Normal 44156 2 0 2009-12-14T08:36:00Z 2009-12-14T08:36:00Z 1 63462 361736 TBMM 3014 848 424350 11.9999 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 51                    YASAMA YILI: 4

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

10’uncu Birleşim

22 Ekim 2009 Perşembe

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge  ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, çevre ve iklim değişikliği sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, hayvan hakları ve hayvanların korunmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması ile İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir ilinin çevre ve baraj sorunlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın gündem dışı konuşmasında belirttiği 5199 sayılı Hayvan Hakları Kanunu’yla ilgili bir yasa teklifi verdiğine ilişkin açıklaması

2.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, 21/10/2009 Çarşamba günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Ermenistan’la yapılan protokolle ilgili gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması

3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir ilinin çevre ve baraj sorunlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

5.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

6.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

7.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, konuşmasında kendisiyle ilgili bir beyanının düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, NATO Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Akdeniz Parlamenter Asamblesi, Asya Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasi parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen asıl ve yedek üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/992)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2008 yılı harcamaları ile Sayıştayın 2008 yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen Komisyon tarafından hazırlanan dış denetim raporlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (5/29)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Alevilerin sorunlarının araştırılarak ailelerin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/444)

2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kadın istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/445)

3.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 26 milletvekilinin, reel sektörün kredilendirilmesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/446)

VII.- SÖYLEVLER

1.- Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in, Genel Kurula hitaben konuşması

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer almak üzere 21 Ekim 2009 tarih ve 36589 sayılı “Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde bulundukları sıkıntıların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/10/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- (10/2, 10/198, 10/249 ve 10/408) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/10/2009 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

3.-  Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 3 Kasım 2009 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sadece madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarımız ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesine ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın, Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/511, 2/448) (S. Sayısı: 420)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, tutuklu yargılanan bazı kişilere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in cevabı (7/8106)

2.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Keşap ilçesine afet yardımı yapılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9224)

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Elâzığ’daki bir sulama projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9314)

4.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Uludağ’daki bazı kamp alanlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9315)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Batman Barajı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9316)

6.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, orman yangınlarına ve bazı iddialara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9317)

7.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, hidroelektrik santral projelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9318)

8.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars Akyaka’daki sulama kanallarının DSİ’ye devrine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9319)

9.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir dere yatağına duvar yapımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9320)

10.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Ilısu Barajı Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9322)

11.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Van Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9323)

12.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Kemer ilçesinin su kaynağında işletme kurma talebine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9324)

13.- Eskişehir Milletvekili F. Murat Sönmez’in, Gürleyik Çayı üzerindeki HES projesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9325)

14.- Eskişehir Milletvekili F. Murat Sönmez’in, belediyelerin atık yönetimine ve yapılan araç-gereç yardımına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9326)

15.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, İstanbul’da ek çöp sahası için yapılan ağaç kesimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9327)

16.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, madencilik faaliyetlerinin düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9328)

17.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Marmara Adası’nda orman yangınlarına yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9329)

18.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Atatürk Barajı’ndaki kirliliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9330)

19.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Başbakana yöneltilen yazılı soru önergelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/9635)

20.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/9718)

21.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, kadın yönetici sayısına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9731)

22.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, bütçe hazırlanmasında toplumsal cinsiyetin gözetilmesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/9732)

23.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Çin mallarının Türk ekonomisinde yarattığı sorunlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/9770)

24.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Gürcistan’ın iki Türk gemisine el koymasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/9771)

25.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 23’üncü Dönem’de Genel Kurulda yapılan denetim çalışmalarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/10236)

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.

 

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 10 Ekim 2009 tarihinde Zürih’te imzalanan Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol konusunda gündem dışı bir açıklamada bulundu; İzmir Milletvekili Oktay Vural, Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ, Adana Milletvekili Ömer Çelik grupları adına, Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı şahsı adına, aynı konuda görüşlerini belirttiler.

 

Rize Milletvekili A. Mesut Yılmaz,

İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi,

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan,

İzmir Milletvekili Şenol Bal,

İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras,

İzmir Milletvekili Canan Arıtman,

Mersin Milletvekili Kadir Ural,

Samsun Milletvekili Osman Çakır,

Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş,

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gündem dışı açıklamasına;

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, AK PARTİ Grubu adına konuşan Adana Milletvekili Ömer Çelik’in, Türkiye'nin geçmişini ilzam edecek, geleceğini de risk altına sokacak, itham edecek beyanlarda bulunduğuna; düzeltilmesi gerektiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Adana Milletvekili Ömer Çelik, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, partisine ve şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, gündem dışı açıklamasından sonra yapılan konuşma ve açıklamalara cevap verdi.

 

Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, Antalya ili Kumluca ilçesi sınırları içinde 14 Ekim Çarşamba günü meydana gelen sel felaketine ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi.

 

Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, Türkiye’de kan davaları ve sosyal sonuçlarına,

Niğde Milletvekili Mümin İnan, konut edindirme yardımı ödemelerine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma sorununun araştırılarak ailelerin korunması için (10/441),

Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, genetiği değiştirilmiş organizmalı ürünler konusunun araştırılarak (10/442),

Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, demokratik hukuk devletini tehdit eden gelişmelerin araştırılarak (10/443),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla birer Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in 22/10/2009 Perşembe günkü birleşimde Genel Kurula hitaben bir konuşma yapma isteği kabul edildi.

 

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan    (6/568),

30’uncu                          (6/821),

39’uncu                          (6/850),

40’ıncı                            (6/852),

41’inci                            (6/853),

45’inci                            (6/861),

46’ncı                             (6/862),

47’nci                             (6/863),

54’üncü                          (6/879),

69’uncu                          (6/902),

70’inci                            (6/905),

71’inci                            (6/906),

72’nci                             (6/907),

73’üncü                          (6/908),

74’üncü                          (6/909),

77’nci                             (6/915),

80’inci                            (6/920),

81’inci                            (6/921),

83’üncü                          (6/924),

86’ncı                             (6/929),

88’inci                            (6/940),

93’üncü                          (6/946),

95’inci                            (6/953),

403’üncü                        (6/1396),

 

Esas numaralı sözlü sorulara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi; soru sahiplerinden Kütahya Milletvekili Alim Işık, Karaman Milletvekili Hasan Çalış, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan da cevaplara karşı görüşlerini açıkladı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96) görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321) görüşmelerine devam olunarak birinci bölümün 24’üncü maddesine kadar kabul edildi.

 

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

 

22 Ekim 2009 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.58’de son verildi.

 

                                                Şükran Güldal MUMCU

                                                         Başkan Vekili

 

                   Fatih METİN                                                   Harun TÜFEKCİ

                          Bolu                                                                  Konya

                      Kâtip Üye                                                           Kâtip Üye

 

 

 

 

 

                                                                                                                                                 No.:  13

II.- GELEN KÂĞITLAR

22 Ekim 2009 Perşembe

Teklifler

1.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin; Tarım Kanununun Değiştirilerek Tarımsal Destekleme ve Müdahale Kurumu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi (2/513) (Plan ve Bütçe ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2009)

2.- Kırıkkale Milletvekili Mustafa Özbayrak’ın; 6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/514) (Adalet ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2009)

3.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin; Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılarak Tarımsal Üretimde Kullanılan Elektriğin Düşük Fiyattan Satılmasına Dair Kanun Teklifi (2/515) (Tarım, Orman ve Köyişleri; Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2009)

4.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 23 Milletvekilinin; 29/08/1977 Tarihli 2108 Sayılı Muhtar Ödenek ve Sosyal Güvenlik Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/516) (İçişleri; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.10.2009)

5.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/517) (Adalet ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.10.2009)

Tezkereler

1.- Mardin Milletvekili Emine Ayna, Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, Hakkari Milletvekili Hamit Geylani, Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ile Batman Milletvekilleri Bengi Yıldız ve Ayla Akat Ata’nın Yasama Dokunulmazlıklarının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/988) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2009)

2.- Konya Milletvekili Hüsnü Tuna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/989) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2009)

3.- Mardin Milletvekili Emine Ayna’nın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/990) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2009)

4.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/991) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.10.2009)

Rapor

1.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın; Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/511, 2/448) (S. Sayısı:420) (Dağıtma tarihi: 22.10.2009) (GÜNDEME)

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir okulun sosyal tesis ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1550) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, taşımalı eğitim yapılan okullardaki bazı ihtiyaçlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1551) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

3.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir köy yolunun asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1552) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Zile-Artova yolunun iyileştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1553) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, hasta muayene katkı paylarının harcanmasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/1554) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

6.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Anadolu Ajansının TMO ile ilgili bir haberine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) sözlü soru önergesi (6/1555) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

7.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Anadolu Ajansının TMO ile ilgili bir haberine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1556) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

8.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, açılımın kapsamına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1557) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

9.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, bulgur üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1558) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

10.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, elektrik zammına ve dar gelirlilerin durumuna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1559) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

11.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, ihracattaki düşüşe ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) sözlü soru önergesi (6/1560) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

12.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, yoksul ailelerin desteklenmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1561) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

13.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Ankara’daki sauna ve masaj salonlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/1562) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, GAP’nın gelir ve giderlerine ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) sözlü soru önergesi (6/1563) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Havaalanının durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/1564) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, ABD ziyaretindeki bazı görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10027) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

2.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, kırtasiye ürünlerinin denetimine ve okul servis araçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10028) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, EPDK’nın kiraladığı binalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10029) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

4.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bazı TMO yöneticileri hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10030) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

5.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10031) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

6.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, üniversite mezunlarının iş bulabilmesi konusundaki konuşmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10032) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

7.- Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’ın, Lice’deki bir patlama olayıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10033) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

8.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10034) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

9.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10035) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

10.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, yabancı bir artistin açılımı desteklediği yönündeki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10036) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

11.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ADSL hizmeti ücretlerine ve sabit hat zorunluluğuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10037) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

12.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, bazı belediyelerin sosyal denge tazminatı ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10038) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

13.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, E-Devlet uygulamalarında kullanılan internet tarayıcılarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10039) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

14.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, kayıp çocuklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10040) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

15.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, TOKİ ve Sağlık Bakanlığı arasındaki bir protokole ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10041) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

16.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, TMSF’ye devredilen bir medya grubundaki personel hareketlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10042) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

17.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, iç borçlanma sistemindeki sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10043) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

18.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kamu Görevlileri Etik Kuruluna yapılan başvurulara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10044) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

19.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir derneğin kamu yararına çalışma statüsüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10045) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

20.- Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’ın, intihar veya kaza sonucu olduğu belirtilen asker ölümlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10046) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

21.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10047) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

22.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, baroların görevlendirdiği müdafi ve vekillere yapılan ödemelere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10048) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

23.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Deniz Feneri Davasındaki adli yardım taleplerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10049) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

24.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Iğdır’da yapılan bir operasyona ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10050) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

25.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10051) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

26.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, iştirakçilerin SGK’ya olan borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10052) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

27.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10053) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

28.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Hamzadere ve Çakmak barajlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10054) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

29.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, bir gölet ve havzanın sürdürülebilir korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10055) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

30.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, bir gölet yapımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10056) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

31.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Gördes Barajı isale hattına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10057) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

32.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Beydağ Barajı sulama hattına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10058) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

33.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Gediz, Bakırçay ve Küçük Menderes havzalarının ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10059) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

34.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bir orman alanındaki kışlık traş kesimine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10060) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

35.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/10061) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

36.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TRT’de yayınlanacak bir programın bütçesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/10062) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

37.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10063) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

38.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, KEY ödemelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10064) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

39.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10065) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

40.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, cami önlerine araç park edilmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10066) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

41.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, takasa konu edilen iki araziye ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/10067) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

42.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10068) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

43.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’deki yükseköğretim öğrencilerinin barınma sorununa ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10069) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

44.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de öğrenci yurdu yapımına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10070) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

45.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/10071) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

46.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, kayıp çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/10072) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

47.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı KİT’lerde yöneticilerin kayırmacılık yaparak personel aldığı iddialarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10073) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

48.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10074) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

49.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, nükleer santral ihalesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10075) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

50.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, enerji hatlarına ve yer altı kaynaklarını arama ve işletme izinlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10076) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

51.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın, BOTAŞ’ın borç ve alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10077) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

52.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Rusya ve İran ile yapılan doğalgaz anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10078) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

53.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Tuzla’daki bazı kaçak yapılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10079) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

54.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10080) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

55.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, polisin bir şahsa şiddet uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10081) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

56.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, belediyelerin memurlara yaptığı bazı ödemelerden dolayı zimmet çıkarılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10082) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

57.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik’in, Siirt’te yaşanan bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10083) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

58.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, kayıp çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10084) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

59.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Deniz Feneri Davasında adı geçen bir şahsın ortak olduğu şirketlere verilen ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10085) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

60.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne’deki köy yollarının yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10086) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

61.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10087) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

62.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10088) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

63.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa’da öğrenci pasolarının vize işlemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10089) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

64.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, köye dönüş projesinden yararlananlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10090) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

65.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, terör zararlarının tazminine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10091) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

66.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Edirnekapı Şehitliğinde basın açıklaması yapılmasının yasaklanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10092) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

67.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Gençlik Parkı’nın yenilenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10093) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

68.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Manisa’da bir düğüne yapılan polis müdahalesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10094) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

69.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10095) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

70.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yenişehir’deki tarihi bir cami ve hamamın tanıtımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10096) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

71.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10097) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

72.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, tedavi katılım paylarının artırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10098) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

73.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, düzenli vergi veren mükelleflerle ilgili konuşmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10099) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

74.-İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, vergi borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10100) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

75.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kayıt dışı ekonomiyle mücadeleye ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10101) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

76.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10102) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

77.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’deki öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10103) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

78.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Çelikhan’daki bazı okullardaki taşımalı eğitime ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10104) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

79.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, bazı eğitim materyallerindeki hatalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10105) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

80.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, alfabeye yeni harflerin ekleneceği iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10106) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

81.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, iptal edilen Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10107) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

82.-Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Mersin Üniversitesinin işgal ettiği iddia edilen bir binaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10108) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

83.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, ilköğretim ders kitaplarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10109) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

84.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, bir ilçe milli eğitim şube müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10110) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

85.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10111) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

86.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bir okul müdürü hakkındaki iddialara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10112) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

87.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne’deki okulların personel ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10113) (Başkanlığa geliş tarihi: 06/10/2009)

88.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat Devlet Hastanesindeki uzman doktor açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10114) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

89.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10115) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

90.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Şişli Etfal Hastanesinde bir virüsün yayıldığı haberlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10116) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

91.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de yapılacak sağlık kuruluşlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10117) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

92.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10118) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

93.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, damızlık hayvanların kasaplık et olarak kesimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10119) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

94.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, üzüm üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10120) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

95.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, gübre fiyatlarındaki artışın çiftçiye etkisine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10121) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

96.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10122) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

97.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Yenişehir-İnegöl yolunun trafiğe açılmayan kısmına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10123) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

98.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir-İstanbul ve İzmir-Ankara otoyol projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10124) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

99.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir çevre yolunun uzatılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10125) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

100.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de yapılan viyadüklere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10126) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

101.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Alsancak Limanı özelleştirme sürecine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10127) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

102.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir-Ankara demiryolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10128) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

103.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’de Çandarlı ve Kruvaziyer limanları ile tersane yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10129) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

104.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Cihanbeyli ilçesi girişindeki kavşağa ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10130) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

105.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, bir köprü ve yol yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10131) (Başkanlığa geliş tarihi: 05/10/2009)

106.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10132) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

107.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10133) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

108.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Zafer Çağlayan) yazılı soru önergesi (7/10134) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

109.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/10135) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

110.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/10136) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

111.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Egemen Bağış) yazılı soru önergesi (7/10137) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

112.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/10138) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

113.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/10139) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

114.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, denetim ve yönetim kurullarında görevli personele ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/10140) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/10/2009)

115.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kamu kurumlarının basılı yayınlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10142) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

116.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bilimsel ilerlemenin sağlanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10143) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

117.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, krizin etkilerinin azaltılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10144) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

118.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, KEY ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10145) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

119.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, bir emekli orgeneralin bazı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10146) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

120.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, uyuşturucuyla mücadeleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10147) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

121.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, işsizliğin azaltılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10148) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

122.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, bazı göstericilere yapılan müdahalelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10149) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

123.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, diplomatik pasaporta vize uygulanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10152) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

124.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, banka şubesi bulunmayan ilçelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10153) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

125.- Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, 1996’da Ağrı’da meydana gelen bir olaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10154) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

126.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Eskişehir Yazılım Üssü Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10155) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

127.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/10156) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

128.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı personele uygulanan yol parasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10157) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

129.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Ergenekon Davasında görev alanların bir yemekte bir araya gelmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10158) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

130.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Ergenekon Davasındaki hakim ve savcılar ile polislerin birbirleriyle ilişkilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10159) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

131.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Ekinözü’nün adliye teşkilatı ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/10160) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

132.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Balıkesir’deki sel felaketine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10161) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

133.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Sarıkamış’ta orman içi yol yapımına ve orman hastalıklarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10162) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

134.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Meke Gölü’nün korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10163) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

135.-İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir Körfeziyle ilgili projelere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/10164) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

136.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bölgesel kalkınma çalışmalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10165) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

137.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kalkındırılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10166) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

138.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki illerin geliştirilmesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10167) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

139.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, kredi kartı borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/10168) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

140.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sosyo-ekonomik olarak geri kalmış illerin desteklenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/10169) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

141.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gelir dağılımındaki dengesizliklere ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/10170) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

142.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerin yurtiçi hasıladaki paylarına ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/10171) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

143.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerin milli hasılaya katkılarına ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/10172) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

144.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, elektrik zammına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10173) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

145.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, kamulaştırmalardan etkilenen bir köye ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/10174) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

146.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, 1996 yılında Ağrı’da meydana gelen bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10175) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

147.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, polisin bir kişiye şiddet uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10176) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

148.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Gevaş ilçesindeki bazı uygulamalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10177) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

149.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki yolların bakım ve onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10178) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

150.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bir caddedeki trafik güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10179) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

151.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, okul polisi uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10180) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

152.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, Yozgat-Yerköy’de bazı alanların işgal edildiği iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10181) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

153.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, polisin bir kişiye şiddet uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10182) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

154.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, polislerin karıştıkları iddia edilen bazı olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10183) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

155.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da bazı kamu görevlilerine baskı yapıldığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10184) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

156.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, kaçırılan ve kaybolan çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10185) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

157.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun bir üyesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10186) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

158.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Ege Medeniyetler Müzesi Projesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10187) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

159.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’in tanıtımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10188) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

160.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’in kongre merkezi ihtiyacına ve bir tatil köyüne ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10189) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

161.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir sit alanındaki yapılaşma ihtiyacına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/10190) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

162.-Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, sel mağduru vergi mükelleflerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10191) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

163.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Gelir İdaresi Başkanlığı personelinin açtığı idari davalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10192) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

164.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, tedavi katılım payı uygulamasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10193) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

165.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, sigara yasağı nedeniyle işletmelerin yaşadığı sıkıntılara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10194) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

166.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, çiftçilerin elektrik borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10195) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

167.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tedavi katılım payı zammına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/10196) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

168.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş’taki öğretmen istihdamına ve okulların durumuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10197) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

169.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerde eğitime açılamayan okullar ile sınıf mevcutları ve öğretmen açıklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10198) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

170.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, zorunlu özürlü istihdamının denetimine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10199) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

171.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kalabalık sınıflara ve öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10200) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

172.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, engellilerin eğitimine yönelik çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10201) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

173.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğitim yatırımlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10202) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

174.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, eğitimdeki bazı sorunlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10203) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

175.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, zorunlu eğitime katılamayan çocuklara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10204) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

176.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, öğretmen maaşlarına ve öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10205) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

177.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, okullardaki kalabalık sınıf mevcudiyetine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10206) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

178.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Mut’ta Anadolu Öğretmen Lisesi açılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10207) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

179.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, eğitimle ilgili bazı verilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10208) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

180.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Okul Servis Araçları Hizmet Yönetmeliğindeki değişikliğe ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10209) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

181.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Barbaros Hayrettin Paşa Denizcilik Meslek Lisesinin kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10210) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

182.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki eğitim yöneticilerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10211) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

183.- Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars’taki okulların yetersizliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10212) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

184.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Polis Meslek Yüksekokulları giriş sınavının iptaline ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/10213) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

185.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’ta Sağlık Merkez Müdürlüğü kurulmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10214) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

186.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık hizmetlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10215) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

187.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, AMATEM’lerin kapasitesine ve oda paylaşımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10216) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

188.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Demirci Devlet Hastanesinin yetersizliğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10217) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

189.- Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz’ın, sigara yasağının işletmelere etkisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10218) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

190.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, bir hastanenin ikiye ayrılmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10219) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

191.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı insanların böbreklerini sattığına yönelik haberlere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10220) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

192.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Pazarcık’taki sağlık altyapısına ve personel eksikliklerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/10221) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

193.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki işsizliğin önlenmesine yönelik projelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10222) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

194.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerde tarım ve hayvancılık sektörünün güçlendirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10223) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

195.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, hayvancılıktaki kayıt sistemine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10224) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

196.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, bir fabrikaya personel alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10225) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

197.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, bir ihaleye ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10226) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

198.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, bazı yabancı şirketlerle ilgili iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10227) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

199.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, tarım politikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/10228) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

200.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, marka tescillerine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/10229) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

201.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, baz istasyonlarının denetimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/10230) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

202.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerde çalıştırılması gereken engelli personele ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/10231) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

203.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Afet İşleri Genel Müdürlüğünün faaliyet raporuna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/10232) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

204.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kamu sektöründe ücret adaletsizliklerinin giderilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/10233) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

205.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, futbol maçlarındaki olayların önlenmesine ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafiz Özak) yazılı soru önergesi (7/10234) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/10/2009)

206.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, AB üyelik sürecinde yapılması gerekenlere ilişkin Devlet Bakanından (Egemen Bağış) yazılı soru önergesi (7/10235) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/10/2009)

207.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, 23 üncü Dönemde Genel Kurulda yapılan denetim çalışmalarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/10236) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/10/2009)

Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Batman-Gercüş’teki linyit kaynaklarının işletilmesine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesini 22.10.2009 tarihinde geri almıştır  (7/9372)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, Alevilerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/444) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.06.2009)

2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 Milletvekilinin, kadın istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/445) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.06.2009)

3.- İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak ve 26 Milletvekilinin, reel sektörün kredilendirilmesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/446) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.06.2009)

 

 

 

 

 

22 Ekim 2009 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz çevre ve iklim değişikliği sorunları hakkında söz isteyen Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’na aittir.

Buyurunuz Sayın Coşkunoğlu.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, çevre ve iklim değişikliği sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) –Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, dünyamızın önündeki en ciddi tehlikelerden birisi olarak aslında gündemimizi meşgul etmesi gereken iklim değişikliğiyle ilgili gündem dışı söz aldım.

Aslında, sözü kendim için de değil, çocuklarımız ve torunlarımız için aldım, onlara yaşanabilir bir dünya bırakma sorumluluğunun gereği olarak söz aldım. Çünkü yaşanamaz bir dünya tehlikesi var ve çok güncel bir tehlike olarak önümüzde duruyor çünkü kendini hiç hissettirmeden bizi bir yandan güneşin zararlı ışınlarından koruyan, bir yandan da nefes aldığımız havayı bize sağlayan atmosferimizi çok tahrip ettik endüstrileşme sürecinde.

Başta petrol ve kömür kaynaklı fosil yakıtlarından kaynaklanan karbondioksit olmak üzere altı tür sera gazı atmosferimizde alarm verecek boyutlarda birikmiş durumda. Bu bir -sera gazı- sera etkisi yaratır. Sera etkisi nedir? Sera etkisi, dünyamıza güneşten gelen ışınların bir kısmı aslında yansır ve geri çıkar atmosferden fakat eğer atmosferi bu yoğunlukta sera gazı ile doldurursak o yansıyıp çıkan ışınlar da hapsolur, kalır ve bu ne gibi bir sonuç yaratır? Bu, dünyamızın giderek ısısının artmasına neden olur, böylece kuraklık olur, denizlerin ısınması sonucu bozulan doğal denge nedeniyle kasırga gibi afetler olur, buzulların erimesiyle yükselen denizler şehirleri hatta ülkeleri yutar, yok eder, milyonlar göç etmek zorunda kalır, hatta savaşlar çıkabilir.

Belki, değerli milletvekilleri, içinizde “Biz gelecek yılın bütçe açığı derdiyle meşgulüz. Yıllar sonrası ortaya çıkabilecek iklim değişikliği konusunu mu dert edeceğiz” diye düşünenler olabilir. Bu düşüncenin üç nedenle yanlış olduğunu vurgulamak isterim: Birincisi, gezegenimizin yaşanamayacak hâle gelmesini gündemimize almak demek diğer ivedi konuları gündemden çıkarmak demek değildir. İkincisi, dünyamız ısındıktan, iklim değişikliğinin geri dönülemez noktasına geldikten sonra konuyu ele almak için çok geç kalmış olacağız. Dolayısıyla, sorun yarının sorunudur ama konu bugünün konusudur. Üçüncüsü ve çok önemlisi biz, Türkiye olarak on yedinci büyük ekonomi olmakla övünüyoruz. Bölgemizin yani Kafkasların, Orta Doğu’nun ve Balkanların en güçlü ülkesi olmakla övünüyoruz. Peki, bu gücü dünyamızın yaşanamaz hâle gelmesini önlemek için kullanmamız gerekmez mi? Atmosfere en çok sera gazı salanlara karşı bu gücümüzü kullanamazsak mahallesinde çoluk çocuk karşısında hava basan iri yarı ama içi kof bir şişmandan farkımız ne olur bu büyüklükle? Bu gücü kullanmalıyız, uluslararası platformlarda kullanabilmeliyiz ama diğer ülkelere baskı yapabilmemiz için önce kendi evimizi temizlememiz gerekir.

Değerli milletvekilleri, 5 Şubat 2009 tarihinde Kyoto Anlaşması’nı imzaladık. Hepimiz, muhalefet ve iktidar, bu anlaşmanın onaylanması üzerinde görüş birliğine vardık. Şimdi bir görüş birliğine daha varmamız gerekir. Aralık ayında Kopenhag’da bir toplantı yer alacak. İşte bu toplantıda Kyoto sonrası yükümlülüklerimizin, bizim ve dünyadaki diğer ülkelerin yükümlülüklerinin ne olması gerektiği üzerine görüşmeler yapılacak. Bu görüşmelere güçlü gitmek zorundayız değerli milletvekilleri. İmzaladığımız Kyoto Protokolü sonrasındaki bu görüşmelere güçlü girebilmek için önce evimizde ne olduğuna bakmalıyız.

Yenilenebilir enerji konusunda gelen, Sayın Soner Aksoy ve arkadaşlarının hazırladığı kanun teklifinin, haziran ayında, Hükûmet burada görüşülmesini önlemiştir. Maalesef Hükûmetimiz Türkiye’yi “Güneş ışıldar, pırıldar, rüzgâr eser, jeotermal kaynaklarımız fokurdar ama Türkiye bakar.” durumuna düşürmüştür. Oysa birçok ülke, örneğin Kore, yapacağı iklim dostu yatırımlarla ülkesinde 1 milyona yaklaşan istihdam sağlamak için vizyoner politikalar geliştiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Küçük düşünmeyelim, büyük bir ülke diye övünürken.

Dünyamızın atmosferine sera gazı salımının yüzde 40 azaltılması gerektiği birkaç hafta önce uluslararası kuruluşlarca açıklandı. Bunu Kopenhag’daki toplantıda güçlü bir şekilde bastırabilmemiz için kendi önümüzdeki bütçe görüşmelerinde bu konunun önemini tekrar vurgulamamız gerekir.

Değerli milletvekilleri, bütçe görüşmelerinden önce, bu cumartesi günü -29 Ekim Cumartesi günü- dünyada dört bine yakın eylem düzenleniyor. Bunlardan bir tanesi de burada, Meclis Parkı’mızda olacak. Bu eyleme kimi milletvekili arkadaşlarımla birlikte ben de katılacağım. Oraya gelen halkımızla birlikte iklim için gerçek bir adım atılmasını ve gündemimize yerleştirilmesini talep edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

İnsanımızın, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği için, ülkemizin ve gezegenimizin geleceği için daha güçlü adımların atılmasını isteyeceğiz.

Değerli milletvekilleri, sizleri bu etkinliğe katılmaya davet ediyorum. Güçlü Türkiye'nin Büyük Millet Meclisi üyelerini, sizleri evrensel önemi olan bu etkinliğe davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. 29 Ekim Cumartesi günü 13.00’te Meclis Parkı’nda buluşmak üzere iyi günler diliyorum.

Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.

Gündem dışı ikinci söz hayvan hakları ve hayvanların korunmasıyla ilgili söz isteyen Manisa Milletvekili Erkan Akçay’a aittir.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, hayvan hakları ve hayvanların korunmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayvan hakları ve hayvanların korunması hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinize saygılarımı sunuyorum.

Canlılar dünyası insan, bitki ve hayvanlardan oluşmaktadır. Bütün canlıların yaşama ve doğal denge içinde var olma hakları bulunmaktadır. Ayrıca her canlı yaşam içinde kendine göre bir sorumluluğu da yerine getirmektedir.

Hayvanlar da çeşitli duyu ve hareket yetenekleri olan binlerce türden oluşan varlıklardır. Bir şehir sadece insanlardan ve insan eliyle yapılan binalardan, sokaklardan ve tesislerden oluşmaz, hayvanlar da bu dünyanın ve bir şehrin fertleridir, hatta hemşehrileridir. Hayvanlar da tıpkı insanlar gibi acıkmakta, üşümekte, susamakta, hastalanmakta, sevinmekte, üzülmekte ve oyun oynamaktadır. Hayvan da insan gibi yaratılmıştır ve her canlının temel hakkı olan yaşama hakkına sahiptir. “Yaradılanı severiz Yaradan’dan ötürü.” anlayışıyla asırlardır sevgi ve saygının yeşerdiği bu topraklar hayvanlara duyulan sevgi ve saygının güzel örnekleriyle doludur. Kartal, kurt, geyik ve koç gibi hayvanlar Türk boylarının simgesi olmuş, atalarımız ölen atları için ağıtlar yakmış; mezar taşları, kitabeler yaptırmışlar; kayalara resimlerini, kilimlere motiflerini işlemişlerdir.

Yine atalarımız, hayvanları korumak için Hayvani Hayriye Ocağını kurmuşlar; şehirlerin sokaklarına, meydanlarına hayvanların su içmesi ve yemek yemesi için yalaklar yapmışlardır. Kediler için yapılmış binalar; leylek, kuş ve kedi hastaneleri; kuş evleri, kuş sarayları, hayvanlar yararına oluşturulan vakıflar, hayvanların beslenmesi için bırakılan miraslar, hayvanlara yapılan merhametsiz ve ıstırap çektiren davranışlara uygulanan cezalar güzel ve gurur verici örneklerdir.

Değerli milletvekilleri, günümüzde hayvanların yaşama hakkına, korunmalarına ve bakımına gereken önemin verildiğini maalesef söyleyemeyiz. Ülkemizde hayvanların başıboş doğmalarına izin vardır ancak yaşamalarına izin yoktur. Ağzı var dili yok, bu çaresiz ve bakıma muhtaç hayvanlara yapılan kötü muamele, eziyet, işkence ve öldürmeler vahşet boyutuna ulaşmaktadır. Hayvanlar dövüştürülmekte, birbirlerine parçalattırılmakta, taşlanmakta, dövülmekte, yakılmakta, bıçaklanmakta, aç ve susuz bırakılmakta, akla gelen gelmeyen her türlü eziyet yapılmaktadır. Vahşet boyutundaki bu olaylara sessiz kalmak suça ortak olmaktır. Vicdanlarımız ve yüce Meclis buna kayıtsız kalamaz.

2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, toplumda hayvanlara uygulanan şiddet nedeniyle kamu vicdanını rahatlatacak caydırıcı cezalar vermekten uzaktır. İyi niyetle hazırlanan bu Yasa, hayvan hakları ve korunması konusunda yetersizdir. Öncelikle kanunun adı “Hayvan Haklarını Koruma Kanunu” şeklinde değiştirilmeli, hayvanların yaşama hakkı yasada tanımlanmalıdır. Hak, hukuk düzeni tarafından korunan menfaat demektir. Burada savunulan hak, insanların sahip olduğu hak ve fiil ehliyeti veya hayvanseverlerin hakkı değil, bizatihi ve münhasıran hayvanların hakkıdır. Hayvanlar, bir eşya yada mal değildir. Mevcut yasa, Kabahatler Kanunu kapsamında yer aldığından caydırıcılığı yoktur. Bu yüzden hayvan hakları ihlalleri bir çığ gibi büyüyerek devam etmektedir.

Hakların güvence altına alınması, Hayvanları Koruma Kanunu’nun Kabahatler Kanunu kapsamının yanı sıra Türk Ceza Kanunu kapsamına da alınmasıyla mümkündür. Toplu hayvan itlaflarının engellenmesi için 3285 sayılı Kanun hayvanların yaşam hakkını koruyacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Ev ve süs hayvanlarının yurt dışından çıkışı ve yurda girişi bir süre yasaklanmalı veya sınırlandırılmalıdır. Mevcut Kanun’da sahipli ve sahipsiz hayvan ayrımı yapılmaktadır. Bu durum Yasa’nın bir zaafı, hatta bir ayıbıdır. Yasa, hayvanlara mal olarak bakmaktadır. Hayvan barınakları ve bakımevleri acilen ıslah edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Barınaklar, genellikle hayvanların üst üste istif edildiği, sağlam hayvanların dahi yaşam boyu hapsedildikleri, gerekli maddi ödeneklerin ayrılmadığı, hayvanların aç ve susuz bırakıldığı, gönüllülerin içeriye alınmadığı ölüm kamplarına dönüşmektedir. Hayvan hakları ve korunmasıyla ilgili tek yetkili bakanlığın Çevre Bakanlığı olması bir ihtiyaçtır.

Lütfen, bir an için dünyaya onların gözüyle bakmaya çalışalım. Onlarda bir bebeğin çaresizliğini taşıyan bakışlarını görelim, “imdat” çığlıklarını işitelim. Onların yaşam haklarına saygı duyduğumuzu, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve devlet olarak bu çaresiz ve muhtaç varlıkların hukukuna sahip çıktığımızı gösterelim.

Değerli milletvekilleri, hayvan sevgisinin insan sevgisiyle, hayvan haklarının insan haklarıyla doğrudan veya dolaylı ilgisi vardır. Hayvanları sevmeyen, onların yaşama hakkına saygı duymayan birisinin insan haklarına saygı ve özen göstereceğine inanmak zordur.

Konuşmama son verirken muhterem heyetinize saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Özensoy…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, yerimden söz istiyorum katkı sağlamak için.

BAŞKAN – Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy’un, Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın gündem dışı konuşmasında belirttiği 5199 sayılı Hayvan Hakları Kanunu’yla ilgili bir yasa teklifi verdiğine ilişkin açıklaması

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Akçay önemli bir konuyu gündeme getirdi. Bu, Türkiye’nin kanayan yaralarından bir tanesi diye düşünüyorum.

5199 sayılı Hayvan Hakları Kanunu’nda birtakım eksikliklerin olduğunu düşünerek ben de bir yasa teklifi hazırladım, bunu Meclise bugünlerde sunacağım. Burada Sayın Akçay’ın belirttiği bütün konuları da içine alan, gerçekten toplumda bu konuları rahatlatacak ve hayvan haklarıyla ilgili 5199’daki eksiklikleri de tamamlayacak bir yasayı da Meclisten geçirmekle zannediyorum bunu da, bir konuyu da halletmiş olacağız. İktidar mensuplarının da bu konuda desteklerinin olmasını şimdiden temenni ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Özkan, siz de bu konuda mı görüş bildireceksiniz?

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Dün konuşulan bir hususla ilgili söz almak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

2.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, 21/10/2009 Çarşamba günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Ermenistan’la yapılan protokolle ilgili gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Konu bugünü değil dünü ilgilendiren bir husustu ama dün söz alamadım, açıklanması gerektiğini hissettiğim için konuşma talebinde bulundum.

Efendim, şimdi, dün Ermenistan’la yapılan protokolle ilgili bir açıklama yaptı Sayın Dışişleri Bakanımız. Tabii, burada unuttuğumuz ya da gözümüzden kaçan bir şey var: Şimdi, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, malumunuz Dağlık Karabağ ve Hocalı katliamları yapılırken bu bölgede askerî komutanlık yapıyordu, Ermeni kuvvetlerinin komutanlığını yapıyordu.

Bu şahıs, 2000 yılında İngiliz gazeteci, araştırmacı yazar -şu kitabını gösterdiğim- Thomas de Waal’e bir açıklamada bulunuyor, röportajda bulunuyor. Kendisi aynen şunları söylüyor, naklediyorum: “Hocalı katliamından önce Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyorlardı. Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldıramayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu kırmayı başardık ve olay işte bu. Aynı zamanda o olayda Azerileri bizden korkutmak için Hocalı’da bu katliam yapılmıştır.” diye kitapta kendisi ifade ediyor ve bizzat bu katliamı yönetiyor.

Bu kişinin bu ifadesiyle aslında şu anda Lahey Adalet Divanı’na bir savaş suçlusu olarak gitmesi gerekirken ve konuyla ilgili olarak da Sayın Abdullah Gül Bey’in 93 yılında vermiş olduğu gensorudaki hassasiyeti ortadayken, ki zannediyorum Sayın Abdullah Gül Bey, Cumhurbaşkanımız bu olaydan habersiz -bu kitap New York Üniversitesi yayınları arasında çıkmıştır- bu kitaptan habersiz, bu ifadelerden, bu itiraflardan habersiz bir savaş suçlusuyla el sıkışmak, karşı karşıya gelmek ve cumhurbaşkanı seviyesinde karşılamak durumunda bırakılmıştır Sayın Cumhurbaşkanımız.

Dışişlerinin bunu uyarması lazım. Bu konunun uluslararası platformda tekrar tekrar gündeme gelmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanımızın 93 yılında gensoru önergesindeki kendi ifadelerini ve konuşmalarını bildiğim için hassasiyetini biliyorum. Bilmiş olsaydı -bu hassasiyeti- Sarkisyan’a gereken muameleyi yapacaktı. Buradan bu kişiye AKP Hükûmetinin Ariel Şaron’a, Karadzic’e gösterilen şekilde bir davranış beklediğimi… Binlerce kişinin öldürüldüğü, çocukların gözlerinin oyulduğunu, Azerileri korkutmak için yaptığını söyleyen bir adamı devlet başkanı olarak tanımanın ezikliği ve utancı içindeyim.

Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

Gündem dışı 2 konuşmacıya da Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu Hükûmet adına cevap verecektir.

Buyurunuz Sayın Eroğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

1.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, çevre ve iklim değişikliği sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, hayvan hakları ve hayvanların korunmasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (Devam)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim.

Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu tarafından yapılan gündem dışı konuşmaya ilişkin ben de müsaadenizle kısa bir bilgilendirme yapmak istiyorum.

Efendim, özellikle, tabii, küresel ısınma ve iklim değişikliği gerçekten dünyada görüşülmekte olan en önemli gündem maddelerinden birisi. Esasen biz de Hükûmet olarak yıllardan beri bu konuya büyük bir önem veriyoruz. Esasen, bilindiği üzere Çevre Kanunu’na istinaden pek çok yönetmelik çıkarıldı. Şu ana kadar, 2003 yılına kadar toplam 32 düzenleme yürürlükteyken, yaptığımız çalışmalarla özellikle çevre konusunda 2008 yılı sonunda yönetmelikleri 110’a çıkardık, gerçekten çok önemli.

Ayrıca, tabii ki çevreyi korumak hepimizin boynunun borcudur. Bu çerçevede ilk defa bütün çevre konularıyla alakalı bir eylem planı hazırladık. Misal olarak, katı atıklar gerçekten ülkemizde çok önemli, pek çok yerde vahşi şekilde depolanıyor. Dolayısıyla 2012 yılı sonuna kadar beş yıllık bir Katı Atık Bertaraf Eylem Planı hazırladık. Buna göre, gerçekten önemli adımlar atıldı. Hatta birlik kurmaları hâlinde -Bakanlığımızın görevi olmamasına rağmen- biz onlara maddi katkıda da bulunuyoruz. Hatta ormandan gerekirse katı atık bertaraf tesisleri için yer dahi tahsis ediyoruz, her türlü desteği veriyoruz.

Nitekim, bakın, 2003 yılına kadar 15 tane düzenli depolama  tesisi varken 150 belediyede, şu anda 2008 yılı sonu itibarıyla 34 tesiste 450 belediyenin katı atıkları yaklaşık 30 milyon nüfusun çöpleri düzenli şekilde toplanarak bertaraf edilmekte. Ancak bu yeterli değil, bizim 2012 yılı sonuna kadar bu katı atık bertaraf tesislerinde hizmet verilen nüfusu, en azından şehirlerde yaşayan vatandaşlarımızın katı atıklarını toplayacak şekilde yaklaşık 59 milyona çıkarmayı düşünüyoruz.

Keza, bakın, sadece katı atık konusunda değil hava kirlenmesi konusunda da ciddi adımlar atılmıştır. Esasen pek çok şehrimize -biliyorsunuz- doğal gaz gelmiştir ve bu doğal gazın götürülmesi neticesinde hava kirlenmesinde çok önemli şekilde iyileşmeler olmuştur. Nitekim, özellikle son üç yıldan bu yana kış aylarındaki gerek  kükürtdioksit gerekse partikül madde konsantrasyonları belirtilen üst sınırların çok altında kalmaktadır. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Bunun dışında, bilhassa atık su arıtma tesisleri konusunda da havza bazında ilk defa bir düzenleme yapılmıştır. Geçmişte münferit atık su arıtma tesisleri planlanıyordu ama şu anda bütün havzalarda toptan ele alınarak bütün havza içindeki atık su arıtma tesislerinin tamamlanması konusunda belediyeler ve organize sanayi bölgeleri ve sanayi kuruluşlarıyla iş birliği yapılmakta, bunların denetimi yapılmaktadır. Bunları özellikle vurgulamak istiyorum.

Küresel iklim değişikliğiyle ilgili, Sayın Vekilimizin ifade ettiği gibi, hakikaten biz büyük bir devletiz, bundan gurur duyuyoruz elbette ama hakikaten biz bu konudaki gayretlerimizi sadece Türkiye’de değil uluslararası manada da her yerde ağırlığımızı koymak suretiyle çalışmalarımızı yürütüyoruz, bütün toplantılara iştirak ediyoruz, gerekli tavsiyelerde bulunuyoruz. Esasen, bilindiği üzere Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olmuştur. Ayrıca ben yüce Meclise teşekkür ediyorum, burada Kyoto’ya taraf olunması konusunda da anlaşma yürürlüğe girdi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabulünün ardından biz Birleşmiş Milletlere müracaat ettik. Belirli bir bekleme süreci sonunda 26 Ağustos 2009  tarihinde resmen taraf olduk. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum.

Özellikle Kyoto’ya taraf olmak yetmiyor. Bilhassa Kopenhag’da aralık ayında yapılacak olan toplantıya sadece Bakanlığım değil Türkiye’deki bütün kamu kurum, kuruluşları, Maliye Bakanlığından, Sanayi Bakanlığına, Enerji Bakanlığına kadar, hatta sivil toplum kuruluşlarını temsilen Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde Çevre Komisyonu Başkanlığımız, onların değerli üyeleri bu konuda hazırlık yapıyor. Oraya kalabalık bir grupla gideceğiz ve 15’inci Taraflar Konferansı’nda Türkiye olarak ağırlığımızı mutlaka koyacağız. Ancak, şöyle bir hususu da belirtmemde fayda var: Türkiye olarak, 2007 yılında -rakamlar elimde mevcut- kişi başına sera gazı emisyonu değeri bizde yaklaşık 5 ton karbondioksite eş değer iken, maalesef Avrupa’da, OECD ülkelerinde yılda kişi başına 15 ton karbondioksit eş değeri. Kanada, Amerika gibi ülkelerde ise bu oran çok daha fazla, yılda 20-25 ton karbondioksit eş değerine yükselmekte. Dolayısıyla, bu konuda diğer ülkelerin, gelişmiş ülkelerin çok daha büyük adım atması gerektiğini buradan özellikle vurgulamak istiyorum.

Ancak şu ana kadar biz her ne kadar Kyoto’ya taraf olmadık ise de bu konuda gerçekten ciddi adımlar attık. Sayın Milletvekilim, özellikle sizin de bildiğiniz üzere, ilk defa Yenilenebilir Enerji Kanunu Hükûmetimiz döneminde çıkarıldı ve bu Kanun’dan istifadeyle, misal, hidroelektrik enerjideki bekleyen potansiyeli değerlendirmek maksadıyla gerçekten çok büyük bir adım attık.

Bilindiği üzere, boşa akan suları değerlendirmek için Türkiye'de şu anda 1.500’den fazla hidroelektrik enerji tesisine müracaat yapılmıştır; bunların bir kısmı şu anda inşa hâlindedir, bir kısmı işletmeye alınmıştır, bir kısmının da projeleri hazırlanmaktadır.

Esasen şu anda 30 tane büyük tesisin de açılışını yapmak üzere hazırlık yaptık, yaklaşık 100’den fazla hidroelektrik enerji tesisinin de temeli yakında atılacak. Bunlarla ilgili Başbakanımızdan bir süre, bir vakit ayırmasını istirham ettik. Yani bu konuda, bakın, sadece 1.500’den fazla hidroelektrik enerjiden dolayı 23.500 megavat, bir başka ifadeyle bunlar tamamlandığı zaman yılda 75 milyar kilovat saat bir enerji üretilecektir.

Bunun dışında, sadece hidroelektrik enerji değil, rüzgârda da gerçekten Hükûmetimiz çok büyük adımlar atmıştır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız bütün Türkiye'deki rüzgâr enerji potansiyelini belirlemiş, rüzgâr atlaslarını ortaya çıkarmıştır. Gerçekten, bu konuda da çok büyük bir adım atılmaktadır, bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Ayrıca tabii ki, küresel ısınmada en önemli önleyici tedbirlerden birisi de ağaçlandırmadır. Bu bakımdan, ben sizlere, bütün milletvekillerimize de çok teşekkür ediyorum. Bu konuda hakikaten herkes üzerine düşen vazifeyi yapmıştır. Bizim büyük bir hedefimiz vardı, 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren, hatırlayacağınız üzere, 2 milyon 300 bin hektarlık bir alanda ağaçlandırma yapacağımız ve bozuk ormanları ıslah edeceğimiz sözünü vermiştik. Her yıl için de bu hedefleri ortaya koyduk. 2008 yılındaki hedefimiz 420 bin hektardı, ama ben burada bütün kamu kurum ve kuruluşlarına, gönüllü teşekküllere teşekkür ediyorum, 420 bin hektar yerine 463 bin hektarla geçen yılı kapattık. Çok büyük başarı sağladık. Ancak, bizim bu seneki hedefimiz, yani 2009 yılındaki hedefimiz eski eylem planına göre 440 bindi, ama zaten 463 bine ulaşınca bu seneki hedefi 500 bin hektar olarak planladık, hatta, ben özellikle Orman Genel Müdürlüğümüzün kuruluşunun 170’inci seneidevriyesinde bütün orman teşkilatından söz aldım ve hep birlikte 500 bin hektarı, inşallah, bu sene aşacağız. Bu konuda, hatta, bizim bu ağaçlandırma çalışmalarımız Birleşmiş Milletlerin ve Avrupa Çevre Komisyonunun dikkatini çekti, hatta bu konuda bizden Türkiye’deki bu ağaçlandırma çalışmalarıyla alakalı yedi sekiz dakikalık bir İngilizce sunum istediler, bunu da hazırladık. Bunu Kopenhag’daki toplantıda örnek bir proje olarak sunmak istiyorlar, onu arz ediyorum. Özellikle bu konuda hassas olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Efendim, bir diğer husus da kısaca, Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay tarafından yapılan hayvan hakları ve hayvanların korunması konusundaki gündem dışı konuşmaya ilişkin kısa bir bilgi notu hazırladım, onu sizlere arz etmek istiyorum.

Ben de esasen, sayın milletvekillerinin görüşlerine iştirak ediyorum. Hakikaten hayvanları korumamız lazım. Bu, bizim kültürümüzde var. Hayvanlar da canlı. Neticede bizim kültürümüzde, yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevmek gibi bir kültürümüz var. Dolayısıyla onlar da bu dünyada yaşayacaklardır. Onları da korumamız lazım. Onların dili yok. Yani dili var ama bizim anladığımız, bizim anlayabileceğimiz bir lisanı yok.

Dolayısıyla bizim bu hayvan haklarının korunması ve hayvanların bilhassa gözetilmesi konusunda gereken her türlü gayreti göstermemiz gerekir. Bu konuda da yapılacak kanuni düzenleme varsa, bu konuda da ben yüce Meclisin büyük destek vermesi gerektiğine inanıyorum.

Özellikle bu konuda Hükûmetimizin -müsaadenizle- yaptıklarını kısaca sizlere arz etmek istiyorum. Efendim, tabii yapılacak daha çok şey var, bunun da farkındayız ama yaptıklarımızın da bilinmesinde fayda var.

Bilindiği üzere, Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği’ni 2006 yılında Hükûmetimiz çıkardı, yürürlüğe girdi. Bunun dışında, Hayvan Deneyleri Etik Kurullarının Çalışma Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik de yine 2006 yılında yayınlanarak Resmî Gazete’de yürürlüğe girdi.

Ayrıca, 2007 yılında, Hayvanat Bahçelerinin Kuruluşu ile İlgili Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik devreye girdi.

Yani bunlarla ne yapılması hedeflendi: Birincisi: Belediyeler tarafından bakımevlerinin kurulması. İki: Ev ve süs hayvanları ile sokak hayvanlarının kayıt altına alınması. Ev ve süs hayvanlarının sokağa terk edilmesinin engellenmesi. Tüm sokak hayvanlarının kısırlaştırılıp, aşılanması. Geçici bakımevlerinde kaldıkları süre içerisinde kanuni istisnalar ile bulaşıcı, tedavi edilemez veya tedavi sonrası iyileşme ihtimali olmayan bir hastalığa yakalanan ve alındığı ortama bırakıldığında insan ve çevre sağlığında önlenemez derecede tehdit vereceğine geçici bakımevi veteriner hekimince karar verilen hayvanların dışında hiçbir hayvanın itlaf edilmemesi.

Özellikle illerde sahipsiz hayvanların kendi bulundukları bölge ve mahallerde yaşam sorununu üstlenen ve il hayvan koruma kurulunca yetkilendirilen ve yerel hayvan koruma görevlilerinin hayvanların korunmasına dair çalışmalarda belediyeler ve çevre orman il müdürlükleriyle koordineli çalışmaların yürütülmesi sağlanmaktadır. Bunun dışında, illerde hayvanların korunmasına yönelik il hayvan koruma kurullarının oluşturulması hedeflenmektedir. Mobil kısırlaştırma üniteleri ile tüm yerleşim alanlarında sokak hayvanlarının rehabilitasyonunun yapılmasının sağlanması için gayret ediliyor. Ayrıca başıboş hayvanların ıslahı ve üremelerinin kontrol altına alınması konusunda etkin bir mali desteğin sağlanması planlanmıştır.

İşte, bu çerçevede, değerli milletvekillerim, biz özellikle ev ve süs hayvanı satıcılarının eğitiminin sağlanması maksadıyla elli üç ilde belediye ve çevre orman il müdürlüklerinin iş birliği ile eğitim programlarını düzenleyerek 2.346 kişiye eğitim sertifikası verdik. Bu gerçekten çok önemliydi.

Diğer yandan, sahipsiz hayvanların kontrolünün sağlanması maksadıyla gene çevre orman il müdürlüklerimiz vasıtasıyla altı aylık periyotlar hâlinde sokak hayvanlarıyla ilgili çalışmaları içeren izleme cetvelleri özellikle Doğa Koruma Millî Parklar Genel Müdürlüğümüze, Bakanlığımıza gönderilmektedir. Bu kapsamda 2008 yılı sonu itibarıyla ülkemiz genelindeki sahipsiz hayvanlarla ilgili envanter de çıkarılmıştır. İlk defa çıkardık, bunu da özellikle belirtmek istiyorum. Kısaca, ülkemizdeki barınak kapasitesi 30.025 adettir, barınak sayısı 119’dur, kısırlaştırılan hayvan sayısı 2008 yılında 42.019’dur, aşılanan hayvan sayısı 63.099’dur, işaretlenen hayvan sayısı da 36.730’dur.

Sayın vekillerim, özellikle bunlar ilk defa yapılıyor. Ben de şahsen bu hayvanların korunmasına çok büyük önem veriyorum. Bu yıl bilhassa yirmi sekiz ilden kısırlaştırmak için maddi destek talebi geldi ve dolayısıyla biz bütün, hangi vilayet isterse bu desteği tamamen gönderdik ve bu sene şimdiye kadar 778 bin TL’lik bir ödenek ayırdık ve bunları gönderdik. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Tabii bunun dışında -Sayın Vekilimizin de ifade ettiği üzere- yapılacak daha çok şey var, bunun farkındayız ama bunları hep birlikte, gayret içinde başarmamız lazım. Özellikle hayvanları korumamız lazım. Geçmişte bu konuda, hayvanları korumak için vakıflar vardı. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarına da çok büyük bir görev düşüyor. Yani, bilhassa hayvanları korumayla ilgili sivil toplum kuruluşları ile Bakanlığımız iş birliği yaparak bu hayvanların korunması hususunda her türlü tedbiri alacaktır. Bu bizim için gerçekten boynumuzun borcudur çünkü onlar da canlıdır, onların da bu dünyada yaşama hakları vardır. Onları korumak da biz insanlara düşmektedir. Bu bakımdan ben sayın vekillerimize çok teşekkür ediyorum. İnşallah, özellikle konuşmasında belirttiği hususları da dikkatle not aldık ve bunları da yakın bir şekilde, sıkı bir şekilde takip edeceğiz.

Ben, bu güzel düşüncelerle hepinizi tekrar hürmetle selamlıyorum, saygılarımı arz ediyorum efendim. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

Sayın Sipahi, sisteme girmişsiniz. Ne için acaba?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Katkıda bulunmak için söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Evet, buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir ilinin çevre ve baraj sorunlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan Bakanlığının faaliyetleriyle ilgili güzel şeyler anlattı ancak ben çevre konusunda, hem zenginliği hem de hassasiyetiyle, seçim bölgem olan İzmir’le ilgili bazı örnekleri Sayın Bakanın bilgilerine sunmak isterim.

Gediz havzası kirliliğiyle ilgili olarak bitmek tükenmek bilmeyen toplantılar, alınan nazari kararların dışında herhangi bir gelişme sağlanamadı; buradaki kirlilik artarak devam ediyor.

Çamlı Barajı, sulama barajı alanında altın arama ruhsatı verildiği için buradaki ağaç katliamı malumlarınız.

Kozak Yaylası’ndaki vahşi madencilik olayı, bir çözüm bulunmadan köylünün aleyhine devam ediyor.

Efendim, çöp arıtma tesisi yapılıyor Menemen’e fakat çalıştırılamıyor, elektrik borcu nedeniyle kapalı; çöpler tekrar açık alana atılıyor.

Bergama’da bir sulama projesi var, Yortanlı Barajı. Hâlâ daha bir tarihî kent konusunda, Kültür Bakanlığı ile Çevre Bakanlığı arasında karar verilmesini bekliyor.

Beydağ Barajı bitti ama sulama kanalları bitmediği için Ödemiş Ovası’na su verilemiyor.

İl özel idaresi vasıtasıyla yaptırılan on sekiz köydeki arıtma tesisi elektrik borçları nedeniyle çalıştırılamıyor. İşte İzmir’den çevre ve orman konusundaki bazı kesitler Sayın Bakan. Bilgilerinize sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sipahi.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın Bakanın açıklamaları üzerine bir orman yüksek mühendisi olarak birkaç cümle söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanın açıklamalarına göre, Türkiye’de geçen yıl 450 bin hektarın üzerinde ağaçlandırma yapıldığını ifade ediyor. Bunun doğru olduğunu kabul ediyoruz ve bunu gerçekleştiren tüm orman teşkilatına, ağaçlandırma teşkilatına, Orman Genel Müdürlüğüne, tüm ormancılara ve buna destek veren tüm kurumlara bir orman yüksek mühendisi ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak teşekkür ediyorum. Bunun devamını diliyoruz. Çünkü ormanların ülkemizin geleceği açısından önemini hepimiz müdrikiz. Ormanlarımızın bir yandan veriminin artırılması, bakımının yapılması ve geleceğe intikal etmesi her anlamda, özellikle de çevre anlamında çok önemlidir. Bu rakamlar çok değerlidir, gerçekleştiren herkese teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Gündem dışı üçüncü söz üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin durumu hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Oyan.(CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması ile İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, İzmir ilinin çevre ve baraj sorunlarına ilişkin açıklaması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

OĞUZ OYAN (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi konuyu çevre ve hayvan haklarından insan haklarına getirmeye çalışacağım, özellikle de araştırma görevlilerinin haklarına yani Türkiye’de üniversitelerimizde bilim adamı olmak üzere yetiştirdiğimiz yani geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerin durumuna.

Şimdi, efendim, Türkiye’de bir garip uygulama olmakta. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu var. Bu Kanun’un iki ayrı maddesine göre araştırma görevlisi istihdam etmek mümkündür. Yani bir kanun var ama iki yol var. Bu yollardan biri doğal yoldur yani 33’üncü madde. Bunun (a) fıkrasına göre araştırma görevlisi yetiştirmek üzere öğretim elemanı alınabiliyor. Fakat bir başka madde daha var. Arızi ya da geçici ya da ara sıra, istisnai olması gereken bir madde esas madde hâline geliyor. Bu madde 50’nci madde,  (d) fıkrası; yüksek lisans yapan, doktora yapan, tıpta uzmanlık yapanların, her defasında bir yıl olmak üzere öğretim elemanı yardımcılığına atanmasını yani araştırma görevlisi olmalarını öngörüyor. Bunların statüsü eğreti. Birinci durumda, 33’üncü maddeye göre üç yıl için atanıyorsunuz, burada bir yıl için atanıyorsunuz ama daha kötüsü, 50’nci maddeye göre atandığınızda yüksek lisans, doktora ya da tıpta uzmanlık bittiğinde kapı dışarı ediliyorsunuz.

Şimdi, bu, tıp için uygun da olabilir yani her yıl binlerce kişi uzmanlık için başvuruyor -bir usta çırak ilişkisi vesaire- her yıl seçme imkânınız var ama bir bölüm düşünün ki 3 kişi almak için ilan veriyor, 2 kişi başvuruyor; 1’ini iyi buluyor, yetiştiriyor; doktorasını yapıyor, ondan sonra “Kusura bakma, Kanun’a göre senin işin bitti, güle güle.” diyor.

Şimdi, böyle bir şey olmaz, böyle bir uygulamanın olmaması gerekir. Buna karşı, benim verdiğim bir kanun teklifi var yani 50’nci maddeden araştırma görevlisi alınmasına son verilmesi, sadece 33’e göre alınması ve 50’ye göre istihdam edilenlerin intibaklarının 33’e göre yapılmasıyla ilgili. Bu, üç aydır, üç buçuk aydır bekliyor. Sanırım, Meclis Genel Kuruluna doğrudan görüşülmesi için dilekçe verip kasım ayında görüşebiliriz.

Fakat benim şimdi söyleyeceğim bir başka mesele var. YÖK’ün tavrı nedir acaba? Acaba YÖK bu durumu düzeltmeye mi çabalıyor yoksa bu durumu, bu kangren olmuş, bu istisnai olması gereken bir maddeyi ana madde, esas madde hâline getirme uygulamasında ısrar mı ediyor?

Şimdi, şöyle bir şey, İstanbul Üniversitesi örneğini de sürdürerek anlatayım: Bakınız, İstanbul Üniversitesinin eski Rektörü yani 2008 sonuna kadar görevde olan Rektörü Profesör Mesut Parlak, ayrılmadan, görevi bitmeden önce bu 50’nci maddeye göre istihdam edilen arkadaşları -kendi üniversitesinde- 33’e geçirme çalışmalarını başlatıyor. Fakat, bunun üzerine, hemen 26 Kasım 2008’de YÖK Yürütme Kurulu bir karar alıyor ve diyor ki bu kararda: Ben bir yönetmelik çıkardım 31 Temmuzda, bu, temmuzdaki çıkardığım yönetmelik dışında bir işlem yapamazsınız.” Nedir çıkardığı yönetmelik 31 Temmuz 2008’de? Bu, aslında, öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanı atamayı düzenliyor ve buraya şeyi de koyuyor, yani 50’nci madde kapsamında olanlar ve sair bütün bunlar da tekrar sınava girerek atanabilirler. Oysa bunlar zaten sınavla girmişler, sınavla bu görevlerini yapıyorlar. Oysa aynı yönetmeliğin bir ikinci maddesi var, büyük bir garabet, orada, öğretim elemanı sayıyor araştırma görevlilerini, dolayısıyla kendisiyle çelişen bir yönetmelik. Bunun üzerine, YÖK’ün bu, 26 Kasım 2008’de çıkardığı karar üzerine Eğitim-Sen Danıştaya başvurdu. Danıştay başvurusu sürerken, yeni Rektör Profesör Yunus Söylet de, geçici olarak bu 50’nci maddeye göre istihdam edileni 33’e intibak ettirme konusunda girişim başlattı, aynı yönde, eski Rektörle, davrandı. Fakat ne oldu? Bu arada 13 kişi de kapıya konma aşamasındaydı, bunlarla ilgili eylemlik durumuna geçti araştırma görevlileri ve sonuçta bu 13 kişiyi üniversite şey yaptı, 33’e geçirilmesi, 50’nci maddeye göre olmaktan 33’e geçirilmesi konusunda bir karar aldı. Yani durumu kurtarmaya çalıştı üniversite. İşte ilginç bir şey, YÖK ne yapıyor? YÖK o sırada bir tehdit mektubu yazdı üniversiteye, YÖK Başkan Vekili Profesör İzzet Özgenç adıyla. Diyor ki, 2 Nisan 2009’da yazılan mektupta: “Eğer siz bu 13 kişiyi tekrar 33’ten 50’ye, yani o eğreti statüye geçirmezseniz, ben, İstanbul Üniversitesinin kadro taleplerini bundan sonra YÖK’çe değerlendirmeye almam.” Düşünebiliyor musunuz tehdidi!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Yani, üniversite bir şey yapıyor, bir sorunu çözmek için bir adım atıyor; YÖK, büyük bir tehditle, büyük bir tehdit, çünkü bütün atama taleplerinizi reddederim diyor. O sırada Danıştay kararı lehte çıkıyor. Danıştay kararı, buradaki öğretim elemanlarının durumunu onların lehine çözen bir karar veriyor. Fakat Danıştay kararını uygulamıyor üniversite, çünkü YÖK’ün tehdit sopası çok ağır bir sopa ve uygulamıyor. Tam tersi, şöyle bir şey yapıyor üniversite yönetimi: O 13 kişiyi tekrar eski statülerine getirme, gene 50’ye getiriyor, yaptığı kararı bozuyor ve üstelik de 46 üniversite çalışanı hakkında disiplin soruşturması başlatıyor huzuru bozmak ve ideolojik olmayan işgalden.

Değerli arkadaşlarım, ben şunu soruyorum: Burada huzuru bozan kimdir? Bu araştırma görevlileri, ki sayıları Türkiye çapında 7 bindir eğreti statüye alınmış olan, bunlar mı huzuru bozuyor, YÖK’ün kendi yönetmeliğine aykırı kararıyla yaptığı baskı mı huzuru bozuyor, üniversitenin yaptığı iyi, doğru bir işlemi geriye alarak hukuksuzluk yapması mı huzuru bozuyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bağlayın.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Bitiriyorum.

Ben bu soruyu soruyorum ve bunun burada hayvan ve çevre hakları kadar önemli bir konu da olduğunu düşünüyorum ama ne yazık ki burada bir Millî Eğitim Bakanı yok bu konuya cevap versin. Bu konuda da üzüntülerimi bildirerek, bu arkadaşlarla dayanışmamı burada tekrar ifade ederek ve bu konudaki kanun teklifini de önümüzdeki ay huzurunuza getireceğimizi belirterek saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oyan.

Hükûmet adına Sayın Eroğlu cevap verecektir.

Buyurunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ben tekrar size saygılarımı arz ediyorum.

Efendim, tabii Millî Eğitim Bakanı yok ama Hükûmeti temsilen bugün nöbetçi bakan olarak ben varım. Bir de ayrıca ben de eski bir öğretim üyesiyim, bir üniversite mensubuyum. Dolayısıyla araştırma görevlilerinin meselesini ben de eski bir hoca olarak, bir akademisyen olarak yakinen takip ediyorum.

Sayın Oğuz Oyan’ın konuşmasını dikkatle dinledim. Esasen, hakikaten, araştırma görevlileri üniversitemiz için gerçekten çok önemli. Çünkü üniversitede araştırma görevlilerini her bakımdan desteklememiz gerektiğine ben şahsen inanıyorum. Çünkü bunlar geleceğin hakikaten, öğretim üyeleri, doçentleri, profesörleri, neticede ilim adamları. Bu bakımdan her türlü desteği vermemiz lazım.

Ben özellikle iki maddeyle alakalı konuyu not aldım. Gerek Millî Eğitim Bakanımıza gerek YÖK’e konuyu intikal ettireceğim. Ben de yakinen konuyu takip edeceğim.

Bu arada, söz almışken özellikle az önceki konuşmamla alakalı Sayın Sipahi’nin bir konuşması vardı İzmir’le alakalı.

Efendim, Gediz havzasıyla alakalı, ilk defa havza bazında Bakanlık olarak biz el attık. Bir kere şunu açıklamamda fayda var: Çevre ve Orman Bakanlığının atık su arıtma tesisi kurmak gibi bir görevi yoktur. Bu görev tamamen mahalli idarelere, belediyelere aittir ancak özellikle bu konuda teknik açıdan birtakım eksiklikler, sıkıntılar olduğu için -benim de ihtisas alanım, yüzlerce arıtma tesisi inşa ettim- dolayısıyla sırf havza bazında bunu ele alalım diye Gediz havzasını da örnek bir havza seçtik ve sadece atık su arıtma tesisi değil, dere ıslahları, taşkın koruma tesisleri, yukarı havza tedbirleri olmak üzere Gediz’de şu anda çalışmalar yürüyor. Hatta geçenlerde İzmir’de bir toplantı yapmıştık, orada bir eylem planı hazırladık ve şunu da açıkça ifade edeyim: İlk defa, bu eylem planına göre, Bakanlığımızın görevi olmamasına rağmen, atık su arıtma tesisleriyle alakalı Gediz havzasında maliyetin üçte 1’inin Bakanlığımız tarafından karşılanacağına söz verdik. Nitekim, Sayın Milletvekilim, Gediz havzasında hemen hemen bütün atık su arıtma tesislerinin projeleri yapıldı, tamamlanmak üzere. Oradaki gerek Turgutlu gerek Salihli olsun gerek İzmir Büyükşehir Belediyesine ait atık su arıtma tesislerinin pek çoğu şu anda ya inşa hâlinde ya işletme hâlinde. Manisa gibi şehrimizin de arıtma tesisi var fakat tevsi yapılması gerekiyor. Bunlar için şu anda çalışılıyor ve biz bu konuda da bir tarih koyduk 31 Aralık 2012 Gediz’in kurtuluşu için son bir tarihtir diye. Ben bizzat takip ediyorum. Hatta kasım ayında bu Gediz havzasıyla ilgili toplantıyı bu sefer -geçen sefer İzmir’de yapmıştık- Manisa’da yapacağız ve burada nereden nereye geldiğimizi ortaya koyacağız ve hedefimizi tutturuyoruz. Özellikle bu konuda gerek İzmir milletvekillerimizi, Manisa milletvekillerimizi de davet ediyorum toplantıya şimdiden, tarihini ilan edeceğiz, ona göre karar verirsiniz.

Diğer hususlara gelince efendim: Yortanlı için… Biliyorsunuz, Yortanlı’da tarihî bir Paşa Ilıcası kaplıcası var ama burada iki tane tarihî unsur vardı: Bir mozaikler, bir de “peri kızı” adıyla bir heykel çıktı, bir de sütunlar var. Geri kalanın tarihî bir şeyi yok. Bunları biz aldık, tamamen peri kızını Bergama Müzesine teslim ettik. Sütunlar zaten yerinde kalıyor. Koruma Kurulu özellikle bu alanın tekrar kille kaplanması şeklinde bir karar verdi. Ona göre projeler yapılıyor. İnşallah bu onaylandıktan sonra biz hemen kille kaplayacağız ve neticede burada su tutacağız. Baraj bitti, ama maalesef koruma kurullarındaki bu karar gecikmesi dolayısıyla Yortanlı Barajı bekliyordu. Ama önümüzdeki dönemde su tutacağımıza ben inanıyorum.

Beydağ’a gelince, Beydağ biliyorsunuz yıllardır bekleyen bir barajdı. Bunu Hükûmetimiz çok hızlı şekilde bitirdi. Zor bir baraj, bakın, onu özellikle belirtmek istiyorum. Yani, sadece üstte değil, aynı zamanda alüvyon dolayısıyla, elli metrelik alüvyonu kaldırmak suretiyle yerin altına da baraj yaptık. Ancak sulamayla ilgili de şu anda projeler bitti. 2010 yılı yatırım programına Ödemiş Ovası sulaması veya Beydağ Ovası sulamasını yatırım programına alıyoruz, bunun da müjdesini buradan vermek istiyorum.

Madenlerle alakalı hususlara gelince, bu konuda, 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren madencilik faaliyeti gösteren bütün firmalara biz genelge gönderdik, bu genelge istikametinde mutlaka madencilik faaliyetiyle birlikte rehabilitasyon planı hazırlamaları gerekiyor. O plana göre mutlaka rehabilite etmeleri gerekir, madeni aldıktan sonra tekrar orman hâline getirilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Son olarak da, bir de, Çamlı’dan bahsetmiştiniz. Efendim, Çamlı’yla ilgili İzmir Büyükşehir Belediyesinin geçmiş yıllarda -ben birkaç defa izah ettim, ama çok kısa olarak izah edeyim- talebi oldu. Ama daha sonra bundan vazgeçtiğini ifade etmişlerdi. Fakat, bundan iki yıl önce yeniden talep etti. Biz sadece şunu söyledik: Çamlı Barajı’nı İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmak istiyorsa buyursun yapsın. Ancak aradan geçen zaman zarfında birtakım küresel iklim değişiklikleri, kuraklık sebebiyle hidrolojik verilerde değişiklikler olabilir; yeniden bir planlama yapıp sunun, bu takdirde biz müsaade edeceğiz diye söyledik, defalarca söyledim ben. Ayrıca İzmir için bu barajın kıymetiharbiyesi yoktur bakın. Bu işi bilen bir uzman olarak söylüyorum. Biz onun yerine İzmir susuz kalmasın diye Gördes Barajı’ndan -barajı bitirdik- 59 milyon metreküp, isterseniz bunu 107 milyon metreküpe de çıkarabiliriz, İzmir’in gelecekteki su ihtiyacını karşılayacak her türlü barajı yaptık. Şu anda yıldırım hızıyla isale hatları döşeniyor. Biz, temel attığımız gün dört yüz doksan dokuz günde bu isale hattını -dev isale hattı, 2 metre çapında isale hattı- bitireceğimize söz verdik; dört yüz doksan dokuz gün zarfında da bitirip İzmir’e Gördes’ten su vereceğiz.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, Genel Müdürken o barajlar uygundu, gerekliydi, Bakan oldunuz gereksiz oldu. “Para vermem.” dediniz, parası biter oldu…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hayır, şimdi, karşılıklı… Bakın, şöyle ifade edeyim: Ben isterseniz size…

CANAN ARITMAN (İzmir) - Şimdi “İzin vermem.” diyorsunuz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yok, hayır…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Vermiyorsunuz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Benim Genel Müdürlüğüm ile Bakanlığım arasında görüşte hiçbir değişiklik fark etmez, beni bilen bilir.

Müsaade ederseniz ben şunu ifade edeyim: Biz, hatta onu 1/100.000’lik çevre düzeni planına bile işledik, yapmak istiyorsa yapsın. Benim sadece talebim şu: Bu barajda ileride İzmirlinin… Neticede o para İzmirlinin parası, heba olmaması için “Lütfen yeniden bir fizibilite etüdü yapın, onu sunun, müsaade edelim.” dedik.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Bilim adamları, akademisyenler “gerekli” dedi Sayın Bakan.

HALUK İPEK (Ankara) – Başkan, böyle bir usul var mı?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Efendim, dolayısıyla…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Biz kimsenin parasını heba etmeyiz, biz AKP değiliz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – …lütfen buna göre yapsın. Karşılıklı konuşmayalım ama çok detaylı olarak biz İzmir için her şeyi…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Biz yetim hakkı yemeyiz, AKP değiliz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Neticede ben de o bölgenin bir evladıyım. Neticede İzmir için ne gerekiyorsa yapıyoruz. En büyük yatırımlar da İzmir’e Hükûmetimiz döneminde yapılmıştır. Bunu da çok açıkça ifade edeyim.

Saygılar sunuyorum efendim.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Eroğlu.

Sayın Çakır…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Efendim, Sayın Bakanın atık su arıtma tesisi eylem planlarıyla ilgili açıklamasıyla ilgili izin verirseniz yerimden bir dakikalık söz talebinde bulunuyorum.

BAŞKAN – Buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

RASİM ÇAKIR (Edirne) -  Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan atık su arıtma tesisleriyle ilgili eylem planları çalışmalarında yüce Meclisi bilgilendirdi, yalnız verilen bilgiler gerçekçi değil. Ergene havzasıyla ilgili Bakanlık iki yüz sayfaya yakın, atık su arıtma tesisiyle ilgili bir eylem planı açıkladı. Ergene havzasında altmış sekiz belediye var. Atık su arıtma tesisi olan sadece bir belde belediyesi var. Yani Trakya’daki bütün yerel yönetimlerin atık suları Ergene havzasına gitmekte.

Maalesef açıklanan eylem planı, maddi temellerinden yoksun, kaynağı olmayan, süreci Ergene’yi temizlemeye hizmet etmeyecek, sorunu önümüzdeki genel seçimlerin ötesine iletmeye yönelik, bugünden gerçekçi çözümler üretmeyen bir eylem planıdır. Bu konuda benim ve grubumun “Ergene Havzası Su ve Atık Su, Katı Atık İdaresi” adı altında bir kanun teklifimiz vardır. Bu biçimde belediyelerimizin vermiş oldukları iş termin planlarının süreleri 2010-2011 yıllarında dolmaktadır. Bu süreler dolduktan sonra Türk Ceza Kanunu’nun 181 ve 182’nci maddeleri devreye girecektir. Ama Bakanlığın veya bir başka kaynağın oluşmadığı noktada yerel yönetimlerin hepsinin atık su arıtma tesislerini yapabilmeleri de mümkün değildir. Bu anlamda bu eylem planının gerçekçi olmadığını yüce heyete ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çakır.

Sayın Coşkunoğlu, ne için söz istemiştiniz siz?

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – İki konuda: Bir, arıtmayla ilgili, bir de benim konuşmamla ilgili iki soruyu izninizle Sayın Bakana sormak istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, buyurunuz.

6.- Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun gündem dışı konuşmalara verdiği cevaba ilişkin açıklaması

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, daha önce de bu soruyu sormuştum birkaç kez. Siz de… Uşak’ta arıtma tesisi olan karma organize sanayide dericilik yapan hemşerilerim, arıtma tesisi olmadan dericilik yapan komşularımız -isim vermeyeyim, siz çok daha iyi biliyorsunuz- komşu illerimizde etrafı kirleterek, dolayısıyla daha az maliyetle dericilik yapıyor; hem çevreye zarar veriyor hem de haksız rekabete neden oluyor. Bu soruyu daha önce de sormuştum. Bu konuda önlem alacağınızı söylemiştiniz fakat bir önlem henüz alınamadı. Birincisi, bunu sormak istiyorum.

İkincisi: Kyoto Protokolü’nden sonrasını belirleyecek olan Kopenhag’da aralık ayındaki toplantıya gidecek heyetinizin içerisinde gençlik temsilcilerini de alıyor musunuz? Çünkü duyduğum kadarıyla bu toplantıya ülkelerin gençlik temsilcilerini de yanlarında götürmeleri yönünde bir telkin yapılmış. Sizin böyle bir planınız var mı? Varsa kimleri götüreceksiniz? Bunu rica ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Coşkunoğlu.

Sayın milletvekilleri, şimdi gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, NATO Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Akdeniz Parlamenter Asamblesi, Asya Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, siyasi parti grup başkanlıklarınca aday gösterilen asıl ve yedek üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/992)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2’nci maddesine göre “NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Asya Parlamenter Asamblesi ve Akdeniz Parlamenter Asamblesi”nde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturmak üzere, aynı Kanunun 12’nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemeyi müteakiben uygun bulunan üyelerin isimleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.

                                                                                           Mehmet Ali Şahin

                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                   Başkanı

 

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi

(AGİTPA)

Türk Grubu

Asıl Üyeler

Abdülkadir Akcan                          Afyonkarahisar                     MHP

Alaattin Büyükkaya                              İstanbul                      AK PARTİ

Canan Kalsın                                        İstanbul                      AK PARTİ

Bihlun Tamaylıgil                                 İstanbul                           CHP

Oğuz Oyan                                              İzmir                             CHP

Zeki Karabayır                                         Kars                        AK PARTİ

Mehmet Hilmi Güler                               Ordu                        AK PARTİ

Şükrü Ayalan                                          Tokat                        AK PARTİ

 

Yedek Üyeler

H. Hamit Homriş                                    Bursa                             MHP

Cahit Bağcı                                            Çorum                       AK PARTİ

Abdurrahman Kurt                             Diyarbakır                    AK PARTİ

Fatma Nur Serter                                  İstanbul                           CHP

Musa Sıvacıoğlu                                Kastamonu                   AK PARTİ

Mustafa Özbayrak                               Kırıkkale                     AK PARTİ

Abdullah Çalışkan                                Kırşehir                      AK PARTİ

Faik Öztrak                                          Tekirdağ                           CHP

 

Parlamentolararası Birlik (PAB) Türk Grubu

Mehmet Hanifi Alır                                 Ağrı                         AK PARTİ

A. Deniz Bölükbaşı                               Ankara                           MHP

Eşref Erdem                                           Ankara                            CHP

Murat Yıldırım                                       Çorum                       AK PARTİ

Abdurrahman Kurt                             Diyarbakır                    AK PARTİ

Fazilet Dağcı Çığlık                              Erzurum                     AK PARTİ

Fatma Nur Serter                                  İstanbul                           CHP

Mehmet Çerçi                                        Manisa                      AK PARTİ

 

NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA) Türk Grubu

Asıl Üyeler

Kürşat Atılgan                                        Adana                            MHP

Ali Rıza Alaboyun                                                                     Aksaray        AK PARTİ

H. Hamit Homriş                                    Bursa                             MHP

Suat Kınıklıoğlu                                    Çankırı                      AK PARTİ

Yahya Doğan                                     Gümüşhane                   AK PARTİ

İlhan Kesici                                           İstanbul                           CHP

Edibe Sözen                                          İstanbul                      AK PARTİ

Mehmet Ceylan                                    Karabük                     AK PARTİ

Vahit Erdem                                         Kırıkkale                     AK PARTİ

Muzaffer Baştopçu                                Kocaeli                      AK PARTİ

Yüksel Özden                                        Muğla                       AK PARTİ

Enis Tütüncü                                        Tekirdağ                           CHP

 

Yedek Üyeler

Fazilet Dağcı Çığlık                              Erzurum                     AK PARTİ

Hasan Özdemir                                    Gaziantep                         MHP

Mustafa Öztürk                                      Hatay                        AK PARTİ

Mehmet Sait Dilek                                 Isparta                       AK PARTİ

Lokman Ayva                                       İstanbul                      AK PARTİ

İrfan Gündüz                                        İstanbul                      AK PARTİ

Mesude Nursuna Memecan                  İstanbul                      AK PARTİ

Fatma Nur Serter                                  İstanbul                           CHP

Bihlun Tamaylıgil                                 İstanbul                           CHP

Özlem Piltanoğlu Türköne                    İstanbul                      AK PARTİ

Alim Işık                                              Kütahya                           MHP

Mustafa Çetin                                          Uşak                        AK PARTİ

 

İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB)

Türk Grubu

Sait Açba                                        Afyonkarahisar                AK PARTİ

Abdulaziz Yazar                                     Hatay                             CHP          

İrfan Gündüz                                        İstanbul                      AK PARTİ

Alim Işık                                              Kütahya                           MHP

Bayram Ali Bayramoğlu                          Rize                         AK PARTİ

 

Akdeniz Parlamenter Asamblesi (AKDENİZ PA) Türk Grubu

Tacidar Seyhan                                       Adana                            CHP

Aşkın Asan                                           Ankara                      AK PARTİ

Zeki Ertugay                                         Erzurum                          MHP

Ayhan Yılmaz                                         Ordu                        AK PARTİ

Mustafa Çetin                                          Uşak                        AK PARTİ

 

Asya Parlamenter Asamblesi (APA) Türk Grubu

Tacidar Seyhan                                       Adana                            CHP

Ali Osman Sali                                     Balıkesir                     AK PARTİ

S. Nevzat Korkmaz                                Isparta                            MHP

Mehmet Şahin                                       Malatya                      AK PARTİ

A. Emin Önen                                      Şanlıurfa                     AK PARTİ

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nursultan Nazarbayev şu anda Meclisimizi onurlandırmışlardır. (Ayakta alkışlar)

Kendilerine, yüce Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum.

Alınan karar gereğince Sayın Cumhurbaşkanını konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.

Buyurun Sayın Cumhurbaşkanı.

VII.- SÖYLEVLER

1.- Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in, Genel Kurula hitaben konuşması

KAZAKİSTAN CUMHURBAŞKANI NURSULTAN NAZARBAYEV – Değerli Meclis Başkanı, değerli milletvekilleri; ben sizlere bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde hitap etmeyi kendime büyük bir derece olarak kabul ediyorum. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, 1920’li yıllarda yeni Türkiye’nin bağımsızlığı için yürüttüğü millî mücadeleyi ülkenin yeni başkenti Ankara’daki büyük Meclisten yönetmiş ve onu “Benim en büyük eserim.” olarak ifade etmişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, dâhi şahsiyet Atatürk daha o zamanlarda bile diğer Türk devletlerinin günün birinde bağımsızlıklarına kavuşacağını büyük bir öngörüşle ifade etmişti. Tarihimiz bugün bu sözlerin doğruluğunu ispatlamıyor mu? Bağımsızlığımızı ilk olarak tanıyan ve o dönemdeki Türk dünyasının tek bağımsız devletinin Türkiye olduğunu çok iyi biliyoruz ve bunu hafızamızda sonsuza dek saklayacağız.

Biz Kazak halkı olarak 19’uncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Çarlık Rusya ve daha sonra Sovyet yönetimi altında olduk. O zamanlar “Kazak” isminde bir halk ve “Kazakistan” isminde bir devlet dünya haritasında yer almadı. Son yüz elli yıl içinde dinimizi, dilimizi, kültürümüzü az kalsın tamamen kaybediyorduk. Fakat bizler atalarımızın ve analarımızın büyük tarihini, kahraman ecdatlarımızı hiç unutmadık. 1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği dağıldı ve bizler bağımsızlığımızı ilan ettik. Yeni bir devlet kurmak, onun ekonomisini geliştirmek ve halkımızın psikolojisini değiştirmek kolay olmamıştır. Yine de bizler o dönemdeki dar yol ve kaygan geçitleri başarıyla aştık. Bugünkü Kazaklar sizlerin kardeşleriniz olarak ve eski yüce Türk atalarımızın ilk yurtlarında yaşamaktadırlar. Bugünkü Kazakistan, temeli sağlam, ekonomisi gelişmiş, dünyada kendisine saygın bir yer edinmiş bir devlet hâline geldi. Böylece Kazak topraklarını, büyük bozkırları muhafaza eden ecdatlarımızın rüyası gerçekleşmiş oldu. Geçen yüzyılın son on yılında bizler de sizler gibi özgür olduk. (Alkışlar) Türkiye Cumhuriyeti tüm halklarıyla bizi destekledi. Biz, bundan dolayı müteşekkiriz.

Bu tarihî etkileşimin parlak bir örneği olarak, biz de bağımsızlığımızın ilk yıllarındaki son döneme bakmaksızın, başkentimizi Sararka bozkırlarının merkezine, Astana’ya taşıdık. Türkiye’ye yapmakta olduğum bu ziyaretimin öncesinde, Astana’da en güzel mekânların birinde, Esil Nehri’nin kıyısında Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük bir heykelini merasimle açtık. (Alkışlar) Bu heykeli Kazak halkının sizlere olan kardeşlik duygularının bir tezahürü olarak kabul ediniz. Bu sebeple, bugün hepinize, Ankaralılara, tüm kardeş Türk halkına Astana’mızın sıcak selamını, tüm Kazak halkının samimi duygularını beraberimde getirmiş bulunuyorum. (Alkışlar)

Bu sene bağımsızlığımızın on sekizinci yılını idrak etmekteyiz. Bunun ilk yedi yılını devletimizi kurmaya, yüzde 2 binlere varan enflasyonla durma noktasına gelen ekonomiyi kurtarmaya, Sovyet sisteminden serbest piyasa ekonomisine geçmeye ve Asya’daki ekonomik krizin olumsuz etkilerini bertaraf etmeye harcadık. Siyaseti ve ekonomisi açık bir ülke de oluşturduk. Bunu 95 milyar dolarlık dış, 100 milyar dolarlık da iç kaynaklarımızı kullanarak başardık. Sonraki dokuz yıl içinde, kişi başına düşen millî gelir 700 dolardan 8.500 dolara yükseldi. On yıl içinde yeni başkentimiz, harika şehir Astana’yı inşa ettik. Büyük komşularımız Rusya ve Çin’le Shanghai İşbirliği Örgütü çerçevesinde dostluk ilişkileri geliştirdik. Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri, İslam dünyası ülkeleriyle de siyasi, ekonomik ortaklıklar kurabildik. İslam âlemi ve Türk dünyası devletleri arasından Kazakistan, Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının Başkanlığına seçildi ve bir ilki gerçekleştirdi. İşte bunlar bizim başarılarımız. Sözünü ettiğim bu yıllarda bizler devamlı kardeş Türkiye’ye güvendik ve desteklerinizi gördük. Elbette biz de Türkiye’nin başarılarına seviniyoruz. Son yıllarda Türkiye ekonomisi dünyada 17’nci, Avrupa’da ise 6’ncı sıraya yükselen, sanayisi hızla gelişen bir ülke oldu. Türkiye küresel siyasette de özel bir konumu ve kendi bölgesinde de büyük bir gücü olan ülkeye dönüştü. Orta Doğu sorunu, İran, Irak, Afganistan, Kafkasya’daki çatışmaların çözümünde Türkiye’nin rolünün daha da devam edeceği muhakkaktır. Biz Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmasını destekliyoruz. Bununla beraber akraba olarak yüzünüzü doğuya da çevirmeniz yerinde olurdu diye düşünüyoruz. Rusya’yla stratejik ortaklık geliştirilmesi, Çin’le dengeli bir siyaset yürütmesi Türkiye’nin itibarını yükseltecektir.

Bu çerçevede, Ankara’nın Türk dilini konuşan akrabalarıyla yakın ilişki siyasetini takip etmesi bizi özellikle memnun etmektedir. Bu hususta Kazakistan’ın da elinden geleni esirgemediğini Türk kardeşlerimiz iyi bilmektedir. Türk dünyasındaki iş birliğinin hiç kimseye karşı olmadığı açıktır. Bu süreci aralarındaki ilişkiler kesintiye uğramış kardeş ülkelerin birbirine olan samimi ilgisi olarak değerlendirmek gerekir. Kanımca biz ancak kendi aramızda bir güç birliği yaptığımızda Türk medeniyetini dünyaya tanıtabiliriz. Diğer milletlere eşit ve prestiji yüksek devletler olarak kalkınarak bir yere varabiliriz.

Kazakistan’ın inisiyatifiyle geçen yıl çalışmasına başlayan Türkçe Konuşan Devletlerin Parlamenterler Asamblesi ve Aksakallılar Konseyine devam olarak bizler yakın zamanda Nahcivan’da gerçekleşen zirvede Türk Dili Konuşan Devletler İşbirliği Konseyini kısaca Türk Konseyinin kurulmasıyla ilgili anlaşma imzaladık. Netice itibarıyla Yüce Atatürk’ün asil ülküsü Turar Ruskulov ve Mustafa Şokay gibi, Türklerin birliğini sağlamaya hayatlarını adayan bütün aydınlarımızın idealleri gerçekleşme yolundadır. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bizim ulu ecdatlarımız Altaylardan Akdeniz’e kadar geniş bozkırlara hükmetti. İlk defa dünyaya örnek olan ortak yuvamız ve ortak otağımızı, bundan başka demiri, pantolonu, ok ve yayı, ayakkabı ve topuğunu, üzengiyi icat ettiler. Bize unutulmaz kahramanlık destanları ve birçok manevi hazineler bırakmışlardır. Tüm bunları dünyaya anlatma zamanının artık geldiğini düşünüyorum.

Ben ortak kültürümüzü araştırmak üzere Türk akademisinin kurulmasını teklif ettim. Bu akademinin merkezi tüm Türklerin baba ocağı yani ata yurdu sayılan Kazak topraklarında, Astana’daki dostluk ve uzlaşma sarayı olmalıdır. Bu konularda Türk soyunun da oynayacağı rol büyüktür. Kanımca, Türk kültürel ve beşerî iş birliğini derinleştirmek amacıyla bu kuruluş imkânları ve çalışma alanları büyütülerek Türk dünyasını gerçek manada UNESCO’ya dönüştürmek gerekir.

Nahcivan’da Azerbaycan ve Türkiye tarafından “Türksoy Vakfı”nın kurulması hakkındaki teklifi çok yerinde bir gelişme olarak değerlendirmekteyiz. Bu projeyi hızla hayata geçirmek gerekmekte.

Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; genel olarak baktığımızda, kültür, insanlık ve hayır gibi kavramlar, birlik ve beraberlik, yakınlaşmak için her dönemde önemli birer araç olduğu malumunuzdur. Dünyaca meşhur bilge atalarımız Farabî’nin, Yesevî’nin, Mevlânâ’nın halklarımızı, genel olarak tüm insanlığı özgür olmaya, barış içinde yaşamaya davet etmeleri boşuna değildir. Bu anlamda, ülkelerimizin bu istikametteki tutumlarının benzer olması bizleri memnun etmektedir. Daha açık bir ifadeyle, Kazakistan, dünya ve semavi dinleri liderlerinin kurultaylarının gerçekleştirildiği bir merkeze dönüşmüş ise Türkiye de Medeniyetler İttifakının Eş Başkanlığını yürütmektedir.

2010 yılında Kazakistan Avrupa’da Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına, Türkiye ise Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konseyi’ne başkanlık etmeye hazırlanmaktadır. Daha önce hiç ele geçmemiş bu tarihî fırsatı değerlendirerek Avrasya’nın güvenliğini ve medeniyetler arasındaki uyumu pekiştirmeye yönelik yeni bir inisiyatifle birlikte yürütme imkânı ortaya çıkmış bulunmaktadır. Diğer bir deyişle, Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh.” prensibi günümüzde de önemini kaybetmiş değildir.

Nükleer silahlarından kendi isteğiyle vazgeçen bir ülke olarak bizi, dünya ve bu hususta meydana gelen tüm sorunlar endişelendirmektedir. Kırk yıl boyunca kendi topraklarındaki Sovyet nükleer silah denemelerinin olumsuz etkilerinden acı çeken bir toplum olarak biz bu adımımızın başkalarına örnek olacağını cesaretle ifade edebiliriz.

Bizler kendi adımıza, Ankara’yla birlikte, bölgelerimizde yer alan önemli sorunları, açıkça söylemek gerekirse Afganistan’daki, Irak’taki, Orta Doğu’daki ve Kafkasya’daki çatışmalar ve gerginliklere çözüm üretme çalışmalarına aktif bir şekilde katkıda bulunacağımıza inanmanızı istiyorum.

Kazakistan 1993’ten beri “istikbal devlet” programı çerçevesinde 3 bin genç Kazakistanlıyı dünyanın önde gelen üniversitelerine her sene tahsile göndermektedir. Onların ilk mezunları ülkeye döndüler ve yüksek kademelerde göreve başladılar. Bununla birlikte biz bağımsızlığımızı kazandığımız ilk yıllarda, Turgut Özal ve Süleyman Demirel dönemlerinde, binlerce gencimizi ücretsiz eğitim almak üzere kardeş Türkiye’nin itibarlı üniversitelerine de göndermiştik. Bu süreç hâlâ devam etmektedir. Aynı şekilde Türk gençleri de bizim yükseköğretim kurumlarımızda, özellikle Türkistan’daki Ahmet Yesevi Uluslararası Türk Kazak Üniversitesinde öğrenim görmektedir.

Genel olarak Türk dünyasının iki büyük ülkesi olarak Kazakistan ve Türkiye’nin birlikte yapacakları işleri çoktur. Bizler ister ikili veya isterse çok taraflı temellerinde olsun eldeki imkânlarımızı tam olarak kullanamıyoruz. Ticaret, ekonomi, yatırım, ulaştırma, turizm ve daha başka birçok alanlarda kapsamlı ortak projeleri gerçekleştirmek için yeterli potansiyele sahibiz.

Bağımsızlığın ilk yıllarında çökmüş olan ekonomimizi ayağa kaldırmak için yabancı yatırımlara muhtaçtık. O dönemde kardeş Türkiye’den gelen krediler ve yatırımların bize yaptığı katkısı büyük olmuştur. Bu sayede biz güçlendik ve artık kendimiz de dışarıda yatırım yapan bir ülke konumuna ulaştık. Örneğin son rakamlara bakıldığında Kazakistan ve Türkiye arasındaki ticaret hacminin büyüklüğünün 3 milyar dolara ulaştığını görüyoruz. Türkiye'nin Kazakistan’a 1993 senesinden beri yaptığı yatırımların tutarı 800 milyon doları aşarken, Kazakistan’ın da Türkiye’ye yaptığı yatırımlar 1,1 milyar doları geçti. Bin dört yüz Kazak-Türk ortak şirketi faaliyet göstermektedir. Ancak bu durum kardeş ve yakın ülkeler arasındaki ilişkilerin seviyesine hâlâ layık değildir. Çünkü Türkiye'nin jeosiyasi ve jeoekonomik ağırlığına uygun ve ekonomisine önemli bir  katkı sağlayacak petrol ve gaz boru hatları projelerinin var olduğunu söyleyebiliriz.

Türkiye'nin dünya yakıt enerji ulaşımının koridoru olmaya her türlü imkânları mevcut ise Kazakistan’ın da bu projelere katkısı büyük olabilir. Bu yüzden biz zamanında Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nı nasıl desteklediysek, aynı şekilde bugün de Samsun-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi’ne Rusya’yla birlikte katılmaya hazırız.

Bugün Kazakistan her sene 70 milyon ton petrol üretiyorsa, 2013 senesinden itibaren dünyaya, ünlü Kashagan yataklarından, ilave olarak 50 milyon ton petrol daha gelecektir.  Petrolün bu boyutlarını dikkate alırsak, bahsi geçen iki petrol boru hattı projesinin geçerliliğinin ne olduğu belli olmaktadır.

Yaşamakta olduğumuz dünya mali ekonomik krizinin ötesinden bizim ülkelerimiz çok daha fazla sıkıntı çekmeden gelmektedir. Kazakistan’ın ekonomisi geçen sene yüzde 3,4 oranında büyüdüyse bu sene de büyüme oranımız düşmeyecektir. Bu geçici dönemi biz altyapı sorunlarını çözmek, endüstriyel inovasyon yoluna çekmek için değerlendirmeyi hedefliyoruz. Kazakistan krizi kendi mali kaynaklarıyla yönetmekle kalmadı, on yıllık endüstriyel inovasyon programını da hazırladı.

Kriz öncesi dönemlerinde ham madde ihracatından elde edilen millî rezervlerimiz, 47 milyar dolar, bu projelerimize teminat olacak. Bu potansiyeli büyük bir programla hayata geçirmeye, biz Türkiye’nin önemli iş adamlarını katkı yapmaya çağırıyoruz. Bu ziyaretim esnasında imzalanan Kazakistan ve Türkiye arasındaki Stratejik Ortaklık Anlaşması yukarıda ifade ettiğim önemli projelere yöneliktir.

İkili ilişkilerimizi daha da geliştirme yolunda yapacağımız çok işler vardır. Bizim sadece devlet kurumlarımızın değil, özel sektör temsilcilerimizin, ticaret gruplarımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın da kolları sıvayarak bu işe girişmeleri gerekmektedir. İkili ilişkilerimizi geliştirme hususunda halkın seçtiği milletvekillerimizin yapacağı katkıların büyük olacağı düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın sonunda hepinizi, tüm kardeş ve akraba Türk halkını önümüzdeki millî bayram Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla en içten dileklerimle yürekten kutluyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Birlik, beraberlik ve başarılar diliyorum.

Kazakların bilge şairi Abay, şiirinde “Huzurdan daha iyi bir dost bulamadım.” demektedir. Öyleyse, halklarımızın arasındaki dostluk ebedî olsun. Yaşasın Kazakistan, Yaşasın Türkiye!

İlgilerinize çok teşekkür ederim. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından ayakta alkışlar; DTP sıralarından ayağa kalkmalar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cumhurbaşkanı.

Sizi en iyi dileklerimizle uğurluyoruz.

On beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.25

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresini okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Tezkereler (Devam)

2.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2008 yılı harcamaları ile Sayıştayın 2008 yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen Komisyon tarafından hazırlanan dış denetim raporlarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (5/29)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununa göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2008 yılı harcamaları ile Sayıştayın 2008 yılına ilişkin dış denetimlerini yapmak üzere görevlendirilen Komisyon tarafından hazırlanan Dış Denetim Raporları, Başkanlık Divanının 12/10/2009 tarihli toplantısında Üst Yöneticilerin cevapları da dikkate alınarak görüşülmüş ve ekteki inceleme sonuçlarının Genel Kurulun bilgisine sunulmasına karar verilmiştir.

Bilgilerine sunulur.

                                                                                           Mehmet Ali Şahin

                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                   Başkanı

Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Sayıştayın 2008 Yılına İlişkin Dış Denetim Raporlarının İnceleme Sonuçları

1- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2008 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporunda; 2008 yılı Bütçe Kanunuyla tahsis edilen ödenekler kapsamında yaptığı harcamaları, mali tablolarının güvenilirliği ve doğruluğu ile idarenin gelir, gider ve mallarına ilişkin mali işlemlerin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup olmadığı, kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığı incelenmiştir.

Raporda özetle;

- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2008 yılı kullanılabilir bütçe ödeneğinin 414.286.259 YTL olduğu, yıl içinde ödeneğin 329.110.987 YTL’lik kısmının harcandığı kalan 85.175.272 YTL’lik ödeneğin ise iptal edildiği belirtilmiş ve son üç yıl esas alınarak bütçenin kesinleşen harcama rakamları oransal olarak karşılaştırıldığında; tahsis edilen ödeneğin 2008 yılında %79’unun, 2007 yılında %81,1’inin, 2006 yılında ise %77.4’ünün harcandığı, ödenek üstü harcama yapılmadığı, dengeli bütçe politikasının gözetildiği belirtilmiştir.

- 2008 yılı programındaki yatırımların gerçekleştirilmesi için bütçeye konulan ödeneğin harcanamayıp iade edilmesinden dolayı, stratejik plan hedeflerinin yakalanması amacıyla; performansa dayalı ilkeli, tutarlı, dengeli bir bütçe politikası uygulanması ve ödenek ihtiyacının isabetli bir şekilde tespit edilmesi gerektiği,

- Personelin yurtiçi ve yurtdışı geçici görevleri dolayısıyla ödenecek olan konaklama ücretlerinin hesabında Harcırah Kanunu ile Bakanlı Kurulu Kararının esas alınması gerektiği, tedavi yardımlarına ilişkin olarak; gözlük camı ve çerçevesi ile işitme cihazlarına ödenecek azami miktarların her yıl Başkanlık Divanınca belinlenmesinin uygun olacağı, özel sağlık kurum ve kuruluşlarınca yapılan tedavi giderlerinin ödenmesinde sağlık karnesinin kimlik bölümünün fotokopisinin ödeme emri belgesine eklenmesi gerektiği, içmece ve kaplıca tedavisi için gereken sağlık kurulu raporunun ödeme belgesine eklenmesi gerektiği,

- 4734 sayılı Kanunun 22 nci maddesi kapsamında piyasa fiyat araştırmasında açıklık ve rekabet ortamının oluşturulması amacıyla geniş kapsamlı araştırma yapılmasına özen gösterilmesinin gerektiği,

Şeklinde çeşitli hususlarda değerlendirme ve tavsiyelerde bulunulmuştur.

Ayrıca yapılan ihalelerde açıklık ve rekabetin sağlandığı, tüketime yönelik mal ve hizmet alımlarında bütçe ödeneğinin verimli ve ekonomik şekilde kullanıldığı, ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişlerine dayalı olarak, ilgililerin hesaplarına aktarılan paralar ile banka hesap özetlerinin mutabık olduğu, kesin hesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu ve ödenek üstü harcama yapılmadığı, bütçe ile tahsis edilen ödeneklerin Kurumun amaç ve planlanmış hedefleri doğrultusunda, iyi mali yönetim ilkelerine uygun olarak kullanıldığı; harcamalarda tasarruf sağlandığı, tutarlı, dengeli ve etkili bir bütçe politikası yürütüldüğü belirtilmiştir.

Sonuç olarak; Üst Yöneticinin bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek mali tedbirlerin alınmasında, 5018 sayılı Kanunda öngörülen mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesinde, görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde üstün gayret gösterdiği, harcama yetkilisi, gerçekleştirme görevlisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve muhasebe yetkilisinin, mali mevzuat ile tedbirlerin tatbikinde azami çaba sarf ettikleri, İdarenin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanunu ile ilgili diğer mevzuat çerçevesinde yürütüldüğü sonucuna varıldığı ifade edilmiştir.

Başkanlık Divanı tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2008 yılı harcamalarına ilişkin Dış Denetim Raporu ve Üst Yönetici Cevapları kabul edilmiş olup, tenkit ve tavsiye edilen hususlarda gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir.

2. Sayıştay Başkanlığının 2008 yılına ilişkin hesapları ve bunlara ilişkin belgeleri esas alınarak yapılan dış denetimi sonucunda hazırlanan Raporda; idarenin hesap verme sorumluluğu çerçevesinde, yönetimin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin; kanunlara, kurumun amaç, hedef ve planlarına uygunluk yönünden incelenmiştir.

Raporda özetle;

- 2008 yılı için Sayıştay Başkanlığına 90.202.350,00 YTL ödenek tahsis edildiği, 2007 yılında Kuruma yapılan 830.186,93 YTL şartlı bağışın (banka promosyonu) yılı içerisinde kullanılmayıp 2008 yılı bütçesine devredilmesi ile oluşan toplam 91.032.536,93 YTL ödeneğin % 83,71’i olan 76.204.471,57 YTL’nin harcandığı, %16,27’si olan 14.813.791,21 YTL’nin harcanmadığı için iptal edildiği, 14.274,15 YTL’nin 2009 yılı bütçesine devredildiği belirtilmiştir. Harcanan 76.204.000.000 YTL kullanılabilir bütçe ödeneğinin %84’üne tekabül ettiğinden, Kurumun 2008 Mali Yılı Bütçesinin %84 oranında gerçekleştiği ve bir önceki sene ile kıyaslandığında 2008 yılında tahsis edilen ödeneğin %6 oranında arttığı, 2008 yılı bütçe giderlerinde de %21 oranında artış olduğu ifade edilmiş ve ödeneklerin uygulamasına ilişkin tutarlı, dengeli ve ekonomik bir bütçe politikası yürütüldüğü belirtilmiştir. Yukarıdaki veriler göz önünde bulundurularak tasarruf tedbirlerine devam edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

- 2008 yılı harcamalarının; %63,9’unun personel giderlerine, %18,4’ünün mal ve hizmet alım giderlerine, %5,5’inin sosyal güvenlik kurumlarına devlet primi giderlerine, %0,5’inin cari transferlere ve %11,7’sinin de sermaye giderlerine yapıldığı; bütçe giderleri içerisinde personel harcamalarının birinci sırada yer aldığı, ikinci sırada mal ve hizmet alım giderlerinin takip ettiği, önceki yıl ile kıyaslandığında personel giderlerinde %11,03 oranında artış olduğu, personel giderlerindeki bu artışın normal olduğu, sermaye giderleri için 10.196.186,93 YTL ödenek tahsis edildiği, bu ödeneğin 8.886.390,15 YTL’sinin harcandığı, 1.309.796,78 YTL’sinin iptal edildiği, programa alınan yatırımın gerçekleşmesi için konulan ödeneklerin bir kısmının kullanılmasının ertelenmesiyle, yatırım plan ve programında yer alan hususların sonraki yıllara ötelendiği, yatırımın gerçekleşmesi için konulan ödeneğin yılı içinde kullanılmasıyla hedeflenen programların gerçekleştirilmesinin daha isabetli ve ekonomik olacağı ifade edilmiştir.

- Ayrıca, Kurum personelinden sendika üyesi personelin üyelik aidatlarının ödenmesinde ödeme emri belgesine Başkanlık onayının eklenmesi gerektiği; doğrudan temin ile karşılanan mal ve hizmet ihtiyaçlarına ilişkin olarak görevlendirilen personel tarafından açıklık ve rekabet ortamının oluşturulması için geniş kapsamlı piyasa araştırması yapılması, yükleniciye hak ediş ödenmeden önce işçilerin ücret alacakları bulunup bulunmadığına dair ilan tutanağının ödeme emrine eklenmesi gerektiği; yurt dışına gönderilen personelin yol masrafları kapsamında, özel seyahat acentelerinin bilet satış komisyonları için herhangi bir ödeme yapılmaması gerektiği; sağlık kuruluşlarına yapılan ödemelerde ödeme emri belgesine hastanın sevk kağıdının eklenmesi gerektiği;

Şeklinde çeşitli hususlarda değerlendirme ve tavsiyelerde bulunulmuştur.

Ödeme emri belgeleri ve muhasebe işlem fişleriyle tahakkuk ettirilen ödemelerin banka hesap özetleri ile mutabık olduğu; kesinhesap cetvellerinde gösterilen gelir-gider rakamlarının doğru ve denk olduğu, kullanılabilir bütçe ödenekleriyle uyumlu bulunduğu, ödenek üstü harcama yapılmadığı, Kurumun amaç ve hedefleri doğrultusunda, iyi mali yönetim ilkelerine uygun olarak kullanıldığı, harcamalarda tasarruf sağlandığı, tutarlı, dengeli ve etkin bir bütçe politikası yürütüldüğü, Üst Yönetici olarak Sayıştay Başkanının; bütçe ile verilen kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasını temin edecek tedbirlerin alınmasında, mali yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin gözetilmesinde, 5018 sayılı Kanunda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde üstün gayret gösterdiği, harcama yetkilisi, mali hizmetler birim yöneticisi ve muhasebe yetkilisinin mali mevzuat ile tedbirlerin uygulanmasında azami çaba sarf ettikleri, İdarenin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu başta olmak üzere ilgili diğer mevzuata uygun olduğu sonucuna varıldığı ifade edilmiştir.

Başkanlık Divanı tarafından, Sayıştay Başkanlığının 2008 yılına ilişkin Dış Denetim Raporu ve Üst Yönetici Cevapları kabul edilmiş olup, tenkit ve tavsiye edilen hususlarda gerekli tedbirlerin alınması önerilmiştir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, Alevilerin sorunlarının araştırılarak ailelerin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/444)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Günümüzde, inançları ve yaşam biçimlerinden dolayı, “Eşit Yurttaşlık” haklarına kavuşamayan Alevilerin, toplumda ve devlet nezdinde karşılaştığı sorunların tespiti ve konuda yürütülecek çalışmaların belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 22.06.2009

1) Ahmet Türk                                                   (Mardin)

2) Emine Ayna                                                  (Mardin)

3) Fatma Kurtulan                                             (Van)

4) Selahattin Demirtaş                                       (Diyarbakır)

5) Sırrı Sakık                                                     (Muş)

6) Ayla Akat Ata                                               (Batman)

7) Bengi Yıldız                                                  (Batman)

8) M. Nezir Karabaş                                          (Bitlis)

9) Akın Birdal                                                   (Diyarbakır)

10) Aysel Tuğluk                                              (Diyarbakır)

11) Gültan Kışanak                                           (Diyarbakır)

12) Hamit Geylani                                             (Hakkâri)

13) Pervin Buldan                                             (Iğdır)

14) Sebahat Tuncel                                            (İstanbul)

15) Nuri Yaman                                                (Muş)

16) Osman Özçelik                                            (Siirt)

17) İbrahim Binici                                             (Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır                                         (Şırnak)

19) Hasip Kaplan                                              (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                                            (Tunceli)

21) Özdal Üçer                                                  (Van)

Gerekçe:

Yüzyılların mirası olarak, günümüze devrolmuş “Alevi Sorunu” ne yazık ki, bugüne kadar samimi ve inandırıcı yaklaşımlar gösterilerek çözülmek istenmemiştir.

Yaklaşımların hepsinde, Aleviliğin sadece teolojik boyutu “Sorun” olarak ele alınmış, Aleviliğin İslam içiliği, İslam dışılığı tartışılmıştır.

Bir dinin ya da inanç grubunun teolojisinin ne olduğuna, dışarıdan birileri değil, ancak o inanç sahiplerinin kendileri karar verirler. Bunun aksi, o inanca ve inanç sahiplerine hakaret olur.

Aleviliğin kendi tarihsel orijini üzerinde yaşam bulması yerine, Türk-İslam sentezi üzerinden şekillenmesi hedeflenmiştir.

Alevilik Sorunu, salt inanç boyutuyla ele alınacak teolojik bir sorun değildir.

Öncelikle sorunun adı konulmalıdır.

Sorun, “Demokrasi Sorunudur.” “Toplumsal, Hukuksal, Demokratik Hak ve Haklar Sorunudur.”

Alevi inanç ve kurum önderleriyle görüşülerek, ortak bir çabayla çözüm aranmalıdır. Çözüm aranırken, oy kaygısı yerine, toplumsal demokrasi kaygısı ön plana çıkarılmalıdır.

Aleviler üzerindeki Türk-İslam ideolojisinden vazgeçilmelidir. Bundan vazgeçilmedikçe, kimden gelirse gelsin, Alevi açılımlarının hedefi asimilasyonda, inkârda ısrar olacaktır. Bu da, yakın zamana kadar katledilen Alevilerin yerine, Aleviliğin katledilmesi anlamına gelecektir.

Zaten Alevilerin öneri ve talepleri, demokrasi iddiasında olan hiçbir iktidarın reddedilebileceği talepler de değildir.

Maddeler hâlinde sıralarsak;

1- Cem Evleri Alevilerin “İbadet Haneleri”dir. Bu tanıma karşı çıkmak, “Camiler Müslümanların, kiliseler Hıristiyanların ibadethaneleridir” tanımına karşı çıkmakla eş anlamlıdır.

Nerenin kimin ibadethanesi olacağına başkaları değil, -devlet hiç değil- ancak o inanç sahiplerinin kendileri karar verirler. Devlete düşen görev, Cem Evlerini yasal statüye kavuşturarak, güvence sağlamaktır.

2- Okullarda okutulmakta olan mevcut din eğitimi, zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Din eğitimi için okutulacak kitapları, her inanç topluluğunun ilgili kurumları yazmalıdır.

3- Alevi inancı ve kültürü üzerindeki, doğrudan ya da dolaylı, asimilasyon ve baskıcı, kısıtlayıcı uygulamaları son bulmalı, Alevi köylerine ve diğer yerleşkelerine cami yaptırmaktan vazgeçilmelidir.

4- Hacı Bektaşi Veli Dergâhı ibadet merkezi olarak açılmalıdır.

5- Aleviliğin teolojik boyutunun tartışılmasından vazgeçilmelidir. Bu, Alevilere duyulan bir saygının gereği olduğu kadar, demokrasinin de bir gereği olarak algılanmalıdır.

6- Tüm kitaplar, Alevileri aşağılayan, karalayan tanım, ibare ve imgelerden arındırılmalıdır.

7- Madımak, ibret ve utanç müzesi yapılarak, tarihle yüzleşmenin kapıları aralanmalıdır.

Alevilerin, güvensizlik psikolojisinden kurtarılmaları gerekir. Bu güvensizliğin yaratılmasında payı bulunanların, kendi geçmişleriyle yüzleşip, Alevilerle dost olabilmenin güvenini vermeleri önemlidir.

“Tarihle yüzleşme” bir güven mekanizması olarak işlemelidir.

8- Devletin ve siyasetin kontrolü dışında yaşam hakkı kazandırılacak, bir Alevi Akademisinin vb. kurulmasına olanak sağlanmalıdır.

9- Devlet kontrolündeki Alevi anlayışından vazgeçilerek, Alevi dedelerine maaş bağlama gibi, Aleviliği özünden saptırmaya çalışan arayışlardan uzak durulmalıdır.

10- Devlet üst yönetimleri ve bürokrasi görevleri, Alevilere açık hâle getirilmelidir. Demokrasilerdeki eşitlik ilkesi yaşamın her alanında hâkim kılınmalıdır.

11- Diyanet İşleri Başkanlığının, laiklik ve farklı inançlar bağlamında işlevinin demokratik olmadığı, mevcut hâliyle, laik ve eşitlikçi bir yapılanmadan uzak olduğu açıktır.

Din işleri devletin kontrolünden çıkarılmalı, dinsel iktidarlaşmanın tehlikelerine karşı, devletlerin sadece izleme hakkı olmalıdır.

Diyanet İşleri Kurumunun kapatılma istemi bugünkü koşullara olanaklı olmayabilir, çok gerçekçi görülmeyebilir.

Bu nedenle, Türkiye’de, Diyanet İşleri Başkanlığı küçültülerek sembolik bir boyuta, demokratik özerk bir içerik ve işleyişe kavuşturulmalıdır. Demokratik temsiliyeti sağlanmalıdır.

Günümüzde, inançlarından dolayı, “Eşit Yurttaşlık” haklarına kavuşamayan Alevilerin, toplumda ve devlet nezdinde çeşitli sıkıntılarla karşılaştıkları bilinmektedir.

Alevilerin verilmeyen haklarından dolayı “Sorun” hâline getirilmiş olan “Alevilik” özünde bir “Demokrasi Sorunu” olarak acil çözüm gerektirmektedir.

Aleviliğin bir “Sorun” olmaktan çıkarılması da TBMM’nin öncelikli görevleri arasındadır.

Bu konuda bir Meclis Araştırma Komisyonu’nun kurulmasının gereğini arz ederiz.

2.- Mardin Milletvekili Ahmet Türk ve 20 milletvekilinin, kadın istihdamındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/445)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devletin yasalardan ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükleri doğrultusunda taahhüt altına alınan kadın istihdamında yaşanan gerilemenin nedenleri ve kadınların istihdama katılımının önündeki engellerin tespiti amacıyla Anayasa’nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Ahmet Türk                                                   (Mardin)

2) Emine Ayna                                                  (Mardin)

3) Fatma Kurtulan                                             (Van)

4) Selahattin Demirtaş                                       (Diyarbakır)

5) Sırrı Sakık                                                     (Muş)

6) Ayla Akat Ata                                               (Batman)

7) Bengi Yıldız                                                  (Batman)

8) M. Nezir Karabaş                                          (Bitlis)

9) Akın Birdal                                                   (Diyarbakır)

10) Aysel Tuğluk                                              (Diyarbakır)

11) Gültan Kışanak                                           (Diyarbakır)

12) Hamit Geylani                                             (Hakkâri)

13) Pervin Buldan                                             (Iğdır)

14) Sebahat Tuncel                                            (İstanbul)

15) Nuri Yaman                                                (Muş)

16) Osman Özçelik                                            (Siirt)

17) İbrahim Binici                                             (Şanlıurfa)

18) Sevahir Bayındır                                         (Şırnak)

19) Hasip Kaplan                                              (Şırnak)

20) Şerafettin Halis                                            (Tunceli)

21) Özdal Üçer                                                  (Van)

Gerekçe:

Ülkelerin gelişmişlik düzeyini belirleyen kişi başına düşen milli gelir, sanayileşme, okur yazarlık oranı gibi etkenlerin yanında kadınların istihdama katılım oranıdır. Ancak gelişmiş ülkelerde kadınların işgücüne katılım ve istihdam oranları artarken, gelişmekte olan ülkelerde ve Türkiye'de kadının işgücüne katılımında benzer bir artış yaşanmamıştır.

Nitekim Dünya Ekonomik Forumu'nun hazırladığı ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'ne göre 2007 itibariyle kadın istihdamında Türkiye 128 ülke arasında 123. sırada gelirken, bu tablo 2008 yılında da değişme göstermemiş, 130 ülke arasında 125'inci sırada yer almıştır.

Türkiye tarafından 1985 yılında onaylanan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, ILO, OECD, AGİK gibi kuruluşların sözleşme, karar ve tavsiyelerinin, Kahire Dünya Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Planının, 4. Dünya Kadın Konferansı Eylem Planı ve Pekin Deklarasyonu ile kadına yönelik her türlü ayrımcılıkla mücadele taahhüt altına alınmıştır. Anayasanın 90'ıncı Maddesi ile de taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri ulusal düzenlemeler karşında etkili hale getirmiştir. Yine Anayasa'nın 10'uncu, 49'uncu Maddeleriyle devlet, kadın ve erkek eşitliğinin yaşama geçmesini sağlamayı ve kadının gelir kazanacağı bir işte çalışmasını güvence altına almıştır.

Böylece gerek kendi yasalarında gerekse Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliğinin kadın erkek eşitliğini hedefleyen sözleşme ve düzenlemelerine taraf olarak kadının gelir kazanacağı bir işte çalışmasını, kadının insan haklarından biri olarak kabul etmiştir.

Üyelik müzakerelerinin sürdüğü Avrupa Birliği üyesi ülkelerle kıyaslandığı zaman Türkiye'de kadınların istihdam oranlarının düşük olduğu görülmektedir. Ne yazık ki Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliğini bütün politika ve programlarına yansıtmayı taahhüt etmiş olmasına karşın bunu yerine getirme konusunda yeterince ilerleme gösteremediği, yıllara göre kadınların işgücüne katılım oranları göstermektedir. Kadınların işgücüne katılma oranı 1990'da yüzde 34,1 civarındayken, 2002 yılında yüzde 26,9, 2004 yılında yüzde 25,4, 2008 yılı için ise yüzde 24'dür.

Lizbon Stratejisi ile belirlenen AB hedefleri doğrultusunda, 2010 yılı itibariyle Türkiye'de kadın istihdam oranının yüzde 60 olması gerekirken, 2008 itibariyle toplam istihdam içinde kadınların istihdam oranı AB ve bütün OECD ülkelerindeki yüzde 50'nin üzerindeki oranının çok gerisinde yer almaktadır.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçlarına göre, 2002 yılına kadar artan kadın çalışan sayısının bu yıldan itibaren düşme eğilimi içerisine girdiği görülmüştür. 2002 yılında 6 milyon 122 bin olan kadın çalışan sayısı, 2005 yılında 5 milyon 700 bin olmuştur. 2000-2005 dönemine ait bu istatistikler kadın istihdamındaki gerilemeyi açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu dönemde Türkiye'de 15 yaş ve üstü kadın nüfusu, erkek nüfustan daha fazla artmasına karşın, toplam işgücü artışı içinde kadınların payı % 10 olarak kalmıştır. Yani artan 15 yaş üstü kadın nüfusun sadece % 7'si işgücüne girerken, erkeklerde bu oran % 58'i bulmuştur.

Yine Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) için Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Prof. Dr. Gülay Toksöz'ün hazırladığı "Türkiye'de Kadın İstihdamı Durum Raporu"na göre, şu an her dört kadından yalnızca biri çalışıyor ve çalışanların dörtte birini kadınlar oluşturmaktadır.

Bütün bu çalışmalar da göstermektedir ki, kadına karşı ayrımcılığın en yaygın olduğu alanlardan birini de kadın emeği ve istihdamı alanı oluşturmaktadır. Toplumsal yaşamda süregelen cinsiyete ve çalışma yaşamına dayalı ayrımcılığın en önemli göstergesi ise, erkeklerin kazancının çalışma yaşamında birincil, kadınların kazancının ise ikincil olarak görülmesidir. Kadınların iş gücüne katılımındaki düşüklük, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve sosyoekonomik kalkınmanın önündeki engellerden biridir.

3.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 26 milletvekilinin, reel sektörün kredilendirilmesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/446)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığa

Ülkemizde yaşanan ekonomik krizi fırsat olarak değerlendiren bankaların, sanayi işletmelerine yönelik tutumu, yüksek oranlı kredi faizlerine rağmen kredi vermekten kaçınması, işletmeleri ve istihdamı olumsuz etkilemektedir. Kredi sistemindeki tıkanıklığın nedenlerinin ve çözüm yollarının belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98'inci, TBMM İç Tüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca “Meclis Araştırması" açılması için gereğini saygılarımızla arz ve talep ederiz. 16.06.2009

1) Durmuş Ali Torlak                                        (İstanbul)

2) Alim Işık                                                       (Kütahya)

3) Ahmet Kenan Tanrıkulu                                (İzmir)

4) Mithat Melen                                                 (İstanbul)

5) Oktay Vural                                                  (İzmir)

6) Necati Özensoy                                             (Bursa)

7) Emin Haluk Ayhan                                       (Denizli)

8) Cumali Durmuş                                                                     (Kocaeli)

9) Akif Akkuş                                                   (Mersin)

10) Mustafa Kalaycı                                          (Konya)

11) Recep Taner                                                (Aydın)

12) Hüseyin Yıldız                                            (Antalya)

13) Mustafa Enöz                                              (Manisa)

14) Hasan Özdemir                                           (Gaziantep)

15) Cemaleddin Uslu                                         (Edirne)

16) Kürşat Atılgan                                             (Adana)

17) Murat Özkan                                               (Giresun)

18) Yılmaz Tankut                                             (Adana)

19) Hakan Coşkun                                            (Osmaniye)

20) Behiç Çelik                                                 (Mersin)

21) Mehmet Serdaroğlu                                     (Kastamonu)

22) Şenol Bal                                                     (İzmir)

23) Metin Çobanoğlu                                        (Kırşehir)

24) Recai Yıldırım                                             (Adana)

25)  Osman Ertuğrul                                          (Aksaray)

26) Ahmet Bukan                                             (Çankırı)

27) Süleyman Turan Çirkin                               (Hatay)

Gerekçe:

Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2009 ilk çeyrek (Ocak-Şubat-Mart) sektör bilançolarına göre, bankaların kârı yüzde 25 artmış, buna karşılık sanayi sektörünün kârı yüzde 82.23 oranında düşmüştür. Merkez Bankasının peş peşe faiz oranlarını indirmesine rağmen, kamu bankaları başta olmak üzere bankalar faiz oranlarını aşağı çekmemekte, uyguladıkları yüksek faizlerle piyasaları kilitlemekte, taleplere sessiz kalmaktadır. Bankalar krize rağmen kârlılıkta birbirleriyle yarışırken, sanayi kesimi büyük bir çöküntü ile karşı karşıya kalmıştır. İçinde bulunulan büyük gerileme neticesinde iş yeri kapamaları çığ gibi artmış, son verilere göre sektörel bazda istihdamda en büyük kayıp sanayide yaşanmıştır. Kredi bulamadığı için binlerce sanayici, işadamı, esnaf ve tüccar iflasın eşiğine gelmiş, Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının hazırladığı "2008 Faaliyet Raporu"nda da belirtildiği gibi, kredi kanallarında yaşanan sıkıntı tefecilik olgusunu gündeme getirmiştir.

Mevduat bankalarının kredi dağılımına bakıldığında 26 Ekim 2008’de kamu bankalarının kredi büyüklüğü 64,7 milyar lira iken 1 Mayıs 2009'da krediler 67,8 milyar liraya yükselmiştir. Kamu bankaları küresel krizin en şiddetli olduğu altı ayda 8,5 milyar yeni mevduat toplayıp sadece 3,5 milyar kredi vermiş, özel bankalar ise 127,3 milyar lira olan kredilerini 1 Mayıs 2009'da 114,2 milyar liraya geriletmiş, 13,1 milyar lira kredi kesintisine gitmişlerdir. Bankacılık sektörünün, yıllık ortalama yüzde 9-11 faiz oranı ile mevduat toplayıp, yaşanılan ekonomik krizde işletmelere yüzde 30'a ulaşan faizlerle bile kredi vermemesi, kredileri geri çağırması, yüksek faizin yanında kefalet ve teminat miktarlarındaki artış, kâr ve satışın düşük olduğu bu dönemde reel kesimi çok ağır yaralamış, üretimdeki daralma işsizlikte patlamaya yol açmış, kapasite kullanım oranının düşmesinde kendini göstermiştir.

Bankalar 2009'da zora giren birçok fabrikayı satışa çıkardı. İş yerleri ve dükkânlara el koydu, gayrimenkulleri haciz etti. Bankaların sanayi sektörünün ve halkın sırtından, üstelik onların ölmesi pahasına yaşamaları, anlaşılabilir bir durum değildir. Ekonominin bütün aktörleriyle ayakta kalabilmesinin yolu, tüm aktörlerin uyum içinde ve birbirlerine destek sağlayacak şekilde çalışmasından geçmektedir. Ekonomik krizin etkilerinin en aza indirilebilmesi, sanayinin yaşamasını sağlayacak politika ve önlemlerin bir an önce devreye sokulmasına bağlıdır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer almak üzere 21 Ekim 2009 tarih ve 36589 sayılı “Ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde bulundukları sıkıntıların araştırılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/10/2009 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 22.10.2009 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun TBMM Genel Kurul Gündeminin Genel Görüşme ve 21 Ekim 2009 tarih ve 36589 sayı ile verilen, “ülkemizdeki sayıları 9 milyonu bulan emeklilerimizin içinde bulundukları sıkıntılarının araştırılması, taban aylıklarının eşitlenmesi, maaş farklılıklarının giderilmesi, sağlıkta katkı payı alınması ve çok düşük oranda kalan maaş zamları gibi benzeri uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin tespiti, bu sorunların giderilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesi” amacıyla vermiş olduğumuz Meclis Araştırması önergemizin 22.10.2009 Perşembe günü (bugün) görüşülmesinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                              Mehmet Şandır

                                                                                                    Mersin

                                                                                      MHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Kim konuşacak?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Önergemizin lehinde Sayın Serdaroğlu efendim.

BAŞKAN – Lehte, Kastamonu Milletvekili Sayın Mehmet Serdaroğlu.(MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz efendim.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisi üzerinde söz aldım. Sizleri en iyi dileklerimle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, grup önerimiz, emeklilerin içinde bulunduğu sorunların araştırılması ve çözüm önerilerinin ortaya konulması için bir araştırma komisyonu kurulmasını öngören teklifimizin gündeme alınmasına ilişkindir. Konu gerçekten acildir. Emeklilerimizin düşük maaşları yanında acil çözüm bekleyen başka pek çok sorunları vardır.

Değerli milletvekilleri, emeklilerimizin yüzde 87’si açlık sınırının altında, tamamına yakını yoksulluk sınırının altında bir ücretle çalışmaya devam etmektedirler, çalışmaktadırlar. Şimdi kalkıp, maaşlarını şu kadardan şu kadara çıkardık, yüzde bilmem kaç artış yaptık, diyebilirsiniz; hatta, millî gelirimizi 10 bin dolara çıkardık, falan da diyebileceksiniz. Bu rakamların balon olduğunu hepimiz biliyoruz. Eğer millî gelir kişi başına 10 bin dolara çıkmış olsaydı ülkemizde fakir aile sayısı 5 milyona çıkmazdı. Eğer millî gelir 10 bin dolara çıkmış olsaydı açlık sınırının altında geliri olanların sayısı 1 milyondan 10,5 milyona çıkmazdı. Eğer millî gelir 10 bin dolar olsaydı yoksulluk sınırının altında yaşamaya çalışan vatandaşlarımızın sayısı 18 milyondan 52 milyona çıkmazdı. Millî gelir gerçekten 10 bin dolar olsaydı yeşil kartlı sayısı bu ülkede 18 milyona ulaşmazdı. Hangi rakama takla attırırsanız attırın ortada duran bir tek gerçek vardır, o da emeklilerin yüzde 87’sinin açlık sınırının altında, yüzde 96’sının da yokluk sınırının altında gelir elde etmeleridir.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı sayesinde adaletsizlikler o kadar artmıştır ki, 2000 yılı öncesi ve sonrasında emekli olanların maaşları arasında bile yüzde 70 ile 80 arasında fark vardır. İntibakla ilgili olarak defalarca dikkatinizi çektik, soru önergeleri, kanun teklifleri verdik ama sizlere bir türlü dinletemedik. Göreve gelen her bakan “Sorunu çözeceğiz” diye söz verdi ama bugüne kadar ortaya herhangi bir çalışma çıkmadı, bugüne kadar Hükûmetinizce ortaya somut bir öneri konulmadı. “Yapacağız, edeceğiz” diye emeklileri kandırmaya, oyalamaya devam etmektesiniz.

Elinizde koskoca sosyal güvenlik teşkilatı ve kadroları var. Bu kadar büyük bir teşkilatla bir tasarı hazırlayıp Meclise getirmeyi maalesef beceremediniz. Âcizane tarafımdan hazırlanarak Meclis Başkanlığına sunulan kanun teklifini gündeme alarak intibakla ilgili sorunu kısa yoldan çözebilirsiniz. Hani hep “Muhalefet anca konuşuyor, çözüm üretmiyor.” diyorsunuz ya, samimiyseniz, emeklilerimiz arasındaki maaş uçurumunu gidermek istiyorsanız, alın size teklif, alın size çözüm.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti 2009 Temmuzunda emeklilere ne kadar zam yaptı biliyor musunuz? 8 ila 11 lira. Peki, Eylül 2009’da emeklilerin sağlık katkı payı kaç lira oldu onu da biliyor musunuz? 15 liraya çıktı. Emeklilerimizin aldıkları zam bir kerelik muayene parasını dahi karşılamıyor. Partinizin isminde “adalet” var ama “Adaletin bu mu Adalet ve Kalkınma Partisi?” demek lazım. Emeklilerimizin sorunları saymakla bitmiyor.

AKP İktidarı tarafından 2003 yılında yapılan değişikliklerle, yaşlılık aylığı alırken çalışmaya devam eden emeklilerimizden yüzde 10 oranında sosyal güvenlik destek primi kesilmeye başlandı. Peki, bundan kimin haberi var? Hiç kimsenin. BAĞ-KUR’un, Sosyal Güvenlik Kurumunun emeklilerimize, bir bildirimde bulunması gerekmez miydi? Gerekirdi. Sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılandırılması keşmekeşi içinde yetkili ve ilgili kimsenin aklına emeklilerimize böyle bir bildirimde bulunulması maalesef gelmedi. Aradan altı yıl geçiyor, 2009’da hatırlıyorlar. Kriz yüzünden fellik fellik para arayan Hükûmet, haberi olmadığı için sosyal güvenlik destek primlerini ödemeyen emeklilerimizin sırtına bir yük daha vurmaya karar veriyor. Ardı ardına tebligatlar çıkarılıp emeklilerimizden 6 ila 8 bin lira arası sosyal güvenlik destek primi istemeye başlıyor. Kısa bir süre sonra da hacizler peş peşe gelecektir. Peki, Hükûmetten bu sorunun çözümü için atılmış herhangi bir adım var mı? Tabii ki yok.

Değerli milletvekilleri, bu borçların gecikme faizlerinin silinerek mutlaka yeniden yapılandırılması ve taksitlendirilmesi gerekmektedir. Âcizane, tarafımdan ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu tarafından hazırlanarak Meclis Başkanlığına sunulan kanun teklifimizi gündeme alıp yasalaştırırsak binlerce emeklimizi kara kara düşündüren, hacizlerle karşı karşıya bırakan bu sorunu da kolayca çözebilirsiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “ben sandıktan çıktım, millet benden memnun; millet ben ne yaparsam onu kabullenir” anlayışı içinde olmanız düştüğünüz en büyük hatadır. Demokraside “ben sandıktan çıktım, kargadan başka kuş tanımam” diyemezsiniz, diyemeyiz. Siz yani Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, bu milletin sesine kulak tıkayarak farklı gündem ve açılımlarla ne yapmak istiyorsunuz, neyin peşindesiniz değerli milletvekilleri, öğrenmek istiyoruz. Milletin hâline bakıyor ama görmezden geliyorsunuz. Emekliler başta olmak üzere milletin bıçak kemiklerine değil damarlarına dayandığını hissediyorsunuz ama ıstırap ve iniltiyi duymazdan geliyorsunuz.

Toplumu fukaralığa itip, bunu sadaka ekonomisiyle destekleyip iradelerine ipotek koymayı bir maharet saymak ve marifet gibi de anlatmak inanç değerlerimizin hiçbir yerinde yoktur. Borç batağına saplanan toplumu istikrar tehdidiyle korkutmak ve onların iradelerine ipotek koymak, yine İslam ve inanç değerlerimizde yoktur.

Lütfen, bu milletin, yani emeklinin, işçinin, memurun, esnafın, çiftçinin ve milyonlarca işsizin, bunalımdaki gençlerimizin sesine kulak verin ve onların beklentilerine ya çare olun ya da boş yere bu iktidarı işgal etmeyin.

“Muhalefet çözüm üretmiyor.” diyerek kesip atmayın. Yapamadıklarınızı ve yanlışlarınızı muhalefete fatura etmeyin. Bakın, İktidarın bir sayın milletvekili bir ilçedeki kahve toplantısında ne diyor: “Hemşehrilerim, size verdiğimiz sözleri yerine getiremediğimiz için üzgünüz. Bu muhalefet var ya muhalefet, önümüzü kesiyor, size mahcubuz.” Vay anam vay!

Değerli milletvekilleri, buna, karşısında duran kişi şu cevabı vererek müdahale ediyor: “Sayın Milletvekili, işinize gelen her yasayı Meclisten çıkarıyorsunuz, 340 milletvekili yetmiyor da tamamını mı istiyorsunuz? Sayın Vekilim, bizi aptal yerine koyup bu kadar aşağılamayın lütfen.” Yani tavanda da, tabanda da kabahatler hep muhalefete bulunmaktadır. Ne yazık ki muhalefete muhalefetin edildiği bir garip dönemden birlikte geçmekteyiz.

Kısaca, her seçim döneminde emeklilere verdiğiniz sözlerin, verdiğiniz taahhütlerin altında kalmanız sizin İktidarınızın bir aynası, sizin İktidarınızın bir ölçüsüdür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET SERDAROĞLU (Devamla) – Gelin, gerçekten zor ve sıkıntılı günler geçiren tüm emeklilerimizin içinde bulundukları sorunları araştırıp, çözüm yollarının aranması için bir araştırma komisyonu kurulması için verdiğimiz önergemize destek verin.

Değerli milletvekilleri, işte size yol haritası. Gelin, grup önerimize destek verin, araştırma önergemizi kabul edin, hep birlikte bu sorunlara çözüm arayalım. Biliyorum ki, yine Milliyetçi Hareket Partisinden geldi diye reddedeceksiniz. Bu yol haritası İmralı’dan gelseydi, ertesi gün açılım turlarına başlardınız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Serdaroğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhinde, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır.

Buyurunuz Sayın Kacır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Benden önce bu kürsüden hitap eden Değerli Serdaroğlu’na teşekkür ediyorum, bu konuları gündeme getirdi. Ama, biz rakamlara takla attırmak değil de hakikaten rakamları beraberce iyi bir değerlendirelim Sayın Serdaroğlu.

Siz, bizden önceki Hükûmetin, yani 2002 Kasımından önceki Hükûmetin ortağıydınız ve sizin de ortağı olduğunuz dönemde emekli ne durumdaydı, biz geldik emekli ne durumda? Bunu iyi kıyaslamamız lazım.

Bakınız, BAĞ-KUR esnafının emeklisinin almış olduğu maaş 142 lira 80 kuruştu sizin döneminizde. 142 lira 80 kuruş, 2002.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Emekli çok mu iyi bir durumda?

ÜNAL KACIR (Devamla) – 2003, geldik…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdi ne kadar zam yaptınız?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Et o zaman 8 liraydı.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Dinleyin efendim, söyleyeceğim. Merak etmeyin efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Meselemiz 2003 değil, şimdi…

ÜNAL KAÇIR (Devamla) - Söyleyeceğim efendim.

142 lira 81 kuruştu. Biz geldik, 2003; 242 lira 81 kuruş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdi ne kadar zam yaptınız, onu söyleyin.

ÜNAL KACIR (Devamla) –  100 lira daha fazla, bir senede.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, şunu söyleyin: Yani, şimdi emekliler ne kadar zam aldı, onu söyleyin.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Sonra, 2009…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Kaç lira, kaç lira zam yaptınız?

ÜNAL KACIR (Devamla) – 2009…

Dinle Sayın Başkanım, dinle. Dinleyin.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kaç lira zam yaptınız? Neyi savunuyorsunuz?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Dinleyin efendim.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz maaş ödeyemiyordunuz.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Yapma! Para yok de, bir şey de!

BAŞKAN – Devam edin siz Sayın Kacır.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, şimdi ne? 470 lira 73 kuruş; yani..

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok para mı?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Çok para değil. Çok para değil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kaç lira zam yaptınız?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Sizin verdiğiniz çok para mıydı? 142 lira mı büyük, 470 lira mı büyük? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu… Enflasyon oranına bakıyoruz arkadaşlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Biz onu soruyoruz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – İşçi 80 simide çalışıyor.

ÜNAL KACIR (Devamla) – O günden bugüne enflasyon yüzde 92,2.  Enflasyon kadar artmış olsaydı 274 lira olurdu. Kaç para olmuş? 470 lira olmuş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu sene kaç lira zam yaptınız, onu söyleyin.

ÜNAL KACIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, beraberce inceliyoruz. Bunlar rakamlara takla attırmak değil. Bunlar gerçekleri konuşmak.

Ha, şimdi bakın, samimiyete bir bakalım. Dün teklif veriyorsunuz, araştırma önergesi teklifini dün veriyorsunuz, bugün, gelin bunu görüşelim diyorsunuz. Dün mü aklınıza geldi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sizin aklınıza gelmiyor ki.

ÜNAL KACIR (Devamla) –  Emeklilerin durumu dün mü aklınıza geldi?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Senin aklına geliyor mu?

ÜNAL KACIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakınız…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Aklınız bölücülükle ilgili olduğu için gelmiyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bugüne gel, bugüne.

ÜNAL KACIR (Devamla) –  Bakınız, SSK emeklisinin aldığı maaş 252 liraydı. Şimdi 608 lira 28… Asgarisini konuşuyorum. Asgarisini konuşuyorum. Enflasyona göre artış yapılmış olsaydı 485 lira olurdu. Kaç olmuş? 608 lira olmuş.

Ha, şunu demiyoruz: Çok iyi para veriyoruz, bununla çok iyi geçinilir. Hayır. Bunu söylemiyoruz. Ama bir şey söylüyoruz: Bugün emeklinin durumu dünden, yani sizin döneminizden çok daha iyi. Daha iyi olması lazım, daha iyiye götürmemiz lazım ve biz de onun gayreti içerisindeyiz, Hükûmetimiz de bu çalışmaları yapıyor.

Son günlerde basına da intikal eden Değerli Bakanımızın açıklamalarını yakından takip ederken “Yani biz araştırma önergesi verdik, işin üzerine gittik de öyle yükseldi bu rakamlar.” diyesiniz diye getiriyorsanız halk bunu yutmaz, hiç merak etmeyin.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yutmuyor yutmuyor zaten, merak etmeyin!

ÜNAL KACIR (Devamla) – Emeklilerimizin sorununu da tüm halkımızın sorunlarını da birer birer yine AK PARTİ çözecektir. Bunları söylüyorum, vakti fazla almamak için sözümü kısa kesiyorum.

Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar; MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)]

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çöze çöze çözülecek yer kalmadı Sayın Kacır!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kacır.

Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi üzerinde lehte İstanbul Milletvekili Bayram Meral.

Buyurunuz Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. 

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Meral, şu emeklilerin durumunu bir anlat hele, bir anlat işçi emeklilerinin durumunu!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisinin emeklilerle ilgili vermiş olduğu soru önergesi üzerinde söz aldım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Araştırma önergesi…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ben Türkiye'nin bu kadar önemli bir sorunu üzerinde durdukları için kendilerine ayrıca teşekkür ediyorum (MHP sıralarından alkışlar) ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak da önergeyi desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir laf vardır atalardan, der ki: “Görünen köy kılavuz istemez.” Değerli arkadaşlarım, emekli perişan, işçi perişan, memur perişan, çiftçi perişan, işveren perişan, insanlar intihar ediyorlar, aile çocuğuyla birlikte, geçinemediği için, kendisini çocuklarıyla birlikte ırmağa atıp ölüyor; siz burada mutluluktan, refahtan, huzurdan bahsediyorsunuz. Böyle olmaz değerli arkadaşlarım. Eksikler üzerinde durulup “Nasıl çözeriz?” bunun üzerinde kafa yormak gerekiyor. Kusuru ört… Örtersin ama bir gün açılıyor.

Fert başına düşen millî gelir 8 bin dolara çıktı da neden emeklinin aylığı 600 lira? Ona eş değer olması lazım değerli arkadaşlarım. Rakamlarla birbirimizi kandırıyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Aynen öyle.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bu kadar esnafın senedi protesto olmuş; memuru çeke, kredi kartına esir etmişsiniz. Bunlar sizin elinizde yok mu? Kim gelmişse -kusura bakmayın- işçiye yüklen, memura yüklen, emekliye yüklen.

Değerli arkadaşlarım, işçi sizden alacağını alamıyor ki zam alsın. Tasarrufu Teşvik Fonu’ndan hakkını alamayan bir sürü insan var, ödeseniz ya! Konut Edindirme Fonu’nda, o zaman 57’nci Hükûmetti -kendisini buradan saygıyla anıyorum- o zaman Devlet Bakanı Sayın Somuncuoğlu’yla birlikte biz o paraların yekûnunu hesap ettik, çıkardık ama Hükûmet düştü, ödeyemediler. Ödeseniz ya!

5510 sayılı Yasa çıkarken emekli aylıkları farklı… Efendim, neden farklı? Memur farklı alıyor, BAĞ-KUR’lu farklı alıyor, SSK’lı farklı alıyor. “Biz bu aradaki olumsuzlukları düzelteceğiz.” deyip 5510 sayılı Yasa’yı çıkaran siz değil misiniz? Düzeltseniz ya! Yok… Efendim, herkes hâlinden memnun… Ee canım hâlinden memnunsa hayrını görün!

Değerli arkadaşlarım, bakınız -kusura bakmayın, her zaman söylüyorum- seksen dört yıl içerisinde iç ve dış borcun toplamı -devletin kayıtları- 220 milyar dolar, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, siz bundan fazla iç ve dış borç yaptınız. Memura vermediniz, emekliye vermediniz, esnafa vermediniz, köylüye vermediniz, nereye gitti bu para? Yatırım da yapmadınız. Nereye gitti bu para? Torbalarla dağıtılıyorsunuz değil mi birilerine? O da yetmez değerli arkadaşlarım. Üretken bir sistem kurun, üretken. Vatandaş çalışsın da helaliyle evine öteberisini götürsün. Torbalarına, bilmem nelerine, el altından bilmem birilerinin sofrasına katkı sağladığınızı bir marifet sayıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, geldiniz geleli bu emeklilerle uğraştınız, geldiniz geleli. Bakın, değerli arkadaşlarım, bir defa, emekliliği ortadan kaldırdınız. Kısa süreli çalışmakla emeklilik ortada yok. Emekliliği ortadan kaldırdınız. Yani, üç ay çalıştırıyorsunuz, dört ay çalıştırıyorsunuz, altı aya çıkmak artık mesele oldu, kamunun ötesinde böyle bir durum da yok. Biliyor musunuz şurada sizin resmî kayıtlarınız, devletin resmî kayıtları. Üç ay çalışan bir işçinin sizin çıkardığınız 5510 sayılı Yasa’ya göre seksen yıl bilfiil çalışması lazım ki emekli olsun. Dört ay çalışanın altmış yıl çalışması lazım ki emekli olsun. Altı ay çalışanın da değerli arkadaşlarım, kırk sene çalışması lazım ki emekli olsun. Kim emekli olacak? Kurtuldunuz. Hani Millî Eğitim Bakanının “Şu okullar olmasaydı güzel Millî Eğitim Bakanlığı yapardım.” dediği gibi, siz de nasıl olsa emekliliği ortadan kaldırıyorsunuz, çok güzel devlet yönetirsiniz değerli arkadaşlarım.

Bir şey daha yaptınız. Emeklilerin yine bir gelirini kestiniz. Emekli olan bir işçiye, hizmeti emekliliğe hak kazanmışsa 421 liranın altında emekli aylığı bağlanmazdı. Bu alt tavanı kaldırdınız biliyor musunuz değerli arkadaşlarım. Ne oldu şimdi? 190 liraya düştü. Bundan sonra emekli olacakların alacakları aylık bunlar değerli arkadaşlarım. Bunu çok iyi bilirsiniz. Ama geçiştiriyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Efendim, işte bayramda torbaya bir şey koyduk, Allah rızası için gönderdik… Halkı bu seviyeye getirdiniz değerli arkadaşlarım. Bununla mı övünüyorsunuz? Ne oldu şimdi değerli arkadaşlarım? Ya, bir memlekette akaryakıta zam gelmesi demek, değerli arkadaşlarım, bunu hepiniz bilirsiniz, A’dan Z’ye her şeye zam gelmek demektir. A’dan Z’ye her şeye zam gelmektedir. Suya zam yaptınız, gaza zam yaptınız, şimdi de benzine zam yaptınız, yüzde 11. Şimdi, ne olacak yarın? Otobüse binen emeklilerin bilet paralarına da zam gelecek. Ne verdiniz emekliye biliyor musunuz? Bakınız, Sosyal Sigortalar Kurumunun emeklisine verdiğiniz günlük zam 38 kuruş da ben insafa geldim 40 kuruş dedim, 40 kuruş değerli arkadaşlarım, 40. BAĞ-KUR emeklisine verdiğiniz ne? O da günlük 20 kuruş. Bununla mı övünüyorsunuz değerli arkadaşlarım?

Ha, dersiniz ki “Efendim, biz ne verirsek verelim vatandaş bize oy veriyor.” Değerli arkadaşlarım, kusura bakmayın da her zaman kazın ayağı öyle ölçülmez, her zaman öyle gitmez bu işler. Yani, bazen çok güzel gündem değiştiriyorsunuz, vatandaşa derdini unutturmayı çok iyi başarıyorsunuz. Bu özellikleriniz var. Ama  milletin şurasına dayandıktan sonra, insan, babasının oğlu da olsa bazen gözünün yaşına bakmıyor. Onun için, bunu da çok iyi bileceğinize inanıyorum.

Geldik memura: Değerli arkadaşlarım, memura yüzde 2,5 zam yaptınız. Kamu işçisine yüzde 2-2,5 zam yaptınız. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bunlar. Sizin döneminizde bunlar görülüyor. Ben yıllardır o işi yaptım. Yok böyle bir şey.

Şimdi, çok güzel…

AHMET YENİ (Samsun) – Enflasyondan haberin var mı, enflasyondan?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Bakınız…

AHMET YENİ (Samsun) – Rakamları konuş, rakamları.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Enflasyonun niye düştüğünü sen bilmiyorsan ben sana söyleyeyim.

AHMET YENİ (Samsun) – Söyleyin.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Vatandaşın alım gücü olmazsa enflasyon düşer. Kim pazara gidiyor ki mal alsın da fiyatlar artsın; hepsi yerinde sayıyor, yarı fiyatına satıyorlar. Bilmiyorsan öğren, öğren.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) -  Sendikadan ne kadar aldın?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -  Kim alışveriş yapıyor ki? Alışveriş yapan mı var ki fiyatlar artsın. Fiyatlar nasıl artar? Enflasyon nasıl yükselir? Onu bilmiyorsan ben sana ne söyleyeyim!

Değerli arkadaşlarım, muhterem arkadaşlarım, bakınız, Türkiye'nin…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – İtham ediyorsun. O kadar kolay değil.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Bak, gözünü sevdiğim kardeşim, benimle uğraşma, senin alnına öyle bir yazı yazarım ki, yetmiş karton zımparayla çıkaramazsın, otur oturduğun yerde! Yerinde otur, otur! Benimle ne konuşuyorsun, ben, altınların içinde yüzmedim.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sen oraya cevap ver!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ecevit, altın satanlara, kuyumculara, satışlarınızı yazın dediği zaman, devlete vergi vermemek için kapımı kilitlemedim. Benimle konuşamazsın, otur oturduğun yerde!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Ben senin yüzünden mağdur oldum; söyle bakalım, söyle o zaman, kürsüden anlat.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, muhterem arkadaşlarım, burada çok… Yani, sizin yanınıza hiç emekli gelmiyor mu, anlayamıyorum sizi! Sizin yanınıza hiç işsiz gelmiyor mu? Size hiç esnaf dert yanmıyor mu? Size işverenler dert yanmıyor mu? Siz bu Türkiye’nin dışında mı yaşıyorsunuz? Bu söylediklerimizin bir tanesinde, affedersin, ilave bir konu var mı değerli arkadaşlarım? Bu vatandaşın sorunlarını şurada konuşuyoruz, buna gülerek, buna bilmem dalga geçerek seyretmenin bir anlamı yok; çözüm bulacaksınız, iktidarsınız, iktidar olmak için bu vaatlerde bulundunuz, biz de bunları yapın diyoruz, bundan daha doğal bir şey olur mu? Sen memuru perişan et, emeklinin derdine gül…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - …işsizliğe bir çözüm arama, özelleştirmeyle trilyonları sat götür, bilmem devletin kıymetli mülklerini yakınlarına yağma ettir; bunun ötesinde yaptığınız bir şey mi var? Şu Bomonti Bira Fabrikası, tarihî bira fabrikasının arsasını kimlere verdiniz? Zeytinburnu’ndaki arsayı kimlere verdiniz?

AHMET YENİ (Samsun) – Söyle o zaman.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Kimlere verdiniz?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Söyle…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Söyle…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakınız, çok güzel, konuşuyorsunuz şimdi…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Söyle, ne biliyorsan söyle.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – 57’nci Hükûmeti…

Yakınlarınıza verdiniz, kime söyleyeyim!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bildiklerini söyle o zaman.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Kime söyleyeyim, yakınlarınıza verdiniz!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kime verdik?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Gel sen söyle, sen biliyorsun!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bildiğim yok.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Aracılık yaptın, gel de sen söyle, niye gocunuyorsun? Gel de sen söyle.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Aracılık yapan da sahtekâr, yaptın diyen de sahtekâr!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Aracılık yaptın, gel, gel de sen söyle.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Aracılık yapan da sahtekâr, yaptın diyen de!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bildiğini söyle o zaman.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ya, hangi birini söyleyeyim, Allah’tan kork!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne biliyorsan onu söyle.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Hangi birini söyleyeyim? Hangi birini söyleyeyim?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Neyi biliyorsan onu söyle, bütün bildiklerini söyle.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Hangi birisini söyleyeyim? Memleketi talan ettiniz, hangi birisini söyleyeyim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Meral, lütfen sözünüzü tamamlayınız.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Sayın Başkan, sizden rica ediyorum, bir gün bana bir saat zaman ver, bütün doneleri toplayayım, getireyim, şurada konuşayım. Bir saat bana zaman ver. Arkadaşlarım tatmin olsunlar.

Belki birçoğunun haberi yok, ben hepsinin günahını almıyorum, burada eli saza söze değmemiş bir sürü insan var, benim bunların hepsine saygım var, hepsini kastetmiyorum ama malı götürenler de var, aracı olanlar da var, yol gösterenler de var. Devletin kıymetli mülklerini… Hani sekiz on katlı apartman yaptırıyorsunuz ya, onlardan bahsediyorum, Malatya’daki Sümerbank’ın arsasından bahsediyorum. Aldın mı şimdi?

Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Meral.

Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhine Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

Buyurunuz Sayın Kaynak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Emeklilerin durumuyla ilgili gerek MHP gerek CHP Grubu ve grubumuzun sözcüleri düşüncelerini ifade ettiler. Ben bir başka husus üzerinde duracağım.

Bildiğiniz gibi Meclisimiz İç Tüzük’üne uygun olarak çalışıyor ve Meclisin gündemi ya Danışma Kurulu önerisiyle ya da grup önerilerinin Meclis Genel Kurulunda oylanmasıyla teşekkül ediyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına, Anayasa’nın süreye bağladığı konular hariç çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılması, salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süreyle sözlü soruların görüşülmesi, sunuşlar ve işaret oyuyla yapılacak seçimlerin her gün yapılması önerilmiştir.

Bu öneri, Meclis Genel Kurulumuzun 3/10/2007 tarihli 3’üncü Birleşiminde kabul edilirken, bu Danışma Kurulu önerisi gereğince, perşembe günleri tamamen yasama faaliyetlerine ayrılmıştır. Yani perşembe günleri denetim faaliyetleri yapılmamaktadır. Eğer biz, salı, çarşambanın dışında perşembe günleri de denetim faaliyeti yaparsak milletimizin ihtiyacı olan yasama faaliyetini ne zaman yapacağız, asli görevimizi ne zaman yapacağız?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Oylamaya ihtiyaç yok zaten! Zaten milletin işine yaramıyor!

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Dolayısıyla, bu sebeple perşembe günü (bugün) emeklilerin durumunun görüşülmesine ilişkin araştırma komisyonu kurulması teklifi, Meclisimizde oy birliğiyle alınan 3/10/2007 tarihli karara aykırı bir tekliftir.

Ayrıca, Sakarya Milletvekilimiz Ayhan Sefer Üstün’ün ve Bayburt milletvekillerimiz Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın kanun tekliflerinin Anayasa Komisyonunda görüşülüp 420 sıra sayısıyla Genel Kurulumuza inmiş olması dolayısıyla partimiz grubu da bir grup önerisi hazırlamıştır. Biraz sonra o da huzurlarınıza gelecektir.

Bu sebeple, MHP’nin grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET BUKAN (Çankırı) – İç Tüzük’e aykırı olduğu için mi karşısın?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaynak.

Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- (10/2, 10/198, 10/249 ve 10/408) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/10/2009 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun, 22.10.2009 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                            Hakkı Suha Okay

                                                                                                    Ankara

                                                                                           Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (10/2), (10/198), (10/249) ile (10/408) esas numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul’un, 22.10.2009 Perşembe günlü birleşiminde birlikte yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde birinci söz İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu’na, ikinci söz Sayın Kamer Genç’e aittir.

Buyurunuz Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi… Bundan bir buçuk yıl evvel vermiş olduğum bir araştırma önergesinin, iktidar partisi temsilcileri veyahut da bir şekilde onu temsilen bu Meclisin yönetiminde erki kullanan kademeler tarafından raflarda bekletilen bir önergeyi, bugün grubumuz takdirlerinize sunmaktadır. Bu çerçeve içinde, değerli milletvekilleri, bazı genel tespitimi, bu önergemizi açıklamak bağlamında sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, hepimiz halkın temsilcileri olarak, yurttaşlarımıza ve ülkemize karşı belli temel yükümlülükler, sorumluluklar üstlenmiş bulunmaktayız. Bunlar arasında halkımıza her zaman doğruları söylemek görevi vardır. Bu çerçeve içerisinde önemle, özenle vurgulamak istiyorum: Son yedi yıldır tek başına ülkemizi yönetmekte olan AKP İktidarının yönetimi -bu yüce Meclisin kıdemli sayılabilecek milletvekillerinden biri olarak bu döneme ilişkin çok genel tespitlerimi paylaşıyorum- Türkiye Cumhuriyeti hiçbir dönemde böylesine keyfî, böylesine kuralsız, böylesine emeğe, insanın onuruna, hakkına, hukukuna karşı bir duyarsız anlayışla yönetilmemişti değerli arkadaşlarım. Bunu içtenlikle ifade ediyorum. Son yedi yıldır çiftçiye, işçiye, memura, emekliye, emeğe, esnafa karşı zulüm etmeyi âdeta hedef alan -hiçbir iktidar zulmetmeyi hedef almaz ama- sonuç itibarıyla ona dönüşen politikalarla eşleşen, özdeşleşen bir kötü yönetim dönemini yaşadık. Bu yönetim anlayışını bu kürsüden şiddetle reddetmeyi kendime bir görev biliyorum Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak.

Değerli arkadaşlarım, devletin kurumları bu dönem içinde hiçbir dönem bu kadar keyfî yönetilmemişti, siyaset hiçbir dönem devleti bu düzeyde teslim almamıştı, yolsuzluklar hiçbir dönem bu kadar dal budak salmamıştı, tarikatlar hiçbir dönem devleti ve siyaseti bu kadar derinine teslim almamıştı; gününü kurtarmaya çabalayan, siyaseti göz boyamayla halkı oyalama olarak algılayan AKP İktidarı el attığı her konuyu yüzüne gözüne bulaştırmıştır bu dönem içinde. AKP İktidarının pusulasız, ilkesiz, tutarsız politikalarıyla toplumumuz lime lime, delik deşik edilmektedir. Ekonomi, evet, belirli performans gösterdiği dönemler yaşadı ama geneline bakıldığı zaman, hele son dönemde hiçbir zaman bu düzeyde çökertilmemişti. Sosyal devlet hiçbir dönem bu kadar göz ardı edilmemiş, bu kadar geriletilmemiş, ülkede yoksulluk hiçbir dönem bu kadar yaygınlaşmamış, işsizlik hiçbir dönem böylesine bir toplumsal kâbusa dönüşmemişti.

AKP İktidarının 2009 bütçesinin rakamları netleşti. Rekor düzeyde açık: 63 milyar TL. Rekor düzeyde faiz harcamaları: 56 milyar TL. Rekor düzeyde işsizlik, OECD ülkeleri içinde rekor düzeyde. Ve rekor düzeyde küçülme, eksi 6’yla. İkinci Dünya Harbi döneminden beri Türkiye hiçbir dönem bu kadar derinine küçülmemişti, böyle bir küçülme yaşanmamıştı. Yani bunu hiç kimse genel global krizle açıklayamaz. Çünkü dünya ülkeleri 2009 yılında krizden çıkma belirtileri ve trendi içine girmiştir ama Türkiye, krizin odağında olmamasına rağmen, o geçmişte yaşadığımız bankacılık reformlarıyla kendini koruduğu iddialarımıza rağmen, bu çöküntüyü yaşamıştır.

2009 yılı kişi başına millî gelir geçen yıla göre yüzde 20 oranında geridedir. Büyüme perspektifi iddiası olmayan AKP İktidarı 2010 yılında ise ancak yüzde 3,5’luk bir büyümeyi öngörüyor. Bunları niye söylüyorum: Büyüme olmayan ülkede işsizlik aşılamaz, yoksulluk aşılamaz. İşsizliğin aşılamadığı bir ülkede araştırma önergemizin konusunu oluşturan kurumların, fonların hiçbir şekilde yeterli olması, amaca hizmet edebilmesi mümkün değildir.

İktidar, insanlarımızı, toplumumuzu tam anlamıyla bir yoksulluk, yolsuzluk ve işsizlik sarmalına almış durumda. Ülkemizde on altı yaş üstü çalışanların asgari ücreti 496 lira 53 kuruştur. Temmuz ayı ortalama açlık sınırı ise 780 liradır. Yoksulluk sınırı 2.539 lira. Kayıtlı 5 milyon 202 bin işçi emeklisinin yüzde 82’sinin aylığı açlık sınırının altındadır yani emekliler açlığın pençesindedir. Çalışanların yüzde 47’sinin hiçbir şekilde Sosyal Güvenlik Kurumundan bir desteği, bir ilişkisi bulunmamaktadır.

Temmuz ayı sonu verilerine göre, resmî rakamlara göre işsizlik yüzde 12,8 oysa çalışmak isteyip de iş aramayanları, iş arama umudunu yitirmiş olanları da dikkate aldığınız zaman bu oran yüzde 22 düzeyindedir. Gençler arasında resmî işsizlik yüzde 23’tür. Gerçekte her 3 gençten 1’i işsizdir. Tam 5 milyon 800 bin insanımız şu anda işsizlikten kıvranmaktadır.

İşsizlik sigortası uygulaması sosyal devletin temel dayanaklarından biridir. Ülkemizde Haziran 2000 yılında prim tahsilatına başlanılan ve Mart 2002’den bu yana ise sigortalı işsizlere işsizlik ödemesi gerçekleştiren İşsizlik Sigortası Fonu AKP İktidarı tarafından tam anlamıyla amacından saptırılmıştır. 30 Eylül 2009 sonu itibarıyla İşsizlik Fonu’nun toplam gelirleri 49 milyar 290 milyon liradır. Buna karşın bu Fon’dan işsizlere yapılan ödeme 3 milyar 610 milyondur yani toplanan paranın on üçte 1’idir.

Bunun dışında 3 milyar 113 milyon lira da GAP’a destek için Hazine Müsteşarlığına aktarılmıştır. İşsizlik Fonu’nda halen 42 milyar 567 milyon TL yani işsizlere yapılan destek ödemelerinin tam 12 katı bir kaynak bulunmaktadır. Bu kaynak kanayan bütçeye yama için kullanılmaktadır, işsizlere destek amacıyla veya İşsizlik Fonu amacı çerçevesinde yer alan ilkeleri yerine getirmek amacıyla kullanılmamaktadır. Bu, işçinin parasını gasp anlamını taşımaktadır. Devlet, Hükûmet işçinin parasını gasbetmekte bunu yanlış politikaların sonucunda rekor düzeyde açık veren bütçe açığını kapatmaya çalışmakta, yönlendirmektedir.

Bilindiği gibi 4447 sayılı Kanun’la kurulmuş olan İşsizlik Sigorta Fonu aynı zamanda işsizlere meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimi verilmesini, yeni iş bulmalarda yardımcı olunmasını, iş gücü piyasası ve meslek eğitimi alanlarında danışmanlık hizmeti verilmesini de öngörmektedir.

Fon kaynaklarının kullanımında bu amaçlara yeterince ve gereğince uyulmadığı bilinmektedir. Kaldı ki Fon’dan işsizlere aktarılan kişi başına kaynak tüm AB ülkeleri arasında en düşük düzeyde bulunmaktadır. Hem Fon’dan hak kazanma koşulları kolaylaştırılmalı hem de ödeme miktarları artırılmalıdır. Kısaca, Fon’un, hazineye kaynak oluşturma yerine ülkemizde istihdamın artırılması, işsizliğin azaltılması, işsizlik afetinin boyunduruğuna girmiş olan emekçilerin yaşama tutunabilmelerine olanak sağlanması amacıyla kullanılması gerekir. Buna yönelik olarak hem 4447 sayıl Yasa’da hem de bu Yasa’nın değişik 53’üncü maddesine dayanılarak çıkarılan Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik üzerinde gerekli değişiklikler hızla sağlanmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

Ancak böylelikle halkımızı yapay açılım aldatmaları ile oyalamak yerine işsizleri kucaklamaya yönelik, onların ve ailelerinin onurlarını korumaya yönelik, çökertmiş olduğunuz sosyal devleti ayağa kaldırmaya yönelik gerçek bir açılım gerçekleştirebilirsiniz. Böylesine çağdaş, insanın emeğini ve onurunu yüceltmeyi hedef alacak bir açılıma, hiç kuşkunuz olmasın, tüm CHP’liler gönülden destek verecektir ama bu destek sözümü sakın yanlış anlamayın. Biliniz ki demokratik, sosyal hukuk devletimizi geriletecek, Atatürk cumhuriyetimizin değerleri, temelleri ve kurumlarında yara açacak hiçbir sözde açılımınıza veya girişiminize hiçbir koşul altında, hiçbir şekilde geçit vermeyiz.

Bu amaçla, önergemizin kabul edilerek bu çok acil ve önemli konunun araştırılması için bir Meclis araştırması açılması konusunda destek vermenizi önemle dikkatinize arz ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Hacaloğlu.

Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde, Eskişehir Milletvekili Tayfun içli.

Buyurunuz  efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, başta Cumhuriyet Halk Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve AKP grup başkan vekillerine de teşekkür ediyorum, çünkü onlar arasındaki bir mutabakat sayesinde söz aldım. Bunu niçin ifade ediyorum? Zannetmeyin ki bu önergenin aleyhinde konuşacağım; hayır, bu önergenin lehine oy vereceğim, ama İç Tüzük’ümüz ne yazık ki grubu olmayan milletvekillerine konuşma olanağı veremediği için bu tür fırsatlardan yararlanıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, her konuşmamda Meclisin gündeminde bulunan genel görüşme ve Meclis araştırması önergelerinin çok önemli olduğunu söylemiştim. Yaklaşık dört yüz civarında genel görüşme ve Meclis araştırması önergesi gündemimizde duruyor. Bunlardan en önemlisi bugün Cumhuriyet Halk Partisinin gündeme getirdiği işsizlikle ilgili önerge. Lütfen alınganlık göstermeyin şimdi söyleyeceklerimle ilgili, herhangi bir siyasi parti ayrımı gözetmiyorum. Sayın Başbakanın oğlu, kızları işsiz mi? Sayın Başbakanın evlatları veya sayın bakanların veyahut sizlerin veyahut bizlerin evlatlarımızla ilgili bir işsizlik problemimiz var mı? Yok. O zaman, Sayın Başbakanın, Hükûmetin, milletvekillerinin, bu yüce Mecliste görev yapanların böyle bir sorunu yoksa niye böylesine önemli bir konu, halk açısından önemli bir konu gündeme getirilsin ve özellikle iktidarda bulunan AKP neden böyle bir konuyu gündeme getirsin? Neden muktedir olamadığı ekonomi konusundaki olayların bu yüce Mecliste araştırılarak çözüm bulunması konusunda çaba sarf etsin? Sarf etmeyecek. Bu önerge AKP’nin sayısal oylarıyla reddedilecek. Peki AKP ne getirecek? AKP’nin getirdiği daha dün görüşüldü, hemen apar topar Genel Kurula indirildi. AKP’li milletvekili arkadaşların milletvekili seçimiyle ilgili iki-üç maddelik bir kanun teklifi Genel Kurula getirilecek. Yine AKP’nin oylarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde, değerli arkadaşlarım, bu görüşülecek.

Teknik konuda arkadaşlarım biraz evvel ifade etti. Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüsü işsizlik rakamlarının ne derece önemli boyutlarda olduğunu söyledi. Bu konuda fazla ayrıntıya girmeyeceğim.

AKP’nin grup önerisinde, evet, milletvekili seçimiyle ilgili iki maddelik olay var. Bir, Anayasa değişikliği yapıldığı için dört yıla süre indi. Bir de bazı illerde nüfusa oranla milletvekili sayısı düşeceği için, neymiş, “İkiden aşağı olmasın.” şeklinde bir yasa teklifi. Evet, bu gerekli, Anayasa değişikliğinin yapılması lazım. Ama Türkiye’nin gerçek gündemini hep söylüyorum. Ülke yanıyor, ülke kan ağlarken, şimdi apar topar, burada sıra sayısı almış bir sürü önemli kanun varken Borçlar Kanunu’nu başlattı AKP Hükûmeti; apar topar bunu getiriyoruz. Değerli arkadaşlarımız için, AKP’li arkadaşlarımız için bu yasa teklifi çok çok önemli, öyle anlaşılıyor.

Değerli arkadaşlarım, Siyasi Partiler Yasası önemli, Seçim Yasası önemli. Bunu getiriyorsanız adam gibi getirmemiz lazım. Yani seçim barajını getirmek lazım, seçim iş birliğini getirmek lazım, siyasi partilerin seçimlerinin finansmanı konusunu getirmek lazım.

Bak, koskoca Avrupa Birliği şimdi bize İlerleme Raporu’nda ders veriyor, diyor ki: “Siyasi partiler nereden avanta alıyor?” Bunun adı “avanta”dır seçimde. Yani seçimin, siyasetin finansmanı konusunda bir yasa çıkarttınız mı, bir siyasi etik yasası çıkarttınız mı? Bu yok. Seçim barajı yüksek, bu konuda bir çalışma yok. Seçim iş birliği konusu yok. Siyasi partilerdeki demokrasi konusundaki ilerleme konusunda her siyasi parti söyler, o yok. Ama nedir? “Şöyle bir kanun teklifi gelmiş, aman biz bunu apar topar kanunlaştıralım da yasa çıkarma görevimizi yapalım.” şeklinde bir anlayış var.

Değerli arkadaşlarım, bu araştırma önergelerinin arasında dikkatimi çeken iki önemli önerge var. Bu iki önerge sahibinden birisi Sayın Canan Arıtman -İzmir Milletvekili- diğeri de Sayın Ahmet Ersin. Bana göre çok çok önemli, çünkü gündemle ilgili. Bir arkadaşım demiş ki, şehit aileleri ve gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarıyla ilgili bir Meclis araştırması istenmiş. Diğerinde de, polislerin mesleki ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerle ilgili bir araştırma önergesi verilmiş. Gündem çok önemli de onun için bunu özellikle belirterek Türkiye Büyük Millet Meclisinin aslında bu konuları ele alması gerektiği düşüncesini ifade ediyorum.

Şimdi, neden bunu söyledim? Geçen gün de söyledim; bugün Sayın Başbakan da konuşmalarında, “aman”, işte “şov yapmayın” filan gibi böyle birtakım rahatsızlıkları ifade etmeye başladı. İşte, iki üç gündür Türkiye’de dönen kepazeliklerle ilgili, hukuk kepazelikleriyle ilgili olaya değinmek istiyorum çünkü bunlar gündemde, bunları konuşmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın 10’uncu maddesi… Ne diyor Anayasa’nın 10’uncu maddesi… Bizi dinleyen çok saygıdeğer vatandaşlarımıza bir anlamda ifade etmek için okuma gereğini duyuyorum. Diyor ki Anayasa 10: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Anayasa’nın 10’uncu maddesinin üçüncü fıkrası da: “Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” diye Anayasa’nın amir hükmünü karşımıza koyuyor.

Şimdi, bunu söylediği gibi Anayasa’mızın 10’uncu maddesi, Anayasa’mızın 14’üncü maddesi temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamayacağına dair ifadeler içeriyor. Ne diyor: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” diyor. Şimdi, daha önceden reklam, propagandayla terör örgütü üniformasını giymiş kişiler ellerinde sayfalarla açıklamalarla birlikte geliyor -önceden tabii servis yapılıyor- ve sınırdan girdiği zaman İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcımız, valimiz, helikopterle gelmiş 4 saygıdeğer savcımız ve 1 yargıcımızla birlikte ifadeler alınıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karşılamada vali yardımcısı da vardı.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ha vali, hepsi…

Şimdi, onda bir tuhaflık… Nedir diyeceksiniz. Yani barış adına geliyorlar diyebilirsiniz, kimileri öyle diyor. Sayın Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanı buna “demokratik açılım” diyor. “Kürt açılım” demişti, demokratik açılım. Tamam hiç onun o meselesine değinmiyorum. Onun o meselesi halk nezdinde tartışılır ama siz Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yapmış, Jandarma Genel Komutanlığı yapmış, üniversitenin rektörü olmuş, bilim insanlarını, gazetecilerini, seksen yaşındaki insanları, kanser, ölüm döşeğindeki insanları sabahın köründe yaka paça alıyorsunuz, emniyet sorgusunda soğuk beton üzerinde dört gün sorguya çekiyorsunuz, hakkında bir yıl dava açmıyorsunuz. Ne ile suçlandıklarını bilmiyorlar ve hâlâ tutuklulukları devam ediyor çünkü ifadeleri alınamadığı için tahliye talepleri reddediliyor. Ama bir tarafta, bugün bazı gazetelerde gördüm, PKK örgütünün bayrağına ve silahına elini koymuş kişiler yedi dakika içerisinde ifadesi alınmak suretiyle tahliye ediliyor.

Anayasa’mızın 138 ve müteakip maddelerinde yargının bağımsızlığı ve hâkimlere hiçbir şekilde telkinde, tavsiyede bulunamayacağı açık bir şekilde emredici bir hüküm bulunmaktadır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Niye bulunuyorsunuz o zaman?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Şimdi, ben bulunmuyorum. Dinlersen neyi anlatmak istediğimi anlarsın. İşte sizin gibi birtakım insanlar burada hukuk devletini böyle katletme konusunda anlayış gösterip, müsamaha gösteriyorsunuz.

Bakın, 4 savcı… Bakın, alırsınız Ankara’dan yaka paça götürüyorsunuz İstanbul’a.

AHMET YENİ (Samsun) – Adalete…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Siz savcıyı devletin helikopteriyle… Bölücü örgüt… Zaten öyle diyor “Ben dağdan, Kandil’den indim.” diyor. 4 savcıyı, yargıcı oraya götürüp yedi dakikada ifade alıyorsunuz. Söyledikleri de yanlış anlaşılmasın diye Türk Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesini uygulattırmıyorsunuz. Burada Hükûmetin direkt müdahalesi vardır. Burada Başbakanın ve Adalet Bakanının direkt sorumluluğu vardır. Anayasa’yı ve yasayı…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İspatlamazsan müfterisin! İspat et!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İşte, bunlar… Söylediklerim ispat… İspat…

OKTAY VURAL (İzmir) – Savunun… Savunun…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, söylüyorum, açıkça söylüyorum, tutanaklara geçsin diye söylüyorum. Anayasa’yı ihlal suçu vardır değerli arkadaşlarım. Siz Anayasa’yı uygulamazsanız, yasaları uygulamazsanız… Çünkü o Anayasa ve yasalar, bizler, bu yüce Meclis ve bizden önce bu iradede oyunu kullanan insanlar tarafından yasalaştırılmıştır. Anayasa’nın arkasından dolanmak suretiyle örtülü af mı çıkartıyorsunuz? İdare hiçbir zaman örtülü af çıkartamaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, o insanlar suçludur, suçsuzdur demiyorum. Anayasa 10, herkese eşit muamele… Siz Haberal’ı alacaksınız –isim olarak söylüyorum- sabahın köründe götüreceksiniz uçakla, devletin şeyiyle ama savcıyı oraya götüreceksiniz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sürmekte olan bir dava hakkında konuşamazsınız!

AHMET YENİ (Samsun) – Adalete saygı gösterin. Saygı yok sizde.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Adalete saygı gösteriyorum ama çok daha iyi anlayın diye söylüyorum. 34 kişinin sorgusuna bakıyorsunuz…

AHMET YENİ (Samsun) – Hukuka saygı gösterin.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hukuk herkes için eşittir. Dinleyin. Bakın, cezaevine giren… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Tahammül gösterin. Tahammül gösterin. Bakın… Bakın… Tahammül gösterin.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hadi dokunulmazlıkları kaldıralım, yargıya saygı gösterelim. Hadi bakalım!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, tahammül gösterin. Bakın, kardeşim… Ben size okuyorum: Bakın, örtülü af uygulama ile Anayasa’yı, yasaları rafa kaldırmakla bir yere varamazsınız.

Bakın, bugün bir gazetede bir başlık var: “Teröristin kavramı değişti…” Kardeşim, kim teröristse ona yargı karar verir ama siz böyle karnınızdan konuşup sonra pişmanlık duyup Anayasa’yı rafa kaldırırsanız ülkede hukuk devleti ilkesini zedelersiniz arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, lütfen son cümlelerinizi alayım.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

Lütfen, kişisel olarak alınganlık göstermeyin. Bu ülke bizim ülkemiz.

Bakın, bir şehit annesi ne diyor: “Keşke oğlum PKK’ya katılsaydı, şimdi kahraman olarak gelir, elimi öperdi.” diyor, bir ironide buluyor. Bakın, milletvekili olarak bu hassasiyeti duyacaksınız. Bu hassasiyeti duymazsanız burada görev yapmanın bir anlamı kalmaz. Onun için, kişisel olarak laf atmakla, alınganlık göstermekle, partizan gibi davranmakla bir yere varamazsınız. Onun için, bu ülke hepimizin ülkesi. Bu ülkedeki…

AHMET YENİ (Samsun) – Şehitlerin üzerinden siyaset yapmayın.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sen nereden siyaset yapıyorsun?

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bu ülkedeki bütün insanlarımızın hakkını, hukukunu korumak için görev yapmalıyız.

Hiçbir zaman şehit üzerinden hesap yapmıyorum. Ama teröristleri himaye eden açıklamaları da buradan kınıyorum!

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.

Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin lehine Tunceli Milletvekili Kamer Genç.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi yetkiyle savunuyorsun sen?

OKTAY VURAL (İzmir) – Apo’yu savunmak milletvekiline düşer mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – En iyisini siz yapıyorsunuz!

MUHARREM VARLI (Adana) – Papağanlık yapma, papağanlık yapma; kendi bildiğini konuş. AKP’nin siyasetine…

BAŞKAN – Sakin olun sayın milletvekilleri…

Buyurunuz Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP’nin grup önerisinin lehine söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Ben şimdi hayret ediyorum bu AKP’li arkadaşlara. Siz Türkiye’nin hangi meselesini hallettiniz? Yani Osmanlı Devleti’nin parçalanması sırasında o “muazzam devletler” diyorlar ya… “Devleti muazzama” dedikleri kişiler geldiler, Damat Ferit Paşa’nın arkasında durdular, Osmanlı Devleti’ni parçaladılar. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Şimdi, sizin de arkanızda kim geldi? Amerika, Fransa, Rusya geldi. Dışişleri Bakanınızı oraya gönderdiler, onları alkışladınız çünkü laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin cenazesini kaldırmak için getirdiler. Devletin haysiyetini yok ettiler.

Ne diyor Amerikan Dışişleri Bakanı? “Sen muhalefeti dinleme Sayın Bakan.” diyor. “Sen bu sözleşmeyi imzala, anlaşmayı imzala.” diyor. “Sen muhalefeti dinleme, bizi dinle.” diyor. Bir devletin, bağımsız bir devletin dışişleri bakanı bir başka bir devlet, “Sen kendi memleketindeki muhalefeti dinleme, bizi dinle.” derse ve o bakan susarsa, burada bir bakanlık olur mu, bir bakanlık sıfatı olur mu değerli milletvekilleri?

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, burada vicdanımız sızlayarak, her gün insanlar bize büyük dertler getiriyorlar. Ben Tunceli Milletvekiliyim. Bakın bin defa söyledim burada. Bak benim ilimde bir üniversite açıldı ama yurt yok, yurt yok. Bırakın şimdi üniversite öğrencileri için, lisede okuyan kız öğrencilerin yurdu yok. Ya bunlar niye yok? Çünkü, Tunceli’de millî eğitimi öldürmek için sistemli bir politika izlediniz. Bir sene içinde 5 tane Millî Eğitim Müdürünü atadınız, bunun 3’ü vekâleten, 2’si de imam-hatip mezunu. Ben imam-hatiplere karşı değilim. O arkadaşlarımız da şeyde ama onların mesleği başka. Dolayısıyla, orada eğitimin seviyesini düşürdünüz. Taşımalı eğitimi Tunceli’de yok ediyorsunuz. Yani o kadar keyfî uygulamalarınız var ki.

Şimdi bu önergemiz de tabii işsizlik sorununu araştırmak için verilmiş önerge.

Aslında bakın değerli milletvekilleri, bir meclisin önemli görevi denetim görevidir. Dün sizin Devlet Bakanınız Cemil Çiçek benim yedi tane soruma cevap verdi. Ben soruyorum kendisine, diyorum ki: “Ya, her sene bu askerî şûraya irticai faaliyette bulunanlarla ilgili kararlar geliyordu, bu sene niye gelmedi o askerî şûraya? Bu kararlarla ilgili siz askerlere telkinde mi bulundunuz?” Buradan bana cevap veriyor: “Efendim, bunlarla ilgili muamele tekemmül etmemiş.” Bundan önce tekemmül ediyordu da, ondan sonra irticai faaliyette bulunanlar, ülke yararına bunlar buraya geliyordu da ama bu sene… Niye? Çünkü Abdullah Gül Köşke çıktı. Tayyip Erdoğan da buna muhalefet “Aman bizi bu durumda bırakmayın…”

Şimdi “Askerî şûra kararlarını yargı denetimine tabi tutalım.” diyorsunuz. Buyurun getirin, Anayasa’yı değiştirin, tutalım. Cumhurbaşkanlığı işlemlerini de yargı denetimine tabi tutalım. Bunlar demokrasiye hizmet için atılacak en önemli adımlar.

Maliye Bakanlığında katrilyonlarca vergiler uzlaşmada yok ediliyor. Uzlaşma Komisyonunun kararları denetim dışı yani yargı dışı. Getirin bunları da yargıya götürelim. Niye getirmiyorsunuz? Çünkü siz yandaşlarınızdan vergi almıyorsunuz, karşı taraftan da hasbelkader 1 tane mükellefin eğer hesabı inceleniyorsa, ona bir şey diyorsa, getiriyorsunuz vergi aslının aşağı yukarı yüzde 40’ını ve hatta bazen yüzde 100’ünü siliyorsunuz. Bu haksızlık, bu kanuna ve Anayasa’ya aykırı.

Şimdi, bu memleket niye işsiz, niye bu memleketin kaynakları heba ediliyor?

Şimdi, değerli milletvekilleri, devamlı burada söyledim. Bakın, o soru önergemin birisi de şu, diyorum ki: “TMSF’den Nazlı Ilıcak’a, Fehmi Koru’ya, birtakım ATV ve…” Bakın, ATV ve Sabah gazetesi TMSF’ye geçti. TMSF kimdir? Devletin kaynaklarını kullanan bir kuruluştur. Ne yaptı? AKP’nin yandaşı gazetecileri aldı, çok yüklü miktarda para ödedi bunlara yani 20 milyar-25 milyar aylıklar ödedi. Diyorum ki “Hangisine ne ödediniz, bunu açıkla?” Şimdi, burada Cemil Çiçek diyor ki: “Efendim, bunlar özel şirket.” Yahu, özel şirket olur mu? Sen bunu getirmişsin, devletin denetimine koymuşsun! Bunun parasını, maaşını kim veriyor? TMSF veriyor. TMSF kime bağlı? Devlete bağlı bir kuruluş. O niye kurulmuş? Devletin alacaklarını tahsil etmek için.

Yine öyle şirketler var ki, TMSF’nin mahiyetine geçen şirketlerde AKP’nin yandaşları, özellikle parti yöneticilerinin, bakanların, başbakanların, Cumhurbaşkanının yakınları orada 20 milyar-25 milyar lira maaş alıyorlar. “Nereden biliyorsun?” Denetleyelim, gelin denetleyelim işte, burada çıkaralım.

Şimdi, bakın sayın milletvekilleri, devletin kaynakları eğer sizin İktidarınız zamanında hakikaten sağlıklı kullanılsaydı bu memleket böyle olmazdı.

Şimdi, geçen gün gazetede yazıyor: Türkiye’de çelik yelek üretimi yapılacak. Çelik yelek üretimi ihalesi yapılıyor. Oraya bir şart koyuyorlar, diyorlar ki: “Efendim, şu madde ithalatına izinli olan şirket ihaleye girer.” Araştırıyorsunuz, o madde ithalatı olan kim? Tayyip Bey’in gidip otelinde kaldığı Uyar Şirketi. Yani, 5-6 trilyon liraya verilmesi gereken ihaleyi 19 trilyona oraya veriyorsunuz. Bu olur mu yani şimdi? Bu olur mu?

Ayrıca, bakın geçen gün İstanbul’a gittim. Pendik’te 1 milyon metrekarelik bir alan fuar alanına ayrılmış, İstanbul fuar alanına. Bunun 150 bin metrekaresi Bayraktarlar’a verilmiş. Bayraktarlar kim? Kayserili. Kim? Abdullah Bey ile Tayyip Bey’in yakın arkadaşları. 150 bin metrekarelik alan, fuar alanı -aslında vermemesi lazım, plana aykırı- otuz seneliğine 34 milyon dolara verilmiş ama bunun rayici 900 milyon dolar! Devletin kaynakları böyle heba ediliyor.

Yine orada bir marina ayrılmış. Marinanın 60 bin metrekaresi yine yandaş firmalara çok değersiz paralarla verilmiş. Orada devasa inşaatlar yapılıyor. Bunları İstanbul milletvekilleri görüyor. Sizin vicdanınız sızlamıyor mu? Bunları niye böyle şey ediyorsunuz?

Şimdi, yine, mesela Göcek’te Etibank’a ait 110 dönümlük bir yeri getirdiniz Albayraklar’a verdiniz. Yahu bu Albayraklar’ın sahibi kim? Hakiki sahibini öğrenmek istiyorum. Hakikaten, bunun yani bugünkü iktidarın başıyla bir ilgisi var mı, yok mu? Devletin bütün kaynakları buna gidiyor. Niye vermişsiniz 110 dönüm? Bir de 35 dönümlük orman arazisini de buraya katmışlar. Aşağı yukarı çok düşük bir fiyatla vermişler ama adamlar, şimdi katrilyonlar kazanıyorlar.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Gel de sana öğretelim Göcek’i, alakası yok!

KAMER GENÇ (Devamla) – Milletvekilliğinden istifaya var mısın?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Varım.

KAMER GENÇ (Devamla) – Var mısın, bak bu milletin huzurunda veriyorum. Bakın, 110 dönümlük araziyi, hem de kime ait araziyi, Etibank’a ait araziyi Albayraklar’a vermişsiniz.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İhalesi yapılmış, verilmiş.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim ne ihalesi! Dönümünü kaça vermişsiniz? 20 milyara vermişsiniz ama bunun şimdi, bir inşaatı orada 1,5 milyon dolara satılıyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kamu İhale Kurumu yok mu?

KAMER GENÇ (Devamla) – Kamu İhale Kurumunda zaten gireceklerden saklıyorsunuz, kendi adamlarınıza göre şartnameyi şey ediyorsunuz. Sözünde varsan, gidelim ben o fiyatın 5 mislini veriyorum size.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sözünü ispat et!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, bu kadar hırsızları korumayın.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hırsız sizsiniz!

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu hırsızlıkları korumak bu Meclisin görevi değil arkadaşlar. Bu Meclisin çatısı altına gelenler, yemin ediyorlar. Bu yeminin değerini bilin.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Gel kürsüye, at babam at bol keseden!

KAMER GENÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın Manisa’da ne oldu? Gittiler devletin bir arazisini 3 milyon dolara verdiler birilerine. Altı ay sonra 3 milyon dolara verilen o arazinin yarısı 15 milyon dolara satıldı, yarısı duruyor! Şimdi, devletin neresine el atarsak… Maalesef, sizin zamanınızda devletin her türlü kıymetli arazisi yok pahasına satıldı. Kime satıldı? Yandaşlarınıza satıldı. Şimdi, devlet bu kadar fakirleştirilir mi?

Şimdi, getirelim bir de şu maliye hesaplarına bakalım. Şimdi, Tayyip Bey diyor ki: “Vergi idaresi özerkleşemez.” Yahu, vergi idaresinin özerkleşmediği bir memlekette maliye politikası sağlıklı işler mi? Şimdi, gitti Aydın Doğan’a 3,5 katrilyon liralık ceza kesti. Aslında kendi kararları var ama sırf işte, haciz uygulamak için, onları korkutmak için… Bugün bana bir vatandaş geldi. Bu nedenle birçok vatandaş da oradan atılmış. Ne olacak? Gidecek vergi mahkemesinde davayı kazanacak ama yine de ne olur? İşte, bir tehdit unsuru. Şimdi, o gün uçağa gidiyorum, vatandaşın birisi bana “Bu Gölbaşı’ndaki o Kalyoncu’dan kimler, hangiler ne almış bir söyle, bir onları araştır.” dedi. Karısı “Aman sus, bizi dinliyorlar uçakta.” diyor yani millette böyle korku yaratmışsınız. Böyle bir korkulu memlekette ne gerçekler ortaya çıkar… Yine, biz çıkarmaya çalışacağız ama siz vergi idaresini özerkleştirseniz… Bugün Albayraklar’ın, bugün Bayraktarlar’ın, bugün Tayyip Bey’in çocuklarının ortak olduğu şirketlerin, Abdullah Bey’in çocuklarının ortak olduğu şirketlerin, eski Maliye Bakanının sahip olduğu şirketlerin katrilyonlarca vergisi çıkacak ama bunların hesaplarını incelemiyorsunuz ki! Bunları koruyorsunuz. Öte tarafta, işte, vergiyi de alamıyor, gidiyor, vatandaşa diyor ki: “Sen şu kadar fatura keseceksin.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, böyle bir dönem cumhuriyet kurulduğundan beri görülmemiştir. Yani 340 milletvekili olmak mesele değil, önemli olan… Siz söyleyin, devri iktidarınızda, “devletin, halkın şu temel sorununu çözdük kardeşim…” Yani, emeklisi sıkıntı içinde, memuru sıkıntı içinde, işsizi alabildiğine yürümüş. Şimdi, üniversite mezunlarının yüzde 30’u işsiz. Burada dün bir bilgi veriliyor “İşsizlerin sayısı yüzde 11.” Ya, birilerinin… Bu halkın karşısına çıkıp da bilgi verirken bari doğru dürüst bilgi verin.

Şimdi, onun için, bakın, bu Meclisin bence en önemli görevi denetim meselesidir, denetimi gelin yapalım. Bakın, Sayıştay raporları bile gelip burada incelenmiyor. Bütün denetimleri kaldırmışsınız, bir dış denetimi Sayıştay yapıyor. Sayıştay geçen gün zaten diyor, TMSF’de İktidarın yandaşları -en büyük şirketlerde- 15-20 milyar liralık maaşlarla çalışıyorlar, bu devletin alacağını tahsil etmesi gerekirken yandaşlarına büyük rant kaynağı oluyor. Bu bakımdan, devlet bu zihniyetle yönetilmez. Tabii, devleti her yönden yıktınız. Başka zaman da onları söyleyeceğiz.

Saygılar.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhine, Karaman Milletvekili Lutfi Elvan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Elvan.

LUTFİ ELVAN (Karaman) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, grup adına değil kişisel olur.

BAŞKAN – Evet, düzeltin efendim, şahsınız adına…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Aleyhte.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Şahsım adına, aleyhte söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Şunu öncelikle belirtmeliyim ki dünyada yaşanan bu küresel kriz tüm ülke ekonomilerini etkilemiştir. Bu küresel kriz tüm ülke ekonomilerini etkilediği gibi işsizlik oranlarında da hemen hemen tüm ülkelerde önemli artışlar olmuştur. Bu hepimizin kabul etmesi gereken gerçeklerdir.

2008 yılına baktığımızda, dünyada bir önceki yıla göre işsizlik oranının aşağı yukarı 5 milyon arttığını görüyoruz. 2009 yılına geldiğimizde, krizin belki daha da derinleştiği bir dönemde, bu oranın, bu miktarın aşağı yukarı 50 milyona ulaşması beklenmektedir. Yani 2009 yılında işsizlik oranındaki, işsizlik miktarındaki artış dünyada aşağı yukarı 50 milyon civarında olacaktır. Aşağı yukarı 2008 yılının 10 katıdır değerli arkadaşlar. İşte bu nedenle, tüm dünya ülkeleri, işsizliğin azaltılmasına, istihdama yönelik tedbirler alınmasına yönelik çareler aramaya başlamışlardır.

Gelişmiş bazı ülkelerin istihdam rakamlarına baktığımızda, işsizlik rakamlarına baktığımızda: Amerika Birleşik Devletleri’nde 2007 yılında yüzde 4,6 olan işsizlik oranının, Mayıs 2009 itibarıyla yüzde 9,4 oranına yükseldiğini görüyoruz. İspanya’da yüzde 8,3’ten yüzde 18,7’ye yükseldiğini görüyoruz. Macaristan’da 7,4’ten 10,2’ye yükseldiğini görüyoruz. Yani kısaca şunu söylemek istiyorum: Belki Uzak Doğu’da yaşayan, Uzak Doğu’da bulunan birkaç ülke dışında Avrupa’nın tamamında, Amerika Kıtası’nda bu işsizlik rakamları hemen hemen 2’ye katlanmış durumda. Bunu, hepimiz birlikte görebiliyoruz.

Türkiye’ye gelince: Türkiye’deki durum nedir? AK PARTİ’nin iktidara gelmesinden sonra, işsizlik oranlarında yavaş yavaş bir azalma eğilimi belirginleşmiş ancak krizle birlikte, işsizlik oranlarında bir miktar artış gördük. Fakat almış olduğumuz önlemlerle birlikte, yavaş yavaş, bu aylarda işsizlik rakamlarının aşağı doğru çekildiğini hepimiz görüyoruz.

AHMET ERSİN (İzmir) – Hangi önlemleri aldınız, onları söyler misiniz?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - İstihdamın temel sorunlarına baktığımızda, çok değerli arkadaşlar, iki temel sorun görüyoruz. Bunlardan bir tanesi yapısal sorunlarımız, ikincisi ise ekonomik geçiş sürecinden kaynaklanan sorunlar. Nedir bu yapısal sorun? Yapısal sorundan kastımız şu: Genç nüfusun oldukça yüksek olması, aşağı yukarı yılda 700 bin, 800 bin civarında genç iş gücünün istihdama katılmak istemesi. Bunlar, gerçekten, bizim üzerinde durmamız gereken çok temel yapısal sorunlar. Peki, ekonomik geçiş sürecinden kaynaklanan sorunlar nelerdir? Buna da baktığımızda, değerli arkadaşlar, belki, bizim sanayileşme sürecini tam olarak tamamlamadan, bilgi toplumu sürecine geçmiş olmamızdan kaynaklanan sıkıntılar var. Nedir bu sıkıntılar? Özellikle, tarımsal çözülme dediğimiz, tarım kesiminden sanayi ve hizmetler kesimine olan çok yoğun bir göç, çok yoğun bir akım. Bizim gibi toplumlarda, özellikle sanayi toplumunu tam olarak tamamlamamış, doğrudan bilgi toplumuna geçiş sürecine girmiş olan ülkelerde bu sorun hep yaşanıyor değerli arkadaşlar. Türkiye’de, aşağı yukarı yılda 100 bin, 150 bin civarında iş gücü tarım kesiminden hizmetler ve sanayi kesimine geçmek istemektedir. Romanya’ya baktığımızda, 2008 yılında, aşağı yukarı 300 bin civarında tarım kesimi mensubu kişilerin sanayi ve hizmetler sektörüne geçmek istediğini görüyoruz.

Peki, bizim ne yapmamız gerekiyordu bu işsizliği azaltma yönünde, tedbir alma yönünde neler yapılması gerekiyordu ve biz neler yaptık, kısaca bunlara değinmek istiyorum çok değerli arkadaşlar.

Birincisi, işveren üzerindeki yükü azaltmamız gerekiyordu, en temel sorunlarımızdan bir tanesi bu idi.

AHMET ERSİN (İzmir) – Niye azaltmadınız?

LUTFİ ELVAN (Devamla) – İkincisi, nitelikli eleman temininde yaşanan sıkıntıları gidermemiz gerekiyordu.

AHMET ERSİN (İzmir) – Niye gidermediniz? Yedi seneden beri iktidarsınız.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Lütfen, beni dinlerseniz… Lütfen…

AHMET ERSİN (İzmir) – Ama yedi yıldan beri iktidardasınız, bunları yapmanız lazım.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Üçüncüsü, gençlerin ve kadınların istihdam içindeki oranlarını artırmamız gerekiyordu. Bu da temel olarak yaşadığımız sorunlardan bir tanesi. Özellikle KOBİ’lerin finansmana erişiminde ciddi sıkıntılarla karşı karşıya idik, bunları da gidermemiz gerekiyordu. Kısacası, istihdamın esnek bir yapıya kavuşturulması gerekiyordu.

AHMET ERSİN (İzmir) – E, niye yapmadınız? Yani yedi yıldan beri iktidardasınız, niye yapmadınız?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Şimdi anlatacağım eğer sabır buyurursanız. Lüften…

AHMET ERSİN (İzmir) – Dinliyorum sizi.

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, peki, biz neler yaptık:

Biliyorsunuz sosyal güvenlik primlerini 5 puan indirdik özellikle işveren üzerindeki payın düşürülmesine yönelik olarak.

Kadınların ve on sekiz-yirmi dokuz yaş arası gençlerin ilave istihdamına teşvik getirdik ve bu çerçevede bu Kanun’u çıkardığımız andan bugüne kadar 35 bin kişi -genç kadınımız ve gencimiz- istihdam edilmiştir değerli arkadaşlar.

İşsizlik ödeneği miktarını artırdık yüzde 11 civarında.

Özürlülerin istihdamını teşvik ettik.

İşverenin idari yüklerinin azaltılması konusunda düzenlemeler yaptık, bunu hepiniz biliyorsunuz.

Kayıt dışı istihdamla mücadele için kurumlar arası veri paylaşımının yolunu açtık. Bu, yıllardan beri çekilen bir sıkındı idi; artık, veri paylaşımında kurumlarımız hiçbir sıkıntı yaşamamaktadırlar.

İşsizlik Sigortası Fonu’ndan İŞKUR’a iş gücü uyum programları için kaynak aktardık, önemli miktarlarda kaynak aktardık.

İl istihdam ve il meslek eğitim kurullarını birleştirerek daha işlevsel hâle getirdik.

Diğer taraftan kısa çalışma ödeneğinin ödeme süresini –biliyorsunuz- üç aydan altı aya kadar uzattık ve Bakanlar Kuruluna ilave altı ay daha uzatma yetkisi verdik.

Kısa çalışma ödeneği miktarını yüzde 50 oranında artırdık.

Kısa çalışma ödeneği olarak yapılan ödemelerin işsizlik ödeneğinden düşülemeyeceği hükmünü getirdik.

Yine, teşvik programı çerçevesinde ülkemiz dört bölgeye ayrıldı. On iki başlıkta toplanan sektörlerde yapılan büyük yatırımların desteklenmesi öngörüldü. Yeni yatırımlarımız için prim, vergi, katkı payı ve kredi-faiz yönlerinden işverenlere önemli iyileştirmeler getirildi.

Belki, bunların üzerine söyleyebileceğimiz en önemli hususlardan bir tanesi değerli arkadaşlar, aktif iş gücü programları. Belki, AK PARTİ Hükûmeti, İktidarı öncesi aktif iş gücü programları birçok kesim tarafından bilinmiyordu, kullanılan bir tedbir bile değildi. Bugün biz, tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, aktif iş gücü programlarını çok yaygın bir şekilde uyguluyoruz.

Değerli arkadaşlar, 2009 yılında, aktif iş gücü programları için 300 milyon liranın üzerinde kaynak aktardık. Biz, AK PARTİ İktidarı dönemindeki… Aktif iş gücü programlarına ayrılan kaynaklara bakarsanız, 3-5 milyon lirayı geçmez değerli arkadaşlar; eğitilen insan sayısına baktığınızda, 1-2 bin insan ancak yılda eğitilebilmiştir AK PARTİ İktidarı öncesi. Sadece 2009 yılında, son yedi aylık, daha doğrusu temmuz sonu itibarıyla, aktif iş gücü programları çerçevesinde 100 bin kişi eğitilmiştir değerli arkadaşlar, 100 bin! Tam rakamı vereyim isterseniz size: 99.225 kişi eğitilmiştir temmuz sonu itibarıyla.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi mesleklerde?

LUTFİ ELVAN (Devamla) - Bu inanılmaz bir şeydir. Bu şu açıdan önemli değerli arkadaşlar: Çünkü, işveren istediği nitelikte işçi bulamıyor. İşçi de istediği alanda çalışma imkânı bulamıyor. Dolayısıyla, özellikle nitelikli meslek edinimini kazandırmamız amacıyla bunu yapmak zorundaydık ve bunu da yaptık, gerçekleştirdik. Beş bin civarında, sadece iş gücü yetiştirme programları çerçevesinde değerli arkadaşlar kurslar düzenlendi.

Bunun dışında neler yaptık? Kredi Garanti Fonu’nu daha işlevsel hâle getirdik değerli arkadaşlar. KOBİ’lerimizin özellikle finansmana erişiminde çok ciddi zorlukları vardı. Kredi Garanti Fonu, yıllardan beri konuşulan ve bir türlü çözülemeyen bir meseleydi. Biz, 1 milyar Türk lirası kaynak aktardık ve şu anda, özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Güneydoğu Anadolu Bölgemizde, ipotek verme güçlüğü içerisinde olan birçok iş adamımız, işverenimiz Kredi Garanti Fonu’ndan yararlanabilmektedir, böyle bir imkân getirilmiştir.

Başka ne yaptık? ARGE faaliyetlerine destek getirdik değerli arkadaşlar.

Bakın, değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Araştırma-geliştirme için harcamış olduğumuz kaynak, bizim gayrisafi millî hasılamızın aşağı yukarı -AK PARTİ İktidarı öncesi- yüzde 0,7’siydi, ARGE faaliyetleri için harcadığımız kaynak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – Hemen tamamlıyorum Sayın Başkan.

Biz bugün bunu ikiye katladık, aşağı yukarı şu anda yüzde 1,5’tur. Gayrisafi yurt içi hasılamızın yüzde 1,5’unu ARGE faaliyetlerine ayırıyoruz. Genç girişimcilere, herhangi bir proje sunmaları hâlinde tamamıyla hibe olarak 100 bin lira destek sağlıyoruz değerli arkadaşlar.

Özellikle işsizliğin azaltılması konusunda bugüne kadar almış olduğumuz tedbirler gerçekten ekonomimize pozitif olarak yansımış ve istihdam artışına da pozitif olarak yansımıştır. Nedendir, onu söyleyeyim: Avrupa Birliği ülkeleri arasında, yani yirmi yedi AB ülkesi artı Türkiye arasında, 2004-2008 yılları arasında, tarım dışı istihdamda Türkiye en fazla istihdam artışı sağlayan ülkedir, yüzde 16,2’dir. Türkiye’yi takip eden ülke İspanya’dır, yüzde 14,7’dedir. Yani kısaca şunu söyleyeyim: AB ülkeleri arasında istihdam artışı sağlamada en başarılı ülke şu anda Türkiye’dir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye işsizlik?

BAŞKAN – Sözünüzü tamamlayınız.

Buyurun.

LUTFİ ELVAN (Devamla) – …ve krize rağmen sanayi sektörü dışında yer alan tarım, hizmetler ve inşaat sektöründe 2008 yılına göre 2009 yılında, değerli arkadaşlar, istihdam artışı yaşanmıştır. Elbette sanayide yaşanmadı. Bu bizim için bir zorluk, bunu biliyoruz ama önemli şeyler yapıldı. Bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elvan.

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Yoklama mı istiyorsunuz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yoklama efendim.

BAŞKAN – Sayın Vural, Sayın Şandır, Sayın Yalçın, Sayın Korkmaz, Sayın İnan, Sayın Taner, Sayın Tankut, Sayın Yıldız, Sayın Varlı, Sayın Paksoy, Sayın Çalış, Sayın Gök, Sayın Emek, Sayın Kaptan, Sayın Süner, Sayın Öztürk, Sayın Keleş, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Köse, Sayın Barış.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- (10/2, 10/198, 10/249 ve 10/408) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 22/10/2009 Perşembe günkü birleşiminde birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

3.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Genel Kurulun 3 Kasım 2009 Salı günkü birleşiminde sözlü soruların görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sadece madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarımız ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşülmesine ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 22.10.2009 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19'uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                               Bekir Bozdağ

                                                                                                    Yozgat

                                                                                 AK Parti Grubu Başkan Vekili

Öneri:

Gelen Kağıtlar listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 420 sıra sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 3 üncü sırasına,  Bu kısmın 168 inci sırasında yer alan 407 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti ile Karabağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasına Dair Kanun Tasarısının ise yine bu kısmın 4 üncü sırasına alınması,

Genel Kurulun; 22 Ekim 2009 Perşembe günkü (bugün) birleşiminde 407 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 03 Kasım 2009 Salı günkü birleşiminde ise sözlü soru görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sadece Madencilik Sektörünün Sorunları ve Yeraltı Kaynaklarımız ile ilgili Meclis Araştırma Önergelerinin görüşülmesi ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün…

Siz mi konuşacaksınız Sayın Kılıç?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi, değerli heyetinizi en kalbî sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, maalesef perşembe günü de grup önerilerini tartışmayla çalışma süremizin önemli bir bölümünü geride bıraktık. Esas itibarıyla bakıldığında, AK PARTİ Grubunun arzusu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmasını temin etmek ve gündemimizde bulunan kanun tasarı ve tekliflerinin yasalaşması noktasında olabildiğince hızlı, olabildiğince zamanı iyi kullanan ve milletimizin ihtiyaçlarına ve beklentilerine olabildiğince süratle cevap verebilen bir yasama çalışması sistematiğini yerleştirebilmektir, oturtabilmektir.

AK PARTİ Grubu tarafından Meclis Başkanlığımıza sunulmuş olan grup önerimizin özü itibarıyla değerlendirilmesi hâlinde şu gerçek görülecektir: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda 2007 yılındaki halk oylamasıyla yapılan değişikliklerin Milletvekili Seçimi Kanunu’na yönelik iz düşümleri söz konusudur ve Milletvekili Seçimi Kanunu’nun Anayasa’daki değişime paralel bir şekilde uyumlu hâle getirilmesi bugün açısından, hepimiz itibarıyla bir zaruret durumunda bulunmaktadır. Dolayısıyla biz arzu ve ümit etmekteydik ki, esasında diğer gruplarla yaptığımız ön görüşmeler de bunu işaret etmekteydi, Milletvekili Seçimi Kanunu’na ilişkin iki ayrı kanun teklifimizin bugün burada bütün grupların ortak bakış açısı ve ortak yaklaşımları çerçevesinde çok fazla tartışmaya mahal olmadığından dolayı yasalaştırılabilmesi temel ve özel arzumuz durumundaydı. Ancak gerek Cumhuriyet Halk Partisinin gerekse Milliyetçi Hareket Partisinin iki ayrı grup önerileri söz konusu oldu, dolayısıyla uzlaşma sağlanamamış oldu.

CHP ve MHP’nin grup önerilerine baktığımız vakit şunu görüyoruz: Her iki grubun önerileri de Meclis araştırmalarının gündeme alınması noktasında şekillenmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla AK PARTİ Grubunun yaklaşımlarına bakıldığı zaman şu görülecek: Bizler Meclisin gerek 22’nci Dönemde gerekse 23’üncü Dönemde sözlü soru önergeleri, yazılı soru önergeleri, araştırma önergeleri noktasında olabildiğince etkin çalışması ve bu yasama meclisinin aynı zamanda bir denetim meclisi olduğu noktasındaki misyonun sürekli olarak gündemde tutulmasına gayret ettik.

Salı gününü hatırlayacak olursanız, madencilikle ilgili araştırma önergelerini ardı ardına görüştük. Netice itibarıyla gelinen noktada kalmış oldu.

Daha önceki Danışma Kurulu önerileriyle ilgili 3/10/2007 tarihli Danışma Kurulunda karara bağlanan hususları burada hatırlatmak istiyorum. 2’nci maddesinde şu cümle yer alıyor: “Genel Kurulun toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına, çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılması, salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süre ile sözlü soruların görüşülmesi, ‘Sunuşlar’ ve işaret oyu ile yapılacak seçimlerin her gün yapılması” konusunda Mecliste temsil edilen siyasi parti gruplarının ortak görüşü ve mutabakatı var.

Dolayısıyla bugün günlerden perşembe. Biz salı günü zaten araştırma önergeleriyle ilgili çalışmalarımızı yaptık ve yine çarşamba günü bir saat süreyle Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek, milletvekillerimizden gelen sözlü soru önergelerine cevaplarını verdi ve yine gelecek salı yine gelecek çarşamba aynı şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına devam edecek. Dolayısıyla, bugün için olması gereken, dünden itibaren devam etmesi gereken şey, Yasama Meclisinin normalleri, teamülleri ve siyasi parti grupları arasında varılmış olan mutabakat çerçevesinde gündemdeki kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesidir.

Dün Anayasa Komisyonundan Milletvekili Seçimi Kanunu’nda değişiklik yapılmasıyla ilgili teklifler geçti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna indi. Bizim önerimiz bu noktada, bayram sonrasına bırakmaksızın, daha sonra daha sıkışık bir çalışma takviminde bu konuyla uğraşmaya gerek kalmaksızın bu konunun yüce Mecliste görüşülmesi, grupların oylarıyla kabulü ve bu istikamette Anayasa’ya uyumluluk profilinin ortaya çıkarılmasından ibarettir. Dolayısıyla, hiçbirinizde zaten aksine bir yaklaşım olması söz konusu olamaz.

Türkiye’de seçimleri muhalefet ister, iktidar seçim istemez. E, bugün itibarıyla baktığımızda “Yapalım.” dediğimiz kanun düzenlemesi Anayasa’da beş yıldan dört yıla indirdiğimiz milletvekili seçiminin, Milletvekili Seçimi Kanunu’nda da beş yıldan dört yıla indirilmesinden ibarettir. Dolayısıyla, Anayasa’nın amir hükmü ortadayken bu düzenlemeye ihtiyaç niye doğmuştur? Özel kanunda hükmün düzenlenmemiş olması hâlinde ortaya çıkabilecek yorum farklılıklarının giderilmesi noktasında yetkin merci Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Dolayısıyla, 22 Temmuz 2007 seçiminde seçilmiş milletvekilleri olarak, dört yıl sonra yapılacak milletvekili seçimine aday isimler olarak bir taraftan, kendi seçimimizle ilgili düzenlemeyi illaki sıkışık bir takvimin içerisine kaydırmakla ilgili bu kadar çaba sarf etmeyi doğrusu çok gerekli görmüyoruz.

AK PARTİ Grubunun önerisini tekrar burada ifade etmek istiyorum: Genel Kurulun 22 Ekim 2009 Perşembe günkü -yani bugünkü- birleşiminde 407 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 3 Kasım 2009 Salı günkü birleşiminde ise sözlü soru görüşmelerinin tamamlanmasından sonra sadece madencilik sektörünün sorunları ve yer altı kaynaklarımız ile ilgili Meclis araştırma önergelerinin görüşülmesi ve bu görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi…

Salı günü gördük, madencilikle ilgili araştırma önergelerinin büyük bölümü muhalefet milletvekillerinden gelen araştırma önergeleri. Dolayısıyla haftalardır devam eden, kendi seyrine bırakmamız hâlinde haftalarca da önerge sahiplerinin konuşmaları çok zaman alacağından dolayı devam edecek olan bir araştırma konusu başlığı. İstiyoruz ve arzu ediyoruz ki bu araştırma önergelerini bayram sonrası salı günü görüşmeler bitinceye kadar devam ettirelim, görüşelim, oylayalım ve bunlar gündemin dışına, kendi seyrine çıkabilmiş olsun.

Dolayısıyla, burada bizim grubumuzdan gelen öneride ne CHP Grubunun ne MHP Grubunun hayır diyebileceği, itiraz edebileceği bir yaklaşım, esasında söz konusu değildir. Bu çerçevede gerek MHP Grubunun gerekse Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerileri burada görüşüldü, oylandı ve nihayet AK PARTİ Grubunun önerisini görüşüyoruz.

Çok değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin görüşülmesi bitinceye kadar bugün, bu çalışmalara devam etmek ve Milletvekili Seçimi Kanunu’na yönelik yorumları, kuşkuları, kaygıları ya da kanunu düzenleme imkânı varken yoruma mahal bırakmaya yönelik yaklaşımları, istiyoruz ki gündemin dışına çıkaralım. Bu, tahmin ediyorum MHP grup başkan vekillerinin de CHP Grubunun da aynı şekilde rıza göstereceği, onay vereceği bir yaklaşım olacaktır.

Dolayısıyla, grup önerimiz oylanırken muhalefetin, kendi önerilerinin reddolunduğu noktasını bir tarafa bırakmak suretiyle, birlikte bu işi yürütebilme iradesini ortaya koymamızın Meclisten dışarıya yansıyacak görüntü adına da çok önemli, çok değerli olduğuna inanıyorum.

Burada gerek CHP gerekse MHP grup önerileri üzerinde yapılan konuşmalarda çok şey söylendi. Grup önerileri üzerinde yapılması gereken konuşmalardan ziyade, bir basın toplantısında gündemdeki siyasi konulara ilişkin belki söylenebilecek şeyler de burada ifade edildi. Tek tek bu konu başlıklarının hepsine cevap vermeye kalksak zaten son iki dakikasına girdiğim süremin buna yetmesi mümkün değil ama çok değerli milletvekilleri, bu kürsü milletin kürsüsüdür, bu kürsüden konuşulurken millet adına ve memleket adına çok özenli, çok dikkatli olunması milletimizin asgari beklentisidir. Hepimiz, hepiniz, herkes, bizi izleyenler de şunu bilmelidir ki, bin yıldır bu coğrafyayı vatan yapan bu millet, Balkanlardan Kafkaslara, Asya’dan Orta Doğu’ya bin yıldır bu coğrafyanın bekçiliğini yapan bu millet, kendi geleceğine de, kendi ikbaline de, kendi kaderine de, kendi sınırlarına da sahip çıkacak dirayettedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ve değerli arkadaşlar, birtakım benzetmeler yapıldı; bühtan diyorum, iftiradan öte diyorum, bu benzetmeleri reddediyorum. “Damat Ferit” benzetmesi Türkiye Cumhuriyeti’nde görev yapan hiçbir hükûmete ve hiçbir hükûmetin başbakanına yakışmaz ama “Damat Ferit” yakıştırması bu sözü sarf edenlerin üzerine çok iyi oturur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, çıktığımız bu yol, tekraren buradan ifade ediyorum, çıktığımız bu yol…

MUHARREM VARLI (Adana) – Hangi yol?

SUAT KILIÇ (Devamla) – …tek vatan, tek devlet, tek bayrak ve tek millet ekseninde şekillenen bir yoldur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hangi vatan?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Dolayısıyla, bu istikametin dışında…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hangi millet? Siz hangi milletten bahsediyorsunuz?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, söylediklerim içinde katılmayacağınız hiçbir cümle söz konusu değil, onun için itiraz etmeyelim birbirimize. 

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Samimi olmadığınızdan itiraz ediyoruz. Samimi değilsiniz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bu sözler, hepimizi birbirimize bağlayan ve bizi millet yapan unsurların ifadesinden ibarettir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Otuz altı etnik gruba böldünüz, hangi milletten bahsediyorsunuz?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Tek vatana, tek millete, tek devlete, tek bayrağa itiraz edenlerle ne bizim işimiz olabilir ne sizin işiniz olabilir ne de bu milletin işi olabilir. Onun için kaygılanmayın. Bu ülkenin hükûmetlerine, bu ülkenin geçmişten bugüne başbakanlarına, bu ülkenin reisicumhurlarına, bu ülkenin geçmişten bugüne görev yapan milletvekillerine, milletin birliğine inanan dirayetli isimlerine, bize, kendinize güvenin.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin güven vermeniz gerekiyor, siz güven vermiyorsunuz!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Güvenmeniz gerekir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Size güvenmiyoruz!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Güvenmeniz gerekir.

Muhalefet koltuklarında oturmanız belki bu sözleri söylemeye sizi mecbur bırakabilir ama tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet düşüncesi etrafında tekrar tekrar düşünmenizi öneriyorum.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Vatan mı bıraktınız da “vatan” diyorsunuz?

MUHARREM VARLI (Adana) – Bir de tek dil var, tek dil!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, tek tek isim zikretmedim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi bitiriniz Sayın Kılıç.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Biz Türk milletini kastediyoruz, siz hangisini kastediyorsunuz?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, isim zikretmedim, kırıcı olmamaya özen gösterdim ama bugün bu kürsüden öyle şeyler sarf edildi ki bu cümlelerin ifade edilmesi, konuyla ilgili olmasa bile, zaruret hâline geldi.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Söyleyene değil söyletene bakacaksınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Dolayısıyla, grup önerimiz ortadadır. Grup önerimizin gayesi, milletvekili seçimine ilişkin tereddütlerin ortadan kaldırılmasıdır. Hepimizin, hepinizin, herkesin ve memleketin hayrına olan bir öneriyle daha bugün Meclisin huzuruna gelmiş bulunuyoruz.

Görüşlerimi bu şekilde ifade ediyor, yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kılıç.

Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisinin aleyhinde Mersin Milletvekili Mehmet Şandır.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin bugünün gündemini belirlemek üzere vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Aleyhinde söz almam, getirilmek istenen kanunun aleyhinde olduğumuz anlamı taşımaz. Biz Hükûmetin veya iktidar partisi grubundan 2 sayın milletvekilinin getirdiği bu teklife “Evet” oyu vereceğiz. Biz, bu kanuna muhalif değiliz. Fakat, itiraz ettiğimiz husus şu, bunu da anlamanızı istiyoruz: Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, hukuk kuran bir müessese, kendi hukukuna riayet etmezse ciddiyeti kalmaz. Her defasında söylüyorum, Meclisin gündemini belirleme takdiri Hükûmete aittir ve onun grubuna aittir. Hiç itiraz etmiyoruz. İşiniz, bu gündemi doğru tanzim etmek. Salı günü toplandık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu hafta çalışacağı konuları ve çalışma sürelerini belirledik. Bugün çok uzak bir gün müydü ki, bugün bu kanunun gelmesi gerektiğini düşünüp bunu o gün gündeme almadınız? Milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz? Meclisin teamülleriyle alay mı ediyorsunuz? Kendi görevinizi yeterince yapmıyorsunuz, geleceği öngöremiyorsunuz. Bir haftayı bile öngöremiyorsunuz. Önünüzü göremiyorsunuz. İkide bir Meclisin gündemine yeni bir grup önerisiyle geliyorsunuz. Önce kendinizi sorgulayın sayın milletvekilleri.

Sayın grup yöneticileri, bunu, salı günü perşembe günü bu kanunun gelmesinin bir zorunluluk olduğunu öngöremediniz mi? İtiraz ettiğimiz husus bu.

420 sıra sayılı Seçim Kanunu’ndaki Değişiklik Teklifi’nin görüşülmesini telefon trafiği ile konuştuk “Uygundur, gereklidir” dedik. Bu 407 sıra sayılı kanunu niye ekliyorsunuz? Biraz sonra bir başkasını eklemeyeceğinizi…

Yani burayı böyle yazboz tahtasına, gayriciddi, güvensiz, biz istersek olur, biz yaparsak olur noktasına getirmenize itiraz ediyoruz. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bu yönetim şeklini kendi evinizde bile uygulayamazsınız, çocuklarınız itiraz eder size, eşiniz itiraz eder size. Bir haftayı programlayamayan bir yönetim anlayışının kalkıp da burada muhalefet partilerinin grup önerisi vermesini tenkit etmeye hakkı yoktur.

Biz baştan söyledik size: İlke olarak, eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi iktidarı ve muhalefeti ile bu ülkenin sorunlarını, bu toplumun sorunlarını tartışacaksa insan merkezli olmalıdır. İnsanın sorununu tartışacağız önce. Milliyetçi Hareket Partisi olarak baştan söyledik, gizli değil, dedik ki biz: “Her Danışma Kurulunda insan merkezli bir konuyu Meclisin gündemine getireceğiz, birlikte tartışacağız.”

Bizim araştırma önergesinin gündeme alınması talebimiz bir sorunla ilgili tespit yapmak.

İki konu getirdik bugün. Bunlara nasıl itiraz edersiniz?

Biri, emeklilerin durumu, biri işsizlik sorunu. Emeklilerin durumunu konuşmayacaksak, Türkiye'de işsizliği konuşmayacaksak neyi konuşacağız? Salı günü çiftçilerin sorununu getirdik, bunu konuşmayacaksak neyi konuşacağız değerli arkadaşlar?

Bakın, bugün getirdiğiniz kanun daha önce yapmış olduğunuz bir düzenlemedeki noksanlıktan kaynaklanmakta. Dolayısıyla değerli milletvekilleri, bir sorgulama yapıyorsanız kendinizden başlayınız.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – O zaman uyarıldılar.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Kendi eksiğinizi bu Meclisin hükmi şahsiyetine yüklemeye hakkınız yok.

Bir başka husus, diyoruz ki: Bir kuralımız var, İç Tüzük; teamüllerimiz var, yıllardır uygulanan usuller var; bunlarla oynamayınız. Şimdi getirdiğiniz grup önerisinde “bitinceye kadar” tabirine yeniden başlamışsınız, müracaat etmişsiniz. Sayın Anadol burada bir tanımlama yapmıştı, o tanımlamayı yapmıyoruz şimdi. Sabaha kadar çalışacak mıyız? “Bitinceye kadar” tabirinin ucu açık. Burada siz konuşmaları sınırlandırmak hakkına sahip değilsiniz. Diyelim ki tartışmalar büyüdü, gelişti. “Bitinceye kadar” kararını aldıktan sonra bu iki konu yani 420 ve 407 sıra sayılı kanunların görüşmesi tamamlanıncaya kadar çalışmayı zorunluluk hâline getiriyorsunuz.

Bu hangi hukuka sığar; ILO sözleşmesine mi, insan haklarına mı, iç hukuka mı, dış hukuka mı? Böyle bir şey var mı arkadaşlar? Burası amele pazarı mı? Kabala mı veriyorsunuz siz işleri? Olur mu, yakışmıyor bu yahu! Yani buna itiraz ediyoruz, bu ilkeye itiraz ediyoruz.

Yani bakın, Sayın Milletvekilim çok doğru söylüyorsunuz, ülke, toplum bizden sorunlara çözüm üretecek hukuk geliştirmek… Bizden bunu bekliyor, bizim görevimiz bu ama saate bakın, tam dört saattir henüz daha konuya giremedik. Bunun müsebbibi muhalefet partileri değil. Bu Meclisi çalıştırmak sorumluluğu siyasi iktidara ve onun grubuna aittir. Siz doğru tanzim edemiyorsanız, ilişkilerinizde güvene dayalı bir iş birliği, bir uzlaşma sağlayamıyorsanız… Biz bu Mecliste salı günleri de kanun yaptık Sayın Kılıç. Bana İç Tüzük’ün 49’uncu maddesini hatırlatmaya hakkınız yok Sayın Kaynak. 49’uncu maddede, İç Tüzük 49’uncu maddede “Haftanın bir günü denetim yapılır.” diyor. Tespit ettik, salı günü denetim yapılacak. Biz salı günü burada çok kanun çıkardık değerli milletvekilleri, öyle mi; çok kanun çıkardık. Denetimi hiç yapmadık, haftalarca denetim yapmadığımız dönemleri yaşadık. Dolayısıyla bize kalkıp da bugün, salı günü yapılan, varılan kararı veya bu dönemin, bu çalışma yılının başlangıcında dört grubun ittifakla “Salı gününü denetim yapalım.” noktasındaki kararı başımıza kakmayın; bozan sizsiniz.

İlkesel bir itirazımız var değerli milletvekilleri. Siz önemli insanlarsınız. Bu millet büyük millet. Bu milletin temsilcileri olarak sizler önemli insanlarsınız, yaptığınız iş önemli, bunu ciddiye alın istiyoruz. Böyle, yani çocuk yapmaz yaptığınızı. Yazboz tahtası, bugün böyle yarın öyle, kafam bozuldu işte değiştiriyorum, şu gün bir grup önerisi getiriyorum, sayısal çoğunluğum da var, kaldır eli, indir eli, gündemi değiştiriyorum... Buna hakkınız yok, bu doğru değil, bu size yakışmaz, bu bize yakışmaz, bu Meclise yakışmaz. Buna itiraz ediyoruz.

Şimdi, grup önerisi getirmekle bizi suçlamaya çalışıyorsunuz. Emeklilerin sorununu tartışmayacak mıyız? Ben yadırgıyorum, yüreğim yandı. Yani 2003’le, 2002’yle bugünü mukayese ederek mazeret üretmek vicdanlarınızı rahatlatıyor mu arkadaşlar? 20 kuruş zam yapmışsınız BAĞ-KUR emeklisine. Bu, Türkiye’mizin gerçeği. Bunu biz tenkit için veya bu araştırma önergesini getirerek sizi suçlamak, bunun üzerinden politika yapmak için değil, emeklilerin içinde bulunduğu durumu tespit etmek için getiriyoruz. Bu tespit yanlış mı? 20 kuruş zam yapmışız, günlük. Simit kaça? Sayın Başbakanın kulağı çınlasın, simit hesabı yapmayı çok sever. Simit kaça, simit? Alıyor musunuz? Simide ihtiyacınız yok, pasta yiyorsunuzdur muhtemelen. Emekli, yaptığınız zamla simit bile alamıyor, simit. E, bundan üzülmemiz gerekmiyor mu arkadaşlar? “2002’de şöyleydi, bugün böyle.” Bu kurtarır mı sizi? Emekliye karşı vicdanınız rahatlayabilir mi Sayın Başkan? Böyle bir şey yok. Yaptığınız hesap da doğru değil.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Enflasyon ne kadar ama?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – “2002 sonu itibarıyla emekliye verilen maaş şu, bunun enflasyon eskalasyonuyla olması gerekenden bugün biz yüzde 50 daha fazla maaş verdik.” diyorsunuz. Öyle mi dediniz? Tutanaklarda öyle söylüyor.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Rakamlar açık.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - E, şimdi, rakamlar açık. Ama bir yerde bir hırsızlık var Sayın Kılıç.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hırsızlık yok.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gayrisafi millî hasılanın 10 bin dolara çıktığını söylüyorsunuz. 2002 sonu itibarıyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – 2.800 dolar, 10 bin dolar mukayesesini yaparsanız, emekliye 2002’de verdiğiniz maaşın 3 katını vermeniz lazım. Yüzde 50 fazlasını veriyorsunuz. Öyle mi?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ekonomi yönetiminde öyle bir hesap yok.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani “Gayrisafi millî hasılayı 3 kat artırdık.” diyorsunuz, fert başına düşeni ama emeklinin bundan aldığı payın hesabına bakın “2002’dekinin yüzde 50 fazlasını verdik.” diyorsunuz. Bunu siz söylüyorsunuz, tutanaktan okudum.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yeni hesap şekline göre 3.500 dolar, o zamanki.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli dostlar, Sayın AKP Sözcüsü kalktı, dedi ki: “Tarımda boşalma var.” elhak, doğru. Her 4 çiftçiden 1’i tarımı bıraktı. Tarım Bakanımız burada. Köy yerlerinde mezar kazacak adam kalmadı. Mersin’in köylerine gelmenizi istiyorum. Domates tarlada kaldı, elma dalında kaldı, satamıyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İhracat yapılıyor.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – İhracat yapılmıyor Sayın Milletvekilim, keşke yapılsa. Her sene bağırıyoruz, nerede Kürşad Tüzmen? Her sene bağırıp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Evet, köylü, çiftçi tarımdan vazgeçti, şehre sığındı. Sanayi sektöründeki azalma, yüzde 20’den fazla küçülme, işsizlikteki yüzde 50’den fazla artış yüzde 9’du, yüzde 15,6’lara kadar çıktı işsizlik. Yetişmiş nüfusun her 4 tanesinden 1’i işsiz geziyor. Benim şehrimde üniversite mezunlarının her 2 tanesinden 1’i işsiz geziyor. Bunu konuşmayacak mıyız arkadaşlar? Bunu konuşmayacak mıyız? İşçi emeklilerinin durumunu konuşmayacak mıyız?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Şandır, seçim istiyor muyuz, Suat Bey’e…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Seçim istiyoruz. Bakın aziz dostlar, değerli milletvekilleri, iki üç gündür bir hadise yaşanıyor; bu hadise sizin vicdanlarınızı sızlatmadı mı? Yakışıyor mu Türkiye'ye? Hukuk ayak altına alındı. Türkiye'nin onuru ayak altına alındı. PKK bayrakları altında Türk milletine meydan okundu, Türkiye Cumhuriyeti devletine meydan okundu. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Kimse meydan okuyamaz!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Allah aşkına, nasıl meydan okuyamaz!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Organizatörleri kim?

K. KEMAL ANADOL (İzmir)  - Okudular yahu! Hâlâ “Okuyamazlar.” diyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Şandır, lütfen son cümlenizi alayım.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum efendim.

Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; yaşanan hadiselerden Başbakan rahatsız oldu, siz rahatsız olmuyor musunuz?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Bu konuyu siyasi istismar konusu yapmaktan da herkes rahatsızlık duyar.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Şimdi, Türkiye'yi siz yönetiyorsunuz Sayın Kılıç, yedi yıldan bu yana.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Şandır bakın, o konudan herkes rahatsızlık duyar ama o konuyu siyaset istismarı yapmaktan da rahatsızlık duyar millet.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Siyaset malzemesi yapmıyoruz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Siyasi istismar konusu yapmamak lazım.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Siyaset malzemesi yapmıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Güzellik” diyen senin Başbakanın!

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız lütfen.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Doğru değil, siyasi istismar konusu yapmayın.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama yapmıyoruz, şunu söylüyoruz: Yedi yıldan bu yana… (Gürültüler)

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayınız lütfen.

Sayın Şandır, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şunu unutmayınız: Türkiye'yi yedi yıldan bu yana AKP İktidarı yönetiyor. Hangi netice varsa onun sorumlusu sizsiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siyasi istismar yapan sizsiniz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hiçbir mazeretiniz yok. 2002’ye sığınarak kendinizi millet nezdinde savunamazsınız. Söylediğimiz şey bu, aziz dost.

OKTAY VURAL (İzmir) – 5 tane teröristin teslimine “güzellik” diyorsunuz, siyaset bu işte!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Dolayısıyla, değerli milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bir de ağlıyorsunuz. Devlet sizsiniz, siz yönetiyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz efendim.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehine, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AK PARTİ grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, benden önce, AK PARTİ grup önerisi lehinde AK PARTİ Grup Başkan Vekilimiz Sayın Suat Kılıç yeterince detaylı bir açıklama yaptı, ben de bu önerilere katılıyorum çünkü, bu grup önerisinde   -grup önerisi kabul edilirse şayet- benim de imzam bulunan bir teklif görüşülecek. Dolayısıyla, bu teklifin bir an önce görüşülmesi için sözlerimi fazla uzatmak istemiyorum çünkü zaten, maalesef dört buçuk saatten beri hâlâ gündeme geçemedik. O bakımdan, AK PARTİ grup önerisini destekliyorum ve lehinde oy kullanacağımı söyleyerek, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinin aleyhine, Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Okay.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Siyasi partilerin grup sözcüleri, grup başkan vekilleri, kendi partisinin görüşünü ifade edebilirler. Bir başka siyasi partinin grup başkan vekili, diğer siyasi parti adına söz söyleme hakkına sahip değildir.

Değerli arkadaşlarım, bir yasa görüşeceğiz; bu yasa, açıkçası Bayburt yasası. Yani o tanımlandığı gibi Bayburt değil, Bayburt için getirilen bir yasa. Oysa, kanunların genelliği vardır. Yapılan adrese dayalı nüfus tespitine göre Bayburt ilimizde bulunan nüfus sayısı ancak 1 milletvekili çıkartabiliyor. Oysa Bayburt ilimize 2 tane milletvekili çıkması için bir yasa geliyor ve bu yasa bu açıklıkta değil, çok önemli ve mutlak ve mutlak görüşülmesi gerekir bir yasa gibi takdim ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, milletvekili seçiminde illerin nüfusu esas alınır. İllerin nüfusuna göre de her ile 1 milletvekili düşer ve bölünmelere göre de milletvekili sayısı artar. 2008 nüfusuna göre, 2009 Ocak ayında açıklanan tabloya göre illerin milletvekili sayısı değişmiştir. Örneğin, İstanbul 70’ten 84’e çıkmıştır, Bayburt da 2’den 1’e inmiştir. Şimdi 1 Bayburt milletvekilliği için bugün yoğun bir çalışma yapacağız. Bu hesap belki 2009 nüfusunda, nüfus sayımında, 2010’da açıklananda değişecek. Belki Bayburt’un nüfusunda artış olacak, devri iktidarda olması mümkün değil de ama belki olacak. Daha şimdiden, olmadan, daha olmadan peşin peşin böyle bir yasayı niye bugüne sıkıştırıyoruz? Niye bugüne sıkıştırıyoruz? Ve Bayburt’tan 1 milletvekilliği artacak, Mersin’den 1 milletvekilliği düşecek. Bütün, şimdiki proje bu.

Daha sonraki süreçte ne oluyor? Bu potaya giren Tunceli, Ardahan, Gümüşhane ve Kilis illeri var ama nüfusun artış ve azalış oranlarına göre bu illerimizin muhtemel iki seçim sonra bu sisteme göre milletvekilleri 2’den 1’e düşebilir ihtimali düşünülüyor. Şimdi bir tek Bayburt için böyle bir yasa geldi.

Peki, bu yasanın yanı sıra ne var? Bunun yanı sıra bir başka husus daha var: Anayasa’nın 2007’nin Mayısında yapılan değişikliği uyarınca milletvekili seçim süresi dört yıl olarak belirlenmişti. Şimdi, bu Milletvekili Seçim Kanunu’ndaki beş yıl yerine uyum sağlanacak, dört yıla inecek. Burada bir sorun yok, zaten Anayasa hükmü. Eğer kanunlar arasında bir ihtilaf olursa, uygulamada bir ihtilaf olursa Yüksek Seçim Kurulu, açıkça Anayasa hükmü “dört yıl” dediğine göre, zaten onu uygulayacak.

Ama sorun şurada: Bayburt için yoğun bir çalışma programı uygulayacağız; sonucunda, 147 bin nüfusa 1 milletvekili çıkaran, yani 3’üncü milletvekilini çıkaran Siirt yerine… Toplam 76 bin nüfusa 2 milletvekili çıkacak. Toplam 76 bin nüfusa 2 milletvekili olacak ama Siirt’in 3’üncü milletvekili için artık oyu 147 bin. Şimdi, Anayasa’nın açık bir hükmü var, “temsilde adalet” diye bir açık hükmü var.

Şimdi, temsilde adaleti bir tarafa bırakacağız, siyasi partilerle ilgili bu kadar eleştiriler, yani yapılanmasıyla ilgili, Seçim Yasası’yla ilgili bu kadar eleştiriler varken, seçim kanunlarında ciddi anlamda bir değişiklik getirmeden veyahut da siyasetin şekillenmesiyle ilgili ciddi anlamda bir değişiklik getirmeden veya siyasetin etiği yasasını, siyasetin finansmanı yasasını getirmeden, yüce Meclis, sadece ve sadece Bayburt’un milletvekili sayısını artırmak için, zannederim, günün ilerleyen zaman dilimine kadar çalışacak.

Peki, bu çalışma süreciyle ilintili olarak “Efendim, perşembe günleri yasa yapma günlerimiz, salı ve çarşamba günleri denetim günlerimiz, grup önerisi niye veriliyor?” Bir kere, İç Tüzük’ün amir hükümlerinden yararlanmak her siyasi parti grubunun her milletvekilinin en tabii hakkıdır. Ama eğer denetim günlerinde, Parlamentonun denetim günlerinde yoğun bir şekilde yasa yapmaya bu Parlamentoyu zorlayan siyasal çoğunluk, şimdi dönüp, bakıp da “Efendim 2007’nin 3 Ekiminde şöyle bir karar aldık, bu bir Danışma Kurulu kararıydı, onu uygulayalım.” deme hakkına sahip değildir. Gayet iyi hatırlayacaksınız ki, günlerce sadece yasa üzerine çalıştık, yasa yapma üzerine çalıştık, denetleme görevlerimizi bir tarafa bıraktık. Şimdi, bugün bunu ileri sürmek bir başka yanlıştır.

Bir başka yanlış da şudur: 13 Ekim günü bu Meclisten yine AKP Grubunun bir grup önerisi geçti. Şimdi, değerli grup başkan vekilleri, değerli AKP yöneticileri bu yasadan bihaber miydi? Niye 642 maddelik Borçlar Kanunu’nu dayatırken, önüne, şu Milletvekili Seçim Kanunu’nun 2 maddesi diye getirmediler? Biraz evvel söyledim, 2007 Mayısında Anayasa değişikliği geçti. O günden bugüne geçen zaman diliminde niye bu yasa değişikliği gelmedi? Arkadaşlar şu müjdeyi vereyim: Niye bugün geldi? Görünen o ki, 2010 Kasımında seçim var ve erken seçim var. Nereden çıkarttım bunu? Bu yasa 1 Kasım gününden önceye getiriliyor ki, Anayasa’nın 67’nci maddesi uyarınca “Seçimlerden bir yıl önce yapılan değişiklikler uygulanamaz” denildiğine göre, Türkiye 2010 Kasımından önce bu değişikliği yapacak, Anayasa’nın 67’nci maddesinin son fıkrasına uygun bir değişiklik olacak ve Türkiye bu hükmü de uygulayabilecek şekilde 2010 Kasım ayında erken seçime taşınacak.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Yok, yok; seçim yok.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Bu, erken seçimin ayak izleridir ve bunu muhalefet olarak sevinçle, büyük mutlulukla, Türkiye adına bunu sevinçle ve mutlulukla karşılarız çünkü nihayetinde koymuş olduğunuz hedef bir yıldır, bir yıl sonra Türkiye de bu Parlamento da AKP çoğunluğundan kurtulacaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Okay.

Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.25

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.38

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sıraya alınan Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın; Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın, Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/511, 2/448) (S. Sayısı: 420)(x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 420 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Atilla Kart konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Kart.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini beyan etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan kanun teklifiyle, kanun teklifinin 1’inci maddesiyle, nüfusu 2 milletvekili çıkarmaya yetmeyen illere ikinci milletvekilliğinin artık nüfus yoluyla verilmesi amaçlanıyor, bu konu yasal bir teminat altına alınmak isteniliyor.

Teklifin gerekçesinde bu yolla, bu düzenlemeyle bir taraftan temsilde adaletin sağlanacağı, diğer taraftan da 1 milletvekiliyle temsil edilen ilin milletvekilinin ölümü ya da başka bir sebeple, milletvekili seçilme yeterliliğini kaybetmesi gibi sebeplerle boşalması hâlinde doğabilecek boşluğun giderilmesi amaçlanıyor.

Yine, teklifin gerekçeleri arasında göçün yarattığı sosyal ve ekonomik zorunluluklardan da söz ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, bir kanun teklifi, takdir edersiniz ki, gerekçesiyle birlikte metin olarak bir bütün teşkil eder, bir bütün teşkil etmek durumdadır, bir uyum ve tutarlılık içinde olmak durumundadır ama getirilen teklifte bu unsurların hiçbirisini görmediğimizi, hiçbir unsurun bu anlamda mevcut olmadığını görüyoruz. Şöyle ki: Bakıyoruz göç olayından söz ediliyor. Evet, göç olayı Türkiye’nin bir gerçeğidir, son on yılların gerçeğidir, sadece yedi yılın da gerçeği değildir ama göç olayından doğan temsil yetersizliğini bu şekilde gidermenin mümkün olmadığı açıktır. Bu şekildeki bir boşalma hâlinde boşalan nüfusun özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir’de yoğunlaştığını biliyoruz. O göç sebebiyle de bu illerin artan nüfusları sebebiyle yine o bölgelerde ayrıca bir temsilin olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu noktadaki gerekçenin hiçbir dayanağı kalmıyor. Aksine burada temsilde adaleti olumsuz anlamda daha da ileri boyutlara götüren -matematiksel olarak söylüyorum, aritmetik olarak söylüyorum- bir hadise söz konusu. Bu hadiseyi bu kadar çarpıtarak bu gerekçeyi dile getirmenin tutarlı bir tarafı yok, inandırıcı bir tarafı yok.

Bir diğer gerekçe: Efendim, o ilin milletvekilinin ölüm ya da yeterlilik sebebiyle boşalması hâlinde temsil edilemeyeceği gerekçesi. Bakıyoruz Anayasa’nın 78’inci maddesinin dördüncü fıkrası bu konuda düzenleme getirmiş. Gayet açık bir şekilde boşalmayı takip eden doksan günden sonraki  ilk pazar günü bu noktada ara seçimin yapılacağını ifade ediyor. O hâlde bu gerekçenin de bir dayanağı yok değerli arkadaşlarım.

Bu sebeple, getirilen teklif, öncelikle bu yönüyle -“tutarlı olmaktan” daha başka bir ifade kullanmak istemiyorum- tutarlı olmaktan uzak, dayanağı olmayan bir teklif.

Bakın değerli milletvekilleri, aynı konuda Mayıs 2009 tarihinde Bayburt milletvekilleri Sayın Ülkü Güney ve Fetani Battal’ın vermiş olduğu kanun teklifi Anayasa Komisyonunda görüşüldü. Bu konuda alt komisyon oluşturuldu. Alt komisyon ciddi çalışmalar yaptı, belli bir noktaya geldi ama nedense, alt komisyon başkanının toplantılara iştirak etmemesi sebebiyle bu çalışmalar rapora bağlanmadı ve Anayasa Komisyonunda tamamlanmadı.

Bir taraftan bu çalışma devam ederken bakıyoruz, bu defa, bu kez Sakarya Milletvekili Değerli Arkadaşımız Ayhan Sefer Üstün’ün aynı nitelikte olan, aynı metni içeren -1’inci madde itibarıyla söylüyorum- kanun teklifiyle yine karşı karşıya geldik.

O sebepledir ki burada gelişen süreç içinde ortaya çıkan tablo şuydu: Bu Sefer Ayhan Üstün’ün getirdiği kanun teklifinde, yine anayasal uyum gereğince uygulanması zaten tereddütsüz olan, tartışmasız olan beş yıllık seçim süresinin dört yıla indirilmesini düzenleyen bir maddenin de 2’nci madde olarak gündeme getirildiğini görüyoruz. 2’nci maddeye yönelik olarak, yani milletvekili seçimi süresinin dört yılla sınırlanmasına yönelik olarak herhangi bir ihtilafımızın olmadığı gayet açık. Bu konu hiçbir grup tarafından da zaten tartışılmıyor. Hâl böyle iken, biraz evvel grup önerisinde konuşan AKP sözcüsünün, sanki burada biz bugün o dört yıllık meselesini tartışıyormuşuz gibi, bu dört yıllık konu dışında, dört yıllık madde dışında başka bir konu tartışılmıyormuş gibi bir sunuş yapmasını, kendince böyle bir algılama yaratma gayretine girmesini son derece anlamsız bulduğumu hemen ifade ediyorum. Bu konuyu tartışmıyoruz, tartışılan konu gerek Sayın Ülkü Güney ve Fetani Battal’ın sunmuş olduğu yasa teklifi gerekse Sefer Ayhan Üstün’ün sunmuş olduğu yasa teklifinin 1’inci maddesi. Aslında, Sayın Üstün’ün sunmuş olduğu teklif -bunu Komisyonda da ifade ettim- her ne kadar şeklen bir kanun teklifi ise de özü itibarıyla bir tasarıdır değerli arkadaşlarım. Bu, tamamen Hükûmetle iş birliği içinde hazırlanan, Hükûmetin onayından sonra, daha doğrusu Hükûmetin talimatından sonra verilen bir kanun teklifidir. Ama, tekrar ifade ediyorum, özü itibarıyla bir tasarıdır bu. Bu yöntem 22’nci Yasama Döneminde de sıkça karşılaştığımız bir yöntemdi. Bunu, olayın gerçek boyutlarıyla daha iyi değerlendirilmesi amacıyla özellikle ifade etmek gereğini duyuyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu anlattığım gerekçeler karşısında bu kanunun anayasal sistematik açısından, seçim sistemimiz açısından tutarlı ve dayanağı olmayan bir teklif olduğu açık bir şekilde ortaya çıkıyor.

Peki, değerli milletvekilleri, anayasal sistemi bu şekilde esastan inceleyen, esastan etkileyecek olan, bu nitelikte olan bu kanun teklifini gündeme getirirken acaba ne ölçüde inandırıcıyız, ne ölçüde tutarlıyız? Daha da ötesini ifade edeyim, ne ölçüde ciddiyiz? Bunları, elbette, bu vesileyle, bu getirilen teklif sebebiyle konuşmamız, dile getirmemiz gerekiyor.

Bu kanunla bağlantılı olarak biraz evvel grup yetkilimiz de ifade etti, grup başkan vekili de ifade etti, seçim kanunlarını tamamlayacak bir şekilde Siyasi Partiler Yasası, Siyasi Etik Yasası, finansman olayları, bunların temiz toplum adına, temiz siyaset adına bunların sorgulanması gerekmez mi değerli arkadaşlarım? Bir siyasi iktidarın temel misyonu, hukuk devleti kavramı içinde, demokrasi kavramı içinde, temel hak ve özgürlükler kavramı içinde ve elbette güvenlik kavramı içinde, bunları bir bütün hâlinde değerlendirip bu konuları bir sistematik içinde gündeme getirip hayata geçirmek değil midir değerli arkadaşlarım? Ama bunun yapılmadığını görüyoruz. Bu temel unsurlar birlikte değerlendirilerek sosyoekonomik sorunlara, göç de dâhil olmak üzere, adalet ve hakkaniyet içinde çözüm bulmak zorunda olan siyasi iktidar bir taraftan da ne yapmalı? Sistemin çelişkilerini, sistemin zafiyetlerini gideren çalışmalar içinde olmalı. Ama bunun yapılmadığını, aksine, sistemin çelişkilerinin, sistemin zafiyetlerinin ustalıkla, maharetle ve konjonktürel olarak istismar edildiğini görüyoruz.

Bakın değerli arkadaşlarım, siyasi iktidarın bu temel görevini yapmak yerine, bu temel misyonunu yerine getirmek yerine devlet yönetimindeki temel hedefinin, temel amacının partizan ve niteliksiz kadrolaşma yoluyla parti devleti yapılanmasını tamamlamak olduğunu görüyoruz, parti devleti yapılanmasının bazı kritik süreçlerde polis devleti örgütlenmesine dönüştüğünü görüyoruz. Temel siyasi amacı konjonktürü kullanarak sistemin çelişki ve zafiyetlerinden beslenen ve istismar eden bir iktidar karakteristiğiyle karşı karşıyayız. Başka bir ifadeyle, bakıyoruz, siyaseten iktidar olan, hem de güçlü anlamda iktidar olan, devletin tüm birimlerinde parti devleti kadrolaşmasını tamamlayan, ancak yine bir taraftan da görünürde sisteme muhalefet eden bir siyasi iktidar kimliğiyle karşı karşıyayız. Bu, gerçekten, sosyolojik olarak, felsefi olarak, siyasi olarak değerlendirilmesi gereken, sorgulanması gereken bir yönetim karakteristiği. Adalet ve Kalkınma Partisi, kabul etmek gerekir ki bunu ustalıkla yapıyor. Goebbels propagandasını, Machiavelli yöntemlerini ustalıkla uygulayarak, maharetle uygulayarak devleti ele geçirdiği hâlde, devlet içinde parti devleti yapılanmasını tamamladığı hâlde, bakıyorsunuz, bir taraftan da sisteme muhalefet eden, sistemin çelişki ve zafiyetlerinden yakınan, şikâyet eden bir konumda. Bunu biraz evvel sözcülerinizin konuşmalarından da gene görüyoruz. Yedi yıldan bu yana iktidardasınız, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin hiçbirisine nasip olmayan bir güçle iktidardasınız, bu gücün sonucu olarak da sistemin çelişkilerini, zafiyetlerini kullanarak Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde AKP devletini inşa ediyorsunuz, inşa etmişsiniz. Bu noktada, önümüzdeki engelleri kaldırmak noktasında yargıya yönelik olarak da her türlü gayreti gösteriyoruz hükûmet olarak. Bütün bu tablonun üstüne kalkıyoruz, sisteme muhalefet eden, sistemin o çelişkilerinden, sistemin zafiyetlerinden beslenen ve bunu da, kabul etmek gerekir ki -tekrar ifade ediyorum- başarıyla belli bir noktaya getiren bir iktidar kimliğiyle karşı karşıyayız değerli arkadaşlarım. Bunu cesaretle, bunu özgüvenle ve sorumluluk duygusuyla bunu görmemiz gerekiyor. Bunu anlatmaya çalışıyoruz, bunu anlatmaya gayret edeceğiz değerli arkadaşlarım.

Bakın, nasıl bir tablo çıkıyor ortaya. 3 Kasım 2002… Yolsuzluklarla, yasaklarla, yoksullukla mücadele, temel hedef bu. Peki değerli arkadaşlarım, aradan geçen yedi yılın sonunda böyle bir tablo var mı? Vicdanınıza danışın, vicdanınızda bir sorgulama yapın, bu noktada olumlu anlamda bir gelişme var mı? Bunu maalesef göremiyoruz, bunu maalesef göremiyoruz. Yolsuzluklarla aksine, mücadele etmeyen, yolsuzlukları denetlenemez hâle getiren, deprem güvenliğini bile çıkar yapılanmasına alet eden bir siyasi iktidar anlayışından söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Bakın, her rejimde yolsuzluk, hukuksuzluk olabilir ama bir siyasi iktidar, ortaya çıkan bulgulara rağmen, raporlara rağmen o yolsuzlukların üstüne gitmiyorsa, onları denetlemekten kaçınıyorsa yanlış olan bu değerli arkadaşlarım. Bu tabloyu görmemiz gerekiyor.

Bakın, bir ifade kullandım, deprem güvenliğini bile çıkar yapılanmasına alet eden bir siyasi iktidardan söz ediyorum. Hemen örnek vereyim: İstanbul’u sorgulamıyorum, İstanbul’u arkadaşlarımız anlatıyorlar. Dere boylarını, o sel yataklarını, onların imara açılmasını, bunları sorgulamıyorum. İki ay evvel Konya’da yaşadığımız bir olaydan söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Nedir o olay? Zümrüt Apartmanı faciası sebebiyle beş yıldır, altı yıldır anlattıklarımızı kim çıktı doğruladı biliyor musunuz? Adalet ve Kalkınma Partisinin Selçuklu Belediyesi, merkez belediye başkanı olarak on yıl boyunca görev yapan belediye başkanı çıktı “Fay hatları imara açılmıştır.” dedi değerli arkadaşlarım. Düşünebiliyor musunuz, fay hatlarının imara açılmasından söz ediyorum. Fay hatlarını imara açıyoruz, ondan sonra ne yapıyoruz oraya? Selçuk Üniversitesi istikametini inanıyorum ki çoğunuz bilirsiniz, Konya’da merkezde, kampüs istikametini, oraya kalkıyoruz on beş katlı, on altı katlı dikey ve yoğun yapılaşmanın önünü açıyoruz. Bunu hangi vicdani duyguyla izah edebilirsiniz, bunu hangi yasal sorumlulukla izah edebilirsiniz? Ee, peki Selçuklu Belediye Başkanı çıktı bunu itiraf etti, Hükûmet ne yapıyor? Hükûmet ağzını açmıyor. Soruyoruz, oradan, belediyeden herhangi bir yetkili çıkıyor, Belediye Başkanı konuşamıyor, mülki idare amiri, Vali Bey konuşamıyor, bir belediye memuru çıkıyor diyor ki, böylesine vahim bir konu hakkında bile çıkıyor diyor ki: “Efendim, Konya’da bin yıldır yıkıcı bir deprem yaşanmadı.” Evet, doğru, bin yıldır yıkıcı bir deprem yaşanmadı ama Konya’da bin yıldır fay hatları imara açılmadı ki! Konya’da bin yıldır o fay hatları üzerine on beş katlı, on altı katlı binalar yapılmadı ki! Bu nasıl bir zihniyettir? Bu nasıl acımasız bir zihniyettir? Kamu kaynaklarını, bütçe kaynaklarını siyaseten yandaş ilişkileri içinde kullanmayı hedefleyen ve bunu kurumsal hâle getiren bir yönetim karakteristiğinden söz ediyorum.

Bakıyoruz değerli arkadaşlarım, bu yapı, bu anlayış bürokratik yapıda da hâkim. Bakıyorsunuz, devletin bürokratik yapısını altüst eden, hiyerarşiyi yok eden, kıdem ve liyakati ortadan kaldıran, parti memuru yapılanmasını bürokraside egemen hâle getiren bir yönetim anlayışı.

Bakın, şunu görmemiz gerekiyor değerli arkadaşlarım: Efendim, bunları dile getirdiğimiz zaman hemen deniyor ki: “Yahu, geçmiş iktidarlar bunu yapmadı mı?” Yaptılar, doğru. Yaptılar ama hiç birisi böyle yapmadı. Nasıl yaptılar? İl millî eğitim müdürünü mü değiştiriyor, o millî eğitim camiası içinden yine kendilerine yakın olan birini getirdiler.  O kurumun arşivini bilen, o kurumun uzmanlığına hâkim olan birilerini getirdiler ama şimdi neyi görüyoruz? Şimdi, başta emniyet olmak üzere, güvenlik olmak üzere, millî eğitim olmak üzere, sağlık olmak üzere bu bakanlıklarda artık o kıdem ve liyakatin yok edildiğini, orada parti memuru yapılanmasının egemen hâle geldiğini görüyoruz. Bu neyi yaratıyor biliyor musunuz? Belli bir aşamadan sonra, belli bir süreçten sonra o kurum işlevini kaybediyor değerli arkadaşlarım. O kurumun teknik yapısıyla ilgisi olmayan, o kurumun uzmanlığıyla ilgisi olmayan kişileri getirdiğiniz zaman belli bir aşamadan sonra kurum işlevini kaybediyor, kurum asli görevini yapamıyor. Ondan sonra, Orman Genel Müdürü Vekili çıkıyor diyor ki… Nasıl bir açıklama yapıyor biliyor musunuz? Orman yangınlarının yoğun bir hâle geldiği bir dönemde çıkıyor “Efendim, biz yeterince belki mücadele edemedik ama hiç olmazsa bu vesileyle keneleri yok ettik.” diyebiliyor değerli arkadaşlarım. Böylesine trajik, böylesine kamu yönetimi adına ibret verici bir süreç yaşanıyor. Bunları gerçekten polemik yapmak amacıyla söylemiyorum ama bunun genel bir hâl aldığını, yoğun bir hâl aldığını, yaygın bir hâl aldığını artık görmemiz gerekiyor.

Burada şunu ifade ediyoruz: Bu yapıyı bu şekilde sürdürdüğünüz takdirde, siyaset olarak, iktidar olarak, burada çocuklarımızın, çocuklarınızın geleceğine aslında ihanet ediyorsunuz. Üniter yapı, efendim, ülkenin bölünmez bütünlüğü, bu kavramları ayrıca elbette tartışmak gerekiyor. Bu konuları bir tarafa bırakıyorum ama daha köklü, daha kalıcı bir tahribattan söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Bunları bu boyutuyla görmemiz gerekiyor, bu boyutuyla değerlendirmemiz gerekiyor.

Geldiğimiz noktada şunu görüyoruz sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım: Vahşi kapitalizmin uygulandığı, sağlık, eğitim, güvenlik gibi temel kamu hizmetlerinin ticarileştirildiği ve bir taraftan da kamu kaynaklarının talan edildiği, fakir fukara, garip gurebanın hukukunu koruyoruz derken aslında beytülmale el uzatıldığını, bunun kurumsal hâle getirildiğini görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Liberalizm ve değişim kavramlarıyla kamufle edilen ve bilgi kirliliği yoluyla enjekte edilen politikalar sonucunda Türkiye’nin bir taraftan müstemleke bir ülke hâline getirildiğini, diğer taraftan da kaçınılmaz olarak dikta devleti ve parti devleti yapılanmasının kurumsallaştırıldığını görüyoruz.

Etnik ve kültürel farklılıklar: O noktada da bir iki konuyu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, etnik ve kültürel farklılıklar elbette bir zenginliktir. Elbette bu farklılıkların -tekrar ifade ediyorum- demokrasi içinde, hukuk devleti içinde, temel hak ve özgürlükler içinde ve “güvenlik” kavramıyla birlikte bir bütün olarak hayata geçirilmesi gerekir. Ancak, siz, o etnik ve kültürel farklılıkları, kötü yönetim sebebiyle onları kullandığınız zaman, onları ajite ettiğiniz zaman, bunlar, toplumun ulusal bütünlüğü anlamında, üniter yapısı anlamında da ciddi bir tehlike yaratır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ATİLLA KART (Devamla) – Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.

Bu noktada bir kez daha değerlendirme yapılması gerektiği kanısındayım ve bu değerlendirmelerde şunu ifade ediyorum: Bu teklifin 2’nci maddesine yönelik olarak bir itirazımız söz konusu değildir. Ancak 1’inci madde, temsilde adaleti daha da bozması, Anayasa’nın 78’inci maddesine açıkça aykırı olması ve bütün bunların devamında da siyasi ve kişisel kaygılarla hazırlanan ve özünde tasarı niteliğinde olan bu teklifin 1’inci maddesine bu kayıtlarla, bu ihtirazi kayıtlarla karşı olduğumuzu beyan ediyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal.

Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, görüşülmekte olan Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 4 ve 6’ncı maddeleriyle ilgili hususlarda görüşlerimizi ifade etmek üzere söz aldım.

Değerli arkadaşlarım, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun değiştirilmesine ilişkin ifade etmek istediğim birinci husus, Milliyetçi Hareket Partisi olarak her iki maddeye de yani 2 milletvekili çıkarmaya nüfusu yetmeyen illere 1 milletvekilinin daha tahsisi sonucunu doğuracak olan madde ile milletvekili seçim süresini beş yıldan dört yıla indiren maddeye olumlu bakmaktayız. Bunu demokratikleşmenin bir adımı olarak da değerlendirmekteyiz.

Nüfusu 2 milletvekili çıkarmaya yetmeyen illerde artık nüfus sıralamasına göre 1 milletvekilinin daha tahsis edilmesi sonucunu doğuracak olan bu değişiklik teklifi, demokrasi ile yönetilen ülkelerde, seçim çevresi olarak değerlendirdiğimiz o ilde farklı düşünceleri, farklı siyasi tercihleri benimsemiş olan insanlarımıza bu imkânı sağlamış olmasından dolayıdır.

Bir tek demokratik rejimlerde vardır ki o rejimlerde iktidar ve muhalefet olur. Muhalefetin olmadığı yerde demokrasinin varlığından söz edilemez. Dolayısıyla 1 milletvekili çıkaran illerde bir tek tercih, alternatifi bulunmayan bir temsil sistemidir. Bu açıdan milletvekili çıkaramayan iller ile ilgili olmak üzere ikinci bir milletvekilinin tahsis edilmesini doğru bulmaktayız.

Bu teklifi bir Bayburt teklifi veya Mersin aleyhine gelişecek bir teklif olarak değerlendirmemekteyiz çünkü bu bir genel düzenlemedir. Bugün Bayburt’un nüfusu belki 2 milletvekili çıkarmaya yeterli değildir ancak AKP Hükûmetinin, oradan seçilmiş olan Sayın Ülkü Güney ve Fetani Battal Beyefendi’nin de katkılarıyla, belki ekonomik ve sosyal gelişmesini sağlar, Bayburt insanının İstanbul’a göçünü engeller, belki tersine göçü de sağlar ve bu ilimiz belki ileride ikinci milletvekilini kendisi çıkarabilecek bir duruma gelebilir.

“Henüz nüfus sayımıyla ilgili revizyon işlemleri tamamlanmamıştır. Tamamlanmadığı içindir ki hangi ilden 1 milletvekilinin eksileceği hususu kesinlik kazanmamıştır. Dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisinin sanki Mersin’den 1 milletvekili alınıp Bayburt’a veriliyor...” şeklindeki eleştiriye katılmıyoruz. Bu, haksız ve yanlış bir eleştiridir, Milliyetçi Hareket Partisine karşı da iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Bu yılın sonu itibarıyla kesinleşecek olan nüfus sayımındaki revizyon işlemlerinde hangi ilin artık nüfusuna göre tespit yapılacağı o tarihte belirlenecektir. Dolayısıyla bugünkü genel düzenleme içerisinde böyle bir sonucu ifade etmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, demek ki biz, bu yasanın Bayburt il seçim çevresinde demokratik bir ifadeye imkân sağlayacağı için buna “evet” diyoruz.

Diğer taraftan, milletvekili seçim süresinin beş yıldan dört yıla indirilmesini de doğru bulmaktayız çünkü seçim hukukumuzun uzun yıllar istatistiklerini birlikte değerlendirdiğimizde, hiçbir seçim beş yılı tamamlayacak şekilde gerçekleştirilmemiştir. Türkiye’de yapılan seçimlerin yaklaşık hepsi erken yapılmış seçimlerdir. Bu erken seçimlerle de anlaşılmaktadır ki beş yıllık bir çalışma süresi Millet Meclisinin tahammülünün üzerindedir. Dolayısıyla Anayasa değişikliği yapılmak suretiyle bu dört yıla indirilmiştir. Anayasa’ya uyumlu hâle getirilmesine ilişkin Milletvekili Seçimi Kanunu’nda yapılacak olan bu değişikliği de olumlu bulmaktayız. Ancak itirazımız ve muhalefetimiz vardır. Muhalefetimiz niçindir, sizlerle onu paylaşmak istiyorum:

Değerli arkadaşlarım, seçim kanunları, anayasa gibi siyasi rejimlere renk ve şekil katan kanunlardır. Onun içindir ki seçim kanunlarının anayasanın sahip olduğu özelliğe uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekir. Anayasalar toplumsal birer mutabakat belgesidir ve toplumsal mutabakat sağlanarak eğer yapılırsa uzun ömürlü olur ve anayasa olarak o topluma hizmet edebilir. Seçim kanunlarında da bu yolun izlenmesi lazım iken bu yolun izlenmesine engel bir komisyon süreci yaşadık. Komisyon sürecinin bu yolun izlenmesine imkân sağlamamış olması, bu yasalarda oluşacak mutabakatın gerçekleşmesine engel olmuştur.

Ancak benim eleştireceğim ikinci husus ise, özellikle nüfusu 2 milletvekili çıkarmayan illerle ilgili teklif, 8 Mayıs 2009 tarihinde Sayın Ülkü Güney ve Fetani Battal tarafından verilmiştir. 8 Mayıs 2009 tarihinde verilen bu teklif, Anayasa Komisyonunda değerlendirilmiş, bir alt komisyon kurulmuş ve alt komisyon çalışmalarını yapıp Komisyona getirecek diye bekler iken bu teklif Sayın Üstün tarafından Komisyon gündemine getirilmiştir. Getirilen teklif Sayın Ülkü Güney’in teklifiyle kelimesi kelimesine aynıdır. 15 Ekim 2009 tarihinde verilmiştir. Büyük bir süratle 21/10/2010 tarihinde Anayasa Komisyonuna alınmıştır ve bir gün sonra da -bugün- Genel Kurula indirilmiştir. Bu acelecilik niçindir? Eğer, bu kadar acele davranılacak idiyse niçin Sayın Ülkü Güney’in 8/5/2009 tarihinde vermiş olduğu teklif aynı acelecilikle görüşülmemiştir? Eğer, MHP milletvekilleri olarak biz Sayın Ülkü Güney’in vermiş olduğu teklif ile Sayın Üstün’ün vermiş olduğu teklifin birleştirilmesini talep etmemiş olsaydık, Sayın Ülkü Güney’in teklifi kadük kalmış olacaktı. Bu, siyasi zarafete, aynı partiden milletvekili olmalarına rağmen uymayan bir durumdur. Bu siyasi zara-fete uymayan durumu değerli milletvekillerinin bilgisine sunmak istiyorum.

Görüşmeler sırasında ikinci ortaya çıkan husus ise aceleciliktir. Değerli arkadaşlarım, 15/10/2009 yani bundan yedi gün önce teklif veriliyor, bu tarihten altı gün sonra Komisyonda görüşülüyor ve yedinci günde Genel Kurula iniyor. İşte bu acelecilik, Seçim Kanunu gibi rejimin rengini ve şeklini ortaya koyan önemli bir kanunda değişiklik yapılırken bu kanunun ne getirdiğine, ne götürdüğüne, ilgili madde hükümleriyle nasıl bir uyum sağladığı ve ileride nasıl sorunlar doğuracağına dair inceleme fırsatını engellemiştir.

Değerli arkadaşlarım, aynı aceleciliğin bize nelere mal olduğunu biraz sonra ifade edeceğim hususlarda birlikte göreceğiz.

Tabii ki bu kanun, 2006 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bugünlere yansımasıyla ilgilidir. 2006 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimleri gündeme geldiğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi ciddi bir gerilimin içerisine girmiştir ve iktidar ve muhalefet partileri bir uzlaşma ve anlaşma ortamını temin edememişlerdir. Cumhurbaşkanlığı seçimi, çok partili siyasi hayata başladığımız 1950 yılından beri her seçimde ciddi gerilimlerin ve tartışmaların ve demokratik hayatımıza da uygun düşmeyen hadiselerin yaşandığı seçimler olmuştur, zaman zaman müdahaleler karşısında kalınmıştır, zaman zaman bu müdahaleler demokratik hayatımızı tahrip etmiştir, tehdit etmiştir. 2006 yılında bu gerginlik hissedilmeye başlamış ve 2007 yılında yapılacak olan seçimleri de ve 2007 yılındaki milletvekili ve Meclis çalışmalarını da etkilemeye başlamıştır. İşte, Milliyetçi Hareket Partisi, 2006 yılının Kasım ayında bunları görerek Millet Meclisinin 2007 yılı itibarıyla son dönem görev yaptığını, 2007 yılının Mayıs ayında yapılacak seçimlerden sonra bir aylık çalışma süresinin kaldığını ifade ederek erken seçim talebinde bulunmuş, bir aylık çalışma ömrü kalan Meclisin önümüzdeki yedi yıla sari bir Cumhurbaşkanlığı seçimini yapmaya kadir olamayacağını ifade ederek erken seçim talebinde bulunmuştur. Ancak o tarihte Mecliste bulunan siyasi partiler bu erken seçim talebini gerçekleştirebilecek bir anlayışa ve uzlaşmaya bürünememiştir. Erken seçimin mümkün olmadığının anlaşıldığı tarihte ise, yani Şubat 2007 tarihinde ise Milliyetçi Hareket Partisi bu defa uzlaşma önerisinin, ortak aklı yaratma önerisinin milletin başının, devletin başının bu ortak akılla seçilmesi gerektiği noktasındaki görüşlerini ifade etmiş, ancak, maalesef yine Mecliste bulunan siyasi partiler bu noktaya gelememişlerdir.

Gerilim ortamı içerisinde başlayan seçimler siyasi bir kriz doğurmuştur. Bu siyasi krizin Anayasa Mahkemesi yoluyla çözümü, siyasi krize hukuki çözüm bulma gibi bir garip sonucu ortaya çıkarmış ve Anayasa Mahkemesinin verdiği karar toplum tarafından ciddi bir şekilde eleştirilmiştir. Bununla yetinilmemiştir, aynı zamanda Türk demokrasisi e-muhtıra ile tanışmıştır ve bir gece Genelkurmay Başkanlığının İnternet sitesinden yayınlanan e-muhtıra ile Türkiye gerginliğini bir kat daha artırmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu şekilde ortaya çıkan gerginlik Adalet ve Kalkınma Partisini o tarihte bir intikam duygusuna sevk etmiş, “O zaman madem siz benim önüme bu şekilde engel koyuyorsunuz, ben de Cumhurbaşkanını halka seçtiririm.” şeklinde garip bir intikam duygusuyla Anayasa’da değişiklik yapmıştır.

Anayasa’da yapılan değişiklik Türk parlamenter sisteminin özünü zedelemiştir. Anayasa’da yapılan değişiklik Türk parlamenter sisteminin özünü şu şekilde bozmuştur: Bilindiği gibi, parlamenter demokrasilerde cumhurbaşkanı ve kral temsilî bir makamdır. Parlamenter sistemlerde cumhurbaşkanı ve kral sorumsuzdur. Parlamenter sistemler bir denge ve denetim sistemidir. Parlamenter sistemde yürütmenin iş ve işlemleri hem yargı tarafından denetlenir hem de halkın seçtiği meclis tarafından denetlenir. Bu, parlamenter sistemin özünü teşkil eder. Halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı bu denge ve denetim sisteminin içerisinde değildir, halk tarafından seçildiği için üstün irade tarafından seçilmiştir ve yürütme organının bir parçası olacaktır; yürütme organının bir parçası olarak Mecliste denetlenemeyecektir, yargıda denetlenemeyecektir. Mecliste ve yargıda denetlenememenin anlamı diktatoryaya gidiştir. İşte, bu açıdan, Türkiye'nin mevcut parlamenter demokrasisi ve mevcut Anayasa’sı AKP’nin acelece ve acemice yapmış olduğu bu Anayasa değişikliğiyle 2012 yılında bir tehdit altına girmiştir.

Değerli arkadaşlarım, 2012 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi -burada, bugün ilan ediyorum- bir başka krizin habercisidir. Bu kriz, sadece Parlamentoda yaşanacak bir kriz değildir. Bu kriz, parlamenter demokratik sistemden ayrılacak mıyız, ayrılmayacak mıyız, onun doğuracağı ciddi kriz olacaktır. Parlamenter demokratik sistemden ayrılalım, ne olur? Ne olacağını ben size söyleyeyim: Başkanlık sistemine geçeceğiz veya yarı başkanlık sistemine geçeceğiz. Dünyada yirmi yedi tane ülkede başkanlık sistemi uygulanmaktadır. Yirmi yedi ülkenin sadece bir tanesinde, o da Amerika Birleşik Devletleri’nde başarılıdır ve demokrasi içerisinde kalabilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki başarıya özenerek parlamenter demokratik sistemlerden vazgeçip başkanlık sistemine giden her ülkede diktatörlük olmuştur başta Orta Asya Türk cumhuriyetleri ve yeni oluşan birtakım devletler olmak üzere.

“Efendim, bizimki tam başkanlık sistemi olmayacak.” O zaman yarı başkanlık sistemi olacak. Yarı başkanlık sistemi de değerli arkadaşlarım, sadece Fransa’da başarılı olmuştur. Onun dışında Fransa örneğini öne alarak yarı başkanlık sistemini uygulayan her ülkede yarı başkanlık sitemi diktatörlüğe gitmiştir.

Şimdi, bu sözleri burada böylece ifade ettikten sonra Adalet ve Kalkınma Partisine dönüp soruyorum: Siz bir başkanlık sistemine geçme hevesinde misiniz yoksa parlamenter demokratik sistemi muhafaza etme gayretinde misiniz? Değerli arkadaşlarım, benim edindiğim intiba, siz başkanlık sistemine ve bir diktatörlüğe geçme eğilimindesiniz.

“Üçlü kararnameler” diye ifade edilen, Resmî Gazete’de yayınlanan atama kararlarının istatistiğini çıkardım. Yedi yıl içerisinde görülmemiş bir hızla devlet kadrolarının tümünü 2,1 defa değiştirmişsiniz. Bunun anlamı şudur: Devlet kadrolarında görev yapan bir genel müdürün makamı 2 defa değişmiştir. Hiçbir iktidarda böyle bir şey olmamıştır. İşte “Devlet partileşiyor.” diye iddia ettiğimiz, itiraz ettiğimiz husus budur.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de yerli ve yabancı ekonomi yazarlarının ortaya koyduğu bir başka görüş vardır. Yedi yıl içerisinde sermaye transferi yapıyorsunuz. Sermaye transferi boş bir laf değildir. Sermaye transferi ekonomik bir ihtilaldir. Yedi yıl içerisinde belirli yerlerdeki kaynakları alıp kendi camianız içerisindeki alanlara atıyorsunuz. Bir alan fakirleşirken öbür alanı zenginleştiriyorsunuz. Bu, diktatörlüğe giderken ekonomik yönden ya da ülkenin ekonomisini buna uygun hâle getirme hazırlığıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede, üniter devlet yapısı içerisinde, millî birlik ve bütünlük içerisinde, Anayasa’mıza göre her vatandaş, devletin, kamunun imkânlarından ve kamunun gücünden eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Bu devlet böyle kurulmuş bir devlettir. Yedi yıl iktidarda kalmakla bu devletin ve bu üniter yapının içini boşaltabilecek bu uygulamalar, netice itibarıyla size sandıkta bir şey vermeyi öngörmektedir. Vereceğiniz, bugünkü uygulamaların hesabıdır. İşte, bugün görüştüğümüz kanunun da bir erken seçime hazırlık olduğu intibaını arıyorum ben. Bundan büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu mutlulukla sizin önümüzdeki kasım ayında yapacağınız bir erken seçimde, yapılan işlerin hesabını vermek ve bu hesabı da millet huzurunda vermek gibi bir hayırlı hizmete vesile olacağı için de bu yasayı destekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, evet, biraz süre az kaldı ama birkaç cümleyle değinmek istiyorum. Sadece tahribat ekonomik alanda ve sadece tahribat devlet yapısı içerisinde gerçekleştirilmedi, bu ülkenin milletinin kimyası bozuldu. Son üç gün içerisinde yaşadığımız olaylar, devletin eliyle geliştirilen bölümüne baktığımızda, devletin hâkiminin, önüne gelen sanıklara yol gösteren bir hâle gelmiş olması, yargı bağımsızlığının nerede olduğunu ve nereye gittiğini sorgulamamız gerektiğini bize hatırlatıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FARUK BAL (Devamla) - Dağdan, Türkiye'nin topraklarından bir parça koparmak, milletinden bir parçayı bölmek, bu amaçla bir devlet kurmak için silaha sarılmış kişi, üniformasıyla sınıra kadar geliyor. Devletin önemli makamlarında bulunmuş kişiler bir tören anlayışıyla bunları kabul ediyor, karşılıyorlar ve ayaklarına savcıyı, hâkimi gönderiyorlar. Gönderilen hâkim, sanıkların nasıl ifade vermesi gerektiği noktasında onlara akıl veriyor. Bu, cumhuriyet tarihinde görülmüş bir olay değildir. Bu, hukuk devletinde görülmüş bir olay değil. Hâkime avukatlık görevi yaptırma işi, ancak Yargıtay Başkanının adli yıl açılışında ortaya koyduğu yandaş hâkim yaratma işinin başarısı olarak karşımıza çıkabilir. İşte bunun hesabı da -inşallah bu kanunla bir erken seçim yapılırsa- sandıkta AKP Hükûmeti tarafından verilecek diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz.

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 420 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında DTP Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında bu teklifin gene Meclis gündemine gelmesi alışık olduğumuz bir AKP klasiği, yöntemi izlenerek önümüze konuldu. Halkın ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran, ülkenin ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran bir yaklaşımla değil, AKP’nin ihtiyaçlarını ya da keyfini göz önünde bulunduran bir yaklaşımla bu Meclisi işletme alışkanlığı sürüp gidiyor.

Bu ülkede temsiliyet konusunda çok ciddi sorunlar yaşadık. Bu nedenle, Milletvekili Seçimi Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un çok çeşitli maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kamuoyunda demokratik yöntemlerle ifade edilmiş sayısız görüş vardır, öneri vardır. Toplumun ihtiyacı, aslında bugün, bir bütün olarak, seçimlerle ilgili olan bu yasaların demokratik bir tarza kavuşturulması için köklü bir değişimden geçirilmesidir. Halkın ihtiyacı bu, ülkenin ihtiyacı bu ama AKP’nin ihtiyacı ne? “Ben belki önümüzdeki kasım ayında erken seçime gidersem, mevcut yasal düzenlemelerin gerektirdiği bir uyum yasasını geçireyim, bunu güvenceye alayım.”

Kimsenin, hele hele muhalefetin bir erken seçime itirazı olamaz ama o zaman, bu erken seçimin demokratik bir zeminde yapılması, şimdiye kadar yaşadığımız sıkıntıların giderilmesi için de toplumun, halkın istekleri doğrultusunda köklü bir değişiklik neden bu Meclisin gündemine gelmiyor? Neden AKP bundan kaçınıyor?

Bu konuda muhalefet çalışmadı mı? Çalıştı. 2008 yılının 7’nci ayında bu yasalarda -Milletvekili Seçimi Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da- çok temel ihtiyaçlarımıza göre değişiklik yapılmasına ilişkin yasa tekliflerimizi yapıp Meclise sunduk ama onlar orada bir buçuk yıldır bekliyor. Çünkü komisyonlarda gündeme alınabilmesi için AKP engelinin aşılması gerekiyor, çünkü Genel Kurula gelebilmesi için AKP engelinin aşılması gerekiyor, çünkü mevcut adaletsizlik AKP Hükûmetinin işine geliyor. Bir sonraki seçimde de temsilde adaleti önleyen bu hukuk dışı düzenlemeler devam etsin ki AKP de keyfince yine iktidarını sürdürsün.

Bu yaklaşım, gerçekten, demokrasiyle bağdaşmaz, uyuşmaz, çoğunluğun diktası anlayışının bir sonucudur. Biz öncelikle bu yaklaşımı kınıyoruz ve bu yöntemle bu Meclisin çalıştırılmasını da doğru bulmuyoruz. Halkın ihtiyaçları ortada, ülkenin ihtiyaçları ortada, muhalefetin çabası ortada. Önünüzde bir buçuk yıldır bu konuda bekleyen yasa teklifleri var, bunları gündeminize almıyorsunuz ama bir gece yarısında aklınıza esiyor, “Ola ki erken seçim olabilir, biz bunun önlemini alalım.” diye bir günde Komisyondan geçirip bir günde de gelip Genel Kuruldan geçirmeye çalışıyorsunuz. Sadece ve sadece neye dayanıyorsunuz? Çoğunluğunuza dayanıyorsunuz.

Demokrasi bir çoğunluk rejimi midir? Demokrasi çoğunluğun canının istediğini yaptığı bir rejim midir? Böyle bir yaklaşımla demokrasinin bağdaşmadığını ifade etmek istiyorum ve genel olarak toplumun beklentileri, istekleri ve demokratikleşme konusunda yaşadığımız dört temel sıkıntıya işaret eden bir konuşma yapmak istiyorum: Bunlardan birincisi yüksek seçim barajları, diğeri Hazine yardımlarının adaletsiz dağıtımı, üçüncüsü Türkçe dışındaki dillerin siyasi faaliyetlerde kullanılmasının yasaklanması, dördüncüsü de kadınların temsiliyetine ilişkin özel önlemlerin alınmamasıdır.

Şu Mecliste bir önceki dönem 4,6 kadın temsiliyeti vardı, şimdi 9,8’e çıktı diye sevindik ama bu halkın yüzde 50’si kadın. O zaman bu temsiliyetin doğru düzgün bir rotaya kavuşması lazım. Bütün bunların ciddi bir şekilde bu kanunlarda değişiklik yapılmasına ilişkin çalışmaları önüne koyması gerekirken Hükûmet, sadece ve sadece kendisinin rutin ihtiyaçlarına göre bir değişiklikle önümüze gelmiştir.

Demokrasinin temel ilkesi halkın yöneticilerini seçebilmesi, insan hak ve hürriyetlerinin güvence altında olmasıdır. Seçim süreci bütün parti ve adaylar için eşit  maddi koşullarda yürütülmelidir. Seçmenlerin oy kullanarak bir yurttaşlık görevini ve hakkını yerine getirdikten sonra bu irade beyanının adil bir biçimde Mecliste temsile kavuşması, egemenliğin halka ait olduğunun somut yansıması olacaktır.

Demokratik toplumlarda seçimlerle irade beyanında bulunan hiçbir yurttaşın oyu diğerinden daha ayrıcalıklı olamaz. Bu nedenle, toplumu oluşturan tüm kesimlerin iradesinin Meclise yansıması, esas alınması gereken demokratik bir temayüldür.

Yürürlükte bulunan 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, bir siyasi partinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilebilmesi için Türkiye genelinde geçerli oyların yüzde 10’unu almasını gerekli kılmaktadır. Seçim barajları siyasal sisteme iki türlü etki yapmaktadır: Birincisi barajların kurumsal etkileri, ikincisi ise davranışsal etkileridir. Barajların yasama organında sandalye dağılımına yapacağı kısa vadeli etkiler ile siyasal parti yaşamında uzun vadede doğuracağı etkiler kurumsal etkilerdir. Barajların seçmenlerin oy kullanma davranışlarında uzun vadede ortaya çıkaracağı etkiler de davranışsal etkilerdir yani yüzde 10’luk seçim barajı, sadece bir seçim sonrasında adil bir temsiliyeti önlemiyor, bundan sonra yapılacak seçimlerde de seçmenlerin davranışlarını bu yönde etkilediği için davranışsal olarak da demokraside bir hasar yaratıyor.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yönetimde istikrar, temsilde adalet ilkeleri yer almaktadır. Yüzde 10’luk ülke seçim barajı Anayasa’daki yönetimde istikrar, temsilde adalet ilkeleri açısından da ele alındığında ne istikrarı sağladığı ne de adalete uygun olduğu ortadadır. Son altı milletvekili genel seçimlerinde, 1987’de yüzde 19, 1991’de yüzde 1’e yakın, 1995’te yüzde 14, 1999’da yüzde 18, 2002’de tam yüzde 45, son olarak 2007’de de yüzde 13 geçerli oy Meclis dışında kalmıştır. 1987’de 5 milyona yakın seçmen, 2002’de ise de 14 milyon seçmenin oyu baraj nedeniyle değerlendirme dışında kalmış, Meclis iradesine yansımamıştır. Meclis dışında kalan her seçmenin oyuna karşılık Meclis içinde suni bir aşkın temsiliyet oluşmaktadır. Bu suni çoğunluk birinci partide yoğunlaşmakta, bir sonraki partiye geçtikçe de yoğunluk azalmaktadır.

Geçmiş seçimlerde en çok oyu alan siyasi partilerin Meclisteki temsiliyetleri: 87 genel seçimlerinde ANAP yüzde 36 oyla milletvekillerinin yüzde 69’unun temsiliyetini ele geçirmiştir. 2007 seçimlerinde ise birinci parti olarak Meclise giren AKP yüzde 46 oyla milletvekillerinin yüzde 62’sini, ikinci parti olan CHP yüzde 20 oyla milletvekillerinin yüzde 22’sini, üçüncü sırada yer alan MHP ise yüzde 14 oy almasına rağmen temsiliyetin yüzde 12’sini ancak elinde bulundurmaktadır.

Bu rakamlar da bize aslında sadece Mecliste temsiliyet şansı bulamayan partilerin mağdur olmadığını, aynı zamanda, Mecliste temsiliyet şansı bulan partiler içerisinde de birinci gelen partiyi kayıran bir sistemle karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymaktadır.

Mevcut sistem, barajı aşan partiler arasında da eşit bir temsiliyet getirmemekte, yalnızca en çok oyu alan partiyi desteklemektedir. O nedenledir ki 2002 seçimleri, dünyadaki nispi temsil sistemlerinde, 1995 Rusya seçimleri dışında, milletvekilleri bakımından en yüksek orantısızlık değerini taşımaktadır. Böyle bir rekorumuz var dünyada.

Bu rakamlar yüzde 10’luk ülke barajının temsilde adalet ilkesinde ne kadar büyük yaralar açtığını ortaya koymaktadır. Mevcut baraj nedeniyle seçim ve temsil esasına dayalı demokratik sistem zedelenmekte, halkın oyları Mecliste temsiliyete dönüşmediği gibi Mecliste oluşan “aşkın temsiliyet” yani halkın verdiğinden daha fazlasını temsil etme şansı ne yazık bir demokrasi krizi yaratmaktadır.

Baraj sistemi demokrasinin vazgeçilmez ilkelerinden olan çoğulculuk ilkesinin hayata geçmesini de önlemektedir. Mecliste aşkın temsiliyetinin oluşturulduğu çoğunluğun iktidarı dayatmalarda bulunmaktadır. Seçmen iradesinin Mecliste temsilini sınırlayan yüzde 10’luk barajı halkın yönetime katılımını engellemektedir.

Yüzde 10’luk baraj sistemi aynı zamanda seçimlere katılım oranında da düşüşün yaşanmasına yol açmaktadır. Seçim barajının seçmende yarattığı psikolojik baraj oy kullanma oranına katılımın düşmesi olarak yansımaktadır. “Oyum boşa gitmesin.” kaygısıyla hareket etmeye zorlanan seçmen ya gerçek tercihi dışında bir partiye yönelmekte ya da sandık başına gitmemektedir.

Meclisteki çok partili temsiliyet gerek hükûmetin kurulmasında gerek hükûmet icraatlarında ülke genelindeki politik tartışmalara yanıt olunmasına kadar bütün süreçlerde daha uzlaşıcı, ılımlı ve demokratik siyasal kültürün gelişmesini güçlendirir. İstikrar kaygısıyla savunulan yüksek seçim barajının ne Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde ne de siyasal yaşama istikrar getirmediği de ortadadır.

Demokratik katılımı güçlendirilmiş bir yasama gücü Türkiye'nin kendi iç dinamikleriyle sorunları çözme kültürünü geliştirecek ve uluslararası platformlarda da güçlü temsiliyetini sağlayacaktır. Demokrasi dış ülkelerde prestij görmek üzere giyilmiş bir gömlek değildir, bilakis kendi dinamiklerimizle sorunları doğrudan, açık yüreklilikle irdeleyip çözümler sunabilme siyasi erdemini göstermek gerekir. Bugün herhangi bir dış beklenti olmadan, herhangi bir uluslararası anlaşma ve merci tavsiyesi olmadan kendi iç dinamiklerimizi güçlendirmek adına ve daha kapsayıcı bir Türkiye Büyük Millet Meclisi için bu değişim ve dönüşüm zorunludur. Bu yüksek seçim barajının indirilmesi demokrasinin bir gereğidir.

Seçim sistemimizde yaşadığımız en önemli adaletsizliklerden birisi de hazine yardımıdır. Her açıdan eşit koşullarda başlamayan seçim yarışının adil bir yarış olduğu iddia edilemez. Yönetme erkini kullanmaya aday olan siyasal partilerin ekonomik sorunlardan ötürü herhangi bir ekonomik ve sosyal etki altına girmesinin engellenmesi açısından devlet yardımı yapılmaktadır. Bu yardımlar seksen beş yıllık cumhuriyet tarihinde farklı biçimlerde uygulanagelmiştir. Son olarak 95 yılında yapılan değişiklikle siyasi partilere devlet yardımı yapılması anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Emredici nitelikteki bu düzenlemeyle siyasi partilere yeterli düzeyde ve hakça mali yardım yapılması ve bu yardımın tabi olduğu esasların yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür ancak yapılan yasal düzenlemeler Anayasa’da öngörüldüğü gibi hakça devlet yardımı yapılmasına olanak sağlamamıştır.

Yüzde 10’luk genel seçim barajı nasıl bir temsiliyet adaletsizliği oluşturuyor ise devlet yardımı alabilmek için konulan yüzde 7’lik baraj da aynı eşitsizliği destekleyen diğer bir dayanaktır. Yüzde 7 oy alma zorunluluğu, tıpkı seçim barajı gibi çoğunluğu oluşturan partilerin desteklenmesini öngörmekte ve demokrasinin çoğulculuk ilkesini zedelemektedir.

Yurttaşların vergileriyle oluşturulan devlet gelirlerinin, yurttaşların ülke siyasetine yön vermeleri için seçtikleri ve örgütlendikleri siyasal partilere yeterli düzeyde ve hakça paylaştırılması gerekmektedir. Ancak Anayasa’da 2001 yılında, Siyasi Partiler Yasası’nda 2002 ve 2003 yıllarında yapılan değişikliklerle siyasi partileri kapatma yaptırımına seçenek olarak devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksunluk yaptırımı öngörülmüştür. Bu düzenlemeler yapılırken devlet yardımı almayan siyasi parti tüzel kişilikleri hakkında devlet yardımından yoksunluk yerine bir başka yaptırım getirilmemiştir. Bu, şu anlama gelmektedir: Yasa koyucu zımni olarak iradesiyle bütün siyasi partilerin devlet yardımı alacağını kabul etmiştir. Anayasa’nın 68, son maddesiyle de bu yardımın yeterli düzeyde ve hakça yapılması düşüncesi benimsenmişti.

Tüm siyasi partiler için devlet yardımından yoksunluk yaptırımı söz konusu olmadığına göre, bu yardımı tüm siyasi partilerin almasını sağlayacak şekilde düzenleme yapılması anayasal bir zorunluluktur. Tabii ki bu düzenleme yapılırken tabela partilerinin kurulmasını önleyici tedbirler de alınmalıdır. Bu konuda Siyasi Partiler Yasası’nda köklü değişiklikler yapılmalıdır.

Ekonomik sıkıntılar nedeniyle örgütsel yapısını geliştiremeyen, siyasi bir etkinlik yapamayan ve de geniş kitlelere ulaşamayan bir siyasi partinin siyasi hayatta varlığını sürdürmesi oldukça zordur. Ayrıca bu durum Siyasi Partiler Yasası’nda en başından eşitliği ortadan kaldırmakta ve küçük partileri ya yok olmaya ya da marjinal kalmaya mahkûm etmektedir.

Seçimler ve siyasi partilerle ilgili yasalarımızda sıkıntı çektiğimiz, demokrasi adına zorlandığımız en önemli konulardan birisi de ilgili Yasa hükümlerinde Türkçe dışında farklı dillerin kullanılmasının yasaklanmasıdır.

Siyasetin aracı dildir. Nasıl ki ressamın aracı renkse, müzisyeninki ses, siyasetin aracı da dildir. Resmî dil dışındaki farklı dillerde siyaset yapmayı yasaklamak, özgür siyaset koşullarını ortadan kaldırdığı gibi siyasi istikrarı da olumsuz etkilemektedir. Halk hangi dilde konuşuyorsa, halkı temsil edecek olanlar da o dili özgür bir biçimde kullanabilmelidir. Günlük yaşamda kullanılan farklı dillerin siyasi partilerin çalışmalarında ve etkinliklerinde de kullanılması, ülkemizin çok dilli, çok kültürlü yapısının bir gereğidir, zaten fiilî olarak da durum böyle işlemektedir. Bölgeden seçilen tüm milletvekilleri, milletvekili adayları, belediye başkanı adayları seçimlerde Kürtçeyi konuşmaktadır. Tabii buna çeşitli kılıflar bulmaktadırlar, kapalı toplantılarda konuşmakta, mitinglerde konuşmamaktadırlar, ancak bu ne siyaseten etiktir ne de doğrudur, tam tersine demokrasi adına bir ayıptır. Madem ortada böyle bir de facto durum var, bugün bakanlarımız bile bölgeye gittiğinde Kürtçe konuşma ihtiyacı duyuyorsa, bugün bölgeden seçilen bütün milletvekilleri kendi seçmenleriyle Kürtçe iletişim kurma ihtiyacı duyuyorsa, bu Yasa’yı değiştirmemek demokrasi adına bir ayıptır. Acilen ele alınması ve değiştirilmesi gereken konulardan birisi de budur.

Değerli milletvekilleri, Seçim ve Siyasi Partiler yasalarımızla ilgili yaşadığımız en temel sıkıntılardan birisi de mevcut yasaların kadınların eşit temsil şansına kavuşmalarına el vermemesidir. Dünyanın birçok demokratik ülkesinde cinsiyet eşitliğini sağlama politikalarında en önemli araçlardan birisi siyasi temsiliyette eşitliği sağlamaktır. Bu nedenle de tüm dünyada uygulanan, denenmiş, olumlu sonuçları görülmüş kota uygulamasının bizim yasalarımıza girmesi ve kadın temsiliyetinin hem Mecliste hem belediye başkanlıklarında hem belediye meclisi üyeliklerinde ciddi bir temsil gücüne kavuşmasının olanaklarının artık yaratılması gerekiyor. Şu anda, Mecliste yüzde 10’a yakın bir kadın temsiliyeti bulunması bir başarı olarak görülüyor. Ne yazık ki belediye başkanlıkları, il genel meclisi ve belediye meclisi üyelikleri için bunu bile söylemek çok zor. Bu konulardaki temsil düzeyimiz, bırakın Avrupa ülkelerini, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerini, birçok Asya ve Afrika ülkelerinin bile çok çok gerisindedir. Yüzde sıfır nokta bilmem kaçlardan bahsettiğimiz il genel meclisi temsiliyeti demokrasi adına utanç verici bir durumdur. Bütün bunların düzeltilebilmesi için önümüzde bir şans var. Bu kısır, sadece ve sadece olası bir seçimde bir uyum eksikliğini gidermeyi hedefleyen bu yasayla uğraşacağımıza, demokrasi adına, bizi bu kadar sıkıntıya sokan, bizi hedeflerimizle çelişir duruma getiren bu yasaları ciddi bir şekilde önümüze koymak, bunları tartışmak ve değiştirmek iradesini göstermeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözünüzü tamamlayınız.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) - Bu nedenle, bu önümüze getirilen yasa teklifine “hayır” oyu vereceğimizi ifade ediyorum. Yapılması gereken, halkın ihtiyaçlarına, ülkenin ihtiyaçlarına, demokrasinin ihtiyaçlarına göre köklü bir değişikliktir. Bunun için de önümüzde yeterli zaman vardır. Bu iradeyi Meclisin göstermesini umuyorum.

Bu duyguyla hepinizi bir kez daha selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bayburt Milletvekili Ülkü Güney.

Buyurunuz Sayın Güney. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün burada 10/06/1983 tarihli ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda değişiklik yapılmasını öngören bir kanun teklifimizi görüşüyoruz.

Bu kanun teklifimiz, aynı zamanda, Bayburt Milletvekili Sayın Fetani Battal ve Sakarya Milletvekilimiz Sayın Ayhan Sefer Üstün’ün de imzalarını taşımaktadır.

Ben bu vesileyle, sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, evvela, bu kanunun amacı nedir, ne getiriyor, bunu size izah etmek istiyorum. Arkasından da bu saate kadar konuşma yapan çok değerli grup sözcülerinin bazı ifadelerine cevap vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu teklifimizin amacı, hepinizin bildiği üzere, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 4’üncü maddesinde “İllerin milletvekili sayısı belirtilirken her ile önce bir milletvekili verilir, daha sonra, son genel nüfus sayımı ile belli olan Türkiye nüfusu, toplam milletvekili sayısına, her ile verilen bir milletvekili çıkarıldıktan sonra geriye kalan milletvekili sayısına bölünerek bir sayı elde edilir. İl nüfusunun bu sayıya bölünmesi ile her ilin çıkaracağı milletvekili sayısı tespit edilir.” denilmektedir.

“Nüfusu milletvekili çıkarmaya yetmeyen illerin nüfusları ile diğer illerin artık nüfusları büyüklüklerine göre sıraya konulur ve ilk hesapta iller arasında bölüştürülmemiş bulunan milletvekilleri bu sıraya göre dağıtılır.” şeklinde idi. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Bu, 2839 sayılı Kanun’da yazılıydı. Ancak, bu usule rağmen nüfus hareketlerinin değişkenliği sebebi ile bazı illerin tek bir milletvekiliyle temsil edilmesi ihtimali gündeme geldi. Her zaman da gelebilecektir bu. Şu anda ilk etapta Bayburt ili, arkasından da Tunceli ilimiz gelmektedir.

Değerli arkadaşlarım, hepiniz takdir edersiniz ki tek bir milletvekili ile temsil edilen bir ilin milletvekilinin ölümü veya milletvekili yeterliliğini kaybetmesi hâlinde söz konusu ilin milletvekilliği ile temsil edilememesi riski doğuyor ve doğacaktır. Öte yandan, bir ilin en az 2 milletvekili ile temsil ediliyor olması o ilde yaşayan farklı görüş ve düşüncelere sahip insanların Mecliste temsili yönünde demokratik bir fırsat oluşturacaktır. Bu durumda siyasal sistem bakımından çoğunlukçu değil, çoğulcu bir anlayışın hayat bulunmasının zemini hazırlanacaktır.

Bu nedenlerle, teklifimiz, Anayasa’nın 67’nci maddesinin altıncı fıkrasında seçim kanunlarının temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenleneceğine ilişkin amir hükmü dikkate alınarak 2839 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin üçüncü fıkrasına bir cümle eklenmek suretiyle her ilin en az 2 milletvekiliyle temsil edilmesine imkân sağlayacak bir düzenleme getirilmesini amaçlamaktadır. Bizim amacımız budur.

Burada, Değerli Anayasa Komisyonu Başkanımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Anayasa Komisyonunda fikirlerini ifade eden tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Enine boyuna görüştük.

Daha önce burada arkadaşlar, bu kanunun niye alelusul, niye acele getirildiğini, muhtelif yönlerde izaha çalışmaya kalktılar. Hatta bunu bir erken seçime bile bağladılar. Olabilir, herkes bunları düşünebilir. Biz bu kanun teklifini mayıs ayında vermiştik. Alt komisyonda da görüşüldü            -arkadaşlarımız beyan ettiler, biliyorlar- ancak muhtelif nedenlerle bu alt komisyon görevini bitiremedi ve bu bugüne kadar kaldı ve milletvekilliği seçimlerinin dört yılda bir yapılması kanunu teklifi gelince de Sakarya Milletvekili Arkadaşım bu yarım kalan kanunu da buna ekledi. Bize göre çok doğru yaptı, kendisine teşekkür ediyorum.

Ancak, burada şöyle bir şey de var. Sayın Bal bunu Komisyonda da ifade etti, söyledi, çok doğru söyledi ama Sayın Bal’ın bilmediği bir şey vardı, o da şu: Yani, Ülkü Güney’le Fetani Battal bu kanun teklifini verdi. Ee, bir siyasi etik var. Aynı cümleleriyle bir başka arkadaşın, onların isimlerini de buna katmadan veyahut da birleştirmeden getirmiş oluşunu pek şık bulmadı. Şeklen bu doğrudur ama işin aslı şöyledir: Biz, bu kanun teklifinin bu monte edilişinin Sayın Milletvekilimiz tarafından yapıldığını biliyorduk, biz bu işi birlikte yaptık ve “Birleştirme redaksiyonunu Komisyonda gerçekleştirelim.” dedik. Hatta…

FARUK BAL (Konya) – Biz talep etmeseydik olmayacaktı.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Biz talep ettik.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Müsaade buyurun Sayın Bal.

Şimdi, hatta Sayın Komisyon Başkanı bize gündemi gönderirken -mutlaka o gündemi okumuşsunuzdur- gündemde bizim teklifimizi gündem maddesi olarak koyarak göndermişti ve bizi de ayrıca özel olarak aradı ve çağırdı. Yani işin başlangıcında bizim aramızda böyle bir konsensüs vardı. Yani bir arkadaşımızın farklı, bizim farklı bir kanun teklifi veriş şeklimiz de değildi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, sonuç olarak samimiyetle ifade etmek istiyorum. Değerli oylarınızla kanunlaşacağına inandığım bu teklifle bir adaletsizlik giderilmiş olacaktır. Biz, küçük bir ilin milletvekilleriyiz, gelişmekte olan bir ilin milletvekilleriyiz. Bizim büyük şehir milletvekillerinden… Tabii, milletvekili Türkiye'nin milletvekilidir seçildikten sonra, buna katılıyorum. Ama küçük yöre milletvekilleri bunu çok iyi bilir ki küçük yörelerde milletvekilleriyle seçmen, halk arasında çok yakın irtibat vardır ve onlar, her zaman milletvekillerini ararlar, her zaman milletvekillerine en küçük işlerini dahi getirirler. Bundan kopamazsınız, bundan ayrılamazsınız. Böyle bir durumda, bir şehre 1 milletvekili düştü. Bu kader bugün bizim başımıza geldi, yarın -saydım, sayacağım- Karabük’ün de başına gelecek, Tunceli’nin de başına gelecek, Gümüşhane’nin de başına gelecek. Şimdi, hâl böyleyken, bunu üzülerek ifade ediyorum, Sayın Hakkı Suha Okay Bey’in -çok değer verdiğim hukukçu bir arkadaşımızdır- bunu bir “Bayburt yasası” olarak burada ifade etmesi bizi üzmüştür, Bayburtluları rencide etmiştir. Biz şahsımız için, memleketim sadece Bayburt’u soyutlayarak bir kanun çıkarmanın peşinde değiliz, böyle bir şey düşünmedik.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, bizim Mersin ne olacak?

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Biz bunu, amacı burada açıkça ifade ettiğim zaman, burada…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Mersin ne olacak Sayın Bakan? Mersin de gidiyor.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Oraya da gelelim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Mersin de gidiyor Sayın Bakan. Mersinliler üzülmüyor mu?

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Müsaade ederseniz ben ifadelerimi şey yapayım, ona da bu arada cevap vereyim. Mersin mi gidiyor, başka memleket mi gidiyor, onu da konuşuruz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Mersin gidiyor Mersin, 80 bin oy gidiyor.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Şimdi, efendim, biz bunu, kesinlikle ama kesinlikle bir memlekete münhasıran çıkarılan bir kanun olarak düşünmedik. Asla benim böyle bir niyetim veya böyle bir düşüncem yoktur. Dikkat buyurdunuzsa burada diğer vilayetler de gelecektir. Türkiye'deki nüfus muhaceretini, göçü dikkate aldığınız zaman bu çok değişecektir ve aslında -yine Sayın Bal Komisyonda da söylemişti- Türkiye'de yapılan nüfus sayımı henüz daha sağlıklı da değil. Bizim bildiğimiz 1 milyon 200 bin ailenin nüfustaki adresleri yanlış.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Yok. Yanlış değil, yok.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Yok, yanlış… Sayın Mengü, artık ne dersek diyelim.

Şimdi böyle bir durumda, ben, hepinize, hepinizin vicdanına hitap ederek konuşuyorum. Tek bizim başımıza gelen böyle bir olayda, sizler milletvekili olsanız, kendi şehrinizin hakkını korumak için elinizden geleni yapmaz mıydınız?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bu hak mı şimdi?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Keşke böyle yaklaşmasaydınız.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Bizim yaptığımız budur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle yaklaşmayın efendim. Burada genel konuşalım.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Bizim yaptığımız budur. Bizi böyle anlamanızı istiyorum ve inanıyorum ki arkadaşlarımın çoğunluğu bunu böyle düşünüyor.

Mersin işine gelince; arkadaşlar, biraz evvel ifade ettim, hatta biraz evvel başka bir konuşmacı da, Sayın Bal da ifade etti. Burada kimin geleceği, kimin düşeceği belli değil. Siz böyle…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Belli, belli.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Biraz evvel ifade ettik, daha bunlar belli değil, daha bunlar netleşmemiş. Hani bir laf vardır “Doğmamış çocuğa don biçmek.” gibi peşin hükümlü olmayalım. Bunu böyle düşünüyorum arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum: Burada bir haksızlık, bir adaletsizlik giderilmiş olacaktır. Ben, bu haksızlık ve adaletsizliğin giderilmesi için, bunu Komisyonda büyük bir dirayetle ortaya koyan Komisyon Başkanına ve oradaki bütün üyelere teşekkür ediyorum ve bunu gündeme alan grup mensuplarıma, grup yöneticilerime de teşekkür ediyorum. Bir haksızlığı giderdik. Biz yanlış bir şey yapmadık. Kimseye buradan herhangi bir şey vermedik. Efendim, bugün o kadar çok konuşmalar burada yapıldı ki aklınıza gelen her şey konuşuldu. Bu konuşulanlarla irtibatlandırıldı bizim bu yasa teklifimiz. Bunu şık bulmadım, doğru bulmadım. Dilerdim, isterdim ki arkadaşlarımız bizim baktığımız pencereden bu fotoğrafa böyle baksınlar. İyi niyetle ve hakikatken haksızlığa uğramış… Şimdi, benim memleketimin nüfusu 76 bin. Bizim memleketimizin nüfusunun 76 bin oluşunda, belki 1 milletvekili olarak azalmasında bizim yetersizliğimiz olabilir, “Daha çok şu olsaydı, bu olsaydı.” filan denilebilir. Ama İstanbul’da bizim yüz altmış derneğimiz var, 450 bin hemşehrimiz var, Bayburtlu.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bizi böyle sadece küçük bir il olarak görüp “Adam, ne gereği var ya, 1 tane bile çok bunlara.” diye düşünülürse biz bundan inciniriz ve bu doğru bir yaklaşım değildir diyorum.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Yanlış, sizin yaklaşımınız yanlış Sayın Güney.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Olabilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – İl bazında tartışmayalım. Doğru ilkeyi biz savunuyoruz.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Sayın Başkan, benim yaklaşımımın... Bu benim fikrimdir, bu benim düşüncemdir. Bunun doğru olduğunu size ispat etmek, size bunu kanıtlamak mecburiyetinde değilim. Sizin aksi düşüncenize saygı duyarım ben ama benim düşüncem budur. Ama bunu takdir sizlerindir, bu yüce Kurulundur, yüce Kurul bunu, benim yanlış düşüncemi yanlış olarak şey yapar veya doğru olur, ona bir şey diyemem.

Zamanım az kaldı, daha çok söyleyecek şeylerim vardı.

Şimdi,  bu kanunla birlikte, değerli arkadaşlarım, diğer bir madde var, o maddeyi hepiniz biliyorsunuz. 7/11/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 77’nci maddesinin “Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri beş yılda bir yapılır.” şeklindeki birinci fıkrası 2007 tarihinde, biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un çerçeve 1’inci maddesiyle “Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri dört yılda bir yapılır.” biçiminde değiştirilmişti yani Anayasa’da biz bunu değiştirmiş idik. Bugün getirilen madde Anayasa’daki bu değişikliğe bir uyum yasasıdır yani yeni bir şey değildir. Buna karar 2007’de verilmiştir, bizim şu anda yaptığımız da bu uyum yasasını yerine getirmektir. O bakımdan, Komisyonda da gördüm ki, bizim diğer partili arkadaşlarımızın da bu konuda herhangi bir şekilde aksi düşünceleri yok, bunda bir mutabakat var.

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Bugün bu teklif burada kanunlaşırsa -ki inşallah kanunlaşır diyorum- hepinizin vicdanı rahat olsun, burada bir yanlışlık yoktur. Burada, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde iki dağın arasında kalmış, gelişmekte olan ve gelişmişlik için çırpınan bir ile bana göre hakkını teslim edeceksiniz ve bunu yapacağınıza da inanıyorum.

Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güney.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkanım, 69 uyarınca söz talebim var, ileri sürdüğüm görüşleri farklı şekilde ifade buyurdular.

BAŞKAN – Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay’ın, Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel, çok deneyimli, birikimli ve bu Parlamentoda uzun yıllar görev yapmış olan Sayın Ülkü Güney’i dinledik. Kendisinin ifadesini de saygıyla karşılarım ancak Sayın Güney gün oldu Bayburt’tan bağımsız milletvekili olarak da geldi fakat benim buradaki ifademi, bu ülkenin bölgesel anlamda, kentsel anlamda bir ayrımcılık yapar şekilde telaffuz etmesini  -böylesine deneyimli ve saygı duyduğum bir siyaset adamı- kendi adıma üzüntüyle karşıladım. “Bayburtluları üzmüştür, Mersinlileri sevindirmiştir.” Bu toplumda herkes bu coğrafyada birinci sınıf insandır ve bizler hep birlikte burada Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Benim ifade ettiğim şudur: Bu yasa bugün ve bu takvimde, bu tarihte görüşülüyorsa Bayburt için görüşülüyordur. Nitekim, Sayın Güney de bunun böyle olduğunu ifade etti ama benim söylediklerimi farklı yorumlayıp “efendim, Bayburtluları istemiyormuş” intibaını uyandıracak bir üslup şık olmamıştır.

Sayın Güney, siz, bu Parlamentoda gelecek dönemlerde de görev yapabilirsiniz. Bayburtluların, biraz evvel ifade ettiniz, “Mevcut Bayburt nüfusunun neredeyse 5 misli İstanbul’da var.” dediniz. Eğer, bir temsiliyet olacaksa, adaletli bir temsiliyet olacaksa, illa da Bayburtlu birisi temsil edecekse İstanbul’dan da milletvekili olup gelebilirsiniz ama bizim tartıştığımız konu bu değil. Temsilde adalet. Ben şunu ifade ediyorum, ben diyorum ki: Bayburt’un nüfusu şu an 76 bin ve illerde milletvekili çıkabilmesi için, bir artı ikinci milletvekili çıkabilmesi için 150 bin nüfusa ihtiyacı var ve Siirt’i örnek verdim -özellikle Siirt’i örnek verdim- 147 bin artık oya üçüncü milletvekilini çıkarırken, Bayburt örnek olduğu için söylüyorum, 76 bine iki milletvekili çıkarmak istiyor.

Değerli arkadaşlarım, bizler burada seçildiğimiz ilin değil, Türkiye’nin milletvekiliyiz. Bölgelere göre ayrımcılık yapmanın, bölgelere göre yasa getirmenin doğru olmadığını, özellikle bu yasa, Seçim Yasası gibi çok temel bir yasa ise bugün bir tek Bayburtluyu… Ben konuşmamda da ifade ettim, hemen arkasından Tunceli geliyor, Kilis geliyor, Ardahan geliyor, Gümüşhane geliyor ama bir anda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Tamlıyorum Sayın Başkanım.

Bir anda Türkiye’de seçim sistemini altüst ediyoruz. Ben dilerdim ki Bayburt’u… Kaldı ki Sayın Güney’in kimi düşüncelerine katılamıyorum. Mesela, ölüm veyahut da bir vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisinden ayrılması hâlinde Anayasa’da açık hüküm var, hemen doksan gün içerisinde se-çim oluyor ama benim derdim o değil. Sonuç itibarıyla, şunda bir mutabakata varalım: Biz önce Türkiye milletvekiliyiz ve böylesine önemli bir yasayı görüşüyorsak, seçim sistemini etkileyecek bir yasayı görüşüyorsak bir tek ile endeksli olarak görüşmemiz doğru değildir ve Sayın Güney “Mayısta verdim.” diyor, keşke haziranda görüşseydik bu yasayı. Niçin bugün grup önerisiyle görüşüyoruz? Çünkü 1 Kasımdan önce veya kasımın ilk pazar gününden önce çıkması için onu görüşüyoruz. Takvimi de o nedenle eleştirdim.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Okay.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın, Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/511, 2/448) (S. Sayısı: 420) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına, Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz efendim.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 420 sıra sayılı, 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın; Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, benden önce konuşan, grubumuz adına konuşan Sayın Ülkü Gökalp Güney bu kanun teklifinde benim de imzam olduğunu zikretti ve bana teşekkür etti. Bu nazik söyleminden dolayı ben de kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, burada uzun uzun açıklandı, bir ilde tek bir milletvekilliğinin olmasının mahzurları izah edildi. Bunun karşılığında muhalefetten arkadaşlar, “Efendim, ne gerek var? Zaten Anayasa bu hususu düzenlemiş. Ara seçim yapılır ve tekrar, şayet ölüm olmuşsa veya başka sebeplerle bu milletvekilliği boşalmışsa, kısa süre içerisinde ara seçim yapılır ve bu telafi edilir.” şeklinde beyanlarda bulundular.

Hatırlarsınız, bu dönemin başında çok talihsiz bir olay yaşadık. Milliyetçi Hareket Partisinden seçilen değerli bir büyüğümüz, milletvekilimiz daha mazbatasını almadan trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Kendisine bu vesileyle bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Böyle bir olay hemen yakın tarihte yaşanmışken bu gerekçeleri söylemek sorunlarımıza çözüm getirmiyor. Neden? Çünkü Anayasa, ara seçimi düzenlemiş ama bakın bazı şartlar da getirmiş. Mesela, bunlardan bir tanesi diyor ki “… genel seçimden otuz ay geçmedikçe ara seçim yapılamaz.” Yani bu dönemdeki vuku bulan bu talihsiz olay tek bir milletvekiliyle temsil edilen bir ilimizde olmuş olsaydı, bugün tarihi itibarıyla hâlâ biz ara seçim yapamamış olacaktık, yapmamış olacaktık Anayasa gereğince.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bu durum ayrı ama.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Dolayısıyla o il Parlamentoda temsil edilemeyecekti. Bir ilin otuz ay gibi bir süre içerisinde Parlamentoda temsil edilememesinin sonuçlarını sizin takdirlerinize bırakıyorum.

İSA GÖK (Mersin) – Beyan Anayasa’ya aykırı ama.

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Yine, bakın, deniyor ki “Ara seçim her seçim döneminde bir defa yapılır…” Yani böyle bir talihsiz olay ola ki iki sefer gündeme geldi -olmasını istemeyiz ama olabilir- o zaman bir sefer ara seçim yapılmış ise ikinci ara seçimi yapamamak durumuyla karşı karşıya kalmaktayız.

Yine, aynı Anayasa hükmünde “seçimlere bir yıl kalmışsa siz yine ara seçim yapamazsınız” diyor. Yani, öyle bir olay olmuş ki seçimlere on ay kala olmuş ve siz, o ili temsil etmeksizin seçimlere gideceksiniz. Gerçekten mahzurlu bir olay.

Değerli arkadaşlar, bunların mahzurlarını sayabiliriz ama her şeyden önce, Anayasa’mızın hükmü belli “seçim kanunlarının temsilde adalet ilkesi gereğince düzenlenmesi gerekir” diyor. Şimdi, biz, bu hükmü, bu kanunun çıkması için bir gerekçe yazdık ama maalesef, bazı arkadaşlarımız dediler ki burada, “aksine, bu hüküm, bu kanunun Anayasa’ya aykırılığını ortaya koyar.” Niçin? Şu gerekçeyi söylediler: “Bazı illerde bir milletvekili için 152 bin oy düşüyor, bazı illerde de 76 bin.” dediler. Oysa bu da bir gerçek dışı beyandır, bu da bir efsanedir. Neden? Çünkü bizim sistemimizde artık nüfus ve artık milletvekilliği diye bir yeni düzenleme vardır.

Bakın, birçok ilimiz -hemen buradan söyleyebilirim- normalde 152 bin seçmene 1 milletvekili düşmesi gerekirken, son milletvekillerini kaç bin nüfusla almışlar: Mesela, Mersin son milletvekilini 152 binle değil, 78 binle almış. Mesela, Tunceli 2’nci milletvekilini 86 binle almış. Mesela, Gaziantep 12’nci milletvekilini 87 binle almış. Mesela, Afyonkarahisar 87.500’le almış. Bu örnekleri çoğaltabilirim. Yani, bu demektir ki her ilde seçilen milletvekili arkadaşlarımız mutlaka 152 bin seçmenin oyunu alarak buraya gelmediler. O bakımdan, bu söylenen gerekçe, buradaki temsildeki adalet şeyine aykırı düşmemektedir.

Değerli arkadaşlar, işte biz burada temsilde adaleti sağlayabilmek için bu hükmü getirdik ve “her il hiç olmazsa 2 milletvekiliyle temsil edilsin” şeklinde bir düzenleme yaptık.

Değerli arkadaşlar, tabii, bunun 2’nci maddesi de var ama gruplar arasında ittifak olduğundan 2’nci madde üzerinde fazla görüş bildirmeyeceğim.

Yine alt komisyonda “Niye efendim, alt komisyon raporu beklenmedi?” şeklinde eleştiriler geldi. Ben alt komisyon başkanı değildim ama üyesiydim -gerçi burada, muhalefet şerhinde, benim alt komisyon başkanı olduğum söylenmiş ama bu düzeltmeyi de burada yapmış olayım- çalıştık gerçekten orada, faydalı fikirler de üretildi, bir olumluluk da ortaya çıktı, sonradan Meclis tatile girdi. Tatilden sonra geldik “Bitirebilir miyiz?” diye. Alt komisyon başkanımız Değerli Ayşe Nur Bahçekapılı Grup Başkan Vekilimiz olduğundan dolayı komisyona katılamadı. O bakımdan ya bekleyecektik yeniden alt komisyon teşekkül etsin, çalışmaya başlasın, raporunu getirsin veyahut da zaten biz Anayasa’da yapılan değişiklik çerçevesinde bu Seçim Kanunu’nda bir uyum için kanun teklifini hazırladığımızda komisyonda çalışan bir üye olarak ben de Sayın Fetani Battal ve Sayın Güney’e destek olmak açısından kanun teklifime bu hükmü koydum.

Yine “Bizim önerimizle bu iki teklif birleşti.” şeklinde bir beyanatta bulundu. Hayır, bu da söylendiği gibi değildir. Bakın, bu, Anayasa Komisyonumuzun üyelerimize ve bakanlığa gönderilen üst yazı yani iki teklif. Burada gündeme bakın, gündemde “Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal'ın kanun tekliflerinin görüşülmesi.” Anayasa Komisyonundaki gündem budur arkadaşlar. O bakımdan, bu gündemle toplanmıştır ve Sayın Gökalp Güney’e de tebligat gitmiştir, Sayın Fetani Battal’a da. Nitekim, daha görüşmelerimizin başında, bunun birleştirilmesine karar verdik. Bu şekilde, bu kanun teklifi yüce Meclisin önüne geldi.

Değerli arkadaşlar, ben fazla sözlerimi uzatmak istemiyorum çünkü 3’üncü maddede de sözüm var. Özellikle 3’üncü maddeyle ilgili, 3’üncü maddede, 2’nci maddedeki durumu açıklayacağım çünkü bazı muhalefet partisi sözcüleri yanlış birtakım düşüncelerle bu kanunun buraya getirildiğini söylediler. Onu ise bir dahaki sözümde izah edeceğim. Bu sebeple, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Üstün.

Sayın milletvekilleri, saat 21.00’e kadar ara veriyorum.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Ara verdim efendim 21.00’e kadar.

Kapanma Saati : 20.18

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

420 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi teklifin tümü üzerinde söz sırası şahsı adına Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu’na ait.

Buyurun Sayın Sıvacıoğlu.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 420 sıra sayılı Ayhan Sefer Üstün ve Bayburt Milletvekillerimiz Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Şu anda devam etmekte olan, iki tane takımımızın maçları var. O nedenle Genel Kurul sıralarında da biraz eksiklik hemen hissediliyor. Her iki takımımıza da ben üstün başarılar diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; seçim kanunları ülkemizde hep öteden beri tartışılagelmiş olan kanunlar. Tabii, millî iradenin tecellisi bu kanunlarla oluyor. Başta temel kanun olarak Anayasa’mızın 77 ve müteakip maddelerinde, Siyasi Partiler Kanunu’muzda, Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’umuzda ve bugün görüşmekte olduğumuz Milletvekili Seçimi Kanunu’muzda bu hususlar düzenlenmiş.

Tabii, diğer kanunlarda herhangi bir değişiklik yok. Şu anda Genel Kurulda görüşmekte olduğumuz Milletvekili Seçimi Kanunu’nun iki tane maddesinde değişiklik öngörülüyor. Bunlardan bir tanesi 4’üncü maddenin üçüncü fıkrası, diğer bir maddemizde 6’ncı maddenin birinci ve ikinci fıkralarında değişiklikler getiriliyor.

Aslında biz dün Anayasa Komisyonunda bütün detaylarıyla da bu kanunumuzu, yapılan değişiklikleri görüştük. Orada, Cumhuriyet Halk Partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın olsun, Milliyetçi Hareket Partisine mensup arkadaşlarımızın olsun, işin özüne ilişkin, esasa ilişkin herhangi bir itirazları da yok. Sadece yöntem olarak karşı çıktıkları bazı hususlar var. “Alt komisyona havale edilmişti, bu, neden sonucu beklenmeden hemen huzura getirildi?” şeklindeki yakınmalar var. Ben siyasi parti mensuplarımızın, Anayasa Komisyonundaki değerli üyelerimizin, hem Cumhuriyet Halk Partisine hem de Milliyetçi Hareket Partisine mensup arkadaşlarımızın muhalefet şerhlerini de dikkatlice okudum. Yani, burada işin özüne yönelik olarak herhangi bir itirazları da yok. Esasen getirilen değişiklikle de bir şey yok. 2007 yılında değişiklik yaptığımız Anayasa’mızın 77’nci maddesinin birinci fıkrasıyla ilgili olarak, daha önce kabul edilen beş yıllık seçim dönemi dört yıla indirilmiş. Yani, burada yapılan değişiklikte bu yönüyle herhangi bir sıkıntı yok. Daha önceki, bizim tabii 1876 -Anayasa- Kanun-i Esasi’den itibaren orada dört yıl öngörülmüş, bir ara, 1921 Anayasası’nda iki yıla indirilmiş, 1924’te dört yıla çıkarılmış, 1982 sonrasında da beş yıla çıkarılmış ama hiçbir zaman bu beş yıllık süre uygulanmamış. Hep yine ya dört yıla kala veyahut da dört yılı doldurduktan kısa bir süre olmak üzere seçimler Türkiye’de yapılmış. Bu yönüyle zaten muhalefetin de herhangi bir itirazları da yok. İşin esası, özü Anayasa’ya uygunluğun, paralelliğin sağlanmasıdır.

Diğer ülkelerde de… Ben şöyle bir göz attım, Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda olmam dolayısıyla ilgimi çekti. Mesela dört yıl olan ülkeler: Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Almanya, Yunanistan gibi ülkelerde dört yıl. Bunun dışında beş yıl olan ülkeler de var ama bazılarında onların çiftli bir parlamento yapıları var, hem meclisleri hem de senatoları olması dolayısıyla beş yıl olan ülkeler var. Dolayısıyla burada muhalefetimizle de herhangi bir sıkıntımız olmadığı kanaatindeyim. “Sadece bir il yararlanıyor, dolayısıyla temsilde adaletin sağlanması açısından da diğer iller aleyhine olan bir durum ortaya çıkar.” şeklinde muhalefet partilerimizin burada bir yakınmaları var.

Kanunlar geneldir, objektiftir ve soyuttur. Eğer değerli muhalefetimizin aklına “Buradan sadece Bayburt yararlanıyor.” şeklindeki bir yaklaşım tarzı, kanunlarda bulunması gereken bu objektiflik, genellik ve soyutluk ilkesine aykırı bir durum söz konusu ise haklılık payı var denilebilir. Ancak belki de burada şüpheyi celbeden konu, Bayburt milletvekillerimizin bu kanun teklifini vermeleri, dolayısıyla, daha sonra da bir değerli milletvekili arkadaşımızın, Ayhan Sefer Üstün’ün de bir başka teklifle Meclisin huzuruna getirmelerinden kaynaklanan bir endişe, bir şüphe var. Aslında biraz önce saydığım kanunun bu ilkelerine aykırı, bu prensiplerine aykırı bir durum olmadıkça “Bu kanundan sadece bir il yararlanıyor.” şeklindeki bir yaklaşım, pek tasvip edilebilir bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum.

Şu gözle de bakacağız: Bakınız, temsilde adalet ilkesini söz konusu ettiğimizde ve yine kanunun saydığım o prensiplerine aykırı olmayan bir durumla da karşı karşıyayız. Burada sadece tek seslilik değil, elbette çoğunluğun sesi, milletin iradesinin Meclise yansıtılması isteniyor ise ve özellikle de iki sesin, iktidar ve muhalefet sesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde eğer yankılanmasını istiyorsak, aslında bu teklif tamamen buna da uygundur.

Hemen biraz önce karıştırdım, Ardahan’da 2 tane milletvekili var, AK PARTİ ve CHP’nin. Artvin’de yine 2 milletvekili, yine AK PARTİ ve Cumhuriyet Halk Partisinin. Bartın’dan 2 milletvekili var, yine AK PARTİ ve CHP’nin. Bilecik’te 2 milletvekili var, AK PARTİ ve CHP’nin. Iğdır’da AK PARTİ ve DTP’nin, Yalova’da AK PARTİ ve Cumhuriyet Halk Partisinin. Dolayısıyla, burada, olduğu gibi oradaki irade, Türkiye Büyük Millet Meclisine iktidar ve muhalefet olarak birlikte yansımış oluyor.

Eğer ileride değişecek olan nüfus sayımları dolayısıyla sadece Bayburt değil onun gibi 5 tane, 10 tane, hatta 15 tane ilin tek başına 1 milletvekiliyle kalmış olması, asıl o zaman tartışılması gereken konu önümüze gelecektir. O zaman da denilecektir ki, belki de o zaman, şu anda buna, bu değişikliğe, bu teklife bu yönüyle karşı olan değerli muhalefetimiz “Türkiye Büyük Millet Meclisinde yeteri kadar muhalefet temsil edilmiyor, bu sistem aykırıdır, dolayısıyla bir değişiklik yapalım.” diye belki de o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna gelecekler. Dolayısıyla burada sadece belki de hep Bayburt üzerinden konuştuğumuz için, kanunun ilkesi bu yönüyle iradeyi temsil etmiyor, sadece belli bir il kayırılıyormuş gibi bir görüntü verilmesi, biraz önce saydığım prensipler doğrultusunda da aslında millet iradesinin muhalefetiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisinde yansıtılması, orada inikâs bulması… Bu teklifin gerçekten yerinde olduğu düşüncesinde ve kanaatindeyim.

Bir getirilen tenkit de “Sadece Bayburt milletvekilleri bunun üzerinde duruyor.” diyorlar. Aslında bir ilin milletvekillerinin illeriyle ilgilenmesi, Türkiye’nin geneliyle ilgilenmesi kadar doğal başka bir şey yok. Neden? Kastamonu da Teşvik Kanunu’ndan yararlanamamıştı. Biz hemen Kastamonu da Teşvik Kanunu’ndan yararlansın diye elimizden gelen bütün gayretleri sarf ettik. Elbette ki bütün milletvekilleri illeriyle ilgili olan konuları Türkiye Büyük Millet Meclisine getirecekler ve burada görüşmeyi sağlayacaklar. Bunun dışında, illerimizle ilgili araştırma önergeleri veriyoruz. Elbette ki tüm milletvekillerimiz araştırma önergesi verecekler, illeriyle ilgili konuları Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine tabii ki getirecekler.

Burada dikkatinizi çeken, dikkatimizi çeken konu, bundan böyle Türkiye’deki tüm illerde 2 milletvekili esasını getiriyoruz demektir. Bu, aynı şekilde buna paralel olarak, önceden numarası olan 1580 sayılı Belediyeler Kanunu’nun ilgili maddesinde “Her vilayet ve kazada belediye kurulması mecburidir.” diyor. Geçen dönemde nüfusu 2 binin altında olan beldelerdeki belediyelerle ilgili bir düzenleme getirmiştik ama yine Belediyeler Kanunu’nda, nüfusu ne olursa olsun her ilçede belediye olma zorunluluğu vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Değerli Başkanım.

Şu anda burada bu kanunla da, bu teklifle de getirilmek istenen konu, Türkiye’de eğer il olmuşsa, il sıfatını kazanmışsa o ilden 2 tane temsilci olacak demektir. Bu, iktidarın ve muhalefetin de sesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilmesi, iradenin, burada halkın temsilcileri olarak bizim de onları savunmamız, elbette ki bu teklifin ruhuna da uygundur. Bu yönüyle de, kanunun biraz önce saydığım o prensiplerine de aykırı bir durum yoktur.

Ben ülkemize hayırlı olsun diyorum. Tüm illerimize hayırlı olsun diyor, sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sıvacıoğlu.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Öztürk, Sayın Köse, Sayın Seçer, Sayın Güner ve Sayın Çolak sisteme girmişlerdir.

Buyurunuz Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Adalet Bakanı gitti, sorumu geri alıyorum. Benim sorum Adalet Bakanınaydı.

BAŞKAN – Sorunuzu geri aldınız Adalet Bakanı olmadığı için, peki.

Sayın Köse, buyurunuz.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: İnfaz koruma memurları çok zor şartlar altında görev yapmaktadırlar. İnfaz koruma memurlarının zor şartlar altında görev yaptığını düşünüyor musunuz? Eğer düşünüyorsanız onların özlük hakları hakkında bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

İkicisi: Adıyaman Merkez ve Kâhta’da adliye binaları istenilen düzeyde hizmet verememektedir. Edindiğim bilgilere göre bir proje çalışması yapılmaktadır. Bu projeler hangi aşamadadır ve hangi zaman diliminde bitirmeyi düşünüyorsunuz?

Üçüncüsü: Gene edindiğim bilgilere göre Türkiye'nin genelinde adliye binalarında zabıt kâtipleri çok yetersizdir. Her gittiğim ilde de bu tür şikâyetler alıyorum. Bu konuda yeterli sayıda atama yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Köse.

Sayın Seçer… Yok.

Sayın Güner… O da yok.

Sayın Çolak… O da yok.

Buyurunuz Sayın Bakan, sorulan soruya…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Tek soru Sayın Adıyaman Milletvekili Şevket Köse Bey tarafından soruldu. Görüştüğümüz kanunla doğrudan ilgili değil ama Adalet Bakanlığını yakından ilgilendiren konular.

İnfaz koruma memurlarının özlük haklarına ilişkin hükümleri bu şekilde yeniden düzenleyecek kanun tasarısı Meclis Adalet Komisyonunun gündeminde bulunmaktadır.

“Zor şartlar altında çalışıyorlar mı?” diye soruldu. Elbette, yaptıkları görev icabı şartların zorluğundan bahsedilebilir. Bununla ilgili tasarının Adalet Komisyonu gündeminde olduğunu söylemek istiyorum.

Kâhta’yla ilgili konuya yazılı cevap vereceğim.

Zabıt kâtiplerinin daha çok temin edilmesiyle ilgili olarak da zaman zaman sınavlar yapılmakta ve zabıt kâtiplerinin sayısı artırılmaktadır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Böylece teklifin  tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

MİLLETVEKİLİ SEÇİMİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA

DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 10/6/1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 4’üncü maddesi-nin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Şu kadar ki nüfusu iki milletvekili çıkarmaya yetmeyen iller, artık nüfus sıralamasında da milletvekili sayısını ikiye çıkaramazsa, önce iki milletvekili çıkaramayan illere ikinci milletvekili verilir.”

BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili İsa Gök.

Buyurunuz Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kanunun gerekçesinde -ki Anayasa’ya uyum amacıyla 6’ncı madde değişikliğine bir itiraz yok zaten, yani dört yıla indirilmesi meselesine, ancak milletvekili sayısı konusundaki 1’inci maddedeki hatayı vurgulamak gerekiyor- işte, “bir ilin milletvekilinin kalmaması hâli” denildi ki, bir arkadaşımız da AKP Grubundan, işte “Ara seçim yapılamaz, ara seçim yapılamayınca o il vekilsiz kalacak.” falan dedi. Bunların Anayasa’yla alakası yok. Anayasa 78 ek fıkra açıktır. Yani buraya çıkan arkadaş okusun Anayasa’yı sonra çıksın.

Bakın, arkadaşlar, burada diyor ki açıkça, 78 ekte: “Genel seçimlere bir yıl kala ara seçim yapılamaz, ama yukarıda yazılı hâllerden ayrı olarak, bir ilin veya seçim çevresinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinde üyesinin kalmaması hâlinde, boşalmayı takip eden doksan günden sonraki ilk Pazar günü ara seçim yapılır.” Bu özel bir durumudur. Yani Anayasa bir ilin vekilsiz kalmasını süreye bağlı olmaksızın engellemiştir zaten. Bu açık hüküm, bu atlanmaz.

İkincisi, Anayasa’mızda yine bir hüküm var, madde 80. Herkes ilinden konuşuyor. Arkadaşlar, der ki madde 80: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler.” Bu açık bir hükümdür Anayasa’da.

Bu yasaya baktığınızda, bu yasa bir defa Seçim Kanunu madde 4’teki tüm yapıyı değiştiriyor. Az önce konuşan AKP’li arkadaşın, aslında on dakikalık konuşması içerisindeki doğru satır orası.

Hep basit bir düzenleme gibi geliyor. Bizim Milletvekili Seçim Kanunu’muzun esası 1 vekil sistemine göre düzenlenmiştir, 2’ye çıkarmak, esasını değiştiriyor, bunu gözden kaçırıyorsunuz.

Arkadaşlar, bakınız, nasıl milletvekili sayısı belirlenir? 550, her ile birer tane verilir. Verildi mi? Ne kaldı? 469. Türkiye'nin nüfusu 469’a bölünür. Bölündü mü? Bölündüğünde kalan sayı 152.488. Buraya gelen vekillerin çok büyük çoğunluğu 152.488 oy alarak gelir, ana esas budur.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Nüfus…

İSA GÖK (Devamla) – Nüfustur.

Daha sonra, bu 152.488 sayısına ulaşılamayan yerlerde -bu sayının altında kalan rakamlara “artık sayı” denir- artık sayılar bir kenara aktarılır. İkinci vekil çıkarmaya yetmeyen illerdeki nüfus da aynen aktarılır, bölünmez, aynen bir havuza aktarılır. Bizim nüfus sayımıza göre 38 milletvekili “artık milletvekili” olmuştur 2007’de, 38 vekil. Daha sonra, bu 38 vekil artık kalan 152.488’e varmayan, bunun altında kalan sayıya göre dizilir, en üstten itibaren dağıtılır. Bu, bizim seçim sistemimizdir.

Bu kanun değişikliği ki, ben, buna “Ülkü Güney Kanunu.” diyorum. Ama, Ülkü Bey’e helal olsun. Bütün Meclisi Bayburt’ta Ülkü Güney kanunu için çalıştırdı ya, bir daha gelmeyi ikinci sıradan garantiliyor ya; helal olsun. Ne diyeyim ben şimdi?

Bakın arkadaşlar, artık oyda, mesela Trabzon 139.029 oyla artık vekilliği alabiliyor, Trabzon. Grup Başkan Vekilimiz Siirt örneğini vermişti. Siirt ilimiz 147.331 artık oyla o artık vekili alabiliyor. Bakınız, 147 bin. 140 bin nüfuslu Konya var. 140 bin nüfusa artık bir vekil veriyoruz, 140 bin nüfusa.

Arkadaşlar, pekâlâ, bu böyle gidiyor. Bayburt’ta ne var? Bayburt’un nüfusu 75 bin, 75.675. 1 vekil zaten bizim seçim sistemimizin esası gereği verdik mi? Verdik. 75.675’i artık sayıya attık. Bir de şimdi bu kanun değişikliği ile oradan veriyor musunuz? Oradan verdiniz.

Şimdi, arkadaşlar, Bayburt’ta AKP’nin aldığı oy 25.434 ve 2 vekil geldi 25.434 oyla. Birisi de Ülkü Bey, diğeri Fetani Bey.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – CHP alsaydı gelmeyecek miydi?

İSA GÖK (Devamla) – Üstadım, bakın, onu demiyorum ben. Önce bir sistemi öğren, ondan sonra.

Şimdi, 25.434 oy. Tamam mı? Başka illere baktığımızda, 140 bin oy, 150 bin oy burada bir anda vekil başına 12.500’e düşüyor.

Şimdi, ben size sorarım: Anayasa’nın amir hükmü eşitliktir, adalettir. Temsilde adalettir. Pekâlâ, bu tasarı veya teklif, ne derseniz deyin, Anayasa’daki temsilde adaleti sağlıyor mu? Siz 152.488 oyla geldiniz. Siz de. Ama -nüfusla geldiniz, pardon- burada bir anda 20-25 bin nüfusla geliniyor. Adalet nerede? Adalet yok. Bu tartışılmalıydı. Nerede tartışılmalıydı? Bu, Anayasa Komisyonunun kurduğu alt komisyonda tartışılmalı idi. Komisyon kuruldu. Bir toplantı yaptık. Ayşe Nur Hanım -şu anda yok- Komisyon Başkanımızdı. Bir daha toplantı yapamadık. Çağırmadı. Ben her çağrıldığımda gittim. Kapıda dikildim. Ama toplantı yapılmadı.

Sonuçta, bu toplantıya TÜİK’ten uzmanlar geldi.

Bir de, Sayın Başkanım, Komisyon raporunuzda, Komisyonun o günkü toplantısında, bahsetmiş olduğunuz uzmanlar yoktu. O uzmanlar gelmemişlerdi. TÜİK’ten hukuk müşaviri geldi. TÜİK’ten istatistik uzmanları geldi. İçişleri Bakanlığı Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğünden daire başkanı geldi. Bakanlık temsilcileri de vardı ve “72 milyon nüfuslu sistemimizde bizim 1,5 milyon kayıp insanımız var. Adres yok. Bulamadık. MERNİS sistemimizde gaipler var. Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası var, şahıs yok. O yüzden biz depoya attık. Hatalarımız var.” dediler. “Dolayısıyla, bu Bayburt’un 1’e düşme ihtimali de bir faraziyedir çünkü hataları gideremedik. Yönetmelik taslağı çalışmamız var. Altı aylık süreye ihtiyacımız var. 2009 içerisinde bu süreyi tamamlayacağız. 2010 yılının başında vereceğimiz veriler doğruya yakın verilerdir. Bu verilerle dağılım yapıldığında gerçek ortaya çıkacaktır.” dendi. Alt komisyon çalışmasını sürdürmedi. Sürdürebilirdi. Bu verileri biz iki ay sonra alacağız arkadaşlar. İki ay sonra gerçeği, sayıyı göreceğiz; Bayburt kaç alıyor, şu kaç alıyor, onu öğreneceğiz. Bu telaş niye? İki aylık bir süre, hepsi bu. İki ay beklenmedi, alt komisyondaki konu bir anda esas komisyona geldi.

Arkadaşlar, bakın, “artık sistem” tüm dünyada tartışılır. Alt komisyon çalışmasını yapmadı. Bakınız, “artık sistem”de -az önce Burhan Hoca’mla konuştum- “en büyük artık usul” vardır nispi temsilde. Bu ayrı bir usuldür. Yine onun dışında “en kuvvetli ortalama usulü” vardır. Türkiye'de bu uygulanabilir. Onun dışında “millî bakiye (ulusal artık) sistemi” var. Biz bunları konuşmadık, tartışmadık. “D’Hondt usulü” var, konuşmadık. Ne yapıyoruz biz? Biz bir anda Ülkü Bey için Meclis İç Tüzüğü 52’yi de zorlayarak, kırk sekiz saat dahi beklemeden pat diye kanun getiriyoruz.

Arkadaşlar, sistemin özü değişiyor, sistem tümüyle değişiyor “çift vekil sistemi”ne gidiliyor. Bizim sistemimiz cumhuriyetin başından beri “tek vekil sistemi”dir. Bu, basit bir Bayburt veya Mersin meselesi değil. Efendim, Mersin’den gidecek. Olabilir. Ha, on beş yıl zarfında başka bir ilden gitme ihtimali de olmayabilir veya ocak ayındaki açıklamayla tüm bu kanun çalışmasının absürt kalması da bir ihtimal dâhilinde. E, ama ayıptır yani Meclis faraziyeler üzerine… Komisyon acilen toplanıyor, alt komisyon sepet havası yapılıyor, 52 uygulanıyor pat diye Genel Kurula geliyor, gecenin saat onunda  biz çalışma yapıyoruz. Bu kadar hafife alınmaz Meclis. Meclis bu kadar hafife alınmaz. Bunun bir ciddiyeti de olacak.

Dolayısıyla, bu sistem içerisinde arkadaşlar, bu kanunun bizim sistemimize hiçbir faydası olmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Devamla) – Başkanım sürem bitti mi?

BAŞKAN – Evet, tekrar buyurunuz.

İSA GÖK (Devamla) – Şimdi, asıl yapılması gereken adalet. Adaleti her yerde yaşama geçirmek zorundasınız. Temsilde adalet -şu kitaptan ibaret görünen- Anayasa’nın da ruhudur.Temsilde adalet, şu getirilen tasarı veya teklifle bozuluyor, bunun farkında değilsiniz. “Adalet sağlıyoruz, çok seslilik sağlıyoruz.” diye adaletsizliğe sebebiyet veriyorsunuz. 72 milyon nüfustan paylaşımı parçalıyorsunuz. 25 bin oya çift vekillikle adalet parçalanıyor, bunun farkında değilsiniz.

Arkadaşlar, matematik duygusal değildir. Matematik objektif bilimdir, hukuk da bir bilimdir. Hukuk bir bilim. Bunu açın, uluslararası literatürü; bunun kitapları var, artık usulün değerleme kitapları var. Bir tek, Ülkü Bey’i sevdiğiniz için veya işte, kimi sebeplerle böyle bir kanunu geçirmeye çalışmayı ben, hukukla, Meclisle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözünüzü bağlayınız lütfen.

İSA GÖK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

…hafife almak… En hafifinden bunu diyorum. Bu hafife almaktır, bu artık absürt bir yaklaşımdır.

Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, benim kısa bir açıklamam olacak. Benimle ilgili bir şey sarf etti Sayın Konuşmacı. İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre kısa bir açıklama talep ediyorum.

BAŞKAN – Tamam, yerinizden.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı’nın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, konuşmasında kendisiyle ilgili bir beyanının düzeltilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli üyeler; biraz önceki konuşmacı İsa Gök, daha önceki dönemde benim gibi Anayasa Komisyonu üyesiydi ve şu anda görüşmekte olduğumuz yasanın alt komisyona sevk edilmesiyle, yine kendisi de Anayasa Alt Komisyonu üyesi oldu ve ben de o Alt Komisyonun Başkanıydım. Yapmış olduğumuz toplantıda çeşitli kurumlardan çeşitli uzmanları çağırmıştık. Birinci toplantımızda, Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğünün temsilcisini dinledik, TÜİK’i dinledik, Adalet Bakanlığının temsilcisini dinledik. Yalnız, Yüksek Seçim Kurulundan davet ettiğimiz uzman kişi gelmediği için İsa Gök’ün de onayıyla toplantımızı ekim ayına erteledik. Sayın İsa Gök, konuşmasında “bir kere toplandık ve ondan sonra toplanmadık.” şeklinde bir söz sarf etti. Kendisinin onayıyla bu toplantının ekim ayına ertelendiğini belirtmek istedim ve sözlerinin düzeltilmesini talep ediyorum.

Teşekkür ederim.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, bir toplantı vardı, İstanbul’a gidiyordum işim vardı.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Öyle ya da böyle toplantı tamamlanmamış.

Evet, Sayın Ülkü Bey, sizin isteğiniz nedir?

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz çok kısa olarak İç Tüzük 60’a göre, Değerli Milletvekili Arkadaşım ismimden de bahsederek hakkımda bir beyanda bulundu, buna cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, Sayın Güney, lütfen yerinizden… (AK PARTİ sıralarından “Sataşma nedeniyle söz istiyor.” sesleri)

Sataşma olarak mı niteliyorsunuz, açıklama mı istiyorsunuz?

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, sataşma nedeniyle.

BAŞKAN - Buyurunuz.

X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Aslında ben konuşmayacaktım. Konuşmam icap eden şeyleri benimle birlikte arkadaşlarımız çok iyi ifade ettiler. Ama Çok Değerli Milletvekili Arkadaşımız, bu kanunu benim ismimle bağdaştırarak “Ülkü Güney Kanunu” diye bir ifadede bulundu. Yakışıksız bir ifade.

İSA GÖK (Mersin) – Doğrusu o.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Böyle bir Mecliste, Türkiye Büyük Millet Meclisinde şık olmayan bir ifade. Ben, yirmi beş yıldan beri bu Meclisteyim Değerli Arkadaşım. Çok şeyler gördüm, çok şeyler yaşadım. Olabilir, gelen kanun eksik olur, fazla olur, yanlış tarafları olabilir. Ama buranın ben bir üyesiyim. Burada görev yapan bir arkadaşınıza bu hitabı size yakıştıramadım, bu bir.

İkincisi, zaten bizim… Anlattık, anlatamıyoruz, anlatmamız demek mümkün de değil. “Bu, Bayburt’un meselesi değildir.” dedim. Açık, net bir şekilde ifade ettim. Bunun ucu açık. Arkadan Tunceli gelecek, arkadan Yalova gelecek. Bu, normal ve doğru bir çözümdür, yanlış bir çözüm değildir. Hep yanlış taraftan olaya, fotoğrafa bakarsanız yanlışa gidersiniz.

Ben, kendime yakıştırmadığım bu ifadeyi arkadaşıma iade ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güney.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın, Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/511, 2/448) (S. Sayısı: 420) (Devam)

BAŞKAN - Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Pervin Buldan.

Buyurunuz Sayın Buldan.

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 420 sıra sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'yi bu kadar yakından ilgilendiren bir konu olan Seçim Kanunu’nun bu kadar hızlı, alelacele bugün Genel Kurula getirilmesini eleştirerek ve bu konudaki rahatsızlığımızı ifade ederek başlamak istiyorum.

Yüzde 10 baraj sisteminin korunduğu, hazine yardımının adil olmayan bir şekilde partilere dağıtıldığı; yine, siyasi partilerin farklı dil ve lehçelerde propaganda yapmalarını yasaklayan bir kanun teklifinin bu akşam saatlerinde geçmesi bizleri olduğu kadar halkımızı da rahatsız etmektedir.

Seçim barajının makul bir rakam olarak belirlenmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplumun daha geniş kesimlerini kapsamasını ve yansıtmasını sağlayacaktır. Yurttaşların seçimlerinin ve tercihlerinin yasama erkine yansıması toplumsal barışı güçlendirecektir. Barış uzlaşı gerektirir, uzlaşı ise istikrarı getirir. Tek partiyi güçlendiren devlet yardımından başlayarak seçim barajına kadar devam eden süreç siyasette çatışmacı üslubu da beraberinde getirmektedir ki bu üslup uzlaşıdan hayli uzaktır. Uzlaşının olmadığı yerde istikrar gelişmez.

Bir ülkede çok sayıda siyasal partinin bulunması siyasetteki parçalı yapı veya dağınıklık olarak değerlendirilemez. Siyasi partiler, demokrasi, toplumsal barış ve özgürlüklerin politik hayattaki teminatlarıdır. Toplumun tüm zenginlik ve organizasyon gücünün toplandığı devlet erki tek bir parti, kişi, aile, zümre ve organizasyon gücünün toplandığı ve benzeri monark yapının elinde bırakılmayacak kadar önemli bir güçtür. Bu güç, Anayasa tarafından bir yandan “güçler ayrılığı” ilkesiyle yaygınlaştırılırken, diğer yandan örgütlenme hakkı ve siyasi partiler sosyal hukuk devleti içerisinde tanımlanarak güçlendirilmiştir.

Siyasi partiler, siyasal tartışmaların halka yaygınlaştırma, dolayısıyla siyasi demokratikleştirme aygıtlarıdır ki bu nedenle Anayasa’da “kamu hizmeti” olarak tanımlanmıştır. Anayasa “Siyasi partiler, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.” tanımlamasıyla siyasi partilerin korunup geliştirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yine bir başka konu olan siyasi partilerin farklı dil ve lehçelerde propaganda yapmalarının yasaklanmasıdır. Tarihin taşa nakşedildiği günden bu yana engin kültürlere ev sahipliği yapmış bir coğrafyada yaşamaktayız. Anadolu, bir baştan bir başa kıtaları, kültürleri buluşturan ulvi bir köprülük gibidir. Envai çeşit çiçeğin açtığı bu coğrafyada her renk nasıl ki bu muazzam tablonun müstesna bir parçası ise her dil de o çiçeğe sevdalı bülbülün şarkısıdır.

Ülkemizde Türkçenin yanı sıra birçok dil ve lehçe kullanılmaktadır. Politikacılar da özellikle seçim dönemlerinde, de fakto olarak seçmenleriyle onların bildiği dillerle iletişim kurmaktadırlar. Ancak bu konuda Türkçe dışındaki dillerin kullanılmasını yasaklayan yasal düzenlemeler bulunduğu için her politikacı da bu durumu, tabiri caiz ise uygun formüller bularak atlatmaya çalışmaktadır. Yasalar farklı şey söylese de realite budur. Siyasi partilerin farklı dil ve lehçelerde propaganda yapmasının yasaklanması demokrasiyle bağdaşmamaktadır. Kırk Avrupa ülkesinde çoklu dil kullanılmakta ve dil bilimciler birden fazla dil bilenlerin kavrama ve sosyal ilişkilerde daha başarılı olduklarını belirtmektedirler. Birden fazla dil kullanılması asla ayrımcılık veya ayrılıkçılık anlamına gelmemektedir. Ancak yasaklayıcı yasa hükümleri işletilerek hakkında yasal işlem başlatılan çok sayıda politikacı da bulunmaktadır. Çağımızda artık, dilin bir yasak konusu yapılması kabul edilemez. Yerel dillerin herhangi bir arenada kullanılmasının yasaklanması öncelikle Türkiye iç dinamikleri gereği terk edilmelidir. Toplumsal barış ve uzlaşı için bu yanlıştan artık dönülmelidir. Yerel dil ve lehçelerde siyaset yapabilmek halk tarafından anlaşılmayı da beraberinde getirecektir. Bu, cumhuriyetin yeni bir toplumsal barış ve aydınlanma hamlesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir diğer konu hazine yardımıdır. Mevcut durumda, grup kuran ya da 5’ten fazla milletvekiline sahip partilere de hazine yardımı yapılırken Demokratik Toplum Partisine özel bir düzenleme yapılarak, AKP döneminde yasal değişiklik yapılarak, Demokratik Toplum Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde grup kurmasına ve 21 milletvekili sayısına sahip olmasına rağmen partimiz hazine yardımının dışında bırakılmıştır. Böylelikle ne kadar demokratik koşullarda yapıldığı şüpheli olan seçimlerde bir antidemokratik uygulama daha yasalarla güvence altına alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2010’da hazineden partilere 92,4 milyon lira yardım gelecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan 2010 merkezî yönetim bütçesi, DTP hariç, siyasi partilerin kasasını da dolduracaktır. Partiler 2010 yılı merkezî yönetim bütçesinden 92 milyon 486 bin lira devlet yardımı alacak, yeni yılda yapılacak aktarma ile AK PARTİ, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisine son üç yılda verilen hazine yardımı 367 milyon 721 bin liraya ulaşacaktır. Partilerin 2007 seçimlerinde aldıkları oya göre hesaplanan hazine yardımının 52 milyon 712 bin lirasını AK PARTİ alacak, bütçeden CHP’ye 23 milyon 625 bin lira, MHP’ye de 16 milyon 149 bin lira verilecek. Maliye Bakanlığı siyasi partilere hazine yardımını bütçenin yürürlüğe girmesinden itibaren on gün içinde ödeyecek.

Sizler hazineden bu kadar yardım alırken Demokratik Toplum Partisi yoksul ve emekçi halkın partimize ödediği aidatla ayakta durmaktadır. Bu haksızlığın ve antidemokratik yasanın bir an önce düzeltilmesini talep ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Buldan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz.

Buyurunuz Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ün 10/6/1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Bayburt Milletvekilleri Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi hakkında şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, temsilî demokrasi herkesin, her kesimin ve yine her ilin menfaatlerinin uzlaştırıldığı, sorun ve çözüm önerilerinin çoğulcu bir anlayışla tartışıldığı bir rejimdir. Elbette bu yapılırken ülkenin üniter yapısı, genel menfaatleri, kamu yararı, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerinin de atbaşı götürülmesi gerektiği bir gerçektir. Hele bizim gibi -bunu memnuniyetle ifade etmek lazım- yüz yüze ilişkilerin gücünü muhafaza ettiği, hemşehrilik bilinci ve bir yere ait olma duygusunun kuvvetli olduğu toplumlarda insanlar doğdukları, çocukluk ve gençliklerini yaşadıkları yerlerden doydukları ilçe ve il merkezlerine göç de etseler, “Gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüz.” diyecek kadar ata topraklarına bağlı ve sadıktırlar. Hemen her gurbetçinin sağ iken hayali memleketinde ocağını tüttürmek, vefat ettiğinde de anasının, atasının yattığı yerlere defnedilmektir.

Bugün, bu kanun teklifi bizleri böyle duygusal bir ortama sevk ederken, o ilin nüfusunun sadece o ilde yaşayanlarla sınırlı olmadığı, dışarıdaki nüfusun da memleketiyle alakalı hususlarda dikkat kesildiği tespitlerini yapma zorunluluğu vardır. Bu kanun bugün Bayburt’u ilgilendiriyor gibi gözükmektedir. Yakın zamanda, nüfusu gittikçe azalan diğer illeri de ilgilendirecektir. Bu bakımdan meseleyi sadece Bayburt’un meselesi gibi görmemek, demokraside genel bir temsil sorunu gibi meseleye bakmak lazımdır. Bayburt’ta bugün itibarıyla yaklaşık 75 bin nüfus yaşamaktadır. Ancak hemşehri dernekleriyle yapılan görüşmelerde yaklaşık 400-450 bin Bayburtlunun Bayburt dışında yaşadığını öğrendik ve kendilerine sorulduğunda da birazcık da Gümüşhanelileri kızdırmak için “Elhamdülillah Bayburtluyuz.” dediklerine şahit olduk.

İstiklal Savaşımızda cumhuriyetimizin kuruluşunda büyük katkıları ve emekleri olan Bayburtlu kardeşlerimizin, Doğu Anadolu’muzun kahraman evlatlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde hak ettiği sayıda ve mahiyette temsilini Milliyetçi Hareket Partisi olarak son derece önemsiyoruz ve onların herhangi bir haksızlığa uğramamaları için de üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu beyan ediyoruz.

Bu teklifi bakanlık vazifesini icra etmiş Sayın Güney ve Sayın Battal’ın vermiş olmasını da doğrusu onların memleketlerine bir hizmeti gibi görüyoruz. Ancak burada Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün’ün bu demokratik incelik ve ayrıcalığı kendi partisine mensup milletvekillerine neden bırakmadığını, kendisinin neden ön almak istediğini de doğrusu anlayabilmiş değilim. Sayın Güney, kanunun “Ülkü Güney Kanunu” olarak anılmasından rahatsız olduğunu söyledi, aman bu konularda çok fazla mütevazı olmaya gelmez. Bayburt’u ilgilendiren bir kanunun ismi ya “Ayhan Sefer Üstün Kanunu” olarak anılsaydı ne olacaktı?

SUAT KILIÇ (Samsun) – İki ayrı teklif var burada.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bir ilde yaşayan vatandaşlarımızın farklı görüşler ve farklı anlayışlarla birlikte temsili önemlidir. Bu bakımdan, siyasal sistemimiz her ilin en az 2 milletvekili ile temsilini öngörmüştür. Yaşanan sosyal ve ekonomik dönüşümler ve beraberinde gelen kırdan kente göç olgusu ile birlikte Bayburt gibi bazı iller nüfus açısından 2 milletvekili çıkaramaz noktaya gelmiştir. Şayet, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz gidişatı kendi hâline bırakır, Bayburt gibi iller 1 milletvekiliyle temsil noktasına gelirse, vatandaşlarımızın neredeyse yarısının ya da daha fazlasının Mecliste temsili mümkün olmayacak, en az 2 milletvekilinin istişareyle ortaya koyabileceği ortak akıldan mahrum olunacak, kamu yararı ile siyasi menfaatlerin itidal içinde dengelenmesi imkânı riske girebilecektir. Tüm bu düşüncelerle, Milliyetçi Hareket Partisi, Bayburt’un haklı talebi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinden beklentisine karşılık verecek ve olumlu oy kullanacaktır.

Bu desteğimiz, bu kanun teklifinin Genel Kurula getirilişi sürecinde gördüğümüz noksanlıkların ifade edilmesine engel değil değerli milletvekilleri. Siyasal sistemin idamesi ve hukuk devletinin yerleştirilmesinin vazgeçilmez unsuru, uzlaşmadır. Toplumsal uzlaşma, farklı fikirlere rağmen, Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü ve Seçim Kanunu gibi yasalar üzerinde mutabakatı mecbur kılar. Bu nedenle, isterseniz yüzde 90 ile iktidara gelin, bu metinler üzerinde, Parlamentoda ve Parlamento çalışmalarında mutabakatı aramak mecburiyetiniz vardır. Bu gerekçeyle, Milliyetçi Hareket Partisi, Anayasa Komisyonunda siyasi parti grupları arasında uzlaşmanın önemini vurgulamış, bu yönde, özellikle Bayburt gibi her konuda ilgiye muhtaç bir ilimiz ile ilgili olarak da bu uzlaşmanın kolayca sağlanabileceğini düşünmüştür. Alt Komisyondan gelen raporun beklenilmesinin faydalı olacağını beyan etmiş olmasına rağmen, AKP’li Komisyon üyeleri bu hassasiyetimizi dikkate almamışlardır. Alt Komisyonun AKP’li Başkanı olan milletvekili arkadaşımız, hem Komisyonu bu sürede yeterince çalıştırmamıştır hem de bu hususun etraflıca incelenmesi, araştırılması için alt komisyon kurma kararını da dikkate almayarak esas Komisyonun iradesine nezaketsizlik etmiştir. Esas Komisyon da kendi iradesine karşı yapılan nezaketsizliği sorgulama yerine, bu metni yangından mal kaçırırcasına hemen görüşerek bu problemi de açıkça örtbas etmiştir. Kaldı ki, Türkiye İstatistik Kurumu gibi, yani rakamları açıklamakla görevli devletin resmî kurumu, 2009’daki seçimlerle ilgili olarak kesin rakamları ancak yıl sonunda verebileceğini bildirmiş olmasına rağmen bu acele karar alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu Meclis, çatısı altında bulunduğumuz bu Meclis, milletin kaderine etki edecek yasal düzenlemeleri yapıyor. Karar yeter sayınız var. Bu millet, siyasi tarihimizde pek az hükûmete nasip olacak bir oy oranı ile hükûmet yapmış. Meclisi uyum içerisinde çalıştırmak, çeşitli fikirlerin ortaya konup, ortak aklın vücut bulmasına zemin hazırlamak ve bunu da hem Meclisi hem de toplumu germeden yapabilmek çoğunluk partisinin sorumluluğundadır. 23’üncü Dönem de diğer AKP’nin çoğunluk partisi olduğu dönemler gibi stresli ve gergin gündeme şahit oluyor. AKP olarak, Mecliste herkesin Bayburt için bir şeyler yapmak istediği ortamı bile değerlendiremiyor, kolayca uzlaşılacak hususlarda bile gerginliğe sevk ediyorsunuz, sonra da hayati konularda uzlaşmıyor diye muhalefeti şikâyet ediyorsunuz. Gerek Genel Kurulda gerekse komisyonlarda gündem maddeleri seviyeli, kibar bir ortamda tartışılır iken, nasıl yapıyor ve nasıl beceriyor iseniz, birden hukukun zorlanmasından dolayı gerginliklere sebep oluyor, diyalog ortamını bozuyor, sonra da Meclis çoğunluğunuza güvenerek siyasi dayatmalar yapmaya kalkıyorsunuz.

Sayın AKP’li milletvekili arkadaşlarım, bu tutumdan vazgeçmelisiniz. Size oy vermeyen yüzde 53’ün de bu milletin mensupları olduğu gerçeğinden hareketle onların fikirlerinin de ülke yönetimine yansımasına müsaade etmelisiniz. Gerginlik üzerine kurulan tüm politikalar iflasa mahkûmdur ve sahipleri için de maalesef yüz kızartıcıdır. Bayburt’a bu hakkını vermeyelim diyen var mı? Milliyetçi Hareket Partisi “Alt komisyon raporunu bir hafta içinde tamamlasın, onların yapacağı kapsamlı tespitler üzerine konuşalım.” demiş. Bunu söylerken de ihsası rey yapmış zaten; “Türkiye Büyük Millet Meclisinde Bayburt tek milletvekiliyle temsil edilmesin, eksik kalır.” demiş ve tekliflerinden dolayı Sayın Ülkü Güney ve Fetani Battal’a da teşekkür etmiş. AKP’li Komisyon Başkanı ve üyeleri, bu talebimiz kabul görürse sanki Hükûmet düşecekmiş gibi, basit bir jesti bile çok görmüşler. Uzlaşma kültüründen, diyalogdan nasıl bahsedeceğiz! Bu dediğim dedik, çaldığım düdük anlayışının hiç kimseye faydası olmadığı gibi, demokrasimize de faydası yok. Görüş birliği sağlandığında sisteme demokratik manada bir katkı verilecekse uzlaşmayı aramak bir lütuf değil, bir görevdir, zorunluluktur; ülke siyasetinin gelişmesine, diyalog ortamının oluşmasına yol açacaktır.

AKP Grup Başkan Vekili Sayın Suat Kılıç Genel Kurulda bir uzlaşma aradığını ancak grup önerileriyle bunun gerçekleşmediğinden bahsetmiştir. Sayın grup sözcüsünün Komisyondaki görüşmelerden herhâlde yeterince haberi yok diye düşünüyorum. Uzlaşma teklifi, Komisyonda AKP’nin tavrı yüzünden bozulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Komisyonda bu uzlaşmayı bozacaksın, Genel Kurulda bunu arayacaksın!

Sayın Kılıç, sizin yaptığınızın, kaybettiği bir şeyi kaybettiği yerde değil de aydınlık odada arayan Nasreddin Hoca’nın yaptığından ne farkı var. AKP’nin Komisyondaki tüm olumsuz ve uzlaşmaz tavırlarına rağmen, işin özünün doğru olduğunu, dolayısıyla bir ilin en az 2 milletvekiliyle temsil edilmesi gerektiğini düşünüyor, Bayburt’un Türkiye Büyük Millet Meclisinde eksik temsil edilmemesi gerektiğine inanıyor, uzlaşma kültürünün tüm parti gruplarına ama özellikle AKP Grubuna hâkim olmasını arzuladığımı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Korkmaz.

Şahısları adına Bayburt Milletvekili Fetani Battal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz efendim.

FETANİ BATTAL (Bayburt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu akşam Bayburt’un ismi burada sık sık geçtiği için Bayburt adına sizlere teşekkür ediyorum ve bir Bayburtlu ağzıyla diyorum ki: “Bu akşam burada hepiniz çok güzel görünirsiz.” (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, verdiğimiz teklifle aslında Seçim Yasası’nda çok önemli bir ilkeyi bu Yasa’nın içerisine sokmak istedik. Bunun sebebi, şu ana kadar yaşanmamış bir realiteyi yaşandığında problem olmaktan çıkarma düşüncesiydi çünkü şu ana kadar Türkiye’de hiçbir il tek milletvekili tarafından temsil edilmemişti ama TÜİK geçen yıl önemli bir sayım yaptı. Çünkü Türkiye’de insanlar içeri doldurulur, bir günde insanlar sayılır ve Türkiye'nin bir gün sonra nüfusu ilan edildiğinde hiçbirimiz “Acaba, açıklanan rakam doğru mudur?” diye tereddüt etmemezlik yapmazdık, hep tereddüt ederdik çünkü sayım sisteminin ve arka planında olan hadiselerin özellikle Anadolu’da göç veren iller bazında nelerin hesaplandığı anlamına geldiğini hepimiz çok iyi biliriz. Dolayısıyla, adres ve nüfus kayıtları üzerinden TÜİK’in yaptığı bu çalışma net bir şekilde ortaya çıkınca ve geçen yıl Sayın İçişleri Bakanımız iddialı bir şekilde sıfır hatayla bu rakamları açıklayınca Türkiye'nin nüfusunun geçen yıl itibarıyla 71 milyon küsur olduğunu öğrenmiş olduk ve bu çerçevede illerimizin nüfusları yeniden tespit edilmiş oldu ve bu çerçevede bazı illerin çıkardıkları milletvekili sayılarında düşüşler yaşandığını da hep beraber öğrenmiş olduk. İlk aklıma geldiği kadarıyla söyleyecek olursam, mesela Sivas, Trabzon, Erzurum, Bayburt gibi illerin milletvekili sayıları düştü. Bazı illerde 2, bazı illerde 1, bu düştü ve şu anda Türkiye’de 10 tane ilimizin milletvekili 2 ve bu durum, milletvekili sayısının teke düşmesi ihtimalini içinde barındırdığı için, tek kişi tarafından temsil edilen bir ilin çeşitli mahzurları benden önceki arkadaşlar tarafından da yeteri kadar anlatıldığı için, o konuya girmek istemiyorum ama ben, kısaca dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum arkadaşlar.

TÜİK’in geçen yıl ilan ettiği rakamlar açısından baktığımızda, İstanbul’umuzun 12 milyon 697 bin 164 kişiye sahip olduğunu biliyoruz. Buradan şuraya gelmek istiyorum: Diyelim ki Bayburt’un yıllık nüfus artışı yüzde 3 olsun, İstanbul’un da yüzde 3 olsun, Sakarya’nın da yüzde 3 olsun, Ağrı’nın da, Ardahan’ın da, Gümüşhane’nin de yüzde 3 nüfus hızıyla arttığını düşünelim ve İstanbul’un yüzde 3’ünü, Bayburt’un yüzde 3’ünü, Erzincan’ın yüzde 3’ünü hesapladığımızda ortaya çok ilginç bir durum çıkıyor. Bayburt için yıllık ortalama nüfus artışı yüzde 3 olduğunda, bu insanımıza 2.400 kişi olarak yansırken İstanbul’un -12 milyon üzerinden hesapladığımızda- yıllık nüfus artışı 380 binin üzerinde. Buna göçleri ve buna ilaveten rakamları ilave edersek, her yıllık artışı da buna ilaveten katarsak, İstanbul’un her yıl ortalama nüfusu 500 bin artmaktadır. Bu ne demektir? Bu, şu demektir: Ortalama milletvekili çıkarma sayısı 152 bin olarak hesaplanıyor ya İstanbul, Anadolu’nun bir kentinden, her yıl, 2 tane, 3 tane ve her dört yılda bir, 5 tane, 6 tane, 7 tane milletvekilini kendi bünyesine alacak demektir. Bu ne demektir? Bu, bence seçim sistematiği açısından çok büyük bir sakınca doğuruyor demektir. Bu, Anadolu’nun her ilinin biraz daha sesinin kısılması, İstanbul’a bir yığılmanın olması demektir. Bu benim temel bir itiraz noktam. Çünkü ben şunu iddia ediyorum, itiraz ederek bunu iddia ediyorum diyorum ki: Değerli arkadaşlar, Türkiye’de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bunun hesabını iyi yapamadın Sayın Vekilim, vallahi bunun hesabını iyi yapamadın.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

FETANİ BATTAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

…göç göç olup göçler yola dizildiğinde bizim başımıza bu problemlerin gelecekleri belliydi. Keşke otuz yıl önce, kırk yıl önce ileriyi planlayanlar bugünleri görseydi, ona göre adımlar atılsaydı.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yedi senedir görseydin o zaman. Uyuyor muydun ya?

FETANİ BATTAL (Devamla) – Ama şunu da biliyorum ki kırk yıl sonra, elli yıl sonra, on yıl sonra da insanlar böyle düşünecekler. Onun için bize düşen, bugün adına radikal kararlar almak, güçlü öngörülerle yarını görmek ve atılması gereken adımları zamanında atmaktır.

Bu çerçevede, bu teklifin memleketimize hayırlar getirmesini diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Battal.

Şahsı adına Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu.

Buyurunuz Sayın Türkmenoğlu.

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 420 sıra sayılı 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Bilindiği gibi, Sakarya Milletvekilimiz Ayhan Sefer Üstün ve Bayburt Milletvekilimiz Ülkü Gökalp Güney ve Fetani Battal’ın tekliflerini görüşüyoruz. Burada, 31 Mayıs 2007’de yapılan Anayasa değişikliği ile, bilindiği gibi, milletvekili seçim süresi beş yıldan dört yıla indirilmiş olup bu teklif ile Milletvekili Seçim Yasası’nın Anayasa’mıza uygun hâle getirilmesi sağlanmış olmaktadır.

İl, hem mülki yapımız hem de hukuki düzenimiz açısından önemi yadsınamayacak bir yönetim birimidir. Bunun siyaset kurumu ve demokrasi yönünden de fazlasıyla önemi mevcuttur.

Biliyorsunuz -biraz önce diğer vekillerimiz de bahsettiler, ben çok uzun uzun bahsetmek de istemiyorum çünkü gecenin geç bir saatine geldik- buradaki 1’inci maddede tasarlanan amaç: Milletvekili sayısı 1’den fazla olmayan her ile ikinci bir milletvekilinin verilmesi yönündeydi bu değişiklik. Bu konuda, temsilin sağlanması açısından, demokratik anlamda sağlanması açısından, her görüşün Mecliste temsili açısından bu değişikliğin yararlı olduğunu hepimiz kabul ediyoruz ve AK PARTİ Grubu adına bu konuda da beyanlarımız zaten mevcuttur.

Ben burada özellikle emeği geçen, teklifi veren milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Kanunumuzun tüm milletimize, Türkiye’ye hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz  Sayın Türkmenoğlu.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Zeydan sisteme girmiş.

Buyurunuz Sayın Zeydan.

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, iyi akşamlar diliyorum.

Efendim, ben hem bir soru sormak istiyorum hem de bir katkı vermek istiyorum müsaadenizle.

Tabii, kamu hizmetleri götürülürken illere veya ilçelere, tek parametre olarak nüfus baz alınmıyor, alınmaması da en doğrusudur. Dolayısıyla da temsilde adaletin tek parametresinin nüfus olarak kabul edilmesi de bana göre çok doğru değildir.

Benim seçim bölgemin, ilimin böyle bir sorunu olmamakla birlikte, zaten metropol illere yeterince göç olmaktadır. Bunu daha fazla teşvik eder pozisyonda yani İstanbul’a, İzmir’e, Ankara’ya, Bursa’ya, Mersin’e bu göçü durduramaz isek ileride kalkınmada öncelikli iller başta olmak üzere diğer bütün küçük illerin milletvekili sayısının yok denecek veya 1’e düşürülecek şekilde dizayn edilmesini takdirlerinize bırakıyorum. Dolayısıyla da bu kanunun bu anlamda da yerinde bir kanun olduğunu ifade etmek istiyorum ve tekraren şunu arz etmek isterim ki bu kanun veya benzeri kanunların teşekkülünde mutlaka  tek parametrenin nüfus olmaması gerektiğine olan inancımı bir kere daha arz etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Zeydan.

Sayın Çakır…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakandan öğrenmek istiyorum: Bu kanun bu biçimiyle yürürlüğe girdiği noktada, bugün ülkemizin seksen bir ili var fakat onlarca ilçe de il olma arzusu içerisinde, beklentisi içerisinde. Bu kanun yürürlükte olduğu noktada Türkiye’de il sayısı yüz elliye çıktığında acaba bu kanun Türkiye’de ne tür bir sıkıntıya yol açar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çakır.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Zeydan’ın temennisine ben de katılıyorum, soru mahiyetinde olmadığı için cevap vermiyorum.

Sayın Çakır’ın sorusuna gelince: Evet, bir varsayım ve faraziye üzerinden bir değerlendirme yaptılar “Seksen bir il var ama il olmak isteyen çok sayıda ilçeler var. Bu il sayısı yüz elliye çıkarsa ne gibi bir sorun ortaya çıkar?” Çok haklı ancak şuna dikkatinizi çekmek istiyorum: Türkiye’de il olma kriterleri yedi yıldır belli bir stabiliteye geldi. Bu anlamda il yapma konumunda olan karar mercilerinin bu tür sıkıntıları göz ardı etmemesi gereğine inanıyorum.

Bir ilçenin girişine ve çıkışına ilçe tabelasını kaldırıp il tabelası asmanın çok fazla bir faydası olmadığını geçmiş dönemlerde yapılan uygulamalarda da gördük. Bu açıdan o yerleşim biriminin il olma noktasında sosyal, ekonomik, fiziki şartlarının müsait olup olmadığı çok önemli. Bu anlamda bu sorduğunuz soru çerçevesinde sıkıntı çıkabilir ama ben böyle bir ihtimalin gerçekleşmeyeceğini düşünüyor ve temenni ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

Şimdi 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Milletvekili Seçimi Kanununun 6’ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri dört yılda bir yapılır.

Bir önceki seçimin yapıldığı tarihten itibaren dört yılın dolmasından önceki son Pazar günü oy verilir. Oy verme gününden geriye doğru hesaplanacak doksan günlük sürenin ilk günü seçimin başlangıç tarihidir.”

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Atila Emek konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Emek.

Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olursanız lütfen.

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 10.6.1983 Tarihli ve 2839 Sayılı Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair 420 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken grubum adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, teklifin gerekçesinde açıklandığı üzere, 7/11/1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 77’nci maddesinin “Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri beş yılda bir yapılır.” şeklindeki birinci fıkrası 31/5/2007 tarihli ve 5678 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un çerçeve 1’inci maddesiyle “Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri dört yılda bir yapılır.” biçiminde değiştirilmiştir. Ancak, 10/6/1983 tarih ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 6’ncı maddesinde, Anayasa’da yapılan bu değişikliğe uygun uyum düzenlenmesi yapılmamıştır. Bu düzenlemeyle Anayasa’nın 77’nci maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişikliğe uyum sağlanmaktadır. Bu konuda en son değişiklik Seçim Kanunu’nun 6’ncı maddesinin ikinci fıkrasında, 12/10/2006 tarih, 5550 sayılı Kanun’la yapılmış, buna göre “Her seçim döneminin son toplantı yılının 20 Temmuz günü seçimin başlangıç tarihidir ve kasım ayının ilk pazar günü oy verilir.” şeklinde düzenlenmişti.

Sayın milletvekilleri, teklifin 2’nci maddesi, 2839 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının değiştirilmesini öngörmektedir. Bu değişiklikle Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin dört yılda bir yapılacağı hükme bağlanmakta, oy verme ve seçimin başlangıç tarihi düzenlenmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak seçim kanunlarında yapılan sık ve aceleye getirilmiş değişiklikleri yerinde bulmadığımızı, AKP’nin bu yöndeki anlayışının çözüm üretmek yerine sorun ve sıkıntı yarattığını sizlerle paylaşmak isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasalar toplumların ana sözleşmeleri olup seçim kanunları da önemli temel yasalardır. Bunların değiştirilmesinde toplumsal uzlaşmanın sağlanması esastır. Görüşülmekte olan teklife neden olan Anayasa değişikliği, 2007 Nisanında yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Adalet ve Kalkınma Partisinin uzlaşmaz tutumu karşısında içine düştüğü öfkenin sonucu olarak gündeme gelmiştir. Oysa anayasalar sükûnet içinde, toplumsal uzlaşıyla değişmesi gerekir. AKP olarak öfkeyle ve aceleyle yaptığınız işler yüce Meclisin ve toplumun önüne yeni sorunlar çıkarmakta, bunların çözümü için de uzlaşma yerine yine aceleci tutumunuzu sürdürmektesiniz.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi anlayışı ne yazık ki böyle şekillenmektedir. Seçim Yasası’nda, Anayasa’da ve diğer yasalarda aceleye getirilerek, hiddetle yapılan bu düzenlemeler ülkeyi ve toplumu büyük sıkıntılara sokmaktadır.

Yasalar üzerindeki bu anlayışınız kurumlara yönelik de devam etmektedir. En acısı, yargı sistemi üzerinde sıkıntılar yaratan ve giderek yargının siyasallaşması noktasına geldiği bir sürece girilmiştir. Yargıda gelinen son nokta kaygı ve üzüntü vericidir.

Seçim Kanunu’nda yapılan bu değişiklik bir uyumu amaçlamış olsa bile AKP’nin anlayışının bir yansımasıdır. Aceleye getirip gerçekleştirdiğiniz bu değişiklik bir yıl içinde bir erken seçim hesabı içinde olduğunuzu ortaya koymaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yapılan bu değişiklik uyumu amaçlamış olsa da AKP anlayışının bir yansımasıdır. Yaşanılan bu süreçleri, AKP anlayışını ve İktidarını halkımız hayretle ve kaygıyla izlemektedir.

Milletimizin günü geldiğinde AKP hakkında kararını vereceği ve AKP’nin olumsuzluklarına dur diyeceği inancıyla yüce heyetinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Emek.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş.

Buyurunuz Sayın Karabaş.

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, aslında, normal karşılanabilecek, birlikte değerlendirilip yasalaştırılabilecek bir teklifi, garabet bir yasa ortada duruyorken ve bunların Seçim Yasası’na dokunmuyorken, mevcut Seçim Yasası’na göre ayrıntı olan bu yasa teklifini tartışmak gerekiyor. Yoksa buradaki her iki madde de normal bir ülkede, normal bir seçim kanunu içinde tartışılabilir ve yasalaştırılabilir ama şimdi, mevcut Milletvekili Seçimi Kanunu, mevcut Siyasi Partiler Kanunu ortadayken ve 12 Eylül askerî faşist darbesinden bu yana Anavatanından tutun, Anavatan İktidarından tutun, Hükûmetinden, bugün AKP Hükûmetine kadar her partinin, her hükûmetin seçimden önce bu halka, Türkiye halkına seçim meydanlarında ilk yapacağı, seçimi kazanırsa, Hükûmet olursa ilk yapacağı değişiklikler arasına koyduğu Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu ortada duruyorken gelip bunu tartışmak… İşte, bir milletvekili… Bazı illerin milletvekili sayısı 1’e düşecek, onun için temsilde adalet olmayacak, onun için adaletsizlik olacak.

Şimdi, siz 12 Eylül darbesinin o dönemde toplumu denetim altına alma, yüzde 10 barajıyla siyaseti denetim altına alma ki nitekim  o dönemde yüzde 10 barajıyla birlikte bir siyasi partinin seçime girebilmesi için Millî Güvenlik Konseyinden onay alması gerekiyordu ve 87’den sonra da bu Yasa’yı o dönem Anavatan Hükûmeti başta olmak üzere bugün de AKP Hükûmeti ve tüm diğer siyasi partilerin desteğiyle Kürtlerin siyaset yapmasının önünü tıkamak üzere çıktı ve bu yüzde 10 barajı devam ediyor.

Şimdi AKP bu yüzde 10 barajını tartışmıyorken, işte bir ilin milletvekili sayısı 1’e düşerse, efendim yarın da ölürse o il temsil edilmeyecekmiş! Bu ülkede, ülkenin toplam nüfusunun yüzde 45’i, 50’si temsil edilmedi. Kürt insanlarının yüzde 70’inin, 80’inin temsili, on beş yıl boyunca, yirmi yıl boyunca bu Parlamentoda bulunmadı. Sol düşünen, sosyalistlerin, komünistlerin, farklı kesimlerin yirmi senedir bu Parlamentoda temsili yoktur bu yüzde 10 barajı nedeniyle.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Siz olmadan temsil edilmiyor muydu?

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Evet, temsil edilmiyorduk.

Oy verdiğin insan eğer bu Parlamentoda temsil edilmiyorsa, oy verdiğin insan seçilmiyorsa, 20 bin, 30 bin, 50 bin oy almış insan değil, bu Parlamentoda 5-6 bin oyla onlarca, yüzlerce milletvekili geliyorsa halk burada temsil edilmiyordu. Halkın temsili demek, halkın ağırlıklı olarak oy verdiği        -bağımsız olsun, hangi partiden olursa olsun- seçime girme hakkı olan, seçime giren ve halkın oyunu alan kişidir. Temsil odur. Yoksa, burada bir ilin adına, birinin 5-6 bin oyla gelip temsil etmesi o ili, halkın burada temsil edilmesi anlamına gelmiyor.

Bu nedenle, bu teklifte gelen maddeleri tartışmıyoruz. Elbette Seçim Kanunu her yönüyle üzerinde tartışılıp gerçek anlamda cevap olabilecek... Bugünkü Türkiye, Avrupa Birliğine girmeye çalışan Türkiye, Sayın Başbakanın “demokratik açılım” dediği, “Her yönüyle tüm alanlarda demokratik bir yaşamı gerçekleştireceğiz.” dediği bir ülkeye yakışır bir seçim kanunu ve siyasi partiler kanunu tartışılır olsaydı, elbette biz bunları tartışmayacaktık. Ha, her ilin, gerçekten halkın tüm kesimlerinin temsil edildiği, temsilde adaletin olduğu bir milletvekili seçimi kanunu gerçekleştirseydik, her ilin gerçek anlamda temsili, eğer yarın herhangi bir sorun veya ölüm gibi farklı bir şeyle karşılaşırsa o ilin milletvekilsiz kalmaması da tartışılabilirdi. Ama, sonuçta böyle bir garabet Seçim Kanunu varken getirip bunu öncelikli olarak koymak, ondan sonra da adaleti gerçekleştirmekten bahsetmek çok gerçekçi değil, mantıklı değil. Birçok defa diğer bazı yasa değişikliklerinde, hatta anayasa tekliflerinde aynı şekilde bunları dile getirdik. Geçmişte buna benzer uygulamalar oldu.

Bizim aslında yasa teklifinin mantığına, ruhuna karşı olmadığımız, ama sonuçta öncelikli olmayan, öncelikli çıkarılması, tartışılması ve yasalaştırılması gereken konular varken bu Meclise getirilmesi, bu kürsüde tartışılmasını doğru bulmuyoruz.

Şimdi siz, bir taraftan, 22 tane milletvekili olan bir partiye, grubu olan bir partiye, bu kürsüde her yasayla ilgili konuşma hakkı, yetkisi mevcut yasalara göre olan bir partiye halktan, üyesinden alacağı aidatın dışında herhangi bir hazine yardımı yapmayacaksınız, bu tartışılmayacak. Yüzde 10 barajı olacak, burada 22 milletvekili, 21 milletvekili olan bu grup, her biri girdiği yerde tek başına bağımsız aday olarak girip ondan sonra grup oluşturacak; bu tartışılmayacak! Dille ilgili, diğer konularda, Milletvekili Seçimi Kanunu’nda antidemokratik olan, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde değiştirilmesi gereken, Türkiye’de halkın tüm kesimlerinin mutlaka değiştirilmesi yönünde bas bas bağırıp her gün dile getirdiği maddeleri tartışmayacaksınız, getirip Bayburt ilinin milletvekili sayısını 2’ye çıkarmayı tartışacaksınız. Bunlar elbette tartışılır. Bayburt’un da, yarın… Eğer böyle devam ederse, eğer gerçekten başta doğu, güneydoğu olmak üzere, Karadeniz’e, İç Anadolu’ya, Türkiye’nin birçok yerine ciddi önlemler alınıp, bu Parlamento tarafından tedbirler geliştirilip refahı, yatırımı, sanayiyi yayma gerçekleşmezse Bayburt’a benzer onlarca ilin çıkacağını biz de biliyoruz.

Bunlar elbette tartışılır. Fakat Seçim Kanunu’nu getirirsiniz, demokratik bir seçim kanunu, burada tüm siyasi partiler, grupları ve Parlamentoda grubu olmayan diğer siyasi partiler, bu konuda sivil toplum örgütleri, hukuk kurumlarının hepsinin birlikte tartıştığı bir seçim kanunu çıkarırsınız, bunları da içinde hiç kimsenin tartışmasına gerek kalmaz, bunlar da yasalaşır. Kaldı ki zaten burada 2’nci maddeyle ilgili, Hükûmet, eğer isterse, mevcut çoğunluğuyla istediği zaman erken seçim kararı alabilir. Yani bu konuda bu, öncelikli, bir an önce gelmesi gereken, tüm yasaların ve Mecliste tartışılması gereken konuların önüne alınması gereken bir olay değil.

Bizim, her iki maddeyle ilgili de, bu yasa teklifleriyle ilgili eleştirilerimiz mevcut. İşin aslına, gerçeğine eğilme, onu tartışma, toplumun beklentileri, bu Parlamentonun gelecekte halkın tümünü temsil etmesinin sağlanması yönünde adım atılması gereken konuları tartışma yerine, diğer, çeşitli gerekçelerle o anda iktidar partisinin, iktidar partisi milletvekillerinin veya bazı ona yakın çevrelerin o andaki taleplerini yerine getirmek üzere getirilen yasaların bu şekilde getirilmesini eleştiriyoruz.

Onun için, bu yasa teklifinin ruhuna karşı değil, getiriliş biçimine ve mantığına karşıyız.

Tüm Meclisi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Karabaş.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.

Buyurunuz Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 420 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde konuşma yapmak üzere grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün Anayasa Komisyonunda kanun teklifi görüşüldü. Komisyon üyesi olarak orada tabii ki hazır bulunduk ve baştan sona oradaki gelişmeleri dikkatle izledik. Şimdi, Anayasa Komisyonunun çalışması aslında hemen bir günde tamamlanacak ve akabinde Genel Kurula inecek düzeyde olmamalıydı. Öncelikle bu meselenin olgunlaştırılması, geliştirilmesi, düne münhasır olarak değil ama bundan önceki aylar içerisinde, önceki yasama dönemlerinde, 4’üncü Yasama Dönemine gelinceye kadarki dönem içerisinde konunun ele alınarak anayasal sistemimiz içerisinde bu meselenin çok iyi bir şekilde irdelenip tartışılarak parti gruplarının müzakere sonucunda uzlaşı metnini ortaya çıkarmaları ve bunu Genel Kurula getirmelerinin daha mantıklı, daha tutarlı ve daha objektif olması yönünde görüşümü burada ifade etmek istiyorum.

Ancak değerli milletvekilleri, şunu da burada vurgulamak isterim: 2007 yılında biliyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirildi ve Cumhurbaşkanı seçiminden önce, 2007 yılının başında ve hatta 2006 yılının Aralık ayından başlayarak Partimiz hep iktidar partisini uyardı, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinde olmamamıza rağmen. “Bu bir siyasi krize yol açar, Türkiye’de rejim tartışmalarını ortaya çıkarır, gerilimlere yol açar ve Türkiye buna müstahak değildir.” mealinde açıklamalar yapıldı ama hepsi kulak ardı edildi ve sonuçta, mayıs ayına gelindiği zaman derhâl bir Anayasa değişikliğine gidilmesi öngörüldü ve Anayasa’mızın birçok maddesini değiştiren 5678 sayılı Anayasa’yı değiştiren Yasa’yı çıkardık, çıkardınız ve 21 Ekim 2007 tarihinde yapılan referandumla da bu Anayasa değişiklikleri yürürlüğe girmiş oldu.

Bunu niye anlatıyorum? Şimdi, bizim anayasal sistemimizi bir bütün içerisinde görürken burada Cumhurbaşkanının görev süresini düzenleme metni var, 367 toplantı nisabına ilişkin düzenleme var ve milletvekili genel seçimlerinin dört yılda bir yapılacağına ilişkin yine Anayasa’nın 77’nci maddesinin değiştirilmesi hükmü var ve ayrıca bir geçici maddeyle de “11’inci Cumhurbaşkanını     –mealen söylüyorum- halk seçer.” tarzında bir hüküm bu Anayasa değişikliğiyle yürürlüğe girmiş oldu, ama 21 Ekimde.

Şimdi burada özellikle vurgulamak istediğim, 77’nci maddeyle ilgili hüküm, dört yıllık hüküm. Bu düzenlemeleri yaparken illerin, Türkiye’de her ilin en az, asgari 2 milletvekili çıkarması yönünde düzenlemeyi o tarihlerden itibaren yürütmüş olsaydı iktidar partisi, bugün bu mesele çok daha farklı boyutlarda olurdu, belki de Türkiye'nin sistemi açısından bugün başka meseleleri konuşuyor olurduk ama öyle yapılmadı. Dün dedim… Anayasa Komisyonunda yapmış olduğumuz görüşmelerde Sayın Ülkü Güney’in ve Fetani Battal’ın teklifi ve arkasından önceden kurulmuş olan alt komisyon üyesi Sakarya Milletvekili Sayın Sefer Üstün’ün teklifi bir anda geldi ve bunun yanında, Adana Milletvekili Fatoş Gürkan’ın ve Mustafa Ünal’ın değişiklik önergesi de geldi. Bu arada, biz milletvekili seçimi kanununu henüz hangi maddesi olduğunu ele almadan aceleyle kotarılmış bir şekilde önümüze kondu. Ancak burada biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak daima yapıcı ve katkı sağlayıcı tavır içerisinde meseleyi ele almayı tercih ettik.

Yalnız, sonuç olarak biz Sayın Faruk Bal’ın da ifade ettiği gibi, siyasi zarafet aradık bu işte. Değişiklik önergesinin yeterince tartışılmadığını düşünüyoruz ve alt komisyonun karar ittihaz etmeden ve çalıştırılmadan, doğrudan Anayasa Komisyonunda konunun yeniden ele alınmasını demokrasi geleneklerine ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma adabına uygun görmüyoruz.

Burada, bildiğiniz gibi değerli milletvekilleri, benden önceki hatiplerin ifade ettiği gibi, Türkiye, çok farklı boyutlarda göçe maruz kalan bir ülkedir. Kırsaldan kentlere doğru bir göç hareketi olduğu gibi, doğudan batıya doğru ve iç kesimlerden de kıyılara doğru üç türlü göç hareketini yaşamaktadır. Özellikle Bayburt yöresinde, Doğu Anadolu’nun daha kuzeyinde olan bölgelerde yaşayan insanların rızık peşinde, ekmek peşinde ülkemizin batısına ve kıyılarına doğru gittiğini hepimiz görüyoruz. Göç hareketi, sadece Bayburt’a has değil, Erzurum’a, Kars’a ve diğer illerimize de has ciddi bir olaydır. Onun için, tüm iktidar partilerine düşen görev, göç veren illerin göçünü durduracak ekonomik tedbirleri almasıdır. Bu itibarla, iktidar partisinin, ne yazık ki son yedi yılda iyi bir sınav verdiğini söylememiz mümkün değildir. Yani burada 2 milletvekili çıkaran illerin gelecekte -yine konuşmacılar ifade etti- beş altı ile -şu anda bir il gözüküyor- çıkacak olması tabii ki iktidarın yüz karasıdır. Bunun başka bir izahı da yoktur. Çünkü bu illeri kalkındırma görevinin, ekonomik olarak onları güçlendirme görevinin iktidara ait olduğu gerçeği ortadadır. Onun için, iktidar partisinin Türkiye'yi tasfiye planı peşinde değil de yani gerçek bir Türk Hükûmeti gibi görevini müdrik çalışması bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak yegâne temennimizdir. Ancak bu henüz en ufak bir işaret olarak gözükmemekte ve siyasi sonuçları itibarıyla Türkiye âdeta bir kayyumlar heyetinin, tasfiye planını uygulayan kayyumlar heyetinin yönetimindeymiş gibi bir görünüm arz etmektedir.

Bu itibarla tekraren, başa dönerek söylüyorum: Anayasa hükümlerinin değiştirilmesi konusunda 77’nci maddede dört yıllık süreyi düzenlerken yapılması gereken şeyin, yine bu illerle ilgili hükümlerde de düzenleme yapılması ve Milletvekili Seçimi Kanunu’na bunun ilave edilmesi gereği idi ama bunlar maalesef yapılmadı, yapılmıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, 2’nci maddede ifade edilen Anayasa’nın 77’nci maddesinde, 5678 sayılı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun’la yapılan düzenlemenin Milletvekili Seçimi Kanunu’na uyarlanması olumlu ve anlamlıdır.

Bu duygularla tekraren hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

Şahsı adına İzmir Milletvekili Harun Öztürk.

Sayın Çelik, demin söylerken siz “11’inci Cumhurbaşkanını halk seçer” diye söylediniz, 12’nci olacaktı. Bunu da düzeltelim.

Buyurunuz Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 420 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Şahsım ve Demokratik Sol Parti adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, herhangi bir ilden seçilecek milletvekili sayısının 2’den az olamayacağına ilişkin 1’inci maddede yapılan düzenleme, temsilde adaleti esas alan milletvekili sayısının iller arasında dağılımını düzenleyen genel kurala bir istisna getirmektedir. Ancak teklifte getirilen istisnanın pratikte söz konusu genel kurala çok aykırılık teşkil etmeyeceği düşüncesine katıldığımı belirterek sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 2’nci maddedeki düzenlemeye bir zorunluluk olmadığı kanaatindeyim çünkü Anayasa’da yapılan “milletvekilliği süresinin beş yıldan dört yıla indirilmesi” şeklindeki değişikliğin 23’üncü Dönem milletvekillerini de kapsadığını düşünüyorum. Anayasa’da yapılan bu değişiklikle ilgili uyum yasası çıkarılmasa dahi, uygulanabilir açık hüküm içermesi nedeniyle yasalarda yer alan hükümler gibi uygulanabileceği kanaatindeyim. Diyelim ki bir değişiklik yapılmadı, o takdirde, 23’üncü Dönemin görev süresinin beş yıl mı yoksa dört yıl mı olacağına dördüncü yıl dolduğunda seçim takvimini işletecek olan Yüksek Seçim Kurulu karar verecektir. Eğer Yüksek Seçim Kurulunun yukarıda ifade edilen görüşe aykırı olarak, 23’üncü Dönemin görev süresinin beş yıl olduğu yönünde bir görüş verebileceği yönünde bir endişemiz var ise, bu endişenin o gün geldiğinde erken seçim kararı alınarak aşılması pekâlâ mümkündür. Bu nedenle, 2’nci maddeyle ilgili şimdilik bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç olmadığını düşünüyorum. Daha  sağlam olsun diye düzenleme yaparak Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli zamanının harcanmasını doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Ancak buna rağmen, değişiklikte ısrar edilir ise, görev süremizin dört yıl olduğuna ben de inandığım için teklifi desteklediğimi belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, teklif sahipleri teklifin çok önceden verildiğini ileri sürerek bir yıl sonra yapılma ihtimali olan bir erken seçime yetiştirme telaşı içinde olmadıklarını ifade etseler de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ülkenin önemli sorunlarını çözme iddiası olan çok sayıda tasarı ve teklif görüşülmeyi beklerken, bu teklifin İç Tüzük emri kırk sekiz saat dahi bekletilmeden öne alınıp görüşülmesi muhalefetin erken seçim konusundaki görüşlerini haklı çıkarmaktadır. Bu açıklamalarımızdan Demokratik Sol Parti olarak erken seçimden kaçtığımız anlamı hiçbir şekilde çıkarılmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu teklif, Hükûmetin muhtemel bir erken ya da zamanında yapılacak seçime yine aynı antidemokratik seçim yasalarıyla gitmek istediğini ortaya koymaktadır.

Eğer Hükûmet demokratik açılım konusunda samimi ise demokratikleşmeye Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nda yapılacak değişiklerden başlanmalıdır. Demokratik Sol Parti olarak biz her fırsatta bu görüşümüzü dile getiriyoruz ve getirmeye devam edeceğiz.

Özetle, temsilde adaleti ve yönetimde istikrarı sağlayacak şekilde yüzde 10 barajını kabul edilebilir makul bir düzeye çekecek bir değişiklik mutlaka yapılmalıdır diyoruz.

Sadece siyasi partiler için değil, siyasetin bir bütün olarak finansmanı konusunda siyasi yozlaşmayı önleyecek değişikleri de Türkiye Büyük Millet Meclisinde 23’üncü Dönem milletvekilleri olarak mutlaka yaşama geçirmeliyiz. Bunları yapmadan yeni seçimlere gitmek sistemin sıkıntılarının bir sonraki döneme aktarılması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bunları yapmadan yeni seçimlere gitmenin sistemin sakatlıklarının bir sonraki döneme taşınması anlamına geleceğini ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun teklifinin 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Şimdi, sözlerime başlarken kimseye sataşmak için değil ama bazı tespitleri yapmak istiyorum. O tespitler de şunlardır: Birincisi, AKP Grup Başkan Vekili arkadaşımız konuşurken “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda 2007 yılındaki halk oylamasıyla yapılan değişikliklerin Milletvekili Seçimi Kanunu’na yönelik izdüşümleri söz konusudur ve Milletvekili Seçimi Kanunu’nun Anayasa’daki değişime paralel bir şekilde uyumlu hâle getirilmesi, bugün açısından hepimiz itibarıyla bir zaruret hâlini almıştır.” dedi. Şimdi, değerli arkadaşlarım, kendi konuşmasında da belirtildiği gibi, bu Anayasa’daki değişiklik 2007 yılında yapılmış 21 Ekim 2007’de de halk oylaması yapılmış. Bugün ayın kaçı? 22 Ekim 2009, yani zaruret hâline geldiği şimdi mi akıllarına gelmiş? İki sene içinde ne yapmışlar? Gecenin bu saatinde Borçlar Kanunu Tasarısı’nı da bugün çekerek, bir kenara iterek bunu getirmenin anlamı neydi?

Şimdi, Borçlar Kanunu Tasarısı bu Mecliste konuşulurken ilk gün ben soru sormuştum: “Siz, Meclisteki boşlukları doldurmak için mi bu Borçlar Kanunu Tasarısı’nı getirdiniz, yoksa sürekli görüşecek misiniz?” dedim, Sayın Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, o tasarının görüşüleceğini söyledi ama şimdi, zaman beni doğruladı. Demek ki, Borçlar Kanunu Tasarısı’nı Meclisin boş günlerini de doldurmak üzere getirmişsiniz.

Yine, arkadaşımız konuşmasında “Anayasa’da beş yıldan dört yıla indirdiğimiz milletvekili seçiminin Milletvekili Seçimi Kanunu’nda da beş yıldan dört yıla indirilmesinden ibarettir. Dolayısıyla, Anayasa’nın amir hükmü ortadayken bu düzenlemeye niçin ihtiyaç duyulmuştur?” dedi. Şimdi, burada tabii, yorum meselesini ortadan kaldırmak üzere bunun getirildiğini söyledi, ben onu da söyleyeceğim. “Dört yıl sonra yapılacak milletvekili seçimini, aday isimler olarak bir taraftan kendi seçimimizle ilgili düzenlemeyi illa ki sıkışık bir takvimin içerisine kaydırmakla ilgili bu kadar çaba sarf etmeyi doğrusu çok gerekli görmüyoruz.” dedi. Çok gerekli görmüyor idiyseniz, niye şimdiye kadar getirmediniz? Yani, muhalefet partisi olarak biz mi engel olduk buna değerli arkadaşlarım?

Yine, Grup Başkan Vekilimiz, bu işi ortak bir şekilde yürütebilme iradesini ortaya koymamızın, Meclisten kamuoyuna yansıyacak görüntü adına çok önemli olduğunu söyledi. Ben buna katılıyorum ama bu ortak iradeyi ortaya koyabilmenin kimin tarafından engellendiğini ben Türk halkının takdirlerine sunuyorum. Bu kürsünün milletin kürsüsü olduğunu, bu kürsüden konuşulurken millet adına ve memleket adına çok özenli ve dikkatli olunmasının milletimizin asgari beklentisi olduğunu söyledi. Bu sözlerin de altına imza atıyorum ama bu beklentiyi karşılamak görevi, öncelikle ve özellikle iktidar partisi grubundaki arkadaşlarımızın görevidir.

En önemli konu da AKP Grup Başkan Vekili “Bize ve kendinize güvenin.” dedi muhalefete dönerek. Evet, biz muhalefet olarak kendimize güveniyoruz. Size güvenip güvenmeme meselesine gelince, size güvenip güvenmememiz konusunda da “Bize güvenmeniz gerekir.” dedi ve bunu çok tekrar etti, güvenmeniz gerekir diye. Bizim, muhalefet olarak iktidar partisi milletvekillerine güvenme mecburiyetimiz yok, iktidar partisine güvenme mecburiyetimiz, zorunluluğumuz yok ama iktidarın, bu ülkeyi yönetme adına muhalefetin güvenini kazanma zorunluluğu vardır. Eğer bir insan bir insana güvenmiyorsa “bana neden güvenmiyorsun” diye suçlamayı bir kenara bırakıp, güveni kazanmamış olmasını sorgulaması gerekir. Türk Dil Kurumuna göre güven, korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusudur, itimattır; güvenmek ise, güven duymaktır, güveni olmaktır, itimat etmektir. Eğer, bugün, gerçekten özellikle toplum kesimlerinde AKP’ye karşı bir güvensizlik almış başını gidiyor ise bunun sorumlusu, bunlara güvenmeyenler değildir, o güveni kazanamamış olan AKP’lilerin ta kendisidir değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bakın, bu kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine 16/10/2009 günü getirilmiş yani bundan beş gün önce getirilmiş, Komisyonda dün görüşülmüş ve bugün de Meclis Genel Kuruluna getiriliyor. Yani, alelacele, tartışılmadan, düşünülmeden kanun yapma geleneği ve alışkanlığı hâlen devam ettiriliyor. Şimdi, bu alışkanlıkla mı uzlaşma sağlanacak? Ben bunu da takdirlerinize sunuyorum.

Şunu söylemek istiyorum: Bu yasa ister çıksın ister çıkmasın, 2010’un Mayıs veya Nisan aylarında erken seçim olacaktır. Bu, şu nedenle olacaktır: Bugün Türkiye'nin en önemli sorunu yönetilememe sorunudur. Son günlerde Türkiye’de yaşanan olay AKP İktidarının Türkiye’yi yönetemediğinin en somut göstergesi ve örnekleriyle doludur. Dolayısıyla yönetilen halk yığınlarıyla yönetenler arasında ciddi uzlaşmaz çelişkiler belirmiştir. Demokrasilerde yönetenle yönetilenler arasındaki çelişkilerin çözüm yeri sandıktır, çözüm yöntemi de seçimdir. Artık AKP İktidarıyla halkımız arasındaki bu çelişkiler ertelenemez, uzatılamaz bir hâl almıştır; o nedenle bunun çözülmesi zorunluluktur. Artık 2010 yılının Mayıs ya da Nisan aylarında seçim sandığının halkın önüne getirilme zorunluluğu vardır, iktidar partisi olarak bunu getirmek zorunda kalacaksınız. O nedenle bu yasayla çok fazla uğraşmanın da anlamı olmadığını düşünüyorum.

Öbür taraftan değerli arkadaşlarım, bu yasa görüşülürken yasanın iki tane önemli özelliği: Birincisi, “Bayburt yasası” olarak tanımlandı ve bu konuda da Sayın Bayburt Milletvekilimiz Ülkü Güney, Bayburtluların bundan dolayı güceneceğini söyledi. Aslında bu doğru değil, Bayburtlular kendilerinin milletvekili sayısının 1 veya 2 olmasından dolayı gücenmezler. AKP Hakkâri Milletvekili Sayın Zeydan’ın söylediği gibi, Bayburtlular uygulanan politikalar yüzünden kendi topraklarında doyamaz, evlerini de geçindiremez hâle gelip kendi topraklarını, kendi yurtlarını terk edip İstanbul’a, Ankara’ya taşınmak zorunda bırakan politikalar yüzünden gücenmişlerdir. O politikaları da bugüne kadar kimin uyguladığı bellidir. Ama öbür yandan da şu var: Bu sefer, Bayburt’ta 75 bin toplam nüfusla 1 milletvekili verme meselesini hak ve adalet kurallarıyla bağdaştırırken, öbür yandan, Bayburt’un nüfusu kadar bir seçmen sayısını Mersin’de bir kenara iterek, 80 bin oyu bir kenara atarak, seçmen sayısını bir kenara atarak, oranın milletvekili sayısını aşağı çekmek hak ve adalet kurallarıyla bağdaşıyor mu değerli arkadaşlarım? Bir kere, bu tasarının 1’inci maddesi, bu yönüyle bakıldığında, Anayasa’nın temeline aykırıdır. Şöyle ki: Anayasa hukuk devletini tanımlarken, insan haklarına saygı gösteren ve bu hakları koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan devlettir. Hukuk devleti olabilmenin bir başka göstergesi de yasalarda genellik ilkesine uyulmasıdır. Yasaların genelliği ilkesi özel, aktüel ve geçici bir durumu gözetmeyen, belli bir kişiyi hedef almayan, aynı statüde olan herkesi kapsayan kuralların getirilmesini zorunlu kılar. Getirilen bu yasanın 1’inci maddesi temsilde adalet ilkesine tümüyle aykırıdır, Anayasa’ya, bir kere, aykırıdır.

Değerli arkadaşlarım, 2’nci maddedeki değişiklik ise aslında, milletvekili seçimlerini erkene çekmiyor, orada seçimlerin başlangıç tarihi ile oy atma gününde bir değişiklik yapıyor. Dolayısıyla, yapılan düzenlemeyle, mevcut yasaya göre -Habertürkte Muharrem Sarıkaya da söyledi- hiçbir değişiklik yapılmasa bile, mevcut Siyasi Partiler Yasası’na göre seçimin en geç 2010 yılının Kasım ayının ilk haftasında yapılması kaçınılmazdır ama getirilen bu düzenlemeyle, seçimin 2011 yılına sarkması, 2011 yılında yapılabilmesinin yolu açılmaktadır çünkü seçim takviminin başlangıç tarihi değiştirilmiş, yine oy verme günü değiştirilmiştir çünkü seçimin yapıldığı günden itibaren, dört yılın bitim tarihinden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …bir hafta öncesi yani 17 Temmuz 2011 günü oy atma günü olacaktır, ondan da geriye doksan gün, 17 Nisan da seçim takviminin başladığı tarih olacaktır. Dolayısıyla, bu yasa aslında seçimi 2010 yılında yapma yerine, 2010 yılında mevcut yasa hükmü gereği yapılması gereken bir seçimi 2011’e aşırmanın zeminini oluşturmuştur, buna yöneliktir. Bu da iktidar partisinin seçimden kaçtığının somut göstergesidir. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak seçime hazırız ve seçimin de 2010 yılının Mart ve Nisan ayında olmasının -demin de söyledim- zorunluluklarını da açıkladım, temellerini açıkladım.

Bu nedenle, hepinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize iyi geceler diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Soru-cevap bölümünde bir soru görüyorum.

Sayın Öğüt, buyurunuz.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Şimdi, bu yasayı görüşmemizin amacı, göç eden illerden milletvekili sayısı azalıyor, azaldığı için de milletvekili sayısını artırmak istiyoruz Sayın Bakanım. Aslında niçin sayı düşüyor onu araştırmak lazım. Göç verip işsiz ve yoksul kalan bölgeler bugün hakikaten çok perişan durumda. Benim ilim Ardahan başta olmak üzere diğer illerde hızlı bir göç, hızlı bir boşalma var. Şimdi örnek vereceğim. Eğitime hiçbir katkı sunulmuyor. İstanbul’da bir üniversiteye 500 küsur trilyon bütçe konurken, Ankara’da üniversiteye 300 trilyon civarında bütçe konurken Ardahan’da 12 trilyon konuyor. Ardahan şimdi, üniversitede sonuncu. Peki, bölge boşalıyor, işsizlik ve yoksulluk had safhada. Milletvekili 5’se sıfıra indiği zaman ne olacak? Şimdi, milletvekili sayısı tabii ki önemli ama bence göç vermiş bölgelerde, başta tarım, hayvancılık olarak çiftçiye sahip çıkmak, esnafa sahip çıkmak, oralarda üniversiteleri geliştirip eğitimi yükseltmektir. Bu konuyla ilgili, Sayın Bakanım ne düşünüyorsunuz, bunun cevabını bekliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öğüt.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Ensar Öğüt’ün ortaya koymuş olduğu tabloya ben de katılıyorum. Nüfusu azalan illerde temsilî demokrasiyi sağlayabilmek, çoğunluk değil ama çoğulcu anlayışı yansıtabilmek açısından yapmış olduğumuz bu düzenleme, elbette ki seçim hukuku açısından bir tedbirdir. Ancak, esas olan, bu illerimizin, küçük illerimizin özellikle, sosyoekonomik dengelerini değiştirmek, düzeltmek, daha da geleceğe onları iyi şartlarda taşıyabilmek temel hedef olmalı. Buna aynen katılıyorum, Sayın Öğüt’ün önerisine ama şunu da teslim etmek gereğine inanıyorum: 2002-2009 yılları arasında, bu yedi yıllık süre içerisinde, inanıyorum ki Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi Ardahan’da da önemli hizmetler yapılmıştır. Yeterli olmayabilir, daha Ardahan’ın başka ihtiyaçları vardır, karşılanması gereken temel altyapı hizmetleri vardır ama yapılanların da hakkını teslim etmek gerektiğine inanıyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz efendim.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Şahin Mengü.

Buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşacağım madde “Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.” Elbette başkası yürütmez, Bakanlar Kurulu yürütür ancak… (AK PARTİ sıralarından “Niye konuşuyorsun o zaman?” sesi)

Niye konuştuğumu dinlersen anlayacaksın. Biz sizi bu saate kadar dinledik. Şu, yasama faaliyeti ise, ben senin söylediğin her şeyi kabul ediyorum.

Şimdi, arkadaşlar, bu yasa, yani önümüzde tartıştığımız yasa iki ciddi maddeden oluşuyor. Bunun bir tanesi -ilin adını vermeden söyleyeceğim- bazı illerin -aslında bir ilin ama- milletvekili sayısının teke düştüğü iddiası, diğeri de Anayasa’da yapılan değişiklik nedeniyle seçim kanunları ve Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılması gereken değişiklik, uyum yasası.

Şimdi, Anayasa değişikliği ne zaman oldu, tam kesinleşmesi maddenin? 27 Aralık 2007. Bu uyum yasasını, eğer o değişiklikleri bir rövanş mantığı içinde yapmasaydınız, o günlerde yapmanız gerekirdi. Bugüne kadar beklemenin gereği var mıydı? Belki bu tartışma çok daha derin, çok daha hukuki, çok daha bazı şeylerin karşılıklı tartışılarak… Hem buradaki zabıtlara geçmesi açısından hem topluma verdiği mesaj açısından çok daha faydalı şeyler olurdu.

1’inci maddeye geldiğiniz zaman, ildeki, illerdeki en az milletvekili sayısını 2’ye çıkarıyorlar. Bu bir siyasal tercihtir, buna saygı duyarım ama bir şeyi de bilmemiz lazım: Yani, “Bu bizim adalet duygumuzdan kaynaklanıyor.” diyemezsiniz. Zira, Türkiye’deki göç olgusu üç gün evvel başlamadı, yirmi gün evvel başlamadı, Türkiye'nin göç olgusu -sosyolojik bir olaydır, ekonomik temelleri vardır- yıllardır var. Yıllardır bu işi tartışmıyoruz, ne olduğu belli olmayan, devletin bürokratlarının -yani sizin iktidarınızın bürokratlarının- söylediğine göre, henüz bu sayım rakamlarının sağlıklı olmadığı onlar tarafından beyan edilmişken, niye bunu yangından mal kaçırır gibi, gece yarısı, yirmi dört saat beklemeden buraya getiriyorsunuz?

Anayasa Komisyonunda, Sayın Başkan, bizim bir arkadaşımızın “Teklif ama ben ‘tasarı’ diyorum.” demesinden çok alındı, aralarında tartışma çıktı. Öyle bir şey yaşadık ki, iki tane arkadaşımın verdiği değişiklik teklifini devletin bürokratı savunmak durumunda kaldı. Neydi yapılan? Çünkü haklı olarak, anlıyorum ki o 2 arkadaşım bir teklifin altına imza atmışlar ama savunmayı bürokrat yaptı.

Şimdi, yasama faaliyetini bu hâle getirdiğiniz zaman işte bu maddede bile konuşmak imkânını veriyorsunuz, daha doğrusu bizi konuşmak mecburiyetinde bırakıyorsunuz. Hakikaten çok ayıp bir şey. “Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.” Kim yürütecek? O yürütecek ama bunda bile söz alıyoruz. Niye? Çünkü, bize hiç saygı göstermiyorsunuz, muhalefete saygı göstermiyorsunuz. Sabahleyin getiriyorsunuz, Sayın Başkan bana diyor ki: “İki saatte vereceksin muhalefet şerhini.” Allah’ınızı severseniz hazır mı geliyoruz? Yani muhalefet şerhi cebimizde mi geliyoruz? Eğer hakikaten öyle gelsek asıl kınanmamız gereken nokta o olur. Hiç tartışılmadan cebime, bir muhalefet şerhi yazıp gelsem bundan daha ayıp bir şey yapmış olamam Parlamentoya karşı çünkü o Anayasa Komisyonunda fikirlerine saygı duyduğum birçok meslektaşım var hangi partiden olursa olsun. Fikirlerini söyleyecekler, belki ikna edecekler ama bu böyle yapılmıyor, kaldır parmağı indir parmağı, az konuş çok konuş, kırk sekiz saat beklemek nezaketini bile birbirimize göstermiyoruz. Ondan sonra elbette gecenin bu saatine kadar çalışıyoruz. Hiçbirimizin -sizler de elbette bizler gibi burada bu saatlere kadar bekliyorsunuz- hiçbirinizin de keyif alarak beklediğine inanmıyorum.

Burada asıl, tabii, tartışmamız gereken başka şeyler var. Burada kimseyi germek istemiyorum gecenin bu saatinde. Bu ülkede çift hukukluluk başladı, bunları konuşmak lazım burada ama bunları konuşmuyoruz. Asıl tartışmamız gereken bu. Bir hâkimin, değişik hâkimlerin bir yasayı değişik şekilde yorumlaması farklı bir şeydir, ülkenin illerinde aynı yasanın farklı farklı uygulanmaya başlanması ayrı bir şeydir. Türkiye’de bunları tartışmıyoruz, asıl bunları tartışalım arkadaşlar. Eğer böyle apar topar sabaha kadar bir şeyi tartışacaksak gelin bunu tartışalım. Çadırda yargılama nasıl yapılıyor bunu tartışalım ama bunları tartışmıyoruz. Çok teknik bir konuyu tartışmıyoruz ama gece yarısı, sabaha karşı apar topar kanun getiriyoruz. Eğer siz bunu içinize sindiriyorsanız söyleyecek fazla bir şeyim yok. Ama hukukun tartışılması gerektiği yerde biz hukuku tartışmıyoruz, Seçim Kanunu’nda değişiklik yapıyoruz. Sanki dünyada tek milletvekiliyle temsil edilen bir yerde demokrasi olmuyor gibi bir mantık oluşuyor. Peki, dar bölge seçim sistemi uygulayan ülkelerde demokrasi olmuyor mu? Örneğin İngiltere, dar bölge sistemi var, her dar bölgeden 1 milletvekili seçiliyor, bir partiye ait milletvekili seçiliyor. Yani 1 olması, 2 olması, demokrasinin yaşam tarzı, yaşam felsefesi değildir. Çoğulculuk ayrı bir mantıktır. Çoğulculuk, parlamentoda birden fazla partinin olması değildir. Çoğulculuk, bütün fikirlerin serbestçe tartışılabildiği bir platformdur.

İnsanların birbirini sevmek mecburiyeti yoktur ama saygı duymak, saygı göstermek mecburiyetimiz vardır. Bu, Anayasa Komisyonunda çalışan arkadaşlarım için de söz konusudur; Sayın Başkanla bizim arkadaşların, benimle olan münasebetlerinde de böyledir. Kimse kimseyi sevmek mecburiyetinde değil ama saygı göstermek mecburiyetindeyiz. Şu ana kadar yapılan bize saygı… Yani siyaseten elbette benim şahsımla ilgili bir şey yoktur ama Parlamentonun muhalefet kanadına bir saygı ihlali yapılmıştır. Sizleri saygısız olmakla suçlamak bana ağır gelir ama gösterilmesi gereken bir siyasi nezaket gösterilmemiştir.

Harp hâlinde değiliz beyler, harp kararı almıyoruz, orduyu bir yere göndermiyoruz, sabaha kadar, gece yarısı apar topar bir şey yapalım, bir Seçim Kanunu tartışıyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü.

Komisyon Başkanı Sayın Kuzu, buyurunuz efendim.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, Sayın Mengü Anayasa Komisyonunun üyesi. Geçen iki yıldan bu tarafa çalışıyoruz. Benim ne kadar demokrat olduğumu ve adil olduğumu kendisi de bilir.

Evvela, iki maddelik…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Ne dedi, anlamadım.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – “Adil olduğumu” dedim.

…bir metni iki saat tartıştık ve birkaç arkadaşımız birkaç kez söz aldılar. Söz alan hiçbir arkadaşımız da olmadı, doğru mu Sayın Mengü, bu doğru mu?

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Tabii, tabii.

Peki, sizin bana “Yirmi dakikada, iki saatte muhalefet şerhi yaz.” dediğiniz de doğru mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Oraya geleceğim.

Dışarıya çıktığımız zaman Sayın Mengü dedi ki: “Üç günde biz bunu verebiliriz.” Şimdi, bu önümüzdeki metin, yasa, bir yıllık süre sebebiyle Anayasa’daki, bir an önce yayınlanması gerekiyor, bunu Sayın Mengü biliyor. Dolayısıyla bu üç gün beklenemez. İki saat dedik, sonunda bir gün verdik. Yani on ikiye kadar verdik sabah, dolayısıyla bir günlük süreyle anlaştık. “İki saat” orada laf olarak kaldı, bunu da belirtmek lazım. Doğru değil mi? İki saat sonra da getirdiler. Demek ki yazılabiliyormuş iki saat sonra.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – O benim takdirime kalmış bir şey, istersem…

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Şimdi, hakkın kötüye kullanılmasını hukuk korumaz Sayın Mengü.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Hakkın kötüye kullanılması yok.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Hakkın kötüye kullanılmasını hukuk korumaz.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – “İki saat” demek hakkın kötüye kullanılması.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Üçüncü bir husus, teknik noktalarla alakalı bir hususu biz uzmanımıza sorduk Adalet Bakanlığından gelen. Dolayısıyla bir önergenin açıklanmasıydı teknik bakımından. Bu ne getirir? Ben söz verdim, öyle söyledi. Dolayısıyla ortada, yani önerge verenin bundan haberi yok gibi bir şeyi kabul etmiyoruz.

Son olarak da bu tasarı meselesini, bizim tabii, Değerli Üyemiz Sayın Kart’la birlikte tartışmamızın sebebini biliyorsunuz. “Bu bir hükûmet tasarısı.” diyor. Diyorum ki: “Sayın Kart, bu bir tekliftir. Hükûmet tasarısı ile teklifin arasındaki farkı sen bilirsin.” “Bilerek söylüyorum, bu bir tasarıdır.” diyor.

Değerli arkadaşlar, parlamenter modelde -şimdi Allah’ın bildiğini kuldan saklamayalım- Hükûmetin arkasında durmadığı bir yasa çıkar mı bu Meclisten, söyler misiniz? Olmuş mudur bu parlamenter modelde? Olmaz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İşte o da onu söylüyor.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - O bakımdan, doğruyu söylememiz lazım, doğruyu. Neden ikide birde Hükûmet kanadına dönüp “Katılıyor musun?” diye soruyoruz burada? “Yok.” Dediği zaman da her iş bitiyor burada? Evvela bunu tartışalım. Gelin, Türkiye’de bundan kurtulmak istiyorsak başkanlık modeline geçelim, bu iş bitsin. Bu iş orada, köklü çözüm oradadır.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Nasıl emir buyurursanız Sayın Başkan!

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kuzu.

Sayın Genç, şahsınız adına, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 420 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum ve hepinize saygılar sunuyorum.

Şimdi, bu getirilen kanun teklifi milletvekili sayısının belirlenmesiyle ilgilidir. Seçim bir rejimin temel ilkesidir. Seçim hakkaniyete ve adalete uygun olmazsa, eğer bir ülkeyi temsil eden meclisin milletvekilleri hakkaniyete, adalete ve milletin yüce menfaatlerine uygun olarak hareket etmezlerse, kendi vicdanlarıyla hareket etmezlerse o memleketin yönetimi maalesef sağlıklı olamaz.

Şimdi, Türkiye’de ne var? Türkiye’de siyasi partilerin liderleri diktatör. “Bu milletvekili seçilecek, bu seçilmeyecek…” Doğru mu yanlış mı? Türkiye’de iktidar partisinin başına gelen adam, Cumhurbaşkanını o tayin ediyor, Başbakanı o tayin ediyor, bakanları o tayin ediyor, bütün devlet organlarını o tayin ediyor. Arkadaşlar, en koyu diktatörlüğün yaşandığı memleketlerde bundan daha diktatör bir rejim var mı? Yok. O hâlde Türkiye'nin birinci sorunu, milletvekillerini genel başkanının ağzına bakarak görevlerini yapacak bir sistemden kurtararak, milletvekillerinin vicdanlarının sesini dinleyerek, hak ve adalet ölçüleri içinde hareketini sağlayabilecek bir sistem getirmemiz lazım. Türkiye'nin öncelikli konusu bu.

Şimdi, küçük illerimizde, Türkiye'nin doğu, güneydoğusunda ciddi bir terör var. Bu terörden dolayı en büyük zararı gören illerden birisi de benim ilim. Şimdi, Türkiye’yi araştırırsanız Türkiye’de en azından 1 milyonun üzerinde Tuncelili var. Bursa’daki seçmenlerin büyük bir kesimi Tuncelilidir, İstanbul’daki seçmenlerin büyük bir kesimi Tuncelilidir, Adana’daki Tuncelilidir, Mersin’deki Tuncelilidir, Manisa’daki, Aydın’daki… Bu nedir? Ama, bu insanlar, Aydın’daki Aydın milletvekiline telefon etmiyor, İstanbul’daki İstanbul milletvekiline telefon etmiyor, Mersin’deki Mersin milletvekiline telefon etmiyor. Benim ilim 2 milletvekili, bana telefon ediyor “Sayın Milletvekilim, benim şu sorunum var.” diyor.

Bakın, yüz ölçüme getirirsek, Tunceli’nin aşağı yukarı 7 bin 600 bin  metrekarelik bir alanı var. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler) Yani gülünecek bir şey yok arkadaşlar. 7.600 metrekarelik bir yeri var.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – 600 metrekare bir tarla yahu!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben inanıyorum ki birçok ilden de daha fazla.

Yahu, şimdi, bakın siz çok alaylı insanlarsınız da herkesi kendiniz gibi alaylı görüyorsunuz. Ben burada ciddi şeyler söylüyorum, halk da bizi dinliyor. Gülünecek bir şey söylemiyorum.

Şimdi, bakın, bazı şeylerde hem nüfusu esas aldık hem de yüz ölçümünü esas aldık. Mesela belediyelere pay dağıtırken işte yüzde 40’ını nüfus esasına göre dağıtalım dedik, yüzde 10’unu yüz ölçümüne göre şey ettik.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bana göre burada 2 milletvekili bir il için çok az. Bunun bir coğrafi… Yani bir sistem getirebiliriz. Bunun, 550 milletvekilinin en azından her ile 2 milletvekili dağıtalım, ondan sonra nüfusa göre dağıtalım.

Şimdi, İstanbul’un 70 milletvekiline ne ihtiyacı var? İstanbul’daki... Ben bir güne bir gün görmedim ki Meclis restoranında İstanbul milletvekilinin yanına 10 tane ziyaretçi gelmiş oraya, yemek yediriyor ama ben her gün… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Biz her gün İstanbul’dayız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu arkadaşlar, yani alaylı bir şey söylemiyorum. Tek başına gidiyorsunuz aşağıda yemek yiyorsunuz, yanınızda 2 tane fakir vatandaşı getirip de bir yemek yedirebiliyor musunuz? Gitmiyorsunuz çünkü yerinize de gitmiyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Yahu halk bizi dinliyor, alaylı bir şeyler söylemiyorum. Bakın, siz, sizi seçen seçmenlerle görüşmüyorsunuz çünkü siz görüşmediğiniz için de seçmenin sıkıntılarını bilmiyorsunuz.

Dolayısıyla, burada sıkıntıyı çeken küçük illerin milletvekilleri. Küçük illerin milletvekilleri de çok sıkıntı çektiği için… İstanbul’da… Şimdi, gelen hükûmetler diyor ki: “Ben –mesela- Tunceli’den bakan atamayayım. Bana ne.” diyor. “Tunceli’den 2 milletvekili ister olsun, ister olmasın ama İstanbul’da 70 milletvekili var, bakanları oradan atayım.” diyor ama şimdi küçük illerde de eğer milletvekili sayısı olursa, kamu hizmetlerinin oraya götürülmesinde, oraya sağlıklı personel atanmasında en azından hükûmetler dikkat eder. Onun için, bence, yani bu 550 milletvekilinin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani seçim sistemi, bu sistem çok yanlış. Bakın, eğer hakikaten siz AKP’liler olarak Türkiye'ye, Türk halkına iyilik yapmak istiyorsanız, Türkiye'nin düzelmesini istiyorsanız, en öncelikle, sistem, milletvekillerini genel başkanların emrinden kurtaracak bir seçim sistemini getirelim, tercih sistemini getirelim. Gitsin vatandaşın karşısına. Dar bölge sistemini getirelim. Yiğitliğiniz varsa, benim gibi gidin bağımsız gelin. Var mı bir yiğitliğiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Var mı? Var mı? Var mı? Yok işte sizde, o yiğitlik yok. Niye? Ama ben yirmi dört saat o vatandaşın dertleriyle ilgileniyorum. Ama siz ne yapıyorsunuz? Git, efendim, üç tane holdinge dayan, ee, genel başkan da nasıl olsa beni seçecek, ondan sonra gelirsiniz burada, genel başkanların suistimalleri var, yolsuzlukları var, onları da vicdanınızda aklayarak, onları da örtbas etmeye çalışıyorsunuz, ee, ondan sonra milletvekili olursunuz. Bu tür milletvekilliği Türkiye'ye bir şey getirmez. Türkiye bu tür milletvekilliğinden büyük zarar görür.

Benim size tavsiyem, gelin bu seçim sistemini değiştirelim.

Saygılar sunarım efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Soru-cevap için Sayın Dibek sisteme girmiş.

Buyurunuz Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, evet, ben de bir soru sormak istiyorum Sayın Bakanıma.

Şimdi, Sayın Bakan, bu mevcut yasa değişikliğiyle her ile en az 2 milletvekili gelecek. Şimdi, ben birkaç rakam okuyacağım, bu konuda düşüncenizi almak istiyorum.

Şimdi, Bayburt 75 bin nüfuslu bir ilimiz. Tabii, 2 milletvekili çıkaracak, çünkü bu akşam burada çok ismi geçti, ama ben birkaç tane daha ilin nüfuslarını okumak istiyorum.

Karaman 230 bin, 2 milletvekili çıkaracak. Kırşehir 222 bin, 2 milletvekili çıkaracak. Karabük 216 bin, 2 milletvekili çıkaracak. Erzincan 210 bin.

Mesela benim ilim Kırklareli 336 bin, 3 milletvekili çıkaracak, 4 katı büyüklüğünde. Kastamonu 5 katı büyüklüğünde Bayburt’un, 3 milletvekili çıkaracak, 360 bin. Size göre bir terslik yok mu bu işte?

Bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Dibek, bu bahsettiğiniz oranlar doğru, ancak bizim getirdiğimiz düzenleme bir genel uygulama getirmiyor. Milletvekili sayısı 2’den aşağı olan yerler için arızi bir düzenlemedir. Bunun gerekçesi hem teklifin gerekçesinde var hem buradaki konuşmalarda izah edilmeye çalışıldı. Bir ilin bir tek milletvekiliyle temsilinin getireceği sıkıntılar ortaya konuldu. Bu sıkıntıları ortadan kaldırabilmek için böyle bir düzenlemeye gidildiği de ifade edildi.

Bu bir amaç değil, bu erişilmesi gereken bir nokta değil. Biraz önce Sayın Öğüt de ifade ettiler, temenni ediyoruz ki, bu illerdeki göç tersine döner ve bu tür düzenlemelere ihtiyaç kalmaz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, 4’üncü sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Karadağ Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/706) (S. Sayısı: 407)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Hükûmet? Yok.

Ertelenmiştir.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 27 Ekim 2009 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.17