aslında, öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanı atamayı düzenliyor ve buraya
şeyi de koyuyor, yani 50’nci madde kapsamında olanlar ve sair bütün bunlar da
tekrar sınava girerek atanabilirler. Oysa bunlar zaten sınavla girmişler,
sınavla bu görevlerini yapıyorlar. Oysa aynı yönetmeliğin bir ikinci maddesi
var, büyük bir garabet, orada, öğretim elemanı sayıyor araştırma görevlilerini,
dolayısıyla kendisiyle çelişen bir yönetmelik. Bunun üzerine, YÖK’ün bu, 26
Kasım 2008’de çıkardığı karar üzerine Eğitim-Sen Danıştaya başvurdu. Danıştay
başvurusu sürerken, yeni Rektör Profesör Yunus Söylet de, geçici olarak bu
50’nci maddeye göre istihdam edileni 33’e intibak ettirme konusunda girişim
başlattı, aynı yönde, eski Rektörle, davrandı. Fakat ne oldu? Bu arada 13 kişi
de kapıya konma aşamasındaydı, bunlarla ilgili eylemlik durumuna geçti
araştırma görevlileri ve sonuçta bu 13 kişiyi üniversite şey yaptı, 33’e
geçirilmesi, 50’nci maddeye göre olmaktan 33’e geçirilmesi konusunda bir karar
aldı. Yani durumu kurtarmaya çalıştı üniversite. İşte ilginç bir şey, YÖK ne
yapıyor? YÖK o sırada bir tehdit mektubu yazdı üniversiteye, YÖK Başkan Vekili
Profesör İzzet Özgenç adıyla. Diyor ki, 2 Nisan 2009’da yazılan mektupta: “Eğer
siz bu 13 kişiyi tekrar 33’ten 50’ye, yani o eğreti statüye geçirmezseniz, ben,
İstanbul Üniversitesinin kadro taleplerini bundan sonra YÖK’çe değerlendirmeye
almam.” Düşünebiliyor musunuz tehdidi!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OĞUZ OYAN (Devamla) – Teşekkür ederim.
Yani, üniversite bir şey yapıyor, bir sorunu çözmek için bir adım
atıyor; YÖK, büyük bir tehditle, büyük bir tehdit, çünkü bütün atama
taleplerinizi reddederim diyor. O sırada Danıştay kararı lehte çıkıyor.
Danıştay kararı, buradaki öğretim elemanlarının durumunu onların lehine çözen
bir karar veriyor. Fakat Danıştay kararını uygulamıyor üniversite, çünkü YÖK’ün
tehdit sopası çok ağır bir sopa ve uygulamıyor. Tam tersi, şöyle bir şey
yapıyor üniversite yönetimi: O 13 kişiyi tekrar eski statülerine getirme, gene
50’ye getiriyor, yaptığı kararı bozuyor ve üstelik de 46 üniversite çalışanı
hakkında disiplin soruşturması başlatıyor huzuru bozmak ve ideolojik olmayan
işgalden.
Değerli arkadaşlarım, ben şunu soruyorum: Burada huzuru bozan
kimdir? Bu araştırma görevlileri, ki sayıları Türkiye çapında 7 bindir eğreti
statüye alınmış olan, bunlar mı huzuru bozuyor, YÖK’ün kendi yönetmeliğine
aykırı kararıyla yaptığı baskı mı huzuru bozuyor, üniversitenin yaptığı iyi,
doğru bir işlemi geriye alarak hukuksuzluk yapması mı huzuru bozuyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayın.
OĞUZ OYAN (Devamla) – Bitiriyorum.
Ben bu soruyu soruyorum ve bunun burada hayvan ve çevre hakları
kadar önemli bir konu da olduğunu düşünüyorum ama ne yazık ki burada bir Millî
Eğitim Bakanı yok bu konuya cevap versin. Bu konuda da üzüntülerimi bildirerek,
bu arkadaşlarla dayanışmamı burada tekrar ifade ederek ve bu konudaki kanun
teklifini de önümüzdeki ay huzurunuza getireceğimizi belirterek saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oyan.
Hükûmet adına Sayın Eroğlu cevap verecektir.
Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben tekrar size saygılarımı arz ediyorum.
Efendim, tabii Millî Eğitim Bakanı yok ama Hükûmeti temsilen bugün
nöbetçi bakan olarak ben varım. Bir de ayrıca ben de eski bir öğretim üyesiyim,
bir üniversite mensubuyum. Dolayısıyla araştırma görevlilerinin meselesini ben
de eski bir hoca olarak, bir akademisyen olarak yakinen takip ediyorum.
Sayın Oğuz Oyan’ın konuşmasını dikkatle dinledim. Esasen,
hakikaten, araştırma görevlileri üniversitemiz için gerçekten çok önemli. Çünkü
üniversitede araştırma görevlilerini her bakımdan desteklememiz gerektiğine ben
şahsen inanıyorum. Çünkü bunlar geleceğin hakikaten, öğretim üyeleri,
doçentleri, profesörleri, neticede ilim adamları. Bu bakımdan her türlü desteği
vermemiz lazım.
Ben özellikle iki maddeyle alakalı konuyu not aldım. Gerek Millî
Eğitim Bakanımıza gerek YÖK’e konuyu intikal ettireceğim. Ben de yakinen konuyu
takip edeceğim.
Bu arada, söz almışken özellikle az önceki konuşmamla alakalı
Sayın Sipahi’nin bir konuşması vardı İzmir’le alakalı.
Efendim, Gediz havzasıyla alakalı, ilk defa havza bazında Bakanlık
olarak biz el attık. Bir kere şunu açıklamamda fayda var: Çevre ve Orman
Bakanlığının atık su arıtma tesisi kurmak gibi bir görevi yoktur. Bu görev
tamamen mahalli idarelere, belediyelere aittir ancak özellikle bu konuda teknik
açıdan birtakım eksiklikler, sıkıntılar olduğu için -benim de ihtisas alanım,
yüzlerce arıtma tesisi inşa ettim- dolayısıyla sırf havza bazında bunu ele
alalım diye Gediz havzasını da örnek bir havza seçtik ve sadece atık su arıtma
tesisi değil, dere ıslahları, taşkın koruma tesisleri, yukarı havza tedbirleri
olmak üzere Gediz’de şu anda çalışmalar yürüyor. Hatta geçenlerde İzmir’de bir
toplantı yapmıştık, orada bir eylem planı hazırladık ve şunu da açıkça ifade
edeyim: İlk defa, bu eylem planına göre, Bakanlığımızın görevi olmamasına
rağmen, atık su arıtma tesisleriyle alakalı Gediz havzasında maliyetin üçte
1’inin Bakanlığımız tarafından karşılanacağına söz verdik. Nitekim, Sayın
Milletvekilim, Gediz havzasında hemen hemen bütün atık su arıtma tesislerinin
projeleri yapıldı, tamamlanmak üzere. Oradaki gerek Turgutlu gerek Salihli
olsun gerek İzmir Büyükşehir Belediyesine ait atık su arıtma tesislerinin pek
çoğu şu anda ya inşa hâlinde ya işletme hâlinde. Manisa gibi şehrimizin de
arıtma tesisi var fakat tevsi yapılması gerekiyor. Bunlar için şu anda
çalışılıyor ve biz bu konuda da bir tarih koyduk 31 Aralık 2012 Gediz’in
kurtuluşu için son bir tarihtir diye. Ben bizzat takip ediyorum. Hatta kasım
ayında bu Gediz havzasıyla ilgili toplantıyı bu sefer -geçen sefer İzmir’de
yapmıştık- Manisa’da yapacağız ve burada nereden nereye geldiğimizi ortaya
koyacağız ve hedefimizi tutturuyoruz. Özellikle bu konuda gerek İzmir
milletvekillerimizi, Manisa milletvekillerimizi de davet ediyorum toplantıya
şimdiden, tarihini ilan edeceğiz, ona göre karar verirsiniz.
Diğer hususlara gelince efendim: Yortanlı için… Biliyorsunuz,
Yortanlı’da tarihî bir Paşa Ilıcası kaplıcası var ama burada iki tane tarihî
unsur vardı: Bir mozaikler, bir de “peri kızı” adıyla bir heykel çıktı, bir de
sütunlar var. Geri kalanın tarihî bir şeyi yok. Bunları biz aldık, tamamen peri
kızını Bergama Müzesine teslim ettik. Sütunlar zaten yerinde kalıyor. Koruma
Kurulu özellikle bu alanın tekrar kille kaplanması şeklinde bir karar verdi.
Ona göre projeler yapılıyor. İnşallah bu onaylandıktan sonra biz hemen kille
kaplayacağız ve neticede burada su tutacağız. Baraj bitti, ama maalesef koruma
kurullarındaki bu karar gecikmesi dolayısıyla Yortanlı Barajı bekliyordu. Ama
önümüzdeki dönemde su tutacağımıza ben inanıyorum.
Beydağ’a gelince, Beydağ biliyorsunuz yıllardır bekleyen bir
barajdı. Bunu Hükûmetimiz çok hızlı şekilde bitirdi. Zor bir baraj, bakın, onu
özellikle belirtmek istiyorum. Yani, sadece üstte değil, aynı zamanda alüvyon
dolayısıyla, elli metrelik alüvyonu kaldırmak suretiyle yerin altına da baraj
yaptık. Ancak sulamayla ilgili de şu anda projeler bitti. 2010 yılı yatırım
programına Ödemiş Ovası sulaması veya Beydağ Ovası sulamasını yatırım
programına alıyoruz, bunun da müjdesini buradan vermek istiyorum.
Madenlerle alakalı hususlara gelince, bu konuda, 1 Ocak 2008
tarihinden itibaren madencilik faaliyeti gösteren bütün firmalara biz genelge
gönderdik, bu genelge istikametinde mutlaka madencilik faaliyetiyle birlikte
rehabilitasyon planı hazırlamaları gerekiyor. O plana göre mutlaka rehabilite
etmeleri gerekir, madeni aldıktan sonra tekrar orman hâline getirilmesi gerekir
diye düşünüyorum.
Son olarak da, bir de, Çamlı’dan bahsetmiştiniz. Efendim,
Çamlı’yla ilgili İzmir Büyükşehir Belediyesinin geçmiş yıllarda -ben birkaç
defa izah ettim, ama çok kısa olarak izah edeyim- talebi oldu. Ama daha sonra
bundan vazgeçtiğini ifade etmişlerdi. Fakat, bundan iki yıl önce yeniden talep
etti. Biz sadece şunu söyledik: Çamlı Barajı’nı İzmir Büyükşehir Belediye
Başkanlığı yapmak istiyorsa buyursun yapsın. Ancak aradan geçen zaman zarfında
birtakım küresel iklim değişiklikleri, kuraklık sebebiyle hidrolojik verilerde
değişiklikler olabilir; yeniden bir planlama yapıp sunun, bu takdirde biz
müsaade edeceğiz diye söyledik, defalarca söyledim ben. Ayrıca İzmir için bu
barajın kıymetiharbiyesi yoktur bakın. Bu işi bilen bir uzman olarak
söylüyorum. Biz onun yerine İzmir susuz kalmasın diye Gördes Barajı’ndan
-barajı bitirdik- 59 milyon metreküp, isterseniz bunu 107 milyon metreküpe de
çıkarabiliriz, İzmir’in gelecekteki su ihtiyacını karşılayacak her türlü barajı
yaptık. Şu anda yıldırım hızıyla isale hatları döşeniyor. Biz, temel attığımız
gün dört yüz doksan dokuz günde bu isale hattını -dev isale hattı, 2 metre
çapında isale hattı- bitireceğimize söz verdik; dört yüz doksan dokuz gün zarfında
da bitirip İzmir’e Gördes’ten su vereceğiz.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, Genel Müdürken o barajlar
uygundu, gerekliydi, Bakan oldunuz gereksiz oldu. “Para vermem.” dediniz,
parası biter oldu…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayır, şimdi,
karşılıklı… Bakın, şöyle ifade edeyim: Ben isterseniz size…
CANAN ARITMAN (İzmir) - Şimdi “İzin vermem.” diyorsunuz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yok, hayır…
CANAN ARITMAN (İzmir) – Vermiyorsunuz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Benim Genel
Müdürlüğüm ile Bakanlığım arasında görüşte hiçbir değişiklik fark etmez, beni
bilen bilir.
Müsaade ederseniz ben şunu ifade edeyim: Biz, hatta onu
1/100.000’lik çevre düzeni planına bile işledik, yapmak istiyorsa yapsın. Benim
sadece talebim şu: Bu barajda ileride İzmirlinin… Neticede o para İzmirlinin
parası, heba olmaması için “Lütfen yeniden bir fizibilite etüdü yapın, onu
sunun, müsaade edelim.” dedik.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Bilim adamları, akademisyenler “gerekli”
dedi Sayın Bakan.
HALUK İPEK (Ankara) – Başkan, böyle bir usul var mı?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim,
dolayısıyla…
CANAN ARITMAN (İzmir) – Biz kimsenin parasını heba etmeyiz, biz
AKP değiliz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …lütfen buna göre
yapsın. Karşılıklı konuşmayalım ama çok detaylı olarak biz İzmir için her şeyi…
CANAN ARITMAN (İzmir) – Biz yetim hakkı yemeyiz, AKP değiliz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Neticede ben de o
bölgenin bir evladıyım. Neticede İzmir için ne gerekiyorsa yapıyoruz. En büyük
yatırımlar da İzmir’e Hükûmetimiz döneminde yapılmıştır. Bunu da çok açıkça
ifade edeyim.
Saygılar sunuyorum efendim.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.
Sayın Çakır…
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Efendim, Sayın Bakanın atık su arıtma
tesisi eylem planlarıyla ilgili açıklamasıyla ilgili izin verirseniz yerimden
bir dakikalık söz talebinde bulunuyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- Edirne Milletvekili Rasim
Çakır’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmalara
verdiği cevaba ilişkin açıklaması
RASİM ÇAKIR (Edirne) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan atık su arıtma tesisleriyle ilgili eylem
planları çalışmalarında yüce Meclisi bilgilendirdi, yalnız verilen bilgiler
gerçekçi değil. Ergene havzasıyla ilgili Bakanlık iki yüz sayfaya yakın, atık
su arıtma tesisiyle ilgili bir eylem planı açıkladı. Ergene havzasında altmış
sekiz belediye var. Atık su arıtma tesisi olan sadece bir belde belediyesi var.
Yani Trakya’daki bütün yerel yönetimlerin atık suları Ergene havzasına
gitmekte.
Maalesef açıklanan eylem planı, maddi temellerinden yoksun,
kaynağı olmayan, süreci Ergene’yi temizlemeye hizmet etmeyecek, sorunu
önümüzdeki genel seçimlerin ötesine iletmeye yönelik, bugünden gerçekçi
çözümler üretmeyen bir eylem planıdır. Bu konuda benim ve grubumun “Ergene
Havzası Su ve Atık Su, Katı Atık İdaresi” adı altında bir kanun teklifimiz
vardır. Bu biçimde belediyelerimizin vermiş oldukları iş termin planlarının
süreleri 2010-2011 yıllarında dolmaktadır. Bu süreler dolduktan sonra Türk Ceza
Kanunu’nun 181 ve 182’nci maddeleri devreye girecektir. Ama Bakanlığın veya bir
başka kaynağın oluşmadığı noktada yerel yönetimlerin hepsinin atık su arıtma
tesislerini yapabilmeleri de mümkün değildir. Bu anlamda bu eylem planının
gerçekçi olmadığını yüce heyete ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.
Sayın Coşkunoğlu, ne için söz istemiştiniz siz?
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – İki konuda: Bir, arıtmayla ilgili, bir
de benim konuşmamla ilgili iki soruyu izninizle Sayın Bakana sormak istiyorum.
BAŞKAN – Tamam, buyurunuz.
6.- Uşak Milletvekili Osman
Coşkunoğlu’nun, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmalara
verdiği cevaba ilişkin açıklaması
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, daha önce de bu soruyu sormuştum birkaç kez. Siz de…
Uşak’ta arıtma tesisi olan karma organize sanayide dericilik yapan
hemşerilerim, arıtma tesisi olmadan dericilik yapan komşularımız -isim
vermeyeyim, siz çok daha iyi biliyorsunuz- komşu illerimizde etrafı kirleterek,
dolayısıyla daha az maliyetle dericilik yapıyor; hem çevreye zarar veriyor hem
de haksız rekabete neden oluyor. Bu soruyu daha önce de sormuştum. Bu konuda
önlem alacağınızı söylemiştiniz fakat bir önlem henüz alınamadı. Birincisi,
bunu sormak istiyorum.
İkincisi: Kyoto Protokolü’nden sonrasını belirleyecek olan
Kopenhag’da aralık ayındaki toplantıya gidecek heyetinizin içerisinde gençlik
temsilcilerini de alıyor musunuz? Çünkü duyduğum kadarıyla bu toplantıya
ülkelerin gençlik temsilcilerini de yanlarında götürmeleri yönünde bir telkin
yapılmış. Sizin böyle bir planınız var mı? Varsa kimleri götüreceksiniz? Bunu
rica ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.
Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır,
ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A)
Tezkereler
1.- Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, NATO Parlamenter
Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Akdeniz Parlamenter
Asamblesi, Asya Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil
edecek grupları oluşturmak üzere, siyasi parti grup başkanlıklarınca aday
gösterilen asıl ve yedek üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/992)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2’nci maddesine göre “NATO Parlamenter
Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi,
Parlamentolararası Birlik, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Asya
Parlamenter Asamblesi ve Akdeniz Parlamenter Asamblesi”nde Türkiye Büyük Millet
Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, aynı Kanunun 12’nci maddesi
uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemeyi müteakiben uygun bulunan
üyelerin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi
(AGİTPA)
Türk Grubu
Asıl Üyeler
Abdülkadir Akcan Afyonkarahisar MHP
Alaattin Büyükkaya İstanbul AK PARTİ
Canan Kalsın İstanbul AK PARTİ
Bihlun Tamaylıgil İstanbul CHP
Oğuz Oyan İzmir CHP
Zeki Karabayır Kars AK PARTİ
Mehmet Hilmi Güler Ordu AK PARTİ
Şükrü Ayalan Tokat AK PARTİ
Yedek Üyeler
H. Hamit Homriş Bursa MHP
Cahit Bağcı Çorum AK PARTİ
Abdurrahman Kurt Diyarbakır AK PARTİ
Fatma Nur Serter İstanbul
CHP
Musa Sıvacıoğlu Kastamonu AK PARTİ
Mustafa Özbayrak Kırıkkale AK PARTİ
Abdullah Çalışkan Kırşehir AK PARTİ
Faik Öztrak Tekirdağ CHP
Parlamentolararası Birlik (PAB) Türk Grubu
Mehmet Hanifi Alır Ağrı AK PARTİ
A. Deniz Bölükbaşı Ankara MHP
Eşref Erdem Ankara CHP
Murat Yıldırım Çorum AK PARTİ
Abdurrahman Kurt Diyarbakır AK PARTİ
Fazilet Dağcı Çığlık Erzurum AK PARTİ
Fatma Nur Serter İstanbul CHP
Mehmet Çerçi Manisa AK PARTİ
NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA) Türk Grubu
Asıl Üyeler
Kürşat Atılgan Adana MHP
Ali Rıza Alaboyun Aksaray AK PARTİ
H. Hamit Homriş Bursa MHP
Suat Kınıklıoğlu Çankırı AK PARTİ
Yahya Doğan Gümüşhane AK PARTİ
İlhan Kesici İstanbul
CHP
Edibe Sözen İstanbul AK PARTİ
Mehmet Ceylan
Karabük AK PARTİ
Vahit Erdem
Kırıkkale AK PARTİ
Muzaffer Baştopçu
Kocaeli AK PARTİ
Yüksel Özden
Muğla AK PARTİ
Enis Tütüncü
Tekirdağ CHP
Yedek Üyeler
Fazilet Dağcı Çığlık Erzurum AK PARTİ
Hasan Özdemir Gaziantep MHP
Mustafa Öztürk Hatay AK PARTİ
Mehmet Sait Dilek Isparta AK PARTİ
Lokman Ayva İstanbul AK PARTİ
İrfan Gündüz İstanbul AK PARTİ
Mesude Nursuna Memecan İstanbul
AK PARTİ
Fatma Nur Serter İstanbul CHP
Bihlun Tamaylıgil İstanbul CHP
Özlem Piltanoğlu Türköne İstanbul AK PARTİ
Alim Işık Kütahya MHP
Mustafa Çetin Uşak AK PARTİ
İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB)
Türk Grubu
Sait Açba Afyonkarahisar
AK PARTİ
Abdulaziz Yazar Hatay CHP
İrfan Gündüz İstanbul AK PARTİ
Alim Işık Kütahya MHP
Bayram Ali Bayramoğlu Rize AK PARTİ
Akdeniz Parlamenter Asamblesi
(AKDENİZ PA) Türk Grubu
Tacidar Seyhan Adana CHP
Aşkın Asan Ankara AK PARTİ
Zeki Ertugay Erzurum
MHP
Ayhan Yılmaz Ordu
AK PARTİ
Mustafa Çetin Uşak
AK PARTİ
Asya Parlamenter Asamblesi (APA) Türk Grubu
Tacidar Seyhan Adana CHP
Ali Osman Sali Balıkesir AK PARTİ
S. Nevzat Korkmaz Isparta MHP
Mehmet Şahin Malatya
AK PARTİ
A. Emin Önen Şanlıurfa AK PARTİ
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül’ün davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Kazakistan Cumhurbaşkanı
Sayın Nursultan Nazarbayev şu anda Meclisimizi onurlandırmışlardır. (Ayakta
alkışlar)
Kendilerine, yüce Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum.
Alınan karar gereğince Sayın Cumhurbaşkanını konuşmasını yapmak
üzere kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Cumhurbaşkanı.
VII.- SÖYLEVLER
1.- Kazakistan Cumhurbaşkanı
Nursultan Nazarbayev’in, Genel Kurula hitaben konuşması
KAZAKİSTAN CUMHURBAŞKANI NURSULTAN NAZARBAYEV – Değerli Meclis
Başkanı, değerli milletvekilleri; ben sizlere bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisinde hitap etmeyi kendime büyük bir derece olarak kabul ediyorum. Çünkü
Mustafa Kemal Atatürk, 1920’li yıllarda yeni Türkiye’nin bağımsızlığı için
yürüttüğü millî mücadeleyi ülkenin yeni başkenti Ankara’daki büyük Meclisten
yönetmiş ve onu “Benim en büyük eserim.” olarak ifade etmişti. Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu, dâhi şahsiyet Atatürk daha o zamanlarda bile diğer
Türk devletlerinin günün birinde bağımsızlıklarına kavuşacağını büyük bir
öngörüşle ifade etmişti. Tarihimiz bugün bu sözlerin doğruluğunu ispatlamıyor
mu? Bağımsızlığımızı ilk olarak tanıyan ve o dönemdeki Türk dünyasının tek
bağımsız devletinin Türkiye olduğunu çok iyi biliyoruz ve bunu hafızamızda
sonsuza dek saklayacağız.
Biz Kazak halkı olarak 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren
Çarlık Rusya ve daha sonra Sovyet yönetimi altında olduk. O zamanlar “Kazak”
isminde bir halk ve “Kazakistan” isminde bir devlet dünya haritasında yer
almadı. Son yüz elli yıl içinde dinimizi, dilimizi, kültürümüzü az kalsın
tamamen kaybediyorduk. Fakat bizler atalarımızın ve analarımızın büyük
tarihini, kahraman ecdatlarımızı hiç unutmadık. 1990’lı yılların başında
Sovyetler Birliği dağıldı ve bizler bağımsızlığımızı ilan ettik. Yeni bir
devlet kurmak, onun ekonomisini geliştirmek ve halkımızın psikolojisini
değiştirmek kolay olmamıştır. Yine de bizler o dönemdeki dar yol ve kaygan
geçitleri başarıyla aştık. Bugünkü Kazaklar sizlerin kardeşleriniz olarak ve
eski yüce Türk atalarımızın ilk yurtlarında yaşamaktadırlar. Bugünkü
Kazakistan, temeli sağlam, ekonomisi gelişmiş, dünyada kendisine saygın bir yer
edinmiş bir devlet hâline geldi. Böylece Kazak topraklarını, büyük bozkırları
muhafaza eden ecdatlarımızın rüyası gerçekleşmiş oldu. Geçen yüzyılın son on
yılında bizler de sizler gibi özgür olduk. (Alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti tüm
halklarıyla bizi destekledi. Biz, bundan dolayı müteşekkiriz.
Bu tarihî etkileşimin parlak bir örneği olarak, biz de
bağımsızlığımızın ilk yıllarındaki son döneme bakmaksızın, başkentimizi Sararka
bozkırlarının merkezine, Astana’ya taşıdık. Türkiye’ye yapmakta olduğum bu
ziyaretimin öncesinde, Astana’da en güzel mekânların birinde, Esil Nehri’nin
kıyısında Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük bir heykelini merasimle açtık.
(Alkışlar) Bu heykeli Kazak halkının sizlere olan kardeşlik duygularının bir
tezahürü olarak kabul ediniz. Bu sebeple, bugün hepinize, Ankaralılara, tüm
kardeş Türk halkına Astana’mızın sıcak selamını, tüm Kazak halkının samimi
duygularını beraberimde getirmiş bulunuyorum. (Alkışlar)
Bu sene bağımsızlığımızın on sekizinci yılını idrak etmekteyiz. Bunun
ilk yedi yılını devletimizi kurmaya, yüzde 2 binlere varan enflasyonla durma
noktasına gelen ekonomiyi kurtarmaya, Sovyet sisteminden serbest piyasa
ekonomisine geçmeye ve Asya’daki ekonomik krizin olumsuz etkilerini bertaraf
etmeye harcadık. Siyaseti ve ekonomisi açık bir ülke de oluşturduk. Bunu 95
milyar dolarlık dış, 100 milyar dolarlık da iç kaynaklarımızı kullanarak
başardık. Sonraki dokuz yıl içinde, kişi başına düşen millî gelir 700 dolardan
8.500 dolara yükseldi. On yıl içinde yeni başkentimiz, harika şehir Astana’yı
inşa ettik. Büyük komşularımız Rusya ve Çin’le Shanghai İşbirliği Örgütü
çerçevesinde dostluk ilişkileri geliştirdik. Avrupa, Amerika Birleşik
Devletleri, İslam dünyası ülkeleriyle de siyasi, ekonomik ortaklıklar
kurabildik. İslam âlemi ve Türk dünyası devletleri arasından Kazakistan,
Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının Başkanlığına seçildi ve bir ilki
gerçekleştirdi. İşte bunlar bizim başarılarımız. Sözünü ettiğim bu yıllarda
bizler devamlı kardeş Türkiye’ye güvendik ve desteklerinizi gördük. Elbette biz
de Türkiye’nin başarılarına seviniyoruz. Son yıllarda Türkiye ekonomisi dünyada
17’nci, Avrupa’da ise 6’ncı sıraya yükselen, sanayisi hızla gelişen bir ülke
oldu. Türkiye küresel siyasette de özel bir konumu ve kendi bölgesinde de büyük
bir gücü olan ülkeye dönüştü. Orta Doğu sorunu, İran, Irak, Afganistan,
Kafkasya’daki çatışmaların çözümünde Türkiye’nin rolünün daha da devam edeceği
muhakkaktır. Biz Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmasını destekliyoruz.
Bununla beraber akraba olarak yüzünüzü doğuya da çevirmeniz yerinde olurdu diye
düşünüyoruz. Rusya’yla stratejik ortaklık geliştirilmesi, Çin’le dengeli bir
siyaset yürütmesi Türkiye’nin itibarını yükseltecektir.
Bu çerçevede, Ankara’nın
Türk dilini konuşan akrabalarıyla yakın ilişki siyasetini takip etmesi bizi
özellikle memnun etmektedir. Bu hususta Kazakistan’ın da elinden geleni
esirgemediğini Türk kardeşlerimiz iyi bilmektedir. Türk dünyasındaki iş
birliğinin hiç kimseye karşı olmadığı açıktır. Bu süreci aralarındaki ilişkiler
kesintiye uğramış kardeş ülkelerin birbirine olan samimi ilgisi olarak
değerlendirmek gerekir. Kanımca biz ancak kendi aramızda bir güç birliği
yaptığımızda Türk medeniyetini dünyaya tanıtabiliriz. Diğer milletlere eşit ve
prestiji yüksek devletler olarak kalkınarak bir yere varabiliriz.
Kazakistan’ın inisiyatifiyle geçen yıl çalışmasına başlayan Türkçe
Konuşan Devletlerin Parlamenterler Asamblesi ve Aksakallılar Konseyine devam
olarak bizler yakın zamanda Nahcivan’da gerçekleşen zirvede Türk Dili Konuşan
Devletler İşbirliği Konseyini kısaca Türk Konseyinin kurulmasıyla ilgili
anlaşma imzaladık. Netice itibarıyla Yüce Atatürk’ün asil ülküsü Turar Ruskulov
ve Mustafa Şokay gibi, Türklerin birliğini sağlamaya hayatlarını adayan bütün
aydınlarımızın idealleri gerçekleşme yolundadır. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) Bizim ulu ecdatlarımız Altaylardan Akdeniz’e kadar geniş
bozkırlara hükmetti. İlk defa dünyaya örnek olan ortak yuvamız ve ortak
otağımızı, bundan başka demiri, pantolonu, ok ve yayı, ayakkabı ve topuğunu,
üzengiyi icat ettiler. Bize unutulmaz kahramanlık destanları ve birçok manevi
hazineler bırakmışlardır. Tüm bunları dünyaya anlatma zamanının artık geldiğini
düşünüyorum.
Ben ortak kültürümüzü araştırmak üzere Türk akademisinin
kurulmasını teklif ettim. Bu akademinin merkezi tüm Türklerin baba ocağı yani
ata yurdu sayılan Kazak topraklarında, Astana’daki dostluk ve uzlaşma sarayı
olmalıdır. Bu konularda Türk soyunun da oynayacağı rol büyüktür. Kanımca, Türk
kültürel ve beşerî iş birliğini derinleştirmek amacıyla bu kuruluş imkânları ve
çalışma alanları büyütülerek Türk dünyasını gerçek manada UNESCO’ya dönüştürmek
gerekir.
Nahcivan’da Azerbaycan ve Türkiye tarafından “Türksoy Vakfı”nın
kurulması hakkındaki teklifi çok yerinde bir gelişme olarak
değerlendirmekteyiz. Bu projeyi hızla hayata geçirmek gerekmekte.
Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; genel olarak
baktığımızda, kültür, insanlık ve hayır gibi kavramlar, birlik ve beraberlik,
yakınlaşmak için her dönemde önemli birer araç olduğu malumunuzdur. Dünyaca
meşhur bilge atalarımız Farabî’nin, Yesevî’nin, Mevlânâ’nın halklarımızı, genel
olarak tüm insanlığı özgür olmaya, barış içinde yaşamaya davet etmeleri boşuna
değildir. Bu anlamda, ülkelerimizin bu istikametteki tutumlarının benzer olması
bizleri memnun etmektedir. Daha açık bir ifadeyle, Kazakistan, dünya ve semavi
dinleri liderlerinin kurultaylarının gerçekleştirildiği bir merkeze dönüşmüş
ise Türkiye de Medeniyetler İttifakının Eş Başkanlığını yürütmektedir.
2010 yılında Kazakistan Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatına, Türkiye ise Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler
Konseyi’ne başkanlık etmeye hazırlanmaktadır. Daha önce hiç ele geçmemiş bu tarihî
fırsatı değerlendirerek Avrasya’nın güvenliğini ve medeniyetler arasındaki
uyumu pekiştirmeye yönelik yeni bir inisiyatifle birlikte yürütme imkânı ortaya
çıkmış bulunmaktadır. Diğer bir deyişle, Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh.”
prensibi günümüzde de önemini kaybetmiş değildir.
Nükleer silahlarından kendi isteğiyle vazgeçen bir ülke olarak
bizi, dünya ve bu hususta meydana gelen tüm sorunlar endişelendirmektedir. Kırk
yıl boyunca kendi topraklarındaki Sovyet nükleer silah denemelerinin olumsuz
etkilerinden acı çeken bir toplum olarak biz bu adımımızın başkalarına örnek
olacağını cesaretle ifade edebiliriz.
Bizler kendi adımıza, Ankara’yla birlikte, bölgelerimizde yer alan
önemli sorunları, açıkça söylemek gerekirse Afganistan’daki, Irak’taki, Orta
Doğu’daki ve Kafkasya’daki çatışmalar ve gerginliklere çözüm üretme
çalışmalarına aktif bir şekilde katkıda bulunacağımıza inanmanızı istiyorum.
Kazakistan 1993’ten beri “istikbal devlet” programı çerçevesinde 3
bin genç Kazakistanlıyı dünyanın önde gelen üniversitelerine her sene tahsile
göndermektedir. Onların ilk mezunları ülkeye döndüler ve yüksek kademelerde
göreve başladılar. Bununla birlikte biz bağımsızlığımızı kazandığımız ilk
yıllarda, Turgut Özal ve Süleyman Demirel dönemlerinde, binlerce gencimizi
ücretsiz eğitim almak üzere kardeş Türkiye’nin itibarlı üniversitelerine de
göndermiştik. Bu süreç hâlâ devam etmektedir. Aynı şekilde Türk gençleri de
bizim yükseköğretim kurumlarımızda, özellikle Türkistan’daki Ahmet Yesevi
Uluslararası Türk Kazak Üniversitesinde öğrenim görmektedir.
Genel olarak Türk dünyasının iki büyük ülkesi olarak Kazakistan ve
Türkiye’nin birlikte yapacakları işleri çoktur. Bizler ister ikili veya isterse
çok taraflı temellerinde olsun eldeki imkânlarımızı tam olarak kullanamıyoruz.
Ticaret, ekonomi, yatırım, ulaştırma, turizm ve daha başka birçok alanlarda
kapsamlı ortak projeleri gerçekleştirmek için yeterli potansiyele sahibiz.
Bağımsızlığın ilk yıllarında çökmüş olan ekonomimizi ayağa
kaldırmak için yabancı yatırımlara muhtaçtık. O dönemde kardeş Türkiye’den
gelen krediler ve yatırımların bize yaptığı katkısı büyük olmuştur. Bu sayede
biz güçlendik ve artık kendimiz de dışarıda yatırım yapan bir ülke konumuna
ulaştık. Örneğin son rakamlara bakıldığında Kazakistan ve Türkiye arasındaki
ticaret hacminin büyüklüğünün 3 milyar dolara ulaştığını görüyoruz. Türkiye'nin
Kazakistan’a 1993 senesinden beri yaptığı yatırımların tutarı 800 milyon doları
aşarken, Kazakistan’ın da Türkiye’ye yaptığı yatırımlar 1,1 milyar doları
geçti. Bin dört yüz Kazak-Türk ortak şirketi faaliyet göstermektedir. Ancak bu
durum kardeş ve yakın ülkeler arasındaki ilişkilerin seviyesine hâlâ layık
değildir. Çünkü Türkiye'nin jeosiyasi ve jeoekonomik ağırlığına uygun ve
ekonomisine önemli bir katkı sağlayacak
petrol ve gaz boru hatları projelerinin var olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye'nin dünya yakıt enerji ulaşımının koridoru olmaya her
türlü imkânları mevcut ise Kazakistan’ın da bu projelere katkısı büyük
olabilir. Bu yüzden biz zamanında Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nı nasıl
desteklediysek, aynı şekilde bugün de Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı
Projesi’ne Rusya’yla birlikte katılmaya hazırız.
Bugün Kazakistan her sene 70 milyon ton petrol üretiyorsa, 2013
senesinden itibaren dünyaya, ünlü Kashagan yataklarından, ilave olarak 50
milyon ton petrol daha gelecektir.
Petrolün bu boyutlarını dikkate alırsak, bahsi geçen iki petrol boru
hattı projesinin geçerliliğinin ne olduğu belli olmaktadır.
Yaşamakta olduğumuz dünya mali ekonomik krizinin ötesinden bizim ülkelerimiz
çok daha fazla sıkıntı çekmeden gelmektedir. Kazakistan’ın ekonomisi geçen sene
yüzde 3,4 oranında büyüdüyse bu sene de büyüme oranımız düşmeyecektir. Bu
geçici dönemi biz altyapı sorunlarını çözmek, endüstriyel inovasyon yoluna
çekmek için değerlendirmeyi hedefliyoruz. Kazakistan krizi kendi mali
kaynaklarıyla yönetmekle kalmadı, on yıllık endüstriyel inovasyon programını da
hazırladı.
Kriz öncesi dönemlerinde ham madde ihracatından elde edilen millî
rezervlerimiz, 47 milyar dolar, bu projelerimize teminat olacak. Bu potansiyeli
büyük bir programla hayata geçirmeye, biz Türkiye’nin önemli iş adamlarını
katkı yapmaya çağırıyoruz. Bu ziyaretim esnasında imzalanan Kazakistan ve
Türkiye arasındaki Stratejik Ortaklık Anlaşması yukarıda ifade ettiğim önemli
projelere yöneliktir.
İkili ilişkilerimizi daha da geliştirme yolunda yapacağımız çok
işler vardır. Bizim sadece devlet kurumlarımızın değil, özel sektör
temsilcilerimizin, ticaret gruplarımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın da
kolları sıvayarak bu işe girişmeleri gerekmektedir. İkili ilişkilerimizi
geliştirme hususunda halkın seçtiği milletvekillerimizin yapacağı katkıların
büyük olacağı düşüncesindeyim.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın sonunda hepinizi, tüm kardeş
ve akraba Türk halkını önümüzdeki millî bayram Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla
en içten dileklerimle yürekten kutluyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) Birlik, beraberlik ve başarılar diliyorum.
Kazakların bilge şairi Abay, şiirinde “Huzurdan daha iyi bir dost
bulamadım.” demektedir. Öyleyse, halklarımızın arasındaki dostluk ebedî olsun.
Yaşasın Kazakistan, Yaşasın Türkiye!
İlgilerinize çok teşekkür ederim. (AK PARTİ, CHP ve MHP
sıralarından ayakta alkışlar; DTP sıralarından ayağa kalkmalar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cumhurbaşkanı.
Sizi en iyi dileklerimizle uğurluyoruz.
On beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.25
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresini okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
A)
Tezkereler (Devam)
2.- Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 2008 yılı harcamaları ile Sayıştayın 2008 yılına ilişkin dış
denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen Komisyon tarafından hazırlanan dış
denetim raporlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (5/29)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 2919 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununa göre, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 2008 yılı harcamaları ile Sayıştayın 2008 yılına
ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen Komisyon tarafından
hazırlanan Dış Denetim Raporları, Başkanlık Divanının 12/10/2009 tarihli
toplantısında Üst Yöneticilerin cevapları da dikkate alınarak görüşülmüş ve
ekteki inceleme sonuçlarının Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar
verilmiştir.
Bilgilerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2008 Yılına İlişkin Dış
Denetim Raporlarının İnceleme Sonuçları
1- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2008 yılı harcamalarına ilişkin
Dış Denetim Raporunda; 2008 yılı Bütçe Kanunuyla tahsis edilen ödenekler
kapsamında yaptığı harcamaları, mali tablolarının güvenilirliği ve doğruluğu
ile idarenin gelir, gider ve mallarına ilişkin mali işlemlerin kanunlara ve
diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığı, kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığı incelenmiştir.
Raporda özetle;
- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2008 yılı
kullanılabilir bütçe ödeneğinin 414.286.259 YTL olduğu, yıl içinde ödeneğin
329.110.987 YTL’lik kısmının harcandığı kalan 85.175.272 YTL’lik ödeneğin ise
iptal edildiği belirtilmiş ve son üç yıl esas alınarak bütçenin kesinleşen
harcama rakamları oransal olarak karşılaştırıldığında; tahsis edilen ödeneğin
2008 yılında %79’unun, 2007 yılında %81,1’inin, 2006 yılında ise %77.4’ünün
harcandığı, ödenek üstü harcama yapılmadığı, dengeli bütçe politikasının gözetildiği
belirtilmiştir.
- 2008 yılı programındaki yatırımların gerçekleştirilmesi için
bütçeye konulan ödeneğin harcanamayıp iade edilmesinden dolayı, stratejik plan
hedeflerinin yakalanması amacıyla; performansa dayalı ilkeli, tutarlı, dengeli
bir bütçe politikası uygulanması ve ödenek ihtiyacının isabetli bir şekilde
tespit edilmesi gerektiği,
- Personelin yurtiçi ve yurtdışı geçici görevleri dolayısıyla
ödenecek olan konaklama ücretlerinin hesabında Harcırah Kanunu ile Bakanlı
Kurulu Kararının esas alınması gerektiği, tedavi yardımlarına ilişkin olarak;
gözlük camı ve çerçevesi ile işitme cihazlarına ödenecek azami miktarların her
yıl Başkanlık Divanınca belinlenmesinin uygun olacağı, özel sağlık kurum ve
kuruluşlarınca yapılan tedavi giderlerinin ödenmesinde sağlık karnesinin kimlik
bölümünün fotokopisinin ödeme emri belgesine eklenmesi gerektiği, içmece ve
kaplıca tedavisi için gereken sağlık kurulu raporunun ödeme belgesine eklenmesi
gerektiği,
- 4734 sayılı Kanunun 22 nci maddesi kapsamında piyasa fiyat
araştırmasında açıklık ve rekabet ortamının oluşturulması amacıyla geniş
kapsamlı araştırma yapılmasına özen gösterilmesinin gerektiği,
Şeklinde çeşitli hususlarda değerlendirme ve tavsiyelerde
bulunulmuştur.
Ayrıca yapılan ihalelerde açıklık ve rekabetin sağlandığı,
tüketime yönelik mal ve hizmet alımlarında bütçe ödeneğinin verimli ve ekonomik
şekilde kullanıldığı, ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişlerine dayalı
olarak, ilgililerin hesaplarına aktarılan paralar ile banka hesap özetlerinin mutabık
olduğu, kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve
denk olduğu ve ödenek üstü harcama yapılmadığı, bütçe ile tahsis edilen
ödeneklerin Kurumun amaç ve planlanmış hedefleri doğrultusunda, iyi mali
yönetim ilkelerine uygun olarak kullanıldığı; harcamalarda tasarruf sağlandığı,
tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe politikası yürütüldüğü belirtilmiştir.
Sonuç olarak; Üst Yöneticinin bütçe ile verilen kamu kaynaklarının
etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek mali
tedbirlerin alınmasında, 5018 sayılı Kanunda öngörülen mali yönetim ve kontrol
sisteminin işleyişinin gözetilmesinde, görev ve sorumlulukların yerine
getirilmesinde üstün gayret gösterdiği, harcama yetkilisi, gerçekleştirme
görevlisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve muhasebe yetkilisinin, mali
mevzuat ile tedbirlerin tatbikinde azami çaba sarf ettikleri, İdarenin mali
faaliyet, karar ve işlemlerinin Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu ile ilgili
diğer mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü sonucuna varıldığı ifade edilmiştir.
Başkanlık Divanı tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2008
yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu ve Üst Yönetici Cevapları kabul
edilmiş olup, tenkit ve tavsiye edilen hususlarda gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir.
2. Sayıştay Başkanlığının 2008 yılına ilişkin hesapları ve bunlara
ilişkin belgeleri esas alınarak yapılan dış denetimi sonucunda hazırlanan
Raporda; idarenin hesap verme sorumluluğu çerçevesinde, yönetimin mali
faaliyet, karar ve işlemlerinin; kanunlara, kurumun amaç, hedef ve planlarına
uygunluk yönünden incelenmiştir.
Raporda özetle;
- 2008 yılı için Sayıştay Başkanlığına 90.202.350,00 YTL ödenek
tahsis edildiği, 2007 yılında Kuruma yapılan 830.186,93 YTL şartlı bağışın
(banka promosyonu) yılı içerisinde kullanılmayıp 2008 yılı bütçesine
devredilmesi ile oluşan toplam 91.032.536,93 YTL ödeneğin % 83,71’i olan
76.204.471,57 YTL’nin harcandığı, %16,27’si olan 14.813.791,21 YTL’nin
harcanmadığı için iptal edildiği, 14.274,15 YTL’nin 2009 yılı bütçesine
devredildiği belirtilmiştir. Harcanan 76.204.000.000 YTL kullanılabilir bütçe
ödeneğinin %84’üne tekabül ettiğinden, Kurumun 2008 Mali Yılı Bütçesinin %84
oranında gerçekleştiği ve bir önceki sene ile kıyaslandığında 2008 yılında
tahsis edilen ödeneğin %6 oranında arttığı, 2008 yılı bütçe giderlerinde de %21
oranında artış olduğu ifade edilmiş ve ödeneklerin uygulamasına ilişkin
tutarlı, dengeli ve ekonomik bir bütçe politikası yürütüldüğü belirtilmiştir.
Yukarıdaki veriler göz önünde bulundurularak tasarruf tedbirlerine devam
edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
- 2008 yılı harcamalarının; %63,9’unun personel giderlerine,
%18,4’ünün mal ve hizmet alım giderlerine, %5,5’inin sosyal güvenlik
kurumlarına devlet primi giderlerine, %0,5’inin cari transferlere ve
%11,7’sinin de sermaye giderlerine yapıldığı; bütçe giderleri içerisinde
personel harcamalarının birinci sırada yer aldığı, ikinci sırada mal ve hizmet
alım giderlerinin takip ettiği, önceki yıl ile kıyaslandığında personel
giderlerinde %11,03 oranında artış olduğu, personel giderlerindeki bu artışın
normal olduğu, sermaye giderleri için 10.196.186,93 YTL ödenek tahsis edildiği,
bu ödeneğin 8.886.390,15 YTL’sinin harcandığı, 1.309.796,78 YTL’sinin iptal
edildiği, programa alınan yatırımın gerçekleşmesi için konulan ödeneklerin bir
kısmının kullanılmasının ertelenmesiyle, yatırım plan ve programında yer alan
hususların sonraki yıllara ötelendiği, yatırımın gerçekleşmesi için konulan
ödeneğin yılı içinde kullanılmasıyla hedeflenen programların
gerçekleştirilmesinin daha isabetli ve ekonomik olacağı ifade edilmiştir.
- Ayrıca, Kurum personelinden sendika üyesi personelin üyelik
aidatlarının ödenmesinde ödeme emri belgesine Başkanlık onayının eklenmesi
gerektiği; doğrudan temin ile karşılanan mal ve hizmet ihtiyaçlarına ilişkin
olarak görevlendirilen personel tarafından açıklık ve rekabet ortamının
oluşturulması için geniş kapsamlı piyasa araştırması yapılması, yükleniciye hak
ediş ödenmeden önce işçilerin ücret alacakları bulunup bulunmadığına dair ilan
tutanağının ödeme emrine eklenmesi gerektiği; yurt dışına gönderilen personelin
yol masrafları kapsamında, özel seyahat acentelerinin bilet satış komisyonları
için herhangi bir ödeme yapılmaması gerektiği; sağlık kuruluşlarına yapılan
ödemelerde ödeme emri belgesine hastanın sevk kağıdının eklenmesi gerektiği;
Şeklinde çeşitli hususlarda değerlendirme ve tavsiyelerde
bulunulmuştur.
Ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişleriyle tahakkuk
ettirilen ödemelerin banka hesap özetleri ile mutabık olduğu; kesinhesap
cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu,
kullanılabilir bütçe ödenekleriyle uyumlu bulunduğu, ödenek üstü harcama
yapılmadığı, Kurumun amaç ve hedefleri doğrultusunda, iyi mali yönetim
ilkelerine uygun olarak kullanıldığı, harcamalarda tasarruf sağlandığı,
tutarlı, dengeli ve etkin bir bütçe politikası yürütüldüğü, Üst Yönetici olarak
Sayıştay Başkanının; bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve
verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek tedbirlerin alınmasında, mali
yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesinde, 5018 sayılı Kanunda
belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde üstün gayret
gösterdiği, harcama yetkilisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve muhasebe
yetkilisinin mali mevzuat ile tedbirlerin uygulanmasında azami çaba sarf
ettikleri, İdarenin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu başta olmak üzere ilgili diğer mevzuata uygun olduğu sonucuna
varıldığı ifade edilmiştir.
Başkanlık Divanı tarafından, Sayıştay Başkanlığının 2008 yılına
ilişkin Dış Denetim Raporu ve Üst Yönetici Cevapları kabul edilmiş olup, tenkit
ve tavsiye edilen hususlarda gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk
ve 20 milletvekilinin, Alevilerin sorunlarının araştırılarak ailelerin
korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/444)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Günümüzde, inançları ve yaşam biçimlerinden dolayı, “Eşit
Yurttaşlık” haklarına kavuşamayan Alevilerin, toplumda ve devlet nezdinde
karşılaştığı sorunların tespiti ve konuda yürütülecek çalışmaların belirlenmesi
amacıyla Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir
Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 22.06.2009
1) Ahmet Türk (Mardin)
2) Emine Ayna (Mardin)
3) Fatma Kurtulan (Van)
4) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Bengi Yıldız (Batman)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
11) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
12) Hamit Geylani (Hakkâri)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Nuri Yaman (Muş)
16) Osman Özçelik (Siirt)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Hasip Kaplan (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
21) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Yüzyılların mirası olarak, günümüze devrolmuş “Alevi Sorunu” ne
yazık ki, bugüne kadar samimi ve inandırıcı yaklaşımlar gösterilerek çözülmek
istenmemiştir.
Yaklaşımların hepsinde, Aleviliğin sadece teolojik boyutu “Sorun”
olarak ele alınmış, Aleviliğin İslam içiliği, İslam dışılığı tartışılmıştır.
Bir dinin ya da inanç grubunun teolojisinin ne olduğuna, dışarıdan
birileri değil, ancak o inanç sahiplerinin kendileri karar verirler. Bunun
aksi, o inanca ve inanç sahiplerine hakaret olur.
Aleviliğin kendi tarihsel orijini üzerinde yaşam bulması yerine,
Türk-İslam sentezi üzerinden şekillenmesi hedeflenmiştir.
Alevilik Sorunu, salt inanç boyutuyla ele alınacak teolojik bir
sorun değildir.
Öncelikle sorunun adı konulmalıdır.
Sorun, “Demokrasi Sorunudur.” “Toplumsal, Hukuksal, Demokratik Hak
ve Haklar Sorunudur.”
Alevi inanç ve kurum önderleriyle görüşülerek, ortak bir çabayla
çözüm aranmalıdır. Çözüm aranırken, oy kaygısı yerine, toplumsal demokrasi
kaygısı ön plana çıkarılmalıdır.
Aleviler üzerindeki Türk-İslam ideolojisinden vazgeçilmelidir.
Bundan vazgeçilmedikçe, kimden gelirse gelsin, Alevi açılımlarının hedefi
asimilasyonda, inkârda ısrar olacaktır. Bu da, yakın zamana kadar katledilen
Alevilerin yerine, Aleviliğin katledilmesi anlamına gelecektir.
Zaten Alevilerin öneri ve talepleri, demokrasi iddiasında olan
hiçbir iktidarın reddedilebileceği talepler de değildir.
Maddeler hâlinde sıralarsak;
1- Cem Evleri Alevilerin “İbadet Haneleri”dir. Bu tanıma karşı
çıkmak, “Camiler Müslümanların, kiliseler Hıristiyanların ibadethaneleridir”
tanımına karşı çıkmakla eş anlamlıdır.
Nerenin kimin ibadethanesi olacağına başkaları değil, -devlet hiç
değil- ancak o inanç sahiplerinin kendileri karar verirler. Devlete düşen
görev, Cem Evlerini yasal statüye kavuşturarak, güvence sağlamaktır.
2- Okullarda okutulmakta olan mevcut din eğitimi, zorunlu olmaktan
çıkarılmalıdır. Din eğitimi için okutulacak kitapları, her inanç topluluğunun
ilgili kurumları yazmalıdır.
3- Alevi inancı ve kültürü üzerindeki, doğrudan ya da dolaylı, asimilasyon
ve baskıcı, kısıtlayıcı uygulamaları son bulmalı, Alevi köylerine ve diğer
yerleşkelerine cami yaptırmaktan vazgeçilmelidir.
4- Hacı Bektaşi Veli Dergâhı ibadet merkezi olarak açılmalıdır.
5- Aleviliğin teolojik boyutunun tartışılmasından vazgeçilmelidir.
Bu, Alevilere duyulan bir saygının gereği olduğu kadar, demokrasinin de bir
gereği olarak algılanmalıdır.
6- Tüm kitaplar, Alevileri aşağılayan, karalayan tanım, ibare ve
imgelerden arındırılmalıdır.
7- Madımak, ibret ve utanç müzesi yapılarak, tarihle yüzleşmenin
kapıları aralanmalıdır.
Alevilerin, güvensizlik psikolojisinden kurtarılmaları gerekir. Bu
güvensizliğin yaratılmasında payı bulunanların, kendi geçmişleriyle yüzleşip,
Alevilerle dost olabilmenin güvenini vermeleri önemlidir.
“Tarihle yüzleşme” bir güven mekanizması olarak işlemelidir.
8- Devletin ve siyasetin kontrolü dışında yaşam hakkı
kazandırılacak, bir Alevi Akademisinin vb. kurulmasına olanak sağlanmalıdır.
9- Devlet kontrolündeki Alevi anlayışından vazgeçilerek, Alevi
dedelerine maaş bağlama gibi, Aleviliği özünden saptırmaya çalışan arayışlardan
uzak durulmalıdır.
10- Devlet üst yönetimleri ve bürokrasi görevleri, Alevilere açık
hâle getirilmelidir. Demokrasilerdeki eşitlik ilkesi yaşamın her alanında hâkim
kılınmalıdır.
11- Diyanet İşleri Başkanlığının, laiklik ve farklı inançlar
bağlamında işlevinin demokratik olmadığı, mevcut hâliyle, laik ve eşitlikçi bir
yapılanmadan uzak olduğu açıktır.
Din işleri devletin kontrolünden çıkarılmalı, dinsel
iktidarlaşmanın tehlikelerine karşı, devletlerin sadece izleme hakkı olmalıdır.
Diyanet İşleri Kurumunun kapatılma istemi bugünkü koşullara
olanaklı olmayabilir, çok gerçekçi görülmeyebilir.
Bu nedenle, Türkiye’de, Diyanet İşleri Başkanlığı küçültülerek
sembolik bir boyuta, demokratik özerk bir içerik ve işleyişe kavuşturulmalıdır.
Demokratik temsiliyeti sağlanmalıdır.
Günümüzde, inançlarından dolayı, “Eşit Yurttaşlık” haklarına
kavuşamayan Alevilerin, toplumda ve devlet nezdinde çeşitli sıkıntılarla
karşılaştıkları bilinmektedir.
Alevilerin verilmeyen haklarından dolayı “Sorun” hâline getirilmiş
olan “Alevilik” özünde bir “Demokrasi Sorunu” olarak acil çözüm
gerektirmektedir.
Aleviliğin bir “Sorun” olmaktan çıkarılması da TBMM’nin öncelikli
görevleri arasındadır.
Bu konuda bir Meclis Araştırma Komisyonu’nun kurulmasının gereğini
arz ederiz.
2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk
ve 20 milletvekilinin, kadın istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/445)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devletin yasalardan ve uluslararası sözleşmelerden doğan
yükümlülükleri doğrultusunda taahhüt altına alınan kadın istihdamında yaşanan
gerilemenin nedenleri ve kadınların istihdama katılımının önündeki engellerin
tespiti amacıyla Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Ahmet Türk (Mardin)
2) Emine Ayna (Mardin)
3) Fatma Kurtulan (Van)
4) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
5) Sırrı Sakık (Muş)
6) Ayla Akat Ata (Batman)
7) Bengi Yıldız (Batman)
8) M. Nezir Karabaş (Bitlis)
9) Akın Birdal (Diyarbakır)
10) Aysel Tuğluk (Diyarbakır)
11) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
12) Hamit Geylani (Hakkâri)
13) Pervin Buldan (Iğdır)
14) Sebahat Tuncel (İstanbul)
15) Nuri Yaman (Muş)
16) Osman Özçelik (Siirt)
17) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Hasip Kaplan (Şırnak)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
21) Özdal Üçer (Van)
Gerekçe:
Ülkelerin gelişmişlik düzeyini belirleyen kişi başına düşen milli
gelir, sanayileşme, okur yazarlık oranı gibi etkenlerin yanında kadınların
istihdama katılım oranıdır. Ancak gelişmiş ülkelerde kadınların işgücüne
katılım ve istihdam oranları artarken, gelişmekte olan ülkelerde ve Türkiye'de
kadının işgücüne katılımında benzer bir artış yaşanmamıştır.
Nitekim Dünya Ekonomik Forumu'nun hazırladığı ‘Toplumsal Cinsiyet
Eşitsizliği Endeksi'ne göre 2007 itibariyle kadın istihdamında Türkiye 128 ülke
arasında 123. sırada gelirken, bu tablo 2008 yılında da değişme göstermemiş,
130 ülke arasında 125'inci sırada yer almıştır.
Türkiye tarafından 1985 yılında onaylanan Birleşmiş Milletler
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Avrupa Sosyal
Şartı, ILO, OECD, AGİK gibi kuruluşların sözleşme, karar ve tavsiyelerinin,
Kahire Dünya Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Planının, 4. Dünya Kadın
Konferansı Eylem Planı ve Pekin Deklarasyonu ile kadına yönelik her türlü
ayrımcılıkla mücadele taahhüt altına alınmıştır. Anayasanın 90'ıncı Maddesi ile
de taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri ulusal düzenlemeler karşında etkili
hale getirmiştir. Yine Anayasa'nın 10'uncu, 49'uncu Maddeleriyle devlet, kadın
ve erkek eşitliğinin yaşama geçmesini sağlamayı ve kadının gelir kazanacağı bir
işte çalışmasını güvence altına almıştır.
Böylece gerek kendi yasalarında gerekse Birleşmiş Milletler ve
Avrupa Birliğinin kadın erkek eşitliğini hedefleyen sözleşme ve düzenlemelerine
taraf olarak kadının gelir kazanacağı bir işte çalışmasını, kadının insan
haklarından biri olarak kabul etmiştir.
Üyelik müzakerelerinin sürdüğü Avrupa Birliği üyesi ülkelerle
kıyaslandığı zaman Türkiye'de kadınların istihdam oranlarının düşük olduğu
görülmektedir. Ne yazık ki Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliğini bütün
politika ve programlarına yansıtmayı taahhüt etmiş olmasına karşın bunu yerine
getirme konusunda yeterince ilerleme gösteremediği, yıllara göre kadınların
işgücüne katılım oranları göstermektedir. Kadınların işgücüne katılma oranı
1990'da yüzde 34,1 civarındayken, 2002 yılında yüzde 26,9, 2004 yılında yüzde
25,4, 2008 yılı için ise yüzde 24'dür.
Lizbon Stratejisi ile belirlenen AB hedefleri doğrultusunda, 2010
yılı itibariyle Türkiye'de kadın istihdam oranının yüzde 60 olması gerekirken,
2008 itibariyle toplam istihdam içinde kadınların istihdam oranı AB ve bütün
OECD ülkelerindeki yüzde 50'nin üzerindeki oranının çok gerisinde yer
almaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Hanehalkı İşgücü Anketi
sonuçlarına göre, 2002 yılına kadar artan kadın çalışan sayısının bu yıldan
itibaren düşme eğilimi içerisine girdiği görülmüştür. 2002 yılında 6 milyon 122
bin olan kadın çalışan sayısı, 2005 yılında 5 milyon 700 bin olmuştur.
2000-2005 dönemine ait bu istatistikler kadın istihdamındaki gerilemeyi açık
bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu dönemde Türkiye'de 15 yaş ve üstü kadın
nüfusu, erkek nüfustan daha fazla artmasına karşın, toplam işgücü artışı içinde
kadınların payı % 10 olarak kalmıştır. Yani artan 15 yaş üstü kadın nüfusun
sadece % 7'si işgücüne girerken, erkeklerde bu oran % 58'i bulmuştur.
Yine Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) için Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Prof. Dr. Gülay Toksöz'ün hazırladığı
"Türkiye'de Kadın İstihdamı Durum Raporu"na göre, şu an her dört
kadından yalnızca biri çalışıyor ve çalışanların dörtte birini kadınlar
oluşturmaktadır.
Bütün bu çalışmalar da göstermektedir ki, kadına karşı
ayrımcılığın en yaygın olduğu alanlardan birini de kadın emeği ve istihdamı
alanı oluşturmaktadır. Toplumsal yaşamda süregelen cinsiyete ve çalışma
yaşamına dayalı ayrımcılığın en önemli göstergesi ise, erkeklerin kazancının
çalışma yaşamında birincil, kadınların kazancının ise ikincil olarak
görülmesidir. Kadınların iş gücüne katılımındaki düşüklük, kadın-erkek
eşitliğinin sağlanması ve sosyoekonomik kalkınmanın önündeki engellerden
biridir.
3.- İstanbul Milletvekili D. Ali
Torlak ve 26 milletvekilinin, reel sektörün kredilendirilmesindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/446)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığa
Ülkemizde yaşanan ekonomik krizi fırsat olarak değerlendiren
bankaların, sanayi işletmelerine yönelik tutumu, yüksek oranlı kredi faizlerine
rağmen kredi vermekten kaçınması, işletmeleri ve istihdamı olumsuz
etkilemektedir. Kredi sistemindeki tıkanıklığın nedenlerinin ve çözüm
yollarının belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98'inci, TBMM İç Tüzüğünün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması" açılması için gereğini
saygılarımızla arz ve talep ederiz. 16.06.2009
1) Durmuş Ali Torlak (İstanbul)
2) Alim Işık (Kütahya)
3) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
4) Mithat Melen (İstanbul)
5) Oktay Vural (İzmir)
6) Necati Özensoy (Bursa)
7) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
8) Cumali Durmuş (Kocaeli)
9) Akif Akkuş (Mersin)
10) Mustafa Kalaycı (Konya)
11) Recep Taner (Aydın)
12) Hüseyin Yıldız (Antalya)
13) Mustafa Enöz (Manisa)
14) Hasan Özdemir (Gaziantep)
15) Cemaleddin Uslu (Edirne)
16) Kürşat Atılgan (Adana)
17) Murat Özkan (Giresun)
18) Yılmaz Tankut (Adana)
19) Hakan Coşkun (Osmaniye)
20) Behiç Çelik (Mersin)
21) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
22) Şenol Bal (İzmir)
23) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
24) Recai Yıldırım (Adana)
25) Osman Ertuğrul (Aksaray)
26) Ahmet Bukan (Çankırı)
27) Süleyman Turan Çirkin
(Hatay)
Gerekçe:
Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2009 ilk çeyrek (Ocak-Şubat-Mart)
sektör bilançolarına göre, bankaların kârı yüzde 25 artmış, buna karşılık
sanayi sektörünün kârı yüzde 82.23 oranında düşmüştür. Merkez Bankasının peş
peşe faiz oranlarını indirmesine rağmen, kamu bankaları başta olmak üzere
bankalar faiz oranlarını aşağı çekmemekte, uyguladıkları yüksek faizlerle
piyasaları kilitlemekte, taleplere sessiz kalmaktadır. Bankalar krize rağmen
kârlılıkta birbirleriyle yarışırken, sanayi kesimi büyük bir çöküntü ile karşı
karşıya kalmıştır. İçinde bulunulan büyük gerileme neticesinde iş yeri
kapamaları çığ gibi artmış, son verilere göre sektörel bazda istihdamda en
büyük kayıp sanayide yaşanmıştır. Kredi bulamadığı için binlerce sanayici,
işadamı, esnaf ve tüccar iflasın eşiğine gelmiş, Emniyet Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının hazırladığı "2008 Faaliyet
Raporu"nda da belirtildiği gibi, kredi kanallarında yaşanan sıkıntı
tefecilik olgusunu gündeme getirmiştir.
Mevduat bankalarının kredi dağılımına bakıldığında 26 Ekim 2008’de
kamu bankalarının kredi büyüklüğü 64,7 milyar lira iken 1 Mayıs 2009'da
krediler 67,8 milyar liraya yükselmiştir. Kamu bankaları küresel krizin en
şiddetli olduğu altı ayda 8,5 milyar yeni mevduat toplayıp sadece 3,5 milyar
kredi vermiş, özel bankalar ise 127,3 milyar lira olan kredilerini 1 Mayıs
2009'da 114,2 milyar liraya geriletmiş, 13,1 milyar lira kredi kesintisine
gitmişlerdir. Bankacılık sektörünün, yıllık ortalama yüzde 9-11 faiz oranı ile
mevduat toplayıp, yaşanılan ekonomik krizde işletmelere yüzde 30'a ulaşan
faizlerle bile kredi vermemesi, kredileri geri çağırması, yüksek faizin yanında
kefalet ve teminat miktarlarındaki artış, kâr ve satışın düşük olduğu bu
dönemde reel kesimi çok ağır yaralamış, üretimdeki daralma işsizlikte patlamaya
yol açmış, kapasite kullanım oranının düşmesinde kendini göstermiştir.
Bankalar 2009'da zora giren birçok fabrikayı satışa çıkardı. İş
yerleri ve dükkânlara el koydu, gayrimenkulleri haciz etti. Bankaların sanayi
sektörünün ve halkın sırtından, üstelik onların ölmesi pahasına yaşamaları,
anlaşılabilir bir durum değildir. Ekonominin bütün aktörleriyle ayakta
kalabilmesinin yolu, tüm aktörlerin uyum içinde ve birbirlerine destek
sağlayacak şekilde çalışmasından geçmektedir. Ekonomik krizin etkilerinin en
aza indirilebilmesi, sanayinin yaşamasını sağlayacak politika ve önlemlerin bir
an önce devreye sokulmasına bağlıdır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- Gündemin “Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer almak üzere 21
Ekim 2009 tarih ve 36589 sayılı “Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan
emeklilerimizin içinde bulundukları sıkıntıların araştırılması amacıyla verilmiş
olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/10/2009
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun, 22.10.2009 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun TBMM
Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve 21 Ekim 2009 tarih ve 36589 sayı ile
verilen, “ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde
bulundukları sıkıntılarının araştırılması, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş
farklılıklarının giderilmesi, sağlıkta katkı payı alınması ve çok düşük oranda
kalan maaş zamları gibi benzeri uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin
tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi” amacıyla
vermiş olduğumuz Meclis Araştırması önergemizin 22.10.2009 Perşembe günü
(bugün) görüşülmesinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önergemizin lehinde Sayın Serdaroğlu
efendim.
BAŞKAN – Lehte, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet
Serdaroğlu.(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz efendim.
MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde söz aldım.
Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, grup önerimiz, emeklilerin içinde
bulunduğu sorunların araştırılması ve çözüm önerilerinin ortaya konulması için
bir araştırma komisyonu kurulmasını öngören teklifimizin gündeme alınmasına
ilişkindir. Konu gerçekten acildir. Emeklilerimizin düşük maaşları yanında acil
çözüm bekleyen başka pek çok sorunları vardır.
Değerli milletvekilleri, emeklilerimizin yüzde 87’si açlık
sınırının altında, tamamına yakını yoksulluk sınırının altında bir ücretle
çalışmaya devam etmektedirler, çalışmaktadırlar. Şimdi kalkıp, maaşlarını şu
kadardan şu kadara çıkardık, yüzde bilmem kaç artış yaptık, diyebilirsiniz;
hatta, millî gelirimizi 10 bin dolara çıkardık, falan da diyebileceksiniz. Bu
rakamların balon olduğunu hepimiz biliyoruz. Eğer millî gelir kişi başına 10
bin dolara çıkmış olsaydı ülkemizde fakir aile sayısı 5 milyona çıkmazdı. Eğer
millî gelir 10 bin dolara çıkmış olsaydı açlık sınırının altında geliri
olanların sayısı 1 milyondan 10,5 milyona çıkmazdı. Eğer millî gelir 10 bin
dolar olsaydı yoksulluk sınırının altında yaşamaya çalışan vatandaşlarımızın
sayısı 18 milyondan 52 milyona çıkmazdı. Millî gelir gerçekten 10 bin dolar
olsaydı yeşil kartlı sayısı bu ülkede 18 milyona ulaşmazdı. Hangi rakama takla
attırırsanız attırın ortada duran bir tek gerçek vardır, o da emeklilerin yüzde
87’sinin açlık sınırının altında, yüzde 96’sının da yokluk sınırının altında
gelir elde etmeleridir.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı
sayesinde adaletsizlikler o kadar artmıştır ki, 2000 yılı öncesi ve sonrasında
emekli olanların maaşları arasında bile yüzde 70 ile 80 arasında fark vardır.
İntibakla ilgili olarak defalarca dikkatinizi çektik, soru önergeleri, kanun
teklifleri verdik ama sizlere bir türlü dinletemedik. Göreve gelen her bakan
“Sorunu çözeceğiz” diye söz verdi ama bugüne kadar ortaya herhangi bir çalışma
çıkmadı, bugüne kadar Hükûmetinizce ortaya somut bir öneri konulmadı.
“Yapacağız, edeceğiz” diye emeklileri kandırmaya, oyalamaya devam etmektesiniz.
Elinizde koskoca sosyal güvenlik teşkilatı ve kadroları var. Bu
kadar büyük bir teşkilatla bir tasarı hazırlayıp Meclise getirmeyi maalesef
beceremediniz. Âcizane tarafımdan hazırlanarak Meclis Başkanlığına sunulan
kanun teklifini gündeme alarak intibakla ilgili sorunu kısa yoldan
çözebilirsiniz. Hani hep “Muhalefet anca konuşuyor, çözüm üretmiyor.” diyorsunuz
ya, samimiyseniz, emeklilerimiz arasındaki maaş uçurumunu gidermek
istiyorsanız, alın size teklif, alın size çözüm.
Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti 2009 Temmuzunda emeklilere
ne kadar zam yaptı biliyor musunuz? 8 ila 11 lira. Peki, Eylül 2009’da emeklilerin
sağlık katkı payı kaç lira oldu onu da biliyor musunuz? 15 liraya çıktı.
Emeklilerimizin aldıkları zam bir kerelik muayene parasını dahi karşılamıyor.
Partinizin isminde “adalet” var ama “Adaletin bu mu Adalet ve Kalkınma
Partisi?” demek lazım. Emeklilerimizin sorunları saymakla bitmiyor.
AKP İktidarı tarafından 2003 yılında yapılan değişikliklerle,
yaşlılık aylığı alırken çalışmaya devam eden emeklilerimizden yüzde 10 oranında
sosyal güvenlik destek primi kesilmeye başlandı. Peki, bundan kimin haberi var?
Hiç kimsenin. BAĞ-KUR’un, Sosyal Güvenlik Kurumunun emeklilerimize, bir
bildirimde bulunması gerekmez miydi? Gerekirdi. Sosyal güvenlik sisteminin
yeniden yapılandırılması keşmekeşi içinde yetkili ve ilgili kimsenin aklına
emeklilerimize böyle bir bildirimde bulunulması maalesef gelmedi. Aradan altı
yıl geçiyor, 2009’da hatırlıyorlar. Kriz yüzünden fellik fellik para arayan
Hükûmet, haberi olmadığı için sosyal güvenlik destek primlerini ödemeyen
emeklilerimizin sırtına bir yük daha vurmaya karar veriyor. Ardı ardına
tebligatlar çıkarılıp emeklilerimizden 6 ila 8 bin lira arası sosyal güvenlik
destek primi istemeye başlıyor. Kısa bir süre sonra da hacizler peş peşe
gelecektir. Peki, Hükûmetten bu sorunun çözümü için atılmış herhangi bir adım
var mı? Tabii ki yok.
Değerli milletvekilleri, bu borçların gecikme faizlerinin
silinerek mutlaka yeniden yapılandırılması ve taksitlendirilmesi gerekmektedir.
Âcizane, tarafımdan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından hazırlanarak
Meclis Başkanlığına sunulan kanun teklifimizi gündeme alıp yasalaştırırsak
binlerce emeklimizi kara kara düşündüren, hacizlerle karşı karşıya bırakan bu
sorunu da kolayca çözebilirsiniz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “ben sandıktan çıktım,
millet benden memnun; millet ben ne yaparsam onu kabullenir” anlayışı içinde
olmanız düştüğünüz en büyük hatadır. Demokraside “ben sandıktan çıktım,
kargadan başka kuş tanımam” diyemezsiniz, diyemeyiz. Siz yani Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarı, bu milletin sesine kulak tıkayarak farklı gündem ve
açılımlarla ne yapmak istiyorsunuz, neyin peşindesiniz değerli milletvekilleri,
öğrenmek istiyoruz. Milletin hâline bakıyor ama görmezden geliyorsunuz.
Emekliler başta olmak üzere milletin bıçak kemiklerine değil damarlarına
dayandığını hissediyorsunuz ama ıstırap ve iniltiyi duymazdan geliyorsunuz.
Toplumu fukaralığa itip, bunu sadaka ekonomisiyle destekleyip
iradelerine ipotek koymayı bir maharet saymak ve marifet gibi de anlatmak inanç
değerlerimizin hiçbir yerinde yoktur. Borç batağına saplanan toplumu istikrar
tehdidiyle korkutmak ve onların iradelerine ipotek koymak, yine İslam ve inanç
değerlerimizde yoktur.
Lütfen, bu milletin, yani emeklinin, işçinin, memurun, esnafın,
çiftçinin ve milyonlarca işsizin, bunalımdaki gençlerimizin sesine kulak verin
ve onların beklentilerine ya çare olun ya da boş yere bu iktidarı işgal
etmeyin.
“Muhalefet çözüm üretmiyor.” diyerek kesip atmayın.
Yapamadıklarınızı ve yanlışlarınızı muhalefete fatura etmeyin. Bakın, İktidarın
bir sayın milletvekili bir ilçedeki kahve toplantısında ne diyor:
“Hemşehrilerim, size verdiğimiz sözleri yerine getiremediğimiz için üzgünüz. Bu
muhalefet var ya muhalefet, önümüzü kesiyor, size mahcubuz.” Vay anam vay!
Değerli milletvekilleri, buna, karşısında duran kişi şu cevabı
vererek müdahale ediyor: “Sayın Milletvekili, işinize gelen her yasayı
Meclisten çıkarıyorsunuz, 340 milletvekili yetmiyor da tamamını mı
istiyorsunuz? Sayın Vekilim, bizi aptal yerine koyup bu kadar aşağılamayın
lütfen.” Yani tavanda da, tabanda da kabahatler hep muhalefete bulunmaktadır.
Ne yazık ki muhalefete muhalefetin edildiği bir garip dönemden birlikte
geçmekteyiz.
Kısaca, her seçim döneminde emeklilere verdiğiniz sözlerin,
verdiğiniz taahhütlerin altında kalmanız sizin İktidarınızın bir aynası, sizin
İktidarınızın bir ölçüsüdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Gelin, gerçekten zor ve sıkıntılı
günler geçiren tüm emeklilerimizin içinde bulundukları sorunları araştırıp,
çözüm yollarının aranması için bir araştırma komisyonu kurulması için
verdiğimiz önergemize destek verin.
Değerli milletvekilleri, işte size yol haritası. Gelin, grup
önerimize destek verin, araştırma önergemizi kabul edin, hep birlikte bu sorunlara
çözüm arayalım. Biliyorum ki, yine Milliyetçi Hareket Partisinden geldi diye
reddedeceksiniz. Bu yol haritası İmralı’dan gelseydi, ertesi gün açılım
turlarına başlardınız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde, İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır.
Buyurunuz Sayın Kacır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Benden önce bu kürsüden hitap eden Değerli Serdaroğlu’na teşekkür
ediyorum, bu konuları gündeme getirdi. Ama, biz rakamlara takla attırmak değil
de hakikaten rakamları beraberce iyi bir değerlendirelim Sayın Serdaroğlu.
Siz, bizden önceki Hükûmetin, yani 2002 Kasımından önceki
Hükûmetin ortağıydınız ve sizin de ortağı olduğunuz dönemde emekli ne
durumdaydı, biz geldik emekli ne durumda? Bunu iyi kıyaslamamız lazım.
Bakınız, BAĞ-KUR esnafının emeklisinin almış olduğu maaş 142 lira
80 kuruştu sizin döneminizde. 142 lira 80 kuruş, 2002.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Emekli çok mu iyi bir durumda?
ÜNAL KACIR (Devamla) – 2003, geldik…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdi ne kadar zam yaptınız?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Et o zaman 8 liraydı.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Dinleyin efendim, söyleyeceğim. Merak
etmeyin efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Meselemiz 2003 değil, şimdi…
ÜNAL KAÇIR (Devamla) - Söyleyeceğim efendim.
142 lira 81 kuruştu. Biz geldik, 2003; 242 lira 81 kuruş. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdi ne kadar zam yaptınız, onu
söyleyin.
ÜNAL KACIR (Devamla) – 100
lira daha fazla, bir senede.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, şunu söyleyin: Yani, şimdi
emekliler ne kadar zam aldı, onu söyleyin.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Sonra, 2009…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Kaç lira, kaç lira zam yaptınız?
ÜNAL KACIR (Devamla) – 2009…
Dinle Sayın Başkanım, dinle. Dinleyin.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kaç lira zam yaptınız? Neyi
savunuyorsunuz?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Dinleyin efendim.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz maaş ödeyemiyordunuz.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Yapma! Para yok de, bir şey de!
BAŞKAN – Devam edin siz Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, şimdi ne? 470 lira 73 kuruş; yani..
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok para mı?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Çok para değil. Çok para değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kaç lira zam yaptınız?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Sizin verdiğiniz çok para mıydı? 142 lira
mı büyük, 470 lira mı büyük? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu… Enflasyon
oranına bakıyoruz arkadaşlar.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Biz onu soruyoruz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – İşçi 80 simide çalışıyor.
ÜNAL KACIR (Devamla) – O günden bugüne enflasyon yüzde 92,2. Enflasyon kadar artmış olsaydı 274 lira
olurdu. Kaç para olmuş? 470 lira olmuş.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu sene kaç lira zam yaptınız, onu
söyleyin.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, beraberce
inceliyoruz. Bunlar rakamlara takla attırmak değil. Bunlar gerçekleri konuşmak.
Ha, şimdi bakın, samimiyete bir bakalım. Dün teklif veriyorsunuz,
araştırma önergesi teklifini dün veriyorsunuz, bugün, gelin bunu görüşelim
diyorsunuz. Dün mü aklınıza geldi?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sizin aklınıza gelmiyor ki.
ÜNAL KACIR (Devamla) –
Emeklilerin durumu dün mü aklınıza geldi?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Senin aklına geliyor mu?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız…
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Aklınız bölücülükle ilgili olduğu için
gelmiyor.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bugüne gel, bugüne.
ÜNAL KACIR (Devamla) –
Bakınız, SSK emeklisinin aldığı maaş 252 liraydı. Şimdi 608 lira 28…
Asgarisini konuşuyorum. Asgarisini konuşuyorum. Enflasyona göre artış yapılmış
olsaydı 485 lira olurdu. Kaç olmuş? 608 lira olmuş.
Ha, şunu demiyoruz: Çok iyi para veriyoruz, bununla çok iyi
geçinilir. Hayır. Bunu söylemiyoruz. Ama bir şey söylüyoruz: Bugün emeklinin
durumu dünden, yani sizin döneminizden çok daha iyi. Daha iyi olması lazım,
daha iyiye götürmemiz lazım ve biz de onun gayreti içerisindeyiz, Hükûmetimiz
de bu çalışmaları yapıyor.
Son günlerde basına da intikal eden Değerli Bakanımızın
açıklamalarını yakından takip ederken “Yani biz araştırma önergesi verdik, işin
üzerine gittik de öyle yükseldi bu rakamlar.” diyesiniz diye getiriyorsanız
halk bunu yutmaz, hiç merak etmeyin.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yutmuyor yutmuyor zaten, merak etmeyin!
ÜNAL KACIR (Devamla) – Emeklilerimizin sorununu da tüm halkımızın
sorunlarını da birer birer yine AK PARTİ çözecektir. Bunları söylüyorum, vakti
fazla almamak için sözümü kısa kesiyorum.
Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. [AK PARTİ
sıralarından alkışlar; MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)]
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çöze çöze çözülecek yer kalmadı Sayın
Kacır!
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kacır.
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerinde lehte İstanbul
Milletvekili Bayram Meral.
Buyurunuz Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Meral, şu emeklilerin durumunu bir
anlat hele, bir anlat işçi emeklilerinin durumunu!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisinin emeklilerle
ilgili vermiş olduğu soru önergesi üzerinde söz aldım.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Araştırma önergesi…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ben Türkiye'nin bu kadar önemli bir
sorunu üzerinde durdukları için kendilerine ayrıca teşekkür ediyorum (MHP
sıralarından alkışlar) ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak da önergeyi
desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir laf vardır atalardan, der ki: “Görünen
köy kılavuz istemez.” Değerli arkadaşlarım, emekli perişan, işçi perişan, memur
perişan, çiftçi perişan, işveren perişan, insanlar intihar ediyorlar, aile
çocuğuyla birlikte, geçinemediği için, kendisini çocuklarıyla birlikte ırmağa
atıp ölüyor; siz burada mutluluktan, refahtan, huzurdan bahsediyorsunuz. Böyle
olmaz değerli arkadaşlarım. Eksikler üzerinde durulup “Nasıl çözeriz?” bunun
üzerinde kafa yormak gerekiyor. Kusuru ört… Örtersin ama bir gün açılıyor.
Fert başına düşen millî gelir 8 bin dolara çıktı da neden
emeklinin aylığı 600 lira? Ona eş değer olması lazım değerli arkadaşlarım.
Rakamlarla birbirimizi kandırıyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Aynen öyle.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu kadar esnafın senedi protesto
olmuş; memuru çeke, kredi kartına esir etmişsiniz. Bunlar sizin elinizde yok
mu? Kim gelmişse -kusura bakmayın- işçiye yüklen, memura yüklen, emekliye
yüklen.
Değerli arkadaşlarım, işçi sizden alacağını alamıyor ki zam alsın.
Tasarrufu Teşvik Fonu’ndan hakkını alamayan bir sürü insan var, ödeseniz ya!
Konut Edindirme Fonu’nda, o zaman 57’nci Hükûmetti -kendisini buradan saygıyla
anıyorum- o zaman Devlet Bakanı Sayın Somuncuoğlu’yla birlikte biz o paraların
yekûnunu hesap ettik, çıkardık ama Hükûmet düştü, ödeyemediler. Ödeseniz ya!
5510 sayılı Yasa çıkarken emekli aylıkları farklı… Efendim, neden
farklı? Memur farklı alıyor, BAĞ-KUR’lu farklı alıyor, SSK’lı farklı alıyor.
“Biz bu aradaki olumsuzlukları düzelteceğiz.” deyip 5510 sayılı Yasa’yı çıkaran
siz değil misiniz? Düzeltseniz ya! Yok… Efendim, herkes hâlinden memnun… Ee
canım hâlinden memnunsa hayrını görün!
Değerli arkadaşlarım, bakınız -kusura bakmayın, her zaman
söylüyorum- seksen dört yıl içerisinde iç ve dış borcun toplamı -devletin
kayıtları- 220 milyar dolar, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, siz bundan fazla iç
ve dış borç yaptınız. Memura vermediniz, emekliye vermediniz, esnafa
vermediniz, köylüye vermediniz, nereye gitti bu para? Yatırım da yapmadınız.
Nereye gitti bu para? Torbalarla dağıtılıyorsunuz değil mi birilerine? O da
yetmez değerli arkadaşlarım. Üretken bir sistem kurun, üretken. Vatandaş
çalışsın da helaliyle evine öteberisini götürsün. Torbalarına, bilmem nelerine,
el altından bilmem birilerinin sofrasına katkı sağladığınızı bir marifet
sayıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, geldiniz geleli bu emeklilerle uğraştınız,
geldiniz geleli. Bakın, değerli arkadaşlarım, bir defa, emekliliği ortadan
kaldırdınız. Kısa süreli çalışmakla emeklilik ortada yok. Emekliliği ortadan
kaldırdınız. Yani, üç ay çalıştırıyorsunuz, dört ay çalıştırıyorsunuz, altı aya
çıkmak artık mesele oldu, kamunun ötesinde böyle bir durum da yok. Biliyor
musunuz şurada sizin resmî kayıtlarınız, devletin resmî kayıtları. Üç ay
çalışan bir işçinin sizin çıkardığınız 5510 sayılı Yasa’ya göre seksen yıl bilfiil
çalışması lazım ki emekli olsun. Dört ay çalışanın altmış yıl çalışması lazım
ki emekli olsun. Altı ay çalışanın da değerli arkadaşlarım, kırk sene çalışması
lazım ki emekli olsun. Kim emekli olacak? Kurtuldunuz. Hani Millî Eğitim
Bakanının “Şu okullar olmasaydı güzel Millî Eğitim Bakanlığı yapardım.” dediği
gibi, siz de nasıl olsa emekliliği ortadan kaldırıyorsunuz, çok güzel devlet
yönetirsiniz değerli arkadaşlarım.
Bir şey daha yaptınız. Emeklilerin yine bir gelirini kestiniz.
Emekli olan bir işçiye, hizmeti emekliliğe hak kazanmışsa 421 liranın altında
emekli aylığı bağlanmazdı. Bu alt tavanı kaldırdınız biliyor musunuz değerli
arkadaşlarım. Ne oldu şimdi? 190 liraya düştü. Bundan sonra emekli olacakların
alacakları aylık bunlar değerli arkadaşlarım. Bunu çok iyi bilirsiniz. Ama
geçiştiriyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Efendim, işte bayramda torbaya bir şey
koyduk, Allah rızası için gönderdik… Halkı bu seviyeye getirdiniz değerli
arkadaşlarım. Bununla mı övünüyorsunuz? Ne oldu şimdi değerli arkadaşlarım? Ya,
bir memlekette akaryakıta zam gelmesi demek, değerli arkadaşlarım, bunu hepiniz
bilirsiniz, A’dan Z’ye her şeye zam gelmek demektir. A’dan Z’ye her şeye zam
gelmektedir. Suya zam yaptınız, gaza zam yaptınız, şimdi de benzine zam
yaptınız, yüzde 11. Şimdi, ne olacak yarın? Otobüse binen emeklilerin bilet
paralarına da zam gelecek. Ne verdiniz emekliye biliyor musunuz? Bakınız,
Sosyal Sigortalar Kurumunun emeklisine verdiğiniz günlük zam 38 kuruş da ben
insafa geldim 40 kuruş dedim, 40 kuruş değerli arkadaşlarım, 40. BAĞ-KUR
emeklisine verdiğiniz ne? O da günlük 20 kuruş. Bununla mı övünüyorsunuz
değerli arkadaşlarım?
Ha, dersiniz ki “Efendim, biz ne verirsek verelim vatandaş bize oy
veriyor.” Değerli arkadaşlarım, kusura bakmayın da her zaman kazın ayağı öyle
ölçülmez, her zaman öyle gitmez bu işler. Yani, bazen çok güzel gündem
değiştiriyorsunuz, vatandaşa derdini unutturmayı çok iyi başarıyorsunuz. Bu
özellikleriniz var. Ama milletin
şurasına dayandıktan sonra, insan, babasının oğlu da olsa bazen gözünün yaşına
bakmıyor. Onun için, bunu da çok iyi bileceğinize inanıyorum.
Geldik memura: Değerli arkadaşlarım, memura yüzde 2,5 zam
yaptınız. Kamu işçisine yüzde 2-2,5 zam yaptınız. Cumhuriyet tarihinde
görülmemiş bunlar. Sizin döneminizde bunlar görülüyor. Ben yıllardır o işi
yaptım. Yok böyle bir şey.
Şimdi, çok güzel…
AHMET YENİ (Samsun) – Enflasyondan haberin var mı, enflasyondan?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Bakınız…
AHMET YENİ (Samsun) – Rakamları konuş, rakamları.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Enflasyonun niye düştüğünü sen
bilmiyorsan ben sana söyleyeyim.
AHMET YENİ (Samsun) – Söyleyin.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Vatandaşın alım gücü olmazsa
enflasyon düşer. Kim pazara gidiyor ki mal alsın da fiyatlar artsın; hepsi
yerinde sayıyor, yarı fiyatına satıyorlar. Bilmiyorsan öğren, öğren.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) -
Sendikadan ne kadar aldın?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Kim alışveriş yapıyor ki? Alışveriş yapan mı var ki fiyatlar artsın.
Fiyatlar nasıl artar? Enflasyon nasıl yükselir? Onu bilmiyorsan ben sana ne
söyleyeyim!
Değerli arkadaşlarım, muhterem arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'nin…
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – İtham ediyorsun. O kadar kolay değil.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Bak, gözünü sevdiğim kardeşim,
benimle uğraşma, senin alnına öyle bir yazı yazarım ki, yetmiş karton
zımparayla çıkaramazsın, otur oturduğun yerde! Yerinde otur, otur! Benimle ne
konuşuyorsun, ben, altınların içinde yüzmedim.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sen oraya cevap ver!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ecevit, altın satanlara, kuyumculara,
satışlarınızı yazın dediği zaman, devlete vergi vermemek için kapımı
kilitlemedim. Benimle konuşamazsın, otur oturduğun yerde!
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Ben senin yüzünden mağdur oldum; söyle
bakalım, söyle o zaman, kürsüden anlat.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, muhterem
arkadaşlarım, burada çok… Yani, sizin yanınıza hiç emekli gelmiyor mu,
anlayamıyorum sizi! Sizin yanınıza hiç işsiz gelmiyor mu? Size hiç esnaf dert
yanmıyor mu? Size işverenler dert yanmıyor mu? Siz bu Türkiye’nin dışında mı
yaşıyorsunuz? Bu söylediklerimizin bir tanesinde, affedersin, ilave bir konu
var mı değerli arkadaşlarım? Bu vatandaşın sorunlarını şurada konuşuyoruz, buna
gülerek, buna bilmem dalga geçerek seyretmenin bir anlamı yok; çözüm
bulacaksınız, iktidarsınız, iktidar olmak için bu vaatlerde bulundunuz, biz de
bunları yapın diyoruz, bundan daha doğal bir şey olur mu? Sen memuru perişan
et, emeklinin derdine gül…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - …işsizliğe bir çözüm arama,
özelleştirmeyle trilyonları sat götür, bilmem devletin kıymetli mülklerini
yakınlarına yağma ettir; bunun ötesinde yaptığınız bir şey mi var? Şu Bomonti
Bira Fabrikası, tarihî bira fabrikasının arsasını kimlere verdiniz?
Zeytinburnu’ndaki arsayı kimlere verdiniz?
AHMET YENİ (Samsun) – Söyle o zaman.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Kimlere verdiniz?
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Söyle…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Söyle…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız, çok
güzel, konuşuyorsunuz şimdi…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Söyle, ne biliyorsan söyle.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – 57’nci Hükûmeti…
Yakınlarınıza verdiniz, kime söyleyeyim!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bildiklerini söyle o zaman.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Kime söyleyeyim, yakınlarınıza
verdiniz!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kime verdik?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Gel sen söyle, sen biliyorsun!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bildiğim yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Aracılık yaptın, gel de sen söyle, niye
gocunuyorsun? Gel de sen söyle.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Aracılık yapan da sahtekâr, yaptın diyen
de sahtekâr!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Aracılık yaptın, gel, gel de sen
söyle.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Aracılık yapan da sahtekâr, yaptın diyen
de!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bildiğini söyle o zaman.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ya, hangi birini söyleyeyim,
Allah’tan kork!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne biliyorsan onu söyle.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Hangi birini söyleyeyim? Hangi birini
söyleyeyim?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Neyi biliyorsan onu söyle, bütün
bildiklerini söyle.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hangi birisini söyleyeyim? Memleketi
talan ettiniz, hangi birisini söyleyeyim?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen sözünüzü tamamlayınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Sayın Başkan, sizden rica ediyorum,
bir gün bana bir saat zaman ver, bütün doneleri toplayayım, getireyim, şurada
konuşayım. Bir saat bana zaman ver. Arkadaşlarım tatmin olsunlar.
Belki birçoğunun haberi yok, ben hepsinin günahını almıyorum,
burada eli saza söze değmemiş bir sürü insan var, benim bunların hepsine saygım
var, hepsini kastetmiyorum ama malı götürenler de var, aracı olanlar da var,
yol gösterenler de var. Devletin kıymetli mülklerini… Hani sekiz on katlı
apartman yaptırıyorsunuz ya, onlardan bahsediyorum, Malatya’daki Sümerbank’ın
arsasından bahsediyorum. Aldın mı şimdi?
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Meral.
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhine
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.
Buyurunuz Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Emeklilerin durumuyla ilgili gerek MHP gerek CHP Grubu ve
grubumuzun sözcüleri düşüncelerini ifade ettiler. Ben bir başka husus üzerinde
duracağım.
Bildiğiniz gibi Meclisimiz İç Tüzük’üne uygun olarak çalışıyor ve
Meclisin gündemi ya Danışma Kurulu önerisiyle ya da grup önerilerinin Meclis
Genel Kurulunda oylanmasıyla teşekkül ediyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun toplantı günlerinden
salı gününün denetim konularına, Anayasa’nın süreye bağladığı konular hariç
çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılması, salı ve çarşamba
günlerinde birleşimin başında bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesi,
sunuşlar ve işaret oyuyla yapılacak seçimlerin her gün yapılması önerilmiştir.
Bu öneri, Meclis Genel Kurulumuzun 3/10/2007 tarihli 3’üncü
Birleşiminde kabul edilirken, bu Danışma Kurulu önerisi gereğince, perşembe
günleri tamamen yasama faaliyetlerine ayrılmıştır. Yani perşembe günleri
denetim faaliyetleri yapılmamaktadır. Eğer biz, salı, çarşambanın dışında
perşembe günleri de denetim faaliyeti yaparsak milletimizin ihtiyacı olan yasama
faaliyetini ne zaman yapacağız, asli görevimizi ne zaman yapacağız?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Oylamaya ihtiyaç yok zaten! Zaten milletin
işine yaramıyor!
VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Dolayısıyla, bu sebeple perşembe günü
(bugün) emeklilerin durumunun görüşülmesine ilişkin araştırma komisyonu
kurulması teklifi, Meclisimizde oy birliğiyle alınan 3/10/2007 tarihli karara
aykırı bir tekliftir.
Ayrıca, Sakarya Milletvekilimiz Ayhan Sefer Üstün’ün ve Bayburt
milletvekillerimiz Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın kanun tekliflerinin
Anayasa Komisyonunda görüşülüp 420 sıra sayısıyla Genel Kurulumuza inmiş olması
dolayısıyla partimiz grubu da bir grup önerisi hazırlamıştır. Biraz sonra o da
huzurlarınıza gelecektir.
Bu sebeple, MHP’nin grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET BUKAN (Çankırı) – İç Tüzük’e aykırı olduğu için mi karşısın?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaynak.
Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.- (10/2, 10/198, 10/249 ve
10/408) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 22/10/2009 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu’nun, 22.10.2009 Perşembe günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Hakkı
Suha Okay
Ankara
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/2), (10/198),
(10/249) ile (10/408) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin
görüşmelerinin, Genel Kurul’un, 22.10.2009 Perşembe günlü birleşiminde birlikte
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehinde birinci söz İstanbul Milletvekili Sayın
Algan Hacaloğlu’na, ikinci söz Sayın Kamer Genç’e aittir.
Buyurunuz Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi… Bundan bir buçuk yıl evvel vermiş olduğum bir
araştırma önergesinin, iktidar partisi temsilcileri veyahut da bir şekilde onu
temsilen bu Meclisin yönetiminde erki kullanan kademeler tarafından raflarda
bekletilen bir önergeyi, bugün grubumuz takdirlerinize sunmaktadır. Bu çerçeve
içinde, değerli milletvekilleri, bazı genel tespitimi, bu önergemizi açıklamak
bağlamında sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, hepimiz halkın
temsilcileri olarak, yurttaşlarımıza ve ülkemize karşı belli temel
yükümlülükler, sorumluluklar üstlenmiş bulunmaktayız. Bunlar arasında halkımıza
her zaman doğruları söylemek görevi vardır. Bu çerçeve içerisinde önemle,
özenle vurgulamak istiyorum: Son yedi yıldır tek başına ülkemizi yönetmekte
olan AKP İktidarının yönetimi -bu yüce Meclisin kıdemli sayılabilecek
milletvekillerinden biri olarak bu döneme ilişkin çok genel tespitlerimi
paylaşıyorum- Türkiye Cumhuriyeti hiçbir dönemde böylesine keyfî, böylesine
kuralsız, böylesine emeğe, insanın onuruna, hakkına, hukukuna karşı bir
duyarsız anlayışla yönetilmemişti değerli arkadaşlarım. Bunu içtenlikle ifade
ediyorum. Son yedi yıldır çiftçiye, işçiye, memura, emekliye, emeğe, esnafa
karşı zulüm etmeyi âdeta hedef alan -hiçbir iktidar zulmetmeyi hedef almaz ama-
sonuç itibarıyla ona dönüşen politikalarla eşleşen, özdeşleşen bir kötü yönetim
dönemini yaşadık. Bu yönetim anlayışını bu kürsüden şiddetle reddetmeyi kendime
bir görev biliyorum Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak.
Değerli arkadaşlarım, devletin kurumları bu dönem içinde hiçbir
dönem bu kadar keyfî yönetilmemişti, siyaset hiçbir dönem devleti bu düzeyde
teslim almamıştı, yolsuzluklar hiçbir dönem bu kadar dal budak salmamıştı,
tarikatlar hiçbir dönem devleti ve siyaseti bu kadar derinine teslim almamıştı;
gününü kurtarmaya çabalayan, siyaseti göz boyamayla halkı oyalama olarak
algılayan AKP İktidarı el attığı her konuyu yüzüne gözüne bulaştırmıştır bu
dönem içinde. AKP İktidarının pusulasız, ilkesiz, tutarsız politikalarıyla
toplumumuz lime lime, delik deşik edilmektedir. Ekonomi, evet, belirli
performans gösterdiği dönemler yaşadı ama geneline bakıldığı zaman, hele son
dönemde hiçbir zaman bu düzeyde çökertilmemişti. Sosyal devlet hiçbir dönem bu
kadar göz ardı edilmemiş, bu kadar geriletilmemiş, ülkede yoksulluk hiçbir
dönem bu kadar yaygınlaşmamış, işsizlik hiçbir dönem böylesine bir toplumsal
kâbusa dönüşmemişti.
AKP İktidarının 2009 bütçesinin rakamları netleşti. Rekor düzeyde
açık: 63 milyar TL. Rekor düzeyde faiz harcamaları: 56 milyar TL. Rekor düzeyde
işsizlik, OECD ülkeleri içinde rekor düzeyde. Ve rekor düzeyde küçülme, eksi
6’yla. İkinci Dünya Harbi döneminden beri Türkiye hiçbir dönem bu kadar
derinine küçülmemişti, böyle bir küçülme yaşanmamıştı. Yani bunu hiç kimse
genel global krizle açıklayamaz. Çünkü dünya ülkeleri 2009 yılında krizden
çıkma belirtileri ve trendi içine girmiştir ama Türkiye, krizin odağında
olmamasına rağmen, o geçmişte yaşadığımız bankacılık reformlarıyla kendini
koruduğu iddialarımıza rağmen, bu çöküntüyü yaşamıştır.
2009 yılı kişi başına millî gelir geçen yıla göre yüzde 20
oranında geridedir. Büyüme perspektifi iddiası olmayan AKP İktidarı 2010
yılında ise ancak yüzde 3,5’luk bir büyümeyi öngörüyor. Bunları niye
söylüyorum: Büyüme olmayan ülkede işsizlik aşılamaz, yoksulluk aşılamaz.
İşsizliğin aşılamadığı bir ülkede araştırma önergemizin konusunu oluşturan
kurumların, fonların hiçbir şekilde yeterli olması, amaca hizmet edebilmesi
mümkün değildir.
İktidar, insanlarımızı, toplumumuzu tam anlamıyla bir yoksulluk,
yolsuzluk ve işsizlik sarmalına almış durumda. Ülkemizde on altı yaş üstü
çalışanların asgari ücreti 496 lira 53 kuruştur. Temmuz ayı ortalama açlık
sınırı ise 780 liradır. Yoksulluk sınırı 2.539 lira. Kayıtlı 5 milyon 202 bin
işçi emeklisinin yüzde 82’sinin aylığı açlık sınırının altındadır yani
emekliler açlığın pençesindedir. Çalışanların yüzde 47’sinin hiçbir şekilde
Sosyal Güvenlik Kurumundan bir desteği, bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Temmuz ayı sonu verilerine göre, resmî rakamlara göre işsizlik
yüzde 12,8 oysa çalışmak isteyip de iş aramayanları, iş arama umudunu yitirmiş
olanları da dikkate aldığınız zaman bu oran yüzde 22 düzeyindedir. Gençler
arasında resmî işsizlik yüzde 23’tür. Gerçekte her 3 gençten 1’i işsizdir. Tam
5 milyon 800 bin insanımız şu anda işsizlikten kıvranmaktadır.
İşsizlik sigortası uygulaması sosyal devletin temel
dayanaklarından biridir. Ülkemizde Haziran 2000 yılında prim tahsilatına
başlanılan ve Mart 2002’den bu yana ise sigortalı işsizlere işsizlik ödemesi
gerçekleştiren İşsizlik Sigortası Fonu AKP İktidarı tarafından tam anlamıyla
amacından saptırılmıştır. 30 Eylül 2009 sonu itibarıyla İşsizlik Fonu’nun
toplam gelirleri 49 milyar 290 milyon liradır. Buna karşın bu Fon’dan işsizlere
yapılan ödeme 3 milyar 610 milyondur yani toplanan paranın on üçte 1’idir.
Bunun dışında 3 milyar 113 milyon lira da GAP’a destek için Hazine
Müsteşarlığına aktarılmıştır. İşsizlik Fonu’nda halen 42 milyar 567 milyon TL
yani işsizlere yapılan destek ödemelerinin tam 12 katı bir kaynak
bulunmaktadır. Bu kaynak kanayan bütçeye yama için kullanılmaktadır, işsizlere
destek amacıyla veya İşsizlik Fonu amacı çerçevesinde yer alan ilkeleri yerine
getirmek amacıyla kullanılmamaktadır. Bu, işçinin parasını gasp anlamını taşımaktadır.
Devlet, Hükûmet işçinin parasını gasbetmekte bunu yanlış politikaların
sonucunda rekor düzeyde açık veren bütçe açığını kapatmaya çalışmakta,
yönlendirmektedir.
Bilindiği gibi 4447 sayılı Kanun’la kurulmuş olan İşsizlik Sigorta
Fonu aynı zamanda işsizlere meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimi
verilmesini, yeni iş bulmalarda yardımcı olunmasını, iş gücü piyasası ve meslek
eğitimi alanlarında danışmanlık hizmeti verilmesini de öngörmektedir.
Fon kaynaklarının kullanımında bu amaçlara yeterince ve gereğince
uyulmadığı bilinmektedir. Kaldı ki Fon’dan işsizlere aktarılan kişi başına
kaynak tüm AB ülkeleri arasında en düşük düzeyde bulunmaktadır. Hem Fon’dan hak
kazanma koşulları kolaylaştırılmalı hem de ödeme miktarları artırılmalıdır. Kısaca,
Fon’un, hazineye kaynak oluşturma yerine ülkemizde istihdamın artırılması,
işsizliğin azaltılması, işsizlik afetinin boyunduruğuna girmiş olan emekçilerin
yaşama tutunabilmelerine olanak sağlanması amacıyla kullanılması gerekir. Buna
yönelik olarak hem 4447 sayıl Yasa’da hem de bu Yasa’nın değişik 53’üncü
maddesine dayanılarak çıkarılan Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik üzerinde
gerekli değişiklikler hızla sağlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
Ancak böylelikle halkımızı yapay açılım aldatmaları ile oyalamak
yerine işsizleri kucaklamaya yönelik, onların ve ailelerinin onurlarını
korumaya yönelik, çökertmiş olduğunuz sosyal devleti ayağa kaldırmaya yönelik
gerçek bir açılım gerçekleştirebilirsiniz. Böylesine çağdaş, insanın emeğini ve
onurunu yüceltmeyi hedef alacak bir açılıma, hiç kuşkunuz olmasın, tüm
CHP’liler gönülden destek verecektir ama bu destek sözümü sakın yanlış
anlamayın. Biliniz ki demokratik, sosyal hukuk devletimizi geriletecek, Atatürk
cumhuriyetimizin değerleri, temelleri ve kurumlarında yara açacak hiçbir sözde
açılımınıza veya girişiminize hiçbir koşul altında, hiçbir şekilde geçit
vermeyiz.
Bu amaçla, önergemizin kabul edilerek bu çok acil ve önemli
konunun araştırılması için bir Meclis araştırması açılması konusunda destek
vermenizi önemle dikkatinize arz ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hacaloğlu.
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde, Eskişehir
Milletvekili Tayfun içli.
Buyurunuz efendim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu arada, başta Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket
Partisi ve AKP grup başkan vekillerine de teşekkür ediyorum, çünkü onlar
arasındaki bir mutabakat sayesinde söz aldım. Bunu niçin ifade ediyorum?
Zannetmeyin ki bu önergenin aleyhinde konuşacağım; hayır, bu önergenin lehine
oy vereceğim, ama İç Tüzük’ümüz ne yazık ki grubu olmayan milletvekillerine
konuşma olanağı veremediği için bu tür fırsatlardan yararlanıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, her konuşmamda Meclisin gündeminde bulunan
genel görüşme ve Meclis araştırması önergelerinin çok önemli olduğunu
söylemiştim. Yaklaşık dört yüz civarında genel görüşme ve Meclis araştırması
önergesi gündemimizde duruyor. Bunlardan en önemlisi bugün Cumhuriyet Halk
Partisinin gündeme getirdiği işsizlikle ilgili önerge. Lütfen alınganlık
göstermeyin şimdi söyleyeceklerimle ilgili, herhangi bir siyasi parti ayrımı
gözetmiyorum. Sayın Başbakanın oğlu, kızları işsiz mi? Sayın Başbakanın
evlatları veya sayın bakanların veyahut sizlerin veyahut bizlerin
evlatlarımızla ilgili bir işsizlik problemimiz var mı? Yok. O zaman, Sayın
Başbakanın, Hükûmetin, milletvekillerinin, bu yüce Mecliste görev yapanların
böyle bir sorunu yoksa niye böylesine önemli bir konu, halk açısından önemli
bir konu gündeme getirilsin ve özellikle iktidarda bulunan AKP neden böyle bir
konuyu gündeme getirsin? Neden muktedir olamadığı ekonomi konusundaki olayların
bu yüce Mecliste araştırılarak çözüm bulunması konusunda çaba sarf etsin? Sarf
etmeyecek. Bu önerge AKP’nin sayısal oylarıyla reddedilecek. Peki AKP ne
getirecek? AKP’nin getirdiği daha dün görüşüldü, hemen apar topar Genel Kurula
indirildi. AKP’li milletvekili arkadaşların milletvekili seçimiyle ilgili
iki-üç maddelik bir kanun teklifi Genel Kurula getirilecek. Yine AKP’nin
oylarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde, değerli arkadaşlarım, bu
görüşülecek.
Teknik konuda arkadaşlarım biraz evvel ifade etti. Cumhuriyet Halk
Partisinin sözcüsü işsizlik rakamlarının ne derece önemli boyutlarda olduğunu
söyledi. Bu konuda fazla ayrıntıya girmeyeceğim.
AKP’nin grup önerisinde, evet, milletvekili seçimiyle ilgili iki
maddelik olay var. Bir, Anayasa değişikliği yapıldığı için dört yıla süre indi.
Bir de bazı illerde nüfusa oranla milletvekili sayısı düşeceği için, neymiş,
“İkiden aşağı olmasın.” şeklinde bir yasa teklifi. Evet, bu gerekli, Anayasa
değişikliğinin yapılması lazım. Ama Türkiye’nin gerçek gündemini hep
söylüyorum. Ülke yanıyor, ülke kan ağlarken, şimdi apar topar, burada sıra
sayısı almış bir sürü önemli kanun varken Borçlar Kanunu’nu başlattı AKP
Hükûmeti; apar topar bunu getiriyoruz. Değerli arkadaşlarımız için, AKP’li
arkadaşlarımız için bu yasa teklifi çok çok önemli, öyle anlaşılıyor.
Değerli arkadaşlarım, Siyasi Partiler Yasası önemli, Seçim Yasası
önemli. Bunu getiriyorsanız adam gibi getirmemiz lazım. Yani seçim barajını
getirmek lazım, seçim iş birliğini getirmek lazım, siyasi partilerin
seçimlerinin finansmanı konusunu getirmek lazım.
Bak, koskoca Avrupa Birliği şimdi bize İlerleme Raporu’nda ders
veriyor, diyor ki: “Siyasi partiler nereden avanta alıyor?” Bunun adı
“avanta”dır seçimde. Yani seçimin, siyasetin finansmanı konusunda bir yasa
çıkarttınız mı, bir siyasi etik yasası çıkarttınız mı? Bu yok. Seçim barajı
yüksek, bu konuda bir çalışma yok. Seçim iş birliği konusu yok. Siyasi
partilerdeki demokrasi konusundaki ilerleme konusunda her siyasi parti söyler,
o yok. Ama nedir? “Şöyle bir kanun teklifi gelmiş, aman biz bunu apar topar
kanunlaştıralım da yasa çıkarma görevimizi yapalım.” şeklinde bir anlayış var.
Değerli arkadaşlarım, bu araştırma önergelerinin arasında
dikkatimi çeken iki önemli önerge var. Bu iki önerge sahibinden birisi Sayın
Canan Arıtman -İzmir Milletvekili- diğeri de Sayın Ahmet Ersin. Bana göre çok
çok önemli, çünkü gündemle ilgili. Bir arkadaşım demiş ki, şehit aileleri ve
gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarıyla ilgili bir Meclis
araştırması istenmiş. Diğerinde de, polislerin mesleki ve sosyal sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerle ilgili bir araştırma önergesi
verilmiş. Gündem çok önemli de onun için bunu özellikle belirterek Türkiye
Büyük Millet Meclisinin aslında bu konuları ele alması gerektiği düşüncesini
ifade ediyorum.
Şimdi, neden bunu söyledim? Geçen gün de söyledim; bugün Sayın
Başbakan da konuşmalarında, “aman”, işte “şov yapmayın” filan gibi böyle
birtakım rahatsızlıkları ifade etmeye başladı. İşte, iki üç gündür Türkiye’de
dönen kepazeliklerle ilgili, hukuk kepazelikleriyle ilgili olaya değinmek
istiyorum çünkü bunlar gündemde, bunları konuşmamız lazım.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın 10’uncu maddesi… Ne diyor
Anayasa’nın 10’uncu maddesi… Bizi dinleyen çok saygıdeğer vatandaşlarımıza bir
anlamda ifade etmek için okuma gereğini duyuyorum. Diyor ki Anayasa 10:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep
ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Anayasa’nın
10’uncu maddesinin üçüncü fıkrası da: “Devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.” diye Anayasa’nın amir hükmünü karşımıza koyuyor.
Şimdi, bunu söylediği gibi Anayasa’mızın 10’uncu maddesi,
Anayasa’mızın 14’üncü maddesi temel hak ve hürriyetlerin kötüye
kullanılamayacağına dair ifadeler içeriyor. Ne diyor: “Anayasada yer alan hak
ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü
bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı
amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” diyor. Şimdi, daha önceden
reklam, propagandayla terör örgütü üniformasını giymiş kişiler ellerinde
sayfalarla açıklamalarla birlikte geliyor -önceden tabii servis yapılıyor- ve
sınırdan girdiği zaman İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcımız, valimiz,
helikopterle gelmiş 4 saygıdeğer savcımız ve 1 yargıcımızla birlikte ifadeler
alınıyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karşılamada vali yardımcısı da vardı.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ha vali, hepsi…
Şimdi, onda bir tuhaflık… Nedir diyeceksiniz. Yani barış adına
geliyorlar diyebilirsiniz, kimileri öyle diyor. Sayın Başbakan, Sayın
Cumhurbaşkanı buna “demokratik açılım” diyor. “Kürt açılım” demişti, demokratik
açılım. Tamam hiç onun o meselesine değinmiyorum. Onun o meselesi halk nezdinde
tartışılır ama siz Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapmış, Jandarma
Genel Komutanlığı yapmış, üniversitenin rektörü olmuş, bilim insanlarını,
gazetecilerini, seksen yaşındaki insanları, kanser, ölüm döşeğindeki insanları sabahın
köründe yaka paça alıyorsunuz, emniyet sorgusunda soğuk beton üzerinde dört gün
sorguya çekiyorsunuz, hakkında bir yıl dava açmıyorsunuz. Ne ile
suçlandıklarını bilmiyorlar ve hâlâ tutuklulukları devam ediyor çünkü ifadeleri
alınamadığı için tahliye talepleri reddediliyor. Ama bir tarafta, bugün bazı
gazetelerde gördüm, PKK örgütünün bayrağına ve silahına elini koymuş kişiler
yedi dakika içerisinde ifadesi alınmak suretiyle tahliye ediliyor.
Anayasa’mızın 138 ve müteakip maddelerinde yargının bağımsızlığı
ve hâkimlere hiçbir şekilde telkinde, tavsiyede bulunamayacağı açık bir şekilde
emredici bir hüküm bulunmaktadır.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Niye bulunuyorsunuz o zaman?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Şimdi, ben bulunmuyorum. Dinlersen neyi
anlatmak istediğimi anlarsın. İşte sizin gibi birtakım insanlar burada hukuk
devletini böyle katletme konusunda anlayış gösterip, müsamaha gösteriyorsunuz.
Bakın, 4 savcı… Bakın, alırsınız Ankara’dan yaka paça
götürüyorsunuz İstanbul’a.
AHMET YENİ (Samsun) – Adalete…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Siz savcıyı devletin helikopteriyle…
Bölücü örgüt… Zaten öyle diyor “Ben dağdan, Kandil’den indim.” diyor. 4
savcıyı, yargıcı oraya götürüp yedi dakikada ifade alıyorsunuz. Söyledikleri de
yanlış anlaşılmasın diye Türk Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesini
uygulattırmıyorsunuz. Burada Hükûmetin direkt müdahalesi vardır. Burada
Başbakanın ve Adalet Bakanının direkt sorumluluğu vardır. Anayasa’yı ve yasayı…
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İspatlamazsan müfterisin! İspat et!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İşte, bunlar… Söylediklerim ispat…
İspat…
OKTAY VURAL (İzmir) – Savunun… Savunun…
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, söylüyorum, açıkça söylüyorum,
tutanaklara geçsin diye söylüyorum. Anayasa’yı ihlal suçu vardır değerli
arkadaşlarım. Siz Anayasa’yı uygulamazsanız, yasaları uygulamazsanız… Çünkü o
Anayasa ve yasalar, bizler, bu yüce Meclis ve bizden önce bu iradede oyunu
kullanan insanlar tarafından yasalaştırılmıştır. Anayasa’nın arkasından
dolanmak suretiyle örtülü af mı çıkartıyorsunuz? İdare hiçbir zaman örtülü af
çıkartamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, o insanlar suçludur, suçsuzdur
demiyorum. Anayasa 10, herkese eşit muamele… Siz Haberal’ı alacaksınız –isim
olarak söylüyorum- sabahın köründe götüreceksiniz uçakla, devletin şeyiyle ama
savcıyı oraya götüreceksiniz.
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sürmekte olan bir dava hakkında
konuşamazsınız!
AHMET YENİ (Samsun) – Adalete saygı gösterin. Saygı yok sizde.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Adalete saygı gösteriyorum ama çok daha
iyi anlayın diye söylüyorum. 34 kişinin sorgusuna bakıyorsunuz…
AHMET YENİ (Samsun) – Hukuka saygı gösterin.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hukuk herkes için eşittir. Dinleyin.
Bakın, cezaevine giren… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Tahammül gösterin. Tahammül gösterin. Bakın… Bakın… Tahammül
gösterin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hadi dokunulmazlıkları kaldıralım,
yargıya saygı gösterelim. Hadi bakalım!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, tahammül gösterin. Bakın,
kardeşim… Ben size okuyorum: Bakın, örtülü af uygulama ile Anayasa’yı, yasaları
rafa kaldırmakla bir yere varamazsınız.
Bakın, bugün bir gazetede bir başlık var: “Teröristin kavramı
değişti…” Kardeşim, kim teröristse ona yargı karar verir ama siz böyle
karnınızdan konuşup sonra pişmanlık duyup Anayasa’yı rafa kaldırırsanız ülkede
hukuk devleti ilkesini zedelersiniz arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen son cümlelerinizi alayım.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.
Lütfen, kişisel olarak alınganlık göstermeyin. Bu ülke bizim
ülkemiz.
Bakın, bir şehit annesi ne diyor: “Keşke oğlum PKK’ya katılsaydı,
şimdi kahraman olarak gelir, elimi öperdi.” diyor, bir ironide buluyor. Bakın,
milletvekili olarak bu hassasiyeti duyacaksınız. Bu hassasiyeti duymazsanız
burada görev yapmanın bir anlamı kalmaz. Onun için, kişisel olarak laf atmakla,
alınganlık göstermekle, partizan gibi davranmakla bir yere varamazsınız. Onun
için, bu ülke hepimizin ülkesi. Bu ülkedeki…
AHMET YENİ (Samsun) – Şehitlerin üzerinden siyaset yapmayın.
MUHARREM VARLI (Adana) – Sen nereden siyaset yapıyorsun?
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu ülkedeki bütün insanlarımızın
hakkını, hukukunu korumak için görev yapmalıyız.
Hiçbir zaman şehit üzerinden hesap yapmıyorum. Ama teröristleri
himaye eden açıklamaları da buradan kınıyorum!
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin lehine Tunceli
Milletvekili Kamer Genç.
MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi yetkiyle savunuyorsun sen?
OKTAY VURAL (İzmir) – Apo’yu savunmak milletvekiline düşer mi?
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – En iyisini siz yapıyorsunuz!
MUHARREM VARLI (Adana) – Papağanlık yapma, papağanlık yapma; kendi
bildiğini konuş. AKP’nin siyasetine…
BAŞKAN – Sakin olun sayın milletvekilleri…
Buyurunuz Sayın Genç.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP’nin grup önerisinin
lehine söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Ben şimdi hayret ediyorum bu AKP’li arkadaşlara. Siz Türkiye’nin
hangi meselesini hallettiniz? Yani Osmanlı Devleti’nin parçalanması sırasında o
“muazzam devletler” diyorlar ya… “Devleti muazzama” dedikleri kişiler geldiler,
Damat Ferit Paşa’nın arkasında durdular, Osmanlı Devleti’ni parçaladılar. (CHP
ve MHP sıralarından alkışlar) Şimdi, sizin de arkanızda kim geldi? Amerika,
Fransa, Rusya geldi. Dışişleri Bakanınızı oraya gönderdiler, onları
alkışladınız çünkü laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin cenazesini kaldırmak
için getirdiler. Devletin haysiyetini yok ettiler.
Ne diyor Amerikan Dışişleri Bakanı? “Sen muhalefeti dinleme Sayın
Bakan.” diyor. “Sen bu sözleşmeyi imzala, anlaşmayı imzala.” diyor. “Sen
muhalefeti dinleme, bizi dinle.” diyor. Bir devletin, bağımsız bir devletin
dışişleri bakanı bir başka bir devlet, “Sen kendi memleketindeki muhalefeti
dinleme, bizi dinle.” derse ve o bakan susarsa, burada bir bakanlık olur mu,
bir bakanlık sıfatı olur mu değerli milletvekilleri?
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, burada vicdanımız
sızlayarak, her gün insanlar bize büyük dertler getiriyorlar. Ben Tunceli
Milletvekiliyim. Bakın bin defa söyledim burada. Bak benim ilimde bir
üniversite açıldı ama yurt yok, yurt yok. Bırakın şimdi üniversite öğrencileri
için, lisede okuyan kız öğrencilerin yurdu yok. Ya bunlar niye yok? Çünkü,
Tunceli’de millî eğitimi öldürmek için sistemli bir politika izlediniz. Bir
sene içinde 5 tane Millî Eğitim Müdürünü atadınız, bunun 3’ü vekâleten, 2’si de
imam-hatip mezunu. Ben imam-hatiplere karşı değilim. O arkadaşlarımız da şeyde
ama onların mesleği başka. Dolayısıyla, orada eğitimin seviyesini düşürdünüz.
Taşımalı eğitimi Tunceli’de yok ediyorsunuz. Yani o kadar keyfî uygulamalarınız
var ki.
Şimdi bu önergemiz de tabii işsizlik sorununu araştırmak için
verilmiş önerge.
Aslında bakın değerli milletvekilleri, bir meclisin önemli görevi
denetim görevidir. Dün sizin Devlet Bakanınız Cemil Çiçek benim yedi tane
soruma cevap verdi. Ben soruyorum kendisine, diyorum ki: “Ya, her sene bu
askerî şûraya irticai faaliyette bulunanlarla ilgili kararlar geliyordu, bu
sene niye gelmedi o askerî şûraya? Bu kararlarla ilgili siz askerlere telkinde
mi bulundunuz?” Buradan bana cevap veriyor: “Efendim, bunlarla ilgili muamele
tekemmül etmemiş.” Bundan önce tekemmül ediyordu da, ondan sonra irticai
faaliyette bulunanlar, ülke yararına bunlar buraya geliyordu da ama bu sene…
Niye? Çünkü Abdullah Gül Köşke çıktı. Tayyip Erdoğan da buna muhalefet “Aman
bizi bu durumda bırakmayın…”
Şimdi “Askerî şûra kararlarını yargı denetimine tabi tutalım.”
diyorsunuz. Buyurun getirin, Anayasa’yı değiştirin, tutalım. Cumhurbaşkanlığı
işlemlerini de yargı denetimine tabi tutalım. Bunlar demokrasiye hizmet için
atılacak en önemli adımlar.
Maliye Bakanlığında katrilyonlarca vergiler uzlaşmada yok
ediliyor. Uzlaşma Komisyonunun kararları denetim dışı yani yargı dışı. Getirin
bunları da yargıya götürelim. Niye getirmiyorsunuz? Çünkü siz yandaşlarınızdan
vergi almıyorsunuz, karşı taraftan da hasbelkader 1 tane mükellefin eğer hesabı
inceleniyorsa, ona bir şey diyorsa, getiriyorsunuz vergi aslının aşağı yukarı
yüzde 40’ını ve hatta bazen yüzde 100’ünü siliyorsunuz. Bu haksızlık, bu kanuna
ve Anayasa’ya aykırı.
Şimdi, bu memleket niye işsiz, niye bu memleketin kaynakları heba
ediliyor?
Şimdi, değerli milletvekilleri, devamlı burada söyledim. Bakın, o
soru önergemin birisi de şu, diyorum ki: “TMSF’den Nazlı Ilıcak’a, Fehmi
Koru’ya, birtakım ATV ve…” Bakın, ATV ve Sabah gazetesi TMSF’ye geçti. TMSF
kimdir? Devletin kaynaklarını kullanan bir kuruluştur. Ne yaptı? AKP’nin
yandaşı gazetecileri aldı, çok yüklü miktarda para ödedi bunlara yani 20
milyar-25 milyar aylıklar ödedi. Diyorum ki “Hangisine ne ödediniz, bunu
açıkla?” Şimdi, burada Cemil Çiçek diyor ki: “Efendim, bunlar özel şirket.” Yahu,
özel şirket olur mu? Sen bunu getirmişsin, devletin denetimine koymuşsun! Bunun
parasını, maaşını kim veriyor? TMSF veriyor. TMSF kime bağlı? Devlete bağlı bir
kuruluş. O niye kurulmuş? Devletin alacaklarını tahsil etmek için.
Yine öyle şirketler var ki, TMSF’nin mahiyetine geçen şirketlerde
AKP’nin yandaşları, özellikle parti yöneticilerinin, bakanların, başbakanların,
Cumhurbaşkanının yakınları orada 20 milyar-25 milyar lira maaş alıyorlar.
“Nereden biliyorsun?” Denetleyelim, gelin denetleyelim işte, burada çıkaralım.
Şimdi, bakın sayın milletvekilleri, devletin kaynakları eğer sizin
İktidarınız zamanında hakikaten sağlıklı kullanılsaydı bu memleket böyle
olmazdı.
Şimdi, geçen gün gazetede yazıyor: Türkiye’de çelik yelek üretimi
yapılacak. Çelik yelek üretimi ihalesi yapılıyor. Oraya bir şart koyuyorlar,
diyorlar ki: “Efendim, şu madde ithalatına izinli olan şirket ihaleye girer.”
Araştırıyorsunuz, o madde ithalatı olan kim? Tayyip Bey’in gidip otelinde
kaldığı Uyar Şirketi. Yani, 5-6 trilyon liraya verilmesi gereken ihaleyi 19
trilyona oraya veriyorsunuz. Bu olur mu yani şimdi? Bu olur mu?
Ayrıca, bakın geçen gün İstanbul’a gittim. Pendik’te 1 milyon
metrekarelik bir alan fuar alanına ayrılmış, İstanbul fuar alanına. Bunun 150
bin metrekaresi Bayraktarlar’a verilmiş. Bayraktarlar kim? Kayserili. Kim?
Abdullah Bey ile Tayyip Bey’in yakın arkadaşları. 150 bin metrekarelik alan,
fuar alanı -aslında vermemesi lazım, plana aykırı- otuz seneliğine 34 milyon
dolara verilmiş ama bunun rayici 900 milyon dolar! Devletin kaynakları böyle
heba ediliyor.
Yine orada bir marina ayrılmış. Marinanın 60 bin metrekaresi yine
yandaş firmalara çok değersiz paralarla verilmiş. Orada devasa inşaatlar
yapılıyor. Bunları İstanbul milletvekilleri görüyor. Sizin vicdanınız sızlamıyor
mu? Bunları niye böyle şey ediyorsunuz?
Şimdi, yine, mesela Göcek’te Etibank’a ait 110 dönümlük bir yeri
getirdiniz Albayraklar’a verdiniz. Yahu bu Albayraklar’ın sahibi kim? Hakiki
sahibini öğrenmek istiyorum. Hakikaten, bunun yani bugünkü iktidarın başıyla
bir ilgisi var mı, yok mu? Devletin bütün kaynakları buna gidiyor. Niye
vermişsiniz 110 dönüm? Bir de 35 dönümlük orman arazisini de buraya katmışlar.
Aşağı yukarı çok düşük bir fiyatla vermişler ama adamlar, şimdi katrilyonlar
kazanıyorlar.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Gel de sana öğretelim Göcek’i, alakası
yok!
KAMER GENÇ (Devamla) – Milletvekilliğinden istifaya var mısın?
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Varım.
KAMER GENÇ (Devamla) – Var mısın, bak bu milletin huzurunda
veriyorum. Bakın, 110 dönümlük araziyi, hem de kime ait araziyi, Etibank’a ait araziyi
Albayraklar’a vermişsiniz.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İhalesi yapılmış, verilmiş.
KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim ne ihalesi! Dönümünü kaça
vermişsiniz? 20 milyara vermişsiniz ama bunun şimdi, bir inşaatı orada 1,5
milyon dolara satılıyor.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kamu İhale Kurumu yok mu?
KAMER GENÇ (Devamla) – Kamu İhale Kurumunda zaten gireceklerden
saklıyorsunuz, kendi adamlarınıza göre şartnameyi şey ediyorsunuz. Sözünde
varsan, gidelim ben o fiyatın 5 mislini veriyorum size.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sözünü ispat et!
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, bu kadar hırsızları korumayın.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hırsız sizsiniz!
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu hırsızlıkları korumak bu Meclisin görevi
değil arkadaşlar. Bu Meclisin çatısı altına gelenler, yemin ediyorlar. Bu
yeminin değerini bilin.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Gel kürsüye, at babam at bol keseden!
KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın
Manisa’da ne oldu? Gittiler devletin bir arazisini 3 milyon dolara verdiler
birilerine. Altı ay sonra 3 milyon dolara verilen o arazinin yarısı 15 milyon
dolara satıldı, yarısı duruyor! Şimdi, devletin neresine el atarsak… Maalesef,
sizin zamanınızda devletin her türlü kıymetli arazisi yok pahasına satıldı.
Kime satıldı? Yandaşlarınıza satıldı. Şimdi, devlet bu kadar fakirleştirilir
mi?
Şimdi, getirelim bir de şu maliye hesaplarına bakalım. Şimdi,
Tayyip Bey diyor ki: “Vergi idaresi özerkleşemez.” Yahu, vergi idaresinin
özerkleşmediği bir memlekette maliye politikası sağlıklı işler mi? Şimdi, gitti
Aydın Doğan’a 3,5 katrilyon liralık ceza kesti. Aslında kendi kararları var ama
sırf işte, haciz uygulamak için, onları korkutmak için… Bugün bana bir vatandaş
geldi. Bu nedenle birçok vatandaş da oradan atılmış. Ne olacak? Gidecek vergi
mahkemesinde davayı kazanacak ama yine de ne olur? İşte, bir tehdit unsuru.
Şimdi, o gün uçağa gidiyorum, vatandaşın birisi bana “Bu Gölbaşı’ndaki o
Kalyoncu’dan kimler, hangiler ne almış bir söyle, bir onları araştır.” dedi.
Karısı “Aman sus, bizi dinliyorlar uçakta.” diyor yani millette böyle korku
yaratmışsınız. Böyle bir korkulu memlekette ne gerçekler ortaya çıkar… Yine,
biz çıkarmaya çalışacağız ama siz vergi idaresini özerkleştirseniz… Bugün
Albayraklar’ın, bugün Bayraktarlar’ın, bugün Tayyip Bey’in çocuklarının ortak
olduğu şirketlerin, Abdullah Bey’in çocuklarının ortak olduğu şirketlerin, eski
Maliye Bakanının sahip olduğu şirketlerin katrilyonlarca vergisi çıkacak ama
bunların hesaplarını incelemiyorsunuz ki! Bunları koruyorsunuz. Öte tarafta,
işte, vergiyi de alamıyor, gidiyor, vatandaşa diyor ki: “Sen şu kadar fatura
keseceksin.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, böyle bir dönem cumhuriyet
kurulduğundan beri görülmemiştir. Yani 340 milletvekili olmak mesele değil,
önemli olan… Siz söyleyin, devri iktidarınızda, “devletin, halkın şu temel
sorununu çözdük kardeşim…” Yani, emeklisi sıkıntı içinde, memuru sıkıntı
içinde, işsizi alabildiğine yürümüş. Şimdi, üniversite mezunlarının yüzde 30’u
işsiz. Burada dün bir bilgi veriliyor “İşsizlerin sayısı yüzde 11.” Ya,
birilerinin… Bu halkın karşısına çıkıp da bilgi verirken bari doğru dürüst bilgi
verin.
Şimdi, onun için, bakın, bu Meclisin bence en önemli görevi
denetim meselesidir, denetimi gelin yapalım. Bakın, Sayıştay raporları bile
gelip burada incelenmiyor. Bütün denetimleri kaldırmışsınız, bir dış denetimi
Sayıştay yapıyor. Sayıştay geçen gün zaten diyor, TMSF’de İktidarın yandaşları
-en büyük şirketlerde- 15-20 milyar liralık maaşlarla çalışıyorlar, bu devletin
alacağını tahsil etmesi gerekirken yandaşlarına büyük rant kaynağı oluyor. Bu
bakımdan, devlet bu zihniyetle yönetilmez. Tabii, devleti her yönden yıktınız.
Başka zaman da onları söyleyeceğiz.
Saygılar.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhine, Karaman
Milletvekili Lutfi Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Elvan.
LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, grup adına değil kişisel
olur.
BAŞKAN – Evet, düzeltin efendim, şahsınız adına…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Aleyhte.
LUTFİ ELVAN (Devamla) – Şahsım adına, aleyhte söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Genç.
Şunu öncelikle belirtmeliyim ki dünyada yaşanan bu küresel kriz
tüm ülke ekonomilerini etkilemiştir. Bu küresel kriz tüm ülke ekonomilerini
etkilediği gibi işsizlik oranlarında da hemen hemen tüm ülkelerde önemli
artışlar olmuştur. Bu hepimizin kabul etmesi gereken gerçeklerdir.
2008 yılına baktığımızda, dünyada bir önceki yıla göre işsizlik
oranının aşağı yukarı 5 milyon arttığını görüyoruz. 2009 yılına geldiğimizde,
krizin belki daha da derinleştiği bir dönemde, bu oranın, bu miktarın aşağı
yukarı 50 milyona ulaşması beklenmektedir. Yani 2009 yılında işsizlik
oranındaki, işsizlik miktarındaki artış dünyada aşağı yukarı 50 milyon
civarında olacaktır. Aşağı yukarı 2008 yılının 10 katıdır değerli arkadaşlar.
İşte bu nedenle, tüm dünya ülkeleri, işsizliğin azaltılmasına, istihdama yönelik
tedbirler alınmasına yönelik çareler aramaya başlamışlardır.
Gelişmiş bazı ülkelerin istihdam rakamlarına baktığımızda,
işsizlik rakamlarına baktığımızda: Amerika Birleşik Devletleri’nde 2007 yılında
yüzde 4,6 olan işsizlik oranının, Mayıs 2009 itibarıyla yüzde 9,4 oranına
yükseldiğini görüyoruz. İspanya’da yüzde 8,3’ten yüzde 18,7’ye yükseldiğini
görüyoruz. Macaristan’da 7,4’ten 10,2’ye yükseldiğini görüyoruz. Yani kısaca
şunu söylemek istiyorum: Belki Uzak Doğu’da yaşayan, Uzak Doğu’da bulunan birkaç
ülke dışında Avrupa’nın tamamında, Amerika Kıtası’nda bu işsizlik rakamları
hemen hemen 2’ye katlanmış durumda. Bunu, hepimiz birlikte görebiliyoruz.
Türkiye’ye gelince: Türkiye’deki durum nedir? AK PARTİ’nin
iktidara gelmesinden sonra, işsizlik oranlarında yavaş yavaş bir azalma eğilimi
belirginleşmiş ancak krizle birlikte, işsizlik oranlarında bir miktar artış
gördük. Fakat almış olduğumuz önlemlerle birlikte, yavaş yavaş, bu aylarda
işsizlik rakamlarının aşağı doğru çekildiğini hepimiz görüyoruz.
AHMET ERSİN (İzmir) – Hangi önlemleri aldınız, onları söyler
misiniz?
LUTFİ ELVAN (Devamla) - İstihdamın temel sorunlarına baktığımızda,
çok değerli arkadaşlar, iki temel sorun görüyoruz. Bunlardan bir tanesi yapısal
sorunlarımız, ikincisi ise ekonomik geçiş sürecinden kaynaklanan sorunlar.
Nedir bu yapısal sorun? Yapısal sorundan kastımız şu: Genç nüfusun oldukça
yüksek olması, aşağı yukarı yılda 700 bin, 800 bin civarında genç iş gücünün
istihdama katılmak istemesi. Bunlar, gerçekten, bizim üzerinde durmamız gereken
çok temel yapısal sorunlar. Peki, ekonomik geçiş sürecinden kaynaklanan
sorunlar nelerdir? Buna da baktığımızda, değerli arkadaşlar, belki, bizim
sanayileşme sürecini tam olarak tamamlamadan, bilgi toplumu sürecine geçmiş
olmamızdan kaynaklanan sıkıntılar var. Nedir bu sıkıntılar? Özellikle, tarımsal
çözülme dediğimiz, tarım kesiminden sanayi ve hizmetler kesimine olan çok yoğun
bir göç, çok yoğun bir akım. Bizim gibi toplumlarda, özellikle sanayi toplumunu
tam olarak tamamlamamış, doğrudan bilgi toplumuna geçiş sürecine girmiş olan
ülkelerde bu sorun hep yaşanıyor değerli arkadaşlar. Türkiye’de, aşağı yukarı
yılda 100 bin, 150 bin civarında iş gücü tarım kesiminden hizmetler ve sanayi
kesimine geçmek istemektedir. Romanya’ya baktığımızda, 2008 yılında, aşağı
yukarı 300 bin civarında tarım kesimi mensubu kişilerin sanayi ve hizmetler
sektörüne geçmek istediğini görüyoruz.
Peki, bizim ne yapmamız gerekiyordu bu işsizliği azaltma yönünde,
tedbir alma yönünde neler yapılması gerekiyordu ve biz neler yaptık, kısaca
bunlara değinmek istiyorum çok değerli arkadaşlar.
Birincisi, işveren üzerindeki yükü azaltmamız gerekiyordu, en
temel sorunlarımızdan bir tanesi bu idi.
AHMET ERSİN (İzmir) – Niye azaltmadınız?
LUTFİ ELVAN (Devamla) – İkincisi, nitelikli eleman temininde
yaşanan sıkıntıları gidermemiz gerekiyordu.
AHMET ERSİN (İzmir) – Niye gidermediniz? Yedi seneden beri
iktidarsınız.
LUTFİ ELVAN (Devamla) - Lütfen, beni dinlerseniz… Lütfen…
AHMET ERSİN (İzmir) – Ama yedi yıldan beri iktidardasınız, bunları
yapmanız lazım.
LUTFİ ELVAN (Devamla) - Üçüncüsü, gençlerin ve kadınların istihdam
içindeki oranlarını artırmamız gerekiyordu. Bu da temel olarak yaşadığımız
sorunlardan bir tanesi. Özellikle KOBİ’lerin finansmana erişiminde ciddi
sıkıntılarla karşı karşıya idik, bunları da gidermemiz gerekiyordu. Kısacası,
istihdamın esnek bir yapıya kavuşturulması gerekiyordu.
AHMET ERSİN (İzmir) – E, niye yapmadınız? Yani yedi yıldan beri
iktidardasınız, niye yapmadınız?
LUTFİ ELVAN (Devamla) - Şimdi anlatacağım eğer sabır buyurursanız.
Lüften…
AHMET ERSİN (İzmir) – Dinliyorum sizi.
LUTFİ ELVAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, peki, biz neler
yaptık:
Biliyorsunuz sosyal güvenlik primlerini 5 puan indirdik özellikle
işveren üzerindeki payın düşürülmesine yönelik olarak.
Kadınların ve on sekiz-yirmi dokuz yaş arası gençlerin ilave
istihdamına teşvik getirdik ve bu çerçevede bu Kanun’u çıkardığımız andan
bugüne kadar 35 bin kişi -genç kadınımız ve gencimiz- istihdam edilmiştir
değerli arkadaşlar.
İşsizlik ödeneği miktarını artırdık yüzde 11 civarında.
Özürlülerin istihdamını teşvik ettik.
İşverenin idari yüklerinin azaltılması konusunda düzenlemeler
yaptık, bunu hepiniz biliyorsunuz.
Kayıt dışı istihdamla mücadele için kurumlar arası veri
paylaşımının yolunu açtık. Bu, yıllardan beri çekilen bir sıkındı idi; artık,
veri paylaşımında kurumlarımız hiçbir sıkıntı yaşamamaktadırlar.
İşsizlik Sigortası Fonu’ndan İŞKUR’a iş gücü uyum programları için
kaynak aktardık, önemli miktarlarda kaynak aktardık.
İl istihdam ve il meslek eğitim kurullarını birleştirerek daha
işlevsel hâle getirdik.
Diğer taraftan kısa çalışma ödeneğinin ödeme süresini
–biliyorsunuz- üç aydan altı aya kadar uzattık ve Bakanlar Kuruluna ilave altı
ay daha uzatma yetkisi verdik.
Kısa çalışma ödeneği miktarını yüzde 50 oranında artırdık.
Kısa çalışma ödeneği olarak yapılan ödemelerin işsizlik
ödeneğinden düşülemeyeceği hükmünü getirdik.
Yine, teşvik programı çerçevesinde ülkemiz dört bölgeye ayrıldı.
On iki başlıkta toplanan sektörlerde yapılan büyük yatırımların desteklenmesi
öngörüldü. Yeni yatırımlarımız için prim, vergi, katkı payı ve kredi-faiz
yönlerinden işverenlere önemli iyileştirmeler getirildi.
Belki, bunların üzerine söyleyebileceğimiz en önemli hususlardan
bir tanesi değerli arkadaşlar, aktif iş gücü programları. Belki, AK PARTİ
Hükûmeti, İktidarı öncesi aktif iş gücü programları birçok kesim tarafından
bilinmiyordu, kullanılan bir tedbir bile değildi. Bugün biz, tüm gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi, aktif iş gücü programlarını çok yaygın bir şekilde
uyguluyoruz.
Değerli arkadaşlar, 2009 yılında, aktif iş gücü programları için
300 milyon liranın üzerinde kaynak aktardık. Biz, AK PARTİ İktidarı dönemindeki…
Aktif iş gücü programlarına ayrılan kaynaklara bakarsanız, 3-5 milyon lirayı
geçmez değerli arkadaşlar; eğitilen insan sayısına baktığınızda, 1-2 bin insan
ancak yılda eğitilebilmiştir AK PARTİ İktidarı öncesi. Sadece 2009 yılında, son
yedi aylık, daha doğrusu temmuz sonu itibarıyla, aktif iş gücü programları
çerçevesinde 100 bin kişi eğitilmiştir değerli arkadaşlar, 100 bin! Tam rakamı
vereyim isterseniz size: 99.225 kişi eğitilmiştir temmuz sonu itibarıyla.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi mesleklerde?
LUTFİ ELVAN (Devamla) - Bu inanılmaz bir şeydir. Bu şu açıdan
önemli değerli arkadaşlar: Çünkü, işveren istediği nitelikte işçi bulamıyor.
İşçi de istediği alanda çalışma imkânı bulamıyor. Dolayısıyla, özellikle
nitelikli meslek edinimini kazandırmamız amacıyla bunu yapmak zorundaydık ve
bunu da yaptık, gerçekleştirdik. Beş bin civarında, sadece iş gücü yetiştirme
programları çerçevesinde değerli arkadaşlar kurslar düzenlendi.
Bunun dışında neler yaptık? Kredi Garanti Fonu’nu daha işlevsel
hâle getirdik değerli arkadaşlar. KOBİ’lerimizin özellikle finansmana
erişiminde çok ciddi zorlukları vardı. Kredi Garanti Fonu, yıllardan beri
konuşulan ve bir türlü çözülemeyen bir meseleydi. Biz, 1 milyar Türk lirası
kaynak aktardık ve şu anda, özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Güneydoğu
Anadolu Bölgemizde, ipotek verme güçlüğü içerisinde olan birçok iş adamımız,
işverenimiz Kredi Garanti Fonu’ndan yararlanabilmektedir, böyle bir imkân
getirilmiştir.
Başka ne yaptık? ARGE faaliyetlerine destek getirdik değerli arkadaşlar.
Bakın, değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Araştırma-geliştirme
için harcamış olduğumuz kaynak, bizim gayrisafi millî hasılamızın aşağı yukarı
-AK PARTİ İktidarı öncesi- yüzde 0,7’siydi, ARGE faaliyetleri için harcadığımız
kaynak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
LUTFİ ELVAN (Devamla) – Hemen tamamlıyorum Sayın Başkan.
Biz bugün bunu ikiye katladık, aşağı yukarı şu anda yüzde 1,5’tur.
Gayrisafi yurt içi hasılamızın yüzde 1,5’unu ARGE faaliyetlerine ayırıyoruz.
Genç girişimcilere, herhangi bir proje sunmaları hâlinde tamamıyla hibe olarak
100 bin lira destek sağlıyoruz değerli arkadaşlar.
Özellikle işsizliğin azaltılması konusunda bugüne kadar almış
olduğumuz tedbirler gerçekten ekonomimize pozitif olarak yansımış ve istihdam
artışına da pozitif olarak yansımıştır. Nedendir, onu söyleyeyim: Avrupa
Birliği ülkeleri arasında, yani yirmi yedi AB ülkesi artı Türkiye arasında,
2004-2008 yılları arasında, tarım dışı istihdamda Türkiye en fazla istihdam
artışı sağlayan ülkedir, yüzde 16,2’dir. Türkiye’yi takip eden ülke
İspanya’dır, yüzde 14,7’dedir. Yani kısaca şunu söyleyeyim: AB ülkeleri
arasında istihdam artışı sağlamada en başarılı ülke şu anda Türkiye’dir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye işsizlik?
BAŞKAN – Sözünüzü tamamlayınız.
Buyurun.
LUTFİ ELVAN (Devamla) – …ve krize rağmen sanayi sektörü dışında
yer alan tarım, hizmetler ve inşaat sektöründe 2008 yılına göre 2009 yılında,
değerli arkadaşlar, istihdam artışı yaşanmıştır. Elbette sanayide yaşanmadı. Bu
bizim için bir zorluk, bunu biliyoruz ama önemli şeyler yapıldı. Bundan sonra
da yapmaya devam edeceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elvan.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz efendim.
BAŞKAN – Yoklama mı istiyorsunuz?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yoklama efendim.
BAŞKAN – Sayın Vural, Sayın Şandır, Sayın Yalçın, Sayın Korkmaz,
Sayın İnan, Sayın Taner, Sayın Tankut, Sayın Yıldız, Sayın Varlı, Sayın Paksoy,
Sayın Çalış, Sayın Gök, Sayın Emek, Sayın Kaptan, Sayın Süner, Sayın Öztürk,
Sayın Keleş, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Köse, Sayın Barış.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.- (10/2, 10/198, 10/249 ve
10/408) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 22/10/2009 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
3.- Gündemdeki sıralama ile
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 3 Kasım 2009 Salı
günkü birleşiminde sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sadece
madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarımız ile ilgili Meclis
araştırması önergelerinin görüşülmesine ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 22.10.2009 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda
siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19'uncu
maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Yozgat
AK
Parti Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gelen Kağıtlar listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 420
sıra sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 48 saat geçmeden Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler kısmının 3 üncü sırasına, Bu
kısmın 168 inci sırasında yer alan 407 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile
Karabağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasına Dair Kanun
Tasarısının ise yine bu kısmın 4 üncü sırasına alınması,
Genel Kurulun; 22 Ekim 2009 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde
407 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 03 Kasım
2009 Salı günkü birleşiminde ise sözlü soru görüşmelerinin tamamlanmasından
sonra sadece Madencilik Sektörünün Sorunları ve Yeraltı Kaynaklarımız ile ilgili
Meclis Araştırma Önergelerinin görüşülmesi ve bu görüşmelerin tamamlanmasına
kadar çalışmalara devam edilmesi önerilmiştir.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde,
Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün…
Siz mi konuşacaksınız Sayın Kılıç?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi, değerli heyetinizi en kalbî sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, maalesef perşembe günü de grup
önerilerini tartışmayla çalışma süremizin önemli bir bölümünü geride bıraktık.
Esas itibarıyla bakıldığında, AK PARTİ Grubunun arzusu, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmasını temin etmek ve gündemimizde bulunan kanun tasarı ve
tekliflerinin yasalaşması noktasında olabildiğince hızlı, olabildiğince zamanı
iyi kullanan ve milletimizin ihtiyaçlarına ve beklentilerine olabildiğince
süratle cevap verebilen bir yasama çalışması sistematiğini yerleştirebilmektir,
oturtabilmektir.
AK PARTİ Grubu tarafından Meclis Başkanlığımıza sunulmuş olan grup
önerimizin özü itibarıyla değerlendirilmesi hâlinde şu gerçek görülecektir:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda 2007 yılındaki halk oylamasıyla yapılan
değişikliklerin Milletvekili Seçimi Kanunu’na yönelik iz düşümleri söz
konusudur ve Milletvekili Seçimi Kanunu’nun Anayasa’daki değişime paralel bir
şekilde uyumlu hâle getirilmesi bugün açısından, hepimiz itibarıyla bir zaruret
durumunda bulunmaktadır. Dolayısıyla biz arzu ve ümit etmekteydik ki, esasında
diğer gruplarla yaptığımız ön görüşmeler de bunu işaret etmekteydi,
Milletvekili Seçimi Kanunu’na ilişkin iki ayrı kanun teklifimizin bugün burada
bütün grupların ortak bakış açısı ve ortak yaklaşımları çerçevesinde çok fazla
tartışmaya mahal olmadığından dolayı yasalaştırılabilmesi temel ve özel arzumuz
durumundaydı. Ancak gerek Cumhuriyet Halk Partisinin gerekse Milliyetçi Hareket
Partisinin iki ayrı grup önerileri söz konusu oldu, dolayısıyla uzlaşma
sağlanamamış oldu.
CHP ve MHP’nin grup önerilerine baktığımız vakit şunu görüyoruz:
Her iki grubun önerileri de Meclis araştırmalarının gündeme alınması noktasında
şekillenmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla AK PARTİ Grubunun yaklaşımlarına
bakıldığı zaman şu görülecek: Bizler Meclisin gerek 22’nci Dönemde gerekse
23’üncü Dönemde sözlü soru önergeleri, yazılı soru önergeleri, araştırma
önergeleri noktasında olabildiğince etkin çalışması ve bu yasama meclisinin
aynı zamanda bir denetim meclisi olduğu noktasındaki misyonun sürekli olarak
gündemde tutulmasına gayret ettik.
Salı gününü hatırlayacak olursanız, madencilikle ilgili araştırma
önergelerini ardı ardına görüştük. Netice itibarıyla gelinen noktada kalmış
oldu.
Daha önceki Danışma Kurulu önerileriyle ilgili 3/10/2007 tarihli
Danışma Kurulunda karara bağlanan hususları burada hatırlatmak istiyorum. 2’nci
maddesinde şu cümle yer alıyor: “Genel Kurulun toplantı günlerinden salı
gününün denetim konularına, çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılması, salı
ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süre ile sözlü soruların
görüşülmesi, ‘Sunuşlar’ ve işaret oyu ile yapılacak seçimlerin her gün
yapılması” konusunda Mecliste temsil edilen siyasi parti gruplarının ortak
görüşü ve mutabakatı var.
Dolayısıyla bugün günlerden perşembe. Biz salı günü zaten
araştırma önergeleriyle ilgili çalışmalarımızı yaptık ve yine çarşamba günü bir
saat süreyle Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek, milletvekillerimizden gelen
sözlü soru önergelerine cevaplarını verdi ve yine gelecek salı yine gelecek
çarşamba aynı şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına devam edecek.
Dolayısıyla, bugün için olması gereken, dünden itibaren devam etmesi gereken
şey, Yasama Meclisinin normalleri, teamülleri ve siyasi parti grupları arasında
varılmış olan mutabakat çerçevesinde gündemdeki kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesidir.
Dün Anayasa Komisyonundan Milletvekili Seçimi Kanunu’nda
değişiklik yapılmasıyla ilgili teklifler geçti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna indi. Bizim önerimiz bu noktada, bayram sonrasına bırakmaksızın,
daha sonra daha sıkışık bir çalışma takviminde bu konuyla uğraşmaya gerek kalmaksızın
bu konunun yüce Mecliste görüşülmesi, grupların oylarıyla kabulü ve bu
istikamette Anayasa’ya uyumluluk profilinin ortaya çıkarılmasından ibarettir.
Dolayısıyla, hiçbirinizde zaten aksine bir yaklaşım olması söz konusu olamaz.
Türkiye’de seçimleri muhalefet ister, iktidar seçim istemez. E,
bugün itibarıyla baktığımızda “Yapalım.” dediğimiz kanun düzenlemesi Anayasa’da
beş yıldan dört yıla indirdiğimiz milletvekili seçiminin, Milletvekili Seçimi
Kanunu’nda da beş yıldan dört yıla indirilmesinden ibarettir. Dolayısıyla,
Anayasa’nın amir hükmü ortadayken bu düzenlemeye ihtiyaç niye doğmuştur? Özel
kanunda hükmün düzenlenmemiş olması hâlinde ortaya çıkabilecek yorum
farklılıklarının giderilmesi noktasında yetkin merci Türkiye Büyük Millet
Meclisidir. Dolayısıyla, 22 Temmuz 2007 seçiminde seçilmiş milletvekilleri
olarak, dört yıl sonra yapılacak milletvekili seçimine aday isimler olarak bir
taraftan, kendi seçimimizle ilgili düzenlemeyi illaki sıkışık bir takvimin
içerisine kaydırmakla ilgili bu kadar çaba sarf etmeyi doğrusu çok gerekli
görmüyoruz.
AK PARTİ Grubunun önerisini tekrar burada ifade etmek istiyorum:
Genel Kurulun 22 Ekim 2009 Perşembe günkü -yani bugünkü- birleşiminde 407 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 3 Kasım 2009
Salı günkü birleşiminde ise sözlü soru görüşmelerinin tamamlanmasından sonra
sadece madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarımız ile ilgili
Meclis araştırma önergelerinin görüşülmesi ve bu görüşmelerin tamamlanmasına
kadar çalışmalara devam edilmesi…
Salı günü gördük, madencilikle ilgili araştırma önergelerinin
büyük bölümü muhalefet milletvekillerinden gelen araştırma önergeleri.
Dolayısıyla haftalardır devam eden, kendi seyrine bırakmamız hâlinde haftalarca
da önerge sahiplerinin konuşmaları çok zaman alacağından dolayı devam edecek
olan bir araştırma konusu başlığı. İstiyoruz ve arzu ediyoruz ki bu araştırma
önergelerini bayram sonrası salı günü görüşmeler bitinceye kadar devam
ettirelim, görüşelim, oylayalım ve bunlar gündemin dışına, kendi seyrine
çıkabilmiş olsun.
Dolayısıyla, burada bizim grubumuzdan gelen öneride ne CHP
Grubunun ne MHP Grubunun hayır diyebileceği, itiraz edebileceği bir yaklaşım,
esasında söz konusu değildir. Bu çerçevede gerek MHP Grubunun gerekse
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerileri burada görüşüldü, oylandı ve nihayet
AK PARTİ Grubunun önerisini görüşüyoruz.
Çok değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin görüşülmesi
bitinceye kadar bugün, bu çalışmalara devam etmek ve Milletvekili Seçimi
Kanunu’na yönelik yorumları, kuşkuları, kaygıları ya da kanunu düzenleme imkânı
varken yoruma mahal bırakmaya yönelik yaklaşımları, istiyoruz ki gündemin
dışına çıkaralım. Bu, tahmin ediyorum MHP grup başkan vekillerinin de CHP
Grubunun da aynı şekilde rıza göstereceği, onay vereceği bir yaklaşım
olacaktır.
Dolayısıyla, grup önerimiz oylanırken muhalefetin, kendi
önerilerinin reddolunduğu noktasını bir tarafa bırakmak suretiyle, birlikte bu
işi yürütebilme iradesini ortaya koymamızın Meclisten dışarıya yansıyacak
görüntü adına da çok önemli, çok değerli olduğuna inanıyorum.
Burada gerek CHP gerekse MHP grup önerileri üzerinde yapılan
konuşmalarda çok şey söylendi. Grup önerileri üzerinde yapılması gereken
konuşmalardan ziyade, bir basın toplantısında gündemdeki siyasi konulara
ilişkin belki söylenebilecek şeyler de burada ifade edildi. Tek tek bu konu
başlıklarının hepsine cevap vermeye kalksak zaten son iki dakikasına girdiğim
süremin buna yetmesi mümkün değil ama çok değerli milletvekilleri, bu kürsü
milletin kürsüsüdür, bu kürsüden konuşulurken millet adına ve memleket adına
çok özenli, çok dikkatli olunması milletimizin asgari beklentisidir. Hepimiz,
hepiniz, herkes, bizi izleyenler de şunu bilmelidir ki, bin yıldır bu
coğrafyayı vatan yapan bu millet, Balkanlardan Kafkaslara, Asya’dan Orta
Doğu’ya bin yıldır bu coğrafyanın bekçiliğini yapan bu millet, kendi geleceğine
de, kendi ikbaline de, kendi kaderine de, kendi sınırlarına da sahip çıkacak
dirayettedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ve değerli arkadaşlar, birtakım benzetmeler yapıldı; bühtan
diyorum, iftiradan öte diyorum, bu benzetmeleri reddediyorum. “Damat Ferit”
benzetmesi Türkiye Cumhuriyeti’nde görev yapan hiçbir hükûmete ve hiçbir
hükûmetin başbakanına yakışmaz ama “Damat Ferit” yakıştırması bu sözü sarf
edenlerin üzerine çok iyi oturur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, çıktığımız bu yol, tekraren buradan ifade
ediyorum, çıktığımız bu yol…
MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi yol?
SUAT KILIÇ (Devamla) – …tek vatan, tek devlet, tek bayrak ve tek
millet ekseninde şekillenen bir yoldur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hangi vatan?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Dolayısıyla, bu istikametin dışında…
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hangi millet? Siz hangi milletten
bahsediyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, söylediklerim içinde
katılmayacağınız hiçbir cümle söz konusu değil, onun için itiraz etmeyelim
birbirimize.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Samimi olmadığınızdan itiraz
ediyoruz. Samimi değilsiniz.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu sözler, hepimizi birbirimize bağlayan ve
bizi millet yapan unsurların ifadesinden ibarettir.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Otuz altı etnik gruba böldünüz, hangi
milletten bahsediyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Tek vatana, tek millete, tek devlete, tek
bayrağa itiraz edenlerle ne bizim işimiz olabilir ne sizin işiniz olabilir ne
de bu milletin işi olabilir. Onun için kaygılanmayın. Bu ülkenin hükûmetlerine,
bu ülkenin geçmişten bugüne başbakanlarına, bu ülkenin reisicumhurlarına, bu
ülkenin geçmişten bugüne görev yapan milletvekillerine, milletin birliğine
inanan dirayetli isimlerine, bize, kendinize güvenin.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin güven vermeniz gerekiyor, siz
güven vermiyorsunuz!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Güvenmeniz gerekir.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Size güvenmiyoruz!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Güvenmeniz gerekir.
Muhalefet koltuklarında oturmanız belki bu sözleri söylemeye sizi
mecbur bırakabilir ama tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet düşüncesi
etrafında tekrar tekrar düşünmenizi öneriyorum.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Vatan mı bıraktınız da “vatan” diyorsunuz?
MUHARREM VARLI (Adana) – Bir de tek dil var, tek dil!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, tek tek isim
zikretmedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz Sayın Kılıç.
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Biz Türk milletini kastediyoruz, siz
hangisini kastediyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, isim zikretmedim,
kırıcı olmamaya özen gösterdim ama bugün bu kürsüden öyle şeyler sarf edildi ki
bu cümlelerin ifade edilmesi, konuyla ilgili olmasa bile, zaruret hâline geldi.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Söyleyene değil söyletene
bakacaksınız.
SUAT KILIÇ (Devamla) - Dolayısıyla, grup önerimiz ortadadır. Grup
önerimizin gayesi, milletvekili seçimine ilişkin tereddütlerin ortadan
kaldırılmasıdır. Hepimizin, hepinizin, herkesin ve memleketin hayrına olan bir
öneriyle daha bugün Meclisin huzuruna gelmiş bulunuyoruz.
Görüşlerimi bu şekilde ifade ediyor, yüce heyetinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.
Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisinin aleyhinde Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır.
Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin bugünün gündemini belirlemek üzere
vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Aleyhinde söz almam,
getirilmek istenen kanunun aleyhinde olduğumuz anlamı taşımaz. Biz Hükûmetin
veya iktidar partisi grubundan 2 sayın milletvekilinin getirdiği bu teklife
“Evet” oyu vereceğiz. Biz, bu kanuna muhalif değiliz. Fakat, itiraz ettiğimiz
husus şu, bunu da anlamanızı istiyoruz: Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi,
hukuk kuran bir müessese, kendi hukukuna riayet etmezse ciddiyeti kalmaz. Her
defasında söylüyorum, Meclisin gündemini belirleme takdiri Hükûmete aittir ve
onun grubuna aittir. Hiç itiraz etmiyoruz. İşiniz, bu gündemi doğru tanzim
etmek. Salı günü toplandık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu hafta çalışacağı
konuları ve çalışma sürelerini belirledik. Bugün çok uzak bir gün müydü ki,
bugün bu kanunun gelmesi gerektiğini düşünüp bunu o gün gündeme almadınız?
Milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz? Meclisin teamülleriyle alay mı
ediyorsunuz? Kendi görevinizi yeterince yapmıyorsunuz, geleceği
öngöremiyorsunuz. Bir haftayı bile öngöremiyorsunuz. Önünüzü göremiyorsunuz.
İkide bir Meclisin gündemine yeni bir grup önerisiyle geliyorsunuz. Önce
kendinizi sorgulayın sayın milletvekilleri.
Sayın grup yöneticileri, bunu, salı günü perşembe günü bu kanunun
gelmesinin bir zorunluluk olduğunu öngöremediniz mi? İtiraz ettiğimiz husus bu.
420 sıra sayılı Seçim Kanunu’ndaki Değişiklik Teklifi’nin
görüşülmesini telefon trafiği ile konuştuk “Uygundur, gereklidir” dedik. Bu 407
sıra sayılı kanunu niye ekliyorsunuz? Biraz sonra bir başkasını
eklemeyeceğinizi…
Yani burayı böyle yazboz tahtasına, gayriciddi, güvensiz, biz
istersek olur, biz yaparsak olur noktasına getirmenize itiraz ediyoruz. Burası
Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bu yönetim şeklini kendi evinizde bile
uygulayamazsınız, çocuklarınız itiraz eder size, eşiniz itiraz eder size. Bir
haftayı programlayamayan bir yönetim anlayışının kalkıp da burada muhalefet
partilerinin grup önerisi vermesini tenkit etmeye hakkı yoktur.
Biz baştan söyledik size: İlke olarak, eğer Türkiye Büyük Millet
Meclisi iktidarı ve muhalefeti ile bu ülkenin sorunlarını, bu toplumun
sorunlarını tartışacaksa insan merkezli olmalıdır. İnsanın sorununu
tartışacağız önce. Milliyetçi Hareket Partisi olarak baştan söyledik, gizli
değil, dedik ki biz: “Her Danışma Kurulunda insan merkezli bir konuyu Meclisin
gündemine getireceğiz, birlikte tartışacağız.”
Bizim araştırma önergesinin gündeme alınması talebimiz bir sorunla
ilgili tespit yapmak.
İki konu getirdik bugün. Bunlara nasıl itiraz edersiniz?
Biri, emeklilerin durumu, biri işsizlik sorunu. Emeklilerin
durumunu konuşmayacaksak, Türkiye'de işsizliği konuşmayacaksak neyi
konuşacağız? Salı günü çiftçilerin sorununu getirdik, bunu konuşmayacaksak neyi
konuşacağız değerli arkadaşlar?
Bakın, bugün getirdiğiniz kanun daha önce yapmış olduğunuz bir düzenlemedeki
noksanlıktan kaynaklanmakta. Dolayısıyla değerli milletvekilleri, bir sorgulama
yapıyorsanız kendinizden başlayınız.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – O zaman uyarıldılar.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Kendi eksiğinizi bu Meclisin hükmi
şahsiyetine yüklemeye hakkınız yok.
Bir başka husus, diyoruz ki: Bir kuralımız var, İç Tüzük;
teamüllerimiz var, yıllardır uygulanan usuller var; bunlarla oynamayınız. Şimdi
getirdiğiniz grup önerisinde “bitinceye kadar” tabirine yeniden başlamışsınız,
müracaat etmişsiniz. Sayın Anadol burada bir tanımlama yapmıştı, o tanımlamayı
yapmıyoruz şimdi. Sabaha kadar çalışacak mıyız? “Bitinceye kadar” tabirinin ucu
açık. Burada siz konuşmaları sınırlandırmak hakkına sahip değilsiniz. Diyelim
ki tartışmalar büyüdü, gelişti. “Bitinceye kadar” kararını aldıktan sonra bu
iki konu yani 420 ve 407 sıra sayılı kanunların görüşmesi tamamlanıncaya kadar
çalışmayı zorunluluk hâline getiriyorsunuz.
Bu hangi hukuka sığar; ILO sözleşmesine mi, insan haklarına mı, iç
hukuka mı, dış hukuka mı? Böyle bir şey var mı arkadaşlar? Burası amele pazarı
mı? Kabala mı veriyorsunuz siz işleri? Olur mu, yakışmıyor bu yahu! Yani buna
itiraz ediyoruz, bu ilkeye itiraz ediyoruz.
Yani bakın, Sayın Milletvekilim çok doğru söylüyorsunuz, ülke,
toplum bizden sorunlara çözüm üretecek hukuk geliştirmek… Bizden bunu bekliyor,
bizim görevimiz bu ama saate bakın, tam dört saattir henüz daha konuya
giremedik. Bunun müsebbibi muhalefet partileri değil. Bu Meclisi çalıştırmak
sorumluluğu siyasi iktidara ve onun grubuna aittir. Siz doğru tanzim
edemiyorsanız, ilişkilerinizde güvene dayalı bir iş birliği, bir uzlaşma
sağlayamıyorsanız… Biz bu Mecliste salı günleri de kanun yaptık Sayın Kılıç. Bana
İç Tüzük’ün 49’uncu maddesini hatırlatmaya hakkınız yok Sayın Kaynak. 49’uncu
maddede, İç Tüzük 49’uncu maddede “Haftanın bir günü denetim yapılır.” diyor.
Tespit ettik, salı günü denetim yapılacak. Biz salı günü burada çok kanun
çıkardık değerli milletvekilleri, öyle mi; çok kanun çıkardık. Denetimi hiç
yapmadık, haftalarca denetim yapmadığımız dönemleri yaşadık. Dolayısıyla bize
kalkıp da bugün, salı günü yapılan, varılan kararı veya bu dönemin, bu çalışma
yılının başlangıcında dört grubun ittifakla “Salı gününü denetim yapalım.”
noktasındaki kararı başımıza kakmayın; bozan sizsiniz.
İlkesel bir itirazımız var değerli milletvekilleri. Siz önemli
insanlarsınız. Bu millet büyük millet. Bu milletin temsilcileri olarak sizler
önemli insanlarsınız, yaptığınız iş önemli, bunu ciddiye alın istiyoruz. Böyle,
yani çocuk yapmaz yaptığınızı. Yazboz tahtası, bugün böyle yarın öyle, kafam
bozuldu işte değiştiriyorum, şu gün bir grup önerisi getiriyorum, sayısal
çoğunluğum da var, kaldır eli, indir eli, gündemi değiştiriyorum... Buna
hakkınız yok, bu doğru değil, bu size yakışmaz, bu bize yakışmaz, bu Meclise
yakışmaz. Buna itiraz ediyoruz.
Şimdi, grup önerisi getirmekle bizi suçlamaya çalışıyorsunuz.
Emeklilerin sorununu tartışmayacak mıyız? Ben yadırgıyorum, yüreğim yandı. Yani
2003’le, 2002’yle bugünü mukayese ederek mazeret üretmek vicdanlarınızı
rahatlatıyor mu arkadaşlar? 20 kuruş zam yapmışsınız BAĞ-KUR emeklisine. Bu,
Türkiye’mizin gerçeği. Bunu biz tenkit için veya bu araştırma önergesini
getirerek sizi suçlamak, bunun üzerinden politika yapmak için değil,
emeklilerin içinde bulunduğu durumu tespit etmek için getiriyoruz. Bu tespit
yanlış mı? 20 kuruş zam yapmışız, günlük. Simit kaça? Sayın Başbakanın kulağı
çınlasın, simit hesabı yapmayı çok sever. Simit kaça, simit? Alıyor musunuz?
Simide ihtiyacınız yok, pasta yiyorsunuzdur muhtemelen. Emekli, yaptığınız
zamla simit bile alamıyor, simit. E, bundan üzülmemiz gerekmiyor mu arkadaşlar?
“2002’de şöyleydi, bugün böyle.” Bu kurtarır mı sizi? Emekliye karşı vicdanınız
rahatlayabilir mi Sayın Başkan? Böyle bir şey yok. Yaptığınız hesap da doğru
değil.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Enflasyon ne kadar ama?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – “2002 sonu itibarıyla emekliye verilen
maaş şu, bunun enflasyon eskalasyonuyla olması gerekenden bugün biz yüzde 50
daha fazla maaş verdik.” diyorsunuz. Öyle mi dediniz? Tutanaklarda öyle
söylüyor.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Rakamlar açık.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - E, şimdi, rakamlar açık. Ama bir yerde
bir hırsızlık var Sayın Kılıç.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Hırsızlık yok.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gayrisafi millî hasılanın 10 bin dolara
çıktığını söylüyorsunuz. 2002 sonu itibarıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – 2.800 dolar, 10 bin dolar mukayesesini
yaparsanız, emekliye 2002’de verdiğiniz maaşın 3 katını vermeniz lazım. Yüzde
50 fazlasını veriyorsunuz. Öyle mi?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Ekonomi yönetiminde öyle bir hesap yok.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani “Gayrisafi millî hasılayı 3 kat
artırdık.” diyorsunuz, fert başına düşeni ama emeklinin bundan aldığı payın
hesabına bakın “2002’dekinin yüzde 50 fazlasını verdik.” diyorsunuz. Bunu siz
söylüyorsunuz, tutanaktan okudum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yeni hesap şekline göre 3.500 dolar, o
zamanki.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli dostlar, Sayın AKP Sözcüsü
kalktı, dedi ki: “Tarımda boşalma var.” elhak, doğru. Her 4 çiftçiden 1’i
tarımı bıraktı. Tarım Bakanımız burada. Köy yerlerinde mezar kazacak adam
kalmadı. Mersin’in köylerine gelmenizi istiyorum. Domates tarlada kaldı, elma
dalında kaldı, satamıyor.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İhracat yapılıyor.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – İhracat yapılmıyor Sayın Milletvekilim,
keşke yapılsa. Her sene bağırıyoruz, nerede Kürşad Tüzmen? Her sene bağırıp…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Evet, köylü, çiftçi tarımdan vazgeçti,
şehre sığındı. Sanayi sektöründeki azalma, yüzde 20’den fazla küçülme,
işsizlikteki yüzde 50’den fazla artış yüzde 9’du, yüzde 15,6’lara kadar çıktı
işsizlik. Yetişmiş nüfusun her 4 tanesinden 1’i işsiz geziyor. Benim şehrimde
üniversite mezunlarının her 2 tanesinden 1’i işsiz geziyor. Bunu konuşmayacak
mıyız arkadaşlar? Bunu konuşmayacak mıyız? İşçi emeklilerinin durumunu
konuşmayacak mıyız?
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Şandır, seçim istiyor muyuz, Suat
Bey’e…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Seçim istiyoruz. Bakın aziz dostlar,
değerli milletvekilleri, iki üç gündür bir hadise yaşanıyor; bu hadise sizin
vicdanlarınızı sızlatmadı mı? Yakışıyor mu Türkiye'ye? Hukuk ayak altına
alındı. Türkiye'nin onuru ayak altına alındı. PKK bayrakları altında Türk
milletine meydan okundu, Türkiye Cumhuriyeti devletine meydan okundu. (MHP ve
CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kimse meydan okuyamaz!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Allah aşkına, nasıl meydan okuyamaz!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (İzmir) – Organizatörleri kim?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Okudular yahu! Hâlâ “Okuyamazlar.” diyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen son cümlenizi alayım.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum efendim.
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; yaşanan hadiselerden
Başbakan rahatsız oldu, siz rahatsız olmuyor musunuz?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu konuyu siyasi istismar konusu yapmaktan
da herkes rahatsızlık duyar.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Şimdi, Türkiye'yi siz yönetiyorsunuz
Sayın Kılıç, yedi yıldan bu yana.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Şandır bakın, o konudan herkes
rahatsızlık duyar ama o konuyu siyaset istismarı yapmaktan da rahatsızlık duyar
millet.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Siyaset malzemesi yapmıyoruz.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Siyasi istismar konusu yapmamak lazım.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Siyaset malzemesi yapmıyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) – “Güzellik” diyen senin Başbakanın!
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız lütfen.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Doğru değil, siyasi istismar konusu
yapmayın.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama yapmıyoruz, şunu söylüyoruz: Yedi
yıldan bu yana… (Gürültüler)
BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız lütfen.
Sayın Şandır, lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şunu unutmayınız:
Türkiye'yi yedi yıldan bu yana AKP İktidarı yönetiyor. Hangi netice varsa onun
sorumlusu sizsiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Siyasi istismar yapan sizsiniz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hiçbir mazeretiniz yok. 2002’ye
sığınarak kendinizi millet nezdinde savunamazsınız. Söylediğimiz şey bu, aziz
dost.
OKTAY VURAL (İzmir) – 5 tane teröristin teslimine “güzellik”
diyorsunuz, siyaset bu işte!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla, değerli milletvekilleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir de ağlıyorsunuz. Devlet
sizsiniz, siz yönetiyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz efendim.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehine, Sakarya
Milletvekili Ayhan Sefer Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, benden önce, AK PARTİ grup önerisi lehinde AK
PARTİ Grup Başkan Vekilimiz Sayın Suat Kılıç yeterince detaylı bir açıklama
yaptı, ben de bu önerilere katılıyorum çünkü, bu grup önerisinde -grup önerisi kabul edilirse şayet- benim de
imzam bulunan bir teklif görüşülecek. Dolayısıyla, bu teklifin bir an önce
görüşülmesi için sözlerimi fazla uzatmak istemiyorum çünkü zaten, maalesef dört
buçuk saatten beri hâlâ gündeme geçemedik. O bakımdan, AK PARTİ grup önerisini
destekliyorum ve lehinde oy kullanacağımı söyleyerek, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinin aleyhine, Ankara
Milletvekili Hakkı Suha Okay. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Okay.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AKP grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Siyasi partilerin grup
sözcüleri, grup başkan vekilleri, kendi partisinin görüşünü ifade edebilirler.
Bir başka siyasi partinin grup başkan vekili, diğer siyasi parti adına söz
söyleme hakkına sahip değildir.
Değerli arkadaşlarım, bir yasa görüşeceğiz; bu yasa, açıkçası
Bayburt yasası. Yani o tanımlandığı gibi Bayburt değil, Bayburt için getirilen
bir yasa. Oysa, kanunların genelliği vardır. Yapılan adrese dayalı nüfus
tespitine göre Bayburt ilimizde bulunan nüfus sayısı ancak 1 milletvekili
çıkartabiliyor. Oysa Bayburt ilimize 2 tane milletvekili çıkması için bir yasa
geliyor ve bu yasa bu açıklıkta değil, çok önemli ve mutlak ve mutlak
görüşülmesi gerekir bir yasa gibi takdim ediliyor.
Değerli arkadaşlarım, milletvekili seçiminde illerin nüfusu esas
alınır. İllerin nüfusuna göre de her ile 1 milletvekili düşer ve bölünmelere
göre de milletvekili sayısı artar. 2008 nüfusuna göre, 2009 Ocak ayında
açıklanan tabloya göre illerin milletvekili sayısı değişmiştir. Örneğin,
İstanbul 70’ten 84’e çıkmıştır, Bayburt da 2’den 1’e inmiştir. Şimdi 1 Bayburt
milletvekilliği için bugün yoğun bir çalışma yapacağız. Bu hesap belki 2009
nüfusunda, nüfus sayımında, 2010’da açıklananda değişecek. Belki Bayburt’un
nüfusunda artış olacak, devri iktidarda olması mümkün değil de ama belki
olacak. Daha şimdiden, olmadan, daha olmadan peşin peşin böyle bir yasayı niye
bugüne sıkıştırıyoruz? Niye bugüne sıkıştırıyoruz? Ve Bayburt’tan 1
milletvekilliği artacak, Mersin’den 1 milletvekilliği düşecek. Bütün, şimdiki
proje bu.
Daha sonraki süreçte ne oluyor? Bu potaya giren Tunceli, Ardahan,
Gümüşhane ve Kilis illeri var ama nüfusun artış ve azalış oranlarına göre bu
illerimizin muhtemel iki seçim sonra bu sisteme göre milletvekilleri 2’den 1’e
düşebilir ihtimali düşünülüyor. Şimdi bir tek Bayburt için böyle bir yasa
geldi.
Peki, bu yasanın yanı sıra ne var? Bunun yanı sıra bir başka husus
daha var: Anayasa’nın 2007’nin Mayısında yapılan değişikliği uyarınca
milletvekili seçim süresi dört yıl olarak belirlenmişti. Şimdi, bu Milletvekili
Seçim Kanunu’ndaki beş yıl yerine uyum sağlanacak, dört yıla inecek. Burada bir
sorun yok, zaten Anayasa hükmü. Eğer kanunlar arasında bir ihtilaf olursa,
uygulamada bir ihtilaf olursa Yüksek Seçim Kurulu, açıkça Anayasa hükmü “dört
yıl” dediğine göre, zaten onu uygulayacak.
Ama sorun şurada: Bayburt için yoğun bir çalışma programı
uygulayacağız; sonucunda, 147 bin nüfusa 1 milletvekili çıkaran, yani 3’üncü
milletvekilini çıkaran Siirt yerine… Toplam 76 bin nüfusa 2 milletvekili
çıkacak. Toplam 76 bin nüfusa 2 milletvekili olacak ama Siirt’in 3’üncü
milletvekili için artık oyu 147 bin. Şimdi, Anayasa’nın açık bir hükmü var,
“temsilde adalet” diye bir açık hükmü var.
Şimdi, temsilde adaleti bir tarafa bırakacağız, siyasi partilerle
ilgili bu kadar eleştiriler, yani yapılanmasıyla ilgili, Seçim Yasası’yla
ilgili bu kadar eleştiriler varken, seçim kanunlarında ciddi anlamda bir
değişiklik getirmeden veyahut da siyasetin şekillenmesiyle ilgili ciddi anlamda
bir değişiklik getirmeden veya siyasetin etiği yasasını, siyasetin finansmanı
yasasını getirmeden, yüce Meclis, sadece ve sadece Bayburt’un milletvekili
sayısını artırmak için, zannederim, günün ilerleyen zaman dilimine kadar
çalışacak.
Peki, bu çalışma süreciyle ilintili olarak “Efendim, perşembe
günleri yasa yapma günlerimiz, salı ve çarşamba günleri denetim günlerimiz,
grup önerisi niye veriliyor?” Bir kere, İç Tüzük’ün amir hükümlerinden
yararlanmak her siyasi parti grubunun her milletvekilinin en tabii hakkıdır.
Ama eğer denetim günlerinde, Parlamentonun denetim günlerinde yoğun bir şekilde
yasa yapmaya bu Parlamentoyu zorlayan siyasal çoğunluk, şimdi dönüp, bakıp da
“Efendim 2007’nin 3 Ekiminde şöyle bir karar aldık, bu bir Danışma Kurulu
kararıydı, onu uygulayalım.” deme hakkına sahip değildir. Gayet iyi
hatırlayacaksınız ki, günlerce sadece yasa üzerine çalıştık, yasa yapma üzerine
çalıştık, denetleme görevlerimizi bir tarafa bıraktık. Şimdi, bugün bunu ileri
sürmek bir başka yanlıştır.
Bir başka yanlış da şudur: 13 Ekim günü bu Meclisten yine AKP
Grubunun bir grup önerisi geçti. Şimdi, değerli grup başkan vekilleri, değerli
AKP yöneticileri bu yasadan bihaber miydi? Niye 642 maddelik Borçlar Kanunu’nu
dayatırken, önüne, şu Milletvekili Seçim Kanunu’nun 2 maddesi diye
getirmediler? Biraz evvel söyledim, 2007 Mayısında Anayasa değişikliği geçti. O
günden bugüne geçen zaman diliminde niye bu yasa değişikliği gelmedi?
Arkadaşlar şu müjdeyi vereyim: Niye bugün geldi? Görünen o ki, 2010 Kasımında
seçim var ve erken seçim var. Nereden çıkarttım bunu? Bu yasa 1 Kasım gününden
önceye getiriliyor ki, Anayasa’nın 67’nci maddesi uyarınca “Seçimlerden bir yıl
önce yapılan değişiklikler uygulanamaz” denildiğine göre, Türkiye 2010
Kasımından önce bu değişikliği yapacak, Anayasa’nın 67’nci maddesinin son
fıkrasına uygun bir değişiklik olacak ve Türkiye bu hükmü de uygulayabilecek
şekilde 2010 Kasım ayında erken seçime taşınacak.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok, yok; seçim yok.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bu, erken seçimin ayak izleridir ve
bunu muhalefet olarak sevinçle, büyük mutlulukla, Türkiye adına bunu sevinçle
ve mutlulukla karşılarız çünkü nihayetinde koymuş olduğunuz hedef bir yıldır,
bir yıl sonra Türkiye de bu Parlamento da AKP çoğunluğundan kurtulacaktır
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.
Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.38
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sıraya alınan Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün;
10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve
Fetani Battal’ın; Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Sakarya Milletvekili Ayhan
Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü
Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın, Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/511, 2/448)
(S. Sayısı: 420)(x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 420 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya
Milletvekili Atilla Kart konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Kart.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan kanun teklifiyle, kanun
teklifinin 1’inci maddesiyle, nüfusu 2 milletvekili çıkarmaya yetmeyen illere
ikinci milletvekilliğinin artık nüfus yoluyla verilmesi amaçlanıyor, bu konu
yasal bir teminat altına alınmak isteniliyor.
Teklifin gerekçesinde bu yolla, bu düzenlemeyle bir taraftan
temsilde adaletin sağlanacağı, diğer taraftan da 1 milletvekiliyle temsil
edilen ilin milletvekilinin ölümü ya da başka bir sebeple, milletvekili seçilme
yeterliliğini kaybetmesi gibi sebeplerle boşalması hâlinde doğabilecek boşluğun
giderilmesi amaçlanıyor.
Yine, teklifin gerekçeleri arasında göçün yarattığı sosyal ve
ekonomik zorunluluklardan da söz ediliyor.
Değerli arkadaşlarım, bir kanun teklifi, takdir edersiniz ki,
gerekçesiyle birlikte metin olarak bir bütün teşkil eder, bir bütün teşkil
etmek durumdadır, bir uyum ve tutarlılık içinde olmak durumundadır ama
getirilen teklifte bu unsurların hiçbirisini görmediğimizi, hiçbir unsurun bu
anlamda mevcut olmadığını görüyoruz. Şöyle ki: Bakıyoruz göç olayından söz
ediliyor. Evet, göç olayı Türkiye’nin bir gerçeğidir, son on yılların
gerçeğidir, sadece yedi yılın da gerçeği değildir ama göç olayından doğan
temsil yetersizliğini bu şekilde gidermenin mümkün olmadığı açıktır. Bu
şekildeki bir boşalma hâlinde boşalan nüfusun özellikle Ankara, İstanbul ve
İzmir’de yoğunlaştığını biliyoruz. O göç sebebiyle de bu illerin artan
nüfusları sebebiyle yine o bölgelerde ayrıca bir temsilin olduğunu biliyoruz.
Dolayısıyla bu noktadaki gerekçenin hiçbir dayanağı kalmıyor. Aksine burada
temsilde adaleti olumsuz anlamda daha da ileri boyutlara götüren -matematiksel
olarak söylüyorum, aritmetik olarak söylüyorum- bir hadise söz konusu. Bu
hadiseyi bu kadar çarpıtarak bu gerekçeyi dile getirmenin tutarlı bir tarafı yok,
inandırıcı bir tarafı yok.
Bir diğer gerekçe: Efendim, o ilin milletvekilinin ölüm ya da
yeterlilik sebebiyle boşalması hâlinde temsil edilemeyeceği gerekçesi.
Bakıyoruz Anayasa’nın 78’inci maddesinin dördüncü fıkrası bu konuda düzenleme
getirmiş. Gayet açık bir şekilde boşalmayı takip eden doksan günden
sonraki ilk pazar günü bu noktada ara
seçimin yapılacağını ifade ediyor. O hâlde bu gerekçenin de bir dayanağı yok
değerli arkadaşlarım.
Bu sebeple, getirilen teklif, öncelikle bu yönüyle -“tutarlı olmaktan”
daha başka bir ifade kullanmak istemiyorum- tutarlı olmaktan uzak, dayanağı
olmayan bir teklif.
Bakın değerli milletvekilleri, aynı konuda Mayıs 2009 tarihinde
Bayburt milletvekilleri Sayın Ülkü Güney ve Fetani Battal’ın vermiş olduğu
kanun teklifi Anayasa Komisyonunda görüşüldü. Bu konuda alt komisyon
oluşturuldu. Alt komisyon ciddi çalışmalar yaptı, belli bir noktaya geldi ama
nedense, alt komisyon başkanının toplantılara iştirak etmemesi sebebiyle bu
çalışmalar rapora bağlanmadı ve Anayasa Komisyonunda tamamlanmadı.
Bir taraftan bu çalışma devam ederken bakıyoruz, bu defa, bu kez
Sakarya Milletvekili Değerli Arkadaşımız Ayhan Sefer Üstün’ün aynı nitelikte
olan, aynı metni içeren -1’inci madde itibarıyla söylüyorum- kanun teklifiyle
yine karşı karşıya geldik.
O sebepledir ki burada gelişen süreç içinde ortaya çıkan tablo
şuydu: Bu Sefer Ayhan Üstün’ün getirdiği kanun teklifinde, yine anayasal uyum
gereğince uygulanması zaten tereddütsüz olan, tartışmasız olan beş yıllık seçim
süresinin dört yıla indirilmesini düzenleyen bir maddenin de 2’nci madde olarak
gündeme getirildiğini görüyoruz. 2’nci maddeye yönelik olarak, yani
milletvekili seçimi süresinin dört yılla sınırlanmasına yönelik olarak herhangi
bir ihtilafımızın olmadığı gayet açık. Bu konu hiçbir grup tarafından da zaten
tartışılmıyor. Hâl böyle iken, biraz evvel grup önerisinde konuşan AKP
sözcüsünün, sanki burada biz bugün o dört yıllık meselesini tartışıyormuşuz
gibi, bu dört yıllık konu dışında, dört yıllık madde dışında başka bir konu tartışılmıyormuş
gibi bir sunuş yapmasını, kendince böyle bir algılama yaratma gayretine
girmesini son derece anlamsız bulduğumu hemen ifade ediyorum. Bu konuyu
tartışmıyoruz, tartışılan konu gerek Sayın Ülkü Güney ve Fetani Battal’ın
sunmuş olduğu yasa teklifi gerekse Sefer Ayhan Üstün’ün sunmuş olduğu yasa
teklifinin 1’inci maddesi. Aslında, Sayın Üstün’ün sunmuş olduğu teklif -bunu
Komisyonda da ifade ettim- her ne kadar şeklen bir kanun teklifi ise de özü
itibarıyla bir tasarıdır değerli arkadaşlarım. Bu, tamamen Hükûmetle iş birliği
içinde hazırlanan, Hükûmetin onayından sonra, daha doğrusu Hükûmetin
talimatından sonra verilen bir kanun teklifidir. Ama, tekrar ifade ediyorum,
özü itibarıyla bir tasarıdır bu. Bu yöntem 22’nci Yasama Döneminde de sıkça
karşılaştığımız bir yöntemdi. Bunu, olayın gerçek boyutlarıyla daha iyi
değerlendirilmesi amacıyla özellikle ifade etmek gereğini duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım, şu anlattığım gerekçeler karşısında bu
kanunun anayasal sistematik açısından, seçim sistemimiz açısından tutarlı ve
dayanağı olmayan bir teklif olduğu açık bir şekilde ortaya çıkıyor.
Peki, değerli milletvekilleri, anayasal sistemi bu şekilde esastan
inceleyen, esastan etkileyecek olan, bu nitelikte olan bu kanun teklifini
gündeme getirirken acaba ne ölçüde inandırıcıyız, ne ölçüde tutarlıyız? Daha da
ötesini ifade edeyim, ne ölçüde ciddiyiz? Bunları, elbette, bu vesileyle, bu
getirilen teklif sebebiyle konuşmamız, dile getirmemiz gerekiyor.
Bu kanunla bağlantılı olarak biraz evvel grup yetkilimiz de ifade
etti, grup başkan vekili de ifade etti, seçim kanunlarını tamamlayacak bir
şekilde Siyasi Partiler Yasası, Siyasi Etik Yasası, finansman olayları,
bunların temiz toplum adına, temiz siyaset adına bunların sorgulanması gerekmez
mi değerli arkadaşlarım? Bir siyasi iktidarın temel misyonu, hukuk devleti
kavramı içinde, demokrasi kavramı içinde, temel hak ve özgürlükler kavramı
içinde ve elbette güvenlik kavramı içinde, bunları bir bütün hâlinde
değerlendirip bu konuları bir sistematik içinde gündeme getirip hayata geçirmek
değil midir değerli arkadaşlarım? Ama bunun yapılmadığını görüyoruz. Bu temel
unsurlar birlikte değerlendirilerek sosyoekonomik sorunlara, göç de dâhil olmak
üzere, adalet ve hakkaniyet içinde çözüm bulmak zorunda olan siyasi iktidar bir
taraftan da ne yapmalı? Sistemin çelişkilerini, sistemin zafiyetlerini gideren
çalışmalar içinde olmalı. Ama bunun yapılmadığını, aksine, sistemin
çelişkilerinin, sistemin zafiyetlerinin ustalıkla, maharetle ve konjonktürel
olarak istismar edildiğini görüyoruz.
Bakın değerli arkadaşlarım, siyasi iktidarın bu temel görevini
yapmak yerine, bu temel misyonunu yerine getirmek yerine devlet yönetimindeki
temel hedefinin, temel amacının partizan ve niteliksiz kadrolaşma yoluyla parti
devleti yapılanmasını tamamlamak olduğunu görüyoruz, parti devleti
yapılanmasının bazı kritik süreçlerde polis devleti örgütlenmesine dönüştüğünü
görüyoruz. Temel siyasi amacı konjonktürü kullanarak sistemin çelişki ve
zafiyetlerinden beslenen ve istismar eden bir iktidar karakteristiğiyle karşı
karşıyayız. Başka bir ifadeyle, bakıyoruz, siyaseten iktidar olan, hem de güçlü
anlamda iktidar olan, devletin tüm birimlerinde parti devleti kadrolaşmasını
tamamlayan, ancak yine bir taraftan da görünürde sisteme muhalefet eden bir
siyasi iktidar kimliğiyle karşı karşıyayız. Bu, gerçekten, sosyolojik olarak,
felsefi olarak, siyasi olarak değerlendirilmesi gereken, sorgulanması gereken
bir yönetim karakteristiği. Adalet ve Kalkınma Partisi, kabul etmek gerekir ki
bunu ustalıkla yapıyor. Goebbels propagandasını, Machiavelli yöntemlerini
ustalıkla uygulayarak, maharetle uygulayarak devleti ele geçirdiği hâlde,
devlet içinde parti devleti yapılanmasını tamamladığı hâlde, bakıyorsunuz, bir
taraftan da sisteme muhalefet eden, sistemin çelişki ve zafiyetlerinden
yakınan, şikâyet eden bir konumda. Bunu biraz evvel sözcülerinizin
konuşmalarından da gene görüyoruz. Yedi yıldan bu yana iktidardasınız, Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetlerinin hiçbirisine nasip olmayan bir güçle iktidardasınız,
bu gücün sonucu olarak da sistemin çelişkilerini, zafiyetlerini kullanarak
Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde AKP devletini inşa ediyorsunuz, inşa
etmişsiniz. Bu noktada, önümüzdeki engelleri kaldırmak noktasında yargıya
yönelik olarak da her türlü gayreti gösteriyoruz hükûmet olarak. Bütün bu
tablonun üstüne kalkıyoruz, sisteme muhalefet eden, sistemin o çelişkilerinden,
sistemin zafiyetlerinden beslenen ve bunu da, kabul etmek gerekir ki -tekrar
ifade ediyorum- başarıyla belli bir noktaya getiren bir iktidar kimliğiyle karşı
karşıyayız değerli arkadaşlarım. Bunu cesaretle, bunu özgüvenle ve sorumluluk
duygusuyla bunu görmemiz gerekiyor. Bunu anlatmaya çalışıyoruz, bunu anlatmaya
gayret edeceğiz değerli arkadaşlarım.
Bakın, nasıl bir tablo çıkıyor ortaya. 3 Kasım 2002… Yolsuzluklarla,
yasaklarla, yoksullukla mücadele, temel hedef bu. Peki değerli arkadaşlarım,
aradan geçen yedi yılın sonunda böyle bir tablo var mı? Vicdanınıza danışın,
vicdanınızda bir sorgulama yapın, bu noktada olumlu anlamda bir gelişme var mı?
Bunu maalesef göremiyoruz, bunu maalesef göremiyoruz. Yolsuzluklarla aksine,
mücadele etmeyen, yolsuzlukları denetlenemez hâle getiren, deprem güvenliğini
bile çıkar yapılanmasına alet eden bir siyasi iktidar anlayışından söz ediyorum
değerli arkadaşlarım. Bakın, her rejimde yolsuzluk, hukuksuzluk olabilir ama
bir siyasi iktidar, ortaya çıkan bulgulara rağmen, raporlara rağmen o
yolsuzlukların üstüne gitmiyorsa, onları denetlemekten kaçınıyorsa yanlış olan
bu değerli arkadaşlarım. Bu tabloyu görmemiz gerekiyor.
Bakın, bir ifade kullandım, deprem güvenliğini bile çıkar
yapılanmasına alet eden bir siyasi iktidardan söz ediyorum. Hemen örnek
vereyim: İstanbul’u sorgulamıyorum, İstanbul’u arkadaşlarımız anlatıyorlar.
Dere boylarını, o sel yataklarını, onların imara açılmasını, bunları
sorgulamıyorum. İki ay evvel Konya’da yaşadığımız bir olaydan söz ediyorum
değerli arkadaşlarım. Nedir o olay? Zümrüt Apartmanı faciası sebebiyle beş
yıldır, altı yıldır anlattıklarımızı kim çıktı doğruladı biliyor musunuz?
Adalet ve Kalkınma Partisinin Selçuklu Belediyesi, merkez belediye başkanı
olarak on yıl boyunca görev yapan belediye başkanı çıktı “Fay hatları imara
açılmıştır.” dedi değerli arkadaşlarım. Düşünebiliyor musunuz, fay hatlarının
imara açılmasından söz ediyorum. Fay hatlarını imara açıyoruz, ondan sonra ne
yapıyoruz oraya? Selçuk Üniversitesi istikametini inanıyorum ki çoğunuz
bilirsiniz, Konya’da merkezde, kampüs istikametini, oraya kalkıyoruz on beş
katlı, on altı katlı dikey ve yoğun yapılaşmanın önünü açıyoruz. Bunu hangi
vicdani duyguyla izah edebilirsiniz, bunu hangi yasal sorumlulukla izah
edebilirsiniz? Ee, peki Selçuklu Belediye Başkanı çıktı bunu itiraf etti,
Hükûmet ne yapıyor? Hükûmet ağzını açmıyor. Soruyoruz, oradan, belediyeden
herhangi bir yetkili çıkıyor, Belediye Başkanı konuşamıyor, mülki idare amiri,
Vali Bey konuşamıyor, bir belediye memuru çıkıyor diyor ki, böylesine vahim bir
konu hakkında bile çıkıyor diyor ki: “Efendim, Konya’da bin yıldır yıkıcı bir
deprem yaşanmadı.” Evet, doğru, bin yıldır yıkıcı bir deprem yaşanmadı ama
Konya’da bin yıldır fay hatları imara açılmadı ki! Konya’da bin yıldır o fay
hatları üzerine on beş katlı, on altı katlı binalar yapılmadı ki! Bu nasıl bir
zihniyettir? Bu nasıl acımasız bir zihniyettir? Kamu kaynaklarını, bütçe kaynaklarını
siyaseten yandaş ilişkileri içinde kullanmayı hedefleyen ve bunu kurumsal hâle
getiren bir yönetim karakteristiğinden söz ediyorum.
Bakıyoruz değerli arkadaşlarım, bu yapı, bu anlayış bürokratik
yapıda da hâkim. Bakıyorsunuz, devletin bürokratik yapısını altüst eden,
hiyerarşiyi yok eden, kıdem ve liyakati ortadan kaldıran, parti memuru
yapılanmasını bürokraside egemen hâle getiren bir yönetim anlayışı.
Bakın, şunu görmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım: Efendim,
bunları dile getirdiğimiz zaman hemen deniyor ki: “Yahu, geçmiş iktidarlar bunu
yapmadı mı?” Yaptılar, doğru. Yaptılar ama hiç birisi böyle yapmadı. Nasıl
yaptılar? İl millî eğitim müdürünü mü değiştiriyor, o millî eğitim camiası
içinden yine kendilerine yakın olan birini getirdiler. O kurumun arşivini bilen, o kurumun
uzmanlığına hâkim olan birilerini getirdiler ama şimdi neyi görüyoruz? Şimdi,
başta emniyet olmak üzere, güvenlik olmak üzere, millî eğitim olmak üzere,
sağlık olmak üzere bu bakanlıklarda artık o kıdem ve liyakatin yok edildiğini,
orada parti memuru yapılanmasının egemen hâle geldiğini görüyoruz. Bu neyi
yaratıyor biliyor musunuz? Belli bir aşamadan sonra, belli bir süreçten sonra o
kurum işlevini kaybediyor değerli arkadaşlarım. O kurumun teknik yapısıyla
ilgisi olmayan, o kurumun uzmanlığıyla ilgisi olmayan kişileri getirdiğiniz
zaman belli bir aşamadan sonra kurum işlevini kaybediyor, kurum asli görevini
yapamıyor. Ondan sonra, Orman Genel Müdürü Vekili çıkıyor diyor ki… Nasıl bir
açıklama yapıyor biliyor musunuz? Orman yangınlarının yoğun bir hâle geldiği
bir dönemde çıkıyor “Efendim, biz yeterince belki mücadele edemedik ama hiç
olmazsa bu vesileyle keneleri yok ettik.” diyebiliyor değerli arkadaşlarım.
Böylesine trajik, böylesine kamu yönetimi adına ibret verici bir süreç
yaşanıyor. Bunları gerçekten polemik yapmak amacıyla söylemiyorum ama bunun
genel bir hâl aldığını, yoğun bir hâl aldığını, yaygın bir hâl aldığını artık
görmemiz gerekiyor.
Burada şunu ifade ediyoruz: Bu yapıyı bu şekilde sürdürdüğünüz
takdirde, siyaset olarak, iktidar olarak, burada çocuklarımızın, çocuklarınızın
geleceğine aslında ihanet ediyorsunuz. Üniter yapı, efendim, ülkenin bölünmez
bütünlüğü, bu kavramları ayrıca elbette tartışmak gerekiyor. Bu konuları bir
tarafa bırakıyorum ama daha köklü, daha kalıcı bir tahribattan söz ediyorum
değerli arkadaşlarım. Bunları bu boyutuyla görmemiz gerekiyor, bu boyutuyla
değerlendirmemiz gerekiyor.
Geldiğimiz noktada şunu görüyoruz sayın milletvekilleri, değerli
arkadaşlarım: Vahşi kapitalizmin uygulandığı, sağlık, eğitim, güvenlik gibi
temel kamu hizmetlerinin ticarileştirildiği ve bir taraftan da kamu
kaynaklarının talan edildiği, fakir fukara, garip gurebanın hukukunu koruyoruz derken
aslında beytülmale el uzatıldığını, bunun kurumsal hâle getirildiğini
görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Liberalizm ve değişim kavramlarıyla kamufle edilen ve bilgi
kirliliği yoluyla enjekte edilen politikalar sonucunda Türkiye’nin bir taraftan
müstemleke bir ülke hâline getirildiğini, diğer taraftan da kaçınılmaz olarak
dikta devleti ve parti devleti yapılanmasının kurumsallaştırıldığını görüyoruz.
Etnik ve kültürel farklılıklar: O noktada da bir iki konuyu ifade
etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, etnik ve kültürel farklılıklar elbette bir
zenginliktir. Elbette bu farklılıkların -tekrar ifade ediyorum- demokrasi
içinde, hukuk devleti içinde, temel hak ve özgürlükler içinde ve “güvenlik”
kavramıyla birlikte bir bütün olarak hayata geçirilmesi gerekir. Ancak, siz, o
etnik ve kültürel farklılıkları, kötü yönetim sebebiyle onları kullandığınız
zaman, onları ajite ettiğiniz zaman, bunlar, toplumun ulusal bütünlüğü
anlamında, üniter yapısı anlamında da ciddi bir tehlike yaratır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bu noktada bir kez daha değerlendirme yapılması gerektiği
kanısındayım ve bu değerlendirmelerde şunu ifade ediyorum: Bu teklifin 2’nci
maddesine yönelik olarak bir itirazımız söz konusu değildir. Ancak 1’inci
madde, temsilde adaleti daha da bozması, Anayasa’nın 78’inci maddesine açıkça
aykırı olması ve bütün bunların devamında da siyasi ve kişisel kaygılarla
hazırlanan ve özünde tasarı niteliğinde olan bu teklifin 1’inci maddesine bu
kayıtlarla, bu ihtirazi kayıtlarla karşı olduğumuzu beyan ediyor ve Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk
Bal.
Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
görüşülmekte olan Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 4 ve 6’ncı maddeleriyle ilgili
hususlarda görüşlerimizi ifade etmek üzere söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun
değiştirilmesine ilişkin ifade etmek istediğim birinci husus, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak her iki maddeye de yani 2 milletvekili çıkarmaya nüfusu
yetmeyen illere 1 milletvekilinin daha tahsisi sonucunu doğuracak olan madde
ile milletvekili seçim süresini beş yıldan dört yıla indiren maddeye olumlu
bakmaktayız. Bunu demokratikleşmenin bir adımı olarak da değerlendirmekteyiz.
Nüfusu 2 milletvekili çıkarmaya yetmeyen illerde artık nüfus
sıralamasına göre 1 milletvekilinin daha tahsis edilmesi sonucunu doğuracak
olan bu değişiklik teklifi, demokrasi ile yönetilen ülkelerde, seçim çevresi
olarak değerlendirdiğimiz o ilde farklı düşünceleri, farklı siyasi tercihleri
benimsemiş olan insanlarımıza bu imkânı sağlamış olmasından dolayıdır.
Bir tek demokratik rejimlerde vardır ki o rejimlerde iktidar ve
muhalefet olur. Muhalefetin olmadığı yerde demokrasinin varlığından söz
edilemez. Dolayısıyla 1 milletvekili çıkaran illerde bir tek tercih,
alternatifi bulunmayan bir temsil sistemidir. Bu açıdan milletvekili
çıkaramayan iller ile ilgili olmak üzere ikinci bir milletvekilinin tahsis
edilmesini doğru bulmaktayız.
Bu teklifi bir Bayburt teklifi veya Mersin aleyhine gelişecek bir
teklif olarak değerlendirmemekteyiz çünkü bu bir genel düzenlemedir. Bugün
Bayburt’un nüfusu belki 2 milletvekili çıkarmaya yeterli değildir ancak AKP
Hükûmetinin, oradan seçilmiş olan Sayın Ülkü Güney ve Fetani Battal
Beyefendi’nin de katkılarıyla, belki ekonomik ve sosyal gelişmesini sağlar,
Bayburt insanının İstanbul’a göçünü engeller, belki tersine göçü de sağlar ve bu
ilimiz belki ileride ikinci milletvekilini kendisi çıkarabilecek bir duruma
gelebilir.
“Henüz nüfus sayımıyla ilgili revizyon işlemleri tamamlanmamıştır.
Tamamlanmadığı içindir ki hangi ilden 1 milletvekilinin eksileceği hususu
kesinlik kazanmamıştır. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisinin sanki
Mersin’den 1 milletvekili alınıp Bayburt’a veriliyor...” şeklindeki eleştiriye
katılmıyoruz. Bu, haksız ve yanlış bir eleştiridir, Milliyetçi Hareket
Partisine karşı da iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Bu yılın sonu itibarıyla
kesinleşecek olan nüfus sayımındaki revizyon işlemlerinde hangi ilin artık
nüfusuna göre tespit yapılacağı o tarihte belirlenecektir. Dolayısıyla bugünkü
genel düzenleme içerisinde böyle bir sonucu ifade etmek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, demek ki biz, bu yasanın Bayburt il seçim
çevresinde demokratik bir ifadeye imkân sağlayacağı için buna “evet” diyoruz.
Diğer taraftan, milletvekili seçim süresinin beş yıldan dört yıla
indirilmesini de doğru bulmaktayız çünkü seçim hukukumuzun uzun yıllar
istatistiklerini birlikte değerlendirdiğimizde, hiçbir seçim beş yılı tamamlayacak
şekilde gerçekleştirilmemiştir. Türkiye’de yapılan seçimlerin yaklaşık hepsi
erken yapılmış seçimlerdir. Bu erken seçimlerle de anlaşılmaktadır ki beş
yıllık bir çalışma süresi Millet Meclisinin tahammülünün üzerindedir.
Dolayısıyla Anayasa değişikliği yapılmak suretiyle bu dört yıla indirilmiştir.
Anayasa’ya uyumlu hâle getirilmesine ilişkin Milletvekili Seçimi Kanunu’nda
yapılacak olan bu değişikliği de olumlu bulmaktayız. Ancak itirazımız ve
muhalefetimiz vardır. Muhalefetimiz niçindir, sizlerle onu paylaşmak istiyorum:
Değerli arkadaşlarım, seçim kanunları, anayasa gibi siyasi
rejimlere renk ve şekil katan kanunlardır. Onun içindir ki seçim kanunlarının
anayasanın sahip olduğu özelliğe uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekir.
Anayasalar toplumsal birer mutabakat belgesidir ve toplumsal mutabakat
sağlanarak eğer yapılırsa uzun ömürlü olur ve anayasa olarak o topluma hizmet
edebilir. Seçim kanunlarında da bu yolun izlenmesi lazım iken bu yolun
izlenmesine engel bir komisyon süreci yaşadık. Komisyon sürecinin bu yolun
izlenmesine imkân sağlamamış olması, bu yasalarda oluşacak mutabakatın
gerçekleşmesine engel olmuştur.
Ancak benim eleştireceğim ikinci husus ise, özellikle nüfusu 2
milletvekili çıkarmayan illerle ilgili teklif, 8 Mayıs 2009 tarihinde Sayın
Ülkü Güney ve Fetani Battal tarafından verilmiştir. 8 Mayıs 2009 tarihinde
verilen bu teklif, Anayasa Komisyonunda değerlendirilmiş, bir alt komisyon
kurulmuş ve alt komisyon çalışmalarını yapıp Komisyona getirecek diye bekler
iken bu teklif Sayın Üstün tarafından Komisyon gündemine getirilmiştir.
Getirilen teklif Sayın Ülkü Güney’in teklifiyle kelimesi kelimesine aynıdır. 15
Ekim 2009 tarihinde verilmiştir. Büyük bir süratle 21/10/2010 tarihinde Anayasa
Komisyonuna alınmıştır ve bir gün sonra da -bugün- Genel Kurula indirilmiştir.
Bu acelecilik niçindir? Eğer, bu kadar acele davranılacak idiyse niçin Sayın
Ülkü Güney’in 8/5/2009 tarihinde vermiş olduğu teklif aynı acelecilikle
görüşülmemiştir? Eğer, MHP milletvekilleri olarak biz Sayın Ülkü Güney’in
vermiş olduğu teklif ile Sayın Üstün’ün vermiş olduğu teklifin
birleştirilmesini talep etmemiş olsaydık, Sayın Ülkü Güney’in teklifi kadük
kalmış olacaktı. Bu, siyasi zarafete, aynı partiden milletvekili olmalarına
rağmen uymayan bir durumdur. Bu siyasi zara-fete uymayan durumu değerli
milletvekillerinin bilgisine sunmak istiyorum.
Görüşmeler sırasında ikinci ortaya çıkan husus ise aceleciliktir.
Değerli arkadaşlarım, 15/10/2009 yani bundan yedi gün önce teklif veriliyor, bu
tarihten altı gün sonra Komisyonda görüşülüyor ve yedinci günde Genel Kurula
iniyor. İşte bu acelecilik, Seçim Kanunu gibi rejimin rengini ve şeklini ortaya
koyan önemli bir kanunda değişiklik yapılırken bu kanunun ne getirdiğine, ne
götürdüğüne, ilgili madde hükümleriyle nasıl bir uyum sağladığı ve ileride
nasıl sorunlar doğuracağına dair inceleme fırsatını engellemiştir.
Değerli arkadaşlarım, aynı aceleciliğin bize nelere mal olduğunu
biraz sonra ifade edeceğim hususlarda birlikte göreceğiz.
Tabii ki bu kanun, 2006 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin bugünlere yansımasıyla ilgilidir. 2006 yılında Cumhurbaşkanlığı
seçimleri gündeme geldiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi ciddi bir gerilimin
içerisine girmiştir ve iktidar ve muhalefet partileri bir uzlaşma ve anlaşma ortamını
temin edememişlerdir. Cumhurbaşkanlığı seçimi, çok partili siyasi hayata
başladığımız 1950 yılından beri her seçimde ciddi gerilimlerin ve tartışmaların
ve demokratik hayatımıza da uygun düşmeyen hadiselerin yaşandığı seçimler
olmuştur, zaman zaman müdahaleler karşısında kalınmıştır, zaman zaman bu
müdahaleler demokratik hayatımızı tahrip etmiştir, tehdit etmiştir. 2006
yılında bu gerginlik hissedilmeye başlamış ve 2007 yılında yapılacak olan
seçimleri de ve 2007 yılındaki milletvekili ve Meclis çalışmalarını da
etkilemeye başlamıştır. İşte, Milliyetçi Hareket Partisi, 2006 yılının Kasım
ayında bunları görerek Millet Meclisinin 2007 yılı itibarıyla son dönem görev
yaptığını, 2007 yılının Mayıs ayında yapılacak seçimlerden sonra bir aylık
çalışma süresinin kaldığını ifade ederek erken seçim talebinde bulunmuş, bir
aylık çalışma ömrü kalan Meclisin önümüzdeki yedi yıla sari bir
Cumhurbaşkanlığı seçimini yapmaya kadir olamayacağını ifade ederek erken seçim
talebinde bulunmuştur. Ancak o tarihte Mecliste bulunan siyasi partiler bu
erken seçim talebini gerçekleştirebilecek bir anlayışa ve uzlaşmaya
bürünememiştir. Erken seçimin mümkün olmadığının anlaşıldığı tarihte ise, yani
Şubat 2007 tarihinde ise Milliyetçi Hareket Partisi bu defa uzlaşma önerisinin,
ortak aklı yaratma önerisinin milletin başının, devletin başının bu ortak
akılla seçilmesi gerektiği noktasındaki görüşlerini ifade etmiş, ancak,
maalesef yine Mecliste bulunan siyasi partiler bu noktaya gelememişlerdir.
Gerilim ortamı içerisinde başlayan seçimler siyasi bir kriz
doğurmuştur. Bu siyasi krizin Anayasa Mahkemesi yoluyla çözümü, siyasi krize
hukuki çözüm bulma gibi bir garip sonucu ortaya çıkarmış ve Anayasa
Mahkemesinin verdiği karar toplum tarafından ciddi bir şekilde eleştirilmiştir.
Bununla yetinilmemiştir, aynı zamanda Türk demokrasisi e-muhtıra ile
tanışmıştır ve bir gece Genelkurmay Başkanlığının İnternet sitesinden
yayınlanan e-muhtıra ile Türkiye gerginliğini bir kat daha artırmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu şekilde ortaya çıkan gerginlik Adalet ve
Kalkınma Partisini o tarihte bir intikam duygusuna sevk etmiş, “O zaman madem
siz benim önüme bu şekilde engel koyuyorsunuz, ben de Cumhurbaşkanını halka
seçtiririm.” şeklinde garip bir intikam duygusuyla Anayasa’da değişiklik
yapmıştır.
Anayasa’da yapılan değişiklik Türk parlamenter sisteminin özünü
zedelemiştir. Anayasa’da yapılan değişiklik Türk parlamenter sisteminin özünü
şu şekilde bozmuştur: Bilindiği gibi, parlamenter demokrasilerde cumhurbaşkanı
ve kral temsilî bir makamdır. Parlamenter sistemlerde cumhurbaşkanı ve kral
sorumsuzdur. Parlamenter sistemler bir denge ve denetim sistemidir. Parlamenter
sistemde yürütmenin iş ve işlemleri hem yargı tarafından denetlenir hem de
halkın seçtiği meclis tarafından denetlenir. Bu, parlamenter sistemin özünü
teşkil eder. Halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı bu denge ve denetim
sisteminin içerisinde değildir, halk tarafından seçildiği için üstün irade
tarafından seçilmiştir ve yürütme organının bir parçası olacaktır; yürütme
organının bir parçası olarak Mecliste denetlenemeyecektir, yargıda
denetlenemeyecektir. Mecliste ve yargıda denetlenememenin anlamı diktatoryaya
gidiştir. İşte, bu açıdan, Türkiye'nin mevcut parlamenter demokrasisi ve mevcut
Anayasa’sı AKP’nin acelece ve acemice yapmış olduğu bu Anayasa değişikliğiyle
2012 yılında bir tehdit altına girmiştir.
Değerli arkadaşlarım, 2012 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı
seçimi -burada, bugün ilan ediyorum- bir başka krizin habercisidir. Bu kriz,
sadece Parlamentoda yaşanacak bir kriz değildir. Bu kriz, parlamenter
demokratik sistemden ayrılacak mıyız, ayrılmayacak mıyız, onun doğuracağı ciddi
kriz olacaktır. Parlamenter demokratik sistemden ayrılalım, ne olur? Ne
olacağını ben size söyleyeyim: Başkanlık sistemine geçeceğiz veya yarı
başkanlık sistemine geçeceğiz. Dünyada yirmi yedi tane ülkede başkanlık sistemi
uygulanmaktadır. Yirmi yedi ülkenin sadece bir tanesinde, o da Amerika Birleşik
Devletleri’nde başarılıdır ve demokrasi içerisinde kalabilmiştir. Amerika
Birleşik Devletleri’ndeki başarıya özenerek parlamenter demokratik sistemlerden
vazgeçip başkanlık sistemine giden her ülkede diktatörlük olmuştur başta Orta
Asya Türk cumhuriyetleri ve yeni oluşan birtakım devletler olmak üzere.
“Efendim, bizimki tam başkanlık sistemi olmayacak.” O zaman yarı
başkanlık sistemi olacak. Yarı başkanlık sistemi de değerli arkadaşlarım,
sadece Fransa’da başarılı olmuştur. Onun dışında Fransa örneğini öne alarak
yarı başkanlık sistemini uygulayan her ülkede yarı başkanlık sitemi
diktatörlüğe gitmiştir.
Şimdi, bu sözleri burada böylece ifade ettikten sonra Adalet ve
Kalkınma Partisine dönüp soruyorum: Siz bir başkanlık sistemine geçme hevesinde
misiniz yoksa parlamenter demokratik sistemi muhafaza etme gayretinde misiniz?
Değerli arkadaşlarım, benim edindiğim intiba, siz başkanlık sistemine ve bir
diktatörlüğe geçme eğilimindesiniz.
“Üçlü kararnameler” diye ifade edilen, Resmî Gazete’de yayınlanan
atama kararlarının istatistiğini çıkardım. Yedi yıl içerisinde görülmemiş bir
hızla devlet kadrolarının tümünü 2,1 defa değiştirmişsiniz. Bunun anlamı şudur:
Devlet kadrolarında görev yapan bir genel müdürün makamı 2 defa değişmiştir.
Hiçbir iktidarda böyle bir şey olmamıştır. İşte “Devlet partileşiyor.” diye
iddia ettiğimiz, itiraz ettiğimiz husus budur.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de yerli ve yabancı ekonomi
yazarlarının ortaya koyduğu bir başka görüş vardır. Yedi yıl içerisinde sermaye
transferi yapıyorsunuz. Sermaye transferi boş bir laf değildir. Sermaye
transferi ekonomik bir ihtilaldir. Yedi yıl içerisinde belirli yerlerdeki
kaynakları alıp kendi camianız içerisindeki alanlara atıyorsunuz. Bir alan
fakirleşirken öbür alanı zenginleştiriyorsunuz. Bu, diktatörlüğe giderken
ekonomik yönden ya da ülkenin ekonomisini buna uygun hâle getirme hazırlığıdır.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkede, üniter devlet yapısı içerisinde,
millî birlik ve bütünlük içerisinde, Anayasa’mıza göre her vatandaş, devletin,
kamunun imkânlarından ve kamunun gücünden eşit olarak yararlanma hakkına
sahiptir. Bu devlet böyle kurulmuş bir devlettir. Yedi yıl iktidarda kalmakla
bu devletin ve bu üniter yapının içini boşaltabilecek bu uygulamalar, netice
itibarıyla size sandıkta bir şey vermeyi öngörmektedir. Vereceğiniz, bugünkü
uygulamaların hesabıdır. İşte, bugün görüştüğümüz kanunun da bir erken seçime
hazırlık olduğu intibaını arıyorum ben. Bundan büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu
mutlulukla sizin önümüzdeki kasım ayında yapacağınız bir erken seçimde, yapılan
işlerin hesabını vermek ve bu hesabı da millet huzurunda vermek gibi bir hayırlı
hizmete vesile olacağı için de bu yasayı destekliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, evet, biraz süre az kaldı ama birkaç
cümleyle değinmek istiyorum. Sadece tahribat ekonomik alanda ve sadece tahribat
devlet yapısı içerisinde gerçekleştirilmedi, bu ülkenin milletinin kimyası
bozuldu. Son üç gün içerisinde yaşadığımız olaylar, devletin eliyle
geliştirilen bölümüne baktığımızda, devletin hâkiminin, önüne gelen sanıklara
yol gösteren bir hâle gelmiş olması, yargı bağımsızlığının nerede olduğunu ve
nereye gittiğini sorgulamamız gerektiğini bize hatırlatıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FARUK BAL (Devamla) - Dağdan, Türkiye'nin topraklarından bir parça
koparmak, milletinden bir parçayı bölmek, bu amaçla bir devlet kurmak için
silaha sarılmış kişi, üniformasıyla sınıra kadar geliyor. Devletin önemli
makamlarında bulunmuş kişiler bir tören anlayışıyla bunları kabul ediyor,
karşılıyorlar ve ayaklarına savcıyı, hâkimi gönderiyorlar. Gönderilen hâkim,
sanıkların nasıl ifade vermesi gerektiği noktasında onlara akıl veriyor. Bu,
cumhuriyet tarihinde görülmüş bir olay değildir. Bu, hukuk devletinde görülmüş
bir olay değil. Hâkime avukatlık görevi yaptırma işi, ancak Yargıtay Başkanının
adli yıl açılışında ortaya koyduğu yandaş hâkim yaratma işinin başarısı olarak
karşımıza çıkabilir. İşte bunun hesabı da -inşallah bu kanunla bir erken seçim
yapılırsa- sandıkta AKP Hükûmeti tarafından verilecek diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili
Gültan Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz.
DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 420 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında DTP Grubunun
görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında bu teklifin gene Meclis gündemine gelmesi alışık olduğumuz
bir AKP klasiği, yöntemi izlenerek önümüze konuldu. Halkın ihtiyaçlarını göz
önünde bulunduran, ülkenin ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran bir yaklaşımla
değil, AKP’nin ihtiyaçlarını ya da keyfini göz önünde bulunduran bir yaklaşımla
bu Meclisi işletme alışkanlığı sürüp gidiyor.
Bu ülkede temsiliyet konusunda çok ciddi sorunlar yaşadık. Bu
nedenle, Milletvekili Seçimi Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un çok çeşitli maddelerinde
değişiklik yapılmasına dair kamuoyunda demokratik yöntemlerle ifade edilmiş
sayısız görüş vardır, öneri vardır. Toplumun ihtiyacı, aslında bugün, bir bütün
olarak, seçimlerle ilgili olan bu yasaların demokratik bir tarza kavuşturulması
için köklü bir değişimden geçirilmesidir. Halkın ihtiyacı bu, ülkenin ihtiyacı
bu ama AKP’nin ihtiyacı ne? “Ben belki önümüzdeki kasım ayında erken seçime
gidersem, mevcut yasal düzenlemelerin gerektirdiği bir uyum yasasını geçireyim,
bunu güvenceye alayım.”
Kimsenin, hele hele muhalefetin bir erken seçime itirazı olamaz
ama o zaman, bu erken seçimin demokratik bir zeminde yapılması, şimdiye kadar
yaşadığımız sıkıntıların giderilmesi için de toplumun, halkın istekleri
doğrultusunda köklü bir değişiklik neden bu Meclisin gündemine gelmiyor? Neden
AKP bundan kaçınıyor?
Bu konuda muhalefet çalışmadı mı? Çalıştı. 2008 yılının 7’nci
ayında bu yasalarda -Milletvekili Seçimi Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu,
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da- çok temel
ihtiyaçlarımıza göre değişiklik yapılmasına ilişkin yasa tekliflerimizi yapıp
Meclise sunduk ama onlar orada bir buçuk yıldır bekliyor. Çünkü komisyonlarda
gündeme alınabilmesi için AKP engelinin aşılması gerekiyor, çünkü Genel Kurula
gelebilmesi için AKP engelinin aşılması gerekiyor, çünkü mevcut adaletsizlik
AKP Hükûmetinin işine geliyor. Bir sonraki seçimde de temsilde adaleti önleyen
bu hukuk dışı düzenlemeler devam etsin ki AKP de keyfince yine iktidarını
sürdürsün.
Bu yaklaşım, gerçekten, demokrasiyle bağdaşmaz, uyuşmaz,
çoğunluğun diktası anlayışının bir sonucudur. Biz öncelikle bu yaklaşımı
kınıyoruz ve bu yöntemle bu Meclisin çalıştırılmasını da doğru bulmuyoruz.
Halkın ihtiyaçları ortada, ülkenin ihtiyaçları ortada, muhalefetin çabası
ortada. Önünüzde bir buçuk yıldır bu konuda bekleyen yasa teklifleri var,
bunları gündeminize almıyorsunuz ama bir gece yarısında aklınıza esiyor, “Ola
ki erken seçim olabilir, biz bunun önlemini alalım.” diye bir günde Komisyondan
geçirip bir günde de gelip Genel Kuruldan geçirmeye çalışıyorsunuz. Sadece ve
sadece neye dayanıyorsunuz? Çoğunluğunuza dayanıyorsunuz.
Demokrasi bir çoğunluk rejimi midir? Demokrasi çoğunluğun canının
istediğini yaptığı bir rejim midir? Böyle bir yaklaşımla demokrasinin bağdaşmadığını
ifade etmek istiyorum ve genel olarak toplumun beklentileri, istekleri ve
demokratikleşme konusunda yaşadığımız dört temel sıkıntıya işaret eden bir
konuşma yapmak istiyorum: Bunlardan birincisi yüksek seçim barajları, diğeri
Hazine yardımlarının adaletsiz dağıtımı, üçüncüsü Türkçe dışındaki dillerin
siyasi faaliyetlerde kullanılmasının yasaklanması, dördüncüsü de kadınların
temsiliyetine ilişkin özel önlemlerin alınmamasıdır.
Şu Mecliste bir önceki dönem 4,6 kadın temsiliyeti vardı, şimdi
9,8’e çıktı diye sevindik ama bu halkın yüzde 50’si kadın. O zaman bu
temsiliyetin doğru düzgün bir rotaya kavuşması lazım. Bütün bunların ciddi bir
şekilde bu kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin çalışmaları önüne koyması
gerekirken Hükûmet, sadece ve sadece kendisinin rutin ihtiyaçlarına göre bir
değişiklikle önümüze gelmiştir.
Demokrasinin temel ilkesi halkın yöneticilerini seçebilmesi, insan
hak ve hürriyetlerinin güvence altında olmasıdır. Seçim süreci bütün parti ve
adaylar için eşit maddi koşullarda
yürütülmelidir. Seçmenlerin oy kullanarak bir yurttaşlık görevini ve hakkını
yerine getirdikten sonra bu irade beyanının adil bir biçimde Mecliste temsile
kavuşması, egemenliğin halka ait olduğunun somut yansıması olacaktır.
Demokratik toplumlarda seçimlerle irade beyanında bulunan hiçbir
yurttaşın oyu diğerinden daha ayrıcalıklı olamaz. Bu nedenle, toplumu oluşturan
tüm kesimlerin iradesinin Meclise yansıması, esas alınması gereken demokratik
bir temayüldür.
Yürürlükte bulunan 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, bir
siyasi partinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilebilmesi için
Türkiye genelinde geçerli oyların yüzde 10’unu almasını gerekli kılmaktadır.
Seçim barajları siyasal sisteme iki türlü etki yapmaktadır: Birincisi
barajların kurumsal etkileri, ikincisi ise davranışsal etkileridir. Barajların
yasama organında sandalye dağılımına yapacağı kısa vadeli etkiler ile siyasal
parti yaşamında uzun vadede doğuracağı etkiler kurumsal etkilerdir. Barajların
seçmenlerin oy kullanma davranışlarında uzun vadede ortaya çıkaracağı etkiler
de davranışsal etkilerdir yani yüzde 10’luk seçim barajı, sadece bir seçim
sonrasında adil bir temsiliyeti önlemiyor, bundan sonra yapılacak seçimlerde de
seçmenlerin davranışlarını bu yönde etkilediği için davranışsal olarak da
demokraside bir hasar yaratıyor.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yönetimde istikrar, temsilde
adalet ilkeleri yer almaktadır. Yüzde 10’luk ülke seçim barajı Anayasa’daki
yönetimde istikrar, temsilde adalet ilkeleri açısından da ele alındığında ne
istikrarı sağladığı ne de adalete uygun olduğu ortadadır. Son altı milletvekili
genel seçimlerinde, 1987’de yüzde 19, 1991’de yüzde 1’e yakın, 1995’te yüzde
14, 1999’da yüzde 18, 2002’de tam yüzde 45, son olarak 2007’de de yüzde 13
geçerli oy Meclis dışında kalmıştır. 1987’de 5 milyona yakın seçmen, 2002’de
ise de 14 milyon seçmenin oyu baraj nedeniyle değerlendirme dışında kalmış,
Meclis iradesine yansımamıştır. Meclis dışında kalan her seçmenin oyuna
karşılık Meclis içinde suni bir aşkın temsiliyet oluşmaktadır. Bu suni çoğunluk
birinci partide yoğunlaşmakta, bir sonraki partiye geçtikçe de yoğunluk
azalmaktadır.
Geçmiş seçimlerde en çok oyu alan siyasi partilerin Meclisteki
temsiliyetleri: 87 genel seçimlerinde ANAP yüzde 36 oyla milletvekillerinin
yüzde 69’unun temsiliyetini ele geçirmiştir. 2007 seçimlerinde ise birinci
parti olarak Meclise giren AKP yüzde 46 oyla milletvekillerinin yüzde 62’sini,
ikinci parti olan CHP yüzde 20 oyla milletvekillerinin yüzde 22’sini, üçüncü
sırada yer alan MHP ise yüzde 14 oy almasına rağmen temsiliyetin yüzde 12’sini
ancak elinde bulundurmaktadır.
Bu rakamlar da bize aslında sadece Mecliste temsiliyet şansı
bulamayan partilerin mağdur olmadığını, aynı zamanda, Mecliste temsiliyet şansı
bulan partiler içerisinde de birinci gelen partiyi kayıran bir sistemle karşı
karşıya olduğumuzu ortaya koymaktadır.
Mevcut sistem, barajı aşan partiler arasında da eşit bir
temsiliyet getirmemekte, yalnızca en çok oyu alan partiyi desteklemektedir. O
nedenledir ki 2002 seçimleri, dünyadaki nispi temsil sistemlerinde, 1995 Rusya
seçimleri dışında, milletvekilleri bakımından en yüksek orantısızlık değerini
taşımaktadır. Böyle bir rekorumuz var dünyada.
Bu rakamlar yüzde 10’luk ülke barajının temsilde adalet ilkesinde
ne kadar büyük yaralar açtığını ortaya koymaktadır. Mevcut baraj nedeniyle
seçim ve temsil esasına dayalı demokratik sistem zedelenmekte, halkın oyları
Mecliste temsiliyete dönüşmediği gibi Mecliste oluşan “aşkın temsiliyet” yani
halkın verdiğinden daha fazlasını temsil etme şansı ne yazık bir demokrasi
krizi yaratmaktadır.
Baraj sistemi demokrasinin vazgeçilmez ilkelerinden olan
çoğulculuk ilkesinin hayata geçmesini de önlemektedir. Mecliste aşkın
temsiliyetinin oluşturulduğu çoğunluğun iktidarı dayatmalarda bulunmaktadır.
Seçmen iradesinin Mecliste temsilini sınırlayan yüzde 10’luk barajı halkın
yönetime katılımını engellemektedir.
Yüzde 10’luk baraj sistemi aynı zamanda seçimlere katılım oranında
da düşüşün yaşanmasına yol açmaktadır. Seçim barajının seçmende yarattığı
psikolojik baraj oy kullanma oranına katılımın düşmesi olarak yansımaktadır.
“Oyum boşa gitmesin.” kaygısıyla hareket etmeye zorlanan seçmen ya gerçek
tercihi dışında bir partiye yönelmekte ya da sandık başına gitmemektedir.
Meclisteki çok partili temsiliyet gerek hükûmetin kurulmasında
gerek hükûmet icraatlarında ülke genelindeki politik tartışmalara yanıt
olunmasına kadar bütün süreçlerde daha uzlaşıcı, ılımlı ve demokratik siyasal
kültürün gelişmesini güçlendirir. İstikrar kaygısıyla savunulan yüksek seçim
barajının ne Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde ne de siyasal yaşama istikrar
getirmediği de ortadadır.
Demokratik katılımı güçlendirilmiş bir yasama gücü Türkiye'nin
kendi iç dinamikleriyle sorunları çözme kültürünü geliştirecek ve uluslararası
platformlarda da güçlü temsiliyetini sağlayacaktır. Demokrasi dış ülkelerde
prestij görmek üzere giyilmiş bir gömlek değildir, bilakis kendi
dinamiklerimizle sorunları doğrudan, açık yüreklilikle irdeleyip çözümler
sunabilme siyasi erdemini göstermek gerekir. Bugün herhangi bir dış beklenti
olmadan, herhangi bir uluslararası anlaşma ve merci tavsiyesi olmadan kendi iç
dinamiklerimizi güçlendirmek adına ve daha kapsayıcı bir Türkiye Büyük Millet
Meclisi için bu değişim ve dönüşüm zorunludur. Bu yüksek seçim barajının
indirilmesi demokrasinin bir gereğidir.
Seçim sistemimizde yaşadığımız en önemli adaletsizliklerden birisi
de hazine yardımıdır. Her açıdan eşit koşullarda başlamayan seçim yarışının
adil bir yarış olduğu iddia edilemez. Yönetme erkini kullanmaya aday olan
siyasal partilerin ekonomik sorunlardan ötürü herhangi bir ekonomik ve sosyal
etki altına girmesinin engellenmesi açısından devlet yardımı yapılmaktadır. Bu
yardımlar seksen beş yıllık cumhuriyet tarihinde farklı biçimlerde
uygulanagelmiştir. Son olarak 95 yılında yapılan değişiklikle siyasi partilere
devlet yardımı yapılması anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Emredici
nitelikteki bu düzenlemeyle siyasi partilere yeterli düzeyde ve hakça mali
yardım yapılması ve bu yardımın tabi olduğu esasların yasayla düzenlenmesi
öngörülmüştür ancak yapılan yasal düzenlemeler Anayasa’da öngörüldüğü gibi
hakça devlet yardımı yapılmasına olanak sağlamamıştır.
Yüzde 10’luk genel seçim barajı nasıl bir temsiliyet adaletsizliği
oluşturuyor ise devlet yardımı alabilmek için konulan yüzde 7’lik baraj da aynı
eşitsizliği destekleyen diğer bir dayanaktır. Yüzde 7 oy alma zorunluluğu,
tıpkı seçim barajı gibi çoğunluğu oluşturan partilerin desteklenmesini
öngörmekte ve demokrasinin çoğulculuk ilkesini zedelemektedir.
Yurttaşların vergileriyle oluşturulan devlet gelirlerinin,
yurttaşların ülke siyasetine yön vermeleri için seçtikleri ve örgütlendikleri
siyasal partilere yeterli düzeyde ve hakça paylaştırılması gerekmektedir. Ancak
Anayasa’da 2001 yılında, Siyasi Partiler Yasası’nda 2002 ve 2003 yıllarında
yapılan değişikliklerle siyasi partileri kapatma yaptırımına seçenek olarak
devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksunluk yaptırımı öngörülmüştür. Bu
düzenlemeler yapılırken devlet yardımı almayan siyasi parti tüzel kişilikleri
hakkında devlet yardımından yoksunluk yerine bir başka yaptırım
getirilmemiştir. Bu, şu anlama gelmektedir: Yasa koyucu zımni olarak iradesiyle
bütün siyasi partilerin devlet yardımı alacağını kabul etmiştir. Anayasa’nın
68, son maddesiyle de bu yardımın yeterli düzeyde ve hakça yapılması düşüncesi
benimsenmişti.
Tüm siyasi partiler için devlet yardımından yoksunluk yaptırımı
söz konusu olmadığına göre, bu yardımı tüm siyasi partilerin almasını
sağlayacak şekilde düzenleme yapılması anayasal bir zorunluluktur. Tabii ki bu
düzenleme yapılırken tabela partilerinin kurulmasını önleyici tedbirler de
alınmalıdır. Bu konuda Siyasi Partiler Yasası’nda köklü değişiklikler
yapılmalıdır.
Ekonomik sıkıntılar nedeniyle örgütsel yapısını geliştiremeyen,
siyasi bir etkinlik yapamayan ve de geniş kitlelere ulaşamayan bir siyasi
partinin siyasi hayatta varlığını sürdürmesi oldukça zordur. Ayrıca bu durum
Siyasi Partiler Yasası’nda en başından eşitliği ortadan kaldırmakta ve küçük
partileri ya yok olmaya ya da marjinal kalmaya mahkûm etmektedir.
Seçimler ve siyasi partilerle ilgili yasalarımızda sıkıntı çektiğimiz,
demokrasi adına zorlandığımız en önemli konulardan birisi de ilgili Yasa
hükümlerinde Türkçe dışında farklı dillerin kullanılmasının yasaklanmasıdır.
Siyasetin aracı dildir. Nasıl ki ressamın aracı renkse,
müzisyeninki ses, siyasetin aracı da dildir. Resmî dil dışındaki farklı
dillerde siyaset yapmayı yasaklamak, özgür siyaset koşullarını ortadan
kaldırdığı gibi siyasi istikrarı da olumsuz etkilemektedir. Halk hangi dilde
konuşuyorsa, halkı temsil edecek olanlar da o dili özgür bir biçimde kullanabilmelidir.
Günlük yaşamda kullanılan farklı dillerin siyasi partilerin çalışmalarında ve
etkinliklerinde de kullanılması, ülkemizin çok dilli, çok kültürlü yapısının
bir gereğidir, zaten fiilî olarak da durum böyle işlemektedir. Bölgeden seçilen
tüm milletvekilleri, milletvekili adayları, belediye başkanı adayları
seçimlerde Kürtçeyi konuşmaktadır. Tabii buna çeşitli kılıflar bulmaktadırlar,
kapalı toplantılarda konuşmakta, mitinglerde konuşmamaktadırlar, ancak bu ne
siyaseten etiktir ne de doğrudur, tam tersine demokrasi adına bir ayıptır.
Madem ortada böyle bir de facto durum var, bugün bakanlarımız bile bölgeye
gittiğinde Kürtçe konuşma ihtiyacı duyuyorsa, bugün bölgeden seçilen bütün
milletvekilleri kendi seçmenleriyle Kürtçe iletişim kurma ihtiyacı duyuyorsa,
bu Yasa’yı değiştirmemek demokrasi adına bir ayıptır. Acilen ele alınması ve
değiştirilmesi gereken konulardan birisi de budur.
Değerli milletvekilleri, Seçim ve Siyasi Partiler yasalarımızla
ilgili yaşadığımız en temel sıkıntılardan birisi de mevcut yasaların kadınların
eşit temsil şansına kavuşmalarına el vermemesidir. Dünyanın birçok demokratik
ülkesinde cinsiyet eşitliğini sağlama politikalarında en önemli araçlardan
birisi siyasi temsiliyette eşitliği sağlamaktır. Bu nedenle de tüm dünyada uygulanan,
denenmiş, olumlu sonuçları görülmüş kota uygulamasının bizim yasalarımıza
girmesi ve kadın temsiliyetinin hem Mecliste hem belediye başkanlıklarında hem
belediye meclisi üyeliklerinde ciddi bir temsil gücüne kavuşmasının
olanaklarının artık yaratılması gerekiyor. Şu anda, Mecliste yüzde 10’a yakın
bir kadın temsiliyeti bulunması bir başarı olarak görülüyor. Ne yazık ki
belediye başkanlıkları, il genel meclisi ve belediye meclisi üyelikleri için
bunu bile söylemek çok zor. Bu konulardaki temsil düzeyimiz, bırakın Avrupa
ülkelerini, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerini, birçok Asya ve
Afrika ülkelerinin bile çok çok gerisindedir. Yüzde sıfır nokta bilmem
kaçlardan bahsettiğimiz il genel meclisi temsiliyeti demokrasi adına utanç
verici bir durumdur. Bütün bunların düzeltilebilmesi için önümüzde bir şans
var. Bu kısır, sadece ve sadece olası bir seçimde bir uyum eksikliğini
gidermeyi hedefleyen bu yasayla uğraşacağımıza, demokrasi adına, bizi bu kadar
sıkıntıya sokan, bizi hedeflerimizle çelişir duruma getiren bu yasaları ciddi
bir şekilde önümüze koymak, bunları tartışmak ve değiştirmek iradesini
göstermeliyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız.
GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) - Bu nedenle, bu önümüze getirilen yasa
teklifine “hayır” oyu vereceğimizi ifade ediyorum. Yapılması gereken, halkın
ihtiyaçlarına, ülkenin ihtiyaçlarına, demokrasinin ihtiyaçlarına göre köklü bir
değişikliktir. Bunun için de önümüzde yeterli zaman vardır. Bu iradeyi Meclisin
göstermesini umuyorum.
Bu duyguyla hepinizi bir kez daha selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bayburt Milletvekili Ülkü
Güney.
Buyurunuz Sayın Güney. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün burada 10/06/1983 tarihli ve 2839
sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören bir kanun
teklifimizi görüşüyoruz.
Bu kanun teklifimiz, aynı zamanda, Bayburt Milletvekili Sayın
Fetani Battal ve Sakarya Milletvekilimiz Sayın Ayhan Sefer Üstün’ün de
imzalarını taşımaktadır.
Ben bu vesileyle, sözlerimin başında hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, evvela, bu kanunun amacı nedir, ne
getiriyor, bunu size izah etmek istiyorum. Arkasından da bu saate kadar konuşma
yapan çok değerli grup sözcülerinin bazı ifadelerine cevap vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu teklifimizin amacı, hepinizin bildiği
üzere, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 4’üncü maddesinde “İllerin
milletvekili sayısı belirtilirken her ile önce bir milletvekili verilir, daha
sonra, son genel nüfus sayımı ile belli olan Türkiye nüfusu, toplam
milletvekili sayısına, her ile verilen bir milletvekili çıkarıldıktan sonra
geriye kalan milletvekili sayısına bölünerek bir sayı elde edilir. İl nüfusunun
bu sayıya bölünmesi ile her ilin çıkaracağı milletvekili sayısı tespit edilir.”
denilmektedir.
“Nüfusu milletvekili çıkarmaya yetmeyen illerin nüfusları ile
diğer illerin artık nüfusları büyüklüklerine göre sıraya konulur ve ilk hesapta
iller arasında bölüştürülmemiş bulunan milletvekilleri bu sıraya göre
dağıtılır.” şeklinde idi. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Bu, 2839 sayılı Kanun’da
yazılıydı. Ancak, bu usule rağmen nüfus hareketlerinin değişkenliği sebebi ile
bazı illerin tek bir milletvekiliyle temsil edilmesi ihtimali gündeme geldi.
Her zaman da gelebilecektir bu. Şu anda ilk etapta Bayburt ili, arkasından da
Tunceli ilimiz gelmektedir.
Değerli arkadaşlarım, hepiniz takdir edersiniz ki tek bir
milletvekili ile temsil edilen bir ilin milletvekilinin ölümü veya milletvekili
yeterliliğini kaybetmesi hâlinde söz konusu ilin milletvekilliği ile temsil
edilememesi riski doğuyor ve doğacaktır. Öte yandan, bir ilin en az 2
milletvekili ile temsil ediliyor olması o ilde yaşayan farklı görüş ve
düşüncelere sahip insanların Mecliste temsili yönünde demokratik bir fırsat
oluşturacaktır. Bu durumda siyasal sistem bakımından çoğunlukçu değil, çoğulcu
bir anlayışın hayat bulunmasının zemini hazırlanacaktır.
Bu nedenlerle, teklifimiz, Anayasa’nın 67’nci maddesinin altıncı
fıkrasında seçim kanunlarının temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini
bağdaştıracak biçimde düzenleneceğine ilişkin amir hükmü dikkate alınarak 2839
sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına bir cümle eklenmek suretiyle
her ilin en az 2 milletvekiliyle temsil edilmesine imkân sağlayacak bir
düzenleme getirilmesini amaçlamaktadır. Bizim amacımız budur.
Burada, Değerli Anayasa Komisyonu Başkanımıza huzurlarınızda
teşekkür ediyorum. Anayasa Komisyonunda fikirlerini ifade eden tüm milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Enine boyuna görüştük.
Daha önce burada arkadaşlar, bu kanunun niye alelusul, niye acele
getirildiğini, muhtelif yönlerde izaha çalışmaya kalktılar. Hatta bunu bir
erken seçime bile bağladılar. Olabilir, herkes bunları düşünebilir. Biz bu
kanun teklifini mayıs ayında vermiştik. Alt komisyonda da görüşüldü -arkadaşlarımız beyan ettiler,
biliyorlar- ancak muhtelif nedenlerle bu alt komisyon görevini bitiremedi ve bu
bugüne kadar kaldı ve milletvekilliği seçimlerinin dört yılda bir yapılması
kanunu teklifi gelince de Sakarya Milletvekili Arkadaşım bu yarım kalan kanunu
da buna ekledi. Bize göre çok doğru yaptı, kendisine teşekkür ediyorum.
Ancak, burada şöyle bir şey de var. Sayın Bal bunu Komisyonda da
ifade etti, söyledi, çok doğru söyledi ama Sayın Bal’ın bilmediği bir şey
vardı, o da şu: Yani, Ülkü Güney’le Fetani Battal bu kanun teklifini verdi. Ee,
bir siyasi etik var. Aynı cümleleriyle bir başka arkadaşın, onların isimlerini
de buna katmadan veyahut da birleştirmeden getirmiş oluşunu pek şık bulmadı.
Şeklen bu doğrudur ama işin aslı şöyledir: Biz, bu kanun teklifinin bu monte
edilişinin Sayın Milletvekilimiz tarafından yapıldığını biliyorduk, biz bu işi
birlikte yaptık ve “Birleştirme redaksiyonunu Komisyonda gerçekleştirelim.”
dedik. Hatta…
FARUK BAL (Konya) – Biz talep etmeseydik olmayacaktı.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Biz talep ettik.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Müsaade buyurun Sayın Bal.
Şimdi, hatta Sayın Komisyon Başkanı bize gündemi gönderirken
-mutlaka o gündemi okumuşsunuzdur- gündemde bizim teklifimizi gündem maddesi
olarak koyarak göndermişti ve bizi de ayrıca özel olarak aradı ve çağırdı. Yani
işin başlangıcında bizim aramızda böyle bir konsensüs vardı. Yani bir
arkadaşımızın farklı, bizim farklı bir kanun teklifi veriş şeklimiz de değildi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, sonuç olarak samimiyetle ifade etmek
istiyorum. Değerli oylarınızla kanunlaşacağına inandığım bu teklifle bir
adaletsizlik giderilmiş olacaktır. Biz, küçük bir ilin milletvekilleriyiz,
gelişmekte olan bir ilin milletvekilleriyiz. Bizim büyük şehir
milletvekillerinden… Tabii, milletvekili Türkiye'nin milletvekilidir
seçildikten sonra, buna katılıyorum. Ama küçük yöre milletvekilleri bunu çok
iyi bilir ki küçük yörelerde milletvekilleriyle seçmen, halk arasında çok yakın
irtibat vardır ve onlar, her zaman milletvekillerini ararlar, her zaman
milletvekillerine en küçük işlerini dahi getirirler. Bundan kopamazsınız,
bundan ayrılamazsınız. Böyle bir durumda, bir şehre 1 milletvekili düştü. Bu
kader bugün bizim başımıza geldi, yarın -saydım, sayacağım- Karabük’ün de
başına gelecek, Tunceli’nin de başına gelecek, Gümüşhane’nin de başına gelecek.
Şimdi, hâl böyleyken, bunu üzülerek ifade ediyorum, Sayın Hakkı Suha Okay
Bey’in -çok değer verdiğim hukukçu bir arkadaşımızdır- bunu bir “Bayburt
yasası” olarak burada ifade etmesi bizi üzmüştür, Bayburtluları rencide
etmiştir. Biz şahsımız için, memleketim sadece Bayburt’u soyutlayarak bir kanun
çıkarmanın peşinde değiliz, böyle bir şey düşünmedik.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, bizim Mersin ne olacak?
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Biz bunu, amacı burada açıkça ifade
ettiğim zaman, burada…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Mersin ne olacak Sayın Bakan? Mersin de
gidiyor.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Oraya da gelelim.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Mersin de gidiyor Sayın Bakan.
Mersinliler üzülmüyor mu?
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Müsaade ederseniz ben ifadelerimi
şey yapayım, ona da bu arada cevap vereyim. Mersin mi gidiyor, başka memleket
mi gidiyor, onu da konuşuruz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Mersin gidiyor Mersin, 80 bin oy
gidiyor.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Şimdi, efendim, biz bunu, kesinlikle
ama kesinlikle bir memlekete münhasıran çıkarılan bir kanun olarak düşünmedik.
Asla benim böyle bir niyetim veya böyle bir düşüncem yoktur. Dikkat
buyurdunuzsa burada diğer vilayetler de gelecektir. Türkiye'deki nüfus
muhaceretini, göçü dikkate aldığınız zaman bu çok değişecektir ve aslında -yine
Sayın Bal Komisyonda da söylemişti- Türkiye'de yapılan nüfus sayımı henüz daha
sağlıklı da değil. Bizim bildiğimiz 1 milyon 200 bin ailenin nüfustaki
adresleri yanlış.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Yok. Yanlış değil, yok.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Yok, yanlış… Sayın Mengü, artık ne
dersek diyelim.
Şimdi böyle bir durumda, ben, hepinize, hepinizin vicdanına hitap
ederek konuşuyorum. Tek bizim başımıza gelen böyle bir olayda, sizler
milletvekili olsanız, kendi şehrinizin hakkını korumak için elinizden geleni
yapmaz mıydınız?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bu hak mı şimdi?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Keşke böyle yaklaşmasaydınız.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Bizim yaptığımız budur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle yaklaşmayın efendim. Burada genel
konuşalım.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Bizim yaptığımız budur. Bizi böyle
anlamanızı istiyorum ve inanıyorum ki arkadaşlarımın çoğunluğu bunu böyle
düşünüyor.
Mersin işine gelince; arkadaşlar, biraz evvel ifade ettim, hatta
biraz evvel başka bir konuşmacı da, Sayın Bal da ifade etti. Burada kimin
geleceği, kimin düşeceği belli değil. Siz böyle…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Belli, belli.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Biraz evvel ifade ettik, daha bunlar
belli değil, daha bunlar netleşmemiş. Hani bir laf vardır “Doğmamış çocuğa don
biçmek.” gibi peşin hükümlü olmayalım. Bunu böyle düşünüyorum arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum:
Burada bir haksızlık, bir adaletsizlik giderilmiş olacaktır. Ben, bu haksızlık
ve adaletsizliğin giderilmesi için, bunu Komisyonda büyük bir dirayetle ortaya
koyan Komisyon Başkanına ve oradaki bütün üyelere teşekkür ediyorum ve bunu
gündeme alan grup mensuplarıma, grup yöneticilerime de teşekkür ediyorum. Bir
haksızlığı giderdik. Biz yanlış bir şey yapmadık. Kimseye buradan herhangi bir
şey vermedik. Efendim, bugün o kadar çok konuşmalar burada yapıldı ki aklınıza
gelen her şey konuşuldu. Bu konuşulanlarla irtibatlandırıldı bizim bu yasa
teklifimiz. Bunu şık bulmadım, doğru bulmadım. Dilerdim, isterdim ki
arkadaşlarımız bizim baktığımız pencereden bu fotoğrafa böyle baksınlar. İyi
niyetle ve hakikatken haksızlığa uğramış… Şimdi, benim memleketimin nüfusu 76
bin. Bizim memleketimizin nüfusunun 76 bin oluşunda, belki 1 milletvekili olarak
azalmasında bizim yetersizliğimiz olabilir, “Daha çok şu olsaydı, bu olsaydı.”
filan denilebilir. Ama İstanbul’da bizim yüz altmış derneğimiz var, 450 bin
hemşehrimiz var, Bayburtlu.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bizi böyle sadece küçük bir il olarak
görüp “Adam, ne gereği var ya, 1 tane bile çok bunlara.” diye düşünülürse biz
bundan inciniriz ve bu doğru bir yaklaşım değildir diyorum.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Yanlış, sizin yaklaşımınız yanlış
Sayın Güney.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Olabilir.
OKTAY VURAL (İzmir) – İl bazında tartışmayalım. Doğru ilkeyi biz
savunuyoruz.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Sayın Başkan, benim yaklaşımımın...
Bu benim fikrimdir, bu benim düşüncemdir. Bunun doğru olduğunu size ispat
etmek, size bunu kanıtlamak mecburiyetinde değilim. Sizin aksi düşüncenize
saygı duyarım ben ama benim düşüncem budur. Ama bunu takdir sizlerindir, bu
yüce Kurulundur, yüce Kurul bunu, benim yanlış düşüncemi yanlış olarak şey
yapar veya doğru olur, ona bir şey diyemem.
Zamanım az kaldı, daha çok söyleyecek şeylerim vardı.
Şimdi, bu kanunla birlikte,
değerli arkadaşlarım, diğer bir madde var, o maddeyi hepiniz biliyorsunuz.
7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 77’nci
maddesinin “Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri beş yılda bir yapılır.”
şeklindeki birinci fıkrası 2007 tarihinde, biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un çerçeve
1’inci maddesiyle “Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri dört yılda bir
yapılır.” biçiminde değiştirilmişti yani Anayasa’da biz bunu değiştirmiş idik.
Bugün getirilen madde Anayasa’daki bu değişikliğe bir uyum yasasıdır yani yeni
bir şey değildir. Buna karar 2007’de verilmiştir, bizim şu anda yaptığımız da
bu uyum yasasını yerine getirmektir. O bakımdan, Komisyonda da gördüm ki, bizim
diğer partili arkadaşlarımızın da bu konuda herhangi bir şekilde aksi
düşünceleri yok, bunda bir mutabakat var.
Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Bugün bu teklif burada
kanunlaşırsa -ki inşallah kanunlaşır diyorum- hepinizin vicdanı rahat olsun,
burada bir yanlışlık yoktur. Burada, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde iki dağın
arasında kalmış, gelişmekte olan ve gelişmişlik için çırpınan bir ile bana göre
hakkını teslim edeceksiniz ve bunu yapacağınıza da inanıyorum.
Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güney.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım, 69 uyarınca söz talebim
var, ileri sürdüğüm görüşleri farklı şekilde ifade buyurdular.
BAŞKAN – Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay’ın, Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel, çok deneyimli, birikimli ve bu Parlamentoda uzun
yıllar görev yapmış olan Sayın Ülkü Güney’i dinledik. Kendisinin ifadesini de
saygıyla karşılarım ancak Sayın Güney gün oldu Bayburt’tan bağımsız
milletvekili olarak da geldi fakat benim buradaki ifademi, bu ülkenin bölgesel
anlamda, kentsel anlamda bir ayrımcılık yapar şekilde telaffuz etmesini -böylesine deneyimli ve saygı duyduğum bir
siyaset adamı- kendi adıma üzüntüyle karşıladım. “Bayburtluları üzmüştür,
Mersinlileri sevindirmiştir.” Bu toplumda herkes bu coğrafyada birinci sınıf
insandır ve bizler hep birlikte burada Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Benim
ifade ettiğim şudur: Bu yasa bugün ve bu takvimde, bu tarihte görüşülüyorsa
Bayburt için görüşülüyordur. Nitekim, Sayın Güney de bunun böyle olduğunu ifade
etti ama benim söylediklerimi farklı yorumlayıp “efendim, Bayburtluları
istemiyormuş” intibaını uyandıracak bir üslup şık olmamıştır.
Sayın Güney, siz, bu Parlamentoda gelecek dönemlerde de görev
yapabilirsiniz. Bayburtluların, biraz evvel ifade ettiniz, “Mevcut Bayburt
nüfusunun neredeyse 5 misli İstanbul’da var.” dediniz. Eğer, bir temsiliyet
olacaksa, adaletli bir temsiliyet olacaksa, illa da Bayburtlu birisi temsil
edecekse İstanbul’dan da milletvekili olup gelebilirsiniz ama bizim
tartıştığımız konu bu değil. Temsilde adalet. Ben şunu ifade ediyorum, ben
diyorum ki: Bayburt’un nüfusu şu an 76 bin ve illerde milletvekili çıkabilmesi
için, bir artı ikinci milletvekili çıkabilmesi için 150 bin nüfusa ihtiyacı var
ve Siirt’i örnek verdim -özellikle Siirt’i örnek verdim- 147 bin artık oya
üçüncü milletvekilini çıkarırken, Bayburt örnek olduğu için söylüyorum, 76 bine
iki milletvekili çıkarmak istiyor.
Değerli arkadaşlarım, bizler burada seçildiğimiz ilin değil,
Türkiye’nin milletvekiliyiz. Bölgelere göre ayrımcılık yapmanın, bölgelere göre
yasa getirmenin doğru olmadığını, özellikle bu yasa, Seçim Yasası gibi çok
temel bir yasa ise bugün bir tek Bayburtluyu… Ben konuşmamda da ifade ettim,
hemen arkasından Tunceli geliyor, Kilis geliyor, Ardahan geliyor, Gümüşhane
geliyor ama bir anda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Tamlıyorum Sayın Başkanım.
Bir anda Türkiye’de seçim sistemini altüst ediyoruz. Ben dilerdim
ki Bayburt’u… Kaldı ki Sayın Güney’in kimi düşüncelerine katılamıyorum. Mesela,
ölüm veyahut da bir vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisinden ayrılması
hâlinde Anayasa’da açık hüküm var, hemen doksan gün içerisinde se-çim oluyor
ama benim derdim o değil. Sonuç itibarıyla, şunda bir mutabakata varalım: Biz
önce Türkiye milletvekiliyiz ve böylesine önemli bir yasayı görüşüyorsak, seçim
sistemini etkileyecek bir yasayı görüşüyorsak bir tek ile endeksli olarak
görüşmemiz doğru değildir ve Sayın Güney “Mayısta verdim.” diyor, keşke
haziranda görüşseydik bu yasayı. Niçin bugün grup önerisiyle görüşüyoruz? Çünkü
1 Kasımdan önce veya kasımın ilk pazar gününden önce çıkması için onu
görüşüyoruz. Takvimi de o nedenle eleştirdim.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Okay.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Sakarya Milletvekili Ayhan
Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü
Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın, Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/511, 2/448)
(S. Sayısı: 420) (Devam)
BAŞKAN – Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz efendim.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; 420 sıra sayılı, 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt
Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın; Milletvekili Seçimi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan, grubumuz adına konuşan Sayın
Ülkü Gökalp Güney bu kanun teklifinde benim de imzam olduğunu zikretti ve bana
teşekkür etti. Bu nazik söyleminden dolayı ben de kendisine bir kez daha
teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, burada uzun uzun açıklandı, bir ilde tek bir
milletvekilliğinin olmasının mahzurları izah edildi. Bunun karşılığında
muhalefetten arkadaşlar, “Efendim, ne gerek var? Zaten Anayasa bu hususu
düzenlemiş. Ara seçim yapılır ve tekrar, şayet ölüm olmuşsa veya başka
sebeplerle bu milletvekilliği boşalmışsa, kısa süre içerisinde ara seçim
yapılır ve bu telafi edilir.” şeklinde beyanlarda bulundular.
Hatırlarsınız, bu dönemin başında çok talihsiz bir olay yaşadık.
Milliyetçi Hareket Partisinden seçilen değerli bir büyüğümüz, milletvekilimiz
daha mazbatasını almadan trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Kendisine bu
vesileyle bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Böyle bir olay hemen yakın
tarihte yaşanmışken bu gerekçeleri söylemek sorunlarımıza çözüm getirmiyor.
Neden? Çünkü Anayasa, ara seçimi düzenlemiş ama bakın bazı şartlar da getirmiş.
Mesela, bunlardan bir tanesi diyor ki “… genel seçimden otuz ay geçmedikçe ara
seçim yapılamaz.” Yani bu dönemdeki vuku bulan bu talihsiz olay tek bir
milletvekiliyle temsil edilen bir ilimizde olmuş olsaydı, bugün tarihi itibarıyla
hâlâ biz ara seçim yapamamış olacaktık, yapmamış olacaktık Anayasa gereğince.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bu durum ayrı ama.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Dolayısıyla o il Parlamentoda temsil
edilemeyecekti. Bir ilin otuz ay gibi bir süre içerisinde Parlamentoda temsil
edilememesinin sonuçlarını sizin takdirlerinize bırakıyorum.
İSA GÖK (Mersin) – Beyan Anayasa’ya aykırı ama.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Yine, bakın, deniyor ki “Ara seçim
her seçim döneminde bir defa yapılır…” Yani böyle bir talihsiz olay ola ki iki
sefer gündeme geldi -olmasını istemeyiz ama olabilir- o zaman bir sefer ara
seçim yapılmış ise ikinci ara seçimi yapamamak durumuyla karşı karşıya
kalmaktayız.
Yine, aynı Anayasa hükmünde “seçimlere bir yıl kalmışsa siz yine
ara seçim yapamazsınız” diyor. Yani, öyle bir olay olmuş ki seçimlere on ay
kala olmuş ve siz, o ili temsil etmeksizin seçimlere gideceksiniz. Gerçekten
mahzurlu bir olay.
Değerli arkadaşlar, bunların mahzurlarını sayabiliriz ama her
şeyden önce, Anayasa’mızın hükmü belli “seçim kanunlarının temsilde adalet
ilkesi gereğince düzenlenmesi gerekir” diyor. Şimdi, biz, bu hükmü, bu kanunun
çıkması için bir gerekçe yazdık ama maalesef, bazı arkadaşlarımız dediler ki
burada, “aksine, bu hüküm, bu kanunun Anayasa’ya aykırılığını ortaya koyar.”
Niçin? Şu gerekçeyi söylediler: “Bazı illerde bir milletvekili için 152 bin oy
düşüyor, bazı illerde de 76 bin.” dediler. Oysa bu da bir gerçek dışı beyandır,
bu da bir efsanedir. Neden? Çünkü bizim sistemimizde artık nüfus ve artık
milletvekilliği diye bir yeni düzenleme vardır.
Bakın, birçok ilimiz -hemen buradan söyleyebilirim- normalde 152
bin seçmene 1 milletvekili düşmesi gerekirken, son milletvekillerini kaç bin
nüfusla almışlar: Mesela, Mersin son milletvekilini 152 binle değil, 78 binle
almış. Mesela, Tunceli 2’nci milletvekilini 86 binle almış. Mesela, Gaziantep 12’nci
milletvekilini 87 binle almış. Mesela, Afyonkarahisar 87.500’le almış. Bu
örnekleri çoğaltabilirim. Yani, bu demektir ki her ilde seçilen milletvekili
arkadaşlarımız mutlaka 152 bin seçmenin oyunu alarak buraya gelmediler. O
bakımdan, bu söylenen gerekçe, buradaki temsildeki adalet şeyine aykırı
düşmemektedir.
Değerli arkadaşlar, işte biz burada temsilde adaleti sağlayabilmek
için bu hükmü getirdik ve “her il hiç olmazsa 2 milletvekiliyle temsil edilsin”
şeklinde bir düzenleme yaptık.
Değerli arkadaşlar, tabii, bunun 2’nci maddesi de var ama gruplar
arasında ittifak olduğundan 2’nci madde üzerinde fazla görüş bildirmeyeceğim.
Yine alt komisyonda “Niye efendim, alt komisyon raporu
beklenmedi?” şeklinde eleştiriler geldi. Ben alt komisyon başkanı değildim ama
üyesiydim -gerçi burada, muhalefet şerhinde, benim alt komisyon başkanı olduğum
söylenmiş ama bu düzeltmeyi de burada yapmış olayım- çalıştık gerçekten orada,
faydalı fikirler de üretildi, bir olumluluk da ortaya çıktı, sonradan Meclis
tatile girdi. Tatilden sonra geldik “Bitirebilir miyiz?” diye. Alt komisyon
başkanımız Değerli Ayşe Nur Bahçekapılı Grup Başkan Vekilimiz olduğundan dolayı
komisyona katılamadı. O bakımdan ya bekleyecektik yeniden alt komisyon teşekkül
etsin, çalışmaya başlasın, raporunu getirsin veyahut da zaten biz Anayasa’da
yapılan değişiklik çerçevesinde bu Seçim Kanunu’nda bir uyum için kanun
teklifini hazırladığımızda komisyonda çalışan bir üye olarak ben de Sayın
Fetani Battal ve Sayın Güney’e destek olmak açısından kanun teklifime bu hükmü
koydum.
Yine “Bizim önerimizle bu iki teklif birleşti.” şeklinde bir
beyanatta bulundu. Hayır, bu da söylendiği gibi değildir. Bakın, bu, Anayasa
Komisyonumuzun üyelerimize ve bakanlığa gönderilen üst yazı yani iki teklif.
Burada gündeme bakın, gündemde “Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ile
Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal'ın kanun
tekliflerinin görüşülmesi.” Anayasa Komisyonundaki gündem budur arkadaşlar. O
bakımdan, bu gündemle toplanmıştır ve Sayın Gökalp Güney’e de tebligat
gitmiştir, Sayın Fetani Battal’a da. Nitekim, daha görüşmelerimizin başında,
bunun birleştirilmesine karar verdik. Bu şekilde, bu kanun teklifi yüce
Meclisin önüne geldi.
Değerli arkadaşlar, ben fazla sözlerimi uzatmak istemiyorum çünkü 3’üncü
maddede de sözüm var. Özellikle 3’üncü maddeyle ilgili, 3’üncü maddede, 2’nci
maddedeki durumu açıklayacağım çünkü bazı muhalefet partisi sözcüleri yanlış
birtakım düşüncelerle bu kanunun buraya getirildiğini söylediler. Onu ise bir
dahaki sözümde izah edeceğim. Bu sebeple, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.
Sayın milletvekilleri, saat 21.00’e kadar ara veriyorum.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Ara verdim efendim 21.00’e kadar.
Kapanma Saati : 20.18
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran
Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ
(Konya), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
10’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
420 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi teklifin tümü üzerinde söz sırası şahsı adına Kastamonu
Milletvekili Musa Sıvacıoğlu’na ait.
Buyurun Sayın Sıvacıoğlu.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 420 sıra sayılı Ayhan Sefer Üstün ve Bayburt Milletvekillerimiz
Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Şu anda devam etmekte olan, iki tane takımımızın maçları var. O
nedenle Genel Kurul sıralarında da biraz eksiklik hemen hissediliyor. Her iki
takımımıza da ben üstün başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; seçim
kanunları ülkemizde hep öteden beri tartışılagelmiş olan kanunlar. Tabii, millî
iradenin tecellisi bu kanunlarla oluyor. Başta temel kanun olarak Anayasa’mızın
77 ve müteakip maddelerinde, Siyasi Partiler Kanunu’muzda, Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’umuzda ve bugün görüşmekte
olduğumuz Milletvekili Seçimi Kanunu’muzda bu hususlar düzenlenmiş.
Tabii, diğer kanunlarda herhangi bir değişiklik yok. Şu anda Genel
Kurulda görüşmekte olduğumuz Milletvekili Seçimi Kanunu’nun iki tane maddesinde
değişiklik öngörülüyor. Bunlardan bir tanesi 4’üncü maddenin üçüncü fıkrası,
diğer bir maddemizde 6’ncı maddenin birinci ve ikinci fıkralarında
değişiklikler getiriliyor.
Aslında biz dün Anayasa Komisyonunda bütün detaylarıyla da bu
kanunumuzu, yapılan değişiklikleri görüştük. Orada, Cumhuriyet Halk Partisine
mensup milletvekili arkadaşlarımızın olsun, Milliyetçi Hareket Partisine mensup
arkadaşlarımızın olsun, işin özüne ilişkin, esasa ilişkin herhangi bir
itirazları da yok. Sadece yöntem olarak karşı çıktıkları bazı hususlar var.
“Alt komisyona havale edilmişti, bu, neden sonucu beklenmeden hemen huzura
getirildi?” şeklindeki yakınmalar var. Ben siyasi parti mensuplarımızın,
Anayasa Komisyonundaki değerli üyelerimizin, hem Cumhuriyet Halk Partisine hem
de Milliyetçi Hareket Partisine mensup arkadaşlarımızın muhalefet şerhlerini de
dikkatlice okudum. Yani, burada işin özüne yönelik olarak herhangi bir
itirazları da yok. Esasen getirilen değişiklikle de bir şey yok. 2007 yılında
değişiklik yaptığımız Anayasa’mızın 77’nci maddesinin birinci fıkrasıyla ilgili
olarak, daha önce kabul edilen beş yıllık seçim dönemi dört yıla indirilmiş.
Yani, burada yapılan değişiklikte bu yönüyle herhangi bir sıkıntı yok. Daha
önceki, bizim tabii 1876 -Anayasa- Kanun-i Esasi’den itibaren orada dört yıl
öngörülmüş, bir ara, 1921 Anayasası’nda iki yıla indirilmiş, 1924’te dört yıla
çıkarılmış, 1982 sonrasında da beş yıla çıkarılmış ama hiçbir zaman bu beş
yıllık süre uygulanmamış. Hep yine ya dört yıla kala veyahut da dört yılı
doldurduktan kısa bir süre olmak üzere seçimler Türkiye’de yapılmış. Bu yönüyle
zaten muhalefetin de herhangi bir itirazları da yok. İşin esası, özü Anayasa’ya
uygunluğun, paralelliğin sağlanmasıdır.
Diğer ülkelerde de… Ben şöyle bir göz attım, Avrupa Birliği Uyum
Komisyonunda olmam dolayısıyla ilgimi çekti. Mesela dört yıl olan ülkeler:
Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Yunanistan gibi ülkelerde
dört yıl. Bunun dışında beş yıl olan ülkeler de var ama bazılarında onların
çiftli bir parlamento yapıları var, hem meclisleri hem de senatoları olması
dolayısıyla beş yıl olan ülkeler var. Dolayısıyla burada muhalefetimizle de
herhangi bir sıkıntımız olmadığı kanaatindeyim. “Sadece bir il yararlanıyor,
dolayısıyla temsilde adaletin sağlanması açısından da diğer iller aleyhine olan
bir durum ortaya çıkar.” şeklinde muhalefet partilerimizin burada bir
yakınmaları var.
Kanunlar geneldir, objektiftir ve soyuttur. Eğer değerli
muhalefetimizin aklına “Buradan sadece Bayburt yararlanıyor.” şeklindeki bir
yaklaşım tarzı, kanunlarda bulunması gereken bu objektiflik, genellik ve
soyutluk ilkesine aykırı bir durum söz konusu ise haklılık payı var
denilebilir. Ancak belki de burada şüpheyi celbeden konu, Bayburt
milletvekillerimizin bu kanun teklifini vermeleri, dolayısıyla, daha sonra da
bir değerli milletvekili arkadaşımızın, Ayhan Sefer Üstün’ün de bir başka
teklifle Meclisin huzuruna getirmelerinden kaynaklanan bir endişe, bir şüphe
var. Aslında biraz önce saydığım kanunun bu ilkelerine aykırı, bu prensiplerine
aykırı bir durum olmadıkça “Bu kanundan sadece bir il yararlanıyor.” şeklindeki
bir yaklaşım, pek tasvip edilebilir bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum.
Şu gözle de bakacağız: Bakınız, temsilde adalet ilkesini söz
konusu ettiğimizde ve yine kanunun saydığım o prensiplerine aykırı olmayan bir
durumla da karşı karşıyayız. Burada sadece tek seslilik değil, elbette
çoğunluğun sesi, milletin iradesinin Meclise yansıtılması isteniyor ise ve
özellikle de iki sesin, iktidar ve muhalefet sesinin Türkiye Büyük Millet
Meclisinde eğer yankılanmasını istiyorsak, aslında bu teklif tamamen buna da
uygundur.
Hemen biraz önce karıştırdım, Ardahan’da 2 tane milletvekili var,
AK PARTİ ve CHP’nin. Artvin’de yine 2 milletvekili, yine AK PARTİ ve Cumhuriyet
Halk Partisinin. Bartın’dan 2 milletvekili var, yine AK PARTİ ve CHP’nin.
Bilecik’te 2 milletvekili var, AK PARTİ ve CHP’nin. Iğdır’da AK PARTİ ve
DTP’nin, Yalova’da AK PARTİ ve Cumhuriyet Halk Partisinin. Dolayısıyla, burada,
olduğu gibi oradaki irade, Türkiye Büyük Millet Meclisine iktidar ve muhalefet
olarak birlikte yansımış oluyor.
Eğer ileride değişecek olan nüfus sayımları dolayısıyla sadece
Bayburt değil onun gibi 5 tane, 10 tane, hatta 15 tane ilin tek başına 1
milletvekiliyle kalmış olması, asıl o zaman tartışılması gereken konu önümüze
gelecektir. O zaman da denilecektir ki, belki de o zaman, şu anda buna, bu
değişikliğe, bu teklife bu yönüyle karşı olan değerli muhalefetimiz “Türkiye
Büyük Millet Meclisinde yeteri kadar muhalefet temsil edilmiyor, bu sistem
aykırıdır, dolayısıyla bir değişiklik yapalım.” diye belki de o zaman Türkiye
Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelecekler. Dolayısıyla burada sadece belki de
hep Bayburt üzerinden konuştuğumuz için, kanunun ilkesi bu yönüyle iradeyi
temsil etmiyor, sadece belli bir il kayırılıyormuş gibi bir görüntü verilmesi,
biraz önce saydığım prensipler doğrultusunda da aslında millet iradesinin
muhalefetiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinde yansıtılması, orada
inikâs bulması… Bu teklifin gerçekten yerinde olduğu düşüncesinde ve
kanaatindeyim.
Bir getirilen tenkit de “Sadece Bayburt milletvekilleri bunun
üzerinde duruyor.” diyorlar. Aslında bir ilin milletvekillerinin illeriyle
ilgilenmesi, Türkiye’nin geneliyle ilgilenmesi kadar doğal başka bir şey yok.
Neden? Kastamonu da Teşvik Kanunu’ndan yararlanamamıştı. Biz hemen Kastamonu da
Teşvik Kanunu’ndan yararlansın diye elimizden gelen bütün gayretleri sarf
ettik. Elbette ki bütün milletvekilleri illeriyle ilgili olan konuları Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirecekler ve burada görüşmeyi sağlayacaklar. Bunun
dışında, illerimizle ilgili araştırma önergeleri veriyoruz. Elbette ki tüm
milletvekillerimiz araştırma önergesi verecekler, illeriyle ilgili konuları
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine tabii ki getirecekler.
Burada dikkatinizi çeken, dikkatimizi çeken konu, bundan böyle
Türkiye’deki tüm illerde 2 milletvekili esasını getiriyoruz demektir. Bu, aynı
şekilde buna paralel olarak, önceden numarası olan 1580 sayılı Belediyeler
Kanunu’nun ilgili maddesinde “Her vilayet ve kazada belediye kurulması
mecburidir.” diyor. Geçen dönemde nüfusu 2 binin altında olan beldelerdeki
belediyelerle ilgili bir düzenleme getirmiştik ama yine Belediyeler Kanunu’nda,
nüfusu ne olursa olsun her ilçede belediye olma zorunluluğu vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Değerli Başkanım.
Şu anda burada bu kanunla da, bu teklifle de getirilmek istenen
konu, Türkiye’de eğer il olmuşsa, il sıfatını kazanmışsa o ilden 2 tane
temsilci olacak demektir. Bu, iktidarın ve muhalefetin de sesinin Türkiye Büyük
Millet Meclisinde temsil edilmesi, iradenin, burada halkın temsilcileri olarak
bizim de onları savunmamız, elbette ki bu teklifin ruhuna da uygundur. Bu
yönüyle de, kanunun biraz önce saydığım o prensiplerine de aykırı bir durum
yoktur.
Ben ülkemize hayırlı olsun diyorum. Tüm illerimize hayırlı olsun
diyor, sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sıvacıoğlu.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Öztürk, Sayın Köse, Sayın Seçer, Sayın Güner ve Sayın Çolak
sisteme girmişlerdir.
Buyurunuz Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Adalet Bakanı gitti, sorumu geri
alıyorum. Benim sorum Adalet Bakanınaydı.
BAŞKAN – Sorunuzu geri aldınız Adalet Bakanı olmadığı için, peki.
Sayın Köse, buyurunuz.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: İnfaz koruma memurları çok zor
şartlar altında görev yapmaktadırlar. İnfaz koruma memurlarının zor şartlar
altında görev yaptığını düşünüyor musunuz? Eğer düşünüyorsanız onların özlük
hakları hakkında bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
İkicisi: Adıyaman Merkez ve Kâhta’da adliye binaları istenilen
düzeyde hizmet verememektedir. Edindiğim bilgilere göre bir proje çalışması
yapılmaktadır. Bu projeler hangi aşamadadır ve hangi zaman diliminde bitirmeyi
düşünüyorsunuz?
Üçüncüsü: Gene edindiğim bilgilere göre Türkiye'nin genelinde adliye
binalarında zabıt kâtipleri çok yetersizdir. Her gittiğim ilde de bu tür
şikâyetler alıyorum. Bu konuda yeterli sayıda atama yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.
Sayın Seçer… Yok.
Sayın Güner… O da yok.
Sayın Çolak… O da yok.
Buyurunuz Sayın Bakan, sorulan soruya…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Tek soru Sayın Adıyaman Milletvekili Şevket Köse Bey tarafından
soruldu. Görüştüğümüz kanunla doğrudan ilgili değil ama Adalet Bakanlığını
yakından ilgilendiren konular.
İnfaz koruma memurlarının özlük haklarına ilişkin hükümleri bu
şekilde yeniden düzenleyecek kanun tasarısı Meclis Adalet Komisyonunun
gündeminde bulunmaktadır.
“Zor şartlar altında çalışıyorlar mı?” diye soruldu. Elbette,
yaptıkları görev icabı şartların zorluğundan bahsedilebilir. Bununla ilgili
tasarının Adalet Komisyonu gündeminde olduğunu söylemek istiyorum.
Kâhta’yla ilgili konuya yazılı cevap vereceğim.
Zabıt kâtiplerinin daha çok temin edilmesiyle ilgili olarak da
zaman zaman sınavlar yapılmakta ve zabıt kâtiplerinin sayısı artırılmaktadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Böylece teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
MİLLETVEKİLİ SEÇİMİ KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 10/6/1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi
Kanununun 4’üncü maddesi-nin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Şu kadar ki nüfusu iki milletvekili çıkarmaya yetmeyen iller,
artık nüfus sıralamasında da milletvekili sayısını ikiye çıkaramazsa, önce iki
milletvekili çıkaramayan illere ikinci milletvekili verilir.”
BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili İsa Gök.
Buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanunun gerekçesinde -ki Anayasa’ya
uyum amacıyla 6’ncı madde değişikliğine bir itiraz yok zaten, yani dört yıla
indirilmesi meselesine, ancak milletvekili sayısı konusundaki 1’inci maddedeki
hatayı vurgulamak gerekiyor- işte, “bir ilin milletvekilinin kalmaması hâli”
denildi ki, bir arkadaşımız da AKP Grubundan, işte “Ara seçim yapılamaz, ara
seçim yapılamayınca o il vekilsiz kalacak.” falan dedi. Bunların Anayasa’yla
alakası yok. Anayasa 78 ek fıkra açıktır. Yani buraya çıkan arkadaş okusun
Anayasa’yı sonra çıksın.
Bakın, arkadaşlar, burada diyor ki açıkça, 78 ekte: “Genel
seçimlere bir yıl kala ara seçim yapılamaz, ama yukarıda yazılı hâllerden ayrı
olarak, bir ilin veya seçim çevresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
üyesinin kalmaması hâlinde, boşalmayı takip eden doksan günden sonraki ilk
Pazar günü ara seçim yapılır.” Bu özel bir durumudur. Yani Anayasa bir ilin
vekilsiz kalmasını süreye bağlı olmaksızın engellemiştir zaten. Bu açık hüküm,
bu atlanmaz.
İkincisi, Anayasa’mızda yine bir hüküm var, madde 80. Herkes
ilinden konuşuyor. Arkadaşlar, der ki madde 80: “Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti
temsil ederler.” Bu açık bir hükümdür Anayasa’da.
Bu yasaya baktığınızda, bu yasa bir defa Seçim Kanunu madde 4’teki
tüm yapıyı değiştiriyor. Az önce konuşan AKP’li arkadaşın, aslında on dakikalık
konuşması içerisindeki doğru satır orası.
Hep basit bir düzenleme gibi geliyor. Bizim Milletvekili Seçim
Kanunu’muzun esası 1 vekil sistemine göre düzenlenmiştir, 2’ye çıkarmak,
esasını değiştiriyor, bunu gözden kaçırıyorsunuz.
Arkadaşlar, bakınız, nasıl milletvekili sayısı belirlenir? 550,
her ile birer tane verilir. Verildi mi? Ne kaldı? 469. Türkiye'nin nüfusu 469’a
bölünür. Bölündü mü? Bölündüğünde kalan sayı 152.488. Buraya gelen vekillerin
çok büyük çoğunluğu 152.488 oy alarak gelir, ana esas budur.
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Nüfus…
İSA GÖK (Devamla) – Nüfustur.
Daha sonra, bu 152.488 sayısına ulaşılamayan yerlerde -bu sayının
altında kalan rakamlara “artık sayı” denir- artık sayılar bir kenara aktarılır.
İkinci vekil çıkarmaya yetmeyen illerdeki nüfus da aynen aktarılır, bölünmez,
aynen bir havuza aktarılır. Bizim nüfus sayımıza göre 38 milletvekili “artık
milletvekili” olmuştur 2007’de, 38 vekil. Daha sonra, bu 38 vekil artık kalan
152.488’e varmayan, bunun altında kalan sayıya göre dizilir, en üstten itibaren
dağıtılır. Bu, bizim seçim sistemimizdir.
Bu kanun değişikliği ki, ben, buna “Ülkü Güney Kanunu.” diyorum.
Ama, Ülkü Bey’e helal olsun. Bütün Meclisi Bayburt’ta Ülkü Güney kanunu için
çalıştırdı ya, bir daha gelmeyi ikinci sıradan garantiliyor ya; helal olsun. Ne
diyeyim ben şimdi?
Bakın arkadaşlar, artık oyda, mesela Trabzon 139.029 oyla artık
vekilliği alabiliyor, Trabzon. Grup Başkan Vekilimiz Siirt örneğini vermişti.
Siirt ilimiz 147.331 artık oyla o artık vekili alabiliyor. Bakınız, 147 bin.
140 bin nüfuslu Konya var. 140 bin nüfusa artık bir vekil veriyoruz, 140 bin
nüfusa.
Arkadaşlar, pekâlâ, bu böyle gidiyor. Bayburt’ta ne var?
Bayburt’un nüfusu 75 bin, 75.675. 1 vekil zaten bizim seçim sistemimizin esası
gereği verdik mi? Verdik. 75.675’i artık sayıya attık. Bir de şimdi bu kanun
değişikliği ile oradan veriyor musunuz? Oradan verdiniz.
Şimdi, arkadaşlar, Bayburt’ta AKP’nin aldığı oy 25.434 ve 2 vekil
geldi 25.434 oyla. Birisi de Ülkü Bey, diğeri Fetani Bey.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – CHP alsaydı gelmeyecek miydi?
İSA GÖK (Devamla) – Üstadım, bakın, onu demiyorum ben. Önce bir
sistemi öğren, ondan sonra.
Şimdi, 25.434 oy. Tamam mı? Başka illere baktığımızda, 140 bin oy,
150 bin oy burada bir anda vekil başına 12.500’e düşüyor.
Şimdi, ben size sorarım: Anayasa’nın amir hükmü eşitliktir,
adalettir. Temsilde adalettir. Pekâlâ, bu tasarı veya teklif, ne derseniz
deyin, Anayasa’daki temsilde adaleti sağlıyor mu? Siz 152.488 oyla geldiniz.
Siz de. Ama -nüfusla geldiniz, pardon- burada bir anda 20-25 bin nüfusla
geliniyor. Adalet nerede? Adalet yok. Bu tartışılmalıydı. Nerede
tartışılmalıydı? Bu, Anayasa Komisyonunun kurduğu alt komisyonda tartışılmalı
idi. Komisyon kuruldu. Bir toplantı yaptık. Ayşe Nur Hanım -şu anda yok-
Komisyon Başkanımızdı. Bir daha toplantı yapamadık. Çağırmadı. Ben her
çağrıldığımda gittim. Kapıda dikildim. Ama toplantı yapılmadı.
Sonuçta, bu toplantıya TÜİK’ten uzmanlar geldi.
Bir de, Sayın Başkanım, Komisyon raporunuzda, Komisyonun o günkü
toplantısında, bahsetmiş olduğunuz uzmanlar yoktu. O uzmanlar gelmemişlerdi.
TÜİK’ten hukuk müşaviri geldi. TÜİK’ten istatistik uzmanları geldi. İçişleri
Bakanlığı Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünden daire başkanı geldi. Bakanlık
temsilcileri de vardı ve “72 milyon nüfuslu sistemimizde bizim 1,5 milyon kayıp
insanımız var. Adres yok. Bulamadık. MERNİS sistemimizde gaipler var. Türkiye
Cumhuriyeti kimlik numarası var, şahıs yok. O yüzden biz depoya attık.
Hatalarımız var.” dediler. “Dolayısıyla, bu Bayburt’un 1’e düşme ihtimali de
bir faraziyedir çünkü hataları gideremedik. Yönetmelik taslağı çalışmamız var.
Altı aylık süreye ihtiyacımız var. 2009 içerisinde bu süreyi tamamlayacağız.
2010 yılının başında vereceğimiz veriler doğruya yakın verilerdir. Bu verilerle
dağılım yapıldığında gerçek ortaya çıkacaktır.” dendi. Alt komisyon çalışmasını
sürdürmedi. Sürdürebilirdi. Bu verileri biz iki ay sonra alacağız arkadaşlar.
İki ay sonra gerçeği, sayıyı göreceğiz; Bayburt kaç alıyor, şu kaç alıyor, onu
öğreneceğiz. Bu telaş niye? İki aylık bir süre, hepsi bu. İki ay beklenmedi,
alt komisyondaki konu bir anda esas komisyona geldi.
Arkadaşlar, bakın, “artık sistem” tüm dünyada tartışılır. Alt
komisyon çalışmasını yapmadı. Bakınız, “artık sistem”de -az önce Burhan
Hoca’mla konuştum- “en büyük artık usul” vardır nispi temsilde. Bu ayrı bir
usuldür. Yine onun dışında “en kuvvetli ortalama usulü” vardır. Türkiye'de bu
uygulanabilir. Onun dışında “millî bakiye (ulusal artık) sistemi” var. Biz
bunları konuşmadık, tartışmadık. “D’Hondt usulü” var, konuşmadık. Ne yapıyoruz
biz? Biz bir anda Ülkü Bey için Meclis İç Tüzüğü 52’yi de zorlayarak, kırk
sekiz saat dahi beklemeden pat diye kanun getiriyoruz.
Arkadaşlar, sistemin özü değişiyor, sistem tümüyle değişiyor “çift
vekil sistemi”ne gidiliyor. Bizim sistemimiz cumhuriyetin başından beri “tek
vekil sistemi”dir. Bu, basit bir Bayburt veya Mersin meselesi değil. Efendim,
Mersin’den gidecek. Olabilir. Ha, on beş yıl zarfında başka bir ilden gitme
ihtimali de olmayabilir veya ocak ayındaki açıklamayla tüm bu kanun
çalışmasının absürt kalması da bir ihtimal dâhilinde. E, ama ayıptır yani
Meclis faraziyeler üzerine… Komisyon acilen toplanıyor, alt komisyon sepet
havası yapılıyor, 52 uygulanıyor pat diye Genel Kurula geliyor, gecenin saat
onunda biz çalışma yapıyoruz. Bu kadar
hafife alınmaz Meclis. Meclis bu kadar hafife alınmaz. Bunun bir ciddiyeti de
olacak.
Dolayısıyla, bu sistem içerisinde arkadaşlar, bu kanunun bizim
sistemimize hiçbir faydası olmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA GÖK (Devamla) – Başkanım sürem bitti mi?
BAŞKAN – Evet, tekrar buyurunuz.
İSA GÖK (Devamla) – Şimdi, asıl yapılması gereken adalet. Adaleti
her yerde yaşama geçirmek zorundasınız. Temsilde adalet -şu kitaptan ibaret
görünen- Anayasa’nın da ruhudur.Temsilde adalet, şu getirilen tasarı veya
teklifle bozuluyor, bunun farkında değilsiniz. “Adalet sağlıyoruz, çok seslilik
sağlıyoruz.” diye adaletsizliğe sebebiyet veriyorsunuz. 72 milyon nüfustan
paylaşımı parçalıyorsunuz. 25 bin oya çift vekillikle adalet parçalanıyor,
bunun farkında değilsiniz.
Arkadaşlar, matematik duygusal değildir. Matematik objektif bilimdir,
hukuk da bir bilimdir. Hukuk bir bilim. Bunu açın, uluslararası literatürü;
bunun kitapları var, artık usulün değerleme kitapları var. Bir tek, Ülkü Bey’i
sevdiğiniz için veya işte, kimi sebeplerle böyle bir kanunu geçirmeye çalışmayı
ben, hukukla, Meclisle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sözünüzü bağlayınız lütfen.
İSA GÖK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
…hafife almak… En hafifinden bunu diyorum. Bu hafife almaktır, bu
artık absürt bir yaklaşımdır.
Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, benim kısa bir
açıklamam olacak. Benimle ilgili bir şey sarf etti Sayın Konuşmacı. İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesine göre kısa bir açıklama talep ediyorum.
BAŞKAN – Tamam, yerinizden.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı’nın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, konuşmasında kendisiyle ilgili
bir beyanının düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler;
biraz önceki konuşmacı İsa Gök, daha önceki dönemde benim gibi Anayasa
Komisyonu üyesiydi ve şu anda görüşmekte olduğumuz yasanın alt komisyona sevk
edilmesiyle, yine kendisi de Anayasa Alt Komisyonu üyesi oldu ve ben de o Alt
Komisyonun Başkanıydım. Yapmış olduğumuz toplantıda çeşitli kurumlardan çeşitli
uzmanları çağırmıştık. Birinci toplantımızda, Nüfus ve Vatandaşlık Genel
Müdürlüğünün temsilcisini dinledik, TÜİK’i dinledik, Adalet Bakanlığının
temsilcisini dinledik. Yalnız, Yüksek Seçim Kurulundan davet ettiğimiz uzman kişi
gelmediği için İsa Gök’ün de onayıyla toplantımızı ekim ayına erteledik. Sayın
İsa Gök, konuşmasında “bir kere toplandık ve ondan sonra toplanmadık.” şeklinde
bir söz sarf etti. Kendisinin onayıyla bu toplantının ekim ayına ertelendiğini
belirtmek istedim ve sözlerinin düzeltilmesini talep ediyorum.
Teşekkür ederim.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, bir toplantı vardı, İstanbul’a
gidiyordum işim vardı.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Öyle ya da böyle toplantı tamamlanmamış.
Evet, Sayın Ülkü Bey, sizin isteğiniz nedir?
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz çok
kısa olarak İç Tüzük 60’a göre, Değerli Milletvekili Arkadaşım ismimden de
bahsederek hakkımda bir beyanda bulundu, buna cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Tamam, Sayın Güney, lütfen yerinizden… (AK PARTİ
sıralarından “Sataşma nedeniyle söz istiyor.” sesleri)
Sataşma olarak mı niteliyorsunuz, açıklama mı istiyorsunuz?
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, sataşma nedeniyle.
BAŞKAN - Buyurunuz.
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Bayburt Milletvekili Ülkü
Gökalp Güney’in, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Aslında ben konuşmayacaktım. Konuşmam icap eden şeyleri benimle birlikte
arkadaşlarımız çok iyi ifade ettiler. Ama Çok Değerli Milletvekili Arkadaşımız,
bu kanunu benim ismimle bağdaştırarak “Ülkü Güney Kanunu” diye bir ifadede
bulundu. Yakışıksız bir ifade.
İSA GÖK (Mersin) – Doğrusu o.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Böyle bir Mecliste, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde şık olmayan bir ifade. Ben, yirmi beş yıldan beri bu
Meclisteyim Değerli Arkadaşım. Çok şeyler gördüm, çok şeyler yaşadım. Olabilir,
gelen kanun eksik olur, fazla olur, yanlış tarafları olabilir. Ama buranın ben
bir üyesiyim. Burada görev yapan bir arkadaşınıza bu hitabı size
yakıştıramadım, bu bir.
İkincisi, zaten bizim… Anlattık, anlatamıyoruz, anlatmamız demek
mümkün de değil. “Bu, Bayburt’un meselesi değildir.” dedim. Açık, net bir
şekilde ifade ettim. Bunun ucu açık. Arkadan Tunceli gelecek, arkadan Yalova
gelecek. Bu, normal ve doğru bir çözümdür, yanlış bir çözüm değildir. Hep
yanlış taraftan olaya, fotoğrafa bakarsanız yanlışa gidersiniz.
Ben, kendime yakıştırmadığım bu ifadeyi arkadaşıma iade ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güney.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Sakarya Milletvekili Ayhan
Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü
Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın, Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/511, 2/448)
(S. Sayısı: 420) (Devam)
BAŞKAN - Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili
Pervin Buldan.
Buyurunuz Sayın Buldan.
DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 420 sıra sayılı
Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
1’inci maddesi üzerine Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'yi bu kadar yakından ilgilendiren bir konu olan Seçim
Kanunu’nun bu kadar hızlı, alelacele bugün Genel Kurula getirilmesini
eleştirerek ve bu konudaki rahatsızlığımızı ifade ederek başlamak istiyorum.
Yüzde 10 baraj sisteminin korunduğu, hazine yardımının adil
olmayan bir şekilde partilere dağıtıldığı; yine, siyasi partilerin farklı dil
ve lehçelerde propaganda yapmalarını yasaklayan bir kanun teklifinin bu akşam
saatlerinde geçmesi bizleri olduğu kadar halkımızı da rahatsız etmektedir.
Seçim barajının makul bir rakam olarak belirlenmesi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin toplumun daha geniş kesimlerini kapsamasını ve yansıtmasını
sağlayacaktır. Yurttaşların seçimlerinin ve tercihlerinin yasama erkine
yansıması toplumsal barışı güçlendirecektir. Barış uzlaşı gerektirir, uzlaşı
ise istikrarı getirir. Tek partiyi güçlendiren devlet yardımından başlayarak
seçim barajına kadar devam eden süreç siyasette çatışmacı üslubu da beraberinde
getirmektedir ki bu üslup uzlaşıdan hayli uzaktır. Uzlaşının olmadığı yerde
istikrar gelişmez.
Bir ülkede çok sayıda siyasal partinin bulunması siyasetteki
parçalı yapı veya dağınıklık olarak değerlendirilemez. Siyasi partiler,
demokrasi, toplumsal barış ve özgürlüklerin politik hayattaki teminatlarıdır.
Toplumun tüm zenginlik ve organizasyon gücünün toplandığı devlet erki tek bir
parti, kişi, aile, zümre ve organizasyon gücünün toplandığı ve benzeri monark
yapının elinde bırakılmayacak kadar önemli bir güçtür. Bu güç, Anayasa
tarafından bir yandan “güçler ayrılığı” ilkesiyle yaygınlaştırılırken, diğer
yandan örgütlenme hakkı ve siyasi partiler sosyal hukuk devleti içerisinde
tanımlanarak güçlendirilmiştir.
Siyasi partiler, siyasal tartışmaların halka yaygınlaştırma,
dolayısıyla siyasi demokratikleştirme aygıtlarıdır ki bu nedenle Anayasa’da
“kamu hizmeti” olarak tanımlanmıştır. Anayasa “Siyasi partiler, demokratik
siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” tanımlamasıyla siyasi partilerin
korunup geliştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yine bir başka konu olan
siyasi partilerin farklı dil ve lehçelerde propaganda yapmalarının
yasaklanmasıdır. Tarihin taşa nakşedildiği günden bu yana engin kültürlere ev
sahipliği yapmış bir coğrafyada yaşamaktayız. Anadolu, bir baştan bir başa
kıtaları, kültürleri buluşturan ulvi bir köprülük gibidir. Envai çeşit çiçeğin
açtığı bu coğrafyada her renk nasıl ki bu muazzam tablonun müstesna bir parçası
ise her dil de o çiçeğe sevdalı bülbülün şarkısıdır.
Ülkemizde Türkçenin yanı sıra birçok dil ve lehçe
kullanılmaktadır. Politikacılar da özellikle seçim dönemlerinde, de fakto
olarak seçmenleriyle onların bildiği dillerle iletişim kurmaktadırlar. Ancak bu
konuda Türkçe dışındaki dillerin kullanılmasını yasaklayan yasal düzenlemeler
bulunduğu için her politikacı da bu durumu, tabiri caiz ise uygun formüller
bularak atlatmaya çalışmaktadır. Yasalar farklı şey söylese de realite budur.
Siyasi partilerin farklı dil ve lehçelerde propaganda yapmasının yasaklanması
demokrasiyle bağdaşmamaktadır. Kırk Avrupa ülkesinde çoklu dil kullanılmakta ve
dil bilimciler birden fazla dil bilenlerin kavrama ve sosyal ilişkilerde daha
başarılı olduklarını belirtmektedirler. Birden fazla dil kullanılması asla
ayrımcılık veya ayrılıkçılık anlamına gelmemektedir. Ancak yasaklayıcı yasa
hükümleri işletilerek hakkında yasal işlem başlatılan çok sayıda politikacı da
bulunmaktadır. Çağımızda artık, dilin bir yasak konusu yapılması kabul
edilemez. Yerel dillerin herhangi bir arenada kullanılmasının yasaklanması
öncelikle Türkiye iç dinamikleri gereği terk edilmelidir. Toplumsal barış ve
uzlaşı için bu yanlıştan artık dönülmelidir. Yerel dil ve lehçelerde siyaset
yapabilmek halk tarafından anlaşılmayı da beraberinde getirecektir. Bu,
cumhuriyetin yeni bir toplumsal barış ve aydınlanma hamlesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer konu hazine
yardımıdır. Mevcut durumda, grup kuran ya da 5’ten fazla milletvekiline sahip
partilere de hazine yardımı yapılırken Demokratik Toplum Partisine özel bir
düzenleme yapılarak, AKP döneminde yasal değişiklik yapılarak, Demokratik
Toplum Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde grup kurmasına ve 21
milletvekili sayısına sahip olmasına rağmen partimiz hazine yardımının dışında
bırakılmıştır. Böylelikle ne kadar demokratik koşullarda yapıldığı şüpheli olan
seçimlerde bir antidemokratik uygulama daha yasalarla güvence altına
alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010’da hazineden partilere
92,4 milyon lira yardım gelecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunulan 2010 merkezî yönetim bütçesi, DTP hariç, siyasi partilerin kasasını da
dolduracaktır. Partiler 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinden 92 milyon 486 bin
lira devlet yardımı alacak, yeni yılda yapılacak aktarma ile AK PARTİ, Cumhuriyet
Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisine son üç yılda verilen hazine
yardımı 367 milyon 721 bin liraya ulaşacaktır. Partilerin 2007 seçimlerinde
aldıkları oya göre hesaplanan hazine yardımının 52 milyon 712 bin lirasını AK
PARTİ alacak, bütçeden CHP’ye 23 milyon 625 bin lira, MHP’ye de 16 milyon 149
bin lira verilecek. Maliye Bakanlığı siyasi partilere hazine yardımını bütçenin
yürürlüğe girmesinden itibaren on gün içinde ödeyecek.
Sizler hazineden bu kadar yardım alırken Demokratik Toplum Partisi
yoksul ve emekçi halkın partimize ödediği aidatla ayakta durmaktadır. Bu
haksızlığın ve antidemokratik yasanın bir an önce düzeltilmesini talep ediyor,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Buldan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili
Süleyman Nevzat Korkmaz.
Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün 10/6/1983
Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani
Battal’ın Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, temsilî demokrasi herkesin, her kesimin
ve yine her ilin menfaatlerinin uzlaştırıldığı, sorun ve çözüm önerilerinin
çoğulcu bir anlayışla tartışıldığı bir rejimdir. Elbette bu yapılırken ülkenin
üniter yapısı, genel menfaatleri, kamu yararı, temsilde adalet ve yönetimde
istikrar ilkelerinin de atbaşı götürülmesi gerektiği bir gerçektir. Hele bizim gibi
-bunu memnuniyetle ifade etmek lazım- yüz yüze ilişkilerin gücünü muhafaza
ettiği, hemşehrilik bilinci ve bir yere ait olma duygusunun kuvvetli olduğu
toplumlarda insanlar doğdukları, çocukluk ve gençliklerini yaşadıkları
yerlerden doydukları ilçe ve il merkezlerine göç de etseler, “Gitmesek de
gelmesek de o köy bizim köyümüz.” diyecek kadar ata topraklarına bağlı ve
sadıktırlar. Hemen her gurbetçinin sağ iken hayali memleketinde ocağını
tüttürmek, vefat ettiğinde de anasının, atasının yattığı yerlere defnedilmektir.
Bugün, bu kanun teklifi bizleri böyle duygusal bir ortama sevk
ederken, o ilin nüfusunun sadece o ilde yaşayanlarla sınırlı olmadığı,
dışarıdaki nüfusun da memleketiyle alakalı hususlarda dikkat kesildiği
tespitlerini yapma zorunluluğu vardır. Bu kanun bugün Bayburt’u ilgilendiriyor
gibi gözükmektedir. Yakın zamanda, nüfusu gittikçe azalan diğer illeri de
ilgilendirecektir. Bu bakımdan meseleyi sadece Bayburt’un meselesi gibi
görmemek, demokraside genel bir temsil sorunu gibi meseleye bakmak lazımdır.
Bayburt’ta bugün itibarıyla yaklaşık 75 bin nüfus yaşamaktadır. Ancak hemşehri
dernekleriyle yapılan görüşmelerde yaklaşık 400-450 bin Bayburtlunun Bayburt
dışında yaşadığını öğrendik ve kendilerine sorulduğunda da birazcık da
Gümüşhanelileri kızdırmak için “Elhamdülillah Bayburtluyuz.” dediklerine şahit
olduk.
İstiklal Savaşımızda cumhuriyetimizin kuruluşunda büyük katkıları
ve emekleri olan Bayburtlu kardeşlerimizin, Doğu Anadolu’muzun kahraman
evlatlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde hak ettiği sayıda ve mahiyette
temsilini Milliyetçi Hareket Partisi olarak son derece önemsiyoruz ve onların
herhangi bir haksızlığa uğramamaları için de üzerimize düşeni yapmaya hazır
olduğumuzu beyan ediyoruz.
Bu teklifi bakanlık vazifesini icra etmiş Sayın Güney ve Sayın
Battal’ın vermiş olmasını da doğrusu onların memleketlerine bir hizmeti gibi
görüyoruz. Ancak burada Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün’ün bu
demokratik incelik ve ayrıcalığı kendi partisine mensup milletvekillerine neden
bırakmadığını, kendisinin neden ön almak istediğini de doğrusu anlayabilmiş
değilim. Sayın Güney, kanunun “Ülkü Güney Kanunu” olarak anılmasından rahatsız
olduğunu söyledi, aman bu konularda çok fazla mütevazı olmaya gelmez. Bayburt’u
ilgilendiren bir kanunun ismi ya “Ayhan Sefer Üstün Kanunu” olarak anılsaydı ne
olacaktı?
SUAT KILIÇ (Samsun) – İki ayrı teklif var burada.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bir ilde
yaşayan vatandaşlarımızın farklı görüşler ve farklı anlayışlarla birlikte
temsili önemlidir. Bu bakımdan, siyasal sistemimiz her ilin en az 2
milletvekili ile temsilini öngörmüştür. Yaşanan sosyal ve ekonomik dönüşümler
ve beraberinde gelen kırdan kente göç olgusu ile birlikte Bayburt gibi bazı
iller nüfus açısından 2 milletvekili çıkaramaz noktaya gelmiştir. Şayet,
Türkiye Büyük Millet Meclisimiz gidişatı kendi hâline bırakır, Bayburt gibi
iller 1 milletvekiliyle temsil noktasına gelirse, vatandaşlarımızın neredeyse
yarısının ya da daha fazlasının Mecliste temsili mümkün olmayacak, en az 2
milletvekilinin istişareyle ortaya koyabileceği ortak akıldan mahrum olunacak,
kamu yararı ile siyasi menfaatlerin itidal içinde dengelenmesi imkânı riske
girebilecektir. Tüm bu düşüncelerle, Milliyetçi Hareket Partisi, Bayburt’un
haklı talebi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden beklentisine karşılık verecek
ve olumlu oy kullanacaktır.
Bu desteğimiz, bu kanun teklifinin Genel Kurula getirilişi
sürecinde gördüğümüz noksanlıkların ifade edilmesine engel değil değerli
milletvekilleri. Siyasal sistemin idamesi ve hukuk devletinin
yerleştirilmesinin vazgeçilmez unsuru, uzlaşmadır. Toplumsal uzlaşma, farklı
fikirlere rağmen, Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İç Tüzüğü ve Seçim Kanunu gibi yasalar üzerinde mutabakatı mecbur kılar. Bu
nedenle, isterseniz yüzde 90 ile iktidara gelin, bu metinler üzerinde,
Parlamentoda ve Parlamento çalışmalarında mutabakatı aramak mecburiyetiniz
vardır. Bu gerekçeyle, Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasa Komisyonunda siyasi
parti grupları arasında uzlaşmanın önemini vurgulamış, bu yönde, özellikle
Bayburt gibi her konuda ilgiye muhtaç bir ilimiz ile ilgili olarak da bu
uzlaşmanın kolayca sağlanabileceğini düşünmüştür. Alt Komisyondan gelen raporun
beklenilmesinin faydalı olacağını beyan etmiş olmasına rağmen, AKP’li Komisyon
üyeleri bu hassasiyetimizi dikkate almamışlardır. Alt Komisyonun AKP’li Başkanı
olan milletvekili arkadaşımız, hem Komisyonu bu sürede yeterince
çalıştırmamıştır hem de bu hususun etraflıca incelenmesi, araştırılması için
alt komisyon kurma kararını da dikkate almayarak esas Komisyonun iradesine
nezaketsizlik etmiştir. Esas Komisyon da kendi iradesine karşı yapılan
nezaketsizliği sorgulama yerine, bu metni yangından mal kaçırırcasına hemen
görüşerek bu problemi de açıkça örtbas etmiştir. Kaldı ki, Türkiye İstatistik
Kurumu gibi, yani rakamları açıklamakla görevli devletin resmî kurumu,
2009’daki seçimlerle ilgili olarak kesin rakamları ancak yıl sonunda
verebileceğini bildirmiş olmasına rağmen bu acele karar alınmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu Meclis, çatısı altında bulunduğumuz bu
Meclis, milletin kaderine etki edecek yasal düzenlemeleri yapıyor. Karar yeter
sayınız var. Bu millet, siyasi tarihimizde pek az hükûmete nasip olacak bir oy
oranı ile hükûmet yapmış. Meclisi uyum içerisinde çalıştırmak, çeşitli
fikirlerin ortaya konup, ortak aklın vücut bulmasına zemin hazırlamak ve bunu
da hem Meclisi hem de toplumu germeden yapabilmek çoğunluk partisinin
sorumluluğundadır. 23’üncü Dönem de diğer AKP’nin çoğunluk partisi olduğu
dönemler gibi stresli ve gergin gündeme şahit oluyor. AKP olarak, Mecliste
herkesin Bayburt için bir şeyler yapmak istediği ortamı bile değerlendiremiyor,
kolayca uzlaşılacak hususlarda bile gerginliğe sevk ediyorsunuz, sonra da
hayati konularda uzlaşmıyor diye muhalefeti şikâyet ediyorsunuz. Gerek Genel
Kurulda gerekse komisyonlarda gündem maddeleri seviyeli, kibar bir ortamda
tartışılır iken, nasıl yapıyor ve nasıl beceriyor iseniz, birden hukukun
zorlanmasından dolayı gerginliklere sebep oluyor, diyalog ortamını bozuyor,
sonra da Meclis çoğunluğunuza güvenerek siyasi dayatmalar yapmaya
kalkıyorsunuz.
Sayın AKP’li milletvekili arkadaşlarım, bu tutumdan
vazgeçmelisiniz. Size oy vermeyen yüzde 53’ün de bu milletin mensupları olduğu
gerçeğinden hareketle onların fikirlerinin de ülke yönetimine yansımasına
müsaade etmelisiniz. Gerginlik üzerine kurulan tüm politikalar iflasa mahkûmdur
ve sahipleri için de maalesef yüz kızartıcıdır. Bayburt’a bu hakkını vermeyelim
diyen var mı? Milliyetçi Hareket Partisi “Alt komisyon raporunu bir hafta
içinde tamamlasın, onların yapacağı kapsamlı tespitler üzerine konuşalım.”
demiş. Bunu söylerken de ihsası rey yapmış zaten; “Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Bayburt tek milletvekiliyle temsil edilmesin, eksik kalır.” demiş ve
tekliflerinden dolayı Sayın Ülkü Güney ve Fetani Battal’a da teşekkür etmiş.
AKP’li Komisyon Başkanı ve üyeleri, bu talebimiz kabul görürse sanki Hükûmet
düşecekmiş gibi, basit bir jesti bile çok görmüşler. Uzlaşma kültüründen,
diyalogdan nasıl bahsedeceğiz! Bu dediğim dedik, çaldığım düdük anlayışının hiç
kimseye faydası olmadığı gibi, demokrasimize de faydası yok. Görüş birliği
sağlandığında sisteme demokratik manada bir katkı verilecekse uzlaşmayı aramak
bir lütuf değil, bir görevdir, zorunluluktur; ülke siyasetinin gelişmesine,
diyalog ortamının oluşmasına yol açacaktır.
AKP Grup Başkan Vekili Sayın Suat Kılıç Genel Kurulda bir uzlaşma
aradığını ancak grup önerileriyle bunun gerçekleşmediğinden bahsetmiştir. Sayın
grup sözcüsünün Komisyondaki görüşmelerden herhâlde yeterince haberi yok diye
düşünüyorum. Uzlaşma teklifi, Komisyonda AKP’nin tavrı yüzünden bozulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Komisyonda bu uzlaşmayı bozacaksın,
Genel Kurulda bunu arayacaksın!
Sayın Kılıç, sizin yaptığınızın, kaybettiği bir şeyi kaybettiği
yerde değil de aydınlık odada arayan Nasreddin Hoca’nın yaptığından ne farkı
var. AKP’nin Komisyondaki tüm olumsuz ve uzlaşmaz tavırlarına rağmen, işin
özünün doğru olduğunu, dolayısıyla bir ilin en az 2 milletvekiliyle temsil
edilmesi gerektiğini düşünüyor, Bayburt’un Türkiye Büyük Millet Meclisinde
eksik temsil edilmemesi gerektiğine inanıyor, uzlaşma kültürünün tüm parti
gruplarına ama özellikle AKP Grubuna hâkim olmasını arzuladığımı ifade ediyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.
Şahısları adına Bayburt Milletvekili Fetani Battal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz efendim.
FETANİ BATTAL (Bayburt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu akşam Bayburt’un ismi burada sık sık geçtiği için Bayburt adına
sizlere teşekkür ediyorum ve bir Bayburtlu ağzıyla diyorum ki: “Bu akşam burada
hepiniz çok güzel görünirsiz.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, verdiğimiz teklifle aslında Seçim Yasası’nda
çok önemli bir ilkeyi bu Yasa’nın içerisine sokmak istedik. Bunun sebebi, şu
ana kadar yaşanmamış bir realiteyi yaşandığında problem olmaktan çıkarma
düşüncesiydi çünkü şu ana kadar Türkiye’de hiçbir il tek milletvekili
tarafından temsil edilmemişti ama TÜİK geçen yıl önemli bir sayım yaptı. Çünkü
Türkiye’de insanlar içeri doldurulur, bir günde insanlar sayılır ve Türkiye'nin
bir gün sonra nüfusu ilan edildiğinde hiçbirimiz “Acaba, açıklanan rakam doğru
mudur?” diye tereddüt etmemezlik yapmazdık, hep tereddüt ederdik çünkü sayım
sisteminin ve arka planında olan hadiselerin özellikle Anadolu’da göç veren
iller bazında nelerin hesaplandığı anlamına geldiğini hepimiz çok iyi biliriz.
Dolayısıyla, adres ve nüfus kayıtları üzerinden TÜİK’in yaptığı bu çalışma net
bir şekilde ortaya çıkınca ve geçen yıl Sayın İçişleri Bakanımız iddialı bir
şekilde sıfır hatayla bu rakamları açıklayınca Türkiye'nin nüfusunun geçen yıl
itibarıyla 71 milyon küsur olduğunu öğrenmiş olduk ve bu çerçevede illerimizin
nüfusları yeniden tespit edilmiş oldu ve bu çerçevede bazı illerin çıkardıkları
milletvekili sayılarında düşüşler yaşandığını da hep beraber öğrenmiş olduk. İlk
aklıma geldiği kadarıyla söyleyecek olursam, mesela Sivas, Trabzon, Erzurum,
Bayburt gibi illerin milletvekili sayıları düştü. Bazı illerde 2, bazı illerde
1, bu düştü ve şu anda Türkiye’de 10 tane ilimizin milletvekili 2 ve bu durum,
milletvekili sayısının teke düşmesi ihtimalini içinde barındırdığı için, tek
kişi tarafından temsil edilen bir ilin çeşitli mahzurları benden önceki
arkadaşlar tarafından da yeteri kadar anlatıldığı için, o konuya girmek
istemiyorum ama ben, kısaca dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum
arkadaşlar.
TÜİK’in geçen yıl ilan ettiği rakamlar açısından baktığımızda,
İstanbul’umuzun 12 milyon 697 bin 164 kişiye sahip olduğunu biliyoruz. Buradan
şuraya gelmek istiyorum: Diyelim ki Bayburt’un yıllık nüfus artışı yüzde 3
olsun, İstanbul’un da yüzde 3 olsun, Sakarya’nın da yüzde 3 olsun, Ağrı’nın da,
Ardahan’ın da, Gümüşhane’nin de yüzde 3 nüfus hızıyla arttığını düşünelim ve
İstanbul’un yüzde 3’ünü, Bayburt’un yüzde 3’ünü, Erzincan’ın yüzde 3’ünü
hesapladığımızda ortaya çok ilginç bir durum çıkıyor. Bayburt için yıllık
ortalama nüfus artışı yüzde 3 olduğunda, bu insanımıza 2.400 kişi olarak
yansırken İstanbul’un -12 milyon üzerinden hesapladığımızda- yıllık nüfus
artışı 380 binin üzerinde. Buna göçleri ve buna ilaveten rakamları ilave edersek,
her yıllık artışı da buna ilaveten katarsak, İstanbul’un her yıl ortalama
nüfusu 500 bin artmaktadır. Bu ne demektir? Bu, şu demektir: Ortalama
milletvekili çıkarma sayısı 152 bin olarak hesaplanıyor ya İstanbul,
Anadolu’nun bir kentinden, her yıl, 2 tane, 3 tane ve her dört yılda bir, 5
tane, 6 tane, 7 tane milletvekilini kendi bünyesine alacak demektir. Bu ne
demektir? Bu, bence seçim sistematiği açısından çok büyük bir sakınca doğuruyor
demektir. Bu, Anadolu’nun her ilinin biraz daha sesinin kısılması, İstanbul’a
bir yığılmanın olması demektir. Bu benim temel bir itiraz noktam. Çünkü ben
şunu iddia ediyorum, itiraz ederek bunu iddia ediyorum diyorum ki: Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bunun hesabını iyi yapamadın Sayın
Vekilim, vallahi bunun hesabını iyi yapamadın.
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
FETANİ BATTAL (Devamla) – Teşekkür ederim.
…göç göç olup göçler yola dizildiğinde bizim başımıza bu
problemlerin gelecekleri belliydi. Keşke otuz yıl önce, kırk yıl önce ileriyi
planlayanlar bugünleri görseydi, ona göre adımlar atılsaydı.
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yedi senedir görseydin o zaman. Uyuyor
muydun ya?
FETANİ BATTAL (Devamla) – Ama şunu da biliyorum ki kırk yıl sonra,
elli yıl sonra, on yıl sonra da insanlar böyle düşünecekler. Onun için bize
düşen, bugün adına radikal kararlar almak, güçlü öngörülerle yarını görmek ve
atılması gereken adımları zamanında atmaktır.
Bu çerçevede, bu teklifin memleketimize hayırlar getirmesini
diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Battal.
Şahsı adına Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu.
Buyurunuz Sayın Türkmenoğlu.
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
420 sıra sayılı 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bilindiği gibi, Sakarya Milletvekilimiz Ayhan Sefer Üstün ve
Bayburt Milletvekilimiz Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın tekliflerini
görüşüyoruz. Burada, 31 Mayıs 2007’de yapılan Anayasa değişikliği ile,
bilindiği gibi, milletvekili seçim süresi beş yıldan dört yıla indirilmiş olup
bu teklif ile Milletvekili Seçim Yasası’nın Anayasa’mıza uygun hâle getirilmesi
sağlanmış olmaktadır.
İl, hem mülki yapımız hem de hukuki düzenimiz açısından önemi
yadsınamayacak bir yönetim birimidir. Bunun siyaset kurumu ve demokrasi
yönünden de fazlasıyla önemi mevcuttur.
Biliyorsunuz -biraz önce diğer vekillerimiz de bahsettiler, ben
çok uzun uzun bahsetmek de istemiyorum çünkü gecenin geç bir saatine geldik-
buradaki 1’inci maddede tasarlanan amaç: Milletvekili sayısı 1’den fazla
olmayan her ile ikinci bir milletvekilinin verilmesi yönündeydi bu değişiklik.
Bu konuda, temsilin sağlanması açısından, demokratik anlamda sağlanması
açısından, her görüşün Mecliste temsili açısından bu değişikliğin yararlı
olduğunu hepimiz kabul ediyoruz ve AK PARTİ Grubu adına bu konuda da
beyanlarımız zaten mevcuttur.
Ben burada özellikle emeği geçen, teklifi veren
milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Kanunumuzun tüm milletimize, Türkiye’ye
hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkmenoğlu.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Zeydan sisteme girmiş.
Buyurunuz Sayın Zeydan.
RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, iyi akşamlar diliyorum.
Efendim, ben hem bir soru sormak istiyorum hem de bir katkı vermek
istiyorum müsaadenizle.
Tabii, kamu hizmetleri götürülürken illere veya ilçelere, tek
parametre olarak nüfus baz alınmıyor, alınmaması da en doğrusudur. Dolayısıyla
da temsilde adaletin tek parametresinin nüfus olarak kabul edilmesi de bana
göre çok doğru değildir.
Benim seçim bölgemin, ilimin böyle bir sorunu olmamakla birlikte,
zaten metropol illere yeterince göç olmaktadır. Bunu daha fazla teşvik eder
pozisyonda yani İstanbul’a, İzmir’e, Ankara’ya, Bursa’ya, Mersin’e bu göçü
durduramaz isek ileride kalkınmada öncelikli iller başta olmak üzere diğer
bütün küçük illerin milletvekili sayısının yok denecek veya 1’e düşürülecek
şekilde dizayn edilmesini takdirlerinize bırakıyorum. Dolayısıyla da bu kanunun
bu anlamda da yerinde bir kanun olduğunu ifade etmek istiyorum ve tekraren şunu
arz etmek isterim ki bu kanun veya benzeri kanunların teşekkülünde mutlaka tek parametrenin nüfus olmaması gerektiğine
olan inancımı bir kere daha arz etmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Zeydan.
Sayın Çakır…
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakandan öğrenmek istiyorum: Bu kanun bu
biçimiyle yürürlüğe girdiği noktada, bugün ülkemizin seksen bir ili var fakat
onlarca ilçe de il olma arzusu içerisinde, beklentisi içerisinde. Bu kanun
yürürlükte olduğu noktada Türkiye’de il sayısı yüz elliye çıktığında acaba bu
kanun Türkiye’de ne tür bir sıkıntıya yol açar?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çakır.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Zeydan’ın temennisine ben de katılıyorum, soru mahiyetinde
olmadığı için cevap vermiyorum.
Sayın Çakır’ın sorusuna gelince: Evet, bir varsayım ve faraziye
üzerinden bir değerlendirme yaptılar “Seksen bir il var ama il olmak isteyen
çok sayıda ilçeler var. Bu il sayısı yüz elliye çıkarsa ne gibi bir sorun
ortaya çıkar?” Çok haklı ancak şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Türkiye’de il
olma kriterleri yedi yıldır belli bir stabiliteye geldi. Bu anlamda il yapma
konumunda olan karar mercilerinin bu tür sıkıntıları göz ardı etmemesi gereğine
inanıyorum.
Bir ilçenin girişine ve çıkışına ilçe tabelasını kaldırıp il
tabelası asmanın çok fazla bir faydası olmadığını geçmiş dönemlerde yapılan
uygulamalarda da gördük. Bu açıdan o yerleşim biriminin il olma noktasında
sosyal, ekonomik, fiziki şartlarının müsait olup olmadığı çok önemli. Bu
anlamda bu sorduğunuz soru çerçevesinde sıkıntı çıkabilir ama ben böyle bir
ihtimalin gerçekleşmeyeceğini düşünüyor ve temenni ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
Şimdi 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Milletvekili Seçimi Kanununun 6’ncı maddesinin birinci ve
ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri dört yılda bir yapılır.
Bir önceki seçimin yapıldığı tarihten itibaren dört yılın
dolmasından önceki son Pazar günü oy verilir. Oy verme gününden geriye doğru
hesaplanacak doksan günlük sürenin ilk günü seçimin başlangıç tarihidir.”
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Antalya Milletvekili Atila Emek konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Emek.
Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olursanız lütfen.
CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10.6.1983 Tarihli ve 2839
Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 420 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken grubum adına yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, teklifin gerekçesinde açıklandığı üzere,
7/11/1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 77’nci
maddesinin “Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri beş yılda bir yapılır.”
şeklindeki birinci fıkrası 31/5/2007 tarihli ve 5678 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un çerçeve
1’inci maddesiyle “Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri dört yılda bir
yapılır.” biçiminde değiştirilmiştir. Ancak, 10/6/1983 tarih ve 2839 sayılı
Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 6’ncı maddesinde, Anayasa’da yapılan bu
değişikliğe uygun uyum düzenlenmesi yapılmamıştır. Bu düzenlemeyle Anayasa’nın
77’nci maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişikliğe uyum sağlanmaktadır.
Bu konuda en son değişiklik Seçim Kanunu’nun 6’ncı maddesinin ikinci
fıkrasında, 12/10/2006 tarih, 5550 sayılı Kanun’la yapılmış, buna göre “Her
seçim döneminin son toplantı yılının 20 Temmuz günü seçimin başlangıç tarihidir
ve kasım ayının ilk pazar günü oy verilir.” şeklinde düzenlenmişti.
Sayın milletvekilleri, teklifin 2’nci maddesi, 2839 sayılı
Kanun’un 6’ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının değiştirilmesini
öngörmektedir. Bu değişiklikle Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin dört
yılda bir yapılacağı hükme bağlanmakta, oy verme ve seçimin başlangıç tarihi
düzenlenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak seçim
kanunlarında yapılan sık ve aceleye getirilmiş değişiklikleri yerinde bulmadığımızı,
AKP’nin bu yöndeki anlayışının çözüm üretmek yerine sorun ve sıkıntı
yarattığını sizlerle paylaşmak isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasalar toplumların ana
sözleşmeleri olup seçim kanunları da önemli temel yasalardır. Bunların
değiştirilmesinde toplumsal uzlaşmanın sağlanması esastır. Görüşülmekte olan
teklife neden olan Anayasa değişikliği, 2007 Nisanında yaşanan Cumhurbaşkanlığı
seçiminde Adalet ve Kalkınma Partisinin uzlaşmaz tutumu karşısında içine
düştüğü öfkenin sonucu olarak gündeme gelmiştir. Oysa anayasalar sükûnet
içinde, toplumsal uzlaşıyla değişmesi gerekir. AKP olarak öfkeyle ve aceleyle
yaptığınız işler yüce Meclisin ve toplumun önüne yeni sorunlar çıkarmakta,
bunların çözümü için de uzlaşma yerine yine aceleci tutumunuzu
sürdürmektesiniz.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi anlayışı ne
yazık ki böyle şekillenmektedir. Seçim Yasası’nda, Anayasa’da ve diğer
yasalarda aceleye getirilerek, hiddetle yapılan bu düzenlemeler ülkeyi ve
toplumu büyük sıkıntılara sokmaktadır.
Yasalar üzerindeki bu anlayışınız kurumlara yönelik de devam
etmektedir. En acısı, yargı sistemi üzerinde sıkıntılar yaratan ve giderek
yargının siyasallaşması noktasına geldiği bir sürece girilmiştir. Yargıda
gelinen son nokta kaygı ve üzüntü vericidir.
Seçim Kanunu’nda yapılan bu değişiklik bir uyumu amaçlamış olsa
bile AKP’nin anlayışının bir yansımasıdır. Aceleye getirip gerçekleştirdiğiniz
bu değişiklik bir yıl içinde bir erken seçim hesabı içinde olduğunuzu ortaya
koymaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan bu değişiklik uyumu
amaçlamış olsa da AKP anlayışının bir yansımasıdır. Yaşanılan bu süreçleri, AKP
anlayışını ve İktidarını halkımız hayretle ve kaygıyla izlemektedir.
Milletimizin günü geldiğinde AKP hakkında kararını vereceği ve
AKP’nin olumsuzluklarına dur diyeceği inancıyla yüce heyetinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Emek.
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir
Karabaş.
Buyurunuz Sayın Karabaş.
DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, aslında, normal karşılanabilecek, birlikte değerlendirilip
yasalaştırılabilecek bir teklifi, garabet bir yasa ortada duruyorken ve
bunların Seçim Yasası’na dokunmuyorken, mevcut Seçim Yasası’na göre ayrıntı
olan bu yasa teklifini tartışmak gerekiyor. Yoksa buradaki her iki madde de
normal bir ülkede, normal bir seçim kanunu içinde tartışılabilir ve
yasalaştırılabilir ama şimdi, mevcut Milletvekili Seçimi Kanunu, mevcut Siyasi
Partiler Kanunu ortadayken ve 12 Eylül askerî faşist darbesinden bu yana
Anavatanından tutun, Anavatan İktidarından tutun, Hükûmetinden, bugün AKP
Hükûmetine kadar her partinin, her hükûmetin seçimden önce bu halka, Türkiye
halkına seçim meydanlarında ilk yapacağı, seçimi kazanırsa, Hükûmet olursa ilk
yapacağı değişiklikler arasına koyduğu Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu
ortada duruyorken gelip bunu tartışmak… İşte, bir milletvekili… Bazı illerin
milletvekili sayısı 1’e düşecek, onun için temsilde adalet olmayacak, onun için
adaletsizlik olacak.
Şimdi, siz 12 Eylül darbesinin o dönemde toplumu denetim altına
alma, yüzde 10 barajıyla siyaseti denetim altına alma ki nitekim o dönemde yüzde 10 barajıyla birlikte bir
siyasi partinin seçime girebilmesi için Millî Güvenlik Konseyinden onay alması
gerekiyordu ve 87’den sonra da bu Yasa’yı o dönem Anavatan Hükûmeti başta olmak
üzere bugün de AKP Hükûmeti ve tüm diğer siyasi partilerin desteğiyle Kürtlerin
siyaset yapmasının önünü tıkamak üzere çıktı ve bu yüzde 10 barajı devam
ediyor.
Şimdi AKP bu yüzde 10 barajını tartışmıyorken, işte bir ilin
milletvekili sayısı 1’e düşerse, efendim yarın da ölürse o il temsil
edilmeyecekmiş! Bu ülkede, ülkenin toplam nüfusunun yüzde 45’i, 50’si temsil
edilmedi. Kürt insanlarının yüzde 70’inin, 80’inin temsili, on beş yıl boyunca,
yirmi yıl boyunca bu Parlamentoda bulunmadı. Sol düşünen, sosyalistlerin,
komünistlerin, farklı kesimlerin yirmi senedir bu Parlamentoda temsili yoktur
bu yüzde 10 barajı nedeniyle.
ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Siz olmadan temsil edilmiyor muydu?
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Evet, temsil edilmiyorduk.
Oy verdiğin insan eğer bu Parlamentoda temsil edilmiyorsa, oy
verdiğin insan seçilmiyorsa, 20 bin, 30 bin, 50 bin oy almış insan değil, bu
Parlamentoda 5-6 bin oyla onlarca, yüzlerce milletvekili geliyorsa halk burada
temsil edilmiyordu. Halkın temsili demek, halkın ağırlıklı olarak oy
verdiği -bağımsız olsun, hangi
partiden olursa olsun- seçime girme hakkı olan, seçime giren ve halkın oyunu
alan kişidir. Temsil odur. Yoksa, burada bir ilin adına, birinin 5-6 bin oyla
gelip temsil etmesi o ili, halkın burada temsil edilmesi anlamına gelmiyor.
Bu nedenle, bu teklifte gelen maddeleri tartışmıyoruz. Elbette
Seçim Kanunu her yönüyle üzerinde tartışılıp gerçek anlamda cevap olabilecek...
Bugünkü Türkiye, Avrupa Birliğine girmeye çalışan Türkiye, Sayın Başbakanın
“demokratik açılım” dediği, “Her yönüyle tüm alanlarda demokratik bir yaşamı
gerçekleştireceğiz.” dediği bir ülkeye yakışır bir seçim kanunu ve siyasi
partiler kanunu tartışılır olsaydı, elbette biz bunları tartışmayacaktık. Ha,
her ilin, gerçekten halkın tüm kesimlerinin temsil edildiği, temsilde adaletin
olduğu bir milletvekili seçimi kanunu gerçekleştirseydik, her ilin gerçek
anlamda temsili, eğer yarın herhangi bir sorun veya ölüm gibi farklı bir şeyle
karşılaşırsa o ilin milletvekilsiz kalmaması da tartışılabilirdi. Ama, sonuçta
böyle bir garabet Seçim Kanunu varken getirip bunu öncelikli olarak koymak,
ondan sonra da adaleti gerçekleştirmekten bahsetmek çok gerçekçi değil,
mantıklı değil. Birçok defa diğer bazı yasa değişikliklerinde, hatta anayasa
tekliflerinde aynı şekilde bunları dile getirdik. Geçmişte buna benzer
uygulamalar oldu.
Bizim aslında yasa teklifinin mantığına, ruhuna karşı olmadığımız,
ama sonuçta öncelikli olmayan, öncelikli çıkarılması, tartışılması ve
yasalaştırılması gereken konular varken bu Meclise getirilmesi, bu kürsüde
tartışılmasını doğru bulmuyoruz.
Şimdi siz, bir taraftan, 22 tane milletvekili olan bir partiye,
grubu olan bir partiye, bu kürsüde her yasayla ilgili konuşma hakkı, yetkisi
mevcut yasalara göre olan bir partiye halktan, üyesinden alacağı aidatın
dışında herhangi bir hazine yardımı yapmayacaksınız, bu tartışılmayacak. Yüzde
10 barajı olacak, burada 22 milletvekili, 21 milletvekili olan bu grup, her
biri girdiği yerde tek başına bağımsız aday olarak girip ondan sonra grup
oluşturacak; bu tartışılmayacak! Dille ilgili, diğer konularda, Milletvekili
Seçimi Kanunu’nda antidemokratik olan, Avrupa Birliği uyum yasaları
çerçevesinde değiştirilmesi gereken, Türkiye’de halkın tüm kesimlerinin mutlaka
değiştirilmesi yönünde bas bas bağırıp her gün dile getirdiği maddeleri
tartışmayacaksınız, getirip Bayburt ilinin milletvekili sayısını 2’ye çıkarmayı
tartışacaksınız. Bunlar elbette tartışılır. Bayburt’un da, yarın… Eğer böyle
devam ederse, eğer gerçekten başta doğu, güneydoğu olmak üzere, Karadeniz’e, İç
Anadolu’ya, Türkiye’nin birçok yerine ciddi önlemler alınıp, bu Parlamento
tarafından tedbirler geliştirilip refahı, yatırımı, sanayiyi yayma
gerçekleşmezse Bayburt’a benzer onlarca ilin çıkacağını biz de biliyoruz.
Bunlar elbette tartışılır. Fakat Seçim Kanunu’nu getirirsiniz,
demokratik bir seçim kanunu, burada tüm siyasi partiler, grupları ve
Parlamentoda grubu olmayan diğer siyasi partiler, bu konuda sivil toplum
örgütleri, hukuk kurumlarının hepsinin birlikte tartıştığı bir seçim kanunu
çıkarırsınız, bunları da içinde hiç kimsenin tartışmasına gerek kalmaz, bunlar
da yasalaşır. Kaldı ki zaten burada 2’nci maddeyle ilgili, Hükûmet, eğer
isterse, mevcut çoğunluğuyla istediği zaman erken seçim kararı alabilir. Yani
bu konuda bu, öncelikli, bir an önce gelmesi gereken, tüm yasaların ve Mecliste
tartışılması gereken konuların önüne alınması gereken bir olay değil.
Bizim, her iki maddeyle ilgili de, bu yasa teklifleriyle ilgili
eleştirilerimiz mevcut. İşin aslına, gerçeğine eğilme, onu tartışma, toplumun
beklentileri, bu Parlamentonun gelecekte halkın tümünü temsil etmesinin
sağlanması yönünde adım atılması gereken konuları tartışma yerine, diğer,
çeşitli gerekçelerle o anda iktidar partisinin, iktidar partisi
milletvekillerinin veya bazı ona yakın çevrelerin o andaki taleplerini yerine
getirmek üzere getirilen yasaların bu şekilde getirilmesini eleştiriyoruz.
Onun için, bu yasa teklifinin ruhuna karşı değil, getiriliş
biçimine ve mantığına karşıyız.
Tüm Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karabaş.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç
Çelik.
Buyurunuz Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 420 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde
konuşma yapmak üzere grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün Anayasa Komisyonunda kanun teklifi görüşüldü. Komisyon üyesi
olarak orada tabii ki hazır bulunduk ve baştan sona oradaki gelişmeleri
dikkatle izledik. Şimdi, Anayasa Komisyonunun çalışması aslında hemen bir günde
tamamlanacak ve akabinde Genel Kurula inecek düzeyde olmamalıydı. Öncelikle bu
meselenin olgunlaştırılması, geliştirilmesi, düne münhasır olarak değil ama
bundan önceki aylar içerisinde, önceki yasama dönemlerinde, 4’üncü Yasama
Dönemine gelinceye kadarki dönem içerisinde konunun ele alınarak anayasal
sistemimiz içerisinde bu meselenin çok iyi bir şekilde irdelenip tartışılarak
parti gruplarının müzakere sonucunda uzlaşı metnini ortaya çıkarmaları ve bunu
Genel Kurula getirmelerinin daha mantıklı, daha tutarlı ve daha objektif olması
yönünde görüşümü burada ifade etmek istiyorum.
Ancak değerli milletvekilleri, şunu da burada vurgulamak isterim:
2007 yılında biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimi
gerçekleştirildi ve Cumhurbaşkanı seçiminden önce, 2007 yılının başında ve
hatta 2006 yılının Aralık ayından başlayarak Partimiz hep iktidar partisini
uyardı, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmamamıza rağmen. “Bu bir
siyasi krize yol açar, Türkiye’de rejim tartışmalarını ortaya çıkarır,
gerilimlere yol açar ve Türkiye buna müstahak değildir.” mealinde açıklamalar
yapıldı ama hepsi kulak ardı edildi ve sonuçta, mayıs ayına gelindiği zaman
derhâl bir Anayasa değişikliğine gidilmesi öngörüldü ve Anayasa’mızın birçok
maddesini değiştiren 5678 sayılı Anayasa’yı değiştiren Yasa’yı çıkardık,
çıkardınız ve 21 Ekim 2007 tarihinde yapılan referandumla da bu Anayasa
değişiklikleri yürürlüğe girmiş oldu.
Bunu niye anlatıyorum? Şimdi, bizim anayasal sistemimizi bir bütün
içerisinde görürken burada Cumhurbaşkanının görev süresini düzenleme metni var,
367 toplantı nisabına ilişkin düzenleme var ve milletvekili genel seçimlerinin
dört yılda bir yapılacağına ilişkin yine Anayasa’nın 77’nci maddesinin
değiştirilmesi hükmü var ve ayrıca bir geçici maddeyle de “11’inci
Cumhurbaşkanını –mealen söylüyorum-
halk seçer.” tarzında bir hüküm bu Anayasa değişikliğiyle yürürlüğe girmiş
oldu, ama 21 Ekimde.
Şimdi burada özellikle vurgulamak istediğim, 77’nci maddeyle
ilgili hüküm, dört yıllık hüküm. Bu düzenlemeleri yaparken illerin, Türkiye’de
her ilin en az, asgari 2 milletvekili çıkarması yönünde düzenlemeyi o
tarihlerden itibaren yürütmüş olsaydı iktidar partisi, bugün bu mesele çok daha
farklı boyutlarda olurdu, belki de Türkiye'nin sistemi açısından bugün başka
meseleleri konuşuyor olurduk ama öyle yapılmadı. Dün dedim… Anayasa Komisyonunda
yapmış olduğumuz görüşmelerde Sayın Ülkü Güney’in ve Fetani Battal’ın teklifi
ve arkasından önceden kurulmuş olan alt komisyon üyesi Sakarya Milletvekili
Sayın Sefer Üstün’ün teklifi bir anda geldi ve bunun yanında, Adana
Milletvekili Fatoş Gürkan’ın ve Mustafa Ünal’ın değişiklik önergesi de geldi.
Bu arada, biz milletvekili seçimi kanununu henüz hangi maddesi olduğunu ele
almadan aceleyle kotarılmış bir şekilde önümüze kondu. Ancak burada biz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak daima yapıcı ve katkı sağlayıcı tavır
içerisinde meseleyi ele almayı tercih ettik.
Yalnız, sonuç olarak biz Sayın Faruk Bal’ın da ifade ettiği gibi,
siyasi zarafet aradık bu işte. Değişiklik önergesinin yeterince
tartışılmadığını düşünüyoruz ve alt komisyonun karar ittihaz etmeden ve
çalıştırılmadan, doğrudan Anayasa Komisyonunda konunun yeniden ele alınmasını
demokrasi geleneklerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma adabına
uygun görmüyoruz.
Burada, bildiğiniz gibi değerli milletvekilleri, benden önceki
hatiplerin ifade ettiği gibi, Türkiye, çok farklı boyutlarda göçe maruz kalan
bir ülkedir. Kırsaldan kentlere doğru bir göç hareketi olduğu gibi, doğudan
batıya doğru ve iç kesimlerden de kıyılara doğru üç türlü göç hareketini
yaşamaktadır. Özellikle Bayburt yöresinde, Doğu Anadolu’nun daha kuzeyinde olan
bölgelerde yaşayan insanların rızık peşinde, ekmek peşinde ülkemizin batısına
ve kıyılarına doğru gittiğini hepimiz görüyoruz. Göç hareketi, sadece Bayburt’a
has değil, Erzurum’a, Kars’a ve diğer illerimize de has ciddi bir olaydır. Onun
için, tüm iktidar partilerine düşen görev, göç veren illerin göçünü durduracak
ekonomik tedbirleri almasıdır. Bu itibarla, iktidar partisinin, ne yazık ki son
yedi yılda iyi bir sınav verdiğini söylememiz mümkün değildir. Yani burada 2
milletvekili çıkaran illerin gelecekte -yine konuşmacılar ifade etti- beş altı
ile -şu anda bir il gözüküyor- çıkacak olması tabii ki iktidarın yüz karasıdır.
Bunun başka bir izahı da yoktur. Çünkü bu illeri kalkındırma görevinin,
ekonomik olarak onları güçlendirme görevinin iktidara ait olduğu gerçeği
ortadadır. Onun için, iktidar partisinin Türkiye'yi tasfiye planı peşinde değil
de yani gerçek bir Türk Hükûmeti gibi görevini müdrik çalışması bizim
Milliyetçi Hareket Partisi olarak yegâne temennimizdir. Ancak bu henüz en ufak
bir işaret olarak gözükmemekte ve siyasi sonuçları itibarıyla Türkiye âdeta bir
kayyumlar heyetinin, tasfiye planını uygulayan kayyumlar heyetinin
yönetimindeymiş gibi bir görünüm arz etmektedir.
Bu itibarla tekraren, başa dönerek söylüyorum: Anayasa
hükümlerinin değiştirilmesi konusunda 77’nci maddede dört yıllık süreyi
düzenlerken yapılması gereken şeyin, yine bu illerle ilgili hükümlerde de
düzenleme yapılması ve Milletvekili Seçimi Kanunu’na bunun ilave edilmesi
gereği idi ama bunlar maalesef yapılmadı, yapılmıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, 2’nci maddede
ifade edilen Anayasa’nın 77’nci maddesinde, 5678 sayılı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun’la yapılan düzenlemenin
Milletvekili Seçimi Kanunu’na uyarlanması olumlu ve anlamlıdır.
Bu duygularla tekraren hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.
Şahsı adına İzmir Milletvekili Harun Öztürk.
Sayın Çelik, demin söylerken siz “11’inci Cumhurbaşkanını halk
seçer” diye söylediniz, 12’nci olacaktı. Bunu da düzeltelim.
Buyurunuz Sayın Öztürk.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 420
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım.
Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, herhangi bir ilden seçilecek milletvekili
sayısının 2’den az olamayacağına ilişkin 1’inci maddede yapılan düzenleme,
temsilde adaleti esas alan milletvekili sayısının iller arasında dağılımını
düzenleyen genel kurala bir istisna getirmektedir. Ancak teklifte getirilen
istisnanın pratikte söz konusu genel kurala çok aykırılık teşkil etmeyeceği
düşüncesine katıldığımı belirterek sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 2’nci maddedeki
düzenlemeye bir zorunluluk olmadığı kanaatindeyim çünkü Anayasa’da yapılan
“milletvekilliği süresinin beş yıldan dört yıla indirilmesi” şeklindeki
değişikliğin 23’üncü Dönem milletvekillerini de kapsadığını düşünüyorum.
Anayasa’da yapılan bu değişiklikle ilgili uyum yasası çıkarılmasa dahi, uygulanabilir
açık hüküm içermesi nedeniyle yasalarda yer alan hükümler gibi uygulanabileceği
kanaatindeyim. Diyelim ki bir değişiklik yapılmadı, o takdirde, 23’üncü Dönemin
görev süresinin beş yıl mı yoksa dört yıl mı olacağına dördüncü yıl dolduğunda
seçim takvimini işletecek olan Yüksek Seçim Kurulu karar verecektir. Eğer
Yüksek Seçim Kurulunun yukarıda ifade edilen görüşe aykırı olarak, 23’üncü
Dönemin görev süresinin beş yıl olduğu yönünde bir görüş verebileceği yönünde
bir endişemiz var ise, bu endişenin o gün geldiğinde erken seçim kararı
alınarak aşılması pekâlâ mümkündür. Bu nedenle, 2’nci maddeyle ilgili şimdilik
bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç olmadığını düşünüyorum. Daha sağlam olsun diye düzenleme yaparak Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çok değerli zamanının harcanmasını doğru bulmadığımı
ifade etmek istiyorum. Ancak buna rağmen, değişiklikte ısrar edilir ise, görev
süremizin dört yıl olduğuna ben de inandığım için teklifi desteklediğimi
belirtmek isterim.
Değerli milletvekilleri, teklif sahipleri teklifin çok önceden
verildiğini ileri sürerek bir yıl sonra yapılma ihtimali olan bir erken seçime
yetiştirme telaşı içinde olmadıklarını ifade etseler de, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde ülkenin önemli sorunlarını çözme iddiası olan çok sayıda tasarı ve teklif
görüşülmeyi beklerken, bu teklifin İç Tüzük emri kırk sekiz saat dahi
bekletilmeden öne alınıp görüşülmesi muhalefetin erken seçim konusundaki
görüşlerini haklı çıkarmaktadır. Bu açıklamalarımızdan Demokratik Sol Parti
olarak erken seçimden kaçtığımız anlamı hiçbir şekilde çıkarılmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu teklif, Hükûmetin muhtemel bir erken
ya da zamanında yapılacak seçime yine aynı antidemokratik seçim yasalarıyla
gitmek istediğini ortaya koymaktadır.
Eğer Hükûmet demokratik açılım konusunda samimi ise
demokratikleşmeye Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nda yapılacak değişiklerden
başlanmalıdır. Demokratik Sol Parti olarak biz her fırsatta bu görüşümüzü dile
getiriyoruz ve getirmeye devam edeceğiz.
Özetle, temsilde adaleti ve yönetimde istikrarı sağlayacak şekilde
yüzde 10 barajını kabul edilebilir makul bir düzeye çekecek bir değişiklik
mutlaka yapılmalıdır diyoruz.
Sadece siyasi partiler için değil, siyasetin bir bütün olarak
finansmanı konusunda siyasi yozlaşmayı önleyecek değişikleri de Türkiye Büyük
Millet Meclisinde 23’üncü Dönem milletvekilleri olarak mutlaka yaşama
geçirmeliyiz. Bunları yapmadan yeni seçimlere gitmek sistemin sıkıntılarının
bir sonraki döneme aktarılması…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bunları yapmadan yeni seçimlere gitmenin sistemin sakatlıklarının
bir sonraki döneme taşınması anlamına geleceğini ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk.
Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun teklifinin 3’üncü
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Şimdi,
sözlerime başlarken kimseye sataşmak için değil ama bazı tespitleri yapmak
istiyorum. O tespitler de şunlardır: Birincisi, AKP Grup Başkan Vekili
arkadaşımız konuşurken “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda 2007 yılındaki halk
oylamasıyla yapılan değişikliklerin Milletvekili Seçimi Kanunu’na yönelik
izdüşümleri söz konusudur ve Milletvekili Seçimi Kanunu’nun Anayasa’daki
değişime paralel bir şekilde uyumlu hâle getirilmesi, bugün açısından hepimiz
itibarıyla bir zaruret hâlini almıştır.” dedi. Şimdi, değerli arkadaşlarım,
kendi konuşmasında da belirtildiği gibi, bu Anayasa’daki değişiklik 2007
yılında yapılmış 21 Ekim 2007’de de halk oylaması yapılmış. Bugün ayın kaçı? 22
Ekim 2009, yani zaruret hâline geldiği şimdi mi akıllarına gelmiş? İki sene
içinde ne yapmışlar? Gecenin bu saatinde Borçlar Kanunu Tasarısı’nı da bugün
çekerek, bir kenara iterek bunu getirmenin anlamı neydi?
Şimdi, Borçlar Kanunu Tasarısı bu Mecliste konuşulurken ilk gün
ben soru sormuştum: “Siz, Meclisteki boşlukları doldurmak için mi bu Borçlar
Kanunu Tasarısı’nı getirdiniz, yoksa sürekli görüşecek misiniz?” dedim, Sayın
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, o tasarının görüşüleceğini
söyledi ama şimdi, zaman beni doğruladı. Demek ki, Borçlar Kanunu Tasarısı’nı
Meclisin boş günlerini de doldurmak üzere getirmişsiniz.
Yine, arkadaşımız konuşmasında “Anayasa’da beş yıldan dört yıla
indirdiğimiz milletvekili seçiminin Milletvekili Seçimi Kanunu’nda da beş
yıldan dört yıla indirilmesinden ibarettir. Dolayısıyla, Anayasa’nın amir hükmü
ortadayken bu düzenlemeye niçin ihtiyaç duyulmuştur?” dedi. Şimdi, burada
tabii, yorum meselesini ortadan kaldırmak üzere bunun getirildiğini söyledi,
ben onu da söyleyeceğim. “Dört yıl sonra yapılacak milletvekili seçimini, aday
isimler olarak bir taraftan kendi seçimimizle ilgili düzenlemeyi illa ki
sıkışık bir takvimin içerisine kaydırmakla ilgili bu kadar çaba sarf etmeyi
doğrusu çok gerekli görmüyoruz.” dedi. Çok gerekli görmüyor idiyseniz, niye
şimdiye kadar getirmediniz? Yani, muhalefet partisi olarak biz mi engel olduk
buna değerli arkadaşlarım?
Yine, Grup Başkan Vekilimiz, bu işi ortak bir şekilde yürütebilme
iradesini ortaya koymamızın, Meclisten kamuoyuna yansıyacak görüntü adına çok
önemli olduğunu söyledi. Ben buna katılıyorum ama bu ortak iradeyi ortaya
koyabilmenin kimin tarafından engellendiğini ben Türk halkının takdirlerine
sunuyorum. Bu kürsünün milletin kürsüsü olduğunu, bu kürsüden konuşulurken
millet adına ve memleket adına çok özenli ve dikkatli olunmasının milletimizin
asgari beklentisi olduğunu söyledi. Bu sözlerin de altına imza atıyorum ama bu
beklentiyi karşılamak görevi, öncelikle ve özellikle iktidar partisi grubundaki
arkadaşlarımızın görevidir.
En önemli konu da AKP Grup Başkan Vekili “Bize ve kendinize
güvenin.” dedi muhalefete dönerek. Evet, biz muhalefet olarak kendimize
güveniyoruz. Size güvenip güvenmeme meselesine gelince, size güvenip
güvenmememiz konusunda da “Bize güvenmeniz gerekir.” dedi ve bunu çok tekrar
etti, güvenmeniz gerekir diye. Bizim, muhalefet olarak iktidar partisi
milletvekillerine güvenme mecburiyetimiz yok, iktidar partisine güvenme
mecburiyetimiz, zorunluluğumuz yok ama iktidarın, bu ülkeyi yönetme adına
muhalefetin güvenini kazanma zorunluluğu vardır. Eğer bir insan bir insana
güvenmiyorsa “bana neden güvenmiyorsun” diye suçlamayı bir kenara bırakıp,
güveni kazanmamış olmasını sorgulaması gerekir. Türk Dil Kurumuna göre güven,
korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusudur, itimattır;
güvenmek ise, güven duymaktır, güveni olmaktır, itimat etmektir. Eğer, bugün,
gerçekten özellikle toplum kesimlerinde AKP’ye karşı bir güvensizlik almış
başını gidiyor ise bunun sorumlusu, bunlara güvenmeyenler değildir, o güveni
kazanamamış olan AKP’lilerin ta kendisidir değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bakın, bu kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine
16/10/2009 günü getirilmiş yani bundan beş gün önce getirilmiş, Komisyonda dün
görüşülmüş ve bugün de Meclis Genel Kuruluna getiriliyor. Yani, alelacele,
tartışılmadan, düşünülmeden kanun yapma geleneği ve alışkanlığı hâlen devam
ettiriliyor. Şimdi, bu alışkanlıkla mı uzlaşma sağlanacak? Ben bunu da
takdirlerinize sunuyorum.
Şunu söylemek istiyorum: Bu yasa ister çıksın ister çıkmasın,
2010’un Mayıs veya Nisan aylarında erken seçim olacaktır. Bu, şu nedenle
olacaktır: Bugün Türkiye'nin en önemli sorunu yönetilememe sorunudur. Son
günlerde Türkiye’de yaşanan olay AKP İktidarının Türkiye’yi yönetemediğinin en
somut göstergesi ve örnekleriyle doludur. Dolayısıyla yönetilen halk
yığınlarıyla yönetenler arasında ciddi uzlaşmaz çelişkiler belirmiştir.
Demokrasilerde yönetenle yönetilenler arasındaki çelişkilerin çözüm yeri
sandıktır, çözüm yöntemi de seçimdir. Artık AKP İktidarıyla halkımız arasındaki
bu çelişkiler ertelenemez, uzatılamaz bir hâl almıştır; o nedenle bunun
çözülmesi zorunluluktur. Artık 2010 yılının Mayıs ya da Nisan aylarında seçim
sandığının halkın önüne getirilme zorunluluğu vardır, iktidar partisi olarak
bunu getirmek zorunda kalacaksınız. O nedenle bu yasayla çok fazla uğraşmanın
da anlamı olmadığını düşünüyorum.
Öbür taraftan değerli arkadaşlarım, bu yasa görüşülürken yasanın
iki tane önemli özelliği: Birincisi, “Bayburt yasası” olarak tanımlandı ve bu
konuda da Sayın Bayburt Milletvekilimiz Ülkü Güney, Bayburtluların bundan
dolayı güceneceğini söyledi. Aslında bu doğru değil, Bayburtlular kendilerinin
milletvekili sayısının 1 veya 2 olmasından dolayı gücenmezler. AKP Hakkâri
Milletvekili Sayın Zeydan’ın söylediği gibi, Bayburtlular uygulanan politikalar
yüzünden kendi topraklarında doyamaz, evlerini de geçindiremez hâle gelip kendi
topraklarını, kendi yurtlarını terk edip İstanbul’a, Ankara’ya taşınmak zorunda
bırakan politikalar yüzünden gücenmişlerdir. O politikaları da bugüne kadar
kimin uyguladığı bellidir. Ama öbür yandan da şu var: Bu sefer, Bayburt’ta 75
bin toplam nüfusla 1 milletvekili verme meselesini hak ve adalet kurallarıyla
bağdaştırırken, öbür yandan, Bayburt’un nüfusu kadar bir seçmen sayısını
Mersin’de bir kenara iterek, 80 bin oyu bir kenara atarak, seçmen sayısını bir
kenara atarak, oranın milletvekili sayısını aşağı çekmek hak ve adalet
kurallarıyla bağdaşıyor mu değerli arkadaşlarım? Bir kere, bu tasarının 1’inci
maddesi, bu yönüyle bakıldığında, Anayasa’nın temeline aykırıdır. Şöyle ki:
Anayasa hukuk devletini tanımlarken, insan haklarına saygı gösteren ve bu
hakları koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini
zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan devlettir.
Hukuk devleti olabilmenin bir başka göstergesi de yasalarda genellik ilkesine
uyulmasıdır. Yasaların genelliği ilkesi özel, aktüel ve geçici bir durumu
gözetmeyen, belli bir kişiyi hedef almayan, aynı statüde olan herkesi kapsayan
kuralların getirilmesini zorunlu kılar. Getirilen bu yasanın 1’inci maddesi
temsilde adalet ilkesine tümüyle aykırıdır, Anayasa’ya, bir kere, aykırıdır.
Değerli arkadaşlarım, 2’nci maddedeki değişiklik ise aslında,
milletvekili seçimlerini erkene çekmiyor, orada seçimlerin başlangıç tarihi ile
oy atma gününde bir değişiklik yapıyor. Dolayısıyla, yapılan düzenlemeyle,
mevcut yasaya göre -Habertürkte Muharrem Sarıkaya da söyledi- hiçbir değişiklik
yapılmasa bile, mevcut Siyasi Partiler Yasası’na göre seçimin en geç 2010
yılının Kasım ayının ilk haftasında yapılması kaçınılmazdır ama getirilen bu
düzenlemeyle, seçimin 2011 yılına sarkması, 2011 yılında yapılabilmesinin yolu
açılmaktadır çünkü seçim takviminin başlangıç tarihi değiştirilmiş, yine oy
verme günü değiştirilmiştir çünkü seçimin yapıldığı günden itibaren, dört yılın
bitim tarihinden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …bir hafta öncesi yani 17 Temmuz 2011
günü oy atma günü olacaktır, ondan da geriye doksan gün, 17 Nisan da seçim
takviminin başladığı tarih olacaktır. Dolayısıyla, bu yasa aslında seçimi 2010
yılında yapma yerine, 2010 yılında mevcut yasa hükmü gereği yapılması gereken
bir seçimi 2011’e aşırmanın zeminini oluşturmuştur, buna yöneliktir. Bu da
iktidar partisinin seçimden kaçtığının somut göstergesidir. Biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak seçime hazırız ve seçimin de 2010 yılının Mart ve Nisan ayında
olmasının -demin de söyledim- zorunluluklarını da açıkladım, temellerini
açıkladım.
Bu nedenle, hepinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize iyi geceler
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Soru-cevap bölümünde bir soru görüyorum.
Sayın Öğüt, buyurunuz.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, bu yasayı görüşmemizin amacı, göç eden illerden
milletvekili sayısı azalıyor, azaldığı için de milletvekili sayısını artırmak
istiyoruz Sayın Bakanım. Aslında niçin sayı düşüyor onu araştırmak lazım. Göç
verip işsiz ve yoksul kalan bölgeler bugün hakikaten çok perişan durumda. Benim
ilim Ardahan başta olmak üzere diğer illerde hızlı bir göç, hızlı bir boşalma
var. Şimdi örnek vereceğim. Eğitime hiçbir katkı sunulmuyor. İstanbul’da bir
üniversiteye 500 küsur trilyon bütçe konurken, Ankara’da üniversiteye 300
trilyon civarında bütçe konurken Ardahan’da 12 trilyon konuyor. Ardahan şimdi,
üniversitede sonuncu. Peki, bölge boşalıyor, işsizlik ve yoksulluk had safhada.
Milletvekili 5’se sıfıra indiği zaman ne olacak? Şimdi, milletvekili sayısı
tabii ki önemli ama bence göç vermiş bölgelerde, başta tarım, hayvancılık
olarak çiftçiye sahip çıkmak, esnafa sahip çıkmak, oralarda üniversiteleri
geliştirip eğitimi yükseltmektir. Bu konuyla ilgili, Sayın Bakanım ne
düşünüyorsunuz, bunun cevabını bekliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öğüt.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Ensar Öğüt’ün ortaya koymuş olduğu tabloya ben de
katılıyorum. Nüfusu azalan illerde temsilî demokrasiyi sağlayabilmek, çoğunluk
değil ama çoğulcu anlayışı yansıtabilmek açısından yapmış olduğumuz bu
düzenleme, elbette ki seçim hukuku açısından bir tedbirdir. Ancak, esas olan,
bu illerimizin, küçük illerimizin özellikle, sosyoekonomik dengelerini
değiştirmek, düzeltmek, daha da geleceğe onları iyi şartlarda taşıyabilmek
temel hedef olmalı. Buna aynen katılıyorum, Sayın Öğüt’ün önerisine ama şunu da
teslim etmek gereğine inanıyorum: 2002-2009 yılları arasında, bu yedi yıllık
süre içerisinde, inanıyorum ki Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi Ardahan’da
da önemli hizmetler yapılmıştır. Yeterli olmayabilir, daha Ardahan’ın başka
ihtiyaçları vardır, karşılanması gereken temel altyapı hizmetleri vardır ama yapılanların
da hakkını teslim etmek gerektiğine inanıyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Şahin Mengü.
Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşacağım madde “Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.” Elbette başkası yürütmez, Bakanlar Kurulu yürütür ancak… (AK PARTİ
sıralarından “Niye konuşuyorsun o zaman?” sesi)
Niye konuştuğumu dinlersen anlayacaksın. Biz sizi bu saate kadar
dinledik. Şu, yasama faaliyeti ise, ben senin söylediğin her şeyi kabul
ediyorum.
Şimdi, arkadaşlar, bu yasa, yani önümüzde tartıştığımız yasa iki
ciddi maddeden oluşuyor. Bunun bir tanesi -ilin adını vermeden söyleyeceğim-
bazı illerin -aslında bir ilin ama- milletvekili sayısının teke düştüğü
iddiası, diğeri de Anayasa’da yapılan değişiklik nedeniyle seçim kanunları ve
Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılması gereken değişiklik, uyum yasası.
Şimdi, Anayasa değişikliği ne zaman oldu, tam kesinleşmesi
maddenin? 27 Aralık 2007. Bu uyum yasasını, eğer o değişiklikleri bir rövanş
mantığı içinde yapmasaydınız, o günlerde yapmanız gerekirdi. Bugüne kadar
beklemenin gereği var mıydı? Belki bu tartışma çok daha derin, çok daha hukuki,
çok daha bazı şeylerin karşılıklı tartışılarak… Hem buradaki zabıtlara geçmesi
açısından hem topluma verdiği mesaj açısından çok daha faydalı şeyler olurdu.
1’inci maddeye geldiğiniz zaman, ildeki, illerdeki en az milletvekili
sayısını 2’ye çıkarıyorlar. Bu bir siyasal tercihtir, buna saygı duyarım ama
bir şeyi de bilmemiz lazım: Yani, “Bu bizim adalet duygumuzdan kaynaklanıyor.”
diyemezsiniz. Zira, Türkiye’deki göç olgusu üç gün evvel başlamadı, yirmi gün
evvel başlamadı, Türkiye'nin göç olgusu -sosyolojik bir olaydır, ekonomik
temelleri vardır- yıllardır var. Yıllardır bu işi tartışmıyoruz, ne olduğu
belli olmayan, devletin bürokratlarının -yani sizin iktidarınızın
bürokratlarının- söylediğine göre, henüz bu sayım rakamlarının sağlıklı
olmadığı onlar tarafından beyan edilmişken, niye bunu yangından mal kaçırır
gibi, gece yarısı, yirmi dört saat beklemeden buraya getiriyorsunuz?
Anayasa Komisyonunda, Sayın Başkan, bizim bir arkadaşımızın
“Teklif ama ben ‘tasarı’ diyorum.” demesinden çok alındı, aralarında tartışma
çıktı. Öyle bir şey yaşadık ki, iki tane arkadaşımın verdiği değişiklik
teklifini devletin bürokratı savunmak durumunda kaldı. Neydi yapılan? Çünkü
haklı olarak, anlıyorum ki o 2 arkadaşım bir teklifin altına imza atmışlar ama
savunmayı bürokrat yaptı.
Şimdi, yasama faaliyetini bu hâle getirdiğiniz zaman işte bu
maddede bile konuşmak imkânını veriyorsunuz, daha doğrusu bizi konuşmak
mecburiyetinde bırakıyorsunuz. Hakikaten çok ayıp bir şey. “Bu Kanunu Bakanlar
Kurulu yürütür.” Kim yürütecek? O yürütecek ama bunda bile söz alıyoruz. Niye?
Çünkü, bize hiç saygı göstermiyorsunuz, muhalefete saygı göstermiyorsunuz.
Sabahleyin getiriyorsunuz, Sayın Başkan bana diyor ki: “İki saatte vereceksin
muhalefet şerhini.” Allah’ınızı severseniz hazır mı geliyoruz? Yani muhalefet
şerhi cebimizde mi geliyoruz? Eğer hakikaten öyle gelsek asıl kınanmamız
gereken nokta o olur. Hiç tartışılmadan cebime, bir muhalefet şerhi yazıp
gelsem bundan daha ayıp bir şey yapmış olamam Parlamentoya karşı çünkü o
Anayasa Komisyonunda fikirlerine saygı duyduğum birçok meslektaşım var hangi
partiden olursa olsun. Fikirlerini söyleyecekler, belki ikna edecekler ama bu
böyle yapılmıyor, kaldır parmağı indir parmağı, az konuş çok konuş, kırk sekiz
saat beklemek nezaketini bile birbirimize göstermiyoruz. Ondan sonra elbette
gecenin bu saatine kadar çalışıyoruz. Hiçbirimizin -sizler de elbette bizler
gibi burada bu saatlere kadar bekliyorsunuz- hiçbirinizin de keyif alarak
beklediğine inanmıyorum.
Burada asıl, tabii, tartışmamız gereken başka şeyler var. Burada
kimseyi germek istemiyorum gecenin bu saatinde. Bu ülkede çift hukukluluk
başladı, bunları konuşmak lazım burada ama bunları konuşmuyoruz. Asıl
tartışmamız gereken bu. Bir hâkimin, değişik hâkimlerin bir yasayı değişik
şekilde yorumlaması farklı bir şeydir, ülkenin illerinde aynı yasanın farklı
farklı uygulanmaya başlanması ayrı bir şeydir. Türkiye’de bunları
tartışmıyoruz, asıl bunları tartışalım arkadaşlar. Eğer böyle apar topar sabaha
kadar bir şeyi tartışacaksak gelin bunu tartışalım. Çadırda yargılama nasıl
yapılıyor bunu tartışalım ama bunları tartışmıyoruz. Çok teknik bir konuyu
tartışmıyoruz ama gece yarısı, sabaha karşı apar topar kanun getiriyoruz. Eğer
siz bunu içinize sindiriyorsanız söyleyecek fazla bir şeyim yok. Ama hukukun
tartışılması gerektiği yerde biz hukuku tartışmıyoruz, Seçim Kanunu’nda
değişiklik yapıyoruz. Sanki dünyada tek milletvekiliyle temsil edilen bir yerde
demokrasi olmuyor gibi bir mantık oluşuyor. Peki, dar bölge seçim sistemi
uygulayan ülkelerde demokrasi olmuyor mu? Örneğin İngiltere, dar bölge sistemi
var, her dar bölgeden 1 milletvekili seçiliyor, bir partiye ait milletvekili
seçiliyor. Yani 1 olması, 2 olması, demokrasinin yaşam tarzı, yaşam felsefesi
değildir. Çoğulculuk ayrı bir mantıktır. Çoğulculuk, parlamentoda birden fazla
partinin olması değildir. Çoğulculuk, bütün fikirlerin serbestçe
tartışılabildiği bir platformdur.
İnsanların birbirini sevmek mecburiyeti yoktur ama saygı duymak,
saygı göstermek mecburiyetimiz vardır. Bu, Anayasa Komisyonunda çalışan
arkadaşlarım için de söz konusudur; Sayın Başkanla bizim arkadaşların, benimle
olan münasebetlerinde de böyledir. Kimse kimseyi sevmek mecburiyetinde değil
ama saygı göstermek mecburiyetindeyiz. Şu ana kadar yapılan bize saygı… Yani
siyaseten elbette benim şahsımla ilgili bir şey yoktur ama Parlamentonun
muhalefet kanadına bir saygı ihlali yapılmıştır. Sizleri saygısız olmakla
suçlamak bana ağır gelir ama gösterilmesi gereken bir siyasi nezaket
gösterilmemiştir.
Harp hâlinde değiliz beyler, harp kararı almıyoruz, orduyu bir
yere göndermiyoruz, sabaha kadar, gece yarısı apar topar bir şey yapalım, bir
Seçim Kanunu tartışıyoruz.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü.
Komisyon Başkanı Sayın Kuzu, buyurunuz efendim.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, Sayın Mengü Anayasa Komisyonunun
üyesi. Geçen iki yıldan bu tarafa çalışıyoruz. Benim ne kadar demokrat olduğumu
ve adil olduğumu kendisi de bilir.
Evvela, iki maddelik…
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Ne dedi, anlamadım.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – “Adil olduğumu”
dedim.
…bir metni iki saat tartıştık ve birkaç arkadaşımız birkaç kez söz
aldılar. Söz alan hiçbir arkadaşımız da olmadı, doğru mu Sayın Mengü, bu doğru
mu?
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Tabii, tabii.
Peki, sizin bana “Yirmi dakikada, iki saatte muhalefet şerhi yaz.”
dediğiniz de doğru mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Oraya
geleceğim.
Dışarıya çıktığımız zaman Sayın Mengü dedi ki: “Üç günde biz bunu
verebiliriz.” Şimdi, bu önümüzdeki metin, yasa, bir yıllık süre sebebiyle
Anayasa’daki, bir an önce yayınlanması gerekiyor, bunu Sayın Mengü biliyor.
Dolayısıyla bu üç gün beklenemez. İki saat dedik, sonunda bir gün verdik. Yani
on ikiye kadar verdik sabah, dolayısıyla bir günlük süreyle anlaştık. “İki
saat” orada laf olarak kaldı, bunu da belirtmek lazım. Doğru değil mi? İki saat
sonra da getirdiler. Demek ki yazılabiliyormuş iki saat sonra.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – O benim takdirime kalmış bir şey, istersem…
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Şimdi, hakkın
kötüye kullanılmasını hukuk korumaz Sayın Mengü.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Hakkın kötüye kullanılması yok.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Hakkın kötüye
kullanılmasını hukuk korumaz.
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – “İki saat” demek hakkın kötüye
kullanılması.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Üçüncü bir
husus, teknik noktalarla alakalı bir hususu biz uzmanımıza sorduk Adalet
Bakanlığından gelen. Dolayısıyla bir önergenin açıklanmasıydı teknik
bakımından. Bu ne getirir? Ben söz verdim, öyle söyledi. Dolayısıyla ortada,
yani önerge verenin bundan haberi yok gibi bir şeyi kabul etmiyoruz.
Son olarak da bu tasarı meselesini, bizim tabii, Değerli Üyemiz
Sayın Kart’la birlikte tartışmamızın sebebini biliyorsunuz. “Bu bir hükûmet
tasarısı.” diyor. Diyorum ki: “Sayın Kart, bu bir tekliftir. Hükûmet tasarısı
ile teklifin arasındaki farkı sen bilirsin.” “Bilerek söylüyorum, bu bir
tasarıdır.” diyor.
Değerli arkadaşlar, parlamenter modelde -şimdi Allah’ın bildiğini
kuldan saklamayalım- Hükûmetin arkasında durmadığı bir yasa çıkar mı bu
Meclisten, söyler misiniz? Olmuş mudur bu parlamenter modelde? Olmaz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İşte o da onu söylüyor.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - O bakımdan,
doğruyu söylememiz lazım, doğruyu. Neden ikide birde Hükûmet kanadına dönüp
“Katılıyor musun?” diye soruyoruz burada? “Yok.” Dediği zaman da her iş bitiyor
burada? Evvela bunu tartışalım. Gelin, Türkiye’de bundan kurtulmak istiyorsak
başkanlık modeline geçelim, bu iş bitsin. Bu iş orada, köklü çözüm oradadır.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Nasıl emir buyurursanız Sayın Başkan!
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kuzu.
Sayın Genç, şahsınız adına, buyurunuz.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 420
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.
Şimdi, bu getirilen kanun teklifi milletvekili sayısının
belirlenmesiyle ilgilidir. Seçim bir rejimin temel ilkesidir. Seçim hakkaniyete
ve adalete uygun olmazsa, eğer bir ülkeyi temsil eden meclisin milletvekilleri
hakkaniyete, adalete ve milletin yüce menfaatlerine uygun olarak hareket
etmezlerse, kendi vicdanlarıyla hareket etmezlerse o memleketin yönetimi
maalesef sağlıklı olamaz.
Şimdi, Türkiye’de ne var? Türkiye’de siyasi partilerin liderleri
diktatör. “Bu milletvekili seçilecek, bu seçilmeyecek…” Doğru mu yanlış mı?
Türkiye’de iktidar partisinin başına gelen adam, Cumhurbaşkanını o tayin
ediyor, Başbakanı o tayin ediyor, bakanları o tayin ediyor, bütün devlet
organlarını o tayin ediyor. Arkadaşlar, en koyu diktatörlüğün yaşandığı
memleketlerde bundan daha diktatör bir rejim var mı? Yok. O hâlde Türkiye'nin
birinci sorunu, milletvekillerini genel başkanının ağzına bakarak görevlerini
yapacak bir sistemden kurtararak, milletvekillerinin vicdanlarının sesini
dinleyerek, hak ve adalet ölçüleri içinde hareketini sağlayabilecek bir sistem
getirmemiz lazım. Türkiye'nin öncelikli konusu bu.
Şimdi, küçük illerimizde, Türkiye'nin doğu, güneydoğusunda ciddi
bir terör var. Bu terörden dolayı en büyük zararı gören illerden birisi de
benim ilim. Şimdi, Türkiye’yi araştırırsanız Türkiye’de en azından 1 milyonun
üzerinde Tuncelili var. Bursa’daki seçmenlerin büyük bir kesimi Tuncelilidir,
İstanbul’daki seçmenlerin büyük bir kesimi Tuncelilidir, Adana’daki
Tuncelilidir, Mersin’deki Tuncelilidir, Manisa’daki, Aydın’daki… Bu nedir? Ama,
bu insanlar, Aydın’daki Aydın milletvekiline telefon etmiyor, İstanbul’daki
İstanbul milletvekiline telefon etmiyor, Mersin’deki Mersin milletvekiline
telefon etmiyor. Benim ilim 2 milletvekili, bana telefon ediyor “Sayın
Milletvekilim, benim şu sorunum var.” diyor.
Bakın, yüz ölçüme getirirsek, Tunceli’nin aşağı yukarı 7 bin 600
bin metrekarelik bir alanı var. (AK
PARTİ sıralarından gülüşmeler) Yani gülünecek bir şey yok arkadaşlar. 7.600
metrekarelik bir yeri var.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – 600 metrekare bir tarla yahu!
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben inanıyorum ki birçok ilden de daha
fazla.
Yahu, şimdi, bakın siz çok alaylı insanlarsınız da herkesi
kendiniz gibi alaylı görüyorsunuz. Ben burada ciddi şeyler söylüyorum, halk da
bizi dinliyor. Gülünecek bir şey söylemiyorum.
Şimdi, bakın, bazı şeylerde hem nüfusu esas aldık hem de yüz
ölçümünü esas aldık. Mesela belediyelere pay dağıtırken işte yüzde 40’ını nüfus
esasına göre dağıtalım dedik, yüzde 10’unu yüz ölçümüne göre şey ettik.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bana göre burada 2 milletvekili
bir il için çok az. Bunun bir coğrafi… Yani bir sistem getirebiliriz. Bunun,
550 milletvekilinin en azından her ile 2 milletvekili dağıtalım, ondan sonra
nüfusa göre dağıtalım.
Şimdi, İstanbul’un 70 milletvekiline ne ihtiyacı var?
İstanbul’daki... Ben bir güne bir gün görmedim ki Meclis restoranında İstanbul
milletvekilinin yanına 10 tane ziyaretçi gelmiş oraya, yemek yediriyor ama ben
her gün… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Biz her gün İstanbul’dayız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu arkadaşlar, yani alaylı bir şey
söylemiyorum. Tek başına gidiyorsunuz aşağıda yemek yiyorsunuz, yanınızda 2
tane fakir vatandaşı getirip de bir yemek yedirebiliyor musunuz? Gitmiyorsunuz
çünkü yerinize de gitmiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Yahu halk bizi dinliyor, alaylı bir şeyler söylemiyorum. Bakın,
siz, sizi seçen seçmenlerle görüşmüyorsunuz çünkü siz görüşmediğiniz için de
seçmenin sıkıntılarını bilmiyorsunuz.
Dolayısıyla, burada sıkıntıyı çeken küçük illerin milletvekilleri.
Küçük illerin milletvekilleri de çok sıkıntı çektiği için… İstanbul’da… Şimdi,
gelen hükûmetler diyor ki: “Ben –mesela- Tunceli’den bakan atamayayım. Bana
ne.” diyor. “Tunceli’den 2 milletvekili ister olsun, ister olmasın ama
İstanbul’da 70 milletvekili var, bakanları oradan atayım.” diyor ama şimdi
küçük illerde de eğer milletvekili sayısı olursa, kamu hizmetlerinin oraya
götürülmesinde, oraya sağlıklı personel atanmasında en azından hükûmetler
dikkat eder. Onun için, bence, yani bu 550 milletvekilinin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Yani seçim sistemi, bu sistem çok yanlış.
Bakın, eğer hakikaten siz AKP’liler olarak Türkiye'ye, Türk halkına iyilik
yapmak istiyorsanız, Türkiye'nin düzelmesini istiyorsanız, en öncelikle,
sistem, milletvekillerini genel başkanların emrinden kurtaracak bir seçim
sistemini getirelim, tercih sistemini getirelim. Gitsin vatandaşın karşısına.
Dar bölge sistemini getirelim. Yiğitliğiniz varsa, benim gibi gidin bağımsız
gelin. Var mı bir yiğitliğiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Var mı? Var
mı? Var mı? Yok işte sizde, o yiğitlik yok. Niye? Ama ben yirmi dört saat o
vatandaşın dertleriyle ilgileniyorum. Ama siz ne yapıyorsunuz? Git, efendim, üç
tane holdinge dayan, ee, genel başkan da nasıl olsa beni seçecek, ondan sonra
gelirsiniz burada, genel başkanların suistimalleri var, yolsuzlukları var,
onları da vicdanınızda aklayarak, onları da örtbas etmeye çalışıyorsunuz, ee,
ondan sonra milletvekili olursunuz. Bu tür milletvekilliği Türkiye'ye bir şey
getirmez. Türkiye bu tür milletvekilliğinden büyük zarar görür.
Benim size tavsiyem, gelin bu seçim sistemini değiştirelim.
Saygılar sunarım efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Soru-cevap için Sayın Dibek sisteme girmiş.
Buyurunuz Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, evet, ben de bir soru
sormak istiyorum Sayın Bakanıma.
Şimdi, Sayın Bakan, bu mevcut yasa değişikliğiyle her ile en az 2
milletvekili gelecek. Şimdi, ben birkaç rakam okuyacağım, bu konuda düşüncenizi
almak istiyorum.
Şimdi, Bayburt 75 bin nüfuslu bir ilimiz. Tabii, 2 milletvekili
çıkaracak, çünkü bu akşam burada çok ismi geçti, ama ben birkaç tane daha ilin
nüfuslarını okumak istiyorum.
Karaman 230 bin, 2 milletvekili çıkaracak. Kırşehir 222 bin, 2
milletvekili çıkaracak. Karabük 216 bin, 2 milletvekili çıkaracak. Erzincan 210
bin.
Mesela benim ilim Kırklareli 336 bin, 3 milletvekili çıkaracak, 4
katı büyüklüğünde. Kastamonu 5 katı büyüklüğünde Bayburt’un, 3 milletvekili
çıkaracak, 360 bin. Size göre bir terslik yok mu bu işte?
Bunu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Dibek, bu bahsettiğiniz oranlar doğru, ancak bizim
getirdiğimiz düzenleme bir genel uygulama getirmiyor. Milletvekili sayısı 2’den
aşağı olan yerler için arızi bir düzenlemedir. Bunun gerekçesi hem teklifin
gerekçesinde var hem buradaki konuşmalarda izah edilmeye çalışıldı. Bir ilin
bir tek milletvekiliyle temsilinin getireceği sıkıntılar ortaya konuldu. Bu
sıkıntıları ortadan kaldırabilmek için böyle bir düzenlemeye gidildiği de ifade
edildi.
Bu bir amaç değil, bu erişilmesi gereken bir nokta değil. Biraz
önce Sayın Öğüt de ifade ettiler, temenni ediyoruz ki, bu illerdeki göç tersine
döner ve bu tür düzenlemelere ihtiyaç kalmaz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi, 4’üncü sıraya alınan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 27 Ekim 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.17